DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 15
83 üncü Birleşim
22 . 5 . 2003 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri
Akbulut’un, SSK ve Bağ-Kur’a birikmiş prim borcu bulunan vatandaşlarımıza ödeme
kolaylığı sağlanması konusundaki gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı
2. - Kars Milletvekili Selami Yiğit’in,
Kars Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesinin akademik ve idarî personel sorunu ile
inşaatı devam eden Kars Devlet Hastanesine ilişkin gündemdışı konuşması ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
3. - Adana Milletvekili Recep Garip’in,
Necip Fazıl Kısakürek’in ölümünün 20 nci, doğumunun 100 üncü yıldönümü
münasebetiyle gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve
31 milletvekilinin, Erzurum İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)
2. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve
19 milletvekilinin, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88)
3. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve
19 milletvekilinin, kamu yönetiminde bilgi teknolojilerinin kullanılması ve
e-devlet konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/89)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Portekiz’in Lizbon Şehrinde yapılacak
olan Nüfus ve Gelişme Üzerine Avrupa Parlamentolararası Forumuna ismen davet
edilen TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Bingöl
Milletvekili Mahfuz Güler ile Komisyon Üyesi Adana Milletvekili Nevin Gaye
Erbatur’un katılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/291)
V. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurul gündemindeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı :73 ve 73’e 1 inci
Ek)
2. - 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait
Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S. Sayısı
:133)
3. - Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek
Bakanlar Kurulu Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/140)(S. Sayısı : 119)
4. - Atlantik Ton Balıklarının Korunmasına
İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Nihaî Senet, Atlantik Ton Balıkçılık
İşletmeleri İstatistiklerinin Toplanmasına Dair Kanun, Usul Kuralları ve Malî
Düzenlemelere Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Tarım,
Orman ve Köyişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/516) (S. Sayısı :120)
VII. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - İzmir Milletvekili Enver Öktem’in,
Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2. - Çorum Milletvekili Agah Kafkas’ın,
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak
dört oturum yaptı.
Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk'ün, 21
Mayıs Dünya Süt Gününe ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Beşir
Atalay cevap verdi.
Hatay Milletvekili Züheyir Amber,
Engelliler Haftasına,
Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem, kamu
sektörü reformuna,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 24
milletvekilinin, Bitlis İlinin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak
kalkınması için (10/84),
Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 26
milletvekilinin, KOBİ'lerin sorunlarının araştırılarak (10/85),
Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu ve 21
milletvekilinin, Ağrı İlinin ekonomik ve sosyal açılardan yeterince
gelişememesinin nedenlerinin araştırılarak kalkınması için (10/86),
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Genel Kurulun 21.5.2003 Çarşamba günkü
(bugün) birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine, gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 34
üncü sırasında yer alan 120 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü
sırasına alınmasına ve çalışma süresinin 15.00-23.00 saatleri arasında
olmasına; 22.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde ise gündemin 5 inci sırasına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına; 23.5.2003 Cuma günü de Genel Kurulun saat 14.00'te toplanmasına
ve gündemin "Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 63 üncü
sırasında yer alan, Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye ve
Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102
ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin (8/2) esas
numaralı önergesinin öngörüşmesinin yapılmasına ve çalışma süresinin bu işin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar olmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
kabul edildi.
(10/29, 31) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca
aday gösterilen Trabzon Milletvekili Şevket Arz seçildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan İş
Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek) görüşmelerine
devam olunarak, geçici madde 6'ya kadar kabul edildi, geçici madde 6 üzerinde
bir süre görüşüldü.
22 Mayıs 2003 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 22.58'de son verildi.
Sadık Yakut
Başkanvekili
|
Enver Yılmaz |
Yaşar Tüzün |
|
Ordu |
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
II. -
GELEN KÂĞITLAR No. :115
22.5.2003 PERŞEMBE
Rapor
1. - Bayburt Milletvekili
Ülkü Güney'in; Bayburt İlinde Konursu, Gökçedere ve Masat Adıyla Üç Yeni İlçe
Kurulmasına Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan
Gündeme Alınma Önergesi (2/17) (S. Sayısı : 140) (Dağıtma tarihi : 22.5.2003)
(GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bir yakınının atanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir
Atalay) sözlü soru önergesi (6/487) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
2. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bir yakınının atanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü
soru önergesi (6/488) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
3. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/489) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
4. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, kardeşinin atamasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif Şener) sözlü soru önergesi (6/490) (Başkanlığa geliş
tarihi : 16.5.2003)
5. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bir milletvekili eşinin bulunduğu göreve ilişkin Adalet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/491) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
6. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan)
sözlü soru önergesi (6/492) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
7. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde teftiş yapan mülkiye
başmüfettişlerinin halen bulundukları göreve ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/493) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
8. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/494) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
9. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü
soru önergesi (6/495) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
10. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/496) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
11. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru
önergesi (6/497) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
12. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bazı şahısların atamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/498) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
13. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
sözlü soru önergesi (6/499) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
14. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/500) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
15. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesinin bazı
bölümlerinden mezun olanların istihdam sorunlarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/501) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
16. - Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan'ın, Niğde Gebere Barajından yapılan sulamadaki ücret tarifesine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/502)
(Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Diyarbakır
Milletvekili Mesut Değer'in, pişmanlık kanunlarından yararlananlara ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/628) (Başkanlığa geliş tarihi :
16.5.2003)
2. - Denizli Milletvekili
Mustafa Gazalcı'nın, Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararına rağmen 61
yaş üzerindeki kamu görevlilerinin emekliye sevk edildiği iddialarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/629) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.5.2003)
3. - Diyarbakır
Milletvekili Mesut Değer'in, köy korucularına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/630) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
4. - Ankara Milletvekili
A. İsmet Çanakcı'nın, bir gazetede çıkan Sivas olayı sanıklarıyla ilgili habere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/631) (Başkanlığa geliş tarihi :
16.5.2003)
5. - Kırklareli Milletvekili
Mehmet S. Kesimoğlu'nun, Kırklareli-Vize-Çakıllı Beldesinin elekt-rik
şebekesinin yenileme çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/632) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
6. - Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Tekirdağ İlinde Özelleştirme Sosyal Destek
Projesinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/633) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2003)
7. - Afyon Milletvekili
Halil Ünlütepe'nin, 3.2.2002 tarihinde Afyon'da meydana gelen deprem sonrası
yeniden yapılandırma çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/634) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.5.2003)
8. - Afyon Milletvekili
Halil Ünlütepe'nin, Afyon-Bolvadin'deki Çarşı Camiinin ne zaman ibadete
açılacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/635)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.5.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - Erzurum Milletvekili
Ömer Özyılmaz ve 31 Milletvekilinin, Erzurum İlinin ekonomik, sosyal, kültürel
ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87) (Başkanlığa geliş tarihi
: 15.5.2003)
2. - Diyarbakır
Milletvekili Aziz Akgül ve 19 Milletvekilinin, kamu yönetiminin yeniden
yapılandırılması konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88)
(Başkanlığa geliş tarihi : 15.5.2003)
3. - Diyarbakır
Milletvekili Aziz Akgül ve 19 Milletvekilinin, kamu yönetiminde bilgi
teknolojilerinin kullanılması ve e-devlet konusunda Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/89) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.5.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati :15.00
22 Mayıs 2003 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 83 üncü Birleşimini açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet,
bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz,
Bağ-Kur ve SSK borçlularına ödeme kolaylığı sağlanmasıyla ilgili söz isteyen,
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'a aittir.
Buyurun Sayın Akbulut.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. -
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut’un, SSK ve Bağ-Kura birikmiş prim
borcu bulunan vatandaşlarımıza ödeme kolaylığı sağlanması konusundaki
gündemdışı konuşması ve Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumu ve
Bağ-Kura birikmiş prim borcu bulunan vatandaşlarımıza ödeme kolaylığı
sağlanması hakkındaki düşüncelerimi aktarmak üzere gündemdışı söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Anayasanın 2 nci maddesinde belirtildiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti,
demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Anayasanın 60 ıncı ve 173 üncü
maddeleriyle, herkese sosyal güvenlik hakkı tanınmış, devlete, bu güvenliği
sağlayacak gerekli tedbirleri alma ve teşkilatı kurma görevi ile esnaf ve
sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alma görevi verilmiştir.
Devlete yüklenen bu
anayasal görevin gereği olarak kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur,
kuruluş yasalarıyla kendilerine yüklenilen görevleri toplanılan primlerle
yerine getirmeye çalışmaktadır; ancak, her iki sosyal güvenlik kurumu da,
içerisinde bulundukları olumsuz koşullar nedeniyle işlevini sürdüremez hale
gelmiştir. Hazine yardımlarıyla ayakta kalan ve ancak bu şekilde hukukî
varlıklarını sürdürebilen bu kurumların Hazineye olan yükleri, ülkenin kalkınması
yolunda yatırım ve istihdama harcanması gereken kaynaklarının heba olması
anlamına gelmektedir. Bu nedenle, her iki kurum için de acilen gerçekçi ve
somut tedbirlerin alınması gerekir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan krizler, ekonomik ve
sosyal hayatı derinden etkilemiştir. Bu krizlerin ekonomiye olan olumsuz
etkileri, üretimin daralması, işletmelerin kapanması veya malî bünyelerinin
zayıflaması şeklinde olmuştur. Yaşanan bu ağır ekonomik koşullar nedeniyle,
Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kura tabi birçok vatandaşımız primlerini
ödeyememiştir. Uygulanan yüksek faiz oranlarıyla biriken ve katlanarak artan
borcun önemli bir kısmının ödenmesi, neredeyse imkânsız haldedir. Tüm icra
yaptırımlarına rağmen, halkın içinde bulunduğu zor şartlarda bu borcun tahsil
edilemediği bilinmektedir. Uygulanan icra cezaları, mal beyanı, taahhüdü ihlal
gibi cezalar nedeniyle, vatandaşımız devletle karşı karşıya gelmiştir.
Esnaf ve sanatkârımız
büyük bir sıkıntı içindedir. Siftahsız günler geçiren, kepenk kapatan, evine
ekmek dahi götüremeyecek duruma düşürülen esnafımızın, tarlasını ekecek tohumu
dahi bulmakta güçlük çeken geçim derdindeki çiftçimizin, Bağ-Kur primini
ödeyememiş olmasını, keza, çalıştırdığı işçinin ücretini dahi ödemekte acze
düşmüş olan işverenimizin, Sosyal Sigortalar Kurumu primini yatıramamış
olmasını anlayışla karşılamak gerekir.
3 Kasım 2002 seçimleriyle
tecelli eden millî irade ve kurulan AK Parti Hükümetleriyle, ülkede güven
ortamı oluşmuş ve vatandaşlarımız yarınlarına çok daha güvenle bakmaya
başlamışlardır. 58 ve 59 uncu hükümetlerin göreve başlamasından sonra, ülkenin
ağır dış sorunlarının yanında, içinden çıkılamaz hale getirilmiş olan iç
sorunlarının da büyük bir titizlikle çözülmeye çalışıldığını ve bir daha ortaya
çıkmayacak şekilde düzenlemeler yapıldığını biliyoruz.
Geçen kısa süre
içerisinde çıkarılan Vergi Barışı Yasasıyla büyük bir başarı sağlanmış, Ziraat
Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine borçlu vatandaşlarımız için getirilen
kolaylık çiftçilerimiz tarafından sevinçle karşılanmış, Elektrik Kurumu
borçları için gerek indirim ve gerekse ödeme kolaylığı sağlanması büyük ilgi
görmüş, tahsil edilme imkânı bulunmayan büyük miktardaki alacaklar bu surette
tahsil edilmiş ve önemli kaynaklar sağlanmıştır. Yapılan bu düzenlemeler,
Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kura borçlu olan vatandaşlarımız tarafından
heyecanla ve ilgiyle takip edilmekte, kendileri için de bir kolaylığın
sağlanması sabırsızlıkla beklenmektedir.
Sosyal Sigortalar Kurumu
ve Bağ-Kur prim borçlularına da benzer bir kolaylığın sağlanması gerekmektedir.
Yapılacak yeni düzenlemenin, ülkede sosyal güvenlik alanında da barışın
sağlanması yanında, hem devletimize hem de vatandaşlarımıza büyük yararı
olacaktır. Nitekim, 2003 yılı ocak ayı dahil olmak üzere, Sosyal Sigortalar
Kurumunun, özel sektör, KİT'ler, belediyeler, kamu kurumları olmak üzere toplam
alacağı 3,8 katrilyon lira; Bağ-Kurun prim ve gecikme zammı alacağı ise, esnaf
ve tarımda çalışanlar olarak toplam 9,8 katrilyon lira olmak üzere her iki
kurumun yaklaşık toplam alacağı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akbulut, 1
dakikalık eksürenizi başlatıyorum; buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
13,6 katrilyon liradır.
Çıkarılacak olan sosyal güvenlik barışıyla, tahsil edilme imkânı bulunmayan bu
kaynağa hareketlilik getirilecek, büyük ölçüde ödenmesi temin edilecektir. Bir
yandan, devlet tahsil edemediği alacaklarına kavuşurken, diğer yandan, bu
kurumlara borçlu olan vatandaşlarımız, devlete olan borçlarından kurtulmanın
huzurunu yaşayacaklardır.
Bu düşünceler ışığında,
iş ve sigorta barışının sağlanabilmesine esas olarak vergi barışına paralel bir
düzenleme yapılmasının, Bağ-Kur ve SSK primleriyle idarî para cezalarının aslı
yanında, tahakkuk eden faizlerin yüzde 20'sinin ödenmesi suretiyle taksitlere
bağlanmasının veya prim asıllarını TEFE oranında uygulanacak bir faizle uzun
vadede taksitler halinde ödeme imkânının sağlanması suretiyle kolaylık
getirilmesinin uygun olacağını düşünüyorum.
Bu tablonun oluşmasına
katkıda bulunacak herkese ve Parlamentonun siz değerli üyelerine teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
teşekkür ediyorum.
Gündemdışı konuşmaya
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu cevap verecektir.
Sayın Bakan, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Erzurum Milletvekilimiz Sayın Akbulut'un gündemdışı yaptığı
konuşma üzerine huzurunuza gelmiş bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sosyal güvenlik kuruluşlarımız olan Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur, bugün
nüfusumuzun yaklaşık 50 000 000'una sağlık hizmeti veren ve diğer sigorta
kollarında hizmet veren önemli kuruluşlarımızdır.
Değerli milletvekilimizin
de ifade ettiği gibi, bu sosyal güvenlik kuruluşlarımızın malî dengeleri bugün
tam bir düzen içerisinde değildir maalesef. Her yıl Hazineden yapılan
transferle bu kurumların açıklarının kapatılması yoluna gidilmektedir; bu da,
tabiî, ekonomimiz üzerinde büyük bir yük oluşturmaktadır.
Sosyal Sigortalar
Kurumunun şu anda sigortalılardan 3,9 katrilyon lira alacağı bulunmaktadır;
Bağ-Kurun daha fazladır. Bağ-Kurun sigortalılardan 9,6 katrilyon lira alacağı
bulunmaktadır. Yaklaşık 13 katrilyonu aşan bir meblağ bu kurumlar tarafından
sigortalılarından tahsil edilmeyi beklemektedir.
Değerli milletvekilimiz
de ifade etti, kamuoyunda da çeşitli şekillerde söylendiği üzere, Bağ-Kura ve
SSK'ya borçları olan bu sigortalılarımızın borçlarının yapılandırılması
konusunda hükümet olarak bir karar aldık; bunu, Sayın Başbakanımız açıkladı,
biz de açıkladık. Bu konuda, ilgili bakanlıkların uzmanları şu anda
çalışıyorlar; inşallah, en kısa zamanda buna ilişkin tasarıyı sizlerin huzuruna
getireceğiz.
Burada, çeşitli
nedenlerle, ekonomik nedenlerle, ekonomik krizlerle borçlarını bu kurumlara
ödeyememiş sigortalılarımıza bir ödeme kolaylığı getirmeyi düşünüyoruz;
borçlarını yeniden yapılandırmayı düşünüyoruz. Tabiî, bu borçlarının yeniden
yapılandırılmasında prim asılları ve gecikme faizleri de buna dahil olacaktır.
Ayrıca, Bağ-Kurla ilgili
bir iki değişikliğimiz daha olacak; örneğin, vatandaşlarımızdan gelen talepler
üzerine basamak yükseltilmesi gibi. Bu konuda bir düzenlemeyi, ifade ettiğim
gibi, en kısa zamanda Yüce Meclisin huzuruna getireceğiz.
Tabiî, geçmişte bu tür
uygulamalar çok yapıldığı için, aslında, primlerini zamanında ödeyen
sigortalılar açısından konuya baktığımızda, adalet duyguları açısından, bu işin
hakkaniyet ölçüleri içerisinde bağdaşıp bağdaşmayacağı çok tartışılmıştır.
Gerçekten, primlerini hiç aksatmadan her ay düzenli ödeyen sigortalıların da bu
konuda hak ve hukukunu korumak, hükümet olarak ve devlet olarak bizim
görevimizdir; ama, değerli arkadaşlarım, bu kadar birikmiş gecikme zammı ve
faizlerle artık katlanarak büyümüş bu borç miktarlarını tahsil etmenin de bir
yolunu bulmamız gerekiyor. Bu düşünceden hareketle, bu borçları yeniden
yapılandırma ve ödeme kolaylığı getirmeyi öngördük. Bu da, tabiî, layüsel bir
hareket tarzı olmayacak, bazı kriterlere bağlı olarak bu borçları
yapılandıracağız. Geçmişteki taksitleri ödeme alışkanlıklarına bakarak veyahut
da işletmelerin halen var olup olmadıkları gibi çeşitli kriterlere bakarak, bu
borçları yapılandırma yoluna gideceğiz.
Bundan sonraki niyetimiz
de, artık, bu kurumları, kendi ayakları üzerinde tutmaktır; kendi
sigortalılarıyla barışık, nimet-külfet dengesi içerisinde, bu kurumları ayakta
tutmak zorundayız; çünkü, demin de ifade ettiğim gibi, bu kurumlar, nüfusumuzun
büyük bölümüne hizmet etmektedir. Önümüzdeki dönemde, bu kurumların,
sigortalılarına daha rahat hizmet verebilmeleri için, mutlaka, aktuaryel
dengelerinin kurulması lazım, malî yapılarının kurulması gerektiği inancındayız.
Tabiî, sosyal güvenlik
meselesi sadece bizim sorunumuz değil; bugün, birçok Avrupa ülkesinde de sosyal
güvenlik alanında yeni düzenlemelerin yapıldığını görmekteyiz. Örneğin, Fransa'da
emeklilik yaşının yükseltilmesi konusunda planlamaların yapıldığını, Almanya'da
keza emeklilik yaşının yükseltilmesi konusunda bir program hazırlandığını, yine
aynı şekilde Avusturya'da da emeklilik yaşı ve diğer sosyal güvenlik
konularında reform hazırlıkları içerisinde olduklarını görüyoruz.
Sadece bu kurumların
aktuaryel dengesi açısından değil, bu kurumlara ilişkin israfla ilgili de,
toplum olarak ve bu kurumların yöneticileri olarak hassas olmak zorundayız;
çünkü, bunlar, giderleri bir hayli fazla olan kuruluşlarımızdır. Hem israf hem
de bu kurumlara karşı yapılmış olan hukuksuzluğa, yolsuzluğa karşı da büyük bir
hassasiyet içerisindeyiz. Göreve gelir gelmez, hemen, bu konuda başlatılmış
olan yolsuzluk soruşturmalarını hızlandırdık; onun akabinde, yine, birtakım
yolsuzluk soruşturmaları konusunda da talimat verdik. Bugün, kamuoyunda
"Neşter Operasyonu" olarak bilinen, Sosyal Sigortalar Kurumundaki
yolsuzluğa ilişkin soruşturma da bunlardan biridir. Bu konuda Bakanlıkta devam
eden soruşturmalar vardır, neticelendiğinde, bunu, en kısa zamanda yüksek
yargıya intikal ettireceğiz.
Ben, bu vesileyle,
görüşlerimi sizlerle paylaşma imkânı verdiği için, değerli milletvekilimize çok
teşekkür ediyorum; ama, sosyal güvenlikle ilgili meselelerimizi, hem yüce
huzurunuza getireceğimiz kanunlar vasıtasıyla hem de diğer platformlarda enine
boyuna tartışıp, bu kurumlarımızı en iyi şekilde geleceğe hazırlamak,
vatandaşlarımızın sağlıkta ve yaşlılıkta kendilerine garanti olacak bu
kurumları ayakları üzerinde duracak bir malî yapıya kavuşturmak için bir gayret
içerisindeyiz; bu konuda da, tabiî, Yüce Parlamentonun bize vereceği destek,
bizim için çok önemli olacaktır.
Bu vesileyle, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı ikinci söz, Kars Kafkas Üniversitesi tıp fakültesi ve yapımı süren
Kars Devlet Hastanesiyle ilgili söz isteyen, Kars Milletvekili Selami Yiğit'e
aittir.
Buyurun Sayın Yiğit.
2. - Kars
Milletvekili Selami Yiğit’in, Kars Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesinin
akademik ve idarî personel sorunu ile inşaatı devam eden Kars Devlet
Hastanesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
SELAMİ YİĞİT (Kars) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kars'ın temel sorunlarına dönük olarak
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
14 Kasım 2000 tarihinde, Bakanlar Kurulu tarafından, Kafkas Üniversitesi
bünyesinde Kars tıp fakültesinin açılması kararlaştırılmıştır. Ancak, yaklaşık
dört yıl geçmesine rağmen, Kafkas Üniversitesi tıp fakültesi, ne yazık ki,
öğretime başlayamamıştır.
Değerli milletvekilleri,
en son olarak 9 Ocak 2003 tarihinde, Kafkas Üniversitesince ihtiyaç duyulan
toplam 273 akademik ve idarî personel için gerek Maliye Bakanlığına gerekse
Devlet Personel Başkanlığına yapılan talep geri çevrilmiş ve bugüne kadar bir
sonuç alınamamıştır.
Değerli milletvekilleri,
Kars tıp fakültesinden bahsederken, tabiî ki, yıllardır sürüncemede bırakılmış
olan ve bir türlü bitirilemeyen Kars Devlet Hastanesinden bahsetmemek mümkün
değil. 1991 yılında temeli atılan ve önümüzdeki yıl bitirilmesi planlanan Kars
Devlet Hastanesinin hazin tablosunu, hazin hikâyesini size anlatmak istiyorum.
Bugün, Kars Devlet Hastanesinin 7,5 trilyonluk bir ödenek ihtiyacı vardır;
ancak, 2003 bütçesinden 2,5 trilyonluk bir ödenek ayrılmıştır, ihtiyaç duyulan
5 trilyonluk ödenek ayrılmamıştır.
Değerli milletvekilleri,
Kars'ta, ağır yaralılarımızı, hamile kadınlarımızı ve ağır hastalarımızı tedavi
edecek sağlık kuruluşları yoktur. Dolayısıyla, biz, ağır hastalarımızı, ağır
yaralılarımızı, Kars'tan Erzurum'a götürmeye çalışıyoruz; çoğu zaman, bu
hastalarımızı, Kars-Erzurum yolunda kaybediyoruz. Biliyorsunuz, Sayın Sağlık
Bakanımız Erzurumlu ve bu olayı da çok yakından bildiğini biliyorum. Sayın
Bakanımızın, 2003 yılı bütçesinden transfer yapılarak Kars Devlet Hastanesinin
bir an önce bitirilmesi konusunda özel çabasını bekliyorum.
Değerli milletvekilleri,
Kars Devlet Hastanesinin bitirilmesiyle birlikte, söz konusu hastanenin tıp
fakültesine devri sağlanacaktır ve böylece, Kars tıp fakültesi öğretime
başlayabilecektir.
Değerli milletvekilleri,
öte yandan, Kağızman devlet hastanesi de bir yılan hikâyesine dönmüştür; 600
milyarlık ödenek ihtiyacı için, yine, 2003 yılında, 50 milyarlık bir ödenek
ayrılmıştır.
Ben, sizlere, Kars'ın
2003 yılı yatırım programındaki genel proje stokundan söz etmek istiyorum.
Toplam proje, yaklaşık 30 adettir. Bu 30 adet proje için toplam 222 trilyonluk
ödenek gerekmiştir ve 117 trilyonu harcanmıştır; geriye kalan miktar 105
trilyondur; ancak, 2003 bütçesinde, bu 105 trilyona karşılık, sadece ve sadece
20 trilyonluk bir ödenek ayrılmıştır. Değerli milletvekilleri, 2003 yılına
baktığımız zaman, Kars için ihtiyaç duyulan miktarın aslında 30 trilyon olması
gerekir; ancak, 2003 bütçesinde Kars için ayrılan ödeneklerde, çok ciddî
anlamda, reel düşüşler söz konusudur.
Değerli milletvekilleri
-hepiniz biliyorsunuz- Kars'ta, temel girdiler, temel ekonomik faaliyetler,
tarım ve hayvancılıktır; dolayısıyla, bunun için, sulama projeleri çok önem arz
etmektedir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen 10 civarında
proje vardır; bu projelerin 4 tanesi inşaat halindedir; yine, bu inşaat halindeki 4 projenin bitirilmesi de
yılan hikâyesine dönmüştür.
Size, Kars-Selim Bayburt
Barajından çarpıcı örnekler vermek istiyorum. 1994 yılında temeli atılan ve
1999 yılında bitirilmesi gereken Kars-Selim Bayburt Barajının, 2006 yılında
bitirilmesi öngörülmektedir; yani, 32 trilyona ihtiyaç duyulan Kars-Selim
Bayburt Barajı için, 2003 yılında, sadece ve sadece 2 trilyon gibi komik bir
rakam ayrılmıştır; ben sizin takdirinize bırakıyorum, bu baraj nasıl bitecek?!
Değerli milletvekilleri,
bunun gibi birçok sulama projesi vardır; ama, bunların bitirilmesi konusunda,
doğrusu, ben çok karamsarım.
Değerli milletvekilleri,
bugüne kadar Kars için çeşitli kamu kuruluşları tarafından ön incelemesi ve
planlaması yapılan yatırımların sadece ve sadece yüzde 20'sinin temeli atılmıştır,
yüzde 80'inin temeli henüz atılmamıştır. Sayın Başbakan, 2003 yılının yatırım
yılı olacağını iddia ediyor, ben Sayın Başbakanı Kars'a davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yiğit, 1
dakika eksüre veriyorum; buyurun.
SELAMİ YİĞİT (Devamla) -
Sayın Başbakandan, Siirt ve İstanbul'a verdiği değeri biraz da Kars'a vermesini
rica ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Kars'ın sorunları anlatmakla bitmez; ancak, turizm çok önemli bizim için.
Selçukluların 1064 yılında Anadolu'ya ilk ayak bastıkları yer, yani Malazgirt
Savaşından önce Anadolu'ya ilk ayak bastıkları yer, bugün Ani Harabelerinin
bulunduğu noktadır. Ani Harabelerinin 1994 yılında başlayan restorasyon
programı, ne yazık ki yine diğer projeler gibi yılan hikâyesine dönmüştür ve
Sayın Kültür ve Turizm Bakanımızdan, Ani kentimize özel bir ilgisini rica
ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
1990'lı yılların başında, Kars için önemli olan hayatî projelerin temelini,
SHP'li koalisyon dönemindeki hükümetler atmıştır ve 1990'lı yılların sonunda
bitmesi gereken bu projeler, bugüne kadar bitirilememiştir. Ben bunu, AKP
İktidarını...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
tamamlamanız lazım Sayın Yiğit, çünkü Kars'ın sorunları, siz de söylüyorsunuz,
bitmez; malum, 5 dakikada hiç bitiremeyiz.
Buyurun konuşmanızı
tamamlar mısınız.
SELAMİ YİĞİT (Devamla) -
Ben uyarmak zorundayım, benim görevim; sorumlu bir muhalefet partisi
milletvekili olarak, sizleri de uyarıyorum; Kars'tan yeni geldim değerli
arkadaşlarım, durumunuz pek iç açıcı değil.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündemdışı konuşmaya
cevap vermek üzere, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ; buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kars Milletvekilimiz Sayın
Selami Yiğit'in gündemdışı konuşmasıyla, Kars'ın, özellikle sağlık
yatırımlarıyla ilgili olarak ifade ettiği hususlar için kendisine teşekkür
ediyorum. Bu vesileyle, konu üzerinde, hem Kars için hem de genel anlamda
konunun çözülmesi hususunda düşündüklerimiz için bana da bir şeyler söyleme
fırsatını vermiş oldular.
Öncelikle, şunu
vurgulamak istiyorum: Ülkemizde bugüne kadar yapılmış olan, başlanmış olan
yatırımların, üzülerek söylemeliyim ki, iyi planlanmamış yatırımlar olması,
bugün, önümüze, büyük bir yarım kalmış yatırım listesi çıkarmış durumdadır. 58
inci hükümet olarak göreve başladığımız zaman, yalnızca Sağlık Bakanlığında, bu
yarım kalmış yatırımların sayısı 1 115 idi. Bu sayı, yapılan çalışmalarla,
başlanmamış bazı yatırımların programdan çıkarılmasıyla, Devlet Planlama
Teşkilatıyla birlikte yapılan çalışmalarla, 832'ye düşürülmüş durumdadır.
2003 yılı içerisinde, bu
yatırımlardan hangilerine kaynak aktaracağımızı planlarken de, gerçekten, çok
titiz bir çalışma yaptık Devlet Planlama Teşkilatıyla birlikte ve bu
yatırımların, ihtiyacın en fazla olduğu bölgelerde, bitirilebilecek olanlardan
seçilerek, bunlara kaynak aktarımının daha fazla yapılarak götürülmesi şeklinde
de bir karar aldık.
Sayın milletvekilimizin
ifade ettikleri gibi, Kars'ta, başlanmış bir devlet hastanesi inşaatı var;
ancak, enteresandır, ben, Bakanlığımızdaki kayıtları dikkatle gözden
geçirdiğimde, Kars'ta mevcut devlet hastanemizin yatak doluluk oranı da yüzde
50'lerin altındadır; bu, çok enteresandır. Bütün ülkede buna benzer bir
planlamayla...
SELAMİ YİĞİT (Kars) -
Ağır hastalar Ankara'ya geliyorlar Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Doğrudur Sayın Milletvekilim.
Demek ki, buradaki mesele
şudur: Evet, bizim Kars'ta belki yatak problemimiz de olabilir; ama, biz,
öncelikle, Kars'taki devlet hastanemizi doğru bir biçimde çalıştırmak
zorundayız, oradaki hizmetin kalitesini artırmak zorundayız.
Bugüne kadar, ülkemizde,
bir bölgeye hizmet götürmek söz konusu edildiğinde, hep, yeni binalar yapılması
şeklinde bir mantıkla hareket edilmiş; maalesef böyledir. Yalnızca Sağlık
Bakanlığımızdaki yarım kalmış yatırımların 2003 yılı projeksiyonuyla
bitirilmesi için gerekli olan miktar 1 katrilyon Türk Lirasının üzerindedir.
Takdir edersiniz ki, büyük bir borç yükü altında olan ülkemizin, bu yatırımları
kısa süre içerisinde bitirmesi mümkün değildir.
Bu konuyu izah etmek
açısından şöyle bir örnek veriyorum: Bir eve ihtiyacı olan yahut bir işyerine
ihtiyacı olan bir kişi, bir işyeri veya ev sahibi olmak için, belli bir para
ödeyerek, herhangi bir kooperatife üye olabilir; ama, hesabını bilen hiç kimse,
10 kooperatife birden üye olmaz, 20 kooperatife birden hiç üye olmaz; maalesef,
ülkemizde, bugüne kadar yapılmış olan budur.
Bu arada, değerli
milletvekilime özellikle şunu söylemek isterim: Kars'taki bu yatırım, bu yıl,
oldukça önemli bir meblağı yatırım programına konulmak suretiyle inşaatına
devam edilecek yatırımlar arasındadır; çünkü, gerçekten, Kars'taki hastanemizin
yatak doluluk oranı yetersiz olmasına rağmen, Kars'ta yeni yatak ihtiyacının
olduğunu ben de kabul ediyorum. Yani, mevcut hastanemizin yatak doluluk oranı
düşük olmasına rağmen, ihtiyaç vardır; ancak, burada öncelikli olan, bu
binaları yapmak veya yeni binalara başlamak değil, bu binalarda hizmet
etmektir. İçerisinde bulunduğumuz yılda bu hususta ciddî bir hazırlık
içerisindeyiz.
Hepinizin bildiği üzere,
Yüce Meclisimizin önüne, hekimlerimizle ilgili ciddî bir kadro talebini, öyle
ümit ediyorum ki, bu hafta içerisinde getirmiş olacağız.
Ayrıca, kamuoyunda
"mecburî hizmet" diye bilinen, hekimlerin, bir anlamda, dayatma
yoluyla hizmet etmelerini sağlamak konusunda getirilmiş olan uygulamayı da
kaldırarak, bunun yerine, istihdamda
güçlük çekilen bölgelerde, son derecede uygun bir davranış modeliyle, yeni bir
modelle, gönüllü hizmet esasını başlatacak bir çalışmayı da yakında Yüce
Meclisimizin önüne getireceğiz.
Sayın Milletvekilimizin
gündemdışı konuşmasında da ifade ettiği gibi, dikkat buyurulursa, bu hastanenin
inşaatına 1991 yılında başlanmış; yani, oniki sene önce başlanmış. Kendileri
son derecede haklıdırlar. Kendileri gibi, çeşitli zamanlarda, gerek Bakanlığıma
gelerek müracaat eden gerekse Meclis kürsüsünde yaptıkları konuşmalarla veya
sözlü soru önergeleriyle bize müracaat eden bütün milletvekillerimiz
haklıdırlar. Onlar, herkesin almak ihtiyacı içerisinde bulunduğu ve
ertelenmesinin imkânsız olduğu sağlık hizmetinin, kendi bölgelerinde, daha
kaliteli, daha kolay ulaşılabilir ve daha adaletli bir biçimde sağlanması için
bu talepte bulunuyorlar; ama, takdir edilmelidir ki, bu, yığılmış olan sorun
yumağı, bütün ülke genelinde, birkaç ay içerisinde, belki de bir iki sene
içerisinde tamamen halledilemez; çünkü, bahsettiğim gibi, son derecede büyük
miktarda yarım kalmış sağlık yatırımı var. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu ölçüsüz
yatırımlar, bu planlamasız yatırımlar, bizim yeni başlayacağımız yahut başlama
ihtiyacını hissettiğimiz yatırımlara başlamamızı da güçleştirmektedir. Bu yarım
kalan binalar ortada dururken, yeni binaların temelini atmak ve yeni yatırımlara
başlamak da, çok zarurî olmadığı müddetçe, takdir edersiniz ki, kolay
olmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'de, sağlık hizmetinin herkese ulaşabilirliğini
sağlamak için, bütün imkânlarımızı, ülkenin bütün kaynaklarını birlikte
kullanmak gerektiğine inanıyoruz.
Bu hususta bir örnek
vermek isterim. Bugün, İstanbul İlimizde, 5 500'ün üzerinde diyaliz cihazı
mevcuttur. Bunlardan kamuya ait olanların sayısı 1 000'in altındadır.
Dikkatinizi çekerim; bu 5 500 cihazdan, kamuya ait olanların sayısı 1 000'in
altındadır.
Şimdi, biz, İstanbul'da,
diyaliz ihtiyacı olan böbrek hastalarımıza bu hizmeti vermeyi düşündüğümüzde,
özel sektörün elindeki bu 4 500 civarındaki cihazı, şüphesiz ki, yok sayamayız
ve saymamalıyız. Bu cihazlar da, yine bu ülkenin kaynaklarıyla alınmış ve bu
ülkenin insanına hizmet verebilecek kaynaklardır. O zaman ne yapmalıyız -ki,
bunu yapıyoruz bunu, sadece diyaliz hizmetleri için söylemiyorum, bütün
hizmetler için söylüyorum- kamunun imkânlarını birlikte kullanabilecek optimal
düzenlemeleri yapmalıyız -bunları yapıyoruz- ayrıca, özel sektörün elindeki
imkânları da kamu çalışanlarının ve işçilerin hizmetine sunabilecek
düzenlemeleri yapmak durumundayız.
Bu itibarla, bu
düşüncemizin çok önemli uygulamalarından birisi olarak, 1 Haziran 2003
tarihinden itibaren, bütün devlet memurlarımızın ve memur emeklilerimizin, özel
sektöre ait sağlık kuruluşlarından ve kurumlarından faydalanması imkânını
getiren bir yönetmelik değişikliğini de yürürlüğe koyuyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bundan sonra, ülkenin
bütün kaynaklarını, Çalışma Bakanlığının elinde olan kaynakları, çeşitli
kurumlarımızın elinde olan kaynakları, Sağlık Bakanlığımızın kaynaklarını, özel
sektör kaynaklarını, vakıf üniversitelerine ve diğer vakıflara ait kaynakları
ve üniversite kaynaklarını, bir bütünlük içerisinde, birlikte kullanmayı
sağlayacak adımları atacağız. Bu hususta, bütün bu kuruluşlarla çalışmalarımız,
altyapı çalışmalarımız süratle devam etmektedir.
Aynı konu, birinci
basamak sağlık hizmetleri, yani temel sağlık hizmetleri konusunda da böyledir.
Bakınız, bugün, aslında, sağlık hizmetlerinin iyi verildiğinin düşünüldüğü, en
azından hekim sayısının fazla olduğunun ifade edildiği İstanbul İlimizde bile,
temel sağlık hizmetlerini, birinci basamak sağlık hizmetlerini vermek üzere
hizmet veren sağlık kuruluşlarımızın sayısı son derece yetersizdir. Ülkeye,
aile hekimliğini ve böylece kişilere hekimlerini seçme özgürlüğünü getirecek
bir model üzerinde çalışırken, hakikaten, bu, karşımıza, ciddî bir sorun olarak
çıkmaktadır. Ülkemizin metropol kentlerinde, bu arada İstanbul'da, böyle bir
ciddî sorunumuz var. Bunu nasıl aşmalıyız; yeni arsalar üzerinde, yeni sağlık
ocakları yapmak üzere yola çıkarsanız, gerçekten bunu kısa sürede
aşamayacağınız aşikârdır. O halde biz, mevcut imkânları, yine, en uygun biçimde
kullanarak, uygun yerleri kiralayarak, gerekli yerlerde hizmet alımını
sağlayarak, içerisinde bulunduğumuz yıl içerisinde, bu bölgelerde de, birinci
basamak sağlık hizmeti veren kuruluşların sayısını süratle artıracağız.
Değerli milletvekilleri,
söylemek istediğim özellikle şudur: Ülkenin her tarafından, sağlık söz konusu
olduğunda, bir feryat gelmektedir. Bakanlığa başladığım ilk günden itibaren,
çok yoğun olarak, bunu her gün yaşamaktayım ve bu eksiklikleri, kamunun
elindeki imkânlarla, kısa süre içerisinde tamamlamak, bitirmek mümkün
görünmemektedir; ama, bizim maksadımız, bizim hedefimiz, AK Parti Hükümeti
olarak, her gün, her hafta, her ay, her yıl, yani önümüzdeki hizmet süremiz
içerisindeki her geçen dönem içerisinde, bu hizmetlerin kalitesini, bir gün
sonra, bir gün öncesinden daha iyi hale getirerek yolumuza devam etmektir. Bu
hususta, Yüce Meclisinizin de değerli katkılarıyla, önümüzdeki günlerde, Yüce
Milletimize çok daha iyi hizmetler vereceğimize dair ümidimiz sonsuzdur ve bu
hususta kararlıyız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Gündemdışı üçüncü söz,
Necip Fazıl Kısakürek'in vefat yıldönümü nedeniyle söz isteyen, Adana
Milletvekili Recep Garip'e aittir.
Buyurun Sayın Garip. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
3. - Adana
Milletvekili Recep Garip’in, Necip Fazıl Kısakürek’in ölümünün 20 nci,
doğumunun 100 üncü yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması
RECEP GARİP (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Mayıs Pazar günü, büyük düşünce adamı
ve şair Necip Fazıl Kısakürek'in ölümünün 20 nci, doğumunun 100 üncü yıldönümü
olması nedeniyle, şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Özellikle, 100 üncü yılı
nedeniyle, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın, bu yılı, Necip Fazıl yılı ilan
ederek kutlanmasını da ayrıca teklif ediyorum.
Kültür ve edebiyat
dünyamızın önemli ve vazgeçilmez şahsiyetlerinden biri olan Necip Fazıl
Kısakürek'i sınırlı dakikalarla ifadelendirmek elbette mümkün değildir; çünkü,
o, hep, zamanı ve mekânı aşan mısralarla çıkmıştır karşımıza. İlk şiirleri 1922
yılında yayımlanmış ve o nedenle de, cumhuriyet devrinin ilk önemli şairi
nitelemesi yapılmıştır. 1980'li yıllarda ise sultanı şuara, yani, şairlerin
sultanı olarak ilan edilmiştir.
Daha 1920'lerde;
"Söndürün lambaları,
uzaklara gideyim,
Nurdan bir şehir gibi,
ruhumu seyredeyim" mısralarıyla, dışa yönelen şiirimizi, insana, onun
içine, ruhuna doğru bir hamle haline getirmesiyle, kendisinden sonraki şairleri
etkilemiştir.
Mehmet Doğan'ın
ifadesiyle, ölümü, ilan edilen bir imanın ve medeniyetin çığlığı olmuştur Necip
Fazıl. Bu yüzden, sultansız bir ülkede, zamanla alay edercesine "şairler
sultanı" tacını giymiştir.
Necip Fazıl, uzun yıllar,
aydın ve entelektüel çevreler tarafından âdeta görmezden gelinmiş, yüzyılımızın
en büyük şairlerinden birisi iken, âdeta, inkâr edilen, fikir, düşünce,
tiyatro, hikâye, şiir, ideolog, tarih alanlarında yazılmış eserleriyle elli
yılı aşkın süredir, neredeyse, yok sayılmıştır. Oysa, Necip Fazıl Kısakürek,
Türkiye'de aydın olmanın anlamını bize hayatıyla anlatan bir şahsiyettir.
Kültür adamı, şair-yazar, aydın ve entelektüel olmak, bireysel ve toplumsal
manada sorumlulukları, duyarlılıkları, en ince, en hassas, en narin noktalarına
kadar hissetmek ve özümsemekle olur. Derin iç çekişlerin, yalnızlıkların,
sabrın, çilenin, kaldırımların ve doğruyu, hakikati bulma adına verilen
kavgaların şairi Necip Fazıl, Zindandan Mehmet'e Mektup'unda şöyle seslenir:
"Zindan iki hece,
Mehmet'im lafta!
Baba katiliyle baban bir
safta!
Bir de, geri adam,
boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma
Mehmet'im!
Kavuşmak mı?.. Belki...
Daha ölmedim!"
Yaşadığı çağa karşı
direnen, yaşadığı yüzyılın sözde entelektüel ve medeniyet yobazlarına karşı
yerli olmanın, yerli duruşun, Türk kültür ve medeniyetinin, Osmanlı sonrasında
cumhuriyetimizle birlikte yeniden ayağa kalkmasının mücadelesini vermiş,
Anadolu insanının sesi ve yüreği olmuştur.
"Ne ağır imtihandır,
başındaki Sakarya!
Binbir başlı kartalı
nasıl taşır kanarya?" mısralarıyla sorumluluğun bedelinin ağır olduğunu,
"Vicdan azabına eş,
kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz
vatanında parya!" mısralarıyla da yaşadığı dönemde, yalnızlığın,
garipliğin, iman ve hakikati yaşamada öksüz kalmanın ve parya olarak
nitelendirilmenin acısını, toplum ve Anadolu insanı adına ruhunun derinliklerinde
hissetmiş ve şu mısraları eklemiştir şiirine:
"Sakarya, saf çocuğu
masum Anadolu'nun
Divanesi ikimiz kaldık
Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyla
ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar,
kandan ve çamurdanız!.."
Bir yanda ruhunda
fırtınalar koparken, bir yanda Türkiye'nin ve Türkçe'nin en büyük şairlerinden
biriydi. Şiirlerinde sade, anlaşılır bir üslup ve imgelerle duygu ve
düşüncelerin zirvesine taşımaktadır insanı. Kaldırımlar şiiri, bunun en güzel
örneklerinden biridir.
"Kaldırımlar,
çilekeş yalnızlıkların annesi;
Kaldırımlar, içimde
yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses
kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde
kıvrılan bir lisandır."
Necip Fazıl'ın sanatını,
şiirini, zamanın ve mekânın ötesine taşıyan, ruh dünyasındaki eşsiz derinlik ve
edebiyatındaki kendine özgü üslubudur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Garip, 1
dakikalık eksürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
RECEP GARİP (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
Toplum içinde, toplum
adına direnmenin, kimi şair ve yazarlar gibi susmayı ya da yüksek bir tepeden
insanlara seslenmeyi değil,
"Durun kalabalıklar,
bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı
makas gibi açarak." mısralarında ifadelendirdiği gibi, bizzat toplumun
önüne geçmiş insanlara, kollarını makas gibi açarak yol göstermiştir.
Bu anlamda üstat Necip
Fazıl, hiçbir kuru teselliye kanmamış, susan bir deniz gibi büyük olmayı
istemiştir ve bütün çabası "gönlün kurşun yükünü", "tüy gibi
hafifletmek" olmuştur.
"İçimde bir mahşer
uğultusu var,
Ruhumdur çağıran, tenimi
cenge."
İçindeki sönmeyen ateşin
kaynağı bellidir. Bu "sonsuz renge" gözlerini vermek ister. Bu
"sonsuz renktir" her şeyin kaynağı.
İşte, bu arayışı, hiç
bitmeyecekmiş gibi gelen bir yolculuğun, acılar, serzenişler, sonsuz bir aşk,
duru bir özlemin ardından, üstat, Çile şiirinde yürüyüşünü sürdürür ve şöyle
söyler:
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Garip,
üstadı anlatmakla bitmez; lütfen...
RECEP GARİP (Devamla) -
Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
RECEP GARİP (Devamla) -
"Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste
ve yumak.
Sen, bütün dalların
birleştiği kök;
Biricik meselem, sonsuza
varmak..."
Şair, yazar ve mütefekkir
Necip Fazıl'ı, kendi deyimiyle, aksiyoncu Necip Fazıl'ı rahmetle anıyor;
tarihin kadim sayfalarına not olarak düşülen ve unutulmayan şu mısralarla
konuşmamı noktalıyorum:
"Yol O'nun, varlık
O'nun, gerisi hep angarya,
Yüzüstü çok süründün
ayağa kalk Sakarya."
Saygılar sunuyorum;
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Garip.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlık Divanı üyesi arkadaşımızın sunumlarını oturduğu yerden yapmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum :
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. -
Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 31 milletvekilinin, Erzurum İlinin
ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/87)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Doğu Anadolu Bölgesinin
kalbi durumunda olan Erzurum İlimizin ekonomik, sosyal, kültürel, tarımsal,
eğitimsel, sağlık, turizm ve ulaştırma alanlarındaki sorunlarının
araştırılarak, bunların boyutlarının ve çözümleri için alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci
maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1 - Ömer Özyılmaz
(Erzurum)
2 - Mustafa Nuri Akbulut
(Erzurum)
3 - Muzaffer Gülyurt
(Erzurum)
4 - Mustafa Ilıcalı
(Erzurum)
5 - İbrahim Özdoğan
(Erzurum)
6 - İbrahim Hakkı Birlik (Şırnak)
7 - Abdurrahman Anik (Bingöl)
8 - Cavit Torun (Diyarbakır)
9 - Hakkı Köylü (Kastamonu)
10 - Harun Tüfekçi (Konya)
11 - Ahmet Uzer
(Gaziantep)
12 - Mehmet Sarı
(Gaziantep)
13 - Şemsettin Murat
(Elazığ)
14 - Ahmet Koca (Afyon)
15 - Mahmut Koçak (Afyon)
16 - Mehmet Salih Erdoğan
(Denizli)
17 - Burhan Kuzu
(İstanbul)
18 - Musa Sıvacıoğlu
(Kastamonu)
19 - Resul Tosun (Tokat)
20 - Reyhan Balandı
(Afyon)
21 - Mehmet Ali Suçin
(Batman)
22 - Recep Yıldırım
(Sakarya)
23 - Osman Kılıç (Sıvas)
24 - Selami Uzun (Sıvas)
25 - Nur Doğan Topaloğlu
(Ankara)
26 - Telat Karapınar
(Ankara)
27 - Hikmet Özdemir
(Çankırı)
28 - Ekrem Erdem
(İstanbul)
29 - Hamit Taşçı (Ordu)
30 - Fetani Battal
(Bayburt)
31 - Temel Yılmaz
(Gümüşhane)
32 - Feyzi Berdibek
(Bingöl)
Gerekçe :
Erzurum İlimiz, tarihî,
kültürel, bilimsel, jeostratejik ve siyasal yönden parlak ve şanlı bir geçmişe
sahiptir. Jeopolitik ve sosyolojik açıdan da Doğu Anadolu Bölgemizin merkezi
konumunda olan bir şehrimizdir. Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı Gazi Mustafa
Kemal Atatürk'ü bağrına basıp, O'nunla İstiklal Harbimizi başlatan ve böylece
cumhuriyetimizin kuruluşunun yolunu açan önder bir vilayetimizdir Erzurum.
Belirtilen bu özellikleri
dikkate alındığında, Erzurum'un kalkınmasının Doğu Anadolu'nun kalkınmasının
ilk şartı olduğu ve Erzurum kalkınmadan Doğu Anadolu'nun kalkınamayacağı
gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Bu özelliklerine rağmen, Erzurum, bugün,
sosyoekonomik ve gelişim yönünden kendisine yakışan bir noktada değildir.
Özellikle Erzurum İlimiz,
kara, hava ve demiryolu ulaşım sorununu had safhada yaşadığı için, hem ülkemiz
içerisinde hem de İran, Ortadoğu, Kafkasya, Rusya ve Ortaasya ülkeleriyle
yapması muhtemel ekonomik, sosyal ve ticarî faaliyetleri yapamamaktadır.
Yine, Erzurum'daki
sanayici ve işadamlarına gerekli destek verilemediği, atıl bekleyen pek çok
tesisin devreye sokulamadığı, organize sanayi bölgesindeki tesislerin tam
kapasiteyle çalışması sağlanamadığı ve serbest bölgedeki ticaret hacmini
artıracak yeterli çalışmalar yerinde ve zamanında yapılamadığı için, Erzurum
İlinin ekonomik kalkınması sağlanamamıştır.
Bugün, Avusturya,
İsviçre, ve İtalya'nın Alplerde yakaladığı kış turizm potansiyeli, ilimiz ve
bölgemizin kalkınması için Erzurum'un Palandöken Dağlarında yakalanabilir.
Ancak, buna da gereken önemin geçmişte verilmediğini görmekteyiz. Ayrıca,
ilimizde tarihî eserler, kaplıca, dağ, ova ve yayla turizmi de aynı potansiyele
sahip olmasına rağmen, gerektiği şekilde Erzurum ekonomisine
kazandırılamamıştır.
Beşikten mezara kadar
eğitim yapmanın önemine yürekten inanmış olan Erzurum halkı, kapalı okullar,
derslik yokluğu, öğretmen olmayışı ya da eksikliği ve özellikle ilk ve
ortaöğretimdeki eğitim, öğretim, araç gereçlerinin yokluğu dolayısıyla mevcut
potansiyellerini hem kendi yöresinin hem de ülkemizin kalkınma ve hizmetine
sunmaktan mahrum bırakılmıştır.
Erzurum yöresinde hüküm
süren tabiat şartları, çayır ve mera zenginliği, tarım ve hayvancılığı önplana
çıkarmaktadır; fakat, gerek altyapı hazırlıklarının yapılmamış olması gerekse
geçmiş yönetimlerin yanlış tarım, hayvancılık politikaları, bugün, bu sektörü
de çökme noktasına getirmiştir.
İşte bugün bu sorunların
varlığının ve boyutlarının tespiti ve bunların çözümü hususunda alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi için, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve
105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi okutuyorum
:
2. -
Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 19 milletvekilinin, kamu yönetiminin
yeniden yapılandırılması konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/88)
26.02.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu yönetiminde değişim
arayışları ve kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması gerek ülkemizde gerekse
dünyada her zaman gündeme gelen bir konudur. 21 inci Yüzyılın devleti
"insanların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan ve yaygın
mülkiyet ile herkese sosyal güvenlik sağlayan" bir nitelikte olmalıdır. Bu
bağlamda kamu yönetiminin sağlıklı ve kalıcı olarak yeniden yapılandırılmasının
stratejilerini belirlemek ve bu çerçevede çözümlerin geliştirilmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
1 - Aziz Akgül (Diyarbakır)
2 - Emin Şirin (İstanbul)
3 - Mehmet Melik Özmen (Ağrı)
4 - Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)
5 - Ali İhsan Merdanoğlu (Diyarbakır)
6 - Mehmet Yaşar Öztürk (Yozgat)
7 - Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
8 - Ömer Abuşoğlu (Gaziantep)
9 - Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)
10 - Mustafa Cumur (Trabzon)
11 - Semiha Öyüş (Aydın)
12 - Ahmet Edip Uğur
(Balıkesir)
13 - Ali Osman Sali
(Balıkesir)
14 - Ali Aydınlıoğlu
(Balıkesir)
15 - Mehmet Salih Erdoğan
(Denizli)
16 - Cengiz Kaptanoğlu
(İstanbul)
17 - Köksal Toptan
(Zonguldak)
18 - Ahmet Çağlayan
(Uşak)
19 - Mehmet Mustafa
Açıkalın (İstanbul)
20 - Adem Baştürk
(Kayseri)
Gerekçe :
20 nci yüzyılın ikinci
yarısında bilgi ve teknolojideki gelişmeler, toplumların ekonomik ve sosyal
hayatında önemli değişikliklere neden olmuştur. Ülkelerin, özellikle ulaşım,
haberleşme alanındaki gelişmeler sonucu bilgi toplumuna yönelmeleri, birbiriyle
rekabet etmeleri, rejim bunalımları ve insanların refah özlemindeki artış, yeni
sistem arayışlarını beraberinde getirmiştir.
Ülkelerin sanayileşmesi,
sermaye ve güç hareketlerini hızlandırmış, bunun sonucunda şehirleşme ve
yerleşme politikaları ile yönetim yapısında da değişiklik yapılması gibi
konular, insanların gündemini daha çok meşgul etmeye başlamıştır.
Günümüzde, çağdaş idare
sisteminin, çağın getirdiği sorunları ortadan kaldıran, vatandaşın
ihtiyaçlarına cevap verecek, adil, dengeli, istikrarlı ve verimli bir devlet
idaresi için teşkilatlanan, günün şartlarına göre kişiler ve toplumun ortak
ihtiyaçlarına karşılık veren ve dünyadaki gelişmelere uyum sağlayabilin bir
yapı ve yönetim biçiminde olması gerekmektedir.
Bu bağlamda, Türk idare
sisteminin yapısı ve yönetimi değerlendirildiğinde, aşırı merkeziyetçi,
bürokratik formaliteleri nedeniyle yavaş işleyen, mevzuatı çok karmaşık,
personel yönetimi dağınık, sayısı fazla, dağılımı dengesiz, değerlendirmeci
olmayan, güvensiz ve aşırı şüpheci, soruşturma ağırlıklı ve denetimcidir.
Personel, araç gereç, tesis, laboratuvar ve malî kaynaklar yönünden belirli
merkezlerde yoğunlaşmakta, sözü edilen kaynakların dağılımı konu ve mekân
bazında fonksiyonel olarak yapılamamaktadır.
Yukarıda kısaca
değindiğimiz Türk idare sisteminin aksaklıklarının giderilmesi için, merkezî ve
mahallî idarelerin yapısı, işleyişi ve birbiriyle olan ilişkilerinin objektif
hukuk ilkelerine, idarede verimlilik ve etkinlik esaslarına, şeffaf, katılımcı
olarak, vatandaşların temel hak, hürriyet ve sorumluluklarına göre yeniden
düzenlenmesi gerekmektedir.
Kamu yönetiminin yeniden
düzenlenmesi sürekli ülke gündeminde olmuş ve bu amaçla yerli ve yabancı
uzmanlara ve kurullara çalışmalar yaptırılmıştır. Ancak, bu çalışmalardan
gereğince yararlanıldığını söylemek güçtür.
Yönetilenlerin özlemi,
hızlı, etkili, açık, hukuka saygılı ve yolsuzluklardan arınmış bir kamu
yönetimidir. Böyle bir kamu yönetiminin oluşturulması, yalnızca örgütsel
yeniden yapılanmayla başarılamaz; yapısal iyileştirmeler yanında, bu yapıyı
işler kılan ve yönetilenlerle sürekli ilişki içinde olan kamu görevlilerinin
durumu ile yönetsel usuller de büyük önem taşımaktadır. Özellikle
yurttaş-yönetim ilişkileri açısından değeri yadsınmayan idarî usuller üzerinde,
bugüne dek yapılmış, kamu yönetiminin yeniden düzenlenmesi çalışmalarında
yeterince durulmamıştır.
Kamu yönetiminin
düzenlenmesine AB'ye tam üyelik perspektifinden bakıldığında, yapısal yeniden
düzenlemeler kadar, yurttaş-yönetim ilişkilerinin iyileştirilmesinde temel
etken olan yönetsel usullerin düzenlenmesi de büyük önem taşımaktadır.
Devleti yöneten siyasî ve
idarî kadroların genel ilke ve esaslarda uyum sağlayacağı idarî reform hareketi
gerçekleştirilemez ise, 21 inci Yüzyılda değişen toplum değerleriyle birlikte
gelecek nesillerin ihtiyaçlarını zamanında ve gerektirdiği şekilde karşılamak
için devlet kurumlarının yapısında yenilik yapma imkânı kalmayacaktır.
Ülkemizin geleceğinin inşaında fevkalade önemli etkisi olacak bu konunun Meclis
tarafından araştırılması bir zorunluluk olmuştur.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi okutuyorum
:
3. -
Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 19 milletvekilinin, kamu yönetiminde
bilgi teknolojilerinin kullanılması ve e-devlet konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/89)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Elektronik
devlet" kavramı, zaman içerisinde giderek artan ihtiyaçların oluşturduğu
bilgi ve iletişim teknolojilerinin yardımıyla ayakta duracak olan yeni bir kamu
yönetim sistemi anlayışının ifadesidir.
Küreselleşmenin
etkilerinin arttığı ve ekonomik anlamda sınırların kalktığı bir dünyada, bilgi
ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, ülkemiz ile çağdaş ülkeler
arasındaki açığı artırmakta ve bu durum, devletin gelişmiş teknolojiyi ve
çağdaş yönetim tekniklerini birlikte kullanması ve vatandaşa hizmeti önplana
çıkaran bir yapılanmaya gidilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır.
Bu sebeple, e-Türkiye,
e-demokrasi ve e-devlet konularında mevcut durumun tespiti ve yapılması gereken
çalışmaları belirlemek amacıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
26.2.2003
Saygılarımızla.
1 - Aziz Akgül (Diyarbakır)
2 - Emin Şirin (İstanbul)
3 - Mehmet Melik Özmen (Ağrı)
4 - Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)
5 - Mehmet Yaşar Öztürk (Yozgat)
6 - Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
7 - Ömer Abuşoğlu (Gaziantep)
8 - Yüksel Çavuşoğlu (Karaman)
9 - Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)
10 - Mustafa Cumur
(Trabzon)
11 - Semiha Öyüş (Aydın)
12 - Ali Osman Sali
(Balıkesir)
13 - Ali Aydınlıoğlu
(Balıkesir)
14 - Mehmet Salih Erdoğan
(Denizli)
15 - Köksal Toptan
(Zonguldak)
16 - Cengiz Kaptanoğlu
(İstanbul)
17 - Polat Türkmen
(Zonguldak)
18 - Hacı İbrahim Kabarık
(Bartın)
19 - Mehmet Asım Kulak
(Bartın)
20 - Ahmet Çağlayan
(Uşak)
Gerekçe :
Yönetimin gözden
geçirilmesinde ve geliştirilmesinde yeni teknolojik imkânların kullanılması ve
hizmet kalitesinin artırılması önemli bir husustur. Bu doğrultuda, gelişmiş
ülkeler, artık, e-devletten söz etmekte ve devlet yapısının teknolojik
yeniliklere uygun olarak dönüştürülmesi gereğini vurgulamaktadır. Nitekim,
devlet hizmetlerinde bilgi teknolojilerinden yararlanılması, hizmetin
kalitesini ve hızını artırmaktadır.
e-devlet, vatandaş ve
devlet arasındaki bağlantıyı esaslı olarak değiştirebilir. Devletin,
vatandaşların isteklerine daha fazla karşılık vermesini ve daha uzaktaki
vatandaşlarla olan işlemlerin büyük ölçüde gelişmesini sağlayabilir ve her
vatandaşın demokratikleşme sürecinin aktif parçası olmasına yardım eder.
e-devlet, insanları
sadece bir diğerine ya da e-ticaret yapan pazarlara bağlamakla kalmayan,
fikirlerin, tartışmaların, önceliklerin, inisiyatiflerin, hizmetlerin,
işlemlerin ve sonuçların yer aldığı bir ortamdır.
e-devlet, çağın
gelişmelerini, imkânlarını ve sınırlarını politik, kurumsal, teknolojik olarak
araştırarak;
Bilginin araştırılması,
seçilmesi, analizi ve paylaşımı için geliştirilecek teknolojilerin kamu
görevlilerinin karar verme süreçlerini derinden etkilediği, bu teknolojilerin
kullanımıyla birlikte, halk katılımı ve açık devlet kavramlarının mümkün
kılındığı,
Devlette
gerçekleştirilecek ileri düzeydeki tüm bilgi teknolojileri uygulamalarının,
politikalar, süreçler, bilgi ve teknolojiyle bütünleştirildiği,
Şu anda, devlet
tarafından verilen çoğu hizmetin özel girişim ve sivil toplum kuruluşları ile
diğer kuruluşlar tarafından verildiği,
Vatandaşların demokratik
süreçlere katılması için yöntem ve ölçümlemeler geliştiren ve kendini sürekli
yenileyen,
Sayısal imza, elektronik
oy verme ve vergilendirme gibi çağdaş sistemlerin kullanımını mümkün kılan,
Kamu sektöründe, iletişim
ve kayıt yönetiminin gündelik hayatın bir parçası haline geldiği,
Sürekli gelişmeleri takip
eden bilgi teknolojileri yönetiminin var olduğu,
Birbiriyle uyumlu
çalışabilen güvenli sistemlerin geliştirildiği,
Internet teknolojilerini
kullanarak devletin açık bilgisine ulaşımın altyapısının oluşturulduğu,
Internet kullanımının
kamu sektöründe ve halk arasında daha yaygın hale gelmesiyle yeni ve bütünleşik
hizmetler verebildiği,
Araştırma kaynaklarının
kullanılabilir bilgi sağladığı ve uygulanabilir yöntemler geliştirebildiği bir
devlet yönetimidir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemdeki yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım :
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. -
Portekiz’in Lizbon Şehrinde yapılacak olan Nüfus ve Gelişme Üzerine Avrupa
Parlamentolararası Forumuna ismen davet edilen TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ile Komisyon Üyesi
Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un katılmalarına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/291)
22.5.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Nüfus ve Gelişme Üzerine
Avrupa Parlamentolararası Forumunun Yıllık Konsey Toplantısı 24-28 Mayıs 2003
tarihleri arasında Portekiz'in Lizbon kentinde yapılacaktır. Söz konusu
toplantıya Türkiye Büyük Millet Meclisi Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Başkanı Bingöl Milletvekili Yrd. Doç. Dor. Mahfuz Güler ve Komisyon
Üyesi Adana Milletvekili Prof. Dr. Gaye Erbatur ismen davet edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Yasanın 9 uncu
maddesi uyarınca, adı geçen milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisini
temsilen söz konusu toplantıya katılmaları hususunu tasviplerine saygılarımla
arz ederim.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun, görüşülmekte olan kanun
tasarısının bazı maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu
maddesine göre bir istemi vardır.
Şimdi, Danışma Kurulunun,
komisyonun bu istemi hakkındaki görüşünü okutuyorum :
No : 33 22.5.2003
Danışma
Kurulu Önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda görüşülmekte bulunulan 73 ve 73'e 1 inci ek sıra sayılı
İş Kanunu Tasarısının, daha önce görüşülerek kabul edilen 2, 4, 7, 11 ve 107
nci maddelerinin, talepte belirtilen gerekçeyle, yeniden görüşülmesine dair
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun istemi, İçtüzüğün 89 uncu
maddesine göre Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Faruk Çelik Mustafa Özyürek
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Esas komisyonun istemi,
sırası geldiğinde görüşülecektir.
Danışma Kurulunun
önerileri vardır; önce tümünü okutacağım, sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım :
V. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel
Kurul gündemindeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi
No : 32 22.5.2003
Danışma
Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunca,
aşağıdaki önerilen Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
|
Faruk Çelik |
Mustafa Özyürek |
|
AK Parti Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu Başkanvekili |
Öneriler :
1 - 21.5.2003 tarihli
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 134 sıra sayılı
Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 33 milletvekili ile Kırklareli Milletvekili
Ahmet Gökhan Sarıçam ve 24 milletvekilinin, Ergene Nehrindeki kirliliğin ve
çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
konusundaki (10/2,6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun,
Genel Kurulun 27.5.2003 Salı günkü birleşiminde; gündemin "Özel Gündemde
Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci sırasında yer alması, 20.5.2003 tarihli
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan; 109 sıra sayılı
Türkiye Halk Bankası AŞ'nin tasvibe sunulan 1997 yılı hesap ve işlemlerine ait
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu raporu ve bu rapora yapılan itiraz ile
komisyonun görüşünün aynı kısmın 2 nci sırasında yer alması, 110 sıra sayılı
Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün tasvibe sunulan 1998 ve 1999 yılları hesap
ve işlemlerine ait Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu raporu ve bu rapora
yapılan itiraz ile komisyonun görüşünün ise bu kısmın 3 üncü sırasında yer
alması ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması, ayrıca bu birleşimde sözlü
sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi ve çalışma süresinin bu
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılması,
2 - 15.4.2003 tarihli ve
4847 sayılı Kanun ile kurulması öngörülen Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun, 18
üyeden kurulması ve komisyon üyeliklerinin siyasî parti gruplarına dağılımının
ilişik listedeki şekilde olması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneriyle ilgili
olarak söz talebi var mı? Yok.
Sayın milletvekilleri, birinci
öneriyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım:
Öneriler :
1 - 21.5.2003 tarihli
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 134 sıra sayılı
Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 33 milletvekili ile Kırklareli Milletvekili
Ahmet Gökhan Sarıçam ve 24 milletvekilinin, Ergene Nehrindeki kirliliğin ve
çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
konusundaki (10/2,6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun,
Genel Kurulun 27.5.2003 Salı günkü birleşiminde; gündemin "Özel Gündemde
Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci sırasında yer alması, 20.5.2003 tarihli
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan; 109 sıra sayılı
Türkiye Halk Bankası AŞ'nin tasvibe sunulan 1997 yılı hesap ve işlemlerine ait
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu raporu ve bu rapora yapılan itiraz ile
komisyonun görüşünün aynı kısmın 2 nci sırasında yer alması, 110 sıra sayılı
Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün tasvibe sunulan 1998 ve 1999 yılları hesap
ve işlemlerine ait Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu raporu ve bu rapora
yapılan itiraz ile komisyonun görüşünün ise bu kısmın 3 üncü sırasında yer
alması ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması, ayrıca bu birleşimde sözlü
sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi ve çalışma süresinin bu
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılması,
BAŞKAN - Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer öneriyi okutuyorum
:
2 - 15.4.2003 tarihli ve
4847 sayılı Kanun ile kurulması öngörülen Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun, 18
üyeden kurulması ve komisyon üyeliklerinin siyasî parti gruplarına dağılımının
ilişik listedeki şekilde olması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
İş Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı :73 ve 73’e 1 inci Ek) (1) (2)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının geçici 6 ncı
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma tamamlanmıştı.
Şimdi, söz sırası, şahsı
adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi'de.
Sayın Selvi?.. Yok.
Gümüşhane Milletvekili
Sayın Sabri Varan?.. Yok.
Samsun Milletvekili Sayın
Musa Uzunkaya?.. Yok.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, şahsı adına, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi
konuşacak.
BAŞKAN - Geçti Sayın
Çelik.
Sayın Tanrıverdi, size
söz veremeyeceğim.
Önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Kıdem tazminatı" başlığını taşıyan geçici 6 ncı
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muharrem Doğan |
Muhsin Koçyiğit |
Hüseyin Özcan |
|
Mardin |
Diyarbakır |
Mersin |
Kıdem tazminatı :
Geçici Madde 6.- Bu
kanuna tabi işçilerin iş sözleşmelerinin :
1. - İşveren tarafından
bu kanunun 25 inci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,
2. - İşçi tarafından bu
kanunun 24 üncü maddesi uyarınca,
3. - Muvazzaf askerlik
hizmeti dolayısıyla,
4. - Bağlı bulundukları
kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı
yahut toptan ödeme almak amacıyla;
5. - 506 sayılı Kanunun
60 ncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen
yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı kanunun geçici 81 inci maddesine
(1) 73 S. Sayılı Basmayazı 13.3.2003 tarihli 45 inci
Birleşim Tutanağına eklidir.
(2) 73’e 1 inci Ek S. Sayılı Basmayazı 6.5.2003 tarihli 75
inci Birleşim Tutanağına eklidir.
göre yaşlılık aylığı
bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını
tamamlayarak kendi istekleriyle işten ayrılmaları nedeniyle,
Feshedilmesi veya kadının
evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusuyla sona erdirmesi
veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı
tarihten itibaren iş sözleşmesinin devamı süresince her geçen tam yıl için
işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan
artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.
İşçilerin kıdemleri, iş
sözleşmesinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına
bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler
gözönüne alınarak hesaplanır. İşyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi
bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli
halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin
toplamı üzerinden hesaplanır. 12.7.1975 tarihinden itibaren (1) işyerinin devri
veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş kıdem
tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak, işyerini devreden
işverenlerin bu sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir
esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlıdır. 12.7.1975 tarihinden
evvel (2) işyeri devrolmuş veya herhangi bir suretle el değiştirmişse devir
mukavelesinde aksine bir hüküm yoksa işlemiş kıdem tazminatlarından yeni
işveren sorumludur.
İşçinin birinci bendin
dördüncü fıkrası hükmünden faydalanabilmesi için aylık veya toptan ödemeye hak
kazanmış bulunduğunu ve kendisine aylık bağlanması veya toptan ödeme yapılması
için yaşlılık sigortası bakımından bağlı bulunduğu kuruma veya sandığa müracaat
etmiş olduğunu belgelemesi şarttır. İşçinin ölümü halinde bu şart aranmaz.
TC Emekli Sandığı Kanunu
ve Sosyal Sigortalar Kanununa veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanununa tabi
olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin
birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanununa göre yaşlılık veya
malullük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye, bu kamu
kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu
işverenince kıdem tazminatı ödenir.
Yukarıda belirtilen kamu
kuruluşlarında işçinin iş sözleşmesinin evvelce bu maddeye göre kıdem tazminatı
ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona ermesi suretiyle geçen hizmet süreleri
kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz.
Ancak, bu tazminatın TC
Emekli Sandığına tabi olarak geçen hizmet süresine ait kısmı için ödenecek
miktar, yaşlılık veya malullük aylığının başlangıç tarihinde TC Emekli Sandığı
Kanununun yürürlükteki hükümlerine göre emeklilik ikramiyesi için öngörülen
miktardan fazla olamaz.
Bu maddede geçen kamu
kuruluşları deyimi, genel, katma ve özel bütçeli idareler ile 468 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinde sayılan kurumları kapsar.
Aynı kıdem süresi için
bir defadan fazla kıdem tazminatı veya ikramiye ödenmez.
Kıdem tazminatının
hesaplanması, son ücret üzerinden yapılır. Parça başı, akort, götürü veya yüzde
usulü gibi ücretin sabit olmadığı hallerde son bir yıllık süre içinde ödenen
ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama
ücret bu tazminatın hesabına esas tutulur.
Ancak, son bir yıl içinde
işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, tazminata esas ücret, işçinin işten
ayrılma tarihi ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre
içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.
17 nci maddesinde sözü
geçen tazminat ile bu maddede yer alan kıdem tazminatına esas olacak ücretin
hesabında 32 nci maddenin birinci fıkrasında yazılı ücrete ilaveten işçiye
sağlanmış olan para ve parayla ölçülmesi mümkün akdi ve kanundan doğan
menfaatlar da gözönünde tutulur. Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi
sebebiyle açılacak davanın sonunda hâkim gecikme süresi için, ödenmeyen süreye
göre mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine hükmeder. İşçinin mevzuattan
doğan diğer hakları saklıdır.
Bu maddede belirtilen
kıdem tazminatıyla ilgili 30 günlük süre iş sözleşmeleri veya toplu iş
sözleşmeleriyle işçi lehine değiştirilebilir.
Ancak, toplusözleşmelerle
ve iş sözleşmeleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet
Memurları Kanununa tabi en yüksek devlet memuruna 5434 sayılı TC Emekli Sandığı
Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azamî emeklilik
ikramiyesini geçemez.
İşçinin ölümü halinde
yukarıdaki hükümlere göre doğan tazminat tutarı, kanunî mirasçılarına ödenir.
Kıdem tazminatından doğan
sorumluluğu işveren şahıslara veya sigorta şirketlerine sigorta ettiremez.
İşveren sorumluluğu
altında ve sadece yaşlılık, emeklilik, malullük, ölüm ve toptan ödeme hallerine
mahsus olmak kaydıyla devlet veya kanunla kurulu kurumlarda veya yüzde 50
hisseden fazlası devlete ait bir bankada veya bir kurumda işveren tarafından
kıdem tazminatıyla ilgili bir fon tesis edilir.
Fon tesisiyle ilgili
hususlar kanunla düzenlenir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Yönetmelik gibi olmuş
Sayın Başkan; katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, mevcut yasa
ayrıca bir fon kurulmasını düzenlediği için katılmıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önerge üzerinde konuşacak
mısınız, yoksa gerekçe mi okunsun?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe :
Kıdem tazminatı işçi
bakımından hayatî önem taşımakta, vazgeçilmez ve taviz verilemez bir kazanılmış
hak olarak kabul görmektedir. Tasarının geçici 6 ncı maddesinde, kıdem
tazminatı için ayrı bir fon kurulması ve kurulacak fonla ilgili ayrı bir kanun
çıkarılması öngörülmüştür. Ülkemizde bugüne kadar kurulmuş olan fonların
akıbetleri hepimizce bilinmektedir. Çoğu kez bu tür fonlar devlete ve genel
bütçeye kaynak kazandırılması gizli amacını taşımaktadır. Sigorta primlerini
yatırmaktan kaçınan, doğru dürüst vergisini ödemek istemeyen işverenlerden bir
de fon için prim istenmesi gerçekçilik olamaz. Primini ödemeyen işverenler
kıdem tazminatı yükümlülüğünü fona aktarmış olacaklar, dolayısıyla, işverenin
borcu devlet tarafından üstlenilmiş olacaktır. Ayrıca primlerin SSK
aracılığıyla tahsil edilmesi düşüncesi ise hayalciliktir; çünkü, SSK kendi
primlerini bile tahsil edememekte ve işverenden prim alacağı katrilyonları bulmaktadır.
Öte yandan fon yönetimi ve fonun hukukî statüsü belirsizdir. Ne derece tedbirli
düşünülürse düşünülsün, yukarıda sayılan sakıncalar yüzünden fon uygulaması
amacına ulaşamayacaktır.
Hukukî bakımdan
"tazminat" anlamının ötesinde mana taşıyan ve işçi gözünde kutsal hak
gibi görünen kıdem tazminatı müessesesine el atmak çalışma barışını bozacak ve
işçiyi sokağa düşürerek toplum huzurunu da kaçıracaktır.
Kıdem tazminatı hakkının,
1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesindeki düzenleme aynen korunmalıdır. Bu
düşüncelerle yukarıda arz olunan değişiklik teklif olunmuştur.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici 6 ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının 120 nci
maddesini, 121 inci madde olarak okutuyorum :
Yürürlük
MADDE 121. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENVER
ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milyonlarca insanımızı
ilgilendiren İş Kanunu Tasarısını 65 saattir tartışarak görüşüyoruz. Yolun
sonuna geldik. Siz AKP'li milletvekillerimizi ve hükümetimizi kutluyorum; bu 65
saatlik koşuyu, halkımız ve onun sözcüsü Cumhuriyet Halk Partisine rağmen,
birincilikle bitirdiniz. Çalışanlar küme düştü, siz şampiyon oldunuz ve kupayı
hak ettiniz. Bu kupayı, evinizin müstesna bir yerinde saklayınız. Kupayı
gördükçe, milyonlarca çalışanımızın haklarını ellerinden nasıl aldığınızı,
onları işverenlerin insafına nasıl terk ettiğinizi hatırlarsınız.
Lawrance'ın güzel bir
sözü var: "İnsanın günahları ardını bırakmaz." Sizin de bu günahınız
hayatınız boyunca mutlu olmanızı engelleyecektir; bundan da emin olabilirsiniz.
Sayın milletvekilleri, bu
tasarının gündeme geldiği günden bu yana onun içeriği üzerinde yapılan
değerlendirmeler, tartışmalar, konular, ortaya çıkan düşünceler, görüş belirten
siyasetçiler, yasayı savunanlar, karşı çıkanlar, eylem ortaya koyanlar,
taraflar, insanlar, Meclisin işleyişi, hükümetin tavrı, milletin vekillerinin
duyarsızlıkları tarihî vesika olacak ibretlik bir görüntüyü hepimizin gözleri
önüne serdi. Bu görüntüler o kadar özgün, tarihî, siyasî, sosyolojik ve insanî
malzemeler içeriyordu ki, her biri ayrı bir tez konusu olabilecek sonuçlar
çıkarmamıza neden oldu.
Ömer Hayyam "tarih,
insanlığın vicdanıdır" demişti. Korkarım ki, bu tasarıya evet diyenler,
gelecekte, vicdanlarını, tarihin çöp sayfalarında bulacaklardır.
Değerli milletvekilleri,
bu tasarının tartışmaları sırasında neleri görmedik ki; halkın rıza ve
isteğiyle iktidara gelmiş bir partinin, bu kadar kısa bir sürede halktan nasıl
uzaklaşabildiğini; nüfusumuzun hemen hemen yarısını doğrudan ilgilendiren bir
yasayı, bir köleleştirme yasasını, bu kadar büyük tepkilere rağmen, nasıl ve
neye güvenerek bu kadar süratle çıkarma cesaretini gösterdiğini gördük. Çalışma
hayatının, işçilerin, üretim gücünün âdeta dinamitlenmeye çalışıldığını gördük.
Tasarı, işçileri alınır satılır bir meta haline getiriyordu; iş güvencesini
ortadan kaldırıyor, çalışma hayatındaki durumunu, işverenin tek taraflı
belirleyiciliğine, insafına bırakıyor, sosyal yaşantısını, aile düzenini bozuyor,
ücretlerini düşürüyor, emekçiyi, âdeta, çalışan işsiz bir insan konumuna
getiriyordu. İşçiyi, işverenin, gerektiğinde kullandığı bir makine gibi
algılayan bir tasarı ve bu tasarıyı savunabilecek kadar insanî duygularını
yitirmiş bir olayla karşı karşıya kaldık. Haykırmalara, eylemlere, her türlü
açıklamalara, ikna sözlerine kulağını tıkayan, gözlerini kapayan, gönül gözü,
insanlık gözü kör olmuş, vicdanî kulağı sağır olmuş bir tabloyla karşı karşıya
kaldık. Bu milletvekillerinin "körler, sağırlar; birbirini ağırlar"
deyimini doğrulayacak şekilde, tekelci sermayeyle güzel bir şekilde
buluştuklarını gördük. Mazlumları ve mağdurları da gördük, zulme çanak
tutanları da gördük. Hükümet, gösterdiği bu performans ve eylemleriyle, âdeta,
Bacon'ın "işkencelerin en kötüsü kanunla işkence etmektir" sözünü
doğrulamaktaydı.
Biz, bunları gördük ve
dikkate alınmasa da, bu kürsüden, gerekli tepkimizi koyduk. Peki, göremeyenler,
neyi, neleri göremediler:
Bu kanunun Türk çalışma
hayatıyla nasıl bir uyumsuzluk içinde olduğunu göremediler.
Üretim sürecinin en temel
unsurunun emek olduğunu, alınteri olduğunu göremediler.
Emeği devredışı
bırakarak, korumasız, kollamasız bir şekilde, piyasa tekellerinin insafına terk
ederek, gerçekten üretken işverenin değil, rantiyenin, vergi kaçakçılarının,
kayıtdışı ekonomi simsarlarının istediklerini yapmış olduklarını göremediler.
Açlık sınırının bile 500
000 000 liranın üzerinde olduğu bir ülkede, 223 000 000 lira asgarî ücretle
hayatta kalmaya ve ailesini geçindirmeye çalışan milyonlarca işçinin perişan
halini göremediler.
Zaten çarpık ekonomi
çarkı içinde ezildikçe ezilen emekçilerin halini düzeltmek yerine, onları daha
da köleleştirecek bir yasanın çıkması için bu kadar çırpınmanın, ne büyük bir
günah, ne büyük bir ihanet olduğunu göremediler.
"İşçinin hakkını
alınteri kurumadan veriniz" diyen Hazreti Muhammed'e olan sevgilerini her
fırsatta dile getirenler, bu yasanın, işçiyi alnından vuracak, işçinin
alınterini de, emeğini de kurutacak bir yasa olduğunu göremediler.
İşçinin emeğiyle oynayıp
haramzadelerin önünü açmanın, harama bulaşmak olduğunu bir türlü anlayamadılar.
Kısacası, halkı
göremediler, mazlumları ve mağdurları göremediler, insanı göremediler, kendi
geleneklerini ve vaatlerini bile göremediler.
Mevlana'nın güzel bir
sözü var: "Göz vardır iki âlemi görür, göz vardır iki fersahlık yolu
görür." Bunlar, iki fersahlık yolu bile göremediler.
Gandi ne demişti:
"Görmek istemeyenlerden daha kör kişi olur mu?!"
Değerli milletvekilleri,
bu kölelik yasasını, Avrupa Birliğinden örnek alarak düzenlediklerini, çağdaş
çalışma hayatının bir gereği olarak benimsediklerini söylüyorlar. Esnek
çalışma, ödünç iş ilişkisi, iş ve işçi bulmaya aracılık gibi dahiyane
fikirleri, Avrupa'yı referans göstererek kabullendirmeye çalışıyorlar. Türkiye
gerçeklini de, Avrupa gerçeklini de göremiyorlar, anlamıyorlar.
Oysa, Türk işçisi diyor
ki:
Avrupa Birliğinin gelir düzeyine
gelmeyi, oradaki enflasyon oranına ulaşmayı hedefle.
İş olanaklarını, Avrupa
Birliği düzeyine yükselt.
İşsizlik oranını düşür.
İşsizlik sigortası
sistemini, Avrupa Birliğine benzetmek için çalış.
Avrupa Birliğinin üretim
fazlalığından kaynaklanan, Batı kapitalizminin kendi sorunlarına bir çözüm
olarak geliştirdikleri, esnek çalışma gibi, ucube modellerini yerleştirmek için
değil, kendi ülkenin çalışma hayatını dinamikleştirmek için çalış.
Dünyanın hiçbir ülkesinde
görülmemiş kölelik rejimini emekçilerine kabul ettirmek için değil, emekçileri
gerçekten kazanmak için çalış.
Endüstriyel demokrasiyi
geliştirmek için çalış.
Kamunun mallarına sahip
çık.
Özelleştirmeler
aracılığıyla işçi kıyımına son ver ve talana son ver.
Maaşını söylemekten
utanan memuruna, maaş kuyruklarında hayatını kaybeden emekline, ağır vergiler
altında ezilen ve geçimini sağlamakta acze düşen esnafına, satacak ürünü
olmayan köylüne, bunalımda olan gencine ve işsizine ve dolayısıyla halkına
sahip çık.
Sayın milletvekilleri,
hatırlarsanız, bir zamanlar Sayın Necmettin Erbakan, kendileri dışındaki her
siyasî oluşumu "taklitçi partiler" diye suçlardı. Erbakan bu
suçlamayı yaparken, taklitçilerin en büyüğünün kendi partisi içinden çıkacağını
herhalde tahmin edememişti.
Değerli arkadaşlar, AKP
kurulurken, siyasî kişiliğini çok fazla açığa vurmuyordu. Muğlak ifadelerle
dolu programından çok fazla bir şey anlaşılamıyordu. AKP'den, seçim
meydanlarında da kuru vaatler, içeriği olmayan sözler, somut çözümler içermeyen
sloganvari konuşmalar dinledik.
İktidara geldikten sonra
açıkladıkları acil eylem planından, hükümet Programından ve ilk
uygulamalarından sonra yavaş yavaş renklerini görmeye başladık. Ak gitti, kara
geldi.
Mevlana der ki "Gece
neye gebeyse, onu doğurur" AKP de yedi aylık icraatıyla, adaletsizlik ve
sefalet doğurmuştur.
Bu yasayla birlikte bir
şey daha olmuştur, AKP'nin programı, daha net olarak ortaya çıkmıştır.
Çalışanların hayatını da
AKP'nin içi gibi karartacak olan bu yasanın maddeleri tartışılırken, AKP'nin
daha önce belirsiz olan programı da yazılmış ve tamamlanmıştır.
Bu yasanın son maddesiyle
birlikte AKP'nin programı da bitmiş ve yürürlüğe girmiştir.
Bu programı özetlemek
istiyorum:
Artık, kesin olarak,
anlaşılmıştır ki, AKP, IMF'cidir, AKP, IMF'cidir, IMF'nin direktiflerini,
tekelci sermayenin, rantiyecilerin istediklerini öncelikle yerine getirmek için
bütün mesaisini vermeye hazırdır.
AKP, işçi haklarının
fazla olduğunu düşünmekte, bunların geri alınması için gerekli hukuksal
düzenlemeleri en kısa zamanda yapmayı öncelikli görev olarak kabul etmektedir.
AKP, Batı taklitçisi bir
partidir; ama, taklit etmeye çalıştığı, Batı'nın kendi sorunlarından
kaynaklanan arızalardır. Yani, AKP, arıza taklitçisi olmuştur. Arızalı
yasaları, modelleri, sağlıklı bir halka, sağlıklı olabilecek bir ülkeye monte
etmeye çalışmaktadır.
AKP'nin siyasî ideolojisi
kapitalizmdir. Halkın istemlerini dikkate almadığına, örgütlü toplumu
dinlemediğine ve sendikaları bile bertaraf etmeye çalıştığına göre, bu anlayış,
liberal bile değildir. AKP, 17 nci ve 18 inci Yüzyılların vahşi kapitalizm
anlayışını savunur noktaya gelmiştir. İş Kanunu Tasarısının kabul edilmesiyle
birlikte bu yönde çok büyük bir adım atılmıştır.
AKP, mazlumlardan değil,
egemenlerden yanadır; işçiden değil, kayıtdışı sermayeden yanadır; üreticiden
değil, spekülatörden yanadır; kesinlikle ve kesinlikle, halktan yana değildir,
ülke nüfusunun ezilen yüzde 90'ından yana değildir.
ÜNAL KACIR (İstanbul)-
Sayın Başkan, bu hakaretleri yapma yetkisini nereden alıyor! Ayıp!
ENVER ÖKTEM (Devamla)-
AKP programının ana ilkeleri bu şekilde ortaya çıkmıştır. Bu ilkeleri daha
fazla uzatabiliriz. Maalesef, halkımız bu programı bilmeden AKP'ye oy
vermiştir. (AK Parti sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum)- Maddeyle ne alakası var!
BAŞKAN- Son 1
dakikanız...
Buyurun.
ENVER ÖKTEM (Devamla)-
Popülizmin tarihinin en ilginç olayları yaşanmış ve halk aldatılarak, âdeta,
AKP'ye muhtaç hale getirilmiştir.
Bacone'un bir sözü
vardır: "En kötü isyanları aç karınlar doğurur."
Değerli arkadaşlar,
AKP'liler, bu yasa tasarısının sanki birkaç maddesi kusurluymuş gibi, 3-4
maddesini yeniden görüşerek düzeltmeyi hedefliyorlar. Hâlâ anlayamadılar ki, bu
yasa tasarısının en az 20 civarında maddesi kusurludur, art niyetlidir ve
taraflıdır; başka bir açıyla da, işçi aleyhinedir.
Bu yasa tasarısı toptan
defoludur. Eğer samimiyseniz, tasarının tamamının yeniden görüşülmesini
sağlayınız; ama, bunu yapamayacağınızı biliyoruz; çünkü, bugüne kadarki
gelişmeler bunu gösteriyor.
Sözlerimi, Mehmet Emin
Yurdakul'un mazlum Anadolu halkı için söylediği şu dörtlükle bitirmek
istiyorum:
"Yazık sana
ağlamayan şiire,
Yazık uzanmayan ellere.
Yazık sana titremeyen
vicdana,
Yazık seni kurtarmayan
insana."
Ve diyorum ki, yazıklar
olsun, yoksuldan, ezilenden yana olmayan anlayışlara.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öktem,
teşekkür ediyorum.
AK Parti Grubu adına,
Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının,
121 inci maddesi olarak değiştirilen 120 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz
almış bulunuyorum; öncelikle, Grubum ve şahsım adına saygılar sunuyorum.
Biraz önce, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına bir arkadaşımız burada konuştu ve sözlerini, doğrusu
"yazıklar olsun" diye bitirdi, "yazık olsun" diye bitirdi;
ne yazık ki, böyle bir talihsiz konuşma yaptı. Ben de kendisine "yazıklar
olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun" diyorum. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Çünkü, Cumhuriyet Halk
Partisinin içerisinde bir ses yükselmişti; o ses kulağımda yankılanıyor. O ses
diyordu ki, maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi, hâlâ, 1930'ların Cumhuriyet Halk
Partisi. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Onunla iftihar edin!..
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Hâlâ, 1930'ların mantığıyla, kafasıyla, düşüncesiyle hareket
ederseniz, sadece bizleri değil, tüm kamuoyumuzu ürkütürsünüz; ki, şu anki
konuşmayı izleyen kamuoyu, bundan ürkmüştür, size haber veriyorum. (CHP
sıralarından gürültüler)
Değerli dostlarım, yine,
konuşmacı, "AKP=IMF veya IMF=programları" gibi sözler söyledi.
Doğrusu, bunda bizim gocunacak hiçbir yönümüz yok. Biz, düne kadar, IMF
programlarını hükümet içerisinde bulunduranları kabinemize almadık ve grubumuzda
da IMF'nin temsilciliğini yapan bir milletvekilimiz yoktur; açıkça ifade
ediyorum! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Doğrusu, sayın
konuşmacının bu metnini kimin yazıp eline tutuşturduğunu da, hâlâ, anlamış
değilim. Çünkü, bu konuşmanın onun tarafından yapılacağına inanmıyorum; ama,
birileri eline tutuşturdu, geldi, burada, kürsüde konuştu. Kim yazdıysa o
yazıyı burada çıkıp açıkça söylesin! (AK Parti sıralarından alkışlar)
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Başkan...
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar, gerçekten, İş Yasası
Tasarısıyla ilgili güzel konuşmalar yapıldı ve İş Yasası Tasarısının son
maddelerine geldik, yürürlük maddesini konuşuyoruz ve bu tasarı, gerçekten,
bugün, Türkiye için, daha önceki konuşmalarımda da belirttiğim gibi, çalışma
hayatının, ekonominin ve hatta demokrasinin sinir sistemini oluşturan bir yasa
tasarısıdır. Bu tasarı, Türk çalışma hayatını düzenlediği gibi, Türkiye'nin
önünü açacak da bir yasa tasarısıdır.
Daha önceki
konuşmalarımızda, içimize sinmediğinden bahsettiğimiz birkaç madde vardı. O
maddeler üzerinde de, sağ olsun, gruplar belli bir noktaya geldiler. Dün akşam
konuşmalar yapıldı. Bugün, sabah, Danışma Kurulunda da, 5 madde üzerinde, hem
Cumhuriyet Halk Partimiz Grubu hem de AK Partimiz Grubu uzlaştılar ve bugün,
birazdan, o anlaşılan maddeler üzerinde, mutabakata varılan maddeler üzerinde
tekriri müzakereler yapılacak.
Görülüyor ki, bundan da
anlaşılıyor ki, AK Parti, toplumun içine sinecek bir yasanın çıkmasını istiyor;
bundan da anlaşılıyor ki, kesimlerin, içine sinecek bir yasanın çıkmasını
istiyor. Yani, AK Partinin, biraz önce konuşmacının söylediği gibi, içi kara
değil; dışı da ak, içi de aktır! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Burada, insanî
duygularını kaybetmiş gibi itham edici ağır ifadelerde bulunmak yanlıştır.
Bununla, AK Partinin "insanı yücelt ki devlet yücelsin" sloganından,
ifadesinden ve bu programından habersiz olduklarını bir defa daha ortaya koymuş
oluyorlar. AK Parti, insanı yüceltmek için gelmiştir, değerlerini yüceltmek
için gelmiştir, demokrasinin yerleşmesi için gelmiştir; muhafazakâr demokrat
olduğunu her platformda, her konuşmasında ifade etmektedir. O açıdan, bu kadar
insafsız, bu kadar acımasız bir saldırının içine girmenin anlamını hâlâ bulmuş
değilim değerli dostlarım.
Burada biraz ahlakî
davranmak gerekiyor, burada biraz insanî davranmak gerekiyor, burada biraz
emekten yana ve burada biraz Türkiye'den yana tavırlar koymak gerekiyor. Aksi
halde, insanî duygulardan uzaklaştığınız zaman, ahlakî duygulardan
uzaklaştığınız zaman, vehimlerinizle hareket edersiniz ve kuşku kumkumasına
takılır, ona göre hareket edersiniz; bu da yanlış olur. O açıdan, bu yanlışlara
düşmemek için, daha yolun başında, şahsım adına, Grubumuz adına bir defa daha hatırlatıyorum:
Bugün Türkiye bizden çok şey bekliyor, insanlarımız çok şey bekliyor ve hatta,
dünya bizden çok şey bekliyor. Bize yakışır bir şekilde, Türkiye Büyük Millet
Meclisine yakışır bir şekilde burada konuşmaları yapmak, herhalde, Türkiye'nin
kazanımı olur ve bu konuşmaları yaptığımız zaman, yıllardır ihmal edilen -her
defasında söylüyorum- "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir"
ifadesinin içini doldururuz. Bugüne kadar ihmal edildi, boş kaldı; biz bunu doldurmak
için, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu göstermek için çalışmalar
yapıyoruz, programlarımız buna dayalıdır. O açıdan, hiç kimse kuşkuya
kapılmasın, kuşku kumkuması içerisine girmesin.
Benim esas söylemek
istediğim konular, elbette, geçici madde üzerindeydi; yani, kıdem tazminatı
maddesiyle ilgiliydi.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Geçti o madde.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Burada uzun uzun bu maddeye girecek değilim; ancak, dün Sayın Meral
burada bir konuşma yaptılar ve o konuşmaya baktığımız zaman, sanki kıdem
tazminatı hükmü, yeni, yasaya derç ediliyor, sanki Kıdem Tazminatı Fonu yeni
oluşturuluyor gibi bir anlam çıkıyor. Oysa, değerli milletvekilleri, kıdem
tazminatı maddesi, daha önceki, 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinde
aynen ifade edilmekte, yerini bulmakta ve bizim şu an kabul ettiğimiz geçici 6
ncı maddede de, kıdem tazminatına ilişkin hüküm, 14 üncü madde aynen korunuyor.
Yani, kıdem tazminatına bir saldırı yok, kıdem tazminatına ilişkin bir
değişiklik yok, kıdem tazminatı fonuna ilişkin de bir öneri yok. Kıdem
Tazminatı Fonuyla ilgili olarak bir önceki yasada, yani 1475 sayılı Yasada
aynen şöyle deniliyor: "İşveren sorumluluğu altında ve sadece yaşlılık,
emeklilik, malullük, ölüm veya toptan ödeme hallerine mahsus olmak kaydıyla,
devlet veya kanunla kurulu kurumlarda veya yüzde 50 hisseden fazlası devlete
ait bir bankada veya bir kurumda, işveren tarafından kıdem tazminatıyla ilgili
bir fon tesis edilir. Fon tesisiyle ilgili hususlar kanunla düzenlenir."
Yani, mevcut hüküm aynen korunuyor.
Sayın Meral dün dediler
ki: "Efendim, 9 kişilik Bilim Kurulundan sıkça söz ediliyor. 9 bilim adamı
dediğimiz arkadaşlarımızın hazırladığı yasa tasarısında böyle bir şey
yok." Sayın Meral'in tutanaklardan aldığım konuşması.
Evet, bu konuda Bilim
Kurulunun raporuna baktığınız zaman, burada, kıdem tazminatına ilişkin 24 üncü
madde var. Bu maddeye baktığınızda, yine, bu maddede, fon oluşumu ortaya
konulmaktadır. Bunu, o satırı okuduğumuzda "Kıdem tazminatı için bir kıdem
tazminatı fonu kurulur. Fon kurulması ve işçilerin kıdem tazminatları ile fonun
yönetimi ve işleyişi, çıkarılacak bir kanun ile düzenlenir" deniliyor. Bu
konuya, bilim adamları, üniversite, bu konuda ihtisas yapmış bu insanlar, kıdem
tazminatına, madde 24'te yer vermişler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Sayın Başkan, 1-2 dakika eksüre verir misiniz?..
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tanrıverdi.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Ancak, bu konuda sosyal taraflar arasında ihtilaf söz konusu olunca
-yani, sosyal taraflar dediğimiz, bildiğiniz gibi, işçi, işveren ve hükümettir-
Bilim Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Sayın Metin Kutal'ın üst yazısıyla aynen
ifade şudur: "Kıdem tazminatı konusunda komisyonumuzun ilk tercihi olan,
bu tazminatın bir fondan karşılanması önerisi üzerinde sosyal tarafların
bazılarının olumlu yaklaşımına karşın, aralarında mutabakat sağlanamamıştır. Bu
durum karşısında, Bakanlığınızın bu hususta nihaî tercihi yapması ve buna göre
taslağı Bakanlar Kuruluna sevk etmesi gereği ortaya çıkmıştır." Yani,
burada, takdir hakkını tamamen Bakanlığa bırakmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Tanrıverdi, lütfen, son cümlelerinizi alayım.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Burada her zaman ifade ediliyor, söyleniyor; aceleye getiriliyor,
kaptıkaçtı gibi, gece operasyonları gibi değerlendirmeler yapılıyor. Bunlar
tamamen yanlış değerli dostlar. Bildiğiniz gibi, her defasında söylüyoruz;
Bilim Kurulunun oluşması için Sayın Meral'in
de imzasının bulunduğu, Sayın DİSK Başkanının imzasının bulunduğu,
Hak-İş Başkanının imzasının bulunduğu bir protokolle bu Bilim Kurulu
oluşturulmuş ve bu Bilim Kurulunun oluşturulmasına ilişkin rapor, 26 Haziran
2001 günü imza altına alınmıştır. Yani, 2001 yılı... 2001 yılının üzerinden iki
yıl geçmiş ve bu, iki yıldır
gündemimizde olan bir yasadır. Yani, bir kaptıkaçtı yok, bir acelecilik yok.
Daha çok, gecikmesinden kaynaklanan bu boşluğun doldurulmasına ilişkin bir
hızlandırma var.
BAŞKAN - Sayın
Tanrıverdi, lütfen, son cümlenizi alayım.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Bu çerçevede, ben, buradan ifade ediyorum. Sosyal tarafların, o gün
imzası bulunanlara, Türk-İş Başkanı olarak Sayın Bayram Meral'in, Hak-İş
Başkanı Sayın Salim Uslu'nun, DİSK Başkanı Sayın Süleyman Çelebi'nin...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Tanrıverdi, son 2 dakikayı
kullandınız...
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Sayın Başkan, bir saniye... Hemen bitiriyorum...
BAŞKAN - Son cümlenizi lütfen... Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Eksik kalmıyor, herkes biliyor onları...
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Bu üç arkadaşın ve TİSK Başkanı Sayın Refik Baydur'un, yani
dördünün, demişler mi ki, "biz, bu protokolü imzalıyoruz; ama, şu kırmızı
çizgileri çiziyoruz, burayı aşmayın" diye bir şerhleri olmuş mu?.. Bu
protokol elimizde. Böyle bir şerh yoksa, Bilim Kurulu bunu ortaya koymuşsa,
sosyal taraflar maddeler üzerinde mutabakat sağlamışsa , işte, bugün olduğu
gibi, muhalefetle 5 madde üzerinde
tekriri müzakere mutabakatı sağlanmışsa, biz, AK Parti olarak sosyal tarafları
dikkate alıyoruz demektir ve bundan sonra da alacağız; bunun işareti de budur.
Ben, tekrar sizlere
saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Başkan, sataşma olmuştur; söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Enver
Öktem, biraz önce, siz, konuşmanız sırasında, "ikiyüz yıl öncesinin vahşi
kapitalizmini uygulayan bir anlayış" diye bahsettiniz. Bakınız, ben bu
konuyla ilgili olarak hiçbir şey
yapmadım.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Efendim, benim şahsıma yönelik konuşmuştur; ona yanıt vermek istiyorum. Benim
konuşma metnimi benim hazırlamadığımı söylemiştir.
BAŞKAN - Tutanakları
getirteceğim; şahsınıza bir sataşma varsa, söz vereceğim size; buyurun.
MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı)
- Sen hepimize yönelik konuştun; hepimize, bütün Gruba hakaret ettin!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, birkaç defa ismimden bahsetti; müsaade edin...
BAŞKAN - Sayın Meral,
sizin yaptığınız konuşmayı aynen aktardı, burada bir sataşma yok.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Kusura bakmayın, benim yaptığım konuşmanın aynısını aktarmadı, eksiklik var;
lütfen inceleyin, söz istiyorum.
BAŞKAN - O zaman
tutanakları getirteyim efendim, baktırayım, lütfen... Buyurun efendim,
tutanakları getirteyim...
Sayın Özyürek, buyurun
efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkanım, Danışma Kurulu kararımızla ilgili çok farklı bir yorum yaptı
arkadaşımız, onu düzeltmem lazım.
BAŞKAN - Danışma Kurulu
kararıyla ilgili olan hususu düzelteceksiniz...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Evet efendim.
BAŞKAN - Peki, buyurun.
Sayın Özyürek, sadece
Danışma Kuruluyla ilgili olan hususu düzeltirseniz...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, burada çok yanlış bir ifade
kullanıldı. Yani, bir muhalefet partisi olarak, ne zaman ki, iktidar partisine
bir kolaylık sağlıyoruz, çok yanlış noktalara çekiliyor.
Bizim yaptığımız şudur
değerli arkadaşlarım: Bazı maddelerin yeniden görüşülmesini komisyon talep
etmiştir. Komisyonun bu talebini, AKP Grup Başkanvekili Danışma Kuruluna
getirmiştir. Bizim oradaki oyumuz, "siz bunları yeniden görüşebilirsiniz"
şeklindedir, yeniden görüşmeye fırsat vermektir. Yoksa, o maddelerle ilgili
bizim herhangi bir mutabakatımız söz konusu değildir. Bu maddeler görüşülürken
de, arkadaşlarımız, farklı düşüncelerimizi ifade edeceklerdir.
Yani, bir iktidar grubu,
şu, şu, şu maddeleri yeniden görüşmek istiyoruz dediğinde, ona fırsat tanımakla
hata mı ettik değerli arkadaşlarım?! Kamuoyunu böylesine yanıltmak doğru bir
şey midir? Çok yanlış; ya bu usulleri öğrenir doğru kullanırsınız veya
bilmediğiniz noktalara değinmezsiniz. Haberlerde de böyle yansıdı...
Arkadaşlarım da, siz, bu 5 maddede mutabık kalmışsınız diyorlar. Bizim, 5
maddeyle ilgili bir mutabakatımız söz konusu değildir; ama, bu maddeleri iyileştirmek
istiyorsanız veya belli değişiklikler yapmak istiyorsanız, buyurun değiştirin
diye bu fırsatı tanıdık. Bu yanlışlığı düzeltmek istiyorum; yoksa bu maddelerle
ilgili farklılıklarımızı, farklı görüşlerimizi, biraz sonra sözcülerimiz
açıklayacaktır.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
ben teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Sabri Varan...
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Konuşmayacağım Sayın Başkan; vazgeçtim.
BAŞKAN - Peki efendim.
Uşak Milletvekili Sayın
Osman Coşkunoğlu?.. Yok.
Samsun Milletvekili Sayın
Musa Uzunkaya?.. Yok.
Ağrı Milletvekili Sayın
Melik Özmen; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı)
- Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; yürürlük maddesi üzerinde, şahsım
adına, söz almış bulunuyorum. Aslında, bu konu üzerinde konuşulacak bir şey
yok; ama, biraz evvel Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına arkadaşımın
konuşması, beni konuşmaya mecbur hissettirdi.
1923'te, biz, bu
cumhuriyeti kurduk. 1924'te, Mustafa Kemal Atatürk "muasır medeniyetin
icaplarını yerine getireceğiz" dedi. Hiçbir zaman "muasır medeniyeti
takip edeceğiz, muasır medeniyeti taklit edeceğiz, ona yetişeceğiz"
demedi. "Bunun için inkılaplar yapacağız" dedi; bu inkılapları, on
sene içerisinde, seri ve süratli bir şekilde yaptı. 1933'te, Onuncu Yıl
Nutkunda "evet, size verdiğim tüm sözleri yerine getirdim; yani, muasır
medeniyetin icaplarını yerine getirdik; bundan sonraki dönemde muasır
medeniyetin fevkine çıkacağız, üzerine çıkacağız" dedi. Neyle yapacağız
bunu; "elimizde tuttuğumuz meşale, müspet ilimdir" dedi, "müspet
ilimle yapacağız" dedi. Bugün gelmiş olduğumuz noktada, 70 yıldır, yani
1933'ten 2003 yılına kadar, Türk Halkı, müspet ilim yolunda önemli adımlar
attı, birçok darboğazdan geçti, birçok işlemden geçti; ama, bugün gelmiş
olduğumuz noktada, sokaktan geçen en sade vatandaşa bile, ekonomiyle ilgili bir
soru sorsanız; faiz nedir deseniz, gayet iyi biliyor, hazine bonosu nedir
deseniz, gayet iyi biliyor, ekonomik kavramlarla ilgili ne sorarsanız, size,
gayet iyi bilgi verebiliyor. Bunu, okuyarak değil, yaşayarak öğrendi.
Bugünden sonra,
Cumhuriyet Halk Partisi ile AK Parti, bu Mecliste, müspet ilmi kullanmak
suretiyle bu memleketin önünü açacak birçok projeyi birlikte
gerçekleştirecektir; buna, samimî olarak inanıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi ve
AK Parti, bir araya gelmek suretiyle, bu memleketin bütün problemlerini, bu
önümüzdeki dönem içerisinde, 22 nci Dönem bitinceye kadar, bir arada, gayet
makul, akla yakın, bilimi önceliğe almak suretiyle çözeceklerdir.
Bakın, Batı terimlerinde,
üretimin gerçekleşebilmesi için emek + sermaye diye bir formül koyarlar;
halbuki, yanlıştır; mesele, emek x sermayedir. Emek x sermaye ancak üretimi
ortaya çıkarabilir. Bu İş Kanunu Tasarısının, birçok eksiği, vesairesi, falanı,
filanı, şusu, busu, her şeyi olabilir; ancak, bu İş Kanunu Tasarısı, emek x
sermayeyi öne alan bir tasarıdır; en azından, bu yolda atılmış bir adımı
göstermektedir. Bunu geliştirmek, yine, elimizdedir ve yine, bu konuyla ilgili
gerekli düzenlemeleri yapmak elimizdedir.
Ben, biraz evvelki
konuşmacının, kendi şahsî düşüncelerini aktardığını düşünüyorum. Cumhuriyet
Halk Partisi adına bu kadar talihsiz bir şekilde konuşma yapılabileceğine
inanmıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, bugüne kadar, son derece olgun, tüm
siyasî tarihimiz içerisinde son derece saygın, akla yakın, düzgün önerileri
olan, gerçekten, Türk siyasî tarihinin medarı iftarı bir partidir. (Alkışlar)
Ben, bu arkadaşımızı kınıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına,
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 121
inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
uzun bir süreden beri yeni İş Kanunu Tasarısını kanun haline getirmek için
birlikte yoğun bir çaba harcıyoruz. Parlamentoda büyük bir çoğunluğa sahip olan
AK Parti, 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmaya başlamasından itibaren, üstlendiği sorumluluğun gereği olarak, toplum
yararına olan yasaların çıkarılması için gece gündüz demeden, birçok gün, gece
yarılarına, hatta sabahlara kadar büyük bir azim, kararlılık ve gayretle
çalışmaktadır. Muhalefet görevini üstlenmiş olan Cumhuriyet Halk Partisi de,
haftalardır süren bu çalışmalara katılmış, muhalefet anlayışları doğrultusunda
diğer tüm yasama çalışmalarında da yaptıkları üzere iş yasasının çıkmaması,
çıkacaksa da olabildiğince geç çıkması için, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzük hükümleri çerçevesinde elinden gelen her şeyi yapmıştır.
CHP, bugüne kadarki tüm
yasama faaliyetlerinde de benzer şekilde davranmış, iktidar partisinin, hangi
konuda olursa olsun, çıkarmak istediği yasalara büyük direniş göstermiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin aslî görevi yasa yapmaktır. CHP milletvekilleri, milletten aldıkları
vekâleti, yasa yapmak, yapılacak yasalara katkıda bulunmak yerine, yasaların
çıkmasını engellemek şeklinde ifa etmeyi bir davranış biçimi haline
getirmişlerdir. Yıllardan beri istikrarlı bir hükümet özlemi içinde olan
milletimizin, 3 Kasım seçimleriyle ortaya koyduğu tabloyu herkesin çok iyi
değerlendirmesi gerekir. Millet, siyasîlerin kısır çekişmelerinden bıkmış,
usanmış, bu çekişmelerin ülkeye bir yarar sağlamadığını tespit etmiş ve
seçimlerdeki tercihini bu doğrultuda kullanmıştır. İki partili bir Mecliste,
birbirinden güç alacak iki partinin, ülkenin kalkınması yolundaki tüm iç ve dış
engelleri kolayca aşabileceği, her türlü kuşkudan uzaktır; ancak, ne yazık ki,
CHP, basit siyasî beklenti ve hesaplarla, ülkenin geleceği, imarı, kalkınması
ve milletin refahı yolunda çaba içinde olan Adalet ve Kalkınma Partisini
engellemeye çalışmakta, hangi konuda olursa olsun, Türkiye Büyük Millet
Meclisine getirilen yasaların çıkmaması için direnmektedir. Bu durumu,
milletimiz, ibretle izlemekte, yakinen takip etmektedir.
Vatandaşlarımızın çoğu,
aş, iş ve ekmek derdindedir. Hükümetimiz, vatandaşın dertlerine çare olmak
için, her türlü çabayı göstermektedir. Muhalefet Partisi ise, bırakınız
vatandaşın sıkıntısıyla ilgilenmeyi, ülkenin kalkınması ve milletin refahı için
yapılmakta olan işleri engellemekten başka bir gayret içinde değildir. Mevcut
AK Parti Hükümetinin başarısızlığı üzerine kurulu bir siyaset anlayışını,
milletimiz çok iyi değerlendirmektedir. Bu anlayışın, demokrasi, çokpartili
siyasal sistem ve hukuk devleti anlayışıyla bağdaşır yanı yoktur. Siyasî
partiler arası yarış, seçimlere kadar olmalı, seçimlerden sonra ise, oluşan
siyasî iradeye saygı gösterilmeli ve ülkenin kalkınması yolunda güç birliği
edilmelidir.
Cumhuriyet Halk Partisine
mensup bazı konuşmacılar, parti tüzüğünde belirtildiği üzere, kısaltılmış adı
"AK Parti" olan Adalet ve Kalkınma Partisi için, alaycı bir ifadeyle
"AKP" demeyi alışkanlık haline getirmişlerdir.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Siz de bize "CHP" diyorsunuz, biz alınıyor muyuz?!
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bir partiye, tüzüğündeki ismi haricinde
hitap etmenin doğru olmadığı açıktır. Bu arkadaşlarımız, AK Parti ismini, her
nedense, bir türlü içlerine sindirememekte, zaman zaman "neden AK Parti,
siz AK Parti değilsiniz" gibi sözlerle, bu düşüncelerini açığa
vurmaktadırlar.
Adalet ve Kalkınma
Partisi, resmen kurulmadan önce, milletin gönlünde kurulduğu için AK Partidir;
kurulduğundan itibaren, daha 16 ay geçmeden, millet tarafından iktidara layık
görüldüğü için AK Partidir.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Sorun orada işte, onu anlatmak istiyoruz!
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Millete tepeden bakan, küçümseyen bir anlayışın değil, milletin
değerleriyle yoğrulan bir parti olduğu için AK Partidir; iktidarı bir sömürü
makamı olarak değil, millete hizmet aracı olarak gördüğü için AK Partidir;
siyaseti, her türlü kirli işin döndüğü entrikalar bütünü değil, çözüm üretme
sanatı olarak gördüğü için AK Partidir; mazisinde hırsızlık, yolsuzluk,
vurgunculuk, rüşvet, yalan dolan olmadığı için...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Daha dün Maliye Bakanını kurtardınız.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - ...iktidarında yokluk, kıtlık, karne, kuyruk, anarşi, terör
olmadığı için (AK Parti sıralarından alkışlar) milletin maddî ve manevî
değerlerine saygısızlık yapmadığı, hakaret ve küfür etmediği için AK Partidir.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Akıncılar geliyor, akıncılar!
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - AK Parti, milletin ak beklentilerinin, ak günlerinin ve ak
geleceğinin partisidir.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
"Ak günler" CHP'nin söylemi.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Değerli CHP'li milletvekili arkadaşlarım, AK Parti, "ak"
adıyla bütünleşmiş bir partidir...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
son 1 dakikanız; buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan
Bir renk ve içerikle siz
de partinizi bağdaştırabilirsiniz. Geniş bir yelpazede yer aradığınıza, sağa
veya daha sola açılma, merkezde yer tutma gibi arayışlarınıza bakılırsa, gri
renk, partiniz için uyumlu bir renk olarak düşünülebilir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - O
sana düşmez!
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Yapılacak bir tüzük değişikliğiyle, siz de bir renkle ahenge
kavuşabilir, hiç olmazsa bu konuda AK Partiye benzeyebilirsiniz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Bizim geçmişimiz yeter, geçmişimiz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyetinin çok partili siyasî
hayata geçmesinden itibaren, geçen elli yılı aşkın bir sürede, bir kez dahi
olsun tek başına iktidara gelmemiş olan CHP'nin, AK Partinin TBMM'deki büyük
çoğunluğunu içine sindirmesinin kolay olmadığını kabul etmek gerekir. Adalet ve
Kalkınma Partisine mensup milletvekili arkadaşlarım, bugüne kadar Parlamento
çalışmalarının hızla devam etmesi için birçok konuda CHP tarafından yapılan
eleştirilere...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
teşekkür ederim.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN - Konuşmanızı
önceden ayarlayacaksınız efendim.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Maddeyle ilgili hiçbir şey yok zaten.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Bir cümle kaldı Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN - Son cümlenizi
alayım Sayın Akbulut; buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Tamam efendim.
...karşılık dahi
vermemişler, bu haksız eleştirileri milletin engin duyarlılığına
bırakmışlardır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 121 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum...
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Başkan, benim söz hakkım vardı...
BAŞKAN - Sayın Öktem,
tutanakları getirtip, birleşim içerisinde değerlendireceğim. Henüz tutanaklar
gelmedi.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, tutanaklar yarın gelir mi?! Yapmayın!..
BAŞKAN - Herhalde gelir
Sayın Başkan.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- İş bittikten sonra gelse ne olur, gelmese ne olur!..
BAŞKAN - 121 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın İpek, 122 nci madde
üzerinde AK Parti Grubu adına konuşma yapılacak mı efendim? Sayın Oğuz Oyan'ın
hem Grubu adına hem şahsı adına söz talebi var; sürelerini birleştireceğim.
HALUK İPEK (Ankara) -
Hayır efendim.
BAŞKAN - AK Parti Grubu
adına konuşma talebi yok.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Geldi mi Başkanım oraya? Geldiyse vardır. Talep var mı ki, soruyorsunuz?!
BAŞKAN - Sayın İzzet
Çetin, demokratik bir şekilde oturumu yönetiyoruz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Uzatmak istiyorsanız, o zaman, ben de çıkayım her madde için 6 tane önerge vereyim. Zorla uzatmak
istiyorsanız, uzatalım.
BAŞKAN - Sayın Çetin,
Sayın Oyan'ın teklifini dikkate almak için böyle bir yola başvuruyorum.
Bakınız, orada da tercih hakkımı kullanacağım; ama, siz konunun esasına vâkıf
olmadan itiraz ediyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
122 nci maddeyi
okutuyorum :
Yürütme
MADDE 122. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 122 nci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Oyan, sürenizi
birleştirdim.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzde bulunan bu İş Yasası
Tasarısının yeniden görüşülmek üzere gelecek maddeleri dışında son maddesine
gelmiş bulunuyoruz. Bu son madde vesilesiyle, bütünü üzerine birkaç söz
söylemek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
ağustos ayını hatırlayalım. Ağustos ayında, 57 nci hükümet var. 57 nci hükümet,
iş güvencesine dönük düzenlemeler, İş Yasasında ve diğer iki yasada paralel
düzenlemeler getiriyor. 9 Ağustos 2002'de bu düzenleme çıkıyor. Bu düzenlemede,
şimdi, burada, AKP sıralarında oturan arkadaşlarımızın tavrı nedir? Bu tavra
baktığımız zaman, 57 nci hükümet döneminde muhalefet saflarında olan AKP'nin
tavrı, bu İş Güvencesi Yasasına katıksız bir destek vermek oluyor; yani,
burada, hiçbir AKP'li milletvekilinin aklına, örneğin, 10 kişi yerine bunu 30
kişiye çıkaralım gibi bir düzenleme önerisi vermek gelmiyor, tam anlamıyla
destekliyorlar.
Bu yasa çıkıyor. Bu yasa
çıkarken, bu yasanın çıkmasında rol oynayan bir siyasî, Anavatan Partisi gibi
bir partiden beklenmeyecek şekilde, Yaşar Okuyan, partisinden istifa etmek
zorunda kalıyor.
Bu süreç, bir ödünle
tamamlanıyor. İşveren kesimi iki şart getiriyor; bu yasanın, iş güvencesiyle
ilgili düzenlemelerin yürürlüğe girmesi için, birincisi, yürürlük tarihinin 15
Marta alınması -altı ay gecikmeli veriyorlar- ikincisi de, İş Yasasında yeni
bir düzenleme yapılması.
Şimdi, burada yaşadık. Bu
tasarıyı 13 Martta burada tartışmaya başladık, 15 Marta İş Yasasının
yetişmeyeceği anlaşıldı, 14 Mart akşamı bize önerildi; geliniz, bunu, iş
güvencesiyle birlikte durduralım, geri çekelim. Kimin talebiydi; işverenin
talebiydi.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bir kere eğri oturup doğru konuşalım. Eğer, siz, 9 Ağustosta doğru
yaptıysanız, şimdi yanlış yapıyorsunuz. Eğer, o zaman yanlış yaptıysanız, çıkın
buraya, deyin ki, biz, o zaman yanlış yaptık, doğrusu şimdikidir; ama, biz
bilelim, hangisi doğru; yani, bir kişi, iki farklı zamanda, iki farklı şey
söylüyorsa, burada bir çelişki vardır. Bunun düzeltilmesi gerekir. Buraya
gelip, Cumhuriyet Halk Partisi muhalefetine şu an eleştiri yöneltmekle, bu
sorumluluktan kurtulamazsınız. Burada, bu çelişkili konumu açıklamak
sorumluluğu altındasınız. İş güvencesini, bu İş Yasasıyla kuşa çeviriyorsunuz,
işyerlerinin büyük bölümünde uygulanamaz hale getiriyorsunuz ve bunun da,
tartışılamaz, eleştirilemez bir konum olduğunu söylüyorsunuz. Böyle bir şey
olabilir mi?! Bunu nasıl anlatırsınız?! Kamuoyu, bunu nasıl doğru kabul
edebilir?! Yani, özeleştiri diye bir şey var. En azından çıkın, "biz,
eskiden yanlış yapmışız, şimdi doğrusu budur" deyin, biz de anlayalım.
Aynı konuda, bir yanlış, bir doğru, aynı anda "doğrudur" diye
savunulamaz.
Dolayısıyla, bir kere,
burada samimiyet çok önemlidir. Samimiyet testinden, her kanun tasarısında
sınıfta kalıyorsunuz maalesef. Toplum, bu kadar bunları anlayamaz noktada
değildir; sakın öyle sanmayınız. Bakın, İzmir'de 50 000, Ankara'da 70 000 kişi
alanı doldurdu; daha fazlası da doldurur.
İş huzurunu, iş barışını
bozacak bir yasa getiriyorsunuz. Burada bir aydır tartışıyoruz, uzun geliyor
size. Çıkaracağımız bu yasa, Türkiye'nin onyıllarını etkileyecek bir iş
yasasıdır. Türkiye'nin onyıllarını etkileyecek bir iş yasası için, keşke, biz,
bu gündeme gelmeden, henüz Parlamentoya sunulmadan, iki üç ay oturup bir
tartışsaydık, daha fazla mutabakat arasaydık; bizim, burada, şu tasarının 18 -
20 maddesinde, emekten yana getirdiğimiz önergelere katılabiliyor olsaydınız,
biz bunun tümüne de sizinle birlikte oy verirdik. Ama, uzlaşma kültürü, tek
yanlı olan bir şey değil. Burada, verdiğimiz önergelerin önemsiz birkaç
tanesine destek olundu; bunlar, olsa ne olur, olmasa ne olur aslına bakarsanız,
yani bunlar küçük düzeltmeler. Burada, esasa dönük düzeltmeler yapılmadı;
Cumhuriyet Halk Partisinin düzeltici önergeleri kulakardı edildi.
Değerli arkadaşlarım, bir
kere, şunu, politik olarak da çok iyi sindirmemiz lazım: Adalet ve Kalkınma
Partisi, 3 Kasımda, tıpkı 9 Ağustosta olduğu gibi, geniş seçmen kitlelerine,
çalışanların haklarını savunacağı konusunda sözler vererek geldi; ama, aradan
çok geçmedi -3 Kasımdan itibaren bir ay geçtikten sonra- bunların, hemen, çok
kolay terk edilebileceği anlaşıldı, daha geçici bütçeyle anlaşıldı, arkası
çorap söküğü gibi geldi.
Bakınız, daha önce de
söyledim Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, adaletin terazisi bu,
adaletin terazisinin ortasında bir kılıç vardır, adaletin kılıcıdır bu, dimdik
durur. İtalya'da Pisa diye bir şehir vardır, bir de Pisa Kulesi vardır; bilir
misiniz? Sizin kılıcınız, Pisa Kulesi gibi duruyor arkadaşlarım; yani, dik
durmuyor, eğri duruyor, yakında çökecek, Pisa Kulesi de çökecek yakında.
Değerli arkadaşlarım, bu,
doğa kanunlarına da aykırı, sosyal yasalara özellikle aykırı.
Bu İş Yasası Tasarısı
tartışmaları başladığı zaman önünüzde üç seçenek vardı: Bir, iki sosyal kesime
eşit mesafeyle yaklaşmak, bir kitle partisi olduğunuzu varsayarsak; iki,
seçimlerde verdiğiniz görüntüden çıkarsak, emeğe daha yakın durmak; çünkü,
korunması gereken kesim o; üç, sermayeye daha yakın durmak. Şimdi, bu üç
konumdan, emeğe daha yakın dursanız, hiç sorun yoktu, zaten hepsinde
anlaşırdık, bütününü oylardık, bütününde anlaşırdık. Ortada dursaydınız, yani,
iki kesime de eşit mesafede dursaydınız bile, 18 tane ihtilaflı maddenin hiç
olmazsa 9'unda 10'unda gelin anlaşalım deseydiniz bile, büyük bir yakınlaşma ve
toplumda huzur sağlardınız; ama, bunu da yapmadınız. Sizin buradaki tutumunuz,
tamamen, Pisa Kulesi gibi, bütün gövdenizle sermaye tarafına eğildiniz ve bu,
iş barışını koruyan bir şey değildir. Yanlış yapıyorsunuz; işveren de yanlış
yapmıştır, siz de yanlış yapıyorsunuz. Yani, bir kesimin yanlışı, iktidarın,
hükümetin yanlışı haline gelmiştir.
Bu kadar sahiplenilmemesi
gereken bir pozisyondu sermayenin pozisyonu. Niye; bakın, söyleyeyim:
Türkiye'de, zaten, istihdamın yüzde 50'si kayıtdışıdır. Kayıtiçi dediğimiz
istihdam veyahut kayıtiçi işletmeler de, bu kayıtdışı sektörle içli dışlı
ilişkiler halindedir. Yani, bakın, siz bugün 30 kişiye çıkardığınız zaman iş
güvencesinin geçerli olacağı işyerlerini, yüzde 90'dan fazla işyeri dışarıda
kaldı. Peki, şimdi, büyük bir işyerini düşünün; tedarikçi firmaları nasıl
seçiyor; ya kayıtdışında ya daha az iş güvencesi olan, daha düşük ücret ödenen
yerlerden seçiyor. Yani, burada, büyük işyerleri de aslında bu sistemden kopuk
değil; hepsi birlikte çalışıyor. Siz ne yapmış oluyorsunuz; zaten yarısı kayıt
dışında olan bir ekonominin öbür yarısını da, inanılmaz bir esnek çalışma,
atipik çalışma koşulları, istisnaî çalışma koşulları içine itiyorsunuz.
Böylece, istisnayı aslında kural haline
getirmeye başlıyorsunuz, düzenli çalışma istisna haline gelmeye başlıyor. Bu,
iş barışını zedeler sevgili arkadaşlar. İş barışını zedeler ve bundan, aslında,
uzun vadede işveren kesiminin de çıkarı yoktur. Niye yoktur; işverenin esas
çıkarı nedir, biliyor musunuz: Emeği daha verimli çalıştırmak... Emeğin daha
verimli çalışması için şart nedir; emeğin huzurlu olmasıdır. Yani, her dakika
tedirgin, yarın işten atılacağım; acaba, benim ücretim artar mı -yani,
enflasyon kadar- ne olur; ben, acaba, bu işyerinde daha ne kadar kalabilirim
gibi ya da hatta burada getirdiğiniz bütün düzenlemeler, hafta tatilinden
tutun, çok sayıda, hafta çalışma süresine kadar, günlük ya da haftalık çalışma
süresine kadar her şey belirsiz hale geliyor. Şimdi, böyle bir işçiden, böyle
bir çalışandan, siz, yüksek bir verimlilik alabilir misiniz?! Türkiye, gelişmiş
ülke standartlarına böyle mi ulaşabilir?!
Türkiye'de, bakın, asgarî
ücret 140 dolar düzeyinde; bu, 100-150 dolar arasında gidip geliyor genellikle.
Peki, şimdi, biz bunu çok düşük buluyoruz, herhalde hepiniz de düşük
buluyorsunuzdur; netinden bahsediyorum. Peki, siz, düşük bulduğumuz bu asgarî
ücret düzeyini daha aşağıya çekebilir misiniz; yani, bunun yarısına, 70 dolara,
35 dolara indirebilir misiniz; indiremezsiniz. Türkiye'nin koşulları buna imkân
vermez. Tam tersine, yukarıya çıkarmanız konusunda sosyal baskı altındasınız.
Siz, 50 dolar işçi ücreti veren Çin'le mi rekabet edeceksiniz?!
Türkiye'nin önü, ucuz ve
güvencesiz işgücüyle açılamaz. Türkiye, gelişmiş ülkelerle rekabet etmektedir.
Gelişmiş ülkelerdir Türkiye'nin pazarı. Türkiye, bu pazarlara mal satarken daha
yüksek kalitede mal ve hizmet sunmalı ve bunun için, daha yüksek kaliteli,
nitelikli işçi kullanmalı ve daha vasıflı işçiye daha yüksek ücret ödemelidir.
Yavaş yavaş buna doğru yönelmeliyiz. Düğmeye basınca hemen bir günde olmaz;
ama, Türkiye'nin geçişi burada; çünkü, Türkiye'nin, sonuçta, hitap ettiği
pazarlar onlar ve o pazarlar Türkiye'ye birtakım kurallar koyuyorlar; çocuk
işgücü çalıştırmaktan kadın işgücü çalıştırmaya, sendikasız işgücü çalıştırmaya
kadar bütün bunları yasaklayan, bütün bunları adil ticaret sözleşmeleriyle
yasaklamaya giden birtakım normlar koyuyorlar; yani, giderek, zaten, sizin
ticaret kaybınıza yol açacak bir şekle doğru gelişiyor bütün bu atipik istihdam
ve kayıtdışılıklar.
Dolayısıyla, buradan
baktığınız zaman, aslında, işverenin dahi uzun vadeli çıkarları açısından
gözeteceği norm, Türkiye'de düzenli işgücünün, düzenli çalışma koşullarının,
atipik çalışma koşullarının, bu kadar esnetilmiş koşulların değil, daha
belirli, belirgin iş koşullarının oluşmasıydı. Bununla ilgili size bir örnek
vereyim. Bakın, Türkiye'de, 1980'lerde işveren kesimi Özal'ı alkışladı. Niye
alkışladı; çünkü, Özal şunu demişti: Ey işverenler, ey tasarruf sahipleri,
sermaye sahipleri, ben artık vergiyi sizden az alacağım; ama, borç alacağım;
vergi almak yerine, borç alacağım. Herkes çok alkışladı; aman, ne güzel; bu
adam da, herhalde, gökten inmiş; mucizeler yaratacak... Ne oldu arkadaşlar;
bakın, o, kuyuya atılan taşı daha çıkaramadık. Eğer, işveren, sermaye kesimi, o
gün uzun vadeyi düşünseydi, bunun yanlış olduğunu söylerdi. Hayır, bugün bunu
düşürmek yanlıştır; çünkü, bunu misliyle öderiz... Nitekim, bugün, misliyle
ödüyoruz.
Bakın, bütün vergi
gelirleri 2001'de faiz ödemeye yetmedi, geçen sene yüzde 87'si faize gitti.
Niye; çünkü, vergi almak yerine, borç alma politikasına girdik ve ne yazık ki,
1990'larda da bunu sürdürmeye devam ettik. Bu politikalar eğer olmasaydı,
Türkiye, bugün, daha düşük bir vergi yükünde olabilir -bakın, işveren açısından
bakarsak, daha düşük; bugün yüzde 33'lük bir toplam vergi yükü var- hükümetler
bütçelerine hâkim olabilir, daha fazla yatırım harcaması yapabilir, özel
sektöre daha çok sipariş verebilir, onlara daha çok ihale açabilir,
ödemelerini, istihkaklarını daha kolay ödeyebilirdi. Yani, Türkiye'nin bugün
içine düştüğü, bütçesinin içine düştüğü bu zavallı durum, aslında, bizzat özel
sektörün de işinin önünü tıkayan bir noktaya gelmiştir. Yani, bu uzun vadeyi
düşünmeyip, sadece kısa vadeli hesaplarla iş yapmaktır; bu iş yasasında da
böyle. Sadece bugünden bakarsanız, sadece bugünün, ben daha çok kâr yapayım,
daha çok sömüreyim, yaptığım işe yatırdığımı kısa sürede amorti edeyim diye
bakarsanız, uzun vadede, bu, sizin çıkarınıza gelişmez. Yani, bugün dünyanın en
yüksek ihracat kapasitesine sahip ülkeleri, Almanyası, Japonyası, bunlar, ucuz
işgücü üzerinden mi yapıyorlar? Almanya'da neredeyse 10 kat Türkiye'deki
ücretten. Peki, ne oluyor; Almanya'nın ihracatını mı engelliyor?
Değerli arkadaşlarım,
yani, burada, Türkiye'nin kendi yerini, kendi coğrafî ve ekonomik pozisyonunu
çok daha iyi belirlemesi lazım. Bunun için de, yüksek vasıflı ve yüksek ücretli
bir işgücüne doğru -tabiî, bunun arkasında bütün bir eğitim formasyonuyla
beraber- gitmesi lazım.
Burada, bu tasarıyla ne
getiriliyor; bu tasarıyla, ne yazık ki, bir kere toplumsal mutabakat koşulları
yerine getirilmeden... Bugün, birazdan göreceğiz, geriye çekilen maddelerde de
birtakım rötuşlar var; ama, ne yazık ki, bunlar yeterli ölçüde güvence
getirmiyor. Bunların ayrıntısına şimdi girmiyorum; çünkü, birazdan zaten
tartışılacak.
Değerli arkadaşlarım,
burada, esnek çalışmanın bu kadar çok başlık altında getirildiği bir yasa
tasarısı, sonuçta, Türkiye'de iş barışına, emek üretkenliğine, ILO normlarına
uygun düzenlemeler değildir ve Türkiye, böyle bir iş yasasıyla, kendi
geleceğini, kendi çalışma alanını, emek-sermaye arasındaki ilişkileri uzun
yıllar düzenleyebilecek bir yapıya doğru yönelmemektedir. Hâlâ, tabiî, çok geç
değildir; bütün bunlar yeniden düzenlenebilir. Belki, bu tasarı, bazı maddeleri
tekrar görüşülmek üzere önümüze gelebilir. Birazdan gelecek; ama, daha sonra
da, buradan çıktıktan sonra da gelebilir; yani, bunları değerlendireceğinizi
umuyorum.
Bir kere, iş hukukunun
temel ilkelerini, mutlaka, hesaba katmamız gerektiğini düşünüyorum. Bunun üç
ana ilkesini hiç gözden uzak tutmamalıyız. Bunun bir tanesi, işçi lehine yorum
ilkesidir. İkincisi, nispî emredici hukuk kurallarıdır. Hukuk kuralları olmadan
iş barışını koruyamazsınız. Üçüncüsü de, işçiyi koruma ve yardımdır. Neden;
çünkü, bu sosyal ilişkide işçi, zayıf taraftır, korumasız taraftır; yani, bu
zayıf, korumasız taraf olmasının bir sonucunu 2001...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Sayın Başkanım, 15 dakika bitti mi?
BAŞKAN - Sayın Oyan,
size, her iki konuşma talebiniz için 1'er dakikadan 2 dakika eksüre vereceğim;
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Niye zayıf taraftır;
bunun çok somut bir örneğini 2001 yılında yaşadık.
Değerli arkadaşlarım,
2001 yılında, krizin yükünü kim çekti; 1 500 000- 2 000 000 ilave işsiz nereden
çıktı; bu insanlar, bugün hangi noktadalar? Bakınız "38-43 yaşında emekli
olunuyor" denildi, 58-60 yaş geldi. Peki, ne oldu; Türkiye'de 50 yaşında
işsiz kalan birisinin, bana, hangi koşullarda iş bulabileceğini bir anlatabilir
misiniz? Yani, bırakın onu, insanlar, 40 yaşlarında işsiz kalırlarsa iş
bulamıyorlar. Şimdi, ne yapacak bu insanlar? Bakın, haftalardır, Türk-İşin
önünde yatanlar var; işsiz kalmışlar, özelleştirme dolayısıyla atılıyorlar.
Bunlar ne olacaklar?.. Özelleştirme konusunda yeni sözler verildi, IMF'ye
sözler verildi. Onbinlerce yeni işsiz çıkacak, kapı dışına atılacak. Bütün bunlarla
ilgili ne gibi bir sosyal politikanız var, ne gibi, işsizliği koruyucu
önlemleriniz var? Getirdiğiniz iş yasası, bütün bunlarla ilgili neler
getiriyor? Bir işsizlik sigortamız var; işsizlik sigortasının yüzde 1,2'si
kullanılabiliyor işsizlere dönük olarak. Böyle bir sosyal anlayış olabilir mi, böyle
bir sosyal anlayış yokluğundan adalet çıkar mı sevgili arkadaşlarım?! O yüzden,
sizi, isminize layık olmaya davet ediyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Oyan.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan...
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Konuşmayacağım efendim.
BAŞKAN -
Konuşmuyorsunuz...
Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
122 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşimin başında bilgiye sunulan Danışma Kurulu görüşü doğrultusunda, Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun istemini okutup oylarınıza sunacağım
:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda görüşülmekte olan 73 ve 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş
Kanunu Tasarısının daha önce görüşülerek kabul edilen 2, 4, 7, 11 ve 107 nci
maddelerinin, tasarının diğer maddelerinde yapılan değişiklikler nedeniyle,
İçtüzüğün 89 uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ederiz.
Mahfuz Güler
Bingöl
Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Başkanı
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun istemini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bu durumda, tasarının 2,
4, 7, 11 ve 107 nci maddelerini yeniden müzakereye açıyorum.
2 nci madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral; AK
Parti Grubu adına, Çorum Milletvekili Agah Kafkas söz talebinde bulunmuşlardır.
Sayın Meral, buyurun
efendim.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2 nci madde
hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konunun özüne geçmeden
önce, müsaade ederseniz, bir şey söylemek istiyorum. Burada, bir değerli
arkadaşım, konuşması sırasında, bu yasa tasarısını över şekilde ifadeler
kullandı, bizim söylediklerimizi söyledi; ama, bir bölümünü atlayarak ifadede
bulundu ve genelde protokolden bahsetti. Hadi, ben neyse de, Sayın Uslu'nun
ismi geçerken, bazı olumsuzlukları buraya kadar taşımanın hiçbir anlamının
olmadığını da özellikle ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, bir 12 Eylül yaşadık hep birlikte. O sırada, 274, 275,
Anayasadan kaynaklanan bazı yasalar, İş Yasasında önemli değişiklikler yapıldı;
hak kaybına uğradık. Her toplantıda 12 Eylül hukukunun ortadan kaldırılması
için, Hak-İşiyle de, Türk-İşiyle de, DİSK'iyle, ortak söylev bulduk, ortaklaşa
mücadele ettik. Son olarak yaptığımız bir toplantıda Sayın Okuyan'ın
Başkanlığında -ki, ısrarla, şerh koyarak ona imza atmışımdır; çünkü, kurul
üyelerimin de onayından geçtikten sonra, ancak, ben bir şeye evet derim-
değerli arkadaşlarım, sonuçta, iş güvencesi yasa tasarısı, 1475, 2821, 2822
sayılı Yasalarda 12 Eylülün tahribatının ortadan kaldırılması için protokol
yaptık, altına imza attık; ama, gelin görün ki, -bugün sizlerin de müzakere
ettiği gibi- 12 Eylülün ortadan kaldıramadığı veya derç edemediği birçok
maddeyi, önümüze gelen bu tasarıda gördük, birlikte tartıştık. Ancak, beni bir
şey üzdü değerli arkadaşlarım. Bir gördüm ki, işçinin masasında, işçinin
sandalyesinde işverenler oturuyormuş, işçinin bundan haberi yokmuş. Buna
üzüldüm değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
kıdem tazminatı fonunu konuşurken dedim ki, kıdem tazminatı fonuna -siz de
biliyorsunuz- işverenlerin büyük bir bölümü karşı. "Neden, ben fona para
yatıracağım da, yatırmayanlar benim yatırdığım parayı kullansın" diyorlar.
Bunu, saygıdeğer işverenlerimiz söylüyor. Biz diyoruz ki, geçmişteki fonlar
yarar sağlamadı. İşte, Tasarrufu Teşvik Fonu değerli arkadaşlarım. Bir kısmı
parayı yatırmamış, vatandaş gitmiş -işçisi, memuru- parasını alamıyor. Bunu,
hep birlikte izliyoruz. Sosyal Sigortalar Kurumuna -Sosyal Sigortalar Kurumunda
yıllardır üst düzeyde görev yapan arkadaşımız burada oturuyor- prim
yatırılmamış. Sosyal Sigortalar Kurumunun alacakları katrilyonları buldu. Konut
Edindirme Fonuna bir bölümü yatırdı, bir bölümü yatırmadı. Bugün, İşsizlik
Fonuna bir bölümü yatırıyor, bir bölümü
yatırmıyor. Şimdi, yarın, kıdem tazminatı fonuna bunların hepsinin yatıracağını
taahhüt edebilir misiniz?! Bu insanlar emekli olduğu zaman parasını nereden
alacak? Bunlar, iki cümleyle, iki kelimeyle bitirilecek işler değildir değerli
arkadaşlarım; düşünüp, konuşup sonuca gitmek gerekir.
Bir konu beni yine üzüyor
değerli arkadaşlarım. İçinizde dünya kadar hukukçu arkadaşım var. Burada, bir
türlü, bir fikir üretmedi. Bu tasarının iyi tarafları mı var, kötü tarafları mı
var, anlatmadı. Burada, benim meslektaşlarımın konuştuklarına baktım, bir de,
bizim bölümden işverenlerin konuşmasına baktım, onların yasa tasarısının
eksikliklerini anlatmasına baktım, sizin bölümdeki bizim meslektaş arkadaşın
burada çıkıp anlattığına baktım; bir kez daha üzüldüm. Hiç olmazsa otur, hiç
olmazsa otur; o da önemli bir şeydir. Sana, çık da burada konuş diyen mi var!
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, kusura bakmayın, bazen espri yapmak istiyorum. Şimdi, siz, İş
Güvencesi Yasasına oy verdiniz, yasa çıktı, caydınız, döndünüz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ertelendi.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Şimdi, bir değerli arkadaşım dedi ki: "Sayın Başkan, tekriri
müzakere yapacağız, senin söylediklerinin aynısını geçireceğiz." Bir
baktım ki, gelen maddelerde Ahmet'in adını öne yazmışsınız Mehmet'in adını arkaya
yazmışsınız, değişen bir şey yok.
Kusura bakmayın da,
aklıma geldi; akşam Sayın Erbakan'ını izledim, sizler için bir isim kullandı
"dönenler" dedi. Şimdi, bu söz verip dönmenizi, Sayın Erbakan'ın bu
ileri görüşlülüğüne, tespitine uygun buldum; kusura bakmayan; onun için, bunu
da yadırgamayın. Bir daha, söz veriyorsanız, dönmeyin.
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- İyi tanıyorsunuz.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Ben de onu söylemedim, değerli hemşerim. O iyi tanıyor sizi.
Tabiî... Tabiî...
Bir daha söz verdiniz mi,
sizden ricam, dönmeyin. O ismi silin; yoksa, o isim kalır.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, gelelim bu 2 nci maddeye. Yine de arkadaşlarım gayret gösterdi, Sayın
Kafkas uğraştı, hakkını sunmak lazım, bunu söylemek lazım; yalandan bir şey
çıkmaz, iftiradan hiçbir şey çıkmaz; fakat, değerli arkadaşlarım, burada,
getirilen maddenin rahatlatıcı bir yönü yok. Şimdi, bu, taşeronu ortadan
kaldıracak mı; kaldırmayacak. Elastik ifadeler kullanılmış. "İşletme ve
işin gereği ve teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında, iş
bölünerek alt işverene verilmez." Peki, şimdi -inşaatçı var içinizde-
kalfa, teknik bir vasfa sahip midir, onun bir ekibi var mıdır; şef garsonun bir
ekibi var mıdır; asfalt ekipbaşının bir ekibi var mıdır; hangisidir bunun alt,
hangisidir bunun üst?!
Değerli arkadaşlarım,
burada ne oluyor biliyor musunuz; kayıtdışını önleyici hiçbir tedbir almıyoruz.
Peki, daha, yakın bir tarihte, Maliye Bakanınız "kayıtdışı, ülkenin
ayıbıdır, ülke bu ayıptan kurtulmalıdır" demedi mi? Ee, kurtarın... Maliye
Bakanınız söylüyor bunu kardeşim.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Kurtaracağız.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - İnşallah, inşallah! Ne zaman?!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Başladık...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, iyimserlik olsun, yüzünüz de biraz gülsün;
sıkıntınızı yine söylüyorum, biliyorum; içinizin rahat ettiğini söylemiyorum.
Burada, siz, hiçbir şey kazanmadınız, işçi de bir şey kazanmadı, sorumlu
işveren de bir şey kazanmadı; kaçak işçi çalıştıran, devletten vergi kaçıran,
Sosyal Sigortalar Kurumundan prim kaçıran, işçiye kıdem tazminatı hakkını
ödemeyen, izin hakkını ödemeyen insanlar çok şey kazandı. Siz, haftalardır
onlara çalışıyorsunuz biliyor musunuz. Bundan, ne Sabancı bir şey kazanır ne
Koç ne o seviyede olan ne de siz, hiçbir şey kazanmadınız; ama, birileri
kazandı. Niçin, ne için bu kadar uğraşıyorsunuz, niye bu kadar birbirimizi
üzdük, niye bu kadar birbirimizi kırdık, niye bu kadar yorulduk?!
Şimdi soruyorum
arkadaşlarıma; bu yasanın ana ilkesi, kısa süreli çalışmaya yöneliktir; doğası
bu değerli arkadaşlarım. Kısa süreli çalışan hangi işçi kıdem tazminatı
almıştır? Kıdem tazminatı ortadan kalkıyor dediğim zaman "yok efendim,
kalkmıyor..." İçinizde, kısa süreli çalışan belediye başkanları var,
valilik yapmışlar var, işverenler var. Kısa süreli çalışan işçi kıdem tazminatı
alabilir mi, yıllık izin kullanabilir mi, ihbar öneli alabilir mi? Bunları
söyledik değerli arkadaşlarım. Alır diyorsanız, nasıl alır; bunu izah edin;.
Alıyorsa, gelin, şurada izah edin, deyin ki, kardeşim, siz de işin, bir sürü
yanlış tarafını ortaya koydunuz. Yok arkadaşlar, devlette yok ki, özel sektörde
olsun. Devlette yok!.. Örnek veriyorum: Yıllardır, ormanda, tarımda, hatta,
daha düne kadar Köy Hizmetlerinde kısa süreli çalışan işçiler kıdem tazminatı
mı aldı, yıllık izin mi kullandı?! yok değerli arkadaşlarım! Bunları
söylediğimiz zaman, bir tarafınız güllük gülistanlık gösteriyor, bir tarafınız
başka şey gösteriyor. Doğru değildir muhterem arkadaşlarım. Doğrunun üzerinde
durmadığımız sürece...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - 1 dakika eksüre
veriyorum Sayın Meral.
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Keşke 2 dakika verseydiniz, nasıl olsa bitiyor.
Muhterem arkadaşlarım,
sonuçta, doğrudur, birbirimizi biraz üzdük, birbirimizi yorduk, birbirimizi
kırdık; ama, hiçbirimizin kasta mahsus bir düşüncesi yok, olamaz da. İyisini
yapmaya uğraştık. İşte, orada hemfikir olamadık. O hemfikirsizliğin aramızda
yarattığı -kusura bakmayın- bazı hırçınlıklar oldu, rahatsız da olmadım. Geçen
gün, arkadaşın birisi, ta oradan kalktı, gele gele, buraya geldi, bana laf
attı, hiç rahatsız olmadım; ama, laf atıldığı zaman, nasırına dokunulduğu
zaman, ister istemez bir şey konuşuyorsun, o anda tartamıyorsun, ölçemiyorsun,
laf ağızdan çıkıyor, belki de arkadaşım üzülüyor; ama, bir arkadaşım
üzülüyorsa, inanın ki, biz daha fazlasıyla üzülüyoruz. Onun için, işi o noktaya
getirmeyelim. İşi o noktaya getirirsek, işte, sonuç alamıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Bakınız, inşallah, bu kanun Anayasa Mahkemesinden döner de, bu defa
daha iyisini yaparız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Meral.
AK Parti Grubu adına,
Çorum Milletvekili Sayın Agâh Kafkas; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH
KAFKAS (Çorum) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının tekriri müzakere edilen 2 nci maddesi üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İş hukukunu iyi bilenler
bilirler ki, iş hukukunun en tartışmalı ve en sıkıntılı maddesi taşeron
maddesidir. Taşeron uygulaması, Türkiye'de, çalışma hayatımızda önemli bir
sorun olarak devam etmiştir. Bu maddenin özüne girmeden, bir konunun altını
özellikle çizmek istiyorum. Biraz önce, sevgili eski meslektaşım Meral, kıdem
tazminatı fonunu gündeme getirdi, kıdem tazminatını gündeme getirdi. Kıdem
tazminatı konusu, 1475 sayılı Yasada nasıl yer almışsa... Bu maddedeki yapılan
düzenleme, 1475 sayılı Yasanın bütün hükümleri ortadan kaldırıldığı halde, 14
üncü maddesi hükmünün aynen muhafaza edilmesini sağlamıştır; yani, kıdem
tazminatı, bugüne kadar nasıl uygulanmışsa, bundan sonra da öyledir. Ancak,
sosyal tarafların ilerideki süreç içerisinde mutabakatıyla, gerekli
düzenlemeler yapılabilir. Burada, kıdem tazminatı fonu kurulacağı hususunun
altı çizilmektedir. Kıdem tazminatı fonu meselesi, geçmişteki yasamızda da
mevcuttur.
Şimdi, olmayan meseleleri
varmış gibi tartışma geleneğinden, gerçekten, kurtulmak zorundayız. Bunu, hafta
tatili meselesini çekip, cumaya götürüp, laikliğe kadar getirmekten, yıllardır
uygulanan işyerlerindeki içki yasağının bütün dünyada olduğu gibi bizde de
aynen, hiçbir değişiklik olmadan yazılan bir maddeyi gündeme getirmek gibi
alışkanlıklardan vazgeçip, işi slogansal boyuttan çıkarıp, özüne girip de
tartışmamız lazım diye düşünüyorum.
Başından beri, bu yasanın
uygulanması konusunda bahsettiğimiz temel konular vardır ve bu beş temel
konunun çözülmesi lazım. Çözülmediği takdirde içimize sinmiyor, "muhalefet
edeceğiz" dedik ve muhalefet de ettim; bunu herkes de gördü.
Ben, bir kez daha, başta
Parti yöneticilerimize, Grup Başkanvekillerimizin tamamına, Bakanlık
yetkililerimize ve Gruptaki bütün milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı
sunuyorum. AK Parti Grubu, bizim bu feryadımızı duymuş, bizim uzmanlığımızı ve
bizim öngörümüzü görmüştür, aynen kabul etmiştir ve bu beş temel konuda da
hassasiyetimiz aynen hayata geçirilmiştir. Ben, bir kez daha, AK Partili olmaktan
onur duyduğumu ifade etmek istiyorum; sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
taşeron meselesi, belirli süreli hizmet akti, ödünç iş ilişkisi maddeleri,
tasarıda, geçtiğimiz şekilde kalıyor olsaydı... Biz, iş güvencesinin 30'a
çıkardığını, 10'a indirdiğini tartışıyoruz; iş güvencesini sadece rakam
zannediyoruz. Oysaki, İş Güvencesi Yasasından, belirli süreli hizmet aktiyle
çalışan işçiler yararlanır. Siz, 11 inci maddede belirli süreli hizmet aktinde
sınırsız hak verirseniz; taşeron maddesinde, taşeronun olabildiğince çalışmasını
serbest kılarsınız, oradaki sayının 30 olmasının, 10 olmasının, sıfıra
inmesinin hiçbir anlamı kalmaz. Burada birbirimizi kandırmak yerine, işin
özünü, aslını çözmeliyiz. İşte, bu düzenlemelerle, bu tekriri müzakereden sonra
çıkacak düzenlemelerle, bu kanunla, Türkiye'ye, ilk defa, adam gibi bir İş
Güvencesi Yasası gelmektedir ve uygulamaya da girecektir; bunu da AK Parti
Grubu gerçekleştirmiş olacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, biz Avrupa
Birliğine gideceğiz. Avrupa Birliğine giderken, burada, kölelik yasası, şu bu
gibi sloganların içine girmek yerine, bazı konularda, temel meselelerde uzlaşı
içerisinde olmamız lazım. Avrupa Birliğine giderken, ben, lazım olduğu yerde
Avrupa Birliğinin standartlarını yakalayacağım, lazım olmazsa, canım
istemediğinde yakalamayacağım yok. Avrupa Birliği standartları bir bütündür.
Ben, salı günü Avrupa Birliğinden yanayım, çarşamba günü karşıyım gibi şeyler olmaz. Onun için, oradaki çalışma
ilişkilerini alıyorsak, bir bütün olarak almamız lazım; işçinin lehine olan
hükümleri de getiriyoruz, işverenin lehine olabilecek hükümleri de. Burada,
olayı, işçinin lehine, işverenin lehine mantığından çıkarıp, işin gereği,
işletmenin gereği, işçinin gereği bazında tartışmaya başlarsak, çok daha
sağlıklı bir yere oturtmuş olabiliriz diye düşünüyorum. O nedenle, burada,
esnek çalışmaya ilişkin olayı, ben de, bundan sonraki süreçte kaygıyla
izleyeceğim; çünkü, bu müesseseler Türkiye'ye ilk defa geliyor ve biz, Türk
Milleti olarak, bu müesseseleri kullanırken, tam olarak kullanmak yerine,
onların içini boşaltmak gibi bir hastalığımız var. İnşallah, umuyorum, diliyorum
ki, bu hastalıktan kurtulur ve bu müesseseleri doğru kullanırız.
Bu müesseselerin istismar
edildiği yerde, herkes bilsin ki, ilk defa demokratik katılım olarak, üçlü
danışma kurulu olarak kurulan bu kurul, gereken izlemeleri yapıp raporunu
verdiğinde, bu düzeltmeleri yapacak güçtedir AK Parti, bu düzenlemeleri yapacak
güçtedir Türkiye Büyük Millet Meclisi diye düşünüyorum. Onun için, çalışma
yaşamını düzenleyen bu yasalar dinamiktir. Bu dinamik olan yasalara "ben
yaptım, oldu" mantığı içerisinde bakıyor olamayız. Çalışma yaşamının
dinamizmi içerisinde sürekli izleyerek, tamir edilmesi gereken, eksik
bırakılmış olan taraflarının da giderilerek, mükemmeli yakalamak gibi bir
mecburiyetimiz var.
Burada -şu gelenekten
kurtulmak durumundayız- İişverenimiz, Afrika gibi üretip, Avrupa gibi satma
geleneğinden kurtulacak; işçimiz de, işinin, iş güvencesinin sağlandığı
sağlıklı bir ortamda çalışma imkânını elde edecektir diye düşünüyorum.
Taşeron uygulamasına
baktığımız zaman, şu andaki yapılan düzenleme, 1475 sayılı Kanundaki
düzenlemeden fevkalade ileri bir düzenlemedir. Mevcut İş Yasasındaki
düzenlemede, asıl işin bir bölümünde de yapılabileceği deniliyor ve
sınırsızlık, limitsizlik vardı, bunun bir kısmını Yargıtay doldurmaya
başlamıştı. İş Kanununun bilim heyeti tarafından hazırlanan bölümüne baktığımız
zaman da, yine, bugünkünden çok daha geriydi. "Bir işverenden, bir
işyerinde yürüttüğü mal veya hizmetin üretimine ilişkin, asıl işin bir
bölümünde veya yardımcı işlerde, işi alan, bu iş için görevlendireceği
işçiler" diye devam eden maddeye göre kısıtlama olmadan taşeron çalıştırma
yetkisi vermişti bilim heyeti. Sayın Bakanın başkanlığında, daha sonra, bizzat
benim de katıldığım, sosyal taraflar ile bütün işçi, işveren örgütlerinin
yaptıkları uzun çalışmalar sonucunda, bildiğiniz gibi, tasarıda, işçi lehine,
bilim heyetinin hazırladığından daha iyi bir nokta yakalamıştık.
Şimdi, burada, işin
gereği ve teknolojik nedenlerle, asıl işin bir bölümünün verilebileceği
söyleniyordu; yani, yardımcı işlerin dışındaki işlerde kısıtlama getirilmişti.
Şimdi, bizim yaptığımız bu düzenlemenin metni, çalışma hayatımızda, çok değerli
işçi konfederasyonlarımızın, kimi çok değerli ve herkes tarafından bilinen ve
saygı duyulan hukukçularının ortak hazırladıkları metindir. Taşeron meselesi,
taşeron müessesesiyle ilgili, bugünün koşulları içerisinde, hem işletmelerin
gereğini yerine getirebilecekleri, işletmeleri tıkamayacak hem de istismarı
önleyecek bir düzenleme getirilmiştir burada ve bu düzenlemede, yardımcı
işlerde taşeron çalıştırılması imkânı, bir kurala bağlı olmaksızın işverenlere
tanınırken, asıl işin bir bölümünde taşeron çalıştırmak için, işin, işletmenin
gereği, teknolojik nedenlerin yanında, bunların uzmanlıkla bağlantısı
kurulmuştur ve bu kısıtlama, taşeronla ilgili olarak bugüne kadar yapılmış
düzenlemelerin ötesindeki bir düzenlemedir.
Yine, bu maddede
getirilen önemli bir kazanım da, şu: Bugüne kadar Türkiye'de, işyerlerinin
uygulamalarında gördüğümüz bir fotoğraf vardı. O neydi; işyerinde,
ustabaşılarına veya işçilere makineler "sen bu makinenin taşeronusun"
diye veriliyordu ve işyerindekilere kullandırılıyordu. Bir işyerinde
çalışanların, artık, orada taşeron olarak çalışamayacağı düzenlenmiştir. Bu
düzenleme, bence, bugüne kadar, Türk iş hukuku sistemi içerisinde, çalışanları
koruyan; ama, işletmenin...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kafkas, 1
dakika eksürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
...dengesini gözeten; ama, taşeron müessesesini istismar ederek, iş
güvencesinin de içini boşaltacak bir anlayıştan bu işi kurtarabilecek, aklın,
sağduyunun ve mantığın gereği olarak yapılmıştır. Bu düzenlemeyle, ben, bir
adaletin sağlandığına ve haksızlığın ortadan kaldırıldığına inanıyorum.
Tekrar, bu işte emeği
geçen bütün arkadaşlarıma, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün değerli
üyelerine saygılarımı sunuyorum ve yapılacak düzenlemenin çalışma hayatımız
için hayırlar getirmesini diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kafkas.
Şahsı adına, Tokat
Milletvekili Sayın Orhan Diren.
Sayın Diren, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı üzerinde
yapılan değişiklikler hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
İş Yasası Tasarısı konusunda gruplar ve şahsı adına konuşma yapan çok değerli
milletvekili arkadaşlarımı dikkatle, zaman zaman ibretle izledim. İzin
verirseniz, bu yasa tasarısı üzerindeki tartışmalar esnasında Meclisimizin
dışarıdan nasıl izlendiği hakkındaki görüşlerimi arz etmek istiyorum.
Cumhuriyet Hak Partisi,
Meclisimizin bugünkü aritmetiği içerisinde muhalefet grubudur. Elbette ki, iş
yaşamıyla ilgili konuda muhalefetini sergilerken, sözcülerini, büyük çoğunlukla
hayatını iş yaşamımızda emekçiden yana bir kurumda vermiş kişileri sözcü olarak
seçmesi doğaldır. Burada, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna yakışan, o
insanların bir ömür verdikleri bu yaşam savaşında ifade tarzlarındaki
sertlikleri hoş görmektir, hoş karşılamaktır. Aksine, ben, burada, muhalefette,
hatta, bu manada, çok ciddî hukukî birikimi olan değerli arkadaşlarımı da
izlerken büyük dersler aldım; onlarla dahi... Bu aritmetik çoğunluğa dayalı
verilen bir gücün sağladığı bir rehavet içerisinde olsa gerek ki -tavsiye
ederim, karşı tribüne oturup, Grubunuzu zaman zaman izleyin- çok hoşa gitmeyen
davranışlar sergileniyor. Bundan fevkalade rahatsız olduğumu arz etmek
istiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul)-
Hakaret olmamalı.
ORHAN ZİYA DİREN
(Devamla)- Hakaret değil.
HALUK KOÇ (Samsun)-
Tespit yapıyor...
ORHAN ZİYA DİREN
(Devamla)- Değerli arkadaşlarım, burası, dokunulmazlığı olan bir kürsü; herkes
aklına geleni konuşabilir; birileri beğenebilir veya beğenmeyebilir.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)-
Ama, hakaret edemezsiniz, her şeyi konuşabilirsiniz de...
ORHAN ZİYA DİREN
(Devamla)- Hakaret etmiyorlar. Siz, onu hakaret olarak algılıyorsanız, öyle
algılarsınız.
Müsaade buyurun, ben
konuşmamı yapayım; daha sonra, siz, kalkın, cevap verin değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin demokratik, laik
bir hukuk devleti olduğu belirtiliyor; yani, devlet, sosyal düzeni, sosyal
adaleti, hukuk kuralları içerisinde kalmak suretiyle, sağlamakla yükümlüdür
deniliyor.
Özel, tüzel veya kamunun
yarattığı iş ortamında, sermayesi sadece bilgi, beceri ve emeği olan işçiye,
iştigal edilen konuda, emek becerisini kullanarak kendisine sağlanan iş
ortamında üretme, katmadeğer yaratma imkânı veriyoruz.
Sözcülerimiz konuştuktan
sonra, Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüleri, kalkıp, Cumhuriyet Halk
Partisine hep "siz, sadece işçiyi savunuyorsunuz, işveren
düşmanısınız" gibi bir tavır da sergilediler.
Ben de, zaman zaman
yerel, görsel ve yazılı basının "Anadolu Kaplanları" diye tanıttığı,
Anadolu'da yetişmiş, Türkiye'de sektörüne damgasını vurmuş, Türkiye'nin yurt
içinde ve yurt dışında tanınan önemli işadamlarından bir tanesiyim ve bu sıfatımla
da, Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olmaktan gurur duyduğumu ifade
etmek isterim. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisi, sureti katiyede işçi ve işveren arasında bir barış,
bir sevgi ortamı yaratılmasından yana; sureti katiyede işverene, üretene karşı
bir tavrı olamaz. Cumhuriyet Halk Partisinin en büyük sloganı ve ideali,
Türkiye'de üretimi artırmaktır. Biz, Türkiye'de üretimi artıramadığımız
takdirde hiçbir sorunu çözemeyiz. Üretimi artıracağız, katmadeğer yaratacağız.
Yumruk kadar, beş para etmeyen taşı tornaya sokup, sermayenin kurduğu işletmelerde,
kurulmuş makinelerde tornaya sokup, turistik bir eşya haline, bir biblo haline,
bir sigara tablası haline getirdiğimiz zaman, o beş para etmeyen taşı 5 000
lira yaptığımız zaman, onun değerini 5 000 kat artırıyor ve bir değer yaratıyoruz.
İşte, bu yarattığımız değerle bir zenginlik elde ediyoruz ve bir zengin Türkiye
yaratıyoruz. O zengin Türkiye ki, IMF'ye de muhtaç olmayacak, Avrupa Birliğine
de muhtaç olmayacak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Diren,
istirham ederim...
ORHAN ZİYA DİREN
(Devamla) - Bitiriyorum efendim; ama, bana biraz izin verin lütfen, biraz
kurtlarımızı dökelim.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Ver Başkan, ver...
ORHAN ZİYA DİREN
(Devamla) - Bana biraz müsamaha tanıyın lütfen.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Diren.
ORHAN ZİYA DİREN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, elbette ki, Türkiye'nin içinde bulunduğu
bugünkü durum, üretememe sıkıntısıdır. Üretimi de, işçi-işveren el ele yapıyor.
Bu, zaman zaman küçük gördüğünüz, konuşmalarına isyanla karşı koyduğunuz
insanlar, Türkiye ekonomisinin krize girdiği dönemde, işçilerimizi yatıştırıp,
onların ücret artışı talebinde bulunmamalarını, Türkiye'nin içinde bulunduğu
ekonomik koşullar içerisinde sanayimizin çökmekte olduğunu, ama onun durmaması
gerektiğini savunurken, işçilerin haklarını kısıtlamayı dahi sağlamış
insanlardır. Onlara saygı duymamız gerekir.
Değerli arkadaşlarım, iç
ve dış borç batağına düşmüş bu Türkiyemizde yaşamını sürdürebilmek için
-hepimiz, televizyonlarda ibretle izliyoruz- çöplüklerden ekmek toplayan...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ORHAN ZİYA DİREN
(Devamla) - Sayın Başkan, biraz müsamaha rica ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Diren,
dileğinize istinaden, son 1 dakika süre veriyorum; yalnız, bu son.
Buyurun.
ORHAN ZİYA DİREN
(Devamla) - Peki, teşekkür ediyorum.
Çöplüklerden ekmek
toplayan çocuk manzaraları, yine çöplüklerden atık kâğıt, plastik toplayarak
ailesinin geçimine katkıda bulunmak isteyen çocuk manzaraları bir tarafta
dururken, maalesef, televizyonlarda ibretle izlediğimiz, TV sütunlarında,
televole sütunlarında ahlaksızlığın her boyutunun sergilendiği, haksız kazanç
elde etmiş insanların şımarık çocuklarının manzaraları ve ne yazık ki,
Türkiyemizin bugünkü imkânları içerisinde, her noktasında, televizyonlardan
renkli olarak bu çelişkileri izleyen Türk toplumu... Biz, işte, burada, barışı
sağlamak, huzuru sağlamak durumundayız.
Ekonomi kanunlarla
yönetilmez değerli arkadaşlarım. Ekonomi, kendi kuralları ve kendi kültür
manzumesi içerisinde arz-talep dengesini sağlayarak kendisini ayakta tutmayı
başarır. Biz, dünyanın globalizasyona gittiği bu dönemde, yine, arz-talep
dengesi içerisinde, iş yaşamında da barışı sağlamak durumundayız. Şimdi,
Türkiye'de, işsizlik bu noktaya gelmişken, milyonlarca işsiz insan varken, bu
toplumda, siz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) -
Sayın Başkan, 1 dakika daha süre verin.
ORHAN ZİYA DİREN
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hayır; daha, çok
madde var. Onlar üzerinde tekrar bir söz hakkı alırsanız...
Lütfen, son cümlenizi
alayım. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN ZİYA DİREN
(Devamla) - Kimseyi kırmıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Son cümlenizi
alayım Sayın Diren.
Buyurun.
ORHAN ZİYA DİREN
(Devamla) - Çalıştırdığınız işçinin arkasında, kapıda yüzlerce işçi
bekliyorken, o işçilerin haklarını savunma işini yasalarla yapamazsınız. Orada,
sevgi, saygı ortamını, işverenin de işçi için ne kadar kıymetli olduğunu,
işveren için de işçinin ne kadar kıymetli olduğunu anlatan bir eğitim sistemini
mutlaka kurmalıyız. Bu dengeyi kurmadığımız sürece, bunun önüne geçemeyiz.
Değerli arkadaşlarım,
onun için, bu kadar detaylı yasanın, bu kadar iyi tartışılmamış yasanın daha üç
gün evvel bütün AKP Grubunun oylarıyla kabul ettiğimiz bu 5 maddesini
değiştirmeye hemen akabinde geldiysek, biz yanlışlar yapıyoruz. Bu işler
aceleye gelmez.
Değerli arkadaşlarım,
lütfen, bu yasayı geri çekin, her iki kesim otursun, birlikte bunu oluşturalım;
burada, barış içerisinde, huzur içerisinde bir yasa çıkaralım.
Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Diren.
Şahsı adına, Tokat
Milletvekili Resul Tosun; buyurun.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; farklı partilerden iki Tokatlı
milletvekilinin peş peşe kürsüye çıkması bir tevafuk oldu. CHP Milletvekili
Orhan Diren Beyefendi, hakikaten, şehrimizin önemli işadamlarından birisidir;
ancak, burada o konuşmayı yapmaması gerekiyordu; aslında, yanlışlıkla CHP'ye
gitmiş bir arkadaşımızdır. (CHP sıralarından gürültüler)
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) -
İşine bak sen, işine...
BAŞKAN - Sayın Tosun...
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Kendi adına konuş.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Fakat, biz...
BAŞKAN - Sayın Tosun,
müsaade eder misiniz...
RESUL TOSUN (Devamla) -
Sataşma olmayacak Sayın Başkan; biz birbirimizi tanıyoruz.
BAŞKAN - Esprileri kendi
aranızdaki konuşmalarda yaparsanız, seviniriz.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Ben, aslında, ortamı biraz yumuşatmak için çıktım.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Ortam seviyesizlikle yumuşatılmaz.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Fakat, Orhan Beyi kürsüde görünce
-hemşehrim- espri yapmadan duramadım.
Dün, burada yapılan bir
konuşmada, çok değerli bir CHP'li milletvekili arkadaşımızın, geçmiş günlerde
bir bakanımızın Parlamentoyu Küba Parlamentosuna benzetmesinden yola çıkarak,
benim de adımı andığı bir espri yaptığını gördüm. Sayın hatip, Castro
Parlamentosuna gitmediğini belirttikten ve avizelerden ve lambalardan örnek
verdikten sonra, Sayın Bakan acaba Küba Parlamentosunu nereden hatırlamış olur
sualine, kendince diyor ki: "Ama, burada, Sayın Tosun'un belki etkisi var;
çünkü, bazı insanlar şartlanıyor; repertuarını değiştirmesi lazım." Yani,
sayın hatip demek istiyor ki; aslında, Sayın Bakan karşıda Resul Tosun'u
gördüğü için Küba Parlamentosunu hatırlamıştır. Ben, tabiî, önce anlayamadım ve
sayın hatibe gidip, ne kastediyorsunuz dedim. "Espri yaptım" dedi.
"Senin sakalın var; sakalını görünce, belki, Castro'yu hatırlamıştır, her
sakallıyı Castro anlama şeklinde..." Ben de bir espri olsun diye çıktım;
sataşma filan olmayacak Sayın Başkanım.
Sayın Bakanın, o gün,
Parlamentoyu "ben kendimi âdeta Küba Parlamentosunda hissediyorum"
benzetmesi, aslında, bina olarak benzetme değildi. O yüzden, burada, avizelerin
vesairenin tasnifinin serdedilmesinin bir anlamı yoktu. CHP'li bazı
arkadaşların düşüncelerinin Küba Parlamentosundaki milletvekillerinin
düşüncelerine paralellik arz ettiğini gördüğü için "kendimi Küba
Parlamentosunda hissediyorum" diye bir beyanatta bulunmuştu. Sayın
hatibin, benim ilham kaynağı olduğumu söylemesi, beni buraya çıkarmış oldu.
Ben, kendimi Fidel Castro ile hiçbir şekilde yan yana koyamıyorum; ne fikren ne
bedenen bir akrabalığım, bir yakınlığım, bir benzerliğim var; kesinlikle yok.
Şeklen deseniz, ben, boy itibariyle normal bir insanım, Castro'yu derseniz,
Allah boy vermiş, kapıp koyuvermiş!
İDRİS SAMİ TANDOĞDU
(Ordu) - Sen yakışıklısın canım!..
RESUL TOSUN (Devamla) -
Castro'nun elinde daima puro var; ben, Yeşilaycıyım ve bu Mecliste de sigara
içilmemesi için CHP'li arkadaşlarla birlikte imza vermiş bir insanım; benden
hatırlaması mümkün değil.
Düşünce deseniz, Castro,
çağını tamamlamış, çağdışı kalmış komünist bir diktatör, benimkisi ise çağdaş
TBMM'nin bir üyeliği; bir benzerlik yok. Geriye sadece sakalım kalıyor...
BAŞKAN - Sayın Tosun,
müsaade eder misiniz...
RESUL TOSUN (Devamla) -
Evet Sayın Başkanım... Buyurun Sayın Başkanım...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Devlet Başkanıdır; hakaret etme. Ayıp oluyor!.. Hiç yakışık almıyor!..
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Castro, memleketini seven bir insandır.
BAŞKAN - Müsaade eder
misiniz...
RESUL TOSUN (Devamla) -
Sayın Başkanı dinliyoruz...
BAŞKAN - Lütfen
efendim...
Sayın Tosun, lütfen,
düşüncesi ve fikri ne olursa olsun, herhangi bir ülkenin devlet başkanı
hakkında, burada, şahsınız adına yorum yapmayınız. Kendisine aittir boyu posu,
diğer düşünceleri... Lütfen, bu hususta, buradaki insanlarımızı olduğu gibi,
dışarıda olan insanları da incitecek sözler söylemeyelim. Lütfen...
Buyurun.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Tamam Sayın Başkanım.
Ben, benzetildiğim için
sadece fikrimi söylüyorum, benim de fikrimin ehemmiyeti var.
BAŞKAN - Sayın Tosun,
biliyorsunuz, latife, latif gerektirir; latife, latif olmalı.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Evet.
Benzerlikte geriye sadece
benim sakalım kalıyor. Onunki bir Castro sakalı, benimkisi de Resul sakalı; bir
benzerlik yok.
Herhalde, Sayın Bakanın
benzetmesinden ziyade, bizdeki sakallıları gördükçe Castro'yu hatırlayan
arkadaşlar, zihinlerinin gerisindeki özlemlerini gidermeye çalışıyor
olabilirler. Hangi düşünceye mensup olursa olsun, bizim, herkesin düşüncesine
saygımız vardır.
Ben, espri yaptığı için,
espri olsun diye konuştum. Castro'ya benzemekten ve benzetilmekten Allah'a
sığınırım.
Saygılarımla.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Suudi Arabistan'dan bahset biraz.
BAŞKAN - Sayın Tosun,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 2 nci maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Agâh Kafkas |
Nevzat Doğan |
Haluk İpek |
|
Çorum |
Kocaeli |
Ankara |
|
Ünal Kacır |
Sadullah Ergin |
Hüseyin Tanrıverdi |
|
İstanbul |
Hatay |
Manisa |
|
Cevdet Erdöl |
|
Nükhet Hotar |
|
Trabzon |
|
İzmir |
Bir işverenden, işyerinde
yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin
bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık
gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu
işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında
kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl
işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan,
iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan
yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
Asıl işverenin
işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam
ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde
çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel
olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul
edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi
sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle
uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge sahipleri
önerge üzerinde konuşacak mı, gerekçeyi mi okutayım?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe :
Yapılan düzenlemeyle,
doğrudan üretim organizasyonu içerisinde yer almayan yükleme, boşaltma,
temizlik, yemek hizmetleri, odacılık ve çay hizmetleri, personel taşıma,
güvenlik, teknik bakım gibi işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine
ilişkin yardımcı işlerde, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin herhangi bir
sınırlamaya tabi olmaksızın kurulabileceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca,
asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği, teknolojik nedenlerle
uzmanlık gerektiren işler gibi kriterler getirilmiştir.
Bu düzenlemeyle, asıl
işverenler, ihtiyaç duydukları teknolojileri kullanma olanağına
kavuşmaktadırlar. Böylece, işyerlerinde mal ve hizmet üretiminin ihtiyaç
duyabileceği şartların kolaylıkla oluşturularak rekabet güçlerinin artırılması
amaçlanmıştır.
Diğer yandan, alt işveren
(taşeron) uygulamasının istismarının önlenmesine ilişkin sınırlamalar
getirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Yeniden görüştüğümüz 2
nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
biraz önce, AK Parti Grubundan Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin
Tanrıverdi'nin, Genel Kurula hitaben konuşmasında, İzmir Milletvekili Sayın
Enver Öktem'i de kastederek "çünkü, bu konuşmanın onun tarafından yapılacağına
inanmıyorum; ama, birileri eline tutuşturdu, geldi, burada, kürsüde konuştu;
kim yazdıysa o yazıyı, burada, çıkıp, açıkça söylesin" ifadesi var.
Ben, şimdi, Sayın
Öktem'e, sataşma gerekçesiyle söz vereceğim, bu konuda açıklama yapacak.
Sayın Öktem, size, sadece
konuşmanızla ilgili -söylesin demiş- 1 dakika süre veriyorum; buyurun,
açıklayın efendim.
VII. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - İzmir
Milletvekili Enver Öktem’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Hüseyin Tanrıverdi'nin konuşmasına, 1
dakika sürem olduğu için, çok kısa ve net bir cevap vermek istiyorum.
Bu İş Kanunu Tasarısının,
başından beri, tüm maddeleriyle ilgili görüş ve düşüncelerimizi söyleyebilecek
kadar bilgi birikimimizin olduğunu kendileri çok iyi bilirler. Az çok elimiz
kalem de tutar, mürekkep de yalamış bir insanız; ancak, yazımı kimin
hazırladığını çok merak ediyorsa, onu açıklamak istiyorum.
Cumartesi günü, Tandoğan
Meydanında 100 000 işçi toplanmıştı, ben o mitinge katılmıştım. İşçiler, orada,
bu yazıyı yazdılar, bana verdiler, ben de onların adına, burada size ilettim.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öktem.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Yeniden
görüştüğümüz 4 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Mustafa Özyürek, AK Parti Grubu adına Bursa Milletvekili Sedat
Kızılcıklı'nın grupları adına söz talepleri vardır.
İlk söz, Mersin
Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek'in.
Sayın Özyürek; buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uzunca bir süredir iş
kanunuyla ilgili müzakereler yapıyoruz; ama, zaman zaman, kanundan ayrı,
konudan uzak, burada görüşmeler de yapılıyor. Şimdi, Adalet ve Kalkınma
Partisinin bu kanunun bazı maddelerini tekriri müzakere yoluyla buraya getireceğini
duyunca, acaba önemli sistematik bir değişiklik olacak mı diye, doğrusu, biraz
umutlanmıştık; ama, biraz önce, en önemli maddelerden biri olan taşeronlaşma
maddesiyle ilgili önerge sizin oylarınızla da kabul edilip yasalaşınca gördük
ki, yapılan düzeltmeler, iyileştirmeler, çok sembolik nitelikte, işin özünü,
esasını ilgilendirmiyor.
Değerli arkadaşlarım,
gene burada bazı arkadaşlarımız sık sık, Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili,
bizim muhalefet anlayışımızla ilgili, gereksiz, anlamsız beyanlarda
bulunuyorlar. Öncelikle kabul etmeniz gerekir ki, iktidar partisi, tahammüllü
olmak ve yasaların olabildiği kadar hızla çıkmasını sağlamakla görevli olan bir
gruptur; yani, muhalefet partisi kadar, iktidar partisinin rahat olma şansı
yoktur; ama, bu Mecliste izlediğimiz manzarada, daha çok, iktidar partisinin,
muhalefet partisine ve muhalefet partisi sözcülerine dönük eleştirilerine tanık
oluyoruz.
Şimdi bir arkadaşımız,
bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak IMF politikalarını izlediğimiz iddiasında
bulundu. Nereden bulunuyor bu iddiada... Diyor ki: "Sizin içinizde Kemal
Derviş var. O, geçmiş dönemde ekonomiden sorumlu bakan olarak IMF
politikalarını uygulamıştı; öyleyse, siz IMF konusunda eleştiri
getiremezsiniz." Değerli arkadaşlarım, Sayın Kemal Derviş, Cumhuriyet Halk
Partisinin 177 milletvekilinden biridir. Sizin içinizde de, geçen hükümet
döneminde bakanlık yapmış, şimdi de bakanlık yapan arkadaşlarımız var. Geçen
hükümetlerin politikaları yanlışsa, sizin deyiminizle onlar IMF politikası
izlemişse, o bakanlar, bırakınız sıradan bir milletvekili olmayı, sizin
Bakanlar Kurulunuzda ne yapıyor, niçin aldınız? Şunu diyebilirsiniz: Bizim
aldığımız bakan, IMF konularından, ekonomiden sorumlu değildi. Ama, değerli
arkadaşlarım, bizim Anayasamıza göre, Bakanlar Kurulunda müşterek ve müteselsil
sorumluluk esastır; bir bakanın yaptığından, bakanların hepsi sorumludur. Bunu
göz önünde bulundurmak zorundasınız.
Kaldı ki, IMF'yle ilgili
eleştiri yapabilmek için, sizin partinizin ve sizin hükümetinizin IMF karşıtı
bir politikasının olması lazım; yani, demeniz lazım ki: IMF reçeteleri kötü
reçetelerdir, acı reçetelerdir; biz, bunları elimizin tersiyle ittik. Bunu
yapmaya biraz teşebbüs ettiniz; ama, 18 Nisanda, çok daha kapsamlı, çok daha
acı reçeteler içeren bir niyet mektubunu imzaladınız.
Öyleyse, partinize sahip
çıkınız; öyleyse, hükümetinizin politikasına sahip çıkınız, bu IMF karşıtı
söylemden biraz uzak durunuz.
Ben, hem IMF
politikalarını uygularım...Haydi, bir başka zaman olsa yine yenilir yutulur da,
IMF temsilcilerinin, gelip hesaplarımızı didik didik ettiği, işte "o
işçileri atacaksınız, bu kanunu niye çıkarmadınız" diye, böyle, umumî
müfettiş havasıyla hesap sorduğu bir dönemde, bu iktidara mensup bir
milletvekili kalkmış, Cumhuriyet Halk Partisine, IMF'yle ilgili sataşmaya
çalışıyor. Bu inandırıcı değil, bu doğru değil, bu şık değil.
Değerli arkadaşlarım,
bunları yapmayınız. Gelin, deyin ki: IMF de kim oluyor kardeşim; biz kendi
ulusal politikamızı yaparız, bunun gereklerini yerine getiririz; bizim IMF'ye
falan ihtiyacımız yok, hepsini de Türkiye'den kovuyoruz. O zaman, gelin, her
gün burada konuşun, biz de sizi alkışlayalım. Onun için...
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) -
Kovmak değil...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Hayır, hayır... IMF politikasını uyguluyor musunuz uygulamıyor musunuz?!
IMF'ye niyet mektubunu imzaladınız mı imzalamadınız mı?! IMF'nin her dediğini
yapıyor musunuz yapmıyor musunuz?! Öyleyse...
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Derviş... Derviş...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Derviş'i falan bırak; Derviş, eski hükümetin bakanı. Şimdi, sizin
hükümetiniz, Derviş'inkinden daha kapsamlı bir niyet mektubu imzaladı; onu
uyguluyorsunuz; hâlâ, Derviş'e laf atıyorsunuz. Onun için, eğri oturup doğru
konuşalım, neyi ne zaman söyleyeceğimizi çok iyi bilelim değerli arkadaşlarım.
Sonra, Cumhuriyet Halk
Partisiyle ilgili... Bir kere, biz, ayrı bir tüzelkişiliği olan bir muhalefet
partisiyiz. Sizden az oy almış olabiliriz; ama, milletin bize verdiği görevi,
millî iradenin bize verdiği görevi sonuna kadar yaparız. Sizin bir miktar fazla
oy almış olmanız, buradaki Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin eksikli
olduğu anlamına gelmez. Burada her milletvekili eşittir, her milletvekili
özgürce bu kürsüyü kullanır, her milletvekili eleştirilerini söyler. Buna karşı
söyleyecek sözü olan da, yerinden laf atmak yerine, gelir burada cevabını
verir; demokrasinin gereği budur. Bu gerekleri kavramazsak, başka partinin ne
yapacağını tayin etmeye kalkarsak, büyük yanlış yapmış oluruz.
Sonra, bir
"1930" lafıdır gidiyor. "CHP 1930'da mı kalmış?.." O
arkadaşlarımızın tarih bilmediklerini, yakın tarihi okumadıklarını anlıyorum.
1930'lu yıllar, değerli arkadaşlarım, Mustafa Kemal Atatürk'ün yönetiminde
Türkiye'nin sürekli devrimler yaptığı yıllardır, Mustafa Kemal Atatürk'ün
yönetiminde sürekli yatırımlar yapılan yıllardır, Mustafa Kemal Atatürk'ün
yönetiminde Türkiye'nin her tarafının demir ağlarla örüldüğü bir dönemdir.
Cumhuriyet Halk Partisi, Mustafa Kemal Atatürk'ün bütün eserlerine, o nedenle de 1930'lu yıllara sahip çıkmaktadır;
ama, anlamadığınız bir şey var: Bir insanın, tarihine, geçmişine sahip çıkması
başkadır, değişime ayak uydurması başkadır. Cumhuriyet Halk Partisi, hem geçmişine
hem tarihine sahip çıkıyor hem de sürekli değişimi, yeniliği izliyor. Şimdi,
işçiden yana olmak, ne zamandan beri çağdışı, 1930'ların anlayışı oluyor?..
Gidiniz, Avrupa'daki bütün sosyaldemokrat partilerin de işçiden yana, çalışandan
yana bir tavır içinde olduğunu göreceksiniz.
Böyle, arkadaşlarım çok
güzel tanımlamalar yapıyorlar; kayıtdışı çalışan, kapkaççı, bu ülkenin
kaynaklarını sömürmüş, hortumlamış insanların Türkiye'de anlatmaya çalıştığı
bir anlayışın esiri olarak burada konuşursanız, Türkiye'ye yazık edersiniz!
Öyle işveren vardır ki,
kuruşuna kadar vergisini öder, işçisini çalıştırır...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
buyurun efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan.
... sonuna kadar işçisine
sahip çıkar; öyle insan vardır ki, devlete vergisini ödemez, SSK'ya primini
ödemez, işçisine ücretini ödemez; bu iki işvereni aynı kefeye koyamazsınız.
Cumhuriyet Halk Partisi, dürüst, namuslu, görevini yapan işverenden yanadır,
işçiden de yanadır.
Şimdi burada 4 üncü
maddeyle getirilmek istenen, gazetecilerin istisna kapsamından çıkarılmasını,
doğru bir yaklaşım olarak biz de destekliyoruz. Gene burada -biraz sonra bir
önergemizle gündeme gelecek- 4 üncü maddede öngörülen kesimle ilgili, 50
işçinin 20'ye düşürülmesine dönük önergemize de destek verirseniz memnun
oluruz.
Değerli arkadaşlarım,
böylesine kapsamlı bir kanunu görüşürken birbirimize anlayış göstermek, yalan
yanlış ifadelerden kaçınmak zorundayız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
Madde üzerinde, AK Parti
Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan İş Kanunu Tasarısının tekriri müzakere edilen 4 üncü maddesi üzerinde
Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; öncelikle hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Tabiî, İş Kanunu
Tasarısının son maddelerini, hatta "tekriri müzakere" adı altında son
bölümlerini konuşuyoruz, büyük ihtimalle de bugün İş Kanunu Tasarısının
görüşmelerini bitireceğiz ve yasalaştırılmış olarak Sayın Cumhurbaşkanımıza
göndereceğiz.
İş Kanunu Tasarısı
üzerinde görüşmeler yapılırken birçok şey söylendi; sanki İş Kanunu Tasarısının
tüm maddeleri işçinin aleyhine, sanki tüm maddeleri işverenin lehine gibi
gösterilmeye gayret edildi. Tabiî, sürekli söyledik; İş Kanunu Tasarısının ne
tüm maddeleri işçilerin aleyhinedir ne de tüm maddeleri işverenin lehinedir.
İçerisinde, muhakkak, işçilerin lehine, işverenlerin lehine veya her ikisinin
de aleyhine olan kısımlar vardır; mutabakat ve bir orta yol ancak böyle
bulunabilecektir. İlişkiler, ikili karşıtlık gerektiren bir durumu ifade eder.
İlişkilerde tek tarafın dediği olursa, bu, ilişki olmaz, baskı olur, dayatma
olur.
Her zaman yine buradan
ifade ettik; ne işçinin güvenliği ne de işyerinin güvenliğinin sağlanması,
sadece ve sadece yasalarla mümkün değildir. Aslında yapılması gereken, bu
yasaların doğru sosyal ve ekonomik politikalarla da desteklenmesidir. Eğer,
doğru sosyal ve ekonomik politikalarla bu yasalar desteklenebilirse, hedefe tam
anlamda ulaşılmış olur.
Biliyoruz, son yıllarda,
İstanbul Ticaret Odasının, İstanbul Sanayi Odasının açıklanan raporları var. Bu
raporlara baktığımızda ne görüyoruz; raporlarda, Türkiye'nin en büyük 500
şirketinin, en önemli 500 şirketinin kârlarının yüzde 80'inin faaliyet dışından
olduğunu görüyoruz. Yani, işveren, krizlerden sonra, sıkıntılardan sonra ne
yapmış; üretimden çekilmiş, rant ekonomisine doğru, istemeyerek de olsa,
kaymaya başlamış; çünkü, sermaye kârlılık arar, kârın olduğu yeri arar. Haklı
olarak, bir işveren daha fazla kârı faizden ya da devlete borç vermekten
buluyorsa, üretimden çekilerek o tarafa doğru gidiyor. O zaman ne yapmak lazım;
işvereni üretime geri çekmemiz lazım; üretimin kârlılığını, üretimdışı
kârlılığından daha yüksek hale getirmemiz lazım, getirebilmemiz lazım. Bunun
için de, işverenin beklediği, haksız rekabete yol açan kayıtdışılıkla mücadele
etmemiz, bu mücadeleyi vermemiz lazım; vergi ve SSK prim yüklerini hep birlikte
azaltmamız lazım; enerji maliyetlerini düşürmemiz gerekiyor, bürokratik
engelleri azaltmamız gerekiyor, ekonomik istikrarı sağlamamız gerekiyor,
kamunun borçlanma gereğini de azaltmamız gerekiyor.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Yapın kardeşim!
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)-
Faizi düşürün!
SEDAT KIZILCIKLI
(Devamla) - İşte bunları yaparsak, yapabilirsek, üretimin önünü açarız;
dolayısıyla, istihdamı da hep birlikte artırırız. İşte o zaman, insanlar aç
açık olmazlar; işte o zaman, insanlar ekmek kuyruklarında beklemezler. Kıymetli
Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin de ifade ettiği gibi, işte, çöplükten
ekmek toplayan insanlar... İşte bunu yapabilirsek, o insanlar bu duruma
düşmezler.
Ancak, şunu açıkça ifade
etmemiz gerekiyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da bunu açıkça kabul
etmemiz gerekiyor: Bugün, açlıktan, işsizlikten, yoksulluktan hepimiz
şikâyetçiyiz, şikâyet ediyoruz; ama, bunun için de AK Partiyi kimsenin
suçlamaya hakkı yoktur. Adalet ve Kalkınma Partisi yedi aylık bir iktidardır;
mevcut siyasî partiler içerisinde, bugünkü tabloda suçu olmayan, suçu
bulunmayan tek siyasî parti de Adalet ve Kalkınma Partisidir. 3 Kasım
seçimlerinde işbaşına gelmiştir, bu millete hizmet etmek için de gece gündüz
çalışmaktadır. Bu yüzden, açık olmaktan, şeffaf olmaktan, demokratik tavrımızı
ortaya koymaktan hiçbir zaman çekinmedik. Sorumluluğumuz yok; ama, bu demek
değildir ki, Türkiye Cumhuriyetine hizmet etmeyeceğiz. Evet, Türkiye
Cumhuriyetinin geleceğini daha aydınlık, daha güzel, daha çağdaş, daha özgür
yapmak için gayret edeceğiz; bu gayreti de, bizim hükümetimiz ve çok değerli
bakanlarımız göstermektedir.
Dün burada bir kıymetli
arkadaşımız konuşma yaparken "dünyada sosyal politikalar sol görüşün
elindedir; kapitalizmi de sağ partiler temsil eder"gibi bir ifade
kullandı. Gerçekten doğrudur; dünya geneli böyledir; ama, Türkiye'de bunun tam
tersi vardır. Türkiye'de, maalesef Türkiye'de, siyasî tarihimize bakarsanız,
halktan yana olan, emekten, üretenden yana olan, halkına tepeden bakmayan tek
partiler, sağ partilerdir ve sağ partilerin tek başına iktidar dönemlerinde, Türkiye'de
emeğin yüzü gülmüştür, köylünün yüzü gülmüştür, işçinin yüzü gülmüştür,
işverenin, memurun yüzü gülmüştür. (CHP sıralarından "Bravo"sesleri,
alkışlar[!]) Türkiye'deki siyasî tarihe bakarsanız, bunu her zaman
görmüşsünüzdür.
Değerli arkadaşlar, şimdi
hizmet sırası AK Partiye gelmiştir; AK Parti de bu hizmeti yapmak için gece
gündüz çalışmaktadır. İşte, yedi aylık kısa dönem süresi içerisinde; malî
miladı kaldırmıştır, vergi barışını gerçekleştirmiştir, onbeş senedir ödenmeyen
nemaları ödemeye başlamıştır, çiftçi borcuna af getirmiştir, birçok kimsenin
"yapamaz" dediği ucuz mazot uygulamasını yapmaya başlamıştır, duble
yol çalışmalarını başlatmıştır, SSK ve Bağ-Kur affını gündeme almıştır,
ücretsiz kitap çalışmalarını başlatmıştır, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine son
yılların en yüksek zammını da AK Parti İktidarı vermeyi başarabilmiştir. İşte,
bunları, IMF'ye rağmen yapabilmiştir; sosyal politikalar, sosyal devlet
anlayışı gereği yapmıştır ve görüyorsunuz, AK Parti, verdiği sözleri birer
birer yerine getirmektedir ve getirmeye devam etmektedir.
Tabiî, bu arada, sosyal
politikaları yerine getirirken, AK Parti, Türkiye'nin çağdaşlaşması ve
özgürleşmesi, daha çağdaş ve daha özgür olması için Avrupa Birliği uyum
yasalarını da birer birer çıkarmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
dikkatinizi çekiyorum, tüm bunlar, yedi ay gibi kısa sürede ve devralınan
olumsuz ve ağır şartlara rağmen gerçekleşmektedir; çünkü, AK Parti, enkaz
edebiyatı yapmadan, geçmişe takılmadan, tüm enerjisini Türkiye'nin geleceği
için harcamaktadır. Türkiye'nin geleceğinin de, yatırımdan, üretimden geçtiğinin
farkındayız. Bakınız, 60 000 000'luk Türkiye Cumhuriyetinin üretimi, gayri safî
millî hâsılası, yaklaşık 200 milyar dolardır; ama, 60 000 000'luk İtalya'nın
gayri safî millî hâsılası, üretimi 1 trilyon 200 milyar dolardır. 120 000
000'luk Japonya'nın gayri safî millî hâsılasının, üretiminin 5 trilyon dolar
olduğunun farkında mısınız?! Bizim onlardan ne eksiğimiz var! Bakın, 1946 yılında,
birileri çıkmış "Türkiye Cumhuriyeti küçük Amerika olacak" demiş;
1950'li yıllarda da yine birileri çıkmış "küçük Amerika olacak"
demiş; halbuki, cumhuriyet kurulurken, cumhuriyetin Onuncu Yıl Nutkunda hedef
belirlenmiştir, o da, muasır medeniyet seviyelerinin üzerine çıkmaktır. Niye,
Türkiye'yi dar bir kalıba oturtmaya çalıştı acaba geçmiş siyasetçiler?! İşte,
bu dar kalıbı bollaştırmak ve Türkiye'nin önünü açmak için üretime önem vermek
ve üretimin de önünü açmak durumundayız.
Kıymetli arkadaşlar,
gelelim müzakere ettiğimiz maddeye: Mevcut 1475 sayılı İş Kanununun
"İstisnalar" başlıklı 5 inci maddesinde, gazeteciler sayılmıyorken,
yeni İş Kanunu Tasarısının yine "İstisnalar" başlıklı 4 üncü
maddesinin (h) bendinde gazeteciler sayılıyor ve gazeteciler hakkında uygulama
hükmü getiriliyor. Halbuki, 13 Haziran 1952 tarihli, 5953 sayılı Basın
Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi
Hakkında Kanun, zaten, gazetecilerin haklarını düzenleyen özel iş kanunudur.
Dolayısıyla, bu Kanun varken, İş Kanunu Tasarısının "İstisnalar"
başlıklı 4 üncü maddesinin (h) bendinde gazetecilerin sayılmasının bir anlamı
yoktur. 4 üncü maddeden (h) bendinin çıkarılmasıyla, yeni iş kanununun
çalışanların lehine olan hükümlerinden, ileride, yargı kararlarıyla,
gazetecilerin de yararlanabilmesinin kapısı açık tutulmuş olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Kızılcıklı, buyurun.
SEDAT KIZILCIKLI
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Gazetecilerin istisna
olarak sayılması, bu kapıyı tümüyle kapatıyor. Bu durumda da, mahkemeler, İş
Kanununa göre değil, Borçlar Kanununa göre hüküm veriyor. Bu da, gazeteciler
açısından çok daha aleyhte sonuçlar doğuruyor. Bu sebeple, İş Kanunu
Tasarısının 4 üncü maddesinin (h) bendinin metinden çıkarılması teklifi, en
azından, gazetecilere, ileride, yeni iş kanununun bazı hükümlerinden de
yararlanma imkânının getirilmesi için verilmiştir.
Bu teklife desteklerinizi
bekliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Kızılcıklı, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, İzmir
Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
tekrar söz almayacaktım; ama, AKP Grubu adına konuşan arkadaşım dolayısıyla söz
almak istedim.
Sevgili arkadaşlarım,
şimdi, burada, eğer, Adalet ve Kalkınma Partisi, İdris Küçükömer'in tezleri
üzerinden bir söylem geliştirecekse, bunu da tartışırız. Çürütülmüş, demode
olmuş, Türkiye'de bütün sosyal gerçekliği tepetakla eden görüşler üzerinden bir
tartışma sağlıklı olarak yürümez; bunda kaybedersiniz. Türkiye'de, ilerlemeyi,
siyasî olarak, ekonomik olarak temsil eden bir partidir Cumhuriyet Halk
Partisi. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'de, Kurtuluş Savaşı üzerinden gelerek
kurulan bir partidir; cumhuriyetin partisidir; Atatürk'ün iki önemli mirasından
biridir. Burada, kalkıp da, sağ-sol meselesini "eğer, emekten yanaysa
sağdır" deyip, bir çarpıtma anlayışı içine girmek, ne ulusal ne evrensel
birtakım gerçeklerle bağdaşır. Bakınız, Türkiye'de, bütün bunları, İş Yasasını,
Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasasını vesaire, aslında, 1960'lardan
sonra, yine, Cumhuriyet Halk Partisi eliyle gördük. Türkiye'ye, sadece, Cumhuriyet
Halk Partisinin getirdikleri itibariyle değil, sağ partilerin, hangi
yöntemlerle Türkiye'yi yönettikleri itibariyle de baktığınızda da, burada,
sizin, yüzünüzün ak olması için yeterli nedenler yoktur. "Ben, zengini
severim" diyen bir anlayışın uzantısı olma hevesinden, lütfen, kurtulun.
Bakınız, size, bir başka
şey daha söyleyeyim. Biz, burada, bu muhalefeti yapıyoruz. Bu muhalefeti
yaparken, Türkiye toplumu, Türkiye adına şunu getirmeye çalışıyoruz: Emeği,
sadece bir maliyet faktörü olarak görmeyiniz. Emek, sadece maliyet faktörü
değildir, emek, aynı zamanda, bir talep unsurudur. Eğer, emeğin ücreti daha
yüksek olursa, bu, ekonomik olarak, toplumda, daha yüksek bir kalkınma hızına
ulaşılmasının -özellikle Türkiye gerçeği açısından- çok önemli bir unsurudur.
Bakın, size, bir örnek vereyim. Değerli bir meslektaşımın bir araştırması var, 1966 sonrasının çeyrek
yüzyılı için şöyle bir analiz yaptı:
Özel sektör yatırımları ile ücret hareketlerini izledi. Özel sektör
yatırımları, acaba, ücretler düştüğü zaman mı artıyor; yani, maliyetler düştüğü
zaman mı artıyor; yoksa, özel sektör yatırımları, ücretler yükseldiği zaman mı
artırıyor. Bu değerli iktisatçı arkadaşımızın o seriden ulaştığı kesin sonuç
şu: Türkiye'de özel sektör yatırımları ne zaman artıyor biliyor musunuz;
ücretler yükseldiği zaman. Niçin; çünkü, ücretler yükseldiği zaman, ücretler,
aynı zamanda, bir talep unsuru olarak, daha fazla mal ve hizmet talep ederek,
özel sektörün de önünü açıyor. Dolayısıyla, kısa vadeli, tek tek işveren
açısından baktığınızda, sanki, düşük maliyetler, özel sektörün önünü açıcı gibi
gözükür; oysa, toplumsal, ekonomik dinamiklere baktığınız zaman, bu iş böyle
değildir.
O yüzden, burada, böyle,
bu sosyal ve ekonomik gerçeklerden habersiz davranmayı bırakalım. Bakınız,
burada, tekrar, size söylüyoruz: Bu tasarı, henüz geçmedi; geliniz, bu
tasarının, en az 10 küsur maddesinde çok anlamlı düzeltmeler yapılabilir. Size,
biz, burada, muhalefet olarak, Türkiye'nin önünü açacak öneriler getiriyoruz;
bu önerilere destek vermekle bir şey kaybetmezsiniz, Türkiye'ye
kazandırırsınız, siz de kazanırsınız. Dolayısıyla, geliniz, burada işverenin
telkinlerinden uzak bir anlayışla, o adaletin kılıcını, tekrar söylüyorum,
doğru bir şekilde, eğri olmadan, doğru bir şekilde tutarak bu işleri
tartışalım.
Bu işlerin sonuna geldik;
ama, hiçbir şey son değildir, her şey bir yeni başlangıçtır; burada bu
başlangıcı kötü yapmayalım; size tavsiyemiz budur değerli arkadaşlarım. Burada,
gelip sağ sol kavramlarını çarpıtarak bir demagoji içine girmeyelim. Dünyanın
her tarafında sol emekten yanadır, sağ sermayeden yanadır. Siz, emekten yana
olduğunuzu söyleyip oy aldınız, şimdi sadece sermaye partisi gibi
davranıyorsunuz. Burada bir çelişki var; geliniz, hiç olmazsa, kitle partisi
oldunuz diye size sesleniyoruz; sizi, aklın yoluna ve adalete davet ediyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Oyan.
Sayın milletvekilleri, 4
üncü madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre
okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının "h" bendinin
madde metninden çıkarılmasını ve diğer bentlerinin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Agâh Kafkas |
Nevzat Doğan |
Halil İbrahim Yılmaz |
|
Çorum |
Kocaeli |
Kütahya |
|
Ünal Kacır |
Ömer Özyılmaz |
Hüseyin Tanrıverdi |
|
İstanbul |
Erzurum |
Manisa |
|
Nükhet Hotar |
|
Cevdet Erdöl |
|
İzmir |
|
Trabzon |
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge maddeye en aykırı önergedir; önce
okutup, sonra işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73 sıra
sayılı İş Yasası Tasarısının 4 üncü maddesi "b" fıkrasındaki
"50" sayılarının "20" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
İzzet Çetin |
Bayram Meral |
Enver Öktem |
|
Kocaeli |
Ankara |
İzmir |
|
Gökhan Durgun |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
Hatay |
Malatya |
Antalya |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AGÂH KAFKAS (Çorum) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?...
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Çetin,
gerekçeyi mi okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçeyi okutunuz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe :
Tarım ve orman işlerinin
yapıldığı işyerlerinde İş Kanununun uygulanabilmesi açısından, 50 rakamı çok
yüksek görüldüğünden, 20 olarak değiştirilmesi daha uygundur.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin 1 inci
fıkrasının "h" bendinin madde metninden çıkarılmasını ve diğer
bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Agâh Kafkas
(Çorum)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AGÂH KAFKAS (Çorum) - Olumlu görüşle
takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe :
Gazetecilerin 1475 sayılı
Yasadaki hükümle paralellik sağlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 7
nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili
İzzet Çetin; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, iki
ayı aşkın bir zamandan bu yana tartıştığımız bu yeni İş Yasası Tasarısının,
sadece adı yeni. Ben, gerçekten, acaba, yenilik adına, tekriri müzakere
istenildiğinde, ne olacak demiştim.
Gerçekten, bu konuda bir
üzüntümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Zaman zaman, arkadaşlarımız, sivil
toplum örgütleriyle, sendikalarla konuştuklarını, tartıştıklarını ve konsensüs
oluşturduklarını belirttiler. Bu konuda, hiç olmazsa, tekriri müzakereden önce,
bazı maddelerden duyduğunuz rahatsızlıkları, 3 Kasım öncesi, işçiye, çalışana,
işsize, yoksula verdiğiniz vaatlerden dolayı gerçekleştiremediğiniz bazı
hükümleri değiştireceğinizi umut etmiştim; ama, ne yazık ki, bir kez daha sizin
hakkınızda yanıldığımı gördüm.
Değerli arkadaşlar, ödünç
iş ilişkisiyle ilgili yapılan düzenlemede pek değişen bir şey yok. İşi holding
bünyesine almışsınız veyahut da yeni maddenin başlığını değiştirerek
"ödünç iş ilişkisi"ni geçici olarak belirtmişsiniz. Bunlar, bir anlam
ifade etmiyor; bunlar, öze dokunan bir şey değil. Gerçekten, bu yasa tasarısı
-konuşmacı arkadaşları izlerken bir kez daha gördüm- birçok noktadan üzüntü
verici. Bu tekriri müzakere istenildiği zaman diyebilirdik ki: Şu, şu, şu maddeleri
bir kez daha gözden geçirelim; çalışma sürelerini, angarya çalıştırmayı, telafi
çalıştırmayı, deneme süreli çalışmayı -daha çoğaltabilirsiniz- gözden
geçirebiliriz; ama, hiçbiri olmadı. Konuşmacı arkadaşlarım, ne yazık ki -üstelik
de sendika kökenli arkadaşlarım- bunun, Türkiye'nin önünü açacak bir yasa
olduğunu söylüyorlar. Gerçekten, hem emeğin içinden gelen hem ekonomiyle
yakından ilgili birisi olarak, bunun, çalışma ilişkilerinde nasıl bir düzen
tutturularak Türkiye'nin önünü açacağını merak ediyorum.
Yine, bir arkadaşım,
burada "insanî duygular önemli; insanı yücelt ki, devlet yücelsin"
diye, o sözü de çarpıtarak söyledi. Doğrusu, bizim Anadolu solu kavramı
içerisinde kullanmaya başladığımız, daha sonra, sizin de, bir bakıma çalarak kullanmaya
çalıştığınız -eğreti olduğu için ağzınıza bile yakışmıyor- o sözü düzelterek
söylüyorum: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
Şimdi, insanı
dışlayacaksın, emeği dışlayacaksın; emeği, alınır satılır bir meta gibi
göreceksin; sonra, kalkıp burada insanlıktan söz edeceksin! Emeğin içinden
geleceksin, emeğe, emekçiye kölelik döneminin çalışma ilişkilerini reva gören
yasal düzenlemeleri, burada, oylarınla gerçekleştireceksin; sonra da "bu
yasa emekten yana" diyeceksin! Her konuda olduğu gibi, buraya çıkıp, sırf
vitrine oynamak için, konuları çarpıtmanın hiç gereği yok. İkide bir aklıma bir
söz geliyor, Anadolu'da çok yaygın olarak kullanılır. Ağaç baltaya demiş ki,
senin bana gücün yetmez; ama, ne yazık ki, sapın benden. (CHP sıralarından
alkışlar)
Gerçekten, bu yasa
tasarısı hazırlanırken, emeğin içinden
gelip de bu emeğe, emekçiye, insana, yoksula, Ortaçağın kölelik düzenine
yakışır tarzdaki çalışma ilişkilerini reva gören anlayıştaki arkadaşlarıma
söyleyecek söz bulamıyorum.
Yine, biraz evvel konuşan
bir arkadaşım -gerçi, Grup Başkanvekilim söyledi, ama- "sağ partiler
halktan yanadır; biz halktan yanayız, Türkiye'de, hep, bu böyle olageldi"
dedi. Bu bana bir şey çağrıştırdı. 1923-1938 dönemi ya da 1923'ten çokpartili yaşama geçtiğimiz dönemi bir anda
hatırladım. Yokluk içinde, yoksulluk içinde, bu ülkenin Kurtuluş Savaşını veren
atalarımız, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının önderliğinde, hiçbir şey yokken, yalınayak, açık çıplak,
sanayiin temelini atmaya karasabanla başladılar; Osmanlının bütün borçlarını
ödediler; Türkiye'yi dünyanın en hızlı kalkınan 5 ülkesinden biri yaptılar; enflasyonu
eksiye taşıdılar, enflasyonu eksi yüzde 38'e indirdiler ve Demokrat Parti İktidarına,
sağ siyasal partiye, 142 ton altın biriktirerek, teslim ettiler. Sağ partiler ne yaptı; o senin adamın, bu
benim adamım!.. Tıpkı, şimdi kıyılardaki yağma gibi, ormanlarda düşündüğünüz
yağma gibi, özelleştirmelerde gerçekleştirmeyi düşündüğünüz yağmacılık gibi,
geçmiş sağ iktidarlar, halk adına, halka hizmet adına, halkın nesi varsa bitirdiler. 1960'larda
bizden daha kötü konumda olan İtalya, bugün, bizi fersah fersah geçmiş.
Yunanistan, İspanya, Portekiz, daha 1970'li yıllarda, ekonomik gelişme olarak
bizim gerimizdeydi; bugün, her biri,
bizden, millî gelir olarak 7-8 kat daha ileride.
İşte, sağ partilerin,
ülkemize ve halkımıza kazandırdığı 250 milyar dolar dışborç, işçiye kölelik
yaşamı, memura kölelik maaşı; insafsız bir şekilde, özelleştirme adı altında,
ülkemizin buralara kadar taşınmasına önderlik eden kamu kurum ve kuruluşlarını
yok pahasına elden çıkarmak!.. Övünülecek hiçbir şeyiniz yok. Sağ partiler,
sadece halkın yoksulluğuyla övünebilir, işsizlikle övünebilir, hırsızlıkla
övünebilir, hortumculukla övünebilir, bankaların içini boşaltmakla övünebilir;
naylon fatura düzenleyip, kendini yargıdan kurtarmak için özel yasa çıkarmakla
övünebilir. Övünebilecekleriniz bunlar. Bu tasarıda da övünebileceğiniz hiçbir
şeyiniz yok.
Gerçekten, bu tasarı, hiç
olmazsa tekrirî müzakerede, çağın koşullarına, ülkenin koşullarına ayak
uydurulabilirdi. Bilim adamları böyle hazırladı, bilim adamları bunu unutmuş,
yazmamış; eh, bilim adamları... Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yasama
organı burası. Yasa burada yapılır. Elbette, onların görüşlerine saygımız var,
düşüncelerine saygımız var; ama, ülkemizde, yargının bile, kararların bile,
manavdan sebze meyve alınır gibi alınıp satılır konuma geldiği bir ortamda,
bilim adamlarını da, yargıçlar gibi, vicdan ile cüzdan arasına kıstırırsanız,
onlardan da istediğiniz görüşü alabilirsiniz.
Değerli arkadaşlarım,
onun için, gerçekten, bu tasarıda, yeni tasarıda... Bakınız, Sayın Kafkas -hiç
kusura bakmasın- kıdem tazminatı 1475 sayılı Yasada olduğu gibi korunmuştur
diyor ve 46 ncı maddeye atıf yapıyor.
Bir kez daha söylüyorum;
geçici 6 ncı maddede fon kurulması gerçekleştirilerek, kıdem tazminatının altı
dinamitlenmiştir. Bugün vardır, fon kuruluncaya kadar işçilerin kıdem tazminatı
hakları saklıdır; ama, fon kurulduğunda ne olacağını da, işçiler, bu tasarıda
kaybettikleri haklarında olduğu gibi, o kıdem tazminatı fonuyla, haklarına,
tarafınızdan nasıl el uzatıldığını bir kez daha göreceklerdir.
Tekrar 46 ncı maddeye bir
cümleyle dönmek istiyorum. Ben, burada ne söylediğimi biliyorum; altını çizerek
bir kez daha söylüyorum, bazı köşe yazarları da bir kez daha dikkatlice
dinlesinler. "7 günlük bir zaman dilimi içerisinde kesintisiz en az 24
saat dinlenme (hafta tatili) verilir" hükmüyle, sizin savunduğunuz, sizi
destekleyen, besleyen belli bir sermaye grubunun hafta tatilini cuma günü
yapmasının önü açılmıştır; bunun hiçbir engeli kalmamıştır bu yasal düzenlemeyle.
Benim söylediğim budur. Yarın, bunu, birtakım sermaye gruplarında göreceğiz,
bazı belediyelerde göreceğiz. Ben burada olacağım Allah ömür verirse, sizler de
burada olacaksınız; ama, biz, her konuyu çok açık yüreklilikle söylüyoruz, hiçbir
konuda takıyye yapmıyoruz, hiçbir söylediğimizi inkâr etmiyoruz, inkâr yoluna
gitmiyoruz, buraya çıkıp düşündüklerimizden farklı şeyler söylemiyoruz.
Daha dün, Antalya'da,
millî görüşü reddederek, kendini besleyen, buralara taşıyan görüşü reddederek,
gelip, burada Demokrat Partinin devamı olarak kendini lanse etme arayışı,
nerede olduğunuzu açıkça göstermeye yetiyor; bu, kendinizi gizleme anlayışının
buraya yansımasından başka bir şey değil.
Ne yaparsanız yapın,
toplum sizi tanıyor, izliyor.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Onun için, buraya, iktidara getirdi.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Bu yasayla, sizin gerçek yüzünüzü, bir kez daha görme olanağı bulduk.
Gerçekten, bu yasayla yaptığınız, çalışma yaşamını, 1990'ların, 1980'lerin
değil, 1880'lerin çalışma ortamına taşımak oldu; bunu, hep birlikte göreceğiz.
İşçiler, yoksullar, emekçiler, sizi de, sağ partileri de destekledikleri için
bir kez daha yanılgıya düştüklerini elbette anlayacaklardır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
AK Parti Grubu adına,
Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi; buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan İş Yasası Tasarısının 7 nci maddesi üzerinde Grubumuz adına
söz almış bulunuyorum; Grubumuz adına ve şahsım adına saygılar sunuyorum.
Ben, yine, bu aşamada,
doğrusu, konuşmacıların, konuyu saptırdığı noktasına takılmak istiyorum. Burada
-biraz önceki konuşmamda da söyledim- meselelerin esası üzerinde konuşmak
gerekir, meseleleri çarpıtmadan konuşmak gerekir, gerçeklere uygun konuşmak
gerekir.
Bir defa, AK Parti,
kesinlikle ve kesinlikle, buradan ifade ediyorum, reddi mirasçı olmayacaktır.
Biz, daha yeni kurulmuş bir partiyiz, AK Partiyiz; her şeyimizle ak bir şekilde
yola başladık, devam edeceğiz; bizim dönemimizde ne yaptıysak, hepsine sahip
çıkacağız, reddi mirasçı olmayacağız. Başka partilerin devamı gibi görmeye
çalışmak yanlıştır; AK Partinin kuruluş tarihi bellidir, AK Partinin ilk
seçimlerdeki zaferi bellidir; AK Partinin kısa sürede gösterdiği performansın,
gerek Siirt'te gerek Çorum'da tasdik edildiği, hepinizin ve tüm kamuoyunun
malumudur. Yani, yanlış yolda olmadığımız, gerçekten toplumu kucakladığımız,
insanı, Yaradan'ından ötürü sevdiğimiz ortadadır.
Sağ parti, sol parti
kavramlarına girmek istemiyorum. Bu ülkede, sağ parti, sol parti olarak
faaliyet gösteren, iş yapan partileri, kamuoyu, yakından takip etti,
eylemlerini gördü ve ona göre değerlendirmelerini yapıyor. Biz, kesinlikle, şu
partinin devamıdır gibi bir ifadede bulunmadık. Biz "muhafazakâr
demokrat" sözcüklerini, kavramlarını ortaya koyarak, siyasî anlayışımızı
ortaya koyduk. Bu çerçevede, kesinlikle, şu partinin devamıyız gibi ne Genel
Başkanımızın ne de herhangi bir arkadaşımızın veya kademelerdeki bir görevli,
yetkili arkadaşımızın beyanı olmuştur; ama, yine, çarpıtmalar sonucu meseleyi
bir yerlere dayamak, götürmek istenmektedir; yanlıştır. Biraz önce burada
konuşan arkadaşımızın, yine, bu yasa maddesi üzerinde, bir pazar tatilini
nerelere çektiğini tüm kamuoyu biliyor. Burada, hafta tatilinin ne zaman
yapılacağına dair kanun açıktır; ama, bir başka niyetle, bir başka amaçla
kafanızın arkasındakini burada söylemeye çalışırsanız, bu, yanlıştır; kamuoyu bunu
kabul etmeyecektir.
Burada, bu tasarının
eksikleri noktasında, demin söylediğim gibi, içimize sinmeyen maddeler vardır
diye açıkyüreklilikle konuştuğumuz zaman, AK Partinin hiçbir kademesinden, bize
"ne yapıyorsun" denilmemiştir. Demokrasi anlayışı gereği, ilkeleri
gereği, düşünceleri gereği daha saygı duyulmuştur ve bu çerçevede, yine,
demokrasi gereği kurulmuş kurumların, sivil toplum örgütlerinin talepleri
değerlendirilmiş ve bu değerlendirmeler sonucunda, nerede bir yanlış varsa onu
gidermek anlayışıyla, nerede bir hata varsa onu düzeltmek anlayışıyla hareket
edilerek, tekriri müzakere usulüyle 5 madde üzerinde düzeltme yapılmaktadır.
Elbette, bu düzeltmeler, bugün, tasarı üzerinde konuşulurken yapılıyorsa,
bundan sonra uygulamada bir hata var olduğunda, bunu, sivil toplum örgütlerimiz
yine gündeme getirdiğinde, hatırlattıklarında, partimiz, iktidarımız,
hükümetimiz, bir noksanlık gördüğünde bunları telafi edecektir; çünkü, biz, her
zaman iddiayla söylüyoruz; insanı seviyoruz; ülkemizi, Türkiyemizi seviyoruz;
Türkiye'de yaşayan herkesi, ama, herkesi sevgiyle, saygıyla kucaklıyoruz. O
açıdan, kimse, bizim, milletimizle aramıza giremez; biz, milletimizle kucaklaştık.
Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, millet bize güveniyor, biz de
milletimize güveniyoruz.
Bu çerçevede, yaptığımız
hareketler, eylemler, programlarımız gereği ortaya koyduğumuz projeler
bilinmektedir. Bu çerçevede, halkın bize, milletin bize güveninin ne noktada
olduğunu, muhalefet partimiz, sanıyorum, bizden daha iyi bilmektedir. Elbette,
bu güven duygusunun pekişmesi, gelişmesi bazılarını rahatsız edebilir; ama,
halkımızı memnun eden bu olaylar karşısında, hiç kimse rahatsız olmasın, hiç
kimse tedirgin olmasın. Bu ülkenin, kalkınması için, demokratikleşmesi için,
biz, gecemizi gündüzümüzü, her dakikamızı harcıyoruz.
Bu çerçevede, geçmiş
hükümetlerin, ne yaptığını, dış borçlarda, iç borçlarda ne yaptığını ve biriken
sorunların dağ gibi olduğunu biz biliyoruz, herkes biliyor ve kimin ne
biriktirdiğini biliyoruz. Bugüne kadar "enkaz devraldık" demedik,
demiyoruz; çünkü, ülkenin gerçeklerini biliyoruz, sorunlarını biliyoruz ve bu
sorunların kangren olduğunu da çok iyi biliyoruz. Ancak ve ancak, bu sorunların
üstesinden gelmek, bu sorunları ortadan kaldırmak, tamamen ve yek başına AK Parti
gelebilir diye milletimiz güvenerek bizi işbaşına getirdi; Allah'ın izniyle, bu
sorunların üstesinden biz geleceğiz; bir başkası gelemez. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Barış... Elektrik
borçlarında barış, vergi borçlarında barış, ziraatçının borçlarında barış ve
şimdi, önümüzdeki günlerde, Bağ-Kur ve sigortalıların barışı ve yıllardır
eğitimde eşitlik sağlanamamıştı; bunun da barışı, eşitliğin sağlanması gibi,
daha kısa sürede önemli politikaların ortaya konulması, elbette, bazıları
tarafından rahatsız edici bulunabilir; ama, ülke insanıyla barış sağlamak, bizi
memnun ediyor, ülke insanını da memnun ediyor. Elbette, biz işçilerle de
barıştık, memurlarla da barıştık. Hiç kimsenin cesaret edemediği, onbeş yıldır
kangren olmuş sorunu, yani zorunlu tasarruflar sorununu biz çözdük. Var mı
başka çözebilen?!. Kim yaklaşabildi?!. (AK Parti sıralarından alkışlar) Demin
arkadaşım söylüyor: "Sol iktidarlar işçi dostu, sağ iktidarlar işçi
düşmanı." Hayır, tamamen yanlış ve tersine söylendi. Sağ iktidarlar insan
dostu, emek dostu, işçi dostu; sol iktidarlar, işçi düşmanı, emek sömürücüsü.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu her zaman söylüyorum...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, derhal sözlerini geri almazsa...
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Hiç rahatsız olmanıza gerek yok... (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sözlerini geri alsın...
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Hiç rahatsız olmanıza gerek yok.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Saygısızlık yapamaz!..
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Şimdi, bakınız, biz, hiç...
BAŞKAN - Sayın
Tanrıverdi... Sayın Tanrıverdi... Sayın Tanrıverdi...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Burada kimsenin saygısızlığına müsaade etmeyiz...
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
müsaade eder misiniz...
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Saygısızlık yapıyor Sayın Başkan!
BAŞKAN - Sayın Oyan,
müsaade eder misiniz...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Biz, burada kendimize saygısızlık...
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Burada konuşulurken, ağzınızı doldura doldura söylerken hiç
saygısızlık olmuyor, ben gerçekleri söylerken saygısızlık oluyor!.. Bırakın
allahaşkına, bırakın! (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Aynaya bak, aynaya!
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, hakaret etmeye hakkı yok.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Şimdi, bakınız, konuştuklarınız metin halinde duruyor arşivde;
bizim konuştuklarımız da burada. Kimin ne söylediği ortada. Burada...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Senin edebiyatın ancak o kadarına yeter zaten!
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Bakınız, lütfen...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Yazıklar olsun!
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Biz, emekten yanayız. Biz, sol bakanlara, sol olarak kendini
tanıtan bakanlara, onbeş yıllık kangren olmuş sorunu çözmek için gittiğimizde
dediler ki "paramız yok"; dediler ki "nereden bulup
vereceğiz"; dediler ki "bunu nasıl öderiz; bu bizim sorunumuz
değil." Buna benzer mazeretler duyduk, bizzat duydum, şahsen duydum bu
sözleri; tevatür yoluyla değil.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - MHP'li, ANAP'lı bakanlara sormadınız mı; MHP'li, ANAP'lı bakanlar
solcu mu?..
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Ama, AK Parti İktidarı geldi, nereden bulacağım diye bize bir
ifadede bulunmadı, sözde bulunmadı. AK Parti İktidarı geldi, madem devlette...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Tanrıverdi, buyurun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - AK Parti İktidarı geldi "devlette devamlılık esastır. Bizden
öncekilerin ödememesi, bu ayıbın devam etmesi anlamına gelmez. Bu ayıbı,
insanlık adına, devlet adına, bizim örtmemiz lazım, kaldırmamız lazım"
dedi. Daha işin başında, Genel Başkanımız "nisan ayında bu ödenecek"
dedi ve nisan ayında zorunlu tasarruflar ödenmeye başlandı. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Kim inkâr edebilir bunu?!.
Şimdi, işçiyle böyle barıştık,
memurla böyle barıştık ve toplumla barıştırıyoruz. Devlet ile milletin arasını
bugüne kadar açtılar, kırdılar, küstürdüler. Bunları yapan biz değiliz. Bunları
yapanlardan, elbette, hesabı sorulacaktır; ancak, bu küskünlüğü, kırgınlığı
ortadan kaldırmak da, AK Partinin görevidir, ak kadroların görevidir, ak
insanların görevidir, insanları seven bu insanların görevidir. Hiç merak
etmeyesiniz, bu barış sağlanacak.
Saygılarımı sunuyor,
teşekkür ediyorum. (AK parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Tanrıverdi, bir hususa açıklık getirmenizi istirham edeceğim.
Şimdi, sağ partilerin
hepsi için -veya sağ partiler olarak zikrettiniz- işçi dostu vesaire gibi
sözcükler kullandınız; sol partiler için de işçi düşmanı gibi sözcükler
kullandınız. Buradaki ifadeyi biraz açarsanız... Yeni bir sataşmaya sebebiyet
vermeden açıklık kazansın; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekillerinin itirazı var.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, yanlış yanlışla düzeltilir mi?!. Özür dilemesi gerekiyor... Nasıl
açıklık kazandıracak; iftira ediyor...
BAŞKAN - Sayın Çetin,
lütfen oturunuz yerinize.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Dünyanın her yerinde sol partiler emekten yanadır. Nasıl böyle davranabilir?!.
Özür dilemesi gerekiyor.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Mükâfatlandırıyorsunuz...
BAŞKAN- Saygıdeğer
arkadaşlarım, sakin olun.
Sayın Tanrıverdi, lütfen,
sözlerinize bir açıklık getirir misiniz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Sayın Başkanım, buradaki konuşmacının konuşmasını getirttiğinizde,
ne söylediği ortaya çıkar. Benim ona cevaben söylediğimin ne kadar hafif
kaldığı ortadadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ben, teşekkür ediyorum;
sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Eskişehir
Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; uzun süreden beri, Türkiye'nin çok
önemli yasası olacağını söylediğimiz bu tasarıyı, hukukî yönüyle, sosyal
yönüyle, ekonomik yönüyle, sosyal maliyeti yönüyle, üretimiyle, verimiyle,
kalitesiyle, kalitenin yükseltilmesiyle, her açıdan gündeme getirerek,
arkadaşlarımızın biraz daha fazla yanlış yapmamasına gayret gösterdik; ama, ne
yazık ki, umduğumuz olmadı.
Birinci aşamada, bu yasa
tasarısı 14 üncü maddesinde komisyona geri çekilince biraz sevindik; galiba
fark edildi, galiba olay anlaşıldı, Türkiye'de iş barışının bozulmasını, bu
kriz, bu yokluk, bu işsizlik, bu yoksulluk içinde, bu hükümet, yeniden bir
huzursuzluk yaratmayı göze alamadı, doğru bulmadı ve geri çekti diye düşünmüştük;
ama, ne yazık ki, muhalefetin sesini kısmak için, İçtüzük değişikliği getirip,
bunun temel yasa olmasını arzu ettikleri için -şu söylediklerimizden
yararlanmak, ülkenin yararlanmasına fırsat vermek için değil- muhalefeti
susturmak için 14 üncü maddesinde bu tasarıyı geri çekmişler. Ondan sonra,
getirdiler, aynı kararlılıkta, yanlışı ısrarla sürdürdüler; gerginlik
yaratılmaması gereken, birliğin önemli olduğu bir dönemde, birlikte üretmemiz
gerektiği bir dönemde, getirip, yine, dayattılar.
Aradan vakit geçti,
işçiler sokaklara çıktı. İşçiler, sendikalar, işçi kuruluşları anlatmaya
çalıştılar; hükümete, daha çiçeği burnunda hükümete "istifa" diye
sokaklarda bağırarak, dolaştılar; medyada ve fırsat buldukları her yerde,
haklılıklarını ortaya koymaya çalıştılar; ama, hiç ses gelmedi; bunun ne demek
olduğunu anlama ihtiyacı duyulmadı. İşverenler "vur dedik, deviriyorlar.
Gerçekten, iş barışı bozulur bununla. İstismara müsait. Burada, kayıtdışına
teşvik, haksız bir rekabet getiriliyor" diye telefonlar etti; sorumlu,
akıllı işverenler de bunu söyledi.
Şimdi, tekriri müzakere
deyince, yine umutlandık; ama, ne yazık ki, daha geriye gitti. Bu 7 nci maddede
-alttaki bir paragraf kaldırılmış- "2822 sayılı Yasanın 39 uncu maddesinin
dışında, grev, lokavt ve sözleşmede uzlaşmazlıkta işçiler gönderilmez"
deniliyordu; o da kaldırılmış.
İşçinin parasıyla çoluk
çocuğunu geçindiren, o alınterinden dökülen parayla büyük yerlerde oturan ve
kendini sendikacı sanan bazı arkadaşlarımızın (CHP sıralarından alkışlar)
-kendi sorumluluğundaki işçileri böylesine sendikasız... Böylesine olaylardan
habersiz- şu çağdışı yasayı gelip burada anlatmalarını, ilgiyle, ibretle,
üzüntüyle izledim. Sendikacıya yakışmayacak, bilincinin olmadığı... Onun için
de, Türkiye'de, işçilerin böylesine aç kalmasının nedenini öğrenmiş oldum.
Dünyanın neresinde, hangi
sendikacı veya hangi siyasetçi, solun işçi düşmanı olduğunu söyleyebilir; bunun
nerede yeri var?! Bunu, başkaları, bilmeyenler, istismar etmek isteyenler
-doğrudur yanlıştır- farklı yorumlayabilir, zorlayabilir; ama, işçinin
hakkından, emeğin alınterinden geçimini sağlayan, kendini sendikacı sanan bir
kişinin kalkıp koskoca bir yerde "sol, işçi düşmanıdır" diyebilecek
kadar sakat düşünceye sahip olduğunu üzülerek izledim. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) - Doğru söylemiş!..
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Geç yahu...
Böyle bir şey yoktur.
İşte, Türkiye, bunun için bu noktaya gelmiştir. Kısır, dar, küçük çıkar için, o
koskoca bilimi bile istismar eden, yaptığı işin kıymetini, kutsallığını
bilmeyen, belirli yanlışlıklarla, belirli yerlere gelen insanların sonucu,
Türkiye'de demokrasi gelişememiş, Türkiye'de barış sağlanamamış, buna gelmiş.
Bakınız, bazı
arkadaşlarım "sağ partiler ne yaptı; sağ partiler her şeyi yaptı, işçinin
yüzü güldü" dedi. Yahu, Allah'tan korkun.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Selvi,
buyurun; 1 dakika eksüre veriyorum.
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin, bu Türkiye'ye... Doğusundan batısına, demir
çeliğini, Sümerbankını, basma fabrikasını ve 143 ton altınını harcaya harcaya,
sata sata, peşkeş çeke çeke bitiremediniz, kalanına da siz mirasyedi gibi
konarak, teşekkür etmek yerine, burada, istismar ediyorsunuz. 1 kilometre
demiryolu ekleyemediniz.
İşçi haklarına gelince...
Sendikacı geçinenler, 274, 275 sayılı Yasalar, Türkiye'ye, 1963 yılında
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından getirilmeseydi, sen, bu koltukları,
sandalyeyi bulamaz, sorumsuzca yanlışlarını sürdüremezdin, sendikalar olmazdı,
o çağdışı, o yanlış anlayışla bu noktaya gelinirdi. Onun için, istismara gerek
yoktur; onun için, popülizm yapmaya iktidarın hakkı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Selvi, son
cümlelerinizi alayım.
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Tabiî, tabiî...
Oynayamayan gelin
"yerim dar" dermiş. 365 milletvekiliyle, tek başına iktidara gelen
bir parti, bu kadar başarısızlıktan, kendini, muhalefeti suçlayarak
kurtaracağını zannediyorsa, bu doğru değildir.
Utanılacak şeylerle,
burada, övünülmeye kalkılıyor. Nema nedeniyle... Hiç mi televizyon
izlemiyorsunuz; nemayı kışkırttınız, ödeyemiyorsunuz, bilmediğiniz için,
acemiliğinizden; bir de burada övünüyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Gazetede var.
Bakın, popülist
politikalarla, siz, yeri, zamanı olmadan, incelemeden, araştırmadan lojmandan
çıktınız, milletvekillerini bıraktınız. Bakanın açıklaması bu. Milleti
kandırmaya hakkınız yok; 187 eski, 44 yeni milletvekili, halkın yüzüne baka
baka, lojmanda oturuyorsunuz, bununla da övünüyorsunuz! (CHP sıralarından
alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler) İkinci seferki konuşmamda diğerini
anlatacağım.
Evet, ayıptır!.. Ayıptır
bunlar!.. Halkı yanıltmaya hakkınız yok. Yanlışlarınızı, muhalefeti suçlayarak
örtmeye hakkınız yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Bu, sorumlu siyasete, iktidara yakışmaz.
Kalan kısmına devam
edeceğim... (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Selvi.
Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Lokman Ayva; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
LOKMAN AYVA (İstanbul) -
Sayın Başkan, Aziz Milletimin AK Partili, CHP'li, DYP'li ve bağımsız
milletvekilleri; hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Kamuoyumuza şöyle bir
mesajım var; benden, eleştirel bir konuşma yapmamı beklememelerini rica
ediyorum.
Açıkçası, iktidar ve
muhalefet arasında eleştirel konuşmaların olması son derece doğal ve hatta, iyi
de bir şey. Biliyorsunuz, dünyada, farklı düşüncelerin, hatta zıt düşüncelerin
ortasında çok güzel gelişmeler olmuştur. Mesela, sosyalizm sayesinde bugünkü
sigorta sistemi gelişmiş, kapitalizm sayesinde de minimum maliyet ve yüksek
kalite dediğimiz şeyler gelişmiştir. Yani, her görüşün, mutlaka,
tartışılmasında, karşılıklı konuşulmasında, en ekstrem noktalarda konuşulmasında
son derece fayda vardır. Ben, her iki tarafın da, bu memleket için en iyi
şeyleri istediğini düşünüyorum.
Peki, bu farklılık
nereden çıkıyor? Bu farklılık da şu -benim anlayabildiğim kadar, yargılamak
için bunu söylemiyorum-farklılık, farklı kültür birikimlerinden, farklı bakış
açılarından, farklı tecrübelerden geliyor diye düşünüyorum; ama, sonuçta, her
ikisi de ülkenin, bu milletin, bu insanların, özellikle işçilerin yararına
düşünülmüş, geliştirilmiş görüşler ve inşallah, kanun olarak da çıkacak.
Benim siz değerli
milletvekillerimizden özel bir istirhamım var ve kanaat önderi olarak
düşündüğümüz toplumu geliştirebilecek, değiştirebilecek potansiyeli
taşıdığınızı düşünerek böyle bir talebimi bildirmek istiyorum. Aslında, kanunların
çıkması çok güzel bir şey; fakat, uygulanması çok daha iyi bir şey. Hatta, bir
adım sonrası da -özellikle CHP'li arkadaşlarımızdan da rica ediyorum- arzu
edilen değişiklikleri, bırakın kanunu, işverenlerin, bu kanundan daha iyilerini,
daha üst gelişmeleri yapması konusunda kamuoyu oluşturalım. Türkiye'nin,
kanunların önünde giden toplumsal bir düzene ihtiyacı var. Öyle kanunlar var
ki, maalesef uygulanamıyor veya uygulanmıyor. Kötü niyetle olduğunu söylemek
istemiyorum; ama, uygulanmıyor, insanlar acı çekiyor. Biz, bunun yerine,
olmayan; fakat, güzel uygulanan kanunlar olsun istiyoruz; yani, gelenekler,
kurallar yerleşsin toplumumuza.
Bu İş Kanun Tasarısının,
belki de son görüşmelerini, konuşmalarını yapıyoruz. Ben, iftiharla söylüyorum
ve hepinizle gurur duyuyorum; özürlüler, sizlere müteşekkir ve minnettar;
çünkü, çok güzel değişiklikler oldu. Türkiye'nin, şu anda, belki de Avrupa
Birliği standartlarında yapabildiği en iyi değişiklikler özürlüler alanında
yapılmıştır. Şu an, bundan sonraki aşamada uygulanmasını arzu ediyoruz.
Bu tekriri müzakereyle,
gördüğünüz gibi tartışmalar, görüşmeler daha da iyi noktalara geliyor; bu da
çok iyi bir sonuç. Ben, özellikle de, bir konuda çok büyük destek verdiği için
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun bütün üyelerine, Grup
Başkanvekilimiz Salih Kapusuz Beye ve Agâh Kafkas'a ve yine, Grup
Başkanvekilimiz Haluk Koç Beye ve Enver Öktem Beye de özel teşekkürlerimi arz
etmek istiyorum; çünkü, son derece katkıda bulunucu, geliştirici -özürlüler açısından-
destekler verdiler. Artık, bundan sonra, bu kanunların iyi uygulanması gelecek,
daha iyi sonuçlara ulaşacağız.
Bu arada, tabiî, şunu da
görmek lazım... Geçen seferki konuşmalarımın birinde, bardağı böyle sıkı
tutuyormuşum, benim yiyecek ve içeceğe düşkünlüğüm de bilinir "herkes
kürsüye sarılır, Lokman Bey de bardağa sarılıyor" demişler. Bu görüşmeler
esnasında, aslında, çok güzel fıkralar da çıktı; müsaadenizle birini anlatmak
istiyorum: Komisyon çalışması esnasında Sayın Bayram Meral dedi ki: "Bakın,
biz muhalefetiz, iş talepleri, istihdam talepleri konusunda rahatız, çok rahatız."
Cevdet Erdöl Hocam da dedi ki: "Allah rahatınızı bozmasın."
(Alkışlar) Bu tür güzel şeyler de ortaya çıkıyor.
Benim arzum, gerçekten
samimî olarak söylüyorum, Türkiye'nin, bu kanunun daha üstünde iyi bir noktaya
gelmesi, iyi bir kamuoyu oluşturulması ve buna paralel olarak da, mutlu
insanlar, alınterinin karşılığını evine götüren, çocuklarıyla güzel yemeklerini
yiyen insanlar olması...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayva,
buyurun.
LOKMAN AYVA (Devamla) -
Sayın Bayram Meral, bir keresinde, konuşuyordu, süre bitti, dedi ki: "
Yahu, bu benim mikrofon da çabuk bitiyor."
İnşallah, güzel şeyler
olacak. Hepinize diyorum ki, iyi ki varsınız, iyi ki bu gayretleri
gösteriyorsunuz.
Şükranlarımı sunuyor,
teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ayva.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 7 nci maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Agâh Kafkas |
Nevzat Doğan |
Hüseyin Tanrıverdi |
|
Çorum |
Kocaeli |
Manisa |
|
Ünal Kacır |
Haluk İpek |
Nükhet Hotar |
|
İstanbul |
Ankara |
İzmir |
|
|
Cevdet Erdöl |
|
|
|
Trabzon |
|
İşveren, devir sırasında
yazılı rızasını almak suretiyle bir işçiyi; holding bünyesi içinde veya aynı
şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde veya yapmakta olduğu işe benzer
işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene iş görme edimini yerine
getirmek üzere geçici olarak devrettiğinde geçici iş ilişkisi gerçekleşmiş
olur. Bu halde iş sözleşmesi devam etmekle beraber, işçi bu sözleşmeye göre
üstlendiği işin görülmesini, iş sözleşmesine geçici iş ilişkisi kurulan
işverene karşı yerine getirmekle yükümlü olur. Geçici iş ilişkisi kurulan
işveren işçiye talimat verme hakkına sahip olup, işçiye sağlık ve güvenlik
risklerine karşı gerekli eğitimi vermekle yükümlüdür.
Geçici iş ilişkisi altı
ayı geçmemek üzere yazılı olarak yapılır, gerektiğinde en fazla iki defa
yenilenebilir.
İşverenin, ücreti ödeme
yükümlülüğü devam eder. Geçici iş ilişkisi kurulan işveren, işçinin kendisinde
çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal
sigorta primlerinden işverenle birlikte sorumludur.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AGÂH KAFKAS (Çorum) - Olumlu görüşle
takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu efendim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutayım...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe: Madde,
ekonominin gereklerine ve mevcut uygulamalara uyumlu hale getirilerek, geçici
iş ilişkisinin hangi hallerde ve ne şekilde uygulanacağını belirtilmiştir.
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
7 nci maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan,
redaksiyon talebimiz var.
BAŞKAN - Buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AGÂH KAFKAS (Çorum) - Yeniden görüşülerek,
kabul edilen 4 üncü maddenin (h) bendi çıkarıldığı için, 113 üncü maddede
belirtilen (j) bendinin (ı) olarak ve 83 üncü maddenin beşinci fıkrasında yer
alan "(III) numaralı" ibaresinin "(I) numaralı" ibaresi
olarak redakte edilmesini arz ederiz.
BAŞKAN - Tamam, not
alınmıştır, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 11
inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili
Sayın İzzet Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Selvi konuşacaklar efendim.
BAŞKAN - Sayın Selvi,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA CEVDET
SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; gerçekler
öylesine saptırılıyor ki, insan, Türkiye'de yaşayıp da, Türkiye'yi görmeden,
burada, doğruları saptırarak, yanlışı doğru gibi gösterme çabasını görünce,
rahatsız oluyor.
Bu tasarının 126 madde
olarak gelmemesi gerekirdi. Öylesine bir danışıklı dövüşle, olaylar öylesine
saptırıldı ki, bazı arkadaşlarımız, burada -1 Mayıs dahil olmak üzere- bu
tasarıdan utanç duyduklarını, daha doğrusu, tasarının ilkel olduğunu, bu
tasarının Türkiye'ye yakışmadığını ve içlerine sindiremediklerini söylediler;
ondan sonra da, şimdi gelip -sanki, insanları yanıltacakmış gibi- geriye giden,
tekriri müzakereyle, binlerce insanı, milyonlarca işçiyi yanıltacak şekilde
konuşarak, kendilerini aklamaya çalışıyorlar.
Çalışma hayatı
içerisinde, bu olaylarla zerre kadar haşır neşir olmuş bir kimse -ister işveren
ister işçi isterse sendikacı olsun- bu tasarıyı, öyle, övünülecek bir tasarı
olarak ortaya koyamaz; bence, sıkıntı burada. Hele hele, kayıkçı kavgasıyla
"AKP'de arkadaşlarımız bizi dinledi" falan diye, o, garip işçilere,
kendilerini, diğer partili milletvekillerinden soyutlayarak "bunlar
işçiden yana, öbürlerini bunlar ikna etmiş, onun için tekriri müzakere
gelmiş..." Bunlar, siyasette ayıptır. Bakın, işvereni de işçisi de bir
bütündür. Bunun izahı yoktur; siyasette böyle yapılmaz.
Artık, bu tasarı bitiyor;
dilerim, bundan sonraki tasarılarda, daha ciddî ve hükümet olarak, iktidar
olarak sorumluluğunuzu -sorumluluğumuzu da- yerine getirmek için, inceleyerek,
araştırarak, ülkeye yarar getirecek düzenlemeler getirirsiniz.
Türkiye'nin en önemli
sorunlarından bir tanesi de şudur: Kurumlar, kişiler, taraflar kendi
görevlerini iyi yapamadıkları için böyle kavram kargaşası çıkıyor, bir kaos
yaşanıyor. İşveren kuruluşları var, vakıfları var, dernekleri var, sendikaları
var; görevlerini de imkânlarını da en etkin şekilde kullanıyor. Buna hiçbir şey
demiyoruz, bundan da memnun oluyoruz; çünkü, bu, demokrasinin gereği. Çıkar
gruplarının, örgütlenerek, sendika, dernek ve benzeri sivil toplum örgütleri
olarak kendi mensuplarının çıkarlarını kollamaları, geliştirmeleri Anayasal
haklarıdır. İşverenlere saygı duyarım; ama, gerek uluslararası alanda gerekse
Türkiye'de, en az onlarınki kadar, örgütlenme, mensuplarının haklarını koruma,
geliştirme işçilerin de hakkıdır;
Anayasada ve yasalarda yer almıştır. Ama, ne yazık ki, işte, sendikaların
başında bulunan bazı arkadaşlarımız, Türkiye'nin gerçeklerini görmeden, işçi ve
işverenleri yerlerine oturtup, Türkiye'nin çıkarı noktasında bir araya gelip,
sorunları çözmeye kafa yormak yerine, hamasi nutuklarla buraya geliyor; işte
"işveren kuruluşları da haklarını arayacaktır -demokrasinin gereğidir-
işçi kuruluşları da..."
Hükümetlerin ayrı bir
görevi vardır, o da -sorumluluk hükümete aittir- verimi artıracak, ülke
ekonomisini ve sosyal yaşamını olumlu yönde etkileyecek ortamı hazırlamaktır.
Kim güçlüyse ondan yana tavır almak Türkiye'ye zarar verir, çalışma hayatına
zarar verir, ekonomimize zarar verir, geleceğimize zarar verir. İşte, taşlar yerine
konulmadığı için, herkes görevini layıkıyla yapmadığı için demokrasimizde de
gelişme olmamıştır.
Bakın, yeni bir yöntem
çıktı, rica ediyorum, eğer, bir yanlış varsa, bunu, mutlaka düzeltmek lazım.
Türkiye, son yıllarda, koalisyonlardan, koalisyon hükümetlerinden çok
yararlanma imkânı bulamadı ve dolayısıyla halk, içinde bulunduğu sıkıntıyı da
gidermek ve Türkiye'de istikrarı sağlamak, huzuru sağlamak, barışı sağlamak
adına sizlere, lütfetti, oy verdi; helal oy, helal olsun. Bu, Türkiye için bir
nimettir, sizin için, AKP için bir şanstır. Ama, geldiğim günden beri,
baktığımda, bu şansın iyi kullanılmadığına, Türkiye adına, üzülerek şahit
oluyorum. Dünyanın neresinde görülmüş, muhalefetin 2 katı üyesi bulunan
Parlamentoda, sıkıştıkça muhalefet partisine saldırmak. Rica ediyorum... Bu,
bir zafiyet unsurudur. Bu sistemde iktidar olmak için 300, 350, 360, 365
milletvekiline ihtiyaç yoktur; dengeler öyle kurulmuştur ki, 276 milletvekiline
sahip olan bir parti veya iki parti iktidar olur. Ne yapar; o, yarıdan 1
fazlayı elde ettiği için bu ülkeyi yönetme hakkını elde eder, erk sahibidir,
gereken her düzenlemeyi programı doğrultusunda da sürdürür.
Arkadaşlar,
başaramadığınız zaman, beceremediğiniz zaman, 365 milletvekiliyle övünürken,
olayı götüremediğiniz zaman, Cumhuriyet Halk Partisine, muhalefet partisine
haksızlık yapmaya ne hakkınız var?!. Bu, zafiyettir. Zafiyettir... Gülerler bu
işi bilenler; parlamenter demokratik sistemi kavrayanlar -bakmayın ses
çıkarmıyorlar şimdi- size söyler. "Cumhuriyet Halk Partisi engel oldu,
muhalefet engel oldu" dediğiniz zaman, akıllı bir adam çıkar "365
kişi bu işi yapamıyorsanız, Cumhuriyet Halk Partisini suçlamaya hakkınız
yok" der. 276'dır bunun ölçüsü. Öylesine acımasız, öylesine gerçekdışı
suçlamalarınız var ki, hiç uygun olmuyor; barıştan bahseden arkadaşlarım,
uyumdan bahseden arkadaşlarım, nankörlük demeye dilim varmıyor, bu noktaya
gelecek saldırılarda bulunuyor.
MUSTAFA DURU (Kayseri) -
Siz, daha fazlasını yapıyorsunuz.
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Şimdi söyleyeceğim, siz kavrayamadınız.
"16 oldu,
geldik" dediniz. "16 ay oldu, gayet de güzel.. Geldiğiniz yeri
oluşturan, çokpartili sistemi kuran bir partiye, tarihî kökleri olan bir
partiye, olumlu katkıları olan bir partiye bu kadar haksız saldırının sizi
zafiyete düşüreceğini sanıyorum. Bunu yapmayın. Başaracaksanız, başarın.
Öylesine ilginç olaylar
var ki, hayretle karşılıyorum. Efendim, "muhalefet tarafından, biz, işçi
karşıtı gibi gösterilmek isteniyoruz" deniliyor. Yok böyle bir şey, siz
ısrar ediyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi, hiç kimseyi, o şunun düşmanı, bu
işçinin düşmanı, bu emeğin düşmanı gibi değerlendirme ihtiyacı duymaz; ama,
siz, getirdiğiniz yasayla, en kritik dönemlerde dahi bu kadar geri olmayan
yasayı gerçekten çağın gerisine çekmekle, işçi düşmanı değil ama işçilerin
karşısında yer aldığınızı belgeliyorsunuz. Biz, bunu söylesek de söylemesek de
yarın bir gün alanlarda bu görülecektir ve ikincisi...
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Sandıkta görülür, alanda değil.
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Sandıkta da görüşeceğiz. Tesadüfen buraya gelen çok oldu, bir dönemde yüzde 20,
yüzde 25'le birinci parti olup ikinci dönemde esamisi okunmayanlar oldu. Siz
bunun kıymetini bilmezseniz, bu insanları yanıltarak devam edeceğinizi
zannederseniz, erken gidersiniz.
Bakın, sizin yaptığınız
ne var?! Tek partili, çok güçlü, halkın iradesiyle gelmiş arkadaşlarımız altı
ayda yıprandı. Cumhuriyet tarihinde böyle bir parti yok, oturup bir düşünün,
oturup bir bakın!..
HACI BİNER (Van) - Ne
alakası var?!
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Öylesine ilginç ki, size, bir de şunu söylemek istiyorum, siz...
HACI BİNER (Van) - Yapma
allahaşkına!..
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Bize söylemek için değil, sizi de eleştirmek için değil, lütfen, vicdanınızla
bir değerlendirin, kendiniz, tekrar bir değerlendirme yapın. Siz, iktidar
olduğunuzun farkında değilsiniz. Bunun nedenleri de var; hani, kısa sürede iki
hükümet değişti falan; belki haklısınız; ama, düşünün, şuraya çıkan
konuşmacılara baktığımız zaman, seçim alanlarında ne söylüyorsa, hâlâ onu
söylüyor; "köylü yoksul, işsizlik..."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Selvi, son
1 dakika...
Buyurun.
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Arkadaş, iktidar olmak, erk sahibi olmak, şikâyet etmeyi gerektirmez, sorunları
çözmeyi gerektirir. 16 aylık derleme toplama... Şöyle köklü, sağlıklı bir
örgütlenme, Türkiye'nin gerçeklerini görerek hazırlık yapma imkânını
bulamadığınız için, nemayı bile ödettiremeyeceğiniz halde işçileri sokağa siz
döktüğünüz için, düşünmeniz gerekir; çünkü, bu devam ederse, halkın arasına
çıkmada güçlük çekersiniz; bunu çok gördük; son pişmanlık elvermez.
Sözümü şöyle bitiriyorum:
Sağı solu değerlendirirken, sosyal demokrasi, çağımızda, sermayeyle,
zenginlikle, parayla ölçülmez; bir dünyaya bakıştır, emeğe saygıdır, insana
saygıdır, demokrasiye saygıdır; zengin olması, sermaye olması, solcu, en
azından sosyal demokrat olmasına engel değildir. Onun için, o olayları hamasî
nutuklarla anlatmak mümkün değildir ve dilerim...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Öbür maddede devam edersin, nasıl olsa hep aynı...
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Selvi,
teşekkür ediyorum.
AK Parti Grubu adına,
Çorum Milletvekili Agâh Kafkas konuşacaklar.
Sayın Kafkas, buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH
KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Komisyonu kim temsil ediyor Sayın Başkan; komisyon başkanı yok, başkanvekili
yok, sözcü yok! (AK Parti sıralarından "olabilir" sesi)
Olabilir diye bir şey
olmaz, orada oturacak.
BAŞKAN - Başkanvekili
burada.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Başkan burada Sayın Başkan.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Nerede Başkan?.. Komisyon sırasında otursun efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Başkanvekili kürsüde işte... Çıkıp konuşmasın mı?!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Usul bilmiyorsun, bir de konuşuyorsun!
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, ben
buradayım, geliyorum.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Şimdi, görüşülmekte olan 11 inci madde, bu yasa tasarısının çok önemli, kilit
maddelerinden bir tanesiydi. Benim, önce, maddeyle ilgili söyleyeceklerim var;
çünkü, bu takriri müzakere, gerçekten...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Tekriri müzakere...
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Evet, Sayın Başkanın söylediği gibi, tekriri müzakere.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Müzakerenin yenilenmesi deyin, Türkçe kullanın.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Anladınız mı Sayın Başkan, o dediğiniz gibi?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, demagoji
yaparsanız, ben de yaparım; bakın, yapmayın, gözünüzü seveyim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Demagojiyle ilgisi yok canım, yanlışı düzeltiyorum.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Şimdi, burada, bu 5 maddede yapılan yeniden değerlendirmeyle, bu yasa
tasarısında, gerçekten, çok önemli değişiklikler yapıldı; bunu gören muhalefet
partimiz bir telaşa kapıldı. Bu maddelerle getirilen taşeron konusundaki
uygulama, bugüne kadar, Türkiye çalışma mevzuatındaki en ileri uygulamadır.
Kölelik yasası diye kullana kullana ağzınıza sakız ettiğiniz maddede, ödünç
işçilikte olabildiğince gerekli düzenlemeler yapılmıştır. İşçinin devir
sırasında yazılı rızası getirilmiştir. Belli kurallara bağlanmıştır, süreye
bağlanmıştır ve iki işverenin de, ödünç verenin de alanın da sorumluluklarını
netleştirecek sağlıklı bir düzenlemeye kavuşturulmuştur. Şimdi, kölelik diyeceğiniz
malzeme elinizden gittiği için telaşa kapıldınız, işi sağa sola getirmeye
başladınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın, size bir
şey söyleyeyim; burada, biz, sağı solu tartışırken, Sayın Derviş ile Sayın
Baykal anlaştılar, partiyi merkeze getiriyorlar; siz, bizimle uğraşacağınıza,
gidin, işinize bakın allahaşkına. (AK Parti sıralarından alkışlar) Gidin
işinize bakın allahaşkına. Derviş bu işi büyüteceğiz, yüzde 50 oy alacağız
falan diyor, Sayın Baykal'ı da ikna etti, artık, merkeze geliyoruz diyorsunuz.
Merkeze geliyoruz diyorsunuz, merkeze...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sizinle millî görüşü mü tartışalım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Madde
üzerinde konuş.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Kendi genel başkanınız "merkeze geliyoruz" diyor, siz, biz solda
kalacağız diye hâlâ direniyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Millî görüşe gelelim o zaman.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Bakın, ben, millî görüşe de gelirim, başka yere de gelirim; gelirsem de mahcup
olursunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Gelelim, gelelim...
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Gelirsem de mahcup olursunuz.
Doğru, Cumhuriyet Halk
Partisi...
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
lütfen, Genel Kurula hitap ederseniz...
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Cumhuriyet Halk Partisi, cumhuriyeti kuran parti, cumhuriyetin partisi...
Sanki, bu ülkede değerli faaliyet gösteren başka partiler cumhuriyetin
partileri değiller!
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) -
Öyle bir şey söyleyen mi oldu?!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Niye komplekse kapılıyorsun kardeşim?!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Cumhuriyet Halk Partisi Atatürk döneminde büyük hizmetler yapmıştır; ama, ben,
Çorumlu olarak, hâlâ, Millî Şeflik döneminin acılarını yaşıyorum. Niye derler
biliyor musunuz "senin yaptığını Çorumlu yapmaz" diye?..
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Senin yaptığını Çorumlu yapmaz!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Niye derler biliyor musunuz; biz, hâlâ, Cumhuriyet Halk Partisinin faturasını
ödüyoruz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Ayıp, ayıp!..
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Millî Şeflik döneminde, öşür vergisinden insanların nasıl kaçmak için çile
çektiklerinin hikâyesidir o hikâye; ama, çok hazin bir hikâyedir ve ben
anlatırsam, burada birkısım arkadaşlarımızın yüzü kızarır.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Anlatın, anlatın...
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Onun için, biz burada sağı solu tartışırsak da, sendikacılığı tartışırsak da,
herkes haddini bilir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
İşçiler dinliyor seni!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Biz, hangi sendikacının nasıl sendikacılık yaptığını...
İDRİS SAMİ TANDOĞDU
(Ordu) - Seninki kravatlı sendikacılık.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Geçen, burada bir şey söyledim; Bazı arkadaşlar çizmeden yukarı çıkmasınlar;
çıkarlarsa konuşacağımız çok şeyler olur.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Hemen konuş... Hemen konuş...
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Ben, sendikacılık adına, sendikacılık mesleği adına utandığım için
konuşamıyorum onları; kusura bakmayın!
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Aynı şeyi ben de düşünüyorum.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Burada yapılan bunca güzel değerlendirmeleri ve değişimi, burada alaya alan bir
üslupla değerlendiren kadrolu genel başkan yardımcımızı esefle dinledim.
Cumhuriyet Halk Partisinde değişim, dönüşüm oluyor, kadrolu genel başkan
yardımcımız hiç değişmiyor ve hâlâ, durduğu yerde duruyor.
Sayın Selvi, Türkiye'de
çok şey değişti, siz de değişmeye devam edin, durduğunuz yerde durarak bir yere
gidemezsiniz! Şimdi, bakınız...
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Hayır, hayır!.. Bir dakika!.. Sen, ne demek istediğini bir anlat bakalım, ne
demekmiş kadrolu genel başkan yardımcısı!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Siz, düşünürseniz anlarsınız... Siz, düşünürseniz anlarsınız... Şimdi, burada,
bakınız...
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Sayın Başkan bir sataşma var, onu bir kaydedin bakalım, neymiş o!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Bakınız, ben, burada, 1 Mayısta konuştum. Bütün tutanaklar arkada, söylediğim
her kelimenin arkasındayım. Burada demokrasi dersi verenler, demokrasinin bir
yaşam biçimi olduğunu ve demokrasiyi uygulamak gerektiğini, bunun, nutuklarda
atılacak kadar hafif bir şey olmadığını anlamaları lazım. Bu partinin
içerisinde adam gibi uygulanan ve kendi iç dinamikleri içerisinde sorunlarını
çözen demokratik anlayışı örnek alıp, kendi bünyelerinde de uygulamaları lazım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Ben, kimseyi burada
küçümsemiyorum ve ben, bütün grup mensuplarımla onur duyuyorum. İşçisiyle,
işvereniyle, bütün sosyal kesimleri temsilen, yüce milletimiz tarafından
seçilip gönderilen değerli vekillerimiz, burada da, aynen, oradakinden daha
muhkem duruyor. Aynı inanç ve aynı heyecanla olayın üzerine doğru yürüyoruz.
Şimdi, burada, oturup,
ağzınıza gelen her şeyi söyleyeceksiniz, bir ara, biz de sizin söylediğiniz
üsluba yakın bir üslup kullanmaya başladığımız zaman kıyameti koparacaksınız!..
Şimdi, olay şu: Nasıl
bakıyorsanız, size de öyle bakılır; nasıl geliyorsanız, biz de size öyle
geliriz. Biz, Mevlana'nın torunuyuz, Yunus'un torunuyuz, Hacı Bektaş Veli'nin
torunuyuz; barışı çok iyi biliriz, barışı.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Maddeye gel... Kanuna gel..
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Ama, biz, Fatihlerin, Yavuzların da torunuyuz; bize oraları hatırlatmayın. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(İstanbul) - Erbakan'ın torunu...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Kanuna gel.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ne var; utanılacak bir şey mi Fatih'in torunu olmak?!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Şimdi, burada olay şu...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Fatih'i karıştırma bu işe. Fatih'in torunu olmak utanılacak bir şey
değil. Çok ayıp!..
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Bu yasa... Ben, yine de derdimi anlatmak zorundayım burada. Siyasal polemikler
ve dediğim dediklerle, burada yapılan çok önemli bu değişiklikleri görmezlikten
gelemeyiz. Buradaki bu tartışma üslubunun asıl nedeni budur ve ben, bu oyuna
gelmeyeceğim, derdimi anlatacağım; çünkü, belirli süre... Bu 11 inci madde,
hocaların da hazırladığı, Bilim Heyetinin de hazırladığı ve Parlamentoda da
yasalaşan madde aynen kaldığı takdirde, maalesef, kimi işverenlerimizin, çok
rahat kullanarak, bütün işçisini belirli süreli hizmet aktine geçirmeleri ve
bunun sonucunda da, iş güvencesi ve yasanın kimi noktalarından yararlanmalarını
önlemeleri mümkündü. Bu yasa, böylesine çok önemli ve temel bir sorunu ortadan
kaldıran, Avrupa'daki İşçi Sendikaları Konfederasyonu ETUC ve İşveren
Sendikaları Konfederasyonu UNICE'nin ortak yönergeleri çerçevesinde ve o tanım
çerçevesinde düzenlenerek, buradaki esas çalışma biçiminin, belirsiz süreli
hizmet akti olduğunu vurgulayan; yani, kadrolu süresiz işçi olduğunu
vurgulayan; ama, belirli süreli hizmet akti yapabilmeyi, işin belirli olması
veya bir işin tamamlanması gerektiği ya da bir olgunun ortaya çıkması gibi üç
tane temel objektif kritere bağlayan bir düzenleme yapmıştır.
Bu düzenleme, keyfîliği
ortadan kaldıran, işin gereği ve bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif
koşullara bağlanarak yapılmasını sağlayan bir düzenlemedir. Bu düzenlemeyle, iş
güvencesinin de, diğer yasada belirtilen hükümlerin de sağlıklı olarak
işlemesine imkân tanınacaktır. Yoksa, böylesine temel bir maddeyi
düzenlemediğimiz takdirde, 30 değil de, bunu 10'a da indirsek, sıfıra da
indirsek, bundan yararlanacak işçi sayısını buluyor olma ihtimalimiz çok
zayıftı.
Bu işin temelini çözdük.
Hem taşeron maddesi hem 7 nci maddedeki düzenleme hem de 11 inci maddedeki bu
üç düzenleme, bu işin ahengini ve bu işin dengesini kurmuştur, bu işin
hakkaniyet ölçüleri içerisinde yürümesini sağlamıştır ve bu işin emeğin
aleyhine yürümesini...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
... kimi işverenlerin emeğin aleyhine bunu istismar etmesini önleyen; ama,
işletmelerin de kendi mantığı içerisinde ve gereksinim duydukları sınırlar
içerisinde kullanmaları gereken müesseseleri kullanmalarına da imkân tanıyan,
çağdaş bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeleri görmezlikten gelemeyiz. Bu
düzenlemeler işin temelini çözmüştür.
Şimdi, burada, 14 üncü
madde elimde. Yani, bazı şeyleri, sendikacılara, bizim mesleğimize ve bize söz
söyleyenlerin mantığını göstermek için söylüyorum; 14 üncü maddenin son
fıkrasında "fon tesisiyle ilgili hususlar kanunla düzenlenir" diyor.
Biz de, burada, yeniden kanun çıkaracağız diyoruz; yani, otuz senedir uygulanan
maddeleri, burada, çıkıp, hiç yokmuş mantığı içerisinde değerlendirerek
istismar edeceksiniz, ondan sonra da, gelip, burada, benim mesleğime dil uzatacaksınız!
Senin, benim mesleğimi ve yaptığım işi ölçebilecek kabiliyetin olsaydı, zaten
bu üslup sorununu yaşamazdınız!
Saygılar sunarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kafkas.
Şahsı adına, Mersin
Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, o kadar çok yanlış yapılıyor ki,
neresini düzelteceğimize şaşıyoruz ve belli kavramları, siyasî, tarihî, sosyal
mücadeleler tarihini filan bilmeden ahkâm kesince de, gerçekten çok garip bir
manzarayla karşı karşıya kalıyoruz. Onun için, bu tartışmaya girmeyeceğim.
Gerçekten, bazı tartışmaları, hüzünle izliyorum. Şimdi, bir arkadaşım
"öşürle ilgili olayları bir anlatsam, Cumhuriyet Halk Partisi perişan
olur" diyor.
Değerli arkadaşlarım,
öşür ne zaman kaldırılmıştır; bileniniz var mı?.. Öşür, Osmanlının uyguladığı
bir vergi idi; 1925 yılında cumhuriyet tarafından, yani Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından kaldırılmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)
Tabiî, Sayın Kafkas'ın
bunları bilmeye yaşı da müsait değil.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)-
Kapasitesi de müsait değil.
AGÂH KAFKAS (Çorum)-
Anlatırım.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla)- Kimden duymuşsa, yanlış duymuş. Bu kadar yanlış bilgileri de gelip
burada Meclisin yüce kürsüsünde satmak, gerçekten yakışmıyor.
Ben, Türkçe konusunda
dikkati olan bir arkadaşınızım. Gerçekten "takriri müzakere" bu
Meclis kürsüsüne yakışmıyor. Onun için, adı tekriri müzakeredir -onu düzelttim-
veya "tekriri müzakere" biraz Arapça olduğu için söylemesi zordur
"görüşmenin yenilenmesi" deyin. Yani, onu istedim. Yoksa, kimsenin
bilgisiyle benim bir ilgim yok; ama, herkesin eksiğini tamamlaması güzel bir
şeydir. Rahmetli Uğur Mumcu'nun çok güzel bir sözü vardı: "Bazı insanlar,
bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyorlar." Gerçekten, burada
konuşmaları izleyince, bilmeden, böyle peşin hükümle olayların çarpıtıldığını
ve çok farklı noktalara çekildiğini görüyorum.
Burası bir kürsü değerli
arkadaşlarım. Bütün millet bizi izliyor. Bu toplumun içinden süzülüp gelmiş 550
insanız. Burada belli bir kaliteyi tutturmak, bilgiyle konuşmak ve bilerek
konuşmak, hepimizin sorumluluğundadır. Böyle, kaptırıp, işte, şu oldu bu oldu
filan diyoruz da, belki burada gecenin bir saatinde birbirimizi tatmin
ediyoruz; ama, dışarıdan izleyenler açısından çok kötü bir sınav veriyoruz.
Bunu dikkatlerinize sunmak isterim.
Sonra, son anda bu
önergeleri kimler yazmış, nasıl yazmış; doğrusu, biraz okuyunca, ben hiçbir şey
anlamıyorum. İnşallah, uygulamada bunlar anlaşılır. Diyor ki: "İş
ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde, sözleşme, belirsiz
süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya
belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren
ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi, belirli süreli iş
sözleşmesi sayılır." Yani, kabul edeceğimiz, ettiğimiz önergeler bunlar
gibi yazılmış. Bunu dinledikten sonra "amin" demekten başka
söyleyecek bir söz kalmıyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, ben, bir konuyu
gündeme getirmek istiyorum. Sayın Komisyon Başkanımız buradalar. Sayın Komisyon
Başkanımızın bir talebi üzerine bu maddeleri geri çektik ve Danışma Kurulunda
da görüşerek, burada görüşülmesine fırsat vererek, kabul edildi, geldi.
Sayın Komisyon
Başkanımızdan şunu öğrenmek istiyorum: "2, 4, 7, 11 ve 107 nci maddelerin,
tasarının diğer maddelerinde yapılan değişiklikler nedeniyle, İçtüzüğün 89 uncu
maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ederiz" diye bir yazınız var
Sayın Güler.
Bunu, Komisyonda
kararlaştırarak mı getirdiniz, yoksa, siz, kişisel olarak mı çektiniz? Bunu
öğrenmek...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Meclise hitap edin efendim...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Hayır; bunu Sayın Başkana sorduğum için...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Böyle usul olur mu!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, her şeyi de sorun yapmayın. Sayın Başkan orada...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Karşılıklı konuşulur mu!..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Peki, burada sizi ne rahatsız etti?! (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Buyurun, bize hitap edin.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Peki, ben, kime nasıl hitap edileceğini bilmiyor muyum?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Herhalde efendim...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Sayın Başkan orada oturuyor; Sayın Başkana bir soru sordum...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Böyle bir usul yok efendim.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Nereden biliyorsun böyle bir usulün olmadığını yahu!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Böyle bir konuda müdahale etmek gerekirse, Meclis Başkanı da orada oturuyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bakınız, eğer, usullere uygun, demokratik bir şekilde bir
müzakere yapmak istiyorsanız... Burada, kalktım, usulle ilgili bir şey
söylüyorum, buna bile tahammül edemiyorsunuz. Derdiniz nedir, anlamış değilim!
Kavga mı çıksın istiyorsunuz?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hayır...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Ee, niye laf atıyorsun?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Laf atmıyorum efendim; usule davet ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Özyürek...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Ne hakkın var?! Meclis Başkanı yok mu?!
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
lütfen, sorunuzu tamamlar mısınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Sayın Başkana soruyorum... Dönerek sorabilir miyim Başkanım?
BAŞKAN - Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Şimdi, Sayın Başkan, bu yazıyı, yani, 2, 4, 7, 11 ve 107 nci maddeleri
yeniden görüşülmek üzere çekerken ve böyle bir öneride bulunurken, komisyonda
oturup bir müzakere yaptınız mı? Böyle bir karar aldınız mı? Yoksa, kişisel
inisiyatifinizi mi kullandınız?
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
tamamladınız mı efendim konuşmanızı?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Evet, tutanaklara geçsin diye bunu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Başkan,
hatip konuşmasını tamamlasın...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Hayır, hayır... Hemen cevap...
BAŞKAN - Hayır, siz,
konuşmanızı tamamlayın efendim... Lütfen...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Hay hay.
Değerli arkadaşlarım,
benim, usul açısından öğrenmek istediğim, tutanaklara geçirtmek istediğim
budur; çünkü, bu yetki hükümete ve komisyona verilmiştir. Komisyon da bir
kuruldur, hükümet de bir kuruldur. Böylesine önemli bir tekriri müzakereyi,
yeniden görüşmeyi komisyon başkanı tek başına talep edemez. Bu, ancak
komisyonun, yani, kurulun kararıyla olur. Benim bildiğim kadarıyla...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
son cümlenizi alayım. Lütfen efendim...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Komisyon üyelerinden benim öğrendiğim kadarıyla, böyle bir toplantı
yapılmamıştır; komisyonun böyle bir kararı yoktur. Burada bir İçtüzük ihlali
vardır. Anayasa Mahkememizin kararları çok açıktır. Burada, bir eylemli İçtüzük
ihlaliyle karşı karşıyayız, eylemli yeni bir İçtüzük oluşumuyla karşı
karşıyayız. Arkadaşlarımız öşür nasıl kalktı, Cumhuriyet Halk Partisi ne yaptı
diye bize ders vereceklerine, derslerini çalışıp biraz usul öğrensinler
diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, açıklama
yapacaksınız; buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Özyürek'in
söylediği konuyla ilgili, İçtüzüğümüzün 89 uncu maddesini aynen okuyorum:
"Tasarı veya
teklifin tümünün oylanmasından önce, belli bir maddesinin yeniden görüşülmesini
gerekçeli bir önergeyle esas komisyon veya Hükümet bir defaya mahsus olmak
üzere isteyebilir.
Bu istem Danışma
Kurulunun görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca görüşmesiz ve işaret oyuyla
karara bağlanır.
Anayasa değişikliği
görüşmelerinde bu madde hükmü uygulanmaz."
Değerli arkadaşlar, 89
uncu madde böyle.
İçtüzüğümüzün 45 inci
maddesi ise temsille ilgilidir, onu okuyorum:
"Genel Kurulda
komisyonların temsili:
Komisyonlar, Genel
Kurulda başkan veya başkanvekili veya o konu için seçilmiş özel sözcü veya
sözcüler tarafından temsil olunurlar.
Komisyon sıralarında,
toplantı yetersayısını temin edecek sayıda komisyon üyesi yer almamışsa -o
başka bir konu- komisyon temsilcisi; komisyon metninin değiştirilmesini isteyen
önergelerin reddini veya komisyona iadesini isteyebilir."
Ayrıca, daha önceki
uygulamalar da bu yöndedir.
Arz ediyorum efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Çok açık... Temsil, burada oturma anlamındadır, burada kimin oturacağını
belirliyor...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, saat 21.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.57
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 21.00
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 83 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.
İş Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Hükümet yok.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı :73 ve 73’e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Hazır.
Hükümet?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 21.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati :21.10
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşimin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
İş Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı :73 ve 73’e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının 11 inci maddesi
üzerinde söz sırası, şahsı adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nda.
Sayın Aslanoğlu, buyurun
efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; tabiî, bu İş
Kanunu Tasarısı Meclise geldiği günden bu yana, diyorum ki, işçiyi ne kadar,
işvereni ne kadar seviyoruz. İşçimiz, işverenimiz ne kadar mutlu Türkiye'de, kıvanç duyuyorum. Meclisin içinde kıvanç
duyuyorum; ama, dışarı çıkınca, bu Yüce Meclis, ne kadar seviyor işçiyi de
dürüst işvereni de!..
Ama, kâğıt üzerinde kalan
hiçbir şey hiç kimseyi mutlu etmez. Bu ülkede barışı, sosyal barışı ve sevgiyi,
ancak, taraflar huzurlu olursa, taraflar mutlu olursa sağlayabiliriz. Taraflar,
her türlü koşul yerinde olursa birbirini sever; barış, öyle gelir; barış, lafla
gelmez; barış, kâğıt üzerinde gelmez.
Sen, günde 250 trilyon, ayda 7,5 katrilyon faiz
ödeyeceksin, birileri gelip "haydi, bunları at" diyecek, birilerinin
önünde "atıyoruz" diyeceksiniz -işçimizi atıyoruz- işverene hiçbir
şey vermeyeceksiniz, bastırılmış kur uygulayacaksınız -bastırılmış kur, sadece
parasını devlete verenlere yarar- ondan sonra, bu ülkede sosyal barış olacak,
bu ülkede iş barışı olacak! Olmaz
arkadaşlar, bunlar hep kâğıt üzerinde kalır.
Demin bir milletvekilimiz
"egemenlik kayıtsız şartsız milletindir"dedi. Yüce Atatürk, kafası dik, karnı aç olmayan, yolda yürüdüğü zaman
dimdik yürüyen işçisi, işvereni için, onun için söylemiştir. Evine ekmek
götüremeyen, çocuğunu okutamayan, çocukları yattıktan sonra evine giden işçiler
için bunu söylememiştir.
Nasıl bir barış olabilir;
bu Yüce Meclis acaba bu işçiyi, işvereni birlikte nasıl mutlu edebilirizin
çözümünü bulmadan, bu yasa da kâğıt üzerinde kalır; hiç kimse mutlu olmaz.
Bu ülkenin dürüst
işvereninin önünde eğiliyorum; zaten, dürüst işveren bu yasadan bir şey
beklemiyor. Dürüst işveren, işçisini
mutlu eden işverendir. Dürüst işveren, onların her türlü hakkını veren
insandır. Biz bu yasayı, ancak, dürüst olmayan, devleti dolandıran, işçisinin
parasını ödemeyen insanlara karşı devleti ve işçiyi nasıl koruruz diye
çıkarmamız lazım. Bu yasa dürüst işvereni hiç ilgilendirmiyor; biz, işverene
bir şey veriyor muyuz? Bu ülkede yatırım yapan insan... Arkadaşlar, birtakım
gerçekleri görelim. Bu ülkede insanlar niçin yatırım yapmıyor? Yatırım yapan
her insanın önünde eğiliyorum.
Dünyanın en pahalı
elektriğini satacaksın, ülkeyi doğalgaz mezarlığı haline getireceksin. Bu ülke
doğalgaz mezarlığı haline geliyor. Bu sene... (AK Parti sıralarından "biz
yapmadık" sesleri)
Efendim, ben, X, Y...
Lütfen ya, birazcık gerçekleri konuşun ama, laf atmayın ama! Ben, siz yaptınız
dedim mi?! Dinleyin önce, dinlemesini bilin!
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Rize) -
Biraz sabırlı ol...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ama, dinlemesini bilin! Arkadaşım, bu ülke doğalgaz mezarlığı
olacak! Bu ülke doğalgaz mezarlığı olacak! Bu ülke, bu sene 4 milyar dolar, belki
iki sene, belki üç sene sonra yılda 15 milyar dolar doğalgaza para ödeyecek,
niye bu gerçekleri görmüyoruz?! Efendim, ben, X, Y demiyorum; ama, buna çözümü
bu Meclis bulacak. Bu Meclis çözümü bulmazsa, birileri de gelir, böyle,
kulağımızdan hepimizi atar. (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET IŞIK (Konya) -
Kimse atamaz!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu ülke bizim... (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Efendim, bir dakika... Bu ülke bizim.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Demokrasiye sahip çıkacağız!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet, buna sahip çıkacak olan bu Yüce Meclistir, onu söylemek
istiyorum. Arkadaşım orada, inanmıyor.
Ben, siz yaptınız, X
yaptı, Y yaptı demiyorum. Bu ülke, doğalgaz... 1 kilovat/saat elektrik,
akarsulardan 20 sente, kömürden 1,20 sente, doğalgazdan 9 dolara mal oluyor.
Peki, bu ülkenin işverenine elektriği hem pahalı satacaksın, bu ülkenin
işverenine hiçbir teşvik uygulamayacaksın; bu ülkenin şu anda...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
bir dakika müsaade eder misiniz.
Cümleleriniz arasında,
eğer, ben yanlış anlamadıysam, şöyle bir ifade kullandınız: "Eğer, biz, bu
işleri yapamazsak, biri kulağımızdan tutar atar." Bu sözünüzün tashihi
gerekir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, biz, bu işleri yapamazsak...
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Vatandaş atar, vatandaş; buraya getirenler atar, yurttaş atar!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim, hayır; haddini aşan...
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
müsaade eder misiniz... Yani, şöyle tashih edin lütfen; yani, biz, bu işleri
yapamazsak, millet, bizi tekrar bu Meclise koymaz demek istediyseniz, bunu
tashih edin, bu şekilde düzeltin. O ifade, Türkiye'de çok yanlış anlaşılabilir;
lütfen onu tashih edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, haddini aşan bir ifade...
BAŞKAN - Bir dakika,
müsaade eder misiniz. Lütfen, o cümlenizi tashih eder misiniz; buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Peki efendim.
Bu Yüce Meclis, tüm
bunlara çözüm bulmazsa... Yine söylüyorum; çözüm buradadır, çözümü biz
bulacağız ifadesini kullanmak istedim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamam.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ve eğer, biz, bir gün, kendi ekonomimizi, kendi millî ekonomimizi
yaratmazsak ve birilerinin önünde her zaman yardım istersek, bu ülkede, ne işçi
ne işveren mutlu olur arkadaşlar. Bu ülkede, bu Meclis, 60 milyar dolar faize
çözüm bulmazsa...
AHMET YAŞAR (Aksaray) -
Kulağımızdan kim tutar atar?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, benim kulağımı gösterdim, sizin kulağınızı göstermedim;
kendi kulağımı gösterdim. (AK Parti sıralarından gürültüler)
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) -
Sizin kulağınız da önemli Sayın Vekilim!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan açıkladı efendim, Sayın Başkan açıkladı.
Beyefendi, bugün,
talimatlara göre, tüm fabrikalarda çalışan işçileri atmıyor musunuz birileri at
dedi diye? (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET IŞIK (Konya) -
Kimse talimat veremez!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Talimatla atıyoruz; evet efendim, talimatla atıyoruz!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bunu artık kabul edelim; bu, ülkenin gerçekleridir; siz yaptınız,
biz yaptık demeyelim.
Saygılar sunuyorum,
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 11 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Agâh Kafkas |
Nevzat Doğan |
Hüseyin Tanrıverdi |
|
Çorum |
Kocaeli |
Manisa |
|
Nükhet Hotar |
Ömer Özyılmaz |
Ünal Kacır |
|
İzmir |
Erzurum |
İstanbul |
|
|
Cevdet Erdöl |
|
|
|
Trabzon |
|
"İş ilişkisinin bir
süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli
süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya
çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı
şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmedir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri
önerge üzerinde konuşacak mı, gerekçeyi mi okutayım?
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: İlgili AB
direktifinde, iş ilişkilerinde belirsiz süreli, yani süresi belli olmayan
ilişkilerin esas olduğu belirtilmiştir. Belirli süreli iş sözleşmesinin tanımı
yapılırken, sadece tarafların açıkça süresini belirledikleri değil, sürenin
objektif belirlenebilir olduğu hallerde de, sözleşmenin belirli süreli olacağı
kabul edilmiştir. Bu bağlamda, getirilen düzenlemeyle, belirli süreli iş
sözleşmelerinin hangi hallerde yapılabileceği belirtilerek, uygulamadaki olası
sorunların önüne geçilmek istenmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
11 inci maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
107 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli
Milletvekili İzzet Çetin Konuşacaktır.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, tasarının üzerinde çok tartışıldı, çok konuşuldu. Keşke -demin de
söylemeye çalıştım- bu tekriri müzakere yolu seçilmişken, arkadaşlarımızın,
burada, konuşmaları sırasında belirttiği, bazı maddeleri de içerecek şekilde
düzenlemeler yapılabilseydi. Keşke, bu 4-5 madde içerisindeki düzenlemeler,
yeni getirilen düzenlemeler, işçi lehine olsaydı. Bakınız, ödünç iş ilişkisi
içerisinde, biraz evvelki maddede görüştüğümüz, metinden son fıkranın
çıkarılmasıyla, ödünç işçinin, bir başka holdingin, bir başka yerine
gönderilmesi suretiyle çalıştırılıyor olması ya da dama taşı gibi o işçiyle
istenildiği şekilde oynanabilmesi, madde geçti, bundan sonra grev hakkını holdinglerde
fiilen kullanmayı tam olarak ortadan kaldıran bir düzenleme.
Şimdi, 107 nci maddedeki
düzenlemeyi o gün burada bulunan arkadaşlarım hatırlayacaklar...
Değerli arkadaşlarım,
tabiî bizi bütün yurttaşlarımız ilgiyle izliyor; yani yeni dönemde, bu yedi ayı
geride bıraktık, yeniliğimiz de kalmadı, yedi ayda çok şey olabilir, siyasette
24 saatin ne kadar uzun ve önemli olduğunu siyasî tecrübesi yüksek olanlar hep
söylerler. Biz, AKP Grubu olarak sizin verdiğiniz, getirdiğiniz ilk 73 sıra
sayılı kanun tasarısının metninde 107 nci maddedeki para cezası 5 milyar lira
idi, daha sonra, iki gün görüştükten sonra uzun süre ara verildi, İçtüzükte
değişiklik yapmak suretiyle bu yasayı iki ya da üç bölüm halinde geçirmeyi
düşünmüşsünüz, Anayasa Mahkemesinin bu konudaki iptal kararından sonra, yeniden
görüşmeye başladık, 73'e 1 inci ek sıra
sayılı tasarıda 107 nci maddedeki para cezasını 1 milyara düşürdünüz, bilahara
bir önerge verdi AKP Grubu, önergede bu para cezasını 500 000 000'a indirdi.
Biz de, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, para cezalarının, düzgün, dürüst,
yasal ve tüzüksel kurallara uygun hareket eden işverenler açısından hiçbir
anlamı olmadığını biliyoruz, bu, daha çok yasadışı işlem yapan, kanuna uymayan,
yönetmeliklere uymayan işverenlere getirilen bir müeyyide olduğu için, parasal
cezaların yeterli olmadığını, caydırıcı etkisi bulunmadığını anlattık ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bunların sık sık güncelleştirilmesinin ya
da yeniden değerleme oranlarına göre belli bir düzeye çekilmesinin yeterli
olmadığını bildiğimiz için, parasal cezaları asgarî ücretle eşleştirmek, ona
koşut olarak yükselmesini sağlamak için bir önerge verdik ve önergemizde 107
nci maddedeki para cezasının, asgarî ücretin 5 katı olmasını talep ettik; yani
1 500 000 000; aynı anda, AKP Grubu olarak sizin verdiğiniz bir başka önergeyle
5 milyara çıkarıldı; yani, bir maddede, birkaç gün içerisinde, 5 milyar, 1
milyar, 500 000 000, yeniden 5 milyar... Eh, gecenin ilerleyen bir saatinde de,
gerek Komisyon Başkanı arkadaşımızın, işverenleri belki biraz daha himaye edip
bizi işçi düşmanı gösterebilme ya da işçiler aleyhine hüküm ihdas ediyor
olmakla suçlayabilme malzemesi alabilmek için, hemen "kabul ediyorum"
demesi, bir sayın bakanımızın da "kabul" deyip, Meclis Başkanımızın
da oylamasıyla kabul ettik. Şimdi, tekriri müzakere diye, yeniden 5 milyara
çıkarıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, yasa yapma tekniği açısından da Meclise hiç yakışmayan bir durumu,
yine, Mecliste, bizler düzeltmeye çalışıyoruz.
HALUK İPEK (Ankara) - Bir
de işçi açısından...
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, işçi açısından bir hüküm ihtiva etmiyor. Bakınız, 1475
sayılı Yasanın 107 nci maddesi var, 107 nci maddesinde, bu yasada müeyyidesi
düzenlenmemiş hükümlerle ilgili olarak, bu hükümlere aykırı hareket eden
işverenlere şu kadar ceza verilir denilmiş. Öyle tahmin ediyorum ki, gerek
bilim adamları gerek Bakanlık, Komisyon dikkat etmemiş, dün fark ettik, bugün
uyardım, vakit geçmemişti, gelin, müeyyidesi olmayan bir konu varsa, böyle bir
genel hüküm koyalım diye, onu da gerçekleştiremedik.
Değerli arkadaşlarım, bir
başka konu -yani, bunu bir sataşma olarak veyahut da herhangi bir şekilde
ortamı gerginleştirme açısından söylemiyorum- gerçekten, İş Güvencesi
Yasasındaki "10 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde uygulanacak"
hükmünü, oylarınızla 30'a çıkardınız. Buradan, kendi içinizdeki milletvekili
arkadaşlar, bunun haksızlık olduğunu dile getirdiler ve bunun mutlaka
düzeltilmesi gerektiğini söylediler.
Dün, istemeden kulak
misafiri olduğum, kulisteki bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Orada TİSK
Genel Sekreteri vardı, ismini bilmediğim 2 AKP'li milletvekili arkadaşım vardı,
2 de benim yanımda arkadaş vardı. Sayın Kafkas, "eğer, 30 işçi 10 işçiye
geri çekilmezse istifa ederim" demiş olacak ki, konu aynen şöyle geçti: O
arkadaşlardan birisi "bunu düzenlemezsek, Sayın Kafkas istifa ederim
dedi" diyor. Diğeri de aynen -içinizden birisi- diyor ki: "Ederse
etsin, bu partide sadece Kafkas mı var."
Değerli arkadaşlarım,
evet, somut olarak, TİSK Genel Sekreteri ile 2 milletvekili arasında, dün akşam
bu saatlerde geçen konuşmayı aktarıyorum size.
Şimdi, bakınız, şu elimde
gördüğünüz metni, Sayın Kafkas'ın hazırladığını zannediyorum, gerçekten bu
kürsüden de söyledi, şu, şu, şu maddeler düzenlenmezse ben de karşı oy
vereceğim, dedi; ama, sözünü unuttu herhalde, şimdi o sözünde durmaz oldu.
Burada gerekçesini
hazırlamış, feshin geçerli sebebe dayandırılması da, bu tekriri müzakere
sırasında görüştüğümüz maddelerle ilgili gerekçeler gibi hazırlanmış; ama,
tekriri müzakere kapsamına alınmamış. Sayın Kafkas'ın hazırladığını düşündüğüm
için söylüyorum ve şimdi o metni okuyorum :
"Her ne kadar,
düzenlemede, görünüş itibariyle, iş güvencesi düzenleniyor gibi görünüyor ise
de, bunun uygulanmasını 30 işçi gibi çok yüksek bir baraja tabi tutmak,
maddeyle amaçlanan iş güvencesini sağlamadığı gibi, Avrupa Birliği normlarına
da, ILO Sözleşmesi hükümlerine de aykırılık teşkil etmektedir."
Tekrar, en son paragrafta
"Bu 30 işçi sayısının, akademisyenlerin hazırlamış olduğu taslaktaki 10
sayısına çekilmesi, hedeflenen AB üyeliği açısından ve uluslararası anlaşma ve
taahhüt edilen iş güvencesi hükümleri açısından da bir zorunluluktur"
diyor. Yani, bunu, gerçekten iş güvencesinde 30 iken 10 olmuş, isterseniz 1'e
indirin. Biraz sonra oylarınızla -yürürlüğe girmek üzere- bu Meclisten
geçireceğiniz bu tasarıyla, iş güvencesini işletebilmenin, uygulayabilmenin
olanağı yoktur.
Bakınız değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de çalışma yaşamının çivileri yerinden oynamıştı. Zaman
zaman biz, bazı kayıt dışından çalışan işverenlerimizin uygulamalarından
örnekler verdik.
Şimdi, çok yeni iki tane
faks geldi, bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir tanesi, bir bilim
yuvasından, Orta Doğu Teknik Üniversitesinden geldi. Toplam 450 işçi; geçici
işçi sayısı 230, kadrolu işçi sayısı 220. Aldıkları bordrolar burada. Her
birisinin 7 ilâ 18 yıl hizmeti var. 6 yıllık marangozun aldığı ücret 260 000
000 lira. Yine, 17 yıllık bir başkasının aldığı ücret 284 000 000 lira; yani,
ücretleri bunlar; ama, geçici çalışıyorlar; nerede; bir bilim yuvasında, bir
üniversitede. Burada, yine, belki bir insaflı durum var. Başka
üniversitelerimizde çalışan işçilerimizin çalışma süreleri yılını doldurmuyor;
6 ay, 8 ay çalışıyor, arkasından, eşinin adına çalışmaya başlıyor, 2-3 ay
geçiyor, oğlunun ya da kızının adına çalışmaya başlıyor; ama, işçi aynı işçi.
Çalışma Bakanlığı, görevi, bu tip yasaya aykırı çalışmaları engellemek iken,
müfettişlerini gönderip, tespitleri yapıp, cezalar uygulamak iken, bu
çalıştırma biçimlerini yasallaştırıyor.
Yine, bir başka faks,
bugün -22.5.2003- saat 11.10'da geldi. Sakarya Ziraî Donatım Kurumu; Sümer
Holding almış ya da zannediyorum, ona verilecek. 151 kadrolu, 151 geçici işçi
var. Orada da, sadece bekçi, itfaiyeci gibi 65 işçinin dışındaki işçilere
denilmiş ki: Evinize gidin yatın. Ne olacak; biz, sizin ücretinizi eve
göndereceğiz; niye; burası özelleştirilecek de onun için... Arkasından -tekrar
eskiye, bir saat önceye dönmek istemiyorum- işçiye suçlama başlayacak; niye,
yatarak para alıyorlar... İşçi, ülkesi için...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, 1
dakika eksüre veriyorum.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İşçi, evine ekmek
götürebilmek için, aş götürebilmek için işinin korunmasını, işletmesinin
korunmasını her şeyden çok istemeye başladı. Böyle bir dönemde, bu
düzenlemelerin, para cezalarının, vesairenin çok fazla önemi yok; ama, atipik
istihdam modelleri dediğimiz, esnek üretim ilişkileri dediğimiz bu
düzenlemelerle, bu işçileri mutlu edebilmenin, dürüst ve namuslu
işverenlerimizi mutlu edebilmenin olanağı yok.
Biraz sonra, yine, bir kişisel konuşma sırasında son sözlerimi
söyleyeceğim; ama, Sayın Bakanlığın, iki aylık süre içerisinde, burada, bu
tasarıyla fuzulî zaman harcayacağına, yasadışı işçi istihdam edenler hakkında
gerekli işlemleri yapmasını beklerdim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Sayın Başkan, sataşma var; söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kafkas. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Kafkas, yalnız
kimseye sataşmadan sözlerinizi tamamlarsanız iyi olur.
VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2. - Çorum Milletvekili Agâh Kafkas’ın, Kocaeli Milletvekili
İzzet Çetin’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Sayın Başkanım, söylediklerinize büyük bir özenle uymaya çalışacağım;
becerebilir miyim bilmiyorum; çünkü, burada, gerçekten, hem şahsıma hem de AK
Partiye, hak etmediğimiz şekilde, uluorta, mesnetsiz, izansız ve dayanaksız
birçok saldırı yapıldı ve bunu da, Sayın Çetin, büyük oranda, diğer arkadaşlara
fırsat bile bırakmadan tek başına gerçekleştirdi.
Burada "Hak-İşten
gelen sendikacılar" dedi, hiç savunma imkânı olmayan Hak-İşi aşağılamaya
çalıştı. Benim, sendikacılık yaşamım boyunca ve sendikacılık öncesinde de,
yaşamımda hesabını veremeyeceğim hiçbir nokta yok. Adam gibi sendikacılık
yaptık, adam gibi de siyaset yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Onun için, herkes kendi
yaptığı işi bilsin, herkes kendi yaptığından sorumludur. Burada, biz, 5 madde
tespit ettik, üzerinde tartıştık. Ben, bir kez daha partime şükranlarımı
sunuyorum, partimin yöneticilerine sunuyorum; partiiçi demokrasinin ne olduğunu
Türkiye'ye gösterdiler ve biz, kendi dinamiklerimiz içerisinde sorunlarımızı
çözdük; ama, sizden "bunlar doğrudur, beraber yürüyelim" diyenler,
parti disiplinine takılıp kaldı ve tek kelime edemedi.
Ben, bir arkadaşımla
tartışırken, şu madde geçmezse, şöyle yaparım demiş olabilirim. Bunu dedim de;
ama, bu, ne kürsüde konuşulmuştur ne şey yapılmıştır. Mafyacılık gibi, buradan,
yazdığımı düşündüğü... Şu lafa bakın arkadaşlar! Yani, gerçekten, şu ördek
Hasan mantığı. Anlatmıştım ya demin size, hani yağmur yağar da bilmem ne olur
diye... Hafta tatilini sen nasıl laikliğe bulaştırdıysan, aynen bu işi de
"yazdığını düşündüğüm metni okuyor..." Nerede yazmış, kim yazmış,
niye yazmış, nasıl yazmış belli değil; nereden aldığı da belli değil.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Keşke sen yazmış olsan!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Senin, benim yazdıklarımı okuma kabiliyetin var mı; o da bir ayrı tartışma
konusu.
Bakın, ben, başından
çıktım "gerçekten, bu bir teknik olaydır" dedim. "Biz,
sendikacılar olarak, ülkenin vitrininde, bu ülkeye, bu milletin gözüne bakarak
konuşuyoruz. Sendikacılık mesleğini de, bu kadar ajite edecek, bu kadar
antisempatik gösterecek bir durumun içerisinde olmayalım..."
HALUK KOÇ (Samsun) -
"Antipatik" demek istediniz herhalde Sayın Kafkas.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Başkan "1 dakika" dediniz, 5 dakikadır konuşuyor!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
"...gelin haksızlık yapmayalım, gelin birlikte yaraları saralım; bu olayı
kendi mecraı içerisinde konuşalım" dedik; ama, buna rağmen, bunu
gerçekleştirmediniz.
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
son cümlenizi alabilir miyim.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Son cümlem şudur Sayın Başkanım: Gerçekten, son düzenlenen 5 maddeyle, bu yasa
tasarısındaki gerekli tamiratlar olmuştur. Çıkaracağımız bu yasanın
eksikliklerini, noksanlıklarını, uygulama içerisinde giderecek mekanizmalarımız
vardır. AK Parti Grubu, bu mekanizmaları işleterek, aksaklıkları giderecek güce
sahiptir. Hiç kimsenin endişesi olmasın; işçi de bizimdir, işveren de bizimdir,
sorunlar da bizimdir, çözecek irade de bizim irademizdir ve hayata
geçirilecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Demek ki, eksikleri var.
Sayın Başkanım, benim
sataşmadan dolayı söz talebim ne oldu?
BAŞKAN - Siz, sataşmaya,
konuşmanız sırasında cevap verdiniz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı :73 ve 73’e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - AK Parti Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının
107 nci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Muhterem arkadaşlar, 127
maddelik bir iş kanunu çıkarıyoruz. İşçileri ilgilendiren, işverenleri
ilgilendiren, bütün iş hayatını ilgilendiren bir yasa; 127 tane maddesi var.
Tabiî, bu maddelerin uygulanmasında hatalar olduğunda, uygulamada yanlışlıklar
olduğunda, uygulamada haksızlıklar olduğunda bunları kim denetleyecek, kim bu
işi yapacak; yasa, bu sorunun cevabını veriyor: İş müfettişleri... Tabiî, 107
nci madde de, iş müfettişlerinin bu çalışmaları yaparken önlerine çıkacak
engelleri aşabilmesi için, işverene yaptırımlar getiriyor.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- İşyerlerine girebilirlerse eğer müfettişler...
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ne
getiriyor; 92 nci maddenin ikinci fıkrasındaki yükümlülüklerini yerine
getirmeyen işverene, 96 ncı maddesindeki yasaklara uymayan işverene para cezası
getiriyor. Daha önce "1 milyar lira" diye burada yazılıydı.
Peki, nedir bu 92 nci
madde diye baktığımız zaman, teftiş ve denetleme sırasında, işverenler, işçiler
ve bu işle ilgili görülen başka kişiler, izleme, denetleme ve teftişe yetkili
olan iş müfettişleri tarafından çağrıldıklarında gelmezse, ifade vermezse ve
bilgi vermezse, gerekli olan belge ve delilleri getirip göstermezse, bu
belgeler istendiğinde bunları vermezse ve müfettişin görevlerini engellerse;
işte, bu halleri yaparsa bir para cezası var.
96 ncı maddede de, iş
denetimine yetkili iş müfettişi tarafından ifade ve bilgisine başvurulan
işçilere işverenlerin gerek doğrudan doğruya ve gerekse dolaylı telkinlerde
bulunmaları, işçileri gerçeği saklamaya yahut değiştirmeye sevk etmeleri veya
herhangi bir suretle zorlamaları yahut işçilerin ilgili makamlara başvurmaları,
haber ve ifade vermeleri üzerine bunlara karşı kötü davranışlarda bulunulması
halinde, burada, bir para cezası mevzubahis. İş müfettişlerinin bu kanundan
veya diğer kanunlardan doğan her çeşit teftiş, denetleme yetki ve görevlerini
gereğince yerine getirebilmeleri sırasında görevlerini yapma ve
sonuçlandırmalarına engel olan kimselere, eylemleri başka bir suç oluştursa
dahi, ayrıca ödenmek üzere bir para cezası var; yani, iş kanununun bütün
maddelerini ve bu kanunla çıkacak olan tüzükleri, yönetmelikleri teftişe
yetkili olan müfettişin çalışmasını engellemek durumunda para cezası... Daha
önce bu, komisyonlarda 1 milyar lira olarak belirlenmiş ve Meclise gelmişti.
Daha önceki oturumlarda da bizler bir önerge hazırlayıp Başkanlığa sunmuştuk.
Bu önergede de 1 milyar cezanın az olduğunu, bunun en az 5 milyar lira olması
gerektiğini önergemizde istemiştik.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Sayın Kacır, bak, biz size laf atıyor muyuz?! Nezakete bak.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Hakaret edersem laf atabilirsiniz. Ben de hakaret etmiyorum; görüyor musunuz?
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Böyle diyorsun; ama, hakaret etmediğimiz zaman da laf atıyorsun, hep laf
atıyorsun.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Bakın, ben, madde üzerinde konuşuyorum; görüyor musunuz? Zamanınızı israf
etmiyorum; görüyor musunuz?
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Her arkadaşa laf atıyorsun. Biz size laf atmıyoruz; görüyorsunuz.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Bizi dinleyen halkımız da, neyi konuşuyoruz, ne yapıyoruz, anlamış oluyor;
görüyor musunuz? (AK Parti sıralarından alkışlar)
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Yani, laf atmadan da durulabiliyormuş demek ki!
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Siz duramadınız... Siz duramadınız...
Evet, AK Parti Grup
Başkanvekiliyle beraber, arkadaşlar olarak bunu görüştük ve bu 1 000 000 000
lira cezanın az olduğunu; çünkü, müfettişin çalışmalarının engellenmesi
halinde, bu kanunun hiçbir maddesinin bir hükmünün kalamayacağını, onun için
de, bu cezanın yükseltilmesi gerektiğini belirledik ve 5 000 000 000 lira diye
teklifimizi sunduk. Ancak, CHP Grubundan arkadaşlarımız -az önce kendileri de
söylediler- 5 asgarî ücret, yani, yaklaşık 1 500 000 000 lira bir cezayı, yani,
müfettişi engellemenin cezasını, yani, bu kanunun maddelerinin uygulanmasının,
bu kanunun maddelerinin yerine getirilmesinin önündeki engelleri açmamanın
cezasını 1 500 000 000 liraya bağlamak istemişler ve tabiî, bir yanlışlıkla da,
en aykırı önerge önce oylanması gerekirken, sehven, CHP'li arkadaşların
önergesi öncelikle oylanmış ve o önerge kabul edilince de, diğer önergemiz,
bizim önergemiz oylanamamıştı.
Tabiî, Devlet Bakanımız
ve Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin Bey yanlışlığı Başkanlığa
bildiriyor -aynen okuyorum tutanaklardan- ve "Demin, Hükümet adına
katıldığımı ifade ettiğim veya katıldığımı zannettiğim önerge, 1 000 000 000
liranın 5 000 000 000 lira olarak değiştirmesiyle ilgiliydi; bir yanlışlık
oldu" denildiğinde, Sayın İzzet Çetin "Hayır efendim... Kabul edildi
efendim..." diye itiraz ediyor; bu, burada kalsın, 5 000 000 000 lira
olmasın, 1 500 000 000 lirada kalsın diyor âdeta. Mustafa Özyürek Beyefendi
"Kabul edildi Sayın Başkan, aman değiştirmeyin" diyor. Yalnız
"aman değiştirmeyin" benim lafım, kayıtlı değil; "Kabul edildi
Sayın Başkan" diyor. Mustafa Özyürek "Sayın Bakan, asgarî ücreti
kabul ettiniz" diyor. İzzet Çetin Bey "Asgarî ücreti kabul
ettiniz" diyor. Çok
sevinmişler, 1 500 000 000
lira oldu, 5 000 000 000 lira olmadı diye. İzzet Çetin Bey "Oylandı
artık... Kabul edildi... Bunun üzerine gitmeyin" demişler ve biz, bu
yanlışı, bugün burada düzeltiyoruz ve bunun 5 000 000 000 lira olması
gerektiğini ortaya koyuyoruz. Nedenlerini de size arz ettim.
Beni dinlediğiniz için
teşekkür ediyorum; İş Kanunumuz hayırlı olsun diyorum; saygılarımı, sevgilerimi
sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kacır.
107 nci madde üzerinde,
şahsı adına, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu
Tasarısının yeniden müzakere edilen 107 nci maddesiyle ilgili olarak, şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
otuz yıldan fazla bir süreden beri yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanunu, zaman
zaman yapılan değişikliklere rağmen çağdaş gelişmeleri yeterince yansıtamamış,
içerdiği bazı hükümler ise uygulamada önemini tümüyle yitirmiştir. Çalışma
hayatını yakından etkileyen ekonomik, sosyal ve siyasal koşullar, Türkiye
Cumhuriyetinin iş hukuku alanındaki yetmiş yıla yaklaşan birikimi, uygulamada
karşılaşılan sorunlar, esnekleşme gereksinimi, Avrupa Birliği ve Uluslararası
Çalışma Örgütü normlarına uyum sağlama zorunluluğu, mevcut İş Kanununda bazı
değişiklikler yapılması yerine, yeni bir iş yasasının hazırlanmasını zorunlu
kılmıştır. Görüşmelerini tamamlamak üzere olduğumuz İş Kanunu Tasarısı, bu
zorunluluk nedeniyle, ilgili tüm tarafların katılımı ve bilgisi dahilinde
hazırlanmış bir tasarıdır. Hazırlanan tasarı, işverenlerle bir iş sözleşmesine
dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin
hak ve sorumlulukları düzenlemektedir. Bu nedenle, tasarıyı, işverenlerin
haklarını koruyan bir düzenleme olarak nitelemek doğru değildir.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi, yapılan yasama çalışmaları sırasında, anlaşılmaz bir
tutumla, partilerarası uzlaşmadan kaçınmakta, uzlaşma olmaması için özel çaba
sarf etmekte, birçok konuyu da istismar etmektedir. İş Kanununun 46 ncı
maddesinde belirtilen "7 günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az
24 saat dinlenme (hafta tatili) verilir" hükmü "cuma gününü tatil
yapacaksınız" şeklinde, basit, ilgisiz ve ucuz eleştirilere muhatap olmuştur.
Yıllardan beri ödenemeyen ve hatta, ödenmesi imkânsız gibi görülen zorunlu
tasarruf nemalarının çözüme kavuşturulup, hükümetimizce ödenmesi, eleştiri
konusu yapılmış; deprem bölgesi İzmit, Gölcük ve Yalova'daki esnafın ödenmeyen
vergi faizlerinde indirim ve toplam borcun uzun vadeli taksitlendirilmesine
dahi karşı çıkılmıştır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - O
bizim önergemizdi. O önergenin sahibi benim.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra kurulan
58 inci hükümetin göreve başlamasından itibaren daha bir ay geçmeden,
Cumhuriyet Halk Partili sözcüler "hani 15 000 kilometre duble yol yapacaktınız;
nerede, niye yapmadınız" gibi, mantıkla bağdaşmayacak "ziraî krediler
nedeniyle çiftçilere ödeme kolaylığı ve faiz indirimi yapacaktınız, çiftçiye
ucuz mazot temin edecektiniz, niye temin etmiyorsunuz" gibi, altyapı ve
tespit çalışmaları yapılması gereken konularda haksız ve zamansız eleştiriler
yöneltmişlerdi.
Değerli milletvekilleri,
AK Parti, kuruluşundan itibaren asla boş vaatte bulunmamıştır; taahhütlerinin
tamamını zamanında yerine getirmiştir ve getirecektir. Bu cümleden olarak,
hükümetin kurulmasından itibaren henüz altı ay geçmesine rağmen, bakanlık
sayısı 36'dan 23'e düşürülmüş, Kültür ile Turizm ve Çevre ile Orman
Bakanlıkları birleştirilerek devletin küçültülmesi projesine bir adım daha
atılmış, merkezî idare reformu, mahallî idareler reformu ve devlet personel
rejimi reform çalışmaları başlatılıp, taslak çalışmaları kamuoyuna sunulmuştur.
Kamu yönetiminde
etkinliği sağlamak için MERNİS Projesi hayata geçirilmiş, Avrupa Birliğine uyum
ve demokratikleşme paketi çerçevesinde birçok yasada değişiklikler yapılmıştır.
İhracat ve bütçe gelirleri, geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 50
oranında artmıştır. Faizler yüzde 72'den yüzde 47'lere indirilmiş, kamu
maliyesi disiplin altına alınmış, Vergi Barışı Kanunuyla büyük başarı
sağlanmış, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine borçlu çiftçilerimiz
için faiz indirimi ve ödeme kolaylığı sağlanmıştır.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
İzmirli çiftçilerin selamı var!
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Çiftçiye ucuz mazot temini kapsamında, fiyatlarda yüzde 30 ilâ
yüzde 40 indirim yapılması çalışmaları son aşamaya gelmiştir.
Çalışanlarımızdan
yıllardan beri kesilen ve hiçbir hükümet tarafından çözüme kavuşturulamayan
zorunlu tasarruflar çözüme kavuşturulmuş, ödenmeye başlanmış; Sosyal Sigortalar
Kurumu emeklilerine aylık 75 000 000 lira, Bağ-Kur emeklilerine aylık 100 000
000 lira artış yapılmış; maaş ödeme süresi on güne çıkarılarak, emeklilerin
banka önündeki çilelerine son verilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
sürenize 1 dakika ilave ettim; buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Hastanelerde ölüm ve doğum halinde rehin alma olayları sona
erdirilmiş, sağlık hizmetlerinin tek çatı altında toplanması çalışmaları
başlatılmıştır.
Elektrik borçlarında
vatandaş lehine düzenleme yapılarak ödeme kolaylığı sağlanmış, savaşa rağmen
döviz fiyatları düşmüş, dünya petrol piyasasındaki fiyatların düşmesine paralel
olarak, Türkiye'de ilk defa fiyat indirimi yapılmış, LPG'de yüzde 9'un
üzerinde, mazotta yüzde 5'e varan indirim gerçekleştirilmiştir.
Kredi kartı mağdurlarının
mağduriyetini giderici yasal düzenlemeler yapılmış; sınır ticaretinin yeniden
düzenlenmesiyle ilgili çalışmalar başlatılmış, toplukonut projesi başlatılmış,
duble yol çalışmalarının ilk etabı başlatılarak süratle devam ettirilmiştir,
halen de devam etmektedir.
Milletvekili
lojmanlarının satışıyla ilgili çalışmalar başlatılmış...
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
lütfen, son cümlenizi alabilir miyim; süreniz doluyor.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Başkanım, ne yazık ki, yapılanlarla, Cumhuriyet Halk Partisinin
eleştiri konusu kalmayacaktır diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümlenizi
alayım; buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Şu şekilde bitiriyorum...
BAŞKAN - Teşekkür eder
misiniz.
Buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Bir cümle olarak...
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
buyurun, hitap edin.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Seçimlerden itibaren altı aydan fazla bir süre geçmesine rağmen
CHP'nin millet yararına hiçbir faaliyeti olmamıştır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan, konuşmayacağım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Peki, teşekkür
ederim Sayın Özyürek.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 107 nci maddesinde geçen "asgarî ücretin beş katı"
ibarelerinin "beş milyar lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Agâh Kafkas |
Nevzat Doğan |
Hüseyin Tanrıverdi |
|
Çorum |
Kocaeli |
Manisa |
|
Nükhet Hotar |
Ömer Özyılmaz |
Ünal Kacır |
|
İzmir |
Erzurum |
İstanbul |
|
|
Cevdet Erdöl |
|
|
|
Trabzon |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, izin
verirseniz, önergeden önce bir hususa açıklık getirmek istiyorum.
Biraz önce, Sayın Çetin,
konuşmasında, benim bu madde üzerinde Komisyon Başkanı olarak geçen defa
"kabul" dediğimi ve bunu, bazı çevrelere hoş görünmek için yaptığımı
söyledi. İşin doğrusu o değil. Ne söylediğim, tutanaklarda da zaten mevcut.
Ben, sadece bu cezanın artırılması gerektiğini söylemiştim ve her zamanki gibi,
takdire bırakmıştım. Onu arz ediyorum. Hiç kimseye de hoş görünmek zorunda
olmadığımı belirtmek istiyorum.
Bu önergeyi de, her
zamanki gibi, olumlu görüşle takdire bırakıyorum.
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu efendim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, olumlu görüşle denilemez. Takdire bırakıyorum diyeceksiniz.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Gerekçeyi...
Gerekçeyi okutuyorum :
Gerekçe :
İş hayatının denetim ve
teftişiyle ilgili hükümlerin uygulanmasına etkinlik kazandırmak amacıyla
değişiklik önerilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
107 nci maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda değişmiş şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek üzere, lehte, Erzurum
Milletvekili Ömer Özyılmaz'ın, aleyhte, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in söz
talepleri vardır.
Sayın Özyılmaz, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; üç haftadır İş Kanunu Tasarısını görüşüyoruz;
üç haftadır, Türkiye, İş Kanunu Tasarısını konuşuyor, İş Kanunu Tasarısını
dinliyor ve tartışıyor. Bugün, artık, işin sonuna geldik ve inşallah, bu,
sizlerin oylarıyla kanunlaşacak.
Ben, bazı hususları
sizlerle paylaşmak istiyorum; bu vesileyle söz almış bulunuyorum. Şahsım adına,
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Çok önemli bir konu
üzerinde durduğumuzu hepimiz biliyoruz. İş Kanunu, yanılmıyorsam, 1936'da
çıkmış, daha sonra 1971'de bir değişikliğe uğramış ve şimdi, köklü bir
değişiklik yapıyoruz. Bu Meclisin, en önemli işlerinden birisi bu oluyor. İş
Kanunu, fevkalade önemli bir kanundur.
İş denilince, en önemli
konulardan birisidir; çünkü, iş, ülkemizde en az bulunan hususlardan birisidir.
Yıllardan beri ülkemizde yatırım yoktur; dolayısıyla, iş yoktur, işveren zor
durumdadır, iş bulamayan insanlar zor durumdadır. Ülkemizdeki işsizliğin
boyutlarını bir düşündüğümüzde, bu konunun önemini hepimiz biliriz.
Daha önce de bir
vesileyle sizlerle paylaşmıştım; AK Parti olarak bizim, bu kanunun çıkmasıyla
birlikte hedefimiz, şu üç konuyla iş alanlarını artırmak olacaktır: Birincisi,
ülkemizde israfın önlenmesi; ikincisi, yolsuzlukların önlenmesi; üçüncüsü de,
yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizin harekete geçirilerek ekonomiye
kazandırılması ve bunların birikiminden iş sahası açılması, istihdam
alanlarının açılmasına gayret edilmesidir. Bu, fevkalade önemli bir husustur.
Değerli arkadaşlar,
görüşmekte olduğumuz kanun, üç haftadır çok ciddî şekilde tartışıldı. Gerek
iktidar partisinden gerek muhalefet partisinden konuşmacılar, çok önemli
konulara değindiler ve bir defa da, tekriri müzakereyle, daha önce görüşülmüş
olan maddeleri görüştük.
Değerli arkadaşlar, bu
kanun görüşülürken, bazen, birbirini suçlayan konuşmalar da oldu elbette; ama,
şuna dikkat çekmek istiyorum: Belli noktalara takılmamak lazım, konuya panorama
halinde baktığımızda, bir bütün halinde baktığımızda, bir denge kurulmaya
çalışıldığını görürüz. Denge kurulurken dikkat edeceğimiz, yani, görmeye
çalışmamız gereken husus şudur bence. Şimdi, denge şudur. Her biri diğeriyle
bir mücadele halindedir; yani, biri diğerini alt etmeye çalışır. Eğer
dengeleyebilirseniz, o denge esnasında, dengelenen her iki taraf, tam manasıyla
memnun da olmaz, tam manasıyla şikâyetçi de olmaz; her iki tarafın şikâyet
edeceği hususlar da olabilir, çok memnun kalacağı hususlar da olabilir.
Dolayısıyla, burada, bazen, işçi hakları yeniliyor gibi şeyler söylenirken, bu
dengeyi göz önüne almak lazım; bazen, işverenlerin hakları yeniliyor derken de,
yine bu dengeyi göz önüne almak lazım. Denge denildiğinde, iki tarafın da
birtakım şikâyetlerinin olabileceğini düşünmek lazım; ama, dengeyi kurmak çok
önemlidir.
Buradan, şunu da ifade
etmek istiyorum: Burada, gerek hükümetimiz gerekse Meclisimiz, bu dengeyi
kurmaya azami gayret sarf etmiştir. Tam manasıyla kuruldu, kurulmadı; o
tartışma ayrıdır; ama, bir denge kurulmaya çalışılmıştır. Umarım, uygulamada,
gerek işverenlerimiz gerekse işçilerimiz, bu dengeyi kendi lehlerine bozmaya
çalışmazlar. Aksi halde, herhangi birinin lehine ya da aleyhine bu denge
bozulursa, o zaman, Yüce Meclisimiz, elbette, harekete geçip o dengeyi yeniden
kurmaya çalışacaktır. Bunu da ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
görüşmeler esnasında, muhalefet sözcülerinin de -elbette çok değerli
konuşmacılar oldu burada, önemli konulara değinildi; ama- birçoğu konuya
ideolojik yaklaştı. Artık, şuna dikkat etmek lazım: İdeolojik yaklaşımlarımız,
artık, ülkemizde, çok fazla bir kıymeti harbiyesi olmaz duruma geldi. Millete
kulak vermek lazım, milleti dinlemek lazım, milletten alınan imgelere göre
hareket etmek lazım diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyılmaz,
1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, son cümlelerinizi alayım.
Buyurun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, burada, şunu ifade etmek istiyorum: İşçiyi hep haklı
görmek, elbette güzeldir; ama, işvereni de hep haksız görmek, yanlış bir
şeydir. Burada, bu dengeyi kurarken, işçiye de işverene de aynı sevgiyle, aynı
saygıyla yaklaşmamız gerekiyor; çünkü, biri olmadan -bunu hep konuştuk burada-
ötekinin olamayacağını hepimiz biliyoruz. Ayrıca, şunu ifade edeyim.
BAŞKAN - Sayın Özyılmaz,
son 25 saniyeniz...
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Bugün, ülkemizde iş sahasının oluşturulmasının önemini düşünerek, hep birlikte,
bu tasarının bir an önce kanunlaşmasına ve iş sahalarının önünün açılmasına
gayret edilmesi elbette güzel olacaktır.
Bu vesileyle, hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Oyunun rengini söylemeyi unuttun.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyılmaz.
Aleyhte, Kocaeli
Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
keşke, burada, ülkemizde çalışma yaşamının sorunlarını aşabilecek bir yasa
hazırlamış olsaydık ve biz de, katkılarımızla, elbirliğiyle yasa yapmanın
mutluluğunu paylaşmış olsaydık; böyle bir durum olmadı. Ne 1475 sayılı Yasanın
tamirine yönelik bir düzenleme ne de gelecekte on yıllara imzasını atacak
-uygulamada hepimizin göreceği- ülkemize yararlı bir düzenleme ortaya çıktı.
Ben, çok açık ve net söylüyorum, 13 Marttan bugüne kadar geçen süre içerisinde,
Partim ve şahsım olarak, son derece olumlu, pozitif önergeler vermiş olmamıza
rağmen, çok az, hiç önemi olmayan bazı ufak tefek düzenlemeler dışında,
Grubunuz tarafından hiç dikkate alınmadı.
Daha işçi tanımında
ücreti ve işyerini tanımdan çıkardığınız için;
7 nci maddeyle, işçiyi
bir meta gibi gördüğünüz için;
Esnek üretim
ilişkilerinin tamamını bu çalışma yaşamına sokup, insanlarımızı çalışma
yaşamında aynı fabrika içerisinde, aynı işletme içerisinde, 10-15 çeşit akitle
çalışır hale getirdiğiz ve çalışanlar arasında huzursuzluk tohumlarını
attığınız için;
İş Güvencesi Kanununu,
burada, 2002 yılı ağustosundaki düzenlemede verdiğiniz oyları tekzip edercesine
işlemez hale getirdiğiniz için;
Angarya çalışmayı bu
yasanın içerisine taşıdığınız için;
Fazla çalışma ücretlerini
ortadan kaldırdığınız için;
Zorunlu ve olağanüstü
hallerde fazla çalıştırılanlara bile fazla çalışma ücretini çok gördüğünüz
için;
Hafta tatilini istismar
edecek kapıyı araladığınız için;
Haftalık çalışma süresini
45 saatten 66-70 saate çıkarıp "denkleştirme" adı altında, ücret
yerine izin karşılığı çalışmayı bu yasanın içerisine koyduğunuz için;
Yine, fazla çalışmaları
"telafi çalışması" adı altında, işçileri getirip çalıştırmanın önünü
açtığınız için;
"Kısa çalışma
ödeneği" adı altında, işçilerin çalışmalarını ve geçimlerini zorlaştıracak
hükümleri koyduğunuz için;
Gelecekte insanlarımızı,
potansiyel işçilerimizi, işsizlerimizi emlak bürolarına teslim eder gibi, işçi
komisyonculuğu yapacak özel istihdam bürolarının temelini bu yasada attığınız
için;
Gelecekte işçilerin tek
güvencesi olan kıdem tazminatını kaldıracak fon kanununun kurulmasını bu
yasanın içerisine derç ettiğiniz için;
Kayıtdışını, bilerek ya
da bilmeyerek, bu yasayla beslediğiniz için;
Yasayla düzenlenmesi
gereken pek çok hükmü, bu yasa tasarısıyla, Bakanlığa -yani yürütmeye-
Anayasaya aykırı olarak devrettiğiniz için;
Emeğin yanında değil,
paranın gücünün yanında yer aldığınız için;
Cumhuriyet Halk
Partisinin kırk yıl önce, 1963 yılında, çalışanlara, Türkiye'de çalışma
yaşamına armağan ettiği bu yasal düzenlemeleri kırk yıl sonra oylarınızla geri
aldığınız için;
Bu yasaya ret oyu
vereceğimi tüm Türkiye'ye duyurmaktan onur duyuyorum, gurur duyuyorum.
Umarım, halkın yararına
yasa yaptığınız gün, bize, buradan "bu yasa ülkemiz menfaatınadır"
diyerek, iktidarıyla muhalefetiyle böyle bir yasayı ülkemize kazandırmanın
mutluluğunu yurttaşlarımıza sunma olanağını veririsiniz diyor; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Saygıdeğer
milletvekilleri, İş Yasası Tasarısıyla ilgili olarak, Sayın Bakanın söz talebi
vardır.
Sayın Bakan, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biliyorum, uzun bir
görüşme süreci yaşadık; zihinlerimiz yoruldu, sabrımız zorlandı; ama, biraz
sonra yüksek oylarınıza sunulacak bu yasa tasarısının görüşmeleri sona erecek.
Böylece, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, ulusal programda ve
hükümetimizin acil eylem planında yer almış olan temel bir tasarı da,
yasalaşarak çalışma mevzuatımıza kazandırılmış olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu
temel tasarıyla ilgili çok şey söylendi; belki de, bu tasarıya, hiç hak
etmediği, yüklenilmesi gerekmeyen birçok anlam, ifade yüklendi. Burada, bunu
şuna bağlıyorum: Sendikacı arkadaşlarımızın hassasiyeti nedeniyle, bu tasarının
bütün maddeleri, bütün fıkraları, bütün bentleri en ince detayına kadar
tartışma konusu yapıldı. Aslında, biz, bu tasarıyı Yüce Meclise getirdiğimiz
gün, tansiyon bu kadar yüksek değildi. Buradaki tartışmaların, görüşmelerin
ışığında tansiyonun yükselmesi neticesinde, bu, dışarıya da yansıdı, dışarıdan
da tepki buldu; ama, bütün bunlara rağmen, burada değerli görüşlerini ifade
eden, önerge vermek suretiyle bu tasarının daha anlamlı, daha olumlu çıkmasına
katkı veren, özellikle muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum. Nitekim, Komisyonumuzca ve Hükümetimizce makul bulunan 8 önerge kabul
edilmiş ve bu tasarıya monte edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, İş
Yasası Tasarısı gibi temel bir yasa konusunda, gönlümüz arzu ederdi ki, bütün
sosyal tarafların ve Parlamentoda temsil edilen bütün partilerin görüşleri
çakışsın; ama, hepimiz de biliyoruz ki, böyle bir tasarıda, bütün tarafların
görüşlerinin, noktasına virgülüne kadar çakışması mümkün değildir. Böyle
olmasına rağmen, 126 maddelik temel bir yasada, sosyal tarafların, genel
manada, bir uzlaşma iradesi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Özellikle bu
akşam yapmış olduğumuz tekriri müzakere neticesinde, iyileştirme getirilen
maddelerle birlikte, sosyal taraflar arasındaki uzlaşmazlık maddeleri daha da
aza inmiştir. Burada belki en çok tepki çeken, İş Güvencesi Yasasının
kapsamıyla ilgili husustur.
Ülkemizin gerçeklerini
dikkate alarak, küçük işletmeleri korumak ve belki ileriki dönemlerde onları bu
yasanın getirdiği konsepte hazırlamak bakımından bir geçiş sürecine ihtiyaç
olabilir. Ben, Bakanlık olarak, İnşallah, önümüzdeki süreçte, bütün
işletmelerde, iş akitlerinin haksız feshe karşı korunması konusunda, genel bir
anlayışın hâkim olmasını diliyorum ve hiçbir işçimiz, nedensiz, haksız bir
sebeple işinden olmasın, iş akti feshedilmesin.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasayla ilgili olarak "kölelik yasası" denildi, çok ağır ithamlarda
bulunuldu. Bu yasa, ne bir kölelik yasasıdır ne bir angarya yasasıdır. Bu yasa,
Türk çalışma mevzuatının, dünyadaki gelişmelere uygun olarak uyarlanmasıdır. Bu
yasaya bunun dışında başka anlamlar yüklerseniz, haksızlık etmiş olursunuz.
İnşallah, ömrümüz yeterse hepimiz göreceğiz. Bu yasa yürürlüğe girince, çalışma
hayatımızda ne gibi değişiklikler yapacağını hep birlikte göreceğiz; ama, ben,
bu şekilde, ifade edildiği manada, çalışma hayatımızda olumsuzluklara sebep
olmayacağını, aksine, çalışma hayatımızda barışın sağlanması için bir platform
olacağını, bir yasal zemin oluşturacağını şimdiden ifade etmek istiyorum.
Tabiî, yasalara ne kadar
güzel amaçlar yazarsanız yazın, bu yasanın önemi, uygulamadaki pratiğinden,
uygulamadaki performansından gelecek. Biz de, bu yasaları denetlemekle görevli
olan bir Bakanlık olarak, elbette, bu yasanın uygulanmasını en ince detaylarına
kadar takip edeceğiz. Bu yasayı Parlamentodan çıkardık, işçimiz, işverenimiz ne
hali varsa görsün demeyeceğiz; aksine, onu kontrol etmek için, üçlü danışma
dediğimiz, işçi, işveren ve hükümetten oluşan kurumsal bir mekanizmayı da bu
tasarıya monte ettik. Çalışma hayatında hem bu yasayı izlemek hem de
doğabilecek ihtilafları da gidermek için böyle bir kurumsal yapı, sosyal
diyalog adına önemli bir kazanımdır.
Şunu da kesinlikle ifade
edeyim ki, ne hükümet olarak ne de Grup olarak, oylarınızla geçen bu maddeler
konusunda, hiçbirinin vazgeçilmez, hiçbirinin değiştirilmez maddeler olduğunu
söylemek istemiyoruz. Bu maddeler, eğer uygulamada ihtilaf yaratırsa, çalışma
barışını zedeleyecek bir hal alırsa, en kısa zamanda da Yüce Meclisin huzuruna
gelip, bunu da değiştirmek için, Yüce Meclisin onayına başvuracağımızı da
buradan ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa, 1475 sayılı Yasadaki koruyucu hükümleri muhafaza ediyor. Bunun dışında,
burada en çok tartışma konusu olan "esnek istihdam" dediğimiz yeni
çalışma biçimlerini de çalışma mevzuatımıza getiriyor. Belki bunların birçoğu,
bu yasa çıkmazdan evvel fiilen çalışma hayatımızda mevcut olan uygulamalar.
Örneğin, taşeron uygulaması, bugünkü mevzuatımızda olan bir husus. Ödünç iş
ilişkisi, Borçlar Kanununa göre yapılabilen bir esnek çalışma modeli. Bunun
gibi, diğer yeni esnek çalışma usullerinden birçoğunun da çalışma hayatımızda
olduğunu görüyoruz.
Şimdi, burada, bu esnek
çalışma biçimlerini külliyen reddetmek, külliyen bunların çalışma hayatımıza
girmesine karşı durmak, bence mümkün değil. Felsefe olarak buna karşı
çıkabilirsiniz; ama, bu, hayatın bir gerçeğidir. Özellikle Avrupa Birliğindeki
gelişmeler, bütün çalışma hayatlarına, esnek istihdamla ilgili yeni kurumları
ve yeni kavramları getirmiştir. Bunları çalışma mevzuatınıza almazsınız; bu da
bir siyasî takdirdir, bir parlamentonun tercihidir. O zaman, karşılaşacağımız
manzara şudur: İşletmelerinizi uluslararası pazarlarda rekabet etme imkânından
yoksun bırakırsınız. Dünyadaki bütün çalışma şekilleri, artık, işletmeleri,
pazarları bu noktaya getirmektedir. Onun için, işletmelerimizin uluslararası
pazarlarda rekabet edebilme imkânını sağlamak için, Parlamento olarak, böyle
yasal bir imkânı onlara kazandırmak zorundayız. Ha, hükümete, Parlamentoya
düşen nedir; bu esnek çalışma usulleri içerisinde, iş ilişkileri içerisinde
bunların istismar edilmemesi, işçilerimizin kazanılmış haklarından geriye
gidilmemesi konusunda tedbir almaktır, uygulamayı izlemektir. Hükümet olarak
da, Bakanlık olarak da bunu yapacağımızı ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
diğer bir husus, bizim, hükümet olarak bu yeni yasadan beklediğimiz, işsizliği
azaltma konusunda bir rol oynamasıdır, bunu amaçlamasıdır. Bugün, işsizlik
konusunda, burada, çok değişik görüşler ifade edildi; doğrudur, işsizlik
konusu, ülkemizin en önemli sorunlarından biridir. Bugün, ülkemizde, her yıl
işgücüne 700 000 kişi katılmaktadır; yani, ekonomimiz, her yıl 700 000 kişiye
istihdam yaratmak gibi bir mecburiyetle karşı karşıyadır. Bir de, bunun
üzerine, birikmiş olan, şu anda resmî kayıtlarımıza göre 3 500 000 işsizimizi
ilave ederseniz, demek ki, ekonomimiz, her yıl 1 000 000 kişiye iş üretmek
zorundadır. O halde, Parlamento olarak ve hükümet olarak, işsizliği çözme adına
bütün imkânları zorlamak zorundayız. Hükümetimiz de bunun bilincindedir. İşte,
ilave istihdamı teşvik eden yasa tasarısı hazırdır; geliri 1 500 doların
altında olan illerimizde uygulanacak, 4325 sayılı Yasanın geçmişteki
uygulamasını tekrar ihya edecek bir çalışma söz konusudur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Bir iki dakika daha izin
verirseniz, konuşmamı bitireceğim.
Doğrudan Yabancı Sermaye
Kanunu Tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonumuzdan geçmiştir. Bütün bunların hepsi
ve bu iş yasası da dahil olmak üzere bu paket, ülkemizde işsizliği önlemek için
yasal platformlardır. Bundan sonra da, işsizliği önlemek için, hükümet olarak,
yasal ve idarî tedbirleri almaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasanın, işçimize, işverenimize, çalışma hayatımıza barış ve esenlikler
getirmesini diliyorum.
Bu yasayı uzun bir emek
ve uğraş sonucu hazırlayan değerli bilim adamlarına, değerli hocalarımıza
teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum.
Yine, bu süreçte,
bizimle, sosyal diyalog adına, uzlaşma adına, sabırla, gecelere kadar uzun
görüşmelerde bulunan, olumlu katkılar veren Türk-İş, TİSK, TOBB, Hak-İş ve
DİSK'in değerli konfederasyon başkanlarına çok teşekkür ediyorum.
Yine, buradaki iki güzide
grubumuzun grup yöneticilerine, grup başkanvekillerine ve sabırla, gecelere
kadar, bu tasarının çıkması için mesai harcayan siz değerli milletvekili
arkadaşlarıma, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bürokratlarına çok
teşekkür ediyorum ve bu tasarının hepimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Bakanım, burada çalışanları unuttunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Onlara da teşekkür ederim.
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre son söz milletvekilinindir.
Son sözü, Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl'e veriyorum.
Sayın Erdöl, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Erdöl, süreniz 5
dakika.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, kıymetli
milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İş kanunu, oldukça yoğun
bir mesai sonucunda, büyük bir iş başarılarak gerçekleştirildi. Tabiî, bunda,
özellikle Sayın Bakana, başta Müsteşarımız olmak üzere, tüm bürokratlarına,
Sağlık Komisyonumuzun Sayın Başkanına ve tüm üyelerine, AK Parti Grubunun
kıymetli Grup Başkanvekillerine ve üyelerine, Cumhuriyet Halk Partisinin
kıymetli Grup Başkanvekillerine ve katkısı olan tüm arkadaşlara teşekkür
ediyoruz.
Yasamızın, milletimize ve
hepimize hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Erdöl,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekaleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekaleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - İş Kanunu
Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
238
Kabul : 185
Ret : 53
Sayın milletvekilleri,
böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
Tasarının, ülkemize,
milletimize hayırlar getirmesini diliyorum; hayırlı uğurlu olsun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
190 Sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına
Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine
başlayacağız.
2. - 190 Sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin
Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları
(1/554) (S. Sayısı : 133)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 22.28
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 22.40
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Görüşmelere devam
ediyoruz.
190 Sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına
Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine
başlayacağız.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2. - 190 Sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin
Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları
(1/554) (S. Sayısı : 133) (Devam)
BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.
Görüşülmesi
ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında
Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar
Kurulu Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/140) (S. Sayısı : 119)
(1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
Komisyon raporu 119 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Kültür
Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini belirtmek amacıyla söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
(1) 119 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlarım,
Bosna-Hersek, tarihimizde ve gönlümüzde çok özel bir yer işgal eder. Bu ülke
ile Türkiye arasında mevcut ortak tarihsel ve kültürel değerlerin sürdürülüp
canlı tutulması, Balkanlardaki Türk varlığının muhafazası için olduğu kadar,
dışpolitikamız açısından da önem taşımaktadır.
Bu görüşlerle, 7 Şubat
1994 tarihinde Ankara'da Türkiye ile Bosna-Hersek arasında imzalanan bir
kültürel işbirliği anlaşmasıyla, taraflar, ülkelerinde, karşılıklı olarak
kültür merkezleri açmayı öngörmüşlerdir. İşte, bugün onaylayacağımız protokol,
dokuz yıllık bir gecikmeyle, bu kültür merkezinin kuruluş ve işleyişiyle
ilgilidir. Böyle önemli bir konuda bu kadar gecikme düşündürücüdür ve bu
konulardaki etkinliğimizin üzüntü verici bir göstergesidir. Herhalde,
araştırmaya ve değerlendirmeye değer. Bunda muhakkak ki, 1990'lı yıllarda
hükümetlerin sık sık değişmesinin ve yasa tasarılarının kadük olmasının bir
rolü vardır. Fakat, bunun da ötesinde bir lagarlık ve fikrî takip eksikliği var
gibi geliyor bana. Bunu araştırıp, çözüm bulmalıyız.
Değerli arkadaşlarım,
derin tarihî, kültürel, manevî ve siyasî bağlarımız nedeniyle, Bosna Hersek'in
halihazır durumu ve bu ülkeyle ilişkilerimiz hakkında sizlere kısaca bilgi
sunmanın yararlı olacağını düşünüyorum: Bosna-Hersek'te üç yıl süren korkunç
savaş, bildiğiniz gibi, 1995 yılının sonunda Bosna-Hersek'in sınırlarını
koruyan Dayton Barış Antlaşmasıyla son bulmuştur. Kurulan yeni devlet iki
birimden oluşuyor: Bir tarafta Bosna Boşnak-Hırvat Federasyonu, diğer tarafta
da Sırp Cumhuriyeti adlı iki antite, iki birim var. Çok hassas dengelere
dayanan devletin yönetimi, ortak kurumlarla yönetiliyor.
Değerli arkadaşlarım,
savaşın üstünden sekiz yıl geçmiş olmasına rağmen, Bosna-Hersek'te kalıcı bir
barıştan söz etmek mümkün değil. Mültecilerin ve yerlerinden edilmiş kişilerin,
evlerine dönüşleri başta olmak üzere, hâlâ, çözüme ulaştırılmamış bir dizi
sorun Bosna-Hersek gündemindeki yerlerini korumakta, etnik gruplar arasında
karşılıklı kuşkular ve güvensizlik duyguları devam etmektedir. Bu durumda ortak
kurumlar işletilemiyor, ülkenin ekonomik sorunları gittikçe ağırlaşıyor.
Sorunların kaynağındaki
güvensizlik ve çekişmenin temelinde ne yattığı apaçık belli. Batı basını,
Bosna-Hersek bünyesindeki Sırplarla Hırvatların uyuşmazlık çıkararak
Bosna-Hersek Devletinin sürdürülemeyeceğini uluslararası topluma kanıtlamak
istediklerini ve bu şekilde üstünde yaşadıkları topraklarla birlikte Sırbistan
ve Hırvatistan ile birleşmek niyetlerine zemin hazırladıklarını vurguluyor.
Bunlar, Batı basınının değerlendirmeleri. Anlaşılacağı üzere, Bosna Hersek'te
istikrar ve devletin varlığı pamuk ipliğine bağlıdır. Bu nedenle, barış gücü
olan SFOR hâlâ Bosna-Hersek'te önemli bir role sahip bulunmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Elekdağ,
bir beş saniyenizi alabilir miyim.
Sayın Milletvekilleri,
salonda bir uğultu var; bir değerli milletvekili arkadaşımız, değerli bir
diplomat konuşuyor, lütfen, uğultuyu kesersek daha iyi anlaşılır.
Buyurun efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye ile Bosna Hersek arasındaki ticaret hacmi 35 000 000 dolar
civarındadır. Aktedilen serbest ticaret anlaşmasının uygulamaya girmesiyle
birlikte, ekonomik ve ticarî ilişkilerin ivme kazanması beklenmektedir.
Türkiye'nin Bosna Hersek
Hükümetine 1996'da sağladığı 20 000 000 dolar hibenin bugüne kadar sadece
16 000 000 dolarlık kısmı
kullanılmıştır. Türkiye 1996'da 60 000 000 dolarlık bir Eximbank kredisi açmayı
Bosna Hersek Devletine taahhüt etmiştir; ancak, muhtelif sorunlar nedeniyle
Bosna Hersek bu imkândan yararlandırılmamıştır.
Bosna-Hersek'te faaliyet
gösteren 48 Türk firmasının yatırımlarının tutarı 20 000 000 dolar
civarındadır. Türk müteahhitlik firmalarının Bosna Hersek'teki faaliyetleri
hayli mütevazı ölçülerde kalmıştır.
Bosna Hersek'le eğitim ve
kültür ilişkilerimiz çerçevesinde 2002-2003 öğretim yılında bu ülkeye 30
kişilik yükseköğretim bursu tahsis edilmiştir, önümüzdeki yıl da yine 30
kişilik bir yükseköğretim bursu tahsis edilecektir.
Saraybosna Üniversitesi
Felsefe Fakültesi Şarkiyat Bölümü bünyesinde bir Türkoloji Bölümü bulunmakta ve
burada sadece 1 Türk okutman görev yapmaktadır. Türkiye, bu bölümün bağımsız
bir kürsü olarak faaliyetini sürdürmesini istemiş, buna ilişkin girişimlerde
bulunmuştur; fakat, bunlardan henüz bir sonuç alınmamıştır.
Çok amaçlı bir kültür
merkezi olarak faaliyet göstermesi öngörülen Türk Kültür Merkezinin açılışı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sayın Bülent Arınç'ın kısa süre önce
Saraybosna'ya yaptıkları ziyaret sırasında gerçekleştirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu
kültür merkezi, Balkan ülkelerindeki yegane Türk kültür merkezidir; oysa, her
Balkan ülkesinde birkaç Türk kültür merkezi olması, bu ülkelerle kültürel ve
siyasî ilişkilerin canlı tutulması açısından zorunludur.
Balkanlarda Osmanlı
mimarisinin en önemli örneklerinden birisi olan Mostar Köprüsünün yeniden
yapımının ülkemiz firmaları tarafından üstlenilmiş olması önem taşımaktadır.
Türkiye ile Bosna-Hersek
arasında hayli yoğun diyebileceğim bir askerî ve güvenlik işbirliği mevcuttur.
Bunların başında Bosna-Hersek'teki 12 000 kişilik barış gücü SFOR'un
bünyesinde, halen Zenica'da konuşlanmış bulunan 500 mevcutlu taburumuz
gelmektedir. Ayrıca, eğitim ve donatım programı çerçevesinde Bosna-Hersek
Ordusuna mensup askerlere ülkemizde eğitim verilmektedir.
Görüleceği üzere, değerli
arkadaşlarım, Bosna-Hersek'le kültürel olduğu kadar ekonomik ilişkilerimizin de
tatminkâr bir düzeyde olduğunu söylemek çok zordur. Bunun başta gelen bir
nedeni, bu alanlardaki işbirliğine tahsis edilebilecek kaynakların kısıtlı
olmasıdır. Oysa, değerli arkadaşlarım, özellikle, bir dönemde Osmanlı
İmparatorluğunun parçası olmuş olan Balkan ülkelerinde kültürel ilişkiler için
yapılacak yatırımlar son derece önemlidir. Bunlar, siyasî ilişkiler üzerinde
çoğaltan etkisi yaparlar.
Komşumuz Yunanistan,
Balkan ülkelerinde hem ekonomik hem de kültürel açıdan son derece faal ve
etkilidir. Tabiî, Avrupa Birliği üyesi olması, Yunanistan'a prestij
sağlamaktadır bu ülkelerde. Onun dışında, Yunanistan, oldukça cömert davranıyor
bu ülkelerde; buna ilaveten, Avrupa Birliği fonlarından da yararlanıyor.
Türkiyemiz ise,
Bulgaristan'da, Sofya'da bir okuma odası açmak için dahi 12 000 dolar
bulamıyor. Evet, Sofya Belediyesi, Türkiye'ye, Sofya'da "Türkçe okuma
odası" olarak kullanacağı bir yer tahsis etmiştir, mekân tahsis etmiştir;
ama, 12 000 dolar bulunamadığından, Türkiye bu fırsatı değerlendirememiştir. Bu
da son derece düşündürücü.
Dışişleri Komisyonunda
yapılan bir beyandan, Dışişleri Bakanlığı Kültür Dairesinin tahsisatının 225
milyar Türk Lirası olduğunu öğrendim. Değerli arkadaşlarım, bu meblağla,
Bakanlığın, siyasî amaca yönelik kültür faaliyetlerini sürdürmek mümkün
değildir. Ben, otuz yıl önce Dışişleri Bakanlığı Müsteşarıyken, bu miktarın 4
misli tahsisatımız vardı, ödeneğimiz vardı. Bakanlığa, iş yapabileceği bir
kültür ödeneği tahsis edilmesi önem taşıyor. Değerli arkadaşlarım, ancak
konuşmamın başında da belirtmiş olduğum üzere, birçok projenin uygulanmasında
gecikmenin de, söylemiş olduğum gibi, fikritakip yokluğundan ileri geldiği
anlaşılıyor. Bu hatalar tekrarlanmamalı, bunlar önlenmelidir.
Bu görüşlerle, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, Türkiye ile Bosna-Hersek arasındaki Kültür Merkezlerinin
Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün onaylanmasını desteklediğimizi
bildirir; hepinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Elekdağ,
teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde
başka söz talebi?..
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın
Başkan, AK Parti Grubu adına Sayın Süleyman Gündüz konuşacak.
BAŞKAN - AK Parti Grubu
adına, Sakarya Milletvekili Sayın Süleyman Gündüz; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Kültür Merkezlerinin
Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Az önce, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına konuşmuş olan Sayın Şükrü Elekdağ'ın da belirtmiş olduğu
gibi, 7 Şubat 1994 tarihinde imza edilen Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Bosna-Hersek Devleti Arasında Kültür Alanında İşbirliği Protokolü, ancak, dokuz
yıl sonra yasalaşmak üzere Meclisin gündemine gelmiş bulunmaktadır. Bugün
Dışişleri Komisyonunda ülkemiz ile Bosna-Hersek arasında konsolosluk
sözleşmesinin onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun tasarısını görüştük.
Oysa, Bosna-Hersek, bağımsızlığını, 28 Şubat-1 Mart 1992'de yaptığı referandum
sonucu ilan etti. Ülkemiz de,
Bosna-Hersek'in bağımsızlığını ilk tanıyan ülke oldu. Bağımsızlıktan
bugüne kadar geçen zaman gözönüne alınırsa, ilişkileri kurmakta ve
geliştirmekte geç kaldığımızı görmekte yarar vardır.
Şüphesiz, Bosna-Hersek,
bağımsızlığını ilan ettikten sonra dramatik bir süreç yaşadı. 1992-1996 yılları
arasında Bosna'da yaşanan soykırım ve tehcir, zihnimizde tüm canlılığını
korumaktadır. Hatırlatmakta yarar vardır. Bosna savaşında 260 000 kişi öldü.
Bunların çoğunluğunu çocuklar, yaşlılar ve kadınlar oluşturmaktaydı. Onbinlerce
işyeri, konut ve ibadethane yıkıldı. Yalnızca başkent Sarajevo'ya 300 000'den
fazla top mermisi düştü. Sarajevo'da bombalanma ve snayperist, yani, keskin
nişancı saldırısı sonucu 15 000'e yakın insan öldü. Birleşmiş Milletler
Güvenliği altında olduğu halde, Jepa ve Serebrenica'da yapılan katliamları unutmak mümkün mü ?!.
Sarejevo'da Vasemiskina ve Markale (I) ve Markale (II), yani, pazar yeri
katliamlarını da unutmak mümkün değildir. Ya Büyük Vandalizm göstererek yok
edilen tarihî mirasımız! Mostar Köprüsü, Foca'daki Alaca Camii ve
Banyaluka'daki Ferhadiya Camii tamamen
ortadan kaldırılmıştır.
Sizlere savaş dönemindeki
bir hatıramı anlatmak istiyorum. 1993 Kasımında Mostar Köprüsü yok edildikten
sonra, ben, Mostar'a gitmiştim ve orada, bir Boşnak, Fehim Kazazic, beni Mostar
Köprüsünün başına götürüp, bana Mostar Köprüsünü gösterdiğinde, şöyle bir söz
söylemişti ki, ilişkilerimizin geliştirilmesi anlamında önemli bir söz olduğunu
düşünüyorum: "Şu köprüye bakın, onu sizler hilal gibi yapmıştınız ve
bizler bu köprüyü 500 yıl bekledik. Eğer, bu köprüyü yeniden inşa ederseniz,
500 yıl daha beklemeye hazırız." Bosna'daki birkısım nehirler veya dağlar,
Tuna gibi, Neretva gibi veya Sava gibi, bizim coğrafyamızın ne kadar dışındadır
veya ussumuzun.
Bir Sırp tarihçi, Tuna
boylarını göstererek "hiçbir millet, milletleşme sürecinde, Türklerin
burada verdikleri can kadar can vermemiştir" demiştir. Unutmamak gerekir
ki, Anadolu'yu yurt edinmek için, bu aziz millet, Balkanlarda, yakın
Kafkaslarda ve Ortadoğu'da 1 000 000'dan fazla memleket evladını şehit
vermiştir.
Bosna-Hersek ile ilgili
"tarihî bağlarımız" adı altında bir başlık açsak, anlatmaya buradaki
süremiz yetmeyecektir.
Bosna-Hersek, İstanbul'un
fethinden on yıl sonra, Trabzon'un fethinden bir yıl önce -ki, ben Trabzon
doğumluyum ve ateşle sınanmış bir Boşnak olduğumu söylemekteyim- Fatih Sultan
Mehmet tarafından 1463'te Türk yurdu haline dönüştürüldü, yani fethedildi. Bu
fethin temelini hazırlayan ve anlam haritalarımızı kuran Horasan erenlerinden
Ayvaz Dedeyi, Sarı Saltuk'u burada anmak isterim. Onlar, Türk-İslam kültürünü,
coğrafyanın en ileri noktalarına taşıdılar. Görülmektedir ki, Türkiye ve
Bosna-Hersek, ortak tarihin ve ortak kültürün ürünleridir; fakat, bu ülkede,
Bosna-Hersek, Kosova, Sancak ve Makedonya'nın gündem oluşturması, 1990'dan
itibaren Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyetinin çözülmeye başlamasından sonra
ortaya çıkan dramatik süreçtedir. Bu süreçte, tüm kurumlarıyla bu aziz millet,
Bosna ile olağanüstü bir dayanışma sergilemiştir. Şüphesiz, bu dayanışma,
milletimizle Bosna-Hersek'te yaşayan Boşnak, Sırp ve Hırvat unsurlar arasında
kopmayacak bir bağ oluşturmuştur. Bu bağları oluşturmakta olağanüstü özveride
bulunan bu aziz milleti Meclisin şahsında selamlıyorum.
Ayrıca, bugün, kültür
merkezinin oluşturulması ve konsoloslukların açılma aşamasına gelinceye kadar
emek sarf etmiş olanların bir kısmını tekrar anmak istiyorum. Savaşın başladığı
günlerdeki 8 inci Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal'ı, o dönemdeki
Başbakanımız ve 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel'i, Genelkurmay
eski Başkanımız Sayın Doğan Güreş'i ve Türk Silahlı Kuvvetlerini, Dışişleri
eski Bakanımız Sayın Hikmet Çetin'i ve Dışişleri eski Müsteşarımız Sayın Özdem
Sanberk'i, bizzat bölgeye giderek Bosnalıların morallerini yükselten ve bu
girişimiyle barışı kurmakta büyük emek veren Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Sayın Deniz Baykal'ı ve arkadaşlarını, o günlerde İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı olan Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan'ı ve savaş döneminde Sarajevo'da elçilik yapan Sayın Şükrü Tufan'ı
anımsamadan geçmek olmaz.
Bosna savaşında,
devlet-millet kaynaşması sağlanmıştır. Bireyler, sivil toplum kuruluşları büyük
bir dayanışma sergilemişlerdir. Uygar dünyanın gözleri önünde bir soykırımı
yaşanırken, elindeki imkânları seferber eden bu aziz millet, sivil toplum
kuruluşlarını organize ederek bölgeye göndermiştir. Bu konuda öncülük etmiş
olan bu sivil toplum kuruluşlarını ve bireyleri, şahsınızda selamlıyorum;
onlardan hatırlayabildiğim bir kaçının ismini zikrederek bir hatırşinaslıkta
bulunmak istiyorum. Cevat Özkaya'yı, Hüsnü Kılıç'ı, Nezir Dinler'i, Hasan
Hüseyin Şener'i, Burhan Yükseloğlu'nu, Uğur Altun'u, Abdurrahman Aslan'ı, Ali
Bulaç'ı, Ahmet Kot'u, Hakan Albayrak'ı, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi'yi, Ertuğrul
Günay'ı -ki, o zamanlar Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteriydi- Mustafa
Çalık'ı, Alev Alatlı'yı, Mustafa Çelik'i, Fatih Türegün'ü, Bülent Yıldırım'ı,
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'ı, Mustafa Özfatura'yı, Hüseyin Kansu'yu, Davut
Nuriler'i, Cemal Balkanlı'yı, Şerif Turgut'u, İsmail Bardhi'yi ve şu anda
adlarını sayamadığım binlerce Bosna dostunu anımsamadan geçemezdim. Onlar,
bugüne geldiğimiz noktanın mimarlarıdırlar.
Bizler, AK Parti olarak,
aynı medeniyet havzasında yer alan ülkelerle gerek siyasî gerek kültürel ve
gerekse ekonomik ilişkilerimizi geliştirmiş olacağız.
Bosna-Hersek'teki kültür,
Türk-İslam kültürüdür; gelenek, bizim geleneğimizdir; kültürümüz ortaktır.
Misafir ağırlamamız, kahve içme kültürümüz, onun yanında ikram edilen
"rahatluk" veya "lokum" denilen maddeler... Boşnakça,
Sırpça ve Hırvatçada 5 000 Türkçe kelime bulunmaktadır. Sarajevo'da, yani,
Saraybosna'da, birçok sokağın ismi Türkçe'dir; Kazancılık, çırculuk ve
kunduracıluk gibi. Bosna'da kültür, edebiyat ve yaşam, iki sihirli kelimeye
bağlıdır; sevdalinka-i sudbina; yani, sevda ve kader.
İlişkilerin gelişmesi
için, iktidar ve muhalefet olarak, üzerimize düşen görevleri yerine
getirmeliyiz ve AK Parti olarak, bundan sonra, üzerimize düşen görev, kendi
medeniyet havzamızdaki ülkeleri desteklemektir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gündüz,
teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde, başka söz talebi?.. Yoktur.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum
:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BOSNA-HERSEK BAKANLAR
KURULU ARASINDA KÜLTÜR MERKEZLERİNİN KURULUŞU VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA PROTOKOLUN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 6 Aralık 1999
tarihinde Saraybosna'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi
Hakkında Protokol"un onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 1 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum
:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 2 nci madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 3 üncü madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
oylama için 3 dakika süre vereceğim. Sisteme giremeyen arkadaşlarımız, lütfen,
oy pusulalarını göndersinler.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Kültür
Merkezlerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
185
Kabul : 185
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. (Alkışlar) (1)
Sayın milletvekilleri,
Atlantik Ton Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Nihai
Senet, Atlantik Ton Balıkçılık İşletmeleri İstatistiklerinin Toplanmasına Dair
Karar, Usul Kuralları ve Malî Düzenlemelere Katılmamızın Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Dışişleri Komisyonları
raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
4. - Atlantik Ton
Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Nihaî Senet,
Atlantik Ton Balıkçılık İşletmeleri İstatistiklerinin Toplanmasına Dair Karar,
Usul Kuralları ve Malî Düzenlemelere Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/516) (S. Sayısı : 120) (2)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 120 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Halil Akyüz;
buyurun.(Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atlantik Ton
Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Düzenlemelere Katılmamızın Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili bilgi sunmak üzere, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu olanaktan yararlanarak, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
Alkış istemez arkadaşlar.
Esasen, hamsiyle ilgili
bir konuşma yapmak zorunda kalsaydım, gerçekten daha mutlu olurdum. (Alkışlar)
Ama, bu sefer, ton balıklarıyla ilgili konuşma yapmak zorunda kaldım.
Birleşmiş Milletler Gıda
ve Tarım Örgütünün, 1965 Aralık ayında, Roma'da yapılan 13 üncü olağan
toplantısında, Atlantik orkinos balıklarının nesillerinin korunması maksadıyla
bir komisyon kurulmasına ve bu konuda bir konvansiyon hazırlanmasına karar
verilmiştir.
İlk toplantı, 1966'da Rio
de Janeiro'da yapılmış ve 17 üye, 3 gözlemci ülkenin katılımıyla, ICCAT
konvansiyonu hazırlanmıştır. ICCAT'ın; yani, Uluslararası Atlantik Orkinos
Balıklarını Koruma Komisyonunun amacı, Atlantik kökenli olan; ancak, yoğun
olarak Akdeniz ve Pasifik'te de avlanılan orkinos balıklarının stoklarını
korumak, sürdürülebilir bir avcılığın yapılmasını sağlamak ve konvansiyon
alanındaki balıkçılık faaliyetlerinin, bu amaca yönelik olarak disiplin altına
alınmasıdır.
Halihazırda, içlerinde
Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Japonya gibi dünya devlerinin de
bulunduğu 35 ülke, bu örgüte üyedir. Akdenizde kıyısı bulunan ülkelerin
çoğunluğu da,
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
(2) 120 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
bu örgüte üye olmuştur.
Üye olmayan ülkelerin arasında Mısır, İsrail ve Suriye gibi, orkinos avcılığı
yok denecek kadar az olan ülkeler bulunmaktadır.
ICCAT'ın ilgi alanı olan
orkinos, göçmen bir balık türü olup, belirli dönemlerde Atlantik Denizinden
Cebelitarık Boğazı vasıtasıyla Akdenize geçmekte ve ülkemiz de dahil, birçok
Akdeniz ülkesi tarafından avlanılmaktadır. Büyük bir balıktır. Ağırlığı 6
kilogram ile 300 kilogram arasında değişmektedir. Hamsiyle olan farkını
görüyorsunuz tabiî. Ortalama ağırlığı ise, 30 ile 90 kilogram arasındadır.
Akdenizde avlanılan
toplam orkinos miktarı 30 000 ton civarındadır. Ülkemizin avladığı orkinos
miktarı ise, geçmiş yıllarda 5 800 ton iken, son yıllarda 3 000 tona kadar
düşmüştür.
Ülkemizde, yıllardan beri
orkinos avcılığı yapılmaktadır. Geçmiş yıllarda Marmara ve Ege Denizinde
yapılan avcılık, son yıllarda Ege ve Akdenize, özellikle Antalya açıklarına
kaymıştır; ancak, burada, parantez içerisinde bahsedilmesi gereken başka bir
konu vardır. Antalya açıklarına kurulan çiftliklerin, kıyıya ve merkezî yerlere
olan yakınlıkları, bölge turizmini olumsuz yönde etkilemektedir. Uygun
mesafenin en az 1,5 kilometre olması gerekmektedir. Gazipaşa'da kurulan bir
çiftliğin kıyıya uzaklığı 400 metredir. Bir taraftan kâr sağlarken diğer
tarafın getirisinden olmamak için, çiftliklerin konumlandırılması konusunda
daha dikkatli olunması gerektiğini belirtmekte yarar görmekteyim.
Halen, ülkemizde, 50 adet
büyük balıkçı teknesi orkinos avcılığı yapmaktadır. Bu teknelerin boyu 30 ile
60 metre arasında değişmekte ve her bir teknede 40 - 50 kişi çalışmaktadır; bu
da, yaklaşık 2 500 balıkçı ailesinin, geçimini orkinos avcılığından sağlamakta
olduğunu göstermektedir. Buna karşın, orkinos tüketimi, ülkemizde, yok denecek
kadar azdır. Tamamına yakın kısmı, başta Japonya olmak üzere, Fransa ve
Amerika'ya ihraç edilmektedir; ihracatın yüzde 90'ı Japonya'ya yapılmaktadır.
Zaten, dünyadaki en büyük alıcı da Japonya'dır.
Orkinosun ihracat fiyatı
16 ile 25 dolar / kilogram arasında değişmektedir. 2002 yılında, ülkemizin
orkinos ihracatı, toplam su ürünleri ihracatının yüzde 60'ından fazladır.
Ülkemiz, henüz ICCAT'a
üye değildir; yani, bu örgüte henüz üye değiliz, yalnızca gözlemci olarak toplantılarına
katılmaktayız. Müzakere masasında yer almadığımızdan ve kararlara
katılamadığımızdan, ülke menfaatlarını koruyamamaktayız.
Balıkçıları ICCAT
konvansiyon alanı içerisinde avlanan ülkelere, ekonomik getirisi yüksek
yakalama kotası uygulanmaktadır. Uygulanan bu kota miktarları, ICCAT üyesi
ülkelerin temsilcilerinden oluşan komisyonlar tarafından saptanmakta ve üye
ülkeler lehine adaletsizlikler yapılmaktadır. Bu uygulamanın, hem üye ülkeleri
kollamak hem de üye olmayan ülkeleri üye olmaya zorlamak maksatlarına yönelik
olduğu değerlendirilmektedir.
Kota miktarlarına uymayan
ülkelere, ekonomik ambargoya varan yaptırımlar uygulanmaktadır. Söz konusu
yaptırımlar, üye olmayan ülkeler için bir şey ifade etmiyor gibi görünse de,
orkinos gibi ekonomik değeri yüksek balıkların yüzde 90 alıcısı olan
Japonya'nın bu ambargoyu yürürlüğe koyması durumunda, büyük ekonomik kayıplarla
karşılaşılacağı açıktır.
Ülkemizde, ilk olarak
2002 yılında faaliyete geçen 3 orkinos çiftliğinin, aynı yıl içerisinde
gerçekleştirdikleri ihracatın toplamının 30 000 000 doların üzerinde olduğu göz
önüne alındığında, karşı karşıya bulunulan tehlikenin ülke ekonomisine vereceği
zararın ne kadar önemli olduğu görülmektedir.
ICCAT tarafından alınan
son karara göre, Türkiye'nin avlayacağı orkinos miktarı, 2003-2006 yılları
arasında, 8 ülkeyle birlikte, yıllık ortalama 12 000 ton civarındadır; bundan,
Türkiye'nin payına düşecek rakam 500 ton civarındadır. Bu, büyük bir
haksızlıktır. Türkiye'nin geleneksel av miktarı, en az, yılda 3 000 ton
kadardır. Fas ve balıkçılığı bizden çok geri olan Cezayir'in bile aldığı av
kotası, her bir ülke için 3 000 ilâ 4 000 ton civarındadır.
Ülkemizin, av kotasını
artırabilmesi için, mutlaka ICCAT'a üye olması gerekmektedir. ICCAT'a üyelik,
avcılığın yanı sıra, orkinos yetiştiriciliği için de çok önemlidir; çünkü,
ülkemizde son yıllarda açık sularda orkinos çiftlikleri kurulmaya başlanmıştır.
Denizlerde, ağ kafeslere, balıkçılar tarafından avlanılan, en küçüğü 6 kilogram
olan orkinoslar konulmakta ve bunlar 4 ilâ 6 ay balıkla beslenerek, daha yüksek
fiyatlarla ihraç edilmektedir. Halen, ülkemizde 4 adet çiftlikte orkinos
besiciliği yapılmakta, yerel insanlara istihdam yaratıldığı gibi, ülkeye döviz
girdisi sağlanmaktadır.
ICCAT'a üye olup, av
kotamız arttığı takdirde, yeni çiftlik girişimleri devreye girebilecektir. Bu
çiftliklerin büyük bir kısmı yabancı sermaye ortaklıdır ve bu konuda, başta
Japonya olmak üzere, birçok ülkenin talebi bulunmaktadır. Bu çiftlikler de
kurulduğu takdirde, ülkemizin orkinos ihracatı 100 000 000 doları bulacaktır.
Sonuç olarak, bu yasanın
çıkmaması halinde, Türkiye'nin av kotası, ICCAT kararları gereğince 500 ton
civarında kalacaktır. Bu av kotası balıkçılarımızın mağduriyetine neden olacak,
başta, Japonya olmak üzere birçok ülkeye yaptığımız ihracat durma noktasına
gelecektir; 2 500 balıkçı ailesi de bundan etkilenecektir. Tabiî, bu balıkçı
ailelerinin önemli bir kısmı da Karadenizlidir biliyorsunuz; yani, bu tasarıyı
onaylayın, hemşerilerime haksızlık olmasın.
ICCAT tarafından ülkemize
tanınan kota artırılmadığı takdirde, halen kurulu olan orkinos çiftlikleri
kapanacak, yeni girişimler devreye giremeyecektir. Bu husus, ülkemiz
balıkçılığı için önemli sosyoekonomik kayıplar yaratacaktır. Akdenizde,
balıkçılığı ülkemizden çok daha geri olan birçok ülkenin avlanma kotaları bile
3 000 tonun üzerinde iken, ülkemiz kotasının bu denli düşük olması kabul
edilemez bir durumdur.
Ülkeler ICCAT'a üye olmak
zorunda değildir; ancak, alınan kararlara uymak zorundadır. Aksi takdirde,
ICCAT tarafından ülkelere ihracat yasağı getirilmekte ve hiçbir şekilde orkinos
ihracatı yapılamamaktadır. 2003 yılı ICCAT toplantısı eylül veya ekim ayı
içerisinde yapılacaktır. Üyelik için müracaatın toplantı tarihinden üç ay önce
yapılması gerekmektedir. Bu nedenle, ülkemizin en geç haziran ayı içerisinde bu
müracaatı yapması zorunludur ve geçmiş yıllarda, ICCAT toplantılarında ülkemiz
temsilcileri tarafından dile getirilen üyelik niyetimizin ve çabamızın, artık,
gerçekleştirilmesi, ülkemizin prestiji ve menfaatları açısından önemlidir.
Kaldı ki, ICCAT'a üyelik aidatı oldukça düşüktür.
Bu nedenlerle, bu
sözleşmenin onaylanmasının uygun olduğunu düşünüyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Akyüz,
teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum
:
ATLANTİK TON BALIKLARININ KORUNMASINA İLİŞKİN ULUSLARARASI
SÖZLEŞME İLE NİHAİ SENET, ATLANTİK TON BALIKÇILIK İŞLETMELERİ İSTATİSTİKLERİNİN
TOPLANMASINA DAİR KARAR, USUL KURALLARI VE MALÎ DÜZENLEMELERE KATILMAMIZIN
UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1.- 14 Mayıs 1966
tarihinde Rio de Janeiro'da imzaya açılan "Atlantik Ton Balıklarının
Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme", "Nihai Senet",
"Atlantik Ton Balıkçılık İşletmeleri İstatistiklerinin Toplanmasına Dair
Karar", "Usul Kuralları" ve "Malî Düzenlemeler"e
katılmamız uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - 1 inci madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 2 nci madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 3 üncü madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Atlantik Ton Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası
Sözleşme ile Nihaî Senet, Atlantik Ton Balıkçılık İşletmeleri İstatistiklerinin
Toplanmasına Dair Karar, Usul Kuralları ve Malî Düzenlemelere Katılmamızın
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
221
Kabul : 221
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; ülkemiz ve milletimiz için hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum. (Alkışlar) (1)
Saygıdeğer
milletvekilleri, alınan karar gereğince, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki
ilişkiler konusundaki genel görüşme önergesini görüşmek için, 23 Mayıs 2003
Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 23.30
____________________
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.