DÖNEM
: 22 CİLT : 14 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
82 nci Birleşim
21 . 5 . 2003 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk'ün,
21 Mayıs Dünya Süt Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Beşir
Atalay'ın cevabı
2. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in,
Engelliler Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Kırıkkale Milletvekili Vahit
Erdem'in, kamu sektörü reformuna ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 24
milletvekilinin, Bitlis İlinin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak
kalkınması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84)
2. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve
26 milletvekilinin, KOBİ'lerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/85)
3. - Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu ve 21
milletvekilinin, Ağrı İlinin ekonomik ve sosyal açılardan yeterince
gelişememesinin nedenlerinin araştırılarak kalkınması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/86)
V. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
VI. - SEÇİM
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. - (10/29, 31) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci
Ek)
VIII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Çorum Milletvekili Feridun
Ayvazoğlu'nun, şeker fabrikalarındaki mevsimlik işçilerin sorunlarına ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/418)
2. - Aydın Milletvekili Özlem
Çerçioğlu'nun, hayvancılığın geliştirilmesi için kullandırılan kredilere
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/466)
3. - İzmir Milletvekili Kemal Anadol'un,
bir davada sanık olup olmadığına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan'ın cevabı (7/471)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Sadık
Yakut, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle bir
konuşma yaptı.
Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, 19
Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramına,
Karaman Milletvekili Fikret Ünlü'nün, Ulu
Önder Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Ulusal Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere
Anadolu'ya adım atışının yıldönümüne,
İstanbul Milletvekili Zeynep Damla
Gürel'in, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramında gençlerimizin
içinde bulunduğu sorunlara ve alınması gereken önlemlere,
İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, görüşleriyle katkıda bulundu.
Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler konusunda bir genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/2);
Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 19
milletvekilinin, Çankırı İlinde kuzey Anadolu fay zonu civarındaki jeotermal
enerji kaynaklarının araştırılarak değerlendirilmesi için alınması gerekli
önlemlerin belirlenmesi,
Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin ve 21
milletvekilinin, Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) konusunun incelenmesi,
Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu ve
23 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve üretimindeki ve ihracatındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,
Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 31
milletvekilinin, 57 nci hükümet dönemindeki ekonomik krizlerde bazı kamu
bankaları yöneticilerinin sorumluluğu ile ilgili iddiaların araştırılması,
Amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri (10/82), (10/80), (10/81), (10/83),
Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar'ın,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair (2/33)
esas numaralı teklifini;
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in,
(6/227) esas numaralı sorusunu;
Geri aldığına ilişkin önergeleri okundu;
teklifin ve sorunun geri verildiği bildirildi.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın
Ulaştırma Bakanları Avrupa Bakanlar Konseyi Toplantısına katılmak üzere
Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.
Genel Kurulun 20 Mayıs 2003 Salı günkü
(bugün) birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 46 ncı sırasında yer alan, Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 66 milletvekilinin, kamu yönetimindeki atamalar
konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir
genel görüşme açılmasına ilişkin (8/1) esas numaralı genel görüşme önergesinin
öngörüşmesinin yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.
Bayburt Milletvekili Ülkü Güney'in,
Bayburt İlinde Konursu, Gökçedere ve Masat Adıyla Üç Yeni İlçe Kurulmasına Dair
Kanun Teklifinin (2/17) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildiği açıklandı.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/146),
2 nci sırasında bulunan (6/154),
Esas numaralı sorular üç birleşim içinde
cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi; soru sahipleri de görüşlerini
açıkladı.
3 üncü sırasında bulunan (6/158),
9 uncu " " (6/174),
11 inci " " (6/178),
Esas numaralı sorulara Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin;
10 uncu sırasında bulunan
(6/175),
12 nci " " (6/180),
24 üncü " " (6/200),
Esas numaralı sorulara Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener,
Cevap verdi;
(6/158), (6/174), (6/178) ve (6/200) esas
numaralı soruların sahipleri, karşı görüşlerini açıkladılar.
4 üncü sırasında bulunan (6/160),
5 inci " " (6/161),
6 ncı " " (6/166),
7 nci " " (6/172),
8 inci " " (6/173),
Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar
Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 46 ncı sırasında
bulunan, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 66 milletvekilinin, kamu
yönetimindeki atamalar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin
(8/1) yapılan öngörüşmesinden sonra, kabul edilmediği açıklandı.
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, Samsun
Milletvekili Haluk Koç ve Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
Samsun Milletvekili Haluk Koç, Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Şahıslarına sataşmada bulunmaları
nedeniyle, birer açıklama yaptılar.
21 Mayıs 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.20'de son verildi.
|
Sadık Yakut |
|
|
Başkanvekili |
|
|
Yaşar Tüzün |
Enver Yılmaz |
|
Bilecik |
Ordu |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 114
II. - GELEN KÂĞITLAR
21 . 5 . 2003 ÇARŞAMBA
Rapor
1. - Edirne Milletvekili
Rasim Çakır ve 33 Milletvekili ile Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam
ve 24 Milletvekilinin, Ergene Nehrindeki Kirliliğin ve Çevreye Etkilerinin
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/2,6) Esas Numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 134) (Dağıtma Tarihi: 21.5.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Hatay Milletvekili
Züheyir Amber'in, Ortadoğu ve Arap ülkelerinde çalışan Türk vatandaşlarına
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/485)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
2. - Denizli Milletvekili
Mustafa Gazalcı'nın, yoksul öğrencilerin özel okullarda okutulması
çalışmalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/486)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, BDDK'nun faaliyetlerine ve TMSF'na devredilen
bankalarla ilgili tahsilata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/567)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
2. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, Emlakbank'ın usulsüz ihaleler ve müteahhitlere
tanınan imtiyazlarla zarara uğratıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/568) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
3. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, ABD'nin Türkiye'deki üslerde kullandığı akaryakıtın
satış şartlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/569)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
4. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, TEKEL'in sigara pazarındaki payının azalmasının
nedenine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/570) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2003)
5. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, hayali ihracatla ilgili bazı iddialara ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/571) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.5.2003)
6. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, sağlık vergisi tahsilatına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/572) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
7. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, Demirbank'ın TMSF'na devrine ve ekonomik krizdeki
para politikasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif
Şener) yazılı soru önergesi (7/573) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
8. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, BDDK'nun bazı bankalarla ilgili kararlarına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yarrdımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi
(7/574) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
9. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, İş-Doğan Holding'in bankalara olan kredi borçlarına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru
önergesi (7/575) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
10. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, Anıtkabir'deki resmi törenlere bazı basın
mensuplarının ve kişilerin alınmadığı iddialarına ilişkin Millî Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/576) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
11. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesi lojmanlarından
faydalanma esaslarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/577)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
12. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, İş Bankası ve Doğan Holding'in bankalardan
kullandığı kredilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/578) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
13. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, TMSF'na devredilen Etibank A.Ş.'ye ve Sabah Grubuna
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru
önergesi (7/579) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
14. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, bazı bankaların kredi uygulamalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/580) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
15. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, resmî davetlere çağrılan basın mensuplarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/581) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
16. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, sigaraya uygulanan vergi oranlarının artırılıp
artırılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/582)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
17. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, bir gazetede ordudan ihraçla ilgili çıkan habere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/583) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.5.2003)
18. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, hayali ihracatla ilgili bazı operasyonlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/584) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
19. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, Özelleştirme Yüksek Kurulunun POAŞ'la ilgili bir
kararına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/585) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2003)
20. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Orhaneli köylerine yönelik bazı çalışmalara
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/586)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
21. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Büyükorhan
köylerine yönelik bazı çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/587) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
22. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Keles köylerine yönelik bazı çalışmalara ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/588) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2003)
23. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Harmancık köylerine yönelik bazı çalışmalara
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/589)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
24. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Orhaneli köylerine Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir
Atalay) yazılı soru önergesi (7/590) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
25. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Keles köylerine Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay)
yazılı soru önergesi (7/591) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
26. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Büyükorhan köylerine Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir
Atalay) yazılı soru önergesi (7/592) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
27. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Harmancık köylerine Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir
Atalay) yazılı soru önergesi (7/593) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
28. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, kamu bankalarının yabancı ülkelerdeki
bankalarda bulunan mevduatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/594)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
29. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Musul ve Kerkük'teki Türkmenlerin durumuna
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/595) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
30. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 4.4.2003 tarihli 62 nci Birleşimde yapılan
Anayasa değişikliği oylaması hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/596) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.5.2003)
31. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 4.4.2003 tarihli 62 nci Birleşimde yapılan
Anayasa değişikliği oylamasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/597) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
32. - Antalya
Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun, bir şahsın Emlak Bankasındaki miras hesabına
ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/598)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
33. - Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Türk Telekom ile GSM şirketleri arasındaki görüşme
ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/599)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
34. - Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, sağlık kurumlarındaki bazı cihazlara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/600) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
35. - Kars Milletvekili
Zeki Karabayır'ın, Ankara-Çankaya Belediyesi sınırları içindeki bir caddenin
yapımının gecikmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/601)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
36. - Tokat Milletvekili
Resul Tosun'un, Yargıtay üyeleri tarafından kişiler aleyhine açılan tazminat
davası olup olmadığına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/602)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
37. - Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, son on yılda çiftçilere kullandırılan kredilere ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/603) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.5.2003)
38. - Samsun Milletvekili
Mehmet Kurt'un, İlahiyat Fakültesi mezunlarının istihdamına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/604) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
39. - Samsun Milletvekili
Mustafa Çakır'ın, Sağlık Eğitim Enstitüleri mezunlarının sorunlarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/605) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.5.2003)
40. - Kayseri
Milletvekili Adem Baştürk'ün, bağlı kuruluşlarca son beş yılda gerçekleştirilen
ihalelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/606) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
41. - Kayseri
Milletvekili Adem Baştürk'ün, DHMİ ve DLH genel müdürlükleri tarafından son beş
yılda gerçekleştirilen ihalelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/607) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
42. - Kayseri
Milletvekili Adem Baştürk'ün, Karayolları Genel Müdürlüğünün son beş yılda
gerçekleştirdiği ihalelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/608) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
43. - Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, TCDD Genel Müdürlüğünde çalışan bir şahsın
Kırşehir Bayındırlık İl Müdürlüğüne tayin istemine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/609) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
44. - Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, hükümsüz kalan özürlülerle ilgili kanun
tasarısıyla ilgili bir çalışma olup olmadığına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/610) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
45. - Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Bingöl-Genç-Gerçekli Köyündeki terör mağduru bir
şahsa yardım yapılıp yapılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/611) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
46. - Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, bazı yükseköğretim mezunlarının atama
sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/612)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
47. - Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, Düzce-Darıyeri-Mengencik Köyünde fahri imamlık
yapan bir şahsın emeklilik haklarından faydalanıp faydalanamayacağına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/613) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2003)
48. - İstanbul
Milletvekili Gürsoy Erol'un, 17 Ağustos Depreminde yaptığı binalar yıkılan
müteahhitlerin yeniden kamu ihalesi alıp almadıklarına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/614) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.5.2003)
49. - İstanbul
Milletvekili Gürsoy Erol'un, özürlü kişilerden sağlık raporlarında istenen
bağışlara ve "özürlü telefon hattı"nın açılıp açılmayacağına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/615) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
50. - Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, bağlı kuruluşlarda çalışan 61 yaşın üzerindeki
işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/616) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
51. - Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, SARS hastalığına karşı alınan tedbirlere ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/617) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.5.2003)
52. - Tokat Milletvekili
Resul Tosun'un, İstanbul'daki bir çocukevinin kullandığı isme ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/618) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
53. - Ankara Milletvekili
Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara Şeker Fabrikasında olup Bakanlıkta
görevlendirilen personele ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/619) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
54. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Orhaneli'nde yapılan doğrudan gelir desteği
ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/620) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
55. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Harmancık'da yapılan doğrudan gelir desteği
ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/621) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
56. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Büyükorhan'da yapılan doğrudan gelir desteği
ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/622) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
57. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Keles'de yapılan doğrudan gelir desteği
ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/623) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
58. - Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa İlindeki yol yapım çalışmalarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/624) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.5.2003)
59. - Hatay Milletvekili
İnal Batu'nun, Hatay'ın sınır ticareti kapsamında olup olmayacağına ilişkin
Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/625) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2003)
60. - Antalya
Milletvekili Osman Özcan'ın, Elmalı-Finike karayolunun Yakaçiftlik Köyü içinden
geçen kısmına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/626) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
61. - İzmir Milletvekili
Hakkı Akalın'ın, Eşrefpaşa Hastanesi ile SSK ve BAĞ-KUR arasında anlaşma
yapılamamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/627) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - Manisa Milletvekili
Nuri Çilingir'in, sürücü belgesinde aranılan görme yeterliliğine ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (7/315)
2. - Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü'nün, ABD Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmeyle
ilgili TBMM'de bilgi verip vermeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/374)
3. - Antalya Milletvekili
Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya Büyükşehir Belediyesine malî destek
sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/385)
4. - Denizli Milletvekili
Mustafa Gazalcı'nın, Sabahattin Ali cinayetine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/391)
5. - Mersin Milletvekili
Hüseyin Özcan'ın, BAĞ-KUR primlerindeki artışa ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/410)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - Bitlis Milletvekili
Vahit Kiler ve 24 Milletvekilinin,
Bitlis İlinin ekonomik ve sosyal
sorunlarının araştırılarak kalkınması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2003)
2. - Diyarbakır
Milletvekili Aziz Akgül ve 26 Milletvekilinin, KOBİ'lerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/85) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
3. - Ağrı Milletvekili
Halil Özyolcu ve 21 Milletvekilinin, Ağrı İlinin ekonomik ve sosyal açılardan yeterince
gelişememesinin nedenlerinin araştırılarak kalkınması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/86)
(Başkanlığa geliş tarihi:15.5.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
21 Mayıs 2003 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 82 nci Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5
dakikadır; hükümet bu konuşmalara cevap verebilir, hükümetin cevap süresi 20
dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, 21
Mayıs Dünya Süt Günü nedeniyle söz isteyen Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk'e
aittir.
Buyurun Sayın Ertürk. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk'ün, 21 Mayıs Dünya Süt Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı
AHMET ERTÜRK (Aydın) -
Sayın Başkan, aziz milletimin değerli vekilleri; bugün 21 Mayıs 2003; tabiî, 21
Mayıs gününün bir özelliği var, pek çok günümüz olduğu gibi, bugün de Dünya Süt
Günümüz.
Ben Aydın Milletvekili
olarak, bu görevimden önce, Nazilli İlçemizde, günde 80 ton süte ulaşan bir süt
kooperatifinin, üretici birliğinin başkanlığını yapmaktaydım; dolayısıyla, bu
nadide günde, siz değerli vekillerimize, kısacık da olsa, gündemdışı söz alarak
hitap etmek istedim. Hepinize, şahsım adına saygılarımı sunarım.
Değerli milletvekilleri,
malum olduğu üzere, Türkiyemizin yüzde 60'ı 40 yaş altındadır; yani, çok genç
bir nüfusa sahiptir. Çocuklar dünyaya geldiklerinde, ilk beslendikleri madde
süttür. Bütün memeli varlıkların, bildiğimiz üzere, en temel besin maddesi de
süttür. Yavrular dünyaya geldiklerinde, onları hayata hazırlamada, anne sütünün
ne kadar ehemmiyetli olduğunu hepimiz çok iyi bilmekteyiz.
Kalkınan dünyaya, çağdaş
uygarlığa bütün donanımlarıyla ulaşmak isteyen güzel Türkiyemizin bu genç
nüfusunu, mutlaka, sağlıklı bir şekilde beslemek, onları günümüze yakışan
insanlar olarak yetiştirmek hepimizin boynuna borçtur.
Değerli arkadaşlarım,
işte, hükümetimiz, bu çalışmalardan yola çıkarak, kalsiyum bakımından fevkalade
ehemmiyet arz eden, insan beslenmesinde çok mühim bir yeri ve pozisyonu olan
sütün insan beslenmesindeki ehemmiyetine binaen, günde 1 000 000 kutu sütü,
yoksul bölgelerimizdeki ilkokul çocuklarımıza içirmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyemizde
günde 8 000 000 ton süt üretilmektedir ve ülkemizin ihtiyacına yetmektedir. Şu
anda, ülkemizin, üretilen bu sütü tüketebilecek kapasitesi vardır; ancak,
dışarıdan süt, süt ürünleri, et gibi çeşitli temel gıda maddelerini ithal etme
gibi bir lüksümüz de yoktur; çünkü, bu sütü üreten insanlar, bizi doyuran
insanlar, bizi doyuran çiftçiler, ülkemizin ihtiyacı olan bu ürünleri
yetiştirebilecek kapasitedirler.
Bizler, hükümet olarak,
bizi doyuran insanlara, keza, yetiştirdikleri pamuk gibi ürünlerle de bizi
giydiren insanlara, fevkalade ehemmiyet vermekteyiz, vermeliyiz de. Belki,
yaptıklarımız yeterli olmayabilir; ancak, hükümetimizin tarım ve hayvancılık
politikalarında, geçen seneye göre ikiye katlanan, iki nispetinde artan
politikalar oluşturulmaktadır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız bu konuda etkin
çalışmalar yapmakta, kaba yem üretiminde, sunî tohumlama hizmetlerinde, sperma
yetiştiriciliklerinde -sunî tohumlamadan doğan buzağılara kulak küpesi
takıldığı zaman onlara fevkalade destekler vermek suretiyle- hayvancılığı bir
adım daha öteye götürebilmek için, hükümetimiz yoğun ve etkin çaba harcamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, 1
kilogram süt 40 000 liralık primle desteklenmektedir. Bu çok zor ve meşakkatli
işi yapan çiftçilerimiz, üreticilerimiz üretimlerini sürdürebilmelidirler;
üretimlerini sürdürebilmelidirler ki, 70 milyonluk Türkiyemizi doyurabilsinler.
İşte, bizim de, Parlamento olarak, Büyük Meclis olarak yapmamız gereken işler
vardır. Üreten bu insanlar için hükümetimizin getirdiği projeleri, destekleri,
biz, burada onaylamalıyız -pek çoğunu onaylıyoruz- onları elimizden geldiği
kadar desteklemek suretiyle de, ülkemizi doyuran insanları, bu ülkenin genç
nüfusunu besleyen insanları, çiftçileri, üreticileri desteklemekte bir beis
duymamalıyız.
Değerli arkadaşlarım,
bilhassa, hayvancılık desteklerindeki hükümetimizin yaptığı bu çalışmalardan
sonra, gerçekten, canlı hayvanla uğraşan çiftçileri, üreticileri, bütün bir
sene o hayvanları besleyerek, bakıp gözeterek, hem kendi geçimlerini sağlamak
isteyen hem de onlardan ürettikleri ürünlerle bu memleketin temel ihtiyacı olan
kalsiyum gibi fevkalade ehemmiyet arz eden bir ürünü üreten çiftçilerimizi,
ben, şükranla yad ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ertürk.
AHMET ERTÜRK (Devamla) -
Bu çiftçilerimizin üretimlerini sürdürebilmeleri için, 59 uncu cumhuriyet
hükümetimizin her zaman onların yanında, onların en ufak meselelerinde, en
küçük sıkıntılarında dahi onların yanı başında olduğunu, bir hacet kapısı
olarak her zaman bizi sığınabilecek bir liman gibi görmelerini çiftçi
arkadaşlarımıza söylüyorum. Bu münasebetle, Dünya Süt Gününün, bütün dünyada
açlıkla uğraşan, sıkıntılar çeken dünya ailelerinin, inşallah, tekrar, o sıkıntılı
günlerden kurtulmalarını temenni ediyorum ve ülkemizde de bu sütü üreten
çiftçilerimize, onların birliklerine, kooperatiflerine, onların bu zor ve
meşakkatli işlerinde kendilerine kolaylıklar diliyorum ve her şeyin herkesin
gönlüne göre olmasını diliyorum, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Ertürk.
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara)- Sayın Başkan, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN-
Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20
dakikadır.
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum; Dünya Süt Günüyle ilgili olarak, Tarım Bakanımız burada değiller,
onun yerine, Tarım Bakanlığımız adına, bir kısa açıklamayı size sunmak için söz
almış bulunuyorum.
Uluslararası Sütçülük
Federasyonunun 1956 yılında aldığı karar gereği, 21 Mayıs, federasyona üye
ülkelerde Dünya Süt Günü olarak kutlanmaktadır.
İnsanların yeterli ve
dengeli beslenmesinde hayvansal kaynaklı gıda maddelerinin önemi herkes
tarafından kabul edilmektedir. Hayvansal kaynaklı gıda maddeleri arasında süt
ve süt ürünleri, içindeki besin öğeleri dolayısıyla, insanların beslenmesinde
önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, her geçen gün daha da artan ülke nüfusunun
her yaştaki bütün fertlerinin, özellikle de, gelişme çağındaki genç kuşağın
sağlıklı beslenmesi gerekmektedir; ancak, her yaştaki insanın süt içme
alışkanlığına sahip olması ve bu alışkanlığa süreklilik kazandırması
gerekmektedir.
Süt, insan hayatının her
dönemindeki beslenmesinde en başta yer alan ve vücudumuzun ihtiyacı olan besin
elementlerinin tamamına yakın kısmını birleşiminde bulunduran tek gıdadır.
İnsan beslenmesi için mükemmel bir besin maddesi olan sütün bileşimi yüzde 87
su, yüzde 3,5 yağ, yüzde 3,4 protein, yüzde 4,7 laktoz ve binde 75 mineral
maddeler ve vitaminlerden oluşmaktadır.
Ülkemizde, sütün, sağlık
açısından son derece önemli olduğu gerçeği yanında, besleyici değerinin tam
olarak bilinmesine karşılık, değişik nedenlerle süt içme alışkanlığının
kazanılmamış olması, süt üretimi ve tüketimini olumsuz yönde etkilemektedir.
Ülkemizde, süt ve
eşdeğeri olarak kişi başına tüketim yaklaşık yılda 170 litredir; işlenmiş içme
sütü olarak kişi başına tüketim ise, yılda 4 ilâ 5 litre civarındadır. Oysa,
Avrupa ülkelerinin pek çoğunda, sadece işlenmiş içme sütü tüketimi kişi başına
yılda 60 ilâ 170 litredir. Bu rakamlar da ortaya koymaktadır ki, ülkemizde süt
ve eşdeğer ürünlerin tüketimi çok gerilerdedir.
Ülkemizde süt üretimi
yaklaşık 10 000 ton dolaylarında gerçekleşmektedir. Bu miktarın yaklaşık olarak
yüzde 89'u inek sütü, yüzde 10'u küçükbaş ve binde 22'si manda sütüdür.
Sanayiden geçen süt miktarı, toplam süt üretiminin ancak yüzde 20 kadarını
oluşturmakta olup, geri kalan süt, sokak sütü olarak pazarlanmaktadır.
Bununla birlikte,
ülkemizde, süt ve süt ürünleri üretimi işlenmesi ve pazarlanması önemli bir
faaliyet alanı olarak yer almaktadır.
Avrupa Birliği
ülkelerinde en fazla malî destek gören, üreticinin en fazla korunduğu
sektörlerin başında süt sektörü gelmektedir.
Çiğ sütün, çok kısa
zamanda bozulabilme özelliğinden dolayı, üretildiği anda pazarlanması
gerekmektedir. Bu yüzden, oluşan fiyat ne olursa olsun, üretici sütünü satmak
zorunda kalmaktadır. Özellikle, ülkemizde, süt üretiminin talebe göre genelde
daha yüksek olduğu şubat-temmuz ayları arasında süt fiyatlarında meydana gelen
düşmeler, talepte aynı ölçüde artışı beraberinde getirmemektedir. Üretimde, ne
yazık ki, verim düşük olup, gözlenen mevsimsel farklılıklar süt fiyatlarında
dalgalanmalara sebep olmaktadır. Arz-talep ilişkisine göre tespit edilen süt
fiyatları, bazen maliyetin altına düşebilmekte ve üreticinin stoklama imkânı
olmadığından, süt fiyatlarında dengesizlikler oluşmaktadır.
Tarım Bakanlığımızca,
dünya süt politikaları ve uygulamalarındaki gelişmelere paralel olarak,
Türkiye'de, etkin bir süt politikasının tesisine ilişkin düzenlemeleri
oluşturmak, kısa, orta ve uzun dönemde sütçülüğün gelişmesine yönelik önlemleri
belirlemek, izlemek ve denetlemek üzere çalışmalarda bulunulmaktadır; bu
çerçevede, tarım ve hayvancılığı doğrudan etkileyen süt sektöründeki fiyat
kargaşasının giderilmesi yönünde, sanayici, üretici ve tüketicilerle toplantılar
düzenlenerek, sorunların çözümüne yönelik girişimlerde bulunulmaktadır.
Bakanlığımızca 1991
yılında başlatılan süt tüketimini artırma kampanyası çerçevesinde, 21 Mayıs ve
bunu kapsayan hafta, süt haftası olarak kutlanmaktadır.
Bu kapsamda, sağlıklı
nesillerin yetiştirilmesi için yurtiçi talebi canlandırmak, her yaş grubundaki
bireye süt içme alışkanlığı kazandırmak, süt ve süt ürünlerinin besin değeri
konusunda kamuoyunu aydınlatmak, daha dinamik bir toplum yapısı oluşturmak
amacıyla başlatılan süt tüketimini artırma kampanyasının ülkemiz için hayırlı
ve başarılı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Gündemdışı ikinci söz,
2003 yılının özürlüler yılı olması nedeniyle söz isteyen Hatay Milletvekili
Züheyir Amber'e aittir.
Buyurun Sayın Amber. (CHP
sıralarından alkışlar)
2. - Hatay
Milletvekili Züheyir Amber'in, Engelliler Haftasına ilişkin gündemdışı
konuşması
ZÜHEYİR AMBER (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Engelliler Haftası dolayısıyla
gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, bu arkadaşlarımıza,
bu kişilere "özürlüler" demek istemiyorum, denilmesini de
istemiyorum; nedeni: Özürlü denildiği zaman, maalesef, bir kişinin, sanki, suç
işlemiş gibi veya kişinin hatası gibi bir yaklaşım oluşmaktadır. O nedenle, biz,
artık, bundan sonra, bu insanlarımıza "özürlü" değil de
"engelli" tanımını koyalım lütfen. Ben, burada, bunları anlatırken,
engelli kelimesini kullanacağım.
Değerli arkadaşlar,
engellileri, doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu,
bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli
derecelerde kaybetmesi nedeniyle, normal yaşamın gereklerine uymama durumunda
olup, koruma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve hizmet gereksinimi olan
kişiler olarak tanımlayabiliriz.
Her ne kadar engelli
vatandaşlarımızın Türkiye'deki sayısı kesin olarak bilinmemekle beraber,
ortalama 7 000 000 ilâ 8 000 000 olduğu düşünülmektedir. Neden düşünülmektedir;
çünkü, Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı tanımlamaya göre, bütün dünya
ülkelerinde, gelişmiş ülkelerde, engellilerin sayısı yüzde 10 civarındadır,
gelişmekte olan ülkelerde ise, bu oran, yüzde 12'ye yükselmektedir. O halde,
eğer, biz, bu orandan başlayacak olursak, demek ki, Türkimizde 7 000 000 ilâ 8
000 000 engelli sayısı söz konusudur ve bu, yadsınacak kadar önemsiz bir konu
değildir.
Değerli milletvekilleri,
engellilerin, toplumda fırsat eşitliğine sahip olmaları için belirli standart
kurallar vardır. Bunların birkaçını da, ben, sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yeni programlar ve
hizmetleri içeren bilgiler, engelli ailelerine ve engellilik alanında uzman
olanlara ulaştırılmalıdır.
Engelliler için, etkin
tıbbî bakım koşulu teminat altına alınmalıdır.
Kendi kendine yeterlilik
ve fonksiyonellik konusunda en iyi seviyeye çıkarmak ve bu durumda kalmalarını
sağlamak için, rehabilitasyon hizmetleri geliştirilmelidir.
Engellilerin günlük
yaşamlarında kendi başlarına yaşayabilme kapasitelerini artırabilmeleri için,
onlara yapılan yardım cihazlarını kapsam içine alacak şekilde yardım
servislerinin geliştirilmesi, yine, teminat altına alınmalıdır.
Engellilere, bir bütün
halinde ve herkesle aynı haklara sahip olacak şekilde ilk, orta ve yüksek
eğitim fırsatı verilmesi prensibi kabul edilmeli ve engellilerin eğitiminin,
millî eğitim sisteminin ayrılmaz bir parçası olması garanti altına alınmalıdır.
İlgili yasalar ve
tüzükler, engellilere karşı ayırım yapmayan ve istihdam edilmelerini
kolaylaştıran bir yapıda olmalıdır.
Engelli olmalarından
dolayı gelirlerini kaybetmiş, gelirlerinde azalma olmuş ve işe kabul edilmemiş
engelli kişilere yeterli düzeyde bir gelir desteği sağlanmalıdır.
Sosyal güvenlik, sosyal
sigorta ve sosyal yardım kurumlarında toplumun tüm kesimlerine yönelik
iyileştirmeler yapıldığında, ayırımcılık yapılmasına fırsat verilmeden, tüm
engelliler bu kapsam içerisine alınmalıdır.
Engellilerin aile
yaşamına katılmaları yolunda tam destek verilmelidir; evlilik, ana ve babalık
bakımından ayırım kesinlikle yapılmamalıdır.
Değerli arkadaşlar,
engellilerin yaşamını kolaylaştırmak için hem toplum hem de milletvekilleri
olarak birtakım önlemleri almak zorundayız. Öncelikle, engellilerin çok çeşitli
nedenlerle ulaşım ve iletişim hizmetlerinde karşılaştıkları sorunlar dikkate
alınarak, kamunun belediyeler dışında ürettiği mal ve hizmetlerde kurum
isimleri ve indirim oranları belirtilmelidir. İndirimler, Telekom, TEDAŞ,
Devlet Demiryolları, Türk Hava Yolları ve Deniz Yolları İşletmelerini
kapsamalı, gelecekte özelleştirilmeleri halinde bu indirimler devir ve imtiyaz
sözleşmelerinde de korunmalıdır.
Elektrik, su ve doğalgaz
gibi fatura ödemelerini, ulaşım problemi olan ağır derecedeki engellilerin
meskenlerinde yapmasına ve yakacak yardımının il özel idarelerince
karşılanmasına yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.
Millî Piyango ve benzeri
kuruluşlardan ayrılan payların, yasada değişiklik yapılarak, Türkiye Sakatlar
Konfederasyonu ve bağlı federasyonlara verilmesi daha uygun olacaktır.
Belirtilen alanlardaki bu
sorunlara çözüm bulma, toplum ve ulusal anlamda önemli bir mücadeledir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Amber.
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) -
Sonuç olarak, sosyal ilginin artırılması, benlik saygısının pekiştirilmesi,
eğitim ve becerilerinin gelişmesi bu kişiler için oldukça yetersizdir. Toplumda
engelliler için oluşan bakış açılarının ve kalıp yargıların değişmesi için
birçok çalışmanın gerçekleşmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, engellilerin
yapabilecekleri ve topluma kazandırabilecekleri yararlar gözardı edilmiş
olacaktır. Unutmayalım ki, hepimiz, bir kaza veya hastalık sonucunda engelli
olabiliriz.
Engelliler konusunda daha
duyarlı olacağınıza inanıyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Amber.
Gündemdışı üçüncü söz,
kamu sektörü reformunun önemiyle ilgili söz isteyen Kırıkkale Milletvekili
Sayın Vahit Erdem'e aittir.
Buyurun Sayın Erdem (AK
Parti sıralarından alkışlar)
3. -
Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem'in, kamu sektörü reformuna ilişkin
gündemdışı konuşması
VAHİT ERDEM (Kırıkkale) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu sektörü reformuyla ilgili olarak
gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Hepinizin bildiği gibi,
geçen yüzyılın sonlarına doğru Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, dünya,
yeni ve hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Bu değişimin odağında,
demokratikleşme, ekonomide liberalleşme ve kamu yönetiminde etkinliğin ve
verimliliğin sağlanması yer almaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılması sonucu
bağımsızlıklarını kazanan Doğu Avrupa ülkeleri, on yıl içerisinde hızlı bir
transformasyon geçirerek, demokratik toplum olma yolunda büyük mesafe
katetmişledir. Ekonomik sistemlerini de liberal bir anlayışla yeniden
yapılandırmışlar, bu bağlamda, özelleştirme programlarını büyük çapta
tamamlamışlardır. Bu ülkelerin çoğu Avrupa Birliğine ve NATO'ya üye olmuşlardır.
Türkiye, seksen yıldır
cumhuriyet ve elli yılı aşkın süredir de demokrasi tecrübesi yaşadığı ve
1990'lı yıllarda dünyada görülen değişim sürecine çok daha önce, 1980'li
yılların başında girdiği halde, maalesef, bu ülkelerin çoğunun gerisinde
kalmıştır. Bu durum, son derece üzücüdür. 1990'lı yıllarda tekrar hantallaşmaya
ve verimsizleşmeye başlayan devlet, gittikçe artan ölçüde israfçı yapı
içerisine girmiştir. 2000'li yıllara girerken varılan sonuç, ekonomik krizler,
fakirleşme, gelir dağılımının daha da bozulması, işsizlik ve ağır iç ve dışborç
yüküdür.
Halkımız, ülkemizin bu
hale gelmesinden sorumlu tuttuğu iktidardaki ve muhalefetteki tüm partileri, 3
Kasım seçimlerinde tasfiye ederek, gelişme ve değişim vaat eden AK Partiyi ve
Cumhuriyet Halk Partisini Parlamentoya taşımıştır. Bu bağlamda, her iki partiye
de büyük sorumluluklar düşmektedir.
AK Parti iktidarı,
ülkemizin önünü tıkayan ve gelişmeyi önleyen tüm engelleri ortadan kaldırmaya
yönelik icraattan ve yasa gerektiren reform paketlerini de Türkiye Büyük Millet
Meclisine getirmekten sorumludur. Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidar ve
muhalefet grupları ise, ülkenin değişimine ve gelişmesine katkıda bulunacak
uygulamaları ve reform paketlerini destekleme sorumluluğunu taşımaktadır.
Unutmayalım ki, halk, artık, sadece iktidar partisini değil, muhalefet
partisini de yakından izlemekte, değerlendirmekte ve ona göre yönünü tayin
etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
geliniz, elbirliğiyle, devletimizi, çağa uygun bir yapıya kavuşturalım. İçinde
yaşadığımız çağda, modern devlet, güvenlik, adalet, temel altyapı ve bazı
sosyal sektörler dışında ve özellikle ekonomi ve hizmet sektöründe, işi yapan
değil, yaptıran ve kural koyan, koyduğu kuralı uygulayan ve denetleyen bir
konuma gelmiştir. Etkinlik ve verimlilik ilkesine uygun olarak sistemimizi
modernize etme hususunda gecikmeye, ülkenin, artık, tahammülü kalmamıştır. Bu
iş, uzatılmadan, bir an önce, nihayete erdirilmelidir.
Bu çerçevede yapılması
gereken uygulama ve reformların bazılarını ana başlıklar itibariyle dile
getirmek istiyorum:
Kangren olmuş
özelleştirme programı süratle tamamlanmalıdır.
Devletin istihdam
sistemi, verimlilik ve etkinlik esas alınarak, tamamen değiştirilmelidir.
Devlet, çok daha az ve verimli kadroyla çalışmalıdır.
Merkezî yönetim, genel
olarak, plan ve program yapan, kural koyan, denetleyen fonksiyon icra etmeli;
mahallî yönetim ise, hizmetleri icra eden konuma gelmelidir.
Devlete ait zarurî
olmayan servisler, lojmanlar, taşıt vasıtaları ve sosyal tesisler tasfiye
edilmelidir, kamu bünyesindeki tüm vakıflar da tasfiye edilmelidir.
YÖK, koordinasyon ve
denetleme kurumu haline getirilmeli, üniversiteler ekonomik ve malî özerkliğe
kavuşturulmalıdır.
Temel eğitim okulları ve
liseler, mümkün mertebe, özel statülü olacak şekilde teşvik edilmelidir.
Millî Eğitim Bakanlığı,
müfredat belirleyen, plan ve program yapan ve denetleyen konuma getirilmelidir.
Sağlık sektörü ve sağlık
sigorta sistemi aynı anlayışla yeniden düzenlenmeli, hastaneler bakanlıklardan
ayrı bir statüye kavuşturulmalıdır. Bakanlık, politika geliştiren, kural koyan
ve denetleyen bir konuma getirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Erdem.
VAHİT ERDEM (Devamla) -
Modern yönetiminin temel ilkesi olan şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkesi,
devletin her alanında uygulanabilir hale getirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, içerisinde bulunduğumuz ortamda, ülkemizin iç çekişme
ve sürtüşmeyle vakit geçirmeye tahammülü yoktur. Ülkeye fayda sağlamayan
polemikleri, karşılıklı şüpheleri bir tarafa bırakalım. Halk bizden hizmet ve
acil çözüm bekliyor. Elbirliğiyle ülkeyi ileriye götürmek hepimizin
vazifesidir.
Avrupa Birliğine üyelik
çerçevesinde Kopenhag siyasî ve hukukî kriterlerine uyumu temin etmek
maksadıyla, birçok yasal düzenleme yapılmış ve yenileri de Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine gelmek üzeredir.
AB'ye üyelik hususunda,
Kopenhag kriterleri kadar önemli Maastricht kriterleri de ekonomik kuralları
içermektedir. Bu kriterlerin sağlanması, ancak devlette köklü reformlarla
mümkündür. Bu kriterler çerçevesinde, enflasyonun yaklaşık yüzde 3'ler
civarında olması, iç-dış borç toplamının gayri safî millî hâsılanın yüzde
60'ını geçmemesi şartı, bütün ekonomimizi reforma tabi tutma gereğini dikte
ettirmektedir.
Bu açıdan, hükümetimizin
kamu sektörü reformu üzerindeki çalışmalarını sevinç ve ümitle karşılıyoruz.
Devletimizin ilerlemesi ve yücelmesi için, Meclis gündemine getirilecek reform
paketleri üzerinde iktidarıyla muhalefetiyle Yüce Meclisin büyük bir heyecanla
çalışacağına şüphemiz yoktur.
Hepimizin geleceğe daha
ümitle bakabileceğimiz bir Türkiye'yi müştereken yaratma dileğiyle Yüce Meclisi
en derin saygılarımla tekrar selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Erdem.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
3 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutacağım.
Kâtip Üyenin önergeleri
oturarak okumasını Genel Kurulun oylarına sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Bitlis
Milletvekili Vahit Kiler ve 24 milletvekilinin, Bitlis İlinin ekonomik ve
sosyal sorunlarının araştırılarak kalkınması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Bitlis İli, Doğu Anadolu
Bölgesinin, tarihi eskilere dayanan, geçmişteki yaşantısı zenginlikler içeren;
ama, bugün itibariyle makûs talihine yenik düşen bir ilidir. Bu makûs talihin
oluşmasına etken birçok unsur vardır. Doğal yapının olumsuz koşullar içermesi,
dağlarla çevrili coğrafyası, sağlık hizmetlerinin ihtiyacın çok çok altında
sağlanması, eğitim hizmetlerinin aksaması, ulaşımın bugün bile hayvan sırtında
yapılması, modern dünyanın nimetlerinden istifade etmek isteyen Bitlislinin
hakkını elinden almaktadır. Şanlı Kurtuluş Savaşımızda Rus askerinin çizmeleri
altında direnerek ezilmeyen ve Anadolu'da işgalden kurtulan ilk şehir olma
şerefini taşıyan onurlu Bitlisli, ne acıdır ki, bugün ihmallerin altında
ezilmektedir. Yerinde kullanılmayan kaynaklar, adaletsiz dağıtım, ihmaller, unutkanlıklar
ve yıllarca acısını çoluk çocuk, genç- yaşlı çektiğimiz terör belası ilimizi
hep vurmuştur. Tarihî dönemin yüksekokulları olan medreseler ve rüştiyelerle
süslü bu güzel kentin kaderi bu olmamalıdır. Anadolu Selçuklularının ilk
yerleşim yeri olan Bitlis'in güzel ilçesi Ahlat, Selçuklulardan kalma görkemli
yapılarıyla hâlâ tarihe meydan okumaktadır; ancak, bugün durum öyle değil. Bu
sorunların tespiti amacıyla Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve
105 inci maddeleri uyarınca bir araştırma açılmasını istiyoruz.
1- Vahit
Kiler |
(Bitlis) |
2-
Mahmut Uğur Çetin |
(Niğde) |
3- Ahmet
Çağlayan |
(Uşak) |
4-A.
Yekta Haydaroğlu |
(Van) |
5- Eyüp
Ayar |
(Kocaeli) |
6- Memet
Ali Suçin |
(Batman) |
7-
Maliki Ejder Arvas |
(Van) |
8-
Mehmet Soydan |
(Hatay) |
9- Recep
Garip |
(Adana) |
10-
Süleyman Turgut |
(Manisa) |
11-
Ahmet Edip Uğur |
(Balıkesir) |
12-
Hüsnü Ordu |
(Kütahya) |
13-
Fazlı Erdoğan |
(Zonguldak) |
14-
Mehmet Asım Kulak |
(Bartın) |
15-
Fatih Arıkan |
(Kahramanmaraş) |
16-
İlyas Çakır |
(Rize) |
17-
Cengiz Kaptanoğlu |
(İstanbul) |
18-
İbrahim Hakkı Birlik |
(Şırnak) |
19-
Mehmet Alp |
(Burdur) |
20-
Selami Uzun |
(Sıvas) |
21-
Köksal Toptan |
(Zonguldak) |
22-
Halil Kaya |
(Van) |
23-
Feyzi Berdibek |
(Bingöl) |
24-
Orhan Taş |
(Sıvas) |
25-
Zülfü Demirbağ |
(Elazığ) |
Gerekçe:
Fransız toplumbilimci Le
Play'in de (Löple) belirttiği gibi, insan topluluklarının yaşam koşullarını ve
sosyoekonomik sorunlarını, yerleştikleri toprakların iklim koşulları ve
topografik durumu başta olmak üzere, çeşitli coğrafî faktörler belirlemektedir.
Yerleşim merkezlerinin kurulduğu yerlerin seçiminde, bu faktörlerin yanında,
deniz ve göl kıyıları, tatlı su kaynakları, maden kaynakları, tarım ve
hayvancılığa uygunluk, önemli yollarla bağlantılı olmak gibi faktörler de
etkili olmaktadır.
Bu saptamalar
doğrultusunda, Bitlis'in sorunlarını daha gerçekçi algılayabiliriz; çünkü, Van
Gölü kıyısında üç ilçesi bulunan ilimiz, turizmden yeterli pay alamadığından bu
potansiyeli iyi değerlendirememektedir. Tarihi MÖ 2000 yıllarına dayanan Bitlis
Kenti, Güneydoğu Anadoludan Doğu Anadolu ve İran yönüne uzanan bir vadi
içerisindeki çok önemli bir yol üzerinde kurulmuştur. Bu yolu kontrol altına
alan ve kentin simgesi haline gelen görkemli kale ise, Büyük İskender'in
emriyle, MÖ 300'lü yıllarda yaptırılmıştır. Tarih ile doğanın iç içe olduğu
Bitlis, ihmallerin kenti olmuştur.
İlimizde mevsimlerin
neredeyse iki tip geçmesi, yani, yılın yarısının kış, yarısının yaz olması, kar
yağışının çok yoğun olması nedeniyle hizmetler çok zor koşullar altında
verilmektedir. Halk, geleneksel alışkanlıkla uzun kışın arkasından gelen yaz
aylarında bir yandan kışın yol açtığı tahribatları gidermek, bir yandan da
gelecek kışın hazırlıklarını yapmak için seferber olmaktadır. Yakacak
giderlerinin de etkisiyle Bitlis'te fakirlik had safhadadır. Bitlis çevresindeki
meşe ormanlarının yüzlerce yıldan beri yakacak odun sağlamak amacıyla
kullanılması, doğal dengeyi de bozmuş, çok sık görülen çığ, heyelan ve sel
olaylarıyla birlikte potansiyel bir afet bölgesi haline getirmiştir.
Bu durumda, Bitlis'in tüm
ilçe ve beldelerine belediye hizmetlerinin verilebilmesi amacıyla araç
parklarının geliştirilmesi, buralarda sağlıklı bir altyapı oluşturulması için
Köy Hizmetleri, Telekom, Sağlık, Millî Eğitim Müdürlüğü gibi birçok müdürlüğün
kadro ve ekipman bakımından geliştirilmesi zorunludur. Büyük işsizlik sorunu
yaşayan Bitlis'te, halkın 21 inci Yüzyıla tanık olmasını sağlayacak "Acil
Eylem Programı" çerçevesinde, yüzünü güldürecek, vatandaş bilincini
güçlendirecek çözüm yolları acilen hayata geçirilmelidir.
Bitlis, yaşanan tüm
sorunlardan afet bölgesi ilanıyla kurtulabilecektir. Halk, ağır ekonomik
koşullar altında ezilmekte, açlık sınırında yaşamakta, işsizlikle yüz yüze
kalmakta, eğitimini tam almamaktadır. Araştırma önergemizin kabulüyle doğunun
ve sonrasında tüm ülkemizin sorunlarına farklı bir gözle bakılması sağlanacak,
çözüm önerilerine imkân oluşturulmuş olacaktır.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemdeki yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
2. -
Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 26 milletvekilinin, KOBİ'lerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/85)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Küçük ve orta ölçekli
işletmelerin (KOBİ); özellikle, yaşanan ekonomik kriz sonrası karşı karşıya
bulundukları sorunlarının tespiti, çözüm yollarının, uygulanması gerekli
politikaların ortaya konması,
KOBİ'lerin gelişmesi, üretim artışı ve ihracat imkânlarının artırılması
amacıyla, dünyadaki gelişmeleri de dikkate alan strateji ve politikaları
belirlemek üzere, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince, bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla. 24.3.2003
1 - Aziz
Akgül |
(Diyarbakır) |
2 -
Yusuf Selahattin Beyribey |
(Kars) |
3 - Agâh
Kafkas |
(Çorum) |
4 -
Mehmet Altan Karapaşaoğlu |
(Bursa) |
5 -
Hasan Ali Çelik |
(Sakarya) |
6 -
Reyhan Balandı |
(Afyon) |
7 -
Alaattin Büyükkaya |
(İstanbul) |
8 -
Özkan Öksüz |
(Konya) |
9 - Ömer
Abuşoğlu |
(Gaziantep) |
10 -
Soner Aksoy |
(Kütahya) |
11 -
Gülseren Topuz |
(İstanbul) |
12-
Yüksel Çavuşoğlu |
(Karaman) |
13 -
Ayhan Zeynep Tekin |
(Adana) |
14 -
Osman Aslan |
(Diyarbakır) |
15 -
Resul Tosun |
(Tokat) |
16 -
Feyzi Berdibek |
(Bingöl) |
17 -
Serpil Yıldız |
(İzmir) |
18 -
Alim Tunç |
(Uşak) |
19-
Mehmet Sekmen |
(İstanbul) |
20 -
Mehmet Özlek |
(Şanlıurfa) |
21 -
Mustafa Ilıcalı |
(Erzurum) |
22 -
Zeynep Karahan Uslu |
(İstanbul) |
23 - Ali
İhsan Merdanoğlu |
(Diyarbakır) |
24-
Mehmet Kerim Yıldız |
(Ağrı) |
25 -
Nevzat Doğan |
(Kocaeli) |
26 -
Sabri Varan |
(Gümüşhane) |
27 -
Temel Yılmaz |
(Gümüşhane) |
Gerekçe:
Küçük ve Orta Büyüklükte
İşletmeler (KOBİ); ülkenin imalat sanayiinde faaliyet gösteren işletmelerin
yüzde 99,5'ini oluşturmaktadır. KOBİ'ler toplam istihdamın yüzde 61,1'ini,
toplam katmadeğerin yüzde 27,3'ünü sağlayarak ülkemiz ekonomisinde çok önemli
bir yere sahiptirler. Ayrıca, ihracat potansiyelleri, rekabetçi yapılarıyla
pazar şartlarına hızlı uyum sağlayabilmeleri, bölgesel kalkınmaya katkıları da
ekonomimizdeki rollerini artırmaktadır.
KOBİ'lerin girişimciliğin
geliştirilmesindeki etkileri de son derece yaygın ve güçlüdür. Özellikle kriz
sonrası yatırımların ve yabancı sermaye girişinin yavaşlaması ve yatırımcının
yurtdışına gitme eğilimlerinin artması ekonomik gelişmeyi sekteye uğratacak
gelişmeler olarak görülmelidir. Bu nedenle, yeni girişimcilere ihtiyaç
duydukları desteklerin belirlenecek politikalar ve stratejiler doğrultusunda
verilmesi ülkemizi kalkındırmanın etkili yollarından biridir.
KOBİ'lerin gelişmesi,
yaygınlaşması ve büyümesi istihdamı artırıcı en temel faktördür. KOBİ'lerin
kitlesel üretim yapan büyük ölçekli firmalara göre farkları, daha emek yoğun
üretim yapısına sahip olmalarıdır. KOBİ'lerin bu özellikleri, sonuçta büyük bir
istihdam imkânı sağlamaktadır.
Bilindiği üzere ülkemizde
de bölgelerarası kalkınmışlık farkı söz konusudur ve yatırımlar belli
bölgelerde yoğunlaşmaktadır. Bu sorunun çözümü de geri kalmış bölgelerde
KOBİ'leri desteklemek üzere yeni yöntemler geliştirilmesidir.
İhracatın geliştirilmesi,
çeşitlendirilmesi ve öngörülen hedeflere ulaşabilmenin yollarından biri,
içeride uygun koşullarda üretim yapılmasıdır. Ekonomik kriz ve durgunluk
dönemlerinde KOBİ'ler, küçük olmalarından kaynaklanan karar almada ve
uygulamadaki esnek yapıları nedeniyle büyük işletmelere göre avantajlı olmakta
ve yaşadıkları sıkıntı ve sorunlara rağmen üretim sürecine devam edebilmekte,
ihracat sekteye uğramamaktadır. Dolayısıyla, KOBİ'ler, üretim ve ihracat
açısından da stratejik konumda olan kuruluşlardır.
KOBİ'lerin ekonomimizdeki
yeri ve önemi böylesine büyük olmasına rağmen yeterli desteği almamaları,
ülkemizin kalkınma ve gelişmesini de olumsuz etkilemektedir. Ayrıca,
küreselleşmenin etkileri, dış kaynaklı kredilerden son derece sınırlı olarak
faydalanabilmeleri, buna karşılık, ülkemizdeki finansman kaynaklarından ise
yüksek maliyetler ve teminat sorunları nedeniyle düşük düzeyde pay almaları
kaynak sıkıntısı çekmeleri sorununu ortaya çıkarmaktadır.
5 Nisan 1994 ekonomik
krizinin etkilerini en ağır biçimde yaşayan KOBİ'ler, bu krizin etkilerini
atlatmaya çalışırken, 1997 yılında, özellikle gelişmekte olan ülkeleri ciddî
biçimde etkileyen Asya krizi, ihracata dönük imalat sanayiinde sıkıntılara
neden olmuştur. Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi olan Şubat 2001
kriziyle de KOBİ'ler varlık mücadelesine girmişlerdir.
Bu nedenlerle, KOBİ'lerin
devlet tarafından makro ekonomik politikalarla desteklenmeleri daha da önem
kazanmıştır. KOBİ'lerin sorunlarının tespiti, KOBİ'ler için temel stratejiler
geliştirilmesi, tespit edilecek stratejiler çerçevesinde sorunlarına çözümler
bulunması, rekabet güçlerinin artırılması ve AB ile entegrasyon sürecine
hazırlanmaları için tedbirler alınması gerekmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
3. - Ağrı
Milletvekili Halil Özyolcu ve 21 milletvekilinin, Ağrı İlinin ekonomik ve
sosyal açılardan yeterince gelişememesinin nedenlerinin araştırılarak
kalkınması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/86)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ağrı İlinin içinde
bulunduğu ekonomik ve sosyal yönden kalkınma ve gelişmesini engelleyen
nedenlerin araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 27.1.2003
1- Halil
Özyolcu |
(Ağrı) |
2-
Mehmet Kerim Yıldız |
(Ağrı) |
3-
Mehmet Melik Özmen |
(Ağrı) |
4- Zeyid
Aslan |
(Tokat) |
5- Sedat
Kızılcıklı |
(Bursa) |
6- Fehmi
Hüsrev Kutlu |
(Adıyaman) |
7-
Mahmut Durdu |
(Gaziantep) |
8-
Mehmet Yılmazcan |
(Kahramanmaraş) |
9- Hasan
Kara |
(Kilis) |
10-
Şükrü Ayalan |
(Tokat) |
11-
Semiha Öyüş |
(Aydın) |
12-
Faruk Koca |
(Ankara) |
13-
Fahri Çakır |
(Düzce) |
14-
Abdullah Torun |
(Adana) |
15-
Reyhan Balandı |
(Afyon) |
16-
Ahmet Koca |
(Afyon) |
17- Ali
Osman Başkurt |
(Malatya) |
18-
Feyzi Berdibek |
(Bingöl) |
19- A.
Yekta Haydaroğlu |
(Van) |
20- Ömer
Kulaksız |
(Sıvas) |
21-
Orhan Taş |
(Sıvas) |
22-
Rıtvan Köybaşı |
(Nevşehir) |
Gerekçe:
Ağrı İlimiz, Ağrı Dağı ve
Nuh'un Gemisi efsanesiyle Türkiye'de ve dünyada tanınan şirin bir şehrimizdir;
ama, şehrin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyinin Türkiye
ortalamasının çok altında kalması, bu tanınmayı ciddî anlamda gölgelemektedir.
Yirmi yıl önce yazılmış
kaynaklara bakıldığında, ilimizle ilgili ekonomik ve sosyal göstergelerde aradan
geçen bunca zamana rağmen olumlu bir değişmenin olmaması, gelecek adına bizi
ciddî anlamda kaygılandırmaktadır. Bir sınır şehri olan Ağrı'nın kendini bu
kısır döngüden kurtaracak potansiyele sahip olduğuna inanmakla birlikte,
merkezî otorite tarafından uygulanan yanlış politikalar ilimizi hiç de hak
etmediği bugünkü noktaya getirmiştir.
İlde kış şartlarının çok
çetin geçmesi, ilin geri kalmışlığını tek başına izah edemez ve bu haklı bir
mazeret olamaz. İlimizin kış sporlarına müsait iklim ve coğrafî yapısı iyi
değerlendirilmediği gibi, turizm açısından büyük bir potansiyele sahip olan
Diyadin Kaplıcası, Doğubayazıt'ta bulunan İshak Paşa Sarayı, Buz Mağarası ve
dünyanın ikinci büyük meteor çukuru gibi önemli turizm merkezlerinin de iyi
değerlendirildiği söylenemez.
İl ekonomisinin temeli
hayvancılık ve tarıma dayanmaktadır. Ağrı'da faal nüfusun yüzde 76,3'ü tarım
sektöründe çalışmaktadır. İl ekonomisinin tarım ve hayvancılığına dayalı
olmasına rağmen, köylerimizin ve köylülerimizin durumu içler acısıdır.
İlde ulaşım halen büyük
bir sorundur. Altyapı sorunları, diğer illerimize göre daha büyük olup mevcut
köylerimizin dörtte 1'i bile şebekeli içmesuyuna sahip değildir. 4 575
kilometre köy yolunun sadece 135 kilometresi asfalttır. 2 448 kilometresi
stabilizedir ve Türkiye standartlarının çok altındadır. Toplam 929 yerleşim
ünitesinin 458'nin suyu mevcut olup, 265'nin içmesuyu yetersizdir. Hiç suyu
olmayan yerleşim birimi sayısı 205'tir.
335 000 hektar tarım
alanının ancak 220 889 hektarı ekilmektedir. Ekilebilir arazinin ancak 82 000
hektarı sulanabilir niteliktedir. İlimizde tek baraj olan Patnos Barajı Patnos
Ovasından 5 436 hektar alanın sulu tarıma açılmasına imkân vermiştir. 1994
yılında ihalesi yapılan Ağrı merkez Yazıcı Barajı bittiğinde 36 300 hektar alan
daha sulu tarıma açılacaktır. Kesin projesi biten ve ihaleye hazır hale
getirilen ve toplam 39 682 hektar araziyi sulayabilecek Patnos Şeker Ova Barajı
ile Ağrı Ekinci Ovası sulaması 1996 yılından bu yana ihale kapsamındadır.
Planlaması biten Murat Barajı ve planlaması devam eden Eleşkirt Aydın Barajı,
Tutak Nadir Şeyh Barajı ve Tutak Karahalit Barajları ilimiz için büyük bir
şanstır.
İlimizde eğitim ve sağlık
hizmetlerinin hangi aşamada olduğu herkesin malumudur. Ağrı'nın sosyal
yapısının dönüşümü için bir dönüm noktası olabilecek Ağrı Dağı Üniversitesi
hâlâ gerçekleşebilmiş değildir. İl genelinde 1 659 kişiye 1 hastane yatağı, 1
hekim başına ise 4 259 kişi düşmektedir. İl dahilinde işsizlerin büyük
çoğunluğu genç nüfus olup, ilkokul mezunu, niteliksiz insanlarımızdan
oluşmaktadır. Toplam nüfus içinde okuryazar oranı yüzde 65'tir.
Ağrı İlinde sanayiin
gelişmemesi, yeterince fabrika ve istihdam sağlayıcı işyerlerinin olmayışı, gün
gittikçe işsizler ordusu zincirine yeni bir halka daha eklemektedir.
İlimiz, yurtiçi gayri
safî hâsıladan aldığı pay, ülke bazında, oldukça düşüktür; iktisadi ve sosyal
kriterler çerçevesinde, Türkiye'nin diğer illerine göre son sıralardadır.
Ağrı İlinde göç önemli
bir olgudur. İlin ekonomik ve sosyal yetersizliği giderilmediği sürece bu olgu
devam edecektir. İlin sanayii yok gibidir.
İlimizin hak ettiği yere
gelebilmesi ve insanımızın özlenen refah seviyesini yakalayabilmesi için,
aslında yeterli potansiyele sahibiz. Yapılması gereken, atıl durumda kalan
kaynakların ortaya çıkarılması ve bunların kullanılma yöntemlerinin
belirlenmesidir. Ağrı İlinin, ekonomik ve sosyal yönden geri kalmışlık ve
gelişememe sebeplerinin bulunması, gerekli tedbirlerin alınması ve kalıcı
çözümler üretilmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci maddesi ve Meclis İçtüzüğünün
102 nci maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasının faydalı olacağı
kanaatindeyiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
V. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 31 Tarih:
21.5.2003
Genel Kurulun 21.5.2003
Çarşamba günkü (bugün) Birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 34 üncü sırasında yer
alan 120 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına alınması ve
çalışma süresinin 15.00-23.00 saatleri arasında olması; 22.5.2003 Perşembe
günkü Birleşimde ise, gündemin 5 inci sırasına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması; 23.5.2003
Cuma günü de Genel Kurulun saat 14.00'de toplanması ve gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 63
üncü sırasında yer alan, Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler konusunda Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına
ilişkin (8/2) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmesinin yapılması
ve çalışma süresinin bu işin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar olmasının
Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.
|
Bülent
Arınç |
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
|
Başkanı |
|
|
|
|
|
Faruk
Çelik |
Mustafa
Özyürek |
|
AK Parti
Grubu Başkanvekili |
CHP
Grubu Başkanvekili |
BAŞKAN - Öneri hakkında
söz talebi?.. Yok.
Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul
edilmiştir.
Gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
VI. - SEÇİM
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. -
(10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe
seçim
BAŞKAN - (10/29,31) esas
numaralı Meclis araştırması komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için, Trabzon Milletvekili Şevket Arz aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince,
sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmına"
geçiyoruz.
İş Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (1) (2)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının 109 uncu
maddesini okutuyorum:
DOKUZUNCU BÖLÜM
Çeşitli, Geçici ve Son
Hükümler
Yazılı bildirim
MADDE 109. - Bu Kanunda
öngörülen bildirimlerin ilgiliye yazılı olarak ve imza karşılığında yapılması
gerekir. Bildirim yapılan kişi bunu imzalamazsa, durum o yerde tutanakla tespit
edilir. Ancak, 7201 sayılı Kanun kapsamına giren tebligat anılan Kanun
hükümlerine göre yapılır.
BAŞKAN - Madde hakkında,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Afyon Milletvekili Halil
Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun saygın üyeleri; İş Kanunu
Yasa Tasarısının "Çeşitli, Geçici ve Son Hükümler" başlıklı Dokuzuncu
Bölümünün yazılı bildirimi düzenleyen 109 uncu maddesi üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubumuz adına,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
13 Mart 2003 tarihinden
itibaren, tartışmalı, toplumda yankı uyandıran, çalışanlar ile çalıştıranların
konumunu ve ilişkilerini düzenleyen bu yasa tasarısını Yüce Mecliste
görüşüyoruz. Yasa tasarısı, Meclis Genel Kurulunda, normal çalışma koşullarının
dışında görüşülerek çıkarılmaya çalışılıyor. Gerçi, Meclisten çıkarmaya
çalıştığımız yasa tasarısının sahibi de yok. Sayın Bakan, yasa tasarısını sunuş
konuşmasında ve zaman zaman Genel Kurulda yaptığı açıklamalarda, devletin
devamlılığı esasına dayanarak İş Yasa Tasarısını Meclis gündemine
getirdiklerini, bu yasa tasarısını kucaklarında bulduklarını ifade etmiştir.
Halbuki, bu yasa tasarısı, AK Parti Hükümetince, Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuş, komisyonda savunulmuş ve Meclis gündemine getirilmiştir.
Bir söz vardır: İnanmayan
insan inandıramaz. Hükümetin, Sayın Bakanın tasvip etmediği ve "kucağımda
buldum, devletin devamlılığı esasına göre getirdim" dediği bir yasa
tasarısına bizim inanmamızı, tasvip etmemizi Sayın Bakan bizden nasıl bekleyebilir?!
Sayın Bakan, eğer, hakikaten devletin devamlılığı esasına dayanarak getirdiği
ve kucağında bulduğu bu yasa tasarısını içine sindiremiyorsa, yasa tasarısını
Meclisten geri çekmelidir. Eğer, bu yasa tasarısını Meclisten geri çekmeyerek,
görüşmelere devam etmek istiyorsa, o zaman, bu yasa tasarısı, AK Parti
hükümetinin savunduğu, önerdiği bir yasa tasarısı olarak kabul edilecektir.
Sayın Bakan, bunun dışında, başka bir sorunu da Meclisin gündemine getiremez.
Bu tasarı, açıkçası, AK Parti hükümetinin tasarısıdır; Meclis gündemine
getiren, sayın hükümettir. Açıkça, biz, nasıl bu tasarıyı içimize
sindiremediğimizi, karşı çıktığımızı anlatmaya çalışıyorsak, sizler de, bu
tasarıyı savunmak zorundasınız.
Değerli arkadaşlar, şu an
görüştüğümüz tasarıyla işlevsiz hale getirilmeye çalışılan İş Güvencesi Yasası,
Kopenhag'da belirlenen ve bizim, devlet olarak, uygulayacağız diye altına imza
attığımız Avrupa Birliği uyum yasalarından biridir. Hatırlarsınız, geçen dönem,
Ağustos 2002 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde olduğu bir
dönemde, olağanüstü toplantı çağrısı yapılarak çıkarılan bir yasadır. İş
Güvencesi Yasası, Avrupa Birliği tarafından, Türkiye'de yetersiz olan,
çalışanların haklarının düzeltilmesi, yıllardır ezilen, işini kaybetme
korkusuyla, sosyal güvenceden yoksun, her türlü zorluğa, baskıya katlanan işçi
kesiminin, dünya standartlarında, insanca çalışma olanaklarına sahip olabilmesi
için çıkarılması istenen bir yasaydı. Aslında bu yasa, Avrupa Birliği uyum
yasalarından çok daha önce, bizim, kendi insanımız için yapmamız gereken bir
düzenlemeydi; ama, maalesef, öyle olmadı. Avrupa Birliğinin, bizi, kendi
insanlarımıza zaten olması gereken haklarını vermemiz için zorlamasıyla bu yasa
gündeme geldi ve çıkarıldı; yani, bu yasa, Avrupa Birliği ile ILO
Sözleşmelerine uygun bir çalışma ortamının Türkiye'de yerleştirilmesi amacıyla,
15 Martta yürürlüğe girmek üzere kabul edilmişti. Hatırlarsanız, o dönemde de
-şimdi olduğu gibi- sosyal kesimlerden bir grup, iktidarı baskı altına almış ve
siyasî iktidarı oluşturan partilerden birinin genel başkanı, kendi bakanından,
sizin, bugün işlevsiz hale getirmeye çalıştığınız bu yasayı geri çekmesini
istemiş ve o süreç, bu bakanın partisinden istifa etmesiyle sonuçlanmıştı.
Açıkçası, bu noktada, o partinin, bugün Meclis dışında kaldığına dikkatlerinizi
çekmek istiyorum.
Geçen hafta içinde, Sayın
Başbakan, Antalya'da yaptığı bir açıklamada "benim işadamım zengin olacak
ki, benim ülkem zengin olsun. Parlamento, günlerdir, gece gündüz, on beş gündür
engelleniyor. Kim engelliyor; Cumhuriyet Halk Partisi. Cumhuriyet Halk
Partisinin hayatında işçinin yanında olduğu görülmüş mü? Biz, işyeri
güvencesinden yanayız. İşyeri güvence altında olmadıktan sonra, sen hangi
işçiye, neyin iş güvencesini vereceksin" diyerek bu yasayla ilgili görüşlerini
ifade etmiştir.
Sevgili arkadaşlar, yasa
koyucu, İş Yasası düzenliyor. İş Yasasının 1 inci maddesinde işçi, işveren ve
işyeri konumu düzenlenmektedir. Şimdi, değişik bir gözlükle bakarak, sadece
işyeri güvenliğini esas alarak... Sayın Başbakan, bu İş Yasasına, bugün
demokrasiye yeni geçmeye çalışan Bulgaristan ve Romanya'ya, işçi haklarının
olmadığı bir ülkeyi, Türkiye'yi örnek almasını gösterecek şekilde, bu gözle
bakarsa, elbet Cumhuriyet Halk Partisi engeller; çünkü, Cumhuriyet Halk
Partisi, açıkçası, şunları savunuyor ve altını çizerek de söylüyoruz: Biz,
ödünç iş ilişkisine karşıyız diyoruz. Biz, işyerinin ve iş sözleşmesinin
devrine olanak sağlayan hükümlere karşıyız diyoruz. Çağrı üzerine çalışma
sistemi getiriliyor, buna karşıyız diyoruz. İş sözleşmesinin süreli hale
getirilerek işçi üzerinde baskı kurulması isteniyor, buna karşı olduğumuzu
söylüyoruz. İş sözleşmesinin feshinde işverene geniş olanaklar sağlanmak
isteniyor, buna karşı olduğumuzu söylüyoruz. "Telafi çalışması" adı
altında kuralsız çalışma getirilmek isteniyor, buna karşı olduğumuzu
söylüyoruz. İşyeri güvenliğini esas alırken, orada, o işyerinde, asıl, emeğini
ortaya koyanların hak ve yükümlülükleri gözardı edilirse, Cumhuriyet Halk
Partisi, elbette, bu yasada daha duyarlı davranacak, Parlamentoda gücü yettiği
oranda, bu yasayı engellemeye çalışacaktır.
Engelleme derken şunu
söylemeye çalışıyoruz: Bu yasada, düzeltilmesi gereken konuları öncelikle
açıklamaya çalışıyoruz; çünkü, biz, şuna inanıyoruz: Sizin, tek başınıza bu
yasayı çıkarmaya gücünüz yetiyor; ama, Cumhuriyet Halk Partisi de, bugünkü
konumunda, yasanın, Anayasaya uygun ve yeni sorunlar yaratmayacak şekilde
düzgün çıkması için önerilerini söyleyecektir ve biz, bunu söylemeye
çalışıyoruz, İçtüzüğün verdiği olanaklar dahilinde, bunu açmaya çalışıyoruz.
Yasa koyucu, 3 oluşumdan,
işyerine gereken önemi verir, işverene gereken önemi verir, işçiyi gözardı
ederse, bu, yarın, sosyal patlamalara sebep olabilir. Bu nedenle, yasanın
sosyal amaçlı bir yasa oluşu ve her 3 unsurun da aynı oranda gözetilmesi
gerektiğini vurgulayarak, bu konudaki düşüncelerimizi belirtmek istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; görüşülen yasa sosyal amaçlı bir yasa. Bu yasa, 2821 sayılı
Sendikalar Yasasını, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Yasasını, 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Yasasını da ilgilendirmektedir. İş Güvenliği Yasası,
yürürlüğe gireceği tarihi umutla bekleyen -Sayın Cumhurbaşkanının hassasiyeti
sayesinde, son anda yürürlük tarihinin uzatılması çalışmaları engellenen yasa-
tüm çalışan kesimi mutlu etmişti; ama, şimdi görüşmekte olduğumuzu İş Kanunu
Tasarısıyla, işçinin hevesinin kursağında kaldığını görüyoruz.
Bu yasa tasarısında,
özellikle akdin feshinin geçerli sebebe dayandırılmasını düzenleyen 18 inci
maddeyle "on" yerine "otuz veya daha fazla işçi çalıştıran"
ibaresine yer verilmesiyle, İş Güvenliği Yasasının kapsamı daraltılmakta, yasanın
işlevi fiilen ortadan kaldırılmaktadır. Bu yasa tasarısıyla, işçi
sendikasızlaşmaya, işveren kayıtdışı alanda çalışmaya yönlendirilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe,
sözlerinizi toparlar mısınız.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bu yasa tasarısı,
ilişkilerini düzenlediğiniz taraflardan birisi olan işçi kesiminde
benimsenmemektedir.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; 109 uncu maddede, ikili bir bildirim esas alınmaktadır. Bunlardan
birisi şudur: "Bu Yasada öngörülen bildirimlerin ilgiliye yazılı olarak ve
imza karşılığında yapılması gerekir. Bildirim yapılan kişi bunu imzalamazsa,
durum o yerde tutanakla tespit edilir." Kim tespit edecek? Türkiye'de
işsizliğin yoğun olduğu bir ortamda, o iş akdiyle ilgili herhangi bir konuda
işveren tarafından işçiye bir bildirim sunulmadığı halde, herhangi bir tutanak
-gıyabında- tutularak, bu, yarın mahkemeye intikal ettiğinde, o işçiye
bildirilmiş hale getirilecektir.
Halbuki, maddenin ikinci
paragrafında "7201 sayılı Kanun kapsamına giren tebligat anılan Kanun
hükümlerine göre yapılır" deniliyor. Biz, sosyal barışı da sağlaması
açısından, bu tasarıda şu tür bir düzenlemenin yapılmasının çok daha iyi olacağı
kanaatindeyiz: "Bu Kanunda öngörülen bildirimler, ilgiliye yazılı olarak
7201 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılır." Bunun, sosyal taraflar
açısından da çok daha iyi, çok daha net sonuca götürücü bir etken olacağı
kanaatindeyim.
Sayın Başkan, sözlerime
son verirken, tasarının, açıklamaya çalıştığım nedenlerle, tümünü ve bu
maddenin de bu türde hazırlanış şeklini, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
uygun görmediğimizi ve olumsuz oy vereceğimizi bildirir; tümünüze sevgi ve
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ünlütepe.
Madde üzerinde, AK Parti
Grubu adına söz isteyen, Çorum Milletvekili Sayın Agâh Kafkas; buyurun efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH
KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 109 uncu maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İş Kanunu Tasarısının 109
uncu maddesi, yazılı bildirimi esas almaktadır ve ihtilafların çözümüne esas
olmak üzere yazılı bildirim olumlu bir gelişmedir. Bu nedenle, bu maddenin
olumlu olduğunu belirterek, yasa tasarısının geneli üzerinde bir kısa
değerlendirme yapmak istiyorum.
Bilindiği gibi, 26
Haziran 2001 tarihinde, zamanın Çalışma Bakanı ve sosyal tarafların
imzaladıkları bir mutabakatla, bir protokolle bu tasarı gündeme gelmiştir. Bu
protokolde, çalışma yaşamımızı düzenleyen yasaların çağdaş gelişim çizgisine
uygun biçime getirilmesi için, taraflarca önerilen ve üniversitelerimizin
çalışma yaşamıyla ilgili sayın öğretim üyelerinden oluşan bilim kurulunun,
öncelikle 1475 sayılı İş Kanunu, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı
Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu başta olmak üzere, bu yasalarda
gerekli değişiklikleri ve düzenlemeleri yapmaları kabul edilmiştir.
"Böylece, sosyal diyalog içerisinde üretilecek çözümün sosyal faydası daha
büyük olacaktır" denilmektedir.
Burada altı çizilmesi
gereken husus, sosyal tarafların, Türk iş hukukunun çağdaş gelişim çizgisine
çekilmesi konusundaki mutabakatlarıdır.
Çağdaş gelişim çizgisine
baktığımız zaman, Avrupa Birliği standartları ve Avrupa Birliğindeki çalışma
ilişkilerindeki çalışma kurumlarının da Türkiye'de yer alması anlamına geliyor
ve burada da, esas unsurun -bu cümleyi kabul etmekle ve deklare etmekle- esnek
çalışma ilişkileri olduğu ortadadır. Ancak, esnek çalışma düzenlemeleri
yaparken, sendika, toplusözleşme ve endüstriyel konsey gibi kurumlar arasında
sağlıklı bir hiyerarşi oluşturulması ve yine, esnekliğin, güçlü sendikal
haklardan oluşan sinerjik bir model yaratması gerekmektedir Batı'da olduğu
gibi.
Sendikalaşmayı artıran,
sendikal yapıyı güçlendiren, toplusözleşmeden yararlanmayı yaygınlaştıran yeni
düzenlemeleri de, kısa sürede hayata geçirmeliyiz bu protokolde belirtilen 2821
ve 2822 sayılı Yasalarla. Bir başka anlatımla, Avrupa Birliğiyle uyum
çalışmalarını hızlandırdığımız şu günlerde, AB'nin sosyal modeline uygun
ekonomik gelişmeyi, sosyal gelişmeyi eşzamanda gerçekleştirmeliyiz ve bu
konudaki çalışmalarımız, çok yoğun bir şekilde sürmektedir.
Değerli milletvekilleri,
çıkaracağımız bu yasanın, bir teknik yasa, çalışma hayatını yıllarca
düzenleyecek bir yasa olduğu ve bu noktada ciddî bir çalışma yapılması
gerektiği ortadayken, maalesef, yasanın tartışma zemini biraz kaymış durumda.
Umuyorum ki, bundan sonraki süreçte -başından beri, birkaç konuşmamda altını
çizdiğim gibi- bu Meclis, kendi iç dinamikleri içerisinde, bu yasayı, başta
belirtilen Avrupa Birliği kriterlerine ve Avrupa Birliği Sosyal Şartına uygun
bir halde çıkaracaktır.
Bu çerçevede, yasa
tasarısının, çok uzun süre, sosyal tarafların diyalogu aranarak, sosyal
taraflarla birlikte götürülmesi hedeflenmiş ve çok büyük mesafe katedilmiştir.
Maalesef, kimi diyalog eksiklikleri kimi iletişim noksanlıkları kimi bu sürecin
istismarı gibi nedenlerle sonuca ulaşılamamıştır. Bu yasa tartışılırken, son
noktada, işçi sendikalarımızın çok değerli uzmanlarıyla, konfederasyonlarımızın
çok değerli uzmanlarıyla oturup, ortak bir çalışma yapmaya çalıştım. Bu
çalışmada, işçi ve işveren arasındaki dengenin kurulması için olmazsa olmaz beş
temel konu tespit ettik; çünkü, bu yasayı hayata geçirirken temel hedefimiz,
hem işçinin mağdur edilmemesi, işçinin korunması ilkesi hem de çağdaş
standartların bu yasada hâkim olması kriteriydi. Konfederasyonlarımızın değerli
uzmanlarıyla vardığımız mutabakatta, bana beş temel madde tespit edilmişti. Bu
beş temel maddeden iki tanesini komisyon çalışmaları içerisinde çözdük.
Bunlardan bir tanesi, çalışma koşullarında değişikliği içeren bir düzenlemeydi.
Maalesef, bu düzenleme, çalışma koşullarını belirlerken işçiye yeni hakların
sağlandığı ve işçinin korunduğu bir maddeyken, sonradan ikinci bir fıkra
eklenerek, burada, işçiye sağlanan hakların geri alınmasını öngörmekteydi ve
komisyon çalışmalarında, Cumhuriyet Halk Partisinden katılan değerli
arkadaşlarımızın da katkılarıyla, komisyonumuzun oybirliğiyle, bu madde,
arkadaşlarımızın önerdiği çerçeve içerisinde hallolmuştur. Burada, bu fıkrada
"İşverence çalışma koşullarının değiştirilmesi hakkı saklı tutulduğu
hallerde ve belirli süreli iş sözleşmelerinde yukarıdaki hükümler uygulanmaz;
ancak, belirli süreli iş sözleşmesinde işverenin çalışma koşullarında
değişiklik yapma hakkı saklı tutulmamışsa, işçi rıza göstermedikçe, işveren,
belirlenen şartları süre sonuna kadar uygulamakla yükümlüdür" hükmü yer
almaktaydı. Burada, işveren tarafından istismarı mümkün olan bu hüküm -çünkü,
hepimiz, kimi kâğıtların, kimi hizmet sözleşmelerinin daha önceden
imzalattırıldığını biliyoruz- ortadan kaldırılmıştır.
Yine, arkadaşlarımızın
önerdikleri, bu yasada yer alan yeni çalışma biçimlerinin uygulanmasının
ihlalinde hiçbir yaptırımın olmadığı belirtilmekteydi. 7 nci maddede geçici iş
ilişkisi, 14 üncü maddede çağrı üzerine çalışma, 41 inci maddede fazla çalışma,
64 üncü maddede telafi çalışması ve 65 inci maddede kısmî çalışmanın
müeyyidelerinin olmadığı tespit edilmişti; bunlara müeyyideler getirilmiştir.
Her bir olay ve her bir işçi için 50 000 000 ile 100 000 000 TL arasında
değişen para cezaları getirilmiştir.
Esas, bu yasanın
içerisinde arkadaşlarımızın önerdikleri üç madde vardır ki, bu, yasanın
içeriğini değerlendirdiğiniz zaman çok önemlidir. Şimdi, biz, iş güvencesini
tartıştığımız zaman, sadece 30 rakamını, 10 rakamını tartışıyoruz. Oysaki, iş
güvencesi rakamını 10'dan sıfıra da indirseniz, eski halinden sıfıra da
indirseniz, benim bahsettiğim bu üç maddede, arkadaşlarımızla tespit ettiğimiz
üç maddede gerekli düzenlemeleri yapmadığınız takdirde, iş güvencesi yasası
diye bir hükmün Türkiye'de uygulanıyor olma ihtimalini ortadan kaldırırsınız.
Biz, bu işi sloganlarla tartışmak yerine... İş hukuku, gerçekten, çok ciddî
ihtisas gerektiren bir hukuk dalıdır ve her hukukçunun, ihtisası olmayan hukukçunun
anlayamayacağı kadar derin konuları ihtiva etmektedir. O nedenle, 2 nci
maddede, 7 nci maddede ve 11 inci maddede, belirli süreli hizmet akdi, belirli
ve belirsiz süreli iş sözleşmesi, taşeron maddesi ve geçici iş ilişkisi başlıklı
maddelerde gerekli düzenlemeleri yapmadığımız takdirde, bütünüyle bu yasanın
dengesi bozulmaktaydı. Oysa, bu yasanın dengesinin bozulmaması konusunda çok
ciddî bir uğraş verilmiştir. Ben, burada, AK Partinin değerli yöneticilerine ve
bütün milletvekillerine şükranlarımı sunmak istiyorum. Parti içi demokrasinin
ve parti içerisinde inandıklarını savunmanın ve bunun karşılığını görmenin çok
onurlu bir mücadelesini yaşadım ve herkesten büyük anlayış ve katkı gördüm;
onun için, AK Parti Grubuma minnetlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.
Partimiz, kendi iç
dinamikleri içerisinde bu yasanın eksikliklerinin giderilmesi konusunda gerekli
hassasiyeti göstermiştir. Yine, bir teşekkür borcumu da, Sayın Çalışma Bakanıma
ve değerli kadrosuna sunmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kafkas, konuşmanızı toparlayabilir misiniz.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Çünkü, bu ekiple birlikte yaptığımız çalışmada, İş Kanununun temel esprisindeki
işçiyi koruma ilkesini de, serbest rekabet ortamında mücadele veren ve istihdam
yaratmak için çaba sarf eden dengeyi de, işverenin dengesini de kurma
konusundaki hassasiyetimiz, birlikte yaptığımız çalışmalarla ortaya çıkmıştır.
Ben inanıyorum ki, İçtüzüğün verdiği imkânlar çerçevesinde, bu söylediğimiz
konulara ilişkin gerekli düzenlemeler yapılacak ve işçi kesiminin mağduriyeti
ortadan kaldırılırken, talepleri de yerine getirilmiş olacaktır.
Kimse, AK Partiyi işçi
düşmanı olarak ilan etme hakkına sahip değildir. Biz, önce insan merkezli ve
emeği yücelten, emeğe değer veren bir anlayışın temsilcileriyiz. O nedenle, AK
Parti, kendi dinamikleri içerisinde bunu çözerken, Cumhuriyet Halk Partisinin
de sermaye düşmanı olmadığını çok iyi biliyorum ve Parlamentomuzun her iki
değerli partisinin mensuplarının kendi iç dinamikleri içerisinde ve bundan
sonraki süreçte, hiç olmazsa -altını bir kez daha tekrar ederek çizmek
istiyorum ki- bu yasanın daha sağlıklı çıkması ve yasanın aksayan taraflarının
giderilmesi konusunda hassasiyet göstermesi gerekmektedir.
Biraz önce, değerli
arkadaşımız diyor ki: "Bizim hiçbir önerimiz kabul edilmedi."
Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği birçok önerge burada hayata geçirilmiş ve
12-13 tane önergeleri AK Partinin oylarıyla kabul edilerek yasadaki kimi eksikliklerin
düzeltilmesi sağlanmıştır; ama, önerge verme hastalığı, maalesef, bazen de
tersine olmuştur. Bizim önergemizde 5 milyar cezayı -işverene verilecek bir
cezayı- maalesef, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesiyle bir asgarî ücrete
indirdik. Bu teknik arızanın, yapacağımız...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Sayın Başkanım, son bir cümle.
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
eksüreniz de doldu; öyle anlaşılıyor ki, serbest kılsak, sabaha kadar
konuşacaksınız.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Son bir cümle...
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Ben inanıyorum ki, kendi dinamikleri içerisinde düzeltecektir.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde,
şahsı adına söz isteyen, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan...
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Vazgeçtim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Adana
Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 109 uncu maddesi
hakkında, şahsım adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum;
Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Efendim, bir yakınımıza,
dostu, imkânları dahilinde alabildiği külüstür bir arabayı gösteriyor;
arkadaşım, iltifatta bulunmak gayretiyle, kaportası dökük, motoru paslanmış
arabada bir güzellik arıyor ve şöyle diyor: "Çok güzel koltukları olan bir
araba almışsınız." İş Kanunu Tasarısının 109 uncu maddesi de, gerçekten,
bu tasarının en güzel, hatta tek güzel hazırlanmış maddesidir. Bu kanunda
öngörülen bildirimlerin ilgiliye yazılı olarak ve imza karşılığında yapılması
gereği, bildirim yapılan kişinin imzalamaması halinde durumun yerinde tutanakla
tespit edileceği, son derece başarılı ve yerinde düzenlemelerdir; yani, bu
madde, kaportası göçmüş, motoru dağılmış bir arabanın koltuklarıdır.
Hükümet, tüccar siyaseti
yürütmekle övünmekte ne kadar haklı olduğunu iş kanunuyla ortaya koymuştur.
Kasabanın tek
lokantacısı, çıkar dükkânının önüne, koca bir tepsi pilavı karıştırır ve
bağırır: "Ey millet, gelin, siz bu pilavı taze taze şimdi yiyin; şimdi
yemezseniz, yarın çorbasını, öbür gün böreğini, daha sonraki gün de sütlacını
size yedirmeyi bilirim ben. "
Hükümetimiz, tansiyon
düşünceye kadar ötelemiş olduğu pilavı yine önümüze getirmiştir. Bu tüccar
siyasetinin strateji kurguları, yurt dışında işlemese bile, yurt içinde onlara
kim bilir daha nice zaferler kazandıracaktır.
Sayın milletvekilleri, İş
Kanununun önceki görüşmelerinde birtakım hususları söyleye söyleye dilimizde
tüy bitti; ancak, hükümetimiz, bir kere olsun "bu koca adamlar ne
diyor" diye kulak kabartmadılar. İnsan onurunun çiğnenmekte olduğuna dair,
rekabete büyük bir darbe indirildiğine dair, emeğin hakkının yok edildiğine
dair sözlerimiz tebessümlerle geçiştirildi. Bu kanun tasarısı, tek kelimesinde
kalem oynatılmaksızın yeniden önümüze getirildi. Kamuoyundan alınan bu kadar
tepkiye biraz saygı duyulsaydı, bu metin önümüze çok değişmiş bir şekilde
getirilebilirdi.
Aziz Türk Milletinin
temsilcileri, bu kanun, işçilerimiz kadar namuslu işadamlarımızı da mağdur
etmektedir. Ben, işadamı kavramında, vergi hileleri üstadı olmamış, servetini
emeği sömürerek kazanmamış, namuslu, ülkesinin bayrağını tüm dünyada gururla
taşıyan, istihdam yaratan girişimcilerimizden bahsediyorum. Bunların karşısında
en büyük düşman, ne devlettir ne de işçi sınıfıdır; üçkâğıtçılardır,
sahtekârlardır, riyakârlardır.
İşte, hükümetiniz, ne
yazık ki, yılların emektarlarını işsizliğin girdabına terk ederek, yarını
görmekten uzak, kayıtsız, iş kiralama eylemini namusuna bunalıp yapamayacak,
taşeron işçilerle istihdama gidemeyecek işverenlere ciddî bir rekabet, hatta
felaket darbesi vuracaktır; ancak, hükümetinizin eylemlerinin kimlerin
menfaatlarını artırmakta olduğunu da lütfen dikkatten kaçırmayınız. Sanmayınız
ki, iki sömürgecinin şartlarını geliştirmekle Türkiye'yi kalkındıracak
düzenlemelere gidiyorsunuz. Birçok ülkeyle dışticaret ataşe sayısı mukayese
bile edilemeyen ülkemizin ticaret ataşeliklerinin sayısını daha da azaltarak
ihracatımızın artırılması rüyası gibi, hükümetimiz, işçinin alım gücünü
düşürerek mi üretim ve büyümenin önünü açacaktır?! Paranın dolaşımının önüne
çelikten bir zırh koyanlar, bu uygulamanın büyüme rakamlarına etkisini
düşünmüşler midir acaba?!
Saygıdeğer vekiller,
iktidar partisi ismini önemli iki kavramla oluşturmuştur: "Adalet" ve
"kalkınma." Bir milletin kalkınması için adaletin esas olduğu
şüphesizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Başoğlu.
ATİLLA BAŞOĞLU (Devamla)
- Hatırlarsınız, Kurtuluş Savaşımızda bir hekim, oğluyla aynı cephededir; en
büyük endişesi, oğlunun bir gün kendi hastane çadırına getirilmesiydi ve
korktuğu bir gün gerçek oldu. Önüne gelen iki yaralıdan birisi oğlu, diğeri ise
bir albaydır. Bir gün evvelki uçak saldırısı ilaç deposunu vurmasaydı, ikisine
de yetecek kadar serum bulunabilecekti; ancak, o, kalmış olan tek seruma
gözyaşlarını da karıştırarak ülkesinin kurtuluşu için albaya tatbik etti.
Sayın vekiller, adalet,
bir vasıtayı doğru yerde kullanmaktır. 1997 senesinden beri süregelen krizlerde
elimizdeki serumları kime takacağımızı bilelim ki, kurtuluşumuz hep beraber
olsun.
Sayın yetkililer,
anlaşılan odur ki, bütün gayretlere rağmen, dökülen yaşlara rağmen, bize
rağmen, siz, bu bozuk pilavı millete, emekçiye yedirmek istiyorsunuz; ancak,
sayın vatandaşlarımız, emekçilerimiz mahzun olmasınlar, mahkeme kadıya mülk
değildir; bir gün bir iktidar gelir ve bu yapılanların muhasebesi tekrar
yapılır.
Sayın hükümet üyeleri,
uygulamalarınızı izliyoruz, değerlendiriyoruz ve endişe ediyoruz, ki, siz,
önceki hükümetlere rahmet okutacağa benziyorsunuz.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Başoğlu.
Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya?.. Konuşmuyor.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
109 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
110 uncu maddeyi
okutuyorum:
Konut kapıcılarının özel
çalışma koşulları
MADDE 110. - Konut
kapıcılarının hizmetlerinin kapsam ve niteliği ile çalışma süreleri, hafta
tatili, ulusal bayram ve genel tatil günleri, yıllık ücretli izin hakları ve
kapıcı konutları ile ilgili hususların düzenlenmesinde uygulanacak değişik
şekil ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir
yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Malatya Milletvekili Muharrem
Kılıç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 110 uncu maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyete saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
izniniz olursa, asıl konuya girmeden önce, Tekelin Malatya Tütün Fabrikasının
ve işçilerinin acil bir sorununa değineceğim. Fabrikada emekliliği gelen
işçilere gönderilen bir yazıda, emekliliği gelen işçilerin 26.5.2003 tarihi
itibariyle iş akitlerine son verileceği bildirilmiştir. Bu uygulamayla, 368
çalışan, bir günde işini kaybetmiş olacaktır. Aynı uygulama, Tekelin Tokat
Sigara Fabrikasında da sürdürülmektedir. Bu uygulama sadece işçileri değil,
fabrikayı da etkileyecektir. Zira, emekliye sevk edilecek sevk edilecek
personelin büyük bölümü vasıflı, teknik personeldir. Bu personelin emekli
edilmesiyle, fabrika çalışamaz duruma gelecektir. Geriye kalan işçilerin çoğu,
başka fabrikalardan gelmiş, vasıfsız işçilerdir. Özelleştirme kapsamında
bulunan bu fabrika, eğer, bilinçli olarak çalışamaz duruma getirilerek zarar
ettirilip, özelleştirmeye gerekçe yapılmak istenmiyorsa, bu uygulamaya derhal
son verilmelidir. Sayın hükümetin, konuyu yeniden tetkikiyle bu yanlış uygulamayı
durdurmasını talep ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
tasarının gerekçesinde, İş Kanununun 1971'de yürürlüğe girmesinden sonra otuz
yılı aşkın bir süre geçtiği, bu zaman zarfında ekonomik ve sosyal alanda,
çalışma alanında pek çok değişimler olduğu, ekonomik kriz dönemlerinde esnek
kuralların uygulanmasının gerekli olduğu, Avrupa Birliğine uyum sürecinde yeni
düzenlemelerin yapılması gerektiği belirtilerek, yasa tasarısının gerekçesi
açıklanmıştır. Ancak, bu tasarı, çalışma yaşamını düzenlemesi nedeniyle çok
geniş bir toplumsal kesimi ilgilendirmektedir. Bu nedenle, bu kabil yasal
düzenlemelerde toplumsal uzlaşı çok önemlidir; bu meselede, olaya, sadece
işveren veya sadece işçi yönünden yaklaşamayız. Düzenlemeyi bilim adamlarına
yaptırmak da yeterli değildir; çünkü, çoğu zaman teori ile pratik, farklılıklar
göstermektedir. Öyleyse, işçi ve işveren örgütlerinin, diğer sivil kitle
örgütlerinin, siyasî partilerin de bu konuda fikirlerinin alınması ve tasarının
bu şekilde düzenlenmesi gerekirdi. Gerçi, hükümet, işçi ve işveren kesimini bir
araya getirdiklerini, onların kabulüyle, 9 bilim adamına bu tasarının
hazırlatıldığını belirtmekte ise de, sonuçta bir uzlaşının olmadığı ortaya çıkmıştır.
Yapılması gereken, bilim adamlarının hazırladığı taslak üzerinde tarafların bir
araya getirilerek, uzlaşma imkânları yaratmaktı.
Değerli milletvekilleri,
yasalar, sadece o dönemin sorunlarını çözmek için değil, gelecekte de geniş bir
zaman diliminde uygulanmak için çıkarılır. Öyleyse, bu kadar aceleye ve telaşa
gerek olmasa gerekirdi. Uzlaşılamayan maddelerle ilgili olarak, tekrar tekrar
görüşmeler yaparak, bu maddelerle ilgili kamuoyunun da fikirlerini alarak ortak
bir noktaya gelmek gerekirken, işveren kesiminin oluru alınarak, bu taslak
yeterli denilip, tasarı halinde Meclise sevk edilmesi yerinde olmamıştır.
Komisyonlardaki görüşmeler sırasında, Meclis çatısı altındaki tek muhalefet
partisi olan Cumhuriyet Halk Partisinin görüş ve önerileri de dikkate
alınmamıştır.
Tasarı, bu haliyle,
iktidar partisinin Meclisteki çoğunluğunun oyuyla yasalaştığı takdirde, iş
yaşamımızdaki sorunları çözmüş olmayacak, bilakis, iş barışını olumsuz yönde
etkileyecektir. Daha şimdiden, Türk-İş, DİSK ve Hak-İş Federasyonları, bu
tasarıyla ilgili gösteri ve yürüyüşlere başlamışlardır.
Değerli milletvekilleri,
sayın hükümet; henüz, iş işten geçmemiştir; bu aşamada dahi, işçi-işveren
örgütleri ve muhalefetle ortak hareket edilerek bir orta yol bulunabilir.
Lütfen, ülkemizdeki iş barışını tahrip etmeyelim. Ülkemizin bugün için büyük
sorunu, işsizlik ve yoksulluktur. Gelin, hep beraber, buna çözüm bulmaya
çalışalım. Ülkemizin borç batağına sürüklenmesinde, ekonomimizin sürekli kriz
ortamında bulunmasında, bankaların batırılmasında ve hortumlanmasında,
yolsuzluklarda, ne işçilerin ne memurların ne de köylülerin bir sorumluluğu
vardır. Bu nedenle, tüm bunların faturasını çalışan kesime çıkarmak doğru
değildir. Gelin, hep beraber, ekonomimizi düzeltmeye çalışalım. Bu arada,
işverenlerimizin ağır vergi yüklerini ve yüksek SSK primlerini hafifletelim. Üretim
ve ihracatı artırmak için gerekenleri yapalım. Rantiyeyi değil, asıl olarak,
üretici işvereni koruyalım. Malatya'daki, Serbest Muhasebeci ve Malî Müşavirler
Odasının hesaplamasına göre, yılda 680 milyar TL rant geliri elde eden şahsın
devlete ödediği toplam vergi 2 milyar 497 milyon TL'dir. Oysa, fabrika kuran,
yatırım yapan, üretim yapan işveren bu çalışmalar nedeniyle 680 milyar TL
kazanç elde ettiğinde, 380 milyarını
vergi olarak ödemektedir. Yine, işverenler, yüksek SSK primlerini
ödemede zorlanmaktadırlar. SSK primlerinin yüksekliği kayıtdışılığı teşvik
etmektedir. Gelin, bunlara çözüm üretelim; ancak, bunun yanında, işverene para
kazandıran, fabrikasının dişlisinin dönmesini, bacasının tütmesini sağlayan
işçiyi de sosyal bir varlık olarak gözönünde bulunduralım. İşçinin, insanca
yaşayabileceği bir ücret alması, çalışma şartlarının iyileştirilmesi için de
gerekeni yapalım. İşçinin, işyerinde geleceğinden emin olarak, huzur içinde
çalışmasının şartlarını oluşturalım. Bir AKP milletvekilinin deyimiyle
"işverenler, yöremizde fabrika açsın da, bizim insanlarımızı da
sömürsün" anlayışı, çağdaş bir anlayış değildir. Türkiye Cumhuriyeti,
sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal devlet olarak, işçinin sömürülmesine veya
köle düzeni içinde çalıştırılmasına göz yumulamaz. İşverenin işçiye iş
vermesini veya işçinin, işverenin işinde çalışmasını, iyilik veya yardım anlayışıyla
izah edemeyiz. İşçi ve işverenler, toplumun belirli katmanlarını oluştururlar;
deyim yerindeyse, etle tırnak gibidirler. İşçi olmadan, işverenin, işyerlerini
çalıştırması, çarkları döndürmesi mümkün değildir. İşveren olmadan da iş imkânı
yaratmak yine mümkün değildir. Bu nedenle, bu iki toplum kesimini birbirlerine
düşman edecek yasal düzenlemelerden kaçınalım.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hükümet tasarısında istisna kapsamında gösterilen konut
kapıcıları, -4- üncü maddenin düzenlenmesinde istisna kapsamından
çıkarılmıştır; bunu olumlu karşılıyoruz. Ülkemizde 2 500 000'ın üzerinde konut
kapıcısı ve aile bireyleri bulunmaktadır. Bu insanların çoğu bodrum katlarında,
nem ve rutubet içinde, sağlıksız koşullarda barındırılmaktadır.
Genelinde asgarî ücretle
çalışan kapıcıların pek çoğunun sigortası yoktur. Bayramlarda, hafta sonlarında
ve günlük çalışma süresinin üzerinde çalıştırılmalarına karşın, fazla mesai
ücreti alamıyorlar. Kapıcıya ödenen maaş karşılığında tüm aile
çalıştırılabiliyor. Çalışma hayatları, yöneticinin iki dudağı arasında
"işten çıkarıldın" sözüne bağlı.
Kat Mülkiyeti Kanununa
göre kapıcı evlerinin de sağlıklı olması gerekir. Oysa, buna uygun kapıcı
dairesi bulmak Türkiye'de pek zordur. Bu nedenle, inşaatlar yapılırken,
belediyelerin, binaların, özellikle kapıcı dairelerinin oturulabilir olup
olmadığı yönünden de denetlemesi gerekmektedir. Kapıcının da insan olduğu
unutulmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıç.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Yöneticilerin, kapıcılara ve kapıcının aile bireylerine, onları kırmayacak
şekilde, bağırıp çağırmadan insanca davranması gerekir. Konutların güvenliğini,
çevre düzenini, ailenin ihtiyaçlarını karşılayan bu insanların özel çalışma
koşullarının yasada öngörülen dokuz aylık süre beklenmeksizin bir an önce
çıkarılmasını ve bu kesimin yasal statüsünün belirlenmesini Sayın Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından diliyoruz.
Tüm bu dilek ve
temennilerimizin Yüce Heyetçe dikkate alınacağını umar; saygılarımı sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
Madde üzerinde, AK Parti
Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan İş Kanunu Tasarısının "konut kapıcılarının özel çalışma
koşulları" başlıklı 110 uncu maddesiyle ilgili olarak, Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum; öncelikle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Yine, bu
tasarının görüşülmesi sırasında, lehte ve aleyhte söz alarak, düşüncelerini,
görüşlerini bizimle paylaşan tüm sözcülere teşekkür ediyorum.
Yapılan
konuşmaların bazılarında, görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının tümünün
işçilerin aleyhine olduğu şeklinde kanaatler de maalesef belirtilmektedir.
Tasarının tümü incelendiğinde, bu kanaatin yanlış olduğu, böyle bir izlenim doğurma
çabalarının ve anlayışının da yersiz olduğu açıkça görülmektedir.
Mesela, 6 ncı maddeyle,
işyerinin devri halinde, işçilerin geçmiş, müktesep hakları güvence altına
alınmış, ayrıca; işyerinin veya bir bölümünün devir olunması halinde, devreden
veya devralan işverenin, sırf bu sebeple işçinin hizmet akdini fesih
edemeyeceği belirtilmiştir. Önceden, sadece kıdem tazminatı güvence altındaydı,
şimdi, işçinin işi de güvence altına alınmıştır.
25 inci maddeyle,
işçinin, kendi isteğiyle veya işi savsaması sebebiyle, işverenin malını,
makinesini, teçhizatını hasara ve kayba uğratması halinde, işverene tanınan iş
sözleşmesini derhal feshi hakkı, işçinin on günlük ücret tutarından otuz günlük
ücret tutarına yükseltilmektedir.
Yine, işçinin gözaltına
alınması veya tutuklanması halinde, devamsızlığın, 17 nci maddede belirtilen
ihbar sürelerini aşması halinde, işverenin hizmet akdini feshedebileceği hüküm
altına alınmaktadır.
31 inci maddeyle,
herhangi bir askerî ve kanunî ödevi dolayısıyla işinden ayrılan işçinin, bu
ödevi sona ermesinden itibaren iki ay içinde müracaat etmesi halinde,
işverenin, işçiyi derhal ya da boşalacak ilk işe alması zorunluluğu getirilmiştir.
Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen işverenlere, işçiye üç aylık ücreti tutarında
tazminat ödeme zorunluluğu getirilmektedir.
34 üncü maddeyle, işçi
ücretinin ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde ödenmemesi halinde, işçinin
iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabileceği, işçinin bu hakkını
kullanması sebebiyle hizmet aktinin feshedilemeyeceği ve yerine yeni işçi
alınamayacağı belirtilerek, işçilerin işi reddetme haklarını kullanmaları, iş
sözleşmelerinin de korunmaları amaçlanmıştır.
42 nci maddeyle, zorunlu
nedenlerle fazla çalışma yapılması halinde, ücret ödenmesi dışında, fazla
çalışma yapan işçilere uygun bir dinlenme süresi verilme zorunluluğu da
getirilmektedir.
74 üncü maddeyle,
doğumdan önce 6 ve doğumdan sonra 6 hafta olmak üzere toplam 12 hafta olan
analık halinde çalıştırma yasağı, 8+8 olmak üzere toplam 16 haftaya
çıkarılmaktadır. Avrupa Birliği kriterleri 7+7, toplam 14 haftadır.
83 üncü maddeyle,
İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği açısından işçinin sağlığını bozacak veya
vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayatî bir tehlike ile karşı
karşıya kalan işçi, iş sağlığı ve güvenliği kuruluna, kurulun olmadığı
işyerlerinde işveren veya vekiline başvurarak gerekli tedbirlerin alınmasını
talep etme hakkı ve bu talebin uygunluğu halinde, işçiye reddetme hakkı
getirilmektedir.
Yine, görüşmekte
olduğumuz maddede de, bütün kapıcıların yeni iş kanunu hükümlerinden
yararlanması sağlanmaktadır. Tabiî, bu maddeleri ve örnekleri çoğaltmak
mümkündür; ancak, zamanınızı almamak açısından bu kadar örnek yeterlidir diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
muhalefet, bazen, Türkiye gerçeklerinden uzak, yapay ve hayalî bir zeminde
siyaset yapabilir. Demokrasiyi ve muhalefeti içine sindirmiş birisi olarak,
bunu saygıyla karşıladığımı da öncelikle belirtmek istiyorum; ancak,
muhalefetin görevi, her zaman üzüm yemek olmalıdır, bağcıyı dövme anlayışının
kimseye yarar getirmeyeceği açıktır.
Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak, bu tasarının, demokratik tahammüller çerçevesinde açık, şeffaf,
özgür bir zeminde tartışılmasına ve tüm sosyal tarafların buna katkı vermesine
olanak sağladık. Her zaman ve herkesle diyalog kanallarını açık tutuyoruz,
tutmaya da devam edeceğiz. Bu bağlamda, Cumhuriyet Halk Partisinin de birçok
önergesini, bu tasarının görüşülmesi sırasında, kabul ederek, ben yaparım, ben
bilirim anlayışıyla değil, birlikte yapalım anlayışını sergilediğimizi hepinize
hatırlatmak istiyorum.
Yine, bizler, AK Parti
Grubu olarak, iktidar sorumluluğu taşıdığımızın bilinciyle hareket ediyoruz. Bu
sorumluluk, bize, ülke gerçeklerine ve çıkarlarına uygun, aynı zamanda da reel
zeminde siyaset yapma mecburiyeti getirmektedir.
Bazı konuşmacıların,
burada, bizi, önümüzdeki seçimlerle korkutmaya çalıştıklarına da hep beraber
şahit olduk. Bunun, Türkiye'de, siyasetçinin bilinçaltına yerleşen gelecek
seçime yatırım yapma yanlışlığından kaynaklandığını düşünüyorum. AK Parti Grubu
olarak bizler, gelecek seçimlere değil, gelecek nesillere yatırım yapmak
anlayışıyla, amacıyla hareket ediyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz
biliyoruz ki, her nesil, aslında, kendisinden sonra gelecek olan neslin
emanetçisidir; biz de gelecek olan nesle daha özgür, daha zengin bir Türkiye
bırakmak istiyoruz. Onun için bu gayretle çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Ayrıca, buradan herkese,
Siirt ve Çorum seçim sonuçlarını da bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Önümüzdeki yerel seçimlerin, bizi değil, muhalefeti kaygılandırdığını da
hepimiz artık biliyoruz.
Kıymetli milletvekilleri,
sadece çıkarılan yasalarla, ne iş güvenliğinin ne de işyeri güvenliğinin
sağlanmasının mümkün olmadığı açıktır. Bu yasaların, aynı zamanda, doğru bir
sosyal ve ekonomik politikalarla beslenmesi gerekmektedir. Özellikle, son
yıllarda ülkemizde, en önemli en büyük şirketlerimizin kârlarının daha çok
faaliyet dışındaki gelirlerden elde edildiğini açıklanan raporlardan hepimiz
biliyoruz. İstihdamı artırmak, sanayici ve işvereni tekrar üretime kaydırmak
için gerekli çalışmaları hep birlikte yapmalıyız. Haksız rekabete yol açan
kayıtdışılıkla mücadele etmeyi, ağır vergi ve SSK prim yüklerini azaltmayı,
enerji maliyetlerini düşürmeyi, bürokratik engelleri azaltmayı, ekonomik
istikrarı sağlamayı, kamunun borçlanma gereğini azaltmayı kendimize hepimiz
temel almalıyız. Bunları yapmazsak, yatırımcıyı üretime çekemez, işsizlik
sorununu da azaltamayız. Malî milat, vergi barışı, nemalar, ucuz mazot gibi
önemli hizmetleri yapan iktidar, bunları da yapmaya muktedirdir ve bunları da
yapacaktır. Bütün mesele, bozulan makro ekonomik dengeleri tekrar sağlamaktır;
AK Parti iktidarı, bunun için çalışmaktadır, bunun için gayret göstermektedir.
Türkiye'de, sivil toplum
örgütlerinin gelişmesinin, sözgelimi, sendikacılığın önündeki tek engel
bürokratik ya da yasal engeller değildir. Şüphesiz, yasalarda varsa, bu
engeller de derhal kaldırılmalıdır; ancak, asıl sebep, Türkiye'de iş bulamama
endişesi, işten atılma korkusu, gelecek kaygısıdır. Özellikle, son
krizlerden sonra bu endişelerin
arttığına hep birlikte şahit olmaktayız.
Sivil toplum
örgütlerimizi, tabiî, sendikalarımızı da güçlendirecek olan aidiyet ihtiyacı;
yani, bir sendikaya üye olma ihtiyacı, fizyolojik ve güvenlik ihtiyacından
sonra gelmektedir. Yani, beslenme ve barınma ihtiyacını gidermiş insanlar,
ancak, aidiyet ihtiyacı hissetmektedir. Bir insan aç ise, barınabileceği bir
konuta sahip değilse, sivil toplum örgütlerine de üye olmayı düşünmüyor,
düşünemiyor. İşte, bizler, bu bilinçle, aç açık insan kalmasın diye gayret ediyoruz;
istihdama kolaylıklar getirmeye, üretimin önünü açmaya çalışıyoruz, ucuz konut
projelerini hayata geçirmeye uğraşıyoruz. Aç açık insan olmasın ki, insanlar,
haklarına daha çok sahip çıksınlar. Bireyler güçlü olsun ki, sivil toplum
örgütleri de güçlensin. İşverenlerin malî yapıları güçlü olsun ki, sendikadan
korkmasın, işçi hakkından çekinmesin.
Sonuç olarak, işçisiyle,
işvereniyle toplam kaliteyi yakalamalıyız, üretimin önündeki engelleri
kaldırmalıyız. AK Parti, bunun için vardır, toplumun her kesimini
kucaklamaktadır; daha özgür, daha çağdaş, daha güçlü bir Türkiye için çalışmaktadır,
çalışmaya devam edecektir diyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Kızılcıklı.
Şahsı adına, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Sabri Varan; buyurun.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konut kapıcılarımızın haklarıyla ilgili maddeyi görüşüyoruz şu anda.
Türkiye modernleşmeye
başladığı süreçte, köyden şehre göçler de başlamış, konutların çok yüksek katlı
olmasıyla beraber -sizlerin de, bizlerin de, hepimizin- yaşadığımız konutlarda,
geziye gittiğimizde çocuklarımızı teslim ettiğimiz, tatile gittiğimizde
evimizin anahtarını bıraktığımız, yani, hepimizin aileden biri gibi kabul
ettiğimiz konut kapıcılarımızın da hukukunu korumak için, bunların haklarını
yasalaştırmak ve teminat altına almak için İş Kanunu Tasarısının 110 uncu
maddesi düzenlenmiştir.
Bu maddede, şu ana kadar
hakları hukukî olarak düzenlenmiş sadece kaloriferli konutların kapıcıları idi;
bu konunun uzmanı değerli milletvekillerimizin ve bürokratlarımızın
katkılarıyla, bundan sonra, sadece kaloriferli değil, kalorifersiz konutların
kapıcılarının da hakları hukukî zemine dayandırılmıştır.
İşverenin, kapıcılarımıza
karşı olan şahsî ve keyfî tutumları da, yayınlanacak yönetmelikle işçinin
lehine teminat altına alınmıştır.
AK Parti, toplumun bütün
kesimlerinin hukukunu korumak için iktidar olmuştur; bu görevinin de şuurunda
olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Kapıcıyla yapılacak
hizmet sözleşmelerinin unsurları detaylı olarak düzenlenmiştir. Yönetici,
apartman kapıcılarına karşı olan sorumluluklarında, onların hizmetlerini yerine
getirmesinde lüzumlu olacak malzemelerin temininde de sorumlu tutulmuştur.
Yine, kapıcılarımızın
kaldığı konutların sağlık ve sıhhî durumlarının günümüze uygun hale getirilmesi
de konut yöneticilerine mecburî olarak şart koşulmuştur.
Değerli arkadaşlar, İş
Kanunu Tasarısının son maddelerine gelmiş bulunuyoruz. Bugüne kadar, bu yüce
çatı altında, İş Kanunu Tasarısıyla ilgili çok şey söylenmiştir; ama, son söz
olarak belki şunu söylemek doğru olur: AK Parti olarak, biz, toplumun bütün
kesimlerinin iktidarıyız. İşçinin de oyunu almış, işverenin de oyunu almış bir
parti ve bir iktidar olarak, toplumun bütün kesimlerinin haklarını ve
hizmetlerini savunmak için burada bulunduğumuzu belirtir, hepinize saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Varan.
Şahsı adına, ikinci söz,
Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'a aittir.
Buyurun Sayın Bulut (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
ERSOY BULUT (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının, konut
kapıcılarının özel çalışma koşullarını düzenleyen 110 uncu maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarı, sadece
kalorifersiz apartman kapıcılarını ilgilendirmektedir. Kaloriferli apartman
kapıcıları, 1475 sayılı İş Kanunu kapsamındadırlar. Gerçi, İstanbul, İzmir
başta olmak üzere, özellikle sahil şehirlerimizdeki apartmanların çok büyük bir
bölümü kalorifersizdir. Ankara'da bile, büyük oranda, kalorifersiz apartman
vardır.
Kaloriferli ya da
kalorifersiz, ne tür apartman olursa olsun, buraların kapıcıları kadar hak
ettiğinden daha az alan ve insanca yaşama koşullarından yoksun olan bir başka
meslek mensubu yoktur. Herkes uykudayken, sabahları fırın kuyruklarında
bekleyenler onlar. Sabah akşam, çöpleri toplayıp dökenler yine onlar. Her
aklına gelen daire sakininin, zile basarak "şunu söylemeyi unutmuşum, onu
da getir" denilenler onlar. Kalorifersiz dairelerde üst katlara kadar
kömür taşıyanlar yine onlar. Kaloriferli dairelerde, çocuklar okula gitmeden,
babaları, anaları işe gitmeden daireleri ısıtayım deyip, erkenden kalkıp,
kaloriferleri yakanlar yine onlar. Postacıyla, muhtarla, her kamu görevlisiyle
muhatap olan onlar; ama, buna karşılık, kalorifer dairesinin bir kenarında ya
da kalorifersiz dairelerde en sağlıksız koşullarda kalmak zorunda kalanlar yine
onlar. Asgarî ücretten maaş almak zorunda kalanlar onlar. Bütün bu işleri
yapacaksın, her şeyle ilgileneceksin; ama, adın "kapıcı" olacak.
Hayır arkadaşlar, bizim gönlümüz buna razı değil. Biz, zaten, fiilen bu
kelimeyi kaldırdık "apartman görevlisi" diyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar) 2,5 milyonu aşan apartman kapıcıları, size sesleniyorum: Cumhuriyet
Halk Partisi iktidarında hem layık olduklarınıza kavuşacaksınız hem de isminiz
layık biçimde değişecektir. Sayın Bakan, sizi de ikaz ediyorum, lütfen,
değiştiriniz.
Ben, ilk kez milletvekili
oldum, bu kürsüden de ilk kez konuşuyorum. (Alkışlar) Şunu samimiyetle
söylüyorum: Meclisi böyle göreceğimi sanmıyordum. İktidarın, muhalefete, önce,
yasa üzerinde görüştüğünü, uzlaşmaya çalıştığını, en azından, Genel Kurulda
söylenen doğruları hemen tespit ederek, muhalefete katkıları için teşekkür
edeceklerini sanırdım; ama, sükûtu hayale uğradım. Siz "dediğim dedik,
çaldığım düdük" türünden hareket ediyorsunuz. Hele hele, İş Kanunu
Tasarısı, iş barışını, iş verimliliğini teşvik edici, artırıcı olduğu zaman bir
anlam ifade eder; tek yanlı veya taraflardan birini daha fazla kollayan yasal
düzenlemeler iş barışını bozar, iş verimliliğini düşürür, bir kargaşa ortamına
zemin hazırlar. Bugün yapılan da, taraflardan birini kayıran, ötekine haksızlık
eden bir uygulamadır. Cumartesi günü, Ankara'da, İzmir'de yüzbinler yürüdü.
Bunlar niçin yürüdü, gerek var mı Türkiye'nin yeniden bir krize
sürüklenmesine?!
Sayın Başbakan
"Cumhuriyet Halk Partisi işçiye ne verdi" diyor. Biz, Sayın Başbakana
ve diğer arkadaşlarımıza diyoruz ki, CHP'nin kırk yıl önce verdiklerini, bugün,
siz, almaya çalışıyorsunuz. Bakınız, kırk yıl önce, biz, bugünkü bütün işçinin
haysiyetini koruyan, yaşamını düzelten, onurlandıran, kişilik kazandıran bir
kanun çıkarmışız, neden elinden alıyorsunuz? Ekonomiyi düzeltmek sadece işçinin
üzerine gitmekle mi olur?! (CHP sıralarından alkışlar)
İşçi ve işveren et ve
tırnak gibidir, biri olmadan diğeri olmaz. Bu nedenle, yasal düzenlemeler
yaparken ülke gerçeklerini gözardı etmeyiniz. İş âlemi, yani, işveren de, işçi
de bizim insanımızdır; birisi üretmek için sermayesini, diğeri de emeğini
ortaya koymaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ersoy.
ERSOY BULUT (Devamla) - O
halde, sermaye ile emek arasında tatlı bir ahenk tesis edilmesi için yasal
düzenlemeleri yapmak, çalışma barışını bozacak engelleri ortadan kaldırmak
hepimizin görevi olmalıdır; ama, ne yazık ki, bu görevi layıkıyla yerine
getirdiğinizi, gelinen noktada söylemek mümkün değildir. Nasıl ki, sermaye,
emeksiz bir anlam ifade etmiyorsa, parlamenter demokrasi de muhalefetsiz bir
anlam ifade etmez. Muhalefetin görevlerinden biri, hatta en önemlisi iktidarı
uyarmak, onu, içine düştüğü veya düşeceği yanlışlardan alıkoymaktır. Bugün
burada bizim yaptığımız da budur.
Sayın iktidar partili
arkadaşlarımız ve yöneticileri çeşitli söylemlerinde sivil toplum örgütlerinden
söz etmekte, iş uygulamaya geldiğinde ise, söylediklerine itibar
etmemektedirler. Bu konularda sivil toplum kuruluşlarının görüşlerine itibar
etmeyip de ne zaman edeceksiniz?! lütfen, onu söyleyin.
Görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısının müzakereleri sırasında gerek Grubumuz adına ve gerekse şahısları
adına söz alan arkadaşlarımız çok güzel görüşler ileri sürdüler ve gerçekçi
önerilerde bulundular. Ancak, ne yazık ki, iyiniyetle yaptığımız değerlendirme
ve önerileri duymazdan geldiniz, dikkate almadınız, gereken ilgiyi
göstermediniz. Bildiğinizi okumayın, başkalarının bildiklerine değer verin,
onları dinleyin. Yanlıştan dönmek erdemdir.
Yalnız, içimde kalan bir
ukdeyi söyleyeceğim. Sempatik bulduğum, bugün de çok ılımlı konuşan eski bir
sendikacı arkadaşım, cuma günü "Cumhuriyet Halk Partisi, varoşlarda,
bunları bu denli koruyordu da, neden oy almıyor; Malatya örneği" demişti;
gelsinler, Mersin'i görsünler, Antalya'yı görsünler, İzmir'i görsünler,
Trakya'yı görsünler; oralarda, kim, hangi işçi, kime oy vermiş, biz de size onu
gösterelim. Bundan sonra üç koldan ilerliyoruz. Türkiye'de, Allah'ın izniyle
biz varız artık, biz varız.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Sayın Bulut, heyecanlı ve şiir okur gibi yaptığınız konuşmadan dolayı
teşekkür ediyorum.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.00
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.13
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - 82 nci
Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.
İş Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının 111 inci
maddesini okutuyorum:
Sanayi, ticaret, tarım ve
orman işleri
MADDE 111. - Bir işin bu
Kanunun uygulanması bakımından sanayi, ticaret, tarım ve orman işlerinden
sayılıp sayılamayacağını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bir yönetmelikle
belirler.
Tarım ve ormandan sayılan
işlerde çalışanların, çalışma koşullarına ilişkin hükümleri, hizmet akdi,
ücret, işin düzenlenmesi ile ilgili hususlar Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ;
buyurun.
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu
Tasarısının 111 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Maddeyle, bir işin, bu
kanunun uygulanması bakımından, sanayi, ticaret, tarım ve orman işlerinden
sayılıp sayılmayacağı; tarım ve ormandan sayılan işlerde çalışanların çalışma
koşulları; hizmet akti ve ücretlere ilişkin hususların, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmeliklerle düzenleneceği hükme bağlanmaktadır. Bu
maddeye paralel olarak, sırası gelince görüşeceğimiz 118 inci maddede ise, bu
yönetmeliklerin dokuz ay içerisinde çıkarılacağı belirtilmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, her zaman, emekçinin ve işverenin yanındayız, işçi ve işveren
örgütlerinin çalışmalarını takdir ediyor ve destekliyoruz; ancak, ekonomik
krizden çıkma sürecinde olduğumuz, AB ile ilişkiler, komşumuz Irak'ın durumu ve
Kıbrıs gibi dış olayların, ekonomik kriz gibi iç olayların gündemde olduğu bir
dönemde, işçi ve işveren açısından büyük önem taşıyan böylesi bir yasanın
aceleye getirilerek çıkarılması, korkarım, ekonomik sıkıntılara bir yenisini daha
ekleyecek ve belki de, maalesef, işsiz sayımız artacaktır.
Piyasaları dikkatle takip
edenlerin izlediği gibi, işçi ihtiyacı olan birçok işletme bile, bu yasa
nedeniyle, yeni işçi almakta tereddüt etmekte hatta bazıları işçi sayılarını
azaltmanın yollarını aramaktadırlar. Bu tasarının, görüşülmeye başlanasından bu
yana, maalesef, binlerce işçi, işsiz kalmıştır.
Gelelim madde hükmüne:
Bilindiği gibi, iş hayatındaki çalışma koşulları, sosyal ilişkiler ve sendikal
örgütlenmelerle ilgili hususların, Anayasanın 49, 50 ve 51 inci maddeleri
uyarınca kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Hal böyle iken, bu maddeyle ilgili
konuları düzenleme yetkisi, yönetmeliklerle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına verilmektedir.
Maddeye ilişkin olarak,
verdiğimiz önergede belirttiğimiz gibi, madde içeriğinde sayılan hususların,
yönetmelikle düzenlenmesi mümkün olmayıp, ancak kanunla düzenlenebilir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bizim maddeyle ilgili iki endişemiz vardır: Endişelerimizden
birisi, hangi işlerin, bu kanun kapsamına alınıp alınmayacağı konusunda,
hazırlanacak yönetmelikler ve bu yönetmeliklerin uygulanması sırasında
sübjektif kararlar alınması ve dolayısıyla birkısım emekçilerin bu kanun
kapsamı dışında bırakılması korkusudur.
İkinci endişemiz ise,
yönetmeliğin çıkarılması için öngörülen dokuz aylık sürenin, yasanın
uygulanması açısından, bir boşluk doğurması ihtimalidir. Bu nedenle, dokuz
aylık süre beklenilmeksizin, yasanın uygulanmasına ilişkin tüm yönetmeliklerin
bir an önce çıkarılmasında fayda vardır.
Bu kanunun kapsamı
konusunda, işçi ve işveren temsilcileriyle mutabakat sağlandığı söylenmektedir.
Hal böyle ise, neden acaba biz milletvekilleri çeşitli kurum ve kuruluşlarca
hâlâ faks ve e-mail yağmuruna tutuluyoruz? Demek ki, hâlâ uzlaşılamayan bazı hususlar
vardır. Bu kanunun uygulamasından doğacak aksaklıkların sorumlusu da, tabiîdir
ki, yangından mal kaçırır gibi alelacele Meclisten geçirmeye çalışanlar
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak, işçilerin uzun mücadeleler sonucunda elde
ettikleri hakları, neredeyse, esnek çalışma yöntemi, temel çalışma biçimi
olarak yaygınlaştırılmak suretiyle ellerinden alınmaktadır. Aynı metotla
sendikal örgütler zayıflatılmakta, çalışma süreleriyle beraber istihdam
biçimleri de esnetilerek, işverenleri işçiye tazminat ödemekten kurtaracak ve
çeşitli sosyal haklardan mahrum bırakacak geçici istihdam yöntemleri
özendirilmekte; böylece, sürekli istihdam azaltılması, belki de farkında
olunmadan hedeflenmektedir.
Sözlerime son verirken,
bu maddede yer alan hususların kanunla düzenlenmesi konusundaki görüşümüzü
tekraren belirtiyorum. Eğer bütün bunlara rağmen, yine de yönetmeliklerle
düzenlenmesi konusunda ısrar edilecekse, söz konusu yönetmelikler dokuz aylık
süre beklenilmeden bir an önce çıkarılmalı ve emekçinin de, işverenin de
hakları sürüncemede bırakılmamalı; daha açıkçası, yasanın uygulamasında boşluk
yaşanılmamalı diyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Sağ.
AK Parti Grubu adına,
Manisa Milletvekili
Hüseyin Tanrıverdi;
buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 111 inci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına saygılar sunuyorum.
111 inci madde
"sanayi, ticaret, tarım ve orman işçileri" başlığını taşımakta ve
"bir işin bu kanunun uygulanması bakımından sanayi, ticaret ve orman
işlerinden sayılıp sayılamayacağını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bir
yönetmelikle belirler" hükmünü getirmektedir.
Daha önce de 1475 sayılı
İş Kanununun 6 ncı maddesinde "sanayi, ticaret ve tarım işleri" adı
altında yer almaktaydı. Buna göre, birinci şık olarak "bu kanunun
uygulanması bakımından sanayiden sayılacak işler" ikinci şık olarak
"bu kanunun uygulanması bakımından ticaretten sayılan işler" ve
dördüncü şık olarak da "yukarıda sayılan işler dışında kalan bir işin bu
kanunun uygulanması bakımından sanayi, ticaret veya tarım işlerinden sayılıp
sayılmadığını belirlemeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkilidir"
hükmü yer almaktaydı.
Bu yeni düzenlemeyle, bu
biraz daha netliğe kavuşturulmuştur. Bu hükümle, unutulan, ihmal edilen veyahut
da kanunda yer almayan diğer işlerin belirlenmesi yetkisi Çalışma Bakanlığına
verilmiş oluyor.
Elbette, küreselleşen
dünya şartları, çalışma hayatının ve Türkiye gerçeklerinin sağlıklı bir bakış
açısıyla incelenmesini ve analiz edilmesini, İş Kanunu Tasarısına da bu bakış
açısıyla yaklaşılmasını getirmektedir.
Bilindiği gibi, 26
Haziran 2001 tarihinde, sosyal taraflarca imzalanan bir protokol sonucu oluşan
bilim kurulu tarafından mevcut İş Kanunu Tasarısı ortaya çıkarılmıştır.
İş Kanunu Tasarısına
bakarsak, 121 esas, 6 geçici madde olmak üzere, toplam 127 maddeden ibarettir;
1475 sayılı eski İş Yasasına bakarsak, 112 esas, 3 ek madde, 12 geçici madde, 1
ek geçici madde olmak üzere, toplam 128 maddeden ibarettir.
Bu iki yasayı
karşılaştırdığınızda, yeni düzenlemedeki
maddelerin 67'si 1475 sayılı İş Kanunundan aynen alınmıştır. Diğer
hükümler ise, yeni tanımlar, yeni kurumlar, yeni iş ilişkileri ve cezalar
getirilmesi nedeniyle, ilk defa kanun kapsamına giren hükümlerdir.
Bu tasarı, sosyal
tarafların uzlaşmasını ve çalışma barışını temin etmek amacıyla, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının koordinasyonunda, çalışma hayatımızın
temsilcileri, medya ve kamuoyunun aktif katılımıyla ayrıntılarıyla
tartışılmıştır. Bu yönüyle, daha evvel çıkarılan kanunların yapım tekniği
gözönünde bulundurulduğunda, bu tasarı, benzerlerine nazaran çalışma hayatının
pratikleri ışığında, bilimin katkısıyla, demokratik ve katılımcı bir anlayışla
düzenlenmiştir. Sosyal taraflarla sayısız toplantılar yapılmış, dayatma ve
emrivakilerden uzak bir anlayışla, müsamahalı, katılımcı ve uzlaşmacı kanun
yapma süreci geçirilmiştir.
Bu anlayış, tasarıda yer
alan 114 üncü maddeyle de sürekli bir hale getirilmiştir. Buna göre, çalışma
barışı ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili
mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izlenmesi amacıyla hükümet ile işveren,
kamu görevlileri ve işçi sendikaları konfederasyonları arasında etkin danışmayı
sağlamak üzere, üçlü temsile dayalı istişarî mahiyette bir danışma kurulu
oluşturulacaktır.
Çalışma hayatını çağdaş
gelişmelere uygun olarak yeniden düzenleyecek olan böylesine önemli bir
tasarının, yasalaşma sürecinde Anamuhalefet Partisi tarafından politik
çekişmelerin ve anlam veremediğimiz siyasî bir malzeme haline dönüştürülmek
istenmesi, doğrusu, hoş olmamıştır.
Bu tasarı, doğrusu,
siyaset malzemesi yapılamayacak kadar önemli bir tasarıdır; bu tasarı, çalışma
hayatının; bu tasarı, Türkiye ekonomisinin; bu tasarı -iddia ediyorum-
Türkiye'de demokratikleşmenin önemli bir sinir sistemidir.
127 maddelik tasarıda
bugüne kadar sergilenen uzlaşma arayışı sonucunda önemli ölçüde mesafe alınmış
ve bir noktaya kadar uzlaşma sağlanabilmiştir, hatta müzakereler öncesinde 127
maddelik tasarının sadece 2 maddesinde uzlaşma sağlanamadığı açıklanmış, bu 2
maddenin de Meclis müzakereleri sırasında uzlaşmayla yasalaştırılabileceği
ümidiyle Genel Kurulda görüşmelere başlanmıştır.
Çalışma hayatının içinden
gelen bir milletvekili olarak, çalışma hayatımızı yakından ilgilendiren
böylesine önemli bir tasarının siyaset malzemesi yapılması, doğrusu, fevkalade
üzmüştür. Tasarı hakkında, sendika dünyasından gelen bir milletvekili olarak,
elbette farklı düşünce ve kanaatlerimiz vardır. Tasarıyla getirilmek istenen
bazı düzenlemeler karşısında, emeğin, insan onuru ve işçi haklarının korunması
noktasında bazı çekincelerimiz ve hassasiyetlerimiz bulunmaktadır.
Biz, başından beri, insan
onuru ve işçi haklarının korunması, işçilerimiz aleyhine sonuçlar doğurabilecek
hükümlerin tasarıdan çıkarılması ya da tasarının buna göre yeniden düzenlenmesi
konusunda her türlü yapıcı girişimde bulunmayı bir görev biliyoruz.
İşçilerimiz
ve işverenlerimizin içine sinecek, verimliliği ve üretimi artıracak ve
endüstriyel demokrasiyi gerçekleştirecek çağdaş bir iş kanununa kavuşabilmek
için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz.
Kanunun hazırlanmasında
önemli ölçütler vardır; dikkate alınan normlar ve standartlar vardır. Kanunun
hazırlanması sırasında Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planlarındaki esnek çalışma biçimleri ve çalışma hayatına ilişkin diğer hükümler,
Avrupa Birliği normları, ILO sözleşmeleri ve Türkiye'nin içinde bulunduğu
ekonomik ve sosyal gerçekler göz önünde bulundurulmuştur.
Kanun tasarısı
hazırlanırken 2001-2005 yıllarını kapsayan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planının 946, 966, 972 numaralı hedefleri göz önünde bulundurulmuştur.
Tasarı hazırlanırken,
Avrupa Birliği direktifleri ve ILO sözleşmelerine uyum sağlanması
amaçlanmıştır. 9/533 sayılı Çalışma Zamanlarının Düzenlenmesine İlişkin Avrupa
Birliği Yönergesinin 2 nci maddesinde, 75/117 sayılı Kadın ve Erkek Çalışanlar
Arasında Eşit Ücret İlkesinin Uygulanmasına İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi
Eşit Davranma İlkesinin 5 inci maddesinde, 76/207 sayılı Kadın ve Erkekler
Arasında İstihdama Kabul, Meslekî Eğitim, Terfi ve Çalışma Şartlarında Muamele
Eşitliğine İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi Eşit Davranma İlkesinin 5 inci
maddesinde, 77/187 sayılı İşletmenin Devri Halinde İşçi Alacaklarının
Korunmasına İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi İşyerinin Devri İlkesinin 6 ncı
maddesinde, 99/70 sayılı Belirli Süreli İş Sözleşmeleri Hakkında Çerçeve
Anlaşması, Belirli ve Belirsiz Süreli İş Sözleşmesinin 11 inci maddesinde,
97/81 sayılı Çerçeve Anlaşması, Kısmî Süreli ve Tam Süreli İş Sözleşmesinin 13
üncü maddesinde, 1980/987 sayılı İşverenin Ödeme Güçlüğüne Düşmesi Hallerinde
Bir Fon veya Benzeri Kurum Oluşturulmasına İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi
İşverenin Ödeme Aczine Düşmesi başlıklı 33 üncü maddesinde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tanrıverdi.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Yıllık ücretli izin hakkına ilişkin Avrupa Birliği yönergeleri
"Yıllık ücretli izin hakkı ve izin süreleri" başlığı altında 53 üncü
maddede, 93/104 sayılı Çalışma Zamanlarının Düzenlenmesine İlişkin Avrupa
Birliği Yönergesi, "Çalışma süresi" başlığı altında 63 üncü maddede,
94/33 sayılı Gençlerin İşte Korunmasına İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi
"Çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağı" başlığı altında 71
inci maddede, 92/85 sayılı Hamile, Loğusa ve Emzikli Kadın Çalışanların İşte
Sağlık ve Güvenliklerinin İyileştirilmesine İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi
"Analık halinde çalıştırma yasağı" başlığı altında 74 üncü maddede,
işveren ve işçilerin yükümlülüklerine ilişkin Avrupa Birliği yönergeleri
"İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri" başlığı altında 77 nci
maddede dikkate alınmış ve bu düzenlemeler mevzuatımıza uyarlanmıştır.
Bu çerçevede, elbette,
biraz önce de kabul edildiği gibi, önemli, çok önemli yeni maddeler
getirilmiştir. İzin sürelerine 2'şer gün eklenmiş, işçiler ücretlerini hiç
alamama riskine karşı 33 üncü maddede korunmuşlardır.
Çalışma hayatını yakından
ilgilendiren, biraz önce de söylediğim gibi, sadece çalışma hayatını değil,
ülke ekonomisine ve demokrasinin yerleşmesine önemli katkı sağlayacak bu
yasanın hayırlara vesile olmasını, eksikliklerinin de bu görüşme sürecinde giderilmesini
diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tanrıverdi.
Şahsı adına söz isteyen,
Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?..
Mersin Milletvekili Sayın
Ersoy Bulut; buyurun.
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
ERSOY BULUT
(Mersin)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının sanayi, ticaret, tarım ve orman işlerini düzenleyen 111 inci
maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Söz konusu 111 inci
maddede "bir işin bu kanunun uygulanması bakımından sanayi, ticaret, tarım
ve orman işlerinden sayılıp sayılmayacağını Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bir yönetmelikle belirler. Tarım ve orman sayılan işlerde
çalışanların, çalışma koşullarına ilişkin hükümleri, hizmet akdi, ücret, işin
düzenlenmesiyle ilgili hususlar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir" denmektedir. Bundan önce de hep
söylediğim gibi, 111 inci maddede -Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
çıkaracağı yönetmeliğe bırakıldığına göre- hangi doğrultuda ne düzenlemenin
yapılacağına ilişkin belirlemeler yapılmamıştır.
Tekrarlıyorum; yürütmenin
düzenleme görevi yoktur. Tarım ve orman
işlerinde çalışanların bu haklarının da, diğer işçilerde olduğu gibi, yasayla
düzenlenmesi gereklidir. Asıl yanlış ise, 50'den az işçi çalıştıran tarım ve
orman işlerinin yapıldığı işyerlerinin, İş Yasası kapsamı dışında bırakılmış
olmasıdır. 50'den fazla işçi çalıştıran tarım ve orman işçilerinin çalıştığı
işyerleri, İş Yasası kapsamına alınarak, aynı hukukî durumda olan işçiler
arasında Anayasamızın eşitlik ilkesine
göre haksızlık yaratılmıştır. Bu çerçevede, tarım ve orman sektöründe
çalışanların, sayı belirtilmeden, işyerlerinin tamamının İş Yasası kapsamına
alınması, mevcut eşitsizliğe bir son verecektir.
Söz, tarım ve ormandan
açılmışken, bu sektörde çalışan işçilerin sorunlarına değinmeden geçemeyeceğim.
Sektörde, özellikle orman sektöründe, işçi sağlığı ve işçi güvenliğine pek
uyulmadığı, işverenin işyerinde bulundurmakla yükümlü olduğu araç ve gereçleri
genellikle bulundurmadığı, bunun da, işçi sağlığı ve işçi güvenliğini olumsuz
etkilediği, bu sektör çalışanları tarafından sıkça dile getirilmektedir.
Yine, orman yangın
işçilerinin yılda 120 günden az çalıştırıldığı göz önüne alındığında, bunların,
ne emeklilik ne de sağlık yardımlarından yararlanmadıkları ifade edilmektedir.
Canları pahasına millî servetimizi koruyan, çok zor şartlarda hizmet veren bu
orman çalışanlarına, mevcut idarenin, işçi güvenliği ve işçi sağlığı açısından
verilmesi gereken malzemeleri, maske, bot, eldiven, kask, telsiz ve benzeri
cihazları vermediği, bu durumun da, iş sağlığı, işçi sağlığı ve iş güvenliğini
tehdit ettiği, bir başka şikâyet konusudur.
Önümüz yaz, havalar
ısınıyor, hiç istemesek bile, orman yangınları şimdiden başladı. Yangına
müdahale açısından, yukarıda söylediklerimin eksiksiz olarak yerine
getirilmesi, hem can hem de mal kaybımızı aza indirecektir.
Değerli arkadaşlarım,
günlerdir görüşülmekte olan bu yasa tasarısı, ciddî yanlışlıklar içeriyor,
sosyal barışı zedeleyici yönleri var. Bu düzenlemelerin işçi açısından yol
açacağı sonuç, sendikasızlaşmadır; işveren açısından yol açacağı sonuç da,
kayıtdışına çıkmadır ve çıkmayı teşviktir. Bu nedenle, sayın hükümeti, sayın
iktidarı bir kez daha uyarıyorum: Dayatmayla bir yere varılmaz; dayatmadan
vazgeçiniz! Yeni bir yaklaşım ve düzenlemeyle bu önemli tasarıyı yeniden ele
alıp, sakıncalı maddeleri tekrar düzenleyiniz. Bu yeni düzenlemede, haklı olan
tüm önerileri göz önünde bulundurunuz. Yanlışta ısrar, ülkeye ve işçilerimize
yarar değil, zarar getirir. Tekrar söylüyorum: Hatalı yoldasınız. Hatanızı
kabul ediniz. Hatadan dönmek erdemdir.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
Samsun Milletvekili Sayın
Musa Uzunkaya?..
111 inci madde üzerinde 1
adet önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "sanayi, ticaret, tarım ve orman işleri" başlıklı 111
inci maddenin ikinci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Bayram
Ali Meral |
Enver
Öktem |
|
İzmir |
Ankara |
İzmir |
|
İzzet
Çetin |
Feridun
Fikret Baloğlu |
M.
Cevdet Selvi |
|
Kocaeli |
Antalya |
Eskişehir |
|
Mehmet
Küçükaşık |
|
|
|
Bursa |
|
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Oyan?..
OĞUZ OYAN (Ankara) -
Sayın İzzet Çetin konuşacaklar efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çetin.
Konuşma süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa tasarısı görüşülmeye başlandığından bugüne kadar geçen süre içerisinde,
hem insan haklarına hem çalışma yaşamına hem Anayasaya aykırılığını ileri
sürdüğümüz pek çok madde vardı. Biraz evvel, eski sendikacı arkadaşlarımdan birisi
de, ilgili maddenin 1475 sayılı Yasanın 6 ncı maddesinde düzenlendiğini
söyledi; doğrudur, "Sanayi ve ticaret işleri" başlığıyla çok geniş
bir düzenleme yapılmış ve hangi işlerin sanayiden, hangi işlerin tarımdan
sayılacağı burada belirtilmişti. Gerçekten, ülkemizde, 1475 sayılı Yasanın,
otuziki yıldır uygulamada olduğu süre içerisinde, hem teknolojik gelişmelere
hem bilimsel gelişmelere uygun olarak bazı hükümlerinin değiştirilmesi bir
ihtiyaçtı belki; ama, Türkiye'nin acil sorunu, 1475 sayılı İş Yasasını
değiştirmek, yeniden düzenlemek değil, işsize iş bulmak, yolsuzluğu, yoksulluğu
ortadan kaldırmaktı. Türkiye'nin bunun gibi acil sorunları varken, birdenbire
böyle bir yasa tasarısının getirilmiş olması... Tasarı hazırlanırken, her ne
kadar, geniş bir konsensüs oluştuğunu, bilim adamlarının katkı verdiğini,
sendikalarla diyalog içerisine girildiğini belirtiyorsa da iktidar partili
arkadaşlar, bu işin pek de öyle olmadığı tasarı metninden anlaşılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
yasama ile yürütme erklerinin görev alanlarını birbirine karıştırmamamız
gerekir. Tarım ve orman işlerinin de 1475 sayılı Yasanın kapsamına alınmasını,
hava taşıma işlerinin de bu kapsamda değerlendirilmesini, uzun yıllardan bu
yana çalışma yaşamının içinde olan herkes söyleyegeldi. Ancak, bakıyoruz,
sanki, Meclisimizde, bu Yüce Mecliste, 13 Marttan bu yana, kimi zaman komisyon
toplanmadı, kimi zaman komisyon olmadı, bakan olmadı diye gündemin 1 inci
sırasında bekledi, görüşmelere ara verildi; ama, dört haftadır, bu yasa
tasarısı üzerinde tartışıyoruz, konuşuyoruz. Bu da bir madde olarak düzenlenip,
görüşülebilirdi.
Şimdi, tarım ve ormandan
sayılan işlerde çalışanların, çalışma koşullarına ilişkin hükümleri, hizmet
aktinin nasıl olacağını, ücret ve ücret belirleme yöntemlerinin ne olacağını,
işin düzenlenmesini ve sair hükümleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına
devredemeyiz. Bu, Yüce Meclisin görevidir, yasama organının görevidir; böyle
bir yetki devri, yanlıştır, Anayasaya aykırıdır. O nedenle, biz, fıkranın,
Anayasa Mahkemesine gitmeden, burada düzeltilmesini istiyoruz ve madde
metninden çıkarılmasını istiyoruz. Bu, yasa yapma tekniği açısından da doğru
bir yaklaşım değildir. O nedenle önergemizi verdik.
Bundan evvelki tasarıya
bakarsanız, o, çok savunduğunuz bilim adamlarının hazırlamış olduğu öneri
metnine de bakarsanız, böyle bir yetki devri söz konusu değildir; orada,
sadece, birinci fıkraya ilişkin, halen işkollarını belirleme yetkisi -tarımda,
sanayide ve ormanda çalışılan işlerin neler olduğunu belirleme yetkisi- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının uhdesindedir ve bu tasarıda da öyle olması
gerekir. Birinci fıkra buna izin veriyor, yetki veriyor; ama, ikinci fıkrayla,
bu Yüce Meclis, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, böyle bir görevi, böyle
bir yetkiyi devredemez diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, ben, Hak-İş'ten gelen, Konfederasyondan gelen iki arkadaşımın
düşüncelerini, önerilerini, burada, dinlediğim zaman -ben de, sendikal yaşamın
içinde uzun yıllar görev yapan birisi olarak- üzüntü duyuyorum. 3 Kasım
öncesinde, daha seçimlere bir iki ay kala da, arkadaşlarımla, bir iki konuda
sohbet ettim; kesinlikle böyle düşünmüyorlardı. İstihdam koşulları bizim gibi
olmayan, ekonomik gelişmişlik düzeyi bizim gibi olmayan, çalışma ortamı, iş
ilişkileri bizden çok ileri ülkelerde bu hükümler var diye, kalkıp, oralardaki
hükümleri toplayıp, derme çatma bir yasa yaparak kime yaranacaksınız, kime
yaranacağız; onu bilemiyorum. Gerçekten, çağrı üzerine çalışma, istihdamda, tam
istihdam koşullarına yaklaşılmış bir ekonomik ilişkide elbette ihtiyaç
olabilir; ama Türkiye'de 10 000 000'dan fazla açık işsiz var, sadece ekonomik
krizlerde 2 000 000'dan fazla işçi işini kaybetti, ülkemizde doktorlar işsiz,
mühendisler işsiz, meslek sahibi olmayan işsizlerimizi söylemeye bile gerek yok...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Böyle bir dönemde, Almanya'da bu var, Hollanda'da bu var, İngiltere'de bu var,
Avrupa Sosyal Şartında şu var -biraz sonra, arkadaşlarımın bilgilenmesi
açısından, Avrupa Sosyal Şartını da sizlere sunacağız- bu var deyip, böyle bir yasa
yapmaya kalkarsak, kendimiz emek vermezsek, emeğin kıymetini, değerini
anlayamayız. Hele bunu emeğin içinden geldiğini söyleyen arkadaşlarım
belirtirlerse, son derece üzücü olur, işçilere, çalışanlara ve bu yasadan
hizmet bekleyenlere de ayıp olur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Sayın Başkan, sataşma nedeniyle söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
zabıtları inceleyeceğim, ona göre karar vereceğim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Söz ver.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
112 nci maddeyi
okutuyorum:
Bazı kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışanların kıdem tazminatı
MADDE 112. - Kanuna veya
kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulan kurum ve kuruluşların haklarında bu
Kanun ve 854, 5953, 5434 sayılı kanunların hükümleri uygulanmayan personeli ile
kamu kuruluşlarında sözleşmeli olarak istihdam edilenlere mevzuat veya
sözleşmelerine göre kıdem tazminatı niteliğinde yapılan ödemeler kıdem
tazminatı sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin
Ekmekçioğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
EKMEKÇİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu
Tasarısının 112 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
yasa tasarısı Meclis gündemine gelmeden önce, taslak üzerinde gerekli olan
çalışmaların yapılmasına fırsat vermek gerekmektedir. Taslağın, komisyondan
aceleyle geçirilmesini, altkomisyona havale edilmeden, iyice tartışılıp olgunlaştırılmadan,
muhalefetin ve sivil toplum kuruluşlarının eleştirilerini dikkate almaksızın,
ivedilikle Genel Kurula indirilmesini doğru bulmuyoruz.
Ayrıca, şunu belirtmek
istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Meclis gündemine gelen her yasanın
Anayasaya uygun olması gerektiğini söylememize karşın, Parlamentodan geçen bazı
yasaların Cumhurbaşkanından veya Anayasa Mahkemesinden dönmesi, Parlamentomuza
olan saygınlığı zedelemektedir. Bu nedenle, gündeme getirilmek istenen her
yasanın, bütün yönleriyle tartışılıp, toplumsal uzlaşma zeminine oturtulduktan
sonra Meclise taşınması gerekmektedir.
Bu tasarının yasalaşması
halinde, iş yaşamında huzursuzluğun önlenmesinin mümkün olmayacağını, sağlıklı
bir iş yaşamının kurulamayacağını ifade etmek istiyorum.
Hükümetin, gerek Meclis
içinde Cumhuriyet Halk Partisini gerekse Meclis dışında toplumsal muhalefeti
dikkate almadığını görmekteyiz.
Bu yasa tasarısı kabul
edildiği takdirde, çalışma hayatı altüst olacaktır. İş Kanununda yapılacak
değişiklikler, emekçilerin sırtına yeni yükler ve yeni sorunlar yükleyecektir.
Yasa tasarısında, bütün tanımlarda, istihdam türlerinde, çalışma sürelerinde,
ücretlerde, mevcut hakları geriletici tarzda bir esnekleştirme getirilmektedir.
Bu esnekleşme ise, tamamen liberal anlayışla düzenlenmiş, işçilerin bireysel
hakları, sosyal güvenlik hakları gözardı edilmiştir.
Tasarıda, iş hukukunun
işçiyi koruma işlevi zayıflatılmıştır. Esneklik öne çıkarılarak, işçilerin
örgütlenme özgürlüğünün toplu iş sözleşmesi ve grev hakkının önündeki engeller
artırılmakta ve bu düzenlemelerin sendikal özgürlüğe zarar verecek bir şekilde
olduğu anlaşılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde çalışma ilişkileri, uzun süredir gerginlik üreten
bir süreçten geçerek, iş güvencesi hakkının yasalaşması, esnek çalışma
uygulamalarının yasallaştırılması karşıtlığında oluşturulan yapay bir gündemle
çatışmaya doğru götürülmektedir. Çalışma barışını bozacak bu ısrarlı tutum,
toplumsal barışı da tehdit etmektedir.
Çalışma ilişkilerinin
sağlıklı işlemesi, işyerlerinde çalışma barışının sürekli kılınması,
çalışanların evrensel haklarını özgürce kullanmaları sağlanmadan, bu yolda
etkin, inanılır ve korumacı girişimlerde bulunmadan, üretimin, verimliliğin ve
refahın artması gerçekleşmeyeceği gibi, sosyal adaletten uzaklaşan ve güçlüden
yana olan bir anlayış, toplumsal barışı da korumaya yetmeyecektir.
İş Kanunu Tasarısıyla,
bireysel çalışma ilişkilerinin esneklik temelinde yeniden yapılandırılması
istenmektedir. Yasa tasarısıyla getirilmek istenen düzenlemelerle, işgücü
piyasalarının esnekleştirilmesi, çalışma ve çalıştırma koşullarının işçinin
kişisel niteliklerinden soyutlanarak, işveren tarafından tek yanlı belirlenir
hale getirilmesi, işçinin çalışma ve dinlenme sürelerinin parçalanarak,
keyfiliğe olanak verecek biçimde düzenlenmesi, ücretin sosyal niteliğinin
gözardı edilmesi, gelir güvencesinin
ortadan kaldırılması istenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
gerçekleştirilmesi düşünülen düzenlemeler, emeğin gereksinimleri değildir ve
ortaya çıkacak sonuç da emeğin
gereksinimini karşılamaktan uzaktır.
Bu yasa tasarısı, çalışma
ilişkilerini kökten değiştirecek; dolayısıyla, tüm toplumsal yapıyı etkileyecek
yeni bir sistem önerisidir.
Tasarının genel
gerekçesinde, insanlığı onurlandıran bir gelişmişlik düzeyini tanımlayan, iş
hukukuna çağdaş bir nitelik kazandıran, sosyal hukukun temel ilkesi olan emeğin
korunması ilkesinden hiç söz edilmemiştir. İşçinin korunması amacıyla emredici
kurallar koyma ilkesi terk edilmiş, işçinin korunması amacıyla işverenin
sözleşme özgürlüğünün sınırlandırılması biçimsel düzeyde tutulmuştur. Yasa
tasarısının bütününe egemen olan bu yaklaşım, iş hukukunun temel felsefesine
aykırı anlayış değişikliğini ve dönüşümünü somut olarak yansıtmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
getirilmek istenen sistem emeği bölecek, parçalayacak ve işveren karşısında
yalnızlaştıracaktır. Bu durumda işyerinin toplumsal işlevi ve niteliği de
ortadan kalkmış olacağından, çalışma koşulları, sözleşme türleri ve içerikleri,
ücret durumları birbirinden farklı olan çalışanları sendikalarla buluşturmak,
farklı çıkarları ortaklaştırmak, ortak çıkarlar temelinde bir araya getirmek,
bugünden daha zor ve karmaşık olacaktır.
Çalışma ilişkilerinin,
salt işçi-işveren ilişkilerini değil, aynı zamanda toplumsal alanı ve toplumsal
yaşamı da belirleyici bir nitelik taşıdığı gerçeği göz önünde
bulundurulmalıdır.
Çalışma ilişkileri,
eğitimden üretime, gelir dağılımından tüketime, bireysel statünün
belirlenmesinden toplumsal refah düzeyine, bireysel yaşamların düzenlenmesinden
toplumsal yaşamın biçimlenmesine kadar uzanan bir dizi kavram ve süreçle
ilgilidir. Bu nedenle, bu alana ilişkin kuralları kaldırmak, yeni kurallar
koymakla ilgili politikaların, toplumsal ilişkilerin bütününü etkileyeceği
gerçeğini unutmamak gerekir.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, sosyal hakları, bir bütünlük içerisinde yurttaşlara sağlanması
ve yaşama geçirilmesi gereken, geri alınmaz, parçalanamaz haklar olarak
görmekteyiz.
Esneklik içeren bu
tasarının yasalaşması, iş güvencesinin uygulanmasını ortadan kaldıracak, sosyal
güvenlik sisteminin sorunlarını ağırlaştıracak, kayıtdışı ekonomiyi daha da
büyüterek, sosyal korunma dışında kalanların sayısının artmasına neden olacaktır.
Oysa, yapılması gereken,
işyerlerinde iş barışını, ülke genelinde toplumsal barış ve uzlaşmayı
sağlayarak üretmeyi gerçekleştirecek çalışma ilişkilerinin koşullarını
oluşturmaktır.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerime son verirken, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, toplumsal uzlaşma
zeminine oturmayan bu yasa tasarısına karşı olduğumuzu belirtir, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ekmekçioğlu.
AK Parti Grubu adına,
Kocaeli Milletvekili Sayın Nihat Ergün; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu
Tasarısının 112 nci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
112 nci madde, bazı kamu
kurum ve kuruluşlarında çalışanların kıdem tazminatıyla ilgili bir madde ve
yeni kurulan bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlara, 854 sayılı Deniz İş
Kanunu kapsamında çalışanlara, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar
Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun kapsamında çalışanlara ve 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Yasası kapsamında çalışanlara ödenen
kıdem tazminatı niteliğindeki ödemelerinin de, kıdem tazminatı sayılmasını
düzenleyen bir madde.
Bu madde üzerinde,
gerçekten, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki arkadaşlarımızın da mutabakat
içerisinde olduklarını herhalde görüyoruz; çünkü, madde üzerinde kapsamlı bir
eleştiri olmadı.
Ayrıca, kıdem tazminatı
fonunun da, İş Yasası Tasarısı kapsamında kurulması gereğini, daha önceki
konuşmalarında arkadaşlarımız vurguladılar. Kıdem tazminatı fonunun kurulması,
işçi lehine yapılacak olan bir düzenlemedir. Bu düzenlemenin, özellikle KOBİ'lerde,
kıdem tazminatının büyük bir problem olduğunun bilinerek yapılması gerekiyor.
Kıdem tazminatı konusunda, KOBİ'ler, ödeme güçlüğü içerisinde bulunuyor. Büyük
işletmelerse, kıdem tazminatını, biraz ucuz bir kredi niteliğinde kullanma
eğiliminde olduklarından, bazen kıdem tazminatı fonunun kurulmasına karşı
eğilimlerin bu çerçevede sergilenebildiğini görüyoruz.
Kıdem tazminatı fonu,
gerçekten, çıkarılacak bu yasa kapsamında kurulması gereken bir fon ve
işçilerimizin bundan sonraki çalışma hayatlarında hiç olmazsa kıdem
tazminatıyla ilgili birtakım sorunlarının olmamasını, bu fonun kurulmasıyla
düzenlemek gerekiyor.
Fonlarda her ne kadar
geçmişte kötü yönetim örnekleri sergilenmiş olsa da, bu fonun kurulmasına mâni
olmaması lazım; çünkü, bir yasal düzenlemenin kötü kullanılıp kullanılmayacağı,
daha sonraki süreçlerde meydana çıkacaktır.
Şimdi, şu ana kadar, İş
Kanunu Tasarısıyla ilgili yaptığımız konuşmalarda, arkadaşlarımız birçok hususu
dile getirdiler. Çalışma hayatı, gerçekten dinamik bir hayat ve çalışma
hayatının değişikliklere çok açık olduğunu, bu değişikliklerin kaçınılmaz olduğunu
görüyoruz. Yapmamış da değiliz; teknolojik nedenler, sosyal nedenler, ekonomik
gelişmeler, dünyadaki gelişmeler, bizi, iş kanunları konusunda muhtelif
değişiklikler yapmaya zaten itmiş. Mesela, 1936 yılında çıkan 3008 sayılı Yasa,
1967 yılında 931 sayılı Yasayla değiştirilmiş ve 1971 yılında ise 1475 sayılı
İş Yasasını çıkarmışız. Daha sonra, 1475 sayılı Yasanın uygulaması sırasında
meydana gelen aksaklıklar yargı içtihatlarıyla çözülmüş. Avrupa Birliği
sürecindeki gelişmeler ve küresel rekabetin meydana getirdiği şartlar, otuz
yıllık bir süreçten sonra, 1971'den sonra yeni bir düzenlemenin yapılmasını
kaçınılmaz kılmış. Yaptığımız şey bundan ibarettir; 1475 sayılı Yasayı, otuz
yıl önce yapılmış olan bu yasayı, 21 inci Yüzyılın şartlarına uygun bir şekilde
düzenlemektir, yaptığımız hadise bu. Kaldı ki, bu yasanın 67 maddesi, yaklaşık
aynı ifadelerle, Türkçeleştirilmiş olarak belki, güncelleştirilmiş olarak
bulunuyor; geri kalanlarsa, günün şartlarına uygun bir şekilde düzenleniyor.
Bunların içerisinde işçi lehine olanlar var, bunların içerisinde işveren lehine
olanlar var; ancak, bunun mefhumu muhalifi şu değildir: İşçi lehine olan
düzenlemeler, muhakkak, işveren aleyhine olan düzenlemelerdir ya da işveren
lehine olan düzenlemeler, muhakkak, işçi aleyhine olan düzenlemelerdir... Böyle
bir mantıkla bu yasal düzenlemelerin yorumlanması fevkalade sakıncalıdır.
Elbette, bir yasal
düzenleme içerisinde işçi lehine de olan, işveren lehine de olan düzenlemeler
olacak ve nihayetinde, iş yaşamı, işçi ve işverenin birlikte sürdürdüğü bir
yaşam olarak devam edecektir. İşçi ve işveren birbirinin rakibi değildir.
Hayatı birlikte yaşayan, çalışma hayatını birlikte yaşayan, birbirinin
tamamlayıcısı unsurlardır. Burada, işçi ve işvereni, birbirinin rakibi,
birbirinin sürekli aleyhine çalışan, birbirini yıkmaya ve yıpratmaya çalışan
unsurlar olarak takdim etmenin, böyle bir yaklaşım içerisinde olmanın kimseye
bir faydası yoktur.
İşçi-işveren ilişkileri,
insanlık var olduğundan beri insanlığın önünde olan bir hadisedir. Belki, büyük
filozofların işçi-işveren ilişkilerine dair sözleri vardır, peygamberlerin
sözleri vardır; ama, esas, iş-işveren ilişkilerini, işçi-işveren ilişkilerini
düzenleme ihtiyacı, sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan bir ihtiyaçtır ki,
ondan bu yana, işçi-işveren ilişkileri de kapsamlı çatışmalara neden olan,
hatta, birtakım ideolojik kamplaşmaların nedeni olmuş bir meseledir. Bu
nedenle, işçi-işveren ilişkilerini düzenlemek çok da kolay bir mesele değildir.
Gerçekten, ciddî ve derin tartışmalara ihtiyaç duyulan bir meseledir. Mesela,
başlı başına, ekonomi içerisinde mülkiyetin var olması, mülkiyet hakkının var
olması ya da insanda kâr hırsının var olması zaman içerisinde kötü ilan
edilmiştir. Halbuki, doğrudan doğruya mülkiyet hakkının kötü olması söz konusu
değildir, doğrudan doğruya müteşebbislerde kâr hırsının var olması da kötü
değildir; ama, kötüye kullanılabilir mi; kullanılabilir. O zaman, mülkiyet
hakkının ve kâr hırsının kötüye kullanılması, mülkiyetin ortadan kaldırılmasını
ve kârın ortadan kaldırılmasını gerektirmiyor; fakat, bütün bunlar üzerindeki
tartışmalar Marksist bir politikayı da zaman içerisinde gündeme getirmiş,
"mülkiyet ve kâr kötüdür; ama, proletarya diktatörlüğü iyidir..."
Yaklaşık yetmiş yıl, proletarya diktatörlüğünün propagandasıyla dünya zaman
kaybetti, vakit kaybetti ve sonunda proletaryanın da işine yaramayan,
proletaryayı da sefaletten kurtarmayan bir düzenin yaşandığını görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün
geldiğimiz yer, piyasa ekonomisidir. Bizim bir iktisat hocamız vardı -Allah
rahmet eylesin, Ekrem Özelmas, ismini de anmadan geçemeyeceğim- "Çocuklar,
iktisat ilmi lâ-ahlakîdir; yani, bu, ahlaksız demek değildir, ahlakla ilgili değildir"
diyordu, böyle bir yorum yapıyordu. Hocamızın bu yorumunun da üzerinden çok
zaman geçti. Her şey, aslında, ahlakla çok yakından ilgilidir. Haklar ve
özgürlükler, eğer bir ahlakî temele oturmazsa, istismar edilebilir; ama,
istismar edilebilir diye de insanlara özgürlük vermekten imtina etmemek
gerekiyor. Her özgürlük istismar edilebilir. O zaman, yargı niye var;
mahkemeler niye var; polis teşkilatımız, istihbaratımız niye var?! Eğer,
istismara karşı birtakım kamu önlemleri alınamazsa, istismar edilebilir diye
insanlara hiçbir hak ve özgürlük vermemek icap eder.
Değerli arkadaşlar, bugün
geldiğimiz yerde işlerimizi piyasa ekonomisi şartları içerisinde yürütmemiz
lazım. Bir arkadaşımız, rant gelirlerinin vergilendirilmediğinden söz etti.
Evet, doğru; rant gelirleri vergilendirilmiyor. Türkiye'nin içborç meselesini
halletmeden, rant geliri elde eden kişileri vergilendirmenin, aslında, geniş
kitleleri vergilendirmek olduğunu bilerek söylüyorsunuz; bu, böyledir. Eğer,
devletin bu kadar borç yükü varsa, her hafta borçlanmaya mecbur bir devlet
varsa karşınızda, bu gelirlerden daha yüksek vergiler elde etmenin faizleri
arttıracağını ve faizin de topluma yansıyacağını biliyorsunuz; biliyorsunuz,
ama, burada politika yapmak için, böyle bir yaklaşımı sergilemek mecburiyetinde
kalıyorsunuz.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Hükümet ağlama duvarı değil ki!.. Düzelt o zaman; iktidarsın sen.
NİHAT ERGÜN (Devamla) -
Bu iş kanununun, aslında, tek başına üretim ve istihdamı sağlamayacağının biz
de farkındayız. Bundan sonra, yeni düzenlemeler, hükümetimiz tarafından
getirilmelidir ve getirilecektir. Sigortaların çok yüksek olduğunu, vergilerin
çok yüksek olduğunu, enerji maliyetlerinin çok yüksek olduğunu, başka
düzenlemelerle yatırımcının ve üretimin teşvik edilmesi lazım geldiğini çok iyi
bilen bir hükümetle karşı karşıyadır Türkiye. Bu nedenle, bu iş yasasının
arkasından meydana gelecek düzenlemeler, elbette üretim ve istihdamı artıracak
olan düzenlemelerdir. Eğer onlar gelmezse, o konularda bir düzenleme
yapılmazsa, tabiî ki, üretimin ve istihdamın tek başına iş yasasıyla
halledilmesi mümkün değildir. Bunlar, hiç merak etmeyin, bu hükümetimiz dönemi
içerisinde süratle gelecektir.
Peki,
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın her maddeye gereksiz muhalefetleri
nereden kaynaklanıyor; bence şuradan kaynaklanıyor: Üç beş köşeyazarı, CHP muhalefet
etmiyor diye tahrik ediyor...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Biz çocuktuk ya!
NİHAT ERGÜN (Devamla) -
CHP muhalefet etmiyor diye tahrik ediyor; CHP, muhalefet ediyor görüntüsünü
vermek için, üç beş köşeyazarının muhalefetine dayalı bir muhalefet anlayışı
sergileniyor...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Siz kendinize bakın!..
NİHAT ERGÜN (Devamla) -
Arkadaşlar, onlar, her gün sizin lehinize yazsalar, o üç beş köşeyazarı her gün
sizin lehinize yazsalar, size hiçbir faydası olmaz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Üç ayda bunu mu öğrendin?!
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ergün.
NİHAT ERGÜN (Devamla) -
Onlar, zaten, toplumda kredibilitesini kaybetmiş adamlar; bunların size bir
faydası olmaz. Bu muhalefet yaklaşımının size de bir faydası olmaz. Olmadığını,
açıkça görüyorsunuz. Neden; buradaki muhalefet yaklaşımından sonra toplumun
derinliklerine indiğimizde, köylüye, kasabada esnafa, işadamına, işçiye
indiğimizde, bakıyorsunuz ki, Cumhuriyet Halk Partisinin bu muhalefetinden bu
kesimler memnun değil. Bu yaklaşımın, bu Parlamentonun üzerine yüklenen misyona
uygun düşmediğini sizlere hatırlatmak istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
bütün arkadaşlarımızı ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ergün.
Şahsı adına söz isteyen,
Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan?..
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Konuşmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - İstanbul
Milletvekili Sayın Hasan Aydın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biz, burada, aslında, bir şey yapmaktayız
ve defalarca, Cumhuriyet Halk Partimizin, milletvekili arkadaşlarımızın tüm
maddelere karşı olmadığı şeklindeki düşüncemizi ifade ettik. Her maddeye karşı
çıkma ya da çıkmama noktasındaki temel inceliği, temel nüansı da, Adalet ve
Kalkınma Partili arkadaşlarımızın yakalamasına gayret ettik.
Şimdi, sorun şu, sorunun
esası şu: Eleştiri, demokratik bir kültürde katkı mıdır, değil midir; eğer
eleştiri uyarı özelliği taşıyorsa, iyileştirme özelliği taşıyorsa katkıdır;
yani, bu, bir bakıma, bir tecrübenin, bir bilginin, bir dostunun, bir genci uyarması
-genç almasa da- zaman geçtikten sonra "ah öyle denmişti, ben
dinlememiştim" gerçeği ve realitesini ortaya koymak. Benden önce konuşan
saygıdeğer vekil arkadaşımızın "Cumhuriyet Halk Partisinin, üç beş köşe
yazarından etkilenerek böyle bir davranışa girdiği" noktasını samimî bir
duygusu ve düşüncesi olarak algılıyorum; ama, gerçek bu değil, gerçek şu: Bu,
bir düzenleme. Bu, bizim deyimimizle, sınıflar arasında bir düzenleme. Farklı
sınıfların, yani, farklı sosyal sınıfların, çalıştıranlar ile çalışanlar
arasındaki ilişkinin düzenlenmesi. Bir başka deyimle, düzgün çalışmalarını,
barış içinde çalışmalarını, karşılıklı bir ortak değeri yakalamaya
çalışmalarını sağlamaya yönelik. Yasalar bunun için yapılır.
Eğer, yasa yaparken,
toplum kesimlerinin barış içinde birlikte davranmalarını sağlarsanız, o
kesimler, çıkarmış olduğunuz yasaları ne kadar sahiplenirlerse, ne kadar
"benim yasam bu, benim istediğim de buydu" dedirtebilirseniz, yasa o
kadar geçerlidir, yasa o kadar topluma katkı sağlar.
Ben
de -bu da benim samimî bir duygum- Adalet ve Kalkınma Partisinin, daha önceki
konuşmalarımda da ifade ettiğim gibi, çağdaş ve modern olmayan işverenden çok
etkilendiğini ve çok etkilendiği için böyle bir yasa metnini gündeme
getirdiğini samimiyetle ifade ediyorum, böyle düşünüyorum.
HASAN ANĞI (Konya) - Hiç
alakası yok!..
HASAN AYDIN (Devamla) -
Ayrıca, etkilenmek de kötü bir şey değil. Canlılar, organik varlıklar
birbirlerinden etkilenirler; yani, üzüm üzüme baka baka kararır.
Muhtemeldir ki, toplumun
çeşitli kesimleri, bu yasa oluşurken, sizinle olduğu gibi, bizimle de
görüşüyorlar. Bazı sendikalar bizimle, bazı sendikalar sizinle görüşüyor.
Defalarca söyledim, samimî duygumdur, bu yasanın içerisinde ülkeyi kalkındıran,
ülkeyi kalkındırma noktasında ülkenin menfaatlarını kendi menfaatının önüne
koyan işveren yok; böyle görüyorum en azından.
Bu yasa, bizim model
almamız gereken, örnek olarak ortaya koymamız gereken işverenin lehinde
çıkarılan bir yasa değil; yani, işverenlerimiz var ülkemizde; gerçekten,
başımızın tacıdırlar. Eğer, bir işveren, ülkesinde üretim yapıyorsa,
yaratıyorsa, ülkesine kâr ettiriyorsa, istihdam sağlıyorsa, işçi
çalıştırıyorsa, böyle bir işverene, aklı başında bir ülke evladı karşı
çıkabilir mi?! Bunu da telaffuz etmeyelim zaten; yani, sanki, burada,
Cumhuriyet Halk Partililer, o bildiğimiz, klasik, eskiden, "o onun karşıtıdır,
o da onun karşıtıdır" gibi davranan bir çizgide değildirler. Bu yasanın
gerçekten de çıkması halinde, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımızın bir
müddet sonra "ya, aslında, biz, bu Cumhuriyet Halk Partililere çok
kızmıştık; bak, burası doğru, bu yasa böyle olmamalıydı" diyeceklerini,
ben, bugün, burada, bir tarih notu olarak düşüyorum. Arkadaşlarımız "evet,
şu, şu noktalarda bu arkadaşların uyarılarını dikkate almalıydık, inat
etmemeliydik; zira, bu inat, bizi, hem zaman kaybına hem ülkedeki bir hedefi
yakalamamıza, bir olayı oluşturmamıza engel hal ilan ettiği için, keşke biraz
dinleseydik" diyeceklerdir; yani, bu yanıyla bakılmış olsa, zaten
problemleri çözme noktasında çok temel bir sorunumuz olmayacak.
Bir inat var ortada;
yani, bu inadı bir biçimde, bir şekilde iktidar partisinin halletmesi lazım,
çözmesi lazım. Duran bir saat, çalışmayan bir saat günde bir kere doğru
gösterir.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
İki kere...
HASAN AYDIN (Devamla) -
Yani 24 değil de 12 yazıyorsa, iki kere gösterir sayın vekilimin söylediği
gibi.
Bazen, bizim saatimizin,
Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımız tarafından, hiç doğru
göstermediği düşünülüyor gibi bir kanaat oluşuyor bende. Bu, doğru bir şey
değil. Değerli arkadaşlarım, bu, doğru bir şey değil. Bu, bizim içdünyamızı tatmin
edebilir. "Bu noktada hakikaten doğru yaptık, bunlar da yaptılar; ama,
sonuçta bu yasayı çıkardık" diyebilirsiniz; ama, bu, bir kızgınlık
sürecini, bir karşıtlık sürecini aştıktan, biraz sağduyuyla düşünmeye başladıktan
sonra, sizi de rahatsız edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Aydın.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Biz, burada, çok önemli, çok ciddî öneriler de yaptık. Ben, yerlerinde oturan
arkadaşlarımızın birçoğunun da "ya doğru söylüyor, bu kadarını da kabul
etmemiz lazım gelir" dedikleri halde, bizim bu önerilerimizin tersine el
kaldırdıklarını, oy verdiklerini biliyorum; siz de biliyorsunuz; yani,
karşılıklı bakınca, göz göze, bazen insanlar konuşmadan da elektrik alırlar,
birbirlerini anlarlar. O zaman, düşündüğümüz gibi, yani, olduğumuz gibi
görünen, göründüğümüz gibi olan bir felsefenin insanları olarak öyle
davranmamız gerekir, öyle olmamız gerekir.
Bir siyasal çelişkinin,
bir siyasal ısrarın, inadın içinde olmak, buradaki 550 milletvekili arkadaşımız
dahil olmak üzere, bu ülkede yaşayan yetmiş milyon vatandaşımızdan bir tekine
fayda sağlamamaktadır.
Saygılar sunuyorum
değerli arkadaşlarım; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya?.. Yok.
Madde üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın Kafkas, Sayın
Çetin'in konuşmasını getirttim, tutanağı inceledim. Sayın Çetin konuşmasında
"değerli arkadaşlarım, gerçekten, ben, Hak-İş'ten gelen, konfederasyondan
gelen iki arkadaşımın düşüncelerini, önerilerini burada dinlediğim zaman -ben de,
sendikal yaşamın içinde uzun yıllar görev yapan birisi olarak- üzüntü duyuyorum.
3 Kasım öncesinde, daha seçimlere bir iki ay kala da arkadaşlarımla, bir iki
konuda sohbet ettim; kesinlikle böyle düşünmüyorlardı" diyor.
Bu konuşmada, herhangi
bir sataşmanın olduğunu düşünmüyorum, sataşma olarak değerlendirmedim.
113 üncü maddeyi
okutuyorum.
Bazı işlerde çalışanların ücretlerinin güvencesi
MADDE 113. - Bu Kanunun 4
üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (j) bentlerinde sayılan işyerlerinde
çalışan işçiler hakkında 32, 35, 37, 38 inci madde hükümleri uygulanır. Bu
maddelere aykırılık hallerinde ilgililer hakkında ilgili ceza hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, tümünüzü saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, iş
yaşamımızı ilgilendiren bir tasarının, hükümet tarafından, inatla
yasalaştırılmak istendiğini görüyoruz ve buraya gelen sözcülerin, işi
yumuşatacağı yerde, sertleştirdiğine tanık oluyoruz; örneğin, bir sözcü
arkadaşım "bu tasarının bilimsel hazırlandığını, taraflarla, sendikalarla,
konfederasyonlarla sürekli biçimde görüşüldüğünü" söyledi. Acaba dedik, bu
mitingler niçin yapılıyor?! O konfederasyonlarla görüşülmüşse, onların uzlaşma
önerileri alınmışsa, İzmir'deki, Ankara'daki bu yüzbinler niye yürüyor; neden
biz burada haftalardır konuşuyoruz, karşı çıkıyoruz?!
Değerli arkadaşlar, yine,
bir arkadaşımız bu yasanın "işçi lehine ve işveren lehine olacaktır"
gibi sözler söyledi burada. Şimdi, bu tasarı, işçi ve işveren haklarını
düzenleyen bir tasarı; ama, tarihe bakıldığında, işçi hakları söz konusudur,
işveren hakları değil. İşveren, zaten sermayesiyle, yaşamıyla bir güvencenin
sahibidir. Sosyal devlet anlayışında, işçi hakları güvence altına alınır,
yasanın koruduğu işçilerdir. Bizim, bu tasarıyla da, işçilerin haklarını
korumamız gerekir.
Siz, ille de işverene bir
şeyler vermek istiyorsanız, hükümet vermek istiyorsa, işçinin haklarını
budayarak, onların kazanılmış haklarını alarak yapmayın bunu. Örneğin, sigorta
primlerini düşürmeye söz verdiniz; vergisini düşürün, enerji maliyetini düşürün.
Yani, işçinin hakkından alarak, işverene vermek... Yanlış olan düşünce budur.
Piyasa ekonomisi...
Ekonomide piyasa anlayışını anlıyorum da, işçi-işveren düzenlemesinde piyasa
ekonomisi anlayışını anlayamıyorum. Bu, çok yanlış bir anlayıştır. Sosyal
devlet -Anayasamızda da belirtilen bir yaklaşımdır- işçi haklarını koruyan
devlettir. Yani, sözcü arkadaşların, böyle, sanki çok masumane bir iş
yapılıyormuş, konfederasyonlarla konuşulmuş, burada hem işçilerin hem işverenin
hakları varmış gibi yaklaşımları çok doğru değil.
Değerli arkadaşlar,
üstelik, bu yasa tasarısı, bir bütünlükten de yoksun. Şimdi görüşmekte
olduğumuz 113 üncü maddede, bu tasarının kimi alanlarda hiç geçerli olmadığı
belirtilmektedir. Nedir o alanlar; örneğin, deniz ve hava taşımacılığında bu
yasa hükümleri hiç uygulanmayacak, 50'den az tarım ve orman işçilerinin
çalıştığı işyerlerinde bu iş yasası uygulanmayacak. Türkiye'nin gerçeğini
düşünelim: 50'den az tarım ve orman işçilerinin çalıştığı işyerleri, bu
işyerlerinin yüzde 90'ıdır; yani, birkaç devlet üretme çiftliğinde ya da büyük
işletmede varsa, vardır. Demek ki, bu yasa, bu tarım ve orman işçilerinde
uygulanmayacaktır. Ev hizmetlerinde bu yasa hükümleri geçerli değil. 18 yaşını
doldurmamış çocuk işçilerde, acımasızca çalıştırdığımız, okulda olması gereken
çocukların çalıştığı işyerlerinde, çıraklıkta, bu yasa hükümleri uygulanmıyor.
Ayrıca, sporcularda, gazetecilerde, rehabilite edilen yerlerde ve kapıcılar
hakkında bu yasa hükümleri uygulanmıyor. Gerçekten, sizin söylediğiniz gibi,
bu, çağdaş bir yasa ise, bir uyum yasası ise, niçin o alanlarda uygulanmıyor?
Niçin tarım ve orman işçilerinin çalıştığı işyerlerinde 50 işçi olması
isteniliyor? Niçin, 10 değil, niçin 5 değil ya da niçin sayı ortadan
kaldırılmıyor; bu, anlaşılır gibi değil!..
Değerli arkadaşlar,
ileride, 2003 yılında yaptığımız bu yasadan dolayı bizi kınayacaklar. Birçok
kez vurguladım, bir kez daha söylüyorum: Bakın, bu yasa tasarısı, 14 yaşından
başlayarak, küçük çocukların çalıştırılmasını öngören bir tasarıdır; üstelik bunlara
haklar vermeden, bu yasanın temel hükümlerini onlara uygulamadan.
Değerli arkadaşlar, en
son İş Yasası 1971'de çıktığında, Türkiye'de zorunlu eğitimin süresi beş yıldı.
Bildiğiniz gibi, 1997'de, biz, sekiz yıllık kesintisiz eğitimi kabul ettik.
1999'da, 16 ncı Millî Eğitim Şûrasında, oniki yıllık zorunlu eğitimi kabul ettik,
öngördük; uygulanmıyor; ama, oniki yıl zorunlu eğitimi uygulayacağım diye, şûra
karar aldı; altyapısı gerekli, Millî Eğitim Bakanlarının bu konudaki tutumu
gerekli. Şimdi, bir yasa yapıyoruz; 1971'de, 13-14 yaşına kadar çocuğun
çalışamayacağı öngörülmüş; biz, hiçbir değişiklik yapmadan, çocuk haklarıyla
ilgili sözleşmeye göre, 18 yaşına kadar insanın bir çocuk olduğunu göz önüne
almadan, gelişme ve okul çağında bir çocuğu çalışma yaşamının içine sokuyoruz;
yani, bir bütünlük yok.
Peki, demin sıraladığım
orman ve tarım işçilerinde, öteki alanlarda bu yasanın hükümleri
uygulanmıyorsa, hangi hükümler uygulanıyor? Değerli arkadaşlar, bakın, güvence
diye 113 üncü maddede getirilen nedir biliyor musunuz; güvence diye getirilen,
işçilerin ücretlerinin parayla ödenme güvencesidir; yani, bono, senet, döviz
yerine Türk parasıyla ödensin. Ah, ne büyük yenilik!.. Ne büyük gelişme!..
İkinci olarak, 35 inci maddede, işçilerin aylık ücretlerinin dörtte 1'inden
fazlası -zaten ne alacak ki- haczedilemez hükmü var. Yine, hesap pusulası verilme
hükmü var. Bir de, işçiye verilecek cezanın -bereket, bir gündeliğini indirdik
önergemizle- iki gündelikten fazla olmaması hükmü var. Şimdi, bunlar güvence
midir?! Bunlar, ona verilmiş bir hak mıdır?! Nedir hesap pusulası? Nedir
emeğinin parayla ödenmiş olması? Nerede sendikalaşma hakkı?! Bu kesimler için
söylüyorum. Nerede toplusözleşme hakkı?! Nerede tazminat?! Nerede sosyal
haklar?! Bunların hiçbiri yok. Görüştüğümüz bu maddede "şu şu işyerlerinde
çalışanlara -demin saydım- bu iş yasasının hükümleri uygulanmaz"
deniliyor. Bunları iş yasası kapsamına alacağımız yerde, 10'dan fazla işçi
çalışan yerlerde bir güvence varken, siz, bir önergeyle bunu 30'a çıkararak
daha da geriye götürdünüz. Bence, bu, çok yanlış bir yaklaşım oldu.
Değerli arkadaşlar, bir
ülkede, demokrasinin düzeyi, işçilere, çalışanlara verilen haklarla ölçülür.
Eğer, siz, işçinize en ileri sendikal hakları veriyorsanız, o sendikanın
yaptırımları varsa, kamu çalışanlarına toplusözleşme ve grev hakkı
veriyorsanız, o zaman demokrasiniz güçlü sayılır; ama, maalesef, yaptığınız bu
yasayla, demokrasimizi güçlendirmiyor -belki işvereni güçlendiriyorsunuz
ama- zayıflatıyorsunuz. Biz de, bir
yasa çıkararak bunu yapmış oluyoruz.
Türkiye, bir çocuklar
ülkesi, bir gençler ülkesi ve bakın, Türkiye'de, 15-16 yaşındaki çocukların
-kayıtlı olanların- rakamları var elimde. Değerli arkadaşlar, 1 ilâ 9 kişinin
çalıştığı işyeri sayısı 1 029 000. 10 ilâ 25 kişinin çalıştığı işyeri sayısı 891
000. Bunlar, Türkiye'de çocukların ve gençlerin iş yaşamına acımasızca
sokulduğunu gösteriyor. Bence yapılması gereken iş, bu çocukları alıp eğitim
alanına koymaktır.
Şimdi, bir de deniliyor
ki, Sayın Bakana da söyledi geçen gün "bir küreselleşme var, bir dalga
var, bu dalganın dışında kalmayalım ve ona göre düzenlemeler yapalım."
Değerli arkadaşlar,
şimdi, asıl bu dalgaya karşı, biz, güçsüz olanı, çalışanı, işçiyi korursak
görevimizi yapmış oluruz. Çokuluslu şirketlerin bir saldırısı varsa dünyada,
küresel sermayenin ülkemize bir saldırısı varsa, ürünlerimize, emeğimize,
çalışanlarımıza, değerlerimize, buna karşı, bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak, ulusun temsilcileri olarak çalışanların hakkını bu dalgaya karşı
korumak gerekir diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
GAZALCI (Devamla) - Yani, bağımsızlığımıza karşı, çalışan insanlarımıza karşı
bir saldırı varsa, asıl, biz, yasalarla onları güçlendireceğiz, örgütlerine bir
güç vereceğiz. Oysa, bu konuştuğumuz bütün yasalarda işçi haklarının budanması
vardır ve maalesef, bu haklar ellerinden alınmaktadır.
Cumartesi günü hep
beraber gittik -bilmiyorum, siz, izlediniz mi- 100 000'in üzerinde işçi,
ellerinde pankartlarla, Tandoğan'da, bu kölelik yasasına hayır dedi; hatta, bir
tanesi yaşamını da yitirdi, kalbi dayanmadı.
Değerli arkadaşlar,
bakın, 100 000 kişiyi zorlayarak toplayabilir misiniz bu sıcakta Ankara'da?
Niçin bağırıyordu onlar: Bu haklarımızı elimizden almayın diye. Siz, oy
aldınız, birinci parti oldunuz, çalışanların haklarını vermek için. Oysa,
işçilerin, çalışanların hakları gerçekten kayboluyor.
Burada, Nazım'dan şiirler
okudu AKP'li arkadaşlar. Ben de, büyük ozanın, işçiler üzerine yazdığı
"Türkiye İşçi Sınıfına Selam" adlı şiirinin bir bölümünü okumak
istiyorum:
"Türkiye işçi
sınıfına selam!
Selam yaratana!
Tohumların tohumuna,
serpilip gelişene selam!
Bütün yemişler
dallarınızdadır.
Beklenen günler, güzel
günlerimiz ellerinizdedir,
haklı günler, büyük
günler,
gündüzlerinde
sömürülmeyen,
gecelerinde aç
yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet
günleri.
Türkiye işçi sınıfına
selam!
Selam yaratana!"
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gazalcı.
AK Parti Grubu adına,
Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan; buyurun.
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde
çalışma hayatını düzenleyen bu önemli kanun tasarısının "bazı işlerde
çalışanların ücretlerinin güvencesi" başlıklı 113 üncü maddesi üzerinde,
Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, iş yasası
kapsamı dışında kalan bazı tarım ve orman işçilerine ve rehabilite edilenlere
ücretlerle ilgili olumlu yönde düzenlemeler içermektedir. Böylece, halen
yürürlükteki, mevcut 1475 sayılı İş Kanununda bu konuyla ilgili duruma göre
daha iyi sayılabilecek bazı haklar sağlanılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
daha önce görüşülen maddelerde söz alan AK Partili milletvekili arkadaşlarımın
da belirttiği gibi, İş Kanunu Tasarısı bütünüyle değerlendirildiğinde, ne bir
tarafın aleyhine ne de diğer bir tarafın lehine olan bir düzenlemedir. İş
Kanunu Tasarısı, gelişmiş birçok ülkede olduğu gibi, ülkemizin koşullarına göre
iş hayatını düzenleyen, iş hayatının bir ahenk içerisinde yürümesini sağlamayı
amaçlayan bir yasa tasarısıdır; yani, işçi ve işverenin bir ahenk içerisinde
çalışmasını hedefleyen bir yasa tasarısıdır.
57 nci hükümet döneminde,
içerisinde işçi temsilcilerinin seçtiği, bilim adamlarının da bulunduğu bir
bilim kurulunun hazırladığı, yine içerisinde sendika başkanlarının da
bulunduğu, sosyal taraflarca birçok maddesinde uzlaşma sağlandığı bir yasa
tasarısıdır.
Sayın CHP milletvekili
arkadaşlarımızın, derme çatma yasa, işçi ve işverenin, kurt-kuzuya benzetilmesi
gibi tabirleri, gerçekten sağlıklı ve gerçekçi benzetmeler değildir arkadaşlar.
Yarıya yakın maddesi, yürürlükteki 1475 sayılı Yasanın maddelerini içerirken,
diğer birçok maddesi, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planlarındaki hükümlere, Avrupa Birliği normlarına, ILO sözleşmelerine ve
ülkemizin içinde bulunduğu sosyoekonomik koşullara göre hazırlanmış bir yasa
tasarısıdır.
Çalışanlarımız,
emekçilerimiz, şu anda uygulamada olan 1475 sayılı Yasada bulunmayan birçok
yeni ve olumlu düzenlemeler içermektedir. Örneğin -arkadaşlarım bahsettiler,
birkaçından da ben bahsedeceğim- madde 5'te, eşit davranma ilkesi
getirilmiştir.
Yine, bir başka maddede,
bir işyerinin devri halinde, işçilerin geçmiş tüm müktesep hakları güvence
altına alınmıştır; eski yasada ise, sadece kıdem tazminatı güvence altındaydı.
Yine, kısmî süreli ve tam
süreli iş sözleşmesi maddesiyle, kısmî
sözleşmeyle, çalışan işçilerin, sırf sözleşme farkından dolayı tam
süreli işçiye göre farklı muameleye tabi tutulması engellenmiştir.
Yine, takım sözleşmesiyle
oluşturulan iş sözleşmelerinde yapılan düzenlemeyle, takım kılavuzunun, ilgili
işçilerimizin haklarını suiistimal ihtimalleri ortadan kaldırılmıştır.
Yine, yürürlükteki 1475
sayılı Yasada olmayan, işçiye, iş sözleşmesini haklı nedenle fesih hakkı
tanımaktadır. Yine, 53 üncü maddeyle, çalışanlarımızın izin süreleri
artırılmakta; ayrıca, 18 yaşından küçük ve 50 yaşından büyük çalışanlar için
verilecek yıllık ücretli izin süresinin 20 günden az olmaması hükmü
getirilmektedir. Bu, yaşlısına ve gençliğine önem veren iktidarımızın, Avrupa
Birliğine uyum sağlama çalışmalarını da desteklemektedir.
Yine, 71 inci madde de,
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine, ILO sözleşmelerine ve ondan
daha önemlisi de, geleceğimiz dediğimiz, canımız, ciğerimiz dediğimiz
çocuklarımız için de önemli bir madde olarak düzenlenmiştir. Yine, bu maddede,
1475 sayılı İş Yasasının ilgili maddesine göre bir adım daha ileriye gidilmiş
ve 15 yaşın altındaki çocukların çalışmasının yasaklanması sağlanmıştır.
Bu maddede, az önce
konuşan saygıdeğer CHP milletvekili arkadaşlarımızın eleştirileri vardı. Bunlar
gerçekçi eleştiriler değil arkadaşlar; gerçekten hayretlerle izledim. Ben de
bir çocuk hekimi olarak, Çocuk Hakları Sözleşmesini yakından bilen biri olarak,
Çocuk Hakları Sözleşmesine hiç aykırı olmayan bir düzenleme yapılmıştır
diyorum. Bu maddeler, artık, ilköğrenimini tamamlamamış çocukların; yani, 15
yaşını doldurmamış çocukların çalışmasını engellemekte, ancak 15 yaşını aşmış
çocukların, çalışma koşullarının, onların bedensel, zihinsel, ruhsal ve öğrenim
durumlarını göz önüne alarak düzenlenmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla, bu
düzenleme, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine ve bunun 32 nci
maddesine, ILO sözleşmesine uygun bir düzenlemedir.
Değerli arkadaşlar, kaldı
ki, yoksulluğu önlemedikçe, herkese kaliteli eğitim imkânı sağlamadıkça, hangi
yasayı çıkarırsak çıkaralım, hangi yaşa kadar yasak çıkarırsak çıkaralım, yine,
insanlar, üzüle üzüle çocuklarını çalıştıracaklardır. Çocuğun emeğini istismar
etmememiz, istihdamı artırmadıktan sonra, işsizliği önlemedikten sonra,
yoksulluğun önüne geçmedikten sonra, eğitimde fırsat eşitliği sağlamadıktan
sonra, ne yasası çıkarırsak çıkaralım pek mümkün olmayacaktır. İşte, sosyal
devlet olmanın bir gereği olarak, çocuk iş gücünün korunması, ancak, ailelerin
geçinebilecekleri bir iş sahibi olmasıyla sağlanacaktır. Bu da, ancak, yeni
işyerleri demektir, yeni istihdam demektir. İşte, hükümetimiz, bunların
sağlanması için yoğun bir çaba sarf etmektedir ve yasal düzenlemeler
yapmaktadır. İşte, gelecek yıl, okul çocuklarımızın kitaplarını vereceğiz.
İşte, 10 000'e yakın yoksul ve yetenekli çocuğumuza özel okullarda okuma şansı
vereceğiz. Bunlar, şimdiye kadar hiçbir iktidarın yapmaya cesaret edemediği adımlardır.
Bir kez daha vurgulamak
isterim: İşsizliği önlemedikçe, yatırımları teşvik edip istihdamı artırmadıkça,
o zıpkın gibi, ancak, boş gezen, işsiz gezen gençlerimize, milyonlarca
gencimize iş vermedikçe, yeni iş alanları açmadıkça, ülkemizin sosyal barışı, dolayısıyla
da iş barışını sağlamamız mümkün değildir. Bir başka deyişle, sadece yasa
çıkararak iş güvencesini sağlamamız pek mümkün değildir. İşte, onun içindir ki,
bugünkü iktidarımızın en önemli gündemi, işsizlik ve yoksulluktur.
Yine, değerli arkadaşlar,
74 üncü maddede, hamilelere doğum izni, 8 artı 8 olmak üzere 16 haftaya
çıkarılmıştır ki, bu da, kadınlarımızın daha sağlıklı bir hamilelik
sürdürmesini sağlayan önemli bir düzenlemedir.
Değerli milletvekilleri,
işçilerimize ve iş hayatına olumlu gelişmeler sağlayan, daha sayamadığım birçok
madde var. Görüldüğü gibi bu yasa, 1475 sayılı Yasada olmayan veya eksik olan
birçok konuda tüm emekçi kardeşlerimize, kadın işçilerimize, yaşlı ve genç
işçilerimize çok önemli kazanımlar sağlamaktadır. İşyeri pratiğiyle örtüşen ve
Yargıtayın kararlarına uygun düzenlemeler içermektedir. Tabiî ki, önemli olan,
yasaların uygulanmasıdır. Bazı maddelerde suiistimaller olabileceği endişesi
olabilir; ancak, uygulamalarda, işçi ve işveren temsilcilerinin bulunduğu bir
izleme komitesiyle takip edilecek, pek ender de olsa bu suiistimaller önlenmeye
çalışılacaktır.
Değerli arkadaşlar, bazı
maddelerle ilgili bizim de çekincelerimiz vardır. Bu maddelerin yeniden
görüşülmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Ben, Grubum adına, Sayın
Bakanımızdan bu maddelerin tekrar değerlendirilmesini talep ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün, bazı iş çevrelerinde, İş Yasasının bazı maddeleri bahane edilerek,
yanlış yorumlarla, AK Parti İktidarı sanki bir işçi karşıtı gibi gösterilmeye
çalışılıyor. Bir şeyi vurgulamadan geçemeyeceğim. Ben de dahil, birçok AK Partili
milletvekili arkadaşım, çocukluklarını, dargelirli ailelerine katkı sağlamak
için, oyun oynamak yerine çalışarak geçirdiğini, sırça saraylardan değil, işçi,
köylü ailelerden geldiğimizi...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Geldiğiniz yeri unutmayın.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) -
...emeğin, emekçinin ve yoksulluğun ne demek olduğunu çok iyi bildiğimizi
belirtmek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğan,
toparlar mısınız.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) -
Halkımız, işçimiz, gerçekten, onların hak ve hukukunu kimin en iyi
savunacağını, onların gerçek temsilcilerinin kim olduğunu çok iyi biliyor. Biz,
AK Parti milletvekili olarak, birçok kesimle birlikte, işçilerimizin de
desteğiyle seçildiğimizin bilincindeyiz. Yarın, bu kutsal görevi
bitirdiğimizde, alnımız ak, başımız dik, yine, işçilerimizle, halkımızla iç içe
yaşayacağımızın bilincindeyiz. Şimdi de kalbimizin onlar için çarptığını, Türk
Ulusunun refahı ve mutluluğu için çarptığını belirtmek isterim; ancak,
unutulmasın ki, halkımız, işçi-köylü edebiyatıyla mangalda kül bırakmayanların,
köylere gidince de, ayakları çamura basmasın, tezeğe takılmasın diye nasıl
köylünün sırtına bindiklerini çok da iyi biliyor (AK Parti sıralarından
alkışlar) işçi yanlısı görünüp de, işçinin sömürülmesine nasıl göz yumduklarını
iyi biliyor.
Sözlerimi bitirirken, bir
Japon atasözünü hatırlatmak isterim: "Yalan dörtnala gider, hakikat ise
adım adım; ancak, yine de, zamanında hedefe ulaşır." İşte, AK Parti
İktidarı, bir hakikattir; işçisiyle, esnafıyla, köylüsüyle, memuruyla, emeklisiyle
halkın ta kendisidir.
Hepinize saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Doğan.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Madde üzerinde konuşmadın Sayın Doğan.
BAŞKAN - Şahsı adına söz
isteyen, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan?..
Kırşehir Milletvekili
Hüseyin Bayındır?..
Buyurun Sayın Bayındır.
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 113 üncü maddesi üzerinde
söz almış bulunuyorum.
Biraz evvel, 112 nci
madde üzerinde benden önce konuşan AKP sözcülerine de buradan diyeceklerim var.
Ülkeyi güllük gülistanlık gösterdiniz. Ülkede her şey tamammış, işçi memnunmuş,
esnaf memnunmuş... Peki, her şey güzel de, Başbakanlığın önündeki eylemler hâlâ
niye devam ediyor?! Sizi, ülkenin diğer katmanlarını da tanımaya davet
ediyorum. Lütfen, bir sabah erken kalkın, uykunuzdan fedakârlık yapın,
Ankara'nın varoşlarındaki ucuz ekmek büfelerine bir bakın. Halk orada, ıstırap
orada; onları kendi gözlerinizle bir görün. Eğer, sabah erken kalkamazsanız
üzülmeyin.
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
madde üzerinde konuşur musunuz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Geleceğim, geleceğim Sayın Başkan.
Akşamları da, pazar
yerlerinde, pazar dağıldıktan sonra atık toplayan insanların haline bir bakın.
O zaman, başka bir Türkiye'nin de var olduğunu göreceksiniz.
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Biz onların içinden geliyoruz.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Benim Kırşehirimde esnafın kepenk kapattığını görün, Kırşehirimde
gençlerin kahvehanelerde işsiz oturduğunu görün; o zaman anlayacaksınız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bugüne kadar aldığınız birçok kararda "İş
Kanunu Tasarısını, sabahlara kadar çalışıp çıkaracağız" dediniz. Gecenin
bir yarısı, bakıyoruz, üçte 2'niz yok. Geriye kalan üçte 1'le, çok defa,
buralarda, imza attığınız maddelere sahip çıkmadığınızı gördük.
Bu yetmedi, çok
yoruldunuz, Antalya'ya tatile gittiniz; hoş geldiniz diyorum. Yalnız, üzerimde
kalmasın, siz tatildeyken, Kızılay Meydanında toplanan 100 000 işçinin selamı
var, onu da alın; benim üzerimde kalmasın, alın o selamı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bildiğiniz
bir şey var diye bekliyoruz, konuşmaya çıkan arkadaşımız güllük gülistanlık bir
ülke anlatıyor. Yahu, varsa projeniz çıkarın, gelin, konuşalım; konuşurken
katkı sunalım, toplumun diğer kesimleriyle birlikte hareket edelim, ülkenin
yoksul kesimine, kime, ne zaman, nerede, ne yapacaksak ortaya koyalım. Vallahi,
hiç öyle bir yanınız yok, elinizde projeniz falan yok; ne yazdıysanız, tersini
yapıyorsunuz.
Biz, inanmadığımız ve
emekçiden yana olmayan bu yasanın alelacele çıkarılmasına karşıyız. Yine, biz,
bu yasaya, işçiyi köleleştireceğini bildiğimiz için karşıyız. Biz, bu yasaya,
işçimize, ödünç işçi statüsü getireceği için karşıyız. Biz, bu yasaya, sendikasızlığı
ve örgütsüzlüğü özendireceği ve örgütsüz bir toplum yaratacağı için karşıyız.
Biz, bu yasaya, demokratlık ve demokrasi adına, biz, bu yasaya, insan hakları
adına, biz, emekten yana, bildiğimiz değerler adına, inadına karşıyız. Biz, bu
yasaya, bugüne kadar, memurlarımıza üvey evlat muamelesi yaptığınız,
onları, 400 000 000- 450 000 000
maaşa talim ettirdiğiniz ve onlara grevli, toplusözleşmeli sendikal haklar
konusunda hiçbir çalışma yapmadığınız ve gelecekte de yapmayacağınızı
bildiğimiz için karşıyız. Ey mensubunuz olmaktan onur duyduğum memur
arkadaşlarım, altı aydır, AKP İktidarının sizin lehinize bir adım attığını
gördünüz mü? İşçiler, köylüler, kısacası bu ülkenin yoksul insanları, AKP'yi,
bunları tanıyın, anlayışlarını görün diye çıktık kürsüye.
Bizim yörede, yaşanmış
bir olay vardır, anlatılır; cankulağınızı verirseniz kalıcı olur. Abdallarımız
vardır; onlar, Anadolu bozkırının güzel insanlarıdır. Onlardan bir davul zurna
ekibi köyün birinde bir düğünde çalmışlar. Daha sonra ustamın yolu bu köye
düşmüş. Düğününde davul çaldığı o gelinden bir çay ister. Gelin bu çayı
yapmamış. Bir derin nefes aldıktan sonra ustam demiş ki: "Vallahi sana bir
şey demem, size çaldığım havalara yazıklar olsun!" Anadolu insanı da ne
diyor biliyor musunuz: "Size inandığım için, size oy verdiğim için,
oylarıma yazık."
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- "Allah razı olsun" diyor.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Haberiniz olsun, bilin...
Bütün...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Anketlere bakın, kim düşüyor...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Arkadaşım, gelin, sizinle, Ankara'nın varoşlarına çıkalım.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Ne zaman istersen...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Gelin, sizinle, durakta otobüs bekleyen, elektriği kesik insanların
yanına çıkalım. Gelin, birlikte...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Severek...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Mecaliniz varsa, onlara söyleyecek sözünüz varsa, şimdi gezin bir
de orayı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Var mısın, şimdi gidelim!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Her zaman varım.
Piyasanın yeniden gözden
geçirilmesi gerektiğini söylüyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bayındır.
Samsun Milletvekili Sayın
Musa Uzunkaya?.. Yok.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
114 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 114. - Çalışma
barışının ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili
mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izlenmesi amacıyla; Hükümet ile
işveren, kamu görevlileri ve işçi sendikaları konfederasyonları arasında etkin danışmayı
sağlamak üzere, üçlü temsile dayalı istişari mahiyette bir danışma kurulu
oluşturulur.
Kurulun çalışma usul ve
esasları çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Yakup
Kepenek...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Cevdet Selvi konuşacak.
BAŞKAN - Eskişehir
Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA CEVDET
SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Uzun süreden beri
görüştüğümüz, Türkiye için çok büyük önem taşıyan İş Yasa Tasarısının, nihayet,
114 üncü maddesine geldik. Ben de, Grup adına, bu madde üzerinde söz aldım.
İnanmayacaksınız; ama,
ilkönce madde üzerinde konuşacağım; çünkü, önemli maddede... Daha önce,
diğerlerinde, samimiyetle, maddeyi irdeleyip anlatmaya çalıştığımız gibi,
kısaca bunu söyleyeceğim. Ona geçmeden önce, biraz önce konuşan arkadaşlarım,
yani, AKP'nin değerli milletvekilleri beni çok etkiledi. İki tane olay
düşündüm. Bir tanesi, galiba tatil iyi geldi ki, çıkıp, burada, maddeler
hakkında, parti hakkında konuşma yapma ihtiyacı duydular. İkincisi de, işçi
kuruluşlarının, bazı meslek kuruluşlarının, sokaklarda, çıkıp eylem yapması,
nihayet, arkadaşlarımızı konuşmaya mecbur etti diye düşündüm, çok da memnun
oldum; ama, 108 inci maddeden sonra görüşlerinizi, düşüncelerinizi
dinlemekse... Biraz geç oldu. Neden daha önce bu güzel fikir ve bilgilerinizi
bizden sakladınız, onu anlayamadım.
Şimdi, 114 üncü maddeye
baktığımız zaman...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Unutmayın diye sona bıraktık.
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Öyle mi?.. İyi. Biraz sonra tartışalım. Zaten, arkadaşım başta olmak üzere
birkaç milletvekili var, milletvekilliğini, oturduğu yerden laf atmak
zannediyor ve bununla da büyük başarı elde ettiğini zannediyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Hele birisi var, bir şey oluyor "sirt, sirt"
diyor, ne dediğini de anlamıyorum. Onun için, laf atılır... Geçen gün ben bir
laf attım, laf atılan arkadaş katıla katıla güldü, oturdu; ama, siz her şeyde
bunu yaparsanız, tabiî ki, konuşmacının insicamını bozarsınız.
Ancak, her şeye rağmen
kutlarım, tebrik ederim; nihayet, 113 üncü maddede görüş ve düşüncelerinizi
açıklama imkânını buldunuz, biz de bundan yararlandık.
Şimdi, 114 üncü maddeye
gelince; madde şöyle: "Çalışma barışının ve endüstri ilişkilerinin...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Yürüteceğiz diyor...
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Arkadaşın bütün konuşmalarını, konuşma süreme ilave etmenizi rica ederim.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, konuşmacıya laf atmayalım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Yok, bir şey söylemiyorum.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Maddede "Çalışma barışının ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde,
çalışma hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izlenmesi
amacıyla, hükümet ile işveren, kamu görevlileri ve işçi sendikaları konfederasyonları
arasında etkin danışmayı sağlamak üzere, üçlü temsile dayalı, istişarî
mahiyette bir danışma kurulu oluşturulur" denilmektedir.
Bu madde, iyiniyetle
konulmuş bir madde; ama, şimdiye kadar geçtiğimiz maddelerle ve özellikle İş
Yasasının bütünüyle hiç de çakışmayan, bağdaşmayan bir madde.
Bunu nereden ortaya
koyduk: Bu tasarı hazırlanırken, uzlaşma olmalı; işçisi, işvereni, hükümeti,
bir araya gelerek, bu tasarının maddeleri üzerindeki olayları, durumu görüşerek
bir uzlaşmaya varmalı dedik; ama, buna hiç itibar edilmedi. Bu tasarıyı, hiç de,
böyle, uzlaşma aramadan ve gerçekleştirmeden getirdikten sonra, ileriye dönük,
üçlü bir uzlaşma arayışı inandırıcı değil.
Hayır derseniz, 4641
sayılı Yasa vardı. Endüstriyel ilişkilere, çalışma yaşamına ve ülkenin önemli
konularına dair politikalar oluşturulmasında, sosyal tarafların, sorumluların,
hükümetin bir araya gelip hazırlık yapmasını ve uzlaşarak, halkın katkısını sağlayarak,
uygulamada da kolaylık elde edilmesini amaçlayan Ekonomik ve Sosyal Konseyin
kuruluşuyla ilgili 4641 sayılı Yasayı, böylesine önemli bir kanunu işletmeyen
bir anlayışın, bunu, 114 üncü maddeye getirip de, "üçüncü sıradan
"böyle bir şey talep ediyoruz" demesi, sadece iyiniyetten ibarettir,
uygulanmadığını açıkça ortaya koyacaktır; ama, bu madde de diğerleri gibi
geçer.
Esasında, 1971 yılından
beri, işverenin, işçinin, hukukçunun, avukatın uygulayageldiği İş Yasasını,
değişiklik olarak, 126 maddeyle, buraya getirmek hataydı. Bunu, hukukçular da,
işveren de, işçiler de, sendikacılar da anlamıştı ve artık buna uyum sağlanmıştı.
126 madde gelmez; her şey değişmişse, dünyada gelişmeler ve ihtiyaçlar
doğmuşsa, bunlar tespit edilir, bu da 20-25 maddeyi geçmez, taraflar uzlaşır
gelirdi, sorunu da böylesine büyütmezdik, daha da olumlu olurdu.
O bakımdan, bu, 1475
sayılı Yasayla ilgili madde üzerinde konuşmamızı arzu eden milletvekili
arkadaşlarımızın konuşmalarına baktığımda, çok da güzel şeyler söylendi. Bir
arkadaşım çıktı "Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri, üç beş köşe
yazarından etkilenerek buraya geliyorlar, hareket ediyorlar" dedi. Tabiî,
o arkadaşımın öyle düşünmesi çok doğal; ama, bir eksiklik var. Kamuoyunu
oluşturan, köşe yazarları, aydınlar, düşünürler. İşinize gelir, gelmez; bir
milletvekili bunları okumalıdır, bundan yararlanmalıdır, buna dikkat etmelidir.
Onun için, arkadaşım böyle bir şeye hiç ihtiyaç duymadığı için, koskoca
Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki milletvekillerinin köşe yazarından
etkileneceğini zannediyor. Cumhuriyet Halk Partisinin buna ihtiyacı yok ve biz
Grup olarak, bu olayı yaşayarak, ilk günden bu yana, inceleyerek, Grubumuzda
toplantı yaparak, görev taksimi yaparak, işçisinin, işvereninin, TİSK'in,
TOBB'un, Türk-İş'in, DİSK'in görüş ve düşüncelerini, raporlarını alarak
birlikte karar verdik; yani, köşe yazarlarının bizi etkilemesi söz konusu
olamaz ve yine aynı arkadaşım şunu söylüyor: "Toplumun derinliğine
inildiğinde de, halk Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefetinden memnun
değil." Toplumun derinliğine, nereye indiler; bilmem. Antalya'nın beş
yıldızlı oteli derinlik anlamına mı geliyor, ona da karışmam; ama, bu arkadaşım
köşe yazarlarını okumadığı gibi, pek çok sivil toplum örgütünün aylardır
yanlıştan dönülmesi konusunda yaptıkları açıklamalar, yaptıkları eylemler,
gönderdikleri raporlar, hepsi bu yasadan memnun olmadıklarını gösteriyor.
Acaba, bu işçiler, emekliler, işsizler, toplumun derinliğinde bulunan
yurttaşlarımız değil mi ki, o nereden etkilendi de buraya geldi?! Bir de,
bunları, nezaketi içinde değil, sorumluluğunu yerine getiren Cumhuriyet Halk
Partisini suçlarcasına kalkıp söylüyor.
Yine aynı arkadaşım
"her maddeye karşı geliyorlar" diyor. Arkadaşım da madde üzerinde
konuşmadı. Elbette her maddeye karşı geldik. Bunun yararını siz göreceksiniz.
Burada, yanlışınızı bir an önce düzeltmeniz için fırsat ve imkân verdik. Bu
saklı, gizli değil. Daha önce, Refah Partisinde, Saadet Partisinde bulunan
arkadaşlarla, geçmişteki dönemde yapılan yanlışları biz beraber düzelttik;
Türkiye yararlandı bundan. Onun için, her maddede konuştuk. Ben başta da
söyledim. Her maddede konuşmayı uygun görmeyen iktidar veya hükümet, 30 yıldır
uygulanan yasayı 126 maddelik değişiklikle getirmez. Eğer her maddeyi
değiştirme amacıyla buraya gelmişse, muhalefet de, her maddeyi konuşma hakkını
İçtüzükten alır ve konuşur. Bu çelişkilerden kurtulmak lazımdır.
Hele hele bir arkadaşım
da "gerçekçi eleştiriler olmuyor" diyor ve arkasından da -çok
etkilenmiş- 13 000 000 öğrencinin bulunduğu bir yerde "devlet okulunun
dışında, 10 000 öğrenciyi özel okula göndereceğiz" diye övünüyor. Bunlar
ölçüdür, izandır. 13 000 000 çocuğun okulda okuduğu bir yerde, siz 10 000'ini
alıp da "özel okulda okutacağım" derseniz ve bununla övünürseniz, bu,
kapasitenizin boyutunu gösterir. 13 000 000'un içinde 10 000 çocuğu hepimiz
bölüşsek alırız. Bir devlet yönetmek, bir ülke yönetmek ve eğitim sorununu bu
kadar basite indirgeyerek şu çatı altında övünmeye kalkmaya, kabahati özründen
büyük denir.
12 900 000 çocuk ne
olacak?! Anayasanın verdiği, devletin aslî görevlerinden olan, özellikle
ilköğretimi birinci derecede ele almaktır. 12 000 000 öğrenciye şu tarihte, şu
şekilde, arzu edilen düzeyde eğitim yaptıracağız; 10 000 arkadaşı, 10 000
çocuğu da sonra alırız deseydiniz, bunu daha saygıyla karşılardık, bir anlam
ifade ederdi.
"Halkımız,
işçilerimiz, bizim kimden yana olduğumuzu bilir" diyor. Hakikaten doğru...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- AKP, yeni kurulan bir partidir. (AK Parti sıralarından "AK Parti"
sesleri)
AK Parti olsun canım...
Onu, inşallah, aklandıktan sonra hep beraber söyleyeceğiz, yargı aşaması
bitince.
Ne diyor; "halkımız,
işçimiz, bizim kimlerden yana olduğumuzu bilir ve anlar." Doğrudur.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Seçimde gösterdi...
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Tabiî, tabiî, bir kere yanılmakla bir şey olmaz. Onu, geçmişte... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Siirt'te gösterdi, Çorum'da da gösterdi.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Hocam, kuliste sohbetinize devam edersiniz.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Biraz önce tembih ettik...
Değerli arkadaşlarım, AKP
yeni kurulan bir partidir, çok büyük vaatlerle gelmiştir; art arda gelen
krizlerden, halkın bunalımından sonra iktidara gelmiştir; gelirken de çok ciddî
ve büyük laflar söyleyerek gelmiştir. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bunalmış insanlar;
özellikle gecekondularda, kırsal kesimde, emekliler, memurlar, küçük esnaf
krizin baskısı altındayken, sizlerin söylediği laflar, elbette onların hoşuna
gitmiştir; ama, geldikten sonra, altı ay...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Sizin laflarınız niye onların hoşuna gitmiyor?!
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Bütün gayretimle nazik bir konuşma yapmaya karar verdim. Siz, bizle kendinizi
mukayese etmeyin yani. Yiğidi öldürüp hakkını vereceksiniz. Cumhuriyeti kuran
bir partiyle, seksen yıldır üstüne düşen sorumluluğu yerine getiren bir
partiyle, derleme toplama, yirmi ayda "partiyiz" diye bir araya
gelip, konjonktürden de yararlanıp iktidara gelince, öyle biraz haksızlık
yapmayın. Cumhuriyet Halk Partisiyle mukayese etmeniz için, bir fırın ekmek
daha yemeniz lazım! (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından
gürültüler)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Önümüzdeki seçimlerde görüşeceğiz.
M.
CEVDET SELVİ (Devamla) - Otur... Bak şimdi, bak bak... İşçi, biz... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Cumhuriyetten sonra kurulmuş bir partisiniz. Bu konuda hassas olmanızı
istiyorum. Tarih bilginizi gözden geçirin!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, hatibi sessiz dinleyelim.
Sayın Selvi, eksüreniz
bitmiştir...
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Yok... Yok...
BAŞKAN - Ancak, 1
dakikalık süre veriyorum
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Rahat vermiyorsunuz, söylemek istediklerimi anlamıyorsunuz. Aradan günler
geçip, işçiler, emekçiler, halk sokağa yığılıp, size hiç hoş olmayan bir şeyler
yakıştırdıktan sonra, yine, biz sorumluluğumuzu yerine getirmeye kalkınca,
yerinizden laf atıp milletvekili olduğunuzu sanıyorsunuz.
Bakın, işçiler, emekliler
ve sizin oy aldığınız kırsal kesimdeki işsizler sizi tanıyacak, başta işçiler
tanıyacak; çünkü, şu tasarı hiç yanılmalarına imkân vermeyecek, insana nasıl
değer vermediğinizin, emeği nasıl gözden çıkardığınızın kanıtı olarak tarihe
geçecek. Bu, Büyük Millet Meclisinin bütün sayfalarında ve bu yasa, bütün
insanların önünde işçinin sizi tanımasına imkân verecek. Eğer, okumadıysanız,
işçilerin size söyledikleri olayları söyleyeyim. Yasaları...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Selvi,
teşekkür ediyorum.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Öbür maddelerde, kalan kısmını söylerim sayın arkadaşlar.
BAŞKAN - AK Parti Grubu
adına, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
AK Parti Grubu adına sözlerime başlarken, bu necip milletin temiz
temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.
Günlerdir, çalışma
hayatıyla ilgili, gerek işvereni gerek işçiyi gerek hükümeti gerek sendikaları
derinlemesine ilgilendiren yasa çalışmalarımızı bu çatı altında konuşuyoruz.
Herkes, konuştukça, kendi dağarcığındakini, kendi birikimini Türk Milletiyle hep
birlikte paylaşıyor. Bu konuda, muhalefet-iktidar olarak katkıda bulunan, emeği
geçen, faydası olan, artısı olan herkese teşekkür ediyorum. Tabiî ki eksisi olabilir;
ama, zaman içerisinde, iktidar-muhalefet dayanışmasıyla eksileri de artıya
dönüştürmede, işçimizin yüzünü güldürmede, çalışan insanımızın yanında bir
kişiyi daha çalıştırma noktasında katkıda bulunacak herkesi de duyarlı
olacağına; bu memleketin, 3 Kasımdaki milletin derdini, sıkıntısını
iktidar-muhalefet içerisinde Meclise yansıyan bu görüntünün, çalışma hayatına
da en verimli bir şekilde katkıda bulunacağına inancımın sonsuz olduğunu
vurgulamak istiyorum.
Değerli Başkanım, değerli
arkadaşlar; bu çalışma zemininde 114 üncü maddeye bakılığı zaman, üzerinde bir
dayanışma ve dayanışmanın sonucunda da hem verimliliği hem katılımı hem
demokrasiyi çağdaş ve bugünkü Avrupa normlarındaki çalışma hayatının güzelliklerini
yansıtabilmenin gayreti içerisinde olunmaktadır. Burada bir danışma meclisinin
kurulması hedeflenmektedir. Bu danışma kurulu, her şeyden önce, çalışma barışı
ve endüstriyel ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunacaktır. İkinci olarak
da, mevzuat çalışmaları ve uygulamalarının izlenmesi konusunda bir çalışma
örneği sergilenecektir. Bu arada, hükümeti, işvereni, kamu görevlileri ve
sendikalar arasında etkin paylaşım ve dayanışmanın örnekleri sergilenecektir.
Bunu yapabilmek için, çalışma hayatıyla ilgili, çalışma usul ve esaslarını
düzenleyen yönetmelikler devreye girecektir. Yani, bütün yasaların maddelerinde
elbette eksiklikler vardır, kusurlar vardır; ama, bu süreç içerisinde zamanla
işleyiş biçimindeki eksiklikler düzenlendikten sonra yönetmeliklerle bunlar
takviye edilecektir.
Çağdaş yönetimin
altyapısını oluşturan bir yasal düzenlemedir diyorum ve bu birlikte yönetmenin
örneklerini hep birlikte göreceğiz. Bu nasıl olacak?.. İşveren, işçisine
bakarken, işçinin sayesinde ekmek bulmanın, belki, düşüncesine sahip olacaktır;
işçi de işverenine bakarken, ekmek yediği bir kapıda, işçiye, işverene düşen
sorumluluğu taşıyacaktır. Yani, işçi, ekmek yediği müessesede verimini artırmak
için üzerine düşeni yaparken, işveren de o işçi sayesinde ekmek bulmanın
duyarlılığında ve bu konuda, açık ve net bir şekilde işçiliğe haksızlık değil
de, işçinin belki saatinde, vaktinde, izninde, hastalığında, bütün sosyal
hayatın içerisinde ona verilmesi gereken insanî değere özen gösterecektir.
Hedeflenmek istenen şey budur; yani, temel olarak insan esas alınmıştır.
İşveren de bir insandır, işçi de bir insandır. Temel olarak, bu iki ilişkinin
içerisinde, hükümet, sendika, belki bunun biraz dışında kalıyordur; ama, bunlar
da neticede temel olarak insana dayalı.
Bugün Avrupa
standartlarında bakıldığı zaman, bu belli bir düzey kazanmıştır. Oradaki insan
işyerine gittiği zaman, gelecekte onunla ilgili herhangi bir sorunu, günübirlik
herhangi bir tedirginlik içerisinde değil, yarını düşünen, yarınla planlama
yapan, yarınından emin olan bir insan, bir işçi düşünürsek, bunu Türkiyemizde
nasıl yaparız, bu paylaşımı nasıl sağlarız, yer altındaki zenginliklerimizi
işçimizle yeryüzüne nasıl çıkarırız, yeryüzündeki işçiyi de işvereni de yerüstü
zenginlikleri olarak kabul edip, Türkiyemizi kalkınmış ülkeler, muasır
medeniyetler seviyesine gelen ülkelerin arasında nasıl gösteririz, bunun
gayreti içerisinde olduğumuzu herkesin bilmesinde yarar görüyorum.
Değerli Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; bu yasalar eksik olabilir, noksan olabilir, kusurlu
olabilir, bunları Sayın Bakanımız da sürekli buraya gelip vurguluyor; ama, biz,
Türkiye'yi popülist politikalardan uzak yönetmek istiyoruz. Evet, Türk Milleti,
her şeyden önce, bu dönem iki partiyi -memleketin partisini- buraya
getirmiştir. Partilerin birisi, cumhuriyeti kuran, cumhuriyetle buraya gelen
parti anlayışına sahip olursa, öbürünün mensupları da bu ülkenin insanıdır,
cumhuriyeti hep birlikte kurmuşlardır; bu milletin bu Parlamentoya yansıtmış
olduğu insanlar, millet olarak, tarihin de, cumhuriyetin de asıl sahipleridir.
Buradaki söylemlerde, sosyal demokrasiyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü,
cumhuriyetin üniter yapısını, herkes kadar bizler de, sizler de savunuyoruz;
fakat, Türkiye'nin sorunları ne kadar büyükse -ben, Zonguldak Milletvekili
olarak- Zonguldak'ın sorunları da Türkiye'nin sorunları kadar büyüktür.
Ben, özellikle bir cevap
olsun diye söylemek istemiyorum; ama, Değerli Genel Başkanımız, Başbakanımız
ayın 25'inde Zonguldak'a gelecektir. Bu gelişiyle ilgili, Zonguldak'ın
meydanında, tabiî ki, seçimden önce söylediği şeylerin yanlış bir tercümesi
yapılmıştır. Zonguldak milletvekillerimizden bir arkadaşımız, Harun Akın Bey
açıklamalar yapmıştır. Genel Başkanımız Zonguldak halkına "asalak"
demiştir gibi ifadeleri, burada -isteyen arkadaşımıza verebiliriz- Mecliste,
kayıtlarda vardır. Genel Başkanımızın hiçbir zaman, hiçbir yerde böyle bir
söylemi olmamıştır. Hiçbir zaman Zonguldak Türkiye'nin sırtında bir kambur
olmamıştır; ama, Türkiye'nin kendisi birtakım açmazlarla karşı karşıyadır.
Türkiye'yi kurtaracak AK Partinin hükümetidir; Zonguldak'ı kurtaracak da AK
Partinin hükümeti, Başbakanı ve Bakanlar Kurulu olacaktır. Bu düşünceden
hareketle, Harun Beyi ve sizleri, bütün arkadaşlarımızı Zonguldak'a davet
ediyoruz.
Bir temel tespittir; TTK
zarar ediyordur, ondan dolayı cevap hakkımızı kullanıyoruz. TTK'nın zarar
etmesi uzun süre devam etmeyecektir. Oranın kurtuluşuyla ilgili neler
yapılabilir, neler yapılmalıdır... Sendikayla, hükümet olarak, siyasiler olarak
-orayı yöneten insanların, neticede işçi ve işveren ilişkisi içerisinde-
sürekli zarar eden bir kurumu satmak, kapatmak noktasından öteye rehabilite
edip nasıl kurtarırız, en az zarara nasıl getiririz, en kârlı noktaya nasıl
getiririz?.. Türkiye Taş Kömürü Kurumu, Türkiye'nin geçmişteki lokomotifi
olmuştur, bütün Türkiye'deki fabrikaların enerji kaynağı olmuştur. Bugün için
konumu bu noktaya getirilmişse, sendikanın buradaki eksikliği nedir, memur
kesiminin, yöneticisinin eksikliği nedir; işçiye kesilen faturaya bakıldığı
zaman, işçinin buradaki sorumluluğu nedir?.. Yeraltında 10 000 kişi, 5 000 kişi
boş yatarken, yerüstünde de 5 000 kişi
-bunun belki, 1 500 kişisi de mühendis ve mimar veyahut da oradaki teknik adam
ve yönetici- bunların da hepsinin sorumluluğu vardır.
Ben, Harun arkadaşımın ve
CHP'nin bütün milletvekillerinin burada bu iş yasasıyla ilgili söylemlerinin
hiçbirisini, sadece muhalefet olsun diye söylediklerini düşünmek istemiyorum.
AK Parti iktidarının da söylediklerinin hiçbirisini, sadece hükümet olsun diye
söylediklerini düşünmüyorum. Düşüncem
tek şudur: Burası hepimizin ülkesi, hepimiz bu gemideyiz; eğer Türkiye
Cumhuriyetinin gemisi batarsa -birimiz üst katta birimiz alt katta, hiç fark
etmez- kaybımız, yok oluşumuz belki saniyeler, belki saatlerle ölçülebilir;
biz, hep birlikte, bu gemiyi nasıl en güzel şekilde menzile götürüp hedefine
ulaştırabiliriz; Türkiye'nin ekonomik sıkıntılarını nasıl birlikte
giderebiliriz?.. İşçi, işveren arasında danışma meclisleri olduğu gibi,
siyasette de bunun olduğunu görüyoruz, bunun verimliliğini görüyoruz. Şuraya
geldiğimiz zaman gördüğümüz tek güzel şey; sosyal diyalogun kurumsallaşmasının
belki adını koymak üzereyiz, bunu, biz siyasette de koyacağız, işveren ile işçi
arasında da koyacağız. Hükümet ve muhalefet arasında, bakanlarımızla,
milletvekillerimizle, sürekli dayanışma içerisinde, Türkiyemizin kurtuluş
reçetesini hep birlikte yazacağız.
Bu duygu ve düşünceler
içerisinde, 25 Mayıs Pazar günü, Zonguldak'taki Sendikamızın daveti üzerine,
bütün arkadaşlarımızı, Şehitler Anıtının açılışına, Başbakanımızı izlemeye ve
oraya katılmaya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.
Şahsı adına söz isteyen,
Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan...
SABRİ VARAN (Gümüşhane)
-Vazgeçtim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ankara
Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun.
Sayın Meral, konuşma
süreniz 5 dakikadır.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 114 üncü madde üzerinde şahsım
adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, bir üzüntümü ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, elbette ki,
bazı çalışanlar, hak kaybına uğradıkları zaman demokratik tepkilerini ortaya
koyuyorlar, meydanlara iniyorlar, seslerini duyuruyorlar.
Muhalefetteyken, Sayın
Başbakanımızla, meydanlara indiğimiz zaman, tepki koyduğumuz zaman,
söylemlerimiz birbirine çok yakındı ve bizi kutluyordu; ama, İzmir mitinginden
sonra, Ankara mitinginden sonra ve kendisi Samsun'a gittikten ve oradaki
arkadaşlarımızın kısmen tepki ortaya koymasından sonra, her nedense,
sendikacıları ve şahsımı hedef alarak bazı ifadeler kullanmıştır; bundan son
derece üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Sayın Başbakanımıza
şuradan bir öneride bulunuyorum: Eğer bundan sonra meydanlara gidecekse;
emekli, TÜFE hakkını bekliyor "farkım kesildi" diyor, onunla ilgili
bir şey konuşsun; memur arkadaşlarımız "yılbaşında -bütçe yasasıyla
ilgili- bize yüzde 10 zam verildi, bu, ne olacak, sıkıntıdayız" diyor,
onunla ilgili bir şey konuşsun.
HASAN ANĞI (Konya) -
Maddeyle ne ilgisi var?! Madde üzerinde konuş!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Ayrıca, 400 000'in üzerinde çalışan kamu işçisinin toplusözleşmesi
devam ediyor, neredeyse altıncı ayını doldurdu, onunla ilgili bir şey konuşsun.
Geçmişte ertelenen ikramiyeler vardı, Sayın Başbakanımız, Devlet Demiryollarının
toplantısında söz verdi, bugüne kadar ödenmedi, onunla ilgili bir şey konuşsun
ve şunu özellikle ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım: Arkadaşlarım da
söyledi, işverenler, elbette ki bizim de düşmanımız değil. Peki, kısa bir süre
önce, bu İş Güvencesi Yasası çıkarken, işverenler yok muydu?! Orada bu yasa
tasarısına olumlu oy kulandınız, aradan ne geçti de, şimdi tersini
yapıyorsunuz?! Bunu söylemek bizim hakkımız değil mi! O zaman, oy almak için,
işçinin oyunu almak için bu yasa tasarısına olumlu oy verdiniz; şimdi de, bu
yasayı işlemez hale getirdiniz, içini boşalttınız.
Eğer
işverene yardımcı olmak istiyorsanız, hakikaten yatırım yapan dürüst
işverenlere kredi verin, destek olun; niye verdiniz diyen mi var?! Sosyal
sigortalar prim oranlarında düşürme yapın; niye düşürdünüz diyen mi var?!
Vergilerde indirim yapın; niye indirim yapıyorsunuz diyen mi var?! Buralardan
başlayın.
Değerli arkadaşlarım,
burada, 114 üncü maddenin özü, çalışma barışı. Hükümet, 3 işçi
konfederasyonunun yetkilileri, kamu kesiminde çalışanların -yani, memurların-
yetkilileri, ayrıca bir de işveren konfederasyonunun yetkilileri ortaklaşa bir
toplantı yapıyorlar, bir danışma kurulu gibi, burada ülkenin sorunlarını
tartışıyorlar. Bunda art niyet aramıyoruz değerli arkadaşlarım; fakat, benim,
buradan olumlu bir sonuç alınacağından ciddî şüphem var; çünkü, biz, 3
konfederasyon başkanı bir araya geldik, maalesef, hep birbirimizden ürktük;
acaba ben bir şey söylerim o mu bunu kullanır, o söyler ben mi kullanırım diye,
böyle bir ürkeklik içerisinde yürüdük.
Onun ötesinde, yine
arkadaşlarımın burada söylediği gibi, Avrupa Birliğine uyum sağlamak için bir
Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası çıkardık. Şimdi, Sayın Başbakanımız, bir defa
toplantı yaptı; diğerlerinde pek toplantı olmadı; burada da bir sonuç alamıyoruz.
Şimdi, göstermelik bir
şey yapıyorsak, bir şey dediğimiz yok; ama, sonuç alınacak bir durum değil.
Tekrar ediyorum, bunun altında bir art niyet aramıyoruz; ama, işleyecek, sonuç
aldıracak bir madde değil. Oturulur, tartışılır, çaylar içilir; eğer, sırayla
toplantılar yapılırsa, belki ilgili sendika veya konfederasyonlara da bir öğle
yemeği verilir, ondan sonra dağılınır. Hiçbir şeye yaramaz demiyorum;
insanların bir araya gelmesiyle, oturup tartışmasıyla, en azından bir sorun
gündeme getirilir; soruna hükümet tarafından çözüm bulunmaya çalışılır.
Değerli arkadaşlarım,
burada, arkadaşlarım uzun uzun konuştular; arkadaşlarımla gayret sarf ediyoruz.
Sayın Bakanımıza, 3 madde üzerinde, bir de onların deyimiyle bir yanlış
oylamadan sonra 4 madde üzerinde yeniden değişiklik...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Meral, konuşmanızı toparlayın.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bizim tespitlerimize göre, 17 madde üzerinde
yeniden bir düzenleme yapılmadığı sürece... Çünkü, bu yasanın amacı, kısa
süreli çalışmaya yöneliktir. Yok yıllık iznini artırdık, yok filanını
artırdık... Değerli arkadaşlarım, kamu kesiminde çalışanlar dışında, özel
kesimde, büyük oranda, neyi artırırsan artır, yıllık izin kullanan kimse
olmayacaktır. Onun için, 3 madde, 4 madde hiçbir şey değildir demiyorum; ama,
17 madde üzerinde, gereken düzenleme yapılmadığı sürece, bu yasa tasarısının
getireceği önemli bir şey yoktur. Getireceği tek bir şey vardır: Şu İş
Güvencesi Yasasındaki, oy verdiğiniz, katkı sağladığınız İş Güvencesi
Yasasındaki hükümlerin ortadan kaldırılmasına yöneliktir; çalışanların hakkını hukukunu
ortadan kaldırmaya yöneliktir. Ne söylersek söyleyelim, artık işin sonuna
geldik, onun ötesinde yapacak bir şeyiniz de yok ve arkadaşımın burada
söylediğini yabana atmayın. Bu toplantıda, mitingde, bir işçi, elini getirdi,
önüme koydu "ben, AK Partiye oy verdim Sayın Başkanım, şunu kes"
dedi. (AK Parti sıralarından "Atma be" sesleri) Aynen söylüyorum.
Hayatımda, bu kadar ömrümde, bana, kimse "yalan söyledi" demedi.
Aynen söylüyorum: "Şu kolumu kes, oy verdim" dedi; bunu, milletin
huzurunda söyledi.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Meral.
Şahsı adına söz isteyen,
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.
Ordu Milletvekili Cemal
Uysal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
CEMAL UYSAL (Ordu) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 114 üncü madde üzerinde, kişisel
görüşümü açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Efendim, uzun müzakereler
sonunda, İş Kanunu Tasarısıyla ilgili görüşmelerde, üzerinde en az durulan konu,
benim tespit edebildiğim kadarıyla, işsizlik konusu. Halbuki, şunu kabul edelim
ki, özellikle globalizm döneminde, istihdam, yani endüstriyel ilişkiler, üç
temel faktörün etkisi altındadır; bunu kabul etmemiz lazım. Bunlardan bir
tanesi yeni global ekonomik düzen, diğeri yoğun işsizlik ve özelleştirme. İş
Kanunu Tasarısı görüşülürken, bu üç temel etkeni, katiyen gözden uzak
tutamayız.
Endüstri ilişkileri,
tabiî çok eski tarihlere dayanıyor, 1700'lü yıllardan beri geliyor.
Kapitalizmin birinci döneminde, işçi-işveren ilişkilerini düzenlemek ve
sermayenin baskısını azaltmak ve telafi etmek için, iş kanunları, sosyal
politikanın ve sosyal güvenliğin ilk kanunları olarak çıkarıldı; ama, şimdi
global ekonomik düzendeyiz. Birinci dönem kapitalist ekonomi düzeninde kurulan
iş ilişkileri, maalesef globalizmle birlikte sarsıldı, dengeler sarsıldı, şimdi
yeni bir denge arayışı içerisindeyiz. Global ekonomik düzen, maalesef, ne
Türkiye'nin ne de bir başka ülkenin etkileyemeyeceği bir muhtevaya sahiptir.
Burada, statüden sözleşmeye doğru, kamusaldan özele doğru, ferdiyetçiliğe doğru
ciddî bir kayma vardır. Bu gerçekleri tespit ettikten sonra, Türkiye'deki çok
yoğun işsizliği dikkate alarak, İş kanunu hazırlanırken, iş kanununun çok katı
hükümler içermemesi bir tercih olarak kabul edilmiştir ve edilmelidir.
Bir süre evvel, tahmin
ediyorum dört beş ay önce, Ankara'da bir panel düzenlendi ve birçok uzman
geldi, Almanya'dan da bir uzman geldi; ben de, yıllardan beri bu işle
ilgilenmiş bir kişi olarak, acaba, Almanya'dan gelen bu uzman istihdamla ilgili
yeni bir şey söyleyecek mi diye, panele katıldım, bakanlarımız ve bazı
milletvekili arkadaşlarımız da vardı; Alman uzman, Almanya ile ilgili olarak,
işsizliğin yegâne sebebini, Alman iş kanununun çok katı olmasına bağladı.
Değerli arkadaşlarım,
emek, bir üretim faktörüdür; ama, mutlaka, diğer üretim faktörlerinden çok ayrı
bir muhtevaya sahiptir; çünkü, insanın kendisidir. Diğer üretim faktörlerinde
arzı kısmak suretiyle veya stok yapmak suretiyle, üretim faktörlerinin fiyatını
artırabilirsiniz; ama, emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan insanın böyle bir
davranışa girmesi, yani emek arzını kısması mümkün değildir; o bakımdan da,
istihdam tahlillerinde emek arzı, bir veridir. O bakımdan, iş kanunları,
genellikle, emeğin hakkını korumak için vardır. Bizim 1475 sayılı İş Kanunumuz,
100 küsur senedir var; tabii, bundan 32 sene evvel de bir değişikliğe uğradı,
ama...
Türkiye'deki işsizliği
mutlaka dikkate almamız lazım; çünkü, işsizliğin çok fazla olması, yani, emek
arzının emek talebinden çok fazla olması, maalesef, hem işsizliğin çok fazla
olmasını hem de ücretlerin düşük seviyede olmasını ortaya çıkarmaktadır. Bu,
fevkalade kötü bir durumdur.
İş kanununun
hazırlanmasıyla ilgili, son olarak şunu söylemek istiyorum: 114 üncü maddeyle,
gerçekten, bir danışma kurulu oluşturulmuştur. Bu kanunun da uygulanmasında
birtakım problemler çıkabilir; ama, işte bu 114 üncü maddeyle, çok güzel üçlü
bir danışma kurulu kurulması suretiyle, ortaya çıkacak aksaklıkları telafi
bakımından çalışmalar yapılacaktır ve İş Kanununun yeniden ele alınması
gerektiği zaman, bu Parlamento, bugün bu kanunu çıkarmak üzere olan bu
Parlamento, yeni bir iş kanununda düzenleme de yapacak ve Türkiye'de işçinin
hakkını koruyacaktır. Bundan, kimsenin bir endişesi olmasın.
Hepinize saygılarımı ve
sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Uysal.
114 üncü madde üzerinde 2
adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık derecesine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 114 üncü maddesine, madde başlığı olmak üzere "Üçlü danışma
kurulu" ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Çelik |
Nükhet
Hotar |
Alim
Tunç |
|
|
Bursa |
İzmir |
Uşak |
|
Ümmet
Kandoğan |
Abdulmecit
Alp |
|
|
Denizli |
Bursa |
|
BAŞKAN - Son ve maddeye
en aykırı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 114 üncü maddesinin aşağıdaki gibi yeniden yazılmasını
öneriyoruz.
Saygılarımızla.
Yakup
Kepenek |
İzzet
Çetin |
Haluk
Koç |
|
|
Ankara |
Kocaeli |
Samsun |
|
Cevdet
Selvi |
Mehmet
Tomanbay |
|
|
Eskişehir |
Ankara |
|
"Üçlü Danışma
Madde 114.- Çalışma
barışının ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili
mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izlenmesi amacıyla 4641 sayılı Yasa
ile kurulan Ekonomik ve Sosyal Konseyin bir alt kurulu olarak, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanının başkanlığında, işveren, işçi sendikaları ile kamu
çalışanları sendikaları konfederasyonları arasında etkin dayanışmayı sağlamak
üzere eşit sayıda üçlü temsile dayalı istişarî mahiyette bir danışma kurulu
oluşturulur. Bu kurulun çalışmalarının usul ve esasları çıkarılacak bir
yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)
- Sayın Başkanım, izin verirseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
Bu 114 üncü maddede
getirilen kurul, yeni bir kuruldur, ILO
sözleşmelerine uygun olarak mevzuatımıza alınmıştır ve belki de ilk defa bir bakanlık, burada, çalışma hayatının mevzuat
düzenlemesini sosyal partnerleriyle birlikte yapmayı kabul etmektedir.
Sayın hocamızın
önergesini prensip olarak benimsiyoruz; ancak, Ekonomik ve Sosyal Konseyle
bağlantısı olduğu için, böyle bir değişikliğin o yasada yapılması gereğinden
hareketle, bu aşamada katılmıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Kepenek, önergeniz
hakkında konuşacak mısınız; yoksa, gerekçeyi mi okutalım?
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Konuşmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kepenek.
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Hepinize saygılar, sevgiler.
Değerli arkadaşlar, bu
114 üncü madde, bu tasarının bütünlüğü içerisinde çok iğreti durmaktadır.
Aslında, bu maddeyle öngörülen nokta, Sayın Bakanımın da değindiği gibi, daha
önce kurulmuş olan ve bir türlü doğru dürüst çalıştırılamayan Ekonomik ve Sosyal
Konsey kurulmasının da mantığındadır; yani, Ekonomik ve Sosyal Konsey, o amaçla
kurulmuştur.
Burada
ikinci bir üçlü danışma kurulunun oluşturulması, kamu bürokrasisinde tekrarlara
yol açacaktır, yeni masraf kapıları açacaktır ve o anlamda gereksizdir.
Sanıyorum, Sayın Bakanımızın bu bağlamda katılmasının nedeni de budur; ancak,
burada, vurgulanması gereken birkaç nokta var değerli arkadaşlar.
Ekonomik ve Sosyal
Konseyle ilgili yasada, ilgili kurulda, hangi birimlerin, kurulların çalışacağı
tek tek açıkça yazılıdır. Oysa, elimizdeki 114 üncü maddede bunlar yoktur;
TOBB, TİSK, TESK, ziraat odaları, vesaire...
İkinci çok önemli bir
nokta daha var. O, ikinci önemli nokta şudur: Burada "kamu görevlileri
adına en çok üyeye sahip olan konfederasyon" deyimi geçmemektedir.
Ülkemizde, kamu çalışanlarının, yani devlet memurlarının sendikalaşma hakkı
olağanüstü sınırlıdır ve bu sendikalaşma hakkı, grev ve toplu iş sözleşmesiyle
tamamlanmadığı için, eksiklidir, yetersizdir.
O nedenle, öncelikle bu
alanda yapılması gereken, kamu çalışanlarının da grevli, toplu iş sözleşmeli
sendikal haklarını sağlamak, onu tamamlamaktır. Bu Meclisin, birinci derecede
görevi bu olmalıdır; ancak ondan sonradır ki, bu maddede sözü edilen kamu çalışanları
konfederasyonunun bir temsil noktası gündeme gelebilir.
Ek olarak, bir başka
noktaya daha değinmek istiyorum. Katılacak olan konfederasyonlar ve bakanlar,
bakanlıklar, devlet daireleri tek tek yazılmadıkça, bu madde uygulama olanağı
bulmayacak, boşlukta kalacaktır.
Şunu da öneriyorum; kamu
çalışanları, işçi sendikaları ve bunlara ek olarak -çağdaşlaşmadan söz
ediyoruz, gelişmeden söz ediyoruz- buraya eklememiz gereken bir başka grup daha
vardır; o grup, esnaf ve sanatkârlar grubudur.
Yine, aynı şekilde; yani,
üçlü dediğiniz zaman, işçi, işveren ve devletin yanında, KESK'i de katmak
durumundasınız, esnaf ve sanatkârları da katmak durumundasınız, Türkiye Odalar
Birliğiyle birlikte, Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliğini de katmak durumundasınız.
Eğer madde, tıpkı Ekonomik ve Sosyal Konsey durumunda olduğu gibi, bu netlikte
yeniden yazılırsa, belki buraya bütünleştirilebilir.
Büyük bir
alçakgönüllülükle, düzgün bir yaklaşımla Sayın Bakanımız, bu maddenin, Ekonomik
ve Sosyal Konsey bağlamında yeniden ele alınabileceğini belirtiyor. O nedenle, bu maddenin -kamu hizmetlerinin
etkinliği, açıklığı ve verimliliği açısından, az masraflı olması açısından,
arkadaşlarımızla birlikte yararlı gördüğümüzü belirtiyorum- geri çekilmesini
öneriyorum. Maddenin, ya yeniden yazılmasında -oluşturulan kurulun, Ekonomik ve
Sosyal Konseyin bir alt kurulu olarak buraya yazılmasında- ya da tümüyle geri
çekilerek, Ekonomik ve Sosyal Konseyle ilgili yasada yapılacak bir değişiklikle
bu işin tamamlanmasında yarar olduğunu düşünüyorum. Ancak bu yolla, sağlıklı ve
doğru bir yaklaşıma ulaşabiliriz.
Doğrudur, üç ayaklı
danışma organı gereklidir ve bu bağlamda, Ekonomik ve Sosyal Konseyin de,
hızla, etkin ve verimli bir çalışma düzenine sokulması gerektiğini düşündüğümü
belirtmek istiyorum.
Beni bu geç saatte
dikkatle dinlediğiniz için hepinize tek tek teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kepenek.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 114 üncü maddesine; madde başlığı olmak üzere "Üçlü danışma
kurulu" ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Çelik |
|
|
|
|
(Bursa) |
|
|
ve
arkadaşları |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım, söz mü alacaksınız efendim?
HALUK İPEK (Ankara) -
Gerekçeyi okutun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
114 üncü maddenin madde
başlığı yoktur. Önergeyle madde başlığı getirilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun, görüşülmekte olan kanun tasarısının 2, 4, 7, 11 ve 107 nci
maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre
bir talebi vardır. Başkanlık, bu talebin gereğini, tasarının tümünün
oylanmasından önce yerine getirecektir.
Birleşime 1 saat ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.30
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.30
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - 82 nci
Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
İş Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde
bulunmayan, ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi
okutup, Komisyona soracağım; Komisyon, önergeye, salt çoğunlukla, 13 üyesiyle,
katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım; Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 114 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 115 inci maddenin
eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"Kantin açılması
Madde 115. -
İşyerlerinde, 150 ve daha fazla işçi çalıştırılması halinde, işçilerin ve
ailelerinin gerekli ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla işçiler tarafından
kurulacak tüketim kooperatiflerine işverenlerce yer tahsisi yapılabilir."
Eyüp
Fatsa |
Ali Ayağ |
Sedat
Kızılcıklı |
|
|
Ordu |
Edirne |
Bursa |
|
Ünal
Kacır |
İdris
Naim Şahin |
Mehmet
Soydan |
|
İstanbul |
İstanbul |
Hatay |
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılacağız Sayın
Başkan; izin verirseniz, arkadaşlar salona girmek üzereler; bir 10 dakika ara
verirsek...
Sayın Başkan, İçtüzüğün
bize verdiği yetkiye göre, 10 dakika ara istiyoruz.
BAŞKAN - Birleşime, 10
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.35
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.48
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - 82 nci
Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
İş Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın Komisyon, önergeye
salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - 13 üyeniz hazır
mı Sayın Komisyon?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hazır efendim.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açıyorum.
Gruplar adına söz
isteyen?..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Bayram Meral
konuşacaklar; ayrıca, komisyon sıralarında 13 üye yok.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hayır, 13; gel, say...
Gel, say...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Meral.
Konuşma süreniz 10
dakikadır Sayın Meral.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüştüğümüz
tasarıya, bir önergeyle yeni bir madde eklemektedir. Biz, bunu olumlu
karşılıyoruz; ama, sayı itibariyle bir talebimiz, teklifimiz oldu. Müsaade
ederseniz, arkadaşlarımızın söylediği, 150 işçinin çalıştığı işyerinde
kooperatif kurulur; biz de, bu, 50 kişinin çalıştığı işyerlerinde olsun
istiyoruz; çünkü, biliyorsunuz, özel sektörün şu andaki durumu belli, kamu
kesiminde arkadaşlarımızın birçoğu emekli oldu, sayılar büyük oranda düştü.
Ben, kamunun çalıştırdığı işçi teşkilatlarının da genel başkanıydım. Bugün, Köy
Hizmetlerinde olsun, Karayollarında olsun, DLH'da olsun, Bayındırlıkta olsun,
çok sayıda arkadaşımız emekli oldu, sayılar düştü.
Devletten aldığımız
rakamlara göre bir bilgi aktarmak istiyorum size. 10 kişi çalışırsa ne olur, 20
kişi çalışırsa ne olur, 50 kişi çalışırsa ne olur; bir bilgi topladık.
1 ilâ 9 işçi çalıştıran
işyerlerinin kamuda işyeri sayısı 10 790, işçi sayısı 36 457; 1 ilâ 9 kişi
çalıştıran işyerlerinin özel kesimde işyeri sayısı 310 387, işçi sayısı 992
765. Toplam işyeri sayısı 321 177, işçi sayısı 1 029 222.
10 ilâ 25 işçi çalıştıran
işyerlerinin kamu işyeri sayısı 3 000, işçi sayısı 46 089; özel sektör işyeri
sayısı 43 905, işçi sayısı 654 892. Toplam işyeri sayısı 46 905, işçi sayısı
700 891.
25 ilâ 50 işçi çalıştıran
işyerlerinin kamu işyeri sayısı 1 643, işçi sayısı 75 730; 25 ilâ 50 işçi
çalıştıran özel sektör işyeri sayısı
15 519, işçi sayısı 529 504.
Değerli arkadaşlarım,
50'den fazla işçi çalıştıran işyeri ve işçi sayısını da, müsaade ederseniz, arz
etmek istiyorum.
50 ve daha fazla işçi
çalıştıran işyerleri: Kamu 2 841, işçi sayısı 622 009; özel sektör işyeri
sayısı 12 091, işçi sayısı 1 747 153. Toplam işçi sayısı 2 369 162.
Değerli arkadaşlarım,
bunlarla şunu arz etmek istiyorum: Görüldüğü gibi, işyerlerinde emekli olmadan
mütevellit, krizden mütevellit çok sayıda işçi çıktı, işçi emekli oldu. Şayet,
burada, bir madde ekliyorsak, hakikaten bir kooperatifleşmeye yönlendirmek
istiyorsak, evi olmayan insanları ev sahibi yapmak istiyorsak, buna da devletin
katkısını kısmen yönlendirmeye çalışıyorsak, biz de Grup olarak bu önergeye
katılmak istiyoruz; ancak, 150 işçi sayısı çok fazla saygıdeğer
milletvekilleri. Eğer bu sayıyı "50 işçi" olarak koyarsak, -ki, o da,
kooperatif kurulur mu kurulmaz mı; bunun büyük bir mevzuatı var zaten, 30 kişi
bir araya geliyorsa kooperatif kurabiliyor- böylece işleri biraz daha kolaylaştırmış
olabiliriz; aksi takdirde, bugün -özel de zaten yok- kamuda 150 işçinin
çalıştığı -ki, hepiniz birçok işyerinden geldiniz; illerinizde Karayollarının
şubesi var, Köy Hizmetlerinin işyeri var, Devlet Su İşlerinin işyeri var- işyeri
yok.
Değerli
arkadaşlarım, arz etmek istediğim şu: Sayın Bakanımızdan da, Sayın Komisyondan
da özellikle rica ediyorum; bunu "50 işçi" diye koyarsak, sorun
ortadan kalkar. Bunu arz ettim değerli milletvekilleri.
Saygılar sunuyorum;
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Meral.
AK Parti Grubu adına söz
talebi...
Sayın Karapaşaoğlu,
şahsınız adına mı, grup adına mı? Ben, grup adına sordum.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Ben şahsım adına konuşacağım, grup adına yetkim yok efendim; grup
adına ancak Grup Başkanvekilimiz karar verir.
BAŞKAN - Buyurun.
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Değerli arkadaşlar, önce saygılarımı sunuyorum.
İşyerlerinde kooperatif
kurulması konusunu gündeme getiren bu tasarının yanlış bir tarafı da var
veyahut hatalı bir tarafı da var; ben de, onu size ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bizim
esnafımız var ve bu esnafımız, iş yapmak ihtiyacındadır. Biz, işyerlerinde
-hele, değerli arkadaşımızın teklif ettiği gibi- bu sayıyı 50'ye düşürüp,
işçilerin ve çalışanların ailelerinin -bakın dikkat edin, ailelerinin-
ihtiyaçlarını karşılayacak kooperatifleri de kurmaya kalkarsak, bir defa,
piyasadan, çalışan işçiyi kooperatiflere çekmiş oluruz. Esnafımızı ne
yapacağız; onların iş âlemini nasıl ayakta tutacağız?! İşçi çalışacak, işçiye
parasını vereceğiz. Şunu gündeme getirirseniz bütün kalbimizle katılalım:
İşçimize daha çok para verelim; işadamının, işçiye daha çok para vermesini
temin edecek düzenlemelere katılalım; çünkü, o, piyasada dengeleri de gündeme
getirecek. Cebinde parası olan insan para harcar. Esnafımızın, sanatkârımızın,
iş âlemimizin kalkınmasının bir unsuru da, o işçilere alışveriş yapacak imkânı
sağlamaktır.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- O zaman, hipermarketlere niye karşı çıkmıyorsunuz?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - Buyurun efendim, bir düzenleme getirin, karşı çıkalım.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Esnafı kalkındırmak için karşı çıksana hipermarketlere.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - Buyurun, getirin bir düzenleme.
Değerli arkadaşlar, bu
görüntü, kusura bakmayın ama, sadece komünist ülkelerde var. Buna mı
katılacağız yani şimdi biz?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Kusura bakmayın,
bu konuda benim şahsî oyum rettir. Arkadaşlarımın da bunu ret istikametinde oy
kullanmasını rica edeceğim...
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Komünistlikten kurtulalım diye...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - Evet, en azından, bu komünist görüntüden kurtulalım.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Allah'tan korkun...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - Evet, siz de Allah'tan korkun, bu işe önayak olmayın, esnafı
karşınıza almayın, esnafın alışverişine engel olmayın. Kala kala esnafımız
kaldı, onu da bu düzenlemeyle bitirirseniz, esnaf sizden bunun hesabını sorar.
Bu düzenlemeye karşı
olduğumu belirtiyorum; saygılarımı sunuyorum. Hayırlı günler efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.
Şahsı adına başka söz
talebi?..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çetin.
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten ilginç bir noktaya gelindi. Önerge, AKP'nin önergesi; komisyon...
AHMET YENİ (Samsun) -
Demokrasi...
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Tabiî "demokrasi" diyeceksiniz; ama, biz, buradan kooperatifçiliğin
komünist işi olduğunu da... Geçmiş dönemlerde demiryollarının komünist yatırımı
olduğunu da duymuştuk, bugün de, kooperatiflerin böyle değerlendirildiğini
duymaktan, gerçekten üzüntü duyuyorum.
Bu, 1475 sayılı Yasanın
22 nci maddesinde, kantin açılması şeklinde düzenlenmişti. Tabiî, biz de
önergeye karşıyız. Neden karşıyız; çünkü, önerge çok büyük bir kısıt getiriyor:
150 işçi... Nerelerde açılmasını öngörüyor?
Şimdi, sayın milletvekili
arkadaşımın söyleminde doğruluk yönü, katıldığım yönleri yok değil; elbette,
küçük esnafımızı düşünmek zorundayız, esnafımızı kalkındırmak zorundayız,
KOBİ'lerimizi krediyle beslemek gibi tedbirlere şu günlerde özellikle ihtiyaç
var, bunlar doğru; ama, gerçekten, ülkemizde, son yıllarda gelişen
hipermarketlere karşı esnaf korumasız. Acaba, AKP Grubunun, şehir içlerinde her
tarafı sarmış, esnafın çökmesine neden olan hipermarketlerin şehir dışına
taşınması konusunda bir çabası, bir çalışması var mı?
1475 sayılı Yasanın
özünde, kurulan kantin ya da kooperatifler, sanayi kuruluşları, işletmeler
şehrin bir hayli uzağında; oradaki işçi, hipermarkete, süpermarkete, dükkâna
gidecek zamanı bile bulamıyor, vardiya çalışıyor; evinin ihtiyacını, öğle vakti
ya da ara paydoslarında, fabrikasında bulunan kantin ya da kooperatiften
karşılayarak götürecek. Yani, 150 işçinin, 500 işçinin, şehir dışında bir
fabrikada kurulmuş bir küçücük kooperatiften, üstelik de, esnafla yarışırcasına
değil, kendisine hizmet amacıyla, sadece o kooperatife üye olanlara açılmış
tarzdaki bir kooperatiften mal almasının, ülkeye komünizmi getirecek şekilde
değerlendirmeye tabi tutulması gerçekten çok gülünç, ben de onun için güldüm.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Saptırmayın!..
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Yok, saptırma falan değil; olayın özü bu.
Bakınız, bu yasa tasarısı
derme çatma diye birkaç kez söyledim; nerelerinde eksik kaldı, nerelerinde
fazlalıklar var... Konsensüs oluşturuldu, sivil toplum örgütleriyle,
sendikalarla bir araya gelindi; ama,
gerekçesinde var, 1475 sayılı
Yasanın 22 nci maddesinde de var; unutulmuş... Demek ki, alelacele hazırlanmış.
İşçinin ihtiyacını gören her kimse -bu önergeyi hazırlayana- ona teşekkür
ediyorum; ama, keşke, önerge ihtiyaca cevap verecek tarzda olsa.
Şimdi, Karayollarından
örnek veriliyor. Bir şantiye var; şantiye dağın doruğunda, yaz aylarında, bir
imkân buldular, oraya bir kantin ya da bir küçücük kooperatif açtılar, kendi
imkânlarıyla mal getirdiler. Bu, ülkeye komünizm getirecek!..
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Hâlâ saptırıyorsunuz!..
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Bırakın bu komünizm korkusunu.
Bir zamanlar, ülkemize
Bulgaristan üzerinden kargalar girmişti de "komünist kargalar ülkemizi
istila etti" demişlerdi. Gerçekten, gülünç duruma düşüyorsunuz. Yapmayın
bunu...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Hâlâ saptırıyorsunuz!..
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Gerçekten, vardiya çalışan, postalar halinde çalışan ya da şehrin çok dışındaki
fabrikalarda çalışan işçilere, o çalışma mekânında küçücük bir alışveriş yerini
çok görme mantığını anlayamıyorum. Bu, AKP'nin, işçiye, emekliye, yoksula bakış
açısının somut bir göstergesi. Makyavelist bir yaklaşımla, her şeye komünizm
damgası vurarak, ülkeyi yönetemezsiniz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ne alakası var?! Şahsı adına konuştu...
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Komisyon söz istiyor mu?
SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hayır Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet söz
istiyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Hayır Sayın Başkan.
BAŞKAN - Görüşmeler
tamamlanmıştır.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
115 inci maddeyi 116 ncı
madde olarak okutuyorum:
MADDE 116.- 13.6.1952
tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"İş Kanununun 18,
19, 20, 21 ve 29 uncu madde hükümleri kıyas yoluyla uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Hasan Aydın;
buyurun.
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HASAN
AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu madde,
esas itibariyle Basın Yasasına ilişkin. Tabiî, Basın Yasasına atıfta
bulunularak, özellikle de basında çalışanlara katkı mı yapıldı ya da diğer
kesimlere olumsuzluk mu yapıldı bilemiyoruz, çok derin bir incelemeyi
gerektiriyor; ama, bir şeyi ifade etmeliyim ki, bugün, basında sendika yoktur.
Türkiye'nin, neredeyse, aydınlarının, kalem oynatanlarının, yazanlarının, çizenlerinin,
habercilerinin çalıştığı alanda sendika yoktur ve o kesimin çalışanları
arasında çok ciddî bir uçurum da söz konusudur. O kesimde, çok büyük paralar
alan insanlar varken; o kesimde, üç ay, beş ay, altı ay, belki de daha az
çalışıp, yıllarca işsiz kalan insanlar da var.
Bu tasarının özünde,
yine, özellikle de çalışanlar noktasında, çalışanları kollamaya yönelik,
onların yaşamlarını düzenlemeye yönelik bir eksiği defalarca tekrar etmiş olsak
bile, anladığım kadarıyla, bu tasarı yasalaşacak. Bu konuda, Adalet ve Kalkınma
Partisi bir düzenleme yapacak mı yapmayacak mı bilmiyorum; ama, ben, değerli
arkadaşlarıma, burada yasa yapılırken, yasaların hizmet ettiği amaçları da
anlatmak açısından bir iki noktaya değinmek isterim.
Cumhuriyet Halk Partisinin,
özellikle çalışanlara, emekçilere vermiş olduğu haklardan sonra, Türkiye'de
onların örgütlenmesine katkı yapan, onların bir araya gelmesine katkı yapan ve
"sendika" diye ifade etmiş olduğumuz kurumlar hızla güçlendi.
Sendikalar, milyonlarca çalışanı arkalarına aldılar, belki yeni olmalarından
ötürü, biraz da işverenlerle karşı karşıya gelerek çalışanların haklarını
yükselttiler. Değerli arkadaşlarım, o zaman "klasik sağ" diye "geleneksel
sağ" diye tanımladığımız ideoloji - bunu, biraz önce ifade eden arkadaşım
gibi- kimi zaman Sovyetler Birliğine, kimi zaman komünizm, kimi zaman sermaye
düşmanlığı tarzında yorumlanarak, bu gidişle, böyle giderse bütün işyerleri
batacak, bütün patronlar iflas edecek söylemleri -yaşım uygun, benden daha
büyük olanlar daha iyi hatırlarlar- âdeta, sağ ideolojinin siyasal söylemine
dönüştü. Eğer bir ülkede grev olursa, eğer bir ülkede sendika olursa, ülke
geriye gidecekti; böyle bir yaklaşım biçimi vardı. O gün, yine,
sosyaldemokratların, işçi sınıfının gelirini artırarak, onları örgütlü hale
getirmenin, onların birlikte davranış göstermesinin ülkeye bir zararı olmaz
noktasındaki tezi, maalesef, yıllar sonra, hâlâ aynı noktada değerlendiriliyor;
bu, ülkemiz açısından bir şansızlık.
O gün, işçiler güçlü; o
günlerde işçilerin sendikaları var, pazarlık güçleri var; ama, o günlerde,
Türkiye'de, neredeyse, işsiz insan da yok; yani, o tarihlerde, ben, akşam
ticaret lisesinde okurken, çok düzgün bir fabrikada gündüz iş bulabiliyordum.
Bugün, iki üniversite bitirmiş, üç dil bilen, alanında uzman olan
insanlarımızın milyonlara varan işsizliğini düşünelim. Daha da önemlisi, bugün,
neredeyse, sendikaların tümden yok edilmeye çalışıldığı ve neredeyse yok
edildiğini -resmî rakamlar, çalışanların yüzde 8'i ilâ 10'unun sendikalı
olduğunu ifade etmektedir- kabul etmemiz gerekir. 12 Eylülün de müthiş
katkıları ve çabalarıyla, çalışan kesimlerin sivil örgütleri, mücadele
örgütleri tarumar edildi, bütün demokratik kurumlar yok edildi, bütün sivil
toplum örgütleri yok edildi; ama, Türkiye büyümedi, Türkiye'de fabrikaların
sayısı artmadı, Türkiye'de üretim artmadı, Türkiye'de kişi başına düşen millî
gelir artmadı. Değerli arkadaşımın biraz önce ifade ettiği gibi, işçiyi ezerek,
işçinin cebinde bir kuruş bırakmayarak, toplumun diğer bütün kesimlerini
etkiledik; bir anlık kara bir bakışla, maalesef, böyle dar bir bakışla,
endişeli bir bakışla, ülkemizin geleceğini de bir bakıma yok ettik, ülkemizi
müthiş sıkıntılara soktuk.
Değerli arkadaşlarım, bir
ülkenin ayağa kaldırılması, bir ülkenin geliştirilmesi, insan unsurunun tümden
geliştirilmesiyle ilgili bir şeydir. O kişinin, o ülkedeki insanın eğitiminden
tutunuz, o ülkedeki insanın toplumsal yaşamından, onun yaşam biçiminin
güzelleşmesinden tutunuz, o insanın malî imkânlarının yükselmesinden tutunuz,
komşunun komşuya ihtiyaç duymayacağı bir ortamı yaratmaya kadar varabilecek bir
çaba, varabilecek bir siyasal iktidar, siyasal önderlik bir ülkeyi
kalkındırabilir. Toplum kesimlerinin bir kısmının mutluluğunun, ülkenin
mutluluğuna zarar verebileceği şeklindeki bir önyargının, bir düşünce tarzının,
ülkeyi kalkındırma noktasındaki büyük bir iddiayı taşıması mümkün değil. O
söylendiğinde, aslında, söylenenler tarafından kavranmamış olduğu için,
söylenen anlamına gelmektedir. Burada, bu tasarıda var.
Doğrusu, bu yasaların,
bir bakıma, olması olmaması da çok önemli değil ve bir milletvekili arkadaşım,
ortaya çıkabiliyor, pekala, milyonlarca işsizden söz ederek, sanki, işsizlerin
sorumlusu çalışanlarmış anlamına gelebilecek -niyet o değil- sözler
söyleyebiliyor ya da asgarî 1 milyar lira civarındaki yaşam standardının biraz
üzerinde para alan insanlar, işçiler için, diyelim ki, 1 200 000 000 lira, 1
500 000 000 lira civarında maaş alanlar için "yahu kardeşim, bu kadar
işsizlik varken, adam 1 500 000 000 lira maaş alıyor" diyen -ben, ikili
sohbetlerde hakikaten bunları çok duydum- insanlar günümüzde çok var. Sanki,
işsiz olan vatandaşın, sokakta sürünen, çocuğuna ekmek götüremeyen vatandaşın
durumundan, zaten zar zor geçinmek zorunda olan ve 1 500 000 000 lira maaş alan
vatandaş sorumluymuş gibi.
Yani, bu ülkenin
nimetlerini, bu ülkede yetim hakkını, bu ülkenin bankalarını, milletimizin
gözünün içine baka baka, insanlarımızın karşısına çıka çıka, o yetim hakkını
yiyenlerin, yetim hakkı yedikçe itibar kazananların, itibar kazandıkça siyasal
iktidarları etkileyenlerin, gazete çıkarıp toplumun bütün kesimlerine
hükmedenlerin, gazeteleriyle ve gazete haberleriyle iktidar değiştirenlerin,
indirenlerin, bindirenlerin hiçbir sorumluluğu yok; sadece, milyonlarca işsizin
karşısında, bir tatmin yolu olarak 1 500 000 000 lira gibi ya da 1 milyar lira
gibi maaş alan bir insanın maaşının yüksekliğinin toplumun geleceğinde ya da
toplumun gelmiş olduğu noktada olumsuzluğun sebebiymiş gibi gösterilmesinin de
çarpık bir zihniyet olduğunu ve bu düşüncenin de günümüzde yaşandığını,
maalesef, acıyla teşhis etmekteyiz. Peki ne yapmalıyız?
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, yasalar ciddî şeylerdir. Yasalar, aceleye getirilmesi gereken şeyler
değildir; yasalar, üzerinde çalışılması gereken, konuşulması gereken; bir kere
onu koyduğunuzda, insanların bilmek zorunda olduğu, hele hele ilgili kesimlerin
o yasaları ezbere bildikleri, davranışları onunla ölçtükleri kadar, toplumun,
neredeyse, yaşam manifestosudur. Eğer "hızlı çalışıyorlar bravo; çok yasa
çıkardılar, gecelerini gündüzlerine kattılar" dersek...
Değerli arkadaşlarım,
hatta, bir arkadaşımız "popülist politika yapmayalım" dedi. Bakınız,
popülist politika yapılmaktadır. Değerli arkadaşlarım, Parlamentoda 550
milletvekili var; bir gün -bir eleştiri olsun diye söylemiyorum, hepimiz o
noktada hemfikiriz- Sayın Genel Başkanınız "artık, bundan sonra
lojmanlarda kimse oturmayacak" deyince, Meclisin kararına, Meclisin
düşüncesine, milletvekilinin fikrine hiç gerek kalmadı ve hiç kimse oturmadı.
Yine, iki gün önce Sayın Genel Başkanınız "üç ay çok fazla, bundan sonra
bir ay tatil yeter" dedi. Ben, televizyonda izledim, arkadaşlarımızın
önemli bir kısmı alkışladılar; ama, ikili sohbetlerimizde hiç de öyle alkış
ruhunun olmadığını görüyorum. Bunlar nedir; ben, inanın bir eleştiri olsun diye
söylemiyorum; bunlar doğru şeyler değildir. Bunlar, popülist politikalar
olabilir, popülizm niyetine yapılmamış da olabilir. Bu yasaları çıkarırken de
bu kararları verirken de bu Parlamentonun üzerinde çalışması gereken, bir
toplumun dizaynını, bir toplumun yürüyüş biçimini, bir toplumun yaşam biçimini,
onun sorumluluğunu duyabilecek, sadece Parlamentodaki milletvekillerimizin
değil, aynı zamanda tüm kesimlerin düşüncelerini alabilecek ve belki de bu
yasaları çıkarırken, sadece, o kesimlerin çok azını temsil eden -yüzde
8-10'larda olan- sendikaların değil, belki, araştırmalar yaparak, on
milyonlarca, ağzı olan, dili olan; ama, sahibi olmayan, sokakta sürünen, bir iş
bulmayı bir yaşamın kendisi kadar rüyasında gören, bunalıma girmiş, evine
dönemeyen, hanımının yüzüne bakamayan insanlarımızın duygularını ve
düşüncelerini de yasalara aktarmamız gerek. Yasalar bunlar için yapılır;
yasalar, sadece okunmak için değil; yasalar, sadece devlet kurumlarının
uygulatmak için ellerinde tuttukları sopa değil; yasalar, bir korku aracı
değil; yasalar, bir caydırma aracı değil; yasalar, insanların yürekleriyle uyum
gösterdikleri, "evet, bu yasaya uyarsam, kendime katkı yapabileceğim gibi,
toplumun diğer kesimlerine de katkı yapabilirim" diyebileceği bir ender
unsur, ender insan yaratma felsefesi olmalıdır, bu mantıkla çıkarılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
zamanım doldu, sözlerimi şöyle toparlamak istiyorum: Gelin, biraz, bu konudaki
önerilerimizi ve düşüncelerimizi... Bu yasanın çıkacağı anlaşılıyor; ama, eğer,
yasa çıkarma noktasındaki bu temel yaklaşımı değiştirmezsek, eğer, komisyonlara
gelen raporları komisyonlar çarçabuk, komisyonlardan çıkan yasa tasarılarını
Meclis çarçabuk, aceleyle çıkarırsa...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Aydın.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Benim bu söylediğim, aslında, çok anlaşılır bir şeydir. Bunun için farklı
siyasal partilerde olmak, muhalefette olmak, iktidar olmak gerekmez; eğer tarz
bu ise, yanlış yapılmaktadır.
Hiç olmazsa, bu tasarı
bize bir örnek oldu, bundan sonraki yasaların çıkarılması tarzını, yöntemini,
biçimini kendi aranızda tartışarak "arkadaş, bu böyle olmamalı, bunu,
bundan sonra böyle yapmalıyız" diyebilmelisiniz diye düşünüyorum.
Dinlediğiniz için
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum arkadaşlar; sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Madde hakkında, şahsı
adına söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan?.. Yok.
Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler?..
Buyurun Sayın Güler.
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 116 ncı maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünyada son yıllarda
yükselmekte olan ve "küreselleşme" diye yutturulmaya çalışılan vahşi
kapitalizmin acılarını hep birlikte görüyoruz. Her geçen gün artan işçi sayısı,
azalan sermayedar sayısı; ama, tekelleşen ve kartelleşen sermaye. Bu koşullara
baktığımız zaman, şartların sermayeden yana, işsizliğin büyük sorun olduğu bir
dönemde, işçi kesimine dayatılan bu İş Kanunu Tasarısını kabul etmek mümkün
değildir.
AKP Hükümeti, işverenle
ve sermayeyle kol kola girmiş, ağır şartlar altında çalışan işçilerimizin
haklarını sayısal çoğunluğa dayanarak ellerinden almaya çalışmaktadır.
Soruyorum size: İktidar niçin işçilerin, emekçilerin kazanılmış haklarını yok
etme konusunda bu kadar acele ediyor; sermayeyi veya AKP'yi iktidara taşıyan
bazı medya patronlarına kapalı kapılar ardında verilen sözlerden dolayı mı? Bu
acele niye?
AHMET YENİ (Samsun) -
Nereden biliyorsun?..
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Kalkar cevabını verirsiniz patronlardan yana olmadığınızın.
Medya sahiplerinin,
medyayı nasıl kullandıkları, özellikle üzerinde durulması gereken bir konudur.
Birden fazla iletişim aracına sahip oldukları, gazeteler, televizyonlar,
radyolar, dergilerle birlikte internet
yayıncılığına da girip, tekel oluşturmuşlardır.
İfade özgürlüğü ve basın
özgürlüğü, demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Demokrasi olmadan bunlar olmayacağı
gibi, bunlar olmadan da demokrasi olmaz. Gazetecilerin kimi haklara
kavuşmalarını, özgürlükleri sonuna kadar kullanıp, bazı dokunulmazlıklara sahip
olmalarını, bir meslek erbabının ayrıcalığı olarak değil, basının işlevinin,
demokratik sistem açısından yaşamsal olduğu bir anlayışla benimsemek gerekir.
İletişim araçları bilgilendirme işlevlerini yerine getirebildikleri ölçüde,
demokratik bir toplumun varlığından söz edebiliriz.
Medya sahipliğinden,
aşırı ticarîleşmekten ve tekelleşmekten kaynaklanan sorunların aşılmasının en
anlamlı yolu, editoryal bağımsızlığın güçlendirilmesinin ve gazetecilerin güçlü
sendikal örgütlenmeye kavuşmalarının önünün açılmasıdır. Demokratik devletin
de, kendi demokratik kimliğine sahip çıkmak ve onu pekiştirmek adına, hem
editoryal bağımsızlığı hem de basın emekçilerinin güçlü bir sendikal
örgütlenmeye kavuşmalarını garanti altına alacak yasal düzenlemeler yapma
zorunluluğu vardır.
Basın çalışanlarının,
medya sahipleri karşısında her türlü güvenceden ve sendikal korumadan yoksun
olmaları, pek çok basın kuruluşunda kölelikle kıyaslanabilecek koşullar
dayatılmasını ortaya çıkarmıştır. En yaygın uygulamalardan biri, kadrosuz
çalıştırma ve stajyer çalıştırmadır. Hiçbir ücret ödemeden çalıştırılan
gençler, sadece bir gün kadrolu olmayı umarak çalışırlar; ama, genelde, bir iki
yıl çalışarak, işten çıkarılırlar.
Sendikasız, yasal
güvenceden yoksun, sürekli işten atılma korkusuyla yaşayan gazeteciler, temel
sosyal haklardan da yoksun kalmışlardır. Fazla mesai, izin, tatil, sağlık
sigortası, meslekiçi eğitim gibi hakları, artık, anımsamaz durumdadırlar.
Bugün, bir basın
işyerinde birden fazla şirketin varlığı gibi, dünyada eşi benzeri olmayan bir
uygulamaya tanık olmaktayız. Bu uygulamayla, bir gazetenin haber kadrosunda
çalışanlar, birden fazla gazete ve ajansın elemanıymış gibi gösterilerek,
aralarındaki meslekî dayanışmanın kırılması, örgütlenmeleri, sendikalaşmanın
engellenmesi ve 212 sayılı Yasadan yararlanmalarının önüne geçilmesi
amaçlanmaktadır. Haber kadrosu dışında çalışanlar da tamamen farklı şirketlerin
elemanı olarak gösterilmekte, böylece, çalışanlar, patron karşısında bütünüyle
parçalanmış ve güçsüz bırakılmış olmaktadır.
Son derece eski olan
Basın Kanunumuzda yapılan değişikler, hapis cezalarını kaldırmış; ancak, yerine
konulan para cezaları, özellikle, yerel ve bölgesel basını yok ederek,
tekelleşmeyi güçlendirmiştir.
Değerli milletvekilleri,
mevzuat taramasıyla düşünceyi açıklama özgürlüğünü sınırlayan ve engelleyen
hükümler yasalardan çıkarılmalı, okuyucuya ulaştırılmamış eserlerden dolayı
ceza verme anlayışı terk edilmelidir.
Basın İlan Yasası, yerel
basının gelişmesine katkı sağlayacak bir anlayışla gözden geçirilmelidir.
Medyanın, ticarî ve
siyasî üstünlük sağlama aracı olmaktan çıkarılmasını sağlayacak, şantaj aracı
olmasını engelleyecek düzenlemeler yapılmalıdır, medyada tekelleşmeye izin
verilmemelidir.
Son elli yıldır,
özellikle, 12 Eylül döneminden sonra uygulamaya konulan ve halka ıstırap
çektiren ekonomik politikalar, bir bakıma, bu dönemde, büyük çoğunlukla, sağ
siyasî partiler tarafından uygulanmıştır. Bugün, bakıyorum, AKP'nin diğer sağ
partilerden ne farkı var; bence hiçbir farkı yok; ezelden beri sağ partilerin
yaptığı gibi, tavrını, bir avuç rantçı sermayeden yana koymuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bu
ülkede yüzde 5 mutlu azınlığın egemenliğini mi pekiştirmeye çalışıyorsunuz?
Peki, yüzde 95'lik mutsuz kesim ne olacak? Sermayenin sıkıntısı, kârının
azalması; yüzde 95'in sıkıntısı ise, bugün, yaşam kavgası vermektir. Soruyorum
size: Hangimizin annesi ve babası işçi, emekçi değil? Neden sermayeden yana
tavır koyuyorsunuz? Siz, işçi ve emekçi bir toplumun çocukları değil misiniz?
Eğer bu tasarıyı bu
haliyle yasalaştırırsanız, yakında, toplusözleşme yapacak sendikalı işçi
bulamayacaksınız nasıl olsa. Amacımız, işçilerimizin, Avrupa normlarına uygun,
sürekli iş sahibi olduğu, sendikalı bir iş hayatına kavuşmalarını sağlamaktır;
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tüm mücadelemiz, bunu gerçekleştirmektir.
Değerli arkadaşlar,
getirdiğiniz bu tasarı ve sergilediğiniz sözde demokratik anlayışınızla işçi ve
işveren barışını değil, ancak işçi ve işveren çatışmasını yaratırsınız.
Ekonomik kriz nedeniyle
milyonlarca insanın işsiz kaldığı bir dönemde yapmanız gereken, yeni iş
sahaları yaratmak, sanayileşme ve teknolojide dev adımlar atmaktır.
Hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Güler.
Şahsı adına söz isteyen
Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Vazgeçtim.
BAŞKAN - 116 ncı madde
üzerinde 2 adet önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 116 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Eyüp
Fatsa |
İdris
Naim Şahin |
Fikret
Badazlı |
|
|
Ordu |
İstanbul |
Antalya |
|
Sedat
Kızılcıklı |
Mehmet
Soydan |
|
|
Bursa |
Hatay |
|
Madde 116.- 13.6.1952
tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin son fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"İş Kanununun 18,
19, 20, 21 ve 29 uncu maddesi hükümleri kıyas yoluyla uygulanır."
BAŞKAN - Son önerge,
maddeye en aykırı önerge olup; okutup, işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Bazı işlerde çalışanların ücretlerinin garantisi"
başlıklı 116 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
İzzet
Çetin |
Enver
Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin
Koçyiğit |
Muharrem
Doğan |
Hüseyin
Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
Madde 116.- 13.6.1952
tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"İş Kanununun 18,
19, 20, 21, 24 ve 29 uncu madde hükümleri kıyas yoluyla uygulanır. "
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu,
gerçekten, basın çalışanlarıyla ilgili olarak yapılan bir düzenlemedir. Daha
ziyade, özellikle, çok tartışılan İş Güvencesi Yasasının İş Kanununa derç
edilmiş olması nedeniyle, buraya taşınmış olması nedeniyle, basın
çalışanlarının da, kısıtlı da olsa bu güvenceden yararlanabilmesi açısından
verilen bir önergedir. Esasında, iki grubun, AKP'nin de, bizim de verdiğimiz
önergelerdeki tek farklılık, bizim, 24 üncü maddenin de kapsama alınmasını istememizdir.
18 inci maddede, feshin
geçerli sebebe dayandırılması; 19 uncu maddede, sözleşmenin feshinde usul; 20
nci maddede, feshin bildirimine ilişkin itiraz ve usul; 21 inci maddede,
geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları ve 29 uncu maddede, toplu işçi
çıkarma hükümleri var. Bir de, bu yeni düzenlemenin içerisine, biz, işçinin
haklı nedenlerle derhal fesih hakkına ilişkin 24 üncü maddenin eklenmesini
öneriyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
basın çalışanları, tabiî ki, halen meriyette olan 1475 sayılı İş Yasasına tam
olarak tabi değiller. Burada olduğu gibi, bazı düzenlemeler İş Kanununa atıf
yoluyla uygulanıyor. 5953 sayılı Basın İş Yasası zaman zaman değişikliğe
uğradı; tabiî, 1475 sayılı Yasaya göre ileri hükümleri var, geri hükümleri var.
Şimdi, basın çalışanları da -hepimiz yakinen izliyoruz, gözlüyoruz- gecenin bu
saatlerine kadar Mecliste çalışanlardan tutun, Türkiye'nin neresinde, hatta,
dünyanın neresinde insanlığı ilgilendiren, hepimizin ilgisini çekecek bir
haber, bir olay varsa, bizi bilgilendirmek amacıyla, gece gündüz demeden
çalışan insanlar. Onlar da, zaman zaman yorgun olabilir, izin kullanmadığı için
zaman zaman gerilimli anlar yaşayabilir; zaman zaman, işvereninin vermiş olduğu
bir görevi tam layıkıyla yerine getiremediğinde, onun da onurunu, gururunu
incitici tavır ve davranışlarda bulunan işverenler olabilir. Gazeteci de insan
ve o da, insanî davranışları nedeniyle zaman zaman hata yapabilir.
Böyle bir durumda, bir
basın çalışanı için, sadece işverenin haklı nedenlerle iş sözleşmesini
feshetmesi durumunda yeni İş Yasasındaki iş güvencesine ilişkin hükümlerin
kıyas yoluyla uygulanıyor olmasının kabul edilmesi ve kötü muameleye maruz
kalması nedeniyle "ben senin kurumunda çalışmıyorum" deme hakkını
kullanacak bir gazeteciyi kapsam içine almaması, herhalde, çok eşit, adil bir
yaklaşım olmaz.
Bizim önergemiz, sadece,
işçinin haklı nedenle derhal fesih hakkını gazetecinin de kullanabilmesine ve
haklı nedenler olması durumunda "ben, bu işyerinde çalışmıyorum"
diyebilmesine yöneliktir. Hep söylüyoruz, günümüzde, gazetelerin, basın yayın
kuruluşlarının tamamına yakınında sendika yok, örgütlenme yok; örgütlenme
özgürlüklerini kullanamıyorlar. İsteseler de kullanamıyorlar; çünkü, işsizlik
had safhada; o meslekte de çok fazla işsizlik var. Çok zorunlu olmadıkça, bir
gazetecinin "ben çalışmıyorum" deme hakkını kullanması, aç kalma
özgürlüğüyle baş başa bırakılması anlamına gelir.
O nedenle, bu 24 üncü
madde, basın çalışanlarını sadece psikolojik olarak güçlendirecek, onların
"bu yasa yapılırken, Mecliste, bize de, gazeteci olarak, işçi olarak,
insan olarak değer verildiğini gördük" demelerine fırsat verecek bir düzenleme.
Bu, bir bakıma, sizin, gazetecilere, basın çalışanlarına, basın emekçilerine
yaklaşımınızın, saygınızın da bir göstergesi olacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
116 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa |
|
|
(Ordu) |
|
ve
arkadaşları |
Madde 116.- 13.6.1952
tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin son fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"İş Kanununun 18,
19, 20, 21 ve 29 uncu maddesi hükümleri kıyas yoluyla uygulanır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle, takdire
bırakıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutayım mı?
HALUK İPEK (Ankara) -
Evet.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
1475 sayılı İş Kanunu
yürürlükten kaldırıldığından atıflar yeniden düzenlenmiştir.
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi, kabul edilen
önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
116 ncı maddeyi 117 nci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 117. - 5.5.1983
tarihli ve 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 30 uncu maddesinin birinci
fıkrasında geçen "1475 sayılı İş Kanununun" ibaresi "İş
Kanununun", ikinci fıkrasında geçen "1475 sayılı Kanunun 13/D"
ibaresi "İş Kanununun 21 inci" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman
Coşkunoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç haftadır
tartışmakta olduğumuz bu yasa üzerinde yapılan görüşmelerde benim dikkatimi
çeken, tutarlı bir durum var. Adalet ve Kalkınma Partisi, gerek bu yasayı
destekleyerek gerekse de yapılan konuşmalarda bir ideolojik tercihi çok açık
bir şekilde ortaya koymakla da kalmayıp, kanımca çok ciddî bazı toplumsal ve
ekonomik hatalar içerisine girmiş bulunuyor. Bunları sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Ben, genel, toplumsal ve
ekonomik boyutta dört hata gözlemledim. Bunlar, ideolojik tercih gibi
görünebilirse de, bir hata olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Birincisi, kavramlarda
bir oynama var. Örneğin, işçi haklarının veya bir iş yasasının katı olması veya
esnek olması. Bu, aslında, bu konuda 5-6 yıl önce ortaya çıkmış bir kavram
güzelleştirmesidir diyeyim. Buna teknik olarak "aforizm" denilir.
Yani, bir "bodrum katı" demek yerine "bahçe katı" demeyi
tercih ederiz. Daha hoş görünür. Dolayısıyla, hoşlanmadığımız şeyi de,
olduğundan daha kötü görünen bir terimle ifade etmek isteriz. Katı iş yasası
nedir; işçi haklarını güçlü bir şekilde koruyandır. Esnek nedir; bu güçlü
korumayı ortadan kaldıran, ödünç veren, ödünç alan, işçiyi âdeta bir mal gibi
gören bir anlayıştır. Şimdi bu, sözlüklere girdi; uluslararası anlamda da,
İngilizce'de de girdi, kullanılıyor; fakat, bunun arkasındaki açık anlamı da
unutmayalım. Güçlü olarak bir işçiyi, bir emeği savunmanın katı göründüğü bir
anlayış... Peki, bu, birinci hata bence. Bunun anlamı nedir?..
İkinci hata da,
madalyonun tek yönüne bakılıyor. Örneğin, AKP'li değerli bir konuşmacımız daha
önce dedi ki: "Almanya'da iş yasaları çok katı olduğu -şimdi orada o
'katı' kullanılıyor yine- yani, iş yasaları işçiyi çok koruduğu için Almanya'nın
rekabet gücünü kaybetmeye başladığı iddia ediliyor." Almanya ve Avrupa...
Bu doğrudur; Avrupa'da, Amerika karşısındaki rekabet gücünü kazanmak için, işçi
yasalarını katı görme eğiliminde olanlar vardır. Yalnız, bu, belli bir ideolojik
görüş içerisinde olanların görüşüdür, genel bir kanı olarak sunmak da yanlış
oluyor. Doğrudur, bunu sunanlar vardır; daha esnek yapalım...
Şimdi, bunun bir an için
doğru olduğunu varsaysak bile, Almanya'da veya Batı Avrupa'da veya Amerika'da
bu böyle diyerek, "onlar rekabet gücü kazanmak için işgücünü
esnekleştiriyor -haydi, bu terimi kabul edelim- dolayısıyla, biz de bunu Türkiye'de
yapalım..." Bunun doğru olduğunu kabul etsek bile, madalyonun bu tek
yüzüne bakmaktaki yanlışı, önemle dikkatinize getirmek istiyorum.
Almanya'da, örneğin,
yasalar karşısında işçinin haklarının korunma olanağı, Türkiye'dekinin çok daha
üstündedir. Bir yargı sistemi... Burada şimdi, işçiyi, keyfî bazı davranışlara
karşı koruyor gibi görünen bazı maddeler var; ama, yargının karşısına çıktığı
zaman, bu yargı ortamında -yargıçlara derin saygımı bildiririm- yargı
sisteminin içerisinde bulunduğu bu durumda, işçi haklarının korunabileceğinden
söz etmek veya en azından, böyle bir kaygı duymamak mümkün mü?!
Bakın, size, işçi
yasalarının çok esnek olduğu Amerika'dan bir örnek: Amerika'da devlet, savcı,
Microsoft denilen dünya devini mahkemeye vererek, çatır çatır mahkûm edebildi.
Türkiye'de böyle bir şey yapması söz konusu olabilir mi mahkemelerimizin?!
Dolayısıyla, işte, onlarda esnek, onlar böyle yapıyor diye, bir kısmını alıp
Türkiye'ye getirip; ama -yargı sistemini seçtim bir örnek olarak- o sistemi,
Türkiye'de aynı güçte kurmadan bunu yerleştirmeye kalkmak, yanlıştır. Eğer,
esnek diye orada beğenilen bir sistemi buraya getiriyorsak, birçok diğer
beğenilen; ama, emeğin, işçinin hakkını koruyan, devletin yargı organlarının,
diğer organlarının, yapılarının, kurumlarının, aynı güçlülükte olan bir ortamda
çalışabileceğini de kabul etmemiz lazım.
Üçüncü ciddî hata: Bir iş
yasası konusunda küreselleşme ve işsizlik gerçeğini gözardı edemeyiz. Bunu
Sayın Bakanım da, değerli birkaç AKP sözcüsü de söylediler. Bu küreselleşme ve
işsizlik, ikisi de bir olgu, gerçek, doğru. Bu, bir iş yasasına ne gibi bir
anlam getiriyor?.. Şimdi, küreselleşme olgusunda -bunu, daha sonraki bir madde
üzerinde daha açacağım- bir tercih yapmak durumundayız. Küreselleşme olgusu
karşısında, küresel işbölümünde, Türkiye'nin, Türk işçisinin nerede olmasını
istiyoruz?.. Ucuz, hakları sınırlanmış, böylece ayakbağı olmayan bir çalışma
ortamında işportacı gibi bir şeyler sattığımız mallar üreten bir işbölümünü mü
kabul ediyoruz, daha değerli ürün üreten, daha kaliteli ürün üreten bir
işbölümünü mü Türkiye'ye tercih ediyoruz?.. Daha kaliteli, daha değerli bir
ürünü üreten bir ortamın işçisine, eğitimiyle, haklarıyla değer verdiğini inkâr
edemeyiz. Ucuz işgücüyle rekabet edersek, üçüncü kümedeki ülkelerle rekabet
ediyor oluruz.
Dolayısıyla,
küreselleşmekten söz ederken, net olarak tavrımızı koyalım. Biz, işportacı gibi
ürün üreten bir ülke, dolayısıyla, işçi haklarını ve ücretlerini bastıran bir
ülke mi olmak istiyoruz, değerli ürün üreten, işgücü değerli olan bir ülke mi
olmak istiyoruz?.. Bu tercih de, bu yasada ve konuşmalarda kendini gösterdi ve
burada ciddî bir hata yapılarak, Türkiye'yi, yıllardır içinde kalmış olduğu o
fasit dairede hapsetme yönüne gidiliyor; hâlâ işçimizi bastırarak bir rekabet
gücü kazanma hevesi var.
Gelelim işsizlik
konusuna: İşsizlik bir gerçek, o da bir gerçek. Peki, bu işsizlik sorununun
nedeni katı işçi hakları mıdır? Etrafınızdaki işsizliğe bakın. Size kendi
bölgemden bir örnek vereyim; Uşak'ta ciddî bir işsizlik var. Yüzyıllardır deri
üreten Uşak'ta ciddî bir işsizlik var. Bu, işçi haklarından mı ortaya çıktı,
yoksa işçi ücretlerinden mi ortaya çıktı?.. İkisinden de ortaya çıkmadı. Tam
tersine, ucuz işgücüyle etrafı kirleterek üretilen ham deride katmadeğer artışı
başarılamadığı için, yani bir deri konfeksiyon ve deri çanta üretmek mümkün
olmadığı için Uşak'taki işçi işsiz kalmıştır; yoksa, işçi haklarının katı
olmasından değil, işçinin ücretlerinin fazla olmasından değil; o en alt düzeyde
ucuz işgücüne dayanan üretimden daha değerli üretime geçemediği için işsiz
kalmıştır. Bunu düzeltmenin yolu, işçi haklarını daha fazla bastırarak, işçiyi
daha ucuz yaparak, işçiyi, emeği bir ayakbağı görerek değil, tam tersinedir...
Bu, çok ciddî bir hatadır, yıllardır...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Coşkunoğlu.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.
... uygulanan sağ ekonomi
politikalarının bir devamıdır.
Sizlerden önce iktidar
olanlar, kötü niyetlerinden ülkeyi bu duruma getirmedi; bu politikaları
uyguladıkları için Türkiye bu noktaya geldi.
Dördüncüsü, son olarak
yapılan bir hata da, sanki işçi haklarından söz ederek Cumhuriyet Halk Partisi
birtakım ekonomik gerçekleri görmüyor, küreselleşme olgusunu, işsizliği
görmüyor, sadece işçinin haklarıyla ilgileniyor... Elbette Cumhuriyet Halk
Partisi işçinin haklarıyla ilgilenecek, elbette Anayasamızın bir maddesi olan
sosyal devlet anlayışını savunacak. Aynı Anayasanın altında görev yapan Adalet
ve Kalkınma Partisinin de aynı maddeyi savunması beklenir; fakat, bunun da
ötesinde, sadece sosyal adalet için değil... Yine, daha önce verilmiş olan
Almanya örneğine dönelim. Almanya İkinci Dünya Savaşından çıktıktan sonra işçi
haklarını, esnek, işte, bastırarak mı o kalkınma hamlesini gerçekleştirdi;
yoksa, bir toplumsal sözleşmeyle ve hiçbir başka kaynak yoksa bile oradan gelen
işçilerimizden duyduğumuz işçi hakları içerisinde mi o ciddî kalkınma hamlesini
gerçekleştirebildi?.. Dolayısıyla, yapılan hata sadece Anayasanın bir maddesini
ihlal değil, yapılan hata sadece emekçimizin hakkını gözetme görevimizi ihmal
değil, yapılan hata aynı zamanda ciddî bir ekonomik hatadır. Bunu
dikkatlerinize getirmek isterim. Olayı son maddede tekrar, biraz daha açacağım.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Şahsı adına, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Varan?..
Antalya Milletvekili
Sayın Feridun Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İş Yasası Tasarısının 117 nci
maddesine ilişkin kişisel görüşlerimi açıklamadan önce, tüm Genel Kurulu ve
seçim bölgem Antalya'daki tatillerinden olumlu izlenimlerle dönmüş olduklarını
anladığım değerli AKP'li kardeşlerimi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Antalya'dan Tekirova'ya
uzanan karayolunda güvenli bir yolculuğu sağlamaya çalışan karayolu işçileri,
her zaman olduğu gibi, siz gitseniz de gitmeseniz de, işlerinin gereği olarak,
o trafik şeritlerini çizmişlerdi, trafik lambalarını gözden geçirip güvenli bir
yolculuğun şartlarını oluşturmuşlardı. Siz, o yoldan geçtiniz. Bir tarafında
mavi Akdeniz, bir tarafında çam ormanlarıyla kaplı, insanı daha ılımlı
düşünmeye sevk eden bir yoldan Tekirova'ya varırken, bilmiyorum dikkatinizi
çekti mi, orada Akyarlar Karayolları Tüneli var. O tünelin kenarında dikili bir
taş vardır. O taş, o yolu yapmaya çalışırken kayaların altında kalarak ölen
karayolu işçilerinin anısını yaşatmak için konulmuş bir anıttır. O anıt size
neler hatırlattı, bilemiyorum; ama, o anıt, bana, emeğe saygının gerekliliğini,
emeğe saygıyı sürekli tutmanın gerekliliğini, kazanılmış işçi haklarını
savunmanın gerekliliğini hatırlatıyor. Dilerim, size de aynı şeyleri hatırlatmıştır.
Giderken taşıdığınız düşüncelerinizin bir bölümünü, dönerken orada bırakarak
buraya geldiğinizi umut ediyorum.
O güzel yolda, sağ
tarafta dağlara doğru yükselen bir köy vardır; Beycik Köyü. 2/B'yi fazlasıyla
uygulama olasılığı olan bir köydür. Orada orman köylüleri yaşar, orman işçileri
yaşar. O orman köylüleriyle tanışsaydınız, size, yüzyıldır yaşadıkları o
toprakların, hak ettikleri o toprakların -çünkü, ormanla bir ilgisi kalmamıştır
ve yüzyıldır üzerinde yaşıyorlar, belki yüzlerce yıldır- ceplerindeki son
paranın alınmadan kendilerine teslim edilmesinin gerekli olduğunu
anlatabilirlerdi, aranızda duygusal bir yakınlaşma olabilirdi; ama, bir an önce
dinlenme yerinize varmanız gerektiği için, o 8 kilometrelik yolu çıkıp orman
köylüleriyle karşılaşamadınız. Diliyorum, daha uygun bir zamanda, sizlerle
birlikte, orada, Beycik'te oluruz; orman köylülerini, Akdenizli orman
köylülerini, Yörükleri daha yakından tanıma olanağı bulursunuz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Meclis tatildeyken...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Şimdi, siz, Meclisin tatilini de kısacaksınız; çünkü, bu kanunu
defalarca görüşme ihtimalimiz var; onu sonra konuşalım, bir sonraki maddede.
Neyse ki, böylesine bir
duygusal hesaplaşmadan geçmeden Tekirova'ya vardınız. O otel işçileri...
Şimdi, otel işçilerine
geliyorum. Otel işçileri, siz gelmeden saatler önce oteli konaklamaya hazır
hale getirmişlerdi. Bahçıvanlar, yaban otlarını, her gün olduğu gibi,
temizlemişlerdi, çimler sulanmıştı; emeklerini o otelin her yerine damlatarak
sizi bekliyorlardı; sizi kucakladılar, sevgiyle selamladılar. Sanıyorum,
oradaki işçilerin yakınlığını, sevgisini ve dostluğunu gördükten sonra emeğe ve
işçilere bakışınız biraz daha değişmiştir.
İBRAHİM KÖŞDERE
(Çanakkale) - Siz orada mıydınız?!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (
Devamla) - Ben, her zaman işçilerin yanındayım, her zaman Antalya'dayım ve
onlarla beraberim. Emeğin katkısıyla değer ve anlam kazanan otelde geçirdiğiniz
iki günün üzerinizdeki olumlu etkilerini, beni, hiç laf atmadan(!) saygıyla
dinlemenizden (!) anlıyorum, bunu fark diyorum; teşekkür ediyorum.
Şimdi, kar suları yeni
indiği için, henüz yeterince ısınamamış olan Akdenizde, alışkın olmayanları
biraz ürperten denizin verdiği serinlikle güne başladıysanız, içinizdeki yaşama
sevincinin nasıl büyüdüğünü hissetmişsinizdir....
Şimdi, sormak istediğim
şu: Perşembe akşamı buradan giderken sahip olduğunuz düşüncelerinizi orada bir
kez daha gözden geçirdikten sonra buraya geldiyseniz, bu ısrar neden ?! Gözden
geçirmeden buraya geldiyseniz, neden ?!. Her iki ihtimalde bunu sormak
istiyorum.
Ama, sizden şunu
beklemiyorum; şu andaki tavrınız bunu gösteriyor; yani, bunda ısrar
edeceksiniz, o sizin tercihinizdir; ama, size emeklerini sunan, emekleriyle
dünyayı her gün yeniden ayağa kaldıran o insanları, işçileri bir inada kurban
etmenin ne yararı var?! Verilmiş sözleriniz olsa bile, o iki günlük Antalya
tatili, Akdeniz'in insanı ılımlı kılmaya sevk eden havası, yumuşaklığı,
dostluğu, yol üzerinde gördüğünüz o işçi anıtı, emekleriyle, kanlarıyla o
geçidi açıp sizin oradan geçmenizi sağlayan karayolu işçileri, Beycik'teki
Yörükler, köylüler, ormana ve toprağa hasret insanlar ve turizm işçileri, o
oteli size hazırlayan insanlar, size
hiçbir şeyi hatırlatmadıysa, ben burada
ne kadar konuşsam hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyorum; ama, umudum
gene de ufak bazı şeylerin sizi...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Baloğlu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Bu yasa tasarısını geri çekmek için daha ne beklediğinizi
anlayamıyorum ben! Yani, neyi bekliyoruz?.. Hayatın bir parçasını orada
gördünüz, daha yakından tanıdınız. Bir de siyasetçi gözüyle bakmayın, bir de
hep birlikte bakın.
İBRAHİM KÖŞDERE
(Çanakkale) - Antalya'yı en az biz de sizin kadar biliyoruz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sol taraftan söz atan arkadaşıma da şunu söylemek istiyorum: Yani,
benim bölgemde, böyle, birisi konuşurken söz atmayı pek doğru karşılamazlar.
Ben de Akdenizliyim, lütfen, yani, dışarıda konuşalım... Bırakın da şu
konuşmamı tamamlayayım, Sayın Başkan 1 dakika eksüre verdi, izin verin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Zorlamanın, gerilimin,
zıtlaşmanın, emeğe de işverene de bir yararı olmadığını, zarar verdiğini görmek
için daha ne gerekiyor, daha ne yaşanmalı?! Çekin bu taslağı Türkiye Büyük
Millet Meclisinden! Çekin ki, Antalya'da içinizde filizlenen o yaşama sevincini
bütün Türkiye paylaşsın.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baloğlu.
Samsun Milletvekili Sayın
Musa Uzunkaya; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
MUSA
UZUNKAYA (Samsun) - Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu yasa tasarısının
başından beri sağladıkları katkılardan dolayı, gerek grup adına gerekse
şahısları adına konuşma yapan değerli arkadaşlara şahsen teşekkür ediyorum.
Hafta içinde de
söylediğim gibi, elbette, arkadaşlarımızın kendi açılarından haklı oldukları
yönler vardır; olabilir, eleştirilebilir. Tekrar ediyorum, hiçbir yasa,
mütekâmil olarak çıkmaz, eksikleri olabilir, uygulamadan doğan hatalar
olabilir.
AK Partinin Meclis
içindeki çoğunluğunun, bu yasayı zorla getiriyor anlamındaki yargılamaya,
değerlendirmeye katılmamız elbette mümkün değil. Bir yasa metni gelir,
eleştirileri de yapılır. Nitekim, şu ana kadar muhalefetin verdiği birkısım
önergeler de, burada -takdir edersiniz ki- hem bu yasada hem bazı yasalarda
kabul edilmiştir. Yarın, hakikaten uygulamada görülebilecek birkısım
yanlışları, Yüce Parlamento yine beraber düzeltir. Konuyu ajite etmenin, farklı
yönlere çekmenin, zaman zaman, yer yer beyanlar içerisinde işçi düşmanlığıyla
bu yasayı telif etmenin çok sağlıklı bir düşünce olduğunu söylemek oldukça zor.
Eleştirmek elbette hakkımız, hepimiz yapacağız. Hiçbir grubun ve hiçbir şahsın,
hiçbir arkadaşımıza, konuşacağı metnin ne olacağını deklare etme hakkı yok;
herkes, burada, özgürce kanaatlerini ifade edecek. Ancak, şimdi, AK Partililer
hafta sonu Antalya'ya gittiler, şeritleri, çizgileri gördüler!.. Yani, Antalya'ya
gitmeden önce, biz, işçinin ne yaptığını bilmiyor muyduk?! Şu konuştuğunuz
kürsü de işçinin ürettiğidir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, Antalya'ya
gitmeye ne hacet; işte, kürsü ortada. Şu bardağı yapan da, şu suyu bir yerlerden
buraya akıtıp getiren de işçimizdir; elbette ona medyunu şükranız.
M.CEVDET SELVİ
(Eskişehir) - Afiyet olsun.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) -
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
Değerli arkadaşlar,
dolayısıyla, ne derler -bağışlayın- âlemi kör ve sersem zannetmenin, bence,
gereği yok; herhalde, burada olan insanlar, yasanın ne anlama geldiğini,
işçinin neyi ifade ettiğini çok iyi bilen insanlardır ve birçoğu da, gerçekten
emekçilerdir. Bu arkadaşlarımızın hiçbirisi havadan kazanan insanlar değil;
ama, patronları da böyle görmek, işverenleri de böyle görmek yanlıştır. Yani,
bir şeyin karşı terazisinde bulunmak, ağdırma anlamında, bir yerin yanında, bir
yerin karşısında... Bu ikisi de bizim. Hatta, esasen, ben, duygularımı bir iki
mısrayla ifade edip, hiç konuşmadan inecektim; bağışlarsanız, şu anda arkadaşım
konuşurken, bir iki mısrayla bu konudaki duygularımı arz ederek huzurlarınızdan
ayrılmak istiyorum:
Ülkem de işçi de işveren
de bizim/ CHP'li ve tüm dostlaradır sözüm/ İşçinin hakkı kollanmalı sonuna
kadar/ İşveren olmazsa işçi ne işe yarar...
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
İşçi olmazsa işveren olur mu?!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) -
...İşçi işverene, işveren de muhtaçtır ona/ Biz ise muhtacız bu iki kahramana.
İkisi de kahramandır bize
göre. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ciddî bir muhalefetle
ulaştık sona/ Kimdir işçi karşıtı allahaşkına söyleyin bana...
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sen!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) -
...Alnının teri kurumadan hakkı ödenen adam/ Sana ve işverene binlerce selam.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Uzunkaya.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
117 nci maddeyi, 118 inci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 118. - 2821 sayılı
Kanunun 31 inci maddesinin altıncı fıkrasında geçen "1475 sayılı Kanunun
13/A, 13/B, 13/C, 13/D, 13/E" ibareleri
"İş Kanununun 18, 19, 20 ve 21 inci ", "1475 sayılı
Kanunun 13/D" ibaresi "İş
Kanununun 21 inci", yedinci fıkrasında geçen "1475 sayılı Kanunun
13/A" ibaresi "İş Kanununun 18
inci", "13/A, 13/B, 13/C, 13/D ve 13/E " ibareleri "18, 19,
20 ve 21 inci" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Meral,
vazgeçebilirsiniz...
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Laf mı yok...
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Mevcut madde, diğer
maddelerdeki düzenlemeyi sağlamaktadır.
Yalnız, burada,
görüşmeler yapılırken, bir konuyu bilginize arz etmek istiyorum. Deniz yanında
kuyu kazdığımı söylemeyin. Burada, hep, konuşmalarda "sağ" kavramı,
"sol" kavramı geçmektedir. Uluslararası kavramda "solculuk"
demek "emekten yana" demektir, "sağcılık" demek de
"işverenden yana" demektir.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O
eskidendi Başkanım.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Efendim, bu, uluslararası bir kavram. Bunu, bilginize sunduktan
sonra, sözlerime başlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
işverenler bizim düşmanımız değil. Burada hep konuşuyorsunuz; elbette ki
işveren olacak. Her zaman bir ifadeyi kullanıyoruz, diyoruz ki, işçinin hakkını
veren, devletine vergisini veren, Sosyal Sigortalar Kurumuna primini yatıran
işverenlerin başımızın üzerinde yeri var; ama, bunlar az, rahatsızlığın
kaynağının birisi oradan geliyor; niye işveren bizim düşmanımız olsun?! Ben
otuz yıl işverenle bir masa etrafında oturdum, iş bitirdim; kalktık, kol kola
girdik, yemek yedik; yeri geldi talepte bulundum, işe işçi soktum, niye bunlar
bizim düşmanımız olsun, neden bunlara karşı olalım?! Olayı bu şekilde
değerlendirmenin yanlış olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Böyle
değil değerli arkadaşlarım. Ama, ortada bir farklı olay var.
Şimdi, tamam da, kafamı
kurcalıyor hep; daha bundan bir yıl önce, kalktınız bir yasa çıkardınız, oy
verdiniz; İş Güvencesi... Şimdi, çıkardığınız bu yasadaki, hayatta yürürlüğe
girmemiş, işverene bir sorun getirmemiş bu yasayı tekrar değiştiriyorsunuz.
Neden?.. Ama, seçimden önce... Şimdi, siz diyorsunuz ki, efendim, giden hükümet
seçim yatırımı yaptı. İyi o zaman, siz de seçim yatırımı yaptınız.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Söz
verdiniz Sayın Başkan.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Niye o zaman oy verdiniz o yasaya?.. Şimdi, bugün, bunu geri
alıyorsunuz.
Bakınız, değerli
arkadaşlarım, söz verdi vermedi, ayrı bir konu.
Değerli arkadaşlarım, söz
vermek çok iyi bir şeydir. Genel Başkanınız da meydanlarda "işsize iş,
aşsıza aş" diye söz verdi; gençler şimdi geliyor kapınızın önünde boynunu
eğiyor ve geri, geçip gidiyor; siz de söz verdiniz. Bakınız, bir söz daha
verdiniz, diyorsunuz ki, efendim -Genel Başkanınız da konuşuyor, siz de
konuşuyorsunuz- Cumhuriyet Halk Partisi işçiye ne verdi?.. Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarda olduğu zaman, 1961 Anayasasında, 274 ve 275 sayılı Yasalarda,
İş Yasasında, işçiye öyle haklar verdi ki, 12 Eylül üzerinden dozerle geçti,
siz de üzerinden greyderle geçiyorsunuz, bir bölüm yine duruyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ne zaman oldu bu?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi öyle hak verdi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ne zaman verdi?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Diğer bir konu, Cumhuriyet Halk Partisi bir şey daha verdi -Sayın
Başbakan bunu iyi duysun- Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasada yapılan
değişiklikte olumlu oy kullandı, Sayın Recep Beye Başbakanlığı verdi. Demek ki,
Cumhuriyet Halk Partisi, verdiği sözün sahibi oluyor.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ama
siz de tutun Başkanım, siz verdiniz bu sözü...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, siz ne yaptınız işçiye? Biraz sonra
gelecek, maddelerde birbirine atıfta bulunuluyor, onu kaldırdım, onu ekledim...
Bu üzerinde konuştuğumuz maddenin hiçbir önemi yok, düzenleme. Bunu inkâr
etmeyin değerli arkadaşlarım, işçinin, bilhassa özel sektörde çalışan işçinin
kıdem tazminatını büyük oranda elinden aldınız. İçinizde, geçmişte kısa süreli
çalışan -örnek vermek istiyorum- her ilde vardır, geçmişte, Köy Hizmetlerinde
kısa süreli çalışan işçiler kıdem tazminatı alabiliyorlar mıydı, yıllık izin
kullanabiliyorlar mıydı? Şimdi, siz, bu yasada bunları getirdiniz. Bir işçinin
yıllık izine hak kazanabilmesi için bir yıl çalışması lazım. Hadi dokuz ay
çalıştırdınız, dokuz ay sonra çıkış verdiniz, bu işçi, kıdem tazminatına,
yıllık izine, ihbar öneline -hadi, altı aydır, ihbar öneline hak kazandığını
düşünelim- nasıl hak kazanıyor? Siz de işçiye bunları verdiniz, tekrar bir daha
geri aldınız. Lütfen, yaptığınızı kabul edin değerli arkadaşlarım.
Diyeceksiniz ki, biz
iktidarız, yarın daha farklı haklar veririz. Eğer hak vereceksiniz, şu anda,
işçiler ikramiyelerini alamamışlar; işçi de, memur da, Tasarrufu Teşvik
Fonundaki parasını alamıyor, buna müdahale edin; edin de, alsın.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Yavaş, yavaş... Sırayla.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Göle su gelene kadar kurbağanın canı çıkar. Yavaş, yavaş... Sen,
yavaş yavaş bekliyor musun?!
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Şimdiye kadar ne oldu?
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, derler ki: "Şimdiye kadar ne oldu?"
O zaman, biri de çıkar der ki:
"Şimdiye kadar eksik yapanlar ile sizin aranızda ne fark var?" Biri
de onu der.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Beş sene sonra farkı göreceksiniz.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - O zaman, ne fark var?
365 yiğidi buraya
toplamışsın -kusura bakmayın, özür dilerim- anlamış anlamamış, oradan koşarken
elini kaldırmış, yasa geçmiş. Bu mudur işin ciddiyeti?! Doğrusu bu mudur
değerli arkadaşlarım?! Söylediğim zaman, bazı doğrulardan rahatsız oluyorsunuz;
bundan rahatsız olmayın.
AHMET YENİ (Samsun) - Beş
sene sonra görürsünüz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)-
Beş sene sonra mı?.. Üç yılı doldur gözünü öpeceğim senin, üç yılı...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Biz, beş yıl buradayız.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Böyle mi?!
Üç yılı doldur da
gözlerinden öpeceğim senin; hiç merak etme, yaz oraya.
Kardeşim, gönlüm istiyor
ki, işsize iş bulun. Gönlüm istiyor ki, emeklinin sorununu çözün. Gönlüm
istiyor ki, memurun yüzünü güldürün. Gönlüm istiyor ki, çiftçiye, köylüye
verdiğiniz sözü tutun.
Şimdi, güzel bir şeyler
dağıtıyorsunuz; ama, biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar; bir bölümüne
defter dağıttın, bir bölümüne kitap dağıttın, biri kolunda okula gitti, biri
hiç bulamadı...
Değerli arkadaşlarım,
bunlar, düşünmeden, taşınmadan ortaya atılan laflardır. Genel Başkandır, bir
şey demiyorum; ama, bir şey söylüyor, yerine getiriyorsunuz, tartışma yok
-biraz önce, bir arkadaşım burada konuştu- konuşma yok. Lojmanlarda onu
yaptınız, tatilde onu yapıyorsunuz, ücrette onu yapıyorsunuz.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Hayırlı işlerde öyle yapıyoruz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, içiniz yanıyor da söyleyemiyorsunuz. Size de aslında
acımıyor değilim; ama, söyleyemiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) İçiniz
yanıyor; ama, söyleyemiyorsunuz; söyleyin, söyleyin.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, söyleyin ki, yanlış üzerine yanlış olmasın. Yanlış üzerine yanlış
olmasın; söyleyin, uyarın. Bizim de yanlışımız, eksiğimiz varsa, bizi de
uyarın. Bundan hiçbir kaybımız olmaz; kazancımız olur, daha iyi şeyler yaparız;
çünkü, halk, daha iyi şeyler yapmamızı bekliyor.
Değerli arkadaşlarım,
elbette ki bir genel başkanın, bir grup başkanvekilinin yapacağı şeyler vardır;
ama, bunların üzerinde, Yüce Meclisin yapacağı daha önemli şeyler vardır. İşte
bu Yüce Meclis, bu önemli şeyleri yapsın, falan istedi böyle oldu, filan istedi
böyle oldu olmasın; bunlar, Meclisin kamuoyu nezdinde biraz güvenini sarsıyor,
geçmişteki sevimsizliği yeniden gündeme getiriyor; buna müsaade etmeyin sayın
AK Partili değerli milletvekilleri.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Meral.
Şahsı adına söz isteyen,
Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?.. Yok.
İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Rıza Gülçiçek; buyurun.
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
ALİ
RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan İş Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Kafkas,
konuşmasında, İş Kanunu Tasarısını, Avrupa Birliği, ILO Sözleşmesi ve Avrupa
Konseyi Sosyal Şartlarına uyumlu hale getirdiklerini söyledi.
Sayın
Kafkas'ın Avrupa Sosyal Şartını ne kadar incelediğini bilemiyorum. Avrupa
Konseyi Sosyal İşler Komisyonu üyesi olarak, son dönemlerde tanık olduğum bir
konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
5 Mayıs 1949'da, 10 Avrupa ülkesi (Belçika, Danimarka, Fransa, Lüksemburg,
İngiltere, Norveç...) Avrupa Konseyini kuran anlaşmayı imzalamışlardır.
Kuruluşunu izleyen yılda, Türkiye ve Yunanistan, Avrupa Konseyine kurucu üye
sıfatıyla katılmışlardır. Avrupa Konseyi, bugün 44 ülkeden oluşmaktadır.
Ülkemizin de taraf olduğu
Avrupa Konseyi sözleşmeleri çerçevesindeki mekanizmalardan biri olan Avrupa
Sosyal Şartı, demokratik sistemlere tam işlerlik kazandırılabilmesini teminen,
özellikle ekonomik ve sosyal alanlarda insan haklarının güvence altına alınması
amacıyla oluşturulmuş bir mekanizmadır. Böylece, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesiyle sivil ve siyasî platformlara getirilen insan haklarının -koruma ve denetim mekanizmalarını-
diğer konuları da kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması hedeflenmiştir.
Avrupa Sosyal Şartı, aynı
zamanda, insan hak ve özgürlükleri ile bu hakların sözleşme taraflarınca
korunmasını teminat altına alan bir kontrol sistemini de getirmektedir. Kısa
süre önce değişiklikler yapılan 1996 Avrupa Sosyal Şartı, 1999 yılında
yürürlüğe girmiş ve zaman içerisinde 1961 Sözleşmesinin yerine geçmiştir.
Ülkemiz, 18.10.1961 ve 24.10.1989 tarihlerinde, Avrupa Sosyal Şartını kabul
etmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1961 yılında imzaya açılan sosyal şartta, ekonomik ve sosyal
içerikli haklar, bu çerçevede sağlık, hastalık, işsizlik sigortaları, aile ve
emekli yardımları gibi çeşitli konular yer almaktadır. Taraf ülkeler, şartla
güvence altına alınan hakların tümünü kabul etme yükümlülüğünü taşımaktadır.
Bununla birlikte, taraflar, sosyal şartın özünü teşkil eden bir dizi hakkı
kabul yükümlülüğü getirmişlerdir.
Avrupa Sosyal Şartıyla
teminat altına alınan haklar: Özellikle, yaşamını hür iradesiyle çalışarak
idame ettirme hakkı; tam gün çalışmayı güvence altına alan bir sosyal ve
ekonomik politika; ücret ve çalışma saatlerine dair hakkaniyetli çalışma
şartları; zorunlu istihdam yasağı; işten atılma durumunda güvence; aile
birleşimi hakkı; Avrupalı işçilere göçmenlik işlemlerinde kolaylık; günlük ve
haftalık elverişli çalışma saatlerinin sağlanması ve üretimin artırılmasıyla
etkili olan diğer faktörlerin elverdiği ölçüde, haftalık iş günlerinin adım
adım kısaltılması; kadın ve erkeklere şans eşitliği ve işyerinde eşitlik hakkı;
tüm işçiler için ücretsiz iş bulma, hizmet kurumları sağlama veya mevcutları
muhafaza etme; uygun meslek danışmanlığı, meslekî eğitim ve mesleğe tekrar
dönmeyi sağlama veya teşvik etme; vatandaşlar ile ülkede yasal olarak bulunan
veya çalışan yabancılar lehine ırk, cinsiyet, yaş, dil, din, görünüş, ulusal
veya sosyal sağlık veya millî bir azınlığa dahil olma veya olmama farkları
gözetilmeksizin, Avrupa Sosyal Şartında yer alan tüm hakların garantisidir.
Değerli milletvekilleri,
Avrupa Sosyal Şartında yer alan haklara riayet edilmesi, Avrupa Sosyal Haklar
Komisyonu tarafından denetlenir. Avrupa Sosyal Şartının ihlal edildiği
belirtilen bir şikâyetle, Avrupa Sosyal Haklar Komisyonuna başvuru imkânı, 1995
yılında imzaya açılan ve 1998'de yürürlüğe giren bir protokolle sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugünkü mevcut düzenleme ile ülkemizin de taraf olduğu Avrupa
Sosyal Şartında yer alan haklar taban tabana zıttır. Türkiye, Avrupa Birliğine
girmek için birçok kriteri yerine getiriyor, uyum yasalarının çıkması için
büyük çabalar sarf ediyor; ancak, çok önemli kriterlerden vazgeçiyor. Bu
yasaların çıkması için, Türkiye üzerinde baskı kurulmasında da, özellikle...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gülçiçek,
lütfen konuşmanızın toparlar mısınız.
Buyurun.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(Devamla) - Evet, Sayın Başkanım...
Değerli milletvekilleri,
Avrupa Sosyal Şartını onaylamayan tek ülke Federal Almanya'dır. Bunun nedeni,
Federal Almanya ile Alman Sendikalar Birliği arasındaki uyumsuzluktur ve bu
konuda, Federal Meclis, bu konuyu imzaya açmamıştır; çünkü, Sendikalar Birliği
diretiyor bu konuda; ayrıca, tüm ülkelerin bu sosyal şarta uyması gerektiğini
vurguluyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin, bir sosyal devletin olması gereken yolda
olmadığını hissediyorum burada. Özellikle bu yasayla, tam tersine, sosyal
devlet anlayışından uzaklaşmasından kaygı duyuyorum.
Bu konuyu, bu yönüyle
bilgilerinize sunmuş bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gülçiçek.
Samsun Milletvekili Sayın
Musa Uzunkaya?.. Yok.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
118 inci maddeyi, 119
uncu madde olarak okutuyorum:
Yönetmelikler
MADDE 119. - Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler Kanunun
yayımı tarihinden itibaren dokuz ay içerisinde çıkarılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ
(Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu
Tasarısının 119 uncu maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; sözlerime başlarken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Maddeyle, bu kanunda
öngörülen yönetmeliklerin, kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren dokuz ay
içerisinde çıkarılacağı hükme bağlanmıştır. Bu tasarının metni 122 madde ve 6
geçici maddeden ibarettir. Belki, dikkatlerinizden kaçmış olabilir; kanunun
yürürlüğe girmesinden itibaren, dokuz ay içerisinde, acaba, hiç dikkat ettiniz
mi, kaç adet yönetmelik çıkarılacaktır. Evet, sayın milletvekilleri, dokuz ay
içerisinde, yanlış saymadıysam, tam 30 adet yönetmelik çıkarılacak; 27 maddede
bu konuda hüküm konulmuştur. Bunlardan bazılarının -dikkatlerinizi çekmek için-
hiç olmazsa, sadece birkaç tanesinin ismini saymak istiyorum: Ücret garanti
fonu yönetmeliği, asgarî ücret tespit komisyonu yönetmeliği, işçi sağlığı
yönetmeliği, sağlık ve güvenlik yönetmeliği, işyeri kapatılması yönetmeliği,
gebe ve emzikli kadınlar yönetmeliği, tarım ve orman işçileri yönetmeliği gibi
toplam 30 adet yönetmelik çıkarılması hükme bağlanıyor.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bir kanunun uygulanmasında 30 adet yönetmelik çıkarılması
öngörülmüşse, bir anlamda, kanunun uygulamaları büyük ölçüde yönetmeliklere
bağlı demektir. 119 uncu madde, bu yönetmeliklerin dokuz ay içerisinde
çıkarılacağını hükme bağlıyor. Olaya, madalyonun diğer tarafından bakacak
olursak, çıkarılmakta olan bu kanunun bir kısım hükümleri, ancak
yönetmeliklerin çıkarılmasıyla uygulamaya konulacaktır.
Burada iki noktaya parmak
basmak istiyorum: Birincisi, dokuz aylık sürenin sonuna kadar bu
yönetmeliklerin çıkarılmaması halinde, yasanın bir kısım hükümlerinin
uygulaması muallakta kalabilecektir; ikincisi, bu hükümlerin muhatabı olan iş
görenlerin ve belki de, işverenlerin mağdur olması ihtimalidir. Her iki hususun
da sıkıntı yaratmaması için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkililerine
büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bu kadar çok sayıda yönetmeliğin dokuz aylık
süre beklenilmeden ve hatta, yasanın yürürlüğü bile beklenilmeden hazırlanmaya
başlanılması ve çok kısa bir süre içerisinde bitirilmesinde büyük faydalar
mülahaza ediyorum. Böylece, yasanın tarafları olan iş gören ve işverenlerin,
çeşitli sıkıntıları yaşamadan yasanın uygulanması sağlanabilecektir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasanın birçok
hükmüne karşı çıktık. Neden; çünkü, böyle bir yasanın önemini bildiğimiz için;
çünkü, işçi haklarını korumak istediğimiz için; çünkü, iş âleminde sorunların
birçoğunu daha doğmadan önleyebilmek amacını taşıdığımız için.
Amacımız, Adalet ve
Kalkınma Partisinin çıkarmaya çalıştığı bir yasaya körü körüne karşı çıkmak
değildir. Hedefimiz, milyonlarca insanımızı ilgilendiren iş kanununun eksik ve
yetersiz bir kanun olarak değil, mükemmel bir yasa olarak çıkmasıdır; ancak, ne
var ki, Cumhuriyet Halk Partisinin bütün bu olumlu çalışmaları, maalesef,
Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından gerektiği şekilde algılanamamıştır; ama,
yakında, belki de bugün, bu kanunun bazı maddeleri, tekriri müzakere talebiyle
yeniden Yüce Meclise getirilirse ve Cumhuriyet Halk Partisinin görüşmeler
boyunca öne sürdüğü savlar, değiştirilerek dahi olsa, öne sürülürse, biliniz
ki, bu, biz Cumhuriyet Halk Partilileri asla sevindirmeyecektir. Adalet ve
Kalkınma Partili siz değerli arkadaşlarımın, Cumhuriyet Halk Partisinin
önerilerine karşı ortaya koyduğunuz anlaşılmaz katı tutumunuzun yanlışlığının
ortaya çıkması, biliniz ki, bizi sadece üzecektir.
Uyarılarımın dikkate
alınması ümidiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sağ.
Şahsı adına söz isteyen
Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?..
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Konuşmayacağım Sayın Başkan.
Eskişehir Milletvekili
Sayın Cevdet Selvi, buyurun.
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; İş Yasa Tasarısının 119 uncu
maddesinde ve pek çok maddenin arkasında, Çalışma Bakanlığının, ilgili
kurumların yönetmelik çıkaracağına dair bir cümle var. Benden önceki konuşmacı
arkadaşım da bunu söyledi.
Dikkat ederseniz,
çelişkiler birbirini kovalıyor. Bir taraftan, gece yarılarına kadar, sabahlara
kadar yasayı alelacele çıkarmaya çalışırken ve bazen de buna gerekçe
"çalışma hayatı düzene girecek, bir an önce başlayalım" derken, diğer
taraftan, hiç de gereği olmayan dokuz ay gibi bir süreyi arkasından getirmek,
çelişkilerin en büyüğüdür. Olaya iyice bakmayışımızın veya değerlendirme imkânı
bulamayışımızın sonudur. Bu çelişkilerden kurtulmak lazım. Öylesine sıkıntılı
bir döneme gelecek ki, bu yasayı tartışmalı, çekişmeli bir biçimde -ki, gelişi
de öyledir- bir tepki yasası olması nedeniyle bu noktaya getirdik. Şimdi, ben,
size sorsam, bu yasayı çıkarmaktan memnun musunuz, bilerek mi çıkardınız,
Türkiye'nin ihtiyacı bu muydu desem, aksini söylemezsiniz "evet"
dersiniz; ama, yarın bir gün, boşuna gerginlik yarattığımızı hep beraber
göreceğiz ve biz de bunu anlatmaya çalıştık. Bunun üzerinde tartışmak, doğruyu
bulmak, uzlaşmak mümkündür. İşverenin de işçinin de, ekonomik ve sosyal yaşamın
da en önemli yasası dedik; ama, anlatamadık. Ne yazık ki, birkaç gün sonra
göreceğiz.
Bazı AKP'li sendika
kökenli arkadaşlarım çıktı ve kayıkçı kavgası yaptılar, buna karşı
sindiremediklerini söylediler, pazarlıkları sürdürdüler. Şu kadar emek,
Türkiye'de çıkarılan bu kadar gerginliğin lüzumsuz olduğunu söyledik; anlatamadık
ve çıkan bütün arkadaşlarımız, bize çok güzel şeyler söyledi, sizin iktidar
partisinin milletvekilleri. Örneğin, iş olmadıkça istihdam olmaz, yasayla iş
güvencesi sağlanmaz, önce işyerinin güvencesi lazım; bunların hepsi doğru.
İşte, bizim, maddelerde ve fırsat buldukça anlatmak istediklerimiz bunlar.
İkincisi, bizim en önemli konumuz, istihdamı sağlamak, dürüstlüğü
gerçekleştirmek ve sağlamak, dedi.
Değerli arkadaşlarım,
eğer, istihdamı, hepimizi üzen istihdamı, bu yasayla, bu anlayışla
sağlayacağımızı düşüyorsak, daha başlangıçta, biz, hiç de başarılı ve doğru bir
şey yapmamış oluruz. Bu, sadece açlığın, yoksulluğun, yetersiz ücretin
yaygınlaşmasından başka bir şey değil; ama, Meclisin yeni açılması, bir altı
aylık süre için, hepimize bir deneyim oldu. Bu çelişkileri yaşayarak göreceğiz
iki üç gün içerisinde.
Biz, bazı şeyleri burada
anlatmaya çalıştık. Örneğin "verdiğiniz sözleri tutmuyorsunuz; ilk önce,
halkı, bu konuyla ilgili olanları tahrik ediyorsunuz, ondan sonra, kulağınızın
üstüne yatıyorsunuz, huzursuzluk oluyor; böyle olmaz" dedik. Örneğin,
asgarî ücret açlık sınırının yarısında, yani, net 225 000 000 lira çıktığında,
şimdiki Sayın Başbakanımız, kalktı "bu yeniden düzenlensin" dedi;
ama; hiçbir şey yok, orada bir huzursuzluk oldu. Bu, kararsızlıktır; bu, doğru
değildir.
İki, burada, ben ve
çeşitli arkadaşlarım nemaları dile getirdik ve bazı arkadaşlar da laf atarak,
işte, şöyle yaptık böyle yaptık, dedi. Burada bir art niyet yoktu. Basında ve
çeşitli sivil toplum örgütlerinde memur ve işçiler, hak sahipleri, açıklamalar
karşısında, televizyonda hangi tarihte parayı alacağını duydular; ama,
alamadılar. 17 trilyon verildi, alamadılar... Bu, geçmişte yapılmış bir şeydi;
ama, sözü siz verdiğinize göre -iktidar, muktedir demektir- verilen sözün
yerine getirilmesi için hazırlık yapılması gerekiyordu. Ne oldu; hak
etmediğiniz halde, Demiryolu işçileri sokaklara çıktı, memurlar sokaklara
çıktı. Neye istinaden; verdiğiniz sözlerin yerine gelmemesini bilerek ortaya
koydular. Kime haksızlık oldu; hak sahibi olanlar, sizin, iktidarın verdiği
söze güvenerek onu planladılar, alamayınca sokağa çıktılar, ekmeğinden, işinden
oldular. Ülke yönetmek, elbette, hassas bir şeydir; insanları tahrik edip, suça
sevk etmemek gerekmektedir.
Emeklilerde de aynısı
oldu. Emeklilerde de önceden "sosyal destek yardımı verilecek"
denildi; ama, enflasyondan doğan hakları kesilmek suretiyle hayal kırıklığına
uğratıldılar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Bizim söylemek istediğimiz hep olumsuz algılanmamalı. Yaşanarak görüldü. O
nedenle, burada bazı şeyler var, modası geçmiş şeyler. Kantin ve kooperatif
diyoruz; komünizmi getirecek...
Bakın, ikincisi, bir
işine gelmeyen... Yani "özel istihdam bürosunun doğru olmadığını, bu
işsizlikte işverene de yeni külfetler getirmenin gereği olmadığını, işverenin
işçi bulamakta sıkıntı çekmediğini" söylüyoruz; "burada rüşvetler
döner, hepimizi rahatsız eder" diyoruz; burası, efendim, Castro'nun Parlamentosuna
veya Küba Parlamentosuna döndü deniliyor.
Arkadaşlarım, insanlar
bulunduğu yeri iyi kavramalı. Ben, Küba Parlamentosuna gitmedim, Fidel
Castro'yla da tokalaşmadım; ama, buraya baktığımızda, 16 tane büyük avize var.
Orada var mı; bilmiyorum. Bu 16 avize, 16 Türk devletinin kurulduğunu gösterir.
Bakın şunlara, şunları
sayın; bunlar da hesap edildiği zaman Türkiye Parlamentosunun kaçıncı dönemi
olduğunu gösterir ve Küba Parlamentosunda acaba... 365 tane AKP'li; yani,
iktidar partisinin milletvekili varken, onun bir mensubunun oraya benzetmesi ne
anlama geliyor?! Ama, burada, Sayın Tosun'un belki etkisi var; çünkü, bazı
insanlar şartlanıyor, repertuarını değiştirmesi lazım. Her gördüğü sakallıyı
Castro mu sanıyorlar yoksa?! Onun için, bakın, burada söylenenler hep olumsuz
değil, burada söylenenler hep aleyhe değil.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - 44 tane var.
CEVDET SELVİ (Devamla) -
44 taneyi 2'ye bölerseniz, 22 eder; bu, 22 nci dönemdir. Hepsini toplar, 15
ilave ederseniz 59 uncu hükümet eder. Bu, 16 odur. Şu aşağıdakileri sayın,
hepsinin bir anlamı vardır. Onun için, ben, Küba'nın Parlamentosuna
benzemediğini, bu benzetmelerin, hiç de bu Parlamentoya yakışmadığını
söylüyorum. Her şeyin komünizmle falan da izahına gerek yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) -
Koltukların sayısını söylemedin.
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Geçmişte işverenler kantin açardı, biz de işçiler olarak onlara teşekkür
ederdik; çünkü...
BAŞKAN - Eksüreniz de
bitti Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Selvi.
Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya?.. Yok.
119 uncu madde üzerinde 1
adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda
görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "Yönetmelikler" başlıklı 119
uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bayram
Meral |
Feridun
Baloğlu |
Enver
Öktem |
|
Ankara |
Antalya |
İzmir |
|
Tuncay
Ercenk |
Kemal
Sağ |
|
|
Antalya |
Adana |
|
"Bu kanunda
öngörülen yönetmelikler kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içerisinde
çıkartılır"
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle takdire
bırakıyorum.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Getirilen düzenlemelerle
ilgili yönetmeliklerin bir an önce çıkartılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusundaki değişik şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
119 uncu maddeyi 120 nci
madde olarak okutuyorum:
Yürürlükten kaldırılan
hükümler
MADDE 120. - 25.8.1971
tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hariç diğer maddeleri
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Çetin; buyurun.
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 13
Marttan bu yana üzerinde çalışmakta olduğumuz İş Yasası Tasarısının hemen hemen
son maddelerine geldik. 1475 sayılı İş Yasamızın 14 üncü maddesi, yani, kıdem
tazminatına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, 1475 sayılı Yasa, bu
tasarının yasalaşmasıyla birlikte yürürlükten kalkacak. Geçici 6 ncı maddede
görüşeceğimiz şekilde, kıdem tazminatı fonuna ilişkin kanun düzenlemesi
yapılıncaya kadar yürürlükte kalacak tek madde, bu 14 üncü madde olacak.
Değerli arkadaşlarım,
1475 sayılı İş Yasası, ülkemize, çalışma yaşamımıza otuziki yıl hizmet sundu. O
yasa hükümleri çerçevesinde, işçilerimiz, işverenlerimiz, o yasaya tabi olarak
çalıştılar, çalıştırdılar, ülkemizin kalkınmasına katkıda bulundular. Hepsine,
partim ve şahsım adına teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bu,
çok tartıştığımız 1475 sayılı Yasa, esasında, 1967 yılında Mecliste kabul
edilen 931 sayılı İş Yasamızın bazı ufak değişiklikler yapılarak kabul edilmiş
bir şekli. 931 sayılı Yasa, o yıllarda, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı
sıfatıyla, merhum Mehmet Ali Aybar'ın Anayasa Mahkemesine açmış olduğu bir dava
üzerine, 12 Mayıs 1970 tarihinde usul bakımından iptal edilmişti. Yüksek
Mahkeme, Meclise, yeni yasa yapması için altı ay süre vermiş; bu süre
içerisinde Meclis yeni yasayı gerçekleştiremediği için, aynı kanun, 931 sayılı
Kanun, hükümet tarafından Meclise sevk edilmiş ve geçici komisyonda aynen kabul
edilerek Mecliste görüşmelerine başlanmıştı.
Değerli arkadaşlarım,
zaman zaman, bu 122 asil, 6 geçici maddeyle 128 maddeden oluşan İş Yasa
Tasarısının gelecek on yıllarda ülkemize hizmet vermesi sırasında bazı
aksaklıkların görüleceği aşikâr. Oralara işaret etmeye çalıştık, maddelere
katkı yapmaya çalıştık; ama, engellemekle suçladınız, oyalamakla suçladınız. Meclis
tutanaklarına, gidip baktım; sadece, bu yeni tasarıdaki 4 üncü, yani,
istisnalara ilişkin madde, 1475 sayılı Yasa Mecliste görüşülürken, o günkü
tasarıda 5 inci madde olarak görüşülmüş ve sadece istisnalarla ilgili maddenin
görüşmeleri, bu Yüce Meclis çatısı altında 5 tam gün sürmüş, tasarının tümü
aralıksız 20 gün tartışıldıktan sonra yasa haline gelmiş. Tabiî, o günkü
koşullarda, 1961 Anayasası, hak ve özgürlükler açısından son derece ileri olan
anayasa hükümleri yürürlükteyken bu yasa gerçekleşmiş; ama, yine talihsiz bir
dönemde, yine bir ara dönemde, Çalışma Bakanı Sayın Atilâ Sav döneminde, 1475
sayılı Yasa yürürlüğe girdi.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, 1475 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden günümüze kadar geçen süre
içerisindeki bazı olaylara dikkatinizi çekmek istiyorum. O yıllarda, çok hızlı
bir sanayileşme, hızlı bir kalkınma hamlesi içerisine girmiş olan ülkemizde,
özellikle 1963 ve 1972 yılları arasında, ortalama yüzde 7'lik bir kalkınma hızı
yakalanmış. 1972-1975 döneminde, kalkınma hızımız, yine yüzde 4'ler dolayında
seyretmiş. 1990'lı yıllarda, kalkınma hızımız yüzde 3,5'lere düşmüş; 1998-2002
aralığında ise, kalkınma hızımız, ortalama, eksi yüzde 1,5 olmuş. Bugün de,
ülkemizde bir kriz ortamından söz ediyoruz. Hâlâ, ekonomimizi canlandırabilmiş,
üretimimizi artırabilmiş değiliz. Gerçekten, zaman zaman... Her ekonomik krizin
bedelini, bu ülkede, çalışanlar, alınteriyle, namusuyla geçimini sürdüren sade
yurttaşlar ödediler.
Bakınız, 1971 yılında
yasa çıktıktan sonra, 1963 yılında yürürlüğe giren toplusözleşme, grev ve
lokavt yasaları, bu yasayla birlikte kendilerine uygulama alanı bulabildiler.
Ülkemizde, 1970'li yıllarda, bir yandan grevler, sözleşmeler devam ederken, hak
ve özgürlükler, örgütlenme özgürlüğü alabildiğine gelişirken, hem yerli hem de
yurt dışındaki işçilerimizin gönderdiği dövizlerle, âdeta bir yatırım
seferberliğini, dolayısıyla istihdamın çok verimli olduğu yılları yaşadık.
1475 sayılı Yasa,
ülkemizin kalkınmasına hiçbir dönemde köstek olmadı. Bu yasanın halen yürürlükte
kalan tek maddesi olan kıdem tazminatı, bu yasanın yürürlüğe girmesinden
günümüze kadar, belli işverenler tarafından hep eleştirildi hep kaldırılmak
istendi; hatta, 1475 sayılı Yasa tartışmaları sırasında da, o kıdem
tazminatının 15 güne indirilmesi tartışmaları bu Mecliste yapıldı; ama, çoğunuz
biliyorsunuz -içinizde işveren arkadaşlarım var, işverenlik yapmış, işçilikten
gelmiş ya da kamu çalışanı olarak görev yapmış arkadaşlarımız var- kıdem
tazminatı, her dönemde, işverenin maliyet unsuru olarak gördüğü bir girdi
olarak kabul edildi ve toplusözleşme imzalanan işyerlerinde işçinin ücretinden
kesilen bir para olarak her zaman işverenin cebinde kaldı. Bu, kamu kesimi için
de, özel kesim için de böyle. Biz, gerçekten, bir yandan ülkemizin
kalkınmasını, özel sektörümüzün güçlenmesini ve devletin yatırım yapamadığı,
yapmadığı alanlara da, artık, girmesini istiyoruz; ama, ülkesinde yatırım
yapmak isteyen, istihdama olanak vermek için uğraşan işverenlerimizin ne kadar
ağır yükler altında olduğunu da hepimizin bilmesi gerekir.
Değerli arkadaşlarım, bu
yeni İş Yasa Tasarısı yürürlüğe girdiğinde çok şey değişmeyecek; ama, çalışma
yaşamında örgütsüzlük başlayacak; çünkü, işveren açısından, işverenlerimiz,
bugün, dünyanın en pahalı elektriğini kullanıyor, Gümrük Birliğinin getirdiği
zorlamayla keseri hep kendilerine yontan bazı sözümona işverenlerle haksız
rekabete maruz kalıyor. En yüksek sosyal güvenlik primini, dürüst ve namuslu
işverenlerimiz ödüyor; kayıtdışı üretim yapan, ürettiğini, elde ettiği kazancını
ülkesinde yatırıma çevirmeyen bu kayıt dışındaki işverenlerle rekabet edebilmek
için yarışıyor. Bunlara, son yıllarda, yatırım için en küçük bir destek
verebilmiş değiliz. Burada, kuru nutuklarla işçiden yana ya da işverenden yana
olma şeklinde görüş bildirmek bir şeyi değiştirmiyor. Gerçekten, ülkemizin ana
sorunu işsizliktir, üretimsizliktir, yolsuzluktur, yoksulluktur. Bu yasadan
etkilenecek kesimler, özellikle işçilerimiz, evine götürecek ekmeği bulamıyor.
Daha ayın ilk haftasında aldığı ücret tükeniyor. Evine giderken, acaba, bu
akşam evime, çocuklarıma ne götürebilirim diye düşünüyor. Hatta, işçiler,
işsizler evlerine gidebilmek için, çocuklarının uyumasını bekliyor. Kirasını
ödeyemiyor. Yakınlarının tedavisi için gittiği hastane kapılarında, kuyruklarda
kendileri de hastalanıyor.
Gerçekten, çalışma
yaşamımız sorunları çok ağır. Bu sorunları, böylesi ekonomik kriz ortamında,
sanki bu İş Yasa Tasarısı yasalaştığı takdirde çözecekmişiz gibi bir mantıkla,
iki aydan bu yana, Meclisin gündemine getirip... Burada, belki, biraz sonra
görüşeceğiz ya da yarın tekriri müzakere yapacağız deniliyor. Değerli
arkadaşlarım, boşa vakit kaybettik. İki aydan bu yana, Türkiye'nin çözüm
bekleyen acil sorunlarına eğilmek, yolsuzluğu, yoksulluğu, hırsızlığı, talanı,
vurgunu, soygunu engelleyebilmek için ortak mücadele etmek varken, kriz
dönemini bahane bilip, son yirmi, yirmibeş yıldan bu yana ülkemizdeki kötü
yöneticilerin, kötü yönetimlerin, beceriksiz hükümetlerin ülkemizi getirdiği bu
noktada faturanın tamamını işsize, yoksula, çalışanlara kesmeyi kendinize görev
bildiniz; hepinize hayırlı olsun.
Çalışanlarımıza,
işverenlerimize de bu yeni yasa tasarısının hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Konuşmuyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva?.. Yok.
Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 120 nci madde kabul
edilmiştir.
Geçici madde 1'i
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- Diğer
mevzuatta 1475 sayılı İş Kanununa yapılan atıflar bu kanuna yapılmış sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
gruplar adına söz talebi?.. Yok.
Şahsı adına, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Sabri Varan?..
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Vazgeçtim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.
Diyarbakır Milletvekili
Sayın Cavit Torun?.. Yok.
Madde üzerinde verilmiş 1
adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının Geçici 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa |
İdris
Naim Şahin |
Ünal
Kacır |
|
|
Ordu |
İstanbul |
İstanbul |
|
Fehmi
Öztünç |
Abdulmecit
Alp |
|
|
Hakkâri |
Bursa |
|
"Bu Kanunun 119 uncu
maddesi ile yürürlükte bırakılan 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinin
birinci fıkrasının 1 inci ve 2 nci bendi ile onbirinci fıkrasında, anılan
Kanunun 16, 17 ve 26 ncı maddelerine yapılan atıflar, bu Kanunun 24, 25 ve 32
nci maddelerine yapılmış sayılır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Uygulamada
ortaya çıkabilecek duraksamaların önlenmesi amacıyla önerilmiştir.
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Önerge elimize daha yeni geldi, bakamadık.
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, böyle uygulama olmaz.
BAŞKAN - Geçici madde
1'i, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - 1475
sayılı Kanuna göre halen yürürlükte bulunan tüzük ve yönetmeliklerin bu Kanun
hükümlerine aykırı olmayan hükümleri yeni yönetmelikler çıkarılıncaya kadar
yürürlükte kalır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın?..
Yok.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, başka önerge varsa, lütfen, bize iletilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN - Yok Sayın Oyan.
Şahsı adına, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Sabri Varan?..
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Konuşmuyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Samsun Milletvekili
Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici 3 üncü maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3. - 1475
sayılı Kanuna göre alınmış bulunan asgari ücret kararı, bu Kanunun 39 uncu
maddesine göre tespit yapılıncaya kadar yürürlükte kalır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
gruplar adına söz talebi?.. Yok.
Şahsı adına, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Sabri Varan?..
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Konuşmuyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici 4 üncü maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 4. - Mülga
3008 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesi hükümleri haklarında uygulanmayanlar
için, bu Kanunun geçici 6 ncı maddesinde sözü edilen kıdem tazminatı hakkı
12.8.1967 tarihinden itibaren başlar.
İlk defa bu Kanun
kapsamına girenlerin kıdem tazminatı hakları bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren başlar.
BAŞKAN - Geçici 4 üncü
madde üzerinde gruplar adına söz talebi?.. Yok.
Şahsı adına, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Sabri Varan?..
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Konuşmuyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici 5 inci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 5. - 1475
sayılı Kanunun 25 inci maddesi ile 3713 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin (B)
fıkrasında yer alan oranlar, bu Kanunun 30 uncu maddesi uyarınca Bakanlar
Kurulu tarafından yeniden belirleninceye kadar geçerlidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
gruplar adına söz talebi?.. Yok.
Şahsı adına, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Sabri Varan?..
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Konuşmuyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 6'yı okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 6. - Kıdem
Tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem Tazminatı Fonuna ilişkin
kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş
Kanununun 14 üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Meral.
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; geçici madde
6'yla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygıyla selamlarım.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yeri geliyor dokuz bilim adamının hazırladığı yasa
tasarısından bahsediyoruz, yeri geliyor farklı uygulamalar yapıyoruz. Ben,
biraz önce Sayın Bakanıma da, Sayın Komisyon Başkanına da arz ettim. Burada,
120 nci maddeyle ilgili açıklamada 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi
hariç diğer maddeler yürürlükten kaldırılmıştır. Burada da yeni bir madde
ekleniyor, Kıdem tazminatı fonu kuruluncaya kadar 14 üncü madde muhafaza
ediliyor. Dokuz bilim adamı dediğimiz arkadaşlarımızın hazırladığı yasa
tasarısında böyle bir şey yok.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada asıl maddeye gelindi. Yıllardır planlanan, programlanan, kıdem
tazminatını nasıl kaldırırız, nasıl kırparız, nasıl yarıya düşürürüz... İşin
özü bu, asıl özüne gelindi. Biraz önce, Sayın Çetin de maddeyle ilgili
konuşmasında buna değindi.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, fon; kaç tane fon kuruldu... Konut Edindirme Fonu. Hükümetsiniz
-bir hükümet üyesi, Değerli Başbakan Yardımcımız oturuyor- 2 katrilyona yakın
kesilen para var, nereye gittiğini bilen yok.
Tasarrufu Teşvik Fonu. Bu
fon da... Şu anda, memurların, işçilerin ne durumda banka önünde kuyruk
oluşturduklarını ve kendisinden kesilen paraların çarçur edildiğini,
yatırılmadığını veya bulunamadığını sizler de izliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
diğer bir fon da İşsizlik Sigortası Fonu. Buradaki, kesilen bu fon da,
geçmişte, bildiğiniz gibi, yüzde 3 işverenden yüzde 2 de işçiden kesilirdi, bu
Tasarrufu Teşvik Fonunda birikirdi. Refahyol Hükümeti döneminde -ki, o dönem
milletvekili arkadaşlarımız da var içinizde- bu fon durduruldu, kaldırıldı;
işverenden kesilen yüzde 3'ün işverende, işçiden kesilen yüzde 2'nin de işçide
kalması kararı verildi. Buna itiraz ettik; çünkü, biz, toplusözleşme yaptığımız
dönemlerde, işveren bize derdi ki, yani, yüzde 15 zam vermişse "ben, yüzde
3 de fona yatırıyorum, size yüzde 18 zam verdim." Konuyu Sayın
Cumhurbaşkanına -yasa gittiği zaman- ilettik, anlattık ve Sayın Cumhurbaşkanımız
bu yasa tasarısını geri çevirdi "bu yüzde 3 işverenin kestiği işçinin
hakkıdır" dedi "yüzde 2 de zaten işçiden kesilendir, işçiye iade
edilmesi gerekir" denildi. Fakat, bu arada, işverenlerimiz yine bir
uyanıklık yaptı. İşsizlik sigortası kurulacaktı. O zaman işverenden yüzde 2,
işçiden yüzde 1 kesilmesi konusunda hemfikir olunmuştu, işveren tavır koydu,
işverenden kesilip işçinin müktesep hakkı olan yüzde 3 işsizlik sigortasına
iade edildi.
Değerli arkadaşlarım, bu
kesilen fonlardan hiçbir tanesi, doğru dürüst yerini bulmamıştır.
Bakınız, elinize sağlık,
bir vergi barışı çıkardınız. Bu, devam edecek; yarın, vergi toplayamayacaksınız
birçok şeyden; bunu göreceğiz hep birlikte. Şu anda Sosyal Sigortalar Kurumu
prim borcu katrilyonları buldu; yatırılmıyor. Peki, bu fonlara kesilen para
yatırılmıyorsa, yarın kıdem tazminatı fonu kurulduğu zaman, buraya da herhangi
bir para yatırılmadığı takdirde, bu insanların, bu çalışanların durumu ne
olacak?
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Varsayımlar üzerine konuşulmaz ki.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Halil Bey, görünen köy kılavuz istemez. Bunu, git, Afyon'da
işçileri topla da konuş; benimle niye konuşuyorsun?!
Bu, bizim açımızdan, bir
bölümü. Gelelim işveren kesimine... Bazen, hani, sorumlu, sorumsuz işverenler
diyoruz ya; içinizde varsa, kusura bakmayın. Sorumlu işveren "ben,
işsizlik sigortasına prim yatırdım, Tasarrufu Teşvik Fonuna prim yatırıyorum,
Sosyal Sigortalar Kurumuna kuruşuna kadar primimi yatırıyorum, vergimi
yatırıyorum; ama, diğer taraftan, bu sayılan unsurları yerine getirmeyen çok
sayıda işveren var; benim yatırdığım fonu bu insanlar kullanamaz" diyor.
Kim diyor bunu; büyük holding sahipleri diyor, siz de bunu duyuyorsunuz.
Şimdi, bunun, yani, kıdem
tazminatı fonu kurulmasının hiçbir anlamı, gereği yokken ve dokuz bilim
adamının hazırladığı yasa taslağında da bu yokken, hangi akıllı bu maddeyi
getirdiyse ki, bu, mutlaka birilerinin fikri... Hani, burada - dokuz bilim
adamı diyorsunuz; altında parafları var, imzaları var- böyle bir şey yok!
Zaten, 120 nci maddede bu garantiye alındı. Şimdi buna neden gerek var; yani,
kıdem tazminatı fonunu kuracaksanız -bir yasa tasarısıyla kurulacak- buraya atıf
yapmanın anlamı ne?! Bunlar, gelecekte, bazı sorunlar, bazı sıkıntılar doğurur.
Özellikle, samimiyetimle
size bir şeyi arz etmek istiyorum. Bazı maddelerle oynandı. Sakın ola,
işverenlerin dediklerine uyup da kıdem tazminatına doğru yanaşmayasınız!
"Dananın kuyruğu kopar" diye bir laf var ya, işte o zaman dananın kuyruğu
kopar; aklınızın bir köşesine bunu yazın. İşçinin yarım ekmeğini elinden
alırsınız; ama, tam ekmeğini elinden alamazsınız. İşverenlerin bütün kafasında
tasarladığı, kim ne derse desin, kıdem tazminatını makaslamadır. Eğer, sendikalar,
konfederasyonlar göze almış olsaydı, şu yasa tasarının maddelerini teker teker
görüşmemize hiç gerek yoktu, 14 üncü maddeyi oturur görüşürdük ve bu iş
biterdi. İşveren bunu teklif etti; ama, biz bunu göğüsleyemedik değerli arkadaşlarım.
Üç konfederasyon başkanı olarak göğüsleyemedik, bizden sonrakiler de
göğüsleyemedi. Şimdi, bu bedeli birilerine ödettirecekler. Bu bedeli ödemeyin
değerli arkadaşlarım; Türkiye'de telafisi mümkün olmayan sorunlar olur,
sıkıntılar olur.
Gönlüm istiyordu ki,
İzmir'de olsaydınız. Yani, merak etmeyin değerli arkadaşlarım, ben Türk-İş
Genel Başkanı olmadan ilk defa milletvekili olsaydım, işçi beni de tanımazdı.
Arkadaşlarım, bazen toplantılara katılın; milletvekili olduğunuzu bilmezler.
Bir bakın, neler konuşuluyor orada; acaba, bizim söylediklerimiz yanlış mı,
iftira mı ediyoruz, yoksa, hakikaten, oradan, işçiden aldığımızı, duyduğumuzu
size mi aktarıyoruz. Genel kurullar oluyor. Geçmişte sendikaların genel
kurullarına ANAP gelemezdi, şimdi siz gelemiyorsunuz. Altı ay içerisinde bunu
hak etmediniz, üzülüyorum bu halinize; samimî söylüyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Hepimiz de geliyoruz.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Gelin, gelin...
İki gözünü sevdiğim,
bunları bana öğretme; sen giderken ben o yoldan geliyordum, bunları sen bana
öğretme. Onun için, öğreneceksiniz bunları. Gidin o işçilerin içerisine, neler
konuşuyor; memurun içine git, neler konuşuyor; emeklinin yanına gidin, neler
konuşuyor; köylünün yanına gidin, neler konuşuyor... Altı ayın içerisinde bunu
hak etmediniz diyorum. Ben, sizin için söylüyorum, dostluğunuz için söylüyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Biz onların içindeyiz.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Şimdi, Tandoğan... "İçindeydin..." İçinde değilsin.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Halen içindeyiz.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Bakın, bu insanlar -bir şey söylüyorum- misafirperverdir,
kanaatkârdır. Zaten, Anadolu'nun ayakta durmasının, Anadolu insanının ayakta
durmasının altında yatan nedir...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Hiç Erzurum'un köyüne gittiniz mi?
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Onun söyledikleri kulağımın burasından girip, burasından çıkıyor.
(Gülüşmeler) Sorduğunu, o benim kulağıma okusun.
Ben 81 ilin çalışanını
temsil etmiş bir adam olarak burada konuşuyorum. Bir ilden milletvekili
olmadım, 81 ilin milletvekiliyim. Aramızdaki fark bu. Seçmeniniz daha çoğunuzu
tanımıyor, beni Türkiye tanıyor; nasıl aramızda bir fark olmasın?! (AK Parti
sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Hiç Erzurum'un köyüne gittin mi, onu söylesene?
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; burada
yapılmak istenilen -tekrar ediyorum- kıdem tazminatının makaslanması. Dokuz
bilim adamı bu konuda fikir birliği sağlayamadı ve bu taslağa koymadı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Meral.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Benim bu 10 dakika da ne bereketsiz, hemen bitiyor! (Gülüşmeler)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Sana kalsa, işimiz var sabaha kadar.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - İşin olacak, daha dur. Karadenizlinin dediği gibi "paran
yoktu, neden bindin kayığıma." Zamanında yatacaksan, evinde otursaydın;
niye geldin buraya?! Sabahlara kadar uğraşacağız, çalışacağız. Herhalde kredi
istemiyorum, farklı bir şey istemiyorum, şahsımla ilgili bir şey yok.
Meydanlarda benden daha fazla vaatte bulundunuz. Şimdi, sizin konuşmanız
gereken bir konuyu ben konuşuyorum. Çıkın, buradan biriniz deyin ki, çıkın
hükümet olarak deyin ki, ben işçinin kıdem tazminatına dokundurmam. Çıkın
şurada konuşun. Konuşamıyorsanız, o zaman niye laf atıyorsunuz?! Cüretiniz
varsa, işverenlerden korkmuyorsanız, söz vermemişseniz, çıkın deyin ki, işçinin
kıdem tazminatına dokundurmayacağız. Diyebiliyor musunuz? Var mısınız? (CHP
sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Sendika genel başkanıyken ne yaptın?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Sendika gelen başkanıyken hiçbir şey yapmadıysam, demokratik laik
cumhuriyete sahip çıktım; bir. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar[!])
İşçinin hakkını yemeye
kalkan siyasileri sandığın dibine gömdürdüm; iki. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Bakın, biraz ahde vefalı
olun. İşçi sizden fazla bir şey beklemiyor; çünkü, siz, yıllardır, altı
kızarmış kadayıfı yediniz, onun kıymetini bilmediniz ki, işçinin kıymetini
bilesiniz.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Meral.
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulun çalışma süresi dolmuştur.
Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 22 Mayıs 2003 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.58