DÖNEM
: 22 CİLT : 14 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
80 inci Birleşim
15 . 5 . 2003 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Bursa Milletvekili Zafer
Hıdıroğlu'nun, Türkiye'de ceza ve tutukevleri uygulamaları ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı
2.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin'in, 14
Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün
cevabı
3.- Bingöl Milletvekili Abdurrahman
Anik'in, Bingöl ve çevresinde meydana gelen depremin etkilerine ve alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 26 milletvekilinin,
eğitimli gençlerin yurtdışına göç etme isteğinin nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/78)
2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 32 milletvekilinin,
konut edindirme yardımı hesapları konusunda Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/79)
C) Tezkereler ve Önergeler
1.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in (6/411) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/58)
2.- Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı (EİT) ve Birleşmiş
Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) İşbirliğiyle Bişkek'te gerçekleştirilmesi
öngörülen toplantıya, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
üyesi bir parlamenterin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/275)
V.- ÖNERİLER
A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ
1.- Genel Kurulun 15.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 3 üncü sırasına kadar olan işlerin bitimine kadar çalışma
süresinin uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek)
2.- 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/554) (S. Sayısı: 133)
VII.- AÇIKLAMALAR VE
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Tokat Milletvekili
Resul Tosun'un, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun,
Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, ifadelerini yanlış yorumlaması nedeniyle
konuşması
VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, Manisa Devlet
Hastanesinden özel hastanelere yapılan sevklere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ'ın cevabı (7/408)
2.- Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın
ilçelerinde olup, geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/433)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
sekiz oturum yaptı.
Birinci,
İkinci, Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Oturumlar
Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın,
Adana Milletvekili Vahit Kirişçi'nin,
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü
münasebetiyle yaptıkları gündemdışı konuşmalara, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali
Coşkun, cevap verdi.
Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza
Yazıcıoğlu, Dünya Eczacılar Günü münasebetiyle gündemdışı bir konuşma yaptı.
Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ve 28
milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/77) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan İş
Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine
devam olunarak, 88 inci maddesine kadar
kabul edildi.
İzmir Milletvekili Enver Öktem, Kütahya
Milletvekili Hasan Fehmi Kinay'ın, şahsına;
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İzmir
Milletvekili Enver Öktem'in,
Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek,
Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay'ın, Gruplarına,
Sataşmada bulunmaları nedeniyle birer
açıklama yaptılar.
Saat 23.25'te toplanmak üzere, birleşime 23.15'te ara verildi.
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mehmet Daniş |
|
Türkân Miçooğulları |
|
Çanakkale |
|
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
|
|
Ahmet Küçük |
|
|
|
Çanakkale |
|
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
|
|
|
Altıncı,
Yedinci ve Sekizinci Oturumlar
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan İş
Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine
devam olunarak, 100 üncü maddesine kadar kabul edildi, 100 üncü maddesi
üzerinde bir süre görüşüldü.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi'nin, şahsına sataşmada
bulunması nedeniyle bir açıklama yaptı.
İstem üzerine yapılan yoklamalardan sonra,
Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 15 Mayıs 2003
Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 05.30'da son verildi.
|
|
Sadık Yakut |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mehmet Daniş |
|
Türkân Miçooğulları |
|
Çanakkale |
|
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
No.: 111
II. - GELEN KÂĞITLAR
15 . 5 . 2003 PERŞEMBE
Rapor
1.- Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/538) (S. Sayısı: 136) (Dağıtma tarihi: 15.5.2003)
(GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili
Yakup Kepenek ve 26 Milletvekilinin, eğitimli gençlerin yurt dışına göç etme
isteğinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/78) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.5.2003)
2.- İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan ve 32 Milletvekilinin, konut edindirme yardımı hesapları konusunda
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/79) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.5.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.00
15 Mayıs 2003 Perşembe
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur; saat 15.30'da toplanmak üzere,
birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.30
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Birinci Oturumda yapılan
yoklama sonucunda toplantı yetersayısı bulunamamıştı.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Şimdi,
elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim
Konuşma süreleri 5'er
dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin cevap verme süresi
20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz,
Türkiye'de ceza ve tutukevleri uygulamalarıyla ilgili söz isteyen Bursa
Milletvekili Zafer Hıdıroğlu'na aittir.
Sayın Hıdıroğlu, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Bursa
Milletvekili Zafer Hıdıroğlu'nun, Türkiye'de ceza ve tutukevleri uygulamaları
ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'de ceza ve tutukevleri
uygulamaları konusundaki fikirlerimi açıklamak üzere söz aldım; hepinize
saygılar sunuyorum.
İş Yasası Tasarısının
görüşüldüğü ve birçok arkadaşımızın uykusuz olduğu bu günde, bu konuyu işlemek
zor; ama, konuşmamı mümkün olduğu kadar kısa tutarak, sizlerin vaktini fazla
almamaya çalışacağım.
Dünya hukuk
sistemlerinde, insanlar, suçları kesin delillerle ispat edilmedikçe, hükümlü;
yani, suçlu sayılmazlar.
BAŞKAN - Sayın Hıdıroğlu,
bir dakika efendim...
Sayın milletvekilleri,
hatibin konuşması, uğultu sebebiyle duyulmamaktadır; lütfen, sükûneti
sağlayalım.
Buyurun Sayın Hıdıroğlu.
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Bugünkü uygulamalara
baktığımız zaman, şüpheli görülen insanlar, hâkimin kararıyla tutuklanmaları
halinde, cezaevlerine gönderilebilmektedirler. Burada dikkat edilirse,
tutuklanmaktan bahsetmekteyiz ve biliyoruz ki, tutuklu insan, hükümlü, suçlu
insan anlamına gelmez. O halde, tutuklu insanlar, neden cezaevlerine
gönderilmektedir? Tutukluluk hali, adliyelerimizdeki sıkışıklıklar nedeniyle
yıllarca sürmekte ve bunun sonucu olarak bazen beraat, çoğu zaman da tahliyeyle
sonuçlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Hıdıroğlu,
konuşmanıza eksüre vereceğim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, burada konuşan hatibi dinlemek diye bir görevimiz vardır. Lütfen,
hatibi sükûnetle dinleyelim.
Buyurun Sayın Hıdıroğlu.
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla)
- Özellikle, insan haklarını ilgilendirdiği için, Türkiye'de demokrasi ve insan
haklarının temellerinin atılması gerektiğine inandığım için, konunun önemine
binaen birkaç dakikanızı alacağım.
Ben, konuşmamı dinleyen
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Mahkemelerin geç
işleyişi, hiçbir şekilde mağdurun da suçu değildir. Oysa, devlet, vatandaşının
maddî ve manevî değerlerini korumak ve adaleti en kısa zamanda tecelli
ettirmekle de sorumludur. Tutuklanarak cezaevlerine gönderilen insanlar,
cezaevlerinin ağır şartlarına maruz bırakılmakta ve bir şekilde haksız yere
cezalandırılabilmektedir. Bu durum, tahliye olan veya beraat eden şüpheli
tutuklular için ise, telafisi mümkün olmayan bir problem oluşturabilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
sosyal hukuk devletlerinde "suçu ispat edilmedikçe insanlar masumdur"
ilkesi gereğince, ceza ve tutukevlerinin birbirinden mutlaka ayrılması gerekir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, devlet, geciktirdiği adaleti, vatandaşına
işkenceye dönüştürme hakkına da sahip değildir. İnsanlar, tutukluluk hali devam
ettikçe, tutukevlerinde kalmalıdırlar -ki, bu tutukevlerinin sosyal şartları
cezaevlerinin sosyal şartlarından da ayrı tutulmalıdır- ve bu insanlar, ancak,
haklarındaki suçlamalar kesinleşince, cezaevlerine konulmalıdırlar. Şöyle de
düşünülebilir: Tutukluluk halinin iki günü, cezaevinin bir gününe eşitlenebilir
veya bu konuda farklı alternatifler de geliştirilebilir. Sayın Adalet
Bakanımızın, son günlerde gündeme gelen ve çalışmalarını aylardır takip
ettiğimiz, Türkiye'de insan haklarının yerleşebilmesi için, adalet
mekanizmasının iyi çalışması gerektiği konusundaki fikirlerini biliyor ve bu
konuda, özellikle ilçe cezaevlerinin kaldırılmasının da gündeme geldiği
günümüzde, bu hususu beraber düşüneceğine inanıyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu
konuda, tabiî ki, bazı gerekçelerim de var:
1- Tutukluluk süresi
uzadıkça insanların toplum nezdindeki suçluluk hali devam etmektedir.
2- Tutuklu kalan
insanların hayatlarında telafisi imkânsız ruhsal bozukluklar meydana
gelebilmektedir.
3- İnsanların bir gün
ayrılamadıkları işyerlerinden, aylarca, bazen yıllarca uzak kalmaları, işlerini
kaybetmelerine, hatta, o işyerinde çalışan işçilerin de işlerini kaybetmelerine
vesile olmaktadır.
4- Tutukluluk hali
cezaevlerinde uygulandığı için, insanlar, belki de hak etmedikleri şartların
ağırlığını uzun süre yaşamaktadırlar.
5- Tutuklu insanların
aileleri, özellikle çocukları, birtakım ruhsal problemler yaşabilmekte ve
yaşları ilerledikçe de bunların izleri üzerlerinde devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hıdıroğlu,
istemeyerek de olsa konuşmanızın arasına girdiğim için 1 dakika, 1 dakika da
normal şartlar altında olmak üzere 2 dakika eksüre veriyorum.
Buyurun efendim.
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabiî, çocukları
etkilemekte, hatta ebeveynlerin daha sonra bu çocukların ruhsal problemleriyle
uğraşmasını da beraberinde getirmektedir.
Tutukluluk halinin
uzaması, devlete acziyet, vatandaşlarına ise zulüm getirmektedir. Ayrıca,
tutukluların tahliyesinin, devletin idarî ve ekonomik yönden de faydasına
olacağı kanaatindeyim.
Değerli milletvekilleri,
özet olarak -sözlerimi bitirmek istiyorum- bu konuda bazı çözüm önerilerim var.
Adalet Bakanımız son günlerde birçok çözümleri kamuoyuna duyurdu; ama,
bunlardan farklı olarak da birkaç şey üzerinde durmak istiyorum.
Tutukluluk hali nakdî
kefaletle... Bu nakdî kefalet uygulanıyor; ama, şu anda vatandaşın lehine
işlemesinde daha bir yarar olduğu kanaatindeyim. Ailelerin kefaleti
uygulanabilir. Sabah ve akşam imza alınabilir. Yurtdışı yasağı getirilebilir.
Elektronik kontrol aletleri kullanılabilir. Tutukluluk hali, gözaltı süresi
gibi düşünülebilir; bir veya iki ayla sınırlı olabilir. Savcılık süre bitiminde
ek gözaltı ister; en fazla üç uzatma hakkı olmalıdır. Ayrıca, uzatma talepleri
mahkemece geçerli nedenlere de dayandırılmalıdır. Tutukevlerinin sosyal
şartları yeniden düzenlenmeli, telefon, yiyecek, içecek ve benzeri ihtiyaçların
insan haklarının gerektirdiği formatta değerlendirilmesi gerekir.
Adalet Bakanlığımızın,
bunları da dikkate alarak, bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hıdıroğlu.
Saygıdeğer
milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle
söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin'e aittir.
Sayın Ergin, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
2. - Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, 14 Mayıs Dünya
Çiftçiler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü’nün cevabı
GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle gündemdışı konuşma
yapmak üzere söz almış bulunuyorum; sizleri ve ülkemizin temel dayanağı olan
aziz çiftçilerimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
süre çok kısa olduğu için konuşmamı öz olarak yapacağım ve Türk çiftçisi için
en önemli olduğunu düşündüğüm konuları Yüce Meclisin gündemine taşıyacağım.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'de günden güne çöken tarımı ve perişan durumdaki çiftçimizi kurtarmak
için, tarımın önemine gerçekten inanmak ve Türk çiftçisinin yaşam düzeyini
geliştirmeyi gerçekten istemek gerekir; bunun için yapılması gerekenler ve
bugün yapılan yanlışlar, konularına değineceğim.
Önce, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından
işe başlamak gerekir; çünkü, bugün bu Bakanlık, çiftçiye hizmet verme
gayretinin dışına düşmüştür. Bakanlık, bugünkü yapısıyla ve üst yönetimiyle
Türk çiftçisine hizmet vermekten uzaktır. Tarıma ilişkin birçok karar Tarım
Bakanlığı dışında alınmakta, Bakanlık, alınan kararların yalnızca izleyicisi
durumuna düşmektedir. Bakanlığın kendi yetkisinde olduğu konularda aldığı kimi
kararlar ise, bırakınız çiftçiyi ihya etmeyi, tam tersine, çiftçiyi canevinden
vurmaktadır. Önümüzdeki on gün içinde, Çukurova'da buğday hasadı başlayacakken,
400 000 ton Alman ve Kazak buğdayı dış alımında bulunmak tam bir bilgisizlik
örneğidir ve bir tek etkisi olacaktır; çiftçinin buğdayının fiyatını
düşürecektir. Nitekim, piyasada 400 000 liraya kadar çıkmış olan buğdayın
fiyatı, Çukurova'da 340 000'e, Şanlıurfa'da 280 000'e kadar düşmüştür ve daha
da düşecektir; oysa, Ziraat Mühendisleri Odasının Adana Şubesinin bilimsel
hesaplamalarına göre, 2003 yılı buğday maliyeti, çiftçi kârı hariç 320 000
liradır ve 400 000 liranın altındaki bir fiyat çiftçiyi hiçbir şekilde mutlu
etmeyecektir. Ama, bakalım, Toprak Mahsulleri Ofisi, geçen yıl yaptığı yanlışı
bu yıl da tekrarlayıp, çiftçinin el emeğinin, göz nurunun karşılığını vermekten
yine kaçınacak mıdır; bunu göreceğiz.
Buğday konusundan sonra,
çok önemli olduğuna inandığımız konular şekerpancarı, pamuk ve tütün
konularıdır.
Değerli arkadaşlarım,
Türk çiftçisine şekerpancarı ektirmeyip, Amerika Birleşik Devletlerinden mısır
getirip tatlandırıcı yapmak bu ülkeye hizmet değildir, Türk çiftçisine hizmet
değildir, haklı değildir, ahlaklı da değildir. 4 Nisan 2003'te Sanayi ve
Ticaret Bakanımız ile Tarım ve Köyişleri Bakanımız ortaklaşa bir açıklamayla
müjde verdiler, dediler ki: "Şekerpancarı çiftçisine 440 000 dekar alanda
pancar üretme iznini fazladan veriyoruz." Ama, müjdeye şunu eklediler:
"Elde ettiğiniz pancarın fiyatı, normal fiyatın yüzde 40'ını geçmeyecek,
bunu bilin." Bu Türk çiftçisi bu kadar saf, bu kadar durumu bilmez midir
ki, siz, fiyatın yüzde 40'ıyla ona pancar ektireceğinizi düşünüyorsunuz veya
böyle söyleyerek onu sevindireceğinizi zannediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bir
başka müjdeyi, pamuk, yağlı tohumlar, zeytinyağı gibi alanlarda verilecek
primler konusunda hükümet verdi. Pamuğa verilen prim 5 senttir, 5 sent ve ne
Türkiye'de ne başka bir ülkede bu kadar komik, gülünç, akıldışı bir prim
miktarı görülmemiş, duyulmamıştır. Ayrıca, bugüne kadar da, belirlenen bu
primlerden Türk çiftçisine bir tek kuruş henüz verilmiş değildir. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Bravo!..
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Tabiî, bravo...
Tütüne gelince: Tütün
ekicisinin elinde tütün kaldı; Bafra'da kaldı, Ege'de kaldı. "200 kilonun
üzerindeki tütününü almam..." Ne yapacak şimdi çiftçi bu tütünü? Tütün,
lahana değil arkadaşlar, pazarda satılmaz. Türk çiftçisini kaderiyle başbaşa
bırakma hakkını size kim veriyor?! Yurttaş, size bu hakkı mı verdi, yoksa, onun
haklarını savunma görevini mi verdi; bunu iyi düşünmek zorundasınız.
Geldik, mazot fiyatı
konusuna. Aldatmacaya dikkat edin...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun)
-Sayın Hocam, heyecanlanmayın.
BAŞKAN - Sayın Hocam, 1
dakika eksüre veriyorum; buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
İstiyorum ki, siz de bu heyecanı duyun, Türk çiftçisi için siz de bu heyecanı
duyun. (CHP sıralarından alkışlar)
Mazottaki kandırmacaya
bakın arkadaşlar. Hiçbir üründe dekar başına 15 litreden aşağı mazot
harcanmıyor, 15 ile 75 litre arasında değişiyor, siz, bunu 8 litre kabul
ediyorsunuz, doğrudan desteğe bağlıyorsunuz. Üçte 1'ini verdik, yüzde 35
indirim yaptık... Hayır, en fazla yüzde 10 indirimdir, bu da, yüzde 20 zamdan
sonra yapılan yüzde 10 indirimdir; yani, hiçbir biçimde indirim falan yok.
Çiftçi, bunu, hiçbir şekilde, kanarak, yutmayacak. Lütfen, arkadaşlarım,
haklıysanız, doğru konuşacaksınız.
Ziraat Bankasını
özelleştiriyorsunuz. Destek yok, kredi yok, bilgi ulaştırmayın; ama, bol bol
söylemlerle geçiştirin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hocam, son
cümlenizi alayım.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Tabiî.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerimi tamamlarken, geçen yılın 30 Eylülünde yitirdiğimiz eski
parlamenterlerden çiftçi dostu Sayın Sadullah Usumi'yi, Dünya Çiftçiler
Gününde, kendi adıma ve tüm çiftçilerimiz adına saygı ve rahmetle anıyor,
bereketli hasatlar dilediğim yüce Türk çiftçisine en güzel Dünya Çiftçiler Günü
dilekleriyle, karşılarında saygıyla eğiliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hocam.
Sayın Gürol Ergin'in
gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü Bey cevap
verecekler.
Sayın Güçlü, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dünya Çitçiler Günü
dolayısıyla dün burada görüşlerini açıklayan arkadaşıma cevap verme imkânını
bulamamıştım, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız cevap vermişti. Ben, Tarsus'ta,
bu günü, çiftçilerle birlikte kutlama imkânı buldum. Kendi örgütlerinin temel
atma törenine katıldık. Bizzat, düşüncelerini alma, eleştirilerini dinleme ve
onlara, yapmaya çalıştığımız faaliyetlerle ilgili bilgiler aktarma imkânı
buldum.
Bugün, Sayın Hocamın
Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla yapmış olduğu konuşmaya mukabil, ben de
düşüncelerimi anlatmaya çalışacağım. İlk önce, hadiseyi, tansiyonu düşürmeye
yönelik, biraz teknik açıklamalarda bulunacağım, sonra da, esas, eleştirilerine
cevap vermeye çalışacağım.
Efendim, ülkemizde üretim
faaliyetinin, bugün de hâlâ önemli bir kısmını gerçekleştiren insanlarımız,
yani, Türk çiftçisi, evvela, ülkemizin birlik ve beraberliğinin korunmasında
hep ön safta olmuştur ve ana gövdeyi oluşturan, kendi değerlerimizi koruyan,
yaşatan ve bizi bu topraklarda tutan anaunsurdur; Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla,
kendilerini saygıyla selamlıyor, hürmetlerimi sunuyorum.
Tabiî, bundan dolayıdır
ki, Yüce Atatürk "milletimizin efendisi" olarak nitelendirmiştir. Bu
duyguyla, bu düşünceyle, ben de, milletimizin efendilerini, tekrar, saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, ülkemizde,
hepimizin bildiği gibi, hâlâ, üretimdeki büyük payı, özellikle gelişmiş
ülkelere nispetle millî gelirdeki çok yüksek payı, özellikle istihdamdaki
ağırlığı ve dışticarete katkısı sebebiyle ekonomik yönden önemli; ama, onun
dışında, ülkemizin temel gıda ihtiyacını karşılayan bir sektör olarak önemini
koruyan ve gelecek yıllarda da, toplumumuz bakımından, hem ekonomik hem sosyal
bakımdan ülkemizin gündeminde yer alacak olan bir sektördür ve bu sektörümüzün
yüce mensuplarıdır.
Teknolojideki gelişmelere
rağmen, dünyanın başka ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de, doğa koşulları,
hâlâ, tarım sektöründe egemendir. Bu nedenle de, bu sektörde faaliyette bulunan
çiftçilerimiz, diğer sektörlere göre daha yüksek risk ve belirsizlik altında
çalışmaktadırlar. Bu nedenle, tarım sektörü de, ulusal ekonomideki önemi,
kendine özgü yapısal özellikleri; yani, hem ürettiği ürünlerin arzıyla ve bu
arza yönelik esneklikleriyle hem de tüketicilerin talepleri açısından
baktığımızda, yine, benzer ve farklı özellikleriyle, sağlık ve sosyal bakımdan
değeri de dikkate alınarak, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm ülkelerde,
diğer sektörlerden daha fazla ilgiye ve devlet müdahalesine açıktır. Nitekim,
zaman zaman, tarımla ilgili konuşmalarımızda, dünyanın sanayileşmiş ülkelerinin,
başta Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri olmak üzere, tarıma büyük
oranda destekler verdiğini söyleriz, hatırlatırız.
Tabiî, bu sektörün ana
görevi, toplumların gıda güvencesini sağlamak olmak üzere, barınma, giyinme
gibi, yine temel ihtiyaçlarını da karşılamaktır. Özellikle gelişmekte olan
ülkelerde, bu sektör, geniş bir faaliyet alanı oluşturmaktadır ve bir bakıma,
ülkenin ekonomik kalkınmasının da motorudur, lokomotifidir, ilk sermaye
birikiminin sağlandığı alandır.
Ülkemizde, tarım,
ekonomik gelişmemize çok önemli katkılarda bulunduğu gibi, bu katkılarını ve
önemini sürdürecek durumdadır. Sadece az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
için değil, gelişmiş ülkeler için de önemini korumaktadır. Bu sebeple,
sektörümüz, gelecek yıllarda da önemini koruyacaktır.
Hâlâ yoğun sorunlarla
karşı karşıya olan bir sektör olduğunu da, yine, hepimiz biliriz, ifade ederiz.
Kısaca değinmek gerekirse; tarım işletmelerinin teknik ve ekonomik açıdan
belirlenen optimum büyüklüğün altında oluşu, düzenli bir kayıt sisteminin ve
bir veri tabanının bulunmaması -uzun dönemden bahsederek söylüyorum- destekleme
politikalarının yönlendiricilikten uzak oluşu ve bu politikaların tarım alt
sektörleri itibariyle dengeyi kuramaması, modern teknoloji ve girdi kullanımının
henüz istenilen seviyeye gelmemesi, örgütlenmenin yeteri kadar
gerçekleştirilememesi, sektöre ayrılan kaynakların giderek azalması ve bu yönde
reel olarak olumsuz gelişmeler göstermesi, tarım sektöründeki risk ve
belirsizliklere karşı çiftçilerimizi koruyacak etkin bir koruma mekanizmasının
geliştirilememesi ve tarım sigortasının oluşturulamaması ve pazarlama, tarım
sektörünün kayda değer önemli sorunlarıdır. Bu sorunlar, sektörümüzün
bünyesinden kaynaklanan, devamlılık arz eden ve bugün de ağırlığı hissedilen
sorunlardır.
Elbette, bu durumda,
tarım sektörüne yönelik olarak bu konuda sorumluluk alacak insanlar, birincisi
kısa vadede, ikincisi de uzun vadede ne yapacaklarını düşünmek zorundadırlar.
Kısa vadede yapılması gerekenler, evvela, ülkede bir program yürüyorsa,
başlatılmış olan bir uluslararası anlaşma varsa, bu şartlar içerisinde, onun
eksikliğini giderici -ve uzun vade için- bir hazırlık yapmak ve kendi sektörüne
yönelik programını gerçekleştirmeye yönelik bir altyapı hazırlığıdır.
Kısaca, bugüne kadar
yapmaya çalıştığımız ve yapmayı planladığımız husus, kısa vadede sektörümüzün
aciliyet kazanan sorunlarına çözüm üretmek, uzun vadede de bu sektörün temel
sorunlarını giderek çözmeye çalışmaktır. Bunun aksine bir iddia, bunun dışında
aşırı bir beklenti ve bu yığılmış sorunlar kısa sürede niçin çözülemiyor diye
sorulması, çok anlamlı değildir. Ne yaparsak yapalım, 25 000 000'un üzerindeki
bir nüfusun yaşadığı bir sektörde, 4 000 000'un üzerinde işletmenin bulunduğu
bir sektörde, işletme ölçeği, parçalı tarım alanları, girdi kullanımındaki
eksiklik, yayım faaliyetindeki geri kalmışlık ve benzeri sorunları bir anda
çözmek, fazla iyimserlikten öteye, hayalcilik olur. Dolayısıyla, bu konuda
gerçekçi olmalıyız.
Yapılması gereken
konusunda ana başlık şudur: Birincisi, bugün, çiftçimizin karşı karşıya
bulunduğu sorunların içerisinde öncelikli olanlarını çözmektir. İkincisi, bu
sektörün, uzun vadede temel sorunlarını giderecek şekilde bir hazırlık yaparak,
bunları bir program dahilinde ele alıp, gidermektir. Biraz önce konuşan Sayın
Hocam, tarım sektörüyle ilgili çok önemli bir soruna değindi; ben de, onu,
biraz sonra ifade edeceğim. Bugün, tarım sektörünün temel bir sorunu, günlük
olarak karşımıza çıkan bir sorunu, kredi mekanizmasının olmamasıdır. Doğrudur;
ancak, bahsettiği başka hususları kısa vadede çözmek, düşünce olarak arzu
edilir; ama, pratik olarak imkânsızdır.
AK Parti İktidarı olarak,
elbette, iktidara geldiğimiz günden bugüne, tarım sektörüne yönelik olarak
çalışmalarımıza herkes şahit. Hocamın da ifade ettiği gibi, bir heyecanla
yapmaya çalışıyoruz. Bu, hem samimî hem de kuvvetli bir niyettir. Çok açık bir
ifadeyle, o sektörün aleyhine bir şey yapmamak azmi ve kararlılığı
içerisindeyiz. En başta ben, böyle düşünüyor ve böyle hareket ediyorum.
Aklımın, bilgimin, gücümün yettiği ölçüde de, bu sektöre yönelik alacağım bütün
kararların, o toplumun, o kitlenin çıkarına olmasına çalışacağım. Buna
çalışıyorum. Şimdi, burada, böyle bir değerlendirme gününde çok iddialı
ifadeler kullanmak pek de yerinde olmasa gerek.
Ben, şimdi, Sayın Hocamın
dile getirdiği konularla da ilgili olarak birkaç kısa açıklama yaparak
ilerleyeceğim.
Bugüne kadar
Bakanlığımızla ilgili konularda eleştiriler oldu. Arkadaşlar, bütçe
konuşmasında da söyledim. O Bakanlıkta meslek dışından iki eleman atandı.
Birisi, Devlet Personelden gelmiş, personel işleriyle ilgili bir arkadaş;
birisi de, Planlamacı. Tarım Bakanlığı bu iki elemanın gelişiyle eğer
politikalarını Bakanlık içerisinde üretemeyecekse ve dışarıda oluşan politikaları
takip edecekse, zaten çok fazla bir söze hacet yok; yani, ölmüş ki, ağlayanı
yok. O Bakanlıkta bu arkadaşların dışında değişiklikler oldu; yönetimde
değişiklikler oldu, genel müdürlerde değişiklikler oldu. Tabiî, bunlar, Resmî
Gazetede yayımlanan kararnamelere tabi olarak yapılan değişikler. Birçok
arkadaşımız da bunları takip etme imkânı buldu. Ben, yine, bütçe görüşmelerinde
onları saydım. Bu arkadaşlarımızın birçoğu, daha önce orada genel müdür
yardımcılığı, genel müdürlük yapmış, o kurumda daire başkanlığı yapmış, 20-25
sene çalışmış, akademik çalışma yapmış. Bu arkadaşlar, şimdi, genel müdürlük,
yani, karar mevkiindeler, en üst noktalara gelmişler. O bakanlığın içinden
gelmişler ve aynı zamanda, bu atananların yarıdan fazlası da, akademik
çalışmalarını yapmışlar, doktoralarını tamamlamışlar.
Şimdi, arkadaşlar, olan
biteni bir bütün olarak eğer değerlendireceksek, değerlendirelim; ama,
içlerinden bir iki örneği alıp, bunu bir bakanlığın bünyesindeki gelişmelere
yönelik olumsuz gelişmeler olarak ifade etmek ve ayrıca, "bu Bakanlık
kendi sorumluluklarını kontrol edemeyecek hale geldi, üretemeyecek hale
geldi" diye de ifade etmek, çok aşırı iddialı ve ispatı da imkânsız
derecede hükümlerdir. Dolayısıyla, ben, buna katılmadığımı ifade ediyorum.
Evet, buğday hasadı
başlıyor. Mersin'de bir demet buğday başağı hediye ettiler; artık, mevsim
geldi.
Şimdi, bu ülkede,
buğdayla ilgili konuda Tarım Bakanlığı çok dikkatli bir çalışma yapmayacaksa,
hangi üründe yapacak, hangi üründe yapmalı?! Ülke çiftçisinin, yani, bitkisel
üretimin yüzde 75'ini teşkil eden tahılda, biz, ciddî bir çalışma
yapmayacaksak, Tarım Bakanlığının başka ne görevi vardır?!
Şimdi, arkadaşlar, ilgili
kurumumuzla bu konuda yaptığımız çalışmalarda, esas oturduğu zemin ve tabanda,
üreticilerimizin aleyhine olmayacak bir politikayı uygulayacağız. Bunu,
buradan, böyle söylüyorum. Elbette maliyeti, elbette geçen yılki fiyatı,
elbette dünya fiyatlarını, elbette bu kurumun finansman yükünü düşüneceğiz;
ama, ilkönce, üreticimizi düşüneceğiz, o üreticimizin bu faaliyetten bir kazanç
elde etmesini amaçlayacağız. Bunun aksi nasıl söylenir, nasıl söylenebilir,
nasıl iddia edilebilir?!
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Yaşanan gerçek var Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın Hocam, yani, allahaşkına, yaşanan gerçek ne? Yani,
bir şey söyleyin de... Bakın, diyorum ki: Bu yönde bunlar dikkate alınmazsa, ne
dikkate alınır? Yaşanan gerçek dediğiniz, sizin çok da iyi bilmediğiniz
hazırlıklarımız. Yani, bir hafta sonra, fiyat belli olduktan sonra, TMO'nun
nasıl bir politika takip edeceği belli olduktan sonra söyleseydiniz,
çiftçilerimiz de çok rahatsız olsalardı, bir anlam ifade edebilirdi.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Bakan, 19 Şubat tarihli tutanaklarda var; Mayıs 2003'te yüzde 60'ının
ödeneceğini söylemişsiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Koç...
Lütfen...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Bu konuda, çiftçilerimiz ve Grubumuz rahat olsun. Hatta,
ben, bu konuda, Halk Partili arkadaşlarıma da söylüyorum...
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Çiftçi tefecinin kucağında; pamuk üretemiyor. Primi ver, primi!.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Bu konuda üreticilerimizi rahatsız etmeyeceğiz. Bu,
doğru bir ifade.
Buğdayla ilgili maliyet
hesaplarını biz de yaptık. Sayın Hocamızın dediği fiyat, ilgili meslek
kuruluşlarının bile verdiği fiyatın çok üzerinde; meslek kuruluşlarının, yani,
çiftçi örgütlerinin verdiği fiyatın bile üzerinde. Yani, çok sağlıklı bir fiyat
değil. Dolayısıyla, orada biraz gerçekçi olmamız lazım. Ben kısa kısa...
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
son 3 dakikanız...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Peki.
Şekerpancarı konusunda
Sayın Hocamın ifade ettiği hususları da -bu ara üslubu da çok sertleşti; ama-
hiç doğru bulmuyorum. Arkadaşlar, biz pancar çiftçisine, şeker stoku ve sair
faktörlerden sonra uygulanacak... Şeker Üst Kurulu bir karar almış; buna
karşılık bir çözüm... Benim, Tarım Bakanlığı olarak getirdiğim çözümün neresi
yanlış?! Bir tek çiftçi bugüne kadar bu politikanın yanlış olduğunu söylemedi;
ama, Sayın Hocam, çok aşırı bir şekilde bunu ifade etti. (CHP sıralarından
gürültüler)
Hocam, bir saniye, ben
bir daha anlatayım, müsaade ederseniz.
Şimdi, evet, yüzde 40
daha düşük bir fiyat verilecek. Arkadaşlar, yalnız, buradaki ifade şu: Eğer,
şekerpancarı ekmezsen, mısır ekersen, yani, ithal ettiğimiz ürünü ekersen,
aradaki gelir farkını ödeyeceğiz diyoruz. Daha başka ne diyelim biz bu insana?!
Yani, bunda yanlışlık nerede?! Eğer, gerçekten bir yanlışlık varsa, lütfen,
söyleyin de öğrenelim.
Arkadaşlar, pamukta,
yağlı tohumda verdiğimiz primler bugünkü şartlar içerisinde, elbette, 5 sent.
Yani, 85 000 lira fiyat ödüyoruz; ama, bu konuda bütçeye koyabildiğimiz toplam
para konusundaki gayretimizi görmezlikten gelmeyin. Elbette... Türk
ekonomisinin içinde bulunduğu şartlar elverişli olsa, bu kesimi teşvik için
daha çok prim ödenmesi gerekmez mi; tabiî gerekir. İnanıyorum buna ve 2003
mahsulünü de primle destekleyeceğimizi ilan ettik; yani, biz bunun ekimini de
ciddî olarak savunuyoruz.
Son söz...
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Daha 2 dakikanız var Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)- Ziraat Bankası özelleştiriliyor. Ziraat Bankası, şu anda
tarım kesimini desteklemiyor. Türk tarımının bugün temel sorunu, kendisine,
sektöre kredi verecek bir mekanizmanın olmamasıdır. Bunu mutlaka çözmemiz
lazım; kısa vadede kredi verebilecek bir işleyiş, uzun vadede kurumsal olarak
bir geliştirme göstermemiz lazım. Bu, Ziraat Bankası olur, başka bir banka
olur, tarım kredi kooperatiflerinin bankacılık fonksiyonunu görecek bir yapı
olur; ama, ne olursa olsun, biz, tarım kesimini finanse edecek ve onun
şartlarına göre, uygun şartlarda kredi verecek bir mekanizmayı kurmak
zorundayız.
Efendim, zor sorunların
kısa sürede kolayca çözümlerinin olmadığını, hepimiz çok iyi biliyoruz; ama,
büyük bir samimiyet ve gayretle, bu sektöre yönelik çalışmalarımızı
sürdüreceğiz, inşallah, herkesin bu konuda takdirini de alacağız.
Paylaşacağımız şey şudur:
Bilgiyi, tecrübeyi, bu sektöre yönelik görüşü olan herkesle sahip olduğu
şeyleri paylaşırız. Bu konu teknik bir alandır; düşünce farklılığının,
mensubiyetin ve parti farklılığının bu konuda bizim açımızdan bir sorun teşkil
etmeyeceği ortadadır, sektör hepimizindir, oradaki insanlar anagövdemizdir.
Dolayısıyla, ben, bu
vesileyle sizleri ve Çiftçiler Günü münasebetiyle saygıdeğer çiftçilerimizi
hürmetle, saygıyla selamlıyorum, hürmet ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye'de ceza ve tutukevleri uygulamalarıyla ilgili gündemdışı konuşan Sayın
Zafer Hıdıroğlu'na, Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen cevap verecektir. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Tüzmen.
1. - Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, Bursa Milletvekili
Zafer Hıdıroğlu’nun, Türkiye’de ceza ve tutukevleri uygulamaları ve alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına cevabı (Devam)
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bursa
Milletvekilimiz Zafer Hıdıroğlu'nun gündemdışı konuşmasına cevap veriyorum. Bu
arada, tabiî, cezaevleri, infaz kurumlarıyla ilgili bilgilerimizi de
güncelleştirmek istiyorum.
Temel sorunlar; mevzuat
sorunu. Burada, günümüzün ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bir infaz kanunuyla
Ceza ve Tevkif Evleri Müdürlüğünün teşkilat ve görevlerini yeniden düzenleyecek
bir kanuna ihtiyaç var.
İdarî sorunlar. Ceza
infaz kurumları ve tutukevlerinde yirmidört saat esasına göre yürütülen
hizmetlerin malî boyutu, sürekli artış gösteren hükümlü ve tutuklu sayısı, iaşe
giderlerindeki artış, koğuş sisteminden oda sistemine geçiş ve yüksek
güvenlikli cezaevlerinin inşa çalışmaları dikkate alındığında Adalet
Bakanlığının genel bütçeden aldığı payın son derece yetersiz olduğu
görülmektedir. 31 145 kadrodan 6 190'ı boştur ve hizmete açılan F tipi
cezaevleriyle oda sistemine dönüştürülen diğer cezaevleri için yeni kadrolara
ihtiyaç duyulmaktadır.
Cezaevi personelinin
özlük haklarının düşük düzeyde bulunması nedeniyle, kurumlarımızda, nitelikli
kişiler başvurmadığından, personel kalitesi de yükseltilememektedir.
Fizikî altyapı
sorunlarına bakacak olursak. İstanbul İlinde bulunan mevcut 7 cezaevi
kapasitesi 5 291'dir. Suç yeri ve ikamet itibariyle İstanbul kökenli hükümlü ve
tutuklu sayısı 11 000 dolayındadır. İstanbul İlinde muhafaza edilmesi gereken
yaklaşık 6 000 hükümlü ve tutuklu, kapasite yetersizliği nedeniyle komşu
illerdeki cezaevlerine nakledilmektedir. Bunların İstanbul'a götürülüp
getirilmeleri devlete büyük bir maliyet yüklemektedir. Aynı zamanda, hükümlü, tutuklu
aileleri de ziyaretlerde yaşanan sıkıntı nedeniyle maddî ve manevî kayıplara
uğramaktadır. Adalet Bakanlığınca, İstanbul İlinin cezaevi ihtiyacının
karşılanması amacıyla, Trakya Bölgesinde, cezaevi yapımına uygun, mülkiyeti
hazine veya belediyeye ait yeterli miktarda arsa bulunamamakta, bu konuda
ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler yardımcı olmamaktadır. Öte
yandan, kamulaştırma yoluyla temin edilen Silivri İlçesindeki 955 dönüm arazi
üzerine cezaevi yaptırılmasına esas olmak üzere imar planında değişiklik
yapılması talebi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca sonuçlandırılmayı
beklemektedir. Maltepe İlçesi Büyükbakkalköy'de bulunan 317 500 metrekaresi
hazineye ait taşınmazın Bakanlığa tahsisi yapılmış, bitişiğindeki şahıslara ait
142 303 metrekarelik taşınmazın ise kamulaştırma işlemleri devam etmektedir.
İstanbul Bayrampaşa
Kapalı Cezaevinin tamamen oda sistemine dönüştürülmesine yönelik tadilat
projeleri yaptırılmış; ancak, Bayrampaşa Kapalı ve Özel Tip Cezaevinin şehir
merkezi içerisinde kalması nedeniyle, ilgili belediyeler cezaevinin buradan
kaldırılmasını istediklerinden, inşaat çalışmalarına başlanılamamıştır. Çözüm
için yıllardır süren arsa arama çalışmalarına devam edilmekte olup, mevcut
cezaevlerinin kapasitesi kadar cezaevi yapımına uygun arsa temin edildiğinde,
üzerlerine yeterli sayıda cezaevi yaptırılacak ve mevcut cezaevleri
kapatılacaktır.
Yapılan çalışmalar:
Halen, ülkemizde 508 infaz kurumu ve tutukevi bulunmaktadır. Bunlardan 38'i
açık cezaevi, 18'i aynı müdürlük altında kapalı ve açık cezaevi olarak
faaliyetini sürdürmektedir ve 3'ü çocuk ıslahevi, 1'i çocuk cezaevi, 1'i kadın
cezaevi, 1'i kadın ve çocuk cezaevi, diğer 483'ü ise kapalı cezaevleridir. 30
Nisan 2003 tarihi itibariyle ceza infaz kurumlarımızda 64 173 hükümlü ve
tutuklu bulunmakta olup, bunlardan 32 624'ü hükümlü, 31 549'u tutukludur.
Hükümlü ve tutukluların 55 451'i adlî suçlardan, 7 641'i terör suçlarından, 1
081'i çıkar amaçlı örgüt suçlarından cezaevlerinde bulunmaktadır.
Mevzuat alanında
tamamlanan çalışmalar şunlardır:
1- 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinde yapılan değişiklikle, hükümlü ve
tutuklukların, kütüphane ve dershanelerde eğitim çalışmaları yapmalarına; açık
futbol sahası ile kapalı spor salonlarında futbol, voleybol, basketbol, masa
tenisi gibi sportif faaliyetlerde bulunmalarına; işçi yurdu atölyelerinde
meslek kazandırma ve iş yurdu çalışmaları ile çok amaçlı salonda sosyal ve
kültürel etkinliklere katılmalarına imkân tanınmıştır.
2- Ceza İnfaz Kurumları
ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzükte 27.4.2001
tarihinde yapılan değişiklikle, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve
hükümlülerin aileleriyle haftada bir kez 10 dakika süreyle telefon görüşmeleri
yapılması sağlanmıştır.
3- Ceza infaz kurumları
ve tutukevinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler ve
bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak
amacıyla, 16.5.2001 tarihinde İnfaz Hâkimliği Kanunu kabul edilmiş ve
uygulamaya başlanılmıştır.
4- Yürürlükteki mevzuat
ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen ilkeler
çerçevesinde, ceza infaz kurumları ve tutukevlerini sivil toplum denetimine
açmayı amaçlayan 14.6.2001 tarihli Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanunu kabul edilmiş ve uygulamaya geçirilmiştir.
Mevzuat alanında, yine
aynı şekilde, ceza infaz kurumları ve tutukevi ihtiyacı için nitelikli
personelin yerleştirilmesi ve meslekî eğitimlerin sağlanması amacıyla, 4769
sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu
çıkarılmış ve bu konudaki kanunî boşluk doldurulmuştur.
Mevzuat alanında devam
eden çalışmalarla ilgili olarak, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Tasarısı üzerinde
hazırlıklar geniş ölçüde tamamlanmış olup, tasarıya son şeklinin verilmesi
çalışmaları sürdürülmektedir.
Ceza ve Tedbirlerin
İnfazı Kanun Tasarısı hakkında çalışmalar tamamlanmış olup, Kanunlar Genel
Müdürlüğünce tasarıya son şekli verilmektedir.
Türk Ceza Kanunu ile
Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair 5.2.2003 gün ve 4806 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, Adalet,
İçişleri ve Sağlık Bakanlıkları arasında düzenlenen protokolün kanuna
uyarlanması çalışmaları devam etmektedir.
Fizikî altyapıya ilişkin
tamamlanan ve devam eden çalışmalarla ilgili olarak, 38 adet E tipi, 22 adet
350 kişilik özel tip, 4 adet 500 kişilik ve 1 adet hususi tip olmak üzere 65
cezaevinin tamamı oda sistemine dönüştürülmüştür. 7 adet E tipi ve 1 adet 500
kişilik özel tip olmak üzere 8 cezaevinin tamamının oda sistemine dönüşüm
inşaatları devam etmektedir.
Ayrıca, İstanbul 500
kişilik özel tip ve Bayrampaşa Kapalı Cezaevinin tamamının oda sistemine dönüştürülmesi
çalışmalarına devam edilmekte olup, başka yerde arsa bulunamazsa, söz konusu
cezaevlerinin oda sistemine dönüşüm ihaleleri 2003 yılı içerisinde
yapılacaktır.
Tek ve 3 kişilik oda
sistemine göre inşa edilen Diyarbakır Özel Tip Cezaevinin geçici kabulü
yapılarak teslim alınmış olup, personelin atanma işlemlerine devam
edilmektedir. Bu cezaevine önümüzdeki aylarda mahkûm kabulüne başlanacaktır.
Ankara Sincan, Bolu,
Edirne, İzmir, Kocaeli, Tekirdağ İllerinde, her biri 368 kişi kapasiteli, en
fazla 3 kişinin kalacağı oda sistemine dayalı birinci grup F tipi cezaevlerinin
inşaatı tamamlanmış ve hizmete açılmıştır.
Adana, Ankara Sincan,
İzmir ve Tekirdağ İllerindeki ikinci grup F tipi cezaevlerinin yapımları
tamamlanmış olup, geçici kabulleri yapılmıştır. Bu cezaevlerine de önümüzdeki
aylarda mahkûm kabulüne başlanacaktır.
Yapımı devam eden Kocaeli
2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevinin bu yıl içerisinde hizmete açılması
planlanmaktadır.
Ayrıca, Sakarya'da 1
adet, Ankara Sincan'da 2 adet olmak üzere, her biri 479 kişi kapasiteli, toplam
3 adet L tipi cezaevi yapımı için Başbakanlık makamından gerekli izin alınmış
olup, İş Yurtları Kurumu bütçesinden masrafları karşılanmak suretiyle, yapım
ihaleleri de bu yıl içerisinde tamamlanacaktır.
Saygılarımla arz ederim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tüzmen.
Gündemdışı üçüncü söz,
Bingöl depremi nedeniyle söz isteyen, Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik'e
aittir.
Buyurun Sayın Anik. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
3. - Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik’in, Bingöl ve
çevresinde meydana gelen depremin etkilerine ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması
ABDURRAHMAN ANİK (Bingöl)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayıs 2003 tarihinde Bingöl'de meydana
gelen depremden dolayı canını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan rahmet, yaralı
olanlara acil şifalar, kederli ailelerine de başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
Bingöl, 1971 yılında bir deprem geçirmişti; daha sonra da 1975 yılında, bilhassa
Genç ağırlıklı Lice depremiyle yine bazı sıkıntılar yaşanmıştı. Bu yılki
depremde fazla can kaybının olmaması sevindirici olmakla beraber, büyük hasar
meydana gelmiştir. 1999 yılından beri, Türkiyemizin çeşitli bölgelerinde
meydana gelen depremlere, Bingöl depremi kadar, erken... Yani, olaydan birkaç
saat sonra, hem devletin hem de hükümetin anında olay yerinde, afet bölgesinde
bütün gücüyle çalışmalarını ve afetzedelerle beraber olmalarını, başsağlığı
dilemelerini, yardım etmelerini, gerçekten, cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak
kabul ediyorum. Sayın Başbakanımızın ve beraberindeki bakanlarımızın,
milletvekillerimizin, yine devletin üst düzeydeki bürokratlarının, aynı gün,
kısa bir zaman içerisinde olay yerinde hazır olmaları, takdire şayandır; kendilerine,
Bingöllüler adına da şükranlarımı sunuyorum. Yine, Sayın Cumhurbaşkanımızın,
Sayın Meclis Başkanımızın, Genelkurmay Başkanımızın ve beraberindeki
heyetlerin, bizzat Bingöllülerin dertleriyle dertlenmek ve acılarını paylaşmak,
başsağlığı dilemek için, kısa zamanda bölgeye gelmeleri, yine, sevindirici
olarak nitelendirilmiştir; şükranlarımızı sunuyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Türkiyemizin çeşitli bölgelerinden, kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum
örgütleri, şahıslar, anında ve zamanında müdahale ederek, bilhassa yaralıları
kurtarmak, enkazı kaldırmak için, gerçekten, olağanüstü bir çaba sarf
etmişlerdir. Burada, gayret gösteren bütün kurumlara, yine, Bingöllüler adına
şükranlarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, benim
kanaatimce, bu depremin 17 saniye gibi kısa bir zaman sürmesinden dolayı fazla
can kaybı olmamıştır; ancak, 176 insanımızın vefat etmesi, bunun yarısının da
sadece bir yurtta meydana gelmesi, o genç yavrularımız için de acı bir olay
olmuştur.
Bu vesileyle, şu anda,
artçı şokların devam etmesi nedeniyle, az hasarlı veya hiç hasarlı olmayan
evlere dahi, vatandaş, girip, orada gece kalma imkânına sahip değildir; çünkü,
büyük bir moral bozukluğu içerisinde, günde birkaç sefer sallandığı için, artçı
şok meydana geldiği için, vatandaş hayli tedirgindir. 13 199 adet çadır
dağıtılmıştır; fakat, bu çadırlar yeterli değildir. Bilhassa, halen,
vatandaşlar, bu artçı şoklardan endişeli olup, evlere giremediğinden, yine, en
büyük sıkıntımız çadırdan oluşmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
bölgede, Kızılay tarafından, sıcak aş dağıtan, 16 tane aşevi kurulmuştur ve
yine, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımızın gönderdiği seyyar fırında, günde
15 000 ekmek üretilip, dağıtılmaktadır. Kendilerine, şükranlarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
Bingöl'de meydana gelen bu depremde, bugüne kadar bize intikal eden hasar
tespitlerini kısaca size zikretmek istiyorum. Ağır hasarlı bina sayısı, konut
itibariyle 4 669'dur; halen tespitler devam etmektedir. Ağır hasarlı olan
işyeri 263 adet, orta hasarlı konutlar 3 489 adettir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Anik, 1
dakika eksüre veriyorum size; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
ABDURRAHMAN ANİK
(Devamla) - Orta hasarlı işyeri de 574 adettir.
Bu arada hükümetimiz bir
ilki gerçekleştirerek, deprem gününde, anında olay yerinde olmuştur. İnşallah,
bu zarara uğrayan, evini kaybeden, sıkıntıya giren insanlarımızın,
Bingöllülerin yine kış gelmeden önce evlerine kavuşmaları temennisinde
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bir
de besicilerin bir sıkıntısı var. Et kombinası hasar gördüğü için orada kesim
yapılmamakta ve civar illerde bu kesimin gerçekleştirilmesi için ısrar
edilmektedir. İlgililerin bu konuda da yardımcı olmalarını özellikle istirham
ediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Bingöl'deki bu sıkıntıdan dolayı ülkemizin çeşitli yerlerinden yardım elini
uzatanların ve hükümetimizin de bundan sonra en kısa zamanda...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Anik,
lütfen, son cümlenizi alayım.
ABDURRAHMAN ANİK
(Devamla) - ...bu yarayı saracaklarına inanıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Allah'a emanet olun; sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Gündemdışı konuşmalar
tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- Ankara Milletvekili
Yakup Kepenek ve 26 milletvekilinin, eğitimli gençlerin yurtdışına göç etme
isteğinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/78)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Üniversite öğrencileri
üzerinde yapılan kapsamlı bir araştırma, öğrencilerin yüzde 75 ile 85'inin
çalışmak ve yaşamak üzere yurtdışına göç etmeyi düşündüğünü gösteriyor.
Gençliğin ülke dışına bu oranda göç etmek istemesinin, nedenlerinin
araştırılması ve bu konuda gerekli önlemlerin alınması kaçınılmaz bir
zorunluluktur.
Bu çerçevede:
1.Gençlerin ülkelerine ve
toplumlarına bu ölçüde yabancılaşmalarının eğitimsel, ekonomik, yönetsel, yasal
ve toplumsal vb. nedenlerinin öznel ve nesnel yönleriyle saptanması;
2. Bu konuda yapılması
gerekenlerin bir an önce belirlenmesi,
Amacıyla, Anayasanın 98
inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını istiyoruz.
1- Yakup Kepenek (Ankara)
2- Harun Akın (Zonguldak)
3- Esat Canan (Hakkâri)
4- Nezir Büyükcengiz (Konya)
5- Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
6- Ersoy Bulut (Mersin)
7- Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)
8- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
9-Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
10- Mehmet Sefa Sirmen (Kocaeli)
11- Muharrem Toprak (İzmir)
12- İsmail Değerli (Ankara)
13- Osman Özcan (Antalya)
14- Atila Emek (Antalya)
15- Selami Yiğit (Kars)
16- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
17- Muharrem Doğan (Mardin)
18- Ersin Arıoğlu (İstanbul)
19- Ali Arslan (Muğla)
20- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
21- Atilla Kart (Konya)
22- Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
23- Şevket Arz (Trabzon)
24- Mehmet Siyam
Kesimoğlu (Kırklareli)
25- Necdet Budak (Edirne)
26- Zeynep Damla Gürel (İstanbul)
27- Ahmet Küçük (Çanakkale)
Gerekçe:
Gençlik geleceğimizdir.
Türkiye ile ilgili açıklamalarda,eğitilmiş genç nüfusun varlığı en olumlu
toplumsal kazanımımız olarak ileri sürülmektedir.
Oysa, Gazi Üniversitesi
öğretim üyelerinden Dr. Erdinç Yazıcı'nın araştırmasının sonuçlarının da
kanıtladığı gibi (Milliyet, 28 Nisan 2003) üniversite gençliği çok büyük ölçüde
ülkesine ve toplumuna yabancılaşmıştır.
Türkiye, tüm yoksulluğuna
karşın, kıt kaynaklarını eğitime ayırmaktadır. Özellikle büyük kentlerdeki
gelişmiş üniversiteleri bitiren gençlerin çok büyük bir bölümü, üniversite
sonrası eğitim almak ya da çalışmak üzere yurtdışına gitmektedir. Türkiye, çok
ciddî olarak bir beyin göçü süreciyle karşı karşıyadır. Seyahat ve çalışma
özgürlüğü temel insan haklarındandır. Ek olarak, günümüzde, insangücünün
uluslararası dolaşımının çok yaygınlaştığı da bir gerçektir.
Ancak, araştırmaların da
kanıtladığı ve kolayca gözlemlenebileceği gibi, Türkiye'nin karşılaşmakta
olduğu yurtdışına eğitilmiş gençlerin göç isteği, bir toplumsal yapı için kabul
edilebilecek sınırların çok üzerindedir. Bu durum, ülke gençliğinin çok derin
sorunlarla karşı karşıya olduğunun bir kanıtıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
bu sorunları araştırmak ve bunlara çözüm üretmekle yükümlü sayılmalıdır.
Eğitilmiş işgücü,
ekonomik, toplumsal ve siyasal gelişmenin en önemli dayanağı ve itici gücüdür.
Toplumun yaşam kalitesinin yükselmesi, mal ve hizmet üretiminin verimliliğe
dayalı olarak artması, bilim, sanat ve kültür alanında ilerleme sağlanması için
eğitilmiş işgücü vazgeçilmez bir kaynaktır.Bu nedenlerle, gençlerin yurtdışına
göçü, ülke için her bakımdan çok büyük bir kayıptır.
Türkiye, bu kayıp
sürecini tersine çevirecek ve gençliği yurt içinde tutacak gerekli önlemleri
bir an önce almalıdır. Araştırma önergemizin işlerlik kazanmasıyla, gençliğin,
çok büyük oranlarda yurtdışına göç etme isteğinin nedenlerinin açıklık
kazanmasının ve bu konuda çözüm önerileri geliştirmesinin altyapısı
oluşturulacaktır.
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
2. - İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 32 milletvekilinin,
konut edindirme yardımı hesapları konusunda Meclis araştırılması açılmasına
ilişkin önergesi (10/79)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
3320 sayılı Memurlar ve
İşçiler ile Bunların Emeklilerine Konut Edindirme Yardımı Yapılması Hakkında
Kanun uyarınca yapılan kesintilerin ne şekilde değerlendirildiği, bu konuda
çalışanların hak kaybı olup olmadığı ve konut edindirme hesaplarının 588 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile tasfiyesi sonrasında ortaya çıkan belirsizliklerin
araştırılması amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1.- Oğuz Oyan (İzmir)
2.- Harun Akın (Zonguldak)
3.- Nadir Saraç (Zonguldak)
4.- Hüseyin Özcan (Mersin)
5.- Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)
6.- Fahrettin Üstün (Muğla)
7.- Ali Oksal (Mersin)
8.- Vahit Çekmez (Mersin)
9.- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
10.- Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
11.- Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
12.- Ersoy Bulut (Mersin)
13.- Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)
14.- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
15.- İsmail Değerli (Ankara)
16.- Osman Özcan (Antalya)
17.- Atila Emek (Antalya)
18.- Selami Yiğit (Kars)
19.- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
20.- Muharrem Toprak (İzmir)
21.- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
22- Mehmet Sefa Sirmen (Kocaeli)
23- Yaşar Tüzün (Bilecik)
24- Sıdıka Aydoğan (İstanbul)
25- Nezir Büyükcengiz (Konya)
26- Şevket Gürsoy (Adıyaman)
27- Ali Arslan (Muğla)
28- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
29- Atilla Kart (Konya)
30- Şevket Arz (Trabzon)
31- Yılmaz Kaya (İzmir)
32- Kemal Sağ (Adana)
33- Uğur Aksöz (Adana)
Gerekçe:
11.11.1986 tarihinde
kabul edilen 3320 sayılı Memurlar ve İşçiler ile Bunların Emeklilerine Konut
Edindirme Yardımı Yapılması Hakkında Kanun ile çalışanlar adına işverenlerden
kesinti yapılması ve oluşan fondan hak sahiplerine konut edindirme yardımı
kullandırılması amacıyla düzenleme yapılmıştır.
1 Ocak 1987 tarihinden
itibaren çalışanlar adına işverenlerden yapılan kesintiler, 1995 yılı sonu
itibariyle sona erdirilmiş; ancak, fon birikimlerinin ne şekilde tasfiye
edileceği konusunda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Yüksek Planlama Kurulunun
96/T-27 sayılı kararı ile konut edindirme yardımı hesabı nemalanmak üzere Kamu
Ortaklığı Fonu ve Toplu Konut İdaresinin çıkardığı döviz cinsinden tahvillerine
bağlanmış menkul yatırımları, geçmişe dönük olarak ve yüzde 60 gibi çok düşük
bir faiz üzerinden Türk Lirasına çevrilmiştir. Bu haksız uygulamanın yanında,
1997 yılında, dönemin hükümeti YPK kararı çıkarmadığı için Fonun elindeki
tahvillere faiz işletilmemiş; ancak, Türk-İş Konfederasyonu Araştırma
Merkezinin konuyu ısrarlı takibi sonucunda bu haksızlık engellenmiştir. Bununla
birlikte, Fon birikimlerinin büyük bir bölümünün yasaya aykırı bir şekilde
Emlak Bankasında düşük faizle değerlendirilmesi sonucunda, çalışanlar adına
işverenlerden yapılan kesintiler enflasyon karşısında eritilmiş, bankaların ve
Hazinenin finansmanında kullanılmıştır.
Fon birikimlerinin hak
sahiplerine dönüşü, 3320 sayılı Yasanın konut edindirme yardımından
yararlanmayı düzenleyen 5 inci maddesinin kapsamının çok dar tutulması ile
güçleştirilmiştir. Adı geçen madde uyarınca, yardımlardan doğrudan
yararlanabilmek için gerekli kesinti yapma süresi 15 yıl olarak tespit
edildiğinden, hak sahiplerinin Fondan doğrudan yararlanmaları söz konusu
olmamıştır. Sendikalar tarafından yapılan araştırmalara göre, 1987-1997 yılları
arasında Fonda birikmiş miktarın ancak 1,6'sı hak sahiplerine geri dönmüştür.
Fondan, Emlakbank ve sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan komisyon
ödemelerinin, aynı dönemde hak sahiplerine yapılan ödemelerin 4 katına
ulaşması, çalışanların konut sahibi yapılması için çıkarılan yasanın amacı
dışında kullanıldığının en önemli göstergesidir.
Fon birikimlerinin uygun
yatırım araçlarında değerlendirilmemesi ve enflasyon karşısında erimesine neden
olunmasının yanında, 1999 yılında çıkarılan 588 sayılı "Konut Edindirme
Yardımı Hesabının Tasfiyesine Dair Kanun Hükmünde Kararname" ile Fon
birikimlerinin akıbeti tamamen belirsizliğe itilmiştir.
588 sayılı KHK'nin 1 inci
maddesi uyarınca, Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketine ait gayrimenkullerin,
konut edindirme yardımı hesapları toplamı karşılığı, Emlak Konut Anonim
Şirketine aynî sermaye olarak devredilmesi suretiyle, konut edindirme yardımı
hesapları tasfiye edilmiştir. 588 sayılı KHK'nin, ödeme konusunda herhangi bir
tarih belirlemeden, ödemeye ilişkin düzenleme yapma yetkisini yürütmeye
devretmesi, devletin hak sahiplerine olan borcunu zamanı belirsiz bir
konsolidasyona tabi tuttuğunu göstermektedir. 588 sayılı KHK'nin yürürlüğe
girmesinden bugüne kadar geçen sürede halen ödemenin yapılmaması da bunu
doğrulamaktadır.
Geçen süreçte, kurum ve
kuruluşların hak sahiplerini 17.8.2001 tarihine kadar bildirmelerine ilişkin
düzenleme yapılmış, ancak bu sürenin sonunda yaklaşık 1 600 000 kişi gibi
gerçek rakamdan çok daha sınırlı sayıda hak sahibinin isimleri bildirilmiştir.
Hükümetin bildirim süresinin uzatılmasına ilişkin bir düzenleme yapmaması, hak
sahiplerinin kendi kusurlarından kaynaklanmayan işlemler nedeniyle, mağdur
edilmelerine yol açmaktadır.
Emlak Konut AŞ'nin
"Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı AŞ"ne dönüştürülmesinden sonra,
588 sayılı KHK uyarınca, hak sahiplerinin payları oranında gayrimenkuller
üzerinde hisse senedi sahibi olmaları da, hak sahipleri belirlenemediğinden
hayata geçirilememektedir.
Açıklanan gerekçelerle,
konut edindirme yardımı hesaplarında biriken paraların, çalışanları konut
edindirme amacına yönelik olarak kullanılıp kullanılmadığı, bu paraların
nemalandırılmasında çalışanların hak kaybına uğrayıp uğramadığı ve 588 sayılı
KHK sonrasında ortaya çıkan hukukî durumda, konut edindirme yardımı
hesaplarının hak sahiplerine ödenmesindeki belirsizliklerin ortadan
kaldırılması konularının, Yüce Meclisimizde kurulacak araştırma komisyonunca
incelenmesini takdirlerinize arz ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri,
önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Başkanlık Divanı Kâtip Üyemizin bundan sonraki sunumlarını
oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sözlü soru önergesinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - İzmir Milletvekili Enver Öktem’in (6/411) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/58)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 215 inci sırasında yer alan (6/411) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Enver Öktem
İzmir
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım.
Öneriyi okutuyorum:
V. - ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun 15.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde,
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmının 3 üncü sırasına kadar olan işlerin bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin AKParti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 15
Mayıs 2003 Perşembe günü saat 14.15'te yapılan toplantısında siyasî parti
grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, aşağıdaki Grup önerimizin
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulda okunarak oylanmasını arz
ederim.
Eyüp Fatsa
AK Parti Grubu Başkanvekili
Grup önerisi:
Genel Kurulun 15.5.2003
Perşembe günkü (bugün) birleşiminde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının üçüncü sırasına kadar olan
işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına
sunulması önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneriyle ilgili
olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten yorucu bir günün sabahında, çok kısa
bir dinlenme süresinden sonra, tekrar, bu yüce çatının altında işlerimize,
görevlerimize, kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerime, bundan iki gün önce, salı günü, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu çalışmalarının salı ve çarşamba günkü
bölümünün düzenlenmesine ilişkin grup önerisini sizlere hatırlatmakla
başlayacağım; neydi bu öneri.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, sizin grubunuzun önerisi şuydu: Salı günü, Meclisin daha önce aldığı
denetim konularını görüşmeme kararı; salı günü ve çarşamba günü, 24.00'ten
sonra da devam etmek üzere, bitene kadar, gündemdeki iş yasasının, kaldığı 72
nci, 73 üncü maddeden itibaren görüşülmesi ve Sağlık Bakanlığının bir kadro
talebiyle ilgili, 2 maddelik bir teklifin görüşülmesi şeklindeydi.
Peki, ne oldu, değerli
arkadaşlarım; ne oldu da, bugün, tekrar, bir Danışma Kurulu uzlaşması olmadan,
yeniden, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir grup önerisiyle, burada yeniden bir
çalışma düzeneği belirlemek için karşımızda bu öneri; ne oldu?! Bu öneriyi siz
yaptınız, 365 kişilik bir grupla yaptınız.
Bakın, Parlamentoda
çalışıyoruz, Türkiye Cumhuriyetinin en kutsal çatısı altında çalışıyoruz. 365
kişilik bir grupsunuz, değerli arkadaşlarım; iradenizi belirttiniz, Danışma
Kuruluna katılamadığımızı söylemiştik grup toplantımız dolayısıyla, grup
önerisiyle getirdiniz. Bayburt bağımsız Milletvekili Sayın Ülkü Güney ve ben
aleyhte söz almıştım; denetimin aksatılmaması gerektiğini ifade etmiştik;
fakat, oylarınızla kabul edilmişti bu öneri, bizim düşüncelerimiz reddedilmişti
ve böyle bir çalışma programı içine girmiştik. Peki, ondan sonra ne oldu;
maddeler görüşülmeye başlandı; maddeler görüşülürken, gecenin bir saatinde,
sabaha karşı, toplantı yetersayısını sağlayamadınız.
Değerli arkadaşlarım,
biraz özeleştiri yapmanız gerekmiyor mu?! Bakın, yüksek sesle söylüyorum;
eleştiri yapmak benim hakkım, bu hakkımı kullanacağım, belli bir üslupla kullanacağım;
ama, özeleştiri yapma hakkınızı siz kullanacaksınız. Antalya'da, bu
özeleştiriyi yapmak için size epey bir fırsat çıkacak sanıyorum; bir an önce
gitmenizi dileyeceğim ben de.
Değerli arkadaşlarım,
iyiniyetlisiniz, diyalog arıyorsunuz. Diyalogu, Parlamentodaki tek muhalefet
partisiyle belli konularda uzlaşma arayışı olarak arıyorsunuz, kabul ediyorum;
ama, bizi bir türlü bulamıyorsunuz. Bakın, Grup Başkanvekili olarak benim odam
ikinci katta, hemen köşede, merdivenin başında. Sayın Genel Başkanımızın odası
hemen yan tarafta. Diğer iki Grup Başkanvekilimizin odaları da Genel
Başkanımızın odasına bitişik odalar. Ben hatırlatmak istiyorum, adres
bulamıyorsanız. Uzlaşma aramak için, Parlamentoda, dayatmayla bir yasa
görüşülürken, yasanın maddeleri üzerinde tartışmalar yapılırken, kapı arasında,
kapı arkasında, gelin uzlaşalım, tekriri müzakereye çekelim bazı maddeleri
arayışı ne kadar sağlıklı olur?!
Şimdi, sürecin başına
dönüyorum. Bakın, 100 üncü madde görüşülürken, 365 kişiyle, 184 kişiyi
çıkaramadınız burada ve bu sürecin başından beri Cumhuriyet Halk Partisiyle bu
konuda en ufak bir uzlaşma arayışına girmediniz. Şimdi, sağduyusuna ve
samimiyetine inandığım Adalet ve Kalkınma Partili birçok arkadaşım var. Bire
bir konuşmalarımızda onların samimiyetini, iyiniyetini, sağduyusunu yakînen
biliyorum. Dün akşam, yoklama sırasında, Sayın Grup Başkanvekili arkadaşımızın
oturduğu masanın etrafında sohbet etme imkânı bulduk. Kendileri,
arkadaşlarımız, zannediyorlar ki, bu diyalog kuruldu da, Cumhuriyet Halk Partisi,
anlamsız, yorumu çok güç bir direnç sergiliyor burada. Yok böyle bir şey
değerli arkadaşlarım. Samimiyetle söylüyorum size, böyle bir arayış olmamıştır;
böyle bir arayışın muhatabı Cumhuriyet Halk Partisi olmamıştır.
Peki, bu yasa, bakın, on
günü buluyor -martta görüşülen 13 maddelik bölümünü söylemiyorum- on günü de
aşacak; öyle gözüküyor. Peki, bu süre içerisinde ne oldu; bu süre içerisinde,
kamuoyu, görüşülen yasanın getirebileceği bazı sıkıntılar konusunda bilgi
edinmeye başladı. İşte, tartışmanın faydası. Birçok sözcü arkadaşımız çıktı;
kenarından köşesinden geçerken bu salona uğrayan bazı AKP'li arkadaşlarım
-kusura bakmasınlar- olayın bütününün fotoğrafını göremeyen küçücük bir kareyle
geneli değerlendirme yanlışına düşen bazı arkadaşlarım "ee, bu Cumhuriyet
Halk Partisi de hep böyle canım; bu Cumhuriyet Halk Partisi de, kenarından
köşesinden konuşur; CHP'nin zihniyeti zaten budur; her şeye takılır, her şeyi
eleştirir, her şeye karşı çıkar..." Neye karşı çıktığımızı anlamak
zahmetine bile katlanmadı o arkadaşlarımız.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Çok
iyi tarif...
HALUK KOÇ (Devamla) - Çok
iyi tarifi şimdi yapacağım ben size, sizin tarifinizi yapacağım.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Yapın tabiî...
HALUK KOÇ (Devamla) - Siz
biraz geç katıldınız Parlamentonun çatısına Siirt'ten; şimdi, sizin tarifinizi
çok iyi yapacağım size; özeleştiri yapmanız için de, bir kere daha hatırlatmada
bulunacağım sayın milletvekilim.
Değerli arkadaşlarım,
biz, ne diyoruz? Biz, ne diyoruz ve ne yapıyoruz; kötü bir şey mi söylüyoruz,
kötü bir şey mi yapıyoruz?! Bakın, istirham ediyorum; ne olur, düşünün.
"Niye her konuda konuşuyorsunuz" deniyor bize. Bu platformun dışında
konuşacak başka bir yer bulamıyoruz; tek muhalefet partisi olarak da, bu
platformu kullanmamız kadar doğal bir şey olamaz. İçtüzüğün bize verdiği yasal
hakları kullanmak konusu kadar da açık, net bir durum hiçbir zaman olamaz.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Türkiye, daha bazı sıkıntıları yaşıyor. Bu söylediklerime de, içinizden,
samimîyetle birçok arkadaşımın katılacağını çok net bir şekilde biliyorum.
Bakın, Türkiye'de
çözemediğimiz bir sorun var; bu, hepimizin görevi. Türkiye'de ticaret, siyaset
ve medya, hâlâ kol kola çalışıyor. Türkiye'deki demokrasinin önündeki en büyük
engel, bu üçlü yapının -ki, her biri kendi kulvarında çalışması gerekir uygar,
çağdaş, demokratik bir toplumda- iç içe geçmiş, birbirini etkileyen, birbirini
güdümleyen çalışma tarzıdır. Türkiye toplumu, ticaret, siyaset ve medyanın iç
içe geçmişliğinin, birbirleriyle çıkar bağlantısı olmasının getirdiği bağlardan
kurtulamadığı sürece, sağlıklı bir demokrasi de oluşturamayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
inanın, hani o çok eleştirdiğiniz -yorgunluktan olsa gerek- sayın
bakanlarımızın da burada biraz heyecanlı bir şekilde kalkıp Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna dönüp birtakım -bence çok yanlış- ifadelerde bulundular dün
akşam; bunların hepsini, ben, olayın ve günün yorgunluğuna bağlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
inanın, Türkiye'nin de, sizlerin de, Cumhuriyet Halk Partisine daha çok
ihtiyacı var, daha çok ihtiyacı var. Bunu samimiyetle söylüyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Bunu samimiyetle söylüyorum. Bunu samimiyetle
söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bakın, tekriri müzakere konuları yüksek sesle dile getiriliyor. Bakın,
yine bir yanlış yapmayın. Yine bir yanlış yapmayın. Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu burada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun yetkilileri burada, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun her türlü karar alma yetkisine sahip organları burada.
Eğer bir tekriri müzakere düşünüyorsanız, lütfen, kendi kendinize, bazı
maddeleri, bazı sivil toplum kuruluşlarının yetkilileriyle görüşüp, daha önce
bu yasanın görüşülmesine başlandığı dönemin başındaki gibi aynı yanlışla buraya
dayatmayın; oturun, getirin, bizimle de konuşun. Bizim de düşüncelerimiz var,
bizim de düşüncelerimiz var.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, dün sabah, burada, gerçekten, inanmadığınız bir konunun arkasında, çok
net bir çoğunluğa sahip olmanıza rağmen, duramayacağınızın örneğini
gösterdiniz. 365 kişilik bir grup, inanmadığı bir konunun arkasında siyaseten
duramamıştır. Bu sabahki olayın yorumu budur. (CHP sıralarından alkışlar) Ve
Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisinin başından beri söylediği
bu gerekçeler karşısında, bir deyimle "pes" etmiştir. Pes etmiştir...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Hüsnükuruntunuz!
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Kara, sen de yoktun dün yoklamada; çünkü, ben burada izledim, eğer siz
laf atıyorsanız...
HASAN KARA (Kilis) - Ben
söylemedim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Ben söyledim.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakın, bu uzlaşma daha hâlâ sağlanabilir, daha hâlâ
sağlanabilir. Hepimiz sağduyumuzu...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) -
Toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Koç, 1
dakikalık eksüre veriyorum.
Buyurun efendim.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım; toparlıyorum.
Gerçekten, maddeler
üzerinde yapılacak konuşmalardan çok daha önemli olacak benim söylediklerim.
İstirham ediyorum; hoşgörünüz için de teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bakın, 100 üncü maddedeyiz. Sizin hafta sonu programınız var, onu da
biliyoruz; ama, biz, aynı gerçekleri birer kere daha söyleyeceğiz. Şimdi, hak
hukuk bitti, sendika bitti; esnek çalışma, çağın anlayışı. Bir defa, çağın
gereği, gerçeği bu değil arkadaşlar, çağın gerçeği bu değil.
Şimdi, esnek çalışma olan
ülkeleri örnek gösteriyorsunuz. Esnek çalışma olan ülkelerdeki iş hukuku
yasasını gösteriyorsunuz; ama, iş güvencesi yasasını göstermiyorsunuz. Oradaki
sosyal hakları göstermiyorsunuz. Oradaki asgarî ücretin 225 000 000 olmadığını
söylemiyorsunuz. Orada kişilerin işsiz kaldığı durumda ya da emekli
olduklarında çok geniş bir sosyal güvenlik şemsiyesinin onları koruduğunu
söylemiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın hocam,
konuşmanızı tamamladınız mı?
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, son cümlem; sizi üzmeden tamamlayacağım.
BAŞKAN - Hocam, lütfen,
son cümlelerinizi alayım.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, lütfen, bu uyarılara kulak asın, lütfen... Tekriri
müzakere gerekiyorsa -bakın, sizin de işleriniz var- bu yasayı çekin. Ne olur,
salı günü çıksa, çarşamba günü çıksa?! Bu beş gün içerisinde, tartışmalı
gözüken 16 madde, 17 madde neyse masaya yatırılır, 4'ünde 5'inde anlaşılır;
kalan 1'inde 2'sinde hiçbir şey olmasa
bile "ben siyasî iktidarım, ben gereğini yaptım, 1-2 maddede de kendi
inisiyatifimi kullanıyorum" deme hakkınız olur; kimse ona hiç bir şey
diyemez. Lütfen, bu konulara sağduyu içerisinde yaklaşın. Lütfen, şu önerileri,
şu kardeşinizin önerilerini dikkate alın ve bu gerginliğe son verelim.
Saygı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın Özyürek, aleyhte,
buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Koç konuyu çok
güzel bir şekilde ortaya koydu. Böyle mahmur şekilde, yorgun gözlerle bakan
arkadaşlarıma, ben de bazı şeyleri söylemek istiyorum. Yalnız, bu sosyal adalet
Türkiye'de yok, bu kanunla da pek sağlayamıyoruz; ne yazık ki, Parlamentoda da
bu sosyal adalet yok. Yine, bakıyorum, iki grupta da aynı yorgun insanlar
burada; ama, bazı insanlar herhalde burada ne görüşüldüğünün farkında bile
değil, gayet keyifli bir şekilde dolaşıyorlar. Bu adaletsizliği, bu haksızlığı
da giderecek bir formülü hep birlikte bulmamız gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, 120 madde civarında bir kanun tasarısını uzun zamandır görüşüyoruz,
sonuçlandıramadık. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştı, çok daha
kapsamlı bir Ceza Kanunu Tasarısı geliyor. Eğer, bunlar üzerinde daha baştan
karşılıklı bir uzlaşma sağlayamazsak, bu yasalar çıkmaz. Halkın yüzde 35'inin
oyunu almış, Mecliste üçte 2 çoğunluğa sahip iktidar partisi de doğal olarak
bazı kanunları çıkarmak ister. Halkın yüzde 20'sinin oyunu almış, muhalefet
görevi verilmiş bir parti olarak biz de, eleştiri hakkımızı kullanmak isteriz.
Bunun daha başında bir
uzlaşma yolunu aramak lazımdır. İş Kanunu Tasarısı görüşmeleri başlarken bir
uzlaşma yolu aranmalıydı. Şimdiden belirtmek istiyorum; eğer Ceza Kanunu
Tasarısı yasalaşsın istiyorsak -ki, büyük bölümünün yasalaşmasını biz de
isteriz- oturup bunu konuşmamız lazım. Bizim gücümüz var, bizim çoğunluğumuz
var, Danışma Kurulunda bir uzlaşmaya gerek yok, gelir burada oylarız, sonuç
alırız diyebilirsiniz; bu da hakkınız, buna da saygı duyuyoruz; ama, ne oluyor;
yorgun, gerçekten çok zahmetli bir çalışma sürdürüyoruz. O nedenle, bu aceleyi,
bu telaşı da doğrusu anlayabilmiş değilim. 1475 sayılı İş Kanunu orada,
yürürlükte duruyor. İş Güvencesi Yasası da şu anda yürürlükte. Zaten, İş
Güvencesi Yasası yürürlüğe girecek bahanesiyle işverenlerimiz, işçilerin pek
çoğunu çıkardılar, daha fazla insan çıkaracaklarını zannetmiyorum, aksi
takdirde, işleri duracak. Öyleyse nedir; yani, bu yasa geldiği zaman,
Türkiye'de, hemen iki gün sonra iş yaşamı yeni baştan düzenlenecek mi; hemen
herkese iş mi bulacağız; herkese aş mı bulacağız; yok, sadece bir inat. İşte,
işveren istedi, öyleyse bu kanun bir an önce çıkmalı. İşveren de biraz beklemeyi
öğrensin. İşçiler, Türk-İş, cumartesi gününden itibaren Ankara'da meydanlara
çıkıyor. Bırakınız bu kanunla bir huzuru, bir istikrarı getirmeyi, huzursuzluğu
getiriyoruz, tepkilere neden oluyoruz. Üç gün önce çıkmış, beş gün sonra
çıkmış, ne fark eder?! Yeter ki, normal şartlarda çalışalım, uyum içinde
çalışalım, bilinçli bir şeklide neyi görüştüğümüzü bilelim.
Bu yasanın, artık
hepimizin ezberlediği belli noktaları var. Daha önce çıkmış olan İş Güvencesi
Yasasında Adalet ve Kalkınma Partisi de oy vermişti; 10 kişiden fazla işçi
çalıştıran işletmelerde iş güvencesi uygulanacaktı; şimdi, bunu 30'a çıkardık.
Peki, ne değişti; bir sene içinde 3 misli büyütecek şekilde Türkiye'de
işletmelerin sayısı mı arttı; hayır. Hepimiz biliyoruz ki, işveren kesimi, bunu
50 kişi olarak istiyordu, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım da bunun
ortası iyidir dediler ve 30 kişide karar kıldılar, geçti gitti. Peki, geriye İş
Güvencesi kapsamında kaç işletme kaldı; 25 000 işletme kaldı. 2 500 000'e yakın
işçi, İş Güvencesi kapsamının dışına çıkmış oldu.
Bir diğer önemli nokta,
taşeronlaşma. Taşeronlaşma zaten uygulanıyordu, şimdi, burada, bunu
müesseseleştiriyoruz, legalleştiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bunların hepsinin arkasında, iş dünyasının, işçilerin örgütlü bir şekilde iş
hayatında yer almasına tahammül edemeyişi yatmaktadır.
Demokrasinin esası nedir;
özgür birey, örgütlü toplumdur. Eğer, örgütlü toplum olmazsa, yani, kesimler,
örgütleri aracılığıyla tavır koyamazsa, bireyler de özgür olamaz. Onun için, bu
yasa tasarısının, örgütlenmenin önünde engel teşkil eden bölümlerinin -işte
taşeronlaşmanın, iş güvencesinin önüne engeller koyan ve diğer bölümlerinin-
mutlaka, düzeltilmesi lazım. Bunlar düzeltilmediği takdirde, ileride büyük
huzursuzluklar çıkacaktır.
Şimdi, bugün, herhalde
biraz sonra, öneri oylanacak ve kabul edilecek; işte, görüşmeler bitinceye
kadar çalışma kararını, burada alacaksınız. Peki, bu çalışmalar, bu çalışma
ortamı gerçekten sağlıklı mı; hepimize, konunun üzerine yeterince eğilme
fırsatını veriyor mu; niçin böyle telaşla bu yola gidiyoruz; doğrusu, ben, hiç
kimsenin anlayabildiğini sanmıyorum.
Tabiî, bu huzursuz, bu
gereksiz çalışma yöntemiyle anlamsız tartışmaları da, gecenin geç saatinde
yapıyoruz. Hiç gereği yokken birbirimizi üzüyoruz, birbirimizi kırıyoruz.
Sabaha kadar çalışmış insanlar, iki saat evine gitmiş, ondan sonra gelmiş, aynı
çalışmalara devam ediyor! Bu mümkün değil, bu sağlıklı değil, bu doğru değil.
Onun için, geliniz, salı gününden başlayarak, yine normal çalışma düzenimiz içerisinde,
konuları görüşelim. Tabiî, sizlerin haftasonu programınıza da saygımız var. Her
grubun, bu tip çalışma programı yapması da çok doğaldır. Geliniz, birbirimizi
üzmeden, birbirimizi daha fazla yormadan, normal bir şekilde, belli konuları
görüşelim ve salı gününden itibaren de, görüşmelere, daha dinç, daha dinamik
bir anlayışla devam edelim diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2. - Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı (EİT) ve Birleşmiş
Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) İşbirliğiyle Bişkek’te gerçekleştirilmesi
öngörülen toplantıya, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
üyesi bir parlamenterin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/275)
15.5.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı (EİT) ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) İşbirliği ile
Bişkek'te 5-7 Haziran 2003 arasında gerçekleştirilmesi öngörülen toplantıya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
üyesi bir parlamenter davet edilmiştir.
Söz konusu davete icabet
edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
İş Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (1) (2)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının 100 üncü maddesi
üzerinde görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi, 100 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
101 inci maddeyi
okutuyorum:
Özürlü ve eski hükümlü
çalıştırma zorunluluğuna aykırılık
MADDE 101.- Bu Kanunun 30
uncu maddesindeki hükümlere aykırı olarak özürlü ve eski hükümlü çalıştırmayan
işveren veya işveren vekiline çalıştırmadığı her özürlü ve eski hükümlü ve
çalıştırmadığı her ay için yediyüzelli milyon lira para cezası verilir.
BAŞKAN - 101 inci madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mardin Milletvekili Muharrem Doğan
konuşacaklardır.
Sayın Doğan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 101 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, mazot fiyatları
altında ezilen fedakâr çiftçilerimizin çiftçiler gününü kutluyorum.
Söz konusu olan 101 inci
maddede "...30 uncu maddesindeki hükümlere aykırı olarak özürlü ve eski
hükümlü çalıştırmayan işveren veya işveren vekiline çalıştırmadığı her özürlü
ve eski hükümlü ve çalıştırmadığı her ay için yediyüzelli milyon lira para cezası
verilir" denilmektedir. Getirilen madde, esas itibariyle olumlu ve sosyal
boyutu olan bir düzenlemedir. Bugün, üzerinde çalıştığımız İş Kanunu Tasarısı,
işçi ve işverenin huzur ve refahının sağlanması, çalışma barışını hedefleyen
temel bir kanun tasarısıdır. Gündemdeki tasarı, milyonlarca işçi ve işvereni
ilgilendirmektedir. İşçi de işveren de birer velinimettir: İşçi olmasa, işveren
olmaz; işveren de olmasa işçi olmaz; her ikisi de birbirini tamamlayan,
vazgeçilmez birer unsurdur. Kalkınmanın ve sanayileşmenin temel taşları
işçilerden ve motor görevini üstlenen fedakâr işadamlarımızdan devlet desteğini
esirgememeliyiz. İş alanlarımızı ve istihdamımızı ancak bu şekilde
artırabiliriz düşüncesindeyim.
Tasarının 101 inci
maddesiyle getirilen 750 000 000 TL para cezası, piyasa şartlarına göre çok
azdır, caydırıcı tarafı yoktur. Amaç, gelir sağlamak değil, yasalara uygun
hareket etmek, caydırıcılığı sağlamaktır.
Ülkemizde özürlü ve eski
hükümlü sayısı 10 000 000'un üstündedir, yüzde 90'ı da işsizdir. Sosyal devlet
olmanın gereği, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, özürlü ve eski hükümlüleri
işsiz bırakmamaktır; aksi takdirde, var olan özürlüleri ve eski hükümlüleri
açlığa mahkûm etmiş oluruz.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak üstlenmiş olduğumuz muhalefet anlayışımız, iktidara zorluk çıkarmak
değildir; işçi ve işverenin hak ve sorumlulukları arasında, adalet ve
hakkaniyet ölçüleri dahilinde, dengenin kurulmasını sağlamaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yirmi yıldır doğu ve güneydoğu bölgelerimizde terörün yaptığı
tahribat, açtığı yaralar sorunları oldukça ağırlaştırmış ve insanca yaşam
koşullarını tamamen ortadan kaldırmıştır; binlerce insanımızı sakat bırakmış
olup, eski hükümlü ve terör mağduru yaratmıştır.
Seçim bölgem olan Mardin
İlinde, kayıtlı 5 300 özürlü bulunmakta ve buna, eski hükümlü ve terör
mağdurlarını eklersek 8 000'i geçmektedir.
Bugüne kadar bunlardan yalnız 310 kişiye iş imkânı sağlanabilmiştir.
Köye dönüş projesi
çerçevesinde bugüne kadar köyüne dönüş yapabilen nüfus sayısı 12 000'dir. Halihazırda
118 köye ve 68 mezraya dönüş izni verilmişse de, çoğunda elektrik yoktur.
Bunlar yaşamlarını karanlıkta sürdürürlerken, bizler, burada kavga etme hakkına
hiç sahip değiliz. 12 000 köylü vatandaşımız, doğal hakkı olan buzdolabı,
çamaşır makinesi ve televizyon kullanamadığı gibi, sondaj kuyularına ait su
pompaları çalışmadığından dolayı, su ihtiyaçları tankerlerle karşılanmaktadır.
Mardin'de fotoğraf bu
ise, doğu ve güneydoğu illerimizdeki fotoğraf aynıdır. Bizler, bu
vatandaşlarımızın, insanca yaşam koşullarını hafifletmek için seçildik.
Geleceğimizin teminatı olan gençlerimize, tam eğitimi ne zaman vereceğiz?
"İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın" anlayışını tesis ettirmek ve
bunların gereklerini yerine getirmek için seçildik; halkın, bizden beklentisi bunlar
değil midir?
Ülkenin en büyük sorunu
işsizlik ve yoksulluk değil midir; bunları neden konuşmuyoruz?
Ülkemizde özürlü, eski
hükümlü ve terör mağduru en fazla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde
bulunmaktadır. En az yatırım ve istihdam yapılan bölgelerimiz, yine Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdir. Doktoru, hemşiresi, ebesi, öğretmeni en az
olan, yine doğu ve güneydoğu değil midir?
Bu nedenle, bu bölgeye
özel bir yatırım planı yapılması şarttır diyorum. Hükümet olarak yapmanız
gereken, piyasayı canlandırmak, inşaat sektörünü harekete geçirmek; yatırım
yaparak, işsizliği ve yoksulluğu yenmek; istihdam yaratarak, gençlerimizi
işsizlikten kurtarmaktır. Bugün, inşaat ve mimarlık fakültelerinden, hukuk
fakültelerinden, işletme fakültelerinden mezun olan gençlerimize iş
bulunamıyorsa değerli arkadaşlarım, bu konu üzerinde hepimizin çok düşünmemiz
gerektiğine inanıyorum.
Bu maddeyle ilgili olarak
verdiğimiz önergede, tasarıda 750 000 000 lira olan para cezasının "asgarî
ücretin 4 katı" olması önerilmiştir. Ben, bir işadamı olarak
destekliyorum, sizlerin de desteğini bekliyorum.
Yüce Meclisi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Doğan.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Zonguldak Milletvekili Sayın Polat Türkmen?.. Yok.
İstanbul Milletvekili
Sayın Lokman Ayva; buyurun.
Sayın Ayva, süreniz 5
dakika.
LOKMAN AYVA (İstanbul) -
Sayın Başkan, aziz milletimin pek kıymetli vekilleri; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlamak istiyorum.
Bu maddede söz almak
istememin nedeni şu: Ceza kavramından hoşlanmamamız; ama, birtakım yanlış
anlamaları da düzeltme konusunda, aranızda bulunabilme şerefine eriştiğim, bu
bilgileri sizlere arz etmemin gerekli olduğunu, benim yükümlülüğüm olduğunu
düşündüğüm içindir efendim.
Şimdi, her ay,
çalıştırılmayan özürlü her eleman için 750 000 000 lira ceza ödenmektedir.
Öncelikle bu ceza ne zaman tahakkuk eder; bu cezanın tahakkuk etmesi için sayın
milletvekillerimiz, önce işyerinin 50 kişiden az olmaması lazım. Bir başka zorunluluk:
İşverenin talebine uygun vasıflardaki özürlü elemanı Türkiye İş Kurumunun
gönderebilmesi lazım. O zaman, bu ceza tahakkuk etmez. Mesela, vasıflar derken
neleri kastediyoruz; çalışamayacak şekildeki özürlüyü almayabilir işveren,
böyle bir özgürlüğü var her zaman olduğu gibi; sınav yapma, deneme süresi,
benzeri her türlü özgürlüğe sahiptir; yani, İş-Kurun gönderdiği her elemanı
almak zorunda değildir. Bunu özellikle vurguluyorum; zannediliyor ki, bu
zorunluluktan dolayı, her özürlü, âdeta çalışmaya değil, oraya yatmaya gidiyor.
Ben, bütün özürlü arkadaşlarıma, aldıkları sorumlulukları yerine
getirebileceklerine dair güveniyorum ve teminat veriyorum; çünkü, bizim en
büyük problemimiz, özürlü insanların en büyük problemi şu sayın
milletvekillerimiz: Önyargı. Özürlüleri tanımayan insanlar, önyargılarının
mahkûmu olarak özürlü insanlara fırsat vermemeye gayret ediyorlar. Ha, bu kötü
niyet değil, yıllardır oluşmuş bir paradigmanın sonucu; ama, biz, insanların
hayatlarını, insanların geleceklerini, basit, bilmemeden kaynaklanan
paradigmalara teslim edemeyiz. O açıdan, bu müeyyide bundan dolayı üretilmiş
bir müeyyidedir. Ya üretilmeseydi; yani, böyle bir müeyyide olmasaydı ne
olurdu; işte, bakınız, bir örnek vereceğim: 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 53 üncü maddesinde özürlü çalıştırma zorunluluğu var -yüzde 3'tür
yine- fakat, 41 000 açık var; çünkü, çalıştırmadığı için cezaî müeyyidesi yok.
Bizde, bunlar, ne hikmetse, cezaî müeyyidesi olmayınca olmuyor. Mesela,
sokakları, kaldırımları, bina girişlerini belediyelerin yapma zorunluluğu var;
ama, nerede, hangisi uygun!? O yüzden, müeyyide olmayınca bunlardan sonuç
alamıyoruz.
Peki, yüksek midir;
hayır, çünkü, müeyyideyi almaya göre değil, almamaya göre şartlanmak lazım.
Yani, mesela, Bingöl'de deprem oldu -kaybettiklerimize Allah rahmet eylesin,
yaralılara acil şifalar, kalanlara da sıhhat, afiyet ve versin- ve burada sakat
kaldı insanlar; iki üç çocuğu var; bu insan ne yapacak şimdi?! Özürlü,
çalışamaz!.. Bir önyargının sonucunda, bu arkadaşımız ne yapacak?!. İşte,
bundan kurtulmak için çok iyi bir fırsattır. Eğer, bu maddeler olmamış olsa,
insanların bu konuda yardımcı olmaları çok kolay olmayabiliyor. Ben, cezanın,
gerekmedikçe uygulanmayacağını biliyorum; hatta bazı suiistimaller de oluyor.
Mesela, deniliyor ki:"Ben, öyle bir özürlü istiyorum ki, 6 yabancı dil
bilsin; santral memuru yapacağım ve asgarî ücret vereceğim." Yani, adama
sorarlar, nerede bu yoğurdun bolluğu diye. O bakımdan, cezalar, mümkün olduğu
kadar hak edene uygulanmalıdır. Şu anda, 13 000 özel sektörde, 812 kamu
sektöründe açık olmasına rağmen, kesilen ceza miktarı 1 trilyon 500 küsur
milyar liradır 30 Nisan sonu itibariyle.
Evet, benim, sizlerin de
amin diyebileceğiniz bir temennim var, onu arz etmek istiyorum: Diliyorum ki,
hiçbir işverenimiz, hem kamu hem özel sektörde hiçbir işveren vekilimiz, bu
cezayı hak edip, ödemek zorunda kalmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Ayva, ek 1
dakika süre veriyorum; buyurun.
LOKMAN AYVA (Devamla)-
Yani, özürlü arkadaşlarımızı çalıştırması gereken işverenler çalıştırsınlar ve
işsizlik de, böylelikle, önyargıların esiri olarak değil, insanlar hak ederek,
özürlüler de, alınterleriyle evlerine ekmek götürebilsinler.
Saygılar, sevgiler
sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Ayva.
Şahsı adına, Ankara
Milletvekili İsmail Değerli.
Sayın Değerli, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Sayın Başkan, Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar
"özürlü ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğuna aykırılık" başlıklı
madde üzerinde kişisel olarak söz almış bulunuyorum. Yalnız, maddede de,
anlaşılacağı üzere, aykırılık var; ben, birazcık bu maddenin dışına
mecburiyetten çıkıyorum -gündemdışı söz istemiştim, olmadı- bir konuyu
belirtip, ondan sonra maddeyle ilgili bazı şeyler söyleyeceğim; affınıza
sığınarak söylüyorum.
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz, Âşık Mahzuni Şerif bir yıl önce vefat etmişti. Cumartesi günü
Âşık Mahzuni Şerif'in birinci ölüm yıldönümüdür, Hacıbektaş'ta anılacak.
Yaşarken efsane olmak
herkese nasip olmaz; o, yaşarken efsaneleşti. Anadolu'da çocuklar onunla
büyüdü; binlercesi adını taşıyor. Darda kalanlar, türkülerini dinleyip
"yetiş ya Mahzuni" derler. Kendisiyle görüşmek için insanlar
yarışırdı. Yoksul Anadolu halkı onun eserlerinde kendini buluyordu. Türk dili
ve edebiyatına binlerce eser kazandırmıştı. Bir zamanlar Kur'an kursuna devam
etmesine rağmen "ey Arapça okuyanlar, Allah Türkçe bilmiyor mu" deyip,
Türkçe'ye ve Türk diline sahip çıkmıştı.
O, bazen çocuk
saflığında, bazen asırları devirmiş bir bilge olurdu. Kendisine "çağımızın
Pir Sultan'ı" demek daha doğru olur kanaatindeyim.
Haksızlığa, hırsızlığa,
yolsuzluğa, ülkemizi soyan iç ve dış işbirlikçilere, emperyalizme karşı savaş
açmıştı. Otuz yıl önce "Amerika katil, katil" demişti; herhalde
haklıydı. Hapisler yatmış, işkence görmüştü. 68'li gençlik onun türküleriyle
yürüyordu. Deniz'lerin idamıyla "erim erim eriyesin, sürüm sürüm sürünesin",
"kolum nereden aldın bu zinciri", "İnce ince bir kar yağar
fakirlerin üsüne" türkülerini söylemiş ve tutuklanmıştı. Çok hoşgörülüydü;
bugün, bizim de öyle olmamız gerekir. Bir tutuklanmasında kendisini hırpalayan
emniyet görevlisi "yürü, Allah'ını, kitabını..." diye kendisine
hakaret eder. Mahzuni, emniyet görevlisine döner "bana böyle davranma, biz
kardeşiz" der. Görevli iyice kızar "ulan zındık, dinsiz imansız,
nereden kardeşiz" der. Muhzuni, sakin sakin "elbette kardeşiz; siz
Allah'a verip veriştiriyorsunuz, ben de; sadece üslubumuz farklı" der.
Gaziantep'te evi yakıldı,
arabası bombalandı, dostlarından ihanet gördü, hapis yattı, işkence gördü;
acısını eserlerine döktü, halkın sorunlarını dile getirdi. Kimse susturamadı.
Hep, ezilenden, fakirden yana oldu. Ülkesinin bağımsızlığını savundu. Hacı
Bektaş Dostluk Barış Ödülüne layık görüldü. O, bir derviş gibi yaşadı; hem
sevildi hem korkuldu.
"Ben öldükten sonra
işleyin beni.
Ufak vücuduma kefen
istemem.
Varsa, insanlıkla
sararlar beni"
Deyip, hünkara ulaşmak
için Hacı Bektaş İlçesinde gömülmesini istedi. "Mezar taşı koymayın;
bostan ekin mezarıma, gelen geçen canlar yesin" derdi. Vasiyeti yerine
getirildi. Koca Mahzuni, başı dik, dolu dolu, sedası hoş bir derviş gibi
yaşadı, sonsuza uğurlandı, Tanrı'dan rahmet, sevenlerine ve ailesine sabırlar
dilerim.
Değerli arkadaşlar, bu
maddeyle ilgili olarak bazı görüşlerimi de belirtmek istiyorum. Biliyorsunuz,
50 ve daha fazla işçi çalıştıran; fakat, belirli süreli iş sözleşmesi ve süresi
bir yıl ve daha fazla olan belirli süreli iş sözleşmesine göre çalıştırılan
işçiler esas alınır der. Değerli arkadaşlar, ülkemizde 6 000 000'un üzerinde
özürlü insan var, bir hayli de terör mağduru insan var. Bu 6 000 000 kişiden
çok azı çalışmaktadır. Şimdi, bir mecburiyet getirilmezse, eğer, 50 işçi
çalıştıran işyerleri diye, gerçekten, bu, sabit tutulursa ve sözleşmedeki
işçiler gözönüne alınırsa, o zaman, 20, 25, 30, 40 kişi çalıştıran işyerlerinin
hiçbiri özürlü çalıştırmaz.
Şimdi, bu özürlülere bir
şey getirilmiş, yüzde 6 denilmiş...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- 2 dakika daha...
BAŞKAN - Sayın Değerli,
bakınız, Grubunuz üyeleri de dinledi, siz, madde üzerindeki konuşmanızın 4
dakikasını rahmetli bir ozanımızla ilgili olarak kullandınız; dolayısıyla,
madde için geriye sadece 1 dakika kaldı. Şimdi, Başkan olarak benim ne yapmam
lazım; siz takdir edin, ben de ona göre ifade edeyim?!
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- 1 dakika...
BAŞKAN - Buyurun.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, daha önce yüzde 3 idi, bu, yüzde 6'ya çıkarılmış; çok
olumlu bir karar. Bu yüzde 6'nın da yüzde 50'si özürlülere ayrılmış; yani,
yüzde 3'ü özürlü, yüzde 3'ü de hükümlü kişilere verilmiş. Bu, doğru bir
karardır; ama, hiç zannetmiyorum ki, işyerlerinde özürlü kişiler çalıştırılsın.
Bence, burada bir mecburiyet getirmek lazım. Bence, her 10 kişi çalıştıran 1
tane de özürlü çalıştırmalıdır. Özürlülerimizin çoğu sıkıntıda, çoluk çocuğu
aç, hiç kimse iş vermiyor.
Bu cezaların verileceğine
de inanmıyorum. Bu paralar Maliye Bakanlığının açtığı hesapta toplanacak, İş
Kurumuna aktarılacak ve bu paralar toplanıp, bir kurul tarafından da
değerlendirilecek; bunlara, iş sağlığı için işyerleri açma konusunda yardımcı
olunacak deniliyor.
Biraz önce değerli
arkadaşımız da söyledi...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Değerli,
teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, madde üzerinde 3 adet önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "özürlü ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğuna aykırılık"
başlıklı 101 inci maddesindeki "yediyüzelli milyon lira" ibaresinin
"bir milyar beşyüz milyon lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Bayram Meral |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Ankara |
İzmir |
|
İzzet Çetin |
Cevdet Selvi |
Mehmet Küçükaşık |
|
Kocaeli |
Eskişehir |
Bursa |
|
|
Feridun Baloğlu |
|
|
|
Antalya |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73'e 1
inci ek sıra sayılı İş Kanunu
Tasarısının 101 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz
ederiz.
Madde 101'deki
"yediyüzelli milyon" ibaresinin çıkarılarak "asgarî ücretin dört
katı" ibaresinin eklenmesini.
|
İzzet Çetin |
Mustafa Gazalcı |
Hasan Aydın |
|
Kocaeli |
Denizli |
İstanbul |
|
Bayram Meral |
Salih Gün |
Ali Kemal Deveciler |
|
Ankara |
Kocaeli |
Balıkesir |
|
|
Cevdet Selvi |
|
|
|
Eskişehir |
|
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73 sıra
sayılı İş Kanunu Tasarısının 101 inci maddesinin sonuna "kamu kuruluşları
da bu para cezasından hiçbir şekilde muaf tutulamaz" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Lokman Ayva |
Cengiz Kaptanoğlu |
Abdulkadir Kart |
|
İstanbul |
İstanbul |
Rize |
|
Gürsoy Erol |
İrfan Gündüz |
Yekta Haydaroğlu |
|
İstanbul |
İstanbul |
İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, bütçe kanununu da
ilgilendirdiği için, pratik bir değeri de olmayacak. Bu sebeple katılmıyoruz.
BAŞKAN - Teklif
sahipleri, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
LOKMAN AYVA (İstanbul) -
Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ayva. (Alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
LOKMAN AYVA (İstanbul) -
Pek aziz milletimin çok kıymetli vekilleri, verdiğimiz bu önergeyle, Türkiye'de
bir değişimin düğmesine basma fırsatı olduğunu düşünüyorum. Bunu niçin
söylüyorum, neye dayanarak söylüyorum: Bir AK Partimiz var "insanı yaşat
ki, devlet yaşasın" bir CHP'miz var "önce insan" diyor.
DYP'mizin ve bağımsız milletvekillerimizin de benzeri görüşleri olduğunu biliyorum.
Dolayısıyla, insan merkezli politikaların sonucunda gelinmesi gereken bir
noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bazı kanunlar vardır;
kamu kuruluşları, ne hikmetse, muaftır. Mesela, biliyorsunuz, egzozlarla ilgili
bir durum var. Vatandaş aracının egzoz bakımını, onarımını, muayenesini
yaptırır; ama, kamu kuruluşlarının araçları yaptırmaz ve çevreyi de buram buram
kirletirler. (CHP sıralarından alkışlar)
Bir başka husus: Özel
okullar açılır, birsürü şartları yerine getirir; ama, devlet okulları, âdeta,
bu şartları yerine getirmek zorunda değildir. Hastaneler öyle...
Değerli milletvekilleri,
biz, kamu kuruluşlarına, yanlışı yapma fırsatını nasıl tanıyabiliriz?! Yani,
vatandaş olarak ben yapmayacağım; ama, kamu kuruluşu -aslında, yönetimin
keyfîliği neticesinde- yapabilecek. Böyle bir şey olabilir mi?! Gençlerin yüzde
75-80'i de ne yapar; böyle şartlar yüzünden, bu ülkeden memnun olmazlar; çünkü,
birilerine kanuna uymama hakkı veriyoruz. Böyle bir hakkı nereden buluyoruz?!
Yani, vatandaşın evini, arsasını, tarlasını istimlak ediyoruz, zerre kadar
ödeme yapmıyoruz, yıllarca kapılarda süründürüyoruz; ama, vatandaş telefon
faturasını bir gün geciktirse, sırtına biniyoruz. Böyle bir şey olamaz! Yani,
Türkiye, artık, insan merkezli olmak zorundadır. (Alkışlar)
İşte, bu önerge, değişimin
düğmesine basma anlamındadır, özellikle vurgulamak istiyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin sayın üyelerinin, aziz milletimin aziz temsilcilerinin, bu
önergeyi tasvip edeceklerini düşünüyorum.
Peki, tasvip edilmezse,
neden tasvip edilmeyebilir: Üç tane
neden tahmin ediyorum. Birincisi; denilebilir ki: "Biz, başka kanunlarda
karar almıştık; dolayısıyla, ters düşeriz." Ama, efendim, başka yerlerde
yanlış yaptıysak şimdi doğrusunu yapmak iyi bir şey değil mi; hani, yanlıştan
dönmek erdem değil midir? (Alkışlar)
Başka bir itiraz hususu
şu olabilir: "Zaten, bu, başka kanunlarla bu sene bitecek; gelecek sene
kendiliğinden düzelir" ya da "gelecek sene düzeltiriz, daha sonra
düzeltiriz" denilebilir.
Sayın milletvekillerim,
peki, biz, hangi milletin temsilcisiyiz; "bugün git, yarın gel"
lerden bıkmış milletin temsilcisiyiz. (CHP sıralarından alkışlar) O yüzden,
bugün git, yarın gel anlamına gelecek böyle bir anlayışı da kabul etmek mümkün
değil, tasvip edileceğini de zannetmiyorum.
Bir başka husus şu olabilir:
Önerge öz olarak çok iyi; ama, estetik olarak çok şık kaçmayabilir. Hani
"düğün değil, bayram değil, eniştem..." filan denilebilir. Şimdi,
estetik tamam; kaşımı yapacaksınız; ama, cımbızla da gözüm çıkıyor; yani,
insaf, değil mi? O açıdan, kaş yapmak güzel; ama, gözü de mahvetmeyelim; yani,
göz de önemli; kaşı yapmasak, belki, ertelesek de olur; ama, bence göz önemli.
O yüzden, özden uzaklaşmayacak şekilde bir önerge olduğunu düşünüyorum.
Peki, hükümetin katılmama
ihtimali ne olabilir; Sayın Bakanım, benim eşimin memleketindendir,
katılmaması, büyük bir ihtimalle, bana bu önerge üzerinde konuşma yapma fırsata
vermek içindir; çünkü, akşam, Başbakan Yardımcımız da "bu önergeyi
sunalım" demişti. Ben, bunun Genel Kurulda kabul edileceği ve bu anlayışın,
bu değişimin böylelikle başlatılabileceğini düşünüyorum.
Bütün milletvekillerinin,
her zaman olduğu gibi, sağduyularına ve vicdanlarına güveniyorum ve diyorum ki;
işte aziz milletimin problemlerini çözecek Meclis burada, vekilleri burada ve
startı veriyoruz.
Hepinize saygı ve
sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul etmeyenler...
Önerge, kabul edilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73'e 1
inci ek sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 101 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.
Madde 101'deki
"yediyüzellimilyon" ibaresinin çıkarılarak, "asgarî ücretin dört
katı" ibaresinin eklenmesini.
İzzet Çetin
(Kocaeli)
ve arkadaşları
BAŞKAN- Komisyon önergeye
katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN- Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Teklif sahipleri,
gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız efendim?
HASAN AYDIN (İstanbul)-
Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN- Buyurun.
HASAN AYDIN (İstanbul)-
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; burada yasa yaparken, biraz, böyle
sağduyumuza hitap edeceğiz. Zaten, ortaya konulmuş olan cezalar çok caydırıcı
değil, büyük cezalar değil. Üstelik, bu paraların, enflasyon gerçeği de dikkate
alındığında, bir müddet sonra pul olduğu ve caydırıcı olmaktan da çıktığı
hepimiz tarafından biliniyor.
Biz bu önergeyi verirken
bir şeyi de dikkate aldık; abartan, rakamları yükselten bir önerge değil.
Orada, asgarî ücrete endeksli önerimizde, aşağı yukarı, şu anda para olarak
maddeye konulmuş miktar kadar... Yani, abartarak, üç katı, beş katı, on katı
demedik. Kaç paraysa, ona tekabül eden miktar kadar, nakit beyan ederek değil
de, asgarî ücrete endeksli; yani, asgarî ücret bu sene 200 küsur milyon
liraysa, gelecek sene 300 000 000 lira, 500 000 000 olacaksa, ona endeksli bir
öneri yaptık; son derece mantıklı bir öneri yaptık. Burada, gerçekten, biraz da
sağduyunuza başvurarak, zaten ezilmekte olan, zaten yaşamdan bile bıkmış olan
çalışan kesimi biraz kollamak gerek. Konulmuş olan miktarlar son derece komik,
cezalar caydırıcı değil; ama, işin altında, esasında, yine, o "kötü
işveren" diye tabir ettiğimiz, gerçekten çağdaş ve modern işveren olmayanı
korumaya yönelik, hiçbir hazırlığa dayanmayan, ceza maddeleri bugüne kadar
nasıl hazırlanmışsa aynı mantıktan yola çıkarak hazırlanmış, hiç zahmet
edilmemiş; "bu kadar miktar koyalım..." Türkiye'de, hâlâ, öyle para
cezaları var ki, tedavülde öyle paralar yok; yani, 5 lira gibi, 500 lira gibi
cezalardan söz ediyoruz. Her seferinde, Parlamentomuzda, durup dururken
"bu cezalar çok düşük oldu" deyip, bugün olduğu gibi 100 küsur
maddelik -ve bunun da 5-6 maddesi bu cezaları kapsayan- yasaları biz yeniden mi
görüşeceğiz?!
Bu, aynı zamanda
Parlamentonun düzgün çalışmasını sağlayacak, ikide birde sadece ceza
miktarlarını ayarlamak için yasayı yeniden gözden geçirmek gibi bir angaryayı
da ortadan kaldıran bir öneri. Ben, milletvekili arkadaşlarımızın... Yani,
artırılan bir şey yok, işverene yüklenen ekstra bir yük yok, fazla miktarda bir
para yok; sadece adalet var. Bu sene paramızın değeri bu kadarsa, gelecek sene
o değeri muhafaza etmek; yani, caydırıcılık mantığını muhafaza etmek, patronun
ödeyebileceği cezayı ve mantığını muhafaza etmek. Lütfen, bu noktada sağduyulu
davranıp düşünürseniz, faydalı bir öneri yapmış olduğumuzu göreceksiniz.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "Özürlü ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğuna
aykırılık" başlıklı 101 inci maddesindeki "yediyüzelli milyon
lira" ibaresinin "birmilyarbeşyüz milyon lira" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Önergeye
Komisyon katılıyor mu?..
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Günümüz şartlarında
etkili bir yaptırım gücü için, para cezalarının artırılmasına ihtiyaç vardır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Maddenin oylanması sırasında karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - 101 inci maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını
arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.42
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:17.56
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
İş Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının 101 inci maddesinin
oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı
vardır.
102 nci maddeyi
okutuyorum:
Ücret ile ilgili
hükümlere aykırılık
MADDE 102. - Bu Kanunun;
a) 32 nci maddesinde
belirtilen ücret ile işçinin bu Kanundan veya toplu iş sözleşmesinden veya iş
sözleşmesinden doğan ücretini süresi içinde kasden ödemeyen veya eksik ödeyen,
39 uncu maddesinde belirtilen komisyonun belirlediği asgari ücreti işçiye
ödemeyen veya noksan ödeyen işveren veya işveren vekiline bu durumda olan her
işçi ve her ay için yüz milyon lira para cezası,
b) 37 nci maddesine
aykırı olarak ücrete ilişkin hesap pusulası düzenlemeyen veya işçi
ücretlerinden 38 inci maddeye aykırı olarak ücret kesme cezası veren veya
yaptığı ücret kesintisinin sebebini ve hesabını bildirmeyen 52 nci maddedeki
belgeyi vermeyen işveren veya işveren vekiline ikiyüz milyon lira para cezası,
c) 41 inci maddesinde
belirtilen fazla çalışmalara ilişkin ücreti ödemeyen, işçiye hak ettiği serbest
zamanı altı ay zarfında kullandırmayan, fazla saatlerde yapılacak çalışmalar
için işçinin onayını almayan işveren veya işveren vekiline, bu durumda olan her
işçi için yüz milyon lira para cezası,
Verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
üyeleri; görüşülmekte olan 73 ve 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Kanunu
Tasarısının 102 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
yasa tasarısının 102 nci maddesi, ücretle ilgili hükümlere aykırılığı
düzenlemektedir. Benzer bir madde, 1475 sayılı Yasanın 99 uncu maddesinde de
düzenlenmişti; ancak, düzenlenen maddede de öngörülen para cezaları son derece
küçük miktarlardadır. Sayın Bakan, konuşmalarında "işsiz, yükseköğrenim
yapan gençler var; bu gençler asgarî ücretin altında ve sigortasız çalışmaya
razılar" diyor. Tam da böylesi bir ortamda, bu kadar küçük para cezaları,
namuslu olmayan işvereni, ücret hükümlerine uymama konusunda teşvik edici
nitelik ve özellik taşır.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakandan dinlediğimize göre, Sayın Bakan, yükseköğrenim gören gençler
asgarî ücretin altında ve sigortasız olarak
buldukları işte çalışmaya razılar. Biraz da bu gençleri düşünmek
zorundayız" diyor. Sanki "işsiz gençleri düşünmeyelim" diyen
varmış gibi!..
Elbette, işsiz gençleri
de düşünmek zorundayız, onların da sorunlarına çözüm bulmak zorundayız. Hele
hele, iktidar makamı, şikâyet etme yeri asla değildir; sorunları çözme yeridir.
Çalışma Bakanı olan Sayın Bakan, işsiz gençlere iş bulmuş da Cumhuriyet Halk
Partisi mi karşı çıkıyor ya da Sayın Bakanın elini mi tutuyor?! Bunlar
olmadığına göre, Sayın Bakana, kim "işsiz gençleri düşünme"demiş?!
Böyle bir şey mi var?!
Ama, tehlikeli bir
yaklaşım şudur: Eğer, Sayın Bakan "ey işçiler, siz de çok oluyorsunuz; iş
bulmuş da bunuyor musunuz! Sizin yerinize daha düşük ücretle çalışmak
isteyenler var. Getirdiğimiz her düzenlemeye razı olun" diyorsa, işte, o
zaman, demokrasi ve çağdaşlık adına, hukuk devleti, sosyal devlet adına bu
konularda daha, çok ev ödevi yapılmasına ihtiyaç var demektir.
Korkarım ki, Sayın Bakan,
tam da böyle demek istiyor; çünkü, aynı konuşmanın bir başka yerinde, Sayın
Bakan "İş Yasasını, işsizliği önlemek amacıyla çıkarıyoruz. Pasta büyüsün,
herkese yetsin" diyor.
Şimdi, Sayın Bakanın bu
sözlerini, önceki satırdaki söylemleriyle birleştirerek bir arada irdelemek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, İş
Yasasıyla pasta nasıl büyütülür, işsizlik nasıl önlenir; İş Yasası, işsize iş
bulma yasası mıdır, yoksa çalışma hayatını düzenleme yasası mıdır; bu konuları
iyi değerlendirmek gerekiyor. İş Yasasıyla, yeni istihdam alanları
yaratılmıyor, yeni sektörler, yeni teknolojiler getirilmiyor. Peki, bu durumda,
işsize nasıl iş bulunacak; bunu bir değerlendirelim.
Değerli milletvekilleri,
daha önceki konuşmalarımda da açıkça belirttiğim üzere, aslında, Sayın Bakan,
bu konuda çok da bilinçsiz değil; ancak, öngördüğü toplum projesine bizim
vicdanımız razı değil.
Sayın Bakan demek istiyor
ki, biz atipik sözleşme biçimlerini, esnek çalışma biçimlerini, taşeron ve işçi
simsarlığını yasalaştırırsak, bir anlamda, merdivenaltı imalatçılığını
resmileştirmiş oluruz; asgarî ücrete bağlı olmadan, kıdem tazminatı olmadan, sosyal
hakları olmadan sınırsız insan kaynağını kullanmış oluruz; yani, yedek sanayi
ordumuzu harekete geçirmiş oluruz demek istiyor. Bu arada, pek çok kişi iş
sahibi olur, sendika olmasa ne gam!.. Toplusözleşme düzeni olmasa ne gam!..
İnsanlar aç, sefil, asgarî ücretin altında ücretle ve hiçbir sosyal hak olmadan
çalışsa ne gam!.. İnsanlar sömürülse ne gam!.. Biz, bu şekilde kalkınabiliriz
demek istiyor. Sayın Bakan, Çalışma Bakanı olmasına rağmen, insanların sınırsız
ve haksız bir biçimde sömürülmesi yolunu açabilecek bir yasa tasarısına
"evet" diyor.
Sanırım, bu düşünce,
sadece Sayın Bakanın düşüncesi değil, AKP'nin görüşü de bu doğrultuda olmalıdır
ki, bir başka AKP sözcüsü de kendi vilayetlerindeki işçilerin, emekçilerin
sömürülmesi için bu kürsüden çağrı yaptı.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, siyaset, aynı zamanda bir toplum projesi sunma biçimidir,
toplum projesidir, toplumu şekillendirme, biçimlendirme projesidir.
Siyasetçiler de toplum mimarlarıdır.
Sayın Bakanın iki cümlede
verdiği toplum projesinde tablo şöyle:
Türkiye'yi düşük ücret cenneti yaparak, her türlü emek/yoğun düşük teknolojili
sektörlerde geliştirip, dünya pazarlarına bu alanda açılma; yani, Nijerya gibi;
yani, Vietnam gibi; yani 10 dolar aylık ücretle çalışılan yerlerle rekabet
etmeye çalışmak...
Değerli milletvekilleri,
ben, bu Türkiye'ye razı değilim. Bu şekilde dizayn edilen Türkiye, rızam
dışıdır. Türkiye'ye böyle bir rol biçilmesi, vicdanımın üzerinde
kaldıramayacağım kadar ağır bir yük teşkil ediyor. Projesi verilen toplumda insana
değer yok. Bu projede, asgarî ücretin altında çalışan, sendikasız, örgütsüz,
esnek çalışma biçimleri, taşeron ve işçi simsarları arasında sıkışmış,
sömürülmekten posası çıkmış, avurtları çökmüş, rengi sararmış, kara sarı
sağlıksız insanlar var; bu projede, sömürülmüş kadınlar, tüketilmiş çocuklar
var. Sunulan bu toplum projesini, şiddetle reddediyorum! Bunu, Türkiye'ye ve
Türkiye'nin insanına layık görmüyorum!
Sayın Bakanımın çok ciddî
yanıldığı bir nokta var; işsizliğin arttığı ortamlarda, emeğin ayak altına
alınması değil de korunması politikasına ihtiyaç vardır. Hem bilinmelidir ki,
mevcut işçinin hakkını ketmetmek, yok etmek, işsize iş sağlamayacaktır. İşsiz
ile işçi arasında bir çelişki, bir husumet yoktur, olmamalıdır da. Bu politika,
sadece vahşi kapitalizmi sınırsız uygulamak için, sözde bir gerekçe teşkil
edebilir. Tam da söylemin aksine, emek arzının yoğun olduğu dönemlerde, iş
yasası, emeği daha iyi korur biçimde düzenlenmelidir. Emek arzının düşük olduğu
dönemlerde, emek zaten kendini koruyabilir; tehlikeye maruz kaldığı asıl
dönemler, emek arzının yoğun olduğu, yani işsizliğin yoğun olduğu dönemlerdir.
Herkesi yarı işsiz yapmak, bir başarı değildir; yeni iş sahaları, yeni
sektörler yaratmak, yeni kalkınma modelleri bulmak başarıdır. Herkesi
yoksullukta, yoklukta, muhtaçlıkta eşitlemeye çalışmak ve bir grup da tufeyli
yaratmak övünülecek bir durum değildir. Gerçekleştirilmeye çalışılan iş yasası,
özünde, bu kötülükleri taşımaktadır; onun için karşı çıkıyoruz; onun için
Anayasamızın sosyal devlet ilkesine de aykırıdır.
Sayın Bakanın daha önceki
konuşmalarındaki fotoğraf benzetmesine yollama yaparak "Sayın Bakan,
fotoğrafta kan var; kan olan fotoğraf güzel değildir" demiştim. Bu
anlattığım gerekçelerle; fotoğrafta kan var değerli arkadaşlarım; evet,
fotoğrafta, emekçilerin, yoksulların kanı, gözyaşı, alınteri, sömürülen emeği
var, tüketilen yaşamı var, zulüm var. Bu yasa, çalışanlar için zulümdür; gelin,
zulme alet olmayın ve bilin ki, zulümle abat olanın ahiri berbat olur.
Hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel, kürsüde
konuşan değerli milletvekilimiz, konuşmasının çoğu yerinde, benim konuşmalarıma
atıfta bulunarak, kendi değerlendirmelerini yaptı; daha doğrusu, kendi sordu,
kendi cevapladı. Şimdi, ben, Cumhuriyet Halk Partisi konuşmacılarını dikkatle
izliyorum; yani, gerçekten, demagojiyi bu kadar iyi yapabilen bir parti, acaba,
seçimde...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) -
"Demagoji" yanlış!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Demagojiyi siz yapıyorsunuz!
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Ben, sizi sabırla dinliyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Yanlış! Biz, eleştiri yapıyoruz, demagoji yapmıyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Yani, seçimde niye bu kadar düşük
oy aldı, buna da bir mana veremiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Hayır, hayır... "Demagoji" lafı yanlış. Sayın Bakan "demagoji"
lafını geri alsın. Biz, burada, demagoji yapmıyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla)
- Gerçekten; yani, değerli arkadaşlarım...
BAŞKAN - Sayın Bakanım...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Bakan, demagoji lafını geri alsın.
BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Özyürek.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Peki "laf ustalığı"
diyelim Sayın Başkan; tamam, geri aldım, "laf ustalığı" diyelim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Yanlış eleştiri yapabiliriz; ama, demagoji yapmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Özyürek...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Bir bakana "demagoji yapıyor" demek de yakışmıyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Peki, geri aldım... Tamam,
Başkanım... Geri aldım, tamam...
BAŞKAN - Sayın Özyürek, o
sözünü Sayın Bakan geri aldı efendim.
Buyurun Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu
tasarı, iki haftadır Yüce Meclisin gündeminde. Bu tasarıyı engellemek adına,
İçtüzüğün vermiş olduğu bütün imkânlar, son nefesine kadar, son dakikasına
kadar kullanılıyor. Kullanılsın, itirazımız yok; ama, şimdi, nasıl, benim
burada sarf ettiğim bir kelime sizlerin tepki vermesine yol açtıysa, biz de,
etten, kemikten, sinirden insanlarınız. Onun için, konuşmalarda, biraz insaf
ölçüsünü aşmamak lazım. Şimdi, ben, değerli arkadaşımı dinledim; yani,
konuştuğu kelimelerle, ürettiği fikirlerle benim düşüncelerimin uzaktan
yakından hiçbir alakası yok. Kendi fikirlerinizi söyleyin; ama bana atfen, beni
referans göstererek fikir üretmek hakkını size kim veriyor? Bu kürsü özgür bir
kürsü; ama karşılıklı olarak birbirimizin hakkına, hukukuna riayet etmemiz
gerekiyor.
Biz diyoruz ki, dünyada
bir dalga var, küreselleşme denen bir olgu var. Bu küreselleşmeyi algılayıp,
ülkenizde buna göre mekanizmalar geliştirip tedbir mi alacaksınız, yoksa bu
dalga gelsin kim ezilirse ezilsin, altta kalanın canı çıksın mı diyeceksiniz?
Bizim düşüncemiz şu: Biz diyoruz ki, dünyada tek başımıza yaşamıyoruz, dünyadaki
gelişmeleri görüyoruz, o halde biz, çalışma hayatımızı bazı mekanizmalarla
donatmak zorundayız; yapmaya çalıştığımız, gayretimiz budur. Bu sadece benim
fikrim değil, hükümetimizin fikri değil, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planlarında, Ulusal Programda bu tip çalışma biçimleri öngörülmüştür.
Bu planlar, programlar da Yüce Meclisin onayından geçmiştir ve devlet
politikası olmuştur. Bunu defaatle anlatmaya çalıştım; yani şu tasarıyı baştan
hazırlayan biz değiliz, biz bu sürecin ortasında bu işe katıldık; ama devletin
devamlılığı var, devletin devam eden politikaları var, biz bu politikayı devam
ettiriyoruz. Tasarıyı tenkit edebilirsiniz, tasarıyı eleştirebilirsiniz, o
noktada bu tasarıyı hazırlayan değerli bilim adamlarına da haksızlık ediliyor,
onların burada kendilerini savunma hakkı yok, konuşma hakkı yok; bu hocalarımız
da iyiniyetle, bilim adamı namusuyla bir şey üretmeye çalışmışlar, onları da
vicdansız şekilde eleştirmemek lazım diye düşünüyorum.
Evet, şimdilik bu kadar
ifade ediyorum, ileriki oturumlarda bu tasarıya ilişkin görüşlerimi daha
etraflı sizlerle paylaşma imkânı bulacağım, hepinize saygılar sunarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Şahsı adına, Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.
İstanbul Milletvekili
Sayın Hasan Aydın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika efendim.
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada, bir yasayı, bir yasa paketini
engellemeye çalışıyoruz; doğrudur.
AHMET YENİ (Samsun) -
Engelliyorsunuz...
HASAN AYDIN (Devamla) -
Engellemeye çalışıyoruz, engelleyemiyoruz, sayımız yetmiyor, zamanı uzatıyoruz;
ama, belki, bu süre içerisinde, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili
arkadaşlarımın, halkın seçmiş olduğu milletvekili arkadaşlarımın, daha çok da,
Türkiye'de ezici çoğunluğu oluşturan yoksul kesimden oy almış buraya gelmiş
olan milletvekili arkadaşlarımın, zaman içinde, düşünceleri, duyguları bir miktar değişir, bir miktar onları
etkileyebiliriz diye bu mücadelemizi sürdürüyoruz ve bu, demokrasinin ruhuna da
aykırı değil; sizler bunu çıkarmaya çalışıyorsunuz, biz de engellemeye
çalışıyoruz.
Siz, bir çizginin bir
tarafını, biz başka bir tarafını tutuyoruz. Siz, oy almış olduğunuz kesimlerin
menfaatlarını savunmaktan vazgeçmiş gözüküyorsunuz...
AHMET YENİ (Samsun) - Biz
her kesimin menfaatını düşünüyoruz...
HASAN AYDIN (Devamla) -
Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, biz, kendimizi anlatamadığımız için tek
başımıza iktidar olamadığımız ve oyunu alamadığımız kesimlerin menfaatlarını
savunmaya çalışıyoruz.
Allahaşkına, bir yasa
düzenlenirken, o yasanın edebî yanından tutunuz, fayda yanından tutunuz,
anlatım yanından tutunuz, çizgi yanından tutunuz, adalet yanından tutunuz, en
sıradan insanlara bile anlattığınız zaman anlayabilecekleri bir dili,
milletvekili arkadaşlarımın anlamış olmalarına rağmen, anlamış olduklarının
tersi el kaldırmalarını, topluma izah etmenin bir yolunu bulmak gerek.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 9
profesör hazırladı...
HASAN AYDIN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, 9 profesör hazırlamış olabilir. Bu ülkede, çok değerli
profesörler vardır, bilim adamları vardır; ama, bu ülkede, belli sınıfların
faydalarını savunmuş, belli sınıflar adına kalem oynatmış, belli sınıflar adına
kalemlerini silah olarak kullanmış çok insan da tanırız biz. Bu nedenle, bilim
adamı dediğiniz zaman, bilim adamının kaleminin ucundan neyin kâğıda aktığına
bakmaktayız. Bilim adamının kaleminin ucundan akan, mazlumdan yana bir mürekkep
değil.
Bakınız, burada, bundan
sonraki maddeler için de samimî bir önerge verdik ve arkadaşlarımızla
tartışarak dedik ki... Bugün, biraz önce, Resul arkadaşımla konuşuyorum,
"Basın Yasasında, hâlâ 1 000 liralık cezalar var" dedi ve hatta dedi
ki: "1 000 liralık cezayı unutup, ihmal edip ödemediği için, yıllarca
hapis yatan insanlar var." Çok basit bir şey önerdik; buraya 100 000 000
lira yazmışsınız, bu 100 000 000 lirayı, bugünkü ederi miktarında asgarî ücrete
endeksleyelim dedik; reddediyorsunuz. Arkadaşlar, söyler misiniz bana bu ne
demek?.. Yani, 100 000 000 lira veriyorsunuz, bu 100 000 000 lira bize az
geliyor, işverenlerimizi yok etmek istiyoruz, bunun yerine 1 000 000 000 lira
verin, 10 000 000 000 lira verin gibi bir öneride bulunmadık; sadece, adaletin
terazisini sabit tutmak için öneride bulunduk.
Bu düşüncelerimizi burada
söylerken, kimi kendisinin ayaklarını yerden kesmiş bu düşüncelerimize, kendi
iç dünyasındaki komplekslerini gidermek için bıyık altından gülen
arkadaşlarımız olabilir burada; o bıyık altındaki gülüşlerini, kendilerinin komplekslerinin
tatmin aracı olarak da kullanabilirler; ama, biz adalete güveniyoruz; diyoruz
ki: Adaletin kılıcını düzgün sallayalım.
O gün de burada söyledim,
burada tarif edilen işveren tipi, kötü işveren tipidir. Burada tarif edilen
işveren tipi, yaratan, üreten, kâr etmeyi amaçlayan, ülkesini kalkındırmayı
amaçlayan işveren tipi değildir. Burada tarif edilen işveren tipi, yani o çok
değerli 9 bilim adamımızın kaleme almış olduğu, mürekkeple kâğıda dökmüş olduğu
anlayış, feodal, geri, gelişmeye açık olmayan, kendi işçisine üç kuruşu verip
onda da gözü olan işvereni tarif etmektedir. Tarif etmiş olduğu işçi sınıfı
ise, Türkiye'nin işçi sınıfı değildir; kötü bir işçi sınıfı da tarif
etmektedir. Kaçak, göçek, verimsiz, sürekli olarak tehdit edilmesi gereken,
kontrol edilmesi gereken bir işçi sınıfı tarif edilmektedir bu yasada.
Ben, bir şey daha rica
ediyorum: Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, ikide bir, sıkıştıklarında
"Cumhuriyet Halk Partililer böyle yapıyor, ha demek ki bunun için az oy
almışlar" dememeliler; zira, burası indi bindi dünyası. Bundan önceki
Parlamentodaki siyasal partiler burada yok. O siyasal partiler vatandaşa bazı
vaatlerde bulunurken farklı şeyler söylemişlerdi, vatandaşın umutlarına
seslenmişlerdi, güzel vatandaş, saf vatandaş inanmış ve sandığa gitmiş oy
vermişti.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, burada, "demek ki, Cumhuriyet Halk Partisi bu nedenle oy aldı"
diyen Sayın Bakanımıza sesleniyorum: Eğer, böyle söylerseniz, seçim arifesinde
söylemiş olduklarınızı burada yerine getirmezseniz, gelecek sefer, korkarım,
size de, burada "neden az oy alıyorsunuz" deme zahmetine bile kimse
girmeyecek; çünkü olmayacaksınız. Niyetimiz ve talebimiz bu değil tabiî.
AHMET YENİ (Samsun) -
Biz, sizinle olalım istiyoruz.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Ne söylemişsek onu yapalım. Düşüncelerimizi, fikirlerimizi biraz adaletli...
Biz, iyi işverenden, verimli işverenden, üreten işverenden, ülkesini
kalkındırmaya çalışan işverenden yanayız. Biz, tacirliği bilmeyen; biz, üç
kuruşu, beş kuruşu sağdan vurup sola almaya çalışan ve bu vesileyle kâr etmeye
çalışan işveren tipini elbette savunamayız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASAN AYDIN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Aydın, 1
dakika eksüre veriyorum.
Buyurun.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, burada konuşurken, mutlak muhalefet yapmanın, mutlak
arkadaşlarımızın zamanını uzatmanın, mutlak burada zamanı uzattıkça kendimizi
halka anlatmanın bir yolunu bulmanın ötesinde, samimiyetle, sizlerin bile,
belki de üç gün sonra veya şu anda ben konuşurken bile "doğru, bu arkadaşımızın dediği gibi, 100 000 000
lira yerine bunu asgarî ücrete endeksleseydik, bundan kim ne zarar
görürdü" diye düşünen arkadaşlarımızın biraz sağduyulu... "Efendim,
siyasal bir partiyiz; biz, burada, partinin düşüncelerinin tersi beyanda
bulunamayız"ın ötesinde, her birimizin bir milletvekili olduğu, her
birimizin milleti temsil ederken, partimizin menfaatlarının ülkemizin
menfaatlarından daha büyük olmadığı gerçeğinin altını çizme ihtiyacında olmamız
gerektiğini ifade etmekteyiz.
Saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aydın.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sayın Başkan, ismimi yanlış bir şekilde kullandı; 69 uncu maddeye göre siz
istiyorum.
BAŞKAN - İsminizi nasıl
yanlış kullandı?
RESUL TOSUN (Tokat) -
Biraz önce "Resul Bey" diyerek, bana atıfla bir şeyler söyledi. 69
uncu maddeye istinaden söz hakkı istiyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sataşma yok Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Tosun,
tutanağı inceleyeyim, bakayım.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Efendim, hakaret demiyorum; benim adım yanlış bir yerde kullanıldı.
BAŞKAN - Sayın Tosun,
tutanağı inceleyelim; dediğiniz varitse, söz hakkınız bakidir.
Trabzon Milletvekili
Şevket Arz?..
Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya?..
Diyarbakır Milletvekili
Sayın Cavit Torun, buyurun.
Sayın Torun, süreniz 5
dakika efendim.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, aziz milletimizin değerli temsilcileri; görüşülmekte olan İş
Yasası Tasarısının 102 nci maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere
söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uzun zamandan beri görüşmekte olduğumuz İş Yasası Tasarısını
kanunlaştırmaya çalışıyoruz; geceli gündüzlü çalışmalarımızla yoğun gayret
içerisindeyiz.
Bu kanun, hukuk
sistemimizin temel kanunlarından birisidir. Yıllarca, işin uygulayıcılarından
biri olarak 1475 sayılı Kanunun, birçok yönden insan hak ve hukukuna aykırı
nitelikler taşıdığını bizzat müşahede etmiş, neden işçi aleyhinde olan
hükümlerin düzeltilmesi konusunda bir gayret içerisine girilmediğini hep
düşünmüşümdür; ancak, yıllarca o sıkıntıları çeken birisi olarak, bugün
çıkarmaya çalıştığımız ve gerçekten işçilerimiz için önemli bir adım
niteliğinde olan bu yasanın çıkmasına, bir şekilde vesile oluyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarının işçilerimiz yönünden birçok yeni maddesi var.
Geçen bir konuşmam sırasında bunlara kısmen değinmiştim. Tasarının büyük
bölümünün kanunlaştırıldığı bu aşamada, isterseniz bu yenilikleri bir daha
hatırlayalım ve sevgili Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın, günlerdir, bu
tasarı sebebiyle bizlere yöneltmiş oldukları kimi görüş ve düşüncelerin
gerçekleri yansıtmadığını, yüce milletimizin bilgisine sunalım.
İş ilişkisinde, dil, ırk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım yapılamaz.
İşyeri veya işyerinin bir
bölümü, hukukî bir işleme dayalı olarak başka birine devredildiğinde, devir
tarihinde, işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmeleri, bütün hak
ve borçlarıyla birlikte devralana geçer.
Devreden veya devralan
işveren, iş sözleşmesini, sırf işyerinin veya işyerinin bir bölümünün devrinden
dolayı feshedemez ve devir, işçi yönünden fesih için haklı sebep oluşturmaz.
Süresi bir yıl ve daha
fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılmasının zorunlu olması ve
niteliği itibariyle otuz günden fazla süren işlerin sürekli iş akti olarak
nitelendirilmesi, yasanın yenilikleri arasındadır.
Bilindiği üzere, yasanın
14 üncü maddesinde, çağrı üzerine kısmî süreli iş ilişkisi düzenlenmiştir.
Muhalefetin sayın konuşmacıları tarafından çok sık olarak eleştirilen
maddelerinden birisi olan düzenlemede, hafta, ay ve yıl gibi bir zaman dilimi
içerisinde, işçinin ne kadar süreyle çalışacağını tarafların belirlemedikleri
iş akitlerinin bu kapsamda sayılacağı ve böyle bir akti yapanların, haftada en
az on saatlik bir çalışmayı garanti ettikleri hüküm altına alınmış
bulunmaktadır.
Yine, sayın muhalefet
sözcüleri tarafından tereddütle karşılanan konulardan birisinin takım
sözleşmesi olduğunu gördük. Yasa tasarısının 16 ncı maddesinde düzenlenen bu
sözleşme biçiminde, birden çok işçinin meydana getirdiği bir takımı temsilen,
bu işçilerin birinin takım kılavuzu sıfatıyla işverenle yaptığı sözleşmeye
takım sözleşmesi denildiği ve bu sözleşmenin, süresi ne olursa olsun, yazılı
biçimde yapılması gerektiği hüküm altına alındı.
Sevgili arkadaşlar, diğer
maddeler gibi, 14 ve 16 ncı maddelerde düzenlenen konular, ülkemizde, fiilen ve
hemen her gün uygulama alanı içerisinde olmasına rağmen, yasal bir düzenleme
içerisinde olmamış ve bu konunun hukukî statüye kavuşturulması, iktidarımız
tarafından gerçekleştirilme aşamasına getirilmiştir. Özellikle, ülkemizde
önemli bir çalışma alanı olarak ortaya çıkan gündelikçi kadınların çalışmaları
ile mevsimlik işçilerin -yani, pamuk, tütün ve fındık işçilerinin- durumu, bu
yasal düzenlemeyle kayıt altına alınmayla çalışılmıştır.
Takım sözleşmesiyle iş
ilişkisi kurulan işçilere ücretlerini, işveren veya işveren vekilinin bizzat
ödemesi ve takım kılavuzu (amele çavuşları) için, takıma dahil işçilerin
ücretlerinden, işe aracılık veya benzeri bir nedenle kesinti yapılamamasının
hüküm altına alınması, işçi haklarının kaybının önüne geçilmesinde önemli bir
adım olmuştur.
Bu tasarının devrim
niteliğindeki düzenlemelerinden birisi, 20 nci maddede, iş sözleşmesi
feshedilen işçiye, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen
sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiasıyla, fesih bildiriminin tarihinden
itibaren bir ay içerisinde, iş mahkemesine dava açma imkânının getirilmesidir.
Açılacak davada ispat külfeti işverene getirilmiştir. Açılacak davaların seri
usulü muhakemeye tabi olması, davanın en geç iki ay içerisinde bitirilme
mecburiyeti ve bir ay içerisinde de Yüce Yargıtayca karara bağlanması
keyfiyeti, ilk defa hukuk sistemimize girmiş bulunuyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; işçi ücretlerinin dörtte 1'inden fazlasının haczedilemeyeceği
kuralı, kamu makamlarının hakedişlerden işçinin ücretini kesme yükümlülüğü ve
bu kuruluşların müteahhide verdiği her türlü bina, köprü, hat ve yol inşaatı
gibi yapım ve onarım işlerinde çalışan işçilerden müteahhit ve taşeronlarca
ücreti ödenmeyenlerin bulunup bulunmadığını kontrol edip, ücreti ödenmeyen
varsa, müteahhitten veya taşerondan istenilecek bordrolara göre, ücretleri,
bunların hakedişlerinden ödeme kuralı, elbette işçilerimizin lehine olan bir
düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının 46 ncı maddesinde çok önemli tartışmalar yaşandı. Bu
maddedeki "Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden
önce...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Torun,
size 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.
CAVİT TORUN (Devamla) -
... 63 üncü maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile
7 günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz ve en az 24 saat dinlenme (hafta
tatili) verilir" hükmü, kimi arkadaşlarımız tarafından "siz cuma
gününü tatil yapmak istiyorsunuz" diye değerlendirildi ve bir arkadaşımız
"ben laikim, pazar günleri tatil yapmak istiyorum ve o nedenle böylesine
belirsiz bir düzenlemeyi kabul etmiyor ve yasal düzenlemedeki gibi, haftalık
tatil gününün pazar günü olarak bu kanuna derç edilmesini talep ediyorum"
dedi.
Arkadaşlar, önce, bir
konuyu, bilgi sahibi olmak açısından tasrih etmek istiyorum. Öncelikle,
muhafazakâr kesimlere bir suç isnadı gibi yamanmak istenen "cuma gününün
tatil olmasını istiyorlar" argümanının, zihinsel kodlamadaki yanlışlık
sebebiyle gerçekleri yansıtmadığını ifade etmek isterim; çünkü, bu argümanın
faili olarak gösterilmek istenen insanların fikir ve düşüncelerini
anlamlandırırken, referans olarak değerlendirilen birikimlerinde cuma tatili
diye bir tatilleri yoktur. Ayet aynen şöyledir: "Cuma ezanı okunduğunda,
işlerinizi bırakarak namaza koşun ve bundan sonra Allah'ın fazlından
yararlanmak için yeryüzüne dağılın." Görüldüğü üzere, cuma gününün tatil
olması diye bir kural kesinlikle bizim referanslarımız arasında bulunmuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Torun,
süreniz doldu; son cümlenizi alayım.
Buyurun Sayın Torun;
lütfen...
CAVİT TORUN (Devamla) - O
nedenle, ben, konuyu gündeme getiren arkadaşımızın "ben laikim, pazar
günleri tatil yapmak istiyorum" düşüncesinin de laiklikle bir ilgisinin
bulunmadığını, pazar günleri tatilinin İsevî bir yaklaşım olduğunun bilinmesini
isterim. Zira, bu inanışa göre...
BAŞKAN - Sayın Torun,
lütfen son cümlenizi alayım efendim... Lütfen...
CAVİT TORUN (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
Zira, bu inanışa göre,
Allah dünyayı altı günde yaratmış ve -hâşâ- yorulup, yedinci gün tatil yapmıştır diye bilinmektedir, iddia
edilmektedir.
BAŞKAN - Sayın Torun,
lütfen, son cümlenizi alabilir miyim efendim!
M. CEVDET SELVİ
(Eskişehir) - Sayın Başkan, konuşsun arkadaş, istifade ediyoruz.
BAŞKAN - Hayır efendim,
belirli bir sistemimiz var.
Sayın Torun, son
cümlenizi alayım, lütfen...
CAVİT TORUN (Devamla) -
Efendim, ben, 1 dakikanızı rica ediyorum; lütfen... Bitireyim...
BAŞKAN - Hayır; daha
sonraki maddelerde de konuşmanız var, devam edebilirsiniz; buyurun.
CAVİT TORUN (Devamla) -
Peki...
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sağ olun.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce, geliş sıralarına göre
okutacağım; sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "ücret ile ilgili hükümlere aykırılık" başlıklı 102 nci
maddesinin (a) bendindeki "yüzmilyon lira" ibaresinin "altıyüz
milyon lira" olarak, (b) bendindeki "ikiyüz milyon lira"
ibaresinin "bir milyar beşyüz milyon lira" olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Bayram
Meral |
Enver
Öktem |
|
İzmir |
Ankara |
İzmir |
|
İzzet
Çetin |
Cevdet
Selvi |
Mehmet
Küçükaşık |
|
Kocaeli |
Eskişehir |
Bursa |
|
|
Feridun
Baloğlu |
|
|
|
Antalya |
|
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi, ikinci ve maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme
alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 73'e
1 inci Ek İş Kanunu Tasarısının 102 nci maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini saygılarımızla arz ederiz.
(a) bendinin son
paragrafının "her ay için yüz milyon lira" ibaresinin çıkarılarak
"asgarî ücretin yarısı kadar" ibaresinin,
(b) bendinin son kısmında
"ikiyüz milyon lira" ibaresinin çıkarılarak "asgarî ücret
kadar",
(c)
bendinin son kısmında "yüz milyon lira" ibaresinin çıkarılarak
"asgarî ücretin yarısı kadar" ibaresinin konulmasını saygıyla arz
ederiz.
|
Hasan
Ören |
Muharrem
Doğan |
Hasan
Aydın |
|
Manisa |
Mardin |
İstanbul |
|
Ramazan
Kerim Özkan |
|
Ali
Oksal |
|
Burdur |
|
Mersin |
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılması için talepte bulunuyorum.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teklif
sahipleri, gerekçeyi mi okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Evet.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Enflasyon gerçeği.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler...
Önergeyi kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır;
önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "ücret ile ilgili hükümlere aykırılık" başlıklı 102 nci
maddesinin (a) bendindeki " yüz milyon lira" ibaresinin "altıyüz
milyon lira" olarak, (b) bendindeki "ikiyüz milyon lira"
ibaresinin "bir milyar beşyüz milyon lira" olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Bayram
Meral |
Enver
Öktem |
|
İzmir |
Ankara |
İzmir |
|
Cevdet
Selvi |
Mehmet
Küçükaşık |
Feridun
Baloğlu |
|
Eskişehir |
Bursa |
Antalya |
|
|
İzzet
Çetin |
|
|
|
Kocaeli |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde
mi konuşacaksınız?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çetin.
Süreniz 5 dakika efendim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
herhalde, yakın zamanda, bu Parlamento tarihinde, böylesi inatla, ısrarla bir
yanlış yasa yapma eğiliminde olan bir başka dönem yaşanmamıştır diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, dün
akşam da benzer bir maddede konuşurken cezadan amacın ıslah olması gerektiğini,
caydırıcı etkisi olması gerektiğini söyledik. Şimdi, maddelerde, tabiî, bunlar,
bu iş yasasına uymayan işverenlerin; yani, ben, yasadışı çalıştıracağım ve
buradaki müeyyidelere aykırı hareket edeceğim, Türkiye Cumhuriyeti
Parlamentosunun almış olduğu yasalara karşı hile yapacağım diye ısrar eden,
iyiniyetli olmayan işverenleri yasaya uydurma çabalarının bir önceki geri
çekmede düzeltildiğini söylemiştim.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, bu yasadan etkilenecek toplumsal kesimler, işsizler, işçiler,
çalışanlar kan ağlıyor. Bakınız, biraz evvel, bir işçi arkadaşım bir şiir
gönderdi; çok kısa, size atfen yazılmış. Çok iyi bir şiir okuyucusu değilim;
ama, izninizle, dörtlüklerden üç dört tanesini okumak istiyorum:
"Çağdaş köleliğin İş
Yasasına,
AK'ça görünerek evet
dediniz,
Bir avuç rantçının pis
masasına,
Emekçi hakkını mezat
verdiniz.
Memur olmuşsunuz, ortam
germeye,
Onca düşmanlığın sebebi
niye,
İnsanı mal gibi ödünç
vermeye,
AK'ça görünerek evet
dediniz.
İktidar olunca yoldan
saptınız,
Rantçı Hakkını kalkan
yaptınız,
İmdat sesimize saf saf
baktınız,
AK'ça görünerek haktır
dediniz,
Uygar yasaları biz de
isteriz,
Doğru davrananı kalpten
severiz,
Gerçek vatandaşız üvey
değiliz,
Üvey diyenlere evet
dediniz.
Sayısal çoğunluk zorbalık
değil,
Kaypakça güreşmek
dobralık değil,
Başdemir der; Ulusum
arpalık değil,
Arpalık görenlere evet
dediniz."
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, yasanın yansımaları başladı. Bakınız "AK Partiyiz"
diyorsunuz; ama, adınızın "AK Parti" olmadığını, bundan birkaç ay
önce, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Ajay Chibber bütçedeki dağılımları
görünce "bu bütçe yoksulluğu artırır, sosyal patlamanın önünü açar"
diyerek sizleri uyarmıştı. Şimdi, burada, biz de uyarıyoruz ve diyoruz ki
-ister anlayın, ister anlamayın, ister engelleme deyin, ister uyarı olarak
değerlendirin, nasıl değerlendirirseniz değerlendirin- bu yasada gerçekten
uyarılmaya ihtiyacınız var. Defalarca uyarıyoruz; zaman zaman geliyorsunuz
"bize akıl mı veriyorsunuz" diyorsunuz. Dünya Hizmet Sözleşmesi
GATS'ı, dünya ülkeleri, özellikle bizim gibi ülkeler imzaladıktan sonra, onun
Başkanı "bu anlaşmayla şirketler ne kazandığını, devletler ne kaybettiğini
bilmiyorlar" demişti. Şimdi, ben de diyorum ki, bu yasayla, işverenler, o
bahsettiğimiz yasadışı çalışmayı alışkanlık haline getiren işverenler ne
kazandığını çok iyi biliyor; ama, işçiler, sendikalar ve AKP olarak siz, ne
kaybettiğinizin farkında değilsiniz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
102 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
103 üncü maddeyi
okutuyorum:
Yıllık ücretli izin
hükümlerine aykırılık
MADDE 103. - Yıllık
ücretli izni bu Kanunun 56 ncı maddesine aykırı olarak bölen veya izin ücretini 57 nci maddenin üç
ve dördüncü fıkralarında belirtilen usule aykırı olarak ödeyen veya eksik ödeyen veya 59 uncu maddedeki hak
edilmiş izni kullanmadan iş sözleşmesinin sona ermesi halinde bu izne ait
ücreti ödemeyen veya 60 ıncı maddede belirtilen yönetmeliğin esas ve usullerine
aykırı olarak izin kullandırmayan veya eksik kullandıran işveren veya işveren
vekiline bu durumda olan her işçi için
yüz milyon lira para cezası verilir.
BAŞKAN - 103 üncü madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ali
Rıza Bodur; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer
üyeleri; İş Kanunu Tasarısının 103 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini sunmak için söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. Televizyonları başında bizi dinleyerek, bizi
izleyerek yarınlarından endişe duyan işçilerimize, yarınlarının güvencesinin
Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu muştuluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
görüştüğümüz yasa, bir toplumsal yasadır. Toplumsal yasaların tarafları vardır.
Bu yasanın da tarafları işçiler, işverenler ve hükümettir. Böylesine bir
yasanın, sosyal politikanın -uzaktan yakından dahi olmasa, birazcık kıyısından-
biliminden geçmiş bir anlayışla, bu çevreler arasında uzlaşmanın olabildiğince
sağlanması sonucu Parlamentoya getirilmesi temel koşuldur. Bütün çağdaş
ülkelerde bu böyle anlaşılır, böyle uygulanır.
Ben, bu yasanın, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin mart ayındaki gündemine gelişinden bu yana, terminoloji
konusunda, iktisat öğrenimim sırasında aldığım sosyal politikalar konusunda, sendikalar
ve çalışma barışı konusundaki her türlü bilgimi neredeyse unutuyordum; çünkü,
herkes, alabildiğince ilimden, bilimden uzak birçok tanımlamayı kendince
yapmayı marifet sayarak, yasa hakkında ahkâm kesmeye başladı. Burada çıkıp,
bilip bilmeden, yanlış bilgilerle milletvekillerimizi, halkımızı motive etmeye
çalıştılar.
Ben şimdi sormak
istiyorum. Değerli arkadaşlar, biz, Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisiyiz
ve hükümetimiz de, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti. Bir sayın bakanın, burada,
çıkıp da "yapmayın arkadaşlar, bu yasayı hazırlayan bilim adamlarına
haksızlık ediyorsunuz" deme hakkı yoktur; çünkü, Bakanlar Kurulu bu yasayı
imzaladıktan sonra, tasarı haline getirdikten sonra, bütün devreler kesilmiştir
ve bu yasa, Bakanlar Kurulunun malıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Burada
söylenilen sözler, yapılan eleştiriler, onu, siyasî kanaat olarak, siyasî hak
olarak, bu Meclisin gündemine taşıyan Bakanlar Kurulunundur. Onun için, kalkıp
da, bunu siyasî literatüre yanlış sokmayalım, demokrasilerde siyasî irade
sorumluluk taşır; yani, siz, Sayın Bakanım, yarın seçmenin karşısına
çıktığınızda, yarın işçilerin karşısına çıktığınızda, yarın yurttaşlarımızın
karşısına çıktığınızda, onun getirisini siz kâr hanenize yazacaksınız; onun
zararını da siz ödeyeceksiniz, oradaki profesörler değil. Onun için, bu,
hükümetinizin malıdır, sizin tasarınızdır; bunu, başka yönlere çekerek
yurttaşlarımızı kandırmanın hiç de yolu yoktur.
Değerli arkadaşlar,
şurada bir belge var; mart ayının 14'ünde bu tasarı burada görüşülürken,
hükümetimizin sayın sözcüsü Çalışma Bakanımız, bu tasarının üzerinde
sendikaların uzlaştığını söylemişti; ama, aynı gün, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kulislerinde birbiriyle hiç de uyum içerisinde olmayan, birbiriyle
zaman zaman rekabet içerisinde olan Türk-İş, Hak-İş ve DİSK genel
başkanlarının, bu uzlaşmanın olmadığını kanıtlayan bildirisine tanık olduk.
Şimdi, ben bir de şunu anlamakta zorluk çekiyorum:
Değerli milletvekilleri,
bir yasanın bu kadar uzun sürede, bu kadar uzun çalışma içerisinde çıkarılmasının
haklı bir gerekçesi olması gerekir. Yani, mahkemelerde bu yasanın çıkmasını
bekleyen çok acil sorunların ve yüklü dosyalarının bulunması gerekir. Yani, bu
yasanın, yeni birtakım hakların veya haklarını almalarına karşı durulan
birtakım çevrelerin çıkarlarını koruyacak yeni hükümlerinin çok acil olması
gerekli. Bunlar böyle olmadığı halde, bu yasayı, gece demeden gündüz demeden,
sabahlara kadar, birbirimizle atışarak, tartışarak, zaman zaman şakalaşarak,
uzun süreler çalışarak çıkarmaya çalışmamızın anlamını, ben, bir bilirkişiden,
bir hükümet yetkilisinden açıklamasını rica ediyorum. Ben, zaman zaman
düşünüyorum, dün sabah saat 6,30'da evime gittim, işçi babamı düşündüm,
kendimin milletvekili olmadan önceki işsizlik halimi düşündüm ve acaba, hükümetin
bundan ne maksadı var diye düşündüm. En son çıkamadım işin içinden şuna karar
verdim: Acaba, hükümet, IMF yetkililerine verdiği sözün gereği, bu yasayı çok
acil çıkarıp da, kamu sektöründe çalışan işçilere karşı bir senaryo mu
düşünüyor dedim; çünkü, bakıyorum, tasarıyı inceliyorum, şu anda, namusuyla
çalışan, vergisini ödeyen, 1475 sayılı Yasanın kurallarına uyan, işçisine 1475
sayılı Yasanın gereklerini yerine getiren işverenin, böylesine bir yasaya
acilen ihtiyaç duyacağı hiçbir şey yok.
1963 yılından bu yana,
274 ve 275 sayılı Yasalarla en çağdaş -o zaman geri olmasına rağmen çok çağdaş-
hakları kazanmış ve zaman zaman ararejimlerle, zaman zaman işçi karşıtı
iktidarların aldıkları kararlarla bugüne kadar gelmiş, erimiş sendikal haklarla
bekleyen işçilerimizin, bu yasanın acil olarak uygulanmasından hiçbir
beklentileri olduğunu görmüyorum. O zaman, kaygılanıyorum. acaba, bu kadar
acil, gece demeden gündüz demeden bu kadar çıkarılmak istenen yasanın bir arka
planı mı var, bir oyunu mu var, bir senaryosu mu var diye. (CHP sıralarından
alkışlar) Lütfen, bir yetkili, bana, bunu izah etsin.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar çok kolay şeyler; yani, buradaki, yıllık ücretli izin hakkını kullanan
işçilerimizin, çalışanlarımızın bu haklarını yok sayan, bu haklarını eksik
ödeyen, bu haklarını vermeyen işverenlere verilecek cezalar çok önemli konular
değil; çünkü, minareyi çalan, Türkiye'de kılıfını hazırlıyor. Bu minareyi
çalanın, Türkiye'de kılıfını hazırlamaması için, ondan korkması için, çekinmesi
için, bunun uygulayıcılarının çok ciddî, çok güvenilir olması gerekli.
Maalesef, kamusal düzenimiz, bugüne kadar toplumda bu güveni yaratamadığı için,
bence bunlar hiç önemli değil.
Ayrıca, hükümetin
sahiplendiği tasarıda, bakıyoruz -çekilen tasarıda- hükümetin teklif ettiği
metin, bu maddeyle ilgili öngördüğü ceza, işçi başına 150 000 000 lira.
Komisyonda tartışılırken, AKP'li arkadaşlarımızın verdiği önergeyle, bunun, 50
000 000 lira olması teklif edilmiş. Ondan sonra, komisyon raporuna geçerken de,
100 000 000 lirada karar verilmiş.
Değerli arkadaşlarım,
bunun hangisi hakça, hangisi doğru, hangisi kimden yana, hangi anlayışı temsil
ediyor?! Eğer, bir tutarlılık varsa, bu ciddî bir kararsa, başından sonuna dek,
aynı şeylerin aynı biçimde gelişmesi gerekir; çünkü, şu anda, hükümet
partisinin, iktidar partisinin Meclisteki sayısal çoğunluğu, son yıllarda
hiçbir iktidara nasip olmayan büyüklükte, komisyondaki oysal ağırlığı da aynı
biçimde. Ee şeytan bunun neresinde?! Yani, 150 000 000 lirayı teklif eden
hükümet mi haklı, 50 000 000 lirayı öneren AKP'li milletvekilleri mi haklı,
yoksa 100 000 000 lira mı haklı?! Bunlar ciddî şeyler değil.
Benim özlemim ne biliyor
musunuz: Öyle bir düzen kuralım ki, öyle bir Türkiye yaratalım ki, bunları
tartışıyor olmayı değil, işçilerimizin hangi tatil beldelerinde tatil
yapacağının, çocuklarının hangi güzel eğitim kurumlarında eğitim alarak ülke
ekonomisine yararlı kılınacağının konuşulduğu bir Türkiye istiyorum. Bu Türkiye
özlemimi her zaman dile getirmeye devam edeceğim.
Size saygılar sunarak
selamlarımı iletiyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bodur,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.
Eskişehir Milletvekili
Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Meclisimizin yoğun çalışılan
günlerinden birinde daha, Türkiye için önemli olan İş Kanunu Tasarısının 103
üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; o nedenle, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, tamamen maddenin
üzerinde konuşacağım; çünkü, 103 üncü madde, İş Kanununun içinde bulunan bir
maddedir; o nedenle de, arkadaşımın söylediği gibi, cezayla, üç kuruş parayla,
belirli, çok önemli bir düzen kurulamaz, sistem oturtulamaz, onun eksiklikleri
var; ancak, ben de, tekrar tekrar bu yoğun çalışmamızın anlamını bulamadığımı
belirterek şu konulara dikkat çekmek istiyorum.
"Bir parlamento
neden, nasıl yasa çıkarır, bundaki amaç nedir, bu düzenlemede aranacak hassas
konular nelerdir?" diye baktığımda; 58 inci ve 59 uncu hükümetlerimiz
inceleyerek, araştırarak, Türkiye'nin gerçeklerini görerek kendi verdiği
sözlere, politikalarına, programına, acil eylem planlarına uygun bir şekilde
hazırlık yaparak yasayı getirir. Yasa çıkarmaktaki maksat, o ülkede huzuru
sağlamaktır. Yasa düzenlemekteki maksat, o ülkede yaşam standartlarını
yükseltmek ve o ülkede kalkınmayı sağlamaktır. Ama, ben, bu yasada böyle bir
düzenlemenin, böyle bir anlayışın egemen olmadığını görüyorum. Bir yasa
hazırlanırken onun toplum üzerindeki uzun vadede ve kısa vadede yaratacağı
olayları, iktidar, mutlak ve mutlak hesap etmek zorundadır. Bu söylediklerim,
hiç de kasıtlı ve değişik bir yorum değil; çünkü, Sayın Bakan da, samimiyetle
"bu yasayı kucağımızda bulduk" diyor. Doğrudur, bunu yaşayarak
gördük; ancak, biz, hep şunu anlatmaya çalıştık: Geçmiş iktidarlar, elbette,
pek çok yasa ve yasal düzenlemeler hazırlar ve ancak yeni gelen iktidarlar, o
yanlışsa, kendi politikalarına uymuyorsa, onu sahiplenmek mecburiyetinde
değildir, onu değiştirme hakkına sahiptir. Devletin devamlılığı vardır; ama,
siyasî iktidarların devamlılığı diye bir şey yoktur. Eğer siyasî iktidarların
devamlılığı olsaydı, iktidarları değiştirmek gerekmezdi. Halka gidip ne
söylüyoruz, biz bu politikaları değiştireceğiz diyoruz, halktan oy alıp buraya
geliyoruz ve hepsini, kucağımızda olanları, eskide, ortada bulunanları
getiriyoruz. Onun sonucu da, işte, yeni, 58 ve 59 uncu hükümetler, geçmiş
hükümetlerden farklı en ufak bir şey yapamamıştır, onun nedeni de buradadır.
Anlayamadığım ikinci şey,
ülkeye huzur gelsin diye, ülke kalkınsın, yaşam standardı yükselsin diye
yasalar çıkarılırken, burada, tersi yapılıyor, ülkedeki huzurun bozulması için
bütün gayret gösteriliyor, arı kovanına çomak sokuluyor. Bu hükümet neden bunu
yapıyor, anlamakta güçlük çekiyorum. Yalnız bunlardan bir tanesi şu telaş, gece
yarılarına, sabahlara kadar... En haklı olayları bile anlamama gayretini
gördükten sonra, kuşku duyduğumuzu söylüyoruz. Bunun altında şu yatabilir;
şimdiye kadar, iktidarları belirli çevreler çok etkilemiştir. Hatırlar mısınız,
bir iktidar döneminde, söz sahibi grubun bir temsilcisi "on yıl öteyi
görüyoruz" diye iktidarı hep doldurmuştu, üç ay sonra kriz oldu. Dikkat
edin, böyle yaparlar. Ben, dünkü konuşmalarımın arasında "eğer mümkünse,
bu ülkeyi, halktan yetki aldınız, siz yönetin" dedim. Onun için, burada
kuşkumuza hak verin, o baskı nedeniyle bu telaş; çünkü, bir hafta sonra çıksa
da zarar vermeyecek.
Öylesine olaylar vardır
ki, iktidarı pompalayıp, iktidarı yanıltıp, ondan sonra, aynı kişiler....
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Selvi, 1
dakika ilave ediyorum sürenize.
Buyurun.
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Siyasî hayatımızda, toplumsal hayatımızda bir 3'ler politikası
geliştirildi.Türkiye savaşa girecek, 3 koyup 1 almak; ayrıntı yok, koca bir
savaş, herkes alkışlıyor, peşinde koşuyor. İki, bir bakıyorsunuz, Türkiye'nin
bu hale gelmesinde önemli katkısı bulunanlar, destekleyenler, işler tersine
gidince "elimizde 3 taneden 1'i kaldı" diyor, herkes, çılgınca
alkışlıyor. Kim bunlar; aynı kişiler değil mi, söz verdiğiniz kişiler de bunlar
değil mi?!
İşverenlerin kuruluşları
olacaktır, örgütleri bulunacaktır; demokratik bir anlayış içerisinde, haklarını
savunma hakları sonuna kadar vardır; her kesimin olduğu gibi, işçilerin de
vardır. Devletin, hükümetin, özellikle, sorumluluğu kendine aittir; taşları
yerine koyarak, ülkenin çıkarları doğrultusunda ortam hazırlayarak, işveren ve
işçi kuruluşlarının, ülke yararına politikalar üretmesi...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Selvi,
lütfen...
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.
Diyarbakır Milletvekili
Sayın Cavit Torun?.. Yok.
Tokat Milletvekili Sayın
Resul Tosun, buyurun.
Sayın Tosun, konuşmanıza
başlamadan önce tutanakları getirttim. Burada, Sayın Aydın'ın, size ifade...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sayın Başkan, o isteğimden vazgeçtim.
BAŞKAN - Zaten, burada
sataşma da yoktu.
Buyurun Sayın Tosun.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sayın Başkan, çok değerli, aziz milletvekillerimiz; görüşülmekte olan İş Kanunu
Tasarısı hakkında günlerdir tartışıyoruz ve yine, dünkü bir cümlemi burada
tekrarlamak zorundayım; çünkü, muhalefet partisine mensup bütün sözcüler
konuşmalarında, bu yasa tasarısının tamamını topa tutmak suretiyle, tamamının,
işçi haklarını ihlal ettiğini, bir yerlerle pazarlıklar yapıldığı şeklinde
lanse etmektedirler. Oysa, dün, benim konuşmamdan sonra, burada konuşan CHP'li
bir arkadaşımız "evet, biz, yüzde 80'ni üzerinde mutabıkız; ama, yüzde
20'si az şey mi?" dedi. Doğru, ben de ona katılıyorum; yüzde 20'si az şey
değil, orada da mutabakat sağlanması lazım ki, zaten, ihtilaflı maddelerin
hepsi 10, 11 tane; bunlar da 5'e inmiş, bu 5 madde üzerinde mutabakat
sağlandığında, mesele bitecek. Bu, ihtilaflı 5 ana konu da geçti, geride kaldı.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Ama, bu konular özünü oluşturuyor.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Hâlâ, dönüp dolaşıp aynı şeyi tekrar etmek... Evet, muhalefetin konuşma hakkı
var, bu kürsüden konuşma hakkını kullanacak; fakat, biraz tabiî ki, mantıklı
olmak gerekiyor ve kürsüye çıkan her arkadaşım diyor ki: "Şu tasarıyı geri
çekin." Neden; "tekriri müzakere yapalım." Allahaşkına arkadaşlar,
elimizde bir Tüzük var; şu 89 uncu maddeyi açın, bir okuyun. Tekriri
müzakerenin zamanı ne zamandır; tasarının tümü oylanmadan önce maddelerin
tekriri müzakeresi istenir. Tümünü bitirelim, tekriri müzakere sırasına
gelelim, onu tartışalım. CHP sözcüleri hem "tasarıyı çekin" hem
"tekriri müzakere yapalım" diyorlar. Maalesef, Tüzüğü de okumamışlar;
89 uncu maddeyi bir daha okumalarını tavsiye ediyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Çekeceksiniz de, yer yapıyorsunuz, yer...
RESUL TOSUN (Devamla) -
Yine, kürsüye gelen arkadaşlarımız "bazı arkadaşlarımız düşüncelerini
açıklıyorlar; katılmadıkları halde, ellerini kaldırıyorlar, vicdanlarının
hilafına oy veriyorlar" şeklinde beyanda bulunuyorlar."
Arkadaşlar, şu anda
Mecliste iki parti var ve Meclisteki partilerin içerisinde en demokrat parti AK
Partidir. Daha 100 üncü maddede, hükümete rağmen, bir maddeyi destekleyerek
çıkardık ve demokrasinin ne olduğunu CHP'ye de gösterdik. (CHP sıralarından
"Vah, vah..." sesleri; AK Parti sıralarından alkışlar)
Öğrenemediler,
öğrenemeyecekler; çünkü, değişmediler, değişemeyecekler, muhalefette
kalacaklar; zaten, biz de iktidardayız.
BAŞKAN - Sayın Tosun,
lütfen, bir sataşmaya sebebiyet vermeyelim.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Tamam, noktalıyorum; sataşma yok Sayın Başkanım, aynı mukabelei bil misil.
Şimdi, bir de CHP'li
arkadaşlar ve Grup, çok hazırlıksız gelmiş buraya. Bu tasarı üzerinde
konuşuluyor, tartışılıyor. Bakınız, 21 inci maddede CHP bir önerge verdi; biz,
Grup olarak, o önerge için el kaldırdık, destek verdik, kabul ettik; ama,
maddenin oylanmasında, kendi önergelerini kabul ettiğimiz halde, o maddeye oy
vermediler. Bu mu demokrat bir tavırdır, yoksa, hükümete rağmen, buradaki
teklifin geçirilmesi mi demokrat bir tavırdır.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir)- Antalya'ya göndermeyeceğim seni!..
RESUL TOSUN (Devamla)-
Ayrıca, derslerine çalışmadan geliyorlar buraya. Yine, evvelki gün, süt izni
konusunda, çocuğu olan işçilere, sekiz ay süreli, 1,5 saatlik süt izni verelim
diye bir teklif getirdiler; ama, derslerini çalışmamışlar.
BAŞKAN- Sayın Tosun...
RESUL TOSUN (Devamla)-
Yönetmelikte, bir sene boyunca bu izin var; daha sonra, bunu, Sayın Bakan
açıklayınca, tekliflerini geri çekmek zorunda kaldılar.
Arkadaşlar, AK Parti
dersine iyi çalışmıştır ve bu kanun, hem Avrupa müktesebatına, hukukuna, hem
ILO sözleşmelerine uyan çok sayıda yasayı içermektedir. İşçilere, ilk defa, bu
kanunda demokratça birtakım haklar verilmektedir. Bunları göz ardı ederek,
bütün maddeleri yok sayıp, tu kaka demek doğru değil. Ben katılıyorum, o 5
maddede mutabakat sağlanmalı; ama, insaf edin de, 122 maddeye de, artık,
gönlünüze göre...
HASAN ÖREN (Manisa)- Her
dersiniz Anayasa Mahkemesinden geri dönüyor; bu nasıl ders çalışmak?!
RESUL TOSUN (Devamla)-
Evet, CHP Grubunu ders çalışmaya tekrar davet ediyorum.
BAŞKAN- Sayın Tosun...
Sayın Tosun, lütfen...
RESUL TOSUN (Devamla)-
Bütün Meclisi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır.
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın
Başkan, çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum geçen maddeyle ilgili. Sizin söylediğiniz noktayı da ifade ettim; söz
vereceğinizi ifade etmiştiniz.
BAŞKAN- Sayın Koç, ne
konusunda açıklama yapacaksınız efendim?
HALUK KOÇ (Devamla)-
Sayın Resul Tosun'un konuşması hakkında.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)-
Sataştı...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir)- Başkanım, he demiştiniz ya...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)-
Sayın Tosun bize sataştı...
HALUK KOÇ (Samsun)- Ek
bir sataşmaya mahal vermeyecek kadar kelime seçeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN- Sayın Koç, 1
dakika süre vereceğim.
Buyurun efendim.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir)- 1 dakika yetmez!..
BAŞKAN- Buyurun Sayın
Koç, 2 dakika içerisinde...
VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Tokat Milletvekili
Resul Tosun’un, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bütün konuşmalarımda belli bir üslubu
korumaya çalışıyorum. Bu süreç uzadıkça, zaman zaman gerginlikten doğan, Sayın
Bakanların, buraya, biz de etten
kemikten yapılmışız ifadeleriyle ve Cumhuriyet Halk Partisini hedef alan direkt
söylemleriyle çıktığına tanık oluyoruz; zaman zaman da, aralarda kendisiyle
gayet uygarca konuştuğumuz Sayın Tosun'un burada, gerçekleri saptırarak, yine,
kelime oyunlarıyla Cumhuriyet Halk Partisine sataşmalarını görüyoruz. Bu üslubu
kullanmayalım.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Sayın Bakan, demin "aldığınız oydan belli" dedi Cumhuriyet
Halk Partisi için. Sayın Bakanım, ben, size, şunu sormak istiyorum
açıkyüreklilikle bana bu konuda cevap verirseniz, çok mutlu olacağım: Bir defa,
siz, Ağustos 2002'ye kadar hangi siyasî çizgide politika yapıyordunuz ve son
seçimde o siyasî çizginin aldığı oy oranı kaçtır? (CHP sıralarından alkışlar)
Siz, kendinizi bununla tartacaksınız, Cumhuriyet Halk Partisiyle mukayese
etmeyin.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, hani, yeni
bir sataşmaya mahal vermeyecekti?!
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, ikincisi, size de haksızlık ediyor Sayın Bakan; siz, yeni
bir partisiniz, başarısız bir siyasî çizgiden, kırılan bir siyasî çizgiden
gelerek belki sizin aldığınız yüzde 34 oyu azaltma etkileri oldu. Ben, bunu
hatırlatmak istedim kendilerine.
Teşekkür ediyorum.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, bu konuşmaların Sayın Tosun'la ne alakası var?!
BAŞKAN - Saygıdeğer
arkadaşlarım, Sayın Koç'un, Çalışma Bakanımızı direkt, ismen zikrederek bir
hitabı olmuştur.
Sayın Bakanın söz talebi
vardır.
Sayın Bakan, buyurun
efendim.
2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
Başesgioğlu’nun, Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, ifadelerini yanlış
yorumlaması nedeniyle konuşması
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar, sayın milletvekilleri; ben, kürsüde "Cumhuriyet Halk Partisi
niye az oy aldı" derken, bunu "söz sanatını, konuşmayı gayet güzel
ifade eden, ikna kabiliyeti fazla olan" anlamında kullandım. Gerçekten de,
samimiyetle söylüyorum, kürsüye çıkan her hatip, son dakikaya kadar, büyük bir
özveriyle, büyük bir belagatla meramını anlatıyor.
Değerli arkadaşlarım,
ikincisi, ben, 1987 yılında siyasete girdim. 1987 yılından bu tarafa, siyasette
bulunduğum her dakikanın hesabını, her meydanda, her oturumda vermeye hazırım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Niye ayrıldınız?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Niye ayrıldım, niye gittim?..
Böyle, özel muhabbet edeceksek, buyurun kulise çıkalım, ben açıkça ifade
edeyim.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş
sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "Yıllık ücretli izin hükümlerine aykırılık" başlıklı 103
üncü maddesindeki "yüz milyon lira" ibaresinin "dörtyüz elli
milyon lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Bayram
Ali Meral |
Enver
Öktem |
|
|
İzmir |
Ankara |
İzmir |
|
|
İzzet
Çetin |
Cevdet
Selvi |
Mehmet
Küçükaşık |
|
|
Kocaeli |
Eskişehir |
Bursa |
|
|
Feridun
Fikret Baloğlu |
|
Mehmet
Nuri Saygun |
|
|
Antalya |
|
Tekirdağ |
|
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73'e 1
inci ek İş Kanunu Tasarısının 103 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.
103 üncü maddenin son
bölümünde "yüz milyon lira" ibaresinin çıkarılarak "asgarî
ücretin yarısı" ibaresinin konulması.
|
Mustafa Gazalcı |
İzzet Çetin |
Hasan Aydın |
|
Denizli |
Kocaeli |
İstanbul |
|
Bayram Ali Meral |
Salih Gün |
Cevdet Selvi |
|
Ankara |
Kocaeli |
Eskişehir |
|
|
Ali Kemal Deveciler |
|
|
|
Balıkesir |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, gerekçeyi mi okutalım, söz mü alacaksınız?
HASAN AYDIN (İstanbul) - Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Aydın.
Süreniz 5 dakika.
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir tuttu mu, öyle gider. Siz ne kadar
haklı söylerseniz söyleyin, Sayın Bakan, Komisyon Başkanı ne kadar kendi
vicdanını rahat görürse görsün, onu değiştirmeyi, onun yerine bir yeni öneri
koymayı kabullenmek yerine, ısrarla ve inatla "kabul ediyor musunuz,
etmiyor musunuz, reddediliyor" noktası devam eder gider. Bu bir gelenekse,
bu bir tarzsa, burada bir haklılık varsa, biz de ısrarla ve inatla,
düşüncelerimizi, inançlarımızı size, halka, buradan anlatmakla yükümlüyüz.
Ben, burada, milletvekili
arkadaşlarıma, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarıma doğrudan
hitap etmek istiyorum. Bir metin hazırlanıyor, buraya geliyor. Bu metin
hazırlanırken, güya, tarafların, yani, sendikaların, işçi sendikalarının, işveren
sendikalarının mutabakatıyla hazırlanıyor ve geliyor bazı şeyler, doğrudur.
Parti Grubunuz da, bu mutabakat üzerinde, bilim adamlarını oturtarak,
yazdırarak, döktürerek, Parlamentonun önüne getiriyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
kadar da değil; yasa, bazen, öylesine bir tarzla, öylesine bir anlayışla geldi
ki önümüze, işveren kesiminin, işçi kesiminin anlaştığı, çok sitayiş ve takdir
etmiş olduğumuz bilim adamlarının kaleme döktüğü bazı anlaşma maddeleri bile
burada değişti. Bu anlaşma maddeleri, kiminle konuşuldu da değiştirildi?! Yani,
işveren sendikasının anlaştığı, işçi sendikasının anlaştığı, bilim adamlarının
anlaştığı, daha önce Komisyonun kabul ettiği, Komisyon kabul ettikten sonra,
varsa önceden okuma şansı parti grubunun kabul ettiği bir maddeyi,
Parlamentonun arenasında, ortasında hangi güç, hangi telkin, hangi öneri, hangi
etki ki burada değiştirebiliyor ve Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili
arkadaşlarım da buradaki değişikliğe "evet" diyebiliyorlar?! Bunları
yaşadık. Bunu, her milletvekili arkadaşımızın, önce kendisine izah etmesi
lazım.
Değerli arkadaşlarım, bir
zamanlar Sovyetler Birliği diye bir ülke vardı. Sovyetler Birliğinin de bir
komünist partisi vardı. O komünist partisinin başında Kruşçev diye bir vatandaş
var. Böyle bir salonda komünist partisi toplantı halinde. Kruşçev konuşurken
kalabalığın içerisinden bir "yuh" sesi geliyor. "Yuh" sesi
gelince, böylesine andamlı şandamlı, neredeyse dünyaya hâkim olmak üzere olan o
büyük lider Kruşçev, büyük ve sert bir üslupla "kim o" diye soruyor.
Hiçbir ses alamıyor. Aradan yıllar geçiyor, Kruşçev ölüyor, yerine Brejnev
seçiliyor. Tarih mükerrer galiba; aynı manzara yaşanıyor ve salonda bir
"yuh" sesi daha. Brejnev "kim o" diye soruyor. Bilinmeyen
bir yerden bir ses: "Senin oturduğun yerdeki." Yani, daha önce
"yuh" çeken Brejnevmiş.
Değerli arkadaşlarım,
demokrasiden söz ediyoruz. Değerli Resul arkadaşım, biraz da elini cebine
koyarak, büyük bir hoca edasıyla, bize, Cumhuriyet Halk Partisine demokrasi
dersi de vermeye çalıştı.
RESUL TOSUN (Tokat) -
İhtiyacınız var.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Olabilir... İhtiyacımız olduğunu da söylüyor. Biliyorsunuz, arkadaşımız,
tarihin yazdığı gelmiş geçmiş en büyük demokrasi bilim adamı olduğu için, biz
de yararlanıyoruz! (Gülüşmeler)
Yani, bir gazetenin
köşesinde... Tırnak içerisinde ifade ediyorum, asla bir sataşma amacıyla
söylemiyorum; çünkü, ben, geçen sefer de kendisine sataşmadım, ama
"sataştığımı" ifade etti, ona özellikle dikkat etmeye çalışıyorum.
Demokrasi şudur değerli arkadaşlarım. Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin üyeleri
için de geçerlidir, Adalet ve Kalkınma Partisinin üyeleri için de geçerlidir.
Yasa belli, partilerin içtüzükleri belli. Bazen, milletvekilleri, kendi öz
düşüncelerine denk gelmemiş olmakla birlikte grup kararına uyabilirler, uymak
zorunda olabilirler. Bunun, izah edilebilir bir gerekçesi olduğunu ifade
edebiliriz; ama, grup kararı olmadan, inanılmaz derecede ani, günübirlik,
hemen, o an, aklına geldiği şekliyle verilen bir önergeyi, kafasına uymasa bile
kabul etme mantığının, milleti temsil eden bir milletvekilinin tanımına uyuyor
olmaması gerekir. Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımın da böyle
olduğunu düşünüyorum. Ben, şahsen, Türkiye'nin menfaatlarını gerektiren bir
noktada, vicdanıma uymayan bir el kaldırma yapmam. Eğer, bu kanun paketi
noktasında, bu kanun paketinin tümüne karşı bir davranış içerisindeysek, işin
özünü ifade etmeye yönelik bir davranıştır bu. İşin, topluma getireceği,
sınıflara, kesimlere, katmanlara getireceği nedenlerledir.
Değerli arkadaşlarım, bir
şey daha söylemek istiyorum. İki tane parti varız. 1950 yılından bu yana, bu
Parlamentoda belki ilk defa iki tane parti var. Demokrasi, bir bakıma da
konuşma rejimidir, düşünceleri anlatma, birbirini ikna etme, ısrar etme...
Çıkarmış olduğumuz şeyler, öylesine, hafife alınacak şeyler değil, bir anda,
zamandan çalabileceğimiz, sıkıldığımız için çabucak bitirmek zorunda
kalabileceğimiz şeyler değil. Bir toplumun geleceğinin çok önemli bir bölümünü
dizayn edebilecek bir kanun düzenlemesinden, yasama organının çalışmasından
rahatsız olmamamız gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydın, 1
dakikalık eksüre vereyim mi, bitiriyor musunuz?
HASAN AYDIN (Devamla) -
Sayın Başkan, verirseniz memnun olurum.
BAŞKAN - Buyurun.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Zaten, demokrasinin
kendisi, farklı düşüncelerin tartışması demek oluyor; yani, biz sizden faklı
düşündüğümüz için, demokrat olma noktasında, farklı düşüncemize hoşgörü
göstermek zorunda olduğunuz gibi bir görevle karşı karşıyasınız. Eğer, sizinle
aynı düşünüyor olsaydık ya da gezegendeki bütün siyasal akımlarda kişiler aynı
düşünmüş olsaydı, demokrasi gibi bir kavram ihtiyacı ortaya çıkmayacaktı.
Demokrasi, farklılıkların bir arada olması demektir, kendiniz gibi
düşünmeyenlere kendinize gösterebileceğiniz kadar hoşgörüyü gösterebilmek
demektir. Eğer, böyleyse biz demokrat olabiliyoruz. Bizim düşüncemiz bu,
konumumuz bu, dünya görüşümüz bu.
Bu nedenle, ben, bu
önergeler üzerinde -haydi, neyse- bakınız, mesela, son cümlemi söylüyorum:
"100 000 000 lira" deniliyor. Biz, bu önergeyi vermişiz; demişiz
ki:"Asgarî ücretin yarısı..." Asgarî ücretin yarısı 113 000 000 lira,
yazılı olan rakam 100 000 000 lira.
Ben, bu soruyu bir daha
soruyorum arkadaşlarıma: Arkadaşlarım böyle bir önergenin reddine nasıl oy
kullanacaklar?!
Teşekkür ederim Sayın
Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sayın Başkan, alaycı bir ifadeyle, şahsıma ithamda bulundu. Kısa... İki
cümle... Benim hakkımdır.
BAŞKAN - Sayın Tosun, bir
sataşma vesaire yok. Lütfen...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Hayır, sataşma var Sayın Başkan. Söz verin; sataşma var; sataştı bizim
arkadaşımız.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sataşma var.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sataşma var, doğru.
RESUL TOSUN (Tokat) - Çok
kısa... İki cümle...
BAŞKAN - Sayın Tosun,
oturur musunuz.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "Yıllık ücretli izin hükümlerine aykırılık" başlıklı 103
üncü maddesindeki "yüzelli milyon lira" ibaresinin "dörtyüzelli
milyon lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Günümüz şartlarında
etkili bir yaptırım gücü için, para cezalarının artırılmasına ihtiyaç vardır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
103 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 1 saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.13
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.15
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkan MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
İş Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S.Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının 104 üncü
maddesini okutuyorum:
İşin düzenlenmesine
ilişkin hükümlere aykırılık
MADDE 104. - Bu Kanunun
63 üncü maddesinde ve bu maddede belirtilen yönetmelikte belirlenen çalışma
sürelerine aykırı olarak işçilerini çalıştıran veya 68 inci maddesindeki ara
dinlenmelerini bu maddeye göre uygulamayan veya işçileri 69 uncu maddesine
aykırı olarak geceleri yedibuçuk saatten fazla çalıştıran; gece ve gündüz
postalarını değiştirmeyen, 71 inci maddesi hükmüne aykırı hareket eden, 72 nci
maddesi hükümlerine aykırı olarak bu maddede belirtilen yerlerde onsekiz yaşını
doldurmamış erkek çocukları ve gençleri ve her yaştaki kadınları çalıştıran, 73
üncü maddesine aykırı olarak çocuk ve genç işçileri gece çalıştıran veya aynı
maddede anılan yönetmelik hükümlerine
aykırı hareket eden 74 üncü maddesindeki hükme aykırı olarak doğumdan önceki ve
sonraki sürelerde gebe veya doğum yapmış kadınları çalıştıran veya ücretsiz
izin vermeyen, 75 inci maddesindeki işçi özlük dosyalarını düzenlemeyen, 76 ncı
maddesinde belirtilen yönetmelik hükümlerine uymayan işveren veya işveren
vekiline beşyüz milyon lira para cezası verilir.
64 üncü ve 65 inci
maddede öngörülen hükümlere aykırı davranan işveren veya işveren vekiline bu
durumda olan her işçi için yüz milyon lira para cezası verilir.
BAŞKAN - 104 üncü madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Ziya Yergök;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika Sayın
Yergök.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
ZİYA YERGÖK (Adana)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşmekte
olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 104 üncü maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; şahsım ve Grubumuz adına hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime
başlamak istiyorum.
Değerli üyeler, ben de
önce bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Her ne kadar İzmir Milletvekilimiz
Ali Rıza Bodur değinmiş olsa da, bu doğruyu bir kez daha Yüce Genel Kurulun
huzurunda tekrar etmekte yarar var. Adalet ve Kalkınma Partisinin en yetkili
kişileri ve bu arada Sayın Bakan zaman zaman "bu tasarı bilim kurulunun
tasarısıdır, hükümet tasarısı değildir" gibi bir izlenim vermektedirler.
Bu, kesinlikle doğru bir yaklaşım değildir. Şimdi, önümde, daha önce Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunulan ve 13 maddesini görüştükten sonra Komisyonca
çekilen tasarıyla ilgili yazıyı dikkatinize sunmak istiyorum:
"Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulunca
6.3.2003 tarihinde kararlaştırılan İş Kanunu Tasarısı ile gerekçesi ilişikte
gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Abdullah Gül
Başbakan"
Değerli arkadaşlar, yasa
tasarıları -ki, biz Adalet Komisyonunda görev yapıyoruz- çeşitli bilim
kurulları tarafından, çeşitli teknokratlar, bürokratlar tarafından hazırlanır;
ama, hükümet tarafından benimsenir, Meclisi sunulursa, o, artık, hükümet
tasarısıdır.
O nedenle, işveren
tarafına dönüldüğünde, bu tasarıya hükümet tasarısı gibi yaklaşıp,
eleştirilerin yoğunlaştığı işçi kesimi tarafına dönüldüğünde de "ne
yapalım, bu, bilim kurulunun, bilim komisyonunun tasarısıdır" yaklaşımı
kesinlikle doğru değildir; bunun altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Değerli üyeler, tasarının
104 üncü maddesinde, işin düzenlenmesine ilişkin hükümlere aykırılık halinde
uygulanacak cezalar belirlenmiştir. Ceza yaptırımı öngörülen hükümler,
tasarının çalışma süresini düzenleyen 63 üncü maddesi, telafi çalışmasıyla
ilgili 64 üncü maddesi, kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneğiyle ilgili 65 inci
maddesi, ara dinlenmeyle ilgili 68 inci maddesi, gece süresi ve gece
çalışmalarıyla ilgili 69 uncu maddesi, çocukları çalıştırma yasağıyla ilgili 71
inci maddesi, yer ve sualtında çalıştırmayla ilgili 72 nci maddesi, gece
çalıştırma yasağıyla ilgili 73 üncü maddesi, analık halinde çalıştırmayla
ilgili 74 üncü maddesi, işçi özlük dosyası tutulmasıyla zorunluluğuyla ilgili
75 inci maddesi ve yönetmeliklerle ilgili 76 ncı maddesidir.
Bu maddelerden 64 üncü ve
65 inci maddelerde öngörülen hükümlere aykırı davranan işveren veya işveren
vekiline bu durumda olan her işçi için 100 000 000 lira para cezası verileceği
belirtilirken, yukarıda sayılan diğer madde hükümlerine uymayan işveren veya
işveren vekiline 500 000 000 lira para cezası verileceği belirtilmiştir.
Ne yazık ki, tasarının
104 üncü maddesinde de, çalışanlar aleyhine ve işveren lehine yeni bir
düzenlemeye gidilmiştir. Daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan ve
Genel Kurulda 13 üncü maddesine kadar görüşülen tasarının 104 üncü maddesinde
para cezası 1 milyar olarak belirtilmiş olmasına rağmen, tasarının komisyonca
geri çekilmesinden sonra yapılan düzenlemede para cezası 500 000 000 liraya
düşürülmüştür.
Değerli üyeler, bilim
komisyonunun hazırladığı metinde aynı hüküm 108 inci maddede düzenlenmiştir ve
burada da 1 milyar olduğunu dikkatinize sunmak istiyorum. Bu 500 000 000 lira
para cezası yetersiz olup, işveren yönünden hiçbir caydırıcılığı söz konusu
olmayacaktır. Aksine, maddede belirtilen yasaklara uymama konusunda işvereni
teşvik edecektir. Özellikle, kötü niyetli işveren elinde bu durumun, çalışanlar
aleyhinde çok kötüye kullanılacağı açıktır. Söz konusu yasakların ihlali
durumunda bu madde uyarınca verilecek cezanın artırılması gerekmektedir. Bu
yönde vereceğimiz önergenin sayın milletvekilleri tarafından desteklenmesini
bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
İş Güvencesi Kanununa tepki olarak çıkarılmak istenen bu İş Kanunu Tasarısı,
başta esnek çalışma olmak kaydıyla, ödünç işçilik, iş sözleşmesinin devri,
telafi çalışması, çağrı üzerine çalışma, özel istihdam büroları, kısmî süreli
iş sözleşmeleri gibi yeni kavram ve düzenlemelerle çalışanların ve işçi
sendikalarının haklı tepkisini çektiği halde, bu da yetmezmiş gibi, tasarının
Genel Kuruldaki görüşmelerinde Adalet ve Kalkınma Partili üyelerin verdiği
önergelerle işçi haklarını daha geriye götürerek, iş güvencesi kapsamı
daraltılmış, İş Güvencesi Yasasının içi boşaltılmış, işçiye ödenecek tazminat
miktarı düşürülmüştür. Esneklik içeren bu tasarının yasalaşması, iş
güvencesinin uygulanmasını ortadan kaldıracak, sosyal güvenlik sisteminin
sorunlarını ağırlaştıracak, kayıtdışı ekonomiyi daha da büyüterek sosyal
korunma dışında kalanların sayısını artıracaktır. Bu haliyle görüşmekte
olduğumuz yasa, iş barışına da iç barışa da katkı sağlamayacak, aksine, toplumsal
gerginliği artıracaktır.
Söz konusu tasarı, sosyal
devlet ilkesine de sosyal adalet anlayışına da aykırı bir düzenlemedir.
Anayasamız, 2 nci
maddesinde, sosyal bir hukuk devletinden söz ediyor. Sosyal devlet,
vatandaşlarının sosyal durumlarıyla, refahlarıyla ilgilenen ve sosyal güvenlik
yasaları, iş yasaları ve başka önlemler yoluyla, vatandaşlarına asgarî bir
yaşam düzeyi sağlayan bir devlettir. Devletin sosyal devlet olma derecesini
Anayasadaki ekonomik ve sosyal hakların gerçekleştirilme derecesi belirler.
Sosyal devlet, bir
toplumlumdaki güçsüzlerin ezilmesini önlemek, toplumda eşitsizlikler ve
dengesizlikler yaratılmasını engellemek, ulusal gelirin adalete uygun biçimde
dağıtılmasını sağlamak amacı güdüyor ve bunun için gerekli kurumları gerçekleştiriyor
ve oluşturuyorsa sosyal devlettir. Yoksa, sosyal devlet, tek yanlı iyiniyet
belirtileriyle yukarıdan aşağıya lütuf dağıtan tutumlarıyla bir sosyal devlet
değil, bir sadaka devleti olur. Türkiye'nin emek kesimi, çalışan kesimi, sadaka
devleti değil, sosyal devleti arıyor ve sosyal devleti özlüyor.
Devletin sosyal devlet
olması, güçsüzlerin gücünü devlet yapısında hissettirecek kurumların,
mekanizmaların ve yolların var olmasına bağlıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına konuşan gerek sendika kökenli milletvekillerimiz gerek hukukçu
milletvekillerimiz gerekse diğer sözcülerimiz, görüşülmekte olan bu tasarının
sosyal devlet ilkesine, sosyal adalet ilkesine, hukuk devleti ilkesine ve
Anayasaya aykırı olduğunu, bu haliyle yasalaşması durumunda Anayasa
Mahkemesince iptal edilebileceğini ve harcanan bütün mesainin boşa gideceğini
ve bu nedenle uyarıların dikkate alınmasını istediklerinde, kızıyorsunuz ve
tepki gösteriyorsunuz. Aksine, kızacak ve tepki gösterecek yere, bu haklı ve
yerinde uyarılara kulak vermeniz, bu uyarılardan yararlanmanız gerekir.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasası döneminde, 1972 yılında verdiği bir
kararda "Anayasanın 2 nci maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir
hukuk devletidir. Toplumsal devlet, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak
gerçek eşitliği ve dolayısıyla toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü olan
devlettir. Genellikle toplum yaşamında ve özellikle sanayi toplumu olmuş ya da
olma yoluna girmiş toplumların yaşamında işverenler güçlü, işçiler ise güçsüz
sayılır" demiştir. Bu değerlendirme, Anayasa Mahkemesinin
değerlendirmesidir. Bu değerlendirmeyi mutlaka dikkate almak gerekir diye
düşünüyorum.
Değerli üyeler, bir
devlette güçsüzlerin örgütlenip ağırlık koyabilmeleri için yalnız siyasal
mekanizmalar yetmez, çalışma yaşamına ilişkin yasaların da bu ağırlığın özgürce
ve serbestçe konulmasına imkân sağlayacak biçimde düzenlenmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Yergök.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Devamla) - Sosyal devlet ilkesinin gerçekleşmesi bakımından atılabilecek en
değerli ve en gerçekçi adım budur. Aksi halde, bu tasarının yasalaşması
durumunda, sosyal devlet, hoş, ama, boş bir kavram olarak kalacak ve Anayasanın
"sosyal devlet" ilkesi zedelenmiş olacak, Anayasaya aykırılık
doğacaktır.
Açıkladığımız nedenlerle,
tasarının, belirtilen sakıncalarının giderilmesi için geri çekilmesinin uygun
olacağını belirtir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yergök.
Şahsı adına, Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok
Ankara Milletvekili Sayın
Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 104 üncü madde üzerinde şahsım
adına söz aldım; Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Maddenin başlığı
"İşin düzenlenmesine ilişkin hükümlere aykırılık." İşin
düzenlenmesiyle ilgili, müsaade ederseniz, bir konuyu bilginize sunmak
istiyorum. Şu anda, sağımızda çalışan arkadaşlarımız, stenograflar... Şuradan
yemekhaneye giderken, sağda, bunların bir yeri var. Eğer, düzenlemeye
başlıyorsak, buradan başlamamız lazım. 30 kişi bir odada çalışıyor değerli
arkadaşlarım!
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Çok kalabalık...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Bilgisayar masası doğru dürüst yok. Geçerken, arkadaşlar rica
ettiler, içeriye girdim. Bu arkadaşlarım 21 saat burada çalışıyor. İşte,
şunlar, şunlardan bahsediyorum, stenograflardan bahsediyorum, başka bir yerden
bahsetmiyorum. (AK Parti sıralarından "Nerede" sesi) "Nerede
çalışıyor" diyor; ben ne yapayım!
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Burada arkadaşlar...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Bunlardan bahsediyorum, buradaki arkadaşlardan bahsediyorum.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Televizyoncular da var...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Kavaslar da var...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Geçen akşam, sabaha kadar, burada, o evlatlarımız, kız çocukları
bizimle birlikte 21 saat çalıştı. Bunlara gerekli itinayı göstermek zorundayız
ki, bunlar, aldıkları bilgileri doğru yazsınlar, doğru bilgileri sunsunlar.
Yarın, aldığımız tutanaklarda bir yanlışlık gördüğümüz takdirde, hemen, şu
yanlış olmuştur, şu doğru olmuştur gibi itirazlara başlıyoruz. Umuyorum ki,
Sayın Başkanımız, bu arkadaşlarımız için, özlük hakları da dahil olmak üzere, üzerine
düşeni yapacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce, sayın konuşmacı, maddelerle ilgili cezaî hükümleri dile getirdi.
Şimdi, burada, şunu, özellikle ifade etmek istiyorum: Ben de aynı
komisyondayım. Sayın Başkanımızla birlikte, komisyon üyelerimizin çoğunluğuyla,
bu İş Yasa Tasarısının cezaî hükümleri gitti, Yüce Genel Kurula indi, tekrar
geri çektiniz, komisyonda bir daha görüştük. Her nedense, ikinci görüşmede,
cezalar yüzde 50 aşağıya indirildi. Önce niye böyle oldu, sonra niye böyle
oldu!.. Bazen, bir şey söylediğimiz zaman, acaba, hep bizi, işverenlerle yakın
ilişki kuruyoruz, sözüyle itham ettiğimizde rahatsız oluyorsunuz. Peki, ne oldu
komisyonda, birinci dönemde hemen hepsi geçti de, ikincide yüzde 50, yarıya
düştü, nereden geldi bu haber?! Ne oldu, kim baskı yaptı?!
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada, bir konuyu da özellikle bilginize sunmak istiyorum. Şimdi, bu
yasaya göre, bu yasa çıktıktan sonra, güçlü bir sendika yok, örgütlü toplum
yok. Çalışanlar, işverenin kaderine, kısmetine, insafına teslim ediliyor. Hangi
işçi cesaret alacak da, bu işsizlik ortamında "şu madde uygulandı, şu
madde uygulanmadı" diye şikâyet edecek; oraya müfettiş gelecek, müfettiş
tespit edecek, ceza kesecek, işveren de ödeyecek! Bunu yapacak şu anda bir işçi
yok; işçi kendisinde bu gücü göremiyor. İşçinin örgütlendiği sendika da
olmayacak! O zaman, oraya yazın, yazın durun; istersen 500 yaz, istersen 1 000
yaz; fark etmez.
Biraz önce değerli
arkadaşlarım söyledi, 63 üncü madde, 68 inci madde, 69 uncu madde; bunlar cezaî
müeyyideleri kapsayan maddeler. Komisyondan önce 1 milyar lira hüküm itibariyle
geçti. Diğer telafi çalışma, kısa süreli çalışma 200 000 000 lira idi, onu da
100 000 000 liraya indirdiler; yarı yarıya gitti.
Şimdi -nasıl olsa
uygulanmayacak- siz de bir müfettiş göndermeyeceksiniz, işçi de şikâyet
edemeyecek, sendika da yok, isterseniz hepsini kaldırın! Biraz önce arkadaşlarımın, bu maddede hiçbir
değişiklik yok, tıpkı geldiği gibi, bunun üzerinde niye konuşuyorsunuz, dediği
gibi... Kusura bakmayın, bence, bunlar uygulanmayacak maddelerdir. Bunun
uygulanması için, orada...
MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) -
Sendika ağalığını kaldırıyoruz.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - ...Evet sendika ağası lazım.
MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) -
Onu kaldıracağız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)-
Sendika ağası olmak kusur değil, suç değil; işverenlere kölelik yapmak, uşaklık
yapmak suçtur. Aldın mı cevabını şimdi?!
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Meral.
Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya?..Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "İşin düzenlenmesine ilişkin hükümlere aykırılık"
başlıklı 104 üncü maddesindeki "yüz milyon lira" ibaresinin
"üçyüz milyon lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Bayram Ali Meral |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Ankara |
İzmir |
|
İzzet Çetin |
M. Cevdet Selvi |
Mehmet Küçükaşık |
|
Kocaeli |
Eskişehir |
Bursa |
|
Feridun Fikret Baloğlu |
|
Mehmet Nuri Saygun |
|
Antalya |
|
Tekirdağ |
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum; bu önerge en aykırı önergedir, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73'e 1
inci ek İş Kanunu Tasarısının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz
ederiz.
Madde 104'ün son kısmında
birinci paragrafın sonunda "beşyüz milyon lira" ibaresinin
çıkarılarak "asgarî ücretin üç katı" ibaresinin, son paragrafın son
bölümünde "yüz milyon lira" ibaresinin çıkarılarak "asgarî
ücretin yarısı kadar" ibaresinin konması.
|
M. Cevdet Selvi |
Mustafa Gazalcı |
Hasan Aydın |
|
Eskişehir |
Denizli |
İstanbul |
|
Bayram Ali Meral |
Ali Kemal Deveciler |
Salih Gün |
|
Ankara |
Balıkesir |
Kocaeli |
|
|
İzzet Çetin |
|
|
|
Kocaeli |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, Genel Kurulu
kısaca bilgilendirmek istiyorum.
Bu maddelerin, daha önce
yürürlükte olan cezaları 104 000 000 iken, şu anda 500 000 000'a çıkmış.
Bunların bazıları madde başına, bazısı kişi başına uygulanacak cezalardır;
artı, yeniden değerlendirme oranında her zaman artırılmaları da mümkündür; bu
sebeple, önergeye katılmıyoruz.
BAŞKAN - Teklif sahipleri
önergeleri üzerinde konuşacak mı?
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Evet.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Aydın.
Süreniz 5 dakika.
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; arkadaşlarımın, üstelik de, gitmek üzere
bekleyen arkadaşlarımın, özel bu durumda, konuşma noktasındaki ısrarımız
noktasında sıkıldıklarının farkındayım.
Değerli arkadaşlarım,
ben, burada, Sayın Bakanımızın ifade ettiği "artırılabilir"
sözcüğünün... Artırılabilir tabiî; ama, nasıl artırılacak? Bu, kanun olduğu
için, her seferinde 100 000 000'un 200 000 000, 200 000 000'un 300 000 000
olabilmesi için, Meclisin toplanıp yasa değiştirmesi gerekiyor.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Yok, yok; hayır.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Kanun maddesi değil mi efendim bu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Vergi Usul Kanununa göre
artırılıyor.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Vergi Usul Kanununa göre
artırılıyor.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Sürçülisanım varsa düzeltiyorum. Vergi Usul Kanuna göre, eğer bir tebliğle
falan düzelebilecekse, belki bunu bir miktar daha yumuşatabiliriz.
Burada, özü itibariyle
benim yaklaşma tarzımın şu olduğunu söylüyorum yasa tekniği açısından: Şimdi,
çağdaş ülkelerde, demokrat ülkelerde yasalar yapılırken, esas itibariyle,
yasanın tarafı olan... Yasa, toplum içinde bir düzenleme; yani, toplumun ortak
bir noktada buluşması ve bütün toplum kesimlerinin, toplum bireylerinin ortaya
çıkmış olan bu kanunu uygulaması. Sadece bu yasa açısından değil, bundan önce
çıkan yasalar açısından da, sanıyorum, bundan sonra çıkacak olan yasalar
açısından da, yasanın doğrudan ilgili olduğu kesimlerin, yasanın doğrudan
kendisini etkileyebileceğini düşünmüş olduğumuz kesimlerin direkt işin içinde
olmadıkları gerçeği var. Daha önceki konuşmalarımızda, bu yasaya, esas
itibariyle, tarafların katılmadığını, taraflardan birinin hâkim hale geldiğini
söyledik. Hatta, Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarımızın -iktidar partisi
milletvekili arkadaşlarımız da başta olmak üzere- birçoğunun, aslında, ikili
ilişkilerde konuştuğumuzda farklı düşündüğünü, bu tasarının birçok maddesine
aynen bizim gibi katılmadıklarını, bu tasarının birçok maddesini bizim gibi
adil ve adaletli bulmadıklarını biliyoruz; çünkü, Parlamentoda, geçmişte
işverenlik yapmış, işçilik yapmış birçok arkadaşımızın -iki parti grubu
içerisinde de var- bu tasarının maddelerini tek tek değerlendirdiklerinde,
katılmadıklarını; daha önce tarif ettiğim gibi, işverense kendisini tarif
etmediğini, işçiyse yine kendisini tarif etmediğini; kısacası, Parlamentoda bu
kesimleri temsil eden ve bu kesimlerin desteğini alarak gelmiş olan
arkadaşlarımızın -ki, bunlar, elbette ki, kendi kesimlerini daha iyi
tanıdıklarından, onların sorunlarını daha iyi bildiklerinden, onları mantıken
objektif olarak daha çok temsil etmektedirler- yani, burada yasanın muhatabı
olan, milletvekili olan ama belki hâlâ işyeri olan, milletvekili olan ama belki
kendisi bir fabrikada, bir işyerinde çok yakın süre -üç sene, beş sene- önce
çalışmış olan arkadaşlarımızın katılmamış olduğu, katılamayacağı yasa
maddelerinin olduğunu biliyoruz; yani, şu anda, ben burada konuşurken, sizler
de orada bana bakarken, göz göze geldiğimiz bazı arkadaşlarımızla mutabıkız,
beraber düşünüyoruz; ama, el kaldırırken beraber düşünemiyoruz. Ben, burada, bu
inceliğin, mutlaka çözülmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani, bu Parlamentoda,
şöyle bir gelenek olmamalı: Bu Parlamentoda, iki siyasal partinin farklı
önermeleri halinde, siyasal parti üyelerinin, farklı düşünmelerine rağmen, aynı
parti içerisinde, el kaldırma gibi bir mecburiyetlerinin olmaması gerektiği,
partinin genel doğrultusunun tersine el kaldıran milletvekilinin -tırnak içinde
söylüyorum- "hain" olmaması gerektiği, disiplin, ahlak anlayışını
bozmamış olması gerektiği ortak kavramını oturtmamız gerekiyor. Ben, burada,
açıkça ifade etmeliyim ki, büyük ölçüde, partinin genel doğrultusuna, genel
bakışına ters düşmemek uğruna, yani, bunun, bu çıkan yasalardan daha çok önemli
olduğunu varsayarak ya da insanın kendisini öyle inandırmasından kaynaklanan
bir davranış biçiminin olduğunu da görüyorum. Bu, bugün, bu yasalar için söz
konusu.
Değerli arkadaşlarım,
dün, savaşı konuştuğumuz zaman gördük ki, partinin yarattığı bu genel teamüller
"arkadaşlar, biz böyle düşünmüşsek, bir önerge gelmişse, önerge
komisyondan gelmişse, hükümetimiz böyle düşünüyorsa, komisyonumuz böyle
düşünüyorsa, o zaman milletvekili arkadaşlar böyle düşünmek zorundadır"
gibi...
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Yok, öyle değil.
HASAN AYDIN (Devamla) -
...belki konuşulmamış, belki karara bağlanmamış; ama, her birimizin, sanki,
kafasında karara bağlanmış, konuşulmuş gibi yorum yaparak, öyle bir davranış
içine girmesi, açıkça ifade etmeliyim ki, aslında, Adalet ve Kalkınma
Partisinin faydasına olmamaktadır; ama, daha da önemlisi, ülkenin de faydasına
olmamaktadır.
Ben, hiç olmazsa bundan
sonra, bundan sonraki yasalarda, yasa yapma biçimini, yasanın kimler tarafından
tartışılacağını, yasanın gerçek doğrularının, reel doğrularının, kimlerin
kanalıyla Parlamentoya gelirse daha az tartışma konusu olacağını, bir kere daha
irdelememiz için, hiç olmazsa bu...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASAN AYDIN (Devamla) -
...konuşmamın faydalı olabileceğini düşünüyorum; fazla zamanınızı almak
istemiyorum.
Teşekkür ederim, sağ
olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "İşin düzenlenmesine ilişkin hükümlere aykırılık"
başlıklı 104 üncü maddesindeki yüz milyon lira ibaresinin üç yüz milyon lira
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Katılmıyor.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, gerekçeyi okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
"Gerekçe:
Günümüz şartlarında
etkili bir yaptırım gücü için para cezalarının artırılmasına ihtiyaç
vardır."
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinden 20 milletvekili arkadaşımızın,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiği bir önergeleri vardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının 104 üncü maddesinin oylamasından önce İçtüzüğün 57 nci maddesi
uyarınca yoklama yapılmasını arz ve talep ediyoruz.
Şimdi, önergede imzası
bulunan arkadaşlarımızın burada bulunup bulunmadıklarını arayacağım.
Sayın Haluk Koç?..
Burada.
Sayın İzzet Çetin?..
Burada.
Sayın Cevdet Selvi?..
Burada.
Sayın Zekeriya Akıncı?..
Burada.
Sayın Hüseyin Özcan?..
Burada.
Sayın Erol Tınaztepe?..
Burada.
Sayın Bayram Meral?..
Burada.
Sayın Mustafa Gazalcı?..
Burada.
Sayın Harun Akın?...
Burada.
Sayın Halil Akyüz?..
Burada.
Sayın Hasan Aydın?..
Burada.
Sayın Tuncay Ercenk?..
Burada.
Sayın Hakkı Ülkü?..
Burada.
Sayın Ali Rıza Bodur?..
Burada.
Sayın Halil Ünlütepe?..
Burada.
Sayın Ali Arslan?..
Burada.
Sayın Cumhur Yaka?..
Burada.
Sayın Fahrettin Üstün?..
Burada.
Sayın Nail Kamacı?..
Burada.
Sayın Mustafa Özyurt?..
Burada.
Sayın milletvekilleri,
elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika süre
vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda hazır
bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - 104 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, Sayın Bakana soru sorma hakkımı kullanmak için müracaatta
bulunmuştum...
BAŞKAN - Sayın Çetin,
İçtüzüğün ilgili maddesine baktık, bu görüşmenin önergelerden önce olması
lazım; dolayısıyla, önergelerin görüşülmesini geçtiğimiz için, şu anda...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, bundan önce yapmış olduğumuz görüşmelerde "önergelerden
sonra, oylamadan önce" demiştiniz; ona göre ayarlayıp, müracaat ettim.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Bazen öyle bazen böyle...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Bazen öyle bazen böyle olmaz; bir kuralı var. Ben, kurallara uygun olarak müracaat ettim.
BAŞKAN - Sayın Çetin,
önergelerden önce olması lazımdı; şu anda, önergelerden önce böyle bir işlem
olmadı.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Hayır efendim, İçtüzüğün 81 inci maddesi açık.
BAŞKAN - Evet, açıp
okursanız, orada açık.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
"Kanun tasarı ve teklifleri..."
Sayın Başkan, isterseniz
tamamını okuyayım.
BAŞKAN - Ben, zaten
okudum, ondan sonra size cevap verdim.
Sayın milletvekilleri,
104 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
105 inci maddeyi
okutuyorum:
İş sağlığı ve güvenliği
ile ilgili hükümlere aykırılık
MADDE 105. - Bu Kanunun
78 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen yönetmeliklerdeki hükümlere
uymayan işveren veya işveren vekiline alınmayan her iş sağlığı ve güvenliği
önlemi için elli milyon lira para cezası verilir. Alınmayan önlemler oranında
izleyen her ay için aynı miktar para cezası uygulanır.
Bu Kanunun 77 nci maddesi hükmüne aykırı hareket eden, 78 inci
maddenin ikinci fıkrasına aykırı olarak
kurma izni ve işletme belgesi almadan bir işyeri açan, 79 uncu maddesi hükmüne
aykırı olarak faaliyeti durdurulan işi izin almadan devam ettiren, kapatılan
işyerlerini izinsiz açan, 80 inci maddesinde öngörülen iş sağlığı ve güvenliği
kurullarının kurulması ve çalıştırılması ile ilgili hükümlere aykırı davranan;
iş sağlığı ve güvenliği kurullarınca alınan kararları uygulamayan, 81 inci
maddesine aykırı olarak işyeri hekimi çalıştırma ve işyeri sağlık birimi
oluşturma yükümlülüğünü yerine getirmeyen, 82 nci maddesine aykırı olarak iş
güvenliği ile görevli mühendis veya teknik eleman görevlendirme yükümlülüğünü
yerine getirmeyen işveren veya işveren
vekiline beşyüz milyon lira para cezası verilir.
Bu Kanunun 85 inci maddesine aykırı olarak ağır ve tehlikeli işlerde
16 yaşından küçükleri çalıştıran veya aynı maddede belirtilen yönetmelikte
gösterilen yaş kayıtlarına aykırı işçi çalıştıran işveren veya işveren vekiline
beşyüz milyon lira para cezası verilir.
Bu Kanunun 86 ncı maddesi uyarınca işçilere doktor raporu almayan
işveren veya işveren vekiline bu durumda olan her işçi için yüz milyon lira ve
87 nci madde gereğince çocuklara doktor raporu almayan işveren veya işveren
vekiline bu durumdaki her bir çocuk için
yüz milyon lira para cezası verilir.
Bu Kanunun 88 inci ve 89 uncu maddelerinde öngörülen yönetmeliklerde
gösterilen şartlara ve usullere uymayan işveren veya işveren vekiline beşyüz
milyon lira para cezası verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ
ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 105 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten deneyimli bir devlet adamı olduğuna inandığım, kendi açıklamalarında
benim gibi işçi çocuğu olduğunu ifade eden Sayın Bakan, bir söylemiyle,
görüşülmekte olan bu tasarıyı, çağdaş ve çalışma yaşamımıza yenilikler getiren
bir tasarı olarak nitelerken, diğer yandan da "ne yapayım, ben bu yasa
tasarısını kucağımda buldum, yapacak bir şeyim yok" diyerek, gönülsüz
savunabilmektedir.
Diğer yandan, Adalet ve
Kalkınma Partili sendika kökenli milletvekili arkadaşlarımız, komisyonda -hatta
ilk etapta, burada ilk 14 maddeyi görüşürken- bu tasarıyı hararetle savunurken,
yavaş yavaş yaptıkları hatanın da farkına vararak, tekrar görüşülmesinde yarar
görülen maddeler olduğunu belirtmektedirler.
Gerçekten, bu yasa
tasarısı, bir avuç azınlık hariç, vicdan sahibi olan herkesin vicdanını
sızlatmaktadır; Sayın Bakan ve Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri rahat
değillerdir, huzurlu değillerdir. Sanıyorum herkes, çıkacak olan bu yasanın, ya
Cumhurbaşkanından ya da Anayasa Mahkemesinden geri dönmesinden mutluluk
duyacaktır; arkadaşlarımın "yeniden görüşülmesinde fayda vardır" diye
düşündüklerini sanıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
yasa tasarısının önce komisyonlarda görüşülmesi sırasında, daha sonra da
Mecliste görüşülürken, Cumhuriyet Halk Partisinin tüm eleştirilerine, yasaya
katkı koymaya çalışan tüm iyi niyetli çabalarına rağmen, sanki bir ayetmiş,
sanki bir tabuymuş gibi, efendim "9 uzman tarafından itinayla hazırlandı,
taraflarca uzlaşmayla bu noktaya geldi, aman yasanın bütünlüğünü
bozmayalım" anlayışı içinde, noktası-virgülü bile korunmaya çalışılmıştır;
ama, ne hikmetse, özellikle komisyonda, sıra ceza maddelerine gelince,
neredeyse, işverenlere yaptırım getiren cezaların tümü, yarı yarıya
indirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, tasarının
7.3.2003 tarihli şekli ile son şekli, yani, 28.3.2003 tarihinde dağıtılan ve
üzerinde görüşmekte olduğumuz şekli arasında -fark ettiniz mi, inceleme olanağı
buldunuz mu, bilmiyorum- ceza maddelerine gelene kadar hiçbir değişiklik
yapılmamıştır; ancak, sıra, ceza maddelerine gelince, çalışanlar lehine olan bu
ceza maddelerinden vazgeçilmiş, indirimler yapılmıştır.
Uzmanlarca hazırlandığı
iddia edilen ilk tasarıdaki "81 inci maddeye aykırı olarak, işyeri hekimi
çalıştırma ve işyeri sağlık birimi oluşturma yükümlülüğünü yerine getirmeyen,
82 nci maddesine aykırı olarak iş güvenliği ile görevli mühendis ve teknik
eleman görevlendirme yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverene ve işveren
vekiline 1 milyar para cezası verilir" hükmü 500 000 000'a; 85 inci maddesinde,
ağır ve tehlikeli işlerde 16 yaşından küçük işçi çalıştıran işverene, ilk
tasarıda 1 milyar ceza varken, sonradan 500 000 000 liraya düşürülmüştür.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, siz, bu koşullarda işveren olsanız, bir hekime, bir mühendise ya da teknik
elemana ortalama her ay 1 milyar lira maaş vermek varken, 500 000 000 lira ceza
vermeyi göze almaz mısınız?!
Değerli arkadaşlarım, ILO
rakamlarına göre, dünyada, bir günde 5
000 kişi iş kazalarında hayatını kaybetmekte, bir o kadarı da, belki de daha
fazlasıyla, yaralanmakta ya da hasta olmaktadır. Tüm dünyadaki gayri safî millî
hâsılanın yüzde 4'ü; yani, 1,25 trilyon doları iş kazaları ve meslek
hastalıkları yüzünden kaybedilmektedir.
Ülkemizde güvenlik
kültürü henüz oluşmamıştır. İşçilerimiz ücretin azalması kaygısıyla, işverenler
de rekabet gücüyle ilgili birtakım temelsiz endişeler nedeniyle yeterli
duyarlılığı göstermemektedir. Oysa, meslekî güvenlik ve sağlık sistemlerini
geliştiren işletmelerin verimlilik alanında daha iyi performans gösterdikleri,
ILO çalışmalarıyla kanıtlanmıştır; yani, meslekî sağlık ve güvenliğin daha üst
düzeye çıkması ticarî açıdan da yararlıdır.
Dünya Ekonomik Forumu ve
Lozan İş İdaresi Enstitüsü tarafından son dönemde gerçekleştirilen
araştırmalara göre, uluslararası rekabet gücü yüksek olan ülkelerde, aynı
zamanda, iş güvenliği ve sağlığı standardının da yüksek olduğu saptanmıştır;
ancak, daha önce belirttiğim nedenlerle, ülkemizde bu konuda henüz yeterli bir
bilinç oluşmamıştır. İşverenler, iş sağlığı ve güvenliği konusunda yaptığı
harcamaları, gereksiz, maliyeti artıran yükümlülükler olarak görmektedir. Bu
bilinç oluşana kadar, cezaî önlemlerle, iş sağlığı ve iş güvenliği
sağlanmalıdır arkadaşlarım.
Açlık, yoksulluk
nedeniyle çalışmak zorunda kalan 16 yaşından küçük çocuklarımızı ağır ve
tehlikeli işlerde çalıştıran işverene bu maddeyle öngörülen ceza 500 000 000
liradır. Bir hekim olarak, büyük bir insanlık suçu işlediğine inandığım bu
insanlara verilen 500 000 000 lira ceza sizce yeterli midir? Bu insanlara ne
ceza verseniz azdır değerli arkadaşlarım. Bir milletvekili için, parti
disiplini, grup disiplini, elbette önemlidir; ancak, ondan daha da önemlisi,
insanlıktır, vicdan sahibi olmaktır, kul hakkı yememektir, kul hakkı
yedirmemektir.
Değerli arkadaşlarım,
önce, bu tasarının tümü için, ayrıca, bu madde için, özellikle bir kez daha
düşünmenizi talep ediyor, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Arslan.
Şahsı adına, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Sabri Varan?..
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Konuşmayacağım efendim.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Grup adına, Çorum Milletvekili Agâh Kafkas konuşacak efendim.
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok tarihî ve önemli bir tasarıyı konuşuyoruz ve tarihe tanıklık ediyoruz hep beraber; çünkü, bu ülkedeki çalışma yaşamını ilgilendiren, iş hukukunu ilgilendiren önemli bir çalışmayı birlikte sürdürüyoruz. Bu müzakereleri sürdürürken, halkımız, bizi, büyük bir dikkat ve titizlikle izliyor, hiçbir ayrıntıyı da gözden kaçırmıyor; sanki hayretle, dehşetle izliyor.
Yasanın dışında her şeyin
konuşulduğu bir yasal düzlemi yaşıyoruz. Keşke, bu tasarıyı enine boyuna
tartışabilseydik, bizim de eksiklerimizi, yanlışlarımızı doğru dürüst tespit
ediyor olabilseydik. Bol bol slogan dinledik, bol bol karşılıklı ithamların
tanığı olduk.
Demokrasi çok önemli bir
kurum; hepimizin özen göstermesi gereken bir anlayış. Demokrasi bir yaşam
biçimi. Parlamentoya ve siyaset kurumuna hep beraber sahip çıkmak gibi bir
mecburiyetimiz var.
Öyle bir fotoğraf
sergilendi ki burada...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Konuya gel, konuya!..
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Evet, evet... Aynen, bugüne kadar konuşulan konuyu konuşuyorum, bugüne kadar
olan konuyu konuşuyorum...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Konu hakkında konuş!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Tam da oraya geliyorum, hem de öyle bir konuya geliyorum ki, bugüne kadar,
burada, birilerini, emek dünyasının temsilcisi, mazlumun, mağdurun, işçinin,
çiftçinin, köylünün, dar ve sabit gelirlinin temsilcisi olarak ilan edenler,
her ne hikmetse, bu ülkenin o kesimlerinde yoklar! Mamak'ta yok Cumhuriyet Halk
Partisi, AK Parti var!..
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Mamak'ta yüzde 29 oy aldık.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Siz, Çankaya sırtlarındasınız, Kadıköy'desiniz, Bebek'tesiniz. Alibeyköy'de
yoksunuz, Alibeyköy'de!.. (AK Parti sıralarından alkışlar) Önce Alibeyköy'deki,
Mamak'taki emekçiyle buluşacaksınız...
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Burası seçim meydanı değil Sayın Başkan!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Önce oradaki emekçiyle buluşacaksınız, ondan sonra o emekçinin dilini
konuşacaksınız!..
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Yerel seçimlerde görüşürüz, yerel seçimlerde!
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
müsaade eder misiniz.
Türkiye Cumhuriyetinin
her neresinde yaşarsa yaşasın, Türkiye toprakları üzerinde yaşayan bütün
insanların oyları birdir; ister Çankaya'da, ister Mamak'ta olsun. Dolayısıyla,
Mamak'ta da işçi var, Çankaya'da da var. Zaten Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar
da, zaman zaman, AK Partinin o kesimden oy aldığını söylüyorlar. Onun için
benim istirhamım şu: Yeni bir sataşmaya sebebiyet verip görüşmeleri
uzatmayalım.
Buyurun efendim.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- 3 Kasım seçimlerinden önce böyle bir yasa yapacağınızı söyleseydiniz, oy
alamazdınız!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Sayın Başkanım, yalnız, bu sataşma çok soyut bir hal aldı. Birileri çıkıp,
burada, ağzını doldurarak her şeyi söyleme hakkına sahip; bizde, aman sataşmaya
neden vermeden konuşalım gibi, kendimizi kısıtlamak gibi bir durum var. Hiç
kimseyi hedef almıyorum, hiç kimseyi küçük düşürmek gibi bir niyetim yok, asla
da olamaz. Parlamentodaki, bu milletin seçtiği her bir temsilciyi önemsiyorum.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Biz de sizi önemsiyoruz.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Parlamentoda temsil edilen bütün siyaset kurumunu ve siyasî partilerimizi
önemsiyorum ve birbirimize özenli olmak gibi bir mecburiyetimizin olduğunun da
altını özellikle çizmek istiyorum; çünkü, burada, biz, haklı haksız, daha çok
haksız, mesnetsiz bir şekilde yapılan tartışmaların sonucunda, siyaset kurumunu
hep beraber yıpratıyoruz, hep beraber bindiğimiz dalı kesiyoruz.
O nedenle, bir defa, şunu
herkes bilmelidir: Demin buradaki konuşan sevgili arkadaşım, parti
disiplininden söz etti. Ben, burada, çıktım, parti disiplininin ötesinde,
yüreğimin sesiyle, çok açık ve net bir şekilde "içime sinmiyor ve
muhalefet edeceğim" dedim ve başından beri de bu maddelere oy vermedim.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Komisyonda ne yaptınız?!.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Komisyon raporuna, önündeki rapora bakarsan, benim imzam yok. Komisyonda da,
yaşamımın her alanında da konuştuğumun hesabını veririm; yalnız, bakın, ben,
sataşmak istemiyorum, Başkanımı dinlemek istiyorum. Bana sataşanın, cevabını
layıkı veçhile alacağını biliyor olması lazım.
Bu yasa, önemli bir
süreç. Bu yasayı birlikte çıkaracağız. Bizim Çorum'da bir laf vardır
"kazın cücüğünü güzün sayarlar."
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Bizim Erzurum'da da var...
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Yani, bu, Anadolu'nun bu darbımeselidir; kazın cücüğünü güzün sayarlar.
Kimse merak etmesin: Biz,
bu ülkede, mazlumdan, mağdurdan, bu milletten oy isterken, kimsesizlerin
kimiyiz diye yola çıktık; bugün de kimsesizlerin kimiyiz, yarın da
kimsesizlerin kimi olmaya devam edeceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından alkışlar[!]) Yarın da kimsesizlerin kimi olmaya devam edeceğiz.
Emekçilere, bugüne kadar
borcu olan bütün iktidarların borcu, devlette devamlılık esası gereğince, bizim
borcumuzdur ve bu borçları ödemeye başladık, bundan sonraki süreçte de ödemeye
devam edeceğiz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Nema gibi mi?!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Doğrudur... Doğrudur...
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Millet nümayiş yapıyor.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Bakar mısınız Sayın Başkan, orada oturup, size laf atanlara söylediklerinizi
yapmanızın çok şık olmadığını siz de biliyorsunuz. Niye aynı davranışı
sergiliyorsunuz?!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sizden öğrendik...
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Bakın, sevgili dostlar, biz, bu borçları ödemeye başladık, ödemeye devam
edeceğiz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Nemamızı alamadık Agâh Bey.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Alırsın... Alırsın... Sıran gelince alırsın... Bekle...
Düne kadar nemanın adı bu
ülkede söylenemezken "nema da gündeme getirilebilir mi; krizin, bu kadar
borcun olduğu, borç ve faiz sarmalı içerisinde olan bu ülkede nema gündeme
getirilebilir mi" denildiği bir yerde; nema sorunu, hem de sosyal
taraflarla uzlaşı içerisinde, el sıkışarak, çözümlenmiştir.
Şimdi, nemalara girmeyin.
Zayıf olduğunuz yere girmeyin. Bakın, susun, dinleyin; kâr edersiniz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Ne alakası var?!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Ben, burada, siyaset yapmak istemiyorum. Ben bu işi iyi bilirim. (CHP
sıralarından gürültüler)
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Ayıptır, burada siyaset yapmayın! Buraya siyaseti sokmayın!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Sizin çıkıp burada söylediğiniz o yasanın bütün maddelerini satır satır
bilirim; benim mesleğim bu; ama, biz meslektaşlar olarak, buradaki sendikacılar
olarak çok iyi sınav vermedik, veremiyoruz. Yapmayın, etmeyin...
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Kendi adına konuş!..
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Bizim, sendikal hareketin önünü açmak gibi bir mecburiyetimiz var. Öyle bir sendikacı
fotoğrafı veriyoruz ki, sendikaların örgütlenmesinin önünde de biz engel
oluyoruz. Yapmayın allahaşkına...
NAİL KAMACI (Antalya) -
Çok doğru...
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Bu yasada içimize sinmeyen taraflar vardır. Demin arkadaşım dedi ki:
"Parti disiplini..." Ben, burada, çıktım, açıkyüreklilikle "bu
yasada temel maddeler olan şu konular içime sinmiyor ve partim bunları
düzeltinceye kadar oy vermeyeceğim" dedim ve buradan, Cumhuriyet Halk
Partisinden çok değerli arkadaşlarımız geldiler bana dediler ki: "Aynen
senin söylediklerine katılıyoruz, tekriri müzakere yapalım, hep beraber
destekleyelim." (CHP sıralarından gürültüler) Orada gelip bunu
söyleyenler, bize hak verdiğini iddia edenler, parti disiplinini görünce niye
sustular?!
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
bir dakika...
Saygıdeğer arkadaşlarım,
hatibin konuşması tam anlaşılmıyor; lütfen, sükûnetle dinleyelim, konuşmasına
fırsat verelim.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Başkan, Sayın Kafkas sendikacıların hepsini aynı kefeye koydu, üzerime
alınıyorum.
BAŞKAN - Bir dakika...
Hatibin ne konuşacağına da siz karar vermeyeceksiniz ki, hatip kendisi
konuşacak... Lütfen...
Sayın Kafkas, buyurun
efendim.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Enver Öktem, bak, otur... Otur... Ben, bir meslektaşıma buradan cevap vermek
istemiyorum; daha fazla hırpalamak istemiyorum. Yapma... Yapma... Dur durduğun
yerde.
Dediler ki: "Biz,
aynen katılıyoruz, tekriri müzakereye geleceğiz." Sonra, "AK Parti
razı olmaz" dediler. Çok değerli arkadaşlarım geldi, Grup Başkanvekilimize
gittik, "olmaz" dedi. Sonra, kendi içdinamiklerimizle konuştuk;
"gelin, bu meselenin temelini birlikte çözelim" dedik; ama,
"yok, tümünü geri çekerseniz olur" dediler. Niye; şov yapacaksınız,
bu millet de şovu izleyecek öyle mi?! Bu iş bu kadar ucuz, bu iş bu kadar...
Sizin yaptığınız şovu millet anlayacak.
Bakın, bu tasarı, yeni
kurumlar ihtiva ediyor, yeni çalışma biçimlerini getiriyor. Avrupa'da bugüne
kadar uygulanan, bizde gelişigüzel uygulanan kimi çalışma biçimlerini getiriyor
ve bu çalışma biçimleri, bu ülkede yeni denenecek. Kimisi "bu çok iyi
olacak" diyor, kimisi de "bu geldiği zaman büyük sıkıntılar
olacak" diyor. Oysa ki, biz, bunu önlemek için Türkiye'de ilk defa
demokratik katılımı sağlayacak bir düzenleme yaptık, sosyal taraflarla birlikte
izleme komitesi kurduk.
HASAN ÖREN (Manisa) -
Kendi kendinle çelişkiye düşüyorsun.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Burada AK Partinin çok güçlü bir grubu var. Bu yasa çıktıktan sonra, sosyal
kesimlerle uzlaşarak takip edilecektir; aksayan taraflar da Yüce Meclis
tarafından düzenlenecektir.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Şimdi düzenleyin.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Bu Meclisten yasayı çıkarıp tatile gitmiyoruz ki; biz, işin başındayız. Bundan
sonra da işin başında olmaya devam edeceğiz ve bu ülkedeki her sorun, her
sıkıntı bizimdir; bizim boynumuzun borcudur ve çözmek de bizim ellerimizden
olacaktır. Onun için, hiç merak etmeyin, bu yasa, kendi dinamikleri içerisinde
uygulandığı takdirde sorunlar olacaksa, bu sorunların çözümü de, kendi
mekanizması içerisinde izlenecek, takip edilecek ve yeri geldiği zaman da
gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
Ben inanıyorum ki,
burada, Türkiye'deki emekçilerin feryadı oldum ve ben inanıyorum ki, AK Parti
beni anladı. AK Parti beni anladı. AK Parti, emekçileri zaten seviyordu; AK
Partinin emek dünyasıyla barışıklığı zaten vardı. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Zaten, nereye giderseniz,
bakarsanız, nerede emekçiler yoğun; AK Parti, orada, açık ara farkla bütün
partileri ikiye katlamış. Nerede işçi yoğun; AK Parti, orada ikiye katlamış
gidiyor ve ben inanıyorum ki, AK Parti, bundan sonra da, o insanların gözünün
içine baka baka siyaset yapacak.
ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman)
- Haklısın, bir saat daha konuş!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Hiç kimsenin endişesi olmasın; gözünün içine baka baka siyaset yapacağız. O
nedenle, sevgili arkadaşlarım...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Cumartesi mitinge gel o zaman.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Sevgili arkadaşlarım, cumayı, cumartesi karıştırmayın ayıp olur. Ayıp olur,
ayıp...
Buradan, cumartesi günkü
emekçilere sesleniyorum: AK Parti, onların sesini İzmir'de duymuştur, geçen
cumartesi Abidei Hürriyette duymuştur, Abdi İpekçi Parkında duymuştur; zaten
yüreğimizde hissediyoruz. Onların taleplerini yerine getireceğiz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Böyle mi?!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Getireceğiz, hiç kimsenin endişesi olmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Ne zaman?
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Onun için, bakın, gelin, size dostça elimizi uzatıyoruz ve gelin, hep beraber
burada...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Hangi maddeden sonra Agâh Bey; 105 inci maddedeyiz, bu saatten sonra el mi
uzatılır?!
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
lütfen, Genel Kurula hitap edin; buyurun efendim.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Dün de elimizi uzattık; ama, görmediniz. Komisyonda şov yapıyorsun, burada şov
yapıyorsun.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Ne alakası var.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Monolog yaparken diyalog kurulamaz.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Siz mi, biz mi?..
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Yani, maksat... Karşılıklı uzlaşmak var, başka...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kafkas, 1
dakika eksüre veriyorum.
Buyurun efendim.
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Sen, burada, otuz yıldır
uygulanan bir maddeyi, hafta tatili maddesini, laiklikle irtibat kuracak kadar
bu işi istismar ediyorsan, burada hangi iyiniyeti arayacağız, hangi uzlaşmayı
arayacağız?! (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) İçki
yasağı dünyanın her tarafında vardır.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Yapma allahaşkına!..
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
Bu madde de, yıllardır bu İş Yasamızda vardı. Şimdi "içkiyi
yasaklıyoruz"a benzeyecek şeyleri koyarsanız... Bakın, bu neye benziyor
biliyor musunuz. Bir Ördek Hasan Paşa varmış, kim hava bulutlandı derse, onu
astırıyormuş. Niye; "sen bana ördek dedin." "Nasıl ördek derim
yahu!" "Hava bulutlu, yağmur yağacak, yağmur yağarsa su birikir, su
birikirse ördek yüzer, bana da ördek dedin!.." Bu kadar... Bakarsanız,
bunun bile bir mantığı var, öyle, bir silsilesi var; ama, bu söylediğinizin,
Ördek Hasan Paşanın anlayışından bile uzak olduğunu bütün Türkiye kamuoyu
görüyor ve ibretle, dehşetle izliyor diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum, aklıselime ve sağduyuya çağırıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Denizli
Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 105 inci madde üzerinde kişisel söz
aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili yönetmelikler uygulanmadığı zaman, onun yaptırımlarını
düzenleyen bir maddedir. Arkadaşlarım burada söylediler. 1971'de çıkan kanunda
ve daha önceki tasarılarda, oran olarak ağır cezalar verildiği halde, nedense,
görüştüğümüz maddede, bu hafifletilmiş durumda.
Değerli arkadaşlar, 50
000 000 liralık ceza; bir yönetmelik maddesini uygulamadığı zaman, işverenin
bir öğle ve akşam yemeği parası kadar bir ceza. 1971'de çıkan 1475 sayılı
Yasada, yönetmelik maddesini uygulamadığı zaman verilen ceza 1 000 000 lira. O
zaman, dolar 9 liraymış; o parayla 110 dolar alınabiliyormuş. Bakın, bugünkü
parayla 1,5 milyardan daha fazla tutuyor. Şimdi, 50 000 000 nerede, o zamanki 1
000 000 nerede. Demek ki, burada, bir iyiniyet yok değerli arkadaşlar. Bakın, madde
üzerinde söylüyorum. 1971'de bu yasayı yapanlar, gerçekten, işçiyi, emeği daha
çok düşünüyorlarmış; ama, bugün, sembolik bir para cezası veriliyor; gerçekten,
bunda iyiniyet aramıyoruz.
Yine, işyeri açtığı halde
bildirmeyen kişilere verilen cezalar da çok semboliktir.
Gözden kaçan bir başka
şey, 16 yaşını doldurmamış kişiler ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırıldığı
zaman verilen cezadır; o da çok semboliktir.
Değerli arkadaşlar,
bakın, bugün, görüştüğümüz yasa tasarısında "16 yaşını doldurmamış genç
işçiler ve çocuklar..." deniliyor. Ben, eski yasaya baktım, orada
"genç" kavramı yok. Sayın Bakanım, bunu birkaç kere söyledim, bir kez
daha söylüyorum; burada, kavram kargaşası var. 18 yaşına kadar, Türkiye'nin
imzaladığı Çocuk Hakları Sözleşmesine göre bütün insanlar çocuk. 16 yaşını
doldurmamış bir çocuğun genç işçi olması olanaksızdır. Daha önceki maddelerde
de vardı, eski yasada bu yok. Daha önce verilen tasarıda da
"küçükler" deniyordu "çocuklar" deniyordu; ama, ne
hikmetse, bu görüştüğümüz tasarıda "genç işçiler ve çocuklar"
denilerek "genç" kavramı eklenmiş; sanki "genç" dersek
hafifletici bir neden olacakmış gibi. Bir de akla şu geliyor; demek ki, 16
yaşından sonra bir çocuk ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabilir.
Değerli arkadaşlar, biz, Türkiye
olarak, Çocuk Hakları Sözleşmesine imza attık. Sözleşme Resmî Gazetede
yayımlandı ve yürürlüğe girdi; bu, içhukukumuzu bağlar. Bakın, 18 yaşına kadar
çocuğun korunması gerekir, eğitilmesi gerekir; halk arasında bir deyim vardır,
adam olması için okula verilir. Eskiden usta-çırak ilişkisi vardı. Bir kişi,
mesleği ustanın yanında öğrenirdi. Hatta, çocuk ilköğretimi bitirdiği zaman,
okumuş sayılırdı. 14 yaş sınır olabilirdi; ondan sonra yaşama atılırdı; ama,
günümüzde böyle bir şey yok. Yarın, zorunlu eğitim 12 yıla çıktığı zaman -ki
çıkacak, 1999'da şûrada karar aldık eğitimciler olarak- bu çocukların tümünü
okula vermek zorundayız, meslekî ve teknik eğitim ağırlıklı okullara vermek
zorundayız; ama, bu tasarıda, 14 yaşında, 15 yaşında, 16 yaşındaki çocukları
çalıştırmaktan söz ediyoruz maalesef.
Türkiye çocuklar ülkesi,
gençler ülkesi. Geleceğimiz, çocuklarımıza verdiğimiz değerle ölçülür; yani,
onları, nitelikli, daha uzun, daha iyi eğitimden geçirirsek, geleceğimiz o
denli parlak olacaktır; ama, bu tasarıda, 16 yaşından sonra insanların
tehlikeli ve ağır işlerde çalıştırılabileceği izlenimi veriliyor; bu yanlıştır,
buradaki "genç" kavramı yanlıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hocam, ek
1 dakika süre veriyorum size.
Buyurun efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- 23 Nisanda, dünyada çocuk bayramı kutlayan tek ülke olmakla övünüyoruz;
onları buralara getiriyoruz, kimisini Başkanlık Kürsüsüne oturtuyoruz, kimisini
bakan yapıyoruz, milletvekili yapıyoruz; o gün bitiyor, ondan sonra, haydi
bakalım sanayie diyoruz, tarlaya diyoruz, sokağa diyoruz.
Değerli arkadaşlar -bu
tasarıda beni en çok etkileyen- bakın, konu oy almak değil; çocuklar 18 yaşına
kadar oy veremezler, o çocukların okuması gerekir. Burada yanlış olan, 2003
yılında düzenlediğimiz bu tasarıda, 18 yaşına kadar çocukların eğitimini
düşünmemektir. O yüzden ben, bir yanlış yapıldığı kanısındayım. Bu tasarıya
"genç" kavramı ekleyerek, 16 yaşından sonra, sanki ağır ve tehlikeli
işlerde çalışabileceği izlenimini vererek, 50 000 000-100 000 000 lira gibi çok
hafif cezalarla geçiştirerek çocuklarımızı kazanamayız.
Görev yapacaksak, iş
yapacaksak, yasamız çağdaş olacak ve eğitimle çalışmanın bağını kuracağız; ama,
bu yapılmıyor.
Değerli arkadaşlar,
çocuklarımıza sahip çıkmalıyız, onları çalışmaktan çok, eğitime, okula
göndermeliyiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Hocam.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya, konuşacak mısınız?
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Sayın Başkan, vazgeçtim.
BAŞKAN - Şahsı adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Ersin Arıoğlu?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin, İçtüzüğün 81 inci maddesi çerçevesinde,
Sayın Bakan tarafından yanıtlanması istemiyle ilgili olarak, soru-cevap hakkını
kullanmak istiyor.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Bakanım, bundan önceki maddelerin hepsi de, aşağı yukarı, parasal
cezalara ilişkin düzenlemeler. Esasında, daha önce sormam gerekirdi; ama, biraz
evvel yaptığınız kısa konuşmada -bir önceki maddede söylediğiniz rakam da buna
benzer bir rakam- "1 500 000 lirayı, 100 000 000 liraya, 150 000 000
liraya çıkardık" dediniz.
Sayın Bakanım, şimdi,
izninize sığınarak söylüyorum. Gerçekten, sık sık, bu tasarıyı kucağınızda
bulduğunuzu söylüyorsunuz. Ben de içtenlikle söylüyorum; yüz hatlarınızdan,
sizin de ne kadar üzgün olduğunuzu anlıyorum; onun için, sizi de üzmek
istemiyorum ama...
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Üz, üz; hiç fark etmez.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Ben, bu para cezalarının sürekli olarak değerini yitirmemesi, bir anlam ifade
edebilmesi açısından ve İş Yasası Tasarısında, belki, cezalarla ilgili
maddelerin, bir daha düzenlenmeye ihtiyaç olmayacak tarzda, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak, cezaların, asgarî ücrete göre düzenlenmesini istedik;
yani, sizin önerdiğiniz rakamlara çok yakın. Örneğin, 750 000 000 lira için
asgarî ücretin 4 katı dedik, 500 000 000 liraya için de 2 katı dedik; bunlar,
sizin önerdiğiniz rakamların 10 000 000-15 000 000 lira üzeri idi. Bunu,
kabullenmediniz, neden acaba?
İkincisi; siz "bu
tasarıyı kucağımızda bulduk" diye sık sık söylüyorsunuz. 365 kişilik grubu
olan bir siyasal partinin içerisinden çıkan hükümetin, bu tasarıyı kucağına
atan güce karşı direnememesini ve 3 Kasım öncesi söylemlerinin tersi birtakım
uygulamalara girmesini nasıl izah edebileceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Soru-cevapta bir sınır var mı?
BAŞKAN - Soru-cevap
süresi 10 dakika Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
bu ceza hükümlerine ilişkin bölümde, para cezaları konusunu belki açıklığa
kavuşturmamız lazım, Sayın İzzet Çetin'in sormuş olduğu soru vesilesiyle.
Değerli arkadaşlarım,
burada, takdir edilen veyahut da öngörülen cezalar, kişi başına veyahut da
ihlal edilen olay bazınadır; yani, şöyle zannedilmesin ki, işletmeye bir kez
500 000 000 lira ceza değil, yani, orada, diyelim, hakkı ihlal edilen 10 işçi
varsa, 10'u için de ayrı ayrı 500 000 000 lira ceza söz konusu veyahut da 3
tane elektrik düğmesi, açık kablo ve sair iş sağlığı ve güvenliğini ihlal eden
her olay bazına da bu 500 000 000 lira cezanın takdir edilmesi söz konusu.
Ayrıca, daha önceki
konuşmamda da ifade ettim; bunun, her yıl artan değerler oranında Vergi Usul
Kanununa göre de artırılması söz konusu.
Asgarî ücreti sordunuz.
Asgarî ücretin bu tür idarî para cezalarına endekslenmesi, bizim sistemimize
pek uygun değil, o sebeple tercih edilmedi.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Sayın Çetin, soru
soracak mısınız yine?
İZZET ÇETİN (Kocaeli)-
Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN- Buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)-
Şimdi, Sayın Bakanım, tabiî, ikinci sorumdan kaçınıyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Hangisi?..
İZZET ÇETİN (Kocaeli)-
Tekrar edeyim: Sık sık, bu yasayı kucağınızda bulduğunuzu söylüyorsunuz. 367
kişilik grubu olan bir siyasal partinin içinden çıkan hükümetin bu yasayı
kucağına atan güce karşı direnememesi ve 3 Kasım öncesi söylemlerine ters
düşerek buna boyun eğmesinin altında yatan nedir; onu merak ettim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Şimdi, tabiî, hepimiz yorulduk,
zihinlerimiz de yorgun. Ben, birkaç kez, bunu, yüce kürsüden de ifade ettim;
ama, bir kez daha, belki akılda kalır umuduyla, izninizle ifade etmek
istiyorum.
Bir kere, güce boyun
eğme, güce teslim olma, dayatma gibi, bu sözleri, bu Parlamento çatısı altında,
ne sizin Grubunuza ne bizim Grubumuza ne de Hükümete kesinlikle
yakıştırmıyorum. Burada, herkes, yüce milletimizin oylarıyla seçilmiş ve
sorumluluğun sadece halka ait olduğunun bilincinde olan insanlar. Bunu, bir
şablon cümle olarak söylemiyorum, bunu, bütün içtenliğimle söylüyorum. Yani, şu
tasarıda, süreci anlattım; ama, bu tasarının çıkması, yürümesi, devam etmesi
konusunda, ne Bakanlığıma ne Hükümetime bu şekilde bir baskı mümkün değildir;
yani, olsa da kabullenmemiz mümkün değildir.
Benim, burada, Çalışma
Bakanı olarak düşüncem şu idi: İş Güvencesi Yasası çıkmış ve yürürlük tarihi 15
Marta ertelenmişti. Siz de biliyorsunuz ki, İş Güvencesi Yasası ile İş Yasası
bir bütündür ve 15 Marta ertelenirken, bu iki yasanın eşzamanlı olarak
çıkarılması fikri bütün taraflarca benimsenmişti. Bizim, İş Yasasını, Bakanlar
Kurulundan, getirip Yüce Meclise sunmamızın nedeni, öncelikle, iş güvencesiyle
olan irtibatını kurmaktır. Eğer, İş Yasasını biz Yüce Meclise göndermeseydik,
iş güvencesinin akıbeti belirsiz olurdu. Ben, iş güvencesiyle ilgili
görüşmelerde de bunu ifade ettim. Yani, benim, Çalışma Bakanı olarak İş
Yasasını bir an önce Meclise getirmemin en temel nedeni budur. İş güvencesiyle
ilgili yasada paralellik kurmak ve haksız feshe karşı işçimizi koruyan
hükümleri de İş Yasasının içerisine monte etmektir. Bunun dışında, gruptu,
çıkardı, şuydu, buydu... Bunlar, bizim gündemimizin dışında olan işlerdir. Onun
için, siz, rahat olun; yani, bu konuda, ne Bakanlık olarak ne Grup olarak ne Hükümet olarak "bir
siparişin yerine getirilmesi" gibi ucuz bir anlayış içerisinde değiliz. Bu
365 kişilik Grup inşallah, bu ülkede çok büyük değişiklikler yapacak, ülkenin
önünü açacak reformlara imza atacak.
Tabiî, bu tasarıdaki
görüşlerinizi saygıyla karşılıyorum. Siz, yıllardır sendikacılığa hizmet etmiş
arkadaşlarımızsınız; yani, insanların, kendi meslek kuruluşlarına olan
mensubiyetini saygıyla karşılarım; ama, ben de diyorum ki, biz Parlamentoyuz,
biz, resmin tamamını görmek zorundayız. Evet, ben de, sizinle, sendikal
hakların, sendikal hareketin gelişmesi konusunda hemfikirim ve önümüzdeki
dönemde, Türkiye'de sendikacılığın gelişmesi konusunda ne yapacaksak, hep
birlikte yapalım. Şu kanun çıktıktan sonra, bütün sendikacı arkadaşlarımdan
rica ediyorum, bir Meclis araştırması önergesi verin -hepiniz buradasınız, bu
işin uzmanı arkadaşlarsınız- yatıralım Türk sendikacılığını masaya, uzmanlar
çağıralım, Avrupa'daki uygulama nedir, trend nedir; sendikacılığa, eğer, bir
nebze faydamız olursa, ben de bundan memnun olurum.
Teşekkür ederim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Ben teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 3 adet önerge vardır.
Önergeleri, önce, geliş
sıralarına göre okutacağım, sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümlere aykırılık"
başlıklı 105 inci maddesinin birinci bendindeki "elli milyon lira" ibaresinin
"yüzelli milyon lira" olarak, ikinci bendindeki "beşyüz milyon
lira" ibaresinin "üç milyar lira" olarak, üçüncü bendindeki
"beşyüz milyon" ibaresinin "üç milyar lira" olarak,
dördüncü bendindeki "yüz milyon lira" ibaresinin "üçyüz milyon
lira" olarak, yine, dördüncü bendindeki "ikiyüz milyon lira"
ibaresinin "altıyüz milyon lira" olarak, beşinci bendindeki
"beşyüz milyon lira" ibaresinin "üç milyar lira" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Bayram Ali Meral |
Cevdet Selvi |
Feridun Fikret Baloğlu |
|
Ankara |
Eskişehir |
Antalya |
|
Mehmet Küçükaşık |
|
M. Nuri Saygun |
|
Bursa |
|
Tekirdağ |
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarısının 105 inci maddesinde yer alan "yönetmeliklerdeki"
ibaresinden önce "tüzük ve" ibaresinin ilave edilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Faruk Çelik |
İdris Naim Şahin |
İnci Özdemir |
|
|
Bursa |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
Fehmi Öztunç |
|
Ali Öğüten |
|
|
Hakkâri |
|
Karabük |
|
BAŞKAN - Üçüncü ve maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73'e 1
inci Ek İş Kanunu Tasarısının 105 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
1 inci paragraf;
"elli milyon lira" ibaresi yerine "asgarî ücret kadar",
2 nci paragraf son
bölümde; "beşyüz milyon lira" ibaresi yerine "asgarî ücretin üç
katı",
3 üncü paragraf son
bölümde; "yüz milyon lira" ibaresi yerine "asgarî ücret
kadar",
4 üncü paragraf;
"beşyüz milyon lira" ibaresi yerine "asgarî ücretin üç
katı" ibaresinin konulması.
|
Hasan Aydın |
İzzet Çetin |
Muharrem Doğan |
|
İstanbul |
Kocaeli |
Mardin |
|
Ali Kemal Deveciler |
Salih Gün |
Bayram Meral |
|
Balıkesir |
Kocaeli |
Ankara |
|
|
Mustafa Gazalcı |
|
|
|
Denizli |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Sayın Başkan, önergem üzerinde söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Aydın, buyurun.
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öyle zannediyorum ki, Antalya'ya gidiş
saatinize kadar buradasınız. Burada uzun konuşmamız, en fazla bir maddenin
eksik veya fazla çıkması anlamına geliyor; bu nedenle, sabrınızı istirham
ediyorum. (Gülüşmeler)
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Sizden anlayış, bizden sabır!..
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Sizin Genel Başkanınızın seçim bölgesine gidiyoruz.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben, buraya çıkıp, gerçekten, bu yasanın
hazırlıksız olduğunu, önceden üzerinde çalışılmadığını ifade ederken, her
okuduğumda, şahsen, ben, yeni bir eksiklik, yeni bir hazırlıksızlık daha
görüyorum. Yani, hakikaten, önceden bu yasa üzerinde ciddî olarak çalışılmış
olsaydı ya da milletvekili arkadaşlarımız, şu anda yaptığımız gibi... Aslında,
biz, şu anda, bir bakıma, yasa üzerinde görüşmelerden çok, sanki, şu aradaki
tablo, yasanın taslak olmadan önceki yapmamız gerekeni yapıyoruz; ama, bunda da
suç, şahsen bizim değil.
Bakınız, bu 105 inci
maddede inanılmaz derecede çatışma ve çelişkiler var, ceza mantığında çok
önemli yanlışlar var, caydırıcı olma mantığında çok önemli yanlışlar var.
Şimdi, mesela, maddenin
bir paragrafında şunlar sıralanıyor: Kurma izni ve işletme belgesi almadan bir
işyeri açan, faaliyeti durdurulan işi izin almadan devam ettiren, kapatılan
işyerlerini izinsiz açan, iş sağlığı ve güvenliği kurullarının kurulması ve
çalıştırılması ile ilgili hükümlere aykırı davranan, iş sağlığı ve güvenliği
kurullarınca alınan kararları uygulamayan, işyeri hekimi çalıştırma ve işyeri
sağlık birimi oluşturma yükümlülüğünü yerine getirmeyen, mühendis veya teknik eleman
görevlendirme yükümlülüğünü yerine getirmeyen vesaire...
Şimdi, bir işveren
düşünün, bu söylemiş olduklarımızın tümünü aynı anda ya da ayrı ayrı yerine
getirmiyor. Buradaki caydırıcı madde şu: İşverene veya vekiline 500 000 000
lira para cezası... Değerli arkadaşlar, ne kadar süreyle?.. Başka yerlerde var
çünkü. Mesela, bir maddede, hükümlü çalıştırmayan, özürlü çalıştırmayan varsa
her ay deniliyorken; başka bir maddede de, her işçi başına deniliyorken, böyle
bir hazırlıksızlık nedeniyle, pekâlâ... Öyle bir işyeri tarif edilmiş ki; yani,
bu işverene bırakın 500 000 000 lira para cezası verilmesini, böyle bir
işyerini açan, böyle bir işyerini ayakta tutan işverenin, doğrudan savcılığa
götürülüp, yargılanması ve tutuklanması gerekir; çünkü, burada söz konusu
edilen suçlar, kapsamlı, sorunlu ve ciddî suçlardır; işyerini izin almadan
açmış, sağlık koşulları uygun değil, çalıştırması gereken elemanları
çalıştırmıyor... Kısacası, tarif edilen suç ve ceza kapsamına giren tanımlar...
Bunlar varsa eğer; yani, bu noktada işveren böyle davranıyorsa, bu
yükümlülükleri yerine getirmiyorsa, burası işyeri değildir, burası işyerinden
başka her şeye benzer deniliyor -öyle
anlaşılıyor- ve burada hiçbir zorunluluk getirilmiyor; sadece "500 000 000
lira para cezası verilir" deniliyor. O 500 000 000 lira para cezası da bir
yıllık mıdır, üç aylık mıdır, bir günlük müdür, bir haftalık mıdır, belli
değil. Yani, bu madde pekâlâ şöyle yorumlanabilir: Ben 500 000 000 lira para
cezasını verdim arkadaş -böyle bir işveren düşünün- dolayısıyla, bu suç
saydığınız bütün isnatları kullanabilirim, devam ettirebilirim. Hiçbir engeli
yok, önünde hiçbir sorumluluğu yok.
Değerli arkadaşlar, böyle
yasa olur mu?! Yani, bir başka maddede, siz, 500 000 000 lira, 600 000 000 lira
gibi cezaları koyarken, işin ruhuna aykırı, işin esasına aykırı, bir işçinin
çalışmasının mümkün olmadığı, bir işverenin böyle bir işyerini çalıştırmaması
gerektiği noktasında bir işe koyabileceğiniz ceza 500 000 000 lira olabilir mi;
olmaması gerekir.
Değerli arkadaşlarım,
yani, bu madde bile, bu maddenin okuduğum bölümleri bile, tek başına,
milletvekili arkadaşlarımızın bu işi inceleme fırsatı bulamadıklarını, hatta,
Komisyon üyelerimizin bu işi inceleme fırsatı bulamadıklarını gösteriyor.
Burada her şeyi kötü niyetle yorumlamamıza gerek yok; çünkü, ben, gerçekten de,
kesinlikle, yüreğimle, samimiyetle ifade etmek istiyorum ki, Adalet ve Kalkınma
Partili milletvekili arkadaşlarımızın, bilerek ve isteyerek, böyle bir maddenin
Meclise gelmesini isteyeceklerini ve böyle bir madde Meclisi geldiği zaman da,
el kaldırıp bu maddeye "evet" diyeceklerini sanmıyorum. Burada öyle
gözüküyor ki, bizim -yine, özellikle, tırnak içinde söylüyorum- geleneksel,
oturmuş, maaşını alan, keyfi yerinde olan, kitap karıştırmayan, dünyadaki başka
koşulları bizim ülkemizle mukayese etmeyen, eski yasaları önüne alıp alelacele
hazırlayan, nasıl olsa, koca koca kitapçıklar olduğu için, komisyonlar da,
bakanlar da bunları inceleme fırsatı bulamaz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASAN AYDIN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Aydın,
buyurun.
HASAN AYDIN (Devamla) -
...diyen bazı bürokratlar -ben burada ifade etmek isterim ki, böylesine,
çalışan, ülkesine hizmet eden bürokratları tenzih ederek söylüyorum- bu ülkenin
bu noktaya gelmesine, batmasına sebep olmuş bazı bürokratlar, masa üzerinde,
büyük bir sorumsuzlukla hazırlayıp, Meclisin çalışma yöntemini, böylesine, koca
koca kitapçıkları araştırma ve denetleme imkânı olmadığını bilerek, belki de,
kim bilir, bir gafletle, kendileri bile farkında olmayarak, bu maddeleri
önümüze sürebilmekte ve iki siyasal partiyi -iktidar partisini ve anamuhalefet
partisini- tartıştırabilmekte ve bu maddeler konusunda farklı düşünceleri
ortaya koyabilmektedir.
Lütfen, arkadaşlarımız,
bu yönüyle dikkat ederek bu maddeye baksınlar diyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aydın.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümlere aykırılık"
başlıklı 105 inci maddesinin birinci bendindeki "elli milyon
lira" ibaresinin "yüzelli milyon lira" olarak,
ikinci bendindeki "beşyüz milyon lira" ibaresinin "üç milyar
lira" olarak, üçüncü bendindeki "beşyüz milyon lira"
ibaresinin "üç milyar lira" olarak, dördüncü bendindeki
"yüz milyon lira" ibaresinin "üçyüz milyon lira" olarak,
yine, dördüncü bendindeki "ikiyüz milyon lira" ibaresinin "altıyüz milyon lira" olarak,
beşinci bendindeki "beşyüz milyon lira" ibaresinin "üç milyar
lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Önergeye
Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahibi
arkadaşlardan, Manisa Milletvekili
Sayın Ufuk Özkan söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Özkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce, Adalet ve Kalkınma Partili
sevgili milletvekili arkadaşımızın konuşmasına istinaden bir sataşmadan dolayı
söz isteyecektim; ama, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın Antalya'ya
daha geç kalmamaları için, bu önerge üzerinde söz almayı uygun gördüm. O
bakımdan, herhalde, bir teşekkürü hak ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
de, Genel Başkanımızın memleketine ve başarılı bir Belediye Başkanımızın
şehrine gideceksiniz. Gönül arzu eder ki, Türkiye'deki bütün iller, bütün
ilçeler, en az Antalya kadar başarılı bir yönetim ve modern bir şehir olsun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sevgili arkadaşlarım,
genelde maddelerin içeriğine esas olan konuları konuşmaya gayret ediyoruz; ama,
Sayın Agâh Beyin konuşması, maddeyle hiçbir alakası olmadığı için, bizim de
böyle bir konuşmaya hakkımızın olduğunu düşünerek söz almış bulunuyorum.
Tarihî ve önemli bir yasa
konuştuğumuzu ve bu yasanın tarihe tanıklık eden bir yasa olduğunu ifade eden
konuşmasına teşekkür ediyorum; ama, ben, gerçekten tarihî ve önemli bir yasanın
ve tarihe tanıklık eden bir yasanın, anlaşılmış olduğuna tereddütle bakıyorum.
Slogan söylendiğinden, sloganlardan bahsedildiğinden söyleniyor... Sevgili
arkadaşlarım, günlerdir konuştuğumuz her maddeye bir katkıda bulunmaya
çalışıyoruz. Bu maddedeki olumsuzluklara işaret etmeye, bu olumsuzlukları
düzeltmeye çalışıyoruz; ama, bizim konuştuklarımızın, bizim anlatmaya
çalıştıklarımızın bir slogan şekliyle algılanmasını bir önyargı olarak
algılıyorum.
Demokrasi... Demokrasinin
gereği bu. Demokrasi olan bir şehirde, demokrasiyle yönetilen bir ülkede
mutlaka biz bu kürsülerde konuşacağız. İşte demokrasinin işareti bu. Bu
kürsüden, biz, demokratik hakkımızı kullanıyoruz.
"Siz yoksul
kesimlerde yoksunuz" diye bir hitabı oldu. Ben bu konuşmalara Agâh Beyin
cevap vermesini isterim. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin kuruluşunda da
var, Türkiye'nin kurtuluşunda da var; Türkiye'de bugün de var, yarın da olacak.
Cumhuriyet Halk Partisinin bugün yoksul kesimlerde olmamasının sebebini, siz,
eğitimde, sağlıkta, adalette, insanların gelecek korkusu yaşadığı bir ülkede
popülist siyasetler ve politikalar üretirseniz, gerçekleri söyleyen ve bu
gerçekleri anlatmak için mücadele eden bir siyasî anlayışın, ülkedeki
insanların bireysel kurtuluş mücadelesi içinde sizlere yöneldiğini görürsünüz.
Haksız ve mesnetsiz
tartışmalardan bahsediliyor. Hangisi haksız, hangisi mesnetsiz?! Konuştuğumuz
konuları haksız ve mesnetsiz olarak algılamak son derece ciddî bir hatadır.
Kimsesizlerin kimi olduğunu ifade eden bir değerli arkadaşım -yine aynı
arkadaştan bahsediyorum- kimsesizlerin kimini ifade ederken, 3 Kasım öncesi
söylenenleri bugün burada tekrar hatırlayıp, kulaklarında çınlatıp, bunları
burada söylerken bir dikkat etmesi gerekiyor.
Ne oldu?.. Konut
Edindirme Yardımı Fonu var. Bu fondaki paranın ne olduğundan haberiniz,
bilginiz var mı? Bu para ne olacak? Nema konusundaki ödemelerle ilgili ciddî
sıkıntılar, problemler var. Bu sıkıntıları, problemleri nasıl yok kabul
edersiniz?!
Ziraatçıların faiz
borcuyla ilgili, ertelemeyle ilgili ve bunların taksitlendirilmesiyle ilgili
ciddî önerilerimiz var. Bunlar da yine sizlerin oylarıyla yok kabul edildi,
reddedildi.
Bağ-Kurluların durumu
belli, özelleştirme mağdurlarının durumu belli.
Pardon, affedersiniz,
siyaset yapıyorum şu anda; ama, bu siyaset topunu, maalesef, sendikacı
arkadaşımız attı. O sendikacı arkadaşımız ki "bu maddedeki, bu kanun
tasarısındaki bazı eksik ve noksanlıklara rağmen" diye bizlere hitap etti.
Sevgili arkadaşlarım, bir
tütündeki kota fazlası tütünün ne olacağını bugün hâlâ tütüncülerimiz bilmiyor.
Bir pamuk priminin ne zaman ödeneceğini, hâlâ, kimse bilmiyor. Genel
Başkanınızın söz vermesine rağmen, dokunulmazlıkların kalkması konusunda,
bugün, hâlâ, hiç kimse hiçbir şey bilmiyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Dokunulmazlıklar kalkmamalı mı?! Dokunulmazlıkların kalkması konusunda siyasî
irade, siyasî erk, hükümet, iktidar partisi neden talepkâr değil?.. Hadi,
dokunulmazlıklara cesaret edemiyorsunuz, yolsuzluklara bulaşmış eski bürokratları,
eski siyasetçileri, hâlâ, neden mahkemenin önüne çıkarmak için bir çaba içine
girmiyorsunuz?!
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Nereden biliyorsun?!
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Bunları lütfen ciddiye alın.
Değerli arkadaşlarım,
yeni çalışma biçimlerini belirleyeceğiz diyen arkadaşım, aslında bilmiyor mu,
şu anda bu yeni çalışma biçimi zaten uygulanıyor. Bu konudaki sıkıntıları kendi
dinamikleri içinde aşacağımızdan bahsediyor. Amacımız, insanları sıkıntıya
sokmadan, işçi ile işvereni karşı karşıya getirmeden, bizim önerilerimize
sizlerin de katkılarıyla...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Ufuk Bey, cumartesi Agâh Beyi de davet edelim.
BAŞKAN - Sayın Özkan, 1
dakika eksüre veriyorum size; buyurun.
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Bizim amacımız, işçi ile işvereni karşı karşıya getirmeden, bizim de
katkılarımızla bir iş barışını sağlamak, bir uzlaşı ortamını sağlamak ve
sizleri davet ediyorum sevgili AKP'li arkadaşlarım, elbette, kampa
gideceksiniz, elbette, toplantılar yapacaksınız; ama, cumartesi günü Ankara'da
emekçilerimizin bir mitingi var, gelin Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleriyle birlikte, Antalya'dan birazcık fedakârlık yapın da bu
mitinge katılalım. (CHP sıralarından alkışlar) Gerçekten, o işçilerin
sıkıntıları ve seslerini orada dinleyelim.
Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Agâh Bey, size sataşma var!..
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Hayır, hayır, sataşma yok.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özkan.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Söz
istiyorum Sayın Başkanım, sataştıklarını söylüyorlar...
BAŞKAN - Hiçbir şey yok;
Sayın Özkan, sizi takdir etti.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının 105 inci maddesinde yer alan "yönetmeliklerdeki"
ibaresinden önce "tüzük ve " ibaresinin ilave edilmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk Çelik
(Bursa)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, olumlu görüşle
takdire bırakıyorum; ama, izin verirseniz maddeyle ilgili bir redaksiyon var:
105 inci maddenin ikinci fıkrasının son satırında yer alan "500"
rakamının "500'er" olarak tashihini istiyorum efendim.
BAŞKAN - Tashih edildi.
Başka var mı?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Yok; bu maddede bu
kadar.
Önergeyi olumlu görüşle
takdire bırakıyorum.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hükümet katılıyor efendim.
BAŞKAN - Önerge sahipleri
konuşacak mı, gerekçeyi mi okutayım?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçeyi okutalım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
78 inci maddede yapılan
değişikliğe uyum sağlamak için.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bırakıp Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Başkanlığımıza bir yoklama talebinde bulunulmuştur; okuyorum:
"Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
105 inci maddenin
oylanmasından önce, İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz
ve talep ediyoruz."
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- İsim okuyarak Başkan, isim okuyarak...
BAŞKAN - Bu
arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum:
Tuncay Ercenk?.. Burada.
Bayram Ali Meral?..
Burada.
Halil Ünlütepe?.. Burada.
Cevdet Selvi?.. Burada.
M. Vedat Yücesan?..
Burada.
İzzet Çetin?.. Burada.
Halil Akyüz?.. Burada.
Ersoy Bulut?.. Burada.
Salih Gün?.. Burada.
Muharrem Kılıç?.. Burada.
Ramazan Kerim Özkan?..
Burada.
Atilla Başoğlu?.. Burada.
Nail Kamacı?.. Burada.
Hüseyin Özcan?.. Burada.
Erol Tınastepe?.. Burada.
Haluk Koç?.. Burada.
Hüseyin Güler?.. Burada.
Nezir Büyükcengiz?..
Burada.
Mehmet Vedat Melik?..
Burada.
Hasan Aydın?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
elektronik oylama cihazıyla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
yoklama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - 105 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
106 ncı maddeyi
okutuyorum:
İş ve işçi bulma
hükümlerine aykırılık
MADDE 106. - Bu Kanunun
90 ıncı maddesinde öngörülen izni almadan faaliyet gösteren işverene bir milyar
lira para cezası verilir.
BAŞKAN - 106 ncı madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın
Zekeriya Akıncı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte
olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 106 ncı maddesiyle ilgili olarak Grubum adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlar, 106
ncı madde, özü itibariyle 90 ıncı maddeye atıfta bulunarak, verilecek para
cezalarıyla ilgili düzenlemeyi içeriyor.
Cumhuriyet Halk Partisi
sözcülerinin 90 ıncı maddeye dönük değerlendirmelerinden anlaşılmaktadır ki,
bir kez Türkiye İş Kurumunu devreden çıkararak, özel istihdam bürolarının önü
açıldıktan sonra verilecek para cezasının, aslında, büyük bir önemi
kalmamaktadır, caydırıcılıktan uzak olacaktır. Galiba, özel istihdam büroları,
Türkiye'nin ekonomik koşulları ve çalışma yaşamındaki olumsuzluklar göz önünde
tutulduğunda, hoşgörünüze sığınarak söylüyorum; ama, tam anlamıyla, kel başa
şimşir tarak tanımının ötesinde de bir anlam ifade etmeyecektir. Altyapısı
oluşturulmamış adımların atılması da, korkarım ki, daha işin başında çeşitli
biçimlerde tökezlememize neden olabilecektir.
Özel istihdam büroları
ile sürücü kursları arasındaki ilintiyi de, bu sabah, herhalde, sadece ben
değil, sanıyorum, Sayın Bakanı dinleyen hiç kimse de kuramadı. O nedenle, özel
istihdam bürolarıyla karşılaştırabileceğimiz başkaca örnekler aramamızda yarar
var diye düşünüyorum; çünkü, istihdam büroları fantezi olmaktan öteye
gitmeyebilir. İşkur, bugünkü koşullarda ya da önümüzdeki dönemde hangi ilişkiyi
kuramamış da, açılacak olan bürolar bu yükü üstlenecek. Sanıyorum ki, bu
bürolar, futbolcu camiasındaki menejerlik ya da simsarlığın ötesine
geçemeyecektir. Dahası, insanların işsizlikten kaynaklanan çaresizliğini
sömürerek istismar edilmesinden başka bir sonuç da çıkmayacaktır. Sanki, iş
hazır, işçi hazır, sadece biz, kimin aracılık edeceğini tartışıyoruz ve İşkur'u
da yeterli görmeyip, özel istihdam bürolarını devreye sokmaya çalışıyoruz.
Sevgili arkadaşlarım, bu
tartışmalar sırasında bazen "madde, madde" diyoruz ama, bu yasaya
olumsuz anlamda damgasını vuran maddeler, öylesine yasanın ruhuna sinmiş ki,
her fırsatta bunun tartışılmasına ihtiyaç var; uyarılmaya ihtiyaç var, tekrar
tekrar konuşmaya ihtiyaç var. Biz, bunu yapmaya çalışıyoruz. Israrlarımızı sürdürüyor
olmamızın gereğini, sanıyorum, açık seçik bir
biçimde AKP'li arkadaşlarımız da anlamışlardır.
Sevgili arkadaşlarım,
aslında, baştan beri, sanki, İş Kanunuyla yapılması düşünülen düzenlemelerin,
her şeyden daha önemli, bir an önce karşılanması gereken büyük bir ihtiyaç
olduğu izlenimi doğrulmuş olabilir. Hatta, bunun için, Meclisin denetim
görevini askıya alıp, bu yasa üzerinde gece gündüz çalışıyor da olabiliriz;
ama, bakınız, ne yapıyoruz biliyor musunuz; bence, sağlam bir temel atmadan
duvar örüp çatıyı vuruyoruz. Esasında,
çalışma yaşamımızda çok daha önemli ekonomik ve sosyal sorunlarımız varken, en
temel kurumların yasası bile oluşturulmamışken, AKP İktidarı, hemen hemen ne
sonuç doğuracağını bile bile "Avrupa Birliğinde şöyle, burada böyle"
diyerek, sözde Avrupa Birliği normlarına uyum adı altında, onlara atıfta
bulunarak, işçilerin onlarca yıldır kazanılmış olan haklarını ellerinden alacak
bir yasayı çıkarmaya çalışıyor. Öyle ki, artık, ne sendika kalıyor ne grev ne kıdem tazminatı.
Ünlü fıkrayı sanıyorum
hepimiz biliyoruz. Hoca, leyleği yakalar, gagasını, ayaklarını, kanatlarını
kırpar, sonra da karşısına geçip "işte, şimdi kuşa döndün"der. Sizin
yaptığınız da, bunca tartışmaya rağmen bu maddeleri ne yapıp edip geçirmek ve
sonuçta, onlarca yıl sonrasında kazanılmış, elde edilmiş işçi haklarını kuşa
çevirmekten başka bir şey değildir.
Avrupa Birliği
standartlarını her alanda yakalayabilmek elbette hoş. Dünyada bir dalga da
geliyor olabilir Sayın Bakanım; ama, çalışanların ve Türk insanının haklarını
bu dalgaların yutmasına izin vermeyelim diye düşünüyoruz.
Elimizi vicdanımıza
koyalım, hangi Avrupa ülkesinde bu kadar yüksek oranda işsiz, bu kadar kısa
sürede işini kaybeden milyonlarca insan var? Hangi Avrupa ülkesinde asgarî
ücret 225 000 000 Türk Lirası? Hangi Avrupa ülkesinde, Sayın Bakanın
ifadesiyle, asgarî ücretin altında çalışmaya hazır binlerce üniversiteli genç
var?! Hangi Avrupa kentinde, bir AKP sözcüsünün ifadesiyle, Adıyaman'da ya da
bir çok ilimizde olduğu gibi karın tokluğuna çalışacak binlerce insan var?
Avrupa'da ve Türkiye'de
30'un altında işçi çalıştıran işyerlerinin sayısı ve bu işyerlerindeki işçi
sayısının birbirlerine oranı nedir, biliyor muyuz acaba? Biz de, Avrupa
ülkelerinde olduğu gibi, tıkır tıkır işleyebilen bir işsizlik sigortası sistemi
oturtabildik mi; oradaki kadar güçlü ve kapsayıcı bir sosyal güvenlik
sistemimiz var mı; çalışanların iş güvencesi ve örgütlülüğü bu kadar güçlü mü;
elbette ki hayır. Bu yalın gerçekler ortadayken, bizim önceliklerimiz bambaşkayken,
böyle bir yasa yapmak, baştan da söylediğim gibi, sağlam bir temel atmadan çatı
vurma hazırlığından başka bir şey değil.
Tabiî ki, çağdaşlaşma ve
her alanda kurumlaşma yolunda atılacak adımları, elbette, hepimiz yürekten
destekleriz; ama, bizi, vahşi kapitalizmin kölelik düzenine götürecek bu tür
yasal düzenlemeler karşısında sessiz kalmamızı, karşı çıkmamamızı da kimse
bizden beklemesin ve bu değerlendirmelerimizden ötürü de, hiç kimse, Sayın
Bakanımız Şahin gibi "Castro'nun Kübasındaki Mecliste miyim" gibi bir
hisse de lütfen kapılmasın.
Sevgili arkadaşlarım,
bazı milletvekillerimiz yine alınganlık gösterecektir; ama, AKP iktidarı,
hiçbir biçimde işçilerin lehine sonuç vermeyecek bu yasayı çıkarmak isterken,
belli ki, bazı iş çevrelerinin baskısını göğüsleyememekte. Bunun biçimini,
şeklini, empoze tarzını bilemeyiz; ama, açık olan budur; çünkü, sendikalar
"işçinin hakları elinden alınıyor, çalışma barışı bozuluyor. Bu durumdan,
dürüst, yurtsever, ulusal çıkarları gözeten işverenler de zarar görür"
diyorlar, buna kulaklarımızı tıkıyoruz; ama, işveren çevreleri Avrupa Birliği
normları bunu da gerektiriyor diye dayattılar mı, parmaklar, bu yasa tasarısı
geçsin diye kalkıveriyor. Yarım yamalak bir İş Güvencesi Yasasını uygulamaktan
bile çekiniyor, erteliyoruz; ama, sıra, İş Güvencesi Yasasından yararlanma
olanaklarını işçilerin elinden almaya geldi mi "olur" diyorsunuz.
Adalet ve kalkınmayı, ilerlemeyi, büyümeyi ve iş barışını böyle mi
sağlayacağız?! Bir meydanlarda verilen sözlere bakın, bir de Meclisten
çıkarılmak istenen yasalara bakın. Tam da eski siyaset anlayışına uygun, içler
acısı bir durum değil mi?!
Sayın Kafkas, İş
Güvencesi Yasasının uygulanmasının erteleneceğini ve işçilerin onlarca yıllık
kazanımlarını bir kalemde silip atacağınızı, bugün değil de 3 Kasım
seçimlerinden önce ilan edebilmiş ve yüreklice söyleyebilmiş olsaydınız, acaba,
AKP, kaç işçinin oyunu alabilirdi; merak ediyorum. Peki, sonuç; sonuç, tabiî
ki, birçok toplum kesiminin aldatıldığı gibi, işçilerin de aldatılmış olması.
Sevgili arkadaşlarım,
bakın, her ne kadar komisyonda ilgili maddelerin bu haliyle çıkması için oy
kullanmışsa da, bir AKP milletvekili, 14 Mayıs Çarşamba günü, canlı bir
televizyon programında, İş Kanunu Tasarısının çeşitli maddelerini sayarak, ki
bunları başında yer alan işçinin tanımlanması, ödünç işçi ilişkisi, yeni iş
sözleşmesi türleri, taşeronlaştırma, iş fesihleri, İş Güvencesi Yasasından
yararlanma, esnek çalışma yöntemini içeren bazı maddelere de atıfta bulunarak,
ortaya çıkacak sakıncalardan söz etti ve gerekirse bunların yeniden
görüşülebileceğini de ima etti. Hatta, bu kaygılarını Sayın Başbakana da
aktardığını ve tabanda toplumsal tepkilerin oluştuğunu söylediğini de basından
hepimiz okuduk. Peki, sevgili arkadaşlarım, biz de günlerdir aynı şeyleri
anlatmaya çalışmıyor muyuz; sendikalar ve işçi çevreleri aynı şeyleri
söylemiyor mu?! Öyleyse, tartışmaları niçin sağırlar diyaloğuna
çeviriyorsunuz?! Bizim söylediklerimizi, belki duymazlıktan gelebilirsiniz ya
da muhalefet partisi olmamızdan ötürü zorunluluk gibi değerlendirebilirsiz;
ama, hiç olmazsa, bu konuda kaygıları olan AKP'li milletvekillerinin sözlerine
kulak verirsiniz diye umut ediyorum. İnşallah, AKP'nin Antalya kampı da, bu
anlamda olumlu sonuçlar getirir, yeni değerlendirmeler için de, sizin için de
bir fırsat yaratır.
Sevgili arkadaşlarım,
zaten, söz konusu itiraz noktaları yeniden değerlendirilse, bundan doğan
olumsuzluklar giderilebilse, sorun çözülebilecek gibi de görünüyor.
Bakınız, ne işçiden ne
onun örgütlerinden ne de onların hak aramasından korkmayınız. Çalışma yaşamına
gerçek barış, ancak taraflar güçlü olabilirse, huzurlu olabilirse gelir. İşsiz
kalandan, örgütsüz olandan, karın tokluğuna çalışandan, ne işverene ne de
Türkiye'ye hayır gelir. Hepimiz hatırlarız, 12 Eylül sonrası, bir işveren
sendikasının başkanı, gülme sırasının kendilerine geldiğini ilan etmişti.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Oysa, onbeş yirmi yıldır yaşadıklarımız, bu işverenlerimizi gerçekten
güldürebildi mi? Hiç sanmıyorum; ama, bir gerçek var ki, olup bitenlerde asla
sorumluluk sahibi olmayan, tam aksine, bu sürecin bütün olumsuzluklarına
katlanmak zorunda kalan, daha ötesi, bazı kazanılmış haklarından vazgeçmeyi de
göze almış, çok sıkıntılı dönemlerde büyük özveri de gösterebilmiş işçileri,
cezalandırırcasına, böyle bir yasayı geçirmek, bazı işverenlere, bırakın
gülmeyi, belki göbek attıracak; ama, inanın ki, milyonlarca çalışanın içi kan
ağlayacaktır.
Yüce Meclisimizin görevi,
hepimizin görevi, taraflardan her ikisinin de yüzünü güldürebilecek
düzenlemeler yapabilmek olmalıdır. Bunun için hâlâ zamanımız vardır.
Israrlarımız bu nedenle devam etmektedir. Yasanın geri çekilmesi, ilgili
çevrelerde daha ayrıntılı tartışılması, herkesin kabul edebileceği yeni bir
yasal düzenleme yapılabilmesi mümkün görünüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akıncı...
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Bağlıyorum, son cümlelerim.
BAŞKAN - Buyurun.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Aksi halde, altı aylık çalışmalarımızdaki birçok örnekte olduğu gibi, bu
yasanın da bazı maddelerinin cumhurbaşkanınca geri çevrilmesi ya da Anayasa Mahkemesinin yasayı iptali
olasılıkları, tüm inatlaşmalara ve gece gündüz çalışma temposuna rağmen,
gayretlerinizin boşa çıkması sonucunu doğurabilir ya da bu yasa, sonuçta,
yaşamın gerçekleri karşısında iflas edebilir.
Unutmayınız, zafer her
zaman en iyi çözüm değildir. Bazen bir uzlaşma daha uzun ömürlüdür ve daha adil
çözümdür. Geliniz yol yakınken dönelim diyorum, uzmanların işçi sendikalarının,
muhalefet ve iktidarıyla siyasî partilerimizin, işveren çevrelerinin
uzlaşmasını arayalım; tersi durumda korkarım ki kaş yaparken göz
çıkaracaksınız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. ( Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akıncı.
Sayın milletvekilleri,
şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan?.. Yok.
Ankara Milletvekili
Bayram Meral; buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İki
haftaya yakındır hakikaten yorgunluk, stres, ister istemez bazen birbirimizi
üzdüğümüz de oluyor, arkadaşlarım kusura bakmasınlar ve arkadaşlarımdan
özellikle rica ediyorum, hepimiz belli bir hizmet ürettik sahamızda, hepimiz
temsil ettiğimiz insanlara sağlıklı birikimler üretmeye çalıştık, bunu başka
türlü yönlendirmenin, söylemenin bir anlamı yok, hep birlikte, kulaklarımızı
okşayan laflar konuşursak bu saatlerden sonra daha iyi olur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, iş
ve işçi bulma hükümlerine aykırılık. Bir taraftan İş ve İşçi Bulma Kurumunu
halen daha ayakta tutuyoruz bilebildiğim kadarıyla, bir taraftan özel istihdam
büroları oluşturuyoruz, bir taraftan İşkur'u koyuyoruz, bunlar birbiriyle çelişiyor
mu, çelişmiyor mu bilemiyorum; ama, bunu Sayın Bakanımızın, yetkililerin
açıklamasında fayda vardır.
Değerli arkadaşlarım,
burada, kurallara uymayana bir ceza veriliyor. Aslında bu cezanın -ben yine
tekrar ediyorum- getirdiği ve getireceği ve getireceği hiçbir şey yok. Güçlü
işverenlere, bu maddelerin uygulanma şansı da yok. Bunları hep birlikte
yaşadık, gördük. Yine garibanların üzerine gidilecektir. Belki -kusura
bakmasın- siyasî hava orada esecektir ki, geçmişte bunları yaşadık; ama,
umuyorum ki, bunların hepsini bir tarafa iteriz.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada, değerli arkadaşlarım konuşuyor, kazın cücüğü güzün sayılır,
baharın sayılır; yok diyalog kurulacaktır, yok tekriri müzakere olacaktır...
Bir defa, şunu özellikle ifade etmek istiyorum ki, fiilen tespit ettiğimiz 17
madde üzerinde gerekli düzenleme yapılmadığı sürece, taşın birini kaldırsak
değerli arkadaşlarım, duvardan diğer taş aşağı düşecektir. Bunun bilinmesinde
fayda vardır.
Biz, arkadaşlarımızla
oturduk, teker teker maddeleri tespit ettik. Eğer herhangi bir maddede düzeltme
yapılacaksa, diğer maddelerin ona göre takviye edilmesi gerekmektedir. Bunu,
umuyorum ki, arkadaşlarım bilirler, bileceklerdir.
Değerli arkadaşlarım,
yine bir konuyu, özellikle ifade etmek istiyorum: Cezaların getireceği bir şey
yoktur dedim, işveren de, işçi de ona göre tedbir alıyor. Bakın, sabahleyin,
Sayın Maliye Bakanını izledim. Sayın Maliye Bakanı "kayıtdışı Türkiye'nin
ayıbıdır, ben bu ayıbı ortadan kaldırmak için sonuna kadar mücadele edeceğim"
diyor. Siz de bunu izlediniz. Şimdi getirdiğiniz bu yasayla, kayıtdışını teşvik
ediyorsunuz, takviye ediyorsunuz, destekliyorsunuz. Bunun hangisi doğru değerli
arkadaşlarım?! Sabahleyin televizyonu izlediniz herhalde, Sayın Maliye
Bakanımızın konuşmasını izlediniz...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Sabah uyuyorduk, gece çalıştık biliyorsunuz.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Siz hep uyuyorsunuz!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Gözünü seveyim, erken gitseydin, ne zorun vardı, bir gün daha
çalışırdık, işimiz ne! Erken git dedik, ısrar ettik burada, gitmedin, şimdi de
geç gitmekten şikâyetçisin. Gel bugün git, ne zorun var?! Hadi dün bir
yanlışlık yaptınsa, bugün git.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bir konuyu yine... Bunlar ülke meseleleri, iktidardasınız; eğer, ülke,
ekonomik yönden güçlenirse, bu güçlenme halka yansırsa, siz huzurlu olursunuz,
siz bir şeyler yapmış görünümünü topluma verirsiniz.
Şimdi, Vergi Yasası
çıkarıldı... (AK Parti sıralarından "maddeye gel" sesleri). Ne
konuşacağız bu saatten sonra, bunları konuşacağız.
Sayın Bakan, aynı
toplantıda "efendim, vergi barışından mütevellit 6 katrilyon lira vergi
geliyor" diyor. Ya gider; 22 katrilyon...
MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı)
- Bayram Bey, yapmayın, onun iki katı.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - 22 katrilyon liradan 6 katrilyon lirayı çık; geriye kalan...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
17 katrilyon lira.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - 17 katrilyon lira... 16 katrilyon lira, neyse...
Bakınız değerli
arkadaşlarım, bugün, işveren vergisini vermez, yarın işçi vergisini vermez.
Eğer, ben, Türk-İşin başında olsaydım, böyle af çıkacağını biliyordum -samimî
söylüyorum- sendikalara bir kuruş vergi ödetmezdim. Nasıl olsa sonunda vergi
affı çıkıyor; biz de ondan yararlanırdık. Niye ödeteceğim?! Şu anda,
Türkiye'de, kuruşuna kadar vergisini veren memur, vergisini veren işçi,
vergisini veren esnaf; esnafın da bir bölümü...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan, 1 dakika eksüre verirseniz yeterli olur.
BAŞKAN - Sayın Meral, 1
dakika eksüre veriyorum; buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Eline sağlık.
Değerli arkadaşlarım, bir
şey yapacaksınız, bu belli; duruşunuzdan belli! (AK Parti sıralarından
gülüşmeler) Bir şey yapacaksınız da, bu bizi tatmin etmeyecek. Duruşunuzdan
bunu anlıyorum, duruşunuz pek hayra alâmet değil.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Bu millet bizi buraya, sizi tatmin etmek için mi getirdi?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, onun için, söylediğim gibi, 17 madde üzerinde
-bakınız, bir şey yapıyorsanız, sağlıklı bir şey yapın- tekrar bir araştırma
yapmadıktan sonra, onları tekrar çek etmedikten sonra, onları birbirine uyumlu
hale getirmedikten sonra, çekeceğiniz bir madde hiçbir yarar, hiçbir fayda
sağlamaz. Tekrar ediyorum, eğer, 17 madde üzerinde bir şey yapıyorsanız yapın.
Yapmıyorsanız, kazı da istemiyoruz, tavuğu da istemiyoruz.
Saygılar sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Meral.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73'e 1
inci Ek, İş Kanunu Tasarısının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz
ederiz.
106 ncı maddedeki
"bir milyar lira" ibaresinin çıkarılarak "asgarî ücretin beş
katı" ibaresinin eklenmesini.
|
Haluk Koç |
İzzet Çetin |
Hasan Aydın |
|
Samsun |
Kocaeli |
İstanbul |
|
Ramazan Kerim Özkan |
Mustafa Gazalcı |
Bayram Ali Meral |
|
Burdur |
Denizli |
Ankara |
|
Muharrem Kılıç |
Ali Rıza Bodur |
Salih Gün |
|
Malatya |
İzmir |
Kocaeli |
|
|
Ali Kemal Deveciler |
|
|
|
Balıkesir |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, şu gerekçeyle
katılmıyoruz: Türk Ceza Kanununun ek 2 nci maddesine göre, tüm kanunlarımızdaki
para cezaları, her yıl yeniden değerleme oranında artırılmaktadır. O bakımdan,
böyle bir değişikliğe, gerçekte, gerek yoktur.
O nedenle, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Teklif sahibi
arkadaşlarımız önergeleri üzerinde konuşacaklar mı, yoksa, gerekçeyi mi
okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Enflasyon gerçeği.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarken karar yetersayısı arayacağım.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
106 ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
107 nci maddeyi okutuyorum:
İş hayatının denetim ve
teftişi ile ilgili hükümlere aykırılık
MADDE 107. - Bu Kanunun;
a) 92 nci maddesinin
ikinci fıkrasındaki yükümlülüklerini yerine getirmeyen,
b) 96 ncı maddesindeki
yasaklara uymayan,
İşveren veya işveren
vekiline bir milyar lira para cezası verilir.
İş müfettişlerinin bu
Kanundan veya diğer kanunlardan doğan her çeşit teftiş, denetleme yetki ve
görevleri gereğince görevlerinin yerine getirilmesi sırasında, görevlerini
yapma ve sonuçlandırmaya engel olan kimselere eylem başka bir suçu oluştursa
dahi ayrıca bir milyar lira para cezası verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü söz
istemiştir.
Sayın Ülkü, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının
"İş hayatının denetim ve teftişi ile ilgili hükümlere aykırılık"
başlığını taşıyan 107 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İş yaşamının denetim ve
teftişine aykırılık adı altındaki 107 nci madde, 92 nci ve 96 ncı maddelerle
ilişkilendirilmiştir. 92 nci ve 96 ncı maddelerde iki önemli husus var; biri,
iş teftiş tüzüğü, bir diğeri; yani, 96 ncı maddede -tıpkı eski 94 üncü madde
gibi- işçi ve işverenlerin karşılıklı sorumlulukları var.
Yine, 96 ncı maddesindeki
"yasaklara uymayan işveren veya işveren vekiline bir milyar lira para
cezası verilir" hükmü, eskisiyle karşılaştırıldığında -ki, eskisi 200 000
lira idi- caydırıcı bir nitelik taşımasa bile, olumlu; ancak, teftişi
engellemeye yönelik, engellemelerde bulunan kişilerin sıfatlarının bulunmaması
ve bunlara da 1 milyar lira ceza verilmesi, zaman zaman işçinin üzerine atılı bir
suça yönelik olabileceğinden, aynı para cezasının, yani 1 milyar liranın olumlu
olduğu söylenemez.
Aslında, bu 121 maddeden
ibaret İş Yasası Tasarısının olumlu ve olumsuz yanlarıyla eleştirilmesi de, pek
bir anlam taşımayabilir sizce; çünkü, hemen hemen tüm maddelerde -bazı AKP'li
milletvekilleri hariç- âdeta "konuş konuş, heyecanlı oluyor"
tavırları ısrarla sürdürülmekte. Oysa, 3 Kasım seçimleri öncesinde,
meydanlarda, televizyonlarda, basın yoluyla ve başka araçlarla, evlere de
giderek "biz iktidar olursak" diye başlayan cümlelerle,
yoksullaştırılmış kesimin oylarını aldınız büyük bir çoğunlukla, onlara vaat
ettiğiniz, iddianız, cennet yaratmaktı.
Ülke ekonomisinin,
bugünden yarına düzelmesi elbette beklenemez. Ekonomide tercih ettiğiniz
politikaları, kimlerden yana oluşturduğunuz ve uyguladığınız önemli.
Biz, burada,
eleştirilerde bulunurken, aynı zamanda Parlamentonun saygınlığını da doğal
olarak düşünmekteyiz. Bugüne dek, yasa koyucu durumunda olan bu Parlamento,
çoğulcu demokrasinin kurallarını pek yerine getiremedi. Haydi getiremedi de,
bundan sonrası için umut saçmalı hiç değilse; ama, bu bile yok. Bu da, bizi,
bir hayli üzüyor. Bırakalım bugüne kadar uygulanan genel politikayı, İş
Güvenliği Yasasına inat, İş Yasası Tasarısıyla, Uluslararası Çalışma Örgütünün
belirlemiş olduğu esasların bayağı gerisine düşülüyor, Türkiye İş Kurumunun
yanına özel kurumlar getiriliyor, dayıbaşılar icat ediliyor. Tabiî, bütün
bunlar "sermayenin serbest dolaşımı" diye tariflenen uluslararası
şirketlere, dayıbaşılar marifetiyle
işçi bulmak anlamını taşıdığını düşündürtüyor bizlere. Yoksa, dün burada, Sayın
Devlet Bakanının, Başbakan Yardımcısının dediği gibi, özel sigorta
şirketleriyle düzenlemenin ilgisi yok.
Yasa taslağına gerilere
gidip bakıldığında, tüm maddeler içerisinde, özellikle 7, 8, 19 uncu
maddelerle, ödünç iş ilişkisi kavramı yerleştirilmeye ve yasalaştırılmaya
çalışılıyor. Bunun Türkçesi, işçilerin alınır-satılır birer meta olarak
görülmesidir; bu da, ILO'nun, yani, Uluslararası Çalışma Örgütünün standartlarına
uymuyor, biraz da ayıp oluyor. Bir başka maddede de, sürekli gece çalışanlara,
yıpranmaları dikkate alınmadan, vardiyalı çalışanlar gibi davranılıyor; ücret
farkı verilmiyor; geçen de, yine bu kürsüden, Fransa örneğini anlattığım
gibi...
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sanayi devriminden sonra, bilimsel teknolojik devrime geçmiş
bulunuyoruz. Bilgi çağının süresi, sanayi devrimi gibi ya da o sanayi
devriminin yaşandığı gibi, 200-250 yıl sürmeyecek; en fazla çeyrek asırlık bir
dönem içerisinde -ki, bunun on yılı geçti bile- ya bu çağdaş ilişkiler
içerisinde, çağdaş toplum içerisinde yer alacağız ya da alacakaranlıkta gezinip
duracağız. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bilgi çağının tüm
olumluluklarından yararlanmak ve tüm halkımızı da bundan yararlandırmak
istiyoruz. Artık, küçük işyeri demeden, büyük işyeri demeden, rakamlar üzerinde
durmadan ve parmak hesabı da yapmadan, verimliliğin, kârın, giderek, insanca
yaşamanın koşullarını yaratmak istiyoruz. Ürettiğimizden fazla da tüketmek istemiyoruz;
ancak, burada, yasa yapan bu Yüce Parlamentoda, boşuna nefes tüketmek de
istemiyoruz. Ta 1215'ten beri Büyük Sözleşme ya da bilinen ismiyle Magna Carta
diye anılan, sonra çağdaşlaşan ve bugünün parlamentolarını oluşturan bu
altyapıyı hiç aklımızdan çıkarmak istemiyoruz. Uzlaşmanın, artık, kaçınılmaz
politik davranış olduğuna inanıyoruz. Bu uzlaşmayı da, bilgi çağının, insanı
öne çıkardığı bilinciyle, gerçek yaşamda görmek istiyoruz; ama, bunu yaparken
daima ileriye bakmak istiyoruz.
Birkaç yıl önce
Avustralya'ya gitmiştim. Sidney'deki opera binasının şehrin simgesi olduğu
söylenir ve birçok arkadaşımız da büyük ihtimalle burasını bilir. Gerçekten
harika bir yapı; ancak, Sidney Kentinin valilik binasının önünde de geleceğe
yönelik bir başka simge daha oluşturulmuş. İki hayvanı kafa kafaya getirmiş bir
simge; birisi kanguru, birisi koala ayısı. Bu iki hayvanın özelliği nedir bilir
misiniz; her iki hayvan da daima ileriye gider, geriye adım atamaz. Onun için
olsa gerek, Avustralya'da kişi başına düşen gelir 2 500 dolar değil de 27 000
dolar. O halde, yapılması gereken nedir; yapılması gereken, bilimin
öncülüğünde, devletin yönlendiriciliğinde, üretimi ve istihdamı alabildiğine
artıran... Bunu yaparken, yasa koyucu durumunda bulunan arkadaşlarımızın görevi,
daima ileriye, çağdaşlığa, güzelliğe doğru koşa koşa gitmek ve halkımıza
mutluluğu sunmaktır.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ülkü.
Şahsı adına, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Sabri Varan; buyurun.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu
Tasarısının, gerek işveren gerekse işçi kesimine hayırlı olmasını diliyor,
hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Varan,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, İzmir
Milletvekili Sayın Ali Rıza Bodur; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısıyla ilgili şahsım
adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
çalışma temposu içerisinde birçok olayı konuşurken zaman zaman gerçekle
bağımızın koptuğunu ve yapmak istediğimiz işlerle ilgili yurttaşlarla hiç
görüşmeden, konuşmadan, o yığınlarla ilişki kurmadan birtakım konuşmalar
yaptığımıza tanık olmak, beni, gerçekten üzüyor.
Ben, geçen cumartesi günü
Türk-İşin İzmir'de düzenlediği ve bu yasanın işçi sınıfı tarafından nasıl
algılandığını gösteren işçi mitingindeydim. Şimdi, değerli sendikacı arkadaşım
Asaf Karkas... Asaf Kafkas Bey burada konuşunca ve ben de cumartesi günü
işçilerin içerisindeyken, hangi alemdeyim, ben mi yanlış yaşadım, yoksa Asaf
Bey mi hayal görüyor diye (AK Parti sıralarından "Agâh, Agâh..."
sesleri) Agâh Bey mi hayal görüyor diye
ikilem içerisine düştüm.
Özür dilerim efendim;
Agâh Bey, Agâh Kafkas Bey...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
"Karkas" değil; betonarme olur.
ALİ RIZA BODUR (Devamla)
- Kafkas... Kafkas... Kafkas beyefendi. Ben, belki isim konusunda yanlış duymuş olduğum için yanlış telaffuz
edebilirim; ama, doğrusunu öğrendikten sonra da, hep doğrusunu kullanırım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
inanın ki, o Türk-İş mitinginde platformun üzerine çıktığımda, sendikacı
arkadaşlarımla, o binlerce işçiyi seyrederken çok duygulandım ve inanıyordum,
biliyordum, yaşıyordum, görmüştüm ki, o arkadaşların çoğu, son seçimlerde
"kimsesizlerin kimsesiyim, arkasızların arkasıyım" diyen bir sloganın
peşine takılmışlardı...
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - "Arkasız" yok, "kimsesizler" var.
ALİ RIZA BODUR (Devamla)
- Efendim, bakınız, Recep Tayyip Beyin geçmiş dönemlerdeki sloganlarında da
"biz kimsesizlerin kimsesi, arkasızların arkasıyız" der.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Öyle bir şey yok.
ALİ RIZA BODUR (Devamla)
- Keşke olsanız, keşke arkası olsanız; kurt ile kuzu boğuşurken, keşke kuzudan
yana olsanız! (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- O tamam.
ALİ RIZA BODUR (Devamla)
- Bu yaşadığımız serencam, bana Ziya Paşa'yı anımsattı. Ziya Paşa'nın çok güzel
bir dizesi var: "Gökte yıldız arar nice turfa müneccim/ Gafletten göremez
kuyuyu rehgüzerinde/ Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbei
aklı eserinde." Şimdi fırsatınız var; eserinizi düzelterek rütbei aklınızı
kanıtlayacaksınız. (AK Parti sıralarından "Aa!" sesleri)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Kanıtlıyoruz, kanıtlıyoruz.
ALİ RIZA BODUR (Devamla)
- Kanıtlayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Bir de şunu söylemeden
geçemeyeceğim. İslamın beş kuralı vardır, beş koşulu vardır, altıncısı da
haddini bilmektir. Bazı arkadaşlarımız buraya çıkıp demokrasi dersi vermeye
kalkışıyorlar; demokrasiyi, Cumhuriyet Halk Partisine öğretmeye kalkışıyorlar.
Cumhuriyet Halk Partisi, demokrasiyi ülkeye getiren parti...
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Yok ya!
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Başka parti yoktu o zaman.
ALİ RIZA BODUR (Devamla)
- ... kendi elleriyle dolu hazineleri kendi karşısındaki partiye teslim eden
parti.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Tek partiydiniz o zaman.
ALİ RIZA BODUR (Devamla)
- Burada, sandıktaki oyları yok ederek -çalma demeye dilim varmıyor- 70
milyonun huzurunda eylem yapanlar, bize demokrasi verme ne hakkındadır ne
haddindedir!
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından
alkışlar[!])
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bodur.
Samsun Milletvekili Sayın
Musa Uzunkaya?.. Yok.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş
sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 107 nci maddesinde geçen "bir milyar" ibarelerinin
"beş milyar" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
İdris Naim Şahin |
Ali Ayağ |
|
Ordu |
İstanbul |
Edirne |
|
Mehmet Soydan |
Ünal Kacır |
Mehmet Eraslan |
|
Hatay |
İstanbul |
Hatay |
BAŞKAN - Bu okutacağım
önerge, maddeye en aykırı önergedir; okuttuktan sonra işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73'e 1
inci ek İş Kanunu Tasarısının 107 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(b) fıkrasının "bir
milyar lira" ibaresinin çıkarılarak yerine "asgarî ücretin beş
katı" ibaresinin; son paragrafta "bir milyar lira" ibaresinin
çıkarılarak "asgarî ücretin beş katı" ibaresinin eklenmesini.
|
Bayram Meral |
Hüseyin Bayındır |
Hasan Aydın |
|
Ankara |
Kırşehir |
İstanbul |
|
Mustafa Gazalcı |
İzzet Çetin |
Hüseyin Özcan |
|
Denizli |
Kocaeli |
Mersin |
|
|
Hüseyin Güler |
|
|
|
Mersin |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bu ücretlerin
artırılması gerektiğini düşünüyorum; ama, takdire bırakıyorum efendim.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Her iki Bakan da "asgarî ücrete göre düzenleme yapamayız" dediler;
ama, bu önergeyi kabul ederek kendi söylemlerini inkâr ettiler. Yani, her iki
Bakanımız da asgarî ücretin kabul edilmeyeceğini söylediler; kabul ederek onlar
da ders almış oldular. Teşekkür ediyorum. Kabul edilmiştir, doğrudur. (AK Parti
sıralarından "Hayır, hayır, o geçti" sesleri)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Asgarî ücreti kabul ettiniz efendim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Öyle oldu; artık, kabul ettiniz...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, izin verirseniz, bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Demin, Hükümet adına katıldığımı ifade
ettiğim veya katıldığımı zannettiğim önerge, 1 000 000 000 liranın 5 000 000
000 lira olarak değiştirilmesiyle ilgilidir. (CHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Hayır efendim... Kabul edildi efendim...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Kabul edildi Sayın Başkan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Önümdeki önerge o olduğu için, ona
katıldığımı ifade ettim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Bakan, asgarî ücreti kabul ettiniz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Asgarî ücreti kabul ettiniz...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Geçti efendim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Oylandı artık, kabul edildi...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, ben, tabiî, milletvekili
arkadaşımla tartışacak değilim. Sadece, gerçek irademin ne olduğunu ifade
ediyorum. Takdir, tabiî ki, Başkanlığındır.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Başkanlıkla ilgili değil efendim; oylandı...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.39
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.48
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 80 inci Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.
İş Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
tasarının 107 nci maddesi üzerinde 2 adet önerge vardı. İki önerge de aynı
kapsamdadır. Aykırı olan önergeyi oylamıştık ve Genel Kurulca kabul edilmişti.
Bu münasebetle, diğer önergeyi işleme almıyorum.
107 nci maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda değişmiş şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
108 inci maddeyi
okutuyorum:
İdari para cezalarının
uygulanmasına ilişkin hususlar
MADDE 108. - Bu Kanunda
öngörülen idari nitelikteki para cezaları gerekçesi belirtilmek suretiyle
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürünce verilir.
İdari nitelikteki para cezaları ilgililere usulüne göre tebliğ
edilir. Bu para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde
yetkili sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen
kararlar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme
yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idari para
cezaları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine
göre mahallin mal memurluğunca tahsil olunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Muzaffer
Kurtulmuşoğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum;
gecenin bu vaktinde sizlere hitap etmekten gurur duyuyorum.
Ben, 108 inci madde
üzerinde konuşmak istiyorum; ama, 108 inci maddede neye karşı geleceğim diye
bir şey yok. Yalnız, ben, 108 inci maddede söz aldım; ama, bu maddenin
içeriğine karşı değilim.
AHMET YENİ (Samsun) - O
zaman geçelim.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Asıl karşı olduğum, bu İş Kanunu Tasarısının özüdür.
Sayın milletvekilleri,
iktidara düşen, hoşgörü içerisinde, akılcı olan önerileri can kulağıyla
dinlemek ve doğruları yerine getirmektir. İnatla yasa çıkarılmaz. Gelin, bu
inattan vazgeçiniz. Bu tasarının yanlış taraflarını, eminim ki sizler de
biliyorsunuz. Buna rağmen, neden bu yanlışlarda ısrar ediyorsunuz, onu
bilemiyorum.
İnsan sağlığı ve insan
hayatının ne kadar önemli olduğunu, hepiniz bilmelisiniz; ama, inat uğruna,
hamile bir insana, günde 4 defa 15'er dakikadan 1 saatlik dinlenme iznine karşı
çıkmayı da hiç anlamış değilim. Bu arada, bu yanlış, sizlerin oylarıyla kabul
edildi tabiî.
Gençliğin durumu içler
acısı; ülkeden umudu kesmişler. Bunlara bir çare bulmamız lazımdır diye
düşünüyorum. Boya işlerinde ve sanayide tamirci olarak çalışan çocuklar,
buralarda neci oluyorlar; balici oluyorlar, tinerci oluyorlar. Ne yapıyorlar o
zamanlar; bu sokak çocukları, yersiz ve yurtsuz olduklarından, kapkaççılık,
hırsızlık, soygun, yaralama, öldürme gibi suçlar işliyorlar.
Gazetelerde çıkan bazı
haberlerden örnekler vermek istiyorum, hepinizin bildiği örnekler. 8 Mayıs 2003
tarihli Milliyet Gazetesi: "Cehennemi atlattı, sokakta öldürüldü. Yüzbaşı
Zeki Şen..." "Yine kapkaç terörü: Büyük şehirlerde tinerciden kaçan
kapkaççıya yakalanıyor." Bir başka haber: "Bir markete dalıp bedava
bira isteyen tinerciler, karşı koyan bir kişinin yüzüne tiner döküp ateşe
verdiler, bir kişiyi de bıçakla öldürdüler." Gazetelerde her gün bu
haberleri görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu
çocukların sorunlarına çözüm bulmamız, onları bu batakhaneden kurtarmamız
şarttır diye düşünüyorum; aynı zamanda, sosyal devlet olmamızın da gereğidir
diye düşünüyorum. Sizce de öyle değil midir?
Sayın milletvekilleri,
hazırlanan kanun tasarısıyla, işverenin sürekli olarak hayata geçirmeye
çalıştığı esnek üretimin, çalışmanın yasalaşması sağlanmaktadır. Genel anlamda,
iş kanunlarında, güçlüye karşı güçsüzün korunması, emeğin anadeğer alınması ve
yasaların, çalışanlar lehine olanak sağlayacak biçimde düzenlenmesine dair
temel ilkenin gözardı edilmemesi gerekmektedir diye düşünüyorum; ancak,
hazırlanan İş Kanunu Tasarısında, çalışanlar değil, daha ziyade, sanki
işverenler biraz daha korunmuş gibi gözüküyor. Bu çerçevede, 1971 yılından beri
yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanununun, içerik olarak, hazırlanan İş Kanunu
Tasarısından daha ileride olduğu açıkça görülmektedir.
Bu bakış açısıyla, İş
Kanunu Tasarısının genel eksikliklerini ve sorunlarını 5 anabaşlıkta toplamak
mümkündür.
Çalışanların kıdem
tazminatı budanarak yok edilmek istenmektedir gibi geliyor bana. Tasarıda,
kıdem tazminatı fonu oluşturulması ve tazminatların bu fondan karşılanması yer
almaktadır.
Kıdem tazminatından
yararlanabilmenin koşulları ise, emeklilik, malullük veya kesintisiz 15 yıl
çalışmış olma şartına bağlanmaktadır.
Çalışanlar, fon
seçeneğini kabul etmedikleri takdirde, 30 günlük olan kıdem tazminatı tutarı 15
güne indirilerek yarı yarıya düşürülmek istenmektedir.
Kanun tasarısıyla
esneklik, yani, kuralsız çalışma meşrulaştırılmak istenilmektedir.
Kanun tasarısında
"ödünç işçi" tanımlaması getirilmekte; işveren, çalıştırdığı işçiyi
başka bir işverene ödünç verebilmektedir. Tasarının yasalaşması halinde,
işveren, işlerinin yoğun olduğu dönemlerde yeni işçi almak yerine, işleri
durgun olan başka bir işverenin işçilerini geçici olarak çalıştırabilecektir.
Bu, çok açıkça, işverenlerin, mal alıp satar gibi işçileri başka işverenlere
kiralayabileceklerini getirmektedir diye düşünüyorum. Sendikasızlaşmanın söz
konusu olduğu bu uygulamayla, sendikalı bir işletmede grev varsa, işveren başka
bir işyerinin işçilerini kiralayarak grevi kırabilecektir diye düşünüyorum.
Tasarıyla iş
sözleşmeleri, tarafların ihtiyacına göre belirli veya belirsiz süreli, tam
süreli, kısmî süreli veya deneme süreli şeklinde tanımlanarak sözleşmelerin
esnekleşmesi sağlanmaktadır.
Uygulamayla kıdem
tazminatı, kıdemden kaynaklanan yüksek ücret, işçi birliği ve dayanışması yok
edilerek, sendikasızlaştırma, yasallaştırılmış olacaktır diye düşünüyorum.
Tasarıda "emsal
işçi" tanımı getirilmektedir. Bununla, işyerinde, aynı ya da benzeri işte
belirsiz iş sözleşmesiyle çalıştırılan veya işyerinde böyle bir işçi yok ise,
işkolunda benzer şartlarda çalışan işçiye göre düzenleme yapılması
öngörülmektedir. Bu uygulama, sendikanın toplu iş sözleşmesiyle kendi işyerinde
çalışanların haklarının korunmasının önüne geçilerek, sendikaların ana işlevini
ortadan kaldırmaktadır.
Sevgili arkadaşlarım, ben
bir sendikacı değilim, ben doktorum ve yöneticiyim. Sizden istediğim bir şey
var -bunu okudukça süreye bakıyorum, dakikalar geçiyor, çabuk bitiyor- isteğim
şu: Komisyonda da söyledim; bu gemide hepimiz varız, bu gemi batarsa hep
birlikte batarız. Geliniz, nerede eksik varsa, bunu, iktidar muhalefet demeden
birlikte halledelim ve yine sizin olsun yapılan işler, yeter ki ülkeye yararlı
iş olsun... Bu muhalefetin demek şart değildir, iş sizin olsun; ama, gelin,
bunu yapalım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sevgili arkadaşlarım, bunu
komisyonda da çok söyledim; ama, dinletemedim; çünkü, iktidarlarda "ben
biliyorsam her şey doğrudur" gibi bir şey var; yanlış. Sevgili
arkadaşlarım, 365 kişiyle tabiî ki çok şey halledersiniz; halledersiniz de,
doğruyu bulmak bence çok güzel bir şeydir, o doğruyu bulmak lazım. Ben yaptım
demek çok kolay. Ben de otuziki sene yöneticilik yaptım; bir şey olduğunda,
söylediğimde "elbette, efendim haklısın" diyorlar. Siz de bunu
diyorsunuz, biz de, hepimiz de... Bunu demeyelim arkadaşlar, doğruyu bulalım.
Bu söylediğim sözler de milletvekili arkadaşlarıma değil, grup yöneticilerine,
Sayın Bakanıma da söylüyorum; çünkü, doğru tektir, o doğruyu bulmak da, grup
yöneticilerinin ve Bakanlar Kurulunun görevidir.
Bütün arkadaşlarım
söyledi, dinletemedi; ama, eğer bir yanlış varsa, yanlışın neresinden dönersek
kârdır diye düşünüyorum.
Bu geç saatte, sizin
kıymetli vaktinizi fazla almak istemiyorum. Bence, olay anlaşılmıştır Sayın
Bakanım, iyiyi bulmak için, tekrar dönmekte yarar vardır diyorum.
Hepinize saygılar ve
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Sayın milletvekilleri, AK
Parti Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Durdu konuşacaklar.
Buyurun Sayın Durdu. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MAHMUT DURDU (Gaziantep) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
en derin kalbî duygularımla ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerek Adalet ve Kalkınma Partisinin gerekse saygıdeğer Cumhuriyet Halk
Partisinin milletvekilleri olarak hepimiz seçim sathı mailinden dolaşarak
geldik. Ben, Gaziantep'in merkezinde ve diğer ilçelerinde gezmedim, sadece,
Gâvur Dağının hemen yanı başındaki Islahiye Ovasında ve Nurdağı İlçesinde ve
köylerinde gezdim. Kimi zaman Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım benden önce,
kimi zaman onlardan sonra ben gittim; onlar konuştular, ben dinledim; ben
konuştum, onlar dinledi ve memleketimizin meselelerini kardeşçe dile getirdik.
Ekonominin, siyasal yapının bozuk olduğunu hepimiz anlattık ve orada, aynı
şeyleri söyledik; ama, bugün bakıyorum, 3 Kasımdan sonra frekanslarımız
değişmiş, başka şeyler konuşuyoruz, sanki Türkiye'nin gerçeklerini görmüyoruz
gibi konuşuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, siz
diyorsunuz ki, işçiye şu kadar imkân verelim. Verelim. Siz diyorsunuz ki; şu iş
düzenini şu şekilde yapalım. Yapalım, güzel; fakat, sizi, şöyle, geçmişte bir
tarihe götüreyim: Bakınız, 1948'de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, iki sene
sonra da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi neşredildi. İkisini de inceleyiniz;
İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesinde, afakî, ayağı yere değmeyen hükümler
vardır; istikbale matuf, çok güzel hükümler vardır; ama, ayağı yere değmiyor.
İnsanlık için, bir mesaj, baş tacı, güzel şey; ama, hiçbir müeyyidesi yok. Satır
satır incelemiş bir arkadaşınız olarak iddia ediyorum ki, hiçbir müeyyidesi
olmayan hükümler; ama, iki sene sonra neşredilen Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine bakınız, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine nazaran daha zayıf
hükümler taşımış olmasına rağmen, mesela, ekonomik ve sosyal haklarda, işçi
haklarında daha geri olmasına rağmen, kabul edilen hükümler, müeyyideli olduğu
için, daha güzel sonuçlar vermiştir.
Aziz arkadaşlarım,
saygıdeğer arkadaşlarım; hukukçu arkadaşlarım benim dilimden çok iyi anlarlar.
Roma hukuku okuyan insanların "De lege lata ve de lege frande"
dedikleri bir ikilem vardır; birisi, olan kanun; birisi de, olması lazım gelen
kanun. Ben bakıyorum, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, olması lazım
gelen kanunlar üzerinde afakî şeyler söylüyorlar. Bizim AK Partililer ise,
ayağı yere değerek, bütçemizi gözönüne alarak, Türkiye'nin borçlarını da hesaba
katarak konuşuyorlar; farkımız bu, frekansımız burada bozuldu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım
-benim yanımda- Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım saygıdeğer insanlardır ve
samimî söylüyorum, bütün söylediklerini bütün ciddiyetimle takip ediyorum, hele
Oya Hanım konuştuğu zaman, hele Mustafa Bey konuştuğu zaman, onlardan fevkalade
faydalanmaya çalışıyorum, not alıyorum ve hatta bazı önergelerinize de parmak
kaldırdım; bazı AK Partili arkadaşlarım da, belki bana sitem etmişlerdir.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)-
Çok kızdılar!..
MAHMUT DURDU (Devamla)-
Takip ediyorum. Haluk Bey önerge vermiş "tiksindirici hastalık..."
Hiçbir beden, hiçbir ruh, hiçbir insan tiksindirici hastalığı istemez; ama,
kader onu o hastalıkla duçar etmiş ise, onu kabullenmek zorunda ve biz de onu
kabullenmek zorundayız. O önergeyi Haluk Bey vermiş, ikinci önerge de bizim;
aynı mahiyette. Ben, ikinciyi beklemeden, Haluk Beyin önergesine el kaldırdım.
Bugün, Lokman Beyin sizin de desteklediğiniz önergesine de el kaldırdım. Belki,
arkadaşlarım kızmış da olabilirler; ama, doğruyu yakalamak lazım.
Değerli arkadaşlarım, bir
şey anlatmaya çalışıyorum. Bizim ayrı frekanslarda konuşmamamız lazım. Şimdi,
Mustafa Bey diyor ki "niye acele ediyorsunuz, aceleniz ne?" Ben
diyorum ki, acelemiz var. Evet, acelemiz vardır. Mesela, şimdi tam ekim
zamanıdır, mahsul zamanıdır, sürek zamanıdır; çiftçilerimizin, işçilerimizin
mazota ihtiyacı vardır. Aciliyet içinde, bütçemiz buna müsait olmamasına rağmen
ve bir hünerle, bakanlarımızın çalışmasıyla buldukları kaynaktan bu
arkadaşlarımıza mazot fiyatında düşürme yaptık. Acelemiz var, sizin de olmalı.
Yatsı namazını kıldıktan sonra, şöyle bir etrafınıza bakınız; eli öpülecek
Mehmet Efendi çöplüklerde ekmek topluyorsa, acelemiz vardır.
Şimdi, siz bana
diyeceksiniz ki, ee, öyleyse, güzel; şu yasayı, afakî şu maddeleri içinde
taşıyan şeyleri dururken, niye, bu mevcuduyla şey yapalım. Şu Parlamento,
tasarının içindeki yanlış maddeleri yarın da değiştirebilir, düzeltebilir; ama,
gelin, öncelikle, şu memleketimizde, ekonominin dinamiklerini harekete
geçirelim.
Bazı yanlışlıklar da
müşahede ettim; Halk Partili arkadaşlarımız çıkıyor diyor ki; müeyyideler
eksik, 100 000 000 değil de 500 000 000 olsun. Cumhuriyet Halk Partili İsmail
Değerli arkadaşım da, dün, 86 ncı maddede söz alarak "bu madde güzel;
fakat, bunun müeyyidesi yok" dedi. Halbuki, lütfetse, iki sayfa sonra 105
inci maddenin dördüncü fıkrasını açsa okusa, müeyyidesini görecek; ama,
lütfetmemiş, okumamış... Şimdi, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın bugünkü
söyledikleri mi doğru, İsmail Değerli arkadaşımın dün söylediği mi doğru; merak
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
az önce Muzaffer Bey "bir gemideyiz" dedi; doğru, aynen katılıyorum.
Bu gemiyi, sağlıklı olarak limana vardırmamız lazım; doğru. Fakat, bunun için
de, bu millet, şu aziz millet, bize görev vermiş, yüzde 35 reyle bizi iktidar
yapmış, sizi de muhalefet yapmış. Seçim sathı mailinde "devlet arabası
devriliyor" demişiz; bize inanmışlar, sizi muhalefet yapmışlar, bizi
iktidar yapmışlar. Bizim de bu arabayı yürütmemiz lazım. Bunun için de
desteğinize ihtiyacımız var. Bunu esirgiyorsunuz.
Oğuz Oyan Beyefendi, 11
inci maddenin müzakerelerinde -tutanaklara bakabilirsiniz- 14 tane önerge
vermiş, ayrı ayrı 14 tane önerge "ve" kelimesi değil de
"veya" olması lazım "ile" değil de "ilâ" olması
lazım; değişik önergeler... Siz, bu memlekete acıyorsanız, 15 önergeyi ayrı
ayrı vereceğinize, tek önergeyle bunu verebilirsiniz. Demek ki, sizin de,
burada bir yanlışlık yaptığınızı kabul etmeniz lazım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Ben yirmisekiz senelik
avukatım; yanıbaşımda orman şefi emekli, yanıbaşımda başçavuş emekli, üç emekli
oturuyoruz; Maho Ağa diye tabir ettiğimiz, bundan yirmi sene önce perişanlık
içinde yaşayan birisi yanımıza yaklaştı, İsviçre'de malulen emekli olmuş. Ben
biliyordum; ama, arkadaşlarım da bilsin diye sordum, dedim ki: Maho, emekli
maaşın ne kadar? "Frank olarak mı söyleyeyim, Türk Lirası olarak mı
söyleyeyim" dedi. Anlaşılsın diye Türk Lirası olarak söyle dedim. "7
milyar Türk Lirası" dedi. Ben o tarihte avukat emeklisi olarak 280 000 000
lira alıyordum. Emekli oluncaya kadar sağlık sigortamız yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MAHMUT DURDU (Devamla) -
Baktım ki, Maho Ağanın aldığı, bizim üçümüzün aldığının 7 misli. Ülkesi iyi
yönetilmiş, onu vermiş, ülkemiz kötü yönetilmiş, bize bunu veriyor.
Bir İngiliz avukat
arkadaşım var. Oğlum sakat, onun tedavisiyle Eğridir'de uğraşıyorum; yirmi
senedir uğraşıyorum, daha bir netice de alamadım. İngiliz de, bir tedavi için
Eğridir'e gelmiş, onbeş gün falan beraber kaldık. Avukatlığını anlatıyor,
utanıyorum; çocuklarının eğitimini anlatıyor, utanıyorum; Hollanda'dan,
İsveç'ten, Norveç'ten söz ediyor, utanıyorum. Bir gün, kendisine dedim ki;
yahu, Allah rızası için bu mevzuları açma; çünkü, sen söylediğin zaman
utanıyorum. "Niye utanıyorsun kardeşim" dedi. Biz 16 tane
imparatorluk kurduk diye, ilkokulda, ortaokulda, liselerde, fakültelerde
çocuklarımıza öğretiyoruz; ki, bizim 15 inci imparatorluk yıkıldığı zaman bile,
senin sözünü ettiğin devletler yoktu dedim.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
hepinizi bu çalışmaya, bu koşmaya davet ediyorum ve saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Durdu.
Sayın milletvekilleri,
şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan söz istemişlerdir.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış bulunuyorum;
gecenin ilerleyen bu saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
ilgili maddeyi okudum; maddede, idarî para cezalarının uygulanmasına ilişkin
hususlar düzenleniyor.
Tasarıda idarî para
cezalarına karşı sulh ceza mahkemelerine gidileceği ifade ediliyor; ancak,
Anayasa Mahkemesinin bir kararı karşısında, bu merciin, artık, sulh ceza
mahkemesi değil, yetkili idare mahkemesi olması gerekir. Bu konuda Ankara 11.
Sulh Ceza Mahkemesinin Anayasa Mahkemesine bir başvurusu olmuştur. Bu başvuru
üzerine Yüksek Mahkemenin vermiş olduğu 8.10.2002 tarihli ve 2002/88 sayılı
-Resmî Gazetenin 26.2.2003 tarihli ve 25032 sayılı nüshasında yayımlanan-
kararından da anlaşılacağı üzere, bu konuda sulh ceza mahkemelerinin yerine
idarî mahkemeler yetkili kılınmıştır. Daha sonra da, 4854 sayılı Bazı
Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun da,
Resmî Gazetenin 6 Mayıs 2003 tarih, 25100 sayılı nüshasıyla yayımlanmış ve
yürürlüğe girmiştir.
Maddenin bu doğrultuda
değiştirilmesi halinde bir eksiği kalmayacaktır. Bu konuda değişiklik önergesi
verildiğini öğrendim. Bu önergenin taraflarınızca kabulünü bekliyorum.
Bu kanunun, gerek işçi
kesimine gerekse işveren kesimine ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize hayırlı akşamlar
diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Varan,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına ikinci söz,
Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk'e aittir.
Sayın Ercenk, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 108 inci
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 108
inci maddede, idarî para cezalarının nasıl tahsil edileceği -usulü, yöntemi,
itiraz mercii- açıkça düzenlenmiş ve anlatılmıştır. Ancak, idarî para cezası
hükümlerine konu olan maddeler de 98 ve 107 nci maddeler arasında
düzenlenmiştir.
Şimdi, idarî para cezası
hükümlerine konu olan maddelere baktığımız zaman, bunların, tasarının önemli
maddeleri olduğunu görüyoruz. Ben, 98 ile 107 nci maddeler arasında sıralanan
düzenlemeleri, bir iş yasa tasarısı olarak değil de, bir tarife olarak
alıyorum. İşyerini bildirmeme 50 000 000, genel hükümlere aykırılık 50 000 000,
toplu işçi çıkarmayla ilgili hükümlere aykırılık 200 000 000, özürlü ve eski
hükümlü çalıştırma zorunluluğuna uymama 750 000 000, ücretle ilgili hükümlere
aykırılık 100 000 000, yıllık ücretli izin hükümlerine aykırılık 100 000 000,
işin düzenlenmesine ilişkin hükümlere aykırılık 500 000 000, iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili hükümlere aykırılık 50 000 000, iş ve işçi bulma
hükümlerine aykırılık 1 milyar, iş hayatının denetimi ve teftişiyle ilgili
hükümlere aykırılık 1 milyar.
Şimdi, bu son maddede,
özellikle yasa yapma tekniği açısından bir çelişkiyi arz etmek istiyorum: 13
Mart 2003 tarihinde getirilen tasarıda, bu iş hayatının denetimi ve teftişiyle
ilgili hükümlere aykırılığın cezası 5 milyar olarak düzenlenmiş; son tasarıda
bu miktar 1 milyara düşürülmüş; tekrar, AKP Grubu tarafından verilen bir
önergeyle 500 000 000'a indiren bir düzenleme öngörülmüş; bizim vermiş
olduğumuz asgarî ücretin 5 katı miktarındaki önerimiz ise kabul edilmiş; buna
karşılık, bu miktarın 5 milyar olarak düzenlenmesi talep edilmiş. Bu çelişki,
hükümetin iki bakanlığı arasındaki anlaşmazlığı ve yasa yapma tekniğindeki
çelişkiyi açıkça göstermektedir.
Değerli arkadaşlarım,
tasarıda düzenlenen idarî para cezalarının miktarı, işvereni, İş Yasasına
aykırı davranmaya zorlayan bir düzenlemedir. Bu tasarıda, toplu işçi
çıkarabilsin, özürlü ve eski hükümlü çalıştırmayabilirsin, işçinin ücretini
ödemeyebilirsin, işçinin sağlık koşullarına uymayabilirsin diye öneriliyor,
teklif ediliyor; bu tasarı onu teşvik ediyor.
Şimdi, hem yasa
çıkaracaksınız hem de işvereni bu yasaya uymamaya teşvik edeceksiniz. Bu, açık
bir çelişkidir diye düşünüyorum. Böylesi bir anlayışla, işçiyi nasıl
koruyacaksınız?! Bu anlayış, tamamen işverenin lehine düzenlenen bir anlayış.
Oysa, İş Yasasının temel prensibi, işçiyi koruyan bir anlayıştır, sosyal
korumaya dönük bir anlayıştır. Bunun aksini yaptığınız zaman, temsil ettiğiniz
sınıfı açıkça ortaya koymuş oluyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten merak ediyorum; bu yasa tasarısına "evet" oyu verdikten
sonra, işçinin aleyhine olan herhangi bir düzenlemeye "evet" oyu
verdikten sonra, sokakta karşılaştığınız işçinin yüzüne nasıl bakıyorsunuz,
merak ediyorum; restorana gittiğiz zaman size hizmet eden garsonun yüzüne nasıl
baktığınızı merak ediyorum; alışveriş yaparken size hizmet sunan bir
tezgâhtarın yüzüne nasıl bakıyorsunuz, gerçekten merak ediyorum. Bu konuyu bir
kez daha düşünmenizi özellikle istirham ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
vaktinizi almayacağım; Antalya'ya gideceksiniz.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Hep
beraber gidelim.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Biliyorsunuz, ben, Antalya Milletvekiliyim. Sizi, büyük bir misafirperverlikle
karşılayacağız; hiç merak etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar) Hiç merak
etmeyin; Antalya'nın denizi temizdir, Antalya'nın denizi güzeldir; Antalya'nın
Deniz'i de Genel Başkandır; haberiniz olsun... (CHP sıralarından alkışlar) Ve
arkasında hiçbir şaibe de yoktur; ağır cezada da yargılanmıyor. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Ne demek istiyorsunuz?! Ayıp oluyor ama!
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bitiriyorum.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Hiç yakışmadı! Milletvekiline yakışmıyor bu şekilde konuşmak!
Keyfimizi kaçırma!
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, ben Antalya Milletvekiliyim dedim. Merak etmeyin, sizi
karşılayacağız... Sizi karşılayacağız... Sizi karşılayacağız... (AK Parti
sıralarından "Beraber gidelim" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Çok yakışıksız konuşuyorsun, çok!.. Ne demek istiyorsun?!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Seni dinlemek istemiyoruz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Saygısızlık yapıyorsun!
Yakışmıyor!
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
buyurun, devam edin efendim.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Şimdi, Antalya... (AK Parti sıralarından gürültüler)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Ağır cezada babayiğitler yargılanır! Neticeye bak, neticeye...
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
son 1 dakikalık süre veriyorum; buyurun.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Efendim, müsaade ederlerse, devam edeceğim.
BAŞKAN - Buyurun, son
dakikanızı iyi kullanınız.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Sizi orada biz karşılayacağız. Hiç merak etmeyin, gerçekten güzel
karşılayacaklar. Bakın... (AK Parti sıralarından gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sen iyi niyetli değilsin.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Sizi, nema alacaklıları karşılayacak, faiz borcu olan çiftçiler karşılayacak;
sizi, şu anda aleyhine yasa çıkarmaya çalıştığınız işçiler karşılayacak; merak
etmeyin, esnaf da karşılayacak; ama, Antalyamıza iyi bakın.
REYHAN BALANDI (Afyon) -
Bizim de ilimiz orası...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bakın, siz bizim komşu ilimizsiniz; Antalya'ya dikkatli bakın değerli
arkadaşlarım ve unutmayın, şu anda aleyhine yasa çıkarmaya çalıştığınız
işçilerimiz sizi ağırlayacak, merak etmeyin. Otelde kalacaksınız, size hizmet
sunan arkadaşlarımız onlar ve siz, şimdi,
onların aleyhine yasa çıkarmaya çalışıyorsunuz.
İyi tatiller diliyorum,
iyi yolculuklar diliyorum; hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Ben de yargılandım; ama, beraat ettim.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sen iyi niyetli değilsin!
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
İyi niyeti siz takdir edemezsiniz!
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
lütfen efendim...
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Madde üzerinde bir önerge
vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 108 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Ünal Kacır |
İdris Naim Şahin |
|
Ordu |
İstanbul |
İstanbul |
|
Ali Ayağ |
|
Mehmet Soydan |
|
Edirne |
|
Hatay |
"Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları o yerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge müdürü tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları, 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur."
BAŞKAN- Komisyon önergeye
katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Hükümet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN- Gerekçeyi mi
okutayım?
EYÜP FATSA (Ordu)-
Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN- Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Anayasa
Mahkemesinin 8.10.2002 tarih ve E. 2001/225, K.2002/88 sayılı kararında Sosyal
Sigortalar Kanununun 140 ıncı maddesi uyarınca davacı hakkında verilen idarî
para cezasına karşı sulh ceza mahkemesinde açılan davada, anılan maddenin
dördüncü fıkrasında yer alan, "Kurumca itirazı reddedilenler, kararın
kendilerine tebliğ tarihinden itibaren (7) gün içinde sulh ceza mahkemesine
başvurabilirler" tümcesinin Anayasaya aykırı bulunarak iptali,
Ayrıca; 6.05.2003 tarih
ve 25100 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulan 4854 sayılı
"Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair
Kanun"da, 854 sayılı Deniz İş Kanunu ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde
Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında
Kanunlarda değişiklikler yapılarak cezalar idarî para cezasına dönüştürülerek,
bu para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yetkili
idare mahkemesine itiraz edileceği öngörülerek ilgili Anayasa Mahkemesi kararı
ve Kanuna uyum sağlanmıştır.
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
108 inci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:23.26
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:23.34
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
İş Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..Yok.
Hükümet?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
190 Sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına
Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşülmesine
başlayacağız.
2.- 190 Sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin
Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/554) (S. Sayısı: 133)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın Milletvekilleri,
sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 20
Mayıs 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.35