BIM 2 6 2003-07-06T07:41:00Z 2003-07-06T07:41:00Z 64 46885 267250 TBMM 2227 534 328201 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 14       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

82 nci Birleşim

21 . 5 . 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk'ün, 21 Mayıs Dünya Süt Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı

2. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, Engelliler Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem'in, kamu sektörü reformuna ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 24 milletvekilinin, Bitlis İlinin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak kalkınması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84)

2. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 26 milletvekilinin, KOBİ'lerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/85)

3. - Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu ve 21 milletvekilinin, Ağrı İlinin ekonomik ve sosyal açılardan yeterince gelişememesinin nedenlerinin araştırılarak kalkınması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/86)

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. - SEÇİM

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - (10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek)

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun, şeker fabrikalarındaki mevsimlik işçilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/418)

2. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, hayvancılığın geliştirilmesi için kullandırılan kredilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/466)

3. - İzmir Milletvekili Kemal Anadol'un, bir davada sanık olup olmadığına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/471)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle bir konuşma yaptı.

Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramına,

Karaman Milletvekili Fikret Ünlü'nün, Ulu Önder Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Ulusal Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere Anadolu'ya adım atışının yıldönümüne,

İstanbul Milletvekili Zeynep Damla Gürel'in, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramında gençlerimizin içinde bulunduğu sorunlara ve alınması gereken önlemlere,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, görüşleriyle katkıda bulundu.

Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/2);

Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 19 milletvekilinin, Çankırı İlinde kuzey Anadolu fay zonu civarındaki jeotermal enerji kaynaklarının araştırılarak değerlendirilmesi için alınması gerekli önlemlerin belirlenmesi,

Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin ve 21 milletvekilinin, Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) konusunun incelenmesi,

Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu ve 23 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve üretimindeki ve ihracatındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,

Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 31 milletvekilinin, 57 nci hükümet dönemindeki ekonomik krizlerde bazı kamu bankaları yöneticilerinin sorumluluğu ile ilgili iddiaların araştırılması,

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/82), (10/80), (10/81), (10/83),

Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar'ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair (2/33) esas numaralı teklifini;

Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, (6/227) esas numaralı sorusunu;

Geri aldığına ilişkin önergeleri okundu; teklifin ve sorunun geri verildiği bildirildi.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın Ulaştırma Bakanları Avrupa Bakanlar Konseyi Toplantısına katılmak üzere Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Genel Kurulun 20 Mayıs 2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 46 ncı sırasında yer alan, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 66 milletvekilinin, kamu yönetimindeki atamalar konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin (8/1) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmesinin yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.

Bayburt Milletvekili Ülkü Güney'in, Bayburt İlinde Konursu, Gökçedere ve Masat Adıyla Üç Yeni İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifinin (2/17) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra,  kabul edildiği açıklandı.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında  bulunan (6/146),

2 nci sırasında  bulunan (6/154),

Esas numaralı sorular üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi; soru sahipleri de görüşlerini açıkladı.

3 üncü sırasında bulunan                   (6/158),

9 uncu      "    "                   (6/174),

11 inci      "    "                   (6/178),

Esas numaralı sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin;

10 uncu sırasında bulunan (6/175),

12 nci        "                         "                         (6/180),

24 üncü     "                         "                         (6/200),

Esas numaralı sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener,

Cevap verdi;

(6/158), (6/174), (6/178) ve (6/200) esas numaralı soruların sahipleri, karşı görüşlerini açıkladılar.

4 üncü sırasında bulunan                   (6/160),

5 inci        "    "                   (6/161),

6 ncı         "    "                   (6/166),

7 nci         "    "                   (6/172),

8 inci        "    "                   (6/173),

Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 46 ncı sırasında bulunan, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 66 milletvekilinin, kamu yönetimindeki atamalar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin (8/1) yapılan öngörüşmesinden sonra, kabul edilmediği açıklandı.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,

Samsun Milletvekili Haluk Koç, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,

Şahıslarına sataşmada bulunmaları nedeniyle, birer açıklama yaptılar.

21 Mayıs 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.20'de son verildi.

 

Sadık Yakut

 

 

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

Enver Yılmaz

 

Bilecik

Ordu

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


No. : 114

II. - GELEN KÂĞITLAR

21 . 5 . 2003 ÇARŞAMBA

Rapor

1. - Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 33 Milletvekili ile Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 24 Milletvekilinin, Ergene Nehrindeki Kirliliğin ve Çevreye Etkilerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/2,6) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 134) (Dağıtma Tarihi: 21.5.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, Ortadoğu ve Arap ülkelerinde çalışan Türk vatandaşlarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/485) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

2. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, yoksul öğrencilerin özel okullarda okutulması çalışmalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/486) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, BDDK'nun faaliyetlerine ve TMSF'na devredilen bankalarla ilgili tahsilata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/567) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

2. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Emlakbank'ın usulsüz ihaleler ve müteahhitlere tanınan imtiyazlarla zarara uğratıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/568) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

3. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, ABD'nin Türkiye'deki üslerde kullandığı akaryakıtın satış şartlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/569) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

4. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, TEKEL'in sigara pazarındaki payının azalmasının nedenine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/570) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

5. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, hayali ihracatla ilgili bazı iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/571) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

6. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, sağlık vergisi tahsilatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/572) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

7. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Demirbank'ın TMSF'na devrine ve ekonomik krizdeki para politikasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/573) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

8. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, BDDK'nun bazı bankalarla ilgili kararlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yarrdımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/574) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

9. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, İş-Doğan Holding'in bankalara olan kredi borçlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/575) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

10. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Anıtkabir'deki resmi törenlere bazı basın mensuplarının ve kişilerin alınmadığı iddialarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/576) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

11. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesi lojmanlarından faydalanma esaslarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/577) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

12. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, İş Bankası ve Doğan Holding'in bankalardan kullandığı kredilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/578) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

13. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, TMSF'na devredilen Etibank A.Ş.'ye ve Sabah Grubuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/579) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

14. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, bazı bankaların kredi uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/580) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

15. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, resmî davetlere çağrılan basın mensuplarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/581) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

16. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, sigaraya uygulanan vergi oranlarının artırılıp artırılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/582) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

17. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, bir gazetede ordudan ihraçla ilgili çıkan habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/583) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

18. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, hayali ihracatla ilgili bazı operasyonlara  ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/584) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

19. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Özelleştirme Yüksek Kurulunun POAŞ'la ilgili bir kararına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/585) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

20. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Orhaneli köylerine yönelik bazı çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/586) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

21. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Büyükorhan  köylerine yönelik bazı çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/587) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

22. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Keles köylerine yönelik bazı çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/588) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

23. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Harmancık köylerine yönelik bazı çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/589) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

24. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Orhaneli köylerine Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/590) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

25. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Keles köylerine Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/591) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

26. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Büyükorhan köylerine Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/592) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

27. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Harmancık köylerine Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/593) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

28. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, kamu bankalarının yabancı ülkelerdeki bankalarda bulunan mevduatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/594) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

29. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Musul ve Kerkük'teki Türkmenlerin durumuna ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/595) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

30. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 4.4.2003 tarihli 62 nci Birleşimde yapılan Anayasa değişikliği oylaması hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/596) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

31. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 4.4.2003 tarihli 62 nci Birleşimde yapılan Anayasa değişikliği oylamasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/597) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

32. - Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun, bir şahsın Emlak Bankasındaki miras hesabına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/598) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

33. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Türk Telekom ile GSM şirketleri arasındaki görüşme ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/599) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

34. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, sağlık kurumlarındaki bazı cihazlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/600) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

35. - Kars Milletvekili Zeki Karabayır'ın, Ankara-Çankaya Belediyesi sınırları içindeki bir caddenin yapımının gecikmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/601) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

36. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, Yargıtay üyeleri tarafından kişiler aleyhine açılan tazminat davası olup olmadığına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/602) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

37. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, son on yılda çiftçilere kullandırılan kredilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/603) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

38. - Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un, İlahiyat Fakültesi mezunlarının istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/604) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

39. - Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın, Sağlık Eğitim Enstitüleri mezunlarının sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/605) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

40. - Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün, bağlı kuruluşlarca son beş yılda gerçekleştirilen ihalelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/606) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

41. - Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün, DHMİ ve DLH genel müdürlükleri tarafından son beş yılda gerçekleştirilen ihalelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/607) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

42. - Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün, Karayolları Genel Müdürlüğünün son beş yılda gerçekleştirdiği ihalelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/608) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

43. - Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, TCDD Genel Müdürlüğünde çalışan bir şahsın Kırşehir Bayındırlık İl Müdürlüğüne tayin istemine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/609) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

44. - Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, hükümsüz kalan özürlülerle ilgili kanun tasarısıyla ilgili bir çalışma olup olmadığına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/610) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

45. - Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Bingöl-Genç-Gerçekli Köyündeki terör mağduru bir şahsa yardım yapılıp yapılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/611) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

46. - Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, bazı yükseköğretim mezunlarının atama sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/612) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

47. - Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Düzce-Darıyeri-Mengencik Köyünde fahri imamlık yapan bir şahsın emeklilik haklarından faydalanıp faydalanamayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/613) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

48. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, 17 Ağustos Depreminde yaptığı binalar yıkılan müteahhitlerin yeniden kamu ihalesi alıp almadıklarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/614) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

49. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, özürlü kişilerden sağlık raporlarında istenen bağışlara ve "özürlü telefon hattı"nın açılıp açılmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/615) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

50. - Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, bağlı kuruluşlarda çalışan 61 yaşın üzerindeki işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/616) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

51. - Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, SARS hastalığına karşı alınan tedbirlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/617) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

52. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, İstanbul'daki bir çocukevinin kullandığı isme ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/618) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

53. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara Şeker Fabrikasında olup Bakanlıkta görevlendirilen personele ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/619) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

54. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Orhaneli'nde yapılan doğrudan gelir desteği ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/620) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

55. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Harmancık'da yapılan doğrudan gelir desteği ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/621) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

56. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Büyükorhan'da yapılan doğrudan gelir desteği ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/622) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

57. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa-Keles'de yapılan doğrudan gelir desteği ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/623) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

58. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Bursa İlindeki yol yapım çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/624) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

59. - Hatay Milletvekili İnal Batu'nun, Hatay'ın sınır ticareti kapsamında olup olmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/625) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

60. - Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, Elmalı-Finike karayolunun Yakaçiftlik Köyü içinden geçen kısmına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/626) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

61. - İzmir Milletvekili Hakkı Akalın'ın, Eşrefpaşa Hastanesi ile SSK ve BAĞ-KUR arasında anlaşma yapılamamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/627) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, sürücü belgesinde aranılan görme yeterliliğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (7/315)

2. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, ABD Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmeyle ilgili TBMM'de bilgi verip vermeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/374)

3. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya Büyükşehir Belediyesine malî destek sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/385)

4. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Sabahattin Ali cinayetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/391)

5. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, BAĞ-KUR primlerindeki artışa ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/410)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Bitlis Milletvekili Vahit Kiler  ve 24 Milletvekilinin, Bitlis İlinin ekonomik  ve sosyal sorunlarının araştırılarak kalkınması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

2. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 26 Milletvekilinin, KOBİ'lerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/85) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

3. - Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu ve 21 Milletvekilinin, Ağrı İlinin ekonomik  ve sosyal açılardan yeterince gelişememesinin nedenlerinin araştırılarak kalkınması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/86) (Başkanlığa geliş tarihi:15.5.2003)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

21 Mayıs 2003 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82 nci Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A 

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5 dakikadır; hükümet bu konuşmalara cevap verebilir, hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, 21 Mayıs Dünya Süt Günü nedeniyle söz isteyen Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk'e aittir.

Buyurun Sayın Ertürk. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk'ün, 21 Mayıs Dünya Süt Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı

AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın Başkan, aziz milletimin değerli vekilleri; bugün 21 Mayıs 2003; tabiî, 21 Mayıs gününün bir özelliği var, pek çok günümüz olduğu gibi, bugün de Dünya Süt Günümüz.

Ben Aydın Milletvekili olarak, bu görevimden önce, Nazilli İlçemizde, günde 80 ton süte ulaşan bir süt kooperatifinin, üretici birliğinin başkanlığını yapmaktaydım; dolayısıyla, bu nadide günde, siz değerli vekillerimize, kısacık da olsa, gündemdışı söz alarak hitap etmek istedim. Hepinize, şahsım adına saygılarımı sunarım.

Değerli milletvekilleri, malum olduğu üzere, Türkiyemizin yüzde 60'ı 40 yaş altındadır; yani, çok genç bir nüfusa sahiptir. Çocuklar dünyaya geldiklerinde, ilk beslendikleri madde süttür. Bütün memeli varlıkların, bildiğimiz üzere, en temel besin maddesi de süttür. Yavrular dünyaya geldiklerinde, onları hayata hazırlamada, anne sütünün ne kadar ehemmiyetli olduğunu hepimiz çok iyi bilmekteyiz.

Kalkınan dünyaya, çağdaş uygarlığa bütün donanımlarıyla ulaşmak isteyen güzel Türkiyemizin bu genç nüfusunu, mutlaka, sağlıklı bir şekilde beslemek, onları günümüze yakışan insanlar olarak yetiştirmek hepimizin boynuna borçtur.

Değerli arkadaşlarım, işte, hükümetimiz, bu çalışmalardan yola çıkarak, kalsiyum bakımından fevkalade ehemmiyet arz eden, insan beslenmesinde çok mühim bir yeri ve pozisyonu olan sütün insan beslenmesindeki ehemmiyetine binaen, günde 1 000 000 kutu sütü, yoksul bölgelerimizdeki ilkokul çocuklarımıza içirmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiyemizde günde 8 000 000 ton süt üretilmektedir ve ülkemizin ihtiyacına yetmektedir. Şu anda, ülkemizin, üretilen bu sütü tüketebilecek kapasitesi vardır; ancak, dışarıdan süt, süt ürünleri, et gibi çeşitli temel gıda maddelerini ithal etme gibi bir lüksümüz de yoktur; çünkü, bu sütü üreten insanlar, bizi doyuran insanlar, bizi doyuran çiftçiler, ülkemizin ihtiyacı olan bu ürünleri yetiştirebilecek kapasitedirler.

Bizler, hükümet olarak, bizi doyuran insanlara, keza, yetiştirdikleri pamuk gibi ürünlerle de bizi giydiren insanlara, fevkalade ehemmiyet vermekteyiz, vermeliyiz de. Belki, yaptıklarımız yeterli olmayabilir; ancak, hükümetimizin tarım ve hayvancılık politikalarında, geçen seneye göre ikiye katlanan, iki nispetinde artan politikalar oluşturulmaktadır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız bu konuda etkin çalışmalar yapmakta, kaba yem üretiminde, sunî tohumlama hizmetlerinde, sperma yetiştiriciliklerinde -sunî tohumlamadan doğan buzağılara kulak küpesi takıldığı zaman onlara fevkalade destekler vermek suretiyle- hayvancılığı bir adım daha öteye götürebilmek için, hükümetimiz yoğun ve etkin çaba harcamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, 1 kilogram süt 40 000 liralık primle desteklenmektedir. Bu çok zor ve meşakkatli işi yapan çiftçilerimiz, üreticilerimiz üretimlerini sürdürebilmelidirler; üretimlerini sürdürebilmelidirler ki, 70 milyonluk Türkiyemizi doyurabilsinler. İşte, bizim de, Parlamento olarak, Büyük Meclis olarak yapmamız gereken işler vardır. Üreten bu insanlar için hükümetimizin getirdiği projeleri, destekleri, biz, burada onaylamalıyız -pek çoğunu onaylıyoruz- onları elimizden geldiği kadar desteklemek suretiyle de, ülkemizi doyuran insanları, bu ülkenin genç nüfusunu besleyen insanları, çiftçileri, üreticileri desteklemekte bir beis duymamalıyız.

Değerli arkadaşlarım, bilhassa, hayvancılık desteklerindeki hükümetimizin yaptığı bu çalışmalardan sonra, gerçekten, canlı hayvanla uğraşan çiftçileri, üreticileri, bütün bir sene o hayvanları besleyerek, bakıp gözeterek, hem kendi geçimlerini sağlamak isteyen hem de onlardan ürettikleri ürünlerle bu memleketin temel ihtiyacı olan kalsiyum gibi fevkalade ehemmiyet arz eden bir ürünü üreten çiftçilerimizi, ben, şükranla yad ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ertürk.

AHMET ERTÜRK (Devamla) - Bu çiftçilerimizin üretimlerini sürdürebilmeleri için, 59 uncu cumhuriyet hükümetimizin her zaman onların yanında, onların en ufak meselelerinde, en küçük sıkıntılarında dahi onların yanı başında olduğunu, bir hacet kapısı olarak her zaman bizi sığınabilecek bir liman gibi görmelerini çiftçi arkadaşlarımıza söylüyorum. Bu münasebetle, Dünya Süt Gününün, bütün dünyada açlıkla uğraşan, sıkıntılar çeken dünya ailelerinin, inşallah, tekrar, o sıkıntılı günlerden kurtulmalarını temenni ediyorum ve ülkemizde de bu sütü üreten çiftçilerimize, onların birliklerine, kooperatiflerine, onların bu zor ve meşakkatli işlerinde kendilerine kolaylıklar diliyorum ve her şeyin herkesin gönlüne göre olmasını diliyorum, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Ertürk.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara)- Sayın Başkan, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN- Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum; Dünya Süt Günüyle ilgili olarak, Tarım Bakanımız burada değiller, onun yerine, Tarım Bakanlığımız adına, bir kısa açıklamayı size sunmak için söz almış bulunuyorum.

Uluslararası Sütçülük Federasyonunun 1956 yılında aldığı karar gereği, 21 Mayıs, federasyona üye ülkelerde Dünya Süt Günü olarak kutlanmaktadır.

İnsanların yeterli ve dengeli beslenmesinde hayvansal kaynaklı gıda maddelerinin önemi herkes tarafından kabul edilmektedir. Hayvansal kaynaklı gıda maddeleri arasında süt ve süt ürünleri, içindeki besin öğeleri dolayısıyla, insanların beslenmesinde önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, her geçen gün daha da artan ülke nüfusunun her yaştaki bütün fertlerinin, özellikle de, gelişme çağındaki genç kuşağın sağlıklı beslenmesi gerekmektedir; ancak, her yaştaki insanın süt içme alışkanlığına sahip olması ve bu alışkanlığa süreklilik kazandırması gerekmektedir.

Süt, insan hayatının her dönemindeki beslenmesinde en başta yer alan ve vücudumuzun ihtiyacı olan besin elementlerinin tamamına yakın kısmını birleşiminde bulunduran tek gıdadır. İnsan beslenmesi için mükemmel bir besin maddesi olan sütün bileşimi yüzde 87 su, yüzde 3,5 yağ, yüzde 3,4 protein, yüzde 4,7 laktoz ve binde 75 mineral maddeler ve vitaminlerden oluşmaktadır.

Ülkemizde, sütün, sağlık açısından son derece önemli olduğu gerçeği yanında, besleyici değerinin tam olarak bilinmesine karşılık, değişik nedenlerle süt içme alışkanlığının kazanılmamış olması, süt üretimi ve tüketimini olumsuz yönde etkilemektedir.

Ülkemizde, süt ve eşdeğeri olarak kişi başına tüketim yaklaşık yılda 170 litredir; işlenmiş içme sütü olarak kişi başına tüketim ise, yılda 4 ilâ 5 litre civarındadır. Oysa, Avrupa ülkelerinin pek çoğunda, sadece işlenmiş içme sütü tüketimi kişi başına yılda 60 ilâ 170 litredir. Bu rakamlar da ortaya koymaktadır ki, ülkemizde süt ve eşdeğer ürünlerin tüketimi çok gerilerdedir.

Ülkemizde süt üretimi yaklaşık 10 000 ton dolaylarında gerçekleşmektedir. Bu miktarın yaklaşık olarak yüzde 89'u inek sütü, yüzde 10'u küçükbaş ve binde 22'si manda sütüdür. Sanayiden geçen süt miktarı, toplam süt üretiminin ancak yüzde 20 kadarını oluşturmakta olup, geri kalan süt, sokak sütü olarak pazarlanmaktadır.

Bununla birlikte, ülkemizde, süt ve süt ürünleri üretimi işlenmesi ve pazarlanması önemli bir faaliyet alanı olarak yer almaktadır.

Avrupa Birliği ülkelerinde en fazla malî destek gören, üreticinin en fazla korunduğu sektörlerin başında süt sektörü gelmektedir.

Çiğ sütün, çok kısa zamanda bozulabilme özelliğinden dolayı, üretildiği anda pazarlanması gerekmektedir. Bu yüzden, oluşan fiyat ne olursa olsun, üretici sütünü satmak zorunda kalmaktadır. Özellikle, ülkemizde, süt üretiminin talebe göre genelde daha yüksek olduğu şubat-temmuz ayları arasında süt fiyatlarında meydana gelen düşmeler, talepte aynı ölçüde artışı beraberinde getirmemektedir. Üretimde, ne yazık ki, verim düşük olup, gözlenen mevsimsel farklılıklar süt fiyatlarında dalgalanmalara sebep olmaktadır. Arz-talep ilişkisine göre tespit edilen süt fiyatları, bazen maliyetin altına düşebilmekte ve üreticinin stoklama imkânı olmadığından, süt fiyatlarında dengesizlikler oluşmaktadır.

Tarım Bakanlığımızca, dünya süt politikaları ve uygulamalarındaki gelişmelere paralel olarak, Türkiye'de, etkin bir süt politikasının tesisine ilişkin düzenlemeleri oluşturmak, kısa, orta ve uzun dönemde sütçülüğün gelişmesine yönelik önlemleri belirlemek, izlemek ve denetlemek üzere çalışmalarda bulunulmaktadır; bu çerçevede, tarım ve hayvancılığı doğrudan etkileyen süt sektöründeki fiyat kargaşasının giderilmesi yönünde, sanayici, üretici ve tüketicilerle toplantılar düzenlenerek, sorunların çözümüne yönelik girişimlerde bulunulmaktadır.

Bakanlığımızca 1991 yılında başlatılan süt tüketimini artırma kampanyası çerçevesinde, 21 Mayıs ve bunu kapsayan hafta, süt haftası olarak kutlanmaktadır.

Bu kapsamda, sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi için yurtiçi talebi canlandırmak, her yaş grubundaki bireye süt içme alışkanlığı kazandırmak, süt ve süt ürünlerinin besin değeri konusunda kamuoyunu aydınlatmak, daha dinamik bir toplum yapısı oluşturmak amacıyla başlatılan süt tüketimini artırma kampanyasının ülkemiz için hayırlı ve başarılı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, 2003 yılının özürlüler yılı olması nedeniyle söz isteyen Hatay Milletvekili Züheyir Amber'e aittir.

Buyurun Sayın Amber. (CHP sıralarından alkışlar)

2. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, Engelliler Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması

ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Engelliler Haftası dolayısıyla gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, bu arkadaşlarımıza, bu kişilere "özürlüler" demek istemiyorum, denilmesini de istemiyorum; nedeni: Özürlü denildiği zaman, maalesef, bir kişinin, sanki, suç işlemiş gibi veya kişinin hatası gibi bir yaklaşım oluşmaktadır. O nedenle, biz, artık, bundan sonra, bu insanlarımıza "özürlü" değil de "engelli" tanımını koyalım lütfen. Ben, burada, bunları anlatırken, engelli kelimesini kullanacağım.

Değerli arkadaşlar, engellileri, doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu, bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle, normal yaşamın gereklerine uymama durumunda olup, koruma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve hizmet gereksinimi olan kişiler olarak tanımlayabiliriz.

Her ne kadar engelli vatandaşlarımızın Türkiye'deki sayısı kesin olarak bilinmemekle beraber, ortalama 7 000 000 ilâ 8 000 000 olduğu düşünülmektedir. Neden düşünülmektedir; çünkü, Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı tanımlamaya göre, bütün dünya ülkelerinde, gelişmiş ülkelerde, engellilerin sayısı yüzde 10 civarındadır, gelişmekte olan ülkelerde ise, bu oran, yüzde 12'ye yükselmektedir. O halde, eğer, biz, bu orandan başlayacak olursak, demek ki, Türkimizde 7 000 000 ilâ 8 000 000 engelli sayısı söz konusudur ve bu, yadsınacak kadar önemsiz bir konu değildir.

Değerli milletvekilleri, engellilerin, toplumda fırsat eşitliğine sahip olmaları için belirli standart kurallar vardır. Bunların birkaçını da, ben, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yeni programlar ve hizmetleri içeren bilgiler, engelli ailelerine ve engellilik alanında uzman olanlara ulaştırılmalıdır.

Engelliler için, etkin tıbbî bakım koşulu teminat altına alınmalıdır.

Kendi kendine yeterlilik ve fonksiyonellik konusunda en iyi seviyeye çıkarmak ve bu durumda kalmalarını sağlamak için, rehabilitasyon hizmetleri geliştirilmelidir.

Engellilerin günlük yaşamlarında kendi başlarına yaşayabilme kapasitelerini artırabilmeleri için, onlara yapılan yardım cihazlarını kapsam içine alacak şekilde yardım servislerinin geliştirilmesi, yine, teminat altına alınmalıdır.

Engellilere, bir bütün halinde ve herkesle aynı haklara sahip olacak şekilde ilk, orta ve yüksek eğitim fırsatı verilmesi prensibi kabul edilmeli ve engellilerin eğitiminin, millî eğitim sisteminin ayrılmaz bir parçası olması garanti altına alınmalıdır.

İlgili yasalar ve tüzükler, engellilere karşı ayırım yapmayan ve istihdam edilmelerini kolaylaştıran bir yapıda olmalıdır.

Engelli olmalarından dolayı gelirlerini kaybetmiş, gelirlerinde azalma olmuş ve işe kabul edilmemiş engelli kişilere yeterli düzeyde bir gelir desteği sağlanmalıdır.

Sosyal güvenlik, sosyal sigorta ve sosyal yardım kurumlarında toplumun tüm kesimlerine yönelik iyileştirmeler yapıldığında, ayırımcılık yapılmasına fırsat verilmeden, tüm engelliler bu kapsam içerisine alınmalıdır.

Engellilerin aile yaşamına katılmaları yolunda tam destek verilmelidir; evlilik, ana ve babalık bakımından ayırım kesinlikle yapılmamalıdır.

Değerli arkadaşlar, engellilerin yaşamını kolaylaştırmak için hem toplum hem de milletvekilleri olarak birtakım önlemleri almak zorundayız. Öncelikle, engellilerin çok çeşitli nedenlerle ulaşım ve iletişim hizmetlerinde karşılaştıkları sorunlar dikkate alınarak, kamunun belediyeler dışında ürettiği mal ve hizmetlerde kurum isimleri ve indirim oranları belirtilmelidir. İndirimler, Telekom, TEDAŞ, Devlet Demiryolları, Türk Hava Yolları ve Deniz Yolları İşletmelerini kapsamalı, gelecekte özelleştirilmeleri halinde bu indirimler devir ve imtiyaz sözleşmelerinde de korunmalıdır.

Elektrik, su ve doğalgaz gibi fatura ödemelerini, ulaşım problemi olan ağır derecedeki engellilerin meskenlerinde yapmasına ve yakacak yardımının il özel idarelerince karşılanmasına yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.

Millî Piyango ve benzeri kuruluşlardan ayrılan payların, yasada değişiklik yapılarak, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu ve bağlı federasyonlara verilmesi daha uygun olacaktır.

Belirtilen alanlardaki bu sorunlara çözüm bulma, toplum ve ulusal anlamda önemli bir mücadeledir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Amber.

ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Sonuç olarak, sosyal ilginin artırılması, benlik saygısının pekiştirilmesi, eğitim ve becerilerinin gelişmesi bu kişiler için oldukça yetersizdir. Toplumda engelliler için oluşan bakış açılarının ve kalıp yargıların değişmesi için birçok çalışmanın gerçekleşmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, engellilerin yapabilecekleri ve topluma kazandırabilecekleri yararlar gözardı edilmiş olacaktır. Unutmayalım ki, hepimiz, bir kaza veya hastalık sonucunda engelli olabiliriz.

Engelliler konusunda daha duyarlı olacağınıza inanıyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Amber.

Gündemdışı üçüncü söz, kamu sektörü reformunun önemiyle ilgili söz isteyen Kırıkkale Milletvekili Sayın Vahit Erdem'e aittir.

Buyurun Sayın Erdem (AK Parti sıralarından alkışlar)

3. - Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem'in, kamu sektörü reformuna ilişkin gündemdışı konuşması

VAHİT ERDEM (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu sektörü reformuyla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, geçen yüzyılın sonlarına doğru Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, dünya, yeni ve hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Bu değişimin odağında, demokratikleşme, ekonomide liberalleşme ve kamu yönetiminde etkinliğin ve verimliliğin sağlanması yer almaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılması sonucu bağımsızlıklarını kazanan Doğu Avrupa ülkeleri, on yıl içerisinde hızlı bir transformasyon geçirerek, demokratik toplum olma yolunda büyük mesafe katetmişledir. Ekonomik sistemlerini de liberal bir anlayışla yeniden yapılandırmışlar, bu bağlamda, özelleştirme programlarını büyük çapta tamamlamışlardır. Bu ülkelerin çoğu Avrupa Birliğine ve NATO'ya üye olmuşlardır.

Türkiye, seksen yıldır cumhuriyet ve elli yılı aşkın süredir de demokrasi tecrübesi yaşadığı ve 1990'lı yıllarda dünyada görülen değişim sürecine çok daha önce, 1980'li yılların başında girdiği halde, maalesef, bu ülkelerin çoğunun gerisinde kalmıştır. Bu durum, son derece üzücüdür. 1990'lı yıllarda tekrar hantallaşmaya ve verimsizleşmeye başlayan devlet, gittikçe artan ölçüde israfçı yapı içerisine girmiştir. 2000'li yıllara girerken varılan sonuç, ekonomik krizler, fakirleşme, gelir dağılımının daha da bozulması, işsizlik ve ağır iç ve dışborç yüküdür.

Halkımız, ülkemizin bu hale gelmesinden sorumlu tuttuğu iktidardaki ve muhalefetteki tüm partileri, 3 Kasım seçimlerinde tasfiye ederek, gelişme ve değişim vaat eden AK Partiyi ve Cumhuriyet Halk Partisini Parlamentoya taşımıştır. Bu bağlamda, her iki partiye de büyük sorumluluklar düşmektedir.

AK Parti iktidarı, ülkemizin önünü tıkayan ve gelişmeyi önleyen tüm engelleri ortadan kaldırmaya yönelik icraattan ve yasa gerektiren reform paketlerini de Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmekten sorumludur. Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidar ve muhalefet grupları ise, ülkenin değişimine ve gelişmesine katkıda bulunacak uygulamaları ve reform paketlerini destekleme sorumluluğunu taşımaktadır. Unutmayalım ki, halk, artık, sadece iktidar partisini değil, muhalefet partisini de yakından izlemekte, değerlendirmekte ve ona göre yönünü tayin etmektedir.

Değerli milletvekilleri, geliniz, elbirliğiyle, devletimizi, çağa uygun bir yapıya kavuşturalım. İçinde yaşadığımız çağda, modern devlet, güvenlik, adalet, temel altyapı ve bazı sosyal sektörler dışında ve özellikle ekonomi ve hizmet sektöründe, işi yapan değil, yaptıran ve kural koyan, koyduğu kuralı uygulayan ve denetleyen bir konuma gelmiştir. Etkinlik ve verimlilik ilkesine uygun olarak sistemimizi modernize etme hususunda gecikmeye, ülkenin, artık, tahammülü kalmamıştır. Bu iş, uzatılmadan, bir an önce, nihayete erdirilmelidir.

Bu çerçevede yapılması gereken uygulama ve reformların bazılarını ana başlıklar itibariyle dile getirmek istiyorum:

Kangren olmuş özelleştirme programı süratle tamamlanmalıdır.

Devletin istihdam sistemi, verimlilik ve etkinlik esas alınarak, tamamen değiştirilmelidir. Devlet, çok daha az ve verimli kadroyla çalışmalıdır.

Merkezî yönetim, genel olarak, plan ve program yapan, kural koyan, denetleyen fonksiyon icra etmeli; mahallî yönetim ise, hizmetleri icra eden konuma gelmelidir.

Devlete ait zarurî olmayan servisler, lojmanlar, taşıt vasıtaları ve sosyal tesisler tasfiye edilmelidir, kamu bünyesindeki tüm vakıflar da tasfiye edilmelidir.

YÖK, koordinasyon ve denetleme kurumu haline getirilmeli, üniversiteler ekonomik ve malî özerkliğe kavuşturulmalıdır.

Temel eğitim okulları ve liseler, mümkün mertebe, özel statülü olacak şekilde teşvik edilmelidir.

Millî Eğitim Bakanlığı, müfredat belirleyen, plan ve program yapan ve denetleyen konuma getirilmelidir.

Sağlık sektörü ve sağlık sigorta sistemi aynı anlayışla yeniden düzenlenmeli, hastaneler bakanlıklardan ayrı bir statüye kavuşturulmalıdır. Bakanlık, politika geliştiren, kural koyan ve denetleyen bir konuma getirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Erdem.

VAHİT ERDEM (Devamla) - Modern yönetiminin temel ilkesi olan şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkesi, devletin her alanında uygulanabilir hale getirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, içerisinde bulunduğumuz ortamda, ülkemizin iç çekişme ve sürtüşmeyle vakit geçirmeye tahammülü yoktur. Ülkeye fayda sağlamayan polemikleri, karşılıklı şüpheleri bir tarafa bırakalım. Halk bizden hizmet ve acil çözüm bekliyor. Elbirliğiyle ülkeyi ileriye götürmek hepimizin vazifesidir.

Avrupa Birliğine üyelik çerçevesinde Kopenhag siyasî ve hukukî kriterlerine uyumu temin etmek maksadıyla, birçok yasal düzenleme yapılmış ve yenileri de Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelmek üzeredir.

AB'ye üyelik hususunda, Kopenhag kriterleri kadar önemli Maastricht kriterleri de ekonomik kuralları içermektedir. Bu kriterlerin sağlanması, ancak devlette köklü reformlarla mümkündür. Bu kriterler çerçevesinde, enflasyonun yaklaşık yüzde 3'ler civarında olması, iç-dış borç toplamının gayri safî millî hâsılanın yüzde 60'ını geçmemesi şartı, bütün ekonomimizi reforma tabi tutma gereğini dikte ettirmektedir.

Bu açıdan, hükümetimizin kamu sektörü reformu üzerindeki çalışmalarını sevinç ve ümitle karşılıyoruz. Devletimizin ilerlemesi ve yücelmesi için, Meclis gündemine getirilecek reform paketleri üzerinde iktidarıyla muhalefetiyle Yüce Meclisin büyük bir heyecanla çalışacağına şüphemiz yoktur.

Hepimizin geleceğe daha ümitle bakabileceğimiz bir Türkiye'yi müştereken yaratma dileğiyle Yüce Meclisi en derin saygılarımla tekrar selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

3 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutacağım.

Kâtip Üyenin önergeleri oturarak okumasını Genel Kurulun oylarına sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 24 milletvekilinin, Bitlis İlinin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak kalkınması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bitlis İli, Doğu Anadolu Bölgesinin, tarihi eskilere dayanan, geçmişteki yaşantısı zenginlikler içeren; ama, bugün itibariyle makûs talihine yenik düşen bir ilidir. Bu makûs talihin oluşmasına etken birçok unsur vardır. Doğal yapının olumsuz koşullar içermesi, dağlarla çevrili coğrafyası, sağlık hizmetlerinin ihtiyacın çok çok altında sağlanması, eğitim hizmetlerinin aksaması, ulaşımın bugün bile hayvan sırtında yapılması, modern dünyanın nimetlerinden istifade etmek isteyen Bitlislinin hakkını elinden almaktadır. Şanlı Kurtuluş Savaşımızda Rus askerinin çizmeleri altında direnerek ezilmeyen ve Anadolu'da işgalden kurtulan ilk şehir olma şerefini taşıyan onurlu Bitlisli, ne acıdır ki, bugün ihmallerin altında ezilmektedir. Yerinde kullanılmayan kaynaklar, adaletsiz dağıtım, ihmaller, unutkanlıklar ve yıllarca acısını çoluk çocuk, genç- yaşlı çektiğimiz terör belası ilimizi hep vurmuştur. Tarihî dönemin yüksekokulları olan medreseler ve rüştiyelerle süslü bu güzel kentin kaderi bu olmamalıdır. Anadolu Selçuklularının ilk yerleşim yeri olan Bitlis'in güzel ilçesi Ahlat, Selçuklulardan kalma görkemli yapılarıyla hâlâ tarihe meydan okumaktadır; ancak, bugün durum öyle değil. Bu sorunların tespiti amacıyla Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca bir araştırma açılmasını istiyoruz.

1- Vahit Kiler

(Bitlis)

2- Mahmut Uğur Çetin

(Niğde)

3- Ahmet Çağlayan

(Uşak)

4-A. Yekta Haydaroğlu

(Van)

5- Eyüp Ayar

(Kocaeli)

6- Memet Ali Suçin

(Batman)

7- Maliki Ejder Arvas

(Van)

8- Mehmet Soydan

(Hatay)

9- Recep Garip

(Adana)

10- Süleyman Turgut

(Manisa)

11- Ahmet Edip Uğur

(Balıkesir)

12- Hüsnü Ordu

(Kütahya)

13- Fazlı Erdoğan

(Zonguldak)

14- Mehmet Asım Kulak

(Bartın)

15- Fatih Arıkan

(Kahramanmaraş)

16- İlyas Çakır

(Rize)

17- Cengiz Kaptanoğlu

(İstanbul)

18- İbrahim Hakkı Birlik

(Şırnak)

19- Mehmet Alp

(Burdur)

20- Selami Uzun

(Sıvas)

21- Köksal Toptan

(Zonguldak)

22- Halil Kaya

(Van)

23- Feyzi Berdibek

(Bingöl)

24- Orhan Taş

(Sıvas)

25- Zülfü Demirbağ

(Elazığ)

Gerekçe:

Fransız toplumbilimci Le Play'in de (Löple) belirttiği gibi, insan topluluklarının yaşam koşullarını ve sosyoekonomik sorunlarını, yerleştikleri toprakların iklim koşulları ve topografik durumu başta olmak üzere, çeşitli coğrafî faktörler belirlemektedir. Yerleşim merkezlerinin kurulduğu yerlerin seçiminde, bu faktörlerin yanında, deniz ve göl kıyıları, tatlı su kaynakları, maden kaynakları, tarım ve hayvancılığa uygunluk, önemli yollarla bağlantılı olmak gibi faktörler de etkili olmaktadır.

Bu saptamalar doğrultusunda, Bitlis'in sorunlarını daha gerçekçi algılayabiliriz; çünkü, Van Gölü kıyısında üç ilçesi bulunan ilimiz, turizmden yeterli pay alamadığından bu potansiyeli iyi değerlendirememektedir. Tarihi MÖ 2000 yıllarına dayanan Bitlis Kenti, Güneydoğu Anadoludan Doğu Anadolu ve İran yönüne uzanan bir vadi içerisindeki çok önemli bir yol üzerinde kurulmuştur. Bu yolu kontrol altına alan ve kentin simgesi haline gelen görkemli kale ise, Büyük İskender'in emriyle, MÖ 300'lü yıllarda yaptırılmıştır. Tarih ile doğanın iç içe olduğu Bitlis, ihmallerin kenti olmuştur.

İlimizde mevsimlerin neredeyse iki tip geçmesi, yani, yılın yarısının kış, yarısının yaz olması, kar yağışının çok yoğun olması nedeniyle hizmetler çok zor koşullar altında verilmektedir. Halk, geleneksel alışkanlıkla uzun kışın arkasından gelen yaz aylarında bir yandan kışın yol açtığı tahribatları gidermek, bir yandan da gelecek kışın hazırlıklarını yapmak için seferber olmaktadır. Yakacak giderlerinin de etkisiyle Bitlis'te fakirlik had safhadadır. Bitlis çevresindeki meşe ormanlarının yüzlerce yıldan beri yakacak odun sağlamak amacıyla kullanılması, doğal dengeyi de bozmuş, çok sık görülen çığ, heyelan ve sel olaylarıyla birlikte potansiyel bir afet bölgesi haline getirmiştir.

Bu durumda, Bitlis'in tüm ilçe ve beldelerine belediye hizmetlerinin verilebilmesi amacıyla araç parklarının geliştirilmesi, buralarda sağlıklı bir altyapı oluşturulması için Köy Hizmetleri, Telekom, Sağlık, Millî Eğitim Müdürlüğü gibi birçok müdürlüğün kadro ve ekipman bakımından geliştirilmesi zorunludur. Büyük işsizlik sorunu yaşayan Bitlis'te, halkın 21 inci Yüzyıla tanık olmasını sağlayacak "Acil Eylem Programı" çerçevesinde, yüzünü güldürecek, vatandaş bilincini güçlendirecek çözüm yolları acilen hayata geçirilmelidir.

Bitlis, yaşanan tüm sorunlardan afet bölgesi ilanıyla kurtulabilecektir. Halk, ağır ekonomik koşullar altında ezilmekte, açlık sınırında yaşamakta, işsizlikle yüz yüze kalmakta, eğitimini tam almamaktadır. Araştırma önergemizin kabulüyle doğunun ve sonrasında tüm ülkemizin sorunlarına farklı bir gözle bakılması sağlanacak, çözüm önerilerine imkân oluşturulmuş olacaktır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül ve 26 milletvekilinin, KOBİ'lerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/85)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ); özellikle, yaşanan ekonomik kriz sonrası karşı karşıya bulundukları sorunlarının tespiti, çözüm yollarının, uygulanması gerekli politikaların  ortaya konması, KOBİ'lerin gelişmesi, üretim artışı ve ihracat imkânlarının artırılması amacıyla, dünyadaki gelişmeleri de dikkate alan strateji ve politikaları belirlemek üzere, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla. 24.3.2003

1 - Aziz Akgül

(Diyarbakır)

2 - Yusuf Selahattin Beyribey

(Kars)

3 - Agâh Kafkas

(Çorum)

4 - Mehmet Altan Karapaşaoğlu

(Bursa)

5 - Hasan Ali Çelik

(Sakarya)

6 - Reyhan Balandı

(Afyon)

7 - Alaattin Büyükkaya

(İstanbul)

8 - Özkan Öksüz

(Konya)

9 - Ömer Abuşoğlu

(Gaziantep)

10 - Soner Aksoy

(Kütahya)

11 - Gülseren Topuz

(İstanbul)

12- Yüksel Çavuşoğlu

(Karaman)

13 - Ayhan Zeynep Tekin

(Adana)

14 - Osman Aslan

(Diyarbakır)

15 - Resul Tosun

(Tokat)

16 - Feyzi Berdibek

(Bingöl)

17 - Serpil Yıldız

(İzmir)

18 - Alim Tunç

(Uşak)

19- Mehmet Sekmen

(İstanbul)

20 - Mehmet Özlek

(Şanlıurfa)

21 - Mustafa Ilıcalı

(Erzurum)

22 - Zeynep Karahan Uslu

(İstanbul)

23 - Ali İhsan Merdanoğlu

(Diyarbakır)

24- Mehmet Kerim Yıldız

(Ağrı)

25 - Nevzat Doğan

(Kocaeli)

26 - Sabri Varan

(Gümüşhane)

27 - Temel Yılmaz

(Gümüşhane)

Gerekçe:

Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmeler (KOBİ); ülkenin imalat sanayiinde faaliyet gösteren işletmelerin yüzde 99,5'ini oluşturmaktadır. KOBİ'ler toplam istihdamın yüzde 61,1'ini, toplam katmadeğerin yüzde 27,3'ünü sağlayarak ülkemiz ekonomisinde çok önemli bir yere sahiptirler. Ayrıca, ihracat potansiyelleri, rekabetçi yapılarıyla pazar şartlarına hızlı uyum sağlayabilmeleri, bölgesel kalkınmaya katkıları da ekonomimizdeki rollerini artırmaktadır.

KOBİ'lerin girişimciliğin geliştirilmesindeki etkileri de son derece yaygın ve güçlüdür. Özellikle kriz sonrası yatırımların ve yabancı sermaye girişinin yavaşlaması ve yatırımcının yurtdışına gitme eğilimlerinin artması ekonomik gelişmeyi sekteye uğratacak gelişmeler olarak görülmelidir. Bu nedenle, yeni girişimcilere ihtiyaç duydukları desteklerin belirlenecek politikalar ve stratejiler doğrultusunda verilmesi ülkemizi kalkındırmanın etkili yollarından biridir.

KOBİ'lerin gelişmesi, yaygınlaşması ve büyümesi istihdamı artırıcı en temel faktördür. KOBİ'lerin kitlesel üretim yapan büyük ölçekli firmalara göre farkları, daha emek yoğun üretim yapısına sahip olmalarıdır. KOBİ'lerin bu özellikleri, sonuçta büyük bir istihdam imkânı sağlamaktadır.

Bilindiği üzere ülkemizde de bölgelerarası kalkınmışlık farkı söz konusudur ve yatırımlar belli bölgelerde yoğunlaşmaktadır. Bu sorunun çözümü de geri kalmış bölgelerde KOBİ'leri desteklemek üzere yeni yöntemler geliştirilmesidir.

İhracatın geliştirilmesi, çeşitlendirilmesi ve öngörülen hedeflere ulaşabilmenin yollarından biri, içeride uygun koşullarda üretim yapılmasıdır. Ekonomik kriz ve durgunluk dönemlerinde KOBİ'ler, küçük olmalarından kaynaklanan karar almada ve uygulamadaki esnek yapıları nedeniyle büyük işletmelere göre avantajlı olmakta ve yaşadıkları sıkıntı ve sorunlara rağmen üretim sürecine devam edebilmekte, ihracat sekteye uğramamaktadır. Dolayısıyla, KOBİ'ler, üretim ve ihracat açısından da stratejik konumda olan kuruluşlardır.

KOBİ'lerin ekonomimizdeki yeri ve önemi böylesine büyük olmasına rağmen yeterli desteği almamaları, ülkemizin kalkınma ve gelişmesini de olumsuz etkilemektedir. Ayrıca, küreselleşmenin etkileri, dış kaynaklı kredilerden son derece sınırlı olarak faydalanabilmeleri, buna karşılık, ülkemizdeki finansman kaynaklarından ise yüksek maliyetler ve teminat sorunları nedeniyle düşük düzeyde pay almaları kaynak sıkıntısı çekmeleri sorununu ortaya çıkarmaktadır.

5 Nisan 1994 ekonomik krizinin etkilerini en ağır biçimde yaşayan KOBİ'ler, bu krizin etkilerini atlatmaya çalışırken, 1997 yılında, özellikle gelişmekte olan ülkeleri ciddî biçimde etkileyen Asya krizi, ihracata dönük imalat sanayiinde sıkıntılara neden olmuştur. Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi olan Şubat 2001 kriziyle de KOBİ'ler varlık mücadelesine girmişlerdir.

Bu nedenlerle, KOBİ'lerin devlet tarafından makro ekonomik politikalarla desteklenmeleri daha da önem kazanmıştır. KOBİ'lerin sorunlarının tespiti, KOBİ'ler için temel stratejiler geliştirilmesi, tespit edilecek stratejiler çerçevesinde sorunlarına çözümler bulunması, rekabet güçlerinin artırılması ve AB ile entegrasyon sürecine hazırlanmaları için tedbirler alınması gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

3. - Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu ve 21 milletvekilinin, Ağrı İlinin ekonomik ve sosyal açılardan yeterince gelişememesinin nedenlerinin araştırılarak kalkınması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/86)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ağrı İlinin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal yönden kalkınma ve gelişmesini engelleyen nedenlerin araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.     27.1.2003

1- Halil Özyolcu

(Ağrı)

2- Mehmet Kerim Yıldız

(Ağrı)

3- Mehmet Melik Özmen

(Ağrı)

4- Zeyid Aslan

(Tokat)

5- Sedat Kızılcıklı

(Bursa)

6- Fehmi Hüsrev Kutlu

(Adıyaman)

7- Mahmut Durdu

(Gaziantep)

8- Mehmet Yılmazcan

(Kahramanmaraş)

9- Hasan Kara

(Kilis)

10- Şükrü Ayalan

(Tokat)

11- Semiha Öyüş

(Aydın)

12- Faruk Koca

(Ankara)

13- Fahri Çakır

(Düzce)

14- Abdullah Torun

(Adana)

15- Reyhan Balandı

(Afyon)

16- Ahmet Koca

(Afyon)

17- Ali Osman Başkurt

(Malatya)

18- Feyzi Berdibek

(Bingöl)

19- A. Yekta Haydaroğlu

(Van)

20- Ömer Kulaksız

(Sıvas)

21- Orhan Taş

(Sıvas)

22- Rıtvan Köybaşı

(Nevşehir)

Gerekçe:

Ağrı İlimiz, Ağrı Dağı ve Nuh'un Gemisi efsanesiyle Türkiye'de ve dünyada tanınan şirin bir şehrimizdir; ama, şehrin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyinin Türkiye ortalamasının çok altında kalması, bu tanınmayı ciddî anlamda gölgelemektedir.

Yirmi yıl önce yazılmış kaynaklara bakıldığında, ilimizle ilgili ekonomik ve sosyal göstergelerde aradan geçen bunca zamana rağmen olumlu bir değişmenin olmaması, gelecek adına bizi ciddî anlamda kaygılandırmaktadır. Bir sınır şehri olan Ağrı'nın kendini bu kısır döngüden kurtaracak potansiyele sahip olduğuna inanmakla birlikte, merkezî otorite tarafından uygulanan yanlış politikalar ilimizi hiç de hak etmediği bugünkü noktaya getirmiştir.

İlde kış şartlarının çok çetin geçmesi, ilin geri kalmışlığını tek başına izah edemez ve bu haklı bir mazeret olamaz. İlimizin kış sporlarına müsait iklim ve coğrafî yapısı iyi değerlendirilmediği gibi, turizm açısından büyük bir potansiyele sahip olan Diyadin Kaplıcası, Doğubayazıt'ta bulunan İshak Paşa Sarayı, Buz Mağarası ve dünyanın ikinci büyük meteor çukuru gibi önemli turizm merkezlerinin de iyi değerlendirildiği söylenemez.

İl ekonomisinin temeli hayvancılık ve tarıma dayanmaktadır. Ağrı'da faal nüfusun yüzde 76,3'ü tarım sektöründe çalışmaktadır. İl ekonomisinin tarım ve hayvancılığına dayalı olmasına rağmen, köylerimizin ve köylülerimizin durumu içler acısıdır.

İlde ulaşım halen büyük bir sorundur. Altyapı sorunları, diğer illerimize göre daha büyük olup mevcut köylerimizin dörtte 1'i bile şebekeli içmesuyuna sahip değildir. 4 575 kilometre köy yolunun sadece 135 kilometresi asfalttır. 2 448 kilometresi stabilizedir ve Türkiye standartlarının çok altındadır. Toplam 929 yerleşim ünitesinin 458'nin suyu mevcut olup, 265'nin içmesuyu yetersizdir. Hiç suyu olmayan yerleşim birimi sayısı 205'tir.

335 000 hektar tarım alanının ancak 220 889 hektarı ekilmektedir. Ekilebilir arazinin ancak 82 000 hektarı sulanabilir niteliktedir. İlimizde tek baraj olan Patnos Barajı Patnos Ovasından 5 436 hektar alanın sulu tarıma açılmasına imkân vermiştir. 1994 yılında ihalesi yapılan Ağrı merkez Yazıcı Barajı bittiğinde 36 300 hektar alan daha sulu tarıma açılacaktır. Kesin projesi biten ve ihaleye hazır hale getirilen ve toplam 39 682 hektar araziyi sulayabilecek Patnos Şeker Ova Barajı ile Ağrı Ekinci Ovası sulaması 1996 yılından bu yana ihale kapsamındadır. Planlaması biten Murat Barajı ve planlaması devam eden Eleşkirt Aydın Barajı, Tutak Nadir Şeyh Barajı ve Tutak Karahalit Barajları ilimiz için büyük bir şanstır.

İlimizde eğitim ve sağlık hizmetlerinin hangi aşamada olduğu herkesin malumudur. Ağrı'nın sosyal yapısının dönüşümü için bir dönüm noktası olabilecek Ağrı Dağı Üniversitesi hâlâ gerçekleşebilmiş değildir. İl genelinde 1 659 kişiye 1 hastane yatağı, 1 hekim başına ise 4 259 kişi düşmektedir. İl dahilinde işsizlerin büyük çoğunluğu genç nüfus olup, ilkokul mezunu, niteliksiz insanlarımızdan oluşmaktadır. Toplam nüfus içinde okuryazar oranı yüzde 65'tir.

Ağrı İlinde sanayiin gelişmemesi, yeterince fabrika ve istihdam sağlayıcı işyerlerinin olmayışı, gün gittikçe işsizler ordusu zincirine yeni bir halka daha eklemektedir.

İlimiz, yurtiçi gayri safî hâsıladan aldığı pay, ülke bazında, oldukça düşüktür; iktisadi ve sosyal kriterler çerçevesinde, Türkiye'nin diğer illerine göre son sıralardadır.

Ağrı İlinde göç önemli bir olgudur. İlin ekonomik ve sosyal yetersizliği giderilmediği sürece bu olgu devam edecektir. İlin sanayii yok gibidir.

İlimizin hak ettiği yere gelebilmesi ve insanımızın özlenen refah seviyesini yakalayabilmesi için, aslında yeterli potansiyele sahibiz. Yapılması gereken, atıl durumda kalan kaynakların ortaya çıkarılması ve bunların kullanılma yöntemlerinin belirlenmesidir. Ağrı İlinin, ekonomik ve sosyal yönden geri kalmışlık ve gelişememe sebeplerinin bulunması, gerekli tedbirlerin alınması ve kalıcı çözümler üretilmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci maddesi ve Meclis İçtüzüğünün 102 nci maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 31                                Tarih: 21.5.2003

Genel Kurulun 21.5.2003 Çarşamba günkü (bugün) Birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile  Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 34 üncü sırasında yer alan 120 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına alınması ve çalışma süresinin 15.00-23.00 saatleri arasında olması; 22.5.2003 Perşembe günkü Birleşimde ise, gündemin 5 inci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması; 23.5.2003 Cuma günü de Genel Kurulun saat 14.00'de toplanması ve gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 63 üncü sırasında yer alan, Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin (8/2) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmesinin yapılması ve çalışma süresinin bu işin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar olmasının Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

 

Bülent Arınç

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

 

 

 

 

Faruk Çelik

Mustafa Özyürek

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

CHP Grubu Başkanvekili

 

BAŞKAN - Öneri hakkında söz talebi?.. Yok.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI. - SEÇİM

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - (10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - (10/29,31) esas numaralı Meclis araştırması komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Trabzon Milletvekili Şevket Arz aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmına" geçiyoruz.

İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (1) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 109 uncu maddesini okutuyorum:

DOKUZUNCU BÖLÜM

Çeşitli, Geçici ve Son Hükümler

Yazılı bildirim

MADDE 109. - Bu Kanunda öngörülen bildirimlerin ilgiliye yazılı olarak ve imza karşılığında yapılması gerekir. Bildirim yapılan kişi bunu imzalamazsa, durum o yerde tutanakla tespit edilir. Ancak, 7201 sayılı Kanun kapsamına giren tebligat anılan Kanun hükümlerine göre yapılır.

BAŞKAN - Madde hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun saygın üyeleri; İş Kanunu Yasa Tasarısının "Çeşitli, Geçici ve Son Hükümler" başlıklı Dokuzuncu Bölümünün yazılı bildirimi düzenleyen 109 uncu maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubumuz adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

13 Mart 2003 tarihinden itibaren, tartışmalı, toplumda yankı uyandıran, çalışanlar ile çalıştıranların konumunu ve ilişkilerini düzenleyen bu yasa tasarısını Yüce Mecliste görüşüyoruz. Yasa tasarısı, Meclis Genel Kurulunda, normal çalışma koşullarının dışında görüşülerek çıkarılmaya çalışılıyor. Gerçi, Meclisten çıkarmaya çalıştığımız yasa tasarısının sahibi de yok. Sayın Bakan, yasa tasarısını sunuş konuşmasında ve zaman zaman Genel Kurulda yaptığı açıklamalarda, devletin devamlılığı esasına dayanarak İş Yasa Tasarısını Meclis gündemine getirdiklerini, bu yasa tasarısını kucaklarında bulduklarını ifade etmiştir. Halbuki, bu yasa tasarısı, AK Parti Hükümetince, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş, komisyonda savunulmuş ve Meclis gündemine getirilmiştir.

Bir söz vardır: İnanmayan insan inandıramaz. Hükümetin, Sayın Bakanın tasvip etmediği ve "kucağımda buldum, devletin devamlılığı esasına göre getirdim" dediği bir yasa tasarısına bizim inanmamızı, tasvip etmemizi Sayın Bakan bizden nasıl bekleyebilir?! Sayın Bakan, eğer, hakikaten devletin devamlılığı esasına dayanarak getirdiği ve kucağında bulduğu bu yasa tasarısını içine sindiremiyorsa, yasa tasarısını Meclisten geri çekmelidir. Eğer, bu yasa tasarısını Meclisten geri çekmeyerek, görüşmelere devam etmek istiyorsa, o zaman, bu yasa tasarısı, AK Parti hükümetinin savunduğu, önerdiği bir yasa tasarısı olarak kabul edilecektir. Sayın Bakan, bunun dışında, başka bir sorunu da Meclisin gündemine getiremez. Bu tasarı, açıkçası, AK Parti hükümetinin tasarısıdır; Meclis gündemine getiren, sayın hükümettir. Açıkça, biz, nasıl bu tasarıyı içimize sindiremediğimizi, karşı çıktığımızı anlatmaya çalışıyorsak, sizler de, bu tasarıyı savunmak zorundasınız.

Değerli arkadaşlar, şu an görüştüğümüz tasarıyla işlevsiz hale getirilmeye çalışılan İş Güvencesi Yasası, Kopenhag'da belirlenen ve bizim, devlet olarak, uygulayacağız diye altına imza attığımız Avrupa Birliği uyum yasalarından biridir. Hatırlarsınız, geçen dönem, Ağustos 2002 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde olduğu bir dönemde, olağanüstü toplantı çağrısı yapılarak çıkarılan bir yasadır. İş Güvencesi Yasası, Avrupa Birliği tarafından, Türkiye'de yetersiz olan, çalışanların haklarının düzeltilmesi, yıllardır ezilen, işini kaybetme korkusuyla, sosyal güvenceden yoksun, her türlü zorluğa, baskıya katlanan işçi kesiminin, dünya standartlarında, insanca çalışma olanaklarına sahip olabilmesi için çıkarılması istenen bir yasaydı. Aslında bu yasa, Avrupa Birliği uyum yasalarından çok daha önce, bizim, kendi insanımız için yapmamız gereken bir düzenlemeydi; ama, maalesef, öyle olmadı. Avrupa Birliğinin, bizi, kendi insanlarımıza zaten olması gereken haklarını vermemiz için zorlamasıyla bu yasa gündeme geldi ve çıkarıldı; yani, bu yasa, Avrupa Birliği ile ILO Sözleşmelerine uygun bir çalışma ortamının Türkiye'de yerleştirilmesi amacıyla, 15 Martta yürürlüğe girmek üzere kabul edilmişti. Hatırlarsanız, o dönemde de -şimdi olduğu gibi- sosyal kesimlerden bir grup, iktidarı baskı altına almış ve siyasî iktidarı oluşturan partilerden birinin genel başkanı, kendi bakanından, sizin, bugün işlevsiz hale getirmeye çalıştığınız bu yasayı geri çekmesini istemiş ve o süreç, bu bakanın partisinden istifa etmesiyle sonuçlanmıştı. Açıkçası, bu noktada, o partinin, bugün Meclis dışında kaldığına dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Geçen hafta içinde, Sayın Başbakan, Antalya'da yaptığı bir açıklamada "benim işadamım zengin olacak ki, benim ülkem zengin olsun. Parlamento, günlerdir, gece gündüz, on beş gündür engelleniyor. Kim engelliyor; Cumhuriyet Halk Partisi. Cumhuriyet Halk Partisinin hayatında işçinin yanında olduğu görülmüş mü? Biz, işyeri güvencesinden yanayız. İşyeri güvence altında olmadıktan sonra, sen hangi işçiye, neyin iş güvencesini vereceksin" diyerek bu yasayla ilgili görüşlerini ifade etmiştir.

Sevgili arkadaşlar, yasa koyucu, İş Yasası düzenliyor. İş Yasasının 1 inci maddesinde işçi, işveren ve işyeri konumu düzenlenmektedir. Şimdi, değişik bir gözlükle bakarak, sadece işyeri güvenliğini esas alarak... Sayın Başbakan, bu İş Yasasına, bugün demokrasiye yeni geçmeye çalışan Bulgaristan ve Romanya'ya, işçi haklarının olmadığı bir ülkeyi, Türkiye'yi örnek almasını gösterecek şekilde, bu gözle bakarsa, elbet Cumhuriyet Halk Partisi engeller; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi, açıkçası, şunları savunuyor ve altını çizerek de söylüyoruz: Biz, ödünç iş ilişkisine karşıyız diyoruz. Biz, işyerinin ve iş sözleşmesinin devrine olanak sağlayan hükümlere karşıyız diyoruz. Çağrı üzerine çalışma sistemi getiriliyor, buna karşıyız diyoruz. İş sözleşmesinin süreli hale getirilerek işçi üzerinde baskı kurulması isteniyor, buna karşı olduğumuzu söylüyoruz. İş sözleşmesinin feshinde işverene geniş olanaklar sağlanmak isteniyor, buna karşı olduğumuzu söylüyoruz. "Telafi çalışması" adı altında kuralsız çalışma getirilmek isteniyor, buna karşı olduğumuzu söylüyoruz. İşyeri güvenliğini esas alırken, orada, o işyerinde, asıl, emeğini ortaya koyanların hak ve yükümlülükleri gözardı edilirse, Cumhuriyet Halk Partisi, elbette, bu yasada daha duyarlı davranacak, Parlamentoda gücü yettiği oranda, bu yasayı engellemeye çalışacaktır.

Engelleme derken şunu söylemeye çalışıyoruz: Bu yasada, düzeltilmesi gereken konuları öncelikle açıklamaya çalışıyoruz; çünkü, biz, şuna inanıyoruz: Sizin, tek başınıza bu yasayı çıkarmaya gücünüz yetiyor; ama, Cumhuriyet Halk Partisi de, bugünkü konumunda, yasanın, Anayasaya uygun ve yeni sorunlar yaratmayacak şekilde düzgün çıkması için önerilerini söyleyecektir ve biz, bunu söylemeye çalışıyoruz, İçtüzüğün verdiği olanaklar dahilinde, bunu açmaya çalışıyoruz.

Yasa koyucu, 3 oluşumdan, işyerine gereken önemi verir, işverene gereken önemi verir, işçiyi gözardı ederse, bu, yarın, sosyal patlamalara sebep olabilir. Bu nedenle, yasanın sosyal amaçlı bir yasa oluşu ve her 3 unsurun da aynı oranda gözetilmesi gerektiğini vurgulayarak, bu konudaki düşüncelerimizi belirtmek istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülen yasa sosyal amaçlı bir yasa. Bu yasa, 2821 sayılı Sendikalar Yasasını, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Yasasını, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasını da ilgilendirmektedir. İş Güvenliği Yasası, yürürlüğe gireceği tarihi umutla bekleyen -Sayın Cumhurbaşkanının hassasiyeti sayesinde, son anda yürürlük tarihinin uzatılması çalışmaları engellenen yasa- tüm çalışan kesimi mutlu etmişti; ama, şimdi görüşmekte olduğumuzu İş Kanunu Tasarısıyla, işçinin hevesinin kursağında kaldığını görüyoruz.

Bu yasa tasarısında, özellikle akdin feshinin geçerli sebebe dayandırılmasını düzenleyen 18 inci maddeyle "on" yerine "otuz veya daha fazla işçi çalıştıran" ibaresine yer verilmesiyle, İş Güvenliği Yasasının kapsamı daraltılmakta, yasanın işlevi fiilen ortadan kaldırılmaktadır. Bu yasa tasarısıyla, işçi sendikasızlaşmaya, işveren kayıtdışı alanda çalışmaya yönlendirilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, sözlerinizi toparlar mısınız.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Bu yasa tasarısı, ilişkilerini düzenlediğiniz taraflardan birisi olan işçi kesiminde benimsenmemektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; 109 uncu maddede, ikili bir bildirim esas alınmaktadır. Bunlardan birisi şudur: "Bu Yasada öngörülen bildirimlerin ilgiliye yazılı olarak ve imza karşılığında yapılması gerekir. Bildirim yapılan kişi bunu imzalamazsa, durum o yerde tutanakla tespit edilir." Kim tespit edecek? Türkiye'de işsizliğin yoğun olduğu bir ortamda, o iş akdiyle ilgili herhangi bir konuda işveren tarafından işçiye bir bildirim sunulmadığı halde, herhangi bir tutanak -gıyabında- tutularak, bu, yarın mahkemeye intikal ettiğinde, o işçiye bildirilmiş hale getirilecektir.

Halbuki, maddenin ikinci paragrafında "7201 sayılı Kanun kapsamına giren tebligat anılan Kanun hükümlerine göre yapılır" deniliyor. Biz, sosyal barışı da sağlaması açısından, bu tasarıda şu tür bir düzenlemenin yapılmasının çok daha iyi olacağı kanaatindeyiz: "Bu Kanunda öngörülen bildirimler, ilgiliye yazılı olarak 7201 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılır." Bunun, sosyal taraflar açısından da çok daha iyi, çok daha net sonuca götürücü bir etken olacağı kanaatindeyim.

Sayın Başkan, sözlerime son verirken, tasarının, açıklamaya çalıştığım nedenlerle, tümünü ve bu maddenin de bu türde hazırlanış şeklini, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak uygun görmediğimizi ve olumsuz oy vereceğimizi bildirir; tümünüze sevgi ve saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen, Çorum Milletvekili Sayın Agâh Kafkas; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 109 uncu maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İş Kanunu Tasarısının 109 uncu maddesi, yazılı bildirimi esas almaktadır ve ihtilafların çözümüne esas olmak üzere yazılı bildirim olumlu bir gelişmedir. Bu nedenle, bu maddenin olumlu olduğunu belirterek, yasa tasarısının geneli üzerinde bir kısa değerlendirme yapmak istiyorum.

Bilindiği gibi, 26 Haziran 2001 tarihinde, zamanın Çalışma Bakanı ve sosyal tarafların imzaladıkları bir mutabakatla, bir protokolle bu tasarı gündeme gelmiştir. Bu protokolde, çalışma yaşamımızı düzenleyen yasaların çağdaş gelişim çizgisine uygun biçime getirilmesi için, taraflarca önerilen ve üniversitelerimizin çalışma yaşamıyla ilgili sayın öğretim üyelerinden oluşan bilim kurulunun, öncelikle 1475 sayılı İş Kanunu, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu başta olmak üzere, bu yasalarda gerekli değişiklikleri ve düzenlemeleri yapmaları kabul edilmiştir. "Böylece, sosyal diyalog içerisinde üretilecek çözümün sosyal faydası daha büyük olacaktır" denilmektedir.

Burada altı çizilmesi gereken husus, sosyal tarafların, Türk iş hukukunun çağdaş gelişim çizgisine çekilmesi konusundaki mutabakatlarıdır.

Çağdaş gelişim çizgisine baktığımız zaman, Avrupa Birliği standartları ve Avrupa Birliğindeki çalışma ilişkilerindeki çalışma kurumlarının da Türkiye'de yer alması anlamına geliyor ve burada da, esas unsurun -bu cümleyi kabul etmekle ve deklare etmekle- esnek çalışma ilişkileri olduğu ortadadır. Ancak, esnek çalışma düzenlemeleri yaparken, sendika, toplusözleşme ve endüstriyel konsey gibi kurumlar arasında sağlıklı bir hiyerarşi oluşturulması ve yine, esnekliğin, güçlü sendikal haklardan oluşan sinerjik bir model yaratması gerekmektedir Batı'da olduğu gibi.

Sendikalaşmayı artıran, sendikal yapıyı güçlendiren, toplusözleşmeden yararlanmayı yaygınlaştıran yeni düzenlemeleri de, kısa sürede hayata geçirmeliyiz bu protokolde belirtilen 2821 ve 2822 sayılı Yasalarla. Bir başka anlatımla, Avrupa Birliğiyle uyum çalışmalarını hızlandırdığımız şu günlerde, AB'nin sosyal modeline uygun ekonomik gelişmeyi, sosyal gelişmeyi eşzamanda gerçekleştirmeliyiz ve bu konudaki çalışmalarımız, çok yoğun bir şekilde sürmektedir.

Değerli milletvekilleri, çıkaracağımız bu yasanın, bir teknik yasa, çalışma hayatını yıllarca düzenleyecek bir yasa olduğu ve bu noktada ciddî bir çalışma yapılması gerektiği ortadayken, maalesef, yasanın tartışma zemini biraz kaymış durumda. Umuyorum ki, bundan sonraki süreçte -başından beri, birkaç konuşmamda altını çizdiğim gibi- bu Meclis, kendi iç dinamikleri içerisinde, bu yasayı, başta belirtilen Avrupa Birliği kriterlerine ve Avrupa Birliği Sosyal Şartına uygun bir halde çıkaracaktır.

Bu çerçevede, yasa tasarısının, çok uzun süre, sosyal tarafların diyalogu aranarak, sosyal taraflarla birlikte götürülmesi hedeflenmiş ve çok büyük mesafe katedilmiştir. Maalesef, kimi diyalog eksiklikleri kimi iletişim noksanlıkları kimi bu sürecin istismarı gibi nedenlerle sonuca ulaşılamamıştır. Bu yasa tartışılırken, son noktada, işçi sendikalarımızın çok değerli uzmanlarıyla, konfederasyonlarımızın çok değerli uzmanlarıyla oturup, ortak bir çalışma yapmaya çalıştım. Bu çalışmada, işçi ve işveren arasındaki dengenin kurulması için olmazsa olmaz beş temel konu tespit ettik; çünkü, bu yasayı hayata geçirirken temel hedefimiz, hem işçinin mağdur edilmemesi, işçinin korunması ilkesi hem de çağdaş standartların bu yasada hâkim olması kriteriydi. Konfederasyonlarımızın değerli uzmanlarıyla vardığımız mutabakatta, bana beş temel madde tespit edilmişti. Bu beş temel maddeden iki tanesini komisyon çalışmaları içerisinde çözdük. Bunlardan bir tanesi, çalışma koşullarında değişikliği içeren bir düzenlemeydi. Maalesef, bu düzenleme, çalışma koşullarını belirlerken işçiye yeni hakların sağlandığı ve işçinin korunduğu bir maddeyken, sonradan ikinci bir fıkra eklenerek, burada, işçiye sağlanan hakların geri alınmasını öngörmekteydi ve komisyon çalışmalarında, Cumhuriyet Halk Partisinden katılan değerli arkadaşlarımızın da katkılarıyla, komisyonumuzun oybirliğiyle, bu madde, arkadaşlarımızın önerdiği çerçeve içerisinde hallolmuştur. Burada, bu fıkrada "İşverence çalışma koşullarının değiştirilmesi hakkı saklı tutulduğu hallerde ve belirli süreli iş sözleşmelerinde yukarıdaki hükümler uygulanmaz; ancak, belirli süreli iş sözleşmesinde işverenin çalışma koşullarında değişiklik yapma hakkı saklı tutulmamışsa, işçi rıza göstermedikçe, işveren, belirlenen şartları süre sonuna kadar uygulamakla yükümlüdür" hükmü yer almaktaydı. Burada, işveren tarafından istismarı mümkün olan bu hüküm -çünkü, hepimiz, kimi kâğıtların, kimi hizmet sözleşmelerinin daha önceden imzalattırıldığını biliyoruz- ortadan kaldırılmıştır.

Yine, arkadaşlarımızın önerdikleri, bu yasada yer alan yeni çalışma biçimlerinin uygulanmasının ihlalinde hiçbir yaptırımın olmadığı belirtilmekteydi. 7 nci maddede geçici iş ilişkisi, 14 üncü maddede çağrı üzerine çalışma, 41 inci maddede fazla çalışma, 64 üncü maddede telafi çalışması ve 65 inci maddede kısmî çalışmanın müeyyidelerinin olmadığı tespit edilmişti; bunlara müeyyideler getirilmiştir. Her bir olay ve her bir işçi için 50 000 000 ile 100 000 000 TL arasında değişen para cezaları getirilmiştir.

Esas, bu yasanın içerisinde arkadaşlarımızın önerdikleri üç madde vardır ki, bu, yasanın içeriğini değerlendirdiğiniz zaman çok önemlidir. Şimdi, biz, iş güvencesini tartıştığımız zaman, sadece 30 rakamını, 10 rakamını tartışıyoruz. Oysaki, iş güvencesi rakamını 10'dan sıfıra da indirseniz, eski halinden sıfıra da indirseniz, benim bahsettiğim bu üç maddede, arkadaşlarımızla tespit ettiğimiz üç maddede gerekli düzenlemeleri yapmadığınız takdirde, iş güvencesi yasası diye bir hükmün Türkiye'de uygulanıyor olma ihtimalini ortadan kaldırırsınız. Biz, bu işi sloganlarla tartışmak yerine... İş hukuku, gerçekten, çok ciddî ihtisas gerektiren bir hukuk dalıdır ve her hukukçunun, ihtisası olmayan hukukçunun anlayamayacağı kadar derin konuları ihtiva etmektedir. O nedenle, 2 nci maddede, 7 nci maddede ve 11 inci maddede, belirli süreli hizmet akdi, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi, taşeron maddesi ve geçici iş ilişkisi başlıklı maddelerde gerekli düzenlemeleri yapmadığımız takdirde, bütünüyle bu yasanın dengesi bozulmaktaydı. Oysa, bu yasanın dengesinin bozulmaması konusunda çok ciddî bir uğraş verilmiştir. Ben, burada, AK Partinin değerli yöneticilerine ve bütün milletvekillerine şükranlarımı sunmak istiyorum. Parti içi demokrasinin ve parti içerisinde inandıklarını savunmanın ve bunun karşılığını görmenin çok onurlu bir mücadelesini yaşadım ve herkesten büyük anlayış ve katkı gördüm; onun için, AK Parti Grubuma minnetlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.

Partimiz, kendi iç dinamikleri içerisinde bu yasanın eksikliklerinin giderilmesi konusunda gerekli hassasiyeti göstermiştir. Yine, bir teşekkür borcumu da, Sayın Çalışma Bakanıma ve değerli kadrosuna sunmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kafkas, konuşmanızı toparlayabilir misiniz.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Çünkü, bu ekiple birlikte yaptığımız çalışmada, İş Kanununun temel esprisindeki işçiyi koruma ilkesini de, serbest rekabet ortamında mücadele veren ve istihdam yaratmak için çaba sarf eden dengeyi de, işverenin dengesini de kurma konusundaki hassasiyetimiz, birlikte yaptığımız çalışmalarla ortaya çıkmıştır. Ben inanıyorum ki, İçtüzüğün verdiği imkânlar çerçevesinde, bu söylediğimiz konulara ilişkin gerekli düzenlemeler yapılacak ve işçi kesiminin mağduriyeti ortadan kaldırılırken, talepleri de yerine getirilmiş olacaktır.

Kimse, AK Partiyi işçi düşmanı olarak ilan etme hakkına sahip değildir. Biz, önce insan merkezli ve emeği yücelten, emeğe değer veren bir anlayışın temsilcileriyiz. O nedenle, AK Parti, kendi dinamikleri içerisinde bunu çözerken, Cumhuriyet Halk Partisinin de sermaye düşmanı olmadığını çok iyi biliyorum ve Parlamentomuzun her iki değerli partisinin mensuplarının kendi iç dinamikleri içerisinde ve bundan sonraki süreçte, hiç olmazsa -altını bir kez daha tekrar ederek çizmek istiyorum ki- bu yasanın daha sağlıklı çıkması ve yasanın aksayan taraflarının giderilmesi konusunda hassasiyet göstermesi gerekmektedir.

Biraz önce, değerli arkadaşımız diyor ki: "Bizim hiçbir önerimiz kabul edilmedi." Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği birçok önerge burada hayata geçirilmiş ve 12-13 tane önergeleri AK Partinin oylarıyla kabul edilerek yasadaki kimi eksikliklerin düzeltilmesi sağlanmıştır; ama, önerge verme hastalığı, maalesef, bazen de tersine olmuştur. Bizim önergemizde 5 milyar cezayı -işverene verilecek bir cezayı- maalesef, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesiyle bir asgarî ücrete indirdik. Bu teknik arızanın, yapacağımız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sayın Başkanım, son bir cümle.

BAŞKAN - Sayın Kafkas, eksüreniz de doldu; öyle anlaşılıyor ki, serbest kılsak, sabaha kadar konuşacaksınız.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Son bir cümle...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Ben inanıyorum ki, kendi dinamikleri içerisinde düzeltecektir.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan...

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Adana Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 109 uncu maddesi hakkında, şahsım adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Efendim, bir yakınımıza, dostu, imkânları dahilinde alabildiği külüstür bir arabayı gösteriyor; arkadaşım, iltifatta bulunmak gayretiyle, kaportası dökük, motoru paslanmış arabada bir güzellik arıyor ve şöyle diyor: "Çok güzel koltukları olan bir araba almışsınız." İş Kanunu Tasarısının 109 uncu maddesi de, gerçekten, bu tasarının en güzel, hatta tek güzel hazırlanmış maddesidir. Bu kanunda öngörülen bildirimlerin ilgiliye yazılı olarak ve imza karşılığında yapılması gereği, bildirim yapılan kişinin imzalamaması halinde durumun yerinde tutanakla tespit edileceği, son derece başarılı ve yerinde düzenlemelerdir; yani, bu madde, kaportası göçmüş, motoru dağılmış bir arabanın koltuklarıdır.

Hükümet, tüccar siyaseti yürütmekle övünmekte ne kadar haklı olduğunu iş kanunuyla ortaya koymuştur.

Kasabanın tek lokantacısı, çıkar dükkânının önüne, koca bir tepsi pilavı karıştırır ve bağırır: "Ey millet, gelin, siz bu pilavı taze taze şimdi yiyin; şimdi yemezseniz, yarın çorbasını, öbür gün böreğini, daha sonraki gün de sütlacını size yedirmeyi bilirim ben. "

Hükümetimiz, tansiyon düşünceye kadar ötelemiş olduğu pilavı yine önümüze getirmiştir. Bu tüccar siyasetinin strateji kurguları, yurt dışında işlemese bile, yurt içinde onlara kim bilir daha nice zaferler kazandıracaktır.

Sayın milletvekilleri, İş Kanununun önceki görüşmelerinde birtakım hususları söyleye söyleye dilimizde tüy bitti; ancak, hükümetimiz, bir kere olsun "bu koca adamlar ne diyor" diye kulak kabartmadılar. İnsan onurunun çiğnenmekte olduğuna dair, rekabete büyük bir darbe indirildiğine dair, emeğin hakkının yok edildiğine dair sözlerimiz tebessümlerle geçiştirildi. Bu kanun tasarısı, tek kelimesinde kalem oynatılmaksızın yeniden önümüze getirildi. Kamuoyundan alınan bu kadar tepkiye biraz saygı duyulsaydı, bu metin önümüze çok değişmiş bir şekilde getirilebilirdi.

Aziz Türk Milletinin temsilcileri, bu kanun, işçilerimiz kadar namuslu işadamlarımızı da mağdur etmektedir. Ben, işadamı kavramında, vergi hileleri üstadı olmamış, servetini emeği sömürerek kazanmamış, namuslu, ülkesinin bayrağını tüm dünyada gururla taşıyan, istihdam yaratan girişimcilerimizden bahsediyorum. Bunların karşısında en büyük düşman, ne devlettir ne de işçi sınıfıdır; üçkâğıtçılardır, sahtekârlardır, riyakârlardır.

İşte, hükümetiniz, ne yazık ki, yılların emektarlarını işsizliğin girdabına terk ederek, yarını görmekten uzak, kayıtsız, iş kiralama eylemini namusuna bunalıp yapamayacak, taşeron işçilerle istihdama gidemeyecek işverenlere ciddî bir rekabet, hatta felaket darbesi vuracaktır; ancak, hükümetinizin eylemlerinin kimlerin menfaatlarını artırmakta olduğunu da lütfen dikkatten kaçırmayınız. Sanmayınız ki, iki sömürgecinin şartlarını geliştirmekle Türkiye'yi kalkındıracak düzenlemelere gidiyorsunuz. Birçok ülkeyle dışticaret ataşe sayısı mukayese bile edilemeyen ülkemizin ticaret ataşeliklerinin sayısını daha da azaltarak ihracatımızın artırılması rüyası gibi, hükümetimiz, işçinin alım gücünü düşürerek mi üretim ve büyümenin önünü açacaktır?! Paranın dolaşımının önüne çelikten bir zırh koyanlar, bu uygulamanın büyüme rakamlarına etkisini düşünmüşler midir acaba?!

Saygıdeğer vekiller, iktidar partisi ismini önemli iki kavramla oluşturmuştur: "Adalet" ve "kalkınma." Bir milletin kalkınması için adaletin esas olduğu şüphesizdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başoğlu.

ATİLLA BAŞOĞLU (Devamla) - Hatırlarsınız, Kurtuluş Savaşımızda bir hekim, oğluyla aynı cephededir; en büyük endişesi, oğlunun bir gün kendi hastane çadırına getirilmesiydi ve korktuğu bir gün gerçek oldu. Önüne gelen iki yaralıdan birisi oğlu, diğeri ise bir albaydır. Bir gün evvelki uçak saldırısı ilaç deposunu vurmasaydı, ikisine de yetecek kadar serum bulunabilecekti; ancak, o, kalmış olan tek seruma gözyaşlarını da karıştırarak ülkesinin kurtuluşu için albaya tatbik etti.

Sayın vekiller, adalet, bir vasıtayı doğru yerde kullanmaktır. 1997 senesinden beri süregelen krizlerde elimizdeki serumları kime takacağımızı bilelim ki, kurtuluşumuz hep beraber olsun.

Sayın yetkililer, anlaşılan odur ki, bütün gayretlere rağmen, dökülen yaşlara rağmen, bize rağmen, siz, bu bozuk pilavı millete, emekçiye yedirmek istiyorsunuz; ancak, sayın vatandaşlarımız, emekçilerimiz mahzun olmasınlar, mahkeme kadıya mülk değildir; bir gün bir iktidar gelir ve bu yapılanların muhasebesi tekrar yapılır.

Sayın hükümet üyeleri, uygulamalarınızı izliyoruz, değerlendiriyoruz ve endişe ediyoruz, ki, siz, önceki hükümetlere rahmet okutacağa benziyorsunuz.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başoğlu.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Konuşmuyor.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

109 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

110 uncu maddeyi okutuyorum:

Konut kapıcılarının özel çalışma koşulları

MADDE 110. - Konut kapıcılarının hizmetlerinin kapsam ve niteliği ile çalışma süreleri, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günleri, yıllık ücretli izin hakları ve kapıcı konutları ile ilgili hususların düzenlenmesinde uygulanacak değişik şekil ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 110 uncu maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyete saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, izniniz olursa, asıl konuya girmeden önce, Tekelin Malatya Tütün Fabrikasının ve işçilerinin acil bir sorununa değineceğim. Fabrikada emekliliği gelen işçilere gönderilen bir yazıda, emekliliği gelen işçilerin 26.5.2003 tarihi itibariyle iş akitlerine son verileceği bildirilmiştir. Bu uygulamayla, 368 çalışan, bir günde işini kaybetmiş olacaktır. Aynı uygulama, Tekelin Tokat Sigara Fabrikasında da sürdürülmektedir. Bu uygulama sadece işçileri değil, fabrikayı da etkileyecektir. Zira, emekliye sevk edilecek sevk edilecek personelin büyük bölümü vasıflı, teknik personeldir. Bu personelin emekli edilmesiyle, fabrika çalışamaz duruma gelecektir. Geriye kalan işçilerin çoğu, başka fabrikalardan gelmiş, vasıfsız işçilerdir. Özelleştirme kapsamında bulunan bu fabrika, eğer, bilinçli olarak çalışamaz duruma getirilerek zarar ettirilip, özelleştirmeye gerekçe yapılmak istenmiyorsa, bu uygulamaya derhal son verilmelidir. Sayın hükümetin, konuyu yeniden tetkikiyle bu yanlış uygulamayı durdurmasını talep ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, tasarının gerekçesinde, İş Kanununun 1971'de yürürlüğe girmesinden sonra otuz yılı aşkın bir süre geçtiği, bu zaman zarfında ekonomik ve sosyal alanda, çalışma alanında pek çok değişimler olduğu, ekonomik kriz dönemlerinde esnek kuralların uygulanmasının gerekli olduğu, Avrupa Birliğine uyum sürecinde yeni düzenlemelerin yapılması gerektiği belirtilerek, yasa tasarısının gerekçesi açıklanmıştır. Ancak, bu tasarı, çalışma yaşamını düzenlemesi nedeniyle çok geniş bir toplumsal kesimi ilgilendirmektedir. Bu nedenle, bu kabil yasal düzenlemelerde toplumsal uzlaşı çok önemlidir; bu meselede, olaya, sadece işveren veya sadece işçi yönünden yaklaşamayız. Düzenlemeyi bilim adamlarına yaptırmak da yeterli değildir; çünkü, çoğu zaman teori ile pratik, farklılıklar göstermektedir. Öyleyse, işçi ve işveren örgütlerinin, diğer sivil kitle örgütlerinin, siyasî partilerin de bu konuda fikirlerinin alınması ve tasarının bu şekilde düzenlenmesi gerekirdi. Gerçi, hükümet, işçi ve işveren kesimini bir araya getirdiklerini, onların kabulüyle, 9 bilim adamına bu tasarının hazırlatıldığını belirtmekte ise de, sonuçta bir uzlaşının olmadığı ortaya çıkmıştır. Yapılması gereken, bilim adamlarının hazırladığı taslak üzerinde tarafların bir araya getirilerek, uzlaşma imkânları yaratmaktı.

Değerli milletvekilleri, yasalar, sadece o dönemin sorunlarını çözmek için değil, gelecekte de geniş bir zaman diliminde uygulanmak için çıkarılır. Öyleyse, bu kadar aceleye ve telaşa gerek olmasa gerekirdi. Uzlaşılamayan maddelerle ilgili olarak, tekrar tekrar görüşmeler yaparak, bu maddelerle ilgili kamuoyunun da fikirlerini alarak ortak bir noktaya gelmek gerekirken, işveren kesiminin oluru alınarak, bu taslak yeterli denilip, tasarı halinde Meclise sevk edilmesi yerinde olmamıştır. Komisyonlardaki görüşmeler sırasında, Meclis çatısı altındaki tek muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisinin görüş ve önerileri de dikkate alınmamıştır.

Tasarı, bu haliyle, iktidar partisinin Meclisteki çoğunluğunun oyuyla yasalaştığı takdirde, iş yaşamımızdaki sorunları çözmüş olmayacak, bilakis, iş barışını olumsuz yönde etkileyecektir. Daha şimdiden, Türk-İş, DİSK ve Hak-İş Federasyonları, bu tasarıyla ilgili gösteri ve yürüyüşlere başlamışlardır.

Değerli milletvekilleri, sayın hükümet; henüz, iş işten geçmemiştir; bu aşamada dahi, işçi-işveren örgütleri ve muhalefetle ortak hareket edilerek bir orta yol bulunabilir. Lütfen, ülkemizdeki iş barışını tahrip etmeyelim. Ülkemizin bugün için büyük sorunu, işsizlik ve yoksulluktur. Gelin, hep beraber, buna çözüm bulmaya çalışalım. Ülkemizin borç batağına sürüklenmesinde, ekonomimizin sürekli kriz ortamında bulunmasında, bankaların batırılmasında ve hortumlanmasında, yolsuzluklarda, ne işçilerin ne memurların ne de köylülerin bir sorumluluğu vardır. Bu nedenle, tüm bunların faturasını çalışan kesime çıkarmak doğru değildir. Gelin, hep beraber, ekonomimizi düzeltmeye çalışalım. Bu arada, işverenlerimizin ağır vergi yüklerini ve yüksek SSK primlerini hafifletelim. Üretim ve ihracatı artırmak için gerekenleri yapalım. Rantiyeyi değil, asıl olarak, üretici işvereni koruyalım. Malatya'daki, Serbest Muhasebeci ve Malî Müşavirler Odasının hesaplamasına göre, yılda 680 milyar TL rant geliri elde eden şahsın devlete ödediği toplam vergi 2 milyar 497 milyon TL'dir. Oysa, fabrika kuran, yatırım yapan, üretim yapan işveren bu çalışmalar nedeniyle 680 milyar TL kazanç elde ettiğinde, 380 milyarını  vergi olarak ödemektedir. Yine, işverenler, yüksek SSK primlerini ödemede zorlanmaktadırlar. SSK primlerinin yüksekliği kayıtdışılığı teşvik etmektedir. Gelin, bunlara çözüm üretelim; ancak, bunun yanında, işverene para kazandıran, fabrikasının dişlisinin dönmesini, bacasının tütmesini sağlayan işçiyi de sosyal bir varlık olarak gözönünde bulunduralım. İşçinin, insanca yaşayabileceği bir ücret alması, çalışma şartlarının iyileştirilmesi için de gerekeni yapalım. İşçinin, işyerinde geleceğinden emin olarak, huzur içinde çalışmasının şartlarını oluşturalım. Bir AKP milletvekilinin deyimiyle "işverenler, yöremizde fabrika açsın da, bizim insanlarımızı da sömürsün" anlayışı, çağdaş bir anlayış değildir. Türkiye Cumhuriyeti, sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal devlet olarak, işçinin sömürülmesine veya köle düzeni içinde çalıştırılmasına göz yumulamaz. İşverenin işçiye iş vermesini veya işçinin, işverenin işinde çalışmasını, iyilik veya yardım anlayışıyla izah edemeyiz. İşçi ve işverenler, toplumun belirli katmanlarını oluştururlar; deyim yerindeyse, etle tırnak gibidirler. İşçi olmadan, işverenin, işyerlerini çalıştırması, çarkları döndürmesi mümkün değildir. İşveren olmadan da iş imkânı yaratmak yine mümkün değildir. Bu nedenle, bu iki toplum kesimini birbirlerine düşman edecek yasal düzenlemelerden kaçınalım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümet tasarısında istisna kapsamında gösterilen konut kapıcıları, -4- üncü maddenin düzenlenmesinde istisna kapsamından çıkarılmıştır; bunu olumlu karşılıyoruz. Ülkemizde 2 500 000'ın üzerinde konut kapıcısı ve aile bireyleri bulunmaktadır. Bu insanların çoğu bodrum katlarında, nem ve rutubet içinde, sağlıksız koşullarda barındırılmaktadır.

Genelinde asgarî ücretle çalışan kapıcıların pek çoğunun sigortası yoktur. Bayramlarda, hafta sonlarında ve günlük çalışma süresinin üzerinde çalıştırılmalarına karşın, fazla mesai ücreti alamıyorlar. Kapıcıya ödenen maaş karşılığında tüm aile çalıştırılabiliyor. Çalışma hayatları, yöneticinin iki dudağı arasında "işten çıkarıldın" sözüne bağlı.

Kat Mülkiyeti Kanununa göre kapıcı evlerinin de sağlıklı olması gerekir. Oysa, buna uygun kapıcı dairesi bulmak Türkiye'de pek zordur. Bu nedenle, inşaatlar yapılırken, belediyelerin, binaların, özellikle kapıcı dairelerinin oturulabilir olup olmadığı yönünden de denetlemesi gerekmektedir. Kapıcının da insan olduğu unutulmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kılıç.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Yöneticilerin, kapıcılara ve kapıcının aile bireylerine, onları kırmayacak şekilde, bağırıp çağırmadan insanca davranması gerekir. Konutların güvenliğini, çevre düzenini, ailenin ihtiyaçlarını karşılayan bu insanların özel çalışma koşullarının yasada öngörülen dokuz aylık süre beklenmeksizin bir an önce çıkarılmasını ve bu kesimin yasal statüsünün belirlenmesini Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından diliyoruz.

Tüm bu dilek ve temennilerimizin Yüce Heyetçe dikkate alınacağını umar; saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "konut kapıcılarının özel çalışma koşulları" başlıklı 110 uncu maddesiyle ilgili olarak, Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Yine, bu tasarının görüşülmesi sırasında, lehte ve aleyhte söz alarak, düşüncelerini, görüşlerini bizimle paylaşan tüm sözcülere teşekkür ediyorum.

Yapılan konuşmaların bazılarında, görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının tümünün işçilerin aleyhine olduğu şeklinde kanaatler de maalesef belirtilmektedir. Tasarının tümü incelendiğinde, bu kanaatin yanlış olduğu, böyle bir izlenim doğurma çabalarının ve anlayışının da yersiz olduğu açıkça görülmektedir.

Mesela, 6 ncı maddeyle, işyerinin devri halinde, işçilerin geçmiş, müktesep hakları güvence altına alınmış, ayrıca; işyerinin veya bir bölümünün devir olunması halinde, devreden veya devralan işverenin, sırf bu sebeple işçinin hizmet akdini fesih edemeyeceği belirtilmiştir. Önceden, sadece kıdem tazminatı güvence altındaydı, şimdi, işçinin işi de güvence altına alınmıştır.

25 inci maddeyle, işçinin, kendi isteğiyle veya işi savsaması sebebiyle, işverenin malını, makinesini, teçhizatını hasara ve kayba uğratması halinde, işverene tanınan iş sözleşmesini derhal feshi hakkı, işçinin on günlük ücret tutarından otuz günlük ücret tutarına yükseltilmektedir.

Yine, işçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde, devamsızlığın, 17 nci maddede belirtilen ihbar sürelerini aşması halinde, işverenin hizmet akdini feshedebileceği hüküm altına alınmaktadır.

31 inci maddeyle, herhangi bir askerî ve kanunî ödevi dolayısıyla işinden ayrılan işçinin, bu ödevi sona ermesinden itibaren iki ay içinde müracaat etmesi halinde, işverenin, işçiyi derhal ya da boşalacak ilk işe alması zorunluluğu getirilmiştir. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen işverenlere, işçiye üç aylık ücreti tutarında tazminat ödeme zorunluluğu getirilmektedir.

34 üncü maddeyle, işçi ücretinin ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde ödenmemesi halinde, işçinin iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabileceği, işçinin bu hakkını kullanması sebebiyle hizmet aktinin feshedilemeyeceği ve yerine yeni işçi alınamayacağı belirtilerek, işçilerin işi reddetme haklarını kullanmaları, iş sözleşmelerinin de korunmaları amaçlanmıştır.

42 nci maddeyle, zorunlu nedenlerle fazla çalışma yapılması halinde, ücret ödenmesi dışında, fazla çalışma yapan işçilere uygun bir dinlenme süresi verilme zorunluluğu da getirilmektedir.

74 üncü maddeyle, doğumdan önce 6 ve doğumdan sonra 6 hafta olmak üzere toplam 12 hafta olan analık halinde çalıştırma yasağı, 8+8 olmak üzere toplam 16 haftaya çıkarılmaktadır. Avrupa Birliği kriterleri 7+7, toplam 14 haftadır.

83 üncü maddeyle, İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği açısından işçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayatî bir tehlike ile karşı karşıya kalan işçi, iş sağlığı ve güvenliği kuruluna, kurulun olmadığı işyerlerinde işveren veya vekiline başvurarak gerekli tedbirlerin alınmasını talep etme hakkı ve bu talebin uygunluğu halinde, işçiye reddetme hakkı getirilmektedir.

Yine, görüşmekte olduğumuz maddede de, bütün kapıcıların yeni iş kanunu hükümlerinden yararlanması sağlanmaktadır. Tabiî, bu maddeleri ve örnekleri çoğaltmak mümkündür; ancak, zamanınızı almamak açısından bu kadar örnek yeterlidir diye düşünüyorum. 

Değerli arkadaşlarım, muhalefet, bazen, Türkiye gerçeklerinden uzak, yapay ve hayalî bir zeminde siyaset yapabilir. Demokrasiyi ve muhalefeti içine sindirmiş birisi olarak, bunu saygıyla karşıladığımı da öncelikle belirtmek istiyorum; ancak, muhalefetin görevi, her zaman üzüm yemek olmalıdır, bağcıyı dövme anlayışının kimseye yarar getirmeyeceği açıktır.

Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, bu tasarının, demokratik tahammüller çerçevesinde açık, şeffaf, özgür bir zeminde tartışılmasına ve tüm sosyal tarafların buna katkı vermesine olanak sağladık. Her zaman ve herkesle diyalog kanallarını açık tutuyoruz, tutmaya da devam edeceğiz. Bu bağlamda, Cumhuriyet Halk Partisinin de birçok önergesini, bu tasarının görüşülmesi sırasında, kabul ederek, ben yaparım, ben bilirim anlayışıyla değil, birlikte yapalım anlayışını sergilediğimizi hepinize hatırlatmak istiyorum.

Yine, bizler, AK Parti Grubu olarak, iktidar sorumluluğu taşıdığımızın bilinciyle hareket ediyoruz. Bu sorumluluk, bize, ülke gerçeklerine ve çıkarlarına uygun, aynı zamanda da reel zeminde siyaset yapma mecburiyeti getirmektedir.

Bazı konuşmacıların, burada, bizi, önümüzdeki seçimlerle korkutmaya çalıştıklarına da hep beraber şahit olduk. Bunun, Türkiye'de, siyasetçinin bilinçaltına yerleşen gelecek seçime yatırım yapma yanlışlığından kaynaklandığını düşünüyorum. AK Parti Grubu olarak bizler, gelecek seçimlere değil, gelecek nesillere yatırım yapmak anlayışıyla, amacıyla hareket ediyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz biliyoruz ki, her nesil, aslında, kendisinden sonra gelecek olan neslin emanetçisidir; biz de gelecek olan nesle daha özgür, daha zengin bir Türkiye bırakmak istiyoruz. Onun için bu gayretle çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Ayrıca, buradan herkese, Siirt ve Çorum seçim sonuçlarını da bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Önümüzdeki yerel seçimlerin, bizi değil, muhalefeti kaygılandırdığını da hepimiz artık biliyoruz.

Kıymetli milletvekilleri, sadece çıkarılan yasalarla, ne iş güvenliğinin ne de işyeri güvenliğinin sağlanmasının mümkün olmadığı açıktır. Bu yasaların, aynı zamanda, doğru bir sosyal ve ekonomik politikalarla beslenmesi gerekmektedir. Özellikle, son yıllarda ülkemizde, en önemli en büyük şirketlerimizin kârlarının daha çok faaliyet dışındaki gelirlerden elde edildiğini açıklanan raporlardan hepimiz biliyoruz. İstihdamı artırmak, sanayici ve işvereni tekrar üretime kaydırmak için gerekli çalışmaları hep birlikte yapmalıyız. Haksız rekabete yol açan kayıtdışılıkla mücadele etmeyi, ağır vergi ve SSK prim yüklerini azaltmayı, enerji maliyetlerini düşürmeyi, bürokratik engelleri azaltmayı, ekonomik istikrarı sağlamayı, kamunun borçlanma gereğini azaltmayı kendimize hepimiz temel almalıyız. Bunları yapmazsak, yatırımcıyı üretime çekemez, işsizlik sorununu da azaltamayız. Malî milat, vergi barışı, nemalar, ucuz mazot gibi önemli hizmetleri yapan iktidar, bunları da yapmaya muktedirdir ve bunları da yapacaktır. Bütün mesele, bozulan makro ekonomik dengeleri tekrar sağlamaktır; AK Parti iktidarı, bunun için çalışmaktadır, bunun için gayret göstermektedir.

Türkiye'de, sivil toplum örgütlerinin gelişmesinin, sözgelimi, sendikacılığın önündeki tek engel bürokratik ya da yasal engeller değildir. Şüphesiz, yasalarda varsa, bu engeller de derhal kaldırılmalıdır; ancak, asıl sebep, Türkiye'de iş bulamama endişesi, işten atılma korkusu, gelecek kaygısıdır. Özellikle, son krizlerden  sonra bu endişelerin arttığına hep birlikte şahit olmaktayız.

Sivil toplum örgütlerimizi, tabiî, sendikalarımızı da güçlendirecek olan aidiyet ihtiyacı; yani, bir sendikaya üye olma ihtiyacı, fizyolojik ve güvenlik ihtiyacından sonra gelmektedir. Yani, beslenme ve barınma ihtiyacını gidermiş insanlar, ancak, aidiyet ihtiyacı hissetmektedir. Bir insan aç ise, barınabileceği bir konuta sahip değilse, sivil toplum örgütlerine de üye olmayı düşünmüyor, düşünemiyor. İşte, bizler, bu bilinçle, aç açık insan kalmasın diye gayret ediyoruz; istihdama kolaylıklar getirmeye, üretimin önünü açmaya çalışıyoruz, ucuz konut projelerini hayata geçirmeye uğraşıyoruz. Aç açık insan olmasın ki, insanlar, haklarına daha çok sahip çıksınlar. Bireyler güçlü olsun ki, sivil toplum örgütleri de güçlensin. İşverenlerin malî yapıları güçlü olsun ki, sendikadan korkmasın, işçi hakkından çekinmesin.

Sonuç olarak, işçisiyle, işvereniyle toplam kaliteyi yakalamalıyız, üretimin önündeki engelleri kaldırmalıyız. AK Parti, bunun için vardır, toplumun her kesimini kucaklamaktadır; daha özgür, daha çağdaş, daha güçlü bir Türkiye için çalışmaktadır, çalışmaya devam edecektir diyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kızılcıklı.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan; buyurun.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın  Başkan, değerli milletvekilleri; konut kapıcılarımızın haklarıyla ilgili maddeyi görüşüyoruz şu anda.

Türkiye modernleşmeye başladığı süreçte, köyden şehre göçler de başlamış, konutların çok yüksek katlı olmasıyla beraber -sizlerin de, bizlerin de, hepimizin- yaşadığımız konutlarda, geziye gittiğimizde çocuklarımızı teslim ettiğimiz, tatile gittiğimizde evimizin anahtarını bıraktığımız, yani, hepimizin aileden biri gibi kabul ettiğimiz konut kapıcılarımızın da hukukunu korumak için, bunların haklarını yasalaştırmak ve teminat altına almak için İş Kanunu Tasarısının 110 uncu maddesi düzenlenmiştir.

Bu maddede, şu ana kadar hakları hukukî olarak düzenlenmiş sadece kaloriferli konutların kapıcıları idi; bu konunun uzmanı değerli milletvekillerimizin ve bürokratlarımızın katkılarıyla, bundan sonra, sadece kaloriferli değil, kalorifersiz konutların kapıcılarının da hakları hukukî zemine dayandırılmıştır.

İşverenin, kapıcılarımıza karşı olan şahsî ve keyfî tutumları da, yayınlanacak yönetmelikle işçinin lehine teminat altına alınmıştır.

AK Parti, toplumun bütün kesimlerinin hukukunu korumak için iktidar olmuştur; bu görevinin de şuurunda olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

Kapıcıyla yapılacak hizmet sözleşmelerinin unsurları detaylı olarak düzenlenmiştir. Yönetici, apartman kapıcılarına karşı olan sorumluluklarında, onların hizmetlerini yerine getirmesinde lüzumlu olacak malzemelerin temininde de sorumlu tutulmuştur.

Yine, kapıcılarımızın kaldığı konutların sağlık ve sıhhî durumlarının günümüze uygun hale getirilmesi de konut yöneticilerine mecburî olarak şart koşulmuştur.

Değerli arkadaşlar, İş Kanunu Tasarısının son maddelerine gelmiş bulunuyoruz. Bugüne kadar, bu yüce çatı altında, İş Kanunu Tasarısıyla ilgili çok şey söylenmiştir; ama, son söz olarak belki şunu söylemek doğru olur: AK Parti olarak, biz, toplumun bütün kesimlerinin iktidarıyız. İşçinin de oyunu almış, işverenin de oyunu almış bir parti ve bir iktidar olarak, toplumun bütün kesimlerinin haklarını ve hizmetlerini savunmak için burada bulunduğumuzu belirtir, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Varan.

Şahsı adına, ikinci söz, Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'a aittir.

Buyurun Sayın Bulut (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ERSOY BULUT (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının, konut kapıcılarının özel çalışma koşullarını düzenleyen 110 uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarı, sadece kalorifersiz apartman kapıcılarını ilgilendirmektedir. Kaloriferli apartman kapıcıları, 1475 sayılı İş Kanunu kapsamındadırlar. Gerçi, İstanbul, İzmir başta olmak üzere, özellikle sahil şehirlerimizdeki apartmanların çok büyük bir bölümü kalorifersizdir. Ankara'da bile, büyük oranda, kalorifersiz apartman vardır.

Kaloriferli ya da kalorifersiz, ne tür apartman olursa olsun, buraların kapıcıları kadar hak ettiğinden daha az alan ve insanca yaşama koşullarından yoksun olan bir başka meslek mensubu yoktur. Herkes uykudayken, sabahları fırın kuyruklarında bekleyenler onlar. Sabah akşam, çöpleri toplayıp dökenler yine onlar. Her aklına gelen daire sakininin, zile basarak "şunu söylemeyi unutmuşum, onu da getir" denilenler onlar. Kalorifersiz dairelerde üst katlara kadar kömür taşıyanlar yine onlar. Kaloriferli dairelerde, çocuklar okula gitmeden, babaları, anaları işe gitmeden daireleri ısıtayım deyip, erkenden kalkıp, kaloriferleri yakanlar yine onlar. Postacıyla, muhtarla, her kamu görevlisiyle muhatap olan onlar; ama, buna karşılık, kalorifer dairesinin bir kenarında ya da kalorifersiz dairelerde en sağlıksız koşullarda kalmak zorunda kalanlar yine onlar. Asgarî ücretten maaş almak zorunda kalanlar onlar. Bütün bu işleri yapacaksın, her şeyle ilgileneceksin; ama, adın "kapıcı" olacak. Hayır arkadaşlar, bizim gönlümüz buna razı değil. Biz, zaten, fiilen bu kelimeyi kaldırdık "apartman görevlisi" diyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) 2,5 milyonu aşan apartman kapıcıları, size sesleniyorum: Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında hem layık olduklarınıza kavuşacaksınız hem de isminiz layık biçimde değişecektir. Sayın Bakan, sizi de ikaz ediyorum, lütfen, değiştiriniz.

Ben, ilk kez milletvekili oldum, bu kürsüden de ilk kez konuşuyorum. (Alkışlar) Şunu samimiyetle söylüyorum: Meclisi böyle göreceğimi sanmıyordum. İktidarın, muhalefete, önce, yasa üzerinde görüştüğünü, uzlaşmaya çalıştığını, en azından, Genel Kurulda söylenen doğruları hemen tespit ederek, muhalefete katkıları için teşekkür edeceklerini sanırdım; ama, sükûtu hayale uğradım. Siz "dediğim dedik, çaldığım düdük" türünden hareket ediyorsunuz. Hele hele, İş Kanunu Tasarısı, iş barışını, iş verimliliğini teşvik edici, artırıcı olduğu zaman bir anlam ifade eder; tek yanlı veya taraflardan birini daha fazla kollayan yasal düzenlemeler iş barışını bozar, iş verimliliğini düşürür, bir kargaşa ortamına zemin hazırlar. Bugün yapılan da, taraflardan birini kayıran, ötekine haksızlık eden bir uygulamadır. Cumartesi günü, Ankara'da, İzmir'de yüzbinler yürüdü. Bunlar niçin yürüdü, gerek var mı Türkiye'nin yeniden bir krize sürüklenmesine?!

Sayın Başbakan "Cumhuriyet Halk Partisi işçiye ne verdi" diyor. Biz, Sayın Başbakana ve diğer arkadaşlarımıza diyoruz ki, CHP'nin kırk yıl önce verdiklerini, bugün, siz, almaya çalışıyorsunuz. Bakınız, kırk yıl önce, biz, bugünkü bütün işçinin haysiyetini koruyan, yaşamını düzelten, onurlandıran, kişilik kazandıran bir kanun çıkarmışız, neden elinden alıyorsunuz? Ekonomiyi düzeltmek sadece işçinin üzerine gitmekle mi olur?! (CHP sıralarından alkışlar)

İşçi ve işveren et ve tırnak gibidir, biri olmadan diğeri olmaz. Bu nedenle, yasal düzenlemeler yaparken ülke gerçeklerini gözardı etmeyiniz. İş âlemi, yani, işveren de, işçi de bizim insanımızdır; birisi üretmek için sermayesini, diğeri de emeğini ortaya koymaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ersoy.

ERSOY BULUT (Devamla) - O halde, sermaye ile emek arasında tatlı bir ahenk tesis edilmesi için yasal düzenlemeleri yapmak, çalışma barışını bozacak engelleri ortadan kaldırmak hepimizin görevi olmalıdır; ama, ne yazık ki, bu görevi layıkıyla yerine getirdiğinizi, gelinen noktada söylemek mümkün değildir. Nasıl ki, sermaye, emeksiz bir anlam ifade etmiyorsa, parlamenter demokrasi de muhalefetsiz bir anlam ifade etmez. Muhalefetin görevlerinden biri, hatta en önemlisi iktidarı uyarmak, onu, içine düştüğü veya düşeceği yanlışlardan alıkoymaktır. Bugün burada bizim yaptığımız da budur.

Sayın iktidar partili arkadaşlarımız ve yöneticileri çeşitli söylemlerinde sivil toplum örgütlerinden söz etmekte, iş uygulamaya geldiğinde ise, söylediklerine itibar etmemektedirler. Bu konularda sivil toplum kuruluşlarının görüşlerine itibar etmeyip de ne zaman edeceksiniz?! lütfen, onu söyleyin.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının müzakereleri sırasında gerek Grubumuz adına ve gerekse şahısları adına söz alan arkadaşlarımız çok güzel görüşler ileri sürdüler ve gerçekçi önerilerde bulundular. Ancak, ne yazık ki, iyiniyetle yaptığımız değerlendirme ve önerileri duymazdan geldiniz, dikkate almadınız, gereken ilgiyi göstermediniz. Bildiğinizi okumayın, başkalarının bildiklerine değer verin, onları dinleyin. Yanlıştan dönmek erdemdir.

Yalnız, içimde kalan bir ukdeyi söyleyeceğim. Sempatik bulduğum, bugün de çok ılımlı konuşan eski bir sendikacı arkadaşım, cuma günü "Cumhuriyet Halk Partisi, varoşlarda, bunları bu denli koruyordu da, neden oy almıyor; Malatya örneği" demişti; gelsinler, Mersin'i görsünler, Antalya'yı görsünler, İzmir'i görsünler, Trakya'yı görsünler; oralarda, kim, hangi işçi, kime oy vermiş, biz de size onu gösterelim. Bundan sonra üç koldan ilerliyoruz. Türkiye'de, Allah'ın izniyle biz varız artık, biz varız.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bulut, heyecanlı ve şiir okur gibi yaptığınız konuşmadan dolayı teşekkür ediyorum.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.00
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.13

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - 82 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 111 inci maddesini okutuyorum:

Sanayi, ticaret, tarım ve orman  işleri

MADDE 111. - Bir işin bu Kanunun uygulanması bakımından sanayi, ticaret, tarım ve orman işlerinden sayılıp sayılamayacağını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bir yönetmelikle belirler.

Tarım ve ormandan sayılan işlerde çalışanların, çalışma koşullarına ilişkin hükümleri, hizmet akdi, ücret, işin düzenlenmesi ile ilgili hususlar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 111 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Maddeyle, bir işin, bu kanunun uygulanması bakımından, sanayi, ticaret, tarım ve orman işlerinden sayılıp sayılmayacağı; tarım ve ormandan sayılan işlerde çalışanların çalışma koşulları; hizmet akti ve ücretlere ilişkin hususların, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmeliklerle düzenleneceği hükme bağlanmaktadır. Bu maddeye paralel olarak, sırası gelince görüşeceğimiz 118 inci maddede ise, bu yönetmeliklerin dokuz ay içerisinde çıkarılacağı belirtilmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, her zaman, emekçinin ve işverenin yanındayız, işçi ve işveren örgütlerinin çalışmalarını takdir ediyor ve destekliyoruz; ancak, ekonomik krizden çıkma sürecinde olduğumuz, AB ile ilişkiler, komşumuz Irak'ın durumu ve Kıbrıs gibi dış olayların, ekonomik kriz gibi iç olayların gündemde olduğu bir dönemde, işçi ve işveren açısından büyük önem taşıyan böylesi bir yasanın aceleye getirilerek çıkarılması, korkarım, ekonomik sıkıntılara bir yenisini daha ekleyecek ve belki de, maalesef, işsiz sayımız artacaktır.

Piyasaları dikkatle takip edenlerin izlediği gibi, işçi ihtiyacı olan birçok işletme bile, bu yasa nedeniyle, yeni işçi almakta tereddüt etmekte hatta bazıları işçi sayılarını azaltmanın yollarını aramaktadırlar. Bu tasarının, görüşülmeye başlanasından bu yana, maalesef, binlerce işçi, işsiz kalmıştır.

Gelelim madde hükmüne: Bilindiği gibi, iş hayatındaki çalışma koşulları, sosyal ilişkiler ve sendikal örgütlenmelerle ilgili hususların, Anayasanın 49, 50 ve 51 inci maddeleri uyarınca kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Hal böyle iken, bu maddeyle ilgili konuları düzenleme yetkisi, yönetmeliklerle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verilmektedir.

Maddeye ilişkin olarak, verdiğimiz önergede belirttiğimiz gibi, madde içeriğinde sayılan hususların, yönetmelikle düzenlenmesi mümkün olmayıp, ancak kanunla düzenlenebilir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bizim maddeyle ilgili iki endişemiz vardır: Endişelerimizden birisi, hangi işlerin, bu kanun kapsamına alınıp alınmayacağı konusunda, hazırlanacak yönetmelikler ve bu yönetmeliklerin uygulanması sırasında sübjektif kararlar alınması ve dolayısıyla birkısım emekçilerin bu kanun kapsamı dışında bırakılması korkusudur.

İkinci endişemiz ise, yönetmeliğin çıkarılması için öngörülen dokuz aylık sürenin, yasanın uygulanması açısından, bir boşluk doğurması ihtimalidir. Bu nedenle, dokuz aylık süre beklenilmeksizin, yasanın uygulanmasına ilişkin tüm yönetmeliklerin bir an önce çıkarılmasında fayda vardır.

Bu kanunun kapsamı konusunda, işçi ve işveren temsilcileriyle mutabakat sağlandığı söylenmektedir. Hal böyle ise, neden acaba biz milletvekilleri çeşitli kurum ve kuruluşlarca hâlâ faks ve e-mail yağmuruna tutuluyoruz? Demek ki, hâlâ uzlaşılamayan bazı hususlar vardır. Bu kanunun uygulamasından doğacak aksaklıkların sorumlusu da, tabiîdir ki, yangından mal kaçırır gibi alelacele Meclisten geçirmeye çalışanlar olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, işçilerin uzun mücadeleler sonucunda elde ettikleri hakları, neredeyse, esnek çalışma yöntemi, temel çalışma biçimi olarak yaygınlaştırılmak suretiyle ellerinden alınmaktadır. Aynı metotla sendikal örgütler zayıflatılmakta, çalışma süreleriyle beraber istihdam biçimleri de esnetilerek, işverenleri işçiye tazminat ödemekten kurtaracak ve çeşitli sosyal haklardan mahrum bırakacak geçici istihdam yöntemleri özendirilmekte; böylece, sürekli istihdam azaltılması, belki de farkında olunmadan hedeflenmektedir.

Sözlerime son verirken, bu maddede yer alan hususların kanunla düzenlenmesi konusundaki görüşümüzü tekraren belirtiyorum. Eğer bütün bunlara rağmen, yine de yönetmeliklerle düzenlenmesi konusunda ısrar edilecekse, söz konusu yönetmelikler dokuz aylık süre beklenilmeden bir an önce çıkarılmalı ve emekçinin de, işverenin de hakları sürüncemede bırakılmamalı; daha açıkçası, yasanın uygulamasında boşluk yaşanılmamalı diyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Sağ.

AK Parti Grubu adına, Manisa Milletvekili

Hüseyin Tanrıverdi; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 111 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına saygılar sunuyorum.

111 inci madde "sanayi, ticaret, tarım ve orman işçileri" başlığını taşımakta ve "bir işin bu kanunun uygulanması bakımından sanayi, ticaret ve orman işlerinden sayılıp sayılamayacağını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bir yönetmelikle belirler" hükmünü getirmektedir.

Daha önce de 1475 sayılı İş Kanununun 6 ncı maddesinde "sanayi, ticaret ve tarım işleri" adı altında yer almaktaydı. Buna göre, birinci şık olarak "bu kanunun uygulanması bakımından sanayiden sayılacak işler" ikinci şık olarak "bu kanunun uygulanması bakımından ticaretten sayılan işler" ve dördüncü şık olarak da "yukarıda sayılan işler dışında kalan bir işin bu kanunun uygulanması bakımından sanayi, ticaret veya tarım işlerinden sayılıp sayılmadığını belirlemeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkilidir" hükmü yer almaktaydı.

Bu yeni düzenlemeyle, bu biraz daha netliğe kavuşturulmuştur. Bu hükümle, unutulan, ihmal edilen veyahut da kanunda yer almayan diğer işlerin belirlenmesi yetkisi Çalışma Bakanlığına verilmiş oluyor.

Elbette, küreselleşen dünya şartları, çalışma hayatının ve Türkiye gerçeklerinin sağlıklı bir bakış açısıyla incelenmesini ve analiz edilmesini, İş Kanunu Tasarısına da bu bakış açısıyla yaklaşılmasını getirmektedir.

Bilindiği gibi, 26 Haziran 2001 tarihinde, sosyal taraflarca imzalanan bir protokol sonucu oluşan bilim kurulu tarafından mevcut İş Kanunu Tasarısı ortaya çıkarılmıştır.

İş Kanunu Tasarısına bakarsak, 121 esas, 6 geçici madde olmak üzere, toplam 127 maddeden ibarettir; 1475 sayılı eski İş Yasasına bakarsak, 112 esas, 3 ek madde, 12 geçici madde, 1 ek geçici madde olmak üzere, toplam 128 maddeden ibarettir.

Bu iki yasayı karşılaştırdığınızda, yeni düzenlemedeki  maddelerin 67'si 1475 sayılı İş Kanunundan aynen alınmıştır. Diğer hükümler ise, yeni tanımlar, yeni kurumlar, yeni iş ilişkileri ve cezalar getirilmesi nedeniyle, ilk defa kanun kapsamına giren hükümlerdir.

Bu tasarı, sosyal tarafların uzlaşmasını ve çalışma barışını temin etmek amacıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının koordinasyonunda, çalışma hayatımızın temsilcileri, medya ve kamuoyunun aktif katılımıyla ayrıntılarıyla tartışılmıştır. Bu yönüyle, daha evvel çıkarılan kanunların yapım tekniği gözönünde bulundurulduğunda, bu tasarı, benzerlerine nazaran çalışma hayatının pratikleri ışığında, bilimin katkısıyla, demokratik ve katılımcı bir anlayışla düzenlenmiştir. Sosyal taraflarla sayısız toplantılar yapılmış, dayatma ve emrivakilerden uzak bir anlayışla, müsamahalı, katılımcı ve uzlaşmacı kanun yapma süreci geçirilmiştir.

Bu anlayış, tasarıda yer alan 114 üncü maddeyle de sürekli bir hale getirilmiştir. Buna göre, çalışma barışı ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izlenmesi amacıyla hükümet ile işveren, kamu görevlileri ve işçi sendikaları konfederasyonları arasında etkin danışmayı sağlamak üzere, üçlü temsile dayalı istişarî mahiyette bir danışma kurulu oluşturulacaktır.

Çalışma hayatını çağdaş gelişmelere uygun olarak yeniden düzenleyecek olan böylesine önemli bir tasarının, yasalaşma sürecinde Anamuhalefet Partisi tarafından politik çekişmelerin ve anlam veremediğimiz siyasî bir malzeme haline dönüştürülmek istenmesi, doğrusu, hoş olmamıştır.

Bu tasarı, doğrusu, siyaset malzemesi yapılamayacak kadar önemli bir tasarıdır; bu tasarı, çalışma hayatının; bu tasarı, Türkiye ekonomisinin; bu tasarı -iddia ediyorum- Türkiye'de demokratikleşmenin önemli bir sinir sistemidir.

127 maddelik tasarıda bugüne kadar sergilenen uzlaşma arayışı sonucunda önemli ölçüde mesafe alınmış ve bir noktaya kadar uzlaşma sağlanabilmiştir, hatta müzakereler öncesinde 127 maddelik tasarının sadece 2 maddesinde uzlaşma sağlanamadığı açıklanmış, bu 2 maddenin de Meclis müzakereleri sırasında uzlaşmayla yasalaştırılabileceği ümidiyle Genel Kurulda görüşmelere başlanmıştır.

Çalışma hayatının içinden gelen bir milletvekili olarak, çalışma hayatımızı yakından ilgilendiren böylesine önemli bir tasarının siyaset malzemesi yapılması, doğrusu, fevkalade üzmüştür. Tasarı hakkında, sendika dünyasından gelen bir milletvekili olarak, elbette farklı düşünce ve kanaatlerimiz vardır. Tasarıyla getirilmek istenen bazı düzenlemeler karşısında, emeğin, insan onuru ve işçi haklarının korunması noktasında bazı çekincelerimiz ve hassasiyetlerimiz bulunmaktadır.

Biz, başından beri, insan onuru ve işçi haklarının korunması, işçilerimiz aleyhine sonuçlar doğurabilecek hükümlerin tasarıdan çıkarılması ya da tasarının buna göre yeniden düzenlenmesi konusunda her türlü yapıcı girişimde bulunmayı bir görev biliyoruz.

İşçilerimiz ve işverenlerimizin içine sinecek, verimliliği ve üretimi artıracak ve endüstriyel demokrasiyi gerçekleştirecek çağdaş bir iş kanununa kavuşabilmek için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz.

Kanunun hazırlanmasında önemli ölçütler vardır; dikkate alınan normlar ve standartlar vardır. Kanunun hazırlanması sırasında Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarındaki esnek çalışma biçimleri ve çalışma hayatına ilişkin diğer hükümler, Avrupa Birliği normları, ILO sözleşmeleri ve Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal gerçekler göz önünde bulundurulmuştur.

Kanun tasarısı hazırlanırken 2001-2005 yıllarını kapsayan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının 946, 966, 972 numaralı hedefleri göz önünde bulundurulmuştur.

Tasarı hazırlanırken, Avrupa Birliği direktifleri ve ILO sözleşmelerine uyum sağlanması amaçlanmıştır. 9/533 sayılı Çalışma Zamanlarının Düzenlenmesine İlişkin Avrupa Birliği Yönergesinin 2 nci maddesinde, 75/117 sayılı Kadın ve Erkek Çalışanlar Arasında Eşit Ücret İlkesinin Uygulanmasına İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi Eşit Davranma İlkesinin 5 inci maddesinde, 76/207 sayılı Kadın ve Erkekler Arasında İstihdama Kabul, Meslekî Eğitim, Terfi ve Çalışma Şartlarında Muamele Eşitliğine İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi Eşit Davranma İlkesinin 5 inci maddesinde, 77/187 sayılı İşletmenin Devri Halinde İşçi Alacaklarının Korunmasına İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi İşyerinin Devri İlkesinin 6 ncı maddesinde, 99/70 sayılı Belirli Süreli İş Sözleşmeleri Hakkında Çerçeve Anlaşması, Belirli ve Belirsiz Süreli İş Sözleşmesinin 11 inci maddesinde, 97/81 sayılı Çerçeve Anlaşması, Kısmî Süreli ve Tam Süreli İş Sözleşmesinin 13 üncü maddesinde, 1980/987 sayılı İşverenin Ödeme Güçlüğüne Düşmesi Hallerinde Bir Fon veya Benzeri Kurum Oluşturulmasına İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi İşverenin Ödeme Aczine Düşmesi başlıklı 33 üncü maddesinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanrıverdi.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Yıllık ücretli izin hakkına ilişkin Avrupa Birliği yönergeleri "Yıllık ücretli izin hakkı ve izin süreleri" başlığı altında 53 üncü maddede, 93/104 sayılı Çalışma Zamanlarının Düzenlenmesine İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi, "Çalışma süresi" başlığı altında 63 üncü maddede, 94/33 sayılı Gençlerin İşte Korunmasına İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi "Çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağı" başlığı altında 71 inci maddede, 92/85 sayılı Hamile, Loğusa ve Emzikli Kadın Çalışanların İşte Sağlık ve Güvenliklerinin İyileştirilmesine İlişkin Avrupa Birliği Yönergesi "Analık halinde çalıştırma yasağı" başlığı altında 74 üncü maddede, işveren ve işçilerin yükümlülüklerine ilişkin Avrupa Birliği yönergeleri "İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri" başlığı altında 77 nci maddede dikkate alınmış ve bu düzenlemeler mevzuatımıza uyarlanmıştır.

Bu çerçevede, elbette, biraz önce de kabul edildiği gibi, önemli, çok önemli yeni maddeler getirilmiştir. İzin sürelerine 2'şer gün eklenmiş, işçiler ücretlerini hiç alamama riskine karşı 33 üncü maddede korunmuşlardır.

Çalışma hayatını yakından ilgilendiren, biraz önce de söylediğim gibi, sadece çalışma hayatını değil, ülke ekonomisine ve demokrasinin yerleşmesine önemli katkı sağlayacak bu yasanın hayırlara vesile olmasını, eksikliklerinin de bu görüşme sürecinde giderilmesini diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıverdi.

Şahsı adına söz isteyen, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?..

Mersin Milletvekili Sayın Ersoy Bulut; buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ERSOY BULUT (Mersin)-  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan  İş Kanunu Tasarısının sanayi, ticaret, tarım ve orman işlerini düzenleyen 111 inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu 111 inci maddede "bir işin bu kanunun uygulanması bakımından sanayi, ticaret, tarım ve orman işlerinden sayılıp sayılmayacağını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bir yönetmelikle belirler. Tarım ve orman sayılan işlerde çalışanların, çalışma koşullarına ilişkin hükümleri, hizmet akdi, ücret, işin düzenlenmesiyle ilgili hususlar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir" denmektedir. Bundan önce de hep söylediğim gibi, 111 inci maddede -Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının çıkaracağı yönetmeliğe bırakıldığına göre- hangi doğrultuda ne düzenlemenin yapılacağına ilişkin belirlemeler yapılmamıştır.

Tekrarlıyorum; yürütmenin düzenleme görevi yoktur. Tarım ve  orman işlerinde çalışanların bu haklarının da, diğer işçilerde olduğu gibi, yasayla düzenlenmesi gereklidir. Asıl yanlış ise, 50'den az işçi çalıştıran tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinin, İş Yasası kapsamı dışında bırakılmış olmasıdır. 50'den fazla işçi çalıştıran tarım ve orman işçilerinin çalıştığı işyerleri, İş Yasası kapsamına alınarak, aynı hukukî durumda olan işçiler arasında Anayasamızın eşitlik  ilkesine göre haksızlık yaratılmıştır. Bu çerçevede, tarım ve orman sektöründe çalışanların, sayı belirtilmeden, işyerlerinin tamamının İş Yasası kapsamına alınması, mevcut eşitsizliğe bir son verecektir.

Söz, tarım ve ormandan açılmışken, bu sektörde çalışan işçilerin sorunlarına değinmeden geçemeyeceğim. Sektörde, özellikle orman sektöründe, işçi sağlığı ve işçi güvenliğine pek uyulmadığı, işverenin işyerinde bulundurmakla yükümlü olduğu araç ve gereçleri genellikle bulundurmadığı, bunun da, işçi sağlığı ve işçi güvenliğini olumsuz etkilediği, bu sektör çalışanları tarafından sıkça dile getirilmektedir.

Yine, orman yangın işçilerinin yılda 120 günden az çalıştırıldığı göz önüne alındığında, bunların, ne emeklilik ne de sağlık yardımlarından yararlanmadıkları ifade edilmektedir. Canları pahasına millî servetimizi koruyan, çok zor şartlarda hizmet veren bu orman çalışanlarına, mevcut idarenin, işçi güvenliği ve işçi sağlığı açısından verilmesi gereken malzemeleri, maske, bot, eldiven, kask, telsiz ve benzeri cihazları vermediği, bu durumun da, iş sağlığı, işçi sağlığı ve iş güvenliğini tehdit ettiği, bir başka şikâyet konusudur.

Önümüz yaz, havalar ısınıyor, hiç istemesek bile, orman yangınları şimdiden başladı. Yangına müdahale açısından, yukarıda söylediklerimin eksiksiz olarak yerine getirilmesi, hem can hem de mal kaybımızı aza indirecektir.

Değerli arkadaşlarım, günlerdir görüşülmekte olan bu yasa tasarısı, ciddî yanlışlıklar içeriyor, sosyal barışı zedeleyici yönleri var. Bu düzenlemelerin işçi açısından yol açacağı sonuç, sendikasızlaşmadır; işveren açısından yol açacağı sonuç da, kayıtdışına çıkmadır ve çıkmayı teşviktir. Bu nedenle, sayın hükümeti, sayın iktidarı bir kez daha uyarıyorum: Dayatmayla bir yere varılmaz; dayatmadan vazgeçiniz! Yeni bir yaklaşım ve düzenlemeyle bu önemli tasarıyı yeniden ele alıp, sakıncalı maddeleri tekrar düzenleyiniz. Bu yeni düzenlemede, haklı olan tüm önerileri göz önünde bulundurunuz. Yanlışta ısrar, ülkeye ve işçilerimize yarar değil, zarar getirir. Tekrar söylüyorum: Hatalı yoldasınız. Hatanızı kabul ediniz. Hatadan dönmek erdemdir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?..

111 inci madde üzerinde 1 adet önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "sanayi, ticaret, tarım ve orman işleri" başlıklı 111 inci maddenin ikinci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Bayram Ali Meral

Enver Öktem

 

İzmir

Ankara

İzmir

 

İzzet Çetin

Feridun Fikret Baloğlu

M. Cevdet Selvi

 

Kocaeli

Antalya

Eskişehir

 

Mehmet Küçükaşık

 

 

 

Bursa

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Oyan?..

OĞUZ OYAN (Ankara) - Sayın İzzet Çetin konuşacaklar efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

Konuşma süreniz 5 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı görüşülmeye başlandığından bugüne kadar geçen süre içerisinde, hem insan haklarına hem çalışma yaşamına hem Anayasaya aykırılığını ileri sürdüğümüz pek çok madde vardı. Biraz evvel, eski sendikacı arkadaşlarımdan birisi de, ilgili maddenin 1475 sayılı Yasanın 6 ncı maddesinde düzenlendiğini söyledi; doğrudur, "Sanayi ve ticaret işleri" başlığıyla çok geniş bir düzenleme yapılmış ve hangi işlerin sanayiden, hangi işlerin tarımdan sayılacağı burada belirtilmişti. Gerçekten, ülkemizde, 1475 sayılı Yasanın, otuziki yıldır uygulamada olduğu süre içerisinde, hem teknolojik gelişmelere hem bilimsel gelişmelere uygun olarak bazı hükümlerinin değiştirilmesi bir ihtiyaçtı belki; ama, Türkiye'nin acil sorunu, 1475 sayılı İş Yasasını değiştirmek, yeniden düzenlemek değil, işsize iş bulmak, yolsuzluğu, yoksulluğu ortadan kaldırmaktı. Türkiye'nin bunun gibi acil sorunları varken, birdenbire böyle bir yasa tasarısının getirilmiş olması... Tasarı hazırlanırken, her ne kadar, geniş bir konsensüs oluştuğunu, bilim adamlarının katkı verdiğini, sendikalarla diyalog içerisine girildiğini belirtiyorsa da iktidar partili arkadaşlar, bu işin pek de öyle olmadığı tasarı metninden anlaşılıyor.

Değerli arkadaşlarım, yasama ile yürütme erklerinin görev alanlarını birbirine karıştırmamamız gerekir. Tarım ve orman işlerinin de 1475 sayılı Yasanın kapsamına alınmasını, hava taşıma işlerinin de bu kapsamda değerlendirilmesini, uzun yıllardan bu yana çalışma yaşamının içinde olan herkes söyleyegeldi. Ancak, bakıyoruz, sanki, Meclisimizde, bu Yüce Mecliste, 13 Marttan bu yana, kimi zaman komisyon toplanmadı, kimi zaman komisyon olmadı, bakan olmadı diye gündemin 1 inci sırasında bekledi, görüşmelere ara verildi; ama, dört haftadır, bu yasa tasarısı üzerinde tartışıyoruz, konuşuyoruz. Bu da bir madde olarak düzenlenip, görüşülebilirdi.

Şimdi, tarım ve ormandan sayılan işlerde çalışanların, çalışma koşullarına ilişkin hükümleri, hizmet aktinin nasıl olacağını, ücret ve ücret belirleme yöntemlerinin ne olacağını, işin düzenlenmesini ve sair hükümleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına devredemeyiz. Bu, Yüce Meclisin görevidir, yasama organının görevidir; böyle bir yetki devri, yanlıştır, Anayasaya aykırıdır. O nedenle, biz, fıkranın, Anayasa Mahkemesine gitmeden, burada düzeltilmesini istiyoruz ve madde metninden çıkarılmasını istiyoruz. Bu, yasa yapma tekniği açısından da doğru bir yaklaşım değildir. O nedenle önergemizi verdik.

Bundan evvelki tasarıya bakarsanız, o, çok savunduğunuz bilim adamlarının hazırlamış olduğu öneri metnine de bakarsanız, böyle bir yetki devri söz konusu değildir; orada, sadece, birinci fıkraya ilişkin, halen işkollarını belirleme yetkisi -tarımda, sanayide ve ormanda çalışılan işlerin neler olduğunu belirleme yetkisi- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının uhdesindedir ve bu tasarıda da öyle olması gerekir. Birinci fıkra buna izin veriyor, yetki veriyor; ama, ikinci fıkrayla, bu Yüce Meclis, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, böyle bir görevi, böyle bir yetkiyi devredemez diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, ben, Hak-İş'ten gelen, Konfederasyondan gelen iki arkadaşımın düşüncelerini, önerilerini, burada, dinlediğim zaman -ben de, sendikal yaşamın içinde uzun yıllar görev yapan birisi olarak- üzüntü duyuyorum. 3 Kasım öncesinde, daha seçimlere bir iki ay kala da, arkadaşlarımla, bir iki konuda sohbet ettim; kesinlikle böyle düşünmüyorlardı. İstihdam koşulları bizim gibi olmayan, ekonomik gelişmişlik düzeyi bizim gibi olmayan, çalışma ortamı, iş ilişkileri bizden çok ileri ülkelerde bu hükümler var diye, kalkıp, oralardaki hükümleri toplayıp, derme çatma bir yasa yaparak kime yaranacaksınız, kime yaranacağız; onu bilemiyorum. Gerçekten, çağrı üzerine çalışma, istihdamda, tam istihdam koşullarına yaklaşılmış bir ekonomik ilişkide elbette ihtiyaç olabilir; ama Türkiye'de 10 000 000'dan fazla açık işsiz var, sadece ekonomik krizlerde 2 000 000'dan fazla işçi işini kaybetti, ülkemizde doktorlar işsiz, mühendisler işsiz, meslek sahibi olmayan işsizlerimizi söylemeye bile gerek yok...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ÇETİN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Böyle bir dönemde, Almanya'da bu var, Hollanda'da bu var, İngiltere'de bu var, Avrupa Sosyal Şartında şu var -biraz sonra, arkadaşlarımın bilgilenmesi açısından, Avrupa Sosyal Şartını da sizlere sunacağız- bu var deyip, böyle bir yasa yapmaya kalkarsak, kendimiz emek vermezsek, emeğin kıymetini, değerini anlayamayız. Hele bunu emeğin içinden geldiğini söyleyen arkadaşlarım belirtirlerse, son derece üzücü olur, işçilere, çalışanlara ve bu yasadan hizmet bekleyenlere de ayıp olur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, sataşma nedeniyle söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Kafkas, zabıtları inceleyeceğim, ona göre karar vereceğim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz ver.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112 nci maddeyi okutuyorum:

Bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların kıdem tazminatı

MADDE 112. - Kanuna veya kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulan kurum ve kuruluşların haklarında bu Kanun ve 854, 5953, 5434 sayılı kanunların hükümleri uygulanmayan personeli ile kamu kuruluşlarında sözleşmeli olarak istihdam edilenlere mevzuat veya sözleşmelerine göre kıdem tazminatı niteliğinde yapılan ödemeler kıdem tazminatı sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekçioğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN EKMEKÇİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 112 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir yasa tasarısı Meclis gündemine gelmeden önce, taslak üzerinde gerekli olan çalışmaların yapılmasına fırsat vermek gerekmektedir. Taslağın, komisyondan aceleyle geçirilmesini, altkomisyona havale edilmeden, iyice tartışılıp olgunlaştırılmadan, muhalefetin ve sivil toplum kuruluşlarının eleştirilerini dikkate almaksızın, ivedilikle Genel Kurula indirilmesini doğru bulmuyoruz.

Ayrıca, şunu belirtmek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Meclis gündemine gelen her yasanın Anayasaya uygun olması gerektiğini söylememize karşın, Parlamentodan geçen bazı yasaların Cumhurbaşkanından veya Anayasa Mahkemesinden dönmesi, Parlamentomuza olan saygınlığı zedelemektedir. Bu nedenle, gündeme getirilmek istenen her yasanın, bütün yönleriyle tartışılıp, toplumsal uzlaşma zeminine oturtulduktan sonra Meclise taşınması gerekmektedir.

Bu tasarının yasalaşması halinde, iş yaşamında huzursuzluğun önlenmesinin mümkün olmayacağını, sağlıklı bir iş yaşamının kurulamayacağını ifade etmek istiyorum.

Hükümetin, gerek Meclis içinde Cumhuriyet Halk Partisini gerekse Meclis dışında toplumsal muhalefeti dikkate almadığını görmekteyiz.

Bu yasa tasarısı kabul edildiği takdirde, çalışma hayatı altüst olacaktır. İş Kanununda yapılacak değişiklikler, emekçilerin sırtına yeni yükler ve yeni sorunlar yükleyecektir. Yasa tasarısında, bütün tanımlarda, istihdam türlerinde, çalışma sürelerinde, ücretlerde, mevcut hakları geriletici tarzda bir esnekleştirme getirilmektedir. Bu esnekleşme ise, tamamen liberal anlayışla düzenlenmiş, işçilerin bireysel hakları, sosyal güvenlik hakları gözardı edilmiştir.

Tasarıda, iş hukukunun işçiyi koruma işlevi zayıflatılmıştır. Esneklik öne çıkarılarak, işçilerin örgütlenme özgürlüğünün toplu iş sözleşmesi ve grev hakkının önündeki engeller artırılmakta ve bu düzenlemelerin sendikal özgürlüğe zarar verecek bir şekilde olduğu anlaşılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde çalışma ilişkileri, uzun süredir gerginlik üreten bir süreçten geçerek, iş güvencesi hakkının yasalaşması, esnek çalışma uygulamalarının yasallaştırılması karşıtlığında oluşturulan yapay bir gündemle çatışmaya doğru götürülmektedir. Çalışma barışını bozacak bu ısrarlı tutum, toplumsal barışı da tehdit etmektedir.

Çalışma ilişkilerinin sağlıklı işlemesi, işyerlerinde çalışma barışının sürekli kılınması, çalışanların evrensel haklarını özgürce kullanmaları sağlanmadan, bu yolda etkin, inanılır ve korumacı girişimlerde bulunmadan, üretimin, verimliliğin ve refahın artması gerçekleşmeyeceği gibi, sosyal adaletten uzaklaşan ve güçlüden yana olan bir anlayış, toplumsal barışı da korumaya yetmeyecektir.

İş Kanunu Tasarısıyla, bireysel çalışma ilişkilerinin esneklik temelinde yeniden yapılandırılması istenmektedir. Yasa tasarısıyla getirilmek istenen düzenlemelerle, işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi, çalışma ve çalıştırma koşullarının işçinin kişisel niteliklerinden soyutlanarak, işveren tarafından tek yanlı belirlenir hale getirilmesi, işçinin çalışma ve dinlenme sürelerinin parçalanarak, keyfiliğe olanak verecek biçimde düzenlenmesi, ücretin sosyal niteliğinin gözardı edilmesi,  gelir güvencesinin ortadan kaldırılması istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, gerçekleştirilmesi düşünülen düzenlemeler, emeğin gereksinimleri değildir ve ortaya çıkacak  sonuç da emeğin gereksinimini karşılamaktan uzaktır.

Bu yasa tasarısı, çalışma ilişkilerini kökten değiştirecek; dolayısıyla, tüm toplumsal yapıyı etkileyecek yeni bir sistem önerisidir.

Tasarının genel gerekçesinde, insanlığı onurlandıran bir gelişmişlik düzeyini tanımlayan, iş hukukuna çağdaş bir nitelik kazandıran, sosyal hukukun temel ilkesi olan emeğin korunması ilkesinden hiç söz edilmemiştir. İşçinin korunması amacıyla emredici kurallar koyma ilkesi terk edilmiş, işçinin korunması amacıyla işverenin sözleşme özgürlüğünün sınırlandırılması biçimsel düzeyde tutulmuştur. Yasa tasarısının bütününe egemen olan bu yaklaşım, iş hukukunun temel felsefesine aykırı anlayış değişikliğini ve dönüşümünü somut olarak yansıtmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, getirilmek istenen sistem emeği bölecek, parçalayacak ve işveren karşısında yalnızlaştıracaktır. Bu durumda işyerinin toplumsal işlevi ve niteliği de ortadan kalkmış olacağından, çalışma koşulları, sözleşme türleri ve içerikleri, ücret durumları birbirinden farklı olan çalışanları sendikalarla buluşturmak, farklı çıkarları ortaklaştırmak, ortak çıkarlar temelinde bir araya getirmek, bugünden daha zor ve karmaşık olacaktır.

Çalışma ilişkilerinin, salt işçi-işveren ilişkilerini değil, aynı zamanda toplumsal alanı ve toplumsal yaşamı da belirleyici bir nitelik taşıdığı gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır.

Çalışma ilişkileri, eğitimden üretime, gelir dağılımından tüketime, bireysel statünün belirlenmesinden toplumsal refah düzeyine, bireysel yaşamların düzenlenmesinden toplumsal yaşamın biçimlenmesine kadar uzanan bir dizi kavram ve süreçle ilgilidir. Bu nedenle, bu alana ilişkin kuralları kaldırmak, yeni kurallar koymakla ilgili politikaların, toplumsal ilişkilerin bütününü etkileyeceği gerçeğini unutmamak gerekir.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sosyal hakları, bir bütünlük içerisinde yurttaşlara sağlanması ve yaşama geçirilmesi gereken, geri alınmaz, parçalanamaz haklar olarak görmekteyiz.

Esneklik içeren bu tasarının yasalaşması, iş güvencesinin uygulanmasını ortadan kaldıracak, sosyal güvenlik sisteminin sorunlarını ağırlaştıracak, kayıtdışı ekonomiyi daha da büyüterek, sosyal korunma dışında kalanların sayısının artmasına neden olacaktır.

Oysa, yapılması gereken, işyerlerinde iş barışını, ülke genelinde toplumsal barış ve uzlaşmayı sağlayarak üretmeyi gerçekleştirecek çalışma ilişkilerinin koşullarını oluşturmaktır.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime son verirken, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, toplumsal uzlaşma zeminine oturmayan bu yasa tasarısına karşı olduğumuzu belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ekmekçioğlu.

AK Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Nihat Ergün; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 112 nci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

112 nci madde, bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların kıdem tazminatıyla ilgili bir madde ve yeni kurulan bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlara, 854 sayılı Deniz İş Kanunu kapsamında çalışanlara, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun kapsamında çalışanlara ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Yasası kapsamında çalışanlara ödenen kıdem tazminatı niteliğindeki ödemelerinin de, kıdem tazminatı sayılmasını düzenleyen bir madde.

Bu madde üzerinde, gerçekten, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki arkadaşlarımızın da mutabakat içerisinde olduklarını herhalde görüyoruz; çünkü, madde üzerinde kapsamlı bir eleştiri olmadı.

Ayrıca, kıdem tazminatı fonunun da, İş Yasası Tasarısı kapsamında kurulması gereğini, daha önceki konuşmalarında arkadaşlarımız vurguladılar. Kıdem tazminatı fonunun kurulması, işçi lehine yapılacak olan bir düzenlemedir. Bu düzenlemenin, özellikle KOBİ'lerde, kıdem tazminatının büyük bir problem olduğunun bilinerek yapılması gerekiyor. Kıdem tazminatı konusunda, KOBİ'ler, ödeme güçlüğü içerisinde bulunuyor. Büyük işletmelerse, kıdem tazminatını, biraz ucuz bir kredi niteliğinde kullanma eğiliminde olduklarından, bazen kıdem tazminatı fonunun kurulmasına karşı eğilimlerin bu çerçevede sergilenebildiğini görüyoruz. 

Kıdem tazminatı fonu, gerçekten, çıkarılacak bu yasa kapsamında kurulması gereken bir fon ve işçilerimizin bundan sonraki çalışma hayatlarında hiç olmazsa kıdem tazminatıyla ilgili birtakım sorunlarının olmamasını, bu fonun kurulmasıyla düzenlemek gerekiyor.

Fonlarda her ne kadar geçmişte kötü yönetim örnekleri sergilenmiş olsa da, bu fonun kurulmasına mâni olmaması lazım; çünkü, bir yasal düzenlemenin kötü kullanılıp kullanılmayacağı, daha sonraki süreçlerde meydana çıkacaktır.

Şimdi, şu ana kadar, İş Kanunu Tasarısıyla ilgili yaptığımız konuşmalarda, arkadaşlarımız birçok hususu dile getirdiler. Çalışma hayatı, gerçekten dinamik bir hayat ve çalışma hayatının değişikliklere çok açık olduğunu, bu değişikliklerin kaçınılmaz olduğunu görüyoruz. Yapmamış da değiliz; teknolojik nedenler, sosyal nedenler, ekonomik gelişmeler, dünyadaki gelişmeler, bizi, iş kanunları konusunda muhtelif değişiklikler yapmaya zaten itmiş. Mesela, 1936 yılında çıkan 3008 sayılı Yasa, 1967 yılında 931 sayılı Yasayla değiştirilmiş ve 1971 yılında ise 1475 sayılı İş Yasasını çıkarmışız. Daha sonra, 1475 sayılı Yasanın uygulaması sırasında meydana gelen aksaklıklar yargı içtihatlarıyla çözülmüş. Avrupa Birliği sürecindeki gelişmeler ve küresel rekabetin meydana getirdiği şartlar, otuz yıllık bir süreçten sonra, 1971'den sonra yeni bir düzenlemenin yapılmasını kaçınılmaz kılmış. Yaptığımız şey bundan ibarettir; 1475 sayılı Yasayı, otuz yıl önce yapılmış olan bu yasayı, 21 inci Yüzyılın şartlarına uygun bir şekilde düzenlemektir, yaptığımız hadise bu. Kaldı ki, bu yasanın 67 maddesi, yaklaşık aynı ifadelerle, Türkçeleştirilmiş olarak belki, güncelleştirilmiş olarak bulunuyor; geri kalanlarsa, günün şartlarına uygun bir şekilde düzenleniyor. Bunların içerisinde işçi lehine olanlar var, bunların içerisinde işveren lehine olanlar var; ancak, bunun mefhumu muhalifi şu değildir: İşçi lehine olan düzenlemeler, muhakkak, işveren aleyhine olan düzenlemelerdir ya da işveren lehine olan düzenlemeler, muhakkak, işçi aleyhine olan düzenlemelerdir... Böyle bir mantıkla bu yasal düzenlemelerin yorumlanması fevkalade sakıncalıdır.

Elbette, bir yasal düzenleme içerisinde işçi lehine de olan, işveren lehine de olan düzenlemeler olacak ve nihayetinde, iş yaşamı, işçi ve işverenin birlikte sürdürdüğü bir yaşam olarak devam edecektir. İşçi ve işveren birbirinin rakibi değildir. Hayatı birlikte yaşayan, çalışma hayatını birlikte yaşayan, birbirinin tamamlayıcısı unsurlardır. Burada, işçi ve işvereni, birbirinin rakibi, birbirinin sürekli aleyhine çalışan, birbirini yıkmaya ve yıpratmaya çalışan unsurlar olarak takdim etmenin, böyle bir yaklaşım içerisinde olmanın kimseye bir faydası yoktur.

İşçi-işveren ilişkileri, insanlık var olduğundan beri insanlığın önünde olan bir hadisedir. Belki, büyük filozofların işçi-işveren ilişkilerine dair sözleri vardır, peygamberlerin sözleri vardır; ama, esas, iş-işveren ilişkilerini, işçi-işveren ilişkilerini düzenleme ihtiyacı, sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan bir ihtiyaçtır ki, ondan bu yana, işçi-işveren ilişkileri de kapsamlı çatışmalara neden olan, hatta, birtakım ideolojik kamplaşmaların nedeni olmuş bir meseledir. Bu nedenle, işçi-işveren ilişkilerini düzenlemek çok da kolay bir mesele değildir. Gerçekten, ciddî ve derin tartışmalara ihtiyaç duyulan bir meseledir. Mesela, başlı başına, ekonomi içerisinde mülkiyetin var olması, mülkiyet hakkının var olması ya da insanda kâr hırsının var olması zaman içerisinde kötü ilan edilmiştir. Halbuki, doğrudan doğruya mülkiyet hakkının kötü olması söz konusu değildir, doğrudan doğruya müteşebbislerde kâr hırsının var olması da kötü değildir; ama, kötüye kullanılabilir mi; kullanılabilir. O zaman, mülkiyet hakkının ve kâr hırsının kötüye kullanılması, mülkiyetin ortadan kaldırılmasını ve kârın ortadan kaldırılmasını gerektirmiyor; fakat, bütün bunlar üzerindeki tartışmalar Marksist bir politikayı da zaman içerisinde gündeme getirmiş, "mülkiyet ve kâr kötüdür; ama, proletarya diktatörlüğü iyidir..." Yaklaşık yetmiş yıl, proletarya diktatörlüğünün propagandasıyla dünya zaman kaybetti, vakit kaybetti ve sonunda proletaryanın da işine yaramayan, proletaryayı da sefaletten kurtarmayan bir düzenin yaşandığını görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün geldiğimiz yer, piyasa ekonomisidir. Bizim bir iktisat hocamız vardı -Allah rahmet eylesin, Ekrem Özelmas, ismini de anmadan geçemeyeceğim- "Çocuklar, iktisat ilmi lâ-ahlakîdir; yani, bu, ahlaksız demek değildir, ahlakla ilgili değildir" diyordu, böyle bir yorum yapıyordu. Hocamızın bu yorumunun da üzerinden çok zaman geçti. Her şey, aslında, ahlakla çok yakından ilgilidir. Haklar ve özgürlükler, eğer bir ahlakî temele oturmazsa, istismar edilebilir; ama, istismar edilebilir diye de insanlara özgürlük vermekten imtina etmemek gerekiyor. Her özgürlük istismar edilebilir. O zaman, yargı niye var; mahkemeler niye var; polis teşkilatımız, istihbaratımız niye var?! Eğer, istismara karşı birtakım kamu önlemleri alınamazsa, istismar edilebilir diye insanlara hiçbir hak ve özgürlük vermemek icap eder.

Değerli arkadaşlar, bugün geldiğimiz yerde işlerimizi piyasa ekonomisi şartları içerisinde yürütmemiz lazım. Bir arkadaşımız, rant gelirlerinin vergilendirilmediğinden söz etti. Evet, doğru; rant gelirleri vergilendirilmiyor. Türkiye'nin içborç meselesini halletmeden, rant geliri elde eden kişileri vergilendirmenin, aslında, geniş kitleleri vergilendirmek olduğunu bilerek söylüyorsunuz; bu, böyledir. Eğer, devletin bu kadar borç yükü varsa, her hafta borçlanmaya mecbur bir devlet varsa karşınızda, bu gelirlerden daha yüksek vergiler elde etmenin faizleri arttıracağını ve faizin de topluma yansıyacağını biliyorsunuz; biliyorsunuz, ama, burada politika yapmak için, böyle bir yaklaşımı sergilemek mecburiyetinde kalıyorsunuz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Hükümet ağlama duvarı değil ki!.. Düzelt o zaman; iktidarsın sen.

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bu iş kanununun, aslında, tek başına üretim ve istihdamı sağlamayacağının biz de farkındayız. Bundan sonra, yeni düzenlemeler, hükümetimiz tarafından getirilmelidir ve getirilecektir. Sigortaların çok yüksek olduğunu, vergilerin çok yüksek olduğunu, enerji maliyetlerinin çok yüksek olduğunu, başka düzenlemelerle yatırımcının ve üretimin teşvik edilmesi lazım geldiğini çok iyi bilen bir hükümetle karşı karşıyadır Türkiye. Bu nedenle, bu iş yasasının arkasından meydana gelecek düzenlemeler, elbette üretim ve istihdamı artıracak olan düzenlemelerdir. Eğer onlar gelmezse, o konularda bir düzenleme yapılmazsa, tabiî ki, üretimin ve istihdamın tek başına iş yasasıyla halledilmesi mümkün değildir. Bunlar, hiç merak etmeyin, bu hükümetimiz dönemi içerisinde süratle gelecektir.

Peki, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın her maddeye gereksiz muhalefetleri nereden kaynaklanıyor; bence şuradan kaynaklanıyor: Üç beş köşeyazarı, CHP muhalefet etmiyor diye tahrik ediyor...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Biz çocuktuk ya!

NİHAT ERGÜN (Devamla) - CHP muhalefet etmiyor diye tahrik ediyor; CHP, muhalefet ediyor görüntüsünü vermek için, üç beş köşeyazarının muhalefetine dayalı bir muhalefet anlayışı sergileniyor...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz kendinize bakın!..

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Arkadaşlar, onlar, her gün sizin lehinize yazsalar, o üç beş köşeyazarı her gün sizin lehinize yazsalar, size hiçbir faydası olmaz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Üç ayda bunu mu öğrendin?!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergün.

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Onlar, zaten, toplumda kredibilitesini kaybetmiş adamlar; bunların size bir faydası olmaz. Bu muhalefet yaklaşımının size de bir faydası olmaz. Olmadığını, açıkça görüyorsunuz. Neden; buradaki muhalefet yaklaşımından sonra toplumun derinliklerine indiğimizde, köylüye, kasabada esnafa, işadamına, işçiye indiğimizde, bakıyorsunuz ki, Cumhuriyet Halk Partisinin bu muhalefetinden bu kesimler memnun değil. Bu yaklaşımın, bu Parlamentonun üzerine yüklenen misyona uygun düşmediğini sizlere hatırlatmak istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, bütün arkadaşlarımızı ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergün.

Şahsı adına söz isteyen, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan?..

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biz, burada, aslında, bir şey yapmaktayız ve defalarca, Cumhuriyet Halk Partimizin, milletvekili arkadaşlarımızın tüm maddelere karşı olmadığı şeklindeki düşüncemizi ifade ettik. Her maddeye karşı çıkma ya da çıkmama noktasındaki temel inceliği, temel nüansı da, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımızın yakalamasına gayret ettik.

Şimdi, sorun şu, sorunun esası şu: Eleştiri, demokratik bir kültürde katkı mıdır, değil midir; eğer eleştiri uyarı özelliği taşıyorsa, iyileştirme özelliği taşıyorsa katkıdır; yani, bu, bir bakıma, bir tecrübenin, bir bilginin, bir dostunun, bir genci uyarması -genç almasa da- zaman geçtikten sonra "ah öyle denmişti, ben dinlememiştim" gerçeği ve realitesini ortaya koymak. Benden önce konuşan saygıdeğer vekil arkadaşımızın "Cumhuriyet Halk Partisinin, üç beş köşe yazarından etkilenerek böyle bir davranışa girdiği" noktasını samimî bir duygusu ve düşüncesi olarak algılıyorum; ama, gerçek bu değil, gerçek şu: Bu, bir düzenleme. Bu, bizim deyimimizle, sınıflar arasında bir düzenleme. Farklı sınıfların, yani, farklı sosyal sınıfların, çalıştıranlar ile çalışanlar arasındaki ilişkinin düzenlenmesi. Bir başka deyimle, düzgün çalışmalarını, barış içinde çalışmalarını, karşılıklı bir ortak değeri yakalamaya çalışmalarını sağlamaya yönelik. Yasalar bunun için yapılır.

Eğer, yasa yaparken, toplum kesimlerinin barış içinde birlikte davranmalarını sağlarsanız, o kesimler, çıkarmış olduğunuz yasaları ne kadar sahiplenirlerse, ne kadar "benim yasam bu, benim istediğim de buydu" dedirtebilirseniz, yasa o kadar geçerlidir, yasa o kadar topluma katkı sağlar.

Ben de -bu da benim samimî bir duygum- Adalet ve Kalkınma Partisinin, daha önceki konuşmalarımda da ifade ettiğim gibi, çağdaş ve modern olmayan işverenden çok etkilendiğini ve çok etkilendiği için böyle bir yasa metnini gündeme getirdiğini samimiyetle ifade ediyorum, böyle düşünüyorum.

HASAN ANĞI (Konya) - Hiç alakası yok!..

HASAN AYDIN (Devamla) - Ayrıca, etkilenmek de kötü bir şey değil. Canlılar, organik varlıklar birbirlerinden etkilenirler; yani, üzüm üzüme baka baka kararır.

Muhtemeldir ki, toplumun çeşitli kesimleri, bu yasa oluşurken, sizinle olduğu gibi, bizimle de görüşüyorlar. Bazı sendikalar bizimle, bazı sendikalar sizinle görüşüyor. Defalarca söyledim, samimî duygumdur, bu yasanın içerisinde ülkeyi kalkındıran, ülkeyi kalkındırma noktasında ülkenin menfaatlarını kendi menfaatının önüne koyan işveren yok; böyle görüyorum en azından.

Bu yasa, bizim model almamız gereken, örnek olarak ortaya koymamız gereken işverenin lehinde çıkarılan bir yasa değil; yani, işverenlerimiz var ülkemizde; gerçekten, başımızın tacıdırlar. Eğer, bir işveren, ülkesinde üretim yapıyorsa, yaratıyorsa, ülkesine kâr ettiriyorsa, istihdam sağlıyorsa, işçi çalıştırıyorsa, böyle bir işverene, aklı başında bir ülke evladı karşı çıkabilir mi?! Bunu da telaffuz etmeyelim zaten; yani, sanki, burada, Cumhuriyet Halk Partililer, o bildiğimiz, klasik, eskiden, "o onun karşıtıdır, o da onun karşıtıdır" gibi davranan bir çizgide değildirler. Bu yasanın gerçekten de çıkması halinde, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımızın bir müddet sonra "ya, aslında, biz, bu Cumhuriyet Halk Partililere çok kızmıştık; bak, burası doğru, bu yasa böyle olmamalıydı" diyeceklerini, ben, bugün, burada, bir tarih notu olarak düşüyorum. Arkadaşlarımız "evet, şu, şu noktalarda bu arkadaşların uyarılarını dikkate almalıydık, inat etmemeliydik; zira, bu inat, bizi, hem zaman kaybına hem ülkedeki bir hedefi yakalamamıza, bir olayı oluşturmamıza engel hal ilan ettiği için, keşke biraz dinleseydik" diyeceklerdir; yani, bu yanıyla bakılmış olsa, zaten problemleri çözme noktasında çok temel bir sorunumuz olmayacak.

Bir inat var ortada; yani, bu inadı bir biçimde, bir şekilde iktidar partisinin halletmesi lazım, çözmesi lazım. Duran bir saat, çalışmayan bir saat günde bir kere doğru gösterir.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - İki kere...

HASAN AYDIN (Devamla) - Yani 24 değil de 12 yazıyorsa, iki kere gösterir sayın vekilimin söylediği gibi.

Bazen, bizim saatimizin, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımız tarafından, hiç doğru göstermediği düşünülüyor gibi bir kanaat oluşuyor bende. Bu, doğru bir şey değil. Değerli arkadaşlarım, bu, doğru bir şey değil. Bu, bizim içdünyamızı tatmin edebilir. "Bu noktada hakikaten doğru yaptık, bunlar da yaptılar; ama, sonuçta bu yasayı çıkardık" diyebilirsiniz; ama, bu, bir kızgınlık sürecini, bir karşıtlık sürecini aştıktan, biraz sağduyuyla düşünmeye başladıktan sonra, sizi de rahatsız edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydın.

HASAN AYDIN (Devamla) - Biz, burada, çok önemli, çok ciddî öneriler de yaptık. Ben, yerlerinde oturan arkadaşlarımızın birçoğunun da "ya doğru söylüyor, bu kadarını da kabul etmemiz lazım gelir" dedikleri halde, bizim bu önerilerimizin tersine el kaldırdıklarını, oy verdiklerini biliyorum; siz de biliyorsunuz; yani, karşılıklı bakınca, göz göze, bazen insanlar konuşmadan da elektrik alırlar, birbirlerini anlarlar. O zaman, düşündüğümüz gibi, yani, olduğumuz gibi görünen, göründüğümüz gibi olan bir felsefenin insanları olarak öyle davranmamız gerekir, öyle olmamız gerekir.

Bir siyasal çelişkinin, bir siyasal ısrarın, inadın içinde olmak, buradaki 550 milletvekili arkadaşımız dahil olmak üzere, bu ülkede yaşayan yetmiş milyon vatandaşımızdan bir tekine fayda sağlamamaktadır.

Saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.

Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın Kafkas, Sayın Çetin'in konuşmasını getirttim, tutanağı inceledim. Sayın Çetin konuşmasında "değerli arkadaşlarım, gerçekten, ben, Hak-İş'ten gelen, konfederasyondan gelen iki arkadaşımın düşüncelerini, önerilerini burada dinlediğim zaman -ben de, sendikal yaşamın içinde uzun yıllar görev yapan birisi olarak- üzüntü duyuyorum. 3 Kasım öncesinde, daha seçimlere bir iki ay kala da arkadaşlarımla, bir iki konuda sohbet ettim; kesinlikle böyle düşünmüyorlardı" diyor.

Bu konuşmada, herhangi bir sataşmanın olduğunu düşünmüyorum, sataşma olarak değerlendirmedim.

113 üncü maddeyi okutuyorum.

Bazı  işlerde çalışanların ücretlerinin güvencesi

MADDE 113. - Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (j) bentlerinde sayılan işyerlerinde çalışan işçiler hakkında 32, 35, 37, 38 inci madde hükümleri uygulanır. Bu maddelere aykırılık hallerinde ilgililer hakkında ilgili ceza hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, iş yaşamımızı ilgilendiren bir tasarının, hükümet tarafından, inatla yasalaştırılmak istendiğini görüyoruz ve buraya gelen sözcülerin, işi yumuşatacağı yerde, sertleştirdiğine tanık oluyoruz; örneğin, bir sözcü arkadaşım "bu tasarının bilimsel hazırlandığını, taraflarla, sendikalarla, konfederasyonlarla sürekli biçimde görüşüldüğünü" söyledi. Acaba dedik, bu mitingler niçin yapılıyor?! O konfederasyonlarla görüşülmüşse, onların uzlaşma önerileri alınmışsa, İzmir'deki, Ankara'daki bu yüzbinler niye yürüyor; neden biz burada haftalardır konuşuyoruz, karşı çıkıyoruz?!

Değerli arkadaşlar, yine, bir arkadaşımız bu yasanın "işçi lehine ve işveren lehine olacaktır" gibi sözler söyledi burada. Şimdi, bu tasarı, işçi ve işveren haklarını düzenleyen bir tasarı; ama, tarihe bakıldığında, işçi hakları söz konusudur, işveren hakları değil. İşveren, zaten sermayesiyle, yaşamıyla bir güvencenin sahibidir. Sosyal devlet anlayışında, işçi hakları güvence altına alınır, yasanın koruduğu işçilerdir. Bizim, bu tasarıyla da, işçilerin haklarını korumamız gerekir.

Siz, ille de işverene bir şeyler vermek istiyorsanız, hükümet vermek istiyorsa, işçinin haklarını budayarak, onların kazanılmış haklarını alarak yapmayın bunu. Örneğin, sigorta primlerini düşürmeye söz verdiniz; vergisini düşürün, enerji maliyetini düşürün. Yani, işçinin hakkından alarak, işverene vermek... Yanlış olan düşünce budur.

Piyasa ekonomisi... Ekonomide piyasa anlayışını anlıyorum da, işçi-işveren düzenlemesinde piyasa ekonomisi anlayışını anlayamıyorum. Bu, çok yanlış bir anlayıştır. Sosyal devlet -Anayasamızda da belirtilen bir yaklaşımdır- işçi haklarını koruyan devlettir. Yani, sözcü arkadaşların, böyle, sanki çok masumane bir iş yapılıyormuş, konfederasyonlarla konuşulmuş, burada hem işçilerin hem işverenin hakları varmış gibi yaklaşımları çok doğru değil.

Değerli arkadaşlar, üstelik, bu yasa tasarısı, bir bütünlükten de yoksun. Şimdi görüşmekte olduğumuz 113 üncü maddede, bu tasarının kimi alanlarda hiç geçerli olmadığı belirtilmektedir. Nedir o alanlar; örneğin, deniz ve hava taşımacılığında bu yasa hükümleri hiç uygulanmayacak, 50'den az tarım ve orman işçilerinin çalıştığı işyerlerinde bu iş yasası uygulanmayacak. Türkiye'nin gerçeğini düşünelim: 50'den az tarım ve orman işçilerinin çalıştığı işyerleri, bu işyerlerinin yüzde 90'ıdır; yani, birkaç devlet üretme çiftliğinde ya da büyük işletmede varsa, vardır. Demek ki, bu yasa, bu tarım ve orman işçilerinde uygulanmayacaktır. Ev hizmetlerinde bu yasa hükümleri geçerli değil. 18 yaşını doldurmamış çocuk işçilerde, acımasızca çalıştırdığımız, okulda olması gereken çocukların çalıştığı işyerlerinde, çıraklıkta, bu yasa hükümleri uygulanmıyor. Ayrıca, sporcularda, gazetecilerde, rehabilite edilen yerlerde ve kapıcılar hakkında bu yasa hükümleri uygulanmıyor. Gerçekten, sizin söylediğiniz gibi, bu, çağdaş bir yasa ise, bir uyum yasası ise, niçin o alanlarda uygulanmıyor? Niçin tarım ve orman işçilerinin çalıştığı işyerlerinde 50 işçi olması isteniliyor? Niçin, 10 değil, niçin 5 değil ya da niçin sayı ortadan kaldırılmıyor; bu, anlaşılır gibi değil!..

Değerli arkadaşlar, ileride, 2003 yılında yaptığımız bu yasadan dolayı bizi kınayacaklar. Birçok kez vurguladım, bir kez daha söylüyorum: Bakın, bu yasa tasarısı, 14 yaşından başlayarak, küçük çocukların çalıştırılmasını öngören bir tasarıdır; üstelik bunlara haklar vermeden, bu yasanın temel hükümlerini onlara uygulamadan.

Değerli arkadaşlar, en son İş Yasası 1971'de çıktığında, Türkiye'de zorunlu eğitimin süresi beş yıldı. Bildiğiniz gibi, 1997'de, biz, sekiz yıllık kesintisiz eğitimi kabul ettik. 1999'da, 16 ncı Millî Eğitim Şûrasında, oniki yıllık zorunlu eğitimi kabul ettik, öngördük; uygulanmıyor; ama, oniki yıl zorunlu eğitimi uygulayacağım diye, şûra karar aldı; altyapısı gerekli, Millî Eğitim Bakanlarının bu konudaki tutumu gerekli. Şimdi, bir yasa yapıyoruz; 1971'de, 13-14 yaşına kadar çocuğun çalışamayacağı öngörülmüş; biz, hiçbir değişiklik yapmadan, çocuk haklarıyla ilgili sözleşmeye göre, 18 yaşına kadar insanın bir çocuk olduğunu göz önüne almadan, gelişme ve okul çağında bir çocuğu çalışma yaşamının içine sokuyoruz; yani, bir bütünlük yok.

Peki, demin sıraladığım orman ve tarım işçilerinde, öteki alanlarda bu yasanın hükümleri uygulanmıyorsa, hangi hükümler uygulanıyor? Değerli arkadaşlar, bakın, güvence diye 113 üncü maddede getirilen nedir biliyor musunuz; güvence diye getirilen, işçilerin ücretlerinin parayla ödenme güvencesidir; yani, bono, senet, döviz yerine Türk parasıyla ödensin. Ah, ne büyük yenilik!.. Ne büyük gelişme!.. İkinci olarak, 35 inci maddede, işçilerin aylık ücretlerinin dörtte 1'inden fazlası -zaten ne alacak ki- haczedilemez hükmü var. Yine, hesap pusulası verilme hükmü var. Bir de, işçiye verilecek cezanın -bereket, bir gündeliğini indirdik önergemizle- iki gündelikten fazla olmaması hükmü var. Şimdi, bunlar güvence midir?! Bunlar, ona verilmiş bir hak mıdır?! Nedir hesap pusulası? Nedir emeğinin parayla ödenmiş olması? Nerede sendikalaşma hakkı?! Bu kesimler için söylüyorum. Nerede toplusözleşme hakkı?! Nerede tazminat?! Nerede sosyal haklar?! Bunların hiçbiri yok. Görüştüğümüz bu maddede "şu şu işyerlerinde çalışanlara -demin saydım- bu iş yasasının hükümleri uygulanmaz" deniliyor. Bunları iş yasası kapsamına alacağımız yerde, 10'dan fazla işçi çalışan yerlerde bir güvence varken, siz, bir önergeyle bunu 30'a çıkararak daha da geriye götürdünüz. Bence, bu, çok yanlış bir yaklaşım oldu.

Değerli arkadaşlar, bir ülkede, demokrasinin düzeyi, işçilere, çalışanlara verilen haklarla ölçülür. Eğer, siz, işçinize en ileri sendikal hakları veriyorsanız, o sendikanın yaptırımları varsa, kamu çalışanlarına toplusözleşme ve grev hakkı veriyorsanız, o zaman demokrasiniz güçlü sayılır; ama, maalesef, yaptığınız bu yasayla, demokrasimizi güçlendirmiyor -belki işvereni güçlendiriyorsunuz ama-  zayıflatıyorsunuz. Biz de, bir yasa çıkararak bunu yapmış oluyoruz.

Türkiye, bir çocuklar ülkesi, bir gençler ülkesi ve bakın, Türkiye'de, 15-16 yaşındaki çocukların -kayıtlı olanların- rakamları var elimde. Değerli arkadaşlar, 1 ilâ 9 kişinin çalıştığı işyeri sayısı 1 029 000. 10 ilâ 25 kişinin çalıştığı işyeri sayısı 891 000. Bunlar, Türkiye'de çocukların ve gençlerin iş yaşamına acımasızca sokulduğunu gösteriyor. Bence yapılması gereken iş, bu çocukları alıp eğitim alanına koymaktır.

Şimdi, bir de deniliyor ki, Sayın Bakana da söyledi geçen gün "bir küreselleşme var, bir dalga var, bu dalganın dışında kalmayalım ve ona göre düzenlemeler yapalım."

Değerli arkadaşlar, şimdi, asıl bu dalgaya karşı, biz, güçsüz olanı, çalışanı, işçiyi korursak görevimizi yapmış oluruz. Çokuluslu şirketlerin bir saldırısı varsa dünyada, küresel sermayenin ülkemize bir saldırısı varsa, ürünlerimize, emeğimize, çalışanlarımıza, değerlerimize, buna karşı, bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, ulusun temsilcileri olarak çalışanların hakkını bu dalgaya karşı korumak gerekir diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Yani, bağımsızlığımıza karşı, çalışan insanlarımıza karşı bir saldırı varsa, asıl, biz, yasalarla onları güçlendireceğiz, örgütlerine bir güç vereceğiz. Oysa, bu konuştuğumuz bütün yasalarda işçi haklarının budanması vardır ve maalesef, bu haklar ellerinden alınmaktadır.

Cumartesi günü hep beraber gittik -bilmiyorum, siz, izlediniz mi- 100 000'in üzerinde işçi, ellerinde pankartlarla, Tandoğan'da, bu kölelik yasasına hayır dedi; hatta, bir tanesi yaşamını da yitirdi, kalbi dayanmadı.

Değerli arkadaşlar, bakın, 100 000 kişiyi zorlayarak toplayabilir misiniz bu sıcakta Ankara'da? Niçin bağırıyordu onlar: Bu haklarımızı elimizden almayın diye. Siz, oy aldınız, birinci parti oldunuz, çalışanların haklarını vermek için. Oysa, işçilerin, çalışanların hakları gerçekten kayboluyor.

Burada, Nazım'dan şiirler okudu AKP'li arkadaşlar. Ben de, büyük ozanın, işçiler üzerine yazdığı "Türkiye İşçi Sınıfına Selam" adlı şiirinin bir bölümünü okumak istiyorum:

"Türkiye işçi sınıfına selam!

Selam yaratana!

Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selam!

Bütün yemişler dallarınızdadır.

Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,

haklı günler, büyük günler,

gündüzlerinde sömürülmeyen,

gecelerinde aç yatılmayan,

ekmek, gül ve hürriyet günleri.

Türkiye işçi sınıfına selam!

Selam yaratana!"

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

AK Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde çalışma hayatını düzenleyen bu önemli kanun tasarısının "bazı işlerde çalışanların ücretlerinin güvencesi" başlıklı 113 üncü maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, iş yasası kapsamı dışında kalan bazı tarım ve orman işçilerine ve rehabilite edilenlere ücretlerle ilgili olumlu yönde düzenlemeler içermektedir. Böylece, halen yürürlükteki, mevcut 1475 sayılı İş Kanununda bu konuyla ilgili duruma göre daha iyi sayılabilecek bazı haklar sağlanılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, daha önce görüşülen maddelerde söz alan AK Partili milletvekili arkadaşlarımın da belirttiği gibi, İş Kanunu Tasarısı bütünüyle değerlendirildiğinde, ne bir tarafın aleyhine ne de diğer bir tarafın lehine olan bir düzenlemedir. İş Kanunu Tasarısı, gelişmiş birçok ülkede olduğu gibi, ülkemizin koşullarına göre iş hayatını düzenleyen, iş hayatının bir ahenk içerisinde yürümesini sağlamayı amaçlayan bir yasa tasarısıdır; yani, işçi ve işverenin bir ahenk içerisinde çalışmasını hedefleyen bir yasa tasarısıdır.

57 nci hükümet döneminde, içerisinde işçi temsilcilerinin seçtiği, bilim adamlarının da bulunduğu bir bilim kurulunun hazırladığı, yine içerisinde sendika başkanlarının da bulunduğu, sosyal taraflarca birçok maddesinde uzlaşma sağlandığı bir yasa tasarısıdır.

Sayın CHP milletvekili arkadaşlarımızın, derme çatma yasa, işçi ve işverenin, kurt-kuzuya benzetilmesi gibi tabirleri, gerçekten sağlıklı ve gerçekçi benzetmeler değildir arkadaşlar. Yarıya yakın maddesi, yürürlükteki 1475 sayılı Yasanın maddelerini içerirken, diğer birçok maddesi, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarındaki hükümlere, Avrupa Birliği normlarına, ILO sözleşmelerine ve ülkemizin içinde bulunduğu sosyoekonomik koşullara göre hazırlanmış bir yasa tasarısıdır.

Çalışanlarımız, emekçilerimiz, şu anda uygulamada olan 1475 sayılı Yasada bulunmayan birçok yeni ve olumlu düzenlemeler içermektedir. Örneğin -arkadaşlarım bahsettiler, birkaçından da ben bahsedeceğim- madde 5'te, eşit davranma ilkesi getirilmiştir.

Yine, bir başka maddede, bir işyerinin devri halinde, işçilerin geçmiş tüm müktesep hakları güvence altına alınmıştır; eski yasada ise, sadece kıdem tazminatı güvence altındaydı.

Yine, kısmî süreli ve tam süreli iş sözleşmesi maddesiyle, kısmî  sözleşmeyle, çalışan işçilerin, sırf sözleşme farkından dolayı tam süreli işçiye göre farklı muameleye tabi tutulması engellenmiştir.

Yine, takım sözleşmesiyle oluşturulan iş sözleşmelerinde yapılan düzenlemeyle, takım kılavuzunun, ilgili işçilerimizin haklarını suiistimal ihtimalleri ortadan kaldırılmıştır.

Yine, yürürlükteki 1475 sayılı Yasada olmayan, işçiye, iş sözleşmesini haklı nedenle fesih hakkı tanımaktadır. Yine, 53 üncü maddeyle, çalışanlarımızın izin süreleri artırılmakta; ayrıca, 18 yaşından küçük ve 50 yaşından büyük çalışanlar için verilecek yıllık ücretli izin süresinin 20 günden az olmaması hükmü getirilmektedir. Bu, yaşlısına ve gençliğine önem veren iktidarımızın, Avrupa Birliğine uyum sağlama çalışmalarını da desteklemektedir.

Yine, 71 inci madde de, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine, ILO sözleşmelerine ve ondan daha önemlisi de, geleceğimiz dediğimiz, canımız, ciğerimiz dediğimiz çocuklarımız için de önemli bir madde olarak düzenlenmiştir. Yine, bu maddede, 1475 sayılı İş Yasasının ilgili maddesine göre bir adım daha ileriye gidilmiş ve 15 yaşın altındaki çocukların çalışmasının yasaklanması sağlanmıştır.

Bu maddede, az önce konuşan saygıdeğer CHP milletvekili arkadaşlarımızın eleştirileri vardı. Bunlar gerçekçi eleştiriler değil arkadaşlar; gerçekten hayretlerle izledim. Ben de bir çocuk hekimi olarak, Çocuk Hakları Sözleşmesini yakından bilen biri olarak, Çocuk Hakları Sözleşmesine hiç aykırı olmayan bir düzenleme yapılmıştır diyorum. Bu maddeler, artık, ilköğrenimini tamamlamamış çocukların; yani, 15 yaşını doldurmamış çocukların çalışmasını engellemekte, ancak 15 yaşını aşmış çocukların, çalışma koşullarının, onların bedensel, zihinsel, ruhsal ve öğrenim durumlarını göz önüne alarak düzenlenmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla, bu düzenleme, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine ve bunun 32 nci maddesine, ILO sözleşmesine uygun bir düzenlemedir.

Değerli arkadaşlar, kaldı ki, yoksulluğu önlemedikçe, herkese kaliteli eğitim imkânı sağlamadıkça, hangi yasayı çıkarırsak çıkaralım, hangi yaşa kadar yasak çıkarırsak çıkaralım, yine, insanlar, üzüle üzüle çocuklarını çalıştıracaklardır. Çocuğun emeğini istismar etmememiz, istihdamı artırmadıktan sonra, işsizliği önlemedikten sonra, yoksulluğun önüne geçmedikten sonra, eğitimde fırsat eşitliği sağlamadıktan sonra, ne yasası çıkarırsak çıkaralım pek mümkün olmayacaktır. İşte, sosyal devlet olmanın bir gereği olarak, çocuk iş gücünün korunması, ancak, ailelerin geçinebilecekleri bir iş sahibi olmasıyla sağlanacaktır. Bu da, ancak, yeni işyerleri demektir, yeni istihdam demektir. İşte, hükümetimiz, bunların sağlanması için yoğun bir çaba sarf etmektedir ve yasal düzenlemeler yapmaktadır. İşte, gelecek yıl, okul çocuklarımızın kitaplarını vereceğiz. İşte, 10 000'e yakın yoksul ve yetenekli çocuğumuza özel okullarda okuma şansı vereceğiz. Bunlar, şimdiye kadar hiçbir iktidarın yapmaya cesaret edemediği adımlardır.

Bir kez daha vurgulamak isterim: İşsizliği önlemedikçe, yatırımları teşvik edip istihdamı artırmadıkça, o zıpkın gibi, ancak, boş gezen, işsiz gezen gençlerimize, milyonlarca gencimize iş vermedikçe, yeni iş alanları açmadıkça, ülkemizin sosyal barışı, dolayısıyla da iş barışını sağlamamız mümkün değildir. Bir başka deyişle, sadece yasa çıkararak iş güvencesini sağlamamız pek mümkün değildir. İşte, onun içindir ki, bugünkü iktidarımızın en önemli gündemi, işsizlik ve yoksulluktur.

Yine, değerli arkadaşlar, 74 üncü maddede, hamilelere doğum izni, 8 artı 8 olmak üzere 16 haftaya çıkarılmıştır ki, bu da, kadınlarımızın daha sağlıklı bir hamilelik sürdürmesini sağlayan önemli bir düzenlemedir.

Değerli milletvekilleri, işçilerimize ve iş hayatına olumlu gelişmeler sağlayan, daha sayamadığım birçok madde var. Görüldüğü gibi bu yasa, 1475 sayılı Yasada olmayan veya eksik olan birçok konuda tüm emekçi kardeşlerimize, kadın işçilerimize, yaşlı ve genç işçilerimize çok önemli kazanımlar sağlamaktadır. İşyeri pratiğiyle örtüşen ve Yargıtayın kararlarına uygun düzenlemeler içermektedir. Tabiî ki, önemli olan, yasaların uygulanmasıdır. Bazı maddelerde suiistimaller olabileceği endişesi olabilir; ancak, uygulamalarda, işçi ve işveren temsilcilerinin bulunduğu bir izleme komitesiyle takip edilecek, pek ender de olsa bu suiistimaller önlenmeye çalışılacaktır.

Değerli arkadaşlar, bazı maddelerle ilgili bizim de çekincelerimiz vardır. Bu maddelerin yeniden görüşülmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Ben, Grubum adına, Sayın Bakanımızdan bu maddelerin tekrar değerlendirilmesini talep ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, bazı iş çevrelerinde, İş Yasasının bazı maddeleri bahane edilerek, yanlış yorumlarla, AK Parti İktidarı sanki bir işçi karşıtı gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bir şeyi vurgulamadan geçemeyeceğim. Ben de dahil, birçok AK Partili milletvekili arkadaşım, çocukluklarını, dargelirli ailelerine katkı sağlamak için, oyun oynamak yerine çalışarak geçirdiğini, sırça saraylardan değil, işçi, köylü ailelerden geldiğimizi...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Geldiğiniz yeri unutmayın.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - ...emeğin, emekçinin ve yoksulluğun ne demek olduğunu çok iyi bildiğimizi belirtmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğan, toparlar mısınız.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Halkımız, işçimiz, gerçekten, onların hak ve hukukunu kimin en iyi savunacağını, onların gerçek temsilcilerinin kim olduğunu çok iyi biliyor. Biz, AK Parti milletvekili olarak, birçok kesimle birlikte, işçilerimizin de desteğiyle seçildiğimizin bilincindeyiz. Yarın, bu kutsal görevi bitirdiğimizde, alnımız ak, başımız dik, yine, işçilerimizle, halkımızla iç içe yaşayacağımızın bilincindeyiz. Şimdi de kalbimizin onlar için çarptığını, Türk Ulusunun refahı ve mutluluğu için çarptığını belirtmek isterim; ancak, unutulmasın ki, halkımız, işçi-köylü edebiyatıyla mangalda kül bırakmayanların, köylere gidince de, ayakları çamura basmasın, tezeğe takılmasın diye nasıl köylünün sırtına bindiklerini çok da iyi biliyor (AK Parti sıralarından alkışlar) işçi yanlısı görünüp de, işçinin sömürülmesine nasıl göz yumduklarını iyi biliyor.

Sözlerimi bitirirken, bir Japon atasözünü hatırlatmak isterim: "Yalan dörtnala gider, hakikat ise adım adım; ancak, yine de, zamanında hedefe ulaşır." İşte, AK Parti İktidarı, bir hakikattir; işçisiyle, esnafıyla, köylüsüyle, memuruyla, emeklisiyle halkın ta kendisidir.

Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Madde üzerinde konuşmadın Sayın Doğan.

BAŞKAN - Şahsı adına söz isteyen, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan?..

Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır?..

Buyurun Sayın Bayındır.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 113 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Biraz evvel, 112 nci madde üzerinde benden önce konuşan AKP sözcülerine de buradan diyeceklerim var. Ülkeyi güllük gülistanlık gösterdiniz. Ülkede her şey tamammış, işçi memnunmuş, esnaf memnunmuş... Peki, her şey güzel de, Başbakanlığın önündeki eylemler hâlâ niye devam ediyor?! Sizi, ülkenin diğer katmanlarını da tanımaya davet ediyorum. Lütfen, bir sabah erken kalkın, uykunuzdan fedakârlık yapın, Ankara'nın varoşlarındaki ucuz ekmek büfelerine bir bakın. Halk orada, ıstırap orada; onları kendi gözlerinizle bir görün. Eğer, sabah erken kalkamazsanız üzülmeyin.

BAŞKAN - Sayın Bayındır, madde üzerinde konuşur musunuz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Geleceğim, geleceğim Sayın Başkan.

Akşamları da, pazar yerlerinde, pazar dağıldıktan sonra atık toplayan insanların haline bir bakın. O zaman, başka bir Türkiye'nin de var olduğunu göreceksiniz.

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde) - Biz onların içinden geliyoruz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Benim Kırşehirimde esnafın kepenk kapattığını görün, Kırşehirimde gençlerin kahvehanelerde işsiz oturduğunu görün; o zaman anlayacaksınız.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugüne kadar aldığınız birçok kararda "İş Kanunu Tasarısını, sabahlara kadar çalışıp çıkaracağız" dediniz. Gecenin bir yarısı, bakıyoruz, üçte 2'niz yok. Geriye kalan üçte 1'le, çok defa, buralarda, imza attığınız maddelere sahip çıkmadığınızı gördük.

Bu yetmedi, çok yoruldunuz, Antalya'ya tatile gittiniz; hoş geldiniz diyorum. Yalnız, üzerimde kalmasın, siz tatildeyken, Kızılay Meydanında toplanan 100 000 işçinin selamı var, onu da alın; benim üzerimde kalmasın, alın o selamı. (CHP sıralarından alkışlar)

Bildiğiniz bir şey var diye bekliyoruz, konuşmaya çıkan arkadaşımız güllük gülistanlık bir ülke anlatıyor. Yahu, varsa projeniz çıkarın, gelin, konuşalım; konuşurken katkı sunalım, toplumun diğer kesimleriyle birlikte hareket edelim, ülkenin yoksul kesimine, kime, ne zaman, nerede, ne yapacaksak ortaya koyalım. Vallahi, hiç öyle bir yanınız yok, elinizde projeniz falan yok; ne yazdıysanız, tersini yapıyorsunuz.

Biz, inanmadığımız ve emekçiden yana olmayan bu yasanın alelacele çıkarılmasına karşıyız. Yine, biz, bu yasaya, işçiyi köleleştireceğini bildiğimiz için karşıyız. Biz, bu yasaya, işçimize, ödünç işçi statüsü getireceği için karşıyız. Biz, bu yasaya, sendikasızlığı ve örgütsüzlüğü özendireceği ve örgütsüz bir toplum yaratacağı için karşıyız. Biz, bu yasaya, demokratlık ve demokrasi adına, biz, bu yasaya, insan hakları adına, biz, emekten yana, bildiğimiz değerler adına, inadına karşıyız. Biz, bu yasaya, bugüne kadar, memurlarımıza üvey evlat muamelesi yaptığınız, onları,    400 000 000- 450 000 000 maaşa talim ettirdiğiniz ve onlara grevli, toplusözleşmeli sendikal haklar konusunda hiçbir çalışma yapmadığınız ve gelecekte de yapmayacağınızı bildiğimiz için karşıyız. Ey mensubunuz olmaktan onur duyduğum memur arkadaşlarım, altı aydır, AKP İktidarının sizin lehinize bir adım attığını gördünüz mü? İşçiler, köylüler, kısacası bu ülkenin yoksul insanları, AKP'yi, bunları tanıyın, anlayışlarını görün diye çıktık kürsüye.

Bizim yörede, yaşanmış bir olay vardır, anlatılır; cankulağınızı verirseniz kalıcı olur. Abdallarımız vardır; onlar, Anadolu bozkırının güzel insanlarıdır. Onlardan bir davul zurna ekibi köyün birinde bir düğünde çalmışlar. Daha sonra ustamın yolu bu köye düşmüş. Düğününde davul çaldığı o gelinden bir çay ister. Gelin bu çayı yapmamış. Bir derin nefes aldıktan sonra ustam demiş ki: "Vallahi sana bir şey demem, size çaldığım havalara yazıklar olsun!" Anadolu insanı da ne diyor biliyor musunuz: "Size inandığım için, size oy verdiğim için, oylarıma yazık."

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - "Allah razı olsun" diyor.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Haberiniz olsun, bilin...

Bütün...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Anketlere bakın, kim düşüyor...

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Arkadaşım, gelin, sizinle, Ankara'nın varoşlarına çıkalım.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Ne zaman istersen...

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Gelin, sizinle, durakta otobüs bekleyen, elektriği kesik insanların yanına çıkalım. Gelin, birlikte...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Severek...

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Mecaliniz varsa, onlara söyleyecek sözünüz varsa, şimdi gezin bir de orayı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Var mısın, şimdi gidelim!

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Her zaman varım.

Piyasanın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söylüyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bayındır.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

114 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 114. - Çalışma barışının ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izlenmesi amacıyla; Hükümet ile işveren, kamu görevlileri ve işçi sendikaları konfederasyonları arasında etkin danışmayı sağlamak üzere, üçlü temsile dayalı istişari mahiyette bir danışma kurulu oluşturulur.

Kurulun çalışma usul ve esasları çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Cevdet Selvi konuşacak.

BAŞKAN - Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Uzun süreden beri görüştüğümüz, Türkiye için çok büyük önem taşıyan İş Yasa Tasarısının, nihayet, 114 üncü maddesine geldik. Ben de, Grup adına, bu madde üzerinde söz aldım.

İnanmayacaksınız; ama, ilkönce madde üzerinde konuşacağım; çünkü, önemli maddede... Daha önce, diğerlerinde, samimiyetle, maddeyi irdeleyip anlatmaya çalıştığımız gibi, kısaca bunu söyleyeceğim. Ona geçmeden önce, biraz önce konuşan arkadaşlarım, yani, AKP'nin değerli milletvekilleri beni çok etkiledi. İki tane olay düşündüm. Bir tanesi, galiba tatil iyi geldi ki, çıkıp, burada, maddeler hakkında, parti hakkında konuşma yapma ihtiyacı duydular. İkincisi de, işçi kuruluşlarının, bazı meslek kuruluşlarının, sokaklarda, çıkıp eylem yapması, nihayet, arkadaşlarımızı konuşmaya mecbur etti diye düşündüm, çok da memnun oldum; ama, 108 inci maddeden sonra görüşlerinizi, düşüncelerinizi dinlemekse... Biraz geç oldu. Neden daha önce bu güzel fikir ve bilgilerinizi bizden sakladınız, onu anlayamadım.

Şimdi, 114 üncü maddeye baktığımız zaman...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Unutmayın diye sona bıraktık.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Öyle mi?.. İyi. Biraz sonra tartışalım. Zaten, arkadaşım başta olmak üzere birkaç milletvekili var, milletvekilliğini, oturduğu yerden laf atmak zannediyor ve bununla da büyük başarı elde ettiğini zannediyor. (CHP sıralarından alkışlar) Hele birisi var, bir şey oluyor "sirt, sirt" diyor, ne dediğini de anlamıyorum. Onun için, laf atılır... Geçen gün ben bir laf attım, laf atılan arkadaş katıla katıla güldü, oturdu; ama, siz her şeyde bunu yaparsanız, tabiî ki, konuşmacının insicamını bozarsınız.

Ancak, her şeye rağmen kutlarım, tebrik ederim; nihayet, 113 üncü maddede görüş ve düşüncelerinizi açıklama imkânını buldunuz, biz de bundan yararlandık.

Şimdi, 114 üncü maddeye gelince; madde şöyle: "Çalışma barışının ve endüstri ilişkilerinin...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yürüteceğiz diyor...

CEVDET SELVİ (Devamla) - Arkadaşın bütün konuşmalarını, konuşma süreme ilave etmenizi rica ederim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, konuşmacıya laf atmayalım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yok, bir şey söylemiyorum.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Maddede "Çalışma barışının ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izlenmesi amacıyla, hükümet ile işveren, kamu görevlileri ve işçi sendikaları konfederasyonları arasında etkin danışmayı sağlamak üzere, üçlü temsile dayalı, istişarî mahiyette bir danışma kurulu oluşturulur" denilmektedir.

Bu madde, iyiniyetle konulmuş bir madde; ama, şimdiye kadar geçtiğimiz maddelerle ve özellikle İş Yasasının bütünüyle hiç de çakışmayan, bağdaşmayan bir madde.

Bunu nereden ortaya koyduk: Bu tasarı hazırlanırken, uzlaşma olmalı; işçisi, işvereni, hükümeti, bir araya gelerek, bu tasarının maddeleri üzerindeki olayları, durumu görüşerek bir uzlaşmaya varmalı dedik; ama, buna hiç itibar edilmedi. Bu tasarıyı, hiç de, böyle, uzlaşma aramadan ve gerçekleştirmeden getirdikten sonra, ileriye dönük, üçlü bir uzlaşma arayışı inandırıcı değil.

Hayır derseniz, 4641 sayılı Yasa vardı. Endüstriyel ilişkilere, çalışma yaşamına ve ülkenin önemli konularına dair politikalar oluşturulmasında, sosyal tarafların, sorumluların, hükümetin bir araya gelip hazırlık yapmasını ve uzlaşarak, halkın katkısını sağlayarak, uygulamada da kolaylık elde edilmesini amaçlayan Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluşuyla ilgili 4641 sayılı Yasayı, böylesine önemli bir kanunu işletmeyen bir anlayışın, bunu, 114 üncü maddeye getirip de, "üçüncü sıradan "böyle bir şey talep ediyoruz" demesi, sadece iyiniyetten ibarettir, uygulanmadığını açıkça ortaya koyacaktır; ama, bu madde de diğerleri gibi geçer.

Esasında, 1971 yılından beri, işverenin, işçinin, hukukçunun, avukatın uygulayageldiği İş Yasasını, değişiklik olarak, 126 maddeyle, buraya getirmek hataydı. Bunu, hukukçular da, işveren de, işçiler de, sendikacılar da anlamıştı ve artık buna uyum sağlanmıştı. 126 madde gelmez; her şey değişmişse, dünyada gelişmeler ve ihtiyaçlar doğmuşsa, bunlar tespit edilir, bu da 20-25 maddeyi geçmez, taraflar uzlaşır gelirdi, sorunu da böylesine büyütmezdik, daha da olumlu olurdu.

O bakımdan, bu, 1475 sayılı Yasayla ilgili madde üzerinde konuşmamızı arzu eden milletvekili arkadaşlarımızın konuşmalarına baktığımda, çok da güzel şeyler söylendi. Bir arkadaşım çıktı "Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri, üç beş köşe yazarından etkilenerek buraya geliyorlar, hareket ediyorlar" dedi. Tabiî, o arkadaşımın öyle düşünmesi çok doğal; ama, bir eksiklik var. Kamuoyunu oluşturan, köşe yazarları, aydınlar, düşünürler. İşinize gelir, gelmez; bir milletvekili bunları okumalıdır, bundan yararlanmalıdır, buna dikkat etmelidir. Onun için, arkadaşım böyle bir şeye hiç ihtiyaç duymadığı için, koskoca Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki milletvekillerinin köşe yazarından etkileneceğini zannediyor. Cumhuriyet Halk Partisinin buna ihtiyacı yok ve biz Grup olarak, bu olayı yaşayarak, ilk günden bu yana, inceleyerek, Grubumuzda toplantı yaparak, görev taksimi yaparak, işçisinin, işvereninin, TİSK'in, TOBB'un, Türk-İş'in, DİSK'in görüş ve düşüncelerini, raporlarını alarak birlikte karar verdik; yani, köşe yazarlarının bizi etkilemesi söz konusu olamaz ve yine aynı arkadaşım şunu söylüyor: "Toplumun derinliğine inildiğinde de, halk Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefetinden memnun değil." Toplumun derinliğine, nereye indiler; bilmem. Antalya'nın beş yıldızlı oteli derinlik anlamına mı geliyor, ona da karışmam; ama, bu arkadaşım köşe yazarlarını okumadığı gibi, pek çok sivil toplum örgütünün aylardır yanlıştan dönülmesi konusunda yaptıkları açıklamalar, yaptıkları eylemler, gönderdikleri raporlar, hepsi bu yasadan memnun olmadıklarını gösteriyor. Acaba, bu işçiler, emekliler, işsizler, toplumun derinliğinde bulunan yurttaşlarımız değil mi ki, o nereden etkilendi de buraya geldi?! Bir de, bunları, nezaketi içinde değil, sorumluluğunu yerine getiren Cumhuriyet Halk Partisini suçlarcasına kalkıp söylüyor.

Yine aynı arkadaşım "her maddeye karşı geliyorlar" diyor. Arkadaşım da madde üzerinde konuşmadı. Elbette her maddeye karşı geldik. Bunun yararını siz göreceksiniz. Burada, yanlışınızı bir an önce düzeltmeniz için fırsat ve imkân verdik. Bu saklı, gizli değil. Daha önce, Refah Partisinde, Saadet Partisinde bulunan arkadaşlarla, geçmişteki dönemde yapılan yanlışları biz beraber düzelttik; Türkiye yararlandı bundan. Onun için, her maddede konuştuk. Ben başta da söyledim. Her maddede konuşmayı uygun görmeyen iktidar veya hükümet, 30 yıldır uygulanan yasayı 126 maddelik değişiklikle getirmez. Eğer her maddeyi değiştirme amacıyla buraya gelmişse, muhalefet de, her maddeyi konuşma hakkını İçtüzükten alır ve konuşur. Bu çelişkilerden kurtulmak lazımdır.

Hele hele bir arkadaşım da "gerçekçi eleştiriler olmuyor" diyor ve arkasından da -çok etkilenmiş- 13 000 000 öğrencinin bulunduğu bir yerde "devlet okulunun dışında, 10 000 öğrenciyi özel okula göndereceğiz" diye övünüyor. Bunlar ölçüdür, izandır. 13 000 000 çocuğun okulda okuduğu bir yerde, siz 10 000'ini alıp da "özel okulda okutacağım" derseniz ve bununla övünürseniz, bu, kapasitenizin boyutunu gösterir. 13 000 000'un içinde 10 000 çocuğu hepimiz bölüşsek alırız. Bir devlet yönetmek, bir ülke yönetmek ve eğitim sorununu bu kadar basite indirgeyerek şu çatı altında övünmeye kalkmaya, kabahati özründen büyük denir.

12 900 000 çocuk ne olacak?! Anayasanın verdiği, devletin aslî görevlerinden olan, özellikle ilköğretimi birinci derecede ele almaktır. 12 000 000 öğrenciye şu tarihte, şu şekilde, arzu edilen düzeyde eğitim yaptıracağız; 10 000 arkadaşı, 10 000 çocuğu da sonra alırız deseydiniz, bunu daha saygıyla karşılardık, bir anlam ifade ederdi.

"Halkımız, işçilerimiz, bizim kimden yana olduğumuzu bilir" diyor. Hakikaten doğru...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - AKP, yeni kurulan bir partidir. (AK Parti sıralarından "AK Parti" sesleri)

AK Parti olsun canım... Onu, inşallah, aklandıktan sonra hep beraber söyleyeceğiz, yargı aşaması bitince.

Ne diyor; "halkımız, işçimiz, bizim kimlerden yana olduğumuzu bilir ve anlar." Doğrudur.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Seçimde gösterdi...

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Tabiî, tabiî, bir kere yanılmakla bir şey olmaz. Onu, geçmişte... (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siirt'te gösterdi, Çorum'da da gösterdi.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hocam, kuliste sohbetinize devam edersiniz.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Biraz önce tembih ettik...

Değerli arkadaşlarım, AKP yeni kurulan bir partidir, çok büyük vaatlerle gelmiştir; art arda gelen krizlerden, halkın bunalımından sonra iktidara gelmiştir; gelirken de çok ciddî ve büyük laflar söyleyerek gelmiştir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bunalmış insanlar; özellikle gecekondularda, kırsal kesimde, emekliler, memurlar, küçük esnaf krizin baskısı altındayken, sizlerin söylediği laflar, elbette onların hoşuna gitmiştir; ama, geldikten sonra, altı ay...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sizin laflarınız niye onların hoşuna gitmiyor?!

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Bütün gayretimle nazik bir konuşma yapmaya karar verdim. Siz, bizle kendinizi mukayese etmeyin yani. Yiğidi öldürüp hakkını vereceksiniz. Cumhuriyeti kuran bir partiyle, seksen yıldır üstüne düşen sorumluluğu yerine getiren bir partiyle, derleme toplama, yirmi ayda "partiyiz" diye bir araya gelip, konjonktürden de yararlanıp iktidara gelince, öyle biraz haksızlık yapmayın. Cumhuriyet Halk Partisiyle mukayese etmeniz için, bir fırın ekmek daha yemeniz lazım! (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Önümüzdeki seçimlerde görüşeceğiz.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Otur... Bak şimdi, bak bak... İşçi, biz... (AK Parti sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUAT KILIÇ (Samsun) - Cumhuriyetten sonra kurulmuş bir partisiniz. Bu konuda hassas olmanızı istiyorum. Tarih bilginizi gözden geçirin!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi sessiz dinleyelim.

Sayın Selvi, eksüreniz bitmiştir...

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Yok... Yok...

BAŞKAN - Ancak, 1 dakikalık süre veriyorum

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Rahat vermiyorsunuz, söylemek istediklerimi anlamıyorsunuz. Aradan günler geçip, işçiler, emekçiler, halk sokağa yığılıp, size hiç hoş olmayan bir şeyler yakıştırdıktan sonra, yine, biz sorumluluğumuzu yerine getirmeye kalkınca, yerinizden laf atıp milletvekili olduğunuzu sanıyorsunuz.

Bakın, işçiler, emekliler ve sizin oy aldığınız kırsal kesimdeki işsizler sizi tanıyacak, başta işçiler tanıyacak; çünkü, şu tasarı hiç yanılmalarına imkân vermeyecek, insana nasıl değer vermediğinizin, emeği nasıl gözden çıkardığınızın kanıtı olarak tarihe geçecek. Bu, Büyük Millet Meclisinin bütün sayfalarında ve bu yasa, bütün insanların önünde işçinin sizi tanımasına imkân verecek. Eğer, okumadıysanız, işçilerin size söyledikleri olayları söyleyeyim. Yasaları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Öbür maddelerde, kalan kısmını söylerim sayın arkadaşlar.

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; AK Parti Grubu adına sözlerime başlarken, bu necip milletin temiz temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.

Günlerdir, çalışma hayatıyla ilgili, gerek işvereni gerek işçiyi gerek hükümeti gerek sendikaları derinlemesine ilgilendiren yasa çalışmalarımızı bu çatı altında konuşuyoruz. Herkes, konuştukça, kendi dağarcığındakini, kendi birikimini Türk Milletiyle hep birlikte paylaşıyor. Bu konuda, muhalefet-iktidar olarak katkıda bulunan, emeği geçen, faydası olan, artısı olan herkese teşekkür ediyorum. Tabiî ki eksisi olabilir; ama, zaman içerisinde, iktidar-muhalefet dayanışmasıyla eksileri de artıya dönüştürmede, işçimizin yüzünü güldürmede, çalışan insanımızın yanında bir kişiyi daha çalıştırma noktasında katkıda bulunacak herkesi de duyarlı olacağına; bu memleketin, 3 Kasımdaki milletin derdini, sıkıntısını iktidar-muhalefet içerisinde Meclise yansıyan bu görüntünün, çalışma hayatına da en verimli bir şekilde katkıda bulunacağına inancımın sonsuz olduğunu vurgulamak istiyorum.

Değerli Başkanım, değerli arkadaşlar; bu çalışma zemininde 114 üncü maddeye bakılığı zaman, üzerinde bir dayanışma ve dayanışmanın sonucunda da hem verimliliği hem katılımı hem demokrasiyi çağdaş ve bugünkü Avrupa normlarındaki çalışma hayatının güzelliklerini yansıtabilmenin gayreti içerisinde olunmaktadır. Burada bir danışma meclisinin kurulması hedeflenmektedir. Bu danışma kurulu, her şeyden önce, çalışma barışı ve endüstriyel ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunacaktır. İkinci olarak da, mevzuat çalışmaları ve uygulamalarının izlenmesi konusunda bir çalışma örneği sergilenecektir. Bu arada, hükümeti, işvereni, kamu görevlileri ve sendikalar arasında etkin paylaşım ve dayanışmanın örnekleri sergilenecektir. Bunu yapabilmek için, çalışma hayatıyla ilgili, çalışma usul ve esaslarını düzenleyen yönetmelikler devreye girecektir. Yani, bütün yasaların maddelerinde elbette eksiklikler vardır, kusurlar vardır; ama, bu süreç içerisinde zamanla işleyiş biçimindeki eksiklikler düzenlendikten sonra yönetmeliklerle bunlar takviye edilecektir.

Çağdaş yönetimin altyapısını oluşturan bir yasal düzenlemedir diyorum ve bu birlikte yönetmenin örneklerini hep birlikte göreceğiz. Bu nasıl olacak?.. İşveren, işçisine bakarken, işçinin sayesinde ekmek bulmanın, belki, düşüncesine sahip olacaktır; işçi de işverenine bakarken, ekmek yediği bir kapıda, işçiye, işverene düşen sorumluluğu taşıyacaktır. Yani, işçi, ekmek yediği müessesede verimini artırmak için üzerine düşeni yaparken, işveren de o işçi sayesinde ekmek bulmanın duyarlılığında ve bu konuda, açık ve net bir şekilde işçiliğe haksızlık değil de, işçinin belki saatinde, vaktinde, izninde, hastalığında, bütün sosyal hayatın içerisinde ona verilmesi gereken insanî değere özen gösterecektir. Hedeflenmek istenen şey budur; yani, temel olarak insan esas alınmıştır. İşveren de bir insandır, işçi de bir insandır. Temel olarak, bu iki ilişkinin içerisinde, hükümet, sendika, belki bunun biraz dışında kalıyordur; ama, bunlar da neticede temel olarak insana dayalı.

Bugün Avrupa standartlarında bakıldığı zaman, bu belli bir düzey kazanmıştır. Oradaki insan işyerine gittiği zaman, gelecekte onunla ilgili herhangi bir sorunu, günübirlik herhangi bir tedirginlik içerisinde değil, yarını düşünen, yarınla planlama yapan, yarınından emin olan bir insan, bir işçi düşünürsek, bunu Türkiyemizde nasıl yaparız, bu paylaşımı nasıl sağlarız, yer altındaki zenginliklerimizi işçimizle yeryüzüne nasıl çıkarırız, yeryüzündeki işçiyi de işvereni de yerüstü zenginlikleri olarak kabul edip, Türkiyemizi kalkınmış ülkeler, muasır medeniyetler seviyesine gelen ülkelerin arasında nasıl gösteririz, bunun gayreti içerisinde olduğumuzu herkesin bilmesinde yarar görüyorum.

Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; bu yasalar eksik olabilir, noksan olabilir, kusurlu olabilir, bunları Sayın Bakanımız da sürekli buraya gelip vurguluyor; ama, biz, Türkiye'yi popülist politikalardan uzak yönetmek istiyoruz. Evet, Türk Milleti, her şeyden önce, bu dönem iki partiyi -memleketin partisini- buraya getirmiştir. Partilerin birisi, cumhuriyeti kuran, cumhuriyetle buraya gelen parti anlayışına sahip olursa, öbürünün mensupları da bu ülkenin insanıdır, cumhuriyeti hep birlikte kurmuşlardır; bu milletin bu Parlamentoya yansıtmış olduğu insanlar, millet olarak, tarihin de, cumhuriyetin de asıl sahipleridir. Buradaki söylemlerde, sosyal demokrasiyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, cumhuriyetin üniter yapısını, herkes kadar bizler de, sizler de savunuyoruz; fakat, Türkiye'nin sorunları ne kadar büyükse -ben, Zonguldak Milletvekili olarak- Zonguldak'ın sorunları da Türkiye'nin sorunları kadar büyüktür.

Ben, özellikle bir cevap olsun diye söylemek istemiyorum; ama, Değerli Genel Başkanımız, Başbakanımız ayın 25'inde Zonguldak'a gelecektir. Bu gelişiyle ilgili, Zonguldak'ın meydanında, tabiî ki, seçimden önce söylediği şeylerin yanlış bir tercümesi yapılmıştır. Zonguldak milletvekillerimizden bir arkadaşımız, Harun Akın Bey açıklamalar yapmıştır. Genel Başkanımız Zonguldak halkına "asalak" demiştir gibi ifadeleri, burada -isteyen arkadaşımıza verebiliriz- Mecliste, kayıtlarda vardır. Genel Başkanımızın hiçbir zaman, hiçbir yerde böyle bir söylemi olmamıştır. Hiçbir zaman Zonguldak Türkiye'nin sırtında bir kambur olmamıştır; ama, Türkiye'nin kendisi birtakım açmazlarla karşı karşıyadır. Türkiye'yi kurtaracak AK Partinin hükümetidir; Zonguldak'ı kurtaracak da AK Partinin hükümeti, Başbakanı ve Bakanlar Kurulu olacaktır. Bu düşünceden hareketle, Harun Beyi ve sizleri, bütün arkadaşlarımızı Zonguldak'a davet ediyoruz.

Bir temel tespittir; TTK zarar ediyordur, ondan dolayı cevap hakkımızı kullanıyoruz. TTK'nın zarar etmesi uzun süre devam etmeyecektir. Oranın kurtuluşuyla ilgili neler yapılabilir, neler yapılmalıdır... Sendikayla, hükümet olarak, siyasiler olarak -orayı yöneten insanların, neticede işçi ve işveren ilişkisi içerisinde- sürekli zarar eden bir kurumu satmak, kapatmak noktasından öteye rehabilite edip nasıl kurtarırız, en az zarara nasıl getiririz, en kârlı noktaya nasıl getiririz?.. Türkiye Taş Kömürü Kurumu, Türkiye'nin geçmişteki lokomotifi olmuştur, bütün Türkiye'deki fabrikaların enerji kaynağı olmuştur. Bugün için konumu bu noktaya getirilmişse, sendikanın buradaki eksikliği nedir, memur kesiminin, yöneticisinin eksikliği nedir; işçiye kesilen faturaya bakıldığı zaman, işçinin buradaki sorumluluğu nedir?.. Yeraltında 10 000 kişi, 5 000 kişi boş yatarken, yerüstünde de  5 000 kişi -bunun belki, 1 500 kişisi de mühendis ve mimar veyahut da oradaki teknik adam ve yönetici- bunların da hepsinin sorumluluğu vardır.

Ben, Harun arkadaşımın ve CHP'nin bütün milletvekillerinin burada bu iş yasasıyla ilgili söylemlerinin hiçbirisini, sadece muhalefet olsun diye söylediklerini düşünmek istemiyorum. AK Parti iktidarının da söylediklerinin hiçbirisini, sadece hükümet olsun diye söylediklerini düşünmüyorum. Düşüncem  tek şudur: Burası hepimizin ülkesi, hepimiz bu gemideyiz; eğer Türkiye Cumhuriyetinin gemisi batarsa -birimiz üst katta birimiz alt katta, hiç fark etmez- kaybımız, yok oluşumuz belki saniyeler, belki saatlerle ölçülebilir; biz, hep birlikte, bu gemiyi nasıl en güzel şekilde menzile götürüp hedefine ulaştırabiliriz; Türkiye'nin ekonomik sıkıntılarını nasıl birlikte giderebiliriz?.. İşçi, işveren arasında danışma meclisleri olduğu gibi, siyasette de bunun olduğunu görüyoruz, bunun verimliliğini görüyoruz. Şuraya geldiğimiz zaman gördüğümüz tek güzel şey; sosyal diyalogun kurumsallaşmasının belki adını koymak üzereyiz, bunu, biz siyasette de koyacağız, işveren ile işçi arasında da koyacağız. Hükümet ve muhalefet arasında, bakanlarımızla, milletvekillerimizle, sürekli dayanışma içerisinde, Türkiyemizin kurtuluş reçetesini hep birlikte yazacağız.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde, 25 Mayıs Pazar günü, Zonguldak'taki Sendikamızın daveti üzerine, bütün arkadaşlarımızı, Şehitler Anıtının açılışına, Başbakanımızı izlemeye ve oraya katılmaya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.

Şahsı adına söz isteyen, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan...

SABRİ VARAN (Gümüşhane) -Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun.

Sayın Meral, konuşma süreniz 5 dakikadır. 

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 114 üncü madde üzerinde şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bir üzüntümü ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, elbette ki, bazı çalışanlar, hak kaybına uğradıkları zaman demokratik tepkilerini ortaya koyuyorlar, meydanlara iniyorlar, seslerini duyuruyorlar.

Muhalefetteyken, Sayın Başbakanımızla, meydanlara indiğimiz zaman, tepki koyduğumuz zaman, söylemlerimiz birbirine çok yakındı ve bizi kutluyordu; ama, İzmir mitinginden sonra, Ankara mitinginden sonra ve kendisi Samsun'a gittikten ve oradaki arkadaşlarımızın kısmen tepki ortaya koymasından sonra, her nedense, sendikacıları ve şahsımı hedef alarak bazı ifadeler kullanmıştır; bundan son derece üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başbakanımıza şuradan bir öneride bulunuyorum: Eğer bundan sonra meydanlara gidecekse; emekli, TÜFE hakkını bekliyor "farkım kesildi" diyor, onunla ilgili bir şey konuşsun; memur arkadaşlarımız "yılbaşında -bütçe yasasıyla ilgili- bize yüzde 10 zam verildi, bu, ne olacak, sıkıntıdayız" diyor, onunla ilgili bir şey konuşsun.

HASAN ANĞI (Konya) - Maddeyle ne ilgisi var?! Madde üzerinde konuş!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ayrıca, 400 000'in üzerinde çalışan kamu işçisinin toplusözleşmesi devam ediyor, neredeyse altıncı ayını doldurdu, onunla ilgili bir şey konuşsun. Geçmişte ertelenen ikramiyeler vardı, Sayın Başbakanımız, Devlet Demiryollarının toplantısında söz verdi, bugüne kadar ödenmedi, onunla ilgili bir şey konuşsun ve şunu özellikle ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım: Arkadaşlarım da söyledi, işverenler, elbette ki bizim de düşmanımız değil. Peki, kısa bir süre önce, bu İş Güvencesi Yasası çıkarken, işverenler yok muydu?! Orada bu yasa tasarısına olumlu oy kulandınız, aradan ne geçti de, şimdi tersini yapıyorsunuz?! Bunu söylemek bizim hakkımız değil mi! O zaman, oy almak için, işçinin oyunu almak için bu yasa tasarısına olumlu oy verdiniz; şimdi de, bu yasayı işlemez hale getirdiniz, içini boşalttınız.

Eğer işverene yardımcı olmak istiyorsanız, hakikaten yatırım yapan dürüst işverenlere kredi verin, destek olun; niye verdiniz diyen mi var?! Sosyal sigortalar prim oranlarında düşürme yapın; niye düşürdünüz diyen mi var?! Vergilerde indirim yapın; niye indirim yapıyorsunuz diyen mi var?! Buralardan başlayın.

Değerli arkadaşlarım, burada, 114 üncü maddenin özü, çalışma barışı. Hükümet, 3 işçi konfederasyonunun yetkilileri, kamu kesiminde çalışanların -yani, memurların- yetkilileri, ayrıca bir de işveren konfederasyonunun yetkilileri ortaklaşa bir toplantı yapıyorlar, bir danışma kurulu gibi, burada ülkenin sorunlarını tartışıyorlar. Bunda art niyet aramıyoruz değerli arkadaşlarım; fakat, benim, buradan olumlu bir sonuç alınacağından ciddî şüphem var; çünkü, biz, 3 konfederasyon başkanı bir araya geldik, maalesef, hep birbirimizden ürktük; acaba ben bir şey söylerim o mu bunu kullanır, o söyler ben mi kullanırım diye, böyle bir ürkeklik içerisinde yürüdük.

Onun ötesinde, yine arkadaşlarımın burada söylediği gibi, Avrupa Birliğine uyum sağlamak için bir Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası çıkardık. Şimdi, Sayın Başbakanımız, bir defa toplantı yaptı; diğerlerinde pek toplantı olmadı; burada da bir sonuç alamıyoruz.

Şimdi, göstermelik bir şey yapıyorsak, bir şey dediğimiz yok; ama, sonuç alınacak bir durum değil. Tekrar ediyorum, bunun altında bir art niyet aramıyoruz; ama, işleyecek, sonuç aldıracak bir madde değil. Oturulur, tartışılır, çaylar içilir; eğer, sırayla toplantılar yapılırsa, belki ilgili sendika veya konfederasyonlara da bir öğle yemeği verilir, ondan sonra dağılınır. Hiçbir şeye yaramaz demiyorum; insanların bir araya gelmesiyle, oturup tartışmasıyla, en azından bir sorun gündeme getirilir; soruna hükümet tarafından çözüm bulunmaya çalışılır.

Değerli arkadaşlarım, burada, arkadaşlarım uzun uzun konuştular; arkadaşlarımla gayret sarf ediyoruz. Sayın Bakanımıza, 3 madde üzerinde, bir de onların deyimiyle bir yanlış oylamadan sonra 4 madde üzerinde yeniden değişiklik...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral, konuşmanızı toparlayın.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bizim tespitlerimize göre, 17 madde üzerinde yeniden bir düzenleme yapılmadığı sürece... Çünkü, bu yasanın amacı, kısa süreli çalışmaya yöneliktir. Yok yıllık iznini artırdık, yok filanını artırdık... Değerli arkadaşlarım, kamu kesiminde çalışanlar dışında, özel kesimde, büyük oranda, neyi artırırsan artır, yıllık izin kullanan kimse olmayacaktır. Onun için, 3 madde, 4 madde hiçbir şey değildir demiyorum; ama, 17 madde üzerinde, gereken düzenleme yapılmadığı sürece, bu yasa tasarısının getireceği önemli bir şey yoktur. Getireceği tek bir şey vardır: Şu İş Güvencesi Yasasındaki, oy verdiğiniz, katkı sağladığınız İş Güvencesi Yasasındaki hükümlerin ortadan kaldırılmasına yöneliktir; çalışanların hakkını hukukunu ortadan kaldırmaya yöneliktir. Ne söylersek söyleyelim, artık işin sonuna geldik, onun ötesinde yapacak bir şeyiniz de yok ve arkadaşımın burada söylediğini yabana atmayın. Bu toplantıda, mitingde, bir işçi, elini getirdi, önüme koydu "ben, AK Partiye oy verdim Sayın Başkanım, şunu kes" dedi. (AK Parti sıralarından "Atma be" sesleri) Aynen söylüyorum. Hayatımda, bu kadar ömrümde, bana, kimse "yalan söyledi" demedi. Aynen söylüyorum: "Şu kolumu kes, oy verdim" dedi; bunu, milletin huzurunda söyledi.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.

Ordu Milletvekili Cemal Uysal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 114 üncü madde üzerinde, kişisel görüşümü açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Efendim, uzun müzakereler sonunda, İş Kanunu Tasarısıyla ilgili görüşmelerde, üzerinde en az durulan konu, benim tespit edebildiğim kadarıyla, işsizlik konusu. Halbuki, şunu kabul edelim ki, özellikle globalizm döneminde, istihdam, yani endüstriyel ilişkiler, üç temel faktörün etkisi altındadır; bunu kabul etmemiz lazım. Bunlardan bir tanesi yeni global ekonomik düzen, diğeri yoğun işsizlik ve özelleştirme. İş Kanunu Tasarısı görüşülürken, bu üç temel etkeni, katiyen gözden uzak tutamayız.

Endüstri ilişkileri, tabiî çok eski tarihlere dayanıyor, 1700'lü yıllardan beri geliyor. Kapitalizmin birinci döneminde, işçi-işveren ilişkilerini düzenlemek ve sermayenin baskısını azaltmak ve telafi etmek için, iş kanunları, sosyal politikanın ve sosyal güvenliğin ilk kanunları olarak çıkarıldı; ama, şimdi global ekonomik düzendeyiz. Birinci dönem kapitalist ekonomi düzeninde kurulan iş ilişkileri, maalesef globalizmle birlikte sarsıldı, dengeler sarsıldı, şimdi yeni bir denge arayışı içerisindeyiz. Global ekonomik düzen, maalesef, ne Türkiye'nin ne de bir başka ülkenin etkileyemeyeceği bir muhtevaya sahiptir. Burada, statüden sözleşmeye doğru, kamusaldan özele doğru, ferdiyetçiliğe doğru ciddî bir kayma vardır. Bu gerçekleri tespit ettikten sonra, Türkiye'deki çok yoğun işsizliği dikkate alarak, İş kanunu hazırlanırken, iş kanununun çok katı hükümler içermemesi bir tercih olarak kabul edilmiştir ve edilmelidir.

Bir süre evvel, tahmin ediyorum dört beş ay önce, Ankara'da bir panel düzenlendi ve birçok uzman geldi, Almanya'dan da bir uzman geldi; ben de, yıllardan beri bu işle ilgilenmiş bir kişi olarak, acaba, Almanya'dan gelen bu uzman istihdamla ilgili yeni bir şey söyleyecek mi diye, panele katıldım, bakanlarımız ve bazı milletvekili arkadaşlarımız da vardı; Alman uzman, Almanya ile ilgili olarak, işsizliğin yegâne sebebini, Alman iş kanununun çok katı olmasına bağladı.

Değerli arkadaşlarım, emek, bir üretim faktörüdür; ama, mutlaka, diğer üretim faktörlerinden çok ayrı bir muhtevaya sahiptir; çünkü, insanın kendisidir. Diğer üretim faktörlerinde arzı kısmak suretiyle veya stok yapmak suretiyle, üretim faktörlerinin fiyatını artırabilirsiniz; ama, emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan insanın böyle bir davranışa girmesi, yani emek arzını kısması mümkün değildir; o bakımdan da, istihdam tahlillerinde emek arzı, bir veridir. O bakımdan, iş kanunları, genellikle, emeğin hakkını korumak için vardır. Bizim 1475 sayılı İş Kanunumuz, 100 küsur senedir var; tabii, bundan 32 sene evvel de bir değişikliğe uğradı, ama...

Türkiye'deki işsizliği mutlaka dikkate almamız lazım; çünkü, işsizliğin çok fazla olması, yani, emek arzının emek talebinden çok fazla olması, maalesef, hem işsizliğin çok fazla olmasını hem de ücretlerin düşük seviyede olmasını ortaya çıkarmaktadır. Bu, fevkalade kötü bir durumdur.

İş kanununun hazırlanmasıyla ilgili, son olarak şunu söylemek istiyorum: 114 üncü maddeyle, gerçekten, bir danışma kurulu oluşturulmuştur. Bu kanunun da uygulanmasında birtakım problemler çıkabilir; ama, işte bu 114 üncü maddeyle, çok güzel üçlü bir danışma kurulu kurulması suretiyle, ortaya çıkacak aksaklıkları telafi bakımından çalışmalar yapılacaktır ve İş Kanununun yeniden ele alınması gerektiği zaman, bu Parlamento, bugün bu kanunu çıkarmak üzere olan bu Parlamento, yeni bir iş kanununda düzenleme de yapacak ve Türkiye'de işçinin hakkını koruyacaktır. Bundan, kimsenin bir endişesi olmasın.

Hepinize saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uysal.

114 üncü madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 114 üncü maddesine, madde başlığı olmak üzere "Üçlü danışma kurulu" ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.

                

Faruk Çelik

Nükhet Hotar

Alim Tunç

 

 

Bursa

İzmir

Uşak

 

Ümmet Kandoğan

Abdulmecit Alp

 

 

Denizli

Bursa

 

BAŞKAN - Son ve maddeye en aykırı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 114 üncü maddesinin aşağıdaki gibi yeniden yazılmasını öneriyoruz.

Saygılarımızla.

                 

Yakup Kepenek

İzzet Çetin

Haluk Koç

 

 

Ankara

Kocaeli

Samsun

 

Cevdet Selvi

Mehmet Tomanbay

 

 

Eskişehir

Ankara

 

 

"Üçlü Danışma

Madde 114.- Çalışma barışının ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izlenmesi amacıyla 4641 sayılı Yasa ile kurulan Ekonomik ve Sosyal Konseyin bir alt kurulu olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının başkanlığında, işveren, işçi sendikaları ile kamu çalışanları sendikaları konfederasyonları arasında etkin dayanışmayı sağlamak üzere eşit sayıda üçlü temsile dayalı istişarî mahiyette bir danışma kurulu oluşturulur. Bu kurulun çalışmalarının usul ve esasları çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)  - Sayın Başkanım, izin verirseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

Bu 114 üncü maddede getirilen kurul, yeni bir kuruldur,  ILO sözleşmelerine uygun olarak mevzuatımıza alınmıştır  ve belki de ilk defa bir bakanlık, burada, çalışma hayatının mevzuat düzenlemesini sosyal partnerleriyle birlikte yapmayı kabul etmektedir.

Sayın hocamızın önergesini prensip olarak benimsiyoruz; ancak, Ekonomik ve Sosyal Konseyle bağlantısı olduğu için, böyle bir değişikliğin o yasada yapılması gereğinden hareketle, bu aşamada katılmıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Kepenek, önergeniz hakkında konuşacak mısınız; yoksa, gerekçeyi mi okutalım?

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kepenek.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Hepinize saygılar, sevgiler.

Değerli arkadaşlar, bu 114 üncü madde, bu tasarının bütünlüğü içerisinde çok iğreti durmaktadır. Aslında, bu maddeyle öngörülen nokta, Sayın Bakanımın da değindiği gibi, daha önce kurulmuş olan ve bir türlü doğru dürüst çalıştırılamayan Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulmasının da mantığındadır; yani, Ekonomik ve Sosyal Konsey, o amaçla kurulmuştur.

Burada ikinci bir üçlü danışma kurulunun oluşturulması, kamu bürokrasisinde tekrarlara yol açacaktır, yeni masraf kapıları açacaktır ve o anlamda gereksizdir. Sanıyorum, Sayın Bakanımızın bu bağlamda katılmasının nedeni de budur; ancak, burada, vurgulanması gereken birkaç nokta var değerli arkadaşlar.

Ekonomik ve Sosyal Konseyle ilgili yasada, ilgili kurulda, hangi birimlerin, kurulların çalışacağı tek tek açıkça yazılıdır. Oysa, elimizdeki 114 üncü maddede bunlar yoktur; TOBB, TİSK, TESK, ziraat odaları, vesaire...

İkinci çok önemli bir nokta daha var. O, ikinci önemli nokta şudur: Burada "kamu görevlileri adına en çok üyeye sahip olan konfederasyon" deyimi geçmemektedir. Ülkemizde, kamu çalışanlarının, yani devlet memurlarının sendikalaşma hakkı olağanüstü sınırlıdır ve bu sendikalaşma hakkı, grev ve toplu iş sözleşmesiyle tamamlanmadığı için, eksiklidir, yetersizdir.

O nedenle, öncelikle bu alanda yapılması gereken, kamu çalışanlarının da grevli, toplu iş sözleşmeli sendikal haklarını sağlamak, onu tamamlamaktır. Bu Meclisin, birinci derecede görevi bu olmalıdır; ancak ondan sonradır ki, bu maddede sözü edilen kamu çalışanları konfederasyonunun bir temsil noktası gündeme gelebilir.

Ek olarak, bir başka noktaya daha değinmek istiyorum. Katılacak olan konfederasyonlar ve bakanlar, bakanlıklar, devlet daireleri tek tek yazılmadıkça, bu madde uygulama olanağı bulmayacak, boşlukta kalacaktır.

Şunu da öneriyorum; kamu çalışanları, işçi sendikaları ve bunlara ek olarak -çağdaşlaşmadan söz ediyoruz, gelişmeden söz ediyoruz- buraya eklememiz gereken bir başka grup daha vardır; o grup, esnaf ve sanatkârlar grubudur.

Yine, aynı şekilde; yani, üçlü dediğiniz zaman, işçi, işveren ve devletin yanında, KESK'i de katmak durumundasınız, esnaf ve sanatkârları da katmak durumundasınız, Türkiye Odalar Birliğiyle birlikte, Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliğini de katmak durumundasınız. Eğer madde, tıpkı Ekonomik ve Sosyal Konsey durumunda olduğu gibi, bu netlikte yeniden yazılırsa, belki buraya bütünleştirilebilir.

Büyük bir alçakgönüllülükle, düzgün bir yaklaşımla Sayın Bakanımız, bu maddenin, Ekonomik ve Sosyal Konsey bağlamında yeniden ele alınabileceğini belirtiyor.  O nedenle, bu maddenin -kamu hizmetlerinin etkinliği, açıklığı ve verimliliği açısından, az masraflı olması açısından, arkadaşlarımızla birlikte yararlı gördüğümüzü belirtiyorum- geri çekilmesini öneriyorum. Maddenin, ya yeniden yazılmasında -oluşturulan kurulun, Ekonomik ve Sosyal Konseyin bir alt kurulu olarak buraya yazılmasında- ya da tümüyle geri çekilerek, Ekonomik ve Sosyal Konseyle ilgili yasada yapılacak bir değişiklikle bu işin tamamlanmasında yarar olduğunu düşünüyorum. Ancak bu yolla, sağlıklı ve doğru bir yaklaşıma ulaşabiliriz.

Doğrudur, üç ayaklı danışma organı gereklidir ve bu bağlamda, Ekonomik ve Sosyal Konseyin de, hızla, etkin ve verimli bir çalışma düzenine sokulması gerektiğini düşündüğümü belirtmek istiyorum.

Beni bu geç saatte dikkatle dinlediğiniz için hepinize tek tek teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 114 üncü maddesine; madde başlığı olmak üzere "Üçlü danışma kurulu" ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                       

Faruk Çelik

 

 

 

 

(Bursa)

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım, söz mü alacaksınız efendim?

HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçeyi okutun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

114 üncü maddenin madde başlığı yoktur. Önergeyle madde başlığı getirilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun, görüşülmekte olan kanun tasarısının 2, 4, 7, 11 ve 107 nci maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bir talebi vardır. Başkanlık, bu talebin gereğini, tasarının tümünün oylanmasından önce yerine getirecektir.

Birleşime 1 saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.30
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.30

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - 82 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?..  Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.

Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Bu nedenle, önergeyi okutup, Komisyona soracağım; Komisyon, önergeye, salt çoğunlukla, 13 üyesiyle, katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım; Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 114 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 115 inci maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Kantin açılması

Madde 115. - İşyerlerinde, 150 ve daha fazla işçi çalıştırılması halinde, işçilerin ve ailelerinin gerekli ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla işçiler tarafından kurulacak tüketim kooperatiflerine işverenlerce yer tahsisi yapılabilir."

                

Eyüp Fatsa

Ali Ayağ

Sedat Kızılcıklı

 

 

Ordu

Edirne

Bursa

 

Ünal Kacır

İdris Naim Şahin

Mehmet Soydan

 

İstanbul

İstanbul

Hatay

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılacağız Sayın Başkan; izin verirseniz, arkadaşlar salona girmek üzereler; bir 10 dakika ara verirsek...

Sayın Başkan, İçtüzüğün bize verdiği yetkiye göre, 10 dakika ara istiyoruz.

BAŞKAN - Birleşime, 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.35

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.48

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - 82 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?..  Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - 13 üyeniz hazır mı Sayın Komisyon?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hazır efendim.

BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Gruplar adına söz isteyen?..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Bayram Meral konuşacaklar; ayrıca, komisyon sıralarında 13 üye yok.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hayır, 13; gel, say... Gel, say...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral.

Konuşma süreniz 10 dakikadır Sayın Meral.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüştüğümüz tasarıya, bir önergeyle yeni bir madde eklemektedir. Biz, bunu olumlu karşılıyoruz; ama, sayı itibariyle bir talebimiz, teklifimiz oldu. Müsaade ederseniz, arkadaşlarımızın söylediği, 150 işçinin çalıştığı işyerinde kooperatif kurulur; biz de, bu, 50 kişinin çalıştığı işyerlerinde olsun istiyoruz; çünkü, biliyorsunuz, özel sektörün şu andaki durumu belli, kamu kesiminde arkadaşlarımızın birçoğu emekli oldu, sayılar büyük oranda düştü. Ben, kamunun çalıştırdığı işçi teşkilatlarının da genel başkanıydım. Bugün, Köy Hizmetlerinde olsun, Karayollarında olsun, DLH'da olsun, Bayındırlıkta olsun, çok sayıda arkadaşımız emekli oldu, sayılar düştü.

Devletten aldığımız rakamlara göre bir bilgi aktarmak istiyorum size. 10 kişi çalışırsa ne olur, 20 kişi çalışırsa ne olur, 50 kişi çalışırsa ne olur; bir bilgi topladık.

1 ilâ 9 işçi çalıştıran işyerlerinin kamuda işyeri sayısı 10 790, işçi sayısı 36 457; 1 ilâ 9 kişi çalıştıran işyerlerinin özel kesimde işyeri sayısı 310 387, işçi sayısı 992 765. Toplam işyeri sayısı 321 177, işçi sayısı 1 029 222.

10 ilâ 25 işçi çalıştıran işyerlerinin kamu işyeri sayısı 3 000, işçi sayısı 46 089; özel sektör işyeri sayısı 43 905, işçi sayısı 654 892. Toplam işyeri sayısı 46 905, işçi sayısı 700 891.

25 ilâ 50 işçi çalıştıran işyerlerinin kamu işyeri sayısı 1 643, işçi sayısı 75 730; 25 ilâ 50 işçi çalıştıran özel sektör işyeri sayısı      15 519, işçi sayısı 529 504.

Değerli arkadaşlarım, 50'den fazla işçi çalıştıran işyeri ve işçi sayısını da, müsaade ederseniz, arz etmek istiyorum.

50 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerleri: Kamu 2 841, işçi sayısı 622 009; özel sektör işyeri sayısı 12 091, işçi sayısı 1 747 153. Toplam işçi sayısı 2 369 162.

Değerli arkadaşlarım, bunlarla şunu arz etmek istiyorum: Görüldüğü gibi, işyerlerinde emekli olmadan mütevellit, krizden mütevellit çok sayıda işçi çıktı, işçi emekli oldu. Şayet, burada, bir madde ekliyorsak, hakikaten bir kooperatifleşmeye yönlendirmek istiyorsak, evi olmayan insanları ev sahibi yapmak istiyorsak, buna da devletin katkısını kısmen yönlendirmeye çalışıyorsak, biz de Grup olarak bu önergeye katılmak istiyoruz; ancak, 150 işçi sayısı çok fazla saygıdeğer milletvekilleri. Eğer bu sayıyı "50 işçi" olarak koyarsak, -ki, o da, kooperatif kurulur mu kurulmaz mı; bunun büyük bir mevzuatı var zaten, 30 kişi bir araya geliyorsa kooperatif kurabiliyor- böylece işleri biraz daha kolaylaştırmış olabiliriz; aksi takdirde, bugün -özel de zaten yok- kamuda 150 işçinin çalıştığı -ki, hepiniz birçok işyerinden geldiniz; illerinizde Karayollarının şubesi var, Köy Hizmetlerinin işyeri var, Devlet Su İşlerinin işyeri var- işyeri yok.

Değerli arkadaşlarım, arz etmek istediğim şu: Sayın Bakanımızdan da, Sayın Komisyondan da özellikle rica ediyorum; bunu "50 işçi" diye koyarsak, sorun ortadan kalkar. Bunu arz ettim değerli milletvekilleri.

Saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

AK Parti Grubu adına söz talebi...

Sayın Karapaşaoğlu, şahsınız adına mı, grup adına mı? Ben, grup adına sordum.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Ben şahsım adına konuşacağım, grup adına yetkim yok efendim; grup adına ancak Grup Başkanvekilimiz karar verir.

BAŞKAN - Buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Değerli arkadaşlar, önce saygılarımı sunuyorum.

İşyerlerinde kooperatif kurulması konusunu gündeme getiren bu tasarının yanlış bir tarafı da var veyahut hatalı bir tarafı da var; ben de, onu size ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bizim esnafımız var ve bu esnafımız, iş yapmak ihtiyacındadır. Biz, işyerlerinde -hele, değerli arkadaşımızın teklif ettiği gibi- bu sayıyı 50'ye düşürüp, işçilerin ve çalışanların ailelerinin -bakın dikkat edin, ailelerinin- ihtiyaçlarını karşılayacak kooperatifleri de kurmaya kalkarsak, bir defa, piyasadan, çalışan işçiyi kooperatiflere çekmiş oluruz. Esnafımızı ne yapacağız; onların iş âlemini nasıl ayakta tutacağız?! İşçi çalışacak, işçiye parasını vereceğiz. Şunu gündeme getirirseniz bütün kalbimizle katılalım: İşçimize daha çok para verelim; işadamının, işçiye daha çok para vermesini temin edecek düzenlemelere katılalım; çünkü, o, piyasada dengeleri de gündeme getirecek. Cebinde parası olan insan para harcar. Esnafımızın, sanatkârımızın, iş âlemimizin kalkınmasının bir unsuru da, o işçilere alışveriş yapacak imkânı sağlamaktır.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - O zaman, hipermarketlere niye karşı çıkmıyorsunuz?

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Buyurun efendim, bir düzenleme getirin, karşı çıkalım.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Esnafı kalkındırmak için karşı çıksana hipermarketlere.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Buyurun, getirin bir düzenleme.

Değerli arkadaşlar, bu görüntü, kusura bakmayın ama, sadece komünist ülkelerde var. Buna mı katılacağız yani şimdi biz?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Kusura bakmayın, bu konuda benim şahsî oyum rettir. Arkadaşlarımın da bunu ret istikametinde oy kullanmasını rica edeceğim...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Komünistlikten kurtulalım diye...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Evet, en azından, bu komünist görüntüden kurtulalım.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Allah'tan korkun...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Evet, siz de Allah'tan korkun, bu işe önayak olmayın, esnafı karşınıza almayın, esnafın alışverişine engel olmayın. Kala kala esnafımız kaldı, onu da bu düzenlemeyle bitirirseniz, esnaf sizden bunun hesabını sorar.

Bu düzenlemeye karşı olduğumu belirtiyorum; saygılarımı sunuyorum. Hayırlı günler efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Şahsı adına başka söz talebi?..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten ilginç bir noktaya gelindi. Önerge, AKP'nin önergesi; komisyon...

AHMET YENİ (Samsun) - Demokrasi...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Tabiî "demokrasi" diyeceksiniz; ama, biz, buradan kooperatifçiliğin komünist işi olduğunu da... Geçmiş dönemlerde demiryollarının komünist yatırımı olduğunu da duymuştuk, bugün de, kooperatiflerin böyle değerlendirildiğini duymaktan, gerçekten üzüntü duyuyorum.

Bu, 1475 sayılı Yasanın 22 nci maddesinde, kantin açılması şeklinde düzenlenmişti. Tabiî, biz de önergeye karşıyız. Neden karşıyız; çünkü, önerge çok büyük bir kısıt getiriyor: 150 işçi... Nerelerde açılmasını öngörüyor?

Şimdi, sayın milletvekili arkadaşımın söyleminde doğruluk yönü, katıldığım yönleri yok değil; elbette, küçük esnafımızı düşünmek zorundayız, esnafımızı kalkındırmak zorundayız, KOBİ'lerimizi krediyle beslemek gibi tedbirlere şu günlerde özellikle ihtiyaç var, bunlar doğru; ama, gerçekten, ülkemizde, son yıllarda gelişen hipermarketlere karşı esnaf korumasız. Acaba, AKP Grubunun, şehir içlerinde her tarafı sarmış, esnafın çökmesine neden olan hipermarketlerin şehir dışına taşınması konusunda bir çabası, bir çalışması var mı?

1475 sayılı Yasanın özünde, kurulan kantin ya da kooperatifler, sanayi kuruluşları, işletmeler şehrin bir hayli uzağında; oradaki işçi, hipermarkete, süpermarkete, dükkâna gidecek zamanı bile bulamıyor, vardiya çalışıyor; evinin ihtiyacını, öğle vakti ya da ara paydoslarında, fabrikasında bulunan kantin ya da kooperatiften karşılayarak götürecek. Yani, 150 işçinin, 500 işçinin, şehir dışında bir fabrikada kurulmuş bir küçücük kooperatiften, üstelik de, esnafla yarışırcasına değil, kendisine hizmet amacıyla, sadece o kooperatife üye olanlara açılmış tarzdaki bir kooperatiften mal almasının, ülkeye komünizmi getirecek şekilde değerlendirmeye tabi tutulması gerçekten çok gülünç, ben de onun için güldüm.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Saptırmayın!..

İZZET ÇETİN (Devamla) - Yok, saptırma falan değil; olayın özü bu.

Bakınız, bu yasa tasarısı derme çatma diye birkaç kez söyledim; nerelerinde eksik kaldı, nerelerinde fazlalıklar var... Konsensüs oluşturuldu, sivil toplum örgütleriyle, sendikalarla bir araya gelindi; ama,  gerekçesinde  var, 1475 sayılı Yasanın 22 nci maddesinde de var; unutulmuş... Demek ki, alelacele hazırlanmış. İşçinin ihtiyacını gören her kimse -bu önergeyi hazırlayana- ona teşekkür ediyorum; ama, keşke, önerge ihtiyaca cevap verecek tarzda olsa.

Şimdi, Karayollarından örnek veriliyor. Bir şantiye var; şantiye dağın doruğunda, yaz aylarında, bir imkân buldular, oraya bir kantin ya da bir küçücük kooperatif açtılar, kendi imkânlarıyla mal getirdiler. Bu, ülkeye komünizm getirecek!..

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Hâlâ saptırıyorsunuz!..

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bırakın bu komünizm korkusunu.

Bir zamanlar, ülkemize Bulgaristan üzerinden kargalar girmişti de "komünist kargalar ülkemizi istila etti" demişlerdi. Gerçekten, gülünç duruma düşüyorsunuz. Yapmayın bunu...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Hâlâ saptırıyorsunuz!..

İZZET ÇETİN (Devamla) - Gerçekten, vardiya çalışan, postalar halinde çalışan ya da şehrin çok dışındaki fabrikalarda çalışan işçilere, o çalışma mekânında küçücük bir alışveriş yerini çok görme mantığını anlayamıyorum. Bu, AKP'nin, işçiye, emekliye, yoksula bakış açısının somut bir göstergesi. Makyavelist bir yaklaşımla, her şeye komünizm damgası vurarak, ülkeyi yönetemezsiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne alakası var?! Şahsı adına konuştu...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Komisyon söz istiyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA  VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hayır Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet söz istiyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Hayır Sayın Başkan.

BAŞKAN - Görüşmeler tamamlanmıştır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

115 inci maddeyi 116 ncı madde olarak okutuyorum:

MADDE 116.- 13.6.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"İş Kanununun 18, 19, 20, 21 ve 29 uncu madde hükümleri kıyas yoluyla uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Hasan Aydın; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu madde, esas itibariyle Basın Yasasına ilişkin. Tabiî, Basın Yasasına atıfta bulunularak, özellikle de basında çalışanlara katkı mı yapıldı ya da diğer kesimlere olumsuzluk mu yapıldı bilemiyoruz, çok derin bir incelemeyi gerektiriyor; ama, bir şeyi ifade etmeliyim ki, bugün, basında sendika yoktur. Türkiye'nin, neredeyse, aydınlarının, kalem oynatanlarının, yazanlarının, çizenlerinin, habercilerinin çalıştığı alanda sendika yoktur ve o kesimin çalışanları arasında çok ciddî bir uçurum da söz konusudur. O kesimde, çok büyük paralar alan insanlar varken; o kesimde, üç ay, beş ay, altı ay, belki de daha az çalışıp, yıllarca işsiz kalan insanlar da var.

Bu tasarının özünde, yine, özellikle de çalışanlar noktasında, çalışanları kollamaya yönelik, onların yaşamlarını düzenlemeye yönelik bir eksiği defalarca tekrar etmiş olsak bile, anladığım kadarıyla, bu tasarı yasalaşacak. Bu konuda, Adalet ve Kalkınma Partisi bir düzenleme yapacak mı yapmayacak mı bilmiyorum; ama, ben, değerli arkadaşlarıma, burada yasa yapılırken, yasaların hizmet ettiği amaçları da anlatmak açısından bir iki noktaya değinmek isterim.

Cumhuriyet Halk Partisinin, özellikle çalışanlara, emekçilere vermiş olduğu haklardan sonra, Türkiye'de onların örgütlenmesine katkı yapan, onların bir araya gelmesine katkı yapan ve "sendika" diye ifade etmiş olduğumuz kurumlar hızla güçlendi. Sendikalar, milyonlarca çalışanı arkalarına aldılar, belki yeni olmalarından ötürü, biraz da işverenlerle karşı karşıya gelerek çalışanların haklarını yükselttiler. Değerli arkadaşlarım, o zaman "klasik sağ" diye "geleneksel sağ" diye tanımladığımız ideoloji - bunu, biraz önce ifade eden arkadaşım gibi- kimi zaman Sovyetler Birliğine, kimi zaman komünizm, kimi zaman sermaye düşmanlığı tarzında yorumlanarak, bu gidişle, böyle giderse bütün işyerleri batacak, bütün patronlar iflas edecek söylemleri -yaşım uygun, benden daha büyük olanlar daha iyi hatırlarlar- âdeta, sağ ideolojinin siyasal söylemine dönüştü. Eğer bir ülkede grev olursa, eğer bir ülkede sendika olursa, ülke geriye gidecekti; böyle bir yaklaşım biçimi vardı. O gün, yine, sosyaldemokratların, işçi sınıfının gelirini artırarak, onları örgütlü hale getirmenin, onların birlikte davranış göstermesinin ülkeye bir zararı olmaz noktasındaki tezi, maalesef, yıllar sonra, hâlâ aynı noktada değerlendiriliyor; bu, ülkemiz açısından bir şansızlık.

O gün, işçiler güçlü; o günlerde işçilerin sendikaları var, pazarlık güçleri var; ama, o günlerde, Türkiye'de, neredeyse, işsiz insan da yok; yani, o tarihlerde, ben, akşam ticaret lisesinde okurken, çok düzgün bir fabrikada gündüz iş bulabiliyordum. Bugün, iki üniversite bitirmiş, üç dil bilen, alanında uzman olan insanlarımızın milyonlara varan işsizliğini düşünelim. Daha da önemlisi, bugün, neredeyse, sendikaların tümden yok edilmeye çalışıldığı ve neredeyse yok edildiğini -resmî rakamlar, çalışanların yüzde 8'i ilâ 10'unun sendikalı olduğunu ifade etmektedir- kabul etmemiz gerekir. 12 Eylülün de müthiş katkıları ve çabalarıyla, çalışan kesimlerin sivil örgütleri, mücadele örgütleri tarumar edildi, bütün demokratik kurumlar yok edildi, bütün sivil toplum örgütleri yok edildi; ama, Türkiye büyümedi, Türkiye'de fabrikaların sayısı artmadı, Türkiye'de üretim artmadı, Türkiye'de kişi başına düşen millî gelir artmadı. Değerli arkadaşımın biraz önce ifade ettiği gibi, işçiyi ezerek, işçinin cebinde bir kuruş bırakmayarak, toplumun diğer bütün kesimlerini etkiledik; bir anlık kara bir bakışla, maalesef, böyle dar bir bakışla, endişeli bir bakışla, ülkemizin geleceğini de bir bakıma yok ettik, ülkemizi müthiş sıkıntılara soktuk.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin ayağa kaldırılması, bir ülkenin geliştirilmesi, insan unsurunun tümden geliştirilmesiyle ilgili bir şeydir. O kişinin, o ülkedeki insanın eğitiminden tutunuz, o ülkedeki insanın toplumsal yaşamından, onun yaşam biçiminin güzelleşmesinden tutunuz, o insanın malî imkânlarının yükselmesinden tutunuz, komşunun komşuya ihtiyaç duymayacağı bir ortamı yaratmaya kadar varabilecek bir çaba, varabilecek bir siyasal iktidar, siyasal önderlik bir ülkeyi kalkındırabilir. Toplum kesimlerinin bir kısmının mutluluğunun, ülkenin mutluluğuna zarar verebileceği şeklindeki bir önyargının, bir düşünce tarzının, ülkeyi kalkındırma noktasındaki büyük bir iddiayı taşıması mümkün değil. O söylendiğinde, aslında, söylenenler tarafından kavranmamış olduğu için, söylenen anlamına gelmektedir. Burada, bu tasarıda var.

Doğrusu, bu yasaların, bir bakıma, olması olmaması da çok önemli değil ve bir milletvekili arkadaşım, ortaya çıkabiliyor, pekala, milyonlarca işsizden söz ederek, sanki, işsizlerin sorumlusu çalışanlarmış anlamına gelebilecek -niyet o değil- sözler söyleyebiliyor ya da asgarî 1 milyar lira civarındaki yaşam standardının biraz üzerinde para alan insanlar, işçiler için, diyelim ki, 1 200 000 000 lira, 1 500 000 000 lira civarında maaş alanlar için "yahu kardeşim, bu kadar işsizlik varken, adam 1 500 000 000 lira maaş alıyor" diyen -ben, ikili sohbetlerde hakikaten bunları çok duydum- insanlar günümüzde çok var. Sanki, işsiz olan vatandaşın, sokakta sürünen, çocuğuna ekmek götüremeyen vatandaşın durumundan, zaten zar zor geçinmek zorunda olan ve 1 500 000 000 lira maaş alan vatandaş sorumluymuş gibi.

Yani, bu ülkenin nimetlerini, bu ülkede yetim hakkını, bu ülkenin bankalarını, milletimizin gözünün içine baka baka, insanlarımızın karşısına çıka çıka, o yetim hakkını yiyenlerin, yetim hakkı yedikçe itibar kazananların, itibar kazandıkça siyasal iktidarları etkileyenlerin, gazete çıkarıp toplumun bütün kesimlerine hükmedenlerin, gazeteleriyle ve gazete haberleriyle iktidar değiştirenlerin, indirenlerin, bindirenlerin hiçbir sorumluluğu yok; sadece, milyonlarca işsizin karşısında, bir tatmin yolu olarak 1 500 000 000 lira gibi ya da 1 milyar lira gibi maaş alan bir insanın maaşının yüksekliğinin toplumun geleceğinde ya da toplumun gelmiş olduğu noktada olumsuzluğun sebebiymiş gibi gösterilmesinin de çarpık bir zihniyet olduğunu ve bu düşüncenin de günümüzde yaşandığını, maalesef, acıyla teşhis etmekteyiz. Peki ne yapmalıyız?

Değerli arkadaşlarım, bakınız, yasalar ciddî şeylerdir. Yasalar, aceleye getirilmesi gereken şeyler değildir; yasalar, üzerinde çalışılması gereken, konuşulması gereken; bir kere onu koyduğunuzda, insanların bilmek zorunda olduğu, hele hele ilgili kesimlerin o yasaları ezbere bildikleri, davranışları onunla ölçtükleri kadar, toplumun, neredeyse, yaşam manifestosudur. Eğer "hızlı çalışıyorlar bravo; çok yasa çıkardılar, gecelerini gündüzlerine kattılar" dersek...

Değerli arkadaşlarım, hatta, bir arkadaşımız "popülist politika yapmayalım" dedi. Bakınız, popülist politika yapılmaktadır. Değerli arkadaşlarım, Parlamentoda 550 milletvekili var; bir gün -bir eleştiri olsun diye söylemiyorum, hepimiz o noktada hemfikiriz- Sayın Genel Başkanınız "artık, bundan sonra lojmanlarda kimse oturmayacak" deyince, Meclisin kararına, Meclisin düşüncesine, milletvekilinin fikrine hiç gerek kalmadı ve hiç kimse oturmadı. Yine, iki gün önce Sayın Genel Başkanınız "üç ay çok fazla, bundan sonra bir ay tatil yeter" dedi. Ben, televizyonda izledim, arkadaşlarımızın önemli bir kısmı alkışladılar; ama, ikili sohbetlerimizde hiç de öyle alkış ruhunun olmadığını görüyorum. Bunlar nedir; ben, inanın bir eleştiri olsun diye söylemiyorum; bunlar doğru şeyler değildir. Bunlar, popülist politikalar olabilir, popülizm niyetine yapılmamış da olabilir. Bu yasaları çıkarırken de bu kararları verirken de bu Parlamentonun üzerinde çalışması gereken, bir toplumun dizaynını, bir toplumun yürüyüş biçimini, bir toplumun yaşam biçimini, onun sorumluluğunu duyabilecek, sadece Parlamentodaki milletvekillerimizin değil, aynı zamanda tüm kesimlerin düşüncelerini alabilecek ve belki de bu yasaları çıkarırken, sadece, o kesimlerin çok azını temsil eden -yüzde 8-10'larda olan- sendikaların değil, belki, araştırmalar yaparak, on milyonlarca, ağzı olan, dili olan; ama, sahibi olmayan, sokakta sürünen, bir iş bulmayı bir yaşamın kendisi kadar rüyasında gören, bunalıma girmiş, evine dönemeyen, hanımının yüzüne bakamayan insanlarımızın duygularını ve düşüncelerini de yasalara aktarmamız gerek. Yasalar bunlar için yapılır; yasalar, sadece okunmak için değil; yasalar, sadece devlet kurumlarının uygulatmak için ellerinde tuttukları sopa değil; yasalar, bir korku aracı değil; yasalar, bir caydırma aracı değil; yasalar, insanların yürekleriyle uyum gösterdikleri, "evet, bu yasaya uyarsam, kendime katkı yapabileceğim gibi, toplumun diğer kesimlerine de katkı yapabilirim" diyebileceği bir ender unsur, ender insan yaratma felsefesi olmalıdır, bu mantıkla çıkarılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, zamanım doldu, sözlerimi şöyle toparlamak istiyorum: Gelin, biraz, bu konudaki önerilerimizi ve düşüncelerimizi... Bu yasanın çıkacağı anlaşılıyor; ama, eğer, yasa çıkarma noktasındaki bu temel yaklaşımı değiştirmezsek, eğer, komisyonlara gelen raporları komisyonlar çarçabuk, komisyonlardan çıkan yasa tasarılarını Meclis çarçabuk, aceleyle çıkarırsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydın.

HASAN AYDIN (Devamla) - Benim bu söylediğim, aslında, çok anlaşılır bir şeydir. Bunun için farklı siyasal partilerde olmak, muhalefette olmak, iktidar olmak gerekmez; eğer tarz bu ise, yanlış yapılmaktadır.

Hiç olmazsa, bu tasarı bize bir örnek oldu, bundan sonraki yasaların çıkarılması tarzını, yöntemini, biçimini kendi aranızda tartışarak "arkadaş, bu böyle olmamalı, bunu, bundan sonra böyle yapmalıyız" diyebilmelisiniz diye düşünüyorum.

Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum arkadaşlar; sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Madde hakkında, şahsı adına söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan?.. Yok.

Mersin Milletvekili Hüseyin Güler?..

Buyurun Sayın Güler.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 116 ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünyada son yıllarda yükselmekte olan ve "küreselleşme" diye yutturulmaya çalışılan vahşi kapitalizmin acılarını hep birlikte görüyoruz. Her geçen gün artan işçi sayısı, azalan sermayedar sayısı; ama, tekelleşen ve kartelleşen sermaye. Bu koşullara baktığımız zaman, şartların sermayeden yana, işsizliğin büyük sorun olduğu bir dönemde, işçi kesimine dayatılan bu İş Kanunu Tasarısını kabul etmek mümkün değildir.

AKP Hükümeti, işverenle ve sermayeyle kol kola girmiş, ağır şartlar altında çalışan işçilerimizin haklarını sayısal çoğunluğa dayanarak ellerinden almaya çalışmaktadır. Soruyorum size: İktidar niçin işçilerin, emekçilerin kazanılmış haklarını yok etme konusunda bu kadar acele ediyor; sermayeyi veya AKP'yi iktidara taşıyan bazı medya patronlarına kapalı kapılar ardında verilen sözlerden dolayı mı? Bu acele niye?

AHMET YENİ (Samsun) - Nereden biliyorsun?..

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Kalkar cevabını verirsiniz patronlardan yana olmadığınızın.

Medya sahiplerinin, medyayı nasıl kullandıkları, özellikle üzerinde durulması gereken bir konudur. Birden fazla iletişim aracına sahip oldukları, gazeteler, televizyonlar, radyolar, dergilerle birlikte internet  yayıncılığına da girip, tekel oluşturmuşlardır.

İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğü, demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Demokrasi olmadan bunlar olmayacağı gibi, bunlar olmadan da demokrasi olmaz. Gazetecilerin kimi haklara kavuşmalarını, özgürlükleri sonuna kadar kullanıp, bazı dokunulmazlıklara sahip olmalarını, bir meslek erbabının ayrıcalığı olarak değil, basının işlevinin, demokratik sistem açısından yaşamsal olduğu bir anlayışla benimsemek gerekir. İletişim araçları bilgilendirme işlevlerini yerine getirebildikleri ölçüde, demokratik bir toplumun varlığından söz edebiliriz.

Medya sahipliğinden, aşırı ticarîleşmekten ve tekelleşmekten kaynaklanan sorunların aşılmasının en anlamlı yolu, editoryal bağımsızlığın güçlendirilmesinin ve gazetecilerin güçlü sendikal örgütlenmeye kavuşmalarının önünün açılmasıdır. Demokratik devletin de, kendi demokratik kimliğine sahip çıkmak ve onu pekiştirmek adına, hem editoryal bağımsızlığı hem de basın emekçilerinin güçlü bir sendikal örgütlenmeye kavuşmalarını garanti altına alacak yasal düzenlemeler yapma zorunluluğu vardır.

Basın çalışanlarının, medya sahipleri karşısında her türlü güvenceden ve sendikal korumadan yoksun olmaları, pek çok basın kuruluşunda kölelikle kıyaslanabilecek koşullar dayatılmasını ortaya çıkarmıştır. En yaygın uygulamalardan biri, kadrosuz çalıştırma ve stajyer çalıştırmadır. Hiçbir ücret ödemeden çalıştırılan gençler, sadece bir gün kadrolu olmayı umarak çalışırlar; ama, genelde, bir iki yıl çalışarak, işten çıkarılırlar.

Sendikasız, yasal güvenceden yoksun, sürekli işten atılma korkusuyla yaşayan gazeteciler, temel sosyal haklardan da yoksun kalmışlardır. Fazla mesai, izin, tatil, sağlık sigortası, meslekiçi eğitim gibi hakları, artık, anımsamaz durumdadırlar.

Bugün, bir basın işyerinde birden fazla şirketin varlığı gibi, dünyada eşi benzeri olmayan bir uygulamaya tanık olmaktayız. Bu uygulamayla, bir gazetenin haber kadrosunda çalışanlar, birden fazla gazete ve ajansın elemanıymış gibi gösterilerek, aralarındaki meslekî dayanışmanın kırılması, örgütlenmeleri, sendikalaşmanın engellenmesi ve 212 sayılı Yasadan yararlanmalarının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Haber kadrosu dışında çalışanlar da tamamen farklı şirketlerin elemanı olarak gösterilmekte, böylece, çalışanlar, patron karşısında bütünüyle parçalanmış ve güçsüz bırakılmış olmaktadır.

Son derece eski olan Basın Kanunumuzda yapılan değişikler, hapis cezalarını kaldırmış; ancak, yerine konulan para cezaları, özellikle, yerel ve bölgesel basını yok ederek, tekelleşmeyi güçlendirmiştir.

Değerli milletvekilleri, mevzuat taramasıyla düşünceyi açıklama özgürlüğünü sınırlayan ve engelleyen hükümler yasalardan çıkarılmalı, okuyucuya ulaştırılmamış eserlerden dolayı ceza verme anlayışı terk edilmelidir.

Basın İlan Yasası, yerel basının gelişmesine katkı sağlayacak bir anlayışla gözden geçirilmelidir.

Medyanın, ticarî ve siyasî üstünlük sağlama aracı olmaktan çıkarılmasını sağlayacak, şantaj aracı olmasını engelleyecek düzenlemeler yapılmalıdır, medyada tekelleşmeye izin verilmemelidir.

Son elli yıldır, özellikle, 12 Eylül döneminden sonra uygulamaya konulan ve halka ıstırap çektiren ekonomik politikalar, bir bakıma, bu dönemde, büyük çoğunlukla, sağ siyasî partiler tarafından uygulanmıştır. Bugün, bakıyorum, AKP'nin diğer sağ partilerden ne farkı var; bence hiçbir farkı yok; ezelden beri sağ partilerin yaptığı gibi, tavrını, bir avuç rantçı sermayeden yana koymuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güler.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede yüzde 5 mutlu azınlığın egemenliğini mi pekiştirmeye çalışıyorsunuz? Peki, yüzde 95'lik mutsuz kesim ne olacak? Sermayenin sıkıntısı, kârının azalması; yüzde 95'in sıkıntısı ise, bugün, yaşam kavgası vermektir. Soruyorum size: Hangimizin annesi ve babası işçi, emekçi değil? Neden sermayeden yana tavır koyuyorsunuz? Siz, işçi ve emekçi bir toplumun çocukları değil misiniz?

Eğer bu tasarıyı bu haliyle yasalaştırırsanız, yakında, toplusözleşme yapacak sendikalı işçi bulamayacaksınız nasıl olsa. Amacımız, işçilerimizin, Avrupa normlarına uygun, sürekli iş sahibi olduğu, sendikalı bir iş hayatına kavuşmalarını sağlamaktır; Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tüm mücadelemiz, bunu gerçekleştirmektir.

Değerli arkadaşlar, getirdiğiniz bu tasarı ve sergilediğiniz sözde demokratik anlayışınızla işçi ve işveren barışını değil, ancak işçi ve işveren çatışmasını yaratırsınız.

Ekonomik kriz nedeniyle milyonlarca insanın işsiz kaldığı bir dönemde yapmanız gereken, yeni iş sahaları yaratmak, sanayileşme ve teknolojide dev adımlar atmaktır.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Şahsı adına söz isteyen Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - 116 ncı madde üzerinde 2 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 116 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                

Eyüp Fatsa

İdris Naim Şahin

Fikret Badazlı

 

 

Ordu

İstanbul

Antalya

 

Sedat Kızılcıklı

Mehmet Soydan

 

 

Bursa

Hatay

 

Madde 116.- 13.6.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İş Kanununun 18, 19, 20, 21 ve 29 uncu maddesi hükümleri kıyas yoluyla uygulanır."

BAŞKAN - Son önerge, maddeye en aykırı önerge olup; okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Bazı işlerde çalışanların ücretlerinin garantisi" başlıklı 116 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

Madde 116.- 13.6.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"İş Kanununun 18, 19, 20, 21, 24 ve 29 uncu madde hükümleri kıyas yoluyla uygulanır. "

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu, gerçekten, basın çalışanlarıyla ilgili olarak yapılan bir düzenlemedir. Daha ziyade, özellikle, çok tartışılan İş Güvencesi Yasasının İş Kanununa derç edilmiş olması nedeniyle, buraya taşınmış olması nedeniyle, basın çalışanlarının da, kısıtlı da olsa bu güvenceden yararlanabilmesi açısından verilen bir önergedir. Esasında, iki grubun, AKP'nin de, bizim de verdiğimiz önergelerdeki tek farklılık, bizim, 24 üncü maddenin de kapsama alınmasını istememizdir.

18 inci maddede, feshin geçerli sebebe dayandırılması; 19 uncu maddede, sözleşmenin feshinde usul; 20 nci maddede, feshin bildirimine ilişkin itiraz ve usul; 21 inci maddede, geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları ve 29 uncu maddede, toplu işçi çıkarma hükümleri var. Bir de, bu yeni düzenlemenin içerisine, biz, işçinin haklı nedenlerle derhal fesih hakkına ilişkin 24 üncü maddenin eklenmesini öneriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, basın çalışanları, tabiî ki, halen meriyette olan 1475 sayılı İş Yasasına tam olarak tabi değiller. Burada olduğu gibi, bazı düzenlemeler İş Kanununa atıf yoluyla uygulanıyor. 5953 sayılı Basın İş Yasası zaman zaman değişikliğe uğradı; tabiî, 1475 sayılı Yasaya göre ileri hükümleri var, geri hükümleri var. Şimdi, basın çalışanları da -hepimiz yakinen izliyoruz, gözlüyoruz- gecenin bu saatlerine kadar Mecliste çalışanlardan tutun, Türkiye'nin neresinde, hatta, dünyanın neresinde insanlığı ilgilendiren, hepimizin ilgisini çekecek bir haber, bir olay varsa, bizi bilgilendirmek amacıyla, gece gündüz demeden çalışan insanlar. Onlar da, zaman zaman yorgun olabilir, izin kullanmadığı için zaman zaman gerilimli anlar yaşayabilir; zaman zaman, işvereninin vermiş olduğu bir görevi tam layıkıyla yerine getiremediğinde, onun da onurunu, gururunu incitici tavır ve davranışlarda bulunan işverenler olabilir. Gazeteci de insan ve o da, insanî davranışları nedeniyle zaman zaman hata yapabilir.

Böyle bir durumda, bir basın çalışanı için, sadece işverenin haklı nedenlerle iş sözleşmesini feshetmesi durumunda yeni İş Yasasındaki iş güvencesine ilişkin hükümlerin kıyas yoluyla uygulanıyor olmasının kabul edilmesi ve kötü muameleye maruz kalması nedeniyle "ben senin kurumunda çalışmıyorum" deme hakkını kullanacak bir gazeteciyi kapsam içine almaması, herhalde, çok eşit, adil bir yaklaşım olmaz.

Bizim önergemiz, sadece, işçinin haklı nedenle derhal fesih hakkını gazetecinin de kullanabilmesine ve haklı nedenler olması durumunda "ben, bu işyerinde çalışmıyorum" diyebilmesine yöneliktir. Hep söylüyoruz, günümüzde, gazetelerin, basın yayın kuruluşlarının tamamına yakınında sendika yok, örgütlenme yok; örgütlenme özgürlüklerini kullanamıyorlar. İsteseler de kullanamıyorlar; çünkü, işsizlik had safhada; o meslekte de çok fazla işsizlik var. Çok zorunlu olmadıkça, bir gazetecinin "ben çalışmıyorum" deme hakkını kullanması, aç kalma özgürlüğüyle baş başa bırakılması anlamına gelir.

O nedenle, bu 24 üncü madde, basın çalışanlarını sadece psikolojik olarak güçlendirecek, onların "bu yasa yapılırken, Mecliste, bize de, gazeteci olarak, işçi olarak, insan olarak değer verildiğini gördük" demelerine fırsat verecek bir düzenleme. Bu, bir bakıma, sizin, gazetecilere, basın çalışanlarına, basın emekçilerine yaklaşımınızın, saygınızın da bir göstergesi olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 116 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                       

Eyüp Fatsa

 

 

(Ordu)

 

ve arkadaşları

Madde 116.- 13.6.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İş Kanununun 18, 19, 20, 21 ve 29 uncu maddesi hükümleri kıyas yoluyla uygulanır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle, takdire bırakıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutayım mı?

HALUK İPEK (Ankara) - Evet.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

1475 sayılı İş Kanunu yürürlükten kaldırıldığından atıflar yeniden düzenlenmiştir.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

116 ncı maddeyi 117 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 117. - 5.5.1983 tarihli ve 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen "1475 sayılı İş Kanununun" ibaresi "İş Kanununun", ikinci fıkrasında geçen "1475 sayılı Kanunun 13/D" ibaresi "İş Kanununun 21 inci" şeklinde değiştirilmiştir.       

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç haftadır tartışmakta olduğumuz bu yasa üzerinde yapılan görüşmelerde benim dikkatimi çeken, tutarlı bir durum var. Adalet ve Kalkınma Partisi, gerek bu yasayı destekleyerek gerekse de yapılan konuşmalarda bir ideolojik tercihi çok açık bir şekilde ortaya koymakla da kalmayıp, kanımca çok ciddî bazı toplumsal ve ekonomik hatalar içerisine girmiş bulunuyor. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ben, genel, toplumsal ve ekonomik boyutta dört hata gözlemledim. Bunlar, ideolojik tercih gibi görünebilirse de, bir hata olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Birincisi, kavramlarda bir oynama var. Örneğin, işçi haklarının veya bir iş yasasının katı olması veya esnek olması. Bu, aslında, bu konuda 5-6 yıl önce ortaya çıkmış bir kavram güzelleştirmesidir diyeyim. Buna teknik olarak "aforizm" denilir. Yani, bir "bodrum katı" demek yerine "bahçe katı" demeyi tercih ederiz. Daha hoş görünür. Dolayısıyla, hoşlanmadığımız şeyi de, olduğundan daha kötü görünen bir terimle ifade etmek isteriz. Katı iş yasası nedir; işçi haklarını güçlü bir şekilde koruyandır. Esnek nedir; bu güçlü korumayı ortadan kaldıran, ödünç veren, ödünç alan, işçiyi âdeta bir mal gibi gören bir anlayıştır. Şimdi bu, sözlüklere girdi; uluslararası anlamda da, İngilizce'de de girdi, kullanılıyor; fakat, bunun arkasındaki açık anlamı da unutmayalım. Güçlü olarak bir işçiyi, bir emeği savunmanın katı göründüğü bir anlayış... Peki, bu, birinci hata bence. Bunun anlamı nedir?..

İkinci hata da, madalyonun tek yönüne bakılıyor. Örneğin, AKP'li değerli bir konuşmacımız daha önce dedi ki: "Almanya'da iş yasaları çok katı olduğu -şimdi orada o 'katı' kullanılıyor yine- yani, iş yasaları işçiyi çok koruduğu için Almanya'nın rekabet gücünü kaybetmeye başladığı iddia ediliyor." Almanya ve Avrupa... Bu doğrudur; Avrupa'da, Amerika karşısındaki rekabet gücünü kazanmak için, işçi yasalarını katı görme eğiliminde olanlar vardır. Yalnız, bu, belli bir ideolojik görüş içerisinde olanların görüşüdür, genel bir kanı olarak sunmak da yanlış oluyor. Doğrudur, bunu sunanlar vardır; daha esnek yapalım...

Şimdi, bunun bir an için doğru olduğunu varsaysak bile, Almanya'da veya Batı Avrupa'da veya Amerika'da bu böyle diyerek, "onlar rekabet gücü kazanmak için işgücünü esnekleştiriyor -haydi, bu terimi kabul edelim- dolayısıyla, biz de bunu Türkiye'de yapalım..." Bunun doğru olduğunu kabul etsek bile, madalyonun bu tek yüzüne bakmaktaki yanlışı, önemle dikkatinize getirmek istiyorum.

Almanya'da, örneğin, yasalar karşısında işçinin haklarının korunma olanağı, Türkiye'dekinin çok daha üstündedir. Bir yargı sistemi... Burada şimdi, işçiyi, keyfî bazı davranışlara karşı koruyor gibi görünen bazı maddeler var; ama, yargının karşısına çıktığı zaman, bu yargı ortamında -yargıçlara derin saygımı bildiririm- yargı sisteminin içerisinde bulunduğu bu durumda, işçi haklarının korunabileceğinden söz etmek veya en azından, böyle bir kaygı duymamak mümkün mü?!

Bakın, size, işçi yasalarının çok esnek olduğu Amerika'dan bir örnek: Amerika'da devlet, savcı, Microsoft denilen dünya devini mahkemeye vererek, çatır çatır mahkûm edebildi. Türkiye'de böyle bir şey yapması söz konusu olabilir mi mahkemelerimizin?! Dolayısıyla, işte, onlarda esnek, onlar böyle yapıyor diye, bir kısmını alıp Türkiye'ye getirip; ama -yargı sistemini seçtim bir örnek olarak- o sistemi, Türkiye'de aynı güçte kurmadan bunu yerleştirmeye kalkmak, yanlıştır. Eğer, esnek diye orada beğenilen bir sistemi buraya getiriyorsak, birçok diğer beğenilen; ama, emeğin, işçinin hakkını koruyan, devletin yargı organlarının, diğer organlarının, yapılarının, kurumlarının, aynı güçlülükte olan bir ortamda çalışabileceğini de kabul etmemiz lazım.

Üçüncü ciddî hata: Bir iş yasası konusunda küreselleşme ve işsizlik gerçeğini gözardı edemeyiz. Bunu Sayın Bakanım da, değerli birkaç AKP sözcüsü de söylediler. Bu küreselleşme ve işsizlik, ikisi de bir olgu, gerçek, doğru. Bu, bir iş yasasına ne gibi bir anlam getiriyor?.. Şimdi, küreselleşme olgusunda -bunu, daha sonraki bir madde üzerinde daha açacağım- bir tercih yapmak durumundayız. Küreselleşme olgusu karşısında, küresel işbölümünde, Türkiye'nin, Türk işçisinin nerede olmasını istiyoruz?.. Ucuz, hakları sınırlanmış, böylece ayakbağı olmayan bir çalışma ortamında işportacı gibi bir şeyler sattığımız mallar üreten bir işbölümünü mü kabul ediyoruz, daha değerli ürün üreten, daha kaliteli ürün üreten bir işbölümünü mü Türkiye'ye tercih ediyoruz?.. Daha kaliteli, daha değerli bir ürünü üreten bir ortamın işçisine, eğitimiyle, haklarıyla değer verdiğini inkâr edemeyiz. Ucuz işgücüyle rekabet edersek, üçüncü kümedeki ülkelerle rekabet ediyor oluruz.

Dolayısıyla, küreselleşmekten söz ederken, net olarak tavrımızı koyalım. Biz, işportacı gibi ürün üreten bir ülke, dolayısıyla, işçi haklarını ve ücretlerini bastıran bir ülke mi olmak istiyoruz, değerli ürün üreten, işgücü değerli olan bir ülke mi olmak istiyoruz?.. Bu tercih de, bu yasada ve konuşmalarda kendini gösterdi ve burada ciddî bir hata yapılarak, Türkiye'yi, yıllardır içinde kalmış olduğu o fasit dairede hapsetme yönüne gidiliyor; hâlâ işçimizi bastırarak bir rekabet gücü kazanma hevesi var.

Gelelim işsizlik konusuna: İşsizlik bir gerçek, o da bir gerçek. Peki, bu işsizlik sorununun nedeni katı işçi hakları mıdır? Etrafınızdaki işsizliğe bakın. Size kendi bölgemden bir örnek vereyim; Uşak'ta ciddî bir işsizlik var. Yüzyıllardır deri üreten Uşak'ta ciddî bir işsizlik var. Bu, işçi haklarından mı ortaya çıktı, yoksa işçi ücretlerinden mi ortaya çıktı?.. İkisinden de ortaya çıkmadı. Tam tersine, ucuz işgücüyle etrafı kirleterek üretilen ham deride katmadeğer artışı başarılamadığı için, yani bir deri konfeksiyon ve deri çanta üretmek mümkün olmadığı için Uşak'taki işçi işsiz kalmıştır; yoksa, işçi haklarının katı olmasından değil, işçinin ücretlerinin fazla olmasından değil; o en alt düzeyde ucuz işgücüne dayanan üretimden daha değerli üretime geçemediği için işsiz kalmıştır. Bunu düzeltmenin yolu, işçi haklarını daha fazla bastırarak, işçiyi daha ucuz yaparak, işçiyi, emeği bir ayakbağı görerek değil, tam tersinedir... Bu, çok ciddî bir hatadır, yıllardır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Coşkunoğlu.

OSMAN COŞKUNOĞLU  (Devamla) - Teşekkür ederim.

... uygulanan sağ ekonomi politikalarının bir devamıdır.

Sizlerden önce iktidar olanlar, kötü niyetlerinden ülkeyi bu duruma getirmedi; bu politikaları uyguladıkları için Türkiye bu noktaya geldi.

Dördüncüsü, son olarak yapılan bir hata da, sanki işçi haklarından söz ederek Cumhuriyet Halk Partisi birtakım ekonomik gerçekleri görmüyor, küreselleşme olgusunu, işsizliği görmüyor, sadece işçinin haklarıyla ilgileniyor... Elbette Cumhuriyet Halk Partisi işçinin haklarıyla ilgilenecek, elbette Anayasamızın bir maddesi olan sosyal devlet anlayışını savunacak. Aynı Anayasanın altında görev yapan Adalet ve Kalkınma Partisinin de aynı maddeyi savunması beklenir; fakat, bunun da ötesinde, sadece sosyal adalet için değil... Yine, daha önce verilmiş olan Almanya örneğine dönelim. Almanya İkinci Dünya Savaşından çıktıktan sonra işçi haklarını, esnek, işte, bastırarak mı o kalkınma hamlesini gerçekleştirdi; yoksa, bir toplumsal sözleşmeyle ve hiçbir başka kaynak yoksa bile oradan gelen işçilerimizden duyduğumuz işçi hakları içerisinde mi o ciddî kalkınma hamlesini gerçekleştirebildi?.. Dolayısıyla, yapılan hata sadece Anayasanın bir maddesini ihlal değil, yapılan hata sadece emekçimizin hakkını gözetme görevimizi ihmal değil, yapılan hata aynı zamanda ciddî bir ekonomik hatadır. Bunu dikkatlerinize getirmek isterim. Olayı son maddede tekrar, biraz daha açacağım.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Varan?..

Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İş Yasası Tasarısının 117 nci maddesine ilişkin kişisel görüşlerimi açıklamadan önce, tüm Genel Kurulu ve seçim bölgem Antalya'daki tatillerinden olumlu izlenimlerle dönmüş olduklarını anladığım değerli AKP'li kardeşlerimi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Antalya'dan Tekirova'ya uzanan karayolunda güvenli bir yolculuğu sağlamaya çalışan karayolu işçileri, her zaman olduğu gibi, siz gitseniz de gitmeseniz de, işlerinin gereği olarak, o trafik şeritlerini çizmişlerdi, trafik lambalarını gözden geçirip güvenli bir yolculuğun şartlarını oluşturmuşlardı. Siz, o yoldan geçtiniz. Bir tarafında mavi Akdeniz, bir tarafında çam ormanlarıyla kaplı, insanı daha ılımlı düşünmeye sevk eden bir yoldan Tekirova'ya varırken, bilmiyorum dikkatinizi çekti mi, orada Akyarlar Karayolları Tüneli var. O tünelin kenarında dikili bir taş vardır. O taş, o yolu yapmaya çalışırken kayaların altında kalarak ölen karayolu işçilerinin anısını yaşatmak için konulmuş bir anıttır. O anıt size neler hatırlattı, bilemiyorum; ama, o anıt, bana, emeğe saygının gerekliliğini, emeğe saygıyı sürekli tutmanın gerekliliğini, kazanılmış işçi haklarını savunmanın gerekliliğini hatırlatıyor. Dilerim, size de aynı şeyleri hatırlatmıştır. Giderken taşıdığınız düşüncelerinizin bir bölümünü, dönerken orada bırakarak buraya geldiğinizi umut ediyorum.

O güzel yolda, sağ tarafta dağlara doğru yükselen bir köy vardır; Beycik Köyü. 2/B'yi fazlasıyla uygulama olasılığı olan bir köydür. Orada orman köylüleri yaşar, orman işçileri yaşar. O orman köylüleriyle tanışsaydınız, size, yüzyıldır yaşadıkları o toprakların, hak ettikleri o toprakların -çünkü, ormanla bir ilgisi kalmamıştır ve yüzyıldır üzerinde yaşıyorlar, belki yüzlerce yıldır- ceplerindeki son paranın alınmadan kendilerine teslim edilmesinin gerekli olduğunu anlatabilirlerdi, aranızda duygusal bir yakınlaşma olabilirdi; ama, bir an önce dinlenme yerinize varmanız gerektiği için, o 8 kilometrelik yolu çıkıp orman köylüleriyle karşılaşamadınız. Diliyorum, daha uygun bir zamanda, sizlerle birlikte, orada, Beycik'te oluruz; orman köylülerini, Akdenizli orman köylülerini, Yörükleri daha yakından tanıma olanağı bulursunuz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Meclis tatildeyken...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Şimdi, siz, Meclisin tatilini de kısacaksınız; çünkü, bu kanunu defalarca görüşme ihtimalimiz var; onu sonra konuşalım, bir sonraki maddede.

Neyse ki, böylesine bir duygusal hesaplaşmadan geçmeden Tekirova'ya vardınız. O  otel işçileri...

Şimdi, otel işçilerine geliyorum. Otel işçileri, siz gelmeden saatler önce oteli konaklamaya hazır hale getirmişlerdi. Bahçıvanlar, yaban otlarını, her gün olduğu gibi, temizlemişlerdi, çimler sulanmıştı; emeklerini o otelin her yerine damlatarak sizi bekliyorlardı; sizi kucakladılar, sevgiyle selamladılar. Sanıyorum, oradaki işçilerin yakınlığını, sevgisini ve dostluğunu gördükten sonra emeğe ve işçilere bakışınız biraz daha değişmiştir.

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Siz orada mıydınız?!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU ( Devamla) - Ben, her zaman işçilerin yanındayım, her zaman Antalya'dayım ve onlarla beraberim. Emeğin katkısıyla değer ve anlam kazanan otelde geçirdiğiniz iki günün üzerinizdeki olumlu etkilerini, beni, hiç laf atmadan(!) saygıyla dinlemenizden (!) anlıyorum, bunu fark diyorum; teşekkür ediyorum.

Şimdi, kar suları yeni indiği için, henüz yeterince ısınamamış olan Akdenizde, alışkın olmayanları biraz ürperten denizin verdiği serinlikle güne başladıysanız, içinizdeki yaşama sevincinin nasıl büyüdüğünü hissetmişsinizdir....

Şimdi, sormak istediğim şu: Perşembe akşamı buradan giderken sahip olduğunuz düşüncelerinizi orada bir kez daha gözden geçirdikten sonra buraya geldiyseniz, bu ısrar neden ?! Gözden geçirmeden buraya geldiyseniz, neden ?!. Her iki ihtimalde bunu sormak istiyorum.

Ama, sizden şunu beklemiyorum; şu andaki tavrınız bunu gösteriyor; yani, bunda ısrar edeceksiniz, o sizin tercihinizdir; ama, size emeklerini sunan, emekleriyle dünyayı her gün yeniden ayağa kaldıran o insanları, işçileri bir inada kurban etmenin ne yararı var?! Verilmiş sözleriniz olsa bile, o iki günlük Antalya tatili, Akdeniz'in insanı ılımlı kılmaya sevk eden havası, yumuşaklığı, dostluğu, yol üzerinde gördüğünüz o işçi anıtı, emekleriyle, kanlarıyla o geçidi açıp sizin oradan geçmenizi sağlayan karayolu işçileri, Beycik'teki Yörükler, köylüler, ormana ve toprağa hasret insanlar ve turizm işçileri, o oteli size hazırlayan insanlar, size  hiçbir şeyi hatırlatmadıysa, ben burada  ne kadar konuşsam hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyorum; ama, umudum gene de ufak bazı şeylerin sizi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Baloğlu.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Bu yasa tasarısını geri çekmek için daha ne beklediğinizi anlayamıyorum ben! Yani, neyi bekliyoruz?.. Hayatın bir parçasını orada gördünüz, daha yakından tanıdınız. Bir de siyasetçi gözüyle bakmayın, bir de hep birlikte bakın.

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Antalya'yı en az biz de sizin kadar biliyoruz.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Sol taraftan söz atan arkadaşıma da şunu söylemek istiyorum: Yani, benim bölgemde, böyle, birisi konuşurken söz atmayı pek doğru karşılamazlar. Ben de Akdenizliyim, lütfen, yani, dışarıda konuşalım... Bırakın da şu konuşmamı tamamlayayım, Sayın Başkan 1 dakika eksüre verdi, izin verin. (CHP sıralarından alkışlar)

Zorlamanın, gerilimin, zıtlaşmanın, emeğe de işverene de bir yararı olmadığını, zarar verdiğini görmek için daha ne gerekiyor, daha ne yaşanmalı?! Çekin bu taslağı Türkiye Büyük Millet Meclisinden! Çekin ki, Antalya'da içinizde filizlenen o yaşama sevincini bütün Türkiye paylaşsın.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasa tasarısının başından beri sağladıkları katkılardan dolayı, gerek grup adına gerekse şahısları adına konuşma yapan değerli arkadaşlara şahsen teşekkür ediyorum.

Hafta içinde de söylediğim gibi, elbette, arkadaşlarımızın kendi açılarından haklı oldukları yönler vardır; olabilir, eleştirilebilir. Tekrar ediyorum, hiçbir yasa, mütekâmil olarak çıkmaz, eksikleri olabilir, uygulamadan doğan hatalar olabilir.

AK Partinin Meclis içindeki çoğunluğunun, bu yasayı zorla getiriyor anlamındaki yargılamaya, değerlendirmeye katılmamız elbette mümkün değil. Bir yasa metni gelir, eleştirileri de yapılır. Nitekim, şu ana kadar muhalefetin verdiği birkısım önergeler de, burada -takdir edersiniz ki- hem bu yasada hem bazı yasalarda kabul edilmiştir. Yarın, hakikaten uygulamada görülebilecek birkısım yanlışları, Yüce Parlamento yine beraber düzeltir. Konuyu ajite etmenin, farklı yönlere çekmenin, zaman zaman, yer yer beyanlar içerisinde işçi düşmanlığıyla bu yasayı telif etmenin çok sağlıklı bir düşünce olduğunu söylemek oldukça zor. Eleştirmek elbette hakkımız, hepimiz yapacağız. Hiçbir grubun ve hiçbir şahsın, hiçbir arkadaşımıza, konuşacağı metnin ne olacağını deklare etme hakkı yok; herkes, burada, özgürce kanaatlerini ifade edecek. Ancak, şimdi, AK Partililer hafta sonu Antalya'ya gittiler, şeritleri, çizgileri gördüler!.. Yani, Antalya'ya gitmeden önce, biz, işçinin ne yaptığını bilmiyor muyduk?! Şu konuştuğunuz kürsü de işçinin ürettiğidir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, Antalya'ya gitmeye ne hacet; işte, kürsü ortada. Şu bardağı yapan da, şu suyu bir yerlerden buraya akıtıp getiren de işçimizdir; elbette ona medyunu şükranız.

M.CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Afiyet olsun.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, ne derler -bağışlayın- âlemi kör ve sersem zannetmenin, bence, gereği yok; herhalde, burada olan insanlar, yasanın ne anlama geldiğini, işçinin neyi ifade ettiğini çok iyi bilen insanlardır ve birçoğu da, gerçekten emekçilerdir. Bu arkadaşlarımızın hiçbirisi havadan kazanan insanlar değil; ama, patronları da böyle görmek, işverenleri de böyle görmek yanlıştır. Yani, bir şeyin karşı terazisinde bulunmak, ağdırma anlamında, bir yerin yanında, bir yerin karşısında... Bu ikisi de bizim. Hatta, esasen, ben, duygularımı bir iki mısrayla ifade edip, hiç konuşmadan inecektim; bağışlarsanız, şu anda arkadaşım konuşurken, bir iki mısrayla bu konudaki duygularımı arz ederek huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum:

Ülkem de işçi de işveren de bizim/ CHP'li ve tüm dostlaradır sözüm/ İşçinin hakkı kollanmalı sonuna kadar/ İşveren olmazsa işçi ne işe yarar...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - İşçi olmazsa işveren olur mu?!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ...İşçi işverene, işveren de muhtaçtır ona/ Biz ise muhtacız bu iki kahramana.

İkisi de kahramandır bize göre. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ciddî bir muhalefetle ulaştık sona/ Kimdir işçi karşıtı allahaşkına söyleyin bana...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sen!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ...Alnının teri kurumadan hakkı ödenen adam/ Sana ve işverene binlerce selam.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

117 nci maddeyi, 118 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 118. - 2821 sayılı Kanunun 31 inci maddesinin altıncı fıkrasında geçen "1475 sayılı Kanunun 13/A, 13/B, 13/C, 13/D, 13/E" ibareleri  "İş Kanununun 18, 19, 20 ve 21 inci ", "1475 sayılı Kanunun 13/D" ibaresi  "İş Kanununun 21 inci", yedinci fıkrasında geçen "1475 sayılı Kanunun 13/A" ibaresi  "İş Kanununun 18 inci", "13/A, 13/B, 13/C, 13/D ve 13/E " ibareleri "18, 19, 20 ve 21 inci" şeklinde değiştirilmiştir.    

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Meral, vazgeçebilirsiniz...

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Laf mı yok...

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mevcut madde, diğer maddelerdeki düzenlemeyi sağlamaktadır.

Yalnız, burada, görüşmeler yapılırken, bir konuyu bilginize arz etmek istiyorum. Deniz yanında kuyu kazdığımı söylemeyin. Burada, hep, konuşmalarda "sağ" kavramı, "sol" kavramı geçmektedir. Uluslararası kavramda "solculuk" demek "emekten yana" demektir, "sağcılık" demek de "işverenden yana" demektir.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O eskidendi Başkanım.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, bu, uluslararası bir kavram. Bunu, bilginize sunduktan sonra, sözlerime başlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, işverenler bizim düşmanımız değil. Burada hep konuşuyorsunuz; elbette ki işveren olacak. Her zaman bir ifadeyi kullanıyoruz, diyoruz ki, işçinin hakkını veren, devletine vergisini veren, Sosyal Sigortalar Kurumuna primini yatıran işverenlerin başımızın üzerinde yeri var; ama, bunlar az, rahatsızlığın kaynağının birisi oradan geliyor; niye işveren bizim düşmanımız olsun?! Ben otuz yıl işverenle bir masa etrafında oturdum, iş bitirdim; kalktık, kol kola girdik, yemek yedik; yeri geldi talepte bulundum, işe işçi soktum, niye bunlar bizim düşmanımız olsun, neden bunlara karşı olalım?! Olayı bu şekilde değerlendirmenin yanlış olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Böyle değil değerli arkadaşlarım. Ama, ortada bir farklı olay var.

Şimdi, tamam da, kafamı kurcalıyor hep; daha bundan bir yıl önce, kalktınız bir yasa çıkardınız, oy verdiniz; İş Güvencesi... Şimdi, çıkardığınız bu yasadaki, hayatta yürürlüğe girmemiş, işverene bir sorun getirmemiş bu yasayı tekrar değiştiriyorsunuz. Neden?.. Ama, seçimden önce... Şimdi, siz diyorsunuz ki, efendim, giden hükümet seçim yatırımı yaptı. İyi o zaman, siz de seçim yatırımı yaptınız.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Söz verdiniz Sayın Başkan.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Niye o zaman oy verdiniz o yasaya?.. Şimdi, bugün, bunu geri alıyorsunuz.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, söz verdi vermedi, ayrı bir konu.

Değerli arkadaşlarım, söz vermek çok iyi bir şeydir. Genel Başkanınız da meydanlarda "işsize iş, aşsıza aş" diye söz verdi; gençler şimdi geliyor kapınızın önünde boynunu eğiyor ve geri, geçip gidiyor; siz de söz verdiniz. Bakınız, bir söz daha verdiniz, diyorsunuz ki, efendim -Genel Başkanınız da konuşuyor, siz de konuşuyorsunuz- Cumhuriyet Halk Partisi işçiye ne verdi?.. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda olduğu zaman, 1961 Anayasasında, 274 ve 275 sayılı Yasalarda, İş Yasasında, işçiye öyle haklar verdi ki, 12 Eylül üzerinden dozerle geçti, siz de üzerinden greyderle geçiyorsunuz, bir bölüm yine duruyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne zaman oldu bu?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi öyle hak verdi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne zaman verdi?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Diğer bir konu, Cumhuriyet Halk Partisi bir şey daha verdi -Sayın Başbakan bunu iyi duysun- Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasada yapılan değişiklikte olumlu oy kullandı, Sayın Recep Beye Başbakanlığı verdi. Demek ki, Cumhuriyet Halk Partisi, verdiği sözün sahibi oluyor.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ama siz de tutun Başkanım, siz verdiniz bu sözü...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, siz ne yaptınız işçiye? Biraz sonra gelecek, maddelerde birbirine atıfta bulunuluyor, onu kaldırdım, onu ekledim... Bu üzerinde konuştuğumuz maddenin hiçbir önemi yok, düzenleme. Bunu inkâr etmeyin değerli arkadaşlarım, işçinin, bilhassa özel sektörde çalışan işçinin kıdem tazminatını büyük oranda elinden aldınız. İçinizde, geçmişte kısa süreli çalışan -örnek vermek istiyorum- her ilde vardır, geçmişte, Köy Hizmetlerinde kısa süreli çalışan işçiler kıdem tazminatı alabiliyorlar mıydı, yıllık izin kullanabiliyorlar mıydı? Şimdi, siz, bu yasada bunları getirdiniz. Bir işçinin yıllık izine hak kazanabilmesi için bir yıl çalışması lazım. Hadi dokuz ay çalıştırdınız, dokuz ay sonra çıkış verdiniz, bu işçi, kıdem tazminatına, yıllık izine, ihbar öneline -hadi, altı aydır, ihbar öneline hak kazandığını düşünelim- nasıl hak kazanıyor? Siz de işçiye bunları verdiniz, tekrar bir daha geri aldınız. Lütfen, yaptığınızı kabul edin değerli arkadaşlarım.

Diyeceksiniz ki, biz iktidarız, yarın daha farklı haklar veririz. Eğer hak vereceksiniz, şu anda, işçiler ikramiyelerini alamamışlar; işçi de, memur da, Tasarrufu Teşvik Fonundaki parasını alamıyor, buna müdahale edin; edin de, alsın.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Yavaş, yavaş... Sırayla.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Göle su gelene kadar kurbağanın canı çıkar. Yavaş, yavaş... Sen, yavaş yavaş bekliyor musun?!

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Şimdiye kadar ne oldu?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, derler ki: "Şimdiye kadar ne oldu?" O zaman, biri  de çıkar der ki: "Şimdiye kadar eksik yapanlar ile sizin aranızda ne fark var?" Biri de onu der.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Beş sene sonra farkı göreceksiniz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - O zaman, ne fark var?

365 yiğidi buraya toplamışsın -kusura bakmayın, özür dilerim- anlamış anlamamış, oradan koşarken elini kaldırmış, yasa geçmiş. Bu mudur işin ciddiyeti?! Doğrusu bu mudur değerli arkadaşlarım?! Söylediğim zaman, bazı doğrulardan rahatsız oluyorsunuz; bundan rahatsız olmayın.

AHMET YENİ (Samsun) - Beş sene sonra görürsünüz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Beş sene sonra mı?.. Üç yılı doldur gözünü öpeceğim senin, üç yılı...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz, beş yıl buradayız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Böyle mi?!

Üç yılı doldur da gözlerinden öpeceğim senin; hiç merak etme, yaz oraya.

Kardeşim, gönlüm istiyor ki, işsize iş bulun. Gönlüm istiyor ki, emeklinin sorununu çözün. Gönlüm istiyor ki, memurun yüzünü güldürün. Gönlüm istiyor ki, çiftçiye, köylüye verdiğiniz sözü tutun.

Şimdi, güzel bir şeyler dağıtıyorsunuz; ama, biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar; bir bölümüne defter dağıttın, bir bölümüne kitap dağıttın, biri kolunda okula gitti, biri hiç bulamadı...

Değerli arkadaşlarım, bunlar, düşünmeden, taşınmadan ortaya atılan laflardır. Genel Başkandır, bir şey demiyorum; ama, bir şey söylüyor, yerine getiriyorsunuz, tartışma yok -biraz önce, bir arkadaşım burada konuştu- konuşma yok. Lojmanlarda onu yaptınız, tatilde onu yapıyorsunuz, ücrette onu yapıyorsunuz.

RESUL TOSUN (Tokat) - Hayırlı işlerde öyle yapıyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, içiniz yanıyor da söyleyemiyorsunuz. Size de aslında acımıyor değilim; ama, söyleyemiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) İçiniz yanıyor; ama, söyleyemiyorsunuz; söyleyin, söyleyin.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, söyleyin ki, yanlış üzerine yanlış olmasın. Yanlış üzerine yanlış olmasın; söyleyin, uyarın. Bizim de yanlışımız, eksiğimiz varsa, bizi de uyarın. Bundan hiçbir kaybımız olmaz; kazancımız olur, daha iyi şeyler yaparız; çünkü, halk, daha iyi şeyler yapmamızı bekliyor.

Değerli arkadaşlarım, elbette ki bir genel başkanın, bir grup başkanvekilinin yapacağı şeyler vardır; ama, bunların üzerinde, Yüce Meclisin yapacağı daha önemli şeyler vardır. İşte bu Yüce Meclis, bu önemli şeyleri yapsın, falan istedi böyle oldu, filan istedi böyle oldu olmasın; bunlar, Meclisin kamuoyu nezdinde biraz güvenini sarsıyor, geçmişteki sevimsizliği yeniden gündeme getiriyor; buna müsaade etmeyin sayın AK Partili değerli milletvekilleri.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Şahsı adına söz isteyen, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek; buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Kafkas, konuşmasında, İş Kanunu Tasarısını, Avrupa Birliği, ILO Sözleşmesi ve Avrupa Konseyi Sosyal Şartlarına uyumlu hale getirdiklerini söyledi.

Sayın Kafkas'ın Avrupa Sosyal Şartını ne kadar incelediğini bilemiyorum. Avrupa Konseyi Sosyal İşler Komisyonu üyesi olarak, son dönemlerde tanık olduğum bir konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 5 Mayıs 1949'da, 10 Avrupa ülkesi (Belçika, Danimarka, Fransa, Lüksemburg, İngiltere, Norveç...) Avrupa Konseyini kuran anlaşmayı imzalamışlardır. Kuruluşunu izleyen yılda, Türkiye ve Yunanistan, Avrupa Konseyine kurucu üye sıfatıyla katılmışlardır. Avrupa Konseyi, bugün 44 ülkeden oluşmaktadır.

Ülkemizin de taraf olduğu Avrupa Konseyi sözleşmeleri çerçevesindeki mekanizmalardan biri olan Avrupa Sosyal Şartı, demokratik sistemlere tam işlerlik kazandırılabilmesini teminen, özellikle ekonomik ve sosyal alanlarda insan haklarının güvence altına alınması amacıyla oluşturulmuş bir mekanizmadır. Böylece, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle sivil ve siyasî platformlara getirilen insan haklarının         -koruma ve denetim mekanizmalarını- diğer konuları da kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması hedeflenmiştir.

Avrupa Sosyal Şartı, aynı zamanda, insan hak ve özgürlükleri ile bu hakların sözleşme taraflarınca korunmasını teminat altına alan bir kontrol sistemini de getirmektedir. Kısa süre önce değişiklikler yapılan 1996 Avrupa Sosyal Şartı, 1999 yılında yürürlüğe girmiş ve zaman içerisinde 1961 Sözleşmesinin yerine geçmiştir. Ülkemiz, 18.10.1961 ve 24.10.1989 tarihlerinde, Avrupa Sosyal Şartını kabul etmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1961 yılında imzaya açılan sosyal şartta, ekonomik ve sosyal içerikli haklar, bu çerçevede sağlık, hastalık, işsizlik sigortaları, aile ve emekli yardımları gibi çeşitli konular yer almaktadır. Taraf ülkeler, şartla güvence altına alınan hakların tümünü kabul etme yükümlülüğünü taşımaktadır. Bununla birlikte, taraflar, sosyal şartın özünü teşkil eden bir dizi hakkı kabul yükümlülüğü getirmişlerdir.

Avrupa Sosyal Şartıyla teminat altına alınan haklar: Özellikle, yaşamını hür iradesiyle çalışarak idame ettirme hakkı; tam gün çalışmayı güvence altına alan bir sosyal ve ekonomik politika; ücret ve çalışma saatlerine dair hakkaniyetli çalışma şartları; zorunlu istihdam yasağı; işten atılma durumunda güvence; aile birleşimi hakkı; Avrupalı işçilere göçmenlik işlemlerinde kolaylık; günlük ve haftalık elverişli çalışma saatlerinin sağlanması ve üretimin artırılmasıyla etkili olan diğer faktörlerin elverdiği ölçüde, haftalık iş günlerinin adım adım kısaltılması; kadın ve erkeklere şans eşitliği ve işyerinde eşitlik hakkı; tüm işçiler için ücretsiz iş bulma, hizmet kurumları sağlama veya mevcutları muhafaza etme; uygun meslek danışmanlığı, meslekî eğitim ve mesleğe tekrar dönmeyi sağlama veya teşvik etme; vatandaşlar ile ülkede yasal olarak bulunan veya çalışan yabancılar lehine ırk, cinsiyet, yaş, dil, din, görünüş, ulusal veya sosyal sağlık veya millî bir azınlığa dahil olma veya olmama farkları gözetilmeksizin, Avrupa Sosyal Şartında yer alan tüm hakların garantisidir.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Sosyal Şartında yer alan haklara riayet edilmesi, Avrupa Sosyal Haklar Komisyonu tarafından denetlenir. Avrupa Sosyal Şartının ihlal edildiği belirtilen bir şikâyetle, Avrupa Sosyal Haklar Komisyonuna başvuru imkânı, 1995 yılında imzaya açılan ve 1998'de yürürlüğe giren bir protokolle sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü mevcut düzenleme ile ülkemizin de taraf olduğu Avrupa Sosyal Şartında yer alan haklar taban tabana zıttır. Türkiye, Avrupa Birliğine girmek için birçok kriteri yerine getiriyor, uyum yasalarının çıkması için büyük çabalar sarf ediyor; ancak, çok önemli kriterlerden vazgeçiyor. Bu yasaların çıkması için, Türkiye üzerinde baskı kurulmasında da, özellikle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gülçiçek, lütfen konuşmanızın toparlar mısınız.

Buyurun.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - Evet, Sayın Başkanım...

Değerli milletvekilleri, Avrupa Sosyal Şartını onaylamayan tek ülke Federal Almanya'dır. Bunun nedeni, Federal Almanya ile Alman Sendikalar Birliği arasındaki uyumsuzluktur ve bu konuda, Federal Meclis, bu konuyu imzaya açmamıştır; çünkü, Sendikalar Birliği diretiyor bu konuda; ayrıca, tüm ülkelerin bu sosyal şarta uyması gerektiğini vurguluyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin, bir sosyal devletin olması gereken yolda olmadığını hissediyorum burada. Özellikle bu yasayla, tam tersine, sosyal devlet anlayışından uzaklaşmasından kaygı duyuyorum.

Bu konuyu, bu yönüyle bilgilerinize sunmuş bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülçiçek.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

118 inci maddeyi, 119 uncu madde olarak okutuyorum:

Yönetmelikler

MADDE 119. - Bu  Kanunda öngörülen yönetmelikler Kanunun yayımı tarihinden itibaren dokuz ay içerisinde çıkarılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 119 uncu maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Maddeyle, bu kanunda öngörülen yönetmeliklerin, kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren dokuz ay içerisinde çıkarılacağı hükme bağlanmıştır. Bu tasarının metni 122 madde ve 6 geçici maddeden ibarettir. Belki, dikkatlerinizden kaçmış olabilir; kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren, dokuz ay içerisinde, acaba, hiç dikkat ettiniz mi, kaç adet yönetmelik çıkarılacaktır. Evet, sayın milletvekilleri, dokuz ay içerisinde, yanlış saymadıysam, tam 30 adet yönetmelik çıkarılacak; 27 maddede bu konuda hüküm konulmuştur. Bunlardan bazılarının -dikkatlerinizi çekmek için- hiç olmazsa, sadece birkaç tanesinin ismini saymak istiyorum: Ücret garanti fonu yönetmeliği, asgarî ücret tespit komisyonu yönetmeliği, işçi sağlığı yönetmeliği, sağlık ve güvenlik yönetmeliği, işyeri kapatılması yönetmeliği, gebe ve emzikli kadınlar yönetmeliği, tarım ve orman işçileri yönetmeliği gibi toplam 30 adet yönetmelik çıkarılması hükme bağlanıyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir kanunun uygulanmasında 30 adet yönetmelik çıkarılması öngörülmüşse, bir anlamda, kanunun uygulamaları büyük ölçüde yönetmeliklere bağlı demektir. 119 uncu madde, bu yönetmeliklerin dokuz ay içerisinde çıkarılacağını hükme bağlıyor. Olaya, madalyonun diğer tarafından bakacak olursak, çıkarılmakta olan bu kanunun bir kısım hükümleri, ancak yönetmeliklerin çıkarılmasıyla uygulamaya konulacaktır.

Burada iki noktaya parmak basmak istiyorum: Birincisi, dokuz aylık sürenin sonuna kadar bu yönetmeliklerin çıkarılmaması halinde, yasanın bir kısım hükümlerinin uygulaması muallakta kalabilecektir; ikincisi, bu hükümlerin muhatabı olan iş görenlerin ve belki de, işverenlerin mağdur olması ihtimalidir. Her iki hususun da sıkıntı yaratmaması için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkililerine büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bu kadar çok sayıda yönetmeliğin dokuz aylık süre beklenilmeden ve hatta, yasanın yürürlüğü bile beklenilmeden hazırlanmaya başlanılması ve çok kısa bir süre içerisinde bitirilmesinde büyük faydalar mülahaza ediyorum. Böylece, yasanın tarafları olan iş gören ve işverenlerin, çeşitli sıkıntıları yaşamadan yasanın uygulanması sağlanabilecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasanın birçok hükmüne karşı çıktık. Neden; çünkü, böyle bir yasanın önemini bildiğimiz için; çünkü, işçi haklarını korumak istediğimiz için; çünkü, iş âleminde sorunların birçoğunu daha doğmadan önleyebilmek amacını taşıdığımız için.

Amacımız, Adalet ve Kalkınma Partisinin çıkarmaya çalıştığı bir yasaya körü körüne karşı çıkmak değildir. Hedefimiz, milyonlarca insanımızı ilgilendiren iş kanununun eksik ve yetersiz bir kanun olarak değil, mükemmel bir yasa olarak çıkmasıdır; ancak, ne var ki, Cumhuriyet Halk Partisinin bütün bu olumlu çalışmaları, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından gerektiği şekilde algılanamamıştır; ama, yakında, belki de bugün, bu kanunun bazı maddeleri, tekriri müzakere talebiyle yeniden Yüce Meclise getirilirse ve Cumhuriyet Halk Partisinin görüşmeler boyunca öne sürdüğü savlar, değiştirilerek dahi olsa, öne sürülürse, biliniz ki, bu, biz Cumhuriyet Halk Partilileri asla sevindirmeyecektir. Adalet ve Kalkınma Partili siz değerli arkadaşlarımın, Cumhuriyet Halk Partisinin önerilerine karşı ortaya koyduğunuz anlaşılmaz katı tutumunuzun yanlışlığının ortaya çıkması, biliniz ki, bizi sadece üzecektir.

Uyarılarımın dikkate alınması ümidiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sağ.

Şahsı adına söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?..

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi, buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; İş Yasa Tasarısının 119 uncu maddesinde ve pek çok maddenin arkasında, Çalışma Bakanlığının, ilgili kurumların yönetmelik çıkaracağına dair bir cümle var. Benden önceki konuşmacı arkadaşım da bunu söyledi.

Dikkat ederseniz, çelişkiler birbirini kovalıyor. Bir taraftan, gece yarılarına kadar, sabahlara kadar yasayı alelacele çıkarmaya çalışırken ve bazen de buna gerekçe "çalışma hayatı düzene girecek, bir an önce başlayalım" derken, diğer taraftan, hiç de gereği olmayan dokuz ay gibi bir süreyi arkasından getirmek, çelişkilerin en büyüğüdür. Olaya iyice bakmayışımızın veya değerlendirme imkânı bulamayışımızın sonudur. Bu çelişkilerden kurtulmak lazım. Öylesine sıkıntılı bir döneme gelecek ki, bu yasayı tartışmalı, çekişmeli bir biçimde -ki, gelişi de öyledir- bir tepki yasası olması nedeniyle bu noktaya getirdik. Şimdi, ben, size sorsam, bu yasayı çıkarmaktan memnun musunuz, bilerek mi çıkardınız, Türkiye'nin ihtiyacı bu muydu desem, aksini söylemezsiniz "evet" dersiniz; ama, yarın bir gün, boşuna gerginlik yarattığımızı hep beraber göreceğiz ve biz de bunu anlatmaya çalıştık. Bunun üzerinde tartışmak, doğruyu bulmak, uzlaşmak mümkündür. İşverenin de işçinin de, ekonomik ve sosyal yaşamın da en önemli yasası dedik; ama, anlatamadık. Ne yazık ki, birkaç gün sonra göreceğiz.

Bazı AKP'li sendika kökenli arkadaşlarım çıktı ve kayıkçı kavgası yaptılar, buna karşı sindiremediklerini söylediler, pazarlıkları sürdürdüler. Şu kadar emek, Türkiye'de çıkarılan bu kadar gerginliğin lüzumsuz olduğunu söyledik; anlatamadık ve çıkan bütün arkadaşlarımız, bize çok güzel şeyler söyledi, sizin iktidar partisinin milletvekilleri. Örneğin, iş olmadıkça istihdam olmaz, yasayla iş güvencesi sağlanmaz, önce işyerinin güvencesi lazım; bunların hepsi doğru. İşte, bizim, maddelerde ve fırsat buldukça anlatmak istediklerimiz bunlar. İkincisi, bizim en önemli konumuz, istihdamı sağlamak, dürüstlüğü gerçekleştirmek ve sağlamak, dedi.

Değerli arkadaşlarım, eğer, istihdamı, hepimizi üzen istihdamı, bu yasayla, bu anlayışla sağlayacağımızı düşüyorsak, daha başlangıçta, biz, hiç de başarılı ve doğru bir şey yapmamış oluruz. Bu, sadece açlığın, yoksulluğun, yetersiz ücretin yaygınlaşmasından başka bir şey değil; ama, Meclisin yeni açılması, bir altı aylık süre için, hepimize bir deneyim oldu. Bu çelişkileri yaşayarak göreceğiz iki üç gün içerisinde.

Biz, bazı şeyleri burada anlatmaya çalıştık. Örneğin "verdiğiniz sözleri tutmuyorsunuz; ilk önce, halkı, bu konuyla ilgili olanları tahrik ediyorsunuz, ondan sonra, kulağınızın üstüne yatıyorsunuz, huzursuzluk oluyor; böyle olmaz" dedik. Örneğin, asgarî ücret açlık sınırının yarısında, yani, net 225 000 000 lira çıktığında, şimdiki Sayın Başbakanımız, kalktı "bu yeniden düzenlensin" dedi; ama; hiçbir şey yok, orada bir huzursuzluk oldu. Bu, kararsızlıktır; bu, doğru değildir.

İki, burada, ben ve çeşitli arkadaşlarım nemaları dile getirdik ve bazı arkadaşlar da laf atarak, işte, şöyle yaptık böyle yaptık, dedi. Burada bir art niyet yoktu. Basında ve çeşitli sivil toplum örgütlerinde memur ve işçiler, hak sahipleri, açıklamalar karşısında, televizyonda hangi tarihte parayı alacağını duydular; ama, alamadılar. 17 trilyon verildi, alamadılar... Bu, geçmişte yapılmış bir şeydi; ama, sözü siz verdiğinize göre -iktidar, muktedir demektir- verilen sözün yerine getirilmesi için hazırlık yapılması gerekiyordu. Ne oldu; hak etmediğiniz halde, Demiryolu işçileri sokaklara çıktı, memurlar sokaklara çıktı. Neye istinaden; verdiğiniz sözlerin yerine gelmemesini bilerek ortaya koydular. Kime haksızlık oldu; hak sahibi olanlar, sizin, iktidarın verdiği söze güvenerek onu planladılar, alamayınca sokağa çıktılar, ekmeğinden, işinden oldular. Ülke yönetmek, elbette, hassas bir şeydir; insanları tahrik edip, suça sevk etmemek gerekmektedir.

Emeklilerde de aynısı oldu. Emeklilerde de önceden "sosyal destek yardımı verilecek" denildi; ama, enflasyondan doğan hakları kesilmek suretiyle hayal kırıklığına uğratıldılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVDET SELVİ (Devamla) - Bizim söylemek istediğimiz hep olumsuz algılanmamalı. Yaşanarak görüldü. O nedenle, burada bazı şeyler var, modası geçmiş şeyler. Kantin ve kooperatif diyoruz; komünizmi getirecek...

Bakın, ikincisi, bir işine gelmeyen... Yani "özel istihdam bürosunun doğru olmadığını, bu işsizlikte işverene de yeni külfetler getirmenin gereği olmadığını, işverenin işçi bulamakta sıkıntı çekmediğini" söylüyoruz; "burada rüşvetler döner, hepimizi rahatsız eder" diyoruz; burası, efendim, Castro'nun Parlamentosuna veya Küba Parlamentosuna döndü deniliyor.

Arkadaşlarım, insanlar bulunduğu yeri iyi kavramalı. Ben, Küba Parlamentosuna gitmedim, Fidel Castro'yla da tokalaşmadım; ama, buraya baktığımızda, 16 tane büyük avize var. Orada var mı; bilmiyorum. Bu 16 avize, 16 Türk devletinin kurulduğunu gösterir.

Bakın şunlara, şunları sayın; bunlar da hesap edildiği zaman Türkiye Parlamentosunun kaçıncı dönemi olduğunu gösterir ve Küba Parlamentosunda acaba... 365 tane AKP'li; yani, iktidar partisinin milletvekili varken, onun bir mensubunun oraya benzetmesi ne anlama geliyor?! Ama, burada, Sayın Tosun'un belki etkisi var; çünkü, bazı insanlar şartlanıyor, repertuarını değiştirmesi lazım. Her gördüğü sakallıyı Castro mu sanıyorlar yoksa?! Onun için, bakın, burada söylenenler hep olumsuz değil, burada söylenenler hep aleyhe değil.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - 44 tane var.

CEVDET SELVİ (Devamla) - 44 taneyi 2'ye bölerseniz, 22 eder; bu, 22 nci dönemdir. Hepsini toplar, 15 ilave ederseniz 59 uncu hükümet eder. Bu, 16 odur. Şu aşağıdakileri sayın, hepsinin bir anlamı vardır. Onun için, ben, Küba'nın Parlamentosuna benzemediğini, bu benzetmelerin, hiç de bu Parlamentoya yakışmadığını söylüyorum. Her şeyin komünizmle falan da izahına gerek yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) - Koltukların sayısını söylemedin.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Geçmişte işverenler kantin açardı, biz de işçiler olarak onlara teşekkür ederdik; çünkü...

BAŞKAN - Eksüreniz de bitti Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.

119 uncu madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "Yönetmelikler" başlıklı 119 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bayram Meral

Feridun Baloğlu

Enver Öktem

 

Ankara

Antalya

İzmir

 

Tuncay Ercenk

Kemal Sağ

 

 

Antalya

Adana

 

"Bu kanunda öngörülen yönetmelikler kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içerisinde çıkartılır"

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle takdire bırakıyorum.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Getirilen düzenlemelerle ilgili yönetmeliklerin bir an önce çıkartılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

119 uncu maddeyi 120 nci madde olarak okutuyorum:

Yürürlükten kaldırılan hükümler

MADDE 120. - 25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hariç diğer maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Çetin; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 13 Marttan bu yana üzerinde çalışmakta olduğumuz İş Yasası Tasarısının hemen hemen son maddelerine geldik. 1475 sayılı İş Yasamızın 14 üncü maddesi, yani, kıdem tazminatına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, 1475 sayılı Yasa, bu tasarının yasalaşmasıyla birlikte yürürlükten kalkacak. Geçici 6 ncı maddede görüşeceğimiz şekilde, kıdem tazminatı fonuna ilişkin kanun düzenlemesi yapılıncaya kadar yürürlükte kalacak tek madde, bu 14 üncü madde olacak.

Değerli arkadaşlarım, 1475 sayılı İş Yasası, ülkemize, çalışma yaşamımıza otuziki yıl hizmet sundu. O yasa hükümleri çerçevesinde, işçilerimiz, işverenlerimiz, o yasaya tabi olarak çalıştılar, çalıştırdılar, ülkemizin kalkınmasına katkıda bulundular. Hepsine, partim ve şahsım adına teşekkürlerimi sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu, çok tartıştığımız 1475 sayılı Yasa, esasında, 1967 yılında Mecliste kabul edilen 931 sayılı İş Yasamızın bazı ufak değişiklikler yapılarak kabul edilmiş bir şekli. 931 sayılı Yasa, o yıllarda, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı sıfatıyla, merhum Mehmet Ali Aybar'ın Anayasa Mahkemesine açmış olduğu bir dava üzerine, 12 Mayıs 1970 tarihinde usul bakımından iptal edilmişti. Yüksek Mahkeme, Meclise, yeni yasa yapması için altı ay süre vermiş; bu süre içerisinde Meclis yeni yasayı gerçekleştiremediği için, aynı kanun, 931 sayılı Kanun, hükümet tarafından Meclise sevk edilmiş ve geçici komisyonda aynen kabul edilerek Mecliste görüşmelerine başlanmıştı.

Değerli arkadaşlarım, zaman zaman, bu 122 asil, 6 geçici maddeyle 128 maddeden oluşan İş Yasa Tasarısının gelecek on yıllarda ülkemize hizmet vermesi sırasında bazı aksaklıkların görüleceği aşikâr. Oralara işaret etmeye çalıştık, maddelere katkı yapmaya çalıştık; ama, engellemekle suçladınız, oyalamakla suçladınız. Meclis tutanaklarına, gidip baktım; sadece, bu yeni tasarıdaki 4 üncü, yani, istisnalara ilişkin madde, 1475 sayılı Yasa Mecliste görüşülürken, o günkü tasarıda 5 inci madde olarak görüşülmüş ve sadece istisnalarla ilgili maddenin görüşmeleri, bu Yüce Meclis çatısı altında 5 tam gün sürmüş, tasarının tümü aralıksız 20 gün tartışıldıktan sonra yasa haline gelmiş. Tabiî, o günkü koşullarda, 1961 Anayasası, hak ve özgürlükler açısından son derece ileri olan anayasa hükümleri yürürlükteyken bu yasa gerçekleşmiş; ama, yine talihsiz bir dönemde, yine bir ara dönemde, Çalışma Bakanı Sayın Atilâ Sav döneminde, 1475 sayılı Yasa yürürlüğe girdi.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, 1475 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden günümüze kadar geçen süre içerisindeki bazı olaylara dikkatinizi çekmek istiyorum. O yıllarda, çok hızlı bir sanayileşme, hızlı bir kalkınma hamlesi içerisine girmiş olan ülkemizde, özellikle 1963 ve 1972 yılları arasında, ortalama yüzde 7'lik bir kalkınma hızı yakalanmış. 1972-1975 döneminde, kalkınma hızımız, yine yüzde 4'ler dolayında seyretmiş. 1990'lı yıllarda, kalkınma hızımız yüzde 3,5'lere düşmüş; 1998-2002 aralığında ise, kalkınma hızımız, ortalama, eksi yüzde 1,5 olmuş. Bugün de, ülkemizde bir kriz ortamından söz ediyoruz. Hâlâ, ekonomimizi canlandırabilmiş, üretimimizi artırabilmiş değiliz. Gerçekten, zaman zaman... Her ekonomik krizin bedelini, bu ülkede, çalışanlar, alınteriyle, namusuyla geçimini sürdüren sade yurttaşlar ödediler.

Bakınız, 1971 yılında yasa çıktıktan sonra, 1963 yılında yürürlüğe giren toplusözleşme, grev ve lokavt yasaları, bu yasayla birlikte kendilerine uygulama alanı bulabildiler. Ülkemizde, 1970'li yıllarda, bir yandan grevler, sözleşmeler devam ederken, hak ve özgürlükler, örgütlenme özgürlüğü alabildiğine gelişirken, hem yerli hem de yurt dışındaki işçilerimizin gönderdiği dövizlerle, âdeta bir yatırım seferberliğini, dolayısıyla istihdamın çok verimli olduğu yılları yaşadık.

1475 sayılı Yasa, ülkemizin kalkınmasına hiçbir dönemde köstek olmadı. Bu yasanın halen yürürlükte kalan tek maddesi olan kıdem tazminatı, bu yasanın yürürlüğe girmesinden günümüze kadar, belli işverenler tarafından hep eleştirildi hep kaldırılmak istendi; hatta, 1475 sayılı Yasa tartışmaları sırasında da, o kıdem tazminatının 15 güne indirilmesi tartışmaları bu Mecliste yapıldı; ama, çoğunuz biliyorsunuz -içinizde işveren arkadaşlarım var, işverenlik yapmış, işçilikten gelmiş ya da kamu çalışanı olarak görev yapmış arkadaşlarımız var- kıdem tazminatı, her dönemde, işverenin maliyet unsuru olarak gördüğü bir girdi olarak kabul edildi ve toplusözleşme imzalanan işyerlerinde işçinin ücretinden kesilen bir para olarak her zaman işverenin cebinde kaldı. Bu, kamu kesimi için de, özel kesim için de böyle. Biz, gerçekten, bir yandan ülkemizin kalkınmasını, özel sektörümüzün güçlenmesini ve devletin yatırım yapamadığı, yapmadığı alanlara da, artık, girmesini istiyoruz; ama, ülkesinde yatırım yapmak isteyen, istihdama olanak vermek için uğraşan işverenlerimizin ne kadar ağır yükler altında olduğunu da hepimizin bilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bu yeni İş Yasa Tasarısı yürürlüğe girdiğinde çok şey değişmeyecek; ama, çalışma yaşamında örgütsüzlük başlayacak; çünkü, işveren açısından, işverenlerimiz, bugün, dünyanın en pahalı elektriğini kullanıyor, Gümrük Birliğinin getirdiği zorlamayla keseri hep kendilerine yontan bazı sözümona işverenlerle haksız rekabete maruz kalıyor. En yüksek sosyal güvenlik primini, dürüst ve namuslu işverenlerimiz ödüyor; kayıtdışı üretim yapan, ürettiğini, elde ettiği kazancını ülkesinde yatırıma çevirmeyen bu kayıt dışındaki işverenlerle rekabet edebilmek için yarışıyor. Bunlara, son yıllarda, yatırım için en küçük bir destek verebilmiş değiliz. Burada, kuru nutuklarla işçiden yana ya da işverenden yana olma şeklinde görüş bildirmek bir şeyi değiştirmiyor. Gerçekten, ülkemizin ana sorunu işsizliktir, üretimsizliktir, yolsuzluktur, yoksulluktur. Bu yasadan etkilenecek kesimler, özellikle işçilerimiz, evine götürecek ekmeği bulamıyor. Daha ayın ilk haftasında aldığı ücret tükeniyor. Evine giderken, acaba, bu akşam evime, çocuklarıma ne götürebilirim diye düşünüyor. Hatta, işçiler, işsizler evlerine gidebilmek için, çocuklarının uyumasını bekliyor. Kirasını ödeyemiyor. Yakınlarının tedavisi için gittiği hastane kapılarında, kuyruklarda kendileri de hastalanıyor.

Gerçekten, çalışma yaşamımız sorunları çok ağır. Bu sorunları, böylesi ekonomik kriz ortamında, sanki bu İş Yasa Tasarısı yasalaştığı takdirde çözecekmişiz gibi bir mantıkla, iki aydan bu yana, Meclisin gündemine getirip... Burada, belki, biraz sonra görüşeceğiz ya da yarın tekriri müzakere yapacağız deniliyor. Değerli arkadaşlarım, boşa vakit kaybettik. İki aydan bu yana, Türkiye'nin çözüm bekleyen acil sorunlarına eğilmek, yolsuzluğu, yoksulluğu, hırsızlığı, talanı, vurgunu, soygunu engelleyebilmek için ortak mücadele etmek varken, kriz dönemini bahane bilip, son yirmi, yirmibeş yıldan bu yana ülkemizdeki kötü yöneticilerin, kötü yönetimlerin, beceriksiz hükümetlerin ülkemizi getirdiği bu noktada faturanın tamamını işsize, yoksula, çalışanlara kesmeyi kendinize görev bildiniz; hepinize hayırlı olsun.

Çalışanlarımıza, işverenlerimize de bu yeni yasa tasarısının hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Konuşmuyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Lokman Ayva?.. Yok.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 120 nci madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1.- Diğer mevzuatta 1475 sayılı İş Kanununa yapılan atıflar bu kanuna yapılmış sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?..

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Cavit Torun?.. Yok.

Madde üzerinde verilmiş 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının Geçici 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                 

Eyüp Fatsa

İdris Naim Şahin

Ünal Kacır

 

 

Ordu

İstanbul

İstanbul

 

Fehmi Öztünç

Abdulmecit Alp

 

 

Hakkâri

Bursa

 

"Bu Kanunun 119 uncu maddesi ile yürürlükte bırakılan 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının 1 inci ve 2 nci bendi ile onbirinci fıkrasında, anılan Kanunun 16, 17 ve 26 ncı maddelerine yapılan atıflar, bu Kanunun 24, 25 ve 32 nci maddelerine yapılmış sayılır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Uygulamada ortaya çıkabilecek duraksamaların önlenmesi amacıyla önerilmiştir.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Önerge elimize daha yeni geldi, bakamadık.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, böyle uygulama olmaz.

BAŞKAN - Geçici madde 1'i, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - 1475 sayılı Kanuna göre halen yürürlükte bulunan tüzük ve yönetmeliklerin bu Kanun hükümlerine aykırı olmayan hükümleri yeni yönetmelikler çıkarılıncaya kadar yürürlükte kalır.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın?.. Yok.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, başka önerge varsa, lütfen, bize iletilmesini talep ediyoruz.

BAŞKAN - Yok Sayın Oyan.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?..

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Konuşmuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 3 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3. - 1475 sayılı Kanuna göre alınmış bulunan asgari ücret kararı, bu Kanunun 39 uncu maddesine göre tespit yapılıncaya kadar yürürlükte kalır.

BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?..

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Konuşmuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 4 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 4. - Mülga 3008 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesi hükümleri haklarında uygulanmayanlar için, bu Kanunun geçici 6 ncı maddesinde sözü edilen kıdem tazminatı hakkı 12.8.1967 tarihinden itibaren başlar.

İlk defa bu Kanun kapsamına girenlerin kıdem tazminatı hakları bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar.

BAŞKAN - Geçici 4 üncü madde üzerinde gruplar adına söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?..

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Konuşmuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 5 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 5. - 1475 sayılı Kanunun 25 inci maddesi ile 3713 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin (B) fıkrasında yer alan oranlar, bu Kanunun 30 uncu maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından yeniden belirleninceye kadar geçerlidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?..

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Konuşmuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 6'yı okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 6. - Kıdem Tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem Tazminatı Fonuna ilişkin kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Meral.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; geçici madde 6'yla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Saygıdeğer milletvekilleri, yeri geliyor dokuz bilim adamının hazırladığı yasa tasarısından bahsediyoruz, yeri geliyor farklı uygulamalar yapıyoruz. Ben, biraz önce Sayın Bakanıma da, Sayın Komisyon Başkanına da arz ettim. Burada, 120 nci maddeyle ilgili açıklamada 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hariç diğer maddeler yürürlükten kaldırılmıştır. Burada da yeni bir madde ekleniyor, Kıdem tazminatı fonu kuruluncaya kadar 14 üncü madde muhafaza ediliyor. Dokuz bilim adamı dediğimiz arkadaşlarımızın hazırladığı yasa tasarısında böyle bir şey yok.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada asıl maddeye gelindi. Yıllardır planlanan, programlanan, kıdem tazminatını nasıl kaldırırız, nasıl kırparız, nasıl yarıya düşürürüz... İşin özü bu, asıl özüne gelindi. Biraz önce, Sayın Çetin de maddeyle ilgili konuşmasında buna değindi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, fon; kaç tane fon kuruldu... Konut Edindirme Fonu. Hükümetsiniz -bir hükümet üyesi, Değerli Başbakan Yardımcımız oturuyor- 2 katrilyona yakın kesilen para var, nereye gittiğini bilen yok.

Tasarrufu Teşvik Fonu. Bu fon da... Şu anda, memurların, işçilerin ne durumda banka önünde kuyruk oluşturduklarını ve kendisinden kesilen paraların çarçur edildiğini, yatırılmadığını veya bulunamadığını sizler de izliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir fon da İşsizlik Sigortası Fonu. Buradaki, kesilen bu fon da, geçmişte, bildiğiniz gibi, yüzde 3 işverenden yüzde 2 de işçiden kesilirdi, bu Tasarrufu Teşvik Fonunda birikirdi. Refahyol Hükümeti döneminde -ki, o dönem milletvekili arkadaşlarımız da var içinizde- bu fon durduruldu, kaldırıldı; işverenden kesilen yüzde 3'ün işverende, işçiden kesilen yüzde 2'nin de işçide kalması kararı verildi. Buna itiraz ettik; çünkü, biz, toplusözleşme yaptığımız dönemlerde, işveren bize derdi ki, yani, yüzde 15 zam vermişse "ben, yüzde 3 de fona yatırıyorum, size yüzde 18 zam verdim." Konuyu Sayın Cumhurbaşkanına -yasa gittiği zaman- ilettik, anlattık ve Sayın Cumhurbaşkanımız bu yasa tasarısını geri çevirdi "bu yüzde 3 işverenin kestiği işçinin hakkıdır" dedi "yüzde 2 de zaten işçiden kesilendir, işçiye iade edilmesi gerekir" denildi. Fakat, bu arada, işverenlerimiz yine bir uyanıklık yaptı. İşsizlik sigortası kurulacaktı. O zaman işverenden yüzde 2, işçiden yüzde 1 kesilmesi konusunda hemfikir olunmuştu, işveren tavır koydu, işverenden kesilip işçinin müktesep hakkı olan yüzde 3 işsizlik sigortasına iade edildi.

Değerli arkadaşlarım, bu kesilen fonlardan hiçbir tanesi, doğru dürüst yerini bulmamıştır.

Bakınız, elinize sağlık, bir vergi barışı çıkardınız. Bu, devam edecek; yarın, vergi toplayamayacaksınız birçok şeyden; bunu göreceğiz hep birlikte. Şu anda Sosyal Sigortalar Kurumu prim borcu katrilyonları buldu; yatırılmıyor. Peki, bu fonlara kesilen para yatırılmıyorsa, yarın kıdem tazminatı fonu kurulduğu zaman, buraya da herhangi bir para yatırılmadığı takdirde, bu insanların, bu çalışanların durumu ne olacak?

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Varsayımlar üzerine konuşulmaz ki.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Halil Bey, görünen köy kılavuz istemez. Bunu, git, Afyon'da işçileri topla da konuş; benimle niye konuşuyorsun?!

Bu, bizim açımızdan, bir bölümü. Gelelim işveren kesimine... Bazen, hani, sorumlu, sorumsuz işverenler diyoruz ya; içinizde varsa, kusura bakmayın. Sorumlu işveren "ben, işsizlik sigortasına prim yatırdım, Tasarrufu Teşvik Fonuna prim yatırıyorum, Sosyal Sigortalar Kurumuna kuruşuna kadar primimi yatırıyorum, vergimi yatırıyorum; ama, diğer taraftan, bu sayılan unsurları yerine getirmeyen çok sayıda işveren var; benim yatırdığım fonu bu insanlar kullanamaz" diyor. Kim diyor bunu; büyük holding sahipleri diyor, siz de bunu duyuyorsunuz.

Şimdi, bunun, yani, kıdem tazminatı fonu kurulmasının hiçbir anlamı, gereği yokken ve dokuz bilim adamının hazırladığı yasa taslağında da bu yokken, hangi akıllı bu maddeyi getirdiyse ki, bu, mutlaka birilerinin fikri... Hani, burada - dokuz bilim adamı diyorsunuz; altında parafları var, imzaları var- böyle bir şey yok! Zaten, 120 nci maddede bu garantiye alındı. Şimdi buna neden gerek var; yani, kıdem tazminatı fonunu kuracaksanız -bir yasa tasarısıyla kurulacak- buraya atıf yapmanın anlamı ne?! Bunlar, gelecekte, bazı sorunlar, bazı sıkıntılar doğurur.

Özellikle, samimiyetimle size bir şeyi arz etmek istiyorum. Bazı maddelerle oynandı. Sakın ola, işverenlerin dediklerine uyup da kıdem tazminatına doğru yanaşmayasınız! "Dananın kuyruğu kopar" diye bir laf var ya, işte o zaman dananın kuyruğu kopar; aklınızın bir köşesine bunu yazın. İşçinin yarım ekmeğini elinden alırsınız; ama, tam ekmeğini elinden alamazsınız. İşverenlerin bütün kafasında tasarladığı, kim ne derse desin, kıdem tazminatını makaslamadır. Eğer, sendikalar, konfederasyonlar göze almış olsaydı, şu yasa tasarının maddelerini teker teker görüşmemize hiç gerek yoktu, 14 üncü maddeyi oturur görüşürdük ve bu iş biterdi. İşveren bunu teklif etti; ama, biz bunu göğüsleyemedik değerli arkadaşlarım. Üç konfederasyon başkanı olarak göğüsleyemedik, bizden sonrakiler de göğüsleyemedi. Şimdi, bu bedeli birilerine ödettirecekler. Bu bedeli ödemeyin değerli arkadaşlarım; Türkiye'de telafisi mümkün olmayan sorunlar olur, sıkıntılar olur.

Gönlüm istiyordu ki, İzmir'de olsaydınız. Yani, merak etmeyin değerli arkadaşlarım, ben Türk-İş Genel Başkanı olmadan ilk defa milletvekili olsaydım, işçi beni de tanımazdı. Arkadaşlarım, bazen toplantılara katılın; milletvekili olduğunuzu bilmezler. Bir bakın, neler konuşuluyor orada; acaba, bizim söylediklerimiz yanlış mı, iftira mı ediyoruz, yoksa, hakikaten, oradan, işçiden aldığımızı, duyduğumuzu size mi aktarıyoruz. Genel kurullar oluyor. Geçmişte sendikaların genel kurullarına ANAP gelemezdi, şimdi siz gelemiyorsunuz. Altı ay içerisinde bunu hak etmediniz, üzülüyorum bu halinize; samimî söylüyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hepimiz de geliyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Gelin, gelin...

İki gözünü sevdiğim, bunları bana öğretme; sen giderken ben o yoldan geliyordum, bunları sen bana öğretme. Onun için, öğreneceksiniz bunları. Gidin o işçilerin içerisine, neler konuşuyor; memurun içine git, neler konuşuyor; emeklinin yanına gidin, neler konuşuyor; köylünün yanına gidin, neler konuşuyor... Altı ayın içerisinde bunu hak etmediniz diyorum. Ben, sizin için söylüyorum, dostluğunuz için söylüyorum.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Biz onların içindeyiz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, Tandoğan... "İçindeydin..." İçinde değilsin.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Halen içindeyiz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bakın, bu insanlar -bir şey söylüyorum- misafirperverdir, kanaatkârdır. Zaten, Anadolu'nun ayakta durmasının, Anadolu insanının ayakta durmasının altında yatan nedir...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hiç Erzurum'un köyüne gittiniz mi?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Onun söyledikleri kulağımın burasından girip, burasından çıkıyor. (Gülüşmeler) Sorduğunu, o benim kulağıma okusun.

Ben 81 ilin çalışanını temsil etmiş bir adam olarak burada konuşuyorum. Bir ilden milletvekili olmadım, 81 ilin milletvekiliyim. Aramızdaki fark bu. Seçmeniniz daha çoğunuzu tanımıyor, beni Türkiye tanıyor; nasıl aramızda bir fark olmasın?! (AK Parti sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hiç Erzurum'un köyüne gittin mi, onu söylesene?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; burada yapılmak istenilen -tekrar ediyorum- kıdem tazminatının makaslanması. Dokuz bilim adamı bu konuda fikir birliği sağlayamadı ve bu taslağa koymadı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Benim bu 10 dakika da ne bereketsiz, hemen bitiyor! (Gülüşmeler)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sana kalsa, işimiz var sabaha kadar.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İşin olacak, daha dur. Karadenizlinin dediği gibi "paran yoktu, neden bindin kayığıma." Zamanında yatacaksan, evinde otursaydın; niye geldin buraya?! Sabahlara kadar uğraşacağız, çalışacağız. Herhalde kredi istemiyorum, farklı bir şey istemiyorum, şahsımla ilgili bir şey yok. Meydanlarda benden daha fazla vaatte bulundunuz. Şimdi, sizin konuşmanız gereken bir konuyu ben konuşuyorum. Çıkın, buradan biriniz deyin ki, çıkın hükümet olarak deyin ki, ben işçinin kıdem tazminatına dokundurmam. Çıkın şurada konuşun. Konuşamıyorsanız, o zaman niye laf atıyorsunuz?! Cüretiniz varsa, işverenlerden korkmuyorsanız, söz vermemişseniz, çıkın deyin ki, işçinin kıdem tazminatına dokundurmayacağız. Diyebiliyor musunuz? Var mısınız? (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sendika genel başkanıyken ne yaptın?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sendika gelen başkanıyken hiçbir şey yapmadıysam, demokratik laik cumhuriyete sahip çıktım; bir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

İşçinin hakkını yemeye kalkan siyasileri sandığın dibine gömdürdüm; iki. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bakın, biraz ahde vefalı olun. İşçi sizden fazla bir şey beklemiyor; çünkü, siz, yıllardır, altı kızarmış kadayıfı yediniz, onun kıymetini bilmediniz ki, işçinin kıymetini bilesiniz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun çalışma süresi dolmuştur.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 22 Mayıs 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 22.58