BIM 2 6 2003-06-06T07:49:00Z 2003-06-06T07:49:00Z 78 48443 276128 TBMM 2301 552 339104 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 15

 

83 üncü Birleşim

22 . 5 . 2003 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut’un, SSK ve Bağ-Kur’a birikmiş prim borcu bulunan vatandaşlarımıza ödeme kolaylığı sağlanması konusundaki gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

2. - Kars Milletvekili Selami Yiğit’in, Kars Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesinin akademik ve idarî personel sorunu ile inşaatı devam eden Kars Devlet Hastanesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

3. - Adana Milletvekili Recep Garip’in, Necip Fazıl Kısakürek’in ölümünün 20 nci, doğumunun 100 üncü yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 31 milletvekilinin, Erzurum İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)

2. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 19 milletvekilinin, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88)

3. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 19 milletvekilinin, kamu yönetiminde bilgi teknolojilerinin kullanılması ve e-devlet konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/89)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Portekiz’in Lizbon Şehrinde yapılacak olan Nüfus ve Gelişme Üzerine Avrupa Parlamentolararası Forumuna ismen davet edilen TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ile Komisyon Üyesi Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un katılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/291)

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurul gündemindeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı :73 ve 73’e 1 inci Ek)

 

2. - 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S. Sayısı :133)

3. - Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/140)(S. Sayısı : 119)

4. - Atlantik Ton Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Nihaî Senet, Atlantik Ton Balıkçılık İşletmeleri İstatistiklerinin Toplanmasına Dair Kanun, Usul Kuralları ve Malî Düzenlemelere Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/516) (S. Sayısı :120)

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İzmir Milletvekili Enver Öktem’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2. - Çorum Milletvekili Agah Kafkas’ın, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk'ün, 21 Mayıs Dünya Süt Gününe ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Beşir Atalay cevap verdi.

Hatay Milletvekili Züheyir Amber, Engelliler Haftasına,

Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem, kamu sektörü reformuna,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 24 milletvekilinin, Bitlis İlinin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak kalkınması için (10/84),

Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 26 milletvekilinin, KOBİ'lerin sorunlarının araştırılarak (10/85),

Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu ve 21 milletvekilinin, Ağrı İlinin ekonomik ve sosyal açılardan yeterince gelişememesinin nedenlerinin araştırılarak kalkınması için (10/86),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Genel Kurulun 21.5.2003 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 34 üncü sırasında yer alan 120 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına alınmasına ve çalışma süresinin 15.00-23.00 saatleri arasında olmasına; 22.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde ise gündemin 5 inci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 23.5.2003 Cuma günü de Genel Kurulun saat 14.00'te toplanmasına ve gündemin  "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 63 üncü sırasında yer alan, Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin (8/2) esas numaralı önergesinin öngörüşmesinin yapılmasına ve çalışma süresinin bu işin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar olmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

(10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca aday gösterilen Trabzon Milletvekili Şevket Arz seçildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek) görüşmelerine devam olunarak, geçici madde 6'ya kadar kabul edildi, geçici madde 6 üzerinde bir süre görüşüldü.

22 Mayıs 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.58'de son verildi.

Sadık Yakut

Başkanvekili

 

Enver Yılmaz

Yaşar Tüzün

 

Ordu

Bilecik

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                    II. - GELEN KÂĞITLAR                                          No. :115

22.5.2003 PERŞEMBE

Rapor

1. - Bayburt Milletvekili Ülkü Güney'in; Bayburt İlinde Konursu, Gökçedere ve Masat Adıyla Üç Yeni İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/17) (S. Sayısı : 140) (Dağıtma tarihi : 22.5.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bir yakınının atanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) sözlü soru önergesi (6/487) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bir yakınının atanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/488) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

3. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/489) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

4. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, kardeşinin atamasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) sözlü soru önergesi (6/490) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

5. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bir milletvekili eşinin bulunduğu göreve ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/491) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

6. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/492) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

7. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde teftiş yapan mülkiye başmüfettişlerinin halen bulundukları göreve ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/493) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

8. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/494) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

9. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/495) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

10. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/496) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

11. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/497) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

12. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı şahısların atamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/498) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

13. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/499) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

14. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/500) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

15. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesinin bazı bölümlerinden mezun olanların istihdam sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/501) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

16. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde Gebere Barajından yapılan sulamadaki ücret tarifesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/502) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, pişmanlık kanunlarından yararlananlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/628) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

2. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararına rağmen 61 yaş üzerindeki kamu görevlilerinin emekliye sevk edildiği iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/629) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.5.2003)

3. - Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, köy korucularına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/630) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

4. - Ankara Milletvekili A. İsmet Çanakcı'nın, bir gazetede çıkan Sivas olayı sanıklarıyla ilgili habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/631) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

5. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu'nun, Kırklareli-Vize-Çakıllı Beldesinin elekt-rik şebekesinin yenileme çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/632) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

6. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Tekirdağ İlinde Özelleştirme Sosyal Destek Projesinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/633) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)

7. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, 3.2.2002 tarihinde Afyon'da meydana gelen deprem sonrası yeniden yapılandırma çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/634) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.5.2003)

8. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, Afyon-Bolvadin'deki Çarşı Camiinin ne zaman ibadete açılacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/635) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.5.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 31 Milletvekilinin, Erzurum İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.5.2003)

2. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 19 Milletvekilinin, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.5.2003)

3. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 19 Milletvekilinin, kamu yönetiminde bilgi teknolojilerinin kullanılması ve e-devlet konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/89) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.5.2003)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati :15.00

22 Mayıs 2003 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet, bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Bağ-Kur ve SSK borçlularına ödeme kolaylığı sağlanmasıyla ilgili söz isteyen, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'a aittir.

Buyurun Sayın Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut’un, SSK ve Bağ-Kura birikmiş prim borcu bulunan vatandaşlarımıza ödeme kolaylığı sağlanması konusundaki gündemdışı konuşması ve Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kura birikmiş prim borcu bulunan vatandaşlarımıza ödeme kolaylığı sağlanması hakkındaki düşüncelerimi aktarmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtildiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Anayasanın 60 ıncı ve 173 üncü maddeleriyle, herkese sosyal güvenlik hakkı tanınmış, devlete, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alma ve teşkilatı kurma görevi ile esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alma görevi verilmiştir.

Devlete yüklenen bu anayasal görevin gereği olarak kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur, kuruluş yasalarıyla kendilerine yüklenilen görevleri toplanılan primlerle yerine getirmeye çalışmaktadır; ancak, her iki sosyal güvenlik kurumu da, içerisinde bulundukları olumsuz koşullar nedeniyle işlevini sürdüremez hale gelmiştir. Hazine yardımlarıyla ayakta kalan ve ancak bu şekilde hukukî varlıklarını sürdürebilen bu kurumların Hazineye olan yükleri, ülkenin kalkınması yolunda yatırım ve istihdama harcanması gereken kaynaklarının heba olması anlamına gelmektedir. Bu nedenle, her iki kurum için de acilen gerçekçi ve somut tedbirlerin alınması gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan krizler, ekonomik ve sosyal hayatı derinden etkilemiştir. Bu krizlerin ekonomiye olan olumsuz etkileri, üretimin daralması, işletmelerin kapanması veya malî bünyelerinin zayıflaması şeklinde olmuştur. Yaşanan bu ağır ekonomik koşullar nedeniyle, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kura tabi birçok vatandaşımız primlerini ödeyememiştir. Uygulanan yüksek faiz oranlarıyla biriken ve katlanarak artan borcun önemli bir kısmının ödenmesi, neredeyse imkânsız haldedir. Tüm icra yaptırımlarına rağmen, halkın içinde bulunduğu zor şartlarda bu borcun tahsil edilemediği bilinmektedir. Uygulanan icra cezaları, mal beyanı, taahhüdü ihlal gibi cezalar nedeniyle, vatandaşımız devletle karşı karşıya gelmiştir.

Esnaf ve sanatkârımız büyük bir sıkıntı içindedir. Siftahsız günler geçiren, kepenk kapatan, evine ekmek dahi götüremeyecek duruma düşürülen esnafımızın, tarlasını ekecek tohumu dahi bulmakta güçlük çeken geçim derdindeki çiftçimizin, Bağ-Kur primini ödeyememiş olmasını, keza, çalıştırdığı işçinin ücretini dahi ödemekte acze düşmüş olan işverenimizin, Sosyal Sigortalar Kurumu primini yatıramamış olmasını anlayışla karşılamak gerekir.

3 Kasım 2002 seçimleriyle tecelli eden millî irade ve kurulan AK Parti Hükümetleriyle, ülkede güven ortamı oluşmuş ve vatandaşlarımız yarınlarına çok daha güvenle bakmaya başlamışlardır. 58 ve 59 uncu hükümetlerin göreve başlamasından sonra, ülkenin ağır dış sorunlarının yanında, içinden çıkılamaz hale getirilmiş olan iç sorunlarının da büyük bir titizlikle çözülmeye çalışıldığını ve bir daha ortaya çıkmayacak şekilde düzenlemeler yapıldığını biliyoruz.

Geçen kısa süre içerisinde çıkarılan Vergi Barışı Yasasıyla büyük bir başarı sağlanmış, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine borçlu vatandaşlarımız için getirilen kolaylık çiftçilerimiz tarafından sevinçle karşılanmış, Elektrik Kurumu borçları için gerek indirim ve gerekse ödeme kolaylığı sağlanması büyük ilgi görmüş, tahsil edilme imkânı bulunmayan büyük miktardaki alacaklar bu surette tahsil edilmiş ve önemli kaynaklar sağlanmıştır. Yapılan bu düzenlemeler, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kura borçlu olan vatandaşlarımız tarafından heyecanla ve ilgiyle takip edilmekte, kendileri için de bir kolaylığın sağlanması sabırsızlıkla beklenmektedir.

Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur prim borçlularına da benzer bir kolaylığın sağlanması gerekmektedir. Yapılacak yeni düzenlemenin, ülkede sosyal güvenlik alanında da barışın sağlanması yanında, hem devletimize hem de vatandaşlarımıza büyük yararı olacaktır. Nitekim, 2003 yılı ocak ayı dahil olmak üzere, Sosyal Sigortalar Kurumunun, özel sektör, KİT'ler, belediyeler, kamu kurumları olmak üzere toplam alacağı 3,8 katrilyon lira; Bağ-Kurun prim ve gecikme zammı alacağı ise, esnaf ve tarımda çalışanlar olarak toplam 9,8 katrilyon lira olmak üzere her iki kurumun yaklaşık toplam alacağı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbulut, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

13,6 katrilyon liradır. Çıkarılacak olan sosyal güvenlik barışıyla, tahsil edilme imkânı bulunmayan bu kaynağa hareketlilik getirilecek, büyük ölçüde ödenmesi temin edilecektir. Bir yandan, devlet tahsil edemediği alacaklarına kavuşurken, diğer yandan, bu kurumlara borçlu olan vatandaşlarımız, devlete olan borçlarından kurtulmanın huzurunu yaşayacaklardır.

Bu düşünceler ışığında, iş ve sigorta barışının sağlanabilmesine esas olarak vergi barışına paralel bir düzenleme yapılmasının, Bağ-Kur ve SSK primleriyle idarî para cezalarının aslı yanında, tahakkuk eden faizlerin yüzde 20'sinin ödenmesi suretiyle taksitlere bağlanmasının veya prim asıllarını TEFE oranında uygulanacak bir faizle uzun vadede taksitler halinde ödeme imkânının sağlanması suretiyle kolaylık getirilmesinin uygun olacağını düşünüyorum.

Bu tablonun oluşmasına katkıda bulunacak herkese ve Parlamentonun siz değerli üyelerine teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Akbulut, teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmaya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu cevap verecektir.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzurum Milletvekilimiz Sayın Akbulut'un gündemdışı yaptığı konuşma üzerine huzurunuza gelmiş bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik kuruluşlarımız olan Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur, bugün nüfusumuzun yaklaşık 50 000 000'una sağlık hizmeti veren ve diğer sigorta kollarında hizmet veren önemli kuruluşlarımızdır.

Değerli milletvekilimizin de ifade ettiği gibi, bu sosyal güvenlik kuruluşlarımızın malî dengeleri bugün tam bir düzen içerisinde değildir maalesef. Her yıl Hazineden yapılan transferle bu kurumların açıklarının kapatılması yoluna gidilmektedir; bu da, tabiî, ekonomimiz üzerinde büyük bir yük oluşturmaktadır.

Sosyal Sigortalar Kurumunun şu anda sigortalılardan 3,9 katrilyon lira alacağı bulunmaktadır; Bağ-Kurun daha fazladır. Bağ-Kurun sigortalılardan 9,6 katrilyon lira alacağı bulunmaktadır. Yaklaşık 13 katrilyonu aşan bir meblağ bu kurumlar tarafından sigortalılarından tahsil edilmeyi beklemektedir.

Değerli milletvekilimiz de ifade etti, kamuoyunda da çeşitli şekillerde söylendiği üzere, Bağ-Kura ve SSK'ya borçları olan bu sigortalılarımızın borçlarının yapılandırılması konusunda hükümet olarak bir karar aldık; bunu, Sayın Başbakanımız açıkladı, biz de açıkladık. Bu konuda, ilgili bakanlıkların uzmanları şu anda çalışıyorlar; inşallah, en kısa zamanda buna ilişkin tasarıyı sizlerin huzuruna getireceğiz.

Burada, çeşitli nedenlerle, ekonomik nedenlerle, ekonomik krizlerle borçlarını bu kurumlara ödeyememiş sigortalılarımıza bir ödeme kolaylığı getirmeyi düşünüyoruz; borçlarını yeniden yapılandırmayı düşünüyoruz. Tabiî, bu borçlarının yeniden yapılandırılmasında prim asılları ve gecikme faizleri de buna dahil olacaktır.

Ayrıca, Bağ-Kurla ilgili bir iki değişikliğimiz daha olacak; örneğin, vatandaşlarımızdan gelen talepler üzerine basamak yükseltilmesi gibi. Bu konuda bir düzenlemeyi, ifade ettiğim gibi, en kısa zamanda Yüce Meclisin huzuruna getireceğiz.

Tabiî, geçmişte bu tür uygulamalar çok yapıldığı için, aslında, primlerini zamanında ödeyen sigortalılar açısından konuya baktığımızda, adalet duyguları açısından, bu işin hakkaniyet ölçüleri içerisinde bağdaşıp bağdaşmayacağı çok tartışılmıştır. Gerçekten, primlerini hiç aksatmadan her ay düzenli ödeyen sigortalıların da bu konuda hak ve hukukunu korumak, hükümet olarak ve devlet olarak bizim görevimizdir; ama, değerli arkadaşlarım, bu kadar birikmiş gecikme zammı ve faizlerle artık katlanarak büyümüş bu borç miktarlarını tahsil etmenin de bir yolunu bulmamız gerekiyor. Bu düşünceden hareketle, bu borçları yeniden yapılandırma ve ödeme kolaylığı getirmeyi öngördük. Bu da, tabiî, layüsel bir hareket tarzı olmayacak, bazı kriterlere bağlı olarak bu borçları yapılandıracağız. Geçmişteki taksitleri ödeme alışkanlıklarına bakarak veyahut da işletmelerin halen var olup olmadıkları gibi çeşitli kriterlere bakarak, bu borçları yapılandırma yoluna gideceğiz.

Bundan sonraki niyetimiz de, artık, bu kurumları, kendi ayakları üzerinde tutmaktır; kendi sigortalılarıyla barışık, nimet-külfet dengesi içerisinde, bu kurumları ayakta tutmak zorundayız; çünkü, demin de ifade ettiğim gibi, bu kurumlar, nüfusumuzun büyük bölümüne hizmet etmektedir. Önümüzdeki dönemde, bu kurumların, sigortalılarına daha rahat hizmet verebilmeleri için, mutlaka, aktuaryel dengelerinin kurulması lazım, malî yapılarının kurulması gerektiği inancındayız.

Tabiî, sosyal güvenlik meselesi sadece bizim sorunumuz değil; bugün, birçok Avrupa ülkesinde de sosyal güvenlik alanında yeni düzenlemelerin yapıldığını görmekteyiz. Örneğin, Fransa'da emeklilik yaşının yükseltilmesi konusunda planlamaların yapıldığını, Almanya'da keza emeklilik yaşının yükseltilmesi konusunda bir program hazırlandığını, yine aynı şekilde Avusturya'da da emeklilik yaşı ve diğer sosyal güvenlik konularında reform hazırlıkları içerisinde olduklarını görüyoruz.

Sadece bu kurumların aktuaryel dengesi açısından değil, bu kurumlara ilişkin israfla ilgili de, toplum olarak ve bu kurumların yöneticileri olarak hassas olmak zorundayız; çünkü, bunlar, giderleri bir hayli fazla olan kuruluşlarımızdır. Hem israf hem de bu kurumlara karşı yapılmış olan hukuksuzluğa, yolsuzluğa karşı da büyük bir hassasiyet içerisindeyiz. Göreve gelir gelmez, hemen, bu konuda başlatılmış olan yolsuzluk soruşturmalarını hızlandırdık; onun akabinde, yine, birtakım yolsuzluk soruşturmaları konusunda da talimat verdik. Bugün, kamuoyunda "Neşter Operasyonu" olarak bilinen, Sosyal Sigortalar Kurumundaki yolsuzluğa ilişkin soruşturma da bunlardan biridir. Bu konuda Bakanlıkta devam eden soruşturmalar vardır, neticelendiğinde, bunu, en kısa zamanda yüksek yargıya intikal ettireceğiz.

Ben, bu vesileyle, görüşlerimi sizlerle paylaşma imkânı verdiği için, değerli milletvekilimize çok teşekkür ediyorum; ama, sosyal güvenlikle ilgili meselelerimizi, hem yüce huzurunuza getireceğimiz kanunlar vasıtasıyla hem de diğer platformlarda enine boyuna tartışıp, bu kurumlarımızı en iyi şekilde geleceğe hazırlamak, vatandaşlarımızın sağlıkta ve yaşlılıkta kendilerine garanti olacak bu kurumları ayakları üzerinde duracak bir malî yapıya kavuşturmak için bir gayret içerisindeyiz; bu konuda da, tabiî, Yüce Parlamentonun bize vereceği destek, bizim için çok önemli olacaktır.

Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, Kars Kafkas Üniversitesi tıp fakültesi ve yapımı süren Kars Devlet Hastanesiyle ilgili söz isteyen, Kars Milletvekili Selami Yiğit'e aittir.

Buyurun Sayın Yiğit.

2. - Kars Milletvekili Selami Yiğit’in, Kars Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesinin akademik ve idarî personel sorunu ile inşaatı devam eden Kars Devlet Hastanesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kars'ın temel sorunlarına dönük olarak söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 14 Kasım 2000 tarihinde, Bakanlar Kurulu tarafından, Kafkas Üniversitesi bünyesinde Kars tıp fakültesinin açılması kararlaştırılmıştır. Ancak, yaklaşık dört yıl geçmesine rağmen, Kafkas Üniversitesi tıp fakültesi, ne yazık ki, öğretime başlayamamıştır.

Değerli milletvekilleri, en son olarak 9 Ocak 2003 tarihinde, Kafkas Üniversitesince ihtiyaç duyulan toplam 273 akademik ve idarî personel için gerek Maliye Bakanlığına gerekse Devlet Personel Başkanlığına yapılan talep geri çevrilmiş ve bugüne kadar bir sonuç alınamamıştır.

Değerli milletvekilleri, Kars tıp fakültesinden bahsederken, tabiî ki, yıllardır sürüncemede bırakılmış olan ve bir türlü bitirilemeyen Kars Devlet Hastanesinden bahsetmemek mümkün değil. 1991 yılında temeli atılan ve önümüzdeki yıl bitirilmesi planlanan Kars Devlet Hastanesinin hazin tablosunu, hazin hikâyesini size anlatmak istiyorum. Bugün, Kars Devlet Hastanesinin 7,5 trilyonluk bir ödenek ihtiyacı vardır; ancak, 2003 bütçesinden 2,5 trilyonluk bir ödenek ayrılmıştır, ihtiyaç duyulan 5 trilyonluk ödenek ayrılmamıştır.

Değerli milletvekilleri, Kars'ta, ağır yaralılarımızı, hamile kadınlarımızı ve ağır hastalarımızı tedavi edecek sağlık kuruluşları yoktur. Dolayısıyla, biz, ağır hastalarımızı, ağır yaralılarımızı, Kars'tan Erzurum'a götürmeye çalışıyoruz; çoğu zaman, bu hastalarımızı, Kars-Erzurum yolunda kaybediyoruz. Biliyorsunuz, Sayın Sağlık Bakanımız Erzurumlu ve bu olayı da çok yakından bildiğini biliyorum. Sayın Bakanımızın, 2003 yılı bütçesinden transfer yapılarak Kars Devlet Hastanesinin bir an önce bitirilmesi konusunda özel çabasını bekliyorum.

Değerli milletvekilleri, Kars Devlet Hastanesinin bitirilmesiyle birlikte, söz konusu hastanenin tıp fakültesine devri sağlanacaktır ve böylece, Kars tıp fakültesi öğretime başlayabilecektir.

Değerli milletvekilleri, öte yandan, Kağızman devlet hastanesi de bir yılan hikâyesine dönmüştür; 600 milyarlık ödenek ihtiyacı için, yine, 2003 yılında, 50 milyarlık bir ödenek ayrılmıştır.

Ben, sizlere, Kars'ın 2003 yılı yatırım programındaki genel proje stokundan söz etmek istiyorum. Toplam proje, yaklaşık 30 adettir. Bu 30 adet proje için toplam 222 trilyonluk ödenek gerekmiştir ve 117 trilyonu harcanmıştır; geriye kalan miktar 105 trilyondur; ancak, 2003 bütçesinde, bu 105 trilyona karşılık, sadece ve sadece 20 trilyonluk bir ödenek ayrılmıştır. Değerli milletvekilleri, 2003 yılına baktığımız zaman, Kars için ihtiyaç duyulan miktarın aslında 30 trilyon olması gerekir; ancak, 2003 bütçesinde Kars için ayrılan ödeneklerde, çok ciddî anlamda, reel düşüşler söz konusudur.

Değerli milletvekilleri -hepiniz biliyorsunuz- Kars'ta, temel girdiler, temel ekonomik faaliyetler, tarım ve hayvancılıktır; dolayısıyla, bunun için, sulama projeleri çok önem arz etmektedir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen 10 civarında proje vardır; bu projelerin 4 tanesi inşaat halindedir; yine, bu  inşaat halindeki 4 projenin bitirilmesi de yılan hikâyesine dönmüştür.

Size, Kars-Selim Bayburt Barajından çarpıcı örnekler vermek istiyorum. 1994 yılında temeli atılan ve 1999 yılında bitirilmesi gereken Kars-Selim Bayburt Barajının, 2006 yılında bitirilmesi öngörülmektedir; yani, 32 trilyona ihtiyaç duyulan Kars-Selim Bayburt Barajı için, 2003 yılında, sadece ve sadece 2 trilyon gibi komik bir rakam ayrılmıştır; ben sizin takdirinize bırakıyorum, bu baraj nasıl bitecek?!

Değerli milletvekilleri, bunun gibi birçok sulama projesi vardır; ama, bunların bitirilmesi konusunda, doğrusu, ben çok karamsarım.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar Kars için çeşitli kamu kuruluşları tarafından ön incelemesi ve planlaması yapılan yatırımların sadece ve sadece yüzde 20'sinin temeli atılmıştır, yüzde 80'inin temeli henüz atılmamıştır. Sayın Başbakan, 2003 yılının yatırım yılı olacağını iddia ediyor, ben Sayın Başbakanı Kars'a davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yiğit, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Sayın Başbakandan, Siirt ve İstanbul'a verdiği değeri biraz da Kars'a vermesini rica ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Kars'ın sorunları anlatmakla bitmez; ancak, turizm çok önemli bizim için. Selçukluların 1064 yılında Anadolu'ya ilk ayak bastıkları yer, yani Malazgirt Savaşından önce Anadolu'ya ilk ayak bastıkları yer, bugün Ani Harabelerinin bulunduğu noktadır. Ani Harabelerinin 1994 yılında başlayan restorasyon programı, ne yazık ki yine diğer projeler gibi yılan hikâyesine dönmüştür ve Sayın Kültür ve Turizm Bakanımızdan, Ani kentimize özel bir ilgisini rica ediyorum.

Değerli milletvekilleri, 1990'lı yılların başında, Kars için önemli olan hayatî projelerin temelini, SHP'li koalisyon dönemindeki hükümetler atmıştır ve 1990'lı yılların sonunda bitmesi gereken bu projeler, bugüne kadar bitirilememiştir. Ben bunu, AKP İktidarını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlamanız lazım Sayın Yiğit, çünkü Kars'ın sorunları, siz de söylüyorsunuz, bitmez; malum, 5 dakikada hiç bitiremeyiz.

Buyurun konuşmanızı tamamlar mısınız.

SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Ben uyarmak zorundayım, benim görevim; sorumlu bir muhalefet partisi milletvekili olarak, sizleri de uyarıyorum; Kars'tan yeni geldim değerli arkadaşlarım, durumunuz pek iç açıcı değil.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ; buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kars Milletvekilimiz Sayın Selami Yiğit'in gündemdışı konuşmasıyla, Kars'ın, özellikle sağlık yatırımlarıyla ilgili olarak ifade ettiği hususlar için kendisine teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, konu üzerinde, hem Kars için hem de genel anlamda konunun çözülmesi hususunda düşündüklerimiz için bana da bir şeyler söyleme fırsatını vermiş oldular.

Öncelikle, şunu vurgulamak istiyorum: Ülkemizde bugüne kadar yapılmış olan, başlanmış olan yatırımların, üzülerek söylemeliyim ki, iyi planlanmamış yatırımlar olması, bugün, önümüze, büyük bir yarım kalmış yatırım listesi çıkarmış durumdadır. 58 inci hükümet olarak göreve başladığımız zaman, yalnızca Sağlık Bakanlığında, bu yarım kalmış yatırımların sayısı 1 115 idi. Bu sayı, yapılan çalışmalarla, başlanmamış bazı yatırımların programdan çıkarılmasıyla, Devlet Planlama Teşkilatıyla birlikte yapılan çalışmalarla, 832'ye düşürülmüş durumdadır.

2003 yılı içerisinde, bu yatırımlardan hangilerine kaynak aktaracağımızı planlarken de, gerçekten, çok titiz bir çalışma yaptık Devlet Planlama Teşkilatıyla birlikte ve bu yatırımların, ihtiyacın en fazla olduğu bölgelerde, bitirilebilecek olanlardan seçilerek, bunlara kaynak aktarımının daha fazla yapılarak götürülmesi şeklinde de bir karar aldık.

Sayın milletvekilimizin ifade ettikleri gibi, Kars'ta, başlanmış bir devlet hastanesi inşaatı var; ancak, enteresandır, ben, Bakanlığımızdaki kayıtları dikkatle gözden geçirdiğimde, Kars'ta mevcut devlet hastanemizin yatak doluluk oranı da yüzde 50'lerin altındadır; bu, çok enteresandır. Bütün ülkede buna benzer bir planlamayla...

SELAMİ YİĞİT (Kars) - Ağır hastalar Ankara'ya geliyorlar Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Doğrudur Sayın Milletvekilim.

Demek ki, buradaki mesele şudur: Evet, bizim Kars'ta belki yatak problemimiz de olabilir; ama, biz, öncelikle, Kars'taki devlet hastanemizi doğru bir biçimde çalıştırmak zorundayız, oradaki hizmetin kalitesini artırmak zorundayız.

Bugüne kadar, ülkemizde, bir bölgeye hizmet götürmek söz konusu edildiğinde, hep, yeni binalar yapılması şeklinde bir mantıkla hareket edilmiş; maalesef böyledir. Yalnızca Sağlık Bakanlığımızdaki yarım kalmış yatırımların 2003 yılı projeksiyonuyla bitirilmesi için gerekli olan miktar 1 katrilyon Türk Lirasının üzerindedir. Takdir edersiniz ki, büyük bir borç yükü altında olan ülkemizin, bu yatırımları kısa süre içerisinde bitirmesi mümkün değildir.

Bu konuyu izah etmek açısından şöyle bir örnek veriyorum: Bir eve ihtiyacı olan yahut bir işyerine ihtiyacı olan bir kişi, bir işyeri veya ev sahibi olmak için, belli bir para ödeyerek, herhangi bir kooperatife üye olabilir; ama, hesabını bilen hiç kimse, 10 kooperatife birden üye olmaz, 20 kooperatife birden hiç üye olmaz; maalesef, ülkemizde, bugüne kadar yapılmış olan budur.

Bu arada, değerli milletvekilime özellikle şunu söylemek isterim: Kars'taki bu yatırım, bu yıl, oldukça önemli bir meblağı yatırım programına konulmak suretiyle inşaatına devam edilecek yatırımlar arasındadır; çünkü, gerçekten, Kars'taki hastanemizin yatak doluluk oranı yetersiz olmasına rağmen, Kars'ta yeni yatak ihtiyacının olduğunu ben de kabul ediyorum. Yani, mevcut hastanemizin yatak doluluk oranı düşük olmasına rağmen, ihtiyaç vardır; ancak, burada öncelikli olan, bu binaları yapmak veya yeni binalara başlamak değil, bu binalarda hizmet etmektir. İçerisinde bulunduğumuz yılda bu hususta ciddî bir hazırlık içerisindeyiz.

Hepinizin bildiği üzere, Yüce Meclisimizin önüne, hekimlerimizle ilgili ciddî bir kadro talebini, öyle ümit ediyorum ki, bu hafta içerisinde getirmiş olacağız.

Ayrıca, kamuoyunda "mecburî hizmet" diye bilinen, hekimlerin, bir anlamda, dayatma yoluyla hizmet etmelerini sağlamak konusunda getirilmiş olan uygulamayı da kaldırarak, bunun  yerine, istihdamda güçlük çekilen bölgelerde, son derecede uygun bir davranış modeliyle, yeni bir modelle, gönüllü hizmet esasını başlatacak bir çalışmayı da yakında Yüce Meclisimizin önüne getireceğiz.

Sayın Milletvekilimizin gündemdışı konuşmasında da ifade ettiği gibi, dikkat buyurulursa, bu hastanenin inşaatına 1991 yılında başlanmış; yani, oniki sene önce başlanmış. Kendileri son derecede haklıdırlar. Kendileri gibi, çeşitli zamanlarda, gerek Bakanlığıma gelerek müracaat eden gerekse Meclis kürsüsünde yaptıkları konuşmalarla veya sözlü soru önergeleriyle bize müracaat eden bütün milletvekillerimiz haklıdırlar. Onlar, herkesin almak ihtiyacı içerisinde bulunduğu ve ertelenmesinin imkânsız olduğu sağlık hizmetinin, kendi bölgelerinde, daha kaliteli, daha kolay ulaşılabilir ve daha adaletli bir biçimde sağlanması için bu talepte bulunuyorlar; ama, takdir edilmelidir ki, bu, yığılmış olan sorun yumağı, bütün ülke genelinde, birkaç ay içerisinde, belki de bir iki sene içerisinde tamamen halledilemez; çünkü, bahsettiğim gibi, son derecede büyük miktarda yarım kalmış sağlık yatırımı var. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu ölçüsüz yatırımlar, bu planlamasız yatırımlar, bizim yeni başlayacağımız yahut başlama ihtiyacını hissettiğimiz yatırımlara başlamamızı da güçleştirmektedir. Bu yarım kalan binalar ortada dururken, yeni binaların temelini atmak ve yeni yatırımlara başlamak da, çok zarurî olmadığı müddetçe, takdir edersiniz ki, kolay olmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de, sağlık hizmetinin herkese ulaşabilirliğini sağlamak için, bütün imkânlarımızı, ülkenin bütün kaynaklarını birlikte kullanmak gerektiğine inanıyoruz.

Bu hususta bir örnek vermek isterim. Bugün, İstanbul İlimizde, 5 500'ün üzerinde diyaliz cihazı mevcuttur. Bunlardan kamuya ait olanların sayısı 1 000'in altındadır. Dikkatinizi çekerim; bu 5 500 cihazdan, kamuya ait olanların sayısı 1 000'in altındadır.

Şimdi, biz, İstanbul'da, diyaliz ihtiyacı olan böbrek hastalarımıza bu hizmeti vermeyi düşündüğümüzde, özel sektörün elindeki bu 4 500 civarındaki cihazı, şüphesiz ki, yok sayamayız ve saymamalıyız. Bu cihazlar da, yine bu ülkenin kaynaklarıyla alınmış ve bu ülkenin insanına hizmet verebilecek kaynaklardır. O zaman ne yapmalıyız -ki, bunu yapıyoruz bunu, sadece diyaliz hizmetleri için söylemiyorum, bütün hizmetler için söylüyorum- kamunun imkânlarını birlikte kullanabilecek optimal düzenlemeleri yapmalıyız -bunları yapıyoruz- ayrıca, özel sektörün elindeki imkânları da kamu çalışanlarının ve işçilerin hizmetine sunabilecek düzenlemeleri yapmak durumundayız.

Bu itibarla, bu düşüncemizin çok önemli uygulamalarından birisi olarak, 1 Haziran 2003 tarihinden itibaren, bütün devlet memurlarımızın ve memur emeklilerimizin, özel sektöre ait sağlık kuruluşlarından ve kurumlarından faydalanması imkânını getiren bir yönetmelik değişikliğini de yürürlüğe koyuyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bundan sonra, ülkenin bütün kaynaklarını, Çalışma Bakanlığının elinde olan kaynakları, çeşitli kurumlarımızın elinde olan kaynakları, Sağlık Bakanlığımızın kaynaklarını, özel sektör kaynaklarını, vakıf üniversitelerine ve diğer vakıflara ait kaynakları ve üniversite kaynaklarını, bir bütünlük içerisinde, birlikte kullanmayı sağlayacak adımları atacağız. Bu hususta, bütün bu kuruluşlarla çalışmalarımız, altyapı çalışmalarımız süratle devam etmektedir.

Aynı konu, birinci basamak sağlık hizmetleri, yani temel sağlık hizmetleri konusunda da böyledir. Bakınız, bugün, aslında, sağlık hizmetlerinin iyi verildiğinin düşünüldüğü, en azından hekim sayısının fazla olduğunun ifade edildiği İstanbul İlimizde bile, temel sağlık hizmetlerini, birinci basamak sağlık hizmetlerini vermek üzere hizmet veren sağlık kuruluşlarımızın sayısı son derece yetersizdir. Ülkeye, aile hekimliğini ve böylece kişilere hekimlerini seçme özgürlüğünü getirecek bir model üzerinde çalışırken, hakikaten, bu, karşımıza, ciddî bir sorun olarak çıkmaktadır. Ülkemizin metropol kentlerinde, bu arada İstanbul'da, böyle bir ciddî sorunumuz var. Bunu nasıl aşmalıyız; yeni arsalar üzerinde, yeni sağlık ocakları yapmak üzere yola çıkarsanız, gerçekten bunu kısa sürede aşamayacağınız aşikârdır. O halde biz, mevcut imkânları, yine, en uygun biçimde kullanarak, uygun yerleri kiralayarak, gerekli yerlerde hizmet alımını sağlayarak, içerisinde bulunduğumuz yıl içerisinde, bu bölgelerde de, birinci basamak sağlık hizmeti veren kuruluşların sayısını süratle artıracağız.

Değerli milletvekilleri, söylemek istediğim özellikle şudur: Ülkenin her tarafından, sağlık söz konusu olduğunda, bir feryat gelmektedir. Bakanlığa başladığım ilk günden itibaren, çok yoğun olarak, bunu her gün yaşamaktayım ve bu eksiklikleri, kamunun elindeki imkânlarla, kısa süre içerisinde tamamlamak, bitirmek mümkün görünmemektedir; ama, bizim maksadımız, bizim hedefimiz, AK Parti Hükümeti olarak, her gün, her hafta, her ay, her yıl, yani önümüzdeki hizmet süremiz içerisindeki her geçen dönem içerisinde, bu hizmetlerin kalitesini, bir gün sonra, bir gün öncesinden daha iyi hale getirerek yolumuza devam etmektir. Bu hususta, Yüce Meclisinizin de değerli katkılarıyla, önümüzdeki günlerde, Yüce Milletimize çok daha iyi hizmetler vereceğimize dair ümidimiz sonsuzdur ve bu hususta kararlıyız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz, Necip Fazıl Kısakürek'in vefat yıldönümü nedeniyle söz isteyen, Adana Milletvekili Recep Garip'e aittir.

Buyurun Sayın Garip. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3. - Adana Milletvekili Recep Garip’in, Necip Fazıl Kısakürek’in ölümünün 20 nci, doğumunun 100 üncü yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Mayıs Pazar günü, büyük düşünce adamı ve şair Necip Fazıl Kısakürek'in ölümünün 20 nci, doğumunun 100 üncü yıldönümü olması nedeniyle, şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Özellikle, 100 üncü yılı nedeniyle, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın, bu yılı, Necip Fazıl yılı ilan ederek kutlanmasını da ayrıca teklif ediyorum.

Kültür ve edebiyat dünyamızın önemli ve vazgeçilmez şahsiyetlerinden biri olan Necip Fazıl Kısakürek'i sınırlı dakikalarla ifadelendirmek elbette mümkün değildir; çünkü, o, hep, zamanı ve mekânı aşan mısralarla çıkmıştır karşımıza. İlk şiirleri 1922 yılında yayımlanmış ve o nedenle de, cumhuriyet devrinin ilk önemli şairi nitelemesi yapılmıştır. 1980'li yıllarda ise sultanı şuara, yani, şairlerin sultanı olarak ilan edilmiştir.

Daha 1920'lerde;

"Söndürün lambaları, uzaklara gideyim,

Nurdan bir şehir gibi, ruhumu seyredeyim" mısralarıyla, dışa yönelen şiirimizi, insana, onun içine, ruhuna doğru bir hamle haline getirmesiyle, kendisinden sonraki şairleri etkilemiştir.

Mehmet Doğan'ın ifadesiyle, ölümü, ilan edilen bir imanın ve medeniyetin çığlığı olmuştur Necip Fazıl. Bu yüzden, sultansız bir ülkede, zamanla alay edercesine "şairler sultanı" tacını giymiştir.

Necip Fazıl, uzun yıllar, aydın ve entelektüel çevreler tarafından âdeta görmezden gelinmiş, yüzyılımızın en büyük şairlerinden birisi iken, âdeta, inkâr edilen, fikir, düşünce, tiyatro, hikâye, şiir, ideolog, tarih alanlarında yazılmış eserleriyle elli yılı aşkın süredir, neredeyse, yok sayılmıştır. Oysa, Necip Fazıl Kısakürek, Türkiye'de aydın olmanın anlamını bize hayatıyla anlatan bir şahsiyettir. Kültür adamı, şair-yazar, aydın ve entelektüel olmak, bireysel ve toplumsal manada sorumlulukları, duyarlılıkları, en ince, en hassas, en narin noktalarına kadar hissetmek ve özümsemekle olur. Derin iç çekişlerin, yalnızlıkların, sabrın, çilenin, kaldırımların ve doğruyu, hakikati bulma adına verilen kavgaların şairi Necip Fazıl, Zindandan Mehmet'e Mektup'unda şöyle seslenir:

"Zindan iki hece, Mehmet'im lafta!

Baba katiliyle baban bir safta!

Bir de, geri adam, boynunda yafta...

Halimi düşünüp yanma Mehmet'im!

Kavuşmak mı?.. Belki... Daha ölmedim!"

Yaşadığı çağa karşı direnen, yaşadığı yüzyılın sözde entelektüel ve medeniyet yobazlarına karşı yerli olmanın, yerli duruşun, Türk kültür ve medeniyetinin, Osmanlı sonrasında cumhuriyetimizle birlikte yeniden ayağa kalkmasının mücadelesini vermiş, Anadolu insanının sesi ve yüreği olmuştur.

"Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!

Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?" mısralarıyla sorumluluğun bedelinin ağır olduğunu,

"Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,

Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!" mısralarıyla da yaşadığı dönemde, yalnızlığın, garipliğin, iman ve hakikati yaşamada öksüz kalmanın ve parya olarak nitelendirilmenin acısını, toplum ve Anadolu insanı adına ruhunun derinliklerinde hissetmiş ve şu mısraları eklemiştir şiirine:

"Sakarya, saf çocuğu masum Anadolu'nun

Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;

Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!.."

Bir yanda ruhunda fırtınalar koparken, bir yanda Türkiye'nin ve Türkçe'nin en büyük şairlerinden biriydi. Şiirlerinde sade, anlaşılır bir üslup ve imgelerle duygu ve düşüncelerin zirvesine taşımaktadır insanı. Kaldırımlar şiiri, bunun en güzel örneklerinden biridir.

"Kaldırımlar, çilekeş yalnızlıkların annesi;

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır."

Necip Fazıl'ın sanatını, şiirini, zamanın ve mekânın ötesine taşıyan, ruh dünyasındaki eşsiz derinlik ve edebiyatındaki kendine özgü üslubudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Garip, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

RECEP GARİP (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Toplum içinde, toplum adına direnmenin, kimi şair ve yazarlar gibi susmayı ya da yüksek bir tepeden insanlara seslenmeyi değil,

"Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!

Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak." mısralarında ifadelendirdiği gibi, bizzat toplumun önüne geçmiş insanlara, kollarını makas gibi açarak yol göstermiştir.

Bu anlamda üstat Necip Fazıl, hiçbir kuru teselliye kanmamış, susan bir deniz gibi büyük olmayı istemiştir ve bütün çabası "gönlün kurşun yükünü", "tüy gibi hafifletmek" olmuştur.

"İçimde bir mahşer uğultusu var,

Ruhumdur çağıran, tenimi cenge."

İçindeki sönmeyen ateşin kaynağı bellidir. Bu "sonsuz renge" gözlerini vermek ister. Bu "sonsuz renktir" her şeyin kaynağı.

İşte, bu arayışı, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen bir yolculuğun, acılar, serzenişler, sonsuz bir aşk, duru bir özlemin ardından, üstat, Çile şiirinde yürüyüşünü sürdürür ve şöyle söyler:

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Garip, üstadı anlatmakla bitmez; lütfen...

RECEP GARİP (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

RECEP GARİP (Devamla) - "Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!

Heybem hayat dolu, deste ve yumak.

Sen, bütün dalların birleştiği kök;

Biricik meselem, sonsuza varmak..."

Şair, yazar ve mütefekkir Necip Fazıl'ı, kendi deyimiyle, aksiyoncu Necip Fazıl'ı rahmetle anıyor; tarihin kadim sayfalarına not olarak düşülen ve unutulmayan şu mısralarla konuşmamı noktalıyorum:

"Yol O'nun, varlık O'nun, gerisi hep angarya,

Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya."

Saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, Başkanlık Divanı üyesi arkadaşımızın sunumlarını oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum :

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 31 milletvekilinin, Erzurum İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğu Anadolu Bölgesinin kalbi durumunda olan Erzurum İlimizin ekonomik, sosyal, kültürel, tarımsal, eğitimsel, sağlık, turizm ve ulaştırma alanlarındaki sorunlarının araştırılarak, bunların boyutlarının ve çözümleri için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci  ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1 - Ömer Özyılmaz (Erzurum)

2 - Mustafa Nuri Akbulut (Erzurum)

3 - Muzaffer Gülyurt (Erzurum)

4 - Mustafa Ilıcalı (Erzurum)

5 - İbrahim Özdoğan (Erzurum)

  6 - İbrahim Hakkı Birlik (Şırnak)

  7 - Abdurrahman Anik (Bingöl)

  8 - Cavit Torun (Diyarbakır)

  9 - Hakkı Köylü (Kastamonu)

  10 - Harun Tüfekçi (Konya)

11 - Ahmet Uzer (Gaziantep)

12 - Mehmet Sarı (Gaziantep)

13 - Şemsettin Murat (Elazığ)

14 - Ahmet Koca (Afyon)

15 - Mahmut Koçak (Afyon)

16 - Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)

17 - Burhan Kuzu (İstanbul)

18 - Musa Sıvacıoğlu (Kastamonu)

19 - Resul Tosun (Tokat)

20 - Reyhan Balandı (Afyon)

21 - Mehmet Ali Suçin (Batman)

22 - Recep Yıldırım (Sakarya)

23 - Osman Kılıç (Sıvas)

24 - Selami Uzun (Sıvas)

25 - Nur Doğan Topaloğlu (Ankara)

26 - Telat Karapınar (Ankara)

27 - Hikmet Özdemir (Çankırı)

28 - Ekrem Erdem (İstanbul)

29 - Hamit Taşçı (Ordu)

30 - Fetani Battal (Bayburt)

31 - Temel Yılmaz (Gümüşhane)

32 - Feyzi Berdibek (Bingöl)

Gerekçe :

Erzurum İlimiz, tarihî, kültürel, bilimsel, jeostratejik ve siyasal yönden parlak ve şanlı bir geçmişe sahiptir. Jeopolitik ve sosyolojik açıdan da Doğu Anadolu Bölgemizin merkezi konumunda olan bir şehrimizdir. Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü bağrına basıp, O'nunla İstiklal Harbimizi başlatan ve böylece cumhuriyetimizin kuruluşunun yolunu açan önder bir vilayetimizdir Erzurum.

Belirtilen bu özellikleri dikkate alındığında, Erzurum'un kalkınmasının Doğu Anadolu'nun kalkınmasının ilk şartı olduğu ve Erzurum kalkınmadan Doğu Anadolu'nun kalkınamayacağı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Bu özelliklerine rağmen, Erzurum, bugün, sosyoekonomik ve gelişim yönünden kendisine yakışan bir noktada değildir.

Özellikle Erzurum İlimiz, kara, hava ve demiryolu ulaşım sorununu had safhada yaşadığı için, hem ülkemiz içerisinde hem de İran, Ortadoğu, Kafkasya, Rusya ve Ortaasya ülkeleriyle yapması muhtemel ekonomik, sosyal ve ticarî faaliyetleri yapamamaktadır.

Yine, Erzurum'daki sanayici ve işadamlarına gerekli destek verilemediği, atıl bekleyen pek çok tesisin devreye sokulamadığı, organize sanayi bölgesindeki tesislerin tam kapasiteyle çalışması sağlanamadığı ve serbest bölgedeki ticaret hacmini artıracak yeterli çalışmalar yerinde ve zamanında yapılamadığı için, Erzurum İlinin ekonomik kalkınması sağlanamamıştır.

Bugün, Avusturya, İsviçre, ve İtalya'nın Alplerde yakaladığı kış turizm potansiyeli, ilimiz ve bölgemizin kalkınması için Erzurum'un Palandöken Dağlarında yakalanabilir. Ancak, buna da gereken önemin geçmişte verilmediğini görmekteyiz. Ayrıca, ilimizde tarihî eserler, kaplıca, dağ, ova ve yayla turizmi de aynı potansiyele sahip olmasına rağmen, gerektiği şekilde Erzurum ekonomisine kazandırılamamıştır.

Beşikten mezara kadar eğitim yapmanın önemine yürekten inanmış olan Erzurum halkı, kapalı okullar, derslik yokluğu, öğretmen olmayışı ya da eksikliği ve özellikle ilk ve ortaöğretimdeki eğitim, öğretim, araç gereçlerinin yokluğu dolayısıyla mevcut potansiyellerini hem kendi yöresinin hem de ülkemizin kalkınma ve hizmetine sunmaktan mahrum bırakılmıştır.

Erzurum yöresinde hüküm süren tabiat şartları, çayır ve mera zenginliği, tarım ve hayvancılığı önplana çıkarmaktadır; fakat, gerek altyapı hazırlıklarının yapılmamış olması gerekse geçmiş yönetimlerin yanlış tarım, hayvancılık politikaları, bugün, bu sektörü de çökme noktasına getirmiştir.

İşte bugün bu sorunların varlığının ve boyutlarının tespiti ve bunların çözümü hususunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi için, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum :

2. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 19 milletvekilinin, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88)

                                      26.02.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu yönetiminde değişim arayışları ve kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması gerek ülkemizde gerekse dünyada her zaman gündeme gelen bir konudur. 21 inci Yüzyılın devleti "insanların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan ve yaygın mülkiyet ile herkese sosyal güvenlik sağlayan" bir nitelikte olmalıdır. Bu bağlamda kamu yönetiminin sağlıklı ve kalıcı olarak yeniden yapılandırılmasının stratejilerini belirlemek ve bu çerçevede çözümlerin geliştirilmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

  1 - Aziz Akgül (Diyarbakır)

  2 - Emin Şirin (İstanbul)

  3 - Mehmet Melik Özmen (Ağrı)

  4 - Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)

  5 - Ali İhsan Merdanoğlu (Diyarbakır)

  6 - Mehmet Yaşar Öztürk (Yozgat)

  7 - Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)

  8 - Ömer Abuşoğlu (Gaziantep)

  9 - Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

10 - Mustafa Cumur (Trabzon)

11 - Semiha Öyüş (Aydın)

12 - Ahmet Edip Uğur (Balıkesir)

13 - Ali Osman Sali (Balıkesir)

14 - Ali Aydınlıoğlu (Balıkesir)

15 - Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)

16 - Cengiz Kaptanoğlu (İstanbul)

17 - Köksal Toptan (Zonguldak)

18 - Ahmet Çağlayan (Uşak)

19 - Mehmet Mustafa Açıkalın (İstanbul)

20 - Adem Baştürk (Kayseri)

Gerekçe :

20 nci yüzyılın ikinci yarısında bilgi ve teknolojideki gelişmeler, toplumların ekonomik ve sosyal hayatında önemli değişikliklere neden olmuştur. Ülkelerin, özellikle ulaşım, haberleşme alanındaki gelişmeler sonucu bilgi toplumuna yönelmeleri, birbiriyle rekabet etmeleri, rejim bunalımları ve insanların refah özlemindeki artış, yeni sistem arayışlarını beraberinde getirmiştir.

Ülkelerin sanayileşmesi, sermaye ve güç hareketlerini hızlandırmış, bunun sonucunda şehirleşme ve yerleşme politikaları ile yönetim yapısında da değişiklik yapılması gibi konular, insanların gündemini daha çok meşgul etmeye başlamıştır.

Günümüzde, çağdaş idare sisteminin, çağın getirdiği sorunları ortadan kaldıran, vatandaşın ihtiyaçlarına cevap verecek, adil, dengeli, istikrarlı ve verimli bir devlet idaresi için teşkilatlanan, günün şartlarına göre kişiler ve toplumun ortak ihtiyaçlarına karşılık veren ve dünyadaki gelişmelere uyum sağlayabilin bir yapı ve yönetim biçiminde olması gerekmektedir.

Bu bağlamda, Türk idare sisteminin yapısı ve yönetimi değerlendirildiğinde, aşırı merkeziyetçi, bürokratik formaliteleri nedeniyle yavaş işleyen, mevzuatı çok karmaşık, personel yönetimi dağınık, sayısı fazla, dağılımı dengesiz, değerlendirmeci olmayan, güvensiz ve aşırı şüpheci, soruşturma ağırlıklı ve denetimcidir. Personel, araç gereç, tesis, laboratuvar ve malî kaynaklar yönünden belirli merkezlerde yoğunlaşmakta, sözü edilen kaynakların dağılımı konu ve mekân bazında fonksiyonel olarak yapılamamaktadır.

Yukarıda kısaca değindiğimiz Türk idare sisteminin aksaklıklarının giderilmesi için, merkezî ve mahallî idarelerin yapısı, işleyişi ve birbiriyle olan ilişkilerinin objektif hukuk ilkelerine, idarede verimlilik ve etkinlik esaslarına, şeffaf, katılımcı olarak, vatandaşların temel hak, hürriyet ve sorumluluklarına göre yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Kamu yönetiminin yeniden düzenlenmesi sürekli ülke gündeminde olmuş ve bu amaçla yerli ve yabancı uzmanlara ve kurullara çalışmalar yaptırılmıştır. Ancak, bu çalışmalardan gereğince yararlanıldığını söylemek güçtür.

Yönetilenlerin özlemi, hızlı, etkili, açık, hukuka saygılı ve yolsuzluklardan arınmış bir kamu yönetimidir. Böyle bir kamu yönetiminin oluşturulması, yalnızca örgütsel yeniden yapılanmayla başarılamaz; yapısal iyileştirmeler yanında, bu yapıyı işler kılan ve yönetilenlerle sürekli ilişki içinde olan kamu görevlilerinin durumu ile yönetsel usuller de büyük önem taşımaktadır. Özellikle yurttaş-yönetim ilişkileri açısından değeri yadsınmayan idarî usuller üzerinde, bugüne dek yapılmış, kamu yönetiminin yeniden düzenlenmesi çalışmalarında yeterince durulmamıştır.

Kamu yönetiminin düzenlenmesine AB'ye tam üyelik perspektifinden bakıldığında, yapısal yeniden düzenlemeler kadar, yurttaş-yönetim ilişkilerinin iyileştirilmesinde temel etken olan yönetsel usullerin düzenlenmesi de büyük önem taşımaktadır.

Devleti yöneten siyasî ve idarî kadroların genel ilke ve esaslarda uyum sağlayacağı idarî reform hareketi gerçekleştirilemez ise, 21 inci Yüzyılda değişen toplum değerleriyle birlikte gelecek nesillerin ihtiyaçlarını zamanında ve gerektirdiği şekilde karşılamak için devlet kurumlarının yapısında yenilik yapma imkânı kalmayacaktır. Ülkemizin geleceğinin inşaında fevkalade önemli etkisi olacak bu konunun Meclis tarafından araştırılması bir zorunluluk olmuştur.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum :

3. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 19 milletvekilinin, kamu yönetiminde bilgi teknolojilerinin kullanılması ve e-devlet konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/89)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Elektronik devlet" kavramı, zaman içerisinde giderek artan ihtiyaçların oluşturduğu bilgi ve iletişim teknolojilerinin yardımıyla ayakta duracak olan yeni bir kamu yönetim sistemi anlayışının ifadesidir.

Küreselleşmenin etkilerinin arttığı ve ekonomik anlamda sınırların kalktığı bir dünyada, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, ülkemiz ile çağdaş ülkeler arasındaki açığı artırmakta ve bu durum, devletin gelişmiş teknolojiyi ve çağdaş yönetim tekniklerini birlikte kullanması ve vatandaşa hizmeti önplana çıkaran bir yapılanmaya gidilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır.

Bu sebeple, e-Türkiye, e-demokrasi ve e-devlet konularında mevcut durumun tespiti ve yapılması gereken çalışmaları belirlemek amacıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

                                        26.2.2003

Saygılarımızla.

  1 - Aziz Akgül (Diyarbakır)

  2 - Emin Şirin (İstanbul)

  3 - Mehmet Melik Özmen (Ağrı)

  4 - Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)

  5 - Mehmet Yaşar Öztürk (Yozgat)

  6 - Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)

  7 - Ömer Abuşoğlu (Gaziantep)

  8 - Yüksel Çavuşoğlu (Karaman)

  9 - Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

10 - Mustafa Cumur (Trabzon)

11 - Semiha Öyüş (Aydın)

12 - Ali Osman Sali (Balıkesir)

13 - Ali Aydınlıoğlu (Balıkesir)

14 - Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)

15 - Köksal Toptan (Zonguldak)

16 - Cengiz Kaptanoğlu (İstanbul)

17 - Polat Türkmen (Zonguldak)

18 - Hacı İbrahim Kabarık (Bartın)

19 - Mehmet Asım Kulak (Bartın)

20 - Ahmet Çağlayan (Uşak)

Gerekçe :

Yönetimin gözden geçirilmesinde ve geliştirilmesinde yeni teknolojik imkânların kullanılması ve hizmet kalitesinin artırılması önemli bir husustur. Bu doğrultuda, gelişmiş ülkeler, artık, e-devletten söz etmekte ve devlet yapısının teknolojik yeniliklere uygun olarak dönüştürülmesi gereğini vurgulamaktadır. Nitekim, devlet hizmetlerinde bilgi teknolojilerinden yararlanılması, hizmetin kalitesini ve hızını artırmaktadır.

e-devlet, vatandaş ve devlet arasındaki bağlantıyı esaslı olarak değiştirebilir. Devletin, vatandaşların isteklerine daha fazla karşılık vermesini ve daha uzaktaki vatandaşlarla olan işlemlerin büyük ölçüde gelişmesini sağlayabilir ve her vatandaşın demokratikleşme sürecinin aktif parçası olmasına yardım eder.

e-devlet, insanları sadece bir diğerine ya da e-ticaret yapan pazarlara bağlamakla kalmayan, fikirlerin, tartışmaların, önceliklerin, inisiyatiflerin, hizmetlerin, işlemlerin ve sonuçların yer aldığı bir ortamdır.

e-devlet, çağın gelişmelerini, imkânlarını ve sınırlarını politik, kurumsal, teknolojik olarak araştırarak;

Bilginin araştırılması, seçilmesi, analizi ve paylaşımı için geliştirilecek teknolojilerin kamu görevlilerinin karar verme süreçlerini derinden etkilediği, bu teknolojilerin kullanımıyla birlikte, halk katılımı ve açık devlet kavramlarının mümkün kılındığı,

Devlette gerçekleştirilecek ileri düzeydeki tüm bilgi teknolojileri uygulamalarının, politikalar, süreçler, bilgi ve teknolojiyle bütünleştirildiği,

Şu anda, devlet tarafından verilen çoğu hizmetin özel girişim ve sivil toplum kuruluşları ile diğer kuruluşlar tarafından verildiği,

Vatandaşların demokratik süreçlere katılması için yöntem ve ölçümlemeler geliştiren ve kendini sürekli yenileyen,

Sayısal imza, elektronik oy verme ve vergilendirme gibi çağdaş sistemlerin kullanımını mümkün kılan,

Kamu sektöründe, iletişim ve kayıt yönetiminin gündelik hayatın bir parçası haline geldiği,

Sürekli gelişmeleri takip eden bilgi teknolojileri yönetiminin var olduğu,

Birbiriyle uyumlu çalışabilen güvenli sistemlerin geliştirildiği,

Internet teknolojilerini kullanarak devletin açık bilgisine ulaşımın altyapısının oluşturulduğu,

Internet kullanımının kamu sektöründe ve halk arasında daha yaygın hale gelmesiyle yeni ve bütünleşik hizmetler verebildiği,

Araştırma kaynaklarının kullanılabilir bilgi sağladığı ve uygulanabilir yöntemler geliştirebildiği bir devlet yönetimidir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım :

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Portekiz’in Lizbon Şehrinde yapılacak olan Nüfus ve Gelişme Üzerine Avrupa Parlamentolararası Forumuna ismen davet edilen TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ile Komisyon Üyesi Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un katılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/291)

                                        22.5.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Nüfus ve Gelişme Üzerine Avrupa Parlamentolararası Forumunun Yıllık Konsey Toplantısı 24-28 Mayıs 2003 tarihleri arasında Portekiz'in Lizbon kentinde yapılacaktır. Söz konusu toplantıya Türkiye Büyük Millet Meclisi Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Bingöl Milletvekili Yrd. Doç. Dor. Mahfuz Güler ve Komisyon Üyesi Adana Milletvekili Prof. Dr. Gaye Erbatur ismen davet edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Yasanın 9 uncu maddesi uyarınca, adı geçen milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen söz konusu toplantıya katılmaları hususunu tasviplerine saygılarımla arz ederim.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun, görüşülmekte olan kanun tasarısının bazı maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bir istemi vardır.

Şimdi, Danışma Kurulunun, komisyonun bu istemi hakkındaki görüşünü okutuyorum :

No : 33                22.5.2003

Danışma Kurulu Önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmekte bulunulan 73 ve 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının, daha önce görüşülerek kabul edilen 2, 4, 7, 11 ve 107 nci maddelerinin, talepte belirtilen gerekçeyle, yeniden görüşülmesine dair Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun istemi, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

Faruk Çelik   Mustafa Özyürek

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Esas komisyonun istemi, sırası geldiğinde görüşülecektir.

Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce tümünü okutacağım, sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım :

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurul gündemindeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

No : 32                                                22.5.2003

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunca, aşağıdaki önerilen Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

 

Faruk Çelik

Mustafa Özyürek

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

CHP Grubu Başkanvekili

Öneriler :

1 - 21.5.2003 tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 134 sıra sayılı Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 33 milletvekili ile Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 24 milletvekilinin, Ergene Nehrindeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi konusundaki (10/2,6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun, Genel Kurulun 27.5.2003 Salı günkü birleşiminde; gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci sırasında yer alması, 20.5.2003 tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan; 109 sıra sayılı Türkiye Halk Bankası AŞ'nin tasvibe sunulan 1997 yılı hesap ve işlemlerine ait Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu raporu ve bu rapora yapılan itiraz ile komisyonun görüşünün aynı kısmın 2 nci sırasında yer alması, 110 sıra sayılı Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün tasvibe sunulan 1998 ve 1999 yılları hesap ve işlemlerine ait Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu raporu ve bu rapora yapılan itiraz ile komisyonun görüşünün ise bu kısmın 3 üncü sırasında yer alması ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması, ayrıca bu birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi ve çalışma süresinin bu işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılması,

2 - 15.4.2003 tarihli ve 4847 sayılı Kanun ile kurulması öngörülen Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun, 18 üyeden kurulması ve komisyon üyeliklerinin siyasî parti gruplarına dağılımının ilişik listedeki şekilde olması,

Önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyle ilgili olarak söz talebi var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, birinci öneriyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım:

Öneriler :

1 - 21.5.2003 tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 134 sıra sayılı Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 33 milletvekili ile Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 24 milletvekilinin, Ergene Nehrindeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi konusundaki (10/2,6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun, Genel Kurulun 27.5.2003 Salı günkü birleşiminde; gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci sırasında yer alması, 20.5.2003 tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan; 109 sıra sayılı Türkiye Halk Bankası AŞ'nin tasvibe sunulan 1997 yılı hesap ve işlemlerine ait Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu raporu ve bu rapora yapılan itiraz ile komisyonun görüşünün aynı kısmın 2 nci sırasında yer alması, 110 sıra sayılı Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün tasvibe sunulan 1998 ve 1999 yılları hesap ve işlemlerine ait Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu raporu ve bu rapora yapılan itiraz ile komisyonun görüşünün ise bu kısmın 3 üncü sırasında yer alması ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması, ayrıca bu birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi ve çalışma süresinin bu işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılması,

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer öneriyi okutuyorum :

2 - 15.4.2003 tarihli ve 4847 sayılı Kanun ile kurulması öngörülen Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun, 18 üyeden kurulması ve komisyon üyeliklerinin siyasî parti gruplarına dağılımının ilişik listedeki şekilde olması,

Önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı :73 ve 73’e 1 inci Ek) (1) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının geçici 6 ncı maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma tamamlanmıştı.

Şimdi, söz sırası, şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi'de.

Sayın Selvi?.. Yok.

Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, şahsı adına, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi konuşacak.

BAŞKAN - Geçti Sayın Çelik.

Sayın Tanrıverdi, size söz veremeyeceğim.

Önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Kıdem tazminatı" başlığını taşıyan geçici 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muharrem Doğan

Muhsin Koçyiğit

Hüseyin Özcan

 

Mardin

Diyarbakır

Mersin

Kıdem tazminatı :

Geçici Madde 6.- Bu kanuna tabi işçilerin iş sözleşmelerinin :

1. - İşveren tarafından bu kanunun 25 inci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,

2. - İşçi tarafından bu kanunun 24 üncü maddesi uyarınca,

3. - Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla,

4. - Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla;

5. - 506 sayılı Kanunun 60 ncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı kanunun geçici 81 inci maddesine

                                              

(1) 73 S. Sayılı Basmayazı 13.3.2003 tarihli 45 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

(2) 73’e 1 inci Ek S. Sayılı Basmayazı 6.5.2003 tarihli 75 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleriyle işten ayrılmaları nedeniyle,

Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusuyla sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren iş sözleşmesinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.

İşçilerin kıdemleri, iş sözleşmesinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler gözönüne alınarak hesaplanır. İşyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanır. 12.7.1975 tarihinden itibaren (1) işyerinin devri veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş kıdem tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlıdır. 12.7.1975 tarihinden evvel (2) işyeri devrolmuş veya herhangi bir suretle el değiştirmişse devir mukavelesinde aksine bir hüküm yoksa işlemiş kıdem tazminatlarından yeni işveren sorumludur.

İşçinin birinci bendin dördüncü fıkrası hükmünden faydalanabilmesi için aylık veya toptan ödemeye hak kazanmış bulunduğunu ve kendisine aylık bağlanması veya toptan ödeme yapılması için yaşlılık sigortası bakımından bağlı bulunduğu kuruma veya sandığa müracaat etmiş olduğunu belgelemesi şarttır. İşçinin ölümü halinde bu şart aranmaz.

TC Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanununa veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanununa göre yaşlılık veya malullük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye, bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir.

Yukarıda belirtilen kamu kuruluşlarında işçinin iş sözleşmesinin evvelce bu maddeye göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona ermesi suretiyle geçen hizmet süreleri kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz.

Ancak, bu tazminatın TC Emekli Sandığına tabi olarak geçen hizmet süresine ait kısmı için ödenecek miktar, yaşlılık veya malullük aylığının başlangıç tarihinde TC Emekli Sandığı Kanununun yürürlükteki hükümlerine göre emeklilik ikramiyesi için öngörülen miktardan fazla olamaz.

Bu maddede geçen kamu kuruluşları deyimi, genel, katma ve özel bütçeli idareler ile 468 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde sayılan kurumları kapsar.

Aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı veya ikramiye ödenmez.

Kıdem tazminatının hesaplanması, son ücret üzerinden yapılır. Parça başı, akort, götürü veya yüzde usulü gibi ücretin sabit olmadığı hallerde son bir yıllık süre içinde ödenen ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama ücret bu tazminatın hesabına esas tutulur.

Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, tazminata esas ücret, işçinin işten ayrılma tarihi ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.

17 nci maddesinde sözü geçen tazminat ile bu maddede yer alan kıdem tazminatına esas olacak ücretin hesabında 32 nci maddenin birinci fıkrasında yazılı ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve parayla ölçülmesi mümkün akdi ve kanundan doğan menfaatlar da gözönünde tutulur. Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak davanın sonunda hâkim gecikme süresi için, ödenmeyen süreye göre mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine hükmeder. İşçinin mevzuattan doğan diğer hakları saklıdır.

Bu maddede belirtilen kıdem tazminatıyla ilgili 30 günlük süre iş sözleşmeleri veya toplu iş sözleşmeleriyle işçi lehine değiştirilebilir.

Ancak, toplusözleşmelerle ve iş sözleşmeleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek devlet memuruna 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azamî emeklilik ikramiyesini geçemez.

İşçinin ölümü halinde yukarıdaki hükümlere göre doğan tazminat tutarı, kanunî mirasçılarına ödenir.

Kıdem tazminatından doğan sorumluluğu işveren şahıslara veya sigorta şirketlerine sigorta ettiremez.

İşveren sorumluluğu altında ve sadece yaşlılık, emeklilik, malullük, ölüm ve toptan ödeme hallerine mahsus olmak kaydıyla devlet veya kanunla kurulu kurumlarda veya yüzde 50 hisseden fazlası devlete ait bir bankada veya bir kurumda işveren tarafından kıdem tazminatıyla ilgili bir fon tesis edilir.

Fon tesisiyle ilgili hususlar kanunla düzenlenir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Yönetmelik gibi olmuş Sayın Başkan; katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, mevcut yasa ayrıca bir fon kurulmasını düzenlediği için katılmıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Önerge üzerinde konuşacak mısınız, yoksa gerekçe mi okunsun?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan. 

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Kıdem tazminatı işçi bakımından hayatî önem taşımakta, vazgeçilmez ve taviz verilemez bir kazanılmış hak olarak kabul görmektedir. Tasarının geçici 6 ncı maddesinde, kıdem tazminatı için ayrı bir fon kurulması ve kurulacak fonla ilgili ayrı bir kanun çıkarılması öngörülmüştür. Ülkemizde bugüne kadar kurulmuş olan fonların akıbetleri hepimizce bilinmektedir. Çoğu kez bu tür fonlar devlete ve genel bütçeye kaynak kazandırılması gizli amacını taşımaktadır. Sigorta primlerini yatırmaktan kaçınan, doğru dürüst vergisini ödemek istemeyen işverenlerden bir de fon için prim istenmesi gerçekçilik olamaz. Primini ödemeyen işverenler kıdem tazminatı yükümlülüğünü fona aktarmış olacaklar, dolayısıyla, işverenin borcu devlet tarafından üstlenilmiş olacaktır. Ayrıca primlerin SSK aracılığıyla tahsil edilmesi düşüncesi ise hayalciliktir; çünkü, SSK kendi primlerini bile tahsil edememekte ve işverenden prim alacağı katrilyonları bulmaktadır. Öte yandan fon yönetimi ve fonun hukukî statüsü belirsizdir. Ne derece tedbirli düşünülürse düşünülsün, yukarıda sayılan sakıncalar yüzünden fon uygulaması amacına ulaşamayacaktır.

Hukukî bakımdan "tazminat" anlamının ötesinde mana taşıyan ve işçi gözünde kutsal hak gibi görünen kıdem tazminatı müessesesine el atmak çalışma barışını bozacak ve işçiyi sokağa düşürerek toplum huzurunu da kaçıracaktır.

Kıdem tazminatı hakkının, 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesindeki düzenleme aynen korunmalıdır. Bu düşüncelerle yukarıda arz olunan değişiklik teklif olunmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının 120 nci maddesini, 121 inci madde olarak okutuyorum :

Yürürlük

MADDE 121. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milyonlarca insanımızı ilgilendiren İş Kanunu Tasarısını 65 saattir tartışarak görüşüyoruz. Yolun sonuna geldik. Siz AKP'li milletvekillerimizi ve hükümetimizi kutluyorum; bu 65 saatlik koşuyu, halkımız ve onun sözcüsü Cumhuriyet Halk Partisine rağmen, birincilikle bitirdiniz. Çalışanlar küme düştü, siz şampiyon oldunuz ve kupayı hak ettiniz. Bu kupayı, evinizin müstesna bir yerinde saklayınız. Kupayı gördükçe, milyonlarca çalışanımızın haklarını ellerinden nasıl aldığınızı, onları işverenlerin insafına nasıl terk ettiğinizi hatırlarsınız.

Lawrance'ın güzel bir sözü var: "İnsanın günahları ardını bırakmaz." Sizin de bu günahınız hayatınız boyunca mutlu olmanızı engelleyecektir; bundan da emin olabilirsiniz.

Sayın milletvekilleri, bu tasarının gündeme geldiği günden bu yana onun içeriği üzerinde yapılan değerlendirmeler, tartışmalar, konular, ortaya çıkan düşünceler, görüş belirten siyasetçiler, yasayı savunanlar, karşı çıkanlar, eylem ortaya koyanlar, taraflar, insanlar, Meclisin işleyişi, hükümetin tavrı, milletin vekillerinin duyarsızlıkları tarihî vesika olacak ibretlik bir görüntüyü hepimizin gözleri önüne serdi. Bu görüntüler o kadar özgün, tarihî, siyasî, sosyolojik ve insanî malzemeler içeriyordu ki, her biri ayrı bir tez konusu olabilecek sonuçlar çıkarmamıza  neden oldu.

Ömer Hayyam "tarih, insanlığın vicdanıdır" demişti. Korkarım ki, bu tasarıya evet diyenler, gelecekte, vicdanlarını, tarihin çöp sayfalarında bulacaklardır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının tartışmaları sırasında neleri görmedik ki; halkın rıza ve isteğiyle iktidara gelmiş bir partinin, bu kadar kısa bir sürede halktan nasıl uzaklaşabildiğini; nüfusumuzun hemen hemen yarısını doğrudan ilgilendiren bir yasayı, bir köleleştirme yasasını, bu kadar büyük tepkilere rağmen, nasıl ve neye güvenerek bu kadar süratle çıkarma cesaretini gösterdiğini gördük. Çalışma hayatının, işçilerin, üretim gücünün âdeta dinamitlenmeye çalışıldığını gördük. Tasarı, işçileri alınır satılır bir meta haline getiriyordu; iş güvencesini ortadan kaldırıyor, çalışma hayatındaki durumunu, işverenin tek taraflı belirleyiciliğine, insafına bırakıyor, sosyal yaşantısını, aile düzenini bozuyor, ücretlerini düşürüyor, emekçiyi, âdeta, çalışan işsiz bir insan konumuna getiriyordu. İşçiyi, işverenin, gerektiğinde kullandığı bir makine gibi algılayan bir tasarı ve bu tasarıyı savunabilecek kadar insanî duygularını yitirmiş bir olayla karşı karşıya kaldık. Haykırmalara, eylemlere, her türlü açıklamalara, ikna sözlerine kulağını tıkayan, gözlerini kapayan, gönül gözü, insanlık gözü kör olmuş, vicdanî kulağı sağır olmuş bir tabloyla karşı karşıya kaldık. Bu milletvekillerinin "körler, sağırlar; birbirini ağırlar" deyimini doğrulayacak şekilde, tekelci sermayeyle güzel bir şekilde buluştuklarını gördük. Mazlumları ve mağdurları da gördük, zulme çanak tutanları da gördük. Hükümet, gösterdiği bu performans ve eylemleriyle, âdeta, Bacon'ın "işkencelerin en kötüsü kanunla işkence etmektir" sözünü doğrulamaktaydı.

Biz, bunları gördük ve dikkate alınmasa da, bu kürsüden, gerekli tepkimizi koyduk. Peki, göremeyenler, neyi, neleri göremediler:

Bu kanunun Türk çalışma hayatıyla nasıl bir uyumsuzluk içinde olduğunu göremediler.

Üretim sürecinin en temel unsurunun emek olduğunu, alınteri olduğunu göremediler.

Emeği devredışı bırakarak, korumasız, kollamasız bir şekilde, piyasa tekellerinin insafına terk ederek, gerçekten üretken işverenin değil, rantiyenin, vergi kaçakçılarının, kayıtdışı ekonomi simsarlarının istediklerini yapmış olduklarını göremediler.

Açlık sınırının bile 500 000 000 liranın üzerinde olduğu bir ülkede, 223 000 000 lira asgarî ücretle hayatta kalmaya ve ailesini geçindirmeye çalışan milyonlarca işçinin perişan halini göremediler.

Zaten çarpık ekonomi çarkı içinde ezildikçe ezilen emekçilerin halini düzeltmek yerine, onları daha da köleleştirecek bir yasanın çıkması için bu kadar çırpınmanın, ne büyük bir günah, ne büyük bir ihanet olduğunu göremediler.

"İşçinin hakkını alınteri kurumadan veriniz" diyen Hazreti Muhammed'e olan sevgilerini her fırsatta dile getirenler, bu yasanın, işçiyi alnından vuracak, işçinin alınterini de, emeğini de kurutacak bir yasa olduğunu göremediler.

İşçinin emeğiyle oynayıp haramzadelerin önünü açmanın, harama bulaşmak olduğunu bir türlü anlayamadılar.

Kısacası, halkı göremediler, mazlumları ve mağdurları göremediler, insanı göremediler, kendi geleneklerini ve vaatlerini bile göremediler.

Mevlana'nın güzel bir sözü var: "Göz vardır iki âlemi görür, göz vardır iki fersahlık yolu görür." Bunlar, iki fersahlık yolu bile göremediler.

Gandi ne demişti: "Görmek istemeyenlerden daha kör kişi olur mu?!"

Değerli milletvekilleri, bu kölelik yasasını, Avrupa Birliğinden örnek alarak düzenlediklerini, çağdaş çalışma hayatının bir gereği olarak benimsediklerini söylüyorlar. Esnek çalışma, ödünç iş ilişkisi, iş ve işçi bulmaya aracılık gibi dahiyane fikirleri, Avrupa'yı referans göstererek kabullendirmeye çalışıyorlar. Türkiye gerçeklini de, Avrupa gerçeklini de göremiyorlar, anlamıyorlar.

Oysa, Türk işçisi diyor ki:

Avrupa Birliğinin gelir düzeyine gelmeyi, oradaki enflasyon oranına ulaşmayı hedefle.

İş olanaklarını, Avrupa Birliği düzeyine yükselt.

İşsizlik oranını düşür.

İşsizlik sigortası sistemini, Avrupa Birliğine benzetmek için çalış.

Avrupa Birliğinin üretim fazlalığından kaynaklanan, Batı kapitalizminin kendi sorunlarına bir çözüm olarak geliştirdikleri, esnek çalışma gibi, ucube modellerini yerleştirmek için değil, kendi ülkenin çalışma hayatını dinamikleştirmek için çalış.

Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş kölelik rejimini emekçilerine kabul ettirmek için değil, emekçileri gerçekten kazanmak için çalış.

Endüstriyel demokrasiyi geliştirmek için çalış.

Kamunun mallarına sahip çık.

Özelleştirmeler aracılığıyla işçi kıyımına son ver ve talana son ver.

Maaşını söylemekten utanan memuruna, maaş kuyruklarında hayatını kaybeden emekline, ağır vergiler altında ezilen ve geçimini sağlamakta acze düşen esnafına, satacak ürünü olmayan köylüne, bunalımda olan gencine ve işsizine ve dolayısıyla halkına sahip çık.

Sayın milletvekilleri, hatırlarsanız, bir zamanlar Sayın Necmettin Erbakan, kendileri dışındaki her siyasî oluşumu "taklitçi partiler" diye suçlardı. Erbakan bu suçlamayı yaparken, taklitçilerin en büyüğünün kendi partisi içinden çıkacağını herhalde tahmin edememişti.

Değerli arkadaşlar, AKP kurulurken, siyasî kişiliğini çok fazla açığa vurmuyordu. Muğlak ifadelerle dolu programından çok fazla bir şey anlaşılamıyordu. AKP'den, seçim meydanlarında da kuru vaatler, içeriği olmayan sözler, somut çözümler içermeyen sloganvari konuşmalar dinledik.

İktidara geldikten sonra açıkladıkları acil eylem planından, hükümet Programından ve ilk uygulamalarından sonra yavaş yavaş renklerini görmeye başladık. Ak gitti, kara geldi.

Mevlana der ki "Gece neye gebeyse, onu doğurur" AKP de yedi aylık icraatıyla, adaletsizlik ve sefalet doğurmuştur.

Bu yasayla birlikte bir şey daha olmuştur, AKP'nin programı, daha net olarak ortaya çıkmıştır.

Çalışanların hayatını da AKP'nin içi gibi karartacak olan bu yasanın maddeleri tartışılırken, AKP'nin daha önce belirsiz olan programı da yazılmış ve tamamlanmıştır.

Bu yasanın son maddesiyle birlikte AKP'nin programı da bitmiş ve yürürlüğe girmiştir.

Bu programı özetlemek istiyorum:

Artık, kesin olarak, anlaşılmıştır ki, AKP, IMF'cidir, AKP, IMF'cidir, IMF'nin direktiflerini, tekelci sermayenin, rantiyecilerin istediklerini öncelikle yerine getirmek için bütün mesaisini vermeye hazırdır.

AKP, işçi haklarının fazla olduğunu düşünmekte, bunların geri alınması için gerekli hukuksal düzenlemeleri en kısa zamanda yapmayı öncelikli görev olarak kabul etmektedir.

AKP, Batı taklitçisi bir partidir; ama, taklit etmeye çalıştığı, Batı'nın kendi sorunlarından kaynaklanan arızalardır. Yani, AKP, arıza taklitçisi olmuştur. Arızalı yasaları, modelleri, sağlıklı bir halka, sağlıklı olabilecek bir ülkeye monte etmeye çalışmaktadır.

AKP'nin siyasî ideolojisi kapitalizmdir. Halkın istemlerini dikkate almadığına, örgütlü toplumu dinlemediğine ve sendikaları bile bertaraf etmeye çalıştığına göre, bu anlayış, liberal bile değildir. AKP, 17 nci ve 18 inci Yüzyılların vahşi kapitalizm anlayışını savunur noktaya gelmiştir. İş Kanunu Tasarısının kabul edilmesiyle birlikte bu yönde çok büyük bir adım atılmıştır.

AKP, mazlumlardan değil, egemenlerden yanadır; işçiden değil, kayıtdışı sermayeden yanadır; üreticiden değil, spekülatörden yanadır; kesinlikle ve kesinlikle, halktan yana değildir, ülke nüfusunun ezilen yüzde 90'ından yana değildir.

ÜNAL KACIR (İstanbul)- Sayın Başkan, bu hakaretleri yapma yetkisini nereden alıyor! Ayıp!

ENVER ÖKTEM (Devamla)- AKP programının ana ilkeleri bu şekilde ortaya çıkmıştır. Bu ilkeleri daha fazla uzatabiliriz. Maalesef, halkımız bu programı bilmeden AKP'ye oy vermiştir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum)- Maddeyle ne alakası var!

BAŞKAN- Son 1 dakikanız...

Buyurun.

ENVER ÖKTEM (Devamla)- Popülizmin tarihinin en ilginç olayları yaşanmış ve halk aldatılarak, âdeta, AKP'ye muhtaç hale getirilmiştir.

Bacone'un bir sözü vardır: "En kötü isyanları aç karınlar doğurur."

Değerli arkadaşlar, AKP'liler, bu yasa tasarısının sanki birkaç maddesi kusurluymuş gibi, 3-4 maddesini yeniden görüşerek düzeltmeyi hedefliyorlar. Hâlâ anlayamadılar ki, bu yasa tasarısının en az 20 civarında maddesi kusurludur, art niyetlidir ve taraflıdır; başka bir açıyla da, işçi aleyhinedir.

Bu yasa tasarısı toptan defoludur. Eğer samimiyseniz, tasarının tamamının yeniden görüşülmesini sağlayınız; ama, bunu yapamayacağınızı biliyoruz; çünkü, bugüne kadarki gelişmeler bunu gösteriyor.

Sözlerimi, Mehmet Emin Yurdakul'un mazlum Anadolu halkı için söylediği şu dörtlükle bitirmek istiyorum:

"Yazık sana ağlamayan şiire,

Yazık uzanmayan ellere.

Yazık sana titremeyen vicdana,

Yazık seni kurtarmayan insana."

Ve diyorum ki, yazıklar olsun, yoksuldan, ezilenden yana olmayan anlayışlara.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öktem, teşekkür ediyorum.

AK Parti Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının, 121 inci maddesi olarak değiştirilen 120 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, Grubum ve şahsım adına saygılar sunuyorum.

Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bir arkadaşımız burada konuştu ve sözlerini, doğrusu "yazıklar olsun" diye bitirdi, "yazık olsun" diye bitirdi; ne yazık ki, böyle bir talihsiz konuşma yaptı. Ben de kendisine "yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun" diyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Çünkü, Cumhuriyet Halk Partisinin içerisinde bir ses yükselmişti; o ses kulağımda yankılanıyor. O ses diyordu ki, maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi, hâlâ, 1930'ların Cumhuriyet Halk Partisi. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Onunla iftihar edin!..

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Hâlâ, 1930'ların mantığıyla, kafasıyla, düşüncesiyle hareket ederseniz, sadece bizleri değil, tüm kamuoyumuzu ürkütürsünüz; ki, şu anki konuşmayı izleyen kamuoyu, bundan ürkmüştür, size haber veriyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

Değerli dostlarım, yine, konuşmacı, "AKP=IMF veya IMF=programları" gibi sözler söyledi. Doğrusu, bunda bizim gocunacak hiçbir yönümüz yok. Biz, düne kadar, IMF programlarını hükümet içerisinde bulunduranları kabinemize almadık ve grubumuzda da IMF'nin temsilciliğini yapan bir milletvekilimiz yoktur; açıkça ifade ediyorum! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Doğrusu, sayın konuşmacının bu metnini kimin yazıp eline tutuşturduğunu da, hâlâ, anlamış değilim. Çünkü, bu konuşmanın onun tarafından yapılacağına inanmıyorum; ama, birileri eline tutuşturdu, geldi, burada, kürsüde konuştu. Kim yazdıysa o yazıyı burada çıkıp açıkça söylesin! (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar, gerçekten, İş Yasası Tasarısıyla ilgili güzel konuşmalar yapıldı ve İş Yasası Tasarısının son maddelerine geldik, yürürlük maddesini konuşuyoruz ve bu tasarı, gerçekten, bugün, Türkiye için, daha önceki konuşmalarımda da belirttiğim gibi, çalışma hayatının, ekonominin ve hatta demokrasinin sinir sistemini oluşturan bir yasa tasarısıdır. Bu tasarı, Türk çalışma hayatını düzenlediği gibi, Türkiye'nin önünü açacak da bir yasa tasarısıdır.

Daha önceki konuşmalarımızda, içimize sinmediğinden bahsettiğimiz birkaç madde vardı. O maddeler üzerinde de, sağ olsun, gruplar belli bir noktaya geldiler. Dün akşam konuşmalar yapıldı. Bugün, sabah, Danışma Kurulunda da, 5 madde üzerinde, hem Cumhuriyet Halk Partimiz Grubu hem de AK Partimiz Grubu uzlaştılar ve bugün, birazdan, o anlaşılan maddeler üzerinde, mutabakata varılan maddeler üzerinde tekriri müzakereler yapılacak.

Görülüyor ki, bundan da anlaşılıyor ki, AK Parti, toplumun içine sinecek bir yasanın çıkmasını istiyor; bundan da anlaşılıyor ki, kesimlerin, içine sinecek bir yasanın çıkmasını istiyor. Yani, AK Partinin, biraz önce konuşmacının söylediği gibi, içi kara değil; dışı da ak, içi de aktır! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Burada, insanî duygularını kaybetmiş gibi itham edici ağır ifadelerde bulunmak yanlıştır. Bununla, AK Partinin "insanı yücelt ki devlet yücelsin" sloganından, ifadesinden ve bu programından habersiz olduklarını bir defa daha ortaya koymuş oluyorlar. AK Parti, insanı yüceltmek için gelmiştir, değerlerini yüceltmek için gelmiştir, demokrasinin yerleşmesi için gelmiştir; muhafazakâr demokrat olduğunu her platformda, her konuşmasında ifade etmektedir. O açıdan, bu kadar insafsız, bu kadar acımasız bir saldırının içine girmenin anlamını hâlâ bulmuş değilim değerli dostlarım.

Burada biraz ahlakî davranmak gerekiyor, burada biraz insanî davranmak gerekiyor, burada biraz emekten yana ve burada biraz Türkiye'den yana tavırlar koymak gerekiyor. Aksi halde, insanî duygulardan uzaklaştığınız zaman, ahlakî duygulardan uzaklaştığınız zaman, vehimlerinizle hareket edersiniz ve kuşku kumkumasına takılır, ona göre hareket edersiniz; bu da yanlış olur. O açıdan, bu yanlışlara düşmemek için, daha yolun başında, şahsım adına, Grubumuz adına bir defa daha hatırlatıyorum: Bugün Türkiye bizden çok şey bekliyor, insanlarımız çok şey bekliyor ve hatta, dünya bizden çok şey bekliyor. Bize yakışır bir şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır bir şekilde burada konuşmaları yapmak, herhalde, Türkiye'nin kazanımı olur ve bu konuşmaları yaptığımız zaman, yıllardır ihmal edilen -her defasında söylüyorum- "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ifadesinin içini doldururuz. Bugüne kadar ihmal edildi, boş kaldı; biz bunu doldurmak için, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu göstermek için çalışmalar yapıyoruz, programlarımız buna dayalıdır. O açıdan, hiç kimse kuşkuya kapılmasın, kuşku kumkuması içerisine girmesin.

Benim esas söylemek istediğim konular, elbette, geçici madde üzerindeydi; yani, kıdem tazminatı maddesiyle ilgiliydi.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Geçti o madde.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Burada uzun uzun bu maddeye girecek değilim; ancak, dün Sayın Meral burada bir konuşma yaptılar ve o konuşmaya baktığımız zaman, sanki kıdem tazminatı hükmü, yeni, yasaya derç ediliyor, sanki Kıdem Tazminatı Fonu yeni oluşturuluyor gibi bir anlam çıkıyor. Oysa, değerli milletvekilleri, kıdem tazminatı maddesi, daha önceki, 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinde aynen ifade edilmekte, yerini bulmakta ve bizim şu an kabul ettiğimiz geçici 6 ncı maddede de, kıdem tazminatına ilişkin hüküm, 14 üncü madde aynen korunuyor. Yani, kıdem tazminatına bir saldırı yok, kıdem tazminatına ilişkin bir değişiklik yok, kıdem tazminatı fonuna ilişkin de bir öneri yok. Kıdem Tazminatı Fonuyla ilgili olarak bir önceki yasada, yani 1475 sayılı Yasada aynen şöyle deniliyor: "İşveren sorumluluğu altında ve sadece yaşlılık, emeklilik, malullük, ölüm veya toptan ödeme hallerine mahsus olmak kaydıyla, devlet veya kanunla kurulu kurumlarda veya yüzde 50 hisseden fazlası devlete ait bir bankada veya bir kurumda, işveren tarafından kıdem tazminatıyla ilgili bir fon tesis edilir. Fon tesisiyle ilgili hususlar kanunla düzenlenir." Yani, mevcut hüküm aynen korunuyor.

Sayın Meral dün dediler ki: "Efendim, 9 kişilik Bilim Kurulundan sıkça söz ediliyor. 9 bilim adamı dediğimiz arkadaşlarımızın hazırladığı yasa tasarısında böyle bir şey yok." Sayın Meral'in tutanaklardan aldığım konuşması.

Evet, bu konuda Bilim Kurulunun raporuna baktığınız zaman, burada, kıdem tazminatına ilişkin 24 üncü madde var. Bu maddeye baktığınızda, yine, bu maddede, fon oluşumu ortaya konulmaktadır. Bunu, o satırı okuduğumuzda "Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Fon kurulması ve işçilerin kıdem tazminatları ile fonun yönetimi ve işleyişi, çıkarılacak bir kanun ile düzenlenir" deniliyor. Bu konuya, bilim adamları, üniversite, bu konuda ihtisas yapmış bu insanlar, kıdem tazminatına, madde 24'te yer vermişler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sayın Başkan, 1-2 dakika eksüre verir misiniz?..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanrıverdi.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Ancak, bu konuda sosyal taraflar arasında ihtilaf söz konusu olunca -yani, sosyal taraflar dediğimiz, bildiğiniz gibi, işçi, işveren ve hükümettir- Bilim Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Sayın Metin Kutal'ın üst yazısıyla aynen ifade şudur: "Kıdem tazminatı konusunda komisyonumuzun ilk tercihi olan, bu tazminatın bir fondan karşılanması önerisi üzerinde sosyal tarafların bazılarının olumlu yaklaşımına karşın, aralarında mutabakat sağlanamamıştır. Bu durum karşısında, Bakanlığınızın bu hususta nihaî tercihi yapması ve buna göre taslağı Bakanlar Kuruluna sevk etmesi gereği ortaya çıkmıştır." Yani, burada, takdir hakkını tamamen Bakanlığa bırakmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, lütfen, son cümlelerinizi alayım.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Burada her zaman ifade ediliyor, söyleniyor; aceleye getiriliyor, kaptıkaçtı gibi, gece operasyonları gibi değerlendirmeler yapılıyor. Bunlar tamamen yanlış değerli dostlar. Bildiğiniz gibi, her defasında söylüyoruz; Bilim Kurulunun oluşması için Sayın Meral'in  de imzasının bulunduğu, Sayın DİSK Başkanının imzasının bulunduğu, Hak-İş Başkanının imzasının bulunduğu bir protokolle bu Bilim Kurulu oluşturulmuş ve bu Bilim Kurulunun oluşturulmasına ilişkin rapor, 26 Haziran 2001 günü imza altına alınmıştır. Yani, 2001 yılı... 2001 yılının üzerinden iki yıl geçmiş ve bu,  iki yıldır gündemimizde olan bir yasadır. Yani, bir kaptıkaçtı yok, bir acelecilik yok. Daha çok, gecikmesinden kaynaklanan bu boşluğun doldurulmasına ilişkin bir hızlandırma var.

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, lütfen, son cümlenizi alayım.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bu çerçevede, ben, buradan ifade ediyorum. Sosyal tarafların, o gün imzası bulunanlara, Türk-İş Başkanı olarak Sayın Bayram Meral'in, Hak-İş Başkanı Sayın Salim Uslu'nun, DİSK Başkanı Sayın Süleyman Çelebi'nin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, son  2 dakikayı kullandınız...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sayın Başkan, bir saniye... Hemen bitiriyorum...

BAŞKAN -  Son cümlenizi lütfen... Buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Eksik kalmıyor, herkes biliyor onları...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bu üç arkadaşın ve TİSK Başkanı Sayın Refik Baydur'un, yani dördünün, demişler mi ki, "biz, bu protokolü imzalıyoruz; ama, şu kırmızı çizgileri çiziyoruz, burayı aşmayın" diye bir şerhleri olmuş mu?.. Bu protokol elimizde. Böyle bir şerh yoksa, Bilim Kurulu bunu ortaya koymuşsa, sosyal taraflar maddeler üzerinde mutabakat sağlamışsa , işte, bugün olduğu gibi, muhalefetle 5 madde  üzerinde tekriri müzakere mutabakatı sağlanmışsa, biz, AK Parti olarak sosyal tarafları dikkate alıyoruz demektir ve bundan sonra da alacağız; bunun işareti de budur.

Ben, tekrar sizlere saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.(AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, sataşma olmuştur; söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Enver Öktem, biraz önce, siz, konuşmanız sırasında, "ikiyüz yıl öncesinin vahşi kapitalizmini uygulayan bir anlayış" diye bahsettiniz. Bakınız, ben bu konuyla ilgili olarak  hiçbir şey yapmadım.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Efendim, benim şahsıma yönelik konuşmuştur; ona yanıt vermek istiyorum. Benim konuşma metnimi benim hazırlamadığımı söylemiştir.

BAŞKAN - Tutanakları getirteceğim; şahsınıza bir sataşma varsa, söz vereceğim size; buyurun.

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) - Sen hepimize yönelik konuştun; hepimize, bütün Gruba  hakaret ettin!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, birkaç defa ismimden bahsetti; müsaade edin...

BAŞKAN - Sayın Meral, sizin yaptığınız konuşmayı aynen aktardı, burada bir sataşma yok.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Kusura bakmayın, benim yaptığım konuşmanın aynısını aktarmadı, eksiklik var; lütfen inceleyin, söz istiyorum.

BAŞKAN - O zaman tutanakları getirteyim efendim, baktırayım, lütfen... Buyurun efendim, tutanakları getirteyim...

Sayın Özyürek, buyurun efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkanım, Danışma Kurulu kararımızla ilgili çok farklı bir yorum yaptı arkadaşımız, onu düzeltmem lazım.

BAŞKAN - Danışma Kurulu kararıyla ilgili olan hususu düzelteceksiniz...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Evet efendim.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

Sayın Özyürek, sadece Danışma Kuruluyla ilgili olan hususu düzeltirseniz...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, burada çok yanlış bir ifade kullanıldı. Yani, bir muhalefet partisi olarak, ne zaman ki, iktidar partisine bir kolaylık sağlıyoruz, çok yanlış noktalara çekiliyor.

Bizim yaptığımız şudur değerli arkadaşlarım: Bazı maddelerin yeniden görüşülmesini komisyon talep etmiştir. Komisyonun bu talebini, AKP Grup Başkanvekili Danışma Kuruluna getirmiştir. Bizim oradaki oyumuz, "siz bunları yeniden görüşebilirsiniz" şeklindedir, yeniden görüşmeye fırsat vermektir. Yoksa, o maddelerle ilgili bizim herhangi bir mutabakatımız söz konusu değildir. Bu maddeler görüşülürken de, arkadaşlarımız, farklı düşüncelerimizi ifade edeceklerdir.

Yani, bir iktidar grubu, şu, şu, şu maddeleri yeniden görüşmek istiyoruz dediğinde, ona fırsat tanımakla hata mı ettik değerli arkadaşlarım?! Kamuoyunu böylesine yanıltmak doğru bir şey midir? Çok yanlış; ya bu usulleri öğrenir doğru kullanırsınız veya bilmediğiniz noktalara değinmezsiniz. Haberlerde de böyle yansıdı... Arkadaşlarım da, siz, bu 5 maddede mutabık kalmışsınız diyorlar. Bizim, 5 maddeyle ilgili bir mutabakatımız söz konusu değildir; ama, bu maddeleri iyileştirmek istiyorsanız veya belli değişiklikler yapmak istiyorsanız, buyurun değiştirin diye bu fırsatı tanıdık. Bu yanlışlığı düzeltmek istiyorum; yoksa bu maddelerle ilgili farklılıklarımızı, farklı görüşlerimizi, biraz sonra sözcülerimiz açıklayacaktır.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, ben teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan...

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Konuşmayacağım Sayın Başkan; vazgeçtim.

BAŞKAN - Peki efendim.

Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Ağrı Milletvekili Sayın Melik Özmen; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; yürürlük maddesi üzerinde, şahsım adına, söz almış bulunuyorum. Aslında, bu konu üzerinde konuşulacak bir şey yok; ama, biraz evvel Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına arkadaşımın konuşması, beni konuşmaya mecbur hissettirdi.

1923'te, biz, bu cumhuriyeti kurduk. 1924'te, Mustafa Kemal Atatürk "muasır medeniyetin icaplarını yerine getireceğiz" dedi. Hiçbir zaman "muasır medeniyeti takip edeceğiz, muasır medeniyeti taklit edeceğiz, ona yetişeceğiz" demedi. "Bunun için inkılaplar yapacağız" dedi; bu inkılapları, on sene içerisinde, seri ve süratli bir şekilde yaptı. 1933'te, Onuncu Yıl Nutkunda "evet, size verdiğim tüm sözleri yerine getirdim; yani, muasır medeniyetin icaplarını yerine getirdik; bundan sonraki dönemde muasır medeniyetin fevkine çıkacağız, üzerine çıkacağız" dedi. Neyle yapacağız bunu; "elimizde tuttuğumuz meşale, müspet ilimdir" dedi, "müspet ilimle yapacağız" dedi. Bugün gelmiş olduğumuz noktada, 70 yıldır, yani 1933'ten 2003 yılına kadar, Türk Halkı, müspet ilim yolunda önemli adımlar attı, birçok darboğazdan geçti, birçok işlemden geçti; ama, bugün gelmiş olduğumuz noktada, sokaktan geçen en sade vatandaşa bile, ekonomiyle ilgili bir soru sorsanız; faiz nedir deseniz, gayet iyi biliyor, hazine bonosu nedir deseniz, gayet iyi biliyor, ekonomik kavramlarla ilgili ne sorarsanız, size, gayet iyi bilgi verebiliyor. Bunu, okuyarak değil, yaşayarak öğrendi.

Bugünden sonra, Cumhuriyet Halk Partisi ile AK Parti, bu Mecliste, müspet ilmi kullanmak suretiyle bu memleketin önünü açacak birçok projeyi birlikte gerçekleştirecektir; buna, samimî olarak inanıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Parti, bir araya gelmek suretiyle, bu memleketin bütün problemlerini, bu önümüzdeki dönem içerisinde, 22 nci Dönem bitinceye kadar, bir arada, gayet makul, akla yakın, bilimi önceliğe almak suretiyle çözeceklerdir.

Bakın, Batı terimlerinde, üretimin gerçekleşebilmesi için emek + sermaye diye bir formül koyarlar; halbuki, yanlıştır; mesele, emek x sermayedir. Emek x sermaye ancak üretimi ortaya çıkarabilir. Bu İş Kanunu Tasarısının, birçok eksiği, vesairesi, falanı, filanı, şusu, busu, her şeyi olabilir; ancak, bu İş Kanunu Tasarısı, emek x sermayeyi öne alan bir tasarıdır; en azından, bu yolda atılmış bir adımı göstermektedir. Bunu geliştirmek, yine, elimizdedir ve yine, bu konuyla ilgili gerekli düzenlemeleri yapmak elimizdedir.

Ben, biraz evvelki konuşmacının, kendi şahsî düşüncelerini aktardığını düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi adına bu kadar talihsiz bir şekilde konuşma yapılabileceğine inanmıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, bugüne kadar, son derece olgun, tüm siyasî tarihimiz içerisinde son derece saygın, akla yakın, düzgün önerileri olan, gerçekten, Türk siyasî tarihinin medarı iftarı bir partidir. (Alkışlar) Ben, bu arkadaşımızı kınıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 121 inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, uzun bir süreden beri yeni İş Kanunu Tasarısını kanun haline getirmek için birlikte yoğun bir çaba harcıyoruz. Parlamentoda büyük bir çoğunluğa sahip olan AK Parti, 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmaya başlamasından itibaren, üstlendiği sorumluluğun gereği olarak, toplum yararına olan yasaların çıkarılması için gece gündüz demeden, birçok gün, gece yarılarına, hatta sabahlara kadar büyük bir azim, kararlılık ve gayretle çalışmaktadır. Muhalefet görevini üstlenmiş olan Cumhuriyet Halk Partisi de, haftalardır süren bu çalışmalara katılmış, muhalefet anlayışları doğrultusunda diğer tüm yasama çalışmalarında da yaptıkları üzere iş yasasının çıkmaması, çıkacaksa da olabildiğince geç çıkması için, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzük hükümleri çerçevesinde elinden gelen her şeyi yapmıştır.

CHP, bugüne kadarki tüm yasama faaliyetlerinde de benzer şekilde davranmış, iktidar partisinin, hangi konuda olursa olsun, çıkarmak istediği yasalara büyük direniş göstermiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin aslî görevi yasa yapmaktır. CHP milletvekilleri, milletten aldıkları vekâleti, yasa yapmak, yapılacak yasalara katkıda bulunmak yerine, yasaların çıkmasını engellemek şeklinde ifa etmeyi bir davranış biçimi haline getirmişlerdir. Yıllardan beri istikrarlı bir hükümet özlemi içinde olan milletimizin, 3 Kasım seçimleriyle ortaya koyduğu tabloyu herkesin çok iyi değerlendirmesi gerekir. Millet, siyasîlerin kısır çekişmelerinden bıkmış, usanmış, bu çekişmelerin ülkeye bir yarar sağlamadığını tespit etmiş ve seçimlerdeki tercihini bu doğrultuda kullanmıştır. İki partili bir Mecliste, birbirinden güç alacak iki partinin, ülkenin kalkınması yolundaki tüm iç ve dış engelleri kolayca aşabileceği, her türlü kuşkudan uzaktır; ancak, ne yazık ki, CHP, basit siyasî beklenti ve hesaplarla, ülkenin geleceği, imarı, kalkınması ve milletin refahı yolunda çaba içinde olan Adalet ve Kalkınma Partisini engellemeye çalışmakta, hangi konuda olursa olsun, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilen yasaların çıkmaması için direnmektedir. Bu durumu, milletimiz, ibretle izlemekte, yakinen takip etmektedir.

Vatandaşlarımızın çoğu, aş, iş ve ekmek derdindedir. Hükümetimiz, vatandaşın dertlerine çare olmak için, her türlü çabayı göstermektedir. Muhalefet Partisi ise, bırakınız vatandaşın sıkıntısıyla ilgilenmeyi, ülkenin kalkınması ve milletin refahı için yapılmakta olan işleri engellemekten başka bir gayret içinde değildir. Mevcut AK Parti Hükümetinin başarısızlığı üzerine kurulu bir siyaset anlayışını, milletimiz çok iyi değerlendirmektedir. Bu anlayışın, demokrasi, çokpartili siyasal sistem ve hukuk devleti anlayışıyla bağdaşır yanı yoktur. Siyasî partiler arası yarış, seçimlere kadar olmalı, seçimlerden sonra ise, oluşan siyasî iradeye saygı gösterilmeli ve ülkenin kalkınması yolunda güç birliği edilmelidir.

Cumhuriyet Halk Partisine mensup bazı konuşmacılar, parti tüzüğünde belirtildiği üzere, kısaltılmış adı "AK Parti" olan Adalet ve Kalkınma Partisi için, alaycı bir ifadeyle "AKP" demeyi alışkanlık haline getirmişlerdir.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Siz de bize "CHP" diyorsunuz, biz alınıyor muyuz?!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bir partiye, tüzüğündeki ismi haricinde hitap etmenin doğru olmadığı açıktır. Bu arkadaşlarımız, AK Parti ismini, her nedense, bir türlü içlerine sindirememekte, zaman zaman "neden AK Parti, siz AK Parti değilsiniz" gibi sözlerle, bu düşüncelerini açığa vurmaktadırlar.

Adalet ve Kalkınma Partisi, resmen kurulmadan önce, milletin gönlünde kurulduğu için AK Partidir; kurulduğundan itibaren, daha 16 ay geçmeden, millet tarafından iktidara layık görüldüğü için AK Partidir.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sorun orada işte, onu anlatmak istiyoruz!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Millete tepeden bakan, küçümseyen bir anlayışın değil, milletin değerleriyle yoğrulan bir parti olduğu için AK Partidir; iktidarı bir sömürü makamı olarak değil, millete hizmet aracı olarak gördüğü için AK Partidir; siyaseti, her türlü kirli işin döndüğü entrikalar bütünü değil, çözüm üretme sanatı olarak gördüğü için AK Partidir; mazisinde hırsızlık, yolsuzluk, vurgunculuk, rüşvet, yalan dolan olmadığı için...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Daha dün Maliye Bakanını kurtardınız.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - ...iktidarında yokluk, kıtlık, karne, kuyruk, anarşi, terör olmadığı için (AK Parti sıralarından alkışlar) milletin maddî ve manevî değerlerine saygısızlık yapmadığı, hakaret ve küfür etmediği için AK Partidir.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Akıncılar geliyor, akıncılar!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - AK Parti, milletin ak beklentilerinin, ak günlerinin ve ak geleceğinin partisidir.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - "Ak günler" CHP'nin söylemi.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Değerli CHP'li milletvekili arkadaşlarım, AK Parti, "ak" adıyla bütünleşmiş bir partidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbulut, son 1 dakikanız; buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan

Bir renk ve içerikle siz de partinizi bağdaştırabilirsiniz. Geniş bir yelpazede yer aradığınıza, sağa veya daha sola açılma, merkezde yer tutma gibi arayışlarınıza bakılırsa, gri renk, partiniz için uyumlu bir renk olarak düşünülebilir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - O sana düşmez!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Yapılacak bir tüzük değişikliğiyle, siz de bir renkle ahenge kavuşabilir, hiç olmazsa bu konuda AK Partiye benzeyebilirsiniz.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bizim geçmişimiz yeter, geçmişimiz.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyetinin çok partili siyasî hayata geçmesinden itibaren, geçen elli yılı aşkın bir sürede, bir kez dahi olsun tek başına iktidara gelmemiş olan CHP'nin, AK Partinin TBMM'deki büyük çoğunluğunu içine sindirmesinin kolay olmadığını kabul etmek gerekir. Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekili arkadaşlarım, bugüne kadar Parlamento çalışmalarının hızla devam etmesi için birçok konuda CHP tarafından yapılan eleştirilere...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbulut, teşekkür ederim.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN - Konuşmanızı önceden ayarlayacaksınız efendim.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Maddeyle ilgili hiçbir şey yok zaten.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Bir cümle kaldı Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Son cümlenizi alayım Sayın Akbulut; buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Tamam efendim.

...karşılık dahi vermemişler, bu haksız eleştirileri milletin engin duyarlılığına bırakmışlardır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 121 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, benim söz hakkım vardı...

BAŞKAN - Sayın Öktem, tutanakları getirtip, birleşim içerisinde değerlendireceğim. Henüz tutanaklar gelmedi.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, tutanaklar yarın gelir mi?! Yapmayın!..

BAŞKAN - Herhalde gelir Sayın Başkan.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - İş bittikten sonra gelse ne olur, gelmese ne olur!..

BAŞKAN - 121 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın İpek, 122 nci madde üzerinde AK Parti Grubu adına konuşma yapılacak mı efendim? Sayın Oğuz Oyan'ın hem Grubu adına hem şahsı adına söz talebi var; sürelerini birleştireceğim.

HALUK İPEK (Ankara) - Hayır efendim.

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına konuşma talebi yok.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Geldi mi Başkanım oraya? Geldiyse vardır. Talep var mı ki, soruyorsunuz?!

BAŞKAN - Sayın İzzet Çetin, demokratik bir şekilde oturumu yönetiyoruz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Uzatmak istiyorsanız, o zaman, ben de çıkayım her madde için  6 tane önerge vereyim. Zorla uzatmak istiyorsanız, uzatalım.

BAŞKAN - Sayın Çetin, Sayın Oyan'ın teklifini dikkate almak için böyle bir yola başvuruyorum. Bakınız, orada da tercih hakkımı kullanacağım; ama, siz konunun esasına vâkıf olmadan itiraz ediyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

122 nci maddeyi okutuyorum :

Yürütme

MADDE 122. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 122 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Oyan, sürenizi birleştirdim.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzde bulunan bu İş Yasası Tasarısının yeniden görüşülmek üzere gelecek maddeleri dışında son maddesine gelmiş bulunuyoruz. Bu son madde vesilesiyle, bütünü üzerine birkaç söz söylemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ağustos ayını hatırlayalım. Ağustos ayında, 57 nci hükümet var. 57 nci hükümet, iş güvencesine dönük düzenlemeler, İş Yasasında ve diğer iki yasada paralel düzenlemeler getiriyor. 9 Ağustos 2002'de bu düzenleme çıkıyor. Bu düzenlemede, şimdi, burada, AKP sıralarında oturan arkadaşlarımızın tavrı nedir? Bu tavra baktığımız zaman, 57 nci hükümet döneminde muhalefet saflarında olan AKP'nin tavrı, bu İş Güvencesi Yasasına katıksız bir destek vermek oluyor; yani, burada, hiçbir AKP'li milletvekilinin aklına, örneğin, 10 kişi yerine bunu 30 kişiye çıkaralım gibi bir düzenleme önerisi vermek gelmiyor, tam anlamıyla destekliyorlar.

Bu yasa çıkıyor. Bu yasa çıkarken, bu yasanın çıkmasında rol oynayan bir siyasî, Anavatan Partisi gibi bir partiden beklenmeyecek şekilde, Yaşar Okuyan, partisinden istifa etmek zorunda kalıyor.

Bu süreç, bir ödünle tamamlanıyor. İşveren kesimi iki şart getiriyor; bu yasanın, iş güvencesiyle ilgili düzenlemelerin yürürlüğe girmesi için, birincisi, yürürlük tarihinin 15 Marta alınması -altı ay gecikmeli veriyorlar- ikincisi de, İş Yasasında yeni bir düzenleme yapılması.

Şimdi, burada yaşadık. Bu tasarıyı 13 Martta burada tartışmaya başladık, 15 Marta İş Yasasının yetişmeyeceği anlaşıldı, 14 Mart akşamı bize önerildi; geliniz, bunu, iş güvencesiyle birlikte durduralım, geri çekelim. Kimin talebiydi; işverenin talebiydi.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir kere eğri oturup doğru konuşalım. Eğer, siz, 9 Ağustosta doğru yaptıysanız, şimdi yanlış yapıyorsunuz. Eğer, o zaman yanlış yaptıysanız, çıkın buraya, deyin ki, biz, o zaman yanlış yaptık, doğrusu şimdikidir; ama, biz bilelim, hangisi doğru; yani, bir kişi, iki farklı zamanda, iki farklı şey söylüyorsa, burada bir çelişki vardır. Bunun düzeltilmesi gerekir. Buraya gelip, Cumhuriyet Halk Partisi muhalefetine şu an eleştiri yöneltmekle, bu sorumluluktan kurtulamazsınız. Burada, bu çelişkili konumu açıklamak sorumluluğu altındasınız. İş güvencesini, bu İş Yasasıyla kuşa çeviriyorsunuz, işyerlerinin büyük bölümünde uygulanamaz hale getiriyorsunuz ve bunun da, tartışılamaz, eleştirilemez bir konum olduğunu söylüyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi?! Bunu nasıl anlatırsınız?! Kamuoyu, bunu nasıl doğru kabul edebilir?! Yani, özeleştiri diye bir şey var. En azından çıkın, "biz, eskiden yanlış yapmışız, şimdi doğrusu budur" deyin, biz de anlayalım. Aynı konuda, bir yanlış, bir doğru, aynı anda "doğrudur" diye savunulamaz.

Dolayısıyla, bir kere, burada samimiyet çok önemlidir. Samimiyet testinden, her kanun tasarısında sınıfta kalıyorsunuz maalesef. Toplum, bu kadar bunları anlayamaz noktada değildir; sakın öyle sanmayınız. Bakın, İzmir'de 50 000, Ankara'da 70 000 kişi alanı doldurdu; daha fazlası da doldurur.

İş huzurunu, iş barışını bozacak bir yasa getiriyorsunuz. Burada bir aydır tartışıyoruz, uzun geliyor size. Çıkaracağımız bu yasa, Türkiye'nin onyıllarını etkileyecek bir iş yasasıdır. Türkiye'nin onyıllarını etkileyecek bir iş yasası için, keşke, biz, bu gündeme gelmeden, henüz Parlamentoya sunulmadan, iki üç ay oturup bir tartışsaydık, daha fazla mutabakat arasaydık; bizim, burada, şu tasarının 18 - 20 maddesinde, emekten yana getirdiğimiz önergelere katılabiliyor olsaydınız, biz bunun tümüne de sizinle birlikte oy verirdik. Ama, uzlaşma kültürü, tek yanlı olan bir şey değil. Burada, verdiğimiz önergelerin önemsiz birkaç tanesine destek olundu; bunlar, olsa ne olur, olmasa ne olur aslına bakarsanız, yani bunlar küçük düzeltmeler. Burada, esasa dönük düzeltmeler yapılmadı; Cumhuriyet Halk Partisinin düzeltici önergeleri kulakardı edildi.

Değerli arkadaşlarım, bir kere, şunu, politik olarak da çok iyi sindirmemiz lazım: Adalet ve Kalkınma Partisi, 3 Kasımda, tıpkı 9 Ağustosta olduğu gibi, geniş seçmen kitlelerine, çalışanların haklarını savunacağı konusunda sözler vererek geldi; ama, aradan çok geçmedi -3 Kasımdan itibaren bir ay geçtikten sonra- bunların, hemen, çok kolay terk edilebileceği anlaşıldı, daha geçici bütçeyle anlaşıldı, arkası çorap söküğü gibi geldi.

Bakınız, daha önce de söyledim Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, adaletin terazisi bu, adaletin terazisinin ortasında bir kılıç vardır, adaletin kılıcıdır bu, dimdik durur. İtalya'da Pisa diye bir şehir vardır, bir de Pisa Kulesi vardır; bilir misiniz? Sizin kılıcınız, Pisa Kulesi gibi duruyor arkadaşlarım; yani, dik durmuyor, eğri duruyor, yakında çökecek, Pisa Kulesi de çökecek yakında.

Değerli arkadaşlarım, bu, doğa kanunlarına da aykırı, sosyal yasalara özellikle aykırı.

Bu İş Yasası Tasarısı tartışmaları başladığı zaman önünüzde üç seçenek vardı: Bir, iki sosyal kesime eşit mesafeyle yaklaşmak, bir kitle partisi olduğunuzu varsayarsak; iki, seçimlerde verdiğiniz görüntüden çıkarsak, emeğe daha yakın durmak; çünkü, korunması gereken kesim o; üç, sermayeye daha yakın durmak. Şimdi, bu üç konumdan, emeğe daha yakın dursanız, hiç sorun yoktu, zaten hepsinde anlaşırdık, bütününü oylardık, bütününde anlaşırdık. Ortada dursaydınız, yani, iki kesime de eşit mesafede dursaydınız bile, 18 tane ihtilaflı maddenin hiç olmazsa 9'unda 10'unda gelin anlaşalım deseydiniz bile, büyük bir yakınlaşma ve toplumda huzur sağlardınız; ama, bunu da yapmadınız. Sizin buradaki tutumunuz, tamamen, Pisa Kulesi gibi, bütün gövdenizle sermaye tarafına eğildiniz ve bu, iş barışını koruyan bir şey değildir. Yanlış yapıyorsunuz; işveren de yanlış yapmıştır, siz de yanlış yapıyorsunuz. Yani, bir kesimin yanlışı, iktidarın, hükümetin yanlışı haline gelmiştir.

Bu kadar sahiplenilmemesi gereken bir pozisyondu sermayenin pozisyonu. Niye; bakın, söyleyeyim: Türkiye'de, zaten, istihdamın yüzde 50'si kayıtdışıdır. Kayıtiçi dediğimiz istihdam veyahut kayıtiçi işletmeler de, bu kayıtdışı sektörle içli dışlı ilişkiler halindedir. Yani, bakın, siz bugün 30 kişiye çıkardığınız zaman iş güvencesinin geçerli olacağı işyerlerini, yüzde 90'dan fazla işyeri dışarıda kaldı. Peki, şimdi, büyük bir işyerini düşünün; tedarikçi firmaları nasıl seçiyor; ya kayıtdışında ya daha az iş güvencesi olan, daha düşük ücret ödenen yerlerden seçiyor. Yani, burada, büyük işyerleri de aslında bu sistemden kopuk değil; hepsi birlikte çalışıyor. Siz ne yapmış oluyorsunuz; zaten yarısı kayıt dışında olan bir ekonominin öbür yarısını da, inanılmaz bir esnek çalışma, atipik çalışma koşulları, istisnaî çalışma koşulları içine itiyorsunuz. Böylece, istisnayı aslında kural  haline getirmeye başlıyorsunuz, düzenli çalışma istisna haline gelmeye başlıyor. Bu, iş barışını zedeler sevgili arkadaşlar. İş barışını zedeler ve bundan, aslında, uzun vadede işveren kesiminin de çıkarı yoktur. Niye yoktur; işverenin esas çıkarı nedir, biliyor musunuz: Emeği daha verimli çalıştırmak... Emeğin daha verimli çalışması için şart nedir; emeğin huzurlu olmasıdır. Yani, her dakika tedirgin, yarın işten atılacağım; acaba, benim ücretim artar mı -yani, enflasyon kadar- ne olur; ben, acaba, bu işyerinde daha ne kadar kalabilirim gibi ya da hatta burada getirdiğiniz bütün düzenlemeler, hafta tatilinden tutun, çok sayıda, hafta çalışma süresine kadar, günlük ya da haftalık çalışma süresine kadar her şey belirsiz hale geliyor. Şimdi, böyle bir işçiden, böyle bir çalışandan, siz, yüksek bir verimlilik alabilir misiniz?! Türkiye, gelişmiş ülke standartlarına böyle mi ulaşabilir?!

Türkiye'de, bakın, asgarî ücret 140 dolar düzeyinde; bu, 100-150 dolar arasında gidip geliyor genellikle. Peki, şimdi, biz bunu çok düşük buluyoruz, herhalde hepiniz de düşük buluyorsunuzdur; netinden bahsediyorum. Peki, siz, düşük bulduğumuz bu asgarî ücret düzeyini daha aşağıya çekebilir misiniz; yani, bunun yarısına, 70 dolara, 35 dolara indirebilir misiniz; indiremezsiniz. Türkiye'nin koşulları buna imkân vermez. Tam tersine, yukarıya çıkarmanız konusunda sosyal baskı altındasınız. Siz, 50 dolar işçi ücreti veren Çin'le mi rekabet edeceksiniz?!

Türkiye'nin önü, ucuz ve güvencesiz işgücüyle açılamaz. Türkiye, gelişmiş ülkelerle rekabet etmektedir. Gelişmiş ülkelerdir Türkiye'nin pazarı. Türkiye, bu pazarlara mal satarken daha yüksek kalitede mal ve hizmet sunmalı ve bunun için, daha yüksek kaliteli, nitelikli işçi kullanmalı ve daha vasıflı işçiye daha yüksek ücret ödemelidir. Yavaş yavaş buna doğru yönelmeliyiz. Düğmeye basınca hemen bir günde olmaz; ama, Türkiye'nin geçişi burada; çünkü, Türkiye'nin, sonuçta, hitap ettiği pazarlar onlar ve o pazarlar Türkiye'ye birtakım kurallar koyuyorlar; çocuk işgücü çalıştırmaktan kadın işgücü çalıştırmaya, sendikasız işgücü çalıştırmaya kadar bütün bunları yasaklayan, bütün bunları adil ticaret sözleşmeleriyle yasaklamaya giden birtakım normlar koyuyorlar; yani, giderek, zaten, sizin ticaret kaybınıza yol açacak bir şekle doğru gelişiyor bütün bu atipik istihdam ve kayıtdışılıklar.

Dolayısıyla, buradan baktığınız zaman, aslında, işverenin dahi uzun vadeli çıkarları açısından gözeteceği norm, Türkiye'de düzenli işgücünün, düzenli çalışma koşullarının, atipik çalışma koşullarının, bu kadar esnetilmiş koşulların değil, daha belirli, belirgin iş koşullarının oluşmasıydı. Bununla ilgili size bir örnek vereyim. Bakın, Türkiye'de, 1980'lerde işveren kesimi Özal'ı alkışladı. Niye alkışladı; çünkü, Özal şunu demişti: Ey işverenler, ey tasarruf sahipleri, sermaye sahipleri, ben artık vergiyi sizden az alacağım; ama, borç alacağım; vergi almak yerine, borç alacağım. Herkes çok alkışladı; aman, ne güzel; bu adam da, herhalde, gökten inmiş; mucizeler yaratacak... Ne oldu arkadaşlar; bakın, o, kuyuya atılan taşı daha çıkaramadık. Eğer, işveren, sermaye kesimi, o gün uzun vadeyi düşünseydi, bunun yanlış olduğunu söylerdi. Hayır, bugün bunu düşürmek yanlıştır; çünkü, bunu misliyle öderiz... Nitekim, bugün, misliyle ödüyoruz.

Bakın, bütün vergi gelirleri 2001'de faiz ödemeye yetmedi, geçen sene yüzde 87'si faize gitti. Niye; çünkü, vergi almak yerine, borç alma politikasına girdik ve ne yazık ki, 1990'larda da bunu sürdürmeye devam ettik. Bu politikalar eğer olmasaydı, Türkiye, bugün, daha düşük bir vergi yükünde olabilir -bakın, işveren açısından bakarsak, daha düşük; bugün yüzde 33'lük bir toplam vergi yükü var- hükümetler bütçelerine hâkim olabilir, daha fazla yatırım harcaması yapabilir, özel sektöre daha çok sipariş verebilir, onlara daha çok ihale açabilir, ödemelerini, istihkaklarını daha kolay ödeyebilirdi. Yani, Türkiye'nin bugün içine düştüğü, bütçesinin içine düştüğü bu zavallı durum, aslında, bizzat özel sektörün de işinin önünü tıkayan bir noktaya gelmiştir. Yani, bu uzun vadeyi düşünmeyip, sadece kısa vadeli hesaplarla iş yapmaktır; bu iş yasasında da böyle. Sadece bugünden bakarsanız, sadece bugünün, ben daha çok kâr yapayım, daha çok sömüreyim, yaptığım işe yatırdığımı kısa sürede amorti edeyim diye bakarsanız, uzun vadede, bu, sizin çıkarınıza gelişmez. Yani, bugün dünyanın en yüksek ihracat kapasitesine sahip ülkeleri, Almanyası, Japonyası, bunlar, ucuz işgücü üzerinden mi yapıyorlar? Almanya'da neredeyse 10 kat Türkiye'deki ücretten. Peki, ne oluyor; Almanya'nın ihracatını mı engelliyor?

Değerli arkadaşlarım, yani, burada, Türkiye'nin kendi yerini, kendi coğrafî ve ekonomik pozisyonunu çok daha iyi belirlemesi lazım. Bunun için de, yüksek vasıflı ve yüksek ücretli bir işgücüne doğru -tabiî, bunun arkasında bütün bir eğitim formasyonuyla beraber- gitmesi lazım.

Burada, bu tasarıyla ne getiriliyor; bu tasarıyla, ne yazık ki, bir kere toplumsal mutabakat koşulları yerine getirilmeden... Bugün, birazdan göreceğiz, geriye çekilen maddelerde de birtakım rötuşlar var; ama, ne yazık ki, bunlar yeterli ölçüde güvence getirmiyor. Bunların ayrıntısına şimdi girmiyorum; çünkü, birazdan zaten tartışılacak.

Değerli arkadaşlarım, burada, esnek çalışmanın bu kadar çok başlık altında getirildiği bir yasa tasarısı, sonuçta, Türkiye'de iş barışına, emek üretkenliğine, ILO normlarına uygun düzenlemeler değildir ve Türkiye, böyle bir iş yasasıyla, kendi geleceğini, kendi çalışma alanını, emek-sermaye arasındaki ilişkileri uzun yıllar düzenleyebilecek bir yapıya doğru yönelmemektedir. Hâlâ, tabiî, çok geç değildir; bütün bunlar yeniden düzenlenebilir. Belki, bu tasarı, bazı maddeleri tekrar görüşülmek üzere önümüze gelebilir. Birazdan gelecek; ama, daha sonra da, buradan çıktıktan sonra da gelebilir; yani, bunları değerlendireceğinizi umuyorum.

Bir kere, iş hukukunun temel ilkelerini, mutlaka, hesaba katmamız gerektiğini düşünüyorum. Bunun üç ana ilkesini hiç gözden uzak tutmamalıyız. Bunun bir tanesi, işçi lehine yorum ilkesidir. İkincisi, nispî emredici hukuk kurallarıdır. Hukuk kuralları olmadan iş barışını koruyamazsınız. Üçüncüsü de, işçiyi koruma ve yardımdır. Neden; çünkü, bu sosyal ilişkide işçi, zayıf taraftır, korumasız taraftır; yani, bu zayıf, korumasız taraf olmasının bir sonucunu 2001...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OĞUZ OYAN (Devamla) - Sayın Başkanım, 15 dakika bitti mi?

BAŞKAN - Sayın Oyan, size, her iki konuşma talebiniz için 1'er dakikadan 2 dakika eksüre vereceğim; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Niye zayıf taraftır; bunun çok somut bir örneğini 2001 yılında yaşadık.

Değerli arkadaşlarım, 2001 yılında, krizin yükünü kim çekti; 1 500 000- 2 000 000 ilave işsiz nereden çıktı; bu insanlar, bugün hangi noktadalar? Bakınız "38-43 yaşında emekli olunuyor" denildi, 58-60 yaş geldi. Peki, ne oldu; Türkiye'de 50 yaşında işsiz kalan birisinin, bana, hangi koşullarda iş bulabileceğini bir anlatabilir misiniz? Yani, bırakın onu, insanlar, 40 yaşlarında işsiz kalırlarsa iş bulamıyorlar. Şimdi, ne yapacak bu insanlar? Bakın, haftalardır, Türk-İşin önünde yatanlar var; işsiz kalmışlar, özelleştirme dolayısıyla atılıyorlar. Bunlar ne olacaklar?.. Özelleştirme konusunda yeni sözler verildi, IMF'ye sözler verildi. Onbinlerce yeni işsiz çıkacak, kapı dışına atılacak. Bütün bunlarla ilgili ne gibi bir sosyal politikanız var, ne gibi, işsizliği koruyucu önlemleriniz var? Getirdiğiniz iş yasası, bütün bunlarla ilgili neler getiriyor? Bir işsizlik sigortamız var; işsizlik sigortasının yüzde 1,2'si kullanılabiliyor işsizlere dönük olarak. Böyle bir sosyal anlayış olabilir mi, böyle bir sosyal anlayış yokluğundan adalet çıkar mı sevgili arkadaşlarım?! O yüzden, sizi, isminize layık olmaya davet ediyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oyan.

Madde üzerinde, şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan...

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Konuşmayacağım efendim.

BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz...

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

122 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşimin başında bilgiye sunulan Danışma Kurulu görüşü doğrultusunda, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun istemini okutup oylarınıza sunacağım :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmekte olan 73 ve 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının daha önce görüşülerek kabul edilen 2, 4, 7, 11 ve 107 nci maddelerinin, tasarının diğer maddelerinde yapılan değişiklikler nedeniyle, İçtüzüğün 89 uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ederiz.

                                                                 Mahfuz Güler

                                                                              Bingöl

                                                        Sağlık, Aile, Çalışma ve

                                                        Sosyal İşler Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu durumda, tasarının 2, 4, 7, 11 ve 107 nci maddelerini yeniden müzakereye açıyorum.

2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral; AK Parti Grubu adına, Çorum Milletvekili Agah Kafkas söz talebinde bulunmuşlardır.

Sayın Meral, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2 nci madde hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konunun özüne geçmeden önce, müsaade ederseniz, bir şey söylemek istiyorum. Burada, bir değerli arkadaşım, konuşması sırasında, bu yasa tasarısını över şekilde ifadeler kullandı, bizim söylediklerimizi söyledi; ama, bir bölümünü atlayarak ifadede bulundu ve genelde protokolden bahsetti. Hadi, ben neyse de, Sayın Uslu'nun ismi geçerken, bazı olumsuzlukları buraya kadar taşımanın hiçbir anlamının olmadığını da özellikle ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, bir 12 Eylül yaşadık hep birlikte. O sırada, 274, 275, Anayasadan kaynaklanan bazı yasalar, İş Yasasında önemli değişiklikler yapıldı; hak kaybına uğradık. Her toplantıda 12 Eylül hukukunun ortadan kaldırılması için, Hak-İşiyle de, Türk-İşiyle de, DİSK'iyle, ortak söylev bulduk, ortaklaşa mücadele ettik. Son olarak yaptığımız bir toplantıda Sayın Okuyan'ın Başkanlığında -ki, ısrarla, şerh koyarak ona imza atmışımdır; çünkü, kurul üyelerimin de onayından geçtikten sonra, ancak, ben bir şeye evet derim- değerli arkadaşlarım, sonuçta, iş güvencesi yasa tasarısı, 1475, 2821, 2822 sayılı Yasalarda 12 Eylülün tahribatının ortadan kaldırılması için protokol yaptık, altına imza attık; ama, gelin görün ki, -bugün sizlerin de müzakere ettiği gibi- 12 Eylülün ortadan kaldıramadığı veya derç edemediği birçok maddeyi, önümüze gelen bu tasarıda gördük, birlikte tartıştık. Ancak, beni bir şey üzdü değerli arkadaşlarım. Bir gördüm ki, işçinin masasında, işçinin sandalyesinde işverenler oturuyormuş, işçinin bundan haberi yokmuş. Buna üzüldüm değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, kıdem tazminatı fonunu konuşurken dedim ki, kıdem tazminatı fonuna -siz de biliyorsunuz- işverenlerin büyük bir bölümü karşı. "Neden, ben fona para yatıracağım da, yatırmayanlar benim yatırdığım parayı kullansın" diyorlar. Bunu, saygıdeğer işverenlerimiz söylüyor. Biz diyoruz ki, geçmişteki fonlar yarar sağlamadı. İşte, Tasarrufu Teşvik Fonu değerli arkadaşlarım. Bir kısmı parayı yatırmamış, vatandaş gitmiş -işçisi, memuru- parasını alamıyor. Bunu, hep birlikte izliyoruz. Sosyal Sigortalar Kurumuna -Sosyal Sigortalar Kurumunda yıllardır üst düzeyde görev yapan arkadaşımız burada oturuyor- prim yatırılmamış. Sosyal Sigortalar Kurumunun alacakları katrilyonları buldu. Konut Edindirme Fonuna bir bölümü yatırdı, bir bölümü yatırmadı. Bugün, İşsizlik Fonuna bir bölümü yatırıyor,  bir bölümü yatırmıyor. Şimdi, yarın, kıdem tazminatı fonuna bunların hepsinin yatıracağını taahhüt edebilir misiniz?! Bu insanlar emekli olduğu zaman parasını nereden alacak? Bunlar, iki cümleyle, iki kelimeyle bitirilecek işler değildir değerli arkadaşlarım; düşünüp, konuşup sonuca gitmek gerekir.

Bir konu beni yine üzüyor değerli arkadaşlarım. İçinizde dünya kadar hukukçu arkadaşım var. Burada, bir türlü, bir fikir üretmedi. Bu tasarının iyi tarafları mı var, kötü tarafları mı var, anlatmadı. Burada, benim meslektaşlarımın konuştuklarına baktım, bir de, bizim bölümden işverenlerin konuşmasına baktım, onların yasa tasarısının eksikliklerini anlatmasına baktım, sizin bölümdeki bizim meslektaş arkadaşın burada çıkıp anlattığına baktım; bir kez daha üzüldüm. Hiç olmazsa otur, hiç olmazsa otur; o da önemli bir şeydir. Sana, çık da burada konuş diyen mi var!

Değerli arkadaşlarım, bakınız, kusura bakmayın, bazen espri yapmak istiyorum. Şimdi, siz, İş Güvencesi Yasasına oy verdiniz, yasa çıktı, caydınız, döndünüz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ertelendi.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, bir değerli arkadaşım dedi ki: "Sayın Başkan, tekriri müzakere yapacağız, senin söylediklerinin aynısını geçireceğiz." Bir baktım ki, gelen maddelerde Ahmet'in adını öne yazmışsınız Mehmet'in adını arkaya yazmışsınız, değişen bir şey yok.

Kusura bakmayın da, aklıma geldi; akşam Sayın Erbakan'ını izledim, sizler için bir isim kullandı "dönenler" dedi. Şimdi, bu söz verip dönmenizi, Sayın Erbakan'ın bu ileri görüşlülüğüne, tespitine uygun buldum; kusura bakmayan; onun için, bunu da yadırgamayın. Bir daha, söz veriyorsanız, dönmeyin.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - İyi tanıyorsunuz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ben de onu söylemedim, değerli hemşerim. O iyi tanıyor sizi. Tabiî... Tabiî...

Bir daha söz verdiniz mi, sizden ricam, dönmeyin. O ismi silin; yoksa, o isim kalır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, gelelim bu 2 nci maddeye. Yine de arkadaşlarım gayret gösterdi, Sayın Kafkas uğraştı, hakkını sunmak lazım, bunu söylemek lazım; yalandan bir şey çıkmaz, iftiradan hiçbir şey çıkmaz; fakat, değerli arkadaşlarım, burada, getirilen maddenin rahatlatıcı bir yönü yok. Şimdi, bu, taşeronu ortadan kaldıracak mı; kaldırmayacak. Elastik ifadeler kullanılmış. "İşletme ve işin gereği ve teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında, iş bölünerek alt işverene verilmez." Peki, şimdi -inşaatçı var içinizde- kalfa, teknik bir vasfa sahip midir, onun bir ekibi var mıdır; şef garsonun bir ekibi var mıdır; asfalt ekipbaşının bir ekibi var mıdır; hangisidir bunun alt, hangisidir bunun üst?!

Değerli arkadaşlarım, burada ne oluyor biliyor musunuz; kayıtdışını önleyici hiçbir tedbir almıyoruz. Peki, daha, yakın bir tarihte, Maliye Bakanınız "kayıtdışı, ülkenin ayıbıdır, ülke bu ayıptan kurtulmalıdır" demedi mi? Ee, kurtarın... Maliye Bakanınız söylüyor bunu kardeşim.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Kurtaracağız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İnşallah, inşallah! Ne zaman?!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Başladık...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, iyimserlik olsun, yüzünüz de biraz gülsün; sıkıntınızı yine söylüyorum, biliyorum; içinizin rahat ettiğini söylemiyorum. Burada, siz, hiçbir şey kazanmadınız, işçi de bir şey kazanmadı, sorumlu işveren de bir şey kazanmadı; kaçak işçi çalıştıran, devletten vergi kaçıran, Sosyal Sigortalar Kurumundan prim kaçıran, işçiye kıdem tazminatı hakkını ödemeyen, izin hakkını ödemeyen insanlar çok şey kazandı. Siz, haftalardır onlara çalışıyorsunuz biliyor musunuz. Bundan, ne Sabancı bir şey kazanır ne Koç ne o seviyede olan ne de siz, hiçbir şey kazanmadınız; ama, birileri kazandı. Niçin, ne için bu kadar uğraşıyorsunuz, niye bu kadar birbirimizi üzdük, niye bu kadar birbirimizi kırdık, niye bu kadar yorulduk?!

Şimdi soruyorum arkadaşlarıma; bu yasanın ana ilkesi, kısa süreli çalışmaya yöneliktir; doğası bu değerli arkadaşlarım. Kısa süreli çalışan hangi işçi kıdem tazminatı almıştır? Kıdem tazminatı ortadan kalkıyor dediğim zaman "yok efendim, kalkmıyor..." İçinizde, kısa süreli çalışan belediye başkanları var, valilik yapmışlar var, işverenler var. Kısa süreli çalışan işçi kıdem tazminatı alabilir mi, yıllık izin kullanabilir mi, ihbar öneli alabilir mi? Bunları söyledik değerli arkadaşlarım. Alır diyorsanız, nasıl alır; bunu izah edin;. Alıyorsa, gelin, şurada izah edin, deyin ki, kardeşim, siz de işin, bir sürü yanlış tarafını ortaya koydunuz. Yok arkadaşlar, devlette yok ki, özel sektörde olsun. Devlette yok!.. Örnek veriyorum: Yıllardır, ormanda, tarımda, hatta, daha düne kadar Köy Hizmetlerinde kısa süreli çalışan işçiler kıdem tazminatı mı aldı, yıllık izin mi kullandı?! yok değerli arkadaşlarım! Bunları söylediğimiz zaman, bir tarafınız güllük gülistanlık gösteriyor, bir tarafınız başka şey gösteriyor. Doğru değildir muhterem arkadaşlarım. Doğrunun üzerinde durmadığımız sürece...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika eksüre veriyorum Sayın Meral.

Buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Keşke 2 dakika verseydiniz, nasıl olsa bitiyor.

Muhterem arkadaşlarım, sonuçta, doğrudur, birbirimizi biraz üzdük, birbirimizi yorduk, birbirimizi kırdık; ama, hiçbirimizin kasta mahsus bir düşüncesi yok, olamaz da. İyisini yapmaya uğraştık. İşte, orada hemfikir olamadık. O hemfikirsizliğin aramızda yarattığı -kusura bakmayın- bazı hırçınlıklar oldu, rahatsız da olmadım. Geçen gün, arkadaşın birisi, ta oradan kalktı, gele gele, buraya geldi, bana laf attı, hiç rahatsız olmadım; ama, laf atıldığı zaman, nasırına dokunulduğu zaman, ister istemez bir şey konuşuyorsun, o anda tartamıyorsun, ölçemiyorsun, laf ağızdan çıkıyor, belki de arkadaşım üzülüyor; ama, bir arkadaşım üzülüyorsa, inanın ki, biz daha fazlasıyla üzülüyoruz. Onun için, işi o noktaya getirmeyelim. İşi o noktaya getirirsek, işte, sonuç alamıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bakınız, inşallah, bu kanun Anayasa Mahkemesinden döner de, bu defa daha iyisini yaparız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.

AK Parti Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Agâh Kafkas; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının tekriri müzakere edilen 2 nci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İş hukukunu iyi bilenler bilirler ki, iş hukukunun en tartışmalı ve en sıkıntılı maddesi taşeron maddesidir. Taşeron uygulaması, Türkiye'de, çalışma hayatımızda önemli bir sorun olarak devam etmiştir. Bu maddenin özüne girmeden, bir konunun altını özellikle çizmek istiyorum. Biraz önce, sevgili eski meslektaşım Meral, kıdem tazminatı fonunu gündeme getirdi, kıdem tazminatını gündeme getirdi. Kıdem tazminatı konusu, 1475 sayılı Yasada nasıl yer almışsa... Bu maddedeki yapılan düzenleme, 1475 sayılı Yasanın bütün hükümleri ortadan kaldırıldığı halde, 14 üncü maddesi hükmünün aynen muhafaza edilmesini sağlamıştır; yani, kıdem tazminatı, bugüne kadar nasıl uygulanmışsa, bundan sonra da öyledir. Ancak, sosyal tarafların ilerideki süreç içerisinde mutabakatıyla, gerekli düzenlemeler yapılabilir. Burada, kıdem tazminatı fonu kurulacağı hususunun altı çizilmektedir. Kıdem tazminatı fonu meselesi, geçmişteki yasamızda da mevcuttur.

Şimdi, olmayan meseleleri varmış gibi tartışma geleneğinden, gerçekten, kurtulmak zorundayız. Bunu, hafta tatili meselesini çekip, cumaya götürüp, laikliğe kadar getirmekten, yıllardır uygulanan işyerlerindeki içki yasağının bütün dünyada olduğu gibi bizde de aynen, hiçbir değişiklik olmadan yazılan bir maddeyi gündeme getirmek gibi alışkanlıklardan vazgeçip, işi slogansal boyuttan çıkarıp, özüne girip de tartışmamız lazım diye düşünüyorum.

Başından beri, bu yasanın uygulanması konusunda bahsettiğimiz temel konular vardır ve bu beş temel konunun çözülmesi lazım. Çözülmediği takdirde içimize sinmiyor, "muhalefet edeceğiz" dedik ve muhalefet de ettim; bunu herkes de gördü.

Ben, bir kez daha, başta Parti yöneticilerimize, Grup Başkanvekillerimizin tamamına, Bakanlık yetkililerimize ve Gruptaki bütün milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. AK Parti Grubu, bizim bu feryadımızı duymuş, bizim uzmanlığımızı ve bizim öngörümüzü görmüştür, aynen kabul etmiştir ve bu beş temel konuda da hassasiyetimiz aynen hayata geçirilmiştir. Ben, bir kez daha, AK Partili olmaktan onur duyduğumu ifade etmek istiyorum; sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, taşeron meselesi, belirli süreli hizmet akti, ödünç iş ilişkisi maddeleri, tasarıda, geçtiğimiz şekilde kalıyor olsaydı... Biz, iş güvencesinin 30'a çıkardığını, 10'a indirdiğini tartışıyoruz; iş güvencesini sadece rakam zannediyoruz. Oysaki, İş Güvencesi Yasasından, belirli süreli hizmet aktiyle çalışan işçiler yararlanır. Siz, 11 inci maddede belirli süreli hizmet aktinde sınırsız hak verirseniz; taşeron maddesinde, taşeronun olabildiğince çalışmasını serbest kılarsınız, oradaki sayının 30 olmasının, 10 olmasının, sıfıra inmesinin hiçbir anlamı kalmaz. Burada birbirimizi kandırmak yerine, işin özünü, aslını çözmeliyiz. İşte, bu düzenlemelerle, bu tekriri müzakereden sonra çıkacak düzenlemelerle, bu kanunla, Türkiye'ye, ilk defa, adam gibi bir İş Güvencesi Yasası gelmektedir ve uygulamaya da girecektir; bunu da AK Parti Grubu gerçekleştirmiş olacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, biz Avrupa Birliğine gideceğiz. Avrupa Birliğine giderken, burada, kölelik yasası, şu bu gibi sloganların içine girmek yerine, bazı konularda, temel meselelerde uzlaşı içerisinde olmamız lazım. Avrupa Birliğine giderken, ben, lazım olduğu yerde Avrupa Birliğinin standartlarını yakalayacağım, lazım olmazsa, canım istemediğinde yakalamayacağım yok. Avrupa Birliği standartları bir bütündür. Ben, salı günü Avrupa Birliğinden yanayım, çarşamba günü karşıyım gibi  şeyler olmaz. Onun için, oradaki çalışma ilişkilerini alıyorsak, bir bütün olarak almamız lazım; işçinin lehine olan hükümleri de getiriyoruz, işverenin lehine olabilecek hükümleri de. Burada, olayı, işçinin lehine, işverenin lehine mantığından çıkarıp, işin gereği, işletmenin gereği, işçinin gereği bazında tartışmaya başlarsak, çok daha sağlıklı bir yere oturtmuş olabiliriz diye düşünüyorum. O nedenle, burada, esnek çalışmaya ilişkin olayı, ben de, bundan sonraki süreçte kaygıyla izleyeceğim; çünkü, bu müesseseler Türkiye'ye ilk defa geliyor ve biz, Türk Milleti olarak, bu müesseseleri kullanırken, tam olarak kullanmak yerine, onların içini boşaltmak gibi bir hastalığımız var. İnşallah, umuyorum, diliyorum ki, bu hastalıktan kurtulur ve bu müesseseleri doğru kullanırız.

Bu müesseselerin istismar edildiği yerde, herkes bilsin ki, ilk defa demokratik katılım olarak, üçlü danışma kurulu olarak kurulan bu kurul, gereken izlemeleri yapıp raporunu verdiğinde, bu düzeltmeleri yapacak güçtedir AK Parti, bu düzenlemeleri yapacak güçtedir Türkiye Büyük Millet Meclisi diye düşünüyorum. Onun için, çalışma yaşamını düzenleyen bu yasalar dinamiktir. Bu dinamik olan yasalara "ben yaptım, oldu" mantığı içerisinde bakıyor olamayız. Çalışma yaşamının dinamizmi içerisinde sürekli izleyerek, tamir edilmesi gereken, eksik bırakılmış olan taraflarının da giderilerek, mükemmeli yakalamak gibi bir mecburiyetimiz var.

Burada -şu gelenekten kurtulmak durumundayız- İişverenimiz, Afrika gibi üretip, Avrupa gibi satma geleneğinden kurtulacak; işçimiz de, işinin, iş güvencesinin sağlandığı sağlıklı bir ortamda çalışma imkânını elde edecektir diye düşünüyorum.

Taşeron uygulamasına baktığımız zaman, şu andaki yapılan düzenleme, 1475 sayılı Kanundaki düzenlemeden fevkalade ileri bir düzenlemedir. Mevcut İş Yasasındaki düzenlemede, asıl işin bir bölümünde de yapılabileceği deniliyor ve sınırsızlık, limitsizlik vardı, bunun bir kısmını Yargıtay doldurmaya başlamıştı. İş Kanununun bilim heyeti tarafından hazırlanan bölümüne baktığımız zaman da, yine, bugünkünden çok daha geriydi. "Bir işverenden, bir işyerinde yürüttüğü mal veya hizmetin üretimine ilişkin, asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerde, işi alan, bu iş için görevlendireceği işçiler" diye devam eden maddeye göre kısıtlama olmadan taşeron çalıştırma yetkisi vermişti bilim heyeti. Sayın Bakanın başkanlığında, daha sonra, bizzat benim de katıldığım, sosyal taraflar ile bütün işçi, işveren örgütlerinin yaptıkları uzun çalışmalar sonucunda, bildiğiniz gibi, tasarıda, işçi lehine, bilim heyetinin hazırladığından daha iyi bir nokta yakalamıştık.

Şimdi, burada, işin gereği ve teknolojik nedenlerle, asıl işin bir bölümünün verilebileceği söyleniyordu; yani, yardımcı işlerin dışındaki işlerde kısıtlama getirilmişti. Şimdi, bizim yaptığımız bu düzenlemenin metni, çalışma hayatımızda, çok değerli işçi konfederasyonlarımızın, kimi çok değerli ve herkes tarafından bilinen ve saygı duyulan hukukçularının ortak hazırladıkları metindir. Taşeron meselesi, taşeron müessesesiyle ilgili, bugünün koşulları içerisinde, hem işletmelerin gereğini yerine getirebilecekleri, işletmeleri tıkamayacak hem de istismarı önleyecek bir düzenleme getirilmiştir burada ve bu düzenlemede, yardımcı işlerde taşeron çalıştırılması imkânı, bir kurala bağlı olmaksızın işverenlere tanınırken, asıl işin bir bölümünde taşeron çalıştırmak için, işin, işletmenin gereği, teknolojik nedenlerin yanında, bunların uzmanlıkla bağlantısı kurulmuştur ve bu kısıtlama, taşeronla ilgili olarak bugüne kadar yapılmış düzenlemelerin ötesindeki bir düzenlemedir.

Yine, bu maddede getirilen önemli bir kazanım da, şu: Bugüne kadar Türkiye'de, işyerlerinin uygulamalarında gördüğümüz bir fotoğraf vardı. O neydi; işyerinde, ustabaşılarına veya işçilere makineler "sen bu makinenin taşeronusun" diye veriliyordu ve işyerindekilere kullandırılıyordu. Bir işyerinde çalışanların, artık, orada taşeron olarak çalışamayacağı düzenlenmiştir. Bu düzenleme, bence, bugüne kadar, Türk iş hukuku sistemi içerisinde, çalışanları koruyan; ama, işletmenin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kafkas, 1 dakika eksürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - ...dengesini gözeten; ama, taşeron müessesesini istismar ederek, iş güvencesinin de içini boşaltacak bir anlayıştan bu işi kurtarabilecek, aklın, sağduyunun ve mantığın gereği olarak yapılmıştır. Bu düzenlemeyle, ben, bir adaletin sağlandığına ve haksızlığın ortadan kaldırıldığına inanıyorum.

Tekrar, bu işte emeği geçen bütün arkadaşlarıma, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün değerli üyelerine saygılarımı sunuyorum ve yapılacak düzenlemenin çalışma hayatımız için hayırlar getirmesini diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.

Şahsı adına, Tokat Milletvekili Sayın Orhan Diren.

Sayın Diren, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı üzerinde yapılan değişiklikler hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu İş Yasası Tasarısı konusunda gruplar ve şahsı adına konuşma yapan çok değerli milletvekili arkadaşlarımı dikkatle, zaman zaman ibretle izledim. İzin verirseniz, bu yasa tasarısı üzerindeki tartışmalar esnasında Meclisimizin dışarıdan nasıl izlendiği hakkındaki görüşlerimi arz etmek istiyorum.

Cumhuriyet Hak Partisi, Meclisimizin bugünkü aritmetiği içerisinde muhalefet grubudur. Elbette ki, iş yaşamıyla ilgili konuda muhalefetini sergilerken, sözcülerini, büyük çoğunlukla hayatını iş yaşamımızda emekçiden yana bir kurumda vermiş kişileri sözcü olarak seçmesi doğaldır. Burada, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna yakışan, o insanların bir ömür verdikleri bu yaşam savaşında ifade tarzlarındaki sertlikleri hoş görmektir, hoş karşılamaktır. Aksine, ben, burada, muhalefette, hatta, bu manada, çok ciddî hukukî birikimi olan değerli arkadaşlarımı da izlerken büyük dersler aldım; onlarla dahi... Bu aritmetik çoğunluğa dayalı verilen bir gücün sağladığı bir rehavet içerisinde olsa gerek ki -tavsiye ederim, karşı tribüne oturup, Grubunuzu zaman zaman izleyin- çok hoşa gitmeyen davranışlar sergileniyor. Bundan fevkalade rahatsız olduğumu arz etmek istiyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul)- Hakaret olmamalı.

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla)- Hakaret değil.

HALUK KOÇ (Samsun)- Tespit yapıyor...

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, burası, dokunulmazlığı olan bir kürsü; herkes aklına geleni konuşabilir; birileri beğenebilir veya beğenmeyebilir.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)- Ama, hakaret edemezsiniz, her şeyi konuşabilirsiniz de...

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla)- Hakaret etmiyorlar. Siz, onu hakaret olarak algılıyorsanız, öyle algılarsınız.

Müsaade buyurun, ben konuşmamı yapayım; daha sonra, siz, kalkın, cevap verin değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin demokratik, laik bir hukuk devleti olduğu belirtiliyor; yani, devlet, sosyal düzeni, sosyal adaleti, hukuk kuralları içerisinde kalmak suretiyle, sağlamakla yükümlüdür deniliyor.

Özel, tüzel veya kamunun yarattığı iş ortamında, sermayesi sadece bilgi, beceri ve emeği olan işçiye, iştigal edilen konuda, emek becerisini kullanarak kendisine sağlanan iş ortamında üretme, katmadeğer yaratma imkânı veriyoruz.

Sözcülerimiz konuştuktan sonra, Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüleri, kalkıp, Cumhuriyet Halk Partisine hep "siz, sadece işçiyi savunuyorsunuz, işveren düşmanısınız" gibi bir tavır da sergilediler.

Ben de, zaman zaman yerel, görsel ve yazılı basının "Anadolu Kaplanları" diye tanıttığı, Anadolu'da yetişmiş, Türkiye'de sektörüne damgasını vurmuş, Türkiye'nin yurt içinde ve yurt dışında tanınan önemli işadamlarından bir tanesiyim ve bu sıfatımla da, Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olmaktan gurur duyduğumu ifade etmek isterim. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi, sureti katiyede işçi ve işveren arasında bir barış, bir sevgi ortamı yaratılmasından yana; sureti katiyede işverene, üretene karşı bir tavrı olamaz. Cumhuriyet Halk Partisinin en büyük sloganı ve ideali, Türkiye'de üretimi artırmaktır. Biz, Türkiye'de üretimi artıramadığımız takdirde hiçbir sorunu çözemeyiz. Üretimi artıracağız, katmadeğer yaratacağız. Yumruk kadar, beş para etmeyen taşı tornaya sokup, sermayenin kurduğu işletmelerde, kurulmuş makinelerde tornaya sokup, turistik bir eşya haline, bir biblo haline, bir sigara tablası haline getirdiğimiz zaman, o beş para etmeyen taşı 5 000 lira yaptığımız zaman, onun değerini 5 000 kat artırıyor ve bir değer yaratıyoruz. İşte, bu yarattığımız değerle bir zenginlik elde ediyoruz ve bir zengin Türkiye yaratıyoruz. O zengin Türkiye ki, IMF'ye de muhtaç olmayacak, Avrupa Birliğine de muhtaç olmayacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Diren, istirham ederim...

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) - Bitiriyorum efendim; ama, bana biraz izin verin lütfen, biraz kurtlarımızı dökelim.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Ver Başkan, ver...

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) - Bana biraz müsamaha tanıyın lütfen.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Diren.

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, elbette ki, Türkiye'nin içinde bulunduğu bugünkü durum, üretememe sıkıntısıdır. Üretimi de, işçi-işveren el ele yapıyor. Bu, zaman zaman küçük gördüğünüz, konuşmalarına isyanla karşı koyduğunuz insanlar, Türkiye ekonomisinin krize girdiği dönemde, işçilerimizi yatıştırıp, onların ücret artışı talebinde bulunmamalarını, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik koşullar içerisinde sanayimizin çökmekte olduğunu, ama onun durmaması gerektiğini savunurken, işçilerin haklarını kısıtlamayı dahi sağlamış insanlardır. Onlara saygı duymamız gerekir.

Değerli arkadaşlarım, iç ve dış borç batağına düşmüş bu Türkiyemizde yaşamını sürdürebilmek için -hepimiz, televizyonlarda ibretle izliyoruz- çöplüklerden ekmek toplayan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) - Sayın Başkan, biraz müsamaha rica ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Diren, dileğinize istinaden, son 1 dakika süre veriyorum; yalnız, bu son.

Buyurun.

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) - Peki, teşekkür ediyorum.

Çöplüklerden ekmek toplayan çocuk manzaraları, yine çöplüklerden atık kâğıt, plastik toplayarak ailesinin geçimine katkıda bulunmak isteyen çocuk manzaraları bir tarafta dururken, maalesef, televizyonlarda ibretle izlediğimiz, TV sütunlarında, televole sütunlarında ahlaksızlığın her boyutunun sergilendiği, haksız kazanç elde etmiş insanların şımarık çocuklarının manzaraları ve ne yazık ki, Türkiyemizin bugünkü imkânları içerisinde, her noktasında, televizyonlardan renkli olarak bu çelişkileri izleyen Türk toplumu... Biz, işte, burada, barışı sağlamak, huzuru sağlamak durumundayız.

Ekonomi kanunlarla yönetilmez değerli arkadaşlarım. Ekonomi, kendi kuralları ve kendi kültür manzumesi içerisinde arz-talep dengesini sağlayarak kendisini ayakta tutmayı başarır. Biz, dünyanın globalizasyona gittiği bu dönemde, yine, arz-talep dengesi içerisinde, iş yaşamında da barışı sağlamak durumundayız. Şimdi, Türkiye'de, işsizlik bu noktaya gelmişken, milyonlarca işsiz insan varken, bu toplumda, siz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Sayın Başkan, 1 dakika daha süre verin.

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hayır; daha, çok madde var. Onlar üzerinde tekrar bir söz hakkı alırsanız...

Lütfen, son cümlenizi alayım. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) - Kimseyi kırmıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Son cümlenizi alayım Sayın Diren.

Buyurun.

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) - Çalıştırdığınız işçinin arkasında, kapıda yüzlerce işçi bekliyorken, o işçilerin haklarını savunma işini yasalarla yapamazsınız. Orada, sevgi, saygı ortamını, işverenin de işçi için ne kadar kıymetli olduğunu, işveren için de işçinin ne kadar kıymetli olduğunu anlatan bir eğitim sistemini mutlaka kurmalıyız. Bu dengeyi kurmadığımız sürece, bunun önüne geçemeyiz.

Değerli arkadaşlarım, onun için, bu kadar detaylı yasanın, bu kadar iyi tartışılmamış yasanın daha üç gün evvel bütün AKP Grubunun oylarıyla kabul ettiğimiz bu 5 maddesini değiştirmeye hemen akabinde geldiysek, biz yanlışlar yapıyoruz. Bu işler aceleye gelmez.

Değerli arkadaşlarım, lütfen, bu yasayı geri çekin, her iki kesim otursun, birlikte bunu oluşturalım; burada, barış içerisinde, huzur içerisinde bir yasa çıkaralım.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Diren.

Şahsı adına, Tokat Milletvekili Resul Tosun; buyurun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; farklı partilerden iki Tokatlı milletvekilinin peş peşe kürsüye çıkması bir tevafuk oldu. CHP Milletvekili Orhan Diren Beyefendi, hakikaten, şehrimizin önemli işadamlarından birisidir; ancak, burada o konuşmayı yapmaması gerekiyordu; aslında, yanlışlıkla CHP'ye gitmiş bir arkadaşımızdır. (CHP sıralarından gürültüler)

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - İşine bak sen, işine...

BAŞKAN - Sayın Tosun...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Kendi adına konuş.

RESUL TOSUN (Devamla) - Fakat, biz...

BAŞKAN - Sayın Tosun, müsaade eder misiniz...

RESUL TOSUN (Devamla) - Sataşma olmayacak Sayın Başkan; biz birbirimizi tanıyoruz.

BAŞKAN - Esprileri kendi aranızdaki konuşmalarda yaparsanız, seviniriz.

RESUL TOSUN (Devamla) - Ben, aslında, ortamı biraz yumuşatmak için çıktım.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ortam seviyesizlikle yumuşatılmaz.

RESUL TOSUN (Devamla) - Fakat, Orhan Beyi kürsüde görünce        -hemşehrim- espri yapmadan duramadım.

Dün, burada yapılan bir konuşmada, çok değerli bir CHP'li milletvekili arkadaşımızın, geçmiş günlerde bir bakanımızın Parlamentoyu Küba Parlamentosuna benzetmesinden yola çıkarak, benim de adımı andığı bir espri yaptığını gördüm. Sayın hatip, Castro Parlamentosuna gitmediğini belirttikten ve avizelerden ve lambalardan örnek verdikten sonra, Sayın Bakan acaba Küba Parlamentosunu nereden hatırlamış olur sualine, kendince diyor ki: "Ama, burada, Sayın Tosun'un belki etkisi var; çünkü, bazı insanlar şartlanıyor; repertuarını değiştirmesi lazım." Yani, sayın hatip demek istiyor ki; aslında, Sayın Bakan karşıda Resul Tosun'u gördüğü için Küba Parlamentosunu hatırlamıştır. Ben, tabiî, önce anlayamadım ve sayın hatibe gidip, ne kastediyorsunuz dedim. "Espri yaptım" dedi. "Senin sakalın var; sakalını görünce, belki, Castro'yu hatırlamıştır, her sakallıyı Castro anlama şeklinde..." Ben de bir espri olsun diye çıktım; sataşma filan olmayacak Sayın Başkanım.

Sayın Bakanın, o gün, Parlamentoyu "ben kendimi âdeta Küba Parlamentosunda hissediyorum" benzetmesi, aslında, bina olarak benzetme değildi. O yüzden, burada, avizelerin vesairenin tasnifinin serdedilmesinin bir anlamı yoktu. CHP'li bazı arkadaşların düşüncelerinin Küba Parlamentosundaki milletvekillerinin düşüncelerine paralellik arz ettiğini gördüğü için "kendimi Küba Parlamentosunda hissediyorum" diye bir beyanatta bulunmuştu. Sayın hatibin, benim ilham kaynağı olduğumu söylemesi, beni buraya çıkarmış oldu. Ben, kendimi Fidel Castro ile hiçbir şekilde yan yana koyamıyorum; ne fikren ne bedenen bir akrabalığım, bir yakınlığım, bir benzerliğim var; kesinlikle yok. Şeklen deseniz, ben, boy itibariyle normal bir insanım, Castro'yu derseniz, Allah boy vermiş, kapıp koyuvermiş!

İDRİS SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sen yakışıklısın canım!..

RESUL TOSUN (Devamla) - Castro'nun elinde daima puro var; ben, Yeşilaycıyım ve bu Mecliste de sigara içilmemesi için CHP'li arkadaşlarla birlikte imza vermiş bir insanım; benden hatırlaması mümkün değil.

Düşünce deseniz, Castro, çağını tamamlamış, çağdışı kalmış komünist bir diktatör, benimkisi ise çağdaş TBMM'nin bir üyeliği; bir benzerlik yok. Geriye sadece sakalım kalıyor...

BAŞKAN - Sayın Tosun, müsaade eder misiniz...

RESUL TOSUN (Devamla) - Evet Sayın Başkanım... Buyurun Sayın Başkanım...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Devlet Başkanıdır; hakaret etme. Ayıp oluyor!.. Hiç yakışık almıyor!..

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Castro, memleketini seven bir insandır.

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz...

RESUL TOSUN (Devamla) - Sayın Başkanı dinliyoruz...

BAŞKAN - Lütfen efendim...

Sayın Tosun, lütfen, düşüncesi ve fikri ne olursa olsun, herhangi bir ülkenin devlet başkanı hakkında, burada, şahsınız adına yorum yapmayınız. Kendisine aittir boyu posu, diğer düşünceleri... Lütfen, bu hususta, buradaki insanlarımızı olduğu gibi, dışarıda olan insanları da incitecek sözler söylemeyelim. Lütfen...

Buyurun.

RESUL TOSUN (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.

Ben, benzetildiğim için sadece fikrimi söylüyorum, benim de fikrimin ehemmiyeti var.

BAŞKAN - Sayın Tosun, biliyorsunuz, latife, latif gerektirir; latife, latif olmalı.

RESUL TOSUN (Devamla) - Evet.

Benzerlikte geriye sadece benim sakalım kalıyor. Onunki bir Castro sakalı, benimkisi de Resul sakalı; bir benzerlik yok.

Herhalde, Sayın Bakanın benzetmesinden ziyade, bizdeki sakallıları gördükçe Castro'yu hatırlayan arkadaşlar, zihinlerinin gerisindeki özlemlerini gidermeye çalışıyor olabilirler. Hangi düşünceye mensup olursa olsun, bizim, herkesin düşüncesine saygımız vardır.

Ben, espri yaptığı için, espri olsun diye konuştum. Castro'ya benzemekten ve benzetilmekten Allah'a sığınırım.

Saygılarımla.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Suudi Arabistan'dan bahset biraz.

BAŞKAN - Sayın Tosun, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Agâh Kafkas

Nevzat Doğan

Haluk İpek

 

Çorum

Kocaeli

Ankara

 

Ünal Kacır

Sadullah Ergin

Hüseyin Tanrıverdi

 

İstanbul

Hatay

Manisa

 

Cevdet Erdöl

 

Nükhet Hotar

 

Trabzon

 

İzmir

Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.

Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge sahipleri önerge üzerinde konuşacak mı, gerekçeyi mi okutayım?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Yapılan düzenlemeyle, doğrudan üretim organizasyonu içerisinde yer almayan yükleme, boşaltma, temizlik, yemek hizmetleri, odacılık ve çay hizmetleri, personel taşıma, güvenlik, teknik bakım gibi işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın kurulabileceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca, asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği, teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler gibi kriterler getirilmiştir.

Bu düzenlemeyle, asıl işverenler, ihtiyaç duydukları teknolojileri kullanma olanağına kavuşmaktadırlar. Böylece, işyerlerinde mal ve hizmet üretiminin ihtiyaç duyabileceği şartların kolaylıkla oluşturularak rekabet güçlerinin artırılması amaçlanmıştır.

Diğer yandan, alt işveren (taşeron) uygulamasının istismarının önlenmesine ilişkin sınırlamalar getirilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Yeniden görüştüğümüz 2 nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biraz önce, AK Parti Grubundan Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi'nin, Genel Kurula hitaben konuşmasında, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem'i de kastederek "çünkü, bu konuşmanın onun tarafından yapılacağına inanmıyorum; ama, birileri eline tutuşturdu, geldi, burada, kürsüde konuştu; kim yazdıysa o yazıyı, burada, çıkıp, açıkça söylesin" ifadesi var.

Ben, şimdi, Sayın Öktem'e, sataşma gerekçesiyle söz vereceğim, bu konuda açıklama yapacak.

Sayın Öktem, size, sadece konuşmanızla ilgili -söylesin demiş- 1 dakika süre veriyorum; buyurun, açıklayın efendim.

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İzmir Milletvekili Enver Öktem’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Hüseyin Tanrıverdi'nin konuşmasına, 1 dakika sürem olduğu için, çok kısa ve net bir cevap vermek istiyorum.

Bu İş Kanunu Tasarısının, başından beri, tüm maddeleriyle ilgili görüş ve düşüncelerimizi söyleyebilecek kadar bilgi birikimimizin olduğunu kendileri çok iyi bilirler. Az çok elimiz kalem de tutar, mürekkep de yalamış bir insanız; ancak, yazımı kimin hazırladığını çok merak ediyorsa, onu açıklamak istiyorum.

Cumartesi günü, Tandoğan Meydanında 100 000 işçi toplanmıştı, ben o mitinge katılmıştım. İşçiler, orada, bu yazıyı yazdılar, bana verdiler, ben de onların adına, burada size ilettim.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öktem.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Yeniden görüştüğümüz 4 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek, AK Parti Grubu adına Bursa Milletvekili Sedat Kızılcıklı'nın grupları adına söz talepleri vardır.

İlk söz, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek'in.

Sayın Özyürek; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Uzunca bir süredir iş kanunuyla ilgili müzakereler yapıyoruz; ama, zaman zaman, kanundan ayrı, konudan uzak, burada görüşmeler de yapılıyor. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu kanunun bazı maddelerini tekriri müzakere yoluyla buraya getireceğini duyunca, acaba önemli sistematik bir değişiklik olacak mı diye, doğrusu, biraz umutlanmıştık; ama, biraz önce, en önemli maddelerden biri olan taşeronlaşma maddesiyle ilgili önerge sizin oylarınızla da kabul edilip yasalaşınca gördük ki, yapılan düzeltmeler, iyileştirmeler, çok sembolik nitelikte, işin özünü, esasını ilgilendirmiyor.

Değerli arkadaşlarım, gene burada bazı arkadaşlarımız sık sık, Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili, bizim muhalefet anlayışımızla ilgili, gereksiz, anlamsız beyanlarda bulunuyorlar. Öncelikle kabul etmeniz gerekir ki, iktidar partisi, tahammüllü olmak ve yasaların olabildiği kadar hızla çıkmasını sağlamakla görevli olan bir gruptur; yani, muhalefet partisi kadar, iktidar partisinin rahat olma şansı yoktur; ama, bu Mecliste izlediğimiz manzarada, daha çok, iktidar partisinin, muhalefet partisine ve muhalefet partisi sözcülerine dönük eleştirilerine tanık oluyoruz.

Şimdi bir arkadaşımız, bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak IMF politikalarını izlediğimiz iddiasında bulundu. Nereden bulunuyor bu iddiada... Diyor ki: "Sizin içinizde Kemal Derviş var. O, geçmiş dönemde ekonomiden sorumlu bakan olarak IMF politikalarını uygulamıştı; öyleyse, siz IMF konusunda eleştiri getiremezsiniz." Değerli arkadaşlarım, Sayın Kemal Derviş, Cumhuriyet Halk Partisinin 177 milletvekilinden biridir. Sizin içinizde de, geçen hükümet döneminde bakanlık yapmış, şimdi de bakanlık yapan arkadaşlarımız var. Geçen hükümetlerin politikaları yanlışsa, sizin deyiminizle onlar IMF politikası izlemişse, o bakanlar, bırakınız sıradan bir milletvekili olmayı, sizin Bakanlar Kurulunuzda ne yapıyor, niçin aldınız? Şunu diyebilirsiniz: Bizim aldığımız bakan, IMF konularından, ekonomiden sorumlu değildi. Ama, değerli arkadaşlarım, bizim Anayasamıza göre, Bakanlar Kurulunda müşterek ve müteselsil sorumluluk esastır; bir bakanın yaptığından, bakanların hepsi sorumludur. Bunu göz önünde bulundurmak zorundasınız.

Kaldı ki, IMF'yle ilgili eleştiri yapabilmek için, sizin partinizin ve sizin hükümetinizin IMF karşıtı bir politikasının olması lazım; yani, demeniz lazım ki: IMF reçeteleri kötü reçetelerdir, acı reçetelerdir; biz, bunları elimizin tersiyle ittik. Bunu yapmaya biraz teşebbüs ettiniz; ama, 18 Nisanda, çok daha kapsamlı, çok daha acı reçeteler içeren bir niyet mektubunu imzaladınız.

Öyleyse, partinize sahip çıkınız; öyleyse, hükümetinizin politikasına sahip çıkınız, bu IMF karşıtı söylemden biraz uzak durunuz.

Ben, hem IMF politikalarını uygularım...Haydi, bir başka zaman olsa yine yenilir yutulur da, IMF temsilcilerinin, gelip hesaplarımızı didik didik ettiği, işte "o işçileri atacaksınız, bu kanunu niye çıkarmadınız" diye, böyle, umumî müfettiş havasıyla hesap sorduğu bir dönemde, bu iktidara mensup bir milletvekili kalkmış, Cumhuriyet Halk Partisine, IMF'yle ilgili sataşmaya çalışıyor. Bu inandırıcı değil, bu doğru değil, bu şık değil.

Değerli arkadaşlarım, bunları yapmayınız. Gelin, deyin ki: IMF de kim oluyor kardeşim; biz kendi ulusal politikamızı yaparız, bunun gereklerini yerine getiririz; bizim IMF'ye falan ihtiyacımız yok, hepsini de Türkiye'den kovuyoruz. O zaman, gelin, her gün burada konuşun, biz de sizi alkışlayalım. Onun için...

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Kovmak değil...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hayır, hayır... IMF politikasını uyguluyor musunuz uygulamıyor musunuz?! IMF'ye niyet mektubunu imzaladınız mı imzalamadınız mı?! IMF'nin her dediğini yapıyor musunuz yapmıyor musunuz?! Öyleyse...

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Derviş... Derviş...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Derviş'i falan bırak; Derviş, eski hükümetin bakanı. Şimdi, sizin hükümetiniz, Derviş'inkinden daha kapsamlı bir niyet mektubu imzaladı; onu uyguluyorsunuz; hâlâ, Derviş'e laf atıyorsunuz. Onun için, eğri oturup doğru konuşalım, neyi ne zaman söyleyeceğimizi çok iyi bilelim değerli arkadaşlarım.

Sonra, Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili... Bir kere, biz, ayrı bir tüzelkişiliği olan bir muhalefet partisiyiz. Sizden az oy almış olabiliriz; ama, milletin bize verdiği görevi, millî iradenin bize verdiği görevi sonuna kadar yaparız. Sizin bir miktar fazla oy almış olmanız, buradaki Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin eksikli olduğu anlamına gelmez. Burada her milletvekili eşittir, her milletvekili özgürce bu kürsüyü kullanır, her milletvekili eleştirilerini söyler. Buna karşı söyleyecek sözü olan da, yerinden laf atmak yerine, gelir burada cevabını verir; demokrasinin gereği budur. Bu gerekleri kavramazsak, başka partinin ne yapacağını tayin etmeye kalkarsak, büyük yanlış yapmış oluruz.

Sonra, bir "1930" lafıdır gidiyor. "CHP 1930'da mı kalmış?.." O arkadaşlarımızın tarih bilmediklerini, yakın tarihi okumadıklarını anlıyorum. 1930'lu yıllar, değerli arkadaşlarım, Mustafa Kemal Atatürk'ün yönetiminde Türkiye'nin sürekli devrimler yaptığı yıllardır, Mustafa Kemal Atatürk'ün yönetiminde sürekli yatırımlar yapılan yıllardır, Mustafa Kemal Atatürk'ün yönetiminde Türkiye'nin her tarafının demir ağlarla örüldüğü bir dönemdir. Cumhuriyet Halk Partisi, Mustafa Kemal Atatürk'ün  bütün eserlerine, o nedenle de 1930'lu yıllara sahip çıkmaktadır; ama, anlamadığınız bir şey var: Bir insanın, tarihine, geçmişine sahip çıkması başkadır, değişime ayak uydurması başkadır. Cumhuriyet Halk Partisi, hem geçmişine hem tarihine sahip çıkıyor hem de sürekli değişimi, yeniliği izliyor. Şimdi, işçiden yana olmak, ne zamandan beri çağdışı, 1930'ların anlayışı oluyor?.. Gidiniz, Avrupa'daki bütün sosyaldemokrat partilerin de işçiden yana, çalışandan yana bir tavır içinde olduğunu göreceksiniz.

Böyle, arkadaşlarım çok güzel tanımlamalar yapıyorlar; kayıtdışı çalışan, kapkaççı, bu ülkenin kaynaklarını sömürmüş, hortumlamış insanların Türkiye'de anlatmaya çalıştığı bir anlayışın esiri olarak burada konuşursanız, Türkiye'ye yazık edersiniz!

Öyle işveren vardır ki, kuruşuna kadar vergisini öder, işçisini çalıştırır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, buyurun efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

... sonuna kadar işçisine sahip çıkar; öyle insan vardır ki, devlete vergisini ödemez, SSK'ya primini ödemez, işçisine ücretini ödemez; bu iki işvereni aynı kefeye koyamazsınız. Cumhuriyet Halk Partisi, dürüst, namuslu, görevini yapan işverenden yanadır, işçiden de yanadır.

Şimdi burada 4 üncü maddeyle getirilmek istenen, gazetecilerin istisna kapsamından çıkarılmasını, doğru bir yaklaşım olarak biz de destekliyoruz. Gene burada -biraz sonra bir önergemizle gündeme gelecek- 4 üncü maddede öngörülen kesimle ilgili, 50 işçinin 20'ye düşürülmesine dönük önergemize de destek verirseniz memnun oluruz.

Değerli arkadaşlarım, böylesine kapsamlı bir kanunu görüşürken birbirimize anlayış göstermek, yalan yanlış ifadelerden kaçınmak zorundayız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının tekriri müzakere edilen 4 üncü maddesi üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; öncelikle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Tabiî, İş Kanunu Tasarısının son maddelerini, hatta "tekriri müzakere" adı altında son bölümlerini konuşuyoruz, büyük ihtimalle de bugün İş Kanunu Tasarısının görüşmelerini bitireceğiz ve yasalaştırılmış olarak Sayın Cumhurbaşkanımıza göndereceğiz.

İş Kanunu Tasarısı üzerinde görüşmeler yapılırken birçok şey söylendi; sanki İş Kanunu Tasarısının tüm maddeleri işçinin aleyhine, sanki tüm maddeleri işverenin lehine gibi gösterilmeye gayret edildi. Tabiî, sürekli söyledik; İş Kanunu Tasarısının ne tüm maddeleri işçilerin aleyhinedir ne de tüm maddeleri işverenin lehinedir. İçerisinde, muhakkak, işçilerin lehine, işverenlerin lehine veya her ikisinin de aleyhine olan kısımlar vardır; mutabakat ve bir orta yol ancak böyle bulunabilecektir. İlişkiler, ikili karşıtlık gerektiren bir durumu ifade eder. İlişkilerde tek tarafın dediği olursa, bu, ilişki olmaz, baskı olur, dayatma olur.

Her zaman yine buradan ifade ettik; ne işçinin güvenliği ne de işyerinin güvenliğinin sağlanması, sadece ve sadece yasalarla mümkün değildir. Aslında yapılması gereken, bu yasaların doğru sosyal ve ekonomik politikalarla da desteklenmesidir. Eğer, doğru sosyal ve ekonomik politikalarla bu yasalar desteklenebilirse, hedefe tam anlamda ulaşılmış olur.

Biliyoruz, son yıllarda, İstanbul Ticaret Odasının, İstanbul Sanayi Odasının açıklanan raporları var. Bu raporlara baktığımızda ne görüyoruz; raporlarda, Türkiye'nin en büyük 500 şirketinin, en önemli 500 şirketinin kârlarının yüzde 80'inin faaliyet dışından olduğunu görüyoruz. Yani, işveren, krizlerden sonra, sıkıntılardan sonra ne yapmış; üretimden çekilmiş, rant ekonomisine doğru, istemeyerek de olsa, kaymaya başlamış; çünkü, sermaye kârlılık arar, kârın olduğu yeri arar. Haklı olarak, bir işveren daha fazla kârı faizden ya da devlete borç vermekten buluyorsa, üretimden çekilerek o tarafa doğru gidiyor. O zaman ne yapmak lazım; işvereni üretime geri çekmemiz lazım; üretimin kârlılığını, üretimdışı kârlılığından daha yüksek hale getirmemiz lazım, getirebilmemiz lazım. Bunun için de, işverenin beklediği, haksız rekabete yol açan kayıtdışılıkla mücadele etmemiz, bu mücadeleyi vermemiz lazım; vergi ve SSK prim yüklerini hep birlikte azaltmamız lazım; enerji maliyetlerini düşürmemiz gerekiyor, bürokratik engelleri azaltmamız gerekiyor, ekonomik istikrarı sağlamamız gerekiyor, kamunun borçlanma gereğini de azaltmamız gerekiyor.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Yapın kardeşim!

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)- Faizi düşürün!

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) - İşte bunları yaparsak, yapabilirsek, üretimin önünü açarız; dolayısıyla, istihdamı da hep birlikte artırırız. İşte o zaman, insanlar aç açık olmazlar; işte o zaman, insanlar ekmek kuyruklarında beklemezler. Kıymetli Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin de ifade ettiği gibi, işte, çöplükten ekmek toplayan insanlar... İşte bunu yapabilirsek, o insanlar bu duruma düşmezler.

Ancak, şunu açıkça ifade etmemiz gerekiyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da bunu açıkça kabul etmemiz gerekiyor: Bugün, açlıktan, işsizlikten, yoksulluktan hepimiz şikâyetçiyiz, şikâyet ediyoruz; ama, bunun için de AK Partiyi kimsenin suçlamaya hakkı yoktur. Adalet ve Kalkınma Partisi yedi aylık bir iktidardır; mevcut siyasî partiler içerisinde, bugünkü tabloda suçu olmayan, suçu bulunmayan tek siyasî parti de Adalet ve Kalkınma Partisidir. 3 Kasım seçimlerinde işbaşına gelmiştir, bu millete hizmet etmek için de gece gündüz çalışmaktadır. Bu yüzden, açık olmaktan, şeffaf olmaktan, demokratik tavrımızı ortaya koymaktan hiçbir zaman çekinmedik. Sorumluluğumuz yok; ama, bu demek değildir ki, Türkiye Cumhuriyetine hizmet etmeyeceğiz. Evet, Türkiye Cumhuriyetinin geleceğini daha aydınlık, daha güzel, daha çağdaş, daha özgür yapmak için gayret edeceğiz; bu gayreti de, bizim hükümetimiz ve çok değerli bakanlarımız göstermektedir.

Dün burada bir kıymetli arkadaşımız konuşma yaparken "dünyada sosyal politikalar sol görüşün elindedir; kapitalizmi de sağ partiler temsil eder"gibi bir ifade kullandı. Gerçekten doğrudur; dünya geneli böyledir; ama, Türkiye'de bunun tam tersi vardır. Türkiye'de, maalesef Türkiye'de, siyasî tarihimize bakarsanız, halktan yana olan, emekten, üretenden yana olan, halkına tepeden bakmayan tek partiler, sağ partilerdir ve sağ partilerin tek başına iktidar dönemlerinde, Türkiye'de emeğin yüzü gülmüştür, köylünün yüzü gülmüştür, işçinin yüzü gülmüştür, işverenin, memurun yüzü gülmüştür. (CHP sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar[!]) Türkiye'deki siyasî tarihe bakarsanız, bunu her zaman görmüşsünüzdür.

Değerli arkadaşlar, şimdi hizmet sırası AK Partiye gelmiştir; AK Parti de bu hizmeti yapmak için gece gündüz çalışmaktadır. İşte, yedi aylık kısa dönem süresi içerisinde; malî miladı kaldırmıştır, vergi barışını gerçekleştirmiştir, onbeş senedir ödenmeyen nemaları ödemeye başlamıştır, çiftçi borcuna af getirmiştir, birçok kimsenin "yapamaz" dediği ucuz mazot uygulamasını yapmaya başlamıştır, duble yol çalışmalarını başlatmıştır, SSK ve Bağ-Kur affını gündeme almıştır, ücretsiz kitap çalışmalarını başlatmıştır, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine son yılların en yüksek zammını da AK Parti İktidarı vermeyi başarabilmiştir. İşte, bunları, IMF'ye rağmen yapabilmiştir; sosyal politikalar, sosyal devlet anlayışı gereği yapmıştır ve görüyorsunuz, AK Parti, verdiği sözleri birer birer yerine getirmektedir ve getirmeye devam etmektedir.

Tabiî, bu arada, sosyal politikaları yerine getirirken, AK Parti, Türkiye'nin çağdaşlaşması ve özgürleşmesi, daha çağdaş ve daha özgür olması için Avrupa Birliği uyum yasalarını da birer birer çıkarmaktadır.

Değerli arkadaşlar, dikkatinizi çekiyorum, tüm bunlar, yedi ay gibi kısa sürede ve devralınan olumsuz ve ağır şartlara rağmen gerçekleşmektedir; çünkü, AK Parti, enkaz edebiyatı yapmadan, geçmişe takılmadan, tüm enerjisini Türkiye'nin geleceği için harcamaktadır. Türkiye'nin geleceğinin de, yatırımdan, üretimden geçtiğinin farkındayız. Bakınız, 60 000 000'luk Türkiye Cumhuriyetinin üretimi, gayri safî millî hâsılası, yaklaşık 200 milyar dolardır; ama, 60 000 000'luk İtalya'nın gayri safî millî hâsılası, üretimi 1 trilyon 200 milyar dolardır. 120 000 000'luk Japonya'nın gayri safî millî hâsılasının, üretiminin 5 trilyon dolar olduğunun farkında mısınız?! Bizim onlardan ne eksiğimiz var! Bakın, 1946 yılında, birileri çıkmış "Türkiye Cumhuriyeti küçük Amerika olacak" demiş; 1950'li yıllarda da yine birileri çıkmış "küçük Amerika olacak" demiş; halbuki, cumhuriyet kurulurken, cumhuriyetin Onuncu Yıl Nutkunda hedef belirlenmiştir, o da, muasır medeniyet seviyelerinin üzerine çıkmaktır. Niye, Türkiye'yi dar bir kalıba oturtmaya çalıştı acaba geçmiş siyasetçiler?! İşte, bu dar kalıbı bollaştırmak ve Türkiye'nin önünü açmak için üretime önem vermek ve üretimin de önünü açmak durumundayız.

Kıymetli arkadaşlar, gelelim müzakere ettiğimiz maddeye: Mevcut 1475 sayılı İş Kanununun "İstisnalar" başlıklı 5 inci maddesinde, gazeteciler sayılmıyorken, yeni İş Kanunu Tasarısının yine "İstisnalar" başlıklı 4 üncü maddesinin (h) bendinde gazeteciler sayılıyor ve gazeteciler hakkında uygulama hükmü getiriliyor. Halbuki, 13 Haziran 1952 tarihli, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun, zaten, gazetecilerin haklarını düzenleyen özel iş kanunudur. Dolayısıyla, bu Kanun varken, İş Kanunu Tasarısının "İstisnalar" başlıklı 4 üncü maddesinin (h) bendinde gazetecilerin sayılmasının bir anlamı yoktur. 4 üncü maddeden (h) bendinin çıkarılmasıyla, yeni iş kanununun çalışanların lehine olan hükümlerinden, ileride, yargı kararlarıyla, gazetecilerin de yararlanabilmesinin kapısı açık tutulmuş olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kızılcıklı, buyurun.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Gazetecilerin istisna olarak sayılması, bu kapıyı tümüyle kapatıyor. Bu durumda da, mahkemeler, İş Kanununa göre değil, Borçlar Kanununa göre hüküm veriyor. Bu da, gazeteciler açısından çok daha aleyhte sonuçlar doğuruyor. Bu sebeple, İş Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin (h) bendinin metinden çıkarılması teklifi, en azından, gazetecilere, ileride, yeni iş kanununun bazı hükümlerinden de yararlanma imkânının getirilmesi için verilmiştir.

Bu teklife desteklerinizi bekliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kızılcıklı, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, tekrar söz almayacaktım; ama, AKP Grubu adına konuşan arkadaşım dolayısıyla söz almak istedim.

Sevgili arkadaşlarım, şimdi, burada, eğer, Adalet ve Kalkınma Partisi, İdris Küçükömer'in tezleri üzerinden bir söylem geliştirecekse, bunu da tartışırız. Çürütülmüş, demode olmuş, Türkiye'de bütün sosyal gerçekliği tepetakla eden görüşler üzerinden bir tartışma sağlıklı olarak yürümez; bunda kaybedersiniz. Türkiye'de, ilerlemeyi, siyasî olarak, ekonomik olarak temsil eden bir partidir Cumhuriyet Halk Partisi. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'de, Kurtuluş Savaşı üzerinden gelerek kurulan bir partidir; cumhuriyetin partisidir; Atatürk'ün iki önemli mirasından biridir. Burada, kalkıp da, sağ-sol meselesini "eğer, emekten yanaysa sağdır" deyip, bir çarpıtma anlayışı içine girmek, ne ulusal ne evrensel birtakım gerçeklerle bağdaşır. Bakınız, Türkiye'de, bütün bunları, İş Yasasını, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasasını vesaire, aslında, 1960'lardan sonra, yine, Cumhuriyet Halk Partisi eliyle gördük. Türkiye'ye, sadece, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdikleri itibariyle değil, sağ partilerin, hangi yöntemlerle Türkiye'yi yönettikleri itibariyle de baktığınızda da, burada, sizin, yüzünüzün ak olması için yeterli nedenler yoktur. "Ben, zengini severim" diyen bir anlayışın uzantısı olma hevesinden, lütfen, kurtulun.

Bakınız, size, bir başka şey daha söyleyeyim. Biz, burada, bu muhalefeti yapıyoruz. Bu muhalefeti yaparken, Türkiye toplumu, Türkiye adına şunu getirmeye çalışıyoruz: Emeği, sadece bir maliyet faktörü olarak görmeyiniz. Emek, sadece maliyet faktörü değildir, emek, aynı zamanda, bir talep unsurudur. Eğer, emeğin ücreti daha yüksek olursa, bu, ekonomik olarak, toplumda, daha yüksek bir kalkınma hızına ulaşılmasının -özellikle Türkiye gerçeği açısından- çok önemli bir unsurudur. Bakın, size, bir örnek vereyim. Değerli bir meslektaşımın bir  araştırması var, 1966 sonrasının çeyrek yüzyılı için  şöyle bir analiz yaptı: Özel sektör yatırımları ile ücret hareketlerini izledi. Özel sektör yatırımları, acaba, ücretler düştüğü zaman mı artıyor; yani, maliyetler düştüğü zaman mı artıyor; yoksa, özel sektör yatırımları, ücretler yükseldiği zaman mı artırıyor. Bu değerli iktisatçı arkadaşımızın o seriden ulaştığı kesin sonuç şu: Türkiye'de özel sektör yatırımları ne zaman artıyor biliyor musunuz; ücretler yükseldiği zaman. Niçin; çünkü, ücretler yükseldiği zaman, ücretler, aynı zamanda, bir talep unsuru olarak, daha fazla mal ve hizmet talep ederek, özel sektörün de önünü açıyor. Dolayısıyla, kısa vadeli, tek tek işveren açısından baktığınızda, sanki, düşük maliyetler, özel sektörün önünü açıcı gibi gözükür; oysa, toplumsal, ekonomik dinamiklere baktığınız zaman, bu iş böyle değildir.

O yüzden, burada, böyle, bu sosyal ve ekonomik gerçeklerden habersiz davranmayı bırakalım. Bakınız, burada, tekrar, size söylüyoruz: Bu tasarı, henüz geçmedi; geliniz, bu tasarının, en az 10 küsur maddesinde çok anlamlı düzeltmeler yapılabilir. Size, biz, burada, muhalefet olarak, Türkiye'nin önünü açacak öneriler getiriyoruz; bu önerilere destek vermekle bir şey kaybetmezsiniz, Türkiye'ye kazandırırsınız, siz de kazanırsınız. Dolayısıyla, geliniz, burada işverenin telkinlerinden uzak bir anlayışla, o adaletin kılıcını, tekrar söylüyorum, doğru bir şekilde, eğri olmadan, doğru bir şekilde tutarak bu işleri tartışalım.

Bu işlerin sonuna geldik; ama, hiçbir şey son değildir, her şey bir yeni başlangıçtır; burada bu başlangıcı kötü yapmayalım; size tavsiyemiz budur değerli arkadaşlarım. Burada, gelip sağ sol kavramlarını çarpıtarak bir demagoji içine girmeyelim. Dünyanın her tarafında sol emekten yanadır, sağ sermayeden yanadır. Siz, emekten yana olduğunuzu söyleyip oy aldınız, şimdi sadece sermaye partisi gibi davranıyorsunuz. Burada bir çelişki var; geliniz, hiç olmazsa, kitle partisi oldunuz diye size sesleniyoruz; sizi, aklın yoluna ve adalete davet ediyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının "h" bendinin madde metninden çıkarılmasını ve diğer bentlerinin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Agâh Kafkas

Nevzat Doğan

Halil İbrahim Yılmaz

 

Çorum

Kocaeli

Kütahya

 

Ünal Kacır

Ömer Özyılmaz

Hüseyin Tanrıverdi

 

İstanbul

Erzurum

Manisa

 

Nükhet Hotar

 

Cevdet Erdöl

 

İzmir

 

Trabzon

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge maddeye en aykırı önergedir; önce okutup, sonra işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Yasası Tasarısının 4 üncü maddesi "b" fıkrasındaki "50" sayılarının "20" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İzzet Çetin

Bayram Meral

Enver Öktem

 

Kocaeli

Ankara

İzmir

 

Gökhan Durgun

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Hüseyin Ekmekcioğlu

 

Hatay

Malatya

Antalya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AGÂH KAFKAS (Çorum) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Çetin, gerekçeyi mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçeyi okutunuz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe :

Tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde İş Kanununun uygulanabilmesi açısından, 50 rakamı çok yüksek görüldüğünden, 20 olarak değiştirilmesi daha uygundur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin 1 inci  fıkrasının "h" bendinin madde metninden çıkarılmasını ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                   Agâh Kafkas

                                                                          (Çorum)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AGÂH KAFKAS (Çorum) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Gazetecilerin 1475 sayılı Yasadaki hükümle paralellik sağlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 7 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, iki ayı aşkın bir zamandan bu yana tartıştığımız bu yeni İş Yasası Tasarısının, sadece adı yeni. Ben, gerçekten, acaba, yenilik adına, tekriri müzakere istenildiğinde, ne olacak demiştim.

Gerçekten, bu konuda bir üzüntümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Zaman zaman, arkadaşlarımız, sivil toplum örgütleriyle, sendikalarla konuştuklarını, tartıştıklarını ve konsensüs oluşturduklarını belirttiler. Bu konuda, hiç olmazsa, tekriri müzakereden önce, bazı maddelerden duyduğunuz rahatsızlıkları, 3 Kasım öncesi, işçiye, çalışana, işsize, yoksula verdiğiniz vaatlerden dolayı gerçekleştiremediğiniz bazı hükümleri değiştireceğinizi umut etmiştim; ama, ne yazık ki, bir kez daha sizin hakkınızda yanıldığımı gördüm.

Değerli arkadaşlar, ödünç iş ilişkisiyle ilgili yapılan düzenlemede pek değişen bir şey yok. İşi holding bünyesine almışsınız veyahut da yeni maddenin başlığını değiştirerek "ödünç iş ilişkisi"ni geçici olarak belirtmişsiniz. Bunlar, bir anlam ifade etmiyor; bunlar, öze dokunan bir şey değil. Gerçekten, bu yasa tasarısı -konuşmacı arkadaşları izlerken bir kez daha gördüm- birçok noktadan üzüntü verici. Bu tekriri müzakere istenildiği zaman diyebilirdik ki: Şu, şu, şu maddeleri bir kez daha gözden geçirelim; çalışma sürelerini, angarya çalıştırmayı, telafi çalıştırmayı, deneme süreli çalışmayı -daha çoğaltabilirsiniz- gözden geçirebiliriz; ama, hiçbiri olmadı. Konuşmacı arkadaşlarım, ne yazık ki -üstelik de sendika kökenli arkadaşlarım- bunun, Türkiye'nin önünü açacak bir yasa olduğunu söylüyorlar. Gerçekten, hem emeğin içinden gelen hem ekonomiyle yakından ilgili birisi olarak, bunun, çalışma ilişkilerinde nasıl bir düzen tutturularak Türkiye'nin önünü açacağını merak ediyorum.

Yine, bir arkadaşım, burada "insanî duygular önemli; insanı yücelt ki, devlet yücelsin" diye, o sözü de çarpıtarak söyledi. Doğrusu, bizim Anadolu solu kavramı içerisinde kullanmaya başladığımız, daha sonra, sizin de, bir bakıma çalarak kullanmaya çalıştığınız -eğreti olduğu için ağzınıza bile yakışmıyor- o sözü düzelterek söylüyorum: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.

Şimdi, insanı dışlayacaksın, emeği dışlayacaksın; emeği, alınır satılır bir meta gibi göreceksin; sonra, kalkıp burada insanlıktan söz edeceksin! Emeğin içinden geleceksin, emeğe, emekçiye kölelik döneminin çalışma ilişkilerini reva gören yasal düzenlemeleri, burada, oylarınla gerçekleştireceksin; sonra da "bu yasa emekten yana" diyeceksin! Her konuda olduğu gibi, buraya çıkıp, sırf vitrine oynamak için, konuları çarpıtmanın hiç gereği yok. İkide bir aklıma bir söz geliyor, Anadolu'da çok yaygın olarak kullanılır. Ağaç baltaya demiş ki, senin bana gücün yetmez; ama, ne yazık ki, sapın benden. (CHP sıralarından alkışlar)

Gerçekten, bu yasa tasarısı hazırlanırken, emeğin içinden  gelip de bu emeğe, emekçiye, insana, yoksula, Ortaçağın kölelik düzenine yakışır tarzdaki çalışma ilişkilerini reva gören anlayıştaki arkadaşlarıma söyleyecek söz bulamıyorum.

Yine, biraz evvel konuşan bir arkadaşım -gerçi, Grup Başkanvekilim söyledi, ama- "sağ partiler halktan yanadır; biz halktan yanayız, Türkiye'de, hep, bu böyle olageldi" dedi. Bu bana bir şey çağrıştırdı. 1923-1938 dönemi  ya da 1923'ten çokpartili yaşama geçtiğimiz dönemi bir anda hatırladım. Yokluk içinde, yoksulluk içinde, bu ülkenin Kurtuluş Savaşını veren atalarımız, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının önderliğinde,  hiçbir şey yokken, yalınayak, açık çıplak, sanayiin temelini atmaya karasabanla başladılar; Osmanlının bütün borçlarını ödediler; Türkiye'yi dünyanın en hızlı kalkınan 5 ülkesinden biri yaptılar; enflasyonu eksiye taşıdılar, enflasyonu eksi yüzde 38'e indirdiler ve Demokrat Parti İktidarına, sağ siyasal partiye, 142 ton altın biriktirerek, teslim ettiler.  Sağ partiler ne yaptı; o senin adamın, bu benim adamım!.. Tıpkı, şimdi kıyılardaki yağma gibi, ormanlarda düşündüğünüz yağma gibi, özelleştirmelerde gerçekleştirmeyi düşündüğünüz yağmacılık gibi, geçmiş sağ iktidarlar, halk adına, halka hizmet adına,  halkın nesi varsa bitirdiler. 1960'larda bizden daha kötü konumda olan İtalya, bugün, bizi fersah fersah geçmiş. Yunanistan, İspanya, Portekiz, daha 1970'li yıllarda, ekonomik gelişme olarak bizim gerimizdeydi;  bugün, her biri, bizden, millî gelir olarak 7-8 kat daha ileride.

İşte, sağ partilerin, ülkemize ve halkımıza kazandırdığı 250 milyar dolar dışborç, işçiye kölelik yaşamı, memura kölelik maaşı; insafsız bir şekilde, özelleştirme adı altında, ülkemizin buralara kadar taşınmasına önderlik eden kamu kurum ve kuruluşlarını yok pahasına elden çıkarmak!.. Övünülecek hiçbir şeyiniz yok. Sağ partiler, sadece halkın yoksulluğuyla övünebilir, işsizlikle övünebilir, hırsızlıkla övünebilir, hortumculukla övünebilir, bankaların içini boşaltmakla övünebilir; naylon fatura düzenleyip, kendini yargıdan kurtarmak için özel yasa çıkarmakla övünebilir. Övünebilecekleriniz bunlar. Bu tasarıda da övünebileceğiniz hiçbir şeyiniz yok.

Gerçekten, bu tasarı, hiç olmazsa tekrirî müzakerede, çağın koşullarına, ülkenin koşullarına ayak uydurulabilirdi. Bilim adamları böyle hazırladı, bilim adamları bunu unutmuş, yazmamış; eh, bilim adamları... Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yasama organı burası. Yasa burada yapılır. Elbette, onların görüşlerine saygımız var, düşüncelerine saygımız var; ama, ülkemizde, yargının bile, kararların bile, manavdan sebze meyve alınır gibi alınıp satılır konuma geldiği bir ortamda, bilim adamlarını da, yargıçlar gibi, vicdan ile cüzdan arasına kıstırırsanız, onlardan da istediğiniz görüşü alabilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, onun için, gerçekten, bu tasarıda, yeni tasarıda... Bakınız, Sayın Kafkas -hiç kusura bakmasın- kıdem tazminatı 1475 sayılı Yasada olduğu gibi korunmuştur diyor ve 46 ncı maddeye atıf yapıyor.

Bir kez daha söylüyorum; geçici 6 ncı maddede fon kurulması gerçekleştirilerek, kıdem tazminatının altı dinamitlenmiştir. Bugün vardır, fon kuruluncaya kadar işçilerin kıdem tazminatı hakları saklıdır; ama, fon kurulduğunda ne olacağını da, işçiler, bu tasarıda kaybettikleri haklarında olduğu gibi, o kıdem tazminatı fonuyla, haklarına, tarafınızdan nasıl el uzatıldığını bir kez daha göreceklerdir.

Tekrar 46 ncı maddeye bir cümleyle dönmek istiyorum. Ben, burada ne söylediğimi biliyorum; altını çizerek bir kez daha söylüyorum, bazı köşe yazarları da bir kez daha dikkatlice dinlesinler. "7 günlük bir zaman dilimi içerisinde kesintisiz en az 24 saat dinlenme (hafta tatili) verilir" hükmüyle, sizin savunduğunuz, sizi destekleyen, besleyen belli bir sermaye grubunun hafta tatilini cuma günü yapmasının önü açılmıştır; bunun hiçbir engeli kalmamıştır bu yasal düzenlemeyle. Benim söylediğim budur. Yarın, bunu, birtakım sermaye gruplarında göreceğiz, bazı belediyelerde göreceğiz. Ben burada olacağım Allah ömür verirse, sizler de burada olacaksınız; ama, biz, her konuyu çok açık yüreklilikle söylüyoruz, hiçbir konuda takıyye yapmıyoruz, hiçbir söylediğimizi inkâr etmiyoruz, inkâr yoluna gitmiyoruz, buraya çıkıp düşündüklerimizden farklı şeyler söylemiyoruz.

Daha dün, Antalya'da, millî görüşü reddederek, kendini besleyen, buralara taşıyan görüşü reddederek, gelip, burada Demokrat Partinin devamı olarak kendini lanse etme arayışı, nerede olduğunuzu açıkça göstermeye yetiyor; bu, kendinizi gizleme anlayışının buraya yansımasından başka bir şey değil.

Ne yaparsanız yapın, toplum sizi tanıyor, izliyor.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Onun için, buraya, iktidara getirdi.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bu yasayla, sizin gerçek yüzünüzü, bir kez daha görme olanağı bulduk. Gerçekten, bu yasayla yaptığınız, çalışma yaşamını, 1990'ların, 1980'lerin değil, 1880'lerin çalışma ortamına taşımak oldu; bunu, hep birlikte göreceğiz. İşçiler, yoksullar, emekçiler, sizi de, sağ partileri de destekledikleri için bir kez daha yanılgıya düştüklerini elbette anlayacaklardır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

AK Parti Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Yasası Tasarısının 7 nci maddesi üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; Grubumuz adına ve şahsım adına saygılar sunuyorum.

Ben, yine, bu aşamada, doğrusu, konuşmacıların, konuyu saptırdığı noktasına takılmak istiyorum. Burada -biraz önceki konuşmamda da söyledim- meselelerin esası üzerinde konuşmak gerekir, meseleleri çarpıtmadan konuşmak gerekir, gerçeklere uygun konuşmak gerekir.

Bir defa, AK Parti, kesinlikle ve kesinlikle, buradan ifade ediyorum, reddi mirasçı olmayacaktır. Biz, daha yeni kurulmuş bir partiyiz, AK Partiyiz; her şeyimizle ak bir şekilde yola başladık, devam edeceğiz; bizim dönemimizde ne yaptıysak, hepsine sahip çıkacağız, reddi mirasçı olmayacağız. Başka partilerin devamı gibi görmeye çalışmak yanlıştır; AK Partinin kuruluş tarihi bellidir, AK Partinin ilk seçimlerdeki zaferi bellidir; AK Partinin kısa sürede gösterdiği performansın, gerek Siirt'te gerek Çorum'da tasdik edildiği, hepinizin ve tüm kamuoyunun malumudur. Yani, yanlış yolda olmadığımız, gerçekten toplumu kucakladığımız, insanı, Yaradan'ından ötürü sevdiğimiz ortadadır.

Sağ parti, sol parti kavramlarına girmek istemiyorum. Bu ülkede, sağ parti, sol parti olarak faaliyet gösteren, iş yapan partileri, kamuoyu, yakından takip etti, eylemlerini gördü ve ona göre değerlendirmelerini yapıyor. Biz, kesinlikle, şu partinin devamıdır gibi bir ifadede bulunmadık. Biz "muhafazakâr demokrat" sözcüklerini, kavramlarını ortaya koyarak, siyasî anlayışımızı ortaya koyduk. Bu çerçevede, kesinlikle, şu partinin devamıyız gibi ne Genel Başkanımızın ne de herhangi bir arkadaşımızın veya kademelerdeki bir görevli, yetkili arkadaşımızın beyanı olmuştur; ama, yine, çarpıtmalar sonucu meseleyi bir yerlere dayamak, götürmek istenmektedir; yanlıştır. Biraz önce burada konuşan arkadaşımızın, yine, bu yasa maddesi üzerinde, bir pazar tatilini nerelere çektiğini tüm kamuoyu biliyor. Burada, hafta tatilinin ne zaman yapılacağına dair kanun açıktır; ama, bir başka niyetle, bir başka amaçla kafanızın arkasındakini burada söylemeye çalışırsanız, bu, yanlıştır; kamuoyu bunu kabul etmeyecektir.

Burada, bu tasarının eksikleri noktasında, demin söylediğim gibi, içimize sinmeyen maddeler vardır diye açıkyüreklilikle konuştuğumuz zaman, AK Partinin hiçbir kademesinden, bize "ne yapıyorsun" denilmemiştir. Demokrasi anlayışı gereği, ilkeleri gereği, düşünceleri gereği daha saygı duyulmuştur ve bu çerçevede, yine, demokrasi gereği kurulmuş kurumların, sivil toplum örgütlerinin talepleri değerlendirilmiş ve bu değerlendirmeler sonucunda, nerede bir yanlış varsa onu gidermek anlayışıyla, nerede bir hata varsa onu düzeltmek anlayışıyla hareket edilerek, tekriri müzakere usulüyle 5 madde üzerinde düzeltme yapılmaktadır. Elbette, bu düzeltmeler, bugün, tasarı üzerinde konuşulurken yapılıyorsa, bundan sonra uygulamada bir hata var olduğunda, bunu, sivil toplum örgütlerimiz yine gündeme getirdiğinde, hatırlattıklarında, partimiz, iktidarımız, hükümetimiz, bir noksanlık gördüğünde bunları telafi edecektir; çünkü, biz, her zaman iddiayla söylüyoruz; insanı seviyoruz; ülkemizi, Türkiyemizi seviyoruz; Türkiye'de yaşayan herkesi, ama, herkesi sevgiyle, saygıyla kucaklıyoruz. O açıdan, kimse, bizim, milletimizle aramıza giremez; biz, milletimizle kucaklaştık. Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, millet bize güveniyor, biz de milletimize güveniyoruz.

Bu çerçevede, yaptığımız hareketler, eylemler, programlarımız gereği ortaya koyduğumuz projeler bilinmektedir. Bu çerçevede, halkın bize, milletin bize güveninin ne noktada olduğunu, muhalefet partimiz, sanıyorum, bizden daha iyi bilmektedir. Elbette, bu güven duygusunun pekişmesi, gelişmesi bazılarını rahatsız edebilir; ama, halkımızı memnun eden bu olaylar karşısında, hiç kimse rahatsız olmasın, hiç kimse tedirgin olmasın. Bu ülkenin, kalkınması için, demokratikleşmesi için, biz, gecemizi gündüzümüzü, her dakikamızı harcıyoruz.

Bu çerçevede, geçmiş hükümetlerin, ne yaptığını, dış borçlarda, iç borçlarda ne yaptığını ve biriken sorunların dağ gibi olduğunu biz biliyoruz, herkes biliyor ve kimin ne biriktirdiğini biliyoruz. Bugüne kadar "enkaz devraldık" demedik, demiyoruz; çünkü, ülkenin gerçeklerini biliyoruz, sorunlarını biliyoruz ve bu sorunların kangren olduğunu da çok iyi biliyoruz. Ancak ve ancak, bu sorunların üstesinden gelmek, bu sorunları ortadan kaldırmak, tamamen ve yek başına AK Parti gelebilir diye milletimiz güvenerek bizi işbaşına getirdi; Allah'ın izniyle, bu sorunların üstesinden biz geleceğiz; bir başkası gelemez. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Barış... Elektrik borçlarında barış, vergi borçlarında barış, ziraatçının borçlarında barış ve şimdi, önümüzdeki günlerde, Bağ-Kur ve sigortalıların barışı ve yıllardır eğitimde eşitlik sağlanamamıştı; bunun da barışı, eşitliğin sağlanması gibi, daha kısa sürede önemli politikaların ortaya konulması, elbette, bazıları tarafından rahatsız edici bulunabilir; ama, ülke insanıyla barış sağlamak, bizi memnun ediyor, ülke insanını da memnun ediyor. Elbette, biz işçilerle de barıştık, memurlarla da barıştık. Hiç kimsenin cesaret edemediği, onbeş yıldır kangren olmuş sorunu, yani zorunlu tasarruflar sorununu biz çözdük. Var mı başka çözebilen?!. Kim yaklaşabildi?!. (AK Parti sıralarından alkışlar) Demin arkadaşım söylüyor: "Sol iktidarlar işçi dostu, sağ iktidarlar işçi düşmanı." Hayır, tamamen yanlış ve tersine söylendi. Sağ iktidarlar insan dostu, emek dostu, işçi dostu; sol iktidarlar, işçi düşmanı, emek sömürücüsü. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu her zaman söylüyorum...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, derhal sözlerini geri almazsa...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Hiç rahatsız olmanıza gerek yok... (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sözlerini geri alsın...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Hiç rahatsız olmanıza gerek yok.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Saygısızlık yapamaz!..

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Şimdi, bakınız, biz, hiç...

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi... Sayın Tanrıverdi... Sayın Tanrıverdi...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Burada kimsenin saygısızlığına müsaade etmeyiz...

BAŞKAN - Sayın Özyürek, müsaade eder misiniz...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Saygısızlık yapıyor Sayın Başkan!

BAŞKAN - Sayın Oyan, müsaade eder misiniz...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Biz, burada kendimize saygısızlık...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Burada konuşulurken, ağzınızı doldura doldura söylerken hiç saygısızlık olmuyor, ben gerçekleri söylerken saygısızlık oluyor!.. Bırakın allahaşkına, bırakın! (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Aynaya bak, aynaya!

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, hakaret etmeye hakkı yok.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Şimdi, bakınız, konuştuklarınız metin halinde duruyor arşivde; bizim konuştuklarımız da burada. Kimin ne söylediği ortada. Burada...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Senin edebiyatın ancak o kadarına yeter zaten!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bakınız, lütfen...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Yazıklar olsun!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Biz, emekten yanayız. Biz, sol bakanlara, sol olarak kendini tanıtan bakanlara, onbeş yıllık kangren olmuş sorunu çözmek için gittiğimizde dediler ki "paramız yok"; dediler ki "nereden bulup vereceğiz"; dediler ki "bunu nasıl öderiz; bu bizim sorunumuz değil." Buna benzer mazeretler duyduk, bizzat duydum, şahsen duydum bu sözleri; tevatür yoluyla değil.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - MHP'li, ANAP'lı bakanlara sormadınız mı; MHP'li, ANAP'lı bakanlar solcu mu?..

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Ama, AK Parti İktidarı geldi, nereden bulacağım diye bize bir ifadede bulunmadı, sözde bulunmadı. AK Parti İktidarı geldi, madem devlette...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, buyurun.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - AK Parti İktidarı geldi "devlette devamlılık esastır. Bizden öncekilerin ödememesi, bu ayıbın devam etmesi anlamına gelmez. Bu ayıbı, insanlık adına, devlet adına, bizim örtmemiz lazım, kaldırmamız lazım" dedi. Daha işin başında, Genel Başkanımız "nisan ayında bu ödenecek" dedi ve nisan ayında zorunlu tasarruflar ödenmeye başlandı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Kim inkâr edebilir bunu?!.

Şimdi, işçiyle böyle barıştık, memurla böyle barıştık ve toplumla barıştırıyoruz. Devlet ile milletin arasını bugüne kadar açtılar, kırdılar, küstürdüler. Bunları yapan biz değiliz. Bunları yapanlardan, elbette, hesabı sorulacaktır; ancak, bu küskünlüğü, kırgınlığı ortadan kaldırmak da, AK Partinin görevidir, ak kadroların görevidir, ak insanların görevidir, insanları seven bu insanların görevidir. Hiç merak etmeyesiniz, bu barış sağlanacak.

Saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, bir hususa açıklık getirmenizi istirham edeceğim.

Şimdi, sağ partilerin hepsi için -veya sağ partiler olarak zikrettiniz- işçi dostu vesaire gibi sözcükler kullandınız; sol partiler için de işçi düşmanı gibi sözcükler kullandınız. Buradaki ifadeyi biraz açarsanız... Yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeden açıklık kazansın; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekillerinin itirazı var.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, yanlış yanlışla düzeltilir mi?!. Özür dilemesi gerekiyor... Nasıl açıklık kazandıracak; iftira ediyor...

BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen oturunuz yerinize.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Dünyanın her yerinde sol partiler emekten yanadır. Nasıl böyle davranabilir?!. Özür dilemesi gerekiyor.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Mükâfatlandırıyorsunuz...

BAŞKAN- Saygıdeğer arkadaşlarım, sakin olun.

Sayın Tanrıverdi, lütfen, sözlerinize bir açıklık getirir misiniz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sayın Başkanım, buradaki konuşmacının konuşmasını getirttiğinizde, ne söylediği ortaya çıkar. Benim ona cevaben söylediğimin ne kadar hafif kaldığı ortadadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben, teşekkür ediyorum; sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; uzun süreden beri, Türkiye'nin çok önemli yasası olacağını söylediğimiz bu tasarıyı, hukukî yönüyle, sosyal yönüyle, ekonomik yönüyle, sosyal maliyeti yönüyle, üretimiyle, verimiyle, kalitesiyle, kalitenin yükseltilmesiyle, her açıdan gündeme getirerek, arkadaşlarımızın biraz daha fazla yanlış yapmamasına gayret gösterdik; ama, ne yazık ki, umduğumuz olmadı.

Birinci aşamada, bu yasa tasarısı 14 üncü maddesinde komisyona geri çekilince biraz sevindik; galiba fark edildi, galiba olay anlaşıldı, Türkiye'de iş barışının bozulmasını, bu kriz, bu yokluk, bu işsizlik, bu yoksulluk içinde, bu hükümet, yeniden bir huzursuzluk yaratmayı göze alamadı, doğru bulmadı ve geri çekti diye düşünmüştük; ama, ne yazık ki, muhalefetin sesini kısmak için, İçtüzük değişikliği getirip, bunun temel yasa olmasını arzu ettikleri için -şu söylediklerimizden yararlanmak, ülkenin yararlanmasına fırsat vermek için değil- muhalefeti susturmak için 14 üncü maddesinde bu tasarıyı geri çekmişler. Ondan sonra, getirdiler, aynı kararlılıkta, yanlışı ısrarla sürdürdüler; gerginlik yaratılmaması gereken, birliğin önemli olduğu bir dönemde, birlikte üretmemiz gerektiği bir dönemde, getirip, yine, dayattılar.

Aradan vakit geçti, işçiler sokaklara çıktı. İşçiler, sendikalar, işçi kuruluşları anlatmaya çalıştılar; hükümete, daha çiçeği burnunda hükümete "istifa" diye sokaklarda bağırarak, dolaştılar; medyada ve fırsat buldukları her yerde, haklılıklarını ortaya koymaya çalıştılar; ama, hiç ses gelmedi; bunun ne demek olduğunu anlama ihtiyacı duyulmadı. İşverenler "vur dedik, deviriyorlar. Gerçekten, iş barışı bozulur bununla. İstismara müsait. Burada, kayıtdışına teşvik, haksız bir rekabet getiriliyor" diye telefonlar etti; sorumlu, akıllı işverenler de bunu söyledi.

Şimdi, tekriri müzakere deyince, yine umutlandık; ama, ne yazık ki, daha geriye gitti. Bu 7 nci maddede -alttaki bir paragraf kaldırılmış- "2822 sayılı Yasanın 39 uncu maddesinin dışında, grev, lokavt ve sözleşmede uzlaşmazlıkta işçiler gönderilmez" deniliyordu; o da kaldırılmış.

İşçinin parasıyla çoluk çocuğunu geçindiren, o alınterinden dökülen parayla büyük yerlerde oturan ve kendini sendikacı sanan bazı arkadaşlarımızın (CHP sıralarından alkışlar) -kendi sorumluluğundaki işçileri böylesine sendikasız... Böylesine olaylardan habersiz- şu çağdışı yasayı gelip burada anlatmalarını, ilgiyle, ibretle, üzüntüyle izledim. Sendikacıya yakışmayacak, bilincinin olmadığı... Onun için de, Türkiye'de, işçilerin böylesine aç kalmasının nedenini öğrenmiş oldum.

Dünyanın neresinde, hangi sendikacı veya hangi siyasetçi, solun işçi düşmanı olduğunu söyleyebilir; bunun nerede yeri var?! Bunu, başkaları, bilmeyenler, istismar etmek isteyenler -doğrudur yanlıştır- farklı yorumlayabilir, zorlayabilir; ama, işçinin hakkından, emeğin alınterinden geçimini sağlayan, kendini sendikacı sanan bir kişinin kalkıp koskoca bir yerde "sol, işçi düşmanıdır" diyebilecek kadar sakat düşünceye sahip olduğunu üzülerek izledim. (CHP sıralarından alkışlar)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Doğru söylemiş!..

CEVDET SELVİ (Devamla) - Geç yahu...

Böyle bir şey yoktur. İşte, Türkiye, bunun için bu noktaya gelmiştir. Kısır, dar, küçük çıkar için, o koskoca bilimi bile istismar eden, yaptığı işin kıymetini, kutsallığını bilmeyen, belirli yanlışlıklarla, belirli yerlere gelen insanların sonucu, Türkiye'de demokrasi gelişememiş, Türkiye'de barış sağlanamamış, buna gelmiş.

Bakınız, bazı arkadaşlarım "sağ partiler ne yaptı; sağ partiler her şeyi yaptı, işçinin yüzü güldü" dedi. Yahu, Allah'tan korkun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, buyurun; 1 dakika eksüre veriyorum.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin, bu Türkiye'ye... Doğusundan batısına, demir çeliğini, Sümerbankını, basma fabrikasını ve 143 ton altınını harcaya harcaya, sata sata, peşkeş çeke çeke bitiremediniz, kalanına da siz mirasyedi gibi konarak, teşekkür etmek yerine, burada, istismar ediyorsunuz. 1 kilometre demiryolu ekleyemediniz.

İşçi haklarına gelince... Sendikacı geçinenler, 274, 275 sayılı Yasalar, Türkiye'ye, 1963 yılında Cumhuriyet Halk Partisi tarafından getirilmeseydi, sen, bu koltukları, sandalyeyi bulamaz, sorumsuzca yanlışlarını sürdüremezdin, sendikalar olmazdı, o çağdışı, o yanlış anlayışla bu noktaya gelinirdi. Onun için, istismara gerek yoktur; onun için, popülizm yapmaya iktidarın hakkı yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, son cümlelerinizi alayım.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Tabiî, tabiî...

Oynayamayan gelin "yerim dar" dermiş. 365 milletvekiliyle, tek başına iktidara gelen bir parti, bu kadar başarısızlıktan, kendini, muhalefeti suçlayarak kurtaracağını zannediyorsa, bu doğru değildir.

Utanılacak şeylerle, burada, övünülmeye kalkılıyor. Nema nedeniyle... Hiç mi televizyon izlemiyorsunuz; nemayı kışkırttınız, ödeyemiyorsunuz, bilmediğiniz için, acemiliğinizden; bir de burada övünüyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler) Gazetede var.

Bakın, popülist politikalarla, siz, yeri, zamanı olmadan, incelemeden, araştırmadan lojmandan çıktınız, milletvekillerini bıraktınız. Bakanın açıklaması bu. Milleti kandırmaya hakkınız yok; 187 eski, 44 yeni milletvekili, halkın yüzüne baka baka, lojmanda oturuyorsunuz, bununla da övünüyorsunuz! (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler) İkinci seferki konuşmamda diğerini anlatacağım.

Evet, ayıptır!.. Ayıptır bunlar!.. Halkı yanıltmaya hakkınız yok. Yanlışlarınızı, muhalefeti suçlayarak örtmeye hakkınız yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVDET SELVİ (Devamla) - Bu, sorumlu siyasete, iktidara yakışmaz.

Kalan kısmına devam edeceğim... (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Selvi.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

LOKMAN AYVA (İstanbul) - Sayın Başkan, Aziz Milletimin AK Partili, CHP'li, DYP'li ve bağımsız milletvekilleri; hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Kamuoyumuza şöyle bir mesajım var; benden, eleştirel bir konuşma yapmamı beklememelerini rica ediyorum.

Açıkçası, iktidar ve muhalefet arasında eleştirel konuşmaların olması son derece doğal ve hatta, iyi de bir şey. Biliyorsunuz, dünyada, farklı düşüncelerin, hatta zıt düşüncelerin ortasında çok güzel gelişmeler olmuştur. Mesela, sosyalizm sayesinde bugünkü sigorta sistemi gelişmiş, kapitalizm sayesinde de minimum maliyet ve yüksek kalite dediğimiz şeyler gelişmiştir. Yani, her görüşün, mutlaka, tartışılmasında, karşılıklı konuşulmasında, en ekstrem noktalarda konuşulmasında son derece fayda vardır. Ben, her iki tarafın da, bu memleket için en iyi şeyleri istediğini düşünüyorum.

Peki, bu farklılık nereden çıkıyor? Bu farklılık da şu -benim anlayabildiğim kadar, yargılamak için bunu söylemiyorum-farklılık, farklı kültür birikimlerinden, farklı bakış açılarından, farklı tecrübelerden geliyor diye düşünüyorum; ama, sonuçta, her ikisi de ülkenin, bu milletin, bu insanların, özellikle işçilerin yararına düşünülmüş, geliştirilmiş görüşler ve inşallah, kanun olarak da çıkacak.

Benim siz değerli milletvekillerimizden özel bir istirhamım var ve kanaat önderi olarak düşündüğümüz toplumu geliştirebilecek, değiştirebilecek potansiyeli taşıdığınızı düşünerek böyle bir talebimi bildirmek istiyorum. Aslında, kanunların çıkması çok güzel bir şey; fakat, uygulanması çok daha iyi bir şey. Hatta, bir adım sonrası da -özellikle CHP'li arkadaşlarımızdan da rica ediyorum- arzu edilen değişiklikleri, bırakın kanunu, işverenlerin, bu kanundan daha iyilerini, daha üst gelişmeleri yapması konusunda kamuoyu oluşturalım. Türkiye'nin, kanunların önünde giden toplumsal bir düzene ihtiyacı var. Öyle kanunlar var ki, maalesef uygulanamıyor veya uygulanmıyor. Kötü niyetle olduğunu söylemek istemiyorum; ama, uygulanmıyor, insanlar acı çekiyor. Biz, bunun yerine, olmayan; fakat, güzel uygulanan kanunlar olsun istiyoruz; yani, gelenekler, kurallar yerleşsin toplumumuza.

Bu İş Kanun Tasarısının, belki de son görüşmelerini, konuşmalarını yapıyoruz. Ben, iftiharla söylüyorum ve hepinizle gurur duyuyorum; özürlüler, sizlere müteşekkir ve minnettar; çünkü, çok güzel değişiklikler oldu. Türkiye'nin, şu anda, belki de Avrupa Birliği standartlarında yapabildiği en iyi değişiklikler özürlüler alanında yapılmıştır. Şu an, bundan sonraki aşamada uygulanmasını arzu ediyoruz.

Bu tekriri müzakereyle, gördüğünüz gibi tartışmalar, görüşmeler daha da iyi noktalara geliyor; bu da çok iyi bir sonuç. Ben, özellikle de, bir konuda çok büyük destek verdiği için Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun bütün üyelerine, Grup Başkanvekilimiz Salih Kapusuz Beye ve Agâh Kafkas'a ve yine, Grup Başkanvekilimiz Haluk Koç Beye ve Enver Öktem Beye de özel teşekkürlerimi arz etmek istiyorum; çünkü, son derece katkıda bulunucu, geliştirici -özürlüler açısından- destekler verdiler. Artık, bundan sonra, bu kanunların iyi uygulanması gelecek, daha iyi sonuçlara ulaşacağız.

Bu arada, tabiî, şunu da görmek lazım... Geçen seferki konuşmalarımın birinde, bardağı böyle sıkı tutuyormuşum, benim yiyecek ve içeceğe düşkünlüğüm de bilinir "herkes kürsüye sarılır, Lokman Bey de bardağa sarılıyor" demişler. Bu görüşmeler esnasında, aslında, çok güzel fıkralar da çıktı; müsaadenizle birini anlatmak istiyorum: Komisyon çalışması esnasında Sayın Bayram Meral dedi ki: "Bakın, biz muhalefetiz, iş talepleri, istihdam talepleri konusunda rahatız, çok rahatız." Cevdet Erdöl Hocam da dedi ki: "Allah rahatınızı bozmasın." (Alkışlar) Bu tür güzel şeyler de ortaya çıkıyor.

Benim arzum, gerçekten samimî olarak söylüyorum, Türkiye'nin, bu kanunun daha üstünde iyi bir noktaya gelmesi, iyi bir kamuoyu oluşturulması ve buna paralel olarak da, mutlu insanlar, alınterinin karşılığını evine götüren, çocuklarıyla güzel yemeklerini yiyen insanlar olması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayva, buyurun.

LOKMAN AYVA (Devamla) - Sayın Bayram Meral, bir keresinde, konuşuyordu, süre bitti, dedi ki: " Yahu, bu benim mikrofon da çabuk bitiyor."

İnşallah, güzel şeyler olacak. Hepinize diyorum ki, iyi ki varsınız, iyi ki bu gayretleri gösteriyorsunuz.

Şükranlarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayva.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 7 nci maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Agâh Kafkas

Nevzat Doğan

Hüseyin Tanrıverdi

 

Çorum

Kocaeli

Manisa

 

Ünal Kacır

Haluk İpek

Nükhet Hotar

 

İstanbul

Ankara

İzmir

 

 

Cevdet Erdöl

 

 

 

Trabzon

 

İşveren, devir sırasında yazılı rızasını almak suretiyle bir işçiyi; holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde veya yapmakta olduğu işe benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devrettiğinde geçici iş ilişkisi gerçekleşmiş olur. Bu halde iş sözleşmesi devam etmekle beraber, işçi bu sözleşmeye göre üstlendiği işin görülmesini, iş sözleşmesine geçici iş ilişkisi kurulan işverene karşı yerine getirmekle yükümlü olur. Geçici iş ilişkisi kurulan işveren işçiye talimat verme hakkına sahip olup, işçiye sağlık ve güvenlik risklerine karşı gerekli eğitimi vermekle yükümlüdür.

Geçici iş ilişkisi altı ayı geçmemek üzere yazılı olarak yapılır, gerektiğinde en fazla iki defa yenilenebilir.

İşverenin, ücreti ödeme yükümlülüğü devam eder. Geçici iş ilişkisi kurulan işveren, işçinin kendisinde çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal sigorta primlerinden işverenle birlikte sorumludur.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AGÂH KAFKAS (Çorum) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe: Madde, ekonominin gereklerine ve mevcut uygulamalara uyumlu hale getirilerek, geçici iş ilişkisinin hangi hallerde ve ne şekilde uygulanacağını belirtilmiştir.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, redaksiyon talebimiz var.

BAŞKAN - Buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AGÂH KAFKAS (Çorum) - Yeniden görüşülerek, kabul edilen 4 üncü maddenin (h) bendi çıkarıldığı için, 113 üncü maddede belirtilen (j) bendinin (ı) olarak ve 83 üncü maddenin beşinci fıkrasında yer alan "(III) numaralı" ibaresinin "(I) numaralı" ibaresi olarak redakte edilmesini arz ederiz.

BAŞKAN - Tamam, not alınmıştır, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 11 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Selvi konuşacaklar efendim.

BAŞKAN - Sayın Selvi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; gerçekler öylesine saptırılıyor ki, insan, Türkiye'de yaşayıp da, Türkiye'yi görmeden, burada, doğruları saptırarak, yanlışı doğru gibi gösterme çabasını görünce, rahatsız oluyor.

Bu tasarının 126 madde olarak gelmemesi gerekirdi. Öylesine bir danışıklı dövüşle, olaylar öylesine saptırıldı ki, bazı arkadaşlarımız, burada -1 Mayıs dahil olmak üzere- bu tasarıdan utanç duyduklarını, daha doğrusu, tasarının ilkel olduğunu, bu tasarının Türkiye'ye yakışmadığını ve içlerine sindiremediklerini söylediler; ondan sonra da, şimdi gelip -sanki, insanları yanıltacakmış gibi- geriye giden, tekriri müzakereyle, binlerce insanı, milyonlarca işçiyi yanıltacak şekilde konuşarak, kendilerini aklamaya çalışıyorlar.

Çalışma hayatı içerisinde, bu olaylarla zerre kadar haşır neşir olmuş bir kimse -ister işveren ister işçi isterse sendikacı olsun- bu tasarıyı, öyle, övünülecek bir tasarı olarak ortaya koyamaz; bence, sıkıntı burada. Hele hele, kayıkçı kavgasıyla "AKP'de arkadaşlarımız bizi dinledi" falan diye, o, garip işçilere, kendilerini, diğer partili milletvekillerinden soyutlayarak "bunlar işçiden yana, öbürlerini bunlar ikna etmiş, onun için tekriri müzakere gelmiş..." Bunlar, siyasette ayıptır. Bakın, işvereni de işçisi de bir bütündür. Bunun izahı yoktur; siyasette böyle yapılmaz.

Artık, bu tasarı bitiyor; dilerim, bundan sonraki tasarılarda, daha ciddî ve hükümet olarak, iktidar olarak sorumluluğunuzu -sorumluluğumuzu da- yerine getirmek için, inceleyerek, araştırarak, ülkeye yarar getirecek düzenlemeler getirirsiniz.

Türkiye'nin en önemli sorunlarından bir tanesi de şudur: Kurumlar, kişiler, taraflar kendi görevlerini iyi yapamadıkları için böyle kavram kargaşası çıkıyor, bir kaos yaşanıyor. İşveren kuruluşları var, vakıfları var, dernekleri var, sendikaları var; görevlerini de imkânlarını da en etkin şekilde kullanıyor. Buna hiçbir şey demiyoruz, bundan da memnun oluyoruz; çünkü, bu, demokrasinin gereği. Çıkar gruplarının, örgütlenerek, sendika, dernek ve benzeri sivil toplum örgütleri olarak kendi mensuplarının çıkarlarını kollamaları, geliştirmeleri Anayasal haklarıdır. İşverenlere saygı duyarım; ama, gerek uluslararası alanda gerekse Türkiye'de, en az onlarınki kadar, örgütlenme, mensuplarının haklarını koruma, geliştirme  işçilerin de hakkıdır; Anayasada ve yasalarda yer almıştır. Ama, ne yazık ki, işte, sendikaların başında bulunan bazı arkadaşlarımız, Türkiye'nin gerçeklerini görmeden, işçi ve işverenleri yerlerine oturtup, Türkiye'nin çıkarı noktasında bir araya gelip, sorunları çözmeye kafa yormak yerine, hamasi nutuklarla buraya geliyor; işte "işveren kuruluşları da haklarını arayacaktır -demokrasinin gereğidir- işçi kuruluşları da..."

Hükümetlerin ayrı bir görevi vardır, o da -sorumluluk hükümete aittir- verimi artıracak, ülke ekonomisini ve sosyal yaşamını olumlu yönde etkileyecek ortamı hazırlamaktır. Kim güçlüyse ondan yana tavır almak Türkiye'ye zarar verir, çalışma hayatına zarar verir, ekonomimize zarar verir, geleceğimize zarar verir. İşte, taşlar yerine konulmadığı için, herkes görevini layıkıyla yapmadığı için demokrasimizde de gelişme olmamıştır.

Bakın, yeni bir yöntem çıktı, rica ediyorum, eğer, bir yanlış varsa, bunu, mutlaka düzeltmek lazım. Türkiye, son yıllarda, koalisyonlardan, koalisyon hükümetlerinden çok yararlanma imkânı bulamadı ve dolayısıyla halk, içinde bulunduğu sıkıntıyı da gidermek ve Türkiye'de istikrarı sağlamak, huzuru sağlamak, barışı sağlamak adına sizlere, lütfetti, oy verdi; helal oy, helal olsun. Bu, Türkiye için bir nimettir, sizin için, AKP için bir şanstır. Ama, geldiğim günden beri, baktığımda, bu şansın iyi kullanılmadığına, Türkiye adına, üzülerek şahit oluyorum. Dünyanın neresinde görülmüş, muhalefetin 2 katı üyesi bulunan Parlamentoda, sıkıştıkça muhalefet partisine saldırmak. Rica ediyorum... Bu, bir zafiyet unsurudur. Bu sistemde iktidar olmak için 300, 350, 360, 365 milletvekiline ihtiyaç yoktur; dengeler öyle kurulmuştur ki, 276 milletvekiline sahip olan bir parti veya iki parti iktidar olur. Ne yapar; o, yarıdan 1 fazlayı elde ettiği için bu ülkeyi yönetme hakkını elde eder, erk sahibidir, gereken her düzenlemeyi programı doğrultusunda da sürdürür.

Arkadaşlar, başaramadığınız zaman, beceremediğiniz zaman, 365 milletvekiliyle övünürken, olayı götüremediğiniz zaman, Cumhuriyet Halk Partisine, muhalefet partisine haksızlık yapmaya ne hakkınız var?!. Bu, zafiyettir. Zafiyettir... Gülerler bu işi bilenler; parlamenter demokratik sistemi kavrayanlar -bakmayın ses çıkarmıyorlar şimdi- size söyler. "Cumhuriyet Halk Partisi engel oldu, muhalefet engel oldu" dediğiniz zaman, akıllı bir adam çıkar "365 kişi bu işi yapamıyorsanız, Cumhuriyet Halk Partisini suçlamaya hakkınız yok" der. 276'dır bunun ölçüsü. Öylesine acımasız, öylesine gerçekdışı suçlamalarınız var ki, hiç uygun olmuyor; barıştan bahseden arkadaşlarım, uyumdan bahseden arkadaşlarım, nankörlük demeye dilim varmıyor, bu noktaya gelecek saldırılarda bulunuyor.

MUSTAFA DURU (Kayseri) - Siz, daha fazlasını yapıyorsunuz.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Şimdi söyleyeceğim, siz kavrayamadınız.

"16 oldu, geldik" dediniz. "16 ay oldu, gayet de güzel.. Geldiğiniz yeri oluşturan, çokpartili sistemi kuran bir partiye, tarihî kökleri olan bir partiye, olumlu katkıları olan bir partiye bu kadar haksız saldırının sizi zafiyete düşüreceğini sanıyorum. Bunu yapmayın. Başaracaksanız, başarın.

Öylesine ilginç olaylar var ki, hayretle karşılıyorum. Efendim, "muhalefet tarafından, biz, işçi karşıtı gibi gösterilmek isteniyoruz" deniliyor. Yok böyle bir şey, siz ısrar ediyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi, hiç kimseyi, o şunun düşmanı, bu işçinin düşmanı, bu emeğin düşmanı gibi değerlendirme ihtiyacı duymaz; ama, siz, getirdiğiniz yasayla, en kritik dönemlerde dahi bu kadar geri olmayan yasayı gerçekten çağın gerisine çekmekle, işçi düşmanı değil ama işçilerin karşısında yer aldığınızı belgeliyorsunuz. Biz, bunu söylesek de söylemesek de yarın bir gün alanlarda bu görülecektir ve ikincisi...

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Sandıkta görülür, alanda değil.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Sandıkta da görüşeceğiz. Tesadüfen buraya gelen çok oldu, bir dönemde yüzde 20, yüzde 25'le birinci parti olup ikinci dönemde esamisi okunmayanlar oldu. Siz bunun kıymetini bilmezseniz, bu insanları yanıltarak devam edeceğinizi zannederseniz, erken gidersiniz.

Bakın, sizin yaptığınız ne var?! Tek partili, çok güçlü, halkın iradesiyle gelmiş arkadaşlarımız altı ayda yıprandı. Cumhuriyet tarihinde böyle bir parti yok, oturup bir düşünün, oturup bir bakın!..

HACI BİNER (Van) - Ne alakası var?!

CEVDET SELVİ (Devamla) - Öylesine ilginç ki, size, bir de şunu söylemek istiyorum, siz...

HACI BİNER (Van) - Yapma allahaşkına!..

CEVDET SELVİ (Devamla) - Bize söylemek için değil, sizi de eleştirmek için değil, lütfen, vicdanınızla bir değerlendirin, kendiniz, tekrar bir değerlendirme yapın. Siz, iktidar olduğunuzun farkında değilsiniz. Bunun nedenleri de var; hani, kısa sürede iki hükümet değişti falan; belki haklısınız; ama, düşünün, şuraya çıkan konuşmacılara baktığımız zaman, seçim alanlarında ne söylüyorsa, hâlâ onu söylüyor; "köylü yoksul, işsizlik..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, son 1 dakika...

Buyurun.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Arkadaş, iktidar olmak, erk sahibi olmak, şikâyet etmeyi gerektirmez, sorunları çözmeyi gerektirir. 16 aylık derleme toplama... Şöyle köklü, sağlıklı bir örgütlenme, Türkiye'nin gerçeklerini görerek hazırlık yapma imkânını bulamadığınız için, nemayı bile ödettiremeyeceğiniz halde işçileri sokağa siz döktüğünüz için, düşünmeniz gerekir; çünkü, bu devam ederse, halkın arasına çıkmada güçlük çekersiniz; bunu çok gördük; son pişmanlık elvermez.

Sözümü şöyle bitiriyorum: Sağı solu değerlendirirken, sosyal demokrasi, çağımızda, sermayeyle, zenginlikle, parayla ölçülmez; bir dünyaya bakıştır, emeğe saygıdır, insana saygıdır, demokrasiye saygıdır; zengin olması, sermaye olması, solcu, en azından sosyal demokrat olmasına engel değildir. Onun için, o olayları hamasî nutuklarla anlatmak mümkün değildir ve dilerim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Öbür maddede devam edersin, nasıl olsa hep aynı...

CEVDET SELVİ (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.

AK Parti Grubu adına, Çorum Milletvekili Agâh Kafkas konuşacaklar.

Sayın Kafkas, buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Komisyonu kim temsil ediyor Sayın Başkan; komisyon başkanı yok, başkanvekili yok, sözcü yok! (AK Parti sıralarından "olabilir" sesi)

Olabilir diye bir şey olmaz, orada oturacak.

BAŞKAN - Başkanvekili burada.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Başkan burada Sayın Başkan.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Nerede Başkan?.. Komisyon sırasında otursun efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Başkanvekili kürsüde işte... Çıkıp konuşmasın mı?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Usul bilmiyorsun, bir de konuşuyorsun!

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, ben buradayım, geliyorum.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Şimdi, görüşülmekte olan 11 inci madde, bu yasa tasarısının çok önemli, kilit maddelerinden bir tanesiydi. Benim, önce, maddeyle ilgili söyleyeceklerim var; çünkü, bu takriri müzakere, gerçekten...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tekriri müzakere...

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Evet, Sayın Başkanın söylediği gibi, tekriri müzakere.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Müzakerenin yenilenmesi deyin, Türkçe kullanın.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Anladınız mı Sayın Başkan, o dediğiniz gibi?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, demagoji yaparsanız, ben de yaparım; bakın, yapmayın, gözünüzü seveyim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Demagojiyle ilgisi yok canım, yanlışı düzeltiyorum.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Şimdi, burada, bu 5 maddede yapılan yeniden değerlendirmeyle, bu yasa tasarısında, gerçekten, çok önemli değişiklikler yapıldı; bunu gören muhalefet partimiz bir telaşa kapıldı. Bu maddelerle getirilen taşeron konusundaki uygulama, bugüne kadar, Türkiye çalışma mevzuatındaki en ileri uygulamadır. Kölelik yasası diye kullana kullana ağzınıza sakız ettiğiniz maddede, ödünç işçilikte olabildiğince gerekli düzenlemeler yapılmıştır. İşçinin devir sırasında yazılı rızası getirilmiştir. Belli kurallara bağlanmıştır, süreye bağlanmıştır ve iki işverenin de, ödünç verenin de alanın da sorumluluklarını netleştirecek sağlıklı bir düzenlemeye kavuşturulmuştur. Şimdi, kölelik diyeceğiniz malzeme elinizden gittiği için telaşa kapıldınız, işi sağa sola getirmeye başladınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, bakın, size bir şey söyleyeyim; burada, biz, sağı solu tartışırken, Sayın Derviş ile Sayın Baykal anlaştılar, partiyi merkeze getiriyorlar; siz, bizimle uğraşacağınıza, gidin, işinize bakın allahaşkına. (AK Parti sıralarından alkışlar) Gidin işinize bakın allahaşkına. Derviş bu işi büyüteceğiz, yüzde 50 oy alacağız falan diyor, Sayın Baykal'ı da ikna etti, artık, merkeze geliyoruz diyorsunuz. Merkeze geliyoruz diyorsunuz, merkeze...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizinle millî görüşü mü tartışalım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Madde üzerinde konuş.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Kendi genel başkanınız "merkeze geliyoruz" diyor, siz, biz solda kalacağız diye hâlâ direniyorsunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Millî görüşe gelelim o zaman.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bakın, ben, millî görüşe de gelirim, başka yere de gelirim; gelirsem de mahcup olursunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gelelim, gelelim...

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Gelirsem de mahcup olursunuz.

Doğru, Cumhuriyet Halk Partisi...

BAŞKAN - Sayın Kafkas, lütfen, Genel Kurula hitap ederseniz...

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi, cumhuriyeti kuran parti, cumhuriyetin partisi... Sanki, bu ülkede değerli faaliyet gösteren başka partiler cumhuriyetin partileri değiller!

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Öyle bir şey söyleyen mi oldu?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Niye komplekse kapılıyorsun kardeşim?!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi Atatürk döneminde büyük hizmetler yapmıştır; ama, ben, Çorumlu olarak, hâlâ, Millî Şeflik döneminin acılarını yaşıyorum. Niye derler biliyor musunuz "senin yaptığını Çorumlu yapmaz" diye?..

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Senin yaptığını Çorumlu yapmaz!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Niye derler biliyor musunuz; biz, hâlâ, Cumhuriyet Halk Partisinin faturasını ödüyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ayıp, ayıp!..

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Millî Şeflik döneminde, öşür vergisinden insanların nasıl kaçmak için çile çektiklerinin hikâyesidir o hikâye; ama, çok hazin bir hikâyedir ve ben anlatırsam, burada birkısım arkadaşlarımızın yüzü kızarır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Anlatın, anlatın...

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Onun için, biz burada sağı solu tartışırsak da, sendikacılığı tartışırsak da, herkes haddini bilir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İşçiler dinliyor seni!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Biz, hangi sendikacının nasıl sendikacılık yaptığını...

İDRİS SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Seninki kravatlı sendikacılık.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Geçen, burada bir şey söyledim; Bazı arkadaşlar çizmeden yukarı çıkmasınlar; çıkarlarsa konuşacağımız çok şeyler olur.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hemen konuş... Hemen konuş...

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Ben, sendikacılık adına, sendikacılık mesleği adına utandığım için konuşamıyorum onları; kusura bakmayın!

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Aynı şeyi ben de düşünüyorum.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Burada yapılan bunca güzel değerlendirmeleri ve değişimi, burada alaya alan bir üslupla değerlendiren kadrolu genel başkan yardımcımızı esefle dinledim. Cumhuriyet Halk Partisinde değişim, dönüşüm oluyor, kadrolu genel başkan yardımcımız hiç değişmiyor ve hâlâ, durduğu yerde duruyor.

Sayın Selvi, Türkiye'de çok şey değişti, siz de değişmeye devam edin, durduğunuz yerde durarak bir yere gidemezsiniz! Şimdi, bakınız...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hayır, hayır!.. Bir dakika!.. Sen, ne demek istediğini bir anlat bakalım, ne demekmiş kadrolu genel başkan yardımcısı!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Siz, düşünürseniz anlarsınız... Siz, düşünürseniz anlarsınız... Şimdi, burada, bakınız...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan bir sataşma var, onu bir kaydedin bakalım, neymiş o!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bakınız, ben, burada, 1 Mayısta konuştum. Bütün tutanaklar arkada, söylediğim her kelimenin arkasındayım. Burada demokrasi dersi verenler, demokrasinin bir yaşam biçimi olduğunu ve demokrasiyi uygulamak gerektiğini, bunun, nutuklarda atılacak kadar hafif bir şey olmadığını anlamaları lazım. Bu partinin içerisinde adam gibi uygulanan ve kendi iç dinamikleri içerisinde sorunlarını çözen demokratik anlayışı örnek alıp, kendi bünyelerinde de uygulamaları lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben, kimseyi burada küçümsemiyorum ve ben, bütün grup mensuplarımla onur duyuyorum. İşçisiyle, işvereniyle, bütün sosyal kesimleri temsilen, yüce milletimiz tarafından seçilip gönderilen değerli vekillerimiz, burada da, aynen, oradakinden daha muhkem duruyor. Aynı inanç ve aynı heyecanla olayın üzerine doğru yürüyoruz.

Şimdi, burada, oturup, ağzınıza gelen her şeyi söyleyeceksiniz, bir ara, biz de sizin söylediğiniz üsluba yakın bir üslup kullanmaya başladığımız zaman kıyameti koparacaksınız!..

Şimdi, olay şu: Nasıl bakıyorsanız, size de öyle bakılır; nasıl geliyorsanız, biz de size öyle geliriz. Biz, Mevlana'nın torunuyuz, Yunus'un torunuyuz, Hacı Bektaş Veli'nin torunuyuz; barışı çok iyi biliriz, barışı.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Maddeye gel... Kanuna gel..

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Ama, biz, Fatihlerin, Yavuzların da torunuyuz; bize oraları hatırlatmayın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Erbakan'ın torunu...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kanuna gel.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ne var; utanılacak bir şey mi Fatih'in torunu olmak?!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Şimdi, burada olay şu...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Fatih'i karıştırma bu işe. Fatih'in torunu olmak utanılacak bir şey değil. Çok ayıp!..

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bu yasa... Ben, yine de derdimi anlatmak zorundayım burada. Siyasal polemikler ve dediğim dediklerle, burada yapılan çok önemli bu değişiklikleri görmezlikten gelemeyiz. Buradaki bu tartışma üslubunun asıl nedeni budur ve ben, bu oyuna gelmeyeceğim, derdimi anlatacağım; çünkü, belirli süre... Bu 11 inci madde, hocaların da hazırladığı, Bilim Heyetinin de hazırladığı ve Parlamentoda da yasalaşan madde aynen kaldığı takdirde, maalesef, kimi işverenlerimizin, çok rahat kullanarak, bütün işçisini belirli süreli hizmet aktine geçirmeleri ve bunun sonucunda da, iş güvencesi ve yasanın kimi noktalarından yararlanmalarını önlemeleri mümkündü. Bu yasa, böylesine çok önemli ve temel bir sorunu ortadan kaldıran, Avrupa'daki İşçi Sendikaları Konfederasyonu ETUC ve İşveren Sendikaları Konfederasyonu UNICE'nin ortak yönergeleri çerçevesinde ve o tanım çerçevesinde düzenlenerek, buradaki esas çalışma biçiminin, belirsiz süreli hizmet akti olduğunu vurgulayan; yani, kadrolu süresiz işçi olduğunu vurgulayan; ama, belirli süreli hizmet akti yapabilmeyi, işin belirli olması veya bir işin tamamlanması gerektiği ya da bir olgunun ortaya çıkması gibi üç tane temel objektif kritere bağlayan bir düzenleme yapmıştır.

Bu düzenleme, keyfîliği ortadan kaldıran, işin gereği ve bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlanarak yapılmasını sağlayan bir düzenlemedir. Bu düzenlemeyle, iş güvencesinin de, diğer yasada belirtilen hükümlerin de sağlıklı olarak işlemesine imkân tanınacaktır. Yoksa, böylesine temel bir maddeyi düzenlemediğimiz takdirde, 30 değil de, bunu 10'a da indirsek, sıfıra da indirsek, bundan yararlanacak işçi sayısını buluyor olma ihtimalimiz çok zayıftı.

Bu işin temelini çözdük. Hem taşeron maddesi hem 7 nci maddedeki düzenleme hem de 11 inci maddedeki bu üç düzenleme, bu işin ahengini ve bu işin dengesini kurmuştur, bu işin hakkaniyet ölçüleri içerisinde yürümesini sağlamıştır ve bu işin emeğin aleyhine yürümesini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AGÂH KAFKAS (Devamla) - ... kimi işverenlerin emeğin aleyhine bunu istismar etmesini önleyen; ama, işletmelerin de kendi mantığı içerisinde ve gereksinim duydukları sınırlar içerisinde kullanmaları gereken müesseseleri kullanmalarına da imkân tanıyan, çağdaş bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeleri görmezlikten gelemeyiz. Bu düzenlemeler işin temelini çözmüştür.

Şimdi, burada, 14 üncü madde elimde. Yani, bazı şeyleri, sendikacılara, bizim mesleğimize ve bize söz söyleyenlerin mantığını göstermek için söylüyorum; 14 üncü maddenin son fıkrasında "fon tesisiyle ilgili hususlar kanunla düzenlenir" diyor. Biz de, burada, yeniden kanun çıkaracağız diyoruz; yani, otuz senedir uygulanan maddeleri, burada, çıkıp, hiç yokmuş mantığı içerisinde değerlendirerek istismar edeceksiniz, ondan sonra da, gelip, burada, benim mesleğime dil uzatacaksınız! Senin, benim mesleğimi ve yaptığım işi ölçebilecek kabiliyetin olsaydı, zaten bu üslup sorununu yaşamazdınız!

Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kafkas.

Şahsı adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, o kadar çok yanlış yapılıyor ki, neresini düzelteceğimize şaşıyoruz ve belli kavramları, siyasî, tarihî, sosyal mücadeleler tarihini filan bilmeden ahkâm kesince de, gerçekten çok garip bir manzarayla karşı karşıya kalıyoruz. Onun için, bu tartışmaya girmeyeceğim. Gerçekten, bazı tartışmaları, hüzünle izliyorum. Şimdi, bir arkadaşım "öşürle ilgili olayları bir anlatsam, Cumhuriyet Halk Partisi perişan olur" diyor.

Değerli arkadaşlarım, öşür ne zaman kaldırılmıştır; bileniniz var mı?.. Öşür, Osmanlının uyguladığı bir vergi idi; 1925 yılında cumhuriyet tarafından, yani Cumhuriyet Halk Partisi tarafından kaldırılmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

Tabiî, Sayın Kafkas'ın bunları bilmeye yaşı da müsait değil.

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Kapasitesi de müsait değil.

AGÂH KAFKAS (Çorum)- Anlatırım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)- Kimden duymuşsa, yanlış duymuş. Bu kadar yanlış bilgileri de gelip burada Meclisin yüce kürsüsünde satmak, gerçekten yakışmıyor.

Ben, Türkçe konusunda dikkati olan bir arkadaşınızım. Gerçekten "takriri müzakere" bu Meclis kürsüsüne yakışmıyor. Onun için, adı tekriri müzakeredir -onu düzelttim- veya "tekriri müzakere" biraz Arapça olduğu için söylemesi zordur "görüşmenin yenilenmesi" deyin. Yani, onu istedim. Yoksa, kimsenin bilgisiyle benim bir ilgim yok; ama, herkesin eksiğini tamamlaması güzel bir şeydir. Rahmetli Uğur Mumcu'nun çok güzel bir sözü vardı: "Bazı insanlar, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyorlar." Gerçekten, burada konuşmaları izleyince, bilmeden, böyle peşin hükümle olayların çarpıtıldığını ve çok farklı noktalara çekildiğini görüyorum.

Burası bir kürsü değerli arkadaşlarım. Bütün millet bizi izliyor. Bu toplumun içinden süzülüp gelmiş 550 insanız. Burada belli bir kaliteyi tutturmak, bilgiyle konuşmak ve bilerek konuşmak, hepimizin sorumluluğundadır. Böyle, kaptırıp, işte, şu oldu bu oldu filan diyoruz da, belki burada gecenin bir saatinde birbirimizi tatmin ediyoruz; ama, dışarıdan izleyenler açısından çok kötü bir sınav veriyoruz. Bunu dikkatlerinize sunmak isterim.

Sonra, son anda bu önergeleri kimler yazmış, nasıl yazmış; doğrusu, biraz okuyunca, ben hiçbir şey anlamıyorum. İnşallah, uygulamada bunlar anlaşılır. Diyor ki: "İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde, sözleşme, belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi, belirli süreli iş sözleşmesi sayılır." Yani, kabul edeceğimiz, ettiğimiz önergeler bunlar gibi yazılmış. Bunu dinledikten sonra "amin" demekten başka söyleyecek bir söz kalmıyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, ben, bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. Sayın Komisyon Başkanımız buradalar. Sayın Komisyon Başkanımızın bir talebi üzerine bu maddeleri geri çektik ve Danışma Kurulunda da görüşerek, burada görüşülmesine fırsat vererek, kabul edildi, geldi.

Sayın Komisyon Başkanımızdan şunu öğrenmek istiyorum: "2, 4, 7, 11 ve 107 nci maddelerin, tasarının diğer maddelerinde yapılan değişiklikler nedeniyle, İçtüzüğün 89 uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ederiz" diye bir yazınız var Sayın Güler.

Bunu, Komisyonda kararlaştırarak mı getirdiniz, yoksa, siz, kişisel olarak mı çektiniz? Bunu öğrenmek...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Meclise hitap edin efendim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hayır; bunu Sayın Başkana sorduğum için...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Böyle usul olur mu!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, her şeyi de sorun yapmayın. Sayın Başkan orada...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Karşılıklı konuşulur mu!..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Peki, burada sizi ne rahatsız etti?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Buyurun, bize hitap edin.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Peki, ben, kime nasıl hitap edileceğini bilmiyor muyum?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Herhalde efendim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın Başkan orada oturuyor; Sayın Başkana bir soru sordum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Böyle bir usul yok efendim.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Nereden biliyorsun böyle bir usulün olmadığını yahu!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Böyle bir konuda müdahale etmek gerekirse, Meclis Başkanı da orada oturuyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, eğer, usullere uygun, demokratik bir şekilde bir müzakere yapmak istiyorsanız... Burada, kalktım, usulle ilgili bir şey söylüyorum, buna bile tahammül edemiyorsunuz. Derdiniz nedir, anlamış değilim! Kavga mı çıksın istiyorsunuz?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayır...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ee, niye laf atıyorsun?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Laf atmıyorum efendim; usule davet ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Özyürek...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ne hakkın var?! Meclis Başkanı yok mu?!

BAŞKAN - Sayın Özyürek, lütfen, sorunuzu tamamlar mısınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın Başkana soruyorum... Dönerek sorabilir miyim Başkanım?

BAŞKAN - Buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan, bu yazıyı, yani, 2, 4, 7, 11 ve 107 nci maddeleri yeniden görüşülmek üzere çekerken ve böyle bir öneride bulunurken, komisyonda oturup bir müzakere yaptınız mı? Böyle bir karar aldınız mı? Yoksa, kişisel inisiyatifinizi mi kullandınız?

BAŞKAN - Sayın Özyürek, tamamladınız mı efendim konuşmanızı?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Evet, tutanaklara geçsin diye bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Başkan, hatip konuşmasını tamamlasın...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hayır, hayır... Hemen cevap...

BAŞKAN - Hayır, siz, konuşmanızı tamamlayın efendim... Lütfen...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hay hay.

Değerli arkadaşlarım, benim, usul açısından öğrenmek istediğim, tutanaklara geçirtmek istediğim budur; çünkü, bu yetki hükümete ve komisyona verilmiştir. Komisyon da bir kuruldur, hükümet de bir kuruldur. Böylesine önemli bir tekriri müzakereyi, yeniden görüşmeyi komisyon başkanı tek başına talep edemez. Bu, ancak komisyonun, yani, kurulun kararıyla olur. Benim bildiğim kadarıyla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, son cümlenizi alayım. Lütfen efendim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Komisyon üyelerinden benim öğrendiğim kadarıyla, böyle bir toplantı yapılmamıştır; komisyonun böyle bir kararı yoktur. Burada bir İçtüzük ihlali vardır. Anayasa Mahkememizin kararları çok açıktır. Burada, bir eylemli İçtüzük ihlaliyle karşı karşıyayız, eylemli yeni bir İçtüzük oluşumuyla karşı karşıyayız. Arkadaşlarımız öşür nasıl kalktı, Cumhuriyet Halk Partisi ne yaptı diye bize ders vereceklerine, derslerini çalışıp biraz usul öğrensinler diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, açıklama yapacaksınız; buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Özyürek'in söylediği konuyla ilgili, İçtüzüğümüzün 89 uncu maddesini aynen okuyorum:

"Tasarı veya teklifin tümünün oylanmasından önce, belli bir maddesinin yeniden görüşülmesini gerekçeli bir önergeyle esas komisyon veya Hükümet bir defaya mahsus olmak üzere isteyebilir.

Bu istem Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanır.

Anayasa değişikliği görüşmelerinde bu madde hükmü uygulanmaz."

Değerli arkadaşlar, 89 uncu madde böyle.

İçtüzüğümüzün 45 inci maddesi ise temsille ilgilidir, onu okuyorum:

"Genel Kurulda komisyonların temsili:

Komisyonlar, Genel Kurulda başkan veya başkanvekili veya o konu için seçilmiş özel sözcü veya sözcüler tarafından temsil olunurlar.

Komisyon sıralarında, toplantı yetersayısını temin edecek sayıda komisyon üyesi yer almamışsa -o başka bir konu- komisyon temsilcisi; komisyon metninin değiştirilmesini isteyen önergelerin reddini veya komisyona iadesini isteyebilir."

Ayrıca, daha önceki uygulamalar da bu yöndedir.

Arz ediyorum efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Çok açık... Temsil, burada oturma anlamındadır, burada kimin oturacağını belirliyor...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, saat 21.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.57

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 21.00

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 83 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hükümet yok.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı :73 ve 73’e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.02

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati :21.10

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı :73 ve 73’e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?..  Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 11 inci maddesi üzerinde söz sırası, şahsı adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nda.

Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; tabiî, bu İş Kanunu Tasarısı Meclise geldiği günden bu yana, diyorum ki, işçiyi ne kadar, işvereni ne kadar seviyoruz. İşçimiz, işverenimiz ne kadar mutlu Türkiye'de,  kıvanç duyuyorum. Meclisin içinde kıvanç duyuyorum; ama, dışarı çıkınca, bu Yüce Meclis, ne kadar seviyor işçiyi de dürüst işvereni de!..

Ama, kâğıt üzerinde kalan hiçbir şey hiç kimseyi mutlu etmez. Bu ülkede barışı, sosyal barışı ve sevgiyi, ancak, taraflar huzurlu olursa, taraflar mutlu olursa sağlayabiliriz. Taraflar, her türlü koşul yerinde olursa birbirini sever; barış, öyle gelir; barış, lafla gelmez; barış, kâğıt üzerinde gelmez.

Sen, günde 250  trilyon, ayda 7,5 katrilyon faiz ödeyeceksin, birileri gelip "haydi, bunları at" diyecek, birilerinin önünde "atıyoruz" diyeceksiniz -işçimizi atıyoruz- işverene hiçbir şey vermeyeceksiniz, bastırılmış kur uygulayacaksınız -bastırılmış kur, sadece parasını devlete verenlere yarar- ondan sonra, bu ülkede sosyal barış olacak, bu ülkede iş barışı olacak!  Olmaz arkadaşlar, bunlar hep kâğıt üzerinde kalır.

Demin bir milletvekilimiz "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir"dedi. Yüce  Atatürk, kafası dik,  karnı aç olmayan, yolda yürüdüğü zaman dimdik yürüyen işçisi, işvereni için, onun için söylemiştir. Evine ekmek götüremeyen, çocuğunu okutamayan, çocukları yattıktan sonra evine giden işçiler için bunu söylememiştir.

Nasıl bir barış olabilir; bu Yüce Meclis acaba bu işçiyi, işvereni birlikte nasıl mutlu edebilirizin çözümünü bulmadan, bu yasa da kâğıt üzerinde kalır; hiç kimse mutlu olmaz.

Bu ülkenin dürüst işvereninin önünde eğiliyorum; zaten, dürüst işveren bu yasadan bir şey beklemiyor.  Dürüst işveren, işçisini mutlu eden işverendir. Dürüst işveren, onların her türlü hakkını veren insandır. Biz bu yasayı, ancak, dürüst olmayan, devleti dolandıran, işçisinin parasını ödemeyen insanlara karşı devleti ve işçiyi nasıl koruruz diye çıkarmamız lazım. Bu yasa dürüst işvereni hiç ilgilendirmiyor; biz, işverene bir şey veriyor muyuz? Bu ülkede yatırım yapan insan... Arkadaşlar, birtakım gerçekleri görelim. Bu ülkede insanlar niçin yatırım yapmıyor? Yatırım yapan her insanın önünde eğiliyorum.

Dünyanın en pahalı elektriğini satacaksın, ülkeyi doğalgaz mezarlığı haline getireceksin. Bu ülke doğalgaz mezarlığı haline geliyor. Bu sene... (AK Parti sıralarından "biz yapmadık" sesleri)

Efendim, ben, X, Y... Lütfen ya, birazcık gerçekleri konuşun ama, laf atmayın ama! Ben, siz yaptınız dedim mi?! Dinleyin önce, dinlemesini bilin!

İMDAT SÜTLÜOĞLU (Rize) - Biraz sabırlı ol...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ama, dinlemesini bilin! Arkadaşım, bu ülke doğalgaz mezarlığı olacak! Bu ülke doğalgaz mezarlığı olacak! Bu ülke, bu sene 4 milyar dolar, belki iki sene, belki üç sene sonra yılda 15 milyar dolar doğalgaza para ödeyecek, niye bu gerçekleri görmüyoruz?! Efendim, ben, X, Y demiyorum; ama, buna çözümü bu Meclis bulacak. Bu Meclis çözümü bulmazsa, birileri de gelir, böyle, kulağımızdan hepimizi atar. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET IŞIK (Konya) - Kimse atamaz!..

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bu ülke bizim... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Efendim, bir dakika... Bu ülke bizim.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Demokrasiye sahip çıkacağız!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Evet, buna sahip çıkacak olan bu Yüce Meclistir, onu söylemek istiyorum. Arkadaşım orada, inanmıyor.

Ben, siz yaptınız, X yaptı, Y yaptı demiyorum. Bu ülke, doğalgaz... 1 kilovat/saat elektrik, akarsulardan 20 sente, kömürden 1,20 sente, doğalgazdan 9 dolara mal oluyor. Peki, bu ülkenin işverenine elektriği hem pahalı satacaksın, bu ülkenin işverenine hiçbir teşvik uygulamayacaksın; bu ülkenin şu anda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, bir dakika müsaade eder misiniz.

Cümleleriniz arasında, eğer, ben yanlış anlamadıysam, şöyle bir ifade kullandınız: "Eğer, biz, bu işleri yapamazsak, biri kulağımızdan tutar atar." Bu sözünüzün tashihi gerekir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, biz, bu işleri yapamazsak...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Vatandaş atar, vatandaş; buraya getirenler atar, yurttaş atar!..

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hayır efendim, hayır; haddini aşan...

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, müsaade eder misiniz... Yani, şöyle tashih edin lütfen; yani, biz, bu işleri yapamazsak, millet, bizi tekrar bu Meclise koymaz demek istediyseniz, bunu tashih edin, bu şekilde düzeltin. O ifade, Türkiye'de çok yanlış anlaşılabilir; lütfen onu tashih edin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, haddini aşan bir ifade...

BAŞKAN - Bir dakika, müsaade eder misiniz. Lütfen, o cümlenizi tashih eder misiniz; buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Peki efendim.

Bu Yüce Meclis, tüm bunlara çözüm bulmazsa... Yine söylüyorum; çözüm buradadır, çözümü biz bulacağız ifadesini kullanmak istedim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamam.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ve eğer, biz, bir gün, kendi ekonomimizi, kendi millî ekonomimizi yaratmazsak ve birilerinin önünde her zaman yardım istersek, bu ülkede, ne işçi ne işveren mutlu olur arkadaşlar. Bu ülkede, bu Meclis, 60 milyar dolar faize çözüm bulmazsa...

AHMET YAŞAR (Aksaray) - Kulağımızdan kim tutar atar?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi, benim kulağımı gösterdim, sizin kulağınızı göstermedim; kendi kulağımı gösterdim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sizin kulağınız da önemli Sayın Vekilim!..

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan açıkladı efendim, Sayın Başkan açıkladı.

Beyefendi, bugün, talimatlara göre, tüm fabrikalarda çalışan işçileri atmıyor musunuz birileri at dedi diye? (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET IŞIK (Konya) - Kimse talimat veremez!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Talimatla atıyoruz; evet efendim, talimatla atıyoruz!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bunu artık kabul edelim; bu, ülkenin gerçekleridir; siz yaptınız, biz yaptık demeyelim.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 11 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Agâh Kafkas

Nevzat Doğan

Hüseyin Tanrıverdi

 

Çorum

Kocaeli

Manisa

 

Nükhet Hotar

Ömer Özyılmaz

Ünal Kacır

 

İzmir

Erzurum

İstanbul

 

 

Cevdet Erdöl

 

 

 

Trabzon

 

"İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmedir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri önerge üzerinde konuşacak mı, gerekçeyi mi okutayım?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: İlgili AB direktifinde, iş ilişkilerinde belirsiz süreli, yani süresi belli olmayan ilişkilerin esas olduğu belirtilmiştir. Belirli süreli iş sözleşmesinin tanımı yapılırken, sadece tarafların açıkça süresini belirledikleri değil, sürenin objektif belirlenebilir olduğu hallerde de, sözleşmenin belirli süreli olacağı kabul edilmiştir. Bu bağlamda, getirilen düzenlemeyle, belirli süreli iş sözleşmelerinin hangi hallerde yapılabileceği belirtilerek, uygulamadaki olası sorunların önüne geçilmek istenmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 107 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin Konuşacaktır.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, tasarının üzerinde çok tartışıldı, çok konuşuldu. Keşke -demin de söylemeye çalıştım- bu tekriri müzakere yolu seçilmişken, arkadaşlarımızın, burada, konuşmaları sırasında belirttiği, bazı maddeleri de içerecek şekilde düzenlemeler yapılabilseydi. Keşke, bu 4-5 madde içerisindeki düzenlemeler, yeni getirilen düzenlemeler, işçi lehine olsaydı. Bakınız, ödünç iş ilişkisi içerisinde, biraz evvelki maddede görüştüğümüz, metinden son fıkranın çıkarılmasıyla, ödünç işçinin, bir başka holdingin, bir başka yerine gönderilmesi suretiyle çalıştırılıyor olması ya da dama taşı gibi o işçiyle istenildiği şekilde oynanabilmesi, madde geçti, bundan sonra grev hakkını holdinglerde fiilen kullanmayı tam olarak ortadan kaldıran bir düzenleme.

Şimdi, 107 nci maddedeki düzenlemeyi o gün burada bulunan arkadaşlarım hatırlayacaklar...

Değerli arkadaşlarım, tabiî bizi bütün yurttaşlarımız ilgiyle izliyor; yani yeni dönemde, bu yedi ayı geride bıraktık, yeniliğimiz de kalmadı, yedi ayda çok şey olabilir, siyasette 24 saatin ne kadar uzun ve önemli olduğunu siyasî tecrübesi yüksek olanlar hep söylerler. Biz, AKP Grubu olarak sizin verdiğiniz, getirdiğiniz ilk 73 sıra sayılı kanun tasarısının metninde 107 nci maddedeki para cezası 5 milyar lira idi, daha sonra, iki gün görüştükten sonra uzun süre ara verildi, İçtüzükte değişiklik yapmak suretiyle bu yasayı iki ya da üç bölüm halinde geçirmeyi düşünmüşsünüz, Anayasa Mahkemesinin bu konudaki iptal kararından sonra, yeniden görüşmeye başladık, 73'e 1 inci ek  sıra sayılı tasarıda 107 nci maddedeki para cezasını 1 milyara düşürdünüz, bilahara bir önerge verdi AKP Grubu, önergede bu para cezasını 500 000 000'a indirdi. Biz de, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, para cezalarının, düzgün, dürüst, yasal ve tüzüksel kurallara uygun hareket eden işverenler açısından hiçbir anlamı olmadığını biliyoruz, bu, daha çok yasadışı işlem yapan, kanuna uymayan, yönetmeliklere uymayan işverenlere getirilen bir müeyyide olduğu için, parasal cezaların yeterli olmadığını, caydırıcı etkisi bulunmadığını anlattık ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bunların sık sık güncelleştirilmesinin ya da yeniden değerleme oranlarına göre belli bir düzeye çekilmesinin yeterli olmadığını bildiğimiz için, parasal cezaları asgarî ücretle eşleştirmek, ona koşut olarak yükselmesini sağlamak için bir önerge verdik ve önergemizde 107 nci maddedeki para cezasının, asgarî ücretin 5 katı olmasını talep ettik; yani 1 500 000 000; aynı anda, AKP Grubu olarak sizin verdiğiniz bir başka önergeyle 5 milyara çıkarıldı; yani, bir maddede, birkaç gün içerisinde, 5 milyar, 1 milyar, 500 000 000, yeniden 5 milyar... Eh, gecenin ilerleyen bir saatinde de, gerek Komisyon Başkanı arkadaşımızın, işverenleri belki biraz daha himaye edip bizi işçi düşmanı gösterebilme ya da işçiler aleyhine hüküm ihdas ediyor olmakla suçlayabilme malzemesi alabilmek için, hemen "kabul ediyorum" demesi, bir sayın bakanımızın da "kabul" deyip, Meclis Başkanımızın da oylamasıyla kabul ettik. Şimdi, tekriri müzakere diye, yeniden 5 milyara çıkarıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, yasa yapma tekniği açısından da Meclise hiç yakışmayan bir durumu, yine, Mecliste, bizler düzeltmeye çalışıyoruz.

HALUK İPEK (Ankara) - Bir de işçi açısından...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, işçi açısından bir hüküm ihtiva etmiyor. Bakınız, 1475 sayılı Yasanın 107 nci maddesi var, 107 nci maddesinde, bu yasada müeyyidesi düzenlenmemiş hükümlerle ilgili olarak, bu hükümlere aykırı hareket eden işverenlere şu kadar ceza verilir denilmiş. Öyle tahmin ediyorum ki, gerek bilim adamları gerek Bakanlık, Komisyon dikkat etmemiş, dün fark ettik, bugün uyardım, vakit geçmemişti, gelin, müeyyidesi olmayan bir konu varsa, böyle bir genel hüküm koyalım diye, onu da gerçekleştiremedik.

Değerli arkadaşlarım, bir başka konu -yani, bunu bir sataşma olarak veyahut da herhangi bir şekilde ortamı gerginleştirme açısından söylemiyorum- gerçekten, İş Güvencesi Yasasındaki "10 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde uygulanacak" hükmünü, oylarınızla 30'a çıkardınız. Buradan, kendi içinizdeki milletvekili arkadaşlar, bunun haksızlık olduğunu dile getirdiler ve bunun mutlaka düzeltilmesi gerektiğini söylediler.

Dün, istemeden kulak misafiri olduğum, kulisteki bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Orada TİSK Genel Sekreteri vardı, ismini bilmediğim 2 AKP'li milletvekili arkadaşım vardı, 2 de benim yanımda arkadaş vardı. Sayın Kafkas, "eğer, 30 işçi 10 işçiye geri çekilmezse istifa ederim" demiş olacak ki, konu aynen şöyle geçti: O arkadaşlardan birisi "bunu düzenlemezsek, Sayın Kafkas istifa ederim dedi" diyor. Diğeri de aynen -içinizden birisi- diyor ki: "Ederse etsin, bu partide sadece Kafkas mı var."

Değerli arkadaşlarım, evet, somut olarak, TİSK Genel Sekreteri ile 2 milletvekili arasında, dün akşam bu saatlerde geçen konuşmayı aktarıyorum size.

Şimdi, bakınız, şu elimde gördüğünüz metni, Sayın Kafkas'ın hazırladığını zannediyorum, gerçekten bu kürsüden de söyledi, şu, şu, şu maddeler düzenlenmezse ben de karşı oy vereceğim, dedi; ama, sözünü unuttu herhalde, şimdi o sözünde durmaz oldu.

Burada gerekçesini hazırlamış, feshin geçerli sebebe dayandırılması da, bu tekriri müzakere sırasında görüştüğümüz maddelerle ilgili gerekçeler gibi hazırlanmış; ama, tekriri müzakere kapsamına alınmamış. Sayın Kafkas'ın hazırladığını düşündüğüm için söylüyorum ve şimdi o metni okuyorum :

"Her ne kadar, düzenlemede, görünüş itibariyle, iş güvencesi düzenleniyor gibi görünüyor ise de, bunun uygulanmasını 30 işçi gibi çok yüksek bir baraja tabi tutmak, maddeyle amaçlanan iş güvencesini sağlamadığı gibi, Avrupa Birliği normlarına da, ILO Sözleşmesi hükümlerine de aykırılık teşkil etmektedir."

Tekrar, en son paragrafta "Bu 30 işçi sayısının, akademisyenlerin hazırlamış olduğu taslaktaki 10 sayısına çekilmesi, hedeflenen AB üyeliği açısından ve uluslararası anlaşma ve taahhüt edilen iş güvencesi hükümleri açısından da bir zorunluluktur" diyor. Yani, bunu, gerçekten iş güvencesinde 30 iken 10 olmuş, isterseniz 1'e indirin. Biraz sonra oylarınızla -yürürlüğe girmek üzere- bu Meclisten geçireceğiniz bu tasarıyla, iş güvencesini işletebilmenin, uygulayabilmenin olanağı yoktur.

Bakınız değerli arkadaşlarım, Türkiye'de çalışma yaşamının çivileri yerinden oynamıştı. Zaman zaman biz, bazı kayıt dışından çalışan işverenlerimizin uygulamalarından örnekler verdik.

Şimdi, çok yeni iki tane faks geldi, bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir tanesi, bir bilim yuvasından, Orta Doğu Teknik Üniversitesinden geldi. Toplam 450 işçi; geçici işçi sayısı 230, kadrolu işçi sayısı 220. Aldıkları bordrolar burada. Her birisinin 7 ilâ 18 yıl hizmeti var. 6 yıllık marangozun aldığı ücret 260 000 000 lira. Yine, 17 yıllık bir başkasının aldığı ücret 284 000 000 lira; yani, ücretleri bunlar; ama, geçici çalışıyorlar; nerede; bir bilim yuvasında, bir üniversitede. Burada, yine, belki bir insaflı durum var. Başka üniversitelerimizde çalışan işçilerimizin çalışma süreleri yılını doldurmuyor; 6 ay, 8 ay çalışıyor, arkasından, eşinin adına çalışmaya başlıyor, 2-3 ay geçiyor, oğlunun ya da kızının adına çalışmaya başlıyor; ama, işçi aynı işçi. Çalışma Bakanlığı, görevi, bu tip yasaya aykırı çalışmaları engellemek iken, müfettişlerini gönderip, tespitleri yapıp, cezalar uygulamak iken, bu çalıştırma biçimlerini yasallaştırıyor.

Yine, bir başka faks, bugün -22.5.2003- saat 11.10'da geldi. Sakarya Ziraî Donatım Kurumu; Sümer Holding almış ya da zannediyorum, ona verilecek. 151 kadrolu, 151 geçici işçi var. Orada da, sadece bekçi, itfaiyeci gibi 65 işçinin dışındaki işçilere denilmiş ki: Evinize gidin yatın. Ne olacak; biz, sizin ücretinizi eve göndereceğiz; niye; burası özelleştirilecek de onun için... Arkasından -tekrar eskiye, bir saat önceye dönmek istemiyorum- işçiye suçlama başlayacak; niye, yatarak para alıyorlar... İşçi, ülkesi için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İşçi, evine ekmek götürebilmek için, aş götürebilmek için işinin korunmasını, işletmesinin korunmasını her şeyden çok istemeye başladı. Böyle bir dönemde, bu düzenlemelerin, para cezalarının, vesairenin çok fazla önemi yok; ama, atipik istihdam modelleri dediğimiz, esnek üretim ilişkileri dediğimiz bu düzenlemelerle, bu işçileri mutlu edebilmenin, dürüst ve namuslu işverenlerimizi mutlu edebilmenin olanağı yok.

Biraz sonra, yine,  bir kişisel konuşma sırasında son sözlerimi söyleyeceğim; ama, Sayın Bakanlığın, iki aylık süre içerisinde, burada, bu tasarıyla fuzulî zaman harcayacağına, yasadışı işçi istihdam edenler hakkında gerekli işlemleri yapmasını beklerdim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, sataşma var; söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kafkas. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Kafkas, yalnız kimseye sataşmadan sözlerinizi tamamlarsanız iyi olur.

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. - Çorum Milletvekili Agâh Kafkas’ın, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkanım, söylediklerinize büyük bir özenle uymaya çalışacağım; becerebilir miyim bilmiyorum; çünkü, burada, gerçekten, hem şahsıma hem de AK Partiye, hak etmediğimiz şekilde, uluorta, mesnetsiz, izansız ve dayanaksız birçok saldırı yapıldı ve bunu da, Sayın Çetin, büyük oranda, diğer arkadaşlara fırsat bile bırakmadan tek başına gerçekleştirdi.

Burada "Hak-İşten gelen sendikacılar" dedi, hiç savunma imkânı olmayan Hak-İşi aşağılamaya çalıştı. Benim, sendikacılık yaşamım boyunca ve sendikacılık öncesinde de, yaşamımda hesabını veremeyeceğim hiçbir nokta yok. Adam gibi sendikacılık yaptık, adam gibi de siyaset yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Onun için, herkes kendi yaptığı işi bilsin, herkes kendi yaptığından sorumludur. Burada, biz, 5 madde tespit ettik, üzerinde tartıştık. Ben, bir kez daha partime şükranlarımı sunuyorum, partimin yöneticilerine sunuyorum; partiiçi demokrasinin ne olduğunu Türkiye'ye gösterdiler ve biz, kendi dinamiklerimiz içerisinde sorunlarımızı çözdük; ama, sizden "bunlar doğrudur, beraber yürüyelim" diyenler, parti disiplinine takılıp kaldı ve tek kelime edemedi.

Ben, bir arkadaşımla tartışırken, şu madde geçmezse, şöyle yaparım demiş olabilirim. Bunu dedim de; ama, bu, ne kürsüde konuşulmuştur ne şey yapılmıştır. Mafyacılık gibi, buradan, yazdığımı düşündüğü... Şu lafa bakın arkadaşlar! Yani, gerçekten, şu ördek Hasan mantığı. Anlatmıştım ya demin size, hani yağmur yağar da bilmem ne olur diye... Hafta tatilini sen nasıl laikliğe bulaştırdıysan, aynen bu işi de "yazdığını düşündüğüm metni okuyor..." Nerede yazmış, kim yazmış, niye yazmış, nasıl yazmış belli değil; nereden aldığı da belli değil.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Keşke sen yazmış olsan!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Senin, benim yazdıklarımı okuma kabiliyetin var mı; o da bir ayrı tartışma konusu.

Bakın, ben, başından çıktım "gerçekten, bu bir teknik olaydır" dedim. "Biz, sendikacılar olarak, ülkenin vitrininde, bu ülkeye, bu milletin gözüne bakarak konuşuyoruz. Sendikacılık mesleğini de, bu kadar ajite edecek, bu kadar antisempatik gösterecek bir durumun içerisinde olmayalım..."

HALUK KOÇ (Samsun) - "Antipatik" demek istediniz herhalde Sayın Kafkas.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan "1 dakika" dediniz, 5 dakikadır konuşuyor!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - "...gelin haksızlık yapmayalım, gelin birlikte yaraları saralım; bu olayı kendi mecraı içerisinde konuşalım" dedik; ama, buna rağmen, bunu gerçekleştirmediniz.

BAŞKAN - Sayın Kafkas, son cümlenizi alabilir miyim.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Son cümlem şudur Sayın Başkanım: Gerçekten, son düzenlenen 5 maddeyle, bu yasa tasarısındaki gerekli tamiratlar olmuştur. Çıkaracağımız bu yasanın eksikliklerini, noksanlıklarını, uygulama içerisinde giderecek mekanizmalarımız vardır. AK Parti Grubu, bu mekanizmaları işleterek, aksaklıkları giderecek güce sahiptir. Hiç kimsenin endişesi olmasın; işçi de bizimdir, işveren de bizimdir, sorunlar da bizimdir, çözecek irade de bizim irademizdir ve hayata geçirilecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Demek ki, eksikleri var.

Sayın Başkanım, benim sataşmadan dolayı söz talebim ne oldu?

BAŞKAN - Siz, sataşmaya, konuşmanız sırasında cevap verdiniz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı :73 ve 73’e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 107 nci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış  bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, 127 maddelik bir iş kanunu çıkarıyoruz. İşçileri ilgilendiren, işverenleri ilgilendiren, bütün iş hayatını ilgilendiren bir yasa; 127 tane maddesi var. Tabiî, bu maddelerin uygulanmasında hatalar olduğunda, uygulamada yanlışlıklar olduğunda, uygulamada haksızlıklar olduğunda bunları kim denetleyecek, kim bu işi yapacak; yasa, bu sorunun cevabını veriyor: İş müfettişleri... Tabiî, 107 nci madde de, iş müfettişlerinin bu çalışmaları yaparken önlerine çıkacak engelleri aşabilmesi için, işverene yaptırımlar getiriyor.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - İşyerlerine girebilirlerse eğer müfettişler...

ÜNAL KACIR (Devamla) - Ne getiriyor; 92 nci maddenin ikinci fıkrasındaki yükümlülüklerini yerine getirmeyen işverene, 96 ncı maddesindeki yasaklara uymayan işverene para cezası getiriyor. Daha önce "1 milyar lira" diye burada yazılıydı.

Peki, nedir bu 92 nci madde diye baktığımız zaman, teftiş ve denetleme sırasında, işverenler, işçiler ve bu işle ilgili görülen başka kişiler, izleme, denetleme ve teftişe yetkili olan iş müfettişleri tarafından çağrıldıklarında gelmezse, ifade vermezse ve bilgi vermezse, gerekli olan belge ve delilleri getirip göstermezse, bu belgeler istendiğinde bunları vermezse ve müfettişin görevlerini engellerse; işte, bu halleri yaparsa bir para cezası var.

96 ncı maddede de, iş denetimine yetkili iş müfettişi tarafından ifade ve bilgisine başvurulan işçilere işverenlerin gerek doğrudan doğruya ve gerekse dolaylı telkinlerde bulunmaları, işçileri gerçeği saklamaya yahut değiştirmeye sevk etmeleri veya herhangi bir suretle zorlamaları yahut işçilerin ilgili makamlara başvurmaları, haber ve ifade vermeleri üzerine bunlara karşı kötü davranışlarda bulunulması halinde, burada, bir para cezası mevzubahis. İş müfettişlerinin bu kanundan veya diğer kanunlardan doğan her çeşit teftiş, denetleme yetki ve görevlerini gereğince yerine getirebilmeleri sırasında görevlerini yapma ve sonuçlandırmalarına engel olan kimselere, eylemleri başka bir suç oluştursa dahi, ayrıca ödenmek üzere bir para cezası var; yani, iş kanununun bütün maddelerini ve bu kanunla çıkacak olan tüzükleri, yönetmelikleri teftişe yetkili olan müfettişin çalışmasını engellemek durumunda para cezası... Daha önce bu, komisyonlarda 1 milyar lira olarak belirlenmiş ve Meclise gelmişti. Daha önceki oturumlarda da bizler bir önerge hazırlayıp Başkanlığa sunmuştuk. Bu önergede de 1 milyar cezanın az olduğunu, bunun en az 5 milyar lira olması gerektiğini önergemizde istemiştik.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Kacır, bak, biz size laf atıyor muyuz?! Nezakete bak.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Hakaret edersem laf atabilirsiniz. Ben de hakaret etmiyorum; görüyor musunuz?

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Böyle diyorsun; ama, hakaret etmediğimiz zaman da laf atıyorsun, hep laf atıyorsun.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Bakın, ben, madde üzerinde konuşuyorum; görüyor musunuz? Zamanınızı israf etmiyorum; görüyor musunuz?

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Her arkadaşa laf atıyorsun. Biz size laf atmıyoruz; görüyorsunuz.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Bizi dinleyen halkımız da, neyi konuşuyoruz, ne yapıyoruz, anlamış oluyor; görüyor musunuz? (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Yani, laf atmadan da durulabiliyormuş demek ki!

ÜNAL KACIR (Devamla) - Siz duramadınız... Siz duramadınız...

Evet, AK Parti Grup Başkanvekiliyle beraber, arkadaşlar olarak bunu görüştük ve bu 1 000 000 000 lira cezanın az olduğunu; çünkü, müfettişin çalışmalarının engellenmesi halinde, bu kanunun hiçbir maddesinin bir hükmünün kalamayacağını, onun için de, bu cezanın yükseltilmesi gerektiğini belirledik ve 5 000 000 000 lira diye teklifimizi sunduk. Ancak, CHP Grubundan arkadaşlarımız -az önce kendileri de söylediler- 5 asgarî ücret, yani, yaklaşık 1 500 000 000 lira bir cezayı, yani, müfettişi engellemenin cezasını, yani, bu kanunun maddelerinin uygulanmasının, bu kanunun maddelerinin yerine getirilmesinin önündeki engelleri açmamanın cezasını 1 500 000 000 liraya bağlamak istemişler ve tabiî, bir yanlışlıkla da, en aykırı önerge önce oylanması gerekirken, sehven, CHP'li arkadaşların önergesi öncelikle oylanmış ve o önerge kabul edilince de, diğer önergemiz, bizim önergemiz oylanamamıştı.

Tabiî, Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin Bey yanlışlığı Başkanlığa bildiriyor -aynen okuyorum tutanaklardan- ve "Demin, Hükümet adına katıldığımı ifade ettiğim veya katıldığımı zannettiğim önerge, 1 000 000 000 liranın 5 000 000 000 lira olarak değiştirmesiyle ilgiliydi; bir yanlışlık oldu" denildiğinde, Sayın İzzet Çetin "Hayır efendim... Kabul edildi efendim..." diye itiraz ediyor; bu, burada kalsın, 5 000 000 000 lira olmasın, 1 500 000 000 lirada kalsın diyor âdeta. Mustafa Özyürek Beyefendi "Kabul edildi Sayın Başkan, aman değiştirmeyin" diyor. Yalnız "aman değiştirmeyin" benim lafım, kayıtlı değil; "Kabul edildi Sayın Başkan" diyor. Mustafa Özyürek "Sayın Bakan, asgarî ücreti kabul ettiniz" diyor. İzzet Çetin Bey "Asgarî ücreti kabul ettiniz" diyor. Çok  sevinmişler,    1 500 000 000 lira oldu, 5 000 000 000 lira olmadı diye. İzzet Çetin Bey "Oylandı artık... Kabul edildi... Bunun üzerine gitmeyin" demişler ve biz, bu yanlışı, bugün burada düzeltiyoruz ve bunun 5 000 000 000 lira olması gerektiğini ortaya koyuyoruz. Nedenlerini de size arz ettim.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum; İş Kanunumuz hayırlı olsun diyorum; saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kacır.

107 nci madde üzerinde, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının yeniden müzakere edilen 107 nci maddesiyle ilgili olarak, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, otuz yıldan fazla bir süreden beri yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanunu, zaman zaman yapılan değişikliklere rağmen çağdaş gelişmeleri yeterince yansıtamamış, içerdiği bazı hükümler ise uygulamada önemini tümüyle yitirmiştir. Çalışma hayatını yakından etkileyen ekonomik, sosyal ve siyasal koşullar, Türkiye Cumhuriyetinin iş hukuku alanındaki yetmiş yıla yaklaşan birikimi, uygulamada karşılaşılan sorunlar, esnekleşme gereksinimi, Avrupa Birliği ve Uluslararası Çalışma Örgütü normlarına uyum sağlama zorunluluğu, mevcut İş Kanununda bazı değişiklikler yapılması yerine, yeni bir iş yasasının hazırlanmasını zorunlu kılmıştır. Görüşmelerini tamamlamak üzere olduğumuz İş Kanunu Tasarısı, bu zorunluluk nedeniyle, ilgili tüm tarafların katılımı ve bilgisi dahilinde hazırlanmış bir tasarıdır. Hazırlanan tasarı, işverenlerle bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumlulukları düzenlemektedir. Bu nedenle, tasarıyı, işverenlerin haklarını koruyan bir düzenleme olarak nitelemek doğru değildir.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi, yapılan yasama çalışmaları sırasında, anlaşılmaz bir tutumla, partilerarası uzlaşmadan kaçınmakta, uzlaşma olmaması için özel çaba sarf etmekte, birçok konuyu da istismar etmektedir. İş Kanununun 46 ncı maddesinde belirtilen "7 günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az 24 saat dinlenme (hafta tatili) verilir" hükmü "cuma gününü tatil yapacaksınız" şeklinde, basit, ilgisiz ve ucuz eleştirilere muhatap olmuştur. Yıllardan beri ödenemeyen ve hatta, ödenmesi imkânsız gibi görülen zorunlu tasarruf nemalarının çözüme kavuşturulup, hükümetimizce ödenmesi, eleştiri konusu yapılmış; deprem bölgesi İzmit, Gölcük ve Yalova'daki esnafın ödenmeyen vergi faizlerinde indirim ve toplam borcun uzun vadeli taksitlendirilmesine dahi karşı çıkılmıştır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - O bizim önergemizdi. O önergenin sahibi benim.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra kurulan 58 inci hükümetin göreve başlamasından itibaren daha bir ay geçmeden, Cumhuriyet Halk Partili sözcüler "hani 15 000 kilometre duble yol yapacaktınız; nerede, niye yapmadınız" gibi, mantıkla bağdaşmayacak "ziraî krediler nedeniyle çiftçilere ödeme kolaylığı ve faiz indirimi yapacaktınız, çiftçiye ucuz mazot temin edecektiniz, niye temin etmiyorsunuz" gibi, altyapı ve tespit çalışmaları yapılması gereken konularda haksız ve zamansız eleştiriler yöneltmişlerdi.

Değerli milletvekilleri, AK Parti, kuruluşundan itibaren asla boş vaatte bulunmamıştır; taahhütlerinin tamamını zamanında yerine getirmiştir ve getirecektir. Bu cümleden olarak, hükümetin kurulmasından itibaren henüz altı ay geçmesine rağmen, bakanlık sayısı 36'dan 23'e düşürülmüş, Kültür ile Turizm ve Çevre ile Orman Bakanlıkları birleştirilerek devletin küçültülmesi projesine bir adım daha atılmış, merkezî idare reformu, mahallî idareler reformu ve devlet personel rejimi reform çalışmaları başlatılıp, taslak çalışmaları kamuoyuna sunulmuştur.

Kamu yönetiminde etkinliği sağlamak için MERNİS Projesi hayata geçirilmiş, Avrupa Birliğine uyum ve demokratikleşme paketi çerçevesinde birçok yasada değişiklikler yapılmıştır. İhracat ve bütçe gelirleri, geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 50 oranında artmıştır. Faizler yüzde 72'den yüzde 47'lere indirilmiş, kamu maliyesi disiplin altına alınmış, Vergi Barışı Kanunuyla büyük başarı sağlanmış, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine borçlu çiftçilerimiz için faiz indirimi ve ödeme kolaylığı sağlanmıştır.

YILMAZ KAYA (İzmir) - İzmirli çiftçilerin selamı var!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Çiftçiye ucuz mazot temini kapsamında, fiyatlarda yüzde 30 ilâ yüzde 40 indirim yapılması çalışmaları son aşamaya gelmiştir.

Çalışanlarımızdan yıllardan beri kesilen ve hiçbir hükümet tarafından çözüme kavuşturulamayan zorunlu tasarruflar çözüme kavuşturulmuş, ödenmeye başlanmış; Sosyal Sigortalar Kurumu emeklilerine aylık 75 000 000 lira, Bağ-Kur emeklilerine aylık 100 000 000 lira artış yapılmış; maaş ödeme süresi on güne çıkarılarak, emeklilerin banka önündeki çilelerine son verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbulut, sürenize 1 dakika ilave ettim; buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Hastanelerde ölüm ve doğum halinde rehin alma olayları sona erdirilmiş, sağlık hizmetlerinin tek çatı altında toplanması çalışmaları başlatılmıştır.

Elektrik borçlarında vatandaş lehine düzenleme yapılarak ödeme kolaylığı sağlanmış, savaşa rağmen döviz fiyatları düşmüş, dünya petrol piyasasındaki fiyatların düşmesine paralel olarak, Türkiye'de ilk defa fiyat indirimi yapılmış, LPG'de yüzde 9'un üzerinde, mazotta yüzde 5'e varan indirim gerçekleştirilmiştir.

Kredi kartı mağdurlarının mağduriyetini giderici yasal düzenlemeler yapılmış; sınır ticaretinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili çalışmalar başlatılmış, toplukonut projesi başlatılmış, duble yol çalışmalarının ilk etabı başlatılarak süratle devam ettirilmiştir, halen de devam etmektedir.

Milletvekili lojmanlarının satışıyla ilgili çalışmalar başlatılmış...

BAŞKAN - Sayın Akbulut, lütfen, son cümlenizi alabilir miyim; süreniz doluyor.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Başkanım, ne yazık ki, yapılanlarla, Cumhuriyet Halk Partisinin eleştiri konusu kalmayacaktır diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi alayım; buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Şu şekilde bitiriyorum...

BAŞKAN - Teşekkür eder misiniz.

Buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Bir cümle olarak...

BAŞKAN - Sayın Akbulut, buyurun, hitap edin.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Seçimlerden itibaren altı aydan fazla bir süre geçmesine rağmen CHP'nin millet yararına hiçbir faaliyeti olmamıştır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, şahsı adına, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, konuşmayacağım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim Sayın Özyürek.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 107 nci maddesinde geçen "asgarî ücretin beş katı" ibarelerinin "beş milyar lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Agâh Kafkas

Nevzat Doğan

Hüseyin Tanrıverdi

 

Çorum

Kocaeli

Manisa

 

Nükhet Hotar

Ömer Özyılmaz

Ünal Kacır

 

İzmir

Erzurum

İstanbul

 

 

Cevdet Erdöl

 

 

 

Trabzon

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, izin verirseniz, önergeden önce bir hususa açıklık getirmek istiyorum.

Biraz önce, Sayın Çetin, konuşmasında, benim bu madde üzerinde Komisyon Başkanı olarak geçen defa "kabul" dediğimi ve bunu, bazı çevrelere hoş görünmek için yaptığımı söyledi. İşin doğrusu o değil. Ne söylediğim, tutanaklarda da zaten mevcut. Ben, sadece bu cezanın artırılması gerektiğini söylemiştim ve her zamanki gibi, takdire bırakmıştım. Onu arz ediyorum. Hiç kimseye de hoş görünmek zorunda olmadığımı belirtmek istiyorum.

Bu önergeyi de, her zamanki gibi, olumlu görüşle takdire bırakıyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, olumlu görüşle denilemez. Takdire bırakıyorum diyeceksiniz.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Gerekçeyi...

Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

İş hayatının denetim ve teftişiyle ilgili hükümlerin uygulanmasına etkinlik kazandırmak amacıyla değişiklik önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...  Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

107 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda değişmiş şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek üzere, lehte, Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz'ın, aleyhte, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in söz talepleri vardır.

Sayın Özyılmaz, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; üç haftadır İş Kanunu Tasarısını görüşüyoruz; üç haftadır, Türkiye, İş Kanunu Tasarısını konuşuyor, İş Kanunu Tasarısını dinliyor ve tartışıyor. Bugün, artık, işin sonuna geldik ve inşallah, bu, sizlerin oylarıyla kanunlaşacak.

Ben, bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum; bu vesileyle söz almış bulunuyorum. Şahsım adına, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Çok önemli bir konu üzerinde durduğumuzu hepimiz biliyoruz. İş Kanunu, yanılmıyorsam, 1936'da çıkmış, daha sonra 1971'de bir değişikliğe uğramış ve şimdi, köklü bir değişiklik yapıyoruz. Bu Meclisin, en önemli işlerinden birisi bu oluyor. İş Kanunu, fevkalade önemli bir kanundur.

İş denilince, en önemli konulardan birisidir; çünkü, iş, ülkemizde en az bulunan hususlardan birisidir. Yıllardan beri ülkemizde yatırım yoktur; dolayısıyla, iş yoktur, işveren zor durumdadır, iş bulamayan insanlar zor durumdadır. Ülkemizdeki işsizliğin boyutlarını bir düşündüğümüzde, bu konunun önemini hepimiz biliriz.

Daha önce de bir vesileyle sizlerle paylaşmıştım; AK Parti olarak bizim, bu kanunun çıkmasıyla birlikte hedefimiz, şu üç konuyla iş alanlarını artırmak olacaktır: Birincisi, ülkemizde israfın önlenmesi; ikincisi, yolsuzlukların önlenmesi; üçüncüsü de, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizin harekete geçirilerek ekonomiye kazandırılması ve bunların birikiminden iş sahası açılması, istihdam alanlarının açılmasına gayret edilmesidir. Bu, fevkalade önemli bir husustur.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz kanun, üç haftadır çok ciddî şekilde tartışıldı. Gerek iktidar partisinden gerek muhalefet partisinden konuşmacılar, çok önemli konulara değindiler ve bir defa da, tekriri müzakereyle, daha önce görüşülmüş olan maddeleri görüştük.

Değerli arkadaşlar, bu kanun görüşülürken, bazen, birbirini suçlayan konuşmalar da oldu elbette; ama, şuna dikkat çekmek istiyorum: Belli noktalara takılmamak lazım, konuya panorama halinde baktığımızda, bir bütün halinde baktığımızda, bir denge kurulmaya çalışıldığını görürüz. Denge kurulurken dikkat edeceğimiz, yani, görmeye çalışmamız gereken husus şudur bence. Şimdi, denge şudur. Her biri diğeriyle bir mücadele halindedir; yani, biri diğerini alt etmeye çalışır. Eğer dengeleyebilirseniz, o denge esnasında, dengelenen her iki taraf, tam manasıyla memnun da olmaz, tam manasıyla şikâyetçi de olmaz; her iki tarafın şikâyet edeceği hususlar da olabilir, çok memnun kalacağı hususlar da olabilir. Dolayısıyla, burada, bazen, işçi hakları yeniliyor gibi şeyler söylenirken, bu dengeyi göz önüne almak lazım; bazen, işverenlerin hakları yeniliyor derken de, yine bu dengeyi göz önüne almak lazım. Denge denildiğinde, iki tarafın da birtakım şikâyetlerinin olabileceğini düşünmek lazım; ama, dengeyi kurmak çok önemlidir.

Buradan, şunu da ifade etmek istiyorum: Burada, gerek hükümetimiz gerekse Meclisimiz, bu dengeyi kurmaya azami gayret sarf etmiştir. Tam manasıyla kuruldu, kurulmadı; o tartışma ayrıdır; ama, bir denge kurulmaya çalışılmıştır. Umarım, uygulamada, gerek işverenlerimiz gerekse işçilerimiz, bu dengeyi kendi lehlerine bozmaya çalışmazlar. Aksi halde, herhangi birinin lehine ya da aleyhine bu denge bozulursa, o zaman, Yüce Meclisimiz, elbette, harekete geçip o dengeyi yeniden kurmaya çalışacaktır. Bunu da ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu görüşmeler esnasında, muhalefet sözcülerinin de -elbette çok değerli konuşmacılar oldu burada, önemli konulara değinildi; ama- birçoğu konuya ideolojik yaklaştı. Artık, şuna dikkat etmek lazım: İdeolojik yaklaşımlarımız, artık, ülkemizde, çok fazla bir kıymeti harbiyesi olmaz duruma geldi. Millete kulak vermek lazım, milleti dinlemek lazım, milletten alınan imgelere göre hareket etmek lazım diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, son cümlelerinizi alayım.

Buyurun.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, burada, şunu ifade etmek istiyorum: İşçiyi hep haklı görmek, elbette güzeldir; ama, işvereni de hep haksız görmek, yanlış bir şeydir. Burada, bu dengeyi kurarken, işçiye de işverene de aynı sevgiyle, aynı saygıyla yaklaşmamız gerekiyor; çünkü, biri olmadan -bunu hep konuştuk burada- ötekinin olamayacağını hepimiz biliyoruz. Ayrıca, şunu ifade edeyim.

BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, son 25 saniyeniz...

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Bugün, ülkemizde iş sahasının oluşturulmasının önemini düşünerek, hep birlikte, bu tasarının bir an önce kanunlaşmasına ve iş sahalarının önünün açılmasına gayret edilmesi elbette güzel olacaktır.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Oyunun rengini söylemeyi unuttun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyılmaz.

Aleyhte, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, keşke, burada, ülkemizde çalışma yaşamının sorunlarını aşabilecek bir yasa hazırlamış olsaydık ve biz de, katkılarımızla, elbirliğiyle yasa yapmanın mutluluğunu paylaşmış olsaydık; böyle bir durum olmadı. Ne 1475 sayılı Yasanın tamirine yönelik bir düzenleme ne de gelecekte on yıllara imzasını atacak -uygulamada hepimizin göreceği- ülkemize yararlı bir düzenleme ortaya çıktı. Ben, çok açık ve net söylüyorum, 13 Marttan bugüne kadar geçen süre içerisinde, Partim ve şahsım olarak, son derece olumlu, pozitif önergeler vermiş olmamıza rağmen, çok az, hiç önemi olmayan bazı ufak tefek düzenlemeler dışında, Grubunuz tarafından hiç dikkate alınmadı.

Daha işçi tanımında ücreti ve işyerini tanımdan çıkardığınız için;

7 nci maddeyle, işçiyi bir meta gibi gördüğünüz için;

Esnek üretim ilişkilerinin tamamını bu çalışma yaşamına sokup, insanlarımızı çalışma yaşamında aynı fabrika içerisinde, aynı işletme içerisinde, 10-15 çeşit akitle çalışır hale getirdiğiz ve çalışanlar arasında huzursuzluk tohumlarını attığınız için;

İş Güvencesi Kanununu, burada, 2002 yılı ağustosundaki düzenlemede verdiğiniz oyları tekzip edercesine işlemez hale getirdiğiniz için;

Angarya çalışmayı bu yasanın içerisine taşıdığınız için;

Fazla çalışma ücretlerini ortadan kaldırdığınız için;

Zorunlu ve olağanüstü hallerde fazla çalıştırılanlara bile fazla çalışma ücretini çok gördüğünüz için;

Hafta tatilini istismar edecek kapıyı araladığınız için;

Haftalık çalışma süresini 45 saatten 66-70 saate çıkarıp "denkleştirme" adı altında, ücret yerine izin karşılığı çalışmayı bu yasanın içerisine koyduğunuz için;

Yine, fazla çalışmaları "telafi çalışması" adı altında, işçileri getirip çalıştırmanın önünü açtığınız için;

"Kısa çalışma ödeneği" adı altında, işçilerin çalışmalarını ve geçimlerini zorlaştıracak hükümleri koyduğunuz için;

Gelecekte insanlarımızı, potansiyel işçilerimizi, işsizlerimizi emlak bürolarına teslim eder gibi, işçi komisyonculuğu yapacak özel istihdam bürolarının temelini bu yasada attığınız için;

Gelecekte işçilerin tek güvencesi olan kıdem tazminatını kaldıracak fon kanununun kurulmasını bu yasanın içerisine derç ettiğiniz için;

Kayıtdışını, bilerek ya da bilmeyerek, bu yasayla beslediğiniz için;

Yasayla düzenlenmesi gereken pek çok hükmü, bu yasa tasarısıyla, Bakanlığa -yani yürütmeye- Anayasaya aykırı olarak devrettiğiniz için;

Emeğin yanında değil, paranın gücünün yanında yer aldığınız için;

Cumhuriyet Halk Partisinin kırk yıl önce, 1963 yılında, çalışanlara, Türkiye'de çalışma yaşamına armağan ettiği bu yasal düzenlemeleri kırk yıl sonra oylarınızla geri aldığınız için;

Bu yasaya ret oyu vereceğimi tüm Türkiye'ye duyurmaktan onur duyuyorum, gurur duyuyorum.

Umarım, halkın yararına yasa yaptığınız gün, bize, buradan "bu yasa ülkemiz menfaatınadır" diyerek, iktidarıyla muhalefetiyle böyle bir yasayı ülkemize kazandırmanın mutluluğunu yurttaşlarımıza sunma olanağını veririsiniz diyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Saygıdeğer milletvekilleri, İş Yasası Tasarısıyla ilgili olarak, Sayın Bakanın söz talebi vardır.

Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biliyorum, uzun bir görüşme süreci yaşadık; zihinlerimiz yoruldu, sabrımız zorlandı; ama, biraz sonra yüksek oylarınıza sunulacak bu yasa tasarısının görüşmeleri sona erecek. Böylece, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, ulusal programda ve hükümetimizin acil eylem planında yer almış olan temel bir tasarı da, yasalaşarak çalışma mevzuatımıza kazandırılmış olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu temel tasarıyla ilgili çok şey söylendi; belki de, bu tasarıya, hiç hak etmediği, yüklenilmesi gerekmeyen birçok anlam, ifade yüklendi. Burada, bunu şuna bağlıyorum: Sendikacı arkadaşlarımızın hassasiyeti nedeniyle, bu tasarının bütün maddeleri, bütün fıkraları, bütün bentleri en ince detayına kadar tartışma konusu yapıldı. Aslında, biz, bu tasarıyı Yüce Meclise getirdiğimiz gün, tansiyon bu kadar yüksek değildi. Buradaki tartışmaların, görüşmelerin ışığında tansiyonun yükselmesi neticesinde, bu, dışarıya da yansıdı, dışarıdan da tepki buldu; ama, bütün bunlara rağmen, burada değerli görüşlerini ifade eden, önerge vermek suretiyle bu tasarının daha anlamlı, daha olumlu çıkmasına katkı veren, özellikle muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Nitekim, Komisyonumuzca ve Hükümetimizce makul bulunan 8 önerge kabul edilmiş ve bu tasarıya monte edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, İş Yasası Tasarısı gibi temel bir yasa konusunda, gönlümüz arzu ederdi ki, bütün sosyal tarafların ve Parlamentoda temsil edilen bütün partilerin görüşleri çakışsın; ama, hepimiz de biliyoruz ki, böyle bir tasarıda, bütün tarafların görüşlerinin, noktasına virgülüne kadar çakışması mümkün değildir. Böyle olmasına rağmen, 126 maddelik temel bir yasada, sosyal tarafların, genel manada, bir uzlaşma iradesi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Özellikle bu akşam yapmış olduğumuz tekriri müzakere neticesinde, iyileştirme getirilen maddelerle birlikte, sosyal taraflar arasındaki uzlaşmazlık maddeleri daha da aza inmiştir. Burada belki en çok tepki çeken, İş Güvencesi Yasasının kapsamıyla ilgili husustur.

Ülkemizin gerçeklerini dikkate alarak, küçük işletmeleri korumak ve belki ileriki dönemlerde onları bu yasanın getirdiği konsepte hazırlamak bakımından bir geçiş sürecine ihtiyaç olabilir. Ben, Bakanlık olarak, İnşallah, önümüzdeki süreçte, bütün işletmelerde, iş akitlerinin haksız feshe karşı korunması konusunda, genel bir anlayışın hâkim olmasını diliyorum ve hiçbir işçimiz, nedensiz, haksız bir sebeple işinden olmasın, iş akti feshedilmesin.

Değerli arkadaşlarım, bu yasayla ilgili olarak "kölelik yasası" denildi, çok ağır ithamlarda bulunuldu. Bu yasa, ne bir kölelik yasasıdır ne bir angarya yasasıdır. Bu yasa, Türk çalışma mevzuatının, dünyadaki gelişmelere uygun olarak uyarlanmasıdır. Bu yasaya bunun dışında başka anlamlar yüklerseniz, haksızlık etmiş olursunuz. İnşallah, ömrümüz yeterse hepimiz göreceğiz. Bu yasa yürürlüğe girince, çalışma hayatımızda ne gibi değişiklikler yapacağını hep birlikte göreceğiz; ama, ben, bu şekilde, ifade edildiği manada, çalışma hayatımızda olumsuzluklara sebep olmayacağını, aksine, çalışma hayatımızda barışın sağlanması için bir platform olacağını, bir yasal zemin oluşturacağını şimdiden ifade etmek istiyorum.

Tabiî, yasalara ne kadar güzel amaçlar yazarsanız yazın, bu yasanın önemi, uygulamadaki pratiğinden, uygulamadaki performansından gelecek. Biz de, bu yasaları denetlemekle görevli olan bir Bakanlık olarak, elbette, bu yasanın uygulanmasını en ince detaylarına kadar takip edeceğiz. Bu yasayı Parlamentodan çıkardık, işçimiz, işverenimiz ne hali varsa görsün demeyeceğiz; aksine, onu kontrol etmek için, üçlü danışma dediğimiz, işçi, işveren ve hükümetten oluşan kurumsal bir mekanizmayı da bu tasarıya monte ettik. Çalışma hayatında hem bu yasayı izlemek hem de doğabilecek ihtilafları da gidermek için böyle bir kurumsal yapı, sosyal diyalog adına önemli bir kazanımdır.

Şunu da kesinlikle ifade edeyim ki, ne hükümet olarak ne de Grup olarak, oylarınızla geçen bu maddeler konusunda, hiçbirinin vazgeçilmez, hiçbirinin değiştirilmez maddeler olduğunu söylemek istemiyoruz. Bu maddeler, eğer uygulamada ihtilaf yaratırsa, çalışma barışını zedeleyecek bir hal alırsa, en kısa zamanda da Yüce Meclisin huzuruna gelip, bunu da değiştirmek için, Yüce Meclisin onayına başvuracağımızı da buradan ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa, 1475 sayılı Yasadaki koruyucu hükümleri muhafaza ediyor. Bunun dışında, burada en çok tartışma konusu olan "esnek istihdam" dediğimiz yeni çalışma biçimlerini de çalışma mevzuatımıza getiriyor. Belki bunların birçoğu, bu yasa çıkmazdan evvel fiilen çalışma hayatımızda mevcut olan uygulamalar. Örneğin, taşeron uygulaması, bugünkü mevzuatımızda olan bir husus. Ödünç iş ilişkisi, Borçlar Kanununa göre yapılabilen bir esnek çalışma modeli. Bunun gibi, diğer yeni esnek çalışma usullerinden birçoğunun da çalışma hayatımızda olduğunu görüyoruz.

Şimdi, burada, bu esnek çalışma biçimlerini külliyen reddetmek, külliyen bunların çalışma hayatımıza girmesine karşı durmak, bence mümkün değil. Felsefe olarak buna karşı çıkabilirsiniz; ama, bu, hayatın bir gerçeğidir. Özellikle Avrupa Birliğindeki gelişmeler, bütün çalışma hayatlarına, esnek istihdamla ilgili yeni kurumları ve yeni kavramları getirmiştir. Bunları çalışma mevzuatınıza almazsınız; bu da bir siyasî takdirdir, bir parlamentonun tercihidir. O zaman, karşılaşacağımız manzara şudur: İşletmelerinizi uluslararası pazarlarda rekabet etme imkânından yoksun bırakırsınız. Dünyadaki bütün çalışma şekilleri, artık, işletmeleri, pazarları bu noktaya getirmektedir. Onun için, işletmelerimizin uluslararası pazarlarda rekabet edebilme imkânını sağlamak için, Parlamento olarak, böyle yasal bir imkânı onlara kazandırmak zorundayız. Ha, hükümete, Parlamentoya düşen nedir; bu esnek çalışma usulleri içerisinde, iş ilişkileri içerisinde bunların istismar edilmemesi, işçilerimizin kazanılmış haklarından geriye gidilmemesi konusunda tedbir almaktır, uygulamayı izlemektir. Hükümet olarak da, Bakanlık olarak da bunu yapacağımızı ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir husus, bizim, hükümet olarak bu yeni yasadan beklediğimiz, işsizliği azaltma konusunda bir rol oynamasıdır, bunu amaçlamasıdır. Bugün, işsizlik konusunda, burada, çok değişik görüşler ifade edildi; doğrudur, işsizlik konusu, ülkemizin en önemli sorunlarından biridir. Bugün, ülkemizde, her yıl işgücüne 700 000 kişi katılmaktadır; yani, ekonomimiz, her yıl 700 000 kişiye istihdam yaratmak gibi bir mecburiyetle karşı karşıyadır. Bir de, bunun üzerine, birikmiş olan, şu anda resmî kayıtlarımıza göre 3 500 000 işsizimizi ilave ederseniz, demek ki, ekonomimiz, her yıl 1 000 000 kişiye iş üretmek zorundadır. O halde, Parlamento olarak ve hükümet olarak, işsizliği çözme adına bütün imkânları zorlamak zorundayız. Hükümetimiz de bunun bilincindedir. İşte, ilave istihdamı teşvik eden yasa tasarısı hazırdır; geliri 1 500 doların altında olan illerimizde uygulanacak, 4325 sayılı Yasanın geçmişteki uygulamasını tekrar ihya edecek bir çalışma söz konusudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Bir iki dakika daha izin verirseniz, konuşmamı bitireceğim.

Doğrudan Yabancı Sermaye Kanunu Tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonumuzdan geçmiştir. Bütün bunların hepsi ve bu iş yasası da dahil olmak üzere bu paket, ülkemizde işsizliği önlemek için yasal platformlardır. Bundan sonra da, işsizliği önlemek için, hükümet olarak, yasal ve idarî tedbirleri almaya devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın, işçimize, işverenimize, çalışma hayatımıza barış ve esenlikler getirmesini diliyorum.

Bu yasayı uzun bir emek ve uğraş sonucu hazırlayan değerli bilim adamlarına, değerli hocalarımıza teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum.

Yine, bu süreçte, bizimle, sosyal diyalog adına, uzlaşma adına, sabırla, gecelere kadar uzun görüşmelerde bulunan, olumlu katkılar veren Türk-İş, TİSK, TOBB, Hak-İş ve DİSK'in değerli konfederasyon başkanlarına çok teşekkür ediyorum.

Yine, buradaki iki güzide grubumuzun grup yöneticilerine, grup başkanvekillerine ve sabırla, gecelere kadar, bu tasarının çıkması için mesai harcayan siz değerli milletvekili arkadaşlarıma, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bürokratlarına çok teşekkür ediyorum ve bu tasarının hepimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Bakanım, burada çalışanları unuttunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Onlara da teşekkür ederim.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre son söz milletvekilinindir.

Son sözü, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl'e veriyorum.

Sayın Erdöl, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Erdöl, süreniz 5 dakika.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İş kanunu, oldukça yoğun bir mesai sonucunda, büyük bir iş başarılarak gerçekleştirildi. Tabiî, bunda, özellikle Sayın Bakana, başta Müsteşarımız olmak üzere, tüm bürokratlarına, Sağlık Komisyonumuzun Sayın Başkanına ve tüm üyelerine, AK Parti Grubunun kıymetli Grup Başkanvekillerine ve üyelerine, Cumhuriyet Halk Partisinin kıymetli Grup Başkanvekillerine ve katkısı olan tüm arkadaşlara teşekkür ediyoruz.

Yasamızın, milletimize ve hepimize hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Erdöl, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekaleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - İş Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 238

Kabul : 185

Ret : 53 

Sayın milletvekilleri, böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)

                                           

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

Tasarının, ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini diliyorum; hayırlı uğurlu olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

2. - 190 Sayılı Genel  Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/554) (S. Sayısı : 133)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 22.28

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 22.40

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere devam ediyoruz.

190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - 190 Sayılı Genel  Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/554) (S. Sayısı : 133) (Devam)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Görüşülmesi ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/140) (S. Sayısı : 119) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, Komisyon raporu 119 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek amacıyla söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

                                        

(1) 119 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlarım, Bosna-Hersek, tarihimizde ve gönlümüzde çok özel bir yer işgal eder. Bu ülke ile Türkiye arasında mevcut ortak tarihsel ve kültürel değerlerin sürdürülüp canlı tutulması, Balkanlardaki Türk varlığının muhafazası için olduğu kadar, dışpolitikamız açısından da önem taşımaktadır.

Bu görüşlerle, 7 Şubat 1994 tarihinde Ankara'da Türkiye ile Bosna-Hersek arasında imzalanan bir kültürel işbirliği anlaşmasıyla, taraflar, ülkelerinde, karşılıklı olarak kültür merkezleri açmayı öngörmüşlerdir. İşte, bugün onaylayacağımız protokol, dokuz yıllık bir gecikmeyle, bu kültür merkezinin kuruluş ve işleyişiyle ilgilidir. Böyle önemli bir konuda bu kadar gecikme düşündürücüdür ve bu konulardaki etkinliğimizin üzüntü verici bir göstergesidir. Herhalde, araştırmaya ve değerlendirmeye değer. Bunda muhakkak ki, 1990'lı yıllarda hükümetlerin sık sık değişmesinin ve yasa tasarılarının kadük olmasının bir rolü vardır. Fakat, bunun da ötesinde bir lagarlık ve fikrî takip eksikliği var gibi geliyor bana. Bunu araştırıp, çözüm bulmalıyız.

Değerli arkadaşlarım, derin tarihî, kültürel, manevî ve siyasî bağlarımız nedeniyle, Bosna Hersek'in halihazır durumu ve bu ülkeyle ilişkilerimiz hakkında sizlere kısaca bilgi sunmanın yararlı olacağını düşünüyorum: Bosna-Hersek'te üç yıl süren korkunç savaş, bildiğiniz gibi, 1995 yılının sonunda Bosna-Hersek'in sınırlarını koruyan Dayton Barış Antlaşmasıyla son bulmuştur. Kurulan yeni devlet iki birimden oluşuyor: Bir tarafta Bosna Boşnak-Hırvat Federasyonu, diğer tarafta da Sırp Cumhuriyeti adlı iki antite, iki birim var. Çok hassas dengelere dayanan devletin yönetimi, ortak kurumlarla yönetiliyor.

Değerli arkadaşlarım, savaşın üstünden sekiz yıl geçmiş olmasına rağmen, Bosna-Hersek'te kalıcı bir barıştan söz etmek mümkün değil. Mültecilerin ve yerlerinden edilmiş kişilerin, evlerine dönüşleri başta olmak üzere, hâlâ, çözüme ulaştırılmamış bir dizi sorun Bosna-Hersek gündemindeki yerlerini korumakta, etnik gruplar arasında karşılıklı kuşkular ve güvensizlik duyguları devam etmektedir. Bu durumda ortak kurumlar işletilemiyor, ülkenin ekonomik sorunları gittikçe ağırlaşıyor.

Sorunların kaynağındaki güvensizlik ve çekişmenin temelinde ne yattığı apaçık belli. Batı basını, Bosna-Hersek bünyesindeki Sırplarla Hırvatların uyuşmazlık çıkararak Bosna-Hersek Devletinin sürdürülemeyeceğini uluslararası topluma kanıtlamak istediklerini ve bu şekilde üstünde yaşadıkları topraklarla birlikte Sırbistan ve Hırvatistan ile birleşmek niyetlerine zemin hazırladıklarını vurguluyor. Bunlar, Batı basınının değerlendirmeleri. Anlaşılacağı üzere, Bosna Hersek'te istikrar ve devletin varlığı pamuk ipliğine bağlıdır. Bu nedenle, barış gücü olan SFOR hâlâ Bosna-Hersek'te önemli bir role sahip bulunmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Elekdağ, bir beş saniyenizi alabilir miyim.

Sayın Milletvekilleri, salonda bir uğultu var; bir değerli milletvekili arkadaşımız, değerli bir diplomat konuşuyor, lütfen, uğultuyu kesersek daha iyi anlaşılır.

Buyurun efendim.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye ile Bosna Hersek arasındaki ticaret hacmi 35 000 000 dolar civarındadır. Aktedilen serbest ticaret anlaşmasının uygulamaya girmesiyle birlikte, ekonomik ve ticarî ilişkilerin ivme kazanması beklenmektedir.

Türkiye'nin Bosna Hersek Hükümetine 1996'da sağladığı 20 000 000 dolar hibenin bugüne kadar sadece 16  000 000 dolarlık kısmı kullanılmıştır. Türkiye 1996'da 60 000 000 dolarlık bir Eximbank kredisi açmayı Bosna Hersek Devletine taahhüt etmiştir; ancak, muhtelif sorunlar nedeniyle Bosna Hersek bu imkândan yararlandırılmamıştır.

Bosna-Hersek'te faaliyet gösteren 48 Türk firmasının yatırımlarının tutarı 20 000 000 dolar civarındadır. Türk müteahhitlik firmalarının Bosna Hersek'teki faaliyetleri hayli mütevazı ölçülerde kalmıştır.

Bosna Hersek'le eğitim ve kültür ilişkilerimiz çerçevesinde 2002-2003 öğretim yılında bu ülkeye 30 kişilik yükseköğretim bursu tahsis edilmiştir, önümüzdeki yıl da yine 30 kişilik bir yükseköğretim bursu tahsis edilecektir.

Saraybosna Üniversitesi Felsefe Fakültesi Şarkiyat Bölümü bünyesinde bir Türkoloji Bölümü bulunmakta ve burada sadece 1 Türk okutman görev yapmaktadır. Türkiye, bu bölümün bağımsız bir kürsü olarak faaliyetini sürdürmesini istemiş, buna ilişkin girişimlerde bulunmuştur; fakat, bunlardan henüz bir sonuç alınmamıştır.

Çok amaçlı bir kültür merkezi olarak faaliyet göstermesi öngörülen Türk Kültür Merkezinin açılışı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sayın Bülent Arınç'ın kısa süre önce Saraybosna'ya yaptıkları ziyaret sırasında gerçekleştirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu kültür merkezi, Balkan ülkelerindeki yegane Türk kültür merkezidir; oysa, her Balkan ülkesinde birkaç Türk kültür merkezi olması, bu ülkelerle kültürel ve siyasî ilişkilerin canlı tutulması açısından zorunludur.

Balkanlarda Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden birisi olan Mostar Köprüsünün yeniden yapımının ülkemiz firmaları tarafından üstlenilmiş olması önem taşımaktadır.

Türkiye ile Bosna-Hersek arasında hayli yoğun diyebileceğim bir askerî ve güvenlik işbirliği mevcuttur. Bunların başında Bosna-Hersek'teki 12 000 kişilik barış gücü SFOR'un bünyesinde, halen Zenica'da konuşlanmış bulunan 500 mevcutlu taburumuz gelmektedir. Ayrıca, eğitim ve donatım programı çerçevesinde Bosna-Hersek Ordusuna mensup askerlere ülkemizde eğitim verilmektedir.

Görüleceği üzere, değerli arkadaşlarım, Bosna-Hersek'le kültürel olduğu kadar ekonomik ilişkilerimizin de tatminkâr bir düzeyde olduğunu söylemek çok zordur. Bunun başta gelen bir nedeni, bu alanlardaki işbirliğine tahsis edilebilecek kaynakların kısıtlı olmasıdır. Oysa, değerli arkadaşlarım, özellikle, bir dönemde Osmanlı İmparatorluğunun parçası olmuş olan Balkan ülkelerinde kültürel ilişkiler için yapılacak yatırımlar son derece önemlidir. Bunlar, siyasî ilişkiler üzerinde çoğaltan etkisi yaparlar.

Komşumuz Yunanistan, Balkan ülkelerinde hem ekonomik hem de kültürel açıdan son derece faal ve etkilidir. Tabiî, Avrupa Birliği üyesi olması, Yunanistan'a prestij sağlamaktadır bu ülkelerde. Onun dışında, Yunanistan, oldukça cömert davranıyor bu ülkelerde; buna ilaveten, Avrupa Birliği fonlarından da yararlanıyor.

Türkiyemiz ise, Bulgaristan'da, Sofya'da bir okuma odası açmak için dahi 12 000 dolar bulamıyor. Evet, Sofya Belediyesi, Türkiye'ye, Sofya'da "Türkçe okuma odası" olarak kullanacağı bir yer tahsis etmiştir, mekân tahsis etmiştir; ama, 12 000 dolar bulunamadığından, Türkiye bu fırsatı değerlendirememiştir. Bu da son derece düşündürücü.

Dışişleri Komisyonunda yapılan bir beyandan, Dışişleri Bakanlığı Kültür Dairesinin tahsisatının 225 milyar Türk Lirası olduğunu öğrendim. Değerli arkadaşlarım, bu meblağla, Bakanlığın, siyasî amaca yönelik kültür faaliyetlerini sürdürmek mümkün değildir. Ben, otuz yıl önce Dışişleri Bakanlığı Müsteşarıyken, bu miktarın 4 misli tahsisatımız vardı, ödeneğimiz vardı. Bakanlığa, iş yapabileceği bir kültür ödeneği tahsis edilmesi önem taşıyor. Değerli arkadaşlarım, ancak konuşmamın başında da belirtmiş olduğum üzere, birçok projenin uygulanmasında gecikmenin de, söylemiş olduğum gibi, fikritakip yokluğundan ileri geldiği anlaşılıyor. Bu hatalar tekrarlanmamalı, bunlar önlenmelidir.

Bu görüşlerle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye ile Bosna-Hersek arasındaki Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün onaylanmasını desteklediğimizi bildirir; hepinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Elekdağ, teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, AK Parti Grubu adına Sayın Süleyman Gündüz konuşacak.

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Süleyman Gündüz; buyurun.

AK  PARTİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Az önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmuş olan Sayın Şükrü Elekdağ'ın da belirtmiş olduğu gibi, 7 Şubat 1994 tarihinde imza edilen Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Devleti Arasında Kültür Alanında İşbirliği Protokolü, ancak, dokuz yıl sonra yasalaşmak üzere Meclisin gündemine gelmiş bulunmaktadır. Bugün Dışişleri Komisyonunda ülkemiz ile Bosna-Hersek arasında konsolosluk sözleşmesinin onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun tasarısını görüştük. Oysa, Bosna-Hersek, bağımsızlığını, 28 Şubat-1 Mart 1992'de yaptığı referandum sonucu ilan etti. Ülkemiz de,  Bosna-Hersek'in bağımsızlığını ilk tanıyan ülke oldu. Bağımsızlıktan bugüne kadar geçen zaman gözönüne alınırsa, ilişkileri kurmakta ve geliştirmekte geç kaldığımızı görmekte yarar vardır.

Şüphesiz, Bosna-Hersek, bağımsızlığını ilan ettikten sonra dramatik bir süreç yaşadı. 1992-1996 yılları arasında Bosna'da yaşanan soykırım ve tehcir, zihnimizde tüm canlılığını korumaktadır. Hatırlatmakta yarar vardır. Bosna savaşında 260 000 kişi öldü. Bunların çoğunluğunu çocuklar, yaşlılar ve kadınlar oluşturmaktaydı. Onbinlerce işyeri, konut ve ibadethane yıkıldı. Yalnızca başkent Sarajevo'ya 300 000'den fazla top mermisi düştü. Sarajevo'da bombalanma ve snayperist, yani, keskin nişancı saldırısı sonucu 15 000'e yakın insan öldü. Birleşmiş Milletler Güvenliği altında olduğu halde, Jepa ve Serebrenica'da  yapılan katliamları unutmak mümkün mü ?!. Sarejevo'da Vasemiskina ve Markale (I) ve Markale (II), yani, pazar yeri katliamlarını da unutmak mümkün değildir. Ya Büyük Vandalizm göstererek yok edilen tarihî mirasımız! Mostar Köprüsü, Foca'daki Alaca Camii ve Banyaluka'daki  Ferhadiya Camii tamamen ortadan kaldırılmıştır.

Sizlere savaş dönemindeki bir hatıramı anlatmak istiyorum. 1993 Kasımında Mostar Köprüsü yok edildikten sonra, ben, Mostar'a gitmiştim ve orada, bir Boşnak, Fehim Kazazic, beni Mostar Köprüsünün başına götürüp, bana Mostar Köprüsünü gösterdiğinde, şöyle bir söz söylemişti ki, ilişkilerimizin geliştirilmesi anlamında önemli bir söz olduğunu düşünüyorum: "Şu köprüye bakın, onu sizler hilal gibi yapmıştınız ve bizler bu köprüyü 500 yıl bekledik. Eğer, bu köprüyü yeniden inşa ederseniz, 500 yıl daha beklemeye hazırız." Bosna'daki birkısım nehirler veya dağlar, Tuna gibi, Neretva gibi veya Sava gibi, bizim coğrafyamızın ne kadar dışındadır veya ussumuzun.

Bir Sırp tarihçi, Tuna boylarını göstererek "hiçbir millet, milletleşme sürecinde, Türklerin burada verdikleri can kadar can vermemiştir" demiştir. Unutmamak gerekir ki, Anadolu'yu yurt edinmek için, bu aziz millet, Balkanlarda, yakın Kafkaslarda ve Ortadoğu'da 1 000 000'dan fazla memleket evladını şehit vermiştir.

Bosna-Hersek ile ilgili "tarihî bağlarımız" adı altında bir başlık açsak, anlatmaya buradaki süremiz yetmeyecektir.

Bosna-Hersek, İstanbul'un fethinden on yıl sonra, Trabzon'un fethinden bir yıl önce -ki, ben Trabzon doğumluyum ve ateşle sınanmış bir Boşnak olduğumu söylemekteyim- Fatih Sultan Mehmet tarafından 1463'te Türk yurdu haline dönüştürüldü, yani fethedildi. Bu fethin temelini hazırlayan ve anlam haritalarımızı kuran Horasan erenlerinden Ayvaz Dedeyi, Sarı Saltuk'u burada anmak isterim. Onlar, Türk-İslam kültürünü, coğrafyanın en ileri noktalarına taşıdılar. Görülmektedir ki, Türkiye ve Bosna-Hersek, ortak tarihin ve ortak kültürün ürünleridir; fakat, bu ülkede, Bosna-Hersek, Kosova, Sancak ve Makedonya'nın gündem oluşturması, 1990'dan itibaren Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyetinin çözülmeye başlamasından sonra ortaya çıkan dramatik süreçtedir. Bu süreçte, tüm kurumlarıyla bu aziz millet, Bosna ile olağanüstü bir dayanışma sergilemiştir. Şüphesiz, bu dayanışma, milletimizle Bosna-Hersek'te yaşayan Boşnak, Sırp ve Hırvat unsurlar arasında kopmayacak bir bağ oluşturmuştur. Bu bağları oluşturmakta olağanüstü özveride bulunan bu aziz milleti Meclisin şahsında selamlıyorum.

Ayrıca, bugün, kültür merkezinin oluşturulması ve konsoloslukların açılma aşamasına gelinceye kadar emek sarf etmiş olanların bir kısmını tekrar anmak istiyorum. Savaşın başladığı günlerdeki 8 inci Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal'ı, o dönemdeki Başbakanımız ve 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel'i, Genelkurmay eski Başkanımız Sayın Doğan Güreş'i ve Türk Silahlı Kuvvetlerini, Dışişleri eski Bakanımız Sayın Hikmet Çetin'i ve Dışişleri eski Müsteşarımız Sayın Özdem Sanberk'i, bizzat bölgeye giderek Bosnalıların morallerini yükselten ve bu girişimiyle barışı kurmakta büyük emek veren Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ı ve arkadaşlarını, o günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı ve savaş döneminde Sarajevo'da elçilik yapan Sayın Şükrü Tufan'ı anımsamadan geçmek olmaz.

Bosna savaşında, devlet-millet kaynaşması sağlanmıştır. Bireyler, sivil toplum kuruluşları büyük bir dayanışma sergilemişlerdir. Uygar dünyanın gözleri önünde bir soykırımı yaşanırken, elindeki imkânları seferber eden bu aziz millet, sivil toplum kuruluşlarını organize ederek bölgeye göndermiştir. Bu konuda öncülük etmiş olan bu sivil toplum kuruluşlarını ve bireyleri, şahsınızda selamlıyorum; onlardan hatırlayabildiğim bir kaçının ismini zikrederek bir hatırşinaslıkta bulunmak istiyorum. Cevat Özkaya'yı, Hüsnü Kılıç'ı, Nezir Dinler'i, Hasan Hüseyin Şener'i, Burhan Yükseloğlu'nu, Uğur Altun'u, Abdurrahman Aslan'ı, Ali Bulaç'ı, Ahmet Kot'u, Hakan Albayrak'ı, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi'yi, Ertuğrul Günay'ı -ki, o zamanlar Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteriydi- Mustafa Çalık'ı, Alev Alatlı'yı, Mustafa Çelik'i, Fatih Türegün'ü, Bülent Yıldırım'ı, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'ı, Mustafa Özfatura'yı, Hüseyin Kansu'yu, Davut Nuriler'i, Cemal Balkanlı'yı, Şerif Turgut'u, İsmail Bardhi'yi ve şu anda adlarını sayamadığım binlerce Bosna dostunu anımsamadan geçemezdim. Onlar, bugüne geldiğimiz noktanın mimarlarıdırlar.

Bizler, AK Parti olarak, aynı medeniyet havzasında yer alan ülkelerle gerek siyasî gerek kültürel ve gerekse ekonomik ilişkilerimizi geliştirmiş olacağız.

Bosna-Hersek'teki kültür, Türk-İslam kültürüdür; gelenek, bizim geleneğimizdir; kültürümüz ortaktır. Misafir ağırlamamız, kahve içme kültürümüz, onun yanında ikram edilen "rahatluk" veya "lokum" denilen maddeler... Boşnakça, Sırpça ve Hırvatçada 5 000 Türkçe kelime bulunmaktadır. Sarajevo'da, yani, Saraybosna'da, birçok sokağın ismi Türkçe'dir; Kazancılık, çırculuk ve kunduracıluk gibi. Bosna'da kültür, edebiyat ve yaşam, iki sihirli kelimeye bağlıdır; sevdalinka-i sudbina; yani, sevda ve kader.

İlişkilerin gelişmesi için, iktidar ve muhalefet olarak, üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz ve AK Parti olarak, bundan sonra, üzerimize düşen görev, kendi medeniyet havzamızdaki ülkeleri desteklemektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gündüz, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde, başka söz talebi?.. Yoktur.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BOSNA-HERSEK BAKANLAR KURULU ARASINDA KÜLTÜR MERKEZLERİNİN KURULUŞU VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA PROTOKOLUN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 6 Aralık 1999 tarihinde Saraybosna'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokol"un onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Sisteme giremeyen arkadaşlarımız, lütfen, oy pusulalarını göndersinler.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 185

Kabul : 185

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (Alkışlar) (1)

Sayın milletvekilleri, Atlantik Ton Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Nihai Senet, Atlantik Ton Balıkçılık İşletmeleri İstatistiklerinin Toplanmasına Dair Karar, Usul Kuralları ve Malî Düzenlemelere Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

4. -  Atlantik Ton Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Nihaî Senet, Atlantik Ton Balıkçılık İşletmeleri İstatistiklerinin Toplanmasına Dair Karar, Usul Kuralları ve Malî Düzenlemelere Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/516) (S. Sayısı : 120) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 120 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Halil Akyüz; buyurun.(Alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atlantik Ton Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Düzenlemelere Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili bilgi sunmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu olanaktan yararlanarak, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

Alkış istemez arkadaşlar.

Esasen, hamsiyle ilgili bir konuşma yapmak zorunda kalsaydım, gerçekten daha mutlu olurdum. (Alkışlar) Ama, bu sefer, ton balıklarıyla ilgili konuşma yapmak zorunda kaldım.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün, 1965 Aralık ayında, Roma'da yapılan 13 üncü olağan toplantısında, Atlantik orkinos balıklarının nesillerinin korunması maksadıyla bir komisyon kurulmasına ve bu konuda bir konvansiyon hazırlanmasına karar verilmiştir.

İlk toplantı, 1966'da Rio de Janeiro'da yapılmış ve 17 üye, 3 gözlemci ülkenin katılımıyla, ICCAT konvansiyonu hazırlanmıştır. ICCAT'ın; yani, Uluslararası Atlantik Orkinos Balıklarını Koruma Komisyonunun amacı, Atlantik kökenli olan; ancak, yoğun olarak Akdeniz ve Pasifik'te de avlanılan orkinos balıklarının stoklarını korumak, sürdürülebilir bir avcılığın yapılmasını sağlamak ve konvansiyon alanındaki balıkçılık faaliyetlerinin, bu amaca yönelik olarak disiplin altına alınmasıdır.

Halihazırda, içlerinde Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Japonya gibi dünya devlerinin de bulunduğu 35 ülke, bu örgüte üyedir. Akdenizde kıyısı bulunan ülkelerin çoğunluğu da,

                                       

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(2) 120 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

bu örgüte üye olmuştur. Üye olmayan ülkelerin arasında Mısır, İsrail ve Suriye gibi, orkinos avcılığı yok denecek kadar az olan ülkeler bulunmaktadır.

ICCAT'ın ilgi alanı olan orkinos, göçmen bir balık türü olup, belirli dönemlerde Atlantik Denizinden Cebelitarık Boğazı vasıtasıyla Akdenize geçmekte ve ülkemiz de dahil, birçok Akdeniz ülkesi tarafından avlanılmaktadır. Büyük bir balıktır. Ağırlığı 6 kilogram ile 300 kilogram arasında değişmektedir. Hamsiyle olan farkını görüyorsunuz tabiî. Ortalama ağırlığı ise, 30 ile 90 kilogram arasındadır.

Akdenizde avlanılan toplam orkinos miktarı 30 000 ton civarındadır. Ülkemizin avladığı orkinos miktarı ise, geçmiş yıllarda 5 800 ton iken, son yıllarda 3 000 tona kadar düşmüştür.

Ülkemizde, yıllardan beri orkinos avcılığı yapılmaktadır. Geçmiş yıllarda Marmara ve Ege Denizinde yapılan avcılık, son yıllarda Ege ve Akdenize, özellikle Antalya açıklarına kaymıştır; ancak, burada, parantez içerisinde bahsedilmesi gereken başka bir konu vardır. Antalya açıklarına kurulan çiftliklerin, kıyıya ve merkezî yerlere olan yakınlıkları, bölge turizmini olumsuz yönde etkilemektedir. Uygun mesafenin en az 1,5 kilometre olması gerekmektedir. Gazipaşa'da kurulan bir çiftliğin kıyıya uzaklığı 400 metredir. Bir taraftan kâr sağlarken diğer tarafın getirisinden olmamak için, çiftliklerin konumlandırılması konusunda daha dikkatli olunması gerektiğini belirtmekte yarar görmekteyim.

Halen, ülkemizde, 50 adet büyük balıkçı teknesi orkinos avcılığı yapmaktadır. Bu teknelerin boyu 30 ile 60 metre arasında değişmekte ve her bir teknede 40 - 50 kişi çalışmaktadır; bu da, yaklaşık 2 500 balıkçı ailesinin, geçimini orkinos avcılığından sağlamakta olduğunu göstermektedir. Buna karşın, orkinos tüketimi, ülkemizde, yok denecek kadar azdır. Tamamına yakın kısmı, başta Japonya olmak üzere, Fransa ve Amerika'ya ihraç edilmektedir; ihracatın yüzde 90'ı Japonya'ya yapılmaktadır. Zaten, dünyadaki en büyük alıcı da Japonya'dır.

Orkinosun ihracat fiyatı 16 ile 25 dolar / kilogram arasında değişmektedir. 2002 yılında, ülkemizin orkinos ihracatı, toplam su ürünleri ihracatının yüzde 60'ından fazladır.

Ülkemiz, henüz ICCAT'a üye değildir; yani, bu örgüte henüz üye değiliz, yalnızca  gözlemci olarak toplantılarına katılmaktayız. Müzakere masasında yer almadığımızdan ve kararlara katılamadığımızdan, ülke menfaatlarını koruyamamaktayız.

Balıkçıları ICCAT konvansiyon alanı içerisinde avlanan ülkelere, ekonomik getirisi yüksek yakalama kotası uygulanmaktadır. Uygulanan bu kota miktarları, ICCAT üyesi ülkelerin temsilcilerinden oluşan komisyonlar tarafından saptanmakta ve üye ülkeler lehine adaletsizlikler yapılmaktadır. Bu uygulamanın, hem üye ülkeleri kollamak hem de üye olmayan ülkeleri üye olmaya zorlamak maksatlarına yönelik olduğu değerlendirilmektedir.

Kota miktarlarına uymayan ülkelere, ekonomik ambargoya varan yaptırımlar uygulanmaktadır. Söz konusu yaptırımlar, üye olmayan ülkeler için bir şey ifade etmiyor gibi görünse de, orkinos gibi ekonomik değeri yüksek balıkların yüzde 90 alıcısı olan Japonya'nın bu ambargoyu yürürlüğe koyması durumunda, büyük ekonomik kayıplarla karşılaşılacağı açıktır.

Ülkemizde, ilk olarak 2002 yılında faaliyete geçen 3 orkinos çiftliğinin, aynı yıl içerisinde gerçekleştirdikleri ihracatın toplamının 30 000 000 doların üzerinde olduğu göz önüne alındığında, karşı karşıya bulunulan tehlikenin ülke ekonomisine vereceği zararın ne kadar önemli olduğu görülmektedir.

ICCAT tarafından alınan son karara göre, Türkiye'nin avlayacağı orkinos miktarı, 2003-2006 yılları arasında, 8 ülkeyle birlikte, yıllık ortalama 12 000 ton civarındadır; bundan, Türkiye'nin payına düşecek rakam 500 ton civarındadır. Bu, büyük bir haksızlıktır. Türkiye'nin geleneksel av miktarı, en az, yılda 3 000 ton kadardır. Fas ve balıkçılığı bizden çok geri olan Cezayir'in bile aldığı av kotası, her bir ülke için 3 000 ilâ 4 000 ton civarındadır.

Ülkemizin, av kotasını artırabilmesi için, mutlaka ICCAT'a üye olması gerekmektedir. ICCAT'a üyelik, avcılığın yanı sıra, orkinos yetiştiriciliği için de çok önemlidir; çünkü, ülkemizde son yıllarda açık sularda orkinos çiftlikleri kurulmaya başlanmıştır. Denizlerde, ağ kafeslere, balıkçılar tarafından avlanılan, en küçüğü 6 kilogram olan orkinoslar konulmakta ve bunlar 4 ilâ 6 ay balıkla beslenerek, daha yüksek fiyatlarla ihraç edilmektedir. Halen, ülkemizde 4 adet çiftlikte orkinos besiciliği yapılmakta, yerel insanlara istihdam yaratıldığı gibi, ülkeye döviz girdisi sağlanmaktadır.

ICCAT'a üye olup, av kotamız arttığı takdirde, yeni çiftlik girişimleri devreye girebilecektir. Bu çiftliklerin büyük bir kısmı yabancı sermaye ortaklıdır ve bu konuda, başta Japonya olmak üzere, birçok ülkenin talebi bulunmaktadır. Bu çiftlikler de kurulduğu takdirde, ülkemizin orkinos ihracatı 100 000 000 doları bulacaktır.

Sonuç olarak, bu yasanın çıkmaması halinde, Türkiye'nin av kotası, ICCAT kararları gereğince 500 ton civarında kalacaktır. Bu av kotası balıkçılarımızın mağduriyetine neden olacak, başta, Japonya olmak üzere birçok ülkeye yaptığımız ihracat durma noktasına gelecektir; 2 500 balıkçı ailesi de bundan etkilenecektir. Tabiî, bu balıkçı ailelerinin önemli bir kısmı da Karadenizlidir biliyorsunuz; yani, bu tasarıyı onaylayın, hemşerilerime haksızlık olmasın.

ICCAT tarafından ülkemize tanınan kota artırılmadığı takdirde, halen kurulu olan orkinos çiftlikleri kapanacak, yeni girişimler devreye giremeyecektir. Bu husus, ülkemiz balıkçılığı için önemli sosyoekonomik kayıplar yaratacaktır. Akdenizde, balıkçılığı ülkemizden çok daha geri olan birçok ülkenin avlanma kotaları bile 3 000 tonun üzerinde iken, ülkemiz kotasının bu denli düşük olması kabul edilemez bir durumdur.

Ülkeler ICCAT'a üye olmak zorunda değildir; ancak, alınan kararlara uymak zorundadır. Aksi takdirde, ICCAT tarafından ülkelere ihracat yasağı getirilmekte ve hiçbir şekilde orkinos ihracatı yapılamamaktadır. 2003 yılı ICCAT toplantısı eylül veya ekim ayı içerisinde yapılacaktır. Üyelik için müracaatın toplantı tarihinden üç ay önce yapılması gerekmektedir. Bu nedenle, ülkemizin en geç haziran ayı içerisinde bu müracaatı yapması zorunludur ve geçmiş yıllarda, ICCAT toplantılarında ülkemiz temsilcileri tarafından dile getirilen üyelik niyetimizin ve çabamızın, artık, gerçekleştirilmesi, ülkemizin prestiji ve menfaatları açısından önemlidir. Kaldı ki, ICCAT'a üyelik aidatı oldukça düşüktür.

Bu nedenlerle, bu sözleşmenin onaylanmasının uygun olduğunu düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Akyüz, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

ATLANTİK TON BALIKLARININ KORUNMASINA İLİŞKİN ULUSLARARASI SÖZLEŞME İLE NİHAİ SENET, ATLANTİK TON BALIKÇILIK İŞLETMELERİ İSTATİSTİKLERİNİN TOPLANMASINA DAİR KARAR, USUL KURALLARI VE MALÎ DÜZENLEMELERE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1.- 14 Mayıs 1966 tarihinde Rio de Janeiro'da imzaya açılan "Atlantik Ton Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme", "Nihai Senet", "Atlantik Ton Balıkçılık İşletmeleri İstatistiklerinin Toplanmasına Dair Karar", "Usul Kuralları" ve "Malî Düzenlemeler"e katılmamız uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde  yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Atlantik Ton Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Nihaî Senet, Atlantik Ton Balıkçılık İşletmeleri İstatistiklerinin Toplanmasına Dair Karar, Usul Kuralları ve Malî Düzenlemelere Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 221

Kabul : 221

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; ülkemiz ve milletimiz için hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar) (1)

Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler konusundaki genel görüşme önergesini görüşmek için, 23 Mayıs 2003 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 23.30

____________________

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.