DÖNEM : 22 CİLT : 14 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
79 uncu
Birleşim
14 . 5 . 2003 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi
Konuşmalar
1. - Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü
münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un
cevabı
2. - Adana Milletvekili Vahit Kirişçi'nin, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü
münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un
cevabı
3. - Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza Yazıcıoğlu'nun, Dünya Eczacılar
Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması
B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı
1. - Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ve 28 milletvekilinin, Bingöl'de
meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/77)
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek)
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, İzmir Milletvekili Enver
Öktem'in, Grubuna sataşmada bulunması nedeniyle konuşması
2. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi
Kinay'ın, şahsına sataşmada bulunması nedeniyle konuşması
3. - Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, Kütahya Milletvekili Hasan
Fehmi Kinay'ın, Grubuna sataşmada bulunması
nedeniyle konuşması
4. - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, Eskişehir
Milletvekili Cevdet Selvi'nin, şahsına sataşmada bulunması nedeniyle konuşması
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) Yazili
Sorular ve Cevaplari
1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, turizm sektörünü canlandırmak
için alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan
Mumcu'nun cevabı (7/406)
2. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın
ilçelerinde olup, geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın yazılı cevabı (7/431)
3. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın
ilçelerinde olup, geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/438)
4. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın
ilçelerinde olup, geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/444)
5. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın
ilçelerinde olup, geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/445)
6. - Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın, Türkiye'nin Turizm Değerleri
adlı yayında Uzunköprü'nün yer almamasının nedenlerine ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/447)
7. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan
dış ticarete yönelik düzenlemelerin uygulanıp uygulanmadığına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/449)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.
Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek'in, Bingöl ve çevresinde meydana
gelen depremin etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşmasına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen,
Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun, 20 nci Vakıf Haftası
münasebetiyle gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin,
Cevap verdi.
İzmir Milletvekili Canan Arıtman, Dünya Hemşireler Günü münasebetiyle
gündemdışı bir konuşma yaptı.
4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa
gereğince görevleri sona eren Kürşad Tüzmen'in Devlet Bakanlığına, Osman
Pepe'nin Çevre ve Orman Bakanlığına atandıklarına ilişkin Cumhurbaşkanlığı,
Habitat Dördüncü Dünya Parlamenterler Forumu için Almanya Federal Cumhuriyetinin Başkenti
Berlin'e Malatya Milletvekili Münir Erkal'ın gideceğine ilişkin Başkanlık,
Tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Moğolistan Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi okundu; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri
Komisyonlarında bulunan tasarının hükümete geri verildiği bildirildi.
(10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre
uzatımına ilişkin tezkeresi okundu; daha önce verilen üç aylık çalışma süresini
doldurması nedeniyle, İçtüzüğün 105 inci maddesine göre bir aylık kesin süre
verildiği bildirildi
Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, (10/29, 31) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in (6/254) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği
bildirildi.
TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın Japonya Üst Meclisi Başkanı Hiroyuki
Kurata'nın Japonya'ya resmî davetine bir Parlamento heyetiyle icabet etmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Genel Kurulun 13 Mayıs 2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde, sözlü
sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 33 üncü sırasında yer alan 119
sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 3 üncü sırasına alınmasına ve çalışma
süresinin 15.00 - 19.00, 20.00 - 24.00 saatleri arasında olmasına; 14.5.2003
Çarşamba günkü birleşimde de sözlü soruların görüşülmemesine ve 14.00 - 19.00,
20.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına, İş Kanunu Tasarısının görüşmelerinin
bu birleşimde saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde saat 24.00'ten sonra
da çalışmalara devam edilerek, görüşmelerinin bitirilmesine kadar çalışma
süresinin uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisinin,
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, 3 Mart’ın her yıl Laiklik ve
Öğretim Birliği Bayramı Olarak Kutlanması Hakkında Kanun Teklifinin (2/93),
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin,
Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S.
Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine devam olunarak, 74 üncü maddesine
kadar kabul edildi, 74 üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
14 Mayıs 2003 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 00.03'te son verildi.
Nevzat Pakdil |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Mehmet Daniş |
Türkân Miçooğulları |
|
Çanakkale |
İzmir |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. :
110
II. - GELEN KÂĞITLAR
14 . 5 . 2003 Çarşamba
Teklifler
1. - Antalya Milletvekili Feridun F. Baloğlu'nun; 4842 Sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile 4811 Sayılı Vergi Barışı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/136) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.5.2003)
2. - Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in; 1479 ve 2926 Sayılı Yasalarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi (2/137) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.5.2003)
Tezkereler
1. - Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün ve Osman Pepe'nin Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/268)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13.5.2003)
2. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/269) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.5.2003)
3. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/270) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.5.2003)
4. - Karaman Milletvekili Fikret Ünlü'nün Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/271) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.5.2003)
5. - Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/272) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.5.2003)
6. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/273) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.5.2003)
7. - Kocaeli Milletvekilleri Nevzat Doğan ve Osman Pepe'nin Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/274)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13.5.2003)
Rapor
1. - Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/558) (S. Sayısı: 135) (Dağıtma tarihi:
14.5.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, yurtdışında bulunan
Sivas olayı sanıklarının iadesiyle ilgili girişimde bulunulup bulunulmadığına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/467) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.5.2003)
2. - Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın, doğalgaza yapılan zamma
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/468)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, öğretmenevleriyle ilgili bazı
iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/517)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)
2. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, Devlet okullarındaki
öğrencilerden bir kısmının özel okullarda okutulması çalışmalarına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/518) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.5.2003)
3. - Hatay Milletvekili İnal Batu'nun, muhtarların çalışma mekânlarına
ve konumlarına yönelik değişiklikler yapılıp yapılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/519) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)
4. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, zorunlu tasarruf
kesintilerinin anapara ödemelerine ve nema miktarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/520) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)
Meclis Araştırması Önergesi
1. - Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ve 28 Milletvekilinin, Bingöl'de
meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/77) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.5.2003)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı
Soru Önergesi
1. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Irak Savaşıyla ilgili
alınan önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/330)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
14 Mayıs 2003 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu
Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır;
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle söz isteyen
Edirne Milletvekili Necdet Budak'a aittir.
Buyurun Sayın Budak. (CHP sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi
Konuşmalar
1. - Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın,
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı
NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çiftçiler
Günü nedeniyle şahsım adına gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle
Yüce Meclisi selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün, Çiftçiler Günü, bugün, tarımı konuşmak
zorunda olduğumuz bir gün. Tarım sektörü, gerek beslenme ve sanayi bakımından
gerek 23 000 000 insanın geçimini
sağladığı bir sektör olması bakımından ve gerekse 10 000 000 kişiye istihdam
sağlaması bakımından ekonomide önemli bir yere sahiptir.
Ülkemizde tarımı kesimi, kişi başına gelir bakımından, en yoksul kesimi
oluşturuyor. Şöyle ki: Türkiye'deki toplam yoksul kesimin yüzde 42'si tarım
kesiminde çalışıyor ve tarım kesimindeki yıllık gelir, Türkiye kişi başına
ortalama gelirinin üçte 1'i kadardır; yani, 1 000 dolar civarındadır. Bu
insanları yoksulluktan kurtarmamız lazım. Türkiye'de 10 000 000 insan dengesiz
değil, yetersiz beslenmektedir.
Hepimiz bölgelerimizde gözlüyoruz; kurban bayramına gittiğimizde, bayram
namazı sonrası evlere ziyaretlere gittiğimizde köylerde görüyoruz ki, insanlar
bir şeyler ikram etmek istiyorlar; ama, evlerinde ikram edecek et yok, süt yok,
yumurta yok. Bu insanlar, karamsarlık içerisindeler; bizlerden bir umut
bekliyorlar, kahvehanelerde oturmuşlar, bir proje bekliyorlar. Bu insanların
enerjisi atıl durumdadır. Bu insanlarla, bir çiftçiyle bir öğle yemeğini lütfen
paylaşın; göreceksiniz ki, peynirle değil, şerbetle, ekmekle tarlalarında
çalışıyorlar. Bu insanlar, okula gönderecekleri çocuklarının çantasına süt veya
meyve suyu koyamıyorlar. Şerbetle, ekmekle büyümüş bir köylü çocuğu olarak,
güneş altında çalışan bir köylü ananın çocuğu olarak, milletvekili seçimleri
sırasında tüm çiftçilere bir söz vermiştim; demiştim ki: "Seçilirsem,
sizin sorunlarınızı Meclise taşıyacağım." Bugün, bu sözü tutmanın
mutluluğunu taşıyorum. Ben, bu sözü tuttuğum için mutluyum; ya tutamayanlar?!
Değerli milletvekilleri, tarımımızda, dışticaret itibariyle
değerlendirdiğimizde, ithalat-ihracat farkı 1 milyar dolar civarındadır.
Hollanda, 1 000 000 hektar
alanda tarım yapmakta; Türkiye
ise, tam 27 katı alanda -yani, 27 000 000 hektarda- tarım
yapmaktadır; fakat, Hollanda, 30 milyar dolarlık tarımsal ihracat
yapabilmektedir.
Yine, Hollanda'da 200 000 kişi tarım yapmakta; Türkiye'de ziraat
mühendisi, veteriner, gıda mühendisi, peyzaj mimarı gibi meslekî eğitimi olan
kişilerin toplamı 200 000; Hollanda'da, sadece 200 000 kişi tarım yapıyor.
Ayrıca, Türkiye'de, şu anda, tarıma, çiftçiye hizmet amacıyla maaş alan
kişilerin sayısı 200 000'dir; yani, Hollanda'da tarım yapan çiftçi sayısı kadar Türkiye'de eğitimli
ziraat mühendisi vardır. Peki, Tarım Bakanlığı, iktidar olarak sizler,
çiftçileri bu eğitimli insanlarla kucaklaştırmak için, bir araya getirmek için
bir proje düşünüyor musunuz? Her ne kadar devlete yük olmayacak alternatif
projeler olsa da, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizim, bu konuda projelerimiz
var, bu konuda katkı yapmaya hazırız.
Değerli milletvekilleri, Türk tarımının önemli iki sorunu, verim
düşüklüğü ve rekabettir. Verim düşüklüğü... Şöyle ki, girdilere baktığımızda,
su girdisi, önemli bir girdi. Türkiye'de 4 500 000 hektar alan sulanabiliyor;
bu, toplam arazinin sadece yüzde 13'dür.
Diğer bir girdi, tohum. Tohum sektöründe tamamen dışarıya bağlıyız.
Bugün, Hollanda'ya gidin, yurt dışındaki bir yabancı firmaya gidin ve "nerede tohum üretiyorsunuz da
Türkiye'ye satıyorsunuz" diye sorun. Onlar, size şunu söyleyeceklerdir:
"Antalya'da, İzmir'de, Urfa'da tohum üretiyoruz ve Türkiye'ye
satıyoruz."
Görüyorsunuz ki, Türkiye'nin iklimini kullanıyorlar, Türkiye'nin
toprağını kullanıyorlar ve tohumu burada üreterek, bize, 1 kilogram domates
tohumunu 25 milyar liraya satıyorlar.
Girdi fiyatlarına gelince, 1998
yılında, çiftçi 2 kilogram buğdayla
mazot alabilirken, bugün 6 kilogram
buğdayla mazot alabilmekte.
Ortalama arazi büyüklüğü 57 dekar, işletme büyüklüğü optimum değil.
Arazi parçalanıyor, miras yoluyla bu parçalanma devam ediyor.
Ülkemizde, en uygun iklim, toprak ve bitki kaynaklarına sahipken, verim
düşüklüğü temel problem. Avrupa Birliği ülkeleri, buğdayda, birim alanda 2,5
kat daha fazla ürün üretiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECDET BUDAK (Devamla) - Süre bitmedi herhalde...
BAŞKAN - Sayın Hocam, size 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.
NECDET BUDAK (Devamla) - Buraya gelirken sürem çalındı yalnız.
BAŞKAN - Şu anda, tekrar vaktiniz işliyor Hocam.
NECDET BUDAK (Devamla) - Doğrudan gelir desteği sağlıklı yürümüyor.
Doğrudan gelir desteği, üretici belgesi yerine tapuya dağıtılıyor; sağlıklı
işlemiyor, bunun bir an önce düzeltilmesi lazım.
Tarım politikalarının makroekonomik politikalarla beraber
değerlendirilmesi gerekir. Suçlu, sadece Dünya Bankası, IMF değil; Amerika
Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkelerinin çiftçilerine yapmış olduğu
desteklerdir.
Tarım, bugüne kadar -yirmi yıldır- popülist ve üretimi dışlayan politikalarla
terk edilmiştir. Siz, sayıca güçlü bir iktidarsınız; tarımı kalıcı reformlarla
düze çıkarabilirsiniz.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, seçim beyannamemizde, 2-3 milyarlık
bir projeksiyonla bunları yapabileceğimizi beyan ettik.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı teşkilatı hantal, atıl ve verimsiz
durumdadır. Yetki ağırlığı Tarım ve Köyişleri Bakanlığında değil, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığında, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarında, Devlet Planlama
Teşkilatındadır ve karmaşık bir yapı söz konusudur. Bu nedenle, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığının yenilenmesi ve tekrar düzenlenmesi gerekir. Bunu yapacak
mısınız? Tarımı düze çıkaracak mısınız?
Umarım, tarımla hiçbir ülke kalkınmamıştır felsefesine sahip
değilsinizdir. Ülkede kalkınma, tarım ve sanayiyle birlikte olacaktır.
Sözlerimi tamamlarken, ülkemizin efendisi, üreten ve velinimetimiz olan
çiftçilerimizi ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Budak.
Saygıdeğer milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, yine, 14 Mayıs Dünya
Çiftçiler Günü nedeniyle söz isteyen, Adana Milletvekili Sayın Vahit Kirişçi'ye
aittir.
Sayın Kirişçi, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2. - Adana Milletvekili Vahit
Kirişçi'nin, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı
VAHİT KİRİŞÇİ (Adana) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle, gerek şahsım gerekse
tüm çiftçiler adına hepinize saygılar sunuyorum.
Tarımı konuşacağımız zaman, tarımın çok stratejik bir sektör olduğunu,
sadece ülkemiz için değil, pek çok dünya milleti için önemli bir sektör
olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Tarım sektörü, stratejik olmasının yanı sıra,
özellikle ülkemizde, millî gelire
katkıda bulunan önemli bir sektör; diğer taraftan, istihdam yaratmada çok
önemli bir sektör; aynı şekilde, sanayimiz için hammadde temininde önemli bir
sektör; bütün bunlara ilave olarak, doğrudan ve dolaylı olarak, dışticarette
ciddî yeri olan bir sektördür. Kaldı ki, tarım sektöründe faaliyet gösteren
işletmelerin sermaye yetersizlikleri ve sermayelerinin yüzde 95'ine yakını
kendi öz sermayeleri olduğunu dikkate aldığımızda, üretmiş oldukları artıların
önemli bir bölümünün, sermaye transferiyle sanayi sektörüne aktarıldığını
söylemek gerekir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, tarım, hakikaten, ülkemizde son
derece önemli. Bu zamana kadar, maalesef -hani, değişik şekillerde, değişik
konuların istismar edildiği söylenir; ama, bu ülkede- tarımın, istismar
edildiğini ve dönemsel olarak desteklendiğini ve teşvik edildiğini söylemek
yanlış olmaz.
Bu noktada, geniş halk kitlelerini ilgilendiren 4 100 000 işletme ve bu işletmelerde
istihdam edilen yaklaşık 22 - 23 000 000'luk bir özel nüfusu, böyle bir nüfusu,
bizim, dikkate almamız, önemsememiz gerekmektedir.
Bu sektörün belli temel sorunları vardır. Bu sorunların başında,
özellikle -bugün Çiftçiler Günü olması münasebetiyle- üreticilerimizin
örgütsüzlüğü yatmaktadır. Bu örgütlenmenin yokluğu nedeniyle, maalesef, üretmiş
oldukları ürünlere dönemsel olarak birtakım destekler verilmekte; ama, zaman
içerisinde, bunların, enflasyon karşısında eriyip yok olduğunu görmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, AK Parti İktidarında biz bunları görmek istemiyoruz,
görmüyoruz; görmediğimizin de ipuçlarını, şu beşbuçuk aylık sürede rahatlıkla
ifade edebiliyoruz. Bunların başında, tabiî ki, ıslah edilmesi, rehabilite
edilmesi gereken "doğrudan gelir desteği" adı altında, çiftçilerimize
alan hesabıyla vermiş olduğumuz destekler gelmektedir. Bu, özellikle
"çiftçi kayıt sistemi" olarak adlandırdığımız sistemin Türkiye'de
tesisini de beraberinde getirmiştir. Çiftçi kayıt sistemi deyip geçmemek
gerekir. Böyle bir sistem, özellikle, bu ülkede üretim yapan insanlarımızın
kayıtlarının tutulmasını ve bunlara ilişkin bilgilerin kayıt altına alınmasını
sağlamakta; fakat, bu bilgilerin sadece kaydedilmesi yeterli olmamakta. Önemli
olan, bu bilgilerden, bu ülkenin ihtiyacı olan ürünlerin desteklenmesi,
ihtiyacı olmayan ürünlerin ise üretimlerinin daraltılması noktasında bir üretim
planlamasının gündeme getirilmesi gerekir.
İşte, bu tür çalışmaların yapılabilmesi için, tarım kesiminin ihmal
edilmemesi gereken bir kesim olduğu ve çiftçilerimizin, tıpkı Batı'da olduğu
gibi, Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu gibi desteklenmesi gerektiği
gerçeği gözardı edilmemelidir.
Bakınız, ben sizlere birkaç rakam vermek istiyorum; sürekli, bu ülkede,
özellikle 2001 krizinin müsebbibinin tarım kesimi olduğu vurgulanır; tarımın,
bu ülkenin sırtında kambur olduğu vurgulanır; ama, bunun böyle olmadığını ifade
etmek için bir iki rakam vermek istiyorum: Üretici başına destek, Amerika
Birleşik Devletlerinde 20 000 dolar, girmeyi düşündüğümüz Avrupa Birliğinde 8
000 dolar, ülkemizde ise sadece 230 dolardır. Eğer siz, üretici başına destek
olayını, teşvik olayını geliştirmez, güçlendirmezseniz çiftçimizin lehine,
bizim, çiftçilerimizi Batı çiftçisiyle, Amerika çiftçisiyle rekabet ortamına
sokmamız mümkün değildir. Bunu üretici başına değil de hektar başına, alan
başına inceleyecek olursak, belki, biraz daha anlamlı olur o zaman; çünkü,
bizdeki işletmeler 59 dekar gibi oldukça küçük işletmeler; ama, bu, Amerika
Birleşik Devletlerinde 1 800 dekar civarındadır, 174 dekar civarı da Avrupa
Birliği ortalamasıdır. Böylesine küçük olması nedeniyle, Amerika Birleşik
Devletlerinde 94 dolar, hektar başına, Avrupa Birliğinde 504 dolar, ülkemizde
ise sadece 36 dolardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hocam, size ek 1 dakika süre veriyorum. Lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız.
VAHİT KİRİŞÇİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bizler, tarıma, mutlaka ve
mutlaka, bu sektörün rekabetçi, sürdürülebilir ve kaliteye odaklı bir yapıda
gelişmesini sağlayıcı bir bakış açısıyla bakmamız gerekir. Aksi takdirde, biz
de, tıpkı geçmiş iktidarlarda olduğu gibi, bu kesimi istismar etmeye devam
etmiş oluruz. Bizler, bunu istismar etmediğimizi, geçtiğimiz uygulamalarla
gösterdik; ama, bundan sonra yapılacak olanlar da var. Tıpkı, ucuz mazot
uygulamasında olduğu gibi, üreticilerimizin daha örgütlü, daha sistemli ve ülke
yararına üretim yapabilmelerine imkân sağlayacak üretici birlikleri yasasına
kavuşturulması gerekir.
Bir diğer konu, bu sektörün, mutlaka ve mutlaka, bir tarım kanunuyla
zapturapt altına alınması gerekir. Tarım alanları amaç dışı kullanılmaktadır.
Bu alanların da, yine, aynı şekilde korunması ve geliştirilmesine yönelik
uygulamaların süratle gündeme gelmesi gerekir diyorum, hepinizi, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Çiftçilerimizin böyle bir günde sıkıntılardan uzak yeni günleri
kutlamalarını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kirişçi, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Vahit Kirişçi ve Sayın Necdet Budak'ın
yapmış oldukları gündemdışı konuşmalara, Tarım Bakanımız adına, Sanayi ve
Ticaret Bakanımız Sayın Ali Coşkun Bey cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ
COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi, şahsım
ve bakanlıklarımız adına, saygıyla selamlıyorum.
Türk çiftçisi, tarih boyunca, bilindiği gibi, ülkenin geleceği için hep
fedakârlık etmiş, çalışmış ve üretmiştir. Türk çiftçisi, Türkiye'nin birlik ve
beraberliğinin, rejimin korunmasında, ülkenin kalkınmasında hep ön saflarda
olmuştur. Cumhuriyetimizin kurucusu Aziz Atatürk, bundan dolayıdır ki, Türk
çiftçisini milletin efendisi olarak ilan etmiştir.
Bilindiği gibi, tarım sektörünün ana görevi, toplumların gıda
güvencesini sağlamak başta olmak üzere, barınma ve giyinme gibi temel ihtiyaç
maddelerini temin etmektir. Kaldı ki, son yıllarda, artık Türk sanayiinin büyük
bir kısmı da tarıma dayalı sanayi olarak gelişmiş, özellikle ihracatta söz
sahibi olduğumuz tekstil ve konfeksiyonda tarıma dayalı bir sanayi olarak öne
çıkmıştır.
Diğer taraftan, özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu sektör geniş bir
faaliyet alanı oluşturmakta ve ülkenin ekonomik kalkınmasında da önemli
katkılarda bulunmaktadır. Ülkemizde tarımın ekonomik gelişmemize çok önemli
katkıları olduğu gibi, bu katkılarını ve önemini daha uzun süre de
sürdürecektir. Tarım sektörü, sadece az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
için değil, gelişmiş ülkeler için de son derece önemli bir sektördür; çünkü, bu
sektör, insan ihtiyaçlarının en başında gelen gıda maddelerini üretmektedir.
Yine, bundan dolayıdır ki, başta, gelişmiş ülkeler olmak üzere, tüm dünyada
tarımın çok işlevliliği tartışılmaya başlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz tarımsal yapısında işletmelerin
küçük ve dağınık olmasından kaynaklanan çarpıklık, verimliliği düşürmekte,
modern teknoloji kullanımını kısıtlamakta ve kişi başına geliri düşük
kılmaktadır. Tarımsal üretimde verimlilik ve kârlılık, üreticinin tarım
bilgisi, girdi kullanım düzeyi ve örgütlenmesiyle yakından ilişkilidir.
Üreticilerin örgütlenmesinin, güçlü bir sivil toplum örgütü olarak ülkede her
zaman için söz sahibi olabilecek konumda bulunması, haklarını koruyabilmesi ve
tarımsal girdilerin daha ucuza temin edilmesi yanında, ürünlerin
pazarlanmasında da büyük ölçüde kolaylaştırıcılığı bilinmektedir.
Uzun yıllardır yaşanan yüksek enflasyonlu ortam, diğer sektörlerde
olduğu gibi, tarım sektörünü de derinden etkilemiş ve istenilen yapısal
dönüşüm, gerek üretici gerekse kuruluşlar bazında gerçekleştirilememiştir.
Varılan bu gerçeğin temel sebeplerinden birisi de, ülkemizde tarımsal
örgütlenmenin çağdaş anlamda yapılamamış olmasıdır. Ülkemiz çiftçisi, millî
gelirden, diğer sektörlerin çalışanlarına göre çok düşük pay almaktadır. Bu da,
mevcut olan dengesizliği daha da artırmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, gelişmiş ülkelerde ya da
gelişmekte olan ülkelerde de tarım sektörünün gayri safî millî hâsıladaki
oranı, yüzde 13 ile yüzde 15 arasında değişmektedir. Türkiye'de de bu oran
yüzde 13,5'tir; ancak, gelişen ülkelerden büyük farkımız, orada bu payı, yüzde
5 ilâ yüzde 8 nüfus aldığı halde, Türkiye'de bu, yıllara göre yüzde 40 ile
yüzde 45 arasında. Nüfusun yüzde 40'ı ilâ yüzde 45'i, bu yüzde 13,5 gayri safî
millî hâsıladan pay almaktadır. Dolayısıyla, kişi başına millî gelir bu
sektörde oldukça düşüktür. Bu durum, köylerden şehirlere göçü artırmakta ve
şehirlerde gecekondulaşma gibi sosyal sorunları daha da güçlendirmektedir.
Şehirlerin yaşanılmaz hale gelmesinde, bu göçlerin işsizlik potansiyelini
artırması da fevkalade olumsuz etki etmektedir.
Refah seviyesinin yükseltilmesi, göçün durdurulması, tarımdan elde
edilecek gelirle mümkündür. Dolayısıyla, kırsal alanlarda tarım-sanayi
entegrasyonu gerçekleştirilerek, bu yörelere şehir imkânları sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği adayı statüsünde
bulunan ülkemizde, tarımın, Avrupa Birliği ortak tarım politikasına uyumu
konusunda da, Bakanlığımız, geniş kapsamlı çalışmalar yapmaktadır.
Ülkemizin tarımsal potansiyeli, tarım sektörümüzün içinde bulunduğu
sorunlar ve bu sektörün barındırdığı ve istihdam ettiği insan sayısı dikkate
alındığında, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik yolunun tarımdan geçtiğini
söylemek, fazla gerçekdışı bir şey olmasa gerek. Diğer bir ifadeyle, Avrupa
Birliği kapılarının açılması, büyük ölçüde, tarımda var olan sorunlarımızın
çözümüne bağlıdır. Gerek Avrupa Birliğine uyum sağlamak gerekse refahını
artırmak için, Bakanlığımız, 81 il ve tüm ilçelerde, yaklaşık 50 000
personelle, Türk tarımına ve dolayısıyla çiftçisine hizmet vermektedir.
Bu bağlamda, hükümet olarak, kısa sürede, 2003 yılında doğrudan gelir
desteği uygulaması, prim sistemi uygulaması ve hayvancılık desteklerinin yanı
sıra, ilave desteklerle ilgili mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır. Bu kapsamda,
şekerpancarı üretimi kotalarının daraltılmasıyla oluşacak alanlarda, gönüllü
olarak, şekerpancarı yerine, alternatif olarak mısır, ayçiçeği, soya fasulyesi,
yem bitkisi, kanola ekimi yapan üreticilere telafi edici ödeme yapılmasına
ilişkin Bakanlar Kurulu kararı 30.4.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
Ayrıca, borçlarına ödeme kolaylığı getirilerek, taksitlerle bu ödemelerini daha
rahat bir düzeyde yapmaları sağlanmıştır.
Hayvancılığın desteklenmesi hakkında kararda değişlik yapılmasına
ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, 2.5.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. Bu kararnameyle, eski kararnamede sağlanan desteklemelere
ilave olarak, sunî tohumlamadan doğan buzağılara, hastalıklardan ari
işletmelere, arıcılığa, su ürünlerine destek sağlanmış, ayrıca, süt desteği de
iki katına çıkarılmıştır.
Tarımsal faaliyette kullanılan ve en önemli girdi olan mazot için
çiftçilere yüzde 5 indirimli mazot teminiyle destekleme ödemesi yapılmasına ilişkin
Bakanlar Kurulu kararı, 2.5.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
Tütün üretiminden vazgeçip alternatif ürün yetiştiren üreticilerin
desteklenmesine dair kararda değişiklik yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu
kararı, 6.5.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 2002
yılı ürünü kütlü pamuk, zeytinyağı, yağlık ayçiçeği, soya fasulyesi ve
kanolanın, tarım satış kooperatifleri ve birlikleri ile diğer alıcılara
satışında üreticilere destekleme primi ödenmesine ilişkin Bakanlar Kurulu
kararı uygulama tebliğleri, 30.4.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. Tarımsal üretimle ilişkili olarak, 2003 yılında da
doğrudan gelir desteği ödemesi yapılmasına ve bu amaçla, çiftçi kayıt
sisteminin oluşturulmasına ilişkin tebliğ, 2.5.2003 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Ayrıca, Bakanlığımızca, çerçeve tarım kanunu başta olmak üzere, tarımsal
üretici birlikleri kanunu, tohumculuk kanunu, ekolojik, organik ürünlere
ilişkin kanun çıkarılması için gerekli çalışmalar yapılmakta; Bakanlığımızın
yeniden yapılandırılması, tarım bilgi sisteminin oluşturulması, tarımsal üretim
alanlarının ölçek ekonomisine uygun yapılandırılması, tarım kesimi tapu
kadastro çalışmalarının tamamlanması ile çiftçi kayıt sistemi ve coğrafî bilgi
sisteminin geliştirilmesine yönelik çalışmalar da yürütülmektedir. Kaldı ki,
ekonominin önünde çok büyük bir kambur haline gelen kayıtdışı ekonominin
ekonomik yollarla kayıt altına alınmasında, tarım sektöründe yapılacak
reformlar fevkalade önem taşımaktadır.
Bu cümleden olarak, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının diğer bakanlıklarla
koordineli olarak yapmış olduğu ürün borsaları çalışması son safhasına
gelmiştir. Önümüzdeki günlerde, çağdaş anlamda, gelişmiş ülkelerde uygulanan
ürün borsaları yürürlüğe girerek, aslında çevre devletlere de açık bir borsa
sistemine doğru gidilmektedir. Böylece, hem üretici hem alıcı aldatılmayacak,
kalite sağlanacak; arz-talep dengesine göre fiyat oluşacağı için, neticede, hem
tarıma dayalı sanayi hem de tüketici daha güvenli bir ortama kavuşacaktır;
böylece, kayıtdışı ekonomi de kayıt altına alınmış olacaktır.
Sevmediğim bir misal verecek olursam; eğer, pamuğu siz borsada kayıt
altına alamazsanız, pamuktan elde edilecek iplik kayıtdışı, iplikten dokunan
kumaş kayıtdışı ve kumaştan yapılan konfeksiyon kayıtdışı olmaktadır.
Dolayısıyla, bu uygulanan -geçen dönem de uygulanan- parasal politikaların çok
öne çıktığı sistem içinde de, maalesef, kayıtdışı ekonomi büyümüş; bunun
etkisiyle, kayıtdışı istihdam da büyümüştür.
Değerli arkadaşlarım, 2005 yılında yürürlüğe girecek Dünya Ticaret
Örgütünün kararları neticesinde gümrük duvarları daha aşağı çekilip, hatta,
yıkılmasıyla ekonomik sınırlar kalkacak ve bilişim çağı, giderek, rekabet
çağına dönüşecektir. Dolayısıyla, Türkiye'nin, çok hızlı olarak, vakit
kaybetmeden rekabeti yüksek ülke durumuna gelmesi lazım.
Takdir edersiniz ki, geçici bütçe, esas bütçe, sonra diğer yasalar ve
çağdaş İş Kanunu dolayısıyla, Meclisin yasa yoğunluğu artmıştır. Dolayısıyla,
bu reformları gerçekleştirecek birçok kanun ya Başbakanlığa sevk edilmiş ya da
Meclise sevk edilmiş, komisyonlarda sıra beklemektedir. Yine takdir edersiniz
ki, biraz önce, Resmî Gazetede ilan ettiğimiz genelgelerle, yönetmelik
değişiklikleriyle, tebliğlerle bütün bu tedbirler alınmaktadır. Türk
çiftçisinin daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulması için her türlü tedbir
alınacaktır ve tarıma dayalı gelişen sanayimiz ve diğer sanayimizin önündeki,
yani, tüm girişimcinin önündeki engelleri de kaldırma bakımından hükümetimiz,
fevkalade ciddî çalışmaların içindedir.
Gelecek günlerin daha mutlu olması dileğimle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Ali Coşkun Beye
açıklamalarından dolayı teşekkür ediyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Dünya Eczacılık Günü
nedeniyle söz isteyen, Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza Yazıcıoğlu'na aittir.
Sayın Yazıcıoğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3. - Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza
Yazıcıoğlu'nun, Dünya Eczacılar Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması
İRFAN RİZA YAZICIOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
14 Mayıs Eczacılar Günü dolayısıyla gündemdışı söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, Yüce Meclisimizi, en kalbî duygularımla, saygıyla selamlıyorum.
Bu yıl, bilimsel eczacılığın 164 üncü yılını kutluyoruz. 14 Mayıs 1839
tarihinde Mektebi Tıbbiyei Adliyei Şahaneye bağlı, eczacılık mesleğine yönelik,
bağımsız olarak eğitim vermek üzere bir sınıf açılmıştır. Ülkemizde, eczacılık
öğretimine başlanmasının yıldönümü olan 14 Mayıs, 1968 yılından beri Eczacılık
Günü olarak kutlanmaktadır.
6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun, 1953 yılında
yürürlüğe girmiş ve eczacılık mesleği, halen bu yasayla icra edilmeye
çalışılmaktadır. Ülkemizde, Türk Eczacıları Birliğine bağlı 41 eczacı odası ve
bu odalara bağlı 22 600 eczaneyle eczacılar, sağlık hizmeti vermeye devam
etmektedirler.
Daha önceki hükümetlerin yaptığı yanlış uygulamalar nedeniyle, toplumun
büyük bir kesimi gibi eczacılar da ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel
daralmanın yarattığı sıkıntıları yaşamaktadır. Günümüzde eczacılığın
fonksiyonları değişmiş, eczacının toplum sağlığındaki rolü ve önemi artmıştır.
Ben, yıllardır serbest eczacılık yapıyorum. Yıllarca eczacı odalarında
ve Türk Eczacıları Birliğinde yöneticilik yaptım. Bu anlamda, bütün
meslektaşlarımın sorunlarını yakından biliyorum.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine girme arifesinde hükümetimiz,
eczacılık mesleğinin standartlarını yükseltecek mevzuat düzenlemelerini yapmaya
başladı. Nitekim, daha yerel yönetimler yasası çıkmadan, hükümetimiz, eczane
ruhsatlarının Sağlık Bakanlığı yerine il sağlık müdürlükleri tarafından
verilmesini sağlayarak yeni çözümler ortaya koydu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eczacılık mesleğinin sorunlarını,
çözüm önerilerini ve hükümetimizin bugüne kadar yaptığı çalışmaları sunmaya
çalışacağım.
Bugüne kadar, mesleğimizin sorunlarının çözümsüz kalmasının en büyük
nedeni, önceki hükümetlerin, konunun muhatabı olan Türk Eczacılar Birliğine
kapılarını kapatması ve diyalog sürecine kapalı bir politika izlemeleriydi.
Önceki hükümetlerde görev yapan bazı Sağlık Bakanlarının eczacılarla kavgasını
bilmeyen yoktur. Sivil toplum kuruluşlarına büyük önem veren hükümetimiz, Türk
Eczacılar Birliği yöneticileriyle defalarca görüşerek, sorunlara birlikte çözüm
önerileri getirme yolunda büyük adımlar atmıştır. Bu diyalog süreci devam
etmektedir.
Birinci sorunumuz, muvazaalı dediğimiz, yasalara aykırı açılan
eczanelerdir. Bu eczaneler, ilaç suiistimallerini ve tüketimini artırarak
meslekî disiplini bozmakta, toplum sağlığı açısından ciddî sorunlar yaratmakta
ve tüketimi artırarak ekonomimize ağır yükler getirmektedir. Bu nedenle,
muvazaalı eczanelerin açılmaması ve sağlık hizmetinin bizzat eczacı tarafından
verilmesi için, 6197 sayılı Yasada yeni düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
İkinci sorunumuz, kamu kurumlarında eczacıların aleyhine gelişen
sağlıksız yapı nedeniyle, eczacıların kamu kurumlarında çalışmak
istememeleridir. Bu nedenle, birçok kamu hastanesinde eczacılık hizmeti, eczacı
olmadığı için diğer personel tarafından verilmekte ve bu durum da, toplum
sağlığı açısından olumsuz bir durum ortaya çıkarmaktadır.
Üçüncü sorunumuz, sağlık müdürlüklerimizde bulunan eczacılık şubelerinin
doktorlar tarafından yürütülmesi ve mevcut eczacının bu doktora bağlı olarak
çalışmasıdır. Eczacılar, yasa elvermediği için, şube müdürü olamamaktadırlar.
Bu nedenle, eczacılık şubelerinin tüm yetki ve sorumluluklarının eczacılara
verileceği bir yasal düzenleme yapılmalıdır.
Dördüncü sorunumuz, ülkemizde eczane sayılarının fazlalığı, dağılımın
dengesiz ve bölgesel farklılıkların olmasıdır. Ülkemizde, ortalama 3 164 kişiye
bir eczane düşerken, Almanya'da 3 800, Danimarka'da 18 000 kişiye, Avusturya'da
8 000 kişiye, İngiltere'de 4 720 kişiye bir eczane düşmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, size 1 dakika eksüre veriyorum.
Buyurun.
İRFAN RİZA YAZICIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Türkiye'deki eczanelerin yüzde 41'i, nüfusun yüzde 23'ünün yaşadığı üç
büyük ilde toplanmıştır. İstanbul'da 1 891 kişiye, Ankara'da 2 024, İzmir'de 1
615 kişiye bir eczane düşerken, Hakkâri'de bu sayı 14 168, Gümüşhane'de 6 575,
Siirt'te 5 063'tür. Mevcut eczacı sayısının 2010 yılına kadar yeterli olduğu
Devlet Planlama Teşkilatı raporlarında belirtilmesine rağmen, ülkemizdeki
eczacılık fakültelerinden her yıl 750 öğrenci mezun olmaktadır. Bu nedenle,
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, eczane açılmasına ilişkin kısıtlamalar
getirilmeli, eczane sayıları sınırlandırılmalıdır. Yeni açılacak eczaneler için
nüfus ve mesafe kriterleri düzenlenmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, lütfen, son cümlenizi alayım.
İRFAN RİZA YAZICIOĞLU (Devamla) - Hemen tamamlıyorum.
Ayrıca, Avrupa Birliği uyum süreci içinde, eczacılık fakültelerindeki
eğitim süresi dört yıldan beş yıla çıkarılmalıdır.
Sorunlarımızı şöyle başlık halinde sıralarsak, ülkemizin ithal ilaç
cenneti haline dönüşmesi nedeniyle 1980'de tüketilen ilaçların yüzde 2'si ithal
iken, bu oran şimdilerde yüzde 40'tır.
Altıncı sorunumuz, devletin eczanelere taahhüt ettiği zamanda kurum
alacaklarını ödememesidir. Bu gecikmeler eczaneleri ekonomik olarak zora
sokmaktadır. Bu nedenle, devlet, anlaşmalı eczanelere belirlenen süre içinde
ödeme yapacak bir mekanizma ortaya koymalıdır.
Yedinci sorunumuz, ilaçtaki KDV'nin yüksekliğidir. Bugüne kadar, geçmiş
hükümetler hep KDV'yi düşürmekten bahsederken, ilaçta KDV yüzde 15'lerden yüzde
17'lere, en son yüzde 18'lere çıkmıştır; ama, hükümetimiz, ilaçta KDV'nin yüzde
8'e düşürülmesi konusunda çalışmalar yapmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; resmî kurum reçetelerinden alınan
katılım payları bazı eczacılar tarafından alınmayarak haksız rekabet
oluşturulmaktaydı. 1 Marttan itibaren, kaynağından kesilme yöntemiyle bu sorun
da çözülmüş, haksız rekabet ortadan kaldırılmış, ilaç sarfiyatı büyük ölçüde
önlenmiştir.
BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, lütfen, son cümlenizi...
İRFAN RİZA YAZICIOĞLU (Devamla) - Hemen kesiyorum efendim.
Bu sayede, Emekli Sandığına günlük 1 trilyon lira tasarruf sağlanmıştır.
Böylelikle, ilerleyen zaman içerisinde, 14 Mayıs, eczacıların
sorunlarının tartışıldığı bir gün değil, gerçek anlamda bayramların kutlandığı bir
gün olacaktır.
Ben, bu vesileyle, tüm eczacı meslektaşlarımın ve bizimle aynı günü
kutlayan çiftçi kardeşlerimin günlerini kutluyor; Meclisi, en kalbî
duygularımla, saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı
1. - Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ve
28 milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/77)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Merkez üssü Bingöl
İlimiz olmak üzere, Bingöl İli ve Bingöl'e bağlı ilçe ve köylerimizde 1 Mayıs 2003 tarihinde
saat 03.27'de meydana gelen deprem felaketi büyük can ve mal kaybına sebebiyet
vermiştir.
Bu üzücü felaket karşısında devletimizce alınmış önlemlerin yanı sıra,
konunun bütün boyutlarıyla araştırılması, alınması gereken ek tedbirler ve
yasal düzenlemelerin tespiti amacıyla Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1- Mahfuz Güler (Bingöl)
2- Feyzi Berdibek (Bingöl)
3- Abdurrahman Anik (Bingöl)
4- Abdullah Veli Seyda (Şırnak)
5- Osman Aslan (Diyarbakır)
6- Hüseyin Tanrıverdi (Manisa)
7- Vahit Kiler (Bitlis)
8- Süleyman Sarıbaş (Malatya)
9- Ahmet Uzer (Gaziantep)
10- Ömer Özyılmaz (Erzurum)
11- Mehmet Mehdi Eker (Diyarbakır)
12- Miraç Akdoğan (Malatya)
13- İbrahim Özdoğan (Erzurum)
14- Mehmet Fehmi Uyanık (Diyarbakır)
15- Mehmet Beşir Hamidi (Mardin)
16- Ali ihsan Merdanoğlu (Diyarbakır)
17- Abdurrahman Müfit Yetkin (Şanlıurfa)
18- Mehmet Kerim Yıldız (Ağrı)
19- Fatma Şahin (Gaziantep)
20- Mahmut Göksu (Adıyaman)
21- Zülfü Demirbağ (Elazığ)
22- Talip Kaban (Erzincan)
23- Mehmet Faruk Bayrak (Şanlıurfa)
24- Abdurrahim Aksoy (Bitlis)
25- Ali Osman Başkurt (Malatya)
26- Tevhit Karakaya (Erzincan)
27- Maliki Ejder Arvas (Van)
28- Agah Kafkas (Çorum)
29- Haluk İpek (Ankara)
Gerekçe
1 Mayıs 2003 Cuma günü Saat 03.27'de ve merkez üssü Bingöl merkez olmak
üzere, Bingöl'e bağlı ilçe ve 90 köyümüzde meydana gelen deprem, büyük mal ve
can kaybına neden olmuştur.
Devlet ve hükümetimiz de, Bingöl halkının bu derin yarasını sarabilmek
için iyiniyetli bir çabanın içerisindedir. Bu çabanın yeterli olup olmadığını
sorgularken, bu acılı ve hassas dönemde halkın hissiyatını devlete karşı
husumete dönüştürecek aşırılıklardan da kaçınmak gereklidir. Depremin ardından
devletimiz bütün imkânlarını seferber etmiş, hükümetimiz gece gündüz demeden
yaraları sarma çabasını başlatmış ve bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla
olağanüstü gayret göstermiştir.
Bingöl ve civarı, Kuzey Anadolu fay hattı ile Doğu Anadolu fay hattı
gibi iki büyük fay sisteminin kesişim noktasında olması nedeniyle deprem
bakımından oldukça aktif bir bölgededir.
Ne yazık ki;
Bingöl'de meydana gelen 6,4 şiddetindeki bu depremde 176 ölü, 6'sı ağır yaralı olmak üzere 521
yaralımız vardır.
Binaların sadece üçte 1'i hasarsız, üçte 2'si ağır ve orta hasarlıdır.
Çöken binaların büyük bir çoğunluğu kamu kurum ve kuruluşlarına aittir.
300'e yakın esnafın dükkânı yıkılmıştır.
Hastanelerin tamamı çadırlarda hizmet vermektedir.
İl merkezindeki okulların ağır hasarlı olması nedeniyle okullar tatil
edilmiş, eğitim yapılamamaktadır.
Doğal afetler zaman zaman bütün insanlığın karşı karşıya kaldığı
felaketlerdir. Bugünkü teknolojik düzey bu tür afetleri önceden tespit edecek
aşamaya gelememiştir. Tıpkı Türkiye gibi birinci derecede deprem kuşağında
bulunan, belli aralıklarla kırılan fay hatları üzerinde yer aldıkları için sık
aralıklarla deprem felaketine maruz kalan birçok gelişmiş ülke, deprem ve
deprem sonrasına yönelik ileri yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yöntemler
sayesinde deprem felaketleri ABD ve Japonya gibi ülkelerde çok az can kaybıyla
ya da hiç can kaybı olmadan atlatılmaktadır.
Türkiye'deki sorun afet sonrasında çabaların yeterli ya da yetersiz
olmasından çok, deprem öncesi çalışma ve tedbirlerin yeterliliği veya
yetersizliği noktasındadır. Yeni inşaat alanları toplu konut ve gecekondu önleme bölgeleri tayin ve tespit
edilirken, depremle mücadele şartları yeterince dikkate alınmamaktadır.
Konutlaşma alanlarında zemin etütleri
yeterince yapılmamaktadır. Birinci derecede deprem kuşağındaki yerleşim
merkezlerinde depreme dayanıklı konut üretimi projeleri uygulanmamaktadır.
Yerel yönetimler bu tür konutların üretimi ve kontrolü konusunda yeterli
duyarlılığı tam olarak gözetmemektedirler. Türk inşaat sektörü teknolojik
donanım ve tecrübe olarak dünya standartlarını yakalamıştır. Bu sektördeki bazı
müteahhitlerin sebep olduğu hatalı konut üretiminin meydana getirdiği üzücü
sonuçlar bu sektörü de kamuoyu önünde bütünüyle rencide edecek düzeye
ulaşmıştır.
Depremden ağır hasar gören konut sahiplerinin bir an önce konutlarının
yapılarak mağduriyetlerinin giderilmesi, kamu kurum ve kuruluşlarına ait hizmet
binaları ile hastanelerin hasar tespit oranlarına göre tamir ve bakımının
yapılarak hizmete hazır hale getirilmesi,
yıkılan okulların yeniden yapılarak önümüzdeki öğretim dönemine yetiştirilmesi
gerekmektedir.
Bütün bunların yanı sıra bundan sonraki deprem ve benzeri felaketlere
hazırlıksız yakalanmamak, devletimizce alınan tedbirlerin yanında deprem öncesi
ve deprem sonrası alınacak tedbirleri görüşmek, kamu ve özel bina inşaatlarının
temelden itibaren denetim mekanizmalarını ve sivil savunma birliklerini yeniden
yapılandırmak, teknolojik imkânlarla donatmak, bütün bu noktalardan hareketle
yasal boşlukları doldurmak, gelişmiş ülkelerin uygulamalarını da dikkate alarak
sorunları bütünüyle incelemek, araştırmak, çözümler üretmek amacıyla, bu
hususların Meclis zemininde sağlıklı bir şekilde incelenip araştırılması
bakımından, Anayasanın 98 ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasında yarar görülmektedir.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e
1 inci Ek) (1) (2)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, tasarının 74 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına konuşma tamamlanmış ve şahsı adına bir sayın üye
konuşmuştu.
Şimdi, söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Zeynep Karahan Uslu'da.
Sayın Uslu, buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ZEYNEP KARAHAN USLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İş Kanunu, bilindiği gibi, çalışma koşullarını belirleyen ve muhataplarının
toplumun büyük bir kısmını oluşturması nedeniyle, toplumsal yapının
biçimlenmesinde doğrudan etkili olan bir yasadır. Bu nedenle, maddeler üzerinde
yapılacak tüm düzenlemeler de hayatî önem taşımaktadır. Hükümetimiz ve Grubumuz
da bu hassasiyeti paylaşmış ve tarafların uzlaşacağı, dolayısıyla,
uygulanmasında da sorun yaşanmayacak, asgarî müştereklerde bütün tarafların
örtüşeceği bir kanun tasarısı hazırlamayı hedeflemiştir.
(1) 73 S. Sayılı Basmayazı 13.3.2003 tarihli 45 inci
Birleşim tutanağına eklidir.
(2) 73’e 1 inci Ek S. Sayılı Basmayazı 6.5.2003 tarihli
75 inci Birleşim tutanağına eklidir.
İş hukukunun nirengi noktalarından biri olan emeğin korunması ilkesi ile
işverenin ülkenin gelişimi açısından vazgeçilmez olan ekonomik rekabet
olanakları olabildiğince örtüştürülmeye çalışılmış ve memnuniyetle belirtmek
gerekir ki, bu tür bir yapılanmaya katkı niteliğindeki değişiklik önerilerine
de olumlu yaklaşılmıştır. Bunun bir örneği de oylarınıza sunulacak olan
önergedir.
Bilindiği gibi, İş Kanunu Tasarısının 74 üncü maddesinin mevcut halinde,
1475 sayılı İş Kanununun 70 inci maddesinde, doğum öncesi 6 hafta ve doğum
sonrası 6 hafta olmak üzere düzenlenen analık haliyle ilgili izinler, doğum
öncesi 7 hafta ve doğum sonrası 7 hafta olarak toplam 14 haftaya çıkarılmıştır.
Bakanlığımızın bu düzenlemesi, elbette olumlu
ve takdire şayan bir düzenlemedir. Böylelikle, Avrupa Birliğine üye
olmak yolunda gerekli tüm düzenlemeleri ivedilikle yerine getiren bir hükümet
olarak, doğum izinleri konusunda da, Avrupa Konseyi tarafından oluşturulan Avrupa
Sosyal Şartında öngörülen asgarî
sınır, alt limit olan doğum
öncesi ve sonrası 14 hafta kabul edilmiştir.
Bu, sevindirici bir gelişmedir elbette; ancak, kadınların kamusal alana
entegrasyonunu, kadın ve erkeklerin tüm sosyal olanaklardan eşit bir biçimde
yararlanmasını öngören bir partinin mensubu olarak, bu tür düzenlemelerin alt
limitler gözetilerek yapılmasından daha ileriye geçilmesi gerektiği
kanaatindeyim.
Ayrıca, Avrupa Birliğine üye olan ülkeler açısından baktığımızda da,
birçok üye ülkenin ve Avrupa ülkesinin, 16 hafta ve üzerindeki sürelerde,
çalışan annelere doğum izni verdiklerini görüyoruz. Örneklersek; Avusturya 16 hafta, Danimarka 28, Fransa 16,
Yunanistan 17, Hollanda 16, İspanya 16, Lüksemburg 16, Belçika 16 ve İtalya 21
hafta olmak üzere, çalışan annelerine doğum izni vermektedir.
Diğer taraftan, ülkemizin, içinde bulunduğu iktisadî sorunlar nedeniyle,
çalışan annelerin iş verimliliğini artırıcı düzenlemeleri gereğince yerine
getiremeyen bir ülke olduğunun da altının çizilmesi gerekir. Kreşler, süt verme
odaları son derece yetersizdir. Ülkemiz koşullarını ve onaylamamakla birlikte,
kadınların, evin ve çocuğun bakımını tek başına üstlendikleri gerçeğini göz
önüne alırsak, doğum izinlerinin artırılmasının, nüfusun yarısını oluşturan
kadınların haklarının korunması açısından ne denli elzem olduğunu da anlamak
son derece kolay olacaktır.
Annelik izninin kısa olması nedeniyle, ülkemizde kadınlar, annelik ve
çalışma yaşamı arasında zor bir tercih yapmak zorunda kalmaktadırlar. Kadın
Sorunları ve Statüsü Genel Müdürlüğümüzün yaptığı bir araştırmaya göre,
kadınların istihdama katılmamalarının en temel nedenleri, evlilik ve doğum
olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa, bir ülkenin en değerli varlığı insan
kaynağıdır. İnsan kaynağını iyi kullanamayan bir ülkenin, gelişmişlik düzeyini
istediği seviyeye çıkarmasına elbette imkân yoktur. Bu hedefe ulaşmak için,
kadınların istihdam koşullarını iyileştirici yasal düzenlemeleri yapmak ve
denetim mekanizmalarını işlettirmek sorumluluğu bizlerin omuzlarındadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uslu, size, 1 dakika eksüre veriyorum. Lütfen,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ZEYNEP KARAHAN USLU (Devamla) - Bu noktada, ücretli izin hakkının
artırılması son derece önemlidir; çünkü, ekonomik zorunluluklar nedeniyle,
kadınlarımız, ücretsiz doğum izinlerini kullanamamaktadırlar. KESK'in kadın
işçiler üzerinde yaptırdığı bir araştırmaya göre, ücretli annelik izninden
yararlananların oranı yüzde 62,8 iken, ücretli ve ücretsiz izin hakkını
kullananların oranı sadece ve sadece yüzde 33,5'tir.
Doğum izinleri, önceki hükümetlerin kısa vadeli, meseleyi sadece işgücü
perspektifinden değerlendiren sığ bakış açılarından arınarak
değerlendirilmelidir. Yeterli anne sütü alamayan ve sık hastalanan çocuklar,
annelerimiz için iş kaybı, hastene, ilaç masrafları yüzünden ülkemiz için
ekonomik kayıptır ve anne şefkatinden insanlık dışı bir biçimde ayrılan
çocukların bilinç altlarındaki hasar nedeniyle, toplumun sağlığının korunması
açısından, uzun vadede, çok daha büyük kayıplara yol açmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uslu, lütfen, tamamlar mısınız.
ZEYNEP KARAHAN USLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Ne acıdır ki, Save The Children (Çocukları Kurtarın) adlı uluslararası
kuruluşun 117 ülkede yaptığı, hangi ülkede anne olmanın daha avantajlı olduğunu
belirleyen araştırmaya göre, Türkiye, listenin en kötüleri arasındadır;
Nikaragua, Bolivya, Moritanya gibi az gelişmiş ülkeler olarak adlandırdığımız
ülkelerin de altında kalarak, 69 uncu sırada yer almaktadır. Bu durum
değişmelidir ve değişim, bizlere toplum tarafından verilen vekâlete layık
düzenlemeler yapılarak gerçekleştirilebilir.
Devlet İstatistik Enstitüsünün 2000 yılı genel nüfus sayımı verilerine
göre, Türkiye'de doğurganlık sürekli azalma eğilimindedir. 1990-2000 yılları
arasında genç nüfus artışının sıfıra yaklaştığı, yaşlı nüfusun ise, en fazla
artış hızını kendi içinde barındırdığı görülmektedir. Kontrollü olduğu sürece
tüm ülkeler için genç nüfusun, üretkenlik ve toplumsal dinamizm açısından ne
denli önemli olduğu açıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uslu, lütfen, son cümlenizi alayım. İki dakika geçti.
Lütfen...
Buyurun.
ZEYNEP KARAHAN USLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan, son cümlem.
Hedefimiz, iyi eğitimli, genç, sosyoekonomik ihtiyaçları karşılanan bir
toplum yapısına ulaşmaktır. Doğum izinlerinde, sizlerin de desteğiyle
gerçekleştirilecek süre artırımı da, millî hedeflerimize ulaşmada önemli bir
adım olacaktır.
Sözlerime, şu an burada bulunan tüm Parlamento mensuplarının,
annelerimize verebilecekleri en güzel hediyelerden biri olan bu değişiklik
önergesini destekleyecekleri inancıyla son veriyor, tüm kadınların ve
erkeklerin eşitlendiği, kadınlara yönelik her türlü ayırımcılığın ortadan
kalktığı daha özgür ve adil bir dünya dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uslu.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 4 adet önerge vardır; önergeleri,
önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme
alacağım.
Saygıdeğer milletvekilleri, Kâtip Üyemizin, sunumunu, şu andan itibaren,
oturduğu yerden yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 74 üncü maddesinin başlığının
"Analık halinde çalışma ve süt izni" olarak değiştirilmesini ve son
fıkra olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Kadın işçilere bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için
günde toplam 1,5 saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi saatler arasında ve
kaça bölünerek kullanılacağını işçi kendisi belirler. Bu süre günlük çalışma
süresinden sayılır."
|
Damla
Gürel |
İzzet
Çetin |
Şevket Arz |
|
İstanbul |
Kocaeli |
Trabzon |
|
Bayram
Meral |
Ensar Öğüt |
Muharrem
Doğan |
|
Ankara |
Ardahan |
Mardin |
|
Ufuk Özkan |
|
Hüseyin
Güler |
|
Manisa |
|
Mersin |
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 74 üncü
maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"Hamile kadın işçi, sağlığına uygun daha hafif
işlerde çalıştırılır. Hamile kadın işçi eğilme, çömelme, ağır kaldırma ve uzun
süreli ayakta kalmayı gerektiren işlerde çalıştırılamaz. Hamileliğinin son üç
ayında kadın işçiye üç saat arayla 15 dakika uzanarak istirahatını sağlayacak
mola ve istirahat imkânı verilir. Bu süre günlük çalışma süresinden
sayılır."
|
Oya Araslı |
N. Gaye
Erbatur |
Bihlun
Tamaylıgil |
|
Ankara |
Adana |
İstanbul |
|
Birgen Keleş |
Güldal
Okuducu |
Gülsün
Bilgehan |
|
İstanbul |
İstanbul |
Ankara |
|
Sıdıka
Aydoğan |
Bayram
Meral |
Özlem
Çerçioğlu |
|
İstanbul |
Ankara |
Aydın |
|
Türkân
Miçooğulları |
|
Canan
Arıtman |
|
İzmir |
|
İzmir |
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, son okutacağım iki
önerge aynı mahiyette olup, aynı zamanda en aykırı önergelerdir. Bu nedenle,
okuttuktan sonra işlemlerini beraber yapacağım.
Buyurun:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Kanunu
Tasarısının 74 üncü maddesinin birinci fıkrasının ilk üç cümlesi ile son
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Süleyman
Gündüz |
Zeynep
Karahan Uslu |
|
Ankara |
Sakarya |
İstanbul |
|
A. Yekta
Haydaroğlu |
İbrahim R.
Özal |
Agah
Kafkas |
|
Van |
İstanbul |
Çorum |
|
İnci Özdemir |
Hüseyin
Tanrıverdi |
Fazıl
Karaman |
|
İstanbul |
Manisa |
İzmir |
|
Cengiz
Kaptanoğlu |
Halil Kaya |
Hamza
Albayrak |
|
İstanbul |
Van |
Amasya |
|
Halide
İncekara |
Gülseren
Topuz |
Cüneyt
Karabıyık |
|
İstanbul |
İstanbul |
Van |
|
Semiha
Öyüş |
Polat
Türkmen |
Fatma
Şahin |
|
Aydın |
Zonguldak |
Gaziantep |
|
Mustafa
Çakır |
Ahmet Uzer |
Hüseyin
Besli |
|
Samsun |
Gaziantep |
İstanbul |
|
Mehmet
Sarı |
Mahmut
Durdu |
Mahmut
Kaplan |
|
Gaziantep |
Gaziantep |
Şanlıurfa |
|
M. Faruk
Bayrak |
Ahmet İnal |
Mehdi Eker |
|
Şanlıurfa |
Batman |
Diyarbakır |
|
Öner
Ergenç |
Hanefi Mahçiçek |
Mehmet Ali
Bulut |
|
Siirt |
Kahramanmaraş |
Kahramanmaraş |
|
Fuat
Ölmeztoprak |
Mehmet
Yılmazcan |
Ayhan
Zeynep Tekin |
|
Malatya |
Kahramanmaraş |
Adana |
|
A. Osman
Başkurt |
Osman
Akman |
Hasan
Bilir |
|
Malatya |
Antalya |
Karabük |
|
İbrahim
Hakkı Aşkar |
Mehmet
Çerçi |
Hakan Taşçı |
|
Afyon |
Manisa |
Manisa |
|
Ali İhsan
Merdanoğlu |
Tayyar
Altıkulaç |
Vahit
Kiler |
|
Diyarbakır |
İstanbul |
Bitlis |
|
M. Atilla
Maraş |
Mehmet
Sait Yazıcıoğlu |
Veli Kaya |
|
Şanlıurfa |
Ankara |
Kilis |
|
Zülfü
Demirbağ |
A. Edip
Uğur |
Muharrem
Karslı |
|
Elazığ |
Balıkesir |
İstanbul |
|
Reyhan
Balandı |
M. Ergun
Dağcıoğlu |
Şükrü
Ayalan |
|
Afyon |
Tokat |
Tokat |
|
Tevhit
Karakaya |
İdris Naim
Şahin |
Alim Tunç |
|
Erzincan |
İstanbul |
Uşak |
|
Abdullah
Torun |
Burhan
Kuzu |
Mehmet
Beşir Hamidi |
|
Adana |
İstanbul |
Mardin |
|
|
Azmi Ateş |
|
|
|
İstanbul |
|
"Kadın işçilerin doğumdan önce 8 ve doğumdan sonra
8 hafta olmak üzere toplam 16 haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır.
Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak 8 haftalık süreye 2 hafta
süre eklenir. "
"İsteği halinde kadın işçiye 16 haftalık sürenin
tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde 18 haftalık süreden sonra 6 aya
kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında
dikkate alınmaz."
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 74 üncü
maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi ile son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oya Araslı
|
Mustafa
Özyürek |
Bihlun
Tamaylıgil |
|
Ankara |
Mersin |
İstanbul |
|
Gülsün Bilgehan
|
Güldal
Okuducu |
Özlem
Çerçioğlu |
|
Ankara |
İstanbul |
Aydın |
|
Birgen
Keleş |
Sıdıka
Aydoğan |
Canan
Arıtman |
|
İstanbul |
İstanbul |
İzmir |
|
Bayram
Meral |
Türkân
Miçooğulları |
M. Mesut
Özakcan |
|
Ankara |
İzmir |
Aydın |
|
Rasim
Çakır |
Muharrem
Toprak |
Hüseyin Ekmekçioğlu |
|
Edirne |
İzmir |
Antalya |
|
Ali Kemal
Deveciler |
Ersoy
Bulut |
Muhsin
Koçyiğit |
|
Balıkesir |
Mersin |
Diyarbakır |
|
Şevket
Gürsoy |
A. Sırrı
Özbek |
Erol
Tınastepe |
|
Adıyaman |
İstanbul |
Erzincan |
|
A. Rıza
Bodur |
Feridun F.
Baloğlu |
N. Gaye
Erbatur |
|
İzmir |
Antalya |
Adana |
|
|
Damla
Gürel |
|
|
|
İstanbul |
|
"Kadın işçilerin doğumdan önce 8 ve doğumdan sonra
8 hafta olmak üzere toplam 16 haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır.
Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak 8 haftalık süreye 2 hafta
süre eklenir."
"İsteği halinde kadın işçiye, 16 haftalık sürenin
tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde 18 haftalık süreden sonra, 6 aya
kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yılık ücretli izin hakkının hesabında
dikkate alınmaz."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE; ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, olumlu görüşle takdire bırakıyorum.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)
- Hükümet olarak biz de katılıyoruz.
Yalnız, bir endişemi Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; kadınlarımızın işgücüne katılımı çok
sınırlı; yani, bu tür düzenlemeler işgücüne katılım konusundaki sınırlamaları
daha da mı artırır diye böyle bir endişem var; ama, buradaki prensipleri,
buradaki değerli görüşleri paylaşıyorum ve katılıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Teklif sahipleri adına?.. Buyurun Sayın Arıtman. (CHP
sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; analığın korunmasıyla ilgili 74 üncü madde üzerinde vermiş
olduğumuz ve takdirlerinize sunduğumuz değişiklik önergelerini, inanın, sadece
bir kadın olarak değil, bir sosyaldemokrat olarak değil, bir siyasetçi olarak
değil, bir hekim olarak, hem de bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olarak
hazırladım.
Şu ana kadar bu önergelere destek vermiş olan
milletvekillerine ve verecek olan milletvekillerine şimdiden teşekkürlerimi ve
minnetlerimi de ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, dün akşamki Meclis
çalışmalarımızda, tasarıda, doğum öncesi 7 hafta, doğum sonrası 7 hafta olmak
üzere toplam 14 hafta olarak teklif edilen doğum izninin, bu önergeyle, doğum
öncesi 8 hafta, doğum sonrası 8 hafta olmak üzere toplam 16 haftaya çıkarılmak
istenilmesinin hem tıbbî gerekçelerini hem uluslararası sözleşmelere
uygunluğunu hem de Avrupa ülkelerinde bunun zaten en az 16 hafta olarak
uygulandığını size ifade etmiştik; bunları tekrarlamak istemiyorum. Yalnız, bu
değişiklik önergesinin birinci fıkrasında önemli bir cümle var; bu da, çoğul
gebeliklerde doğum öncesi izne 2 hafta daha erken başlanılmasını isteyen bir
tekliftir. Bu teklifin orijinali, aslında "çoğul gebeliklerde, doğum
öncesi izne çocuk başına 2 hafta ilave edilir" şeklindeydi.
Bu önerge, tıbbî, hukukî ve insanî gerekçeleri olan bir
önergedir; ama, ben, şimdi, sizlere, bir kere, bunun, Avrupa ülkelerinde böyle
uygulandığını, yani, tüm Avrupa ülkelerinde, çoğul gebeliklerde, çocuk başına 2
hafta daha erken gebelik öncesi iznin verildiğini ifade ederek, bir hekim
olarak, bunun tıbbî gerekçesini izah etmek istiyorum.
Değerli vekiller, bakın, çoğul gebeliklerde, doğumlar,
genellikle prematüre doğumla, yani, erken doğumla sonlanır ve dolayısıyla, bu
da, yeni doğanda, morbilite ve mortalite, yani, sakatlanma ve ölüm oranını
artırır. Çoğul gebelikler, zaten, komplikasyonlu gebeliklerdir. Çoğul
gebeliklerde erken doğum oranının yüksek olması, yeni doğan bebekte ölüm
oranını ve sakatlanmaları da artırmaktadır. Ülkemizde bebek ölüm hızı binde 43
gibi yüksek bir orandadır. Avrupa ülkelerinde bu oranın binde 6 ile 8 arasında
olduğunu ifade etmek istiyorum.
Değerli vekiller, tüm Avrupa ülkeleri arasında ve Irak
hariç tüm komşu ülkeler arasında, bebek ölüm hızı en yüksek olan ülke biziz.
Bebek ölüm hızı, çocuk ölüm hızı, ana ölüm hızı, bu sağlık göstergeleri, tüm
dünyada, gelişmişliğin, kalkınmışlığın en önemli ölçütleridir. Eğer, biz,
ülkemizde bebek, çocuk ve ana ölüm hızlarını düşürmezsek, gelişmiş ülkeler
arasında yer alamayız.
Değerli arkadaşlarım, bebek ölüm hızını artıran en
önemli neden, prematüre doğum, yani erken doğumlardır ve yüzde 26 oranında
etkindir. Bebek ölüm hızını düşürebilmemiz için, erken doğum risklerini de
azaltabilmemiz gerekir. Çoğul gebeliklerde, yüzde 90'ların üzerinde erken doğum
olur ve bir bebeğin gelişimi için programlanmış bir organda birden fazla
bebeğin oluşu, bebek sayısıyla doğru orantılı olarak erken doğum riskini de
artırır. Bu nedenle, aslında, çoğu gebeliklerde çocuk başına iki hafta daha
önce doğum öncesi iznini vermek lazım.
Yine, bir bebeğin büyüyeceği yerde birden fazla bebeğin
büyümesi, o bebeklerin düşük doğum ağırlıklı olmalarına ve gelişim geriliği
göstermelerine de neden olmaktadır. Buna erken doğum ve onun komplikasyonlarını
da ekleyecek olursak, bebek ölümleri ve sakatlanmaları da artmaktadır.
Bugün, çevremizde gördüğümüz zihinsel özürlü, beyinsel
özürlü, spastik, bedensel özürlü çocukların çoğu, erken doğan bebeklerdir.
Erken doğan bebeklerin gelişmemiş akciğerleri nedeniyle yeterli oksijeni
alamamaları ve beyinlerine yeterince oksijen gitmemesine bağlı beyin hasarları
neticesinde, ne yazık ki, zihinsel özürlü, bedensel özürlü, spastik
çocuklarımızın sayısı artmaktadır. Çoğul gebelikler aynı zamanda komplikasyonlu
gebelikler olduğu için, ana sağlığını da olumsuz etkilemekte ve hatta atoni,
hemoroji gibi nedenlerle anne ölümlerine de neden olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, çoğul gebeliklerde anne ve
bebek hastalanmalarını, sakatlanmalarını ve ölümlerini azaltmayı hedefleyen bu
önergenin kabulünü sizlerden bir hekim olarak rica ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN (Devamla)- Yarım dakika Sayın Başkan...
BAŞKAN- Sayın hocam, buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla)- Bu önergeyi kabul etmekle, hem
ana hem de bebeklerin hayatını kurtarmış olacaksınız; ülkemizdeki zihinsel ve
bedensel özürlü oranını azaltacaksınız. Sadece, inanın, bu önergeyi kabul
etmenin dahi, sizlere, bizlere verilen oyları helal ettireceğine inanıyorum.
Teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Arıtman.
Beraber işleme koyduğumuz diğer önerge sahiplerinden
konuşma talebi var mı efendim?.. Yok.
Gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe: Kadınların çalışma yaşamında ve sosyal yaşamın
bütün alanlarında erkeklerle eşit bir biçimde temsili, ülkemizin ekonomik ve
sosyal gelişmişlik düzeyine olumlu katkılar yapacaktır. Bu açıdan bakıldığında,
kadın çalışanların doğum öncesi ve sonrasında kullanabilecekleri ücretli doğum
izinlerinin geliştirilmesi, ülkemiz kadınlarının çalışma yaşamında aktif
rollerini geliştirmeleri açısından vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Doğum izinlerinin artırılmasıyla, kadınlarımız anneliği
ya da çalışma yaşamını seçmek gibi her ikisinin de sakıncalı olduğu tercihlerde
bulunmak durumunda kalmayacaklardır. Dolayısıyla, hem ailenin korunması hem de
kadınların toplum içinde hak ettikleri yere gelmeleri açısından bu tür ön açıcı
uygulamalar en gelişmiş haliyle yasal düzenlemeler içinde yer almalıdır.
Ayrıca, Avrupa Birliğine üyelik müzakerelerini
başlatabilmek yönünde tüm yasal düzenlemeleri ivedilikle yerine getiren bir
ülke olarak, iş yaşamındaki standartlar açısından da AB'ye üye ülkelerin
uygulamalarının dikkate alınmasında yarar vardır. AB ülkelerinin bir çoğunda
doğum izinleri 16 hafta ve üzeri sürelerdir. Örneklersek, Avusturya 16 hafta,
Danimarka 28 hafta, Fransa 16 hafta, Yunanistan 17 hafta, Hollanda 16 hafta,
İspanya 16 hafta, Lüksemburg 16 hafta, Belçika 16 hafta, İtalya 21 hafta,
çalışan annelerine doğum izni vermektedir.
Ülkemiz açısından da çalışan annelerin daha geniş
anlamda da dinamik bir toplum yapısının korunabilmesi, gelişmiş ve demokratik
bir ülke haline gelinebilmesi için mevcut durumun önerildiği şekilde
değiştirilmesinde yarar vardır.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, aynı mahiyette
olan iki önergeyi okutup işleme aldık. Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire
bıraktığı bu önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 74 üncü maddesinin
başlığının "Analık halinde çalışma ve süt izni olarak"
değiştirilmesini ve son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
"Kadın işçilere bir yaşından küçük çocuklarını
emzirmeleri için günde toplam 1,5 saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi
saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağını işçi kendisi belirler. Bu
süre günlük çalışma süresinden sayılır."
Damla Gürel
(İstanbul)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Görüşecek misiniz, yoksa, gerekçeyi mi
okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kadın işçiler için süt iznine yasal düzenleme imkânı
sağlamak için söz konusu öneride bulunulmuştur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 74 üncü
maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"Hamile kadın işçi, sağlığına uygun daha hafif
işlerde çalıştırılır. Hamile kadın işçi eğilme, çömelme, ağır kaldırma ve uzun
süreli ayakta kalmayı gerektiren işlerde çalıştırılamaz. Hamileliğinin son üç
ayında kadın işçiye üç saat arayla 15 dakika uzanarak istirahatını sağlayacak
mola ve istirahat imkânı verilir. Bu süre, günlük çalışma süresinden sayılır.
Oya Araslı
(Ankara)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkanım, kadın istihdamını zorlaştıracağı gerekçesiyle, biz
de katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge sahipleri adına Sayın Arıtman, buyurun
efendim.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan maddenin dördüncü fıkrası üzerindeki bu
değişiklik önergemiz, tüm uluslararası sözleşmelerin ortak hedeflerinden olan
hamilelikte ana-çocuk sağlığının korunmasını amaçlayarak hazırlanmış ve
takdirlerinize sunulmuştur.
Hamile kadının yapmaması gereken hareketleri ifade eden
önergemizde... Demin de anlattığımız gibi, bu hareketler, gebelikte düşük ve
erken doğum riskini artırmakta, anne sağlığını olumsuz etkilemekte, bebek ölüm
hızını, zihinsel, bedensel özürlü oranlarını da artırmaktadır.
Değerli milletvekilleri, sizlerden, bu kadınların
eşleriniz veya kızlarınız, o doğmamış bebeklerin çocuklarınız, torunlarınız
olduğunu farz ederek düşünmenizi rica ediyorum. Hamileliklerinde eşlerinizin,
kızlarınızın yapmasını istemediğiniz hareketleri, işleri işçi kadınlar da
yapmasın. Çalışan kadın zaten iki işli, iki işverenlidir. Evdeki işvereni,
ülkemizde, ev işleri konusunda ne yazık ki, paylaşımcı değildir. Zaten evinde
de çalışmak, evine, eşine, çocuklarına bakmak zorunda olan hamile kadın işçiyi,
işgününde ilave fizikî travmalardan korumamızın doğru olabileceğini
düşünüyorum.
Ayrıca, 74 üncü maddenin dördüncü fıkrasına ilave
edilen bu son cümlenin, yani son üç ayda üç saatte bir onbeş dakika istirahat
imkânının verilmesinin tıbbî gerekçesini izah etmek isterim:
Gebeliğin son üç ayında bacaklardaki venöz kan basıncı
artar, kan dolaşımı yavaşlar, kanın kalbe geri dönüşü zorlaşır ve kan
bacaklarda birikir. Özellikle, uzun süre ayakta kalma ve oturma durumunda bu
hal daha da artar. Alt ekstremitelerde, yani bacaklardaki bu kan dolaşımının
yetersizliği, kadınlarda varislere, hemoroitlere, yaygın postural ödemlere,
şiddetli kramplara, bacak ağrılarına neden olur; hatta, kan dolaşımındaki bu
yavaşlama, kanın pıhtılaşmasına, emboliye, tromboflebite ve hatta ölüme bile
neden olabilir. Hamile kadının alt eksremitelerindeki kan dolaşımının
düzenlenmesi ve kanın kalbe geri dönüşünün kolaylaştırılması için, gün
içerisinde zaman zaman ayaklarını biraz yukarıya kaldırarak istirahat etmesi
gereklidir. Bu önerge, hamile kadın işçinin sağlığını korumak ve iyileştirmek
için verilmiş bir önergedir.
Değerli arkadaşlarım, eğer önergeleri kabul ederseniz,
doğumöncesi izni iki ay olacaktır. Son üç ayın sadece bir ayı için, üç saatte
onbeş dakikalık bir istirahat imkânı vereceğiz. Bunun çok fazla bir şey
olduğunu sanmıyorum ve insan sağlığı için, kadınların sağlığı için, çocukların
sağlığı için, yani bu ülkenin geleceği için hazırlanan bu önergeler nedeniyle,
bu ülkeyi seven işverenlerin, kadınları işe almazlık etmeyeceğine inanıyorum,
inanmak istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arıtman.
Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri, kâtip üyelerimiz arasında
ihtilaf çıktı; oylama işlemini elektronik oylama cihazıyla yapacağım.
Oylama için 3 dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerge kabul
edilmemiştir.
74 üncü maddeyi, kabul edilen önergeler doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
75 inci maddeyi okutuyorum
İşçi özlük dosyası
MADDE 75. - İşveren çalıştırdığı her işçi için bir
özlük dosyası düzenler. İşveren bu dosyada, işçinin kimlik bilgilerinin
yanında, bu Kanun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her
türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve
mercilere göstermek zorundadır.
İşveren, işçi hakkında edindiği bilgileri dürüstlük
kuralları ve hukuka uygun olarak kullanmak ve gizli kalmasında işçinin haklı
çıkarı bulunan bilgileri açıklamamakla yükümlüdür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Gaziantep Milletvekili Ahmet Yılmazkaya; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET YILMAZKAYA (Gaziantep) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İş Kanunu Tasarısının 75 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 75 inci madde diyor ki:
"İşveren, işçi hakkında edindiği
bilgileri dürüstlük kuralları ve hukuka uygun olarak kullanmak ve gizli
kalmasında işçinin haklı çıkarı bulunan bilgileri açıklamamakla
yükümlüdür."
Değerli milletvekilleri, İşverenlerle ilgili
olarak, yasanın 75 inci maddesinde
"işçi özlük dosyalarını düzenlemeyen, işveren yükümlülüklerine uymayan
işveren veya işveren vekiline 1 milyar lira para cezası verilir"
deniliyor.
Değerli arkadaşlarım, dürüst, namuslu, insan onuruyla
oynamayan, insana insan gibi davranan işverenlerimize diyecek hiçbir sözümüz
yok. Her şey insan için diyen işadamlarımıza güvenimiz tamdır, onlara her zaman
saygı duyacağız, bu tür işadamlarımıza diyecek hiçbir lafımız olamaz; ama,
başka bir işadamı var: "Benim param var, ben dilediğim gibi davranırım,
dosya tutmak da ne oluyor, işçinin gizli bilgisi de neymiş" diyen
işadamına "1 milyar dediğin nedir; ben 1 milyarı veririm; işçinin tonu
kaça" diyebilen işadamlarına bu yasayla güç veriyorsunuz.
Değerli Adalet ve Kalkınma Partili dostlarım, gelin, bu
yanlıştan dönelim.
BAŞKAN - Sayın Yılmazkaya, bir dakika müsaade eder
misiniz.
Sayın milletvekilleri, salondaki uğultu nedeniyle sayın
hatibin sözleri tam işitilmiyor. Lütfen, hatibi dinleyelim efendim.
Buyurun.
AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
hukuk parayla ölçülmemeli, para her şey olmamalıdır. Hukuk, işverene de lazım,
işçiye de lazım. Hukuk yara alırsa, adalete güven kalmaz. Bu gibi yanlış
davranışlar hepimizi zora sokar, gelin bu yanlıştan dönelim.
Değerli Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, gelin,
bu işi fazla uzatmayalım. Yanlış yoldasınız, sizleri yanlış yoldan alıkoymak
için çaba sarf ediyoruz.
RESUL TOSUN (Tokat) - Sendika var mı senin işyerinde?
AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - Var efendim, var; var
başkanım, var...
Yaptığınız bu yanlışlar hepimize mal olacak. Seçimlere
giderken, köyde, düğünde, cenaze evinde, kahvede, harman yerinde, her yerde
bağırdık; bu seçim başka bir seçim dedik; 3 Kasım, elliüç yıllık bir yanlışın
kapanışı, yeni dönemin başlangıcı olacak dedik; çünkü, ülkemiz, elliüç yıllık
yanlışa dayandı; ama, ellidördüncü yıla dayanması mümkün değildir. Siz, boş
ver, bu işler böyle gelmiş, böyle gider, diyorsanız; biz, Cumhuriyet Halk
Partililer olarak, bu işler böyle geldi, böyle gitmeyecektir" diyoruz;
gelin, siz de bizim gibi, bu böyle gitmez deyin; gelin, elliüç yıllık yanlışın
devamı olmayın. 4 Kasım sabahı güven ortamıyla uyanan halkımızı umutsuzluğa
itmeyelim; gelin, milletvekili dokunulmazlığını kaldıralım. Halkımıza...
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var?!
RESUL TOSUN (Tokat) - 75 inci maddede bu yok!
AHMET
YILMAZKAYA (Devamla) -
Devam ediyoruz efendim, hepsi birbiriyle ilgili efendim.
RESUL TOSUN (Tokat) - 75 inci maddeyi konuşun.
BAŞKAN - Sayın Tosun... Sayın Tosun...
AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - Hepsi birbiriyle ilgili;
soygundan vurgundan dolayı, işçimiz ve işverenimiz şu anda çıkmaza girmiştir;
onu konuşuyoruz, 75 inci maddenin devamıdır.
Değerli milletvekilleri, gelin, milletvekili
dokunulmazlığını kaldıralım, halkımıza vermiş olduğumuz sözü yerine getirelim.
Bizden öncekilerin elliüç yıldır yapamadığı dokunulmazlığı kaldıralım; ki,
çocuklarımıza, torunlarımıza, benim dedem mebus oldu, benim babam mebus oldu;
başkalarının elliüç yıldır kaldıramadığı dokunulmazlığı babam, dedem kaldırttı,
dedirtelim. (CHP sıralarından alkışlar) Yavrularımıza, ekonomisi güçlü, iç ve
dış borcu olmayan ülke bırakamadık, bari dokunulmazlıkları kaldıranların
torunları olma mutluluğunu yaşatalım.
Değerli Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, sağ
tarafta oturan Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımla dokunulmazlığı kaldırmaya
sayımız yetmiyor; gelin, oyunuzu ve desteğinizi verin, bu onurlu davranışa siz
de ortak olun.
Değerli arkadaşlarım, gelin "işçi" filan
diyeceğimize, özelleştirme adı altında, 10'a yakın Sümerbank fabrikasını
almışlar; ama, üretim yok, işçileri sokağa atmışlar; fabrikaları, arsası için
almışlar, ne yaptıkları belirsiz, adlarına da "işadamıyız" demişler;
açıktan soygun yapmışlar; ellerini kollarını sallaya sallaya geziyorlar. Gelin,
bunları tartışalım, bunları konuşalım. Gelin, özelleştirmede banka teminat
mektubu verilip de, günü geldiğinde niçin nakde çevrilmemiş onu konuşalım.
RESUL TOSUN (Tokat) - Ahmet Bey, 75 inci maddeyi
konuşalım...
AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - Hükümet kurulur kurulmaz,
Başbakan Yardımcımız Sayın Abdüllatif Şener, borcunu ödemeyenlerin, banka
teminat mektubu verenlerin üzerine gitmeye kalktığında, bu yetki, niçin
Şener'den alındı, niçin Maliye Bakanına verildi; gelin, bunları konuşalım.
Gelin, bankaları tartışalım. Özelleştirme bir kurtuluş diye yirmi yıl önce yola
çıkmıştık; şimdi, özelleştirmenin kendisi tartışılıyor, niçin böyle oldu; onu
konuşalım.
RESUL TOSUN (Tokat) - Özelleştirme konusuna daha var;
75 inci madde üzerinde konuşalım!
AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - Ülkenin bu duruma
gelmesinde, işçi, köylü şöyle oldu, böyle oldu diyeceğimize; biz siyaset
adamları, bu ülke, yirmi yıldır, bazı yanlış, ne yaptığı belirsiz işadamlarının
-dürüstlere bir şey demiyorum, onlara saygımız her zaman devam edecektir-
düdüğüyle yattı, düdüğüyle kalktı; ama, sonunda 10 000 000 işsiz, 220 milyar
dolar iç ve dış borcu olan bir ülke oldu; gelin, bunları konuşalım, gelin
bunları tartışalım.
RESUL TOSUN (Tokat) - Maddeyi eleştiremiyorsun,
hükümeti eleştiriyorsun değil mi Ahmet Bey?!
BAŞKAN - Sayın Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) - Maddeyi eleştir!..
BAŞKAN - Sayın Tosun... Lütfen... Hatibe müdahale
etmeyelim.
AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - İnsan Hakları Komisyonunda
konuşalım onları Sayın Tosun; bugün, burada, başka şey konuşuyoruz.
BAŞKAN - Sayın Yılmazkaya, devam ediniz.
AHMET YILMAZKAYA (Devamla) - Değerli dostlarım, Sayın
Cumhurbaşkanımız şunu yaptı, yargı bunu yaptı diyerek boş işlerle
uğraşacağımıza, başkanlık, yarı başkanlık diyeceğimize, gelin kendimizi
tartışalım; meydanlarda halkımıza söylenen yalanları tartışalım, onları
konuşalım. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli Adalet ve Kalkınma Partili dostlarım, gelin,
köylünün, esnafın, işçinin bugünkü hali ne olacak, onu konuşalım.
Sözlerimi bitirirken
Yüce Meclisi yeniden saygıyla
selamlıyorum; sağ olun, var olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazkaya.
Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde şahısları
adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan?..
Trabzon Milletvekili Sayın Şevket Arz?..
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Söz talebiniz yok...
Affedersiniz Şevket Bey, buyurun.
Dün sizi çok aradık, bulamadık; bugün de...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Burada idim, söz sıramı
devrettim arkadaşlara.
BAŞKAN - Öyle mi; peki. Hoşgeldiniz, buyurun.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Devrolduğu halde tekrar
okudunuz, size yazıyla başvuruda bulunmuştum...
BAŞKAN - İşte, devrolmayı bilseydik.
Şahsı adına Sayın Arz, buyurun.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yeni İş Kanunu Tasarısının 70 inci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum...
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - 75 inci madde.
ŞEVKET ARZ (Devamla) - 75, evet; düzeltelim eğer yanlış
varsa.
Sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
1475 sayılı İş Kanunu tümüyle değiştiriliyor, böylece
İş Güvencesi Yasa Tasarısının birbuçuk yıl Başbakanlıkta bekletildiğini
söyleyerek öğünen işverenler amaçlarına ulaşmış oluyorlar. Milleti temsil
sıfatını kazanırken içtiğimiz andı hatırlatmak istiyorum. Millet huzurunda,
toplumun huzur ve refahı için çalışacağımıza yemin etmiştik. Bu görevimizi
yerine getirirken, devletin temel vasıflarını belirleyen unsurlardan biri olan
sosyal hukuk devleti ilkesini gözardı etmemenizi diliyorum. Bugün Genel Kurulda
yasalaştırmaya çalışılan İş Kanunu Tasarısı, çalışan ve çalıştıranların huzur
ve refahını sağlaması ve çalışma barışını hedeflemesi gereken temel bir
tasarıdır.
Gündemdeki tasarı, toplumun önemli bir bölümünü,
milyonlarca işçiyi ve işsizi ilgilendiren, önümüzdeki 30-40 yılın endüstri
ilişkilerine damgasını vuracak temel bir düzenleme girişimidir.
Öncelikle, 121 maddeden oluşan, temel yasa
niteliğindeki bu tasarının, sizleri bilgilendirme süreci tamamlanmadan,
alelacele gündemimize getirilmiş olması, başlıca problem olarak önümüzde
durmaktadır.
Bunun yanında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine gelen bu tasarıda, daha çok, işverenlerin taleplerinin dikkate
alındığı görülmektedir.
İşçi sendikaları, bu tasarının hazırlanma sürecinde
sosyal taraf olarak, sorumlulukları doğrultusunda, Bakanlıkça yapılan çağrılara
uyarak, hazırlanmış olan taslaklar üzerinde, özveri göstererek, yapıcı olma
amacıyla hareket ettiler ve hiç kuşkusuz, emekten yana bir sonuç ortaya çıkması
için çaba harcadılar.
Bugün gelinen noktada, işçi sendikalarının kimi
görüşleri ve talepleri tasarı metnine yansıtılmışken, kimi taleplerinin ise hiç
dikkate alınmadığını görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 3 işçi konfederasyonu tarafının
karşı çıkmalarına rağmen, tasarı, aynen korunarak yasalaştırılmaya
çalışılmaktadır.
Bunların yanında, kayıtdışı sermayenin çıkarlarını koruyan bazı çevrelerin
sürdürdüğü, 4773 sayılı İş Güvencesi Kanununun geçerlilik kazanmasını
engellemeyi amaçlayan girişimlere de kesinlikle izin vermemeliyiz.
Sosyal tarafların anlaştığı metin, temelinde Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinin de katkısıyla kabul edilmiş olan İş Güvencesi Kanunu, şu
anda Mecliste görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısı, hazırlık sürecinde, sosyal
taraflarca kesinlikle tartışmaya açılmamış ve gündeme alınmamıştır. Buna
rağmen, Genel Kurul çalışmaları sırasında, yedi ay önce kabul edilmiş olan İş
Güvencesi Yasası, bazı çevrelerin girişimleriyle kısıtlama, içini boşaltma,
sınırlandırma ve erteleme düşüncelerinin gündeme getirilmek istendiği ve var
olan temel bir hakkı yok etme girişimlerinin hazırlandığını gözlemlenmektedir.
Böyle bir tutum ve davranışın etkili olması, ülkemizde diyalog kanallarını
tahrip edecek ve çalışma barışını dinamitleyecektir.
İşverenlerin ısrarlı talepleri doğrultusunda, iş güvencesini fiilen
ortadan kaldıracak, kazanılmış hakları geriye götürecek, kayıtdışı ekonomiyi
koruyarak kaçak işçiliği ve köleliği meşrulaştıracak, ekmeğini alınteriyle
kazanan ve ücretinden başka hiçbir geliri olmayan çalışkan insanların haklarına
göz dikecek düzenlemeler, ülkemizde hepimizin arzuladığı sosyal barışın
tesisine katkıda bulunmayacaktır.
75 inci maddede, işverenin, her işçi için bir özlük dosyası
düzenleyeceği kayıt altına alınmıştır. İşveren, bu dosyada, işçiyle ilgili her
türlü kimlik bilgileri yanında, hem bu kanun hem de diğer kanunlar uyarınca
saklanması gereken kayıtları tutmak zorundadır.
Bugün yaşanan gerçeğe bakınca, zorunlu tasarruf paylarının geri ödenmesi
gündeme geldiğinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arz, size 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.
ŞEVKET ARZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
... bu kayıtların doğru dürüst tutulmadığı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle,
zorunlu tasarruf sahipleri bankalar önünde büyük sıkıntılar yaşamakta, her gün
televizyonlarda feryat etmektedirler.
Bu tespitleri paylaşacağınız inancıyla, sizlerin gereken duyarlılığı
göstereceğinize inanıyorum.
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arz.
Şahsı adına, Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun; buyurun.
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
En önemli yasa tasarılarımızdan birisi olan İş Kanunu Tasarısını
tartışıyoruz. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, muhalefetiyle, iktidarıyla, bu yasa
tasarısının yüzde 80'inden fazlası üzerinde mutabakat sağlanmış, anlaşma
sağlanmış ve muhalefet partisi mensubu arkadaşlarımızın hemen hemen tamamının
da, tasarının yüzde 80'inden fazlasında bizimle hemfikir olduklarını biliyoruz.
Bu tasarı içerisinde 10 küsur madde üzerinde ihtilaf söz konusu; özellikle de
4-5 madde üzerinde anlaşmazlık söz konusu. Bu derecede büyük bir kanun
tasarısının yüzde 5'ine, 10'una -haydi, yüzde 20'sine diyelim- varan bir oranda
anlaşmazlık varken, buraya gelen değerli muhalefet sözcülerinin tamamının, bu
tasarıyı, tamamıyla "kölelik yasası" olarak tanımlamaları -hiç kusura
bakmasınlar- ılımlı, olumlu muhalefet anlayışını sergilemiyor.
Maddeyle alakalı konuşmak üzere gelen değerli arkadaşlarımız tarafından,
hiç alakası yokken, dokunulmazlıklardan tutun Bingöl'de depremden sonra
araçları taşlayanları gündeme getirmeye varıncaya kadar, nemada sırası
gelmediği halde parasını alamayıp şikâyet edenleri burada haklı çıkarmaya ve
Seçim Kanununa varıncaya kadar, ilgili, ilgisiz bir yığın mevzua mükerrer
olarak temas ediliyor.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Maddeye gel maddeye!..
RESUL TOSUN (Devamla) - Yani,
bir sonra kürsüye çıkan muhalefet mensubu arkadaşımız, aynı ifadelerle, aynı
kelimelerle bir öncekinin sözlerinin tekrarını yapıyor ki, bizim oralarda buna
"bizim oğlan bina okur, döner dolanır yine okur" derler.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Siz hangi maddeden bahsediyorsunuz Resul Bey?!
RESUL TOSUN (Devamla) - Muhalefet mensubu arkadaşlar, sürekli, gelip,
bizim çoğunluk olduğumuzu, içlerinden birkaç arkadaş da, kendilerinin çoğunluğu
sağlayamadığını; hatta, bir arkadaşımız, azınlık olduklarını söylediler.
Biz, İçtüzüğe göre küçük bir hata yaptığımız yahut da yapıldığı zannına
kapıldığı zaman muhalefet mensupları, hemen İçtüzüğe sarılıyor, hemen
Anayasaya, hemen yasalara sarılıyor.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Neye sarılacak, tabiî ki onlara sarılacak.
RESUL TOSUN (Devamla) - Gayet güzel bir şey; ama, biz, İçtüzüğün,
Anayasanın, yasaların verdiği çoğunluk hakkımızı kullandığımız zaman da, hemen,
çıkıp, çoğunluk her şey değildir diye, İçtüzüğü hiçe sayıyor bu değerli
arkadaşlarımız.
Sizin mantığınıza göre, biz çoğunluk, siz azınlık iseniz, çoğunluk her
şey değilse; kusura bakmayın, azınlık hiçbir şey değildir. Sizin mantığınıza
göre...
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Maddeye gel, maddeye!..
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Resul Bey, 75 inci maddedeyiz; madde üzerinde
konuşun.
BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen, madde üzerinde konuşur musunuz.
RESUL TOSUN (Devamla) - Buraya gelen her CHP'li arkadaşım...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Saç döküldü, kel göründü!..
RESUL TOSUN (Devamla) - ...siyasetteki tecrübesine de bakmadan, yılların
tecrübesine sahip, 365 kişilik Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna ders vermeye
kalkışıyor, nasihat etmeye kalkışıyor!..
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ders veriyoruz, dinlemiyorsunuz.
RESUL TOSUN (Devamla) - Kusura bakmayın arkadaşlar, bizim, sizin
nasihatinize ihtiyacımız yok, sizin dersinize de ihtiyacımız yok. Eğer ders
çalışacaksanız, ders vereceksiniz; oturun, niye 177'de kaldınız, ona bir
çalışın bakalım, onu bir iyi öğrenin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, konuyla ne alakası var bunun.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sen demokrasiden ne anlarsın.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Yalan söylemedik de ondan.
RESUL TOSUN (Devamla) - Bize "halkın içine girin, bakın ne
oluyorsunuz" deniliyor.
BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen... Vaktiniz doluyor; eksüre vermeyeceğim,
haberiniz olsun.
RESUL TOSUN (Devamla) - Sayın Başkan, zamanında tamamlayacağım.
Biz, halkın arasındayız arkadaşlar. Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekilleri olarak, her hafta sonu halkın arasına giriyoruz.
Esnaf bizden memnun "vergi barışını çıkardınız; Allah razı
olsun" diyor. Çiftçi bizden memnun. Hep mazot zammını gündeme
getiriyorsunuz; 17 tane; 32 kere indirim sağlandı. Bunun ötesinde, cumhuriyet
tarihinde, ilk kez, çiftçiye, mazot indirimine mukabil, dönüm başına 3 900 000
lira -yarısı bu ay, yarısı ekim ayında olmak üzere- mazot parasını bu hükümet
verdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Nemaları bir anlat, nemaları...
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Söke'ye gel de bir gör bakalım; çiftçinin
arasına girebilecek misin?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
Sayın Tosun, teşekkür ediyorum.
RESUL TOSUN (Devamla) - Ben teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının "İşçi özlük dosyası"
başlıklı 75 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet
Çetin |
Enver
Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin
Koçyiğit |
Muharrem
Doğan |
Hüseyin
Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
"İşveren iş ilişkisinden kaynaklanan işçilik haklarının ödenmiş
olduğunu ancak işçinin imzası bulunan ve özlük dosyasında saklanması gereken
belgelerle kanıtlayabilir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER
(Bingöl) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız; yoksa,
gerekçeyi mi okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İşverenin belge düzenlemesi, kanunun emredici hükmü olmasına karşın,
birçok işveren bu yükümlülüğü yerine getirmemekte, uyuşmazlık halinde kendi
otoritesi altında bulunan çalışanlarının tanıklıklarına başvurmaktadır. Oysa,
yasanın kendisine yüklemiş olduğu yükümlülüklerden kaçınanların, bu kaçınmadan
hukukî bir yarar elde edememeleri temel bir hukuk prensibidir. Değişiklik
önerisiyle, işverenlerin yasal yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınarak,
hukukî kazanç elde etmelerinin önüne geçilmesi hedeflenmiştir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, oylamada, karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Tamam efendim, önergeyi oylayacağım ve karar yetersayısını
arayacağım.
Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Kabul
edilmiştir Sayın Başkanım; eğer, görevinizi tarafsız yapıyorsanız...
BAŞKAN - Bir dakika efendim, saydırayım...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Fotoğrafçıyı bir çağıralım da fotoğraf
çektirelim halinizi görmek için.
BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen efendim... Biz sizin konuşmalarınıza
müdahale etmiyoruz; Başkanlık Divanının görevine müdahale etmeyiniz.
Saygıdeğer milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime 10
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 15.51
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
16.05
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet
DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 79 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e
1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.
Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 75 inci
maddesiyle ilgili olarak verilen önergenin oylamasında karar yetersayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Oylama için 5 dakikalık süre vereceğim.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, önerge kabul
edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.
75 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
76 ncı maddeyi okutuyorum:
Yönetmelikler
MADDE 76. - Nitelikleri gereği günlük ve haftalık
çalışma sürelerinin 63 üncü maddede öngörüldüğü şekilde uygulanması mümkün
olmayan iş ve işyerlerinde çalışma sürelerinin günlük yasal çalışma süresini
aşmayacak şekilde ve en çok altı aya kadar denkleştirme süresi tanınarak
uygulanmasını sağlayacak usuller Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak
yönetmeliklerle düzenlenir.
Nitelikleri
dolayısıyla devamlı çalıştıkları için durmaksızın birbiri ardına işçi postaları
çalıştırılarak işletilen yahut nöbetleşe işçi postaları ile yapılan işlerde,
çalışma sürelerine, hafta tatillerine ve gece çalışmalarına ve çalışma
ortasındaki zorunlu dinlenmelere dair özel usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak yönetmeliklerle düzenlenir.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Hüseyin Güler
konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Güler. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 76 ncı maddesi üzerinde, Grubum
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Günümüzün kriz koşullarını gözönünde bulundurduğumuz
zaman, önümüzdeki yirmi yılları ve milyonları ilgilendirecek, çalışma hayatını
düzenleyecek olan iş kanununu, maalesef, tüm ısrarlarımıza rağmen, sağlıklı bir
zeminde tartışmadan çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bu yasa tasarısı komisyonda
tartışılırken, alt komisyona havale edilip ilgili sivil toplum örgütleri,
sendikalar, kurum ve kuruluşlar davet edilerek, komisyon oluşturulmasını talep
ettik; maalesef, bir türlü AKP'li dostlarımızı ikna edemedik.
Bu tasarının bu şekliyle Meclisten geçmesi halinde,
yarınlarda büyük sıkıntılar yaratacağını şimdiden görmelisiniz. Kendiniz de
şimdiden itiraf ediyorsunuz "bu yasayı, bu haliyle, içimize
sindiremiyoruz" diyorsunuz. Peki ne olacak; yarın sokaklarda, fabrikalarda
"zaten biz de istemiyorduk" diyerek, rahat dolaşabileceğinizi
düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) - Kim söylüyor?!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Göreceğiz...
Günlük ve haftalık mesaiyi düzenleyen maddenin
"altı aya kadar denkleştirme süresi tanınarak" ibaresi, insanın
biyolojik ritmini gözardı etmek demektir. Düzensiz mesai saatleri, hem
çalışanın verimini düşürür hem de işçi sağlığını bozar. Bu maddede yer alan,
altı aya kadar olan denkleştirme süresinin kısaltılarak, makul olan bir aylık
süreye indirilmesi gerekir.
Ülkemizde çalışan kesimin sendikalaşma oranı çok
düşüktür. Hükümet, bu yasa tasarısıyla, sendikaları etkisizleştirerek tamamen
devredışı bırakmaktadır ve zaten yetersiz olan sendikalaşmayı, âdeta, teşvik
eder hale getirmiştir. Bu tasarı hazırlanırken, sadece işverenin görüşlerine
başvurulmuştur. Evet, diğer kesimler tarafından da görüşüldüğü iddia edilen
konuda -komisyon üyesi olarak komisyonda takip ettiğimiz müddetçe- işçi
kesimleri, sendikacı arkadaşlar, sadece, görüşlerini genel olarak belirttiler;
onun dışında, sadece, komisyon üyeleri tarafından tartışılmıştır; işçi
sendikalarının görüşlerine ve işçinin sesine kulak verilmemiştir.
Bu yasa tasarısı çalışma barışını bozmakla kalmayıp,
sendikaların da önünü kesmeye, gücünü azaltmaya yönelik olarak hazırlanmış;
güçsüzü ezen, güçlüyü koruyan bir
tasarı haline getirilmiştir. Adalet bu mudur ve kalkınma böyle mi
sağlanacaktır?! Herhalde, dünya siyaset tarihinde, adıyla bu kadar ters düşen
bir hükümet daha yoktur. Yıllardır bu
ülkede sağ siyasetin uygulandığı politikalardan farklı bir siyasî anlayışı
bulunmayan AKP'nin de tercihi, yine, sermayeden yana tavır olmuştur. Buradan
emekçi arkadaşlara sesleniyorum: Oy kullanırken çok iyi düşünsünler. Bundan
sonra da oylarını, emekçiden yana tavır alan siyasî partiye; yani, Cumhuriyet
Halk Partisine vermeleri gerekmektedir.
Biraz önce, Sayın Resul Tosun Bey, tasarının yüzde
80'inden fazlasında muhalefetle mutabakat sağlandığını, konsensüs olarak
çıkarılabileceğini söyledi; biz de hemfikirdik. Evet, bu konularda konsensüs
kurulması gerekirdi; ama, bizim de Resul Beye şunu söylememiz gerekiyor: Diğer
yüzde 20'lik kısım hafife alınmayacak kadar ciddî bir olaydır. Gerçekten, o
yüzde 20'lik payı çok iyi değerlendirmek lazım; çünkü, Resul Beyin, hem siyasî
kişiliği hem de aynı zamanda bir köşeyazarlığı söz konusu olunca, bu konulara,
biraz daha hassas yaklaşmasını bekliyoruz.
İktidarın görevi sorun yaratmak değil, sorun çözmektir.
Bu kanun tasarısının yeniden görüşülmesini talep ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Güler teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde, şahsı adına, Hatay Milletvekili Mehmet
Soydan?.. Yok.
Trabzon Milletvekili Şevket Arz?..
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz; teşekkür ederim.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Madde üzerinde önerge yoktur.
76 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
77 nci maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
İş Sağlığı ve
Güvenliği
İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri
MADDE 77. - İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve
güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri
noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her
türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği
önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları
mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları
konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek
zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
İşverenler işyerlerinde meydana gelen iş kazasını ve
tespit edilecek meslek hastalığını en geç iki iş günü içinde yazı ile ilgili
bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadırlar.
Bu bölümde ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüzük
ve yönetmeliklerde yer alan hükümler
işyerindeki çıraklara ve stajyerlere de uygulanır.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 77 inci
madde üzerinde, CHP Grubu adına, Ankara Milletvekili Bayram Meral
konuşacaklardır.
Sayın Meral, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 77 nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Maddenin başlığı "İşverenlerin ve işçilerin
yükümlülükleri" İşveren, işyerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin
sağlanması için gereken her türlü önlemi almakla, araç ve gereçleri noksansız
bulundurmakla yükümlüdür; işçi de, işveren tarafından alınan bu araç ve
gereçleri usulüne göre kullanmakla sorumludur. Ayrıca, işveren, işçiler bu araç
ve gereçleri kullanmak için gereğini yapıyor mu yapmıyor mu diye denetim
hakkına da sahiptir. Yine, bu madde metnine göre, işveren, iş kazası veya
meslek hastalığı olduğu takdirde, bunu, iki gün içerisinde bölge çalışma
müdürlüklerine bildirmekle görevlidir.
Değerli arkadaşlarım, iş kazası, meslek hastalıkları,
bugün, çalışanlar arasında çok sayıda yaşanan olaylardır. İş kazası neden
oluyor; başta tedbirsizlik, dikkatsizlik... Tedbirsizliği, dikkatsizliği sırf
işverene bağlamak da bir noktada haksızlıktır. Elbette ki, çalışanlar da,
kendisinin iş kazasından korunması için, gereken titizliği göstermekle
mükelleftir.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu tasarı yasalaştıktan
sonra, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının daha çok olacağından cidden
rahatsızlık duymaktayım; çünkü, bir işçi, yarın işe dönecek miyim dönmeyecek
miyim; akdim bittiği zaman, acaba işveren akti yeniler mi yenilemez mi
düşüncesiyle işine devam ederse, birincisinde olmazsa, ikincisinde, üçüncüsünde
kaza -maazallah, temenni etmiyorum ama- kaçınılmazdır. Meslek hastalığı da
bunun bir gereğidir. Neden meslek hastalığı oluyor? Bırakın meslek hastalığını,
bu yasayla, siz, insanları, çalışanları verem edeceksiniz. Verem neden olur;
üzüntüden, sıkıntıdan. Bir insan, çalışma konusunda gerekli kaloriyi alamazsa
-nasıl alacak gerekli kaloriyi; işten atılmış, işi yok- işe dönemem diye,
çoluğuna çocuğuna karşı mahcup olacaksa, üzülecektir. İşte, bunun sonu
-bırakınız meslek hastalığını- düpedüz veremdir, bunun gidişatı budur. Bunun
tersini söyleyecek varsa... Doktor değilim; ama, yıllardır yaşantımdan gördüğüm
bana bu bilgiyi vermiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, şunu söylemek
istiyorum; iki haftadır, bu Yüce Meclisi, bu İş Yasası Tasarısına kilitlediniz.
Belki diyorsunuz ki: "Helal olsun, sabahlara kadar çalışıyoruz."
Kimin için çalışıyorsunuz; köylü için mi, işçi için mi, memur için mi, emekli
için mi, çiftçi için mi?! "Sabahlara kadar çalıştık, Yüce Meclis, işte,
görüyorsunuz nasıl çalışıyor" diyorsunuz
Değerli arkadaşlarım, büyük işverenler bu yasa
tasarısından şikâyetçi, bundan rahatsız. Devletine karşı sorumluluğunu yerine
getiren, işçisine karşı sorumluluğunu yerine getiren işveren bu tasarıdan
şikâyetçi. Biz, yıllardır böyle işverenleri arıyoruz, onları da savunuyoruz,
onlara saygımız var; ama, bu tasarı ne getirecek; fason işçiliği getirecek,
zaman gelecek, devletine karşı , milletine karşı sorumluluk duyan, o sorumlu
insanları da fason işçiliğe, fason üretime doğru itecek bu tasarı değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, bazı milletvekili arkadaşlarımız "acaba,
bunda bir uyum sağlanamaz mı" diyorlar. Şimdi, işveren almış hükümeti
yanına, 365 milletvekili de yanında; nasıl uyuşulacak? Benzetmek gibi olmasın
-kusura bakmayın- İsrail, Amerika Birleşik Devletlerini yanına almış,
Filistin'le gel anlaş diyorlar. Nasıl anlaşacak?
RECEP KORAL (İstanbul) - Sen de Filistin'den yana oldun
ya, bravo!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ben, yıllarca uluslararası
toplantılarda Filistin halkının savunucusu oldum; bunu lütfen öğren, bir
eksikliğin var bunu tamamla lütfen. Ayrıca, iki defa Filistin'e gittim, Mescidi
Aksa'da da namaz kıldım, onu da bilesin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu eksikliği de tamamla!
Değerli arkadaşlarım, nasıl uyum sağlanacak;
sağlanamıyor. Sağlanamadığı zaman ne oluyor... Bu tasarı yasalaşacak, vicdanen
müsterih olacak mısınız! Bakınız, bir hoca efendi, dinlemiş dinlemiş ve bana ne
dedi biliyor musunuz: "Çok yanlış yapılıyor. Bu, kul hakkının gaspıdır,
çık kürsüde bunu söyle."
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Hangi hoca dedi?!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, yarın gelecek,
keser döner sap döner ya, onlar da dönecek. Böyle gidişiniz var ya, yarın
onları da unutursunuz, hiç merak etmeyin.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Din işleri ile devlet işlerini
karıştırmayın!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın Hocam, ben sizi
Urfa'dan tanırım; onun için, otur yerine, neyine lazım; rahatını bozma, sen
otur orada.
Değerli arkadaşlarım, işçi şikâyetçi, işveren
şikâyetçi, siz kısmen rahatsızsınız, buna rağmen el kaldırıyorsunuz. Bu Meclis
iki şeye şartlandı: "Kabul edenler... Etmeyenler..." Böyle şey olur
mu değerli arkadaşlarım! "Kabul edenler... Etmeyenler..." Halk, iki
haftadır bunu izliyor, bunu görüyor. Ne olur, dünya mı yıkılır yani bir hafta sonra
çıksa, beş gün sonra çıksa, bir ay sonra çıksa hangi işveren iflas eder?!
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Üç gün önce çıksa ne
olur!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İş Güvencesi Yasası ayın
15'inden beri yürürlükte; hangi işyeri iflas etti, hangi işverenden size
şikâyet geldi?! Ama "söz verdim" nedir sözüm "bu yasa da hemen
çıkacak" Sayın Başbakanımız böyle buyurdular. Peki, bir tek işverenlere
karşı mı buyurdunuz?! Meydanlarda "işsize iş, aşsıza aş" dediniz.
Herhalde, sizin de kapınızı çalıyorlar; iki diplomalı, iki lisanlı, fidan gibi
gençler iş bulamıyor, onlara verdiğiniz sözü yerine getirsenize.
RECEP KORAL (İstanbul) - Bizim öyle derdimiz yok.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ne düşünüyorsunuz onlar
için? Onları düşünün, onları... Burada, alan götürmüş zaten; eğer, burada
sığınamamışsa, yer bulamamışsa, yurtdışına götürmüş; bunları mı savunuyorsunuz?
Burada yatırım yapan, vergisini veren, sigortalı işçi çalıştıran işvereni
getirin, alnından öpeyim, alnından; onları savunun. Siz, neyi savunuyorsunuz; şimdi,
bunları savunuyorsunuz.
Demin burada konuşan bir arkadaşım "dokunulmazlığı
kaldırın" diyor, oradan bağırıyorsunuz.
Sizin ve bizim sayın genel başkanlarımız, bütün halkın önünde söz
vermedi mi; niye rahatsız oluyorsunuz, neden rahatsız oluyorsunuz?! İki genel
başkan söz verdi, halk da izledi; halk soruyor, burada konuşan konuşmacı da
bunu dile getiriyor.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, geçen dönemdeki
saygıdeğer milletvekilleri büyük güven kaybına uğradılar. Vatandaş, eğer, bir
noktada, sizleri ve bizleri seçtiyse, bu güvene layık olmak zorundayız, bunu
kazanmak zorundayız; verdiğimiz sözleri tutmak zorundayız; yoksa, çıkar
"onlarla sizin ne farkınız vardı" der; ama, bunu dedirtmeyelim
değerli arkadaşlarım. Onun için, bırakmışsınız garibanı, ona gücünüz yetiyor,
boğazını sıkmaya çalışıyorsunuz.
Burada, diğer, belli bir kesime söz verilmiş. Şimdi, ne
olmuş arkadaşlar. "Biz, bu tasarıyı çıkaracağız..." Bu tasarıyı
çıkarırsınız değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı çıkarırsınız; ama, bu tasarıyı,
bu Mecliste bir daha görüşürsünüz. O zaman, bu Meclisin beş haftasını, altı
haftasını boşa harcamış olursunuz; yazık değil mi?!
İşveren oturmuyor, uyum sağlamıyor; almış eline yetkiyi
"nasıl olsa, tıkır tıkır geçiyor maddeler" diyor, neden uyum
sağlasın; böyle bir mecburiyeti yok. Onlara, bu gücü siz verdiniz. Deseniz ki,
oturun kardeşim, madde madde görüşün -acelen de yok, talandan mal da
kaçırmıyorsun- konuyu aza indirin, ondan sonra gelin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, 1 dakikalık eksürenizi
başlatıyorum...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - 2 dakika eksüre verseniz,
dünya mı yıkılır Sayın Başkanım; ne olmuş!
"Bir araya gelmedi..." Gelmez, değerli
arkadaşlarım. "Bu tasarı hemen görüşülecek, bu tasarı çıkacak"
derseniz, işveren, oturup, işçilerle uyum sağlamaz.
Şimdi, maddeler teker teker geçiyor, gece sabaha kadar
da çalışacağız herhalde.
AHMET YENİ (Samsun) - Çalışacağız...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İşte, bunu esnaf için
yapın, bunu köylü için yapın, çiftçi için yapın, işçi için yapın, memur için
yapın, helal olsun diyelim; ama, birileri için yapıyorsunuz, haram olsun!
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.
Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?..
Yok.
İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından alkışlar [!])
İSMET ATALAY (İstanbul) - Yerinden laf atıyordu hep,
şimdi oradan konuşsun.
BAŞKAN - Sayın Kacır, süreniz 5 dakika.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "İş Sağlığı ve
Güvenliği" bölümünde "işverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri"
başlığıyla başlayan 77 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bazı konular
vardır, hayatî önem taşır; ancak, ülkemizde, hak ettiği ilgiyi göremez. Bir
vurdumduymazlıkla, bu konuları hep geçiştiririz. Daha çok, insan hayatının
önemsiz görüldüğü ülkelerde böyle davranılır. Bu davranış tarzı, aslında,
üçüncü dünya ülkelerine has bir tavırdır. Devlet ve toplum olarak duyarsız
kaldığımız konulardan bir tanesi de, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusudur.
İşyerlerinde meydana gelen iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kaybettiğimiz
yaşamlar ve işgücü kayıpları, ekonomik kayıplar, toplumumuzun yeteri kadar
dikkatini çekmiyor maalesef.
İş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi,
devletin görevi olduğu kadar, işverenlerin, işçilerin ve işçi ve işveren
örgütlerinin de aslî görevidir. Devletin bu görevi bugüne kadar gerektiği
ölçüde yerine getiremediği ortadadır. 700 000'i aşkın işyerinin 250 kadar iş
güvenliği müfettişiyle denetlenmesi elbette mümkün değildir.
Diğer taraftan, işverenlerimiz, işçi sağlığı ve iş
güvenliği konusunu yalnızca bir tazminat sorunu olarak görmemelidirler. Ne
yazık ki, işverenlerin bu konudaki bilinç eksikliği çalışanlarda da mevcuttur.
Çalışanlar, anlamsız bir duyarsızlıkla, bir Donkişot cesaretiyle iş güvenliği
tedbirlerini ciddiye almıyorlar maalesef.
İş güvenliği müfettişi olarak çalıştığım yıllar
boyunca, çalışanların kendi yaşamlarına karşı gösterdikleri duyarsızlığın
neredeyse bir alışkanlık haline geldiğini gördüm. Baret, gözlük, maske veya
diğer güvenlik gereç ve yöntemlerinin kullanımı neredeyse bir zül olarak
addediliyor. Hayata karşı bir çeşit kumar oynanıyor âdeta. İnsanlar,
sağlıklarını, dahası, kendi hayatlarını ortaya koyarak bir şeylere meydan
okuyorlar. İşte, asıl tehlike, işverenlerin ve işçilerin konuya karşı bu
duyarsızlıklarıdır. İşçi ve işveren örgütlerinin de bu konudaki gerekli
çalışmaları yeterince yapmadıkları ortadadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizlere bazı
istatistikî bilgiler vermek istiyorum. SSK istatistiklerine göre, 1999 yılında,
ülkemizde meydana gelen iş kazası sayısı 77 955; 2000 yılında 74 847; 2001
yılında 72 367. Meslek hastalıkları, 1999 yılında 1 025; 2000 yılında 803 ve
2001 yılında 883. Ölümlü iş kazası sayısı -dikkatinizi çekmek istiyorum- 1999
yılında 1 333, 2000 yılında 1 173, 2001 yılında 1 008. Sürekli iş görmezlik,
yıllara göre, 3 407, 1 818, 2 183. Toplam işgücü kaybı -son 2001 yılını
vereyim- 1 852 000 gün.
Değerli arkadaşlarım, Irak'ta bir savaş yaşadık; Irak
üzerine günlerce bomba yağdı, binlerce ton bomba atıldı. O bombaların altında
kalanlar için hepimiz üzüldük, gözyaşı döktük; hayatını kaybeden her çocuk, her
kadın, her insanla birlikte öldü benim insanım da âdeta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kacır, 1 dakika eksürenizi veriyorum;
buyurun.
ÜNAL KACIR (Devamla)- Irak savaşında sivil can kaybının
yaklaşık 600 olduğu bildiriliyor. Bir kıyaslama yapabilmek için söylüyorum; iş
kazasında ölen insanımın sayısı 1 008, Irak'ta binlerce ton bombanın altında
ölen insan sayısı, sivil insan sayısı 600! Her sene, bir Irak harbinden daha
çok insan kaybediyoruz. Daha dün, Bingöl'de meydana gelen üzücü depremde 176
insanımızı kaybettik; hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı,
yaralılara da acil şifalar diliyorum. Dikkatinizi çekmek istiyorum, iş kazalarında,
her sene 6 Bingöl depremi oluyor âdeta; ama, farkında değiliz. Üstelik, iş
kazalarında kaybettiğimiz canlar, üreten ve evlerinin geçimini temin eden
kişiler; yani, her iş kazası bir ailenin geleceğini doğrudan etkiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kacır, lüften, son cümlenizi alayım.
Buyurun.
ÜNAL KACIR (Devamla)- Bitiriyorum efendim.
Dikkatinizi, ülkemizde meydana gelen iş kazalarına ve
bundan kaybettiklerimize çekmek istedim ve bunun için alınması gereken tedbirlere
daha çok dikkat etmemiz gerektiği -devlet olarak, işveren kesimi olarak, işçi
kesimi olarak ve işçi ve işveren kuruluşları olarak- konusuna dikkat çekmek
istedim. Bu tedbirleri almalıyız; insanlarımız değerlidir diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum ve Sayın Başkanım, gösterdiğiniz müsamahaya teşekkür
ediyorum.
Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kacır.
Şahsı adına, Kars Milletvekili Sayın Selami Yiğit;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının "İş Sağlığı ve Güvenliği"
başlıklı beşinci bölümünün, işverenlerin ve işçilerin yükümlülüklerini
düzenleyen 77 nci maddesi üzerinde, kişisel görüşlerimi açıklamak üzere, söz almış
bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, çalışma yaşamının önde gelen
sorunlarından biri de, hiç kuşkusuz, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusudur. Bu
konu, ilk olarak, işletmelerin üretiminin artırılması ve ülkemizde verimlilik
düzeyinin yükseltilmesi için önemlidir; ancak, daha da önemlisi, çalışanların
yaşam kalitelerinin yükseltilmesi, yani, sağlıklı yaşama hakkı için olmazsa
olmaz bir konudur. Son yıllarda çevre konusu da bu kapsamda yerini almış olup,
çalışma çevresiyle birlikte düşünülmektedir.
Çağdaş toplumlar, insana ve çalışana değer vererek,
çalışma yaşamını daha insancıl hale getirerek, yaşam kalitesini yükselterek
gelişmişlik düzeyine ulaşmaktadırlar. Uluslararası Çalışma Örgütü, Dünya Sağlık
Örgütü ve Avrupa Birliği gibi ulusal kuruluşların sözleşmeleri, standartları,
tavsiye kararları ve yönergeleri bu doğrultudadır.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; işçi sağlığı
ve iş güvenliği alanındaki sorunlar, 2000'li yıllarda da çalışma yaşamının en
önemli sorunlarının başında gelmektedir. SSK verilerine göre, son 36
yılda, karşımıza sağlıksız
bir tablo çıkmaktadır. 1965
yılından 2001 yılına kadar ülkemizde 4
717 000 iş kazası olmuştur. Bu dönemde, 113 000 işçi sakat kalmış, 42 000 işçi
yaşamını yitirmiştir; yine, binlerce işçimiz meslek hastalıklarına
yakalanmıştır. Kaçak işçilerin, çalışan çocukların uğradıkları iş kazaları ve
meslek hastalıkları da bu rakamlara eklendiğinde, ortaya, çok daha olumsuz bir
tablo çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki temel sorunların
pek çoğu KOBİ'lerde yaşanmaktadır. Kayıtdışı ekonominin yaygın olması, sosyal
güvenlik haklarına uyulmaması, vergi ödenmemesi ve sigortasız, sendikasız işçi
çalıştırılması bakımından da büyük sorunlar yaşandığı görülmektedir.
Günümüzde, küreselleşme, rekabetin boyutlarını
genişletmiş, maliyetlerin düşürülmesi temel hedef haline gelmiştir. Özellikle,
küçük ve orta ölçekli işletmelerde maliyetin ilk düşürüldüğü yer, iş güvenliği
konularıdır. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullar karşısında açlık ve
iş kazası riski arasında tercih yapmaya zorlanan işçi, aç kalma korkusuyla iş
kazası riskini kabullenmektedir.
Özelleştirme, taşeronlaştırma ve hükümetin bu yasa
tasarısıyla yaygınlaştırmak istediği esnek çalışma biçimleri, sağlıksız,
güvenliksiz bir çalışma yaşamını işçilerin önüne dayatmaktadır. İşsizlik,
kronikleşmiş işsizlik, kötü çalışma koşulları için bir fırsat olarak
değerlendirilmemelidir.
Değerli milletvekilleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği
açısından yapılması gereken çok şey vardır. Bu nedenle, bu tasarıda yer alan
düzenlemeler yetersizdir, hatta, göstermeliktir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki sorunları ve
beklentileri şu şekilde özetlemek mümkündür:
Mevzuatımız her anlamda yetersizdir ve çelişkilidir.
Uygulamada çeşitli zorluklarla karşılaşılmaktadır. Mevzuat basitleştirilmeli ve
tekleştirilmelidir.
Bilgi iletişimi, kayıtlama yöntemleri, istatistiklerin
değerlendirilmesi yetersizdir.
İşyerlerindeki teknolojik yetersizlikler sorun
yaratmaktadır.
Eğitim yetersizliği nedeniyle, kişisel koruyucular,
makine koruyucuları gibi teknik donanım sağlanamamakta, var olanlar da
kullanılmamaktadır.
İşyeri hekimliği hizmetleri başlı başına bir sorundur.
Sayıları az da olsa, meslek hastalıkları hastaneleri hizmete girmiş; ancak,
değişen iktidarlara göre hizmetler aksamış, yatak sayıları azalmış ve araştırma
çalışmaları durma noktasına gelmiştir.
Küçük ve orta ölçekli işletmeler için ortak sağlık
birimleri modeli geliştirilememiştir.
Sağlık kurullarının yetkilerinin kısıtlı oluşu ve
yaptırım gücünün olmayışı, kurul çalışmalarının etkinliğini azaltmaktadır.
Değerli milletvekilleri, başta devlet ve işverenler
olmak üzere, kurum ve kuruluşlar olarak iş güvenliği bilincini oluşturamadık,
iş güvenliği kültürünü, maalesef, geliştiremedik. Başta da belirttiğim gibi, iş
sağlığı ve iş güvenliği konusu, ülkemiz ve çalışma yaşamımız için çok önemli
bir konudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yiğit, 1 dakika eksüre veriyorum.
Buyurun.
SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Bu konuda yapılanlar, hem
yasal düzenlemeler açısından hem de uygulama açısından yeterli değildir.
Öncelikle, işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili mevzuat, başta Uluslararası
Çalışma Örgütünün 155 ve 61 sayılı Sözleşmeleri dikkate alınarak yeniden
düzenlenmelidir.
İşyerlerinin kurulması ve işletilmesiyle ilgili görev
ve yetkiler tek elde toplanmalıdır.
50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde ortak işyeri
sağlık ve güvenlik birimlerinin kurulması ve bu birimlerde işyeri hekimi, iş
güvenliği uzmanı istihdam edilmesi gerekmektedir. Bu sayede, hem çalışanların
işyeri hekimi ve iş güvenliği hizmetlerinden yararlanması mümkün kılınacak hem
de işverenlerin işçi sağlığı ve iş güvenliği harcamaları asgarî düzeye
inecektir.
İşverenler, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda
yalnızca yasal bir sorun ve parasal cezalar olarak ele alınmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki, bu konu, insan sağlığı ve üretim verimliliği açısından çok
önemlidir.
Değerli milletvekilleri, beni dinlediğiniz için
hepinize saygılarımı sunuyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yiğit, teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının "işçilerin ve
işverenlerin yükümlülükleri" başlıklı 77 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet
Çetin |
Enver
Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin
Koçyiğit |
Muharrem
Doğan |
Hüseyin
Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
|
|
Bayram
Meral |
|
|
|
Ankara |
|
İşçilerin ve işverenlerin yükümlükleri
MADDE 77.- İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve
güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri
noksansız bulundurmak, teknolojik gelişmeleri takip ederek son gelişmelere göre
iş ortamını düzenlemek, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her
türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği
önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları
meslekî riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları
konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek
zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
İşverenler işyerinde meydana gelen iş kazasını ve
tespit edilecek meslek hastalığını en geç iki iş günü içinde yazı ile ilgili
bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadırlar.
Bu bölümde ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüzük
ve yönetmeliklerde yer alan hükümler işyerindeki çıraklara ve stajyerlere de
uygulanır.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teklif sahipleri?..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Madde metninin birinci fıkrasındaki "araç ve
gereçleri noksansız bulundurmak" ibaresinden sonra "teknolojik
gelişmeleri takip ederek son gelişmelere göre iş ortamını düzenlemek"
ibaresi eklenmiştir.
Çünkü, insan yaşamının kutsallığını temel alan çağdaş
anlayışa göre, iş araç ve gereçlerinin, makinelerin teknolojideki değişime
paralel sürekli olarak güvenliklerinin artırılması, iş kazalarının önlenmesinde
en önemli etken haline gelmiştir. En deneyimsiz, en dalgın işçinin dahi kaza
yapmasını engelleyecek, koruyucu nitelikleri haiz en gelişmiş teknolojinin
uygulanması, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin değişmez hedefidir ve işçinin
makineye değil, makinenin işçiye uydurulması prensibine uygundur. Değişiklikle,
işverenin son teknolojileri izleyip, üretime yansıtmaları zorunluluk haline getirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
77 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
78 inci maddeyi okutuyorum:
Sağlık ve güvenlik yönetmelikleri
MADDE 78. - Sağlık Bakanlığının görüşünü alarak Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin
alınması, makineler, tesisat, araç ve gereçler ile kullanılan maddeler
sebebiyle ortaya çıkabilecek iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi,
yaş, cinsiyet ve özel durumları sebebiyle korunması gereken kişilerin çalışma
şartlarının düzenlenmesi amacıyla yönetmelikler çıkarır.
Ayrıca bu Kanuna tabi işyerlerinde, işçi sayısı,
genişlik, yapılan iş, işin özellikleri, ağırlık ve tehlikesi bakımından hangi
işyerleri için kurulmaya başlamadan önce planların Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının yetkili teşkilatına gösterilerek kurma izni alınacağı bu işyerleri
kurulduktan sonra yine aynı makama başvurularak işletme belgesi alınması
gerekeceği, Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Kırklareli Milletvekili Sayın Mehmet Siyam Kesimoğlu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET SİYAM KESİMOĞLU (Kırklareli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının "sağlık ve
güvenlik yönetmelikleri" başlıklı 78 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, sizleri
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikli olarak, bu maddeyle
ilgili iki konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Çalışma hayatımızla ilgili
tanımların ve kuralların tüzükle belirlenmesi gerekirken, yönetmelikle
düzenlenmeye çalışılması, daha baştan, işçileri, çalışma hayatının sorunları
karşısında güçsüz duruma düşürmektedir.
Diğer taraftan, üzerinde tartıştığımız maddede, işçi
sağlığı yerine, taslakta "iş sağlığı" ibaresinin kullanılması, doğru
bir yaklaşım değildir. İşlerin yapılmasında, insan faktörü olan işçiyle ilgili
bir bölümde bile, işin anılıp, işçinin anılmaması, yasa taslağını
hazırlayanların, işçiyi değil, asıl olarak, işi düşündüğünün açık bir
ifadesidir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, tasarı, işverenlere
sınırsız haklar tanırken, işçilerin tüm kazanılmış haklarını ortadan kaldırıyor.
AKP Grubu, sendikalarca üzerinde anlaşmaya varılan hükümleri bile, işveren
örgütlerinin isteklerine göre değiştirip, bu taslağı, dayatma biçiminde
yasalaştırmaya çalışıyor.
Tasarıyla, 1475 sayılı İş Kanunu, neredeyse tümüyle
değiştiriliyor. Böylelikle, İş Güvencesi Yasa Tasarısını 1,5 yıl Başbakanlıkta
beklettiklerini söyleyerek övünen işverenler, amaçlarına ulaşmış olacaklardır.
Değerli arkadaşlarım, tasarıda işe, işyeri kavramının
değiştirilmesiyle başlanmış. İşyeri kavramının değiştirilmesiyle, işçi,
belirsiz, her an değişebilecek bir işyerinde çalışan, gezici servis elemanına
dönüştürülüyor. Tıpkı bir makine parçası gibi ya da bir top kumaş gibi alınıp
satılabilen, başka bir işverene devredebilen bir meta haline getiriliyor.
Taşeronlaştırma, işçilerin birliğini tamamen parçalayacak şekilde
geliştiriliyor.
Bu tasarıyla, esnek çalışma meşrulaştırılarak,
yasallaştırılmaktadır; çalışma süresi 8 saatten 12 saate kadar çıkabilmektedir;
"telafi çalışması" adı altında angarya gündeme getirilmektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, tasarının
yasalaşmasıyla birlikte, çalışanlar açısından, işyerlerinin tanımında meydana
gelecek olan güvensiz çalışma koşulları, işsizlik ve işten atılma olasılığı,
çalışanların yaşam koşullarını iyileştirme çabalarını önleyen bir engele ve bu
nedenle de, önemli bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sorununa dönüşecektir.
Çalışılan ortamın ve üretim süreçlerinin yetersiz ve olumsuz koşulları,
çalışanların en temel hakkı olan sağlıklı yaşama ve çalışma hakkını tehdit
ettiğinden, iş sağlığı ve güvenliği konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması,
gerekli önlemlerin alınması zorunludur.
Ülkemizde iş sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı, 15
kanun, 28 tüzük, 32 yönetmelik ve çok sayıda standarttan oluşmaktadır. Mevcut
mevzuat ve yasal düzenlemeler bir hayli dağınık ve yetersiz olup, çalışanların
tümünü kapsamamaktadır; kurum ve kuruluşların yetki ve sorumluluklarının iç içe
geçtiği karmaşık bir yapı oluşturmakta ve bu durum karşısında uygulayıcılar
bile zaman zaman güçlükle karşılaşmaktadırlar. Ancak, getirilen bu
düzenlemelerle, sistem, içinden çıkılmaz bir hale getirilmektedir. Sosyal
devletin, âdeta, işlemez hale getirildiği, işin, üretimin insan için değil,
insanın, işçinin üretim için, iş için var olduğu anlayışının hâkim kılındığı bu
yapıda sorunlar çözümsüz bir noktaya getirilmektedir.
Bu tasarı, çalışma hayatını belirlerken, çalışma
hayatında karşılaşılan sorunları "yeni" olarak nitelendirilen bir
bakışla yeniden düzenlerken, diğer taraftan, yeni sorunları yaratabilecek
düzenlemelere yer vermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
çalışma hayatımızda birçok sorun yaşanırken, yapılan düzenlemeler yapıyı
içinden çıkılmaz bir hale sokacaktır. Çalışanlar sorunlarının çözümünü
beklerken, daha başka ve yeni sorunlar yaşayacaklardır.
Değerli arkadaşlarım, işçilerimiz, sorunlarına çözüm
bekliyorlar. Bu vesileyle, yerel bir sorunu Meclis kürsüsüne taşıyarak bir
örnek vermek istiyorum. Alpullu Şeker Fabrikasında geçici statüde çalışan
işçilerin sağlık hizmetlerinden faydalanabilmeleri için 120 gün çalışmaları
gerekiyor; ancak, Alpullu Şeker Fabrikasında çalışan işçilerimizin bir kısmı,
sağlık hizmetlerinden faydalanabilmeleri için gerekli 120 günü tamamlamadan
işten çıkarılmışlardır. Bu nedenle, sağlık hizmetlerinden faydalanamadıkları
için aileleriyle birlikte mağdurdurlar ve bu sorunlarına çözüm istemektedirler;
fakat, yeni İş Kanunu Tasarısı, bu ve bunun gibi sorunları çözmek yerine,
bunlara yenilerinin eklenmesini getirecektir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ülkemiz, iş
kazalarında, maalesef, Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsüdür. İş güvencesinin
azaldığı, işsizliğin arttığı, yeni iş alanlarının açılmadığı, çalışma
koşullarının ağırlaştığı, ücretlerin azaldığı bir süreçte, özelleştirme,
sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma politikalarıyla, her türlü sosyal
güvenlik ve güvencelerden yoksun kayıtdışı işçilikle ve çocuk çalıştırmayla, iş
kazaları daha da artacaktır.
Biraz önceki değerli hatip arkadaşım, SSK verilerinden
örnekler gösterdi. Ben de önemine binaen, aynı vurguyu yinelemek istiyorum
değerli arkadaşlarım.
SSK istatistiklerine baktığımızda, 2001 yılında 72 364
iş kazasında 1 008 işçi yaşamını yitirmiştir. Bir başka deyişle, ülkemizde her
gün 3 işçi, iş kazası sonucu yaşamını yitirmektedir. 2 183 işçimiz iş göremez
duruma düşmüş, 883 işçimiz ise meslek hastalığına yakalanmıştır.
2001 yılında meydana gelen iş kazaları nedeniyle,
toplam 1 831 686 iş günü yitirilmiştir. Bu rakamların SSK verilerinden alındığı
göz önüne alındığında, kayıtdışı işçilerin eklenmesiyle, ölen ve yaralanan işçi
sayısının çok daha fazla olacağı açıktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş kazalarının
önlenmesi ve işçilerin güvenliğinin sağlanması için mevzuatta bütünlük
sağlanması gerekir. Bunun için de işçi, işveren ve diğer bütün ilgili
kuruluşların, meslek odalarının, işbirliği halinde çalışması gerekmektedir.
Ancak, bu tasarı, böyle bir anlayıştan uzak bir biçimde hazırlanmıştır.
Yine, iş kazalarının önlenmesi için tüm tarafların
çalışmasıyla, vasıfsız işçiden işverene kadar işçi sağlığı ve iş güvenliği
bilincinin yaratılması gerekir; ama, bu tasarı böylesi bir bilinçten uzaktır.
Bilimsel veriler diyor ki, istatistikler gösteriyor ki, iş kazaları en çok işe
başlanan ilk saatlerde meydana gelirken, kazalar en çok işçinin dalgınlığından
ve işyerinde gerekli önlemlerin alınmamasından kaynaklanıyor. Bu tasarıyla,
telefon başında iş bekleyen, ne zaman işe çağrılacağını bekleyen işçinin zinde
olması, dalgın olmaması nasıl beklenir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, sözün özü, bu
tasarıda iş sağlığı ve güvenliği konusunda kargaşalar, tanımsızlıklar,
eksiklikler mevcut olup, konuyla ilgili gerekli ve yeterli düzenlemeler
yapılmamıştır.
Tüm bu konuları Yüce Meclisin dikkatine ve takdirine
sunarak sözlerimi tamamlıyor ve Yüce Heyetinizi bir kez daha sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?..
Yok.
Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Konuşmuyor.
Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde 1 önerge
vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının "sağlık ve
güvenlik yönetmelikleri" başlıklı 78 inci maddesinin başlığının
"Sağlık ve güvenlik tüzük yönetmelikleri" olarak değiştirilmesi,
maddenin birinci fıkrasının son satırına "yönetmelikler" ibaresinden
önce "tüzük ve" ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
İdris Naim
Şahin |
Ali Ayağ |
|
Ordu |
İstanbul |
Edirne |
|
Mehmet
Soydan |
Mustafa
Ataş |
Alim Tunç |
|
Hatay |
İstanbul |
Uşak |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?..
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teklif sahipleri önergeleri üzerinde görüşecek
mi?
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Avrupa Birliği Direktifinde de yer aldığı üzere iş sağlığı
ve güvenliğine ilişkin temel ilkelerin "tüzük" olarak düzenlenmesi,
yönetmeliklerin ise bu temel ilkelerin detaylandırılması amacıyla kullanımı
sağlıklı bir mevzuat çatısı kurulması bakımından isabetli olacaktır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Tamam Sayın Çetin.
Saygıdeğer milletvekilleri, Hükümetin katıldığı,
Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri, kâtip üye arkadaşlarımız
arasında ihtilaf vardır; oylama işlemini elektronik oylama cihazıyla yapacağım.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, bu da yeni bir
yöntem, usül haline geldi.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili, burada, kâtip üye
arkadaşlarımızın saydıkları rakam birbirini tutmadı; yeni usul oldu diye bir
şey yok.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Fark, sonucu etkileyecek
yakınlıkta ise yapılır da her oylamada yapılmaz ki!..
BAŞKAN - Teşekkür ederim sayın vekilim.
Oylama için 5 dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
vardır; önerge kabul edilmiştir.
78 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
79 uncu maddeyi okutuyorum:
İşin durdurulması veya işyerinin kapatılması
MADDE 79. - İlgili tüzükte belirtilen birinci
derecedeki şartları yerine getirdikten sonra yetkili makamdan izin almak
suretiyle kurulan ve işlemeye başlayan herhangi bir işyerinin tesis ve
tertiplerinde, çalışma yöntem ve
şekillerinde makine ve cihazlarında işçilerin yaşamı için tehlikeli olan bir
husus tespit edilirse bu tehlike giderilinceye kadar bölge müdürünün
başkanlığında, işyerlerini iş sağlığı ve güvenliği bakımından denetlemeye
yetkili iki müfettiş, bir işçi ve bir işveren temsilcisinden oluşan beş kişilik
bir komisyon kararıyla, tehlikenin niteliğine göre iş tamamen veya kısmen
durdurulur.
Askeri
işyerleri ile yurt emniyeti için gerekli maddeler üretilen işyerlerindeki
komisyonun yapısı, çalışma şekil ve esasları Milli Savunma Bakanlığı ile
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca birlikte hazırlanacak bir yönetmelikle
belirtilir.
Kurma izni ve
işletme belgesi almadan açılmış olan veya geçici işletme belgesi aldığı halde
ikinci derecedeki şartları verilen süre içinde yerine getirmemiş bulunan
işyerlerinde işçilerin yaşamı için tehlikeli bir hususun tespit edilmesi
halinde birinci fıkrada belirtilen komisyon tarafından verilen karar üzerine o
yerin en büyük mülki amirinin emri üzerine zabıta tarafından işyeri kapatılır.
Kapatılan işyeri kurma izni ve işletme belgesi almadan tekrar açılamaz.
Bu maddeye göre
verilecek durdurma veya kapatma kararına karşı işverenin yerel iş mahkemesinde
altı iş günü içinde itiraz etmek yetkisi vardır.
İş
mahkemesine itiraz işin durdurulması veya işyerinin kapatılması kararının
uygulanmasını durdurmaz.
Mahkeme
itirazı öncelikle görüşür ve altı iş günü içinde karara bağlar. Kararlar
kesindir.
Bir işyerinde
çalışan işçilerin yaş, cinsiyet ve sağlık durumları böyle bir işyerinde
çalışmalarına engel teşkil ediyorsa, bunlar da çalışmaktan alıkonulur.
Yukarıdaki
bentler gereğince işyerlerinde işçiler için tehlikeli olan tesis ve tertiplerin
veya makine ve cihazların ne şekilde işletilmekten alıkonulacağı ve bunların ne
şekilde yeniden işletilmelerine izin verilebileceği, işyerinin kapatılması ve
açılması, işin durdurulmasına veya işyerinin kapatılmasına karar verilinceye
kadar acil hallerde alınacak önlemlere ilişkin hususlar ile komisyonda görev
yapacak işçi ve işveren temsilcilerinin nitelikleri, seçimi, komisyonun çalışma
şekil ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak
bir yönetmelikte gösterilir.
Bir işyerinin
kurulmasına ve işletilmesine izin verilmiş olması 78 inci maddede öngörülen
yönetmelik hükümlerinin uygulanmasına hiçbir zaman engel olamaz.
Bu maddenin
birinci ve üçüncü fıkraları gereğince makine, tesisat ve tertibat veya işin
durdurulması veya işyerinin kapatılması sebebiyle işsiz kalan işçilere işveren
ücretlerini ödemeye veya ücretlerinde bir düşüklük olmamak üzere meslek veya
durumlarına göre başka bir iş vermeye zorunludur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 79 uncu madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Hüseyin Güler
konuşacaktır.
Sayın Güler, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 79 uncu maddesi üzerinde, Grubum
adına, söz almış bulunuyorum.
Madde üzerindeki yorumuma geçmeden önce, bugün, 14
Mayıs Eczacılar Günü olduğundan dolayı, eczacılarımızı kutluyor, başarılar
diliyorum. İki gün önce de, 12 Mayıs Hemşireler Günüydü; geçmiş olmasına
karşın, yine kutluyor, başarılar diliyorum.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hüseyin Bey, bugün, ayrıca Dünya Çiftçiler Günü; onu da
kutlayın.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Ayrıca bir hatırlatma
yapıldı; Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla da, çiftçilerimizin çektiği bunca
sıkıntılara rağmen örgütlenmelerinde başarılarını diliyor, her türlü konuda
yanlarında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Dünya Sağlık Örgütünün tanımına göre, sağlık, sadece
bir hastalık veya sakatlığın bulunması değil, bedenen, ruhen ve sosyal yönden
tam bir iyilik halidir. Günümüzde, bu kavrama, iş uyumu da eklenmiştir. İnsanı
yaşama bağlayan en önemli bağlardan biri, çalışması ve mesleğini icra
etmesidir. Çalışan, üreten insan, hem topluma sağladığı katkıyla topluma karşı
görevini yerine getirmekte hem de kendisini bir birey olarak onurlu ve değerli
hissetmektedir. Yeteneklerine ve kapasitesine uygun işlerde çalışmak, insan
sağlığı için de vazgeçilmez koşuldur. Ancak, çalışma koşulları ve iş ortamı,
çalışanın sağlığını tehlikeye düşürmemeli ve iş ortamından kaynaklanabilecek
sağlık riskleri, mümkün olduğunca azaltılmalı ve yok edilmelidir. Bu noktada,
iş sağlığı kavramı ortaya çıkmaktadır ve iş sağlığı, genel sağlık anlayışından
ayrı tutulamaz niteliktedir. Günümüzde, teknolojinin akıl almaz bir şekilde
gelişmesi, yeni ve çok çeşitli işkolları yaratmıştır; her işkolu da,
beraberinde, yeni sağlık risklerini getirmiştir. Böylece, iş sağlığı anlayışı,
yeni risklerle beraber, dinamik bir süreç oluşturmuştur. İş ortamı ve işin
yürütülmesi nedeniyle ortaya çıkan meslek hastalıkları ve iş kazaları, ülkenin
sağlık sistemi, sosyal güvenlik sisteminin yapısı, çağdaşlık düzeyinin en
önemli göstergelerindendir. Ülkemiz, ne yazık ki, çalışanların sağlığı açıdan
oldukça kötü durumdadır. Bu konudaki mevzuat, çoğu açısından, ILO
standartlarıyla uyumlu olsa bile, uygulamada büyük sorunlar bulunmakta ve
uygulamaya yansımamaktadır. Yüksek enflasyon, işsizlik ve kayıtdışı ekonominin
yaygın olması, iş güvencesinin olmaması, sendikal hareketin önündeki engeller,
çalışanların sağlığını da olumsuz yönden etkilemektedir. Sağlıklı çalışma
koşullarının yaratılması ve işyeri hekimliği hizmetleri, işverenler tarafından,
âdeta, yük gibi görünmüş ve mevzuatta öngörülen koşullar bile tam olarak yerine
getirilememiştir. Böyle olunca, ülkemizde, iş kazaları ve meslek hastalıkları
oranı yüksek düzeydedir; ancak, resmî rakamlar bu gerçeği saklayamayacak kadar
gülünçtür.
Hükümetin Yüce Meclise sunduğu yasa tasarısı,
çalışanlara daha sağlıklı koşullar yaratmaktan uzaktır. Ülkenin genel sağlık
sistemindeki olumsuzlukları, çalışanların sağlığı alanında da görmek mümkündür.
Yeni sağlık reformu olarak gündeme getirilen sistemde, işyeri hekimliği, isim olarak bile bulunmamaktadır. Oysa,
işyeri hekimliği, birinci derece sağlık hizmetlerinin işyerindeki uzantısıdır
ve ihmale gelmez bir konudur. Hatta günümüzde, ayrı ve uzmanlık gerektiren bir
hekimlik alanı olmuştur. Her türlü sağlık riskinin saptanması ve gerekli
koruyucu önlemlerin alınması, gerektiğinde tedavisi, çağdaş sağlık anlayışının
gereğidir.
Çalışanı öncelikle korumak ve risklerden uzak tutmak,
hasta olmasını bekleyip de tedavi etmekten, hem daha insanca hem daha ekonomik
bir yaklaşımdır. Bu nedenle, hükümet, bu konudaki eksikleri görerek gerekli
düzenlemeleri sivil toplum örgütleriyle de işbirliği içinde yapmalı,
uygulamaları da denetlemelidir.
Her çalışanımızın sağlıklı olmaya, sağlığını sürdürmeye
ve sağlıklı bir ortamda çalışmaya hakkı vardır. Bu haklar, değişik çıkar
gruplarının etkileriyle günübirlik politikalarla vazgeçilemez nitelikteki
haklardır. Günümüzün koşulları içerisinde İş Kanununun bu kadar ivedilikle
gündeme getirilmesindeki aceleciliği ve hızlı bir süreç işletilmesinin altında
yatan sebebi de anlamakta zorlanıyoruz.
Arkadaşlarımız, Meclis çalışmasının saatlerinin ne
kadara mal olduğunu zaman zaman öne sürmekte, üstelik bunu da AKP'den, iktidara
mensup milletvekili arkadaşlar söylemektedir. Peki, ben de size soruyorum, bu
yasa, yarın, Cumhurbaşkanlığı makamından geri döndüğünde aynı mevzuatlarla
tekrar karşı karşıya geleceğiz...
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Her defasında niye bununla
tehdit ediyorsunuz?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Tehdit etmiyoruz.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Nereden biliyorsunuz?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Eğer, hukuk tekniği açısından
biraz bilginiz olursa, çıkan yasaların nasıl geri döndüğünü hepimiz çok iyi
görüyoruz.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Nereden biliyorsunuz;
Cumhurbaşkanıyla mı görüşüyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Tekin...
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Şimdi, kanunları tabiî ki
hukuk tekniği açısından incelemek lazım ve ayrıca günlük yaşamda, mevcut
koşullar içerisinde, zor durumda kalan, özellikle çalışanlardan yana tavır
alınması gerektiği; yani, sosyal yönden de değerlendirmekte fayda var.
Bu yüzden de, bizler her defasında söylüyoruz, içinize
dahi sindiremediğiniz bu yasayı, bir an önce komisyona geri çekip, işin
taraflarıyla, özellikle çalışanlar ve işverenlerle mutabakat sağlanıp yeniden
görüşülmesinde -tabiî, siyaseten denge unsuru olarak görmekteyiz- fayda
görmekteyiz; çünkü, her geçen zamanın ülkemiz adına bir kayıp olduğunu
düşünüyoruz. Meclisin gündeminin ve
ülkemizin sorunlarının ne kadar yoğun olduğunu hepimiz göz önünde
bulundurursak, İş Kanununun daha sağlıklı zemin içerisinde değerlendirilmesinde
fayda var diye düşünüyoruz. Bu yüzden de, iktidar olarak, çoğunluğunuz olduğu
için AKP'li arkadaşlara sesleniyoruz: Bu yasaların daha sağlıklı çıkması için,
bizler uzlaşmaya hazırız ve daha önceki yasalarda da bunu gösterdiğimize
inanıyoruz. Bu yüzden, sizlerin de içinize sindirebileceğiniz, sokaklarda rahat
dolaşabileceğiniz şekilde bir yasa çıkarmak lazım. İş barışını sağlayan,
çalışma hayatını düzenleyen sağlıklı bir yasa olarak çıkarsa; bunu, hepimiz
onurumuzla taşırız. Bu yüzden de, yapılacak tek şey vardır. Her defasında tekrarladığımız
gibi, hükümetin, bu kanun tasarısını bir an önce komisyona geri çekmesidir.
Bunu, bir komisyon üyesi olarak da söylüyorum; çünkü, maalesef, bunu, biz bile
komisyonda sağlıklı olarak tartışma fırsatını yakalayamadık.
Sayın milletvekilleri, şurada günübirlik olarak
yaptığımız, yeterince irdeleme, inceleme şansına dahi sahip olamadığımız bu
yasaları, sadece "kabul edenler, etmeyenler" konumunda değerlendirmek
zorunda kalıyoruz. Bu, bir parlamenter olarak beni üzmektedir, sizlerin de
üzüldüğünü düşünüyorum.
Sözlerimi tamamlarken, tüm arkadaşları sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Bu kanunun bir an önce sağlıklı bir şekilde çıkması için
komisyona tekrar havale edilmesi gerektiğini ifade ediyor, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Güler, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Sayın Polat
Türkmen?.. Yok.
İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu maddeyle ilgili söz alacağım husus, biraz sonra görüşülecek
Grup önergemizle hallolmuştur; onun için, konuşmama gerek yoktur.
Teşekkür ederim; sağ olun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kacır, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Manisa Milletvekili Ufuk Özkan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanununun 79 uncu maddesi üzerinde
kişisel görüşlerimi aktarmak için karşınıza gelmiş bulunuyorum; Genel Kurula
saygılar sunarım.
Değerli arkadaşlarım, İş Kanununu görüşüyoruz, aşağı
yukarı ikinci haftasına giriyoruz, bitirmez üzereyiz. Elbette, İş Kanununun
olumlu yönlerini tespit etmek kadar, olumsuz yönlerini göstermek de muhalefetin
hakkı. Önemli olan, toplumsal uzlaşıyı sağlayabilmek, toplumun beklentilerine
cevap verebilmek, toplumun bizden beklediğini burada yerine getirebilmek;
fakat, görüyorum ki, 1950'li yıllardan beri, değişen iktidarlar, sadece ismini
değiştirmiş. Sizler de siyaset meydanlarında, seçim meydanlarında konuşurken
değiştiğinizden bahsediyordunuz, bu değişimi topluma anlattınız; ama, gelin
görün ki, uygulamalarınızdan, şu ana kadar, sadece isminizi değiştirdiğinizi
görüyorum. Yapmış olduğunuz politik değişmelerin elli yıldır devam eden
anlayışın takibi ve devamı olduğunu burada görüyorum. Değişim
"değiştik" demekle olmaz. Değişim, mutlaka icraatla olur. Bu icraatı,
seçim meydanlarında konuştuğunuz şekilde burada yerine getirebilseniz, toplum
da muhalefet de sizin değiştiğinize inanacak ve size hak verecek; ama, gelin
görün ki, siz, o gün söylediklerinizi bugün unutuyorsunuz.
Görüştüğümüz kanun tasarısının adı İş Kanunu Tasarısı.
İş Kanunu Tasarısı demek, işi, işvereni, işçiyi bir uzlaşı içerisinde bir
noktaya getirebilen çalışmaları düzenleyen bir kanun tasarısı demek.
Sevgili dostlarım, sevgili arkadaşlarım, görüştüğümüz
İş Kanunu Tasarısının adında iş var, içeriğinde çelişki var. Bu çelişkileri
ortadan kaldırmak için, muhalefet partisi olarak bizim üzerimize düşen görev,
bugüne kadar yaptığımız anlayışı takip ederek, devam ettirerek, olumlu katkılar
vermektir. Bu olumlu katkılara, sadece muhalefetin katkısı olduğu için
"hayır" demek doğru bir anlayış değildir.
Sevgili arkadaşlarım, çeşitli yerlerde çeşitli
çelişkiler var. Şu maddenin birinci paragrafını, alıyorum elime, okuyorum. İş
Kanunu Tasarısı, bir şeyi düzenlemesi gereken ve düzgün bir şekilde çalışma
hayatına geçirilecek olan bir kanun tasarısıdır. Bu çelişkiyi biz tespit
ettiğimiz zaman, sizlerin de bize destek vermesi gerekir.
Sevgili arkadaşlarım, birinci paragrafta
"...yetkili makamdan izin almak suretiyle kurulan ve işlemeye başlayan
herhangi bir işyerinin..." diye başlanıyor ve iş, altındaki bazı
sakıncalardan sonra, kapatmaya kadar götürülüyor.
Değerli arkadaşlarım, bu, yeni faaliyete başlayan bir
işyeri. Yeni faaliyete başlayan bir işyeri, yönetmeliklere göre, kanunlara göre
hazırlıklarını yapar, gerekli teftişleri yapılır. Siz, bugün açmış olduğunuz
bir işyerini yarın kapatmaya giderseniz, hazırlamadan, hazırlıklarını yapmadan,
denetlemesini yapmadan, işlemeye başlayan, işçiyle işverenin bir ilişki
içerisinde başlamış olduğu çalışmayı -bazı yerlerini sakıncalı görerek-
kapatmaya kalkarsanız, yine, işveren ve işçi arasında problem ve sıkıntı
yaratırsınız. Aslında, bunun, her şeyiyle hazır olan bir işletmenin son
denetlemesi yapıldıktan sonra başlaması lazım. Burada, sakıncaları görelim.
Buradaki sakıncaları tespit ederek, biz, bu işletmeyi hayata geçirelim; ama, şu
maddede bir şeye katılmadan geçemeyeceğim. Maddenin son paragrafında, şayet, bu
işyeri, mutat, periyodik denetlemelerinde, işçinin sağlığı için, işçinin hayatı
için, güvencesi için bir sıkıntı, bir problem doğuruyorsa, elbette gerekli
komisyonların kararıyla burası kapatılmalıdır. Mutlaka kapanması gerekir. İnsan
sağlığı son derece önemlidir. İş ve insan sağlığı mutlaka önemli ve bunun
altında, o "iş güvencesi" dediğimiz bir güzel şey var. Şayet bu
işyeri kapatılırsa ve işveren burada suçlu görülürse, aynı nevide bir işi, bu
işveren, mağdur olan işçimize vermelidir; doğrudur. Doğruyu biz söylerken,
eksikleri söylediğimiz zaman, lütfen, sevgili milletvekilleri, biraz duyarlı
olalım ve şu, eksik tespit ettiğimiz, tamamlanması gereken yerlere, sizler de
destek verin. Doğruları ifade ediyoruz; ama, eksiklere de sizlerin katkısını
bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu haliyle bu kanun
tasarısının, iş hayatımızda barışı sağlamasını mümkün görmüyoruz. Gelin, bazı
maddelere, tenkit ettiğimiz, hatalı gördüğümüz, katkı vermeye çalıştığımız
maddelere, sizler de katkı verin. "Önce iş" diyen bir felsefeden yola
çıkıyoruz, "önce iş, önce insan" diyen bir felsefeyi yaşatmaya
çalışıyoruz. Gelin, bu felsefeyi hep birlikte yaşatalım.
Sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının 79 uncu maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, üçüncü fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını ve son fıkrasındaki "birinci ve üçüncü
fıkraları" ibaresinin "birinci fıkrası" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Mehmet
Soydan |
Fehmi
Öztunç |
|
Ordu |
Hatay |
Hakkari |
|
İdris Naim
Şahin |
|
Ali Ayağ |
|
İstanbul |
|
Edirne |
"Bir işyerinin tesis ve tertiplerinde, çalışma
yöntem ve şekillerinde makine ve cihazlarında işçilerin yaşamı için tehlikeli
olan bir husus tespit edilirse bu tehlike giderilinceye kadar işyerlerini iş
sağlığı ve güvenliği bakımından denetlemeye yetkili iki müfettiş, bir işçi ve
bir işveren temsilcisi ile Bölge Müdüründen oluşan beş kişilik bir komisyon
kararıyla, tehlikenin niteliğine göre iş tamamen veya kısmen durdurulur veya
işyeri kapatılır. Komisyona Kıdemli İş Müfettişi Başkanlık eder. Komisyonun
çalışmaları ile ilgili sekreterya işleri Bölge Müdürlüğü tarafından
yürütülür."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, önergeye geçmeden önce bir hususu
belirtmek istiyorum: Görüştüğümüz 79 uncu maddenin sekizinci fıkrasının birinci
cümlesinde geçen "bentler" sözcüğünün "fıkralar" olarak
düzeltilmesi gerekmektedir. Bunun düzeltilmesini talep ediyoruz.
Ayrıca, önergeyi, olumlu görüşle takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, önerge üzerinde konuşacak
mısınız; yoksa, gerekçeyi mi okutayım?
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Mevcut madde metni işyerlerinin kapatılması veya işin
durdurulması keyfiyetini işyerinin Kurma İzni ve İşletme Belgesinin alınması
hususu ile ilişkilendirmiştir. İşyerlerinin kapatılması ve işyerlerinde işin
durdurulması ülkemiz tarafından da onaylanmış olan 81 sayılı Uluslararası
Sözleşmede de işçiler için hayatî tehlike kriterine bağlanmıştır. Ülkemizde
birçok kamu kuruluşunun da aralarında bulunduğu işyerlerinin çoğu Kurma İzni ve
İşletme Belgesi alınmadan açılmış olduğu dikkate alınarak uygulamada
karışıklığı ve tereddütleri önlemek üzere madde metninin yukarıdaki gibi
düzenlenmesi uygun olacaktır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
79 uncu maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
80 inci maddeyi okutuyorum:
İş sağlığı ve güvenliği kurulu
MADDE 80. - Bu Kanuna göre sanayiden sayılan, devamlı
olarak en az elli işçi çalıştıran ve
altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde her işveren bir iş
sağlığı ve güvenliği kurulu kurmakla yükümlüdür.
İşverenler iş sağlığı ve güvenliği kurullarınca iş
sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun olarak verilen kararları uygulamakla
yükümlüdürler.
İş sağlığı ve güvenliği kurullarının oluşumu, çalışma
yöntemleri, ödev, yetki ve yükümlülükleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar...
Sayın Neşşar, buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 80 inci maddesiyle
ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere
huzurlarınızdayım; hepinize saygılarımı sunarım.
Değerli milletvekilleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği
kurulu, tasarının bu maddesi gereğince kurulması gereken bir kurul. Daha önce
de bu kurulun işyerlerimizde işlediğini biliyoruz ve halen 50 işçinin üzerinde
işçi çalıştıran işyerlerinde bu kurulun işlerliği devam etmektedir.
Öncelikle, ben, müsaadelerinizle, bu kurulun ne
olduğunu tanımlamak istiyorum, nasıl oluştuğunu tanımlamak istiyorum. Bu
kurullar, esas itibariyle, iş kazalarının engellenmesi için kurulmuş kurullar.
Burada işçi temsil ediliyor, işveren temsil ediliyor; varsa teknik elamanlar,
işyeri hekimleri ve eğer çalıştırılıyorsa, işçi sağlığı, işçi güvenliği ve
çevre sağlığı sorumluları yer alıyor. Dediğim gibi, esas itibariyle, bu
kurullar, koruyucu amaçla kurulmuş kurullar.
Koruyucu hekimlik konusuna izninizle biraz değinmek
istiyorum; çünkü, bir hekim olarak izlediğim kadarıyla, Adalet ve Kalkınma
Partisinin çok fazla gündeme getirmediği, belki de değerini çok fazla
algılayamadığı bir konu, koruyucu hekimlik. Bildiğiniz gibi, iş kazaları
oluştuktan sonra ortaya çıkan tablolar, evvelki gün televizyonlarda gördüğümüz
gibi, bir naylon torba içerisinde kolunu taşıyan insanların görüntüsü şeklinde
karşımıza gelebiliyor ya da 30 000 volta çarpılmış insanların hastane
kapılarında rezil olmaları şeklinde karşımıza geliyor. Bunun örneklerini
artırmak mümkün. Uzun yıllar bir sigorta hastanesinde görev aldım. Sayın
Bakanımın da gayet iyi bildiği ve Türkiye'de, maalesef, tek örneği olarak
kalmış Denizli Sigorta Hastanesinde görev aldım. Bu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı için, hakikaten, utanç verici bir hastane görünümünde. Bakanım, tahmin
ediyorum, o konuda gerekli işlemleri yapacaksınız.
Değerli arkadaşlar, işçi sağlığı ve iş güvenliği
kurulları konusunda konuşuyoruz. Bunun, koruyucu hekimlik dışında, bir de,
ülkemizde çok eksik olan bazı konulara da katkısı var; örneğin, takım çalışması,
örneğin, ekip kültürü, uzlaşma kültürü; örneğin, çevre bilincinin
geliştirilmesi gibi. Dolayısıyla, bu kurullar, aslında, demokrasinin de örnek
kurulları şeklinde, iş ortamında karşımıza çıkabiliyor. Maddenin mevcut halini
incelediğimiz zaman, eski yasada olduğu gibi, bu kurulların, bu yasada da 50
işçiden fazla işçi çalıştıran işletmelerde oluşturulmasından söz ediliyor.
Yalnız, SSK'nın birtakım rakamlarına bakarsanız -demin arkadaşım da bunları
dile getirdi- halen Türkiye'deki işyerlerinin yüzde 98'inden fazlası 50 işçinin
altında işçi çalıştırıyor ve mevcut sigortalı işçi kitlesinin de yüzde 57'si
kadar bir kısmı, yine 50 işçi çalıştıran işletmelerin altındaki, daha küçük
işletmelerde görev yapıyor ve iş kazalarının da yüzde 74'ü buralarda meydana
geliyor. Bu, demektir ki, 72 000 küsur iş kazasının, 8 işçinin hayatını
yitirmesinin, 2 180 üzerinde işçinin sürekli iş görmez hale gelmesinin, 883
meslek hastalığının ve gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'i ile 3'ü arasında
bir rakama ulaşan, yani, milyar dolarlarla ifade edilebilen bir rakama ulaşan
bir maddî kaybın oluştuğu kısım, bizim söz konusu yapmadığımız 50 işçiden daha
az işçi çalıştıran işyerleri.
O halde, eğer, biz, bu maddeyi bu haliyle geçirirsek,
çok anlamlı bir iş yapmış olmayacağız. Yani, eğer, gerçekten, biz,
işyerlerimizde işçi sağlığını korumak, kazaların oluşmadan engellenmesini
istiyorsak, hedefimiz buysa, o zaman, bu 50 işçi çalıştıran işyerleri rakamı
gerçekçi değil.
Ayrıca, demin bahsettiğim uzlaşma kültürü,
demokratikleşme kültürü, takım çalışması, empatinin geliştirilmesi gibi
konularda da işçi ve işverenin bir araya getirilmesi açısından da dikkate
aldığımız zaman, bu rakam, yine, bizi istenen amaca ulaştırmayacaktır.
O halde, bu yasanın bu maddesini, eğer daha önceki
uygulamadan esinlenerek aynen geçirmemişsek, yani, göstermelik olarak kanunun
diğer maddeleri değişirken bu da aradan geçmişse ya da bu 50 rakamı şimdiye
kadar hiç irdelenmemişse, o zaman oturup bir kere düşünmemiz gerektiğine
inanıyorum. Biz Grubumuz olarak, bunu düşündük ve 50 rakamının, gerçekten,
gerçekçi olmadığına inanıyoruz ve diliyoruz ki, bu Parlamentoda, bu rakamı, hep
beraber, 30 işçi çalıştıran işyerleri düzeyine çekelim. Eğer, böyle bir
uygulamayı gerçekleştirebilirsek -demin okuduğum rakamları da dikkate alırsak-
biz, yüzde 73'ünü dışarıda bıraktığımız bir kitlenin belki bir yarısını daha
böyle bir uygulamanın kapsamı içerisine alacağız, daha çok işyerinde bu tür
kurulların oluşturulmasını sağlayacağız ve işçi-işveren arasındaki ilişkinin,
işyerinin daha güzelleştirilmesi, çevre bilincinin daha fazla geliştirilmesi
açısından anlamlı bir adım atmış olacağız.
Biz, Grubumuz adına, bu konuda önerge vereceğiz ve
sizlerin de, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun da, bu önergeyi bu açıdan
irdeleyip olumlu oy vereceğinizi düşünüyorum.
Hepinizi, Grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Neşşar, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuşan değerli
milletvekilimiz, Denizli SSK Hastanesiyle ilgili ifadelerde bulundular. Tabiî,
ifade tarzı kendini bağlar; ama, orada hasta yoğunluğumuz olmasına rağmen, SSK
Hastanemiz personeli, hastalarımıza en iyi şekilde hizmet verme gayreti
içerisindeler; bu bir.
İkincisi de, yeni hastanemizin inşaatı devam ediyor; bu
seneki ödeneği 5 trilyon liradır. İnşallah, en kısa zamanda bitecek ve
Denizlimize hayırlı hizmetler verecektir.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.
İstanbul Milletvekili Ünal Kacır?.. Yok.
Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı?.. Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Gazalcı, süreniz 5 dakika.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; önce, Sayın Bakanın, Denizli SSK Hastanesinin
-yıllardır gerçekten, çok elverişsiz durumlarda sağlık hizmeti veriyordu- yakın
bir zamanda biteceğini muştulaması güzel bir olay. Biz, teşekkür ediyoruz; ama,
bugüne kadar, Denizli çok büyük illerden olmasına karşın, SSK Hastanesi çok güç
koşullarda hizmet veriyordu.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz İş Yasası Tasarısının
80 inci maddesi, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili. Burada, bir iş sağlığı ve
güvenliği...
MEHMET FEHMİ UYANIK (Diyarbakır) - İşçi sağlığı...
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, müsaade eder misiniz...
Sayın milletvekilleri, konuşmalar, sayın hatibin
konuşma insicamını bozuyor ve uğultuya sebep oluyor. Lütfen, sayın hatibi
sükûnetle dinleyelim.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Sayın Başkanım, süreme
eklersiniz.
BAŞKAN - Ekleriz, merak etmeyin.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Teşekkür ediyorum, sağ
olun.
Efendim, daha önceki 1475 sayılı Yasada, işçi sağlığı
ve güvenliği kurulunun tüzükle düzenlenmesi gerektiği; yani, kimlerden
oluşacağına, yetkisinin ve yükümlülüğünün ne olacağına ilişkin tüzüğün
yapılacağı belirtildiği halde, bugün görüştüğümüz maddede bunun yönetmelikle
düzenleneceği söyleniyor. Birçok maddede yapılıyor bu.
Değerli arkadaşlar, belki, bakanlıkça yönetmelik yapmak
kolay olabilir; ama, bu kolaylığın içinde keyfîlik de var, birçok kez
vurguladığımız gibi. Tüzükte ise, Bakanlar Kurulunun incelemesi ve
Cumhurbaşkanının onayı söz konusu. "Tüzük" hükmünü korusaydık eğer,
belki, işçi sağlığı ve güvenliği konusu üzerinde daha iyi dururduk diye
düşünüyorum; çünkü, bakanlar gelip geçicidir. Bizde "bakanlıkça
yapılır" denildiğinde, zaman, çoğu zaman "bakan yapar"
anlamındadır; bunun birçok örnekleri görülmüştür. Dileriz ileri bir uygulama
olur, eskisinden daha geri bir duruma düşmeyiz.
Değerli arkadaşlarım, yine, maddede görüyoruz ki, eski
yasada bu kurulların oluşumu için "gerekli görülen, lüzum görülen yerlerde
oluşur" deniyor; bugün görüştüğümüz maddede ise "50 işçiden fazla ve
altı aylık süreden fazla iş yapan yerler" deniyor. Şimdi, bunda da, geriye
doğru bir gidiş olduğunu görüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu, 50 işçi çalıştıran yerler ve
daha fazlasında işçi sağlığı ve güvenliği için bir kurul oluşturulacak, önlem
alınacak; ama, bu onun altındakilerde oluşturulmayacak demektir. Zaten,
Türkiye'de 23 000 000 çalışan insan varsa, ekonomik etkinlikte bulunan insan
varsa, bunların 4 500 000'i kayıtlıdır. Siz kayıtlı olanların da yarısında
-yani, aşağı yukarı yüzde 50'si, 50 işçiden daha az çalışan işyerleridir- işçi
güvenliğini ve sağlığını ilgilendiren bir kurulu oluşturmayacağım diyorsunuz bu
maddeyle ve bir de, altı aylık süre koyuyorsunuz sınır olarak, bir devamlılık
arıyorsunuz. Peki, beş ay çalışıyor ara veriyor, orada da tehlikeli bir iş
yapılıyor... Gerçi ileriki maddelerde tehlikeli işle ilgili bir yaptırım var;
ama, biz, ileri bir yasa yapmak zorundayız Meclis olarak; bir işçinin sağlığı
ve güvenliği bile bizim için çok önemlidir.
Arkadaşlarım burada sayılar verdi. Bu sayılar, SSK'nın
verileri, kayıtlı işçiler üzerinde yapılandır; ama, Türkiye'de kayıtlı olmayan
o kadar insan işçi sağlığından ve güvenliğinden uzak ki... Hiç olmazsa, bu
kayıtlı olanlarda önlem almak zorundayız.
Değerli arkadaşlar, iş kazasında günde ortalama 3 kişi
yaşamını yitiriyor, 3 işçi çoluğundan çocuğundan ayrılıyor. Günde ortalama en
az onun 2 katı kadar sakat kalan insan var. İnsan sağlığıdır, söz konusu olan,
görüştüğümüz maddede ve yaşama hakkı, hakların en kutsalıdır. Burada da bir
gerileme vardır diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hocam, bu defa size 2 dakika eksüre
veriyorum; umarım zamanında bitirirsiniz.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Çok teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, bilimde ve teknolojideki ilerleme,
gelişme sanayii etkilemiş; o oranda da, canı ilgilendiren, yaşamı ilgilendiren
kimi gelişmeler olmuştur bu gelişmeye koşut olarak. Örneğin, üretim araç ve
gereçlerinde, ölüm kusan birtakım araçlar vardır; ürün, yarı ürün ve
hammaddenin insan yaşamını tehlikeye sokan zararları vardır. Bir de, işyerine
uygun eğitim verilmezse, iş güvenliği ve sağlığı tekrar tehlikeye girer.
Değerli arkadaşlar, biz, çalışanların en temel hakkı
olan, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışma hakkını, mutlaka önceden önlem
alarak sağlamak zorundayız. Bakın, Türkiye, Avrupa'da, iş kazasında birinci
sırada yer alıyor. Önceden önlem almaktır söz konusu olan; kaza olduktan sonra da
anında müdahale etmektir önemli olan. Bunlar yoksa eğer, insanlar, güvenli bir
ortamda, sağlıklı bir ortamda çalışmıyor demektir.
Türkiye'de, işçi güvenliği ve sağlığının, maalesef,
yeterince olmadığını rakamlar da ortaya koyuyor. Biz, Meclis olarak, bu
yasaları düzenlerken, en azından, niyetimizi belirtme açısından çağdaş olanı
yapmalıyız. Çünkü, uygulamada bunlar yeterince yerine de getirilmiyor; yani,
böyle bir kurulun oluşturulacağı söylendiği halde, gerçekte, bakıyorsunuz, işte
teftiş fırçasının gösterilmesi gibi, eh kâğıt üzerinde var; ama, gerçekte bu
uygulama yapılmıyor, yapılmıyor ki... İş kazasında günde ortalama 3 kişi
yaşamını yitiriyor ve Avrupa'nın iş kazalarında birinci sırasında oluyoruz.
O yüzden, ben, işçi sağlığı ve güvenliği konusunda daha
duyarlı olmamız gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Şahsı adına, Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır
konuşacaklardır.
Sayın Bayındır, buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; şahsım adına, her birinizi saygıyla selamlıyorum.
Günlerdir direniyoruz. Bu, taraflarca uzlaşılamayan İş
Yasa Tasarısıyla ilgili, sizin kendi sözcülerinizin de ifade ettiği biçimiyle
bazı maddelerine karşı çıktığınız, bazı maddelerini içinize sindiremediğiniz bu
tasarıyla ilgili bir uzlaşma sağlayın. Bu biçimiyle çıkarsa, sosyal barışı
bozarsınız diye gerek maddeler üzerinde gerek geneli üzerinde gerekse bugüne
kadarki genel politikanız üzerinde anlayışımızı, her birimiz kaçar defa
anlatmaya çalıştık. Öyle görüyorum ki, maalesef, bunu çok fazla anlamış gibi
durmuyorsunuz. "Bizim dediğimiz dedik, çaldığımız düdük" anlayışıyla
devam ettiriyorsunuz; her biriniz, bir başka madde üzerinde, yanlış olduğunu da
söyleyebiliyorsunuz.
Deveye sormuşlar "neren eğri" diye, deve
gülmüş "nerem doğru ki" demiş. İddia ediyorum, bu maddenin baştan
sonra doğru olan bir yanı var...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - "Boynun neden eğri"
diye sormuşlar.
RESUL TOSUN (Tokat) - Yanlışsa düzelttirin...
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Düzelteceğim ben.
BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen müdahale etmeyin.
Sayın Bayındır, buyurun.
RESUL TOSUN (Tokat) - Bu, çok yanlış bir misal oldu.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Ben anlatacağım sana doğrusunu
da...
BAŞKAN - Lütfen...
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Doğru bir yanı yok bu yasa
tasarısının, tıpkı devenin cevabı gibi. Açıkça, hiç gocunmayın bundan. Bugün
kadar, bizim bütün anlattıklarımızı anlamamakta direndiniz; biz de, sizleri,
oyunu aldığınız Zonguldak'taki maden işçilerine havale ediyoruz, sizi,
alacakaranlıkta sokaklarımızı süpüren temizlik işçilerine havale ediyoruz.
Sizi, tersanelerde çalışarak emeğiyle geçinmeye çalışan o işçilerimize havale
ediyoruz ve yine, sizi, Türk çiftçisine havale ediyoruz. Bu vesileyle, onların
Dünya Çiftçiler Gününü kutlarken de... (AK Parti sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Anlamadığınız bir şey var;
direniyorsunuz...
RESUL TOSUN (Tokat) - Yüzde 34 aldık, şimdi yüzde 50'ye
çıkacak...
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Bakacağız...
Sayın Tosun, benim bölgemde, bakınca öyle gözükmüyor.
Önümüzde yerel seçimler var; göreceksiniz...
RESUL TOSUN (Tokat) - Önümüzdeki seçimlerde göreceğiz;
sizin oylarınız düşecek, bizim oylarımız artacak.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Bugüne kadar -altı aydır
buradasınız- altı aydır, ülke menfaatına, ülke çıkarlarına, insandan yana,
toplumdan yana, var olan kaynakları yeniden üretime katma adına ne yaptınız;
koskoca hiçbir şey!.. Bundan sonra yapacak mısınız; o da gözükmüyor.
Perşembenin gelişi çarşambadan belli olurmuş! Siz, direnmeye devam edin; ama,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, ülke onuruna, ülke çıkarına yakışmayan bu
yasanın çıkarılmaması adına, sabahlara kadar burada bulunacak. Yine, bizim
gözümüze bakıyorsunuz "keşke bu madde üzerinde konuşmasa" diyorsunuz.
Bizim, söyleyecek çok şeyimiz var.
RESUL TOSUN (Tokat) - Aynı şeyleri söylüyorsunuz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Biz, bu maddelerin en
sonuna kadar konuşacak bilgi dağarcığıyla donanımlıyız.
RESUL TOSUN (Tokat) - Aynı şeyleri tekrarlıyorsunuz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Anlasaydınız
tekrarlamazdık.
Bakın, 3 000'e yakın özelleştirme mağduru, on gündür,
Ankara'daki Türk-İş binasının önünde, sokakta yatıyor. Dileyen arkadaşım,
dileyen milletvekili, bu özelleştirme mağdurlarını, gidip, Bayındır Sokaktaki
Türk-İş binasının önünde görebilirler. O işçiler de, özelleştirme mağduru. O
işçilerin de talebi, bu ülkede ürettiklerimizden, bu ülkenin pastasından belli
oranda bir pay almaktır. Var mı bunlarla ilgili yapacaklarınız?! Var mı
gayretiniz?!
RESUL TOSUN (Tokat) - Var...
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Değerli arkadaşım, gelin,
anlatacaklarınızı, o işçilerin lehine anlatın. Gelin, bir avuç mutlu azınlığa
hizmet etmekten de vazgeçin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Bu işçiler adına,
gelecekteki üretim adına, ürettiğimizi paylaşma adına bu yasayı bir kez daha
gözden geçirin, bu yasadaki uygulamalarınızı, bu yasadaki maddeler üzerindeki
çalışmalarınızı bir kez daha gözden geçirin, taraflarla görüşün, sosyal barışı
bozacağı belli olan belki de ikinci defa görüşüleceği belli olan, belki de
Anayasa Mahkemesince bozulacağı belli olan bu yasaya oy vermeyin diyor, sizi
bir kez daha uyarıyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bayındır.
Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet
önerge vardır. Önergeleri önce geliş sıralarına göre okutup, daha sonra
aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulu" başlıklı 80 inci maddesinde yer alan
"en az 50 işçi" sınırlamasının "en az 30 işçi" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Cevdet Selvi |
İzzet
Çetin |
|
Samsun |
Eskişehir |
Kocaeli |
|
Hüseyin
Özcan |
Muzaffer
Kurtulmuşoğlu |
Bayram
Meral |
|
Mersin |
Ankara |
Ankara |
|
|
Enver
Öktem |
|
|
|
İzmir |
|
BAŞKAN - Şimdi, en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının "İş sağlığı ve
güvenliği kurulu" başlıklı 80 inci maddesinin birinci paragrafının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İzzet
Çetin |
Oğuz Oyan |
Mehmet
Küçükaşık |
|
Kocali |
İzmir |
Bursa |
|
Sezai
Önder |
Halil
Ünlütepe |
Erdal
Karademir |
|
Samsun |
Afyon |
İzmir |
|
|
Yılmaz
Kaya |
|
|
|
İzmir |
|
"Bu Kanuna göre sanayiden sayılan, devamlı olarak
en az otuz işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı
işlerlerinde her işveren bir işçi sağlığı ve iş güvenliği kurulu kurmakla
yükümlüdür."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sosyal Sigortalar Kurumu verilerine göre, ülkemizdeki
iş kazalarının yaklaşık yüzde 75'i, 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde
meydana gelmektedir. Bunun nedeni, bu işlerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği
konusunda yeterli önlemler alınmamasıdır. Ülkemizdeki işletmelerin büyük bir
bölümünün küçük ve orta ölçekli işletmeler olması dolayısıyla, fıkrarın bu
biçimde düzenlenmesi uygun görülmüştür.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "İş
sağlığı ve iş güvenliği kurulu" başlıklı 80 inci maddesinde yer alan
"en az 50 işçi" sınırlamasının "en az 30 işçi" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Haluk Koç
(Samsun)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşacak mı...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
SSK istatistiklerine göre ülkemizde 2001 yılı
içerisinde 72 364 iş kazasının meydana geldiği, bu iş kazalarında 1 008 işçinin
öldüğü, 2 183 işçinin ise sürekli iş göremez şekilde sakat kaldığı, 883 işçinin
ise meslek hastalığına yakalandığı belirlenmiştir. Bunun sonucunda 1 852 502 iş
günü kaybolmuştur. Bu istatistiklerin ülkemizde 23 000 000 çalışanın yalnızca
sigortalı dörtte 1'ni kapsadığı göz önüne alınırsa, bildirilmeyen iş kazaları
ve kayıtdışı işçi çalıştırma yoğunluğu dikkate alındığında bu rakamın üçe ya da
dörde katlanacağı çok açıktır. Bu olumsuz tablonun yarattığı maddî kayıpların
ise, gelişmiş ülkelerde gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'ne, ülkemiz gibi
gelişmekte olan ülkelerde ise gayri safî millî hâsılanın yüzde 3 değerine
ulaşabileceği ve "milyar USD" rakamlarıyla ifade edilebileceği
bilinmektedir.
Yine SSK'nın 2001 yılı işyeri ve zorunlu sigortalı
sayılarının, işyerinde çalışan sigortalı gruplarına göre dağılımına bakıldığında,
723 503 işyerinin yüzde 98,2'sinin 50'nin altında gruplarda işçi çalıştırdığı
ve 4 888 881 sigortalıdan yüzde 57'si olan 2 792 000 sigortalının bu
işyerlerinde çalıştığı görülmektedir.
Yukarıda belirtilen toplam iş kazalarının yüzde
74,4'nün 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana geldiği yine SSK'nın
verilerinden açıkça görülmektedir. Bunun en önemli nedeni ise, bu tür küçük
(50'nin altında işçi çalıştıran) işyerlerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği
açısından yeterli önlemleri almamasından ve bu konuda görev yapacak uzmanları
istihdam etmemesinde aranmalıdır.
Bu nedenledir ki; görüşülmekte olan İş Kanununun 80
inci (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulu) maddesinde yer alan "en az 50
işçi" sınırlamasının yerine "en az 30 işçi" sınırlamasının getirilerek
iş güvenliğine ilişkin uygulamaların yaygınlaştırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
80 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
81 inci maddeyi okutuyorum:
İşyeri hekimleri
MADDE 81. - Devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran
işverenler, Sosyal Sigortalar Kurumunca sağlanan tedavi hizmetleri dışında
kalan, işçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği
önlemlerinin sağlanması, ilk yardım ve acil tedavi ile koruyucu sağlık
hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına ve işin tehlike
derecesine göre bir veya daha fazla işyeri hekimi çalıştırmak ve bir işyeri
sağlık birimi oluşturmakla yükümlüdür.
İşyeri hekimlerinin nitelikleri, sayısı, işe
alınmaları, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma şartları,
görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri Sağlık Bakanlığı ve
Türk Tabipler Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından çıkarılacak bir yönetmelikte düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Sıvas Milletvekili Nurettin Sözen; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının "İşyeri
hekimleri" başlıklı 81 inci maddesine ilişkin düşüncelerimi Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına sizlerle paylaşmak için huzurunuzdayım; öncelikle,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; toplum yaşamımızın
belki de en önemli yasa tasarısını tartışıyoruz. Bir süre önce, bir işadamı -iş
çevrelerinin temsilcisi- bu tasarının, Irak sorunundan daha önemli olduğunu
söylemişti. Oysa, bu tasarının hazırlanışı, kamuoyuna sunumu, komisyonda ve
Yüce Meclisimizde ele alınışı, irdelenmesi ve tartışılması, konunun önemiyle
örtüşmüyor, aceleye getirildiği izlenimi veriyor, özen gösterilmediği izlenimi
veriyor. Tasarıda, yeterince uzlaşma, yeterince paylaşma sağlanmadığı, taraflar
karşısında adaletli ve yansız davranılmadığı görülüyor. Olaylar, bu
değerlendirmemizi destekliyor. Örneğin, özen gösterilmediğini söyledim; bu
tasarı, Adalet ve Kalkınma Partisinin kurduğu hükümetin tasarısıdır; komisyonda
Adalet ve Kalkınma Partisi üyelerinin çoğunluğu var doğal olarak, buradan da
geçiyor. Meclis çalışmalarında iktidar partisi grubunun değişiklik önergeleri
verdiğine tanık oluyoruz. Bizim siyasî sistemimizde bunun bir tek anlatımı
vardır: Bu yasa tasarısı hükümet ile komisyonda yeterince incelenmemiştir veya
parti içinde ilgililer yasa tasarısı konusunda aynı değerleri, aynı görüşleri
taşımıyorlar. "Bu, bizim sorunumuz; biz, çoğunluktayız, her dilediğimizi
yaparız" dememelisiniz; çünkü, aynı gemideyiz, Meclis çatısı altında
yasama görevini beraberce gerçekleştiriyoruz. Bu olumsuzluklardan, biz ve
temsil ettiğimiz düşünce sistemi ve temsil ettiğimiz kitleler, katmanlar zarar
görmekteler.
Tasarıya baktığımızda akla gelen ilk sorular: Bu yasa
tasarısı kimin yaşam düzeyini bir puan artıracak veya hiç olmazsa kimin yaşam
düzeyini koruyacak ve güven altına alacak? Bu sorulara verilecek yanıt maalesef
olumsuzdur. Peki, demokrasinin katılım, özgürlük, dayanışma, kazanılmış
hakların korunması gibi değerlerini bu tasarı geliştiriyor mu; bu soruya da
yanıt maalesef olumsuzdur. Peki, tüm dünyada barış istemlerinin, barış
umutlarının dalga dalga yayıldığı bugünlerde bu tasarı iş barışına, toplumsal
barışa katkı yapacak mı; bu konuda da yanıt olumsuzdur. Unutmayalım ki, bugün,
her zamankinden daha çok demokrasiye, her zamankinden daha çok dayanışmaya ve
barışa gereksinimimiz var. Hepinizi bu yüce değerlere karşı daya duyarlı olmaya
davet ediyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; işyeri hekimliğiyle
ilgili konulardaki düşüncelerimi sunmak istiyorum. Tasarının 81 inci maddesinin
birinci fıkrasında, işverenlerin işyeri hekimi çalıştırma, işyeri sağlık birimi
kurma yükümlülüğü var. Bunların İş Yasasında yer alması ve bütün işverenlerin
yükümlü tutulmasını olumlu bir gelişme olarak kaydediyorum. İş Yasasında,
işyerinin sağlık organizasyonlarını oluşturmak, işyerlerinin büyüklüklerine
göre temel kriterlerin saptanması ve yer alması gereklidir ve yararlıdır. Küçük
işyerlerinde, ortak işyeri sağlık organizasyonu yapılması, hekimlerin de bu
organizasyonda görev alması, hem giderlerin paylaşılması hem de hizmetlerin
yaygınlaşmasını sağlayacaktır.
İkinci fıkrada -öntasarının işyeri hekimleriyle ilgili
maddesinde- işverenler, işyeri hekimlerine ve diğer sağlık personeline kendi
bilgi alanlarında eğitim sağlamakla yükümlü kılınmıştı. İş Kanununun son
versiyonunda bu fıkra buradan çıkarılmıştır. İnsan sağlığıyla ilgili alanda
hekimlerin bilgilerinin geliştirilmesi ve güncelleşmesi son derece gerekli ve
yararlıdır. Avrupa Birliği ülkelerinde, yılda en az 50 saat sürekli eğitim
öngörülmektedir. Bu eğitim için giderler işveren tarafından karşılanır, gerekli
ücretli izinler verilir.
Üçüncü fıkrada "işyeri hekimlerinin nitelikleri,
işe alınmaları, görev yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma şartları,
görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri Sağlık Bakanlığı ve
Türk Tabipler Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir" denilmektedir. Bu son
fıkrada yer alan bazı konular iç hukukumuza aykırılık içerdiği gibi, konuya
ilişkin Avrupa Birliği düzenlemeleri ve uluslararası uygulama ve düzenlemelerle
de çelişmektedir. Şöyle ki, eğitimin içeriği, yani müfredatı, bu alandaki
uzmanlık derneği tarafından belirlenmektedir. Ülkemizde işyeri hekimliği,
uzmanlık olarak tanımlanmamıştır; 19 Haziran 2002 gün ve 24790 sayılı Resmî
Gazetede yayımlanan Tıpta Uzmanlık Tüzüğünde yan dal uzmanlığı olarak
düzenlenmiştir. Sertifika eğitimi ise, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği
Kanununa dayanarak, Türk Tabipler Birliği tarafından onbeş yıldan bu yana
sürdürülmektedir Bu eğitimler sonucunda, bugün, 27 200 hekim işyeri hekimi,
sertifikası almıştır. Türk Tabipler Birliğinin sertifika vermesine itiraz eden
çevreler Danıştayda iptal davası açmışlardır. Danıştay 8. Dairesinin Danıştay
10. Dairesiyle birlikte verdiği 20.2.2002 günlü kararıyla iptal istemi
reddedilmiştir.
İşyeri hekimliği konusunda, Türk Tabipler Birliğinin,
kuruluş yasasının 4 üncü maddesinde belirtilen sınırlar ve amaç içerisinde
düzenleme yapma yetkisi bulunmaktadır. Ülkemizde, tıpta uzmanlık eğitiminde
yetkili ve görevli kuruluşlar şunlardır: 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı
Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve de
6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununca, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler
ve Türk Tabipler Birliğidir. Mezuniyet sonrası sürekli tıp eğitiminde ise, 6023
sayılı Yasa uyarınca, Türk Tabipler Birliği yetkili ve görevli kılınmıştır.
Görüldüğü gibi, eğitim konusu, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının görev ve sorumluluk alanı içinde değildir. Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığına işyeri hekimlerinin eğitimini yönetmelikle
düzenleme yetkisi verilmesi ulusal mevzuatımıza aykırıdır. İşyeri hekimleri
eğitimine ilişkin yapılacak düzenlemede mevzuatımıza uygun olarak Türk Tabipler
Birliğinin yetkili olduğu yasada belirtilmektedir.
İşyeri hekiminin meslekî bağımsızlığı da son derece
önemlidir. İşyeri hekiminin görevi, doğrudan insan sağlığı olduğu için, kendi
alanındaki uygulamalarla ilgili özgür olmalı, kimseden emir almamalıdır. Bu
uygulamadan, dolayısıyla, mağdur olmamaları gerekir. Mesleğin sırlarını her
hekim gibi saklayabilmeli ve sadece vicdanî kanaatleriyle hareket
edebilmelidir. İşveren ve işçilere karşı bağımsızlığını koruyabilmelidir. 161
sayılı ILO Sözleşmesinin 10 uncu maddesi bu kuralların güvence altına
alınmasını sağlamaktadır. İş Sağlığı Uluslararası Komisyonu, 1992 yılında, işçi
sağlığı çalışanları için uluslararası etik kuralları yayımlamıştır. Bu etik
kurallarda yukarıdaki hususlar yer almaktadır.
Ülkemizde işyeri hekimi, iş aktiyle işverene bağlı
olarak çalışmaktadır. Kuşkusuz, işveren tarafından işe alınır ve çıkarılır,
ücretini de işverenden alır. Bu nedenle, işin doğası gereği, zaman zaman
sorunlar yaşanmaktadır. İşyeri hekiminin bağımsızlığına gölge düşmesi
görevlerini yerine getirmede zafiyete neden olduğundan, gelişmiş ülkelerin bu
alanda bazı önlemleri geliştirdiklerini görmekteyiz. Bu bağlamda, örneğin,
işyeri hekimi işe alınırken veya çıkarılırken işverenin takdirini sınırlayan
düzenlemeler yapılagelmektedir.
Tabip odaları, 6023 sayılı Türk Tabipler Birliği Yasası
uyarınca, mevzuatın elverdiği ölçüde, meslekî bağımsızlığı destekleyici
görevler yapmaktadır. Maalesef, yeni düzenlenen iş yasasında işyeri hekiminin
meslekî bağımsızlığını güvenceye alacak hükümler bulunmamaktadır. Bu, büyük bir
eksikliktir. Tasarıda, meslekî bağımsızlığı güvenceye alacak hükümlere yer
verilmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sözen, size 1 dakika eksüre veriyorum;
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - İşyeri sağlığı organizasyonunun
işçi sayısına göre yapılandırılması konusunda şunları söylemek istiyorum:
Sosyal Sigortalar Kurumunun 2001 istatistik yıllığına göre, ülkemizde 50 ve
üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde çalışanların toplam çalışanların sayısına
oranı yüzde 42,8'dir; yani, çalışanların yüzde 57,2'si işyeri sağlık
organizasyonu dışında bırakılmaktadır. Bu durumda, ağır sağlık riskleriyle yüz
yüze olan işçiler, 50'nin altında işçi çalıştıran küçük işyerlerinde çalışan
işçilerdir.
Avrupa Birliği ülkelerinde, küçük işyerlerinde, yani
KOBİ'lerde iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri, bu küçük işyerlerinin bir araya
gelerek oluşturdukları ortak sağlık birimleri tarafından yürütülmektedir.
Ülkemizde de bu uygulamanın yapılması gerekir. Bunun için de, yasaya, konuyla
ilgili hükümlerin konulmasına gereksinim vardır.
Bu yasanın, tüm emekçilerimiz için, işverenlerimiz için
ve halkımız için yararlı olmasını diliyor; hepinizi, tekrar, saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sözen.
Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Ankara Milletvekili
Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu konuşacak.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika efendim.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce; bundan iki gün evvel, 12
Mayıs Hemşireler Günüydü, Hemşireler Günü dolayısıyla, Türkiye'de çalışan tüm
hemşireleri kutluyorum; bugün, 14 Mayıs Eczacılar Günü, ayrıca, tüm eczacı
arkadaşlarımın gününü kutluyorum; yine, tesadüf, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü,
bu arada, o çiftçilerimizi de kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu
Tasarısını aylardır konuşuyoruz. Muhalefetteki arkadaşlarımız, yani Cumhuriyet
Halk Partililer bir şey söylüyor, iktidardaki arkadaşlarım hiç kale almıyor.
Sevgili arkadaşlarım, bugüne kadar hiç mi doğruyu söylemediler?! Buna biraz
dikkat edelim diye düşünüyorum.
Yanlış, nerede olursa olsun yanlıştır. O yanlışı hep
birlikte düzeltmek mecburiyetindeyiz. Bu ülke bizim. Bu ülkede hepimiz birlikte
yaşıyoruz. Eğer kanunları iyi yaparsak, toplumumuza faydalı oluruz; eksik
yaparsak, tekrar döner, geriye gelir; o da, hem bizi hem ülkemizi üzer.
Sevgili arkadaşlarım, ülkemizde, yaklaşık 6 000 000'u
SSK'lı olmak üzere, 22 000 000 çalışan vardır.
Son yıllarda, artan sanayileşme, tarımda kimyasalların
kullanımının ve mekanizasyonun artışı, büyüyen dışticaret ihtiyacı, kaza ve
hastalıklar, meslekî sağlık sorunlarını artırmaktadır.
Sanayisi gelişmiş ülkelerin, özellikle bizim gibi
sanayisi gelişmekte olan ülkelere doğru, yoğun, kirli ve ağır endüstrilerini
kaydırdıkları görülmektedir.
Ülkemizde, geçtiğimiz dönemde, tekstil, deri, otomotiv,
seramik, döküm, çimento, demir-çelik ve kimya endüstrilerindeki büyüme hızı
dikkat çekici olmuştur.
Nüfus profilimiz gençtir. Bu genç nüfusun meslekî
olumsuzluklara karşı korunması, işe bağlı sağlık sorunları ve meslek
hastalıklarının önlenmesi için her türlü tedbiri almamız şarttır.
Diğer yandan, dünya pazarındaki dalgalanmalara hızlı
yanıt vermek, kaynaklarını geliştirerek korumak, kayıplar üzerindeki kontrolünü
artırmak, insangücü verimlilik ve memnuniyetini geliştirmek zorunda olan sanayi
işletmelerinde, iş sağlığı hizmetlerinin önemi giderek artmakta, işyeri
hekiminin işletme içindeki rol ve sorumlulukları büyümektedir.
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, işyeri
hekimliği, çokdisiplinli iş sağlığı ekibinin içindeki temel disiplinlerden
biridir. Avrupa'da, iş hekimlerinin eğitimi ve temel yeterlilikleri, çalışma
yaşamındaki sürekli değişimleri ve toplumun gereksinimlerini karşılayabilecek
şekilde geliştirilmektedir. İşyeri hekimlerine verilecek eğitimin içeriği, yani
programı, bu alandaki uzmanlık derneği tarafından belirlenmektedir.
Türk Tabipleri Birliği Kanununun 5 inci maddesinde,
özel kurum ve işyeri tabiplerinin, çalıştıkları yerlerin sağlık hizmetlerinin
başka bir yerde ikinci bir görev yapmalarına elverişli bulunduğu tabip odaları
idare heyetince kabul edilmedikçe, her ne surette olursa olsun, diğer bir kurum
ve kuruluşun tabipliğini alamayacağı hükme bağlanmıştır. Öte yandan,
uygulanması zorunlu bulunan işyeri hekimliği konusunda, Türk Tabipler
Birliğinin, kuruluş yasasının 4 üncü maddesinde belirtilen sınırlar ve amaç
içerisinde düzenleme yapma yetkisi bulunmaktadır.
Çalışma ortamından ve koşullarından kaynaklanan sağlık
riskleri, iş kazaları, meslek hastalıkları, acil yardım ve diğer koruyucu
sağlık hizmetlerinin yürütülmesi, normal tıp eğitiminin yanı sıra, iş hukuku,
sosyal politika ile kimya ve sanayi sektörünü ilgilendiren konularda işyeri
hekimliğine atanacak kişilerin yetiştirilmesi amacına yönelik eğitim programı
uygulanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, size 1 dakika ek süre
veriyorum.
Buyurun efendim.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - İşyeri hekimi,
işverenin sorumluluğunda olan işçi sağlığının korunmasıyla ilgili her alanda,
görüş ve bilgisiyle danışmanlık yapar. Görevi doğrudan insan sağlığının
korunmasına yönelik olduğundan, kendi alanına ilişkin uygulamalar konusunda
emir almamaları, görevlerini yerine getirmek amacıyla yaptıklarından dolayı
mağdur olmamaları, meslekî sırlarını saklayabilmeleri ve sadece meslek
vicdanlarına tabi olarak görevlerini yapmaları gerekir.
İşyeri hekimlerinin, görevlerinin özelliği nedeniyle,
işveren ve işçiye karşı da gerektiğinde bağımsızlıklarını koruyabilmeleri
önemlidir. 161 sayılı ILO Sözleşmesinin 10 uncu maddesinde, meslekî sağlık
hizmetleri konusunda hizmet veren personelin, işveren, işçiler ve varsa bunların
temsilcileri karşısında görevlerini yaparken, tam bir bağımsızlık içerisinde
yapacakları belirtilmiştir.
Ülkemizde, işyeri hekiminin, iş akdiyle işverene bağlı
olarak çalışması, işverenden ücret alması ve işveren tarafından işe alınıp
çıkarılması nedeniyle, görevini layıkıyla yerine getirmesinde sorunlar
yaşanmaktadır. İşyeri hekiminin bağımsızlığına gölge düşmesi, görevini yerine
getirmesinde sakıncalara neden olduğundan, diğer ülkelerde bu yönde önlemler
geliştirildiğini görmekteyiz. Bu çerçevede, işyeri hekimi, işe alınırken ve
işten çıkarılırken, işverenin keyfiyetini sınırlayan düzenlemeler
yapılmaktadır. Ülkemizde bu yönde açık bir güvence yer almamaktadır. İş Kanunu
içerisine bu güvencenin konulması gerekmektedir. Tabip odalarının, 6023 sayılı Türk
Tabipleri Birliği Yasası uyarınca, mevzuatını, elverdiği ölçüde meslekî
bağımsızlığını destekleyecek şekilde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Hocam, bitiyor.
BAŞKAN- Sayın Kurtulmuşoğlu, süreniz doldu.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Bitiyor hocam.
BAŞKAN- Evet, son 1 dakikayı kullanıyorsunuz.
Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Tamam hocam.
Yeni düzenlenen iş yasasında, işyeri hekiminin meslek
bağımsızlığını güvenceye alacak hükümlere yer verilmesi gerekir. Bu konu da
yönetmeliğe bırakılmamalıdır.
"İşyeri hekimlerinin sertifika eğitimleri ile
sürekli eğitimleri Türk Tabipler Birliği tarafından yürütülür. İşyeri
hekimlerinin işe alınması ve işlerine son verilmesinde bağlı bulundukları tabip
odasının onayı alınmalıdır" ibaresi konularak, bu madde bu şekilde
değiştirilmelidir.
Tasarıda son fıkra olarak yer alan düzenleme
"işyeri hekimlerinin nitelikleri, görev, yetki ve sorumlulukları, çalışma
şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri ve işyeri
ortak sağlık birimleri, Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabipler Birliğinin uygun
görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir" şeklinde değiştirilmelidir.
"10 ile 49 işçi arasında işçi çalıştıran işyerleri
bir araya gelerek ortak sağlık birimi oluşturmalı ve işyeri hekimi
çalıştırmalıdır" ibaresi eklenmelidir.
"İşverenler ile işyeri hekimlerine ve sağlık
personeline ilk yardım, acil tedavi,
koruyucu hekimlik...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Peki... Teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Sayın Kurtulmuşoğlu, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?..
Yok.
Mersin Milletvekili Hüseyin Güler?..
Sayın Güler, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Söyleyeceklerinizi 5 dakikada söyleyeceğinizi umuyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)- Evet.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Yasa
Tasarısının 81 inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım;
hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Her çalışanın, sağlıklı bir çevrede ve sağlıklı
koşullarda çalışma hakkı vardır. Uluslararası Çalışma Örgütü ve Dünya Sağlık
Örgütü, elli yıl kadar önce "iş sağlığı" kavramını tanımlamıştır.
Buna göre iş sağlığı, bütün mesleklerde çalışanların bedensel, ruhsal ve sosyal
yönden iyilik hallerinin en yüksek düzeyde tutulması, sürdürülmesi ve
geliştirilmesi çabalarıdır. İş sağlığı kavramının en önemli ayağı da, işyeri
hekimliğidir. İşyeri hekimliği, çalışma hayatıyla ilgili sağlık sorunlarının,
yani hastalıkların tanı ve tedavisi ile, bu hastalıklardan korunma konusundaki
tıbbî etkinlikleri içerir.
Ülkemizde işyeri hekimliği konusundaki çabalar son
yıllarda gelişme göstermiş olmakla birlikte, uygulamada henüz istenilen
yaygınlık ve niteliklerde değildir. Bunun en önemli sebeplerinden birisi, iş ve
işçi sağlığı konusunun, toplumsal boyutları olan bir sorun olarak
görülmemesidir. Konu, âdeta, çalışanın bireysel bir tıbbî sorunu olarak
görülmekte, toplumun genelini ilgilendiren toplumsal, siyasal ve çevresel
boyutu gözardı edilmektedir. Bu dar bakış açısı, hem konuyla ilgili mevzuata
yansımakta hem de uygulamada işveren konuyu maliyet artırıcı bir unsur olarak
görmektedir. Sonuçta, işveren, bu maliyeti azaltmanın yollarını aramakta ve
işyeri hekimliği, sadece formaliteyi tamamlayan bir işlem olarak uygulamada
yerini bulmaktadır.
İşyeri hekimliği uygulamalarındaki etkinliğin en iyi
göstergesi, çalışanlardaki iş kazaları ve meslek hastalıklarının oranıdır.
Dünya ölçeğinde, her yıl 50 000 000'dan fazla iş kazası olmakta, bu
kazalarda 100 000'den fazla
işçi yaşamını yitirmektedir; 2 000 000 işçi sakatlanmakta ve 6 000 000'dan fazla işçi de yaralanmaktadır.
Ülkemizde iş kazaları ve meslek hastalıklarının sayısı
ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. İş kazaları ve meslek hastalıkları konusundaki
istatistikler, işyerlerinde çok sayıda sigortasız işçi çalıştırılması ve iş
kazalarının tümünün Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilmemesi nedeniyle, gerçek
durumu yansıtmamalarına karşın, resmî istatistiklerdeki yetersiz sayılar bile,
sorunun endişe verici boyutlarda olduğunu gözler önüne sermektedir.
Her iş kazası, hem kazaya uğrayana ve ailesine hem de
topluma büyük kayıplar getirmektedir. Ödenen maddî ve manevî bedel çok
yüksektir. Ülkemizde sigortasız işçi çalıştırmanın en yaygın olduğu ve işyeri
hekimliği uygulamalarının yetersiz olduğu inşaat sektöründe iş kazalarının en
fazla görülmesi bu yolla açıklanabilmektedir.
İşyeri hekimliğinin en temel yaklaşımı olan koruyucu
hekimlik uygulamaları, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesinde ve
çalışanların sağlığının iyileştirilmesinde en önemli unsurdur. Bu durum,
dolaylı olarak verimlilik artışı ve etkin üretim ile ekonomik kalkınmaya da
katkıda bulunacaktır. İşyeri hekimliğinin önemi sadece kâğıt üzerinde yazılarak
değil, bizzat uygulamada ortaya konulmalıdır.
Bu durum, soruna yeni bir yaklaşım ve çözüm için yeni
politikalar oluşturulmasını gerekli kılar. Bu konuda devlete, hükümete, işverenlere
ve işçi sendikalarına büyük görevler düşmektedir. Devlet sadece genel düzeyde
alınan önlemlerle yetinmemeli, uygulamada etkin bir denetim de yapmalıdır.
İşverenler bu alandaki harcamalarını aynı zamanda verimliliğe ve üretim
artışına da yaptıklarını unutmamalıdır. İşçi sendikaları konuyu sahiplenmeli ve
en öncelikli hedefleri arasında görmelidir. Çağdaş işyeri hekimliği anlayışı,
yalnızca işçinin işyerindeki çalışma sürecini değil, onun öncesini ve sonrasını
da, örneğin, işçinin beslenmesi, barınması, dinlenmesi ve eğitimi gibi
gereksinmelerini de dikkate alır. Yeterince beslenemeyen, gerektiği gibi
dinlenemeyen ve eğitim düzeyleri düşük işçiler daha sağlıksız ve verimsiz
olmakta ve daha çok iş kazasına maruz kalmaktadır.
Sayın milletvekilleri, konu sadece ekonomik bir boyut
olmanın çok ötesinde insan varlığının kutsallığı noktasındadır. Kaybedilen bir
canın, hatta kopan bir parmağın parasal bir karşılığı olabilir mi!
Siyasî iktidarın, AKP'nin seçim döneminde vurgulamış
olduğu katılımcı demokratik anlayış gereği, sivil toplum örgütlerinin daha
aktif bir şekilde yönetime katılmasını, görüşü olarak seçim döneminde beyan
etmiştir; ama, bu maddedeki işyeri hekimliğiyle ilgili yönetmeliğin
çıkarılmasını Çalışma Bakanlığına bırakması, kendi çelişkisi olarak görülmekte.
Evet, "yönetmelikle belirlenir" diyor. İşyeri hekimliği, bugün, Türk
Tabipler Birliğinin bu konudaki deneyim ve tecrübesini, benden önce...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum,
müsaade ederseniz...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Benden önceki arkadaşlar bu
konunun önemini vurguladı. Bu konuda sivil toplum örgütlerinin devlet
yönetimine katılımının ve Tabipler Odasının da 6023 sayılı Yasa gereği üzerine
düşen görevi yapması ve katılımcılığının sağlanması için bu maddenin
değiştirilmesi konusunda önergemiz var. Tabiî, içinizde bu konuya son derece
hâkim olan hekim arkadaşlar var. Bunun için de bu önergeye destek vermenizi
bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 3 adet önerge
vardır. Önergeleri, önce, geliş sıralarına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz İş Yasasının 81 inci maddesinin
ikinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini öneriyoruz.
Saygılarımızla.
|
Enver
Öktem |
Muzaffer
R. Kurtulmuşoğlu |
Hüseyin
Güler |
|
İzmir |
Ankara |
Mersin |
|
Ali Arslan |
İzzet
Çetin |
Nurettin
Sözen |
|
Muğla |
Kocaeli |
Sıvas |
"İşverenler, İşyeri Hekimlerine ve Sağlık
Personeline ilk yardım, acil tedavi, koruyucu hekimlik ve iş sağlığı ve
güvenliği konusunda eğitim verilmesini sağlar."
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Yasasının 81 inci maddesinin
birinci fıkrasından sonra aşağıdaki metnin eklenmesini öneriyoruz.
Saygılarımızla.
|
Oğuz Oyan |
Hüseyin
Güler |
Enver
Öktem |
|
İzmir |
Mersin |
İzmir |
|
İzzet
Çetin |
Muzaffer
R.Kurtulmuşoğlu |
Ali Arslan |
|
Kocaeli |
Ankara |
Muğla |
|
|
Nurettin
Sözen |
|
|
|
Sıvas |
|
"İşyeri Hekimlerinin sertifika eğitimleri ile
sürekli eğitimleri TTB tarafından yürütülür. İşyeri Hekimlerinin işe alınmaları
ve işlerine son verilmelerinde hekimlerin bağlı bulundukları Tabip Odasının
onayı alınır.
İşyeri Hekimlerinin nitelikleri, görev, yetki ve
sorumlulukları, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri
sağlık birimleri ve işyeri ortak sağlık birimleri Sağlık Bakanlığı ve TTB'nin
görüşü olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, en aykırı
önergeyi okutup işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının "İşyeri
Hekimleri" başlıklı 81 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet
Çetin |
Enver
Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin
Koçyiğit |
Muharrem
Doğan |
Hüseyin
Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
İşyeri hekimleri
Madde 81.- Devamlı olarak en az 50 işçi çalıştıran
işverenler, Sosyal Sigortalar Kurumunca sağlanan tedavi hizmetleri dışında
kalan, işçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği
önlemlerinin sağlanması, ilk yardım ve acil tedavi ile koruyucu sağlık
hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına ve işin tehlike
derecesine göre bir veya daha fazla işyeri hekimi çalıştırmak ve bir işyeri
sağlık birimi oluşturmakla yükümlüdür. İşyeri hekimlerinin sertifika eğitimleriyle,
sürekli eğitimleri Türk Tabipler Birliği tarafından yürütülür. İşyeri
hekimlerinin işe alınmaları ve işlerine son verilmesinde bağlı bulundukları
tabip odasının onayı alınır.
İşyeri hekimlerinin nitelikleri, sayısı, işe
alınmaları, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma şartları,
görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri Sağlık Bakanlığının
ve Türk Tabipler Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir. İşverenler,
işyeri hekimlerine ve sağlık personeline ilk yardım, acil tedavi, koruyucu
hekimlik ve iş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitim verilmesini sağlar.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge sahipleri adına bir arkadaşımız
konuşacak mı; yoksa, gerekçeyi mi okutalım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sertifika eğitimi, 6023 sayılı TTB Kanununun verdiği
yetki ile Türk Tabipler Birliğince onbeş yıldan beri sürdürülmektedir. Bu
eğitimin sonucunda 27 200 hekim işyeri hekimliği sertifikasına sahip olmuştur.
İşyeri hekiminin işe alınması ve işine son verilmesinde
meslek odalarının görüşlerinin alınması, meslek odalarının işleri arasında
bulunması ve katılımcı demokrasi gereğidir.
Ülkemizde tıpta uzmanlık eğitimi, Sağlık Bakanlığı,
üniversiteler ve TTB tarafından verilmektedir. Mezuniyet sonrası sürekli tıp
eğitiminde 6023 sayılı Yasa uyarınca TTB yetkili ve görevli kılınmıştır.
Avrupa Birliği müktesebatına uyumda eğitim konusu,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görev ve sorumluluk alanı içinde
değildir. Ayrıca, işyeri hekimliği eğitimini yönetmelikle düzenleme yetkisi
ulusal mevzuatımıza aykırıdır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan iş yasasının 81 inci maddesinin
birinci fıkrasından sonra aşağıdaki metnin eklenmesini öneriyoruz.
Saygılarımızla.
Oğuz Oyan
(İzmir)
ve arkadaşları
"İşyeri hekimlerinin sertifika eğitimleri ile
sürekli eğitimleri Türk Tabipler Birliği tarafından yürütülür. İşyeri
hekimlerinin işe alınmaları ve işlerine son verilmelerinde hekimlerin bağlı
bulundukları tabip odasının onayı alınır.
İşyeri hekimlerinin nitelikleri, görev, yetki ve
sorumlulukları, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri
sağlık birimleri ve işyeri ortak sağlık birimleri Sağlık Bakanlığı ve Türk
Tabipler Birliğinin görüşü olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.
Hükümet?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önergenin üzerinde konuşacak mısınız,
gerekçeyi mi okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sertifika eğitimi 6023 sayılı Türk Tabipler Birliği
Kanununun verdiği yetki ile Türk Tabipler Birliğince onbeş yıldan beri
sürdürülmektedir. Bu eğitimin sonucunda, 27 200 hekim işyeri hekimliği
sertifikasına sahip olmuştur.
İşyeri hekiminin işe alınması ve işine son verilmesinde
meslek odalarının görüşlerinin alınması, meslek odalarının işleri arasında
bulunması ve katılımcı demokrasi gereğidir.
Ülkemizde tıpta uzmanlık eğitimi, Sağlık Bakanlığı,
üniversiteler ve Türk Tabipler Birliği tarafından verilmektedir. Mezuniyet
sonrası sürekli tıp eğitiminde 6023 sayılı Yasa uyarınca Türk Tabipler Birliği
yetkili ve görevli kılınmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz iş yasasının 81 inci maddesinin
ikinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini öneriyoruz.
Saygılarımızla.
Enver Öktem
(İzmir)
ve arkadaşları
"İşverenler, işyeri hekimlerine ve sağlık
personeline ilk yardım, acil tedavi, koruyucu hekimlik ve iş sağlığı ve
güvenliği konusunda eğitim verilmesini sağlar."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim ?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Çetin konuşacak mısınız?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçeyi okuyalım; sonra da
karar yetersayısını arayalım.
BAŞKAN - Önce gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Avrupa Birliği müktesebatına uyumda eğitim
konusu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görev ve sorumluluk alanı
içinde değildir. Ayrıca, işyeri hekimliği eğitiminin yönetmelikle düzenlenme
yetkisi ulusal mevzuatımıza aykırıdır.
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge reddedilmiştir; karar yetersayısı vardır.
81 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
82 nci maddeyi okutuyorum:
İş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar
MADDE 82. - Bu Kanuna göre sanayiden sayılan, devamlı
olarak en az elli işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı
işyerlerinde işverenler, işyerinin iş güvenliği önlemlerinin sağlanması, iş
kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi için alınacak önlemlerin
belirlenmesi ve uygulanmasının izlenmesi hizmetlerini yürütmek üzere
işyerindeki işçi sayısına, işyerinin niteliğine ve tehlikelilik derecesine göre
bir veya daha fazla mühendis veya teknik elemanı görevlendirmekle
yükümlüdürler.
İş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanların
nitelikleri, sayısı, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma
şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri, Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak
bir yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Antalya Milletvekili Sayın Nail Kamacı; buyurun. (Alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 82 nci maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
1475 sayılı Yasa, 25.8.1971 yılında çıkarılmış olup,
bugüne kadar üzerinde birçok kez değişiklik yapılmış; ancak, tam olarak
değiştirilmesi, 32 yıl sonra sizlerin iktidarına nasip olacak gibi gözüküyor.
Geçen gün Sayın Bakanın buradaki konuşmasından sonra
anladım ki, Türkiye'deki siyaset çizgisinde daha değişiklik olmamış; çünkü,
Sayın Bakan "bizim zamanımız çok, sonuna kadar bekleriz, bu yasa
tasarılarını buradan çıkarırız" diyor. Yani, bir sayın bakanın söylememesi
gereken sözlerden bir tanesi. Bakanlık düzeyine gelmiş insanların, uzlaşmacı ve
uzlaştırmacı olması gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, eğer Sayın Bakan, bu yasa
tasarıları zorla çıkacak diye düşünüyorsa, zorlamaya devam ediyorsa, biz, bu
zorluklara göğüs germesini biliriz, sonuna kadar da devam ederiz; ancak, iki
grubun olduğu bir Mecliste, bu tasarıların, muhalefetin de görüşü alınarak,
işçilerin de görüşü alınarak, işverenlerin de görüşü alınarak,
değerlendirilerek yapılmasının iyi olacağını düşünüyorum; böyle bir
uygulamanın, hem ülkemize hem iş barışına önemli ölçüde fayda getireceğini
düşünüyorum; ama, ne yazık ki, böyle bir anlayış yok.
Değerli arkadaşlar, belki, Sayın Bakanın zamanı boldur;
ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin zamanının bol olmaması gerekir; çünkü,
bildiğimiz kadarıyla, komisyonlarda birçok kanun tasarısı beklemekte.
MUHARREM KARSLI (İstanbul) - O zaman engelleme
yapmayın.
NAİL KAMACI (Devamla) - Geçen dönem, beş, altı grubun
olduğu bir Mecliste bile, iki aylık zaman içerisinde 35 tane Anayasa maddesi
değiştirildi.
Sizi engellemiyoruz, size doğru şeyler göstermeye
çalışıyoruz eğer itibar gösterirseniz.
Öncelikle, 4-10 Mayıs günleri arasındaki İşçi Sağlığı
ve İş Güvenliği Haftasını kutladığımız bugünlerde, ne yazık ki, süre gelen kara
tablonun değişmediğini, çıkarılacak yasayla değişmeyeceğini, hatta daha da
kötüye gideceğini söylemek istiyorum. Önceki maddelerin görüşülmesi esnasında
yeterli açıklamalar yapıldığı halde, 82 nci maddede geçen "en az elli
işçi" ibaresinin "en az otuz işçi" olarak değiştirilmesi
önerisini kabul etmediniz. Bu konudaki ısrarımızı sürdürüyoruz; çünkü, Sosyal
Sigortalar Kurumu istatistiklerine göre, ülkemizde, 2001 yılı içerisinde, 72
364 iş kazası olmuştur. Bu iş kazalarında, 1 008 işçinin öldüğü, 2 183 işçinin
yaralandığı, 883 işçinin de meslek hastalığına yakalandığı görülmektedir; bunun
sonucunda da, 1 852 502 işgününün kaybolduğunu görmekteyiz. Bu istatistiklerin,
sadece, ülkemizde 23 000 000 çalışanın dörtte 1'ini kapsadığı gözönüne alınırsa
ve ayrıca da bildirilmeyen iş kazaları sayısıyla, bu rakamın, 3'e ya da 4'e
katlanacağı aşikârdır. Bu olumsuz tablonun yarattığı maddî kayıpların ise,
gelişmiş ülkelerde, gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'ine, ülkemiz gibi
gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 3'üne isabet ettiğini görmekteyiz.
Yine, Sosyal Sigortalar Kurumunun 2003 yılı işyeri ve
zorunlu sigortalı sayılarının, işyerinde çalışan sigortalı gruplarına göre
dağılımına bakıldığında, 723 503 işyerinin yüzde 98'inin 50'nin altında
gruplarda işçi çalıştırdığını görmekteyiz; yani, başka bir deyişle, bu madde,
ülkemizdeki işyerlerinin yüzde 1,8'ini kapsamaktadır.
Yukarıda belirtilen toplam iş kazalarının yüzde
73,4'ünün, 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana geldiği, yine, SSK
verilerinden açıkça gözlenmektedir. Bunun en önemli nedeni ise, bu tür küçük
işyerlerinin yeterli önlemleri almamasından ve bu konuda görev yapacak
uzmanları istihdam etmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda, iş güvenliğine
ilişkin uygulamaların yaygınlaştırılmasının sağlanması için, "en az 50
işçi" sınırlamasının yerine "en az 30 işçi" sınırlamasının
getirilmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Konuyu bu şekilde irdeledikten sonra, tasarı metnindeki
"iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" konusunu
tartışmaya açmak istiyorum. Bilim ve teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler,
kaçınılmaz olarak, sanayileşmenin gelişmesine ve yaygınlaşmasına neden
olmuştur. Sanayileşmenin gelişmesi ve yaygınlaşması ise, çalışma yaşamında can
alıcı önemli sorunları ortaya çıkarmıştır. Üretim araç ve gereçlerinin
emniyetsiz oluşu, ergonomik olmaması, üretim süreçlerinde kullanılan ürün, yarı
ürün ve hammaddelerden kaynaklanan zararlı etkenler, çalışılan ortamların ve
üretim süreçlerinin konfor yetersizliği, çalışanların, işe uygun eğitimlerinin
olmaması ve benzeri gibi sorunlar, çalışanların, işyerlerinin ve çevrenin
sağlık ve güvenliğini tehdit eder noktaya ulaşmıştır.
Çalışanların en temel hakkı olan yaşama hakkıyla,
toplumun temiz ve yaşanabilir çevre hakkını tehdit eden bu sorunların ortadan
kaldırılması ve gerekli önlemlerin alınması zorunluluğu 20 nci Yüzyılın
başından itibaren gündemde yerini almıştır.
Günümüzde bu sorunların ortadan kaldırılması için
çeşitli ülkelerde farklı uygulamalar olsa da çağdaş yaklaşımla yürütülen
çalışmalarda; iş kazası ve meslek hastalıklarını önceden tahmin ederek,
oluşmadan önleme ve önlemeye rağmen oluşan iş kazasına ise en hızlı şekilde
müdahale ederek, çalışanın, işletmenin ve çevrenin zarar görmesinin
engellenmesi hedeflenmektedir.
Bilindiği üzere, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik
Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun kapsamında, AB Teknik
Mevzuatının, ilgili bakanlıkların sorumluluğunda, ülkemiz mevzuatına
yansıtılması çalışmaları hızla sürmektedir.
Bu kapsamda, yapı malzemeleri, alçak gerilim cihazları,
basit basınçlı kaplar, asansörler, basınçlı ekipmanlar, makinelerin emniyeti
gibi 23 konu başlığında sanayimizin her alanını ilgilendiren konularda teknik
mevzuatın uyumlaştırılması çalışmaları devam etmektedir.
AB'nin yeni yaklaşım direktiflerinin iç hukukumuza
taşınmasıyla birlikte, iş güvenliği mühendisliği kavramının öneminin daha da
artacağı açıktır. Gerek iç pazarda gerekse dış pazarlarda AB mevzuatının
kavranması ve uygulanması ve böylelikle ülkemiz rekabet gücünün artırılmasında
mühendisliğin önemi tartışılmaz bir gerçektir.
Güvenli ürün üretilmesini kapsayan bir süreçte,
işyerinin düzen ve tertibinden başlanılarak, iş ekipmanlarının seçimi ve
kullanımına kadar uzanan süreçlerde, işyerlerinin sağlık ve güvenlik
yönlerinden oluşturduğu risklerin değerlendirilmesinde iş güvenliği
mühendislerine gereksinim vardır. AB'nin 89/391/EEC nolu işçi sağlığı ve iş
güvenliğiyle ilgili genel çerçeve direktifinin ve ona bağlı diğer direktiflerin
iç hukukumuza yansıtılması sürecinde olduğumuz gözönüne alınırsa, AB üyesi
ülkelerde yıllardır uygulanmakta olan "iş güvenliği mühendisliği"
kavramının, gereklilikten öte, bir zorunluluk olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu irdelemenin sonucu, görüşmekte olduğumuz 82 nci
maddeden "teknik eleman" tanımı çıkarılarak, bir karışıklığın ve
belirsizliğin giderilmesi gerekmektedir; çünkü, ülkemizde teknik eleman tanımı,
meslek liselerinden, meslek yüksekokullarının bütün bölümlerinden ve önerilen
mühendislik bölümlerinden mezun olan kişileri de kapsamaktadır. Bunun için, biz
diyoruz ki: Mühendislik formasyonu almış kişilere, iş güvenliği konusunda
lisans sonrası eğitimlerinin, kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları
tarafından verilmesi ve sertifikalandırılması gerekmektedir; hem AB
müktesebatına hem de işin gereğine uygun çağdaş yaklaşımın bu olduğunu
düşünüyorum.
Ülkemizde iş güvenliği mühendisliği kavramının
sanayimize taşınması, hem işçilerimizin sağlıklı ve verimli ortamda çalışmasına
ve böylelikle yaşam haklarının korunmasına katkıda bulunacak hem de iş
kazalarının azaltılmasıyla ilgili, işverenlerin maddî ve manevî kayıplarını
önlemesine çok yönlü katkılarda bulunacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
bilgilendirmeler ışığındaki değerlendirmelerimiz neticesinde değişiklik
yapılması için hazırladığımız önergemize ilgilerinizi bekliyor, saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, AK Parti Grubu adına
Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere konuşacaklardır.
Sayın Köşdere, buyurun.
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan iş güvenliğiyle
görevli mühendis ve teknik eleman bulundurulmasıyla ilgili 82 nci madde
üzerinde, Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
İş sağlığı ve güvenliği, ekonomik boyutları bir yana,
sosyal boyutları itibariyle de ülke kalkınması açısından hayatî önemi haiz
toplumsal bir sorundur. İş kazaları ve
meslek hastalıkları, bir yandan, işgücü ve işgünü kayıplarına neden olurken,
öte yandan, önemli maddî kayıplara neden olmaktadır. İş kazaları ve meslek
hastalıkları sonucu meydana gelen can ve uzuv kayıpları ise, toplumsal yapıda
onulmaz yaralar açmaktadır.
Uluslararası Çalışma Teşkilatı yayınlarına göre,
dünyada, her yıl, 1 200 000 insanın iş
kazaları ve meslek hastalıkları sonucu hayatını kaybettiği, 160 000 000 işçinin
ise, iş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla yaralandığı ve hastalandığı
bilinmektedir.
Yine, aynı kaynaklara göre, endüstrileşmiş ülkelerde,
iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplam maliyetinin bu ülkelerin gayri
safî hasılâlarının yüzde 1'i ile yüzde 3'ü arasında değiştiği bilinmektedir.
Ülkemizdeyse, en iyimser yaklaşımla, iş kazaları ve meslek hastalıklarının
toplam maliyetinin yılda 4 katrilyon olacağı hesap edilmektedir.
Sosyal Sigortalar Kurumu istatistiklerine göre, 2001
yılında 72 367 iş kazası sonucu, 1 080 ölüm vakası meydana gelmiş, 2 813 kişi
sürekli iş göremez hale gelmiştir. İş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle
kaybedilen işgünü sayısı ise yaklaşık 2 000 000'dur.
Bu istatistikler de göstermektedir ki, iş sağlığı ve
güvenliği, öncelikle, en kutsal hak olan yaşama hakkını, sağlıklı yaşama
hakkını tehdit eden en önemli risklerden birisidir. Öyleyse, bu alanda
yapılacak her türlü çalışma ve harcanacak her kuruş, öncelikle vicdanî bir
sorumluluktur. Bu alanda alınacak tedbirlerin işletmelerin verimini artırdığı,
yapılan araştırmaların bir neticesidir. Bu yönüyle de, büyük ekonomik
kayıpların önlenmesinde ve ülke kalkınmasında, ayrıca önemli rol oynamaktadır.
Tartışılmakta olan tasarı, özellikle iş sağlığı ve
güvenliği alanında getirdiği yeni kurumlar ve yeni açılımlar, ülkemizde
yeterince bilinmeyen ve bilinmediği için yeterince ve gereğince yerine
getirilemeyen iş sağlığı ve güvenliği konusunun doğru anlaşılmasını ve doğru
konumlandırılmasını sağlayacaktır.
İş sağlığı ve güvenliği, çok disiplinli bir alan olup,
özellikle koruyucu mühendislik ve koruyucu hekimlik çalışmalarının sonucunda,
sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı sağlanabilir. Bugüne kadar,
işyerlerinde, sadece işyeri hekimliği uygulamaları önplanda iken, tasarıyla
mühendislik çözümlerin de bu faaliyetlere katkı sağlaması amaçlanmıştır. Bu
çağdaş yaklaşımı takdirle karşılıyoruz.
İşçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken iş
sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin denetlenmesi amacıyla, ilkyardım ve acil
tedavi ile koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmek üzere, işyeri hekimi istihdam
etme ve sağlık birimi oluşturma zorunluluğunu kanun hükmü haline getirilmiştir.
İşyeri hekimleri, ilkyardım ve acil tedavi dışında
kalan tedavi hizmetlerini yerine getiremeyecek, bu görevler, Sosyal Sigortalar
Kurumu tarafından yürütülecek, faaliyetlerini, iş sağlığı ve güvenliği
konusunda önleyici ve koruyucu hizmetlerde yoğunlaştıracaktır.
İş sağlığı ve güvenliği bilgisi tıp eğitiminde yeteri
kadar alınamadığından, bu konu ayrı bir uzmanlığı gerektirdiğinden, işyeri
hekimlerinin ve sağlık personelinin bu konuda eğitim alması zorunluluğu
getirilmiştir.
İşyeri hekimlerinin ücret ve diğer çalışma şartları,
kanunların emredici hükümleri çerçevesinde, akit serbestisine uygun olarak,
işveren ve işyeri hekimi tarafından belirlenecektir. Bazı tüzüklerde ayrı ayrı
yer alan, işyerlerinde iş güvenliğiyle görevli mühendis istihdam etme
zorunluluğu, genişletilmiş işyerlerinde mühendis ve teknik elemanın
görevlendirilmesi yasal zorunluluk haline getirilmiştir.
İş güvenliği ve iş kazalarının önlenmesi konusundaki
bilgiler mühendislik eğitiminde yeteri kadar verilemediğinden, bu konu ayrı bir
uzmanlığı gerektirdiğinden, iş güvenliğiyle görevli mühendislere bu konuda
eğitim alma zorunluluğu getirilmiştir.
Bu sayede, iş sağlığı ve güvenliği gibi çok disiplinli, birden çok
uzmanlık alanını ilgilendiren bir alanda, koruyucu hekimlik ve koruyucu
mühendislik hizmetlerinin işyerlerine ulaştırılması ve işyeri hekimleri ile iş
güvenliği uzmanlarının birlikte çözümler üretebilmeleri sağlanacaktır. Daha
sağlıklı ve daha güvenli bir çalışma ortamının sağlanmasında, bu birlikteliğin
ve ortak çalışmanın olumlu çıktıları olacağına inanıyoruz.
Öte yandan, sanayide sayılan, devamlı olarak en az 50
işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde, her
işverenin, yönetime katılma modeline uygun olarak, bir iş sağlığı ve güvenliği
kurulu kurma yükümlülüğü 1475 sayılı Yasayla öngörülmüştür. Yürürlükte bulunan
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulları Hakkında Tüzük uyarınca, bu kurullar,
danışman kurul niteliğinde olup, kararları bağlayıcı değildir; yatırım güçleri
yoktur.
Getirilen yeni düzenlemeyle, işverenler, iş sağlığı ve
güvenliği kurullarının kararlarını uygulamakla yükümlü tutulmuşlar; böylece, bu
konuda çok önemli işlevler üstlenebilecek bu kurullar, etkin hale
getirilmiştir. Bu sayede, tasarının, bu düzenlemelerle çalışma hayatında yeni
ufuklar açacağına inanıyoruz.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Sayın Köşdere, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak
üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
20.00
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân
MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534)
(S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.
Tasarının 82 nci maddesi üzerinde, gruplar adına
yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.
Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral?..
Yok.
Diyarbakır Milletvekili Sayın Fehmi Uyanık?.. Yok.
İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısı üzerinde Meclis Genel Kurulunda iki aya
yakındır konuşuyoruz, tartışıyoruz. Bu madde üzerindeki görüşlerimi ifade
etmeden önce, AKP'li milletvekillerine bir kez daha seslenmek istiyorum.
İşçinin zaten kısır olan haklarını da elinden alacak, çalışma hayatında işçiyi
korumasız bırakacak hükümler içeren böyle adaletsiz düzenlemeyi, bu kadar
tepkiye rağmen, milyonlarca vatandaşımızın gözleri önünde, hiçbir taviz
vermeden hâlâ savunuyor ve içinize sindirebiliyorsanız, insanlık adına,
yurttaşlık adına, alınteri ve emek adına burada ve bu aşamada söylenebilecek
çok fazla söz kalmamış demektir. İnanın, mazlum ve mağdur işçiler dururken, bu
kadar kararlı bir şekilde savunduğunuz sermaye kesimi sizin yerinize bu
Mecliste olsa, bu aşamadan sonra insafa gelir, bu kanundan vazgeçerdi. Siz,
hâlâ direniyor; Nuh diyor, peygamber demiyorsunuz. Bunun altında bir bit yeniği
aramamız, bir art niyet aramamız son derece doğaldır, kaçınılmazdır. Bazı
arkadaşlarımız, bu aşamadan sonra bizim bazı konulardaki hassasiyetimizi
yadırgıyor olabilirler. Bizi yadırgamayınız, takdir ediniz. Siz takdir
etmeseniz de işçiler takdir edecektir; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi, özüne
sahip çıkarak sözünün eri olduğunu kanıtlayacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi, kölelik yasasına karşı
çıkarak, bu düzenin her geçen gün daha çok sömürmek istediği emekçilere sahip
çıkmaktadır; çünkü, halkımız bilmektedir ki, bu düzen, halkın değil, bir avuç
azınlığın düzenidir. Bu düzenin sahibi olan bir avuç azınlık bilmelidir ki,
halkımız, gün gelecek, Cumhuriyet Halk Partisini iktidara taşıyarak, bu azınlık
düzenini değiştirerek halkın düzenini kuracaktır. Siz ve sizin gibi
düşünenlerin tüm karşı koyuşlarına rağmen, bu düzeni halkın çıkarları adına
yeniden kurmak, Cumhuriyet Halk Partisinin vazgeçilmez görevi olacaktır.
Halkın bu kadar tepkisine rağmen, işçiyi âdeta
köleleştirmeye, mevcut haklarını da ellerinden almaya cüret edecek kadar
cesurca davranan siz saygıdeğer AKP'nin yürekli milletvekilleri; bu cesaretle,
siz, işçi haklarını gasp etmeye devam ediniz. Bu gidişle duvara
toslayacaksınız, o zaman aklınız başınıza gelecektir. Bu tartışmalar sürecinde,
her türlü şüpheyi uyandıracak hal ve hareketleri gösterdiniz. Bu yolunuz sizi
karanlığa götürecektir. Bu karanlıkta ruhî bunalım yaşarsınız, depresyon
geçirirsiniz. O noktada da ne kendinize ne de ülkenize yararınız olacaktır.
Madde üzerindeki görüşlerime geçmeden önce, böyle bir açıklama yaparak sizleri
bir kez daha uyarmayı görev saydım.
Değerli milletvekilleri, iş güvenliği, çalışma
güvenliği konusu, çalışma hayatımızın öncelikle iyileştirilmesi gereken,
kanayan yaralarından birisidir. Keşke, bu kanunu çıkarmak üzere ortaya
koyduğunuz performansı çalışma hayatımıza yeni sorunlar getirmek üzere değil
de, çalışma hayatındaki insanî sorunları çözmek için harcamış olabilseydiniz;
çünkü, her gün, her saat, her dakika, bir işyerinde, bir fabrikada, bir ocakta,
bir atölyede iş kazaları sonucunda acı ölümler olmakta, çalışma hayatının
sağlıksızlığından dolayı yüzbinlerce işçi meslek hastalığına yakalanmakta,
onbinlercesi kronik hastalıklara tutulmakta ve genç yaşta, ya iş göremez duruma
gelmekte ya da hayatını yitirmektedir. Bu işçilerimizin insanlıkdışı koşullarda
ve risk altında çalışıyor olmasının pek umurunuzda olmadığını, bu işçi düşmanı
yasayı savunmadaki ısrarcılığınızdan artık anlıyoruz; ama, en azından,
işverenin de kabullenemeyeceği iş ve üretim kaybını sorun edersiniz diye umut
ederek sözlerime devam ediyorum.
Değerli milletvekilleri, maddede, iş sağlığıyla ilgili
mühendis veya teknik elemanların ancak 50'den fazla işçi çalıştırılan
sanayilerde olabileceği şeklinde bir düzenleme getiriliyor. İşçi sorunlarıyla
az çok ilgilenenler bilir ki, ülkemizde iş kazalarının, meslek hastalıklarının
en çok yaşandığı yerler, genelde 50'nin altında işçi çalıştırılan işyerleri
olmaktadır. Ülkemizdeki işletmelerin çoğunluğu böyledir ve buralar da, genellikle,
sağlıksız, sigortasız, sendikasız ve düşük ücretli işçilerin çalıştığı
yerlerdir. Kayıtdışı istihdam ve ekonomi buralarda büyümektedir. Bu yasayla
mevcut çarpık durum düzeltileceğine, fiilî durum meşrulaştırılmaktadır.
AKP'li değerli milletvekillerine tavsiyem şudur ki,
zahmet etsinler, organize sanayi bölgelerindeki, tatil yörelerindeki, tabelası
bile olmayan izbe mekânlardaki 50'nin altında 3, 5, 10, 20, 30 işçi
çalıştırılan işyerlerini görsünler; o yerlerdeki sağlıksız çalışma koşullarını,
örgütsüzlüğü, güvencesizliği, çocuk işçileri, kayıtdışı istihdamı, kayıtdışı
ekonomiyi görsünler. Yasayla getirecekleri çarpık çalışma ilişkilerini şimdiden
görsünler; tabiî, insan içine çıkacak durumları söz konusuysa, çalışanların
yüzüne bakabilecek cesaretleri varsa.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öktem, teşekkür ediyorum.
Diyarbakır Milletvekili Sayın Fehmi Uyanık;
buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET FEHMİ UYANIK (Diyarbakır) - Değerli Başkanım,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; ben, televizyonda mesaj vermek için
kürsüye çıkmadım, söz almadım; bir maddeyi, bir hususu açıklığa kavuşturmak
için söz almış bulunuyorum; hepinizi, hürmet ve muhabbetlerimle selamlıyorum.
Üzerinde durduğumuz 82 nci maddenin morfolojik yapısı
yanlıştır, yanlış tertip edilmiştir. Malumunuz olduğu üzere, orada -dikkatinizi
çekiyorum- 82 nci maddenin birinci paragrafının son satırında, hem
"mühendis" tabiri var hem de "teknik eleman" tabiri var.
Şimdi, hepiniz biliyorsunuz ki, teknikerlerin yüksek tahsil seviyesi iki
yıllıktır, mühendislerin yüksek tahsil seviyesi en azından dört yıllıktır.
Şimdi, biz, teknik eleman lejandı altında, kalkar onlara da denetim yetkisi
verirsek, Türkiyemizde ve hatta -iddia edebilirim- dünyanın hiçbir yerinde
görülmemiş, ucube diye tabir edebileceğimiz bir teftiş kurulu meydana gelmiş
olur. Teknik elemanı, iki yıllık yüksek tahsili olan teknikeri, biz, müfettiş
yaparsak, denetim yetkisi verirsek, büyük hata yapmış oluruz. En azından -tabirimi
mazur görürseniz- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının iş teftiş
fonksiyonunu zedelemiş oluruz, dejenere etmiş oluruz.
Bu bakımdan, benim teklifim şudur: Müsaade ederseniz
"mühendislik" tabiri metnin içinde kalsın; ancak "teknik
eleman" tabirinin çıkarılmasını teklif ve arz ediyorum.
Ben, bu konuda, çok değerli devlet adamı, Değerli
Bakanımızın da müsaadesini alarak kürsüye çıktım; hepinizi, tekrar, saygı ve
muhabbetle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uyanık.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 4 adet önerge
vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım; sonra aykırılık
durumuna göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının "İş güvenliği
ve teknik elemanlar" başlıklı 82 nci maddesinin birinci fıkrasındaki
"derecesine göre" ibaresinden sonra "işyeri hekimleri ile
birlikte çalışmak üzere" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver
Öktem |
İzzet
Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Cevdet
Selvi |
Mehmet
Küçükaşık |
Muharrem
Kılıç |
|
Eskişehir |
Bursa |
Malatya |
|
Feramus
Şahin |
|
Feridun
Baloğlu |
|
Tokat |
|
Antalya |
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "İş
güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" başlıklı 82 nci
maddesinde yer alan "en az elli işçi" sınırlaması yerine "en az
otuz işçi" getirilerek 82 nci maddenin bu şekliyle değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
İzzet
Çetin |
Haluk Koç |
Nail
Kamacı |
|
Kocaeli |
Samsun |
Antalya |
|
Enver
Öktem |
|
Bayram
Meral |
|
İzmir |
|
Ankara |
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "İş
güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" başlıklı 82 nci
maddesinin birinci fıkrasındaki "bir veya daha fazla" ibaresinden
sonra "iş güvenliği konusunda meslekî yeterliliği Türk Mühendis ve Mimar
Odaları Birliğine bağlı ilgili meslek odasınca belgelendirilecek mühendis
görevlendirmekle yükümlüdürler."
İkinci fıkrasındaki "iş güvenliği ile görevli
mühendis veya teknik elemanların nitelikleri" ibaresi yerine "iş
güvenliği ile görevli mühendisin nitelikleri" şekliyle değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
İzzet
Çetin |
Haluk Koç |
Nail
Kamacı |
|
Kocaeli |
Samsun |
Antalya |
|
Enver
Öktem |
|
Bayram
Meral |
|
İzmir |
|
Ankara |
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının "İş güvenliği
ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" başlıklı 82 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet
Çetin |
Enver
Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Hüseyin
Özcan |
Muhsin
Koçyiğit |
Muharrem
Doğan |
|
Mersin |
Diyarbakır
|
Mardin |
"Madde 82. - Bu Kanuna göre sanayiden sayılan,
devamlı olarak en az 30 işçi çalıştıran ve 6 aydan fazla sürekli
işlerin yapıldığı işyerlerinde işverenler işyerinin iş güvenliği açısından
denetlenmesi, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi için alınacak
önlemlerin belirlenmesi ve bu önlemlerin uygulanmasının izlenmesi hizmetlerini
yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına, işyerinin niteliğine ve tehlikelilik
derecesine göre işyeri hekimleri ile birlikte çalışmak üzere bir veya daha
fazla iş güvenliği konusundaki mesleki yeterliliği Türkiye Mühendis Mimar
Odaları Birliğine bağlı ilgili meslek odasınca belgelendirilecek mühendis
görevlendirmekle yükümlüdür.
İşverenler, görevli mühendis işçi sağlığı ve iş güvenliği
ile iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi konusunda sürekli eğitim
verilmesini sağlar.
İş güvenliği ile görevli mühendislerin nitelikleri,
sayısı, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma saatleri,
görevlerini nasıl yürütecekleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri?..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Her altı dakikada bir iş kazasının meydana
geldiği, her saatte bir işçinin öldüğü ve her ikibuçuk saatte bir işçinin
sürekli iş göremez şekilde sakat kaldığı ülkemizde "iş güvenliği
mühendisliği" kavramı henüz uygulamaya geçirilememiştir. Bu düzenleme ile
mühendislerin iş güvenliği konusunda lisans sonrası eğitimlerinin meslek
odaları tarafından verilmesi ve sertifikalandırılması ve böylelikle çağdaş
yaklaşımların ülkemize kazandırılacağı öngörülmüştür. Ayrıca maddeden teknik
eleman kavramı çıkarılarak karışıklık ve belirsizliklerin giderilmesi
hedeflenmiştir.
İşyerindeki iş sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin
belirlenmesinde görevli olan işyeri hekimleri ile mühendis veya teknik
elemanların koordineli çalışmasının sağlanması verimlilik ve etkinlik açısından
gereklidir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime
10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.16
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati:20.32
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân
MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534)
(S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 82 nci maddesinin değiştirilmesine ilişkin,
İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve arkadaşlarının önergesinin oylanması sırasında
karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Sayın milletvekilleri, önergeyi kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "iş
güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" başlıklı 82 nci
maddesinin birinci fıkrasındaki "bir veya daha fazla" ibaresinden
sonra "iş güvenliği konusunda meslekî yeterliliği Türk Mühendis ve Mimar
Odaları Birliğine bağlı ilgili meslek odasınca belgelendirilecek mühendis
görevlendirmekle yükümlüdürler" ikinci fıkrasındaki "iş güvenliği ile
görevli mühendis veya teknik elemanların nitelikleri" ibaresi yerine
"iş güvenliği ile görevli mühendisin nitelikleri" şekliyle
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İzzet Çetin
(Kocaeli)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Çetin, gerekçeye mi okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bilim ve teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler,
kaçınılmaz olarak sanayileşmenin gelişmesine ve yaygınlaşmasına neden olmuştur.
Sanayileşmenin gelişmesi ve yaygınlaşması ise, çalışma yaşamında can alıcı,
önemli sorunları ortaya çıkarmıştır. Üretim araç ve gereçlerinin emniyetsiz
oluşu, ergonomik olmaması, üretim süreçlerinde kullanılan ürün, yarı ürün ve
hammaddelerden kaynaklanan zararlı etkenler, çalışılan ortamların ve üretim
süreçlerinin konfor yetersizliği, çalışanların işe uygun eğitimlerinin olmaması
vb. gibi sorunlar, çalışanların, işyerlerinin ve çevrenin sağlık ve güvenliğini
tehdit eder bir noktaya ulaşmıştır.
Çalışanların en temel hakkı olan yaşama hakkı ile
toplumun temiz ve yaşanabilir çevre hakkını tehdit eden bu sorunların ortadan
kaldırılması ve gerekli önlemlerin alınması zorunluluğu, 20 nci Yüzyılın
başından itibaren gündemde yerini almıştır.
Günümüzde, bu sorunların ortadan kaldırılması için, çeşitli
ülkelerde farklı uygulamalar olsa da, çağdaş yaklaşımla yürütülen çalışmalarda,
iş kazası ve meslek hastalıklarını önceden tahmin ederek oluşmadan önleme
anlayışıyla birlikte, oluşan bir iş kazasında ise en hızlı şekilde müdahale
ederek çalışanın, işletmenin ve çevrenin zarar görmesinin engellenmesi
hedeflenmektedir.
Ülkemizde, bu alanda da büyük sorunlar yaşanmış ve
yaşanmaktadır. Sadece Sosyal Sigortalar Kurumu istatistiklerine bakmak bile, bu
sorunun büyüklüğünü ve ne denli can alıcı boyuta ulaştığını göstermektedir.
Yılda ortalama 73 000 iş kazasının meydana geldiği ve 1
825 508 iş gününün kaybolduğu, günde ortalama 3 çalışanın yaşamını yitirdiği
ülkemizde 82 nci maddeye ilişkin önerilerimizle "İş Güvenliği
Mühendisliği" kavramının, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ülkemize
kazandırılması ve gelişen, değişen teknolojilere bağlı iş güvenliği
uygulamalarının işletmelere anında yansıtılmasının sağlanarak iş kazalarının en
aza indirilmesi hedeflenmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "iş
güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" başlıklı 82 nci
maddesinde yer alan "en az 50 işçi" sınırlaması yerine "en az 30
işçi" getirilerek 82 nci maddenin bu şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
İzzet Çetin
(Kocaeli)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Çetin, gerekçeyi mi okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sosyal Sigortalar Kurumu istatistiklerine göre,
ülkemizde 2001 yılı içerisinde 72 364 iş kazasının meydana geldiği, bu iş
kazalarında 1 008 işçinin öldüğü, 2 183 işçinin ise sürekli iş göremez şekilde
sakat kaldığı, 883 işçinin ise meslek hastalığına yakalandığı belirlenmiştir.
Bunun sonucunda 1 852 502 iş günü kaybı olmuştur. Bu istatistiklerin, ülkemizde
23 000 000 çalışanın yalnızca sigortalı dörtte 1'ini kapsadığı göz önüne
alınırsa, bildirilmeyen iş kazaları ve kayıtdışı işçi çalıştırma yoğunluğu
dikkate alındığında, bu rakamın üçe ya da dörde katlanacağı çok açıktır. Bu
olumsuz tablonun yarattığı maddî kayıpların ise gelişmiş ülkelerde gayri safî
millî hâsılanın yüzde 1'ine, ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde ise gayri
safî millî hâsılanın yüzde 3 değerlerine ulaşabileceği ve "milyar
USD" rakamlarıyla ifade edilebileceği bilinmektedir.
Yine, Sosyal Sigortalar Kurumunun 2001 yılı işyeri ve
zorunlu sigortalı sayılarının, işyerinde çalışan sigortalı gruplarına göre
dağılımına bakıldığında, 723 503 işyerinin yüzde 98,2'sinin 50'nin altında
gruplarda işçi çalıştırdığı ve 4 888 881 sigortalının yüzde 57'si olan 2 792
000 sigortalının bu işyerlerinde çalıştığı görülmektedir.
Yukarıda belirtilen toplam iş kazalarının yüzde
73,4'ünün 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana geldiği, yine, Sosyal
Sigortalar Kurumu verilerinden açıkça görülmektedir. Bunun en önemli nedeni
ise, bu tür küçük (50'nin altında işçi çalıştıran) işyerlerinin işçi sağlığı ve
iş güvenliği açısından yeterli önlemleri almamasında ve bu konuda görev yapacak
uzmanları istihdam etmemesinde aranmalıdır.
Bu nedenledir ki, görüşülmekte olan İş Kanununun 82 nci
(iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar) maddesinde yer alan
en az 50 işçi sınırlamasının yerine en az 30 işçi sınırlamasının getirilerek,
iş güvenliğine ilişkin uygulamaların yaygınlaştırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının "iş güvenliği
ve teknik elemanlar" başlıklı 82 nci maddesinin birinci fıkrasındaki
"derecesine göre" ibaresinden sonra "işyeri hekimleri ile
birlikte çalışmak üzere" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?..
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri?..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İşyerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin
belirlenmesinde görevli olan işyeri hekimleri ile mühendis veya teknik
elemanların koordineli çalışmasının sağlanması, verimlilik ve etkinlik
açısından gereklidir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 82 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
83 üncü maddeyi okutuyorum:
İşçilerin hakları
MADDE 83. - İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği açısından
işçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayati bir tehlike ile karşı
karşıya kalan işçi, İş Sağlığı ve Güvenliği Kuruluna başvurarak durumun tespit
edilmesini ve gerekli tedbirlerin
alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul aynı gün acilen toplanarak kararını verir ve durumu tutanakla tespit
eder. Karar işçiye yazılı olarak bildirilir.
İş sağlığı ve güvenliği kurulunun bulunmadığı
işyerlerinde talep, işveren veya
işveren veki-line yapılır.
Kurulun işçinin talebi yönünde karar vermesi halinde
işçi, gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbiri alınıncaya kadar çalışmaktan
kaçınabilir.
İşçinin çalışmaktan kaçındığı dönem içinde ücreti ve
diğer hakları saklıdır.
İş sağlığı ve güvenliği kurulunun kararına ve işçinin
talebine rağmen gerekli tedbirin alınma-dığı işyerlerinde işçiler altı iş günü
içinde, bu Kanunun 24 üncü maddesinin
(III) numaralı bendine uygun olarak
belirli veya belirsiz süreli hizmet akitlerini derhal feshedebilir.
Bu Kanunun 79 uncu maddesine göre işyerinde işin
durdurulması veya işyerinin kapatılması halinde bu madde hükümleri uygulanmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Kemal Deveciler; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanunu
Tasarısının 83 üncü maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, bugün, 14 Mayıs Çiftçiler
Günü ve aynı zamanda 14 Mayıs Dünya Hemşireler Günü. Bu vesileyle, tüm
hemşirelerimizin ve tüm çiftçilerimizin bu önemli günlerini kutluyorum.
22 nci Dönemde, Parlamentoyu oluşturan iktidar ve
muhalefet partilerinin oluşum biçimi gözardı edilerek, âdeta, geriye dönüşün
özlemleri çekiliyormuş gibi; ülkemizin, birçok acil meselesi varken ve Meclisin
de bu konularda yoğunlaşması, çözüm üretmesi gerekirken, Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak, sayısal çoğunluğunuza dayanarak, her fırsatta, toplumsal barışı
sürekli bozmanın yollarını aramaktasınız.
Bugünkü ekonomik şartlar itibariyle, dört kişilik bir
ailenin asgarî geçim düzeyi 451 000 000 Türk Lirası olarak tespit edilmesine
karşılık, bugün, asgarî ücret, hâlâ, 226 000 000 Türk Lirasıdır. İnsanlarımızın
birçoğu, işsizlik, aşsızlık yüzünden, asgarî geçim düzeyini sağlayabilecek
ücretin çok altındaki ücretli işlerde çalışmak mecburiyetinde kalmaktadır. Çoğu
insanımız için ise, asgarî geçim düzeyinin altında bir ücret karşılığı işte
çalışmak, mevcut koşullar nedeniyle, kendilerine, diğerlerinden şanslı olduğu
düşüncesini verdirmektedir. Aslında, bu durum, ülkemizde, yoksulluğun,
çaresizliğin ve işsizliğin boyutlarının ne denli büyük ölçüde olduğunun
göstergesidir.
Bütün bu gerçekleri bilmesine rağmen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükümeti, âdeta, işçinin emeği ve kazanılmış hakları üzerinde
oyun oynamakta, mevcut şartlar itibariyle, hukuksal güvenceden yoksun ve güçsüz
olan işçilerimizi, çıkarmaya çalıştığı yeni iş kanunuyla, iyice savunmasız ve
korumasız bırakmaktadır. Bu, işçilerimizin ekmeğiyle ve geleceğiyle
oynandığının en açık göstergesidir.
Görüşülmekte olan bu kanun tasarısı, işçilerin
haklarını koruyamamakta, hatta, âdeta gasp etmektedir. Bu tasarının, her işçiyi,
her işvereni ve her işyerini kapsayan bir tasarı olmaması, otuz işçiden fazla
işçi çalıştıran, sanayi niteliği taşıyan işyerlerini kapsamına alması
dolayısıyla, yüzde 80'i, yüzde 90'ı küçük ve orta ölçekli bir işletme şeklinde
kurulmuş olan, bu şekilde üretim yapmaya çalışan, çoğunlukla otuz kişinin
altında işçi çalıştıran birçok işyerine, buna mukabil, birçok işçiye
uygulanmasının mümkün olmadığını göstermektedir.
Görüşmekte olduğumuz bu tasarıyla getirilmek istenen
bir başka düzenleme de, İş Kanununun çizdiği haklardan faydalanma kriteri
olarak işçinin çalışma süresinin değil, işin devam etme süresinin kabul
ediliyor olmasıdır. Bu durumda, işçi, süresi belirlenmiş bir akitle çalışıyorsa
tasarıdan sınırlı oranda faydalanabilecektir. İşverenin süresi belirlenmiş
hizmet akti yapma konusundaki keyfiyeti de dikkate alındığında, kanundan
yararlanabilecek işçi sayısının bu düzenlemelerle ne denli sınırlanacağı açıkça
görülecektir.
Bu tasarının, işe yeni girmiş olup deneme süresi içinde
işten çıkarılan işçilerin, geçici ve mevsimlik işçilerin haklarının
korunabilmesi anlamında uygulama alanına sahip olmadığı, konuyla ilgili bir
düzenlemeye de gidilmediği görülmektedir.
Ayrıca, bu kanun tasarısı, esnek istihdam biçimi
çalışma şekillerine, bu bağlamda da kayıtdışı ekonomiye meşruiyet
kazandırmaktadır.
Bu kanun tasarısı, işçi örgütlenmesine, sendikacılık
faaliyetlerinin gelişme ve ilerlemesine engel olabilecek düzenlemeler
getirmektedir.
Yine, bu tasarıda, toplu işten çıkarmalara engel
olabilecek herhangi bir düzenlemeye ve yasal yaptırıma yer verilmemiştir. Bunun
yerine, işten çıkarma belli koşullara bağlanmıştır. Açıkça görülüyor ki, bu
yasa tasarısının tamamında işçi hakları gözardı edilmiş, her konu, her madde,
âdeta işçilerimizin aleyhine düzenlenmiştir.
Örneğin, şu anda görüşülmekte olan 83 üncü madde, 80
inci maddede belirtilen iş sağlığı ve iş güvenliği kurullarının görev ve
uygulama biçimine bir açıklama getirmeye çalışmaktadır. Öncelikle dikkat
çekilmesi gereken nokta, yürürlükteki kanuna göre, iş sağlığı ve güvenliği
kurulları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından uygun görülen
işyerlerinde, yetki, sorumluluk, görev ve yükümlülükleri tüzükle tespit edilmek
koşuluyla Bakanlık tarafından kurulurdu. Görüşülmekte olan kanun tasarısında ise,
iş sağlığı ve güvenliği kurullarının oluşturulması hakkını, sanayi kuruluşu
olma niteliğine sahip, en az otuz işçi çalıştıran ve altı aydan fazla süreli
işlerin yapıldığı işyerlerine tanımış ve bu kurulları oluşturma görevi de
işverene bırakılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, bu kurulların
çalışma yöntemlerini, ödev, yetki ve sorumluluklarını yönetmeliklerle tespit
etme hakkı tanınmıştır. İş sağlığı ve güvenliği kurullarının çalışma usul,
yetki ve görevlerinin tüzükle düzenlenmesi, hukuksal ve yargısal bakımdan bir
üstünlük sağlarken, böylesine önemli bir konunun yönetmelikle düzenlenmesi,
Danıştay gibi son derece demokratik üst yargısal kurumun incelemesinden
kaçırılmaya çalışıldığının açıkça göstergesidir.
83 üncü maddeye göre, işyerinde, iş sağlığı ve
güvenliği açısından işçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye
sokacak yakın, acil ve hayatî bir tehlikeyle karşı karşıya kalan işçimize, iş
sağlığı ve güvenliği kurullarına başvurma, durumunun tespit edilmesini isteme, gerekli
tedbirlerin alınmaması halinde hizmet aktini feshetme hakkı tanınmıştır.
Tasarının bu maddesi de işçi lehine bir düzenleme gibi
gözükse de, tamamen işçinin aleyhine düzenlemeler içermektedir. İşçiye hizmet
aktini feshetme hakkının tanınmış olması, işçiyi korumaya yönelik bir hak
değildir.
Ayrıca, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili
sorumluluklarını yerine getirmeyen işverene karşı herhangi bir cezaî yaptırım
uygulanmamakta, zarara uğrayan işçi güçsüz bırakılmaktadır.
Türkiye şartlarında düşünecek olursak, iş ve işsizliğin
temel sorun olarak var olduğu ülkemizde, yüzde 80, yüzde 90 oranında küçük ve
orta ölçekli işletmeler şeklinde üretim yapan ve 30 işçinin çok daha altında
işçi çalıştıran işyerlerinde, mağduriyetini, uğradığı zararı işverenine bildirmesi
ve bundan kendi lehine bir çözüm yaratılmasını beklemesi, hukuksal, yasal
güvencesi mevcut olmayan işçilerimiz açısından mümkün gözükmemektedir.
Hizmet aktini feshetmenin, sağlığı zarara uğramış,
mağdur duruma düşmüş, hatta belki de çalışamaz hale gelmiş işçiye hukuksal ve
maddî herhangi bir kazanımı kesinlikle yoktur; çünkü, madde, işverene, böyle
bir durum karşısında zararın giderilmesini sağlayıcı tedbirler alma gibi
vicdanî bir sorumluluk dışında herhangi bir yaptırım uygulamamaktadır.
Kısacası, görüşülmekte olan kanun tasarısı, işçileri,
âdeta cezalandıran, onları hukuksal haklarından mahrum bırakan düzenlemeleri
içermektedir. Yapılmak istenilen, hükümetlerin kendi başarısızlıklarını örtbas
etmek için, uygulanan yanlış politikalar yüzünden bir türlü düzelemeyen
ekonominin ve kötü gidişatın sorumluluklarını "işçilere tanınan bazı yasal
hakları sınırlandırmaya çalışarak, üretimin, istihdamın artırılabileceği"
düşüncesini hâkim kılmaya çalışmaktır.
Sayın milletvekilleri, tabiî ki, bu ülkenin, namuslu,
dürüst ve minnet borçlu olduğumuz işverenleri de vardır. Onlara sürekli destek
olmak, yeni iş sahaları açmalarına yardımcı olmak hepimizin görevidir; ancak,
işçi ve işveren uyumunu bozacak uygulamaları içeren, işçiler aleyhine
düzenlemeler getiren, işçilerimizin insanca yaşama haklarını elinden alan ve
geleceğe umutsuzca bakmalarına neden olan bu tasarının kabul edilip yürürlüğe
girmesi, toplumsal barışın bozulması demektir.
Dolayısıyla, görüşmekte olduğumuz bu İş Kanunu
Tasarısının, derhal, AKP İktidarı tarafından geri çekilerek, zaman
geçirilmeksizin, hükümetçe bir daha değerlendirilip gerekli düzenlemelerin
yapılmasının ve taraflar arasında uzlaşma sağlandıktan sonra Meclisimize
getirilmesinin doğru olacağını; aksi halde, bu tasarının, bu şekilde
yasalaşması halinde, emekçilerimiz ve işçilerimiz bu yasayla yok
sayılacağından, hakları tamamen gasp edildiğinden, şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak oyumuzun ret olacağını bildirir, Yüce Türk Milletine ve
Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Deveciler.
Şahsı adına, Zonguldak milletvekili Polat Türkmen?..
Yok.
İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır; buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; işçilerin haklarıyla ilgili 83 üncü madde üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi "işyerinde işçi sağlığı ve güvenliği
açısından işçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak
yakın, acil ve hayatî bir tehlikeyle karşı karşıya kalan işçi, İş Sağlığı ve
Güvenliği Kuruluna başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin
alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul aynı gün acilen toplanarak
kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar işçiye yazılı olarak
bildirilir" deniliyor.
Bir de, bu kurulun olmadığı hallerde, işverene veya
vekiline müracaat edileceği belirtilmiş; ancak, işveren veya vekilinin olumsuz
cevap vermesi halinde ne olacağı belirtilmemiş; hatta, bu olumsuz cevap
vermenin yazılı olup olmayacağı da belirtilmemiş. Yani, işçi geliyor
"burada bir hayatî tehlike var, burada el kopabilir, kol kopabilir veya
ölüm tehlikesi var" diyor, işveren de "bir şey olmaz oğlum, çalış,
devam et" diyor. Böyle hallerde işçi ne yapacaktır; burada bir açıklık
var. Bu konuyu değerlendirmek lazım ve bu açıklığı gidermek lazım diye
düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kacır.
Şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Yasası Tasarısının 83 üncü maddesi,
gerçekten, bir AKP'li arkadaşımın da söylediği gibi, olayı ortada bırakan,
düzeltilmeye muhtaç bir halde önümüze gelmiştir.
Bir işçi, eğer, çalıştığı yerde, acil, hayatî,
vücudunun yarısının gideceği tehlikeli bir işte çalıştığını görürse, iş sağlığı
ve güvenliği kuruluna başvurup, onlardan gelecek kararı bekleyerek tavır
alabilir veya iş sağlığı ve güvenliği kurulu yoksa, işveren veya vekiline o
tehlikeden kurtulmak için başvuruda bulunabilir.
Bu kurul da "hakikaten burada tehlike var, bu,
sakat kalabilir, bu, can güvenliğini ortadan kaldırıyor ve işveren bunu
düzeltsin" dediği halde, işveren hiçbir şekilde ciddî bir önlem almadığı
zaman, işçi, kendi kendini cezalandırmak durumunda. Olabilir... Bu işsizlikte,
o kadar çok insan, geçimini sağlayabilmek için o kadar tehlikeli işler
yapmaktadır ki, işveren böyle bir önlem almadığında, herhangi bir işçi, çalışan
kişi, bu tehlikeye maruz kaldığı için çalışmaktan vazgeçse bile, arkasından, bu
tehlikeyi göre göre çalışmak mecburiyetinde olan insanlarımız var. İşte devlet,
işte Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işte iş sağlığı ve güvenliği kurulu
ve adalet mekanizmasının burada işlemesi lazım. Mecbur kalan, göz göre göre
kendini tehlikeye teslim eden insanlara... İnsana önem veren bir devlet
anlayışının, insanı önplanda tutan bir iktidarın böyle bir maddeyi buraya
getirmesi söz konusu olmamalıdır; çünkü, o işçi gitse bile, başkası gelip
çalışmak zorunda olacak ve büyük bir tehlikeyle, sakatlıkla karşı karşıya
kalacak. Bakanlık, bunu, galiba gözden kaçırmış olacak ki, getiriyor.
İkincisi, bu maddede meslek hastalığı yok; yani, işçi,
24 üncü maddenin (III) numaralı bendindeki imkânı kullanıp ayrılacak; ama,
meslek hastalığına tutulursa, böyle bir şansı da yok ve bu madde, sadece
yoksulluktan, işsizlikten dolayı, bu tehlikeye rağmen çalışacak işçinin canının
ötesinde, millî servetin heba olmasına, ekonomimizin olumsuz etkilenmesine,
sağlık sorunlarının artmasına, sosyal güvenlik kurumumuzun batmasına neden olan
bir maddedir. Onun için, bu maddenin mutlaka düzeltilmesi lazım.
Kurşun zehirlenmesi nedeniyle iliklerinden rahatsız
olan pek çok işçi, altı ay çalışır, altı ay Sosyal Sigortalar Kurumunda
rehabilite edilir, kurşundan arındırılması için tedavisi yapılır ve altı ay
sonra, aynı işçiler, işyerine gelir, bir altı ay daha işyerinde çalışır. İşte,
bu, sosyal güvenlik kuruluşumuzun -Sosyal Sigortalar Kurumunun- batmasına neden
olmuştur.
Bunların önlenmesi, işçi sağlığının korunması, iş
güvenliğinin sağlanması ve meslek hastalıklarının önlenmesi, ekonomimiz
açısından mutlaka gereklidir, zorunludur. Bu madde, insana önem veren anlayışın
ürünü olarak önümüze getirilen bir madde olarak düşünülemez, kabul edilemez.
Zaten, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşım da bu konuya değindi.
Hükümet, sanıyorum, bunu düzeltecektir, bu haksızlığı önleyecektir, insan canı
ile millî serveti ve ekonomiyi olumsuz etkileyen, sosyal güvenlik kuruluşlarını
olumsuz etkileyen bu sorunu çözüme ulaştıracaktır; yapmayan işverene de
yaptırım getirecektir. Bu olmazsa, zaten, yasanın, baştan beri, insana önem
vermeyen bir anlayışla yapıldığını iddia ediyoruz ki, bunun, pek çok maddede
ispatı mümkündür. Bu madde ise, kendiliğinden, insanı önemsemeyen bir
yaklaşımın, bakışın, anlayışın sonucu olduğunu açıkça gösterecektir ve belirli
süre sonra bu maddeyi okuyanlar, bu yasayı hangi Meclis, hangi insanlar çıkardı
diye merak edip, bu iktidarı da hiç hoş değerlendirmeyeceklerdir.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Selvi.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge
vardır; okutacağım.
Saygıdeğer Grup Başkanvekillerimiz, önerge şimdi
intikal ettiği için, fotokopilerini size ulaştıramadık, şimdi okutuyorum, daha
sonra göndereceğim. Önerge şu anda intikal etti, isterseniz fotokopisini
çektirip göndereyim, isterseniz okutayım...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, eğer, uzunsa,
fotokopisini gönderirseniz iyi olur.
BAŞKAN - Sayın Başkanım, iki cümle.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının 83 üncü maddesinin ikinci
fıkrasına "İşçi, tespitin yapılmasını ve durumun yazılı olarak kendisine
bildirilmesini isteyebilir. İşveren veya vekili yazılı cevap vermek
zorundadır" ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
|
Ünal Kacır |
Mustafa
Ataş |
Zülfü
Demirbağ |
|
İstanbul |
İstanbul |
Elazığ |
|
Mahmut
Koçak |
|
Nusret
Bayraktar |
|
Afyon |
|
İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Kacır, önergeniz üzerinde konuşacak
mısınız?.. İsterseniz bir açıklama yapın, arkadaşlarımız da bekliyor.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Kacır neyi çözecek, onu da
açıklasın.
ÜNAL KACIR (İstanbul)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; verdiğimiz önergemiz "işçi, kurul olmayan işyerlerinde
işverene veya vekiline müracaat ederek, işyerinde sağlığı bozacak veya vücut
bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın ve acil hayatî tehlikeyi bildirir ve bunun
yazılı olarak cevaplandırılmasını isteyebilir; işveren de, bunu yazılı olarak
cevaplandırmak zorundadır" şeklindedir. Böyle bir cevaplandırma, işverenin
durumdan haberdar olduğunu ve...
CEVDET SELVİ (Eskişehir)- Kurul kararı var. Zaten
haberdar. (AK Parti sıralarından "Kurul yoksa" sesleri)
ÜNAL KACIR (Devamla)- Kurulun olmadığı işyerlerinde
Sayın Vekilim. Efendim, kurul kararı olan hallerde ne olacağı zaten belli.
Kurul olmadığı hallerde, kurul kurulması zorunlu olmayan işyerlerinde, işveren
veya vekiline müracaat yapılmış. İşveren de diyor ki: "Benim bundan bilgim
var, haberim var; burada da böyle bir tehlike var, çalışma" diyor veya
"tehlike yok, devam et" diye yazılı cevap veriyor. Yani, burada
işveren bir sorumluluk üstlenmiş oluyor. Bunu teminen önergemizi verdik.
Önergemizi desteklemenizi rica ediyorum, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CEVDET SELVİ (Eskişehir)- Bir şey yapacaksak, bari bir
faydası olsun. Kırk yılda bir defa teşekkür ettik, o da bir anlam ifade etmedi.
Zaten adam işten çıkma hakkına sahip; kâğıdı verseniz ne olur vermeseniz ne
olur?!
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge
doğrultusunda 83 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
84 üncü maddeyi okutuyorum:
İçki veya uyuşturucu madde kullanma yasağı
MADDE 84. - İşyerine sarhoş veya uyuşturucu madde almış
olarak gelmek ve işyerinde alkollü içki veya uyuşturucu madde kullanmak
yasaktır.
İşveren; işyeri
eklentilerinden sayılan kısımlarda, ne gibi hallerde, hangi zamanda ve hangi
şartlarla alkollü içki içilebileceğini belirleme yetkisine sahiptir.
Alkollü içki kullanma yasağı;
a) Alkollü içki
yapılan işyerlerinde çalışan ve işin gereği olarak üretileni denetlemekle
görevlendirilen,
b) Kapalı
kaplarda veya açık olarak alkollü içki satılan veya içilen işyerlerinde işin
gereği alkollü içki içmek zorunda olan,
c) İşinin
niteliği gereği müşterilerle birlikte alkollü içki içmek zorunda olan,
İşçiler için uygulanmaz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 84 üncü madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Enver Öktem konuşacak.
Sayın Öktem, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aslında, günlerdir görüşmekte olduğumuz tasarı,
demokrasi kavramını ve demokratik kültürü tekrar tanımlamamıza vesile olan
önemli bir malzeme sunmuştur bize.
Belki unutmuş olabilirsiniz, demokrasinin en basit ve
özet tanımını tekrar hatırlatmak istiyorum. Demokrasinin diğer bütün
özellikleri bir kenara, en olmazsa olmaz koşulu, yasal ve yönetsel
düzenlemelerin, faaliyetlerin, halk meşruiyetini dikkate alarak, halkın hak ve
talepleri doğrultusunda, yine halka hesap verecek bir açıklıkla
gerçekleştirilmesidir. AKP Hükümeti de, eksik de olsa, böyle bir demokratik
mekanizma sayesinde iktidar olmuştur.
AKP'li arkadaşlar, şimdi, vicdanlarınıza seslenerek
soruyorum: Halkın çok büyük bir kısmını mağdur edecek, demokratik sistemin en
temel bileşenlerinden biri olan emek örgütlerini tamamen pasifize edecek,
çalışma hakkını ortadan kaldıracak, daha da beteri, âdeta, kölelik rejimini
getirecek bir yasayı, hangi demokratik kurallar ve teamüllerle
bağdaştırabiliyorsunuz?! Tasarı, sizin söylediğiniz gibi -ki, öyle değildir- bu
tür tehlikeleri içermiyor olsa bile, halk bu yasayı istemiyor. Çalışanlar tepki
gösteriyor. Sendikalar demokratik kitle, meslek örgütleri taleplerini
açıklıyor; eylemlerle bunu protesto ediyorlar. Toplumsal ve siyasal muhalefet
yanlıştan dönmeniz için çırpınıyor. Siz ise, halkın temsilcilerini dinleme
zahmetinde bile bulunmuyorsunuz. Sanıyorum, sadece küçük bir azınlığın
entrikalarına kulak veriyorsunuz. Bu nasıl demokrasi anlayışıdır?!
Değerli arkadaşlar, demokrasi en iyi sistem olsa da,
bütün siyaset uzmanlarının belirttiği gibi tehlikelere açık birçok kapıları da
vardır. Demokratik rejimi işletebilmek, tamamen demokratik kültürü özümsemeyle
ilgili bir durumdur. Partileri defalarca kapatılan bir siyasî gelenekten
geldiğinize göre, AKP olarak bunu en iyi sizlerin bilmesi gerekir. Üstelik,
çoğunluğa sahip olup, tek başınıza iktidar olarak demokratik sistemi
yürütebilme iddiasındaysanız, önünüzdeki en büyük tehlike, muhalefetin, halkın,
toplumsal örgütlerin, emekçilerin sesine kulak tıkamanızdır.
Çoğunlukçu demokrasi adı altında, rahat iktidar
arayışında iseniz, yanılıyorsunuz. Öncelikle, çoğulcu demokrasi ve demokratik
kültürü özümsemelisiniz. Yoksa, yapılan şey faşizm olur, elitizm olur. Size
tavsiyem, Meclisteki çoğunluğunuza güvenerek, bu kadar rahat olmayın ve işçi
sınıfını asla ve asla karşınıza almayınız. Çünkü, üretimden gelen güç,
demokrasinin en temel koruyucusudur.
Değerli arkadaşlar, demokrasi sadece siyasal alanda
belirleyiciliği olan bir sistem değildir. Demokrasinin esas yeşerdiği yer,
toplumsal alandır, üretim alanlarıdır. Kabul edilecek bu yasayla, yüzyıllık bir
demokratik mücadele sürecinde işçi ve işveren arasındaki bir nevi üretim
sözleşmesiyle önemli bir noktaya getirilen, en azından bilimsel bir konu olarak
irdelenen bir demokrasi tanımlaması da tamamen gündemdışı kalacaktır. Bu,
endüstriyel demokrasidir. Zira, bu kanun endüstriyel demokrasinin bir tarafını,
yani işçileri tamamen devre dışı bırakmıştır. Bu kanundan sonra, üretim
sürecinde olsa olsa endüstriyel faşizm hâkim olacaktır. AKP İktidarı kendi
çarpık demokrasi anlayışlarını, bu yasayla birlikte, toplumsal alana da üretim
ilişkilerine de yaymış olacaktır. (AK Parti sıralarından gürültüler)
RESUL TOSUN (Tokat) - Ne demek?! Olmaz öyle şey!..
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hakaret etme yetkiniz yok!
BAŞKAN - Sayın Öktem...
RESUL TOSUN (Tokat) - Sen kendi işine bak! Sen kime
ders veriyorsun?!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Başkan, hep böyle boş
beleş konuşuyorlar.
BAŞKAN - Bir dakika... Zülfü Bey, bir dakika!..
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ne demek bu?!
BAŞKAN - Sayın Demirbağ, bir dakika...(AK Parti
sıralarından gürültüler)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Ne zaman konuşsan hakaret ediyorsun, ayıptır!
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, bir dakika...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Millet mecbur mu bu boş beleş
konuşmaları dinlemeye?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Her zaman böyle yapıyorsun!
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın.
BAŞKAN - Sayın Tosun, bir dakika...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Madde üzerinde bir kelime
konuşmadı!..
BAŞKAN - Arkadaşlar, bir dakika, susarsanız... Sayın
Tosun, Sayın Kacır, bir dakika...(AK Parti sıralarından gürültüler) Saygıdeğer
arkadaşlarım, bir dakika susar mısınız, lütfen...
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Her defasında böyle
yapıyorsunuz, siz de bu ülkenin vatandaşısınız.
BAŞKAN - Sayın Tekin... Sayın Tekin...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Rahatsızsanız ruh tedavisi olun.
BAŞKAN - Sayın Öktem, konuşmanız sırasında, açıkça,
İktidar Partisi Grubunu, çarpık bir demokrasi anlayışıyla itham ettiniz.
Lütfen, bu sözlerinizi tashih etmenizi istiyorum; tashih ediniz efendim.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hayır, doğruyu söylüyorsa
neden tashih etsin? (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Öktem, buyurun, lütfen... (AK Parti
sıralarından gürütüler)
ENVER ÖKTEM (Devamla) - İzin verir misiniz, konuşabilir
miyim.
BAŞKAN - Arkadaşlar... Saygıdeğer arkadaşlarım...
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Düşünce çarpık!
AHMET YENİ (Samsun) - Çarpık sensin!
BAŞKAN - Sayın Yeni... Sayın Yeni...
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Düzeltilmesi gereken bir şey
yok, İçtüzüğe göre böyle bir şey yok. Sizin canınız istediği zaman
düzeltilmez.(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN -
Arkadaşlar, lütfen... Saygıdeğer arkadaşlarım...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, görüşümü
açıklayabilir miyim, lütfen...
BAŞKAN - Sükûneti avdet ettirir misiniz arkadaşlar.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Arkadaşın görevi provokatörlük
mü?!
BAŞKAN - Sayın Çiçek, lütfen, susar mısınız...
Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkanım, konuşabilir
miyim?
CEVDET SELVİ (Eskişehir) -. Konuşmacının konuşma
süresine geçen lüzumsuz zamanı ilave edin.
BAŞKAN - Sayın Selvi, lütfen...(AK Parti sıralarından
gürültüler)
Saygıdeğer arkadaşlarım...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, ben konuşabilir
miyim efendim?(AK Parti sıralarından gürültüler)
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Mikrofondaki konuşmacının
konuşması kesildi.
BAŞKAN -Sayın Selvi... Lütfen efendim...
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Konuşmacının zamanını
çalmaya kimsenin hakkı yok.
BAŞKAN - Arkadaşlarım, lütfen...
Sayın Öktem, siz, kendi zihninizde böyle bir yargıya
sahip olabilirsiniz; ama, bunu, bütün Türk Milletinin huzurunda, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin hitabet kürsüsünden bu şekilde ifade etmeniz yakışık almıyor;
lütfen, bu konuyu tashih ediniz.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, izin verirseniz,
ben konuşmamda, aslında, bir demokrasi anlayışını, demokrasi kültürünü
vurgulamaya çalıştım. Anlaşılıyor ki... (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bir dinler misiniz arkadaşlar, lütfen, konuşmamıza izin
veriniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen, hatibin
konuşmasını bekleyelim. Müsaade eder
misiniz!..
Sayın Öktem, buyurun. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, buradan hakaret
ediliyor bana. Lütfen, ikaz eder misiniz!.. (AK Parti sıralarından gürültüler)
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Sen herkese hakaret
ediyorsun.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Aslında sana iltifat
ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Demirbağ...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bir konuşma metni verin de onu
konuşsun o zaman.
RESUL TOSUN (Tokat) - İzzet Bey, hakaret
edemez!..Saygılı olsun.
BAŞKAN - Sayın Çetin...
Saygıdeğer grup başkanvekili arkadaşlarım, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, lütfen... Birbirimize tahammül etmek zorundayız.
Dolayısıyla, burada bir yanlışlık varsa -ki, sayın hatibin konuşmasında böyle
bir yanlışlık var- onu tashih etmesini kendisinden istedik ve şu anda
bekliyoruz ve hitabet kürsüsünü açıyorum.
Buyurun Sayın Öktem.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Geçen zamanı süreye ilave
edin.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Efendim, ben, buradaki
konuşmamda, biraz önce de anlatmaya çalıştım; izin verirseniz, beni anlamaya
çalışınız, bir demokrasi anlayışını anlatmaya çalıştım. Burada İş Kanunuyla
ilgili sizin yaklaşımınızı ve Cumhuriyet Halk Partisinin yaklaşımı arasındaki
farklılıkları anlatmaya çalıştım.
Demokrasi anlayışındaki çarpıklıktaki kastım da,
demokrasiyi sizin gibi yorumlamadığımız, demokrasiyi, sizin gerçek anlamından
çıkartıp başka bir mecraya sürüklediğinizi vurgulamaya çalışıyorum. (AK Parti
sıralarından "hakaret ederek mi" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Olmaz...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bu benim... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
RESUL TOSUN (Tokat) - Hâlâ hakarete devam ediyor.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Siz Marksizmi ve Leninizmi
demokrasi anlayışı olarak sunuyorsunuz.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sizin gibi düşünmek zorunda
değilim!
BAŞKAN - Sayın Torun... Saygıdeğer arkadaşlarım...
RESUL TOSUN (Tokat) - Hakarete devam ediyor!..
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Madde üzerinde konuşsun!..
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, Sayın Kacır, oturur musunuz
efendim. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Saygıdeğer arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım...
Sayın Öktem, bir parti grubunun veya bir şahsın
görüşlerini beğenmeyebilirsiniz; ama, sizin beğenmediğiniz görüşler, sizin
kendi kanaatinizdir. Sizin beğenmediğiniz görüşler makbul değil, sizin
beğendiğiniz görüş makbuldür diye bir kaide yok.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, anlaşılıyor ki...
BAŞKAN - Bakınız, sürekli olarak, çıktığınız zaman,
buradan, ifadelerinizde bir grubu sürekli olarak uyarıyorsunuz. Bu uyarı
hakkını siz nereden alıyorsunuz, nasıl alıyorsunuz?! Bakın, bunların hepsine
tahammül ettik, seslenmedik; ama, böyle bir hakkınız, hukukunuz yok. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, bırakın istediği
gibi konuşsun!
BAŞKAN - Demokrasi anlayışı içerisinde birbirimize
tahammül edeceğiniz; ama, beğenmediğimiz bir hususu veya kendimizce hoş olmayan
bir hususu daha nazik bir üslupla belirtme gereği vardır.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, el hareketiyle
tehdit ediliyoruz; onu görmüyorsunuz!
BAŞKAN - O konu varsa, onları da aynı şekilde uyarırım
efendim.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Şimdi, demokrasiye bakış
açısı...
BAŞKAN - Sayın Öktem, bir dakika... Sürenize ilave
edeceğim; çünkü, süreniz bu şekilde bitti; eksürenizi vereyim, ona göre...
Buyurun efendim.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Ben, AKP iktidarının bu yasal
düzenleme süreci içerisindeki oy çokluğuna güvenerek, doğruların hiç birine
yanaşmayarak, kendince bildiği doğruları uygulayarak ve bunun adını da
demokrasi koyarak uyguladığı yöntemin demokrasi olmadığına inanıyorum. Bu
inancı paylaşmıyor olabilirsiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler) Bu
inancımı ifade ettiğim için de, beni, birilerinin provokatörlükle suçlaması
benim zoruma gitmiyor; çünkü, ben, burada, emekten yana bir tavır koyuyorum.
Asıl önemli olan, emek karşıtı bir tavrı sergileyenlerin bu tavrının ne anlama
geldiğini sorgulamak da söz konusudur.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
biz, demokrasi anlayışımızı, demokrasi kültürümüzü sizden öğrenecek değiliz.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Biz de sizden öğrenecek
değiliz!..
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Görüşlerimizi söyleriz; buna
inanırsınız veya inanmazsınız. Dolayısıyla, sizin oy çokluğuna dayanarak
uyguladığınız bu davranışın demokrasiyi ifade etmediğine inanıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bu arada, maddeyle ilgili görüşlerimi merak
ediyorsunuz. Bu, içki yasağı içeren bir maddedir...
MURAT YILDIRIM (Çorum) - Konuş işte...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Ha, konuşurum onda...
Aslında, sizin getirdiğiniz bu düzenlemeyle -ister
kabul edin ister etmeyiniz, gene tepki koyacaksınız- kişilerin işçi içmesine
gerek kalmayacaktır; çünkü, bu uygulama sonucunda, siz, o insanları açlığa
mahkûm ederek, her gün sarhoş halde işine göndermiş olacaksınız.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar;
AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öktem.
EYÜP FATSA(Ordu)- Sayın Başkan...
BAŞKAN- Sayın Fatsa, buyurun... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Saygıdeğer arkadaşlar, Grup Başkanvekilimiz konuşuyor,
lütfen...
EYÜP FATSA(Ordu) - Sayın Başkan, 69'a göre söz
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın
Fatsa, buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Fatsa, size, AK Parti Grubuna bir sataşma
gerekçesiyle söz verdim; lütfen, yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeyelim.
Buyurun efendim.
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa’nın, İzmir Milletvekili Enver Öktem’in, Grubuna
sataşmada bulunması nedeniyle konuşması
EYÜP FATSA (Ordu)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Öktem'i üzüntüyle dinledim; Grubumuzla beraber
dinledik. Tabiî, Sayın Öktem'in Grubumuzu hedef alan ve Grubumuzu tahkir eden
ilk konuşması değildir. Her çıktığında, burada Grubumuzu rencide edici,
Grubumuzun hassasiyetlerini ve özelliklerini yansıtmayan gerçekdışı beyanlarda
bulunmaktadır.
Daha önce de, hem Grup Başkanvekili olarak bizler hem
de Grubumuz adına konuşan arkadaşlarımız, Sayın Öktem'in bu çirkin ifadelerini
burada reddetmiştir.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, bu kelimeler,
olmuyor...
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, bu "çirkin"
kelimesi, yanlış bir tavır...
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin...Müsaade edin...
BAŞKAN - Sayın Fatsa, buyurun...
EYÜP FATSA (Devamla)- Değerli arkadaşlar, bakın, İş
Kanununu görüşüyoruz; 84 üncü maddesi, içki ve uyuşturucu madde kullanma
yasağıyla alakalıdır. Sayın Öktem burada çıktı, maddeyle hiç alakası olmayan,
direkt Grubumuzu hedef alan bir konuşma irat etti. Biz, muhalefetin,
görüşülmekte olan kanun tasarısının tek tek maddelerine, içeriğine, tümüne
muhalefet etmelerini, reddetmelerini anlayışla karşılarız; ama, Grubumuzu hedef
alarak, Grubumuzun hak etmediği ithamlarla Grubumuzu isimlendirmesini kabul
etmemiz mümkün değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK Parti Grubu, Türkiye'de, demokrasinin bir neticesi
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde iktidardır. Dolayısıyla, AK Partiyi,
çarpık demokrasi anlayışının temsilcisi gibi göstermek, en başta, AK Parti
Grubunu seçen iradeye saygısızlıktır. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Eğer, bir çarpık demokrasi anlayışından söz edilecekse,
-doğrusunu isterseniz, bunu söylemek istemezdim- bu, Sayın Öktem'i çok iyi
tarif ediyor.
Bu düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534)
(S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Kütahya
Milletvekili Hasan Fehmi Kinay konuşacaklar.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Kinay, lütfen, konu üzerinde görüşlerinizi beyan
ediniz.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 84 üncü maddesi
üzerinde düşüncelerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Madde üzerindeki mütalaama geçmeden önce, bir noktayı
özellikle vurgulamak istiyorum. Grupları adına ve şahısları adına söz alan
değerli CHP milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısını
okumuştur ve kendi aralarında tartışmıştır; ama...
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Kendi görüşünü söyle, kendi
görüşünü...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - ... işçi lehine olsun
olmasın, her maddeyi ele aldıklarında, olayı saptırmak için son derece
isabetsiz eleştirilerde bulunmuştur.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Siz farkınızı gösterin, madde
üzerinde konuşun!
BAŞKAN - Sayın Kinay...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Unutmayalım ki...
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Yol açıyorsunuz!..
BAŞKAN - Sayın Kinay, lütfen...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Devam ediyorum efendim.
Unutmayalım ki, ekonomik sistem, sadece, emeğiyle
geçimini temin eden işçilerimiz üzerinde durmuyor; en az onun kadar önemli olan
müteşebbislerimiz de ekonominin temel unsurudur. Ne yazık ki, bu kesim, İş
Kanunu Tasarısının müzakereye açıldığı günden beri CHP'li milletvekillerince
akıl almaz biçimde taciz edilmiştir. Biraz önce, Sayın Öktem'in konuşmalarında
da aynı manzarayla karşılaşmış olduk. Bu eleştiriler, zaman zaman o kadar
abartılmıştır ki...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Maddeye ne zaman geleceksin?!
BAŞKAN - Sayın Kinay, lütfen bekler misiniz; sürede bir
hata oldu.
Buyurun.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Bu eleştiriler zaman
zaman o kadar abartılmıştır ki, sonunda, yine CHP'li Grup Başkanvekilleri,
olayı toparlamak zorunda kalmışlardır; ama, gün boyunca yapılan sözlü
saldırılar, gecenin ilerleyen saatlerinde, el ayak çekildikten sonra, yerini
telafi edici konuşmalara bıraksa da bunun bir faydası olmamıştır.
Değerli CHP milletvekilleri, bizlere karşı haklı haksız
eleştirilerde bulunabilirsiniz; ama, Türkiye'de 5 400 000 civarında işçiyi
istihdam eden 785 000 civarında işverenimize hakaret etme hakkınız yoktur. (CHP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Nerede hakaret?!
HALUK KOÇ (Samsun) - Ne hakareti?!
BAŞKAN - Sayın Kinay... Sayın Kinay...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Şimdi, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin tutanaklarına baktığımızda, biraz evvel konuşan Sayın
Öktem'in, ne yazık ki, yine 8 Mayıs 2003 tarihinde, işverenler için, iş
hayatımızın yine en önemli parçası olan işverenler için şu ifadelere yer
verdiğini görüyoruz...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Farkınızı gösterin, madde üzerinde
konuşun!
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - İşverenler için diyor ki:
"Bunlar, nizam tanımaz, hak tanımaz, hukuk tanımaz, insan tanımaz. Bunlar,
kanunu, çıkarlarına uygun değilse, ne yapıp edip değiştirmek isterler; hukuk
devletini de tanımazlar."
Değerli arkadaşlar...
BAŞKAN - Sayın Kinay, siz, bunları tutanaktan mı
okuyorsunuz?
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Evet efendim; bunlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanaklarında, muhalefet partisinin...
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sadece bir kısmını okuyorsun,
içinden seçiyorsun...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Muhalefet partisinin,
efendim...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - O tutanaktan bir yeri okuyorsun;
burada kastedilen, kayıtdışı ekonomiyi temsil eden sermaye...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Muhalefet partisinin
komisyon üyesi ve nöbetçi komisyon üyesi Sayın Öktem tarafından, 8.5.2003
tarihinde, Meclis tutanaklarına yansıyan konuşmasıdır.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Çarpıtıyorsun...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Aynen aktardım...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Naylon faturacılar...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Hiçbir zaman, maddelerle
ilgili, doğru dürüst bir şey söylemiyorlar.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, maddeyle ilgisi
yok; müdahale eder misiniz.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Yine, bir başka maddede,
22 nci maddede söz almış Sayın Öktem; "22 nci madde üzerinde söz aldığıma
göre, şimdi, bu maddeyle ilgili olarak konuşmamı bekliyorsunuz. Aslında,
bununla ilgili bir konuşma yapmaya da gerek yoktur." Buyurun efendim!..
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - İşte, Cumhuriyet Halk
Partisinin, Mecliste, 126 maddeden müteşekkil... (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kinay... Sayın Kinay...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - ...126 maddeden
müteşekkil iş kanununa göstermiş olduğu ciddiyet bu. Patrona bakış açısı da bu.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Vergi kaçıranlar için bu...
Vergi kaçıranlar için...
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, böyle bir
yöntem yok.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Bütün Cumhuriyet Halk
Partilileri, aynı şekilde itham etmek istemiyorum. İçlerinde, çok sayıda
sanayici olduğunu, bunları bir tarafa bırakalım, kendilerine oy veren çok
sayıda sanayici olduğunu gayet iyi biliyoruz; ama, ne yazık ki, tashihi
gereken, bizim maddelerimizdeki "herhalde" sözcüğü değil, bu
zihniyettir.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Ortalığı karıştırmak için...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Bakınız, girişimcilere,
OECD'nin baktığı...
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Ortalığı karıştırıyorsunuz...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Lütfen...
OECD'nin baktığı gözle bakalım...
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Kavga çıkarıyorsunuz...
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Dünyada ekonomik,
dinamizm ve rekabet konusunda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kinay, lütfen, son cümlenizi alayım.
Lütfen efendim.
Buyurun.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Dünyada ekonomik dinamizm
ve rekabet konusunda, işverenlerimizin uyum sağlama yeteneği 4 üncü sırada
olarak gösteriliyor; girişimcilik kabiliyetimiz, 49 ülke arasında 16 ncı sırada
olarak görülüyor. Lütfen, dünyayla rekabet koşullarını, bu tür zeminler
arasında -iş kanunu gibi- Türkiye'deki çalışma hayatını düzenleyen kanunlar
arasında, elbirliğiyle, ciddî katkılar vererek tesis etmeye çalışalım.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Madde üzerinde biz de
konuşmayalım, istediğimiz gibi konuşalım Başkan.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Ortalama 7 işçi
çalıştıran...
BAŞKAN - Sayın Kinay, lütfen... Süreniz doldu; son
cümlenizi alayım.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.
Ben, Cumhuriyet Halk Partisinden, kapasite kullanım
oranlarının artışı, verimlilik, istihdam artışına ilişkin ciddî önerilerin
ortaya konulması yönünde katkı beklerdim; ama, ne yazık ki, bugün ortaya
koyduğumuz...
HALUK KOÇ (Samsun) - Ekonomiyi kayıt altına alacaksın
arkadaş!.. Ekonomiyi kayıt altına alacaksın!
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - ...anlayış ve zihniyet,
Türkiye'nin çoktan terk ettiği, iflas etmiş bir zihniyettir; burada, bunun
tezahüründen başka bir şey ne yazık ki ortaya konmuyor.
Başta Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız olmak
üzere...
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Grubumuza
sataşma var.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - ...bu yasanın çıkması
yönünde katkı sağlayan komisyon üyelerimize ve siz değerli milletvekillerimize
şükranlarımı arz ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, açıkça,
Grubumuza sataşma olmuştur söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, müsaade eder misiniz?..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - O üslubu çok iyi kullanırız.
BAŞKAN - Sayın Koç, kim konuşacak?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ben konuşacağım.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, şahsıma sataşma
vardır.
BAŞKAN - Bir dakika... Müsaade eder misiniz efendim?
Biraz önce konuşma yapan Sayın Fehmi Kinay, konuşması
sırasında Sayın Öktem'le ilgili olarak birkısım tutanaklardan, bazı ifadelerini
okudu. Benim yerimden işittiğim kadarıyla Sayın Öktem de, bu ifadelerin,
kayıtdışı ekonomi noktasındaki işverenlere ait olduğunu söyledi; doğru mudur
efendim?
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Açıklamak istiyorum.
BAŞKAN - Söylediğim doğru mudur?
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Açıklayayım...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Benimki o açıdan değil.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, sizin konunuz ayrı efendim.
Sayın Öktem, konu bu değil mi efendim?
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, bu sözler ifade edildi, başka bir şey
yok.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Şahsıma yönelik bir suçlama
vardır; gerçek bu değildir, açıklamak durumundayım. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Öktem, bakınız...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Ben, fazla değil, birkaç cümleyle
kendimi ifade etmek durumundayım.
BAŞKAN - Sayın Öktem, bu konuyla ilgili olarak ben
ifadelerinizi burada belirttim, tashih ettim. Bakınız, herhangi bir şekilde...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Ben, karşı bir saldırı
yapmayacağım. İzin verirseniz doğru olmadığını açıklayacağım.
BAŞKAN - Bakınız, ben size söz hakkı vereceğim. Yalnız
konuşmanız sırasında herhangi bir kimseyi uyarmaya vesaireye, herhangi bir şeye
sebebiyet vermeyiniz; böyle bir durum olduğunda söz hakkınızı keseceğimi
belirtiyorum.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Hayır efendim.
BAŞKAN - Bu konuyla ilgili olarak kimi kast ettiğinizi
açıklayınız, oturunuz efendim.
Buyurun.
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in,
Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay'ın, şahsına sataşmada bulunması
nedeniyle konuşması
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, konuşmacı
arkadaşımın anlattığı şeye biraz açıklık getirmek istiyorum. Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak ülke ekonomisine katkı sunan, ülke ekonomisine katkı sunarken
namusuyla vergisini ödeyen, her türlü vecibesini yerine getiren, hiçbir
işverenimizi karşımıza almadık, eleştirmedik. Bizim buradaki kastımız şuydu: Bu
kadar namuslu işverenlerimizle beraber, namuslu işçilerimiz bu ülkeyi
kalkındıracaktır dedik. Tek karşı çıktığımız olay, bu ülkede, ülke
nimetlerinden faydalanan; ama, ülkeye karşı sorumluluklarını yerine getirmeyen,
kayıtdışı çalışan simsarları kastettik.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.
Sayın Özyürek, buyurun. (AK Parti sıralarından
"Ooo" sesleri)
Saygıdeğer arkadaşlarım, birkısım hususlara tahammül
edeceğiz.
Sayın Özyürek, Gruba sataşma olduğunu söyledi; bakalım
hangi konuda ifadeleri vardır.
Buyurun Sayın Özyürek.
3. - Mersin Milletvekili Mustafa
Özyürek'in, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay'ın, Grubuna sataşmada bulunması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; benim söylemem nedeniyle bir sataşma söz konusu değil; ama,
arkadaşımızın, çok açık, net bir sataşması söz konusu. Burada, Cumhuriyet Halk
Partisi zihniyeti, Cumhuriyet Halk Partisinin tutumu gibi, doğrudan Grubumuzu
hedef alan suçlamalarda bulunuldu. Elbette, biz, buna cevap vermek
durumundayız.
Biraz önce, bir değerli milletvekilimizin, sizi
kastetmeden, isim vermeden, demokrasiyle ilgili bir nitelemesine büyük tepki
gösterdiniz.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Nasıl isim
vermedi?!.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ama, burada, açık seçik,
Cumhuriyet Halk Partisine sataşma olduğu zaman, Başkanın bu konuda, bizim bir cevap hakkımızı kullandırmasını da
çok görmemeniz lazım, eğer demokrasiye gerçekten saygınız varsa.
Değerli arkadaşlarım, burada, sık sık şu nitelemeyi
yapıyorsunuz: Cumhuriyet Halk Partisi işverenlere karşı, Cumhuriyet Halk
Partisi sermayeye karşı.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin, hangi sermayeye
karşı, hangi işverene karşı olduğu, burada, sözcülerimiz tarafından ifade
ediliyor. Daha önce ben de söyledim, arkadaşlarımız da söyledi; Cumhuriyet Halk
Partisi, vergisini ödeyen, işçisinin hakkını ödeyen, bu ülkeye katma değer
yaratan bütün işverenlere saygılıdır; ama, bu ülkenin kaynaklarını hortumlayan,
hayalî ihracat yapan, naylon fatura ticareti yapan, işçisinin hakkını vermeyen,
çeşitli bahanelerle işçisini kapının önüne koyup çoluğuyla çocuğuyla perişan
eden işverene Cumhuriyet Halk Partisi karşıdır ve sonuna kadar da karşı olmaya
devam edecektir. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından "biz de
karşıyız" sesleri) Bizim, bu konudaki bakışımızın esası budur.
Şimdi, bunun böyle olduğu çok açık olmakla beraber,
arkadaşlarımız, haftalardır müzakere ettiğimiz bu İş Kanunu Tasarısının,
aslında, çalışanların aleyhine çok önemli hükümler ihtiva ettiğini, içerdiğini
bildikleri için, bunun huzursuzluğuyla, hemen bir yolunu bulup Cumhuriyet Halk
Partisine sataşmaya kalkıyorlar. Bu, hiç hoş değil; bu, kesinlikle doğru değil.
Değerli arkadaşlarım, kayıtdışılığı da bu kadar
savunmak, hiç kimseye...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(AK Parti sıralarından "anlaşıldı" sesleri)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
bırakın da Başkan yönetsin; anlaşılıp anlaşılmadığına Başkan karar versin. Öyle
bir sabırsızsınız ki... Burada, sabırla, haftalardır oturuyoruz, dinliyoruz;
kalkıyorsunuz, eleştiriyorsunuz "madde üzerinde konuşun" diyorsunuz;
ama, hiçbir sözcünüz hiçbir madde üzerinde konuşmuyor; hepsini burada
izliyoruz. Şurada kalktık, belli yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz, ona bile
tahammül etmek istemiyorsunuz. Eğer, gecenin bu yarısında...
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Biz de inandık!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hanımefendi, inanıp
inanmamak size ait değil; ben görüşlerimi söylerim, halkımız dinler,
milletvekillerimiz dinler; takdir onlarındır. Ben, hiç kimseden, hele AKP
Grubundan alkış filan beklemiyorum, hiçbir milletvekilinden de takdir
beklemiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN - Sayın Özyürek, lütfen, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, eğer gecenin bu saatinde sakin,
uygar, demokratik bir müzakere yapmak istiyorsak, birbirimize tahammül
edeceğiz; yok, gecenin bu saatinde bir yolunu bulup kavga çıkarmak
istiyorsanız, takdir sizindir.
RESUL TOSUN (Tokat) - Onu sizinkilere söyleyin.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Biz, eleştiri hakkımızı
sonuna kadar kullanarak, burada, görevimizi yapıyoruz; yanlışları belirtmeye
çalışıyoruz, doğruları belirtmeye çalışıyoruz.
Merakınızı gidermek için de hemen ifade edeyim:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, görüşmekte olduğumuz bu maddeye olumlu oy
verecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Biz, yararlı olan maddelere olumlu oy veririz; yanlış
olan, işçinin hakkını elinden alan, iş güvencesini kaldıran düzenlemelerin de
karşısına çıkarız. Bu anlayış içerisinde müzakerelerin yürütülmesini diliyorum.
Sayın Başkana, bana söz hakkı tanıdığı için saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, burada konuşan
milletvekili arkadaşlarımdan, şu ortam içerisinde, şu hususu özellikle istirham
ediyorum: Kullandığımız kelimeler, bazen kastı aşan kelimeler oluyor. Bu
kelimeler konusunda çok hassas olalım, çok dikkatli olalım. Bir grubu, herhangi
bir şekilde rencide edecek veya onları tahkir edecek kelimeleri cümlelerimizin
içerisinde kullanmayalım. Gecenin bu saatinde, bir müzakere yapıyoruz, oylama
yapıyoruz. Hepimiz, buraya Türk Milletinin gönderdiği temsilcileriz. Buradan
çıkacak karara hepimizin saygılı olması gerekiyor. Onun içindir ki, lütfen,
konuşma üslubumuz konusunda gayet dikkatli olalım. Bazen, hatibin konuştuğu
şeyler hoşumuza gitmeyebilir, zevkimizi okşamayabilir, karşı olabiliriz; ama,
demokrasi, aynı zamanda bir tahammül sistemidir, rejimidir. Dolayısıyla, bu
konuda tahammül göstereceğiz.
Bizim de, Başkanlık Divanı olarak, herhangi bir
sürçülisan, bir yanlış veya bir kasıt olmuşsa, onları düzeltmek gibi bir
görevimiz vardır. Bu konuda, iktidar partisi grubundan, AK Parti Grubundan ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan ve saygıdeğer grup başkanvekillerimizden,
gerekli ilgi ve alakayı her zaman olduğu gibi bekliyoruz ve 84 üncü madde
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534)
(S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek, şahsı
adına söz istemiştir.
Sayın Emek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
ATİLA EMEK (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 84 üncü maddesi üzerinde, şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken, Yüce Meclisin değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 84 üncü madde, biraz önce Sayın
Grup Başkanvekilimizin de ifade ettiği gibi, bizim tarafımızdan da olumlu
bulunmakta ve olumlu oy vereceğiz; ben de buna, bir üye olarak, katılıyorum.
Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz İş Kanunu
Tasarısı, uzun zamandan beri Meclis gündemini ve kamuoyunu işgal etmektedir.
Toplumun işveren ve çalışan kesimini yakından ilgilendiren bu yasa tasarısının
sağlıklı çıkması, hiç şüphesiz, toplumsal barışımıza büyük katkılar
sağlayacaktır. Böylesi önem taşıyan tasarının yasalaşması sürecinde, yasa
tasarısı üzerinde ilgili tarafların uzlaşmalarının sağlanması, amaca ulaşılması
açısından en önemli hususlardan biridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasî parti
gruplarımız açısından baktığımızda, tasarı üzerinde, mensubu olduğum Cumhuriyet
Halk Partisinin değerli sözcüleri, tasarının iş hayatımıza beklenen katkıyı
yapmaktan uzak olduğu ve çalışan emekçi kesimin aleyhine sonuçlar doğuracağı
görüşüyle, iş hayatımızın sorunlarını çözmekten uzak olduğu, yeni sorunlar
yaratacağı gerekçesiyle tasarıya karşı çıkmaktadırlar. Adalet ve Kalkınma
Partisinin, iş hayatı içerisinden gelen değerli milletvekilleri ve sözcüleri
de, benzeri görüşleri ifade ederek, yasanın iş hayatına beklenen katkıyı
yapmayacağını belirtmişlerdir. Sayın Bakanın, bu tasarı görüşülürken yaşadığı
sıkıntı açıkça görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili tarafları
tatmin etmeyen, siyasî parti gruplarının içine sinmeyen, Sayın Bakanı sıkıntıya
düşüren ve iş hayatımıza çözüm getirmek yerine yeni sorunlar yaratacak bu
tasarı üzerinde bu kadar ısrarlı olmanın mantığını anlamak mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclis, sorun yaratan değil,
aksine, sorunların çözüm yeridir. Bu tasarının görüşülmesi sürecinde yapılan
tartışmalar, kamuoyunu olumsuz yönde etkilemekte, neredeyse iş barışını bozacak
boyutlara ulaşmaktadır. Bir büyük işçi kuruluşumuzun başkan ve temsilcileri,
tepkilerini ortaya koymak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisine siyah
giysilerle gelmiş ve tartışmaları izlemişlerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş barışımızı
böylesine tehdit eden ve yasalaşması halinde toplumsal barışımıza etki yapacak
ve yeni sorunlar yumağına dönüşecek bu yasa tasarısının, yaklaşık 10 - 15 temel
maddesi üzerinde ilgili tarafların uzlaşısı sağlandığı takdirde, hiçbir sorun
kalmayacağı açıktır. Bunu yapmak yerine, ısrarla, tasarının yasalaşmasını
sağlamak için Yüce Parlamentonun gündemini günlerden beri işgal etmenin ne
kadar yanlış olduğunu takdirlerinize sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tarz tartışma ve çatışmayla yasalaşacak
bir tasarının, iş hayatımıza fayda getirmeyeceği açıkça ortadadır. Bir
özdeyişte ifade edildiği gibi "yanlış hesap Bağdat'tan döner" misali,
bu yanlış ısrar da, Çankaya'dan veya yüce yargıdan geri döner. Bu durumda, Yüce
Meclisin günler ve gecelerce sarf ettiği emek ve zaman boşa gitmiş olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin içinde
bulunduğu devasa sorunların çözümü, biz 22 nci Dönem milletvekillerinin temel
görevidir. Ülkemizin önünü açmak, insanımızın yüzünü güldürmek için ekonomik ve
sosyal sorunların bir an önce çözümü gerekirken, iş barışını da bozacağı açıkça
görülen böyle bir tasarıyla Yüce Meclisin gündeminin uzun süre işgal edilmesi
sizce doğru mudur? Bu durumda, büyük hedefler, küçük hesaplara feda edilmiş
olmuyor mu?
Bu tasarının, ilgili taraflarca üzerinde uzlaşılacağı,
siyasî parti gruplarının bu uzlaşıya destek vereceği, iş hayatımıza olumlu
katkılar yaparak toplumsal barışımızı sürekli kılacak bir duruma getirilmesi
için yapılacak işler olduğuna inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Emek, size 1 dakika eksüre veriyorum;
lütfen, konuşmanızı tamamlayın.
ATİLA EMEK (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
Henüz zaman geçmiş değildir. Bu konuda, tasarının geri
çekilerek, yukarıda ifade ettiğimiz amacın gerçekleşmesi sağlanmalıdır. Bu,
uzlaşı açısından da bir ilk adım olacaktır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Madde...
ATİLA EMEK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım
"madde" diyor Sayın Vekilim. Evet, maddeyi kabul ediyoruz ve kıvançla
ifade edeyim ki, bugüne kadar, çalışan, emekçi kesimin, bu madde kapsamına
giren bir suçtan dolayı disiplin kovuşturması, çok ender, istisnaî durumlardır;
ama, bizim, zaten toplum yapımıza da uygun, her duruma uygun olan işyerinde
böyle bir durumun olmaması da, biraz önce tasvip ettiğimiz bir durumdur.Bbunu,
oylarımızla destekleyeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, böylece, iş hayatımız da
kazanacaktır, Yüce Meclis de, sorunu temelden çözmüş olmanın onurunu
yaşayacaktır.
Bu duygularla, Yüce Meclise sevgiler, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekilleri, 84 üncü madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
84 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saat 22.00'de toplanmak üzere, birleşime 15 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.45
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
22.00
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534)
(S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.
Tasarının 85 inci maddesini okutuyorum:
Ağır ve tehlikeli işler
MADDE 85. - Onaltı yaşını doldurmamış genç işçiler
ve çocuklar ağır ve tehlikeli işlerde
çalıştırılamaz.
Hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağı,
kadınlarla onaltı yaşını doldurmuş fakat onsekiz yaşını bitirmemiş genç
işçilerin hangi çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabilecekleri Sağlık
Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Adana Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Artvin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Düzeltiyorum efendim.
Artvin Milletvekilimiz Sayın Yüksel Çorbacıoğlu;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; nedense, ilimle ilgili bu yanlışlarla
devamlı karşılaşıyorum. Televizyonlarda başıma geldi, burada da başıma geldi.
Başkanımız yine düzeltti; teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa
tasarısının 85 inci maddesiyle ilgili olarak Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 85 inci maddesinin karşılığı, şu anda
yürürlükte olan 1475 sayılı Yasanın 78 inci maddesinde düzenlenmiştir. İki
madde arasında temel fark olarak, 1475 sayılı Yasadaki, bu, hangi işlerin ağır
ve tehlikeli işlerden sayılacağı, kadınlarla 16-18 yaş arası genç işçilerin
hangi çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabileceklerine ilişkin
tespitin, değerlendirmenin, hukuk normu açısından aralarında farklı
düzenlemeler var; da şu: 1475 sayılı
Yasada tüzükle düzenleniyor; söz konusu, görüşmekte olduğumuz tasarıda ise, bu
iş, yönetmelikle düzenleniyor.
Değerli arkadaşlar, bu konu, çok önemli bir konu; yani,
hangi işlerin ağır ve tehlikeli olduğu ve kadınlarla 16-18 yaş arası genç
işçilerin hangi çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılacağı konusu çok
önemli. O kadar önemli ki, bunu, Anayasamız 50 nci maddesinde düzenlemiş.
Anayasanın 50 nci maddesine göre "Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne
uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî
yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar."
Yani, özel bir koruma ihtiyacının duyulduğu bir konu, bugüne kadar tüzükle
düzenleniyor; ama, bugün, bu tasarıyla, yönetmelik düzeyinde düzenlenmeye
çalışılıyor. Hukuk normu sıralamasına göre -biliyorsunuz, açıklamaya gerek yok-
tüzükler, yönetmeliklerin üzerinde hukuk normudur. Bu açıdan, bize göre, bir
kere bu konunun tekrar tüzükle düzenlenmesine ihtiyaç vardır diyoruz.
Diğer taraftan, yine 1475 sayılı Yasada bu maddenin
düzenlendiği, 78 inci maddenin düzenlendiği bölüm, beşinci bölüm; tasarının 85
inci maddesi, yine bu tasarının beşinci bölümünde düzenlenmekte; yalnız, bu
bölümlerle ilgili, başlıklarla ilgili bir farkı daha ortaya koymak istiyorum; o
da şu: Tasarının beşinci bölümünün
başlığı "İş Sağlığı ve Güvenliği" olarak düzenlenmiş; ama, 1475
sayılı Yasada ise "İşçi Sağlığı ve Güvenliği." Bunun hangi gerekçeyle
yapıldığını bilemiyorum. Mutlaka bir gerekçesi vardır; ancak, demin söylediğim
farklılığın yönetmelikle düzenlenme gerekçesini ve bu başlıktaki işçi ile iş
ayırımının gerekçesini sizden rica ediyorum; Grubunuz adına çıkıp, bu konunun gerekçelerini
açıklamanızı istiyorum; çünkü, bize göre, bunun hukuksal veya bu yasayla ilgili
mantıklı bir açıklaması yok. Zaten, beşinci bölümün ilk maddelerine bakarsak,
biraz farklılığı da görüyoruz. Nedense, hükümet programında da, daha önce bizim
milletvekillerimiz tarafından tespit edildiği üzere "işçi" kelimesine
acaba bir hassasiyet mi var; yani, bunu kullanmakta rahatsızlık mı duyuyoruz;
bunu da anlamış değilim. Bu konuların, eğer uygunsa, mümkünse, tarafınızdan,
Grubunuz adına açıklanmasını istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yasa yapmayla bu işin altından
çıkamıyoruz, kalkamıyoruz; yani, bugüne kadar, 1475 sayılı Yasa kapsamında 16
yaşından küçük insanların bazı işlerde çalıştırılamayacağı ve kadınların
çalışacağı işler konusunda düzenlemeler yapılmış; fakat, uygulamada yine bu
ihlaller fazlasıyla yapılmıştır.
72 nci maddede Grubumuz adına konuşan Zonguldak
Milletvekilimiz Sayın Harun Akın'ın da anlattığı, açıkladığı üzere, Zonguldak
bölgesinde kömür işletmelerinde çalışan 16 yaşından küçük çocuklar var. Bu
konuda ne yapıyoruz, ne yaptık? Yani, yasayı yapmakla bu işi kurtarmış oluyor
muyuz; bence, yasayı yapmakla bu işin içinden çıkamayız. Yasanın gereği,
tüzükleri, yönetmelikleri ve bunun verdiği yetkileri layıkıyla yerine getirmek
ve kim hata yapıyorsa, kim bu yasaya aykırı işçi çalıştırıyorsa gereğini de
yapmak gerekir diye düşünüyorum. Ancak, bu noktada, tabiî, önümüze bir engel
çıkıyor; o engel de, yine bir -gazete kupüründen; bu, elimizde de vardır- basın
bildirisinde Sayın Başbakanımızın bir açıklaması var; bir cümlesini söylüyorum:
"İşyerlerini yaşatalım ki, işçi de yaşasın." Bu bir anlayış, bir
görüş; ama, bu açıkladığım konuyla ilgili, suç işleyen, yasalara aykırı
davranan işverenleri ve işyerlerini gereğince cezalandırmazsak, bunlar hakkında
önleyici tedbirler almazsak, biz, iş güvenliğini sağlamış olur muyuz; yoksa,
aksine bir sonuç mu doğururuz?! Eğer, işverenin işçiye çalışma ortamı
sağlamasını çok önemli sayarsak, "ne yapalım; biz, buna razı olalım"
düşüncesiyle hareket edersek, birilerini korumuş oluruz; ama, işçilerimizin
hakkını korumamış oluruz.
Değerli milletvekilleri, şu anda çalışma yaptığımız
Genel Kurulun arka tarafında gördüğünüz camlı bölmede, bu çalışmalarımızı
Meclis TV aracılığıyla Türk Halkına ulaştıran çalışanlarımız var. Tabiî,
bunlar, memur arkadaşlarımız. Şimdi, konu, iş güvenliği ve işçi sağlığı olduğu
için, çalışma sağlığı açısından bunu dile getirmek istiyorum. Sizden rica
ediyorum, müsait olduğunuz zaman, bu insanların çalıştığı bölüme gidin, ne
kadar sağlıksız bir ortamda çalıştıklarını görün. Bu konuda, Meclis olarak,
biz, bırakalım işçi, işverenlerin sorunlarını çözmeyi, önce kendi içerimizdeki
hatalarımızı, eksiklerimizi giderelim, oradaki insanların insanca çalışacağı
bir düzeni sağlayalım; ondan sonra, bu konuları dile getirelim. (CHP
sıralarından alkışlar)
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Söyleyecek laf çok...
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Söyleyecek laf çoktur
mutlaka, fazla konuşmaya gerek yok, amacımızı anlatmaya çalışıyorum, maddeyle
ilgili konuşmaya çalışıyorum; ancak, doğal olarak, bu kürsünün özgürlüğüne de
kimsenin müdahale etmesine izin vermem; onu da söylemekte fayda var.
Değerli arkadaşlar, işçilerimiz bu tasarının geçmesini
istemiyorlar, yasalaşmasını istemiyorlar, bunu hazmedemiyorlar; işçi sendikalarımız
bu tasarıyı hazmedemiyorlar; muhalefet olarak Cumhuriyet Halk Partisi bu
tasarıyı hazmedemiyor ve hatta, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
içerisindeki milletvekillerinin bir kısmı da bu tasarıyı hazmedemiyor; ama,
nedense, hangi amaçla olduğunu bilemiyoruz; birileri istediği için mi onu da
bilemiyorum; ille de, bu lokmayı, Meclise getirmek, bizlere yutturmak ve bunu
hazmetmemizi istiyorsunuz; ama, bunu, ne biz hazmedebiliriz ne de Türk toplumu
hazmedebilir; çünkü, bu tasarı, bizim bünyemize uygun değil.
Değerli arkadaşlar, madde dışında bir şey söylemek
istiyorum: Yeni bir tartışma açmak istemiyorum; ancak, demokrasi konusunda,
Cumhuriyet Halk Partisinin cumhuriyet tarihi boyunca süren seksen yılı aşkın
demokrasi sınavındaki başarısını, Türkiye'nin siyasal tarihi yazmıştır; gerçi,
Adalet ve Kalkınma Partisinin, henüz siyasal tarihte o kadar uzun süre yer
almadığı için, demokrasi adına söyleyeceği çok şey yok; zamanla olacaktır,
inanıyorum, umarım olur. Ancak, bir örnek vermek istiyorum -gerçi, bu konuda
çok örnek var; bir örnek vererek konuyu fazla uzatmak istemiyorum- Meclis
çalışmaları açısından bir değişiklik yaptınız ve biliyorsunuz, Anayasa
Mahkemesi tarafından bu değişiklik iptal edildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Ben bir hukukçu olarak, Turizm Bakanlığı ile Kültür
Bakanlığının birleşmesine ilişkin tasarının temel yasa olduğunu ilk kez burada
öğrendim. Yıllardır hukukun içindeyim; bunu burada öğrendim; ama, bunu, tabiî,
Anayasa Mahkemesi kabul etmedi. Demokrasiyle bunu nasıl bağdaştırıyorsunuz;
bunu da anlayabilmiş değilim.
Bir küçük anekdotla konuşmamı bitirmek istiyorum; bunu,
Cumhuriyet Halk Partisinin uzun yıllara yayılan, seksen yıllık demokrasi tarihi
ile Adalet ve Kalkınma Partisinin bir yıllık geçmişine dayanarak söylüyorum:
Biliyorsunuz, ikiyüz yıllık bir geçmişi olan Amerika
Birleşik Devletlerinin dünya lideri olduğunu iddia ediyorlar; tabiî, zengin,
büyük bir ülke. Hikâye bu ya, zengin bir Amerikalı İngiltere'ye gelmiş,
İngiltere'de bir bahçıvanı o ünlü İngiliz çimini biçerken görmüş; zengin
Amerikalının hoşuna gitmiş, bu çimi satın almak istemiş ve bahçıvanla arasında
şöyle bir diyalog geçmiş: "Bu nedir; ne yapıyorsun?" "Çimdir;
çimi biçiyorum." "Ne çimi bu?" "İngiliz çimi."
"Bundan bizde yok. Ben bunu alsam, Amerika'ya götürsem, orada eksem biçsem
olur mu?" "Olur." "Böyle olur mu?" "Olmaz."
"Neden?" "Çünkü, ben, bunu sekizyüz yıldır biçiyorum."
Siz de biraz emek verin, ondan sonra demokrasi için
konuşun.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır
konuşacaklardır.
Sayın Kacır, buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 85 inci maddesi üzerinde, şahsım adına
söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Vaktin çok kıymetli olduğunun bilincinde olmamız
gerektiğini ve burada tasarının maddeleri üzerinde görüşlerimizi söyleyerek
vakti değerlendirmek gerektiğini bütün arkadaşlarıma hatırlatarak, sadece madde
üzerinde bir iki cümle söylemek istiyorum.
ATİLA EMEK (Antalya) - Yerinizden laf atarken de bunu düşünürseniz çok iyi olur sayın sözcü.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, hakaret olmadıkça laf
atmanın da hiç doğru olmadığını, yine, ifade etmek istiyorum.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Senin mesleğin ama...
ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığımız, hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağını
tadat edecek bir yönetmelik hazırlayacaktır ve bu yönetmelikte de, 16 yaşını
doldurmuş 18 yaşını doldurmamış, bu aradaki gençlerimiz ve kadınlarımızın
çalışabileceği ağır ve tehlikeli işler belirlenecek ve daha ağır işlerde 16-18
yaş arasındaki gençler ve kadınlarımızın çalıştırılmamasını temin edecek bir
yönetmelik hazırlanacağı ve 16 yaşını doldurmamış olan çocukların, kesinlikle,
hafif sayılabilecek ağır ve tehlikeli işlerde de çalıştırılmaması gerektiği bu
maddede belirtilmiştir, madde bunu ihtiva etmektedir. Burada, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığımızdan, bu yönetmeliği hazırlarken, kadınlarımızın ve
çocuklarımızın bünyelerinin elverişli olacağı işlerin iyi belirlenmesi,
dikkatli belirlenmesi gerektiği hususunda gayret göstermelerini bekliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kacır, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına ikinci konuşma, Eskişehir Milletvekili
Sayın Cevdet Selvi'ye aittir.
Sayın Selvi, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz İş Kanunu Tasarısının 86 ncı maddesi,
önemli maddelerden biridir. Ağır ve tehlikeli işlerde rapor, çok önem taşıyor;
ancak, tasarının bütününe baktığımız zaman, hiç anlam ifade etmediği de
görülüyor.
Benden önce konuşan sayın konuşmacı ve sık sık,
yerinden de değerli milletvekilleri "madde üzerinde konuş, maddeye
gel" diyorlar. Tabiî, çok doğru bir şey; ama, başlangıçtan beri, 86 ncı
maddesine geldiğimiz tasarının maddeleri üzerinde, her türlü, her yönden, her
açıdan, teknik olarak, hukuksal olarak, arkadaşlarım anlatmaya çalıştı; ama, ne
yazık ki, ilk günden beri, herhangi bir madde üzerindeki önerimiz ve düzeltme
teklifimiz, talebimiz kayda değer bir şekilde yerine getirilmedi. Onun için,
madde üzerinde konuşmanın anlam ifade etmediğini açıkça belirtmek istiyorum.
Hele, biraz önce, 83 üncü maddede -mutluluk duyduğum- insanın sakatlanmaması
için ve bunda işverenin ısrar etmemesi için önlem alınması icap ettiğini
söyleyen Sayın AKP'li milletvekiline teşekkür ettim, düzeltileceğini sandım,
onun bile düzeltilme ihtiyacı duyulmamasından da -açıkça söyleyeyim- üzüntü
duydum. Siz, önceden şartlanacaksınız, muhalefet partisinin en iyi niyetle
düzeltmeye, yanlışı azaltmaya çalışmalarını itibara almayacaksınız,
anlamadığınızı sanarak sesimizi yükselteceğiz, değişik şekilde anlatacağız,
oturduğunuz yerden laf atacaksınız, anlama ve bundan yararlanma ihtiyacı
duymayacaksınız, ondan sonra "madde üzerinde konuş, madde
üzerinde..." Madde üzerinde konuşursak, bir sonuç almak isteriz. Ne oldu
86 ncı maddeye kadar?!
VAHİT KİRİŞÇİ (Adana) - 85 inci madde...
CEVDET SELVİ (Devamla) - İkinci rahatsız olduğunuz bazı
şeyler var. Aranızda pek çok eski milletvekili var. Daha önceki dönemlerde Kamu
Sendikaları Yasası konusunda, o zaman Saadet Partisi veya Refah Partisinde
bulunan üyelerle biz de muhalefetteydik. O günkü iktidar çok ciddî yanlış
yapıyordu, hata yapıyordu. Beraberce, İçtüzüğün verdiği yetkiyi kullanarak
engelledik. O gün, çokpartili Mecliste hiç kimse bu engellemeye karşı
hazımsızlık göstermedi. Arkadaşlarınız burada. O yasanın 26 ncı maddesinden
geri döndürdük ve Türkiye'de olumlu bir şey yaptık arkadaşlarınızla beraber;
ama, şimdi iktidara gelince, bunu sabırla karşılamıyorsunuz ve yararlanma
ihtiyacı duymuyorsunuz. Bizim, özellikle rahatsız olduğumuz budur.
Konuşmuyorsunuz. Size söylenmiş "aman, si, konuşmayın, zaman çok gerekli,
bu, bir taktiktir" diye, siz konuşmuyorsunuz, oturduğunuz yerden laf
atıyorsunuz, çıkarmaya karar verdiğiniz, söz verdiğiniz yasa maddeleri hakkında
ikna etme ihtiyacı duymuyorsunuz, ondan sonra da, biz, sorumluluk altına
girmemek için, bu Mecliste bulunup böyle bir yasada imzamızın bulunmasını
istemediğimiz için, tarihe kayıt düşmek için, yarın bir gün halkın ve işçinin
arasına giremeyeceğiniz zaman suçlanmamak için ve insana, emeğe aynı sizin gibi
bakmadığımızı anlatabilmek için uğraşıyoruz burada. Konuşan birkaç arkadaşım
oldu "madde üzerinde konuş" diyenler, Kütahya'dan eti, gümüşü aldıran
arkadaşlarımız madde üzerinde konuşmadı, dikkat ettiniz mi?! Onun ötesinde,
aranızdan, ciddî olarak çıkıp iki arkadaş konuştu. Ne söylediler; açıkça itiraf
edeyim, emeği, işçiyi, sendikaları biraz bildikleri için, burada kalktılar,
hepimizin önünde, bu yasa çağdışı bir yasadır -mealen söylüyorum, açıp bakarız
tutanaklara- bu yasa ilkel bir yasadır, bu yasa bu çağa uygun değildir, içimize
sinmiyor diye, sizin milletvekilleriniz söyledi arkadaşlar. Doğru; biz,
engellemeyi bilerek yapıyoruz, İçtüzüğün verdiği yetkiye dayanarak yapıyoruz,
bir hayli de mesafe aldığımıza inanıyorum. Bugünkü gazeteleri açın bakın,
aşağıdan tepki gelince, olaylara bakıp biraz vicdanınız sızlayınca, tekrar,
uzlaşma, tekriri müzakere istendiğini, pek çok maddenin yeniden ele alınacağını
yazıyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Selvi, mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun efendim.
CEVDET SELVİ (Devamla) - Eğer biz engelleme
yapmasaydık, siz de taktik diye konuşmayacaktınız ve bu yasayı -sakın yanlış
anlamayın- çok iyi kavramadan geçirecektiniz. Arkadaşlarım anlata anlata,
bunları söyleye söyleye, ancak 60 ncı madden sonra kamuoyu da bu tartışmalardan
yararlandı; işverenlerin bile büyük bir kısmı "bu kadarı da olmaz"
diye, rahatsızlığını ortaya koydu. Onun için, eğer bizim grubumuz gibi bu
yasayı sorumluluk içinde değerlendirseydiniz, inandığınız maddelerde, biz karşı
çıksak bile bizi ikna etmek için sorumluluk ve milletvekilliği görevini yerine
getirme ihtiyacı duysaydınız... İnanınız, pek çok arkadaşım, maddeleri
incelediği sürece, rahatsızlığını görüp, buraya gelerek, inanarak söyledi.
Elbette üzülüyoruz. Elbette kimseyi kırmak niyetinde
değiliz; ama, anlatamamanın verdiği sıkıntı bizi zaman zaman rahatsız ediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEVDET SELVİ (Devamla) - Kalan kısmını bir dahaki
maddede anlatayım.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Selvi.
Saygıdeğer milletvekilleri, 85 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
85 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
86 ncı maddeyi okutuyorum:
Ağır ve tehlikeli işlerde rapor
MADDE 86. - Ağır ve tehlikeli işlerde çalışacak
işçilerin işe girişinde veya işin devamı süresince en az yılda bir bedence bu işlere
elverişli ve dayanıklı oldukları işyeri hekimi, işçi sağlığı dispanserleri,
bunların bulunmadığı yerlerde sırası ile en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu,
sağlık ocağı, hükümet veya belediye hekimleri tarafından verilmiş muayene
raporları olmadıkça, bu gibilerin işe alınmaları veya işte çalıştırılmaları
yasaktır. Sosyal Sigortalar Kurumu işe ilk giriş muayenesini yapmaktan
kaçınamaz.
İşyeri hekimi tarafından verilen rapora itiraz halinde,
işçi en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesi sağlık kurulunca muayeneye
tabi tutulur, verilen rapor kesindir.
Yetkili memurlar isteyince, bu raporları işveren
kendilerine göstermek zorundadır.
Bu raporlar damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan
muaftır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili İsmail Değerli...
Sayın Değerli, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; İş Kanunu Tasarısının 86 ncı maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 86 ncı maddeyi incelediğimiz zaman
"Ağır ve tehlikeli işlerde rapor" başlığı altında "... işe
girişinde veya işin devamı süresince en az yılda bir bedence bu işlere
elverişli olup olmadığı, işyeri hekimi, iş sağlığı dispanserleri, Sosyal
Sigortalar Kurumu, sağlık ocağı, hükümet veya belediye hekimleri tarafından
verilmiş muayene raporları olmadıkça, bu gibilerin işe alınmaları veya işte çalıştırılmaları
yasaktır. Sosyal Sigortalar Kurumu işe ilk giriş muayenesini yapmaktan
kaçınamaz.
İşyeri hekimi tarafından verilen raporlara itiraz
halinde, işçi en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesi sağlık kurulunca
muayeneye tabi tutulur, verilen rapor kesindir" deniliyor ve bu alınan
raporlar, istendiği zaman da, isteyen memura veyahut ilgili kişiye verilecek
deniliyor.
Değerli arkadaşlar, bu maddenin kurgusu yanlıştır.
Bunu, size şöyle izah edebilirim: İşe ilk giren kişi, hiçbir zaman Sosyal
Sigortalar Kurumuna gitmez, ilgili tek tabibe gitmez, dispansere gitmez,
hükümet tabibine gitmez. İlk işe giren kişiden, tek hekimin verdiği rapor
istenmez, sağlık kurulu raporu istenir. Ben, beş yıl belediye başkanlığı yaptım
-işe aldıklarımız dahil- ilk işe giren kişilerden, devlet hastanelerinden
alacakları sağlık kurulu raporu istenir. Hele hele, böyle ağır işlerde
çalışacak kişilerin, tek tabip tarafından, pratisyen bir hekim tarafından
veyahut da hükümet tabibi tarafından muayene edilmesini isteme hakkınız yoktur;
bilemez. O arkadaş, görünüş itibariyle, kel mi, kör mü, topal mı, basit bir
muayeneyle herhangi bir şikâyeti var mı yok mu, ancak onu belirler; onun
dışındaki muayenelerle, bir kişinin ağır bir işte çalışıp çalışamayacağını
belirleyemez. Ağır işlerde çalışacak bir kişinin, ağır bir işte çalışabilmesi
için, mutlaka heyet raporu alması lazım, detaylı muayene edilmesi lazım,
akciğer filmleri çekilmesi lazım, gerekirse ultrason yapılması lazım.
Dolayısıyla, bu maddenin kurgusu, bence yanlıştır.
Değerli arkadaşlar, bugün, Sosyal Sigortalar Kurumu,
kendi mevcut üyelerini muayene edemiyor; insanlar günlerce kuyruklarda
bekliyor. Burada bir nevi mecburiyet getirilmiş ve "Sosyal Sigortalar
Kurumu işe ilk giriş muayenesini yapmaktan kaçınamaz" deniliyor. O zaman,
onbinlerce kişi müracaat ediyor. Hatırlarsınız, Devlet İstatistik Enstitüsüne
200 geçici işçi alınacaktı, 18 000 kişi müracaat etti; bunların içinden 200
kişi kurayla belirlendi ve bu arkadaşlar işe girdi. Devlet dairelerinde
istenildiği zaman ve üstelik de imtihanı kazanan 1 000 kişiyse 5 000 kişi ilan
edilir. Bu 5 000 kişinin sağlık muayeneleri istenir; herkes hastaneye gidip
rapor almak zorunda. O zaman, SSK, mevcut kendi işçilerini muayene edemezken,
insanlar günlerce kuyrukta beklerken, nasıl bakacaksınız siz buna?!
Bugün basında belki görmüşsünüzdür; bir işçinin kolu
kopuyor, SSK'ya gidiyor, SSK başka yere havale ediyor, orası bir başka yere
havale ediyor, patolojiye havale ediyor, ilgisiz yere havale ediyor ve bu
arkadaş en son Çapa Tıp Fakültesine gidiyor; tabiî, kolu çöpe gidiyor. Onun
için, ağır işte çalışan kişilerin gerçekten bu şekilde rapor almaları doğru
değildir. Bu ilk işe girenler; bir de, mevcut işte çalışıp da hakikaten
sıkıntıya girenler yılda bir kere muayene edilir deniliyor. Ben soruyorum size:
Hangi işyerinde yılda bir kere muayene yapılıyor?! Devlet dairelerinde çalışan
kişiler senede bir kere muayene edilmiyor işyerlerinde, diğer özel sektörde
nasıl olacak bu muayene? Şimdi, bizde, aşağı yukarı işyerlerinin yüzde 80'i,
90'ı, 10 kişi, 20 kişi, 30 kişi çalıştırıyor; şimdi, bir de, biz getirdik 30
kişiyle sınırladık, 29 kişi olacak... Ayrıca, işyerlerinde 50 kişi
çalıştıranın, bir işyeri hekimi çalıştırması gerekir. Hangi işyerinde işyeri
hekimi var; işyerlerinin yüzde 90'ında işyeri hekimi de yoktur. Şimdi, bir
kere, bu büyük bir sıkıntıdır. İşyerinde çalışan, yeraltında çalışan, madende
çalışan, ağır işte çalışan, demir sanayiinde çalışan kişilerin kesinlikle heyet
raporuyla belirlenmesi gerekiyor burada çalıştıkları zaman; yoksa,
dispanserdeki bir pratisyenin, veyahut bir hükümet tabibinin vereceği rapor
burada geçerli olmaz.
Değerli arkadaşlar, rapor aldığı zaman, deniliyor ki:
"İşyeri, bu raporu göstermek zorunda." Ben, soruyorum size; memur,
hangi özel sektöre teftişe gittiği zaman, hangisi çıkarıp da bu raporu
gösteriyor?! Muayenesi yok ki, raporu göstersin. Dolayısıyla, müfettişlere
raporu vermiyorlar, sendikalara raporu vermiyorlar, işyeri temsilcilerine
zaten, hiç bu raporu vermiyorlar.
Peki, rahatsızlığı var, bu raporları var, müeyyidesi ne
bu maddede? İşyeri, eğer, bu vatandaşa, yetkili memura bu raporları vermezse,
müfettişe vermezse, sendikaya vermezse, o zaman, peki, bunun müeyyidesi ne, ne
yapılacak bu kişiye?! Yani, hiçbir müeyyidesi yok burada. Yani, eğer, bu raporlar
tespitinin yapılabilmesi için verilmiyorsa, o zaman, buna da bir müeyyide
getirmek lazım, bir cezaî müeyyide getirmek lazım ki, caydırıcılığı olsun. O
zaman, biz bunu ne yapacağız?!
Peki, işimde çalıştı, vatandaş sıkıntıya girdi,
rahatsızlık oldu, rapor aldı; bu adamı ne yapacağız? Biz, bu adama tazminatını
verip, işten atalım mı; yoksa, bu kişiyi daha hafif bir işte mi çalıştıralım?!
Peki, bu maddede bu da yok; geçmiş maddelerle ilgili olarak da herhangi bir
bent yok burada. O zaman, bu raporu alan adamı, benim işimde çalışmış, ben
kolundan tutacağım, bu vatandaşı dışarı atacağım; ne olacak o zaman? O zaman,
burada "hafif işlerde çalıştırılmalıdır" diye bir müeyyide
getirilmelidir veyahut işten atıldığı zaman, yüksek oranlı bir cezaî müeyyide
getirilmeli ki, bu vatandaş işinden olmasın.
Değerli arkadaşlar, bu madde, doğru bir madde değil.
1475 sayılı Yasada da bu var. Sadece, ek olarak, buraya "Sosyal Sigortalar
Kurumu, işe ilk giriş muayenesini yapmaktan kaçınamaz" cümlesi
getirilmiştir. Değişen hiçbir şey yok ve üstelik bu maddeyle, Sosyal Sigortalar
Kurumu hastanelerinin ve ilgili dispanserlerin yükünü artırmış oluyoruz biz.
Bence, bu maddeyi yeniden ele almak lazım, yeniden düzenlemek lazım; işçi
lehine de işveren lehine de olur bu. Yani, işyerine biz belli bir kural
getireceğiz ki bir caydırıcılık olsun, o işçi de mağdur olmamış olsun.
Ben, bu maddenin bu şekliyle geçmesine karşı olduğumuzu
bildirir, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Değerli, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır.
Sayın Kacır, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının 86 ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önce, Sayın Cevdet Selvi Beyefendi, 83 üncü maddeyle
ilgili olarak benim vermiş olduğum önergeyle ilgili ya da yapmış olduğum
düzeltmeyle ilgili sitemde bulundular "yeterli bir düzeltme, yeterli bir
öneri gelmedi" dediler. Ben de, acaba kendilerinin bir önergesi vardı da
ben mi görmedim diye Başkanlık Divanından bilgi aldım; 83 üncü maddeyle ilgili
Cumhuriyet Halk Partisinin hiçbir önergesi yok. Biz, son anda bir önerge verdik
ve düzeltebildiğimiz kadar düzelttik. Konuları bu kadar takip ediyor arkadaşlarımız!..
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Biz, şimdiye kadar 100 tane
önerge verdik.
ÜNAL KACIR (Devamla) - 83 üncü maddeyle ilgili hiçbir
önergeniz yok. Öyleyse, 83 üncü maddeyle ilgili bizim verdiğimiz önergenin
eksikliğinden bahsetmeniz mümkün değil.
Az önce, 85 inci maddede, ağır ve tehlikeli işlerin
tadat edilmesinden bahsetmiştik. 86 ncı maddede de, işçilerin, işe girerken ve
yılda bir, bedenlerinin, yaptıkları işe
uygun ve elverişli olduğunu gösterir sağlık raporlarının alınması olayı var.
Bu, 1475 sayılı İş Yasasında da vardı zaten, burada aynen tekrarlanmış. Sadece,
bu konuda SSK görevlendirilmiş oluyor. Tabiî "SSK'nın yükünü
artırıyorsunuz" dedi konuşmacı arkadaşımız. Evet, SSK'nın yükü biraz
artmış olacak; ama, zatıâliniz "mutlaka kurul raporu gerekir"
dediğiniz zaman, herhalde, SSK'nın yükü o zaman bir 10 kat daha artmış olacak.
Bunu da takdirinize sunuyorum.
Tabiî, bir hekimin, bir işçinin, çalışacağı işe,
bünyesinin elverişli olup olmadığı konusunda karar vermesi için, işin
niteliğine göre, nevine göre yapılacak tetkikler varsa, elbette ki, o
tetkikleri yapacaktır ve ondan sonra rapor verecektir; ama, buna gerek
görmüyorsa da raporunu verecektir. Konuşmacı arkadaşımız "bunun bir
müeyyidesi var mı; müeyyidesi yok. Öyleyse, bu, bir şey değildir" dedi.
Tabiî, yine, arkadaşlarımızın, tasarıyı bu kadar okuduklarını görüyoruz.
Halbuki, tasarının ileriki maddelerini okumuş olsalardı, 105 inci maddede, 107
nci maddede bunların müeyyidelerinin neler olduğunu göreceklerdi. Bu maddeler
önümüze geldiğinde, müeyyidelerinin neler olduğunu beraberce göreceğiz,
okuyacağız.
Ben, bu konuları arz etmek istedim; Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kacır, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri, sık sık vaktinizi aldığım için üzgünüm.
İçerisinde bulunduğumuz şartlarda, çok pahalıya mal
olan bir çalışma döneminde, uzlaşılması ve anlaşılması mümkün olan olayı,
tekrar, çıkıp çıkıp, böylesine, kısır bir döngüye çevirmenin rahatsızlığını
hissettiğimi söyleyeyim. Üniversiteyi bitirmiş, gerçekten yetenekli, işsiz
insanlar ortada dolaşırken, sağlık sorunu altında ezilen insanlar umut beklerken,
bunun yerine, işte, sayın milletvekilimiz, hiç de doğru olmayan bir şekilde,
önerge vermediğimizi söylüyor, takip etmediğimizi söylüyor. 90 tane önerge var
ve eğer hatırlarsanız, biz çok önerge verdiğimiz için de rahatsız olmuştunuz.
Yani, bunlar, ne size bir şey kazandırıyor ne bize;
ama, şu oluyor: Altı aydan beri, toplumun derdine çare olacak, çözüm içeren
herhangi bir düzenleme getirmediniz. Bu, bizi memnun etmez; onun için
rahatsızız. Hatta, bu konuda bir rekor kırdınız; şans olarak, tek başına
iktidar olan bir partinin, altı ayda bu kadar yıpranmasına ve tarihe geçmesine
sebep oldunuz! O nedenle, kolay değil; kolay değil!..
Ben sizin yerinizde olsam, denizi ve havuzu olan bir
yere gider, açık havada bir kamp yaparım, şu sıkıntıyı atarım. (CHP
sıralarından alkışlar) Giderken de, Türkiye yüzde kaç diye kendime
sorarım;Türkiye yüzde 99,5 değil, yüzde 100. Biz bu yüzde 100'ün yüzde kaçının
oyunu aldık diye sorarak, o kampa giderim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Siz yüzde kaç aldınız?!
AHMET YENİ (Samsun) - Siirt'te yüzde 85...
M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Her laf atıldığında süreme
ilave isterim Başkan.
BAŞKAN - Siz devam edin Sayın Selvi; buyurun.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Ben, kötü bir şey
söylemiyorum.
Bakınız, muhalefetin de yararı vardır; inatla söyleneni
anlamak yerine, tepki göstermek, istifade etmemeyi gerektirir. Bu da ayrı bir
israftır. Ben ne söylüyorum; yüzde 34-35 oy aldınız, Türkiye yüzde 100; yüzde
65'i dışarıda. Bir şey yapın diye değil, eleştirmiyorum, demokrasinin kuralları
gereği; ama, bunu yüreğinize bir yerleştirin.
Kimden oy aldınız; kendi vicdanınızla düşünün; kırsal
kesimden oy aldınız, işsizlerden oy aldınız, memurdan oy aldınız. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Tabiî... Tabiî... Aldınız efendim aldınız... Niye kızıyorsunuz;
aldığınız oyu söylüyorum. Ondan sonra, tam havuza ayağınızı uzatmadan, oy
aldığınız insanlara ne yaptınız; bize, değil, vicdanınıza sorunuz. Seçimden
önce eleştirdiğiniz hükümetin politikalarının dışında, Allah'a, kula yarar ne
yaptınız; vicdanınıza sorunuz. Söz verdiklerinizi neden gerçekleştirmediniz;
tam tersine döndünüz; oyunu aldığınız o yoksul insanları neden sattınız;
kendinize sorunuz. Bunda fayda var.
Bakın, ben, size bir şey söyleyeyim; altı ay gün gibi
geçti, önünüzde 3-3,5 yıl var diye biraz rahatsınız; ama, bunlar öyle acele
geçiyor, gün gibi; yaptığınız olumsuzluklar, varsa olumlular, elinizde kalıyor.
Ondan sonra halkın içine çıkamıyorsunuz, çıkılmıyor.
Onun için, doğrudur; sizde bir sıkıntı var.
Söylediklerinizi stresten unutmuş olabilirsiniz. Hatırlıyor musunuz, asgarî
ücretle simit çay hesabını, biz değil, siz yaptınız; ama, unuttunuz. Bunu
sorun.
Bakınız, arkadaşlarım, yararlanın "babalar gibi
satacağız" diyorsunuz, halkın müşterek mülkünü, devlet malını. Hiç mi
hatırlamıyorsunuz? Yeni âdetler çıkardınız, siyasî literatürde aradım, babalar
gibi satmak bir devlet adamına nasıl yakışıyor, ne demek istiyor diye; böyle
bir şey yok. Çağrışımı aklıma geldi... (AK Parti sıralarından "Madde
üzerinde konuş" sesleri) Madde üzerine, bir dahaki maddede geleceğim.
Bakın, babalar gibi satmak ne çağrıştırıyor...
AHMET YENİ (Samsun) - Rahmetli Özal gibi...
M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Sizin eleştirdiğiniz
hükümetler, işte o kamu teşekküllerini, bankaları, babalar gibi sattı, onun
için Türkiye bu hale geldi; pek çoğu hapishanede... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Türkiye'de, bir devlet
adamına, babalar gibi satarım, tuttuğumu babalar gibi satarım diye söylemek yakışmaz.
BAŞKAN - Sayın Selvi... Sayın Selvi...
M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Bunları, o stresten
kurtulup, turistin bol olduğu, denizin ve havanın güzel olduğu yerde eğer
objektif olarak düşünürseniz; bize değil, vicdanınıza, söz verdiğiniz insanlara
karşı, eleştirdiğiniz hükümetlerin politikaları dışında ne yapıp ne
yapmadığınızı bir hesaplarsanız, bundan Türkiye yararlanır ve biz de memnun
oluruz.
Kalan kısmı bir daha ki maddede...
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Selvi, ben size 1 dakika eksüre
verecektim; ama, siz çok heyecanlı konuştuğunuz için o fırsatı bana vermediniz.
Teşekkür ederim.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan; bir dahaki sefere.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 86 ncı madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
86 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
87 nci maddeyi okutuyorum:
On sekiz yaşından küçük işçiler için rapor
MADDE 87. - 14 yaşından 18 yaşına kadar (18 dahil)
çocuk ve genç işçilerin işe alınmalarından önce işyeri hekimi, işçi sağlığı
dispanserleri, bunların bulunmadığı yerlerde sırası ile en yakın Sosyal
Sigortalar Kurumu, sağlık ocağı, hükümet veya belediye hekimlerine muayene
ettirilerek işin niteliğine ve şartlarına göre vücut yapılarının dayanıklı
olduğunun raporla belirtilmesi ve bunların 18 yaşını dolduruncaya kadar yılda
bir defa aynı şekilde doktor muayenesinden geçirilerek bu işte çalışmaya
devamlarına bir sakınca olup olmadığının kontrol ettirilmesi ve bütün bu
raporların işyerinde saklanarak yetkili memurların isteği üzerine kendilerine
gösterilmesi zorunludur. Sosyal Sigortalar Kurumu işe ilk giriş muayenesini
yapmaktan kaçınamaz.
Birinci fıkrada yazılı hekimlerce verilen rapora itiraz
halinde, işçi en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesi sağlık kurulunca
muayeneye tabi tutulur, verilen rapor kesindir.
Bu raporlar damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan
muaftır.
BAŞKAN - 87 nci
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Muzaffer
Kurtulmuşoğlu.
Sayın Kurtulmuşoğlu, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 87 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan evvel Yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye'de her 5 çocuktan 1'i çalışıyor. 6 ile 14 yaş
grubunda çalışan çocuk sayısı 1 000 700, 15 ile 19 yaş grubunda ise 2 000 400.
Sağlığa zararlı işlerde çalışan çocukların oranı yüzde 60, çocukların yüzde
50'den fazlası stresli ortamlarda çalışıyor, yüzde 60'tan fazlası eve yorgun
geliyor ve yüzde 80'den fazlası da boş geziyor. Çalışan çocukların yüzde 57'si
güvensiz ve sağlıksız koşullarda çalışmaktadır.
Çocuklar, değişen işgücü talebi açısından kullanıma en
uygun emek kategorisinde yer alıyorlar. Piyasa durgunlaştığında, işten
uzaklaştırılmaları kolay, yetişkinlere göre daha düşük ücretle çalışabiliyorlar.
Çalışan çocuklar, sendikal örgütlülük sürecine dahil olmadıkları için işçi
olmaktan doğan hakları olmadığı gibi, çocuk olmaktan doğan çocukluğunu yaşama
hakkı, eğitim hakkı, oyun hakkı, sağlık hakkı gibi etik ve insanlık hakları da
gözardı ediliyor. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Birleşmiş Milletler, 1989.
Sevgili arkadaşlarım, 18 ile 14 yaş arasındaki
çocuklar, işe girerken, tek tabipten, hastaneden, SSK kurumlarından rapor
alırlar deniyor. 30 senedir devletin
büyük bir hastanesinde çalışıyorum. Bunların hepsi, işe girerken, büyük
hastanelerden, devlet hastanelerinden rapor alırlar; ama, tek tabipten alınan
raporların hiçbiri, ne çocuğun gelişme çağını ne zekâsını ne de gelişme
durumunu gösterir. Sadece tek tabip-arkadaşlarım ben de çalıştım- "aç ağzını,
yum gözünü, geç bakalım" şeklinde muayene edip rapor verir; bunlar, tam
teşekküllü bir hastaneden rapor almadan işe başlarlar.
Bunları niye söylüyorum: Tabiî ki, her çalışan insanın,
insan gibi, çalıştığı yerde, senede veya altı ayda bir defa muayene olması çok
güzel şey; ama, nerede muayene olacak;
işyeri hekimliğinde -var ise o da- pratisyen bir hekim arkadaşım muayene
edecek. Onun itirazı, işte, falan yere gittiğinde, SSK'ya gidecek, SSK'nın
verdiği rapor kati olacak. Biraz önce arkadaşım söyledi, SSK kendi hastalarına
bakabiliyor mu da acaba bu itirazlara bakacak?!
Sevgili arkadaşlarım, çocukların topluma daha yararlı
olabilmesi için, onların okumalarının önündeki engelleri ortadan kaldırmalıyız;
okuma haklarını kullanabilmeleri için önlerini açmalıyız. Bu, aynı zamanda,
sosyal devletin gereğidir. Hem "15 yaşının altındakiler çalışamaz"
diyeceksiniz hem de çalıştırıldıkları işyerlerinde hangi kurallarla korunmasını
belletmeye çalışacaksınız! Böyle tutarsızlık biraz şık değil gibi geliyor bana.
Çocukların küçük yaşta çalışmaya zorlanması, onların
psikolojik olarak sağlıklarının bozulmasına ve kötü alışkanlıklar kazanmalarına
neden olmaktadır.
Sokak çocukları isteyerek mi sokakta yaşıyorlar; ev
yok, sosyal korunma yok, böyle olunca da, bu çocuklar, yaşamak için sokakta
kalmak zorundalar. Tiner kullanan çocukların hali içler acısı. Bu çocuğa, neden
kullanıyorsun, bırak, kullanma demek çok kolay. Biliyor musunuz, içinde
yaşadığı sosyal çevre onu mecbur kılıyor, bir yere ait olması gerekiyor; devlet
olmayınca, devletin yerine, ait olmasını istediği birileri alıyor; ondan sonra
dilenme, hırsızlık, yaralama, kapkaç, hepsi peşinden geliyor.
Sevgili arkadaşlarım, hepiniz okudunuz: "Harpten
kurtuldu, tinerci çocuktan kurtulamadı." Hangisini anlatayım; bunu
anlatırken vaktim geçiyor.
Sayın milletvekilleri, hepiniz okuduğu için söylüyorum;
zihinlerinizdedir, bugünlerde iki subay öldürüldü. Bu kim; sokaktaki çocuklar;
tiner kullanan, hap alan çocuklar. Nerede oluyor bunlar daha ziyade; gayri
sıhhî müesseselerde çalışan çocuklar bunların çoğu.
"16 yaşını doldurmamış genç işçiler ve çocukların,
kadınların ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamayacağı" ifadesindeki yaş
sınırını, bence, 20olarak değiştirmek lazım. "Bu işlerde çalışacakların,
fizyolojik, anatomik ve ortopedik yönden işe uygun olup olmadıkları konusunda
tabipler odasının da görüşü alınmalıdır" şeklinde değiştirilmelidir diye
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, buradan hareketle, hazırlanan
bu İş Kanunu Tasarısının bazı maddelerine de kısaca değinmek istiyorum.
Siz, bir işçinin, işinden çıkarılıp da evine giderkenki
halini hiç düşündünüz mü? Çocuğuna, ailesine "beni işten çıkardılar"
derken, o işçinin ve ailesinin yerine kendinizi koyunuz bakalım, o anki durumu
yaşayınız. Eğer, bu duyguları yaşarsanız, bugün, bu işçilerin hakkını kimseye
yedirmezsiniz. Tıpta bunun adına enpati denir. Kendinize layık görmediğiniz bir
hareketi başkasına da göremezsiniz. İşe bu cepheden bakarsanız çok şeyi
halledersiniz. Yoksa, çoğunluğumuz var diye benim her dediğim doğru derseniz
çok yanlış yaparsınız. İktidarların güven verebilmesi için iktidara geldiğinde,
muhalefetteyken söylediklerinin arkasında durması gerekmektedir. Yoksa, bugün
olduğu gibi, muhalefette ayrı, iktidarda ayrı söylem ve eylem ayrılığı olursa,
o iktidarda güven bunalımı olur. Bu tür bunalımlar, ne ülkeye ne de size yarar
getirir. Onun için, çok dikkatli ve özenli olmamız lazımdır diye düşünüyorum.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ülkenin yararına
olan her çalışmanızda yanınızda olacağız; ama, her yanlışınızda da sizleri
uyaracağız. Gerçi dinlemiyorsunuz ya... Doğrularınıza doğru, yanlışlarınıza da
yanlış demeye devam edeceğiz. Gerçi, bugüne kadar hiç de doğru bir şey
yaptığınız da söylenemez ya...
Ödünç işçi, denk işçi, emsal işçi; bunlar, çok şık
terimler değil sevgili arkadaşlarım. Bunlar, işverenin sendikalaşmayı
önlemesine yarar; bir de işçinin kıdem tazminatına yönelik eylemlerdir diye
düşünüyorum.
Biz, bunları söylerken, işverenlerimizi de düşünmek
mecburiyeti elbette var. Elbette ki, işverenlerimize bazı kolaylıklar tanımak
mecburiyetindeyiz; ama, bu mecburiyet, işçinin alınterinin karşılığını işverene
vermek değil; zaten, bunu işveren de istemez. İşverene vergide kolaylık,
enerjide kolaylık, yer temininde kolaylık, SSK primlerinde indirimde kolaylık
sağlanmalıdır.
Yurtdışında 1 200 fabrikamız var; bunlar
Bulgaristan'da, Romanya'da, İngiltere'de. Bu işverenlerimize kolaylık
getirmeniz lazım ki, yurtdışına gitmesin, ülkelerinde yatırım yapsınlar. Bu
yatırımlar yurtiçinde kaldığı takdirde, bugün işsiz olan insanlarımız da
kolaylıkla iş bulabileceklerdir.
Sayın milletvekilleri, hazırlanan kanun tasarısıyla,
işverenin sürekli olarak hayata geçirmeye çalıştığı esnek üretimin, çalışmanın
yasalaşması sağlanmaktadır.
Genel anlamda, iş kanunlarında, güçlüye karşı güçsüzün
korunması, emeğin anadeğer alınması ve yasaların, çalışanlar lehine olanak
sağlayacak biçimde düzenlenmesine dair temel ilkenin gözardı edilmemesi
gerekmektedir. Ancak, hazırlanan İş Kanunu Tasarısında, çalışanlar değil, işverenler
gözetilmiştir. Bu çerçevede, 1971 yılından beri yürürlükte olan 1475 sayılı İş
Kanunu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER R.KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Bağlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, ek 1 dakikalık sürenizi
veriyorum.
Buyurun.
MUZAFFER R.KURTULMUŞOĞLU ( Devamla)- Teşekkür ederim.
... İş Kanunu Tasarısından içerik olarak daha ileride
olduğu açıkça görülmektedir. Bu bakış karşısında, İş Kanunu Tasarısının genel
eksiklerini ve sorunlarını beş ana başlıkta toplamak mümkündür. Çalışanların
kıdem tazminatı budanarak yok edilmektedir. Tasarıda kıdem tazminatı fonu
oluşturulması ve tazminatların bu fondan karşılanması yer almaktadır. Kıdem
tazminatından yararlanabilmenin koşulları ise, emeklilik, malullük veya
kesintisiz 15 yıl çalışmış olma şartına bağlanmaktadır. Çalışanlar fon
seçeneğini kabul etmedikleri takdirde, 30 günlük olan kıdem tazminatları 15
güne indirilerek yarıya düşürülmektedir.
Kanun tasarısında "ödünç işçi" tanımlaması
getirilmekte, işveren, çalıştırdığı işçiyi başka bir işverene ödünç
verebilmektedir. Tasarının yasalaşması halinde, işveren, işlerinin yoğun olduğu
dönemlerde, yeni işçi almak yerine, işleri durgun olan başka bir işverenin işçilerini geçici olarak
çalıştırabilecektir.
Sevgili arkadaşlarım, bu, bitecek gibi değil...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, son cümlenizi alayım
efendim..
MUZAFFER R.KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Bağlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Sizlere şunu
söylüyorum. Geliniz, birlikte olalım; bu yasanın eksiklerini tamamlayalım. Bu
yasa tasarısını siz yapmadınız, sizin de elinize geldi; bunu, ben, komisyonda
da gördüm. Pişmanlık para etmez demeyin; gelin, yanlış neredeyse oradan
dönelim, bu yasayı hep birlikte çıkaralım. Türk Halkının, gerek işçisinin gerek
işverenin lehine nasılsa, ülkemizin lehine nasıl olabilecekse onu yapalım
diyorum.
Beni dinlediğiniz için sabrınıza teşekkür ediyorum.
Saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kurtulmuşoğlu.
Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?..
Yok.
Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Yasası Tasarısının 87 nci maddesi
üzerinde kişisel söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu madde, işçi çocukların, bedensel
dayanıklılığı için, bir hekimden rapor almasını düzenliyor. Aslında, biz, ülke
olarak, Çocuk Hakları Sözleşmesine imza attık; orada "18 yaşına kadar her
insan çocuktur" deniliyor. Oysa, bu maddede, 14 yaş ile 18 yaş arasındaki
çocuk işçilerin, doktordan rapor alarak, bedenlerinin dayanıp dayanmayacağı söz
konusu.
Değerli arkadaşlar, her şeyden önce, bu maddede,
çocukların yanına bir de "genç" kavramı eklenmiş. 1475 sayılı İş
Yasasında daha dürüst davranılmış "çocuk" denilmiş; ama, bu tasarıyı
hazırlayanlarca, bir bakıma, buraya bir "genç" kavramını da koyarsak,
belki, çocukları çalıştırmaktaki suçumuzu hafifletiriz diye bir
"genç" kavramı eklenmiş; bir yanlışlık var.
Genç, 18 yaşından sonrakilerdir, uluslararası kavramda
ve ILO'nun kabul ettiği ölçütlerde. Burada, bir kurnazlık yapılmış,
"çocuk" kelimesinin yanına "genç" kelimesi de sokulmuş;
ama, genç yok, çocuk var. Dolayısıyla, bu tasarının bugün görüştüğümüz bu
maddesinde, eski düzenlemeye göre geri bir düzenleme var. "Genç"
kavramının buradan çıkarılması gerekiyor; burada, çok açıkça çocuk
çalıştırılmaktadır.
Yine, eski yasaya göre, çocuk, altı ay sonra tekrar
kontrole gittiği halde, her ne hikmetse, bu düzenlemede o da kaldırılmış; yani,
çocuk, bir yıl sonra yeniden rapor almaya gidiyor. Bakın, eski düzenlemede,
acaba çalıştığı iş, bedenine uygun mu, onun gelişmesini engelliyor mu diye,
altı ay sonra bir denetleme varken, bu düzenlemede bu da kaldırılmış. Bunun da
bir geri adım olduğunu düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, söz konusu olan 14, 15, 16, 17, 18
yaşındaki çocuklardır. Şimdi, ben, size soruyorum; içinizde çoluk çocuk sahibi olanlar
var; hanginiz 14 yaşındaki bir çocuğu sanayide, lokantada, fabrikada ya da bir
başka yerde çalıştırırsınız; okulda olmasını yeğlemez misiniz?! Bu yaşlar,
çocuğun okul yaşlarıdır.
Değerli arkadaşlar, okullaşma oranı, Türkiye'de, zaten,
gelişmiş ülkelere göre son derece düşüktür. Bakın, ilköğretimi bitiren
çocukların yüzde 45'i okul dışındadır, sokaktadır, iştedir. Sekiz Yıllık
Kesintisiz İlköğretim Yasasının bir yararı da, çocukları, çalışma yaşamından
alıp okula sokmak olmuştur. Eskiden, 12 yaşına kadar olan çocuklar yüzde 8,2
oranında çalışırken, Sekiz Yıllık Kesintisiz İlköğretim Yasası çıktıktan sonra,
bu oran yarıya düşmüştür.
1999 yılında, biz, 16 ncı Millî Eğitim Şûrasını yaptık;
orada, oniki yıllık zorunlu eğitimi kabul ettik. Bunu uygulamak iktidarların
görevidir. Millî Eğitim Şûrası, Türk çocuklarının, oniki yıl zorunlu eğitimden
geçmesini öngörüyor; zaman zaman, bunu, hepimiz söylüyoruz. Peki, 2003 yılında
yaptığımız bu düzenlemede 14 yaşını çalışma alt sınırı olarak alırsak, yarın,
şûra kararı uygulanıp, oniki yıllık zorunlu eğitim geldiğinde, bu çocukları
okutulmayıp çalıştırılacak mı? Daha çok meslekî teknik okul açılması gerekir.
Değerli arkadaşlar, biz, çocukları, çalışmadan, sokaktan alıp, okula
yönlendirmeliyiz; çağdaş olan da, doğru olan da budur.
Şimdi, elimde bir genelge var, Millî Eğitim Bakanlığı
dün yayımlamış. Bu genelgede deniliyor ki, 10 000 yoksul çocuğu, kendisinden 7
000 000 lira harç parası da alarak sınava sokacağım ve özel okullara
göndereceğim, özel okullarda onlara fırsat vereceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hocam, 1 dakikalık eksürenizi
başlatıyorum.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bugün, gazetelerimizin
birinde manşet... Değerli arkadaşlar, bakın, devletin pansiyonlu liselerinde
yaklaşık 155 000'in üzerinde yatak var; bunun 39 000'i boş. Şimdi, bu sınavla,
güya, yoksul çocukları sekizinci sınıftan alacaklar; "özel okulların boş
kontenjanına göndereceğiz" diyor Sayın Bakan. Devletin liselerindeki
pansiyonların yatakları boş; peki, 10
000 çocuk için özel okula vereceğimiz parayla,
bu çocukları çalışma yaşamından alsak, 39 000 kişiyi orada eğitsek,
Türkiye için, yoksullar için daha büyük bir hizmet etmiş olmaz mıyız? Burada,
bir çarpıklık var.
HAMİT TAŞÇI (Ordu) - Onları da alacağız...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Onları da alacaksınız;
peki, alın o zaman.
Değerli arkadaşlar, bir uluslararası sözleşmeye imza
attığınız zaman, içhukuku bağlar; eğer...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, vaktiniz doldu; teşekkür
ediyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın
Cevdet Selvi; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CEVDET SELVİ (Eskişehir) -Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gece yarısına yaklaştığımız bu saatte hep karşınıza çıkıp,
biraz da rahatsız ettiğim için üzülüyorum; ama görevimiz bu; bunu düzeltmek
mümkündür. Bu, muhalefetin arzu ettiği, istediği bir çalışma yöntemi değildir;
ama zorunlu olarak, bu görevimizi, bu saatte, bu güçlük içinde yapmaya
zorluyorsunuz ve bizi değişik düşüncelere, hatta kuşkulara da sevk ediyorsunuz.
1475 sayılı İş Yasası aylardır, yıllardır taraflar
arasında tartışılıyor, komisyonda görüşülüyor, Bakanımızın ve Bakanlığımızın
gayretiyle de elinizde. Şu son günlerde, bu yasanın üç gün sonra çıkması, bir
hafta sonra çıkması Türkiye için zarar değil, yarar getirecek olmasına rağmen,
şu kadar saattir, ısrarla üstüne düşüp, bir an önce çıksın diye, bu konuda
iddialı olmanız bizi şaşırtıyor. Bu yasa gecikirse Türkiye'de zarar olur,
Türkiye ekonomisi zarar görür, Türkiye'de bir yanlışlık olur, Türkiye'de bir
hata olur diyebilecek, haklı gerekçesi olan bir tek milletvekili arkadaşımız
olmamasına rağmen, ısrarla, dışarı kaçsanız bile, arkadaşlarım içeri gelmeniz
için İçtüzüğün gerekli maddesini kullanıyor, koşup geliyorsunuz. Bunu anlamakta
biz güçlük çekiyoruz ve arkasından kuşku duyuyoruz; söz mü verdiniz yoksa
belirli yerlere, şu tarihte çıkaracağız diye, onlara bu tavizi mi verdiniz de,
onu yerine getiriyorsunuz diye kuşkulanma hakkını kendimizde gördüğümüz zaman,
lütfen hiç rahatsız olmayın. Yoksa, bu Meclisten binlerce, yüzlerce yasa
çıkmıştır, her türlü tartışmayla yasalar çıkmıştır; böylesine gereksiz bir
zaman harcanmamış, insanlar güç durumda bırakılmamıştır; ama ben size şunu
söyleyeyim, bu, Türkiye'de sık sık görülen bir olaydır. O, söz verdiğiniz veya
taviz verdiğiniz çevrelere bir daha dönüp bakınız. Onlar, pek çok iktidarı
yanılttılar. Biz, on yıl ötesini görürüz dedikleri halde, üç ay sonra, krize
girildi. O, belirli çevrelerin, kendi çıkarları doğrultusunda iktidarları
yönlendirmesinin sonucunda, Türkiye bu noktaya geldi, onlara uyan ve itibar
edenler, bu koltuklarda oturamadı.
Onun için, bu kadar ısrara, bu kadar iddiaya ve bu yanlışı
ısrarla yapmaya neden bulmakta güçlük çekiyoruz. Yalnız kalırsınız,
geçmiştekiler de yalnız kaldı. Eğer mümkünse, hükümet olarak, özellikle tek
başına iktidar olarak, ülkeyi siz yönetmeye talip olun ve bunu uygulamaya
koyun.
Öylesine ilginç gelişmeler ve mektuplar geliyor ki,
dürüst, ülkesini, yurdunu seven işverenler bile şu yasa tasarısından rahatsız;
çünkü, bu, yenilik, çağdaşlık falan değil.
1720 yıllarında, bunun benzeri olaylar geçmiştir;
İngiltere'nin Manchester Bölgesinde, Almanya'nın Ruhr Havzasında, Fransa'nın
Reunion Bölgesinde, aynı, buna benzeyen bir çalışma sistemi ve düzeni vardı,
çalışma saatleri 16 saate kadar çıkmıştı; karın tokluğuna, işçiler
çalıştırılır, insan yerine konmaz, üretim aracının bir parçası sayılırdı;
ancak, rahatsızlık çoğaldı, bazı bilim adamları, filozoflar, din adamları,
hatta iyiniyetli işverenler, oturup, bunun sonu yok, bu insanların da hakları
var dedi. Orada, bazı işverenler hak verirken, bazı işverenler de, kalktı,
gayet doğal, özgürlük var, liberal bir anlayış var, biz hiçbir işçiyi zorla
çalıştırmıyoruz, kendileri gelip rica ediyorlar, gitsinler fabrika kursunlar
dedi aç insanlara. İşte bu düzenleme, tarihe dönüp baktığınızda, aynı onun
gibi; işverene her türlü olanak verilirken, hukuk devletlerinde, özellikle
sosyal devlet niteliklerini benimsemiş bir ülkede, böyle bir yasa çıkarmak, son
derece sakıncalıdır; bunlar, 19 uncu Asırda kalmıştır. Bunlar, ne yenilik ne de
övünülecek olaylardır. Bunlar, sadece işçi-işveren ilişkisiyle izah edilemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Selvi, size 1 dakika eksüre veriyorum;
buyurun efendim.
CEVDET SELVİ (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın
Başkan.
Bunlar, sadece işçi-işveren ilişkisiyle de izah
edilecek kadar basit olaylar değildir. Bunlar, ülkenin üretime dönmesi,
kalitenin yükselmesi için zorunlu düzenlemelerdir. İşvereniyle, işçisiyle,
bilimiyle, teknolojisiyle üretimi teşvik edecek bir yasa, bir yasal düzenleme
yapmak zorundadır Türkiye; kaygımız budur. Yoksa, nasıl olsa işsizlik çok,
nasıl olsa üniversite mezunları asgarî ücretle çalışmak için sırada bekliyor
diye istismar etmek, ne bize hatta ne de size yakışmaz. Hukuk devletlerinde,
sosyal devletlerde, çağdaş devletlerde çaresiz kalmış insanları istismar etmek
uygun değildir. Kısa sürede çok büyük rahatsızlıklar getirebilir. Bu ülke
hepimizin; buna yeniden bakın. Gidin dinlenin ve uzlaşma imkânı arayanlarla,
taraflarla uzlaşarak gelin. İşverenler de uzlaşmadan yana.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 87 nci
maddesinin birinci fıkrasındaki "yılda bir" ibaresinin "altı
ayda bir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Alim Tunç |
Şerif
Birinç |
|
Ordu |
Uşak |
Bursa |
|
Ünal Kacır |
İrfan Riza
Yazıcıoğlu |
Turhan
Çömez |
|
İstanbul |
Diyarbakır |
Balıkesir |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, gerekçeyi mi okutayım?
EYÜP FATSA (Ordu) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Çocuk işçilerimizin sağlık durumlarının daha sık
kontrolünün sağlanması amaçlanmıştır. Zira, 1475 sayılı İş Kanununda da bu
ibare vardır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Maddenin oylanmasında karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.14
ALTINCI
OTURUM
Açılma Saati:
23.26
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİçooğullarI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534)
(S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, herkes yerini
bir alsın; nedir bu acele?!
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 88 inci maddesini okutuyorum:
Gebe veya çocuk emziren kadınlar için yönetmelik
MADDE 88. - Gebe veya çocuk emziren kadınların hangi
dönemlerde ne gibi işlerde çalıştırılmalarının yasak olduğu ve bunların
çalışmalarında sakınca olmayan işlerde hangi şartlar ve usullere uyacakları, ne
suretle emzirme odaları veya çocuk bakım yurdu (kreş) kurulması gerektiği
Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 88 inci maddesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına, sizleri saygıyla selamlarım.
88 inci madde, önemli bir madde; kadınlar açısından
önemi daha da artan bir madde; çünkü, bu maddede kadınların çalışma koşulları,
özellikle hamilelik dönemindeki çalışma koşulları ile emzirme koşulları
konusunda birtakım düzenlemelerle ilgili belirlemeler yapılıyor. Kuşkusuz, bu
çok önemli maddenin görüşmesinin ve bu tasarının diğer maddelerinin
görüşmelerinin, demokrasinin ne olup ne olmadığı konusunda ortak noktalara
vardığımız bir ortamda yapılmasını arzu ederdim; çünkü, demokrasi konusunda bu
ortak noktalara varamazsak, vardığımız ortak noktaların sayısını artıramazsak,
bu çatı altında, demokrasiyi, olması gerektiği gibi gerçekleştirmekte
zorlanırız; ama, bugün yapılan kimi konuşmalar, bu ortak noktaların sayılarının
giderek artmak yerine, azalmakta olduğunu ortaya koydu.
Değerli arkadaşlarım, bizler, muhalefet milletvekilleri
olarak, sabahleyin Meclise gelmek üzere evimizden çıktığımız zaman, öğleden
sonraki oturumda neyi görüşeceğimizi bilmek imkânından mahrumuz; bizi, bu hale
getirdiniz. Sizlerin, iktidar partisi grubunun oylarıyla, bu Yüce Çatının
altında günlük gündemler yapılıyor. Siz, buna "demokrasi" diyorsunuz;
biz ise, muhalefet imkânlarımızın kısıtlanması olarak bakıyoruz bu olaya, tıpkı
tüm çağdaş demokrasilerde bakıldığı gibi. Çünkü, muhalefetin ne görüşeceğini
bilerek hazırlanması gerekir. Sizler, bizden bu imkânı almaya kalkışıyorsunuz,
yaptığınız bu uygulamalarla muhalefeti engelliyorsunuz. Bu, çağdaş hiçbir
parlamenter demokraside görülmemiş bir olay. Engellemeyi muhalefet yapar.
İktidarın, muhalefeti engellemesi, engelleme yapması, hiçbir çağdaş demokraside
eşi benzeri görülmeyen bir durumdur; ama, bizler, sizin iktidar grubu olmanızla
birlikte, bu olayı yaşar hale geldik. İktidar, muhalefeti engelliyor. Bizden
katkı bekliyorsunuz. Anayasaya, hukuka aykırı olanları, siyasî bakımdan,
toplumun gerçekleri bakımdan uygun olmayan düzenlemeleri burada dile
getiriyoruz. Acaba bunların kaç tanesini kabul ettiniz, size sormak lazım.
Önerge veriyoruz; önerge verdiğimiz zaman bunun adı "engelleme"
oluyor. Önerge vermiyoruz; muhalefet ilgisiz diye bizi suçluyorsunuz.
Değerli arkadaşlarımız, unuttuğunuz bir şey var; bu,
bir tasarı, hükümetin hazırladığı bir düzenleme. Bizler de, burada, özellikle
muhalefet olarak, bu düzenlemeyi eleştirmek üzere bulunuyoruz, yazmak üzere
değil; biz yazmadık bunu. Siz bir şey getirdiniz, biz de burada düzeltmeye
çalışıyoruz; ama, konuşmalardan öyle anlaşılıyor ki, tasarı metnini de biz
hazırlayalım diye bekliyorsunuz. Bundan kaçınmayız; isterseniz, fikrimizi
sorarsanız, bunu da üstleniriz, yerlerimizi de bu bağlamda değiştirmiş oluruz;
ama, her şey yerli yerinde olsun, iktidar iktidarlığını, muhalefet de
muhalefetliğini yaşayabilsin istiyoruz.
Değerli arkadaşlarımız, burada, defaatle bazı
hususların yanlış olduğunu söyledik, kulak asmadınız; ikinci kere görüşmek
zorunda kaldık. "Bu çalışmalar masraflı" diyorsunuz, masrafı ikiye
katladık. İkinci kere görüşürken de uyarıları dikkate almadınız; şimdi,
yasalar, burada yapılan düzenlemeler, Anayasa Mahkemesinin önüne tarafımızdan
götürülmeye başlandı, birer ikişer iptal kararları, yürürlüğü durdurma
kararları da bu iptal davalarını izlemeye başladı. Bunlardan bir pay çıkarmak
lazım.
Bizler, burada, laf olsun diye muhalefet yapmıyoruz,
laf olsun diye birtakım yanlışlara dikkatinizi çekmiyoruz; yanlışları
görüyoruz; çünkü, deneyimli bir partiyiz. Parlamentoda çok uzun yıllar görev
yaptık. Biz, öyle, iki yıllık, sekiz aylık, üç yıllık bir parti değiliz;
Türkiye'nin en köklü, en eski partisiyiz. Deneyim çok şey kazandırır siyasî
partilere, siyasal yaşamda. Bu deneyimden sizleri yararlandırmak istiyoruz;
çünkü, Türkiye'nin sorunlarının hızla çözülmesine gönül vermiş olan bir
partiyiz; ama, biz, ısrarla deneyimlerimizden sizi yararlandırmaya çalıştıkça,
siz, ısrarla yararlanmaktan kaçınıyorsunuz. Bunları yapmayalım, demokrasinin ne
olduğu konusunda ortak değerlerde buluşalım ve hızla mesafe alalım.
Değerli arkadaşlarımız, burada, 88 inci maddede bir
düzenleme yapılmış; ama, gönül arzu ederdi ki, özellikle emzirme odaları ve
kreşler konusunda birtakım esasları belirleme işi yönetmeliğe bırakılmasın,
burada da bazı esaslar belirlensin. Bunu niçin söylüyorum; emzirme odalarının
ve kreşlerin açılması ve çalışmasıyla ilgili konularda düzenleme yapan bir
tüzük var. Bu tüzük, kadın işçi sayısını esas alıyor ve 100-150 kadın işçi çalıştıran
yerlerde emzirme odası, 150'den fazla kadın işçi çalıştıran yerlerde de kreş
açılmasını öngörüyor ve maalesef, kadın işçi sayısı hep bu sayının altında
tutulduğu için, bu tüzük, pek çok işyerinde, amacına uygun kreşler, emzirme
odaları açılmasını gerçekleştiremiyor.
Bizler, kadınlar olarak, bu durumdan fevkalade
şikâyetçiyiz. Bu, bir toplumsal konu. Kreş, emzirme odası, yalnız kadına hizmet
eden çözümler değil. Kreş ve emzirme odası, çocuklarımıza hizmet eden çözümler,
gelecek nesillerin daha sağlıklı olabilmesi için hizmet sunan yerler. O
nedenle, kadınların yanı sıra erkekleri de yakından ilgilendiren, toplumun
bütününü yakından ilgilendiren bir konu bu.
Kreşlerimizin sayısının artması gerekiyor. Bir kadın
düşünün, doğum yapmış, kendisine tanınmış olan sekiz haftalık süreyi tamamlamış
ve ücretsiz izin almak da istemiyor. Bu kadın çalışma yaşamına devam edecekse,
bu çocuğa nasıl baksın, kime bıraksın?! Zaten ne kadar para alıyor ki, bir de
bakım için evde ona yardım yapacak birisini istihdam etsin! Bu gerçekleri göz
önünde bulundurun. Hepinizin çalışan eşleri olmuştur, çalışan kadın
yakınlarınız, tanıdıklarınız, komşularınız, kızlarınız, kardeşleriniz olmuştur;
onların sorunlarını, elinizi vicdanınıza koyarak şu kısacık süre içerisinde
anımsayın ve bu tüzükte yapılan düzenlemenin, özellikle kadınlar için, aileler
için ne kadar rahatsız edici olduğunu lütfen görün.
Bizler, bu konuda rahatlatıcı bir önerge hazırladık ve
kreş ve emzirme odası açma yükümlülüğünün kadın sayısına göre değil,
işyerindeki işçi sayısına göre
-kadın-erkek farkı gözetmeksizin- belirlenmesini öngördük.
Buna, değerli katkılarınızı esirgemeyeceğinize inanmak
istiyorum, umut etmek istiyorum. Bu katkıları, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak beklediğimizi ifade ederek; sizleri, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.
İkinci sırada söz isteyen, Mersin Milletvekili Sayın
Hüseyin Güler; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 88 inci maddesi
hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kadınların toplumsal statüsünün yükseltilmesinde en
önemli iki unsur, kadının eğitimi ve iş yaşamında aktif olarak yer almasıdır.
Eğitimli, çalışan ve üreten kadın, hem bireysel olarak kendini geliştirmekte
hem de toplumun gelişimine katkıda
bulunmaktadır. Bu durum, kadınların sağlığını olumlu yönde etkilerken,
aynı zamanda, çocukların sağlığına ve sonuçta, toplum sağlığına da
yansımaktadır. Örneğin, kadının sadece temel eğitim alması, hiç eğitim
almamasına göre bebeğinin yaşam şansını yüzde 50 artırmaktadır.
Eğitim, kadına aile içinde daha fazla söz hakkı
vermektedir. Daha iyi bir eğitim, aynı zamanda kötü geleneksel uygulamaları da
ortadan kaldırmaktadır. Eğitim almış kadın, doğurganlığı üzerine daha fazla söz
sahibi olmakta ve aile planlaması yöntemi kullanma oranı da artmaktadır.
Sonuçta, gebelik, doğum ve loğusalığa bağlı anne ölümleri de azalmaktadır.
Dünyadaki kadınlar sağlık, evlilik ve çocuk sahibi
olma, eğitim, iş durumu ve sosyal eşitlik gibi özellikler dikkate alınarak
sıralandığında, futbolda dünya 3 üncüsü olan Türkiye, 99 ülke arasında, ancak,
62 nci olabilmiştir. Bu kriterler açısından en kötü durumda olan özellikler, iş
durumu, yani çalışan kadın sayısı, iş sahibi veya meslek sahibi kadın sayısı ve
eğitim durumu olmuştur.
Gelişmiş ülkelerde kadınlar, iş yaşamında sürekli
desteklenir ve en üst düzeyde sosyal haklardan yararlanırken, Türkiye'nin de
içinde olduğu çoğu gelişmekte olan ülkede, kadınlar, daha az istihdam edilmekte
ve daha düşük ücretle çalıştırılabilmektedir.
Gebelik, doğum ve loğusalık süreçleri, süt izni,
kreşler, emzirme odaları vesaire, işveren tarafından, hep ek bir maliyet olarak
görülmekte ve bu yaklaşım, kadınların istihdamını zorlaştırmaktadır. Kadın
emeği vasıfsız ve ucuz işgücü olarak görülmekte, daha fazla sosyal haklar vermek
bir yana, mevcut kazanımlardan eritilmeye çalışılmaktadır.
Aynı durum, çalışan çocuklar için de geçerlidir.
Örneğin, tarım sektöründe neden kadın ve çocukların daha fazla çalışmakta
olduğu sorusu, burada cevap bulmaktadır. Ucuz işgücü, sigortasız işçilik ve
esnek çalışma süreleri, bu sektörün en tipik özelliğidir.
Günümüzde olduğu gibi, sosyoekonomik koşulların
bozulması, işsizlik ve yüksek enflasyonda, toplumun tüm kesimlerinden daha
fazla kadınlar etkilenmektedir. Hem kısıtlı gelirle evinin ekonomisini ayakta
tutmaya çalışan anne olarak etkilenmekte hem de çalışan olarak işten ilk atılan
veya geliri azalan, yine, kadınlar olmaktadır. Bu durum, hem aile varlığını ve
bütünlüğünü tehdit ederken hem de toplumsal düzeni bozmaktadır.
Değerli milletvekilleri, çalışan kadınlar, iş
ortamından gelen zorluklara ilave olarak, annelik misyonuyla da, ailesinden
gelen beklentilerle karşı karşıyadır. Kadın, hem çalışan hem anne hem eş olmak
durumundadır. Türkiye'de yaşamak zordur; ama, kadın olarak yaşamak daha da zordur.
Geçtiğimiz pazar günü Anneler Günüydü; bu vesileyle, tüm annelerimizin
ellerinden saygı ve sevgiyle öpüyorum. Bizleri dünyaya getiren bu en değerli
varlıklarımız en büyük sevgiye layıktır. Anneler Gününün bu duygusal yönüyle
birlikte, özellikle çalışan annelerin ve tüm kadın sorunlarının gündeme
gelmesini, gerçeklerin tartışılmasını ve bu çatı altında, bize yakışan, çağdaş
çözüm önerilerinin getirilmesini ümit ediyorum.
Tüm kadınlara ekonomik özgürlüğün gelmesi dileğiyle,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Şahsı adına, üçüncü sırada söz isteyen, Amasya
Milletvekili Sayın Hamza Albayrak; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; görüşülmekte olan 73 ve 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Kanunu
Tasarısının 88 inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz İş Kanunu
Tasarısının 88 inci maddesi, 1.9.1971 tarihinde meriyete giren 1475 sayılı
Kanunun 81 inci maddesiyle motamo örtüşmektedir. Sadece, 1475 sayılı Kanunun 81
inci maddesinde yer alan "tüzük" kelimesi, burada
"yönetmelik" olarak yer almıştır.
1475 sayılı Yasa 112 asıl maddeden ibaret olup,
görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısı ise 121 asıl ve 6 geçici maddeden
müteşekkildir. Her iki yasayı karşılıklı tetkik ettiğimizde, sosyal tarafların
mutabık bulunmadıkları madde adedi 5'i geçmemektedir. Gel gör ki, tasarının değişik
maddeleri üzerinde söz alan değerli milletvekili arkadaşlarım, maddeleri
değerlendirmelerinde eski ile yeni karşılaştırmasını yaparak, farklılıkları net
bir şekilde ortaya koyma eğilimini göstermemişlerdir. Gönül ister ki, popülist
yaklaşımları bir tarafa bırakarak, çareyi bilimsellikte, gerçekten, sosyal
barışa, iş verimliliğine katkı sağlayacak, hem işvereni hem de emekçiyi
müşterek paydada birleştirecek önerileri, değerlendirmeleri dile getirmek,
elbette ki, kaçınılmaz bir vakıa olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, AK Parti
olarak, bulduğunda yiyen, bulamadığında bekleyip sabreden değil, bulmak için
gece gündüz çalışan, bulduğunu da adil bir şekilde paylaşıp, sonuçta da
şükreden bir zihniyete sahibiz. Onun için, hem emekçinin; yani, işçi
kardeşlerimizin hem de işverenin, ülkemize, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan
müşterek paydada birleşerek katkı vermesini amaç edinmişiz. Şu anda üzerinde
görüş beyan ettiğimiz; gebe veya çocuk emziren kadınların durumuyla ilgili,
gebe bayanların hangi işlerde çalıştırılamayacağı ya da çalışabilecekleri
işlerin koşullarının ne olduğu, çocuklarını emzirmek için açılması gereken
kreşlerin şartların nasıl belirleneceği, 1475 sayılı Kanunun 81 inci
maddesindeki bahse konu tüzükle tadat olunmuş, bu tüzüğe uygun olarak da, şu
anda üzerinde görüş belirttiğimiz maddede de, bu tüzüğün yerine yönetmeliğin
kaim olması, maddede değişiklik olarak yer almıştır.
Bu maddenin, 1475 sayılı Kanunun 81 inci maddesiyle
örtüştüğü malumlarınızdır. Sosyal tarafların da üzerinde antakt kaldığı,
anlaştığı bir maddedir. Dolayısıyla, 88 inci maddenin Yüce Meclis tarafından
kabul edileceği kanaatimi sizlerle paylaşmak istiyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Albayrak.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 88 inci
maddesinin kenar başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"Gebe ve çocuk emziren kadınlarla, emzirme odaları
ve çocuk bakım yurtları için yönetmelik
Madde 88.- Yaşları, cinsiyetleri ve medenî halleri ne
olursa olsun, 100-150 işçi çalıştıran işyerlerinde, bir yaşından küçük
çocukların bırakılması ve bakılması ve emziren kadınların çocuklarını
emzirebilmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine
en çok 250 metre uzaklıkta bir emzirme odasının kurulması zorunludur.
Yaşları, cinsiyetleri ve medenî halleri ne olursa
olsun, 150'den çok işçi çalıştıran işyerlerinde, 0-6 yaş grubu çocukların
bırakılması ve bakılması, emziren kadınların çocuklarını emzirebilmeleri için
işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın bir bakım
yurdunun kurulması zorunludur. Yurt, işyerine 250 metreden uzaksa, işveren,
taşıt sağlamakla yükümlüdür.
Gebe ve çocuk emziren kadınların hangi dönemlerde ne
gibi işlerde çalıştırılmalarının yasak olduğu ve bunların çalışmalarında
sakınca olmayan işlerde hangi şartlar ve usullere uyacakları, ne suretle
emzirme odaları ve çocuk bakım yurdu (kreş) kurulması gerektiği, Sağlık
Bakanlığının görüşü alınarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından
hazırlanacak bir yönetmelikle gösterilir.
|
Oya Araslı |
Gaye
Erbatur |
Güldal
Okuducu |
|
Ankara |
Adana |
İstanbul |
|
Bihlun
Tamaylıgil |
Birgen
Keleş |
Gülsün
Bilgehan |
|
İstanbul |
İstanbul |
Ankara |
|
Sıdıka
Aydoğan |
Özlem
Çerçioğlu |
Canan
Arıtman |
|
İstanbul |
Aydın |
İzmir |
|
|
Türkân
Miçooğulları |
|
|
|
İzmir |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, bu önergenin içeriğine katılmakla
birlikte, önergede belirtilen hususlar, gebe veya emzikli kadınların
çalıştırılma şartları ile emzirme odaları ve çocuk bakım yurtlarına dair
hükümler, zaten, şu anda yürürlükte mevcut bulunan tüzükte düzenlenmiştir.
Tasarının 88 inci maddesi, bu düzenlemelerin çıkarılacak yönetmelikte
belirtilmesini içermektedir. Dolayısıyla, bu detaylar, yeni yönetmelikte, zaten
belirlenecektir. Bu kadar detayın kanun maddesinde yer almasını, kanun tekniği
açısından uygun bulmuyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Hükümet önergeye katılıyor mu?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Aynı
gerekçeyle katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Araslı, önergeniz hakkında konuşacak
mısınız, yoksa gerekçeyi mi okutalım?
OYA ARASLI (Ankara) - Gerekçeyi okutunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Emzirme odası ve çocuk bakım yurtlarının ne tür
işyerlerinde açılmasının zorunlu olduğuna ilişkin belirlemenin yasayla
yapılmasını sağlamak amacıyla söz konusu öneride bulunulmuştur.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
88 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
89 uncu maddeyi okutuyorum:
Çeşitli yönetmelikler
MADDE 89. - Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı;
a) Ağır ve
tehlikeli işlerden başka işler için de işçilerin işe başlamadan hekim
muayenesinden geçirilmelerini,
b) Bazı işlerde
çalışan işçilerin belirli sürelerde genel olarak sağlık muayenesinden
geçirilmelerini,
c) Çeşitli veya
bir kısım işlerde çalışan işçilerin sağlık durumlarının aksaması, yaptıkları
işin ürünlerine ve genel sağlığa yahut birlikte çalıştıkları öteki işçilere
zararlı olursa, bu gibilerin o işlerden çıkarılmalarını,
d) Ne durumda ve
ne gibi şartları haiz olan işyerlerinde banyo, uyku, dinlenme ve yemek yerleri
ile işçi evleri ve işçi eğitimi yerleri yapılmasını,
Öngören yönetmelikler hazırlayabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan İş Yasası Tasarısının "çeşitli yönetmelikler" başlığını taşıyan
89 uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
buluyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 13 Marttan bu yana, iki ayı aşkın
süredir Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde olan ve iki haftadır yoğun
bir biçimde çalıştığımız, bu, adı yeni; ama, kendisi, ortaçağı andıran bir
hayli hükümleri içeren yasa tasarısının bu maddesine, eğer yenilik adına bir
şey söylemek gerekiyorsa, bir göz atmakta yarar vardır. Tabiî, burada, bu
maddeye geçmeden önce, ben, bir konuda düşüncelerimi biraz sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz, bütün maddelerde söz
aldıkça, biraz evvel Sayın Kacır, bunu, engelleme olarak gördüğünü dile
getirdi.
Değerli arkadaşlarım, bizim amacımız, bu tasarının
engellenmesi değildir; bizim amacımız, 1971 yılında çıkarılan 1475 sayılı İş
Yasası, yaklaşık otuziki yıldan bu yana yürürlüktedir; elbette, yenilenmesi,
çağın gereklerine uyumlu hale getirilmesi gereken hükümleri vardır. Biz, bütün
dünyada olduğu gibi ülkemizde de üçlü yapıyı göz önüne alarak, işçisiyle,
işvereniyle, hükümetiyle uyum içerisinde, barış içerisinde bir çalışma yaşamını
yakalayacak bir düzenleme yapılması için çaba sarf ediyoruz. Amacımız, bu
yasanın taraflarının, yasanın ruhunu, özünü, maddelerin içeriğini iyice
anlayabilmelerine katkı yapmak; amacımız, birçoğumuzun da, belki, tam olarak
okumadığı bu maddeler üzerinde neye karar verdiğimizi bıkmadan, usanmadan
sizlere aktarmaya çalışmak.
Elbette, yasa yapılırken, özellikle çalışan kesimlerin,
işsizlerin ve işverenlerimizin gözü burada. O nedenle, Türkiye'ye yeni diye
sunulan bu İş Kanunu Tasarısının ayrıntılarında nelerin gizli olduğunu da
onlara göstermek, hatırlatmak, uyarmak bu Meclisin görevi. İyi olan her şeye
katkı vermeye çalıştık. Sayın Kacır, biraz evvel önergemizin olmadığını
söyledi; ama, gıcır gıcır 90'ın üzerinde önergeyle katkı yapmaya çalıştık,
başta kendisi o önergeleri görmezlikten geldi.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Sayın Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımız da olmak üzere, AKP sözcüsü arkadaşlarımız, bizim, zaman
zaman sadece olaya tek gözlükle baktığımızı, işverenleri bir kenara
bıraktığımızı ve sadece işçi haklarını savunduğumuzu dile getirdiler. Doğrudur,
çalışma yaşamı, işçinin hukukudur, işçinin hakkını, hukukunu koruyan bir
yasadır ve özünde yapılması gereken bir değişikliğin mutlak işçi lehine
yapılması gerekir. O nedenle, elbette, işçi lehine yapılması gereken
düzenlemelere önem veriyoruz; ama, en az onun kadar, ülkemizin kalkınması için
ülkesinde yatırım yapan, vergisini veren, işçisini sigortalı yapmış, ülkenin
kalkınması için olabildiğince emek sarf eden kayıt altındaki işverenlerimizin
haklarını gözetirken, toplusözleşme özgürlüğünü, sendikalaşma özgürlüğünü
demokrasinin bir gereği olarak görüp, kabul eden işverenlerimize saygımız
sonsuz.
Biz, diyoruz ki, ülkemizde, kayıtdışı ekonomi kayıtlı
ekonominin boyutlarını aşmıştır. Bu, bir taraftan, alınterinin, emeğin
sömürülmesidir; diğer taraftan, ülke kaynaklarının nerelere gittiği belli
olmayan bir kesime aktarılması olayıdır. O nedenle, ana sorunumuz, kayıtdışı
ekonomiyi kayda almaktır.
Bakınız, bir işveren hukukçusu bir mektup yazmış.
Mektubun bir bölümünü sizlere okumak istiyorum: "Görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak gerek Bakan Sayın Başesgioğlu gerekse AKP Grup
yöneticileri, sürekli 'biz, bu tasarı üzerinde sosyal tarafların anlaşmalarını
istedik. Tarafların anlaşamadıkları sadece iki hüküm vardı; ancak, sendika başkanları,
kamuoyu önünde bu mutabakatı inkâr ediyorlar' şeklinde beyanda bulunuyorlar. Bu
beyanları kısmen doğrudur; şöyle ki: İşçi konfederasyonları, Sayın Bakanın
nezaretindeki son toplantıda, toplam 11 maddeyi içlerine sindiremediklerini;
ancak, bunların içinde en önemli iki maddenin, taşeronluğu düzenleyen 2 nci
madde ile ödünç iş ilişkisini düzenleyen 7 nci madde olduğunu, bu maddeleri
mevcut halleriyle asla kabul edemeyeceklerini bildirmişler. Bunun üzerine Sayın
Bakan 'ya bu hükümlerde de bizim dediğimizi kabul edersiniz veya biz, siyasî
irade olarak, tasarıyı kendi bildiğimiz gibi yasalaştırırız' dedi" ve devam ediyor...
Değerli arkadaşlarım "siyasî irade olarak,
tasarıyı kendi bildiğimiz şekilde yasalaştırırız" demek -AKP'nin siyasî
iradesinin, emeğin karşısında olduğunun- alınteriyle geçinen, bu ülkede dürüst,
namuslu, bu ülkede kazandığını bu ülkeye harcayan, yaşamını emeğiyle
kazanmaktan başka hiçbir amacı olmayan, toplumun yoksul kesimlerini dışlayıp,
kayıtdışı çalışan bir avuç kapkaççı zihniyetin yanında yer almaktır, emeğin
karşısında paranın gücüne teslim olmaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Kabul
etseniz de bu böyledir, kabul etmesiniz de bu böyledir. İşte, Komisyona katılan
bir sayın işveren adına yazılan bir mektup...
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu tasarı çok
tartışıldı, çok tartışılıyor. Keşke, şu anda görüştüğümüz, çeşitli
yönetmeliklere ilişkin bu maddeye bir göz atılsa, o maddede hiç olmazsa bazı
düzenlemeler yapılsa idi.
Bu, mevcut İş Kanunu Tasarısının 25 inci maddesinde,
bir yönetmeliğe ihtiyaç kalmayacak boyutta, sağlık nedeniyle işten çıkarma
hükümleri çok ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiş. Yazılmadık hiçbir şey yok. Bir
şey unutulmuşsa, biz onu da yazalım zihniyetiyle, üstelik, Anayasaya aykırı bir
biçimde... Belki diyebilirsiniz ki, 1475'te de bu böyle idi; ama, gözden kaçmış
olabilir. Bu maddenin (c) fıkrası Anayasaya aykırıdır. Çalışma hakkının,
Anayasaya aykırılığı... Ancak bir yasal düzenlemeyle devredilebilir. Bir
yönetmelikle çalışma hakkını devredemezsiniz, engelleyemezsiniz. Bu, ancak bir
yasal düzenlemeyle mümkün olabilir, (c) fıkrası bu maddede olduğu sürece, bu
madde, açıkça, Anayasanın hükümlerine aykırılık teşkil edecektir.
Kaldı ki, biraz evvel söyledim, 25 inci maddeye bir göz
attığınızda -ki, katkılarınız oldu, yani, neyin tiksinti verici olduğu neyin
tiksinti verici olmadığı tartışmalarını burada birlikte yaptık ve düzelttik o
hükmü- burada, yine, tekraren "genel sağlığa yahut birlikte çalıştıkları
öteki işçilere zararlı olursa, bu gibilerin o işlerden çıkarılmalarını öngören
yönetmeliği de Çalışma Bakanlığı hazırlayabilir" demektesiniz.
Yönetmelikle işten çıkarma hükmü düzenleyemezsiniz; bunu bir kez daha
söylüyorum.
Diğer taraftan, (b) fıkrası, bazı işlerde çalışan
işçilerin belirli sürelerde genel olarak sağlık muayenesinden geçirilmelerine
ilişkin yönetmelik düzenleneceğine hükmediyor.
Değerli arkadaşlarım, Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğümüz
var, ağır, tehlikeli ve zehirli işlerde çalışanlara ilişkin tüzükler var,
yönetmelikler var. Sosyal Sigortalar Kurumumuzun Sağlık İşlemleri Tüzüğü var.
Orada, hangi mesleklerde, hangi işlerde çalışan işçilerin, hangi sürelerde
periyodik muayenelerden geçeceği düzenlenmişken "bazı işler"
kavramıyla, var olan tüzük bile çok daha geriye taşınmak isteniyor. Ben, bu
konularda uyarımı yapma görevini yerine getiriyorum.
Anayasaya aykırı bu hükmün, Grubunuz tarafından, AKP
milletvekilleri tarafından bir kez daha değerlendirileceği inancıyla, hepinizi
saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Madde üzerinde şahısları adına söz isteyen 3 kişi var.
Birinci sırada söz isteyen, Zonguldak Milletvekili
Sayın Polat Türkmen?.. Yok.
İkinci sırada söz isteyen, Ardahan Milletvekili Sayın
Ensar Öğüt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Edirne'den Ardahan'a kadar, bizi izleyen herkesi saygılarımla
selamlıyorum. 89 uncu madde üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Efendim, 89 uncu maddede "çeşitli veya birkısım
işlerde çalışan işçilerin sağlık durumlarının aksaması, yaptıkları işin
ürünlerine ve genel sağlığa yahut birlikte çalıştıkları öteki işçilere zararlı
olursa, bu gibilerin o işlerden çıkarılmalarını" deniliyor.
Değerli arkadaşlar, bir insanın, hasta olduğu zaman
işten çıkarıldığı dünyanın neresinde görülmüş?! Sayın Başkanım İzzet Bey de
söyledi; 25 inci maddede "tiksindirici ve bulaşıcı hastalığı olan işçiler
işten çıkarılır" ibaresi vardı -ben, o maddede de konuşmacıydım- ve AKP'li
arkadaşlardan rica ettik, bir önerge verilerek bu madde geri alındı. Şimdi,
burada, sizden, bir önerge vererek, 89 uncu maddedeki bu "genel sağlığa
yahut birlikte çalıştıkları öteki işçilere zararlı olursa, bu gibilerin o
işlerden çıkarılmalarını" ibaresinin çıkarılmasını istirham ediyorum. Bu
çok önemlidir, bu insanlık ayıbıdır; bu, dünyanın hiçbir yerinde yoktur; kaldı
ki, Türkiye'de olması hepimizin ayıbıdır.
Değerli arkadaşlar, burada sizden bir ricam var. AKP,
altı aylık bir hükümet. Bakın, altı aylık süreç içerisinde, devletin zirvesinde
bir gerginlik yaratıyoruz, laik-demokratik sistemle kavga eder duruma
geliyoruz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Bak şimdi bu saatte!..
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Arz edeceğim... Türban krizi...
(AK Parti sıralarından gürültüler) Efendim, müsaade edin... Arz ediyorum...
Türban krizi, millî görüş genelgesi, 23 Nisan
resepsiyonu, devletin zirvesinde...
AHMET YENİ (Samsun) - Madde üzerinde konuş.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Oraya geliyorum efendim, İş
Kanunu Tasarısına geliyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Öğüt...
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - İş Kanunu Tasarısının işçiler
hakkındaki hükümlerine, taban da, toplum da, ekonomik çevreler de büyük bir
tepki gösteriyor.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, madde üzerinde konuşsun.
BAŞKAN - Sayın Öğüt, madde üzerinde konuşur musunuz.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Madde üzerinde konuşuyorum. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Nerede konuşuyorsun?!
BAŞKAN - Bir dakika sayın milletvekilleri... Lütfen,
konuşmacıya müdahale etmeyelim.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, konuşabilir miyim?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, yani,
46 ncı maddedeki hafta sonu tatili tartışmasını ben yeniden yaratmak
istemiyorum; ama...
YAHYA BAŞ (İstanbul) - Sizin yüzünüzden.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade eder misiniz... Basında
ve toplumda bu tartışılıyor. Bunu düzeltmek bize ait. Ben sizi suçlamıyorum;
ama...
YAHYA BAŞ (İstanbul) - Siz yapıyorsunuz.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade edin... Yani, bir
başkalarından düzeltmeyi beklemeyelim. Rejimle de, devletle de devamlı kavgalı
bir ortam yaratmayalım. Bunu, burada düzeltelim. Bakın, özür diliyorum,
sizleri... İçtüzüğün 52 nci maddesinde kanun tasarıları 48 saat öncesinden
milletvekillerine dağıtılır ibaresi varken, dağıtılıyor mu? Hiç 48 saat önce
size kanun teklifi geldi, okudunuz, ondan sonra Genel Kurulda tartıştık mı?!
(AK Parti sıralarından "Çok..." sesleri) Hayır... Hayır efendim
nerede?! Şimdi, bakın, hangi kanun teklifi konusunda Cumhuriyet Halk Partisiyle
uzlaştınız? (AK Parti sıralarından "Çok..." sesleri) Hayır efendim,
uzlaşılmadı.
Benim sizden istirhamım. Ben, sizi de suçlamıyorum;
ama, bakın, diyorum ki, bu yanlışları iki parti olarak birleşelim, düzeltelim. Bu bize düşüyor. Bir
başkalarından düzeltme beklemeyelim. Bir başkalarından ikaz beklemeyelim.
Laik-demokratik cumhuriyetin ilkelerine sadık kalarak, iş kanunu yasalarını da
çıkaralım; kavgasız, gürültüsüz, toplumda gerginlik krizleri yaratmadan. Benim
istirhamım bu. Ve...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Aynı kafa. Bu kafayla bir yere
gidemezsiniz.
BAŞKAN - Sayın Öğüt, konuşmanızı tamamlar mısınız.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, siz, şimdi devamlı
devletle, rejimle kavgalı bir ortam yaratırsanız... Altı ayda yaptığınız işler
meydanda... (AK Parti sıralarından gürültüler)
EYÜP FATSA (Ordu) - Saygılı konuş!..
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, bu ne
yapıyor?!
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Kim söyledi Cuma tatil
diye?! Şu anda cuma tatili yok.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Konuyla ne alakası var?!
Saygısızlık yapıyorsun.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, konuşmacıya müdahale
etmeyin...
Sayın Öğüt...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
CAVİT TORUN (Diyarbakır ) - En büyük saygısızlığı
yapıyorsun, saygı sunuyorsun!..
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
İktidar ve Muhalefet Partisi milletvekilleri olarak,
gecenin şu saatinde İş Yasasını çıkarmak için mücadele ediliyor. Sayın Öğüt,
gereksiz yere ortamı germenin hiçbir anlamı yok.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şahsı adına üçüncü konuşmacı, Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler.
Buyurun Sayın Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 89 uncu maddesi hakkında şahsım adına
söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsan yaşamı bir bütün olarak ele alındığında, çalışma
ortamındaki sağlık riskleri genel sağlığı olumsuz etkileyen unsurlar
olmaktadır. Bazı hastalıkların belli meslek gruplarında daha fazla görülmesi,
hatta, hastalık ile mesleğin birlikte anılması -örneğin, kömür işçileri için
pnömokonyosis gibi- bunun en açık kanıtıdır.
Yaşamın büyük bir bölümünü birlikte geçirdiğiniz,
geçiminizi sağladığınız mesleğinizin, size, ölümcül bir hastalık veya bundan
sonraki hayatınızı bağımlı olarak geçireceğiniz bir sakatlık vermesi, tabiî ki,
sadece mesleğin doğasında olan bir şey değildir. Aynı meslek, neden, bir ülkede
çalışanları hasta etmezken, başka bir ülkede o mesleği seçenlerin hasta
olmamaları neredeyse mucizedir.
Burada kritik olan, mesleğin güvenlik önlemleri ve iş
sağlığı uygulamalarıdır. Tüm bu önlem ve uygulamalar ise, bireysel çabaların
ötesinde ve toplumun genel sağlık politikalarıyla ilişkili etkenlerdir. Eğer
toplumdaki sağlık örgütlenmesi, insan yaşamını önceleyen ve kişileri henüz
hasta olmadan koruyacak şekilde organize olmuşsa, bu durum iş yaşamına da
yansımakta ve meslek hastalıkları ve iş kazaları büyük ölçüde
engellenebilmektedir.
O nedenle, iş sağlığı kavramı, toplumun sağlık
sisteminin önemli bir göstergesidir. Bütçeden sağlığa ayrılan pay, sosyal
güvenlik sisteminin yapısı ve finansmanı, sendikal hareketin gücü, sermayenin
etkinliği, ülkenin demokratik yapısı, tüm bu faktörler tek tek veya toplu
olarak iş sağlığının o ülkedeki durumunu belirleyen etmenlerdir.
Akciğerleri kömür tozuyla dolmuş bir işçinin de, ağır
metallerle zehirlenmiş bir işçinin de, ya da iş kazasında kolunu kaybetmiş
işçinin de gerisinde, aslında, saydığımız bu faktörler vardır. Başka türlü
düşünmek sadece kısır bir kadercilik olur. İş kazası veya meslek hastalığı,
sadece çalışanın bireysel kusuruyla açıklanamaz. Çalışan, olsa olsa işçi
düşmanı kötü politikaların, antidemokratik uygulamaların, sendikasızlığın ve
sağlıksızlığın kurbanıdır.
Bir malı üretmenin veya bir işi yapmanın bedeli,
çalışanın hastalığı, sakatlığı veya ölümü olamaz. Bu kabul edilemez durum, ne
yazık ki, günümüzde neredeyse sıradan uygulamalardandır. Çalışanının canı
pahasına, sağlıksızlığı pahasına hiçbir koruyucu önlem almadan, bütün
tehlikeleriyle sadece üretim diyen anlayış, herhalde, insancıl bir anlayış
değildir. Ancak, küreselleşme rüzgârlarının yıkıcı bir fırtınaya dönüştüğü
dünyamızda, çalışanın sağlığını korumak, geliştirmek gibi bir kaygı, neredeyse,
romantik bir temenni sayılmaktadır.
Temel sloganı "paraya özgürlük" olan
küreselleşmenin, iş ortamına getirdiği sayısız olumsuzluktan biri de
sağlıksızlık olmuştur. Sağlıksızlık sadece iş ortamına değil, küreselleşmenin
tüm topluma getirdiği bir unsurdur. Parayı en yüce değer olarak alan bir
anlayışın, insan sağlığını, hatta, insanın varlığını, korunması gereken bir
değer olarak alması zaten beklenemez.
Değerli milletvekilleri, şairimizin dediği gibi, bu
memleket bizim, bu ülke bizim. Bu insanlar bizim insanlarımız; çalışanı,
işsizi, kadını, çocuğu, erkeği, yaşlısı, genciyle hepsi bizim. İnsan varlığı en
yüce değerdir. Ayrım gözetmeden, tüm insanlarımıza, çalışanımıza, işsizimize
sahip çıkacağımız sosyal politikalar geliştirmeliyiz.
İnsanımızı, çalışma yaşamında oluşan sağlık
risklerinden koruyacak, her açıdan geliştirecek yaklaşımlar içinde olmalıyız.
Sosyal devletin tüm değerlerini ve kazanımlarını hayata geçirmeli ve bu
ilkeleri sonuna kadar savunmalıyız. Bir avuç zenginin mutluluğu değil, tüm
ulusumuzun refahını amaçlamalıyız.
Sayın milletvekilleri, birazdan bir önergemiz var. Bir
arkadaşımız duyarlılık konusunda inanıyorum ki bu önergeye olumlu katkıda
bulunacaktır. 89 uncu maddenin (c) bendinde çeşitli veya bir çeşit nedenlerle
işten atılmalarının önünün kesilmesi için gerekli önergemiz var. Gereken desteğinizi
bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının
"çeşitli yönetmelikler" başlıklı 89 uncu maddesinin (c) fıkrasının
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ersoy
Bulut |
Bayram Ali
Meral |
Hüseyin
Güler |
|
Mersin |
Ankara |
Mersin |
|
Hüseyin
Bayındır |
Hasan Ören |
Ufuk Özkan |
|
Kırşehir |
Manisa |
Manisa |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önergeniz hakkında konuşacak mısınız, yoksa
gerekçeyi mi okutalım?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Gerekçeyi okuyalım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
"Gerekçe:
Çalışan işçinin karşılaştığı sağlık problemlerinin
çözümü sevk zinciri içerisinde tedavi prensipleri uygulanır. Çalışmasında
problem olan hastaya gerekli rapor düzenlenir. İyileşen kişi işbaşı yapar. Bu
madde ile işverenin inisiyatifine bırakılarak suiistimale açık konu olacağından
dolayı işçi aleyhine kullanılabilir."
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
90 ıncı maddeyi okutuyorum:
ALTINCI BÖLÜM
İş ve İşçi Bulma
İş ve işçi bulmaya aracılık
MADDE 90. - İş arayanların elverişli oldukları işlere
yerleştirilmeleri ve çeşitli işler için uygun işçiler bulunmasına aracılık
görevi, Türkiye İş Kurumu ve bu hususta izin verilen özel istih-dam bürolarınca
yerine getirilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım;hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dilim varmıyor söylemeye, pek çok
kez kürsüye çıktım; o nedenle, söylemek istediklerimi tek tek sıralayacak olsam
bu maddeye gelinceye kadar çok madde sıralamam gerekiyor bu yeni İş Yasası
Tasarısı hakkında; ama, 90 ıncı madde, iş ve işçi bulmaya aracılık.
Tabiî, özellikle 1980'li yılların ikinci yarısından
itibaren uluslararası sermayenin yeni saldırıları, küresel politikalar olarak
bize sunulan politikalar sonucunda bizim gibi gelişmekte zorlanan ülkeler tek
tek o küresel politikaların, küreselleşmenin tuzağına düştü ve pek çok ülkede
özel istihdam büroları oluşturularak devletin yapması gereken işler, görevler,
özel bürolara verilmeye başlandı. Biz de, bazı konularda, elbette, yüzümüzü
çağdaş dünyayla, çağdaş Batıyla buluşturacağız diyoruz; ama, ülkemizin
koşullarına uyup uymadığına bakılmadan, bizim ekonomik gelişmişlik düzeyimiz,
millî gelirimiz, 30 000 dolar, 25 000 dolar seviyesindeki ülkelerle birmiş
gibi, işsizlik sorunumuz onlarla eşitmiş gibi, işverenlerimiz ülkemizde elde
ettikleri kazançlarını ülkemizde yatırıma çeviriyorlarmış gibi, birdenbire
oradan her şeyi, ne görürsek almaya başladık. Tıpkı, ödünç iş ilişkisi gibi,
tıpkı alt işveren uygulaması gibi, tıpkı çağrı üzerine çalışma gibi, telafi
çalışması gibi, fazla çalışma ücretlerini budama gibi. Şimdi burada da
görüyoruz ki, devletin olmazsa olmaz görevlerinden birisi, yani devletin,
Anayasanın kendisine yüklediği görevlerini bir başka kuruma devretmesiyle karşı
karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın 49 uncu maddesi çok
açık. Orada, çalışmanın herkes için bir hak ve ödev olduğu, devletin işsizliği
önleyici önlemler alması gerektiği açıkça düzenlenmiş. Yine, 1475 sayılı
Yasamızda, işçilerin elverişli oldukları işlere yerleştirilmeleri ve çeşitli
işler için elverişli işler bulunmasında aracılık etme hususu düzenlenmiş ve bu
görev devlete yüklenmiş.
Değerli arkadaşlarım, devletin olmazsa olmaz
görevlerinden söz ettim.
Bakınız, 1980'li yıllardan itibaren, özellikle öğretmenlerimiz
kötü, Millî Eğitimin okulları kötü deyip, öğretmenlerimizi, okullarımızı
karaladık, eğitimi paralı hale getirdik. Sosyal güvenlik sistemimiz çöktü
diyerek, bilerek çökerttik. 1970'li yıllarda konut kredisi veren, işverenlere
sermaye aktaran Sosyal Sigortalar Kurumunu, kötü yönetimler sonucunda çökerttik
ve Sosyal Sigortalar Kurumunu, sosyal güvenlik kurumlarını batırdık.
Şimdi de, 1970'li yıllarda ülkemizde okuma-yazma oranı
bu kadar yaygın değilken, dağ köylerindeki yurttaşlarımızı bile İş ve İşçi
Bulma Kurumu aracılığıyla Almanya'ya, Fransa'ya, Avrupa'nın çeşitli ülkelerine
gönderdik. Oraların kalkınmasına, teknolojiyle, bilimle buluşan işçilerimiz
önderlik etti. O İş ve İşçi Bulma Kurumunun görevlerini, şimdi, yeniden, tıpkı,
eğitimi özelleştirdiğimiz gibi, sosyal güvenlik kuruluşlarını, hastaneleri
özelleştirme arzunuz gibi, şimdi de, işçi bulma, iş bulma kurumunun görevlerini
özel sektöre devretmeye hazırlanıyorsunuz. Bunun adı insan tacirliğidir, bunun
adı köle ticaretidir, bunun adı işçi simsarlığıdır, işçi istismarıdır; ülke
insanına, alınteriyle geçinen insanlara, emeğiyle geçinen insanlara hakaret
etmektir.
Değerli arkadaşlarım, devlet bu görevini devredemez.
Bakınız, bunun, size, maddî boyutuna ilişkin... Dünyada çok uluslu tekeller, bu
özel istihdam büroları konusunda da büyük bir pazar olduğunu keşfettiler.
Bugün, özel istihdam bürolarına soyunanların adının...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, salonda büyük bir
uğultu var; konuşmacıyı lütfen dinler misiniz.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Sayın Başkan, çok teşekkür
ederim.
Bugün, sadece ABD'de 5 milyar dolarlık yılda bir pazar,
Japonya'da onun yarısı kadar büyük bir pazar...
Şimdi, ülkemizde, biliyorsunuz... Gerçi, siz, tüccar
siyasetinizle övünüyorsunuz; bu da, bir nevi tüccar siyasetinin içine girer;
ama, bu, mal alıp satmaya, naylon fatura düzenleyerek devletin kaynaklarını
haksız yere ele geçirmeye benzemez. Bu, insan tacirliğidir; bunun, insan
ticareti olmaz; böyle bir düzenlemeye siz önderlik yapıyorsunuz.
Ne olacak bundan sonra; "özel istihdam
bürosu" adı altında, emlak büroları gibi işçi büroları açılacak. Yüksek
tahsilli iseniz, üniversite mezunu iseniz ve 10 milyar lira da paranız varsa,
emlak bürosu...
Değerli arkadaşlarım, gerçekten son yirmi yıldan bu
yana bu Meclis çok yara aldı; devlete saygınlık giderek azaldı. Devletin
kurumlarının çivileri yerinden oynatıldı; hangi çiviyi bir yere çaksak, bir
başka yerden çivi çıkıyor. Düzeltmek, bu Meclisin görevi.
Şimdi biz şunları yaşadık. Haklı, haksız, geçmiş
dönemlerde milletvekili arkadaşlarımızın, iktidar partili bakanların,
milletvekillerinin iş takipçiliği yaptığını, komisyon ücreti aldığını ve o
nedenle, Mecliste görev yapan arkadaşlarımızın haklı haksız suçlanmalara tabi
olduğunu kendimiz milletvekili olmadan duyduk yaşadık.
Şimdi ne olacak? Hepimizin bürolarının önü işsizle
doluyor; hepimize, iş bulmak için günde onlarca yurttaşımız, işsiz gencimiz
başvuruyor. Yarın...
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bundan önceki dönemlerin...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bir dakika... Dinleyin, sonra,
çıkar konuşursunuz!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ciddî olalım!..
İZZET ÇETİN (Devamla) - Hayır, dinle... Çıkar
konuşursun.
Bundan sonra olacakları söyleyin değerli arkadaşlarım.
Böyle bürolar kurulduğunda; kardeşim, İş ve İşçi Bulma
Kurumu kötü ve iş yapamadı, biz de, bunu, özel sektöre açtık, falan yerde büro
var, git oraya demek zorunda kalacaksınız. Haklı haksız, gönderdiğiniz iş
arayan işsiz yurttaşımız, o büro aracılığıyla iş bulduğunda, seçim bölgesine
gittiğinde, belki, haksız yere, falanca milletvekili beni falan büroya
gönderdi, iş buldum, sen de oraya git diyecek. Sayın Bakan ve yetkililer,
işçiden para alınmayacak, işverenler ödeyecek bu parayı, işçi niye rahatsız
oluyor diyebilir.
Değerli arkadaşlarım, bununla hiç kimseyi aldatamayız.
İşçi bulma bürolarına gönderdiğimiz her kişi, altını çizerek söylüyorum, bir
tek kuruş para ödememiş olsa bile -ki, ödeyecektir el altından- memleketine
gidip de, milletvekili beni falan büroya gönderdi, iş buldum dediğinde; biz, emek
tacirliği yapan milletvekili olmakla suçlanacağız. Geçmiş dönemlerde,
milletvekilleri, iş takipçiliğiyle komisyonculuk yapıyordu, öyle suçlanıyordu
haklı haksız; biz de, bu dönemden itibaren, işçi pazarlayan milletvekilleri
olarak suçlanacağız. Böyle bir vebali bu Yüce Meclis hak etmiyor, hak
etmeyecek.
Değerli arkadaşlarım, yol yakın, sadece bu madde
üzerinde söylemiyorum. Bakın, bu madde bile, 2,5 satırlık bir madde, yarın,
İşkur yasa tasarısıyla önümüze gelecek. 57 nci hükümet döneminde hazırlandı, 58
ve 59 uncu hükümetlerde sizler varsınız. Yani, geçmiş dönemlerde, toplumumuza
yabancılaşmış, ülkemize yabancılaşmış birtakım kanunları getirip, yasa diye
önümüze koymayınız, yurttaşlarımızın önüne koymayalım. Bakınız, 1999'da tahkimi
imzaladılar. Ne oldu?.. İşte, Berlusconi geldi, 2,5 milyar dolarlık bir tahkim
davasını, idarî yolla, Başbakanla konuşarak düzeltme yoluna gitti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Tahkim Yasasına imza koyduğumuz
için, haksız yere, 2,5 milyar dolarımız uçup gidecekti. Burada da -tıpkı Tahkim
Yasasında olduğu gibi- özel istihdam büroları, Türkiye Cumhuriyetinin bünyesine
uygun bir düzenleme değil. O nedenle, ben, yine, kızsanız da söylüyorum; yine,
uyarı görevimi yapıyorum; yine, yurttaşlık görevimi yapıyorum, milletvekilliği
görevimi yapıyorum. Böyle bir yasanın, ülkemize, işsizimize, işçimize,
işverenimize hiçbir faydasının olmayacağının altını bir kez daha çizerek,
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Şahısları adına söz isteyen milletvekilleri: İzmir
Milletvekili Enver Öktem, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen, Trabzon Milletvekili
Şevket Arz, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, Amasya Milletvekili Hamza
Albayrak.
İzmir Milletvekili Enver Öktem; buyurun.
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama, hepinizin bildiği ve kabul ettiğine dair yemin
ettiği anayasal bir ilkemizi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sosyal bir hukuk
devletidir ilkesini hatırlatarak başlamak istiyorum. Bu ilke, alelade
belirlenmiş ve benimsenmiş bir ilke değildir. Bu ilke, değiştirilemez bir niteliğe
sahiptir ve cumhuriyetimizin değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek temel
ilkelerinin net bir ifadesidir. Bu ilkeleri fazla zorlamayın diye uyarıyor ve
sözlerime devam ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Yine başladı en başında...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Arkadaşlar, bu tasarı üzerinde
gerçekleşen tartışmaların ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak ortaya koyduğumuz
çabanın, sırf muhalefet için muhalefet anlayışının bir ürünü olmadığını çok iyi
biliyorsunuz. Gerçek olun şudur: İş Kanunu Tasarısının içerdiği bazı
düzenlemeler, sosyal devlet ilkesini bırakın bir yana, sanki, klasik ilkel
kapitalizmin tekrar canlandırılmak istendiği izlenimini uyandırmıştır. Bu
izlenim, sadece bizde uyanmış değildir. Tasarının açıkça, kayıtdışı işvereni
kollayan hükümleri ve daha konsensüs oluşmadan, yangından mal kaçırırcasına
Meclise getirilişi, bütün kamuoyunda bu işin bilimini yapan akademisyenler ve
geniş halk kitleleri üzerinde de aynı etkiyi yaratmıştır. Çünkü, bu
düzenlemelerle hedeflenenin ne olduğu gayet açıktır ve herkes tarafından da
gayet iyi anlaşılmaktadır. Buna karşı, biz de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
sorumlu ve yapıcı muhalefet anlayışıyla gerektiği noktada doğruluk ve
hakkaniyet için elden gelen her türlü çabayı ortaya koymak gerektiğine
inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu madde, yasanın kölelik
yasası olarak nitelendirilmesini haklı kılan ve aslında gündeme getirilmesi
dahi, düzenleyicilerinin, işçileri nasıl bir zihniyetle algıladıklarını
göstermesi açısından ibret verici olan bir maddedir. Bu maddenin ayrıntıları,
halen Meclis gündeminde olan Türkiye İş Kurumu Yasası içerisinde
belirtilmektedir. Dolayısıyla bu maddedeki değerlendirmelerimizi, bu yasayı da
dikkate alarak yapmak durumundayız.
Kurulmak istenen özel istihdam bürolarıyla İş Kurumunun
görev alanına giren kamu hizmeti niteliğindeki iş bulma hizmeti âdeta
özelleştirilmekte, hatta işçiler kurumsallaşmış işçi simsarlarının elinde
alınır satılır bir meta haline getirilmektedir.
Tasarıda yer alan özel istihdam büroları ve meslek
faaliyeti olarak ödünç iş ilişkisine ilişkin hükümler, esnek çalışma
hükümleriyle bütünleşmekte ve işçi üzerinde çıkar sağlama işi, yani sömürü,
kurumsallaşmaktadır. Bu madde, hem İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine hem de
Anayasanın temel ilkelerine ve ayrıca çalışma hak ve ödevini düzenleyen 49 uncu
maddesine temelden aykırıdır. Üstelik, sözleşmelerin önemli bir kısmı ülkemizce
kabul edilmiş olan ve üyesi olduğumuz Uluslararası Çalışma Örgütünün statüsüne
ek Philadelphia Beyannamesinde yer alan "emek bir mal, bir meta değildir"
prensibini de yok saymaktadır.
Hükümet, istihdamı artırmak için uğraşacağına,
taşeronlaşma, yabancı işçilik, kayıtdışı istihdam, çocuk işçiliği,
sendikasızlaştırma, ucuz işgücü, sosyal güvenlik, iş güvencesi sorunlarının
üzerine gideceğine, grev ve toplusözleşme koşullarını düzeltmek için çaba sarf
edeceğine, yolsuzluk, ekonomik istikrarsızlık, dışa bağımlılık gibi temel
sorunları çözüme kavuşturmak için çalışacağına; yani en temel ekonomik, sosyal
sorumlulukları yerine getireceğine, işin kolayına kaçıp, kendi temel
görevlerini, özel istihdam büroları gibi aracı kurumlara devrederse yeni
istihdam alanları gelişmeyeceği gibi, işgücüne iş aramaktan çok, işe işgücü
arayacak; yani tamamen piyasa tekellerinin istemlerine göre çalışacak olan bu
kurumlar, çağdaş birer köle pazarından
farklı olmayacaktır.
Arkadaşlar, geçmiş hükümetlerin başarısızlığı edebiyatı
yapmayacağım; ama, şu da bilinmelidir ki, ekonomik kalkınma ve ilerlemenin en
önemli unsuru olan işgücü piyasasının şimdiye kadar sağlıklı bir şekilde
düzenlenmemiş olması, son derece önemli bir hata içermektedir; ama, bu şimdiye
kadar başarılamamış diye, böylesine önem taşıyan bir anayasal yükümlülüğü,
kolaycı, kökten, özelleştirmeci mantıkla ele almak çok daha tehlikeli ve hatalı
olacaktır. Hükümetlerin, üzerlerine düşen kamusal görevleri yerine
getirmelerinin ne kadar önemli olduğunu her zaman söylüyoruz. Bunu
yapmayanların başına ne geldiği de, geçtiğimiz seçimlerde net olarak görüldü.
Hatalar zincirine yeni halkalar ekleyen hükümetler, bunun ağır sonuçlarına
katlanacaklardır. Bu söylediklerimi son bir uyarı olarak algılamanızı
bekliyorum.
İşten ve emekten yana olan herkesi selamlarken, siz
değerli arkadaşlara kıssadan hisse olsun diye, Dostoyovski'nin bir sözünü
hatırlatmak istiyorum: "Bazı kimseler büyük işler görmek için dünyaya
gelmişlerdir, bazıları da küçük işler görürler."
Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öktem.
Hükümet adına, Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali
Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; üzerinde görüşülmekte olan 90
ıncı madde "İş ve işçi bulmaya aracılık" başlığını taşıyor. Buna
benzer bir düzenleme, hâlâ yürürlükte bulunan İş Kanununun 83 üncü maddesinde
de var; fakat, biraz önce kendilerini büyük bir dikkatle dinlediğim CHP sözcüsü
arkadaşlarımız, bu maddeyle ilgili öyle değerlendirmeler yaptılar ki, kendimi
bir an, Castro'nun Kübasında, Küba Parlamentosunda bulunuyormuş gibi hissettim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, diyorlar ki, iş arayanların iş bulmalarına
yardımcı olmak üzere, Türkiye İş Kurumundan izin alacak özel istihdam
bürolarının kurulması, Türkiye'de çağdaş köle pazarlarının kurulmasına eşdeğerdir.
Şimdi, Sayın Çetin'e ve Sayın Öktem'e soruyorum:
Devletin sosyal güvenlik kurumları var, özel sosyal güvenlik kurumları da var
bireysel emeklilikle ilgili. Şimdi, bireysel emeklilik hakkı tanıyan bu özel
sigorta şirketleri, size göre, çağdaş köle pazarları mı?! (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ne alakası var?
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Hiç alakası yok Sayın Başbakan
Yardımcım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Devlet, özel sürücü kursları vasıtasıyla sürücü belgeleri verir.
Özel sürücü kursları, çağdaş köle pazarları mı?!
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Ne ilgisi var bunlarla?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Beyefendilere göre, özel hastaneler, çağdaş köle pazarları olacak!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yazık yahu, bakanlık
yapıyorsun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Şimdi bakınız, böylesine devletçi bir anlayış, böylesine bir mantık
artık dünyanın hiçbir yerinde yok.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bu ülkede bakanlık
yapıyorsunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın bu konuşmalarını izlerken
şaşırıyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, muhalefet partisi milletvekilleri
mutlaka gelip eleştireceklerdir.
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Kuşkusuz, biz de eleştirilere cevap vereceğiz. Bizi, bu tasarıyı
sevk eden hükümetimizi, çağdaş köle pazarları kurmakla itham edenlere cevap
vermeyeceğiz de kime vereceğiz Sayın Başkan?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sosyal devleti nereye
koyuyorsunuz, sosyal devleti?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Bakın, sadece devletin kurduğu Türkiye İş Kurumu gibi yerlere, işe
ihtiyacı olan insanları mecbur etmek, devletin sosyal politikalarına terstir.
Asıl, iş arayan insanların önüne başka seçenekleri de koymak sosyal devlet
anlayışına uygundur. Bu maddeyle, iş arayanlar veya işçi arayanlar, Türkiye İş
Kurumuna da başvurabilir, İş Kurumunun izin verdiği özel istihdam bürolarına da
başvurabilir. Onlar da, iş bulmaya ve işçi bulmaya yardımcı olacaklar; tıpkı
sürücü kursları gibi.
Şimdi, böylesine bir mantığı bu çağda, özellikle, böyle
bir Türkiye'de anlayışla karşılamak, tasvip etmek mümkün değildir.
O bakımdan, bu madde, devletimizin sosyal devlet
politikasına tamamen uygundur; özel teşebbüs, hür teşebbüs, serbest piyasa
ekonomisinin koşullarına tamamen uygundur.
Sayın Kemal Derviş de bunları izlemiş olsaydı diye
temenni ediyorum. Kendisi burada yok; ama, herhalde izlemiştir. Sayın Kemal
Derviş, bu politikaların Türkiye'ye gelmesi için çaba sarf eden bir insandı; bu
konuşmalardan sonra, hâlâ, CHP'nin içerisinde nasıl durabilecek, anlamakta
güçlük çekiyorum.
Bu madde, tamamen, Anayasanın 49 uncu maddesine uygun
düzenlenmiştir. Bu bakımdan, ileri sürülen ifadelerin hiçbirinin gerçekle ve
dünyanın gittiği istikametle hiçbir ilgisi yoktur.
Bu düşünceleri belirtmek için huzurunuza çıktım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.
Şahsı adına söz isteyen, Zonguldak Milletvekili Sayın
Polat Türkmen?.. Yok.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekili arkadaşım, şahsı adına söz
isteyen diğer milletvekili arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum; burada olan
arkadaşımız konuşacaktır.
Trabzon Milletvekili Sayın Şevket Arz?.. Yok.
Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün?.. Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; İş Kanunu Tasarısının 90 ıncı maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanımız açıklamalarda bulundu; ama,
zannediyorum, onun da bu konuda bilgi yetersizliği var. Beni dikkatlice
dinlerlerse, bu konuda daha fazla bilgi sahibi olacaklarına inanıyorum.
Mevcut İş Kanununun "İş ve işçi bulma görevi"
başlıklı 83 üncü maddesinde "İşçilerin elverişli oldukları işlere
yerleşmelerine ve çeşitli işler için elverişli işçiler bulunmasına, aracılık
etme hususlarının düzenlenmesi; kamu görevi olarak Devletçe yapılır. Bu görev
4837 sayılı Kanunla kurulan İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından yapılır"
hükmü yer almaktayken, görüşülmekte olan tasarının "İş ve işçi bulmaya
aracılık" başlıklı 90 ıncı maddesiyle "İş arayanların elverişli
oldukları işlere yerleştirilmeleri ve çeşitli işler için uygun işçiler
bulunmasına aracılık görevi, Türkiye İş Kurumu ve bu hususta izin verilen özel
istihdam bürolarınca yerine getirilir" şeklinde bir düzenlemeye
gidilmiştir. Burada, daha maddenin başlığında, hükümet, iş hayatına ve
kendisine iş arayan yoksul kesimlere bakışını, bu kesime yaklaşımını zımnen
itiraf etmiş olmaktadır. Şöyle ki değerli arkadaşlar: Yürürlükteki kanunla,
devlet, iş ve işçi bulmayı kendisine bir görev addederken, yani, bu piyasayı
düzenlemeyi, zayıf olanın hakkını gözetmeyi temel bir kamu görevi sayarken,
yeni düzenlemeyle, devletin iş ve işçi bulmaya sadece aracılık edeceğini,
dolayısıyla, bunu, kendisi için aslî, temel bir görev olarak görmekten
vazgeçtiğini, zımnen de olsa, beyan ve itiraf etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
halkın, çalışanın ve çalışmak için iş arayan yoksul çoğunluğun sesi olarak,
hak, hukuk, adalet anlayışından yoksun bir şekilde bütün siyasetini aracılık ve
ticaret üzerine kurmuş olan bu hükümeti, buradan, tüm halkımıza şikâyet
ediyorum. Hükümet, diğer taraftan işsizliğin çığ gibi büyüdüğü, asgarî ücretle
bile olsa iş bulabilmek için kapı kapı dolaşıldığı bugünlerde işsizlere iş
bulmak ve istihdam alanları yaratmak yerine, çok iyi organize edilmediği ve
denetlenmediği takdirde suiistimallere yol açabilecek yeni bir düzenlemeyi
getirmektedir. O da, iş ve işçi bulmaya aracılık etme görevini Türkiye İş
Kurumuyla birlikte özel istihdam bürolarına bırakmaktadır.
Sakın yanlış anlaşılmasın değerli arkadaşlarım; biz,
muhalefet olarak, her şeyin devlet eliyle yürütülmesi gerektiğini savunan bir
anlayışta değiliz; biz, yalnızca, mazlumun, savunmasız ve muhtaç durumda iş
isteyenlerin hakkının, mutlaka, devlet tarafından sıkı sıkıya korunması
taraftarıyız.
Burada getirilen düzenlemeyle, devletin halihazırda
elinde olan bir yetkiyi, özel istihdam büroları aracılığıyla, özel sektörle
paylaşması söz konusudur. Kaldı ki, bu tasarıyla oluşturulması öngörülen özel
istihdam büroları, ILO'nun 181 sayılı Sözleşmesinin 14 üncü maddesi olmazsa
olmaz koşullarından birisi olan istihdam bürolarının İş Teftiş Kurulu
müfettişlerince denetlenmesine olanak verilmesini ve 188 sayılı Tavsiye
Kararındaki ilkelerinden yeterince yararlanılmamış olmasını gerektirmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
devlet, kendi yetkilerinin bir kısmını özel sektörle paylaşmaktadır. Bu
paylaşımın sınırı çok iyi çizilmezse, çok vahim suiistimallere, yolsuzluklara
ve haksızlıklara yol açabilir. Kimin, hangi ölçütlerle özel istihdam büroları
kuracağı, bu büroların çalışma şartları ve denetimi konusunda, mevcut tasarıda
hiçbir hüküm yer almamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - En azından, bu koşulların,
başka bir kanun veya yönetmelik aracılığıyla düzenlenmesi gerektiği yönünde bu
maddeye bir hüküm eklenmesi de şarttır.
Sonuç olarak, hükümet, çalışma hayatının en temel
işlevlerinden birisi olan iş ve işçi bulmayı devlet açısından temel bir kamu
görevi sayma anlayışını bırakmış ve tüccar zihniyetiyle, bu konuda, sadece ve
sadece aracılık yapacağını itiraf etmiş bulunmaktadır. Öte yandan, sınırları
belli olmayan bir şekilde yetkilerini özel sektöre devretmiş ve her zaman
yaptığı gibi, iş hayatında da ileride çok büyük kaos yaratacak yeni bir
düzenlemeye de imza atmış olacaktır.
Değerli arkadaşlar, özellikle seçim bölgem Bilecik'te
son yıllarda kapanan fabrika sayısı da oldukça artmış bulunmaktadır. Bu da,
beraberinde, işsizler ordusunun katlanarak artmasına sebep olmuştur. Bilecik'te
de sanayi âdeta çökmüştür...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün; madde
üzerindeki konuşmanız bitti, seçmene sabahleyin selam verirsiniz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Sayın Başkan, ben Divan
Üyesiyim; son söz...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Son söz arkadaşlar; tamam,
rahat olun.
Sayın Başkanıma anlayışından dolayı teşekkür ediyorum.
Değerli Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili
arkadaşlar, (AK Parti sıralarından alkışlar) siz, hükümet olarak, İş Kanunu
Tasarısını, geçmiş hükümetin kucağınıza bıraktığını söylüyorsunuz. Söylüyor musunuz?..
Söylemiyor musunuz?..
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bizi karıştırmayın!
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - O zaman, Sayın Bakan ve
Komisyon Başkanımız öyle diyor basında. Peki, niçin bu kadar savunuyorsunuz?!
Şimdi, size soruyorum: Geçmiş hükümetlerin avukatlığını ve noterliğini yapmayı
mı düşünüyorsunuz?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Tasarıyla ilgili bir şey
söyleyin efendim.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Düşünmüyorsanız, bunu çok daha
iyi niyetle düşünüp, bu tasarının en kısa zamanda geri çekilmesini talep
ediyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.
Madde üzerinde, 1 adet önerge vardır; önergeyi
okutuyorum...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, yerimden bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, sonunda açıklamayı yaparsınız;
önergeyi okutuyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Ama, önceden söyleyin Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Deminden beri bu tarafa bakmıyorsunuz ki Sayın Başkanım, maşallah,
hep önünüze bakıyorsunuz.
BAŞKAN - Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının "İş ve işçi
bulmaya aracılık" başlıklı 90 ıncı maddesinden "ve bu hususta izin
verilen özel istihdam bürolarınca" ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver
Öktem |
İzzet
Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Cevdet
Selvi |
Mehmet
Küçükaşık |
Muharrem
Kılıç |
|
Eskişehir |
Bursa |
Malatya |
|
Feridun
Baloğlu |
Feramus
Şahin |
Mehmet
Nuri Saygun |
|
Antalya |
Tokat |
Tekirdağ |
|
|
Ziya
Yergök |
|
|
|
Adana |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşacak mısınız?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Konuşacağım efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyetinde bir
Başbakan Yardımcısının bu kürsüden bu tarz konuşmasını yadırgadığımı Yüce
Meclisle paylaşmak istiyorum. Ben, Castro'nun Küba Parlamentosunda değil,
Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliyecilerin zaferinden sonra kurdukları bu Yüce
Meclisin çatısı altında konuştuğumu çok iyi biliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bireysel emeklilik fonlarının, özel hastanelerin,
sosyal devlet anlayışıyla pek bağdaşır bir yönünün olmadığını, bu
politikaların, tıpkı özel istihdam büroları gibi, özelleştirme politikaları
gibi, ülkenin kaynaklarının tümünü üretim seferberliğine yöneltme yerine, yok
pahasına yabancıların, yerli yabancı tekellerin eline teslim edilmesi
anlayışlarının tamamının sosyal politikalarla bağdaşmadığını, bu politikaların
neopolitikalar olduğunu çok iyi biliyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız, bu politikaların
sosyal politika olduğunu söylüyor, sosyal devlet anlayışınızın bir gereği
olduğunu söylüyor. Eğer, bütçenin 65 katrilyonunu faiz ödemelerine ayırırsanız,
buna karşı, 8 katrilyonluk bir yatırım bütçesi yaparsanız, sosyal devleti
ayakta tutamazsınız. Faizlere bu kadar büyük pay ayırırken, naylon fatura düzenleyenleri
özel yasayla aklarken, bütçeden sağlığa 2,7 pay ayırarak sosyal politika
üretilemez. Koskoca 147 katrilyonluk bütçeden eğitime 10 katrilyonluk bütçe
ayırarak sosyal devlet anlayışından, sosyal politikalardan söz edilemez.
Gerçekten, devletin aslî görevlerinden birisidir iş ve
işçi bulma. İş bulma görevi, bir kamu hizmetidir. Sosyal devletin
sorumluluğunda, yurttaşını, işsizini koruma amacına yönelik, gencini,
fukarasını nereye varacağı belli olmayan ellere teslim etmeden, devletin sosyal
şemsiyesi altında, onları insanca iş kaynaklarına yöneltmektir. Burada sorun,
işçi bulmak değil, iş bulmaktır, istihdam sorunudur, üretim sorunudur. Siz, 8
katrilyonluk yatırımla, yeni istihdam olanakları yaratamazsınız. Kuracağınız
özel istihdam büroları, bu insanları, ancak, geçici işlere yerleştirecek ve
-onu da, istediğiniz kadar yazınız- işçisinden de -tıpkı emlakçi gibi- para
alacaktır, işvereninden de pay alacaktır.
Bu bir pazar sorunudur. Neoliberal politikaların
özünde, parayla ifade edilebilen, fiyatlandırılabilen her türlü mal ve hizmetin
özelleştirilmesi, insana yabancılaştırılması düşüncesi vardır. Uyguladığınız
politikalar, tıpa tıp neoliberal politikalardır; ülkeyi bu borç batağına
sürükleyen, halkımızı yoksullaştıran, fabrikaların kapanmasına neden olan
politikalardır. Geçmiş hükümetler bunu yapmıştır, hükümetiniz de bunu
yapmaktadır.
Biz, o nedenle, önergemizde, bunun bir kamu hizmeti
olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz ve diyoruz ki, özel istihdam bürolarına
gerek yoktur. 70'li yıllarda bile...
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Avrupa'da var.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Avrupa'da millî gelir 25 000-30
000 dolar; sende 2 500 dolar.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yapacağız... Geleceğiz, oraya
doğru geleceğiz.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Senin ülkende 10 000 000 işsiz
var. Ülkene bu kadar yabancılaşma, halkına bu kadar yabancılaşma, seçmenine bu
kadar yabancılaşma. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, ben, muhalefet partisi
adına konuşuyorum. Köylülükten geldim, işçilikten geldim. O kesim başta olmak
üzere, ülkemin bütününe hizmet için burada varım. Birkaç büronun kurularak,
işçilerin, işsizlerin, yoksulların oralara pazarlanması için böyle bir yasaya
katkı yapmayacağımı ifade ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
91 inci maddeyi okutuyorum:
YEDİNCİ BÖLÜM
Çalışma Hayatının
Denetimi ve Teftişi
Devletin yetkisi
MADDE 91. - Devlet, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın
uygulanmasını izler, denetler ve teftiş eder. Bu ödev Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığına bağlı ihtiyaca yetecek sayı ve özellikte teftiş ve
denetlemeye yetkili iş müfettişlerince yapılır.
Askeri işyerleriyle yurt güvenliği için gerekli
maddeler üretilen işyerlerinin denetim ve teftişi konusu ve sonuçlarına ait
işlemler Milli Savunma Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
birlikte hazırlanacak yönetmeliğe göre yürütülür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Sıvas Milletvekili Nurettin Sözen.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Nurettin Sözen
yerine, Sayın Çetin konuşacaklar.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; demin söyledim, amacım engellemek değil, bazı ayrıntıları
Yüce Meclisin bilgisine sunmak.
Gerçekten, devletin yetkisi... Bakınız, değerli
arkadaşlarım, bir yasa yapıyoruz. Sadece, bu yasa tasarısı için söylemiyorum.
Pek çok yasa yapılırken, bir bakıma, yasadan etkilenen toplumsal kesimlerin
düşünce ve görüşleri tam olarak alınmadığı için, biz, zaman zaman, nereye
hizmet ettiğimizin farkında bile olamıyoruz.
Burada, açıkça "devlet, çalışma hayatıyla ilgili
mevzuatın uygulanmasını izler, denetler" denilmektedir. Çalışma
Bakanlığımızın temel kurumlarından İşkur'un, biraz evvelki maddede belirtilen
özel istihdam bürolarının da içinde geleceği teşkilat kanunu yok, Bağ-Kur'un
teşkilat kanunu yok, Sosyal Sigortalar Kurumunun kanunu yok. Bu kurumlar,
halen, doğru dürüst personel alamıyor, atama yapamıyor, terfi işlemlerini doğru
dürüst yürütemiyor, iki yıla yaklaşan bir zamandır el yordamıyla idare
ediliyor, bir bakıma -Sayın Bakanı tenzih ederek söylüyorum- bütün bakanların
bir ikinci genel müdür olarak görev yaptığı ya da çiftliği gibi, onun
emirleriyle yönetiliyor.
Demokrasi, kurumlar ve kurallar rejimi. Kurallarını
koymazsanız, o kurumları doğru dürüst yönetemezsiniz. Yönetemediğiniz kurumları
da birtakım oldubittilere getirerek, şöyle oldu böyle oldu deyip, başarısızlığı
gizlemek için yasal düzenleme yaparsanız, başarılı olamazsınız.
Devletin denetimi esastır. Biraz sonraki maddelerde
göreceğiz. 15 Marttan önce, 73 sıra sayılı bu tasarı ilk geldiğindeki para
cezalarını, tasarıyı geri aldıktan sonra, kimini yarı yarıya, kimini üçte 2
oranında azalttınız. Niye; bir baskı grubu, bu para cezaları fazladır diye
baskı yaptı, boyun eğdiniz. Boyun eğdikten sonra, onlar, o cezaları ödeyemez
ise, ödemekten kaçınırsa -ki, o, kayıtdışılığı teşvik edecektir- Bakanlık
olarak nasıl denetleyeceksiniz? Bir kere, baştan elinizi kaptırmışsınız,
kolunuzu kurtaramayacaksınız.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Karıştırma...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Karıştırıp karıştırmama
değil... Çıkar konuşursun aksini burada. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, ben çatmıyorum, gerçekleri
söylüyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Madde üzerinde konuşun Sayın
Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet...
Biz, yürütme organının, kendi beceriksizliğini,
başarısızlığını gizlemek için birtakım yasal düzenlemeler yapma girişimlerini
doğru bulmuyoruz. Burada, kanun yapabilirsiniz; ama, hukukun evrensel
kurallarına uygun olmayan bir yasaya yasa demenin olanağı yok; tıpkı bu yasada
olduğu gibi.
Burada, geçmiş dönemlerden günümüze kadar, bireysel
olarak, zaman zaman rahatsızlık duyduğum, demokrasi düşüncemle
bağdaştıramadığım ikinci bir madde var. Türkiye Cumhuriyetinde ya da
demokrasiyle idare edilen herhangi bir ülkede, hiçbir kurum, cumhuriyetin
parlamentosunun denetimi dışında olmamalı, askerî işyerleri de bu Parlamentonun
denetimine açık olmalıdır. Yurt güvenliği için gerekli maddeler üretilen
işyerlerinde, teftiş ve denetim demokratik değildir. Ast-üst ilişkilerinin
olduğu yerlerde, bir binbaşının bir generali denetlemesinin olanağı yoktur. Bu,
doğru bir yaklaşım metodu değildir. O nedenle, o kurumların da, Devlet
Denetleme Kurulunun, Yüksek Denetleme Kurulunun, Sayıştayın ya da Meclisin
denetimine açılmasını bu Parlamento giderek konuşabilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Çalışma Bakanlığında
iş müfettişleri yetersizdir. Biraz sonraki maddelerde -92, 93 ve diğer
maddelerde- göreceksiniz. Çalışma Bakanlığının denetim elemanları yetersiz
olduğu için, memurlara da denetim hakkı getiriyoruz. Bu, belki, bir ihtiyacı
giderme açısından düşünülmüş olabilir; ancak, denetim, özel bir ihtisası
gerektiren bir meslek; o dalda uzmanlaşmak gerek. İşyerlerine gittiğinde
işverenlerle ilişki kurmasını, hangi soruları yönelteceğini bilmesi, neyi
arayacağını, neyi sorgulayacağını bilmesi gerekir. Siz, memuru da Çalışma
Bakanlığı denetçisi diye görevlendirirseniz, yarın, işyerlerinde sizin o
kayıtdışına sevk ettiğiniz bir işverene gittiğinde -bu yasa kayıtdışı ekonomiyi
güçlendirmeye yönelik, onu desteklemeye yönelik, kayıt altındaki dürüst,
namuslu, vergisini veren işverenleri haksız rekabete mahkûm etmeye yönelik bir
düzenleme- o kayıtdışına alışan, kolay yoldan kazanmaya, alın terini sömürmeye
alışan, asalakça yaşamını sürdüren kesim o memuru oradan sopayla kovalattırır.
Onun bu işler için görevlendirilmiş adamları da vardır. Ben, 1970'li yılları
çok iyi anımsıyorum. Çanakkale'deki bir fabrikanın nasıl korunduğunu dün gibi
hatırlıyorum. Oraya sıkıysa bir devlet memuru gitsin -müfettişini koymayan o
tür fabrikatörlerin, fabrika da değil, ne ürettiği de belli değil- girsin de
bir denetlesin bakalım. Onun için, bu düzenlemeleri yaparken, bundan sonraki
düzenlemelere yönelik de yapmış olduğumuz işin farkında olalım. Neyi düzenliyoruz,
neyi denetletiyoruz, kime, nasıl denetlettireceğiz; onları bilmemiz gerekir
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, elbette, bu tür görevler
devletimize ait; ama, demin de değindim, çivileri çıkmış, neresinden tutarsanız
elinizde kalan bu kurumlarla, bu düzenlemelerle bu denetim mekanizmasını
yürütebilmenin olanağı yok. Bu yasada olduğu gibi pek çok yasada yürütme,
yönetim erkini kullanırken acz içerisine düşüyor ve onu da birtakım
düzenlemelerle gizleme yolunu seçiyor. Gelin, Yüce Parlamentoda ülkemize
yakışır, yurttaşımıza yakışır, çalışanımıza, işverenimize yakışır yasaları,
olgunlaştırarak, tartışarak, birbirimizi incitmeden, kırmadan, gücendirmeden,
uygarca yapalım. Olumlu katkılarımıza kapalı olmayınız. Biz, gerçekten, bu
yasanın işçilere hizmet verebilmesi kadar, işverenler açısından da "evet,
iyi bir yasa oldu" denilebilmesinden yanayız. Demin okuduğum mektup, Sayın
Bakanla birlikte komisyon toplantısına katılan bir işverenin yazdığı mektuptu;
demek ki, kayıt altındaki işverenler de bu yasadan rahatsız. Diliniz varmıyor
söylemeye; ama, siz de rahatsızsınız, başınız öne eğik bir yasa yapıyorsunuz,
bu ülkeye hayırlı olmayacak, umarım sizlere hayırlı olur.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Şahısları adına, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen,
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi söz
istemişlerdir.
Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü?.. Burada.
Buyurun Sayın Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 91 inci maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
İş Kanunu Tasarısının 91 inci maddesinin ilk fıkrası
"Devlet, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın uygulanmasını izler, denetler
ve teftiş eder. Bu ödev Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı ihtiyaca
yetecek sayı ve özellikte teftiş ve denetlemeye yetkili iş müfettişlerince
yapılır" demektedir.
Değerli arkadaşlar, bugün, yani -bir saat öncesine
kadar- 14 Mayıs önemli bir gün. 14 Mayıs, çokpartili döneme geçtiğimiz,
Demokrat Partinin büyük bir çoğunlukla iktidara geldiği, o zamanlarda halkın
büyük takdirini, büyük coşkusunu kazanan ve âdeta, önünde hiçbir barajın
dayanamayacağı şekilde, istediğini yapabilme kudretine sahip bir iktidarın
başlangıcıydı. O iktidar, belli bir süre, birçok çevrenin de takdirini almış,
hatta "yeter, söz milletindir" diye, millete vermiş olduğu sözü
yerine getirmek için başlayan, ama, daha sonraki günlerde aydınlığın önüne
karanlığı getiren ve daha sonra giderek ülkeyi çıkmazlara götüren bir parti
hüviyetine bürünmüş, on yıllık bir serüvenden sonra da 1961 Anayasasıyla yeni
bir döneme geçilmiştir.
1961 Anayasası, örgütlenmeyi ve özgür bir toplum yaratmayı
içeren, temel ilkeleri de oldukça çağdaş, ilerici, aydınlanmacı ve ülkenin
önünü açan bir yapıdaydı. En önemlisi de, 1961 yılında çalışma yaşamıyla ilgili
olarak grevli, toplusözleşmeli sendikal hakları içeren 931 sayılı İş Kanununun
kabul edilmesiydi. Hatırlarsınız ki, bu örgütlenme ve sendikalaşma, birçok
arkadaşımızın da burada değindiği gibi, işyerlerine belli bir disiplin
getirmişti; ancak, o günün iktidarlarının yanlış politikaları sonucunda,
birileri çıkıp "sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı" diyerek,
kazanılmış olan hakların birçoğunu budadı; yine de, toplumumuzun o dinamik
yapısının örgütlenmesini önleyemedi, ta ki, 1980'lerin başına kadar.
Bu Parlamento içerisinde bulunan herkes biliyor ki,
daha sonraki zamanlarda bu ülkede gelişen olaylar sonucunda, çalışanların
hakları ve özgürlükleri büyük oranda gasp edildi; ülkeyi yeniden
yapılandıracağız diye diye, geriye doğru adımlar atıldı; ortalama yüzde 7 hızla
büyüyen bir ülkede, sömürü mekanizmalarının tümü kullanılmasına rağmen, vahşi
kapitalizmin kendi koyduğu kuralları gereğince, önce enflasyona yenildik,
ardından, giderek sanayileşme durdu, bunlara bağlı olarak da iç ve dışborç
arttı, emeğin, alınterinin gelirleri düştü.
Şimdi, sormak lazım: Tüm bunlar oluşurken, emeğin,
alınterinin herhangi bir suçu var mıydı; üstelik, 4 000 000 sendikalı işçi
sayısından 700 000'lere indiği ve indirtildiği halde?!. Peki, niye bu İş Yasası
değiştiriliyor? Üstelik, tarafların da pek mutabakatı olmadan, üstelik, eski
iktidarları, hükümetleri aratan bu yasalarla, çalışanları daha çok
yoksullaştırma pahasına, yarınlara güveni olmayan bir toplum yaratma pahasına,
hem vergi yükünü bu kesimlere yükle hem de ücretleri azalt; oh ne âlâ
memleket!..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Denetleme mi; denetlemeyle
ilgili bir iki cümle söylemek istiyorum. İzmir'de 8 iş müfettişi var. Yalnızca
bir sanayi bölgesi olan Aliağa'ya gelseler, üç yılda bir sıra geliyor
Aliağa'daki işyerlerini denetlemek için. Tüm İzmir için, 16 yılda bir defa sıra
geliyor. Bundan beş sene kadar önce, gemi söküm alanı diye bilinen Aliağa'daki
sanayi işyerlerinin bulunduğu alanda, hem de Çevre Bakanının bulunduğu bir
anda, 7 işçi gözlerimizin önünde cayır cayır yandı, öldü. Bu işçilerimiz
yanarken, ölürken, ne yazık ki, tedbirler alınmadığı ve denetlenmediği için
bütün bunlar olmuştu ve sonra da, pek soruşturması olmadan, bu defter kapandı
gitti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - O nedenle, Çevre Bakanlığının
gözünün önünde cereyan eden bu olaydan ders alınarak, iyiye, güzele doğru giden
ne kadar tasarı varsa desteklemeye hazırız; ama, böylesine ilkel koşullarda
hazırlanmış olan bu tasarıya destek vermek çok güç.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.
Şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi.
Buyurun Sayın Selvi.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; üzerinde tartıştığımız yasa tasarısının 91 inci maddesi
üzerinde söz aldım.
Bu tasarı tartışmaya başlandığından beri, zaman zaman
dönüp Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına, Bakanlığın çalışma hayatını
yönlendirmesi, denetlemesi, teftiş etmesi gerekmektedir dedim, bu yasa
tasarısıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bunu nasıl yapabileceğini
sordum ve şu maddelerle bu görevini yerine getiremeyeceğini defalarca söylemek
istedim. Buna ne müfettiş yeter ne de teftişe zaman yeter ve ikincisi, çok fazla
işleri olmaz; çünkü, şu tasarı uygulandığı zaman müfettişlere iş kalmaz; bütün
olumsuzluklar yasal kılıf altına alındığından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının da bunu nasıl yapabileceğini, bu görevini nasıl yerine
getireceğini, bunu düşünmediğini hayretle belirttim.
Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, toplumun yarına
olmayan yasalar, genellikle geceyarısı yasalarıdır. Bu 1475 sayılı Yasa da, ne
hikmetse, toplumun zararına, emekçinin zararına olan bir yasa ki, o, daha önce
hep beraber söylediğimiz geceyarısı sıkıştırılmış yasalardan biri haline
gelmiştir. Bunun nedenlerinden bir tanesi de şudur: Şoförlere bakınız, 8
saatten fazla çalışması söz konusu değildir. Tıbben, yasal olarak, hukuken
çalıştırılmaz; çünkü, 8 saatten fazla çalıştığı zaman dikkat dağılır ve
şoförler kaza yapar. İşte, biz, birlikte o kadar uzun çalışıyoruz ki, bu yasada
bir kaza yaptığımızı, eğer bugün fark etmiyorsanız bile, bunun bir kaza
olduğunu sonra göreceğiz. O kadar ilginç ki, Sayın Bakan bile, bu yorgunluktan
olsa gerekir, kaza yaptı; yoksa, Türkiye Cumhuriyeti Bakanı ve Başbakan
Yardımcısının, hiç alakası olmayan, bağdaşması mümkün olmayan olayları hiddetle
gelip burada konuşması, yorgunluk alametidir; aksi halde, durum vahimdir. (CHP
sıralarından alkışlar) Uluslararası anlaşmalarda, uluslararası sözleşmelerde
Türkiye'nin tartışacağı konularda, böylesine, olayı kavramadan, bağdaşmayan
olayları üst üste koyarak Türkiye'nin haklarını savunmaya kalkıyorsa,
kalkacaksa Bakan, vay Türkiye'nin haline!.. Castro'nun ne işi var; özel
hastaneyle o özel iş bulma kurumunun ne ilgisi var, özel emeklilikle ne alakası
var söylenenlerin?! Türkiye'nin kaderi...
HALUK KOÇ (Samsun)- Sürücü kursu da var!..
CEVDET SELVİ (Devamla)- İşte, sürücü kursuyla... İş
yok, istihdam alanı yok; iş bürosu kurmak suretiyle Türkiye'yi oyalamanın ne
anlamı olduğunu kavramadığı için, onu başka yerlere saptırdı.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)- Siz nasıl kavradınız?!..
CEVDET SELVİ (Devamla)- Yanlışlıktır; biz, çok bakanlar
gördük, biz, çok iktidarlar gördük. İktidar olanlar, daha olgun olur. İktidar
olanlar, bakan olanlar daha duyarlı olur.
MEHMET SOYDAN (Hatay)- Hep muhalefetteydiniz!..
CEVDET SELVİ
(Devamla)- Tahrik etmez, oturduğu yerden laf atmaz. Onun için, bu işleri
kaldırmak kolay şey değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Birdenbire bakan
olmak, birdenbire Başbakan Yardımcısı olmak kolay sindirilecek iş değildir;
ama, ben, Sayın Bakanı eskiden tanırım. Açıkça itiraf edeyim, bugün bir
yorgunluğun eseridir bu, bugün bir telaşın eseridir bu; yoksa, kendisine böyle
bir durumu kesinlikle yakıştırmam, yakıştıramam; bu kadar benzemezleri üst üste
koyması...
Değerli arkadaşlarım, ikincisi, dikkat ederseniz,
burada, işte "işverene karşısınız, işçiden yanasınız" diye bizi
suçluyorsunuz. Burada ciddî bir olay var; bu tasarı hazırlanırken, işverenlerin
talepleri, hatta son gelişmelerle işverenlerin dahi beklemediği bütün istekleri
yerine getirilmiştir. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir, sadece bir
kesimin değil... Bu tasarıda eksik olan, işçinin, emekçinin durumudur; bu
eksikliği gidermek için, biz, işçiden, emekçiden daha fazla bahsetmek zorunda
kalıyoruz. Yoksa, işçisi de, işvereni de, bu ülkeyi hak ettiği yere taşımak
için -bizim için de, sizin için de- beraberdir. İşte, bu eksikliği gidermek
için, sadece, işverenlerin, hakikaten taleplerinden daha fazlası yerine
getirildiği için, eksiği gidermek için söylüyoruz, yanlışı önlemek için
söylüyoruz, iş barışını tesis etmek, toplum huzurunu sağlayabilmede katkı
koyabilmek için söylüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Selvi, sözlerinizi toparlayın.
Buyurun.
CEVDET SELVİ (Devamla) - Bakınız, gece gündüz
çalışıyorsunuz, sözde, zaman kazanacaksınız!.. Defalarca söylendi, bu tasarıda
öyle çok madde var ki, Anayasa Mahkemesinden mutlak ve mutlak dönecek. Bu ne
perhiz, bu ne lahana turşusu!.. Hem vakit kazanmak istiyorsunuz hem de
Anayasadan döneceğini... Şimdiye kadar örnekleri çok fazla oldu, uyarılara siz
itibar etmediniz. Daha da gecikiyor.
Halbuki, bunu beraberce çıkarırız. Her yaptığımız yasa Anayasa Mahkemesinden
veya başka yönde geri gelirse, bu Parlamentonun itibarını zedelemiş oluruz.
Onun için çırpınıyoruz ve ben, Sayın Bakanın tutanakları okuduğu zaman bana hak
vereceğine inanıyorum; dilerim, bir dinlenme olanağı bulur, olayları daha iyi
tahlil eder. Burası için önemli değil, uluslararası ilişkilerde de bu yanlışı
inşallah yapmaz.
Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sataşmadan dolayı söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4. - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin'in, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi'nin, şahsına sataşmada
bulunması nedeniyle konuşması
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize sevgilerimi,
saygılarımı sunuyorum. Sayın Selvi ismimden ve konumumdan bahsederek bir
eleştiride bulunduğu için, Sayın Başkandan söz istedim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Efendim, ne sıfatla
çıktınız; hükümet olarak mı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak mı;
hangisi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Bakan olarak, Mehmet Ali Şahin olarak huzurunuzdayım, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı olarak değil.
Sayın Selvi, benim herhalde yorgun olacağımdan
bahsettiler. Ben, farkındaysanız, ikinci kez huzurunuza çıkıyorum. Olsa olsa,
Sayın Selvi yorgun olabilir; çünkü, sabahtan beri buraya kaç kez çıktığının
sayısını bilmiyorum.
Ancak, ben, ağzımdan çıkan her sözün, yapmış olduğum
her değerlendirmenin ne anlama geleceğini bilebilecek durumdayım. Biraz önce
çıktığımda, hür teşebbüse, serbest teşebbüse yol açacak olan her girişime karşı
çıkan CHP'li bazı arkadaşlarımızın bu tavrının artık bugün çağdaş dünyada
yerinin olmadığını ifade ettim ve özel teşebbüsün kurmuş olduğu birtakım
kuruluşları "çağdaş köle pazarları" olarak nitelemenin yanlış
olduğunu söyledim.
Ayrıca, üzerinde konuştuğum 90 ıncı maddenin,
uluslararası sözleşmelere bir aykırılığı olmadığı gibi -Sayın Selvi bunu iddia
ettiler- Anayasaya da uygun olduğunu ifade etmek istiyorum; çünkü, 1475 sayılı
Kanunun buna mümasil maddesi, 1971 tarihli bir düzenlemedir. Sayın CHP Grubu
sözcüsü arkadaşlarıma hatırlatmak isterim ki, Anayasanın 49 uncu maddesi,
bundan birbuçuk yıl önce, 3 Ekim 2001 tarihinde değiştirilmiş, oradaki devletçi
mantık farklı bir şekilde düzenlenmiştir. Yeni düzenleme, Anayasanın birbuçuk
yıl önce değiştirilen 49 uncu maddesine paralel bir düzenlemedir.
Bilecik Milletvekili arkadaşım beni değerlendirirken,
işte "Sayın Bakan bazı konuları bilmiyor, ben kendisine anlatayım"
diye bir beyanda bulunmuştur.
BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlerinizi toparlar mısınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Ben, sayın milletvekili arkadaşıma, Anayasanın 49 uncu maddesinin
2001 yılındaki değişiklik gerekçelerini ve maddeyi bir kez daha okumasını tavsiye
ediyorum.
Biz, Anayasaya, uluslararası sözleşmelere uygun
tasarıları buraya sevk ediyoruz. O bakımdan, ne Türkiye'yi ne hükümetimizi,
beynelmilel âlemde güç durumda bırakacak hiçbir yasal düzenleme içerisinde
değiliz. Ne o yasayı yaparken yorgunduk ne o yasayı savunurken yorgunuz; dimdik
ayaktayız, milletimize hizmet ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S.
Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Madde üzerinde 1 adet önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz İş Yasasının 91 inci maddesine
üçüncü fıkra olarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini öneriyorum.
Saygılarımla.
|
Nurettin
Sözen |
Enver
Öktem |
Ali Arslan |
|
Sıvas |
İzmir |
Muğla |
|
Hüseyin
Güler |
İzzet
Çetin |
Muzaffer
Kurtulmuşoğlu |
|
Mersin |
Kocaeli |
Ankara |
"İşyeri hekimlerinin işyerindeki görevlerine
ilişkin meslekî denetimleri bağlı bulundukları tabip odası tarafından da
yapılır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Öktem, gerekçeyi mi okutalım, konuşacak
mısınız?
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İşyeri hekiminin insan sağlığını koruması alanında
vicdanî kararlarını uygulamak durumundadır. Her türlü baskılar karşısında
bağımsızlığı koruması gerekir.
Bu kanunlar, 161 sayılı ILO Sözleşmesi ve İş Sağlığı
Uluslararası Komisyonunun yayımladığı -1992 yılında- İşçi Sağlığı, Çalışanlar
İçin Uluslararası Etik Kuralları Belgesiyle güvence altına alınmıştır. Bu
bağlamda, TTB meslekî bağımsızlığı destekleyici kuruluş olarak görev
yapmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Geçti, geçti...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Geçmedi.
BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım arkadaşlar.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı
vardır; madde kabul edilmiştir.
Birleşime 20 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 01.23
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
01.45
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİçooğullarI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S.
Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının 92 nci maddesini okutuyorum:
Yetkili makam ve memurlar
MADDE 92. - 91 inci madde hükmünün uygulanması için iş
hayatının izlenmesi, denetlenmesi ve teftişiyle ödevli olan makamlar veya
yetkili memurlar, işyerlerini ve eklentilerini, işin yürütülmesi tarzını ve
ilgili belgeleri, araç ve gereçleri, cihaz ve makineleri, ham ve işlenmiş
maddelerle, iş için gerekli olan malzemeyi 93 üncü maddede yazılı esaslara
uyarak gerektiği zamanlarda ve işçilerin yaşamına, sağlığına, güvenliğine,
eğitimine, dinlenmesine veya oturup yatmasına ilişkin tesis ve tertipleri her
zaman görmek, araştırmak ve incelemek ve bu Kanunla suç sayılan eylemlere
rastladığı zaman bu hususta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından
çıkarılacak İş Teftişi Tüzüğünde açıklanan şekillerde bu halleri önlemek
yetkisine sahiptirler.
Teftiş ve denetleme sırasında işverenler, işçiler ve bu
işle ilgili görülen başka kişiler izleme, denetleme ve teftişle görevli
makamlar veya memurlar tarafından
çağrıldıkları zaman gelmek, ifade ve bilgi vermek, gerekli olan belge ve
delilleri getirip göstermek ve vermek ve birinci fıkrada yazılı görevlerini
yapmak için kendilerine her çeşit kolaylığı göstermek ve bu yoldaki emir ve
isteklerini geciktirmeksizin yerine getirmekle yükümlüdürler.
Çalışma hayatını izleme, denetleme ve teftişe yetkili
memurlar tarafından tutulan tutanaklar
aksi kanıtlanıncaya kadar geçerlidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Koçyiğit.
CHP GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 73 ve 73'e 1 inci ek sıra
sayılı İş Kanunu Tasarısının 92 nci maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği üzere, görüşülmekte olan kanun
tasarısının yedinci bölümünü oluşturan 91-97 nci maddeleri, çalışma yaşamının
denetim ve teftişine ilişkin düzenlemeleri içermektedir. Yasa tasarısının 91
inci maddesine göre, devlet, çalışma hayatıyla ilgili mevzuatı izler, denetler
ve teftiş eder. Bu ödev, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı, ihtiyaca
yetecek nitelik ve nicelikte, teftiş ve denetleme yetkisine sahip iş
müfettişlerince yerine getirilir.
Yasa tasarısının ilk metninde "yetkili makam ve
memurlar" yerine "iş müfettişleri" ibaresinin benimsenip yer
alması doğru bir saptamaydı. Her nedense, İş Yasası Tasarısının 92, 93, 96 ve
97 nci maddelerindeki "yetkili makam ve memurlar" ibaresi yerine
"bakanlık iş müfettişleri" ibaresinin kullanılması gerekirken,
tereddüt ve kuşku yaratıcı bir şekilde "yetkili makam ve memurlar"
ibaresine yer verilmek suretiyle, devletin denetim ve teftiş yetkisi etkisiz
duruma getirilmiş bulunmaktadır. Çünkü, gerek bu yasa tasarısının 91 inci
maddesi ve gerekse 13.12.1950 tarih ve 5690 sayılı Yasayla kabul edilen Sanayi
ve Ticarette İş Teftişi Hakkında 81 numaralı Milletlerarası Çalışma Örgütü
Sözleşmesi (ILO) ile bu görev, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş
müfettişlerine verilmiştir. 81 sayılı ILO Sözleşmesinde, iş müfettişlerinin
yetkisi geniş bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yasa tasarısının
93 üncü maddesinde, iş müfettişlerinin yetkilerine ilişkin geniş düzenlemeler
yapılmasına karşın, her nedense, 1936 yılından kalan bir düzenleme aynen
korunmak suretiyle "iş müfettişleri" yerine "yetkili makam ve
memurlar" benimsenerek, teftiş, denetleme ve müfettişlik kavramlarına hak ettiği
değerler verilememiştir.
Ayrıca, bu düzenlemeyle, kar kış, yağmur çamur demeden,
yılın her gün ve her saatinde, dağ başlarındaki ocaklardan tutun tüm
işyerlerinde sadakatle denetim yaparak çalışma barışını sağlamaya çalışan ve
devletiyle çalışma yaşamının diğer tarafları arasında ezilen ve halen sayıları
700'ü bulan iş müfettişleri rencide edilmiştir. Gelin, birlikte, bu cefakâr ve
çilekeş müfettişlere, bu yasa ve uluslararası sözleşmeyle verilen yetkileri
teslim edelim. Bunun için, yasanın bu maddesiyle birlikte izleyen maddelerini
de 81 sayılı ILO Sözleşmesinin normlarına uygun duruma getirmek suretiyle, iş
müfettişlerini, ILO Sözleşmesindeki güvencelere kavuşturarak etkin ve verimli
bir denetimin yolunu açalım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eski bir denetim
elemanı olarak, dışdenetimin ne kadar zor şartlar altında yapıldığını çok iyi
biliyorum. Etkin denetimin olmadığı bir sistemin yapılması çok zordur.
Özellikle, çalışma yaşamında etkin denetim sistemi kurulamayan ülkelerde,
çalışma bakanlığı, etkisiz olduğu halde; etkin denetim sisteminin kurulduğu
gelişmiş ülkelerde, çalışma bakanlıkları da etkin bir konumda bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamıza
göre, ülkemizde hukuk devleti kuralları geçerlidir. Hukuk devletinde,
yönetilenler, hukukî güvencelerle donatılmış olup, yasaların, her koşulda
eksiksiz bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Bu nedenle, iş yasalarının da
eksiksiz bir şekilde uygulanması hukuk devleti anlayışının doğal bir sonucudur.
Değerli milletvekilleri, Anayasanın 49 uncu maddesine
göre, çalışmak, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat
seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek, çalışanları korumak,
çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye yönelik ekonomik ve sosyal önlemleri
almak zorundadır. Bu hüküm, aynı zamanda, çalışma yaşamının temel felsefesini
ve sosyal hukuk devleti ilkesinin temelini oluşturmaktadır.
Çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesini ilke
edinen devlet, iş denetim örgütünü sağlıklı bir yapıya ve kurumsal güvenceye
kavuşturmak mecburiyetindedir. Bu yapıldığında, aynı zamanda, sanayi ve
ticarete ilişkin ILO Sözleşmesindeki hükümler de iş yaşamında uygulamaya
geçirilmiş olacaktır.
Uygulanmakta olan iş denetim sisteminin temeli, 1936
yılında kabul edilen ve bir yıl sonra yürürlüğe giren, 12.8.1967 tarihinde
yürürlükten kaldırılan 3008 sayılı İş Kanununun ürünüdür. Daha sonra bu yasanın
yerini alan 931 ve 1475 sayılı İş Kanunlarında da denetim düzenekleri olduğu
gibi korunmuştur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz İş Yasası Tasarısının denetime ilişkin düzeneklerinde, Avrupa Birliği
müktesebatıyla Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerine uyum sağlanamayarak,
1930'lu yılların düzenleme anlayışı aynen korunmuştur. Oysa, bu konuda, 1950
yılında 5690 sayılı Yasayla onadığımız iş teftişine ilişkin 81 sayılı ILO
Sözleşmesi, önemli ve evrensel düzenlemeler içermesine karşılık, her nedense,
onanması üzerinden yarım asırdan fazla süre geçmesine rağmen, hükümlerinin
yeterince ulusal mevzuatımıza aktarılmadığını kabul etmek durumundayız.
Ayrıca, Uluslararası Çalışma Örgütünün iş denetimine
ilişkin anlayışının yeterince izlenmediği görülmektedir. Nitekim, ILO
tarafından yapılan bir araştırmada, çalışma bakanlıklarının ikinci bir konumda
olması, iş denetim sistemi örgütlerinin evrensel normlara uygun olarak
oluşturulamadığı gerçeğine dayandırılmaktadır.
Gerçekten de bugün uygulanmakta olan iş denetimi,
çalışma sorunlarını algılayamamakta, tanı ve çözüm üretememekte, ulusal düzeyde
eylem programları oluşturamamakta ve ulusal mevzuatın çalışma hayatının
gereklerine uygun olarak değişmesi konusunda politikalar üretilmesine katkı
yapamamaktadır. Çağdaş anlayış üzerine oturtulacak iş denetim sistemi ve
örgütünün oluşturulması, artık, kaçınılmaz bir gereklilik olarak karşımızda
durmaktadır. Bu nedenle, iş müfettişleri tarafından düzenlenen raporlardaki hak
ve borç doğurucu niteliklere ve ILO sözleşmelerindeki kavramlara madde
metinlerinde yer verilmesi; yasada ceza yaptırımına bağlanmamış emredici
kuralların, işçinin ceza yoluyla korunması ilkesinin bir gereği olarak, eskiden
olduğu gibi, ceza yaptırımına bağlanması; müfettişlerin, aynı sözleşmenin 4
üncü ve 6 ncı maddelerinde belirtilen ve siyasî değişimlerden etkilenmeyecek
bir statüye kavuşturulması gerekmektedir.
Teftiş, önemli iştir; bakanlıklarda kariyer hizmetine
girer. Teftişi sadece kariyer sahibi müfettişler yapmalıdır. Bunların, müfettiş
yerine, yetkili makam ve memurlara bırakılmak suretiyle teftişin önemsiz duruma
getirilmesi, ülkeye yapılan kötülüklerden birisidir. Yakın zaman önce, Bingöl
depreminde, kontrol yapılmadığı için binaların nasıl çöktüğünü hepimiz
biliyoruz. Bunun için, teftişe önem verelim. Teftişe ilişkin düzenlemelerden
"yetkili makam ve memurlar" ibaresini çıkarıp, tüm yetkileri,
kariyerden gelen iş müfettişlerine bırakalım.
Bu duygu ve düşüncelerle, Genel Kurulu selamlar,
hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.
Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Gecenin bu ilerlemiş saatinde iktidar partisi
milletvekilleri niye konuşur; anlaşılır gibi değil !..
Buyurun Sayın Akbulut.
AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş
Kanunu Tasarısının 92 nci maddesinin "çalışma hayatının denetim ve
teftişi" bölümünde yer alan hususlar
üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; İzmir
Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü Bey, biraz önce, birkaç saat önce geçirdiğimiz 14
Mayıstan bahsettiler. 14 Mayıstan, kısmen olumsuz olarak bahsettiler; ben de bu
konuda birkaç söz söylemek zorundayım.
14 Mayıs, Türk tarihinde çokpartili döneme geçişimizin
günüdür; gerçekten, demokraside unutulmaz bir gündür; rahmetli Menderes ve
arkadaşları, demokrasi şehidi olarak bu ülkede yıllarca anılacaktır; gerçekten,
bir demokrasi kahramanı olarak, demokrasi uğrunda hayatlarını vermişlerdir ve
Türkiye, 14 Mayıs 1950'den 1960'a kadar 10 altın yılını yaşamıştır.
Dolayısıyla, bugünkü demokrasimiz, çokpartili günlerimiz bugünlere geldiyse,
burada, rahmetli Menderes'in ve arkadaşlarının çok büyük bir yeri ve önemi
vardır. Ben, kendilerini tekrar rahmetle anıyorum. Bu demokrasi gününü böylece
andıktan sonra, konumuzla ilgili, 92 nci madde üzerinde görüşlerimi arz etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu bölümde, devletin çalışma
hayatı üzerindeki görevlerinden, yetkilerinden ve devletin denetim ve
teftişinin, sadece, yol gösterici, organize edici ve iş hayatının önünü açıcı
anlamda denetimler yapması görevlerinden bahsediliyor. Doğrusu da budur;
devlet, artık bir işveren değildir. Devlet, iş hayatının önünü açmalıdır. Özel
sektör öncelikli bir kalkınma modelimiz olduğuna göre, istihdam olayının
çözümünü özel sektöre bırakmamız ve azamî ölçüde özel sektörün önünü açmamız
gerekmektedir.
Dolayısıyla, bugün İş Kurumu ne yapar dediğimizde; benim,
uygulamadan gördüğüm kadarıyla, İş Kurumu, aslında, vatandaşa iş bulma
konusunda çok büyük bir görev ifa etmiyor; vatandaş, kendi işini kendisi
buluyor. Özel sektörden, belediyelerden, gidiyor, araştırıyor, nerede sınav
varsa, araştırıyor, İş Kurumundan bir belge almaya gidiyor. Ben, filanca yerde
kendime ait bir iş buldum, lütfen, bana bir belge verin, bu belgeyi ilgili
kurum istiyor diyor; bu belgeyle işe alınıyor.
Dolayısıyla, burada, bu konuda özelleştirme olmalı mı
olmamalı mı tartışması konusuna geliyorum. Yoksa, bu konu devletin elinde mi
kalmalı, devletleştirmeli miyiz iş bulma konusunu veya İş Kurumunu
özelleştirmeli miyiz konusuna gelince; arz ettiğim gibi, bu konuda, olayı özel
sektöre bırakmak ve özel sektörün bu konudaki imkânlarını artırmak; devlet,
sadece, bu alanda küçülerek, arz ettiğim şekilde denetim ve de yol gösterme
görevini yerine getirmek durumunda olmalıdır.
Dolayısıyla, bu maddelerde ele alınan konular ve bu
maddelerde yer alan hususlar, Anayasamızın 49 ve müteakip maddelerinde sayılan,
çalışma hak ve ödevi, devletin yükümlülükleri bölümlerinde yer almıştır,
Anayasaya uygun bir düzenlemedir; hantal devlet yapısını küçültecek bir
anlayışa dayanmaktadır. Bu nedenle, her konuda olduğu gibi, hantal devlet
yapısını küçültme ve devleti yeniden yapılandırma konusunda, hükümetimizin çok
ciddî çalışmaları bulunmaktadır. Önümüzdeki günlerde, inşallah, Genel Kurula,
merkezî yönetimin yeniden yapılandırılması, devletin yeniden yapılandırılması,
mahallî idarelerin yeniden yapılandırılması konularında, devletin küçültülerek,
özel sektörün önünü daha fazla açacak bir düzenleme önümüze gelecek ve
Türkiye'deki işsizlik olayının çözümünde daha iyi imkânlara kavuşmuş olacağız
diyorum.
Bu vesileyle, gecenin bu ilerleyen saatinde, tekrar
hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.
Madde üzerinde, şahısları adına söz isteyen
milletvekilleri; Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen, Amasya Milletvekili
Hamza Albayrak, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya.
Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.
Amasya Milletvekili Hamza Albayrak; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 92 nci maddesiyle
ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, 92 nci madde, 1475 sayılı İş Yasasının 89 uncu
maddesiyle aynen örtüşmektedir, motamot aynıdır; dolayısıyla, iş hayatının
denetimi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı iş müfettişlerinin
uhdesindedir. 92 nci maddede 91 inci maddeye de atıf vardır. İşçi ve
işverenleri denetleyen Bakanlık müfettişleri bu görevlerini yerine getirirken
elbetteki icraya müdahale edemezler, iş ve işlemlerin yürütümünü de engelleyemezler.
Teftiş esnasında denetim elemanlarına, teftiş edilenler de gerekli kolaylığı
gösterir, kendilerine istenilen belge, araç ve gereci de takdim ederler.
Takip eden diğer maddelerde ise, diğer memurlara
elbetteki atıf vardır. Şahsî kanaatim odur ki, Türkiye'de tüm kamu kurum ve
kuruluşlarındaki denetim elemanlarında, kadro noktasında yaklaşık üçte 2
yetersizlik vardır. Dolayısıyla, iş hukuku açısından olaya yaklaştığımızda üç,
dört yıldır kuruluş denetimi yapılmayan işyerleri vardır. Tatbikattaki bu
eksikliği gidermek için, otokontrol noktasında kurumiçi denetime de fırsat
tanımak uygun olacaktır.
Malumunuzdur ki, 1978 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu
kararnamesiyle, kariyer mesleği olan müfettişliğin oluşumu, müfettişliğe
girişteki yarışma sınavıyla yeterlik sınavı belirlenmiş, müfettiş olacak
kişilerin hangi branşlardan ne tür sınava girerek, kaç puan almaları gerektiği
belirlenen tek meslektir müfettişlik mesleği. Müfettişlik mesleğinin daha etkin
hale getirilebilmesi, kendisinden beklenilen faydanın ölçülebilir olabilmesi
için, bir an önce müfettişlik kadrolarındaki eksikliğin giderilmesi ve şeffaf
denetime önem verilmesi, elbette ki, sosyal taraflar açısından çok yararlı
olacaktır.
Müfettişler, yapmış oldukları teftiş sonucunu rapora
bağlarlar ve işyerini teftiş eden iş müfettişleri de, tespit etmiş oldukları
eksiklikleri tutanaklarında belirler, aksi sabit oluncaya kadar, bu tutanak ve
raporlar geçerliliğini korur.
Eskisi ile yeni maddeyi karşılaştırdığımızda,
gerçekten, ben, şahsen, örtüşmeyen bir hususa rastlamadım. Dolayısıyla, bu 92
nci maddenin Yüce Meclis tarafından kabul göreceği kanaatimi sizlerle
paylaşıyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Albayrak.
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.
Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının 92 nci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "makamlar veya yetkili memurlarca" ibaresinin
"iş müfettişlerince",
İkinci fıkrasındaki "makamlar veya memurlar"
ibaresinin "iş müfettişleri",
Üçüncü fıkrasındaki "teftişe yetkili
memurlar" ibaresinin "iş müfettişleri" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Ünal Kacır |
Cevdet
Erdöl |
|
Bursa |
İstanbul |
Trabzon |
|
Alim Tunç |
|
Nükhet
Hotar |
|
Uşak |
|
İzmir |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, olumlu görüşle takdire bırakıyorum.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Başlığın da değişmesi
lazım...
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için,
elektronik cihazla oylama yapacağız.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde kabul edilmiştir;
karar yetersayısı vardır.
93 üncü maddeyi okutuyorum:
Yetkili memurların ödevi
MADDE 93. - İş hayatını izleme, denetleme ve teftiş
yetkisi olan makamlar veya iş müfettişleri görevlerini yaparlarken işin normal
gidişini ve işyerinin işlemesini, inceledikleri konunun niteliğine göre mümkün
olduğu kadar aksatmamak, durdurmamak ve güçleştirmemekle ve resmi işlemlerin
yürütülüp sonuçlandırılması için, açıklanması gerekmedikçe, işverenin ve işyerinin meslek sırları ve şartları,
ekonomik ve ticari hal ve durumları hakkında gördükleri ve öğrendikleri hususları
tamamen gizli tutmak ve kendileri tarafından bilgileri ve ifadeleri alınan
yahut kendilerine başvuran veya ihbarda bulunan işçilerin ve başka kişilerin
isimlerini ve kimliklerini açıklamamakla yükümlüdürler.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına
söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 93 üncü maddeyle ilgili olarak, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Maddenin başlığı "Yetkili memurların ödevi"
Denetleme ve teftiş yetkisini haiz olan makamlar işin gidişini, işyerinin
işleyişini inceler. Bu inceleme sırasında işverenin sırlarını ifşa etmez.
Ayrıca, ihbarda bulunan kişilerin isimlerini de açıklamak mecburiyetinde
değildir; özeti bu.
Saygıdeğer milletvekilleri, içinizde mutlaka müfettiş
vardır veya o vasıfta görev yapan insanlar vardır. Bu kadar siyasî gücü
arkasına almış, gecenin bu saatine kadar burada hizmet üretmek için beklentiye
girmiş hangi babayiğit müfettiş gidecek, o işverenin işini denetleyecek, rapor
tutacak ve o işin üstesinden gelecek?! Şu haliyle bakacak olursak, siz müfettiş
olsanız, bunu yapar mısınız? (AK Parti sıralarından "Yaparız"
sesleri) Onu yapacağınıza şu yasayı düzgün yapın da, o adamı da sıkıntıya
sokmayın. Niye onu yapıyorsunuz; şu yasayı yapın. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, herhalde uyandınız; benim sesim
sizi uyandırıyor.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Ezan gibi geldi...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Teşekkür ederim.
Şimdi, arkadaşlarımızın bir bölümü dolanıyor, kendi
aramızda da konuşuyoruz; acaba, bir uyum sağlanır mı, bir çözüm bulunur mu?..
Sizden de rica ettim, Sayın Bakana da söyledim, dedim ki, Sayın Bakanım, yarın
Antalya'ya gidiyorsunuz; bir gidin, düşünün, gelin; yasayı kimse koltuğunun
altına alıp bir tarafa götürmüyor. Belki, daha sağlıklı bir şeyler düşünülür,
taraflar bir araya gelir, bir çözüm bulunur eğer isteniyorsa; yeter ki,
istensin... Ama, görebildiğim kadarıyla değerli arkadaşlarım "biz
istediğimizi yapacağız" ve yapıyorsunuz. Ama, bakınız, şunu bilin ki,
belli bir süre sonra Sayın Cumhurbaşkanından dönerse, Anayasa Mahkemesinden
dönerse, bu tasarıyı bir daha bu Meclise getireceksiniz, bu yanlışlıkları,
eksikleri düzelteceksiniz. Bu işlemez değerli arkadaşlarım, bu işlemez. Tabiî
ki, sigorta primi kaçıran bir işveren için, devletten vergi kaçıran bir işveren
için işler; ama, Sabancı için, Koç için, ona benzer işverenler için işlemez.
İşlemez bu arkadaşlar, işlemez...
AHMET YENİ (Samsun) - Firma reklamı yapma!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kimden vergi
alacaksınız?.. Kimden vergi alacaksınız?..
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Onu bırak, maddeye gel!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu saatten sonra geneli
görüşülür. Tasarının genelini görüşüyoruz, maddesi filan yok! Sen çıktın demin,
nalına da vurdun, mıhına da vurdun; ben bir şey söyledim mi!..
Değerli arkadaşlarım, şimdi, belli ki bunu
yapmayacaksınız; ama, burada ne olacak; yükü, devletin bir müfettişinin,
hakikaten sorumluluk duyan bir sorumlusunun -makam kim olur; zabıta memuru
olur, hâkim olur, müfettiş olur- üzerine yıkacağız. O da o kadar deli, aklı yok
o müfettişin; gidecek, bu yasayı çıkarttırmaya çalışanlara, bu tahrip yasayı
getirip Meclisin gündemine sokanlara ve çıkaranlara karşı mücadele edecek!..
Bulamazsınız öyle bir müfettiş.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bizim müfettişlerimizin hepsi
öyledir.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Öyle bir müfettiş
bulamazsınız değerli arkadaşlarım ve yanlış yapıyorsunuz. Öyle bir müfettiş,
öyle bir sorumlu da olmaz. Bugün...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Müfettişlerin hepsi görevini
yapar; siz görevinizi...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, ben müfettişleri
çok iyi bilirim, çok iyi tanırım, onların ne sıkıntılar çektiğini de bilirim.
Onlar, gelir, işverenin yanında teftişe gider, bazı işverenlerin -oturur, haklı
olarak- yemeğini yer; işçi oradan der ki "gördün mü, bizi sattı."
Müfettiş bir düzgün rapor tutar, götürür yetkiliye verir; hemen arkasından
işveren koşar, baskı yapar siyasîlere, siyasî makamlara, müfettişin yaptığı
rapor senelerce raflarda bekler. İşte, müfettişin sıkıntısı bu.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - O siyasî...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Biz, bunları çok iyi
tanıyoruz, çok iyi biliyoruz, o sıkıntıları da iyi biliyoruz.
Şimdi, burada, değerli arkadaşlarım, siz, bırakın
ötesini berisini, ne pahasına olursa olsun, biz bu yasayı çıkaracağız
diyorsunuz; görünen o... Uzlaşma beklemeyin, böyle bir şey bekledik demeyin;
ama, birilerinden...
Bakınız, burada taraflar yok bir defa, taraflar yok. Bu
çatı altında sorumluluk duyan Cumhuriyet Halk Partisini bir tarafa ittiniz.
Taraf olan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunu da bir tarafa ittiniz;
ama, hiçbir etkisi, katkısı olmayan, yasal yönden hiçbir sorumluluğu olmayan
odalardan birini getirdiniz, işin içine soktunuz, tıkır tıkır tıkır ellerinizi
kaldırıyorsunuz. Bir gün o elleriniz tersini yapacak; bunu unutmayın. Tersini
yapmak zorunda; çünkü, söylediğim gibi, bu yasa yürümez.
Ne olacaktır biliyor musunuz; büyük işverenler de
taşeron durumuna kayacaktır. O zaman devletin kayıplarının ne olduğunu biliyor
musunuz?! Bırakınız, zaten işçinin kaybı gitti. İşçiyi yolladınız, yolcu
ettiniz Yemen'e; ama, vergi aldığınız,
prim aldığınız o işverenleri de bir gün karşınızda bulamayacaksınız.
Ne yaptığınızın farkında değilsiniz siz değerli
arkadaşlarım. Eğer, bir tarafta, adam, 30'un altında işçi çalıştırıyorsa, prim
kaçırıyorsa, vergi kaçırıyorsa, öbür tarafta 40 kişi çalıştıran adamın aklı mı
yok; o da, 20'ye böler, 30'a böler; o da vergi kaçırır, o da prim kaçırır.
Yaptığınız bu!.. Bu yasa, bu!.. Bunu çok iyi de biliyorsunuz; ama, ne yapayım,
ferman padişahın, elimizi kaldırıyoruz diyorsunuz. Başka bir şey yapamıyorsunuz.
Emir büyük yerden geliyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Yok öyle bir şey; burası Meclis,
isteyen kaldırır, isteyen kaldırmaz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, Meclis olduğunu
biliyorum. Başbakanınız olamaz mı, Başbakanınız talimat veremez mi?! Başka bir
kişi mi talimat verdi; Başbakanınız oturdu, birileriyle konuştu, karara vardı,
aynen Amerika Birleşik Devletlerindeki topu tankı Türkiye'ye döktüğünüz gibi,
burada da, gittiniz, hesapsız kalemsiz bir şey yaptınız; şimdi içinden
çıkamıyorsunuz. Bunun doğrusu bu; niye gizliyoruz birbirimizden?!. Yani, burada
bir sıkıntı olursa, size bir sıkıntı geldiği zaman, bizim burada mutlu
olacağımızı mı düşünüyorsunuz? Bize bir sıkıntı gelirse, sizin mutlu
olacağınızı biz düşünmüyoruz; siz de öyle düşünmeyin. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Sıkıntı gelmez; merak etmeyin!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, sıkıntı geldi ve
binlerce insanı iş yasası kapsamı dışına ittiniz, daha ne gelecek?! Sözleşme
düzeninin dışına ittiniz. Başka ne yapacaktınız bu adamlara?! Elinden kıdem
tazminatını aldınız, elinden ikramiyesini aldınız, elinden yıllık iznini
aldınız, canını mı alacaksınız?! Aldınız bunları. (CHP sıralarından alkışlar)
Ne olacaktı daha?!
Şimdi, bazen "tribünlere konuşuyor Türk-İş
Başkanı" derdiniz. Allah'a şükür herkes uyumuş, onu da söyleyeyim size;
yani, izleyen de yok, rahat rahat konuşuyoruz burada; ama, değerli
milletvekilleri, niye doğruyu kabul etmiyorsunuz, içinizde işverenler de
olabilir. İçinizde işverenler varsa, onların, işçilerini -geçmişte ben bir
sendikacıydım- benden daha fazla düşündüklerine inanıyorum; hastasına koşar,
çocuğunun sıkıntısı olur koşar, parası yoksa borç verir; biz bunları yaşadık.
Tümüne kötü demiyoruz; ama, sizin yaptığınız yasa, ister istemez insanları
oraya itiyor, yapacakları başka bir şey yok.
Şimdi, diyoruz ki: "Efendim, acaba tekriri
müzakere olur mu?" Kusura bakmayın, benim ömrümün büyük bir bölümü,
bakanlarla, başbakanlarla geçti, biliyorum; yani, bir başbakan bunu böyle yapın
demediği sürece -sizin hepinize saygım var, yanlış da anlamayın; bu, bir
kuraldır- ben de biliyorum ki, bu işin tekriri müzakeresi de olmaz, bu da
olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bitti Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Onun için, şayet böyle bir
düşüncesiniz varsa saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Genel Başkanınızla
görüşün. Sizin Sayın Genel Başkanınız, Türkiye Cumhuriyetinin de Başbakanı,
bizim de Başbakanımız. O, işçinin de Başbakanı, işverenin de Başbakanı. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Birinin sofrası zengindir; ama, birinin de gönlü
zengindir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ama, o, fakir sofralarını
sever.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Belli çıkardığınız
yasadan. Belli... Belli... Adamın sofrasını kuruttunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Adamın sofrasını kuruttunuz; bu ne biçim sevgi?! Böyle bir sevgiyi
işverenlere doğru götürün, biz istemiyoruz; o tarafa doğru götürün. Sağ olun,
biz istemiyoruz böyle bir sevgiyi. Sevdiğiniz için teşekkür ediyoruz. Bizi
sevdiğiniz kadar onları da sevin. Onları sevin...
AHMET YENİ (Samsun) - İşçiyi de işvereni de seviyoruz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
neyse, sürem bitti. Daha, tasarı bitene kadar konuşacağım, sırayla, her saat
çıkacağım. Umarım ki, bir kere olsun bu söylediklerimi değerlendirirsiniz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiî, saat sabahın 2,30'u. Sayın Meral sinyali verdi; bundan
sonra muhtemelen, 25 maddede 250 dakika daha konuşacak; yani, her madde için 10
dakika geçerli olacağına göre, biz de zevkle... Belki zaman zaman monoloğu olan
şu kürsüde diyalogu da kurmak suretiyle, Sayın Meral bir farklı renklilik
getirdi; ama, bir şeyi söylemek lazım.
Değerli arkadaşlar, her yasanın, elbette
eleştirilebilecek tarafları vardır. Bu Yüce Parlamento, var olduğu günden
bugüne kadar binlerce yasa ve onbinlerce madde çıkarmıştır; birbirinin benzeri
olan nice yasalar bu Parlamentoda değişmiştir. Bu yasaların hiçbirisi ilahî,
vahye müstenid olan yasalar değildir. Dünkülerin olduğu gibi bugünkülerin de
eleştirilebilir, yarın da düzeltilebilir tarafları olabilir. Ben, tabiî,
haddizatında şu konuşmamın gereksizliğini, zaman işgali açısından ifade
ediyorum.
Ben, bu maddenin niçin eleştirildiğini anlayamadım;
çünkü, Sayın Meral de, diğer arkadaşlarımız da, zaten, maddeler üzerinde değil,
hâlâ, takıntılar yukarıda, geneli
üzerinde konuşuyoruz diyor. Belli ki, bir önyargı var. Eğer, hâlâ geneldeysek,
kusura bakmayın, tırnak içi söylüyorum, önyargılarımızdan kurtulamadık.
Bakın, söylediğiniz çok güzel şeyler olabilir, bunlara
saygı da duyulur; bu Parlamento da duyar, sizi dinleyen, şu anda dinlemediğini
zannettiğiniz; ama, esasen bu yasayla ilgili olan insanlar da duyar. Elbette
sizi dinliyorlardır; ama, her önünüze gelen maddeyi eleştirirseniz, sizin
doğrularınız, sayısız yanlışlarınızın arasında kaybolur gider.
Allahaşkına, sizin doğrunuz yok mu bunların içinde;
yani, şu maddeniz de doğrudur...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Anlarsan, var!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - İnsaf edin, biz de size hak
verelim, bu yasadan hak sahibi olanlar da hak versin; desinler ki, hakikaten,
bu CHP eleştiriyor; ama, gerçi, ömrü billah iktidar olmayı sağlıklı bir
şekilde, keşke, bir hak olarak demokrasi sandığından kazanabilse; buna, saygı
duyarız; ancak, hep eleştirme sanatı, sizi, hep, toplum tarafından eleştirilen
bir noktada tutmaya sebep olabilir.
O bakımdan, size arkadaşça, samimî bir tavsiyem şu:
Geçen yıl, ben de orada çok eleştirdim; monoloğun da diyaloğun da en iyisini
yapmaya da müsait olduğumu düşünüyorum; ama, diyorum ki, bu eleştirilerin
sağlıklı olması, sağlıklı bir muhalefetin de tanımı açısından doğru bir
yaklaşım olur. Gelin, samimî eleştirilerinizi, keşke, uygun platformlarda... Baştan
beri aldık. Bakın 93 üncü maddedeyiz; yıllarca bir işçi sendikasının, işçinin
içinde olan değerli bir politikacı arkadaşımız, bugün, hâlâ 93 madde geriye
gidip -yasanın gerisinde- diyor ki "ben, geneli üzerinde
konuşuyorum."
Yahu, şu maddede müspet olan nedir; yani, müfettişler
gidecek, iş güvenliği, işyerinin güvenliği, bilginin gizliliğini koruma... Var
mı bu maddelerde eleştirileriniz; yok. Üç beş arkadaşımız -ha, burada bir
rekora gidilebilir, saygı duyuyorum- bu maddelerde, bu yasada en çok konuşan
-işte, dakika tutulacak sene sonunda- belki en çok bir şeyler anlatan; ama, çok
konuşup hiçbir şey söylemeyen konuma düşmek, herhalde çok acı olur, acıtıcı
olur.
O bakımdan, ben, değerli arkadaşlarıma samimî
söylüyorum, bundan sonraki maddelerde, mümkündür ki, çok ciddî eleştirilerimiz,
eleştirileriniz olabilir, saygı duyarım...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sen kendi işine bak!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sevgili kardeşim, ah sen bir
anlayabilseydin şu kürsüyü! Ne için buraya geldiğini bir anlayabilseydin! (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, madde üzerinde konuşur musunuz
lütfen.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bakın, ben, size bir şey
söyleyeyim.
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Madde üzerinde konuş!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
şuralardan, buralardan sataşmak, sataşana hiç fayda getirmez. Ne oradan sataşan
ne buradan sataşan...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Madde üzerinde konuş!
(AK Parti sıralarından gürültüler)
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sevgili kardeşim, sizin, ne
üzerinde konuştuğunuzu soruyorum ve diyorum ki, bu 93 üncü madde...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Başkan, lütfen,
madde üzerinde konuşsun! (AK Parti sıralarından "Otur yerine"
sesleri)
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Maşallah...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Lütfen, madde
üzerinde konuşun!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Önce haddini bil, yerine
otur!..
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Önce madde üzerinde
konuş! (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Orada Grup Başkanvekilin
var...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sen haddini bil! Sen
haddini aşıyorsun...
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, böyle bir usul var
mı allahaşkına?!
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Madde üzerinde konuş!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sen, önce grubuna saygılı ol,
otur yerine!..
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Haddini bil!.. Madde
üzerinde konuş!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, sürem bitti mi?
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Senin haddin değil
Cumhuriyet Halk Partisine laf söylemek... Haddini bil!..
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, mikrofonum
kapanmış; sürem bitti mi?
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, konuşma süreniz
tamamlanmıştır.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Mikrofonu açın,
toparlayayım...
BAŞKAN - Süreniz tamamlandı Sayın Uzunkaya.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunkaya...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, bir teşekkür
edeyim...
BAŞKAN - Lütfen...
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, mikrofonu açın da
teşekkür etsin...
BAŞKAN - Vermiyorum kardeşim...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şunu
açıkça ifade etmek isterim ki, elbette, benim burada yaptığım şey de, 93
maddede, madde üzerinde niye konuşulmadığını anlatmaktır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tutanaklara bir bak o zaman,
konuşulmuş mu, konuşulmamış mı!
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Üzerinde konuşulanlarla
ilgili ne yaptınız?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Bundan önceki maddeler
üzerinde niye konuşmuyordunuz?!
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum.
Oturur musunuz...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Samimî olun, eleştirilerinize
katılalım.
Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının 93 üncü maddesinin birinci
fıkrasındaki "makamlar veya" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Ünal Kacır |
Alim Tunç |
|
Bursa |
İstanbul |
Uşak |
|
Nükhet
Hotar |
|
Cevdet
Erdöl |
|
İzmir |
|
Trabzon |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle takdire bırakıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Peki, yerine ne
koyacaksınız Sayın Bakan?..
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Gerek yok.
BAŞKAN - Sayın Çelik?..
FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 91 inci maddesiyle uyum sağlaması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
93 üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusundaki
değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
94 üncü maddeyi okutuyorum:
Muafiyet
MADDE 94.- İşçi ve işverenlerle bunların meslek
kuruluşları tarafından kendilerini ilgilendiren ve iş hayatına ilişkin işlerde
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yazı ile başvurma halinde bu dilekçeler
ve bunlarla ilgili tutanak, evrak, defter ve işlemler damga vergisi ve her
çeşit resim ve harçtan muaftır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Ayvazoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan İş Kanunu
Tasarısının 94 üncü maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum.
Tasarıda yer alan 94 üncü madde, 1983 yılında
değişikliğe uğrayan 1475 sayılı Kanunun 91 inci maddesinin başlığı ve
içeriğiyle aynıdır. Şöyle ki: "muafiyet" başlığıyla, "işçi ve
işverenlerle bunların meslek kuruluşları tarafından kendilerini ilgilendiren ve
iş hayatına ilişkin işlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yazı ile
başvurma halinde bu dilekçeler ve bunlarla ilgili tutanak, evrak, defter ve
işlemler, damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır" şeklinde
düzenlenmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu maddenin, gerek başlığı
gerekse içeriği yönünden herhangi bir sorunu yoktur; ancak, benden önceki
konuşmacı arkadaş, AKP'li Saygıdeğer Milletvekili Uzunkaya, zaman zaman, Genel
Kurula oy verme zamanı koşarak gelen arkadaşlardan olabileceğini tahmin ettiğimiz
arkadaşımız... (CHP sıralarından alkışlar) Bu arkadaşımız, 93 madde üzerinde
tartışma ve eleştiri yapılırken, acaba, bu 93 maddenin kaç tanesinde,
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından yapılan önerileri ve eleştirileri dinleme
imkânı oldu ve bizlere, madde üzerinde konuşulması gerektiği hususunda
tavsiyede bulunurken, maalesef, kendisi, tamamen, konuşması gereken 93 üncü
maddenin dışına çıktı ve kendisine teşekkür ediyoruz, bu şekilde, bizlere de
meşru müdafaa hakkı verdi.
Değerli milletvekilleri arkadaşlarım, yaklaşık iki
haftadır, Meclis, gece-gündüz bu tasarıyla uğraşmakta ve âdeta kilitlenmiş
durumdadır. Acaba, bir hak verme ve bir hakkın teslimi adına yapılan bu uğraş
sonucunda hak ihlalleri mi çıkacaktır, hakların gaspı mı çıkacaktır; bu durum,
gerçekten, hepimizi endişelendirmesi gereken bir durumdur.
Peki, milletin meclisinin bu yoğun uğraşından kimler
memnun diye sorduğumuzda nasıl cevap alıyoruz; maalesef, ne sosyal taraflar ne
işçi ne işveren ne de Meclisinden çok olumlu, ciddî, yapıcı, üretici ve somut
atılımlar bekleyen halkımız da, bu soruya olumlu cevap vermiyor. Veremiyor;
çünkü, hukuk devletinde, sosyal devlet anlayışında, bir kanunun amacı,
toplumsal uzlaşı içerisinde olumlu hedefe ulaşmaktır. Hedefe ulaşılırken,
taraflarla hareket edilir; taraflarla ve uyumla gidilirse olumlu sonuç alınır.
Yine, her kanunun uygulanma imkânı, tarafların var
olmasına bağlıdır. Peki, acaba, bu taraflar gerçekten var mıdır; şu anda,
gerçekten, işçi var mıdır; gerçekten, işveren var mıdır; gerçekten, bunların mekânı,
işyeri var mıdır?.. Maalesef, gerçek ve acı göstergeler, bu sorulara olumlu
cevap verdirmiyor, verdiremiyor. Şu anda, Türkiye'deki işsiz sayısı karşısında,
işçilere değil, işsizlere iş bulamıyoruz; ama, İş Kanunu Tasarısını çıkarıyoruz
denilse, bu kadar çelişki, ancak bu tasarının görüşülmesinde yerini almıştır.
İşte o zaman da bu toplum "olmayan işe, olmayan işçiye, olmayan işverene,
olmayan işyerine kanun yapsanız ne olur, yapmasanız ne olur; kimi
kandırıyorsunuz" diye karşınıza çıkarsa, hiç de şaşırmayınız.
Bu toplum bizden ne bekliyor -cevabı basit; ama,
yapılması zor- iş bekliyor, aş bekliyor, gelecek bekliyor, sosyal güvence
bekliyor; dış politikada kişilikli Türkiye olarak, millî dava kabul ettiğimiz
Kıbrıs için, muasır medeniyet seviyesi için, AB için, ekonomi için istikrarlı
bir Türkiye bekliyor.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmam nedeniyle, sorumluluk gereği olduğu
düşüncesiyle, bir hususa daha değinmek istiyorum. Bugün söz alan Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekili Resul Tosun'un kullandığı terimlerden dolayı,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi ve Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekili olarak, üzüntü duyduğumu, bu üzüntünün, Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekileri tarafından da duyulması gerektiğini belirtmek istiyorum; zira,
Sayın Tosun'un, müstehzi (alaycı) bir tavırla kullandığı "azınlık"
teriminin, Meclis çatısı altındaki hiçbir üyeye yakıştırılamayacağını ve
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkesin birinci sınıf
vatandaş olduğunu, 70 000 000 nüfusun içerisinde de "azınlıklar"
tabiriyle sıfatlandırılacak hiçbir kimsenin bulunmadığını açıklamak zorunda
kaldım. Aksi halde, birileri de, zamanı gelir, sizi, Türkiye'de, yüzde 65
karşısında yüzde 35 azınlık olarak adlandırır ki, buna da, sadece siz değil,
bizler de üzülürüz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, geliniz, günlerce
uğraşılan bu yasa tasarısı hakkında bırakınız bizim eleştirilerimizi; ama,
toplumdan gelen eleştirilere, lütfen, kulak veriniz, değer veriniz. Toplumu,
sosyal tarafları, işçiyi, işvereni, vicdanları rahatlatamayan, huzursuz eden,
mutlu edemeyen, umut veremeyen böyle bir yasa tasarısını geri çekmek, hiç de
zor olmasa gerek diye düşünüyorum; lütfen, bunu yapalım. Yaptığınızda, çözüm
için, bir uzlaşı içerisinde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sizlerle birlikte,
toplumun özgür vicdanına kendimizi emanet etmeye hazır olduğumuzu bir kez daha
belirtiyor; bu duygu ve düşüncelerimle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayvazoğlu.
Madde üzerinde, şahsı adına, Zonguldak Milletvekili
Polat Türkmen?.. Yok.
Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?..
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Konuşmuyorum.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
95 inci maddeyi okutuyorum:
Diğer merciler tarafından yapılan teftişler
MADDE 95. - İşyerinin kurulup açılmasına izin vermeye
yetkili belediyelerle diğer ilgili makamlar işyerinin kurulmasına ve
işletilmesine izin vermeden önce, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca iş
mevzuatına göre verilmesi gerekli kurma izni ve işletme belgesinin varlığını
araştırır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca kurma izni ve işletme
belgesi verilmemiş işyerlerine belediyeler veya diğer ilgili makamlarca da
kurma veya açılma izni verilemez.
Kamu kurum ve kuruluşlarının işyerlerinde yapacakları
iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili teftiş ve denetlemelerin sonuçlarını ve
yapacakları işlemleri o yer için yetkili bölge müdürlüğüne bildirirler.
İşyerinin kurulup açılmasına izin vermeye yetkili
belediyelerle diğer ilgili makamlar her ay bu hususta izin verdikleri, işveren
ve işyerinin isim ve adresini ve yapılan işin çeşidini gösterir listeleri bir
sonraki ayın onbeşine kadar o yerin bağlı bulunduğu bölge müdürlüğüne
bildirirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Barayalı...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, Baratalı...
BAŞKAN - Sayın Öktem, yazınızı kendiniz okuyun,
buyurun, burada!
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Düzelttim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Baratalı, buyurun.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir)- Soyadım
Baratalı, "reis" demek; bunu, bu arada ifade ediyorum tam manasıyla.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; İş Kanunu
Tasarısının, görüşülmekte olan tasarının 95 inci maddesi hakkında Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşleri konusunda söz almış bulunmaktayım; şahsım ve
Cumhuriyet Halk Partisi adına hepinize saygılar sunuyorum.
Maddede, birinci ve üçüncü fıkralarda, merkezî
yönetimle yerel yönetimler arasındaki ilişkiler düzenlenmektedir. Belediyeler,
açma ruhsatı verirken veya belediyeci deyimiyle küşat ruhsatlarını tanzim
ederken, bu madde kabul edilirse, Çalışma Bakanlığından izin almak
zorundadırlar. Oysa, bu ay sonu gibi Meclise gelecek olan bazı yasa
tasarılarında, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması, belediyeler, il özel
idareleri, kamu personelinin yeniden yapılandırılması tasarılarında, iktidar,
elde edebildiğimiz taslaklardan anlaşılacağı gibi, yerel yönetimlere daha büyük
yetkiler vermekte ve yerel yönetimler üzerinde şu anda uygulanmakta olan
vesayet yetkisini, Avrupa ile imzaladığımız Avrupa Yerel Özerklik Şartında
belirtildiği gibi, yerindelik denetimi yerine, hukukilik denetimini getirmek
istemektedir. Bu nedenle, bu maddenin bundan sonra düzenlenecek olan yasalar
karşısında bir kez daha gözden geçirilmesinde yarar olduğunu söylemekteyiz.
Belediyeler, küşat ruhsatlarını verirken, kendi
yasaları doğrultusunda karar verirler, eylem ve işlem yaparlar. Oysa, bu madde
kabul edilirse, belediyeler, kendilerine gelen yurttaşlarımızı, hemşerilerimizi
bir kez daha, ilgili bakanlığın ilgili dairelerine gönderecek ve bir günde veya
yarım günde verilmesi gereken bu küşat ruhsatları "git-gel"lerle
"bugün git yarın gel"lerle, vatandaşı, hemşeriyi uğraştıracaktır. Bu
nedenle, az önce de söylediğim gibi, vesayet denetiminde, yerindelik denetimi
yerine mademki hukukîlik denetimini getiriyoruz, belediyeleri bu katı
vesayetten kurtarmamız gerekiyor. Belediyeleri, yerel yönetimleri katı
vesayetten kurtarmamız gerekir ki, hepimizin özlediği etkin, saydam,
demokratik, çağdaş, katılımcı ve productive bir belediye anlayışını veya böyle
bir idareyi yeniden tesis edelim. Bu, sanıyorum, bu Meclisi oluşturan her iki
grubun da -ileride anlaşabildikleri takdirde- yapmaları gereken önemli bir
kanun olacaktır.
Kanun yapıcı, yani bizler "ratio legis"
dediğimiz konuş amacında, öyle sanıyorum ve tahmin ediyorum ki, yurttaşı,
hemşeriyi daha fazla uğraştırmak istemiyoruz. O nedenle, bizler, belediyeleri,
kendi yasaları doğrultusunda, yasaların belediyelere verdiği görevler
doğrultusunda, Çalışma Bakanlığından izin almadan, tek başına bu küşat
ruhsatlarını vermekle yetkili kılalım. Öyle kılalım ki... Çalışma Bakanlığı, bu
işyerlerinde uygulanacak olan kuralları, kaideleri, normları yazılı bir metin
olarak belediyelere, yerel yönetimlere gönderebilirler, yerel yönetimler de
bunlara bakarak küşat ruhsatlarını verebilirler. Bu nedenle, ileride de
kaldıracağımız katı vesayeti de göz önüne alarak, bu maddeyi yeniden tanzim
ederek, açma ruhsatlarında, yani küşatlarda merkezî yönetimin yetkilerini
kaldıralım; çünkü, yurttaşımız, vatandaşımız, hemşerimiz, özellikle içkili
yerlerde olduğu gibi, işyerlerinde olduğu gibi, merkezî idare ile yerel
yönetimler arasında gidip gelmekte, yorulmakta, devlete ve yerel yönetime olan
güveni sarsılmaktadır. Az önce de söylediğim gibi, bu maddenin bu nedenlerle
yeniden düzenlenmesi gerekir.
Söz almışken, izin verirseniz, bir iki hususu da
bilgilerinize sunmak istiyorum. Bir değerli arkadaşımız, bugünün, yani dünün,
14 Mayıs olduğunu ve 14 Mayısın demokrasi şehitlerimizin günü olduğunu söyledi;
demokrasi şehitlerimize son derece saygılıyız, rahmet diliyoruz; ama, 14
Mayıslar, aynı zamanda, İkinci Cumhurbaşkanımızın ve Cumhuriyet Halk Partisinin
İkinci Genel Başkanının serbest seçimlere izin vermesinin ve serbest seçimlerin
o grubun kendi iradesiyle yapılmasına karar verilmesinin de bir günüdür. Bugün,
her ne kadar sağ jargonda çok önemli ise, sol jargonda da çok önemlidir. İzin
verirseniz, ben de, İkinci Cumhurbaşkanımızı ve İkinci Genel Başkanımızı
rahmetle, minnetle ve şükranla anmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, diğer bir kavram kargaşası da,
Türkiye'de devletin kamu harcamalarındaki rolüdür. Burada, devletin
küçülmesinden bahsedildi. Oysa, Türkiye'de devlet küçüktür. Öykünmeye
çalıştığımız Kara Avrupası ülkeleri ile Türkiye'yi karşılaştırdığımız zaman,
harcamalarda devletin rolü Türkiye'de yüzde 23'tür, Fransa'da yüzde 45'tir,
Belçika'da yüzde 55'tir. Yine, çok olduğundan bahsettiğimiz kamu ajanlarını
karşılaştırırsak, özellikle administrasyon sistemini aldığımız Fransa'yla
karşılaştırırsak -nüfusumuz aynı, büyüklüğümüz aynı, idare sistemimiz birbirine
çok benziyor- Fransa'daki kamu ajanı sayısı 4 400 000'dir, Türkiye'deki kamu
ajanı sayısı 2 200 000'dir, bunun 1 000 000'u da öğretmenlerden ve sağlık
elemanlarından oluşmaktadır. O nedenle "Türkiye'de devlet büyüktür,
Türkiye'de devletin ekonomideki rolü çok büyüktür, bunu küçültelim" demek,
devleti küçültmek demek değildir, devletin yapısını bozmak ve dezenformasyon
yapmak demektir.
Değerli arkadaşlar, bugün de 15 Mayıs. Yine, izninizle,
bugün de, bize, canlarıyla, kanlarıyla ve en kutsal varlıklarıyla bir yaşam
veren hava şehitlerini anmak istiyorum; kahraman şehitlerimizin hepsini,
rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum.
Başta ifade ettiğim gibi, hepinize, tekrar, kendi adıma
ve Grubum adına saygı ve sevgilerimi ifade ediyorum.
Çok teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baratalı.
Madde üzerinde, şahsı adına, Zonguldak Milletvekili
Sayın Polat Türkmen?.. Yok.
Trabzon Milletvekili Sayın Şevket Arz?.. Yok.
Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Başkan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
96 ncı maddeyi okutuyorum:
İşçi ve işverenin sorumluluğu
MADDE 96. - İş denetimi ve teftişine yetkili makamlar
veya memurlar tarafından ifade ve
bilgilerine başvurulan işçilere, işverenlerin gerek doğrudan doğruya ve gerek
dolayısıyla telkinlerde bulunmaları, işçileri gerçeği saklamaya yahut değiştirmeye
sevk veya herhangi bir suretle zorlamaları veyahut işçilerin ilgili makamlara
başvurmaları haber ve ifade vermeleri üzerine, bunlara karşı kötü davranışlarda
bulunmaları yasaktır.
İşçilerin çalıştıkları veya ayrıldıkları işyerleriyle
işverenleri hakkında gerçeğe uygun olmayan haberler vererek gereksiz işlemlerle
uğraştırılmaları veya işverenleri haksız yere kötü duruma düşürmeye
kalkışmaları ve ilgili makamlarca kendilerinden sorulan hususlar için doğru
olmayan cevaplar vererek denetim ve teftişin yapılmasını güçleştirmek veya yanlış
bir sonuca vardırmak gibi kötü niyetli davranışlarda bulunmaları yasaktır.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 96 ncı maddeyle ilgili, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, maddenin özü, iş denetim ve
teftişi yapıldığı sırada, teftişin seyri sırasında, işverenlerin ifade
verenlere baskı yapamayacağı veya ifade verenlerin, her ne sebeple olursa
olsun, sonradan ifadesini değiştiremeyeceği, bir güven içerisinde, yapılan
tahkikatın sonuçlandırılmasıyla ilgilidir.
Burada bir konuyu özellikle ifade etmeden
geçemeyeceğim. Değerli milletvekili arkadaşlarım, yani, AK Partili milletvekili
arkadaşlarım, her nedense, 85 inci maddeden sonra söz almaya başladılar. Bu
neden biliyor musunuz; biliyorsunuz da, ben bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Sayın Uzunkaya, isterdim ki, 2 nci maddeden başlayarak
-asıl işveren, alt işveren; taşeron mafyasını yaratan bir maddeydi- orada
görüşünü söyleseydin.
Yine 6 ncı madde, işyerinin bir bölümünün devri; 7 nci
madde, geçici iş ilişkisi, yani, ödünç iş; 11 inci madde, belirli ve belirsiz
süreli iş sözleşmesi; 12 nci madde, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesinin
ayırım sınırı; 13 üncü madde, kısmî süreli ve tam süreli iş sözleşmesi...
AHMET YENİ (Samsun) - Yine başa döndük.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - ... 14 üncü madde, çağrı
üzerine çalışma; 15 inci madde, deneme süreli iş sözleşmesi; 16 ncı madde,
takım sözleşmesi; 17 nci madde, işte, 10'u 30'a çıkaran madde, iş güvencesini
ortadan kaldıran madde; 34 üncü madde...
AHMET YENİ (Samsun) - Bunları geçtik Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kontrolden geçmesi
gerekiyorsa, yani, tekriri müzakere olacaksa, bu maddelerin müzakere edilmesi
lazım; yapıyorsanız... Fazla çalışma ücreti...
Yani kısacası, değerli arkadaşlarım, burada saymak
istediğim 17 madde var. Bunların üzerinde, neden hiçbiriniz söz alıp
konuşmadınız; çünkü, konuşamazdınız. Neden; bunlar, çalışanların hakkını,
hukukunu yok etmeye yönelik maddeler. Bunların üzerinde söz almadınız, ondan
sonra teftiş olur, maddeler birbiri üzerine gelmiş, hiçbir şey yok... Ya,
birbirimizi mi kandırıyoruz? Bunun ne olduğunu siz de biliyorsunuz, biz de
biliyoruz. O maddeler ne suya ne sabuna dokunan maddeler.
Neden buralarda konuşmadın?! Çıkıp deseydin ya, işçinin
yıllık izinlerinden alıyorum, kıdem tazminatını elinden alıyorum; savunsaydınız
ya?! Neden o zaman hiç ortada yoktunuz da, bu suya sabuna değmeyen maddeler
gelince, efendim Bayram Meral çıktı, konuştu, falan konuştu... Sen de çıkıp
konuşsaydın. Samsun'a selam gönderseydin, Samsun'a... Atatürk'ün çıktığı ile,
Samsun'a, güneşin doğduğu Samsun'a selam gönderseydin. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Yalnız, bu maddelerde niçin
konuşuyorsun? Oralarda konuştunuz, haklısınız. Madem, haklı bu maddeler...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, bakınız değerli
arkadaşlar, bir şey söylemek, bir şey arz etmek istediğimizde, acaba, bu
adamlar yanlış tarzda mı bir ifade kullanıyorlar... Bakınız, elimde Grup
Başkanvekilimize, değerli hocamız Sayın Haluk Koç'a, bu toplantılara katılan,
yani, bu iş yasa tasarısıyla ilgili görüşmelere katılan bir işveren vekilinin
bir yazısı, mektubu var; son paragrafını okuyacağım, bakınız: "Peki,
sosyal tarafların iradesine saygılı olduğunu iddia eden AK Parti yönetimi,
neden tarafların üzerinde anlaşmış olduğu 18 ve 19 uncu maddeleri değiştirdi;
iş güvencesini fiilen ortadan kaldırdı? Eğer, sosyal tarafların iradesine bu
kadar saygılı ve gerçekten samimî iseniz, tarafların anlaştığı hükümler
üzerinde neden bu değişiklikleri yaptınız?" diyor. Kim taraflar değerli
arkadaşlarım? Taraflar, Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Türkiye İşveren Sendikaları,
TESK. Taraf kim? Hükümet. Şimdi, bunları bir tarafa ittik. Sayın Başbakanımız
da bir başka ifade kullandı: "Efendim, konfederasyonların, sendikaların bu
kadar üyesi var, bu kadar da üye olmayan işçi var" dedi" işte,
TİSK'in; yani, işveren sendikaları Konfederasyonunun bu kadar üyesi var, öbür
tarafta da büyük güçler var" dedi. Böylece, o kuruluşu da saf dışı
bıraktı. Şimdi kiminle anlaşacaksınız?
Kulaklarını rahatsız mı etti bu doğrular? Kulaklarını
rahatsız mı etti? Rahatsız oluyorsun bakıyorum da... Neden acaba doğrulara hiç
alışmamışsınız? Hep böyle kulaklarınızı okşayan laflara alışmışsınız. Bundan sonra bunları beklemeyin. Bakınız,
Türk-İş'e bağlı, daha geçen cumartesi günü, Türkiye'nin en büyük sendikalarından birinin Genel Kurulu oldu,
hükümetten bir vatandaş yok orada, kimse yok... İzmir'de dünyalar toplandı,
işçiler, karşısına çıksaydınız. Bu cumartesi günü işçiler yine miting yapıyor.
Yüreğiniz varsa o maddeyi gel orada ona göster, bana niye gösteriyorsun?! (CHP
sıralarından alkışlar)
RECEP KORAL (İstanbul) - Ağaca tırmanan ben değildim
herhalde?!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İşte o yiğit ağaca
tırmandı, ağaca tırmandıran siyasîleri de tarihin karanlıklarına gömdü. Alkışla
yüreğin varsa şimdi. Bendim ağaca çıkan, ben. Gurur duydum, iftihar ettim,
yüzbinler arkamdan yürüdü, selam olsun onlara buradan.
AHMET YENİ (Samsun) - Uyuyorlar, uyuyorlar... Şu anda
uykudalar...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bakın değerli
arkadaşlarım, şimdi sizi anlıyorum, içiniz yanıyor, ben su içiyorum,
söndürüyorum, siz bunu da içemiyorsunuz. İçiniz yanıyor. Bundan mutluysanız...
Sizin adınıza yemin ederim, değilsiniz; ama bir şey yapamıyorsunuz.
Hırçınlığınız oradan geliyor, ben sizi anlıyorum. Anlıyorum; ama, sizin adınıza
bir şey yapamıyorum, ne yapayım? Bir şey yapamıyorum...
Buraya bir daha çıkıp da "efendim, taraflarla
otursaydık, taraflarla müzakere yapsaydık, tekriri müzakere verilirdi, bazı
maddeler değiştirilirdi" deyip de, vatandaşın gözünü boyamayın. İşte,
işveren diyor ki burada: "Bizim anlaştıklarımızı bile kendi haliyle tuttu
değiştirdiler." Kim anlaştı? Dokuz profesörün hazırladığı metinde, yasada,
10 kişi mi vardı, 30 kişi mi vardı? Hadi, anlaşmışlardı, niye değiştirdiniz?
İşinize geleni, yani sizin işinize geleni değil, birilerinin işine geleni
burada kaleme aldınız ve o değerli kollarınızı kaldırdınız, yorulmadınız,
onların gönlünü hoş ettiniz; ama, gönlünü hoş etmediğiniz binlerce insan var;
onların bedduasını alıyorsunuz, biliyor musunuz?!
Yarın Antalya'ya gideceksiniz, o güzelim şehre, güle
güle gidin, güle güle gelin; onu söyleyeyim...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Siz de gelin.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - ... ama, o denize
baktığınız zaman, hiç unutmayın ki, elinden haklarını aldığınız insanların bir
gün göz yaşları sel olacak ve vicdan azabı çekeceksiniz. Bakınız, bunu
unutmayın.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Nasıl denize bakınca?!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Palandöken'e bakmayacaksın
herhalde; Antalya'ya gittiğinde, herhalde denize bakacaksın. Nereye bakacaksın?
(Gülüşmeler ve CHP sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Antalya'da dağ da var.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yani, Antalya'daki denizi,
bilmem neyi seçemiyorsan ben sana ne anlatayım burada?! Desene bana, boşuna
boğaz patlatıyorum. (Gülüşmeler ve CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakınız, bir kez daha söylüyorum değerli
arkadaşlarım, geliniz yine bir düşününüz. Bakınız, acele işe şeytan karışır.
Tekrar ediyorum, bir düşününüz. Taraflar da düşünsün, biz de üzerimize düşeni
yapalım, bu cenazeyi ortadan kaldıralım değerli arkadaşlarım. Bunun imamı siz
olmayın, yapmayın bunu. Bu cenazeyi kaldıran imam günah işler. Günah işlemeyin,
bir daha düşünün, bir daha düşünelim. Ne olur yani, bu yasa iki gün sonra, beş
gün sonra çıksa, şunu bir türlü kavrayamıyorum?!
AHMET YENİ (Samsun) - Başka yasalar çıkaracağız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İş güvencesi çıktı, şimdi
yürürlükte. Hangi işvereni batırdı, hangi işveren iflas etti? Çıkın burada
deyin ki, kardeşim, bu yasa yürürlükte, işyerlerini allak bullak etti,
işverenlerin düzenini bozdu, işte, işveren iflas etti; biriniz çıkın deyin
şurada... Böyle bir şey yok. Ne olur bunu üç gün sonra otursak tartışsak; dünya
mı yıkılır?!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Vaktimiz yok...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Antalya'ya gitmeye vaktin
var ama... (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
Antalya'ya gitmeye vaktin var, buraya vaktin yok!..
Değerli arkadaşlarım, geliniz, bakınız, yarın bu yasa
çıkar, oylarsınız, kabul edersiniz tümünü, bunun dönüşü olmaz; işin şakasını
bir tarafa bırakın, bunun dönüşü olmaz. Şimdi, bir kez daha düşünün; kısa
yoldan dönelim. İki gün sonra bu yasa çıkmış, üç gün sonra çıkmış...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Genel Başkanınıza
anlatırsınız, dersiniz ki; yani, muhalefet partisi ısrar etti, sendikalar ısrar
etti; bunu, biz, bir kez daha kendi aramızda oturduk, konuştuk...
Biraz sonra tekrar geliyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
Şahsı adına söz isteyen, Zonguldak Milletvekili Polat
Türkmen?.. Yok.
Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır; buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu
Tasarısının 96 ncı maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu tasarı -bu kanun
tasarısıyla getirilmek istenen sistem- emeği bölecek, parçalayacak ve işveren
karşısında yalnızlaştıracak bir kanun tasarısıdır. Tasarıda ülkemiz
koşullarıyla bağdaşmayan, ekonomimizin gerçekleriyle örtüşmeyen birçok konu
var, birçok madde var. Çalışma ilişkileri sadece işçi, işveren ilişkilerini
değil, aynı zamanda, toplumsal yaşamı da belirleyici nitelikler taşır.
Bu kanun tasarısında önemli olan, bu düzenlemeler
içinde, işçiyi koruyucu hükümlerin de getirilmesidir; maalesef, bu hükümler
yok. Kuralsızlığı kural haline getirmek, işçiyi işveren karşısında biraz daha
güçsüzleştirmek, örgütsüz bir toplum yaratmak, yoksullaşmayı artırmak, işte,
bütün bunlar, toplumsal gerginliği ve kültürel yozlaşmayı da beraber getirir.
Bunu da lütfen, düşünün.
İşverenin gücü karşısında, iş hukukunun işçiyi koruyucu
ve kollayıcı ilkesi gereği, yasama organı olarak görevimiz, her şeyden önce
emeği ve emekçiyi korumak olmalıdır; çünkü, korunması gereken bu kesimdir.
Toplumsal barış da bunların beraberinde gelecektir. Biz, böyle düşünüyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu yasayla ortaya çıktı ki, AKP
Hükümeti, bunun aksi görüşündedir. (AK Parti
sıralarından "AK Parti"sesleri)
Aklandığınız zaman öyle söyleyeceğim.
Grubumuzun yaptığı bütün uyarıları, dikkate almadığınız
gibi, gereksiz de buluyorsunuz herhalde. Sendikaların bu konuda yaptığı uyarı
ve bilgilendirmeleri de gözardı ediyorsunuz. Toplumumuzda yaklaşık 5 milyon
sigortalı, bir o kadar da sigortasız, aileleriyle birlikte 20 milyona yakın
insanımızı ilgilendiren bir konuyu, yanlış da olsa, doğru da olsa, Meclisten
geçireceğiz inadı içerisindesiniz; bu, yanlış.
Gelin, aklıselim hareket edelim; tasarıyı bir kez daha
düşünüp, bir kez daha taraflarla uzlaşarak yeniden değerlendirelim. Gelin,
adaletli olalım; işvereni kolladığınız gibi işçilerimizi de lütfen kollayalım.
İşverenin hakkını işverene, işçinin hakkını da işçiye verelim.
AHMET YENİ (Samsun) -Aynen öyle yapıyoruz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)- Sanayimizi korumak ve
uluslararası rekabette yol almasını sağlamak istiyorsak, üretimi gerçekleştiren
işçileri de lütfen, gözardı etmeyiniz; onlar da, bu üretimin bir başka kolu.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak
gerekli uyarıyı yapıyoruz. Çoğunluk, her şey demek değildir. Bu gidişle, gün
gelir, kısa sürede azınlığa da düşersiniz, bunu da bilin. Gelin, sadece
işverenlere değil, oylarını aldığınız işçi ve emekçiler için de bir şeyler
yapalım. Bizler biliyoruz ki, üretim ilişkileri insan ilişkilerini de belirler.
Üretimi yapan sosyal tarafların barış içinde yaşaması için ise, iş hayatımızın
anayasası sayılan İş Kanunu uzlaşma olmadan çıkarılacak olursa, barışı da
ortadan kaldırır. Barışın olmadığı yerde de hiçbir şey olmaz.
Son sözüm -aklımdayken onu da söyleyeyim sizlere-
bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp; öğrendiğinizi de uygulayın diyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bayındır.
Şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Vazgeçtim.
BAŞKAN - Talebinden vazgeçiyor.
Madde üzerinde 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 96 ncı maddesinde
yer alan "makamlar veya memurlar" ibaresinin "iş
müfettişleri" ibaresi ile değiştirilmesi, yine aynı maddenin ikinci
fıkrasında yer alan "ilgili makamlarca" ibaresinin ise "iş
müfettişlerince" ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Ünal Kacır |
Nükhet
Hotar |
|
Bursa |
İstanbul |
İzmir |
|
Alim Tunç |
|
Cevdet
Erdöl |
|
Uşak |
|
Trabzon |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Çelik?..
FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçeyi okuyalım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu kanun uyarınca her türlü teftiş ve denetleme yetkisi
iş müfettişlerine aittir. Uygulamada tereddüte yol açmaması hedeflenmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
97 nci maddeyi okutuyorum:
Zabıtanın yardımı
MADDE 97. - Bu Kanun hükümlerinin tam ve gerektiği gibi
uygulanabilmesi için işyerlerini teftiş ve denetlemeye yetkili makamlar veya
memurların gerekli görmeleri ve
istemeleri halinde, zabıta kuvvetleri, bu makamlar veya memurların görevlerini
iyi bir şekilde yapabilmelerini sağlamak üzere her türlü yardımda bulunmakla
yükümlüdürler.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Ankara Milletvekili Bayram Meral; buyurun. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ellerinize
sağlık, kendimi Kızılay'da zannettim; sağ olun. (Alkışlar) Çok teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime
başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
97 nci maddeyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Zabıtanın yardımı... Nedir bu?.. Bir müfettiş,
işyerine gitmiş, işveren müdahale etmiş, zorluk çıkarmış; o da, telefon etmiş,
polis gelmiş, jandarma gelmiş, orayı denetlemiş. Hiç rastladınız mı değerli
arkadaşlarım, hiç rastladınız mı? İşin tam tersi... İşveren işçinin hakkını
vermez; işçi, orada eylem yapar, bir de bakarsın ki, polis -kusura bakmasın
polisler de izliyorsa- veya jandarma gelmiş, etrafı çevirmiş "ne oldu
kardeşim", "ya bunlar fabrikayı uçurursa?.." Yahu, ekmek
kapısını kim uçurur?! Değerli arkadaşlarım, bakınız, 24 Ocak 1980 yılında bir
hareket oldu, bedelini işçi ödedi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, yani, bu saatte
hatıra mı dinleyeceğiz, maddeyi mi görüşeceğiz?!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hatıra ise, seni zorla mı
burada tutmuşum; kalk, evine git... (CHP sıralarından alkışlar) Seni burada
zorla mı tuttum. Polis mi başında bekletiyorum, kalk evine git.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - İçtüzüğü açın bakalım, ne var;
olur mu öyle şey? Allah, Allah...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Allah, Allah... Hem beni
bu saate kadar bekletin hem de üstesinden gelin, olacak iş değil! (Gülüşmeler)
Sahi bu nerede görülmüş yani.
BAŞKAN - Sayın Meral, madde üzerinde konuşur musunuz
lütfen.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, lütfen... Sayın
Başkan 2 dakikam gitti. (Gülüşmeler)
5 Nisanda işçi yine bir bedel ödedi, ülkesini sevdi.
2001 yılı krizinde yine yaptı; şimdi bir bedel ödetiyorsunuz. O zaman işçi
işvereni şikâyet etmedi. Bugün de etmez, yarın da etmez ve bu madde de bugüne
kadar hiç uygulanmamıştır, uygulanmaz da değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bunda niye söz almadınız bilmiyorum, bakın bu da
size göre bir madde idi, getirisi götürüsü yok.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Biz de söz alıp askerlik
hatırası mı anlatalım?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Getirisi götürüsü yok bu
maddenin; yani bir hak kaybını kapsamıyordu, bu madde üzerinde konuşabilirdiniz,
niye konuşmadınız? Ama selam yok, sabah yok ne yapayım şimdi; nasıl olsa millet
uyudu. Şimdi, bizim de, size öyle dememiz lazım.
Değerli arkadaşlarım, bu saate kadar şöyle yapın, böyle
yapın; baktım ki, bu kulağınızın bu tarafından giriyor, bu tarafından çıkıyor.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Hiç konuşma daha iyi.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yok, bitene kadar
konuşacağız. (Gülüşmeler) Onu bizden istemeyin.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Yetenç, bak, madde
üzerinde konuşmuyor.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Tam madde üzerinde
konuşuyorum; yani zabıta niye gelir? Orada mutlaka bir tartışma olur, mutlaka
bir sorun olur da zabıta gelir.
BAŞKAN - Sayın Meral, Genel Kurula hitap eder misiniz
ve madde üzerinde konuşur musunuz lütfen.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sorun nasıl çıkar; bir hak
kaybı olur veya arkadaşlar kendi arasında tartışır veya işçi -işveren arasında
bir tartışma olur, zabıta onun için gelir; niye gelecek zabıta, çay içmeye
gelmez, kahve içmeye gelmez. Ben de onu anlatıyorum, neden bu hadiseler olur?
Tabiî siz kalkar da böyle bir yasa çıkarırsanız, işçinin hakkını elinden
alırsanız, adam da bir gün gelir işçiyi kapıya koyarsa, işte orada zabıta
çıkarır. İşte elinize sağlık, bu maddeyi şimdi işletirsiniz, bu madde şimdi
işler, şu ana kadar işlemedi, bu madde bu saatten sonra işler. Yani bir madde
daha hayata geçirdiniz. Zabıta, bugüne kadar, işçi-işveren arasında...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Maddeyi anlamamışsın...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bakınız, siz, pencerenin
bir tarafından seyrettiniz, ben, 81 ilde örgütü olan, temsilcisi olan bir
teşkilatın içinden geldim, neyin ne olacağını... Kusura bakmayın, sizin çok
bildiğiniz vardır; ama, ben, bu işleri sizden daha iyi biliyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Herkes bir iş yapar tabiî...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Evet, sizin iyi bildiğiniz
iş vardır; ama, bu işi, bütün iller itibariyle alacak olursak, sizden iyi
biliyorum. Eğer bilmedikleriniz varsa, nasıl olsa bedava akıl satıyoruz, size
de veririz, hiç mahzuru yok. Bizim de bilmediğimiz bir şey varsa, biz de sizden
alırız.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Satacak kadar var mı ?!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Adam ne diyor: "Bin
bilirsen, bir bilene danış." Ayıp değil bu, öğren diyor.
Değerli arkadaşlarım, muhterem arkadaşlarım, tekriri müzakere
dedik, dinlenin dedik, iki gün sonra olsun dedik; şimdi bunları yapmıyorsunuz,
yapmaya da hiç niyetiniz yok. Belli ki, saat 6 olur, 7 olur, bu yasayı kabul
edeceksiniz; ama, değerli arkadaşlarım, ben istiyordum ki, bir zatı bahane
ederek size oy veren arkadaşlar için, bu yasayı biraz daha ağırlaştırsaydınız,
biraz hafif oldu! Size oy verenlerin aklının başına gelebilmesi için, daha
fazla maddeler getirmeniz lazımdı, biraz hafif oldu...
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sevinin işte!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ama, bakın, demin bir
arkadaş, Akdeniz'e gidiyor, denize nasıl bakacağını soruyor. Çalışanlara karşı,
halkına karşı yanlış yapanlar, hep denize bakıyor şimdi.
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Kıskanıyorsun sen bizi...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz ömür boyu denize
bakıyorsunuz...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İnanın ki, bunun bedelini,
bir gün gelecek, siz de, denize bakarak ödeyeceksiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
Madde üzerinde, şahsı adına Zonguldak Milletvekili
Polat Türkmen?.. Yok.
Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Değerli Başkan, değerli arkadaşlar;
ben de, Sayın Meral'in çok bildiğini iddia ettiği bu yasanın 97 nci maddesi
üzerinde söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demin bir şey söyledim, keşke bu yasada, neyi işçinin
lehinde neyi işçinin aleyhinde görüyoruzu çok iyi tefrik edebilsek. Demin, bazı
bakanlarımızla ilgili, herhalde çok yorgunlar, diye bir değerlendirme vardı;
tahmin ediyorum Sayın Meral'de yorgunluk alametleri başladı.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Elbette ki, yalan mı?!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Meral, bakın, eğer bu
maddeyi okusaydınız görürdünüz; bu madde, doğrudan doğruya işçiyi koruyor. Bu
maddeye dikkat edin. Allahaşkına, siz patronun yanında mısınız, işçinin yanında
mısınız?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Kusura bakma, sen o kadar
anlıyorsan ben ne diyeyim!..
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Müsaade buyurun, bu madde
neyi anlatıyor?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yani, hangi zabıta gelmiş
de işçiyi desteklemiş?!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bakın, bu madde neyi
anlatıyor: Eğer, bir şekilde işçi mağdur edilirse, işveren, işçiyi kapının
önüne koyarsa, zabıta, işçinin hakkını korumak için orada.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Zabıta yargı organı mı?!
Silahla işçinin hakkı korunur mu?!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sen onlara anlat,
oradakiler anlıyor!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın,
teftiş gitmiş, gerekli incelemeleri yapmış, burada işçinin mağduriyeti söz
konusu olmuş, işveren işçiyi kapının önüne koymuş. İşte, o zaman yargı, yani
teftiş, denetleme, Meclis adına, kurum adına giden müfettişin bu kararını
uygulamak istemeyen oradaki idareyi bu uygulamaya zecren, zorlamayla zabıta
kuvvetiyle göreve davet ediyor. Madde bu.
Şimdi ben merak ediyorum; siz hangi maddeyi
savunuyorsunuz? Bakın, demin söyledim, gerçekten yorulmuş olan arkadaşlarınız
olabilir, half-time yapın, dinlenenler gelsin; fakat maddelerin anlaşılanı...
Eleştirilerinize saygı duyarız; muhalefet elbette ki eleştirecek.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Maddeyle ilgili konuş.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ben maddeyi söylüyorum,
maddeyle ilgili olan bu; ama, anlayamadığınızı izah ediyorum. Diyorum ki...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sen, anladığını bir
anlatsana bize.
HASAN ÖREN (Manisa) - 18 inci maddeyi söyle!.. Hani
30'a çıkardınız!..
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Arkadaşlar, ben geriden
gelmiyorum, 97 nci maddedeyim; siz, hâlâ takıldınız orada dedim.
Değerli arkadaşlar, keşke bu maddeler iyi incelense...
Yani, konuşmak için konuşmak ayrı bir şey. Saygı duyarım, Bayram Meral,
hakikaten değerli bir sendikacıdır; sendikacılık döneminden de Sayın Meral'i tanıyoruz,
icraatlarını biliyoruz, uygulamalarını biliyoruz, saygı duyulanları elbette
olmuştur, eleştirilenleri... Burada da gayet güzel konuşuyor ve güzel bir
diyalog oluşturuyor; ama, burada, bir olumluluğu, hiç olmazsa teslim etmesi
gerekmez miydi?!
HASAN ÖREN (Manisa) - Hangi uyarımızın doğruluğunu
teslim ettiniz; hangisinde oy kullandınız?
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Arkadaşlar, 97 nci maddeyi
okuyun, ne anlattığını anlayacaksınız.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) - Hiç olmazsa bir tanesinde parmak
kaldırsaydın dinlerdim seni.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.
Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 97 nci maddesinde
yer alan "makamlar veya memurların" ibarelerinin yerine "iş
müfettişlerinin" ibaresinin yer almasını arz ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Ünal Kacır |
Nükhet
Hotar |
|
Bursa |
İstanbul |
İzmir |
|
Alim Tunç |
|
Cevdet
Erdöl |
|
Uşak |
|
Trabzon |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALI YILDIRIM (İstanbul) -
Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Çelik, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi
okutalım?
FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Bu kanun uyarınca her türlü teftiş ve
denetlemeye yetkili olanlar iş müfettişleridir. Yanlış bir anlama neden
olmaması için, bu önergeyle, ilgili madde açıklığı kavuşturulmuştur.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... (CHP sıralarından "hani kötüydü" sesleri) Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
98 inci maddeyi okutuyorum:
SEKİZİNCİ BÖLÜM
İdari Ceza
Hükümleri
İşyerini bildirme yükümlülüğüne aykırılık
MADDE 98. - Bu Kanunun 3 üncü maddesindeki işyeri bildirme
yükümlülüğüne aykırı davranan işveren veya işveren vekiline çalıştırılan her
işçi için elli milyon lira para cezası verilir.
Bu para cezasının kesinleşmesinden sonra bildirim
yükümlülüğüne aykırılığın sürmesi halinde takip eden her ay için aynı miktar
ceza uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte olan 73'e 1
inci Ek sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 98 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, şu ana kadar, tüm çabalarımıza
rağmen, İş Yasası Tasarısının önemli maddelerinin hemen hemen tamamı, ne yazık
ki, görüşülerek, aynen tasarıdaki gibi geçmiştir. Şimdi, sıra, yasanın cezayla
ilgili hükümlerine gelmiştir. Doğrusu, yasa tasarısının, bu maddesine kadar esasta
önemli bir değişiklik görmeden gelebileceği düşüncesinde değildim. AKP
Grubundan kimi arkadaşların, bu tasarının bu haliyle yasalaşmasının
mahzurlarını görerek buna rıza göstermeyecekleri inancındaydım; ancak, ne yazık
ki, iktidar partisinin sayın milletvekillerinin bu konuda olabildiğince
duyarsız davrandıklarını söylemek pek de haksız tespit olmasa gerekir. Vakıa,
iktidar partisinin kimi milletvekilleri de İş Kanunu Tasarısının bizim de
katılmadığımız kimi maddelerini kendilerinin de kabul edemediklerini
bildirdiler; ancak, bu arkadaşlarımızın bu yakınmaları, sadece yakınma
düzeyinde kaldı, bir adım ileriye gidemedi. Bu arkadaşlarımız iktidar partisi
milletvekili olmalarına rağmen, yasa tasarısının iyileştirilmesi doğrultusunda
hiçbir çabada, oy ve öneride bulunmamışlardır; bulundukları komisyonda da açık
seçik muhalefet şerhi yazarak tasarının mahsurlarını belirtmemişlerdir. Bu
durumda da İş Yasası Tasarısının kimi maddelerine muhalefetleri, sanırım,
zevahiri kurtarmak amacıyla mı olmuştur, yoksa -bağışlayın- daha da kötüsü,
tribüne oynamak amacıyla mı olmuştur; onu, sizlerin, işçilerin, Türk Milletinin
yüksek takdirlerine bırakıyorum.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - O halde siz hep o tribünde
oynuyorsunuz.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biliyoruz
ki, iktidar partisinin bu yasayı çıkarmaya çoğunluğu yeter; ancak, siz de
bilmelisinizdir ki, demokrasi, bir çoğunluk rejimi olmayıp çoğulculuk
rejimidir, katılımcılık rejimidir. Siz, inatla, çoğunluğunuza dayanarak bu
yasayı çıkarabilirsiniz; ancak, bu yasada, toplumsal uzlaşmayı, toplumsal
mutabakatı sağlayamazsınız. Yasanın yapılış biçimine bakın. Bu kadar uzun
yıllar dayanması gereken ve uygulanacak olan önemli bir yasa, İş Yasası
Tasarısı, oldukça olağanüstü şartlarla ve oldukça olağandışı şekilde
yasalaştırılmaya çalışılıyor. Milletvekillerinin sağlıklı düşünüp sağlıklı
müzakere yapamayacakları bir ortamda, bir maraton biçiminde yasama faaliyeti
gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Milletvekillerine denilmek isteniyor ki, bu
yasa tasarısına düşünmeden, üzerinde kafa yormadan "evet" de, kolunu
indir, kaldır; senin faaliyetin bundan ibaret; aksi halde, bu yasa tasarısının
üzerinde konuşur, fikir tartışması, müzakere yaparsan, günlerce aralıksız
çalışmaya mahkûmsun. Nereye, ne yetiştirilmek isteniyor?! Bu kadar
milletvekilinin emeği sebil oluyor.
Değerli arkadaşlarım, İş Kanunu Tasarısının, bu
haliyle, Anayasaya ve temel insan haklarına aykırı olduğu bellidir. Bu haliyle
Meclisten geçse bile, muhtemeldir ki, Sayın Cumhurbaşkanından dönme ihtimali
vardır. Sayın Cumhurbaşkanından dönmese bile, Anayasaya aykırılığı gün gibi
aşikârdır. Yasa tasarısının Anayasa Mahkemesinden dönme ihtimali daha da
yüksektir. Gece gündüz demeden bu kadar milletvekilinin emeğini heba etmenin ne
mantığı var. Meclisi iktidar partisinin çalıştırması ana fikri doğrudur; ancak,
iktidar partisi, Meclisi, rasyonel ve millete faydalı olacak şekilde çalıştırma
durumundadır. Boş durulmasın, boşa çalışılsın anlayışıyla mesafe kazanılamaz.
Meclis, toplumsal uzlaşı mantığıyla, millet hayrına, millet yararına daha
faydalı, daha iyi çalışmalar yapabilir. Bu anlayışla hareket edersek, toplumsal
uzlaşıyı yakalar ve sorunlarımızı elbirliğiyle daha kolay aşabiliriz. Bu da,
demokrasimizin gelişmesinde önemli bir basamak olur.
Değerli arkadaşlarım, Meclisi, bu şekilde, dayatma
mantığıyla çalıştırarak bir şey elde etmek mümkün değildir. Ondan sonra -nasıl
hesapsa ve böyle bir hesap yapılabilir mi, o da başka bir şey- Sayın AKP Grup
Başkanvekili Salih Kapusuz'un basında demecini okuyoruz; diyor ki muhterem
arkadaşımız: "Her kanun 2,4 trilyon liraya mal oluyor." Burada, satır
arasında demek istiyor ki -gizli amaç o- CHP çok muhalefet ediyor, kanunlar
pahalıya patlıyor.
Değerli arkadaşlarım, kanunlar, kereste, demir,
çimento, beton, harç, vesaire gibi maliyet hesabına tabi tutulamazlar. Allah
korusun, bir yanlış kanun ülkeye mal olur; onun hesabı, faturası yoktur. Bu
itibarla, kanunların, mal gibi, eşya gibi mekanik maliyet hesapları olamaz.
Bana göre, bu iş kanununun maliyeti katrilyonlarla ölçülemez. Zira, çalışma
barışının bozulmasının maliyet hesabını hiçbir mühendis, hiçbir malî müşavir
yapamaz. Türkiye'nin çağdışı bir iş yasasıyla bir kalkınma perspektifine sahip
olamamasını katrilyonlarla ölçemezsiniz. Bu açıdan, Sayın Kapusuz'un maliyet
hesabına katılmak mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, kimi AKP'li arkadaşlar, özel
sohbetlerde konuyu samimî olarak ortaya koyuyorlar; diyorlar ki: "Biz,
Refahyol İktidarının hatasını yapmayacağız. İşçiler, partileri iktidara
getirebiliyorlar; ancak, iktidarda patronlar tutabiliyor. Bu, bir reel
politiktir. Evet, işçilerin, yoksulların oyuyla iktidara geldik; ancak,
patronların desteği olmadan iktidarda kalamayız."
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Yalan söyleme!
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Ben yalan söylemem. Sen, önce
düzgün konuş.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Yalan söyleme!
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Ben yalan söylemem. O
arkadaşlar biliyor; isim söylemek zorunda bırakmayın.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Biz yeni bir partiyiz. Kim
söylüyor?!.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - O arkadaşlar kendilerini
biliyor.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Söyle, söyle!..
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu
kadar korku içinde olmayın. Sonsuz hiçbir iktidar yoktur. Hem unutmayın ki,
tavşan, korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. Korktukça, oyunu aldığınız
kesimlere değil de, egemenlere hizmet edeceksiniz. Cesur olun, Hakka sığının,
haklıdan yana olun, hakkaniyeti gerçekleştirin. Zaman zaman söylediğiniz
"bu yasa tasarısı bize ait değil, bizden öncekiler hazırlamış"
savunması sizi kurtarmaz. Bu çocuk sizin çocuğunuz da olmasa, onu evlat
edinerek soyadınızı vermiş olmakla benimsemiş oluyorsunuz. Bu yasa tasarısı,
her şeyiyle AKP'nin ürünü, malı olmuştur.
Bu yasa tasarısında emek için hiçbir şey yoktur. Gelin,
bu yasa tasarısını tekriri müzakere yoluyla yeniden görüşmeye açalım. Toplumu
kucaklayacak bir yasa yapalım. Bu haliyle bu yasaya hayır demek, bizim için,
bir vicdan ödevi haline gelmiştir.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
Madde üzerinde, şahısları adına söz isteyen Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.
Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?..
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Konuşmayacağım efendim.
BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Başkanvekili.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı
vardır; madde kabul edilmiştir.
99 uncu maddeyi okutuyorum:
Genel hükümlere aykırılık
MADDE 99. - Bu Kanunun;
a) 5 inci ve 7
nci maddelerde öngörülen ilke ve yükümlülüklere aykırı davranan,
b) 8 inci
maddenin son fıkrasındaki belgeyi işçiye vermeyen, 14 üncü madde hükümlerine
aykırı davranan,
c) 28 inci
maddesine aykırı olarak çalışma belgesi düzenleme yükümlülüğüne aykırı davranan
veya bu belgeye gerçeğe aykırı bilgi yazan,
işveren veya
işveren vekiline bu durumdaki her işçi için elli milyon lira para cezası
verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak konuşacaktır.
Buyurun Sayın Altınorak. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü
olması dolayısıyla, tüm Türk çiftçilerimizin çiftçiler gününü kutluyor,
mutluluk, sağlık ve bol kazançlı, bereketli bir yaşam diliyorum.
Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 99 uncu
maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, uzunca bir süredir, İş Yasa
Tasarısıyla ilgili olarak çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Meclisimizin
gündemine bir gelip bir giden bu tasarının, tüm uyarılarımıza rağmen, ısrarlı
oylarınızla kanunlaşacağı, artık, açık ve net olarak görülmektedir. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bu yasa tasarısının, taraflarının uzlaşacağı, Meclis
çatısı altında bulunan iki siyasî partinin uzlaştığı iş barışını ve
haksızlıkları, eşitsizlikleri ortadan kaldıracak bir yasa özelliğini
taşımadığını üzüntüyle gözlemekteyiz. Bu nedenle de, yasanın çıkmasının doğru
olmadığı inancıyla mücadele etmekteyiz. Mücadelemiz, yasal korunmaya ihtiyacı
olan işçilerimiz, emekçilerimiz adınadır, işçilerimizin örgütlendiği
sendikalarımız adınadır; ancak, ülkesini seven işverenlerimize de karşı
değiliz. Biliyoruz ki, bu yasayla işveren korunmaya muhtaç değildir; korunması
gereken, ekonomik anlamda zayıf olan emekçilerimizdir. Biz, bu yönde gayret
sarf ederken, seçim meydanlarında emeğin savunucusu olduğunu iddia eden siz
Adalet ve Kalkınma Partililer, bu iddialarınızın tam aksine bir tavır içerisine
girdiniz. Peki neden? Şunu bilmenizi isterim ki, çıkarmak üzere olduğunuz bu
yasayla iş barışını korumanız ve yaşatmanız olanaksızdır. Koşulları eşit
olmayan kesim, mutlaka mağdur olacak ve zaman içerisinde, bir şekilde tepki
koyarak, göstermelik barışı sona erdirecektir.
Ben, size bir uyarıda bulunmak istiyorum. Bu ülkenin
her konuda uzlaşmaya ve birlikteliğe ihtiyacı vardır; ancak, ısrarlarınız
sonrası, gelecekte, emekçilerin sokağa çıkmalarının kaçınılmaz olduğunu görünüz
lütfen.
99 uncu maddeyle ilgili değerlendirmelerimize gelince:
Değerli arkadaşlarım, bu maddeyle işveren, işçileri arasında ayırım yapmayacak,
eşit işe eşit ücret ödeyecek, işçiyle iş sözleşmesini düzenleyecek, işten
ayrılanlara açıklayıcı bilgi içeren belge verecek, bir başka deyişle, işçinin
çalışma hayatıyla ilgili gerekli özeni gösterecektir.
Peki, ya gereken özeni göstermezse ne olacak; bir
işçinin iş yaşamıyla ilgili gerekli belgeyi vermezse, işçiler arasında ayırım
yaparsa ne olacak? Düzenlediğiniz maddede, bu konuda gereken çözüm mevcuttur.
İşveren, bu durumda, 50 000 000 Türk Lirası para cezası ödeyecek. Yani, şartlar
tamamen eşit. İşçi eşit ücret alamayacak, aşağılanacak, belki de bu nedenlerle
işsiz kalacak, evine aş götüremeyecek, bunlara neden olan işveren de, koskoca
bir 50 000 000 Türk Lirası ceza ödeyecek.
Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısının tümü üzerindeki
çarpıklıkların en açık örneklerinden biri de, bu maddede görülüyor. Bir an için
cezayı uygun bulalım; eylemin ve haksız uygulamanın devamı halinde ne olacak;
maddede bir düzenleme ve bir tedbir bulunmamaktadır. Oysaki, bir önceki
maddede, aykırılığın sürmesi halinde her ay için ayrı cezanın uygulanacağı
belirtilmiştir. Bu maddede de, aykırılıkların devam etmesi durumu oluşabilir.
Bu nedenle, hiç değilse uygulamanın devamlılığı halinde cezanın devamına
ilişkin bir düzenleme yapılmalıdır diye düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısını Cumhuriyet Halk Partisi olarak onaylamamaktayız.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, seçim öncesi söylediklerimizden geriye dönmemiz
söz konusu değildir. Biz, 3 Kasım öncesi ne söylediysek, aynı söylem ve
düşünceyi koruyoruz. Sizlere de, 3 Kasım öncesi seçim meydanlarındaki
iddialarınızı bir kez daha hatırlatıyor, Sayın Uzunkaya'nın söylediklerine
kesinlikle katılmadığımı ifade etmek istiyorum; çünkü, bu tür önemli konular
görüşülürken, hiç kimsenin hiçbir şey söylemediğini bir düşünelim. Eğer,
yasalaştırmaya çalıştığımız maddeler tartışılmaz ise, işlerin iyi gittiğini
söyleyebilir miyiz?! Ne kadar güzel; Meclisimizin kürsüsünde konular
tartışılmaya açılıyor ve bu konuyla ilgilenen yurttaşlarımız, daha kolay anlama
ve algılama şansını elde ediyor. Kaldı ki, iktidar partisi olarak, buna daha
çok sevinmelisiniz diye düşünüyorum; çünkü, sizler de, bu esnada cevap hakkını
elde etmiş oluyorsunuz, kendinizi daha iyi anlatmanıza fırsat bulmuş
oluyorsunuz; ama, ayan beyan doğru olduğuna inandıklarınızı bile kabul
edemiyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Bu duygular içerisinde hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Altınorak, teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahısları adına söz isteyen, Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.
Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, izin verirseniz, bir redaksiyon talebimiz
var efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkan.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, 99 uncu maddenin (c) bendindeki
"yükümüne" kelimesi "yükümlülüğüne" olmalı.
Arz ediyorum efendim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Redaksiyon doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istedim.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Bu sefer yok...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İçtüzüğün 146 ncı maddesine
uygun olarak karar yetersayısının aranılmasını istedim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Başkan, talep konusu anlaşılmadı
Başkanlık tarafından; bundan sonrakinde...
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hayır... Hayır... Siz
"evet, bakacağım" dediniz "tamam" dediniz, ondan sonra
caydınız...
BAŞKAN - Ama, şimdiye kadar tüm taleplerinizi kabul
ettik. Burada...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ama, Sayın Başkan, 140 kişi yok
burada. Karar yetersayısı yok... Yani, Meclis Başkanı olarak... Lütfen...
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Başkan, bunun tekrar düzeltilmesi
mümkün değil.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Yeniden oylarsınız, düzelir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ama, Sayın Başkan, ben
milletvekili olarak, Meclis İçtüzüğünün 146 ncı maddesine göre karar yetersayısının
aranılmasını istedim. Karar yetersayısı yok...
BAŞKAN - Bundan önceki her maddede karar yetersayısının
aranılması istendi, bunu dikkate aldık.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Siz onu gördünüz ve oylama
yapıyorsunuz...
BAŞKAN - 100 üncü maddeyi okutuyorum:
Toplu işçi çıkarma ile ilgili hükümlere aykırılık
MADDE 100.- Bu Kanunun 29 uncu maddesindeki hükümlere
aykırı olarak işçi çıkaran işveren veya işveren vekiline işten çıkardığı her
işçi için ikiyüz milyon lira para cezası verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Samsun Milletvekili Sezai Önder söz istemiştir.
Sayın Önder?.. Yok.
Şahsı adına söz isteyen...
HARUN AKIN (Zonguldak) - Ben istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Grup adına mı, şahsı adına mı?
HARUN AKIN (Zonguldak) - Şahsım adına.
BAŞKAN - Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen?.. Yok.
Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.
Zonguldak Milletvekili Harun Akın?..
Buyurun Sayın Akın.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 100 üncü maddesiyle ilgili,
şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, anlamakta zorluk
çekiyorum. Ülkemizin en önemli meselesi olan, işçi ile işvereni karşı karşıya
getirecek bu önemli tasarıyı, hiçbir uzlaşma olmadan, apar topar
yasalaştırıyoruz. Gönül isterdi ki, bu önemli yasa, bu yüce çatı altında,
iktidarı muhalefeti el ele, huzur içinde, işçinin, işverenin çatışmadığı bir
şekilde yasalaşsın. Bu olmadı; olması için de iktidar partisi hiçbir olumlu
hareket içerisine girmedi.
Değerli arkadaşlar, bu tasarının 100 üncü maddesi
"Bu kanunun 29 uncu maddesindeki hükümlerine aykırı olarak işçi çıkaran
işveren veya işveren vekiline işten çıkardığı her işçi için ikiyüz milyon lira
para cezası verilir "diyor.
Değerli arkadaşlar, bir bakıyorsunuz 29 uncu maddeye,
insan utanıyor. Ben bir işadamıyım. 29
uncu maddeye göre, otuz gün önceden yaz yazıyı, işçiyi koy kapıya. Bu iş, bu
kadar kolay mı?!
Şimdi, böyle bir maddeye, işten çıkarma maddesine çok
da komik bir para cezası koyuyorsunuz. Bu para cezası şayet 10 milyar da olsa,
hiçbir şey fark etmeyeceğini ifade etmek istiyorum. Yani, 100 üncü madde,
işveren için, 29 uncu maddenin, işveren adına ödülü ve sadakası gibi geliyor
bana.
Değerli arkadaşlar,
işçiye bu tasarıda, hem 29 uncu
maddede hakaret ediyorsunuz hem de 100 üncü maddede hakaret
ediyorsunuz. Yazıktır!..
Değerli arkadaşlar, bu maddelerle, aklıma, 3 Kasımda
sandık başına giden halkımız geliyor. Gerçekten, bu ezdiğiniz ve yok ettiğiniz
kesim, 3 Kasımda sandık başına giderken ne büyük umutlarla gitti. Biz de seçim
meydanlarındaydık, siz de seçim meydanlarındaydınız; Cumhuriyet Halk Partisi
yüzde 19, Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 34 oy aldı. Sizi umut gördüler ve
iktidar yaptılar. Bu kanun tasarısıyla, umutlarının ne kadar boş olduğunu hep
birlikte yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlar, biraz önce 93 üncü madde üzerinde
konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya arkadaşım,
sırf konuşmak için Cumhuriyet Halk Partisinin maddeler üzerinde konuşmadığını,
işi saptırdığını söyleyerek, asıl, kendisinin, okumadığı ve dinlemediği kanun
tasarısı hakkında konuşma hakkını kullandığını gördük. Yazıktır, günahtır! (AK
Parti sıralarından gülüşmeler)
Böyle bir milletvekilliği olmaz, böyle bir Parlamento
olmaz. Bana da bakmıyorsun, karşıya bakıp, gülüyorsun arkadaşım; yazıktır yani!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Madde hakkında konuş.
AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) - Sen işine bak. Madde hakkında
konuş.
HARUN AKIN (Devamla) - Ben işime bakacağım da, siz de
böyle davranırsanız; yani, nasıl böyle bir şey?!.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Madde hakkında
konuş.
HARUN AKIN (Devamla) - Madde hakkında konuşuyorum. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
Siz, hem okumuyor hem dinlemiyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Akın, Genel Kurula hitap eder misiniz.
HARUN AKIN (Devamla) - Sayın Başkan, usulsüz bir
şekilde gülüyor; yani, şu Parlamentoya, bir milletvekiline yakışıyor mu?! Bir
milletvekili arkadaşı konuşuyor "hah haa" diye gülüyor.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Madde hakkında
konuş.
HARUN AKIN (Devamla) - Madde hakkında konuşuyorum. Sen,
beni de dinlemiyorsun ki!
BAŞKAN - Sayın Akın, Genel Kurula hitap eder misiniz.
HARUN AKIN (Devamla) - Sayın arkadaşım, beni iyi
dinlersen, madde üzerinde konuştuğumu görürsün.
Arkadaşımız "siz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
bu maddeler hakkında konuşmuyorsunuz" dedi. Ben, kendi adıma konuşuyorum.
Dün akşam konuşurken, 72 nci maddeye destek verdiğimizi, bu maddenin, bu kanun
tasarısında önemli bir madde olduğunu söyledim; ama, kendi kentimle ilgili size
uyarıda bulundum; hükümetinize, Bakanıma, Başbakanıma "bu madde
Zonguldak'ta geçmez, bu maddeyi çıkarmakla olmaz" dedim, parti olarak bu
maddeye katkımızı koyduk. Siz, dün akşam burada değil miydiniz? Ben, bu madde
üzerinde konuşan bir milletvekiliydim. Cumhuriyet Halk Partisine mensup diğer
milletvekili arkadaşlarım da, her maddede olumlu katkılarını ortaya koydular.
Siz, hem bu maddeleri okumamışsınız hem de bizi dinlemiyorsunuz arkadaşlar.
Eğer oturduğunuz yerde dinleseniz, Cumhuriyet Halk Partisinin size ne kadar
katkı verdiğini görürsünüz.
Değerli arkadaşlar, inşallah, siz, dün akşam, benim Zonguldak
İlimi ilgilendiren maddeyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin uyarılarını
almışsınızdır; Başbakanımız da dinlemiştir; ayın 25'inde de Zonguldak'a
gelecektir; Zonguldak'ta, o kaçak ocaklarda çocukların çalışmasını
engelleyecek, kurumu ayağa kaldıracak, rödovansı çözecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akın.
HARUN AKIN (Devamla) - Sayın Başkan, resmen sabote
edildik yani.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu üslup, hiç iyi bir
üslup değil. Bakın, bizler, burada, sabahın saat 4'ünde, bir şeyler yapmaya,
toplum adına, halkımız adına bir şeyler söylemeye çalışıyoruz. Bu kanun
tasarısıyla ilgili düşüncelerimizi dün akşam söylemiştim, bu akşam da 100 üncü
maddeyle ilgili görüşlerimi açıkladım.
Bir işadamı olarak, işçi çalıştırmış bir arkadaşınız
olarak, bu maddeden etkilenip, kolayca işten atılacak arkadaşlarımızın, bu
maddeye destek verenleri hiçbir zaman affetmeyeceğini ifade ediyorum. Bu
maddenin yanlış bir madde olduğunu, bu tasarının yanlış bir İş Kanunu Tasarısı
olduğunu ifade ediyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.
Madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Toplu işçi
çıkarma ile ilgili hükümlere aykırılık" başlıklı 100 üncü maddesindeki
"ikiyüz milyon lira" ibaresinin "900 milyon lira" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Bayram
Meral |
Enver
Öktem |
|
İzmir |
Ankara |
İzmir |
|
İzzet
Çetin |
Mehmet
Küçükaşık |
Feridun
Baloğlu |
|
Kocaeli |
Bursa |
Antalya |
|
Cevdet
Selvi |
|
M.
Nuri Saygun |
|
Eskişehir |
|
Tekirdağ |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Oyan, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi
okutalım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben konuşacağım Sayın Başkan.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin
konuşmacı arkadaşlara. Bu tasarıyı buraya getiren hükümet, iktidar partisi;
muhalefet milletvekilleri de çıkıp konuşacaktır. (Alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu para
cezalarına ilişkin 100 üncü madde üzerinde verdiğimiz önerge hakkında
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, tepkinizi anlıyorum, bu
saatte -yani, saat 04.00'ü bulmuş, sabahın 4'ü, tan vakti- hepimiz gerçekten
yorulduk. Hepimiz insanız, fizyolojik olarak insanın bir dayanma gücü var,
direnme gücü var. Olağanüstü hallerde bile bir insanın ne kadar çalışacağını
saptamaya kalkan bilim adamları bunun ondört saati geçemeyeceğini söylüyor;
ama, hepimiz dün sabah 08.00'den bu yana ayaktayız.
Değerli arkadaşlarım, cezadan amaç caydırmak olmalıdır.
Bakınız, 13 Mart 2003 tarihinde görüşmeye başladığımız 73 sıra sayılı İş Kanunu
Tasarısında bu para cezaları, miktar olarak, şimdi 73'e 1 inci ek'teki
görüşmekte olduğumuz tasarıdan fazlaydı. Komisyona geri çekildikten sonra para
cezaları artırıldı. Şimdi, buradaki para cezalarından amaç, işverenlerin
yasadışı davranışlarda bulunmasına engel olmak, onları kanuna uygun
çalıştırmak, işçilerin de bu yasa içerisindeki hükümlere tabi olarak
çalışmalarını sağlamaktır. Görüşmekte olduğumuz madde toplu işçi çıkarmaya
ilişkin. Bir evvelki madde yine para cezalarına ilişkin, bir sonraki de özürlü
ve eski hükümlülere ilişkin.
Bakınız, dün, yani ayın 14'ünde Yargıtaya 9 kişi
alınacak; özürlüler ve sakatlar haftasında Türkiye'nin dörtbir yanından yardıma
muhtaç 1 520 kişi, diğer aile fertlerinin yardımıyla sınava geldi, sınav iptal
edildi ve geri döndüler; bilahara tekrar gelecekler. Bunlar, bizim insanlarımız.
Bunlar, herkesten önce Yüce Meclisin koruması altında devlete görev yüklemesi
gereken, hükümete görev yükleyerek onları korumamız gereken insanlar.
Şimdi, bunlara aykırılıklar bile bir evvelki rapora
göre düşürüldü. Şimdi, 300 000 000 lira olan 13 Marttaki ceza, 200 000 000'a,
bir sonraki maddede ve bundan sonraki maddelerde göreceksiniz, cezalar yarı
yarıya azaltıldı. Bu, şu demektir: Dürüst, namuslu, kaydını kuydunu tutan,
organizasyonunu iyi kurmuş, insan kaynakları yönetimini oluşturmuş işletmeler
açısından hiçbir sıkıntı yok; istediğiniz müfettişi gönderin. O, kârını
zararını haksız rekabete karşı zaten gerektiği şekilde kuruyor, yapıyor; ama,
kayıtdışı alanda çalışan ya da sizin bu cezaları düşürerek "kardeşim, sen
enayi misin, sen de kayıt dışına doğru kay" diye yol gösterdiğiniz
insanlara siz kıyak yapıyorsunuz. Nasıl; 300 000 000 lira olan cezayı 200 000
000 liraya çekerek.
Değerli arkadaşlarım, burada, dürüst ve namuslu
işverenlerin bundan rahatsızlık duyacağına hiç ihtimal vermiyorum, böyle bir
kaygıları yok. Cezadan amaç, caydırmaktır, ıslah etmektir. Biz, bu para
cezasıyla, 50 000 000'la, 300 000 000'la, işverenlerimizi kayıt dışından kayıt
altına almaya doğru çekemeyiz. Bunun için ne yapmamız gerekir; dürüst ve
namusluca kendi yükümlülüklerini yerine getirmeye davet edeceksek, caydırıcı
bir miktar olması lazım. Bunu düşürerek, siz -demin de söyledim- bir yerlere
mesaj veriyorsunuz. Kime; demin mektubunu okuduğumuz düzgün işadamlarına değil,
kayıt dışına kaçmaya, kanundışı işlem yapmaya, bu yasanın kendine verdiği
yükümlülükleri yerine getirmekten kaçınmak isteyenlere ya 50 000 000 da ceza
mı, senin için devede tüy ya da 300 000 000 ne ki, 10 kişiyi, 20 kişiyi, 30
kişiyi topluca işten çıkarmışsın, onlara uyguladığın 300 000 000 sana
koymaz" mesajını veriyorsunuz. Böyle kanun olmaz, böyle madde olmaz, böyle
caydırıcılık olmaz. Onun için, eğer cezaların kanuna uygun çalışmaya katkı
yapmasını istiyorsanız, caydırıcı etkisi olmasını düşünmeniz gerekir. Tasarınız
ciddî değildir, bu maddedeki cezanız ciddî değildir, bu yasanın hazırlanış
biçiminden buraya gelişi adil değildir. O nedenle, bütün arkadaşlarım söyledi,
ben de bir kez daha söylüyorum: Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Sizin
aynanız, bu ceza maddelerinde kendini bir kez daha gösteriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bununla siz, işçiye, emekçiye,
toplumun yoksul kesimlerine "biz, sizi de düşünüyoruz"
diyemeyeceksiniz, diyemez konuma geleceksiniz. Bizim söylemlerimiz, bir bakıma,
size de katkı yapıyor, size de iyilik yapıyor, sizin yanlıştan dönmenize,
seçmeninize verdiğiniz sözleri tutmanıza ışık tutuyor; tabiî ki, anlarsanız!..
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir yoklama
talebimiz var.
III. -
YOKLAMA
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, maddeyi oylarınıza
sunacağım; ancak, maddenin oylanmasından önce bir yoklama talebinde
bulunulmuştur.
Şimdi, yoklama talebinde bulunan milletvekillerinin
salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim.
Haluk Koç?.. Burada.
İzzet Çetin?.. Burada.
Cevdet Selvi?.. Burada.
Erdoğan Kaplan?.. Burada.
Bayram Meral?.. Burada.
Muharrem Doğan?.. Burada.
Ali Cumhur Yaka?.. Burada.
Tuncay Ercenk?.. Burada.
Yavuz Altınorak?.. Burada.
Atila Emek?.. Burada.
Osman Kaptan?.. Burada.
M. Nuri Saygun?.. Burada.
Hasan Ören?.. Burada.
İsmail Değerli?.. Burada.
Ali Rıza Bodur?.. Burada.
Mehmet Kesimoğlu?.. Burada.
Hüseyin Özcan?.. Burada.
Halil Ünlütepe?.. Burada.
Kemal Sağ?.. Burada.
Atilla Başoğlu?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama
yapacağım.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, yoklama pusulalarını yoklama
için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekilleri lütfen
sisteme girmesinler; çünkü, onları var sayıyoruz.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
yoktur.
Birleşime 30 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 04.15
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
04.50
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİçooğullarI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Tasarının 100 üncü maddesinin oylamasından önce yoklama
talebinde bulunulmuş ve yapılan yoklama sonucunda toplantı yetersayısı
bulunamamıştır.
III. -
YOKLAMA
BAŞKAN - Şimdi, ad okunmak suretiyle yeniden yoklama
yapacağız.
Adana İlinden başlıyoruz.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
yoktur.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için,
15 Mayıs 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 05.30