SENTIM 2 13 2003-06-09T10:47:00Z 2003-06-09T10:47:00Z 120 77785 443377 TBMM 3694 886 544498 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 14       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

79 uncu Birleşim

14 . 5 . 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1. - Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı

2. - Adana Milletvekili Vahit Kirişçi'nin, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı

3. - Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza Yazıcıoğlu'nun, Dünya Eczacılar Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1. - Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ve 28 milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/77)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek)

 

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Grubuna sataşmada bulunması nedeniyle konuşması

2. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay'ın, şahsına sataşmada bulunması nedeniyle konuşması

3. - Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay'ın, Grubuna sataşmada bulunması  nedeniyle konuşması

4. - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi'nin, şahsına sataşmada bulunması nedeniyle konuşması

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazili Sorular ve Cevaplari

1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, turizm sektörünü canlandırmak için alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/406)

2. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup, geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın yazılı cevabı (7/431)

3. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup, geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/438)

4. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup, geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/444)

5. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup, geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/445)

6. - Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın, Türkiye'nin Turizm Değerleri adlı yayında Uzunköprü'nün yer almamasının nedenlerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/447)

7. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan dış ticarete yönelik düzenlemelerin uygulanıp uygulanmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/449)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek'in, Bingöl ve çevresinde meydana gelen depremin etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen,

Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun, 20 nci Vakıf Haftası münasebetiyle gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin,

Cevap verdi.

İzmir Milletvekili Canan Arıtman, Dünya Hemşireler Günü münasebetiyle gündemdışı bir  konuşma yaptı.

4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa gereğince görevleri sona eren Kürşad Tüzmen'in Devlet Bakanlığına, Osman Pepe'nin Çevre ve Orman Bakanlığına atandıklarına ilişkin Cumhurbaşkanlığı,

Habitat Dördüncü Dünya Parlamenterler Forumu için  Almanya Federal Cumhuriyetinin Başkenti Berlin'e Malatya Milletvekili Münir Erkal'ın gideceğine ilişkin Başkanlık,

Tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Moğolistan Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarında bulunan tasarının hükümete geri verildiği bildirildi.

(10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi okundu; daha önce verilen üç aylık çalışma süresini doldurması nedeniyle, İçtüzüğün 105 inci maddesine göre bir aylık kesin süre verildiği bildirildi

Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, (10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu  üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in (6/254) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın Japonya Üst Meclisi Başkanı Hiroyuki Kurata'nın Japonya'ya resmî davetine bir Parlamento heyetiyle icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Genel Kurulun 13 Mayıs 2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde, sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 33 üncü sırasında yer alan 119 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 3 üncü sırasına alınmasına ve çalışma süresinin 15.00 - 19.00, 20.00 - 24.00 saatleri arasında olmasına; 14.5.2003 Çarşamba günkü birleşimde de sözlü soruların görüşülmemesine ve 14.00 - 19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına, İş Kanunu Tasarısının görüşmelerinin bu birleşimde saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde saat 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek, görüşmelerinin bitirilmesine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisinin,

Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, 3 Mart’ın her yıl Laiklik ve Öğretim Birliği Bayramı Olarak Kutlanması Hakkında Kanun Teklifinin (2/93), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin,

Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine devam olunarak, 74 üncü maddesine kadar kabul edildi, 74 üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

14 Mayıs 2003 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.03'te son verildi.

 

Nevzat Pakdil

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Mehmet Daniş

Türkân Miçooğulları

 

Çanakkale

İzmir

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 


No. :  110

II. - GELEN KÂĞITLAR

14 . 5 . 2003 Çarşamba

Teklifler

1. - Antalya Milletvekili Feridun F. Baloğlu'nun; 4842 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile 4811 Sayılı Vergi Barışı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/136) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.5.2003)

2. - Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in; 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi (2/137) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.5.2003)

Tezkereler

1. - Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün ve Osman Pepe'nin Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/268) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

2. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/269) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

3. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/270) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

4. - Karaman Milletvekili Fikret Ünlü'nün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/271) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

5. - Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/272) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

6. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/273) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

7. - Kocaeli Milletvekilleri Nevzat Doğan ve Osman Pepe'nin Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/274) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

Rapor

1. - Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/558) (S. Sayısı: 135) (Dağıtma tarihi: 14.5.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, yurtdışında bulunan Sivas olayı sanıklarının iadesiyle ilgili girişimde bulunulup bulunulmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/467) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

2. - Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın, doğalgaza yapılan zamma ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/468) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, öğretmenevleriyle ilgili bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/517) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

2. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, Devlet okullarındaki öğrencilerden bir kısmının özel okullarda okutulması çalışmalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/518) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

3. - Hatay Milletvekili İnal Batu'nun, muhtarların çalışma mekânlarına ve konumlarına yönelik değişiklikler yapılıp yapılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/519) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

4. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, zorunlu tasarruf kesintilerinin anapara ödemelerine ve nema miktarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/520) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ve 28 Milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/77) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergesi

1. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Irak Savaşıyla ilgili alınan önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/330)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

14 Mayıs 2003 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet  DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle söz isteyen Edirne Milletvekili Necdet Budak'a aittir.

Buyurun Sayın Budak. (CHP sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1. - Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı

NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çiftçiler Günü nedeniyle şahsım adına gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisi selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, Çiftçiler Günü, bugün, tarımı konuşmak zorunda olduğumuz bir gün. Tarım sektörü, gerek beslenme ve sanayi bakımından gerek 23 000 000  insanın geçimini sağladığı bir sektör olması bakımından ve gerekse 10 000 000 kişiye istihdam sağlaması bakımından ekonomide önemli bir yere sahiptir.

Ülkemizde tarımı kesimi, kişi başına gelir bakımından, en yoksul kesimi oluşturuyor. Şöyle ki: Türkiye'deki toplam yoksul kesimin yüzde 42'si tarım kesiminde çalışıyor ve tarım kesimindeki yıllık gelir, Türkiye kişi başına ortalama gelirinin üçte 1'i kadardır; yani, 1 000 dolar civarındadır. Bu insanları yoksulluktan kurtarmamız lazım. Türkiye'de 10 000 000 insan dengesiz değil, yetersiz beslenmektedir.

Hepimiz bölgelerimizde gözlüyoruz; kurban bayramına gittiğimizde, bayram namazı sonrası evlere ziyaretlere gittiğimizde köylerde görüyoruz ki, insanlar bir şeyler ikram etmek istiyorlar; ama, evlerinde ikram edecek et yok, süt yok, yumurta yok. Bu insanlar, karamsarlık içerisindeler; bizlerden bir umut bekliyorlar, kahvehanelerde oturmuşlar, bir proje bekliyorlar. Bu insanların enerjisi atıl durumdadır. Bu insanlarla, bir çiftçiyle bir öğle yemeğini lütfen paylaşın; göreceksiniz ki, peynirle değil, şerbetle, ekmekle tarlalarında çalışıyorlar. Bu insanlar, okula gönderecekleri çocuklarının çantasına süt veya meyve suyu koyamıyorlar. Şerbetle, ekmekle büyümüş bir köylü çocuğu olarak, güneş altında çalışan bir köylü ananın çocuğu olarak, milletvekili seçimleri sırasında tüm çiftçilere bir söz vermiştim; demiştim ki: "Seçilirsem, sizin sorunlarınızı Meclise taşıyacağım." Bugün, bu sözü tutmanın mutluluğunu taşıyorum. Ben, bu sözü tuttuğum için mutluyum; ya tutamayanlar?!

Değerli milletvekilleri, tarımımızda, dışticaret itibariyle değerlendirdiğimizde, ithalat-ihracat farkı 1 milyar dolar civarındadır.

Hollanda,  1 000 000 hektar alanda tarım yapmakta;  Türkiye ise,  tam 27 katı alanda  -yani, 27 000 000 hektarda- tarım yapmaktadır; fakat, Hollanda, 30 milyar dolarlık tarımsal ihracat yapabilmektedir.

Yine, Hollanda'da 200 000 kişi tarım yapmakta; Türkiye'de ziraat mühendisi, veteriner, gıda mühendisi, peyzaj mimarı gibi meslekî eğitimi olan kişilerin toplamı 200 000; Hollanda'da, sadece 200 000 kişi tarım yapıyor. Ayrıca, Türkiye'de, şu anda, tarıma, çiftçiye hizmet amacıyla maaş alan kişilerin sayısı 200 000'dir; yani, Hollanda'da tarım yapan  çiftçi sayısı kadar Türkiye'de eğitimli ziraat mühendisi vardır. Peki, Tarım Bakanlığı, iktidar olarak sizler, çiftçileri bu eğitimli insanlarla kucaklaştırmak için, bir araya getirmek için bir proje düşünüyor musunuz? Her ne kadar devlete yük olmayacak alternatif projeler olsa da, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizim, bu konuda projelerimiz var, bu konuda katkı yapmaya hazırız.

Değerli milletvekilleri, Türk tarımının önemli iki sorunu, verim düşüklüğü ve rekabettir. Verim düşüklüğü... Şöyle ki, girdilere baktığımızda, su girdisi, önemli bir girdi. Türkiye'de 4 500 000 hektar alan sulanabiliyor; bu, toplam arazinin sadece yüzde 13'dür.

Diğer bir girdi, tohum. Tohum sektöründe tamamen dışarıya bağlıyız. Bugün, Hollanda'ya gidin, yurt dışındaki bir yabancı firmaya gidin ve  "nerede tohum üretiyorsunuz da Türkiye'ye satıyorsunuz" diye sorun. Onlar, size şunu söyleyeceklerdir: "Antalya'da, İzmir'de, Urfa'da tohum üretiyoruz ve Türkiye'ye satıyoruz."

Görüyorsunuz ki, Türkiye'nin iklimini kullanıyorlar, Türkiye'nin toprağını kullanıyorlar ve tohumu burada üreterek, bize, 1 kilogram domates tohumunu 25 milyar liraya satıyorlar.

Girdi fiyatlarına gelince,  1998 yılında,  çiftçi 2 kilogram buğdayla mazot alabilirken,  bugün 6 kilogram buğdayla mazot alabilmekte.

Ortalama arazi büyüklüğü 57 dekar, işletme büyüklüğü optimum değil. Arazi parçalanıyor, miras yoluyla bu parçalanma devam ediyor.

Ülkemizde, en uygun iklim, toprak ve bitki kaynaklarına sahipken, verim düşüklüğü temel problem. Avrupa Birliği ülkeleri, buğdayda, birim alanda 2,5 kat daha fazla ürün üretiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET BUDAK (Devamla) - Süre bitmedi herhalde...

BAŞKAN - Sayın Hocam, size 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

NECDET BUDAK (Devamla) - Buraya gelirken sürem çalındı yalnız.

BAŞKAN - Şu anda, tekrar vaktiniz işliyor Hocam.

NECDET BUDAK (Devamla) - Doğrudan gelir desteği sağlıklı yürümüyor. Doğrudan gelir desteği, üretici belgesi yerine tapuya dağıtılıyor; sağlıklı işlemiyor, bunun bir an önce düzeltilmesi lazım.

Tarım politikalarının makroekonomik politikalarla beraber değerlendirilmesi gerekir. Suçlu, sadece Dünya Bankası, IMF değil; Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkelerinin çiftçilerine yapmış olduğu desteklerdir.

Tarım, bugüne kadar -yirmi yıldır- popülist ve üretimi dışlayan politikalarla terk edilmiştir. Siz, sayıca güçlü bir iktidarsınız; tarımı kalıcı reformlarla düze çıkarabilirsiniz.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, seçim beyannamemizde, 2-3 milyarlık bir projeksiyonla bunları yapabileceğimizi beyan ettik.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı teşkilatı hantal, atıl ve verimsiz durumdadır. Yetki ağırlığı Tarım ve Köyişleri Bakanlığında değil, Sanayi ve Ticaret Bakanlığında, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarında, Devlet Planlama Teşkilatındadır ve karmaşık bir yapı söz konusudur. Bu nedenle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yenilenmesi ve tekrar düzenlenmesi gerekir. Bunu yapacak mısınız? Tarımı düze çıkaracak mısınız?

Umarım, tarımla hiçbir ülke kalkınmamıştır felsefesine sahip değilsinizdir. Ülkede kalkınma, tarım ve sanayiyle birlikte olacaktır.

Sözlerimi tamamlarken, ülkemizin efendisi, üreten ve velinimetimiz olan çiftçilerimizi ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, yine, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle söz isteyen, Adana Milletvekili Sayın Vahit Kirişçi'ye aittir.

Sayın Kirişçi, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Adana Milletvekili Vahit Kirişçi'nin, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı

VAHİT KİRİŞÇİ (Adana) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle, gerek şahsım gerekse tüm çiftçiler adına hepinize saygılar sunuyorum.

Tarımı konuşacağımız zaman, tarımın çok stratejik bir sektör olduğunu, sadece ülkemiz için değil, pek çok dünya milleti için önemli bir sektör olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Tarım sektörü, stratejik olmasının yanı sıra, özellikle ülkemizde,  millî gelire katkıda bulunan önemli bir sektör; diğer taraftan, istihdam yaratmada çok önemli bir sektör; aynı şekilde, sanayimiz için hammadde temininde önemli bir sektör; bütün bunlara ilave olarak, doğrudan ve dolaylı olarak, dışticarette ciddî yeri olan bir sektördür. Kaldı ki, tarım sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin sermaye yetersizlikleri ve sermayelerinin yüzde 95'ine yakını kendi öz sermayeleri olduğunu dikkate aldığımızda, üretmiş oldukları artıların önemli bir bölümünün, sermaye transferiyle sanayi sektörüne aktarıldığını söylemek gerekir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, tarım, hakikaten, ülkemizde son derece önemli. Bu zamana kadar, maalesef -hani, değişik şekillerde, değişik konuların istismar edildiği söylenir; ama, bu ülkede- tarımın, istismar edildiğini ve dönemsel olarak desteklendiğini ve teşvik edildiğini söylemek yanlış olmaz.

Bu noktada, geniş halk kitlelerini ilgilendiren  4 100 000 işletme ve bu işletmelerde istihdam edilen yaklaşık 22 - 23 000 000'luk bir özel nüfusu, böyle bir nüfusu, bizim, dikkate almamız, önemsememiz gerekmektedir.

Bu sektörün belli temel sorunları vardır. Bu sorunların başında, özellikle -bugün Çiftçiler Günü olması münasebetiyle- üreticilerimizin örgütsüzlüğü yatmaktadır. Bu örgütlenmenin yokluğu nedeniyle, maalesef, üretmiş oldukları ürünlere dönemsel olarak birtakım destekler verilmekte; ama, zaman içerisinde, bunların, enflasyon karşısında eriyip yok olduğunu görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, AK Parti İktidarında biz bunları görmek istemiyoruz, görmüyoruz; görmediğimizin de ipuçlarını, şu beşbuçuk aylık sürede rahatlıkla ifade edebiliyoruz. Bunların başında, tabiî ki, ıslah edilmesi, rehabilite edilmesi gereken "doğrudan gelir desteği" adı altında, çiftçilerimize alan hesabıyla vermiş olduğumuz destekler gelmektedir. Bu, özellikle "çiftçi kayıt sistemi" olarak adlandırdığımız sistemin Türkiye'de tesisini de beraberinde getirmiştir. Çiftçi kayıt sistemi deyip geçmemek gerekir. Böyle bir sistem, özellikle, bu ülkede üretim yapan insanlarımızın kayıtlarının tutulmasını ve bunlara ilişkin bilgilerin kayıt altına alınmasını sağlamakta; fakat, bu bilgilerin sadece kaydedilmesi yeterli olmamakta. Önemli olan, bu bilgilerden, bu ülkenin ihtiyacı olan ürünlerin desteklenmesi, ihtiyacı olmayan ürünlerin ise üretimlerinin daraltılması noktasında bir üretim planlamasının gündeme getirilmesi gerekir.

İşte, bu tür çalışmaların yapılabilmesi için, tarım kesiminin ihmal edilmemesi gereken bir kesim olduğu ve çiftçilerimizin, tıpkı Batı'da olduğu gibi, Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu gibi desteklenmesi gerektiği gerçeği gözardı edilmemelidir.

Bakınız, ben sizlere birkaç rakam vermek istiyorum; sürekli, bu ülkede, özellikle 2001 krizinin müsebbibinin tarım kesimi olduğu vurgulanır; tarımın, bu ülkenin sırtında kambur olduğu vurgulanır; ama, bunun böyle olmadığını ifade etmek için bir iki rakam vermek istiyorum: Üretici başına destek, Amerika Birleşik Devletlerinde 20 000 dolar, girmeyi düşündüğümüz Avrupa Birliğinde 8 000 dolar, ülkemizde ise sadece 230 dolardır. Eğer siz, üretici başına destek olayını, teşvik olayını geliştirmez, güçlendirmezseniz çiftçimizin lehine, bizim, çiftçilerimizi Batı çiftçisiyle, Amerika çiftçisiyle rekabet ortamına sokmamız mümkün değildir. Bunu üretici başına değil de hektar başına, alan başına inceleyecek olursak, belki, biraz daha anlamlı olur o zaman; çünkü, bizdeki işletmeler 59 dekar gibi oldukça küçük işletmeler; ama, bu, Amerika Birleşik Devletlerinde 1 800 dekar civarındadır, 174 dekar civarı da Avrupa Birliği ortalamasıdır. Böylesine küçük olması nedeniyle, Amerika Birleşik Devletlerinde 94 dolar, hektar başına, Avrupa Birliğinde 504 dolar, ülkemizde ise sadece 36 dolardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hocam, size ek 1 dakika süre veriyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

VAHİT KİRİŞÇİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bizler, tarıma, mutlaka ve mutlaka, bu sektörün rekabetçi, sürdürülebilir ve kaliteye odaklı bir yapıda gelişmesini sağlayıcı bir bakış açısıyla bakmamız gerekir. Aksi takdirde, biz de, tıpkı geçmiş iktidarlarda olduğu gibi, bu kesimi istismar etmeye devam etmiş oluruz. Bizler, bunu istismar etmediğimizi, geçtiğimiz uygulamalarla gösterdik; ama, bundan sonra yapılacak olanlar da var. Tıpkı, ucuz mazot uygulamasında olduğu gibi, üreticilerimizin daha örgütlü, daha sistemli ve ülke yararına üretim yapabilmelerine imkân sağlayacak üretici birlikleri yasasına kavuşturulması gerekir.

Bir diğer konu, bu sektörün, mutlaka ve mutlaka, bir tarım kanunuyla zapturapt altına alınması gerekir. Tarım alanları amaç dışı kullanılmaktadır. Bu alanların da, yine, aynı şekilde korunması ve geliştirilmesine yönelik uygulamaların süratle gündeme gelmesi gerekir diyorum, hepinizi, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çiftçilerimizin böyle bir günde sıkıntılardan uzak yeni günleri kutlamalarını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kirişçi, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Vahit Kirişçi ve Sayın Necdet Budak'ın yapmış oldukları gündemdışı konuşmalara, Tarım Bakanımız adına, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Ali Coşkun Bey cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SANAYİ VE TİCARET BAKANI  ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve bakanlıklarımız adına, saygıyla selamlıyorum.

Türk çiftçisi, tarih boyunca, bilindiği gibi, ülkenin geleceği için hep fedakârlık etmiş, çalışmış ve üretmiştir. Türk çiftçisi, Türkiye'nin birlik ve beraberliğinin, rejimin korunmasında, ülkenin kalkınmasında hep ön saflarda olmuştur. Cumhuriyetimizin kurucusu Aziz Atatürk, bundan dolayıdır ki, Türk çiftçisini milletin efendisi olarak ilan etmiştir.

Bilindiği gibi, tarım sektörünün ana görevi, toplumların gıda güvencesini sağlamak başta olmak üzere, barınma ve giyinme gibi temel ihtiyaç maddelerini temin etmektir. Kaldı ki, son yıllarda, artık Türk sanayiinin büyük bir kısmı da tarıma dayalı sanayi olarak gelişmiş, özellikle ihracatta söz sahibi olduğumuz tekstil ve konfeksiyonda tarıma dayalı bir sanayi olarak öne çıkmıştır.

Diğer taraftan, özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu sektör geniş bir faaliyet alanı oluşturmakta ve ülkenin ekonomik kalkınmasında da önemli katkılarda bulunmaktadır. Ülkemizde tarımın ekonomik gelişmemize çok önemli katkıları olduğu gibi, bu katkılarını ve önemini daha uzun süre de sürdürecektir. Tarım sektörü, sadece az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için değil, gelişmiş ülkeler için de son derece önemli bir sektördür; çünkü, bu sektör, insan ihtiyaçlarının en başında gelen gıda maddelerini üretmektedir. Yine, bundan dolayıdır ki, başta, gelişmiş ülkeler olmak üzere, tüm dünyada tarımın çok işlevliliği tartışılmaya başlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz tarımsal yapısında işletmelerin küçük ve dağınık olmasından kaynaklanan çarpıklık, verimliliği düşürmekte, modern teknoloji kullanımını kısıtlamakta ve kişi başına geliri düşük kılmaktadır. Tarımsal üretimde verimlilik ve kârlılık, üreticinin tarım bilgisi, girdi kullanım düzeyi ve örgütlenmesiyle yakından ilişkilidir. Üreticilerin örgütlenmesinin, güçlü bir sivil toplum örgütü olarak ülkede her zaman için söz sahibi olabilecek konumda bulunması, haklarını koruyabilmesi ve tarımsal girdilerin daha ucuza temin edilmesi yanında, ürünlerin pazarlanmasında da büyük ölçüde kolaylaştırıcılığı bilinmektedir.

Uzun yıllardır yaşanan yüksek enflasyonlu ortam, diğer sektörlerde olduğu gibi, tarım sektörünü de derinden etkilemiş ve istenilen yapısal dönüşüm, gerek üretici gerekse kuruluşlar bazında gerçekleştirilememiştir. Varılan bu gerçeğin temel sebeplerinden birisi de, ülkemizde tarımsal örgütlenmenin çağdaş anlamda yapılamamış olmasıdır. Ülkemiz çiftçisi, millî gelirden, diğer sektörlerin çalışanlarına göre çok düşük pay almaktadır. Bu da, mevcut olan dengesizliği daha da artırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, gelişmiş ülkelerde ya da gelişmekte olan ülkelerde de tarım sektörünün gayri safî millî hâsıladaki oranı, yüzde 13 ile yüzde 15 arasında değişmektedir. Türkiye'de de bu oran yüzde 13,5'tir; ancak, gelişen ülkelerden büyük farkımız, orada bu payı, yüzde 5 ilâ yüzde 8 nüfus aldığı halde, Türkiye'de bu, yıllara göre yüzde 40 ile yüzde 45 arasında. Nüfusun yüzde 40'ı ilâ yüzde 45'i, bu yüzde 13,5 gayri safî millî hâsıladan pay almaktadır. Dolayısıyla, kişi başına millî gelir bu sektörde oldukça düşüktür. Bu durum, köylerden şehirlere göçü artırmakta ve şehirlerde gecekondulaşma gibi sosyal sorunları daha da güçlendirmektedir. Şehirlerin yaşanılmaz hale gelmesinde, bu göçlerin işsizlik potansiyelini artırması da fevkalade olumsuz etki etmektedir.

Refah seviyesinin yükseltilmesi, göçün durdurulması, tarımdan elde edilecek gelirle mümkündür. Dolayısıyla, kırsal alanlarda tarım-sanayi entegrasyonu gerçekleştirilerek, bu yörelere şehir imkânları sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği adayı statüsünde bulunan ülkemizde, tarımın, Avrupa Birliği ortak tarım politikasına uyumu konusunda da, Bakanlığımız, geniş kapsamlı çalışmalar yapmaktadır.

Ülkemizin tarımsal potansiyeli, tarım sektörümüzün içinde bulunduğu sorunlar ve bu sektörün barındırdığı ve istihdam ettiği insan sayısı dikkate alındığında, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik yolunun tarımdan geçtiğini söylemek, fazla gerçekdışı bir şey olmasa gerek. Diğer bir ifadeyle, Avrupa Birliği kapılarının açılması, büyük ölçüde, tarımda var olan sorunlarımızın çözümüne bağlıdır. Gerek Avrupa Birliğine uyum sağlamak gerekse refahını artırmak için, Bakanlığımız, 81 il ve tüm ilçelerde, yaklaşık 50 000 personelle, Türk tarımına ve dolayısıyla çiftçisine hizmet vermektedir.

Bu bağlamda, hükümet olarak, kısa sürede, 2003 yılında doğrudan gelir desteği uygulaması, prim sistemi uygulaması ve hayvancılık desteklerinin yanı sıra, ilave desteklerle ilgili mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır. Bu kapsamda, şekerpancarı üretimi kotalarının daraltılmasıyla oluşacak alanlarda, gönüllü olarak, şekerpancarı yerine, alternatif olarak mısır, ayçiçeği, soya fasulyesi, yem bitkisi, kanola ekimi yapan üreticilere telafi edici ödeme yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı 30.4.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Ayrıca, borçlarına ödeme kolaylığı getirilerek, taksitlerle bu ödemelerini daha rahat bir düzeyde yapmaları sağlanmıştır.

Hayvancılığın desteklenmesi hakkında kararda değişlik yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, 2.5.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kararnameyle, eski kararnamede sağlanan desteklemelere ilave olarak, sunî tohumlamadan doğan buzağılara, hastalıklardan ari işletmelere, arıcılığa, su ürünlerine destek sağlanmış, ayrıca, süt desteği de iki katına çıkarılmıştır.

Tarımsal faaliyette kullanılan ve en önemli girdi olan mazot için çiftçilere yüzde 5 indirimli mazot teminiyle destekleme ödemesi yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, 2.5.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

Tütün üretiminden vazgeçip alternatif ürün yetiştiren üreticilerin desteklenmesine dair kararda değişiklik yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, 6.5.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 2002 yılı ürünü kütlü pamuk, zeytinyağı, yağlık ayçiçeği, soya fasulyesi ve kanolanın, tarım satış kooperatifleri ve birlikleri ile diğer alıcılara satışında üreticilere destekleme primi ödenmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı uygulama tebliğleri, 30.4.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Tarımsal üretimle ilişkili olarak, 2003 yılında da doğrudan gelir desteği ödemesi yapılmasına ve bu amaçla, çiftçi kayıt sisteminin oluşturulmasına ilişkin tebliğ, 2.5.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Ayrıca, Bakanlığımızca, çerçeve tarım kanunu başta olmak üzere, tarımsal üretici birlikleri kanunu, tohumculuk kanunu, ekolojik, organik ürünlere ilişkin kanun çıkarılması için gerekli çalışmalar yapılmakta; Bakanlığımızın yeniden yapılandırılması, tarım bilgi sisteminin oluşturulması, tarımsal üretim alanlarının ölçek ekonomisine uygun yapılandırılması, tarım kesimi tapu kadastro çalışmalarının tamamlanması ile çiftçi kayıt sistemi ve coğrafî bilgi sisteminin geliştirilmesine yönelik çalışmalar da yürütülmektedir. Kaldı ki, ekonominin önünde çok büyük bir kambur haline gelen kayıtdışı ekonominin ekonomik yollarla kayıt altına alınmasında, tarım sektöründe yapılacak reformlar fevkalade önem taşımaktadır.

Bu cümleden olarak, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının diğer bakanlıklarla koordineli olarak yapmış olduğu ürün borsaları çalışması son safhasına gelmiştir. Önümüzdeki günlerde, çağdaş anlamda, gelişmiş ülkelerde uygulanan ürün borsaları yürürlüğe girerek, aslında çevre devletlere de açık bir borsa sistemine doğru gidilmektedir. Böylece, hem üretici hem alıcı aldatılmayacak, kalite sağlanacak; arz-talep dengesine göre fiyat oluşacağı için, neticede, hem tarıma dayalı sanayi hem de tüketici daha güvenli bir ortama kavuşacaktır; böylece, kayıtdışı ekonomi de kayıt altına alınmış olacaktır.

Sevmediğim bir misal verecek olursam; eğer, pamuğu siz borsada kayıt altına alamazsanız, pamuktan elde edilecek iplik kayıtdışı, iplikten dokunan kumaş kayıtdışı ve kumaştan yapılan konfeksiyon kayıtdışı olmaktadır. Dolayısıyla, bu uygulanan -geçen dönem de uygulanan- parasal politikaların çok öne çıktığı sistem içinde de, maalesef, kayıtdışı ekonomi büyümüş; bunun etkisiyle, kayıtdışı istihdam da büyümüştür.

Değerli arkadaşlarım, 2005 yılında yürürlüğe girecek Dünya Ticaret Örgütünün kararları neticesinde gümrük duvarları daha aşağı çekilip, hatta, yıkılmasıyla ekonomik sınırlar kalkacak ve bilişim çağı, giderek, rekabet çağına dönüşecektir. Dolayısıyla, Türkiye'nin, çok hızlı olarak, vakit kaybetmeden rekabeti yüksek ülke durumuna gelmesi lazım.

Takdir edersiniz ki, geçici bütçe, esas bütçe, sonra diğer yasalar ve çağdaş İş Kanunu dolayısıyla, Meclisin yasa yoğunluğu artmıştır. Dolayısıyla, bu reformları gerçekleştirecek birçok kanun ya Başbakanlığa sevk edilmiş ya da Meclise sevk edilmiş, komisyonlarda sıra beklemektedir. Yine takdir edersiniz ki, biraz önce, Resmî Gazetede ilan ettiğimiz genelgelerle, yönetmelik değişiklikleriyle, tebliğlerle bütün bu tedbirler alınmaktadır. Türk çiftçisinin daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulması için her türlü tedbir alınacaktır ve tarıma dayalı gelişen sanayimiz ve diğer sanayimizin önündeki, yani, tüm girişimcinin önündeki engelleri de kaldırma bakımından hükümetimiz, fevkalade ciddî çalışmaların içindedir.

Gelecek günlerin daha mutlu olması dileğimle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Ali Coşkun Beye açıklamalarından dolayı teşekkür ediyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Dünya Eczacılık Günü nedeniyle söz isteyen, Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza Yazıcıoğlu'na aittir.

Sayın Yazıcıoğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3. - Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza Yazıcıoğlu'nun, Dünya Eczacılar Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması

İRFAN RİZA YAZICIOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 14 Mayıs Eczacılar Günü dolayısıyla gündemdışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce Meclisimizi, en kalbî duygularımla, saygıyla selamlıyorum.

Bu yıl, bilimsel eczacılığın 164 üncü yılını kutluyoruz. 14 Mayıs 1839 tarihinde Mektebi Tıbbiyei Adliyei Şahaneye bağlı, eczacılık mesleğine yönelik, bağımsız olarak eğitim vermek üzere bir sınıf açılmıştır. Ülkemizde, eczacılık öğretimine başlanmasının yıldönümü olan 14 Mayıs, 1968 yılından beri Eczacılık Günü olarak kutlanmaktadır.

6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun, 1953 yılında yürürlüğe girmiş ve eczacılık mesleği, halen bu yasayla icra edilmeye çalışılmaktadır. Ülkemizde, Türk Eczacıları Birliğine bağlı 41 eczacı odası ve bu odalara bağlı 22 600 eczaneyle eczacılar, sağlık hizmeti vermeye devam etmektedirler.

Daha önceki hükümetlerin yaptığı yanlış uygulamalar nedeniyle, toplumun büyük bir kesimi gibi eczacılar da ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel daralmanın yarattığı sıkıntıları yaşamaktadır. Günümüzde eczacılığın fonksiyonları değişmiş, eczacının toplum sağlığındaki rolü ve önemi artmıştır.

Ben, yıllardır serbest eczacılık yapıyorum. Yıllarca eczacı odalarında ve Türk Eczacıları Birliğinde yöneticilik yaptım. Bu anlamda, bütün meslektaşlarımın sorunlarını yakından biliyorum.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine girme arifesinde hükümetimiz, eczacılık mesleğinin standartlarını yükseltecek mevzuat düzenlemelerini yapmaya başladı. Nitekim, daha yerel yönetimler yasası çıkmadan, hükümetimiz, eczane ruhsatlarının Sağlık Bakanlığı yerine il sağlık müdürlükleri tarafından verilmesini sağlayarak yeni çözümler ortaya koydu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eczacılık mesleğinin sorunlarını, çözüm önerilerini ve hükümetimizin bugüne kadar yaptığı çalışmaları sunmaya çalışacağım.

Bugüne kadar, mesleğimizin sorunlarının çözümsüz kalmasının en büyük nedeni, önceki hükümetlerin, konunun muhatabı olan Türk Eczacılar Birliğine kapılarını kapatması ve diyalog sürecine kapalı bir politika izlemeleriydi. Önceki hükümetlerde görev yapan bazı Sağlık Bakanlarının eczacılarla kavgasını bilmeyen yoktur. Sivil toplum kuruluşlarına büyük önem veren hükümetimiz, Türk Eczacılar Birliği yöneticileriyle defalarca görüşerek, sorunlara birlikte çözüm önerileri getirme yolunda büyük adımlar atmıştır. Bu diyalog süreci devam etmektedir.

Birinci sorunumuz, muvazaalı dediğimiz, yasalara aykırı açılan eczanelerdir. Bu eczaneler, ilaç suiistimallerini ve tüketimini artırarak meslekî disiplini bozmakta, toplum sağlığı açısından ciddî sorunlar yaratmakta ve tüketimi artırarak ekonomimize ağır yükler getirmektedir. Bu nedenle, muvazaalı eczanelerin açılmaması ve sağlık hizmetinin bizzat eczacı tarafından verilmesi için, 6197 sayılı Yasada yeni düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

İkinci sorunumuz, kamu kurumlarında eczacıların aleyhine gelişen sağlıksız yapı nedeniyle, eczacıların kamu kurumlarında çalışmak istememeleridir. Bu nedenle, birçok kamu hastanesinde eczacılık hizmeti, eczacı olmadığı için diğer personel tarafından verilmekte ve bu durum da, toplum sağlığı açısından olumsuz bir durum ortaya çıkarmaktadır.

Üçüncü sorunumuz, sağlık müdürlüklerimizde bulunan eczacılık şubelerinin doktorlar tarafından yürütülmesi ve mevcut eczacının bu doktora bağlı olarak çalışmasıdır. Eczacılar, yasa elvermediği için, şube müdürü olamamaktadırlar. Bu nedenle, eczacılık şubelerinin tüm yetki ve sorumluluklarının eczacılara verileceği bir yasal düzenleme yapılmalıdır.

Dördüncü sorunumuz, ülkemizde eczane sayılarının fazlalığı, dağılımın dengesiz ve bölgesel farklılıkların olmasıdır. Ülkemizde, ortalama 3 164 kişiye bir eczane düşerken, Almanya'da 3 800, Danimarka'da 18 000 kişiye, Avusturya'da 8 000 kişiye, İngiltere'de 4 720 kişiye bir eczane düşmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, size 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

İRFAN RİZA YAZICIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Türkiye'deki eczanelerin yüzde 41'i, nüfusun yüzde 23'ünün yaşadığı üç büyük ilde toplanmıştır. İstanbul'da 1 891 kişiye, Ankara'da 2 024, İzmir'de 1 615 kişiye bir eczane düşerken, Hakkâri'de bu sayı 14 168, Gümüşhane'de 6 575, Siirt'te 5 063'tür. Mevcut eczacı sayısının 2010 yılına kadar yeterli olduğu Devlet Planlama Teşkilatı raporlarında belirtilmesine rağmen, ülkemizdeki eczacılık fakültelerinden her yıl 750 öğrenci mezun olmaktadır. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, eczane açılmasına ilişkin kısıtlamalar getirilmeli, eczane sayıları sınırlandırılmalıdır. Yeni açılacak eczaneler için nüfus ve mesafe kriterleri düzenlenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, lütfen, son cümlenizi alayım.

İRFAN RİZA YAZICIOĞLU (Devamla) - Hemen tamamlıyorum.

Ayrıca, Avrupa Birliği uyum süreci içinde, eczacılık fakültelerindeki eğitim süresi dört yıldan beş yıla çıkarılmalıdır.

Sorunlarımızı şöyle başlık halinde sıralarsak, ülkemizin ithal ilaç cenneti haline dönüşmesi nedeniyle 1980'de tüketilen ilaçların yüzde 2'si ithal iken, bu oran şimdilerde yüzde 40'tır.

Altıncı sorunumuz, devletin eczanelere taahhüt ettiği zamanda kurum alacaklarını ödememesidir. Bu gecikmeler eczaneleri ekonomik olarak zora sokmaktadır. Bu nedenle, devlet, anlaşmalı eczanelere belirlenen süre içinde ödeme yapacak bir mekanizma ortaya koymalıdır.

Yedinci sorunumuz, ilaçtaki KDV'nin yüksekliğidir. Bugüne kadar, geçmiş hükümetler hep KDV'yi düşürmekten bahsederken, ilaçta KDV yüzde 15'lerden yüzde 17'lere, en son yüzde 18'lere çıkmıştır; ama, hükümetimiz, ilaçta KDV'nin yüzde 8'e düşürülmesi konusunda çalışmalar yapmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; resmî kurum reçetelerinden alınan katılım payları bazı eczacılar tarafından alınmayarak haksız rekabet oluşturulmaktaydı. 1 Marttan itibaren, kaynağından kesilme yöntemiyle bu sorun da çözülmüş, haksız rekabet ortadan kaldırılmış, ilaç sarfiyatı büyük ölçüde önlenmiştir.

BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, lütfen, son cümlenizi...

İRFAN RİZA YAZICIOĞLU (Devamla) - Hemen kesiyorum efendim.

Bu sayede, Emekli Sandığına günlük 1 trilyon lira tasarruf sağlanmıştır.

Böylelikle, ilerleyen zaman içerisinde, 14 Mayıs, eczacıların sorunlarının tartışıldığı bir gün değil, gerçek anlamda bayramların kutlandığı bir gün olacaktır.

Ben, bu vesileyle, tüm eczacı meslektaşlarımın ve bizimle aynı günü kutlayan çiftçi kardeşlerimin günlerini kutluyor; Meclisi, en kalbî duygularımla, saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1. - Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ve 28 milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/77)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Merkez  üssü  Bingöl  İlimiz  olmak üzere,  Bingöl İli ve Bingöl'e bağlı  ilçe ve köylerimizde 1 Mayıs 2003 tarihinde saat 03.27'de meydana gelen deprem felaketi büyük can ve mal kaybına sebebiyet vermiştir.

Bu üzücü felaket karşısında devletimizce alınmış önlemlerin yanı sıra, konunun bütün boyutlarıyla araştırılması, alınması gereken ek tedbirler ve yasal düzenlemelerin tespiti amacıyla Anayasanın 98, TBMM  İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1- Mahfuz Güler                                (Bingöl)

2- Feyzi Berdibek                                 (Bingöl)

3- Abdurrahman Anik                                (Bingöl)

4- Abdullah Veli Seyda                                (Şırnak)

5- Osman Aslan                                (Diyarbakır)

6- Hüseyin Tanrıverdi                                (Manisa)

7- Vahit Kiler                                (Bitlis)

8- Süleyman Sarıbaş                                (Malatya)

9- Ahmet Uzer                                (Gaziantep)

10- Ömer Özyılmaz                                (Erzurum)

11- Mehmet Mehdi Eker                                (Diyarbakır)

12- Miraç Akdoğan                                (Malatya)

13- İbrahim Özdoğan                                (Erzurum)

14- Mehmet Fehmi Uyanık                                (Diyarbakır)

15- Mehmet Beşir Hamidi                                (Mardin)

16- Ali ihsan Merdanoğlu                                (Diyarbakır)

17- Abdurrahman Müfit Yetkin                                (Şanlıurfa)

18- Mehmet Kerim Yıldız                                (Ağrı)

19- Fatma Şahin                                (Gaziantep)

20- Mahmut Göksu                                (Adıyaman)

21- Zülfü Demirbağ                                (Elazığ)

22- Talip Kaban                                (Erzincan)

23- Mehmet Faruk Bayrak                                (Şanlıurfa)

24- Abdurrahim Aksoy                                (Bitlis)

25- Ali Osman Başkurt                                (Malatya)

26- Tevhit Karakaya                                (Erzincan)

27- Maliki Ejder Arvas                                (Van)

28- Agah Kafkas                                (Çorum)

29- Haluk İpek                                (Ankara)

Gerekçe

1 Mayıs 2003 Cuma günü Saat 03.27'de ve merkez üssü Bingöl merkez olmak üzere, Bingöl'e bağlı ilçe ve 90 köyümüzde meydana gelen deprem, büyük mal ve can kaybına neden olmuştur.

Devlet ve hükümetimiz de, Bingöl halkının bu derin yarasını sarabilmek için iyiniyetli bir çabanın içerisindedir. Bu çabanın yeterli olup olmadığını sorgularken, bu acılı ve hassas dönemde halkın hissiyatını devlete karşı husumete dönüştürecek aşırılıklardan da kaçınmak gereklidir. Depremin ardından devletimiz bütün imkânlarını seferber etmiş, hükümetimiz gece gündüz demeden yaraları sarma çabasını başlatmış ve bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla olağanüstü gayret göstermiştir.

Bingöl ve civarı, Kuzey Anadolu fay hattı ile Doğu Anadolu fay hattı gibi iki büyük fay sisteminin kesişim noktasında olması nedeniyle deprem bakımından oldukça aktif bir bölgededir.

Ne yazık ki;

Bingöl'de meydana gelen 6,4 şiddetindeki bu depremde  176 ölü, 6'sı ağır yaralı olmak üzere 521 yaralımız vardır.

Binaların sadece üçte 1'i hasarsız, üçte 2'si ağır ve orta hasarlıdır.

Çöken binaların büyük bir çoğunluğu kamu kurum ve kuruluşlarına aittir.

300'e yakın esnafın dükkânı yıkılmıştır.

Hastanelerin tamamı çadırlarda hizmet vermektedir.

İl merkezindeki okulların ağır hasarlı olması nedeniyle okullar tatil edilmiş, eğitim yapılamamaktadır.

Doğal afetler zaman zaman bütün insanlığın karşı karşıya kaldığı felaketlerdir. Bugünkü teknolojik düzey bu tür afetleri önceden tespit edecek aşamaya gelememiştir. Tıpkı Türkiye gibi birinci derecede deprem kuşağında bulunan, belli aralıklarla kırılan fay hatları üzerinde yer aldıkları için sık aralıklarla deprem felaketine maruz kalan birçok gelişmiş ülke, deprem ve deprem sonrasına yönelik ileri yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yöntemler sayesinde deprem felaketleri ABD ve Japonya gibi ülkelerde çok az can kaybıyla ya da hiç can kaybı olmadan atlatılmaktadır.

Türkiye'deki sorun afet sonrasında çabaların yeterli ya da yetersiz olmasından çok, deprem öncesi çalışma ve tedbirlerin yeterliliği veya yetersizliği noktasındadır. Yeni inşaat alanları toplu konut  ve gecekondu önleme bölgeleri tayin ve tespit edilirken, depremle mücadele şartları yeterince dikkate alınmamaktadır.

Konutlaşma alanlarında zemin etütleri  yeterince yapılmamaktadır. Birinci derecede deprem kuşağındaki yerleşim merkezlerinde depreme dayanıklı konut üretimi projeleri uygulanmamaktadır. Yerel yönetimler bu tür konutların üretimi ve kontrolü konusunda yeterli duyarlılığı tam olarak gözetmemektedirler. Türk inşaat sektörü teknolojik donanım ve tecrübe olarak dünya standartlarını yakalamıştır. Bu sektördeki bazı müteahhitlerin sebep olduğu hatalı konut üretiminin meydana getirdiği üzücü sonuçlar bu sektörü de kamuoyu önünde bütünüyle rencide edecek düzeye ulaşmıştır.

Depremden ağır hasar gören konut sahiplerinin bir an önce konutlarının yapılarak mağduriyetlerinin giderilmesi, kamu kurum ve kuruluşlarına ait hizmet binaları ile hastanelerin hasar tespit oranlarına göre tamir ve bakımının yapılarak hizmete hazır hale getirilmesi,  yıkılan okulların yeniden yapılarak önümüzdeki öğretim dönemine yetiştirilmesi gerekmektedir.

Bütün bunların yanı sıra bundan sonraki deprem ve benzeri felaketlere hazırlıksız yakalanmamak, devletimizce alınan tedbirlerin yanında deprem öncesi ve deprem sonrası alınacak tedbirleri görüşmek, kamu ve özel bina inşaatlarının temelden itibaren denetim mekanizmalarını ve sivil savunma birliklerini yeniden yapılandırmak, teknolojik imkânlarla donatmak, bütün bu noktalardan hareketle yasal boşlukları doldurmak, gelişmiş ülkelerin uygulamalarını da dikkate alarak sorunları bütünüyle incelemek, araştırmak, çözümler üretmek amacıyla, bu hususların Meclis zemininde sağlıklı bir şekilde incelenip araştırılması bakımından, Anayasanın 98 ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasında yarar görülmektedir.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık,  Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (1) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, tasarının 74 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma tamamlanmış ve şahsı adına bir sayın üye konuşmuştu.

Şimdi, söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Zeynep Karahan Uslu'da.

Sayın Uslu, buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ZEYNEP KARAHAN USLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu, bilindiği gibi, çalışma koşullarını belirleyen ve muhataplarının toplumun büyük bir kısmını oluşturması nedeniyle, toplumsal yapının biçimlenmesinde doğrudan etkili olan bir yasadır. Bu nedenle, maddeler üzerinde yapılacak tüm düzenlemeler de hayatî önem taşımaktadır. Hükümetimiz ve Grubumuz da bu hassasiyeti paylaşmış ve tarafların uzlaşacağı, dolayısıyla, uygulanmasında da sorun yaşanmayacak, asgarî müştereklerde bütün tarafların örtüşeceği bir kanun tasarısı hazırlamayı hedeflemiştir.

                                 

(1) 73 S. Sayılı Basmayazı 13.3.2003 tarihli 45 inci Birleşim tutanağına eklidir.

(2) 73’e 1 inci Ek S. Sayılı Basmayazı 6.5.2003 tarihli 75 inci Birleşim tutanağına eklidir.

İş hukukunun nirengi noktalarından biri olan emeğin korunması ilkesi ile işverenin ülkenin gelişimi açısından vazgeçilmez olan ekonomik rekabet olanakları olabildiğince örtüştürülmeye çalışılmış ve memnuniyetle belirtmek gerekir ki, bu tür bir yapılanmaya katkı niteliğindeki değişiklik önerilerine de olumlu yaklaşılmıştır. Bunun bir örneği de oylarınıza sunulacak olan önergedir.

Bilindiği gibi, İş Kanunu Tasarısının 74 üncü maddesinin mevcut halinde, 1475 sayılı İş Kanununun 70 inci maddesinde, doğum öncesi 6 hafta ve doğum sonrası 6 hafta olmak üzere düzenlenen analık haliyle ilgili izinler, doğum öncesi 7 hafta ve doğum sonrası 7 hafta olarak toplam 14 haftaya çıkarılmıştır. Bakanlığımızın bu düzenlemesi, elbette olumlu  ve takdire şayan bir düzenlemedir. Böylelikle, Avrupa Birliğine üye olmak yolunda gerekli tüm düzenlemeleri ivedilikle yerine getiren bir hükümet olarak, doğum izinleri konusunda da, Avrupa Konseyi tarafından oluşturulan  Avrupa  Sosyal  Şartında öngörülen asgarî sınır,  alt limit olan  doğum  öncesi ve sonrası 14 hafta kabul edilmiştir.

Bu, sevindirici bir gelişmedir elbette; ancak, kadınların kamusal alana entegrasyonunu, kadın ve erkeklerin tüm sosyal olanaklardan eşit bir biçimde yararlanmasını öngören bir partinin mensubu olarak, bu tür düzenlemelerin alt limitler gözetilerek yapılmasından daha ileriye geçilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Ayrıca, Avrupa Birliğine üye olan ülkeler açısından baktığımızda da, birçok üye ülkenin ve Avrupa ülkesinin, 16 hafta ve üzerindeki sürelerde, çalışan annelere doğum izni verdiklerini görüyoruz.  Örneklersek; Avusturya 16 hafta, Danimarka 28, Fransa 16, Yunanistan 17, Hollanda 16, İspanya 16, Lüksemburg 16, Belçika 16 ve İtalya 21 hafta olmak üzere, çalışan annelerine doğum izni vermektedir.

Diğer taraftan, ülkemizin, içinde bulunduğu iktisadî sorunlar nedeniyle, çalışan annelerin iş verimliliğini artırıcı düzenlemeleri gereğince yerine getiremeyen bir ülke olduğunun da altının çizilmesi gerekir. Kreşler, süt verme odaları son derece yetersizdir. Ülkemiz koşullarını ve onaylamamakla birlikte, kadınların, evin ve çocuğun bakımını tek başına üstlendikleri gerçeğini göz önüne alırsak, doğum izinlerinin artırılmasının, nüfusun yarısını oluşturan kadınların haklarının korunması açısından ne denli elzem olduğunu da anlamak son derece kolay olacaktır.

Annelik izninin kısa olması nedeniyle, ülkemizde kadınlar, annelik ve çalışma yaşamı arasında zor bir tercih yapmak zorunda kalmaktadırlar. Kadın Sorunları ve Statüsü Genel Müdürlüğümüzün yaptığı bir araştırmaya göre, kadınların istihdama katılmamalarının en temel nedenleri, evlilik ve doğum olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa, bir ülkenin en değerli varlığı insan kaynağıdır. İnsan kaynağını iyi kullanamayan bir ülkenin, gelişmişlik düzeyini istediği seviyeye çıkarmasına elbette imkân yoktur. Bu hedefe ulaşmak için, kadınların istihdam koşullarını iyileştirici yasal düzenlemeleri yapmak ve denetim mekanizmalarını işlettirmek sorumluluğu bizlerin omuzlarındadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uslu, size, 1 dakika eksüre veriyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ZEYNEP KARAHAN USLU (Devamla) - Bu noktada, ücretli izin hakkının artırılması son derece önemlidir; çünkü, ekonomik zorunluluklar nedeniyle, kadınlarımız, ücretsiz doğum izinlerini kullanamamaktadırlar. KESK'in kadın işçiler üzerinde yaptırdığı bir araştırmaya göre, ücretli annelik izninden yararlananların oranı yüzde 62,8 iken, ücretli ve ücretsiz izin hakkını kullananların oranı sadece ve sadece yüzde 33,5'tir.

Doğum izinleri, önceki hükümetlerin kısa vadeli, meseleyi sadece işgücü perspektifinden değerlendiren sığ bakış açılarından arınarak değerlendirilmelidir. Yeterli anne sütü alamayan ve sık hastalanan çocuklar, annelerimiz için iş kaybı, hastene, ilaç masrafları yüzünden ülkemiz için ekonomik kayıptır ve anne şefkatinden insanlık dışı bir biçimde ayrılan çocukların bilinç altlarındaki hasar nedeniyle, toplumun sağlığının korunması açısından, uzun vadede, çok daha büyük kayıplara yol açmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uslu, lütfen, tamamlar mısınız.

ZEYNEP KARAHAN USLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Ne acıdır ki, Save The Children (Çocukları Kurtarın) adlı uluslararası kuruluşun 117 ülkede yaptığı, hangi ülkede anne olmanın daha avantajlı olduğunu belirleyen araştırmaya göre, Türkiye, listenin en kötüleri arasındadır; Nikaragua, Bolivya, Moritanya gibi az gelişmiş ülkeler olarak adlandırdığımız ülkelerin de altında kalarak, 69 uncu sırada yer almaktadır. Bu durum değişmelidir ve değişim, bizlere toplum tarafından verilen vekâlete layık düzenlemeler yapılarak gerçekleştirilebilir.

Devlet İstatistik Enstitüsünün 2000 yılı genel nüfus sayımı verilerine göre, Türkiye'de doğurganlık sürekli azalma eğilimindedir. 1990-2000 yılları arasında genç nüfus artışının sıfıra yaklaştığı, yaşlı nüfusun ise, en fazla artış hızını kendi içinde barındırdığı görülmektedir. Kontrollü olduğu sürece tüm ülkeler için genç nüfusun, üretkenlik ve toplumsal dinamizm açısından ne denli önemli olduğu açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uslu, lütfen, son cümlenizi alayım. İki dakika geçti. Lütfen...

Buyurun.

ZEYNEP KARAHAN USLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan, son cümlem.

Hedefimiz, iyi eğitimli, genç, sosyoekonomik ihtiyaçları karşılanan bir toplum yapısına ulaşmaktır. Doğum izinlerinde, sizlerin de desteğiyle gerçekleştirilecek süre artırımı da, millî hedeflerimize ulaşmada önemli bir adım olacaktır.

Sözlerime, şu an burada bulunan tüm Parlamento mensuplarının, annelerimize verebilecekleri en güzel hediyelerden biri olan bu değişiklik önergesini destekleyecekleri inancıyla son veriyor, tüm kadınların ve erkeklerin eşitlendiği, kadınlara yönelik her türlü ayırımcılığın ortadan kalktığı daha özgür ve adil bir dünya dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 4 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

Saygıdeğer milletvekilleri, Kâtip Üyemizin, sunumunu, şu andan itibaren, oturduğu yerden yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 74 üncü maddesinin başlığının "Analık halinde çalışma ve süt izni" olarak değiştirilmesini ve son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Kadın işçilere bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için günde toplam 1,5 saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağını işçi kendisi belirler. Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır."

 

Damla Gürel

İzzet Çetin

Şevket Arz

 

İstanbul

Kocaeli

Trabzon

 

Bayram Meral

Ensar Öğüt

Muharrem Doğan

 

Ankara

Ardahan

Mardin

 

Ufuk Özkan

 

Hüseyin Güler

 

Manisa

 

Mersin

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 74 üncü maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Hamile kadın işçi, sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır. Hamile kadın işçi eğilme, çömelme, ağır kaldırma ve uzun süreli ayakta kalmayı gerektiren işlerde çalıştırılamaz. Hamileliğinin son üç ayında kadın işçiye üç saat arayla 15 dakika uzanarak istirahatını sağlayacak mola ve istirahat imkânı verilir. Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır."

 

Oya Araslı

N. Gaye Erbatur

Bihlun Tamaylıgil

 

Ankara

Adana

İstanbul

 

Birgen Keleş

Güldal Okuducu

Gülsün Bilgehan

 

İstanbul

İstanbul

Ankara

 

Sıdıka Aydoğan

Bayram Meral

Özlem Çerçioğlu

 

İstanbul

Ankara

Aydın

 

Türkân Miçooğulları

 

Canan Arıtman

 

İzmir

 

İzmir

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, son okutacağım iki önerge aynı mahiyette olup, aynı zamanda en aykırı önergelerdir. Bu nedenle, okuttuktan sonra işlemlerini beraber yapacağım.

Buyurun:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 74 üncü maddesinin birinci fıkrasının ilk üç cümlesi ile son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Süleyman Gündüz

Zeynep Karahan Uslu

 

Ankara

Sakarya

İstanbul

 

A. Yekta Haydaroğlu

İbrahim R. Özal

Agah Kafkas

 

Van

İstanbul

Çorum

 

İnci Özdemir

Hüseyin Tanrıverdi

Fazıl Karaman

 

İstanbul

Manisa

İzmir

 

Cengiz Kaptanoğlu

Halil Kaya

Hamza Albayrak

 

İstanbul

Van

Amasya

 

Halide İncekara

Gülseren Topuz

Cüneyt Karabıyık

 

İstanbul

İstanbul

Van

 

Semiha Öyüş

Polat Türkmen

Fatma Şahin

 

Aydın

Zonguldak

Gaziantep

 

Mustafa Çakır

Ahmet Uzer

Hüseyin Besli

 

Samsun

Gaziantep

İstanbul

 

Mehmet Sarı

Mahmut Durdu

Mahmut Kaplan

 

Gaziantep

Gaziantep

Şanlıurfa

 

M. Faruk Bayrak

Ahmet İnal

Mehdi Eker

 

Şanlıurfa

Batman

Diyarbakır

 

Öner Ergenç

Hanefi Mahçiçek

Mehmet Ali Bulut

 

Siirt

Kahramanmaraş

Kahramanmaraş

 

Fuat Ölmeztoprak

Mehmet Yılmazcan

Ayhan Zeynep Tekin

 

Malatya

Kahramanmaraş

Adana

 

A. Osman Başkurt

Osman Akman

Hasan Bilir

 

Malatya

Antalya

Karabük

 

İbrahim Hakkı Aşkar

Mehmet Çerçi

Hakan Taşçı

 

Afyon

Manisa

Manisa

 

Ali İhsan Merdanoğlu

Tayyar Altıkulaç

Vahit Kiler

 

Diyarbakır

İstanbul

Bitlis

 

M. Atilla Maraş

Mehmet Sait Yazıcıoğlu

Veli Kaya

 

Şanlıurfa

Ankara

Kilis

 

Zülfü Demirbağ

A. Edip Uğur

Muharrem Karslı

 

Elazığ

Balıkesir

İstanbul

 

Reyhan Balandı

M. Ergun Dağcıoğlu

Şükrü Ayalan

 

Afyon

Tokat

Tokat

 

Tevhit Karakaya

İdris Naim Şahin

Alim Tunç

 

Erzincan

İstanbul

Uşak

 

Abdullah Torun

Burhan Kuzu

Mehmet Beşir Hamidi

 

Adana

İstanbul

Mardin

 

 

Azmi Ateş

 

 

 

İstanbul

 

 

"Kadın işçilerin doğumdan önce 8 ve doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere toplam 16 haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak 8 haftalık süreye 2 hafta süre eklenir. "

"İsteği halinde kadın işçiye 16 haftalık sürenin tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde 18 haftalık süreden sonra 6 aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 74 üncü maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi ile son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oya Araslı

Mustafa Özyürek

Bihlun Tamaylıgil

 

Ankara

Mersin

 İstanbul

 

Gülsün Bilgehan

Güldal Okuducu

Özlem Çerçioğlu

 

Ankara

İstanbul

Aydın

 

Birgen Keleş

Sıdıka Aydoğan

Canan Arıtman

 

İstanbul

İstanbul

İzmir

 

Bayram Meral

Türkân Miçooğulları

M. Mesut Özakcan

 

Ankara

İzmir

Aydın

 

Rasim Çakır

Muharrem Toprak

Hüseyin Ekmekçioğlu

 

Edirne

İzmir

Antalya

 

Ali Kemal Deveciler

Ersoy Bulut

Muhsin Koçyiğit

 

Balıkesir

Mersin

Diyarbakır

 

Şevket Gürsoy

A. Sırrı Özbek

Erol Tınastepe

 

Adıyaman

İstanbul

Erzincan

 

A. Rıza Bodur

Feridun F. Baloğlu

N. Gaye Erbatur

 

İzmir

Antalya

Adana

 

 

Damla Gürel

 

 

 

İstanbul

 

"Kadın işçilerin doğumdan önce 8 ve doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere toplam 16 haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak 8 haftalık süreye 2 hafta süre eklenir."

"İsteği halinde kadın işçiye, 16 haftalık sürenin tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde 18 haftalık süreden sonra, 6 aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yılık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE; ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, olumlu görüşle takdire bırakıyorum.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Hükümet olarak biz de katılıyoruz.

Yalnız, bir endişemi Genel Kurulla paylaşmak istiyorum. Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; kadınlarımızın işgücüne katılımı çok sınırlı; yani, bu tür düzenlemeler işgücüne katılım konusundaki sınırlamaları daha da mı artırır diye böyle bir endişem var; ama, buradaki prensipleri, buradaki değerli görüşleri paylaşıyorum ve katılıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Teklif sahipleri adına?.. Buyurun Sayın Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; analığın korunmasıyla ilgili 74 üncü madde üzerinde vermiş olduğumuz ve takdirlerinize sunduğumuz değişiklik önergelerini, inanın, sadece bir kadın olarak değil, bir sosyaldemokrat olarak değil, bir siyasetçi olarak değil, bir hekim olarak, hem de bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olarak hazırladım.

Şu ana kadar bu önergelere destek vermiş olan milletvekillerine ve verecek olan milletvekillerine şimdiden teşekkürlerimi ve minnetlerimi de ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, dün akşamki Meclis çalışmalarımızda, tasarıda, doğum öncesi 7 hafta, doğum sonrası 7 hafta olmak üzere toplam 14 hafta olarak teklif edilen doğum izninin, bu önergeyle, doğum öncesi 8 hafta, doğum sonrası 8 hafta olmak üzere toplam 16 haftaya çıkarılmak istenilmesinin hem tıbbî gerekçelerini hem uluslararası sözleşmelere uygunluğunu hem de Avrupa ülkelerinde bunun zaten en az 16 hafta olarak uygulandığını size ifade etmiştik; bunları tekrarlamak istemiyorum. Yalnız, bu değişiklik önergesinin birinci fıkrasında önemli bir cümle var; bu da, çoğul gebeliklerde doğum öncesi izne 2 hafta daha erken başlanılmasını isteyen bir tekliftir. Bu teklifin orijinali, aslında "çoğul gebeliklerde, doğum öncesi izne çocuk başına 2 hafta ilave edilir" şeklindeydi.

Bu önerge, tıbbî, hukukî ve insanî gerekçeleri olan bir önergedir; ama, ben, şimdi, sizlere, bir kere, bunun, Avrupa ülkelerinde böyle uygulandığını, yani, tüm Avrupa ülkelerinde, çoğul gebeliklerde, çocuk başına 2 hafta daha erken gebelik öncesi iznin verildiğini ifade ederek, bir hekim olarak, bunun tıbbî gerekçesini izah etmek istiyorum.

Değerli vekiller, bakın, çoğul gebeliklerde, doğumlar, genellikle prematüre doğumla, yani, erken doğumla sonlanır ve dolayısıyla, bu da, yeni doğanda, morbilite ve mortalite, yani, sakatlanma ve ölüm oranını artırır. Çoğul gebelikler, zaten, komplikasyonlu gebeliklerdir. Çoğul gebeliklerde erken doğum oranının yüksek olması, yeni doğan bebekte ölüm oranını ve sakatlanmaları da artırmaktadır. Ülkemizde bebek ölüm hızı binde 43 gibi yüksek bir orandadır. Avrupa ülkelerinde bu oranın binde 6 ile 8 arasında olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli vekiller, tüm Avrupa ülkeleri arasında ve Irak hariç tüm komşu ülkeler arasında, bebek ölüm hızı en yüksek olan ülke biziz. Bebek ölüm hızı, çocuk ölüm hızı, ana ölüm hızı, bu sağlık göstergeleri, tüm dünyada, gelişmişliğin, kalkınmışlığın en önemli ölçütleridir. Eğer, biz, ülkemizde bebek, çocuk ve ana ölüm hızlarını düşürmezsek, gelişmiş ülkeler arasında yer alamayız.

Değerli arkadaşlarım, bebek ölüm hızını artıran en önemli neden, prematüre doğum, yani erken doğumlardır ve yüzde 26 oranında etkindir. Bebek ölüm hızını düşürebilmemiz için, erken doğum risklerini de azaltabilmemiz gerekir. Çoğul gebeliklerde, yüzde 90'ların üzerinde erken doğum olur ve bir bebeğin gelişimi için programlanmış bir organda birden fazla bebeğin oluşu, bebek sayısıyla doğru orantılı olarak erken doğum riskini de artırır. Bu nedenle, aslında, çoğu gebeliklerde çocuk başına iki hafta daha önce doğum öncesi iznini vermek lazım.

Yine, bir bebeğin büyüyeceği yerde birden fazla bebeğin büyümesi, o bebeklerin düşük doğum ağırlıklı olmalarına ve gelişim geriliği göstermelerine de neden olmaktadır. Buna erken doğum ve onun komplikasyonlarını da ekleyecek olursak, bebek ölümleri ve sakatlanmaları da artmaktadır.

Bugün, çevremizde gördüğümüz zihinsel özürlü, beyinsel özürlü, spastik, bedensel özürlü çocukların çoğu, erken doğan bebeklerdir. Erken doğan bebeklerin gelişmemiş akciğerleri nedeniyle yeterli oksijeni alamamaları ve beyinlerine yeterince oksijen gitmemesine bağlı beyin hasarları neticesinde, ne yazık ki, zihinsel özürlü, bedensel özürlü, spastik çocuklarımızın sayısı artmaktadır. Çoğul gebelikler aynı zamanda komplikasyonlu gebelikler olduğu için, ana sağlığını da olumsuz etkilemekte ve hatta atoni, hemoroji gibi nedenlerle anne ölümlerine de neden olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, çoğul gebeliklerde anne ve bebek hastalanmalarını, sakatlanmalarını ve ölümlerini azaltmayı hedefleyen bu önergenin kabulünü sizlerden bir hekim olarak rica ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CANAN ARITMAN (Devamla)- Yarım dakika Sayın Başkan...

BAŞKAN- Sayın hocam, buyurun.

CANAN ARITMAN (Devamla)- Bu önergeyi kabul etmekle, hem ana hem de bebeklerin hayatını kurtarmış olacaksınız; ülkemizdeki zihinsel ve bedensel özürlü oranını azaltacaksınız. Sadece, inanın, bu önergeyi kabul etmenin dahi, sizlere, bizlere verilen oyları helal ettireceğine inanıyorum.

Teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Arıtman.

Beraber işleme koyduğumuz diğer önerge sahiplerinden konuşma talebi var mı efendim?.. Yok.

Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: Kadınların çalışma yaşamında ve sosyal yaşamın bütün alanlarında erkeklerle eşit bir biçimde temsili, ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyine olumlu katkılar yapacaktır. Bu açıdan bakıldığında, kadın çalışanların doğum öncesi ve sonrasında kullanabilecekleri ücretli doğum izinlerinin geliştirilmesi, ülkemiz kadınlarının çalışma yaşamında aktif rollerini geliştirmeleri açısından vazgeçilmez bir öneme sahiptir.

Doğum izinlerinin artırılmasıyla, kadınlarımız anneliği ya da çalışma yaşamını seçmek gibi her ikisinin de sakıncalı olduğu tercihlerde bulunmak durumunda kalmayacaklardır. Dolayısıyla, hem ailenin korunması hem de kadınların toplum içinde hak ettikleri yere gelmeleri açısından bu tür ön açıcı uygulamalar en gelişmiş haliyle yasal düzenlemeler içinde yer almalıdır.

Ayrıca, Avrupa Birliğine üyelik müzakerelerini başlatabilmek yönünde tüm yasal düzenlemeleri ivedilikle yerine getiren bir ülke olarak, iş yaşamındaki standartlar açısından da AB'ye üye ülkelerin uygulamalarının dikkate alınmasında yarar vardır. AB ülkelerinin bir çoğunda doğum izinleri 16 hafta ve üzeri sürelerdir. Örneklersek, Avusturya 16 hafta, Danimarka 28 hafta, Fransa 16 hafta, Yunanistan 17 hafta, Hollanda 16 hafta, İspanya 16 hafta, Lüksemburg 16 hafta, Belçika 16 hafta, İtalya 21 hafta, çalışan annelerine doğum izni vermektedir.

Ülkemiz açısından da çalışan annelerin daha geniş anlamda da dinamik bir toplum yapısının korunabilmesi, gelişmiş ve demokratik bir ülke haline gelinebilmesi için mevcut durumun önerildiği şekilde değiştirilmesinde yarar vardır.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, aynı mahiyette olan iki önergeyi okutup işleme aldık. Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı bu önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 74 üncü maddesinin başlığının "Analık halinde çalışma ve süt izni olarak" değiştirilmesini ve son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Kadın işçilere bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için günde toplam 1,5 saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağını işçi kendisi belirler. Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır."

                                    Damla Gürel

                                        (İstanbul)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Görüşecek misiniz, yoksa, gerekçeyi mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kadın işçiler için süt iznine yasal düzenleme imkânı sağlamak için söz konusu öneride bulunulmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 74 üncü maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Hamile kadın işçi, sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır. Hamile kadın işçi eğilme, çömelme, ağır kaldırma ve uzun süreli ayakta kalmayı gerektiren işlerde çalıştırılamaz. Hamileliğinin son üç ayında kadın işçiye üç saat arayla 15 dakika uzanarak istirahatını sağlayacak mola ve istirahat imkânı verilir. Bu süre, günlük çalışma süresinden sayılır.

                                      Oya Araslı

                                          (Ankara)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI  MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, kadın istihdamını zorlaştıracağı gerekçesiyle, biz de katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahipleri adına Sayın Arıtman, buyurun efendim.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan maddenin dördüncü fıkrası üzerindeki bu değişiklik önergemiz, tüm uluslararası sözleşmelerin ortak hedeflerinden olan hamilelikte ana-çocuk sağlığının korunmasını amaçlayarak hazırlanmış ve takdirlerinize sunulmuştur.

Hamile kadının yapmaması gereken hareketleri ifade eden önergemizde... Demin de anlattığımız gibi, bu hareketler, gebelikte düşük ve erken doğum riskini artırmakta, anne sağlığını olumsuz etkilemekte, bebek ölüm hızını, zihinsel, bedensel özürlü oranlarını da artırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sizlerden, bu kadınların eşleriniz veya kızlarınız, o doğmamış bebeklerin çocuklarınız, torunlarınız olduğunu farz ederek düşünmenizi rica ediyorum. Hamileliklerinde eşlerinizin, kızlarınızın yapmasını istemediğiniz hareketleri, işleri işçi kadınlar da yapmasın. Çalışan kadın zaten iki işli, iki işverenlidir. Evdeki işvereni, ülkemizde, ev işleri konusunda ne yazık ki, paylaşımcı değildir. Zaten evinde de çalışmak, evine, eşine, çocuklarına bakmak zorunda olan hamile kadın işçiyi, işgününde ilave fizikî travmalardan korumamızın doğru olabileceğini düşünüyorum.

Ayrıca, 74 üncü maddenin dördüncü fıkrasına ilave edilen bu son cümlenin, yani son üç ayda üç saatte bir onbeş dakika istirahat imkânının verilmesinin tıbbî gerekçesini izah etmek isterim:

Gebeliğin son üç ayında bacaklardaki venöz kan basıncı artar, kan dolaşımı yavaşlar, kanın kalbe geri dönüşü zorlaşır ve kan bacaklarda birikir. Özellikle, uzun süre ayakta kalma ve oturma durumunda bu hal daha da artar. Alt ekstremitelerde, yani bacaklardaki bu kan dolaşımının yetersizliği, kadınlarda varislere, hemoroitlere, yaygın postural ödemlere, şiddetli kramplara, bacak ağrılarına neden olur; hatta, kan dolaşımındaki bu yavaşlama, kanın pıhtılaşmasına, emboliye, tromboflebite ve hatta ölüme bile neden olabilir. Hamile kadının alt eksremitelerindeki kan dolaşımının düzenlenmesi ve kanın kalbe geri dönüşünün kolaylaştırılması için, gün içerisinde zaman zaman ayaklarını biraz yukarıya kaldırarak istirahat etmesi gereklidir. Bu önerge, hamile kadın işçinin sağlığını korumak ve iyileştirmek için verilmiş bir önergedir.

Değerli arkadaşlarım, eğer önergeleri kabul ederseniz, doğumöncesi izni iki ay olacaktır. Son üç ayın sadece bir ayı için, üç saatte onbeş dakikalık bir istirahat imkânı vereceğiz. Bunun çok fazla bir şey olduğunu sanmıyorum ve insan sağlığı için, kadınların sağlığı için, çocukların sağlığı için, yani bu ülkenin geleceği için hazırlanan bu önergeler nedeniyle, bu ülkeyi seven işverenlerin, kadınları işe almazlık etmeyeceğine inanıyorum, inanmak istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arıtman.

Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...  Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, kâtip üyelerimiz arasında ihtilaf çıktı; oylama işlemini elektronik oylama cihazıyla yapacağım.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmemiştir.

74 üncü maddeyi, kabul edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

75 inci maddeyi okutuyorum

İşçi özlük dosyası

MADDE 75. - İşveren çalıştırdığı her işçi için bir özlük dosyası düzenler. İşveren bu dosyada, işçinin kimlik bilgilerinin yanında, bu Kanun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorundadır.

İşveren, işçi hakkında edindiği bilgileri dürüstlük kuralları ve hukuka uygun olarak kullanmak ve gizli kalmasında işçinin haklı çıkarı bulunan bilgileri açıklamamakla yükümlüdür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Ahmet Yılmazkaya; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET YILMAZKAYA (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İş Kanunu Tasarısının  75 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 75 inci madde diyor ki: "İşveren, işçi hakkında edindiği  bilgileri dürüstlük kuralları ve hukuka uygun olarak kullanmak ve gizli kalmasında işçinin haklı çıkarı bulunan bilgileri açıklamamakla yükümlüdür."

Değerli milletvekilleri, İşverenlerle ilgili olarak,  yasanın 75 inci maddesinde "işçi özlük dosyalarını düzenlemeyen, işveren yükümlülüklerine uymayan işveren veya işveren vekiline 1 milyar lira para cezası verilir" deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, dürüst, namuslu, insan onuruyla oynamayan, insana insan gibi davranan işverenlerimize diyecek hiçbir sözümüz yok. Her şey insan için diyen işadamlarımıza güvenimiz tamdır, onlara her zaman saygı duyacağız, bu tür işadamlarımıza diyecek hiçbir lafımız olamaz; ama, başka bir işadamı var: "Benim param var, ben dilediğim gibi davranırım, dosya tutmak da ne oluyor, işçinin gizli bilgisi de neymiş" diyen işadamına "1 milyar dediğin nedir; ben 1 milyarı veririm; işçinin tonu kaça" diyebilen işadamlarına bu yasayla güç veriyorsunuz.

Değerli Adalet ve Kalkınma Partili dostlarım, gelin, bu yanlıştan dönelim.

BAŞKAN - Sayın Yılmazkaya, bir dakika müsaade eder misiniz.

Sayın milletvekilleri, salondaki uğultu nedeniyle sayın hatibin sözleri tam işitilmiyor. Lütfen, hatibi dinleyelim efendim.

Buyurun.

AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hukuk parayla ölçülmemeli, para her şey olmamalıdır. Hukuk, işverene de lazım, işçiye de lazım. Hukuk yara alırsa, adalete güven kalmaz. Bu gibi yanlış davranışlar hepimizi zora sokar, gelin bu yanlıştan dönelim.

Değerli Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, gelin, bu işi fazla uzatmayalım. Yanlış yoldasınız, sizleri yanlış yoldan alıkoymak için çaba sarf ediyoruz.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sendika var mı senin işyerinde?

AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - Var efendim, var; var başkanım, var...

Yaptığınız bu yanlışlar hepimize mal olacak. Seçimlere giderken, köyde, düğünde, cenaze evinde, kahvede, harman yerinde, her yerde bağırdık; bu seçim başka bir seçim dedik; 3 Kasım, elliüç yıllık bir yanlışın kapanışı, yeni dönemin başlangıcı olacak dedik; çünkü, ülkemiz, elliüç yıllık yanlışa dayandı; ama, ellidördüncü yıla dayanması mümkün değildir. Siz, boş ver, bu işler böyle gelmiş, böyle gider, diyorsanız; biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak, bu işler böyle geldi, böyle gitmeyecektir" diyoruz; gelin, siz de bizim gibi, bu böyle gitmez deyin; gelin, elliüç yıllık yanlışın devamı olmayın. 4 Kasım sabahı güven ortamıyla uyanan halkımızı umutsuzluğa itmeyelim; gelin, milletvekili dokunulmazlığını kaldıralım. Halkımıza...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var?!

RESUL TOSUN (Tokat) - 75 inci maddede bu yok!

AHMET  YILMAZKAYA  (Devamla) - Devam  ediyoruz efendim,  hepsi birbiriyle ilgili efendim.

RESUL TOSUN (Tokat) - 75 inci maddeyi konuşun.

BAŞKAN - Sayın Tosun... Sayın Tosun...

AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - Hepsi birbiriyle ilgili; soygundan vurgundan dolayı, işçimiz ve işverenimiz şu anda çıkmaza girmiştir; onu konuşuyoruz, 75 inci maddenin devamıdır.

Değerli milletvekilleri, gelin, milletvekili dokunulmazlığını kaldıralım, halkımıza vermiş olduğumuz sözü yerine getirelim. Bizden öncekilerin elliüç yıldır yapamadığı dokunulmazlığı kaldıralım; ki, çocuklarımıza, torunlarımıza, benim dedem mebus oldu, benim babam mebus oldu; başkalarının elliüç yıldır kaldıramadığı dokunulmazlığı babam, dedem kaldırttı, dedirtelim. (CHP sıralarından alkışlar) Yavrularımıza, ekonomisi güçlü, iç ve dış borcu olmayan ülke bırakamadık, bari dokunulmazlıkları kaldıranların torunları olma mutluluğunu yaşatalım.

Değerli Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, sağ tarafta oturan Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımla dokunulmazlığı kaldırmaya sayımız yetmiyor; gelin, oyunuzu ve desteğinizi verin, bu onurlu davranışa siz de ortak olun.

Değerli arkadaşlarım, gelin "işçi" filan diyeceğimize, özelleştirme adı altında, 10'a yakın Sümerbank fabrikasını almışlar; ama, üretim yok, işçileri sokağa atmışlar; fabrikaları, arsası için almışlar, ne yaptıkları belirsiz, adlarına da "işadamıyız" demişler; açıktan soygun yapmışlar; ellerini kollarını sallaya sallaya geziyorlar. Gelin, bunları tartışalım, bunları konuşalım. Gelin, özelleştirmede banka teminat mektubu verilip de, günü geldiğinde niçin nakde çevrilmemiş onu konuşalım.

RESUL TOSUN (Tokat) - Ahmet Bey, 75 inci maddeyi konuşalım...

AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - Hükümet kurulur kurulmaz, Başbakan Yardımcımız Sayın Abdüllatif Şener, borcunu ödemeyenlerin, banka teminat mektubu verenlerin üzerine gitmeye kalktığında, bu yetki, niçin Şener'den alındı, niçin Maliye Bakanına verildi; gelin, bunları konuşalım. Gelin, bankaları tartışalım. Özelleştirme bir kurtuluş diye yirmi yıl önce yola çıkmıştık; şimdi, özelleştirmenin kendisi tartışılıyor, niçin böyle oldu; onu konuşalım.

RESUL TOSUN (Tokat) - Özelleştirme konusuna daha var; 75 inci madde üzerinde konuşalım!

AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - Ülkenin bu duruma gelmesinde, işçi, köylü şöyle oldu, böyle oldu diyeceğimize; biz siyaset adamları, bu ülke, yirmi yıldır, bazı yanlış, ne yaptığı belirsiz işadamlarının -dürüstlere bir şey demiyorum, onlara saygımız her zaman devam edecektir- düdüğüyle yattı, düdüğüyle kalktı; ama, sonunda 10 000 000 işsiz, 220 milyar dolar iç ve dış borcu olan bir ülke oldu; gelin, bunları konuşalım, gelin bunları tartışalım.

RESUL TOSUN (Tokat) - Maddeyi eleştiremiyorsun, hükümeti eleştiriyorsun değil mi Ahmet Bey?!

BAŞKAN - Sayın Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - Maddeyi eleştir!..

BAŞKAN - Sayın Tosun... Lütfen... Hatibe müdahale etmeyelim.

AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - İnsan Hakları Komisyonunda konuşalım onları Sayın Tosun; bugün, burada, başka şey konuşuyoruz.

BAŞKAN - Sayın Yılmazkaya, devam ediniz.

AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - Değerli dostlarım, Sayın Cumhurbaşkanımız şunu yaptı, yargı bunu yaptı diyerek boş işlerle uğraşacağımıza, başkanlık, yarı başkanlık diyeceğimize, gelin kendimizi tartışalım; meydanlarda halkımıza söylenen yalanları tartışalım, onları konuşalım. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli Adalet ve Kalkınma Partili dostlarım, gelin, köylünün, esnafın, işçinin bugünkü hali ne olacak, onu konuşalım.

Sözlerimi bitirirken  Yüce Meclisi  yeniden saygıyla selamlıyorum;  sağ olun, var olun.  (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazkaya.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde şahısları adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan?..

Trabzon Milletvekili Sayın Şevket Arz?..

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Söz talebiniz yok...

Affedersiniz Şevket Bey, buyurun.

Dün sizi çok aradık, bulamadık; bugün de...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Burada idim, söz sıramı devrettim arkadaşlara.

BAŞKAN - Öyle mi; peki. Hoşgeldiniz, buyurun.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Devrolduğu halde tekrar okudunuz, size yazıyla başvuruda bulunmuştum...

BAŞKAN - İşte, devrolmayı bilseydik.

Şahsı adına Sayın Arz, buyurun.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni İş Kanunu Tasarısının 70 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum...

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - 75 inci madde.

ŞEVKET ARZ (Devamla) - 75, evet; düzeltelim eğer yanlış varsa.

Sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1475 sayılı İş Kanunu tümüyle değiştiriliyor, böylece İş Güvencesi Yasa Tasarısının birbuçuk yıl Başbakanlıkta bekletildiğini söyleyerek öğünen işverenler amaçlarına ulaşmış oluyorlar. Milleti temsil sıfatını kazanırken içtiğimiz andı hatırlatmak istiyorum. Millet huzurunda, toplumun huzur ve refahı için çalışacağımıza yemin etmiştik. Bu görevimizi yerine getirirken, devletin temel vasıflarını belirleyen unsurlardan biri olan sosyal hukuk devleti ilkesini gözardı etmemenizi diliyorum. Bugün Genel Kurulda yasalaştırmaya çalışılan İş Kanunu Tasarısı, çalışan ve çalıştıranların huzur ve refahını sağlaması ve çalışma barışını hedeflemesi gereken temel bir tasarıdır.

Gündemdeki tasarı, toplumun önemli bir bölümünü, milyonlarca işçiyi ve işsizi ilgilendiren, önümüzdeki 30-40 yılın endüstri ilişkilerine damgasını vuracak temel bir düzenleme girişimidir.

Öncelikle, 121 maddeden oluşan, temel yasa niteliğindeki bu tasarının, sizleri bilgilendirme süreci tamamlanmadan, alelacele gündemimize getirilmiş olması, başlıca problem olarak önümüzde durmaktadır.

Bunun yanında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelen bu tasarıda, daha çok, işverenlerin taleplerinin dikkate alındığı görülmektedir.

İşçi sendikaları, bu tasarının hazırlanma sürecinde sosyal taraf olarak, sorumlulukları doğrultusunda, Bakanlıkça yapılan çağrılara uyarak, hazırlanmış olan taslaklar üzerinde, özveri göstererek, yapıcı olma amacıyla hareket ettiler ve hiç kuşkusuz, emekten yana bir sonuç ortaya çıkması için çaba harcadılar.

Bugün gelinen noktada, işçi sendikalarının kimi görüşleri ve talepleri tasarı metnine yansıtılmışken, kimi taleplerinin ise hiç dikkate alınmadığını görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 3 işçi konfederasyonu tarafının karşı çıkmalarına rağmen, tasarı, aynen korunarak yasalaştırılmaya çalışılmaktadır.

Bunların yanında, kayıtdışı sermayenin çıkarlarını koruyan bazı çevrelerin sürdürdüğü, 4773 sayılı İş Güvencesi Kanununun geçerlilik kazanmasını engellemeyi amaçlayan girişimlere de kesinlikle izin vermemeliyiz.

Sosyal tarafların anlaştığı metin, temelinde Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin de katkısıyla kabul edilmiş olan İş Güvencesi Kanunu, şu anda Mecliste görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısı, hazırlık sürecinde, sosyal taraflarca kesinlikle tartışmaya açılmamış ve gündeme alınmamıştır. Buna rağmen, Genel Kurul çalışmaları sırasında, yedi ay önce kabul edilmiş olan İş Güvencesi Yasası, bazı çevrelerin girişimleriyle kısıtlama, içini boşaltma, sınırlandırma ve erteleme düşüncelerinin gündeme getirilmek istendiği ve var olan temel bir hakkı yok etme girişimlerinin hazırlandığını gözlemlenmektedir. Böyle bir tutum ve davranışın etkili olması, ülkemizde diyalog kanallarını tahrip edecek ve çalışma barışını dinamitleyecektir.

İşverenlerin ısrarlı talepleri doğrultusunda, iş güvencesini fiilen ortadan kaldıracak, kazanılmış hakları geriye götürecek, kayıtdışı ekonomiyi koruyarak kaçak işçiliği ve köleliği meşrulaştıracak, ekmeğini alınteriyle kazanan ve ücretinden başka hiçbir geliri olmayan çalışkan insanların haklarına göz dikecek düzenlemeler, ülkemizde hepimizin arzuladığı sosyal barışın tesisine katkıda bulunmayacaktır.

75 inci maddede, işverenin, her işçi için bir özlük dosyası düzenleyeceği kayıt altına alınmıştır. İşveren, bu dosyada, işçiyle ilgili her türlü kimlik bilgileri yanında, hem bu kanun hem de diğer kanunlar uyarınca saklanması gereken kayıtları tutmak zorundadır.

Bugün yaşanan gerçeğe bakınca, zorunlu tasarruf paylarının geri ödenmesi gündeme geldiğinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arz, size 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

ŞEVKET ARZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

... bu kayıtların doğru dürüst tutulmadığı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, zorunlu tasarruf sahipleri bankalar önünde büyük sıkıntılar yaşamakta, her gün televizyonlarda feryat etmektedirler.

Bu tespitleri paylaşacağınız inancıyla, sizlerin gereken duyarlılığı göstereceğinize inanıyorum.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arz.

Şahsı adına, Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun; buyurun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

En önemli yasa tasarılarımızdan birisi olan İş Kanunu Tasarısını tartışıyoruz. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, muhalefetiyle, iktidarıyla, bu yasa tasarısının yüzde 80'inden fazlası üzerinde mutabakat sağlanmış, anlaşma sağlanmış ve muhalefet partisi mensubu arkadaşlarımızın hemen hemen tamamının da, tasarının yüzde 80'inden fazlasında bizimle hemfikir olduklarını biliyoruz. Bu tasarı içerisinde 10 küsur madde üzerinde ihtilaf söz konusu; özellikle de 4-5 madde üzerinde anlaşmazlık söz konusu. Bu derecede büyük bir kanun tasarısının yüzde 5'ine, 10'una -haydi, yüzde 20'sine diyelim- varan bir oranda anlaşmazlık varken, buraya gelen değerli muhalefet sözcülerinin tamamının, bu tasarıyı, tamamıyla "kölelik yasası" olarak tanımlamaları -hiç kusura bakmasınlar- ılımlı, olumlu muhalefet anlayışını sergilemiyor.

Maddeyle alakalı konuşmak üzere gelen değerli arkadaşlarımız tarafından, hiç alakası yokken, dokunulmazlıklardan tutun Bingöl'de depremden sonra araçları taşlayanları gündeme getirmeye varıncaya kadar, nemada sırası gelmediği halde parasını alamayıp şikâyet edenleri burada haklı çıkarmaya ve Seçim Kanununa varıncaya kadar, ilgili, ilgisiz bir yığın mevzua mükerrer olarak temas ediliyor.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Maddeye gel maddeye!..

RESUL TOSUN (Devamla) -  Yani, bir sonra kürsüye çıkan muhalefet mensubu arkadaşımız, aynı ifadelerle, aynı kelimelerle bir öncekinin sözlerinin tekrarını yapıyor ki, bizim oralarda buna "bizim oğlan bina okur, döner dolanır yine okur" derler.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Siz hangi maddeden bahsediyorsunuz Resul Bey?!

RESUL TOSUN (Devamla) - Muhalefet mensubu arkadaşlar, sürekli, gelip, bizim çoğunluk olduğumuzu, içlerinden birkaç arkadaş da, kendilerinin çoğunluğu sağlayamadığını; hatta, bir arkadaşımız, azınlık olduklarını söylediler.

Biz, İçtüzüğe göre küçük bir hata yaptığımız yahut da yapıldığı zannına kapıldığı zaman muhalefet mensupları, hemen İçtüzüğe sarılıyor, hemen Anayasaya, hemen yasalara sarılıyor.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Neye sarılacak, tabiî ki onlara sarılacak.

RESUL TOSUN (Devamla) - Gayet güzel bir şey; ama, biz, İçtüzüğün, Anayasanın, yasaların verdiği çoğunluk hakkımızı kullandığımız zaman da, hemen, çıkıp, çoğunluk her şey değildir diye, İçtüzüğü hiçe sayıyor bu değerli arkadaşlarımız.

Sizin mantığınıza göre, biz çoğunluk, siz azınlık iseniz, çoğunluk her şey değilse; kusura bakmayın, azınlık hiçbir şey değildir. Sizin mantığınıza göre...

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Maddeye gel, maddeye!..

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Resul Bey, 75 inci maddedeyiz; madde üzerinde konuşun.

BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen, madde üzerinde konuşur musunuz.

RESUL TOSUN (Devamla) - Buraya gelen her CHP'li arkadaşım...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Saç döküldü, kel göründü!..

RESUL TOSUN (Devamla) - ...siyasetteki tecrübesine de bakmadan, yılların tecrübesine sahip, 365 kişilik Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna ders vermeye kalkışıyor, nasihat etmeye kalkışıyor!..

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ders veriyoruz, dinlemiyorsunuz.

RESUL TOSUN (Devamla) - Kusura bakmayın arkadaşlar, bizim, sizin nasihatinize ihtiyacımız yok, sizin dersinize de ihtiyacımız yok. Eğer ders çalışacaksanız, ders vereceksiniz; oturun, niye 177'de kaldınız, ona bir çalışın bakalım, onu bir iyi öğrenin.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, konuyla ne alakası var bunun.

HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sen demokrasiden ne anlarsın.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Yalan söylemedik de ondan.

RESUL TOSUN (Devamla) - Bize "halkın içine girin, bakın ne oluyorsunuz" deniliyor.

BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen... Vaktiniz doluyor; eksüre vermeyeceğim, haberiniz olsun.

RESUL TOSUN (Devamla) - Sayın Başkan, zamanında tamamlayacağım.

Biz, halkın arasındayız arkadaşlar. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri olarak, her hafta sonu halkın arasına giriyoruz.

Esnaf bizden memnun "vergi barışını çıkardınız; Allah razı olsun" diyor. Çiftçi bizden memnun. Hep mazot zammını gündeme getiriyorsunuz; 17 tane; 32 kere indirim sağlandı. Bunun ötesinde, cumhuriyet tarihinde, ilk kez, çiftçiye, mazot indirimine mukabil, dönüm başına 3 900 000 lira -yarısı bu ay, yarısı ekim ayında olmak üzere- mazot parasını bu hükümet verdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Nemaları bir anlat, nemaları...

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Söke'ye gel de bir gör bakalım; çiftçinin arasına girebilecek misin?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın Tosun, teşekkür ediyorum.

RESUL TOSUN (Devamla) - Ben teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "İşçi özlük dosyası" başlıklı 75 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

"İşveren iş ilişkisinden kaynaklanan işçilik haklarının ödenmiş olduğunu ancak işçinin imzası bulunan ve özlük dosyasında saklanması gereken belgelerle kanıtlayabilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız; yoksa, gerekçeyi mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İşverenin belge düzenlemesi, kanunun emredici hükmü olmasına karşın, birçok işveren bu yükümlülüğü yerine getirmemekte, uyuşmazlık halinde kendi otoritesi altında bulunan çalışanlarının tanıklıklarına başvurmaktadır. Oysa, yasanın kendisine yüklemiş olduğu yükümlülüklerden kaçınanların, bu kaçınmadan hukukî bir yarar elde edememeleri temel bir hukuk prensibidir. Değişiklik önerisiyle, işverenlerin yasal yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınarak, hukukî kazanç elde etmelerinin önüne geçilmesi hedeflenmiştir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, oylamada, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Tamam efendim, önergeyi oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) -  Kabul edilmiştir Sayın Başkanım; eğer, görevinizi tarafsız yapıyorsanız...

BAŞKAN - Bir dakika efendim, saydırayım...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Fotoğrafçıyı bir çağıralım da fotoğraf çektirelim halinizi görmek için.

BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen efendim... Biz sizin konuşmalarınıza müdahale etmiyoruz; Başkanlık Divanının görevine müdahale etmeyiniz.

Saygıdeğer milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.51

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.05

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet  DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık,  Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 75 inci maddesiyle ilgili olarak verilen önergenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla oylama yapacağız.

Oylama için 5 dakikalık süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

75 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

76 ncı maddeyi okutuyorum:

Yönetmelikler 

MADDE 76. - Nitelikleri gereği günlük ve haftalık çalışma sürelerinin 63 üncü maddede öngörüldüğü şekilde uygulanması mümkün olmayan iş ve işyerlerinde çalışma sürelerinin günlük yasal çalışma süresini aşmayacak şekilde ve en çok altı aya kadar denkleştirme süresi tanınarak uygulanmasını sağlayacak usuller Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak yönetmeliklerle düzenlenir.

        Nitelikleri dolayısıyla devamlı çalıştıkları için durmaksızın birbiri ardına işçi postaları çalıştırılarak işletilen yahut nöbetleşe işçi postaları ile yapılan işlerde, çalışma sürelerine, hafta tatillerine ve gece çalışmalarına ve çalışma ortasındaki zorunlu dinlenmelere dair özel usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak yönetmeliklerle düzenlenir.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Hüseyin Güler konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Güler. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 76 ncı maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Günümüzün kriz koşullarını gözönünde bulundurduğumuz zaman, önümüzdeki yirmi yılları ve milyonları ilgilendirecek, çalışma hayatını düzenleyecek olan iş kanununu, maalesef, tüm ısrarlarımıza rağmen, sağlıklı bir zeminde tartışmadan çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bu yasa tasarısı komisyonda tartışılırken, alt komisyona havale edilip ilgili sivil toplum örgütleri, sendikalar, kurum ve kuruluşlar davet edilerek, komisyon oluşturulmasını talep ettik; maalesef, bir türlü AKP'li dostlarımızı ikna edemedik.

Bu tasarının bu şekliyle Meclisten geçmesi halinde, yarınlarda büyük sıkıntılar yaratacağını şimdiden görmelisiniz. Kendiniz de şimdiden itiraf ediyorsunuz "bu yasayı, bu haliyle, içimize sindiremiyoruz" diyorsunuz. Peki ne olacak; yarın sokaklarda, fabrikalarda "zaten biz de istemiyorduk" diyerek, rahat dolaşabileceğinizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

AHMET YENİ (Samsun) - Kim söylüyor?!

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Göreceğiz...

Günlük ve haftalık mesaiyi düzenleyen maddenin "altı aya kadar denkleştirme süresi tanınarak" ibaresi, insanın biyolojik ritmini gözardı etmek demektir. Düzensiz mesai saatleri, hem çalışanın verimini düşürür hem de işçi sağlığını bozar. Bu maddede yer alan, altı aya kadar olan denkleştirme süresinin kısaltılarak, makul olan bir aylık süreye indirilmesi gerekir.

Ülkemizde çalışan kesimin sendikalaşma oranı çok düşüktür. Hükümet, bu yasa tasarısıyla, sendikaları etkisizleştirerek tamamen devredışı bırakmaktadır ve zaten yetersiz olan sendikalaşmayı, âdeta, teşvik eder hale getirmiştir. Bu tasarı hazırlanırken, sadece işverenin görüşlerine başvurulmuştur. Evet, diğer kesimler tarafından da görüşüldüğü iddia edilen konuda -komisyon üyesi olarak komisyonda takip ettiğimiz müddetçe- işçi kesimleri, sendikacı arkadaşlar, sadece, görüşlerini genel olarak belirttiler; onun dışında, sadece, komisyon üyeleri tarafından tartışılmıştır; işçi sendikalarının görüşlerine ve işçinin sesine kulak verilmemiştir.

Bu yasa tasarısı çalışma barışını bozmakla kalmayıp, sendikaların da önünü kesmeye, gücünü azaltmaya yönelik olarak hazırlanmış; güçsüzü ezen, güçlüyü koruyan  bir tasarı haline getirilmiştir. Adalet bu mudur ve kalkınma böyle mi sağlanacaktır?! Herhalde, dünya siyaset tarihinde, adıyla bu kadar ters düşen bir hükümet daha yoktur.  Yıllardır bu ülkede sağ siyasetin uygulandığı politikalardan farklı bir siyasî anlayışı bulunmayan AKP'nin de tercihi, yine, sermayeden yana tavır olmuştur. Buradan emekçi arkadaşlara sesleniyorum: Oy kullanırken çok iyi düşünsünler. Bundan sonra da oylarını, emekçiden yana tavır alan siyasî partiye; yani, Cumhuriyet Halk Partisine vermeleri gerekmektedir.

Biraz önce, Sayın Resul Tosun Bey, tasarının yüzde 80'inden fazlasında muhalefetle mutabakat sağlandığını, konsensüs olarak çıkarılabileceğini söyledi; biz de hemfikirdik. Evet, bu konularda konsensüs kurulması gerekirdi; ama, bizim de Resul Beye şunu söylememiz gerekiyor: Diğer yüzde 20'lik kısım hafife alınmayacak kadar ciddî bir olaydır. Gerçekten, o yüzde 20'lik payı çok iyi değerlendirmek lazım; çünkü, Resul Beyin, hem siyasî kişiliği hem de aynı zamanda bir köşeyazarlığı söz konusu olunca, bu konulara, biraz daha hassas yaklaşmasını bekliyoruz.

İktidarın görevi sorun yaratmak değil, sorun çözmektir. Bu kanun tasarısının yeniden görüşülmesini talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.  (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Güler teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde, şahsı adına, Hatay Milletvekili Mehmet Soydan?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Şevket Arz?..

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Konuşmayacağım.

BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz; teşekkür ederim.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde önerge yoktur.

76 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

77 nci maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

İş Sağlığı ve Güvenliği

İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri

MADDE 77. - İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.

İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

İşverenler işyerlerinde meydana gelen iş kazasını ve tespit edilecek meslek hastalığını en geç iki iş günü içinde yazı ile ilgili bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadırlar.

Bu bölümde ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüzük ve yönetmeliklerde yer alan hükümler  işyerindeki çıraklara ve stajyerlere de uygulanır.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 77 inci madde üzerinde, CHP Grubu adına, Ankara Milletvekili Bayram Meral konuşacaklardır.

Sayın Meral, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 77 nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Maddenin başlığı "İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri" İşveren, işyerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması için gereken her türlü önlemi almakla, araç ve gereçleri noksansız bulundurmakla yükümlüdür; işçi de, işveren tarafından alınan bu araç ve gereçleri usulüne göre kullanmakla sorumludur. Ayrıca, işveren, işçiler bu araç ve gereçleri kullanmak için gereğini yapıyor mu yapmıyor mu diye denetim hakkına da sahiptir. Yine, bu madde metnine göre, işveren, iş kazası veya meslek hastalığı olduğu takdirde, bunu, iki gün içerisinde bölge çalışma müdürlüklerine bildirmekle görevlidir.

Değerli arkadaşlarım, iş kazası, meslek hastalıkları, bugün, çalışanlar arasında çok sayıda yaşanan olaylardır. İş kazası neden oluyor; başta tedbirsizlik, dikkatsizlik... Tedbirsizliği, dikkatsizliği sırf işverene bağlamak da bir noktada haksızlıktır. Elbette ki, çalışanlar da, kendisinin iş kazasından korunması için, gereken titizliği göstermekle mükelleftir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu tasarı yasalaştıktan sonra, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının daha çok olacağından cidden rahatsızlık duymaktayım; çünkü, bir işçi, yarın işe dönecek miyim dönmeyecek miyim; akdim bittiği zaman, acaba işveren akti yeniler mi yenilemez mi düşüncesiyle işine devam ederse, birincisinde olmazsa, ikincisinde, üçüncüsünde kaza -maazallah, temenni etmiyorum ama- kaçınılmazdır. Meslek hastalığı da bunun bir gereğidir. Neden meslek hastalığı oluyor? Bırakın meslek hastalığını, bu yasayla, siz, insanları, çalışanları verem edeceksiniz. Verem neden olur; üzüntüden, sıkıntıdan. Bir insan, çalışma konusunda gerekli kaloriyi alamazsa -nasıl alacak gerekli kaloriyi; işten atılmış, işi yok- işe dönemem diye, çoluğuna çocuğuna karşı mahcup olacaksa, üzülecektir. İşte, bunun sonu -bırakınız meslek hastalığını- düpedüz veremdir, bunun gidişatı budur. Bunun tersini söyleyecek varsa... Doktor değilim; ama, yıllardır yaşantımdan gördüğüm bana bu bilgiyi vermiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, şunu söylemek istiyorum; iki haftadır, bu Yüce Meclisi, bu İş Yasası Tasarısına kilitlediniz. Belki diyorsunuz ki: "Helal olsun, sabahlara kadar çalışıyoruz." Kimin için çalışıyorsunuz; köylü için mi, işçi için mi, memur için mi, emekli için mi, çiftçi için mi?! "Sabahlara kadar çalıştık, Yüce Meclis, işte, görüyorsunuz nasıl çalışıyor" diyorsunuz

Değerli arkadaşlarım, büyük işverenler bu yasa tasarısından şikâyetçi, bundan rahatsız. Devletine karşı sorumluluğunu yerine getiren, işçisine karşı sorumluluğunu yerine getiren işveren bu tasarıdan şikâyetçi. Biz, yıllardır böyle işverenleri arıyoruz, onları da savunuyoruz, onlara saygımız var; ama, bu tasarı ne getirecek; fason işçiliği getirecek, zaman gelecek, devletine karşı , milletine karşı sorumluluk duyan, o sorumlu insanları da fason işçiliğe, fason üretime doğru itecek bu tasarı değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bazı milletvekili arkadaşlarımız "acaba, bunda bir uyum sağlanamaz mı" diyorlar. Şimdi, işveren almış hükümeti yanına, 365 milletvekili de yanında; nasıl uyuşulacak? Benzetmek gibi olmasın -kusura bakmayın- İsrail, Amerika Birleşik Devletlerini yanına almış, Filistin'le gel anlaş diyorlar. Nasıl anlaşacak?

RECEP KORAL (İstanbul) - Sen de Filistin'den yana oldun ya, bravo!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ben, yıllarca uluslararası toplantılarda Filistin halkının savunucusu oldum; bunu lütfen öğren, bir eksikliğin var bunu tamamla lütfen. Ayrıca, iki defa Filistin'e gittim, Mescidi Aksa'da da namaz kıldım, onu da bilesin. (AK Parti sıralarından alkışlar)  Bu eksikliği de tamamla!

Değerli arkadaşlarım, nasıl uyum sağlanacak; sağlanamıyor. Sağlanamadığı zaman ne oluyor... Bu tasarı yasalaşacak, vicdanen müsterih olacak mısınız! Bakınız, bir hoca efendi, dinlemiş dinlemiş ve bana ne dedi biliyor musunuz: "Çok yanlış yapılıyor. Bu, kul hakkının gaspıdır, çık kürsüde bunu söyle."

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Hangi hoca dedi?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, yarın gelecek, keser döner sap döner ya, onlar da dönecek. Böyle gidişiniz var ya, yarın onları da unutursunuz, hiç merak etmeyin.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Din işleri ile devlet işlerini karıştırmayın!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın Hocam, ben sizi Urfa'dan tanırım; onun için, otur yerine, neyine lazım; rahatını bozma, sen otur orada.

Değerli arkadaşlarım, işçi şikâyetçi, işveren şikâyetçi, siz kısmen rahatsızsınız, buna rağmen el kaldırıyorsunuz. Bu Meclis iki şeye şartlandı: "Kabul edenler... Etmeyenler..." Böyle şey olur mu değerli arkadaşlarım! "Kabul edenler... Etmeyenler..." Halk, iki haftadır bunu izliyor, bunu görüyor. Ne olur, dünya mı yıkılır yani bir hafta sonra çıksa, beş gün sonra çıksa, bir ay sonra çıksa hangi işveren iflas eder?!

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Üç gün önce çıksa ne olur!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İş Güvencesi Yasası ayın 15'inden beri yürürlükte; hangi işyeri iflas etti, hangi işverenden size şikâyet geldi?! Ama "söz verdim" nedir sözüm "bu yasa da hemen çıkacak" Sayın Başbakanımız böyle buyurdular. Peki, bir tek işverenlere karşı mı buyurdunuz?! Meydanlarda "işsize iş, aşsıza aş" dediniz. Herhalde, sizin de kapınızı çalıyorlar; iki diplomalı, iki lisanlı, fidan gibi gençler iş bulamıyor, onlara verdiğiniz sözü yerine getirsenize.

RECEP KORAL (İstanbul) - Bizim öyle derdimiz yok.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ne düşünüyorsunuz onlar için? Onları düşünün, onları... Burada, alan götürmüş zaten; eğer, burada sığınamamışsa, yer bulamamışsa, yurtdışına götürmüş; bunları mı savunuyorsunuz? Burada yatırım yapan, vergisini veren, sigortalı işçi çalıştıran işvereni getirin, alnından öpeyim, alnından; onları savunun. Siz, neyi savunuyorsunuz; şimdi, bunları savunuyorsunuz.

Demin burada konuşan bir arkadaşım "dokunulmazlığı kaldırın" diyor, oradan bağırıyorsunuz.  Sizin ve bizim sayın genel başkanlarımız, bütün halkın önünde söz vermedi mi; niye rahatsız oluyorsunuz, neden rahatsız oluyorsunuz?! İki genel başkan söz verdi, halk da izledi; halk soruyor, burada konuşan konuşmacı da bunu dile getiriyor.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, geçen dönemdeki saygıdeğer milletvekilleri büyük güven kaybına uğradılar. Vatandaş, eğer, bir noktada, sizleri ve bizleri seçtiyse, bu güvene layık olmak zorundayız, bunu kazanmak zorundayız; verdiğimiz sözleri tutmak zorundayız; yoksa, çıkar "onlarla sizin ne farkınız vardı" der; ama, bunu dedirtmeyelim değerli arkadaşlarım. Onun için, bırakmışsınız garibanı, ona gücünüz yetiyor, boğazını sıkmaya çalışıyorsunuz.

Burada, diğer, belli bir kesime söz verilmiş. Şimdi, ne olmuş arkadaşlar. "Biz, bu tasarıyı çıkaracağız..." Bu tasarıyı çıkarırsınız değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı çıkarırsınız; ama, bu tasarıyı, bu Mecliste bir daha görüşürsünüz. O zaman, bu Meclisin beş haftasını, altı haftasını boşa harcamış olursunuz; yazık değil mi?!

İşveren oturmuyor, uyum sağlamıyor; almış eline yetkiyi "nasıl olsa, tıkır tıkır geçiyor maddeler" diyor, neden uyum sağlasın; böyle bir mecburiyeti yok. Onlara, bu gücü siz verdiniz. Deseniz ki, oturun kardeşim, madde madde görüşün -acelen de yok, talandan mal da kaçırmıyorsun- konuyu aza indirin, ondan sonra gelin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - 2 dakika eksüre verseniz, dünya mı yıkılır Sayın Başkanım; ne olmuş!

"Bir araya gelmedi..." Gelmez, değerli arkadaşlarım. "Bu tasarı hemen görüşülecek, bu tasarı çıkacak" derseniz, işveren, oturup, işçilerle uyum sağlamaz.

Şimdi, maddeler teker teker geçiyor, gece sabaha kadar da çalışacağız herhalde.

AHMET YENİ (Samsun) - Çalışacağız...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İşte, bunu esnaf için yapın, bunu köylü için yapın, çiftçi için yapın, işçi için yapın, memur için yapın, helal olsun diyelim; ama, birileri için yapıyorsunuz, haram olsun!

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.

Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından alkışlar [!])

İSMET ATALAY (İstanbul) - Yerinden laf atıyordu hep, şimdi oradan konuşsun.

BAŞKAN - Sayın Kacır, süreniz 5 dakika.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "İş Sağlığı ve Güvenliği" bölümünde "işverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri" başlığıyla başlayan 77 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bazı konular vardır, hayatî önem taşır; ancak, ülkemizde, hak ettiği ilgiyi göremez. Bir vurdumduymazlıkla, bu konuları hep geçiştiririz. Daha çok, insan hayatının önemsiz görüldüğü ülkelerde böyle davranılır. Bu davranış tarzı, aslında, üçüncü dünya ülkelerine has bir tavırdır. Devlet ve toplum olarak duyarsız kaldığımız konulardan bir tanesi de, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusudur. İşyerlerinde meydana gelen iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kaybettiğimiz yaşamlar ve işgücü kayıpları, ekonomik kayıplar, toplumumuzun yeteri kadar dikkatini çekmiyor maalesef.

İş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi, devletin görevi olduğu kadar, işverenlerin, işçilerin ve işçi ve işveren örgütlerinin de aslî görevidir. Devletin bu görevi bugüne kadar gerektiği ölçüde yerine getiremediği ortadadır. 700 000'i aşkın işyerinin 250 kadar iş güvenliği müfettişiyle denetlenmesi elbette mümkün değildir.

Diğer taraftan, işverenlerimiz, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu yalnızca bir tazminat sorunu olarak görmemelidirler. Ne yazık ki, işverenlerin bu konudaki bilinç eksikliği çalışanlarda da mevcuttur. Çalışanlar, anlamsız bir duyarsızlıkla, bir Donkişot cesaretiyle iş güvenliği tedbirlerini ciddiye almıyorlar maalesef.

İş güvenliği müfettişi olarak çalıştığım yıllar boyunca, çalışanların kendi yaşamlarına karşı gösterdikleri duyarsızlığın neredeyse bir alışkanlık haline geldiğini gördüm. Baret, gözlük, maske veya diğer güvenlik gereç ve yöntemlerinin kullanımı neredeyse bir zül olarak addediliyor. Hayata karşı bir çeşit kumar oynanıyor âdeta. İnsanlar, sağlıklarını, dahası, kendi hayatlarını ortaya koyarak bir şeylere meydan okuyorlar. İşte, asıl tehlike, işverenlerin ve işçilerin konuya karşı bu duyarsızlıklarıdır. İşçi ve işveren örgütlerinin de bu konudaki gerekli çalışmaları yeterince yapmadıkları ortadadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizlere bazı istatistikî bilgiler vermek istiyorum. SSK istatistiklerine göre, 1999 yılında, ülkemizde meydana gelen iş kazası sayısı 77 955; 2000 yılında 74 847; 2001 yılında 72 367. Meslek hastalıkları, 1999 yılında 1 025; 2000 yılında 803 ve 2001 yılında 883. Ölümlü iş kazası sayısı -dikkatinizi çekmek istiyorum- 1999 yılında 1 333, 2000 yılında 1 173, 2001 yılında 1 008. Sürekli iş görmezlik, yıllara göre, 3 407, 1 818, 2 183. Toplam işgücü kaybı -son 2001 yılını vereyim- 1 852 000 gün.

Değerli arkadaşlarım, Irak'ta bir savaş yaşadık; Irak üzerine günlerce bomba yağdı, binlerce ton bomba atıldı. O bombaların altında kalanlar için hepimiz üzüldük, gözyaşı döktük; hayatını kaybeden her çocuk, her kadın, her insanla birlikte öldü benim insanım da âdeta.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kacır, 1 dakika eksürenizi veriyorum; buyurun.

ÜNAL KACIR (Devamla)- Irak savaşında sivil can kaybının yaklaşık 600 olduğu bildiriliyor. Bir kıyaslama yapabilmek için söylüyorum; iş kazasında ölen insanımın sayısı 1 008, Irak'ta binlerce ton bombanın altında ölen insan sayısı, sivil insan sayısı 600! Her sene, bir Irak harbinden daha çok insan kaybediyoruz. Daha dün, Bingöl'de meydana gelen üzücü depremde 176 insanımızı kaybettik; hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Dikkatinizi çekmek istiyorum, iş kazalarında, her sene 6 Bingöl depremi oluyor âdeta; ama, farkında değiliz. Üstelik, iş kazalarında kaybettiğimiz canlar, üreten ve evlerinin geçimini temin eden kişiler; yani, her iş kazası bir ailenin geleceğini doğrudan etkiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kacır, lüften, son cümlenizi alayım.

Buyurun.

ÜNAL KACIR (Devamla)- Bitiriyorum efendim.

Dikkatinizi, ülkemizde meydana gelen iş kazalarına ve bundan kaybettiklerimize çekmek istedim ve bunun için alınması gereken tedbirlere daha çok dikkat etmemiz gerektiği -devlet olarak, işveren kesimi olarak, işçi kesimi olarak ve işçi ve işveren kuruluşları olarak- konusuna dikkat çekmek istedim. Bu tedbirleri almalıyız; insanlarımız değerlidir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve Sayın Başkanım, gösterdiğiniz müsamahaya teşekkür ediyorum.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kacır.

Şahsı adına, Kars Milletvekili Sayın Selami Yiğit; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının "İş Sağlığı ve Güvenliği" başlıklı beşinci bölümünün, işverenlerin ve işçilerin yükümlülüklerini düzenleyen 77 nci maddesi üzerinde, kişisel görüşlerimi açıklamak üzere, söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çalışma yaşamının önde gelen sorunlarından biri de, hiç kuşkusuz, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusudur. Bu konu, ilk olarak, işletmelerin üretiminin artırılması ve ülkemizde verimlilik düzeyinin yükseltilmesi için önemlidir; ancak, daha da önemlisi, çalışanların yaşam kalitelerinin yükseltilmesi, yani, sağlıklı yaşama hakkı için olmazsa olmaz bir konudur. Son yıllarda çevre konusu da bu kapsamda yerini almış olup, çalışma çevresiyle birlikte düşünülmektedir.

Çağdaş toplumlar, insana ve çalışana değer vererek, çalışma yaşamını daha insancıl hale getirerek, yaşam kalitesini yükselterek gelişmişlik düzeyine ulaşmaktadırlar. Uluslararası Çalışma Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği gibi ulusal kuruluşların sözleşmeleri, standartları, tavsiye kararları ve yönergeleri bu doğrultudadır.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki sorunlar, 2000'li yıllarda da çalışma yaşamının en önemli sorunlarının başında gelmektedir. SSK verilerine göre, son 36 yılda,  karşımıza  sağlıksız  bir tablo çıkmaktadır.  1965 yılından  2001 yılına kadar ülkemizde 4 717 000 iş kazası olmuştur. Bu dönemde, 113 000 işçi sakat kalmış, 42 000 işçi yaşamını yitirmiştir; yine, binlerce işçimiz meslek hastalıklarına yakalanmıştır. Kaçak işçilerin, çalışan çocukların uğradıkları iş kazaları ve meslek hastalıkları da bu rakamlara eklendiğinde, ortaya, çok daha olumsuz bir tablo çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki temel sorunların pek çoğu KOBİ'lerde yaşanmaktadır. Kayıtdışı ekonominin yaygın olması, sosyal güvenlik haklarına uyulmaması, vergi ödenmemesi ve sigortasız, sendikasız işçi çalıştırılması bakımından da büyük sorunlar yaşandığı görülmektedir.

Günümüzde, küreselleşme, rekabetin boyutlarını genişletmiş, maliyetlerin düşürülmesi temel hedef haline gelmiştir. Özellikle, küçük ve orta ölçekli işletmelerde maliyetin ilk düşürüldüğü yer, iş güvenliği konularıdır. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullar karşısında açlık ve iş kazası riski arasında tercih yapmaya zorlanan işçi, aç kalma korkusuyla iş kazası riskini kabullenmektedir.

Özelleştirme, taşeronlaştırma ve hükümetin bu yasa tasarısıyla yaygınlaştırmak istediği esnek çalışma biçimleri, sağlıksız, güvenliksiz bir çalışma yaşamını işçilerin önüne dayatmaktadır. İşsizlik, kronikleşmiş işsizlik, kötü çalışma koşulları için bir fırsat olarak değerlendirilmemelidir.

Değerli milletvekilleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından yapılması gereken çok şey vardır. Bu nedenle, bu tasarıda yer alan düzenlemeler yetersizdir, hatta, göstermeliktir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki sorunları ve beklentileri şu şekilde özetlemek mümkündür:

Mevzuatımız her anlamda yetersizdir ve çelişkilidir. Uygulamada çeşitli zorluklarla karşılaşılmaktadır. Mevzuat basitleştirilmeli ve tekleştirilmelidir.

Bilgi iletişimi, kayıtlama yöntemleri, istatistiklerin değerlendirilmesi yetersizdir.

İşyerlerindeki teknolojik yetersizlikler sorun yaratmaktadır.

Eğitim yetersizliği nedeniyle, kişisel koruyucular, makine koruyucuları gibi teknik donanım sağlanamamakta, var olanlar da kullanılmamaktadır.

İşyeri hekimliği hizmetleri başlı başına bir sorundur. Sayıları az da olsa, meslek hastalıkları hastaneleri hizmete girmiş; ancak, değişen iktidarlara göre hizmetler aksamış, yatak sayıları azalmış ve araştırma çalışmaları durma noktasına gelmiştir.

Küçük ve orta ölçekli işletmeler için ortak sağlık birimleri modeli geliştirilememiştir.

Sağlık kurullarının yetkilerinin kısıtlı oluşu ve yaptırım gücünün olmayışı, kurul çalışmalarının etkinliğini azaltmaktadır.

Değerli milletvekilleri, başta devlet ve işverenler olmak üzere, kurum ve kuruluşlar olarak iş güvenliği bilincini oluşturamadık, iş güvenliği kültürünü, maalesef, geliştiremedik. Başta da belirttiğim gibi, iş sağlığı ve iş güvenliği konusu, ülkemiz ve çalışma yaşamımız için çok önemli bir konudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yiğit, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Bu konuda yapılanlar, hem yasal düzenlemeler açısından hem de uygulama açısından yeterli değildir. Öncelikle, işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili mevzuat, başta Uluslararası Çalışma Örgütünün 155 ve 61 sayılı Sözleşmeleri dikkate alınarak yeniden düzenlenmelidir.

İşyerlerinin kurulması ve işletilmesiyle ilgili görev ve yetkiler tek elde toplanmalıdır.

50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde ortak işyeri sağlık ve güvenlik birimlerinin kurulması ve bu birimlerde işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı istihdam edilmesi gerekmektedir. Bu sayede, hem çalışanların işyeri hekimi ve iş güvenliği hizmetlerinden yararlanması mümkün kılınacak hem de işverenlerin işçi sağlığı ve iş güvenliği harcamaları asgarî düzeye inecektir.

İşverenler, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yalnızca yasal bir sorun ve parasal cezalar olarak ele alınmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, bu konu, insan sağlığı ve üretim verimliliği açısından çok önemlidir.

Değerli milletvekilleri, beni dinlediğiniz için hepinize saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yiğit, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "işçilerin ve işverenlerin yükümlülükleri" başlıklı 77 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

 

 

Bayram Meral

 

 

 

Ankara

 

İşçilerin ve işverenlerin yükümlükleri

MADDE 77.- İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, teknolojik gelişmeleri takip ederek son gelişmelere göre iş ortamını düzenlemek, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.

İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları meslekî riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

İşverenler işyerinde meydana gelen iş kazasını ve tespit edilecek meslek hastalığını en geç iki iş günü içinde yazı ile ilgili bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadırlar.

Bu bölümde ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüzük ve yönetmeliklerde yer alan hükümler işyerindeki çıraklara ve stajyerlere de uygulanır.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teklif sahipleri?..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Madde metninin birinci fıkrasındaki "araç ve gereçleri noksansız bulundurmak" ibaresinden sonra "teknolojik gelişmeleri takip ederek son gelişmelere göre iş ortamını düzenlemek" ibaresi eklenmiştir.

Çünkü, insan yaşamının kutsallığını temel alan çağdaş anlayışa göre, iş araç ve gereçlerinin, makinelerin teknolojideki değişime paralel sürekli olarak güvenliklerinin artırılması, iş kazalarının önlenmesinde en önemli etken haline gelmiştir. En deneyimsiz, en dalgın işçinin dahi kaza yapmasını engelleyecek, koruyucu nitelikleri haiz en gelişmiş teknolojinin uygulanması, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin değişmez hedefidir ve işçinin makineye değil, makinenin işçiye uydurulması prensibine uygundur. Değişiklikle, işverenin son teknolojileri izleyip, üretime yansıtmaları zorunluluk haline getirilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

77 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

78 inci maddeyi okutuyorum:

Sağlık ve güvenlik yönetmelikleri

MADDE 78. - Sağlık Bakanlığının görüşünü alarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması, makineler, tesisat, araç ve gereçler ile kullanılan maddeler sebebiyle ortaya çıkabilecek iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi, yaş, cinsiyet ve özel durumları sebebiyle korunması gereken kişilerin çalışma şartlarının düzenlenmesi amacıyla yönetmelikler çıkarır.

Ayrıca bu Kanuna tabi işyerlerinde, işçi sayısı, genişlik, yapılan iş, işin özellikleri, ağırlık ve tehlikesi bakımından hangi işyerleri için kurulmaya başlamadan önce planların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yetkili teşkilatına gösterilerek kurma izni alınacağı bu işyerleri kurulduktan sonra yine aynı makama başvurularak işletme belgesi alınması gerekeceği, Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın Mehmet Siyam Kesimoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET SİYAM KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının "sağlık ve güvenlik yönetmelikleri" başlıklı 78 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikli olarak, bu maddeyle ilgili iki konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Çalışma hayatımızla ilgili tanımların ve kuralların tüzükle belirlenmesi gerekirken, yönetmelikle düzenlenmeye çalışılması, daha baştan, işçileri, çalışma hayatının sorunları karşısında güçsüz duruma düşürmektedir.

Diğer taraftan, üzerinde tartıştığımız maddede, işçi sağlığı yerine, taslakta "iş sağlığı" ibaresinin kullanılması, doğru bir yaklaşım değildir. İşlerin yapılmasında, insan faktörü olan işçiyle ilgili bir bölümde bile, işin anılıp, işçinin anılmaması, yasa taslağını hazırlayanların, işçiyi değil, asıl olarak, işi düşündüğünün açık bir ifadesidir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, tasarı, işverenlere sınırsız haklar tanırken, işçilerin tüm kazanılmış haklarını ortadan kaldırıyor. AKP Grubu, sendikalarca üzerinde anlaşmaya varılan hükümleri bile, işveren örgütlerinin isteklerine göre değiştirip, bu taslağı, dayatma biçiminde yasalaştırmaya çalışıyor.

Tasarıyla, 1475 sayılı İş Kanunu, neredeyse tümüyle değiştiriliyor. Böylelikle, İş Güvencesi Yasa Tasarısını 1,5 yıl Başbakanlıkta beklettiklerini söyleyerek övünen işverenler, amaçlarına ulaşmış olacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, tasarıda işe, işyeri kavramının değiştirilmesiyle başlanmış. İşyeri kavramının değiştirilmesiyle, işçi, belirsiz, her an değişebilecek bir işyerinde çalışan, gezici servis elemanına dönüştürülüyor. Tıpkı bir makine parçası gibi ya da bir top kumaş gibi alınıp satılabilen, başka bir işverene devredebilen bir meta haline getiriliyor. Taşeronlaştırma, işçilerin birliğini tamamen parçalayacak şekilde geliştiriliyor.

Bu tasarıyla, esnek çalışma meşrulaştırılarak, yasallaştırılmaktadır; çalışma süresi 8 saatten 12 saate kadar çıkabilmektedir; "telafi çalışması" adı altında angarya gündeme getirilmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, tasarının yasalaşmasıyla birlikte, çalışanlar açısından, işyerlerinin tanımında meydana gelecek olan güvensiz çalışma koşulları, işsizlik ve işten atılma olasılığı, çalışanların yaşam koşullarını iyileştirme çabalarını önleyen bir engele ve bu nedenle de, önemli bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sorununa dönüşecektir. Çalışılan ortamın ve üretim süreçlerinin yetersiz ve olumsuz koşulları, çalışanların en temel hakkı olan sağlıklı yaşama ve çalışma hakkını tehdit ettiğinden, iş sağlığı ve güvenliği konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması, gerekli önlemlerin alınması zorunludur.

Ülkemizde iş sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı, 15 kanun, 28 tüzük, 32 yönetmelik ve çok sayıda standarttan oluşmaktadır. Mevcut mevzuat ve yasal düzenlemeler bir hayli dağınık ve yetersiz olup, çalışanların tümünü kapsamamaktadır; kurum ve kuruluşların yetki ve sorumluluklarının iç içe geçtiği karmaşık bir yapı oluşturmakta ve bu durum karşısında uygulayıcılar bile zaman zaman güçlükle karşılaşmaktadırlar. Ancak, getirilen bu düzenlemelerle, sistem, içinden çıkılmaz bir hale getirilmektedir. Sosyal devletin, âdeta, işlemez hale getirildiği, işin, üretimin insan için değil, insanın, işçinin üretim için, iş için var olduğu anlayışının hâkim kılındığı bu yapıda sorunlar çözümsüz bir noktaya getirilmektedir.

Bu tasarı, çalışma hayatını belirlerken, çalışma hayatında karşılaşılan sorunları "yeni" olarak nitelendirilen bir bakışla yeniden düzenlerken, diğer taraftan, yeni sorunları yaratabilecek düzenlemelere yer vermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çalışma hayatımızda birçok sorun yaşanırken, yapılan düzenlemeler yapıyı içinden çıkılmaz bir hale sokacaktır. Çalışanlar sorunlarının çözümünü beklerken, daha başka ve yeni sorunlar yaşayacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, işçilerimiz, sorunlarına çözüm bekliyorlar. Bu vesileyle, yerel bir sorunu Meclis kürsüsüne taşıyarak bir örnek vermek istiyorum. Alpullu Şeker Fabrikasında geçici statüde çalışan işçilerin sağlık hizmetlerinden faydalanabilmeleri için 120 gün çalışmaları gerekiyor; ancak, Alpullu Şeker Fabrikasında çalışan işçilerimizin bir kısmı, sağlık hizmetlerinden faydalanabilmeleri için gerekli 120 günü tamamlamadan işten çıkarılmışlardır. Bu nedenle, sağlık hizmetlerinden faydalanamadıkları için aileleriyle birlikte mağdurdurlar ve bu sorunlarına çözüm istemektedirler; fakat, yeni İş Kanunu Tasarısı, bu ve bunun gibi sorunları çözmek yerine, bunlara yenilerinin eklenmesini getirecektir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ülkemiz, iş kazalarında, maalesef, Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsüdür. İş güvencesinin azaldığı, işsizliğin arttığı, yeni iş alanlarının açılmadığı, çalışma koşullarının ağırlaştığı, ücretlerin azaldığı bir süreçte, özelleştirme, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma politikalarıyla, her türlü sosyal güvenlik ve güvencelerden yoksun kayıtdışı işçilikle ve çocuk çalıştırmayla, iş kazaları daha da artacaktır.

Biraz önceki değerli hatip arkadaşım, SSK verilerinden örnekler gösterdi. Ben de önemine binaen, aynı vurguyu yinelemek istiyorum değerli arkadaşlarım.

SSK istatistiklerine baktığımızda, 2001 yılında 72 364 iş kazasında 1 008 işçi yaşamını yitirmiştir. Bir başka deyişle, ülkemizde her gün 3 işçi, iş kazası sonucu yaşamını yitirmektedir. 2 183 işçimiz iş göremez duruma düşmüş, 883 işçimiz ise meslek hastalığına yakalanmıştır.

2001 yılında meydana gelen iş kazaları nedeniyle, toplam 1 831 686 iş günü yitirilmiştir. Bu rakamların SSK verilerinden alındığı göz önüne alındığında, kayıtdışı işçilerin eklenmesiyle, ölen ve yaralanan işçi sayısının çok daha fazla olacağı açıktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş kazalarının önlenmesi ve işçilerin güvenliğinin sağlanması için mevzuatta bütünlük sağlanması gerekir. Bunun için de işçi, işveren ve diğer bütün ilgili kuruluşların, meslek odalarının, işbirliği halinde çalışması gerekmektedir. Ancak, bu tasarı, böyle bir anlayıştan uzak bir biçimde hazırlanmıştır.

Yine, iş kazalarının önlenmesi için tüm tarafların çalışmasıyla, vasıfsız işçiden işverene kadar işçi sağlığı ve iş güvenliği bilincinin yaratılması gerekir; ama, bu tasarı böylesi bir bilinçten uzaktır. Bilimsel veriler diyor ki, istatistikler gösteriyor ki, iş kazaları en çok işe başlanan ilk saatlerde meydana gelirken, kazalar en çok işçinin dalgınlığından ve işyerinde gerekli önlemlerin alınmamasından kaynaklanıyor. Bu tasarıyla, telefon başında iş bekleyen, ne zaman işe çağrılacağını bekleyen işçinin zinde olması, dalgın olmaması nasıl beklenir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sözün özü, bu tasarıda iş sağlığı ve güvenliği konusunda kargaşalar, tanımsızlıklar, eksiklikler mevcut olup, konuyla ilgili gerekli ve yeterli düzenlemeler yapılmamıştır.

Tüm bu konuları Yüce Meclisin dikkatine ve takdirine sunarak sözlerimi tamamlıyor ve Yüce Heyetinizi bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Konuşmuyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "sağlık ve güvenlik yönetmelikleri" başlıklı 78 inci maddesinin başlığının "Sağlık ve güvenlik tüzük yönetmelikleri" olarak değiştirilmesi, maddenin birinci fıkrasının son satırına "yönetmelikler" ibaresinden önce "tüzük ve" ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

 

Eyüp Fatsa

İdris Naim Şahin

Ali Ayağ

 

Ordu

İstanbul

Edirne

 

Mehmet Soydan

Mustafa Ataş

Alim Tunç

 

Hatay

İstanbul

Uşak

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teklif sahipleri önergeleri üzerinde görüşecek mi?

EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Avrupa Birliği Direktifinde de yer aldığı üzere iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin temel ilkelerin "tüzük" olarak düzenlenmesi, yönetmeliklerin ise bu temel ilkelerin detaylandırılması amacıyla kullanımı sağlıklı bir mevzuat çatısı kurulması bakımından isabetli olacaktır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Tamam Sayın Çetin.

Saygıdeğer milletvekilleri, Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, kâtip üye arkadaşlarımız arasında ihtilaf vardır; oylama işlemini elektronik oylama cihazıyla yapacağım.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, bu da yeni bir yöntem, usül haline geldi.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili, burada, kâtip üye arkadaşlarımızın saydıkları rakam birbirini tutmadı; yeni usul oldu diye bir şey yok.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Fark, sonucu etkileyecek yakınlıkta ise yapılır da her oylamada yapılmaz ki!..

BAŞKAN - Teşekkür ederim sayın vekilim.

Oylama için 5 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.

78 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Madde kabul edilmiştir.

79 uncu maddeyi okutuyorum:

İşin durdurulması veya işyerinin kapatılması

MADDE 79. - İlgili tüzükte belirtilen birinci derecedeki şartları yerine getirdikten sonra yetkili makamdan izin almak suretiyle kurulan ve işlemeye başlayan herhangi bir işyerinin tesis ve tertiplerinde, çalışma yöntem  ve şekillerinde makine ve cihazlarında işçilerin yaşamı için tehlikeli olan bir husus tespit edilirse bu tehlike giderilinceye kadar bölge müdürünün başkanlığında, işyerlerini iş sağlığı ve güvenliği bakımından denetlemeye yetkili iki müfettiş, bir işçi ve bir işveren temsilcisinden oluşan beş kişilik bir komisyon kararıyla, tehlikenin niteliğine göre iş tamamen veya kısmen durdurulur.

              Askeri işyerleri ile yurt emniyeti için gerekli maddeler üretilen işyerlerindeki komisyonun yapısı, çalışma şekil ve esasları Milli Savunma Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca birlikte hazırlanacak bir yönetmelikle belirtilir.

Kurma izni ve işletme belgesi almadan açılmış olan veya geçici işletme belgesi aldığı halde ikinci derecedeki şartları verilen süre içinde yerine getirmemiş bulunan işyerlerinde işçilerin yaşamı için tehlikeli bir hususun tespit edilmesi halinde birinci fıkrada belirtilen komisyon tarafından verilen karar üzerine o yerin en büyük mülki amirinin emri üzerine zabıta tarafından işyeri kapatılır. Kapatılan işyeri kurma izni ve işletme belgesi almadan tekrar açılamaz.

Bu maddeye göre verilecek durdurma veya kapatma kararına karşı işverenin yerel iş mahkemesinde altı iş günü içinde itiraz etmek yetkisi vardır.

                     İş mahkemesine itiraz işin durdurulması veya işyerinin kapatılması kararının uygulanmasını durdurmaz.

        Mahkeme itirazı öncelikle görüşür ve altı iş günü içinde karara bağlar. Kararlar kesindir.

Bir işyerinde çalışan işçilerin yaş, cinsiyet ve sağlık durumları böyle bir işyerinde çalışmalarına engel teşkil ediyorsa, bunlar da çalışmaktan alıkonulur.

       Yukarıdaki bentler gereğince işyerlerinde işçiler için tehlikeli olan tesis ve tertiplerin veya makine ve cihazların ne şekilde işletilmekten alıkonulacağı ve bunların ne şekilde yeniden işletilmelerine izin verilebileceği, işyerinin kapatılması ve açılması, işin durdurulmasına veya işyerinin kapatılmasına karar verilinceye kadar acil hallerde alınacak önlemlere ilişkin hususlar ile komisyonda görev yapacak işçi ve işveren temsilcilerinin nitelikleri, seçimi, komisyonun çalışma şekil ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.

Bir işyerinin kurulmasına ve işletilmesine izin verilmiş olması 78 inci maddede öngörülen yönetmelik hükümlerinin uygulanmasına hiçbir zaman engel olamaz.

Bu maddenin birinci ve üçüncü fıkraları gereğince makine, tesisat ve tertibat veya işin durdurulması veya işyerinin kapatılması sebebiyle işsiz kalan işçilere işveren ücretlerini ödemeye veya ücretlerinde bir düşüklük olmamak üzere meslek veya durumlarına göre başka bir iş vermeye zorunludur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 79 uncu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Hüseyin Güler konuşacaktır.

Sayın Güler, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 79 uncu maddesi üzerinde, Grubum adına, söz almış bulunuyorum.

Madde üzerindeki yorumuma geçmeden önce, bugün, 14 Mayıs Eczacılar Günü olduğundan dolayı, eczacılarımızı kutluyor, başarılar diliyorum. İki gün önce de, 12 Mayıs Hemşireler Günüydü; geçmiş olmasına karşın, yine kutluyor, başarılar diliyorum.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hüseyin Bey, bugün, ayrıca Dünya Çiftçiler Günü; onu da kutlayın.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Ayrıca bir hatırlatma yapıldı; Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla da, çiftçilerimizin çektiği bunca sıkıntılara rağmen örgütlenmelerinde başarılarını diliyor, her türlü konuda yanlarında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Dünya Sağlık Örgütünün tanımına göre, sağlık, sadece bir hastalık veya sakatlığın bulunması değil, bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir. Günümüzde, bu kavrama, iş uyumu da eklenmiştir. İnsanı yaşama bağlayan en önemli bağlardan biri, çalışması ve mesleğini icra etmesidir. Çalışan, üreten insan, hem topluma sağladığı katkıyla topluma karşı görevini yerine getirmekte hem de kendisini bir birey olarak onurlu ve değerli hissetmektedir. Yeteneklerine ve kapasitesine uygun işlerde çalışmak, insan sağlığı için de vazgeçilmez koşuldur. Ancak, çalışma koşulları ve iş ortamı, çalışanın sağlığını tehlikeye düşürmemeli ve iş ortamından kaynaklanabilecek sağlık riskleri, mümkün olduğunca azaltılmalı ve yok edilmelidir. Bu noktada, iş sağlığı kavramı ortaya çıkmaktadır ve iş sağlığı, genel sağlık anlayışından ayrı tutulamaz niteliktedir. Günümüzde, teknolojinin akıl almaz bir şekilde gelişmesi, yeni ve çok çeşitli işkolları yaratmıştır; her işkolu da, beraberinde, yeni sağlık risklerini getirmiştir. Böylece, iş sağlığı anlayışı, yeni risklerle beraber, dinamik bir süreç oluşturmuştur. İş ortamı ve işin yürütülmesi nedeniyle ortaya çıkan meslek hastalıkları ve iş kazaları, ülkenin sağlık sistemi, sosyal güvenlik sisteminin yapısı, çağdaşlık düzeyinin en önemli göstergelerindendir. Ülkemiz, ne yazık ki, çalışanların sağlığı açıdan oldukça kötü durumdadır. Bu konudaki mevzuat, çoğu açısından, ILO standartlarıyla uyumlu olsa bile, uygulamada büyük sorunlar bulunmakta ve uygulamaya yansımamaktadır. Yüksek enflasyon, işsizlik ve kayıtdışı ekonominin yaygın olması, iş güvencesinin olmaması, sendikal hareketin önündeki engeller, çalışanların sağlığını da olumsuz yönden etkilemektedir. Sağlıklı çalışma koşullarının yaratılması ve işyeri hekimliği hizmetleri, işverenler tarafından, âdeta, yük gibi görünmüş ve mevzuatta öngörülen koşullar bile tam olarak yerine getirilememiştir. Böyle olunca, ülkemizde, iş kazaları ve meslek hastalıkları oranı yüksek düzeydedir; ancak, resmî rakamlar bu gerçeği saklayamayacak kadar gülünçtür.

Hükümetin Yüce Meclise sunduğu yasa tasarısı, çalışanlara daha sağlıklı koşullar yaratmaktan uzaktır. Ülkenin genel sağlık sistemindeki olumsuzlukları, çalışanların sağlığı alanında da görmek mümkündür. Yeni sağlık reformu olarak gündeme getirilen sistemde, işyeri hekimliği,  isim olarak bile bulunmamaktadır. Oysa, işyeri hekimliği, birinci derece sağlık hizmetlerinin işyerindeki uzantısıdır ve ihmale gelmez bir konudur. Hatta günümüzde, ayrı ve uzmanlık gerektiren bir hekimlik alanı olmuştur. Her türlü sağlık riskinin saptanması ve gerekli koruyucu önlemlerin alınması, gerektiğinde tedavisi, çağdaş sağlık anlayışının gereğidir.

Çalışanı öncelikle korumak ve risklerden uzak tutmak, hasta olmasını bekleyip de tedavi etmekten, hem daha insanca hem daha ekonomik bir yaklaşımdır. Bu nedenle, hükümet, bu konudaki eksikleri görerek gerekli düzenlemeleri sivil toplum örgütleriyle de işbirliği içinde yapmalı, uygulamaları da denetlemelidir.

Her çalışanımızın sağlıklı olmaya, sağlığını sürdürmeye ve sağlıklı bir ortamda çalışmaya hakkı vardır. Bu haklar, değişik çıkar gruplarının etkileriyle günübirlik politikalarla vazgeçilemez nitelikteki haklardır. Günümüzün koşulları içerisinde İş Kanununun bu kadar ivedilikle gündeme getirilmesindeki aceleciliği ve hızlı bir süreç işletilmesinin altında yatan sebebi de anlamakta zorlanıyoruz.

Arkadaşlarımız, Meclis çalışmasının saatlerinin ne kadara mal olduğunu zaman zaman öne sürmekte, üstelik bunu da AKP'den, iktidara mensup milletvekili arkadaşlar söylemektedir. Peki, ben de size soruyorum, bu yasa, yarın, Cumhurbaşkanlığı makamından geri döndüğünde aynı mevzuatlarla tekrar karşı karşıya geleceğiz...

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Her defasında niye bununla tehdit ediyorsunuz?

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Tehdit etmiyoruz.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Nereden biliyorsunuz?

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Eğer, hukuk tekniği açısından biraz bilginiz olursa, çıkan yasaların nasıl geri döndüğünü hepimiz çok iyi görüyoruz.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Nereden biliyorsunuz; Cumhurbaşkanıyla mı görüşüyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Tekin...

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Şimdi, kanunları tabiî ki hukuk tekniği açısından incelemek lazım ve ayrıca günlük yaşamda, mevcut koşullar içerisinde, zor durumda kalan, özellikle çalışanlardan yana tavır alınması gerektiği; yani, sosyal yönden de değerlendirmekte fayda var.

Bu yüzden de, bizler her defasında söylüyoruz, içinize dahi sindiremediğiniz bu yasayı, bir an önce komisyona geri çekip, işin taraflarıyla, özellikle çalışanlar ve işverenlerle mutabakat sağlanıp yeniden görüşülmesinde -tabiî, siyaseten denge unsuru olarak görmekteyiz- fayda görmekteyiz; çünkü, her geçen zamanın ülkemiz adına bir kayıp olduğunu düşünüyoruz.  Meclisin gündeminin ve ülkemizin sorunlarının ne kadar yoğun olduğunu hepimiz göz önünde bulundurursak, İş Kanununun daha sağlıklı zemin içerisinde değerlendirilmesinde fayda var diye düşünüyoruz. Bu yüzden de, iktidar olarak, çoğunluğunuz olduğu için AKP'li arkadaşlara sesleniyoruz: Bu yasaların daha sağlıklı çıkması için, bizler uzlaşmaya hazırız ve daha önceki yasalarda da bunu gösterdiğimize inanıyoruz. Bu yüzden, sizlerin de içinize sindirebileceğiniz, sokaklarda rahat dolaşabileceğiniz şekilde bir yasa çıkarmak lazım. İş barışını sağlayan, çalışma hayatını düzenleyen sağlıklı bir yasa olarak çıkarsa; bunu, hepimiz onurumuzla taşırız. Bu yüzden de, yapılacak tek şey vardır. Her defasında tekrarladığımız gibi, hükümetin, bu kanun tasarısını bir an önce komisyona geri çekmesidir. Bunu, bir komisyon üyesi olarak da söylüyorum; çünkü, maalesef, bunu, biz bile komisyonda sağlıklı olarak tartışma fırsatını yakalayamadık.

Sayın milletvekilleri, şurada günübirlik olarak yaptığımız, yeterince irdeleme, inceleme şansına dahi sahip olamadığımız bu yasaları, sadece "kabul edenler, etmeyenler" konumunda değerlendirmek zorunda kalıyoruz. Bu, bir parlamenter olarak beni üzmektedir, sizlerin de üzüldüğünü düşünüyorum.

Sözlerimi tamamlarken, tüm arkadaşları sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bu kanunun bir an önce sağlıklı bir şekilde çıkması için komisyona tekrar havale edilmesi gerektiğini ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Güler, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Sayın Polat Türkmen?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu maddeyle ilgili söz alacağım husus, biraz sonra görüşülecek Grup önergemizle hallolmuştur; onun için, konuşmama gerek yoktur.

Teşekkür ederim; sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kacır, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Manisa Milletvekili Ufuk Özkan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanununun 79 uncu maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi aktarmak için karşınıza gelmiş bulunuyorum; Genel Kurula saygılar sunarım.

Değerli arkadaşlarım, İş Kanununu görüşüyoruz, aşağı yukarı ikinci haftasına giriyoruz, bitirmez üzereyiz. Elbette, İş Kanununun olumlu yönlerini tespit etmek kadar, olumsuz yönlerini göstermek de muhalefetin hakkı. Önemli olan, toplumsal uzlaşıyı sağlayabilmek, toplumun beklentilerine cevap verebilmek, toplumun bizden beklediğini burada yerine getirebilmek; fakat, görüyorum ki, 1950'li yıllardan beri, değişen iktidarlar, sadece ismini değiştirmiş. Sizler de siyaset meydanlarında, seçim meydanlarında konuşurken değiştiğinizden bahsediyordunuz, bu değişimi topluma anlattınız; ama, gelin görün ki, uygulamalarınızdan, şu ana kadar, sadece isminizi değiştirdiğinizi görüyorum. Yapmış olduğunuz politik değişmelerin elli yıldır devam eden anlayışın takibi ve devamı olduğunu burada görüyorum. Değişim "değiştik" demekle olmaz. Değişim, mutlaka icraatla olur. Bu icraatı, seçim meydanlarında konuştuğunuz şekilde burada yerine getirebilseniz, toplum da muhalefet de sizin değiştiğinize inanacak ve size hak verecek; ama, gelin görün ki, siz, o gün söylediklerinizi bugün unutuyorsunuz.

Görüştüğümüz kanun tasarısının adı İş Kanunu Tasarısı. İş Kanunu Tasarısı demek, işi, işvereni, işçiyi bir uzlaşı içerisinde bir noktaya getirebilen çalışmaları düzenleyen bir kanun tasarısı demek.

Sevgili dostlarım, sevgili arkadaşlarım, görüştüğümüz İş Kanunu Tasarısının adında iş var, içeriğinde çelişki var. Bu çelişkileri ortadan kaldırmak için, muhalefet partisi olarak bizim üzerimize düşen görev, bugüne kadar yaptığımız anlayışı takip ederek, devam ettirerek, olumlu katkılar vermektir. Bu olumlu katkılara, sadece muhalefetin katkısı olduğu için "hayır" demek doğru bir anlayış değildir.

Sevgili arkadaşlarım, çeşitli yerlerde çeşitli çelişkiler var. Şu maddenin birinci paragrafını, alıyorum elime, okuyorum. İş Kanunu Tasarısı, bir şeyi düzenlemesi gereken ve düzgün bir şekilde çalışma hayatına geçirilecek olan bir kanun tasarısıdır. Bu çelişkiyi biz tespit ettiğimiz zaman, sizlerin de bize destek vermesi gerekir.

Sevgili arkadaşlarım, birinci paragrafta "...yetkili makamdan izin almak suretiyle kurulan ve işlemeye başlayan herhangi bir işyerinin..." diye başlanıyor ve iş, altındaki bazı sakıncalardan sonra, kapatmaya kadar götürülüyor.

Değerli arkadaşlarım, bu, yeni faaliyete başlayan bir işyeri. Yeni faaliyete başlayan bir işyeri, yönetmeliklere göre, kanunlara göre hazırlıklarını yapar, gerekli teftişleri yapılır. Siz, bugün açmış olduğunuz bir işyerini yarın kapatmaya giderseniz, hazırlamadan, hazırlıklarını yapmadan, denetlemesini yapmadan, işlemeye başlayan, işçiyle işverenin bir ilişki içerisinde başlamış olduğu çalışmayı -bazı yerlerini sakıncalı görerek- kapatmaya kalkarsanız, yine, işveren ve işçi arasında problem ve sıkıntı yaratırsınız. Aslında, bunun, her şeyiyle hazır olan bir işletmenin son denetlemesi yapıldıktan sonra başlaması lazım. Burada, sakıncaları görelim. Buradaki sakıncaları tespit ederek, biz, bu işletmeyi hayata geçirelim; ama, şu maddede bir şeye katılmadan geçemeyeceğim. Maddenin son paragrafında, şayet, bu işyeri, mutat, periyodik denetlemelerinde, işçinin sağlığı için, işçinin hayatı için, güvencesi için bir sıkıntı, bir problem doğuruyorsa, elbette gerekli komisyonların kararıyla burası kapatılmalıdır. Mutlaka kapanması gerekir. İnsan sağlığı son derece önemlidir. İş ve insan sağlığı mutlaka önemli ve bunun altında, o "iş güvencesi" dediğimiz bir güzel şey var. Şayet bu işyeri kapatılırsa ve işveren burada suçlu görülürse, aynı nevide bir işi, bu işveren, mağdur olan işçimize vermelidir; doğrudur. Doğruyu biz söylerken, eksikleri söylediğimiz zaman, lütfen, sevgili milletvekilleri, biraz duyarlı olalım ve şu, eksik tespit ettiğimiz, tamamlanması gereken yerlere, sizler de destek verin. Doğruları ifade ediyoruz; ama, eksiklere de sizlerin katkısını bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu haliyle bu kanun tasarısının, iş hayatımızda barışı sağlamasını mümkün görmüyoruz. Gelin, bazı maddelere, tenkit ettiğimiz, hatalı gördüğümüz, katkı vermeye çalıştığımız maddelere, sizler de katkı verin. "Önce iş" diyen bir felsefeden yola çıkıyoruz, "önce iş, önce insan" diyen bir felsefeyi yaşatmaya çalışıyoruz. Gelin, bu felsefeyi hep birlikte yaşatalım.

Sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 79 uncu maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, üçüncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını ve son fıkrasındaki "birinci ve üçüncü fıkraları" ibaresinin "birinci fıkrası" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Mehmet Soydan

Fehmi Öztunç

 

Ordu

Hatay

Hakkari

 

İdris Naim Şahin

 

Ali Ayağ

 

İstanbul

 

Edirne

"Bir işyerinin tesis ve tertiplerinde, çalışma yöntem ve şekillerinde makine ve cihazlarında işçilerin yaşamı için tehlikeli olan bir husus tespit edilirse bu tehlike giderilinceye kadar işyerlerini iş sağlığı ve güvenliği bakımından denetlemeye yetkili iki müfettiş, bir işçi ve bir işveren temsilcisi ile Bölge Müdüründen oluşan beş kişilik bir komisyon kararıyla, tehlikenin niteliğine göre iş tamamen veya kısmen durdurulur veya işyeri kapatılır. Komisyona Kıdemli İş Müfettişi Başkanlık eder. Komisyonun çalışmaları ile ilgili sekreterya işleri Bölge Müdürlüğü tarafından yürütülür."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, önergeye geçmeden önce bir hususu belirtmek istiyorum: Görüştüğümüz 79 uncu maddenin sekizinci fıkrasının birinci cümlesinde geçen "bentler" sözcüğünün "fıkralar" olarak düzeltilmesi gerekmektedir. Bunun düzeltilmesini talep ediyoruz.

Ayrıca, önergeyi, olumlu görüşle takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU

 (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, önerge üzerinde konuşacak mısınız; yoksa, gerekçeyi mi okutayım?

EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Mevcut madde metni işyerlerinin kapatılması veya işin durdurulması keyfiyetini işyerinin Kurma İzni ve İşletme Belgesinin alınması hususu ile ilişkilendirmiştir. İşyerlerinin kapatılması ve işyerlerinde işin durdurulması ülkemiz tarafından da onaylanmış olan 81 sayılı Uluslararası Sözleşmede de işçiler için hayatî tehlike kriterine bağlanmıştır. Ülkemizde birçok kamu kuruluşunun da aralarında bulunduğu işyerlerinin çoğu Kurma İzni ve İşletme Belgesi alınmadan açılmış olduğu dikkate alınarak uygulamada karışıklığı ve tereddütleri önlemek üzere madde metninin yukarıdaki gibi düzenlenmesi uygun olacaktır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

79 uncu maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

80 inci maddeyi okutuyorum:

İş sağlığı ve güvenliği kurulu

MADDE 80. - Bu Kanuna göre sanayiden sayılan, devamlı olarak en az elli  işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde her işveren bir iş sağlığı ve güvenliği kurulu kurmakla yükümlüdür.

İşverenler iş sağlığı ve güvenliği kurullarınca iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun olarak verilen kararları uygulamakla yükümlüdürler.

İş sağlığı ve güvenliği kurullarının oluşumu, çalışma yöntemleri, ödev, yetki ve yükümlülükleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar...

Sayın Neşşar, buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 80 inci maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere huzurlarınızdayım; hepinize saygılarımı sunarım.

Değerli milletvekilleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği kurulu, tasarının bu maddesi gereğince kurulması gereken bir kurul. Daha önce de bu kurulun işyerlerimizde işlediğini biliyoruz ve halen 50 işçinin üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde bu kurulun işlerliği devam etmektedir.

Öncelikle, ben, müsaadelerinizle, bu kurulun ne olduğunu tanımlamak istiyorum, nasıl oluştuğunu tanımlamak istiyorum. Bu kurullar, esas itibariyle, iş kazalarının engellenmesi için kurulmuş kurullar. Burada işçi temsil ediliyor, işveren temsil ediliyor; varsa teknik elamanlar, işyeri hekimleri ve eğer çalıştırılıyorsa, işçi sağlığı, işçi güvenliği ve çevre sağlığı sorumluları yer alıyor. Dediğim gibi, esas itibariyle, bu kurullar, koruyucu amaçla kurulmuş kurullar.

Koruyucu hekimlik konusuna izninizle biraz değinmek istiyorum; çünkü, bir hekim olarak izlediğim kadarıyla, Adalet ve Kalkınma Partisinin çok fazla gündeme getirmediği, belki de değerini çok fazla algılayamadığı bir konu, koruyucu hekimlik. Bildiğiniz gibi, iş kazaları oluştuktan sonra ortaya çıkan tablolar, evvelki gün televizyonlarda gördüğümüz gibi, bir naylon torba içerisinde kolunu taşıyan insanların görüntüsü şeklinde karşımıza gelebiliyor ya da 30 000 volta çarpılmış insanların hastane kapılarında rezil olmaları şeklinde karşımıza geliyor. Bunun örneklerini artırmak mümkün. Uzun yıllar bir sigorta hastanesinde görev aldım. Sayın Bakanımın da gayet iyi bildiği ve Türkiye'de, maalesef, tek örneği olarak kalmış Denizli Sigorta Hastanesinde görev aldım. Bu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı için, hakikaten, utanç verici bir hastane görünümünde. Bakanım, tahmin ediyorum, o konuda gerekli işlemleri yapacaksınız.

Değerli arkadaşlar, işçi sağlığı ve iş güvenliği kurulları konusunda konuşuyoruz. Bunun, koruyucu hekimlik dışında, bir de, ülkemizde çok eksik olan bazı konulara da katkısı var; örneğin, takım çalışması, örneğin, ekip kültürü, uzlaşma kültürü; örneğin, çevre bilincinin geliştirilmesi gibi. Dolayısıyla, bu kurullar, aslında, demokrasinin de örnek kurulları şeklinde, iş ortamında karşımıza çıkabiliyor. Maddenin mevcut halini incelediğimiz zaman, eski yasada olduğu gibi, bu kurulların, bu yasada da 50 işçiden fazla işçi çalıştıran işletmelerde oluşturulmasından söz ediliyor. Yalnız, SSK'nın birtakım rakamlarına bakarsanız -demin arkadaşım da bunları dile getirdi- halen Türkiye'deki işyerlerinin yüzde 98'inden fazlası 50 işçinin altında işçi çalıştırıyor ve mevcut sigortalı işçi kitlesinin de yüzde 57'si kadar bir kısmı, yine 50 işçi çalıştıran işletmelerin altındaki, daha küçük işletmelerde görev yapıyor ve iş kazalarının da yüzde 74'ü buralarda meydana geliyor. Bu, demektir ki, 72 000 küsur iş kazasının, 8 işçinin hayatını yitirmesinin, 2 180 üzerinde işçinin sürekli iş görmez hale gelmesinin, 883 meslek hastalığının ve gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'i ile 3'ü arasında bir rakama ulaşan, yani, milyar dolarlarla ifade edilebilen bir rakama ulaşan bir maddî kaybın oluştuğu kısım, bizim söz konusu yapmadığımız 50 işçiden daha az işçi çalıştıran işyerleri.

O halde, eğer, biz, bu maddeyi bu haliyle geçirirsek, çok anlamlı bir iş yapmış olmayacağız. Yani, eğer, gerçekten, biz, işyerlerimizde işçi sağlığını korumak, kazaların oluşmadan engellenmesini istiyorsak, hedefimiz buysa, o zaman, bu 50 işçi çalıştıran işyerleri rakamı gerçekçi değil.

Ayrıca, demin bahsettiğim uzlaşma kültürü, demokratikleşme kültürü, takım çalışması, empatinin geliştirilmesi gibi konularda da işçi ve işverenin bir araya getirilmesi açısından da dikkate aldığımız zaman, bu rakam, yine, bizi istenen amaca ulaştırmayacaktır.

O halde, bu yasanın bu maddesini, eğer daha önceki uygulamadan esinlenerek aynen geçirmemişsek, yani, göstermelik olarak kanunun diğer maddeleri değişirken bu da aradan geçmişse ya da bu 50 rakamı şimdiye kadar hiç irdelenmemişse, o zaman oturup bir kere düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Biz Grubumuz olarak, bunu düşündük ve 50 rakamının, gerçekten, gerçekçi olmadığına inanıyoruz ve diliyoruz ki, bu Parlamentoda, bu rakamı, hep beraber, 30 işçi çalıştıran işyerleri düzeyine çekelim. Eğer, böyle bir uygulamayı gerçekleştirebilirsek -demin okuduğum rakamları da dikkate alırsak- biz, yüzde 73'ünü dışarıda bıraktığımız bir kitlenin belki bir yarısını daha böyle bir uygulamanın kapsamı içerisine alacağız, daha çok işyerinde bu tür kurulların oluşturulmasını sağlayacağız ve işçi-işveren arasındaki ilişkinin, işyerinin daha güzelleştirilmesi, çevre bilincinin daha fazla geliştirilmesi açısından anlamlı bir adım atmış olacağız.

Biz, Grubumuz adına, bu konuda önerge vereceğiz ve sizlerin de, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun da, bu önergeyi bu açıdan irdeleyip olumlu oy vereceğinizi düşünüyorum.

Hepinizi, Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Neşşar, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuşan değerli milletvekilimiz, Denizli SSK Hastanesiyle ilgili ifadelerde bulundular. Tabiî, ifade tarzı kendini bağlar; ama, orada hasta yoğunluğumuz olmasına rağmen, SSK Hastanemiz personeli, hastalarımıza en iyi şekilde hizmet verme gayreti içerisindeler; bu bir.

İkincisi de, yeni hastanemizin inşaatı devam ediyor; bu seneki ödeneği 5 trilyon liradır. İnşallah, en kısa zamanda bitecek ve Denizlimize hayırlı hizmetler verecektir.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Ünal Kacır?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı?.. Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Gazalcı, süreniz 5 dakika.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce, Sayın Bakanın, Denizli SSK Hastanesinin -yıllardır gerçekten, çok elverişsiz durumlarda sağlık hizmeti veriyordu- yakın bir zamanda biteceğini muştulaması güzel bir olay. Biz, teşekkür ediyoruz; ama, bugüne kadar, Denizli çok büyük illerden olmasına karşın, SSK Hastanesi çok güç koşullarda hizmet veriyordu.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz İş Yasası Tasarısının 80 inci maddesi, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili. Burada, bir iş sağlığı ve güvenliği...

MEHMET FEHMİ UYANIK (Diyarbakır) - İşçi sağlığı... 

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, müsaade eder misiniz...

Sayın milletvekilleri, konuşmalar, sayın hatibin konuşma insicamını bozuyor ve uğultuya sebep oluyor. Lütfen, sayın hatibi sükûnetle dinleyelim.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Sayın Başkanım, süreme eklersiniz.

BAŞKAN - Ekleriz, merak etmeyin.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

Efendim, daha önceki 1475 sayılı Yasada, işçi sağlığı ve güvenliği kurulunun tüzükle düzenlenmesi gerektiği; yani, kimlerden oluşacağına, yetkisinin ve yükümlülüğünün ne olacağına ilişkin tüzüğün yapılacağı belirtildiği halde, bugün görüştüğümüz maddede bunun yönetmelikle düzenleneceği söyleniyor. Birçok maddede yapılıyor bu.

Değerli arkadaşlar, belki, bakanlıkça yönetmelik yapmak kolay olabilir; ama, bu kolaylığın içinde keyfîlik de var, birçok kez vurguladığımız gibi. Tüzükte ise, Bakanlar Kurulunun incelemesi ve Cumhurbaşkanının onayı söz konusu. "Tüzük" hükmünü korusaydık eğer, belki, işçi sağlığı ve güvenliği konusu üzerinde daha iyi dururduk diye düşünüyorum; çünkü, bakanlar gelip geçicidir. Bizde "bakanlıkça yapılır" denildiğinde, zaman, çoğu zaman "bakan yapar" anlamındadır; bunun birçok örnekleri görülmüştür. Dileriz ileri bir uygulama olur, eskisinden daha geri bir duruma düşmeyiz.

Değerli arkadaşlarım, yine, maddede görüyoruz ki, eski yasada bu kurulların oluşumu için "gerekli görülen, lüzum görülen yerlerde oluşur" deniyor; bugün görüştüğümüz maddede ise "50 işçiden fazla ve altı aylık süreden fazla iş yapan yerler" deniyor. Şimdi, bunda da, geriye doğru bir gidiş olduğunu görüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu, 50 işçi çalıştıran yerler ve daha fazlasında işçi sağlığı ve güvenliği için bir kurul oluşturulacak, önlem alınacak; ama, bu onun altındakilerde oluşturulmayacak demektir. Zaten, Türkiye'de 23 000 000 çalışan insan varsa, ekonomik etkinlikte bulunan insan varsa, bunların 4 500 000'i kayıtlıdır. Siz kayıtlı olanların da yarısında -yani, aşağı yukarı yüzde 50'si, 50 işçiden daha az çalışan işyerleridir- işçi güvenliğini ve sağlığını ilgilendiren bir kurulu oluşturmayacağım diyorsunuz bu maddeyle ve bir de, altı aylık süre koyuyorsunuz sınır olarak, bir devamlılık arıyorsunuz. Peki, beş ay çalışıyor ara veriyor, orada da tehlikeli bir iş yapılıyor... Gerçi ileriki maddelerde tehlikeli işle ilgili bir yaptırım var; ama, biz, ileri bir yasa yapmak zorundayız Meclis olarak; bir işçinin sağlığı ve güvenliği bile bizim için çok önemlidir.

Arkadaşlarım burada sayılar verdi. Bu sayılar, SSK'nın verileri, kayıtlı işçiler üzerinde yapılandır; ama, Türkiye'de kayıtlı olmayan o kadar insan işçi sağlığından ve güvenliğinden uzak ki... Hiç olmazsa, bu kayıtlı olanlarda önlem almak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, iş kazasında günde ortalama 3 kişi yaşamını yitiriyor, 3 işçi çoluğundan çocuğundan ayrılıyor. Günde ortalama en az onun 2 katı kadar sakat kalan insan var. İnsan sağlığıdır, söz konusu olan, görüştüğümüz maddede ve yaşama hakkı, hakların en kutsalıdır. Burada da bir gerileme vardır diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hocam, bu defa size 2 dakika eksüre veriyorum; umarım zamanında bitirirsiniz.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, bilimde ve teknolojideki ilerleme, gelişme sanayii etkilemiş; o oranda da, canı ilgilendiren, yaşamı ilgilendiren kimi gelişmeler olmuştur bu gelişmeye koşut olarak. Örneğin, üretim araç ve gereçlerinde, ölüm kusan birtakım araçlar vardır; ürün, yarı ürün ve hammaddenin insan yaşamını tehlikeye sokan zararları vardır. Bir de, işyerine uygun eğitim verilmezse, iş güvenliği ve sağlığı tekrar tehlikeye girer.

Değerli arkadaşlar, biz, çalışanların en temel hakkı olan, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışma hakkını, mutlaka önceden önlem alarak sağlamak zorundayız. Bakın, Türkiye, Avrupa'da, iş kazasında birinci sırada yer alıyor. Önceden önlem almaktır söz konusu olan; kaza olduktan sonra da anında müdahale etmektir önemli olan. Bunlar yoksa eğer, insanlar, güvenli bir ortamda, sağlıklı bir ortamda çalışmıyor demektir.

Türkiye'de, işçi güvenliği ve sağlığının, maalesef, yeterince olmadığını rakamlar da ortaya koyuyor. Biz, Meclis olarak, bu yasaları düzenlerken, en azından, niyetimizi belirtme açısından çağdaş olanı yapmalıyız. Çünkü, uygulamada bunlar yeterince yerine de getirilmiyor; yani, böyle bir kurulun oluşturulacağı söylendiği halde, gerçekte, bakıyorsunuz, işte teftiş fırçasının gösterilmesi gibi, eh kâğıt üzerinde var; ama, gerçekte bu uygulama yapılmıyor, yapılmıyor ki... İş kazasında günde ortalama 3 kişi yaşamını yitiriyor ve Avrupa'nın iş kazalarında birinci sırasında oluyoruz.

O yüzden, ben, işçi sağlığı ve güvenliği konusunda daha duyarlı olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Şahsı adına, Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır konuşacaklardır.

Sayın Bayındır, buyurun.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; şahsım adına, her birinizi saygıyla selamlıyorum.

Günlerdir direniyoruz. Bu, taraflarca uzlaşılamayan İş Yasa Tasarısıyla ilgili, sizin kendi sözcülerinizin de ifade ettiği biçimiyle bazı maddelerine karşı çıktığınız, bazı maddelerini içinize sindiremediğiniz bu tasarıyla ilgili bir uzlaşma sağlayın. Bu biçimiyle çıkarsa, sosyal barışı bozarsınız diye gerek maddeler üzerinde gerek geneli üzerinde gerekse bugüne kadarki genel politikanız üzerinde anlayışımızı, her birimiz kaçar defa anlatmaya çalıştık. Öyle görüyorum ki, maalesef, bunu çok fazla anlamış gibi durmuyorsunuz. "Bizim dediğimiz dedik, çaldığımız düdük" anlayışıyla devam ettiriyorsunuz; her biriniz, bir başka madde üzerinde, yanlış olduğunu da söyleyebiliyorsunuz.

Deveye sormuşlar "neren eğri" diye, deve gülmüş "nerem doğru ki" demiş. İddia ediyorum, bu maddenin baştan sonra doğru olan bir yanı var...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - "Boynun neden eğri" diye sormuşlar.

RESUL TOSUN (Tokat) - Yanlışsa düzelttirin...

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Düzelteceğim ben.

BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen müdahale etmeyin.

Sayın Bayındır, buyurun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Bu, çok yanlış bir misal oldu.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Ben anlatacağım sana doğrusunu da...

BAŞKAN - Lütfen...

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Doğru bir yanı yok bu yasa tasarısının, tıpkı devenin cevabı gibi. Açıkça, hiç gocunmayın bundan. Bugün kadar, bizim bütün anlattıklarımızı anlamamakta direndiniz; biz de, sizleri, oyunu aldığınız Zonguldak'taki maden işçilerine havale ediyoruz, sizi, alacakaranlıkta sokaklarımızı süpüren temizlik işçilerine havale ediyoruz. Sizi, tersanelerde çalışarak emeğiyle geçinmeye çalışan o işçilerimize havale ediyoruz ve yine, sizi, Türk çiftçisine havale ediyoruz. Bu vesileyle, onların Dünya Çiftçiler Gününü kutlarken de... (AK Parti sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Anlamadığınız bir şey var; direniyorsunuz...

RESUL TOSUN (Tokat) - Yüzde 34 aldık, şimdi yüzde 50'ye çıkacak...

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Bakacağız...

Sayın Tosun, benim bölgemde, bakınca öyle gözükmüyor. Önümüzde yerel seçimler var; göreceksiniz...

RESUL TOSUN (Tokat) - Önümüzdeki seçimlerde göreceğiz; sizin oylarınız düşecek, bizim oylarımız artacak.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Bugüne kadar -altı aydır buradasınız- altı aydır, ülke menfaatına, ülke çıkarlarına, insandan yana, toplumdan yana, var olan kaynakları yeniden üretime katma adına ne yaptınız; koskoca hiçbir şey!.. Bundan sonra yapacak mısınız; o da gözükmüyor. Perşembenin gelişi çarşambadan belli olurmuş! Siz, direnmeye devam edin; ama, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, ülke onuruna, ülke çıkarına yakışmayan bu yasanın çıkarılmaması adına, sabahlara kadar burada bulunacak. Yine, bizim gözümüze bakıyorsunuz "keşke bu madde üzerinde konuşmasa" diyorsunuz. Bizim, söyleyecek çok şeyimiz var.

RESUL TOSUN (Tokat) - Aynı şeyleri söylüyorsunuz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Biz, bu maddelerin en sonuna kadar konuşacak bilgi dağarcığıyla donanımlıyız.

RESUL TOSUN (Tokat) - Aynı şeyleri tekrarlıyorsunuz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Anlasaydınız tekrarlamazdık.

Bakın, 3 000'e yakın özelleştirme mağduru, on gündür, Ankara'daki Türk-İş binasının önünde, sokakta yatıyor. Dileyen arkadaşım, dileyen milletvekili, bu özelleştirme mağdurlarını, gidip, Bayındır Sokaktaki Türk-İş binasının önünde görebilirler. O işçiler de, özelleştirme mağduru. O işçilerin de talebi, bu ülkede ürettiklerimizden, bu ülkenin pastasından belli oranda bir pay almaktır. Var mı bunlarla ilgili yapacaklarınız?! Var mı gayretiniz?!

RESUL TOSUN (Tokat) - Var...

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Değerli arkadaşım, gelin, anlatacaklarınızı, o işçilerin lehine anlatın. Gelin, bir avuç mutlu azınlığa hizmet etmekten de vazgeçin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Bu işçiler adına, gelecekteki üretim adına, ürettiğimizi paylaşma adına bu yasayı bir kez daha gözden geçirin, bu yasadaki uygulamalarınızı, bu yasadaki maddeler üzerindeki çalışmalarınızı bir kez daha gözden geçirin, taraflarla görüşün, sosyal barışı bozacağı belli olan belki de ikinci defa görüşüleceği belli olan, belki de Anayasa Mahkemesince bozulacağı belli olan bu yasaya oy vermeyin diyor, sizi bir kez daha uyarıyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bayındır.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sıralarına göre okutup, daha sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulu" başlıklı 80 inci maddesinde yer alan "en az 50 işçi" sınırlamasının "en az 30 işçi" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

 Cevdet Selvi

İzzet Çetin

 

Samsun

Eskişehir

Kocaeli

 

Hüseyin Özcan

Muzaffer Kurtulmuşoğlu

Bayram Meral

 

Mersin

Ankara

Ankara

 

 

Enver Öktem

 

 

 

İzmir

 

BAŞKAN - Şimdi, en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının "İş sağlığı ve güvenliği kurulu" başlıklı 80 inci maddesinin birinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İzzet Çetin

Oğuz Oyan

Mehmet Küçükaşık

 

Kocali

İzmir

Bursa

 

Sezai Önder

Halil Ünlütepe

Erdal Karademir

 

Samsun

Afyon

İzmir

 

 

Yılmaz Kaya

 

 

 

İzmir

 

"Bu Kanuna göre sanayiden sayılan, devamlı olarak en az otuz işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işlerlerinde her işveren bir işçi sağlığı ve iş güvenliği kurulu kurmakla yükümlüdür."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sosyal Sigortalar Kurumu verilerine göre, ülkemizdeki iş kazalarının yaklaşık yüzde 75'i, 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana gelmektedir. Bunun nedeni, bu işlerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yeterli önlemler alınmamasıdır. Ülkemizdeki işletmelerin büyük bir bölümünün küçük ve orta ölçekli işletmeler olması dolayısıyla, fıkrarın bu biçimde düzenlenmesi uygun görülmüştür.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "İş sağlığı ve iş güvenliği kurulu" başlıklı 80 inci maddesinde yer alan "en az 50 işçi" sınırlamasının "en az 30 işçi" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                       Haluk Koç

                                                                         (Samsun)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşacak mı...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

SSK istatistiklerine göre ülkemizde 2001 yılı içerisinde 72 364 iş kazasının meydana geldiği, bu iş kazalarında 1 008 işçinin öldüğü, 2 183 işçinin ise sürekli iş göremez şekilde sakat kaldığı, 883 işçinin ise meslek hastalığına yakalandığı belirlenmiştir. Bunun sonucunda 1 852 502 iş günü kaybolmuştur. Bu istatistiklerin ülkemizde 23 000 000 çalışanın yalnızca sigortalı dörtte 1'ni kapsadığı göz önüne alınırsa, bildirilmeyen iş kazaları ve kayıtdışı işçi çalıştırma yoğunluğu dikkate alındığında bu rakamın üçe ya da dörde katlanacağı çok açıktır. Bu olumsuz tablonun yarattığı maddî kayıpların ise, gelişmiş ülkelerde gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'ne, ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde ise gayri safî millî hâsılanın yüzde 3 değerine ulaşabileceği ve "milyar USD" rakamlarıyla ifade edilebileceği bilinmektedir.

Yine SSK'nın 2001 yılı işyeri ve zorunlu sigortalı sayılarının, işyerinde çalışan sigortalı gruplarına göre dağılımına bakıldığında, 723 503 işyerinin yüzde 98,2'sinin 50'nin altında gruplarda işçi çalıştırdığı ve 4 888 881 sigortalıdan yüzde 57'si olan 2 792 000 sigortalının bu işyerlerinde çalıştığı görülmektedir.

Yukarıda belirtilen toplam iş kazalarının yüzde 74,4'nün 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana geldiği yine SSK'nın verilerinden açıkça görülmektedir. Bunun en önemli nedeni ise, bu tür küçük (50'nin altında işçi çalıştıran) işyerlerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından yeterli önlemleri almamasından ve bu konuda görev yapacak uzmanları istihdam etmemesinde aranmalıdır.

Bu nedenledir ki; görüşülmekte olan İş Kanununun 80 inci (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulu) maddesinde yer alan "en az 50 işçi" sınırlamasının yerine "en az 30 işçi" sınırlamasının getirilerek iş güvenliğine ilişkin uygulamaların yaygınlaştırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

80 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Madde kabul edilmiştir.

81 inci maddeyi okutuyorum:

İşyeri hekimleri

MADDE 81. - Devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran işverenler, Sosyal Sigortalar Kurumunca sağlanan tedavi hizmetleri dışında kalan, işçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin sağlanması, ilk yardım ve acil tedavi ile koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına ve işin tehlike derecesine göre bir veya daha fazla işyeri hekimi çalıştırmak ve bir işyeri sağlık birimi oluşturmakla yükümlüdür.

İşyeri hekimlerinin nitelikleri, sayısı, işe alınmaları, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabipler Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikte düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Nurettin Sözen; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının "İşyeri hekimleri" başlıklı 81 inci maddesine ilişkin düşüncelerimi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sizlerle paylaşmak için huzurunuzdayım; öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; toplum yaşamımızın belki de en önemli yasa tasarısını tartışıyoruz. Bir süre önce, bir işadamı -iş çevrelerinin temsilcisi- bu tasarının, Irak sorunundan daha önemli olduğunu söylemişti. Oysa, bu tasarının hazırlanışı, kamuoyuna sunumu, komisyonda ve Yüce Meclisimizde ele alınışı, irdelenmesi ve tartışılması, konunun önemiyle örtüşmüyor, aceleye getirildiği izlenimi veriyor, özen gösterilmediği izlenimi veriyor. Tasarıda, yeterince uzlaşma, yeterince paylaşma sağlanmadığı, taraflar karşısında adaletli ve yansız davranılmadığı görülüyor. Olaylar, bu değerlendirmemizi destekliyor. Örneğin, özen gösterilmediğini söyledim; bu tasarı, Adalet ve Kalkınma Partisinin kurduğu hükümetin tasarısıdır; komisyonda Adalet ve Kalkınma Partisi üyelerinin çoğunluğu var doğal olarak, buradan da geçiyor. Meclis çalışmalarında iktidar partisi grubunun değişiklik önergeleri verdiğine tanık oluyoruz. Bizim siyasî sistemimizde bunun bir tek anlatımı vardır: Bu yasa tasarısı hükümet ile komisyonda yeterince incelenmemiştir veya parti içinde ilgililer yasa tasarısı konusunda aynı değerleri, aynı görüşleri taşımıyorlar. "Bu, bizim sorunumuz; biz, çoğunluktayız, her dilediğimizi yaparız" dememelisiniz; çünkü, aynı gemideyiz, Meclis çatısı altında yasama görevini beraberce gerçekleştiriyoruz. Bu olumsuzluklardan, biz ve temsil ettiğimiz düşünce sistemi ve temsil ettiğimiz kitleler, katmanlar zarar görmekteler.

Tasarıya baktığımızda akla gelen ilk sorular: Bu yasa tasarısı kimin yaşam düzeyini bir puan artıracak veya hiç olmazsa kimin yaşam düzeyini koruyacak ve güven altına alacak? Bu sorulara verilecek yanıt maalesef olumsuzdur. Peki, demokrasinin katılım, özgürlük, dayanışma, kazanılmış hakların korunması gibi değerlerini bu tasarı geliştiriyor mu; bu soruya da yanıt maalesef olumsuzdur. Peki, tüm dünyada barış istemlerinin, barış umutlarının dalga dalga yayıldığı bugünlerde bu tasarı iş barışına, toplumsal barışa katkı yapacak mı; bu konuda da yanıt olumsuzdur. Unutmayalım ki, bugün, her zamankinden daha çok demokrasiye, her zamankinden daha çok dayanışmaya ve barışa gereksinimimiz var. Hepinizi bu yüce değerlere karşı daya duyarlı olmaya davet ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; işyeri hekimliğiyle ilgili konulardaki düşüncelerimi sunmak istiyorum. Tasarının 81 inci maddesinin birinci fıkrasında, işverenlerin işyeri hekimi çalıştırma, işyeri sağlık birimi kurma yükümlülüğü var. Bunların İş Yasasında yer alması ve bütün işverenlerin yükümlü tutulmasını olumlu bir gelişme olarak kaydediyorum. İş Yasasında, işyerinin sağlık organizasyonlarını oluşturmak, işyerlerinin büyüklüklerine göre temel kriterlerin saptanması ve yer alması gereklidir ve yararlıdır. Küçük işyerlerinde, ortak işyeri sağlık organizasyonu yapılması, hekimlerin de bu organizasyonda görev alması, hem giderlerin paylaşılması hem de hizmetlerin yaygınlaşmasını sağlayacaktır.

İkinci fıkrada -öntasarının işyeri hekimleriyle ilgili maddesinde- işverenler, işyeri hekimlerine ve diğer sağlık personeline kendi bilgi alanlarında eğitim sağlamakla yükümlü kılınmıştı. İş Kanununun son versiyonunda bu fıkra buradan çıkarılmıştır. İnsan sağlığıyla ilgili alanda hekimlerin bilgilerinin geliştirilmesi ve güncelleşmesi son derece gerekli ve yararlıdır. Avrupa Birliği ülkelerinde, yılda en az 50 saat sürekli eğitim öngörülmektedir. Bu eğitim için giderler işveren tarafından karşılanır, gerekli ücretli izinler verilir.

Üçüncü fıkrada "işyeri hekimlerinin nitelikleri, işe alınmaları, görev yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabipler Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir" denilmektedir. Bu son fıkrada yer alan bazı konular iç hukukumuza aykırılık içerdiği gibi, konuya ilişkin Avrupa Birliği düzenlemeleri ve uluslararası uygulama ve düzenlemelerle de çelişmektedir. Şöyle ki, eğitimin içeriği, yani müfredatı, bu alandaki uzmanlık derneği tarafından belirlenmektedir. Ülkemizde işyeri hekimliği, uzmanlık olarak tanımlanmamıştır; 19 Haziran 2002 gün ve 24790 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Tıpta Uzmanlık Tüzüğünde yan dal uzmanlığı olarak düzenlenmiştir. Sertifika eğitimi ise, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununa dayanarak, Türk Tabipler Birliği tarafından onbeş yıldan bu yana sürdürülmektedir Bu eğitimler sonucunda, bugün, 27 200 hekim işyeri hekimi, sertifikası almıştır. Türk Tabipler Birliğinin sertifika vermesine itiraz eden çevreler Danıştayda iptal davası açmışlardır. Danıştay 8. Dairesinin Danıştay 10. Dairesiyle birlikte verdiği 20.2.2002 günlü kararıyla iptal istemi reddedilmiştir.

İşyeri hekimliği konusunda, Türk Tabipler Birliğinin, kuruluş yasasının 4 üncü maddesinde belirtilen sınırlar ve amaç içerisinde düzenleme yapma yetkisi bulunmaktadır. Ülkemizde, tıpta uzmanlık eğitiminde yetkili ve görevli kuruluşlar şunlardır: 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve de 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununca, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler ve Türk Tabipler Birliğidir. Mezuniyet sonrası sürekli tıp eğitiminde ise, 6023 sayılı Yasa uyarınca, Türk Tabipler Birliği yetkili ve görevli kılınmıştır.

Görüldüğü gibi, eğitim konusu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görev ve sorumluluk alanı içinde değildir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına işyeri hekimlerinin eğitimini yönetmelikle düzenleme yetkisi verilmesi ulusal mevzuatımıza aykırıdır. İşyeri hekimleri eğitimine ilişkin yapılacak düzenlemede mevzuatımıza uygun olarak Türk Tabipler Birliğinin yetkili olduğu yasada belirtilmektedir.

İşyeri hekiminin meslekî bağımsızlığı da son derece önemlidir. İşyeri hekiminin görevi, doğrudan insan sağlığı olduğu için, kendi alanındaki uygulamalarla ilgili özgür olmalı, kimseden emir almamalıdır. Bu uygulamadan, dolayısıyla, mağdur olmamaları gerekir. Mesleğin sırlarını her hekim gibi saklayabilmeli ve sadece vicdanî kanaatleriyle hareket edebilmelidir. İşveren ve işçilere karşı bağımsızlığını koruyabilmelidir. 161 sayılı ILO Sözleşmesinin 10 uncu maddesi bu kuralların güvence altına alınmasını sağlamaktadır. İş Sağlığı Uluslararası Komisyonu, 1992 yılında, işçi sağlığı çalışanları için uluslararası etik kuralları yayımlamıştır. Bu etik kurallarda yukarıdaki hususlar yer almaktadır.

Ülkemizde işyeri hekimi, iş aktiyle işverene bağlı olarak çalışmaktadır. Kuşkusuz, işveren tarafından işe alınır ve çıkarılır, ücretini de işverenden alır. Bu nedenle, işin doğası gereği, zaman zaman sorunlar yaşanmaktadır. İşyeri hekiminin bağımsızlığına gölge düşmesi görevlerini yerine getirmede zafiyete neden olduğundan, gelişmiş ülkelerin bu alanda bazı önlemleri geliştirdiklerini görmekteyiz. Bu bağlamda, örneğin, işyeri hekimi işe alınırken veya çıkarılırken işverenin takdirini sınırlayan düzenlemeler yapılagelmektedir.

Tabip odaları, 6023 sayılı Türk Tabipler Birliği Yasası uyarınca, mevzuatın elverdiği ölçüde, meslekî bağımsızlığı destekleyici görevler yapmaktadır. Maalesef, yeni düzenlenen iş yasasında işyeri hekiminin meslekî bağımsızlığını güvenceye alacak hükümler bulunmamaktadır. Bu, büyük bir eksikliktir. Tasarıda, meslekî bağımsızlığı güvenceye alacak hükümlere yer verilmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sözen, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - İşyeri sağlığı organizasyonunun işçi sayısına göre yapılandırılması konusunda şunları söylemek istiyorum: Sosyal Sigortalar Kurumunun 2001 istatistik yıllığına göre, ülkemizde 50 ve üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde çalışanların toplam çalışanların sayısına oranı yüzde 42,8'dir; yani, çalışanların yüzde 57,2'si işyeri sağlık organizasyonu dışında bırakılmaktadır. Bu durumda, ağır sağlık riskleriyle yüz yüze olan işçiler, 50'nin altında işçi çalıştıran küçük işyerlerinde çalışan işçilerdir.

Avrupa Birliği ülkelerinde, küçük işyerlerinde, yani KOBİ'lerde iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri, bu küçük işyerlerinin bir araya gelerek oluşturdukları ortak sağlık birimleri tarafından yürütülmektedir. Ülkemizde de bu uygulamanın yapılması gerekir. Bunun için de, yasaya, konuyla ilgili hükümlerin konulmasına gereksinim vardır.

Bu yasanın, tüm emekçilerimiz için, işverenlerimiz için ve halkımız için yararlı olmasını diliyor; hepinizi, tekrar, saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sözen.

Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce; bundan iki gün evvel, 12 Mayıs Hemşireler Günüydü, Hemşireler Günü dolayısıyla, Türkiye'de çalışan tüm hemşireleri kutluyorum; bugün, 14 Mayıs Eczacılar Günü, ayrıca, tüm eczacı arkadaşlarımın gününü kutluyorum; yine, tesadüf, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü, bu arada, o çiftçilerimizi de kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısını aylardır konuşuyoruz. Muhalefetteki arkadaşlarımız, yani Cumhuriyet Halk Partililer bir şey söylüyor, iktidardaki arkadaşlarım hiç kale almıyor. Sevgili arkadaşlarım, bugüne kadar hiç mi doğruyu söylemediler?! Buna biraz dikkat edelim diye düşünüyorum.

Yanlış, nerede olursa olsun yanlıştır. O yanlışı hep birlikte düzeltmek mecburiyetindeyiz. Bu ülke bizim. Bu ülkede hepimiz birlikte yaşıyoruz. Eğer kanunları iyi yaparsak, toplumumuza faydalı oluruz; eksik yaparsak, tekrar döner, geriye gelir; o da, hem bizi hem ülkemizi üzer.

Sevgili arkadaşlarım, ülkemizde, yaklaşık 6 000 000'u SSK'lı olmak üzere, 22 000 000 çalışan vardır.

Son yıllarda, artan sanayileşme, tarımda kimyasalların kullanımının ve mekanizasyonun artışı, büyüyen dışticaret ihtiyacı, kaza ve hastalıklar, meslekî sağlık sorunlarını artırmaktadır.

Sanayisi gelişmiş ülkelerin, özellikle bizim gibi sanayisi gelişmekte olan ülkelere doğru, yoğun, kirli ve ağır endüstrilerini kaydırdıkları görülmektedir.

Ülkemizde, geçtiğimiz dönemde, tekstil, deri, otomotiv, seramik, döküm, çimento, demir-çelik ve kimya endüstrilerindeki büyüme hızı dikkat çekici olmuştur.

Nüfus profilimiz gençtir. Bu genç nüfusun meslekî olumsuzluklara karşı korunması, işe bağlı sağlık sorunları ve meslek hastalıklarının önlenmesi için her türlü tedbiri almamız şarttır.

Diğer yandan, dünya pazarındaki dalgalanmalara hızlı yanıt vermek, kaynaklarını geliştirerek korumak, kayıplar üzerindeki kontrolünü artırmak, insangücü verimlilik ve memnuniyetini geliştirmek zorunda olan sanayi işletmelerinde, iş sağlığı hizmetlerinin önemi giderek artmakta, işyeri hekiminin işletme içindeki rol ve sorumlulukları büyümektedir.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, işyeri hekimliği, çokdisiplinli iş sağlığı ekibinin içindeki temel disiplinlerden biridir. Avrupa'da, iş hekimlerinin eğitimi ve temel yeterlilikleri, çalışma yaşamındaki sürekli değişimleri ve toplumun gereksinimlerini karşılayabilecek şekilde geliştirilmektedir. İşyeri hekimlerine verilecek eğitimin içeriği, yani programı, bu alandaki uzmanlık derneği tarafından belirlenmektedir.

Türk Tabipleri Birliği Kanununun 5 inci maddesinde, özel kurum ve işyeri tabiplerinin, çalıştıkları yerlerin sağlık hizmetlerinin başka bir yerde ikinci bir görev yapmalarına elverişli bulunduğu tabip odaları idare heyetince kabul edilmedikçe, her ne surette olursa olsun, diğer bir kurum ve kuruluşun tabipliğini alamayacağı hükme bağlanmıştır. Öte yandan, uygulanması zorunlu bulunan işyeri hekimliği konusunda, Türk Tabipler Birliğinin, kuruluş yasasının 4 üncü maddesinde belirtilen sınırlar ve amaç içerisinde düzenleme yapma yetkisi bulunmaktadır.

Çalışma ortamından ve koşullarından kaynaklanan sağlık riskleri, iş kazaları, meslek hastalıkları, acil yardım ve diğer koruyucu sağlık hizmetlerinin yürütülmesi, normal tıp eğitiminin yanı sıra, iş hukuku, sosyal politika ile kimya ve sanayi sektörünü ilgilendiren konularda işyeri hekimliğine atanacak kişilerin yetiştirilmesi amacına yönelik eğitim programı uygulanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, size 1 dakika ek süre veriyorum.

Buyurun efendim.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - İşyeri hekimi, işverenin sorumluluğunda olan işçi sağlığının korunmasıyla ilgili her alanda, görüş ve bilgisiyle danışmanlık yapar. Görevi doğrudan insan sağlığının korunmasına yönelik olduğundan, kendi alanına ilişkin uygulamalar konusunda emir almamaları, görevlerini yerine getirmek amacıyla yaptıklarından dolayı mağdur olmamaları, meslekî sırlarını saklayabilmeleri ve sadece meslek vicdanlarına tabi olarak görevlerini yapmaları gerekir.

İşyeri hekimlerinin, görevlerinin özelliği nedeniyle, işveren ve işçiye karşı da gerektiğinde bağımsızlıklarını koruyabilmeleri önemlidir. 161 sayılı ILO Sözleşmesinin 10 uncu maddesinde, meslekî sağlık hizmetleri konusunda hizmet veren personelin, işveren, işçiler ve varsa bunların temsilcileri karşısında görevlerini yaparken, tam bir bağımsızlık içerisinde yapacakları belirtilmiştir.

Ülkemizde, işyeri hekiminin, iş akdiyle işverene bağlı olarak çalışması, işverenden ücret alması ve işveren tarafından işe alınıp çıkarılması nedeniyle, görevini layıkıyla yerine getirmesinde sorunlar yaşanmaktadır. İşyeri hekiminin bağımsızlığına gölge düşmesi, görevini yerine getirmesinde sakıncalara neden olduğundan, diğer ülkelerde bu yönde önlemler geliştirildiğini görmekteyiz. Bu çerçevede, işyeri hekimi, işe alınırken ve işten çıkarılırken, işverenin keyfiyetini sınırlayan düzenlemeler yapılmaktadır. Ülkemizde bu yönde açık bir güvence yer almamaktadır. İş Kanunu içerisine bu güvencenin konulması gerekmektedir. Tabip odalarının, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası uyarınca, mevzuatını, elverdiği ölçüde meslekî bağımsızlığını destekleyecek şekilde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Hocam, bitiyor.

BAŞKAN- Sayın Kurtulmuşoğlu, süreniz doldu.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Bitiyor hocam.

BAŞKAN- Evet, son 1 dakikayı kullanıyorsunuz.

Buyurun.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Tamam hocam.

Yeni düzenlenen iş yasasında, işyeri hekiminin meslek bağımsızlığını güvenceye alacak hükümlere yer verilmesi gerekir. Bu konu da yönetmeliğe bırakılmamalıdır.

"İşyeri hekimlerinin sertifika eğitimleri ile sürekli eğitimleri Türk Tabipler Birliği tarafından yürütülür. İşyeri hekimlerinin işe alınması ve işlerine son verilmesinde bağlı bulundukları tabip odasının onayı alınmalıdır" ibaresi konularak, bu madde bu şekilde değiştirilmelidir.

Tasarıda son fıkra olarak yer alan düzenleme "işyeri hekimlerinin nitelikleri, görev, yetki ve sorumlulukları, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri ve işyeri ortak sağlık birimleri, Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabipler Birliğinin uygun görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir" şeklinde değiştirilmelidir.

"10 ile 49 işçi arasında işçi çalıştıran işyerleri bir araya gelerek ortak sağlık birimi oluşturmalı ve işyeri hekimi çalıştırmalıdır" ibaresi eklenmelidir.

"İşverenler ile işyeri hekimlerine ve sağlık personeline ilk yardım,  acil tedavi, koruyucu hekimlik...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Peki... Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Kurtulmuşoğlu, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

Mersin Milletvekili Hüseyin Güler?..

Sayın Güler, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Söyleyeceklerinizi 5 dakikada söyleyeceğinizi umuyorum.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin)- Evet.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Yasa Tasarısının 81 inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Her çalışanın, sağlıklı bir çevrede ve sağlıklı koşullarda çalışma hakkı vardır. Uluslararası Çalışma Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütü, elli yıl kadar önce "iş sağlığı" kavramını tanımlamıştır. Buna göre iş sağlığı, bütün mesleklerde çalışanların bedensel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik hallerinin en yüksek düzeyde tutulması, sürdürülmesi ve geliştirilmesi çabalarıdır. İş sağlığı kavramının en önemli ayağı da, işyeri hekimliğidir. İşyeri hekimliği, çalışma hayatıyla ilgili sağlık sorunlarının, yani hastalıkların tanı ve tedavisi ile, bu hastalıklardan korunma konusundaki tıbbî etkinlikleri içerir.

Ülkemizde işyeri hekimliği konusundaki çabalar son yıllarda gelişme göstermiş olmakla birlikte, uygulamada henüz istenilen yaygınlık ve niteliklerde değildir. Bunun en önemli sebeplerinden birisi, iş ve işçi sağlığı konusunun, toplumsal boyutları olan bir sorun olarak görülmemesidir. Konu, âdeta, çalışanın bireysel bir tıbbî sorunu olarak görülmekte, toplumun genelini ilgilendiren toplumsal, siyasal ve çevresel boyutu gözardı edilmektedir. Bu dar bakış açısı, hem konuyla ilgili mevzuata yansımakta hem de uygulamada işveren konuyu maliyet artırıcı bir unsur olarak görmektedir. Sonuçta, işveren, bu maliyeti azaltmanın yollarını aramakta ve işyeri hekimliği, sadece formaliteyi tamamlayan bir işlem olarak uygulamada yerini bulmaktadır.

İşyeri hekimliği uygulamalarındaki etkinliğin en iyi göstergesi, çalışanlardaki iş kazaları ve meslek hastalıklarının oranıdır. Dünya ölçeğinde, her yıl 50 000 000'dan fazla iş kazası olmakta, bu kazalarda  100 000'den  fazla  işçi  yaşamını  yitirmektedir;  2 000 000  işçi  sakatlanmakta  ve 6 000 000'dan fazla işçi de yaralanmaktadır.

Ülkemizde iş kazaları ve meslek hastalıklarının sayısı ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. İş kazaları ve meslek hastalıkları konusundaki istatistikler, işyerlerinde çok sayıda sigortasız işçi çalıştırılması ve iş kazalarının tümünün Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilmemesi nedeniyle, gerçek durumu yansıtmamalarına karşın, resmî istatistiklerdeki yetersiz sayılar bile, sorunun endişe verici boyutlarda olduğunu gözler önüne sermektedir.

Her iş kazası, hem kazaya uğrayana ve ailesine hem de topluma büyük kayıplar getirmektedir. Ödenen maddî ve manevî bedel çok yüksektir. Ülkemizde sigortasız işçi çalıştırmanın en yaygın olduğu ve işyeri hekimliği uygulamalarının yetersiz olduğu inşaat sektöründe iş kazalarının en fazla görülmesi bu yolla açıklanabilmektedir.

İşyeri hekimliğinin en temel yaklaşımı olan koruyucu hekimlik uygulamaları, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesinde ve çalışanların sağlığının iyileştirilmesinde en önemli unsurdur. Bu durum, dolaylı olarak verimlilik artışı ve etkin üretim ile ekonomik kalkınmaya da katkıda bulunacaktır. İşyeri hekimliğinin önemi sadece kâğıt üzerinde yazılarak değil, bizzat uygulamada ortaya konulmalıdır.

Bu durum, soruna yeni bir yaklaşım ve çözüm için yeni politikalar oluşturulmasını gerekli kılar. Bu konuda devlete, hükümete, işverenlere ve işçi sendikalarına büyük görevler düşmektedir. Devlet sadece genel düzeyde alınan önlemlerle yetinmemeli, uygulamada etkin bir denetim de yapmalıdır. İşverenler bu alandaki harcamalarını aynı zamanda verimliliğe ve üretim artışına da yaptıklarını unutmamalıdır. İşçi sendikaları konuyu sahiplenmeli ve en öncelikli hedefleri arasında görmelidir. Çağdaş işyeri hekimliği anlayışı, yalnızca işçinin işyerindeki çalışma sürecini değil, onun öncesini ve sonrasını da, örneğin, işçinin beslenmesi, barınması, dinlenmesi ve eğitimi gibi gereksinmelerini de dikkate alır. Yeterince beslenemeyen, gerektiği gibi dinlenemeyen ve eğitim düzeyleri düşük işçiler daha sağlıksız ve verimsiz olmakta ve daha çok iş kazasına maruz kalmaktadır.

Sayın milletvekilleri, konu sadece ekonomik bir boyut olmanın çok ötesinde insan varlığının kutsallığı noktasındadır. Kaybedilen bir canın, hatta kopan bir parmağın parasal bir karşılığı olabilir mi!

Siyasî iktidarın, AKP'nin seçim döneminde vurgulamış olduğu katılımcı demokratik anlayış gereği, sivil toplum örgütlerinin daha aktif bir şekilde yönetime katılmasını, görüşü olarak seçim döneminde beyan etmiştir; ama, bu maddedeki işyeri hekimliğiyle ilgili yönetmeliğin çıkarılmasını Çalışma Bakanlığına bırakması, kendi çelişkisi olarak görülmekte. Evet, "yönetmelikle belirlenir" diyor. İşyeri hekimliği, bugün, Türk Tabipler Birliğinin bu konudaki deneyim ve tecrübesini, benden önce...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum, müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güler.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Benden önceki arkadaşlar bu konunun önemini vurguladı. Bu konuda sivil toplum örgütlerinin devlet yönetimine katılımının ve Tabipler Odasının da 6023 sayılı Yasa gereği üzerine düşen görevi yapması ve katılımcılığının sağlanması için bu maddenin değiştirilmesi konusunda önergemiz var. Tabiî, içinizde bu konuya son derece hâkim olan hekim arkadaşlar var. Bunun için de bu önergeye destek vermenizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 3 adet önerge vardır. Önergeleri, önce, geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz İş Yasasının 81 inci maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini öneriyoruz.

Saygılarımızla.

 

Enver Öktem

Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

Hüseyin Güler

 

İzmir

Ankara

Mersin

 

Ali Arslan

İzzet Çetin

Nurettin Sözen

 

Muğla

Kocaeli

Sıvas

 

"İşverenler, İşyeri Hekimlerine ve Sağlık Personeline ilk yardım, acil tedavi, koruyucu hekimlik ve iş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitim verilmesini sağlar."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Yasasının 81 inci maddesinin birinci fıkrasından sonra aşağıdaki metnin eklenmesini öneriyoruz.

Saygılarımızla.

 

Oğuz Oyan

Hüseyin Güler

Enver Öktem

 

İzmir

Mersin

İzmir

 

İzzet Çetin

Muzaffer R.Kurtulmuşoğlu

Ali Arslan

 

Kocaeli

Ankara

Muğla

 

 

Nurettin Sözen

 

 

 

Sıvas

 

"İşyeri Hekimlerinin sertifika eğitimleri ile sürekli eğitimleri TTB tarafından yürütülür. İşyeri Hekimlerinin işe alınmaları ve işlerine son verilmelerinde hekimlerin bağlı bulundukları Tabip Odasının onayı alınır.

İşyeri Hekimlerinin nitelikleri, görev, yetki ve sorumlulukları, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri ve işyeri ortak sağlık birimleri Sağlık Bakanlığı ve TTB'nin görüşü olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "İşyeri Hekimleri" başlıklı 81 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

İşyeri hekimleri

Madde 81.- Devamlı olarak en az 50 işçi çalıştıran işverenler, Sosyal Sigortalar Kurumunca sağlanan tedavi hizmetleri dışında kalan, işçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin sağlanması, ilk yardım ve acil tedavi ile koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına ve işin tehlike derecesine göre bir veya daha fazla işyeri hekimi çalıştırmak ve bir işyeri sağlık birimi oluşturmakla yükümlüdür. İşyeri hekimlerinin sertifika eğitimleriyle, sürekli eğitimleri Türk Tabipler Birliği tarafından yürütülür. İşyeri hekimlerinin işe alınmaları ve işlerine son verilmesinde bağlı bulundukları tabip odasının onayı alınır.

İşyeri hekimlerinin nitelikleri, sayısı, işe alınmaları, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri Sağlık Bakanlığının ve Türk Tabipler Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir. İşverenler, işyeri hekimlerine ve sağlık personeline ilk yardım, acil tedavi, koruyucu hekimlik ve iş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitim verilmesini sağlar.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahipleri adına bir arkadaşımız konuşacak mı; yoksa, gerekçeyi mi okutalım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sertifika eğitimi, 6023 sayılı TTB Kanununun verdiği yetki ile Türk Tabipler Birliğince onbeş yıldan beri sürdürülmektedir. Bu eğitimin sonucunda 27 200 hekim işyeri hekimliği sertifikasına sahip olmuştur.

İşyeri hekiminin işe alınması ve işine son verilmesinde meslek odalarının görüşlerinin alınması, meslek odalarının işleri arasında bulunması ve katılımcı demokrasi gereğidir.

Ülkemizde tıpta uzmanlık eğitimi, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler ve TTB tarafından verilmektedir. Mezuniyet sonrası sürekli tıp eğitiminde 6023 sayılı Yasa uyarınca TTB yetkili ve görevli kılınmıştır.

Avrupa Birliği müktesebatına uyumda eğitim konusu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görev ve sorumluluk alanı içinde değildir. Ayrıca, işyeri hekimliği eğitimini yönetmelikle düzenleme yetkisi ulusal mevzuatımıza aykırıdır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan iş yasasının 81 inci maddesinin birinci fıkrasından sonra aşağıdaki metnin eklenmesini öneriyoruz.

Saygılarımızla.

                                                                     Oğuz Oyan

                                                                             (İzmir)

                                                                  ve arkadaşları

"İşyeri hekimlerinin sertifika eğitimleri ile sürekli eğitimleri Türk Tabipler Birliği tarafından yürütülür. İşyeri hekimlerinin işe alınmaları ve işlerine son verilmelerinde hekimlerin bağlı bulundukları tabip odasının onayı alınır.

İşyeri hekimlerinin nitelikleri, görev, yetki ve sorumlulukları, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri ve işyeri ortak sağlık birimleri Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabipler Birliğinin görüşü olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.

Hükümet?..

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önergenin üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sertifika eğitimi 6023 sayılı Türk Tabipler Birliği Kanununun verdiği yetki ile Türk Tabipler Birliğince onbeş yıldan beri sürdürülmektedir. Bu eğitimin sonucunda, 27 200 hekim işyeri hekimliği sertifikasına sahip olmuştur.

İşyeri hekiminin işe alınması ve işine son verilmesinde meslek odalarının görüşlerinin alınması, meslek odalarının işleri arasında bulunması ve katılımcı demokrasi gereğidir.

Ülkemizde tıpta uzmanlık eğitimi, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler ve Türk Tabipler Birliği tarafından verilmektedir. Mezuniyet sonrası sürekli tıp eğitiminde 6023 sayılı Yasa uyarınca Türk Tabipler Birliği yetkili ve görevli kılınmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz iş yasasının 81 inci maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini öneriyoruz.

Saygılarımızla.

                                                                   Enver Öktem

                                                                             (İzmir)

                                                                  ve arkadaşları

"İşverenler, işyeri hekimlerine ve sağlık personeline ilk yardım, acil tedavi, koruyucu hekimlik ve iş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitim verilmesini sağlar."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim ?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -  Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Çetin konuşacak mısınız?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçeyi okuyalım; sonra da karar yetersayısını arayalım.

BAŞKAN - Önce gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Avrupa Birliği müktesebatına uyumda eğitim konusu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görev ve sorumluluk alanı içinde değildir. Ayrıca, işyeri hekimliği eğitiminin yönetmelikle düzenlenme yetkisi ulusal mevzuatımıza aykırıdır.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir; karar yetersayısı vardır.

81 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

82 nci maddeyi okutuyorum:

İş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar

MADDE 82. - Bu Kanuna göre sanayiden sayılan, devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde işverenler, işyerinin iş güvenliği önlemlerinin sağlanması, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi ve uygulanmasının izlenmesi hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına, işyerinin niteliğine ve tehlikelilik derecesine göre bir veya daha fazla mühendis veya teknik elemanı görevlendirmekle yükümlüdürler.

İş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanların nitelikleri, sayısı, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Nail Kamacı; buyurun. (Alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 82 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

1475 sayılı Yasa, 25.8.1971 yılında çıkarılmış olup, bugüne kadar üzerinde birçok kez değişiklik yapılmış; ancak, tam olarak değiştirilmesi, 32 yıl sonra sizlerin iktidarına nasip olacak gibi gözüküyor.

Geçen gün Sayın Bakanın buradaki konuşmasından sonra anladım ki, Türkiye'deki siyaset çizgisinde daha değişiklik olmamış; çünkü, Sayın Bakan "bizim zamanımız çok, sonuna kadar bekleriz, bu yasa tasarılarını buradan çıkarırız" diyor. Yani, bir sayın bakanın söylememesi gereken sözlerden bir tanesi. Bakanlık düzeyine gelmiş insanların, uzlaşmacı ve uzlaştırmacı olması gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, eğer Sayın Bakan, bu yasa tasarıları zorla çıkacak diye düşünüyorsa, zorlamaya devam ediyorsa, biz, bu zorluklara göğüs germesini biliriz, sonuna kadar da devam ederiz; ancak, iki grubun olduğu bir Mecliste, bu tasarıların, muhalefetin de görüşü alınarak, işçilerin de görüşü alınarak, işverenlerin de görüşü alınarak, değerlendirilerek yapılmasının iyi olacağını düşünüyorum; böyle bir uygulamanın, hem ülkemize hem iş barışına önemli ölçüde fayda getireceğini düşünüyorum; ama, ne yazık ki, böyle bir anlayış yok.

Değerli arkadaşlar, belki, Sayın Bakanın zamanı boldur; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin zamanının bol olmaması gerekir; çünkü, bildiğimiz kadarıyla, komisyonlarda birçok kanun tasarısı beklemekte.

MUHARREM KARSLI (İstanbul) - O zaman engelleme yapmayın.

NAİL KAMACI (Devamla) - Geçen dönem, beş, altı grubun olduğu bir Mecliste bile, iki aylık zaman içerisinde 35 tane Anayasa maddesi değiştirildi.

Sizi engellemiyoruz, size doğru şeyler göstermeye çalışıyoruz eğer itibar gösterirseniz.

Öncelikle, 4-10 Mayıs günleri arasındaki İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Haftasını kutladığımız bugünlerde, ne yazık ki, süre gelen kara tablonun değişmediğini, çıkarılacak yasayla değişmeyeceğini, hatta daha da kötüye gideceğini söylemek istiyorum. Önceki maddelerin görüşülmesi esnasında yeterli açıklamalar yapıldığı halde, 82 nci maddede geçen "en az elli işçi" ibaresinin "en az otuz işçi" olarak değiştirilmesi önerisini kabul etmediniz. Bu konudaki ısrarımızı sürdürüyoruz; çünkü, Sosyal Sigortalar Kurumu istatistiklerine göre, ülkemizde, 2001 yılı içerisinde, 72 364 iş kazası olmuştur. Bu iş kazalarında, 1 008 işçinin öldüğü, 2 183 işçinin yaralandığı, 883 işçinin de meslek hastalığına yakalandığı görülmektedir; bunun sonucunda da, 1 852 502 işgününün kaybolduğunu görmekteyiz. Bu istatistiklerin, sadece, ülkemizde 23 000 000 çalışanın dörtte 1'ini kapsadığı gözönüne alınırsa ve ayrıca da bildirilmeyen iş kazaları sayısıyla, bu rakamın, 3'e ya da 4'e katlanacağı aşikârdır. Bu olumsuz tablonun yarattığı maddî kayıpların ise, gelişmiş ülkelerde, gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'ine, ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 3'üne isabet ettiğini görmekteyiz.

Yine, Sosyal Sigortalar Kurumunun 2003 yılı işyeri ve zorunlu sigortalı sayılarının, işyerinde çalışan sigortalı gruplarına göre dağılımına bakıldığında, 723 503 işyerinin yüzde 98'inin 50'nin altında gruplarda işçi çalıştırdığını görmekteyiz; yani, başka bir deyişle, bu madde, ülkemizdeki işyerlerinin yüzde 1,8'ini kapsamaktadır.

Yukarıda belirtilen toplam iş kazalarının yüzde 73,4'ünün, 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana geldiği, yine, SSK verilerinden açıkça gözlenmektedir. Bunun en önemli nedeni ise, bu tür küçük işyerlerinin yeterli önlemleri almamasından ve bu konuda görev yapacak uzmanları istihdam etmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda, iş güvenliğine ilişkin uygulamaların yaygınlaştırılmasının sağlanması için, "en az 50 işçi" sınırlamasının yerine "en az 30 işçi" sınırlamasının getirilmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Konuyu bu şekilde irdeledikten sonra, tasarı metnindeki "iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" konusunu tartışmaya açmak istiyorum. Bilim ve teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler, kaçınılmaz olarak, sanayileşmenin gelişmesine ve yaygınlaşmasına neden olmuştur. Sanayileşmenin gelişmesi ve yaygınlaşması ise, çalışma yaşamında can alıcı önemli sorunları ortaya çıkarmıştır. Üretim araç ve gereçlerinin emniyetsiz oluşu, ergonomik olmaması, üretim süreçlerinde kullanılan ürün, yarı ürün ve hammaddelerden kaynaklanan zararlı etkenler, çalışılan ortamların ve üretim süreçlerinin konfor yetersizliği, çalışanların, işe uygun eğitimlerinin olmaması ve benzeri gibi sorunlar, çalışanların, işyerlerinin ve çevrenin sağlık ve güvenliğini tehdit eder noktaya ulaşmıştır.

Çalışanların en temel hakkı olan yaşama hakkıyla, toplumun temiz ve yaşanabilir çevre hakkını tehdit eden bu sorunların ortadan kaldırılması ve gerekli önlemlerin alınması zorunluluğu 20 nci Yüzyılın başından itibaren gündemde yerini almıştır.

Günümüzde bu sorunların ortadan kaldırılması için çeşitli ülkelerde farklı uygulamalar olsa da çağdaş yaklaşımla yürütülen çalışmalarda; iş kazası ve meslek hastalıklarını önceden tahmin ederek, oluşmadan önleme ve önlemeye rağmen oluşan iş kazasına ise en hızlı şekilde müdahale ederek, çalışanın, işletmenin ve çevrenin zarar görmesinin engellenmesi hedeflenmektedir.

Bilindiği üzere, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun kapsamında, AB Teknik Mevzuatının, ilgili bakanlıkların sorumluluğunda, ülkemiz mevzuatına yansıtılması çalışmaları hızla sürmektedir.

Bu kapsamda, yapı malzemeleri, alçak gerilim cihazları, basit basınçlı kaplar, asansörler, basınçlı ekipmanlar, makinelerin emniyeti gibi 23 konu başlığında sanayimizin her alanını ilgilendiren konularda teknik mevzuatın uyumlaştırılması çalışmaları devam etmektedir.

AB'nin yeni yaklaşım direktiflerinin iç hukukumuza taşınmasıyla birlikte, iş güvenliği mühendisliği kavramının öneminin daha da artacağı açıktır. Gerek iç pazarda gerekse dış pazarlarda AB mevzuatının kavranması ve uygulanması ve böylelikle ülkemiz rekabet gücünün artırılmasında mühendisliğin önemi tartışılmaz bir gerçektir.

Güvenli ürün üretilmesini kapsayan bir süreçte, işyerinin düzen ve tertibinden başlanılarak, iş ekipmanlarının seçimi ve kullanımına kadar uzanan süreçlerde, işyerlerinin sağlık ve güvenlik yönlerinden oluşturduğu risklerin değerlendirilmesinde iş güvenliği mühendislerine gereksinim vardır. AB'nin 89/391/EEC nolu işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili genel çerçeve direktifinin ve ona bağlı diğer direktiflerin iç hukukumuza yansıtılması sürecinde olduğumuz gözönüne alınırsa, AB üyesi ülkelerde yıllardır uygulanmakta olan "iş güvenliği mühendisliği" kavramının, gereklilikten öte, bir zorunluluk olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bu irdelemenin sonucu, görüşmekte olduğumuz 82 nci maddeden "teknik eleman" tanımı çıkarılarak, bir karışıklığın ve belirsizliğin giderilmesi gerekmektedir; çünkü, ülkemizde teknik eleman tanımı, meslek liselerinden, meslek yüksekokullarının bütün bölümlerinden ve önerilen mühendislik bölümlerinden mezun olan kişileri de kapsamaktadır. Bunun için, biz diyoruz ki: Mühendislik formasyonu almış kişilere, iş güvenliği konusunda lisans sonrası eğitimlerinin, kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları tarafından verilmesi ve sertifikalandırılması gerekmektedir; hem AB müktesebatına hem de işin gereğine uygun çağdaş yaklaşımın bu olduğunu düşünüyorum.

Ülkemizde iş güvenliği mühendisliği kavramının sanayimize taşınması, hem işçilerimizin sağlıklı ve verimli ortamda çalışmasına ve böylelikle yaşam haklarının korunmasına katkıda bulunacak hem de iş kazalarının azaltılmasıyla ilgili, işverenlerin maddî ve manevî kayıplarını önlemesine çok yönlü katkılarda bulunacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bilgilendirmeler ışığındaki değerlendirmelerimiz neticesinde değişiklik yapılması için hazırladığımız önergemize ilgilerinizi bekliyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, AK Parti Grubu adına Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere konuşacaklardır.

Sayın Köşdere, buyurun.

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan iş güvenliğiyle görevli mühendis ve teknik eleman bulundurulmasıyla ilgili 82 nci madde üzerinde, Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.

İş sağlığı ve güvenliği, ekonomik boyutları bir yana, sosyal boyutları itibariyle de ülke kalkınması açısından hayatî önemi haiz toplumsal bir sorundur.  İş kazaları ve meslek hastalıkları, bir yandan, işgücü ve işgünü kayıplarına neden olurken, öte yandan, önemli maddî kayıplara neden olmaktadır. İş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu meydana gelen can ve uzuv kayıpları ise, toplumsal yapıda onulmaz yaralar açmaktadır.

Uluslararası Çalışma Teşkilatı yayınlarına göre, dünyada, her yıl,   1 200 000 insanın iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu hayatını kaybettiği, 160 000 000 işçinin ise, iş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla yaralandığı ve hastalandığı bilinmektedir.

Yine, aynı kaynaklara göre, endüstrileşmiş ülkelerde, iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplam maliyetinin bu ülkelerin gayri safî hasılâlarının yüzde 1'i ile yüzde 3'ü arasında değiştiği bilinmektedir. Ülkemizdeyse, en iyimser yaklaşımla, iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplam maliyetinin yılda 4 katrilyon olacağı hesap edilmektedir.

Sosyal Sigortalar Kurumu istatistiklerine göre, 2001 yılında 72 367 iş kazası sonucu, 1 080 ölüm vakası meydana gelmiş, 2 813 kişi sürekli iş göremez hale gelmiştir. İş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle kaybedilen işgünü sayısı ise yaklaşık 2 000 000'dur.

Bu istatistikler de göstermektedir ki, iş sağlığı ve güvenliği, öncelikle, en kutsal hak olan yaşama hakkını, sağlıklı yaşama hakkını tehdit eden en önemli risklerden birisidir. Öyleyse, bu alanda yapılacak her türlü çalışma ve harcanacak her kuruş, öncelikle vicdanî bir sorumluluktur. Bu alanda alınacak tedbirlerin işletmelerin verimini artırdığı, yapılan araştırmaların bir neticesidir. Bu yönüyle de, büyük ekonomik kayıpların önlenmesinde ve ülke kalkınmasında, ayrıca önemli rol oynamaktadır.

Tartışılmakta olan tasarı, özellikle iş sağlığı ve güvenliği alanında getirdiği yeni kurumlar ve yeni açılımlar, ülkemizde yeterince bilinmeyen ve bilinmediği için yeterince ve gereğince yerine getirilemeyen iş sağlığı ve güvenliği konusunun doğru anlaşılmasını ve doğru konumlandırılmasını sağlayacaktır.

İş sağlığı ve güvenliği, çok disiplinli bir alan olup, özellikle koruyucu mühendislik ve koruyucu hekimlik çalışmalarının sonucunda, sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı sağlanabilir. Bugüne kadar, işyerlerinde, sadece işyeri hekimliği uygulamaları önplanda iken, tasarıyla mühendislik çözümlerin de bu faaliyetlere katkı sağlaması amaçlanmıştır. Bu çağdaş yaklaşımı takdirle karşılıyoruz.

İşçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin denetlenmesi amacıyla, ilkyardım ve acil tedavi ile koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmek üzere, işyeri hekimi istihdam etme ve sağlık birimi oluşturma zorunluluğunu kanun hükmü haline getirilmiştir.

İşyeri hekimleri, ilkyardım ve acil tedavi dışında kalan tedavi hizmetlerini yerine getiremeyecek, bu görevler, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından yürütülecek, faaliyetlerini, iş sağlığı ve güvenliği konusunda önleyici ve koruyucu hizmetlerde yoğunlaştıracaktır.

İş sağlığı ve güvenliği bilgisi tıp eğitiminde yeteri kadar alınamadığından, bu konu ayrı bir uzmanlığı gerektirdiğinden, işyeri hekimlerinin ve sağlık personelinin bu konuda eğitim alması zorunluluğu getirilmiştir.

İşyeri hekimlerinin ücret ve diğer çalışma şartları, kanunların emredici hükümleri çerçevesinde, akit serbestisine uygun olarak, işveren ve işyeri hekimi tarafından belirlenecektir. Bazı tüzüklerde ayrı ayrı yer alan, işyerlerinde iş güvenliğiyle görevli mühendis istihdam etme zorunluluğu, genişletilmiş işyerlerinde mühendis ve teknik elemanın görevlendirilmesi yasal zorunluluk haline getirilmiştir.

İş güvenliği ve iş kazalarının önlenmesi konusundaki bilgiler mühendislik eğitiminde yeteri kadar verilemediğinden, bu konu ayrı bir uzmanlığı gerektirdiğinden, iş güvenliğiyle görevli mühendislere bu konuda eğitim alma zorunluluğu getirilmiştir.  Bu sayede, iş sağlığı ve güvenliği gibi çok disiplinli, birden çok uzmanlık alanını ilgilendiren bir alanda, koruyucu hekimlik ve koruyucu mühendislik hizmetlerinin işyerlerine ulaştırılması ve işyeri hekimleri ile iş güvenliği uzmanlarının birlikte çözümler üretebilmeleri sağlanacaktır. Daha sağlıklı ve daha güvenli bir çalışma ortamının sağlanmasında, bu birlikteliğin ve ortak çalışmanın olumlu çıktıları olacağına inanıyoruz.

Öte yandan, sanayide sayılan, devamlı olarak en az 50 işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde, her işverenin, yönetime katılma modeline uygun olarak, bir iş sağlığı ve güvenliği kurulu kurma yükümlülüğü 1475 sayılı Yasayla öngörülmüştür. Yürürlükte bulunan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulları Hakkında Tüzük uyarınca, bu kurullar, danışman kurul niteliğinde olup, kararları bağlayıcı değildir; yatırım güçleri yoktur.

Getirilen yeni düzenlemeyle, işverenler, iş sağlığı ve güvenliği kurullarının kararlarını uygulamakla yükümlü tutulmuşlar; böylece, bu konuda çok önemli işlevler üstlenebilecek bu kurullar, etkin hale getirilmiştir. Bu sayede, tasarının, bu düzenlemelerle çalışma hayatında yeni ufuklar açacağına inanıyoruz.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Sayın Köşdere, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.57

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet  DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu  (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

Tasarının 82 nci maddesi üzerinde, gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral?.. Yok.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Fehmi Uyanık?.. Yok.

İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısı üzerinde Meclis Genel Kurulunda iki aya yakındır konuşuyoruz, tartışıyoruz. Bu madde üzerindeki görüşlerimi ifade etmeden önce, AKP'li milletvekillerine bir kez daha seslenmek istiyorum. İşçinin zaten kısır olan haklarını da elinden alacak, çalışma hayatında işçiyi korumasız bırakacak hükümler içeren böyle adaletsiz düzenlemeyi, bu kadar tepkiye rağmen, milyonlarca vatandaşımızın gözleri önünde, hiçbir taviz vermeden hâlâ savunuyor ve içinize sindirebiliyorsanız, insanlık adına, yurttaşlık adına, alınteri ve emek adına burada ve bu aşamada söylenebilecek çok fazla söz kalmamış demektir. İnanın, mazlum ve mağdur işçiler dururken, bu kadar kararlı bir şekilde savunduğunuz sermaye kesimi sizin yerinize bu Mecliste olsa, bu aşamadan sonra insafa gelir, bu kanundan vazgeçerdi. Siz, hâlâ direniyor; Nuh diyor, peygamber demiyorsunuz. Bunun altında bir bit yeniği aramamız, bir art niyet aramamız son derece doğaldır, kaçınılmazdır. Bazı arkadaşlarımız, bu aşamadan sonra bizim bazı konulardaki hassasiyetimizi yadırgıyor olabilirler. Bizi yadırgamayınız, takdir ediniz. Siz takdir etmeseniz de işçiler takdir edecektir; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi, özüne sahip çıkarak sözünün eri olduğunu kanıtlayacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi, kölelik yasasına karşı çıkarak, bu düzenin her geçen gün daha çok sömürmek istediği emekçilere sahip çıkmaktadır; çünkü, halkımız bilmektedir ki, bu düzen, halkın değil, bir avuç azınlığın düzenidir. Bu düzenin sahibi olan bir avuç azınlık bilmelidir ki, halkımız, gün gelecek, Cumhuriyet Halk Partisini iktidara taşıyarak, bu azınlık düzenini değiştirerek halkın düzenini kuracaktır. Siz ve sizin gibi düşünenlerin tüm karşı koyuşlarına rağmen, bu düzeni halkın çıkarları adına yeniden kurmak, Cumhuriyet Halk Partisinin vazgeçilmez görevi olacaktır.

Halkın bu kadar tepkisine rağmen, işçiyi âdeta köleleştirmeye, mevcut haklarını da ellerinden almaya cüret edecek kadar cesurca davranan siz saygıdeğer AKP'nin yürekli milletvekilleri; bu cesaretle, siz, işçi haklarını gasp etmeye devam ediniz. Bu gidişle duvara toslayacaksınız, o zaman aklınız başınıza gelecektir. Bu tartışmalar sürecinde, her türlü şüpheyi uyandıracak hal ve hareketleri gösterdiniz. Bu yolunuz sizi karanlığa götürecektir. Bu karanlıkta ruhî bunalım yaşarsınız, depresyon geçirirsiniz. O noktada da ne kendinize ne de ülkenize yararınız olacaktır. Madde üzerindeki görüşlerime geçmeden önce, böyle bir açıklama yaparak sizleri bir kez daha uyarmayı görev saydım.

Değerli milletvekilleri, iş güvenliği, çalışma güvenliği konusu, çalışma hayatımızın öncelikle iyileştirilmesi gereken, kanayan yaralarından birisidir. Keşke, bu kanunu çıkarmak üzere ortaya koyduğunuz performansı çalışma hayatımıza yeni sorunlar getirmek üzere değil de, çalışma hayatındaki insanî sorunları çözmek için harcamış olabilseydiniz; çünkü, her gün, her saat, her dakika, bir işyerinde, bir fabrikada, bir ocakta, bir atölyede iş kazaları sonucunda acı ölümler olmakta, çalışma hayatının sağlıksızlığından dolayı yüzbinlerce işçi meslek hastalığına yakalanmakta, onbinlercesi kronik hastalıklara tutulmakta ve genç yaşta, ya iş göremez duruma gelmekte ya da hayatını yitirmektedir. Bu işçilerimizin insanlıkdışı koşullarda ve risk altında çalışıyor olmasının pek umurunuzda olmadığını, bu işçi düşmanı yasayı savunmadaki ısrarcılığınızdan artık anlıyoruz; ama, en azından, işverenin de kabullenemeyeceği iş ve üretim kaybını sorun edersiniz diye umut ederek sözlerime devam ediyorum.

Değerli milletvekilleri, maddede, iş sağlığıyla ilgili mühendis veya teknik elemanların ancak 50'den fazla işçi çalıştırılan sanayilerde olabileceği şeklinde bir düzenleme getiriliyor. İşçi sorunlarıyla az çok ilgilenenler bilir ki, ülkemizde iş kazalarının, meslek hastalıklarının en çok yaşandığı yerler, genelde 50'nin altında işçi çalıştırılan işyerleri olmaktadır. Ülkemizdeki işletmelerin çoğunluğu böyledir ve buralar da, genellikle, sağlıksız, sigortasız, sendikasız ve düşük ücretli işçilerin çalıştığı yerlerdir. Kayıtdışı istihdam ve ekonomi buralarda büyümektedir. Bu yasayla mevcut çarpık durum düzeltileceğine, fiilî durum meşrulaştırılmaktadır.

AKP'li değerli milletvekillerine tavsiyem şudur ki, zahmet etsinler, organize sanayi bölgelerindeki, tatil yörelerindeki, tabelası bile olmayan izbe mekânlardaki 50'nin altında 3, 5, 10, 20, 30 işçi çalıştırılan işyerlerini görsünler; o yerlerdeki sağlıksız çalışma koşullarını, örgütsüzlüğü, güvencesizliği, çocuk işçileri, kayıtdışı istihdamı, kayıtdışı ekonomiyi görsünler. Yasayla getirecekleri çarpık çalışma ilişkilerini şimdiden görsünler; tabiî, insan içine çıkacak durumları söz konusuysa, çalışanların yüzüne bakabilecek cesaretleri varsa.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öktem, teşekkür ediyorum.

Diyarbakır Milletvekili Sayın  Fehmi Uyanık;  buyurun  efendim.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET FEHMİ UYANIK (Diyarbakır) - Değerli Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; ben, televizyonda mesaj vermek için kürsüye çıkmadım, söz almadım; bir maddeyi, bir hususu açıklığa kavuşturmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi, hürmet ve muhabbetlerimle selamlıyorum.

Üzerinde durduğumuz 82 nci maddenin morfolojik yapısı yanlıştır, yanlış tertip edilmiştir. Malumunuz olduğu üzere, orada -dikkatinizi çekiyorum- 82 nci maddenin birinci paragrafının son satırında, hem "mühendis" tabiri var hem de "teknik eleman" tabiri var. Şimdi, hepiniz biliyorsunuz ki, teknikerlerin yüksek tahsil seviyesi iki yıllıktır, mühendislerin yüksek tahsil seviyesi en azından dört yıllıktır. Şimdi, biz, teknik eleman lejandı altında, kalkar onlara da denetim yetkisi verirsek, Türkiyemizde ve hatta -iddia edebilirim- dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş, ucube diye tabir edebileceğimiz bir teftiş kurulu meydana gelmiş olur. Teknik elemanı, iki yıllık yüksek tahsili olan teknikeri, biz, müfettiş yaparsak, denetim yetkisi verirsek, büyük hata yapmış oluruz. En azından -tabirimi mazur görürseniz- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının iş teftiş fonksiyonunu zedelemiş oluruz, dejenere etmiş oluruz.

Bu bakımdan, benim teklifim şudur: Müsaade ederseniz "mühendislik" tabiri metnin içinde kalsın; ancak "teknik eleman" tabirinin çıkarılmasını teklif ve arz ediyorum.

Ben, bu konuda, çok değerli devlet adamı, Değerli Bakanımızın da müsaadesini alarak kürsüye çıktım; hepinizi, tekrar, saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uyanık.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 4 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım; sonra aykırılık durumuna göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "İş güvenliği ve teknik elemanlar" başlıklı 82 nci maddesinin birinci fıkrasındaki "derecesine göre" ibaresinden sonra "işyeri hekimleri ile birlikte çalışmak üzere" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

Muharrem Kılıç

 

Eskişehir

Bursa

Malatya

 

Feramus Şahin

 

Feridun Baloğlu

 

Tokat

 

Antalya

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "İş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" başlıklı 82 nci maddesinde yer alan "en az elli işçi" sınırlaması yerine "en az otuz işçi" getirilerek 82 nci maddenin bu şekliyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İzzet Çetin

Haluk Koç

Nail Kamacı

 

Kocaeli

Samsun

Antalya

 

Enver Öktem

 

Bayram Meral

 

İzmir

 

Ankara

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "İş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" başlıklı 82 nci maddesinin birinci fıkrasındaki "bir veya daha fazla" ibaresinden sonra "iş güvenliği konusunda meslekî yeterliliği Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine bağlı ilgili meslek odasınca belgelendirilecek mühendis görevlendirmekle yükümlüdürler."

İkinci fıkrasındaki "iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanların nitelikleri" ibaresi yerine "iş güvenliği ile görevli mühendisin nitelikleri" şekliyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İzzet Çetin

Haluk Koç

Nail Kamacı

 

Kocaeli

Samsun

Antalya

 

Enver Öktem

 

Bayram Meral

 

İzmir

 

Ankara

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "İş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" başlıklı 82 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Hüseyin Özcan

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

 

Mersin

Diyarbakır

Mardin

 

"Madde 82. - Bu Kanuna göre sanayiden  sayılan,  devamlı  olarak en az  30 işçi çalıştıran ve 6 aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde işverenler işyerinin iş güvenliği açısından denetlenmesi, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi ve bu önlemlerin uygulanmasının izlenmesi hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına, işyerinin niteliğine ve tehlikelilik derecesine göre işyeri hekimleri ile birlikte çalışmak üzere bir veya daha fazla iş güvenliği konusundaki mesleki yeterliliği Türkiye Mühendis Mimar Odaları Birliğine bağlı ilgili meslek odasınca belgelendirilecek mühendis görevlendirmekle yükümlüdür.

İşverenler, görevli mühendis işçi sağlığı ve iş güvenliği ile iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi konusunda sürekli eğitim verilmesini sağlar.

İş güvenliği ile görevli mühendislerin nitelikleri, sayısı, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma saatleri, görevlerini nasıl yürütecekleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri?..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Her altı dakikada bir iş kazasının meydana geldiği, her saatte bir işçinin öldüğü ve her ikibuçuk saatte bir işçinin sürekli iş göremez şekilde sakat kaldığı ülkemizde "iş güvenliği mühendisliği" kavramı henüz uygulamaya geçirilememiştir. Bu düzenleme ile mühendislerin iş güvenliği konusunda lisans sonrası eğitimlerinin meslek odaları tarafından verilmesi ve sertifikalandırılması ve böylelikle çağdaş yaklaşımların ülkemize kazandırılacağı öngörülmüştür. Ayrıca maddeden teknik eleman kavramı çıkarılarak karışıklık ve belirsizliklerin giderilmesi hedeflenmiştir.

İşyerindeki iş sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin belirlenmesinde görevli olan işyeri hekimleri ile mühendis veya teknik elemanların koordineli çalışmasının sağlanması verimlilik ve etkinlik açısından gereklidir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.16


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:20.32

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet  DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu  (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 82 nci maddesinin değiştirilmesine ilişkin, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve arkadaşlarının önergesinin oylanması sırasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Sayın milletvekilleri, önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" başlıklı 82 nci maddesinin birinci fıkrasındaki "bir veya daha fazla" ibaresinden sonra "iş güvenliği konusunda meslekî yeterliliği Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine bağlı ilgili meslek odasınca belgelendirilecek mühendis görevlendirmekle yükümlüdürler" ikinci fıkrasındaki "iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanların nitelikleri" ibaresi yerine "iş güvenliği ile görevli mühendisin nitelikleri" şekliyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                      İzzet Çetin

                                                                         (Kocaeli)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Çetin, gerekçeye mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bilim ve teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler, kaçınılmaz olarak sanayileşmenin gelişmesine ve yaygınlaşmasına neden olmuştur. Sanayileşmenin gelişmesi ve yaygınlaşması ise, çalışma yaşamında can alıcı, önemli sorunları ortaya çıkarmıştır. Üretim araç ve gereçlerinin emniyetsiz oluşu, ergonomik olmaması, üretim süreçlerinde kullanılan ürün, yarı ürün ve hammaddelerden kaynaklanan zararlı etkenler, çalışılan ortamların ve üretim süreçlerinin konfor yetersizliği, çalışanların işe uygun eğitimlerinin olmaması vb. gibi sorunlar, çalışanların, işyerlerinin ve çevrenin sağlık ve güvenliğini tehdit eder bir noktaya ulaşmıştır.

Çalışanların en temel hakkı olan yaşama hakkı ile toplumun temiz ve yaşanabilir çevre hakkını tehdit eden bu sorunların ortadan kaldırılması ve gerekli önlemlerin alınması zorunluluğu, 20 nci Yüzyılın başından itibaren gündemde yerini almıştır.

Günümüzde, bu sorunların ortadan kaldırılması için, çeşitli ülkelerde farklı uygulamalar olsa da, çağdaş yaklaşımla yürütülen çalışmalarda, iş kazası ve meslek hastalıklarını önceden tahmin ederek oluşmadan önleme anlayışıyla birlikte, oluşan bir iş kazasında ise en hızlı şekilde müdahale ederek çalışanın, işletmenin ve çevrenin zarar görmesinin engellenmesi hedeflenmektedir.

Ülkemizde, bu alanda da büyük sorunlar yaşanmış ve yaşanmaktadır. Sadece Sosyal Sigortalar Kurumu istatistiklerine bakmak bile, bu sorunun büyüklüğünü ve ne denli can alıcı boyuta ulaştığını göstermektedir.

Yılda ortalama 73 000 iş kazasının meydana geldiği ve 1 825 508 iş gününün kaybolduğu, günde ortalama 3 çalışanın yaşamını yitirdiği ülkemizde 82 nci maddeye ilişkin önerilerimizle "İş Güvenliği Mühendisliği" kavramının, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ülkemize kazandırılması ve gelişen, değişen teknolojilere bağlı iş güvenliği uygulamalarının işletmelere anında yansıtılmasının sağlanarak iş kazalarının en aza indirilmesi hedeflenmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" başlıklı 82 nci maddesinde yer alan "en az 50 işçi" sınırlaması yerine "en az 30 işçi" getirilerek 82 nci maddenin bu şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                      İzzet Çetin

                                                                         (Kocaeli)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Çetin, gerekçeyi mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sosyal Sigortalar Kurumu istatistiklerine göre, ülkemizde 2001 yılı içerisinde 72 364 iş kazasının meydana geldiği, bu iş kazalarında 1 008 işçinin öldüğü, 2 183 işçinin ise sürekli iş göremez şekilde sakat kaldığı, 883 işçinin ise meslek hastalığına yakalandığı belirlenmiştir. Bunun sonucunda 1 852 502 iş günü kaybı olmuştur. Bu istatistiklerin, ülkemizde 23 000 000 çalışanın yalnızca sigortalı dörtte 1'ini kapsadığı göz önüne alınırsa, bildirilmeyen iş kazaları ve kayıtdışı işçi çalıştırma yoğunluğu dikkate alındığında, bu rakamın üçe ya da dörde katlanacağı çok açıktır. Bu olumsuz tablonun yarattığı maddî kayıpların ise gelişmiş ülkelerde gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'ine, ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde ise gayri safî millî hâsılanın yüzde 3 değerlerine ulaşabileceği ve "milyar USD" rakamlarıyla ifade edilebileceği bilinmektedir.

Yine, Sosyal Sigortalar Kurumunun 2001 yılı işyeri ve zorunlu sigortalı sayılarının, işyerinde çalışan sigortalı gruplarına göre dağılımına bakıldığında, 723 503 işyerinin yüzde 98,2'sinin 50'nin altında gruplarda işçi çalıştırdığı ve 4 888 881 sigortalının yüzde 57'si olan 2 792 000 sigortalının bu işyerlerinde çalıştığı görülmektedir.

Yukarıda belirtilen toplam iş kazalarının yüzde 73,4'ünün 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana geldiği, yine, Sosyal Sigortalar Kurumu verilerinden açıkça görülmektedir. Bunun en önemli nedeni ise, bu tür küçük (50'nin altında işçi çalıştıran) işyerlerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından yeterli önlemleri almamasında ve bu konuda görev yapacak uzmanları istihdam etmemesinde aranmalıdır.

Bu nedenledir ki, görüşülmekte olan İş Kanununun 82 nci (iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar) maddesinde yer alan en az 50 işçi sınırlamasının yerine en az 30 işçi sınırlamasının getirilerek, iş güvenliğine ilişkin uygulamaların yaygınlaştırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "iş güvenliği ve teknik elemanlar" başlıklı 82 nci maddesinin birinci fıkrasındaki "derecesine göre" ibaresinden sonra "işyeri hekimleri ile birlikte çalışmak üzere" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Oğuz Oyan

                                                                             (İzmir)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?..

SAĞLIK,  AİLE,  ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri?..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İşyerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin belirlenmesinde görevli olan işyeri hekimleri ile mühendis veya teknik elemanların koordineli çalışmasının sağlanması, verimlilik ve etkinlik açısından gereklidir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 82 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

83 üncü maddeyi okutuyorum:

İşçilerin hakları

MADDE 83. - İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği açısından işçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak  yakın, acil ve hayati bir tehlike ile karşı karşıya kalan işçi, İş Sağlığı ve Güvenliği Kuruluna başvurarak durumun tespit edilmesini ve  gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul aynı  gün acilen toplanarak  kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar işçiye yazılı olarak bildirilir.

İş sağlığı ve güvenliği kurulunun bulunmadığı işyerlerinde talep, işveren veya  işveren veki-line yapılır.

Kurulun işçinin talebi yönünde karar vermesi halinde işçi, gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbiri alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınabilir.

İşçinin çalışmaktan kaçındığı dönem içinde ücreti ve diğer hakları saklıdır.

İş sağlığı ve güvenliği kurulunun kararına ve işçinin talebine rağmen gerekli tedbirin alınma-dığı işyerlerinde işçiler altı iş günü içinde, bu Kanunun  24 üncü maddesinin (III) numaralı  bendine uygun olarak belirli veya belirsiz süreli hizmet akitlerini derhal feshedebilir.

Bu Kanunun 79 uncu maddesine göre işyerinde işin durdurulması veya işyerinin kapatılması halinde bu madde hükümleri uygulanmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Kemal Deveciler; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 83 üncü maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün, 14 Mayıs Çiftçiler Günü ve aynı zamanda 14 Mayıs Dünya Hemşireler Günü. Bu vesileyle, tüm hemşirelerimizin ve tüm çiftçilerimizin bu önemli günlerini kutluyorum.

22 nci Dönemde, Parlamentoyu oluşturan iktidar ve muhalefet partilerinin oluşum biçimi gözardı edilerek, âdeta, geriye dönüşün özlemleri çekiliyormuş gibi; ülkemizin, birçok acil meselesi varken ve Meclisin de bu konularda yoğunlaşması, çözüm üretmesi gerekirken, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, sayısal çoğunluğunuza dayanarak, her fırsatta, toplumsal barışı sürekli bozmanın yollarını aramaktasınız.

Bugünkü ekonomik şartlar itibariyle, dört kişilik bir ailenin asgarî geçim düzeyi 451 000 000 Türk Lirası olarak tespit edilmesine karşılık, bugün, asgarî ücret, hâlâ, 226 000 000 Türk Lirasıdır. İnsanlarımızın birçoğu, işsizlik, aşsızlık yüzünden, asgarî geçim düzeyini sağlayabilecek ücretin çok altındaki ücretli işlerde çalışmak mecburiyetinde kalmaktadır. Çoğu insanımız için ise, asgarî geçim düzeyinin altında bir ücret karşılığı işte çalışmak, mevcut koşullar nedeniyle, kendilerine, diğerlerinden şanslı olduğu düşüncesini verdirmektedir. Aslında, bu durum, ülkemizde, yoksulluğun, çaresizliğin ve işsizliğin boyutlarının ne denli büyük ölçüde olduğunun göstergesidir.

Bütün bu gerçekleri bilmesine rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti, âdeta, işçinin emeği ve kazanılmış hakları üzerinde oyun oynamakta, mevcut şartlar itibariyle, hukuksal güvenceden yoksun ve güçsüz olan işçilerimizi, çıkarmaya çalıştığı yeni iş kanunuyla, iyice savunmasız ve korumasız bırakmaktadır. Bu, işçilerimizin ekmeğiyle ve geleceğiyle oynandığının en açık göstergesidir.

Görüşülmekte olan bu kanun tasarısı, işçilerin haklarını koruyamamakta, hatta, âdeta gasp etmektedir. Bu tasarının, her işçiyi, her işvereni ve her işyerini kapsayan bir tasarı olmaması, otuz işçiden fazla işçi çalıştıran, sanayi niteliği taşıyan işyerlerini kapsamına alması dolayısıyla, yüzde 80'i, yüzde 90'ı küçük ve orta ölçekli bir işletme şeklinde kurulmuş olan, bu şekilde üretim yapmaya çalışan, çoğunlukla otuz kişinin altında işçi çalıştıran birçok işyerine, buna mukabil, birçok işçiye uygulanmasının mümkün olmadığını göstermektedir.

Görüşmekte olduğumuz bu tasarıyla getirilmek istenen bir başka düzenleme de, İş Kanununun çizdiği haklardan faydalanma kriteri olarak işçinin çalışma süresinin değil, işin devam etme süresinin kabul ediliyor olmasıdır. Bu durumda, işçi, süresi belirlenmiş bir akitle çalışıyorsa tasarıdan sınırlı oranda faydalanabilecektir. İşverenin süresi belirlenmiş hizmet akti yapma konusundaki keyfiyeti de dikkate alındığında, kanundan yararlanabilecek işçi sayısının bu düzenlemelerle ne denli sınırlanacağı açıkça görülecektir.

Bu tasarının, işe yeni girmiş olup deneme süresi içinde işten çıkarılan işçilerin, geçici ve mevsimlik işçilerin haklarının korunabilmesi anlamında uygulama alanına sahip olmadığı, konuyla ilgili bir düzenlemeye de gidilmediği görülmektedir.

Ayrıca, bu kanun tasarısı, esnek istihdam biçimi çalışma şekillerine, bu bağlamda da kayıtdışı ekonomiye meşruiyet kazandırmaktadır.

Bu kanun tasarısı, işçi örgütlenmesine, sendikacılık faaliyetlerinin gelişme ve ilerlemesine engel olabilecek düzenlemeler getirmektedir.

Yine, bu tasarıda, toplu işten çıkarmalara engel olabilecek herhangi bir düzenlemeye ve yasal yaptırıma yer verilmemiştir. Bunun yerine, işten çıkarma belli koşullara bağlanmıştır. Açıkça görülüyor ki, bu yasa tasarısının tamamında işçi hakları gözardı edilmiş, her konu, her madde, âdeta işçilerimizin aleyhine düzenlenmiştir.

Örneğin, şu anda görüşülmekte olan 83 üncü madde, 80 inci maddede belirtilen iş sağlığı ve iş güvenliği kurullarının görev ve uygulama biçimine bir açıklama getirmeye çalışmaktadır. Öncelikle dikkat çekilmesi gereken nokta, yürürlükteki kanuna göre, iş sağlığı ve güvenliği kurulları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından uygun görülen işyerlerinde, yetki, sorumluluk, görev ve yükümlülükleri tüzükle tespit edilmek koşuluyla Bakanlık tarafından kurulurdu. Görüşülmekte olan kanun tasarısında ise, iş sağlığı ve güvenliği kurullarının oluşturulması hakkını, sanayi kuruluşu olma niteliğine sahip, en az otuz işçi çalıştıran ve altı aydan fazla süreli işlerin yapıldığı işyerlerine tanımış ve bu kurulları oluşturma görevi de işverene bırakılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, bu kurulların çalışma yöntemlerini, ödev, yetki ve sorumluluklarını yönetmeliklerle tespit etme hakkı tanınmıştır. İş sağlığı ve güvenliği kurullarının çalışma usul, yetki ve görevlerinin tüzükle düzenlenmesi, hukuksal ve yargısal bakımdan bir üstünlük sağlarken, böylesine önemli bir konunun yönetmelikle düzenlenmesi, Danıştay gibi son derece demokratik üst yargısal kurumun incelemesinden kaçırılmaya çalışıldığının açıkça göstergesidir.

83 üncü maddeye göre, işyerinde, iş sağlığı ve güvenliği açısından işçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayatî bir tehlikeyle karşı karşıya kalan işçimize, iş sağlığı ve güvenliği kurullarına başvurma, durumunun tespit edilmesini isteme, gerekli tedbirlerin alınmaması halinde hizmet aktini feshetme hakkı tanınmıştır.

Tasarının bu maddesi de işçi lehine bir düzenleme gibi gözükse de, tamamen işçinin aleyhine düzenlemeler içermektedir. İşçiye hizmet aktini feshetme hakkının tanınmış olması, işçiyi korumaya yönelik bir hak değildir.

Ayrıca, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili sorumluluklarını yerine getirmeyen işverene karşı herhangi bir cezaî yaptırım uygulanmamakta, zarara uğrayan işçi güçsüz bırakılmaktadır.

Türkiye şartlarında düşünecek olursak, iş ve işsizliğin temel sorun olarak var olduğu ülkemizde, yüzde 80, yüzde 90 oranında küçük ve orta ölçekli işletmeler şeklinde üretim yapan ve 30 işçinin çok daha altında işçi çalıştıran işyerlerinde, mağduriyetini, uğradığı zararı işverenine bildirmesi ve bundan kendi lehine bir çözüm yaratılmasını beklemesi, hukuksal, yasal güvencesi mevcut olmayan işçilerimiz açısından mümkün gözükmemektedir.

Hizmet aktini feshetmenin, sağlığı zarara uğramış, mağdur duruma düşmüş, hatta belki de çalışamaz hale gelmiş işçiye hukuksal ve maddî herhangi bir kazanımı kesinlikle yoktur; çünkü, madde, işverene, böyle bir durum karşısında zararın giderilmesini sağlayıcı tedbirler alma gibi vicdanî bir sorumluluk dışında herhangi bir yaptırım uygulamamaktadır.

Kısacası, görüşülmekte olan kanun tasarısı, işçileri, âdeta cezalandıran, onları hukuksal haklarından mahrum bırakan düzenlemeleri içermektedir. Yapılmak istenilen, hükümetlerin kendi başarısızlıklarını örtbas etmek için, uygulanan yanlış politikalar yüzünden bir türlü düzelemeyen ekonominin ve kötü gidişatın sorumluluklarını "işçilere tanınan bazı yasal hakları sınırlandırmaya çalışarak, üretimin, istihdamın artırılabileceği" düşüncesini hâkim kılmaya çalışmaktır.

Sayın milletvekilleri, tabiî ki, bu ülkenin, namuslu, dürüst ve minnet borçlu olduğumuz işverenleri de vardır. Onlara sürekli destek olmak, yeni iş sahaları açmalarına yardımcı olmak hepimizin görevidir; ancak, işçi ve işveren uyumunu bozacak uygulamaları içeren, işçiler aleyhine düzenlemeler getiren, işçilerimizin insanca yaşama haklarını elinden alan ve geleceğe umutsuzca bakmalarına neden olan bu tasarının kabul edilip yürürlüğe girmesi, toplumsal barışın bozulması demektir.

Dolayısıyla, görüşmekte olduğumuz bu İş Kanunu Tasarısının, derhal, AKP İktidarı tarafından geri çekilerek, zaman geçirilmeksizin, hükümetçe bir daha değerlendirilip gerekli düzenlemelerin yapılmasının ve taraflar arasında uzlaşma sağlandıktan sonra Meclisimize getirilmesinin doğru olacağını; aksi halde, bu tasarının, bu şekilde yasalaşması halinde, emekçilerimiz ve işçilerimiz bu yasayla yok sayılacağından, hakları tamamen gasp edildiğinden, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak oyumuzun ret olacağını bildirir, Yüce Türk Milletine ve Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Deveciler.

Şahsı adına, Zonguldak milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır; buyurun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; işçilerin haklarıyla ilgili 83 üncü madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi "işyerinde işçi sağlığı ve güvenliği açısından işçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayatî bir tehlikeyle karşı karşıya kalan işçi, İş Sağlığı ve Güvenliği Kuruluna başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul aynı gün acilen toplanarak kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar işçiye yazılı olarak bildirilir" deniliyor.

Bir de, bu kurulun olmadığı hallerde, işverene veya vekiline müracaat edileceği belirtilmiş; ancak, işveren veya vekilinin olumsuz cevap vermesi halinde ne olacağı belirtilmemiş; hatta, bu olumsuz cevap vermenin yazılı olup olmayacağı da belirtilmemiş. Yani, işçi geliyor "burada bir hayatî tehlike var, burada el kopabilir, kol kopabilir veya ölüm tehlikesi var" diyor, işveren de "bir şey olmaz oğlum, çalış, devam et" diyor. Böyle hallerde işçi ne yapacaktır; burada bir açıklık var. Bu konuyu değerlendirmek lazım ve bu açıklığı gidermek lazım diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kacır.

Şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Yasası Tasarısının 83 üncü maddesi, gerçekten, bir AKP'li arkadaşımın da söylediği gibi, olayı ortada bırakan, düzeltilmeye muhtaç bir halde önümüze gelmiştir.

Bir işçi, eğer, çalıştığı yerde, acil, hayatî, vücudunun yarısının gideceği tehlikeli bir işte çalıştığını görürse, iş sağlığı ve güvenliği kuruluna başvurup, onlardan gelecek kararı bekleyerek tavır alabilir veya iş sağlığı ve güvenliği kurulu yoksa, işveren veya vekiline o tehlikeden kurtulmak için başvuruda bulunabilir.

Bu kurul da "hakikaten burada tehlike var, bu, sakat kalabilir, bu, can güvenliğini ortadan kaldırıyor ve işveren bunu düzeltsin" dediği halde, işveren hiçbir şekilde ciddî bir önlem almadığı zaman, işçi, kendi kendini cezalandırmak durumunda. Olabilir... Bu işsizlikte, o kadar çok insan, geçimini sağlayabilmek için o kadar tehlikeli işler yapmaktadır ki, işveren böyle bir önlem almadığında, herhangi bir işçi, çalışan kişi, bu tehlikeye maruz kaldığı için çalışmaktan vazgeçse bile, arkasından, bu tehlikeyi göre göre çalışmak mecburiyetinde olan insanlarımız var. İşte devlet, işte Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işte iş sağlığı ve güvenliği kurulu ve adalet mekanizmasının burada işlemesi lazım. Mecbur kalan, göz göre göre kendini tehlikeye teslim eden insanlara... İnsana önem veren bir devlet anlayışının, insanı önplanda tutan bir iktidarın böyle bir maddeyi buraya getirmesi söz konusu olmamalıdır; çünkü, o işçi gitse bile, başkası gelip çalışmak zorunda olacak ve büyük bir tehlikeyle, sakatlıkla karşı karşıya kalacak. Bakanlık, bunu, galiba gözden kaçırmış olacak ki, getiriyor.

İkincisi, bu maddede meslek hastalığı yok; yani, işçi, 24 üncü maddenin (III) numaralı bendindeki imkânı kullanıp ayrılacak; ama, meslek hastalığına tutulursa, böyle bir şansı da yok ve bu madde, sadece yoksulluktan, işsizlikten dolayı, bu tehlikeye rağmen çalışacak işçinin canının ötesinde, millî servetin heba olmasına, ekonomimizin olumsuz etkilenmesine, sağlık sorunlarının artmasına, sosyal güvenlik kurumumuzun batmasına neden olan bir maddedir. Onun için, bu maddenin mutlaka düzeltilmesi lazım.

Kurşun zehirlenmesi nedeniyle iliklerinden rahatsız olan pek çok işçi, altı ay çalışır, altı ay Sosyal Sigortalar Kurumunda rehabilite edilir, kurşundan arındırılması için tedavisi yapılır ve altı ay sonra, aynı işçiler, işyerine gelir, bir altı ay daha işyerinde çalışır. İşte, bu, sosyal güvenlik kuruluşumuzun -Sosyal Sigortalar Kurumunun- batmasına neden olmuştur.

Bunların önlenmesi, işçi sağlığının korunması, iş güvenliğinin sağlanması ve meslek hastalıklarının önlenmesi, ekonomimiz açısından mutlaka gereklidir, zorunludur. Bu madde, insana önem veren anlayışın ürünü olarak önümüze getirilen bir madde olarak düşünülemez, kabul edilemez. Zaten, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşım da bu konuya değindi. Hükümet, sanıyorum, bunu düzeltecektir, bu haksızlığı önleyecektir, insan canı ile millî serveti ve ekonomiyi olumsuz etkileyen, sosyal güvenlik kuruluşlarını olumsuz etkileyen bu sorunu çözüme ulaştıracaktır; yapmayan işverene de yaptırım getirecektir. Bu olmazsa, zaten, yasanın, baştan beri, insana önem vermeyen bir anlayışla yapıldığını iddia ediyoruz ki, bunun, pek çok maddede ispatı mümkündür. Bu madde ise, kendiliğinden, insanı önemsemeyen bir yaklaşımın, bakışın, anlayışın sonucu olduğunu açıkça gösterecektir ve belirli süre sonra bu maddeyi okuyanlar, bu yasayı hangi Meclis, hangi insanlar çıkardı diye merak edip, bu iktidarı da hiç hoş değerlendirmeyeceklerdir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Selvi.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; okutacağım.

Saygıdeğer Grup Başkanvekillerimiz, önerge şimdi intikal ettiği için, fotokopilerini size ulaştıramadık, şimdi okutuyorum, daha sonra göndereceğim. Önerge şu anda intikal etti, isterseniz fotokopisini çektirip göndereyim, isterseniz okutayım...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, eğer, uzunsa, fotokopisini gönderirseniz iyi olur.

BAŞKAN - Sayın Başkanım, iki cümle.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasına "İşçi, tespitin yapılmasını ve durumun yazılı olarak kendisine bildirilmesini isteyebilir. İşveren veya vekili yazılı cevap vermek zorundadır" ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

 

Ünal Kacır

Mustafa Ataş

Zülfü Demirbağ

 

İstanbul

İstanbul

Elazığ

 

Mahmut Koçak

 

Nusret Bayraktar

 

Afyon

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK,  AİLE,  ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kacır, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız?.. İsterseniz bir açıklama yapın, arkadaşlarımız da bekliyor.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Kacır neyi çözecek, onu da açıklasın.

ÜNAL KACIR (İstanbul)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verdiğimiz önergemiz "işçi, kurul olmayan işyerlerinde işverene veya vekiline müracaat ederek, işyerinde sağlığı bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın ve acil hayatî tehlikeyi bildirir ve bunun yazılı olarak cevaplandırılmasını isteyebilir; işveren de, bunu yazılı olarak cevaplandırmak zorundadır" şeklindedir. Böyle bir cevaplandırma, işverenin durumdan haberdar olduğunu ve...

CEVDET SELVİ (Eskişehir)- Kurul kararı var. Zaten haberdar. (AK Parti sıralarından "Kurul yoksa" sesleri)

ÜNAL KACIR (Devamla)- Kurulun olmadığı işyerlerinde Sayın Vekilim. Efendim, kurul kararı olan hallerde ne olacağı zaten belli. Kurul olmadığı hallerde, kurul kurulması zorunlu olmayan işyerlerinde, işveren veya vekiline müracaat yapılmış. İşveren de diyor ki: "Benim bundan bilgim var, haberim var; burada da böyle bir tehlike var, çalışma" diyor veya "tehlike yok, devam et" diye yazılı cevap veriyor. Yani, burada işveren bir sorumluluk üstlenmiş oluyor. Bunu teminen önergemizi verdik.

Önergemizi desteklemenizi rica ediyorum, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEVDET SELVİ (Eskişehir)- Bir şey yapacaksak, bari bir faydası olsun. Kırk yılda bir defa teşekkür ettik, o da bir anlam ifade etmedi. Zaten adam işten çıkma hakkına sahip; kâğıdı verseniz ne olur vermeseniz ne olur?!

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge doğrultusunda 83 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

84 üncü maddeyi okutuyorum:

İçki veya uyuşturucu madde kullanma yasağı

MADDE 84. - İşyerine sarhoş veya uyuşturucu madde almış olarak gelmek ve işyerinde alkollü içki veya uyuşturucu madde kullanmak yasaktır.

İşveren; işyeri eklentilerinden sayılan kısımlarda, ne gibi hallerde, hangi zamanda ve hangi şartlarla alkollü içki içilebileceğini belirleme yetkisine sahiptir.

Alkollü içki kullanma yasağı;

a) Alkollü içki yapılan işyerlerinde çalışan ve işin gereği olarak üretileni denetlemekle görevlendirilen,

b) Kapalı kaplarda veya açık olarak alkollü içki satılan veya içilen işyerlerinde işin gereği alkollü içki içmek zorunda olan,

c) İşinin niteliği gereği müşterilerle birlikte alkollü içki içmek zorunda olan,

İşçiler için uygulanmaz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 84 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Enver Öktem konuşacak.

Sayın Öktem, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, günlerdir görüşmekte olduğumuz tasarı, demokrasi kavramını ve demokratik kültürü tekrar tanımlamamıza vesile olan önemli bir malzeme sunmuştur bize.

Belki unutmuş olabilirsiniz, demokrasinin en basit ve özet tanımını tekrar hatırlatmak istiyorum. Demokrasinin diğer bütün özellikleri bir kenara, en olmazsa olmaz koşulu, yasal ve yönetsel düzenlemelerin, faaliyetlerin, halk meşruiyetini dikkate alarak, halkın hak ve talepleri doğrultusunda, yine halka hesap verecek bir açıklıkla gerçekleştirilmesidir. AKP Hükümeti de, eksik de olsa, böyle bir demokratik mekanizma sayesinde iktidar olmuştur.

AKP'li arkadaşlar, şimdi, vicdanlarınıza seslenerek soruyorum: Halkın çok büyük bir kısmını mağdur edecek, demokratik sistemin en temel bileşenlerinden biri olan emek örgütlerini tamamen pasifize edecek, çalışma hakkını ortadan kaldıracak, daha da beteri, âdeta, kölelik rejimini getirecek bir yasayı, hangi demokratik kurallar ve teamüllerle bağdaştırabiliyorsunuz?! Tasarı, sizin söylediğiniz gibi -ki, öyle değildir- bu tür tehlikeleri içermiyor olsa bile, halk bu yasayı istemiyor. Çalışanlar tepki gösteriyor. Sendikalar demokratik kitle, meslek örgütleri taleplerini açıklıyor; eylemlerle bunu protesto ediyorlar. Toplumsal ve siyasal muhalefet yanlıştan dönmeniz için çırpınıyor. Siz ise, halkın temsilcilerini dinleme zahmetinde bile bulunmuyorsunuz. Sanıyorum, sadece küçük bir azınlığın entrikalarına kulak veriyorsunuz. Bu nasıl demokrasi anlayışıdır?!

Değerli arkadaşlar, demokrasi en iyi sistem olsa da, bütün siyaset uzmanlarının belirttiği gibi tehlikelere açık birçok kapıları da vardır. Demokratik rejimi işletebilmek, tamamen demokratik kültürü özümsemeyle ilgili bir durumdur. Partileri defalarca kapatılan bir siyasî gelenekten geldiğinize göre, AKP olarak bunu en iyi sizlerin bilmesi gerekir. Üstelik, çoğunluğa sahip olup, tek başınıza iktidar olarak demokratik sistemi yürütebilme iddiasındaysanız, önünüzdeki en büyük tehlike, muhalefetin, halkın, toplumsal örgütlerin, emekçilerin sesine kulak tıkamanızdır.

Çoğunlukçu demokrasi adı altında, rahat iktidar arayışında iseniz, yanılıyorsunuz. Öncelikle, çoğulcu demokrasi ve demokratik kültürü özümsemelisiniz. Yoksa, yapılan şey faşizm olur, elitizm olur. Size tavsiyem, Meclisteki çoğunluğunuza güvenerek, bu kadar rahat olmayın ve işçi sınıfını asla ve asla karşınıza almayınız. Çünkü, üretimden gelen güç, demokrasinin en temel koruyucusudur.

Değerli arkadaşlar, demokrasi sadece siyasal alanda belirleyiciliği olan bir sistem değildir. Demokrasinin esas yeşerdiği yer, toplumsal alandır, üretim alanlarıdır. Kabul edilecek bu yasayla, yüzyıllık bir demokratik mücadele sürecinde işçi ve işveren arasındaki bir nevi üretim sözleşmesiyle önemli bir noktaya getirilen, en azından bilimsel bir konu olarak irdelenen bir demokrasi tanımlaması da tamamen gündemdışı kalacaktır. Bu, endüstriyel demokrasidir. Zira, bu kanun endüstriyel demokrasinin bir tarafını, yani işçileri tamamen devre dışı bırakmıştır. Bu kanundan sonra, üretim sürecinde olsa olsa endüstriyel faşizm hâkim olacaktır. AKP İktidarı kendi çarpık demokrasi anlayışlarını, bu yasayla birlikte, toplumsal alana da üretim ilişkilerine de yaymış olacaktır. (AK Parti sıralarından gürültüler)

RESUL TOSUN (Tokat) - Ne demek?! Olmaz öyle şey!..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hakaret etme yetkiniz yok!

BAŞKAN - Sayın Öktem...

RESUL TOSUN (Tokat) - Sen kendi işine bak! Sen kime ders veriyorsun?!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Başkan, hep böyle boş beleş konuşuyorlar.

BAŞKAN - Bir dakika... Zülfü Bey, bir dakika!..

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ne demek bu?!

BAŞKAN - Sayın Demirbağ, bir dakika...(AK Parti sıralarından gürültüler)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ne zaman konuşsan hakaret ediyorsun, ayıptır!

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, bir dakika...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Millet mecbur mu bu boş beleş konuşmaları dinlemeye?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Her zaman böyle yapıyorsun!

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın.

BAŞKAN - Sayın Tosun, bir dakika...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Madde üzerinde bir kelime konuşmadı!..

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir dakika, susarsanız... Sayın Tosun, Sayın Kacır, bir dakika...(AK Parti sıralarından gürültüler) Saygıdeğer arkadaşlarım, bir dakika susar mısınız, lütfen...

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Her defasında böyle yapıyorsunuz, siz de bu ülkenin vatandaşısınız.

BAŞKAN - Sayın Tekin... Sayın Tekin...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Rahatsızsanız ruh tedavisi olun.

BAŞKAN - Sayın Öktem, konuşmanız sırasında, açıkça, İktidar Partisi Grubunu, çarpık bir demokrasi anlayışıyla itham ettiniz. Lütfen, bu sözlerinizi tashih etmenizi istiyorum; tashih ediniz efendim.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hayır, doğruyu söylüyorsa neden tashih etsin? (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Öktem, buyurun, lütfen... (AK Parti sıralarından gürütüler)

ENVER ÖKTEM (Devamla) - İzin verir misiniz, konuşabilir miyim.

BAŞKAN - Arkadaşlar... Saygıdeğer arkadaşlarım...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Düşünce çarpık!

AHMET YENİ (Samsun) - Çarpık sensin!

BAŞKAN - Sayın Yeni... Sayın Yeni...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Düzeltilmesi gereken bir şey yok, İçtüzüğe göre böyle bir şey yok. Sizin canınız istediği zaman düzeltilmez.(AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN -  Arkadaşlar, lütfen... Saygıdeğer arkadaşlarım...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, görüşümü açıklayabilir miyim, lütfen...

BAŞKAN - Sükûneti avdet ettirir misiniz arkadaşlar.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Arkadaşın görevi provokatörlük mü?!

BAŞKAN - Sayın Çiçek, lütfen, susar mısınız... Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkanım, konuşabilir miyim?

CEVDET SELVİ (Eskişehir) -. Konuşmacının konuşma süresine geçen lüzumsuz zamanı ilave edin.

BAŞKAN - Sayın Selvi, lütfen...(AK Parti sıralarından gürültüler)

Saygıdeğer arkadaşlarım...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, ben konuşabilir miyim efendim?(AK Parti sıralarından gürültüler)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Mikrofondaki konuşmacının konuşması kesildi.

BAŞKAN -Sayın Selvi... Lütfen efendim...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Konuşmacının zamanını çalmaya kimsenin hakkı yok.

BAŞKAN - Arkadaşlarım, lütfen...

Sayın Öktem, siz, kendi zihninizde böyle bir yargıya sahip olabilirsiniz; ama, bunu, bütün Türk Milletinin huzurunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hitabet kürsüsünden bu şekilde ifade etmeniz yakışık almıyor; lütfen, bu konuyu tashih ediniz.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, izin verirseniz, ben konuşmamda, aslında, bir demokrasi anlayışını, demokrasi kültürünü vurgulamaya çalıştım. Anlaşılıyor ki... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bir dinler misiniz arkadaşlar, lütfen, konuşmamıza izin veriniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen, hatibin konuşmasını bekleyelim.  Müsaade eder misiniz!..

Sayın Öktem, buyurun. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, buradan hakaret ediliyor bana. Lütfen, ikaz eder misiniz!.. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Sen herkese hakaret ediyorsun.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Aslında sana iltifat ediyoruz.

BAŞKAN - Sayın Demirbağ...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bir konuşma metni verin de onu konuşsun o zaman.

RESUL TOSUN (Tokat) - İzzet Bey, hakaret edemez!..Saygılı olsun.

BAŞKAN - Sayın Çetin...

Saygıdeğer grup başkanvekili arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, lütfen... Birbirimize tahammül etmek zorundayız. Dolayısıyla, burada bir yanlışlık varsa -ki, sayın hatibin konuşmasında böyle bir yanlışlık var- onu tashih etmesini kendisinden istedik ve şu anda bekliyoruz ve hitabet kürsüsünü açıyorum.

Buyurun Sayın Öktem.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Geçen zamanı süreye ilave edin.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Efendim, ben, buradaki konuşmamda, biraz önce de anlatmaya çalıştım; izin verirseniz, beni anlamaya çalışınız, bir demokrasi anlayışını anlatmaya çalıştım. Burada İş Kanunuyla ilgili sizin yaklaşımınızı ve Cumhuriyet Halk Partisinin yaklaşımı arasındaki farklılıkları anlatmaya çalıştım.

Demokrasi anlayışındaki çarpıklıktaki kastım da, demokrasiyi sizin gibi yorumlamadığımız, demokrasiyi, sizin gerçek anlamından çıkartıp başka bir mecraya sürüklediğinizi vurgulamaya çalışıyorum. (AK Parti sıralarından "hakaret ederek mi" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Olmaz...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bu benim... (AK Parti sıralarından gürültüler)

RESUL TOSUN (Tokat) - Hâlâ hakarete devam ediyor.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Siz Marksizmi ve Leninizmi demokrasi anlayışı olarak sunuyorsunuz.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sizin gibi düşünmek zorunda değilim!

BAŞKAN - Sayın Torun... Saygıdeğer arkadaşlarım...

RESUL TOSUN (Tokat) - Hakarete devam ediyor!..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Madde üzerinde konuşsun!..

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, Sayın Kacır, oturur musunuz efendim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Saygıdeğer arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım...

Sayın Öktem, bir parti grubunun veya bir şahsın görüşlerini beğenmeyebilirsiniz; ama, sizin beğenmediğiniz görüşler, sizin kendi kanaatinizdir. Sizin beğenmediğiniz görüşler makbul değil, sizin beğendiğiniz görüş makbuldür diye bir kaide yok.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, anlaşılıyor ki...

BAŞKAN - Bakınız, sürekli olarak, çıktığınız zaman, buradan, ifadelerinizde bir grubu sürekli olarak uyarıyorsunuz. Bu uyarı hakkını siz nereden alıyorsunuz, nasıl alıyorsunuz?! Bakın, bunların hepsine tahammül ettik, seslenmedik; ama, böyle bir hakkınız, hukukunuz yok. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, bırakın istediği gibi konuşsun!

BAŞKAN - Demokrasi anlayışı içerisinde birbirimize tahammül edeceğiniz; ama, beğenmediğimiz bir hususu veya kendimizce hoş olmayan bir hususu daha nazik bir üslupla belirtme gereği vardır.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, el hareketiyle tehdit ediliyoruz; onu görmüyorsunuz!

BAŞKAN - O konu varsa, onları da aynı şekilde uyarırım efendim.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Şimdi, demokrasiye bakış açısı...

BAŞKAN - Sayın Öktem, bir dakika... Sürenize ilave edeceğim; çünkü, süreniz bu şekilde bitti; eksürenizi vereyim, ona göre...

Buyurun efendim.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Ben, AKP iktidarının bu yasal düzenleme süreci içerisindeki oy çokluğuna güvenerek, doğruların hiç birine yanaşmayarak, kendince bildiği doğruları uygulayarak ve bunun adını da demokrasi koyarak uyguladığı yöntemin demokrasi olmadığına inanıyorum. Bu inancı paylaşmıyor olabilirsiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler) Bu inancımı ifade ettiğim için de, beni, birilerinin provokatörlükle suçlaması benim zoruma gitmiyor; çünkü, ben, burada, emekten yana bir tavır koyuyorum. Asıl önemli olan, emek karşıtı bir tavrı sergileyenlerin bu tavrının ne anlama geldiğini sorgulamak da söz konusudur.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, demokrasi anlayışımızı, demokrasi kültürümüzü sizden öğrenecek değiliz.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Biz de sizden öğrenecek değiliz!..

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Görüşlerimizi söyleriz; buna inanırsınız veya inanmazsınız. Dolayısıyla, sizin oy çokluğuna dayanarak uyguladığınız bu davranışın demokrasiyi ifade etmediğine inanıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu arada, maddeyle ilgili görüşlerimi merak ediyorsunuz. Bu, içki yasağı içeren bir maddedir...

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Konuş işte...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Ha, konuşurum onda...

Aslında, sizin getirdiğiniz bu düzenlemeyle -ister kabul edin ister etmeyiniz, gene tepki koyacaksınız- kişilerin işçi içmesine gerek kalmayacaktır; çünkü, bu uygulama sonucunda, siz, o insanları açlığa mahkûm ederek, her gün sarhoş halde işine göndermiş olacaksınız.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öktem.

EYÜP FATSA(Ordu)- Sayın Başkan...

BAŞKAN- Sayın Fatsa, buyurun... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Saygıdeğer arkadaşlar, Grup Başkanvekilimiz konuşuyor, lütfen...

EYÜP FATSA(Ordu) - Sayın Başkan, 69'a göre söz istiyorum.

BAŞKAN -  Sayın Fatsa, buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Fatsa, size, AK Parti Grubuna bir sataşma gerekçesiyle söz verdim; lütfen, yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeyelim.

Buyurun efendim.

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa’nın, İzmir Milletvekili Enver Öktem’in, Grubuna sataşmada bulunması nedeniyle konuşması

EYÜP FATSA (Ordu)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Öktem'i üzüntüyle dinledim; Grubumuzla beraber dinledik. Tabiî, Sayın Öktem'in Grubumuzu hedef alan ve Grubumuzu tahkir eden ilk konuşması değildir. Her çıktığında, burada Grubumuzu rencide edici, Grubumuzun hassasiyetlerini ve özelliklerini yansıtmayan gerçekdışı beyanlarda bulunmaktadır. 

Daha önce de, hem Grup Başkanvekili olarak bizler hem de Grubumuz adına konuşan arkadaşlarımız, Sayın Öktem'in bu çirkin ifadelerini burada reddetmiştir.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, bu kelimeler, olmuyor...

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, bu "çirkin" kelimesi, yanlış bir tavır...

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin...Müsaade edin...

BAŞKAN - Sayın Fatsa, buyurun...

EYÜP FATSA (Devamla)- Değerli arkadaşlar, bakın, İş Kanununu görüşüyoruz; 84 üncü maddesi, içki ve uyuşturucu madde kullanma yasağıyla alakalıdır. Sayın Öktem burada çıktı, maddeyle hiç alakası olmayan, direkt Grubumuzu hedef alan bir konuşma irat etti. Biz, muhalefetin, görüşülmekte olan kanun tasarısının tek tek maddelerine, içeriğine, tümüne muhalefet etmelerini, reddetmelerini anlayışla karşılarız; ama, Grubumuzu hedef alarak, Grubumuzun hak etmediği ithamlarla Grubumuzu isimlendirmesini kabul etmemiz mümkün değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK Parti Grubu, Türkiye'de, demokrasinin bir neticesi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde iktidardır. Dolayısıyla, AK Partiyi, çarpık demokrasi anlayışının temsilcisi gibi göstermek, en başta, AK Parti Grubunu seçen iradeye saygısızlıktır. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Eğer, bir çarpık demokrasi anlayışından söz edilecekse, -doğrusunu isterseniz, bunu söylemek istemezdim- bu, Sayın Öktem'i çok iyi tarif ediyor.

Bu düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu  (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay konuşacaklar.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Kinay, lütfen, konu üzerinde görüşlerinizi beyan ediniz.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 84 üncü maddesi üzerinde düşüncelerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Madde üzerindeki mütalaama geçmeden önce, bir noktayı özellikle vurgulamak istiyorum. Grupları adına ve şahısları adına söz alan değerli CHP milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısını okumuştur ve kendi aralarında tartışmıştır; ama...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Kendi görüşünü söyle, kendi görüşünü...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - ... işçi lehine olsun olmasın, her maddeyi ele aldıklarında, olayı saptırmak için son derece isabetsiz eleştirilerde bulunmuştur.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Siz farkınızı gösterin, madde üzerinde konuşun!

BAŞKAN - Sayın Kinay...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Unutmayalım ki...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Yol açıyorsunuz!..

BAŞKAN - Sayın Kinay, lütfen...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Devam ediyorum efendim.

Unutmayalım ki, ekonomik sistem, sadece, emeğiyle geçimini temin eden işçilerimiz üzerinde durmuyor; en az onun kadar önemli olan müteşebbislerimiz de ekonominin temel unsurudur. Ne yazık ki, bu kesim, İş Kanunu Tasarısının müzakereye açıldığı günden beri CHP'li milletvekillerince akıl almaz biçimde taciz edilmiştir. Biraz önce, Sayın Öktem'in konuşmalarında da aynı manzarayla karşılaşmış olduk. Bu eleştiriler, zaman zaman o kadar abartılmıştır ki...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Maddeye ne zaman geleceksin?!

BAŞKAN - Sayın Kinay, lütfen bekler misiniz; sürede bir hata oldu.

Buyurun.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Bu eleştiriler zaman zaman o kadar abartılmıştır ki, sonunda, yine CHP'li Grup Başkanvekilleri, olayı toparlamak zorunda kalmışlardır; ama, gün boyunca yapılan sözlü saldırılar, gecenin ilerleyen saatlerinde, el ayak çekildikten sonra, yerini telafi edici konuşmalara bıraksa da bunun bir faydası olmamıştır.

Değerli CHP milletvekilleri, bizlere karşı haklı haksız eleştirilerde bulunabilirsiniz; ama, Türkiye'de 5 400 000 civarında işçiyi istihdam eden 785 000 civarında işverenimize hakaret etme hakkınız yoktur. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Nerede hakaret?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne hakareti?!

BAŞKAN - Sayın Kinay... Sayın Kinay...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanaklarına baktığımızda, biraz evvel konuşan Sayın Öktem'in, ne yazık ki, yine 8 Mayıs 2003 tarihinde, işverenler için, iş hayatımızın yine en önemli parçası olan işverenler için şu ifadelere yer verdiğini görüyoruz...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Farkınızı gösterin, madde üzerinde konuşun!

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - İşverenler için diyor ki: "Bunlar, nizam tanımaz, hak tanımaz, hukuk tanımaz, insan tanımaz. Bunlar, kanunu, çıkarlarına uygun değilse, ne yapıp edip değiştirmek isterler; hukuk devletini de tanımazlar."

Değerli arkadaşlar...

BAŞKAN - Sayın Kinay, siz, bunları tutanaktan mı okuyorsunuz?

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Evet efendim; bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanaklarında, muhalefet partisinin...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sadece bir kısmını okuyorsun, içinden seçiyorsun...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Muhalefet partisinin, efendim...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - O tutanaktan bir yeri okuyorsun; burada kastedilen, kayıtdışı ekonomiyi temsil eden sermaye...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Muhalefet partisinin komisyon üyesi ve nöbetçi komisyon üyesi Sayın Öktem tarafından, 8.5.2003 tarihinde, Meclis tutanaklarına yansıyan konuşmasıdır.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Çarpıtıyorsun...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Aynen aktardım...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Naylon faturacılar...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Hiçbir zaman, maddelerle ilgili, doğru dürüst bir şey söylemiyorlar.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, maddeyle ilgisi yok; müdahale eder misiniz.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Yine, bir başka maddede, 22 nci maddede söz almış Sayın Öktem; "22 nci madde üzerinde söz aldığıma göre, şimdi, bu maddeyle ilgili olarak konuşmamı bekliyorsunuz. Aslında, bununla ilgili bir konuşma yapmaya da gerek yoktur." Buyurun efendim!..

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - İşte, Cumhuriyet Halk Partisinin, Mecliste, 126 maddeden müteşekkil... (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kinay... Sayın Kinay...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - ...126 maddeden müteşekkil iş kanununa göstermiş olduğu ciddiyet bu. Patrona bakış açısı da bu.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Vergi kaçıranlar için bu... Vergi kaçıranlar için...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, böyle bir yöntem yok.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Bütün Cumhuriyet Halk Partilileri, aynı şekilde itham etmek istemiyorum. İçlerinde, çok sayıda sanayici olduğunu, bunları bir tarafa bırakalım, kendilerine oy veren çok sayıda sanayici olduğunu gayet iyi biliyoruz; ama, ne yazık ki, tashihi gereken, bizim maddelerimizdeki "herhalde" sözcüğü değil, bu zihniyettir.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Ortalığı karıştırmak için...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Bakınız, girişimcilere, OECD'nin baktığı...

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Ortalığı karıştırıyorsunuz...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Lütfen...

OECD'nin baktığı gözle bakalım...

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Kavga çıkarıyorsunuz...

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Dünyada ekonomik, dinamizm ve rekabet konusunda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kinay, lütfen, son cümlenizi alayım. Lütfen efendim.

Buyurun.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Dünyada ekonomik dinamizm ve rekabet konusunda, işverenlerimizin uyum sağlama yeteneği 4 üncü sırada olarak gösteriliyor; girişimcilik kabiliyetimiz, 49 ülke arasında 16 ncı sırada olarak görülüyor. Lütfen, dünyayla rekabet koşullarını, bu tür zeminler arasında -iş kanunu gibi- Türkiye'deki çalışma hayatını düzenleyen kanunlar arasında, elbirliğiyle, ciddî katkılar vererek tesis etmeye çalışalım.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Madde üzerinde biz de konuşmayalım, istediğimiz gibi konuşalım Başkan.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Ortalama 7 işçi çalıştıran...

BAŞKAN - Sayın Kinay, lütfen... Süreniz doldu; son cümlenizi alayım.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.

Ben, Cumhuriyet Halk Partisinden, kapasite kullanım oranlarının artışı, verimlilik, istihdam artışına ilişkin ciddî önerilerin ortaya konulması yönünde katkı beklerdim; ama, ne yazık ki, bugün ortaya koyduğumuz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Ekonomiyi kayıt altına alacaksın arkadaş!.. Ekonomiyi kayıt altına alacaksın!

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - ...anlayış ve zihniyet, Türkiye'nin çoktan terk ettiği, iflas etmiş bir zihniyettir; burada, bunun tezahüründen başka bir şey ne yazık ki ortaya konmuyor.

Başta Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız olmak üzere...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Grubumuza sataşma var.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - ...bu yasanın çıkması yönünde katkı sağlayan komisyon üyelerimize ve siz değerli milletvekillerimize şükranlarımı arz ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, açıkça, Grubumuza sataşma olmuştur söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, müsaade eder misiniz?..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - O üslubu çok iyi kullanırız.

BAŞKAN - Sayın Koç, kim konuşacak?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ben konuşacağım.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, şahsıma sataşma vardır.

BAŞKAN - Bir dakika... Müsaade eder misiniz efendim?

Biraz önce konuşma yapan Sayın Fehmi Kinay, konuşması sırasında Sayın Öktem'le ilgili olarak birkısım tutanaklardan, bazı ifadelerini okudu. Benim yerimden işittiğim kadarıyla Sayın Öktem de, bu ifadelerin, kayıtdışı ekonomi noktasındaki işverenlere ait olduğunu söyledi; doğru mudur efendim?

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Açıklamak istiyorum.

BAŞKAN - Söylediğim doğru mudur?

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Açıklayayım...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Benimki o açıdan değil.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, sizin konunuz ayrı efendim.

Sayın Öktem, konu bu değil mi efendim?

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, bu sözler ifade edildi, başka bir şey yok.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Şahsıma yönelik bir suçlama vardır; gerçek bu değildir, açıklamak durumundayım. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Öktem, bakınız...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Ben, fazla değil, birkaç cümleyle kendimi ifade etmek durumundayım.

BAŞKAN - Sayın Öktem, bu konuyla ilgili olarak ben ifadelerinizi burada belirttim, tashih ettim. Bakınız, herhangi bir şekilde...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Ben, karşı bir saldırı yapmayacağım. İzin verirseniz doğru olmadığını açıklayacağım.

BAŞKAN - Bakınız, ben size söz hakkı vereceğim. Yalnız konuşmanız sırasında herhangi bir kimseyi uyarmaya vesaireye, herhangi bir şeye sebebiyet vermeyiniz; böyle bir durum olduğunda söz hakkınızı keseceğimi belirtiyorum.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Hayır efendim.

BAŞKAN - Bu konuyla ilgili olarak kimi kast ettiğinizi açıklayınız, oturunuz efendim.

Buyurun.

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay'ın, şahsına sataşmada bulunması nedeniyle konuşması

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, konuşmacı arkadaşımın anlattığı şeye biraz açıklık getirmek istiyorum. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak ülke ekonomisine katkı sunan, ülke ekonomisine katkı sunarken namusuyla vergisini ödeyen, her türlü vecibesini yerine getiren, hiçbir işverenimizi karşımıza almadık, eleştirmedik. Bizim buradaki kastımız şuydu: Bu kadar namuslu işverenlerimizle beraber, namuslu işçilerimiz bu ülkeyi kalkındıracaktır dedik. Tek karşı çıktığımız olay, bu ülkede, ülke nimetlerinden faydalanan; ama, ülkeye karşı sorumluluklarını yerine getirmeyen, kayıtdışı çalışan simsarları kastettik.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Özyürek, buyurun. (AK Parti sıralarından "Ooo" sesleri)

Saygıdeğer arkadaşlarım, birkısım hususlara tahammül edeceğiz.

Sayın Özyürek, Gruba sataşma olduğunu söyledi; bakalım hangi konuda ifadeleri vardır.

Buyurun Sayın Özyürek.

3. - Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay'ın,   Grubuna sataşmada bulunması  nedeniyle konuşması

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; benim söylemem nedeniyle bir sataşma söz konusu değil; ama, arkadaşımızın, çok açık, net bir sataşması söz konusu. Burada, Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti, Cumhuriyet Halk Partisinin tutumu gibi, doğrudan Grubumuzu hedef alan suçlamalarda bulunuldu. Elbette, biz, buna cevap vermek durumundayız.

Biraz önce, bir değerli milletvekilimizin, sizi kastetmeden, isim vermeden, demokrasiyle ilgili bir nitelemesine büyük tepki gösterdiniz.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Nasıl isim vermedi?!.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ama, burada, açık seçik, Cumhuriyet Halk Partisine sataşma olduğu zaman,  Başkanın bu konuda, bizim bir cevap hakkımızı kullandırmasını da çok görmemeniz lazım, eğer demokrasiye gerçekten saygınız varsa.

Değerli arkadaşlarım, burada, sık sık şu nitelemeyi yapıyorsunuz: Cumhuriyet Halk Partisi işverenlere karşı, Cumhuriyet Halk Partisi sermayeye karşı.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin, hangi sermayeye karşı, hangi işverene karşı olduğu, burada, sözcülerimiz tarafından ifade ediliyor. Daha önce ben de söyledim, arkadaşlarımız da söyledi; Cumhuriyet Halk Partisi, vergisini ödeyen, işçisinin hakkını ödeyen, bu ülkeye katma değer yaratan bütün işverenlere saygılıdır; ama, bu ülkenin kaynaklarını hortumlayan, hayalî ihracat yapan, naylon fatura ticareti yapan, işçisinin hakkını vermeyen, çeşitli bahanelerle işçisini kapının önüne koyup çoluğuyla çocuğuyla perişan eden işverene Cumhuriyet Halk Partisi karşıdır ve sonuna kadar da karşı olmaya devam edecektir. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından "biz de karşıyız" sesleri) Bizim, bu konudaki bakışımızın esası budur.

Şimdi, bunun böyle olduğu çok açık olmakla beraber, arkadaşlarımız, haftalardır müzakere ettiğimiz bu İş Kanunu Tasarısının, aslında, çalışanların aleyhine çok önemli hükümler ihtiva ettiğini, içerdiğini bildikleri için, bunun huzursuzluğuyla, hemen bir yolunu bulup Cumhuriyet Halk Partisine sataşmaya kalkıyorlar. Bu, hiç hoş değil; bu, kesinlikle doğru değil.

Değerli arkadaşlarım, kayıtdışılığı da bu kadar savunmak, hiç kimseye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(AK Parti sıralarından "anlaşıldı" sesleri)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bırakın da Başkan yönetsin; anlaşılıp anlaşılmadığına Başkan karar versin. Öyle bir sabırsızsınız ki... Burada, sabırla, haftalardır oturuyoruz, dinliyoruz; kalkıyorsunuz, eleştiriyorsunuz "madde üzerinde konuşun" diyorsunuz; ama, hiçbir sözcünüz hiçbir madde üzerinde konuşmuyor; hepsini burada izliyoruz. Şurada kalktık, belli yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz, ona bile tahammül etmek istemiyorsunuz. Eğer, gecenin bu yarısında...

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Biz de inandık!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hanımefendi, inanıp inanmamak size ait değil; ben görüşlerimi söylerim, halkımız dinler, milletvekillerimiz dinler; takdir onlarındır. Ben, hiç kimseden, hele AKP Grubundan alkış filan beklemiyorum, hiçbir milletvekilinden de takdir beklemiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Sayın Özyürek, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, eğer gecenin bu saatinde sakin, uygar, demokratik bir müzakere yapmak istiyorsak, birbirimize tahammül edeceğiz; yok, gecenin bu saatinde bir yolunu bulup kavga çıkarmak istiyorsanız, takdir sizindir.

RESUL TOSUN (Tokat) - Onu sizinkilere söyleyin.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Biz, eleştiri hakkımızı sonuna kadar kullanarak, burada, görevimizi yapıyoruz; yanlışları belirtmeye çalışıyoruz, doğruları belirtmeye çalışıyoruz.

Merakınızı gidermek için de hemen ifade edeyim: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, görüşmekte olduğumuz bu maddeye olumlu oy verecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz, yararlı olan maddelere olumlu oy veririz; yanlış olan, işçinin hakkını elinden alan, iş güvencesini kaldıran düzenlemelerin de karşısına çıkarız. Bu anlayış içerisinde müzakerelerin yürütülmesini diliyorum.

Sayın Başkana, bana söz hakkı tanıdığı için saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, burada konuşan milletvekili arkadaşlarımdan, şu ortam içerisinde, şu hususu özellikle istirham ediyorum: Kullandığımız kelimeler, bazen kastı aşan kelimeler oluyor. Bu kelimeler konusunda çok hassas olalım, çok dikkatli olalım. Bir grubu, herhangi bir şekilde rencide edecek veya onları tahkir edecek kelimeleri cümlelerimizin içerisinde kullanmayalım. Gecenin bu saatinde, bir müzakere yapıyoruz, oylama yapıyoruz. Hepimiz, buraya Türk Milletinin gönderdiği temsilcileriz. Buradan çıkacak karara hepimizin saygılı olması gerekiyor. Onun içindir ki, lütfen, konuşma üslubumuz konusunda gayet dikkatli olalım. Bazen, hatibin konuştuğu şeyler hoşumuza gitmeyebilir, zevkimizi okşamayabilir, karşı olabiliriz; ama, demokrasi, aynı zamanda bir tahammül sistemidir, rejimidir. Dolayısıyla, bu konuda tahammül göstereceğiz.

Bizim de, Başkanlık Divanı olarak, herhangi bir sürçülisan, bir yanlış veya bir kasıt olmuşsa, onları düzeltmek gibi bir görevimiz vardır. Bu konuda, iktidar partisi grubundan, AK Parti Grubundan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan ve saygıdeğer grup başkanvekillerimizden, gerekli ilgi ve alakayı her zaman olduğu gibi bekliyoruz ve 84 üncü madde üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu  (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek, şahsı adına söz istemiştir.

Sayın Emek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ATİLA EMEK (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 84 üncü maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 84 üncü madde, biraz önce Sayın Grup Başkanvekilimizin de ifade ettiği gibi, bizim tarafımızdan da olumlu bulunmakta ve olumlu oy vereceğiz; ben de buna, bir üye olarak, katılıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısı, uzun zamandan beri Meclis gündemini ve kamuoyunu işgal etmektedir. Toplumun işveren ve çalışan kesimini yakından ilgilendiren bu yasa tasarısının sağlıklı çıkması, hiç şüphesiz, toplumsal barışımıza büyük katkılar sağlayacaktır. Böylesi önem taşıyan tasarının yasalaşması sürecinde, yasa tasarısı üzerinde ilgili tarafların uzlaşmalarının sağlanması, amaca ulaşılması açısından en önemli hususlardan biridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasî parti gruplarımız açısından baktığımızda, tasarı üzerinde, mensubu olduğum Cumhuriyet Halk Partisinin değerli sözcüleri, tasarının iş hayatımıza beklenen katkıyı yapmaktan uzak olduğu ve çalışan emekçi kesimin aleyhine sonuçlar doğuracağı görüşüyle, iş hayatımızın sorunlarını çözmekten uzak olduğu, yeni sorunlar yaratacağı gerekçesiyle tasarıya karşı çıkmaktadırlar. Adalet ve Kalkınma Partisinin, iş hayatı içerisinden gelen değerli milletvekilleri ve sözcüleri de, benzeri görüşleri ifade ederek, yasanın iş hayatına beklenen katkıyı yapmayacağını belirtmişlerdir. Sayın Bakanın, bu tasarı görüşülürken yaşadığı sıkıntı açıkça görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili tarafları tatmin etmeyen, siyasî parti gruplarının içine sinmeyen, Sayın Bakanı sıkıntıya düşüren ve iş hayatımıza çözüm getirmek yerine yeni sorunlar yaratacak bu tasarı üzerinde bu kadar ısrarlı olmanın mantığını anlamak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclis, sorun yaratan değil, aksine, sorunların çözüm yeridir. Bu tasarının görüşülmesi sürecinde yapılan tartışmalar, kamuoyunu olumsuz yönde etkilemekte, neredeyse iş barışını bozacak boyutlara ulaşmaktadır. Bir büyük işçi kuruluşumuzun başkan ve temsilcileri, tepkilerini ortaya koymak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisine siyah giysilerle gelmiş ve tartışmaları izlemişlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş barışımızı böylesine tehdit eden ve yasalaşması halinde toplumsal barışımıza etki yapacak ve yeni sorunlar yumağına dönüşecek bu yasa tasarısının, yaklaşık 10 - 15 temel maddesi üzerinde ilgili tarafların uzlaşısı sağlandığı takdirde, hiçbir sorun kalmayacağı açıktır. Bunu yapmak yerine, ısrarla, tasarının yasalaşmasını sağlamak için Yüce Parlamentonun gündemini günlerden beri işgal etmenin ne kadar yanlış olduğunu takdirlerinize sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  bu tarz tartışma ve çatışmayla yasalaşacak bir tasarının, iş hayatımıza fayda getirmeyeceği açıkça ortadadır. Bir özdeyişte ifade edildiği gibi "yanlış hesap Bağdat'tan döner" misali, bu yanlış ısrar da, Çankaya'dan veya yüce yargıdan geri döner. Bu durumda, Yüce Meclisin günler ve gecelerce sarf ettiği emek ve zaman boşa gitmiş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin içinde bulunduğu devasa sorunların çözümü, biz 22 nci Dönem milletvekillerinin temel görevidir. Ülkemizin önünü açmak, insanımızın yüzünü güldürmek için ekonomik ve sosyal sorunların bir an önce çözümü gerekirken, iş barışını da bozacağı açıkça görülen böyle bir tasarıyla Yüce Meclisin gündeminin uzun süre işgal edilmesi sizce doğru mudur? Bu durumda, büyük hedefler, küçük hesaplara feda edilmiş olmuyor mu?

Bu tasarının, ilgili taraflarca üzerinde uzlaşılacağı, siyasî parti gruplarının bu uzlaşıya destek vereceği, iş hayatımıza olumlu katkılar yaparak toplumsal barışımızı sürekli kılacak bir duruma getirilmesi için yapılacak işler olduğuna inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Emek, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

ATİLA EMEK (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Henüz zaman geçmiş değildir. Bu konuda, tasarının geri çekilerek, yukarıda ifade ettiğimiz amacın gerçekleşmesi sağlanmalıdır. Bu, uzlaşı açısından da bir ilk adım olacaktır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Madde...

ATİLA EMEK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım "madde" diyor Sayın Vekilim. Evet, maddeyi kabul ediyoruz ve kıvançla ifade edeyim ki, bugüne kadar, çalışan, emekçi kesimin, bu madde kapsamına giren bir suçtan dolayı disiplin kovuşturması, çok ender, istisnaî durumlardır; ama, bizim, zaten toplum yapımıza da uygun, her duruma uygun olan işyerinde böyle bir durumun olmaması da, biraz önce tasvip ettiğimiz bir durumdur.Bbunu, oylarımızla destekleyeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, böylece, iş hayatımız da kazanacaktır, Yüce Meclis de, sorunu temelden çözmüş olmanın onurunu yaşayacaktır.

Bu duygularla, Yüce Meclise sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekilleri, 84 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

84 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saat 22.00'de toplanmak üzere, birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.45

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.00

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet  DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu  (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

Tasarının 85 inci maddesini okutuyorum:

Ağır ve tehlikeli işler

MADDE 85. - Onaltı yaşını doldurmamış genç işçiler ve  çocuklar ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamaz.

Hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağı, kadınlarla onaltı yaşını doldurmuş fakat onsekiz yaşını bitirmemiş genç işçilerin hangi çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabilecekleri Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Artvin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Düzeltiyorum efendim.

Artvin Milletvekilimiz Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; nedense, ilimle ilgili bu yanlışlarla devamlı karşılaşıyorum. Televizyonlarda başıma geldi, burada da başıma geldi. Başkanımız yine düzeltti; teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa tasarısının 85 inci maddesiyle ilgili olarak Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 85 inci maddesinin karşılığı, şu anda yürürlükte olan 1475 sayılı Yasanın 78 inci maddesinde düzenlenmiştir. İki madde arasında temel fark olarak, 1475 sayılı Yasadaki, bu, hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağı, kadınlarla 16-18 yaş arası genç işçilerin hangi çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabileceklerine ilişkin tespitin, değerlendirmenin, hukuk normu açısından aralarında farklı düzenlemeler var;  da şu: 1475 sayılı Yasada tüzükle düzenleniyor; söz konusu, görüşmekte olduğumuz tasarıda ise, bu iş, yönetmelikle düzenleniyor.

Değerli arkadaşlar, bu konu, çok önemli bir konu; yani, hangi işlerin ağır ve tehlikeli olduğu ve kadınlarla 16-18 yaş arası genç işçilerin hangi çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılacağı konusu çok önemli. O kadar önemli ki, bunu, Anayasamız 50 nci maddesinde düzenlemiş. Anayasanın 50 nci maddesine göre "Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar." Yani, özel bir koruma ihtiyacının duyulduğu bir konu, bugüne kadar tüzükle düzenleniyor; ama, bugün, bu tasarıyla, yönetmelik düzeyinde düzenlenmeye çalışılıyor. Hukuk normu sıralamasına göre -biliyorsunuz, açıklamaya gerek yok- tüzükler, yönetmeliklerin üzerinde hukuk normudur. Bu açıdan, bize göre, bir kere bu konunun tekrar tüzükle düzenlenmesine ihtiyaç vardır diyoruz.

Diğer taraftan, yine 1475 sayılı Yasada bu maddenin düzenlendiği, 78 inci maddenin düzenlendiği bölüm, beşinci bölüm; tasarının 85 inci maddesi, yine bu tasarının beşinci bölümünde düzenlenmekte; yalnız, bu bölümlerle ilgili, başlıklarla ilgili bir farkı daha ortaya koymak istiyorum; o da şu:  Tasarının beşinci bölümünün başlığı "İş Sağlığı ve Güvenliği" olarak düzenlenmiş; ama, 1475 sayılı Yasada ise "İşçi Sağlığı ve Güvenliği." Bunun hangi gerekçeyle yapıldığını bilemiyorum. Mutlaka bir gerekçesi vardır; ancak, demin söylediğim farklılığın yönetmelikle düzenlenme gerekçesini ve bu başlıktaki işçi ile iş ayırımının gerekçesini sizden rica ediyorum; Grubunuz adına çıkıp, bu konunun gerekçelerini açıklamanızı istiyorum; çünkü, bize göre, bunun hukuksal veya bu yasayla ilgili mantıklı bir açıklaması yok. Zaten, beşinci bölümün ilk maddelerine bakarsak, biraz farklılığı da görüyoruz. Nedense, hükümet programında da, daha önce bizim milletvekillerimiz tarafından tespit edildiği üzere "işçi" kelimesine acaba bir hassasiyet mi var; yani, bunu kullanmakta rahatsızlık mı duyuyoruz; bunu da anlamış değilim. Bu konuların, eğer uygunsa, mümkünse, tarafınızdan, Grubunuz adına açıklanmasını istiyorum.

Değerli arkadaşlar, yasa yapmayla bu işin altından çıkamıyoruz, kalkamıyoruz; yani, bugüne kadar, 1475 sayılı Yasa kapsamında 16 yaşından küçük insanların bazı işlerde çalıştırılamayacağı ve kadınların çalışacağı işler konusunda düzenlemeler yapılmış; fakat, uygulamada yine bu ihlaller fazlasıyla yapılmıştır.

72 nci maddede Grubumuz adına konuşan Zonguldak Milletvekilimiz Sayın Harun Akın'ın da anlattığı, açıkladığı üzere, Zonguldak bölgesinde kömür işletmelerinde çalışan 16 yaşından küçük çocuklar var. Bu konuda ne yapıyoruz, ne yaptık? Yani, yasayı yapmakla bu işi kurtarmış oluyor muyuz; bence, yasayı yapmakla bu işin içinden çıkamayız. Yasanın gereği, tüzükleri, yönetmelikleri ve bunun verdiği yetkileri layıkıyla yerine getirmek ve kim hata yapıyorsa, kim bu yasaya aykırı işçi çalıştırıyorsa gereğini de yapmak gerekir diye düşünüyorum. Ancak, bu noktada, tabiî, önümüze bir engel çıkıyor; o engel de, yine bir -gazete kupüründen; bu, elimizde de vardır- basın bildirisinde Sayın Başbakanımızın bir açıklaması var; bir cümlesini söylüyorum: "İşyerlerini yaşatalım ki, işçi de yaşasın." Bu bir anlayış, bir görüş; ama, bu açıkladığım konuyla ilgili, suç işleyen, yasalara aykırı davranan işverenleri ve işyerlerini gereğince cezalandırmazsak, bunlar hakkında önleyici tedbirler almazsak, biz, iş güvenliğini sağlamış olur muyuz; yoksa, aksine bir sonuç mu doğururuz?! Eğer, işverenin işçiye çalışma ortamı sağlamasını çok önemli sayarsak, "ne yapalım; biz, buna razı olalım" düşüncesiyle hareket edersek, birilerini korumuş oluruz; ama, işçilerimizin hakkını korumamış oluruz.

Değerli milletvekilleri, şu anda çalışma yaptığımız Genel Kurulun arka tarafında gördüğünüz camlı bölmede, bu çalışmalarımızı Meclis TV aracılığıyla Türk Halkına ulaştıran çalışanlarımız var. Tabiî, bunlar, memur arkadaşlarımız. Şimdi, konu, iş güvenliği ve işçi sağlığı olduğu için, çalışma sağlığı açısından bunu dile getirmek istiyorum. Sizden rica ediyorum, müsait olduğunuz zaman, bu insanların çalıştığı bölüme gidin, ne kadar sağlıksız bir ortamda çalıştıklarını görün. Bu konuda, Meclis olarak, biz, bırakalım işçi, işverenlerin sorunlarını çözmeyi, önce kendi içerimizdeki hatalarımızı, eksiklerimizi giderelim, oradaki insanların insanca çalışacağı bir düzeni sağlayalım; ondan sonra, bu konuları dile getirelim. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Söyleyecek laf çok...

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Söyleyecek laf çoktur mutlaka, fazla konuşmaya gerek yok, amacımızı anlatmaya çalışıyorum, maddeyle ilgili konuşmaya çalışıyorum; ancak, doğal olarak, bu kürsünün özgürlüğüne de kimsenin müdahale etmesine izin vermem; onu da söylemekte fayda var.

Değerli arkadaşlar, işçilerimiz bu tasarının geçmesini istemiyorlar, yasalaşmasını istemiyorlar, bunu hazmedemiyorlar; işçi sendikalarımız bu tasarıyı hazmedemiyorlar; muhalefet olarak Cumhuriyet Halk Partisi bu tasarıyı hazmedemiyor ve hatta, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun içerisindeki milletvekillerinin bir kısmı da bu tasarıyı hazmedemiyor; ama, nedense, hangi amaçla olduğunu bilemiyoruz; birileri istediği için mi onu da bilemiyorum; ille de, bu lokmayı, Meclise getirmek, bizlere yutturmak ve bunu hazmetmemizi istiyorsunuz; ama, bunu, ne biz hazmedebiliriz ne de Türk toplumu hazmedebilir; çünkü, bu tasarı, bizim bünyemize uygun değil.

Değerli arkadaşlar, madde dışında bir şey söylemek istiyorum: Yeni bir tartışma açmak istemiyorum; ancak, demokrasi konusunda, Cumhuriyet Halk Partisinin cumhuriyet tarihi boyunca süren seksen yılı aşkın demokrasi sınavındaki başarısını, Türkiye'nin siyasal tarihi yazmıştır; gerçi, Adalet ve Kalkınma Partisinin, henüz siyasal tarihte o kadar uzun süre yer almadığı için, demokrasi adına söyleyeceği çok şey yok; zamanla olacaktır, inanıyorum, umarım olur. Ancak, bir örnek vermek istiyorum -gerçi, bu konuda çok örnek var; bir örnek vererek konuyu fazla uzatmak istemiyorum- Meclis çalışmaları açısından bir değişiklik yaptınız ve biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi tarafından bu değişiklik iptal edildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, buyurun.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Ben bir  hukukçu olarak, Turizm Bakanlığı ile Kültür Bakanlığının birleşmesine ilişkin tasarının temel yasa olduğunu ilk kez burada öğrendim. Yıllardır hukukun içindeyim; bunu burada öğrendim; ama, bunu, tabiî, Anayasa Mahkemesi kabul etmedi. Demokrasiyle bunu nasıl bağdaştırıyorsunuz; bunu da anlayabilmiş değilim.

Bir küçük anekdotla konuşmamı bitirmek istiyorum; bunu, Cumhuriyet Halk Partisinin uzun yıllara yayılan, seksen yıllık demokrasi tarihi ile Adalet ve Kalkınma Partisinin bir yıllık geçmişine dayanarak söylüyorum:

Biliyorsunuz, ikiyüz yıllık bir geçmişi olan Amerika Birleşik Devletlerinin dünya lideri olduğunu iddia ediyorlar; tabiî, zengin, büyük bir ülke. Hikâye bu ya, zengin bir Amerikalı İngiltere'ye gelmiş, İngiltere'de bir bahçıvanı o ünlü İngiliz çimini biçerken görmüş; zengin Amerikalının hoşuna gitmiş, bu çimi satın almak istemiş ve bahçıvanla arasında şöyle bir diyalog geçmiş: "Bu nedir; ne yapıyorsun?" "Çimdir; çimi biçiyorum." "Ne çimi bu?" "İngiliz çimi." "Bundan bizde yok. Ben bunu alsam, Amerika'ya götürsem, orada eksem biçsem olur mu?" "Olur." "Böyle olur mu?" "Olmaz." "Neden?" "Çünkü, ben, bunu sekizyüz yıldır biçiyorum."

Siz de biraz emek verin, ondan sonra demokrasi için konuşun.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır konuşacaklardır.

Sayın Kacır, buyurun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 85 inci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Vaktin çok kıymetli olduğunun bilincinde olmamız gerektiğini ve burada tasarının maddeleri üzerinde görüşlerimizi söyleyerek vakti değerlendirmek gerektiğini bütün arkadaşlarıma hatırlatarak, sadece madde üzerinde bir iki cümle söylemek istiyorum.

ATİLA EMEK (Antalya) - Yerinizden laf atarken de  bunu düşünürseniz  çok iyi olur  sayın sözcü.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, hakaret olmadıkça laf atmanın da hiç doğru olmadığını, yine, ifade etmek istiyorum.

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Senin mesleğin ama...

ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağını tadat edecek bir yönetmelik hazırlayacaktır ve bu yönetmelikte de, 16 yaşını doldurmuş 18 yaşını doldurmamış, bu aradaki gençlerimiz ve kadınlarımızın çalışabileceği ağır ve tehlikeli işler belirlenecek ve daha ağır işlerde 16-18 yaş arasındaki gençler ve kadınlarımızın çalıştırılmamasını temin edecek bir yönetmelik hazırlanacağı ve 16 yaşını doldurmamış olan çocukların, kesinlikle, hafif sayılabilecek ağır ve tehlikeli işlerde de çalıştırılmaması gerektiği bu maddede belirtilmiştir, madde bunu ihtiva etmektedir. Burada, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızdan, bu yönetmeliği hazırlarken, kadınlarımızın ve çocuklarımızın bünyelerinin elverişli olacağı işlerin iyi belirlenmesi, dikkatli belirlenmesi gerektiği hususunda gayret göstermelerini bekliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kacır, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına ikinci konuşma, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi'ye aittir.

Sayın Selvi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz İş Kanunu Tasarısının 86 ncı maddesi, önemli maddelerden biridir. Ağır ve tehlikeli işlerde rapor, çok önem taşıyor; ancak, tasarının bütününe baktığımız zaman, hiç anlam ifade etmediği de görülüyor.

Benden önce konuşan sayın konuşmacı ve sık sık, yerinden de değerli milletvekilleri "madde üzerinde konuş, maddeye gel" diyorlar. Tabiî, çok doğru bir şey; ama, başlangıçtan beri, 86 ncı maddesine geldiğimiz tasarının maddeleri üzerinde, her türlü, her yönden, her açıdan, teknik olarak, hukuksal olarak, arkadaşlarım anlatmaya çalıştı; ama, ne yazık ki, ilk günden beri, herhangi bir madde üzerindeki önerimiz ve düzeltme teklifimiz, talebimiz kayda değer bir şekilde yerine getirilmedi. Onun için, madde üzerinde konuşmanın anlam ifade etmediğini açıkça belirtmek istiyorum. Hele, biraz önce, 83 üncü maddede -mutluluk duyduğum- insanın sakatlanmaması için ve bunda işverenin ısrar etmemesi için önlem alınması icap ettiğini söyleyen Sayın AKP'li milletvekiline teşekkür ettim, düzeltileceğini sandım, onun bile düzeltilme ihtiyacı duyulmamasından da -açıkça söyleyeyim- üzüntü duydum. Siz, önceden şartlanacaksınız, muhalefet partisinin en iyi niyetle düzeltmeye, yanlışı azaltmaya çalışmalarını itibara almayacaksınız, anlamadığınızı sanarak sesimizi yükselteceğiz, değişik şekilde anlatacağız, oturduğunuz yerden laf atacaksınız, anlama ve bundan yararlanma ihtiyacı duymayacaksınız, ondan sonra "madde üzerinde konuş, madde üzerinde..." Madde üzerinde konuşursak, bir sonuç almak isteriz. Ne oldu 86 ncı maddeye kadar?!

VAHİT KİRİŞÇİ (Adana) - 85 inci madde...

CEVDET SELVİ (Devamla) - İkinci rahatsız olduğunuz bazı şeyler var. Aranızda pek çok eski milletvekili var. Daha önceki dönemlerde Kamu Sendikaları Yasası konusunda, o zaman Saadet Partisi veya Refah Partisinde bulunan üyelerle biz de muhalefetteydik. O günkü iktidar çok ciddî yanlış yapıyordu, hata yapıyordu. Beraberce, İçtüzüğün verdiği yetkiyi kullanarak engelledik. O gün, çokpartili Mecliste hiç kimse bu engellemeye karşı hazımsızlık göstermedi. Arkadaşlarınız burada. O yasanın 26 ncı maddesinden geri döndürdük ve Türkiye'de olumlu bir şey yaptık arkadaşlarınızla beraber; ama, şimdi iktidara gelince, bunu sabırla karşılamıyorsunuz ve yararlanma ihtiyacı duymuyorsunuz. Bizim, özellikle rahatsız olduğumuz budur. Konuşmuyorsunuz. Size söylenmiş "aman, si, konuşmayın, zaman çok gerekli, bu, bir taktiktir" diye, siz konuşmuyorsunuz, oturduğunuz yerden laf atıyorsunuz, çıkarmaya karar verdiğiniz, söz verdiğiniz yasa maddeleri hakkında ikna etme ihtiyacı duymuyorsunuz, ondan sonra da, biz, sorumluluk altına girmemek için, bu Mecliste bulunup böyle bir yasada imzamızın bulunmasını istemediğimiz için, tarihe kayıt düşmek için, yarın bir gün halkın ve işçinin arasına giremeyeceğiniz zaman suçlanmamak için ve insana, emeğe aynı sizin gibi bakmadığımızı anlatabilmek için uğraşıyoruz burada. Konuşan birkaç arkadaşım oldu "madde üzerinde konuş" diyenler, Kütahya'dan eti, gümüşü aldıran arkadaşlarımız madde üzerinde konuşmadı, dikkat ettiniz mi?! Onun ötesinde, aranızdan, ciddî olarak çıkıp iki arkadaş konuştu. Ne söylediler; açıkça itiraf edeyim, emeği, işçiyi, sendikaları biraz bildikleri için, burada kalktılar, hepimizin önünde, bu yasa çağdışı bir yasadır -mealen söylüyorum, açıp bakarız tutanaklara- bu yasa ilkel bir yasadır, bu yasa bu çağa uygun değildir, içimize sinmiyor diye, sizin milletvekilleriniz söyledi arkadaşlar. Doğru; biz, engellemeyi bilerek yapıyoruz, İçtüzüğün verdiği yetkiye dayanarak yapıyoruz, bir hayli de mesafe aldığımıza inanıyorum. Bugünkü gazeteleri açın bakın, aşağıdan tepki gelince, olaylara bakıp biraz vicdanınız sızlayınca, tekrar, uzlaşma, tekriri müzakere istendiğini, pek çok maddenin yeniden ele alınacağını yazıyorlar.

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, mikrofonunuzu açıyorum.

Buyurun efendim.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Eğer biz engelleme yapmasaydık, siz de taktik diye konuşmayacaktınız ve bu yasayı -sakın yanlış anlamayın- çok iyi kavramadan geçirecektiniz. Arkadaşlarım anlata anlata, bunları söyleye söyleye, ancak 60 ncı madden sonra kamuoyu da bu tartışmalardan yararlandı; işverenlerin bile büyük bir kısmı "bu kadarı da olmaz" diye, rahatsızlığını ortaya koydu. Onun için, eğer bizim grubumuz gibi bu yasayı sorumluluk içinde değerlendirseydiniz, inandığınız maddelerde, biz karşı çıksak bile bizi ikna etmek için sorumluluk ve milletvekilliği görevini yerine getirme ihtiyacı duysaydınız... İnanınız, pek çok arkadaşım, maddeleri incelediği sürece, rahatsızlığını görüp, buraya gelerek, inanarak söyledi.

Elbette üzülüyoruz. Elbette kimseyi kırmak niyetinde değiliz; ama, anlatamamanın verdiği sıkıntı bizi zaman zaman rahatsız ediyor.

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVDET SELVİ (Devamla) - Kalan kısmını bir dahaki maddede anlatayım.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Selvi.

Saygıdeğer milletvekilleri, 85 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

85 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

86 ncı maddeyi okutuyorum:

Ağır ve tehlikeli işlerde rapor

MADDE 86. - Ağır ve tehlikeli işlerde çalışacak işçilerin işe girişinde veya işin devamı süresince en az yılda bir bedence bu işlere elverişli ve dayanıklı oldukları işyeri hekimi, işçi sağlığı dispanserleri, bunların bulunmadığı yerlerde sırası ile en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu, sağlık ocağı, hükümet veya belediye hekimleri tarafından verilmiş muayene raporları olmadıkça, bu gibilerin işe alınmaları veya işte çalıştırılmaları yasaktır. Sosyal Sigortalar Kurumu işe ilk giriş muayenesini yapmaktan kaçınamaz.

İşyeri hekimi tarafından verilen rapora itiraz halinde, işçi en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesi sağlık kurulunca muayeneye tabi tutulur, verilen rapor kesindir.

Yetkili memurlar isteyince, bu raporları işveren kendilerine göstermek zorundadır.

Bu raporlar damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili İsmail Değerli...

Sayın Değerli, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; İş Kanunu Tasarısının 86 ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 86 ncı maddeyi incelediğimiz zaman "Ağır ve tehlikeli işlerde rapor" başlığı altında "... işe girişinde veya işin devamı süresince en az yılda bir bedence bu işlere elverişli olup olmadığı, işyeri hekimi, iş sağlığı dispanserleri, Sosyal Sigortalar Kurumu, sağlık ocağı, hükümet veya belediye hekimleri tarafından verilmiş muayene raporları olmadıkça, bu gibilerin işe alınmaları veya işte çalıştırılmaları yasaktır. Sosyal Sigortalar Kurumu işe ilk giriş muayenesini yapmaktan kaçınamaz.

İşyeri hekimi tarafından verilen raporlara itiraz halinde, işçi en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesi sağlık kurulunca muayeneye tabi tutulur, verilen rapor kesindir" deniliyor ve bu alınan raporlar, istendiği zaman da, isteyen memura veyahut ilgili kişiye verilecek deniliyor.

Değerli arkadaşlar, bu maddenin kurgusu yanlıştır. Bunu, size şöyle izah edebilirim: İşe ilk giren kişi, hiçbir zaman Sosyal Sigortalar Kurumuna gitmez, ilgili tek tabibe gitmez, dispansere gitmez, hükümet tabibine gitmez. İlk işe giren kişiden, tek hekimin verdiği rapor istenmez, sağlık kurulu raporu istenir. Ben, beş yıl belediye başkanlığı yaptım -işe aldıklarımız dahil- ilk işe giren kişilerden, devlet hastanelerinden alacakları sağlık kurulu raporu istenir. Hele hele, böyle ağır işlerde çalışacak kişilerin, tek tabip tarafından, pratisyen bir hekim tarafından veyahut da hükümet tabibi tarafından muayene edilmesini isteme hakkınız yoktur; bilemez. O arkadaş, görünüş itibariyle, kel mi, kör mü, topal mı, basit bir muayeneyle herhangi bir şikâyeti var mı yok mu, ancak onu belirler; onun dışındaki muayenelerle, bir kişinin ağır bir işte çalışıp çalışamayacağını belirleyemez. Ağır işlerde çalışacak bir kişinin, ağır bir işte çalışabilmesi için, mutlaka heyet raporu alması lazım, detaylı muayene edilmesi lazım, akciğer filmleri çekilmesi lazım, gerekirse ultrason yapılması lazım. Dolayısıyla, bu maddenin kurgusu, bence yanlıştır.

Değerli arkadaşlar, bugün, Sosyal Sigortalar Kurumu, kendi mevcut üyelerini muayene edemiyor; insanlar günlerce kuyruklarda bekliyor. Burada bir nevi mecburiyet getirilmiş ve "Sosyal Sigortalar Kurumu işe ilk giriş muayenesini yapmaktan kaçınamaz" deniliyor. O zaman, onbinlerce kişi müracaat ediyor. Hatırlarsınız, Devlet İstatistik Enstitüsüne 200 geçici işçi alınacaktı, 18 000 kişi müracaat etti; bunların içinden 200 kişi kurayla belirlendi ve bu arkadaşlar işe girdi. Devlet dairelerinde istenildiği zaman ve üstelik de imtihanı kazanan 1 000 kişiyse 5 000 kişi ilan edilir. Bu 5 000 kişinin sağlık muayeneleri istenir; herkes hastaneye gidip rapor almak zorunda. O zaman, SSK, mevcut kendi işçilerini muayene edemezken, insanlar günlerce kuyrukta beklerken, nasıl bakacaksınız siz buna?!

Bugün basında belki görmüşsünüzdür; bir işçinin kolu kopuyor, SSK'ya gidiyor, SSK başka yere havale ediyor, orası bir başka yere havale ediyor, patolojiye havale ediyor, ilgisiz yere havale ediyor ve bu arkadaş en son Çapa Tıp Fakültesine gidiyor; tabiî, kolu çöpe gidiyor. Onun için, ağır işte çalışan kişilerin gerçekten bu şekilde rapor almaları doğru değildir. Bu ilk işe girenler; bir de, mevcut işte çalışıp da hakikaten sıkıntıya girenler yılda bir kere muayene edilir deniliyor. Ben soruyorum size: Hangi işyerinde yılda bir kere muayene yapılıyor?! Devlet dairelerinde çalışan kişiler senede bir kere muayene edilmiyor işyerlerinde, diğer özel sektörde nasıl olacak bu muayene? Şimdi, bizde, aşağı yukarı işyerlerinin yüzde 80'i, 90'ı, 10 kişi, 20 kişi, 30 kişi çalıştırıyor; şimdi, bir de, biz getirdik 30 kişiyle sınırladık, 29 kişi olacak... Ayrıca, işyerlerinde 50 kişi çalıştıranın, bir işyeri hekimi çalıştırması gerekir. Hangi işyerinde işyeri hekimi var; işyerlerinin yüzde 90'ında işyeri hekimi de yoktur. Şimdi, bir kere, bu büyük bir sıkıntıdır. İşyerinde çalışan, yeraltında çalışan, madende çalışan, ağır işte çalışan, demir sanayiinde çalışan kişilerin kesinlikle heyet raporuyla belirlenmesi gerekiyor burada çalıştıkları zaman; yoksa, dispanserdeki bir pratisyenin, veyahut bir hükümet tabibinin vereceği rapor burada geçerli olmaz.

Değerli arkadaşlar, rapor aldığı zaman, deniliyor ki: "İşyeri, bu raporu göstermek zorunda." Ben, soruyorum size; memur, hangi özel sektöre teftişe gittiği zaman, hangisi çıkarıp da bu raporu gösteriyor?! Muayenesi yok ki, raporu göstersin. Dolayısıyla, müfettişlere raporu vermiyorlar, sendikalara raporu vermiyorlar, işyeri temsilcilerine zaten, hiç bu raporu vermiyorlar.

Peki, rahatsızlığı var, bu raporları var, müeyyidesi ne bu maddede? İşyeri, eğer, bu vatandaşa, yetkili memura bu raporları vermezse, müfettişe vermezse, sendikaya vermezse, o zaman, peki, bunun müeyyidesi ne, ne yapılacak bu kişiye?! Yani, hiçbir müeyyidesi yok burada. Yani, eğer, bu raporlar tespitinin yapılabilmesi için verilmiyorsa, o zaman, buna da bir müeyyide getirmek lazım, bir cezaî müeyyide getirmek lazım ki, caydırıcılığı olsun. O zaman, biz bunu ne yapacağız?!

Peki, işimde çalıştı, vatandaş sıkıntıya girdi, rahatsızlık oldu, rapor aldı; bu adamı ne yapacağız? Biz, bu adama tazminatını verip, işten atalım mı; yoksa, bu kişiyi daha hafif bir işte mi çalıştıralım?! Peki, bu maddede bu da yok; geçmiş maddelerle ilgili olarak da herhangi bir bent yok burada. O zaman, bu raporu alan adamı, benim işimde çalışmış, ben kolundan tutacağım, bu vatandaşı dışarı atacağım; ne olacak o zaman? O zaman, burada "hafif işlerde çalıştırılmalıdır" diye bir müeyyide getirilmelidir veyahut işten atıldığı zaman, yüksek oranlı bir cezaî müeyyide getirilmeli ki, bu vatandaş işinden olmasın.

Değerli arkadaşlar, bu madde, doğru bir madde değil. 1475 sayılı Yasada da bu var. Sadece, ek olarak, buraya "Sosyal Sigortalar Kurumu, işe ilk giriş muayenesini yapmaktan kaçınamaz" cümlesi getirilmiştir. Değişen hiçbir şey yok ve üstelik bu maddeyle, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin ve ilgili dispanserlerin yükünü artırmış oluyoruz biz. Bence, bu maddeyi yeniden ele almak lazım, yeniden düzenlemek lazım; işçi lehine de işveren lehine de olur bu. Yani, işyerine biz belli bir kural getireceğiz ki bir caydırıcılık olsun, o işçi de mağdur olmamış olsun.

Ben, bu maddenin bu şekliyle geçmesine karşı olduğumuzu bildirir, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Değerli, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır.

Sayın Kacır, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 86 ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce, Sayın Cevdet Selvi Beyefendi, 83 üncü maddeyle ilgili olarak benim vermiş olduğum önergeyle ilgili ya da yapmış olduğum düzeltmeyle ilgili sitemde bulundular "yeterli bir düzeltme, yeterli bir öneri gelmedi" dediler. Ben de, acaba kendilerinin bir önergesi vardı da ben mi görmedim diye Başkanlık Divanından bilgi aldım; 83 üncü maddeyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin hiçbir önergesi yok. Biz, son anda bir önerge verdik ve düzeltebildiğimiz kadar düzelttik. Konuları bu kadar takip ediyor arkadaşlarımız!..

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Biz, şimdiye kadar 100 tane önerge verdik.

ÜNAL KACIR (Devamla) - 83 üncü maddeyle ilgili hiçbir önergeniz yok. Öyleyse, 83 üncü maddeyle ilgili bizim verdiğimiz önergenin eksikliğinden bahsetmeniz mümkün değil.

Az önce, 85 inci maddede, ağır ve tehlikeli işlerin tadat edilmesinden bahsetmiştik. 86 ncı maddede de, işçilerin, işe girerken ve yılda bir, bedenlerinin,  yaptıkları işe uygun ve elverişli olduğunu gösterir sağlık raporlarının alınması olayı var. Bu, 1475 sayılı İş Yasasında da vardı zaten, burada aynen tekrarlanmış. Sadece, bu konuda SSK görevlendirilmiş oluyor. Tabiî "SSK'nın yükünü artırıyorsunuz" dedi konuşmacı arkadaşımız. Evet, SSK'nın yükü biraz artmış olacak; ama, zatıâliniz "mutlaka kurul raporu gerekir" dediğiniz zaman, herhalde, SSK'nın yükü o zaman bir 10 kat daha artmış olacak. Bunu da takdirinize sunuyorum.

Tabiî, bir hekimin, bir işçinin, çalışacağı işe, bünyesinin elverişli olup olmadığı konusunda karar vermesi için, işin niteliğine göre, nevine göre yapılacak tetkikler varsa, elbette ki, o tetkikleri yapacaktır ve ondan sonra rapor verecektir; ama, buna gerek görmüyorsa da raporunu verecektir. Konuşmacı arkadaşımız "bunun bir müeyyidesi var mı; müeyyidesi yok. Öyleyse, bu, bir şey değildir" dedi. Tabiî, yine, arkadaşlarımızın, tasarıyı bu kadar okuduklarını görüyoruz. Halbuki, tasarının ileriki maddelerini okumuş olsalardı, 105 inci maddede, 107 nci maddede bunların müeyyidelerinin neler olduğunu göreceklerdi. Bu maddeler önümüze geldiğinde, müeyyidelerinin neler olduğunu beraberce göreceğiz, okuyacağız.

Ben, bu konuları arz etmek istedim; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kacır, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, sık sık vaktinizi aldığım için üzgünüm.

İçerisinde bulunduğumuz şartlarda, çok pahalıya mal olan bir çalışma döneminde, uzlaşılması ve anlaşılması mümkün olan olayı, tekrar, çıkıp çıkıp, böylesine, kısır bir döngüye çevirmenin rahatsızlığını hissettiğimi söyleyeyim. Üniversiteyi bitirmiş, gerçekten yetenekli, işsiz insanlar ortada dolaşırken, sağlık sorunu altında ezilen insanlar umut beklerken, bunun yerine, işte, sayın milletvekilimiz, hiç de doğru olmayan bir şekilde, önerge vermediğimizi söylüyor, takip etmediğimizi söylüyor. 90 tane önerge var ve eğer hatırlarsanız, biz çok önerge verdiğimiz için de rahatsız olmuştunuz.

Yani, bunlar, ne size bir şey kazandırıyor ne bize; ama, şu oluyor: Altı aydan beri, toplumun derdine çare olacak, çözüm içeren herhangi bir düzenleme getirmediniz. Bu, bizi memnun etmez; onun için rahatsızız. Hatta, bu konuda bir rekor kırdınız; şans olarak, tek başına iktidar olan bir partinin, altı ayda bu kadar yıpranmasına ve tarihe geçmesine sebep oldunuz! O nedenle, kolay değil; kolay değil!..

Ben sizin yerinizde olsam, denizi ve havuzu olan bir yere gider, açık havada bir kamp yaparım, şu sıkıntıyı atarım. (CHP sıralarından alkışlar) Giderken de, Türkiye yüzde kaç diye kendime sorarım;Türkiye yüzde 99,5 değil, yüzde 100. Biz bu yüzde 100'ün yüzde kaçının oyunu aldık diye sorarak, o kampa giderim.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Siz yüzde kaç aldınız?!

AHMET YENİ (Samsun) - Siirt'te yüzde 85...

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Her laf atıldığında süreme ilave isterim Başkan.

BAŞKAN - Siz devam edin Sayın Selvi; buyurun.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Ben, kötü bir şey söylemiyorum.

Bakınız, muhalefetin de yararı vardır; inatla söyleneni anlamak yerine, tepki göstermek, istifade etmemeyi gerektirir. Bu da ayrı bir israftır. Ben ne söylüyorum; yüzde 34-35 oy aldınız, Türkiye yüzde 100; yüzde 65'i dışarıda. Bir şey yapın diye değil, eleştirmiyorum, demokrasinin kuralları gereği; ama, bunu yüreğinize bir yerleştirin.

Kimden oy aldınız; kendi vicdanınızla düşünün; kırsal kesimden oy aldınız, işsizlerden oy aldınız, memurdan oy aldınız. (AK Parti sıralarından gürültüler) Tabiî... Tabiî... Aldınız efendim aldınız... Niye kızıyorsunuz; aldığınız oyu söylüyorum. Ondan sonra, tam havuza ayağınızı uzatmadan, oy aldığınız insanlara ne yaptınız; bize, değil, vicdanınıza sorunuz. Seçimden önce eleştirdiğiniz hükümetin politikalarının dışında, Allah'a, kula yarar ne yaptınız; vicdanınıza sorunuz. Söz verdiklerinizi neden gerçekleştirmediniz; tam tersine döndünüz; oyunu aldığınız o yoksul insanları neden sattınız; kendinize sorunuz. Bunda fayda var.

Bakın, ben, size bir şey söyleyeyim; altı ay gün gibi geçti, önünüzde 3-3,5 yıl var diye biraz rahatsınız; ama, bunlar öyle acele geçiyor, gün gibi; yaptığınız olumsuzluklar, varsa olumlular, elinizde kalıyor. Ondan sonra halkın içine çıkamıyorsunuz, çıkılmıyor.

Onun için, doğrudur; sizde bir sıkıntı var. Söylediklerinizi stresten unutmuş olabilirsiniz. Hatırlıyor musunuz, asgarî ücretle simit çay hesabını, biz değil, siz yaptınız; ama, unuttunuz. Bunu sorun.

Bakınız, arkadaşlarım, yararlanın "babalar gibi satacağız" diyorsunuz, halkın müşterek mülkünü, devlet malını. Hiç mi hatırlamıyorsunuz? Yeni âdetler çıkardınız, siyasî literatürde aradım, babalar gibi satmak bir devlet adamına nasıl yakışıyor, ne demek istiyor diye; böyle bir şey yok. Çağrışımı aklıma geldi... (AK Parti sıralarından "Madde üzerinde konuş" sesleri) Madde üzerine, bir dahaki maddede geleceğim.

Bakın, babalar gibi satmak ne çağrıştırıyor...

AHMET YENİ (Samsun) - Rahmetli Özal gibi...

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Sizin eleştirdiğiniz hükümetler, işte o kamu teşekküllerini, bankaları, babalar gibi sattı, onun için Türkiye bu hale geldi; pek çoğu hapishanede... (AK Parti sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Türkiye'de, bir devlet adamına, babalar gibi satarım, tuttuğumu babalar gibi satarım diye söylemek yakışmaz.

BAŞKAN - Sayın Selvi... Sayın Selvi...

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Bunları, o stresten kurtulup, turistin bol olduğu, denizin ve havanın güzel olduğu yerde eğer objektif olarak düşünürseniz; bize değil, vicdanınıza, söz verdiğiniz insanlara karşı, eleştirdiğiniz hükümetlerin politikaları dışında ne yapıp ne yapmadığınızı bir hesaplarsanız, bundan Türkiye yararlanır ve biz de memnun oluruz.

Kalan kısmı bir daha ki maddede...

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Selvi, ben size 1 dakika eksüre verecektim; ama, siz çok heyecanlı konuştuğunuz için o fırsatı bana vermediniz.

Teşekkür ederim.

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan; bir dahaki sefere.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 86 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

86 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

87 nci maddeyi okutuyorum:

On sekiz yaşından küçük işçiler için rapor

MADDE 87. - 14 yaşından 18 yaşına kadar (18 dahil) çocuk ve genç işçilerin işe alınmalarından önce işyeri hekimi, işçi sağlığı dispanserleri, bunların bulunmadığı yerlerde sırası ile en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu, sağlık ocağı, hükümet veya belediye hekimlerine muayene ettirilerek işin niteliğine ve şartlarına göre vücut yapılarının dayanıklı olduğunun raporla belirtilmesi ve bunların 18 yaşını dolduruncaya kadar yılda bir defa aynı şekilde doktor muayenesinden geçirilerek bu işte çalışmaya devamlarına bir sakınca olup olmadığının kontrol ettirilmesi ve bütün bu raporların işyerinde saklanarak yetkili memurların isteği üzerine kendilerine gösterilmesi zorunludur. Sosyal Sigortalar Kurumu işe ilk giriş muayenesini yapmaktan kaçınamaz.

Birinci fıkrada yazılı hekimlerce verilen rapora itiraz halinde, işçi en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesi sağlık kurulunca muayeneye tabi tutulur, verilen rapor kesindir.

Bu raporlar damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.

 BAŞKAN - 87 nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu.

Sayın Kurtulmuşoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 87 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan evvel Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye'de her 5 çocuktan 1'i çalışıyor. 6 ile 14 yaş grubunda çalışan çocuk sayısı 1 000 700, 15 ile 19 yaş grubunda ise 2 000 400. Sağlığa zararlı işlerde çalışan çocukların oranı yüzde 60, çocukların yüzde 50'den fazlası stresli ortamlarda çalışıyor, yüzde 60'tan fazlası eve yorgun geliyor ve yüzde 80'den fazlası da boş geziyor. Çalışan çocukların yüzde 57'si güvensiz ve sağlıksız koşullarda çalışmaktadır.

Çocuklar, değişen işgücü talebi açısından kullanıma en uygun emek kategorisinde yer alıyorlar. Piyasa durgunlaştığında, işten uzaklaştırılmaları kolay, yetişkinlere göre daha düşük ücretle çalışabiliyorlar. Çalışan çocuklar, sendikal örgütlülük sürecine dahil olmadıkları için işçi olmaktan doğan hakları olmadığı gibi, çocuk olmaktan doğan çocukluğunu yaşama hakkı, eğitim hakkı, oyun hakkı, sağlık hakkı gibi etik ve insanlık hakları da gözardı ediliyor. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Birleşmiş Milletler, 1989.

Sevgili arkadaşlarım, 18 ile 14 yaş arasındaki çocuklar, işe girerken, tek tabipten, hastaneden, SSK kurumlarından rapor alırlar deniyor. 30  senedir devletin büyük bir hastanesinde çalışıyorum. Bunların hepsi, işe girerken, büyük hastanelerden, devlet hastanelerinden rapor alırlar; ama, tek tabipten alınan raporların hiçbiri, ne çocuğun gelişme çağını ne zekâsını ne de gelişme durumunu gösterir. Sadece tek tabip-arkadaşlarım ben de çalıştım- "aç ağzını, yum gözünü, geç bakalım" şeklinde muayene edip rapor verir; bunlar, tam teşekküllü bir hastaneden rapor almadan işe başlarlar.

Bunları niye söylüyorum: Tabiî ki, her çalışan insanın, insan gibi, çalıştığı yerde, senede veya altı ayda bir defa muayene olması çok güzel  şey; ama, nerede muayene olacak; işyeri hekimliğinde -var ise o da- pratisyen bir hekim arkadaşım muayene edecek. Onun itirazı, işte, falan yere gittiğinde, SSK'ya gidecek, SSK'nın verdiği rapor kati olacak. Biraz önce arkadaşım söyledi, SSK kendi hastalarına bakabiliyor mu da acaba bu itirazlara bakacak?!

Sevgili arkadaşlarım, çocukların topluma daha yararlı olabilmesi için, onların okumalarının önündeki engelleri ortadan kaldırmalıyız; okuma haklarını kullanabilmeleri için önlerini açmalıyız. Bu, aynı zamanda, sosyal devletin gereğidir. Hem "15 yaşının altındakiler çalışamaz" diyeceksiniz hem de çalıştırıldıkları işyerlerinde hangi kurallarla korunmasını belletmeye çalışacaksınız! Böyle tutarsızlık biraz şık değil gibi geliyor bana.

Çocukların küçük yaşta çalışmaya zorlanması, onların psikolojik olarak sağlıklarının bozulmasına ve kötü alışkanlıklar kazanmalarına neden olmaktadır.

Sokak çocukları isteyerek mi sokakta yaşıyorlar; ev yok, sosyal korunma yok, böyle olunca da, bu çocuklar, yaşamak için sokakta kalmak zorundalar. Tiner kullanan çocukların hali içler acısı. Bu çocuğa, neden kullanıyorsun, bırak, kullanma demek çok kolay. Biliyor musunuz, içinde yaşadığı sosyal çevre onu mecbur kılıyor, bir yere ait olması gerekiyor; devlet olmayınca, devletin yerine, ait olmasını istediği birileri alıyor; ondan sonra dilenme, hırsızlık, yaralama, kapkaç, hepsi peşinden geliyor.

Sevgili arkadaşlarım, hepiniz okudunuz: "Harpten kurtuldu, tinerci çocuktan kurtulamadı." Hangisini anlatayım; bunu anlatırken vaktim geçiyor.

Sayın milletvekilleri, hepiniz okuduğu için söylüyorum; zihinlerinizdedir, bugünlerde iki subay öldürüldü. Bu kim; sokaktaki çocuklar; tiner kullanan, hap alan çocuklar. Nerede oluyor bunlar daha ziyade; gayri sıhhî müesseselerde çalışan çocuklar bunların çoğu.

"16 yaşını doldurmamış genç işçiler ve çocukların, kadınların ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamayacağı" ifadesindeki yaş sınırını, bence, 20olarak değiştirmek lazım. "Bu işlerde çalışacakların, fizyolojik, anatomik ve ortopedik yönden işe uygun olup olmadıkları konusunda tabipler odasının da görüşü alınmalıdır" şeklinde değiştirilmelidir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, buradan hareketle, hazırlanan bu İş Kanunu Tasarısının bazı maddelerine de kısaca değinmek istiyorum.

Siz, bir işçinin, işinden çıkarılıp da evine giderkenki halini hiç düşündünüz mü? Çocuğuna, ailesine "beni işten çıkardılar" derken, o işçinin ve ailesinin yerine kendinizi koyunuz bakalım, o anki durumu yaşayınız. Eğer, bu duyguları yaşarsanız, bugün, bu işçilerin hakkını kimseye yedirmezsiniz. Tıpta bunun adına enpati denir. Kendinize layık görmediğiniz bir hareketi başkasına da göremezsiniz. İşe bu cepheden bakarsanız çok şeyi halledersiniz. Yoksa, çoğunluğumuz var diye benim her dediğim doğru derseniz çok yanlış yaparsınız. İktidarların güven verebilmesi için iktidara geldiğinde, muhalefetteyken söylediklerinin arkasında durması gerekmektedir. Yoksa, bugün olduğu gibi, muhalefette ayrı, iktidarda ayrı söylem ve eylem ayrılığı olursa, o iktidarda güven bunalımı olur. Bu tür bunalımlar, ne ülkeye ne de size yarar getirir. Onun için, çok dikkatli ve özenli olmamız lazımdır diye düşünüyorum.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ülkenin yararına olan her çalışmanızda yanınızda olacağız; ama, her yanlışınızda da sizleri uyaracağız. Gerçi dinlemiyorsunuz ya... Doğrularınıza doğru, yanlışlarınıza da yanlış demeye devam edeceğiz. Gerçi, bugüne kadar hiç de doğru bir şey yaptığınız da söylenemez ya...

Ödünç işçi, denk işçi, emsal işçi; bunlar, çok şık terimler değil sevgili arkadaşlarım. Bunlar, işverenin sendikalaşmayı önlemesine yarar; bir de işçinin kıdem tazminatına yönelik eylemlerdir diye düşünüyorum.

Biz, bunları söylerken, işverenlerimizi de düşünmek mecburiyeti elbette var. Elbette ki, işverenlerimize bazı kolaylıklar tanımak mecburiyetindeyiz; ama, bu mecburiyet, işçinin alınterinin karşılığını işverene vermek değil; zaten, bunu işveren de istemez. İşverene vergide kolaylık, enerjide kolaylık, yer temininde kolaylık, SSK primlerinde indirimde kolaylık sağlanmalıdır.

Yurtdışında 1 200 fabrikamız var; bunlar Bulgaristan'da, Romanya'da, İngiltere'de. Bu işverenlerimize kolaylık getirmeniz lazım ki, yurtdışına gitmesin, ülkelerinde yatırım yapsınlar. Bu yatırımlar yurtiçinde kaldığı takdirde, bugün işsiz olan insanlarımız da kolaylıkla iş bulabileceklerdir.

Sayın milletvekilleri, hazırlanan kanun tasarısıyla, işverenin sürekli olarak hayata geçirmeye çalıştığı esnek üretimin, çalışmanın yasalaşması sağlanmaktadır.

Genel anlamda, iş kanunlarında, güçlüye karşı güçsüzün korunması, emeğin anadeğer alınması ve yasaların, çalışanlar lehine olanak sağlayacak biçimde düzenlenmesine dair temel ilkenin gözardı edilmemesi gerekmektedir. Ancak, hazırlanan İş Kanunu Tasarısında, çalışanlar değil, işverenler gözetilmiştir. Bu çerçevede, 1971 yılından beri yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUZAFFER R.KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, ek 1 dakikalık sürenizi veriyorum.

Buyurun.

MUZAFFER R.KURTULMUŞOĞLU ( Devamla)- Teşekkür ederim.

... İş Kanunu Tasarısından içerik olarak daha ileride olduğu açıkça görülmektedir. Bu bakış karşısında, İş Kanunu Tasarısının genel eksiklerini ve sorunlarını beş ana başlıkta toplamak mümkündür. Çalışanların kıdem tazminatı budanarak yok edilmektedir. Tasarıda kıdem tazminatı fonu oluşturulması ve tazminatların bu fondan karşılanması yer almaktadır. Kıdem tazminatından yararlanabilmenin koşulları ise, emeklilik, malullük veya kesintisiz 15 yıl çalışmış olma şartına bağlanmaktadır. Çalışanlar fon seçeneğini kabul etmedikleri takdirde, 30 günlük olan kıdem tazminatları 15 güne indirilerek yarıya düşürülmektedir.

Kanun tasarısında "ödünç işçi" tanımlaması getirilmekte, işveren, çalıştırdığı işçiyi başka bir işverene ödünç verebilmektedir. Tasarının yasalaşması halinde, işveren, işlerinin yoğun olduğu dönemlerde, yeni işçi almak yerine, işleri durgun olan başka bir işverenin  işçilerini geçici olarak çalıştırabilecektir.

Sevgili arkadaşlarım, bu, bitecek gibi değil...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, son cümlenizi alayım efendim..

MUZAFFER R.KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Sizlere şunu söylüyorum. Geliniz, birlikte olalım; bu yasanın eksiklerini tamamlayalım. Bu yasa tasarısını siz yapmadınız, sizin de elinize geldi; bunu, ben, komisyonda da gördüm. Pişmanlık para etmez demeyin; gelin, yanlış neredeyse oradan dönelim, bu yasayı hep birlikte çıkaralım. Türk Halkının, gerek işçisinin gerek işverenin lehine nasılsa, ülkemizin lehine nasıl olabilecekse onu yapalım diyorum.

Beni dinlediğiniz için sabrınıza teşekkür ediyorum.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kurtulmuşoğlu.

Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Yasası Tasarısının 87 nci maddesi üzerinde kişisel söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu madde, işçi çocukların, bedensel dayanıklılığı için, bir hekimden rapor almasını düzenliyor. Aslında, biz, ülke olarak, Çocuk Hakları Sözleşmesine imza attık; orada "18 yaşına kadar her insan çocuktur" deniliyor. Oysa, bu maddede, 14 yaş ile 18 yaş arasındaki çocuk işçilerin, doktordan rapor alarak, bedenlerinin dayanıp dayanmayacağı söz konusu.

Değerli arkadaşlar, her şeyden önce, bu maddede, çocukların yanına bir de "genç" kavramı eklenmiş. 1475 sayılı İş Yasasında daha dürüst davranılmış "çocuk" denilmiş; ama, bu tasarıyı hazırlayanlarca, bir bakıma, buraya bir "genç" kavramını da koyarsak, belki, çocukları çalıştırmaktaki suçumuzu hafifletiriz diye bir "genç" kavramı eklenmiş; bir yanlışlık var.

Genç, 18 yaşından sonrakilerdir, uluslararası kavramda ve ILO'nun kabul ettiği ölçütlerde. Burada, bir kurnazlık yapılmış, "çocuk" kelimesinin yanına "genç" kelimesi de sokulmuş; ama, genç yok, çocuk var. Dolayısıyla, bu tasarının bugün görüştüğümüz bu maddesinde, eski düzenlemeye göre geri bir düzenleme var. "Genç" kavramının buradan çıkarılması gerekiyor; burada, çok açıkça çocuk çalıştırılmaktadır.

Yine, eski yasaya göre, çocuk, altı ay sonra tekrar kontrole gittiği halde, her ne hikmetse, bu düzenlemede o da kaldırılmış; yani, çocuk, bir yıl sonra yeniden rapor almaya gidiyor. Bakın, eski düzenlemede, acaba çalıştığı iş, bedenine uygun mu, onun gelişmesini engelliyor mu diye, altı ay sonra bir denetleme varken, bu düzenlemede bu da kaldırılmış. Bunun da bir geri adım olduğunu düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, söz konusu olan 14, 15, 16, 17, 18 yaşındaki çocuklardır. Şimdi, ben, size soruyorum; içinizde çoluk çocuk sahibi olanlar var; hanginiz 14 yaşındaki bir çocuğu sanayide, lokantada, fabrikada ya da bir başka yerde çalıştırırsınız; okulda olmasını yeğlemez misiniz?! Bu yaşlar, çocuğun okul yaşlarıdır.

Değerli arkadaşlar, okullaşma oranı, Türkiye'de, zaten, gelişmiş ülkelere göre son derece düşüktür. Bakın, ilköğretimi bitiren çocukların yüzde 45'i okul dışındadır, sokaktadır, iştedir. Sekiz Yıllık Kesintisiz İlköğretim Yasasının bir yararı da, çocukları, çalışma yaşamından alıp okula sokmak olmuştur. Eskiden, 12 yaşına kadar olan çocuklar yüzde 8,2 oranında çalışırken, Sekiz Yıllık Kesintisiz İlköğretim Yasası çıktıktan sonra, bu oran yarıya düşmüştür.

1999 yılında, biz, 16 ncı Millî Eğitim Şûrasını yaptık; orada, oniki yıllık zorunlu eğitimi kabul ettik. Bunu uygulamak iktidarların görevidir. Millî Eğitim Şûrası, Türk çocuklarının, oniki yıl zorunlu eğitimden geçmesini öngörüyor; zaman zaman, bunu, hepimiz söylüyoruz. Peki, 2003 yılında yaptığımız bu düzenlemede 14 yaşını çalışma alt sınırı olarak alırsak, yarın, şûra kararı uygulanıp, oniki yıllık zorunlu eğitim geldiğinde, bu çocukları okutulmayıp çalıştırılacak mı? Daha çok meslekî teknik okul açılması gerekir. Değerli arkadaşlar, biz, çocukları, çalışmadan, sokaktan alıp, okula yönlendirmeliyiz; çağdaş olan da, doğru olan da budur.

Şimdi, elimde bir genelge var, Millî Eğitim Bakanlığı dün yayımlamış. Bu genelgede deniliyor ki, 10 000 yoksul çocuğu, kendisinden 7 000 000 lira harç parası da alarak sınava sokacağım ve özel okullara göndereceğim, özel okullarda onlara fırsat vereceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hocam, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bugün, gazetelerimizin birinde manşet... Değerli arkadaşlar, bakın, devletin pansiyonlu liselerinde yaklaşık 155 000'in üzerinde yatak var; bunun 39 000'i boş. Şimdi, bu sınavla, güya, yoksul çocukları sekizinci sınıftan alacaklar; "özel okulların boş kontenjanına göndereceğiz" diyor Sayın Bakan. Devletin liselerindeki pansiyonların yatakları boş; peki,  10 000 çocuk için özel okula vereceğimiz parayla,  bu çocukları çalışma yaşamından alsak, 39 000 kişiyi orada eğitsek, Türkiye için, yoksullar için daha büyük bir hizmet etmiş olmaz mıyız? Burada, bir çarpıklık var.

HAMİT TAŞÇI (Ordu) - Onları da alacağız...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Onları da alacaksınız; peki, alın o zaman.

Değerli arkadaşlar, bir uluslararası sözleşmeye imza attığınız zaman, içhukuku bağlar; eğer...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, vaktiniz doldu; teşekkür ediyorum.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gece yarısına yaklaştığımız bu saatte hep karşınıza çıkıp, biraz da rahatsız ettiğim için üzülüyorum; ama görevimiz bu; bunu düzeltmek mümkündür. Bu, muhalefetin arzu ettiği, istediği bir çalışma yöntemi değildir; ama zorunlu olarak, bu görevimizi, bu saatte, bu güçlük içinde yapmaya zorluyorsunuz ve bizi değişik düşüncelere, hatta kuşkulara da sevk ediyorsunuz.

1475 sayılı İş Yasası aylardır, yıllardır taraflar arasında tartışılıyor, komisyonda görüşülüyor, Bakanımızın ve Bakanlığımızın gayretiyle de elinizde. Şu son günlerde, bu yasanın üç gün sonra çıkması, bir hafta sonra çıkması Türkiye için zarar değil, yarar getirecek olmasına rağmen, şu kadar saattir, ısrarla üstüne düşüp, bir an önce çıksın diye, bu konuda iddialı olmanız bizi şaşırtıyor. Bu yasa gecikirse Türkiye'de zarar olur, Türkiye ekonomisi zarar görür, Türkiye'de bir yanlışlık olur, Türkiye'de bir hata olur diyebilecek, haklı gerekçesi olan bir tek milletvekili arkadaşımız olmamasına rağmen, ısrarla, dışarı kaçsanız bile, arkadaşlarım içeri gelmeniz için İçtüzüğün gerekli maddesini kullanıyor, koşup geliyorsunuz. Bunu anlamakta biz güçlük çekiyoruz ve arkasından kuşku duyuyoruz; söz mü verdiniz yoksa belirli yerlere, şu tarihte çıkaracağız diye, onlara bu tavizi mi verdiniz de, onu yerine getiriyorsunuz diye kuşkulanma hakkını kendimizde gördüğümüz zaman, lütfen hiç rahatsız olmayın. Yoksa, bu Meclisten binlerce, yüzlerce yasa çıkmıştır, her türlü tartışmayla yasalar çıkmıştır; böylesine gereksiz bir zaman harcanmamış, insanlar güç durumda bırakılmamıştır; ama ben size şunu söyleyeyim, bu, Türkiye'de sık sık görülen bir olaydır. O, söz verdiğiniz veya taviz verdiğiniz çevrelere bir daha dönüp bakınız. Onlar, pek çok iktidarı yanılttılar. Biz, on yıl ötesini görürüz dedikleri halde, üç ay sonra, krize girildi. O, belirli çevrelerin, kendi çıkarları doğrultusunda iktidarları yönlendirmesinin sonucunda, Türkiye bu noktaya geldi, onlara uyan ve itibar edenler, bu koltuklarda oturamadı.

Onun için, bu kadar ısrara, bu kadar iddiaya ve bu yanlışı ısrarla yapmaya neden bulmakta güçlük çekiyoruz. Yalnız kalırsınız, geçmiştekiler de yalnız kaldı. Eğer mümkünse, hükümet olarak, özellikle tek başına iktidar olarak, ülkeyi siz yönetmeye talip olun ve bunu uygulamaya koyun.

Öylesine ilginç gelişmeler ve mektuplar geliyor ki, dürüst, ülkesini, yurdunu seven işverenler bile şu yasa tasarısından rahatsız; çünkü, bu, yenilik, çağdaşlık falan değil.

1720 yıllarında, bunun benzeri olaylar geçmiştir; İngiltere'nin Manchester Bölgesinde, Almanya'nın Ruhr Havzasında, Fransa'nın Reunion Bölgesinde, aynı, buna benzeyen bir çalışma sistemi ve düzeni vardı, çalışma saatleri 16 saate kadar çıkmıştı; karın tokluğuna, işçiler çalıştırılır, insan yerine konmaz, üretim aracının bir parçası sayılırdı; ancak, rahatsızlık çoğaldı, bazı bilim adamları, filozoflar, din adamları, hatta iyiniyetli işverenler, oturup, bunun sonu yok, bu insanların da hakları var dedi. Orada, bazı işverenler hak verirken, bazı işverenler de, kalktı, gayet doğal, özgürlük var, liberal bir anlayış var, biz hiçbir işçiyi zorla çalıştırmıyoruz, kendileri gelip rica ediyorlar, gitsinler fabrika kursunlar dedi aç insanlara. İşte bu düzenleme, tarihe dönüp baktığınızda, aynı onun gibi; işverene her türlü olanak verilirken, hukuk devletlerinde, özellikle sosyal devlet niteliklerini benimsemiş bir ülkede, böyle bir yasa çıkarmak, son derece sakıncalıdır; bunlar, 19 uncu Asırda kalmıştır. Bunlar, ne yenilik ne de övünülecek olaylardır. Bunlar, sadece işçi-işveren ilişkisiyle izah edilemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, size 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun efendim.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

Bunlar, sadece işçi-işveren ilişkisiyle de izah edilecek kadar basit olaylar değildir. Bunlar, ülkenin üretime dönmesi, kalitenin yükselmesi için zorunlu düzenlemelerdir. İşvereniyle, işçisiyle, bilimiyle, teknolojisiyle üretimi teşvik edecek bir yasa, bir yasal düzenleme yapmak zorundadır Türkiye; kaygımız budur. Yoksa, nasıl olsa işsizlik çok, nasıl olsa üniversite mezunları asgarî ücretle çalışmak için sırada bekliyor diye istismar etmek, ne bize hatta ne de size yakışmaz. Hukuk devletlerinde, sosyal devletlerde, çağdaş devletlerde çaresiz kalmış insanları istismar etmek uygun değildir. Kısa sürede çok büyük rahatsızlıklar getirebilir. Bu ülke hepimizin; buna yeniden bakın. Gidin dinlenin ve uzlaşma imkânı arayanlarla, taraflarla uzlaşarak gelin. İşverenler de uzlaşmadan yana.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 87 nci maddesinin birinci fıkrasındaki "yılda bir" ibaresinin "altı ayda bir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Alim Tunç

Şerif Birinç

 

Ordu

Uşak

Bursa

 

Ünal Kacır

İrfan Riza Yazıcıoğlu

Turhan Çömez

 

İstanbul

Diyarbakır

Balıkesir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -  Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, gerekçeyi mi okutayım?

EYÜP FATSA (Ordu) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Çocuk işçilerimizin sağlık durumlarının daha sık kontrolünün sağlanması amaçlanmıştır. Zira, 1475 sayılı İş Kanununda da bu ibare vardır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Maddenin oylanmasında karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.14

 


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 23.26

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mehmet  DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİçooğullarI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu  (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, herkes yerini bir alsın; nedir bu acele?!

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 88 inci maddesini okutuyorum:

Gebe veya çocuk emziren kadınlar için yönetmelik

MADDE 88. - Gebe veya çocuk emziren kadınların hangi dönemlerde ne gibi işlerde çalıştırılmalarının yasak olduğu ve bunların çalışmalarında sakınca olmayan işlerde hangi şartlar ve usullere uyacakları, ne suretle emzirme odaları veya çocuk bakım yurdu (kreş) kurulması gerektiği Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 88 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, sizleri saygıyla selamlarım.

88 inci madde, önemli bir madde; kadınlar açısından önemi daha da artan bir madde; çünkü, bu maddede kadınların çalışma koşulları, özellikle hamilelik dönemindeki çalışma koşulları ile emzirme koşulları konusunda birtakım düzenlemelerle ilgili belirlemeler yapılıyor. Kuşkusuz, bu çok önemli maddenin görüşmesinin ve bu tasarının diğer maddelerinin görüşmelerinin, demokrasinin ne olup ne olmadığı konusunda ortak noktalara vardığımız bir ortamda yapılmasını arzu ederdim; çünkü, demokrasi konusunda bu ortak noktalara varamazsak, vardığımız ortak noktaların sayısını artıramazsak, bu çatı altında, demokrasiyi, olması gerektiği gibi gerçekleştirmekte zorlanırız; ama, bugün yapılan kimi konuşmalar, bu ortak noktaların sayılarının giderek artmak yerine, azalmakta olduğunu ortaya koydu.

Değerli arkadaşlarım, bizler, muhalefet milletvekilleri olarak, sabahleyin Meclise gelmek üzere evimizden çıktığımız zaman, öğleden sonraki oturumda neyi görüşeceğimizi bilmek imkânından mahrumuz; bizi, bu hale getirdiniz. Sizlerin, iktidar partisi grubunun oylarıyla, bu Yüce Çatının altında günlük gündemler yapılıyor. Siz, buna "demokrasi" diyorsunuz; biz ise, muhalefet imkânlarımızın kısıtlanması olarak bakıyoruz bu olaya, tıpkı tüm çağdaş demokrasilerde bakıldığı gibi. Çünkü, muhalefetin ne görüşeceğini bilerek hazırlanması gerekir. Sizler, bizden bu imkânı almaya kalkışıyorsunuz, yaptığınız bu uygulamalarla muhalefeti engelliyorsunuz. Bu, çağdaş hiçbir parlamenter demokraside görülmemiş bir olay. Engellemeyi muhalefet yapar. İktidarın, muhalefeti engellemesi, engelleme yapması, hiçbir çağdaş demokraside eşi benzeri görülmeyen bir durumdur; ama, bizler, sizin iktidar grubu olmanızla birlikte, bu olayı yaşar hale geldik. İktidar, muhalefeti engelliyor. Bizden katkı bekliyorsunuz. Anayasaya, hukuka aykırı olanları, siyasî bakımdan, toplumun gerçekleri bakımdan uygun olmayan düzenlemeleri burada dile getiriyoruz. Acaba bunların kaç tanesini kabul ettiniz, size sormak lazım. Önerge veriyoruz; önerge verdiğimiz zaman bunun adı "engelleme" oluyor. Önerge vermiyoruz; muhalefet ilgisiz diye bizi suçluyorsunuz.

Değerli arkadaşlarımız, unuttuğunuz bir şey var; bu, bir tasarı, hükümetin hazırladığı bir düzenleme. Bizler de, burada, özellikle muhalefet olarak, bu düzenlemeyi eleştirmek üzere bulunuyoruz, yazmak üzere değil; biz yazmadık bunu. Siz bir şey getirdiniz, biz de burada düzeltmeye çalışıyoruz; ama, konuşmalardan öyle anlaşılıyor ki, tasarı metnini de biz hazırlayalım diye bekliyorsunuz. Bundan kaçınmayız; isterseniz, fikrimizi sorarsanız, bunu da üstleniriz, yerlerimizi de bu bağlamda değiştirmiş oluruz; ama, her şey yerli yerinde olsun, iktidar iktidarlığını, muhalefet de muhalefetliğini yaşayabilsin istiyoruz.

Değerli arkadaşlarımız, burada, defaatle bazı hususların yanlış olduğunu söyledik, kulak asmadınız; ikinci kere görüşmek zorunda kaldık. "Bu çalışmalar masraflı" diyorsunuz, masrafı ikiye katladık. İkinci kere görüşürken de uyarıları dikkate almadınız; şimdi, yasalar, burada yapılan düzenlemeler, Anayasa Mahkemesinin önüne tarafımızdan götürülmeye başlandı, birer ikişer iptal kararları, yürürlüğü durdurma kararları da bu iptal davalarını izlemeye başladı. Bunlardan bir pay çıkarmak lazım.

Bizler, burada, laf olsun diye muhalefet yapmıyoruz, laf olsun diye birtakım yanlışlara dikkatinizi çekmiyoruz; yanlışları görüyoruz; çünkü, deneyimli bir partiyiz. Parlamentoda çok uzun yıllar görev yaptık. Biz, öyle, iki yıllık, sekiz aylık, üç yıllık bir parti değiliz; Türkiye'nin en köklü, en eski partisiyiz. Deneyim çok şey kazandırır siyasî partilere, siyasal yaşamda. Bu deneyimden sizleri yararlandırmak istiyoruz; çünkü, Türkiye'nin sorunlarının hızla çözülmesine gönül vermiş olan bir partiyiz; ama, biz, ısrarla deneyimlerimizden sizi yararlandırmaya çalıştıkça, siz, ısrarla yararlanmaktan kaçınıyorsunuz. Bunları yapmayalım, demokrasinin ne olduğu konusunda ortak değerlerde buluşalım ve hızla mesafe alalım.

Değerli arkadaşlarımız, burada, 88 inci maddede bir düzenleme yapılmış; ama, gönül arzu ederdi ki, özellikle emzirme odaları ve kreşler konusunda birtakım esasları belirleme işi yönetmeliğe bırakılmasın, burada da bazı esaslar belirlensin. Bunu niçin söylüyorum; emzirme odalarının ve kreşlerin açılması ve çalışmasıyla ilgili konularda düzenleme yapan bir tüzük var. Bu tüzük, kadın işçi sayısını esas alıyor ve 100-150 kadın işçi çalıştıran yerlerde emzirme odası, 150'den fazla kadın işçi çalıştıran yerlerde de kreş açılmasını öngörüyor ve maalesef, kadın işçi sayısı hep bu sayının altında tutulduğu için, bu tüzük, pek çok işyerinde, amacına uygun kreşler, emzirme odaları açılmasını gerçekleştiremiyor.

Bizler, kadınlar olarak, bu durumdan fevkalade şikâyetçiyiz. Bu, bir toplumsal konu. Kreş, emzirme odası, yalnız kadına hizmet eden çözümler değil. Kreş ve emzirme odası, çocuklarımıza hizmet eden çözümler, gelecek nesillerin daha sağlıklı olabilmesi için hizmet sunan yerler. O nedenle, kadınların yanı sıra erkekleri de yakından ilgilendiren, toplumun bütününü yakından ilgilendiren bir konu bu.

Kreşlerimizin sayısının artması gerekiyor. Bir kadın düşünün, doğum yapmış, kendisine tanınmış olan sekiz haftalık süreyi tamamlamış ve ücretsiz izin almak da istemiyor. Bu kadın çalışma yaşamına devam edecekse, bu çocuğa nasıl baksın, kime bıraksın?! Zaten ne kadar para alıyor ki, bir de bakım için evde ona yardım yapacak birisini istihdam etsin! Bu gerçekleri göz önünde bulundurun. Hepinizin çalışan eşleri olmuştur, çalışan kadın yakınlarınız, tanıdıklarınız, komşularınız, kızlarınız, kardeşleriniz olmuştur; onların sorunlarını, elinizi vicdanınıza koyarak şu kısacık süre içerisinde anımsayın ve bu tüzükte yapılan düzenlemenin, özellikle kadınlar için, aileler için ne kadar rahatsız edici olduğunu lütfen görün.

Bizler, bu konuda rahatlatıcı bir önerge hazırladık ve kreş ve emzirme odası açma yükümlülüğünün kadın sayısına göre değil, işyerindeki işçi sayısına göre   -kadın-erkek farkı gözetmeksizin- belirlenmesini öngördük.

Buna, değerli katkılarınızı esirgemeyeceğinize inanmak istiyorum, umut etmek istiyorum. Bu katkıları, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak beklediğimizi ifade ederek; sizleri, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

İkinci sırada söz isteyen, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan,  değerli milletvekilleri;  İş Kanunu Tasarısının 88 inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kadınların toplumsal statüsünün yükseltilmesinde en önemli iki unsur, kadının eğitimi ve iş yaşamında aktif olarak yer almasıdır. Eğitimli, çalışan ve üreten kadın, hem bireysel olarak kendini geliştirmekte hem de toplumun gelişimine katkıda  bulunmaktadır. Bu durum, kadınların sağlığını olumlu yönde etkilerken, aynı zamanda, çocukların sağlığına ve sonuçta, toplum sağlığına da yansımaktadır. Örneğin, kadının sadece temel eğitim alması, hiç eğitim almamasına göre bebeğinin yaşam şansını yüzde 50 artırmaktadır.

Eğitim, kadına aile içinde daha fazla söz hakkı vermektedir. Daha iyi bir eğitim, aynı zamanda kötü geleneksel uygulamaları da ortadan kaldırmaktadır. Eğitim almış kadın, doğurganlığı üzerine daha fazla söz sahibi olmakta ve aile planlaması yöntemi kullanma oranı da artmaktadır. Sonuçta, gebelik, doğum ve loğusalığa bağlı anne ölümleri de azalmaktadır.

Dünyadaki kadınlar sağlık, evlilik ve çocuk sahibi olma, eğitim, iş durumu ve sosyal eşitlik gibi özellikler dikkate alınarak sıralandığında, futbolda dünya 3 üncüsü olan Türkiye, 99 ülke arasında, ancak, 62 nci olabilmiştir. Bu kriterler açısından en kötü durumda olan özellikler, iş durumu, yani çalışan kadın sayısı, iş sahibi veya meslek sahibi kadın sayısı ve eğitim durumu olmuştur.

Gelişmiş ülkelerde kadınlar, iş yaşamında sürekli desteklenir ve en üst düzeyde sosyal haklardan yararlanırken, Türkiye'nin de içinde olduğu çoğu gelişmekte olan ülkede, kadınlar, daha az istihdam edilmekte ve daha düşük ücretle çalıştırılabilmektedir.

Gebelik, doğum ve loğusalık süreçleri, süt izni, kreşler, emzirme odaları vesaire, işveren tarafından, hep ek bir maliyet olarak görülmekte ve bu yaklaşım, kadınların istihdamını zorlaştırmaktadır. Kadın emeği vasıfsız ve ucuz işgücü olarak görülmekte, daha fazla sosyal haklar vermek bir yana, mevcut kazanımlardan eritilmeye çalışılmaktadır.

Aynı durum, çalışan çocuklar için de geçerlidir. Örneğin, tarım sektöründe neden kadın ve çocukların daha fazla çalışmakta olduğu sorusu, burada cevap bulmaktadır. Ucuz işgücü, sigortasız işçilik ve esnek çalışma süreleri, bu sektörün en tipik özelliğidir.

Günümüzde olduğu gibi, sosyoekonomik koşulların bozulması, işsizlik ve yüksek enflasyonda, toplumun tüm kesimlerinden daha fazla kadınlar etkilenmektedir. Hem kısıtlı gelirle evinin ekonomisini ayakta tutmaya çalışan anne olarak etkilenmekte hem de çalışan olarak işten ilk atılan veya geliri azalan, yine, kadınlar olmaktadır. Bu durum, hem aile varlığını ve bütünlüğünü tehdit ederken hem de toplumsal düzeni bozmaktadır.

Değerli milletvekilleri, çalışan kadınlar, iş ortamından gelen zorluklara ilave olarak, annelik misyonuyla da, ailesinden gelen beklentilerle karşı karşıyadır. Kadın, hem çalışan hem anne hem eş olmak durumundadır. Türkiye'de yaşamak zordur; ama, kadın olarak yaşamak daha da zordur. Geçtiğimiz pazar günü Anneler Günüydü; bu vesileyle, tüm annelerimizin ellerinden saygı ve sevgiyle öpüyorum. Bizleri dünyaya getiren bu en değerli varlıklarımız en büyük sevgiye layıktır. Anneler Gününün bu duygusal yönüyle birlikte, özellikle çalışan annelerin ve tüm kadın sorunlarının gündeme gelmesini, gerçeklerin tartışılmasını ve bu çatı altında, bize yakışan, çağdaş çözüm önerilerinin getirilmesini ümit ediyorum.

Tüm kadınlara ekonomik özgürlüğün gelmesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Şahsı adına, üçüncü sırada söz isteyen, Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan 73 ve 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 88 inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 88 inci maddesi, 1.9.1971 tarihinde meriyete giren 1475 sayılı Kanunun 81 inci maddesiyle motamo örtüşmektedir. Sadece, 1475 sayılı Kanunun 81 inci maddesinde yer alan "tüzük" kelimesi, burada "yönetmelik" olarak yer almıştır.

1475 sayılı Yasa 112 asıl maddeden ibaret olup, görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısı ise 121 asıl ve 6 geçici maddeden müteşekkildir. Her iki yasayı karşılıklı tetkik ettiğimizde, sosyal tarafların mutabık bulunmadıkları madde adedi 5'i geçmemektedir. Gel gör ki, tasarının değişik maddeleri üzerinde söz alan değerli milletvekili arkadaşlarım, maddeleri değerlendirmelerinde eski ile yeni karşılaştırmasını yaparak, farklılıkları net bir şekilde ortaya koyma eğilimini göstermemişlerdir. Gönül ister ki, popülist yaklaşımları bir tarafa bırakarak, çareyi bilimsellikte, gerçekten, sosyal barışa, iş verimliliğine katkı sağlayacak, hem işvereni hem de emekçiyi müşterek paydada birleştirecek önerileri, değerlendirmeleri dile getirmek, elbette ki, kaçınılmaz bir vakıa olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, AK Parti olarak, bulduğunda yiyen, bulamadığında bekleyip sabreden değil, bulmak için gece gündüz çalışan, bulduğunu da adil bir şekilde paylaşıp, sonuçta da şükreden bir zihniyete sahibiz. Onun için, hem emekçinin; yani, işçi kardeşlerimizin hem de işverenin, ülkemize, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan müşterek paydada birleşerek katkı vermesini amaç edinmişiz. Şu anda üzerinde görüş beyan ettiğimiz; gebe veya çocuk emziren kadınların durumuyla ilgili, gebe bayanların hangi işlerde çalıştırılamayacağı ya da çalışabilecekleri işlerin koşullarının ne olduğu, çocuklarını emzirmek için açılması gereken kreşlerin şartların nasıl belirleneceği, 1475 sayılı Kanunun 81 inci maddesindeki bahse konu tüzükle tadat olunmuş, bu tüzüğe uygun olarak da, şu anda üzerinde görüş belirttiğimiz maddede de, bu tüzüğün yerine yönetmeliğin kaim olması, maddede değişiklik olarak yer almıştır.

Bu maddenin, 1475 sayılı Kanunun 81 inci maddesiyle örtüştüğü malumlarınızdır. Sosyal tarafların da üzerinde antakt kaldığı, anlaştığı bir maddedir. Dolayısıyla, 88 inci maddenin Yüce Meclis tarafından kabul edileceği kanaatimi sizlerle paylaşmak istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Albayrak.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 88 inci maddesinin kenar başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Gebe ve çocuk emziren kadınlarla, emzirme odaları ve çocuk bakım yurtları için yönetmelik

Madde 88.- Yaşları, cinsiyetleri ve medenî halleri ne olursa olsun, 100-150 işçi çalıştıran işyerlerinde, bir yaşından küçük çocukların bırakılması ve bakılması ve emziren kadınların çocuklarını emzirebilmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine en çok 250 metre uzaklıkta bir emzirme odasının kurulması zorunludur.

Yaşları, cinsiyetleri ve medenî halleri ne olursa olsun, 150'den çok işçi çalıştıran işyerlerinde, 0-6 yaş grubu çocukların bırakılması ve bakılması, emziren kadınların çocuklarını emzirebilmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın bir bakım yurdunun kurulması zorunludur. Yurt, işyerine 250 metreden uzaksa, işveren, taşıt sağlamakla yükümlüdür.

Gebe ve çocuk emziren kadınların hangi dönemlerde ne gibi işlerde çalıştırılmalarının yasak olduğu ve bunların çalışmalarında sakınca olmayan işlerde hangi şartlar ve usullere uyacakları, ne suretle emzirme odaları ve çocuk bakım yurdu (kreş) kurulması gerektiği, Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle gösterilir.

 

Oya Araslı

Gaye Erbatur

Güldal Okuducu

 

Ankara

Adana

İstanbul

 

Bihlun Tamaylıgil

Birgen Keleş

Gülsün Bilgehan

 

İstanbul

İstanbul

Ankara

 

Sıdıka Aydoğan

Özlem Çerçioğlu

Canan Arıtman

 

İstanbul

Aydın

İzmir

 

 

Türkân Miçooğulları

 

 

 

İzmir

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, bu önergenin içeriğine katılmakla birlikte, önergede belirtilen hususlar, gebe veya emzikli kadınların çalıştırılma şartları ile emzirme odaları ve çocuk bakım yurtlarına dair hükümler, zaten, şu anda yürürlükte mevcut bulunan tüzükte düzenlenmiştir. Tasarının 88 inci maddesi, bu düzenlemelerin çıkarılacak yönetmelikte belirtilmesini içermektedir. Dolayısıyla, bu detaylar, yeni yönetmelikte, zaten belirlenecektir. Bu kadar detayın kanun maddesinde yer almasını, kanun tekniği açısından uygun bulmuyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Hükümet önergeye katılıyor mu?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Aynı gerekçeyle katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Araslı, önergeniz hakkında konuşacak mısınız, yoksa gerekçeyi mi okutalım?

OYA ARASLI (Ankara) - Gerekçeyi okutunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Emzirme odası ve çocuk bakım yurtlarının ne tür işyerlerinde açılmasının zorunlu olduğuna ilişkin belirlemenin yasayla yapılmasını sağlamak amacıyla söz konusu öneride bulunulmuştur.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

88 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

89 uncu maddeyi okutuyorum:

Çeşitli yönetmelikler

MADDE 89. - Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı;

a) Ağır ve tehlikeli işlerden başka işler için de işçilerin işe başlamadan hekim muayenesinden geçirilmelerini,

b) Bazı işlerde çalışan işçilerin belirli sürelerde genel olarak sağlık muayenesinden geçirilmelerini,

c) Çeşitli veya bir kısım işlerde çalışan işçilerin sağlık durumlarının aksaması, yaptıkları işin ürünlerine ve genel sağlığa yahut birlikte çalıştıkları öteki işçilere zararlı olursa, bu gibilerin o işlerden çıkarılmalarını,

d) Ne durumda ve ne gibi şartları haiz olan işyerlerinde banyo, uyku, dinlenme ve yemek yerleri ile işçi evleri ve işçi eğitimi yerleri yapılmasını,

Öngören yönetmelikler hazırlayabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Yasası Tasarısının "çeşitli yönetmelikler" başlığını taşıyan 89 uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış buluyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 13 Marttan bu yana, iki ayı aşkın süredir Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde olan ve iki haftadır yoğun bir biçimde çalıştığımız, bu, adı yeni; ama, kendisi, ortaçağı andıran bir hayli hükümleri içeren yasa tasarısının bu maddesine, eğer yenilik adına bir şey söylemek gerekiyorsa, bir göz atmakta yarar vardır. Tabiî, burada, bu maddeye geçmeden önce, ben, bir konuda düşüncelerimi biraz sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz, bütün maddelerde söz aldıkça, biraz evvel Sayın Kacır, bunu, engelleme olarak gördüğünü dile getirdi.

Değerli arkadaşlarım, bizim amacımız, bu tasarının engellenmesi değildir; bizim amacımız, 1971 yılında çıkarılan 1475 sayılı İş Yasası, yaklaşık otuziki yıldan bu yana yürürlüktedir; elbette, yenilenmesi, çağın gereklerine uyumlu hale getirilmesi gereken hükümleri vardır. Biz, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de üçlü yapıyı göz önüne alarak, işçisiyle, işvereniyle, hükümetiyle uyum içerisinde, barış içerisinde bir çalışma yaşamını yakalayacak bir düzenleme yapılması için çaba sarf ediyoruz. Amacımız, bu yasanın taraflarının, yasanın ruhunu, özünü, maddelerin içeriğini iyice anlayabilmelerine katkı yapmak; amacımız, birçoğumuzun da, belki, tam olarak okumadığı bu maddeler üzerinde neye karar verdiğimizi bıkmadan, usanmadan sizlere aktarmaya çalışmak.

Elbette, yasa yapılırken, özellikle çalışan kesimlerin, işsizlerin ve işverenlerimizin gözü burada. O nedenle, Türkiye'ye yeni diye sunulan bu İş Kanunu Tasarısının ayrıntılarında nelerin gizli olduğunu da onlara göstermek, hatırlatmak, uyarmak bu Meclisin görevi. İyi olan her şeye katkı vermeye çalıştık. Sayın Kacır, biraz evvel önergemizin olmadığını söyledi; ama, gıcır gıcır 90'ın üzerinde önergeyle katkı yapmaya çalıştık, başta kendisi o önergeleri görmezlikten geldi.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız da olmak üzere, AKP sözcüsü arkadaşlarımız, bizim, zaman zaman sadece olaya tek gözlükle baktığımızı, işverenleri bir kenara bıraktığımızı ve sadece işçi haklarını savunduğumuzu dile getirdiler. Doğrudur, çalışma yaşamı, işçinin hukukudur, işçinin hakkını, hukukunu koruyan bir yasadır ve özünde yapılması gereken bir değişikliğin mutlak işçi lehine yapılması gerekir. O nedenle, elbette, işçi lehine yapılması gereken düzenlemelere önem veriyoruz; ama, en az onun kadar, ülkemizin kalkınması için ülkesinde yatırım yapan, vergisini veren, işçisini sigortalı yapmış, ülkenin kalkınması için olabildiğince emek sarf eden kayıt altındaki işverenlerimizin haklarını gözetirken, toplusözleşme özgürlüğünü, sendikalaşma özgürlüğünü demokrasinin bir gereği olarak görüp, kabul eden işverenlerimize saygımız sonsuz.

Biz, diyoruz ki, ülkemizde, kayıtdışı ekonomi kayıtlı ekonominin boyutlarını aşmıştır. Bu, bir taraftan, alınterinin, emeğin sömürülmesidir; diğer taraftan, ülke kaynaklarının nerelere gittiği belli olmayan bir kesime aktarılması olayıdır. O nedenle, ana sorunumuz, kayıtdışı ekonomiyi kayda almaktır.

Bakınız, bir işveren hukukçusu bir mektup yazmış. Mektubun bir bölümünü sizlere okumak istiyorum: "Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak gerek Bakan Sayın Başesgioğlu gerekse AKP Grup yöneticileri, sürekli 'biz, bu tasarı üzerinde sosyal tarafların anlaşmalarını istedik. Tarafların anlaşamadıkları sadece iki hüküm vardı; ancak, sendika başkanları, kamuoyu önünde bu mutabakatı inkâr ediyorlar' şeklinde beyanda bulunuyorlar. Bu beyanları kısmen doğrudur; şöyle ki: İşçi konfederasyonları, Sayın Bakanın nezaretindeki son toplantıda, toplam 11 maddeyi içlerine sindiremediklerini; ancak, bunların içinde en önemli iki maddenin, taşeronluğu düzenleyen 2 nci madde ile ödünç iş ilişkisini düzenleyen 7 nci madde olduğunu, bu maddeleri mevcut halleriyle asla kabul edemeyeceklerini bildirmişler. Bunun üzerine Sayın Bakan 'ya bu hükümlerde de bizim dediğimizi kabul edersiniz veya biz, siyasî irade olarak, tasarıyı kendi bildiğimiz gibi yasalaştırırız' dedi"  ve devam ediyor...

Değerli arkadaşlarım "siyasî irade olarak, tasarıyı kendi bildiğimiz şekilde yasalaştırırız" demek -AKP'nin siyasî iradesinin, emeğin karşısında olduğunun- alınteriyle geçinen, bu ülkede dürüst, namuslu, bu ülkede kazandığını bu ülkeye harcayan, yaşamını emeğiyle kazanmaktan başka hiçbir amacı olmayan, toplumun yoksul kesimlerini dışlayıp, kayıtdışı çalışan bir avuç kapkaççı zihniyetin yanında yer almaktır, emeğin karşısında paranın gücüne teslim olmaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Kabul etseniz de bu böyledir, kabul etmesiniz de bu böyledir. İşte, Komisyona katılan bir sayın işveren adına yazılan bir mektup...

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu tasarı çok tartışıldı, çok tartışılıyor. Keşke, şu anda görüştüğümüz, çeşitli yönetmeliklere ilişkin bu maddeye bir göz atılsa, o maddede hiç olmazsa bazı düzenlemeler yapılsa idi.

Bu, mevcut İş Kanunu Tasarısının 25 inci maddesinde, bir yönetmeliğe ihtiyaç kalmayacak boyutta, sağlık nedeniyle işten çıkarma hükümleri çok ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiş. Yazılmadık hiçbir şey yok. Bir şey unutulmuşsa, biz onu da yazalım zihniyetiyle, üstelik, Anayasaya aykırı bir biçimde... Belki diyebilirsiniz ki, 1475'te de bu böyle idi; ama, gözden kaçmış olabilir. Bu maddenin (c) fıkrası Anayasaya aykırıdır. Çalışma hakkının, Anayasaya aykırılığı... Ancak bir yasal düzenlemeyle devredilebilir. Bir yönetmelikle çalışma hakkını devredemezsiniz, engelleyemezsiniz. Bu, ancak bir yasal düzenlemeyle mümkün olabilir, (c) fıkrası bu maddede olduğu sürece, bu madde, açıkça, Anayasanın hükümlerine aykırılık teşkil edecektir.

Kaldı ki, biraz evvel söyledim, 25 inci maddeye bir göz attığınızda -ki, katkılarınız oldu, yani, neyin tiksinti verici olduğu neyin tiksinti verici olmadığı tartışmalarını burada birlikte yaptık ve düzelttik o hükmü- burada, yine, tekraren "genel sağlığa yahut birlikte çalıştıkları öteki işçilere zararlı olursa, bu gibilerin o işlerden çıkarılmalarını öngören yönetmeliği de Çalışma Bakanlığı hazırlayabilir" demektesiniz. Yönetmelikle işten çıkarma hükmü düzenleyemezsiniz; bunu bir kez daha söylüyorum.

Diğer taraftan, (b) fıkrası, bazı işlerde çalışan işçilerin belirli sürelerde genel olarak sağlık muayenesinden geçirilmelerine ilişkin yönetmelik düzenleneceğine hükmediyor.

Değerli arkadaşlarım, Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğümüz var, ağır, tehlikeli ve zehirli işlerde çalışanlara ilişkin tüzükler var, yönetmelikler var. Sosyal Sigortalar Kurumumuzun Sağlık İşlemleri Tüzüğü var. Orada, hangi mesleklerde, hangi işlerde çalışan işçilerin, hangi sürelerde periyodik muayenelerden geçeceği düzenlenmişken "bazı işler" kavramıyla, var olan tüzük bile çok daha geriye taşınmak isteniyor. Ben, bu konularda uyarımı yapma görevini yerine getiriyorum.

Anayasaya aykırı bu hükmün, Grubunuz tarafından, AKP milletvekilleri tarafından bir kez daha değerlendirileceği inancıyla, hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Madde üzerinde şahısları adına söz isteyen 3 kişi var.

Birinci sırada söz isteyen, Zonguldak Milletvekili Sayın Polat Türkmen?.. Yok.

İkinci sırada söz isteyen, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Edirne'den Ardahan'a kadar, bizi izleyen herkesi saygılarımla selamlıyorum. 89 uncu madde üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Efendim, 89 uncu maddede "çeşitli veya birkısım işlerde çalışan işçilerin sağlık durumlarının aksaması, yaptıkları işin ürünlerine ve genel sağlığa yahut birlikte çalıştıkları öteki işçilere zararlı olursa, bu gibilerin o işlerden çıkarılmalarını" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, bir insanın, hasta olduğu zaman işten çıkarıldığı dünyanın neresinde görülmüş?! Sayın Başkanım İzzet Bey de söyledi; 25 inci maddede "tiksindirici ve bulaşıcı hastalığı olan işçiler işten çıkarılır" ibaresi vardı -ben, o maddede de konuşmacıydım- ve AKP'li arkadaşlardan rica ettik, bir önerge verilerek bu madde geri alındı. Şimdi, burada, sizden, bir önerge vererek, 89 uncu maddedeki bu "genel sağlığa yahut birlikte çalıştıkları öteki işçilere zararlı olursa, bu gibilerin o işlerden çıkarılmalarını" ibaresinin çıkarılmasını istirham ediyorum. Bu çok önemlidir, bu insanlık ayıbıdır; bu, dünyanın hiçbir yerinde yoktur; kaldı ki, Türkiye'de olması hepimizin ayıbıdır.

Değerli arkadaşlar, burada sizden bir ricam var. AKP, altı aylık bir hükümet. Bakın, altı aylık süreç içerisinde, devletin zirvesinde bir gerginlik yaratıyoruz, laik-demokratik sistemle kavga eder duruma geliyoruz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Bak şimdi bu saatte!..

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Arz edeceğim... Türban krizi... (AK Parti sıralarından gürültüler) Efendim, müsaade edin... Arz ediyorum...

Türban krizi, millî görüş genelgesi, 23 Nisan resepsiyonu, devletin zirvesinde...

AHMET YENİ (Samsun) - Madde üzerinde konuş.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Oraya geliyorum efendim, İş Kanunu Tasarısına geliyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Öğüt...

Buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - İş Kanunu Tasarısının işçiler hakkındaki hükümlerine, taban da, toplum da, ekonomik çevreler de büyük bir tepki gösteriyor.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, madde üzerinde konuşsun.

BAŞKAN - Sayın Öğüt, madde üzerinde konuşur musunuz.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Madde üzerinde konuşuyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Nerede konuşuyorsun?!

BAŞKAN - Bir dakika sayın milletvekilleri... Lütfen, konuşmacıya müdahale etmeyelim.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, konuşabilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, yani, 46 ncı maddedeki hafta sonu tatili tartışmasını ben yeniden yaratmak istemiyorum; ama...

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Sizin yüzünüzden.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade eder misiniz... Basında ve toplumda bu tartışılıyor. Bunu düzeltmek bize ait. Ben sizi suçlamıyorum; ama...

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Siz yapıyorsunuz.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade edin... Yani, bir başkalarından düzeltmeyi beklemeyelim. Rejimle de, devletle de devamlı kavgalı bir ortam yaratmayalım. Bunu, burada düzeltelim. Bakın, özür diliyorum, sizleri... İçtüzüğün 52 nci maddesinde kanun tasarıları 48 saat öncesinden milletvekillerine dağıtılır ibaresi varken, dağıtılıyor mu? Hiç 48 saat önce size kanun teklifi geldi, okudunuz, ondan sonra Genel Kurulda tartıştık mı?! (AK Parti sıralarından "Çok..." sesleri) Hayır... Hayır efendim nerede?! Şimdi, bakın, hangi kanun teklifi konusunda Cumhuriyet Halk Partisiyle uzlaştınız? (AK Parti sıralarından "Çok..." sesleri) Hayır efendim, uzlaşılmadı.

Benim sizden istirhamım. Ben, sizi de suçlamıyorum; ama, bakın, diyorum ki, bu yanlışları iki parti olarak  birleşelim, düzeltelim. Bu bize düşüyor. Bir başkalarından düzeltme beklemeyelim. Bir başkalarından ikaz beklemeyelim. Laik-demokratik cumhuriyetin ilkelerine sadık kalarak, iş kanunu yasalarını da çıkaralım; kavgasız, gürültüsüz, toplumda gerginlik krizleri yaratmadan. Benim istirhamım bu. Ve...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Aynı kafa. Bu kafayla bir yere gidemezsiniz.

BAŞKAN - Sayın Öğüt, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, siz, şimdi devamlı devletle, rejimle kavgalı bir ortam yaratırsanız... Altı ayda yaptığınız işler meydanda... (AK Parti sıralarından gürültüler)

EYÜP FATSA (Ordu) - Saygılı konuş!..

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, bu ne yapıyor?!

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Kim söyledi Cuma tatil diye?! Şu anda cuma tatili yok.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Konuyla ne alakası var?! Saygısızlık yapıyorsun.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, konuşmacıya müdahale etmeyin...

Sayın Öğüt...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

CAVİT TORUN (Diyarbakır ) - En büyük saygısızlığı yapıyorsun, saygı sunuyorsun!..

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

İktidar ve Muhalefet Partisi milletvekilleri olarak, gecenin şu saatinde İş Yasasını çıkarmak için mücadele ediliyor. Sayın Öğüt, gereksiz yere ortamı germenin hiçbir anlamı yok.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şahsı adına üçüncü konuşmacı, Mersin Milletvekili Hüseyin Güler.

Buyurun Sayın Güler.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 89 uncu maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsan yaşamı bir bütün olarak ele alındığında, çalışma ortamındaki sağlık riskleri genel sağlığı olumsuz etkileyen unsurlar olmaktadır. Bazı hastalıkların belli meslek gruplarında daha fazla görülmesi, hatta, hastalık ile mesleğin birlikte anılması -örneğin, kömür işçileri için pnömokonyosis gibi- bunun en açık kanıtıdır.

Yaşamın büyük bir bölümünü birlikte geçirdiğiniz, geçiminizi sağladığınız mesleğinizin, size, ölümcül bir hastalık veya bundan sonraki hayatınızı bağımlı olarak geçireceğiniz bir sakatlık vermesi, tabiî ki, sadece mesleğin doğasında olan bir şey değildir. Aynı meslek, neden, bir ülkede çalışanları hasta etmezken, başka bir ülkede o mesleği seçenlerin hasta olmamaları neredeyse mucizedir.

Burada kritik olan, mesleğin güvenlik önlemleri ve iş sağlığı uygulamalarıdır. Tüm bu önlem ve uygulamalar ise, bireysel çabaların ötesinde ve toplumun genel sağlık politikalarıyla ilişkili etkenlerdir. Eğer toplumdaki sağlık örgütlenmesi, insan yaşamını önceleyen ve kişileri henüz hasta olmadan koruyacak şekilde organize olmuşsa, bu durum iş yaşamına da yansımakta ve meslek hastalıkları ve iş kazaları büyük ölçüde engellenebilmektedir.

O nedenle, iş sağlığı kavramı, toplumun sağlık sisteminin önemli bir göstergesidir. Bütçeden sağlığa ayrılan pay, sosyal güvenlik sisteminin yapısı ve finansmanı, sendikal hareketin gücü, sermayenin etkinliği, ülkenin demokratik yapısı, tüm bu faktörler tek tek veya toplu olarak iş sağlığının o ülkedeki durumunu belirleyen etmenlerdir.

Akciğerleri kömür tozuyla dolmuş bir işçinin de, ağır metallerle zehirlenmiş bir işçinin de, ya da iş kazasında kolunu kaybetmiş işçinin de gerisinde, aslında, saydığımız bu faktörler vardır. Başka türlü düşünmek sadece kısır bir kadercilik olur. İş kazası veya meslek hastalığı, sadece çalışanın bireysel kusuruyla açıklanamaz. Çalışan, olsa olsa işçi düşmanı kötü politikaların, antidemokratik uygulamaların, sendikasızlığın ve sağlıksızlığın kurbanıdır.

Bir malı üretmenin veya bir işi yapmanın bedeli, çalışanın hastalığı, sakatlığı veya ölümü olamaz. Bu kabul edilemez durum, ne yazık ki, günümüzde neredeyse sıradan uygulamalardandır. Çalışanının canı pahasına, sağlıksızlığı pahasına hiçbir koruyucu önlem almadan, bütün tehlikeleriyle sadece üretim diyen anlayış, herhalde, insancıl bir anlayış değildir. Ancak, küreselleşme rüzgârlarının yıkıcı bir fırtınaya dönüştüğü dünyamızda, çalışanın sağlığını korumak, geliştirmek gibi bir kaygı, neredeyse, romantik bir temenni sayılmaktadır.

Temel sloganı "paraya özgürlük" olan küreselleşmenin, iş ortamına getirdiği sayısız olumsuzluktan biri de sağlıksızlık olmuştur. Sağlıksızlık sadece iş ortamına değil, küreselleşmenin tüm topluma getirdiği bir unsurdur. Parayı en yüce değer olarak alan bir anlayışın, insan sağlığını, hatta, insanın varlığını, korunması gereken bir değer olarak alması zaten beklenemez.

Değerli milletvekilleri, şairimizin dediği gibi, bu memleket bizim, bu ülke bizim. Bu insanlar bizim insanlarımız; çalışanı, işsizi, kadını, çocuğu, erkeği, yaşlısı, genciyle hepsi bizim. İnsan varlığı en yüce değerdir. Ayrım gözetmeden, tüm insanlarımıza, çalışanımıza, işsizimize sahip çıkacağımız sosyal politikalar geliştirmeliyiz.

İnsanımızı, çalışma yaşamında oluşan sağlık risklerinden koruyacak, her açıdan geliştirecek yaklaşımlar içinde olmalıyız. Sosyal devletin tüm değerlerini ve kazanımlarını hayata geçirmeli ve bu ilkeleri sonuna kadar savunmalıyız. Bir avuç zenginin mutluluğu değil, tüm ulusumuzun refahını amaçlamalıyız.

Sayın milletvekilleri, birazdan bir önergemiz var. Bir arkadaşımız duyarlılık konusunda inanıyorum ki bu önergeye olumlu katkıda bulunacaktır. 89 uncu maddenin (c) bendinde çeşitli veya bir çeşit nedenlerle işten atılmalarının önünün kesilmesi için gerekli önergemiz var. Gereken desteğinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "çeşitli yönetmelikler" başlıklı 89 uncu maddesinin (c) fıkrasının tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ersoy Bulut

Bayram Ali Meral

Hüseyin Güler

 

Mersin

Ankara

Mersin

 

Hüseyin Bayındır

Hasan Ören

Ufuk Özkan

 

Kırşehir

Manisa

Manisa

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önergeniz hakkında konuşacak mısınız, yoksa gerekçeyi mi okutalım?

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Gerekçeyi okuyalım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

"Gerekçe:

Çalışan işçinin karşılaştığı sağlık problemlerinin çözümü sevk zinciri içerisinde tedavi prensipleri uygulanır. Çalışmasında problem olan hastaya gerekli rapor düzenlenir. İyileşen kişi işbaşı yapar. Bu madde ile işverenin inisiyatifine bırakılarak suiistimale açık konu olacağından dolayı işçi aleyhine kullanılabilir."

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

90 ıncı maddeyi okutuyorum:

ALTINCI BÖLÜM

İş ve İşçi Bulma

İş ve işçi bulmaya aracılık

MADDE 90. - İş arayanların elverişli oldukları işlere yerleştirilmeleri ve çeşitli işler için uygun işçiler bulunmasına aracılık görevi, Türkiye İş Kurumu ve bu hususta izin verilen özel istih-dam bürolarınca yerine getirilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dilim varmıyor söylemeye, pek çok kez kürsüye çıktım; o nedenle, söylemek istediklerimi tek tek sıralayacak olsam bu maddeye gelinceye kadar çok madde sıralamam gerekiyor bu yeni İş Yasası Tasarısı hakkında; ama, 90 ıncı madde, iş ve işçi bulmaya aracılık.

Tabiî, özellikle 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren uluslararası sermayenin yeni saldırıları, küresel politikalar olarak bize sunulan politikalar sonucunda bizim gibi gelişmekte zorlanan ülkeler tek tek o küresel politikaların, küreselleşmenin tuzağına düştü ve pek çok ülkede özel istihdam büroları oluşturularak devletin yapması gereken işler, görevler, özel bürolara verilmeye başlandı. Biz de, bazı konularda, elbette, yüzümüzü çağdaş dünyayla, çağdaş Batıyla buluşturacağız diyoruz; ama, ülkemizin koşullarına uyup uymadığına bakılmadan, bizim ekonomik gelişmişlik düzeyimiz, millî gelirimiz, 30 000 dolar, 25 000 dolar seviyesindeki ülkelerle birmiş gibi, işsizlik sorunumuz onlarla eşitmiş gibi, işverenlerimiz ülkemizde elde ettikleri kazançlarını ülkemizde yatırıma çeviriyorlarmış gibi, birdenbire oradan her şeyi, ne görürsek almaya başladık. Tıpkı, ödünç iş ilişkisi gibi, tıpkı alt işveren uygulaması gibi, tıpkı çağrı üzerine çalışma gibi, telafi çalışması gibi, fazla çalışma ücretlerini budama gibi. Şimdi burada da görüyoruz ki, devletin olmazsa olmaz görevlerinden birisi, yani devletin, Anayasanın kendisine yüklediği görevlerini bir başka kuruma devretmesiyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın 49 uncu maddesi çok açık. Orada, çalışmanın herkes için bir hak ve ödev olduğu, devletin işsizliği önleyici önlemler alması gerektiği açıkça düzenlenmiş. Yine, 1475 sayılı Yasamızda, işçilerin elverişli oldukları işlere yerleştirilmeleri ve çeşitli işler için elverişli işler bulunmasında aracılık etme hususu düzenlenmiş ve bu görev devlete yüklenmiş.

Değerli arkadaşlarım, devletin olmazsa olmaz görevlerinden söz ettim.

Bakınız, 1980'li yıllardan itibaren, özellikle öğretmenlerimiz kötü, Millî Eğitimin okulları kötü deyip, öğretmenlerimizi, okullarımızı karaladık, eğitimi paralı hale getirdik. Sosyal güvenlik sistemimiz çöktü diyerek, bilerek çökerttik. 1970'li yıllarda konut kredisi veren, işverenlere sermaye aktaran Sosyal Sigortalar Kurumunu, kötü yönetimler sonucunda çökerttik ve Sosyal Sigortalar Kurumunu, sosyal güvenlik kurumlarını batırdık.

Şimdi de, 1970'li yıllarda ülkemizde okuma-yazma oranı bu kadar yaygın değilken, dağ köylerindeki yurttaşlarımızı bile İş ve İşçi Bulma Kurumu aracılığıyla Almanya'ya, Fransa'ya, Avrupa'nın çeşitli ülkelerine gönderdik. Oraların kalkınmasına, teknolojiyle, bilimle buluşan işçilerimiz önderlik etti. O İş ve İşçi Bulma Kurumunun görevlerini, şimdi, yeniden, tıpkı, eğitimi özelleştirdiğimiz gibi, sosyal güvenlik kuruluşlarını, hastaneleri özelleştirme arzunuz gibi, şimdi de, işçi bulma, iş bulma kurumunun görevlerini özel sektöre devretmeye hazırlanıyorsunuz. Bunun adı insan tacirliğidir, bunun adı köle ticaretidir, bunun adı işçi simsarlığıdır, işçi istismarıdır; ülke insanına, alınteriyle geçinen insanlara, emeğiyle geçinen insanlara hakaret etmektir.

Değerli arkadaşlarım, devlet bu görevini devredemez. Bakınız, bunun, size, maddî boyutuna ilişkin... Dünyada çok uluslu tekeller, bu özel istihdam büroları konusunda da büyük bir pazar olduğunu keşfettiler. Bugün, özel istihdam bürolarına soyunanların adının...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, salonda büyük bir uğultu var; konuşmacıyı lütfen dinler misiniz.

Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Bugün, sadece ABD'de 5 milyar dolarlık yılda bir pazar, Japonya'da onun yarısı kadar büyük bir pazar...

Şimdi, ülkemizde, biliyorsunuz... Gerçi, siz, tüccar siyasetinizle övünüyorsunuz; bu da, bir nevi tüccar siyasetinin içine girer; ama, bu, mal alıp satmaya, naylon fatura düzenleyerek devletin kaynaklarını haksız yere ele geçirmeye benzemez. Bu, insan tacirliğidir; bunun, insan ticareti olmaz; böyle bir düzenlemeye siz önderlik yapıyorsunuz.

Ne olacak bundan sonra; "özel istihdam bürosu" adı altında, emlak büroları gibi işçi büroları açılacak. Yüksek tahsilli iseniz, üniversite mezunu iseniz ve 10 milyar lira da paranız varsa, emlak bürosu...

Değerli arkadaşlarım, gerçekten son yirmi yıldan bu yana bu Meclis çok yara aldı; devlete saygınlık giderek azaldı. Devletin kurumlarının çivileri yerinden oynatıldı; hangi çiviyi bir yere çaksak, bir başka yerden çivi çıkıyor. Düzeltmek, bu Meclisin görevi.

Şimdi biz şunları yaşadık. Haklı, haksız, geçmiş dönemlerde milletvekili arkadaşlarımızın, iktidar partili bakanların, milletvekillerinin iş takipçiliği yaptığını, komisyon ücreti aldığını ve o nedenle, Mecliste görev yapan arkadaşlarımızın haklı haksız suçlanmalara tabi olduğunu kendimiz milletvekili olmadan duyduk yaşadık.

Şimdi ne olacak? Hepimizin bürolarının önü işsizle doluyor; hepimize, iş bulmak için günde onlarca yurttaşımız, işsiz gencimiz başvuruyor. Yarın...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bundan önceki dönemlerin...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bir dakika... Dinleyin, sonra, çıkar konuşursunuz!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ciddî olalım!..

İZZET ÇETİN (Devamla) - Hayır, dinle... Çıkar konuşursun.

Bundan sonra olacakları söyleyin değerli arkadaşlarım.

Böyle bürolar kurulduğunda; kardeşim, İş ve İşçi Bulma Kurumu kötü ve iş yapamadı, biz de, bunu, özel sektöre açtık, falan yerde büro var, git oraya demek zorunda kalacaksınız. Haklı haksız, gönderdiğiniz iş arayan işsiz yurttaşımız, o büro aracılığıyla iş bulduğunda, seçim bölgesine gittiğinde, belki, haksız yere, falanca milletvekili beni falan büroya gönderdi, iş buldum, sen de oraya git diyecek. Sayın Bakan ve yetkililer, işçiden para alınmayacak, işverenler ödeyecek bu parayı, işçi niye rahatsız oluyor diyebilir.

Değerli arkadaşlarım, bununla hiç kimseyi aldatamayız. İşçi bulma bürolarına gönderdiğimiz her kişi, altını çizerek söylüyorum, bir tek kuruş para ödememiş olsa bile -ki, ödeyecektir el altından- memleketine gidip de, milletvekili beni falan büroya gönderdi, iş buldum dediğinde; biz, emek tacirliği yapan milletvekili olmakla suçlanacağız. Geçmiş dönemlerde, milletvekilleri, iş takipçiliğiyle komisyonculuk yapıyordu, öyle suçlanıyordu haklı haksız; biz de, bu dönemden itibaren, işçi pazarlayan milletvekilleri olarak suçlanacağız. Böyle bir vebali bu Yüce Meclis hak etmiyor, hak etmeyecek.

Değerli arkadaşlarım, yol yakın, sadece bu madde üzerinde söylemiyorum. Bakın, bu madde bile, 2,5 satırlık bir madde, yarın, İşkur yasa tasarısıyla önümüze gelecek. 57 nci hükümet döneminde hazırlandı, 58 ve 59 uncu hükümetlerde sizler varsınız. Yani, geçmiş dönemlerde, toplumumuza yabancılaşmış, ülkemize yabancılaşmış birtakım kanunları getirip, yasa diye önümüze koymayınız, yurttaşlarımızın önüne koymayalım. Bakınız, 1999'da tahkimi imzaladılar. Ne oldu?.. İşte, Berlusconi geldi, 2,5 milyar dolarlık bir tahkim davasını, idarî yolla, Başbakanla konuşarak düzeltme yoluna gitti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ÇETİN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Tahkim Yasasına imza koyduğumuz için, haksız yere, 2,5 milyar dolarımız uçup gidecekti. Burada da -tıpkı Tahkim Yasasında olduğu gibi- özel istihdam büroları, Türkiye Cumhuriyetinin bünyesine uygun bir düzenleme değil. O nedenle, ben, yine, kızsanız da söylüyorum; yine, uyarı görevimi yapıyorum; yine, yurttaşlık görevimi yapıyorum, milletvekilliği görevimi yapıyorum. Böyle bir yasanın, ülkemize, işsizimize, işçimize, işverenimize hiçbir faydasının olmayacağının altını bir kez daha çizerek, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Şahısları adına söz isteyen milletvekilleri: İzmir Milletvekili Enver Öktem, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen, Trabzon Milletvekili Şevket Arz, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, Amasya Milletvekili Hamza Albayrak.

İzmir Milletvekili Enver Öktem; buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama, hepinizin bildiği ve kabul ettiğine dair yemin ettiği anayasal bir ilkemizi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sosyal bir hukuk devletidir ilkesini hatırlatarak başlamak istiyorum. Bu ilke, alelade belirlenmiş ve benimsenmiş bir ilke değildir. Bu ilke, değiştirilemez bir niteliğe sahiptir ve cumhuriyetimizin değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek temel ilkelerinin net bir ifadesidir. Bu ilkeleri fazla zorlamayın diye uyarıyor ve sözlerime devam ediyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Yine başladı en başında...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Arkadaşlar, bu tasarı üzerinde gerçekleşen tartışmaların ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak ortaya koyduğumuz çabanın, sırf muhalefet için muhalefet anlayışının bir ürünü olmadığını çok iyi biliyorsunuz. Gerçek olun şudur: İş Kanunu Tasarısının içerdiği bazı düzenlemeler, sosyal devlet ilkesini bırakın bir yana, sanki, klasik ilkel kapitalizmin tekrar canlandırılmak istendiği izlenimini uyandırmıştır. Bu izlenim, sadece bizde uyanmış değildir. Tasarının açıkça, kayıtdışı işvereni kollayan hükümleri ve daha konsensüs oluşmadan, yangından mal kaçırırcasına Meclise getirilişi, bütün kamuoyunda bu işin bilimini yapan akademisyenler ve geniş halk kitleleri üzerinde de aynı etkiyi yaratmıştır. Çünkü, bu düzenlemelerle hedeflenenin ne olduğu gayet açıktır ve herkes tarafından da gayet iyi anlaşılmaktadır. Buna karşı, biz de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sorumlu ve yapıcı muhalefet anlayışıyla gerektiği noktada doğruluk ve hakkaniyet için elden gelen her türlü çabayı ortaya koymak gerektiğine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu madde, yasanın kölelik yasası olarak nitelendirilmesini haklı kılan ve aslında gündeme getirilmesi dahi, düzenleyicilerinin, işçileri nasıl bir zihniyetle algıladıklarını göstermesi açısından ibret verici olan bir maddedir. Bu maddenin ayrıntıları, halen Meclis gündeminde olan Türkiye İş Kurumu Yasası içerisinde belirtilmektedir. Dolayısıyla bu maddedeki değerlendirmelerimizi, bu yasayı da dikkate alarak yapmak durumundayız.

Kurulmak istenen özel istihdam bürolarıyla İş Kurumunun görev alanına giren kamu hizmeti niteliğindeki iş bulma hizmeti âdeta özelleştirilmekte, hatta işçiler kurumsallaşmış işçi simsarlarının elinde alınır satılır bir meta haline getirilmektedir.

Tasarıda yer alan özel istihdam büroları ve meslek faaliyeti olarak ödünç iş ilişkisine ilişkin hükümler, esnek çalışma hükümleriyle bütünleşmekte ve işçi üzerinde çıkar sağlama işi, yani sömürü, kurumsallaşmaktadır. Bu madde, hem İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine hem de Anayasanın temel ilkelerine ve ayrıca çalışma hak ve ödevini düzenleyen 49 uncu maddesine temelden aykırıdır. Üstelik, sözleşmelerin önemli bir kısmı ülkemizce kabul edilmiş olan ve üyesi olduğumuz Uluslararası Çalışma Örgütünün statüsüne ek Philadelphia Beyannamesinde yer alan "emek bir mal, bir meta değildir" prensibini de yok saymaktadır.

Hükümet, istihdamı artırmak için uğraşacağına, taşeronlaşma, yabancı işçilik, kayıtdışı istihdam, çocuk işçiliği, sendikasızlaştırma, ucuz işgücü, sosyal güvenlik, iş güvencesi sorunlarının üzerine gideceğine, grev ve toplusözleşme koşullarını düzeltmek için çaba sarf edeceğine, yolsuzluk, ekonomik istikrarsızlık, dışa bağımlılık gibi temel sorunları çözüme kavuşturmak için çalışacağına; yani en temel ekonomik, sosyal sorumlulukları yerine getireceğine, işin kolayına kaçıp, kendi temel görevlerini, özel istihdam büroları gibi aracı kurumlara devrederse yeni istihdam alanları gelişmeyeceği gibi, işgücüne iş aramaktan çok, işe işgücü arayacak; yani tamamen piyasa tekellerinin istemlerine göre çalışacak olan bu kurumlar, çağdaş  birer köle pazarından farklı olmayacaktır.

Arkadaşlar, geçmiş hükümetlerin başarısızlığı edebiyatı yapmayacağım; ama, şu da bilinmelidir ki, ekonomik kalkınma ve ilerlemenin en önemli unsuru olan işgücü piyasasının şimdiye kadar sağlıklı bir şekilde düzenlenmemiş olması, son derece önemli bir hata içermektedir; ama, bu şimdiye kadar başarılamamış diye, böylesine önem taşıyan bir anayasal yükümlülüğü, kolaycı, kökten, özelleştirmeci mantıkla ele almak çok daha tehlikeli ve hatalı olacaktır. Hükümetlerin, üzerlerine düşen kamusal görevleri yerine getirmelerinin ne kadar önemli olduğunu her zaman söylüyoruz. Bunu yapmayanların başına ne geldiği de, geçtiğimiz seçimlerde net olarak görüldü. Hatalar zincirine yeni halkalar ekleyen hükümetler, bunun ağır sonuçlarına katlanacaklardır. Bu söylediklerimi son bir uyarı olarak algılamanızı bekliyorum.

İşten ve emekten yana olan herkesi selamlarken, siz değerli arkadaşlara kıssadan hisse olsun diye, Dostoyovski'nin bir sözünü hatırlatmak istiyorum: "Bazı kimseler büyük işler görmek için dünyaya gelmişlerdir, bazıları da küçük işler görürler."

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öktem.

Hükümet adına, Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; üzerinde görüşülmekte olan 90 ıncı madde "İş ve işçi bulmaya aracılık" başlığını taşıyor. Buna benzer bir düzenleme, hâlâ yürürlükte bulunan İş Kanununun 83 üncü maddesinde de var; fakat, biraz önce kendilerini büyük bir dikkatle dinlediğim CHP sözcüsü arkadaşlarımız, bu maddeyle ilgili öyle değerlendirmeler yaptılar ki, kendimi bir an, Castro'nun Kübasında, Küba Parlamentosunda bulunuyormuş gibi hissettim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, diyorlar ki, iş arayanların iş bulmalarına yardımcı olmak üzere, Türkiye İş Kurumundan izin alacak özel istihdam bürolarının kurulması, Türkiye'de çağdaş köle pazarlarının kurulmasına eşdeğerdir.

Şimdi, Sayın Çetin'e ve Sayın Öktem'e soruyorum: Devletin sosyal güvenlik kurumları var, özel sosyal güvenlik kurumları da var bireysel emeklilikle ilgili. Şimdi, bireysel emeklilik hakkı tanıyan bu özel sigorta şirketleri, size göre, çağdaş köle pazarları mı?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ne alakası var?

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Hiç alakası yok Sayın Başbakan Yardımcım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Devlet, özel sürücü kursları vasıtasıyla sürücü belgeleri verir. Özel sürücü kursları, çağdaş köle pazarları mı?!

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Ne ilgisi var bunlarla?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Beyefendilere göre, özel hastaneler, çağdaş köle pazarları olacak!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yazık yahu, bakanlık yapıyorsun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi bakınız, böylesine devletçi bir anlayış, böylesine bir mantık artık dünyanın hiçbir yerinde yok.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bu ülkede bakanlık yapıyorsunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın bu konuşmalarını izlerken şaşırıyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, muhalefet partisi milletvekilleri mutlaka gelip eleştireceklerdir.

Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Kuşkusuz, biz de eleştirilere cevap vereceğiz. Bizi, bu tasarıyı sevk eden hükümetimizi, çağdaş köle pazarları kurmakla itham edenlere cevap vermeyeceğiz de kime vereceğiz Sayın Başkan?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sosyal devleti nereye koyuyorsunuz, sosyal devleti?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın, sadece devletin kurduğu Türkiye İş Kurumu gibi yerlere, işe ihtiyacı olan insanları mecbur etmek, devletin sosyal politikalarına terstir. Asıl, iş arayan insanların önüne başka seçenekleri de koymak sosyal devlet anlayışına uygundur. Bu maddeyle, iş arayanlar veya işçi arayanlar, Türkiye İş Kurumuna da başvurabilir, İş Kurumunun izin verdiği özel istihdam bürolarına da başvurabilir. Onlar da, iş bulmaya ve işçi bulmaya yardımcı olacaklar; tıpkı sürücü kursları gibi.

Şimdi, böylesine bir mantığı bu çağda, özellikle, böyle bir Türkiye'de anlayışla karşılamak, tasvip etmek mümkün değildir.

O bakımdan, bu madde, devletimizin sosyal devlet politikasına tamamen uygundur; özel teşebbüs, hür teşebbüs, serbest piyasa ekonomisinin koşullarına tamamen uygundur.

Sayın Kemal Derviş de bunları izlemiş olsaydı diye temenni ediyorum. Kendisi burada yok; ama, herhalde izlemiştir. Sayın Kemal Derviş, bu politikaların Türkiye'ye gelmesi için çaba sarf eden bir insandı; bu konuşmalardan sonra, hâlâ, CHP'nin içerisinde nasıl durabilecek, anlamakta güçlük çekiyorum.

Bu madde, tamamen, Anayasanın 49 uncu maddesine uygun düzenlenmiştir. Bu bakımdan, ileri sürülen ifadelerin hiçbirinin gerçekle ve dünyanın gittiği istikametle hiçbir ilgisi yoktur.

Bu düşünceleri belirtmek için huzurunuza çıktım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Şahsı adına söz isteyen, Zonguldak Milletvekili Sayın Polat Türkmen?.. Yok.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekili arkadaşım, şahsı adına söz isteyen diğer milletvekili arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum; burada olan arkadaşımız konuşacaktır.

Trabzon Milletvekili Sayın Şevket Arz?.. Yok.

Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün?.. Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; İş Kanunu Tasarısının 90 ıncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanımız açıklamalarda bulundu; ama, zannediyorum, onun da bu konuda bilgi yetersizliği var. Beni dikkatlice dinlerlerse, bu konuda daha fazla bilgi sahibi olacaklarına inanıyorum.

Mevcut İş Kanununun "İş ve işçi bulma görevi" başlıklı 83 üncü maddesinde "İşçilerin elverişli oldukları işlere yerleşmelerine ve çeşitli işler için elverişli işçiler bulunmasına, aracılık etme hususlarının düzenlenmesi; kamu görevi olarak Devletçe yapılır. Bu görev 4837 sayılı Kanunla kurulan İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından yapılır" hükmü yer almaktayken, görüşülmekte olan tasarının "İş ve işçi bulmaya aracılık" başlıklı 90 ıncı maddesiyle "İş arayanların elverişli oldukları işlere yerleştirilmeleri ve çeşitli işler için uygun işçiler bulunmasına aracılık görevi, Türkiye İş Kurumu ve bu hususta izin verilen özel istihdam bürolarınca yerine getirilir" şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir. Burada, daha maddenin başlığında, hükümet, iş hayatına ve kendisine iş arayan yoksul kesimlere bakışını, bu kesime yaklaşımını zımnen itiraf etmiş olmaktadır. Şöyle ki değerli arkadaşlar: Yürürlükteki kanunla, devlet, iş ve işçi bulmayı kendisine bir görev addederken, yani, bu piyasayı düzenlemeyi, zayıf olanın hakkını gözetmeyi temel bir kamu görevi sayarken, yeni düzenlemeyle, devletin iş ve işçi bulmaya sadece aracılık edeceğini, dolayısıyla, bunu, kendisi için aslî, temel bir görev olarak görmekten vazgeçtiğini, zımnen de olsa, beyan ve itiraf etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; halkın, çalışanın ve çalışmak için iş arayan yoksul çoğunluğun sesi olarak, hak, hukuk, adalet anlayışından yoksun bir şekilde bütün siyasetini aracılık ve ticaret üzerine kurmuş olan bu hükümeti, buradan, tüm halkımıza şikâyet ediyorum. Hükümet, diğer taraftan işsizliğin çığ gibi büyüdüğü, asgarî ücretle bile olsa iş bulabilmek için kapı kapı dolaşıldığı bugünlerde işsizlere iş bulmak ve istihdam alanları yaratmak yerine, çok iyi organize edilmediği ve denetlenmediği takdirde suiistimallere yol açabilecek yeni bir düzenlemeyi getirmektedir. O da, iş ve işçi bulmaya aracılık etme görevini Türkiye İş Kurumuyla birlikte özel istihdam bürolarına bırakmaktadır.

Sakın yanlış anlaşılmasın değerli arkadaşlarım; biz, muhalefet olarak, her şeyin devlet eliyle yürütülmesi gerektiğini savunan bir anlayışta değiliz; biz, yalnızca, mazlumun, savunmasız ve muhtaç durumda iş isteyenlerin hakkının, mutlaka, devlet tarafından sıkı sıkıya korunması taraftarıyız.

Burada getirilen düzenlemeyle, devletin halihazırda elinde olan bir yetkiyi, özel istihdam büroları aracılığıyla, özel sektörle paylaşması söz konusudur. Kaldı ki, bu tasarıyla oluşturulması öngörülen özel istihdam büroları, ILO'nun 181 sayılı Sözleşmesinin 14 üncü maddesi olmazsa olmaz koşullarından birisi olan istihdam bürolarının İş Teftiş Kurulu müfettişlerince denetlenmesine olanak verilmesini ve 188 sayılı Tavsiye Kararındaki ilkelerinden yeterince yararlanılmamış olmasını gerektirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; devlet, kendi yetkilerinin bir kısmını özel sektörle paylaşmaktadır. Bu paylaşımın sınırı çok iyi çizilmezse, çok vahim suiistimallere, yolsuzluklara ve haksızlıklara yol açabilir. Kimin, hangi ölçütlerle özel istihdam büroları kuracağı, bu büroların çalışma şartları ve denetimi konusunda, mevcut tasarıda hiçbir hüküm yer almamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - En azından, bu koşulların, başka bir kanun veya yönetmelik aracılığıyla düzenlenmesi gerektiği yönünde bu maddeye bir hüküm eklenmesi de şarttır.

Sonuç olarak, hükümet, çalışma hayatının en temel işlevlerinden birisi olan iş ve işçi bulmayı devlet açısından temel bir kamu görevi sayma anlayışını bırakmış ve tüccar zihniyetiyle, bu konuda, sadece ve sadece aracılık yapacağını itiraf etmiş bulunmaktadır. Öte yandan, sınırları belli olmayan bir şekilde yetkilerini özel sektöre devretmiş ve her zaman yaptığı gibi, iş hayatında da ileride çok büyük kaos yaratacak yeni bir düzenlemeye de imza atmış olacaktır.

Değerli arkadaşlar, özellikle seçim bölgem Bilecik'te son yıllarda kapanan fabrika sayısı da oldukça artmış bulunmaktadır. Bu da, beraberinde, işsizler ordusunun katlanarak artmasına sebep olmuştur. Bilecik'te de sanayi âdeta çökmüştür...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün; madde üzerindeki konuşmanız bitti, seçmene sabahleyin selam verirsiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Sayın Başkan, ben Divan Üyesiyim; son söz...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Son söz arkadaşlar; tamam, rahat olun.

Sayın Başkanıma anlayışından dolayı teşekkür ediyorum.

Değerli Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlar, (AK Parti sıralarından alkışlar) siz, hükümet olarak, İş Kanunu Tasarısını, geçmiş hükümetin kucağınıza bıraktığını söylüyorsunuz. Söylüyor musunuz?.. Söylemiyor musunuz?..

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bizi karıştırmayın!

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - O zaman, Sayın Bakan ve Komisyon Başkanımız öyle diyor basında. Peki, niçin bu kadar savunuyorsunuz?! Şimdi, size soruyorum: Geçmiş hükümetlerin avukatlığını ve noterliğini yapmayı mı düşünüyorsunuz?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Tasarıyla ilgili bir şey söyleyin efendim.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Düşünmüyorsanız, bunu çok daha iyi niyetle düşünüp, bu tasarının en kısa zamanda geri çekilmesini talep ediyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.

Madde üzerinde, 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, yerimden bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sonunda açıklamayı yaparsınız; önergeyi okutuyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Ama, önceden söyleyin Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Deminden beri bu tarafa bakmıyorsunuz ki Sayın Başkanım, maşallah, hep önünüze bakıyorsunuz.

BAŞKAN - Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "İş ve işçi bulmaya aracılık" başlıklı 90 ıncı maddesinden "ve bu hususta izin verilen özel istihdam bürolarınca" ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

Muharrem Kılıç

 

Eskişehir

Bursa

Malatya

 

Feridun Baloğlu

Feramus Şahin

Mehmet Nuri Saygun

 

Antalya

Tokat

Tekirdağ

 

 

Ziya Yergök

 

 

 

Adana

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge hakkında konuşacak mısınız?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Konuşacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyetinde bir Başbakan Yardımcısının bu kürsüden bu tarz konuşmasını yadırgadığımı Yüce Meclisle paylaşmak istiyorum. Ben, Castro'nun Küba Parlamentosunda değil, Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliyecilerin zaferinden sonra kurdukları bu Yüce Meclisin çatısı altında konuştuğumu çok iyi biliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Bireysel emeklilik fonlarının, özel hastanelerin, sosyal devlet anlayışıyla pek bağdaşır bir yönünün olmadığını, bu politikaların, tıpkı özel istihdam büroları gibi, özelleştirme politikaları gibi, ülkenin kaynaklarının tümünü üretim seferberliğine yöneltme yerine, yok pahasına yabancıların, yerli yabancı tekellerin eline teslim edilmesi anlayışlarının tamamının sosyal politikalarla bağdaşmadığını, bu politikaların neopolitikalar olduğunu çok iyi biliyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız, bu politikaların sosyal politika olduğunu söylüyor, sosyal devlet anlayışınızın bir gereği olduğunu söylüyor. Eğer, bütçenin 65 katrilyonunu faiz ödemelerine ayırırsanız, buna karşı, 8 katrilyonluk bir yatırım bütçesi yaparsanız, sosyal devleti ayakta tutamazsınız. Faizlere bu kadar büyük pay ayırırken, naylon fatura düzenleyenleri özel yasayla aklarken, bütçeden sağlığa 2,7 pay ayırarak sosyal politika üretilemez. Koskoca 147 katrilyonluk bütçeden eğitime 10 katrilyonluk bütçe ayırarak sosyal devlet anlayışından, sosyal politikalardan söz edilemez.

Gerçekten, devletin aslî görevlerinden birisidir iş ve işçi bulma. İş bulma görevi, bir kamu hizmetidir. Sosyal devletin sorumluluğunda, yurttaşını, işsizini koruma amacına yönelik, gencini, fukarasını nereye varacağı belli olmayan ellere teslim etmeden, devletin sosyal şemsiyesi altında, onları insanca iş kaynaklarına yöneltmektir. Burada sorun, işçi bulmak değil, iş bulmaktır, istihdam sorunudur, üretim sorunudur. Siz, 8 katrilyonluk yatırımla, yeni istihdam olanakları yaratamazsınız. Kuracağınız özel istihdam büroları, bu insanları, ancak, geçici işlere yerleştirecek ve -onu da, istediğiniz kadar yazınız- işçisinden de -tıpkı emlakçi gibi- para alacaktır, işvereninden de pay alacaktır.

Bu bir pazar sorunudur. Neoliberal politikaların özünde, parayla ifade edilebilen, fiyatlandırılabilen her türlü mal ve hizmetin özelleştirilmesi, insana yabancılaştırılması düşüncesi vardır. Uyguladığınız politikalar, tıpa tıp neoliberal politikalardır; ülkeyi bu borç batağına sürükleyen, halkımızı yoksullaştıran, fabrikaların kapanmasına neden olan politikalardır. Geçmiş hükümetler bunu yapmıştır, hükümetiniz de bunu yapmaktadır.

Biz, o nedenle, önergemizde, bunun bir kamu hizmeti olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz ve diyoruz ki, özel istihdam bürolarına gerek yoktur. 70'li yıllarda bile...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Avrupa'da var.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Avrupa'da millî gelir 25 000-30 000 dolar; sende 2 500 dolar.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yapacağız... Geleceğiz, oraya doğru geleceğiz.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Senin ülkende 10 000 000 işsiz var. Ülkene bu kadar yabancılaşma, halkına bu kadar yabancılaşma, seçmenine bu kadar yabancılaşma. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, ben, muhalefet partisi adına konuşuyorum. Köylülükten geldim, işçilikten geldim. O kesim başta olmak üzere, ülkemin bütününe hizmet için burada varım. Birkaç büronun kurularak, işçilerin, işsizlerin, yoksulların oralara pazarlanması için böyle bir yasaya katkı yapmayacağımı ifade ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

91 inci maddeyi okutuyorum:

YEDİNCİ BÖLÜM

Çalışma Hayatının Denetimi ve Teftişi

Devletin yetkisi

MADDE 91. - Devlet, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın uygulanmasını izler, denetler ve teftiş eder. Bu ödev Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı ihtiyaca yetecek sayı ve özellikte teftiş ve denetlemeye yetkili iş müfettişlerince yapılır. 

Askeri işyerleriyle yurt güvenliği için gerekli maddeler üretilen işyerlerinin denetim ve teftişi konusu ve sonuçlarına ait işlemler Milli Savunma Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca birlikte hazırlanacak yönetmeliğe göre yürütülür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Nurettin Sözen.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Nurettin Sözen yerine, Sayın Çetin konuşacaklar.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; demin söyledim, amacım engellemek değil, bazı ayrıntıları Yüce Meclisin bilgisine sunmak.

Gerçekten, devletin yetkisi... Bakınız, değerli arkadaşlarım, bir yasa yapıyoruz. Sadece, bu yasa tasarısı için söylemiyorum. Pek çok yasa yapılırken, bir bakıma, yasadan etkilenen toplumsal kesimlerin düşünce ve görüşleri tam olarak alınmadığı için, biz, zaman zaman, nereye hizmet ettiğimizin farkında bile olamıyoruz.

Burada, açıkça "devlet, çalışma hayatıyla ilgili mevzuatın uygulanmasını izler, denetler" denilmektedir. Çalışma Bakanlığımızın temel kurumlarından İşkur'un, biraz evvelki maddede belirtilen özel istihdam bürolarının da içinde geleceği teşkilat kanunu yok, Bağ-Kur'un teşkilat kanunu yok, Sosyal Sigortalar Kurumunun kanunu yok. Bu kurumlar, halen, doğru dürüst personel alamıyor, atama yapamıyor, terfi işlemlerini doğru dürüst yürütemiyor, iki yıla yaklaşan bir zamandır el yordamıyla idare ediliyor, bir bakıma -Sayın Bakanı tenzih ederek söylüyorum- bütün bakanların bir ikinci genel müdür olarak görev yaptığı ya da çiftliği gibi, onun emirleriyle yönetiliyor.

Demokrasi, kurumlar ve kurallar rejimi. Kurallarını koymazsanız, o kurumları doğru dürüst yönetemezsiniz. Yönetemediğiniz kurumları da birtakım oldubittilere getirerek, şöyle oldu böyle oldu deyip, başarısızlığı gizlemek için yasal düzenleme yaparsanız, başarılı olamazsınız.

Devletin denetimi esastır. Biraz sonraki maddelerde göreceğiz. 15 Marttan önce, 73 sıra sayılı bu tasarı ilk geldiğindeki para cezalarını, tasarıyı geri aldıktan sonra, kimini yarı yarıya, kimini üçte 2 oranında azalttınız. Niye; bir baskı grubu, bu para cezaları fazladır diye baskı yaptı, boyun eğdiniz. Boyun eğdikten sonra, onlar, o cezaları ödeyemez ise, ödemekten kaçınırsa -ki, o, kayıtdışılığı teşvik edecektir- Bakanlık olarak nasıl denetleyeceksiniz? Bir kere, baştan elinizi kaptırmışsınız, kolunuzu kurtaramayacaksınız.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Karıştırma...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Karıştırıp karıştırmama değil... Çıkar konuşursun aksini burada. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, ben çatmıyorum, gerçekleri söylüyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Madde üzerinde konuşun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet...

Biz, yürütme organının, kendi beceriksizliğini, başarısızlığını gizlemek için birtakım yasal düzenlemeler yapma girişimlerini doğru bulmuyoruz. Burada, kanun yapabilirsiniz; ama, hukukun evrensel kurallarına uygun olmayan bir yasaya yasa demenin olanağı yok; tıpkı bu yasada olduğu gibi.

Burada, geçmiş dönemlerden günümüze kadar, bireysel olarak, zaman zaman rahatsızlık duyduğum, demokrasi düşüncemle bağdaştıramadığım ikinci bir madde var. Türkiye Cumhuriyetinde ya da demokrasiyle idare edilen herhangi bir ülkede, hiçbir kurum, cumhuriyetin parlamentosunun denetimi dışında olmamalı, askerî işyerleri de bu Parlamentonun denetimine açık olmalıdır. Yurt güvenliği için gerekli maddeler üretilen işyerlerinde, teftiş ve denetim demokratik değildir. Ast-üst ilişkilerinin olduğu yerlerde, bir binbaşının bir generali denetlemesinin olanağı yoktur. Bu, doğru bir yaklaşım metodu değildir. O nedenle, o kurumların da, Devlet Denetleme Kurulunun, Yüksek Denetleme Kurulunun, Sayıştayın ya da Meclisin denetimine açılmasını bu Parlamento giderek konuşabilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Çalışma Bakanlığında iş müfettişleri yetersizdir. Biraz sonraki maddelerde -92, 93 ve diğer maddelerde- göreceksiniz. Çalışma Bakanlığının denetim elemanları yetersiz olduğu için, memurlara da denetim hakkı getiriyoruz. Bu, belki, bir ihtiyacı giderme açısından düşünülmüş olabilir; ancak, denetim, özel bir ihtisası gerektiren bir meslek; o dalda uzmanlaşmak gerek. İşyerlerine gittiğinde işverenlerle ilişki kurmasını, hangi soruları yönelteceğini bilmesi, neyi arayacağını, neyi sorgulayacağını bilmesi gerekir. Siz, memuru da Çalışma Bakanlığı denetçisi diye görevlendirirseniz, yarın, işyerlerinde sizin o kayıtdışına sevk ettiğiniz bir işverene gittiğinde -bu yasa kayıtdışı ekonomiyi güçlendirmeye yönelik, onu desteklemeye yönelik, kayıt altındaki dürüst, namuslu, vergisini veren işverenleri haksız rekabete mahkûm etmeye yönelik bir düzenleme- o kayıtdışına alışan, kolay yoldan kazanmaya, alın terini sömürmeye alışan, asalakça yaşamını sürdüren kesim o memuru oradan sopayla kovalattırır. Onun bu işler için görevlendirilmiş adamları da vardır. Ben, 1970'li yılları çok iyi anımsıyorum. Çanakkale'deki bir fabrikanın nasıl korunduğunu dün gibi hatırlıyorum. Oraya sıkıysa bir devlet memuru gitsin -müfettişini koymayan o tür fabrikatörlerin, fabrika da değil, ne ürettiği de belli değil- girsin de bir denetlesin bakalım. Onun için, bu düzenlemeleri yaparken, bundan sonraki düzenlemelere yönelik de yapmış olduğumuz işin farkında olalım. Neyi düzenliyoruz, neyi denetletiyoruz, kime, nasıl denetlettireceğiz; onları bilmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, elbette, bu tür görevler devletimize ait; ama, demin de değindim, çivileri çıkmış, neresinden tutarsanız elinizde kalan bu kurumlarla, bu düzenlemelerle bu denetim mekanizmasını yürütebilmenin olanağı yok. Bu yasada olduğu gibi pek çok yasada yürütme, yönetim erkini kullanırken acz içerisine düşüyor ve onu da birtakım düzenlemelerle gizleme yolunu seçiyor. Gelin, Yüce Parlamentoda ülkemize yakışır, yurttaşımıza yakışır, çalışanımıza, işverenimize yakışır yasaları, olgunlaştırarak, tartışarak, birbirimizi incitmeden, kırmadan, gücendirmeden, uygarca yapalım. Olumlu katkılarımıza kapalı olmayınız. Biz, gerçekten, bu yasanın işçilere hizmet verebilmesi kadar, işverenler açısından da "evet, iyi bir yasa oldu" denilebilmesinden yanayız. Demin okuduğum mektup, Sayın Bakanla birlikte komisyon toplantısına katılan bir işverenin yazdığı mektuptu; demek ki, kayıt altındaki işverenler de bu yasadan rahatsız. Diliniz varmıyor söylemeye; ama, siz de rahatsızsınız, başınız öne eğik bir yasa yapıyorsunuz, bu ülkeye hayırlı olmayacak, umarım sizlere hayırlı olur.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Şahısları adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen, İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi söz istemişlerdir.

Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü?.. Burada.

Buyurun Sayın Ülkü.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 91 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

İş Kanunu Tasarısının 91 inci maddesinin ilk fıkrası "Devlet, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın uygulanmasını izler, denetler ve teftiş eder. Bu ödev Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı ihtiyaca yetecek sayı ve özellikte teftiş ve denetlemeye yetkili iş müfettişlerince yapılır" demektedir.

Değerli arkadaşlar, bugün, yani -bir saat öncesine kadar- 14 Mayıs önemli bir gün. 14 Mayıs, çokpartili döneme geçtiğimiz, Demokrat Partinin büyük bir çoğunlukla iktidara geldiği, o zamanlarda halkın büyük takdirini, büyük coşkusunu kazanan ve âdeta, önünde hiçbir barajın dayanamayacağı şekilde, istediğini yapabilme kudretine sahip bir iktidarın başlangıcıydı. O iktidar, belli bir süre, birçok çevrenin de takdirini almış, hatta "yeter, söz milletindir" diye, millete vermiş olduğu sözü yerine getirmek için başlayan, ama, daha sonraki günlerde aydınlığın önüne karanlığı getiren ve daha sonra giderek ülkeyi çıkmazlara götüren bir parti hüviyetine bürünmüş, on yıllık bir serüvenden sonra da 1961 Anayasasıyla yeni bir döneme geçilmiştir.

1961 Anayasası, örgütlenmeyi ve özgür bir toplum yaratmayı içeren, temel ilkeleri de oldukça çağdaş, ilerici, aydınlanmacı ve ülkenin önünü açan bir yapıdaydı. En önemlisi de, 1961 yılında çalışma yaşamıyla ilgili olarak grevli, toplusözleşmeli sendikal hakları içeren 931 sayılı İş Kanununun kabul edilmesiydi. Hatırlarsınız ki, bu örgütlenme ve sendikalaşma, birçok arkadaşımızın da burada değindiği gibi, işyerlerine belli bir disiplin getirmişti; ancak, o günün iktidarlarının yanlış politikaları sonucunda, birileri çıkıp "sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı" diyerek, kazanılmış olan hakların birçoğunu budadı; yine de, toplumumuzun o dinamik yapısının örgütlenmesini önleyemedi, ta ki, 1980'lerin başına kadar.

Bu Parlamento içerisinde bulunan herkes biliyor ki, daha sonraki zamanlarda bu ülkede gelişen olaylar sonucunda, çalışanların hakları ve özgürlükleri büyük oranda gasp edildi; ülkeyi yeniden yapılandıracağız diye diye, geriye doğru adımlar atıldı; ortalama yüzde 7 hızla büyüyen bir ülkede, sömürü mekanizmalarının tümü kullanılmasına rağmen, vahşi kapitalizmin kendi koyduğu kuralları gereğince, önce enflasyona yenildik, ardından, giderek sanayileşme durdu, bunlara bağlı olarak da iç ve dışborç arttı, emeğin, alınterinin gelirleri düştü.

Şimdi, sormak lazım: Tüm bunlar oluşurken, emeğin, alınterinin herhangi bir suçu var mıydı; üstelik, 4 000 000 sendikalı işçi sayısından 700 000'lere indiği ve indirtildiği halde?!. Peki, niye bu İş Yasası değiştiriliyor? Üstelik, tarafların da pek mutabakatı olmadan, üstelik, eski iktidarları, hükümetleri aratan bu yasalarla, çalışanları daha çok yoksullaştırma pahasına, yarınlara güveni olmayan bir toplum yaratma pahasına, hem vergi yükünü bu kesimlere yükle hem de ücretleri azalt; oh ne âlâ memleket!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ülkü.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Denetleme mi; denetlemeyle ilgili bir iki cümle söylemek istiyorum. İzmir'de 8 iş müfettişi var. Yalnızca bir sanayi bölgesi olan Aliağa'ya gelseler, üç yılda bir sıra geliyor Aliağa'daki işyerlerini denetlemek için. Tüm İzmir için, 16 yılda bir defa sıra geliyor. Bundan beş sene kadar önce, gemi söküm alanı diye bilinen Aliağa'daki sanayi işyerlerinin bulunduğu alanda, hem de Çevre Bakanının bulunduğu bir anda, 7 işçi gözlerimizin önünde cayır cayır yandı, öldü. Bu işçilerimiz yanarken, ölürken, ne yazık ki, tedbirler alınmadığı ve denetlenmediği için bütün bunlar olmuştu ve sonra da, pek soruşturması olmadan, bu defter kapandı gitti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - O nedenle, Çevre Bakanlığının gözünün önünde cereyan eden bu olaydan ders alınarak, iyiye, güzele doğru giden ne kadar tasarı varsa desteklemeye hazırız; ama, böylesine ilkel koşullarda hazırlanmış olan bu tasarıya destek vermek çok güç.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.

Şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi.

Buyurun Sayın Selvi.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; üzerinde tartıştığımız yasa tasarısının 91 inci maddesi üzerinde söz aldım.

Bu tasarı tartışmaya başlandığından beri, zaman zaman dönüp Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına, Bakanlığın çalışma hayatını yönlendirmesi, denetlemesi, teftiş etmesi gerekmektedir dedim, bu yasa tasarısıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bunu nasıl yapabileceğini sordum ve şu maddelerle bu görevini yerine getiremeyeceğini defalarca söylemek istedim. Buna ne müfettiş yeter ne de teftişe zaman yeter ve ikincisi, çok fazla işleri olmaz; çünkü, şu tasarı uygulandığı zaman müfettişlere iş kalmaz; bütün olumsuzluklar yasal kılıf altına alındığından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da bunu nasıl yapabileceğini, bu görevini nasıl yerine getireceğini, bunu düşünmediğini hayretle belirttim.

Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, toplumun yarına olmayan yasalar, genellikle geceyarısı yasalarıdır. Bu 1475 sayılı Yasa da, ne hikmetse, toplumun zararına, emekçinin zararına olan bir yasa ki, o, daha önce hep beraber söylediğimiz geceyarısı sıkıştırılmış yasalardan biri haline gelmiştir. Bunun nedenlerinden bir tanesi de şudur: Şoförlere bakınız, 8 saatten fazla çalışması söz konusu değildir. Tıbben, yasal olarak, hukuken çalıştırılmaz; çünkü, 8 saatten fazla çalıştığı zaman dikkat dağılır ve şoförler kaza yapar. İşte, biz, birlikte o kadar uzun çalışıyoruz ki, bu yasada bir kaza yaptığımızı, eğer bugün fark etmiyorsanız bile, bunun bir kaza olduğunu sonra göreceğiz. O kadar ilginç ki, Sayın Bakan bile, bu yorgunluktan olsa gerekir, kaza yaptı; yoksa, Türkiye Cumhuriyeti Bakanı ve Başbakan Yardımcısının, hiç alakası olmayan, bağdaşması mümkün olmayan olayları hiddetle gelip burada konuşması, yorgunluk alametidir; aksi halde, durum vahimdir. (CHP sıralarından alkışlar) Uluslararası anlaşmalarda, uluslararası sözleşmelerde Türkiye'nin tartışacağı konularda, böylesine, olayı kavramadan, bağdaşmayan olayları üst üste koyarak Türkiye'nin haklarını savunmaya kalkıyorsa, kalkacaksa Bakan, vay Türkiye'nin haline!.. Castro'nun ne işi var; özel hastaneyle o özel iş bulma kurumunun ne ilgisi var, özel emeklilikle ne alakası var söylenenlerin?! Türkiye'nin kaderi...

HALUK KOÇ (Samsun)- Sürücü kursu da var!..

CEVDET SELVİ (Devamla)- İşte, sürücü kursuyla... İş yok, istihdam alanı yok; iş bürosu kurmak suretiyle Türkiye'yi oyalamanın ne anlamı olduğunu kavramadığı için, onu başka yerlere saptırdı.

CAVİT TORUN (Diyarbakır)- Siz nasıl kavradınız?!..

CEVDET SELVİ (Devamla)- Yanlışlıktır; biz, çok bakanlar gördük, biz, çok iktidarlar gördük. İktidar olanlar, daha olgun olur. İktidar olanlar, bakan olanlar daha duyarlı olur.

MEHMET SOYDAN (Hatay)- Hep muhalefetteydiniz!..

CEVDET SELVİ  (Devamla)- Tahrik etmez, oturduğu yerden laf atmaz. Onun için, bu işleri kaldırmak kolay şey değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Birdenbire bakan olmak, birdenbire Başbakan Yardımcısı olmak kolay sindirilecek iş değildir; ama, ben, Sayın Bakanı eskiden tanırım. Açıkça itiraf edeyim, bugün bir yorgunluğun eseridir bu, bugün bir telaşın eseridir bu; yoksa, kendisine böyle bir durumu kesinlikle yakıştırmam, yakıştıramam; bu kadar benzemezleri üst üste koyması...

Değerli arkadaşlarım, ikincisi, dikkat ederseniz, burada, işte "işverene karşısınız, işçiden yanasınız" diye bizi suçluyorsunuz. Burada ciddî bir olay var; bu tasarı hazırlanırken, işverenlerin talepleri, hatta son gelişmelerle işverenlerin dahi beklemediği bütün istekleri yerine getirilmiştir. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir, sadece bir kesimin değil... Bu tasarıda eksik olan, işçinin, emekçinin durumudur; bu eksikliği gidermek için, biz, işçiden, emekçiden daha fazla bahsetmek zorunda kalıyoruz. Yoksa, işçisi de, işvereni de, bu ülkeyi hak ettiği yere taşımak için -bizim için de, sizin için de- beraberdir. İşte, bu eksikliği gidermek için, sadece, işverenlerin, hakikaten taleplerinden daha fazlası yerine getirildiği için, eksiği gidermek için söylüyoruz, yanlışı önlemek için söylüyoruz, iş barışını tesis etmek, toplum huzurunu sağlayabilmede katkı koyabilmek için söylüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, sözlerinizi toparlayın.

Buyurun.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Bakınız, gece gündüz çalışıyorsunuz, sözde, zaman kazanacaksınız!.. Defalarca söylendi, bu tasarıda öyle çok madde var ki, Anayasa Mahkemesinden mutlak ve mutlak dönecek. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!.. Hem vakit kazanmak istiyorsunuz hem de Anayasadan döneceğini... Şimdiye kadar örnekleri çok fazla oldu, uyarılara siz itibar etmediniz.  Daha da gecikiyor. Halbuki, bunu beraberce çıkarırız. Her yaptığımız yasa Anayasa Mahkemesinden veya başka yönde geri gelirse, bu Parlamentonun itibarını zedelemiş oluruz. Onun için çırpınıyoruz ve ben, Sayın Bakanın tutanakları okuduğu zaman bana hak vereceğine inanıyorum; dilerim, bir dinlenme olanağı bulur, olayları daha iyi tahlil eder. Burası için önemli değil, uluslararası ilişkilerde de bu yanlışı inşallah yapmaz.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sataşmadan dolayı söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4. - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi'nin, şahsına sataşmada bulunması nedeniyle konuşması

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Sayın Selvi ismimden ve konumumdan bahsederek bir eleştiride bulunduğu için, Sayın Başkandan söz istedim.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Efendim, ne sıfatla çıktınız; hükümet olarak mı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak mı; hangisi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakan olarak, Mehmet Ali Şahin olarak huzurunuzdayım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak değil.

Sayın Selvi, benim herhalde yorgun olacağımdan bahsettiler. Ben, farkındaysanız, ikinci kez huzurunuza çıkıyorum. Olsa olsa, Sayın Selvi yorgun olabilir; çünkü, sabahtan beri buraya kaç kez çıktığının sayısını bilmiyorum.

Ancak, ben, ağzımdan çıkan her sözün, yapmış olduğum her değerlendirmenin ne anlama geleceğini bilebilecek durumdayım. Biraz önce çıktığımda, hür teşebbüse, serbest teşebbüse yol açacak olan her girişime karşı çıkan CHP'li bazı arkadaşlarımızın bu tavrının artık bugün çağdaş dünyada yerinin olmadığını ifade ettim ve özel teşebbüsün kurmuş olduğu birtakım kuruluşları "çağdaş köle pazarları" olarak nitelemenin yanlış olduğunu söyledim.

Ayrıca, üzerinde konuştuğum 90 ıncı maddenin, uluslararası sözleşmelere bir aykırılığı olmadığı gibi -Sayın Selvi bunu iddia ettiler- Anayasaya da uygun olduğunu ifade etmek istiyorum; çünkü, 1475 sayılı Kanunun buna mümasil maddesi, 1971 tarihli bir düzenlemedir. Sayın CHP Grubu sözcüsü arkadaşlarıma hatırlatmak isterim ki, Anayasanın 49 uncu maddesi, bundan birbuçuk yıl önce, 3 Ekim 2001 tarihinde değiştirilmiş, oradaki devletçi mantık farklı bir şekilde düzenlenmiştir. Yeni düzenleme, Anayasanın birbuçuk yıl önce değiştirilen 49 uncu maddesine paralel bir düzenlemedir.

Bilecik Milletvekili arkadaşım beni değerlendirirken, işte "Sayın Bakan bazı konuları bilmiyor, ben kendisine anlatayım" diye bir beyanda bulunmuştur.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlerinizi toparlar mısınız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben, sayın milletvekili arkadaşıma, Anayasanın 49 uncu maddesinin 2001 yılındaki değişiklik gerekçelerini ve maddeyi bir kez daha okumasını tavsiye ediyorum.

Biz, Anayasaya, uluslararası sözleşmelere uygun tasarıları buraya sevk ediyoruz. O bakımdan, ne Türkiye'yi ne hükümetimizi, beynelmilel âlemde güç durumda bırakacak hiçbir yasal düzenleme içerisinde değiliz. Ne o yasayı yaparken yorgunduk ne o yasayı savunurken yorgunuz; dimdik ayaktayız, milletimize hizmet ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz İş Yasasının 91 inci maddesine üçüncü fıkra olarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini öneriyorum.

Saygılarımla.

 

Nurettin Sözen

Enver Öktem

Ali Arslan

 

Sıvas

İzmir

Muğla

 

Hüseyin Güler

İzzet Çetin

Muzaffer Kurtulmuşoğlu

 

Mersin

Kocaeli

Ankara

"İşyeri hekimlerinin işyerindeki görevlerine ilişkin meslekî denetimleri bağlı bulundukları tabip odası tarafından da yapılır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Öktem, gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız?

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İşyeri hekiminin insan sağlığını koruması alanında vicdanî kararlarını uygulamak durumundadır. Her türlü baskılar karşısında bağımsızlığı koruması gerekir.

Bu kanunlar, 161 sayılı ILO Sözleşmesi ve İş Sağlığı Uluslararası Komisyonunun yayımladığı -1992 yılında- İşçi Sağlığı, Çalışanlar İçin Uluslararası Etik Kuralları Belgesiyle güvence altına alınmıştır. Bu bağlamda, TTB meslekî bağımsızlığı destekleyici kuruluş olarak görev yapmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Geçti, geçti...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Geçmedi.

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım arkadaşlar.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

Birleşime 20 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.23

 


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.45

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mehmet  DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİçooğullarI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 92 nci maddesini okutuyorum:

Yetkili makam ve memurlar

MADDE 92. - 91 inci madde hükmünün uygulanması için iş hayatının izlenmesi, denetlenmesi ve teftişiyle ödevli olan makamlar veya yetkili memurlar, işyerlerini ve eklentilerini, işin yürütülmesi tarzını ve ilgili belgeleri, araç ve gereçleri, cihaz ve makineleri, ham ve işlenmiş maddelerle, iş için gerekli olan malzemeyi 93 üncü maddede yazılı esaslara uyarak gerektiği zamanlarda ve işçilerin yaşamına, sağlığına, güvenliğine, eğitimine, dinlenmesine veya oturup yatmasına ilişkin tesis ve tertipleri her zaman görmek, araştırmak ve incelemek ve bu Kanunla suç sayılan eylemlere rastladığı zaman bu hususta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak İş Teftişi Tüzüğünde açıklanan şekillerde bu halleri önlemek yetkisine sahiptirler.

Teftiş ve denetleme sırasında işverenler, işçiler ve bu işle ilgili görülen başka kişiler izleme, denetleme ve teftişle görevli makamlar veya memurlar tarafından  çağrıldıkları zaman gelmek, ifade ve bilgi vermek, gerekli olan belge ve delilleri getirip göstermek ve vermek ve birinci fıkrada yazılı görevlerini yapmak için kendilerine her çeşit kolaylığı göstermek ve bu yoldaki emir ve isteklerini geciktirmeksizin yerine getirmekle yükümlüdürler.

Çalışma hayatını izleme, denetleme ve teftişe yetkili memurlar  tarafından tutulan tutanaklar aksi kanıtlanıncaya kadar geçerlidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Koçyiğit.

CHP GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 73 ve 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 92 nci maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;  bilindiği üzere, görüşülmekte olan kanun tasarısının yedinci bölümünü oluşturan 91-97 nci maddeleri, çalışma yaşamının denetim ve teftişine ilişkin düzenlemeleri içermektedir. Yasa tasarısının 91 inci maddesine göre, devlet, çalışma hayatıyla ilgili mevzuatı izler, denetler ve teftiş eder. Bu ödev, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı, ihtiyaca yetecek nitelik ve nicelikte, teftiş ve denetleme yetkisine sahip iş müfettişlerince yerine getirilir.

Yasa tasarısının ilk metninde "yetkili makam ve memurlar" yerine "iş müfettişleri" ibaresinin benimsenip yer alması doğru bir saptamaydı. Her nedense, İş Yasası Tasarısının 92, 93, 96 ve 97 nci maddelerindeki "yetkili makam ve memurlar" ibaresi yerine "bakanlık iş müfettişleri" ibaresinin kullanılması gerekirken, tereddüt ve kuşku yaratıcı bir şekilde "yetkili makam ve memurlar" ibaresine yer verilmek suretiyle, devletin denetim ve teftiş yetkisi etkisiz duruma getirilmiş bulunmaktadır. Çünkü, gerek bu yasa tasarısının 91 inci maddesi ve gerekse 13.12.1950 tarih ve 5690 sayılı Yasayla kabul edilen Sanayi ve Ticarette İş Teftişi Hakkında 81 numaralı Milletlerarası Çalışma Örgütü Sözleşmesi (ILO) ile bu görev, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş müfettişlerine verilmiştir. 81 sayılı ILO Sözleşmesinde, iş müfettişlerinin yetkisi geniş bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yasa tasarısının 93 üncü maddesinde, iş müfettişlerinin yetkilerine ilişkin geniş düzenlemeler yapılmasına karşın, her nedense, 1936 yılından kalan bir düzenleme aynen korunmak suretiyle "iş müfettişleri" yerine "yetkili makam ve memurlar" benimsenerek, teftiş, denetleme ve müfettişlik kavramlarına hak ettiği değerler verilememiştir.

Ayrıca, bu düzenlemeyle, kar kış, yağmur çamur demeden, yılın her gün ve her saatinde, dağ başlarındaki ocaklardan tutun tüm işyerlerinde sadakatle denetim yaparak çalışma barışını sağlamaya çalışan ve devletiyle çalışma yaşamının diğer tarafları arasında ezilen ve halen sayıları 700'ü bulan iş müfettişleri rencide edilmiştir. Gelin, birlikte, bu cefakâr ve çilekeş müfettişlere, bu yasa ve uluslararası sözleşmeyle verilen yetkileri teslim edelim. Bunun için, yasanın bu maddesiyle birlikte izleyen maddelerini de 81 sayılı ILO Sözleşmesinin normlarına uygun duruma getirmek suretiyle, iş müfettişlerini, ILO Sözleşmesindeki güvencelere kavuşturarak etkin ve verimli bir denetimin yolunu açalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eski bir denetim elemanı olarak, dışdenetimin ne kadar zor şartlar altında yapıldığını çok iyi biliyorum. Etkin denetimin olmadığı bir sistemin yapılması çok zordur. Özellikle, çalışma yaşamında etkin denetim sistemi kurulamayan ülkelerde, çalışma bakanlığı, etkisiz olduğu halde; etkin denetim sisteminin kurulduğu gelişmiş ülkelerde, çalışma bakanlıkları da etkin bir konumda bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamıza göre, ülkemizde hukuk devleti kuralları geçerlidir. Hukuk devletinde, yönetilenler, hukukî güvencelerle donatılmış olup, yasaların, her koşulda eksiksiz bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Bu nedenle, iş yasalarının da eksiksiz bir şekilde uygulanması hukuk devleti anlayışının doğal bir sonucudur.

Değerli milletvekilleri, Anayasanın 49 uncu maddesine göre, çalışmak, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek, çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye yönelik ekonomik ve sosyal önlemleri almak zorundadır. Bu hüküm, aynı zamanda, çalışma yaşamının temel felsefesini ve sosyal hukuk devleti ilkesinin temelini oluşturmaktadır.

Çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesini ilke edinen devlet, iş denetim örgütünü sağlıklı bir yapıya ve kurumsal güvenceye kavuşturmak mecburiyetindedir. Bu yapıldığında, aynı zamanda, sanayi ve ticarete ilişkin ILO Sözleşmesindeki hükümler de iş yaşamında uygulamaya geçirilmiş olacaktır.

Uygulanmakta olan iş denetim sisteminin temeli, 1936 yılında kabul edilen ve bir yıl sonra yürürlüğe giren, 12.8.1967 tarihinde yürürlükten kaldırılan 3008 sayılı İş Kanununun ürünüdür. Daha sonra bu yasanın yerini alan 931 ve 1475 sayılı İş Kanunlarında da denetim düzenekleri olduğu gibi korunmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Yasası Tasarısının denetime ilişkin düzeneklerinde, Avrupa Birliği müktesebatıyla Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerine uyum sağlanamayarak, 1930'lu yılların düzenleme anlayışı aynen korunmuştur. Oysa, bu konuda, 1950 yılında 5690 sayılı Yasayla onadığımız iş teftişine ilişkin 81 sayılı ILO Sözleşmesi, önemli ve evrensel düzenlemeler içermesine karşılık, her nedense, onanması üzerinden yarım asırdan fazla süre geçmesine rağmen, hükümlerinin yeterince ulusal mevzuatımıza aktarılmadığını kabul etmek durumundayız.

Ayrıca, Uluslararası Çalışma Örgütünün iş denetimine ilişkin anlayışının yeterince izlenmediği görülmektedir. Nitekim, ILO tarafından yapılan bir araştırmada, çalışma bakanlıklarının ikinci bir konumda olması, iş denetim sistemi örgütlerinin evrensel normlara uygun olarak oluşturulamadığı gerçeğine dayandırılmaktadır.

Gerçekten de bugün uygulanmakta olan iş denetimi, çalışma sorunlarını algılayamamakta, tanı ve çözüm üretememekte, ulusal düzeyde eylem programları oluşturamamakta ve ulusal mevzuatın çalışma hayatının gereklerine uygun olarak değişmesi konusunda politikalar üretilmesine katkı yapamamaktadır. Çağdaş anlayış üzerine oturtulacak iş denetim sistemi ve örgütünün oluşturulması, artık, kaçınılmaz bir gereklilik olarak karşımızda durmaktadır. Bu nedenle, iş müfettişleri tarafından düzenlenen raporlardaki hak ve borç doğurucu niteliklere ve ILO sözleşmelerindeki kavramlara madde metinlerinde yer verilmesi; yasada ceza yaptırımına bağlanmamış emredici kuralların, işçinin ceza yoluyla korunması ilkesinin bir gereği olarak, eskiden olduğu gibi, ceza yaptırımına bağlanması; müfettişlerin, aynı sözleşmenin 4 üncü ve 6 ncı maddelerinde belirtilen ve siyasî değişimlerden etkilenmeyecek bir statüye kavuşturulması gerekmektedir.

Teftiş, önemli iştir; bakanlıklarda kariyer hizmetine girer. Teftişi sadece kariyer sahibi müfettişler yapmalıdır. Bunların, müfettiş yerine, yetkili makam ve memurlara bırakılmak suretiyle teftişin önemsiz duruma getirilmesi, ülkeye yapılan kötülüklerden birisidir. Yakın zaman önce, Bingöl depreminde, kontrol yapılmadığı için binaların nasıl çöktüğünü hepimiz biliyoruz. Bunun için, teftişe önem verelim. Teftişe ilişkin düzenlemelerden "yetkili makam ve memurlar" ibaresini çıkarıp, tüm yetkileri, kariyerden gelen iş müfettişlerine bırakalım.

Bu duygu ve düşüncelerle, Genel Kurulu selamlar, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Gecenin bu ilerlemiş saatinde iktidar partisi milletvekilleri niye konuşur; anlaşılır gibi değil !..

Buyurun Sayın Akbulut.

AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 92 nci maddesinin "çalışma hayatının denetim ve teftişi" bölümünde yer alan hususlar  üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü Bey, biraz önce, birkaç saat önce geçirdiğimiz 14 Mayıstan bahsettiler. 14 Mayıstan, kısmen olumsuz olarak bahsettiler; ben de bu konuda birkaç söz söylemek zorundayım.

14 Mayıs, Türk tarihinde çokpartili döneme geçişimizin günüdür; gerçekten, demokraside unutulmaz bir gündür; rahmetli Menderes ve arkadaşları, demokrasi şehidi olarak bu ülkede yıllarca anılacaktır; gerçekten, bir demokrasi kahramanı olarak, demokrasi uğrunda hayatlarını vermişlerdir ve Türkiye, 14 Mayıs 1950'den 1960'a kadar 10 altın yılını yaşamıştır. Dolayısıyla, bugünkü demokrasimiz, çokpartili günlerimiz bugünlere geldiyse, burada, rahmetli Menderes'in ve arkadaşlarının çok büyük bir yeri ve önemi vardır. Ben, kendilerini tekrar rahmetle anıyorum. Bu demokrasi gününü böylece andıktan sonra, konumuzla ilgili, 92 nci madde üzerinde görüşlerimi arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu bölümde, devletin çalışma hayatı üzerindeki görevlerinden, yetkilerinden ve devletin denetim ve teftişinin, sadece, yol gösterici, organize edici ve iş hayatının önünü açıcı anlamda denetimler yapması görevlerinden bahsediliyor. Doğrusu da budur; devlet, artık bir işveren değildir. Devlet, iş hayatının önünü açmalıdır. Özel sektör öncelikli bir kalkınma modelimiz olduğuna göre, istihdam olayının çözümünü özel sektöre bırakmamız ve azamî ölçüde özel sektörün önünü açmamız gerekmektedir.

Dolayısıyla, bugün İş Kurumu ne yapar dediğimizde; benim, uygulamadan gördüğüm kadarıyla, İş Kurumu, aslında, vatandaşa iş bulma konusunda çok büyük bir görev ifa etmiyor; vatandaş, kendi işini kendisi buluyor. Özel sektörden, belediyelerden, gidiyor, araştırıyor, nerede sınav varsa, araştırıyor, İş Kurumundan bir belge almaya gidiyor. Ben, filanca yerde kendime ait bir iş buldum, lütfen, bana bir belge verin, bu belgeyi ilgili kurum istiyor diyor; bu belgeyle işe alınıyor.

Dolayısıyla, burada, bu konuda özelleştirme olmalı mı olmamalı mı tartışması konusuna geliyorum. Yoksa, bu konu devletin elinde mi kalmalı, devletleştirmeli miyiz iş bulma konusunu veya İş Kurumunu özelleştirmeli miyiz konusuna gelince; arz ettiğim gibi, bu konuda, olayı özel sektöre bırakmak ve özel sektörün bu konudaki imkânlarını artırmak; devlet, sadece, bu alanda küçülerek, arz ettiğim şekilde denetim ve de yol gösterme görevini yerine getirmek durumunda olmalıdır.

Dolayısıyla, bu maddelerde ele alınan konular ve bu maddelerde yer alan hususlar, Anayasamızın 49 ve müteakip maddelerinde sayılan, çalışma hak ve ödevi, devletin yükümlülükleri bölümlerinde yer almıştır, Anayasaya uygun bir düzenlemedir; hantal devlet yapısını küçültecek bir anlayışa dayanmaktadır. Bu nedenle, her konuda olduğu gibi, hantal devlet yapısını küçültme ve devleti yeniden yapılandırma konusunda, hükümetimizin çok ciddî çalışmaları bulunmaktadır. Önümüzdeki günlerde, inşallah, Genel Kurula, merkezî yönetimin yeniden yapılandırılması, devletin yeniden yapılandırılması, mahallî idarelerin yeniden yapılandırılması konularında, devletin küçültülerek, özel sektörün önünü daha fazla açacak bir düzenleme önümüze gelecek ve Türkiye'deki işsizlik olayının çözümünde daha iyi imkânlara kavuşmuş olacağız diyorum.

Bu vesileyle, gecenin bu ilerleyen saatinde, tekrar hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.

Madde üzerinde, şahısları adına söz isteyen milletvekilleri; Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen, Amasya Milletvekili Hamza Albayrak, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya.

Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

Amasya Milletvekili Hamza Albayrak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 92 nci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, 92 nci madde, 1475 sayılı İş Yasasının 89 uncu maddesiyle aynen örtüşmektedir, motamot aynıdır; dolayısıyla, iş hayatının denetimi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı iş müfettişlerinin uhdesindedir. 92 nci maddede 91 inci maddeye de atıf vardır. İşçi ve işverenleri denetleyen Bakanlık müfettişleri bu görevlerini yerine getirirken elbetteki icraya müdahale edemezler, iş ve işlemlerin yürütümünü de engelleyemezler. Teftiş esnasında denetim elemanlarına, teftiş edilenler de gerekli kolaylığı gösterir, kendilerine istenilen belge, araç ve gereci de takdim ederler.

Takip eden diğer maddelerde ise, diğer memurlara elbetteki atıf vardır. Şahsî kanaatim odur ki, Türkiye'de tüm kamu kurum ve kuruluşlarındaki denetim elemanlarında, kadro noktasında yaklaşık üçte 2 yetersizlik vardır. Dolayısıyla, iş hukuku açısından olaya yaklaştığımızda üç, dört yıldır kuruluş denetimi yapılmayan işyerleri vardır. Tatbikattaki bu eksikliği gidermek için, otokontrol noktasında kurumiçi denetime de fırsat tanımak uygun olacaktır.

Malumunuzdur ki, 1978 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu kararnamesiyle, kariyer mesleği olan müfettişliğin oluşumu, müfettişliğe girişteki yarışma sınavıyla yeterlik sınavı belirlenmiş, müfettiş olacak kişilerin hangi branşlardan ne tür sınava girerek, kaç puan almaları gerektiği belirlenen tek meslektir müfettişlik mesleği. Müfettişlik mesleğinin daha etkin hale getirilebilmesi, kendisinden beklenilen faydanın ölçülebilir olabilmesi için, bir an önce müfettişlik kadrolarındaki eksikliğin giderilmesi ve şeffaf denetime önem verilmesi, elbette ki, sosyal taraflar açısından çok yararlı olacaktır.

Müfettişler, yapmış oldukları teftiş sonucunu rapora bağlarlar ve işyerini teftiş eden iş müfettişleri de, tespit etmiş oldukları eksiklikleri tutanaklarında belirler, aksi sabit oluncaya kadar, bu tutanak ve raporlar geçerliliğini korur.

Eskisi ile yeni maddeyi karşılaştırdığımızda, gerçekten, ben, şahsen, örtüşmeyen bir hususa rastlamadım. Dolayısıyla, bu 92 nci maddenin Yüce Meclis tarafından kabul göreceği kanaatimi sizlerle paylaşıyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Albayrak.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 92 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "makamlar veya yetkili memurlarca" ibaresinin "iş müfettişlerince",

İkinci fıkrasındaki "makamlar veya memurlar" ibaresinin "iş müfettişleri",

Üçüncü fıkrasındaki "teftişe yetkili memurlar" ibaresinin "iş müfettişleri" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Ünal Kacır

Cevdet Erdöl

 

Bursa

İstanbul

Trabzon

 

Alim Tunç

 

Nükhet Hotar

 

Uşak

 

İzmir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, olumlu görüşle takdire bırakıyorum.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Başlığın da değişmesi lazım...

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda... 

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için, elektronik cihazla oylama yapacağız.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

93 üncü maddeyi okutuyorum:

Yetkili memurların ödevi

MADDE 93. - İş hayatını izleme, denetleme ve teftiş yetkisi olan makamlar veya iş müfettişleri görevlerini yaparlarken işin normal gidişini ve işyerinin işlemesini, inceledikleri konunun niteliğine göre mümkün olduğu kadar aksatmamak, durdurmamak ve güçleştirmemekle ve resmi işlemlerin yürütülüp sonuçlandırılması için, açıklanması gerekmedikçe, işverenin ve  işyerinin meslek sırları ve şartları, ekonomik ve ticari hal ve durumları hakkında gördükleri ve öğrendikleri hususları tamamen gizli tutmak ve kendileri tarafından bilgileri ve ifadeleri alınan yahut kendilerine başvuran veya ihbarda bulunan işçilerin ve başka kişilerin isimlerini ve kimliklerini açıklamamakla yükümlüdürler.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 93 üncü maddeyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Maddenin başlığı "Yetkili memurların ödevi" Denetleme ve teftiş yetkisini haiz olan makamlar işin gidişini, işyerinin işleyişini inceler. Bu inceleme sırasında işverenin sırlarını ifşa etmez. Ayrıca, ihbarda bulunan kişilerin isimlerini de açıklamak mecburiyetinde değildir; özeti bu.

Saygıdeğer milletvekilleri, içinizde mutlaka müfettiş vardır veya o vasıfta görev yapan insanlar vardır. Bu kadar siyasî gücü arkasına almış, gecenin bu saatine kadar burada hizmet üretmek için beklentiye girmiş hangi babayiğit müfettiş gidecek, o işverenin işini denetleyecek, rapor tutacak ve o işin üstesinden gelecek?! Şu haliyle bakacak olursak, siz müfettiş olsanız, bunu yapar mısınız? (AK Parti sıralarından "Yaparız" sesleri) Onu yapacağınıza şu yasayı düzgün yapın da, o adamı da sıkıntıya sokmayın. Niye onu yapıyorsunuz; şu yasayı yapın. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, herhalde uyandınız; benim sesim sizi uyandırıyor.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Ezan gibi geldi...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Teşekkür ederim.

Şimdi, arkadaşlarımızın bir bölümü dolanıyor, kendi aramızda da konuşuyoruz; acaba, bir uyum sağlanır mı, bir çözüm bulunur mu?.. Sizden de rica ettim, Sayın Bakana da söyledim, dedim ki, Sayın Bakanım, yarın Antalya'ya gidiyorsunuz; bir gidin, düşünün, gelin; yasayı kimse koltuğunun altına alıp bir tarafa götürmüyor. Belki, daha sağlıklı bir şeyler düşünülür, taraflar bir araya gelir, bir çözüm bulunur eğer isteniyorsa; yeter ki, istensin... Ama, görebildiğim kadarıyla değerli arkadaşlarım "biz istediğimizi yapacağız" ve yapıyorsunuz. Ama, bakınız, şunu bilin ki, belli bir süre sonra Sayın Cumhurbaşkanından dönerse, Anayasa Mahkemesinden dönerse, bu tasarıyı bir daha bu Meclise getireceksiniz, bu yanlışlıkları, eksikleri düzelteceksiniz. Bu işlemez değerli arkadaşlarım, bu işlemez. Tabiî ki, sigorta primi kaçıran bir işveren için, devletten vergi kaçıran bir işveren için işler; ama, Sabancı için, Koç için, ona benzer işverenler için işlemez. İşlemez bu arkadaşlar, işlemez...

AHMET YENİ (Samsun) - Firma reklamı yapma!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kimden vergi alacaksınız?.. Kimden vergi alacaksınız?..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Onu bırak, maddeye gel!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu saatten sonra geneli görüşülür. Tasarının genelini görüşüyoruz, maddesi filan yok! Sen çıktın demin, nalına da vurdun, mıhına da vurdun; ben bir şey söyledim mi!..

Değerli arkadaşlarım, şimdi, belli ki bunu yapmayacaksınız; ama, burada ne olacak; yükü, devletin bir müfettişinin, hakikaten sorumluluk duyan bir sorumlusunun -makam kim olur; zabıta memuru olur, hâkim olur, müfettiş olur- üzerine yıkacağız. O da o kadar deli, aklı yok o müfettişin; gidecek, bu yasayı çıkarttırmaya çalışanlara, bu tahrip yasayı getirip Meclisin gündemine sokanlara ve çıkaranlara karşı mücadele edecek!.. Bulamazsınız öyle bir müfettiş.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bizim müfettişlerimizin hepsi öyledir.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Öyle bir müfettiş bulamazsınız değerli arkadaşlarım ve yanlış yapıyorsunuz. Öyle bir müfettiş, öyle bir sorumlu da olmaz. Bugün...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Müfettişlerin hepsi görevini yapar; siz görevinizi...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, ben müfettişleri çok iyi bilirim, çok iyi tanırım, onların ne sıkıntılar çektiğini de bilirim. Onlar, gelir, işverenin yanında teftişe gider, bazı işverenlerin -oturur, haklı olarak- yemeğini yer; işçi oradan der ki "gördün mü, bizi sattı." Müfettiş bir düzgün rapor tutar, götürür yetkiliye verir; hemen arkasından işveren koşar, baskı yapar siyasîlere, siyasî makamlara, müfettişin yaptığı rapor senelerce raflarda bekler. İşte, müfettişin sıkıntısı bu.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - O siyasî...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Biz, bunları çok iyi tanıyoruz, çok iyi biliyoruz, o sıkıntıları da iyi biliyoruz.

Şimdi, burada, değerli arkadaşlarım, siz, bırakın ötesini berisini, ne pahasına olursa olsun, biz bu yasayı çıkaracağız diyorsunuz; görünen o... Uzlaşma beklemeyin, böyle bir şey bekledik demeyin; ama, birilerinden...

Bakınız, burada taraflar yok bir defa, taraflar yok. Bu çatı altında sorumluluk duyan Cumhuriyet Halk Partisini bir tarafa ittiniz. Taraf olan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunu da bir tarafa ittiniz; ama, hiçbir etkisi, katkısı olmayan, yasal yönden hiçbir sorumluluğu olmayan odalardan birini getirdiniz, işin içine soktunuz, tıkır tıkır tıkır ellerinizi kaldırıyorsunuz. Bir gün o elleriniz tersini yapacak; bunu unutmayın. Tersini yapmak zorunda; çünkü, söylediğim gibi, bu yasa yürümez.

Ne olacaktır biliyor musunuz; büyük işverenler de taşeron durumuna kayacaktır. O zaman devletin kayıplarının ne olduğunu biliyor musunuz?! Bırakınız, zaten işçinin kaybı gitti. İşçiyi yolladınız, yolcu ettiniz Yemen'e; ama,  vergi aldığınız, prim aldığınız o işverenleri de bir gün karşınızda bulamayacaksınız.

Ne yaptığınızın farkında değilsiniz siz değerli arkadaşlarım. Eğer, bir tarafta, adam, 30'un altında işçi çalıştırıyorsa, prim kaçırıyorsa, vergi kaçırıyorsa, öbür tarafta 40 kişi çalıştıran adamın aklı mı yok; o da, 20'ye böler, 30'a böler; o da vergi kaçırır, o da prim kaçırır. Yaptığınız bu!.. Bu yasa, bu!.. Bunu çok iyi de biliyorsunuz; ama, ne yapayım, ferman padişahın, elimizi kaldırıyoruz diyorsunuz. Başka bir şey yapamıyorsunuz. Emir büyük yerden geliyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Yok öyle bir şey; burası Meclis, isteyen kaldırır, isteyen kaldırmaz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, Meclis olduğunu biliyorum. Başbakanınız olamaz mı, Başbakanınız talimat veremez mi?! Başka bir kişi mi talimat verdi; Başbakanınız oturdu, birileriyle konuştu, karara vardı, aynen Amerika Birleşik Devletlerindeki topu tankı Türkiye'ye döktüğünüz gibi, burada da, gittiniz, hesapsız kalemsiz bir şey yaptınız; şimdi içinden çıkamıyorsunuz. Bunun doğrusu bu; niye gizliyoruz birbirimizden?!. Yani, burada bir sıkıntı olursa, size bir sıkıntı geldiği zaman, bizim burada mutlu olacağımızı mı düşünüyorsunuz? Bize bir sıkıntı gelirse, sizin mutlu olacağınızı biz düşünmüyoruz; siz de öyle düşünmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Sıkıntı gelmez; merak etmeyin!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, sıkıntı geldi ve binlerce insanı iş yasası kapsamı dışına ittiniz, daha ne gelecek?! Sözleşme düzeninin dışına ittiniz. Başka ne yapacaktınız bu adamlara?! Elinden kıdem tazminatını aldınız, elinden ikramiyesini aldınız, elinden yıllık iznini aldınız, canını mı alacaksınız?! Aldınız bunları. (CHP sıralarından alkışlar) Ne olacaktı daha?!

Şimdi, bazen "tribünlere konuşuyor Türk-İş Başkanı" derdiniz. Allah'a şükür herkes uyumuş, onu da söyleyeyim size; yani, izleyen de yok, rahat rahat konuşuyoruz burada; ama, değerli milletvekilleri, niye doğruyu kabul etmiyorsunuz, içinizde işverenler de olabilir. İçinizde işverenler varsa, onların, işçilerini -geçmişte ben bir sendikacıydım- benden daha fazla düşündüklerine inanıyorum; hastasına koşar, çocuğunun sıkıntısı olur koşar, parası yoksa borç verir; biz bunları yaşadık. Tümüne kötü demiyoruz; ama, sizin yaptığınız yasa, ister istemez insanları oraya itiyor, yapacakları başka bir şey yok.

Şimdi, diyoruz ki: "Efendim, acaba tekriri müzakere olur mu?" Kusura bakmayın, benim ömrümün büyük bir bölümü, bakanlarla, başbakanlarla geçti, biliyorum; yani, bir başbakan bunu böyle yapın demediği sürece -sizin hepinize saygım var, yanlış da anlamayın; bu, bir kuraldır- ben de biliyorum ki, bu işin tekriri müzakeresi de olmaz, bu da olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bitti Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Onun için, şayet böyle bir düşüncesiniz varsa saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Genel Başkanınızla görüşün. Sizin Sayın Genel Başkanınız, Türkiye Cumhuriyetinin de Başbakanı, bizim de Başbakanımız. O, işçinin de Başbakanı, işverenin de Başbakanı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Birinin sofrası zengindir; ama, birinin de gönlü zengindir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ama, o, fakir sofralarını sever.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Belli çıkardığınız yasadan. Belli... Belli... Adamın sofrasını kuruttunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Adamın sofrasını kuruttunuz; bu ne biçim sevgi?! Böyle bir sevgiyi işverenlere doğru götürün, biz istemiyoruz; o tarafa doğru götürün. Sağ olun, biz istemiyoruz böyle bir sevgiyi. Sevdiğiniz için teşekkür ediyoruz. Bizi sevdiğiniz kadar onları da sevin. Onları sevin...

AHMET YENİ (Samsun) - İşçiyi de işvereni de seviyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, neyse, sürem bitti. Daha, tasarı bitene kadar konuşacağım, sırayla, her saat çıkacağım. Umarım ki, bir kere olsun bu söylediklerimi değerlendirirsiniz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, saat sabahın 2,30'u. Sayın Meral sinyali verdi; bundan sonra muhtemelen, 25 maddede 250 dakika daha konuşacak; yani, her madde için 10 dakika geçerli olacağına göre, biz de zevkle... Belki zaman zaman monoloğu olan şu kürsüde diyalogu da kurmak suretiyle, Sayın Meral bir farklı renklilik getirdi; ama, bir şeyi söylemek lazım.

Değerli arkadaşlar, her yasanın, elbette eleştirilebilecek tarafları vardır. Bu Yüce Parlamento, var olduğu günden bugüne kadar binlerce yasa ve onbinlerce madde çıkarmıştır; birbirinin benzeri olan nice yasalar bu Parlamentoda değişmiştir. Bu yasaların hiçbirisi ilahî, vahye müstenid olan yasalar değildir. Dünkülerin olduğu gibi bugünkülerin de eleştirilebilir, yarın da düzeltilebilir tarafları olabilir. Ben, tabiî, haddizatında şu konuşmamın gereksizliğini, zaman işgali açısından ifade ediyorum.

Ben, bu maddenin niçin eleştirildiğini anlayamadım; çünkü, Sayın Meral de, diğer arkadaşlarımız da, zaten, maddeler üzerinde değil, hâlâ,  takıntılar yukarıda, geneli üzerinde konuşuyoruz diyor. Belli ki, bir önyargı var. Eğer, hâlâ geneldeysek, kusura bakmayın, tırnak içi söylüyorum, önyargılarımızdan kurtulamadık.

Bakın, söylediğiniz çok güzel şeyler olabilir, bunlara saygı da duyulur; bu Parlamento da duyar, sizi dinleyen, şu anda dinlemediğini zannettiğiniz; ama, esasen bu yasayla ilgili olan insanlar da duyar. Elbette sizi dinliyorlardır; ama, her önünüze gelen maddeyi eleştirirseniz, sizin doğrularınız, sayısız yanlışlarınızın arasında kaybolur gider.

Allahaşkına, sizin doğrunuz yok mu bunların içinde; yani, şu maddeniz de doğrudur...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Anlarsan, var!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - İnsaf edin, biz de size hak verelim, bu yasadan hak sahibi olanlar da hak versin; desinler ki, hakikaten, bu CHP eleştiriyor; ama, gerçi, ömrü billah iktidar olmayı sağlıklı bir şekilde, keşke, bir hak olarak demokrasi sandığından kazanabilse; buna, saygı duyarız; ancak, hep eleştirme sanatı, sizi, hep, toplum tarafından eleştirilen bir noktada tutmaya sebep olabilir.

O bakımdan, size arkadaşça, samimî bir tavsiyem şu: Geçen yıl, ben de orada çok eleştirdim; monoloğun da diyaloğun da en iyisini yapmaya da müsait olduğumu düşünüyorum; ama, diyorum ki, bu eleştirilerin sağlıklı olması, sağlıklı bir muhalefetin de tanımı açısından doğru bir yaklaşım olur. Gelin, samimî eleştirilerinizi, keşke, uygun platformlarda... Baştan beri aldık. Bakın 93 üncü maddedeyiz; yıllarca bir işçi sendikasının, işçinin içinde olan değerli bir politikacı arkadaşımız, bugün, hâlâ 93 madde geriye gidip -yasanın gerisinde- diyor ki "ben, geneli üzerinde konuşuyorum."

Yahu, şu maddede müspet olan nedir; yani, müfettişler gidecek, iş güvenliği, işyerinin güvenliği, bilginin gizliliğini koruma... Var mı bu maddelerde eleştirileriniz; yok. Üç beş arkadaşımız -ha, burada bir rekora gidilebilir, saygı duyuyorum- bu maddelerde, bu yasada en çok konuşan -işte, dakika tutulacak sene sonunda- belki en çok bir şeyler anlatan; ama, çok konuşup hiçbir şey söylemeyen konuma düşmek, herhalde çok acı olur, acıtıcı olur.

O bakımdan, ben, değerli arkadaşlarıma samimî söylüyorum, bundan sonraki maddelerde, mümkündür ki, çok ciddî eleştirilerimiz, eleştirileriniz olabilir, saygı duyarım...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sen kendi işine bak!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sevgili kardeşim, ah sen bir anlayabilseydin şu kürsüyü! Ne için buraya geldiğini bir anlayabilseydin! (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, madde üzerinde konuşur musunuz lütfen.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bakın, ben, size bir şey söyleyeyim.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Madde üzerinde konuş!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şuralardan, buralardan sataşmak, sataşana hiç fayda getirmez. Ne oradan sataşan ne buradan sataşan...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Madde üzerinde konuş! (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sevgili kardeşim, sizin, ne üzerinde konuştuğunuzu soruyorum ve diyorum ki, bu 93 üncü madde...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Başkan, lütfen, madde üzerinde konuşsun! (AK Parti sıralarından "Otur yerine" sesleri)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Maşallah...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Lütfen, madde üzerinde konuşun!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Önce haddini bil, yerine otur!..

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Önce madde üzerinde konuş! (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Orada Grup Başkanvekilin var...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sen haddini bil! Sen haddini aşıyorsun...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı allahaşkına?!

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Madde üzerinde konuş!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sen, önce grubuna saygılı ol, otur yerine!..

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Haddini bil!.. Madde üzerinde konuş!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, sürem bitti mi?

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Senin haddin değil Cumhuriyet Halk Partisine laf söylemek... Haddini bil!..

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, mikrofonum kapanmış; sürem bitti mi?

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, konuşma süreniz tamamlanmıştır.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Mikrofonu açın, toparlayayım...

BAŞKAN - Süreniz tamamlandı Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunkaya...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, bir teşekkür edeyim...

BAŞKAN - Lütfen...

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, mikrofonu açın da teşekkür etsin...

BAŞKAN - Vermiyorum kardeşim...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şunu açıkça ifade etmek isterim ki, elbette, benim burada yaptığım şey de, 93 maddede, madde üzerinde niye konuşulmadığını anlatmaktır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tutanaklara bir bak o zaman, konuşulmuş mu, konuşulmamış mı!

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Üzerinde konuşulanlarla ilgili ne yaptınız?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Bundan önceki maddeler üzerinde niye konuşmuyordunuz?!

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum.

Oturur musunuz...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Samimî olun, eleştirilerinize katılalım.

Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 93 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "makamlar veya" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Ünal Kacır

Alim Tunç

 

Bursa

İstanbul

Uşak

 

Nükhet Hotar

 

Cevdet Erdöl

 

İzmir

 

Trabzon

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle takdire bırakıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Peki, yerine ne koyacaksınız Sayın Bakan?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Gerek yok.

BAŞKAN - Sayın Çelik?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının 91 inci maddesiyle uyum sağlaması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

93 üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

94 üncü maddeyi okutuyorum:

Muafiyet

MADDE 94.- İşçi ve işverenlerle bunların meslek kuruluşları tarafından kendilerini ilgilendiren ve iş hayatına ilişkin işlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yazı ile başvurma halinde bu dilekçeler ve bunlarla ilgili tutanak, evrak, defter ve işlemler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Ayvazoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 94 üncü maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Tasarıda yer alan 94 üncü madde, 1983 yılında değişikliğe uğrayan 1475 sayılı Kanunun 91 inci maddesinin başlığı ve içeriğiyle aynıdır. Şöyle ki: "muafiyet" başlığıyla, "işçi ve işverenlerle bunların meslek kuruluşları tarafından kendilerini ilgilendiren ve iş hayatına ilişkin işlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yazı ile başvurma halinde bu dilekçeler ve bunlarla ilgili tutanak, evrak, defter ve işlemler, damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır" şeklinde düzenlenmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu maddenin, gerek başlığı gerekse içeriği yönünden herhangi bir sorunu yoktur; ancak, benden önceki konuşmacı arkadaş, AKP'li Saygıdeğer Milletvekili Uzunkaya, zaman zaman, Genel Kurula oy verme zamanı koşarak gelen arkadaşlardan olabileceğini tahmin ettiğimiz arkadaşımız... (CHP sıralarından alkışlar) Bu arkadaşımız, 93 madde üzerinde tartışma ve eleştiri yapılırken, acaba, bu 93 maddenin kaç tanesinde, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından yapılan önerileri ve eleştirileri dinleme imkânı oldu ve bizlere, madde üzerinde konuşulması gerektiği hususunda tavsiyede bulunurken, maalesef, kendisi, tamamen, konuşması gereken 93 üncü maddenin dışına çıktı ve kendisine teşekkür ediyoruz, bu şekilde, bizlere de meşru müdafaa hakkı verdi.

Değerli milletvekilleri arkadaşlarım, yaklaşık iki haftadır, Meclis, gece-gündüz bu tasarıyla uğraşmakta ve âdeta kilitlenmiş durumdadır. Acaba, bir hak verme ve bir hakkın teslimi adına yapılan bu uğraş sonucunda hak ihlalleri mi çıkacaktır, hakların gaspı mı çıkacaktır; bu durum, gerçekten, hepimizi endişelendirmesi gereken bir durumdur.

Peki, milletin meclisinin bu yoğun uğraşından kimler memnun diye sorduğumuzda nasıl cevap alıyoruz; maalesef, ne sosyal taraflar ne işçi ne işveren ne de Meclisinden çok olumlu, ciddî, yapıcı, üretici ve somut atılımlar bekleyen halkımız da, bu soruya olumlu cevap vermiyor. Veremiyor; çünkü, hukuk devletinde, sosyal devlet anlayışında, bir kanunun amacı, toplumsal uzlaşı içerisinde olumlu hedefe ulaşmaktır. Hedefe ulaşılırken, taraflarla hareket edilir; taraflarla ve uyumla gidilirse olumlu sonuç alınır.

Yine, her kanunun uygulanma imkânı, tarafların var olmasına bağlıdır. Peki, acaba, bu taraflar gerçekten var mıdır; şu anda, gerçekten, işçi var mıdır; gerçekten, işveren var mıdır; gerçekten, bunların mekânı, işyeri var mıdır?.. Maalesef, gerçek ve acı göstergeler, bu sorulara olumlu cevap verdirmiyor, verdiremiyor. Şu anda, Türkiye'deki işsiz sayısı karşısında, işçilere değil, işsizlere iş bulamıyoruz; ama, İş Kanunu Tasarısını çıkarıyoruz denilse, bu kadar çelişki, ancak bu tasarının görüşülmesinde yerini almıştır. İşte o zaman da bu toplum "olmayan işe, olmayan işçiye, olmayan işverene, olmayan işyerine kanun yapsanız ne olur, yapmasanız ne olur; kimi kandırıyorsunuz" diye karşınıza çıkarsa, hiç de şaşırmayınız.

Bu toplum bizden ne bekliyor -cevabı basit; ama, yapılması zor- iş bekliyor, aş bekliyor, gelecek bekliyor, sosyal güvence bekliyor; dış politikada kişilikli Türkiye olarak, millî dava kabul ettiğimiz Kıbrıs için, muasır medeniyet seviyesi için, AB için, ekonomi için istikrarlı bir Türkiye bekliyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmam nedeniyle, sorumluluk gereği olduğu düşüncesiyle, bir hususa daha değinmek istiyorum. Bugün söz alan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili Resul Tosun'un kullandığı terimlerden dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak, üzüntü duyduğumu, bu üzüntünün, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekileri tarafından da duyulması gerektiğini belirtmek istiyorum; zira, Sayın Tosun'un, müstehzi (alaycı) bir tavırla kullandığı "azınlık" teriminin, Meclis çatısı altındaki hiçbir üyeye yakıştırılamayacağını ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkesin birinci sınıf vatandaş olduğunu, 70 000 000 nüfusun içerisinde de "azınlıklar" tabiriyle sıfatlandırılacak hiçbir kimsenin bulunmadığını açıklamak zorunda kaldım. Aksi halde, birileri de, zamanı gelir, sizi, Türkiye'de, yüzde 65 karşısında yüzde 35 azınlık olarak adlandırır ki, buna da, sadece siz değil, bizler de üzülürüz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, geliniz, günlerce uğraşılan bu yasa tasarısı hakkında bırakınız bizim eleştirilerimizi; ama, toplumdan gelen eleştirilere, lütfen, kulak veriniz, değer veriniz. Toplumu, sosyal tarafları, işçiyi, işvereni, vicdanları rahatlatamayan, huzursuz eden, mutlu edemeyen, umut veremeyen böyle bir yasa tasarısını geri çekmek, hiç de zor olmasa gerek diye düşünüyorum; lütfen, bunu yapalım. Yaptığınızda, çözüm için, bir uzlaşı içerisinde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sizlerle birlikte, toplumun özgür vicdanına kendimizi emanet etmeye hazır olduğumuzu bir kez daha belirtiyor; bu duygu ve düşüncelerimle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayvazoğlu.

Madde üzerinde, şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Konuşmuyorum.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

95 inci maddeyi okutuyorum:

Diğer merciler tarafından yapılan teftişler

MADDE 95. - İşyerinin kurulup açılmasına izin vermeye yetkili belediyelerle diğer ilgili makamlar işyerinin kurulmasına ve işletilmesine izin vermeden önce, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca iş mevzuatına göre verilmesi gerekli kurma izni ve işletme belgesinin varlığını araştırır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca kurma izni ve işletme belgesi verilmemiş işyerlerine belediyeler veya diğer ilgili makamlarca da kurma veya açılma izni verilemez.

Kamu kurum ve kuruluşlarının işyerlerinde yapacakları iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili teftiş ve denetlemelerin sonuçlarını ve yapacakları işlemleri o yer için yetkili bölge müdürlüğüne bildirirler.

İşyerinin kurulup açılmasına izin vermeye yetkili belediyelerle diğer ilgili makamlar her ay bu hususta izin verdikleri, işveren ve işyerinin isim ve adresini ve yapılan işin çeşidini gösterir listeleri bir sonraki ayın onbeşine kadar o yerin bağlı bulunduğu bölge müdürlüğüne bildirirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Barayalı...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, Baratalı...

BAŞKAN - Sayın Öktem, yazınızı kendiniz okuyun, buyurun, burada!

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Düzelttim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Baratalı, buyurun.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir)- Soyadım Baratalı, "reis" demek; bunu, bu arada ifade ediyorum tam manasıyla.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının, görüşülmekte olan tasarının 95 inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşleri konusunda söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına hepinize saygılar sunuyorum.

Maddede, birinci ve üçüncü fıkralarda, merkezî yönetimle yerel yönetimler arasındaki ilişkiler düzenlenmektedir. Belediyeler, açma ruhsatı verirken veya belediyeci deyimiyle küşat ruhsatlarını tanzim ederken, bu madde kabul edilirse, Çalışma Bakanlığından izin almak zorundadırlar. Oysa, bu ay sonu gibi Meclise gelecek olan bazı yasa tasarılarında, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması, belediyeler, il özel idareleri, kamu personelinin yeniden yapılandırılması tasarılarında, iktidar, elde edebildiğimiz taslaklardan anlaşılacağı gibi, yerel yönetimlere daha büyük yetkiler vermekte ve yerel yönetimler üzerinde şu anda uygulanmakta olan vesayet yetkisini, Avrupa ile imzaladığımız Avrupa Yerel Özerklik Şartında belirtildiği gibi, yerindelik denetimi yerine, hukukilik denetimini getirmek istemektedir. Bu nedenle, bu maddenin bundan sonra düzenlenecek olan yasalar karşısında bir kez daha gözden geçirilmesinde yarar olduğunu söylemekteyiz.

Belediyeler, küşat ruhsatlarını verirken, kendi yasaları doğrultusunda karar verirler, eylem ve işlem yaparlar. Oysa, bu madde kabul edilirse, belediyeler, kendilerine gelen yurttaşlarımızı, hemşerilerimizi bir kez daha, ilgili bakanlığın ilgili dairelerine gönderecek ve bir günde veya yarım günde verilmesi gereken bu küşat ruhsatları "git-gel"lerle "bugün git yarın gel"lerle, vatandaşı, hemşeriyi uğraştıracaktır. Bu nedenle, az önce de söylediğim gibi, vesayet denetiminde, yerindelik denetimi yerine mademki hukukîlik denetimini getiriyoruz, belediyeleri bu katı vesayetten kurtarmamız gerekiyor. Belediyeleri, yerel yönetimleri katı vesayetten kurtarmamız gerekir ki, hepimizin özlediği etkin, saydam, demokratik, çağdaş, katılımcı ve productive bir belediye anlayışını veya böyle bir idareyi yeniden tesis edelim. Bu, sanıyorum, bu Meclisi oluşturan her iki grubun da -ileride anlaşabildikleri takdirde- yapmaları gereken önemli bir kanun olacaktır.

Kanun yapıcı, yani bizler "ratio legis" dediğimiz konuş amacında, öyle sanıyorum ve tahmin ediyorum ki, yurttaşı, hemşeriyi daha fazla uğraştırmak istemiyoruz. O nedenle, bizler, belediyeleri, kendi yasaları doğrultusunda, yasaların belediyelere verdiği görevler doğrultusunda, Çalışma Bakanlığından izin almadan, tek başına bu küşat ruhsatlarını vermekle yetkili kılalım. Öyle kılalım ki... Çalışma Bakanlığı, bu işyerlerinde uygulanacak olan kuralları, kaideleri, normları yazılı bir metin olarak belediyelere, yerel yönetimlere gönderebilirler, yerel yönetimler de bunlara bakarak küşat ruhsatlarını verebilirler. Bu nedenle, ileride de kaldıracağımız katı vesayeti de göz önüne alarak, bu maddeyi yeniden tanzim ederek, açma ruhsatlarında, yani küşatlarda merkezî yönetimin yetkilerini kaldıralım; çünkü, yurttaşımız, vatandaşımız, hemşerimiz, özellikle içkili yerlerde olduğu gibi, işyerlerinde olduğu gibi, merkezî idare ile yerel yönetimler arasında gidip gelmekte, yorulmakta, devlete ve yerel yönetime olan güveni sarsılmaktadır. Az önce de söylediğim gibi, bu maddenin bu nedenlerle yeniden düzenlenmesi gerekir.

Söz almışken, izin verirseniz, bir iki hususu da bilgilerinize sunmak istiyorum. Bir değerli arkadaşımız, bugünün, yani dünün, 14 Mayıs olduğunu ve 14 Mayısın demokrasi şehitlerimizin günü olduğunu söyledi; demokrasi şehitlerimize son derece saygılıyız, rahmet diliyoruz; ama, 14 Mayıslar, aynı zamanda, İkinci Cumhurbaşkanımızın ve Cumhuriyet Halk Partisinin İkinci Genel Başkanının serbest seçimlere izin vermesinin ve serbest seçimlerin o grubun kendi iradesiyle yapılmasına karar verilmesinin de bir günüdür. Bugün, her ne kadar sağ jargonda çok önemli ise, sol jargonda da çok önemlidir. İzin verirseniz, ben de, İkinci Cumhurbaşkanımızı ve İkinci Genel Başkanımızı rahmetle, minnetle ve şükranla anmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, diğer bir kavram kargaşası da, Türkiye'de devletin kamu harcamalarındaki rolüdür. Burada, devletin küçülmesinden bahsedildi. Oysa, Türkiye'de devlet küçüktür. Öykünmeye çalıştığımız Kara Avrupası ülkeleri ile Türkiye'yi karşılaştırdığımız zaman, harcamalarda devletin rolü Türkiye'de yüzde 23'tür, Fransa'da yüzde 45'tir, Belçika'da yüzde 55'tir. Yine, çok olduğundan bahsettiğimiz kamu ajanlarını karşılaştırırsak, özellikle administrasyon sistemini aldığımız Fransa'yla karşılaştırırsak -nüfusumuz aynı, büyüklüğümüz aynı, idare sistemimiz birbirine çok benziyor- Fransa'daki kamu ajanı sayısı 4 400 000'dir, Türkiye'deki kamu ajanı sayısı 2 200 000'dir, bunun 1 000 000'u da öğretmenlerden ve sağlık elemanlarından oluşmaktadır. O nedenle "Türkiye'de devlet büyüktür, Türkiye'de devletin ekonomideki rolü çok büyüktür, bunu küçültelim" demek, devleti küçültmek demek değildir, devletin yapısını bozmak ve dezenformasyon yapmak demektir.

Değerli arkadaşlar, bugün de 15 Mayıs. Yine, izninizle, bugün de, bize, canlarıyla, kanlarıyla ve en kutsal varlıklarıyla bir yaşam veren hava şehitlerini anmak istiyorum; kahraman şehitlerimizin hepsini, rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum.

Başta ifade ettiğim gibi, hepinize, tekrar, kendi adıma ve Grubum adına saygı ve sevgilerimi ifade ediyorum.

Çok teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baratalı.

Madde üzerinde, şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Sayın Polat Türkmen?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Sayın Şevket Arz?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Başkan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

96 ncı maddeyi okutuyorum:

İşçi ve işverenin sorumluluğu

MADDE 96. - İş denetimi ve teftişine yetkili makamlar veya memurlar  tarafından ifade ve bilgilerine başvurulan işçilere, işverenlerin gerek doğrudan doğruya ve gerek dolayısıyla telkinlerde bulunmaları, işçileri gerçeği saklamaya yahut değiştirmeye sevk veya herhangi bir suretle zorlamaları veyahut işçilerin ilgili makamlara başvurmaları haber ve ifade vermeleri üzerine, bunlara karşı kötü davranışlarda bulunmaları yasaktır.

İşçilerin çalıştıkları veya ayrıldıkları işyerleriyle işverenleri hakkında gerçeğe uygun olmayan haberler vererek gereksiz işlemlerle uğraştırılmaları veya işverenleri haksız yere kötü duruma düşürmeye kalkışmaları ve ilgili makamlarca kendilerinden sorulan hususlar için doğru olmayan cevaplar vererek denetim ve teftişin yapılmasını güçleştirmek veya yanlış bir sonuca vardırmak gibi kötü niyetli davranışlarda bulunmaları yasaktır.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 96 ncı maddeyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, maddenin özü, iş denetim ve teftişi yapıldığı sırada, teftişin seyri sırasında, işverenlerin ifade verenlere baskı yapamayacağı veya ifade verenlerin, her ne sebeple olursa olsun, sonradan ifadesini değiştiremeyeceği, bir güven içerisinde, yapılan tahkikatın sonuçlandırılmasıyla ilgilidir.

Burada bir konuyu özellikle ifade etmeden geçemeyeceğim. Değerli milletvekili arkadaşlarım, yani, AK Partili milletvekili arkadaşlarım, her nedense, 85 inci maddeden sonra söz almaya başladılar. Bu neden biliyor musunuz; biliyorsunuz da, ben bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Sayın Uzunkaya, isterdim ki, 2 nci maddeden başlayarak -asıl işveren, alt işveren; taşeron mafyasını yaratan bir maddeydi- orada görüşünü söyleseydin.

Yine 6 ncı madde, işyerinin bir bölümünün devri; 7 nci madde, geçici iş ilişkisi, yani, ödünç iş; 11 inci madde, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi; 12 nci madde, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesinin ayırım sınırı; 13 üncü madde, kısmî süreli ve tam süreli iş sözleşmesi...

AHMET YENİ (Samsun) - Yine başa döndük.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - ... 14 üncü madde, çağrı üzerine çalışma; 15 inci madde, deneme süreli iş sözleşmesi; 16 ncı madde, takım sözleşmesi; 17 nci madde, işte, 10'u 30'a çıkaran madde, iş güvencesini ortadan kaldıran madde; 34 üncü madde...

AHMET YENİ (Samsun) - Bunları geçtik Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kontrolden geçmesi gerekiyorsa, yani, tekriri müzakere olacaksa, bu maddelerin müzakere edilmesi lazım; yapıyorsanız... Fazla çalışma ücreti...

Yani kısacası, değerli arkadaşlarım, burada saymak istediğim 17 madde var. Bunların üzerinde, neden hiçbiriniz söz alıp konuşmadınız; çünkü, konuşamazdınız. Neden; bunlar, çalışanların hakkını, hukukunu yok etmeye yönelik maddeler. Bunların üzerinde söz almadınız, ondan sonra teftiş olur, maddeler birbiri üzerine gelmiş, hiçbir şey yok... Ya, birbirimizi mi kandırıyoruz? Bunun ne olduğunu siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz. O maddeler ne suya ne sabuna dokunan maddeler.

Neden buralarda konuşmadın?! Çıkıp deseydin ya, işçinin yıllık izinlerinden alıyorum, kıdem tazminatını elinden alıyorum; savunsaydınız ya?! Neden o zaman hiç ortada yoktunuz da, bu suya sabuna değmeyen maddeler gelince, efendim Bayram Meral çıktı, konuştu, falan konuştu... Sen de çıkıp konuşsaydın. Samsun'a selam gönderseydin, Samsun'a... Atatürk'ün çıktığı ile, Samsun'a, güneşin doğduğu Samsun'a selam gönderseydin. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Yalnız, bu maddelerde niçin konuşuyorsun? Oralarda konuştunuz, haklısınız. Madem, haklı bu maddeler...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, bakınız değerli arkadaşlar, bir şey söylemek, bir şey arz etmek istediğimizde, acaba, bu adamlar yanlış tarzda mı bir ifade kullanıyorlar... Bakınız, elimde Grup Başkanvekilimize, değerli hocamız Sayın Haluk Koç'a, bu toplantılara katılan, yani, bu iş yasa tasarısıyla ilgili görüşmelere katılan bir işveren vekilinin bir yazısı, mektubu var; son paragrafını okuyacağım, bakınız: "Peki, sosyal tarafların iradesine saygılı olduğunu iddia eden AK Parti yönetimi, neden tarafların üzerinde anlaşmış olduğu 18 ve 19 uncu maddeleri değiştirdi; iş güvencesini fiilen ortadan kaldırdı? Eğer, sosyal tarafların iradesine bu kadar saygılı ve gerçekten samimî iseniz, tarafların anlaştığı hükümler üzerinde neden bu değişiklikleri yaptınız?" diyor. Kim taraflar değerli arkadaşlarım? Taraflar, Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Türkiye İşveren Sendikaları, TESK. Taraf kim? Hükümet. Şimdi, bunları bir tarafa ittik. Sayın Başbakanımız da bir başka ifade kullandı: "Efendim, konfederasyonların, sendikaların bu kadar üyesi var, bu kadar da üye olmayan işçi var" dedi" işte, TİSK'in; yani, işveren sendikaları Konfederasyonunun bu kadar üyesi var, öbür tarafta da büyük güçler var" dedi. Böylece, o kuruluşu da saf dışı bıraktı. Şimdi kiminle anlaşacaksınız?

Kulaklarını rahatsız mı etti bu doğrular? Kulaklarını rahatsız mı etti? Rahatsız oluyorsun bakıyorum da... Neden acaba doğrulara hiç alışmamışsınız? Hep böyle kulaklarınızı okşayan laflara alışmışsınız.  Bundan sonra bunları beklemeyin. Bakınız, Türk-İş'e bağlı, daha geçen cumartesi günü, Türkiye'nin en büyük  sendikalarından birinin Genel Kurulu oldu, hükümetten bir vatandaş yok orada, kimse yok... İzmir'de dünyalar toplandı, işçiler, karşısına çıksaydınız. Bu cumartesi günü işçiler yine miting yapıyor. Yüreğiniz varsa o maddeyi gel orada ona göster, bana niye gösteriyorsun?! (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP KORAL (İstanbul) - Ağaca tırmanan ben değildim herhalde?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İşte o yiğit ağaca tırmandı, ağaca tırmandıran siyasîleri de tarihin karanlıklarına gömdü. Alkışla yüreğin varsa şimdi. Bendim ağaca çıkan, ben. Gurur duydum, iftihar ettim, yüzbinler arkamdan yürüdü, selam olsun onlara buradan.

AHMET YENİ (Samsun) - Uyuyorlar, uyuyorlar... Şu anda uykudalar...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlarım, şimdi sizi anlıyorum, içiniz yanıyor, ben su içiyorum, söndürüyorum, siz bunu da içemiyorsunuz. İçiniz yanıyor. Bundan mutluysanız... Sizin adınıza yemin ederim, değilsiniz; ama bir şey yapamıyorsunuz. Hırçınlığınız oradan geliyor, ben sizi anlıyorum. Anlıyorum; ama, sizin adınıza bir şey yapamıyorum, ne yapayım? Bir şey yapamıyorum...

Buraya bir daha çıkıp da "efendim, taraflarla otursaydık, taraflarla müzakere yapsaydık, tekriri müzakere verilirdi, bazı maddeler değiştirilirdi" deyip de, vatandaşın gözünü boyamayın. İşte, işveren diyor ki burada: "Bizim anlaştıklarımızı bile kendi haliyle tuttu değiştirdiler." Kim anlaştı? Dokuz profesörün hazırladığı metinde, yasada, 10 kişi mi vardı, 30 kişi mi vardı? Hadi, anlaşmışlardı, niye değiştirdiniz? İşinize geleni, yani sizin işinize geleni değil, birilerinin işine geleni burada kaleme aldınız ve o değerli kollarınızı kaldırdınız, yorulmadınız, onların gönlünü hoş ettiniz; ama, gönlünü hoş etmediğiniz binlerce insan var; onların bedduasını alıyorsunuz, biliyor musunuz?!

Yarın Antalya'ya gideceksiniz, o güzelim şehre, güle güle gidin, güle güle gelin; onu söyleyeyim...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Siz de gelin.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - ... ama, o denize baktığınız zaman, hiç unutmayın ki, elinden haklarını aldığınız insanların bir gün göz yaşları sel olacak ve vicdan azabı çekeceksiniz. Bakınız, bunu unutmayın.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Nasıl denize bakınca?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Palandöken'e bakmayacaksın herhalde; Antalya'ya gittiğinde, herhalde denize bakacaksın. Nereye bakacaksın? (Gülüşmeler ve CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Antalya'da dağ da var.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yani, Antalya'daki denizi, bilmem neyi seçemiyorsan ben sana ne anlatayım burada?! Desene bana, boşuna boğaz patlatıyorum. (Gülüşmeler ve CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bakınız, bir kez daha söylüyorum değerli arkadaşlarım, geliniz yine bir düşününüz. Bakınız, acele işe şeytan karışır. Tekrar ediyorum, bir düşününüz. Taraflar da düşünsün, biz de üzerimize düşeni yapalım, bu cenazeyi ortadan kaldıralım değerli arkadaşlarım. Bunun imamı siz olmayın, yapmayın bunu. Bu cenazeyi kaldıran imam günah işler. Günah işlemeyin, bir daha düşünün, bir daha düşünelim. Ne olur yani, bu yasa iki gün sonra, beş gün sonra çıksa, şunu bir türlü kavrayamıyorum?!

AHMET YENİ (Samsun) - Başka yasalar çıkaracağız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İş güvencesi çıktı, şimdi yürürlükte. Hangi işvereni batırdı, hangi işveren iflas etti? Çıkın burada deyin ki, kardeşim, bu yasa yürürlükte, işyerlerini allak bullak etti, işverenlerin düzenini bozdu, işte, işveren iflas etti; biriniz çıkın deyin şurada... Böyle bir şey yok. Ne olur bunu üç gün sonra otursak tartışsak; dünya mı yıkılır?!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Vaktimiz yok...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Antalya'ya gitmeye vaktin var ama... (AK Parti sıralarından gülüşmeler)  Antalya'ya gitmeye vaktin var, buraya vaktin yok!..

Değerli arkadaşlarım, geliniz, bakınız, yarın bu yasa çıkar, oylarsınız, kabul edersiniz tümünü, bunun dönüşü olmaz; işin şakasını bir tarafa bırakın, bunun dönüşü olmaz. Şimdi, bir kez daha düşünün; kısa yoldan dönelim. İki gün sonra bu yasa çıkmış, üç gün sonra çıkmış...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Genel Başkanınıza anlatırsınız, dersiniz ki; yani, muhalefet partisi ısrar etti, sendikalar ısrar etti; bunu, biz, bir kez daha kendi aramızda oturduk, konuştuk...

Biraz sonra tekrar geliyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Şahsı adına söz isteyen, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır; buyurun.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 96 ncı maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı -bu kanun tasarısıyla getirilmek istenen sistem- emeği bölecek, parçalayacak ve işveren karşısında yalnızlaştıracak bir kanun tasarısıdır. Tasarıda ülkemiz koşullarıyla bağdaşmayan, ekonomimizin gerçekleriyle örtüşmeyen birçok konu var, birçok madde var. Çalışma ilişkileri sadece işçi, işveren ilişkilerini değil, aynı zamanda, toplumsal yaşamı da belirleyici nitelikler taşır.

Bu kanun tasarısında önemli olan, bu düzenlemeler içinde, işçiyi koruyucu hükümlerin de getirilmesidir; maalesef, bu hükümler yok. Kuralsızlığı kural haline getirmek, işçiyi işveren karşısında biraz daha güçsüzleştirmek, örgütsüz bir toplum yaratmak, yoksullaşmayı artırmak, işte, bütün bunlar, toplumsal gerginliği ve kültürel yozlaşmayı da beraber getirir. Bunu da lütfen, düşünün.

İşverenin gücü karşısında, iş hukukunun işçiyi koruyucu ve kollayıcı ilkesi gereği, yasama organı olarak görevimiz, her şeyden önce emeği ve emekçiyi korumak olmalıdır; çünkü, korunması gereken bu kesimdir. Toplumsal barış da bunların beraberinde gelecektir. Biz, böyle düşünüyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu yasayla ortaya çıktı ki, AKP Hükümeti, bunun aksi görüşündedir. (AK Parti  sıralarından "AK Parti"sesleri)

Aklandığınız zaman öyle söyleyeceğim.

Grubumuzun yaptığı bütün uyarıları, dikkate almadığınız gibi, gereksiz de buluyorsunuz herhalde. Sendikaların bu konuda yaptığı uyarı ve bilgilendirmeleri de gözardı ediyorsunuz. Toplumumuzda yaklaşık 5 milyon sigortalı, bir o kadar da sigortasız, aileleriyle birlikte 20 milyona yakın insanımızı ilgilendiren bir konuyu, yanlış da olsa, doğru da olsa, Meclisten geçireceğiz inadı içerisindesiniz; bu, yanlış.

Gelin, aklıselim hareket edelim; tasarıyı bir kez daha düşünüp, bir kez daha taraflarla uzlaşarak yeniden değerlendirelim. Gelin, adaletli olalım; işvereni kolladığınız gibi işçilerimizi de lütfen kollayalım. İşverenin hakkını işverene, işçinin hakkını da işçiye verelim.

AHMET YENİ (Samsun) -Aynen öyle yapıyoruz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)- Sanayimizi korumak ve uluslararası rekabette yol almasını sağlamak istiyorsak, üretimi gerçekleştiren işçileri de lütfen, gözardı etmeyiniz; onlar da, bu üretimin bir başka kolu.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak gerekli uyarıyı yapıyoruz. Çoğunluk, her şey demek değildir. Bu gidişle, gün gelir, kısa sürede azınlığa da düşersiniz, bunu da bilin. Gelin, sadece işverenlere değil, oylarını aldığınız işçi ve emekçiler için de bir şeyler yapalım. Bizler biliyoruz ki, üretim ilişkileri insan ilişkilerini de belirler. Üretimi yapan sosyal tarafların barış içinde yaşaması için ise, iş hayatımızın anayasası sayılan İş Kanunu uzlaşma olmadan çıkarılacak olursa, barışı da ortadan kaldırır. Barışın olmadığı yerde de hiçbir şey olmaz.

Son sözüm -aklımdayken onu da söyleyeyim sizlere- bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp; öğrendiğinizi de uygulayın diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bayındır.

Şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Talebinden vazgeçiyor.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 96 ncı maddesinde yer alan "makamlar veya memurlar" ibaresinin "iş müfettişleri" ibaresi ile değiştirilmesi, yine aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "ilgili makamlarca" ibaresinin ise "iş müfettişlerince" ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Ünal Kacır

Nükhet Hotar

 

Bursa

İstanbul

İzmir

 

Alim Tunç

 

Cevdet Erdöl

 

Uşak

 

Trabzon

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Çelik?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçeyi okuyalım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu kanun uyarınca her türlü teftiş ve denetleme yetkisi iş müfettişlerine aittir. Uygulamada tereddüte yol açmaması hedeflenmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

97 nci maddeyi okutuyorum:

Zabıtanın yardımı

MADDE 97. - Bu Kanun hükümlerinin tam ve gerektiği gibi uygulanabilmesi için işyerlerini teftiş ve denetlemeye yetkili makamlar veya memurların  gerekli görmeleri ve istemeleri halinde, zabıta kuvvetleri, bu makamlar veya memurların görevlerini iyi bir şekilde yapabilmelerini sağlamak üzere her türlü yardımda bulunmakla yükümlüdürler.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ankara Milletvekili Bayram Meral; buyurun. (Alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ellerinize sağlık, kendimi Kızılay'da zannettim; sağ olun. (Alkışlar) Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

97 nci maddeyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Zabıtanın yardımı... Nedir bu?.. Bir müfettiş, işyerine gitmiş, işveren müdahale etmiş, zorluk çıkarmış; o da, telefon etmiş, polis gelmiş, jandarma gelmiş, orayı denetlemiş. Hiç rastladınız mı değerli arkadaşlarım, hiç rastladınız mı? İşin tam tersi... İşveren işçinin hakkını vermez; işçi, orada eylem yapar, bir de bakarsın ki, polis -kusura bakmasın polisler de izliyorsa- veya jandarma gelmiş, etrafı çevirmiş "ne oldu kardeşim", "ya bunlar fabrikayı uçurursa?.." Yahu, ekmek kapısını kim uçurur?! Değerli arkadaşlarım, bakınız, 24 Ocak 1980 yılında bir hareket oldu, bedelini işçi ödedi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, yani, bu saatte hatıra mı dinleyeceğiz, maddeyi mi görüşeceğiz?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hatıra ise, seni zorla mı burada tutmuşum; kalk, evine git... (CHP sıralarından alkışlar) Seni burada zorla mı tuttum. Polis mi başında bekletiyorum, kalk evine git.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İçtüzüğü açın bakalım, ne var; olur mu öyle şey? Allah, Allah...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Allah, Allah... Hem beni bu saate kadar bekletin hem de üstesinden gelin, olacak iş değil! (Gülüşmeler) Sahi bu nerede görülmüş yani.

BAŞKAN - Sayın Meral, madde üzerinde konuşur musunuz lütfen.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, lütfen... Sayın Başkan 2 dakikam gitti. (Gülüşmeler)

5 Nisanda işçi yine bir bedel ödedi, ülkesini sevdi. 2001 yılı krizinde yine yaptı; şimdi bir bedel ödetiyorsunuz. O zaman işçi işvereni şikâyet etmedi. Bugün de etmez, yarın da etmez ve bu madde de bugüne kadar hiç uygulanmamıştır, uygulanmaz da değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bunda niye söz almadınız bilmiyorum, bakın bu da size göre bir madde idi, getirisi götürüsü yok.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Biz de söz alıp askerlik hatırası mı anlatalım?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Getirisi götürüsü yok bu maddenin; yani bir hak kaybını kapsamıyordu, bu madde üzerinde konuşabilirdiniz, niye konuşmadınız? Ama selam yok, sabah yok ne yapayım şimdi; nasıl olsa millet uyudu. Şimdi, bizim de, size öyle dememiz lazım.

Değerli arkadaşlarım, bu saate kadar şöyle yapın, böyle yapın; baktım ki, bu kulağınızın bu tarafından giriyor, bu tarafından çıkıyor.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Hiç konuşma daha iyi.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yok, bitene kadar konuşacağız. (Gülüşmeler) Onu bizden istemeyin.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Yetenç, bak, madde üzerinde konuşmuyor.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Tam madde üzerinde konuşuyorum; yani zabıta niye gelir? Orada mutlaka bir tartışma olur, mutlaka bir sorun olur da zabıta gelir.

BAŞKAN - Sayın Meral, Genel Kurula hitap eder misiniz ve madde üzerinde konuşur musunuz lütfen.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sorun nasıl çıkar; bir hak kaybı olur veya arkadaşlar kendi arasında tartışır veya işçi -işveren arasında bir tartışma olur, zabıta onun için gelir; niye gelecek zabıta, çay içmeye gelmez, kahve içmeye gelmez. Ben de onu anlatıyorum, neden bu hadiseler olur? Tabiî siz kalkar da böyle bir yasa çıkarırsanız, işçinin hakkını elinden alırsanız, adam da bir gün gelir işçiyi kapıya koyarsa, işte orada zabıta çıkarır. İşte elinize sağlık, bu maddeyi şimdi işletirsiniz, bu madde şimdi işler, şu ana kadar işlemedi, bu madde bu saatten sonra işler. Yani bir madde daha hayata geçirdiniz. Zabıta, bugüne kadar, işçi-işveren arasında...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Maddeyi anlamamışsın...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bakınız, siz, pencerenin bir tarafından seyrettiniz, ben, 81 ilde örgütü olan, temsilcisi olan bir teşkilatın içinden geldim, neyin ne olacağını... Kusura bakmayın, sizin çok bildiğiniz vardır; ama, ben, bu işleri sizden daha iyi biliyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Herkes bir iş yapar tabiî...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Evet, sizin iyi bildiğiniz iş vardır; ama, bu işi, bütün iller itibariyle alacak olursak, sizden iyi biliyorum. Eğer bilmedikleriniz varsa, nasıl olsa bedava akıl satıyoruz, size de veririz, hiç mahzuru yok. Bizim de bilmediğimiz bir şey varsa, biz de sizden alırız.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Satacak kadar var mı ?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Adam ne diyor: "Bin bilirsen, bir bilene danış." Ayıp değil bu, öğren diyor.

Değerli arkadaşlarım, muhterem arkadaşlarım, tekriri müzakere dedik, dinlenin dedik, iki gün sonra olsun dedik; şimdi bunları yapmıyorsunuz, yapmaya da hiç niyetiniz yok. Belli ki, saat 6 olur, 7 olur, bu yasayı kabul edeceksiniz; ama, değerli arkadaşlarım, ben istiyordum ki, bir zatı bahane ederek size oy veren arkadaşlar için, bu yasayı biraz daha ağırlaştırsaydınız, biraz hafif oldu! Size oy verenlerin aklının başına gelebilmesi için, daha fazla maddeler getirmeniz lazımdı, biraz hafif oldu...

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sevinin işte!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ama, bakın, demin bir arkadaş, Akdeniz'e gidiyor, denize nasıl bakacağını soruyor. Çalışanlara karşı, halkına karşı yanlış yapanlar, hep denize bakıyor şimdi.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Kıskanıyorsun sen bizi...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz ömür boyu denize bakıyorsunuz...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İnanın ki, bunun bedelini, bir gün gelecek, siz de, denize bakarak ödeyeceksiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Madde üzerinde, şahsı adına Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; ben de, Sayın Meral'in çok bildiğini iddia ettiği bu yasanın 97 nci maddesi üzerinde söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Demin bir şey söyledim, keşke bu yasada, neyi işçinin lehinde neyi işçinin aleyhinde görüyoruzu çok iyi tefrik edebilsek. Demin, bazı bakanlarımızla ilgili, herhalde çok yorgunlar, diye bir değerlendirme vardı; tahmin ediyorum Sayın Meral'de yorgunluk alametleri başladı.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Elbette ki, yalan mı?!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Meral, bakın, eğer bu maddeyi okusaydınız görürdünüz; bu madde, doğrudan doğruya işçiyi koruyor. Bu maddeye dikkat edin. Allahaşkına, siz patronun yanında mısınız, işçinin yanında mısınız?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Kusura bakma, sen o kadar anlıyorsan ben ne diyeyim!..

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Müsaade buyurun, bu madde neyi anlatıyor?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yani, hangi zabıta gelmiş de işçiyi desteklemiş?!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bakın, bu madde neyi anlatıyor: Eğer, bir şekilde işçi mağdur edilirse, işveren, işçiyi kapının önüne koyarsa, zabıta, işçinin hakkını korumak için orada.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Zabıta yargı organı mı?! Silahla işçinin hakkı korunur mu?!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sen onlara anlat, oradakiler anlıyor!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, teftiş gitmiş, gerekli incelemeleri yapmış, burada işçinin mağduriyeti söz konusu olmuş, işveren işçiyi kapının önüne koymuş. İşte, o zaman yargı, yani teftiş, denetleme, Meclis adına, kurum adına giden müfettişin bu kararını uygulamak istemeyen oradaki idareyi bu uygulamaya zecren, zorlamayla zabıta kuvvetiyle göreve davet ediyor. Madde bu.

Şimdi ben merak ediyorum; siz hangi maddeyi savunuyorsunuz? Bakın, demin söyledim, gerçekten yorulmuş olan arkadaşlarınız olabilir, half-time yapın, dinlenenler gelsin; fakat maddelerin anlaşılanı... Eleştirilerinize saygı duyarız; muhalefet elbette ki eleştirecek.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Maddeyle ilgili konuş.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ben maddeyi söylüyorum, maddeyle ilgili olan bu; ama, anlayamadığınızı izah ediyorum. Diyorum ki...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sen, anladığını bir anlatsana bize.

HASAN ÖREN (Manisa) - 18 inci maddeyi söyle!.. Hani 30'a çıkardınız!..

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Arkadaşlar, ben geriden gelmiyorum, 97 nci maddedeyim; siz, hâlâ takıldınız orada dedim.

Değerli arkadaşlar, keşke bu maddeler iyi incelense... Yani, konuşmak için konuşmak ayrı bir şey. Saygı duyarım, Bayram Meral, hakikaten değerli bir sendikacıdır; sendikacılık döneminden de Sayın Meral'i tanıyoruz, icraatlarını biliyoruz, uygulamalarını biliyoruz, saygı duyulanları elbette olmuştur, eleştirilenleri... Burada da gayet güzel konuşuyor ve güzel bir diyalog oluşturuyor; ama, burada, bir olumluluğu, hiç olmazsa teslim etmesi gerekmez miydi?!

HASAN ÖREN (Manisa) - Hangi uyarımızın doğruluğunu teslim ettiniz; hangisinde oy kullandınız?

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Arkadaşlar, 97 nci maddeyi okuyun, ne anlattığını anlayacaksınız.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN ÖREN (Manisa) - Hiç olmazsa bir tanesinde parmak kaldırsaydın dinlerdim seni.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 97 nci maddesinde yer alan "makamlar veya memurların" ibarelerinin yerine "iş müfettişlerinin" ibaresinin yer almasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Ünal Kacır

Nükhet Hotar

 

Bursa

İstanbul

İzmir

 

Alim Tunç

 

Cevdet Erdöl

 

Uşak

 

Trabzon

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALI YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Çelik, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutalım?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bu kanun uyarınca her türlü teftiş ve denetlemeye yetkili olanlar iş müfettişleridir. Yanlış bir anlama neden olmaması için, bu önergeyle, ilgili madde açıklığı kavuşturulmuştur.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (CHP sıralarından "hani kötüydü" sesleri) Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

98 inci maddeyi okutuyorum:

SEKİZİNCİ BÖLÜM

İdari Ceza Hükümleri

İşyerini bildirme yükümlülüğüne aykırılık

MADDE 98. - Bu Kanunun 3 üncü maddesindeki işyeri bildirme yükümlülüğüne aykırı davranan işveren veya işveren vekiline çalıştırılan her işçi için elli milyon lira para cezası verilir.

Bu para cezasının kesinleşmesinden sonra bildirim yükümlülüğüne aykırılığın sürmesi halinde takip eden her ay için aynı miktar ceza uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte olan 73'e 1 inci Ek sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 98 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, şu ana kadar, tüm çabalarımıza rağmen, İş Yasası Tasarısının önemli maddelerinin hemen hemen tamamı, ne yazık ki, görüşülerek, aynen tasarıdaki gibi geçmiştir. Şimdi, sıra, yasanın cezayla ilgili hükümlerine gelmiştir. Doğrusu, yasa tasarısının, bu maddesine kadar esasta önemli bir değişiklik görmeden gelebileceği düşüncesinde değildim. AKP Grubundan kimi arkadaşların, bu tasarının bu haliyle yasalaşmasının mahzurlarını görerek buna rıza göstermeyecekleri inancındaydım; ancak, ne yazık ki, iktidar partisinin sayın milletvekillerinin bu konuda olabildiğince duyarsız davrandıklarını söylemek pek de haksız tespit olmasa gerekir. Vakıa, iktidar partisinin kimi milletvekilleri de İş Kanunu Tasarısının bizim de katılmadığımız kimi maddelerini kendilerinin de kabul edemediklerini bildirdiler; ancak, bu arkadaşlarımızın bu yakınmaları, sadece yakınma düzeyinde kaldı, bir adım ileriye gidemedi. Bu arkadaşlarımız iktidar partisi milletvekili olmalarına rağmen, yasa tasarısının iyileştirilmesi doğrultusunda hiçbir çabada, oy ve öneride bulunmamışlardır; bulundukları komisyonda da açık seçik muhalefet şerhi yazarak tasarının mahsurlarını belirtmemişlerdir. Bu durumda da İş Yasası Tasarısının kimi maddelerine muhalefetleri, sanırım, zevahiri kurtarmak amacıyla mı olmuştur, yoksa -bağışlayın- daha da kötüsü, tribüne oynamak amacıyla mı olmuştur; onu, sizlerin, işçilerin, Türk Milletinin yüksek takdirlerine bırakıyorum.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - O halde siz hep o tribünde oynuyorsunuz.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biliyoruz ki, iktidar partisinin bu yasayı çıkarmaya çoğunluğu yeter; ancak, siz de bilmelisinizdir ki, demokrasi, bir çoğunluk rejimi olmayıp çoğulculuk rejimidir, katılımcılık rejimidir. Siz, inatla, çoğunluğunuza dayanarak bu yasayı çıkarabilirsiniz; ancak, bu yasada, toplumsal uzlaşmayı, toplumsal mutabakatı sağlayamazsınız. Yasanın yapılış biçimine bakın. Bu kadar uzun yıllar dayanması gereken ve uygulanacak olan önemli bir yasa, İş Yasası Tasarısı, oldukça olağanüstü şartlarla ve oldukça olağandışı şekilde yasalaştırılmaya çalışılıyor. Milletvekillerinin sağlıklı düşünüp sağlıklı müzakere yapamayacakları bir ortamda, bir maraton biçiminde yasama faaliyeti gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Milletvekillerine denilmek isteniyor ki, bu yasa tasarısına düşünmeden, üzerinde kafa yormadan "evet" de, kolunu indir, kaldır; senin faaliyetin bundan ibaret; aksi halde, bu yasa tasarısının üzerinde konuşur, fikir tartışması, müzakere yaparsan, günlerce aralıksız çalışmaya mahkûmsun. Nereye, ne yetiştirilmek isteniyor?! Bu kadar milletvekilinin emeği sebil oluyor.

Değerli arkadaşlarım, İş Kanunu Tasarısının, bu haliyle, Anayasaya ve temel insan haklarına aykırı olduğu bellidir. Bu haliyle Meclisten geçse bile, muhtemeldir ki, Sayın Cumhurbaşkanından dönme ihtimali vardır. Sayın Cumhurbaşkanından dönmese bile, Anayasaya aykırılığı gün gibi aşikârdır. Yasa tasarısının Anayasa Mahkemesinden dönme ihtimali daha da yüksektir. Gece gündüz demeden bu kadar milletvekilinin emeğini heba etmenin ne mantığı var. Meclisi iktidar partisinin çalıştırması ana fikri doğrudur; ancak, iktidar partisi, Meclisi, rasyonel ve millete faydalı olacak şekilde çalıştırma durumundadır. Boş durulmasın, boşa çalışılsın anlayışıyla mesafe kazanılamaz. Meclis, toplumsal uzlaşı mantığıyla, millet hayrına, millet yararına daha faydalı, daha iyi çalışmalar yapabilir. Bu anlayışla hareket edersek, toplumsal uzlaşıyı yakalar ve sorunlarımızı elbirliğiyle daha kolay aşabiliriz. Bu da, demokrasimizin gelişmesinde önemli bir basamak olur.

Değerli arkadaşlarım, Meclisi, bu şekilde, dayatma mantığıyla çalıştırarak bir şey elde etmek mümkün değildir. Ondan sonra -nasıl hesapsa ve böyle bir hesap yapılabilir mi, o da başka bir şey- Sayın AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz'un basında demecini okuyoruz; diyor ki muhterem arkadaşımız: "Her kanun 2,4 trilyon liraya mal oluyor." Burada, satır arasında demek istiyor ki -gizli amaç o- CHP çok muhalefet ediyor, kanunlar pahalıya patlıyor.

Değerli arkadaşlarım, kanunlar, kereste, demir, çimento, beton, harç, vesaire gibi maliyet hesabına tabi tutulamazlar. Allah korusun, bir yanlış kanun ülkeye mal olur; onun hesabı, faturası yoktur. Bu itibarla, kanunların, mal gibi, eşya gibi mekanik maliyet hesapları olamaz. Bana göre, bu iş kanununun maliyeti katrilyonlarla ölçülemez. Zira, çalışma barışının bozulmasının maliyet hesabını hiçbir mühendis, hiçbir malî müşavir yapamaz. Türkiye'nin çağdışı bir iş yasasıyla bir kalkınma perspektifine sahip olamamasını katrilyonlarla ölçemezsiniz. Bu açıdan, Sayın Kapusuz'un maliyet hesabına katılmak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, kimi AKP'li arkadaşlar, özel sohbetlerde konuyu samimî olarak ortaya koyuyorlar; diyorlar ki: "Biz, Refahyol İktidarının hatasını yapmayacağız. İşçiler, partileri iktidara getirebiliyorlar; ancak, iktidarda patronlar tutabiliyor. Bu, bir reel politiktir. Evet, işçilerin, yoksulların oyuyla iktidara geldik; ancak, patronların desteği olmadan iktidarda kalamayız."

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Yalan söyleme!

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Ben yalan söylemem. Sen, önce düzgün konuş.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Yalan söyleme!

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Ben yalan söylemem. O arkadaşlar biliyor; isim söylemek zorunda bırakmayın.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Biz yeni bir partiyiz. Kim söylüyor?!.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - O arkadaşlar kendilerini biliyor.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Söyle, söyle!..

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu kadar korku içinde olmayın. Sonsuz hiçbir iktidar yoktur. Hem unutmayın ki, tavşan, korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. Korktukça, oyunu aldığınız kesimlere değil de, egemenlere hizmet edeceksiniz. Cesur olun, Hakka sığının, haklıdan yana olun, hakkaniyeti gerçekleştirin. Zaman zaman söylediğiniz "bu yasa tasarısı bize ait değil, bizden öncekiler hazırlamış" savunması sizi kurtarmaz. Bu çocuk sizin çocuğunuz da olmasa, onu evlat edinerek soyadınızı vermiş olmakla benimsemiş oluyorsunuz. Bu yasa tasarısı, her şeyiyle AKP'nin ürünü, malı olmuştur.

Bu yasa tasarısında emek için hiçbir şey yoktur. Gelin, bu yasa tasarısını tekriri müzakere yoluyla yeniden görüşmeye açalım. Toplumu kucaklayacak bir yasa yapalım. Bu haliyle bu yasaya hayır demek, bizim için, bir vicdan ödevi haline gelmiştir.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Madde üzerinde, şahısları adına söz isteyen Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Konuşmayacağım efendim.

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Başkanvekili.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

99 uncu maddeyi okutuyorum:

Genel hükümlere aykırılık

MADDE 99. - Bu Kanunun;

a) 5 inci ve 7 nci maddelerde öngörülen ilke ve yükümlülüklere aykırı davranan,

b) 8 inci maddenin son fıkrasındaki belgeyi işçiye vermeyen, 14 üncü madde hükümlerine aykırı davranan, 

c) 28 inci maddesine aykırı olarak çalışma belgesi düzenleme yükümlülüğüne aykırı davranan veya bu belgeye gerçeğe aykırı bilgi yazan,

işveren veya işveren vekiline bu durumdaki her işçi için elli milyon lira para cezası verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak konuşacaktır.

Buyurun Sayın Altınorak. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü olması dolayısıyla, tüm Türk çiftçilerimizin çiftçiler gününü kutluyor, mutluluk, sağlık ve bol kazançlı, bereketli bir yaşam diliyorum.

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 99 uncu maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, uzunca bir süredir, İş Yasa Tasarısıyla ilgili olarak çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Meclisimizin gündemine bir gelip bir giden bu tasarının, tüm uyarılarımıza rağmen, ısrarlı oylarınızla kanunlaşacağı, artık, açık ve net olarak görülmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu yasa tasarısının, taraflarının uzlaşacağı, Meclis çatısı altında bulunan iki siyasî partinin uzlaştığı iş barışını ve haksızlıkları, eşitsizlikleri ortadan kaldıracak bir yasa özelliğini taşımadığını üzüntüyle gözlemekteyiz. Bu nedenle de, yasanın çıkmasının doğru olmadığı inancıyla mücadele etmekteyiz. Mücadelemiz, yasal korunmaya ihtiyacı olan işçilerimiz, emekçilerimiz adınadır, işçilerimizin örgütlendiği sendikalarımız adınadır; ancak, ülkesini seven işverenlerimize de karşı değiliz. Biliyoruz ki, bu yasayla işveren korunmaya muhtaç değildir; korunması gereken, ekonomik anlamda zayıf olan emekçilerimizdir. Biz, bu yönde gayret sarf ederken, seçim meydanlarında emeğin savunucusu olduğunu iddia eden siz Adalet ve Kalkınma Partililer, bu iddialarınızın tam aksine bir tavır içerisine girdiniz. Peki neden? Şunu bilmenizi isterim ki, çıkarmak üzere olduğunuz bu yasayla iş barışını korumanız ve yaşatmanız olanaksızdır. Koşulları eşit olmayan kesim, mutlaka mağdur olacak ve zaman içerisinde, bir şekilde tepki koyarak, göstermelik barışı sona erdirecektir.

Ben, size bir uyarıda bulunmak istiyorum. Bu ülkenin her konuda uzlaşmaya ve birlikteliğe ihtiyacı vardır; ancak, ısrarlarınız sonrası, gelecekte, emekçilerin sokağa çıkmalarının kaçınılmaz olduğunu görünüz lütfen.

99 uncu maddeyle ilgili değerlendirmelerimize gelince: Değerli arkadaşlarım, bu maddeyle işveren, işçileri arasında ayırım yapmayacak, eşit işe eşit ücret ödeyecek, işçiyle iş sözleşmesini düzenleyecek, işten ayrılanlara açıklayıcı bilgi içeren belge verecek, bir başka deyişle, işçinin çalışma hayatıyla ilgili gerekli özeni gösterecektir.

Peki, ya gereken özeni göstermezse ne olacak; bir işçinin iş yaşamıyla ilgili gerekli belgeyi vermezse, işçiler arasında ayırım yaparsa ne olacak? Düzenlediğiniz maddede, bu konuda gereken çözüm mevcuttur. İşveren, bu durumda, 50 000 000 Türk Lirası para cezası ödeyecek. Yani, şartlar tamamen eşit. İşçi eşit ücret alamayacak, aşağılanacak, belki de bu nedenlerle işsiz kalacak, evine aş götüremeyecek, bunlara neden olan işveren de, koskoca bir 50 000 000 Türk Lirası ceza ödeyecek.

Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısının tümü üzerindeki çarpıklıkların en açık örneklerinden biri de, bu maddede görülüyor. Bir an için cezayı uygun bulalım; eylemin ve haksız uygulamanın devamı halinde ne olacak; maddede bir düzenleme ve bir tedbir bulunmamaktadır. Oysaki, bir önceki maddede, aykırılığın sürmesi halinde her ay için ayrı cezanın uygulanacağı belirtilmiştir. Bu maddede de, aykırılıkların devam etmesi durumu oluşabilir. Bu nedenle, hiç değilse uygulamanın devamlılığı halinde cezanın devamına ilişkin bir düzenleme yapılmalıdır diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısını Cumhuriyet Halk Partisi olarak onaylamamaktayız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, seçim öncesi söylediklerimizden geriye dönmemiz söz konusu değildir. Biz, 3 Kasım öncesi ne söylediysek, aynı söylem ve düşünceyi koruyoruz. Sizlere de, 3 Kasım öncesi seçim meydanlarındaki iddialarınızı bir kez daha hatırlatıyor, Sayın Uzunkaya'nın söylediklerine kesinlikle katılmadığımı ifade etmek istiyorum; çünkü, bu tür önemli konular görüşülürken, hiç kimsenin hiçbir şey söylemediğini bir düşünelim. Eğer, yasalaştırmaya çalıştığımız maddeler tartışılmaz ise, işlerin iyi gittiğini söyleyebilir miyiz?! Ne kadar güzel; Meclisimizin kürsüsünde konular tartışılmaya açılıyor ve bu konuyla ilgilenen yurttaşlarımız, daha kolay anlama ve algılama şansını elde ediyor. Kaldı ki, iktidar partisi olarak, buna daha çok sevinmelisiniz diye düşünüyorum; çünkü, sizler de, bu esnada cevap hakkını elde etmiş oluyorsunuz, kendinizi daha iyi anlatmanıza fırsat bulmuş oluyorsunuz; ama, ayan beyan doğru olduğuna inandıklarınızı bile kabul edemiyorsunuz değerli arkadaşlarım.

Bu duygular içerisinde hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Altınorak, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde şahısları adına söz isteyen, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, izin verirseniz, bir redaksiyon talebimiz var efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkan.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, 99 uncu maddenin (c) bendindeki "yükümüne" kelimesi "yükümlülüğüne" olmalı.

Arz ediyorum efendim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Redaksiyon doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istedim.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Bu sefer yok...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İçtüzüğün 146 ncı maddesine uygun olarak karar yetersayısının aranılmasını istedim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Başkan, talep konusu anlaşılmadı Başkanlık tarafından; bundan sonrakinde...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hayır... Hayır... Siz "evet, bakacağım" dediniz "tamam" dediniz, ondan sonra caydınız...

BAŞKAN - Ama, şimdiye kadar tüm taleplerinizi kabul ettik. Burada...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ama, Sayın Başkan, 140 kişi yok burada. Karar yetersayısı yok... Yani, Meclis Başkanı olarak... Lütfen...

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Başkan, bunun tekrar düzeltilmesi mümkün değil.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Yeniden oylarsınız, düzelir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ama, Sayın Başkan, ben milletvekili olarak, Meclis İçtüzüğünün 146 ncı maddesine göre karar yetersayısının aranılmasını istedim. Karar yetersayısı yok...

BAŞKAN - Bundan önceki her maddede karar yetersayısının aranılması istendi, bunu dikkate aldık.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Siz onu gördünüz ve oylama yapıyorsunuz...

BAŞKAN - 100 üncü maddeyi okutuyorum:

Toplu işçi çıkarma ile ilgili hükümlere aykırılık

MADDE 100.- Bu Kanunun 29 uncu maddesindeki hükümlere aykırı olarak işçi çıkaran işveren veya işveren vekiline işten çıkardığı her işçi için ikiyüz milyon lira para cezası verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sezai Önder söz istemiştir.

Sayın Önder?.. Yok.

Şahsı adına söz isteyen...

HARUN AKIN (Zonguldak) - Ben istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Grup adına mı, şahsı adına mı?

HARUN AKIN (Zonguldak) - Şahsım adına.

BAŞKAN - Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.

Zonguldak Milletvekili Harun Akın?..

Buyurun Sayın Akın.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 100 üncü maddesiyle ilgili, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, anlamakta zorluk çekiyorum. Ülkemizin en önemli meselesi olan, işçi ile işvereni karşı karşıya getirecek bu önemli tasarıyı, hiçbir uzlaşma olmadan, apar topar yasalaştırıyoruz. Gönül isterdi ki, bu önemli yasa, bu yüce çatı altında, iktidarı muhalefeti el ele, huzur içinde, işçinin, işverenin çatışmadığı bir şekilde yasalaşsın. Bu olmadı; olması için de iktidar partisi hiçbir olumlu hareket içerisine girmedi.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının 100 üncü maddesi "Bu kanunun 29 uncu maddesindeki hükümlerine aykırı olarak işçi çıkaran işveren veya işveren vekiline işten çıkardığı her işçi için ikiyüz milyon lira para cezası verilir "diyor.

Değerli arkadaşlar, bir bakıyorsunuz 29 uncu maddeye, insan utanıyor.  Ben bir işadamıyım. 29 uncu maddeye göre, otuz gün önceden yaz yazıyı, işçiyi koy kapıya. Bu iş, bu kadar kolay mı?!

Şimdi, böyle bir maddeye, işten çıkarma maddesine çok da komik bir para cezası koyuyorsunuz. Bu para cezası şayet 10 milyar da olsa, hiçbir şey fark etmeyeceğini ifade etmek istiyorum. Yani, 100 üncü madde, işveren için, 29 uncu maddenin, işveren adına ödülü ve sadakası gibi geliyor bana.

Değerli arkadaşlar,  işçiye bu tasarıda,  hem 29 uncu maddede  hakaret  ediyorsunuz hem de 100 üncü maddede hakaret ediyorsunuz. Yazıktır!..

Değerli arkadaşlar, bu maddelerle, aklıma, 3 Kasımda sandık başına giden halkımız geliyor. Gerçekten, bu ezdiğiniz ve yok ettiğiniz kesim, 3 Kasımda sandık başına giderken ne büyük umutlarla gitti. Biz de seçim meydanlarındaydık, siz de seçim meydanlarındaydınız; Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 19, Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 34 oy aldı. Sizi umut gördüler ve iktidar yaptılar. Bu kanun tasarısıyla, umutlarının ne kadar boş olduğunu hep birlikte yaşıyoruz.

Değerli arkadaşlar, biraz önce 93 üncü madde üzerinde konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya arkadaşım, sırf konuşmak için Cumhuriyet Halk Partisinin maddeler üzerinde konuşmadığını, işi saptırdığını söyleyerek, asıl, kendisinin, okumadığı ve dinlemediği kanun tasarısı hakkında konuşma hakkını kullandığını gördük. Yazıktır, günahtır! (AK Parti sıralarından gülüşmeler)

Böyle bir milletvekilliği olmaz, böyle bir Parlamento olmaz. Bana da bakmıyorsun, karşıya bakıp, gülüyorsun arkadaşım; yazıktır yani!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Madde hakkında konuş.

AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) - Sen işine bak. Madde hakkında konuş.

HARUN AKIN (Devamla) - Ben işime bakacağım da, siz de böyle davranırsanız; yani, nasıl böyle bir şey?!.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Madde hakkında konuş.

HARUN AKIN (Devamla) - Madde hakkında konuşuyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Siz, hem okumuyor hem dinlemiyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Akın, Genel Kurula hitap eder misiniz.

HARUN AKIN (Devamla) - Sayın Başkan, usulsüz bir şekilde gülüyor; yani, şu Parlamentoya, bir milletvekiline yakışıyor mu?! Bir milletvekili arkadaşı konuşuyor "hah haa" diye gülüyor.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Madde hakkında konuş.

HARUN AKIN (Devamla) - Madde hakkında konuşuyorum. Sen, beni de dinlemiyorsun ki!

BAŞKAN - Sayın Akın, Genel Kurula hitap eder misiniz.

HARUN AKIN (Devamla) - Sayın arkadaşım, beni iyi dinlersen, madde üzerinde konuştuğumu görürsün.

Arkadaşımız "siz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu maddeler hakkında konuşmuyorsunuz" dedi. Ben, kendi adıma konuşuyorum. Dün akşam konuşurken, 72 nci maddeye destek verdiğimizi, bu maddenin, bu kanun tasarısında önemli bir madde olduğunu söyledim; ama, kendi kentimle ilgili size uyarıda bulundum; hükümetinize, Bakanıma, Başbakanıma "bu madde Zonguldak'ta geçmez, bu maddeyi çıkarmakla olmaz" dedim, parti olarak bu maddeye katkımızı koyduk. Siz, dün akşam burada değil miydiniz? Ben, bu madde üzerinde konuşan bir milletvekiliydim. Cumhuriyet Halk Partisine mensup diğer milletvekili arkadaşlarım da, her maddede olumlu katkılarını ortaya koydular. Siz, hem bu maddeleri okumamışsınız hem de bizi dinlemiyorsunuz arkadaşlar. Eğer oturduğunuz yerde dinleseniz, Cumhuriyet Halk Partisinin size ne kadar katkı verdiğini görürsünüz.

Değerli arkadaşlar, inşallah, siz, dün akşam, benim Zonguldak İlimi ilgilendiren maddeyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin uyarılarını almışsınızdır; Başbakanımız da dinlemiştir; ayın 25'inde de Zonguldak'a gelecektir; Zonguldak'ta, o kaçak ocaklarda çocukların çalışmasını engelleyecek, kurumu ayağa kaldıracak, rödovansı çözecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akın.

HARUN AKIN (Devamla) - Sayın Başkan, resmen sabote edildik yani.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu üslup, hiç iyi bir üslup değil. Bakın, bizler, burada, sabahın saat 4'ünde, bir şeyler yapmaya, toplum adına, halkımız adına bir şeyler söylemeye çalışıyoruz. Bu kanun tasarısıyla ilgili düşüncelerimizi dün akşam söylemiştim, bu akşam da 100 üncü maddeyle ilgili görüşlerimi açıkladım.

Bir işadamı olarak, işçi çalıştırmış bir arkadaşınız olarak, bu maddeden etkilenip, kolayca işten atılacak arkadaşlarımızın, bu maddeye destek verenleri hiçbir zaman affetmeyeceğini ifade ediyorum. Bu maddenin yanlış bir madde olduğunu, bu tasarının yanlış bir İş Kanunu Tasarısı olduğunu ifade ediyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Toplu işçi çıkarma ile ilgili hükümlere aykırılık" başlıklı 100 üncü maddesindeki "ikiyüz milyon lira" ibaresinin "900 milyon lira" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Bayram Meral

Enver Öktem

 

İzmir

Ankara

İzmir

 

İzzet Çetin

Mehmet Küçükaşık

Feridun Baloğlu

 

Kocaeli

Bursa

Antalya

 

Cevdet Selvi

 

M. Nuri Saygun

 

Eskişehir

 

Tekirdağ

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Oyan, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutalım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben konuşacağım Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin konuşmacı arkadaşlara. Bu tasarıyı buraya getiren hükümet, iktidar partisi; muhalefet milletvekilleri de çıkıp konuşacaktır. (Alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,  değerli milletvekilleri;  bu para  cezalarına ilişkin 100 üncü madde üzerinde verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, tepkinizi anlıyorum, bu saatte -yani, saat 04.00'ü bulmuş, sabahın 4'ü, tan vakti- hepimiz gerçekten yorulduk. Hepimiz insanız, fizyolojik olarak insanın bir dayanma gücü var, direnme gücü var. Olağanüstü hallerde bile bir insanın ne kadar çalışacağını saptamaya kalkan bilim adamları bunun ondört saati geçemeyeceğini söylüyor; ama, hepimiz dün sabah 08.00'den bu yana ayaktayız.

Değerli arkadaşlarım, cezadan amaç caydırmak olmalıdır. Bakınız, 13 Mart 2003 tarihinde görüşmeye başladığımız 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısında bu para cezaları, miktar olarak, şimdi 73'e 1 inci ek'teki görüşmekte olduğumuz tasarıdan fazlaydı. Komisyona geri çekildikten sonra para cezaları artırıldı. Şimdi, buradaki para cezalarından amaç, işverenlerin yasadışı davranışlarda bulunmasına engel olmak, onları kanuna uygun çalıştırmak, işçilerin de bu yasa içerisindeki hükümlere tabi olarak çalışmalarını sağlamaktır. Görüşmekte olduğumuz madde toplu işçi çıkarmaya ilişkin. Bir evvelki madde yine para cezalarına ilişkin, bir sonraki de özürlü ve eski hükümlülere ilişkin.

Bakınız, dün, yani ayın 14'ünde Yargıtaya 9 kişi alınacak; özürlüler ve sakatlar haftasında Türkiye'nin dörtbir yanından yardıma muhtaç 1 520 kişi, diğer aile fertlerinin yardımıyla sınava geldi, sınav iptal edildi ve geri döndüler; bilahara tekrar gelecekler. Bunlar, bizim insanlarımız. Bunlar, herkesten önce Yüce Meclisin koruması altında devlete görev yüklemesi gereken, hükümete görev yükleyerek onları korumamız gereken insanlar.

Şimdi, bunlara aykırılıklar bile bir evvelki rapora göre düşürüldü. Şimdi, 300 000 000 lira olan 13 Marttaki ceza, 200 000 000'a, bir sonraki maddede ve bundan sonraki maddelerde göreceksiniz, cezalar yarı yarıya azaltıldı. Bu, şu demektir: Dürüst, namuslu, kaydını kuydunu tutan, organizasyonunu iyi kurmuş, insan kaynakları yönetimini oluşturmuş işletmeler açısından hiçbir sıkıntı yok; istediğiniz müfettişi gönderin. O, kârını zararını haksız rekabete karşı zaten gerektiği şekilde kuruyor, yapıyor; ama, kayıtdışı alanda çalışan ya da sizin bu cezaları düşürerek "kardeşim, sen enayi misin, sen de kayıt dışına doğru kay" diye yol gösterdiğiniz insanlara siz kıyak yapıyorsunuz. Nasıl; 300 000 000 lira olan cezayı 200 000 000 liraya çekerek.

Değerli arkadaşlarım, burada, dürüst ve namuslu işverenlerin bundan rahatsızlık duyacağına hiç ihtimal vermiyorum, böyle bir kaygıları yok. Cezadan amaç, caydırmaktır, ıslah etmektir. Biz, bu para cezasıyla, 50 000 000'la, 300 000 000'la, işverenlerimizi kayıt dışından kayıt altına almaya doğru çekemeyiz. Bunun için ne yapmamız gerekir; dürüst ve namusluca kendi yükümlülüklerini yerine getirmeye davet edeceksek, caydırıcı bir miktar olması lazım. Bunu düşürerek, siz -demin de söyledim- bir yerlere mesaj veriyorsunuz. Kime; demin mektubunu okuduğumuz düzgün işadamlarına değil, kayıt dışına kaçmaya, kanundışı işlem yapmaya, bu yasanın kendine verdiği yükümlülükleri yerine getirmekten kaçınmak isteyenlere ya 50 000 000 da ceza mı, senin için devede tüy ya da 300 000 000 ne ki, 10 kişiyi, 20 kişiyi, 30 kişiyi topluca işten çıkarmışsın, onlara uyguladığın 300 000 000 sana koymaz" mesajını veriyorsunuz. Böyle kanun olmaz, böyle madde olmaz, böyle caydırıcılık olmaz. Onun için, eğer cezaların kanuna uygun çalışmaya katkı yapmasını istiyorsanız, caydırıcı etkisi olmasını düşünmeniz gerekir. Tasarınız ciddî değildir, bu maddedeki cezanız ciddî değildir, bu yasanın hazırlanış biçiminden buraya gelişi adil değildir. O nedenle, bütün arkadaşlarım söyledi, ben de bir kez daha söylüyorum: Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Sizin aynanız, bu ceza maddelerinde kendini bir kez daha gösteriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bununla siz, işçiye, emekçiye, toplumun yoksul kesimlerine "biz, sizi de düşünüyoruz" diyemeyeceksiniz, diyemez konuma geleceksiniz. Bizim söylemlerimiz, bir bakıma, size de katkı yapıyor, size de iyilik yapıyor, sizin yanlıştan dönmenize, seçmeninize verdiğiniz sözleri tutmanıza ışık tutuyor; tabiî ki, anlarsanız!..

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir yoklama talebimiz var.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, maddeyi oylarınıza sunacağım; ancak, maddenin oylanmasından önce bir yoklama talebinde bulunulmuştur.

Şimdi, yoklama talebinde bulunan milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim.

Haluk Koç?.. Burada.

İzzet Çetin?.. Burada.

Cevdet Selvi?.. Burada.

Erdoğan Kaplan?.. Burada.

Bayram Meral?.. Burada.

Muharrem Doğan?.. Burada.

Ali Cumhur Yaka?.. Burada.

Tuncay Ercenk?.. Burada.

Yavuz Altınorak?.. Burada.

Atila Emek?.. Burada.

Osman Kaptan?.. Burada.

M. Nuri Saygun?.. Burada.

Hasan Ören?.. Burada.

İsmail Değerli?.. Burada.

Ali Rıza Bodur?.. Burada.

Mehmet Kesimoğlu?.. Burada.

Hüseyin Özcan?.. Burada.

Halil Ünlütepe?.. Burada.

Kemal Sağ?.. Burada.

Atilla Başoğlu?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, yoklama pusulalarını yoklama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekilleri lütfen sisteme girmesinler; çünkü, onları var sayıyoruz.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Birleşime 30 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 04.15

 


SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 04.50

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mehmet  DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİçooğullarI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Tasarının 100 üncü maddesinin oylamasından önce yoklama talebinde bulunulmuş ve yapılan yoklama sonucunda toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Şimdi, ad okunmak suretiyle yeniden yoklama yapacağız.

Adana İlinden başlıyoruz.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15 Mayıs 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 05.30