BIM 2 19 2003-06-04T15:39:00Z 2003-06-04T15:39:00Z 71 44557 253978 TBMM 2116 507 311902 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 14       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

80 inci Birleşim

15 . 5 . 2003 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu'nun, Türkiye'de ceza ve tutukevleri uygulamaları ve alınması gereken tedbirlere ilişkin  gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı

2.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin'in, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve  Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

3.- Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik'in, Bingöl ve çevresinde meydana gelen depremin etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 26 milletvekilinin, eğitimli gençlerin yurtdışına göç etme isteğinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/78)

2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 32 milletvekilinin, konut edindirme yardımı hesapları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/79)

C) Tezkereler ve Önergeler

1.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in (6/411) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/58)

2.- Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı (EİT) ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) İşbirliğiyle Bişkek'te gerçekleştirilmesi öngörülen toplantıya, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyesi bir parlamenterin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/275)

V.- ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1.- Genel Kurulun 15.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasına kadar olan işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek)

 

2.- 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/554) (S. Sayısı: 133)

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, ifadelerini yanlış yorumlaması nedeniyle konuşması

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, Manisa Devlet Hastanesinden özel hastanelere yapılan sevklere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/408)

2.- Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup, geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/433)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak sekiz oturum yaptı.

Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Oturumlar

Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın,

Adana Milletvekili Vahit Kirişçi'nin,

14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle yaptıkları gündemdışı konuşmalara, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, cevap verdi.

Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza Yazıcıoğlu, Dünya Eczacılar Günü münasebetiyle gündemdışı bir konuşma yaptı.

Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ve 28 milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/77) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine devam olunarak,  88 inci maddesine kadar kabul edildi.

İzmir Milletvekili Enver Öktem, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay'ın, şahsına;

Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İzmir Milletvekili Enver Öktem'in,

Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay'ın, Gruplarına,

Sataşmada bulunmaları nedeniyle birer açıklama yaptılar.

 Saat 23.25'te toplanmak üzere, birleşime 23.15'te ara verildi.

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mehmet Daniş

 

Türkân Miçooğulları

 

Çanakkale

 

İzmir

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Ahmet Küçük

 

 

 

Çanakkale

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Oturumlar

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine devam olunarak, 100 üncü maddesine kadar kabul edildi, 100 üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi'nin, şahsına sataşmada bulunması nedeniyle bir açıklama yaptı.

İstem üzerine yapılan yoklamalardan sonra, Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 15 Mayıs 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 05.30'da son verildi.

 

 

Sadık Yakut

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mehmet Daniş

 

Türkân Miçooğulları

 

Çanakkale

 

İzmir

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                         No.:  111

 

II. - GELEN KÂĞITLAR

15 . 5 . 2003 PERŞEMBE

 

Rapor

 

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/538) (S. Sayısı: 136) (Dağıtma tarihi: 15.5.2003) (GÜNDEME)

 

Meclis Araştırması Önergeleri

 

1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 26 Milletvekilinin, eğitimli gençlerin yurt dışına göç etme isteğinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/78) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 32 Milletvekilinin, konut edindirme yardımı hesapları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/79) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.00

15 Mayıs 2003 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur; saat 15.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.10

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.30

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Birinci Oturumda yapılan yoklama sonucunda toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Şimdi, elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin cevap verme süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Türkiye'de ceza ve tutukevleri uygulamalarıyla ilgili söz isteyen Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu'na aittir.

Sayın Hıdıroğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu'nun, Türkiye'de ceza ve tutukevleri uygulamaları ve alınması gereken tedbirlere ilişkin  gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'de ceza ve tutukevleri uygulamaları konusundaki fikirlerimi açıklamak üzere söz aldım; hepinize saygılar sunuyorum.

İş Yasası Tasarısının görüşüldüğü ve birçok arkadaşımızın uykusuz olduğu bu günde, bu konuyu işlemek zor; ama, konuşmamı mümkün olduğu kadar kısa tutarak, sizlerin vaktini fazla almamaya çalışacağım.

Dünya hukuk sistemlerinde, insanlar, suçları kesin delillerle ispat edilmedikçe, hükümlü; yani, suçlu sayılmazlar.

BAŞKAN - Sayın Hıdıroğlu, bir dakika efendim...

Sayın milletvekilleri, hatibin konuşması, uğultu sebebiyle duyulmamaktadır; lütfen, sükûneti sağlayalım.

Buyurun Sayın Hıdıroğlu.

ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bugünkü uygulamalara baktığımız zaman, şüpheli görülen insanlar, hâkimin kararıyla tutuklanmaları halinde, cezaevlerine gönderilebilmektedirler. Burada dikkat edilirse, tutuklanmaktan bahsetmekteyiz ve biliyoruz ki, tutuklu insan, hükümlü, suçlu insan anlamına gelmez. O halde, tutuklu insanlar, neden cezaevlerine gönderilmektedir? Tutukluluk hali, adliyelerimizdeki sıkışıklıklar nedeniyle yıllarca sürmekte ve bunun sonucu olarak bazen beraat, çoğu zaman da tahliyeyle sonuçlanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Hıdıroğlu, konuşmanıza eksüre vereceğim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, burada konuşan hatibi dinlemek diye bir görevimiz vardır. Lütfen, hatibi sükûnetle dinleyelim.

Buyurun Sayın Hıdıroğlu.

ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Özellikle, insan haklarını ilgilendirdiği için, Türkiye'de demokrasi ve insan haklarının temellerinin atılması gerektiğine inandığım için, konunun önemine binaen birkaç dakikanızı alacağım.

Ben, konuşmamı dinleyen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. 

Mahkemelerin geç işleyişi, hiçbir şekilde mağdurun da suçu değildir. Oysa, devlet, vatandaşının maddî ve manevî değerlerini korumak ve adaleti en kısa zamanda tecelli ettirmekle de sorumludur. Tutuklanarak cezaevlerine gönderilen insanlar, cezaevlerinin ağır şartlarına maruz bırakılmakta ve bir şekilde haksız yere cezalandırılabilmektedir. Bu durum, tahliye olan veya beraat eden şüpheli tutuklular için ise, telafisi mümkün olmayan bir problem oluşturabilmektedir.

Sayın milletvekilleri, sosyal hukuk devletlerinde "suçu ispat edilmedikçe insanlar masumdur" ilkesi gereğince, ceza ve tutukevlerinin birbirinden mutlaka ayrılması gerekir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, devlet, geciktirdiği adaleti, vatandaşına işkenceye dönüştürme hakkına da sahip değildir. İnsanlar, tutukluluk hali devam ettikçe, tutukevlerinde kalmalıdırlar -ki, bu tutukevlerinin sosyal şartları cezaevlerinin sosyal şartlarından da ayrı tutulmalıdır- ve bu insanlar, ancak, haklarındaki suçlamalar kesinleşince, cezaevlerine konulmalıdırlar. Şöyle de düşünülebilir: Tutukluluk halinin iki günü, cezaevinin bir gününe eşitlenebilir veya bu konuda farklı alternatifler de geliştirilebilir. Sayın Adalet Bakanımızın, son günlerde gündeme gelen ve çalışmalarını aylardır takip ettiğimiz, Türkiye'de insan haklarının yerleşebilmesi için, adalet mekanizmasının iyi çalışması gerektiği konusundaki fikirlerini biliyor ve bu konuda, özellikle ilçe cezaevlerinin kaldırılmasının da gündeme geldiği günümüzde, bu hususu beraber düşüneceğine inanıyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu konuda, tabiî ki, bazı gerekçelerim de var:

1- Tutukluluk süresi uzadıkça insanların toplum nezdindeki suçluluk hali devam etmektedir.

2- Tutuklu kalan insanların hayatlarında telafisi imkânsız ruhsal bozukluklar meydana gelebilmektedir.

3- İnsanların bir gün ayrılamadıkları işyerlerinden, aylarca, bazen yıllarca uzak kalmaları, işlerini kaybetmelerine, hatta, o işyerinde çalışan işçilerin de işlerini kaybetmelerine vesile olmaktadır.

4- Tutukluluk hali cezaevlerinde uygulandığı için, insanlar, belki de hak etmedikleri şartların ağırlığını uzun süre yaşamaktadırlar.

5- Tutuklu insanların aileleri, özellikle çocukları, birtakım ruhsal problemler yaşabilmekte ve yaşları ilerledikçe de bunların izleri üzerlerinde devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hıdıroğlu, istemeyerek de olsa konuşmanızın arasına girdiğim için 1 dakika, 1 dakika da normal şartlar altında olmak üzere 2 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabiî, çocukları etkilemekte, hatta ebeveynlerin daha sonra bu çocukların ruhsal problemleriyle uğraşmasını da beraberinde getirmektedir.

Tutukluluk halinin uzaması, devlete acziyet, vatandaşlarına ise zulüm getirmektedir. Ayrıca, tutukluların tahliyesinin, devletin idarî ve ekonomik yönden de faydasına olacağı kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, özet olarak -sözlerimi bitirmek istiyorum- bu konuda bazı çözüm önerilerim var. Adalet Bakanımız son günlerde birçok çözümleri kamuoyuna duyurdu; ama, bunlardan farklı olarak da birkaç şey üzerinde durmak istiyorum.

Tutukluluk hali nakdî kefaletle... Bu nakdî kefalet uygulanıyor; ama, şu anda vatandaşın lehine işlemesinde daha bir yarar olduğu kanaatindeyim. Ailelerin kefaleti uygulanabilir. Sabah ve akşam imza alınabilir. Yurtdışı yasağı getirilebilir. Elektronik kontrol aletleri kullanılabilir. Tutukluluk hali, gözaltı süresi gibi düşünülebilir; bir veya iki ayla sınırlı olabilir. Savcılık süre bitiminde ek gözaltı ister; en fazla üç uzatma hakkı olmalıdır. Ayrıca, uzatma talepleri mahkemece geçerli nedenlere de dayandırılmalıdır. Tutukevlerinin sosyal şartları yeniden düzenlenmeli, telefon, yiyecek, içecek ve benzeri ihtiyaçların insan haklarının gerektirdiği formatta değerlendirilmesi gerekir.

Adalet Bakanlığımızın, bunları da dikkate alarak, bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hıdıroğlu.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin'e aittir.

Sayın Ergin, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

2. - Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı

GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle gündemdışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum; sizleri ve ülkemizin temel dayanağı olan aziz çiftçilerimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, süre çok kısa olduğu için konuşmamı öz olarak yapacağım ve Türk çiftçisi için en önemli olduğunu düşündüğüm konuları Yüce Meclisin gündemine taşıyacağım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de günden güne çöken tarımı ve perişan durumdaki çiftçimizi kurtarmak için, tarımın önemine gerçekten inanmak ve Türk çiftçisinin yaşam düzeyini geliştirmeyi gerçekten istemek gerekir; bunun için yapılması gerekenler ve bugün yapılan yanlışlar, konularına değineceğim.

Önce, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından işe başlamak gerekir; çünkü, bugün bu Bakanlık, çiftçiye hizmet verme gayretinin dışına düşmüştür. Bakanlık, bugünkü yapısıyla ve üst yönetimiyle Türk çiftçisine hizmet vermekten uzaktır. Tarıma ilişkin birçok karar Tarım Bakanlığı dışında alınmakta, Bakanlık, alınan kararların yalnızca izleyicisi durumuna düşmektedir. Bakanlığın kendi yetkisinde olduğu konularda aldığı kimi kararlar ise, bırakınız çiftçiyi ihya etmeyi, tam tersine, çiftçiyi canevinden vurmaktadır. Önümüzdeki on gün içinde, Çukurova'da buğday hasadı başlayacakken, 400 000 ton Alman ve Kazak buğdayı dış alımında bulunmak tam bir bilgisizlik örneğidir ve bir tek etkisi olacaktır; çiftçinin buğdayının fiyatını düşürecektir. Nitekim, piyasada 400 000 liraya kadar çıkmış olan buğdayın fiyatı, Çukurova'da 340 000'e, Şanlıurfa'da 280 000'e kadar düşmüştür ve daha da düşecektir; oysa, Ziraat Mühendisleri Odasının Adana Şubesinin bilimsel hesaplamalarına göre, 2003 yılı buğday maliyeti, çiftçi kârı hariç 320 000 liradır ve 400 000 liranın altındaki bir fiyat çiftçiyi hiçbir şekilde mutlu etmeyecektir. Ama, bakalım, Toprak Mahsulleri Ofisi, geçen yıl yaptığı yanlışı bu yıl da tekrarlayıp, çiftçinin el emeğinin, göz nurunun karşılığını vermekten yine kaçınacak mıdır; bunu göreceğiz.

Buğday konusundan sonra, çok önemli olduğuna inandığımız konular şekerpancarı, pamuk ve tütün konularıdır.

Değerli arkadaşlarım, Türk çiftçisine şekerpancarı ektirmeyip, Amerika Birleşik Devletlerinden mısır getirip tatlandırıcı yapmak bu ülkeye hizmet değildir, Türk çiftçisine hizmet değildir, haklı değildir, ahlaklı da değildir. 4 Nisan 2003'te Sanayi ve Ticaret Bakanımız ile Tarım ve Köyişleri Bakanımız ortaklaşa bir açıklamayla müjde verdiler, dediler ki: "Şekerpancarı çiftçisine 440 000 dekar alanda pancar üretme iznini fazladan veriyoruz." Ama, müjdeye şunu eklediler: "Elde ettiğiniz pancarın fiyatı, normal fiyatın yüzde 40'ını geçmeyecek, bunu bilin." Bu Türk çiftçisi bu kadar saf, bu kadar durumu bilmez midir ki, siz, fiyatın yüzde 40'ıyla ona pancar ektireceğinizi düşünüyorsunuz veya böyle söyleyerek onu sevindireceğinizi zannediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bir başka müjdeyi, pamuk, yağlı tohumlar, zeytinyağı gibi alanlarda verilecek primler konusunda hükümet verdi. Pamuğa verilen prim 5 senttir, 5 sent ve ne Türkiye'de ne başka bir ülkede bu kadar komik, gülünç, akıldışı bir prim miktarı görülmemiş, duyulmamıştır. Ayrıca, bugüne kadar da, belirlenen bu primlerden Türk çiftçisine bir tek kuruş henüz verilmiş değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Bravo!..

GÜROL ERGİN (Devamla) - Tabiî, bravo...

Tütüne gelince: Tütün ekicisinin elinde tütün kaldı; Bafra'da kaldı, Ege'de kaldı. "200 kilonun üzerindeki tütününü almam..." Ne yapacak şimdi çiftçi bu tütünü? Tütün, lahana değil arkadaşlar, pazarda satılmaz. Türk çiftçisini kaderiyle başbaşa bırakma hakkını size kim veriyor?! Yurttaş, size bu hakkı mı verdi, yoksa, onun haklarını savunma görevini mi verdi; bunu iyi düşünmek zorundasınız.

Geldik, mazot fiyatı konusuna. Aldatmacaya dikkat edin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) -Sayın Hocam, heyecanlanmayın.

BAŞKAN - Sayın Hocam, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

GÜROL ERGİN (Devamla) - İstiyorum ki, siz de bu heyecanı duyun, Türk çiftçisi için siz de bu heyecanı duyun. (CHP sıralarından alkışlar)

Mazottaki kandırmacaya bakın arkadaşlar. Hiçbir üründe dekar başına 15 litreden aşağı mazot harcanmıyor, 15 ile 75 litre arasında değişiyor, siz, bunu 8 litre kabul ediyorsunuz, doğrudan desteğe bağlıyorsunuz. Üçte 1'ini verdik, yüzde 35 indirim yaptık... Hayır, en fazla yüzde 10 indirimdir, bu da, yüzde 20 zamdan sonra yapılan yüzde 10 indirimdir; yani, hiçbir biçimde indirim falan yok. Çiftçi, bunu, hiçbir şekilde, kanarak, yutmayacak. Lütfen, arkadaşlarım, haklıysanız, doğru konuşacaksınız.

Ziraat Bankasını özelleştiriyorsunuz. Destek yok, kredi yok, bilgi ulaştırmayın; ama, bol bol söylemlerle geçiştirin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hocam, son cümlenizi alayım.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Tabiî.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi tamamlarken, geçen yılın 30 Eylülünde yitirdiğimiz eski parlamenterlerden çiftçi dostu Sayın Sadullah Usumi'yi, Dünya Çiftçiler Gününde, kendi adıma ve tüm çiftçilerimiz adına saygı ve rahmetle anıyor, bereketli hasatlar dilediğim yüce Türk çiftçisine en güzel Dünya Çiftçiler Günü dilekleriyle, karşılarında saygıyla eğiliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hocam.

Sayın Gürol Ergin'in gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü Bey cevap verecekler.

Sayın Güçlü, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya Çitçiler Günü dolayısıyla dün burada görüşlerini açıklayan arkadaşıma cevap verme imkânını bulamamıştım, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız cevap vermişti. Ben, Tarsus'ta, bu günü, çiftçilerle birlikte kutlama imkânı buldum. Kendi örgütlerinin temel atma törenine katıldık. Bizzat, düşüncelerini alma, eleştirilerini dinleme ve onlara, yapmaya çalıştığımız faaliyetlerle ilgili bilgiler aktarma imkânı buldum.

Bugün, Sayın Hocamın Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla yapmış olduğu konuşmaya mukabil, ben de düşüncelerimi anlatmaya çalışacağım. İlk önce, hadiseyi, tansiyonu düşürmeye yönelik, biraz teknik açıklamalarda bulunacağım, sonra da, esas, eleştirilerine cevap vermeye çalışacağım.

Efendim, ülkemizde üretim faaliyetinin, bugün de hâlâ önemli bir kısmını gerçekleştiren insanlarımız, yani, Türk çiftçisi, evvela, ülkemizin birlik ve beraberliğinin korunmasında hep ön safta olmuştur ve ana gövdeyi oluşturan, kendi değerlerimizi koruyan, yaşatan ve bizi bu topraklarda tutan anaunsurdur; Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla, kendilerini saygıyla selamlıyor, hürmetlerimi sunuyorum.

Tabiî, bundan dolayıdır ki, Yüce Atatürk "milletimizin efendisi" olarak nitelendirmiştir. Bu duyguyla, bu düşünceyle, ben de, milletimizin efendilerini, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

Bugün, ülkemizde, hepimizin bildiği gibi, hâlâ, üretimdeki büyük payı, özellikle gelişmiş ülkelere nispetle millî gelirdeki çok yüksek payı, özellikle istihdamdaki ağırlığı ve dışticarete katkısı sebebiyle ekonomik yönden önemli; ama, onun dışında, ülkemizin temel gıda ihtiyacını karşılayan bir sektör olarak önemini koruyan ve gelecek yıllarda da, toplumumuz bakımından, hem ekonomik hem sosyal bakımdan ülkemizin gündeminde yer alacak olan bir sektördür ve bu sektörümüzün yüce mensuplarıdır.

Teknolojideki gelişmelere rağmen, dünyanın başka ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de, doğa koşulları, hâlâ, tarım sektöründe egemendir. Bu nedenle de, bu sektörde faaliyette bulunan çiftçilerimiz, diğer sektörlere göre daha yüksek risk ve belirsizlik altında çalışmaktadırlar. Bu nedenle, tarım sektörü de, ulusal ekonomideki önemi, kendine özgü yapısal özellikleri; yani, hem ürettiği ürünlerin arzıyla ve bu arza yönelik esneklikleriyle hem de tüketicilerin talepleri açısından baktığımızda, yine, benzer ve farklı özellikleriyle, sağlık ve sosyal bakımdan değeri de dikkate alınarak, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm ülkelerde, diğer sektörlerden daha fazla ilgiye ve devlet müdahalesine açıktır. Nitekim, zaman zaman, tarımla ilgili konuşmalarımızda, dünyanın sanayileşmiş ülkelerinin, başta Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri olmak üzere, tarıma büyük oranda destekler verdiğini söyleriz, hatırlatırız.

Tabiî, bu sektörün ana görevi, toplumların gıda güvencesini sağlamak olmak üzere, barınma, giyinme gibi, yine temel ihtiyaçlarını da karşılamaktır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, bu sektör, geniş bir faaliyet alanı oluşturmaktadır ve bir bakıma, ülkenin ekonomik kalkınmasının da motorudur, lokomotifidir, ilk sermaye birikiminin sağlandığı alandır.

Ülkemizde, tarım, ekonomik gelişmemize çok önemli katkılarda bulunduğu gibi, bu katkılarını ve önemini sürdürecek durumdadır. Sadece az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için değil, gelişmiş ülkeler için de önemini korumaktadır. Bu sebeple, sektörümüz, gelecek yıllarda da önemini koruyacaktır.

Hâlâ yoğun sorunlarla karşı karşıya olan bir sektör olduğunu da, yine, hepimiz biliriz, ifade ederiz. Kısaca değinmek gerekirse; tarım işletmelerinin teknik ve ekonomik açıdan belirlenen optimum büyüklüğün altında oluşu, düzenli bir kayıt sisteminin ve bir veri tabanının bulunmaması -uzun dönemden bahsederek söylüyorum- destekleme politikalarının yönlendiricilikten uzak oluşu ve bu politikaların tarım alt sektörleri itibariyle dengeyi kuramaması, modern teknoloji ve girdi kullanımının henüz istenilen seviyeye gelmemesi, örgütlenmenin yeteri kadar gerçekleştirilememesi, sektöre ayrılan kaynakların giderek azalması ve bu yönde reel olarak olumsuz gelişmeler göstermesi, tarım sektöründeki risk ve belirsizliklere karşı çiftçilerimizi koruyacak etkin bir koruma mekanizmasının geliştirilememesi ve tarım sigortasının oluşturulamaması ve pazarlama, tarım sektörünün kayda değer önemli sorunlarıdır. Bu sorunlar, sektörümüzün bünyesinden kaynaklanan, devamlılık arz eden ve bugün de ağırlığı hissedilen sorunlardır.

Elbette, bu durumda, tarım sektörüne yönelik olarak bu konuda sorumluluk alacak insanlar, birincisi kısa vadede, ikincisi de uzun vadede ne yapacaklarını düşünmek zorundadırlar. Kısa vadede yapılması gerekenler, evvela, ülkede bir program yürüyorsa, başlatılmış olan bir uluslararası anlaşma varsa, bu şartlar içerisinde, onun eksikliğini giderici -ve uzun vade için- bir hazırlık yapmak ve kendi sektörüne yönelik programını gerçekleştirmeye yönelik bir altyapı hazırlığıdır.

Kısaca, bugüne kadar yapmaya çalıştığımız ve yapmayı planladığımız husus, kısa vadede sektörümüzün aciliyet kazanan sorunlarına çözüm üretmek, uzun vadede de bu sektörün temel sorunlarını giderek çözmeye çalışmaktır. Bunun aksine bir iddia, bunun dışında aşırı bir beklenti ve bu yığılmış sorunlar kısa sürede niçin çözülemiyor diye sorulması, çok anlamlı değildir. Ne yaparsak yapalım, 25 000 000'un üzerindeki bir nüfusun yaşadığı bir sektörde, 4 000 000'un üzerinde işletmenin bulunduğu bir sektörde, işletme ölçeği, parçalı tarım alanları, girdi kullanımındaki eksiklik, yayım faaliyetindeki geri kalmışlık ve benzeri sorunları bir anda çözmek, fazla iyimserlikten öteye, hayalcilik olur. Dolayısıyla, bu konuda gerçekçi olmalıyız.

Yapılması gereken konusunda ana başlık şudur: Birincisi, bugün, çiftçimizin karşı karşıya bulunduğu sorunların içerisinde öncelikli olanlarını çözmektir. İkincisi, bu sektörün, uzun vadede temel sorunlarını giderecek şekilde bir hazırlık yaparak, bunları bir program dahilinde ele alıp, gidermektir. Biraz önce konuşan Sayın Hocam, tarım sektörüyle ilgili çok önemli bir soruna değindi; ben de, onu, biraz sonra ifade edeceğim. Bugün, tarım sektörünün temel bir sorunu, günlük olarak karşımıza çıkan bir sorunu, kredi mekanizmasının olmamasıdır. Doğrudur; ancak, bahsettiği başka hususları kısa vadede çözmek, düşünce olarak arzu edilir; ama, pratik olarak imkânsızdır.

AK Parti İktidarı olarak, elbette, iktidara geldiğimiz günden bugüne, tarım sektörüne yönelik olarak çalışmalarımıza herkes şahit. Hocamın da ifade ettiği gibi, bir heyecanla yapmaya çalışıyoruz. Bu, hem samimî hem de kuvvetli bir niyettir. Çok açık bir ifadeyle, o sektörün aleyhine bir şey yapmamak azmi ve kararlılığı içerisindeyiz. En başta ben, böyle düşünüyor ve böyle hareket ediyorum. Aklımın, bilgimin, gücümün yettiği ölçüde de, bu sektöre yönelik alacağım bütün kararların, o toplumun, o kitlenin çıkarına olmasına çalışacağım. Buna çalışıyorum. Şimdi, burada, böyle bir değerlendirme gününde çok iddialı ifadeler kullanmak pek de yerinde olmasa gerek.

Ben, şimdi, Sayın Hocamın dile getirdiği konularla da ilgili olarak birkaç kısa açıklama yaparak ilerleyeceğim.

Bugüne kadar Bakanlığımızla ilgili konularda eleştiriler oldu. Arkadaşlar, bütçe konuşmasında da söyledim. O Bakanlıkta meslek dışından iki eleman atandı. Birisi, Devlet Personelden gelmiş, personel işleriyle ilgili bir arkadaş; birisi de, Planlamacı. Tarım Bakanlığı bu iki elemanın gelişiyle eğer politikalarını Bakanlık içerisinde üretemeyecekse ve dışarıda oluşan politikaları takip edecekse, zaten çok fazla bir söze hacet yok; yani, ölmüş ki, ağlayanı yok. O Bakanlıkta bu arkadaşların dışında değişiklikler oldu; yönetimde değişiklikler oldu, genel müdürlerde değişiklikler oldu. Tabiî, bunlar, Resmî Gazetede yayımlanan kararnamelere tabi olarak yapılan değişikler. Birçok arkadaşımız da bunları takip etme imkânı buldu. Ben, yine, bütçe görüşmelerinde onları saydım. Bu arkadaşlarımızın birçoğu, daha önce orada genel müdür yardımcılığı, genel müdürlük yapmış, o kurumda daire başkanlığı yapmış, 20-25 sene çalışmış, akademik çalışma yapmış. Bu arkadaşlar, şimdi, genel müdürlük, yani, karar mevkiindeler, en üst noktalara gelmişler. O bakanlığın içinden gelmişler ve aynı zamanda, bu atananların yarıdan fazlası da, akademik çalışmalarını yapmışlar, doktoralarını tamamlamışlar.

Şimdi, arkadaşlar, olan biteni bir bütün olarak eğer değerlendireceksek, değerlendirelim; ama, içlerinden bir iki örneği alıp, bunu bir bakanlığın bünyesindeki gelişmelere yönelik olumsuz gelişmeler olarak ifade etmek ve ayrıca, "bu Bakanlık kendi sorumluluklarını kontrol edemeyecek hale geldi, üretemeyecek hale geldi" diye de ifade etmek, çok aşırı iddialı ve ispatı da imkânsız derecede hükümlerdir. Dolayısıyla, ben, buna katılmadığımı ifade ediyorum.

Evet, buğday hasadı başlıyor. Mersin'de bir demet buğday başağı hediye ettiler; artık, mevsim geldi.

Şimdi, bu ülkede, buğdayla ilgili konuda Tarım Bakanlığı çok dikkatli bir çalışma yapmayacaksa, hangi üründe yapacak, hangi üründe yapmalı?! Ülke çiftçisinin, yani, bitkisel üretimin yüzde 75'ini teşkil eden tahılda, biz, ciddî bir çalışma yapmayacaksak, Tarım Bakanlığının başka ne görevi vardır?!

Şimdi, arkadaşlar, ilgili kurumumuzla bu konuda yaptığımız çalışmalarda, esas oturduğu zemin ve tabanda, üreticilerimizin aleyhine olmayacak bir politikayı uygulayacağız. Bunu, buradan, böyle söylüyorum. Elbette maliyeti, elbette geçen yılki fiyatı, elbette dünya fiyatlarını, elbette bu kurumun finansman yükünü düşüneceğiz; ama, ilkönce, üreticimizi düşüneceğiz, o üreticimizin bu faaliyetten bir kazanç elde etmesini amaçlayacağız. Bunun aksi nasıl söylenir, nasıl söylenebilir, nasıl iddia edilebilir?!

GÜROL ERGİN (Muğla) - Yaşanan gerçek var Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın Hocam, yani, allahaşkına, yaşanan gerçek ne? Yani, bir şey söyleyin de... Bakın, diyorum ki: Bu yönde bunlar dikkate alınmazsa, ne dikkate alınır? Yaşanan gerçek dediğiniz, sizin çok da iyi bilmediğiniz hazırlıklarımız. Yani, bir hafta sonra, fiyat belli olduktan sonra, TMO'nun nasıl bir politika takip edeceği belli olduktan sonra söyleseydiniz, çiftçilerimiz de çok rahatsız olsalardı, bir anlam ifade edebilirdi.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, 19 Şubat tarihli tutanaklarda var; Mayıs 2003'te yüzde 60'ının ödeneceğini söylemişsiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Koç... Lütfen...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Bu konuda, çiftçilerimiz ve Grubumuz rahat olsun. Hatta, ben, bu konuda, Halk Partili arkadaşlarıma da söylüyorum...

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Çiftçi tefecinin kucağında; pamuk üretemiyor. Primi ver, primi!.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Bu konuda üreticilerimizi rahatsız etmeyeceğiz. Bu, doğru bir ifade.

Buğdayla ilgili maliyet hesaplarını biz de yaptık. Sayın Hocamızın dediği fiyat, ilgili meslek kuruluşlarının bile verdiği fiyatın çok üzerinde; meslek kuruluşlarının, yani, çiftçi örgütlerinin verdiği fiyatın bile üzerinde. Yani, çok sağlıklı bir fiyat değil. Dolayısıyla, orada biraz gerçekçi olmamız lazım. Ben kısa kısa...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, son 3 dakikanız...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Peki.

Şekerpancarı konusunda Sayın Hocamın ifade ettiği hususları da -bu ara üslubu da çok sertleşti; ama- hiç doğru bulmuyorum. Arkadaşlar, biz pancar çiftçisine, şeker stoku ve sair faktörlerden sonra uygulanacak... Şeker Üst Kurulu bir karar almış; buna karşılık bir çözüm... Benim, Tarım Bakanlığı olarak getirdiğim çözümün neresi yanlış?! Bir tek çiftçi bugüne kadar bu politikanın yanlış olduğunu söylemedi; ama, Sayın Hocam, çok aşırı bir şekilde bunu ifade etti. (CHP sıralarından gürültüler)

Hocam, bir saniye, ben bir daha anlatayım, müsaade ederseniz.

Şimdi, evet, yüzde 40 daha düşük bir fiyat verilecek. Arkadaşlar, yalnız, buradaki ifade şu: Eğer, şekerpancarı ekmezsen, mısır ekersen, yani, ithal ettiğimiz ürünü ekersen, aradaki gelir farkını ödeyeceğiz diyoruz. Daha başka ne diyelim biz bu insana?! Yani, bunda yanlışlık nerede?! Eğer, gerçekten bir yanlışlık varsa, lütfen, söyleyin de öğrenelim.

Arkadaşlar, pamukta, yağlı tohumda verdiğimiz primler bugünkü şartlar içerisinde, elbette, 5 sent. Yani, 85 000 lira fiyat ödüyoruz; ama, bu konuda bütçeye koyabildiğimiz toplam para konusundaki gayretimizi görmezlikten gelmeyin. Elbette... Türk ekonomisinin içinde bulunduğu şartlar elverişli olsa, bu kesimi teşvik için daha çok prim ödenmesi gerekmez mi; tabiî gerekir. İnanıyorum buna ve 2003 mahsulünü de primle destekleyeceğimizi ilan ettik; yani, biz bunun ekimini de ciddî olarak savunuyoruz.

Son söz...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Daha 2 dakikanız var Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)- Ziraat Bankası özelleştiriliyor. Ziraat Bankası, şu anda tarım kesimini desteklemiyor. Türk tarımının bugün temel sorunu, kendisine, sektöre kredi verecek bir mekanizmanın olmamasıdır. Bunu mutlaka çözmemiz lazım; kısa vadede kredi verebilecek bir işleyiş, uzun vadede kurumsal olarak bir geliştirme göstermemiz lazım. Bu, Ziraat Bankası olur, başka bir banka olur, tarım kredi kooperatiflerinin bankacılık fonksiyonunu görecek bir yapı olur; ama, ne olursa olsun, biz, tarım kesimini finanse edecek ve onun şartlarına göre, uygun şartlarda kredi verecek bir mekanizmayı kurmak zorundayız.

Efendim, zor sorunların kısa sürede kolayca çözümlerinin olmadığını, hepimiz çok iyi biliyoruz; ama, büyük bir samimiyet ve gayretle, bu sektöre yönelik çalışmalarımızı sürdüreceğiz, inşallah, herkesin bu konuda takdirini de alacağız.

Paylaşacağımız şey şudur: Bilgiyi, tecrübeyi, bu sektöre yönelik görüşü olan herkesle sahip olduğu şeyleri paylaşırız. Bu konu teknik bir alandır; düşünce farklılığının, mensubiyetin ve parti farklılığının bu konuda bizim açımızdan bir sorun teşkil etmeyeceği ortadadır, sektör hepimizindir, oradaki insanlar anagövdemizdir.

Dolayısıyla, ben, bu vesileyle sizleri ve Çiftçiler Günü münasebetiyle saygıdeğer çiftçilerimizi hürmetle, saygıyla selamlıyorum, hürmet ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de ceza ve tutukevleri uygulamalarıyla ilgili gündemdışı konuşan Sayın Zafer Hıdıroğlu'na, Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen cevap verecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Tüzmen.

1. - Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu’nun, Türkiye’de ceza ve tutukevleri uygulamaları ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına cevabı (Devam)

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bursa Milletvekilimiz Zafer Hıdıroğlu'nun gündemdışı konuşmasına cevap veriyorum. Bu arada, tabiî, cezaevleri, infaz kurumlarıyla ilgili bilgilerimizi de güncelleştirmek istiyorum.

Temel sorunlar; mevzuat sorunu. Burada, günümüzün ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bir infaz kanunuyla Ceza ve Tevkif Evleri Müdürlüğünün teşkilat ve görevlerini yeniden düzenleyecek bir kanuna ihtiyaç var.

İdarî sorunlar. Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde yirmidört saat esasına göre yürütülen hizmetlerin malî boyutu, sürekli artış gösteren hükümlü ve tutuklu sayısı, iaşe giderlerindeki artış, koğuş sisteminden oda sistemine geçiş ve yüksek güvenlikli cezaevlerinin inşa çalışmaları dikkate alındığında Adalet Bakanlığının genel bütçeden aldığı payın son derece yetersiz olduğu görülmektedir. 31 145 kadrodan 6 190'ı boştur ve hizmete açılan F tipi cezaevleriyle oda sistemine dönüştürülen diğer cezaevleri için yeni kadrolara ihtiyaç duyulmaktadır.

Cezaevi personelinin özlük haklarının düşük düzeyde bulunması nedeniyle, kurumlarımızda, nitelikli kişiler başvurmadığından, personel kalitesi de yükseltilememektedir.

Fizikî altyapı sorunlarına bakacak olursak. İstanbul İlinde bulunan mevcut 7 cezaevi kapasitesi 5 291'dir. Suç yeri ve ikamet itibariyle İstanbul kökenli hükümlü ve tutuklu sayısı 11 000 dolayındadır. İstanbul İlinde muhafaza edilmesi gereken yaklaşık 6 000 hükümlü ve tutuklu, kapasite yetersizliği nedeniyle komşu illerdeki cezaevlerine nakledilmektedir. Bunların İstanbul'a götürülüp getirilmeleri devlete büyük bir maliyet yüklemektedir. Aynı zamanda, hükümlü, tutuklu aileleri de ziyaretlerde yaşanan sıkıntı nedeniyle maddî ve manevî kayıplara uğramaktadır. Adalet Bakanlığınca, İstanbul İlinin cezaevi ihtiyacının karşılanması amacıyla, Trakya Bölgesinde, cezaevi yapımına uygun, mülkiyeti hazine veya belediyeye ait yeterli miktarda arsa bulunamamakta, bu konuda ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler yardımcı olmamaktadır. Öte yandan, kamulaştırma yoluyla temin edilen Silivri İlçesindeki 955 dönüm arazi üzerine cezaevi yaptırılmasına esas olmak üzere imar planında değişiklik yapılması talebi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca sonuçlandırılmayı beklemektedir. Maltepe İlçesi Büyükbakkalköy'de bulunan 317 500 metrekaresi hazineye ait taşınmazın Bakanlığa tahsisi yapılmış, bitişiğindeki şahıslara ait 142 303 metrekarelik taşınmazın ise kamulaştırma işlemleri devam etmektedir.

İstanbul Bayrampaşa Kapalı Cezaevinin tamamen oda sistemine dönüştürülmesine yönelik tadilat projeleri yaptırılmış; ancak, Bayrampaşa Kapalı ve Özel Tip Cezaevinin şehir merkezi içerisinde kalması nedeniyle, ilgili belediyeler cezaevinin buradan kaldırılmasını istediklerinden, inşaat çalışmalarına başlanılamamıştır. Çözüm için yıllardır süren arsa arama çalışmalarına devam edilmekte olup, mevcut cezaevlerinin kapasitesi kadar cezaevi yapımına uygun arsa temin edildiğinde, üzerlerine yeterli sayıda cezaevi yaptırılacak ve mevcut cezaevleri kapatılacaktır.

Yapılan çalışmalar: Halen, ülkemizde 508 infaz kurumu ve tutukevi bulunmaktadır. Bunlardan 38'i açık cezaevi, 18'i aynı müdürlük altında kapalı ve açık cezaevi olarak faaliyetini sürdürmektedir ve 3'ü çocuk ıslahevi, 1'i çocuk cezaevi, 1'i kadın cezaevi, 1'i kadın ve çocuk cezaevi, diğer 483'ü ise kapalı cezaevleridir. 30 Nisan 2003 tarihi itibariyle ceza infaz kurumlarımızda 64 173 hükümlü ve tutuklu bulunmakta olup, bunlardan 32 624'ü hükümlü, 31 549'u tutukludur. Hükümlü ve tutukluların 55 451'i adlî suçlardan, 7 641'i terör suçlarından, 1 081'i çıkar amaçlı örgüt suçlarından cezaevlerinde bulunmaktadır.

Mevzuat alanında tamamlanan çalışmalar şunlardır:

1- 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinde yapılan değişiklikle, hükümlü ve tutuklukların, kütüphane ve dershanelerde eğitim çalışmaları yapmalarına; açık futbol sahası ile kapalı spor salonlarında futbol, voleybol, basketbol, masa tenisi gibi sportif faaliyetlerde bulunmalarına; işçi yurdu atölyelerinde meslek kazandırma ve iş yurdu çalışmaları ile çok amaçlı salonda sosyal ve kültürel etkinliklere katılmalarına imkân tanınmıştır.

2- Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzükte 27.4.2001 tarihinde yapılan değişiklikle, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin aileleriyle haftada bir kez 10 dakika süreyle telefon görüşmeleri yapılması sağlanmıştır.

3- Ceza infaz kurumları ve tutukevinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler ve bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak amacıyla, 16.5.2001 tarihinde İnfaz Hâkimliği Kanunu kabul edilmiş ve uygulamaya başlanılmıştır.

4- Yürürlükteki mevzuat ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen ilkeler çerçevesinde, ceza infaz kurumları ve tutukevlerini sivil toplum denetimine açmayı amaçlayan 14.6.2001 tarihli Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu kabul edilmiş ve uygulamaya geçirilmiştir.

Mevzuat alanında, yine aynı şekilde, ceza infaz kurumları ve tutukevi ihtiyacı için nitelikli personelin yerleştirilmesi ve meslekî eğitimlerin sağlanması amacıyla, 4769 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu çıkarılmış ve bu konudaki kanunî boşluk doldurulmuştur.

Mevzuat alanında devam eden çalışmalarla ilgili olarak, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Tasarısı üzerinde hazırlıklar geniş ölçüde tamamlanmış olup, tasarıya son şeklinin verilmesi çalışmaları sürdürülmektedir.

Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Kanun Tasarısı hakkında çalışmalar tamamlanmış olup, Kanunlar Genel Müdürlüğünce tasarıya son şekli verilmektedir.

Türk Ceza Kanunu ile Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 5.2.2003 gün ve 4806 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlıkları arasında düzenlenen protokolün kanuna uyarlanması çalışmaları devam etmektedir.

Fizikî altyapıya ilişkin tamamlanan ve devam eden çalışmalarla ilgili olarak, 38 adet E tipi, 22 adet 350 kişilik özel tip, 4 adet 500 kişilik ve 1 adet hususi tip olmak üzere 65 cezaevinin tamamı oda sistemine dönüştürülmüştür. 7 adet E tipi ve 1 adet 500 kişilik özel tip olmak üzere 8 cezaevinin tamamının oda sistemine dönüşüm inşaatları devam etmektedir.

Ayrıca, İstanbul 500 kişilik özel tip ve Bayrampaşa Kapalı Cezaevinin tamamının oda sistemine dönüştürülmesi çalışmalarına devam edilmekte olup, başka yerde arsa bulunamazsa, söz konusu cezaevlerinin oda sistemine dönüşüm ihaleleri 2003 yılı içerisinde yapılacaktır.

Tek ve 3 kişilik oda sistemine göre inşa edilen Diyarbakır Özel Tip Cezaevinin geçici kabulü yapılarak teslim alınmış olup, personelin atanma işlemlerine devam edilmektedir. Bu cezaevine önümüzdeki aylarda mahkûm kabulüne başlanacaktır.

Ankara Sincan, Bolu, Edirne, İzmir, Kocaeli, Tekirdağ İllerinde, her biri 368 kişi kapasiteli, en fazla 3 kişinin kalacağı oda sistemine dayalı birinci grup F tipi cezaevlerinin inşaatı tamamlanmış ve hizmete açılmıştır.

Adana, Ankara Sincan, İzmir ve Tekirdağ İllerindeki ikinci grup F tipi cezaevlerinin yapımları tamamlanmış olup, geçici kabulleri yapılmıştır. Bu cezaevlerine de önümüzdeki aylarda mahkûm kabulüne başlanacaktır.

Yapımı devam eden Kocaeli 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevinin bu yıl içerisinde hizmete açılması planlanmaktadır.

Ayrıca, Sakarya'da 1 adet, Ankara Sincan'da 2 adet olmak üzere, her biri 479 kişi kapasiteli, toplam 3 adet L tipi cezaevi yapımı için Başbakanlık makamından gerekli izin alınmış olup, İş Yurtları Kurumu bütçesinden masrafları karşılanmak suretiyle, yapım ihaleleri de bu yıl içerisinde tamamlanacaktır.

Saygılarımla arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüzmen.

Gündemdışı üçüncü söz, Bingöl depremi nedeniyle söz isteyen, Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik'e aittir.

Buyurun Sayın Anik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3. - Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik’in, Bingöl ve çevresinde meydana gelen depremin etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

ABDURRAHMAN ANİK (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayıs 2003 tarihinde Bingöl'de meydana gelen depremden dolayı canını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan rahmet, yaralı olanlara acil şifalar, kederli ailelerine de başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Bingöl, 1971 yılında bir deprem geçirmişti; daha sonra da 1975 yılında, bilhassa Genç ağırlıklı Lice depremiyle yine bazı sıkıntılar yaşanmıştı. Bu yılki depremde fazla can kaybının olmaması sevindirici olmakla beraber, büyük hasar meydana gelmiştir. 1999 yılından beri, Türkiyemizin çeşitli bölgelerinde meydana gelen depremlere, Bingöl depremi kadar, erken... Yani, olaydan birkaç saat sonra, hem devletin hem de hükümetin anında olay yerinde, afet bölgesinde bütün gücüyle çalışmalarını ve afetzedelerle beraber olmalarını, başsağlığı dilemelerini, yardım etmelerini, gerçekten, cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak kabul ediyorum. Sayın Başbakanımızın ve beraberindeki bakanlarımızın, milletvekillerimizin, yine devletin üst düzeydeki bürokratlarının, aynı gün, kısa bir zaman içerisinde olay yerinde hazır olmaları, takdire şayandır; kendilerine, Bingöllüler adına da şükranlarımı sunuyorum. Yine, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Meclis Başkanımızın, Genelkurmay Başkanımızın ve beraberindeki heyetlerin, bizzat Bingöllülerin dertleriyle dertlenmek ve acılarını paylaşmak, başsağlığı dilemek için, kısa zamanda bölgeye gelmeleri, yine, sevindirici olarak nitelendirilmiştir; şükranlarımızı sunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, Türkiyemizin çeşitli bölgelerinden, kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri, şahıslar, anında ve zamanında müdahale ederek, bilhassa yaralıları kurtarmak, enkazı kaldırmak için, gerçekten, olağanüstü bir çaba sarf etmişlerdir. Burada, gayret gösteren bütün kurumlara, yine, Bingöllüler adına şükranlarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, benim kanaatimce, bu depremin 17 saniye gibi kısa bir zaman sürmesinden dolayı fazla can kaybı olmamıştır; ancak, 176 insanımızın vefat etmesi, bunun yarısının da sadece bir yurtta meydana gelmesi, o genç yavrularımız için de acı bir olay olmuştur.

Bu vesileyle, şu anda, artçı şokların devam etmesi nedeniyle, az hasarlı veya hiç hasarlı olmayan evlere dahi, vatandaş, girip, orada gece kalma imkânına sahip değildir; çünkü, büyük bir moral bozukluğu içerisinde, günde birkaç sefer sallandığı için, artçı şok meydana geldiği için, vatandaş hayli tedirgindir. 13 199 adet çadır dağıtılmıştır; fakat, bu çadırlar yeterli değildir. Bilhassa, halen, vatandaşlar, bu artçı şoklardan endişeli olup, evlere giremediğinden, yine, en büyük sıkıntımız çadırdan oluşmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bölgede, Kızılay tarafından, sıcak aş dağıtan, 16 tane aşevi kurulmuştur ve yine, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımızın gönderdiği seyyar fırında, günde 15 000 ekmek üretilip, dağıtılmaktadır. Kendilerine, şükranlarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Bingöl'de meydana gelen bu depremde, bugüne kadar bize intikal eden hasar tespitlerini kısaca size zikretmek istiyorum. Ağır hasarlı bina sayısı, konut itibariyle 4 669'dur; halen tespitler devam etmektedir. Ağır hasarlı olan işyeri 263 adet, orta hasarlı konutlar 3 489 adettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Anik, 1 dakika eksüre veriyorum size; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ABDURRAHMAN ANİK (Devamla) - Orta hasarlı işyeri de 574 adettir.

Bu arada hükümetimiz bir ilki gerçekleştirerek, deprem gününde, anında olay yerinde olmuştur. İnşallah, bu zarara uğrayan, evini kaybeden, sıkıntıya giren insanlarımızın, Bingöllülerin yine kış gelmeden önce evlerine kavuşmaları temennisinde bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bir de besicilerin bir sıkıntısı var. Et kombinası hasar gördüğü için orada kesim yapılmamakta ve civar illerde bu kesimin gerçekleştirilmesi için ısrar edilmektedir. İlgililerin bu konuda da yardımcı olmalarını özellikle istirham ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, Bingöl'deki bu sıkıntıdan dolayı ülkemizin çeşitli yerlerinden yardım elini uzatanların ve hükümetimizin de bundan sonra en kısa zamanda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Anik, lütfen, son cümlenizi alayım.

ABDURRAHMAN ANİK (Devamla) - ...bu yarayı saracaklarına inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. Allah'a emanet olun; sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 26 milletvekilinin, eğitimli gençlerin yurtdışına göç etme isteğinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/78)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan kapsamlı bir araştırma, öğrencilerin yüzde 75 ile 85'inin çalışmak ve yaşamak üzere yurtdışına göç etmeyi düşündüğünü gösteriyor. Gençliğin ülke dışına bu oranda göç etmek istemesinin, nedenlerinin araştırılması ve bu konuda gerekli önlemlerin alınması kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Bu çerçevede:

1.Gençlerin ülkelerine ve toplumlarına bu ölçüde yabancılaşmalarının eğitimsel, ekonomik, yönetsel, yasal ve toplumsal vb. nedenlerinin öznel ve nesnel yönleriyle saptanması;

2. Bu konuda yapılması gerekenlerin bir an önce belirlenmesi,

Amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını istiyoruz.

1- Yakup Kepenek                                (Ankara)

2- Harun Akın                                (Zonguldak)

3- Esat Canan                                 (Hakkâri)

4- Nezir Büyükcengiz                                (Konya)

5- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu                                (Ankara)

6- Ersoy Bulut                                (Mersin)

7- Ahmet Güryüz Ketenci                                (İstanbul)

8- Hüseyin Bayındır                                (Kırşehir)

9-Mehmet Ali Arıkan                                (Eskişehir)

10- Mehmet Sefa Sirmen                                (Kocaeli)

11- Muharrem Toprak                                (İzmir)

12- İsmail Değerli                                 (Ankara)

13- Osman Özcan                                (Antalya)

14- Atila Emek                                (Antalya)

15- Selami Yiğit                                (Kars)

16- Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

17- Muharrem Doğan                                (Mardin)

18- Ersin Arıoğlu                                (İstanbul)

19- Ali Arslan                                (Muğla)

20- Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

21- Atilla Kart                                (Konya)

22- Mehmet Nuri Saygun                                (Tekirdağ)

23- Şevket Arz                                (Trabzon)

24- Mehmet Siyam Kesimoğlu                                (Kırklareli)

25- Necdet Budak                                (Edirne)

26- Zeynep Damla Gürel                                (İstanbul)

27- Ahmet Küçük                                 (Çanakkale)

 

Gerekçe:

Gençlik geleceğimizdir. Türkiye ile ilgili açıklamalarda,eğitilmiş genç nüfusun varlığı en olumlu toplumsal kazanımımız olarak ileri sürülmektedir.

Oysa, Gazi Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Erdinç Yazıcı'nın araştırmasının sonuçlarının da kanıtladığı gibi (Milliyet, 28 Nisan 2003) üniversite gençliği çok büyük ölçüde ülkesine ve toplumuna yabancılaşmıştır.

Türkiye, tüm yoksulluğuna karşın, kıt kaynaklarını eğitime ayırmaktadır. Özellikle büyük kentlerdeki gelişmiş üniversiteleri bitiren gençlerin çok büyük bir bölümü, üniversite sonrası eğitim almak ya da çalışmak üzere yurtdışına gitmektedir. Türkiye, çok ciddî olarak bir beyin göçü süreciyle karşı karşıyadır. Seyahat ve çalışma özgürlüğü temel insan haklarındandır. Ek olarak, günümüzde, insangücünün uluslararası dolaşımının çok yaygınlaştığı da bir gerçektir.

Ancak, araştırmaların da kanıtladığı ve kolayca gözlemlenebileceği gibi, Türkiye'nin karşılaşmakta olduğu yurtdışına eğitilmiş gençlerin göç isteği, bir toplumsal yapı için kabul edilebilecek sınırların çok üzerindedir. Bu durum, ülke gençliğinin çok derin sorunlarla karşı karşıya olduğunun bir kanıtıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu sorunları araştırmak ve bunlara çözüm üretmekle yükümlü sayılmalıdır.

Eğitilmiş işgücü, ekonomik, toplumsal ve siyasal gelişmenin en önemli dayanağı ve itici gücüdür. Toplumun yaşam kalitesinin yükselmesi, mal ve hizmet üretiminin verimliliğe dayalı olarak artması, bilim, sanat ve kültür alanında ilerleme sağlanması için eğitilmiş işgücü vazgeçilmez bir kaynaktır.Bu nedenlerle, gençlerin yurtdışına göçü, ülke için her bakımdan çok büyük bir kayıptır.

Türkiye, bu kayıp sürecini tersine çevirecek ve gençliği yurt içinde tutacak gerekli önlemleri bir an önce almalıdır. Araştırma önergemizin işlerlik kazanmasıyla, gençliğin, çok büyük oranlarda yurtdışına göç etme isteğinin nedenlerinin açıklık kazanmasının ve bu konuda çözüm önerileri geliştirmesinin altyapısı oluşturulacaktır.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 32 milletvekilinin, konut edindirme yardımı hesapları konusunda Meclis araştırılması açılmasına ilişkin önergesi (10/79)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

3320 sayılı Memurlar ve İşçiler ile Bunların Emeklilerine Konut Edindirme Yardımı Yapılması Hakkında Kanun uyarınca yapılan kesintilerin ne şekilde değerlendirildiği, bu konuda çalışanların hak kaybı olup olmadığı ve konut edindirme hesaplarının 588 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile tasfiyesi sonrasında ortaya çıkan belirsizliklerin araştırılması amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1.- Oğuz Oyan                                (İzmir)

2.- Harun Akın                                (Zonguldak)

3.- Nadir Saraç                                (Zonguldak)

4.- Hüseyin Özcan                                (Mersin)

5.- Ahmet Sırrı Özbek                                (İstanbul)

6.- Fahrettin Üstün                                (Muğla)

7.- Ali Oksal                                (Mersin)

8.- Vahit Çekmez                                (Mersin)

9.- Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

10.- Mehmet Nuri Saygun                                (Tekirdağ)

11.- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu                                (Ankara)

12.- Ersoy Bulut                                (Mersin)

13.- Ahmet Güryüz Ketenci                                (İstanbul)

14.- Hüseyin Bayındır                                (Kırşehir)

15.- İsmail Değerli                                (Ankara)

16.- Osman Özcan                                (Antalya)

17.- Atila Emek                                (Antalya)

18.- Selami Yiğit                                (Kars)

19.- Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

20.- Muharrem Toprak                                (İzmir)

21.- Mehmet Ali Arıkan                                (Eskişehir)

22- Mehmet Sefa Sirmen                                (Kocaeli)

23- Yaşar Tüzün                                 (Bilecik)

24- Sıdıka Aydoğan                                 (İstanbul)

25- Nezir Büyükcengiz                                (Konya)

26- Şevket Gürsoy                                (Adıyaman)

27- Ali Arslan                                (Muğla)

28- Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

29- Atilla Kart                                (Konya)

30- Şevket Arz                                 (Trabzon)

31- Yılmaz Kaya                                (İzmir)

32- Kemal Sağ                                (Adana)

33- Uğur Aksöz                                (Adana)

Gerekçe:

11.11.1986 tarihinde kabul edilen 3320 sayılı Memurlar ve İşçiler ile Bunların Emeklilerine Konut Edindirme Yardımı Yapılması Hakkında Kanun ile çalışanlar adına işverenlerden kesinti yapılması ve oluşan fondan hak sahiplerine konut edindirme yardımı kullandırılması amacıyla düzenleme yapılmıştır.

1 Ocak 1987 tarihinden itibaren çalışanlar adına işverenlerden yapılan kesintiler, 1995 yılı sonu itibariyle sona erdirilmiş; ancak, fon birikimlerinin ne şekilde tasfiye edileceği konusunda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Yüksek Planlama Kurulunun 96/T-27 sayılı kararı ile konut edindirme yardımı hesabı nemalanmak üzere Kamu Ortaklığı Fonu ve Toplu Konut İdaresinin çıkardığı döviz cinsinden tahvillerine bağlanmış menkul yatırımları, geçmişe dönük olarak ve yüzde 60 gibi çok düşük bir faiz üzerinden Türk Lirasına çevrilmiştir. Bu haksız uygulamanın yanında, 1997 yılında, dönemin hükümeti YPK kararı çıkarmadığı için Fonun elindeki tahvillere faiz işletilmemiş; ancak, Türk-İş Konfederasyonu Araştırma Merkezinin konuyu ısrarlı takibi sonucunda bu haksızlık engellenmiştir. Bununla birlikte, Fon birikimlerinin büyük bir bölümünün yasaya aykırı bir şekilde Emlak Bankasında düşük faizle değerlendirilmesi sonucunda, çalışanlar adına işverenlerden yapılan kesintiler enflasyon karşısında eritilmiş, bankaların ve Hazinenin finansmanında kullanılmıştır.

Fon birikimlerinin hak sahiplerine dönüşü, 3320 sayılı Yasanın konut edindirme yardımından yararlanmayı düzenleyen 5 inci maddesinin kapsamının çok dar tutulması ile güçleştirilmiştir. Adı geçen madde uyarınca, yardımlardan doğrudan yararlanabilmek için gerekli kesinti yapma süresi 15 yıl olarak tespit edildiğinden, hak sahiplerinin Fondan doğrudan yararlanmaları söz konusu olmamıştır. Sendikalar tarafından yapılan araştırmalara göre, 1987-1997 yılları arasında Fonda birikmiş miktarın ancak 1,6'sı hak sahiplerine geri dönmüştür. Fondan, Emlakbank ve sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan komisyon ödemelerinin, aynı dönemde hak sahiplerine yapılan ödemelerin 4 katına ulaşması, çalışanların konut sahibi yapılması için çıkarılan yasanın amacı dışında kullanıldığının en önemli göstergesidir.

Fon birikimlerinin uygun yatırım araçlarında değerlendirilmemesi ve enflasyon karşısında erimesine neden olunmasının yanında, 1999 yılında çıkarılan 588 sayılı "Konut Edindirme Yardımı Hesabının Tasfiyesine Dair Kanun Hükmünde Kararname" ile Fon birikimlerinin akıbeti tamamen belirsizliğe itilmiştir.

588 sayılı KHK'nin 1 inci maddesi uyarınca, Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketine ait gayrimenkullerin, konut edindirme yardımı hesapları toplamı karşılığı, Emlak Konut Anonim Şirketine aynî sermaye olarak devredilmesi suretiyle, konut edindirme yardımı hesapları tasfiye edilmiştir. 588 sayılı KHK'nin, ödeme konusunda herhangi bir tarih belirlemeden, ödemeye ilişkin düzenleme yapma yetkisini yürütmeye devretmesi, devletin hak sahiplerine olan borcunu zamanı belirsiz bir konsolidasyona tabi tuttuğunu göstermektedir. 588 sayılı KHK'nin yürürlüğe girmesinden bugüne kadar geçen sürede halen ödemenin yapılmaması da bunu doğrulamaktadır.

Geçen süreçte, kurum ve kuruluşların hak sahiplerini 17.8.2001 tarihine kadar bildirmelerine ilişkin düzenleme yapılmış, ancak bu sürenin sonunda yaklaşık 1 600 000 kişi gibi gerçek rakamdan çok daha sınırlı sayıda hak sahibinin isimleri bildirilmiştir. Hükümetin bildirim süresinin uzatılmasına ilişkin bir düzenleme yapmaması, hak sahiplerinin kendi kusurlarından kaynaklanmayan işlemler nedeniyle, mağdur edilmelerine yol açmaktadır.

Emlak Konut AŞ'nin "Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı AŞ"ne dönüştürülmesinden sonra, 588 sayılı KHK uyarınca, hak sahiplerinin payları oranında gayrimenkuller üzerinde hisse senedi sahibi olmaları da, hak sahipleri belirlenemediğinden hayata geçirilememektedir.

Açıklanan gerekçelerle, konut edindirme yardımı hesaplarında biriken paraların, çalışanları konut edindirme amacına yönelik olarak kullanılıp kullanılmadığı, bu paraların nemalandırılmasında çalışanların hak kaybına uğrayıp uğramadığı ve 588 sayılı KHK sonrasında ortaya çıkan hukukî durumda, konut edindirme yardımı hesaplarının hak sahiplerine ödenmesindeki belirsizliklerin ortadan kaldırılması konularının, Yüce Meclisimizde kurulacak araştırma komisyonunca incelenmesini takdirlerinize arz ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, Başkanlık Divanı Kâtip Üyemizin bundan sonraki sunumlarını oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İzmir Milletvekili Enver Öktem’in (6/411) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/58)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 215 inci sırasında yer alan (6/411) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                   Enver Öktem

                                                                               İzmir

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun 15.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 3 üncü sırasına kadar olan işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin AKParti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 15 Mayıs 2003 Perşembe günü saat 14.15'te yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, aşağıdaki Grup önerimizin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulda okunarak oylanmasını arz ederim.

                                                                     Eyüp Fatsa

                                                        AK Parti Grubu Başkanvekili

Grup önerisi:

Genel Kurulun 15.5.2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının üçüncü sırasına kadar olan işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten yorucu bir günün sabahında, çok kısa bir dinlenme süresinden sonra, tekrar, bu yüce çatının altında işlerimize, görevlerimize, kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime, bundan iki gün önce, salı günü, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu çalışmalarının salı ve çarşamba günkü bölümünün düzenlenmesine ilişkin grup önerisini sizlere hatırlatmakla başlayacağım; neydi bu öneri.

Değerli arkadaşlarım, bakın, sizin grubunuzun önerisi şuydu: Salı günü, Meclisin daha önce aldığı denetim konularını görüşmeme kararı; salı günü ve çarşamba günü, 24.00'ten sonra da devam etmek üzere, bitene kadar, gündemdeki iş yasasının, kaldığı 72 nci, 73 üncü maddeden itibaren görüşülmesi ve Sağlık Bakanlığının bir kadro talebiyle ilgili, 2 maddelik bir teklifin görüşülmesi şeklindeydi.

Peki, ne oldu, değerli arkadaşlarım; ne oldu da, bugün, tekrar, bir Danışma Kurulu uzlaşması olmadan, yeniden, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir grup önerisiyle, burada yeniden bir çalışma düzeneği belirlemek için karşımızda bu öneri; ne oldu?! Bu öneriyi siz yaptınız, 365 kişilik bir grupla yaptınız.

Bakın, Parlamentoda çalışıyoruz, Türkiye Cumhuriyetinin en kutsal çatısı altında çalışıyoruz. 365 kişilik bir grupsunuz, değerli arkadaşlarım; iradenizi belirttiniz, Danışma Kuruluna katılamadığımızı söylemiştik grup toplantımız dolayısıyla, grup önerisiyle getirdiniz. Bayburt bağımsız Milletvekili Sayın Ülkü Güney ve ben aleyhte söz almıştım; denetimin aksatılmaması gerektiğini ifade etmiştik; fakat, oylarınızla kabul edilmişti bu öneri, bizim düşüncelerimiz reddedilmişti ve böyle bir çalışma programı içine girmiştik. Peki, ondan sonra ne oldu; maddeler görüşülmeye başlandı; maddeler görüşülürken, gecenin bir saatinde, sabaha karşı, toplantı yetersayısını sağlayamadınız.

Değerli arkadaşlarım, biraz özeleştiri yapmanız gerekmiyor mu?! Bakın, yüksek sesle söylüyorum; eleştiri yapmak benim hakkım, bu hakkımı kullanacağım, belli bir üslupla kullanacağım; ama, özeleştiri yapma hakkınızı siz kullanacaksınız. Antalya'da, bu özeleştiriyi yapmak için size epey bir fırsat çıkacak sanıyorum; bir an önce gitmenizi dileyeceğim ben de.

Değerli arkadaşlarım, iyiniyetlisiniz, diyalog arıyorsunuz. Diyalogu, Parlamentodaki tek muhalefet partisiyle belli konularda uzlaşma arayışı olarak arıyorsunuz, kabul ediyorum; ama, bizi bir türlü bulamıyorsunuz. Bakın, Grup Başkanvekili olarak benim odam ikinci katta, hemen köşede, merdivenin başında. Sayın Genel Başkanımızın odası hemen yan tarafta. Diğer iki Grup Başkanvekilimizin odaları da Genel Başkanımızın odasına bitişik odalar. Ben hatırlatmak istiyorum, adres bulamıyorsanız. Uzlaşma aramak için, Parlamentoda, dayatmayla bir yasa görüşülürken, yasanın maddeleri üzerinde tartışmalar yapılırken, kapı arasında, kapı arkasında, gelin uzlaşalım, tekriri müzakereye çekelim bazı maddeleri arayışı ne kadar sağlıklı olur?!

Şimdi, sürecin başına dönüyorum. Bakın, 100 üncü madde görüşülürken, 365 kişiyle, 184 kişiyi çıkaramadınız burada ve bu sürecin başından beri Cumhuriyet Halk Partisiyle bu konuda en ufak bir uzlaşma arayışına girmediniz. Şimdi, sağduyusuna ve samimiyetine inandığım Adalet ve Kalkınma Partili birçok arkadaşım var. Bire bir konuşmalarımızda onların samimiyetini, iyiniyetini, sağduyusunu yakînen biliyorum. Dün akşam, yoklama sırasında, Sayın Grup Başkanvekili arkadaşımızın oturduğu masanın etrafında sohbet etme imkânı bulduk. Kendileri, arkadaşlarımız, zannediyorlar ki, bu diyalog kuruldu da, Cumhuriyet Halk Partisi, anlamsız, yorumu çok güç bir direnç sergiliyor burada. Yok böyle bir şey değerli arkadaşlarım. Samimiyetle söylüyorum size, böyle bir arayış olmamıştır; böyle bir arayışın muhatabı Cumhuriyet Halk Partisi olmamıştır.

Peki, bu yasa, bakın, on günü buluyor -martta görüşülen 13 maddelik bölümünü söylemiyorum- on günü de aşacak; öyle gözüküyor. Peki, bu süre içerisinde ne oldu; bu süre içerisinde, kamuoyu, görüşülen yasanın getirebileceği bazı sıkıntılar konusunda bilgi edinmeye başladı. İşte, tartışmanın faydası. Birçok sözcü arkadaşımız çıktı; kenarından köşesinden geçerken bu salona uğrayan bazı AKP'li arkadaşlarım -kusura bakmasınlar- olayın bütününün fotoğrafını göremeyen küçücük bir kareyle geneli değerlendirme yanlışına düşen bazı arkadaşlarım "ee, bu Cumhuriyet Halk Partisi de hep böyle canım; bu Cumhuriyet Halk Partisi de, kenarından köşesinden konuşur; CHP'nin zihniyeti zaten budur; her şeye takılır, her şeyi eleştirir, her şeye karşı çıkar..." Neye karşı çıktığımızı anlamak zahmetine bile katlanmadı o arkadaşlarımız.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Çok iyi tarif...

HALUK KOÇ (Devamla) - Çok iyi tarifi şimdi yapacağım ben size, sizin tarifinizi yapacağım.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Yapın tabiî...

HALUK KOÇ (Devamla) - Siz biraz geç katıldınız Parlamentonun çatısına Siirt'ten; şimdi, sizin tarifinizi çok iyi yapacağım size; özeleştiri yapmanız için de, bir kere daha hatırlatmada bulunacağım sayın milletvekilim.

Değerli arkadaşlarım, biz, ne diyoruz? Biz, ne diyoruz ve ne yapıyoruz; kötü bir şey mi söylüyoruz, kötü bir şey mi yapıyoruz?! Bakın, istirham ediyorum; ne olur, düşünün. "Niye her konuda konuşuyorsunuz" deniyor bize. Bu platformun dışında konuşacak başka bir yer bulamıyoruz; tek muhalefet partisi olarak da, bu platformu kullanmamız kadar doğal bir şey olamaz. İçtüzüğün bize verdiği yasal hakları kullanmak konusu kadar da açık, net bir durum hiçbir zaman olamaz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye, daha bazı sıkıntıları yaşıyor. Bu söylediklerime de, içinizden, samimîyetle birçok arkadaşımın katılacağını çok net bir şekilde biliyorum.

Bakın, Türkiye'de çözemediğimiz bir sorun var; bu, hepimizin görevi. Türkiye'de ticaret, siyaset ve medya, hâlâ kol kola çalışıyor. Türkiye'deki demokrasinin önündeki en büyük engel, bu üçlü yapının -ki, her biri kendi kulvarında çalışması gerekir uygar, çağdaş, demokratik bir toplumda- iç içe geçmiş, birbirini etkileyen, birbirini güdümleyen çalışma tarzıdır. Türkiye toplumu, ticaret, siyaset ve medyanın iç içe geçmişliğinin, birbirleriyle çıkar bağlantısı olmasının getirdiği bağlardan kurtulamadığı sürece, sağlıklı bir demokrasi de oluşturamayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, inanın, hani o çok eleştirdiğiniz -yorgunluktan olsa gerek- sayın bakanlarımızın da burada biraz heyecanlı bir şekilde kalkıp Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna dönüp birtakım -bence çok yanlış- ifadelerde bulundular dün akşam; bunların hepsini, ben, olayın ve günün yorgunluğuna bağlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, inanın, Türkiye'nin de, sizlerin de, Cumhuriyet Halk Partisine daha çok ihtiyacı var, daha çok ihtiyacı var. Bunu samimiyetle söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu samimiyetle söylüyorum. Bunu samimiyetle söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, tekriri müzakere konuları yüksek sesle dile getiriliyor. Bakın, yine bir yanlış yapmayın. Yine bir yanlış yapmayın. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu burada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun yetkilileri burada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun her türlü karar alma yetkisine sahip organları burada. Eğer bir tekriri müzakere düşünüyorsanız, lütfen, kendi kendinize, bazı maddeleri, bazı sivil toplum kuruluşlarının yetkilileriyle görüşüp, daha önce bu yasanın görüşülmesine başlandığı dönemin başındaki gibi aynı yanlışla buraya dayatmayın; oturun, getirin, bizimle de konuşun. Bizim de düşüncelerimiz var, bizim de düşüncelerimiz var.

Değerli arkadaşlarım, bakın, dün sabah, burada, gerçekten, inanmadığınız bir konunun arkasında, çok net bir çoğunluğa sahip olmanıza rağmen, duramayacağınızın örneğini gösterdiniz. 365 kişilik bir grup, inanmadığı bir konunun arkasında siyaseten duramamıştır. Bu sabahki olayın yorumu budur. (CHP sıralarından alkışlar) Ve Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisinin başından beri söylediği bu gerekçeler karşısında, bir deyimle "pes" etmiştir. Pes etmiştir...

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Hüsnükuruntunuz!

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Kara, sen de yoktun dün yoklamada; çünkü, ben burada izledim, eğer siz laf atıyorsanız...

HASAN KARA (Kilis) - Ben söylemedim.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ben söyledim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, bu uzlaşma daha hâlâ sağlanabilir, daha hâlâ sağlanabilir. Hepimiz sağduyumuzu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Koç, 1 dakikalık eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım; toparlıyorum.

Gerçekten, maddeler üzerinde yapılacak konuşmalardan çok daha önemli olacak benim söylediklerim. İstirham ediyorum; hoşgörünüz için de teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, 100 üncü maddedeyiz. Sizin hafta sonu programınız var, onu da biliyoruz; ama, biz, aynı gerçekleri birer kere daha söyleyeceğiz. Şimdi, hak hukuk bitti, sendika bitti; esnek çalışma, çağın anlayışı. Bir defa, çağın gereği, gerçeği bu değil arkadaşlar, çağın gerçeği bu değil.

Şimdi, esnek çalışma olan ülkeleri örnek gösteriyorsunuz. Esnek çalışma olan ülkelerdeki iş hukuku yasasını gösteriyorsunuz; ama, iş güvencesi yasasını göstermiyorsunuz. Oradaki sosyal hakları göstermiyorsunuz. Oradaki asgarî ücretin 225 000 000 olmadığını söylemiyorsunuz. Orada kişilerin işsiz kaldığı durumda ya da emekli olduklarında çok geniş bir sosyal güvenlik şemsiyesinin onları koruduğunu söylemiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın hocam, konuşmanızı tamamladınız mı?

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, son cümlem; sizi üzmeden tamamlayacağım.

BAŞKAN - Hocam, lütfen, son cümlelerinizi alayım.

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, lütfen, bu uyarılara kulak asın, lütfen... Tekriri müzakere gerekiyorsa -bakın, sizin de işleriniz var- bu yasayı çekin. Ne olur, salı günü çıksa, çarşamba günü çıksa?! Bu beş gün içerisinde, tartışmalı gözüken 16 madde, 17 madde neyse masaya yatırılır, 4'ünde 5'inde anlaşılır; kalan 1'inde 2'sinde  hiçbir şey olmasa bile "ben siyasî iktidarım, ben gereğini yaptım, 1-2 maddede de kendi inisiyatifimi kullanıyorum" deme hakkınız olur; kimse ona hiç bir şey diyemez. Lütfen, bu konulara sağduyu içerisinde yaklaşın. Lütfen, şu önerileri, şu kardeşinizin önerilerini dikkate alın ve bu gerginliğe son verelim.

Saygı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın Özyürek, aleyhte, buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Koç konuyu çok güzel bir şekilde ortaya koydu. Böyle mahmur şekilde, yorgun gözlerle bakan arkadaşlarıma, ben de bazı şeyleri söylemek istiyorum. Yalnız, bu sosyal adalet Türkiye'de yok, bu kanunla da pek sağlayamıyoruz; ne yazık ki, Parlamentoda da bu sosyal adalet yok. Yine, bakıyorum, iki grupta da aynı yorgun insanlar burada; ama, bazı insanlar herhalde burada ne görüşüldüğünün farkında bile değil, gayet keyifli bir şekilde dolaşıyorlar. Bu adaletsizliği, bu haksızlığı da giderecek bir formülü hep birlikte bulmamız gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, 120 madde civarında bir kanun tasarısını uzun zamandır görüşüyoruz, sonuçlandıramadık. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaştı, çok daha kapsamlı bir Ceza Kanunu Tasarısı geliyor. Eğer, bunlar üzerinde daha baştan karşılıklı bir uzlaşma sağlayamazsak, bu yasalar çıkmaz. Halkın yüzde 35'inin oyunu almış, Mecliste üçte 2 çoğunluğa sahip iktidar partisi de doğal olarak bazı kanunları çıkarmak ister. Halkın yüzde 20'sinin oyunu almış, muhalefet görevi verilmiş bir parti olarak biz de, eleştiri hakkımızı kullanmak isteriz.

Bunun daha başında bir uzlaşma yolunu aramak lazımdır. İş Kanunu Tasarısı görüşmeleri başlarken bir uzlaşma yolu aranmalıydı. Şimdiden belirtmek istiyorum; eğer Ceza Kanunu Tasarısı yasalaşsın istiyorsak -ki, büyük bölümünün yasalaşmasını biz de isteriz- oturup bunu konuşmamız lazım. Bizim gücümüz var, bizim çoğunluğumuz var, Danışma Kurulunda bir uzlaşmaya gerek yok, gelir burada oylarız, sonuç alırız diyebilirsiniz; bu da hakkınız, buna da saygı duyuyoruz; ama, ne oluyor; yorgun, gerçekten çok zahmetli bir çalışma sürdürüyoruz. O nedenle, bu aceleyi, bu telaşı da doğrusu anlayabilmiş değilim. 1475 sayılı İş Kanunu orada, yürürlükte duruyor. İş Güvencesi Yasası da şu anda yürürlükte. Zaten, İş Güvencesi Yasası yürürlüğe girecek bahanesiyle işverenlerimiz, işçilerin pek çoğunu çıkardılar, daha fazla insan çıkaracaklarını zannetmiyorum, aksi takdirde, işleri duracak. Öyleyse nedir; yani, bu yasa geldiği zaman, Türkiye'de, hemen iki gün sonra iş yaşamı yeni baştan düzenlenecek mi; hemen herkese iş mi bulacağız; herkese aş mı bulacağız; yok, sadece bir inat. İşte, işveren istedi, öyleyse bu kanun bir an önce çıkmalı. İşveren de biraz beklemeyi öğrensin. İşçiler, Türk-İş, cumartesi gününden itibaren Ankara'da meydanlara çıkıyor. Bırakınız bu kanunla bir huzuru, bir istikrarı getirmeyi, huzursuzluğu getiriyoruz, tepkilere neden oluyoruz. Üç gün önce çıkmış, beş gün sonra çıkmış, ne fark eder?! Yeter ki, normal şartlarda çalışalım, uyum içinde çalışalım, bilinçli bir şeklide neyi görüştüğümüzü bilelim.

Bu yasanın, artık hepimizin ezberlediği belli noktaları var. Daha önce çıkmış olan İş Güvencesi Yasasında Adalet ve Kalkınma Partisi de oy vermişti; 10 kişiden fazla işçi çalıştıran işletmelerde iş güvencesi uygulanacaktı; şimdi, bunu 30'a çıkardık. Peki, ne değişti; bir sene içinde 3 misli büyütecek şekilde Türkiye'de işletmelerin sayısı mı arttı; hayır. Hepimiz biliyoruz ki, işveren kesimi, bunu 50 kişi olarak istiyordu, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım da bunun ortası iyidir dediler ve 30 kişide karar kıldılar, geçti gitti. Peki, geriye İş Güvencesi kapsamında kaç işletme kaldı; 25 000 işletme kaldı. 2 500 000'e yakın işçi, İş Güvencesi kapsamının dışına çıkmış oldu.

Bir diğer önemli nokta, taşeronlaşma. Taşeronlaşma zaten uygulanıyordu, şimdi, burada, bunu müesseseleştiriyoruz, legalleştiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bunların hepsinin arkasında, iş dünyasının, işçilerin örgütlü bir şekilde iş hayatında yer almasına tahammül edemeyişi yatmaktadır.

Demokrasinin esası nedir; özgür birey, örgütlü toplumdur. Eğer, örgütlü toplum olmazsa, yani, kesimler, örgütleri aracılığıyla tavır koyamazsa, bireyler de özgür olamaz. Onun için, bu yasa tasarısının, örgütlenmenin önünde engel teşkil eden bölümlerinin -işte taşeronlaşmanın, iş güvencesinin önüne engeller koyan ve diğer bölümlerinin- mutlaka, düzeltilmesi lazım. Bunlar düzeltilmediği takdirde, ileride büyük huzursuzluklar çıkacaktır.

Şimdi, bugün, herhalde biraz sonra, öneri oylanacak ve kabul edilecek; işte, görüşmeler bitinceye kadar çalışma kararını, burada alacaksınız. Peki, bu çalışmalar, bu çalışma ortamı gerçekten sağlıklı mı; hepimize, konunun üzerine yeterince eğilme fırsatını veriyor mu; niçin böyle telaşla bu yola gidiyoruz; doğrusu, ben, hiç kimsenin anlayabildiğini sanmıyorum.

Tabiî, bu huzursuz, bu gereksiz çalışma yöntemiyle anlamsız tartışmaları da, gecenin geç saatinde yapıyoruz. Hiç gereği yokken birbirimizi üzüyoruz, birbirimizi kırıyoruz. Sabaha kadar çalışmış insanlar, iki saat evine gitmiş, ondan sonra gelmiş, aynı çalışmalara devam ediyor! Bu mümkün değil, bu sağlıklı değil, bu doğru değil. Onun için, geliniz, salı gününden başlayarak, yine normal çalışma düzenimiz içerisinde, konuları görüşelim. Tabiî, sizlerin haftasonu programınıza da saygımız var. Her grubun, bu tip çalışma programı yapması da çok doğaldır. Geliniz, birbirimizi üzmeden, birbirimizi daha fazla yormadan, normal bir şekilde, belli konuları görüşelim ve salı gününden itibaren de, görüşmelere, daha dinç, daha dinamik bir anlayışla devam edelim diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. - Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı (EİT) ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) İşbirliğiyle Bişkek’te gerçekleştirilmesi öngörülen toplantıya, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyesi bir parlamenterin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/275)

                                                                                                        15.5.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) İşbirliği ile Bişkek'te 5-7 Haziran 2003 arasında gerçekleştirilmesi öngörülen toplantıya Türkiye Büyük Millet Meclisi Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyesi bir parlamenter davet edilmiştir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                   Bülent Arınç

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (1) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 100 üncü maddesi üzerinde görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, 100 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

101 inci maddeyi okutuyorum:

Özürlü ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğuna aykırılık

MADDE 101.- Bu Kanunun 30 uncu maddesindeki hükümlere aykırı olarak özürlü ve eski hükümlü çalıştırmayan işveren veya işveren vekiline çalıştırmadığı her özürlü ve eski hükümlü ve çalıştırmadığı her ay için yediyüzelli milyon lira para cezası verilir.

BAŞKAN - 101 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mardin Milletvekili Muharrem Doğan konuşacaklardır.

Sayın Doğan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 101 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, mazot fiyatları altında ezilen fedakâr çiftçilerimizin çiftçiler gününü kutluyorum.

Söz konusu olan 101 inci maddede "...30 uncu maddesindeki hükümlere aykırı olarak özürlü ve eski hükümlü çalıştırmayan işveren veya işveren vekiline çalıştırmadığı her özürlü ve eski hükümlü ve çalıştırmadığı her ay için yediyüzelli milyon lira para cezası verilir" denilmektedir. Getirilen madde, esas itibariyle olumlu ve sosyal boyutu olan bir düzenlemedir. Bugün, üzerinde çalıştığımız İş Kanunu Tasarısı, işçi ve işverenin huzur ve refahının sağlanması, çalışma barışını hedefleyen temel bir kanun tasarısıdır. Gündemdeki tasarı, milyonlarca işçi ve işvereni ilgilendirmektedir. İşçi de işveren de birer velinimettir: İşçi olmasa, işveren olmaz; işveren de olmasa işçi olmaz; her ikisi de birbirini tamamlayan, vazgeçilmez birer unsurdur. Kalkınmanın ve sanayileşmenin temel taşları işçilerden ve motor görevini üstlenen fedakâr işadamlarımızdan devlet desteğini esirgememeliyiz. İş alanlarımızı ve istihdamımızı ancak bu şekilde artırabiliriz düşüncesindeyim.

Tasarının 101 inci maddesiyle getirilen 750 000 000 TL para cezası, piyasa şartlarına göre çok azdır, caydırıcı tarafı yoktur. Amaç, gelir sağlamak değil, yasalara uygun hareket etmek, caydırıcılığı sağlamaktır.

Ülkemizde özürlü ve eski hükümlü sayısı 10 000 000'un üstündedir, yüzde 90'ı da işsizdir. Sosyal devlet olmanın gereği, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, özürlü ve eski hükümlüleri işsiz bırakmamaktır; aksi takdirde, var olan özürlüleri ve eski hükümlüleri açlığa mahkûm etmiş oluruz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak üstlenmiş olduğumuz muhalefet anlayışımız, iktidara zorluk çıkarmak değildir; işçi ve işverenin hak ve sorumlulukları arasında, adalet ve hakkaniyet ölçüleri dahilinde, dengenin kurulmasını sağlamaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yirmi yıldır doğu ve güneydoğu bölgelerimizde terörün yaptığı tahribat, açtığı yaralar sorunları oldukça ağırlaştırmış ve insanca yaşam koşullarını tamamen ortadan kaldırmıştır; binlerce insanımızı sakat bırakmış olup, eski hükümlü ve terör mağduru yaratmıştır.

Seçim bölgem olan Mardin İlinde, kayıtlı 5 300 özürlü bulunmakta ve buna, eski hükümlü ve terör mağdurlarını eklersek 8 000'i geçmektedir.  Bugüne kadar bunlardan yalnız 310 kişiye iş imkânı sağlanabilmiştir.

Köye dönüş projesi çerçevesinde bugüne kadar köyüne dönüş yapabilen nüfus sayısı 12 000'dir. Halihazırda 118 köye ve 68 mezraya dönüş izni verilmişse de, çoğunda elektrik yoktur. Bunlar yaşamlarını karanlıkta sürdürürlerken, bizler, burada kavga etme hakkına hiç sahip değiliz. 12 000 köylü vatandaşımız, doğal hakkı olan buzdolabı, çamaşır makinesi ve televizyon kullanamadığı gibi, sondaj kuyularına ait su pompaları çalışmadığından dolayı, su ihtiyaçları tankerlerle karşılanmaktadır.

Mardin'de fotoğraf bu ise, doğu ve güneydoğu illerimizdeki fotoğraf aynıdır. Bizler, bu vatandaşlarımızın, insanca yaşam koşullarını hafifletmek için seçildik. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimize, tam eğitimi ne zaman vereceğiz? "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın" anlayışını tesis ettirmek ve bunların gereklerini yerine getirmek için seçildik; halkın, bizden beklentisi bunlar değil midir?

Ülkenin en büyük sorunu işsizlik ve yoksulluk değil midir; bunları neden konuşmuyoruz?

Ülkemizde özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru en fazla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde bulunmaktadır. En az yatırım ve istihdam yapılan bölgelerimiz, yine Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdir. Doktoru, hemşiresi, ebesi, öğretmeni en az olan, yine doğu ve güneydoğu değil midir?

Bu nedenle, bu bölgeye özel bir yatırım planı yapılması şarttır diyorum. Hükümet olarak yapmanız gereken, piyasayı canlandırmak, inşaat sektörünü harekete geçirmek; yatırım yaparak, işsizliği ve yoksulluğu yenmek; istihdam yaratarak, gençlerimizi işsizlikten kurtarmaktır. Bugün, inşaat ve mimarlık fakültelerinden, hukuk fakültelerinden, işletme fakültelerinden mezun olan gençlerimize iş bulunamıyorsa değerli arkadaşlarım, bu konu üzerinde hepimizin çok düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.

Bu maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önergede, tasarıda 750 000 000 lira olan para cezasının "asgarî ücretin 4 katı" olması önerilmiştir. Ben, bir işadamı olarak destekliyorum, sizlerin de desteğini bekliyorum.

Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Madde üzerinde, şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Sayın Polat Türkmen?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva; buyurun.

Sayın Ayva, süreniz 5 dakika.

LOKMAN AYVA (İstanbul) - Sayın Başkan, aziz milletimin pek kıymetli vekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlamak istiyorum.

Bu maddede söz almak istememin nedeni şu: Ceza kavramından hoşlanmamamız; ama, birtakım yanlış anlamaları da düzeltme konusunda, aranızda bulunabilme şerefine eriştiğim, bu bilgileri sizlere arz etmemin gerekli olduğunu, benim yükümlülüğüm olduğunu düşündüğüm içindir efendim.

Şimdi, her ay, çalıştırılmayan özürlü her eleman için 750 000 000 lira ceza ödenmektedir. Öncelikle bu ceza ne zaman tahakkuk eder; bu cezanın tahakkuk etmesi için sayın milletvekillerimiz, önce işyerinin 50 kişiden az olmaması lazım. Bir başka zorunluluk: İşverenin talebine uygun vasıflardaki özürlü elemanı Türkiye İş Kurumunun gönderebilmesi lazım. O zaman, bu ceza tahakkuk etmez. Mesela, vasıflar derken neleri kastediyoruz; çalışamayacak şekildeki özürlüyü almayabilir işveren, böyle bir özgürlüğü var her zaman olduğu gibi; sınav yapma, deneme süresi, benzeri her türlü özgürlüğe sahiptir; yani, İş-Kurun gönderdiği her elemanı almak zorunda değildir. Bunu özellikle vurguluyorum; zannediliyor ki, bu zorunluluktan dolayı, her özürlü, âdeta çalışmaya değil, oraya yatmaya gidiyor. Ben, bütün özürlü arkadaşlarıma, aldıkları sorumlulukları yerine getirebileceklerine dair güveniyorum ve teminat veriyorum; çünkü, bizim en büyük problemimiz, özürlü insanların en büyük problemi şu sayın milletvekillerimiz: Önyargı. Özürlüleri tanımayan insanlar, önyargılarının mahkûmu olarak özürlü insanlara fırsat vermemeye gayret ediyorlar. Ha, bu kötü niyet değil, yıllardır oluşmuş bir paradigmanın sonucu; ama, biz, insanların hayatlarını, insanların geleceklerini, basit, bilmemeden kaynaklanan paradigmalara teslim edemeyiz. O açıdan, bu müeyyide bundan dolayı üretilmiş bir müeyyidedir. Ya üretilmeseydi; yani, böyle bir müeyyide olmasaydı ne olurdu; işte, bakınız, bir örnek vereceğim: 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 53 üncü maddesinde özürlü çalıştırma zorunluluğu var -yüzde 3'tür yine- fakat, 41 000 açık var; çünkü, çalıştırmadığı için cezaî müeyyidesi yok. Bizde, bunlar, ne hikmetse, cezaî müeyyidesi olmayınca olmuyor. Mesela, sokakları, kaldırımları, bina girişlerini belediyelerin yapma zorunluluğu var; ama, nerede, hangisi uygun!? O yüzden, müeyyide olmayınca bunlardan sonuç alamıyoruz.

Peki, yüksek midir; hayır, çünkü, müeyyideyi almaya göre değil, almamaya göre şartlanmak lazım. Yani, mesela, Bingöl'de deprem oldu -kaybettiklerimize Allah rahmet eylesin, yaralılara acil şifalar, kalanlara da sıhhat, afiyet ve versin- ve burada sakat kaldı insanlar; iki üç çocuğu var; bu insan ne yapacak şimdi?! Özürlü, çalışamaz!.. Bir önyargının sonucunda, bu arkadaşımız ne yapacak?!. İşte, bundan kurtulmak için çok iyi bir fırsattır. Eğer, bu maddeler olmamış olsa, insanların bu konuda yardımcı olmaları çok kolay olmayabiliyor. Ben, cezanın, gerekmedikçe uygulanmayacağını biliyorum; hatta bazı suiistimaller de oluyor. Mesela, deniliyor ki:"Ben, öyle bir özürlü istiyorum ki, 6 yabancı dil bilsin; santral memuru yapacağım ve asgarî ücret vereceğim." Yani, adama sorarlar, nerede bu yoğurdun bolluğu diye. O bakımdan, cezalar, mümkün olduğu kadar hak edene uygulanmalıdır. Şu anda, 13 000 özel sektörde, 812 kamu sektöründe açık olmasına rağmen, kesilen ceza miktarı 1 trilyon 500 küsur milyar liradır 30 Nisan sonu itibariyle.

Evet, benim, sizlerin de amin diyebileceğiniz bir temennim var, onu arz etmek istiyorum: Diliyorum ki, hiçbir işverenimiz, hem kamu hem özel sektörde hiçbir işveren vekilimiz, bu cezayı hak edip, ödemek zorunda kalmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Ayva, ek 1 dakika süre veriyorum; buyurun.

LOKMAN AYVA (Devamla)- Yani, özürlü arkadaşlarımızı çalıştırması gereken işverenler çalıştırsınlar ve işsizlik de, böylelikle, önyargıların esiri olarak değil, insanlar hak ederek, özürlüler de, alınterleriyle evlerine ekmek götürebilsinler.

Saygılar, sevgiler sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Ayva.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili İsmail Değerli.

Sayın Değerli, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan, Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar "özürlü ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğuna aykırılık" başlıklı madde üzerinde kişisel olarak söz almış bulunuyorum. Yalnız, maddede de, anlaşılacağı üzere, aykırılık var; ben, birazcık bu maddenin dışına mecburiyetten çıkıyorum -gündemdışı söz istemiştim, olmadı- bir konuyu belirtip, ondan sonra maddeyle ilgili bazı şeyler söyleyeceğim; affınıza sığınarak söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Âşık Mahzuni Şerif bir yıl önce vefat etmişti. Cumartesi günü Âşık Mahzuni Şerif'in birinci ölüm yıldönümüdür, Hacıbektaş'ta anılacak.

Yaşarken efsane olmak herkese nasip olmaz; o, yaşarken efsaneleşti. Anadolu'da çocuklar onunla büyüdü; binlercesi adını taşıyor. Darda kalanlar, türkülerini dinleyip "yetiş ya Mahzuni" derler. Kendisiyle görüşmek için insanlar yarışırdı. Yoksul Anadolu halkı onun eserlerinde kendini buluyordu. Türk dili ve edebiyatına binlerce eser kazandırmıştı. Bir zamanlar Kur'an kursuna devam etmesine rağmen "ey Arapça okuyanlar, Allah Türkçe bilmiyor mu" deyip, Türkçe'ye ve Türk diline sahip çıkmıştı.

O, bazen çocuk saflığında, bazen asırları devirmiş bir bilge olurdu. Kendisine "çağımızın Pir Sultan'ı" demek daha doğru olur kanaatindeyim.

Haksızlığa, hırsızlığa, yolsuzluğa, ülkemizi soyan iç ve dış işbirlikçilere, emperyalizme karşı savaş açmıştı. Otuz yıl önce "Amerika katil, katil" demişti; herhalde haklıydı. Hapisler yatmış, işkence görmüştü. 68'li gençlik onun türküleriyle yürüyordu. Deniz'lerin idamıyla "erim erim eriyesin, sürüm sürüm sürünesin", "kolum nereden aldın bu zinciri", "İnce ince bir kar yağar fakirlerin üsüne" türkülerini söylemiş ve tutuklanmıştı. Çok hoşgörülüydü; bugün, bizim de öyle olmamız gerekir. Bir tutuklanmasında kendisini hırpalayan emniyet görevlisi "yürü, Allah'ını, kitabını..." diye kendisine hakaret eder. Mahzuni, emniyet görevlisine döner "bana böyle davranma, biz kardeşiz" der. Görevli iyice kızar "ulan zındık, dinsiz imansız, nereden kardeşiz" der. Muhzuni, sakin sakin "elbette kardeşiz; siz Allah'a verip veriştiriyorsunuz, ben de; sadece üslubumuz farklı" der.

Gaziantep'te evi yakıldı, arabası bombalandı, dostlarından ihanet gördü, hapis yattı, işkence gördü; acısını eserlerine döktü, halkın sorunlarını dile getirdi. Kimse susturamadı. Hep, ezilenden, fakirden yana oldu. Ülkesinin bağımsızlığını savundu. Hacı Bektaş Dostluk Barış Ödülüne layık görüldü. O, bir derviş gibi yaşadı; hem sevildi hem korkuldu.

"Ben öldükten sonra işleyin beni.

Ufak vücuduma kefen istemem.

Varsa, insanlıkla sararlar beni"

Deyip, hünkara ulaşmak için Hacı Bektaş İlçesinde gömülmesini istedi. "Mezar taşı koymayın; bostan ekin mezarıma, gelen geçen canlar yesin" derdi. Vasiyeti yerine getirildi. Koca Mahzuni, başı dik, dolu dolu, sedası hoş bir derviş gibi yaşadı, sonsuza uğurlandı, Tanrı'dan rahmet, sevenlerine ve ailesine sabırlar dilerim.

Değerli arkadaşlar, bu maddeyle ilgili olarak bazı görüşlerimi de belirtmek istiyorum. Biliyorsunuz, 50 ve daha fazla işçi çalıştıran; fakat, belirli süreli iş sözleşmesi ve süresi bir yıl ve daha fazla olan belirli süreli iş sözleşmesine göre çalıştırılan işçiler esas alınır der. Değerli arkadaşlar, ülkemizde 6 000 000'un üzerinde özürlü insan var, bir hayli de terör mağduru insan var. Bu 6 000 000 kişiden çok azı çalışmaktadır. Şimdi, bir mecburiyet getirilmezse, eğer, 50 işçi çalıştıran işyerleri diye, gerçekten, bu, sabit tutulursa ve sözleşmedeki işçiler gözönüne alınırsa, o zaman, 20, 25, 30, 40 kişi çalıştıran işyerlerinin hiçbiri özürlü çalıştırmaz.

Şimdi, bu özürlülere bir şey getirilmiş, yüzde 6 denilmiş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - 2 dakika daha...

BAŞKAN - Sayın Değerli, bakınız, Grubunuz üyeleri de dinledi, siz, madde üzerindeki konuşmanızın 4 dakikasını rahmetli bir ozanımızla ilgili olarak kullandınız; dolayısıyla, madde için geriye sadece 1 dakika kaldı. Şimdi, Başkan olarak benim ne yapmam lazım; siz takdir edin, ben de ona göre ifade edeyim?!

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - 1 dakika...

BAŞKAN - Buyurun.

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, daha önce yüzde 3 idi, bu, yüzde 6'ya çıkarılmış; çok olumlu bir karar. Bu yüzde 6'nın da yüzde 50'si özürlülere ayrılmış; yani, yüzde 3'ü özürlü, yüzde 3'ü de hükümlü kişilere verilmiş. Bu, doğru bir karardır; ama, hiç zannetmiyorum ki, işyerlerinde özürlü kişiler çalıştırılsın. Bence, burada bir mecburiyet getirmek lazım. Bence, her 10 kişi çalıştıran 1 tane de özürlü çalıştırmalıdır. Özürlülerimizin çoğu sıkıntıda, çoluk çocuğu aç, hiç kimse iş vermiyor.

Bu cezaların verileceğine de inanmıyorum. Bu paralar Maliye Bakanlığının açtığı hesapta toplanacak, İş Kurumuna aktarılacak ve bu paralar toplanıp, bir kurul tarafından da değerlendirilecek; bunlara, iş sağlığı için işyerleri açma konusunda yardımcı olunacak deniliyor.

Biraz önce değerli arkadaşımız da söyledi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Değerli, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde 3 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "özürlü ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğuna aykırılık" başlıklı 101 inci maddesindeki "yediyüzelli milyon lira" ibaresinin "bir milyar beşyüz milyon lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Bayram Meral

Enver Öktem

 

İzmir

Ankara

İzmir

 

İzzet Çetin

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

 

Kocaeli

Eskişehir

Bursa

 

 

Feridun Baloğlu

 

 

 

Antalya

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73'e 1 inci ek sıra sayılı  İş Kanunu Tasarısının 101 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.

Madde 101'deki "yediyüzelli milyon" ibaresinin çıkarılarak "asgarî ücretin dört katı" ibaresinin eklenmesini.

 

İzzet Çetin

Mustafa Gazalcı

Hasan Aydın

 

Kocaeli

Denizli

İstanbul

 

Bayram Meral

Salih Gün

Ali Kemal Deveciler

 

Ankara

Kocaeli

Balıkesir

 

 

Cevdet Selvi

 

 

 

Eskişehir

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 101 inci maddesinin sonuna "kamu kuruluşları da bu para cezasından hiçbir şekilde muaf tutulamaz" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Lokman Ayva

Cengiz Kaptanoğlu

Abdulkadir Kart

 

İstanbul

İstanbul

Rize

 

Gürsoy Erol

İrfan Gündüz

Yekta Haydaroğlu

 

İstanbul

İstanbul

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, bütçe kanununu da ilgilendirdiği için, pratik bir değeri de olmayacak. Bu sebeple katılmıyoruz.

BAŞKAN - Teklif sahipleri, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

LOKMAN AYVA (İstanbul) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayva. (Alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

LOKMAN AYVA (İstanbul) - Pek aziz milletimin çok kıymetli vekilleri, verdiğimiz bu önergeyle, Türkiye'de bir değişimin düğmesine basma fırsatı olduğunu düşünüyorum. Bunu niçin söylüyorum, neye dayanarak söylüyorum: Bir AK Partimiz var "insanı yaşat ki, devlet yaşasın" bir CHP'miz var "önce insan" diyor. DYP'mizin ve bağımsız milletvekillerimizin de benzeri görüşleri olduğunu biliyorum. Dolayısıyla, insan merkezli politikaların sonucunda gelinmesi gereken bir noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bazı kanunlar vardır; kamu kuruluşları, ne hikmetse, muaftır. Mesela, biliyorsunuz, egzozlarla ilgili bir durum var. Vatandaş aracının egzoz bakımını, onarımını, muayenesini yaptırır; ama, kamu kuruluşlarının araçları yaptırmaz ve çevreyi de buram buram kirletirler. (CHP sıralarından alkışlar)

Bir başka husus: Özel okullar açılır, birsürü şartları yerine getirir; ama, devlet okulları, âdeta, bu şartları yerine getirmek zorunda değildir. Hastaneler öyle...

Değerli milletvekilleri, biz, kamu kuruluşlarına, yanlışı yapma fırsatını nasıl tanıyabiliriz?! Yani, vatandaş olarak ben yapmayacağım; ama, kamu kuruluşu -aslında, yönetimin keyfîliği neticesinde- yapabilecek. Böyle bir şey olabilir mi?! Gençlerin yüzde 75-80'i de ne yapar; böyle şartlar yüzünden, bu ülkeden memnun olmazlar; çünkü, birilerine kanuna uymama hakkı veriyoruz. Böyle bir hakkı nereden buluyoruz?! Yani, vatandaşın evini, arsasını, tarlasını istimlak ediyoruz, zerre kadar ödeme yapmıyoruz, yıllarca kapılarda süründürüyoruz; ama, vatandaş telefon faturasını bir gün geciktirse, sırtına biniyoruz. Böyle bir şey olamaz! Yani, Türkiye, artık, insan merkezli olmak zorundadır. (Alkışlar)

İşte, bu önerge, değişimin düğmesine basma anlamındadır, özellikle vurgulamak istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyelerinin, aziz milletimin aziz temsilcilerinin, bu önergeyi tasvip edeceklerini düşünüyorum.

Peki, tasvip edilmezse, neden  tasvip edilmeyebilir: Üç tane neden tahmin ediyorum. Birincisi; denilebilir ki: "Biz, başka kanunlarda karar almıştık; dolayısıyla, ters düşeriz." Ama, efendim, başka yerlerde yanlış yaptıysak şimdi doğrusunu yapmak iyi bir şey değil mi; hani, yanlıştan dönmek erdem değil midir? (Alkışlar)

Başka bir itiraz hususu şu olabilir: "Zaten, bu, başka kanunlarla bu sene bitecek; gelecek sene kendiliğinden düzelir" ya da "gelecek sene düzeltiriz, daha sonra düzeltiriz" denilebilir.

Sayın milletvekillerim, peki, biz, hangi milletin temsilcisiyiz; "bugün git, yarın gel" lerden bıkmış milletin temsilcisiyiz. (CHP sıralarından alkışlar) O yüzden, bugün git, yarın gel anlamına gelecek böyle bir anlayışı da kabul etmek mümkün değil, tasvip edileceğini de zannetmiyorum.

Bir başka husus şu olabilir: Önerge öz olarak çok iyi; ama, estetik olarak çok şık kaçmayabilir. Hani "düğün değil, bayram değil, eniştem..." filan denilebilir. Şimdi, estetik tamam; kaşımı yapacaksınız; ama, cımbızla da gözüm çıkıyor; yani, insaf, değil mi? O açıdan, kaş yapmak güzel; ama, gözü de mahvetmeyelim; yani, göz de önemli; kaşı yapmasak, belki, ertelesek de olur; ama, bence göz önemli. O yüzden, özden uzaklaşmayacak şekilde bir önerge olduğunu düşünüyorum.

Peki, hükümetin katılmama ihtimali ne olabilir; Sayın Bakanım, benim eşimin memleketindendir, katılmaması, büyük bir ihtimalle, bana bu önerge üzerinde konuşma yapma fırsata vermek içindir; çünkü, akşam, Başbakan Yardımcımız da "bu önergeyi sunalım" demişti. Ben, bunun Genel Kurulda kabul edileceği ve bu anlayışın, bu değişimin böylelikle başlatılabileceğini düşünüyorum.

Bütün milletvekillerinin, her zaman olduğu gibi, sağduyularına ve vicdanlarına güveniyorum ve diyorum ki; işte aziz milletimin problemlerini çözecek Meclis burada, vekilleri burada ve startı veriyoruz.

Hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul etmeyenler... Önerge, kabul edilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 101 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.

Madde 101'deki "yediyüzellimilyon" ibaresinin çıkarılarak, "asgarî ücretin dört katı" ibaresinin eklenmesini.

                                                                      İzzet Çetin

                                                                         (Kocaeli)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Teklif sahipleri, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız efendim?

HASAN AYDIN (İstanbul)- Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN- Buyurun.

HASAN AYDIN (İstanbul)- Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; burada yasa yaparken, biraz, böyle sağduyumuza hitap edeceğiz. Zaten, ortaya konulmuş olan cezalar çok caydırıcı değil, büyük cezalar değil. Üstelik, bu paraların, enflasyon gerçeği de dikkate alındığında, bir müddet sonra pul olduğu ve caydırıcı olmaktan da çıktığı hepimiz tarafından biliniyor.

Biz bu önergeyi verirken bir şeyi de dikkate aldık; abartan, rakamları yükselten bir önerge değil. Orada, asgarî ücrete endeksli önerimizde, aşağı yukarı, şu anda para olarak maddeye konulmuş miktar kadar... Yani, abartarak, üç katı, beş katı, on katı demedik. Kaç paraysa, ona tekabül eden miktar kadar, nakit beyan ederek değil de, asgarî ücrete endeksli; yani, asgarî ücret bu sene 200 küsur milyon liraysa, gelecek sene 300 000 000 lira, 500 000 000 olacaksa, ona endeksli bir öneri yaptık; son derece mantıklı bir öneri yaptık. Burada, gerçekten, biraz da sağduyunuza başvurarak, zaten ezilmekte olan, zaten yaşamdan bile bıkmış olan çalışan kesimi biraz kollamak gerek. Konulmuş olan miktarlar son derece komik, cezalar caydırıcı değil; ama, işin altında, esasında, yine, o "kötü işveren" diye tabir ettiğimiz, gerçekten çağdaş ve modern işveren olmayanı korumaya yönelik, hiçbir hazırlığa dayanmayan, ceza maddeleri bugüne kadar nasıl hazırlanmışsa aynı mantıktan yola çıkarak hazırlanmış, hiç zahmet edilmemiş; "bu kadar miktar koyalım..." Türkiye'de, hâlâ, öyle para cezaları var ki, tedavülde öyle paralar yok; yani, 5 lira gibi, 500 lira gibi cezalardan söz ediyoruz. Her seferinde, Parlamentomuzda, durup dururken "bu cezalar çok düşük oldu" deyip, bugün olduğu gibi 100 küsur maddelik -ve bunun da 5-6 maddesi bu cezaları kapsayan- yasaları biz yeniden mi görüşeceğiz?!

Bu, aynı zamanda Parlamentonun düzgün çalışmasını sağlayacak, ikide birde sadece ceza miktarlarını ayarlamak için yasayı yeniden gözden geçirmek gibi bir angaryayı da ortadan kaldıran bir öneri. Ben, milletvekili arkadaşlarımızın... Yani, artırılan bir şey yok, işverene yüklenen ekstra bir yük yok, fazla miktarda bir para yok; sadece adalet var. Bu sene paramızın değeri bu kadarsa, gelecek sene o değeri muhafaza etmek; yani, caydırıcılık mantığını muhafaza etmek, patronun ödeyebileceği cezayı ve mantığını muhafaza etmek. Lütfen, bu noktada sağduyulu davranıp düşünürseniz, faydalı bir öneri yapmış olduğumuzu göreceksiniz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Özürlü ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğuna aykırılık" başlıklı 101 inci maddesindeki "yediyüzelli milyon lira" ibaresinin "birmilyarbeşyüz milyon lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Oğuz Oyan

                                                                             (İzmir)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Günümüz şartlarında etkili bir yaptırım gücü için, para cezalarının artırılmasına ihtiyaç vardır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Maddenin oylanması sırasında karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - 101 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.42


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:17.56

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet  DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 101 inci maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

102 nci maddeyi okutuyorum:

Ücret ile ilgili hükümlere aykırılık

MADDE 102. - Bu Kanunun;

a) 32 nci maddesinde belirtilen ücret ile işçinin bu Kanundan veya toplu iş sözleşmesinden veya iş sözleşmesinden doğan ücretini süresi içinde kasden ödemeyen veya eksik ödeyen, 39 uncu maddesinde belirtilen komisyonun belirlediği asgari ücreti işçiye ödemeyen veya noksan ödeyen işveren veya işveren vekiline bu durumda olan her işçi ve her ay için yüz milyon lira para cezası,

b) 37 nci maddesine aykırı olarak ücrete ilişkin hesap pusulası düzenlemeyen veya işçi ücretlerinden 38 inci maddeye aykırı olarak ücret kesme cezası veren veya yaptığı ücret kesintisinin sebebini ve hesabını bildirmeyen 52 nci maddedeki belgeyi vermeyen işveren veya işveren vekiline ikiyüz milyon lira para cezası,

c) 41 inci maddesinde belirtilen fazla çalışmalara ilişkin ücreti ödemeyen, işçiye hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında kullandırmayan, fazla saatlerde yapılacak çalışmalar için işçinin onayını almayan işveren veya işveren vekiline, bu durumda olan her işçi için yüz milyon lira para cezası,

Verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; görüşülmekte olan 73 ve 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 102 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yasa tasarısının 102 nci maddesi, ücretle ilgili hükümlere aykırılığı düzenlemektedir. Benzer bir madde, 1475 sayılı Yasanın 99 uncu maddesinde de düzenlenmişti; ancak, düzenlenen maddede de öngörülen para cezaları son derece küçük miktarlardadır. Sayın Bakan, konuşmalarında "işsiz, yükseköğrenim yapan gençler var; bu gençler asgarî ücretin altında ve sigortasız çalışmaya razılar" diyor. Tam da böylesi bir ortamda, bu kadar küçük para cezaları, namuslu olmayan işvereni, ücret hükümlerine uymama konusunda teşvik edici nitelik ve özellik taşır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakandan dinlediğimize göre, Sayın Bakan, yükseköğrenim gören gençler asgarî ücretin altında ve sigortasız olarak  buldukları işte çalışmaya razılar. Biraz da bu gençleri düşünmek zorundayız" diyor. Sanki "işsiz gençleri düşünmeyelim" diyen varmış gibi!..

Elbette, işsiz gençleri de düşünmek zorundayız, onların da sorunlarına çözüm bulmak zorundayız. Hele hele, iktidar makamı, şikâyet etme yeri asla değildir; sorunları çözme yeridir. Çalışma Bakanı olan Sayın Bakan, işsiz gençlere iş bulmuş da Cumhuriyet Halk Partisi mi karşı çıkıyor ya da Sayın Bakanın elini mi tutuyor?! Bunlar olmadığına göre, Sayın Bakana, kim "işsiz gençleri düşünme"demiş?! Böyle bir şey mi var?!

Ama, tehlikeli bir yaklaşım şudur: Eğer, Sayın Bakan "ey işçiler, siz de çok oluyorsunuz; iş bulmuş da bunuyor musunuz! Sizin yerinize daha düşük ücretle çalışmak isteyenler var. Getirdiğimiz her düzenlemeye razı olun" diyorsa, işte, o zaman, demokrasi ve çağdaşlık adına, hukuk devleti, sosyal devlet adına bu konularda daha, çok ev ödevi yapılmasına ihtiyaç var demektir.

Korkarım ki, Sayın Bakan, tam da böyle demek istiyor; çünkü, aynı konuşmanın bir başka yerinde, Sayın Bakan "İş Yasasını, işsizliği önlemek amacıyla çıkarıyoruz. Pasta büyüsün, herkese yetsin" diyor.

Şimdi, Sayın Bakanın bu sözlerini, önceki satırdaki söylemleriyle birleştirerek bir arada irdelemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, İş Yasasıyla pasta nasıl büyütülür, işsizlik nasıl önlenir; İş Yasası, işsize iş bulma yasası mıdır, yoksa çalışma hayatını düzenleme yasası mıdır; bu konuları iyi değerlendirmek gerekiyor. İş Yasasıyla, yeni istihdam alanları yaratılmıyor, yeni sektörler, yeni teknolojiler getirilmiyor. Peki, bu durumda, işsize nasıl iş bulunacak; bunu bir değerlendirelim.

Değerli milletvekilleri, daha önceki konuşmalarımda da açıkça belirttiğim üzere, aslında, Sayın Bakan, bu konuda çok da bilinçsiz değil; ancak, öngördüğü toplum projesine bizim vicdanımız razı değil.

Sayın Bakan demek istiyor ki, biz atipik sözleşme biçimlerini, esnek çalışma biçimlerini, taşeron ve işçi simsarlığını yasalaştırırsak, bir anlamda, merdivenaltı imalatçılığını resmileştirmiş oluruz; asgarî ücrete bağlı olmadan, kıdem tazminatı olmadan, sosyal hakları olmadan sınırsız insan kaynağını kullanmış oluruz; yani, yedek sanayi ordumuzu harekete geçirmiş oluruz demek istiyor. Bu arada, pek çok kişi iş sahibi olur, sendika olmasa ne gam!.. Toplusözleşme düzeni olmasa ne gam!.. İnsanlar aç, sefil, asgarî ücretin altında ücretle ve hiçbir sosyal hak olmadan çalışsa ne gam!.. İnsanlar sömürülse ne gam!.. Biz, bu şekilde kalkınabiliriz demek istiyor. Sayın Bakan, Çalışma Bakanı olmasına rağmen, insanların sınırsız ve haksız bir biçimde sömürülmesi yolunu açabilecek bir yasa tasarısına "evet" diyor.

Sanırım, bu düşünce, sadece Sayın Bakanın düşüncesi değil, AKP'nin görüşü de bu doğrultuda olmalıdır ki, bir başka AKP sözcüsü de kendi vilayetlerindeki işçilerin, emekçilerin sömürülmesi için bu kürsüden çağrı yaptı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, siyaset, aynı zamanda bir toplum projesi sunma biçimidir, toplum projesidir, toplumu şekillendirme, biçimlendirme projesidir. Siyasetçiler de toplum mimarlarıdır.

Sayın Bakanın iki cümlede verdiği toplum projesinde tablo  şöyle: Türkiye'yi düşük ücret cenneti yaparak, her türlü emek/yoğun düşük teknolojili sektörlerde geliştirip, dünya pazarlarına bu alanda açılma; yani, Nijerya gibi; yani, Vietnam gibi; yani 10 dolar aylık ücretle çalışılan yerlerle rekabet etmeye çalışmak...

Değerli milletvekilleri, ben, bu Türkiye'ye razı değilim. Bu şekilde dizayn edilen Türkiye, rızam dışıdır. Türkiye'ye böyle bir rol biçilmesi, vicdanımın üzerinde kaldıramayacağım kadar ağır bir yük teşkil ediyor. Projesi verilen toplumda insana değer yok. Bu projede, asgarî ücretin altında çalışan, sendikasız, örgütsüz, esnek çalışma biçimleri, taşeron ve işçi simsarları arasında sıkışmış, sömürülmekten posası çıkmış, avurtları çökmüş, rengi sararmış, kara sarı sağlıksız insanlar var; bu projede, sömürülmüş kadınlar, tüketilmiş çocuklar var. Sunulan bu toplum projesini, şiddetle reddediyorum! Bunu, Türkiye'ye ve Türkiye'nin insanına layık görmüyorum!

Sayın Bakanımın çok ciddî yanıldığı bir nokta var; işsizliğin arttığı ortamlarda, emeğin ayak altına alınması değil de korunması politikasına ihtiyaç vardır. Hem bilinmelidir ki, mevcut işçinin hakkını ketmetmek, yok etmek, işsize iş sağlamayacaktır. İşsiz ile işçi arasında bir çelişki, bir husumet yoktur, olmamalıdır da. Bu politika, sadece vahşi kapitalizmi sınırsız uygulamak için, sözde bir gerekçe teşkil edebilir. Tam da söylemin aksine, emek arzının yoğun olduğu dönemlerde, iş yasası, emeği daha iyi korur biçimde düzenlenmelidir. Emek arzının düşük olduğu dönemlerde, emek zaten kendini koruyabilir; tehlikeye maruz kaldığı asıl dönemler, emek arzının yoğun olduğu, yani işsizliğin yoğun olduğu dönemlerdir. Herkesi yarı işsiz yapmak, bir başarı değildir; yeni iş sahaları, yeni sektörler yaratmak, yeni kalkınma modelleri bulmak başarıdır. Herkesi yoksullukta, yoklukta, muhtaçlıkta eşitlemeye çalışmak ve bir grup da tufeyli yaratmak övünülecek bir durum değildir. Gerçekleştirilmeye çalışılan iş yasası, özünde, bu kötülükleri taşımaktadır; onun için karşı çıkıyoruz; onun için Anayasamızın sosyal devlet ilkesine de aykırıdır.

Sayın Bakanın daha önceki konuşmalarındaki fotoğraf benzetmesine yollama yaparak "Sayın Bakan, fotoğrafta kan var; kan olan fotoğraf güzel değildir" demiştim. Bu anlattığım gerekçelerle; fotoğrafta kan var değerli arkadaşlarım; evet, fotoğrafta, emekçilerin, yoksulların kanı, gözyaşı, alınteri, sömürülen emeği var, tüketilen yaşamı var, zulüm var. Bu yasa, çalışanlar için zulümdür; gelin, zulme alet olmayın ve bilin ki, zulümle abat olanın ahiri berbat olur.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvel, kürsüde konuşan değerli milletvekilimiz, konuşmasının çoğu yerinde, benim konuşmalarıma atıfta bulunarak, kendi değerlendirmelerini yaptı; daha doğrusu, kendi sordu, kendi cevapladı. Şimdi, ben, Cumhuriyet Halk Partisi konuşmacılarını dikkatle izliyorum; yani, gerçekten, demagojiyi bu kadar iyi yapabilen bir parti, acaba, seçimde...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - "Demagoji" yanlış!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Demagojiyi siz yapıyorsunuz!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Ben, sizi sabırla dinliyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yanlış! Biz, eleştiri yapıyoruz, demagoji yapmıyoruz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Yani, seçimde niye bu kadar düşük oy aldı, buna da bir mana veremiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, hayır... "Demagoji" lafı yanlış. Sayın Bakan "demagoji" lafını geri alsın. Biz, burada, demagoji yapmıyoruz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla)  - Gerçekten; yani, değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN - Sayın Bakanım...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Bakan, demagoji lafını geri alsın.

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Özyürek.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Peki "laf ustalığı" diyelim Sayın Başkan; tamam, geri aldım, "laf ustalığı" diyelim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yanlış eleştiri yapabiliriz; ama, demagoji yapmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Özyürek...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bir bakana "demagoji yapıyor" demek de yakışmıyor.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Peki, geri aldım... Tamam, Başkanım... Geri aldım, tamam...

BAŞKAN - Sayın Özyürek, o sözünü Sayın Bakan geri aldı efendim.

Buyurun Sayın Bakanım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu tasarı, iki haftadır Yüce Meclisin gündeminde. Bu tasarıyı engellemek adına, İçtüzüğün vermiş olduğu bütün imkânlar, son nefesine kadar, son dakikasına kadar kullanılıyor. Kullanılsın, itirazımız yok; ama, şimdi, nasıl, benim burada sarf ettiğim bir kelime sizlerin tepki vermesine yol açtıysa, biz de, etten, kemikten, sinirden insanlarınız. Onun için, konuşmalarda, biraz insaf ölçüsünü aşmamak lazım. Şimdi, ben, değerli arkadaşımı dinledim; yani, konuştuğu kelimelerle, ürettiği fikirlerle benim düşüncelerimin uzaktan yakından hiçbir alakası yok. Kendi fikirlerinizi söyleyin; ama bana atfen, beni referans göstererek fikir üretmek hakkını size kim veriyor? Bu kürsü özgür bir kürsü; ama karşılıklı olarak birbirimizin hakkına, hukukuna riayet etmemiz gerekiyor.

Biz diyoruz ki, dünyada bir dalga var, küreselleşme denen bir olgu var. Bu küreselleşmeyi algılayıp, ülkenizde buna göre mekanizmalar geliştirip tedbir mi alacaksınız, yoksa bu dalga gelsin kim ezilirse ezilsin, altta kalanın canı çıksın mı diyeceksiniz? Bizim düşüncemiz şu: Biz diyoruz ki, dünyada tek başımıza yaşamıyoruz, dünyadaki gelişmeleri görüyoruz, o halde biz, çalışma hayatımızı bazı mekanizmalarla donatmak zorundayız; yapmaya çalıştığımız, gayretimiz budur. Bu sadece benim fikrim değil, hükümetimizin fikri değil, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarında, Ulusal Programda bu tip çalışma biçimleri öngörülmüştür. Bu planlar, programlar da Yüce Meclisin onayından geçmiştir ve devlet politikası olmuştur. Bunu defaatle anlatmaya çalıştım; yani şu tasarıyı baştan hazırlayan biz değiliz, biz bu sürecin ortasında bu işe katıldık; ama devletin devamlılığı var, devletin devam eden politikaları var, biz bu politikayı devam ettiriyoruz. Tasarıyı tenkit edebilirsiniz, tasarıyı eleştirebilirsiniz, o noktada bu tasarıyı hazırlayan değerli bilim adamlarına da haksızlık ediliyor, onların burada kendilerini savunma hakkı yok, konuşma hakkı yok; bu hocalarımız da iyiniyetle, bilim adamı namusuyla bir şey üretmeye çalışmışlar, onları da vicdansız şekilde eleştirmemek lazım diye düşünüyorum.

Evet, şimdilik bu kadar ifade ediyorum, ileriki oturumlarda bu tasarıya ilişkin görüşlerimi daha etraflı sizlerle paylaşma imkânı bulacağım, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada, bir yasayı, bir yasa paketini engellemeye çalışıyoruz; doğrudur.

AHMET YENİ (Samsun) - Engelliyorsunuz...

HASAN AYDIN (Devamla) - Engellemeye çalışıyoruz, engelleyemiyoruz, sayımız yetmiyor, zamanı uzatıyoruz; ama, belki, bu süre içerisinde, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşlarımın, halkın seçmiş olduğu milletvekili arkadaşlarımın, daha çok da, Türkiye'de ezici çoğunluğu oluşturan yoksul kesimden oy almış buraya gelmiş olan milletvekili arkadaşlarımın, zaman içinde, düşünceleri, duyguları bir  miktar değişir, bir miktar onları etkileyebiliriz diye bu mücadelemizi sürdürüyoruz ve bu, demokrasinin ruhuna da aykırı değil; sizler bunu çıkarmaya çalışıyorsunuz, biz de engellemeye çalışıyoruz.

Siz, bir çizginin bir tarafını, biz başka bir tarafını tutuyoruz. Siz, oy almış olduğunuz kesimlerin menfaatlarını savunmaktan vazgeçmiş gözüküyorsunuz...

AHMET YENİ (Samsun) - Biz her kesimin menfaatını düşünüyoruz...

HASAN AYDIN (Devamla) - Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, biz, kendimizi anlatamadığımız için tek başımıza iktidar olamadığımız ve oyunu alamadığımız kesimlerin menfaatlarını savunmaya çalışıyoruz.

Allahaşkına, bir yasa düzenlenirken, o yasanın edebî yanından tutunuz, fayda yanından tutunuz, anlatım yanından tutunuz, çizgi yanından tutunuz, adalet yanından tutunuz, en sıradan insanlara bile anlattığınız zaman anlayabilecekleri bir dili, milletvekili arkadaşlarımın anlamış olmalarına rağmen, anlamış olduklarının tersi el kaldırmalarını, topluma izah etmenin bir yolunu bulmak gerek.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 9 profesör hazırladı...

HASAN AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 9 profesör hazırlamış olabilir. Bu ülkede, çok değerli profesörler vardır, bilim adamları vardır; ama, bu ülkede, belli sınıfların faydalarını savunmuş, belli sınıflar adına kalem oynatmış, belli sınıflar adına kalemlerini silah olarak kullanmış çok insan da tanırız biz. Bu nedenle, bilim adamı dediğiniz zaman, bilim adamının kaleminin ucundan neyin kâğıda aktığına bakmaktayız. Bilim adamının kaleminin ucundan akan, mazlumdan yana bir mürekkep değil.

Bakınız, burada, bundan sonraki maddeler için de samimî bir önerge verdik ve arkadaşlarımızla tartışarak dedik ki... Bugün, biraz önce, Resul arkadaşımla konuşuyorum, "Basın Yasasında, hâlâ 1 000 liralık cezalar var" dedi ve hatta dedi ki: "1 000 liralık cezayı unutup, ihmal edip ödemediği için, yıllarca hapis yatan insanlar var." Çok basit bir şey önerdik; buraya 100 000 000 lira yazmışsınız, bu 100 000 000 lirayı, bugünkü ederi miktarında asgarî ücrete endeksleyelim dedik; reddediyorsunuz. Arkadaşlar, söyler misiniz bana bu ne demek?.. Yani, 100 000 000 lira veriyorsunuz, bu 100 000 000 lira bize az geliyor, işverenlerimizi yok etmek istiyoruz, bunun yerine 1 000 000 000 lira verin, 10 000 000 000 lira verin gibi bir öneride bulunmadık; sadece, adaletin terazisini sabit tutmak için öneride bulunduk.

Bu düşüncelerimizi burada söylerken, kimi kendisinin ayaklarını yerden kesmiş bu düşüncelerimize, kendi iç dünyasındaki komplekslerini gidermek için bıyık altından gülen arkadaşlarımız olabilir burada; o bıyık altındaki gülüşlerini, kendilerinin komplekslerinin tatmin aracı olarak da kullanabilirler; ama, biz adalete güveniyoruz; diyoruz ki: Adaletin kılıcını düzgün sallayalım.

O gün de burada söyledim, burada tarif edilen işveren tipi, kötü işveren tipidir. Burada tarif edilen işveren tipi, yaratan, üreten, kâr etmeyi amaçlayan, ülkesini kalkındırmayı amaçlayan işveren tipi değildir. Burada tarif edilen işveren tipi, yani o çok değerli 9 bilim adamımızın kaleme almış olduğu, mürekkeple kâğıda dökmüş olduğu anlayış, feodal, geri, gelişmeye açık olmayan, kendi işçisine üç kuruşu verip onda da gözü olan işvereni tarif etmektedir. Tarif etmiş olduğu işçi sınıfı ise, Türkiye'nin işçi sınıfı değildir; kötü bir işçi sınıfı da tarif etmektedir. Kaçak, göçek, verimsiz, sürekli olarak tehdit edilmesi gereken, kontrol edilmesi gereken bir işçi sınıfı tarif edilmektedir bu yasada.

Ben, bir şey daha rica ediyorum: Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, ikide bir, sıkıştıklarında "Cumhuriyet Halk Partililer böyle yapıyor, ha demek ki bunun için az oy almışlar" dememeliler; zira, burası indi bindi dünyası. Bundan önceki Parlamentodaki siyasal partiler burada yok. O siyasal partiler vatandaşa bazı vaatlerde bulunurken farklı şeyler söylemişlerdi, vatandaşın umutlarına seslenmişlerdi, güzel vatandaş, saf vatandaş inanmış ve sandığa gitmiş oy vermişti.

Değerli arkadaşlarım, bugün, burada, "demek ki, Cumhuriyet Halk Partisi bu nedenle oy aldı" diyen Sayın Bakanımıza sesleniyorum: Eğer, böyle söylerseniz, seçim arifesinde söylemiş olduklarınızı burada yerine getirmezseniz, gelecek sefer, korkarım, size de, burada "neden az oy alıyorsunuz" deme zahmetine bile kimse girmeyecek; çünkü olmayacaksınız. Niyetimiz ve talebimiz bu değil tabiî.

AHMET YENİ (Samsun) - Biz, sizinle olalım istiyoruz.

HASAN AYDIN (Devamla) - Ne söylemişsek onu yapalım. Düşüncelerimizi, fikirlerimizi biraz adaletli... Biz, iyi işverenden, verimli işverenden, üreten işverenden, ülkesini kalkındırmaya çalışan işverenden yanayız. Biz, tacirliği bilmeyen; biz, üç kuruşu, beş kuruşu sağdan vurup sola almaya çalışan ve bu vesileyle kâr etmeye çalışan işveren tipini elbette savunamayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN AYDIN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Aydın, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

HASAN AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, burada konuşurken, mutlak muhalefet yapmanın, mutlak arkadaşlarımızın zamanını uzatmanın, mutlak burada zamanı uzattıkça kendimizi halka anlatmanın bir yolunu bulmanın ötesinde, samimiyetle, sizlerin bile, belki de üç gün sonra veya şu anda ben konuşurken bile "doğru,  bu arkadaşımızın dediği gibi, 100 000 000 lira yerine bunu asgarî ücrete endeksleseydik, bundan kim ne zarar görürdü" diye düşünen arkadaşlarımızın biraz sağduyulu... "Efendim, siyasal bir partiyiz; biz, burada, partinin düşüncelerinin tersi beyanda bulunamayız"ın ötesinde, her birimizin bir milletvekili olduğu, her birimizin milleti temsil ederken, partimizin menfaatlarının ülkemizin menfaatlarından daha büyük olmadığı gerçeğinin altını çizme ihtiyacında olmamız gerektiğini ifade etmekteyiz.

Saygılar sunuyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydın.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, ismimi yanlış bir şekilde kullandı; 69 uncu maddeye göre siz istiyorum.

BAŞKAN - İsminizi nasıl yanlış kullandı?

RESUL TOSUN (Tokat) - Biraz önce "Resul Bey" diyerek, bana atıfla bir şeyler söyledi. 69 uncu maddeye istinaden söz hakkı istiyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sataşma yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Tosun, tutanağı inceleyeyim, bakayım.

RESUL TOSUN (Tokat) - Efendim, hakaret demiyorum; benim adım yanlış bir yerde kullanıldı.

BAŞKAN - Sayın Tosun, tutanağı inceleyelim; dediğiniz varitse, söz hakkınız bakidir.

Trabzon Milletvekili Şevket Arz?..

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?..

Diyarbakır Milletvekili Sayın Cavit Torun, buyurun.

Sayın Torun, süreniz 5 dakika efendim.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, aziz milletimizin değerli temsilcileri; görüşülmekte olan İş Yasası Tasarısının 102 nci maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun zamandan beri görüşmekte olduğumuz İş Yasası Tasarısını kanunlaştırmaya çalışıyoruz; geceli gündüzlü çalışmalarımızla yoğun gayret içerisindeyiz.

Bu kanun, hukuk sistemimizin temel kanunlarından birisidir. Yıllarca, işin uygulayıcılarından biri olarak 1475 sayılı Kanunun, birçok yönden insan hak ve hukukuna aykırı nitelikler taşıdığını bizzat müşahede etmiş, neden işçi aleyhinde olan hükümlerin düzeltilmesi konusunda bir gayret içerisine girilmediğini hep düşünmüşümdür; ancak, yıllarca o sıkıntıları çeken birisi olarak, bugün çıkarmaya çalıştığımız ve gerçekten işçilerimiz için önemli bir adım niteliğinde olan bu yasanın çıkmasına, bir şekilde vesile oluyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının işçilerimiz yönünden birçok yeni maddesi var. Geçen bir konuşmam sırasında bunlara kısmen değinmiştim. Tasarının büyük bölümünün kanunlaştırıldığı bu aşamada, isterseniz bu yenilikleri bir daha hatırlayalım ve sevgili Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın, günlerdir, bu tasarı sebebiyle bizlere yöneltmiş oldukları kimi görüş ve düşüncelerin gerçekleri yansıtmadığını, yüce milletimizin bilgisine sunalım.

İş ilişkisinde, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yapılamaz.

İşyeri veya işyerinin bir bölümü, hukukî bir işleme dayalı olarak başka birine devredildiğinde, devir tarihinde, işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmeleri, bütün hak ve borçlarıyla birlikte devralana geçer.

Devreden veya devralan işveren, iş sözleşmesini, sırf işyerinin veya işyerinin bir bölümünün devrinden dolayı feshedemez ve devir, işçi yönünden fesih için haklı sebep oluşturmaz.

Süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılmasının zorunlu olması ve niteliği itibariyle otuz günden fazla süren işlerin sürekli iş akti olarak nitelendirilmesi, yasanın yenilikleri arasındadır.

Bilindiği üzere, yasanın 14 üncü maddesinde, çağrı üzerine kısmî süreli iş ilişkisi düzenlenmiştir. Muhalefetin sayın konuşmacıları tarafından çok sık olarak eleştirilen maddelerinden birisi olan düzenlemede, hafta, ay ve yıl gibi bir zaman dilimi içerisinde, işçinin ne kadar süreyle çalışacağını tarafların belirlemedikleri iş akitlerinin bu kapsamda sayılacağı ve böyle bir akti yapanların, haftada en az on saatlik bir çalışmayı garanti ettikleri hüküm altına alınmış bulunmaktadır.

Yine, sayın muhalefet sözcüleri tarafından tereddütle karşılanan konulardan birisinin takım sözleşmesi olduğunu gördük. Yasa tasarısının 16 ncı maddesinde düzenlenen bu sözleşme biçiminde, birden çok işçinin meydana getirdiği bir takımı temsilen, bu işçilerin birinin takım kılavuzu sıfatıyla işverenle yaptığı sözleşmeye takım sözleşmesi denildiği ve bu sözleşmenin, süresi ne olursa olsun, yazılı biçimde yapılması gerektiği hüküm altına alındı.

Sevgili arkadaşlar, diğer maddeler gibi, 14 ve 16 ncı maddelerde düzenlenen konular, ülkemizde, fiilen ve hemen her gün uygulama alanı içerisinde olmasına rağmen, yasal bir düzenleme içerisinde olmamış ve bu konunun hukukî statüye kavuşturulması, iktidarımız tarafından gerçekleştirilme aşamasına getirilmiştir. Özellikle, ülkemizde önemli bir çalışma alanı olarak ortaya çıkan gündelikçi kadınların çalışmaları ile mevsimlik işçilerin -yani, pamuk, tütün ve fındık işçilerinin- durumu, bu yasal düzenlemeyle kayıt altına alınmayla çalışılmıştır.

Takım sözleşmesiyle iş ilişkisi kurulan işçilere ücretlerini, işveren veya işveren vekilinin bizzat ödemesi ve takım kılavuzu (amele çavuşları) için, takıma dahil işçilerin ücretlerinden, işe aracılık veya benzeri bir nedenle kesinti yapılamamasının hüküm altına alınması, işçi haklarının kaybının önüne geçilmesinde önemli bir adım olmuştur.

Bu tasarının devrim niteliğindeki düzenlemelerinden birisi, 20 nci maddede, iş sözleşmesi feshedilen işçiye, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiasıyla, fesih bildiriminin tarihinden itibaren bir ay içerisinde, iş mahkemesine dava açma imkânının getirilmesidir. Açılacak davada ispat külfeti işverene getirilmiştir. Açılacak davaların seri usulü muhakemeye tabi olması, davanın en geç iki ay içerisinde bitirilme mecburiyeti ve bir ay içerisinde de Yüce Yargıtayca karara bağlanması keyfiyeti, ilk defa hukuk sistemimize girmiş bulunuyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işçi ücretlerinin dörtte 1'inden fazlasının haczedilemeyeceği kuralı, kamu makamlarının hakedişlerden işçinin ücretini kesme yükümlülüğü ve bu kuruluşların müteahhide verdiği her türlü bina, köprü, hat ve yol inşaatı gibi yapım ve onarım işlerinde çalışan işçilerden müteahhit ve taşeronlarca ücreti ödenmeyenlerin bulunup bulunmadığını kontrol edip, ücreti ödenmeyen varsa, müteahhitten veya taşerondan istenilecek bordrolara göre, ücretleri, bunların hakedişlerinden ödeme kuralı, elbette işçilerimizin lehine olan bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 46 ncı maddesinde çok önemli tartışmalar yaşandı. Bu maddedeki "Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Torun, size 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

CAVİT TORUN (Devamla) - ... 63 üncü maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile 7 günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz ve en az 24 saat dinlenme (hafta tatili) verilir" hükmü, kimi arkadaşlarımız tarafından "siz cuma gününü tatil yapmak istiyorsunuz" diye değerlendirildi ve bir arkadaşımız "ben laikim, pazar günleri tatil yapmak istiyorum ve o nedenle böylesine belirsiz bir düzenlemeyi kabul etmiyor ve yasal düzenlemedeki gibi, haftalık tatil gününün pazar günü olarak bu kanuna derç edilmesini talep ediyorum" dedi.

Arkadaşlar, önce, bir konuyu, bilgi sahibi olmak açısından tasrih etmek istiyorum. Öncelikle, muhafazakâr kesimlere bir suç isnadı gibi yamanmak istenen "cuma gününün tatil olmasını istiyorlar" argümanının, zihinsel kodlamadaki yanlışlık sebebiyle gerçekleri yansıtmadığını ifade etmek isterim; çünkü, bu argümanın faili olarak gösterilmek istenen insanların fikir ve düşüncelerini anlamlandırırken, referans olarak değerlendirilen birikimlerinde cuma tatili diye bir tatilleri yoktur. Ayet aynen şöyledir: "Cuma ezanı okunduğunda, işlerinizi bırakarak namaza koşun ve bundan sonra Allah'ın fazlından yararlanmak için yeryüzüne dağılın." Görüldüğü üzere, cuma gününün tatil olması diye bir kural kesinlikle bizim referanslarımız arasında bulunmuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Torun, süreniz doldu; son cümlenizi alayım.

Buyurun Sayın Torun; lütfen...

CAVİT TORUN (Devamla) - O nedenle, ben, konuyu gündeme getiren arkadaşımızın "ben laikim, pazar günleri tatil yapmak istiyorum" düşüncesinin de laiklikle bir ilgisinin bulunmadığını, pazar günleri tatilinin İsevî bir yaklaşım olduğunun bilinmesini isterim. Zira, bu inanışa göre...

BAŞKAN - Sayın Torun, lütfen son cümlenizi alayım efendim... Lütfen...

CAVİT TORUN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Zira, bu inanışa göre, Allah dünyayı altı günde yaratmış ve -hâşâ- yorulup,  yedinci gün tatil yapmıştır diye bilinmektedir, iddia edilmektedir.

BAŞKAN - Sayın Torun, lütfen, son cümlenizi alabilir miyim efendim!

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, konuşsun arkadaş, istifade ediyoruz.

BAŞKAN - Hayır efendim, belirli bir sistemimiz var.

Sayın Torun, son cümlenizi alayım, lütfen...

CAVİT TORUN (Devamla) - Efendim, ben, 1 dakikanızı rica ediyorum; lütfen... Bitireyim...

BAŞKAN - Hayır; daha sonraki maddelerde de konuşmanız var, devam edebilirsiniz; buyurun.

CAVİT TORUN (Devamla) - Peki...

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sağ olun.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce, geliş sıralarına göre okutacağım; sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "ücret ile ilgili hükümlere aykırılık" başlıklı 102 nci maddesinin (a) bendindeki "yüzmilyon lira" ibaresinin "altıyüz milyon lira" olarak, (b) bendindeki "ikiyüz milyon lira" ibaresinin "bir milyar beşyüz milyon lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Bayram Meral

Enver Öktem

 

İzmir

Ankara

İzmir

 

İzzet Çetin

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

 

Kocaeli

Eskişehir

Bursa

 

 

Feridun Baloğlu

 

 

 

Antalya

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, ikinci ve maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 73'e 1 inci Ek İş Kanunu Tasarısının 102 nci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini saygılarımızla arz ederiz.

(a) bendinin son paragrafının "her ay için yüz milyon lira" ibaresinin çıkarılarak "asgarî ücretin yarısı kadar" ibaresinin,

(b) bendinin son kısmında "ikiyüz milyon lira" ibaresinin çıkarılarak "asgarî ücret kadar",

(c) bendinin son kısmında "yüz milyon lira" ibaresinin çıkarılarak "asgarî ücretin yarısı kadar" ibaresinin konulmasını saygıyla arz ederiz.

 

Hasan Ören

Muharrem Doğan

Hasan Aydın

 

Manisa

Mardin

İstanbul

 

Ramazan Kerim Özkan

 

Ali Oksal

 

Burdur

 

Mersin

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılması için talepte bulunuyorum.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teklif sahipleri, gerekçeyi mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Evet.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Enflasyon gerçeği.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Önergeyi kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "ücret ile ilgili hükümlere aykırılık" başlıklı 102 nci maddesinin (a) bendindeki " yüz milyon lira" ibaresinin "altıyüz milyon lira" olarak, (b) bendindeki "ikiyüz milyon lira" ibaresinin "bir milyar beşyüz milyon lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Bayram Meral

Enver Öktem

 

İzmir

Ankara

İzmir

 

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

Feridun Baloğlu

 

Eskişehir

Bursa

Antalya

 

 

İzzet Çetin

 

 

 

Kocaeli

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde mi konuşacaksınız?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

Süreniz 5 dakika efendim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, herhalde, yakın zamanda, bu Parlamento tarihinde, böylesi inatla, ısrarla bir yanlış yasa yapma eğiliminde olan bir başka dönem yaşanmamıştır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, dün akşam da benzer bir maddede konuşurken cezadan amacın ıslah olması gerektiğini, caydırıcı etkisi olması gerektiğini söyledik. Şimdi, maddelerde, tabiî, bunlar, bu iş yasasına uymayan işverenlerin; yani, ben, yasadışı çalıştıracağım ve buradaki müeyyidelere aykırı hareket edeceğim, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunun almış olduğu yasalara karşı hile yapacağım diye ısrar eden, iyiniyetli olmayan işverenleri yasaya uydurma çabalarının bir önceki geri çekmede düzeltildiğini söylemiştim.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu yasadan etkilenecek toplumsal kesimler, işsizler, işçiler, çalışanlar kan ağlıyor. Bakınız, biraz evvel, bir işçi arkadaşım bir şiir gönderdi; çok kısa, size atfen yazılmış. Çok iyi bir şiir okuyucusu değilim; ama, izninizle, dörtlüklerden üç dört tanesini okumak istiyorum:

"Çağdaş köleliğin İş Yasasına,

AK'ça görünerek evet dediniz,

Bir avuç rantçının pis masasına,

Emekçi hakkını mezat verdiniz.

Memur olmuşsunuz, ortam germeye,

Onca düşmanlığın sebebi niye,

İnsanı mal gibi ödünç vermeye,

AK'ça görünerek evet dediniz.

 

İktidar olunca yoldan saptınız,

Rantçı Hakkını kalkan yaptınız,

İmdat sesimize saf saf baktınız,

AK'ça görünerek haktır dediniz,

 

Uygar yasaları biz de isteriz,

Doğru davrananı kalpten severiz,

Gerçek vatandaşız üvey değiliz,

Üvey diyenlere evet dediniz.

 

Sayısal çoğunluk zorbalık değil,

Kaypakça güreşmek dobralık değil,

Başdemir der; Ulusum arpalık değil,

Arpalık görenlere evet dediniz."

 

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, yasanın yansımaları başladı. Bakınız "AK Partiyiz" diyorsunuz; ama, adınızın "AK Parti" olmadığını, bundan birkaç ay önce, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Ajay Chibber bütçedeki dağılımları görünce "bu bütçe yoksulluğu artırır, sosyal patlamanın önünü açar" diyerek sizleri uyarmıştı. Şimdi, burada, biz de uyarıyoruz ve diyoruz ki -ister anlayın, ister anlamayın, ister engelleme deyin, ister uyarı olarak değerlendirin, nasıl değerlendirirseniz değerlendirin- bu yasada gerçekten uyarılmaya ihtiyacınız var. Defalarca uyarıyoruz; zaman zaman geliyorsunuz "bize akıl mı veriyorsunuz" diyorsunuz. Dünya Hizmet Sözleşmesi GATS'ı, dünya ülkeleri, özellikle bizim gibi ülkeler imzaladıktan sonra, onun Başkanı "bu anlaşmayla şirketler ne kazandığını, devletler ne kaybettiğini bilmiyorlar" demişti. Şimdi, ben de diyorum ki, bu yasayla, işverenler, o bahsettiğimiz yasadışı çalışmayı alışkanlık haline getiren işverenler ne kazandığını çok iyi biliyor; ama, işçiler, sendikalar ve AKP olarak siz, ne kaybettiğinizin farkında değilsiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

102 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

103 üncü maddeyi okutuyorum:

Yıllık ücretli izin hükümlerine aykırılık

MADDE 103. - Yıllık ücretli izni bu Kanunun 56 ncı maddesine aykırı olarak  bölen veya izin ücretini 57 nci maddenin üç ve dördüncü fıkralarında belirtilen usule aykırı olarak ödeyen veya    eksik ödeyen veya 59 uncu maddedeki hak edilmiş izni kullanmadan iş sözleşmesinin sona ermesi halinde bu izne ait ücreti ödemeyen veya 60 ıncı maddede belirtilen yönetmeliğin esas ve usullerine aykırı olarak izin kullandırmayan veya eksik kullandıran işveren veya işveren vekiline  bu durumda olan her işçi için yüz milyon lira para cezası verilir.

BAŞKAN - 103 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ali Rıza Bodur; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; İş Kanunu Tasarısının 103 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak için söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. Televizyonları başında bizi dinleyerek, bizi izleyerek yarınlarından endişe duyan işçilerimize, yarınlarının güvencesinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu muştuluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, görüştüğümüz yasa, bir toplumsal yasadır. Toplumsal yasaların tarafları vardır. Bu yasanın da tarafları işçiler, işverenler ve hükümettir. Böylesine bir yasanın, sosyal politikanın -uzaktan yakından dahi olmasa, birazcık kıyısından- biliminden geçmiş bir anlayışla, bu çevreler arasında uzlaşmanın olabildiğince sağlanması sonucu Parlamentoya getirilmesi temel koşuldur. Bütün çağdaş ülkelerde bu böyle anlaşılır, böyle uygulanır.

Ben, bu yasanın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin mart ayındaki gündemine gelişinden bu yana, terminoloji konusunda, iktisat öğrenimim sırasında aldığım sosyal politikalar konusunda, sendikalar ve çalışma barışı konusundaki her türlü bilgimi neredeyse unutuyordum; çünkü, herkes, alabildiğince ilimden, bilimden uzak birçok tanımlamayı kendince yapmayı marifet sayarak, yasa hakkında ahkâm kesmeye başladı. Burada çıkıp, bilip bilmeden, yanlış bilgilerle milletvekillerimizi, halkımızı motive etmeye çalıştılar.

Ben şimdi sormak istiyorum. Değerli arkadaşlar, biz, Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisiyiz ve hükümetimiz de, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti. Bir sayın bakanın, burada, çıkıp da "yapmayın arkadaşlar, bu yasayı hazırlayan bilim adamlarına haksızlık ediyorsunuz" deme hakkı yoktur; çünkü, Bakanlar Kurulu bu yasayı imzaladıktan sonra, tasarı haline getirdikten sonra, bütün devreler kesilmiştir ve bu yasa, Bakanlar Kurulunun malıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Burada söylenilen sözler, yapılan eleştiriler, onu, siyasî kanaat olarak, siyasî hak olarak, bu Meclisin gündemine taşıyan Bakanlar Kurulunundur. Onun için, kalkıp da, bunu siyasî literatüre yanlış sokmayalım, demokrasilerde siyasî irade sorumluluk taşır; yani, siz, Sayın Bakanım, yarın seçmenin karşısına çıktığınızda, yarın işçilerin karşısına çıktığınızda, yarın yurttaşlarımızın karşısına çıktığınızda, onun getirisini siz kâr hanenize yazacaksınız; onun zararını da siz ödeyeceksiniz, oradaki profesörler değil. Onun için, bu, hükümetinizin malıdır, sizin tasarınızdır; bunu, başka yönlere çekerek yurttaşlarımızı kandırmanın hiç de yolu yoktur.

Değerli arkadaşlar, şurada bir belge var; mart ayının 14'ünde bu tasarı burada görüşülürken, hükümetimizin sayın sözcüsü Çalışma Bakanımız, bu tasarının üzerinde sendikaların uzlaştığını söylemişti; ama, aynı gün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kulislerinde birbiriyle hiç de uyum içerisinde olmayan, birbiriyle zaman zaman rekabet içerisinde olan Türk-İş, Hak-İş ve DİSK genel başkanlarının, bu uzlaşmanın olmadığını kanıtlayan bildirisine tanık olduk. Şimdi, ben bir de şunu anlamakta zorluk çekiyorum:

Değerli milletvekilleri, bir yasanın bu kadar uzun sürede, bu kadar uzun çalışma içerisinde çıkarılmasının haklı bir gerekçesi olması gerekir. Yani, mahkemelerde bu yasanın çıkmasını bekleyen çok acil sorunların ve yüklü dosyalarının bulunması gerekir. Yani, bu yasanın, yeni birtakım hakların veya haklarını almalarına karşı durulan birtakım çevrelerin çıkarlarını koruyacak yeni hükümlerinin çok acil olması gerekli. Bunlar böyle olmadığı halde, bu yasayı, gece demeden gündüz demeden, sabahlara kadar, birbirimizle atışarak, tartışarak, zaman zaman şakalaşarak, uzun süreler çalışarak çıkarmaya çalışmamızın anlamını, ben, bir bilirkişiden, bir hükümet yetkilisinden açıklamasını rica ediyorum. Ben, zaman zaman düşünüyorum, dün sabah saat 6,30'da evime gittim, işçi babamı düşündüm, kendimin milletvekili olmadan önceki işsizlik halimi düşündüm ve acaba, hükümetin bundan ne maksadı var diye düşündüm. En son çıkamadım işin içinden şuna karar verdim: Acaba, hükümet, IMF yetkililerine verdiği sözün gereği, bu yasayı çok acil çıkarıp da, kamu sektöründe çalışan işçilere karşı bir senaryo mu düşünüyor dedim; çünkü, bakıyorum, tasarıyı inceliyorum, şu anda, namusuyla çalışan, vergisini ödeyen, 1475 sayılı Yasanın kurallarına uyan, işçisine 1475 sayılı Yasanın gereklerini yerine getiren işverenin, böylesine bir yasaya acilen ihtiyaç duyacağı hiçbir şey yok.

1963 yılından bu yana, 274 ve 275 sayılı Yasalarla en çağdaş -o zaman geri olmasına rağmen çok çağdaş- hakları kazanmış ve zaman zaman ararejimlerle, zaman zaman işçi karşıtı iktidarların aldıkları kararlarla bugüne kadar gelmiş, erimiş sendikal haklarla bekleyen işçilerimizin, bu yasanın acil olarak uygulanmasından hiçbir beklentileri olduğunu görmüyorum. O zaman, kaygılanıyorum. acaba, bu kadar acil, gece demeden gündüz demeden bu kadar çıkarılmak istenen yasanın bir arka planı mı var, bir oyunu mu var, bir senaryosu mu var diye. (CHP sıralarından alkışlar) Lütfen, bir yetkili, bana, bunu izah etsin.

Değerli arkadaşlarım, bunlar çok kolay şeyler; yani, buradaki, yıllık ücretli izin hakkını kullanan işçilerimizin, çalışanlarımızın bu haklarını yok sayan, bu haklarını eksik ödeyen, bu haklarını vermeyen işverenlere verilecek cezalar çok önemli konular değil; çünkü, minareyi çalan, Türkiye'de kılıfını hazırlıyor. Bu minareyi çalanın, Türkiye'de kılıfını hazırlamaması için, ondan korkması için, çekinmesi için, bunun uygulayıcılarının çok ciddî, çok güvenilir olması gerekli. Maalesef, kamusal düzenimiz, bugüne kadar toplumda bu güveni yaratamadığı için, bence bunlar hiç önemli değil.

Ayrıca, hükümetin sahiplendiği tasarıda, bakıyoruz -çekilen tasarıda- hükümetin teklif ettiği metin, bu maddeyle ilgili öngördüğü ceza, işçi başına 150 000 000 lira. Komisyonda tartışılırken, AKP'li arkadaşlarımızın verdiği önergeyle, bunun, 50 000 000 lira olması teklif edilmiş. Ondan sonra, komisyon raporuna geçerken de, 100 000 000 lirada karar verilmiş.

Değerli arkadaşlarım, bunun hangisi hakça, hangisi doğru, hangisi kimden yana, hangi anlayışı temsil ediyor?! Eğer, bir tutarlılık varsa, bu ciddî bir kararsa, başından sonuna dek, aynı şeylerin aynı biçimde gelişmesi gerekir; çünkü, şu anda, hükümet partisinin, iktidar partisinin Meclisteki sayısal çoğunluğu, son yıllarda hiçbir iktidara nasip olmayan büyüklükte, komisyondaki oysal ağırlığı da aynı biçimde. Ee şeytan bunun neresinde?! Yani, 150 000 000 lirayı teklif eden hükümet mi haklı, 50 000 000 lirayı öneren AKP'li milletvekilleri mi haklı, yoksa 100 000 000 lira mı haklı?! Bunlar ciddî şeyler değil.

Benim özlemim ne biliyor musunuz: Öyle bir düzen kuralım ki, öyle bir Türkiye yaratalım ki, bunları tartışıyor olmayı değil, işçilerimizin hangi tatil beldelerinde tatil yapacağının, çocuklarının hangi güzel eğitim kurumlarında eğitim alarak ülke ekonomisine yararlı kılınacağının konuşulduğu bir Türkiye istiyorum. Bu Türkiye özlemimi her zaman dile getirmeye devam edeceğim.

Size saygılar sunarak selamlarımı iletiyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bodur, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Meclisimizin yoğun çalışılan günlerinden birinde daha, Türkiye için önemli olan İş Kanunu Tasarısının 103 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; o nedenle, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bugün, tamamen maddenin üzerinde konuşacağım; çünkü, 103 üncü madde, İş Kanununun içinde bulunan bir maddedir; o nedenle de, arkadaşımın söylediği gibi, cezayla, üç kuruş parayla, belirli, çok önemli bir düzen kurulamaz, sistem oturtulamaz, onun eksiklikleri var; ancak, ben de, tekrar tekrar bu yoğun çalışmamızın anlamını bulamadığımı belirterek şu konulara dikkat çekmek istiyorum.

"Bir parlamento neden, nasıl yasa çıkarır, bundaki amaç nedir, bu düzenlemede aranacak hassas konular nelerdir?" diye baktığımda; 58 inci ve 59 uncu hükümetlerimiz inceleyerek, araştırarak, Türkiye'nin gerçeklerini görerek kendi verdiği sözlere, politikalarına, programına, acil eylem planlarına uygun bir şekilde hazırlık yaparak yasayı getirir. Yasa çıkarmaktaki maksat, o ülkede huzuru sağlamaktır. Yasa düzenlemekteki maksat, o ülkede yaşam standartlarını yükseltmek ve o ülkede kalkınmayı sağlamaktır. Ama, ben, bu yasada böyle bir düzenlemenin, böyle bir anlayışın egemen olmadığını görüyorum. Bir yasa hazırlanırken onun toplum üzerindeki uzun vadede ve kısa vadede yaratacağı olayları, iktidar, mutlak ve mutlak hesap etmek zorundadır. Bu söylediklerim, hiç de kasıtlı ve değişik bir yorum değil; çünkü, Sayın Bakan da, samimiyetle "bu yasayı kucağımızda bulduk" diyor. Doğrudur, bunu yaşayarak gördük; ancak, biz, hep şunu anlatmaya çalıştık: Geçmiş iktidarlar, elbette, pek çok yasa ve yasal düzenlemeler hazırlar ve ancak yeni gelen iktidarlar, o yanlışsa, kendi politikalarına uymuyorsa, onu sahiplenmek mecburiyetinde değildir, onu değiştirme hakkına sahiptir. Devletin devamlılığı vardır; ama, siyasî iktidarların devamlılığı diye bir şey yoktur. Eğer siyasî iktidarların devamlılığı olsaydı, iktidarları değiştirmek gerekmezdi. Halka gidip ne söylüyoruz, biz bu politikaları değiştireceğiz diyoruz, halktan oy alıp buraya geliyoruz ve hepsini, kucağımızda olanları, eskide, ortada bulunanları getiriyoruz. Onun sonucu da, işte, yeni, 58 ve 59 uncu hükümetler, geçmiş hükümetlerden farklı en ufak bir şey yapamamıştır, onun nedeni de buradadır.

Anlayamadığım ikinci şey, ülkeye huzur gelsin diye, ülke kalkınsın, yaşam standardı yükselsin diye yasalar çıkarılırken, burada, tersi yapılıyor, ülkedeki huzurun bozulması için bütün gayret gösteriliyor, arı kovanına çomak sokuluyor. Bu hükümet neden bunu yapıyor, anlamakta güçlük çekiyorum. Yalnız bunlardan bir tanesi şu telaş, gece yarılarına, sabahlara kadar... En haklı olayları bile anlamama gayretini gördükten sonra, kuşku duyduğumuzu söylüyoruz. Bunun altında şu yatabilir; şimdiye kadar, iktidarları belirli çevreler çok etkilemiştir. Hatırlar mısınız, bir iktidar döneminde, söz sahibi grubun bir temsilcisi "on yıl öteyi görüyoruz" diye iktidarı hep doldurmuştu, üç ay sonra kriz oldu. Dikkat edin, böyle yaparlar. Ben, dünkü konuşmalarımın arasında "eğer mümkünse, bu ülkeyi, halktan yetki aldınız, siz yönetin" dedim. Onun için, burada kuşkumuza hak verin, o baskı nedeniyle bu telaş; çünkü, bir hafta sonra çıksa da zarar vermeyecek.

Öylesine olaylar vardır ki, iktidarı pompalayıp, iktidarı yanıltıp, ondan sonra, aynı kişiler....

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, 1 dakika ilave ediyorum sürenize.

Buyurun.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Siyasî hayatımızda, toplumsal hayatımızda bir 3'ler politikası geliştirildi.Türkiye savaşa girecek, 3 koyup 1 almak; ayrıntı yok, koca bir savaş, herkes alkışlıyor, peşinde koşuyor. İki, bir bakıyorsunuz, Türkiye'nin bu hale gelmesinde önemli katkısı bulunanlar, destekleyenler, işler tersine gidince "elimizde 3 taneden 1'i kaldı" diyor, herkes, çılgınca alkışlıyor. Kim bunlar; aynı kişiler değil mi, söz verdiğiniz kişiler de bunlar değil mi?!

İşverenlerin kuruluşları olacaktır, örgütleri bulunacaktır; demokratik bir anlayış içerisinde, haklarını savunma hakları sonuna kadar vardır; her kesimin olduğu gibi, işçilerin de vardır. Devletin, hükümetin, özellikle, sorumluluğu kendine aittir; taşları yerine koyarak, ülkenin çıkarları doğrultusunda ortam hazırlayarak, işveren ve işçi kuruluşlarının, ülke yararına politikalar üretmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, lütfen...

CEVDET SELVİ (Devamla) - Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Cavit Torun?.. Yok.

Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun, buyurun.

Sayın Tosun, konuşmanıza başlamadan önce tutanakları getirttim. Burada, Sayın Aydın'ın, size ifade...

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, o isteğimden vazgeçtim.

BAŞKAN - Zaten, burada sataşma da yoktu.

Buyurun Sayın Tosun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, çok değerli, aziz milletvekillerimiz; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısı hakkında günlerdir tartışıyoruz ve yine, dünkü bir cümlemi burada tekrarlamak zorundayım; çünkü, muhalefet partisine mensup bütün sözcüler konuşmalarında, bu yasa tasarısının tamamını topa tutmak suretiyle, tamamının, işçi haklarını ihlal ettiğini, bir yerlerle pazarlıklar yapıldığı şeklinde lanse etmektedirler. Oysa, dün, benim konuşmamdan sonra, burada konuşan CHP'li bir arkadaşımız "evet, biz, yüzde 80'ni üzerinde mutabıkız; ama, yüzde 20'si az şey mi?" dedi. Doğru, ben de ona katılıyorum; yüzde 20'si az şey değil, orada da mutabakat sağlanması lazım ki, zaten, ihtilaflı maddelerin hepsi 10, 11 tane; bunlar da 5'e inmiş, bu 5 madde üzerinde mutabakat sağlandığında, mesele bitecek. Bu, ihtilaflı 5 ana konu da geçti, geride kaldı.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, bu konular özünü oluşturuyor.

RESUL TOSUN (Devamla) - Hâlâ, dönüp dolaşıp aynı şeyi tekrar etmek... Evet, muhalefetin konuşma hakkı var, bu kürsüden konuşma hakkını kullanacak; fakat, biraz tabiî ki, mantıklı olmak gerekiyor ve kürsüye çıkan her arkadaşım diyor ki: "Şu tasarıyı geri çekin." Neden; "tekriri müzakere yapalım." Allahaşkına arkadaşlar, elimizde bir Tüzük var; şu 89 uncu maddeyi açın, bir okuyun. Tekriri müzakerenin zamanı ne zamandır; tasarının tümü oylanmadan önce maddelerin tekriri müzakeresi istenir. Tümünü bitirelim, tekriri müzakere sırasına gelelim, onu tartışalım. CHP sözcüleri hem "tasarıyı çekin" hem "tekriri müzakere yapalım" diyorlar. Maalesef, Tüzüğü de okumamışlar; 89 uncu maddeyi bir daha okumalarını tavsiye ediyorum.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çekeceksiniz de, yer yapıyorsunuz, yer...

RESUL TOSUN (Devamla) - Yine, kürsüye gelen arkadaşlarımız "bazı arkadaşlarımız düşüncelerini açıklıyorlar; katılmadıkları halde, ellerini kaldırıyorlar, vicdanlarının hilafına oy veriyorlar" şeklinde beyanda bulunuyorlar."

Arkadaşlar, şu anda Mecliste iki parti var ve Meclisteki partilerin içerisinde en demokrat parti AK Partidir. Daha 100 üncü maddede, hükümete rağmen, bir maddeyi destekleyerek çıkardık ve demokrasinin ne olduğunu CHP'ye de gösterdik. (CHP sıralarından "Vah, vah..." sesleri; AK Parti sıralarından alkışlar)

Öğrenemediler, öğrenemeyecekler; çünkü, değişmediler, değişemeyecekler, muhalefette kalacaklar; zaten, biz de iktidardayız.

BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen, bir sataşmaya sebebiyet vermeyelim.

RESUL TOSUN (Devamla) - Tamam, noktalıyorum; sataşma yok Sayın Başkanım, aynı mukabelei bil misil.

Şimdi, bir de CHP'li arkadaşlar ve Grup, çok hazırlıksız gelmiş buraya. Bu tasarı üzerinde konuşuluyor, tartışılıyor. Bakınız, 21 inci maddede CHP bir önerge verdi; biz, Grup olarak, o önerge için el kaldırdık, destek verdik, kabul ettik; ama, maddenin oylanmasında, kendi önergelerini kabul ettiğimiz halde, o maddeye oy vermediler. Bu mu demokrat bir tavırdır, yoksa, hükümete rağmen, buradaki teklifin geçirilmesi mi demokrat bir tavırdır.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)- Antalya'ya göndermeyeceğim seni!..

RESUL TOSUN (Devamla)- Ayrıca, derslerine çalışmadan geliyorlar buraya. Yine, evvelki gün, süt izni konusunda, çocuğu olan işçilere, sekiz ay süreli, 1,5 saatlik süt izni verelim diye bir teklif getirdiler; ama, derslerini çalışmamışlar.

BAŞKAN- Sayın Tosun...

RESUL TOSUN (Devamla)- Yönetmelikte, bir sene boyunca bu izin var; daha sonra, bunu, Sayın Bakan açıklayınca, tekliflerini geri çekmek zorunda kaldılar.

Arkadaşlar, AK Parti dersine iyi çalışmıştır ve bu kanun, hem Avrupa müktesebatına, hukukuna, hem ILO sözleşmelerine uyan çok sayıda yasayı içermektedir. İşçilere, ilk defa, bu kanunda demokratça birtakım haklar verilmektedir. Bunları göz ardı ederek, bütün maddeleri yok sayıp, tu kaka demek doğru değil. Ben katılıyorum, o 5 maddede mutabakat sağlanmalı; ama, insaf edin de, 122 maddeye de, artık, gönlünüze göre...

HASAN ÖREN (Manisa)- Her dersiniz Anayasa Mahkemesinden geri dönüyor; bu nasıl ders çalışmak?!

RESUL TOSUN (Devamla)- Evet, CHP Grubunu ders çalışmaya tekrar davet ediyorum.

BAŞKAN- Sayın Tosun... Sayın Tosun, lütfen...

RESUL TOSUN (Devamla)- Bütün Meclisi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır.

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum geçen  maddeyle ilgili. Sizin söylediğiniz noktayı da ifade ettim; söz vereceğinizi ifade etmiştiniz.

BAŞKAN- Sayın Koç, ne konusunda açıklama yapacaksınız efendim?

HALUK KOÇ (Devamla)- Sayın Resul Tosun'un konuşması hakkında.

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Sataştı...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)- Başkanım, he demiştiniz ya...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Sayın Tosun bize sataştı...

HALUK KOÇ (Samsun)- Ek bir sataşmaya mahal vermeyecek kadar kelime seçeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN- Sayın Koç, 1 dakika süre vereceğim.

Buyurun efendim.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)- 1 dakika yetmez!..

BAŞKAN- Buyurun Sayın Koç, 2 dakika içerisinde...

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Tokat Milletvekili Resul Tosun’un, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bütün konuşmalarımda belli bir üslubu korumaya çalışıyorum. Bu süreç uzadıkça, zaman zaman gerginlikten doğan, Sayın Bakanların, buraya,  biz de etten kemikten yapılmışız ifadeleriyle ve Cumhuriyet Halk Partisini hedef alan direkt söylemleriyle çıktığına tanık oluyoruz; zaman zaman da, aralarda kendisiyle gayet uygarca konuştuğumuz Sayın Tosun'un burada, gerçekleri saptırarak, yine, kelime oyunlarıyla Cumhuriyet Halk Partisine sataşmalarını görüyoruz. Bu üslubu kullanmayalım.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Sayın Bakan, demin "aldığınız oydan belli" dedi Cumhuriyet Halk Partisi için. Sayın Bakanım, ben, size, şunu sormak istiyorum açıkyüreklilikle bana bu konuda cevap verirseniz, çok mutlu olacağım: Bir defa, siz, Ağustos 2002'ye kadar hangi siyasî çizgide politika yapıyordunuz ve son seçimde o siyasî çizginin aldığı oy oranı kaçtır? (CHP sıralarından alkışlar) Siz, kendinizi bununla tartacaksınız, Cumhuriyet Halk Partisiyle mukayese etmeyin.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, hani, yeni bir sataşmaya mahal vermeyecekti?!

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ikincisi, size de haksızlık ediyor Sayın Bakan; siz, yeni bir partisiniz, başarısız bir siyasî çizgiden, kırılan bir siyasî çizgiden gelerek belki sizin aldığınız yüzde 34 oyu azaltma etkileri oldu. Ben, bunu hatırlatmak istedim kendilerine.

Teşekkür ediyorum.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, bu konuşmaların Sayın Tosun'la ne alakası var?!

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, Sayın Koç'un, Çalışma Bakanımızı direkt, ismen zikrederek bir hitabı olmuştur.

Sayın Bakanın söz talebi vardır.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun, Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, ifadelerini yanlış yorumlaması nedeniyle konuşması

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; ben, kürsüde "Cumhuriyet Halk Partisi niye az oy aldı" derken, bunu "söz sanatını, konuşmayı gayet güzel ifade eden, ikna kabiliyeti fazla olan" anlamında kullandım. Gerçekten de, samimiyetle söylüyorum, kürsüye çıkan her hatip, son dakikaya kadar, büyük bir özveriyle, büyük bir belagatla meramını anlatıyor.

Değerli arkadaşlarım, ikincisi, ben, 1987 yılında siyasete girdim. 1987 yılından bu tarafa, siyasette bulunduğum her dakikanın hesabını, her meydanda, her oturumda vermeye hazırım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Niye ayrıldınız?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Niye ayrıldım, niye gittim?.. Böyle, özel muhabbet edeceksek, buyurun kulise çıkalım, ben açıkça ifade edeyim.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Yıllık ücretli izin hükümlerine aykırılık" başlıklı 103 üncü maddesindeki "yüz milyon lira" ibaresinin "dörtyüz elli milyon lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Bayram Ali Meral

Enver Öktem

 

 

İzmir

Ankara

İzmir

 

 

İzzet Çetin

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

 

 

Kocaeli

Eskişehir

Bursa

 

 

Feridun Fikret Baloğlu

 

Mehmet Nuri Saygun

 

 

Antalya

 

Tekirdağ

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73'e 1 inci ek İş Kanunu Tasarısının 103 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.

103 üncü maddenin son bölümünde "yüz milyon lira" ibaresinin çıkarılarak "asgarî ücretin yarısı" ibaresinin konulması.

 

Mustafa Gazalcı

İzzet Çetin

Hasan Aydın

 

Denizli

Kocaeli

İstanbul

 

Bayram Ali Meral

Salih Gün

Cevdet Selvi

 

Ankara

Kocaeli

Eskişehir

 

 

Ali Kemal Deveciler

 

 

 

Balıkesir

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım, söz mü alacaksınız?

HASAN AYDIN (İstanbul) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydın.

Süreniz 5 dakika.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir tuttu mu, öyle gider. Siz ne kadar haklı söylerseniz söyleyin, Sayın Bakan, Komisyon Başkanı ne kadar kendi vicdanını rahat görürse görsün, onu değiştirmeyi, onun yerine bir yeni öneri koymayı kabullenmek yerine, ısrarla ve inatla "kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz, reddediliyor" noktası devam eder gider. Bu bir gelenekse, bu bir tarzsa, burada bir haklılık varsa, biz de ısrarla ve inatla, düşüncelerimizi, inançlarımızı size, halka, buradan anlatmakla yükümlüyüz.

Ben, burada, milletvekili arkadaşlarıma, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarıma doğrudan hitap etmek istiyorum. Bir metin hazırlanıyor, buraya geliyor. Bu metin hazırlanırken, güya, tarafların, yani, sendikaların, işçi sendikalarının, işveren sendikalarının mutabakatıyla hazırlanıyor ve geliyor bazı şeyler, doğrudur. Parti Grubunuz da, bu mutabakat üzerinde, bilim adamlarını oturtarak, yazdırarak, döktürerek, Parlamentonun önüne getiriyor.

Değerli arkadaşlarım, bu kadar da değil; yasa, bazen, öylesine bir tarzla, öylesine bir anlayışla geldi ki önümüze, işveren kesiminin, işçi kesiminin anlaştığı, çok sitayiş ve takdir etmiş olduğumuz bilim adamlarının kaleme döktüğü bazı anlaşma maddeleri bile burada değişti. Bu anlaşma maddeleri, kiminle konuşuldu da değiştirildi?! Yani, işveren sendikasının anlaştığı, işçi sendikasının anlaştığı, bilim adamlarının anlaştığı, daha önce Komisyonun kabul ettiği, Komisyon kabul ettikten sonra, varsa önceden okuma şansı parti grubunun kabul ettiği bir maddeyi, Parlamentonun arenasında, ortasında hangi güç, hangi telkin, hangi öneri, hangi etki ki burada değiştirebiliyor ve Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarım da buradaki değişikliğe "evet" diyebiliyorlar?! Bunları yaşadık. Bunu, her milletvekili arkadaşımızın, önce kendisine izah etmesi lazım.

Değerli arkadaşlarım, bir zamanlar Sovyetler Birliği diye bir ülke vardı. Sovyetler Birliğinin de bir komünist partisi vardı. O komünist partisinin başında Kruşçev diye bir vatandaş var. Böyle bir salonda komünist partisi toplantı halinde. Kruşçev konuşurken kalabalığın içerisinden bir "yuh" sesi geliyor. "Yuh" sesi gelince, böylesine andamlı şandamlı, neredeyse dünyaya hâkim olmak üzere olan o büyük lider Kruşçev, büyük ve sert bir üslupla "kim o" diye soruyor. Hiçbir ses alamıyor. Aradan yıllar geçiyor, Kruşçev ölüyor, yerine Brejnev seçiliyor. Tarih mükerrer galiba; aynı manzara yaşanıyor ve salonda bir "yuh" sesi daha. Brejnev "kim o" diye soruyor. Bilinmeyen bir yerden bir ses: "Senin oturduğun yerdeki." Yani, daha önce "yuh" çeken Brejnevmiş.

Değerli arkadaşlarım, demokrasiden söz ediyoruz. Değerli Resul arkadaşım, biraz da elini cebine koyarak, büyük bir hoca edasıyla, bize, Cumhuriyet Halk Partisine demokrasi dersi de vermeye çalıştı.

RESUL TOSUN (Tokat) - İhtiyacınız var.

HASAN AYDIN (Devamla) - Olabilir... İhtiyacımız olduğunu da söylüyor. Biliyorsunuz, arkadaşımız, tarihin yazdığı gelmiş geçmiş en büyük demokrasi bilim adamı olduğu için, biz de yararlanıyoruz! (Gülüşmeler)

Yani, bir gazetenin köşesinde... Tırnak içerisinde ifade ediyorum, asla bir sataşma amacıyla söylemiyorum; çünkü, ben, geçen sefer de kendisine sataşmadım, ama "sataştığımı" ifade etti, ona özellikle dikkat etmeye çalışıyorum. Demokrasi şudur değerli arkadaşlarım. Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin üyeleri için de geçerlidir, Adalet ve Kalkınma Partisinin üyeleri için de geçerlidir. Yasa belli, partilerin içtüzükleri belli. Bazen, milletvekilleri, kendi öz düşüncelerine denk gelmemiş olmakla birlikte grup kararına uyabilirler, uymak zorunda olabilirler. Bunun, izah edilebilir bir gerekçesi olduğunu ifade edebiliriz; ama, grup kararı olmadan, inanılmaz derecede ani, günübirlik, hemen, o an, aklına geldiği şekliyle verilen bir önergeyi, kafasına uymasa bile kabul etme mantığının, milleti temsil eden bir milletvekilinin tanımına uyuyor olmaması gerekir. Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımın da böyle olduğunu düşünüyorum. Ben, şahsen, Türkiye'nin menfaatlarını gerektiren bir noktada, vicdanıma uymayan bir el kaldırma yapmam. Eğer, bu kanun paketi noktasında, bu kanun paketinin tümüne karşı bir davranış içerisindeysek, işin özünü ifade etmeye yönelik bir davranıştır bu. İşin, topluma getireceği, sınıflara, kesimlere, katmanlara getireceği nedenlerledir.

Değerli arkadaşlarım, bir şey daha söylemek istiyorum. İki tane parti varız. 1950 yılından bu yana, bu Parlamentoda belki ilk defa iki tane parti var. Demokrasi, bir bakıma da konuşma rejimidir, düşünceleri anlatma, birbirini ikna etme, ısrar etme... Çıkarmış olduğumuz şeyler, öylesine, hafife alınacak şeyler değil, bir anda, zamandan çalabileceğimiz, sıkıldığımız için çabucak bitirmek zorunda kalabileceğimiz şeyler değil. Bir toplumun geleceğinin çok önemli bir bölümünü dizayn edebilecek bir kanun düzenlemesinden, yasama organının çalışmasından rahatsız olmamamız gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, 1 dakikalık eksüre vereyim mi, bitiriyor musunuz?

HASAN AYDIN (Devamla) - Sayın Başkan, verirseniz memnun olurum.

BAŞKAN - Buyurun.

HASAN AYDIN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Zaten, demokrasinin kendisi, farklı düşüncelerin tartışması demek oluyor; yani, biz sizden faklı düşündüğümüz için, demokrat olma noktasında, farklı düşüncemize hoşgörü göstermek zorunda olduğunuz gibi bir görevle karşı karşıyasınız. Eğer, sizinle aynı düşünüyor olsaydık ya da gezegendeki bütün siyasal akımlarda kişiler aynı düşünmüş olsaydı, demokrasi gibi bir kavram ihtiyacı ortaya çıkmayacaktı. Demokrasi, farklılıkların bir arada olması demektir, kendiniz gibi düşünmeyenlere kendinize gösterebileceğiniz kadar hoşgörüyü gösterebilmek demektir. Eğer, böyleyse biz demokrat olabiliyoruz. Bizim düşüncemiz bu, konumumuz bu, dünya görüşümüz bu.

Bu nedenle, ben, bu önergeler üzerinde -haydi, neyse- bakınız, mesela, son cümlemi söylüyorum: "100 000 000 lira" deniliyor. Biz, bu önergeyi vermişiz; demişiz ki:"Asgarî ücretin yarısı..." Asgarî ücretin yarısı 113 000 000 lira, yazılı olan rakam 100 000 000 lira.

Ben, bu soruyu bir daha soruyorum arkadaşlarıma: Arkadaşlarım böyle bir önergenin reddine nasıl oy kullanacaklar?!

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, alaycı bir ifadeyle, şahsıma ithamda bulundu. Kısa... İki cümle... Benim hakkımdır.

BAŞKAN - Sayın Tosun, bir sataşma vesaire yok. Lütfen...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hayır, sataşma var Sayın Başkan. Söz verin; sataşma var; sataştı bizim arkadaşımız.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sataşma var.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sataşma var, doğru.

RESUL TOSUN (Tokat) - Çok kısa... İki cümle...

BAŞKAN - Sayın Tosun, oturur musunuz.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Yıllık ücretli izin hükümlerine aykırılık" başlıklı 103 üncü maddesindeki "yüzelli milyon lira" ibaresinin "dörtyüzelli milyon lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.      

                                                                     Oğuz Oyan

                                                                             (İzmir)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Günümüz şartlarında etkili bir yaptırım gücü için, para cezalarının artırılmasına ihtiyaç vardır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

103 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 1 saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.13

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.15

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S.Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 104 üncü maddesini okutuyorum:

İşin düzenlenmesine ilişkin hükümlere aykırılık

MADDE 104. - Bu Kanunun 63 üncü maddesinde ve bu maddede belirtilen yönetmelikte belirlenen çalışma sürelerine aykırı olarak işçilerini çalıştıran veya 68 inci maddesindeki ara dinlenmelerini bu maddeye göre uygulamayan veya işçileri 69 uncu maddesine aykırı olarak geceleri yedibuçuk saatten fazla çalıştıran; gece ve gündüz postalarını değiştirmeyen, 71 inci maddesi hükmüne aykırı hareket eden, 72 nci maddesi hükümlerine aykırı olarak bu maddede belirtilen yerlerde onsekiz yaşını doldurmamış erkek çocukları ve gençleri ve her yaştaki kadınları çalıştıran, 73 üncü maddesine aykırı olarak çocuk ve genç işçileri gece çalıştıran veya aynı maddede  anılan yönetmelik hükümlerine aykırı hareket eden 74 üncü maddesindeki hükme aykırı olarak doğumdan önceki ve sonraki sürelerde gebe veya doğum yapmış kadınları çalıştıran veya ücretsiz izin vermeyen, 75 inci maddesindeki işçi özlük dosyalarını düzenlemeyen, 76 ncı maddesinde belirtilen yönetmelik hükümlerine uymayan işveren veya işveren vekiline beşyüz milyon lira para cezası verilir.

64 üncü ve 65 inci maddede öngörülen hükümlere aykırı davranan işveren veya işveren vekiline bu durumda olan her işçi için yüz milyon lira para cezası verilir.

BAŞKAN - 104 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Ziya Yergök; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Yergök. 

CHP GRUBU ADINA MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 104 üncü maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubumuz adına hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli üyeler, ben de önce bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Her ne kadar İzmir Milletvekilimiz Ali Rıza Bodur değinmiş olsa da, bu doğruyu bir kez daha Yüce Genel Kurulun huzurunda tekrar etmekte yarar var. Adalet ve Kalkınma Partisinin en yetkili kişileri ve bu arada Sayın Bakan zaman zaman "bu tasarı bilim kurulunun tasarısıdır, hükümet tasarısı değildir" gibi bir izlenim vermektedirler. Bu, kesinlikle doğru bir yaklaşım değildir. Şimdi, önümde, daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan ve 13 maddesini görüştükten sonra Komisyonca çekilen tasarıyla ilgili yazıyı dikkatinize sunmak istiyorum:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulunca 6.3.2003 tarihinde kararlaştırılan İş Kanunu Tasarısı ile gerekçesi ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

                                                                  Abdullah Gül

                                                                       Başbakan"

Değerli arkadaşlar, yasa tasarıları -ki, biz Adalet Komisyonunda görev yapıyoruz- çeşitli bilim kurulları tarafından, çeşitli teknokratlar, bürokratlar tarafından hazırlanır; ama, hükümet tarafından benimsenir, Meclisi sunulursa, o, artık, hükümet tasarısıdır.

O nedenle, işveren tarafına dönüldüğünde, bu tasarıya hükümet tasarısı gibi yaklaşıp, eleştirilerin yoğunlaştığı işçi kesimi tarafına dönüldüğünde de "ne yapalım, bu, bilim kurulunun, bilim komisyonunun tasarısıdır" yaklaşımı kesinlikle doğru değildir; bunun altını bir kez daha çizmek istiyorum.

Değerli üyeler, tasarının 104 üncü maddesinde, işin düzenlenmesine ilişkin hükümlere aykırılık halinde uygulanacak cezalar belirlenmiştir. Ceza yaptırımı öngörülen hükümler, tasarının çalışma süresini düzenleyen 63 üncü maddesi, telafi çalışmasıyla ilgili 64 üncü maddesi, kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneğiyle ilgili 65 inci maddesi, ara dinlenmeyle ilgili 68 inci maddesi, gece süresi ve gece çalışmalarıyla ilgili 69 uncu maddesi, çocukları çalıştırma yasağıyla ilgili 71 inci maddesi, yer ve sualtında çalıştırmayla ilgili 72 nci maddesi, gece çalıştırma yasağıyla ilgili 73 üncü maddesi, analık halinde çalıştırmayla ilgili 74 üncü maddesi, işçi özlük dosyası tutulmasıyla zorunluluğuyla ilgili 75 inci maddesi ve yönetmeliklerle ilgili 76 ncı maddesidir.

Bu maddelerden 64 üncü ve 65 inci maddelerde öngörülen hükümlere aykırı davranan işveren veya işveren vekiline bu durumda olan her işçi için 100 000 000 lira para cezası verileceği belirtilirken, yukarıda sayılan diğer madde hükümlerine uymayan işveren veya işveren vekiline 500 000 000 lira para cezası verileceği belirtilmiştir.

Ne yazık ki, tasarının 104 üncü maddesinde de, çalışanlar aleyhine ve işveren lehine yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan ve Genel Kurulda 13 üncü maddesine kadar görüşülen tasarının 104 üncü maddesinde para cezası 1 milyar olarak belirtilmiş olmasına rağmen, tasarının komisyonca geri çekilmesinden sonra yapılan düzenlemede para cezası 500 000 000 liraya düşürülmüştür.

Değerli üyeler, bilim komisyonunun hazırladığı metinde aynı hüküm 108 inci maddede düzenlenmiştir ve burada da 1 milyar olduğunu dikkatinize sunmak istiyorum. Bu 500 000 000 lira para cezası yetersiz olup, işveren yönünden hiçbir caydırıcılığı söz konusu olmayacaktır. Aksine, maddede belirtilen yasaklara uymama konusunda işvereni teşvik edecektir. Özellikle, kötü niyetli işveren elinde bu durumun, çalışanlar aleyhinde çok kötüye kullanılacağı açıktır. Söz konusu yasakların ihlali durumunda bu madde uyarınca verilecek cezanın artırılması gerekmektedir. Bu yönde vereceğimiz önergenin sayın milletvekilleri tarafından desteklenmesini bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, İş Güvencesi Kanununa tepki olarak çıkarılmak istenen bu İş Kanunu Tasarısı, başta esnek çalışma olmak kaydıyla, ödünç işçilik, iş sözleşmesinin devri, telafi çalışması, çağrı üzerine çalışma, özel istihdam büroları, kısmî süreli iş sözleşmeleri gibi yeni kavram ve düzenlemelerle çalışanların ve işçi sendikalarının haklı tepkisini çektiği halde, bu da yetmezmiş gibi, tasarının Genel Kuruldaki görüşmelerinde Adalet ve Kalkınma Partili üyelerin verdiği önergelerle işçi haklarını daha geriye götürerek, iş güvencesi kapsamı daraltılmış, İş Güvencesi Yasasının içi boşaltılmış, işçiye ödenecek tazminat miktarı düşürülmüştür. Esneklik içeren bu tasarının yasalaşması, iş güvencesinin uygulanmasını ortadan kaldıracak, sosyal güvenlik sisteminin sorunlarını ağırlaştıracak, kayıtdışı ekonomiyi daha da büyüterek sosyal korunma dışında kalanların sayısını artıracaktır. Bu haliyle görüşmekte olduğumuz yasa, iş barışına da iç barışa da katkı sağlamayacak, aksine, toplumsal gerginliği artıracaktır.

Söz konusu tasarı, sosyal devlet ilkesine de sosyal adalet anlayışına da aykırı bir düzenlemedir.

Anayasamız, 2 nci maddesinde, sosyal bir hukuk devletinden söz ediyor. Sosyal devlet, vatandaşlarının sosyal durumlarıyla, refahlarıyla ilgilenen ve sosyal güvenlik yasaları, iş yasaları ve başka önlemler yoluyla, vatandaşlarına asgarî bir yaşam düzeyi sağlayan bir devlettir. Devletin sosyal devlet olma derecesini Anayasadaki ekonomik ve sosyal hakların gerçekleştirilme derecesi belirler.

Sosyal devlet, bir toplumlumdaki güçsüzlerin ezilmesini önlemek, toplumda eşitsizlikler ve dengesizlikler yaratılmasını engellemek, ulusal gelirin adalete uygun biçimde dağıtılmasını sağlamak amacı güdüyor ve bunun için gerekli kurumları gerçekleştiriyor ve oluşturuyorsa sosyal devlettir. Yoksa, sosyal devlet, tek yanlı iyiniyet belirtileriyle yukarıdan aşağıya lütuf dağıtan tutumlarıyla bir sosyal devlet değil, bir sadaka devleti olur. Türkiye'nin emek kesimi, çalışan kesimi, sadaka devleti değil, sosyal devleti arıyor ve sosyal devleti özlüyor.

Devletin sosyal devlet olması, güçsüzlerin gücünü devlet yapısında hissettirecek kurumların, mekanizmaların ve yolların var olmasına bağlıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan gerek sendika kökenli milletvekillerimiz gerek hukukçu milletvekillerimiz gerekse diğer sözcülerimiz, görüşülmekte olan bu tasarının sosyal devlet ilkesine, sosyal adalet ilkesine, hukuk devleti ilkesine ve Anayasaya aykırı olduğunu, bu haliyle yasalaşması durumunda Anayasa Mahkemesince iptal edilebileceğini ve harcanan bütün mesainin boşa gideceğini ve bu nedenle uyarıların dikkate alınmasını istediklerinde, kızıyorsunuz ve tepki gösteriyorsunuz. Aksine, kızacak ve tepki gösterecek yere, bu haklı ve yerinde uyarılara kulak vermeniz, bu uyarılardan yararlanmanız gerekir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasası döneminde, 1972 yılında verdiği bir kararda "Anayasanın 2 nci maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Toplumsal devlet, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği ve dolayısıyla toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü olan devlettir. Genellikle toplum yaşamında ve özellikle sanayi toplumu olmuş ya da olma yoluna girmiş toplumların yaşamında işverenler güçlü, işçiler ise güçsüz sayılır" demiştir. Bu değerlendirme, Anayasa Mahkemesinin değerlendirmesidir. Bu değerlendirmeyi mutlaka dikkate almak gerekir diye düşünüyorum.

Değerli üyeler, bir devlette güçsüzlerin örgütlenip ağırlık koyabilmeleri için yalnız siyasal mekanizmalar yetmez, çalışma yaşamına ilişkin yasaların da bu ağırlığın özgürce ve serbestçe konulmasına imkân sağlayacak biçimde düzenlenmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yergök.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) - Sosyal devlet ilkesinin gerçekleşmesi bakımından atılabilecek en değerli ve en gerçekçi adım budur. Aksi halde, bu tasarının yasalaşması durumunda, sosyal devlet, hoş, ama, boş bir kavram olarak kalacak ve Anayasanın "sosyal devlet" ilkesi zedelenmiş olacak, Anayasaya aykırılık doğacaktır.

Açıkladığımız nedenlerle, tasarının, belirtilen sakıncalarının giderilmesi için geri çekilmesinin uygun olacağını belirtir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yergök.

Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok

Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 104 üncü madde üzerinde şahsım adına söz aldım; Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Maddenin başlığı "İşin düzenlenmesine ilişkin hükümlere aykırılık." İşin düzenlenmesiyle ilgili, müsaade ederseniz, bir konuyu bilginize sunmak istiyorum. Şu anda, sağımızda çalışan arkadaşlarımız, stenograflar... Şuradan yemekhaneye giderken, sağda, bunların bir yeri var. Eğer, düzenlemeye başlıyorsak, buradan başlamamız lazım. 30 kişi bir odada çalışıyor değerli arkadaşlarım!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Çok kalabalık...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bilgisayar masası doğru dürüst yok. Geçerken, arkadaşlar rica ettiler, içeriye girdim. Bu arkadaşlarım 21 saat burada çalışıyor. İşte, şunlar, şunlardan bahsediyorum, stenograflardan bahsediyorum, başka bir yerden bahsetmiyorum. (AK Parti sıralarından "Nerede" sesi) "Nerede çalışıyor" diyor; ben ne yapayım!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Burada arkadaşlar...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bunlardan bahsediyorum, buradaki arkadaşlardan bahsediyorum.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Televizyoncular da var...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Kavaslar da var...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Geçen akşam, sabaha kadar, burada, o evlatlarımız, kız çocukları bizimle birlikte 21 saat çalıştı. Bunlara gerekli itinayı göstermek zorundayız ki, bunlar, aldıkları bilgileri doğru yazsınlar, doğru bilgileri sunsunlar. Yarın, aldığımız tutanaklarda bir yanlışlık gördüğümüz takdirde, hemen, şu yanlış olmuştur, şu doğru olmuştur gibi itirazlara başlıyoruz. Umuyorum ki, Sayın Başkanımız, bu arkadaşlarımız için, özlük hakları da dahil olmak üzere, üzerine düşeni yapacaktır.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, sayın konuşmacı, maddelerle ilgili cezaî hükümleri dile getirdi. Şimdi, burada, şunu, özellikle ifade etmek istiyorum: Ben de aynı komisyondayım. Sayın Başkanımızla birlikte, komisyon üyelerimizin çoğunluğuyla, bu İş Yasa Tasarısının cezaî hükümleri gitti, Yüce Genel Kurula indi, tekrar geri çektiniz, komisyonda bir daha görüştük. Her nedense, ikinci görüşmede, cezalar yüzde 50 aşağıya indirildi. Önce niye böyle oldu, sonra niye böyle oldu!.. Bazen, bir şey söylediğimiz zaman, acaba, hep bizi, işverenlerle yakın ilişki kuruyoruz, sözüyle itham ettiğimizde rahatsız oluyorsunuz. Peki, ne oldu komisyonda, birinci dönemde hemen hepsi geçti de, ikincide yüzde 50, yarıya düştü, nereden geldi bu haber?! Ne oldu, kim baskı yaptı?!

Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, bir konuyu da özellikle bilginize sunmak istiyorum. Şimdi, bu yasaya göre, bu yasa çıktıktan sonra, güçlü bir sendika yok, örgütlü toplum yok. Çalışanlar, işverenin kaderine, kısmetine, insafına teslim ediliyor. Hangi işçi cesaret alacak da, bu işsizlik ortamında "şu madde uygulandı, şu madde uygulanmadı" diye şikâyet edecek; oraya müfettiş gelecek, müfettiş tespit edecek, ceza kesecek, işveren de ödeyecek! Bunu yapacak şu anda bir işçi yok; işçi kendisinde bu gücü göremiyor. İşçinin örgütlendiği sendika da olmayacak! O zaman, oraya yazın, yazın durun; istersen 500 yaz, istersen 1 000 yaz; fark etmez.

Biraz önce değerli arkadaşlarım söyledi, 63 üncü madde, 68 inci madde, 69 uncu madde; bunlar cezaî müeyyideleri kapsayan maddeler. Komisyondan önce 1 milyar lira hüküm itibariyle geçti. Diğer telafi çalışma, kısa süreli çalışma 200 000 000 lira idi, onu da 100 000 000 liraya indirdiler; yarı yarıya gitti.

Şimdi -nasıl olsa uygulanmayacak- siz de bir müfettiş göndermeyeceksiniz, işçi de şikâyet edemeyecek, sendika da yok, isterseniz hepsini kaldırın!  Biraz önce arkadaşlarımın, bu maddede hiçbir değişiklik yok, tıpkı geldiği gibi, bunun üzerinde niye konuşuyorsunuz, dediği gibi... Kusura bakmayın, bence, bunlar uygulanmayacak maddelerdir. Bunun uygulanması için, orada...

MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) - Sendika ağalığını kaldırıyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - ...Evet sendika ağası lazım.

MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) - Onu kaldıracağız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Sendika ağası olmak kusur değil, suç değil; işverenlere kölelik yapmak, uşaklık yapmak suçtur. Aldın mı cevabını şimdi?!

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?..Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "İşin düzenlenmesine ilişkin hükümlere aykırılık" başlıklı 104 üncü maddesindeki "yüz milyon lira" ibaresinin "üçyüz milyon lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Bayram Ali Meral

Enver Öktem

 

İzmir

Ankara

İzmir

 

İzzet Çetin

M. Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

 

Kocaeli

Eskişehir

Bursa

 

Feridun Fikret Baloğlu

 

Mehmet Nuri Saygun

 

Antalya

 

Tekirdağ

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum; bu önerge en aykırı önergedir, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73'e 1 inci ek İş Kanunu Tasarısının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.

Madde 104'ün son kısmında birinci paragrafın sonunda "beşyüz milyon lira" ibaresinin çıkarılarak "asgarî ücretin üç katı" ibaresinin, son paragrafın son bölümünde "yüz milyon lira" ibaresinin çıkarılarak "asgarî ücretin yarısı kadar" ibaresinin konması.

 

M. Cevdet Selvi

Mustafa Gazalcı

Hasan Aydın

 

Eskişehir

Denizli

İstanbul

 

Bayram Ali Meral

Ali Kemal Deveciler

Salih Gün

 

Ankara

Balıkesir

Kocaeli

 

 

İzzet Çetin

 

 

 

Kocaeli

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, Genel Kurulu kısaca bilgilendirmek istiyorum.

Bu maddelerin, daha önce yürürlükte olan cezaları 104 000 000 iken, şu anda 500 000 000'a çıkmış. Bunların bazıları madde başına, bazısı kişi başına uygulanacak cezalardır; artı, yeniden değerlendirme oranında her zaman artırılmaları da mümkündür; bu sebeple, önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Teklif sahipleri önergeleri üzerinde konuşacak mı?

HASAN AYDIN (İstanbul) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydın.

Süreniz 5 dakika.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; arkadaşlarımın, üstelik de, gitmek üzere bekleyen arkadaşlarımın, özel bu durumda, konuşma noktasındaki ısrarımız noktasında sıkıldıklarının farkındayım.

Değerli arkadaşlarım, ben, burada, Sayın Bakanımızın ifade ettiği "artırılabilir" sözcüğünün... Artırılabilir tabiî; ama, nasıl artırılacak? Bu, kanun olduğu için, her seferinde 100 000 000'un 200 000 000, 200 000 000'un 300 000 000 olabilmesi için, Meclisin toplanıp yasa değiştirmesi gerekiyor.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Yok, yok; hayır.

HASAN AYDIN (Devamla) - Kanun maddesi değil mi efendim bu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Vergi Usul Kanununa göre artırılıyor.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Vergi Usul Kanununa göre artırılıyor.

HASAN AYDIN (Devamla) - Sürçülisanım varsa düzeltiyorum. Vergi Usul Kanuna göre, eğer bir tebliğle falan düzelebilecekse, belki bunu bir miktar daha yumuşatabiliriz.

Burada, özü itibariyle benim yaklaşma tarzımın şu olduğunu söylüyorum yasa tekniği açısından: Şimdi, çağdaş ülkelerde, demokrat ülkelerde yasalar yapılırken, esas itibariyle, yasanın tarafı olan... Yasa, toplum içinde bir düzenleme; yani, toplumun ortak bir noktada buluşması ve bütün toplum kesimlerinin, toplum bireylerinin ortaya çıkmış olan bu kanunu uygulaması. Sadece bu yasa açısından değil, bundan önce çıkan yasalar açısından da, sanıyorum, bundan sonra çıkacak olan yasalar açısından da, yasanın doğrudan ilgili olduğu kesimlerin, yasanın doğrudan kendisini etkileyebileceğini düşünmüş olduğumuz kesimlerin direkt işin içinde olmadıkları gerçeği var. Daha önceki konuşmalarımızda, bu yasaya, esas itibariyle, tarafların katılmadığını, taraflardan birinin hâkim hale geldiğini söyledik. Hatta, Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarımızın -iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız da başta olmak üzere- birçoğunun, aslında, ikili ilişkilerde konuştuğumuzda farklı düşündüğünü, bu tasarının birçok maddesine aynen bizim gibi katılmadıklarını, bu tasarının birçok maddesini bizim gibi adil ve adaletli bulmadıklarını biliyoruz; çünkü, Parlamentoda, geçmişte işverenlik yapmış, işçilik yapmış birçok arkadaşımızın -iki parti grubu içerisinde de var- bu tasarının maddelerini tek tek değerlendirdiklerinde, katılmadıklarını; daha önce tarif ettiğim gibi, işverense kendisini tarif etmediğini, işçiyse yine kendisini tarif etmediğini; kısacası, Parlamentoda bu kesimleri temsil eden ve bu kesimlerin desteğini alarak gelmiş olan arkadaşlarımızın -ki, bunlar, elbette ki, kendi kesimlerini daha iyi tanıdıklarından, onların sorunlarını daha iyi bildiklerinden, onları mantıken objektif olarak daha çok temsil etmektedirler- yani, burada yasanın muhatabı olan, milletvekili olan ama belki hâlâ işyeri olan, milletvekili olan ama belki kendisi bir fabrikada, bir işyerinde çok yakın süre -üç sene, beş sene- önce çalışmış olan arkadaşlarımızın katılmamış olduğu, katılamayacağı yasa maddelerinin olduğunu biliyoruz; yani, şu anda, ben burada konuşurken, sizler de orada bana bakarken, göz göze geldiğimiz bazı arkadaşlarımızla mutabıkız, beraber düşünüyoruz; ama, el kaldırırken beraber düşünemiyoruz. Ben, burada, bu inceliğin, mutlaka çözülmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani, bu Parlamentoda, şöyle bir gelenek olmamalı: Bu Parlamentoda, iki siyasal partinin farklı önermeleri halinde, siyasal parti üyelerinin, farklı düşünmelerine rağmen, aynı parti içerisinde, el kaldırma gibi bir mecburiyetlerinin olmaması gerektiği, partinin genel doğrultusunun tersine el kaldıran milletvekilinin -tırnak içinde söylüyorum- "hain" olmaması gerektiği, disiplin, ahlak anlayışını bozmamış olması gerektiği ortak kavramını oturtmamız gerekiyor. Ben, burada, açıkça ifade etmeliyim ki, büyük ölçüde, partinin genel doğrultusuna, genel bakışına ters düşmemek uğruna, yani, bunun, bu çıkan yasalardan daha çok önemli olduğunu varsayarak ya da insanın kendisini öyle inandırmasından kaynaklanan bir davranış biçiminin olduğunu da görüyorum. Bu, bugün, bu yasalar için söz konusu.

Değerli arkadaşlarım, dün, savaşı konuştuğumuz zaman gördük ki, partinin yarattığı bu genel teamüller "arkadaşlar, biz böyle düşünmüşsek, bir önerge gelmişse, önerge komisyondan gelmişse, hükümetimiz böyle düşünüyorsa, komisyonumuz böyle düşünüyorsa, o zaman milletvekili arkadaşlar böyle düşünmek zorundadır" gibi...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Yok, öyle değil.

HASAN AYDIN (Devamla) - ...belki konuşulmamış, belki karara bağlanmamış; ama, her birimizin, sanki, kafasında karara bağlanmış, konuşulmuş gibi yorum yaparak, öyle bir davranış içine girmesi, açıkça ifade etmeliyim ki, aslında, Adalet ve Kalkınma Partisinin faydasına olmamaktadır; ama, daha da önemlisi, ülkenin de faydasına olmamaktadır.

Ben, hiç olmazsa bundan sonra, bundan sonraki yasalarda, yasa yapma biçimini, yasanın kimler tarafından tartışılacağını, yasanın gerçek doğrularının, reel doğrularının, kimlerin kanalıyla Parlamentoya gelirse daha az tartışma konusu olacağını, bir kere daha irdelememiz için, hiç olmazsa bu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN AYDIN (Devamla) - ...konuşmamın faydalı olabileceğini düşünüyorum; fazla zamanınızı almak istemiyorum.

Teşekkür ederim, sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "İşin düzenlenmesine ilişkin hükümlere aykırılık" başlıklı 104 üncü maddesindeki yüz milyon lira ibaresinin üç yüz milyon lira olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Oğuz Oyan

                                                                             (İzmir)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Katılmıyor.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

"Gerekçe:

Günümüz şartlarında etkili bir yaptırım gücü için para cezalarının artırılmasına ihtiyaç vardır."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinden 20 milletvekili arkadaşımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiği bir önergeleri vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının 104 üncü maddesinin oylamasından önce İçtüzüğün 57 nci maddesi uyarınca yoklama yapılmasını arz ve talep ediyoruz.

Şimdi, önergede imzası bulunan arkadaşlarımızın burada bulunup bulunmadıklarını arayacağım.

Sayın Haluk Koç?.. Burada.

Sayın İzzet Çetin?.. Burada.

Sayın Cevdet Selvi?.. Burada.

Sayın Zekeriya Akıncı?.. Burada.

Sayın Hüseyin Özcan?.. Burada.

Sayın Erol Tınaztepe?.. Burada.

Sayın Bayram Meral?.. Burada.

Sayın Mustafa Gazalcı?.. Burada.

Sayın Harun Akın?... Burada.

Sayın Halil Akyüz?.. Burada.

Sayın Hasan Aydın?.. Burada.

Sayın Tuncay Ercenk?.. Burada.

Sayın Hakkı Ülkü?.. Burada.

Sayın Ali Rıza Bodur?.. Burada.

Sayın Halil Ünlütepe?.. Burada.

Sayın Ali Arslan?.. Burada.

Sayın Cumhur Yaka?.. Burada.

Sayın Fahrettin Üstün?.. Burada.

Sayın Nail Kamacı?.. Burada.

Sayın Mustafa Özyurt?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda hazır bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - 104 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Sayın Bakana soru sorma hakkımı kullanmak için müracaatta bulunmuştum...

BAŞKAN - Sayın Çetin, İçtüzüğün ilgili maddesine baktık, bu görüşmenin önergelerden önce olması lazım; dolayısıyla, önergelerin görüşülmesini geçtiğimiz için, şu anda...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, bundan önce yapmış olduğumuz görüşmelerde "önergelerden sonra, oylamadan önce" demiştiniz; ona göre ayarlayıp, müracaat ettim.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bazen öyle bazen böyle...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bazen öyle bazen böyle olmaz; bir kuralı var. Ben, kurallara uygun olarak  müracaat ettim.

BAŞKAN - Sayın Çetin, önergelerden önce olması lazımdı; şu anda, önergelerden önce böyle bir işlem olmadı.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hayır efendim, İçtüzüğün 81 inci maddesi açık.

BAŞKAN - Evet, açıp okursanız, orada açık.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - "Kanun tasarı ve teklifleri..."

Sayın Başkan, isterseniz tamamını okuyayım.

BAŞKAN - Ben, zaten okudum, ondan sonra size cevap verdim.

Sayın milletvekilleri, 104 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

105 inci maddeyi okutuyorum:

İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümlere aykırılık

MADDE 105. - Bu Kanunun 78 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen yönetmeliklerdeki hükümlere uymayan işveren veya işveren vekiline alınmayan her iş sağlığı ve güvenliği önlemi için elli milyon lira para cezası verilir. Alınmayan önlemler oranında izleyen her ay için aynı miktar para cezası uygulanır.

Bu Kanunun 77 nci maddesi hükmüne aykırı hareket eden, 78 inci maddenin ikinci  fıkrasına aykırı olarak kurma izni ve işletme belgesi almadan bir işyeri açan, 79 uncu maddesi hükmüne aykırı olarak faaliyeti durdurulan işi izin almadan devam ettiren, kapatılan işyerlerini izinsiz açan, 80 inci maddesinde öngörülen iş sağlığı ve güvenliği kurullarının kurulması ve çalıştırılması ile ilgili hükümlere aykırı davranan; iş sağlığı ve güvenliği kurullarınca alınan kararları uygulamayan, 81 inci maddesine aykırı olarak işyeri hekimi çalıştırma ve işyeri sağlık birimi oluşturma yükümlülüğünü yerine getirmeyen, 82 nci maddesine aykırı olarak iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik eleman görevlendirme yükümlülüğünü yerine getirmeyen  işveren veya işveren vekiline beşyüz milyon lira para cezası verilir.

Bu Kanunun 85 inci maddesine aykırı olarak ağır ve tehlikeli işlerde 16 yaşından küçükleri çalıştıran veya aynı maddede belirtilen yönetmelikte gösterilen yaş kayıtlarına aykırı işçi çalıştıran işveren veya işveren vekiline beşyüz milyon lira para cezası verilir.

Bu Kanunun 86 ncı maddesi uyarınca işçilere doktor raporu almayan işveren veya işveren vekiline bu durumda olan her işçi için yüz milyon lira ve 87 nci madde gereğince çocuklara doktor raporu almayan işveren veya işveren vekiline bu durumdaki her bir çocuk için  yüz milyon lira para cezası verilir.

Bu Kanunun 88 inci ve 89 uncu maddelerinde öngörülen yönetmeliklerde gösterilen şartlara ve usullere uymayan işveren veya işveren vekiline beşyüz milyon lira para cezası verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 105 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten deneyimli bir devlet adamı olduğuna inandığım, kendi açıklamalarında benim gibi işçi çocuğu olduğunu ifade eden Sayın Bakan, bir söylemiyle, görüşülmekte olan bu tasarıyı, çağdaş ve çalışma yaşamımıza yenilikler getiren bir tasarı olarak nitelerken, diğer yandan da "ne yapayım, ben bu yasa tasarısını kucağımda buldum, yapacak bir şeyim yok" diyerek, gönülsüz savunabilmektedir.

Diğer yandan, Adalet ve Kalkınma Partili sendika kökenli milletvekili arkadaşlarımız, komisyonda -hatta ilk etapta, burada ilk 14 maddeyi görüşürken- bu tasarıyı hararetle savunurken, yavaş yavaş yaptıkları hatanın da farkına vararak, tekrar görüşülmesinde yarar görülen maddeler olduğunu belirtmektedirler.

Gerçekten, bu yasa tasarısı, bir avuç azınlık hariç, vicdan sahibi olan herkesin vicdanını sızlatmaktadır; Sayın Bakan ve Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri rahat değillerdir, huzurlu değillerdir. Sanıyorum herkes, çıkacak olan bu yasanın, ya Cumhurbaşkanından ya da Anayasa Mahkemesinden geri dönmesinden mutluluk duyacaktır; arkadaşlarımın "yeniden görüşülmesinde fayda vardır" diye düşündüklerini sanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısının önce komisyonlarda görüşülmesi sırasında, daha sonra da Mecliste görüşülürken, Cumhuriyet Halk Partisinin tüm eleştirilerine, yasaya katkı koymaya çalışan tüm iyi niyetli çabalarına rağmen, sanki bir ayetmiş, sanki bir tabuymuş gibi, efendim "9 uzman tarafından itinayla hazırlandı, taraflarca uzlaşmayla bu noktaya geldi, aman yasanın bütünlüğünü bozmayalım" anlayışı içinde, noktası-virgülü bile korunmaya çalışılmıştır; ama, ne hikmetse, özellikle komisyonda, sıra ceza maddelerine gelince, neredeyse, işverenlere yaptırım getiren cezaların tümü, yarı yarıya indirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, tasarının 7.3.2003 tarihli şekli ile son şekli, yani, 28.3.2003 tarihinde dağıtılan ve üzerinde görüşmekte olduğumuz şekli arasında -fark ettiniz mi, inceleme olanağı buldunuz mu, bilmiyorum- ceza maddelerine gelene kadar hiçbir değişiklik yapılmamıştır; ancak, sıra, ceza maddelerine gelince, çalışanlar lehine olan bu ceza maddelerinden vazgeçilmiş, indirimler yapılmıştır.

Uzmanlarca hazırlandığı iddia edilen ilk tasarıdaki "81 inci maddeye aykırı olarak, işyeri hekimi çalıştırma ve işyeri sağlık birimi oluşturma yükümlülüğünü yerine getirmeyen, 82 nci maddesine aykırı olarak iş güvenliği ile görevli mühendis ve teknik eleman görevlendirme yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverene ve işveren vekiline 1 milyar para cezası verilir" hükmü 500 000 000'a; 85 inci maddesinde, ağır ve tehlikeli işlerde 16 yaşından küçük işçi çalıştıran işverene, ilk tasarıda 1 milyar ceza varken, sonradan 500 000 000 liraya düşürülmüştür.

Değerli arkadaşlar, şimdi, siz, bu koşullarda işveren olsanız, bir hekime, bir mühendise ya da teknik elemana ortalama her ay 1 milyar lira maaş vermek varken, 500 000 000 lira ceza vermeyi göze almaz mısınız?!

Değerli arkadaşlarım, ILO rakamlarına göre, dünyada, bir günde   5 000 kişi iş kazalarında hayatını kaybetmekte, bir o kadarı da, belki de daha fazlasıyla, yaralanmakta ya da hasta olmaktadır. Tüm dünyadaki gayri safî millî hâsılanın yüzde 4'ü; yani, 1,25 trilyon doları iş kazaları ve meslek hastalıkları yüzünden kaybedilmektedir.

Ülkemizde güvenlik kültürü henüz oluşmamıştır. İşçilerimiz ücretin azalması kaygısıyla, işverenler de rekabet gücüyle ilgili birtakım temelsiz endişeler nedeniyle yeterli duyarlılığı göstermemektedir. Oysa, meslekî güvenlik ve sağlık sistemlerini geliştiren işletmelerin verimlilik alanında daha iyi performans gösterdikleri, ILO çalışmalarıyla kanıtlanmıştır; yani, meslekî sağlık ve güvenliğin daha üst düzeye çıkması ticarî açıdan da yararlıdır.

Dünya Ekonomik Forumu ve Lozan İş İdaresi Enstitüsü tarafından son dönemde gerçekleştirilen araştırmalara göre, uluslararası rekabet gücü yüksek olan ülkelerde, aynı zamanda, iş güvenliği ve sağlığı standardının da yüksek olduğu saptanmıştır; ancak, daha önce belirttiğim nedenlerle, ülkemizde bu konuda henüz yeterli bir bilinç oluşmamıştır. İşverenler, iş sağlığı ve güvenliği konusunda yaptığı harcamaları, gereksiz, maliyeti artıran yükümlülükler olarak görmektedir. Bu bilinç oluşana kadar, cezaî önlemlerle, iş sağlığı ve iş güvenliği sağlanmalıdır arkadaşlarım.

Açlık, yoksulluk nedeniyle çalışmak zorunda kalan 16 yaşından küçük çocuklarımızı ağır ve tehlikeli işlerde çalıştıran işverene bu maddeyle öngörülen ceza 500 000 000 liradır. Bir hekim olarak, büyük bir insanlık suçu işlediğine inandığım bu insanlara verilen 500 000 000 lira ceza sizce yeterli midir? Bu insanlara ne ceza verseniz azdır değerli arkadaşlarım. Bir milletvekili için, parti disiplini, grup disiplini, elbette önemlidir; ancak, ondan daha da önemlisi, insanlıktır, vicdan sahibi olmaktır, kul hakkı yememektir, kul hakkı yedirmemektir.

Değerli arkadaşlarım, önce, bu tasarının tümü için, ayrıca, bu madde için, özellikle bir kez daha düşünmenizi talep ediyor, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?..

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Konuşmayacağım efendim.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Grup adına, Çorum Milletvekili Agâh Kafkas konuşacak efendim.

BAŞKAN - Sayın Kafkas, buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok tarihî ve önemli bir tasarıyı konuşuyoruz ve tarihe tanıklık ediyoruz hep beraber; çünkü, bu ülkedeki çalışma yaşamını ilgilendiren, iş hukukunu ilgilendiren önemli bir çalışmayı birlikte sürdürüyoruz. Bu müzakereleri sürdürürken, halkımız, bizi, büyük bir dikkat ve titizlikle izliyor, hiçbir ayrıntıyı da gözden kaçırmıyor; sanki hayretle, dehşetle izliyor.

Yasanın dışında her şeyin konuşulduğu bir yasal düzlemi yaşıyoruz. Keşke, bu tasarıyı enine boyuna tartışabilseydik, bizim de eksiklerimizi, yanlışlarımızı doğru dürüst tespit ediyor olabilseydik. Bol bol slogan dinledik, bol bol karşılıklı ithamların tanığı olduk.

Demokrasi çok önemli bir kurum; hepimizin özen göstermesi gereken bir anlayış. Demokrasi bir yaşam biçimi. Parlamentoya ve siyaset kurumuna hep beraber sahip çıkmak gibi bir mecburiyetimiz var.

Öyle bir fotoğraf sergilendi ki burada...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Konuya gel, konuya!..

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Evet, evet... Aynen, bugüne kadar konuşulan konuyu konuşuyorum, bugüne kadar olan konuyu konuşuyorum...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Konu hakkında konuş!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Tam da oraya geliyorum, hem de öyle bir konuya geliyorum ki, bugüne kadar, burada, birilerini, emek dünyasının temsilcisi, mazlumun, mağdurun, işçinin, çiftçinin, köylünün, dar ve sabit gelirlinin temsilcisi olarak ilan edenler, her ne hikmetse, bu ülkenin o kesimlerinde yoklar! Mamak'ta yok Cumhuriyet Halk Partisi, AK Parti var!..

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Mamak'ta yüzde 29 oy aldık.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Siz, Çankaya sırtlarındasınız, Kadıköy'desiniz, Bebek'tesiniz. Alibeyköy'de yoksunuz, Alibeyköy'de!.. (AK Parti sıralarından alkışlar) Önce Alibeyköy'deki, Mamak'taki emekçiyle buluşacaksınız...

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Burası seçim meydanı değil Sayın Başkan!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Önce oradaki emekçiyle buluşacaksınız, ondan sonra o emekçinin dilini konuşacaksınız!..

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Yerel seçimlerde görüşürüz, yerel seçimlerde!

BAŞKAN - Sayın Kafkas, müsaade eder misiniz.

Türkiye Cumhuriyetinin her neresinde yaşarsa yaşasın, Türkiye toprakları üzerinde yaşayan bütün insanların oyları birdir; ister Çankaya'da, ister Mamak'ta olsun. Dolayısıyla, Mamak'ta da işçi var, Çankaya'da da var. Zaten Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar da, zaman zaman, AK Partinin o kesimden oy aldığını söylüyorlar. Onun için benim istirhamım şu: Yeni bir sataşmaya sebebiyet verip görüşmeleri uzatmayalım.

Buyurun efendim.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - 3 Kasım seçimlerinden önce böyle bir yasa yapacağınızı söyleseydiniz, oy alamazdınız!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sayın Başkanım, yalnız, bu sataşma çok soyut bir hal aldı. Birileri çıkıp, burada, ağzını doldurarak her şeyi söyleme hakkına sahip; bizde, aman sataşmaya neden vermeden konuşalım gibi, kendimizi kısıtlamak gibi bir durum var. Hiç kimseyi hedef almıyorum, hiç kimseyi küçük düşürmek gibi bir niyetim yok, asla da olamaz. Parlamentodaki, bu milletin seçtiği her bir temsilciyi önemsiyorum.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Biz de sizi önemsiyoruz.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Parlamentoda temsil edilen bütün siyaset kurumunu ve siyasî partilerimizi önemsiyorum ve birbirimize özenli olmak gibi bir mecburiyetimizin olduğunun da altını özellikle çizmek istiyorum; çünkü, burada, biz, haklı haksız, daha çok haksız, mesnetsiz bir şekilde yapılan tartışmaların sonucunda, siyaset kurumunu hep beraber yıpratıyoruz, hep beraber bindiğimiz dalı kesiyoruz.

O nedenle, bir defa, şunu herkes bilmelidir: Demin buradaki konuşan sevgili arkadaşım, parti disiplininden söz etti. Ben, burada, çıktım, parti disiplininin ötesinde, yüreğimin sesiyle, çok açık ve net bir şekilde "içime sinmiyor ve muhalefet edeceğim" dedim ve başından beri de bu maddelere oy vermedim.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Komisyonda ne yaptınız?!.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Komisyon raporuna, önündeki rapora bakarsan, benim imzam yok. Komisyonda da, yaşamımın her alanında da konuştuğumun hesabını veririm; yalnız, bakın, ben, sataşmak istemiyorum, Başkanımı dinlemek istiyorum. Bana sataşanın, cevabını layıkı veçhile alacağını biliyor olması lazım.

Bu yasa, önemli bir süreç. Bu yasayı birlikte çıkaracağız. Bizim Çorum'da bir laf vardır "kazın cücüğünü güzün sayarlar."

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Bizim Erzurum'da da var...

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Yani, bu, Anadolu'nun bu darbımeselidir; kazın cücüğünü güzün sayarlar.

Kimse merak etmesin: Biz, bu ülkede, mazlumdan, mağdurdan, bu milletten oy isterken, kimsesizlerin kimiyiz diye yola çıktık; bugün de kimsesizlerin kimiyiz, yarın da kimsesizlerin kimi olmaya devam edeceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar[!]) Yarın da kimsesizlerin kimi olmaya devam edeceğiz.

Emekçilere, bugüne kadar borcu olan bütün iktidarların borcu, devlette devamlılık esası gereğince, bizim borcumuzdur ve bu borçları ödemeye başladık, bundan sonraki süreçte de ödemeye devam edeceğiz.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Nema gibi mi?!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Doğrudur... Doğrudur...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Millet nümayiş yapıyor.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bakar mısınız Sayın Başkan, orada oturup, size laf atanlara söylediklerinizi yapmanızın çok şık olmadığını siz de biliyorsunuz. Niye aynı davranışı sergiliyorsunuz?!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sizden öğrendik...

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bakın, sevgili dostlar, biz, bu borçları ödemeye başladık, ödemeye devam edeceğiz.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Nemamızı alamadık Agâh Bey.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Alırsın... Alırsın... Sıran gelince alırsın... Bekle...

Düne kadar nemanın adı bu ülkede söylenemezken "nema da gündeme getirilebilir mi; krizin, bu kadar borcun olduğu, borç ve faiz sarmalı içerisinde olan bu ülkede nema gündeme getirilebilir mi" denildiği bir yerde; nema sorunu, hem de sosyal taraflarla uzlaşı içerisinde, el sıkışarak, çözümlenmiştir.

Şimdi, nemalara girmeyin. Zayıf olduğunuz yere girmeyin. Bakın, susun, dinleyin; kâr edersiniz.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Ne alakası var?!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Ben, burada, siyaset yapmak istemiyorum. Ben bu işi iyi bilirim. (CHP sıralarından gürültüler)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Ayıptır, burada siyaset yapmayın! Buraya siyaseti sokmayın!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sizin çıkıp burada söylediğiniz o yasanın bütün maddelerini satır satır bilirim; benim mesleğim bu; ama, biz meslektaşlar olarak, buradaki sendikacılar olarak çok iyi sınav vermedik, veremiyoruz. Yapmayın, etmeyin...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Kendi adına konuş!..

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bizim, sendikal hareketin önünü açmak gibi bir mecburiyetimiz var. Öyle bir sendikacı fotoğrafı veriyoruz ki, sendikaların örgütlenmesinin önünde de biz engel oluyoruz. Yapmayın allahaşkına...

NAİL KAMACI (Antalya) - Çok doğru...

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bu yasada içimize sinmeyen taraflar vardır. Demin arkadaşım dedi ki: "Parti disiplini..." Ben, burada, çıktım, açıkyüreklilikle "bu yasada temel maddeler olan şu konular içime sinmiyor ve partim bunları düzeltinceye kadar oy vermeyeceğim" dedim ve buradan, Cumhuriyet Halk Partisinden çok değerli arkadaşlarımız geldiler bana dediler ki: "Aynen senin söylediklerine katılıyoruz, tekriri müzakere yapalım, hep beraber destekleyelim." (CHP sıralarından gürültüler) Orada gelip bunu söyleyenler, bize hak verdiğini iddia edenler, parti disiplinini görünce niye sustular?!

BAŞKAN - Sayın Kafkas, bir dakika...

Saygıdeğer arkadaşlarım, hatibin konuşması tam anlaşılmıyor; lütfen, sükûnetle dinleyelim, konuşmasına fırsat verelim.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Kafkas sendikacıların hepsini aynı kefeye koydu, üzerime alınıyorum.

BAŞKAN - Bir dakika... Hatibin ne konuşacağına da siz karar vermeyeceksiniz ki, hatip kendisi konuşacak... Lütfen...

Sayın Kafkas, buyurun efendim.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Enver Öktem, bak, otur... Otur... Ben, bir meslektaşıma buradan cevap vermek istemiyorum; daha fazla hırpalamak istemiyorum. Yapma... Yapma... Dur durduğun yerde.

Dediler ki: "Biz, aynen katılıyoruz, tekriri müzakereye geleceğiz." Sonra, "AK Parti razı olmaz" dediler. Çok değerli arkadaşlarım geldi, Grup Başkanvekilimize gittik, "olmaz" dedi. Sonra, kendi içdinamiklerimizle konuştuk; "gelin, bu meselenin temelini birlikte çözelim" dedik; ama, "yok, tümünü geri çekerseniz olur" dediler. Niye; şov yapacaksınız, bu millet de şovu izleyecek öyle mi?! Bu iş bu kadar ucuz, bu iş bu kadar... Sizin yaptığınız şovu millet anlayacak.

Bakın, bu tasarı, yeni kurumlar ihtiva ediyor, yeni çalışma biçimlerini getiriyor. Avrupa'da bugüne kadar uygulanan, bizde gelişigüzel uygulanan kimi çalışma biçimlerini getiriyor ve bu çalışma biçimleri, bu ülkede yeni denenecek. Kimisi "bu çok iyi olacak" diyor, kimisi de "bu geldiği zaman büyük sıkıntılar olacak" diyor. Oysa ki, biz, bunu önlemek için Türkiye'de ilk defa demokratik katılımı sağlayacak bir düzenleme yaptık, sosyal taraflarla birlikte izleme komitesi kurduk.

HASAN ÖREN (Manisa) - Kendi kendinle çelişkiye düşüyorsun.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Burada AK Partinin çok güçlü bir grubu var. Bu yasa çıktıktan sonra, sosyal kesimlerle uzlaşarak takip edilecektir; aksayan taraflar da Yüce Meclis tarafından düzenlenecektir.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Şimdi düzenleyin.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bu Meclisten yasayı çıkarıp tatile gitmiyoruz ki; biz, işin başındayız. Bundan sonra da işin başında olmaya devam edeceğiz ve bu ülkedeki her sorun, her sıkıntı bizimdir; bizim boynumuzun borcudur ve çözmek de bizim ellerimizden olacaktır. Onun için, hiç merak etmeyin, bu yasa, kendi dinamikleri içerisinde uygulandığı takdirde sorunlar olacaksa, bu sorunların çözümü de, kendi mekanizması içerisinde izlenecek, takip edilecek ve yeri geldiği zaman da gerekli düzenlemeler yapılacaktır.

Ben inanıyorum ki, burada, Türkiye'deki emekçilerin feryadı oldum ve ben inanıyorum ki, AK Parti beni anladı. AK Parti beni anladı. AK Parti, emekçileri zaten seviyordu; AK Partinin emek dünyasıyla barışıklığı zaten vardı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Zaten, nereye giderseniz, bakarsanız, nerede emekçiler yoğun; AK Parti, orada, açık ara farkla bütün partileri ikiye katlamış. Nerede işçi yoğun; AK Parti, orada ikiye katlamış gidiyor ve ben inanıyorum ki, AK Parti, bundan sonra da, o insanların gözünün içine baka baka siyaset yapacak.

ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman) - Haklısın, bir saat daha konuş!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Hiç kimsenin endişesi olmasın; gözünün içine baka baka siyaset yapacağız. O nedenle, sevgili arkadaşlarım...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Cumartesi mitinge gel o zaman.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, cumayı, cumartesi karıştırmayın ayıp olur. Ayıp olur, ayıp...

Buradan, cumartesi günkü emekçilere sesleniyorum: AK Parti, onların sesini İzmir'de duymuştur, geçen cumartesi Abidei Hürriyette duymuştur, Abdi İpekçi Parkında duymuştur; zaten yüreğimizde hissediyoruz. Onların taleplerini yerine getireceğiz.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Böyle mi?!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Getireceğiz, hiç kimsenin endişesi olmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Ne zaman?

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Onun için, bakın, gelin, size dostça elimizi uzatıyoruz ve gelin, hep beraber burada...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Hangi maddeden sonra Agâh Bey; 105 inci maddedeyiz, bu saatten sonra el mi uzatılır?!

BAŞKAN - Sayın Kafkas, lütfen, Genel Kurula hitap edin; buyurun efendim.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Dün de elimizi uzattık; ama, görmediniz. Komisyonda şov yapıyorsun, burada şov yapıyorsun.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Ne alakası var.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Monolog yaparken diyalog kurulamaz.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Siz mi, biz mi?..

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Yani, maksat... Karşılıklı uzlaşmak var, başka...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kafkas, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Sen, burada, otuz yıldır uygulanan bir maddeyi, hafta tatili maddesini, laiklikle irtibat kuracak kadar bu işi istismar ediyorsan, burada hangi iyiniyeti arayacağız, hangi uzlaşmayı arayacağız?! (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) İçki yasağı dünyanın her tarafında vardır.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yapma allahaşkına!..

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bu madde de, yıllardır bu İş Yasamızda vardı. Şimdi "içkiyi yasaklıyoruz"a benzeyecek şeyleri koyarsanız... Bakın, bu neye benziyor biliyor musunuz. Bir Ördek Hasan Paşa varmış, kim hava bulutlandı derse, onu astırıyormuş. Niye; "sen bana ördek dedin." "Nasıl ördek derim yahu!" "Hava bulutlu, yağmur yağacak, yağmur yağarsa su birikir, su birikirse ördek yüzer, bana da ördek dedin!.." Bu kadar... Bakarsanız, bunun bile bir mantığı var, öyle, bir silsilesi var; ama, bu söylediğinizin, Ördek Hasan Paşanın anlayışından bile uzak olduğunu bütün Türkiye kamuoyu görüyor ve ibretle, dehşetle izliyor diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, aklıselime ve sağduyuya çağırıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kafkas, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 105 inci madde üzerinde kişisel söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili yönetmelikler uygulanmadığı zaman, onun yaptırımlarını düzenleyen bir maddedir. Arkadaşlarım burada söylediler. 1971'de çıkan kanunda ve daha önceki tasarılarda, oran olarak ağır cezalar verildiği halde, nedense, görüştüğümüz maddede, bu hafifletilmiş durumda.

Değerli arkadaşlar, 50 000 000 liralık ceza; bir yönetmelik maddesini uygulamadığı zaman, işverenin bir öğle ve akşam yemeği parası kadar bir ceza. 1971'de çıkan 1475 sayılı Yasada, yönetmelik maddesini uygulamadığı zaman verilen ceza 1 000 000 lira. O zaman, dolar 9 liraymış; o parayla 110 dolar alınabiliyormuş. Bakın, bugünkü parayla 1,5 milyardan daha fazla tutuyor. Şimdi, 50 000 000 nerede, o zamanki 1 000 000 nerede. Demek ki, burada, bir iyiniyet yok değerli arkadaşlar. Bakın, madde üzerinde söylüyorum. 1971'de bu yasayı yapanlar, gerçekten, işçiyi, emeği daha çok düşünüyorlarmış; ama, bugün, sembolik bir para cezası veriliyor; gerçekten, bunda iyiniyet aramıyoruz.

Yine, işyeri açtığı halde bildirmeyen kişilere verilen cezalar da çok semboliktir.

Gözden kaçan bir başka şey, 16 yaşını doldurmamış kişiler ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırıldığı zaman verilen cezadır; o da çok semboliktir.

Değerli arkadaşlar, bakın, bugün, görüştüğümüz yasa tasarısında "16 yaşını doldurmamış genç işçiler ve çocuklar..." deniliyor. Ben, eski yasaya baktım, orada "genç" kavramı yok. Sayın Bakanım, bunu birkaç kere söyledim, bir kez daha söylüyorum; burada, kavram kargaşası var. 18 yaşına kadar, Türkiye'nin imzaladığı Çocuk Hakları Sözleşmesine göre bütün insanlar çocuk. 16 yaşını doldurmamış bir çocuğun genç işçi olması olanaksızdır. Daha önceki maddelerde de vardı, eski yasada bu yok. Daha önce verilen tasarıda da "küçükler" deniyordu "çocuklar" deniyordu; ama, ne hikmetse, bu görüştüğümüz tasarıda "genç işçiler ve çocuklar" denilerek "genç" kavramı eklenmiş; sanki "genç" dersek hafifletici bir neden olacakmış gibi. Bir de akla şu geliyor; demek ki, 16 yaşından sonra bir çocuk ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabilir.

Değerli arkadaşlar, biz, Türkiye olarak, Çocuk Hakları Sözleşmesine imza attık. Sözleşme Resmî Gazetede yayımlandı ve yürürlüğe girdi; bu, içhukukumuzu bağlar. Bakın, 18 yaşına kadar çocuğun korunması gerekir, eğitilmesi gerekir; halk arasında bir deyim vardır, adam olması için okula verilir. Eskiden usta-çırak ilişkisi vardı. Bir kişi, mesleği ustanın yanında öğrenirdi. Hatta, çocuk ilköğretimi bitirdiği zaman, okumuş sayılırdı. 14 yaş sınır olabilirdi; ondan sonra yaşama atılırdı; ama, günümüzde böyle bir şey yok. Yarın, zorunlu eğitim 12 yıla çıktığı zaman -ki çıkacak, 1999'da şûrada karar aldık eğitimciler olarak- bu çocukların tümünü okula vermek zorundayız, meslekî ve teknik eğitim ağırlıklı okullara vermek zorundayız; ama, bu tasarıda, 14 yaşında, 15 yaşında, 16 yaşındaki çocukları çalıştırmaktan söz ediyoruz maalesef.

Türkiye çocuklar ülkesi, gençler ülkesi. Geleceğimiz, çocuklarımıza verdiğimiz değerle ölçülür; yani, onları, nitelikli, daha uzun, daha iyi eğitimden geçirirsek, geleceğimiz o denli parlak olacaktır; ama, bu tasarıda, 16 yaşından sonra insanların tehlikeli ve ağır işlerde çalıştırılabileceği izlenimi veriliyor; bu yanlıştır, buradaki "genç" kavramı yanlıştır.

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hocam, ek 1 dakika süre veriyorum size.

Buyurun efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - 23 Nisanda, dünyada çocuk bayramı kutlayan tek ülke olmakla övünüyoruz; onları buralara getiriyoruz, kimisini Başkanlık Kürsüsüne oturtuyoruz, kimisini bakan yapıyoruz, milletvekili yapıyoruz; o gün bitiyor, ondan sonra, haydi bakalım sanayie diyoruz, tarlaya diyoruz, sokağa diyoruz.

Değerli arkadaşlar -bu tasarıda beni en çok etkileyen- bakın, konu oy almak değil; çocuklar 18 yaşına kadar oy veremezler, o çocukların okuması gerekir. Burada yanlış olan, 2003 yılında düzenlediğimiz bu tasarıda, 18 yaşına kadar çocukların eğitimini düşünmemektir. O yüzden ben, bir yanlış yapıldığı kanısındayım. Bu tasarıya "genç" kavramı ekleyerek, 16 yaşından sonra, sanki ağır ve tehlikeli işlerde çalışabileceği izlenimini vererek, 50 000 000-100 000 000 lira gibi çok hafif cezalarla geçiştirerek çocuklarımızı kazanamayız.

Görev yapacaksak, iş yapacaksak, yasamız çağdaş olacak ve eğitimle çalışmanın bağını kuracağız; ama, bu yapılmıyor.

Değerli arkadaşlar, çocuklarımıza sahip çıkmalıyız, onları çalışmaktan çok, eğitime, okula göndermeliyiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hocam.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya, konuşacak mısınız?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, vazgeçtim.

BAŞKAN - Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ersin Arıoğlu?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin, İçtüzüğün 81 inci maddesi çerçevesinde, Sayın Bakan tarafından yanıtlanması istemiyle ilgili olarak, soru-cevap hakkını kullanmak istiyor.

Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Bakanım, bundan önceki maddelerin hepsi de, aşağı yukarı, parasal cezalara ilişkin düzenlemeler. Esasında, daha önce sormam gerekirdi; ama, biraz evvel yaptığınız kısa konuşmada -bir önceki maddede söylediğiniz rakam da buna benzer bir rakam- "1 500 000 lirayı, 100 000 000 liraya, 150 000 000 liraya çıkardık" dediniz.

Sayın Bakanım, şimdi, izninize sığınarak söylüyorum. Gerçekten, sık sık, bu tasarıyı kucağınızda bulduğunuzu söylüyorsunuz. Ben de içtenlikle söylüyorum; yüz hatlarınızdan, sizin de ne kadar üzgün olduğunuzu anlıyorum; onun için, sizi de üzmek istemiyorum ama...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Üz, üz; hiç fark etmez.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben, bu para cezalarının sürekli olarak değerini yitirmemesi, bir anlam ifade edebilmesi açısından ve İş Yasası Tasarısında, belki, cezalarla ilgili maddelerin, bir daha düzenlenmeye ihtiyaç olmayacak tarzda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, cezaların, asgarî ücrete göre düzenlenmesini istedik; yani, sizin önerdiğiniz rakamlara çok yakın. Örneğin, 750 000 000 lira için asgarî ücretin 4 katı dedik, 500 000 000 liraya için de 2 katı dedik; bunlar, sizin önerdiğiniz rakamların 10 000 000-15 000 000 lira üzeri idi. Bunu, kabullenmediniz, neden acaba?

İkincisi; siz "bu tasarıyı kucağımızda bulduk" diye sık sık söylüyorsunuz. 365 kişilik grubu olan bir siyasal partinin içerisinden çıkan hükümetin, bu tasarıyı kucağına atan güce karşı direnememesini ve 3 Kasım öncesi söylemlerinin tersi birtakım uygulamalara girmesini nasıl izah edebileceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Soru-cevapta bir sınır var mı?

BAŞKAN - Soru-cevap süresi 10 dakika Sayın Bakanım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu ceza hükümlerine ilişkin bölümde, para cezaları konusunu belki açıklığa kavuşturmamız lazım, Sayın İzzet Çetin'in sormuş olduğu soru vesilesiyle.

Değerli arkadaşlarım, burada, takdir edilen veyahut da öngörülen cezalar, kişi başına veyahut da ihlal edilen olay bazınadır; yani, şöyle zannedilmesin ki, işletmeye bir kez 500 000 000 lira ceza değil, yani, orada, diyelim, hakkı ihlal edilen 10 işçi varsa, 10'u için de ayrı ayrı 500 000 000 lira ceza söz konusu veyahut da 3 tane elektrik düğmesi, açık kablo ve sair iş sağlığı ve güvenliğini ihlal eden her olay bazına da bu 500 000 000 lira cezanın takdir edilmesi söz konusu.

Ayrıca, daha önceki konuşmamda da ifade ettim; bunun, her yıl artan değerler oranında Vergi Usul Kanununa göre de artırılması söz konusu.

Asgarî ücreti sordunuz. Asgarî ücretin bu tür idarî para cezalarına endekslenmesi, bizim sistemimize pek uygun değil, o sebeple tercih edilmedi.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Sayın Çetin, soru soracak mısınız yine?

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN- Buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Şimdi, Sayın Bakanım, tabiî, ikinci sorumdan kaçınıyorsunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Hangisi?..

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Tekrar edeyim: Sık sık, bu yasayı kucağınızda bulduğunuzu söylüyorsunuz. 367 kişilik grubu olan bir siyasal partinin içinden çıkan hükümetin bu yasayı kucağına atan güce karşı direnememesi ve 3 Kasım öncesi söylemlerine ters düşerek buna boyun eğmesinin altında yatan nedir; onu merak ettim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Şimdi, tabiî, hepimiz yorulduk, zihinlerimiz de yorgun. Ben, birkaç kez, bunu, yüce kürsüden de ifade ettim; ama, bir kez daha, belki akılda kalır umuduyla, izninizle ifade etmek istiyorum.

Bir kere, güce boyun eğme, güce teslim olma, dayatma gibi, bu sözleri, bu Parlamento çatısı altında, ne sizin Grubunuza ne bizim Grubumuza ne de Hükümete kesinlikle yakıştırmıyorum. Burada, herkes, yüce milletimizin oylarıyla seçilmiş ve sorumluluğun sadece halka ait olduğunun bilincinde olan insanlar. Bunu, bir şablon cümle olarak söylemiyorum, bunu, bütün içtenliğimle söylüyorum. Yani, şu tasarıda, süreci anlattım; ama, bu tasarının çıkması, yürümesi, devam etmesi konusunda, ne Bakanlığıma ne Hükümetime bu şekilde bir baskı mümkün değildir; yani, olsa da kabullenmemiz mümkün değildir.

Benim, burada, Çalışma Bakanı olarak düşüncem şu idi: İş Güvencesi Yasası çıkmış ve yürürlük tarihi 15 Marta ertelenmişti. Siz de biliyorsunuz ki, İş Güvencesi Yasası ile İş Yasası bir bütündür ve 15 Marta ertelenirken, bu iki yasanın eşzamanlı olarak çıkarılması fikri bütün taraflarca benimsenmişti. Bizim, İş Yasasını, Bakanlar Kurulundan, getirip Yüce Meclise sunmamızın nedeni, öncelikle, iş güvencesiyle olan irtibatını kurmaktır. Eğer, İş Yasasını biz Yüce Meclise göndermeseydik, iş güvencesinin akıbeti belirsiz olurdu. Ben, iş güvencesiyle ilgili görüşmelerde de bunu ifade ettim. Yani, benim, Çalışma Bakanı olarak İş Yasasını bir an önce Meclise getirmemin en temel nedeni budur. İş güvencesiyle ilgili yasada paralellik kurmak ve haksız feshe karşı işçimizi koruyan hükümleri de İş Yasasının içerisine monte etmektir. Bunun dışında, gruptu, çıkardı, şuydu, buydu... Bunlar, bizim gündemimizin dışında olan işlerdir. Onun için, siz, rahat olun; yani, bu konuda, ne Bakanlık olarak  ne Grup olarak ne Hükümet olarak "bir siparişin yerine getirilmesi" gibi ucuz bir anlayış içerisinde değiliz. Bu 365 kişilik Grup inşallah, bu ülkede çok büyük değişiklikler yapacak, ülkenin önünü açacak reformlara imza atacak.

Tabiî, bu tasarıdaki görüşlerinizi saygıyla karşılıyorum. Siz, yıllardır sendikacılığa hizmet etmiş arkadaşlarımızsınız; yani, insanların, kendi meslek kuruluşlarına olan mensubiyetini saygıyla karşılarım; ama, ben de diyorum ki, biz Parlamentoyuz, biz, resmin tamamını görmek zorundayız. Evet, ben de, sizinle, sendikal hakların, sendikal hareketin gelişmesi konusunda hemfikirim ve önümüzdeki dönemde, Türkiye'de sendikacılığın gelişmesi konusunda ne yapacaksak, hep birlikte yapalım. Şu kanun çıktıktan sonra, bütün sendikacı arkadaşlarımdan rica ediyorum, bir Meclis araştırması önergesi verin -hepiniz buradasınız, bu işin uzmanı arkadaşlarsınız- yatıralım Türk sendikacılığını masaya, uzmanlar çağıralım, Avrupa'daki uygulama nedir, trend nedir; sendikacılığa, eğer, bir nebze faydamız olursa, ben de bundan memnun olurum.

Teşekkür ederim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 3 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce, geliş sıralarına göre okutacağım, sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümlere aykırılık" başlıklı 105 inci maddesinin birinci bendindeki "elli milyon lira" ibaresinin "yüzelli milyon lira" olarak, ikinci bendindeki "beşyüz milyon lira" ibaresinin "üç milyar lira" olarak, üçüncü bendindeki "beşyüz milyon" ibaresinin "üç milyar lira" olarak, dördüncü bendindeki "yüz milyon lira" ibaresinin "üçyüz milyon lira" olarak, yine, dördüncü bendindeki "ikiyüz milyon lira" ibaresinin "altıyüz milyon lira" olarak, beşinci bendindeki "beşyüz milyon lira" ibaresinin "üç milyar lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Bayram Ali Meral

Cevdet Selvi

Feridun Fikret Baloğlu

 

Ankara

Eskişehir

Antalya

 

Mehmet Küçükaşık

 

M. Nuri Saygun

 

Bursa

 

Tekirdağ

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarısının 105 inci maddesinde yer alan "yönetmeliklerdeki" ibaresinden önce "tüzük ve" ibaresinin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

İdris Naim Şahin

İnci Özdemir

 

 

Bursa

İstanbul

İstanbul

 

 

Fehmi Öztunç

 

Ali Öğüten

 

 

Hakkâri

 

Karabük

 

BAŞKAN - Üçüncü ve maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73'e 1 inci Ek İş Kanunu Tasarısının 105 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

1 inci paragraf; "elli milyon lira" ibaresi yerine "asgarî ücret kadar",

2 nci paragraf son bölümde; "beşyüz milyon lira" ibaresi yerine "asgarî ücretin üç katı",

3 üncü paragraf son bölümde; "yüz milyon lira" ibaresi yerine "asgarî ücret kadar",

4 üncü paragraf; "beşyüz milyon lira" ibaresi yerine "asgarî ücretin üç katı" ibaresinin konulması.

 

Hasan Aydın

İzzet Çetin

Muharrem Doğan

 

İstanbul

Kocaeli

Mardin

 

Ali Kemal Deveciler

Salih Gün

Bayram Meral

 

Balıkesir

Kocaeli

Ankara

 

 

Mustafa Gazalcı

 

 

 

Denizli

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, önergem üzerinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Aydın, buyurun.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öyle zannediyorum ki, Antalya'ya gidiş saatinize kadar buradasınız. Burada uzun konuşmamız, en fazla bir maddenin eksik veya fazla çıkması anlamına geliyor; bu nedenle, sabrınızı istirham ediyorum. (Gülüşmeler)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sizden anlayış, bizden sabır!..

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Sizin Genel Başkanınızın seçim bölgesine gidiyoruz.

HASAN AYDIN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben, buraya çıkıp, gerçekten, bu yasanın hazırlıksız olduğunu, önceden üzerinde çalışılmadığını ifade ederken, her okuduğumda, şahsen, ben, yeni bir eksiklik, yeni bir hazırlıksızlık daha görüyorum. Yani, hakikaten, önceden bu yasa üzerinde ciddî olarak çalışılmış olsaydı ya da milletvekili arkadaşlarımız, şu anda yaptığımız gibi... Aslında, biz, şu anda, bir bakıma, yasa üzerinde görüşmelerden çok, sanki, şu aradaki tablo, yasanın taslak olmadan önceki yapmamız gerekeni yapıyoruz; ama, bunda da suç, şahsen bizim değil.

Bakınız, bu 105 inci maddede inanılmaz derecede çatışma ve çelişkiler var, ceza mantığında çok önemli yanlışlar var, caydırıcı olma mantığında çok önemli yanlışlar var.

Şimdi, mesela, maddenin bir paragrafında şunlar sıralanıyor: Kurma izni ve işletme belgesi almadan bir işyeri açan, faaliyeti durdurulan işi izin almadan devam ettiren, kapatılan işyerlerini izinsiz açan, iş sağlığı ve güvenliği kurullarının kurulması ve çalıştırılması ile ilgili hükümlere aykırı davranan, iş sağlığı ve güvenliği kurullarınca alınan kararları uygulamayan, işyeri hekimi çalıştırma ve işyeri sağlık birimi oluşturma yükümlülüğünü yerine getirmeyen, mühendis veya teknik eleman görevlendirme yükümlülüğünü yerine getirmeyen vesaire...

Şimdi, bir işveren düşünün, bu söylemiş olduklarımızın tümünü aynı anda ya da ayrı ayrı yerine getirmiyor. Buradaki caydırıcı madde şu: İşverene veya vekiline 500 000 000 lira para cezası... Değerli arkadaşlar, ne kadar süreyle?.. Başka yerlerde var çünkü. Mesela, bir maddede, hükümlü çalıştırmayan, özürlü çalıştırmayan varsa her ay deniliyorken; başka bir maddede de, her işçi başına deniliyorken, böyle bir hazırlıksızlık nedeniyle, pekâlâ... Öyle bir işyeri tarif edilmiş ki; yani, bu işverene bırakın 500 000 000 lira para cezası verilmesini, böyle bir işyerini açan, böyle bir işyerini ayakta tutan işverenin, doğrudan savcılığa götürülüp, yargılanması ve tutuklanması gerekir; çünkü, burada söz konusu edilen suçlar, kapsamlı, sorunlu ve ciddî suçlardır; işyerini izin almadan açmış, sağlık koşulları uygun değil, çalıştırması gereken elemanları çalıştırmıyor... Kısacası, tarif edilen suç ve ceza kapsamına giren tanımlar... Bunlar varsa eğer; yani, bu noktada işveren böyle davranıyorsa, bu yükümlülükleri yerine getirmiyorsa, burası işyeri değildir, burası işyerinden başka her şeye benzer deniliyor  -öyle anlaşılıyor- ve burada hiçbir zorunluluk getirilmiyor; sadece "500 000 000 lira para cezası verilir" deniliyor. O 500 000 000 lira para cezası da bir yıllık mıdır, üç aylık mıdır, bir günlük müdür, bir haftalık mıdır, belli değil. Yani, bu madde pekâlâ şöyle yorumlanabilir: Ben 500 000 000 lira para cezasını verdim arkadaş -böyle bir işveren düşünün- dolayısıyla, bu suç saydığınız bütün isnatları kullanabilirim, devam ettirebilirim. Hiçbir engeli yok, önünde hiçbir sorumluluğu yok.

Değerli arkadaşlar, böyle yasa olur mu?! Yani, bir başka maddede, siz, 500 000 000 lira, 600 000 000 lira gibi cezaları koyarken, işin ruhuna aykırı, işin esasına aykırı, bir işçinin çalışmasının mümkün olmadığı, bir işverenin böyle bir işyerini çalıştırmaması gerektiği noktasında bir işe koyabileceğiniz ceza 500 000 000 lira olabilir mi; olmaması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, yani, bu madde bile, bu maddenin okuduğum bölümleri bile, tek başına, milletvekili arkadaşlarımızın bu işi inceleme fırsatı bulamadıklarını, hatta, Komisyon üyelerimizin bu işi inceleme fırsatı bulamadıklarını gösteriyor. Burada her şeyi kötü niyetle yorumlamamıza gerek yok; çünkü, ben, gerçekten de, kesinlikle, yüreğimle, samimiyetle ifade etmek istiyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımızın, bilerek ve isteyerek, böyle bir maddenin Meclise gelmesini isteyeceklerini ve böyle bir madde Meclisi geldiği zaman da, el kaldırıp bu maddeye "evet" diyeceklerini sanmıyorum. Burada öyle gözüküyor ki, bizim -yine, özellikle, tırnak içinde söylüyorum- geleneksel, oturmuş, maaşını alan, keyfi yerinde olan, kitap karıştırmayan, dünyadaki başka koşulları bizim ülkemizle mukayese etmeyen, eski yasaları önüne alıp alelacele hazırlayan, nasıl olsa, koca koca kitapçıklar olduğu için, komisyonlar da, bakanlar da bunları inceleme fırsatı bulamaz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN AYDIN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Aydın, buyurun.

HASAN AYDIN (Devamla) - ...diyen bazı bürokratlar -ben burada ifade etmek isterim ki, böylesine, çalışan, ülkesine hizmet eden bürokratları tenzih ederek söylüyorum- bu ülkenin bu noktaya gelmesine, batmasına sebep olmuş bazı bürokratlar, masa üzerinde, büyük bir sorumsuzlukla hazırlayıp, Meclisin çalışma yöntemini, böylesine, koca koca kitapçıkları araştırma ve denetleme imkânı olmadığını bilerek, belki de, kim bilir, bir gafletle, kendileri bile farkında olmayarak, bu maddeleri önümüze sürebilmekte ve iki siyasal partiyi -iktidar partisini ve anamuhalefet partisini- tartıştırabilmekte ve bu maddeler konusunda farklı düşünceleri ortaya koyabilmektedir.

Lütfen, arkadaşlarımız, bu yönüyle dikkat ederek bu maddeye baksınlar diyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümlere aykırılık" başlıklı 105 inci maddesinin birinci bendindeki "elli milyon lira"  ibaresinin  "yüzelli milyon lira" olarak, ikinci bendindeki "beşyüz milyon lira" ibaresinin "üç milyar lira" olarak, üçüncü bendindeki "beşyüz milyon  lira"  ibaresinin "üç milyar lira" olarak, dördüncü bendindeki "yüz milyon lira" ibaresinin "üçyüz milyon lira" olarak, yine, dördüncü bendindeki "ikiyüz milyon lira" ibaresinin  "altıyüz milyon lira" olarak, beşinci bendindeki "beşyüz milyon lira" ibaresinin "üç milyar lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Oğuz Oyan

                                                                             (İzmir)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE,  ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahibi arkadaşlardan,  Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce, Adalet ve Kalkınma Partili sevgili milletvekili arkadaşımızın konuşmasına istinaden bir sataşmadan dolayı söz isteyecektim; ama, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın Antalya'ya daha geç kalmamaları için, bu önerge üzerinde söz almayı uygun gördüm. O bakımdan, herhalde, bir teşekkürü hak ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir de, Genel Başkanımızın memleketine ve başarılı bir Belediye Başkanımızın şehrine gideceksiniz. Gönül arzu eder ki, Türkiye'deki bütün iller, bütün ilçeler, en az Antalya kadar başarılı bir yönetim ve modern bir şehir olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlarım, genelde maddelerin içeriğine esas olan konuları konuşmaya gayret ediyoruz; ama, Sayın Agâh Beyin konuşması, maddeyle hiçbir alakası olmadığı için, bizim de böyle bir konuşmaya hakkımızın olduğunu düşünerek söz almış bulunuyorum.

Tarihî ve önemli bir yasa konuştuğumuzu ve bu yasanın tarihe tanıklık eden bir yasa olduğunu ifade eden konuşmasına teşekkür ediyorum; ama, ben, gerçekten tarihî ve önemli bir yasanın ve tarihe tanıklık eden bir yasanın, anlaşılmış olduğuna tereddütle bakıyorum. Slogan söylendiğinden, sloganlardan bahsedildiğinden söyleniyor... Sevgili arkadaşlarım, günlerdir konuştuğumuz her maddeye bir katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Bu maddedeki olumsuzluklara işaret etmeye, bu olumsuzlukları düzeltmeye çalışıyoruz; ama, bizim konuştuklarımızın, bizim anlatmaya çalıştıklarımızın bir slogan şekliyle algılanmasını bir önyargı olarak algılıyorum.

Demokrasi... Demokrasinin gereği bu. Demokrasi olan bir şehirde, demokrasiyle yönetilen bir ülkede mutlaka biz bu kürsülerde konuşacağız. İşte demokrasinin işareti bu. Bu kürsüden, biz, demokratik hakkımızı kullanıyoruz.

"Siz yoksul kesimlerde yoksunuz" diye bir hitabı oldu. Ben bu konuşmalara Agâh Beyin cevap vermesini isterim. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin kuruluşunda da var, Türkiye'nin kurtuluşunda da var; Türkiye'de bugün de var, yarın da olacak. Cumhuriyet Halk Partisinin bugün yoksul kesimlerde olmamasının sebebini, siz, eğitimde, sağlıkta, adalette, insanların gelecek korkusu yaşadığı bir ülkede popülist siyasetler ve politikalar üretirseniz, gerçekleri söyleyen ve bu gerçekleri anlatmak için mücadele eden bir siyasî anlayışın, ülkedeki insanların bireysel kurtuluş mücadelesi içinde sizlere yöneldiğini görürsünüz.

Haksız ve mesnetsiz tartışmalardan bahsediliyor. Hangisi haksız, hangisi mesnetsiz?! Konuştuğumuz konuları haksız ve mesnetsiz olarak algılamak son derece ciddî bir hatadır. Kimsesizlerin kimi olduğunu ifade eden bir değerli arkadaşım -yine aynı arkadaştan bahsediyorum- kimsesizlerin kimini ifade ederken, 3 Kasım öncesi söylenenleri bugün burada tekrar hatırlayıp, kulaklarında çınlatıp, bunları burada söylerken bir dikkat etmesi gerekiyor.

Ne oldu?.. Konut Edindirme Yardımı Fonu var. Bu fondaki paranın ne olduğundan haberiniz, bilginiz var mı? Bu para ne olacak? Nema konusundaki ödemelerle ilgili ciddî sıkıntılar, problemler var. Bu sıkıntıları, problemleri nasıl yok kabul edersiniz?!

Ziraatçıların faiz borcuyla ilgili, ertelemeyle ilgili ve bunların taksitlendirilmesiyle ilgili ciddî önerilerimiz var. Bunlar da yine sizlerin oylarıyla yok kabul edildi, reddedildi.

Bağ-Kurluların durumu belli, özelleştirme mağdurlarının durumu belli.

Pardon, affedersiniz, siyaset yapıyorum şu anda; ama, bu siyaset topunu, maalesef, sendikacı arkadaşımız attı. O sendikacı arkadaşımız ki "bu maddedeki, bu kanun tasarısındaki bazı eksik ve noksanlıklara rağmen" diye bizlere hitap etti.

Sevgili arkadaşlarım, bir tütündeki kota fazlası tütünün ne olacağını bugün hâlâ tütüncülerimiz bilmiyor. Bir pamuk priminin ne zaman ödeneceğini, hâlâ, kimse bilmiyor. Genel Başkanınızın söz vermesine rağmen, dokunulmazlıkların kalkması konusunda, bugün, hâlâ, hiç kimse hiçbir şey bilmiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Dokunulmazlıklar kalkmamalı mı?! Dokunulmazlıkların kalkması konusunda siyasî irade, siyasî erk, hükümet, iktidar partisi neden talepkâr değil?.. Hadi, dokunulmazlıklara cesaret edemiyorsunuz, yolsuzluklara bulaşmış eski bürokratları, eski siyasetçileri, hâlâ, neden mahkemenin önüne çıkarmak için bir çaba içine girmiyorsunuz?!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Nereden biliyorsun?!

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Bunları lütfen ciddiye alın.

Değerli arkadaşlarım, yeni çalışma biçimlerini belirleyeceğiz diyen arkadaşım, aslında bilmiyor mu, şu anda bu yeni çalışma biçimi zaten uygulanıyor. Bu konudaki sıkıntıları kendi dinamikleri içinde aşacağımızdan bahsediyor. Amacımız, insanları sıkıntıya sokmadan, işçi ile işvereni karşı karşıya getirmeden, bizim önerilerimize sizlerin de katkılarıyla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Ufuk Bey, cumartesi Agâh Beyi de davet edelim.

BAŞKAN - Sayın Özkan, 1 dakika eksüre veriyorum size; buyurun.

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Bizim amacımız, işçi ile işvereni karşı karşıya getirmeden, bizim de katkılarımızla bir iş barışını sağlamak, bir uzlaşı ortamını sağlamak ve sizleri davet ediyorum sevgili AKP'li arkadaşlarım, elbette, kampa gideceksiniz, elbette, toplantılar yapacaksınız; ama, cumartesi günü Ankara'da emekçilerimizin bir mitingi var, gelin Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleriyle birlikte, Antalya'dan birazcık fedakârlık yapın da bu mitinge katılalım. (CHP sıralarından alkışlar) Gerçekten, o işçilerin sıkıntıları ve seslerini orada dinleyelim.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Agâh Bey, size sataşma var!..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Hayır, hayır, sataşma yok.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Söz istiyorum Sayın Başkanım, sataştıklarını söylüyorlar...

BAŞKAN - Hiçbir şey yok; Sayın Özkan, sizi takdir etti.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 105 inci maddesinde yer alan "yönetmeliklerdeki" ibaresinden önce "tüzük ve " ibaresinin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Faruk Çelik

                                                                            (Bursa)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, olumlu görüşle takdire bırakıyorum; ama, izin verirseniz maddeyle ilgili bir redaksiyon var: 105 inci maddenin ikinci fıkrasının son satırında yer alan "500" rakamının "500'er" olarak tashihini istiyorum efendim.

BAŞKAN - Tashih edildi. Başka var mı?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Yok; bu maddede bu kadar.

Önergeyi olumlu görüşle takdire bırakıyorum.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hükümet katılıyor efendim.

BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşacak mı, gerekçeyi mi okutayım?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçeyi okutalım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

78 inci maddede yapılan değişikliğe uyum sağlamak için.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bırakıp Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başkanlığımıza bir yoklama talebinde bulunulmuştur; okuyorum:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

105 inci maddenin oylanmasından önce, İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ve talep ediyoruz."

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - İsim okuyarak Başkan, isim okuyarak...

BAŞKAN - Bu arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum:

Tuncay Ercenk?.. Burada.

Bayram Ali Meral?.. Burada.

Halil Ünlütepe?.. Burada.

Cevdet Selvi?.. Burada.

M. Vedat Yücesan?.. Burada.

İzzet Çetin?.. Burada.

Halil Akyüz?.. Burada.

Ersoy Bulut?.. Burada.

Salih Gün?.. Burada.

Muharrem Kılıç?.. Burada.

Ramazan Kerim Özkan?.. Burada.

Atilla Başoğlu?.. Burada.

Nail Kamacı?.. Burada.

Hüseyin Özcan?.. Burada.

Erol Tınastepe?.. Burada.

Haluk Koç?.. Burada.

Hüseyin Güler?.. Burada.

Nezir Büyükcengiz?.. Burada.

Mehmet Vedat Melik?.. Burada.

Hasan Aydın?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, elektronik oylama cihazıyla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, yoklama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

 (Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - 105 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

106 ncı maddeyi okutuyorum:

İş ve işçi bulma hükümlerine aykırılık

MADDE 106. - Bu Kanunun 90 ıncı maddesinde öngörülen izni almadan faaliyet gösteren işverene bir milyar lira para cezası verilir.

BAŞKAN - 106 ncı madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zekeriya Akıncı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 106 ncı maddesiyle ilgili olarak Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sevgili arkadaşlar, 106 ncı madde, özü itibariyle 90 ıncı maddeye atıfta bulunarak, verilecek para cezalarıyla ilgili düzenlemeyi içeriyor.

Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin 90 ıncı maddeye dönük değerlendirmelerinden anlaşılmaktadır ki, bir kez Türkiye İş Kurumunu devreden çıkararak, özel istihdam bürolarının önü açıldıktan sonra verilecek para cezasının, aslında, büyük bir önemi kalmamaktadır, caydırıcılıktan uzak olacaktır. Galiba, özel istihdam büroları, Türkiye'nin ekonomik koşulları ve çalışma yaşamındaki olumsuzluklar göz önünde tutulduğunda, hoşgörünüze sığınarak söylüyorum; ama, tam anlamıyla, kel başa şimşir tarak tanımının ötesinde de bir anlam ifade etmeyecektir. Altyapısı oluşturulmamış adımların atılması da, korkarım ki, daha işin başında çeşitli biçimlerde tökezlememize neden olabilecektir.

Özel istihdam büroları ile sürücü kursları arasındaki ilintiyi de, bu sabah, herhalde, sadece ben değil, sanıyorum, Sayın Bakanı dinleyen hiç kimse de kuramadı. O nedenle, özel istihdam bürolarıyla karşılaştırabileceğimiz başkaca örnekler aramamızda yarar var diye düşünüyorum; çünkü, istihdam büroları fantezi olmaktan öteye gitmeyebilir. İşkur, bugünkü koşullarda ya da önümüzdeki dönemde hangi ilişkiyi kuramamış da, açılacak olan bürolar bu yükü üstlenecek. Sanıyorum ki, bu bürolar, futbolcu camiasındaki menejerlik ya da simsarlığın ötesine geçemeyecektir. Dahası, insanların işsizlikten kaynaklanan çaresizliğini sömürerek istismar edilmesinden başka bir sonuç da çıkmayacaktır. Sanki, iş hazır, işçi hazır, sadece biz, kimin aracılık edeceğini tartışıyoruz ve İşkur'u da yeterli görmeyip, özel istihdam bürolarını devreye sokmaya çalışıyoruz.

Sevgili arkadaşlarım, bu tartışmalar sırasında bazen "madde, madde" diyoruz ama, bu yasaya olumsuz anlamda damgasını vuran maddeler, öylesine yasanın ruhuna sinmiş ki, her fırsatta bunun tartışılmasına ihtiyaç var; uyarılmaya ihtiyaç var, tekrar tekrar konuşmaya ihtiyaç var. Biz, bunu yapmaya çalışıyoruz. Israrlarımızı sürdürüyor olmamızın gereğini, sanıyorum, açık seçik bir  biçimde AKP'li arkadaşlarımız da anlamışlardır.

Sevgili arkadaşlarım, aslında, baştan beri, sanki, İş Kanunuyla yapılması düşünülen düzenlemelerin, her şeyden daha önemli, bir an önce karşılanması gereken büyük bir ihtiyaç olduğu izlenimi doğrulmuş olabilir. Hatta, bunun için, Meclisin denetim görevini askıya alıp, bu yasa üzerinde gece gündüz çalışıyor da olabiliriz; ama, bakınız, ne yapıyoruz biliyor musunuz; bence, sağlam bir temel atmadan duvar örüp çatıyı  vuruyoruz. Esasında, çalışma yaşamımızda çok daha önemli ekonomik ve sosyal sorunlarımız varken, en temel kurumların yasası bile oluşturulmamışken, AKP İktidarı, hemen hemen ne sonuç doğuracağını bile bile "Avrupa Birliğinde şöyle, burada böyle" diyerek, sözde Avrupa Birliği normlarına uyum adı altında, onlara atıfta bulunarak, işçilerin onlarca yıldır kazanılmış olan haklarını ellerinden alacak bir yasayı çıkarmaya çalışıyor. Öyle ki, artık,  ne sendika kalıyor ne grev ne kıdem tazminatı.

Ünlü fıkrayı sanıyorum hepimiz biliyoruz. Hoca, leyleği yakalar, gagasını, ayaklarını, kanatlarını kırpar, sonra da karşısına geçip "işte, şimdi kuşa döndün"der. Sizin yaptığınız da, bunca tartışmaya rağmen bu maddeleri ne yapıp edip geçirmek ve sonuçta, onlarca yıl sonrasında kazanılmış, elde edilmiş işçi haklarını kuşa çevirmekten başka bir şey değildir.

Avrupa Birliği standartlarını her alanda yakalayabilmek elbette hoş. Dünyada bir dalga da geliyor olabilir Sayın Bakanım; ama, çalışanların ve Türk insanının haklarını bu dalgaların yutmasına izin vermeyelim diye düşünüyoruz.

Elimizi vicdanımıza koyalım, hangi Avrupa ülkesinde bu kadar yüksek oranda işsiz, bu kadar kısa sürede işini kaybeden milyonlarca insan var? Hangi Avrupa ülkesinde asgarî ücret 225 000 000 Türk Lirası? Hangi Avrupa ülkesinde, Sayın Bakanın ifadesiyle, asgarî ücretin altında çalışmaya hazır binlerce üniversiteli genç var?! Hangi Avrupa kentinde, bir AKP sözcüsünün ifadesiyle, Adıyaman'da ya da bir çok ilimizde olduğu gibi karın tokluğuna çalışacak binlerce insan var?

Avrupa'da ve Türkiye'de 30'un altında işçi çalıştıran işyerlerinin sayısı ve bu işyerlerindeki işçi sayısının birbirlerine oranı nedir, biliyor muyuz acaba? Biz de, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, tıkır tıkır işleyebilen bir işsizlik sigortası sistemi oturtabildik mi; oradaki kadar güçlü ve kapsayıcı bir sosyal güvenlik sistemimiz var mı; çalışanların iş güvencesi ve örgütlülüğü bu kadar güçlü mü; elbette ki hayır. Bu yalın gerçekler ortadayken, bizim önceliklerimiz bambaşkayken, böyle bir yasa yapmak, baştan da söylediğim gibi, sağlam bir temel atmadan çatı vurma hazırlığından başka bir şey değil.

Tabiî ki, çağdaşlaşma ve her alanda kurumlaşma yolunda atılacak adımları, elbette, hepimiz yürekten destekleriz; ama, bizi, vahşi kapitalizmin kölelik düzenine götürecek bu tür yasal düzenlemeler karşısında sessiz kalmamızı, karşı çıkmamamızı da kimse bizden beklemesin ve bu değerlendirmelerimizden ötürü de, hiç kimse, Sayın Bakanımız Şahin gibi "Castro'nun Kübasındaki Mecliste miyim" gibi bir hisse de lütfen kapılmasın.

Sevgili arkadaşlarım, bazı milletvekillerimiz yine alınganlık gösterecektir; ama, AKP iktidarı, hiçbir biçimde işçilerin lehine sonuç vermeyecek bu yasayı çıkarmak isterken, belli ki, bazı iş çevrelerinin baskısını göğüsleyememekte. Bunun biçimini, şeklini, empoze tarzını bilemeyiz; ama, açık olan budur; çünkü, sendikalar "işçinin hakları elinden alınıyor, çalışma barışı bozuluyor. Bu durumdan, dürüst, yurtsever, ulusal çıkarları gözeten işverenler de zarar görür" diyorlar, buna kulaklarımızı tıkıyoruz; ama, işveren çevreleri Avrupa Birliği normları bunu da gerektiriyor diye dayattılar mı, parmaklar, bu yasa tasarısı geçsin diye kalkıveriyor. Yarım yamalak bir İş Güvencesi Yasasını uygulamaktan bile çekiniyor, erteliyoruz; ama, sıra, İş Güvencesi Yasasından yararlanma olanaklarını işçilerin elinden almaya geldi mi "olur" diyorsunuz. Adalet ve kalkınmayı, ilerlemeyi, büyümeyi ve iş barışını böyle mi sağlayacağız?! Bir meydanlarda verilen sözlere bakın, bir de Meclisten çıkarılmak istenen yasalara bakın. Tam da eski siyaset anlayışına uygun, içler acısı bir durum değil mi?!

Sayın Kafkas, İş Güvencesi Yasasının uygulanmasının erteleneceğini ve işçilerin onlarca yıllık kazanımlarını bir kalemde silip atacağınızı, bugün değil de 3 Kasım seçimlerinden önce ilan edebilmiş ve yüreklice söyleyebilmiş olsaydınız, acaba, AKP, kaç işçinin oyunu alabilirdi; merak ediyorum. Peki, sonuç; sonuç, tabiî ki, birçok toplum kesiminin aldatıldığı gibi, işçilerin de aldatılmış olması.

Sevgili arkadaşlarım, bakın, her ne kadar komisyonda ilgili maddelerin bu haliyle çıkması için oy kullanmışsa da, bir AKP milletvekili, 14 Mayıs Çarşamba günü, canlı bir televizyon programında, İş Kanunu Tasarısının çeşitli maddelerini sayarak, ki bunları başında yer alan işçinin tanımlanması, ödünç işçi ilişkisi, yeni iş sözleşmesi türleri, taşeronlaştırma, iş fesihleri, İş Güvencesi Yasasından yararlanma, esnek çalışma yöntemini içeren bazı maddelere de atıfta bulunarak, ortaya çıkacak sakıncalardan söz etti ve gerekirse bunların yeniden görüşülebileceğini de ima etti. Hatta, bu kaygılarını Sayın Başbakana da aktardığını ve tabanda toplumsal tepkilerin oluştuğunu söylediğini de basından hepimiz okuduk. Peki, sevgili arkadaşlarım, biz de günlerdir aynı şeyleri anlatmaya çalışmıyor muyuz; sendikalar ve işçi çevreleri aynı şeyleri söylemiyor mu?! Öyleyse, tartışmaları niçin sağırlar diyaloğuna çeviriyorsunuz?! Bizim söylediklerimizi, belki duymazlıktan gelebilirsiniz ya da muhalefet partisi olmamızdan ötürü zorunluluk gibi değerlendirebilirsiz; ama, hiç olmazsa, bu konuda kaygıları olan AKP'li milletvekillerinin sözlerine kulak verirsiniz diye umut ediyorum. İnşallah, AKP'nin Antalya kampı da, bu anlamda olumlu sonuçlar getirir, yeni değerlendirmeler için de, sizin için de bir fırsat yaratır.

Sevgili arkadaşlarım, zaten, söz konusu itiraz noktaları yeniden değerlendirilse, bundan doğan olumsuzluklar giderilebilse, sorun çözülebilecek gibi de görünüyor.

Bakınız, ne işçiden ne onun örgütlerinden ne de onların hak aramasından korkmayınız. Çalışma yaşamına gerçek barış, ancak taraflar güçlü olabilirse, huzurlu olabilirse gelir. İşsiz kalandan, örgütsüz olandan, karın tokluğuna çalışandan, ne işverene ne de Türkiye'ye hayır gelir. Hepimiz hatırlarız, 12 Eylül sonrası, bir işveren sendikasının başkanı, gülme sırasının kendilerine geldiğini ilan etmişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Oysa, onbeş yirmi yıldır yaşadıklarımız, bu işverenlerimizi gerçekten güldürebildi mi? Hiç sanmıyorum; ama, bir gerçek var ki, olup bitenlerde asla sorumluluk sahibi olmayan, tam aksine, bu sürecin bütün olumsuzluklarına katlanmak zorunda kalan, daha ötesi, bazı kazanılmış haklarından vazgeçmeyi de göze almış, çok sıkıntılı dönemlerde büyük özveri de gösterebilmiş işçileri, cezalandırırcasına, böyle bir yasayı geçirmek, bazı işverenlere, bırakın gülmeyi, belki göbek attıracak; ama, inanın ki, milyonlarca çalışanın içi kan ağlayacaktır.

Yüce Meclisimizin görevi, hepimizin görevi, taraflardan her ikisinin de yüzünü güldürebilecek düzenlemeler yapabilmek olmalıdır. Bunun için hâlâ zamanımız vardır. Israrlarımız bu nedenle devam etmektedir. Yasanın geri çekilmesi, ilgili çevrelerde daha ayrıntılı tartışılması, herkesin kabul edebileceği yeni bir yasal düzenleme yapılabilmesi mümkün görünüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akıncı...

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Bağlıyorum, son cümlelerim.

BAŞKAN - Buyurun.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Aksi halde, altı aylık çalışmalarımızdaki birçok örnekte olduğu gibi, bu yasanın da bazı maddelerinin cumhurbaşkanınca geri çevrilmesi  ya da Anayasa Mahkemesinin yasayı iptali olasılıkları, tüm inatlaşmalara ve gece gündüz çalışma temposuna rağmen, gayretlerinizin boşa çıkması sonucunu doğurabilir ya da bu yasa, sonuçta, yaşamın gerçekleri karşısında iflas edebilir.

Unutmayınız, zafer her zaman en iyi çözüm değildir. Bazen bir uzlaşma daha uzun ömürlüdür ve daha adil çözümdür. Geliniz yol yakınken dönelim diyorum, uzmanların işçi sendikalarının, muhalefet ve iktidarıyla siyasî partilerimizin, işveren çevrelerinin uzlaşmasını arayalım; tersi durumda korkarım ki kaş yaparken göz çıkaracaksınız.

Hepinize saygılar sunuyorum. ( Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akıncı.

Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan?.. Yok.

Ankara Milletvekili Bayram Meral; buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İki haftaya yakındır hakikaten yorgunluk, stres, ister istemez bazen birbirimizi üzdüğümüz de oluyor, arkadaşlarım kusura bakmasınlar ve arkadaşlarımdan özellikle rica ediyorum, hepimiz belli bir hizmet ürettik sahamızda, hepimiz temsil ettiğimiz insanlara sağlıklı birikimler üretmeye çalıştık, bunu başka türlü yönlendirmenin, söylemenin bir anlamı yok, hep birlikte, kulaklarımızı okşayan laflar konuşursak bu saatlerden sonra daha iyi olur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, iş ve işçi bulma hükümlerine aykırılık. Bir taraftan İş ve İşçi Bulma Kurumunu halen daha ayakta tutuyoruz bilebildiğim kadarıyla, bir taraftan özel istihdam büroları oluşturuyoruz, bir taraftan İşkur'u koyuyoruz, bunlar birbiriyle çelişiyor mu, çelişmiyor mu bilemiyorum; ama, bunu Sayın Bakanımızın, yetkililerin açıklamasında fayda vardır.

Değerli arkadaşlarım, burada, kurallara uymayana bir ceza veriliyor. Aslında bu cezanın -ben yine tekrar ediyorum- getirdiği ve getireceği ve getireceği hiçbir şey yok. Güçlü işverenlere, bu maddelerin uygulanma şansı da yok. Bunları hep birlikte yaşadık, gördük. Yine garibanların üzerine gidilecektir. Belki -kusura bakmasın- siyasî hava orada esecektir ki, geçmişte bunları yaşadık; ama, umuyorum ki, bunların hepsini bir tarafa iteriz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, değerli arkadaşlarım konuşuyor, kazın cücüğü güzün sayılır, baharın sayılır; yok diyalog kurulacaktır, yok tekriri müzakere olacaktır... Bir defa, şunu özellikle ifade etmek istiyorum ki, fiilen tespit ettiğimiz 17 madde üzerinde gerekli düzenleme yapılmadığı sürece, taşın birini kaldırsak değerli arkadaşlarım, duvardan diğer taş aşağı düşecektir. Bunun bilinmesinde fayda vardır.

Biz, arkadaşlarımızla oturduk, teker teker maddeleri tespit ettik. Eğer herhangi bir maddede düzeltme yapılacaksa, diğer maddelerin ona göre takviye edilmesi gerekmektedir. Bunu, umuyorum ki, arkadaşlarım bilirler, bileceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, yine bir konuyu, özellikle ifade etmek istiyorum: Cezaların getireceği bir şey yoktur dedim, işveren de, işçi de ona göre tedbir alıyor. Bakın, sabahleyin, Sayın Maliye Bakanını izledim. Sayın Maliye Bakanı "kayıtdışı Türkiye'nin ayıbıdır, ben bu ayıbı ortadan kaldırmak için sonuna kadar mücadele edeceğim" diyor. Siz de bunu izlediniz. Şimdi getirdiğiniz bu yasayla, kayıtdışını teşvik ediyorsunuz, takviye ediyorsunuz, destekliyorsunuz. Bunun hangisi doğru değerli arkadaşlarım?! Sabahleyin televizyonu izlediniz herhalde, Sayın Maliye Bakanımızın konuşmasını izlediniz...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sabah uyuyorduk, gece çalıştık biliyorsunuz.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Siz hep uyuyorsunuz!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Gözünü seveyim, erken gitseydin, ne zorun vardı, bir gün daha çalışırdık, işimiz ne! Erken git dedik, ısrar ettik burada, gitmedin, şimdi de geç gitmekten şikâyetçisin. Gel bugün git, ne zorun var?! Hadi dün bir yanlışlık yaptınsa, bugün git.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bir konuyu yine... Bunlar ülke meseleleri, iktidardasınız; eğer, ülke, ekonomik yönden güçlenirse, bu güçlenme halka yansırsa, siz huzurlu olursunuz, siz bir şeyler yapmış görünümünü topluma verirsiniz.

Şimdi, Vergi Yasası çıkarıldı... (AK Parti sıralarından "maddeye gel" sesleri). Ne konuşacağız bu saatten sonra, bunları konuşacağız.

Sayın Bakan, aynı toplantıda "efendim, vergi barışından mütevellit 6 katrilyon lira vergi geliyor" diyor. Ya gider; 22 katrilyon...

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) - Bayram Bey, yapmayın, onun iki katı.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - 22 katrilyon liradan 6 katrilyon lirayı çık; geriye kalan...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - 17 katrilyon lira.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - 17 katrilyon lira... 16 katrilyon lira, neyse...

Bakınız değerli arkadaşlarım, bugün, işveren vergisini vermez, yarın işçi vergisini vermez. Eğer, ben, Türk-İşin başında olsaydım, böyle af çıkacağını biliyordum -samimî söylüyorum- sendikalara bir kuruş vergi ödetmezdim. Nasıl olsa sonunda vergi affı çıkıyor; biz de ondan yararlanırdık. Niye ödeteceğim?! Şu anda, Türkiye'de, kuruşuna kadar vergisini veren memur, vergisini veren işçi, vergisini veren esnaf; esnafın da bir bölümü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan, 1 dakika eksüre verirseniz yeterli olur.

BAŞKAN - Sayın Meral, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Eline sağlık.

Değerli arkadaşlarım, bir şey yapacaksınız, bu belli; duruşunuzdan belli! (AK Parti sıralarından gülüşmeler) Bir şey yapacaksınız da, bu bizi tatmin etmeyecek. Duruşunuzdan bunu anlıyorum, duruşunuz pek hayra alâmet değil.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bu millet bizi buraya, sizi tatmin etmek için mi getirdi?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, onun için, söylediğim gibi, 17 madde üzerinde -bakınız, bir şey yapıyorsanız, sağlıklı bir şey yapın- tekrar bir araştırma yapmadıktan sonra, onları tekrar çek etmedikten sonra, onları birbirine uyumlu hale getirmedikten sonra, çekeceğiniz bir madde hiçbir yarar, hiçbir fayda sağlamaz. Tekrar ediyorum, eğer, 17 madde üzerinde bir şey yapıyorsanız yapın. Yapmıyorsanız, kazı da istemiyoruz, tavuğu da istemiyoruz.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73'e 1 inci Ek, İş Kanunu Tasarısının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.

106 ncı maddedeki "bir milyar lira" ibaresinin çıkarılarak "asgarî ücretin beş katı" ibaresinin eklenmesini.

 

Haluk Koç

İzzet Çetin

Hasan Aydın

 

Samsun

Kocaeli

İstanbul

 

Ramazan Kerim Özkan

Mustafa Gazalcı

Bayram Ali Meral

 

Burdur

Denizli

Ankara

 

Muharrem Kılıç

Ali Rıza Bodur

Salih Gün

 

Malatya

İzmir

Kocaeli

 

 

Ali Kemal Deveciler

 

 

 

Balıkesir

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, şu gerekçeyle katılmıyoruz: Türk Ceza Kanununun ek 2 nci maddesine göre, tüm kanunlarımızdaki para cezaları, her yıl yeniden değerleme oranında artırılmaktadır. O bakımdan, böyle bir değişikliğe, gerçekte, gerek yoktur.

O nedenle, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Teklif sahibi arkadaşlarımız önergeleri üzerinde konuşacaklar mı, yoksa, gerekçeyi mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Enflasyon gerçeği.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Önergeyi oylarken karar yetersayısı arayacağım.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin  katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

106 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

107 nci maddeyi okutuyorum:

İş hayatının denetim ve teftişi ile ilgili hükümlere aykırılık

MADDE 107. - Bu Kanunun;

a) 92 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki yükümlülüklerini yerine getirmeyen,

b) 96 ncı maddesindeki yasaklara uymayan,

İşveren veya işveren vekiline bir milyar lira para cezası verilir.

İş müfettişlerinin bu Kanundan veya diğer kanunlardan doğan her çeşit teftiş, denetleme yetki ve görevleri gereğince görevlerinin yerine getirilmesi sırasında, görevlerini yapma ve sonuçlandırmaya engel olan kimselere eylem başka bir suçu oluştursa dahi ayrıca bir milyar lira para cezası verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü söz istemiştir.

Sayın Ülkü, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının "İş hayatının denetim ve teftişi ile ilgili hükümlere aykırılık" başlığını taşıyan 107 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İş yaşamının denetim ve teftişine aykırılık adı altındaki 107 nci madde, 92 nci ve 96 ncı maddelerle ilişkilendirilmiştir. 92 nci ve 96 ncı maddelerde iki önemli husus var; biri, iş teftiş tüzüğü, bir diğeri; yani, 96 ncı maddede -tıpkı eski 94 üncü madde gibi- işçi ve işverenlerin karşılıklı sorumlulukları var.

Yine, 96 ncı maddesindeki "yasaklara uymayan işveren veya işveren vekiline bir milyar lira para cezası verilir" hükmü, eskisiyle karşılaştırıldığında -ki, eskisi 200 000 lira idi- caydırıcı bir nitelik taşımasa bile, olumlu; ancak, teftişi engellemeye yönelik, engellemelerde bulunan kişilerin sıfatlarının bulunmaması ve bunlara da 1 milyar lira ceza verilmesi, zaman zaman işçinin üzerine atılı bir suça yönelik olabileceğinden, aynı para cezasının, yani 1 milyar liranın olumlu olduğu söylenemez.

Aslında, bu 121 maddeden ibaret İş Yasası Tasarısının olumlu ve olumsuz yanlarıyla eleştirilmesi de, pek bir anlam taşımayabilir sizce; çünkü, hemen hemen tüm maddelerde -bazı AKP'li milletvekilleri hariç- âdeta "konuş konuş, heyecanlı oluyor" tavırları ısrarla sürdürülmekte. Oysa, 3 Kasım seçimleri öncesinde, meydanlarda, televizyonlarda, basın yoluyla ve başka araçlarla, evlere de giderek "biz iktidar olursak" diye başlayan cümlelerle, yoksullaştırılmış kesimin oylarını aldınız büyük bir çoğunlukla, onlara vaat ettiğiniz, iddianız, cennet yaratmaktı.

Ülke ekonomisinin, bugünden yarına düzelmesi elbette beklenemez. Ekonomide tercih ettiğiniz politikaları, kimlerden yana oluşturduğunuz ve uyguladığınız önemli.

Biz, burada, eleştirilerde bulunurken, aynı zamanda Parlamentonun saygınlığını da doğal olarak düşünmekteyiz. Bugüne dek, yasa koyucu durumunda olan bu Parlamento, çoğulcu demokrasinin kurallarını pek yerine getiremedi. Haydi getiremedi de, bundan sonrası için umut saçmalı hiç değilse; ama, bu bile yok. Bu da, bizi, bir hayli üzüyor. Bırakalım bugüne kadar uygulanan genel politikayı, İş Güvenliği Yasasına inat, İş Yasası Tasarısıyla, Uluslararası Çalışma Örgütünün belirlemiş olduğu esasların bayağı gerisine düşülüyor, Türkiye İş Kurumunun yanına özel kurumlar getiriliyor, dayıbaşılar icat ediliyor. Tabiî, bütün bunlar "sermayenin serbest dolaşımı" diye tariflenen uluslararası şirketlere,  dayıbaşılar marifetiyle işçi bulmak anlamını taşıdığını düşündürtüyor bizlere. Yoksa, dün burada, Sayın Devlet Bakanının, Başbakan Yardımcısının dediği gibi, özel sigorta şirketleriyle düzenlemenin ilgisi yok.

Yasa taslağına gerilere gidip bakıldığında, tüm maddeler içerisinde, özellikle 7, 8, 19 uncu maddelerle, ödünç iş ilişkisi kavramı yerleştirilmeye ve yasalaştırılmaya çalışılıyor. Bunun Türkçesi, işçilerin alınır-satılır birer meta olarak görülmesidir; bu da, ILO'nun, yani, Uluslararası Çalışma Örgütünün standartlarına uymuyor, biraz da ayıp oluyor. Bir başka maddede de, sürekli gece çalışanlara, yıpranmaları dikkate alınmadan, vardiyalı çalışanlar gibi davranılıyor; ücret farkı verilmiyor; geçen de, yine bu kürsüden, Fransa örneğini anlattığım gibi...

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayi devriminden sonra, bilimsel teknolojik devrime geçmiş bulunuyoruz. Bilgi çağının süresi, sanayi devrimi gibi ya da o sanayi devriminin yaşandığı gibi, 200-250 yıl sürmeyecek; en fazla çeyrek asırlık bir dönem içerisinde -ki, bunun on yılı geçti bile- ya bu çağdaş ilişkiler içerisinde, çağdaş toplum içerisinde yer alacağız ya da alacakaranlıkta gezinip duracağız. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bilgi çağının tüm olumluluklarından yararlanmak ve tüm halkımızı da bundan yararlandırmak istiyoruz. Artık, küçük işyeri demeden, büyük işyeri demeden, rakamlar üzerinde durmadan ve parmak hesabı da yapmadan, verimliliğin, kârın, giderek, insanca yaşamanın koşullarını yaratmak istiyoruz. Ürettiğimizden fazla da tüketmek istemiyoruz; ancak, burada, yasa yapan bu Yüce Parlamentoda, boşuna nefes tüketmek de istemiyoruz. Ta 1215'ten beri Büyük Sözleşme ya da bilinen ismiyle Magna Carta diye anılan, sonra çağdaşlaşan ve bugünün parlamentolarını oluşturan bu altyapıyı hiç aklımızdan çıkarmak istemiyoruz. Uzlaşmanın, artık, kaçınılmaz politik davranış olduğuna inanıyoruz. Bu uzlaşmayı da, bilgi çağının, insanı öne çıkardığı bilinciyle, gerçek yaşamda görmek istiyoruz; ama, bunu yaparken daima ileriye bakmak istiyoruz.

Birkaç yıl önce Avustralya'ya gitmiştim. Sidney'deki opera binasının şehrin simgesi olduğu söylenir ve birçok arkadaşımız da büyük ihtimalle burasını bilir. Gerçekten harika bir yapı; ancak, Sidney Kentinin valilik binasının önünde de geleceğe yönelik bir başka simge daha oluşturulmuş. İki hayvanı kafa kafaya getirmiş bir simge; birisi kanguru, birisi koala ayısı. Bu iki hayvanın özelliği nedir bilir misiniz; her iki hayvan da daima ileriye gider, geriye adım atamaz. Onun için olsa gerek, Avustralya'da kişi başına düşen gelir 2 500 dolar değil de 27 000 dolar. O halde, yapılması gereken nedir; yapılması gereken, bilimin öncülüğünde, devletin yönlendiriciliğinde, üretimi ve istihdamı alabildiğine artıran... Bunu yaparken, yasa koyucu durumunda bulunan arkadaşlarımızın görevi, daima ileriye, çağdaşlığa, güzelliğe doğru koşa koşa gitmek ve halkımıza mutluluğu sunmaktır.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan; buyurun.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının, gerek işveren gerekse işçi kesimine hayırlı olmasını diliyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Varan, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Ali Rıza Bodur; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısıyla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu çalışma temposu içerisinde birçok olayı konuşurken zaman zaman gerçekle bağımızın koptuğunu ve yapmak istediğimiz işlerle ilgili yurttaşlarla hiç görüşmeden, konuşmadan, o yığınlarla ilişki kurmadan birtakım konuşmalar yaptığımıza tanık olmak, beni, gerçekten üzüyor.

Ben, geçen cumartesi günü Türk-İşin İzmir'de düzenlediği ve bu yasanın işçi sınıfı tarafından nasıl algılandığını gösteren işçi mitingindeydim. Şimdi, değerli sendikacı arkadaşım Asaf Karkas... Asaf Kafkas Bey burada konuşunca ve ben de cumartesi günü işçilerin içerisindeyken, hangi alemdeyim, ben mi yanlış yaşadım, yoksa Asaf Bey mi hayal görüyor diye (AK Parti sıralarından "Agâh, Agâh..." sesleri)  Agâh Bey mi hayal görüyor diye ikilem içerisine düştüm.

Özür dilerim efendim; Agâh Bey, Agâh Kafkas Bey...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - "Karkas" değil; betonarme olur.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Kafkas... Kafkas... Kafkas beyefendi. Ben, belki isim konusunda  yanlış duymuş olduğum için yanlış telaffuz edebilirim; ama, doğrusunu öğrendikten sonra da, hep doğrusunu kullanırım. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, inanın ki, o Türk-İş mitinginde platformun üzerine çıktığımda, sendikacı arkadaşlarımla, o binlerce işçiyi seyrederken çok duygulandım ve inanıyordum, biliyordum, yaşıyordum, görmüştüm ki, o arkadaşların çoğu, son seçimlerde "kimsesizlerin kimsesiyim, arkasızların arkasıyım" diyen bir sloganın peşine takılmışlardı...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - "Arkasız" yok, "kimsesizler" var.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Efendim, bakınız, Recep Tayyip Beyin geçmiş dönemlerdeki sloganlarında da "biz kimsesizlerin kimsesi, arkasızların arkasıyız" der.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Öyle bir şey yok.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Keşke olsanız, keşke arkası olsanız; kurt ile kuzu boğuşurken, keşke kuzudan yana olsanız! (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - O tamam.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Bu yaşadığımız serencam, bana Ziya Paşa'yı anımsattı. Ziya Paşa'nın çok güzel bir dizesi var: "Gökte yıldız arar nice turfa müneccim/ Gafletten göremez kuyuyu rehgüzerinde/ Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbei aklı eserinde." Şimdi fırsatınız var; eserinizi düzelterek rütbei aklınızı kanıtlayacaksınız. (AK Parti sıralarından "Aa!" sesleri)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Kanıtlıyoruz, kanıtlıyoruz.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Kanıtlayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Bir de şunu söylemeden geçemeyeceğim. İslamın beş kuralı vardır, beş koşulu vardır, altıncısı da haddini bilmektir. Bazı arkadaşlarımız buraya çıkıp demokrasi dersi vermeye kalkışıyorlar; demokrasiyi, Cumhuriyet Halk Partisine öğretmeye kalkışıyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi, demokrasiyi ülkeye getiren parti...

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Yok ya!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Başka parti yoktu o zaman.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - ... kendi elleriyle dolu hazineleri kendi karşısındaki partiye teslim eden parti.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Tek partiydiniz o zaman.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Burada, sandıktaki oyları yok ederek -çalma demeye dilim varmıyor- 70 milyonun huzurunda eylem yapanlar, bize demokrasi verme ne hakkındadır ne haddindedir!

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bodur.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 107 nci maddesinde geçen "bir milyar" ibarelerinin "beş milyar" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

İdris Naim Şahin

Ali Ayağ

 

Ordu

İstanbul

Edirne

 

Mehmet Soydan

Ünal Kacır

Mehmet Eraslan

 

Hatay

İstanbul

Hatay

BAŞKAN - Bu okutacağım önerge, maddeye en aykırı önergedir; okuttuktan sonra işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73'e 1 inci ek İş Kanunu Tasarısının 107 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(b) fıkrasının "bir milyar lira" ibaresinin çıkarılarak yerine "asgarî ücretin beş katı" ibaresinin; son paragrafta "bir milyar lira" ibaresinin çıkarılarak "asgarî ücretin beş katı" ibaresinin eklenmesini.

 

Bayram Meral

Hüseyin Bayındır

Hasan Aydın

 

Ankara

Kırşehir

İstanbul

 

Mustafa Gazalcı

İzzet Çetin

Hüseyin Özcan

 

Denizli

Kocaeli

Mersin

 

 

Hüseyin Güler

 

 

 

Mersin

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bu ücretlerin artırılması gerektiğini düşünüyorum; ama, takdire bırakıyorum efendim.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Her iki Bakan da "asgarî ücrete göre düzenleme yapamayız" dediler; ama, bu önergeyi kabul ederek kendi söylemlerini inkâr ettiler. Yani, her iki Bakanımız da asgarî ücretin kabul edilmeyeceğini söylediler; kabul ederek onlar da ders almış oldular. Teşekkür ediyorum. Kabul edilmiştir, doğrudur. (AK Parti sıralarından "Hayır, hayır, o geçti" sesleri)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Asgarî ücreti kabul ettiniz efendim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Öyle oldu; artık, kabul ettiniz...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, izin verirseniz, bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Demin, Hükümet adına katıldığımı ifade ettiğim veya katıldığımı zannettiğim önerge, 1 000 000 000 liranın 5 000 000 000 lira olarak değiştirilmesiyle ilgilidir. (CHP sıralarından gürültüler)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hayır efendim... Kabul edildi efendim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kabul edildi Sayın Başkan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Önümdeki önerge o olduğu için, ona katıldığımı ifade ettim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Bakan, asgarî ücreti kabul ettiniz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Asgarî ücreti kabul ettiniz...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Geçti efendim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Oylandı artık, kabul edildi...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, ben, tabiî, milletvekili arkadaşımla tartışacak değilim. Sadece, gerçek irademin ne olduğunu ifade ediyorum. Takdir, tabiî ki, Başkanlığındır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Başkanlıkla ilgili değil efendim; oylandı...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.39


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.48

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 80 inci Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.

İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, tasarının 107 nci maddesi üzerinde 2 adet önerge vardı. İki önerge de aynı kapsamdadır. Aykırı olan önergeyi oylamıştık ve Genel Kurulca kabul edilmişti. Bu münasebetle, diğer önergeyi işleme almıyorum.

107 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda değişmiş şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

108 inci maddeyi okutuyorum:

İdari para cezalarının uygulanmasına ilişkin hususlar

MADDE 108. - Bu Kanunda öngörülen idari nitelikteki para cezaları gerekçesi belirtilmek suretiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürünce verilir.

İdari nitelikteki para cezaları ilgililere usulüne göre tebliğ edilir. Bu para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idari para cezaları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre mahallin mal memurluğunca tahsil olunur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum; gecenin bu vaktinde sizlere hitap etmekten gurur duyuyorum.

Ben, 108 inci madde üzerinde konuşmak istiyorum; ama, 108 inci maddede neye karşı geleceğim diye bir şey yok. Yalnız, ben, 108 inci maddede söz aldım; ama, bu maddenin içeriğine karşı değilim.

AHMET YENİ (Samsun) - O zaman geçelim.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Asıl karşı olduğum, bu İş Kanunu Tasarısının özüdür.

Sayın milletvekilleri, iktidara düşen, hoşgörü içerisinde, akılcı olan önerileri can kulağıyla dinlemek ve doğruları yerine getirmektir. İnatla yasa çıkarılmaz. Gelin, bu inattan vazgeçiniz. Bu tasarının yanlış taraflarını, eminim ki sizler de biliyorsunuz. Buna rağmen, neden bu yanlışlarda ısrar ediyorsunuz, onu bilemiyorum.

İnsan sağlığı ve insan hayatının ne kadar önemli olduğunu, hepiniz bilmelisiniz; ama, inat uğruna, hamile bir insana, günde 4 defa 15'er dakikadan 1 saatlik dinlenme iznine karşı çıkmayı da hiç anlamış değilim. Bu arada, bu yanlış, sizlerin oylarıyla kabul edildi tabiî.

Gençliğin durumu içler acısı; ülkeden umudu kesmişler. Bunlara bir çare bulmamız lazımdır diye düşünüyorum. Boya işlerinde ve sanayide tamirci olarak çalışan çocuklar, buralarda neci oluyorlar; balici oluyorlar, tinerci oluyorlar. Ne yapıyorlar o zamanlar; bu sokak çocukları, yersiz ve yurtsuz olduklarından, kapkaççılık, hırsızlık, soygun, yaralama, öldürme gibi suçlar işliyorlar.

Gazetelerde çıkan bazı haberlerden örnekler vermek istiyorum, hepinizin bildiği örnekler. 8 Mayıs 2003 tarihli Milliyet Gazetesi: "Cehennemi atlattı, sokakta öldürüldü. Yüzbaşı Zeki Şen..." "Yine kapkaç terörü: Büyük şehirlerde tinerciden kaçan kapkaççıya yakalanıyor." Bir başka haber: "Bir markete dalıp bedava bira isteyen tinerciler, karşı koyan bir kişinin yüzüne tiner döküp ateşe verdiler, bir kişiyi de bıçakla öldürdüler." Gazetelerde her gün bu haberleri görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu çocukların sorunlarına çözüm bulmamız, onları bu batakhaneden kurtarmamız şarttır diye düşünüyorum; aynı zamanda, sosyal devlet olmamızın da gereğidir diye düşünüyorum. Sizce de öyle değil midir?

Sayın milletvekilleri, hazırlanan kanun tasarısıyla, işverenin sürekli olarak hayata geçirmeye çalıştığı esnek üretimin, çalışmanın yasalaşması sağlanmaktadır. Genel anlamda, iş kanunlarında, güçlüye karşı güçsüzün korunması, emeğin anadeğer alınması ve yasaların, çalışanlar lehine olanak sağlayacak biçimde düzenlenmesine dair temel ilkenin gözardı edilmemesi gerekmektedir diye düşünüyorum; ancak, hazırlanan İş Kanunu Tasarısında, çalışanlar değil, daha ziyade, sanki işverenler biraz daha korunmuş gibi gözüküyor. Bu çerçevede, 1971 yılından beri yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanununun, içerik olarak, hazırlanan İş Kanunu Tasarısından daha ileride olduğu açıkça görülmektedir.

Bu bakış açısıyla, İş Kanunu Tasarısının genel eksikliklerini ve sorunlarını 5 anabaşlıkta toplamak mümkündür.

Çalışanların kıdem tazminatı budanarak yok edilmek istenmektedir gibi geliyor bana. Tasarıda, kıdem tazminatı fonu oluşturulması ve tazminatların bu fondan karşılanması yer almaktadır.

Kıdem tazminatından yararlanabilmenin koşulları ise, emeklilik, malullük veya kesintisiz 15 yıl çalışmış olma şartına bağlanmaktadır.

Çalışanlar, fon seçeneğini kabul etmedikleri takdirde, 30 günlük olan kıdem tazminatı tutarı 15 güne indirilerek yarı yarıya düşürülmek istenmektedir.

Kanun tasarısıyla esneklik, yani, kuralsız çalışma meşrulaştırılmak istenilmektedir.

Kanun tasarısında "ödünç işçi" tanımlaması getirilmekte; işveren, çalıştırdığı işçiyi başka bir işverene ödünç verebilmektedir. Tasarının yasalaşması halinde, işveren, işlerinin yoğun olduğu dönemlerde yeni işçi almak yerine, işleri durgun olan başka bir işverenin işçilerini geçici olarak çalıştırabilecektir. Bu, çok açıkça, işverenlerin, mal alıp satar gibi işçileri başka işverenlere kiralayabileceklerini getirmektedir diye düşünüyorum. Sendikasızlaşmanın söz konusu olduğu bu uygulamayla, sendikalı bir işletmede grev varsa, işveren başka bir işyerinin işçilerini kiralayarak grevi kırabilecektir diye düşünüyorum.

Tasarıyla iş sözleşmeleri, tarafların ihtiyacına göre belirli veya belirsiz süreli, tam süreli, kısmî süreli veya deneme süreli şeklinde tanımlanarak sözleşmelerin esnekleşmesi sağlanmaktadır.

Uygulamayla kıdem tazminatı, kıdemden kaynaklanan yüksek ücret, işçi birliği ve dayanışması yok edilerek, sendikasızlaştırma, yasallaştırılmış olacaktır diye düşünüyorum.

Tasarıda "emsal işçi" tanımı getirilmektedir. Bununla, işyerinde, aynı ya da benzeri işte belirsiz iş sözleşmesiyle çalıştırılan veya işyerinde böyle bir işçi yok ise, işkolunda benzer şartlarda çalışan işçiye göre düzenleme yapılması öngörülmektedir. Bu uygulama, sendikanın toplu iş sözleşmesiyle kendi işyerinde çalışanların haklarının korunmasının önüne geçilerek, sendikaların ana işlevini ortadan kaldırmaktadır.

Sevgili arkadaşlarım, ben bir sendikacı değilim, ben doktorum ve yöneticiyim. Sizden istediğim bir şey var -bunu okudukça süreye bakıyorum, dakikalar geçiyor, çabuk bitiyor- isteğim şu: Komisyonda da söyledim; bu gemide hepimiz varız, bu gemi batarsa hep birlikte batarız. Geliniz, nerede eksik varsa, bunu, iktidar muhalefet demeden birlikte halledelim ve yine sizin olsun yapılan işler, yeter ki ülkeye yararlı iş olsun... Bu muhalefetin demek şart değildir, iş sizin olsun; ama, gelin, bunu yapalım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sevgili arkadaşlarım, bunu komisyonda da çok söyledim; ama, dinletemedim; çünkü, iktidarlarda "ben biliyorsam her şey doğrudur" gibi bir şey var; yanlış. Sevgili arkadaşlarım, 365 kişiyle tabiî ki çok şey halledersiniz; halledersiniz de, doğruyu bulmak bence çok güzel bir şeydir, o doğruyu bulmak lazım. Ben yaptım demek çok kolay. Ben de otuziki sene yöneticilik yaptım; bir şey olduğunda, söylediğimde "elbette, efendim haklısın" diyorlar. Siz de bunu diyorsunuz, biz de, hepimiz de... Bunu demeyelim arkadaşlar, doğruyu bulalım. Bu söylediğim sözler de milletvekili arkadaşlarıma değil, grup yöneticilerine, Sayın Bakanıma da söylüyorum; çünkü, doğru tektir, o doğruyu bulmak da, grup yöneticilerinin ve Bakanlar Kurulunun görevidir.

Bütün arkadaşlarım söyledi, dinletemedi; ama, eğer bir yanlış varsa, yanlışın neresinden dönersek kârdır diye düşünüyorum.

Bu geç saatte, sizin kıymetli vaktinizi fazla almak istemiyorum. Bence, olay anlaşılmıştır Sayın Bakanım, iyiyi bulmak için, tekrar dönmekte yarar vardır diyorum.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.

Sayın milletvekilleri, AK Parti Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Durdu konuşacaklar.

Buyurun Sayın Durdu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT DURDU (Gaziantep) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi en derin kalbî duygularımla ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerek Adalet ve Kalkınma Partisinin gerekse saygıdeğer Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri olarak hepimiz seçim sathı mailinden dolaşarak geldik. Ben, Gaziantep'in merkezinde ve diğer ilçelerinde gezmedim, sadece, Gâvur Dağının hemen yanı başındaki Islahiye Ovasında ve Nurdağı İlçesinde ve köylerinde gezdim. Kimi zaman Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım benden önce, kimi zaman onlardan sonra ben gittim; onlar konuştular, ben dinledim; ben konuştum, onlar dinledi ve memleketimizin meselelerini kardeşçe dile getirdik. Ekonominin, siyasal yapının bozuk olduğunu hepimiz anlattık ve orada, aynı şeyleri söyledik; ama, bugün bakıyorum, 3 Kasımdan sonra frekanslarımız değişmiş, başka şeyler konuşuyoruz, sanki Türkiye'nin gerçeklerini görmüyoruz gibi konuşuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, siz diyorsunuz ki, işçiye şu kadar imkân verelim. Verelim. Siz diyorsunuz ki; şu iş düzenini şu şekilde yapalım. Yapalım, güzel; fakat, sizi, şöyle, geçmişte bir tarihe götüreyim: Bakınız, 1948'de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, iki sene sonra da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi neşredildi. İkisini de inceleyiniz; İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesinde, afakî, ayağı yere değmeyen hükümler vardır; istikbale matuf, çok güzel hükümler vardır; ama, ayağı yere değmiyor. İnsanlık için, bir mesaj, baş tacı, güzel şey; ama, hiçbir müeyyidesi yok. Satır satır incelemiş bir arkadaşınız olarak iddia ediyorum ki, hiçbir müeyyidesi olmayan hükümler; ama, iki sene sonra neşredilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine bakınız, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine nazaran daha zayıf hükümler taşımış olmasına rağmen, mesela, ekonomik ve sosyal haklarda, işçi haklarında daha geri olmasına rağmen, kabul edilen hükümler, müeyyideli olduğu için, daha güzel sonuçlar vermiştir.

Aziz arkadaşlarım, saygıdeğer arkadaşlarım; hukukçu arkadaşlarım benim dilimden çok iyi anlarlar. Roma hukuku okuyan insanların "De lege lata ve de lege frande" dedikleri bir ikilem vardır; birisi, olan kanun; birisi de, olması lazım gelen kanun. Ben bakıyorum, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, olması lazım gelen kanunlar üzerinde afakî şeyler söylüyorlar. Bizim AK Partililer ise, ayağı yere değerek, bütçemizi gözönüne alarak, Türkiye'nin borçlarını da hesaba katarak konuşuyorlar; farkımız bu, frekansımız burada bozuldu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım -benim yanımda- Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım saygıdeğer insanlardır ve samimî söylüyorum, bütün söylediklerini bütün ciddiyetimle takip ediyorum, hele Oya Hanım konuştuğu zaman, hele Mustafa Bey konuştuğu zaman, onlardan fevkalade faydalanmaya çalışıyorum, not alıyorum ve hatta bazı önergelerinize de parmak kaldırdım; bazı AK Partili arkadaşlarım da, belki bana sitem etmişlerdir.

CEVDET SELVİ (Eskişehir)- Çok kızdılar!..

MAHMUT DURDU (Devamla)- Takip ediyorum. Haluk Bey önerge vermiş "tiksindirici hastalık..." Hiçbir beden, hiçbir ruh, hiçbir insan tiksindirici hastalığı istemez; ama, kader onu o hastalıkla duçar etmiş ise, onu kabullenmek zorunda ve biz de onu kabullenmek zorundayız. O önergeyi Haluk Bey vermiş, ikinci önerge de bizim; aynı mahiyette. Ben, ikinciyi beklemeden, Haluk Beyin önergesine el kaldırdım. Bugün, Lokman Beyin sizin de desteklediğiniz önergesine de el kaldırdım. Belki, arkadaşlarım kızmış da olabilirler; ama, doğruyu yakalamak lazım.

Değerli arkadaşlarım, bir şey anlatmaya çalışıyorum. Bizim ayrı frekanslarda konuşmamamız lazım. Şimdi, Mustafa Bey diyor ki "niye acele ediyorsunuz, aceleniz ne?" Ben diyorum ki, acelemiz var. Evet, acelemiz vardır. Mesela, şimdi tam ekim zamanıdır, mahsul zamanıdır, sürek zamanıdır; çiftçilerimizin, işçilerimizin mazota ihtiyacı vardır. Aciliyet içinde, bütçemiz buna müsait olmamasına rağmen ve bir hünerle, bakanlarımızın çalışmasıyla buldukları kaynaktan bu arkadaşlarımıza mazot fiyatında düşürme yaptık. Acelemiz var, sizin de olmalı. Yatsı namazını kıldıktan sonra, şöyle bir etrafınıza bakınız; eli öpülecek Mehmet Efendi çöplüklerde ekmek topluyorsa, acelemiz vardır.

Şimdi, siz bana diyeceksiniz ki, ee, öyleyse, güzel; şu yasayı, afakî şu maddeleri içinde taşıyan şeyleri dururken, niye, bu mevcuduyla şey yapalım. Şu Parlamento, tasarının içindeki yanlış maddeleri yarın da değiştirebilir, düzeltebilir; ama, gelin, öncelikle, şu memleketimizde, ekonominin dinamiklerini harekete geçirelim.

Bazı yanlışlıklar da müşahede ettim; Halk Partili arkadaşlarımız çıkıyor diyor ki; müeyyideler eksik, 100 000 000 değil de 500 000 000 olsun. Cumhuriyet Halk Partili İsmail Değerli arkadaşım da, dün, 86 ncı maddede söz alarak "bu madde güzel; fakat, bunun müeyyidesi yok" dedi. Halbuki, lütfetse, iki sayfa sonra 105 inci maddenin dördüncü fıkrasını açsa okusa, müeyyidesini görecek; ama, lütfetmemiş, okumamış... Şimdi, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın bugünkü söyledikleri mi doğru, İsmail Değerli arkadaşımın dün söylediği mi doğru; merak ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, az önce Muzaffer Bey "bir gemideyiz" dedi; doğru, aynen katılıyorum. Bu gemiyi, sağlıklı olarak limana vardırmamız lazım; doğru. Fakat, bunun için de, bu millet, şu aziz millet, bize görev vermiş, yüzde 35 reyle bizi iktidar yapmış, sizi de muhalefet yapmış. Seçim sathı mailinde "devlet arabası devriliyor" demişiz; bize inanmışlar, sizi muhalefet yapmışlar, bizi iktidar yapmışlar. Bizim de bu arabayı yürütmemiz lazım. Bunun için de desteğinize ihtiyacımız var. Bunu esirgiyorsunuz.

Oğuz Oyan Beyefendi, 11 inci maddenin müzakerelerinde -tutanaklara bakabilirsiniz- 14 tane önerge vermiş, ayrı ayrı 14 tane önerge "ve" kelimesi değil de "veya" olması lazım "ile" değil de "ilâ" olması lazım; değişik önergeler... Siz, bu memlekete acıyorsanız, 15 önergeyi ayrı ayrı vereceğinize, tek önergeyle bunu verebilirsiniz. Demek ki, sizin de, burada bir yanlışlık yaptığınızı kabul etmeniz lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben yirmisekiz senelik avukatım; yanıbaşımda orman şefi emekli, yanıbaşımda başçavuş emekli, üç emekli oturuyoruz; Maho Ağa diye tabir ettiğimiz, bundan yirmi sene önce perişanlık içinde yaşayan birisi yanımıza yaklaştı, İsviçre'de malulen emekli olmuş. Ben biliyordum; ama, arkadaşlarım da bilsin diye sordum, dedim ki: Maho, emekli maaşın ne kadar? "Frank olarak mı söyleyeyim, Türk Lirası olarak mı söyleyeyim" dedi. Anlaşılsın diye Türk Lirası olarak söyle dedim. "7 milyar Türk Lirası" dedi. Ben o tarihte avukat emeklisi olarak 280 000 000 lira alıyordum. Emekli oluncaya kadar sağlık sigortamız yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MAHMUT DURDU (Devamla) - Baktım ki, Maho Ağanın aldığı, bizim üçümüzün aldığının 7 misli. Ülkesi iyi yönetilmiş, onu vermiş, ülkemiz kötü yönetilmiş, bize bunu veriyor.

Bir İngiliz avukat arkadaşım var. Oğlum sakat, onun tedavisiyle Eğridir'de uğraşıyorum; yirmi senedir uğraşıyorum, daha bir netice de alamadım. İngiliz de, bir tedavi için Eğridir'e gelmiş, onbeş gün falan beraber kaldık. Avukatlığını anlatıyor, utanıyorum; çocuklarının eğitimini anlatıyor, utanıyorum; Hollanda'dan, İsveç'ten, Norveç'ten söz ediyor, utanıyorum. Bir gün, kendisine dedim ki; yahu, Allah rızası için bu mevzuları açma; çünkü, sen söylediğin zaman utanıyorum. "Niye utanıyorsun kardeşim" dedi. Biz 16 tane imparatorluk kurduk diye, ilkokulda, ortaokulda, liselerde, fakültelerde çocuklarımıza öğretiyoruz; ki, bizim 15 inci imparatorluk yıkıldığı zaman bile, senin sözünü ettiğin devletler yoktu dedim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, hepinizi bu çalışmaya, bu koşmaya davet ediyorum ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Durdu.

Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan söz istemişlerdir.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış bulunuyorum; gecenin ilerleyen bu saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ilgili maddeyi okudum; maddede, idarî para cezalarının uygulanmasına ilişkin hususlar düzenleniyor.

Tasarıda idarî para cezalarına karşı sulh ceza mahkemelerine gidileceği ifade ediliyor; ancak, Anayasa Mahkemesinin bir kararı karşısında, bu merciin, artık, sulh ceza mahkemesi değil, yetkili idare mahkemesi olması gerekir. Bu konuda Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesinin Anayasa Mahkemesine bir başvurusu olmuştur. Bu başvuru üzerine Yüksek Mahkemenin vermiş olduğu 8.10.2002 tarihli ve 2002/88 sayılı -Resmî Gazetenin 26.2.2003 tarihli ve 25032 sayılı nüshasında yayımlanan- kararından da anlaşılacağı üzere, bu konuda sulh ceza mahkemelerinin yerine idarî mahkemeler yetkili kılınmıştır. Daha sonra da, 4854 sayılı Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun da, Resmî Gazetenin 6 Mayıs 2003 tarih, 25100 sayılı nüshasıyla yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir.

Maddenin bu doğrultuda değiştirilmesi halinde bir eksiği kalmayacaktır. Bu konuda değişiklik önergesi verildiğini öğrendim. Bu önergenin taraflarınızca kabulünü bekliyorum.

Bu kanunun, gerek işçi kesimine gerekse işveren kesimine ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinize hayırlı akşamlar diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Varan, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına ikinci söz, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk'e aittir.

Sayın Ercenk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 108 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 108 inci maddede, idarî para cezalarının nasıl tahsil edileceği -usulü, yöntemi, itiraz mercii- açıkça düzenlenmiş ve anlatılmıştır. Ancak, idarî para cezası hükümlerine konu olan maddeler de 98 ve 107 nci maddeler arasında düzenlenmiştir.

Şimdi, idarî para cezası hükümlerine konu olan maddelere baktığımız zaman, bunların, tasarının önemli maddeleri olduğunu görüyoruz. Ben, 98 ile 107 nci maddeler arasında sıralanan düzenlemeleri, bir iş yasa tasarısı olarak değil de, bir tarife olarak alıyorum. İşyerini bildirmeme 50 000 000, genel hükümlere aykırılık 50 000 000, toplu işçi çıkarmayla ilgili hükümlere aykırılık 200 000 000, özürlü ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğuna uymama 750 000 000, ücretle ilgili hükümlere aykırılık 100 000 000, yıllık ücretli izin hükümlerine aykırılık 100 000 000, işin düzenlenmesine ilişkin hükümlere aykırılık 500 000 000, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili hükümlere aykırılık 50 000 000, iş ve işçi bulma hükümlerine aykırılık 1 milyar, iş hayatının denetimi ve teftişiyle ilgili hükümlere aykırılık 1 milyar.

Şimdi, bu son maddede, özellikle yasa yapma tekniği açısından bir çelişkiyi arz etmek istiyorum: 13 Mart 2003 tarihinde getirilen tasarıda, bu iş hayatının denetimi ve teftişiyle ilgili hükümlere aykırılığın cezası 5 milyar olarak düzenlenmiş; son tasarıda bu miktar 1 milyara düşürülmüş; tekrar, AKP Grubu tarafından verilen bir önergeyle 500 000 000'a indiren bir düzenleme öngörülmüş; bizim vermiş olduğumuz asgarî ücretin 5 katı miktarındaki önerimiz ise kabul edilmiş; buna karşılık, bu miktarın 5 milyar olarak düzenlenmesi talep edilmiş. Bu çelişki, hükümetin iki bakanlığı arasındaki anlaşmazlığı ve yasa yapma tekniğindeki çelişkiyi açıkça göstermektedir.

Değerli arkadaşlarım, tasarıda düzenlenen idarî para cezalarının miktarı, işvereni, İş Yasasına aykırı davranmaya zorlayan bir düzenlemedir. Bu tasarıda, toplu işçi çıkarabilsin, özürlü ve eski hükümlü çalıştırmayabilirsin, işçinin ücretini ödemeyebilirsin, işçinin sağlık koşullarına uymayabilirsin diye öneriliyor, teklif ediliyor; bu tasarı onu teşvik ediyor.

Şimdi, hem yasa çıkaracaksınız hem de işvereni bu yasaya uymamaya teşvik edeceksiniz. Bu, açık bir çelişkidir diye düşünüyorum. Böylesi bir anlayışla, işçiyi nasıl koruyacaksınız?! Bu anlayış, tamamen işverenin lehine düzenlenen bir anlayış. Oysa, İş Yasasının temel prensibi, işçiyi koruyan bir anlayıştır, sosyal korumaya dönük bir anlayıştır. Bunun aksini yaptığınız zaman, temsil ettiğiniz sınıfı açıkça ortaya koymuş oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten merak ediyorum; bu yasa tasarısına "evet" oyu verdikten sonra, işçinin aleyhine olan herhangi bir düzenlemeye "evet" oyu verdikten sonra, sokakta karşılaştığınız işçinin yüzüne nasıl bakıyorsunuz, merak ediyorum; restorana gittiğiz zaman size hizmet eden garsonun yüzüne nasıl baktığınızı merak ediyorum; alışveriş yaparken size hizmet sunan bir tezgâhtarın yüzüne nasıl bakıyorsunuz, gerçekten merak ediyorum. Bu konuyu bir kez daha düşünmenizi özellikle istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, vaktinizi almayacağım; Antalya'ya gideceksiniz.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Hep beraber gidelim.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Biliyorsunuz, ben, Antalya Milletvekiliyim. Sizi, büyük bir misafirperverlikle karşılayacağız; hiç merak etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar) Hiç merak etmeyin; Antalya'nın denizi temizdir, Antalya'nın denizi güzeldir; Antalya'nın Deniz'i de Genel Başkandır; haberiniz olsun... (CHP sıralarından alkışlar) Ve arkasında hiçbir şaibe de yoktur; ağır cezada da yargılanmıyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Ne demek istiyorsunuz?! Ayıp oluyor ama!

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bitiriyorum.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hiç yakışmadı! Milletvekiline yakışmıyor bu şekilde konuşmak! Keyfimizi kaçırma!

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben Antalya Milletvekiliyim dedim. Merak etmeyin, sizi karşılayacağız... Sizi karşılayacağız... Sizi karşılayacağız... (AK Parti sıralarından "Beraber gidelim" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Çok yakışıksız konuşuyorsun, çok!.. Ne demek istiyorsun?!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Seni dinlemek istemiyoruz.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) -  Saygısızlık yapıyorsun! Yakışmıyor!

BAŞKAN - Sayın Ercenk, buyurun, devam edin efendim.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi, Antalya... (AK Parti sıralarından gürültüler)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ağır cezada babayiğitler yargılanır! Neticeye bak, neticeye...

BAŞKAN - Sayın Ercenk, son 1 dakikalık süre veriyorum; buyurun.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Efendim, müsaade ederlerse, devam edeceğim.

BAŞKAN - Buyurun, son dakikanızı iyi kullanınız.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Sizi orada biz karşılayacağız. Hiç merak etmeyin, gerçekten güzel karşılayacaklar. Bakın... (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sen iyi niyetli değilsin.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Sizi, nema alacaklıları karşılayacak, faiz borcu olan çiftçiler karşılayacak; sizi, şu anda aleyhine yasa çıkarmaya çalıştığınız işçiler karşılayacak; merak etmeyin, esnaf da karşılayacak; ama, Antalyamıza iyi bakın.

REYHAN BALANDI (Afyon) - Bizim de ilimiz orası...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bakın, siz bizim komşu ilimizsiniz; Antalya'ya dikkatli bakın değerli arkadaşlarım ve unutmayın, şu anda aleyhine yasa çıkarmaya çalıştığınız işçilerimiz sizi ağırlayacak, merak etmeyin. Otelde kalacaksınız, size hizmet sunan arkadaşlarımız onlar ve siz, şimdi,  onların aleyhine yasa çıkarmaya çalışıyorsunuz.

İyi tatiller diliyorum, iyi yolculuklar diliyorum; hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ben de yargılandım; ama,  beraat ettim.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sen iyi niyetli değilsin!

TUNCAY ERCENK (Antalya) - İyi niyeti siz takdir edemezsiniz!

BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen efendim...

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 108 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Ünal Kacır

İdris Naim Şahin

 

Ordu

İstanbul

İstanbul

 

Ali Ayağ

 

Mehmet Soydan

 

Edirne

 

Hatay

"Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları o yerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge müdürü tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları, 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur."

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN- Gerekçeyi mi okutayım?

EYÜP FATSA (Ordu)- Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Anayasa Mahkemesinin 8.10.2002 tarih ve E. 2001/225, K.2002/88 sayılı kararında Sosyal Sigortalar Kanununun 140 ıncı maddesi uyarınca davacı hakkında verilen idarî para cezasına karşı sulh ceza mahkemesinde açılan davada, anılan maddenin dördüncü fıkrasında yer alan, "Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren (7) gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurabilirler" tümcesinin Anayasaya aykırı bulunarak iptali,

Ayrıca; 6.05.2003 tarih ve 25100 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulan 4854 sayılı "Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun"da, 854 sayılı Deniz İş Kanunu ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunlarda değişiklikler yapılarak cezalar idarî para cezasına dönüştürülerek, bu para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edileceği öngörülerek ilgili Anayasa Mahkemesi kararı ve Kanuna uyum sağlanmıştır.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

108 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati:23.26


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati:23.34

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?..Yok.

Hükümet?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşülmesine başlayacağız.

2.- 190 Sayılı Genel  Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S. Sayısı: 133)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın Milletvekilleri, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 20 Mayıs 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.35