DİLEK 2 8 2003-06-02T11:44:00Z 2003-06-02T11:44:00Z 70 46984 267813 TBMM 2231 535 328893 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 14       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

78 inci Birleşim

13 . 5 . 2003 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                     Sayfa       I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. -  GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek'in, Bingöl ve çevresinde meydana gelen depremin etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı

2. - Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun, 20 nci Vakıf Haftası münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

3. - İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın, Dünya Hemşireler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa gereğince görevleri sona eren Kürşad Tüzmen'in Devlet Bakanlığına, Osman Pepe'nin Çevre ve Orman Bakanlığına atandıklarına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/263)

2. - Habitat Dördüncü Dünya Parlamenterler Forumu için Almanya Federal Cumhuriyetinin Başkenti Berlin'e Malatya Milletvekili Münir Erkal'ın gideceğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/264)

3. - Moğolistan Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/265)

4. - (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/266)

5. - Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, (10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/55)

6. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in (6/254) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/56)

7. - TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, Japonya Üst Meclisi Başkanı Hiroyuki Kurata'nın Japonya'ya resmî davetine bir Parlamento heyetiyle icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/267)

8. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, 3 Mart’ın Her Yıl Laiklik ve Öğretim Birliği Bayramı Olarak Kutlanması Hakkında Kanun Teklifinin (2/93) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/57)

V. - ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek)

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, olağanüstü hal döneminde işkence ve kötü muamele ile terör suçlarından yargılananlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/183)

2. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, Reyhanlı Barajı Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/331)

3. - Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, Gelendost II. Kademe Pompaj Sulama Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/335)

4. - Mersin Milletvekili Ali Oksal'ın;

- Vergi dairelerinin tedbiren gelirde uyguladıkları kesintiye,

- Mükelleflerin KDV iadelerine ve stopaj uygulamasına,

- Yaş sebze ve meyve ticaretindeki KDV uygulamasına

İlişkin soruları ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/346, 347, 348)

5. - İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, Ak Parti Seferihisar İlçe Başkanı hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/352)

6. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, dogalgaz çevrimli elektrik santrallarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/353)

7. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, İstanbul-Kağıthane Deresinin ıslahına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/367)

8. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, BM İnsan Hakları Eğitimi On Yılı Ulusal Komitesinin çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı (7/368) (*)

9. - Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur'un, Adana Kız Lisesinin onarımına ve Tepebağ Lisesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/370)

10. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya-Gazipaşa İlçesindeki orman yollarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/376)

11. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana İlindeki tarihi binalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/379)

12. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, Adana İlindeki kablolu yayın şebekesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/381)

13. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, yoksul ailelerin belirlenmesine yönelik envanter çalışmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/382)

14. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Bingöl-Yedisu İlçesine bağlı köylerin telefon sorununa ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/383)

15. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, TELEKOM A.Ş. bayiliklerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/393)

16. - Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, Mersin-Bozyazı İlçe Millî Eğitim Müdürünün görev yerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/398)

17. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, ülkemizin tanıtımı ve lobicilik faaliyetlerini yürüten şirketlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/409)

18. - Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin, Kırıkkale Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinden istifa eden personele ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/415)

19. - İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in, Vergi Barışı Kanunu Genel Tebliğinin bazı hükümlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/416)

20. - Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, ülkemizin Eurovision Şarkı Yarışmasına katılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/422)

21. - Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'in, sınırda ve seyyar cerrahi hastanelerinde görevlendirilen sağlık personeline ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/423)

22. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/428)

23. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/430)

24. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/432)

25. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı (7/435)

26. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı (7/442)

27. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, Menemen Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/446)

28. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan, Türk Cumhuriyetleriyle işbirliği ve ticaretin geliştirilmesi konularında ne gibi tedbirler alındığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/450)

29. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğündeki bir personelin göreviyle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/454)

30. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, özürlülerin istihdamına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Güldal Akşit'in cevabı (7/458)

31. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, vergi iadesi için toplanan gider belgelerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/461)

32. - İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur'un, Bergama Belediyesinin jeotermal enerji projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/464)

33. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, yerel basının desteklenmesi için yasal düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/470)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak altı oturum yaptı.

Birinci, İkinci ve Üçüncü Oturumlar

Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, 9 Mayıs Avrupa Günü münasebetiyle yaptığı gündemdışı konuşmaya, Adalet Bakanı Cemil Çiçek,

Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Karayolları Trafik Güvenliği Haftası münasebetiyle yaptığı gündemdışı konuşmaya, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu,

Cevap verdi.

İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek, Yunus Emre'yi Anma Günü münasebetiyle gündemdışı bir konuşma yaptı.

İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 33 milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle,

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 37 milletvekilinin, Şanlıurfa İlinde elektrik enerjisi dağıtımında yaşanan sorunların,

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/75), (10/76) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yeri seçimi süreçleriyle, çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla kurulan (10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptıklarına ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının, 1 inci sırasında bulunan İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine devam olunarak, 42 nci maddesine kadar kabul edildi.

İzmir Milletvekili Enver Öktem, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, TBMM'ye ve milletvekillerine karşı amacını aşan ifadeler kullandığı iddialarına karşı,

Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Partisine, sataşmada bulunması nedeniyle,

Açıklama yaptı.

Saat 22.39'da toplanmak üzere, birleşime 22.17'de ara verildi.

 

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Ahmet Küçük

 

Mevlüt Akgün

 

Çanakkale

 

Karaman

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Oturumlar

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının, 1 inci sırasında bulunan İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine devam olunarak, 63 üncü maddesine kadar kabul edildi.

AK Parti Grup önerisinde yer alan "8.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde ise gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin" ifadesinin, 8.5.2003 Perşembe günü gece saat 24.00'te bittiği anlamına gelip gelmediği hakkında usul görüşmesi açıldı.

Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, şahsına, sataşmada bulunması nedeniyle, açıklama yaptı.

13 Mayıs 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, gruplar arasında varılan mutabakat gereği, birleşime 03.19'da son verildi.

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mevlüt Akgün

 

Ahmet Küçük

 

Karaman

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


                                                                         No. : 107

II. - GELEN KÂĞITLAR

9 Mayıs 2003 CUMA

Teklifler

1.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın; Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi  (2/131) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.4.2003)

2.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın : 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 13 ve 47 nci Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/132) ) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.4.2003)

3.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci ve 43 Milletvekilinin; 2.5.1972 Tarih ve 1586 Sayılı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Kanunun Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/133) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.4.2003)

4.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; İcra İflas Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/134) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.4.2003)

5.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un; Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/135) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2003)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, üretimdeki girdi fiyatlarının artmasının üretim ve istihdama etkisine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/454) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)

2.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, doğalgaz fiyatındaki artışa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/455) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)

3.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, Bursa İlinde yapılan bazı atamalara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/456) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)

4.- Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil'in, Toprak Mahsulleri Ofisinin buğday ithal edip etmediğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/457) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)

5.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır-Ergani'deki Çayönü antik yerleşim birimindeki kazı çalışmalarının ne zaman başlatılacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/458) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2003)

6.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, beyin göçüne ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/459) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2003)

7.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan burs alan öğrencilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/460) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2003)

8.- Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, bir Meclis Araştırması Komisyonunda görevlendirilen bir müfettiş hakkındaki iddialara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/461) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, özürlü personel sayısına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/504) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)

2.- Kocaeli Milletvekili Salih Gün'ün, Körfez-Gebze-İstanbul arasındaki D-100 Karayolundaki yapım çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından yazılı soru önergesi (7/505) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)

3.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, bir gazetede yer alan atamalarla ilgili habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/506) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)

4.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Aycell Yönetim Kurulu Üyeliğine ve Müsteşar Yardımcılığına yapılan atamalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/507) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)

5.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Bozkır Kaymakamının tayin edildiği yere gitmediği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/508) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)

6.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Erzurum-Horasan AK Parti ilçe kongresinin Mesleki Teknik Eğitim Merkezinde yapılıp yapılmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/509) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)

7.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Vergi Barışı Kanunundan yararlanan mükelleflere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/510) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2003)

8.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, TMO'nun küçültülmesi çalışmaları olup olmadığına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/511) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2003)

9.- İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'ın, AB ülkelerindeki camilere ve Diyanet görevlilerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/512) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2003)

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1.- Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu, hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunan Fatsa Belediye Başkanının yakalanamamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesini 8.5.2003 tarihinde geri almıştır. (7/475)

 

                                                                        No. :  108

12 Mayıs 2003 PAZARTESİ

Tasarı

1.- Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısı (1/591) (İçişleri ve Plan ve Bütçe ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.5.2003)

Tezkereler

1.- Mersin Milletvekili Mustafa Eğiceoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/259) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi. 8.5.2003)

2.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/260) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi. 9.5.2003)

3.- Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün, Mehmet Vecdi Gönül ve Muzaffer Baştopçu'nun Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/261) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2003)

4.- Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/262) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2003)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Iğdır Kâzım Karabekir Tarım İşletmesinin düşük kapasitede çalıştırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/462) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2003)

2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, ülkemizdeki hidroelektrik santrallerine ve elektrik üretimine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/463) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2003)

3.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, özelleştirme aşamasındaki Taşucu SEKA Akdeniz işletmesinde çalışan personele ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/464) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, doğalgaz alım anlaşmalarına ve tüketimine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/513) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2003)

2.- Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, RTÜK'te görev süresi biten üyelere ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/514) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2003)

3.- Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar'ın, Asi Nehrinden su taşkınlarına karşı alınan önlemlere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/515) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2003)

 

 

                                                                        No. :  109

13 Mayıs 2003 SALI

Tasarılar

1.- Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı (1/592) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.2003)

2.- Türk Ceza Kanunu Tasarısı (1/593) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.2003)

3.- Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/594) (Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.2003)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, basında çıkan öğretmenevleriyle ilgili bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/465) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.2003)

2.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan'ın, Kepez Elektrik A.Ş. abonelerinin borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/466) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.2003)

Yazılı Soru Önergesi

1.- Tunceli Milletvekili V. Sinan Yerlikaya'nın, Zorunlu Deprem Sigortasına ve deprem için alınan önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/516) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.2003)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.00

13 Mayıs 2003 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet  DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78 inci Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Saat 15.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 15.10


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati :15.30

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet  DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN -  Birinci oturumda yapılan yoklama sonucunda toplantı yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır.

Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Bingöl depremiyle ilgili söz isteyen Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek'e aittir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu vesileyle, Bingöl'de vefat edenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyor ve milletimize, Cenabı Hak'kın böyle acılar göstermemesini niyaz ediyorum.

Buyurun Sayın Berdibek.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek’in, Bingöl ve çevresinde meydana gelen depremin etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen’in cevabı

FEYZİ BERDİBEK (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin malumları olduğu üzere, 1 Mayıs günü sabaha karşı saat 03.27'de meydana gelen, merkez üssü Bingöl İl merkezi olan ve çevresindeki 80'e yakın köyde 6,4 şiddetindeki depremde 176 hemşerimiz hayatını kaybetmiştir; 6'sı ağır olmak üzere toplam 521 hemşerimiz de yaralanmıştır. Bu vesileyle, bu elim olayda hayatlarını kaybeden hemşerilerimize Cenabı Allah'tan bir kez daha rahmet, yaralılara acil şifalar ve yakınlarına sabır diliyorum.

BAŞKAN - Sayın Berdibek, bir dakikanızı rica edeyim.

Sayın milletvekilleri, uğultu sebebiyle Sayın Hatibin konuşması iyi anlaşılamıyor. Lütfen, dikkatle dinleyelim.

FEYZİ BERDİBEK (Devamla) - Depremde, çoğunluğu il merkezinde bulunan kamu kurum ve kuruluşlarımıza ait binalar ile konutların yüzde 70'inde büyük hasarlar tespit edilmiştir.

Hükümetimiz, olayın üzerinden henüz 5 saat dahi geçmemişken, Sayın Başbakanımız, sayın bakanlarımız ve pek çok milletvekili arkadaşımızla birlikte bölgeye intikal ederek, afeti en üst düzeyde takibe almış ve gereğini hiç zaman yitirmeden yapmış; halkımızın yaralarını sarmaya başlamıştır. Ancak, deprem büyüktü ve sebep olduğu menfi sonuçlar henüz tamamen yok edilmemiştir.

Artçı sarsıntılar devam etmektedir. Büyük depremin ardından, şu ana kadar çoğunluğu 4,5 şiddetinde 1 300'e yakın artçı deprem meydana gelmiştir. Bu artçılarla birlikte binalar yıkılmaya devam etmektedir. Bu sebeple, halkımız, haklı olarak, hâlâ korku ve panik içindedir.

Tipik karasal iklimin hâkim olduğu Bingöl'de gece ve gündüz arasındaki ısı farkı yüksektir; gündüz 25 dereceye kadar çıkabilen ısı, gece, sabaha doğru sıfır dereceye kadar düşebilmektedir. Dolayısıyla, geceyi dışarıda geçiren halk perişan bir durumdadır. Evi sağlam olan bile dışarıda kaldığından, acil çadır ve battaniye ihtiyacımız devam etmektedir.

Yapılan ilk tespitlere göre, il merkezinde 4 500, köylerde ise          1 000'e yakın bina ağır hasar görmüştür. Yine, köylerimizde yapılan tespitlere göre, 5 000 civarında büyük ve küçükbaş hayvan telef olmuştur.

Bu büyük deprem sonrasında birkaç provokatörün siyasî rant elde etmek amacıyla tahrik ettiği olaylar, bu tarz kışkırtmalara prim vermeyen Bingöllüleri son derece üzmüş ve rencide etmiştir. Provokatörlere alet olmayan tek parti örgütü Cumhuriyet Halk Partisi İl Örgütüne de teşekkür ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bingöl halkı, üniter devlet yapısına bağlı, misafirperver, alçakgönüllü ve son derece vatanseverdir ve depremi müteakiben İlimizi ziyaret eden Cumhurbaşkanımız, Meclis Başkanımız ve Genelkurmay Başkanımızı, o acılı günlerinde dahi alkışlamaktan kaçınmamışlardır. Onlara büyük bir ilgi ve sevgi göstermişlerdir. Sanırım, halkımızın bu davranışı, bu olayları kışkırtanlara verilmiş en güzel cevap olmuştur. Aynı zamanda, Bingöl halkının, kurtarma çalışmaları için Bingöl'e gelen kurtarma ekiplerini gözyaşları içerisinde nasıl yolcu ettiğini, bütün dünya kamuoyu görmüştür.

Gün, Bingöl'ün acısını, sıkıntısını paylaşma, yarasını sarma günüdür. Hiç kimsenin bu çıplak gerçeği unutup, bu üzücü olaylardan siyasî rant elde etme, Bingöllüyü rencide etme, üzüntüsünü artırma hakkının olmadığını belirterek, şu ana kadar yaptıklarımızdan daha fazlasını yapmak zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Bingöl depreminin ardından, Bingöl'ün bir an önce afet bölgesi ilan edilmesi; kalıcı konutların inşaatlarının, sezonun kısa olması sebebiyle ekim ayına kadar bitirilmesi; yıkılan okulların yerine yenilerinin acilen yapılması ve donatılması; depremzede öğrencilere, Türkiye'nin diğer illerinde, burslu, yatılı okullarda okuma imkânı verilmesi; üniversite sınavında kontenjan ve sınavda ek puan verilmesi, Yükseköğrenimden gençliğimize harç kredisi, Başbakanlık bursu ve barınma sorunu için kontenjan ayrılması; sağlık okulu mezunlarına, laborant, ebe, hemşire ve sağlık memuru kadrolarına görev verilmesi; polislik sınavında ekkontenjan ayrılması; küçükbaş ve büyükbaş hayvanları telef olan hayvan sahiplerinin mağduriyetlerinin giderilmesi için, Ziraat Bankası aracılığıyla, hayvancılığa ve tarıma uzun vadeli kredilerin ve teşviklerin verilmesi; Halk Bankası aracılığıyla, esnafımıza düşük faizli ve uzun vadeli kredilerin tahsis edilmesi, Bingöl Et ve Balık Kurumunun kesim yapabilmesi için gerekli işlemlerin tamamlanması, öğretmen açığımızın giderilmesi için depremzede ailelerin çocuklarına kontenjan verilmesi gerekmektedir.

Bu vesileyle, başta, Bingöl'de yaptıracağı konutlardan dolayı TOBB Başkanımız Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu'na da teşekkür ediyoruz. Yurt içinden ve yurt dışından, maddî ve manevî yardım yapma ve kurtarma çalışmalarına katılmak üzere ilimize gelen kişi ve kuruluşlara da, bu anlamlı ve yararlı katkılarından dolayı Bingöl halkı adına şükranlarımızı sunuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Berdibek.

FEYZİ BERDİBEK (Devamla) - Ben, bu arada, ilimizi ziyaret eden, acımızı paylaşmaya gelen devlet büyüklerimize, başta, Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer'e, Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'a, depremin hemen ardından bakanlarımızla ilimize intikal eden Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a, Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Sayın Hilmi Özkök Paşamıza, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'a, İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu'ya, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen'e, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Ali Coşkun'a, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik'e, Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Sami Güçlü'ye, Sağlık Bakanımız Sayın Recep Akdağ'a, Jandarma Genel Komutanımız Orgeneral Sayın Mehmet Şener Eruygur'a, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Mehmet Ağar'a, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'na ve diğer siyasî parti liderlerine, milletvekillerine, Bingöl halkı adına teşekkür ediyor, şükranlarımızı sunuyorum.

 Bingöl halkına ve Türkiye'ye bir kez daha geçmiş olsun diyor, Allah'ın bir daha böyle bir acı vermemesi temennisiyle hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Berdibek, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, konuşacak mısınız?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bir - iki cümleyle cevap vermek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, sayın milletvekillerimiz; sözlerime başlarken, hepinize, bir daha deprem olmaması temennisiyle saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

Bu vesileyle, tekrar, Bingöl'de hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz, yaralılarımıza şifa diliyoruz.

Bingöl milletvekilimizin teşekkürlerinden sonra, geçen günkü gündemdışı konuşmaya cevap vermemden sonraki aşamada neler yapıldı; bunu, hem Meclisin bilmesi gerekir hem televizyonları başında dinleyen Bingöllülerin bilmesi gerekir diye düşündüm. Deprem oldu "geçmiş olsun" denildi, çadırlar geldi, ondan sonra ne oldu; aşama aşama, bu Meclise bilgi vermek, kamuoyunu bilgilendirmek bizim görevimizdir.

Sayın Başkanım, her zaman olduğu gibi, Meclisteki ayaküstü sohbetler, uğultular, gürültüler şöyle bir dursun; durmazsa ben konuşmayacağım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, uğultuyu kesersek, Sayın Bakanımızın konuşmaları daha dikkatlice dinlenme imkânı bulacaktır.

Sayın Bakanım, güzel hitabetinizle milletvekillerimiz sizi aşkla, şevkle dinleyecektir; buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Çorum Milletvekilim...

Çorum Milletvekilim de bir otursun yerine; çünkü, dikkatimi çekiyor hareketleriyle.

Arkadaşlar, biz gece gündüz çalışıyoruz size doğru bilgi vermeye; sizin de, tabanınıza gidip doğru bilgi vermeniz lazım. Bu kürsüye çıkan insanlar, gerçekten, çalışarak çıkıyor ve bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Belki, Meclis olarak sizleri zaman zaman dinlemeye mecbur edemeyecek kadar hitabetimiz zayıf olabilir; sizi tatmin edemeyecek kadar bilgimiz eksik olabilir; ama, her Bakan çıktığında, ben Bakanlık makamında otururken, Meclisteki sayın milletvekillerimizin, Bakanların konuşmalarına gerekli duyarlılığı ve ilgiyi göstermemesinden dolayı rahatsız olduğumu ifade etmek istiyorum.

Şunu da önce hatırlatayım; sayın milletvekillerimiz, biz, Bakanlar olarak burada oturduğumuz zaman, bu kürsüde konuşan hatipleri dinleyemiyoruz, onların ne söylediğini anlamıyoruz. Bizim not tutmamız lazım, onlara cevap vermemiz lazım; bir. İkincisi, gerçekten hoş olmuyor, manzaralar hoş değil. Allah'ın zamanı bitmedi; gece 12.00'lere kadar bakanlıklarda sizi bekliyoruz, buyurun; çayımız var, her şeyimiz var, telefonlarımız da var; evimiz de size açık, buyurun gelin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Gerçekten, Mecliste, birtakım hususlarda duyarlı olmamızı yıllardır kamuoyu ister; ama, bir türlü, kamuoyuna biz bunu veremeyiz. Bunu söylemek ihtiyacını hissediyorum; çünkü, gönül kırmak çok zor bir olay. Siz, yanınıza gelene, git diyemiyorsunuz; insanların gönlünü kırmak öyle kolay bir şey değil; bekle de diyemiyorsunuz; ama, ısrar, ısrar, ısrar... Size söyleyeyim, söylenenleri de unutuyoruz; yani, söylediklerinizin de hiçbiri işe yaramıyor; onu da söyleyeyim; çünkü, hangi birini hafızanda tutacaksın! Yerli yerinde görüşülmesi lazım.

Tekrar dönüyorum konuya. Depremin akabinde birtakım çalışmalar yapıldı. Ondan sonraki aşamamız şu: Bayındırlık Bakanlığı olarak, 71 teknik elemanımız, çevre illerle beraber çalışmaları devam ettiriyor. Şu anda çalışmalar son aşamaya geldi. Yapılan bu çalışmaların sonucunda; 3 390 konutumuz ve 247 işyeri ağır hasarlı, yeniden yapılması gerekir, oturulamayacak durumda; 3 246 orta hasarlı konutumuz var, 481 işyeri orta hasarlı; 5 925 az hasarlı konut, 538 de işyeri var. Bu çalışmalar devam ediyor. Bu çalışmalar devam ederken, biz, burada, Meclisin kürsüsünde vatandaşlarımıza bir söz verdik; dedik ki; ayrıca, biz, bu hasar çalışmalarının sonucunda kamu binalarını da yeniden denetleyeceğiz, imkânlarımız dahilinde. 16 kişilik bir ekip ayrıca oluşturduk, Bingöl'deki kamu binalarının depreme dayanıklı olup olmadığını denetliyoruz. Ayrıca, bu çalışmaları, yine, küçük bir il olması nedeniyle Şırnak İlinde başlatmış bulunuyoruz. Kamu binalarının, gerçekten, denetlenmeye muhtaç olduğunu biz de hissediyoruz. Artık, bunu adım adım takip etmemiz gerekiyor.

Şimdi, depremden sonra ne oldu; uydu kent mahallesinde 340 dönümlük arsayı temin ettik. İmar çalışmaları son aşamaya geldi. Ön verilerle zemin emniyet gerilmeleri tespit edildi. Ayrıca, sondaj çalışmaları da sonuçlanmak üzeredir. Bu 340 dönümlük yere 1 700 konutu yapacağız; bunun 700 konutunun temelini yirmi güne kadar atacağız, 500 konutunun da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği temelini atacak; hazırlıklarımız tamamlandı. Ayrıca, 200 konutluk yer de cezaevinin yanında temin ettik.

Şunu söylemek istiyorum: Çok kısa zamanda, Bingöllü kardeşlerimizin mekânlarının, işyerlerinin temelleri atılacak; hazırlıklar son aşamaya gelmiştir. İnşallah, bir daha bu depremi yaşamamak üzere, Bingöllülere, bu konutları zamanında yapar, teslim ederiz ve kışın çile çekmezler diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, 20 nci Vakıf Haftası nedeniyle söz isteyen, Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'ya aittir.

Sayın Kavuştu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu’nun, 20 nci Vakıf Haftası münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Vakıflar Haftası münasebetiyle, şahsım adına, gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, halkımızın ve Yüce Heyetinizin Vakıf Haftasını kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Selçuklu, beylikler ve Osmanlı Devletinden cumhuriyet dönemine uzanan ve bu topraklar üzerinde meydana getirdiği binlerce tarihî yapılarla Anadolu topraklarının bin yıldır bu büyük millete ait olduğunu ispat eden vakıflar, gönüllü, demokratik sivil toplum kuruluşlarıdır.

Vakıfların Türk toplum hayatındaki yeri ve önemi ne olmalıdır; mevzuatı ve teşkilat yapısı nasıl düzenlenmelidir; bugün, üzerinde durulması gereken hususlar bunlardır.

Halen ülkemizde 35 000 civarında vakfiyenin hayatiyet verdiği 5 326 mazbut, 334 mülhak, 161 esnaf ve cemaate ait vakıflar ile Türk Medenî Kanununun kabul tarihi olan 1926 yılından sonra, bu kanun hükümlerine göre kurulan 4 583 yeni vakıf faaliyet göstermektedir. Yeni vakıfların kuruluşu, çalışma esasları, teftiş ve denetimi, Türk Medenî Kanunu ve bu kanunun uygulama şeklini gösteren tüzük hükümleriyle düzenlenmiştir.

1926 yılında kabul edilen Türk Medenî Kanununu, vakıflarla ilgili 903 sayılı Kanun ile 1967'de yapılan değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırılmış; 22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı yeni Türk Medenî Kanunu 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türk Medenî Kanunu esaslarına göre hazırlanan tüzük çalışmaları halen devam etmektedir.

AB uyum kanunları çerçevesinde, 3.8.2002 tarih ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla, cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinmelerine ve yurt dışında kurulan vakıfların ülkemizde şube açmalarına imkân tanınmıştır. Bu düzenlemelerin, devletler hukuku, mütekabiliyet esasları ve tarihî tecrübeler dikkate alınarak uygulanması büyük önem taşımaktadır.

Sayın milletvekilleri, Batılılaşma ve yenileşme döneminden itibaren vakıf, merkeziyetçi bir anlayışla, hükümet içerisinde yer alan kamu kurumları eliyle idare edilmeye başlanmıştır. Bu dönemlerde, vakıfların imkân ve potansiyeli, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına aktarılmıştır. Yine bu dönemlerde, Vakıf İdaresinin bütçe gelirlerinin üçte 1'ini oluşturan aşar ilga edilmiş, vakıf ormanları devletleştirilmiştir. Bu durumdan vakıflar çok büyük zarar görmüştür.

Bu dönemlerde yapılan düzenleme ve uygulamalarda, Vakıflar İdaresinin imkânları büyük çapta elinden alınmış; fakat, sorumlulukları aynen üzerinde bırakılmıştır. Bunun sonucu olarak, kaynak ve uzman eleman yetersizliği sebebiyle, bu toprakların tapu senedi durumunda bulunan ve sanat değerleri çok yüksek olan vakıf kültür eserleri harap olmuştur.

Yürürlüğe konulan eski ve yeni vakıfların tabi olduğu hukukî düzenlemeler ve bu vakıfların doğrudan idaresi ve denetimiyle görevlendirilen Vakıflar Genel Müdürlüğünün teşkilat yapısı ve mevcut durumu, çağın gelişen ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak kalmıştır. Bu yüzden, günümüz vakıf müessesesi, gelişen, büyüyen bir kuruluş olma yerine, merkezî yönetimin vesayeti ve gölgesi altında gerileyip küçülen, kendi mallarına ve imkânlarına sahip çıkamayan bir konuma getirilmiştir.

Mevcut düzenlemeler yapılırken, vakıfların bu topraklar üzerindeki bin yıllık fiili uygulamaları dikkate alınmamış, sadece Batı'nın değer yargıları ve bu konudaki mevzuatı esas alınmıştır. Bu sebeple, ülkemizde vakıflar konusunda bir kavram kargaşası yaşanmaktadır.

Eski hukukumuzdaki vakfın tarihinde mevcut olan derinliği, Türk Medenî Kanunu hükümlerine taşımak mümkün olmamıştır. Vakfın olmazsa olmaz şartı olarak kabul edilen "kurbet kasti" unutulmuş, vakıfların kuruluşu, derunî ve manevî alanlardan tecrit edilerek yalın bir şekil şartına bağlanmıştır. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, yeni vakıfların kurulması ve işleyişinde kırılmalar ve sapmalar meydana gelmiştir.

Yeni vakıfların yönetimiyle ilgili 21 Eylül 1997, 21 Ocak 1998, 27 Mart 1998, 6 Ağustos 1999 ve 1 Temmuz 2001 tarihli Resmî Gazetelerde yayımlanan beş ayrı tebliğ yürürlüğe konulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Devamla) - Yeni vakıflarla ilgili hususlar, geçen yılbaşında yürürlüğe giren Türk Medenî Kanununun "Üçüncü Bölüm", "Vakıflar" başlığı altında yer alan, 101-117 maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Yapılan bu düzenlemeyle vakıfların hukukî güvencesi ve süreklilik kavramı zedelenmiş, vakıfların konumu dernekler durumuna düşürülerek, yönetimi, mülkî amirler, cumhuriyet savcıları, güvenlik birimleri ve hatta ilgililerin müdahalesine açık hale getirilmiştir.

Türk Medenî Kanununun vakıflarla ilgili bölümünde, halen yürürlükte olan eski tüzükte olduğu gibi "gayesini gerçekleştirecek oranda belirli mal varlığı"(madde 2) ilkesine yer verilmediği için, yeni kurulacak vakıfların mal varlığının tespitinde keyfiliğe kapı aralanmıştır. Diğer taraftan, Türk Medenî Kanununda yapılan son düzenlemeyle vakıflarda üyelik yasaklanmış, son yıllarda başlatılan fiilî uygulamalara dayanak teşkil etmek üzere, teftiş makamı olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün yanında, yeni vakıfların, üst kuruluşlarınca da denetimi hükme bağlanmıştır.

Her müessese gibi vakıflar da, ancak, sosyal hayatın akışına uygun bazı yapısal değişiklikler yapıldığı takdirde ayakta kalabilir; ancak, yapılacak düzenleme ve tatbikler, şimdiye kadar olduğu gibi yukarıdan aşağıya ve tek taraflı olarak değil, cemiyetin faydası ve hayırseverlerin duyguları dikkate alınarak yapılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, bu düşüncelerle ve iktidarımızın kökleri mazide olan bu büyük milletin geleceğinin inşaında büyük rolü olan vakıflara gerekli ihtimamı ve hassasiyeti göstereceğine tam olan inancımla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kavuştu.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Bakanımız Sayın Şahin; buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Çorum Milletvekili Sayın Ali Yüksel Kavuştu Beye teşekkür ediyorum. Dün başlayan 20 nci Vakıf Haftası dolayısıyla vakıfların, değeri, önemi, sorunları ve çözüm önerileri konusunda değerli görüşlerini ortaya koydular. Ben de, Vakıflar Genel Müdürlüğünden sorumlu bir Bakan arkadaşınız olarak, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün, sahibi bulunduğumuz binlerce eserle ilgili ne yaptığı, ne yapamadığı, hangi sorunları var, özellikle, yeni vakıflarla ilgili -biraz önce, Sayın Kavuştu da kısaca değindiler- neler düşünüyoruz; bu konularda, Muhterem Genel Kurulunuzu bilgilendirmek istiyorum.

Sanıyorum, dünyada, bizim kadar tarihî esere, vakıf eserine sahip  pek az ulus vardır. Gerçekten, ecdadımızın bize miras olarak bırakmış olduğu bu vakıf eserleri -biraz önce, Sayın Kavuştu'nun da ifade ettiği gibi- âdeta bizim tapularımız mesabesindedir.

Vakıf, belirli bir mal varlığının, belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere tahsis edilmesidir; dolayısıyla, bir mal varlığını belirli bir amaç için tahsis eden insan, aslında, kendisi kadar, başkalarını da düşünen insan demektir; benim bu mal varlığımdan ve bunun hizmetlerinden diğer insanlar da yararlansın diye düşünen insandır. Bizim ecdadımızın, işte, böylesine başkalarına yardım eden, dayanışma içerisinde olan hasletleri, duyguları, geçmişimizi vakıf eserleriyle donatmıştır.

Binlerce vakıf eserimiz var. Biraz sonra, bunların rakamlarını sizlere arz edeceğim. Ancak, bugünün insanları olarak, yani bizler, şu noktada ne yapabiliriz; bana göre iki şey yapabiliriz. Bunlardan bir tanesi, bu vakıf eserlerine sahip çıkmaktır; onlardan, yok olmaya, yıkılmaya yüz tutmuş olanlara sahip çıkmak; onları, bizden sonraki nesillere aktarabilmektir, bu gayreti, bu çalışmayı gösterebilmektir; özetle, bu vakıf eserlerini yaşatmaktır.

Bunları bırakan bizim ecdadımızdır. Zaman zaman, keşke, bu ecdadımızın yaşadığı dönemde yaşasaydık da, onlara hizmet edebilseydik, onların hayır dualarını alabilseydik diye içimizden geçer; ama, eğer, onların bıraktığı eserlere sahip çıkabilirsek, onlara hizmet edebilirsek, bilelim ki, ecdadımıza da hizmet etmiş gibi oluruz.

Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, işte, bu vakıf eserlerine sahip çıkmak amacıyla kurulmuş, Türkiye'nin en önemli kurumlarından bir tanesidir. Ancak, şunu itiraf etmek durumundayım ki, mevcut bütçesiyle, binlerce vakıf eserini, tarihî eseri tamir etmesi, restore etmesi mümkün değildir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, zaten, bu vakıf eserleri, kamunun, devletin, kamu kurumlarının meydana getirdiği vakıf eserleri değil; bunlar, zaten, sivil bir inisiyatifle yapılmış; dolayısıyla, bu eserleri koruyacak olan, yine, bu sivil inisiyatiftir.

Bakın, dün, 20 nci Vakıf Haftası münasebetiyle bir açılış yapıldı. Burada, birtakım kamu kuruluşlarımıza, valiliklerimize, belediye başkanlıklarımıza ve hatta birtakım sanayicilerimize, işadamlarımıza, hayır sahiplerine, bu yıl, ilk kez plaket verdi Vakıflar Genel Müdürlüğümüz. Niye; bu insanlar, bu kuruluşlar, yıkılmaya yüz tutmuş, yok olmaya yüz tutmuş birtakım vakıf eserlerine sahip çıkmışlar, bir protokolle Vakıflar Genel Müdürlüğünden bunları almışlar, ihya etmişler, restore etmişler, yeniden eski haline getirmişler. Vakıf Genel Müdürlüğü de -bu yıl başlattığı bu uygulamayı bundan sonra da devam ettirecek, biz de bu işin takipçisi olacağız- böylece, vakıf eserlerine sahip çıkma duygusunu pekiştirmeyi ve bunu yaygınlaştırmayı düşündü, biz de buna destek veriyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu yıl, vakıf eserlerine sahip çıkma noktasında yeni bir kampanya başlattık; "81 ilde 81 eser" kampanyası ki, bu sembolik olarak başladı. Biz, demin söylediğim yolla, birtakım kamu kuruluşlarımızı, işadamlarımızı, hayırseverleri, bu vakıf eserlerini ihya etme noktasında yardıma teşvik ediyoruz; üç yıl sonunda, şu andaki hesabımıza göre, 1048 vakıf eserini Vakıflar Genel Müdürlüğünün sadece kontrolünde ihya etmeyi planladık. Bunu yapamazsak, sadece Vakıflar Genel Müdürlüğünün imkânlarıyla bunu yapmaya kalkışırsak, bunun üstesinden gelmemizin mümkün olmadığını huzurunuzda itiraf etmek durumundayım. 15 000 civarında vakıf abide ve eski eseri var, 57 adet imarethanemiz var, bunlar yeterli değil. Buralarda ne yapılıyor; 20 135 kişiye günlük sıcak yemek ve kurugıda yardımı yapabiliyoruz, bunlar yeterli değil. 1 125 muhtaç vatandaşımıza da aylık maaş bağlayabiliyoruz, kuşkusuz ki, bunlar da yeterli değil. Önümüzdeki dönemde, yemek ve gıda yardımı yapılacak kişi sayısını en kısa sürede 100 000'e ulaştırmayı, muhtaç aylığı alanların sayısını da 5 000'e çıkarmayı hedefliyoruz.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün gayrimenkulleri var; ama, pek yararlanılamıyor. Bunları ekonomiye kazandırmamız mümkündür. Vakıflar Genel Müdürlüğü, bununla ilgili bir çalışma başlattı. Belki kat karşılığı, belki yap-işlet-devret modeliyle bunları mutlaka ekonomiye kazandırmanın gayreti ve çabası içerisinde olacağız. İşgal altında bulunan gayrimenkuller var; üstünde mahalleler kurulmuş, kentler kurulmuş. Yıkmaya kalkışsanız yıkamıyorsunuz. Ne yapacaksınız? Mesela, İstanbul Okmeydanı'nda, Alibeyköy'de, Antalya'da, Adana'da, bunun gibi vakıf gayrimenkulleri üzerinde yapılaşmalar oldu. O halde, bir çözüm bulmanız gerekir, mülkiyet sorunuyla ilgili bu konuyu gündemden çıkarmanız gerekir. Vakıflar Genel Müdürlüğümüz bununla ilgili bir çalışma başlattı. Çalışma son aşamaya doğru geliyor; hazineyle trampa, takas yöntemiyle bir çözüm modeli; yani, işgal altındaki bu vakıf arazileriyle hazine arazileri takas edilecek, hazineye geçen bu yerlerle ilgili mülkiyet sorununun da çözümü böylece mümkün hale gelebilecek.

Demin konuşmamın bir yerinde, bu vakıf eserleri karşısında iki tane görevimizin olduğunu ifade etmiştim. Bunlardan bir tanesi, bu eserlere bizim sahip çıkmamız gerekir; çünkü, ecdadımızın bize emanetidir demiştim. İkinci görevimiz de, nasıl ki, ecdadımız, bu vakıf eserlerini bırakmış, vakıflar kurmuşsa, bize de, varlıklı insanlara da düşen, yine, onlar gibi vakıflar kurup, eserler meydana getirmek ve öldükten sonra da hayırla yad edilmektir. Memnuniyetle görüyorum ki, hâlâ, ülkemizde vakıf ruhu devam ediyor; yani, imkânı olan vatandaşlarımızın bu imkânlarını diğer insanların yardımı için tahsis etme duyguları hâlâ ülkemizde devam ediyor; ama, biraz önce, Sayın Kavuştu da ifade etti, birtakım sorunlar var, bürokratik sorunlar var. Âdeta, zaman zaman, vakıf kuran bazı insanlarımızı "nereden ettik de şu vakfı kurduk" dedirtme noktasına getirdik. Bu, hem devletimizin hem hükümetimizin bir sorunudur.

Aslında, vakıflar yoluyla hizmet eden insanlar, devletin önemli yüklerini üzerlerine alıyorlar, bunları devletin yapması lazım. Malvarlığını tahsis etmiş olan bir vatandaşımız, devletin yapması gereken bu hizmetlerin bir kısmını yapıyorsa, devlet ve hükümet olarak bizim yapmamız gereken, kendilerine teşekkür etmektir; ama, biz, zaman zaman, şu veya bu nedenle, bunların karşısına engeller çıkarmışız. Bu noktada, altını çizerek şunu da ifade etmek istiyorum: Her şey istismar edildiği gibi, vakıf müessesesi de istismar edilebiliyor. İstismar karşısında da, kuşkusuz, devlet olarak, hükümet olarak duyarlı olmalıyız. Vakıf müessesesini, o güzel gayeyi gerçekleştirmek için değil, ideolojik ve siyasî amaçlarını gerçekleştirmek için kullananlar varsa, bunu suiistimal etmek isteyenler varsa, devlet olarak da, hükümet olarak da yakasına yapışmalıyız; ama, bu, istisnaî bir durumdur. İstisnayı esas kabul ederek, insanlarımızı, hayır hasenat yapmaktan da caydırmamalıyız. Hükümet olarak, görüşümüzün bu olduğunu ifade etmek istiyorum.

Tam buraya gelmişken değerli milletvekili arkadaşlarım, bu görevi üstlendiğim günden beri en çok şikâyet aldığım konu, kamu vakıflarıyla ilgili. Birtakım kamu vakıfları, kamu imkânlarını kullanarak, vatandaştan, âdeta vergi alır gibi, zorunlu bağış alıyor. Bu, vatandaşları fevkalade rahatsız ediyor; bana, ne kadar telgraf geldi, fakslar geldi, mektuplar geldi. Bu konuyu çözmek, hükümet olarak bizim taahhüdümüzdür.

Şimdi, şu, elimdeki, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadî teşekkülleri bünyesinde kurulan vakıflar hakkında kanun tasarısıdır, perşembe günkü Bakanlar Kurulu toplantısında bunu takdim edeceğiz. Biz, kamu vakfı adı altında, kamu imkânlarının, bu vakfı kuranlar tarafından suiistimal edilmesine razı olamayız; vatandaşlardan, bu vakıflar kanalıyla vergi alır gibi zorunlu bağış alınmasına razı olamayız ve üstelik, kamu görevlilerinin, görevden ayrıldıktan sonra bu vakıflarda hâlâ göreve devam ediyor olmalarına, maaş alıyor olmalarını da razı olamayız. Dolayısıyla, kamu vakıfları adı altında, kamu imkânlarının kullanılmaması için, âdeta, ikinci bir KİT görünümündeki bu kamu vakıflarıyla ilgili sorunu çözmek de, hükümetimizin ve Bakanlığımızın görevidir. Bu konuda hazırlamış olduğumuz tasarıyı, pek yakın zamanda Meclise sevk edeceğiz ve önünüze gelecek; inanıyorum ki, geldiğinde, bunu çok daha geniş şekilde tartışma imkânı bulacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kuşkusuz, Türkiye, Avrupa Birliğine giriş sürecinde üzerine düşeni fazlasıyla yapma gayreti ve çabası içerisindedir. 22 nci Dönem Parlamentosu da, bu konuda çok önemli adımlar atmıştır. Bu adımlardan biri de şudur -biraz önce Sayın Kavuştu da kısmen temas etti- cemaat vakıflarının mülk edinmeleriyle ilgili bir sorun vardı; bu sorunu, Parlamento, çıkarmış olduğu yasayla çözdü. Vakıflar Genel Müdürlüğünce hazırlanan, benim imzamla Resmî Gazetede yayımlanan bir yönetmelik var; bu, cemaat vakıflarının -bu, kamuoyunda azınlık vakıfları olarak bilinir- yani, ülkemizde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, farklı dinlere mensup insanların kurmuş olduğu vakıfların mülk edinmeleriyle ilgili bir konuydu. Bu konuda da, hükümetimiz, daha önce çıkarılmış olan kanunu biraz daha iyileştirerek -uyum bağlamında- biliyorsunuz, yürürlüğe koydu. Aynı zamanda, yine, yeni çıkan bu yasa paralelinde bir yönetmeliği de yürürlüğe koyduk.

Türkiye'de, şu anda 160 cemaat vakfı var. Bu cemaat vakıfları, yönetmelikte belirtilen hususları yerine getirdikleri takdirde, kendileri, mülk edinme imkânına da sahip oluyorlar.

Sözlerimi, izin verirseniz, şöyle tamamlamak istiyorum: Vakıf, serveti hizmete dönüştüren, insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma köprüsüdür. Vakıf, muhtaç insanı koruyan, şefkat ve merhamet kuruluşudur. Dününü koruyamayan bir nesil, yarınını da koruyamaz. Bunlar, bizim, her birine inandığımız tarihî gerçeklerdir. Bu bakımdan, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak, bu Genel Müdürlükten sorumlu bir Bakan arkadaşınız olarak ve tabiî, hükümet olarak, vakıf eserlerimize sahip çıkma, yeni kurulan vakıfların önündeki engelleri kaldırma noktasında azimli ve kararlı olduğumuzu belirtiyor; hepinize yeniden sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Bakana, açıklamaları için teşekkür ediyorum.

Gündemdışı üçüncü söz, Dünya Hemşireler Günü nedeniyle söz isteyen, İzmir Milletvekili Canan Arıtman'a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Arıtman.

3. - İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Dünya Hemşireler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyeti saygıyla selamlarım.

Modern anlamdaki hemşireliğin tarihi, Kırım Savaşında, Florence Nightingale'in, İstanbul'da, Selimiye Kışlasındaki çalışmalarıyla başlar; yani, hemşirelik mesleği bizim topraklarımızda doğmuştur. "Daha yaşanılası bir dünya... Böyle bir dünya bize bağışlanmayacak, o halde hiç duraksamadan bu dünyayı oluşturmaya çabalayalım" diyen Florence Nightingale'in doğum günü olan 12 Mayıs günü, 1954 yılından beri tüm dünyada Hemşireler Günü olarak kutlanmaktadır.

Türkiye'de ise, modern hemşireliğin kurucusu Dr. Besim Ömer Paşadır. Dr. Besim Ömer, 1911'de İstanbul'da hastabakıcılık kursları açmış ve dersleri de kendisi vermiştir; ama, ne yazık ki, ülkemizdeki ilk hemşirelik okulu 1920 yılında İstanbul'da Amerikalılar tarafından Amiral Bristol Hastanesinde açılmıştır.

Cumhuriyet döneminde ise 1925'te Kızılay Hemşirelik Okulu açılmış ve bu okula öğrenci olarak, dikkatinizi çekerim, okuryazar, iyi ahlaklı, sağlıklı kız öğrenciler kabul edilmiştir. 1946 yılında ise, Sağlık Bakanlığına bağlı hemşirelik okulları açılarak, ortaokul mezunları alınmış, önceleri üç yıl olan eğitim süresi, sonra, dört yıla çıkarılmıştır.

Sağlık meslek liselerinin sayısı 1988-1991 yılları arasında büyük bir patlama göstererek, 90'lı sayılardan 300'lü sayılara ulaşmıştır. Bu sayı artışında, ne yazık ki, siyasîlerin, kendi seçim bölgelerine sağlık lisesi açtırmayı son derece iyi bir seçim yatırımı olarak görmeleri rol oynamıştır. Bu okullardan mezun sayısı 90 000'dir. Meslek eğitimi verilemez durumda olan bu okulların ülkeye getirdiği malî yük yanında, Sağlık Bakanlığının bu mezunları atayacak kadrosu da kalmamıştır.

Ülkemizde üniversite düzeyinde ilk hemşirelik yüksekokulu, 1955 yılında Ege Üniversitesinde açılmıştır. Bu, aynı zamanda, Avrupa'da da üniversite düzeyinde açılan ilk hemşirelik okuludur. Avrupa'da, ancak bizden on yıl sonra, İngiltere'de, yüksekokul düzeyinde -üniversite düzeyinde- hemşirelik okulu açılabilmiştir. Ülkemizde şu anda 9 hemşirelik yüksekokulu vardır. Bu okullara, lise ve sağlık meslek lisesi mezunları, üniversite giriş sınavıyla ve sayısal puanla kabul edilmektedirler; eğitim süresi de dört yıldır.

Farklı düzeylerde hemşirelik eğitimine son verilip, hemşirelik eğitiminin lisans düzeyinde sürdürülmesi, toplum sağlığı açısından son derece önemlidir; ancak, Sağlık Bakanlığı, Osman Durmuş zamanında, YÖK'le olan protokolü tek taraflı iptal ederek, sağlık meslek liselerine tekrar öğrenci almaya başlamıştır. Şu anda, ülkemizde, biri YÖK'e, diğeri de Sağlık Bakanlığına bağlı iki ayrı düzeyde; yani, hem lisans hem de lise düzeyinde hemşirelik eğitimi verilmekte olmasına karşın, bu iki farklı programdan mezun hemşirelerin, unvan, görev, yetki ve sorumlulukları birbirinden ayrılmamıştır. Oysa ki, Avrupa Birliği direktiflerinde, hemşirelik eğitimi mutlaka lisans düzeyindedir. AB'ye üye ülkelerde hemşire olabilmek için, en az on yıllık temel eğitimin üzerine 4 600 saatlik ve eşit oranda teorik ve klinik eğitimi, öğretimi kapsayan bir eğitim gereklidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, hemşirelik mesleğinde dünyada ilkleri gerçekleştirirken, ne yazık ki, lambalı kadının ışığı dibine vuramamış ve bu meslek mensupları, bugün ülkemizde bir dizi sorunla, güçlükle baş başa bırakılmıştır. Hemşirelik mesleği, dünyanın en zor, en özverili ve aynı zamanda en vazgeçilmez mesleklerindendir. Biz hekimler, nitelikli sağlık hizmeti verebilmek için, hemşireleri ekibin vazgeçilmez unsurları olarak görürüz ve en büyük yardımcılarımızın, bu sağlık emekçilerinin sorunlarının çözümüne katkı koymak için Cumhuriyet Halk Partisi olarak da çaba içerisindeyiz.

Her ülkede hemşirelik işgücünün çoğunluğunu kadınlar oluşturur. Hemşirelik, kadın işidir ve düşük ücret, düşük statü, kötü çalışma şartları, çok az ilerleme olanakları ve zayıf eğitim olmak üzere, kadınlara özgü diğer mesleklerle aynı özelliklere sahiptir. Toplumdaki cinsiyet ayırımı sağlık alanına büyük ölçüde girmiş ve hemşireliğin gelişimini de engellemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Arıtman, buyurun.

CANAN ARITMAN (Devamla)- Ayrıca, toplumun sevgi, şefkat, iyilik meleği özelliğinde hemşire beklentisi, psikolojik bir baskıyla hemşireleri, bilimsel temelli sistematik düşünceden alıkoymuş ve kendi meslekî sorun ve gereksinimlerini giderme ve haklarını arama güdülerinin ertelenmesine neden olmuştur.

Hemşirelik mesleğindeki cinsiyet ayırımına son verilerek, bu meslek kadın mesleği olmaktan çıkarılmalıdır. Sağlık memurluğu bölümü mezunlarının atama adaletsizliğine son verilmelidir. Meslekte branşlaşma sağlanmalı ve Mecliste bulunan ekgöstergeyle ilgili kanun tasarısı, sağlık çalışanları lehine düzeltilerek çıkarılmalıdır.

1954 tarihli ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu, hemşireliği, lise düzeyinde eğitimle kazanılan bir kadın mesleği olarak tanımlamaktadır. Bu yasa, günümüz hemşirelik eğitim ve hizmetlerini düzenlemeye yanıt verecek durumda değildir. 1992'de hazırlanan Hemşirelik ve Türk Hemşireleri Birliği Kanun Tasarısında, hemşirelik, lise üzerine dört yıllık lisans düzeyinde bir eğitimle kazanılan özerk bir sağlık mesleği olarak tanımlanmakta, cinsiyet ayırımı kaldırılmakta, meslek odaları ve meslek birliğinin kurulması öngörülmektedir.

55 inci hükümet döneminde Meclis gündemine giren bu kanun tasarısı, hükümet düştüğü için kadük olmuştur. Bu kanun tasarısı, hemşire, ebe, sağlık memuru arasındaki ayrımcılıklar giderilerek, Avrupa Birliği uyum ilkelerine yönelik düzenlemeler yapılarak ve ilgili dernek, sendika ve üniversitelerin görüşleri alınarak, süratle yasalaştırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu dileklerimle, tüm sağlık emekçilerinin Hemşireler Gününü kutlar, tüm Meclisimizin sevgi ve saygılarını iletirim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Arıtman, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa gereğince görevleri sona eren Kürşad Tüzmen'in Devlet Bakanlığına, Osman Pepe'nin Çevre ve Orman Bakanlığına atandıklarına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/263)

                                                                          8.5.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 14 Mart 2003 günlü, B.01.0.KKB.01-08-3-2003-329 sayılı yazımız.

Başbakanın önerisi üzerine;

1. 3046 sayılı Yasanın değişik 4 üncü maddesi gereğince Devlet Bakanı sayısının yediye çıkarılması  onaylanmıştır.

2. 8 Mayıs 2003 günlü, 25102 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa gereğince görevleri sona eren;

Kürşad Tüzmen Devlet Bakanlığına,

Osman Pepe Çevre ve Orman Bakanlığına,

Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 109 uncu maddesi gereğince atanmışlardır.

Bilgilerinize sunarım.

                                                        Ahmet Necdet Sezer

                                                               Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

2. - Habitat Dördüncü Dünya Parlamenterler Forumu için Almanya Federal Cumhuriyetinin Başkenti Berlin'e Malatya Milletvekili Münir Erkal'ın gideceğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/264)

                                                                          8.5.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

"Habitat Dördüncü Dünya Parlamenterler Forumu" 12-14 Mayıs 2003 tarihlerinde Almanya Federal Cumhuriyetinin Başkenti Berlin'de yapılacaktır. Konferansa katılınması Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun 29 Nisan 2003 tarih ve 72 sayılı Birleşiminde kabul edilmiştir.

Anılan Kanunun 2 nci maddesi uyarınca siyasî parti grubunca bildirilen üyenin ismi Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

 

 

 

Bülent Arınç

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

Adı Soyadı :                                           Seçim İli :

Münir Erkal                   Malatya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

3. - Moğolistan Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/265)

                                                                        12.5.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 4.4.2003 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-617/1471 sayılı yazımız.

İlgide kayıtlı yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan Moğolistan Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim.

                                                        Recep Tayyip Erdoğan

                                                                         Başbakan

BAŞKAN - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarında bulunan tasarı, hükümete geri verilmiştir.

Yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

4. - (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/266)

                                                                          8.5.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7.1.2003 tarihli 18 inci Birleşiminde, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca (10/9) esas numaralı bir Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuştur. Komisyon Genel Kurul tarafından verilen üç aylık sürede çalışmalarını tamamlayamamıştır.

Bu nedenle, 8.5.2003 tarihinde toplanan Komisyonumuz, Genel Kuruldan İçtüzüğün 105 inci maddesine göre 19.5.2003 tarihinden itibaren bir aylık eksüre istenmesine karar vermiştir.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

 

 

 

Azmi Ateş

 

 

 

Komisyon Başkanı

 

 

 

İstanbul

BAŞKAN - İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içerisinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince Komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

5. - Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, (10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/55)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İşlerimin yoğunluğu nedeniyle, üyesi bulunduğum (10/29) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum.

Bilgilerinize arz ederim. 12.5.2003

 

 

 

Haluk Koç

 

 

 

Samsun

 

 

 

CHP Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

6. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in (6/254) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/56)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Olası Irak savaşı nedeniyle çiçek aşısı önlemi konusunda Sağlık Bakanından sorduğum (6/254) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.                                      8.5.2003

                                                              M. Vedat Melik

                                                                          Şanlıurfa

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

7. - TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, Japonya Üst Meclisi Başkanı Hiroyuki Kurata'nın Japonya'ya resmî davetine bir Parlamento heyetiyle icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/267)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Japonya Üst Meclisi Başkanı Hiroyuki Kurata'nın davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Japonya'ya resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

 

 

 

Bülent Arınç

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V. - ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 13 Mayıs 2003 Salı günü saat 14.00'te yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, aşağıdaki Grup önerilerimizin Genel Kurulda okunarak, oylanmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

 

Eyüp Fatsa

 

 

 

Ordu

 

 

 

AK Parti Grup Başkanvekili

Grup önerisi:

Genel Kurulun 13 Mayıs 2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 33 üncü sırasında yer alan 119 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınması ve çalışma süresinin 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında olması, 14.05.2003 Çarşamba günkü birleşimde de sözlü soruların görüşülmemesi ve saat 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışılması, İş Kanunu Tasarısının görüşmelerinin bu birleşimde saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde saat 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek, görüşmelerinin bitirilmesine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Söz talebi?..

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Güney, önerinin lehinde mi, aleyhinde mi?..

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Aleyhinde...

BAŞKAN - Sayın Güney, buyurun.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Burada, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisi üzerinde söz aldım; bu konudaki düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

Hepinizin hatırlayacağı üzere, geçen hafta da bu şekilde bir grup önerisi gelmişti. Burada da, salı günü; yani, Meclisin denetim gününde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi teklifi gelmişti. Biz, o zaman, bunun, İş Kanunu Tasarısı için geldiğini, aciliyetine, önemine binaen, belki olabilir diye düşündük. Hepinizin bildiği gibi, salı günleri, daha önce alınan karar gereğince; yani, 11.12.2002 tarihinde alınan karar gereğince denetime ayrılmıştır.

Meclisin iki önemli fonksiyonu vardır; bunlardan bir tanesi denetim fonksiyonu, diğeri de, hepinizin bildiği gibi, yasama fonksiyonudur. Yasamayla ilgili çalışmalarımızı çarşamba, perşembe günleri yapıyoruz, denetimle ilgili çalışmalarımızı ise salı günü yapıyoruz. Geçen hafta bunu yapamadık. Bu haftaya geldik; yine, bu hafta da "hayır, biz, yine, denetimle ilgili görüşmelerimizi yapmayalım; yarım kalmış, 62 maddesini kabul ettiğimiz tasarıyı bugün de görüşelim" diyoruz.

Muhterem arkadaşlarım, kanaatimce, bu, yanlış bir yoldur; bu, yanlış bir alışkanlık getirir. Bu, bundan böyle, her sıkıştığımız anda "yahu, boş verin denetim gününü; biz, şu tasarıdan bir 10 madde daha geçirelim, 20 madde daha geçirelim..." Bu, Meclisin çalışma düzenine ve yapısına yakışmıyor.

Bakın, önümüzdeki gündeme baktığımız zaman, şu anda, 60 adet Meclis araştırması önergesi sırada bekliyor. Bunları sizler verdiniz ve bu Meclis, bunları görüşmek için de karar aldı ve bunlar burada kayda geçti. En iyimser bir tahminle -tecrübelerime istinaden söylüyorum- bir toplantıda, bir Meclis araştırması önergesi, en çok iki Meclis araştırması önergesi görüşülür. 60 tane Meclis araştırması önergesini ne zaman görüşeceğiz, nasıl görüşeceğiz; bu mümkün değil.

Bana göre, bu yol yanlış. Ben, değerli arkadaşlarımdan, değerli grup başkanvekili arkadaşlarımdan rica ediyorum -geçen hafta da diğer arkadaşlarıma rica etmiştim; Sayın Kapusuz'a rica etmiştim- eğer, bu kanunu çıkarmak istiyorsak -ki, doğrudur, çıkarmak istiyoruz; daha, 60 maddesi var- cuma günü çalışalım veyahut da 24.00'e kadar değil de sabaha kadar çalışalım; ama, Meclisin en önemli fonksiyonu olan denetim gününde, biz, bu tasarıdan 3 madde, 5 madde, 10 madde daha geçireceğiz diye, bu öneriyi buraya getirmeyelim.

Hepinizden rica ediyorum; eğer mümkünse, değerli arkadaşlarım bu öneriyi geri alsınlar; biz, bugün, yine denetim görevimizi yapalım, bilahara, yarın, öbür gün... Süreyi uzatmak için Danışma Kurulu kararı getirmemiz her zaman mümkün. Bizler de yardımcı olalım, bu şekilde yapalım; ama, Meclisimizin en önemli fonksiyonu olan denetimi bu şekilde engellemeyelim diyorum. Bunu bir daha düşünmenizi ve bu şekilde oy vermenizi rica ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Tekrar teşekkür ediyorum; sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Güney, teşekkür ediyorum.

Aleyhte, Sayın Koç; buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, Mecliste, büyük bir ısrar ve inatla, mutlaka çıkarılmasını istediğiniz İş Yasasının, kalan maddelerinin, yine Meclis çalışma gündeminin değiştirilerek ele alınmasını isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi, Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu yasama döneminin başında, Genel Kurul, 11 Aralık 2002 tarihli 8 inci Birleşiminde Danışma Kurulunun şu önerisini kabul etmiştir -Sayın Güney de buna değindiler- aynen okuyorum: "Genel Kurulun toplantı günlerinden salı gününün denetim konularına (Anayasanın süreye bağladığı konular hariç), çarşamba ve perşembe günlerinin de Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşlerin görüşülmesine ayrılması, salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesi..." Bu şekilde bir çalışma takvimi benimsenmişti. Şimdi, iki haftadır, Genel Kurulun yapması gereken bu kabul edilmiş denetim konuları hakkında çalışma yapılamamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, elinizdeki gündeme bakacak olursanız -yine, Sayın Güney değindiler- 60 tane Meclis araştırması yapılmasına dair önerge, öngörüşmelerinin yapılması için bekliyor. Ayrıca, yine, gündemde, çeşitli bakanların yanıtlaması istenilen 241 adet sözlü soru önergesi bulunmaktadır.

Meclis olarak, bütün bunların görüşülebilmesi için ayrılan çalışma saatlerini artık kullanamaz olduk. Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemli görevlerinden birisi olan denetim görevi nasıl, ne şekilde ve ne zaman yerine getirilebilecek? Değerli arkadaşlar, bu soruların yanıtını verebilir misiniz? "Aman canım, âdettendir, o sorular hep sorulur ya da her dönemde bir sürü araştırma önergesi verilir, yasama yılı bitinceye kadar gündemlerde öyle yer alır, sonra unutulur gider" mi denilmek isteniyor; yani, bu Meclis, iki önemli işlevinden biri olan denetim işlevini yapmasın mı denilmek isteniyor?!

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu Meclis, gereğinde sabaha kadar da çalışıp gerekli olan yasama görevini hep yapmıştır, bundan sonra da yapacaktır, kuşkunuz olmasın; ama, bırakınız lütfen, muhalefetin yürütmeyi denetleme görevini engellemeyiniz, bu kürsüden muhalefetin sorularının sorulmasına tahammül gösteriniz, onları geciktirmeden yanıtlamaya çaba gösteriniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer konu -gerçekten anlamakta güçlük çektiğim bir konu; bunu, bütün içtenliğimle sizinle konuşmak istiyorum- bakınız, bu kadar inat, ısrar ve dayatma neden allahaşkına?! Lütfen, istirham ediyorum, sizler de düşünün bu konuyu.

Sayın milletvekilleri, "yeni iş yasası çıkacak da çıkacak... "Eğer çıkmazsa, sermayenin yatırım yapmasının önündeki engelleri aşamayız" söyleminin, işçilere daha önce verilen çeşitli sosyal haklar ve özgürlüklerin iş verimini düşürdüğü, çalışma barışını bozduğu gerekçelerinin, gerçekçi, yerini bulan, doğru bir anlamı var mı?..

Sayın Bakan, yasa tasarısının görüşüldüğü gecelerde arada bir söz alıp, bu konunun toplumsal kesimlerce tartışıldığını, sendikaların birkaç madde dışında anlaşmazlık sergilemediklerini ifade ettiler; ama, Sayın Bakanın uzlaşma noktasına yakın olduğunu belirttiği sendikacılar, hemen ertesinde, Sayın Bakanı her seferinde tekzip ettiler.

Sayın Başesgioğlu, Parlamentodaki Cumhuriyet Halk Partisini ise uzlaşma konusunda muhatap dahi almamış olup, şimdi, Parlamento bu konuya bir çözüm üretebilirse, bir hakemlik yapabilirse, bundan memnun olacaklarını belirtiyorlar ve "Parlamentonun atmosferi çok değişik; bizim uzlaşma arayışlarımıza, hakemlik taleplerimize, maalesef, olumlu cevaplar gelmedi" diye ekliyorlar.

Sayın Bakanım, şimdi mi aklınıza geliyor; Cumhuriyet Halk Partisinin haklı muhalefetini keşke dinleseydik, bazı konular bizim Grubumuzda da tepki çekmeye başladı diye mi düşünüyorsunuz?..

Kapı arkasında uzlaşma aranmaz Sayın Bakanım. Çözüm tektir; bu yasa tasarısının, tekrar bir uzlaşma arayışı için hükümet tarafından geri çekilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, yine bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi olarak hep vurguladık, açıkladık, üzerinde durduk; günümüzde üretim ilişkilerinin geçen yüzyıldan çok farklı olduğunu, emek-sermaye arasında sınıfsal boyutta bir çatışmanın olmadığını, tersine, bir uzlaşmanın bulunduğunu ve olması gerektiğini ifade ettik. Bu bağlamda, dürüst, yurtsever, ulusal çıkarları gözeterek en zor koşullarda dahi üretim yapan, istihdam sağlayan, artı değer yaratan ve vergisini ödeyen işverenin başımızın tacı olduğunu hep söyledik, söylemeye de devam ediyoruz.

Aynı şekilde, emeğin her koşuldaki bir hukuk ilişkisinde güçsüz taraf olarak korunması gerektiğini de vurguladık ve Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinden de bazı milletvekili arkadaşlarımızın katıldığı ve yapmayın, eğer, bu yasa bu şekilde çıkarsa bunun vebali altında kalırız dediğimiz maddeleri bile, inadınızdan kurtaramadık değerli arkadaşlarım.

Bakınız, kabul edilen şu maddeleri tekrar size hatırlatmak istiyorum, lütfen vicdanlarınızı sorgulayın: Madde 2, işçinin tanımı bile çok farklı; madde 7, ödünç iş ilişkisi; madde 12, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi; madde 13, kısmî süreli-tam süreli iş sözleşmesi; madde 14, çağrı üzerine çalışma; madde 15, deneme süreli iş sözleşmesi...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Neyi tartışıyoruz, gündem bu değil ki?!

HALUK KOÇ (Devamla) - Siz, tartıştığımız konuyu bile takip etmekte zorluk çekiyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Çok iyi takip ediyorum; grup önerisini konuşuyoruz.

BAŞKAN - Sayın Kacır, lütfen...

HALUK KOÇ (Devamla) - ...madde 16, takım sözleşmesiyle oluşturulan iş sözleşmeleri...

Değerli arkadaşlarım, hele hele bir de madde 18 var ki, İş Güvencesi Yasasının içini tamamen boşaltan bir madde. "10 ve daha fazla işçi çalıştıran" deyimi "30 ve daha fazla işçi çalıştıran" olarak değiştirildiğinden, bu yasanın kapsama alanı bitmiştir, iş güvencesi yok edilmiştir.

Bunları kabul ederek, çalışanları nasıl bir hukukun içinde sahipsiz, kolsuz, kanatsız bıraktığınızı düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlarım?.. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, görevimizi yapıyoruz, bu yasa tasarısının son maddesi görüşülene kadar da bu olumsuzlukları söylemeye devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, yaklaşık onbeş yirmi yıldır kötü yönetiliyor. Ağır bir yük altındayız. Bugünün mirasında Adalet ve Kalkınma Partisi olarak bir sorumluluğunuz olmasa da -altını çizerek söylüyorum- bu yılların yönetimlerindeki siyasetleri içerisinde mutlaka içinizde sorumluluk alanlar vardır. Sayın Bakan da sık sık Cumhuriyet Halk Partisine dönük değerlendirmeler yaparken, kendisinin de Türkiye'yi daraltan bu süreçlerde nasıl ve ne şekilde sorumluluğu olduğunu, hangi siyaset çizgilerinde ne görevler yaptığını unutmamalıdır diye düşünüyorum ve bugün gelinen noktada, bu toplumda, namuslarıyla yaşamış, çoğu kere daha vergisini kaynağındayken ödemiş, çoluğunu çocuğunu güçbela geçindirebilmiş, her şeyiyle bu ülkeye bağlı köylümüzün de işçimizin de memurumuzun da emeklimizin de esnaf ve sanatkârlarımızın da dürüst işverenlerimizin de hiçbir günahı, hiçbir suçu, hiçbir olumsuz katkısının olmadığını hatırlatmak istiyorum sizlere. Bu insanlar, tam tersine, krizin kurbanı olmuşlardır; ücretlerini, ikramiyelerini alamamışlardır, çalışma sürelerinin uzatılmasına boyun eğmişlerdir; yarı ücretle çalışmayı ya da ücretsiz uzun süre izne çıkmayı kabul etmişlerdir. Daha, bu insanlardan hangi fedakârlığı bekliyoruz?!

Bu dayattığınız yasayla, Avrupa ülkelerindeki esnek çalışma modelinin getirilmeye çalışıldığını söylüyorsunuz; ancak, bu ülkelerde, Türkiye'deki gibi, asgarî ücretin 225 000 000 lira olmadığını, sosyal hakların en üst düzeyde korunduğunu, işsizlik ve emeklilik başta olmak üzere, her çeşit iş ve sosyal güvencenin bulunduğunu unutuyorsunuz değerli arkadaşlarım. İnsanlara, emeğiyle çalışanlara "bak, sokakta bir sürü işsiz var, beğenmezsen, seni çıkartır onları alırım, çalıştırırım" mantığıyla yaklaşan, korkutan, kaderci bir gözdağı uygulaması, bu çağda reva mıdır?!

Değerli arkadaşlarım, lütfen -bu, bir dost uyarısıdır- bir an önce iktidar olduğunuzu hatırlamanızda fayda var. Artık "fırtınalı deniz", "gemi", "kaptan" edebiyatıyla kendinizi ve toplumu avutmayı bırakın. Herkese sosyal koruma ve güvence altında, hukuksal boşluğu doldurulmuş bir iş ortamı ve onurlu yurttaş olma hakkını sağlayacak adımlar atınız. Türkiye'de kimse kavga istemiyor; ama, milyonlarca çalışan insanımız da işinden emin olmak istiyor. Kimsenin de çalıştığı işyeriyle ilgili bir kavgası bulunmuyor.

Sayın milletvekilleri, bugün 24.00'e kadar, yarın yasanın tümü bitene kadar görüşmelere devam etmek istiyorsunuz. Parlamentonun, daha önce alınan kararlar gereği, denetim görevini yapmasını yine engelliyorsunuz. Unutmayınız, her şeye kulaklarınızı tıkıyor, gözerinizi kapatıyorsunuz; yanlış yapıyorsunuz ve yanlış yapma noktasında da ısrarınızı sürdürüyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sizi, sağduyulu ve kurallı bir çalışma ortamına ve tüm toplumun beklediği bir uzlaşma arayışına, iyi niyetle bir kez daha davet ediyoruz ve bu yasayı çekmenizi, tam bir toplumsal tartışma sonrası herkesi mutlu edecek bir şekilde buraya getirmenizi öneriyoruz.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız...

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Onun için, getirdiğiniz grup önerisinin -lütfen, bunlara kulak veriniz- lütfen, bir kere de aleyhinde karar veriniz ve şu kurallı çalışma ortamını şu Parlamentoda yaşama geçirelim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Grup önerisinin lehinde söz talebinde bulunan Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İçtüzüğün 19 uncu maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışma saatlerinin yeniden, bu hafta için düzenlenmesi amacıyla bir Danışma Kurulu talebimiz oldu; saat 14.00'te Danışma Kurulu toplandı; ancak, Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımız, zannederim aynı saatlerde grup toplantıları devam ettiği için Danışma Kuruluna katılamadı ve orada bir mutabakat sağlanamadığı için, biz, yine, İçtüzüğün 19 uncu maddesi uyarınca teklifimizi Genel Kurula getirdik. Teklifimiz üzerinde muhalefet sözcüleri konuştu, ben de grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kamuoyunun yakından takip ettiği ve izlediği bir konudur; İş Kanunu görüşülüyor. Tabiî, konuyla ilgili, lehte, aleyhte, basında, kamuoyunda, sosyal taraflarda, Mecliste çok şeyler söylendi; ancak, bütün bunları söylerken bir hakkın da teslim edilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Sayın Bakanımız, bu kanun tasarısı hazırlanırken, sosyal tarafları bir araya getirmek suretiyle, buyurun, konu sizleri ilgilendiriyor; dolayısıyla, sizin, sosyal taraflar olarak üzerinde mutabakata vardığınız her konu bizim kabulümüzdür ve biz, onu, o şekliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna götüreceğiz demiştir ve belki, ilk defa, bir konu üzerinde sosyal taraflara bu kadar açık güvence ve çek verilmiştir. Ancak, sosyal taraflar bir araya gelmek suretiyle -belki, kendi aralarında, kapalı kapılar ardında görüşüp konuşurken- Sayın Bakanın da bulunduğu ortamda mutabakata vardıklarını veya çok az konuda, anlaşmazlık değil de, henüz daha mutabakatın sağlanamadığı konular olduğunu; ama, genel olarak üzerinde mutabakata varıldığını ifade etmiş olmalarına rağmen, kapalı kapılar ardından, toplantı salonlarından çıktıktan sonra, herkes, kendi tribünlerine mesaj vermek adına, konuştukları, mutabakata vardıkları ve Sayın Bakanın kendilerine her konuda vermiş olduğu açık çeki ve güvenceyi yok sayarak, kendi sözlerini, ifadelerini ve mutabakat anlayışlarını reddetmişlerdir.

Dolayısıyla, tabiî, gönül arzu ediyordu ki, toplumun çok geniş bir kesimini ilgilendiren İş Kanunu Tasarısı üzerinde sosyal taraflar mutabakat sağlasın. Ancak, değerli arkadaşlar, İş Kanunu Tasarısı görüşülüyor. Özellikle, olayın bir tarafı işveren, diğer tarafı da işçi kardeşlerimiz, emekçi kesim, sendikalarımız. Yüzde yüz tarafları tatmin edebilecek ve üzerinde mutabakata varılabilecek bir şeyi sağlamak mümkün değil. Hiç kimse, ama hiç kimse, bir uzlaşma adına, bir konsensüs adına bir yaklaşım ortaya koymuyor. Dolayısıyla "bu kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Genel Kurula gelirken, sosyal tarafların mutabakatı aranmadı" gibi bir düşüncenin, ifadenin, doğruyu ve gerçeği yansıtmadığını ifade etmeye çalışıyorum. Bunun değerlendirmesi kamuoyuna aittir. Bu yasa, ilk defa bu Mecliste görüşülürken de, Sayın Bakan çıktı, bunları uzun uzun anlattı. Ben, sosyal taraflara da buradan seslenmek istiyorum. Sayın Bakanla veya kendi aranızda bir araya geldiğinizde üzerinde mutabakata vardığınız, anlaştığınızı söylediğiniz konuları, lütfen, kamuoyunun ve basının önüne çıkınca da doğrulayın. Yani, bu, tribünlere oynama, kendi tabanına mesaj verme suretiyle, toplumu ve sosyal kesimleri germenin, yanlış bilgilendirmenin kimseye sağlayacağı bir fayda yoktur kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, muhalefet partisi sözcüsü grup başkanvekili arkadaşım, AK Parti Grubunun, Genel Kurulda, özellikle, denetim faaliyetlerinin yapılmasını engellediğini, her seferinde de, böyle, Meclis çalışmalarını grup önerileriyle değiştirmek suretiyle denetim faaliyetlerinin yapılamadığını ve buna fırsat verilmediğini ifade ediyorlar.

Tabiî, gönül arzu eder ki, üzerinde mutabakata varılmış olan günlerde, özellikle denetime tahsis edilmiş günlerde, denetim çalışmaları ve faaliyetleri yapılmış olsun; ancak, bu uygulama, AK Parti İktidarının ve Meclis Grubunun ilk defa ortaya koyduğu bir uygulama değildir. Daha önceki dönemlerde de -Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan arkadaşlarımız bilirler, konuyu takip eden kamuoyu da bilir- bu Meclis Genel Kurulunda, Danışma Kurulu veya grup kararlarıyla, çoğu zaman, denetim faaliyetleri bir sonraki haftaya bırakılmak suretiyle, konunun ehemmiyetine binaen çalışma saatleri üzerinde değişiklikler yapılmıştır. Yani, denetim faaliyetleri bazen ertelenmiştir. Bunun, hiçbir art niyeti yoktur. Hiç kimsenin, Meclisi, denetimin dışına taşıma gibi, denetim faaliyetlerini engelleme gibi bir hakkı, bir yetkisi de yoktur. Kimsenin bunu suiistimal etme gibi bir hakkı da yoktur. Konuyu, lütfen, bu çerçevede değerlendirirsek, birbirimizi daha iyi anlamış oluruz.

60'ın üzerinde araştırma önergesinin olduğunu ifade etti arkadaşım; evet, bunlar, parti gruplarında da mevcuttur; ama, arkadaşlarımız da takdir edecektir ki, Meclisin, son birkaç yıldan beri çalışmasında, bu kadar araştırma önergesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülüp kabul edildiği bir dönem de olmamıştır. Meclis Başkanlığımız, kurulan araştırma komisyonlarına, onların çalışmalarını yürütebilecekleri mekân bile tahsis edemiyor. Yani, olayın arka planını, diğer başka boyutlarını da görmekte fayda var diye düşünüyorum.

Ben, bu düşüncelerle -niyetim hiç kimseyi eleştirmek değil; ama, bir gerçeği ortaya koymaya çalıştım, bir hakkı teslim etmeye çalıştım- getirmiş olduğumuz grup önerisinin Genel Kurulumuzca kabulünü talep ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Fatsa, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, öneri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

8. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, 3 Mart’ın Her Yıl Laiklik ve Öğretim Birliği Bayramı Olarak Kutlanması Hakkında Kanun Teklifinin (2/93) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/57)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/93) esas numaralı kanun teklifim, üzerinden 45 gün geçmesine rağmen ilgili komisyonda görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre işlem yapılmasını takdir ve tensiplerinize saygılarımla arz ederim.                                      4.3.2003

                                                             Mustafa Gazalcı

                                                                            Denizli

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, buyurun.

Süreniz 5 dakika.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Mart, Türkiye Cumhuriyeti için önemli ve tarihsel bir gündür; yeni devletin, toplumun laik yapılanmasının ve yurttaşlarının birlik içinde eğitilmesinin başladığı gündür. 3 Mart 1924'te, devletin, toplumun, insanın nasıl biçimleneceğini belirten 3 önemli devrim yasası, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilmiştir.

429 sayılı birinci yasayla, Şer'iye ve Evkaf Vekâleti, yani Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırılmış, din ile dünya işleri ayrılmıştır; din, devlet siyasetinin dışında bırakılmıştır. İnanç ve ibadet işlerinin yürütülmesi için, Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.

430 sayılı ikinci yasa, Öğretim Birliği Yasası çıkarılmış; bu yasayla, bütün öğretim kurumları Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Medreseler kapatılmış, eğitimin her aşamasında dinsel etkilerden uzak, bilimsel bir program ve anlayış birliği getirilmiştir.

431 sayılı üçüncü yasayla, halifelik kaldırılmış, Osmanlı soyundan gelenler yurtdışına çıkarılmıştır; egemenliğin kayıtsız koşulsuz ulusta olduğu kabul edilmiştir.

Cumhuriyetin kurulmasından yaklaşık dört ay sonra, aynı gün çıkarılan bu 3 önemli yasayla, devlet, toplum, eğitim, çağdaş, laik ve bilimsel bir temele oturtulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş temellere, bundan 79 yıl önce çıkarılan bu yasalarla kavuşmuştur. Laiklik, devlette, toplumda ve eğitimde köklü bir biçimde yerleşmiştir. Daha önce, Osmanlı Devletinde, egemenlik ulusun değildi, bu yasalar çıkmadan önce, eğitimde birlik yoktu, devlet ve toplum laik değildi, laiklik olmayınca da, yeterince özgürlük yoktu. Bu üç yasadan sonra, laiklik, Türkiye Cumhuriyetinin olmazsa olmaz temel ilkesi oldu. Yurttaşlar arasındaki birliğin, barışın, cumhuriyetin, bilimsel eğitimin vazgeçilmez ilkesi laiklik, devlette ve toplumda bir yaşam biçimi olduğu için, özgürlük içinde birçok atılımlar yapıldı, çağdaş gelişmeler oldu, inanç sahipleri hoşgörü ve özgürlük içinde, kişisel olarak inançlarının gereğini rahatça yerine getirdiler.

Anayasamızın 2 nci maddesine göre, Türkiye Devleti, laik, sosyal bir hukuk devletidir; yine, Anayasanın 4 üncü maddesine göre, bu nitelikler değiştirilemez, değiştirilmesi bile önerilemez. 3 Mart 1924'te çıkarılan yasalardan sonra, din, siyasetin aracı olmaktan, devlet işlerine karıştırılmaktan çıkarıldı; eğitim birliği sayesinde, ülkemizde, her yaşta insan bilimsel eğitimden geçti; Türkiye, çağdaş ülkeler arasında yer aldı. Laiklik, yani, kısaca, din ve dünya işlerinin ayrılması, devlet düzeninde, eğitimde, toplumsal yaşamda benimsendi. Cumhuriyetin kurulmasından bu yana seçilen bu yaşam biçimi, ülkemizi, bölgemizde ve dünyada saygın bir duruma getirdi. Bu tutum sayesinde Türkiye, güzel sanatlar dalında birçok ilerleme yaptı. Anayasa ve yasalar, 3 Mart 1924'te, laikliği ve öğretim birliğini başlatan adı geçen devrim yasalarını hep korumuştur. Anayasanın 174 üncü maddesi, bu, 430 sayılı Öğretim Birliği Yasasını bugün de korumaya almıştır.

Sayın milletvekilleri, verdiğimiz yasa önerisiyle, böylesine önemli yasaların yasalaştığı 3 Martın "Laiklik ve Öğretim Birliği Bayramı olarak kutlanmasını istiyoruz. Amacımız, Türkiye Cumhuriyetini çağdaşlaştırma başlangıcını sağlayan, insanların barış ve birlik içinde yaşadığı, eğitildiği günü yeni kuşaklara tanıtmaktır; bugünün ve yapılan işlerin önemini topluma anlatmaktır. Uluslar, önemli ve tarihsel günlerini tanıtarak ve yaşayarak ayakta kalır. Okullarda ve resmî kuruluşlarda, tatil olmadan -bu önerimiz kabul edildiğinde tatil istemiyoruz- 3 Martın bayram olarak kutlanması, geleceğe daha güvenle bakmamızı sağlayacaktır. Eğer yasa önerimiz kabul edilirse, bu gün nedeniyle tatil olmayacaktır, yalnızca kutlama toplantıları yapılacaktır. Zaten, birçok gönüllü kuruluş, son yıllarda bu 3 Martı kutlamaktadır. Onun için, değerli milletvekillerimizin, bu yasa önerimizin gündeme alınması için oy kullanmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, teşekkür ediyorum.

Başka bir söz talebi?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Alınan karar gereğince, sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmına" geçiyoruz.

İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73, 73'e 1 inci ek) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, tasarının 63 üncü maddesini okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

İşin Düzenlenmesi

Çalışma süresi

MADDE 63. - Genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır.

                                                  

(1) 73 S. Sayılı Basmayazı 13.3.2003 tarihli 45 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

73’e 1 inci Ek S. Sayılı Basmayazı 6.5.2003 tarihli 75 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

Tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine, günde onbir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde, iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz. Denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile dört aya kadar artırılabilir.

Çalışma sürelerinin yukarıdaki esaslar çerçevesinde uygulama şekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.

Sağlık kuralları bakımından günde ancak yedi buçuk saat ve daha az çalışılması gereken işler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - 63 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının, çalışma süresini düzenleyen 63 üncü maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, iş hukuku dinamik bir hukuktur; çünkü, emek dinamiktir, üretim dinamiktir, değişime, ilerlemeye güç veren bir süreci ifade eder. İş hukuku, bu dinamizme uygunluk sağlamalıdır. Statükoyla bağdaşmayan bir hukuk varsa, o da iş hukukudur; çünkü, bizzat statükoya karşı verilen demokratik savaşımla geliştirilmiştir. Dikkat ederseniz, demokratik hareketliliğin en yoğun olarak yaşandığı zamanlar, en ilerici ve en insanî çalışma mevzuatının kabul edildiği zamanlar olmuştur. Çalışma hayatının en emek karşıtı olduğu zamanlar da faşizm zamanlarıdır, darbe dönemleridir.

Emek, her zaman demokrasiyi, demokrasi de emeği beslemiştir. Görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısı tartışmalarından anlıyoruz ki, bazı AKP'lilerde, sonraki düzenlemeler, önceki düzenlemelerden daha çağdaş olur, gibi bir yanılsama vardır. Bu, tam bir yanılsamadır ve bir aldatmacadır. Ülkemizin çalışma tarihi, bu düşüncenin yanlışlığını gösteren örneklerle doludur. Mesela, 1960'lı yıllar, 1970'li yıllara göre daha ileri bir çalışma düzeni getirmiştir. 1980'li yıllarda 1970'li yıllardan daha da geri bir çalışma mevzuatı kabul edilmiştir. Yani, 1960'lı yıllardan bu yana, sürekli bir gerileme vardır. Bu gerileme, işçi ücretlerine de, sendikal örgütlülük düzeyine de radikal bir şekilde yansımıştır.

Şimdi kabul edilmek üzere olan yasa, aslında, az önce saydığım bütün dönemlerden daha da geri ve çağdışı hükümler içermektedir; yalnız, şöyle bir değişiklik olmuştur: Son otuz yıl içerisinde, çalışma mevzuatındaki her gerileme, ya darbe ya da muhtıra dönemlerindeki baskıyla gerçekleşmiştir. 2003 yılının mayıs ayında bu yasayla getirilen bu gerilemenin nedeni nedir diye sormak gerekmektedir. Şimdiki baskının nedeni nedir ki, böyle bir hak gaspına gidilmektedir? Bilmediğimiz bir durum mu olmuştur?

Değerli arkadaşlar, bu yasaya olan itirazımızla, bir önceki 1475 sayılı Yasayı olumladığımız anlamı çıkarılmamalıdır. Bu, 12 Eylül ürünü yasanın şiddetle değiştirilmesini, işçi sınıfının dinamizmine, ilerlemeye, çağdaşlığa uygun gerçekten yeni bir iş yasasının kabul edilmesini yıllardır savunuyoruz; ama, 12 Eylül yasasını bile aratacak bu kölelik yasasını da kabul etmemiz mümkün değildir.

Bir değerli AKP'li konuşmacı, 1960'lı ve 1970'li yılların ideolojik yaklaşımlarıyla 2000'li yıllara bakmanın yanlış olduğunu söyleyerek, bu yasayı eleştiren Cumhuriyet Halk Partili sözcülere eleştiri getirdi. Bu değerli konuşmacı, bu kölelik yasasını ısrarla savunurken, 60'lı, 70'li yılların değil ama, galiba, 1760'lı, 1770'li yılların, yani, ikiyüz yıl öncesinin vahşi kapitalist sisteminin ideolojik yaklaşımını benimsediğinin farkında bile değildi.

Değerli milletvekilleri, bu yasa, gerici bir yasadır; belki, sizin siyasî düşüncenize uygun olabilir; ama, çalışanların, üreticilerin dinamizmine, gelişimine ayak uydurabilecek bir düzenlemeden en az ikiyüz yıl uzaktadır. Bu yasa, üretim sürecine dahil olmuş hiç kimsenin lehine değildir; üretim kapasitesini geliştirmek isteyen, gerçekten üretici olan işverenin de kalkınmak isteyen devletin de insanca çalışmak isteyen işçinin de aleyhinedir; çünkü, üretim sürecini esnekleştirmekte, çalışma koşullarını düzensizleştirmekte, daha da önemlisi, en temel değer yaratan unsur olan işçiyi yok saymakta, üretim sürecinden koparmaktadır. Bu yasa, sadece bağımlı devletin ve rantiyeci, kayıtdışı sermayenin işine yarayacaktır. Yasayı kabul ederseniz, bu acı gerçeği çok yakın zamanda göreceksiniz.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 63 üncü madde, yasanın az önce zikrettiğim gerici özelliğine tıpatıp uymaktadır. Bu maddenin ilk bölümünde, genel prensip olarak, haftalık 45 saatlik çalışma süresinin haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünmesi esası benimsenmekte; fakat, bunun aksinin de kararlaştırılabileceği kabul edilmektedir. Ancak, genel prensibin hemen arkasından, tarafların anlaşmasıyla, haftalık normal çalışma süresinin, işyerlerinde haftanın çalışma günlerine, günde 11 saati aşmamak koşuluyla farklı bir şekilde dağıtılabileceği düzenlenmektedir. Bu halde, iki ay içerisinde ortalama çalışma süresini aşmamak üzere denkleştirme yapılması, toplusözleşmelerle bu sürenin dört aya çıkarılabilmesi öngörülmektedir.

Bu maddeyle yakından bağlantılı olan ve "fazla çalışma ücreti" başlığını taşıyan 41 inci maddeyle, bu halde denkleştirme esasının olduğu işyerlerinde yapılan fazla çalışmaların bazı haftalarda 45 saati aşsa bile, bunun fazla çalışma sayılmayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu düzenleme, haftalık çalışma süresinin eşit bölünmesi prensibiyle, fazla çalışma kavramını ortadan kaldırmakta, işçilerin fazla çalışma ücreti olmaksızın, günde 11 saate kadar çalıştırılmasına olanak tanımaktadır. Bu günlük 11 saatlik çalışma süresi, işe götürülüp getirilme süresinin iş süresinden sayılmadığı ve İstanbul, İzmir, Ankara gibi metropol kentlerde, günde en az iki üç saatin yolda geçtiği gözönünde tutulduğunda, işçilerin dinlenme haklarını, sosyal yaşantılarını, aile hayatlarını da ortadan kaldıracak bir düzenlemedir.

İşverenler, bu uygulamayı, iş sürelerinin esnekleştirilmesi olarak nitelendirmektedirler. Evet, iş süresi esnekleştirilmektedir; işçi, âdeta bir lastik gibi, bazen kısa bazen de uzun çalıştırılabilecektir. Yasanın bu maddesinde de açıkça belirtilen bu esnekliği kabul etmemiz mümkün değildir. Bu nedenle, haftalık çalışma süresinin çalışılan günlere eşit bölünmesi ilkesini ortadan kaldıran, fazla çalışma ücretini bertaraf eden denkleştirme sisteminin metinden çıkarılması gerekmektedir; ama, biliyoruz ki, baştan sona esnekliği getiren ve esnek bir şekilde işçiyi bertaraf edecek olan bu yasayı düzeltme yönünde, AKP hiçbir esneklik göstermeyecektir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, günlerdir bu yasanın getireceği felaketlerden bahsediyoruz; ama, anlıyoruz ki, ne söylersek söyleyelim,  siz, iktidar milletvekilleri olarak "anlamazlar"ı oynamaya devam edeceksiniz. Ne diyelim, anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Sanırım, siz, iktidar milletvekilleri, tam da bu konumdasınız.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öktem, teşekkür ediyorum.

63 üncü madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan söz istemişlerdir.

Sayın Arıkan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 63 üncü maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Otuziki yıldan beri yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanunu, zaman zaman yapılan değişikliklere rağmen, çağdaş gelişmeleri yeterince yansıtamamaktadır. Kanunun bazı hükümleri ise, uygulamada önemini tümüyle yitirmiştir; elbette, bunların da yeni yasada yer almaması gerekir.

1475 sayılı İş Kanununun 61 inci maddesinde yer alan iş sürelerine ilişkin düzenleme, İş Kanunu Tasarısında yeniden ele alınarak, haftalık 45 saatlik çalışma süresi korunmuş; işletmelerimizin özellikle dış rekabet gücünün artırılması amacıyla, ülkemizde ilk defa çalışma mevzuatımıza giren, çalışma saatlerinde esnekleşmeyi sağlayacak "denkleştirme süresi" uygulaması getirilmiştir.

Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde, Türk mevzuatında henüz bulunmayan, buna karşılık, Avrupa Birliği ülkelerini bağlayan normların Türk iş mevzuatına kazandırılması gerekmektedir. Bu ihtiyaç, başta İş Kanunu olmak üzere, uyum sürecinde, pek çok kanunda değişiklik yapılması gerektiği anlamına gelmektedir.

Elbette, iş mevzuatımızın Avrupa normlarına uyumlu hale getirilmesi, tam üyeliğe kadar geçecek olan süre içerisinde gerçekleşecektir; ancak, bugünkü aşamada, Avrupa sosyal hukukunun temel nitelikteki düzenlemelerini benimsemek, onlara aykırı hükümleri yavaş yavaş Türk mevzuatından ayıklamak, en isabetli yöntem olacaktır.

Ancak, bu halde, işçilerin sağlıklarını korumak amacıyla, Avrupa Birliğinin, değişik, 23 Kasım 1993 tarih ve 93/104 sayılı direktiflerine uygun olarak, 24 saat içerisinde, işçiye, kesintisiz 12 saatlik bir dinlenme olanağı sağlayacak şekilde, günlük çalışma süresinin, bir işçi için, en fazla -ara dinlenmeleri hariç- 11 saat olması hükmü getirilmiştir. Bu uygulamayla, iki aylık süre içerisinde, tarafların anlaşmasıyla, haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde, haftanın çalışılan günlerine -günde 11 saati aşmamak koşuluyla- farklı şekilde dağıtılabilme imkânı getirilmektedir.

Haftalık çalışma süresinin, haftanın çalışılan günlerine farklı şekilde dağıtılması durumunda, o işyerinde 6 gün çalışılıyorsa, en fazla 66 saat; 5 gün çalışılıyorsa da, en fazla -11X 5- 55 saatlik çalıştırma yapılabilecektir. Böylece, çeşitli nedenler -yani, ihracat bağlantısı olabilir, süreye bağlı işler olabilir, alınan siparişlerin durumu olabilir- göz önünde bulundurulduğunda, işyerlerinde, yoğunlaştırılmış iş haftası uygulamasına imkân tanınmış olacaktır.

Bu vesileyle, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Arıkan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 63 üncü madde üzerinde, şahısları adına, Hatay Milletvekili Züheyir Amber, Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu, Hatay Milletvekili Mehmet Soydan ve Trabzon Milletvekili Şevket Arz'ın söz talepleri vardır.

Hatay Milletvekili Sayın Züheyir Amber; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısı hakkında, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla selamlıyorum.

Tasarı gerekçesinde, dünyada görülen yeni mikroelektronik teknoloji gelişiminin çalışma hayatını etkilediği, bu yeni teknolojiyle yeni çalışma türlerinin yaygınlaştığı, işin düzenlenmesinde yeni modellerin ortaya çıktığı; kısmî süreli, çağrı üzerine çalışma, ödünç iş ilişkisi, iş paylaşım modelleri, belirli süreli hizmet sözleşmeleri uygulamalarının yaygınlaştığı belirtilmekte ve bu yeniliklerin tasarıyla yasal düzenlemeye kavuşturulduğu ifade edilmektedir.

Bu tespit doğru olmakla birlikte, tasarının bütünü incelendiğinde ilk göze çarpan husus, hazırlanan tasarının, iş hukuku genel felsefesi, yani, güçlüye karşı güçsüzün korunması, emeğin himayesi ve yasaların çalışanlar yararına olanak sağlayacak biçimde düzenlenmesi felsefesinden vazgeçildiği izlenimini yaratıyor olmasıdır. Getirilmek istenilen sistem, işletmenin güvenliği esasına dayandırılmıştır. İşletmenin güvenliğine ilişkin kurallar geliştirilmiştir bu yasada. Öte yandan, tasarıda, işçinin asgarî gelir ve istihdam güvencesinin sürekli sağlanması ilkesi gözardı edilmiştir. Oysa, bildiğimiz, gelişmiş ülkelerde, esnek çalışma sisteminin sürekli gelir güvencesi sağlar biçimde düzenlendiği hepimiz tarafından bilinmektedir.

Değerli arkadaşlar, yürürlükteki İş Yasası, sosyal barış ve sosyal güvenceyi geliştiren ve koruyan bir kural öngörüyordu. Yeni yasanın 63 üncü maddesine ortalama çalışma ve denkleştirme tanımları yerleştirilmiştir; bu da bir belirsizliği getirmektedir. Burada, işçinin çalışacağı günleri ve saatleri işverenin belirlemesi keyfiyeti getirilmektedir. Haftalık çalışma sürelerinin, işletme gerekleri gözetilerek günlük ve değişen sürelere dönüştürülebilmesine, bu yolla fazla ücret ödenmeksizin 11 saate kadar çalışma zorunluluğuna, denkleştirme sürelerinin yılın neredeyse yarısını kapsayacak biçimde uygulanmasına olanak sağlamaktadır.

İş güvencesinin sağlanması, Ulusal Programda yer alan ve hükümetin gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği bir görevdir. Bu görevin yerine getirilmesi gerekçe gösterilerek, bunun yanında, İş Kanununun bütününün değiştirilmek istenmesi, emeğin korunması esas alınmadan, işletmenin güvenliğinin öne çıkarılması, ülkeyi ucuz emek cenneti, kuralsızlığı kural haline getirmeyi, örgütsüz bir toplum yaratmayı, yoksullaşmayı getirecek, böyle bir yasa, sosyal barışı bozacak, toplumsal gerginliği artıracaktır.

Bu nedenle, bir an önce bu yanlıştan dönülmesi, sosyal barışı sağlayacak, toplumsal uzlaşmayı tesis edecek daha doğru yasalar yapmamız gerektiğine inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Amber.

Bursa Milletvekili Sayın Zafer Hıdıroğlu?..  Yok.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Sayın Şevket Arz?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde verilmiş 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına, sonra da aykırılık derecesine göre okutup işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının "Çalışma Süresi" başlıklı 63 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

Feridun Baloğlu

 

İzmir

İzmir

Antalya

 

Bayram Meral

Cevdet Selvi

İzzet Çetin

 

Ankara

Eskişehir

Kocaeli

 

 

Mehmet Küçükaşık

 

 

 

Bursa

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının "Çalışma Süresi" başlıklı 63 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

Çalışma Süresi

Madde 63.-

Genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok 45 saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine ara dinlenmesi ile birlikte günde 10 saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtabilir. Bu halde iki aylık süre içinde işçinin haftalık çalışma süresi normal haftalık çalışma süresini aşamaz. Denkleştirme süresi içinde 7,5 saatlik çalışma süresini aşan sürelerin ücreti % 50 zamlı olarak ödenir. Denkleştirme süresi, toplu iş sözleşmeleri ile, üç aya kadar artırılabilir. Bireysel iş sözleşmelerinde bu çalışma uygulanamaz.

Çalışma sürelerinin teklifte yer alan esaslar çerçevesinde uygulama şekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.

Sağlık kuralları bakımından günde ancak 7,5 saat ve daha az çalışılması gereken işler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşacak mısınız önergeniz hakkında?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Evet, söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yeni İş Yasası Tasarısının 63 üncü maddesindeki önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, çalışma süresine ilişkin bu düzenleme, 1475 sayılı Yasanın "iş süresi" başlığıyla 61 inci maddesinde yer almakta idi. Orada benzer bir iki hüküm olmakla birlikte, bu yeni tasarıda, çalışma yaşamına ilk defa giren bir denkleştirme modeli öneriliyor. Örneğin, işçiler, normal olarak günde 8 saat, haftada 45 saat çalışmakla mükellef. Haftalık çalışma süresi 45 saat. Burada yeni getirilen düzenlemeyle, 45 saat yerine, haftalık çalışma süresinin 66 saate kadar çıkarılabileceği ve bu süre içerisinde işçiler, her ne kadar burada "48 saati geçemez" gibi bir hüküm konulmuş ise de, bazı günler, günde 11 saat çalıştırılacak. Bu 11 saatlik kısım, yani, 8 saat ile 11 saatlik süre arasındaki 3 saatlik bölüm, fazla çalışma ücreti olarak ya da önceki gün  41 inci maddede görüştüğümüz, fazla süreli çalışma ücreti olarak yüzde 25 zamlı ödenme yerine, iki ay içerisinde, işveren, işçisine diyecek ki, sen, falanca günlerde günde 3 saat fazla çalıştın; bunun yerine, gel, bu kadar süre denkleştirelim, istirahat et.

Değerli arkadaşlarım, bunun adı angaryadır. Anayasamızın 18 inci maddesine göre de, angarya yasaktır. Buradaki düzenlemede, izinle, yani "taraflar anlaşırsa" denilerek, sanki bir iyilik hali ortaya konuluyor. Oysa, çalışma yaşamında taraflar eşit değildir, işçinin her zaman korunması esastır; iş hukukunun özü de işçiyi korumaya yöneliktir.

Bu doğrultuda, biz, madde metninde bir düzenleme yaptık. Maddenin ikinci ve üçüncü bentlerini düzenlemeden çıkardık. Bunun nedeni, 11 saatlik çalışma süresi kabul edilirse, insanlar, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarının üzerinde çalışmış olur. Asgarî dinlenme süresi ILO normlarına göre, 12 saat olarak belirlenmiştir. Metropol bir kentte, örneğin İstanbul Pendik'te çalışan bir işçinin Avrupa yakasında oturduğunu düşünürseniz, gidiş gelişi 2'şer saatten 4 saati bulabilir; bu da, günde 15 saatlik bir sürenin yolda ve işyerinde geçirilmesi anlamına gelir. Ertesi güne işçinin kendini yenilemesi mümkün değildir, dinlenmesi mümkün değildir, ailesine olan sorumluluklarını yerine getirebilmesi mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, -konuşmacı arkadaşlarım da değindi- yeni çalışma ilişkileri kurulurken bu yasal düzenleme içerisine her türlü esnek çalışma modelini derç ettik, koyduk. Ne adına; çağdaşlık adına; ama, öyle bir çağdaşlık getiriyoruz ki bu düzenlemeyle, 11 saat işyerinde çalışan bir işçinin eşi de çağrı üzerine veya esnek çalışma biçimlerinden birine tabi olarak çalışıyor ise, eşlerin bir araya gelebilmesini imkânsız hale getiriyoruz. Böyle bir çağdaşlık Türkiye'ye yakışmaz diye önergemizi verdik.

Önergemizin kabul edileceğine olan inancımla, sizleri saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Çalışma Süresi" başlıklı 63 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Oğuz Oyan

 

 

 

(İzmir)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

Gerekçe :

Telafi çalışması sırasında, fazla çalışmaya da olanak tanıyan bu paragraf, haftalık çalışma süresinin fiilen 48 saate çıkmasına neden olacak bir düzenlemedir. Denkleştirme süresi içinde de haftalık çalışma süresinin 45 saati aşmaması gerekir.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 63 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

64 üncü maddeyi okutuyorum:

Telafi çalışması

MADDE 64. - Zorunlu nedenlerle işin durması, ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi ya da işçinin talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde, işveren iki ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. Bu çalışmalar fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sayılmaz.

Telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresini aşmamak koşulu ile günde üç saatten fazla olamaz. Tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yeni İş Yasası üzerinde yapmış olduğum konuşmalarda mümkün olduğunca, teknik olarak, maddelere bağlı kalmaya çalışıyorum. Diyebilirsiniz ki, her çıktığınız konuşmada hemen hemen aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz. Gerçekten, işverenlerimizin hazırladığı "Yeni İş Kanunuyla Getirilen Düzenlemeler" başlıklı bir broşür elimde; yani, kendi örgütlerine övünerek yayımladılar bunu. "Yeni getirilen düzenlemeler: İşyerinin devri, iş sözleşmesinin devri, ödünç iş ilişkisi, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi, kısmî süreli ve tam süreli iş sözleşmesi, çağrı üzerine çalışma, işverenin ödeme aczine düşmesi, telafi çalışması, kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği, deneme süreli iş sözleşmesi, iş ve işçi bulmaya aracılık yapacak özel istihdam büroları gibi -işverenlerimize göre- çağın gereklerine uygun hükümler yeni İş Yasasına yerleştirilmiştir" diyor. Biz de, burada, bunlar üzerinde söz alıyoruz. Bunların, hemen hemen hepsi, esnek çalışma biçimlerini, daha pek çok Avrupa ülkesinde bile olmayan hükümleri getirip, kendi yasamıza yerleştirme çabasıdır.

Değerli arkadaşlarım, 3 Kasım seçimlerinden önce meydanlarda AKP de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de, ülkemizdeki borç sarmalının taşınamaz olduğunu, vergi adaletinin olmadığını, işverenlerimizin sigorta primlerinin ve vergi yüklerinin ağır olduğunu, maliyet girdilerinin ucuzlatılması gerektiğini söyledik; ama, maliyet deyince, nedense akla hep işçi ücretleri geliyor.

İşçilerin -sizlere, her zaman sayısal olarak, rakamları da verebiliyoruz, burada kaç kez tekrar ettik- milyonlarcası korumasız, güvencesiz; sosyal güvenlik kurumlarının şemsiyesinden uzak, kayıtdışı alanda çalışıyor. Bir o kadarı, asgarî ücretle, yani, 225 000 000'la geçim savaşı veriyor, çoğu, asgarî ücretten yol parası veriyor, belki evine sadece ekmek getirebiliyor, çocuklarına harçlık veremiyor, eşine pazar parası, mutfak parası bırakamamanın üzüntüsünü yaşıyor. Böyle bir dönemde, yine bir çağdaşlık abidesi olarak "telafi çalışması" diye bir çalışma biçimini de bu maddede tartışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 1475 sayılı İş Yasasında telafi çalışması diye bir çalışma yok. Çalışma yaşamımıza yeni giren bir düzenleme. Metni hepinizin okuduğunu farz ediyorum, kabul ediyorum; ama, dikkatlice dinlemeniz açısından, ben, bir cümlenin altını çizerek bir kez daha okuyacağım. "Zorunlu nedenlerle işin durması, ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi" hallerinde, işçiler işyerinde ise, bunlar o zamanki ücretlerini alacak; ama, bilahara, işçiye, kardeşim, falanca gün işyerinde makine arızalanmıştı, sen de iki saat boş durdun    -makine çarşamba günü arızalanmışsa- perşembe günü, cuma günü ya da cumartesi günü gel, o iki saati çalış denilecek.

Değerli arkadaşlarım, iş süresinden sayılan haller var. İşçi, işe çalışmak için gelmiş ise ve işçi, işini yapmak için evini terk edip işyerine gelmişse, ister makinede çalışsın isterse çıkacak işi beklesin, işverenin kendisine tevdi edeceği görevi beklesin, 1475 sayılı Yasamızda, işçinin ücretinin ödenmesi asıl idi. Tabiî "zorunlu nedenlerle işin durması" kavramı, teknolojik nedenler, ekonomik gerekçeler, kriz koşulları gibi her yere çekilebilecek, her yere uyarlanabilecek muğlak bir kavram. Burada üzerinde durabileceğimiz, çalışma yaşamı açısından belki kabul edilebilir yönü olan tek düzenleme "ulusal bayram ve genel tatillerden önce..." Örneğin, dinî bayramlarımızdan kurban bayramı, ramazan bayramı veya 29 Ekim öncesinde öğleyin tatil ediliyor. Bu tatil edilme pazartesi günü öğleden sonra ise, son yıllarda teamül oldu, kamu kesiminde çalışanların o gün işe gelmemesi yönünde -hatta iki-ikibuçuk güne varan tatiller oldu- Bakanlar Kurulu karar alıyor. Memurlarımız açısından, kamu kesimi açısından böyle bir sıkıntı olmayabilir; denilebilir ki "yürütme organının, idarenin almış olduğu bu karar uygulanacaktır" ve uygulanıyor. Özel sektörde özel girişimcimiz diyebilir ki "benim böyle bir kararla büyük bir projem riske girecek, üretimde yetiştirilmesi gereken siparişlerim vardır, onları yetiştirmem gerekir." Denilebilir ki böyle bir durumda "idarenin almış olduğu karar bana zarar veriyor, böyle bir karar olmamalı, bunun ana nedeni bu." Biz de diyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi olarak:  Evet, belki, ulusal bayram ve genel tatil günlerinden önce böyle bir tatil sırasında işçiler fabrikada çalışma yerine tatil edilmiş ise, işçi -zaten, son yıllarda, en az işveren kadar işletmesini, işyerini korumak için uğraşıyor- bunu telafi etsin -yarım gün ya da birbuçuk gün, neyse- bunu bir telafi çalışmasıyla gidersin, işverenimiz zarar etmesin. Biz bunu biliyoruz; yani, işyerleri olmadan, işçi üretmeden büyümenin de, yatırımın da, yeni işyerleri açmanın da olanağı yok, işverenin kâr etmesinin de olanağı yok. O halde, idarenin almış olduğu karar gereğince bir telafi çalışması söz konusu ise, tartışılması gereken burası olmalı; değilse, herhangi bir nedenle işin durması ya da zorlayıcı sebep oldu, işçi işine gitti, bekledi "kardeşim, bilahara gel, bunu sen telafi et..."

Değerli arkadaşlarım, işçi, çalışmış olduğu bir süreyi, ister 41 inci maddede, ister bir önceki 63 üncü maddemizde, ister 64 üncü maddemizde ya da biraz sonra yine tartışacağımız "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı 65 inci maddemizde "ücret almadan yedirme" diye tabir edilen uygulamada ya da izin karşılığı mesai, fazla mesai olarak değerlendirebileceğimiz çalışma biçimlerine tabi oluyor ve ücreti ödenmiyorsa, bunun açık adı "angarya çalışmadır." 225 000 000 lira asgarî ücret alan ya da onun altında ücretle çalışan, kısa süreli çalışan, çağrı üzerine çalışan, part-time çalışan bir işçiye telafi çalışması yaptırarak onun ekmeğinin bir lokmasına daha göz koyma anlayışının Yüce Meclise uymayacağını, yakışmayacağını çok açık yüreklilikle söylüyorum. Bu ülkede işçiler, ülkemizin fakirleşmesine, yoksullaşmasına neden olmadı. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, ne kadar değerimiz varsa, ne kadar fabrikalarımız, yollarımız, barajlarımız varsa, hepsi işçilerin alınteri, göznuru, emeğidir.

Geliniz, ülkesinin kalkınmasından başka hiçbir şey düşünmeyen işçilerimizin asgarî ücretine de göz koymayalım diyor, Yüce Meclisin böyle bir maddeyi kabul etmeyeceğine olan inancımı belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.

AK Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 64 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

İş Kanunu, gerçekten, Türkiye'nin temel yasalarından biri ve Parlamentonun da çok uzun bir zaman dilimini işgal ediyor. İş ilişkileri, insan hayatının en önemli zamanını işgal eden ilişkiler; çünkü, çalışanlar açısından, hayatın büyük bir bölümü iş dünyasında geçiyor. Bu, işçi için de böyle, işveren için de böyle. Bu nedenle, belki de, düzenlenmesi en karmaşık ilişkilerden biri; çünkü, küresel rekabet içerisinde, iş ilişkilerinin de farklı bir boyut kazandığını görüyoruz. Türkiye'nin de, küresel rekabet ilişkilerinin dışında bir iş ilişkisi içinde olması mümkün değil.

Burada, sözcü arkadaşlarımız, İş Kanunu Tasarısının maddeleri üzerinde söz alarak konuşuyorlar ve geneli üzerinde,  ileride meydana gelecek muhtemel aksamaların neler olacağını, farklı yaklaşımlarla ifade ediyorlar. Her yasal düzenlemenin uygulamalarında muhtelif aksaklıklar gündeme gelebilir. Büyük ihtimalle, İş Yasasının da uygulamada bazen işverenin hoşuna gitmeyen bazen işçinin hoşuna gitmeyen aksaklıkları gündeme gelecek; belki de, Parlamentonun gündemini başka vesilelerle de, İş Yasası üzerindeki düzenlemeler işgal edecektir; ama, peşinen şöyle düşünmemek lazım: Yani, bu işverenler, işi gücü bırakmışlar, işçiyi istismar etmek üzere yola çıkmışlardır ya da bu işçiler, zaten, kaytarma eğiliminin dışında başka bir eğilimle işe gitmemektedirler, bunları sıkı bir şekilde zapturapt altına alalım ya da işverenleri sıkı bir şekilde zapturapt altına alalım da, bu çalışma hayatını böyle düzenleyelim. Çalışma hayatının yasal düzenlemelerini ne kadar katı, ne kadar gevşek yaparsak yapalım, çalışma hayatında, insan ilişkilerinin dışında başka ilişkilerin olmadığını görüyoruz. Nihayetinde, küresel rekabet içerisinde işçi-işveren ilişkileri, toplam kalite yönetimi anlayışı içerisinde seyretmeye mecburdur. Gerek işçilerimiz gerek işverenlerimiz, eğer, toplam kalite yönetimi anlayışının dışında bir iş ilişkileri düzeni kurarlarsa, küresel rekabetle baş edemeyeceklerdir. Eğer, çalıştırdıkları işçileri, üretim süreçlerine, bütün ruhlarıyla, bütün benlikleriyle katamazlarsa, onların dinlenme hayatlarına, onların insanî değerlerine önem vermeyen gayri insanî, hani, vahşi kapitalizm dediğimiz bir anlayışla uygulamalarına devam ederlerse, göreceksiniz, işyerlerinde etkinlik ve verimlilik sağlayamayacaklardır.

Türkiye'nin bütün işverenleri, artık, bugün, bunun farkındadırlar ve iş ilişkilerini, toplam kalite yönetimi anlayışı içerisinde yürütmektedirler, yürütmeye çaba harcamaktadırlar. Kaldı ki, yürütmeye de mecburdurlar; yoksa, ne içeride rekabeti sürdürebileceklerdir ne de küresel rekabeti sürdürebilecek imkânlara sahip olacaklardır. Akıllı bir işverenin yapacağı şey, yasalarda tanınmamış birtakım hakları bile, süreç içerisinde işçisine tanımaktır, tanımak olacaktır ve olmalıdır.

Daha önce, bu İş Yasası Tasarısının ilk bölümünde yaptığımız konuşmalarda da ifade etmeye çalıştım. Bu ilişkileri, karşılıklı kamp ilişkileri, düşmanca ilişkiler olarak algılamamak lazım; işçisiz bir işveren, işverensiz bir işçilik dünyası düşünülemez. İşverenler müteşebbis güç, bir ülkenin, yer altı zenginlikleri gibi, yerüstü zenginlikleridir. Eğer, müteşebbis güce önem vermezsek, bir ülkenin müteşebbis gücünün önünü açmazsak, o ülkenin inkişafını sağlama imkânımız olmaz; ama, müteşebbis güç de, kendisini, kendisiyle beraber çalışan insanları, hakikaten, bir cıvata muamelesine, bir somun parçası muamelesine tabi tutamaz. Bunu yapmaya çalışanlar kaybedeceklerdir; küresel rekabette de kaybedecekler, işçilerinin etkinlik ve verimliliğini sağlayamayacaklardır.

Onun için, yasal düzenlemelerin kötüye kullanılabileceği varsayımıyla yola çıkıp eleştirilerde bulunmak, klasik olarak sendikacı arkadaşlarımızın ileri sürdüğü yaklaşımlar olabilir. Ben, bunu yadırgamıyorum; yani, bir insan, ömrünün yirmi yılını, otuz yılını sendikal mücadeleye vermişse, elbette, birtakım maddeler için, acaba bunların içerisinde kuşku doğuracak, işçi haklarını rencide edecek bazı hususlar var mı diye arayacaktır, araştıracaktır.

Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin arkadaşımızın her madde üzerindeki konuşmalarını, gerçekten, dikkatle dinliyorum. Kendisi, İş Yasası Tasarısını dikkatlice takip ediyor ve her maddesi üzerinde söz alıyor. Bir sendikacı olarak bunu yapmaktan daha tabiî bir hakkı yok; ama, şimdi görüştüğümüz 64 üncü madde gibi öyle bazı maddeler var ki, aslında, bunlar pratikte uygulanıyor; bir yasal düzenlemesi yok. Pratikte böyle uygulamalar olduğu zaman, bayram öncesinde, özellikle özel sektör işyerlerinde bir düzenleme yapıldığı zaman, tatil yapıldığı zaman, bayram sonrası dönemlerde, bunların telafisine yönelik, sendika ile işçi ile işveren arasındaki informel ilişkiler, herhangi bir yasaya dayanmayan, toplusözleşme maddesine bile dayanmayan ilişkiler bu çalışma hayatını düzenliyor. Bu, artık, yasal bir düzenlemenin içerisine girmiş oluyor. Zaten yürüyen bir hadiseyi, bir yasal düzenleme haline getirmenin, şahsen, bir mahzuru olmadığını düşünüyorum. Çok şükür ki, bu maddenin içerisinden, devletin laik niteliğini sarsan bir uygulama olabilir mi diye, kuşkuya yer verecek bir cümle bulunamamış; buna da çok şükür!.. (AK Parti sıralarından alkışlar) Başka maddelerde bulunabiliyordu. O madde de, fiilen uygulanan bir madde. Haftanın 7 günü çalışmak zorunda olan işyerlerinde, insanlar, hafta tatillerini kendileri zaten düzenliyorlar. Fiilen uygulanmakta olan bir maddeyi "acaba, bu madde devletin laik niteliğini alır bir başka istikamete götürür mü" diye... Pes, pes doğrusu; yani, böyle bir yaklaşımı şahsen ben de, İzzet Beyden o dönemde beklemiyordum; ama, bir şekilde oldu; geçti önemli değil.

Değerli arkadaşlar, Türkiye şuna karar vermiştir: Devletin laik niteliği üzerinde, kimsenin kuşkuya yer bırakmayacak kadar kesin kararlı olduğunu biliyoruz. İnsanların hak ve özgürlüklerin, dindarların ve herhangi bir dine mensup olmayanların da ancak laik bir devlette hak ve özgürlüklerini daha iyi yaşayabileceklerinin bilindiği, bizim toplumumuzda yaygın bir kanaattir. Bu konuda kimsenin bir kaygı duymaması lazım; ama, bu maddenin kapsamında görüşülmesi gereken bir mesele değil. Belki, bununla ilgili çok ayrıntılı, çok kapsamlı başka bir gündem maddesi yapmakta yarar var. O açıdan, maddelerin içerisinde işçi haklarını işverenin mutlaka kötüye yorumlayacağı maddeler olduğu yaklaşımından uzak durmakta fayda var. Ayrıca, devletin temel niteliğini sarsacağını, İş Kanunu gibi hiç ilgisi olmayan bir kanunun maddesiyle sarsacağını düşünmek gibi bir yaklaşıma da şahsen kapılmamak gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Evet, İş Yasası, baştan da ifade ettiğim gibi, gerçekten, ülkenin çok zor yasalarından bir tanesidir, üzerinde çok tartışılması gereken yasalarından bir tanesidir. Ayrıntıda, uygulamada birtakım sorunların çıkacağını, şahsen, buradan da görüyoruz; ama, sorunlar çıktıkça, bu sorunların telafi edilebilmesi, hem sendikalar ile işveren arasındaki görüşmeler hem de bunların Parlamentoya yansımaları, eminim, İş Yasamızı, bugün çıkarmakta olduğumuz yasamızı çok daha uygun bir zemine oturtacaktır, çalışma hayatını çok daha iyi bir şekilde tanzim edecektir. Bu düzenlemeyle, var olan bir hadise, fiilen uygulanmakta olan bir hadise yasal bir nitelik kazanmaktadır. O açıdan, bu maddenin AK Parti Grubu tarafından destekleneceğini biliyoruz.

Tasarı maddesinin işçi ve işveren kesimimize hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ergün, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, şahısları adına, Ankara Milletvekili Bayram Meral'in, Hatay Milletvekili Mehmet Soydan'ın, Trabzon Milletvekili Şevket Arz'ın söz talepleri vardır.

Sayın Bayram Meral, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; demin konuşan sayın sözcü, sanki, Cumhuriyet Halk Partisinin, işverenlerin tümünden bir rahatsızlık duyduğunu, kuşku duyduğunu ima eder gibi konuşmalar yaptı.

Değerli arkadaşlarım, biz, her şeyi yakından takip ediyoruz. İşçisi hasta olduğu zaman, kendi özkaynaklarıyla işçisini tedavi ettiren işverenleri tanıyoruz, işçisine ev yaptıran işverenleri tanıyoruz, işçisinin çocuğuna burs vererek okutan işverenleri tanıyoruz, işçisi hasta olduğu zaman, işe gelemediği zaman ücretini kesmeden işçisini destekleyen işverenleri tanıyoruz; ama, kıdem tazminatını vermemek için hileli iflas yapan işverenleri de tanıyoruz, bu ülkede kazanıp, imkânlarını yurtdışına götüren, orada iş kuran insanları da tanıyoruz, Avrupa ülkelerinde fert başına düşen millî gelir 22 000 dolar iken, Türkiye'de fert başına düşen 2 000 dolar civarındaki millî geliri çok gören işvereni de tanıyoruz; ama, kriz döneminde müessesenin ayakta durabilmesi için yarım ücretle çalışan işçi de vardır, ücretsiz çalışan işçi de vardır, eşinin kolundaki bileziği götürüp, satıp, parasını patronuna veren işçi de vardır; ama, şimdi, bunları, birbirini sevmeyen, birbirine inanmayan, birbirine güvenmeyen insanlar haline getirdiniz bu yasayla. Bu yasanın adı "İş Yasası" değildir, bu yasanın adı "kölelik yasası"dır. Neresinden bakarsanız bakın, çalışanların hakkı, hukuku ayaklar altına alınmıştır. Bunun tersini hiçbir zaman ispat edemezsiniz. Bir siyasî parti, geçmişte, yaş haddi yükseltilirken, bir broşür çıkarmıştı -belki eski milletvekilleri bilir- adına "mezarda emeklilik" demişti. Sonradan, o siyasî parti geldi, iktidar oldu, o broşürü unuttu "mezarda emeklilik" dediğini unuttu, kendisi o yasayı savundu; ama, bu millet, onun koluna o yasayı verdi "güle güle" dedi; şimdi oturuyor bir yerde, dinleniyor.

Şimdi, siz, İş Güvencesi Yasa Tasarısına burada "evet" dediniz, destek verdiniz, bugün bunun tersini yapıyorsunuz. Unutmayın ki, bu işçi, bu çalışan halk, size bunun bedelini çok ağır ödetecektir.

Bugün, duyuyoruz, bazen sinirleniyorlar, bir şey düşünüyorlar; diyoruz ki:  Hiç mi yumuşak tarafınız yok?! Bugün, aziz, mübarek gün; doğru bir iş yapsanız ya, hayırlı bir iş yapsanız ya!.. Yani, fakir, fukaranın elinden hakkını, hukukunu almakla ne kazanıyorsunuz?! Burada fakiri ağlatacaksınız, akşam gideceksiniz "Allahım beni bağışla!.." Yok öyle bedava bağışlamak! (AK Parti sıralarından gülüşmeler) Yok öyle!.. Neyi bağışlıyor?!

AHMET YENİ (Samsun) - Hayırlı iş yaparız biz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bağışla!.. Nereye bağışlıyor?! Benim hakkım nerede, onun hakkı nerede ki sizi bağışlıyor?!

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Allah'ın işine karışma!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Siz karışınca bir şey olmuyor da, biz karışınca laf oluyor; öyle mi?!

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Biz karışmıyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu önümüzdeki madde... Bakınız, tatil yapıyor... Tatil olduğu zaman; bayramdan sonra... Arada bir iki gün kalıyor, hükümet bir karar alıyor. Siz de karar aldınız...

İBRAHİM HAKKI AŞKAR (Afyon) - İlkinde almadık.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Almayın; al diyen mi var?!

Ne olacak o zaman; devlet daireleri tatil yaptığı zaman değerli arkadaşlarım, işyerleri çalışmaz, çalışamaz; çünkü, o müessesenin devlet dairesiyle ilişkisi vardır, işi orayladır. Memur yoksa, amir yoksa, o işyerleri de çalışmaz. Şimdi, siz burada ne yapıyorsunuz; efendim, o arada tatil varsa... Evet... Tatil ettik. Tatil ettin ne oldu; patron bindi uçağaş, Hawaii Adalarına gitti, orada tatil yapıyor; gariban işçinin de çoluğunu çocuğunu alıp parka götürecek parası yok. Ondan sonra "gel kardeşim, ben sana tatil verdim, bunu öde, bunu çalış..." Bu, doğru bir hareket mi değerli arkadaşlarım? Almayın kararı. Sanki, işçi, uzun tatil oluyor da, memnun mu oluyor, deniz kenarına mı gidiyor, parka, bahçeye mi gidiyor; evinde oturuyor; onun için en büyük sıkıntı. Onun için, bu konuda, arkadaşlarımız, partimiz bir önerge verdi değerli arkadaşlarım; şu aziz, mübarek günde bir hayırlı iş yapın, bunu kaldırın. Geçmişteki kurallar, usuller neyse devam etsin diyor, bunu sizden bekliyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Meral, teşekkür ediyorum.

Sayın Mehmet Soydan?.. Yok.

Sayın Şevket Arz?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Telafi çalışması" başlıklı 64 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

"Ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi hallerinde işveren iki ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. Bu çalışmalar, fazla çalışma sayılmaz."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Telafi çalışması" başlıklı 64 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Bayram Ali Meral

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

 

Ankara

Eskişehir

Bursa

"Ulusal Bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi hallerinde işveren iki ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. Bu çalışmalar, fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sayılmaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

"Zorunlu nedenlerle işin durması", "benzer nedenlerle" ve "ya da işçinin talebiyle kendisine izin verilmesi" ibareleri madde metninden çıkarılarak, telafi çalışmasının yukarıda belirtilen nedenlerle sınırlandırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Telafi çalışması" başlıklı 64 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Oğuz Oyan

 

 

 

(İzmir)

 

 

 

ve arkadaşları

"Ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi hallerinde işveren iki ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. Bu çalışmalar, fazla çalışma sayılmaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Söz istiyorsunuz.

Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; telafi çalışması üzerine verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel konuşan Nihat Ergün arkadaşımın -kendisini de çok seviyorum- bir konuya açıklık getirmem için bana pas attığını düşünüyorum. O nedenle, öncelikle o konuya bir açıklık getireyim. Gerçekten, iki üç günden bu yana tartışılan bir konu.

Bakınız, işverenlerin en yetkililerinden birisinin, Antalya'daki bir seminerde söylediğini aynen okuyorum: "46 ncı madde kabul edilirse, biz, diğer esneklik türlerinden vazgeçebiliriz." İsmini de verebilirim; ama, ismini zikretmek istemiyorum.

Şimdi, 46 ncı madde, ilk bakışta çok masumane gibi gözüküyor. Herhalde, arkadaşım Kocaeli'nde olduğu için -ben de buradaydım- zannediyorum, tartışmaları kaçırdı. Ben, o nedenle, hafta tatilinin pazar günü ya da cuma günü olması meselesine bir açıklık getireyim.

Değerli arkadaşlarım, normlar hiyerarşisinde -içimizde anayasa hukuku profesörü arkadaşlarımız olduğu gibi, hukuk alanında uzman arkadaşlarımız da var- özel yasalar her zaman genel yasalardan önce gelir. 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin (A) fıkrasında "hafta tatili pazar günüdür" deniliyor; (B) fıkrasında da, çok açıkça "394 sayılı Hafta Tatili Kanunu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ve 1475 sayılı İş Kanunu ve diğer kanunlardaki hafta tatili ile ilgili hükümler saklıdır" düzenlemesi yapılmıştır. Şimdi, hem Hafta Tatili Kanunu hem Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun genel kanundur, 1475 sayılı Yasa da özel kanundur. O nedenle, 1475 sayılı Yasanın içerisindeki bir düzenleme, gerçekten, bu düzenlemelerin önüne geçer ve uygulanır.

46 ncı maddede, getirilen değişiklikle, hem (A) fıkrası çıkarılmış hem de "7 günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az 24 saat dinlenme (hafta tatili) verilir" hükmü yer alıyor.

Benim söylediğim şudur: Bu düzenlemeyle haftanın 7 gününden herhangi bir gününde işveren işçilere hafta tatili uygulatabilir. Bunun yolu açılmıştır. Bunun aksini ispat edebilmenin de olanağı yoktur; zaman içerisinde hep birlikte göreceğiz.

Özet olarak söylüyorum: Özel yasadaki düzenleme genel yasadaki düzenlemenin önüne geçer. Benim dilim varmıyor söylemeye; ama, "kölelik yasası" olarak değerlendirdiğimiz bu düzenleme, işçiler açısından, 1475 sayılı Yasaya tabi olarak çalışanlar açısından, cuma günlerini hafta tatili yapmanın önünü açmıştır, yolunu açmıştır; hayırlı olsun diyorum.

Değerli arkadaşlarım, öze gelince; eğer biraz sağduyulu olursak, eğer biraz vicdanımız varsa, eğer biz işçi-işveren ilişkilerini bir uzlaşma zemininde yakalama uğraşısında isek, böylesi bir günde, gerçekten, bu madde üzerindeki önergemizi bir kez daha okuyunuz. Önergemizde diyoruz ki: Zorunlu nedenlerle ya da işyerinde işin durması hallerinde, telafi çalışması keyfiyet içerir.

Bu, esnek çalışma türleriyle, geçen maddelerle, işçi, yeteri kadar istismar edildi. Hiç olmazsa... Burada kastedilen... Bilimadamlarının hazırladığı metin, ilk etapta -bilimadamlarına da sorabilirsiniz- anlaşamadıkları bir metindir; içlerinden bir tanesi, sadece, ulusal bayram günlerini, dinî bayram günlerimizi kastetmiştir. Diğer taraftan, iş genişlemiş, işverenlerin bir bölümünün baskısıyla, zorunlu nedenleri de kapsayacak, hatta, istismara yol açabilecek bir noktaya gelmiştir.

O nedenle, biz, maddeyi son derece sadeleştirdik ve diyoruz ki önergemizde, sadece ulusal bayram ve genel tatillerden önceki veya sonraki günlerde, eğer, Bakanlar Kurulu kararıyla, idarenin kararıyla bir tatil olmuşsa, işveren, idarenin cezasını çekmesin. İşçi arkadaşlarımız, işçilerimiz ücretlerini alıyorlarsa, işverenimiz ödüyorsa -ki, ödüyor, hiçbir sıkıntı yok, bu konuda en küçük bir tereddüt olmadı şu ana kadar uygulamada. İşçi arkadaşlarımız, işyerlerini yaşatmak için, aylardır anlatıyoruz, iki aydır anlatıyoruz, zaten ikramiyelerini terk etti, toplusözleşmelerinden fedakârlık yaptı, çalışma sürelerinin uzamasına imkân verdi, senelik izinlerinden vazgeçti- iç olmazsa bu maddede keyfiyeti önleyelim diye, çok sade bir önerge verdik.

Bu önergemizi, içinde bulunduğumuz Mevlit Kandili gününde bir kez daha dikkatle okumanızı diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Tamam.

64 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyelerimiz arasında sayım noktasında bir ihtilaf vardır; elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için 5 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

65 inci maddeyi okutuyorum:

Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği

MADDE 65. - Genel ekonomik kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltan veya işyerinde faaliyeti tamamen veya kısmen geçici olarak durduran işveren, durumu derhal gerekçeleri ile birlikte Türkiye İş Kurumuna, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı sendikaya bir yazı ile bildirir. Talebin uygunluğunun tespiti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yapılır. Bunun usul ve esasları bir yönetmelikle belirlenir.

Yukarıda belirtilen nedenlerle işyerinde geçici olarak en az dört hafta işin durması veya kısa çalışma hallerinde işçilere çalıştırılmadıkları süre için işsizlik sigortasından kısa çalışma ödeneği ödenir. Kısa çalışma süresi, zorlayıcı sebebin devamı süresini ve herhalde üç ayı aşamaz. İşçinin kısa çalışma ödeneğine hak kazanabilmesi için, çalışma süreleri ve işsizlik sigortası primi ödeme gün sayısı bakımından işsizlik ödeneğine hak kazanma şartlarını yerine getirmesi gerekir.

Günlük kısa çalışma ödeneğinin miktarı, işsizlik ödeneğinin miktarı kadardır.

Zorlayıcı sebeplerle işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen geçici olarak durması halinde, işsizlik ödeneği ödemeleri 24 üncü maddesinin (III) numaralı bendinde ve 40 ıncı maddede öngörülen bir haftalık süreden sonra başlar.

Kısa çalışma ödeneği aldığı süre içinde işçinin hastalık ve analık sigortasına ait primler İşsizlik Sigortası Fonu tarafından 2/3 oranında Sosyal Sigortalar Kurumuna aktarılır. Bu primler, sigorta primlerinin hesabında esas alınan en alt kazanç sınırı üzerinden hesaplanır. İşçi, işsizlik ödeneğinden yararlanma süresini doldurmadan tekrar işe başlar ve işsizlik sigortasından yararlanmak için 4447 sayılı Kanunun öngördüğü koşullar gerçekleşmeden işsiz kalırsa, kısa çalışma ödeneği aldığı süre çıkarıldıktan sonra, daha önce hak ettiği işsizlik ödeneği süresini dolduruncaya kadar işsizlik ödeneğinden yararlanır.

Kısa çalışma ödeneğinin ödeme süresi içinde ödenmesi gereken geçici iş göremezlik ödeneğinin miktarı kısa çalışma ödeneğinin miktarından fazla olamaz. Geçici iş göremezlik ödeneğinin ödendiği dönemde, bu maddede öngörülen hastalık ve analık sigortası primi ödenmez.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bayram Ali Meral, AK Parti Grubu adına Sedat Kızılcıklı'nın söz talepleri vardır.

Sayın Meral, buyurun.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan yasanın 65 inci maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sabahleyin grup toplantısında Sayın Genel Başkanımızın da söylediği gibi, 35 000 000 çalışanı ilgilendiren Sosyal Sigortalar Kurumunun Yasası olmamasına rağmen, bu konuda hiçbir faaliyet yok; Bağ-Kurun yasası yok, faaliyet yok; İşkurun yasası yok, faaliyet yok... Her nedense, AK Partili saygıdeğer milletvekilleri, bu yasanın çıkarılabilmesi için ne gerekiyorsa yapıyorlar değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bütün konuşmalarda, "efendim, biz taraflarla anlaşmak üzereydik, işte anlaşamadık..." Önünde sonunda bazı maddeler üzerinde değişiklik yapacaksınız, bunu sezinliyorum; ama, burada 17 asıl madde üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmadığı sürece, getireceği hiçbir fayda, hiçbir yarar yoktur. "Anlaşabildik" dediğiniz üç konfederasyondan Türk-İşin, Hak-İşin sayın genel başkanlarının, hukuk müşavirlerinin maddeyle ilgili kısa, özgörüşünü bildirmek istiyorum.

Madde, kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneğiyle -ücretle değil, dikkatinizi çekerim, ödenekle- ilgili. "Genel ekonomik kriz ve zorlayıcı nedenlerin işverenin takdir yetkisine bırakıldığı, önerilen sürelerin kısa çalışmayı ücretsiz izin uygulamasına dönüştüreceği, işçinin gelir güvencesinin sağlanmadığı, işverenin ücreti ödeme borcunun ortadan kaldırıldığı, "kısa çalışma" adı altında işverenin işçiye karşı olan borcundan kurtulduğu nedenleriyle, bu maddenin tasarıdan çıkarılmasını talep ediyorlar "anlaşmak üzereyiz" dediğiniz üç konfederasyonun başkanları.

Şimdi, burada, elimde önemli bir bilgi notu daha var değerli arkadaşlarım. Bu bilgi notu nerenin; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün bir görüşü. Görüşü, herhalde, zannederim Yüce Meclisin yetkilileri istemişler. İşçi konfederasyonlarının yaptıkları talep üzerine bir görüş bildirmişler; bakınız, burada ne deniyor değerli arkadaşlarım: "İşçi konfederasyonları tarafından kabul edilemez görüldüğü için tasarıdan çıkarılması talep olunmaktadır. Çünkü, soyut bir ifade olan 'genel ekonomik kriz' kıstası, işveren tarafından her zaman gerekçe gösterilebilecek ve bunun sonucunda işçinin hak kaybına yol açacaktır. Ücret garantisi sağlanmamıştır. İşçinin, SSK'dan emeklilik hakkını elde etmesi hayal bile edilemez duruma düşürülmektedir. Bu durum, aynı zamanda, çalışma koşullarında işverene tek taraflı ve geniş bir değişiklik yapma hakkı getirmektedir." Bu nedenle, bu maddenin tasarıdan çıkarılmasının doğru olacağını, kanunlar kararlar yetkilileri de öneriyorlar değerli arkadaşlarım.

Şimdi, belki, burada iki önemli konu gözünüzden kaçmamıştır. Bunlardan birisinde sayın ilgililer "emeklilik hakkı bile hayal olacaktır" diyorlar değerli arkadaşlar.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, maddenin bir bölümünü okuyorum: "Kısa çalışma ödeneği aldığı süre içinde işçinin hastalık ve analık sigortasına ait primler İşsizlik Sigortası Fonu tarafından 2/3 oranında Sosyal Sigortalar Kurumuna aktarılır." Burada, hastalık sigortası primi yatırılıyor, analık sigortası primi yatırılıyor; ama, uzun vadeli sigorta olan yaşlılık, malullük ve ölüm sigortası primleri yatırılmıyor. Şimdi, bir işveren, eğer, bir işçinin yaşlılık sigortası primini yatırmıyorsa, o işçi emekli olamaz. Bir işçinin malullük sigortası primi yatırılmıyorsa, o işçi kaza geçirdiği zaman emeklilik hakkına hak kazanamaz, ücrete hak kazanamaz. Bir işçinin ölüm sigortası primi yatırılmıyorsa, maazallah, o işçi öldüğü zaman vârislerine herhangi bir hak iddia edilemez, bir şey bağlanamaz. İşte "bu haliyle, emeklilik hakkı ortadan kalkıyor" dediklerinden biri bu.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir konu: "Genel ekonomik kriz veya zorlayıcı sebeplerle..." Bu, geniş bir ifade tarzı. Bunun ölçüsü nedir? Şimdi denilecektir ki, efendim, burada -cümle de yanlış olmuş- "Çalışma ve Sosyal Bakanlığınca" deniliyor; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca bir tüzükle tespit edilir olması gerekir. Şimdi, kusura bakmayın; siz veya biz, şu anda, belli ki işverenlerin baskısından kurtulamıyoruz. Bunun ölçüsünü nasıl koyacaksınız; bugün koyamıyoruz ki yarın koyalım. Sayın milletvekilleri, duyup geçmeyiniz; sizden çok rica ediyorum; bakınız, burada, bunları, çok önemli, hayatî şeyleri görüşüyoruz.

Geçenlerde kafama dank etti; Sayın Genel Başkan Yardımcınız çıktı dedi ki: "Bu Cumhuriyet Halk Partililer herhalde okuduğunu anlamıyor." Kusura bakmayın da, biz bu kadar okuyup anlayamıyorsak, sizin birçoğunuz hiç okumadan nasıl anlıyor?! Bunun eğer bir sırrı varsa, bunun sırrını bize söyleyin de, biz de bunu anlayalım. Yani, yapmayın bunu değerli milletvekilleri! Bu tasarının birçok maddesi vardır; ama, bu bir tahribattır değerli arkadaşlarım.

Burada ne oluyor... Şimdi, bakınız, diğer bir konu; deniliyor ki, işsizlik ödeneği; İşsizlik Sigortası Fonundan ödenek verilir. İşçinin buna hak kazanabilmesi için, en az 600 gün prim ödemesi gerekir. 600 gün prim öderse, 6 ay; 900 gün prim öderse, 8 ay; 1 080 gün prim öderse 10 ay, işçi, işinden olduğu zaman -kendi kusurundan dolayı atılmamışsa- İşsizlik Sigortası Fonundan ödenek alıyor.

Şimdi, burada diyoruz ki, dört aya kadar, üç aya kadar bir süre...Peki, hallettim, ben işverenim, dört ay geçti, zorlayıcı bir sebebi bahane ettim, bir dört ay daha uzattım; kim bunun önüne geçecek ?!

Sayın milletvekilleri, bu insanlar, bu işçiler, sizin de vatandaşlarınız değil mi, siz de bunları temsil etmiyor musunuz?!. Bu getirilen yasayla -demin konuştuğumda, işçinin hakkı hukuku elinden alınıyor dediğimde- işçinin hakkını hukukunu elinden alıyoruz. Eğer, bunu çok iyi anlayan varsa, bizim yanlış söylediğimizi iddia etmeye çalışan biri varsa, çıksın burada "kardeşim, siz her şeye itiraz ediyorsunuz, yanlış söylüyorsunuz" desin.

Şurada maddenin neresine bakarsanız bakın, işçinin hakkını hukukunu elinden alıyor, emeklilik hakkını elinden alıyor, emeklilik ikramiyesini elinden alıyor. Ödenekte -ücret olmadığı için- emeklilikte ikramiye olur mu?! Yani, birçok hakkını burada elinden alıyor. Biz, bu maddeye, çok güzel bir maddedir; işte, iş barışını korur, üretimi artırır, verimi artırır, istihdamı artırır diyoruz!.. İşçiyi köleleştirmekle işsizliğe çözüm bulunması, dünyanın neresinde görülmüş?!. İşsizliğe çözüm, yatırım yapılarak bulunur; bir; ikincisi -maazallah, temenni etmiyorum- o ülkeyi savaşa sokarsınız, birçok gencini şehit verirsiniz, bir de işsizliğe böyle çözüm bulunur.

Şimdi, burada eğer işsizliğe çözüm bulacaksanız, insanları köleleştirmekle değil, çalışanların hakkını hukukunu elinden alarak değil, yatırım yaparak çözüm bulun; bu  şekilde ancak işsizliğe çözüm bulunur; ama, görünen o ki -kusura bakmayın- siz de giden hükümetler gibi, IMF'nin politikalarını a'dan z'ye kadar uygulamaya başladınız. Ne diyor IMF "ekmeyeceksin, biçmeyeceksin." Ne olacak "bizden ilaçlı buğdayları getirin, yıkarsınız, yersiniz; hormonlu etleri getirin, kullanırsınız; diğer müesseseleri çalıştırmaya ne gerek var, bizden alır getirirsiniz..." Ki, burada, bir zamanlar havaya çiğköfte atanları bugün ayıplıyorum.

Gümrük birliğiyle Türkiye açık pazar haline getirildi; ondan dolayı da, Avrupalının bizlere pek eyvallahı yok ya, işin özü de budur.

Şimdi, siz bunları beğenmiyordunuz; meydanlarda söylediniz, anlattınız, iktidar oldunuz, hayırlı olsun; ama, halk, hayrını görmek istiyor, hayırsızlığınızı beklemiyor, hayır bekliyor sizden! Kusura bakmayın, şu ana kadar, çalışanlarla ilgili kaydadeğer, hayradeğer bir şey yapmadınız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Görmek lazım...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ne zaman?! Bekle ki Bayburt'a yaz gelsin!..

BAŞKAN - Sayın Meral, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu Yüce Meclis çok önemli bir şey yaptı. Ne yaptı; buraya bir takrir geldi, Amerika Birleşik Devletlerinin isteklerine bu Yüce Meclis boyun eğmedi; gururlandık, Avrupa bizi takdir etti. Gelin, bir yiğitlik daha yapın, şu, memlekette prim kaçırmayı amaçlayan, vergi kaçırmayı amaçlayan, çalıştırdığı işçinin hakkını ortadan kaldırmayı amaçlayan, sömürüyü amaçlayan bir bölüm işverenin isteklerine boyun eğmeyelim; bunu da bir gösterin! Yok musunuz buna, gücünüz mü yetmiyor?!

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Varız!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Varsanız elinizi kaldırın göreyim, ben de alkışlayayım sizi.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu yasanın sorumlu işverenlere getirdiği hiçbir katkı yok; çünkü, sorumlu işveren, halktan utanır, çalıştırdığından utanır, işçisini kapının dışına koymaz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - ...ben yaşayacağım, sen ölürsen öl, çocuğun aç kalırsa kalsın, demez. Siz, bunu, kusura bakmayın, demin söylediğim gibi, bazı işverenlere getiriyorsunuz; bunun da bedelini ödersiniz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Meral, teşekkür ediyorum.

AK Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Sedat Kızılcıklı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı 65 inci maddesi üzerinde, Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım; öncelikle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi, 57 nci hükümet döneminde, Ağustos 2002 tarihinde İş Güvencesi Yasası kabul edilmiştir; ancak, İş Güvencesi Yasasının yürürlük tarihi Mart 2003 olarak tespit edilmiştir. Ardından 3 Kasım seçimleri yapılmış, Meclis yenilenmiş, Adalet ve Kalkınma Partisi de, milletimizin yoğun teveccühüyle, tek başına iktidara getirilmiştir.

Biliyoruz ki, iş güvencesi kadar işyeri güvencesi de hepimiz için önemlidir; ikisinin bir arada olma zorunluluğu vardır. Bu tespiti bu kürsüden kim yaptıysa, gerçekten, doğru tespit olarak herkes tarafından bu kabul edilmiştir. Tabiî ki, gönül isterdi ki, geçmiş dönemde iş güvencesiyle birlikte iş yasası da çıksın; aslında en doğru olanı da buydu; ancak, bu başarılamadı. İş Güvencesi Yasası gerektiği kadar anlaşılamadığından dolayı da, yasa yürürlüğe girmeden önce, maalesef, birçok işçi çıkarmalarla karşılaştık. Tabiî ki, hep söylüyoruz, hep söyledik, Cumhuriyet Halk Partisi de söyledi, Adalet ve Kalkınma Partisi de söyledi; bu ülkenin seçimlerden önceki problemi, iş problemidir, aş problemidir, özgürlük problemidir; bunun için, hep birlikte gayretli çalışma yapmak durumundayız.

Biz iktidara geldiğimizde, önümüzde iki yol vardı; ya İş Güvencesi Yasasının yürürlük tarihini ertelemek ya da İş Kanunu Tasarısını doğru bir şekilde çıkarmak, bir barışı sağlamak. Tabiî ki, İş Kanunu Tasarısı çıkarılsın diye sosyal taraflar bir araya getirildi, bir mutabakata varılması için gayret gösterildi, birkaç madde haricinde de gerçekten bir mutabakat sağlandı. Tabiî, bu olayların açık ve şeffaf şekilde yapılması sağlandı, toplum önünde cereyan etmesi sağlandı; bu da, hükümetimizin demokrasiye olan inancının gereği olarak yapıldı. Arkadaşlar, bu yasanın eksiklikleri olabilir, eleştirilen yönleri olabilir; ancak, bu eksiklikler, muhakkak, uygulamada görülecektir. Tabiî ki, Sayın Bakanlık da, Sayın Bakanımız da, bu eksiklikleri tespit ettikten sonra, uygulamada görülen aksaklıklar üzerine, gerekirse sosyal tarafları yine bir araya getirecek ve bu eksiklikleri tamamlamak için gayret gösterecektir.

Bizler Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, Türkiye'de her kesime hizmet vermeye her zaman gayret ettik, gayret ediyoruz. İktidarda olmamız, bizlere bu sorumluluğu zaten yüklemektedir. Altı aydır, milletimize verdiğimiz sözleri birer birer yerine getiriyoruz; her kesimi devletle barıştırmaya, buluşturmaya çalışıyoruz; biraz evvel bazı sözcülerin dediği gibi, kimseyi ağlatmıyoruz, her zaman hayırlı hizmetlerde bulunuyoruz; icraatlarımızla, herkesin yüzünü güldürmeyi umuyoruz, umudunu kaybeden vatandaşlarımızın geleceğe güvenle bakmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Şu kısa dönem içerisinde, Türkiye'den yurtdışına kaçan sermayeyi geri çekmek için malî miladı kaldırdık; esnaf ile devletimizi bir araya getirmek için vergi barışını yaptık; ondört onbeş senedir ödenemeyen nemaları ödemeye başladık ve işçimize, memurumuza bir kaynak sağladık; elektrik affını yaptık; çiftçi affı yaptık ve zaman zaman Cumhuriyet Halk Partili kıymetli sözcülerin kürsüden gündeme getirdiği gibi, ucuz mazot uygulamasını da yapıyoruz; SSK, Bağ-Kur affı da yapıyoruz; böylelikle, verdiğimiz sözleri tek tek yerine getirdiğimizi kanıtlıyoruz. Tabiî, Türkiyemizin çağdaşlaşması, uygarlaşması, daha demokratikleşmesi için, Avrupa Birliği uyum yasalarını da, hep birlikte çıkarmaya çalışıyoruz; bundan sonra da, hep beraber, bu uyum yasalarını çıkarmaya devam edeceğiz.

Kıymetli arkadaşlar, biz bunları, IMF'ye rağmen yapıyoruz, Irak krizine rağmen yapıyoruz. Biliniz ki, Irak krizinden önce, Türkiye'de ekonomik kriz çıkmayacak, dolar yükselmeyecek, faizler yükselmeyecek deseydik belki de kimseyi inandıramazdık; ancak, bunların hepsini gerçekleştirdiğimizi, geçmişe baktığımızda, hep birlikte görüyoruz. Neden; çünkü, Türkiye'de geçmiş dönemlerde maalesef sadece krizler hükümetleri yönetmiştir, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde, ilk defa bir hükümet, krizi doğru olarak yönlendirmiştir, doğru olarak yönetmiştir, bunun neticesinde de, işte, kriz çıkmadan, Türkiye bir sıkıntıya girmeden, bu önemli badire de atlatılmıştır, bu önemli olay da savuşturulmuştur.

Şimdi ne görüyoruz; tablolarda düzelme görüyoruz, her yerde iyileştirme görüyoruz. Bakıyorsunuz, Türkiye Cumhuriyetinin gelirleri artıyor. Bakıyorsunuz, Türkiye Cumhuriyetinin ihracatı artıyor. Bakıyorsunuz, faizler düşüyor. Bakıyorsunuz, giderler sabit tutulmaya uğraşılıyor.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Domatesin kilosu 2 000 000 lira!

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) - Hedefimiz nedir, hedefimiz, sırtı pek, karnı tok vatandaşların yaşadığı bir Türkiye Cumhuriyetidir. Bunu biz başaracağız, başaracağımızı biliyoruz; inşallah Cumhuriyet Halk Partimizle birlikte, bu Meclisle birlikte, hep beraber başarmayı umut ediyoruz, ümit ediyoruz, hayırlı işlere hep birlikte, başarılı icraatlara hep birlikte imza atacağız diyoruz.

Gelelim 65 inci maddeye. Bu madde, iş mevzuatımıza giren yeni bir uygulamadır, özellikle ekonomik krizlerde çalışma hayatında sıkça görülen, işçilerin ücretsiz izne çıkarılması durumunda işçilere sınırlı da olsa bir gelir güvencesi sağlamak amacıyla "kısa çalışma" ve "kısa çalışma ödeneği" kavramları getirilerek, bunlarla ilgili düzenlemeler bu maddede yapılmaktadır.

Zorlayıcı bir sebep dışında işverenin, ancak bir ekonomik kriz nedeniyle işyerindeki haftalık çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltması, kısa çalışma olarak tanımlanmıştır. İşyerinde geçici olarak en az dört hafta işi durdurma veya kısa çalışma uygulamasına karar veren işveren, bu kararını derhal ve gerekçeleriyle birlikte İş Kurumuna ve varsa toplu iş sözleşmesi tarafı işçi sendikasına bildirmekle yükümlü kılınmıştır. Bu karar sonucu kendilerine en az dört hafta ücretsiz izin verilen işçiler, işsizlik sigortasından kısa çalışma ödeneği almaya hak kazanacaklardır. Örneğin, nakit sıkıntısı nedeniyle hammadde alamayan işverenin iş olmadığı için çalışma yapamayan işçilerine ödenebilmekte veya dışarıdan gelecek bir malzemenin süresi içinde gelmemesi üzerine yapılamayan çalışmanın bilahara yapılması sağlanmakta ve en önemlisi, işveren, işçi kadrosunu korumakta ve işçiler işinden olmamakta; böylece, işçiler arasında tenkisata gitme yerine, işçilerin tamamının veya bir kısmının geçici olarak ücretsiz izne çıkarılması, ekonomik ve sosyal politika olarak tercih edilmekte.

İşçilerin geçici olarak ücretsiz izne çıkarılması geçici bir işsizlik olarak nitelendirilerek, işsizlik sigortasından kısa çalışma ödeneği almaları sağlanmaktadır. Ayrıca, kısa çalışma süresi, zorlayıcı sebebin devam ettiği süre ile ve en çok üç ayla sınırlı tutulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum. İş, aş, özgürlük hepimiz için önemlidir; demokrasi, çağdaşlık, uygarlık hepimiz için önemlidir. Adalet ve Kalkınma Partisi, bunun için, altı aydır gayret göstermektedir; beş sene boyunca da bütün gayreti bunun üzerine olacaktır. Hep birlikte, Türkiye'yi, daha zengin, daha demokratik, daha uygar, daha çağdaş, daha özgür yapacağız diyorum, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kızılcıklı, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 65 inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Öncelikle, biraz önce konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsünün "iktidar olduğumuzda önümüzde iki seçenek vardı; ya İş Güvencesi Yasasını erteleyecektik ya iş yasasını çıkaracaktık" görüşünü anlayabilmiş değilim. 57 nci hükümet, uğraşmış, çalışmış, bir yasa çıkarmış. Bu, 30 Mart itibariyle yürürlüğe girecek; fakat, ne yazık ki, sizler, daha yeni iktidarken, önünüzde bir yığın problem dururken, problem olarak bu konuyu alıyorsunuz ve İş Güvencesi Yasasıyla güvencesi sağlanmış olan milyonların çalışma hayatını tehlikeye atan, riske atan bir anlayışla işverenin yanında durmaya çalışıyorsunuz. Bunu anlayabilmiş değilim; iktidarınızda, bunu, öncelikli olarak ele almanızı bir türlü kabul edemiyorum.

Değerli milletvekilleri, bir şeyi daha sizinle paylaşmak istiyorum. Burada yapılan çalışmaların, çıkarılan yasaların, verilen önergelerin, lütfen -özellikle iktidar partisine sesleniyorum- vicdanınızla, düşüncelerinizle, oylarınızla arkasında durmanızı öneriyorum. Bunu neden söylüyorum; bazı arkadaşlar "istemiyoruz; ama, ne yapalım, mecburuz" gerekçesinin arkasına saklanmaya çalışıyorlar. Yani, işçiler için, iş güvencesini zedeleyecek bir yasayı istemeden çıkardığınızı beyan ediyorsunuz. Bunu, doğru, dürüst siyasetle bağdaştıramıyorum değerli arkadaşlar.

Tasarının bu maddesinde, kısa çalışma ödeneğinin hangi fasıldan sağlanacağı açıklanmıştır; bunun kaynağı işsizlik sigortasıdır. Değerli arkadaşlar, işsizlik sigortasının hangi amaçla yasalaştığını ve iş hayatına kaynak olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu, hak eden işçilerimiz için, hak ettiği süreler doğrultusunda, çalışamadığı dönemlerle ilgili, kendilerine, geçimlerini sağlayacak bir kaynak yaratmak amacıyla yapılmıştır. Ne yazık ki, siz, burada, bu kaynağı başka bir amaçla kullanıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, bunu, iktidarlar genelde yapıyorlar. Örneğin, işçilerin, memurların nemalarını, primlerini, amacına uygun olarak değil, iktidarın, çeşitli ihtiyaçları doğrultusunda kullandıklarını hep beraber görüyoruz. Burada da yine aynı örneği yaşıyoruz; işsizlik sigortası gibi işsizliğe çare bulmak amacıyla, insanların geçimine destek ve katkı sağlamak amacıyla yaratılan bir kaynağı bu fasılda kullanıyorsunuz. Bir kere, bu faslın bu şekilde oluşturulması doğru değil.

Eğer, böyle bir fasıl düzenlenecekse, bu konudaki AB uygulamalarını sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. Bu durumlarda, AB'de, kısa süreli çalışan işçinin gelir güvencesini korumak için tam süreli çalışırken almış olduğu ücretin bir kısmı işsizlik sigortasından ödenmekte; sosyal güvenlik primlerinin bir bölümünü devletin üstlenmesi koşuluyla, işveren, kısa süreli çalışan işçinin tam süreli çalışırken aldığı ücretin belirli bir kısmını da kısa süreli çalışması karşılığı hak etmiş olduğu ücretin yanında ödemektedir. Böylece, hem işçinin işi ve geliri güvence altına alınmakta hem de işsizlik sigortası fonları korunmakta; yani, işsizlik sigortası fonlarının korunması önemli.

Değerli arkadaşlar, geçici bir istihdam türü olması gereken kısa süreli çalışmalarda, işçi, işveren ve devleti, yük paylaşımı açısından ortak olarak bu yükün altına sokmak gerekmektedir.

Diğer taraftan, kısa süreli işsizlikle ilgili ödeneğin miktarının asgarî ücretin altında olmasını da doğru bulmuyorum. Asgarî ücretin, bugün, ülkemizde, insanların, bir ailenin geçimini sağlamayan, açlık sınırında bir rakam olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu rakamı bile -yasaya bakarsak- kısa süreli ödenek olarak üç aya kadar işçilerimize ödeyerek, bu yasayı uygulamaya çalışıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) -Asgarî ücretle geçinemeyen işçilerimizin, doğal olarak, asgarî ücretin altında yapılacak ödemelerle, daha düşük bir ücretle geçinmesinin de mümkün olmadığını takdirlerinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, daha önceki konuşmacılar söyledi, bu tasarıyla ilgili, konfederasyonların olumsuz görüşleri var, kabul etmiyorlar. Neden bu sıkıntıya giriyoruz, onu anlamıyorum; yani, iktidarın amacı, toplumun bütün kesimlerini temsil etmek değil midir?! Sosyal barışın, işçisiyle işvereniyle, iktidarıyla muhalefetiyle, herkesin, Türkiye'nin çıkarına siyaset yapmak değil midir?! Eğer, biz, bunu yapmayıp, sayımıza güvenerek, oylarımıza güvenerek siyaset yaparsak, bir gün gelir tek başımıza kalırız.

Bunun da ülkemiz için yararlı olmayacağı düşüncesiyle, hepinizi şahsım ve partim adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, teşekkür ediyorum.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Sayın Şevket Arz?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı 65 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Cevdet Selvi

Bayram Ali Meral

Mehmet Küçükaşık

 

Eskişehir

Ankara

Bursa

"Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği

Genel ekonomik kriz ve zorlayıcı sebeplerin işyerini doğrudan ilgilendirdiği hallerde, haftalık çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltmak veya işyerinde faaliyeti tamamen veya kısmen geçici olarak durdurmak zorunda kalan işveren, durumu derhal gerekçeleri ile birlikte Türkiye İş Kurumuna ve varsa toplu iş sözleşmesi tarafı olan sendikaya yazı ile bildirir. Bu konuda kanunun 30 uncu maddesindeki prosedür işletilir."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı 65 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "Genel ekonomik kriz veya" ibaresinin kaldırılmasını ve ikinci fıkrasının da aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

Bayram Ali Meral

 

İzmir

İzmir

Ankara

 

İzzet Çetin

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

 

Kocaeli

Eskişehir

Bursa

"Yukarıda belirtilen nedenlerle işyerinde geçici olarak en az dört hafta işin durması veya kısa çalışma hallerinde, işçileri çalıştırmadıkları süre için, işverence yarım ücret ödenir. Bu süre için, işçilerin, ücretlerinin kalan kısmı, işsizlik ödeneğinin miktarını aşmamak koşuluyla, işsizlik sigortasından kısa çalışma ödeneği olarak ödenir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutuyorum ve işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı 65 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Muhsin Koçyiğit

 

İzmir

Kocaeli

Diyarbakır

 

Enver Öktem

Bayram Ali Meral

Muharrem Doğan

 

İzmir

Ankara

Mardin

 

 

Hüseyin Özcan

 

 

 

Mersin

 

"Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği

Madde 65.- Genel ekonomik kriz ve zorlayıcı sebeplerin işyerini doğrudan ilgilendirdiği hallerde, haftalık çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltmak veya işyerinde faaliyeti tamamen veya kısmen geçici olarak durdurmak zorunda kalan işveren, durumu derhal gerekçeleriyle birlikte Türkiye İş Kurumuna ve varsa toplu iş sözleşmesi tarafı olan sendikaya yazı ile bildirir. Bu konuda Kanunun 29 uncu maddesindeki prosedür işletilir.

Yukarıda belirtilen nedenlerle işyerinde geçici olarak en az dört hafta işin durması veya kısa çalışma hallerinde, işçileri çalıştırmadıkları süre için, işverence yarım ücret ödenir. Bu süre için, işçilerin, ücretlerinin kalan kısmı, işsizlik ödeneğinin miktarını aşmamak koşuluyla, işsizlik sigortasından kısa çalışma ödeneği olarak ödenir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, bu madde, işçilerimizin lehine bir düzenlemedir. Burada, önergede "genel ekonomik kriz ve zorlayıcı sebepler" denilerek, iki şartın da birlikte gerçekleşmesi öngörülüyor; yani, hem ülkede ekonomik kriz olacak hem de sel, afet, yangın gibi zorlayıcı sebepler olacak. Bu iki şartın birlikte gerçekleşmesini beklemek, bu maddeyi işletmez. Dolayısıyla, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarıda benimsenen şekliyle kısa çalışma, işveren tarafından her bahaneyle kullanılabilen, işçi için ise önemli ölçüde hak kaybına yol açan bir düzenlemedir. Öncelikle genel ekonomik sebebin işyerini doğrudan ilgilendirmesi koşulu aranmalıdır. Yoksa, genel ekonomik kriz olmasına karşın, işyerini bu kriz etkilemiyor, hatta kriz nedeniyle işyerinin üretimi ve pazarlaması artıyor ise ortada genel ekonomik kriz var bahanesiyle kısa çalışma yoluna başvurulması ve işçinin hak kaybına uğratılması asla savunulamaz. Ayrıca, kısa çalışma hali, işçiyi, hem ücretinden hem sigorta primi eksik ödeneceği için sosyal güvenlik hakkından mahrum bırakmaktadır.

Bu nedenlerle maddenin birinci fıkrasının yukarıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunmuştur.

Kısa çalışmanın, ücretsiz izin uygulamasına dönüştürülmesinin engellenmesini ve kısa çalışma ödeneğinin işverenin ücret ödeme yükümlülüğünden kaçınması için kullanılmasını engellemek amacıyla, ikinci fıkrayla ilgili değişiklik teklif edilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı 65 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "Genel ekonomik kriz veya" ibaresinin kaldırılmasını ve ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Oğuz Oyan

 

 

 

(İzmir)

 

 

 

ve arkadaşları

"Yukarıda belirtilen nedenlerle işyerinde geçici olarak en az dört hafta işin durması veya kısa çalışma hallerinde, işçileri çalıştırmadıkları süre için, işverence yarım ücret ödenir. Bu süre için, işçilerin ücretlerinin kalan kısmı, işsizlik ödeneğinin miktarını aşmamak koşuluyla, işsizlik sigortasından kısa çalışma ödeneği olarak ödenir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA  ve SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kısa çalışmanın, ücretsiz izin uygulamasına dönüştürülmesinin engellenmesini ve kısa çalışma ödeneğinin işverenin ücret ödeme yükümlülüğünden kaçınması için kullanılmasını engellemek amacıyla değişiklik teklif edilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı 65 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Oğuz Oyan

 

 

 

(İzmir)

 

 

 

ve arkadaşları

Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği

Genel ekonomik kriz ve zorlayıcı sebeplerin işyerini doğrudan ilgilendirdiği hallerde, haftalık çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltmak veya işyerinde faaliyeti tamamen veya kısmen ve geçici olarak durdurmak zorunda kalan işveren, durumu derhal gerekçeleri ile birlikte Türkiye İş Kurumuna ve varsa toplu iş sözleşmesi tarafı olan sendikaya yazı ile bildirir. Bu konuda kanunun 30 uncu maddesindeki prosedür işletilir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarıda benimsenen şekliyle kısa çalışma, işveren tarafından her bahaneyle kullanılabilen, işçi için ise önemli ölçüde hak kaybına yol açan bir düzenlemedir. Öncelikle genel ekonomik sebebin işyerini doğrudan ilgilendirilmesi koşulu aranmalıdır. Yoksa, genel ekonomik kriz olmasına karşın işyerini bu kriz etkilemiyor, hatta, kriz nedeniyle işyerinin üretimi ve pazarlaması artıyor ise ortada genel ekonomik kriz var bahanesiyle kısa çalışma yoluna başvurulması ve işçinin hak kaybına uğratılması asla savunulamaz. Ayrıca, kısa çalışma hali işçiyi hem ücretinden hem sigorta primi eksik ödeneceği için sosyal güvenlik hakkından mahrum bırakmaktadır.

Bu nedenlerle, maddenin birinci fıkrasının yukarıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

65 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Başkanlık Divanı Üyesi arkadaşımızın sunumunu oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

66 ncı maddeyi okutuyorum:

Çalışma süresinden sayılan  haller

MADDE 66. - Aşağıdaki süreler işçinin günlük çalışma sürelerinden sayılır:

a) Madenlerde, taşocaklarında yahut her ne şekilde olursa olsun yeraltında veya su altında çalışılacak işlerde işçilerin kuyulara, dehlizlere veya asıl çalışma yerlerine inmeleri veya girmeleri ve bu yerlerden  çıkmaları için gereken süreler.

b) İşçilerin işveren tarafından işyerlerinden başka bir yerde çalıştırılmak üzere gönderilmeleri halinde yolda geçen süreler.

c) İşçinin işinde ve her an iş görmeye hazır bir halde bulunmakla beraber çalıştırılmaksızın ve çıkacak işi bekleyerek boş geçirdiği süreler.

d) İşçinin işveren tarafından başka bir yere gönderilmesi veya işveren evinde veya bürosunda yahut işverenle ilgili herhangi bir yerde meşgul edilmesi suretiyle asıl işini yapmaksızın geçirdiği süreler.

e) Çocuk emziren kadın işçilerin çocuklarına süt vermeleri için belirtilecek süreler.

                      f) Demiryolları, karayolları ve köprülerin yapılması, korunması ya da onarım ve tadili gibi, işçilerin yerleşim yerlerinden uzak bir mesafede bulunan işyerlerine hep birlikte getirilip götürülmeleri gereken her türlü işlerde bunların toplu ve düzenli bir şekilde götürülüp getirilmeleri esnasında geçen süreler.

İşin niteliğinden doğmayıp da işveren tarafından sırf sosyal yardım amacıyla işyerine götürülüp getirilme esnasında araçlarda geçen süre çalışma süresinden sayılmaz.

BAŞKAN - 66 ncı madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İş Kanunu Tasarısının 66 ncı maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede, işçinin çalışma süresinden sayılacak doğal durumlar sıralanmış. İşçinin, maden ocaklarında, taş ocaklarında, dehlizlerde, yeraltında, köprü altında çalışma sürelerinin ya da bir yere götürülüp getirilme sürelerinin çalışma sürelerinden sayılması çok doğaldır; yani, bilineni yinelemiş yasa tasarısı. Elbette, yerin altında kömür çıkarmak için ya da kuyunun dibine çalışmak için giren insanın, o süresi çalışma süresinden sayılacak; ancak, maddenin sonunda, çalışma süresinden sayılamayacak bir durumdan söz ediliyor; o da şu: "İşin niteliğinden doğmayıp da işveren tarafından sırf sosyal yardım amacıyla işyerine götürülüp getirilme esnasında araçlarda geçen süre çalışma süresinden sayılmaz."

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu, doğru bir yaklaşım değildir. İşveren, işçiyi, isteminin dışında, sosyal yardım amacıyla -bunun ne olduğu tam belli değil; iyi niyetli olduğunu kabul edelim- bir yere götürüyor; ama, araçta geçen süreyi çalışma süresi olarak kabul etmiyor.

Peki, nedir sosyal yardım, hangi işler sosyal yardıma girer; bunun takdirini işveren belirliyor. O zaman, neden çalışma süresinden sayılmıyor? Bırakalım, sosyal yardımda işçinin bulunup bulunmamasını, işçinin kendisi ya da sendikası belirlesin.

Bardağı biraz da dolu tarafından görelim. İyi niyetle, belki, işveren, işçiye bir gün yaşatmak istiyor olabilir; ama, o zaman, niye çalışma süresinden kesiyor? Ben, sendikacı arkadaşlarıma da danıştım; nedir bu sosyal yardım konusu?.. Diyelim, bugün -bu, yasada pek görülmüyor, ama- işçiye bir moral verilecek, bir piknik yapılacak ya da 1 Mayısta denildi ki, hadi, bugün 1 Mayısı kutlayacağız. Peki, o zaman, neden bunu çalışma süresinden saymıyor?

Değerli arkadaşlar, işçi, işverenin bir malı değildir, sermayenin bir parçası değildir; o, üreten bir insandır. Bu tasarının maddelerinde sözü edildiği gibi, bazen insanlıkdışı koşullarda, yerin altında kömür çıkarır, demiryolu döşer, çok ağır işlerde çalışır; kendisi için değil, tüm toplumun ayakta kalması için çalışır; ama, bu yasa tasarısıyla getirdiğimiz bir anlayış var; işte, işveren ücretini veriyor, onu istediği yere götürür, istediği biçimde kullanır, istediği biçimde çalıştırır, istediği biçimde de sokağa bırakır. İşte, iş yasası bunları önlemek için yapılmalıydı.

1971 yılında çıkarılan 1475 sayılı Yasada sıralanan kimi maddeler -Sayın Bakan da söyledi- olduğu gibi burada korunuyor; ama, korunan maddeler, nedense, işçinin lehine olanlar değil. O günün koşullarında, sermaye birikiminin olmadığı zamanlarda, işçi de fedakârlık yapar düşüncesiyle belki ondan birtakım özveride bulunması istenmiştir; ama, bu yasa tasarısıyla değiştirilen maddelerde -esnek çalışma düzeni dahil, ödünç işçi verme dahil- işçinin lehine bir düzenleme olmamıştır.

Değerli arkadaşlar, -bir kez daha söylüyoruz- bu düzenlemeler, işçinin değil, işverenin elini güçlendiriyor, işçiyi zayıflatıyor. Sayın Bakan da söyledi; sendikalı 700 000 işçi kalmış Türkiye'de, 12 Eylülden önce bu sayı 2 500 000 idi. Çalışan insan sayısı arttığı halde, peki ne oldu da bu duruma gelindi?! Şimdi, öyle bir yasa yapıyoruz ki -bir de "sendikalı sayısını artıracağız, işsizliğe çözüm bulacağız" diyoruz- var olan sendikalı işçinin bile güvencesini gölgeliyoruz getirdiklerimizle.

Değerli arkadaşlar, işçi zaten güç koşullarda yaşamaktadır. Milyonlarca işsizi öcü gibi gösterip "sen durumuna şükret, eğer, şunları şunları yaparsan, bak orada işsizler bekliyor" anlayışıyla iş yasası düzenlemek doğru değildir.

Burada konuşan kimi arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde de, bir bakıma, onları da ima ettiler. Biraz önce konuşan AKP'li arkadaş "biz, IMF'ye kafa tuttuk; iş, barış, ekmek için, özgürlük için mücadele ediyoruz" dedi. Acaba ben yanlış mı duyuyorum diye düşündüm. Gerçekten öyle mi acaba; yani, IMF'ye kafa mı tutuldu, yoksa onlara niyet mektubu verilirken onların dediği mi yapıldı?! Bakın, Dünya Bankasından Chibber geldi, bütçeye baktı dedi ki: "Sizin bu bütçeniz, yoksullara karşı; dargelirliyi ezen bir bütçe." Onları bile isyan ettirecek... Yani, bu, çalışana, emekçiye, dar gelirliye dönük bir bütçe değil. Şimdi, IMF'ye kafa tuttuk!.. Gerçekten öyle mi?! Son niyet mektubunda Tekel satılacak denildi. Onca tütün üreticisini ilgilendiren Tekelin satılması kabul edildi. Mazota 16 kez zam yapıldı, bir kere indirim yapıldı; yani, IMF'nin hangi dediğine karşı çıkıldı da, buradaki arkadaş, hiç maddeyle de ilgisi olmadan "efendim, biz, IMF'ye karşı çıktık; iş, ekmek, özgürlük için savaşıyoruz" dedi?! Bence, bu yaklaşım doğru değil.

Değerli arkadaşlar, elimizde bir ölçü olmalı. Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz. Bu İş Yasa Tasarısında da, bence, Uluslararası Çalışma Örgütünün, yani, ILO'nun ölçütleri vardır. Şimdi, ben, merak ediyorum; acaba, hangi Avrupa Birliği ülkesinde, işveren, işçiyi, iş dışında, sosyal yardım adı altında bir yere taşıyor? Bu sosyal yardım hem iyi niyetli yorumlanabilir hem de değil; ne olduğunu bilmiyoruz; ama, çalışma süresinden sayılmıyor. Yani, diyor ki işveren: "Ben, sizi bugün alacağım, şu kadar uzaklıktaki bir yere götüreceğim, orada şunu yapacaksınız." Bu olmayabilir, aslında pek olmaz; Avrupa Birliği ülkelerinde adamın ne yapacağı, nasıl yapacağı önceden bellidir; ama, varsayalım ki, bizim ülkemizde oluyor. Peki, niçin çalışma süresinden sayılmıyor? Yani, burada ölçüt, Uluslararası Çalışma Örgütünün ölçütleri olmalıdır; yoksa, işimize geldiği zaman, efendim, Türkiye'de birsürü işsiz insan var, biz böyle yapmak zorundayız, eğer, böyle yapmazsak yeni işyerleri açılmaz; ama, bir başka zaman da Avrupa Birliği ölçütleri!..

Arkadaşlar, biz, Meclis olarak, 2003 yılında bir iş yasası düzenliyoruz. Bu yasanın, doğal olarak, 1963'te yapılandan da, 1971'de yapılandan da daha ileri ilkeler taşıması gerekir; çünkü, toplumda bir gelişme olmuş, sosyal devlet anlayışında bir ilerleme olmuştur; ama, biz, 1971'de düzenlenen, yani, bundan 32 yıl önce düzenlenen eski İş Yasasından daha geride bir yasa düzenliyoruz ya da kimi maddelerine hiç dokunmuyoruz.

Şimdi, inanıyorum ki, ilgili arkadaşlar çıkacaklar "bu, eskiden de böyle vardı" diyecekler; Sayın Bakan da çoğu zaman öyle diyor. İyi, eskiden vardı da, o 32 yılda toplumda işçi lehine, sosyal devlet anlayışı yönünde hiç mi bir ilerleme olmamış?! Peki, bu maddelerin hangisinde işçinin dinlenmesi, eğlenmesi, çocuğunu okutması, ailesine bakması, sosyal yaşantısı söz konusu; hiçbirinde bunların bir tanesi yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biz, ileri bir yasa yapmak zorundayız, kimi maddeleri değiştirmek zorundayız. Örneğin, burada, bir sözcüğün değiştirilmesini öneren bir önerge verdik; yani "sayılmaz" sözcüğü yerine "sayılır" dedik. 66 ncı maddede bütün sayılacak haller sıralanmış, sıralanmış, sıralanmış; şurada, şurada, şurada yapılan işler çalışma süresinden sayılır, ancak, işveren sosyal yardım amacıyla bir yere sizi taşırsa, oradaki, araçta geçen süre çalışma süresinden sayılmaz denilmiş.

RECEP KORAL (İstanbul) - "Bir yere..." değil efendim; "işyerine gelip gitme..."

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Hayır efendim... 66 ncı madde "sırf sosyal..."

RECEP KORAL (İstanbul) - Yanlış anlaşılmasın...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Evet, iş niteliği dışında...

RESUL TOSUN (Tokat) - "İşyerine..."

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Evet... Aynısını okudum, bir daha okuyorum...

BAŞKAN - Sayın Koral, lütfen...

RECEP KORAL (İstanbul) - Ama, yanlış anlatıyor...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Hayır, hayır...

RECEP KORAL (İstanbul) - Yanlış üzerine bina oldu da...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Arkadaşlar, bakın... "İşin niteliğinden doğmayıp da işveren tarafından sırf sosyal yardım amacıyla işyerine..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, teşekkür ediyorum.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

RESUL TOSUN (Tokat) - "İşyerine..."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın Hocam, lütfen...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - "... götürülüp getirilme esnasında araçlarda geçen süre çalışma süresinden sayılmaz."

"Sayılmaz" ibaresinin "sayılır" olarak düzeltilmesini istiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

RESUL TOSUN (Tokat) - İşveren düşmanlığıdır o...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 19.02

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 78 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

73 ve 73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73’e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

Tasarının 66 ncı maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.

Şimdi, şahsı adına Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin?..Yok.

Hatay Milletvekili Mehmet Soydan?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 73 sıra sayılı İş Yasa Tasarısının 66 ncı maddesinin son cümlesindeki "sayılmaz" sözcüğünün "sayılır" olarak değiştirilmesini dileriz.

Saygılarımızla.

 

Mustafa Gazalcı

Z. Damla Gürel

Nezir Büyükcengiz

 

Denizli

İstanbul

Konya

 

Yavuz Altınorak

Necdet Budak

Mehmet S. Kesimoğlu

 

Kırklareli

Edirne

Kırklareli

 

Bayram Meral

Mehmet Neşşar

 

 

Ankara

Denizli

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşacaklar mı, yoksa gerekçeyi mi okutayım?

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İşçinin iş saati içinde iradesinin dışında bir yere götürülürken araçta geçirilen sürenin sosyal devlet anlayışına göre çalışma süresinden sayılması gerekir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

66 ncı maddeyi oylarınıza...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arayacağım.

66 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 20.06

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.15

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 66 ncı maddesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

66 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yine bulunamamıştır.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 20.17


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.35

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 66 ncı maddesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

66 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

67 nci maddeyi okutuyorum:

Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri

MADDE 67. - Günlük çalışmanın  başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatleri işyerlerinde işçilere duyurulur.

İşin niteliğine göre işin başlama ve bitiş saatleri işçiler için farklı şekilde düzenlenebilir.

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, İş Kanunu Tasarısının 67 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, günlerdir İş Kanunu Tasarısı üzerinde görüşmelere devam ediyoruz; ama, görüyoruz ki, toplumun hiçbir kesiminde, bu tasarıyla ilgili mutabakat sağlanmamıştır. Türkiye'de görevinin başında olan sendikaların hiçbirisi bu tasarıyla ilgili onay vermemiştir. Görüyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin içerisinde sendika kökenli olan arkadaşlarımız da, toplumdan gelen baskılardan dolayı bu tasarıya hoş bakmamaktalar. Biraz evvel, üçüncü sayımda dahi yetersayıyı zorla bulduğumuza göre, Adalet ve Kalkınma Partisinin de, toplumun, emeğiyle geçinen, çalışan insanların baskısından dolayı burayı doldurmakta ve yetersayıyı bulmakta zorlandığı görülüyor. İnşallah, bu zorlanma, bu tasarının kanunlaşmaması doğrultusunda bilerek yapılan bir iştir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu tasarı -işçi ile işvereni karşı karşıya getiren- Türkiye'deki çalışma yaşamını istenilen noktalara taşıyabilecek, üretimi artıracak, kaliteyi getirecek bir tasarı değil. Bakınız, 67 nci maddede şöyle denilmektedir: "Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatleri işyerlerinde işçilere duyurulur. İşin niteliğine göre işin başlama ve bitiş saatleri işçiler için farklı şekilde düzenlenebilir." Yani, işin başlama ve bitişini düzenleyecek olan, sanayici.

Biz, sanayici dediğimizde veya sanayicilere karşı söylemlerimizi geliştirdiğimizde, AKP sıralarından, hemen "işveren düşmanı mısınız" diye sesler geliyor.

Değerli arkadaşlar, ben, sanayiciyim, yıllardır da yanımda işçi çalıştırıyorum; ama, bu tasarıyla, benim, işçimle barışmam mümkün değil. Bunun engeli de, ne işveren ne işçi; bunun engeli 56 ncı hükümet, bunun engeli 57 nci hükümet, bunun engeli 58 inci ve 59 uncu hükümettir. Yani, siz, girdilere bir yığın zam yaparak sanayicinin elini kolunu bağlayacaksınız -İş Kanunu Tasarısını hazırlayacaksınız, tasarının üzerinde boşluklar bırakacaksınız, sıkışmış olan sanayici, o tasarının boşluklarından yararlanacak- en sonunda bu, emeğiyle geçinen, alınteriyle geçinen insanların üzerine yüklenecek... Böyle bir oyun olmaz arkadaşlar!

Bakınız, hükümet sözcüleri "sanayiciye güvenelim" diyorlar. Şimdi, işçi fabrikama geldiğinde, sigortayı yaptığım gün, sanayici olarak prim ödemeye başlıyorum. 60 gününü doldurmayan bir işçinin sağlık hizmetlerinden yararlanması mümkün değil. Yani, biraz evvel diyorduk ya, sanayiciye bu kadar kötü bakmayın, sanayici şöyledir, sanayici iyidir, sanayici lokomotiftir; doğrudur bunların hepsi; ama, şimdi, bu yasanın içerisinde, böyle bir uygulamayı getiren hükümet sanayiciye kötü bakmaya başladı. Yani, ben, sanayici olarak, bir işçinin 186 000 000 lira olan sigorta primini ödeyeceğim, 60 gün dolmadan, işçi, hasta da olsa, gidip, kontrolünü yaptıramayacak, ilaçlarını alamayacak; çocukları hastaysa, ailesi hastaysa, 120 günden önce gidip bu haklardan yararlanamayacak. Peki, nasıl bir anlayış?.. Peşin para alıyorsunuz, aldığınız paranın karşılığında hizmet verirken, hizmetin süresini koyuyorsunuz "bunlardan yararlanmak için 60 gün gerekli, 120 gün gerekli" diyorsunuz. Peki, bu İş Kanunu Tasarısında bunları düzeltmeye niye yeltenmiyoruz?.. Parasını ödüyorsa, bu para bizden kesiliyorsa, devletin kasasına giriyorsa, sigorta primi ödenmeye başladığı günden itibaren, emeğiyle geçinen insanın kendini baktırma hakkı vardır. Burada söylenen nedir; efendim, hasta olan insanlar gelir, 1 günlük sigorta yaptırırlar, 1 günlük sigortadan sonra sigorta hastanelerine giderler. O zaman, siz, kuşkuyla bakıyorsunuz işverene. Bir taraftan işverene kuşkuyla bakılmayacağı söyleniyor, bir taraftan işverene kuşkuyla bakılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu İş Kanunuyla Türkiye'de bir barışın sağlanması, Türkiye'deki insanların gerçekten huzurlu bir şekilde üretime katkı sağlamaları mümkün değildir. Bu İş Kanunu, Adalet ve Kalkınma Partisi ile sanayicinin yüzde 2'sini temsil eden Refik Baydur tarafından hazırlanmıştır.

İnanıyorum ki, içinizde gerçekten sıkıntılar var. Bu sıkıntıları aşmanın yolu ve yöntemi, bu İş Kanununu birlikte askıya almak ve bu İş Kanununu, Cumhuriyet Halk Partisinin katkılarını da alarak, Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber, sendikalarla, işverenlerle beraber yeniden gözden geçirmektir.

İşçi sayımıyla ilgili olarak, çalışan işçilerle ilgili olarak, yine, iş barışını bozacak şekilde, bu İş Kanunundan yararlanmayacakların sayısını 30'a yükselttiniz. Buradaki amaç nedir? Şu olsaydı belki mantıklı olabilirdi; 10 olan işçi sayısı 5'e düşürülmüş olsaydı... Hatırlarsınız, hepiniz biliyorsunuz, seçmenleriniz orada, bizim küçük sanayi sitelerinde çalışan tornacı, kaynakçı, marangoz, yanında 3 kişi çalışan, 5 kişi çalışan insanlar için belki 5 kişilik bir rakam koymuş olsaydınız doğru olabilirdi; ama, bilim ve teknoloji, bilgi o kadar ileri noktalara gitti ki, bir makineyi koyuyorsunuz, başında 1 işçiyle trilyonlarca ciro yapılıyor. Yani, siz 30 rakamını getirdiniz. Çalışanı 30'un altında olan işyerlerinde bu İş Güvencesi Yasası geçerli değil. Siz de biliyorsunuz bunun mantıklı olmadığını.

Bir yığın sanayici arkadaşımız var; ben, hayret ediyorum, buraya çıkıp neden konuşmuyorlar, kendileriyle ilgili sorunları neden burada anlatmıyorlar! 100 işçi çalıştırılan bir işyerinde 20 milyar lira sigorta primi ödüyoruz, karşılığında, enerjisi pahalı, sigortası pahalı, mazotu pahalı... Girdilerin bu kadar adaletsiz olduğu bir yerde sanayicinin üretmesi, işçiyle barışık olması mümkün mü?!

Değerli arkadaşlarım, bunun üçüncü ayağı hükümettir. Eğer, hükümet, sanayicinin önünü açmazsa, sadece sözle değil, icraatlarıyla önünü açmazsa, bu barışın sağlanması mümkün değildir. Girdilerde bu kadar eşitsizlik varsa, bu girdilerin eşitsizliğinden dolayı, sanayici, ürettiğini, kesinlikle, istenilen düzeyde, istenilen maliyette üretemez. Bu eşitsizlikten doğan maliyet farkları, sanayicinin Türkiye'de kaliteli ürün üretmesine, kaliteli ürünün üretilip piyasaya gönderilmesine mâni oluyor arkadaşlar. Burada yapılacak tek iş şudur: Hükümet kanadının, sanayicinin ve işçinin barışıp, Türkiye'deki çalışma yaşamına belirli ölçüde, belirli bir şekilde katkı koyabilmesi için, bu İş Yasası Tasarısını tekrar gözden geçirmesi gereklidir. Bu ülke hepimizin.

Bu insanlar, artık, kendilerini bırakın, ailelerini bırakın, gerçekten, yaşamlarını devam ettirebilecek kadar para almıyorlar. Asgarî ücret 226 000 000 lira, sigorta primi 186 000 000 lira. Sevgili Bakanım, acaba, bu sigortalı sayısını artırmak için, bu sigorta primlerini belirli noktada aşağıya çekerek, sanayiciye ve orada çalışan insanlarımıza faydalı olabilecek hükümleri bu İş Yasası Tasarısının içerisine koymuş olsak, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümet olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak, ilkönce kendimizden başlayıp, sonra, işçi ile işvereni irdelemeye çalışsak daha doğru olmaz mı?! Çalışma yaşamı içerisinde insanların işsizliği... Artık, sigortasız çalışmaya başladı insanlar. Sadece iş bulabilmek için, o işte çalışabilmek için 226 000 000 lira paraya çalışıyor insanlar. Bu İş Yasası Tasarısıyla beraber bu kadar zorluğu da bu arkadaşlarımızın üzerine getirirsek, ben inanıyorum ki, toplumdaki o barış, toplumdaki o üretkenlik, daha kısır, daha üretilmeyen bir seviyeye çekilecektir.

Değerli arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız, İş Kanunu Tasarısı üzerinde tekrar düşünüp...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ören, size, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

HASAN ÖREN (Devamla) - Bu tasarının, tahmin ediyorum, daha iki üç gün, burada, kalan 60 maddesini görüşeceğiz, konuşacağız; ama, bir diyalog sağlanırsa, bu tasarıda, gerçekten, işçinin, emeğiyle geçinen insanların, alınteriyle geçinen insanların lehine değişikler yapılırsa, ben inanıyorum ki, bu Parlamento, bu yasayı çok kısa bir sürede geçirecek ve seçmenimizin, gittiğimiz yerlerdeki, emeğiyle geçinen insanların yüzlerine daha rahat bakacağız, onlardan fazla eleştiri de almayacağız.

Bu ülkenin yüzde 70'i emeğiyle geçinen insanlardan oluşuyor. İnanıyorum, bu Parlamento, bu İş Yasası Tasarısını geri çekecek ve işçilerimizin, emeğiyle geçinen insanlarımızın lehine yapılmış bir tasarıyı da Türkiye Büyük Millet Meclisine getirecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ören, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan?.. Yok.

Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 121 maddesi, 6 geçici maddesi, toplam 127 maddesi olan İş Yasası Tasarısının şu anda 67 nci maddesine geldik, arkada 60 madde daha var.

Samimiyetle başlandı. Bu tasarı, başta söylediğimiz gibi, çok ciddî önem taşıyordu. 58 inci, hatta 57 nci hükümetin hazırlığı da değildi; önceden, seçim öncesinde, zorunlu, belki seçim nedeniyle mecbur kalınmış, uygulaması sonraya bırakılan, meriyete girmesi sonraya bırakılan 4773 sayılı Yasa sonucunda bu noktaya gelindi.

Tam yarısına gelindi. Bugüne kadar, samimiyetle yasalaşma noktasına gelmediği için, pek çok işveren, hatta işçi, hatta sorumlular, olaya, bu kadar önem vererek bakmamıştı. Meclisin, yasanın 67 nci maddesine kadar, yani, bugüne kadar gelen çalışmalarında, tartışmalar herkesin dikkatini çekti. Bu, halkın, işçinin, işverenin, hukukçunun, bilim adamının dikkatini çekerken, öyle sanıyorum ki, birinci derecede olan hükümetin ve özellikle Çalışma Bakanlığının da dikkatini çekmiş olması lazım. O nedenle, bu yasa, önemine uygun bir çalışmayla çıkmıyor.

Dün, Sayın Bakan, Türkiye-Avrupa Birliği Sendikal Koordinasyon Komisyonunun bir sempozyumuna katıldı. Olayları gayet ciddiyetle izledi, inceledi ve orada söylediği bir söz vardı. Benim, bugün de, buraya çıkmamı gerektiren nedenlerden bir tanesi o. "Bu yasa tartışılıyor, Mecliste ciddî tartışmalar yaratıyor. Yürürlüğe girdikten sonra da bu tartışmalar, bu sürtüşmeler -"sürtüşmeler"i ben ilave ediyorum- devam edecektir" diyor. Elbette, Türkiye Cumhuriyetinin bir Çalışma Bakanının bunu görmemesi, bunu bu şekilde değerlendirmemesi söz konusu olamaz. Doğrudur; bizim, her milletvekilimizin çıkıp söylemek istediği bu. Bu, iş huzurunu bozacak bir düzenlemedir, verimi düşürecek bir düzenlemedir ve sosyal huzuru bozmaya yönelik bir düzenlemedir diye söylemek istediğimiz, Sayın Bakan tarafından da, daha düzgün ve kibarca söylenmiştir. O nedenle, kaybedilmiş bir şey yok.

İkinci bir olay; 60 000 000 işçisi olan Avrupa Sendikalar Konfederasyonunun en yetkilisi, dün veya belki de bu sabah, burada bazı bilim adamlarımızın ve bazı milletvekillerimizin, şu kürsüde "esnek çalışma sistemi Avrupa'da da var" demelerine yanıt verdi. Avrupa'da böyle bir şey olmadığını, en yetkilisi gelip söyledi. Biz de bunu söylüyoruz. Avrupa ile Türkiye'yi mukayese etmek için bir bütünlük içinde bakmak lazım. Ben soruyorum, hiçbir art niyetim yok; bu iktidarda bu sorumluluğu alan ciddî devlet adamlarına soruyorum: Avrupa'da var gibi gösterilip geçilen... Olmadığını yaşayanlar söylüyor. Avrupa'nın bütününe bakmak zorundayız. Avrupa ülkelerinde tüm yurttaşlar sosyal güvenlik şemsiyesi altındadır. Orada bizdeki gibi sorun yaşanmaz; çünkü, 3 saat bir işyerinde, haftada 10 saat de başka bir işyerinde çalışsa, bizdeki sorun orada çıkmaz. Ben, soruyorum derken, şunu soruyorum: Şu normal sistem içerisinde sosyal sigortalar primini toplayamayan Sosyal Sigortalar Kurumu iflas ediyor; yeterli, kaliteli, çok yüksek prim aldığı halde hizmet veremiyor. Şu çalışma sistemi içerisinde kim emekli olabilir, hangi babayiğit sosyal sigortalar primini toplayabilir, kim bu sosyal güvenlik kuruluşunu kurtarabilir?.. Yani, bu, sorumluluk. Biz bunları söylerken, ille karşı olalım diye değil; çünkü, çalışma hayatı, ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal, Avrupa Birliğine giriş niyetini, demokratikleşme niyetini, insan hakları ve özgürlükleri kapsayan pek çok unsurdan meydana gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Selvi, size 1 dakika eksüre veriyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

CEVDET SELVİ (Devamla)- Hemen bitireyim.

Bazı yasalar vardır -açıkça itiraf edeyim- sayının çokluğu nedeniyle, pek fazla irdelenmeden, oyçokluğuyla geçebilir, büyük sakınca yaratmaz bir toplumun hayatında, yaşamında; bazı yasalar vardır, tartışmadan, iktidar da bunu böyle istiyorsa, elbet o da geçsin denilir, büyük sakınca yaratmayacaktır; ama, şu yasa, Türkiye'nin geleceğini tayin edecektir. Ben, bunun, bilenler tarafından, eğer dikkat ederseniz, 4773, 1475, 2821, 2822 sayılı Kanunların ve mutlaka 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun beraber görüşülmesini istedim. İşte, sorduğum soruya "ben primleri toplarım; günde, üç ayrı iş yerinde -mümkünse, ki, mümkün değil- çalışanların kaç kuruş prim vermesi gerekiyorsa, alırım" diyecek hiç kimse, hiçbir ciddî insan yoktur. Sigortayı batırırız, sosyal güvenliği perişan ederiz; onun için, bütünlük içerisinde olsun dedim.

İkinci nedeni şudur: 1475 sayılı İş Yasası yalnız geldiği için, tek başına geldiği için, bizim daha hassas, sendikaların daha hassas davranma mecburiyetini ortaya çıkarmıştır. Eğer, bu yasa tasarısıyla beraber 2821 ve 2822 sayılı Yasalar da konuşulsaydı -ben samimiyetle söylüyorum- 1475 sayılı Yasanın içerisindeki pek çok maddeye, sizin istediğiniz gibi, elbette olabilir diyebilirdik; çünkü, onun eksik bıraktığını -bize göre, işçiye göre, emekçiye göre eksik bıraktığını- 2821 sayılı Yasayla giderebileceğimizi bilirdik ve sizi üzmezdik, böylesine olumsuzluk yaratılmamasına gayret gösterirdik.

Değerli arkadaşlarım, o nedenle, şunun da cevabı yok: Düşündük; bu yasa tasarısı, böylesine, gece 12'lere kadar...

BAŞKAN - Sayın Selvi, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Bitiriyorum, hemen özetliyorum; zaten, bir daha da pek söz alma niyetim yok; hemen bitireceğim.

Acaba, biz duygusal mı davranıyoruz, acaba, biz kasıtlı mı davranıyoruz diye çok ciddî çalışmalar yaptık Grup olarak. Size samimiyetimle söyleyeyim; bu yasa tasarısı, ne verimi artırır ne kaliteyi yükseltir ne huzuru sağlar; tam tersine, isteseniz de istemeseniz de, ödünç verilen, ertesi gün işe gidip kaç saat çalışacağını bilmeyen emanet insanlar, üretemezler, kaliteyi yükseltemezler... Dünyada bunun tersine gidiliyor; işçinin, kendisini işyerinin sahibiymiş gibi düşüneceği ortamlar yaratılıyor. O nedenle, verim de artmaz, sorumlu işverenleri de haksız rekabete mahkûm eder.

Bilim adamlarına veya bilenlere soruyoruz; bize şunu söylüyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVDET SELVİ (Devamla) - Kardeşim, zaten uygulama bu değil mi?! Biz bunu yasalaştırıyoruz!

Değerli arkadaşlarım, ayrı konuştuğumuzda, işveren ve işçi olmak çok önemli değil, bu ülkeyi sevmek, bu ülkenin kalkınmasının üreterek olacağını bilmek önemlidir. Biz, bu açıdan olaya bakıyoruz.. İşverenlerle oturduğumuzda, bilim adamlarıyla oturduğumuzda, yarınını görmeyen insanlar, belirsizlik içinde ne işveren ne de işçi üretebilir. İşverenlerin de büyük sıkıntısı, istikrarın olmamasından, üretememekten. "Bu durumu memnuniyetle karşılıyor musunuz, şu çalışma hayatının içinde bulunduğu şartları?" "Hayır, karşılamıyoruz." Peki "bu zaten vardı" diyerek bunu kalıcı hale getirmeye ne hakkımız var?! İşten çıkarma mümkün; kriz nedeniyle işçiler ve sendikalar saygılı, onun için...

BAŞKAN - Sayın Selvi, son cümlenizi alayım.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Son sözümü söylüyorum. Eğer, lütfederseniz, bunun üç gün sonra, bir hafta sonra çıkması Türkiye'de herhangi bir tehlike yaratmaz; ama, bunun  alelacele bitirilmesi, diş ağrısı gibi, başta iktidarı, sonra tüm çalışma hayatını, sosyal hayatı olumsuz etkiler, yapacağınız yeni çalışmalara engel teşkil eder. Ne olur, lütfen, biz düşündük, hiçbir şey olmaz, bir hafta sonra çıksın. Sayın Bakan bu konuda pek çok sosyal tarafın yetkilisiyle görüşüyor, her an konuşma imkânına sahip, bazı milletvekillerimiz, yani, AKP'li milletvekilleri "tekriri müzakere" diyorlar, böyle bir ihtiyacın varlığını açık seçik söylüyorlar. Türkiye'de hiçbir şey kaybedilmez. İktidar adına söylüyorum...

BAŞKAN - Sayın Selvi, 20 cümle oldu...

CEVDET SELVİ (Devamla) - Bu, mutlak ertelenerek, taraflarla konuşulursa, Türkiye'ye yararlı, olumlu katkı sağlayacak bir yasa meydana gelir. Aksi halde, hiçbiri olmazsa, Anayasa Mahkemesinden dönecektir, sizi oyalayacaktır, iktidara kıyamayız.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt...

Sayın Öğüt, konuşacak mısınız?.. Zoraki konuşma yok.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Konuşmayacak Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamam.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri" başlıklı 67 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

Muharrem Kılıç

 

Eskişehir

Bursa

Malatya

 

 

Feridun Fikret Baloğlu

 

 

 

Antalya

 

"İşin başlama ve bitiş saatleri ülke saat ayarına göre düzenlenir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri" başlıklı 67 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

"İşin niteliğine göre işin başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatleri işçiler için farklı şekilde düzenlenebilir. Ancak vardiyalı çalışmalardaki vardiya gruplarının farklı çalışma saatleri saklı kalmak kaydıyla aynı nitelikteki işi yapan işçi gruplarına farklı işe başlama ve bitiş saatleri uygulanmaz. İşe başlama ve bitiş saatleri aynı işi yapan işçilerden farklı olarak belirlenen işçi, bu belirlemeyle bağlı olmaksızın aynı işi yapan işçilerle aynı zaman diliminde çalışır. İşveren, işçiye bu nedenle yaptırım uygulayamaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ  REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri önerge üzerinde konuşacaklar mı, gerekçeyi mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarıdaki düzenleme, iş yasasının tamamında postalar halinde çalışma ve gece çalışması şeklinde düzenlenmiş olduğundan, gereksiz ve işverenin işçiler arasında keyfî ayırımlar yapmasına kapı açacak nitelikte olduğundan ayrımcılığı ortadan kaldırmak, işverenin işin sevk ve yönetimini sınırsız bir şekilde ve bazı işçileri cezalandıracak şekilde kullanmasını engellemek amacıyla değişiklik önerilmiştir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, kâtip üyelerimiz arasında ihtilaf vardır; oylama işlemini elektronik oylama cihazıyla yapacağım.

Sayın milletvekilleri, hatırlatıyorum; Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oyluyoruz, oylarınızı ona göre kullanınız. (CHP sıralarından "hatırlatma" sesleri)

Oylama için 5 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri" başlıklı 67 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Oğuz Oyan

 

 

 

(İzmir)

 

 

 

ve arkadaşları

"İşin başlama ve bitiş saatleri ülke saat ayarına göre düzenlenir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teklif sahipleri, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarıdaki düzenleme, iş yasasının tamamında postalar halinde çalışma ve gece çalışması şeklinde düzenlenmiş olduğundan, gereksiz ve işverenin işçiler arasında keyfî ayırımlar yapmasına kapı açacak nitelikte olduğundan, 1475 sayılı Yasadaki hükmün aynen korunmasında yarar vardır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

67 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

68 inci maddeyi okutuyorum:

Ara dinlenmesi

MADDE 68. - Günlük çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin gelenekleri ve işin gereğine göre ayarlanmak suretiyle işçilere;

a) dört saat veya daha kısa süreli işlerde onbeş dakika,

b) dört saatten fazla ve yedibuçuk saate kadar (yedibuçuk saat dahil) süreli işlerde yarım saat,

c) yedibuçuk saatten fazla süreli işlerde bir saat,

ara dinlenmesi verilir.

Bu dinlenme süreleri en az olup aralıksız verilir.

Ancak bu süreler iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak sözleşmeler ile aralı olarak kullandırılabilir.

Dinlenmeler bir işyerinde işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir. 

Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sayılmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bu madde, 1475 sayılı Kanunun getirdiği düzenlemeye paralel olarak, ara dinlenmesi konusunu düzenlemektedir. Anayasamızın 50 nci maddesine baktığımızda "dinlenmek, çalışanların hakkıdır" ibaresinin bu maddede yer aldığı görülmektedir. Çalışma hakkının gereğince yerine getirilebilmesi için, bir sosyal devlette işçi-işveren ilişkileri düzenlenirken dinlenme konusuna da değinilmesi gerekmektedir; aksi takdirde, Anayasasının 2 nci maddesinde sosyal bir hukuk devleti olduğu yazılmış olan devletimiz, bu düzenlemeyi, sosyal devlet ilkesine yaraşır bir biçimde gerçekleştirmemiş olur. Bu nedenle, bu kanunda böyle bir hükmün yer almasını gerekli ve fevkalade yerinde buluyoruz. Ancak, bu düzenlemenin içinde kadınların çocuklarını emzirmeleri için geçen sürelerle ilgili bir hükmün de yer almasını gerekli görüyoruz; böyle bir düzenleme için, bu maddenin en elverişli madde olduğunu düşünüyoruz. Biliyorsunuz, yine Anayasamız, 50 nci maddesinde, kadınlar çalışma şartları bakımından özel koruma altına alınırlar, diyor ve kadınları çalışma şartları bakımından özel koruma altına almak görevini, devlete veriyor; yasama görevini, yürütme görevini yerine getirirken, kadınları, çalışma şartları bakımından özel koruma altına almayı, bu erkleri kullananlara bir yükümlülük olarak getiriyor.

Biraz önce, kabul etmiş olduğumuz 66 ncı maddede, emziren kadın işçilerin çocuklarına süt verebilmeleri için belirtilecek sürelerin, günlük çalışma süreleri içinde mütalaa edileceğine ilişkin bir hüküm kabul ettik; ama, bu süreler ne kadardır, kaç saattir, kaç dakikadır; ne kadar süreyle, günde kaç kere, kadınlara çocuklarını emzirmeleri için izin verilecektir? Bu konuyla ilgili hiçbir düzenleme getirilen tasarıda yer almamaktadır. Bu, elbette ki, yönetmeliklerle, daha sonra düzenlenebilecek bir husustur; ama, işin önemine binaen, bu hususun, tasarı metnindeki bir madde içerisinde hükme bağlanmasında sayısız yarar vardır. En azından, kadınların bu konudaki haklarını güvence altına almak için, böyle bir yarar vardır.

Bu nedenle, bir önerge vermiş bulunuyoruz. Kadınlara, 74 üncü maddenin bir ve ikinci fıkralarında belirtilen sürelerin bitiminden itibaren, 8 ay süreyle, günlük çalışma süresinden sayılmak üzere, günde 1,5 saat süt izni verilmesini ve süt izni süresinin kullanımında kadın işçinin saat seçimi hakkı olmasına ilişkin bir düzenlemeyi madde metnine monte etmek için ve tasarının 68 inci maddesinin kenar başlığının da "Ara dinlenmesi ve süt izni" olarak değiştirilmesi için bir önerge vermiş bulunuyoruz. Kadınların çalışma yaşamında, çalışma koşulları bakımından korunması gereğine inanan tüm arkadaşların, bu önergeye destek vereceğini umut ediyoruz, umut etmek istiyoruz.

Bunun dışında, bu belirlemeyi yaptıktan sonra, böyle bir belirlemenin, bu maddede getirilen düzenlemeyi tamamlayıcı olacağına dikkati çektikten sonra, tasarının tümü hakkında birkaç değerlendirme yapmayı, bu maddeyi vesile bilerek, fevkalade yararlı görüyorum. Bu tasarı, gereğince, iş ilişkisinin sosyal tarafları tarafından üzerinde uzlaşmaya varılmadan hazırlanmış bir tasarıdır. Eğer bir iş kanunuyla çalışma yaşamına barış getirmek istiyorsak, bu barışın, iş ilişkisinin sosyal tarafları arasında bir uzlaşma oluşmadan gerçekleşeceğini beklememiz mümkün değildir; ama, tasarı Meclisin önüne konulmuştur, Yüce Mecliste görüşülmektedir; fakat getirilen düzenlemelerle ilgili tartışmalar hâlâ devam etmektedir. Sokaktaki işçi rahatsızdır, sendikalar rahatsızdır, hatta işveren temsilcileri, bazı konularda getirilen düzenlemelerin onların istedikleri dışında olduğunu ifade etmektedir; böyle bir ortamda, şu çalışmayla ile çalışma yaşamını barışlandıracak bir iş kanunu ortaya çıkarabileceğimizi umabilir miyiz?

Bakınız, değerli Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili olan arkadaşlarımız, bir kanunun Türkiye Cumhuriyetine ne kadara mal olduğunu çıkarmışlar. Keşke bu maliyetin yanı sıra, toplumda amacına ulaşmayan yasaların yapacağı tahribatı da hesaplamış olsalardı. Gerçekten, her zaman, bu kürsüye çıktığım zaman şu çalışmanın masrafına dikkat çekmeye gayret ediyorum; çünkü, Türkiye, zengin, parasını sokağa saçacak bir ülke değil. Eğer bir çalışma yapıyorsak, onun dakikasını, saniyesini bile ülke için yararlı bir biçimde değerlendirmeliyiz; ama gereken ön hazırlık yapılmadan, taraflar, üzerinde uzlaşmadan buraya birtakım düzenlemeler getirirsek, korkarım ki, bundan önceki görüşmelerde ve birtakım yasalarda olduğu gibi, yine bu yasayı da bir kere daha görüşmek zorunda kalacağız, hatta Anayasa Mahkemesi iptal ettiği zaman bir kere daha görüşeceğiz. Onun için çok iyi düşünelim, çok iyi bir hazırlık yapalım, yol yakınken hatalardan dönelim.

Bakın, iş güvencesi getirmekten söz ediyoruz. Bir işçinin, kendini güvencede hissedebilmesi için, iş sözleşmesinin feshi konusunda bir güvence hissetmesi gerekir. Burada bir düzenleme yapıldı; fesih için, haklı sebep gösterme yükümlülüğü getirildi işverene; ama, hangi işçiler için: İlkönce, 10 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerleri için getirmiştik bu düzenlemeyi, hükümet tasarıda böyle getirmişti. Biz, bunu dahi, getirilen fesih nedeni gösterme yükümlülüğünü, amacına ulaşmaktan uzaklaştıran bir düzenleme olarak niteledik; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu bir önerge verdi, sayıyı 30'a yükseltti.

Değerli arkadaşlar, dikkatinizi çekerim, bu getirilen güvenceden, Türkiye'de kim yararlanacak allahınızı severseniz, Türkiye'de kaç işletme 30'dan fazla işçi çalıştırıyor?! Bu düzenlemeyle, kimi aldatmaya çalışıyorsunuz?! Bu, güvence mi çalışan insana?! Bütün küçük ve orta ölçekli işletmeler, getirildiği iddia edilen bu güvencenin dışında kaldı. Bu tür düzenlemelerle, çalışma yaşamı barışlandırılabilir mi?!

Ben, bu maddeyi görüşürken, hükümete bir kere daha seslenmekte yarar görüyorum. Başta bu hüküm olmak üzere, pek çok hükümde getirilen düzenlemeler, çalışma yaşamını barışlandırmak konusunda, özellikle, işçiye güvence sağlamak konusunda yetersizdir. Lütfen, daha fazla vakit harcamadan, harcadığımız vakitlerle bu çalışmanın maliyetini daha fazla yükseltmeden, bu tasarıyı geriye çeksinler ve yanlışlığı üzerinde, işçilerin, bireysel olarak, sendikaları aracılığıyla ikazlarda bulunduğu bu düzenlemeleri tekrar gözden geçirsinler. Böyle bir tavrın, çalışma yaşamımızı barışlandırmak açısından sayısız yararı olacağını düşünüyorum ve bu uyarının dikkate alınacağını umut ederek, sizlere saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Hocam, teşekkür ederim.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz; toplumsal yaraları derin olan bir ülkede, sosyal yaraların kanamakta olduğu bir ülkede, zaten yoksulu çok olan, zaten işsizi çok olan, bu nedenle hem yaşadığı güne hem yarınlara ilişkin güven duyguları oldukça ağır yara almış olan bir toplumun çalışanlarına ilişkin bir yasal düzenleme yapmaya çalışıyoruz.

Bizim ülkemizde, ağır sorunları yaşayan, bu nedenle de kendini güvende hissetmeyen bireyler ve bu bireylerden oluşmuş bir toplum var. İnsan yaşamının en temeli, kendini güvende hissetmesidir. Toplumun kendini güvende hissetmediği bir noktada, geleceğe dair umutlarını besleyemediği koşullarda toplumun atak yapması, toplumun kalkınması, ilerlemesi, kendini çağa taşıması ve ülkenin hak ettiği düzeyi yakalaması oldukça zordur.

Şimdi, biz, bu yasa tasarısını görüşürken, tasarının hem toplumsal duyarlılık taşımadığını hem ağır çalışma koşulları içindeki işçilerin sorunlarını çözecek, onları daha iyi yaşatacak düzenlemeler içermediğini biliyoruz. Aksine, emeğin sahipsizlenmesine, emeğin kimsesizliğine ve insan sömürüsüne dayanan bir sürecin devam etmesini sağlayacak, ona katkı verecek bir yasal düzenleme yapıyoruz ve bu yasa tasarısının da 68 inci maddesini konuşuyoruz.

Kuşkusuz, 68 inci maddede, işçilerin dinlenmesiyle ilgili üretimin verimini yükseltmeye dönük bir faaliyet içerisinde bulunmalarına yönelik getirilen düzenleme olumlu ve biz, biliyoruz ki, ara dinlenme çok elverişsiz koşullarda çalışmaya başlayan -eskiden servislere binenler şimdi servislere bile binemiyorlar- uzun ve kalabalık otobüs yolculuklarıyla işgününü başlatan, ağır koşullar altında çalışan işçilerin üretimini ve verimini artırmak için gerekli olan bir şey ve bu ara dinlenmeye kadınlarla ilgili bir fıkranın eklenmesini öneriyoruz. Bir iktidar, bir yönetim, bir parlamento, anne-çocuk sağlığını koruma ve yeni yetişen kuşaklarını geleceğe sağlıklı olarak hazırlama göreviyle yükümlüdür. Bizim ülkemizde, anne, bebek, doğum oranları kıyaslandığında, çok yüksek bebek ölümlerinin yaşandığına tanığız. Bizim ülkemizde, her gün 133 bebek ölmekte ve bir bebek için de en kaçınılmaz besin anne sütü. Anne sütünün bebekler tarafından alınabilmesi için önergede dile getirdiğimiz düzenlemenin yapılmasını gerekli görüyoruz ve bu konuda iktidar partisini oluşturan milletvekili arkadaşlarımızın da destek vermesini bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, yasada dikkatimi çeken bir nokta, maddenin yeni halinde "dinlenmeler bir işyerinde işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir" denilmektedir; yani, yeni düzenleme bu. Halbuki, daha önceki düzenleme daha farklı. İkisini karşılıklı olarak değerlendirmeye çalıştığımızda, çok açık olarak görülen bir şey, yeni düzenlemenin bir esneklik, esnekliğin ötesinde de bir keyfiyet getirdiğidir. Zaten, ara dinlenmelerin ruhuna bakarsak, ara dinlenme süreleri çalışma süresinden sayılmamakta, iş gününden sayılmamakta; yani, ara dinlenmesi, işçinin kendi cebinden harcadığı şey, kendi zamanından harcadığı şey ve düzenlemenin bu yeni hali de bir keyfîliğin yaşanacağını kesin olarak bize göstermekte.

Sonuç olarak benim ifade etmek istediğim şudur: Önergenin maddeye son fıkra olarak eklenmesi ve zaten erkeklere oranla daha ağır çalışma koşullarında yaşayan ve zaten evinin yükünü ve zaten çocuklarının yükünü, bir ikinci yük olarak omuzlarında taşıyan çalışma yaşamındaki kadınlarımızın, hiç değilse yeni bebek sahibi olan kadınlarımızın bir nefes alması; biriktirdikleri sütün yavruları tarafından kullanıldığını, onunla yavrularının büyüdüğünü görmenin yarattığı huzur ve özgüvenle, çalışma saatlerine daha sıkı sarılacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Okuducu, size 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) - Bu, çalışma yaşamında yer alan ve yaşı, bebek yapma yaşına uygun olan annelere, Anneler Gününü geride bıraktığımız bugünlerde, Parlamentonun vereceği bir armağan olacaktır.

Desteğinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara?.. Yok.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Sayın Şevket Arz?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır.

İlk önergeyi okutuyorum: 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 68 inci maddesinin kenar başlığının "Ara dinlenmesi ve süt izni" olarak değiştirilmesini ve son fıkra olarak aşağıdaki şekilde yeni bir fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"74 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen 14 haftalık sürenin bitiminden itibaren 8 ay süre ile kadın işçilere günde toplam 1,5 saat süt izni verilir. Süt izni süresinin kullanımında kadın işçinin saat seçimi hakkı vardır. Süt izni çalışma süresinden sayılır."

 

Oya Araslı

Nevin Gaye Erbatur

Türkân Miçooğulları

 

Ankara

Adana

İzmir

 

Canan Arıtman

Özlem Çerçioğlu

Sıdıka Aydoğan

 

İzmir

Aydın

İstanbul

 

 

Güldal Okuducu

 

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge, en aykırı önergedir; okutup, işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 68 inci maddesinin kenar başlığının "Ara dinlenmesi ve süt izni" olarak değiştirilmesini ve maddeye son fıkra olarak aşağıdaki şekilde yeni bir fıkra eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.

"74 üncü maddenin birinci ve ikinci fıkralarında belirtilen sürelerin bitiminden itibaren kadın işçilere, çocuklarına süt verebilmeleri için, 8 ay süre ile ve günlük çalışma süresinden sayılmak üzere, günde 1,5 saat süt izni verilir. Süt izni süresinin kullanımında, kadın işçinin saat seçimi hakkı vardır."

 

Oya Araslı

Nevin Gaye Erbatur

Bihlun Tamaylıgil

 

Ankara

Adana

İstanbul

 

Ayşe Gülsün Bilgehan

Birgen Keleş

Türkan Miçooğulları

 

Ankara

İstanbul

İzmir

 

Canan Arıtman

Özlem Çerçioğlu

Sıdıka Aydoğan

 

İzmir

Aydın

İstanbul

 

 

Güldal Okuducu

 

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, önerge üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

OYA ARASLI (Ankara) - Gerekçeyi okutun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Doğum yapmış kadın işçilere verilecek süt iznine, yasa düzeyinde bir dayanak sağlamak amacıyla söz konusu öneride bulunulmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 68 inci maddesinin kenar başlığının "Ara dinlenmesi ve süt izni" olarak değiştirilmesini ve son fıkra olarak aşağıdaki şekilde yeni bir fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"74 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen 14 haftalık sürenin bitiminden itibaren 8 ay süreyle kadın işçilere günde toplam 1,5 saat süt izni verilir. Süt izni süresinin kullanımında kadın işçinin saat seçim hakkı vardır. Süt izni çalışma süresinden sayılır."

 

 

 

Oya Araslı

 

 

 

(Ankara)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Olumlu buluyoruz; yalnız, çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, demin reddedilen önerge ile bu önerge, aslında, aynı mahiyette önergeler; aykırılık sebebiyle o şekilde bir işlem görüldü.

Burada, Yüce Genel Kurula arz etmek istediğim şu: Bu hususa ilişkin bir tüzük var ve bu tüzükte süre 1 yıldır; önergede 8 ay olmuş. Burada aleyhe bir durum var; ama, tüzükteki bir hükmün yasaya aktarılması da uygun bir davranıştır. Hükümet olarak kabul ediyoruz; ama, bu 8 ay, 1 yıl işini de takdirlere ve dikkatlerinize sunuyorum.

Teşekkür ederim.

OYA ARASLI (Ankara) - Önergemizi geri alıyoruz Sayın Başkan.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Olmaz ki... Verilmiş önerge geri alınır mı?! Oylamaya geldi.

BAŞKAN - Sayın Araslı, geri alıyor musunuz efendim?

OYA ARASLI (Ankara) - Efendim, önergeyi geri alışımızın nedeni şudur: Önerge, daha önce, hükümet tasarıyı geri almadan önce verilmiş olan bir önerge idi; görüşülür diye düşünmüştük. Burada da aldığımızı ifade ettim; ama, öyle zannediyorum ki, iletilmesinde bir yanlışlık oldu. Ben de okunurken hayret ettim. Biz, eski haliyle ısrar ediyorduk. Bu haliyle geriye alıyoruz.

BAŞKAN - Önerge, oylanmadığı için geri verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

68 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

69 uncu maddeyi okutuyorum:

Gece süresi ve gece çalışmaları

MADDE 69. - Çalışma hayatında gece en geç saat 20.00'de başlayarak en erken saat 06.00'ya kadar geçen ve herhalde en fazla onbir saat süren dönemdir.

Bazı işlerin niteliğine ve gereğine göre yahut yurdun bazı bölgelerinin özellikleri bakımından, çalışma hayatına ilişkin gece başlangıcının daha geriye alınması veya yaz ve kış saatlerinin ayarlanması, yahut gün döneminin başlama ve bitme saatlerinin belirtilmesi suretiyle birinci fıkradaki hükmün uygulama şekillerini tespit etmek yahut bazı gece çalışmalarına herhangi bir oranda fazla ücret ödenmesi usulünü koymak veyahut gece işletilmelerinde ekonomik bir zorunluluk bulunmayan işlerde işçilerin gece çalışmalarını yasak etmek üzere yönetmelikler çıkartılabilir.

İşçilerin gece çalışmaları yedibuçuk  saati geçemez.

Gece çalıştırılacak işçilerin sağlık durumlarının gece çalışmasına uygun olduğu, işe başlamadan önce alınacak sağlık raporu ile belgelenir. Gece çalıştırılan işçiler en geç iki yılda bir defa işveren tarafından periyodik sağlık kontrolünden geçirilirler. İşçilerinin sağlık kontrollerinin masrafları işveren tarafından karşılanır.

Gece çalışması nedeniyle sağlığının bozulduğunu raporla belgeleyen işçiye işveren, mümkünse gündüz postasında durumuna uygun bir iş verir.

İşveren gece postalarında çalıştırılacak işçilerin listelerini ve bu işçiler için işe başlamadan önce alınan ve periyodik sağlık raporlarının bir nüshasını ilgili bölge müdürlüğüne vermekle yükümlüdür.

Gece ve gündüz işletilen ve nöbetleşe işçi postaları kullanılan işlerde, bir çalışma haftası gece çalıştırılan işçilerin, ondan sonra gelen ikinci çalışma haftası gündüz çalıştırılmaları suretiyle postalar sıraya konur. Gece ve gündüz postalarında iki haftalık nöbetleşme esası da uygulanabilir.

Postası değiştirilecek işçi kesintisiz en az onbir saat dinlendirilmeden diğer postada çalıştırılamaz.

BAŞKAN - 69 uncu madde üzerinde, CHP Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belki de, tasarıdaki en olumlu maddelerden birisi 69 uncu madde; ama, eksiği var. Şimdi anlattığımda, birlikte düşündüğümüzde, bu eksikliğin giderilmesi için gerekli olan düzenlemeyi de yapacağımızı tahmin ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1999-2000 yıllarında Enerji Bakanlığının enerji üzerinde uyguladığı bir politika var. O politika da şu: 08.00 ile 17.00 saatleri arasındaki Türkiye'deki çalışma yaşamı içerisinde sanayiin çektiği elektrik kilovat/saati çok fazla olduğundan dolayı, enerji hatlarındaki yüklenme ve enerji hatlarındaki arızalardan ve tasarrufla ilgili yapılan birtakım projelerden sonra, 2000 yılının başında, gece çalışmasıyla ilgili saat 22.00 ile 06.00 arası çalışmada Enerji Bakanlığı işverene "bu saatler arasında çalışmayı yeğlersen, işçilerini bu saat arasında çalıştırıp üretimini bu saatler arasında yaparsan, ödeyeceğin enerji bedelinden yüzde 50 ıskonto yaparım" dedi ve 2000 yılından bu yana Türkiye'deki imalat sektörü yüzde 50'lere, yüzde 60'lara varan bir şekilde, saat 22.00 ile 06.00 arası çalışmaya başladı; çünkü, gerçekten, işverene müthiş bir gelir sağlıyordu, tasarruf sağlıyordu, doğru bir yaklaşımdı. Tabiî, bu, devlete de müthiş bir gelir sağlıyor. O da doğru bir yaklaşım; ama, üçüncü kesime hiçbir şey sağlamıyor. Yani, 22.00 ile 06.00 arası çalışan bir fabrikada, fabrika sahibinin evine gidip uyuma hakkı vardır. 22.00 ile 06.00 arasında çalışan işçi ise, sabah olduğunda, evine gidip yatmak durumundadır; ama, Türkiye'nin coğrafyası belli; Adana'da 45 derece sıcak vardır, Manisa'da 45 derece sıcak vardır, Denizli'de, İzmir'de, her tarafta bu derece sıcaklıklar vardır. Düşünebiliyor musunuz, bir işçinin gündüz istirahat edip uyuması için, acaba, o evinde -tabiî ki, klimasının olmadığını da siz biliyorsunuz- nasıl yatacak 45 derece sıcakta, akşam yine 22.00'de nasıl işe gidecek? Gidebilir; ama, ücretini belirli bir oranda artırabilirsek, sosyal yaşamın içerisindeki ücret artışıyla, belirli bir noktada verimli şekilde çalıştırabiliriz.

Bakınız, gündüz, 08.00 ile 17.00 arası bir işletme çalışırsa, enerjinin kilovat/saati 143 550 lira; ama, gece çalışırsa, yani, 22.00 ile 06.00 arası çalışırsa, 72 800 lira. Bugün, işletmelerde en büyük girdilerden birisi de enerjidir. Normal bir fabrikayı düşündüğünüzde, en kötü fabrikanın aylık enerji bedeli 20 milyardır. Bu, 200 milyarlara, 300 milyarlara çıkar. Eğer 143 000 liradan 200 milyar para ödeyen bir işveren, eğer 22.00 ile 06.00 arası çalıştırırsa, 100 milyar para ödeyecektir.

Devletin belirli bir kazancı var, işverenin belirli bir kazancı var; doğru yaklaşım; ama, şimdi, biz, emeğiyle geçinen insanların sözcüleri olarak buraya geldik. 22.00 ile 06.00 arası çalışan insanlarımızın ekonomik yönden biraz rahatlaması için hem devlet hem işveren kolaylık yapıp, 69 uncu madde üzerinde acaba değişiklik yapmak mümkün değil mi; ne yapabiliriz? Hani devamlı söyleriz; efendim, çıkıyorsunuz konuşuyorsunuz; ama, öneri getirmiyorsunuz diye. Önerelim: 22.00 ile 06.00 arası çalışan işçiye, işveren yüzde 30 fazla para ödesin bu zaman dilimi içerisinde.

İSMAİL KATMERCİ (İzmir) - Neresi bunun mantık?! Hangi mantıkla söyleyebiliyorsunuz?!

HASAN ÖREN (Devamla) - Efendim, oradan konuştuğunuz duyulmadığı için, seyirciler veya dinleyenler de duymuyor. "Neresi mantıklı" diyorsunuz...

BAŞKAN - Sayın Ören, lütfen, Genel Kurula hitap ediniz.

HASAN ÖREN (Devamla) - Devlet tasarruf yapacak, sanayici tasarruf yapacak; ama, işçi ücretlerle ilgili hakkına düşen hiçbir şeyi almayacak ve üstelik 22.00 ile 06.00 arası çalıştıracaksınız, sizler bizler uyurken onlar çalışacaklar, ertesi gün 45 derece sıcakta evde uyumaya mahkûm edeceksiniz. Şimdi, nasıl söyleyebiliyorsunuz "bunun neresi mantıklı" diye?!

Değerli arkadaşlarım, burada yapılacak bir şey var. 22.00 ile 06.00 arası çalışmayı göze alan, işsizlik nedeniyle de hiç gıkı çıkmadan orada çalışan insanlara -mademki, her iki kesimde belirli bir artı değer var ise- bu saatler arasında çalışan insanlara, ücret bakımından biraz daha tatmin edici bir şeylerin verilmesinde ne sakınca var?! Eğer, sizler, buna da "hayır" diyor iseniz, tekrar düşünmek gerekli. O zaman, gittiğiniz yerlerdeki fabrikada çalışan insanlar, bu söylediklerimizi duyduklarında, bu söylediklerimizi size söylemeye kalktıklarında, kendinizi nasıl savunursunuz?!

İSMAİL KATMERCİ (İzmir) - Sizin bölgenizde kaç...

BAŞKAN - Sayın Katmerci... Sayın Katmerci... Lütfen efendim...

HASAN ÖREN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN - Sayın Ören...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Lütfen, biraz durursanız, arkadaşın önemli bir önerisi vardır (!) Başkanım dinleyelim, önerisi var beyefendinin(!)

HASAN ÖREN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, arkadaşlarımızın söyledikleri duyulmadığından, bizi bu saatlerde izleyen insanlarımız da sizin ne söylediğini duymuyor; ama, ben inanıyorum ki, biraz sonra buraya gelip bu sözümün karşılığında bir şeyleri söylediğinizde, bölgenizde alkışlarla karşılanacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, Değerli Bakanım, eğer, bu çalışma barışını, gerçekten, hep beraber istiyorsak, hiç olmazsa bu madde üzerinde, gecenin bu geç vakitlerinde, sabaha kadar çalışan insanlara, ekonomik yönden -sadece bu uygulama devam ettiği süre içerisinde de olabilir- 2000 yılından bugüne kadar devam eden, bu genelge doğrultusunda devam eden bu uygulamaya ilişkin bir ücret farkını, devlet olarak -SSK olarak- 59 uncu hükümet olarak sizler verebilirsiniz. İşverenler olarak biz, gerçekten, eğer, enerjiye 200 milyar ödeyeceğimize 100 milyar ödüyorsak, 10 milyarını da bu insanlara, işçiye vermek durumundayız.

Bu konu, tahmin ediyorum -değerli arkadaşımın dışında hiç kimse bir laf atmadığına göre- Adalet ve Kalkınma Partisinin aklına yattı galiba. İnanıyorum ki, bu olumlu madde, bu öneriyle desteklenir ise, o bölgemizde, gerçekten, saat 22.00 ile 06.00 arası çalışan insanlarımız, Adalet ve Kalkınma Partisine ve Cumhuriyet Halk Partisine teşekkür edecektir.

Verdiğimiz önergenin desteklenmesini veya bu konuda, bu çalışanlara, gecenin geç vakitlerinde çalışan insanlarımıza yardımcı olmayı Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir görev bileceğini tahmin ediyorum, umuyorum.

Hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ören, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Hatay Milletvekili Mehmet Soydan?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.

Samsun Milletvekili Haluk Koç, buyurun efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Değerli arkadaşlarım, 69 uncu maddede şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben, çok uzun bir şey ifade etmeyeceğim. Zaten, bugünkü oturum başlarken genel düşüncelerimi Grup adına ifade etmiştim; fakat, burada bazı noktalara dikkatinizi çekmek istiyorum. Elimde 1475 sayılı Yasa var ve şu anda, hükümetin ve komisyonun kabul ettiği maddeleri içeren, elimizdeki tasarı var.

Şimdi, lütfen ilk cümleyi okur musunuz; lütfen... Belki alışık olmadık bir durum; ama... "Çalışma hayatında 'gece' en geç saat 20.00'de başlayarak en erken saat 06.00'ya kadar geçen ve herhalde en fazla 11 saat süren dönemdir." Türkçeyi iyi algıladığımı sanıyorum, Türkçeyi kötü de kullanmıyorum. Ben, bu işten bir şey anlamadım. Hukukçu milletvekillerimize sordum, Sayın Araslı'ya sordum, hukukçu Adalet Komisyonu üyelerimize sordum. Yani, burada bir kavram farkı var, bir algılama eksikliği var. Bilmiyorum katılıyor musunuz. Yüksek sesle okudum; önünüzde metin de var. Bir defa, bu süre, 20.00'de başlayıp 06.00'da biten süre 10 saat. 1475 sayılı Yasada da 11 saat olarak geçiyor. Bu ilginç geldi. Bu süre 10 saattir, tekrar sayabilirsiniz.

Yine, burada "herhalde" kelimesi "ne koşulda olursa olsun" anlamına mı geliyor, yoksa, daha farklı bir anlamı mı var? Oradaki "her" ve "hal"i ayırmak mı gerekiyor, yoksa, birlikte mi kullanmak gerekiyor?

Ben, hukuk kökenli sayın milletvekillerinin bu konuda düşünmelerini talep ediyorum. Eğer, düzeltilmesi gereken bir redaksiyon konusu varsa, bu konuda bir tashih gerekiyorsa Sayın Bakandan ve Komisyondan, bunun yapılmasını talep ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten uygun bir madde. Konuştuğumuz, bütün olumsuz nedenleri burada ardı ardına sıraladığımız, belirli bir kesim için çok katı kurallar getiren bu yasa tasarısının belki de en olumlu maddelerinden bir tanesi 69 uncu madde. Manisa Milletvekilimiz Sayın Hasan Ören değindiler.

Şimdi, yine, ikinci paragrafta bir bölüm daha var. Ben, bu kelimenin de anlamını yorumlamakta güçlük çekiyorum, yine sizlerin dağarcığına başvurmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, aradan başlıyorum okumaya; diyor ki "hükmün uygulama şekillerini tespit etmek yahut bazı gece çalışmalarına herhangi bir oranda fazla ücret ödenmesi usulünü koymak veyahut gece işletilmelerinde..." Gece işletilmeleri ne demek?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Yalnız gündüz işletilmez ki, gece de işletilir.

HALUK KOÇ (Devamla) - İnsanlar birbirini işletmiyor burada Sevgili Milletvekilim. Yani "gece işletilmeleri" yerine, acaba, buna "çalıştırılması" desek daha uygun değil mi?

ASUMAN YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - İşletme ayrı...

HALUK KOÇ (Devamla) - İşletme ayrı, "işletilme" bu. Yani, işçiyi, işletilen bir makine gibi, işletilen bir meta gibi görme anlayışı, bakın, kelimelere bile sinmiş bu yasada. Kelimeler dahi, işçiyi bir meta olarak alıyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, çok açık, hiç yadırgamayın bunu. Bakın, sizin görüşlerinize sunuyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Redaksiyon hatası olabilir.

HALUK KOÇ (Devamla) - Ünal Bey, bakın, geliyorsunuz, konuyu hiç dinlemeden, bir laf atma ihtiyacınızı gideriyorsunuz, sonra gülüyorsunuz. Ciddî birtakım şeyler söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Düzeltilmesi gereken bir husus varsa, bunu arz ediyorum, tespit ediyorum, görüşlerinize sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, aynı şekilde, bu "işletilmeleri"ne bir açıklık getirmek gerekiyor. Komisyon bu konuda bir tasarrufta bulunursa, saygıyla karşılarım.

Yine, aynı paragrafın son bölümünde "bulunmayan işlerde işçilerin gece çalışmalarını yasak etmek üzere yönetmelikler çıkarılabilir" deniliyor ki, bu da çok esnek. Eğer çıkarılması gerekiyorsa, o zaman, buraya "çıkarılır" diyelim, bir yaptırım eki, yaptırım anlamı taşıyan bir fiille bitirelim.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Çok da önemli değil.

HALUK KOÇ (Devamla) - Çok önemli, çok önemli...

BAŞKAN - Sayın Demirbağ, lütfen...

HALUK KOÇ (Devamla) - Çok önemli, çok önemli...

İlk cümleyi anlamadığımı ifade ediyorum, "işletilmeleri" kavramını, kelimesini çözemiyorum. Eğer söylediğim anlamdaysa, bu, hakaret...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - İşyeri anlamında...

HALUK KOÇ (Devamla) - O zaman "işyeri" diyelim beyefendi. Bakın "işletilme" edilgen bir deyim.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - İşyeri anlamında...

ASUMAN YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - O "işletme..."

HALUK KOÇ (Devamla) - "İşletme" demiyor "işletilme" diyor. Bu, dilbilgisinde edilgen bir deyimdir. "İşletilme" diye bir şey bilmiyorum ben. Ben "işletilme" denilince, birisinin birisini işletmesini anlıyorum.

Bu konuları dikkatlerinize sunmak için söz aldım; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 69 uncu madde hakkında kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Aslında, herhangi bir yorum yapmayacağım, bu madde hakkında herhangi bir şey de söylemeyeceğim. Bu madde hakkında, sadece, yaşadığım olaydan bir kesit, bir örnek vereceğim.

12 Marttan sonra, yani, bundan otuz yıl önce, yurt dışında bir süre bulunmak zorunda kalmıştım ve yaklaşık iki yıl kadar bir dokuma fabrikasında çalışmıştım. Benim gibi başka yabancılar da vardı; Portekizli, İspanyol ve Türkler, hatta, bazı Cezayirli kişiler. Genel olarak, yabancılar gece çalıştırılıyordu. Tüm Fransızlar vardiya usulü çalıştırılırken, yabancıların gece çalışmasına onların hem bölge çalışma müdürlükleri hem de sosyal güvenlik kurumları izin veriyordu; ama, bu izni verirken -bundan tam otuz yıl önce, dikkat edin- gece çalışanlara diğerlerine oranla, yani, gündüz çalışanlara oranla yüzde 50 fazla ücret öderlerdi; yani, bir Fransız, ortalama olarak o günkü koşullarda ayda 2 000 frank para alırken, bir yabancı, gece çalışıyor diye bunun yüzde 50 fazlasını, yani, 3 000 frank alırdı. Biz, otuz yıl sonra, Türkiye'de İş Yasasının değiştirilmesine ilişkin bir maddeyi görüşürken ve gece çalışmasını konuşurken, Fransızların otuz yıl önce uyguladıklarına bile yanaşamıyoruz. Bu da bize hüzün veriyor. Elinsaf!..

O nedenle, 69 uncu maddede belirtilen hükümlerin tekrar gözden geçirilmesini diliyorum. Gece çalışmanın ne kadar zor olduğunu bildiğimden dolayı da, bu madde hakkında yapılabilecek olan düzenlemenin tekrar gözden geçirilmesini diliyor; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 69 uncu maddesine son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

İzzet Çetin

Cevdet Selvi

Bayram Meral

 

Kocaeli

Eskişehir

Ankara

 

Mustafa Özyürek

Hasan Ören

Ufuk Özkan

 

Mersin

Manisa

Manisa

"Gece süresi içinde çalışan işçilere verilecek ücret her bir saat için, normal çalışma ücretinin yüzde 50 yükseltilmesi suretiyle ödenir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşacaklar mı?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Cevdet Selvi konuşacak.

BAŞKAN - Sayın Selvi, konuşacak mısınız efendim?

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - İzin verirseniz...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Selvi.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hatta usulde bir eksiklik olmazsa arkadaşıma da veririm sözü.

BAŞKAN - Lütfen, siz buyurun.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 69 uncu madde cidden önemli bir madde; öylesine ki, önemi, yazılan yasanın maddesinde de var. "Gece çalıştırılan işçiler en geç iki yılda bir defa işveren tarafından periyodik sağlık kontrolünden geçirilirler. İşçilerinin sağlık kontrollerinin masrafları işveren tarafından karşılanır.

Gece çalışması nedeniyle sağlığının bozulduğunu raporla belgeleyen işçiye işveren, mümkünse gündüz postasında durumuna uygun bir iş verir.

İşveren gece postalarında çalıştırılacak işçilerin listelerini ve bu işçiler için işe başlamadan önce alınan ve periyodik sağlık raporlarının bir nüshasını ilgili bölge müdürlüğüne vermekle yükümlüdür."

Demek ki, 69 uncu maddeyi düzenleyenler, gece çalışanların sağlığının bozulabileceğini açıkça maddeye koymuşlar, önlemler de almışlar.

Şimdi, gece çalışmasına, benden önceki arkadaşım değindi. Gece çalışması, ucuz enerji olduğu için -ucuza mal etme bakımından- hem işveren kâr ettiği hem de ülkenin enerji tasarrufunu daha sağlıklı sağladığı için, iki tarafı da, devleti de işvereni de memnun ediyor. Gece çalışanların, bu riske giren insanların sağlığının bozulacağının doğal olduğu maddede de kabul edildiğine göre, biz de, sağlığı bozulan işçilerin ücretlerinin, her bir saat için, normal çalışma ücretinin yüzde 50 artırılması için bir önerge verdik.

Bu önerge, şu nedenle de verildi: Eğer, dikkat edilirse, gece çalışmaları insanları yıpratır. Hangi doktora giderseniz gidin "gece hayatınızla ilgili önlemler alın, sıralayın" der; ama, ekmeğini, çoluk çocuğunun nafakası için, hele hele o işkoşullarında, bütün gecesini harcayan işçiye, elbette, gündüz çalışanların dışında önemli bir değişiklik yapmak gerekir.

Bir diğeri, işvereni de, millî ekonomimizi de ilgilendirir. Uykusuz insanların veya normal yaşam düzeni değiştirilen insanların dikkati dağılır, fizikî olarak yıprandığı gibi, dalgınlığı artar, iş kazaları da çoğalır, hem can hem de mal kaybına neden olur. Bunun için, burada, gece de çalışsa, sağlıklı üretim yapabilen, fiziğini koruyabilen insanları taltif etmek, bu haklarının karşılığını vermek lazımdır.

Bir diğeri, gece çalışan insanların kimyası bozulur. Gece çalışanlar, vardiyacılık yapanlar bunu bilirler, çok zordur; hayatı, aile yaşamı, sosyal hayatı altüst olur. Çocukları okula giderken, bütün insanlar dışarıdayken, o, uyumak zorunda kalır. Neden gece çalıştırılır, maddenin içinde var; gündüz çok sıcak olduğu için işçiler verimden düşer, gündüz çalıştırılmaz, gece serin, sakin ortamda çalıştırılıp, hem verimi artırması hem kârı çoğaltması istenir; ama, onun hayatından, sosyal hayatından, aile hayatından çok şeyler kopar, gider.

O nedenle, biz, gece çalışmaya mecburuz. Biz, gece çalışmasın, çalışmayalım demedik; teknolojinin gereği budur, binlerce işçi gece çalışmak zorundadır, hayatın gerçeği budur, çeşitli işyerleri gece çalışmak zorundadır. Sürekli ürün elde edilmesi için, vardiya çalışması gereklidir. 24 saat, 48 saat, 6 ay hiç durmadan çalışan işletmelerimiz vardır, işçi lazımdır; ama, onların sağlığından bir şeyler alırken, daha fazla kâr edelim, ekonomimize olumlu katkı sağlayalım derken, bunlara, gündüz çalışanlardan bir miktar daha fazla parayı vermek fazla değildir; haklarının gereğidir, işin gereğidir.

Bu önergemizi kabul ederseniz, buna, ancak teşekkür ederiz.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Sayın Başkan, bu maddede, redaksiyon açısından iki adet düzeltme talebimiz vardır. Maddenin birinci fıkrasındaki "herhalde" kelimesi birleşik yazılmış; ayrı yazılmasını talep ediyoruz.

İkinci fıkranın son cümlesinin son satırındaki "bulunmayan işlerde" ibaresinin ise "bulunmayan işyerlerinde" şeklinde düzeltilmesini istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

69 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

70 inci maddeyi okutuyorum:

Hazırlama, tamamlama ve temizleme işleri

MADDE 70. - Genel olarak bir işyerinde belirli çalışma saatlerinden önce veya sonra gerekli olan hazırlama veya tamamlama yahut temizleme işlerinde çalışan işçiler için işin düzenlenmesi ile ilgili hükümlerden hangilerinin uygulanmayacağı yahut ne gibi değişik şartlar ve usullerle uygulanacağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak; buyurun.

CHP GRUBU ADINA YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Söz konusu İş Kanunu Tasarısının 70 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere huzurunuza gelmiş bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, ben, bu tasarının bu maddesinde özellikle söz almak istedim; çünkü, şu ana kadar görüştüğümüz İş Kanunu Tasarısında tüm emekçilerimizin nasıl silinip süpürüldüğünü gördüm, onların nasıl köle yapıldığına tanık oldum, her kalkan evet oyuyla haklarının nasıl gasbedildiğini yüreğim sızlayarak izledim ve izlemeye de devam ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, ilgili tasarının "Hazırlama, tamamlama ve temizleme işleri" başlıklı 70 inci maddesinde adı geçen hazırlama, tamamlama ve temizleme işlerinin, tüm işçilerle birlikte, bu kalkan elleri; yani, haklarını gasbeden bu zihniyeti zamanı gelince kökünden nasıl temizleyeceğini söylemek için kürsüye gelmiş bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, sizler, şimdi, çoğunlukla bu tasarıyı geçireceksiniz, hem de emekçilerin vicdanlarını kanatarak; ama, göreceksiniz, bu vebalin altında kalacaksınız. Soruyorum sizlere, siz, şu ana kadar hangi kesimin gönlünü aldınız, kime yaranabildiniz?.. Memurlarımıza yaranabildiniz mi; beş aylık iktidarlık döneminde, sadece yüzde 5 zam yaparak, bu arkadaşlarımızı sıkıntıya soktunuz. Yine, bunun beraberinde, çeşitli bürokrat arkadaşlarımızı görevlerinden alarak, yerlerine başkalarını atadınız; yani, birçok memurumuzu perişan ettiniz. Bunun beraberinde, yine, seçimden önce, çiftçilerimize birçok söz verdiniz; ama, mazota şu ana kadar yüzde 20 oranında zam yaptınız. Ama, seçimler öncesinde...

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa)- İndirim yaptık!..

YAVUZ ALTINORAK (Devamla)- 20 kereyi de geçti, 20 kereyi de geçti!.. Bakın, isterseniz, onu belgeyle ortaya koyabilirim biraz sonra.

Bakınız değerli arkadaşlarım, neden gönül koyuyorsunuz?! Neden alınganlık yapıyorsunuz?!

HASAN ANĞI (Konya)- Ne alakası var!..

YAVUZ ALTINORAK (Devamla)- Lütfen... Lütfen, bakınız, elimde belgeler var ve bunların her birini konuşmamın sonunda sizlere ibraz edebilirim; hiçbir mahzuru yok.

Şimdi, değerli arkadaşlarım....

HASAN ANĞI (Konya)- Hangi maddeyi konuşuyoruz; maddeye gel!..

YAVUZ ALTINORAK (Devamla)- Maddeye de geleceğiz... Maddeye de geleceğiz; siz, acele etmeyin. Acele işe şeytan karışır. Siz, şeytanı sevmezsiniz, acele etmeye gerek yok. Akıllı olacağız, sakin olacağız. Aklın yolu birse, doğruyu hep beraber bulacağız. Bizim amacımız, doğruyu hep beraber bulmak. Eğer amaç, bu yasayla, gerçek anlamda, işçilerimize, emekçilerimize geleceklerinden endişe duymadıkları bir ülkede yaşama hakkı tanımaksa, onu hep beraber yaratacağız. Bunun tüm getirisini siz elde edeceksiniz; biz, muhalefet partisi olarak, size gelen payın ancak yüzde 10'unu, yüzde 15'ini belki elde edeceğiz; önemli değil; ama, biz istiyoruz ki, bu ülkede yaşayan insanlarımız, ekonomik anlamda, gerçekten hak ettiği düzeyde bir yaşam biçimini ortaya koyabilecek bir yaşamı sürebilsin.

Değerli arkadaşlarım, bunları uzatmaya gerek yok. Çiftçilere birçok söz verdik. 30 000 tütün üreticisini ne yaptık; ne yaptık değerli arkadaşlarım; 30 000 tütün üreticisinin tütünleri elinde kaldı. Onu da geçtik, pancar üreticilerine ne yaptık; 13 500 000 ton pancar ekimi yapılması gereken ülkede, kotaları 10 200 000 tona düşürerek, o ortamda, tarlasında, çamurunda, suyunda emeğiyle, gücüyle, çoluğuyla çocuğuyla geçimini sağlamaya çalışan insanlara geçinme hakkı vermemeye çalıştık. Pancar ekimini 3 500 000 ton azalttık, 600 000 dekar civarında da ekim alanını daralttık. 600 000 dekar ekim alanının daraltılması, 3 000 000 ton pancarın azaltılması demek, bu ülkede bulunan 32 şeker fabrikasından 6 tanesinin kapısına kilit vurmak demektir.

ALİ AYAĞ (Edirne) - Onu Derviş yaptı, Derviş...

YAVUZ ALTINORAK (Devamla) - Efendim, Derviş'in yapıp yapmadığını yeri ve zamanı geldiğinde söyleyeceğiz.

Ben, pancarın içinden gelen birisiyim ve halen de bu göreve devam ediyorum.

ALİ AYAĞ (Edirne) - Ben de pancarcıyım.

YAVUZ ALTINORAK (Devamla) - O niyet mektubunun içerisinde bulunmasına rağmen, bundan önceki dönemde kota daraltılmasına gidilmemiştir. Açarsınız arşivleri, incelersiniz; ama, bu ülkede, dört aylık bir iktidar, bu daraltılmaya imkân sağladı ve fırsat verdi.

ALİ AYAĞ (Edirne) - Kendin söylüyorsun, dört ayda bu hükümet ne yaptı diyorsun. Derviş yaptı...

YAVUZ ALTINORAK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, ben bunları söylerken neyi kastediyorum; memurumuz küstürüldü, çiftçimiz küstürüldü, ek vergilerle vatandaşımız, bu ülkede yaşayan birçok insanımız küstürüldü; şimdi, sıra emekçilerimize geldi.

Çok değerli arkadaşlarım, kısacası, 70 inci maddenin özü nedir; bu maddede, işlev gören her bir insanın, gerçekten, o işyerindeki ön hazırlıkları, büronun temizliğini ve daha sonraki çalışma safhasına girecek arkadaşlarımızın daha rahat bir biçimde çalışma ve performans sergileme olanağını sağlamak; yani, temizlik işleriyle ilgilenmesini ortaya koymak. İşte, bu arkadaşlarımız, yıllardan beri profesyonelce yapmış oldukları bu işleri gibi, inanınız, ilk yapılacak olan yerel veya genel seçimlerde -ki, genel seçimler uzak görünüyor; ama, yerel seçimler yakın- buna emin olabilirsiniz ki, öyle bir süpürecekler, öyle bir süpürgecilik yapacaklar ki, sizler de buna şaşıracaksınız. Halk için emek vermeyip, halkı hiçe sayanların sonunun, geçen seçimlerdeki sonuçlarının sizleri daha acı bir biçimde yok edeceğine şahit olacaksınız; bundan hiç kuşkunuz olmasın. Her şeyin şahidi zamandır, bunu göreceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bizler, doğruyu bulmanın peşindeyiz. Söz konusu olan yasa, emeğin ve emekçinin emeğini, işini, aşını güvence altına alma ve işverenle güven ve barış içinde yaşama yasası olmalı. Yoksa, şu andaki ekonomik kriz nedeniyle, çalışabilecek insan sayısındaki fazlalık, sizleri yanıltmasın. Bugün, nasıl olsa, istediğim koşullarda çalışabilecek yetişmiş eleman var -bu fırsatı ganimet bilip- uygulamayı istediğim gibi yaparım, herkesi istediğim koşullarda ve istediğim ücretle, hiçbir güvence olmadan çalıştırırım düşüncesine, lütfen, kapılmayın.

Bu kanun, burada, belki parmak çoğunluğuyla geçecek; ama, toplum vicdanında yargılanacaktır ve mutlaka, bu ceza verilecektir; bu, böyle biline değerli arkadaşlarım.

Bugün, temizlik şirketlerinde onlarca genç insanı karın tokluğuna çalıştıracaksınız. Kıdem tazminatı ödemeden, sık sık onlarcasını işten atıp, yenisini alacaksınız ve o insanların haklarını gasbedeceksiniz, bu uygulamayı da işverenin inisiyatifine bırakacaksınız, sonra da "biz, çalışanlar lehine kanun yapıyoruz" diye kamuoyunun önüne çıkacaksınız; böyle bir şey yok!

Adalet ve Kalkınma Partili değerli arkadaşlarım, şunu iyi biliniz: O insanlar, bir gün gelecek, sizi seçim bölgelerinize sokmayacaklar. Bunları, hep beraber, yıllardır yaşadık, yaşamaya da devam edeceğiz. Lütfen, sizlerden rica ediyorum, bir daha düşünelim. O insanlar, bizim insanlarımız, bizim için canını dişine takarak, emeğini, hayatını ortaya koyarak üreten insanlar. Onları sahipsiz bırakmayalım, onların ekmeğiyle oynamayalım.

Değerli arkadaşlarım, hani halka hizmet Hakka hizmet idi?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altınorak, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

YAVUZ ALTINORAK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, eğer bu yasa çıkarsa, inanın, gelecek nesillere ve çocuklarımıza bırakacağımız en kötü miras olacaktır ve tarihe geçecektir.

Bunu neden söylüyorum? Bundan önceki görüşmelerde, birçok konuda, Sayın Bakanımız, çıkıp, burada görüşlerini beyan etti. Özellikle 14 üncü maddeyle ilgili söylemiş olduğu görüşlerini burada tekrarlamak istiyorum: Bu kanunun denetiminin ve kontrolünün yapılamayacağını ve bunlarla ilgili olarak denetim mekanizmalarının devreye girebilmesi için, mutlaka ve mutlaka, birtakım çalışmaların yapılması gerektiğini ortaya koymuştur.

Bu maddeye kadar yapılan tüm konuşmalar ve olumsuzluklara rağmen, bu yasa Meclisten çıkacaktır; hayırlı olsun diyorum!

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altınorak.

Şahsı adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan?.. Yok.

Trabzon Milletvekili Sayın Şevket Arz?.. Yok.

Madde üzerinde önerge yoktur.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım efendim.

Sayın milletvekilleri, 70 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, kâtip üye arkadaşlarımız arasında ihtilaf var; elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için 5 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

71 inci maddeyi okutuyorum:

Çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağı

MADDE 71. - Onbeş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır. Ancak, ondört yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocuklar, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilirler.

Çocuk ve genç işçilerin işe yerleştirilmelerinde ve çalıştırılabilecekleri işlerde güvenlik, sağlık, bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişmeleri, kişisel yatkınlık ve yetenekleri dikkate alınır. Çocuğun gördüğü iş onun okula gitmesine, mesleki eğitiminin devamına engel olamaz, onun derslerini düzenli bir şekilde izlemesine zarar veremez.

Onsekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçiler bakımından yasak olan işler ile onbeş yaşını tamamlamış, ancak onsekiz yaşını tamamlamamış genç işçilerin çalışmasına izin verilecek işler, ondört yaşını bitirmiş ve ilk öğretimini tamamlamış çocukların çalıştırılabilecekleri hafif işler ve çalışma koşulları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından altı ay içinde çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

Temel eğitimi tamamlamış ve okula gitmeyen çocukların çalışma saatleri günde yedi  ve haftada otuzbeş saatten fazla olamaz. Ancak, onbeş yaşını tamamlamış çocuklar için bu süre günde sekiz ve haftada kırk saate kadar artırılabilir.

Okula devam eden çocukların eğitim dönemindeki çalışma süreleri, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde iki saat ve haftada on saat olabilir. Okulun kapalı olduğu dönemlerde çalışma süreleri yukarıda birinci fıkrada öngörülen süreleri aşamaz.

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır. 

CHP GRUBU ADINA GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 71 inci maddesine ilişkin değerlendirme yapmak üzere buradayım; ancak, başlangıç olarak söylemeliyim ki, çocukları çalıştırmaya ilişkin olarak ülkemizdeki yasal düzenlemeler aslında oldukça iyi düzeyde. Yani, çocukları koruma noktasında aldığımız önlemlerin yaşamla buluşması gibi bir büyük problemi yaşıyoruz ve 71 inci maddeyle getirilen düzenleme de, aslında, koruma niteliğini içermekte; ancak, ben, bu madde vesilesiyle, haklarında yasal düzenleme yaptığımız çalışma yaşamındaki çocuklarımıza ilişkin bazı gerçekleri, sorunları, sıkıntıları dile getirmek istiyorum ve yaptığımız yasal düzenlemelerin -madde 71 de bunlardan birisidir- yaşanan sorunu aşmada yeterli olmadıklarını ifade etmek istiyorum.

Bilinen bir gerçektir, ülkemizde olduğu gibi dünyada da çalışan çocuklar, toplumun en korunmaya muhtaç, toplumun en sömürüye açık kesimini oluştururlar. Türkiye açısından bakacak olursak; Türkiye, genç bir nüfusa sahip ve genç nüfusun yaşam koşulları oldukça ağır. Dolayısıyla, geleceği emanet edeceğimiz çocuk genç nüfusu koruma anlamında ciddî sıkıntılar yaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, ben, devletin rakamlarını, ülkemizin çocuk fotoğrafını çekmek açısından sizlere sunmak istiyorum DİE, 1999'da çocuk işgücü anketini gerçekleştirmiş. Gerçekleşen bu ankete göre, 6-17 yaş grubundaki çocuklarımız, nüfusumuzun yüzde 25,4'ünü oluşturmakta ve nüfusumuzun yüzde 25,4'ünü oluşturan bu çocuklarımızın yüzde 10,2'si ekonomik yaşamın içerisinde ve ekonomik faaliyet içerisinde bulunan 6-17 yaş grubunun toplam istihdam içerisindeki payı yüzde 7,5 ve bu çocukların yüzde 57,6'sı tarımda, yüzde 21,8'i sanayide, yüzde 10,2'si ticarette, yüzde 10,4'ü ise hizmetler sektöründe çalışmakta ve çalışma yaşamında bulunan çocukların sosyal durumlarına baktığımızda, onların daha çok dargelirli ailelerin çocukları olduklarını, çok çocuklu ailelerin çocukları olduklarını, kötü ekonomik koşullarda yaşayan ailelerin ve eğitim düzeyi düşük ailelerin çocukları olduklarını görüyoruz. Yani, bizim bugün haklarında madde düzenlediğimiz kesim, bu toplumun işsizlerinin, yoksullarının, bu düzenin dışladıklarının, sahipsizlerin çocukları. Onların kaderlerinin ana-babalarının kaderleriyle örtüşmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Onların kaderlerinin ana-babalarının kaderlerinden daha farklı bir çizgiye varması gerektiğini düşünüyoruz. Bu çocukların çalışma koşulları da, normal olarak yetişkinlerin çalışma koşullarından çok daha ağırdır. Yasa tasarısında belirttiğimiz sürelerin dışında çalışma sürelerinde, yasa tasarısında belirttiğimiz çalışma koşullarının dışında çok daha ağır koşullarda çalışan çocuklar var.

Benim biraz önce sunmaya çalıştığım rakamlar, DİE'nin rakamlarıydı. Rakamları aldığım bilgi notunda kayıtlı ya da kayıtsız olduğuna dair bir not yoktu; ama, zannediyorum ki, kayıtdışı ekonomideki çocukların sayısı bu rakamlar içinde değildi. Başta büyük kentler olmak üzere, sokaklara, çocukların yaşadıkları alanlara baktığımızda, çok fazla sayıda çocuğun kayıtdışı sektörde çalıştığını görürüz. Onlar kaportacıda çalışırlar, onlar marangoz atölyelerinde çalışırlar, onlar sanayi çarşılarında çalışırlar, boyacılarda çalışırlar, yani onlar, çocuk bedenlerinin ihtiyacı olan sağlıklı koşulların olmadığı her tür alanda eve ekmek götürmenin kavgasını verirler.

Geçenlerde, seçim bölgesinde bir mahalle çalışması yaparken, daha önceden de tanıdığım bir ailenin konuğu oldum. Ailenin 4-5 çocuğu vardı ve yaklaşık 3 yaşla 16-17 yaş grubundaydı bu çocuklar. İkisi çalışıyordu çocukların, bir tanesi ilköğretimi bitirmiş, temel eğitim sürecini tamamlamış, diğeri ise henüz ilköğretim çağında ve çalışıyor. Hanife Teyzeye, hiç değilse okula gitmesi gereken çocuğun çalıştırılmamasını anlatmaya çalıştığımda, bana verdiği cevap şuydu değerli milletvekilleri: "Bu evde her gün ekmeğin tükenmesi korkusu yaşanır. Ekmeğin tükenmesi korkusuyla yaşayanların, çocuklarına, bu senin söylediğin ortamı hazırlama şansları yoktur." Korkuyu zaman zaman yaşamışızdır, ben de yaşadım, biliyorum; ama, ekmeğin tükenmesi korkusunun, bu çatının altındaki bizlere ne kadar tanıdık, ne kadar bildik geldiğini düşünmek gerekir diye düşünüyorum. Yani, başta kayıtdışı sektör olmak üzere, çalışma yaşamının, o ağır, o katlanılmaz, o çocuk gelişimine izin vermeyen dişlileri arasında ezilen çocukların çoğunun annesi ya da babası, ekmeğin tükenmesi korkusunu ya da kaygısını taşımakta.

Şimdi, düşünüyorum, bizim koşullarımızda oluşmuş bir Parlamentoda ve böylesine güçlü bir sayısal çoğunluğa sahip olan bir iktidarın yönettiği Türkiye'de, çok köklü değişimlere imza atmak gerekir. Bu güç, bu Parlamentoda vardır. Ben zaman zaman burada bazı sayın bakanlarımızın, bazı yasalar görüşülürken, bazı görüşler tartışılırken, önerdiklerinin ya da yaptıklarının "devrim" diye sunulduğuna tanık olmuşumdur, bu tanıklığı birlikte yaşamışızdır. İşte, diyorum, ezilen Türkiye'de, onbeş dakikada hazırladığı tasarıyı devrim diye sunan, dolayısıyla devrim yapmanın inancını, heyecanını, tutkusunu yüreğinde taşıyan sayın bakanlara bir fırsat: Türkiye'nin bu çocuk gerçeğini gerçekleştirmek, sayılarda ifadesini bulan bu fotoğrafını ortadan kaldırmak; onları okullara, oyun bahçelerine, yani, bir çocuğun, hak ettiği, insan olarak doğmaktan dolayı hak ettiği koşulları sağlamak. Bu, zannediyorum ki, bunu yapanın, burada devrim diye tanımlayabileceği bir gelişme olabilir ve ancak, o zaman, sahip olduğumuz gücü, bu ülkenin iyiliğine, bu ülkenin güzelliğine kullandık diye kendimize dönük bir güvenin sahibi olabiliriz diye düşünüyorum değerli milletvekili arkadaşlarım.

Bir gerçek var: Ekonomide yüzde 7,5 payı olan ve ekonomik faaliyetin de yüzde 10,2'sini oluşturan kayıtdışını, bunun, bu rakamların dışında tutarak; bu çocukların, bedenen sağlıklı gelişmeleri olanaklı değil, zihnen sağlıklı gelişmeleri olanaklı değil; psikolojik olarak gelişimlerini, kalkınan ve ilerleyen bir Türkiye'ye katacak düzeyde olması olanaklı değil. Toplumla kurdukları ilişkiler, aileleriyle kurdukları ilişkiler, birbirleriyle kurdukları ilişkiler sağlıklı değil ve bizim ülkemizde çocukların çalışma yaşı 6; sevgili milletvekilleri, 6 yaşında çalışmaya başlayan çocuklara sahip bir ülkeyiz biz.

Şimdi, bu koşullarda yetişen çocukların, ülkelerine sahip çıkma, değerlerine sahip çıkma, kendi ülkelerini çağdaş uluslar düzeyine taşıma, kendilerini, ailelerini mutlu bir geleceğin parçası yapma ve ülkelerini dönüştürme iddiasını ne kadar bekleyebiliriz onlardan!.. Sömürünün o azgın dişlileri arasında ezile ezile, büzüle büzüle, ağlaya ağlaya yetişkin olan o çocukların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Okuducu, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

...ülkeyi yönetme ya da ülkeyi yönetecek olanları seçme noktasında ne kadar sağlıklı bir çizgi izleyebilecekleri de kuşkusuz tartışma konusudur.

Benim, bu yasa maddesiyle ilgili dileğim; kuşkusuz, yasalarla çalışan çocuklarımızı koruyacağız; ama, onları sokağa ve çalışma hayatına iten, başta, işsizlik olmak üzere, kangrene dönen yoksulluğu ortadan kaldıracak önlemleri almadığımız sürece, bu sayılar büyüyerek artmaya devam edecektir.

Dileğim, bu olumsuz koşulların ortadan kaldırılmasıdır. Dileğim, bakanlarımızın, burada devrimden söz ederken, gerçekten devrim yapmanın onurunu taşıyor olmalarıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Okuducu.

Saygıdeğer milletvekilleri, şahısları adına, Hatay Milletvekili Mehmet Soydan?..Yok.

Kars Milletvekili Selami Yiğit?..Yok.

Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan.

 Buyurun Sayın Doğan.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -Grup adına Sayın Başkan...

BAŞKAN - Grup adına bir talep yok.

Şahsınız adına; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki iş hayatını düzenleyen önemli bir yasa tasarısını görüşmekteyiz. Bu İş Kanunu Tasarısının 71 inci maddesi olan, çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağı hakkında, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, Kandil gecenizi kutluyorum.

Hemen hemen bütün ülkeler, belirli bir yaşın altındaki çocukların çalışmalarını yasaklayan, çocukların yasal olarak çalışabilecekleri durumlarda ise, bu çalışma koşullarını belirleyen yasal düzenlemelere sahiptirler. Bu madde, Avrupa Birliğine, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine ve ILO Sözleşmesine uyum yönünden, ondan daha da önemlisi, geleceğimiz dediğimiz çocuklarımız için de çok önemli bir maddedir.

Yine, bu madde, 1475 sayılı İş Yasasının ilgili maddesine göre bir adım daha ileride olması ve ileriye gidilmesi nedeniyle, ayrıca, çocuk işçi, genç işçi kavramlarını getirmesi açısından da olumludur. Bilindiği gibi, iş hukukunda; çocuk işçi, 15 yaşın altında çalışanlar; genç işçi ise, 15 ilâ 18 yaş grubunda çalışanlar olarak tanımlanmaktadır.

15 yaşın altında çalışan bir çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişmesi önemli ölçüde etkilenecektir. Bu nedenle, bu madde, 15 yaşın altındaki çocukların çalışmasını yasaklaması, bu yaş üzerinde çalışan çocukların da çalışma koşullarını, onların, bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişimlerini, öğrenim durumlarını gözönüne alarak düzenlemesi açısından da önemlidir.

Ülkemizde çocuklar neden çalışmaktadır; değerli arkadaşlar, araştırmalar, üç neden ortaya koymuştur; bunlardan birincisi ve en önemlisi, ailelerin, ekonomik gereksinmeleri nedeniyle çocuklarını çalıştırmalarıdır. Diğerleriyse, meslek edinmek, boş gezmemek için çalışmaktır, ki, bunlar, çok az bir grubu oluşturmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bugün, büyük bir ekonomik sıkıntı içinde, işsizlik ve yoksulluk içinde olan halkımızın önemli bir kısmı, zaman zaman istemeyerek de olsa, çocuklarını, maalesef, çalıştırmak zorunda kalmaktadırlar. Ülkemizde, 6-14 yaş grubunda 500 000'in üzerinde, 15-17 yaş grubundaysa 1 000 000'un üzerinde çalışan çocuğumuz vardır, ki, bunların toplamı 2 000 000 civarında çalışan çocuk demektir. Sokaklarda kâğıt toplayan, hurda toplayan; uyku saatinde olması gerekirken, mendil satan, çiçek satan; öğrenim göreceği yaşta, çember çevireceği yaşta atölyelere giden, tamirhanelere giden çocukların hepsi bizim çocuklarımızdır ve geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızdır. Bu çocukların, okul yerine tamirhanelere, atölyelere gitmeleri, sokaklarda çalışmaları, eğitimden uzaklaşmalarına, sevgiden, ilgiden yoksun kalmalarına, bazen kötü alışkanlıklar edinmelerine ve istismara uğramalarına yol açmaktadır. Ayrıca, çok önemli bir nokta da, geleceğin erişkinleri olacak bu çocuklar, gelecekteki nitelikli işgücü için de büyük bir risk oluşturmaktadırlar. Hangi anne, canı gibi sevdiği çocuğunu okul yerine atölyeye göndermek ister; hangi baba, çocuğunu sokaklarda simit satarken görmek ister! Çocuklar, iş hayatında birçok riske girmektedirler; işyerinde dövülme, angarya yüklenmesi, ağır işlere zorlanma, çocuğun psikolojisini bozmakta ve iş korkuları geliştirmektedir. Sosyal devlet olmanın bir gereği de, çocuk işgücünü korumaktır. Toplumda ekonomik açıdan zayıf ve korunmaya muhtaç olan çocukların emeği, maalesef, zaman zaman istismar edilmektedir; o küçücük omuzlara, o minicik omuzlara ağır yükler bindirilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğan, buyurun.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Çocuk işçiliğini önlemenin en önemli yolu, aileleri iş sahibi, geçinebilecekleri bir iş sahibi yapmak ve eğitim imkânlarını artırmaktır. Bu da, ancak, yeni işyerlerinin açılması, istihdamın artırılması, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasıyla mümkündür. İşte, hükümetimiz, bunların sağlanması için yoğun çabalar sarf etmekte ve yasal düzenlemeler yapmaktadır.

Sonuç olarak, dünyanın neresinde olursa olsun, yoksulluk, insanlar için bir tehlikedir ve maalesef, her şeyi yaptırabilir, çocuklarını da çalıştırtabilir. İşte, onun içindir ki, yine, bugün, iktidarımızın en önemli gündemi, işsizlik ve yoksulluk olmuştur. Yoksulluğu önlemedikçe, herkese kaliteli eğitim imkânı sağlamadıkça, hangi yasayı çıkarırsak çıkaralım, çocuk emeğinin istismarını, çocuğun çalışmasını önlememiz pek de mümkün görünmemektedir. Hedefimiz, çocukların, daha sağlıklı, daha eğitimli yetiştiği ve çalıştırılmak zorunda kalmadığı, çocukluklarını doya doya yaşayabildikleri bir Türkiye'ye ulaşmaktır.

Sözlerimi bitirirken, bir şairin dörtlüğünü okumak istiyorum:

"Güzel günler göreceğiz çocuklar,

Güneşli günler göreceğiz... (Alkışlar)

Yelkenleri maviliklere süreceğiz çocuklar,

Işıklı maviliklere süreceğiz..."

Hepinizi, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Doğan, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı.

Buyurun Sayın Hocam. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz İş Yasası Tasarısının, çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağıyla ilgili önemli bir maddesini görüşüyoruz.

Çocuklar, bir ülkenin geleceğidir. Çocuklarını iyi yetiştirmeyen toplumlar, uluslar, geleceğini karartır. Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesine göre, Türkiye'nin de altında imzası bulunan sözleşmeye göre, her insan, 18 yaşına kadar çocuk sayılır. Çocuğun korunması ve eğitilmesi gerekir; çünkü, 18 yaşına kadar her kişi, bedenen, düşünce olarak, ruhsal olarak gelişir; bu yaşlardaki çocuğun, korunacağı ve eğitileceği yerde çalıştırılması, hele ağır işlerde çalıştırılması, çocuk için, insanlık için çok kötü bir durumdur. Bu yüzden, çağdaş dünyada 18 yaşına kadar çocukların çalıştırılması değil, eğitilmesi söz konusudur.

Görüştüğümüz bu maddede 15 yaş sınır alınmıştır, hatta 14 yaşını dolduran çocukların da çalışabileceği söylenmiştir. 14 yaş, sekiz yıllık kesintisiz temel eğitimdeki bitiş yaşıdır; yani bir çocuğun 6 - 7 yaşında okula gittiği düşünülürse, 14 yaşında temel eğitimi bitirecektir. Peki, biz, 16 ncı Millî Eğitim Şûrasında, zorunlu eğitimin, temel eğitimin 12 yıla çıkarılmasını öngördük, karar aldık. Zaman zaman Millî Eğitim Bakanları açıklama yapıyorlar, önümüzdeki yıllarda 12 yıllık zorunlu eğitime geçeceğiz diye. Şimdi, 12 yıl zorunlu eğitim olduğunda, çocuğun 14 yaşında, 15 yaşında çalışması düşünülemez; o yüzden, bu yasa, bugün 12 yıllık zorunlu temel eğitime göre düzenlenmelidir, Çocuk Hakları Sözleşmesine göre düzenlenmelidir; yani 18 yaş sınır olmalıdır ve çocuk hukukumuzdaki, iş yasasındaki bu değişik tutumlar, çelişik tutumlar birleştirilmeli ve uyum içine sokulmalıdır. Türk Ceza Yasasında çocuğa verdiğimiz ceza sınırı, meslek edindirmede, yani, eski Çıraklık Yasasına göre çocuğun 13 -14 yaşına kadar çalıştırılabileceği durumu, Medenî Yasada çocuğun evlenme yaşı; bunlar hep farklıdır; bunlarda, iş yasasında, uluslararası ölçüte göre, Çocuk Hakları Sözleşmesine göre, 18 yaşın ölçü alınması gerekir diye düşünüyoruz.

Çocuk hukukumuz, Çocuk Hakları Sözleşmesiyle uyum içerisine alınmalıdır. ILO ölçütlerinde de değişik durumlar var; ILO'nun 138 sayılı Sözleşmesinde -ki, 1973 yılında yürürlüğe girmiş- 15 yaşında çocukların çalıştırılabileceği söyleniyor; ama, ILO'nun 1 Haziran 1999'da kabul ettiği 182 sayılı Sözleşmede, çocukların çalışma yaşının 18 olduğu, kimi alanlarda, kirli işlerde çocukların kesinlikle çalıştırılmaması ve kullanılmaması gerektiği, çok kesin bir biçimde söyleniyor. Zaten, Çocuk Hakları Sözleşmesinin 32 nci maddesinde, taraf devletlere, çocukların, 18 yaşına kadar, kesinlikle, ağır işlerde, tehlikeli işlerde çalıştırılmaması söyleniyor.

Değerli arkadaşlar, çocukları çalıştırmak, arkadaşlarımın da söylediği gibi, yoksulluktan kaynaklanıyor, gelir dağılımındaki adaletsizlikten kaynaklanıyor, ucuz işgücü elde edilmesinden kaynaklanıyor, eğitimsizlikten kaynaklanıyor. Türkiye, nüfusa göre, bir çocuklar ülkesi aslında, nüfusunun yüzde 35'i 14 yaşın altında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 1 dakikalık eksüre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, 2003 yılında bir iş yasası düzenliyoruz ve konuştuğumuz madde de, çocukların çalıştırılma yaşı. Uygar bir dünyada, bedensel ve ruhsal gelişim içinde olan, okulda olması gereken bir çocuğun çalıştırılması, gerçekten, çağdaş bir anlayış değildir. Avrupa ülkelerinin hiçbirinde, o yaşta çocuk çalıştırılmaz.

Bizim, bir de sokaktaki çocuklarımız var, tarımda çalışan çocuklarımız var; onlar ayrı bir derttir. Bakın, Sayın Hasan Gemici zamanında, SHÇEK'te kimi olumlu işler yapılmıştır, sokak çocuklarına bir ölçüde el atılmıştır. Biz, onları eğitime almak zorundayız. Bu, belki, çocukları, iş ve meslek eğitiminde eğitmek amacıyla, ona alışkanlıklar vermek amacıyla, okullarda eğitmek amacıyla olabilir; geçmişte, bu, köy enstitüsü modelinde yapılmıştır; endüstri meslek liselerinde, meslekî teknik okullarda yapılmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen son cümlenizi söyler misiniz efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, bu düzenlemenin, altında imzamız bulunan Çocuk Hakları Sözleşmesine göre yapılmasının doğru olduğu inancındayım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

71 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

72 nci maddeyi okutuyorum:

Yer ve su altında çalıştırma yasağı

MADDE 72. - Maden ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında veya su altında çalışılacak işlerde onsekiz yaşını doldurmamış erkek ve her yaştaki kadınların çalıştırılması yasaktır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Zonguldak Milletvekili Harun Akın söz istemiştir.

Sayın Akın, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 72 nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, bu akşam idrak ettiğimiz Kandil gecemiz, tüm İslam dünyasına mübarek olsun diyorum ve tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısı, gerçekten, bugün, ülkemizin çok önemli bir konusu olarak karşımıza gelmekte. Bu tasarının tamamı hakkında çok kısa görüşümü bildirdikten sonra maddeyle ilgili görüşlerimi açıklayacağım.

Değerli arkadaşlar, İş Kanunu Tasarısının, emeği koruyan, işçi ve işvereni çatıştırmayan, bir uzlaşma içerisinde, her kesimin huzurlu ve mutlu olduğu bir yasa olmasını isterdik. Bu yüce çatı altında görev yapan iki partinin, AKP ve Cumhuriyet Halk Partisinin, uzlaşarak, el ele, mutlu, huzurlu bir şekilde bu yasayı çıkarmasını isterdik; maalesef, bu olmadı. Bunun, iktidar partisi AKP sayesinde olmadığını düşünüyorum ve bu tasarının 72 nci maddesiyle ilgili görüşlerime geçiyorum.

Değerli arkadaşlar, İş Kanunu Tasarısının 72 nci maddesi, maden ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon veya tünel inşaatı gibi yer altında ve su altında çalışılacak işlerde, 18 yaşından küçük çocukların ve kadınlarımızın çalışmamasını öngörüyor.

Değerli arkadaşlar "yeraltı" deyince, tabiî ki, aklımıza ilk önce Zonguldak geliyor; çünkü, Zonguldak, altı tamamen madenden oluşmuş bir kent. Zonguldak, taşkömürünün Türkiye'de çıkarıldığı tek kent.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, bu maddenin, bu tasarıdaki önemli maddelerden birisi olduğunu vurgulamak istiyorum ve bu maddenin Zonguldak'ta işleyip işlemeyeceğiyle ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum; yani, maddeye, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şahsım olarak katkı vermek istiyorum, endişelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu madde, İş Kanunu Tasarısı içerisinde, tüm ülke insanı için çıkarılıyor; ama, bu maddenin içeriğiyle ilgili en çok ihtiyaç duyulan ilin de Zonguldak olduğunu sizlere ifade etmek istiyorum; çünkü, Zonguldak, madenle oluşmuş, taşkömürünün bulunmasıyla, üretime başlanmasıyla ülke gündeminde yerini almış bir ildir. Ben de, o ilde yaşayan ve bu yüce çatı altına o ilin temsilcisi olarak gelen bir arkadaşınızım ve  bu kanun tasarısının 72 nci maddesi sayesinde, bu madde hükmüne en çok ihtiyaç duyulacak il olan Zonguldak'ın mevcut durumunu sizlere aktarmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 59 uncu hükümeti, Sayın Bakanımızı ve Sayın Başbakanı uyarmak istiyorum; Sayın Başbakan ve Sayın Bakanımız, bu maddeyi, Zonguldak'ta hayata geçirmeniz çok zor. Zonguldak, yerin altından çıkan maden sayesinde oluşmuş bir kent. Yaklaşık onbeş yıldır işbaşındaki hükümetler sayesinde, Zonguldak TTK, kapanma tehlikesiyle burun buruna geldi; yanlış enerji politikalarıyla, üretimi her geçen gün azalarak kurum küçüldü.

Zonguldak insanı, onbeş yıldır işbaşındaki hükümetlerin madene bakış açıları ve düşüncelerini 3 Kasımda reddetti değerli arkadaşlar ve 3 Kasımda, Zonguldak ve Türkiye, AKP'yi tek başına iktidar, Cumhuriyet Halk Partisini de tek başına muhalefet yaptı. Adalet ve Kalkınma Partisinin, şu anda hiçbir mazeretinin olmayacağı bir Meclis çoğunluğu var. Sayın Başbakan, 3 Kasım seçimleri için geldiği Zonguldak'ta, hem de Zonguldak'ın oluşmasına neden olan o madenin, madencinin anıtı önünde ne söyledi: "TTK'yı rehabilite edeceğiz, üretimi hızlandıracağız, Kurumu ayağa kaldıracağız." Daha sonra Zonguldak'ta kabul gördü, hükümet oldu, Başbakan oldu ve Sayın Başbakan, geçtiğimiz günlerde, ulusal bir kanalda ve yine, geçtiğimiz haftalarda, AKP Grup toplantısında, TTK'nın 300 - 400 trilyon lira zarar ettiğini, bu işin böyle gidemeyeceğini söyledi. Sayın Başbakanın, Grup toplantısındaki konuşmasının tutanakları da burada; ama, zaman darlığından size tamamını okuyamıyorum.

Sayın Başbakan, siz çıkacaksınız, kömür sayesinde ortaya çıkmış bir ili, yıllarca ülke sanayiini sırtında taşımış, cumhuriyetin kuruluşuna katkı vermiş bir ili ülkenin kamburu ilan edeceksiniz, ilin insanlarını asalak ilan edeceksiniz; üstelik, bu il, devletten aldığının fazlasını geri ödeyen 12 ilden biri olmasına rağmen, siz, çıkacaksınız, Zonguldak'ın, TTK'nın böyle gitmeyeceğini söyleyeceksiniz ve şehrin oksijenini keseceksiniz.

Bu konuşmalarınızdan öyle anlıyoruz ki, kurumu bir kişiye satacaksınız; ondan sonra da, bu akşam çıkaracağınız 72 nci maddeyi Zonguldak'ta uygulayacaksınız.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Zonguldak'ı, madeni bilmeyen, o bölgede ekmek parası kazanmanın zorluğunu görmeyen, yaşamayan, 72 nci maddeyle TTK'nın ne alakası var diyebilir.

Değerli arkadaşlar, Zonguldak'ta, yerin altında, 1 milyar tonun üstünde kömür rezervi var. Bilim adamlarınca, doğalgazın bilimsel ömrü 50 yıl, petrol yataklarının 60 yıl, kömürün 200 yıl ve Zonguldak'ta da yerin altında 1 milyar ton kömür var.

Değerli arkadaşlar, Zonguldak'ta, her evin bahçesinde, kazmayı vursan, kömür çıkıyor; her evden en az 1 kişi kurumda çalışıyordu. Benim de babam o kurumdan emekli oldu. TTK'nın, hiçbir evde, çalışmadığı kişisi yoktu. Şimdi, o evlerde herkes işsiz; şimdi, her evde bir TTK'lı var diyemiyoruz; şimdi, her evde işsiz var diyoruz.

Şehrin kömürden başka sanayii yok, kayda değer bir başka ticarî girdisi de yok. Her evde 3 veya 5 çocuk işsiz; kimisi öğrenci, kimisi askerliğini yapmış, iş ve aş bekliyor. Şimdi, o ana ve baba ne yapacak, ne yapmalı?! Siz gidin de, 72 nci maddeyi o anne-babaya uygulatın. Tabiî ki, bahçesindeki kömürü çıkaracak, kömürcülük yapacak. Kaçak ocakta kömürü nasıl çıkaracak arkadaşlar, biliyor musunuz; birazdan, konuşmamın ilgili bölümünde, oraya geleceğim ve kaçak kömürün nasıl çıkarıldığını sizlere fotoğraflarıyla göstereceğim. Tabiî ki, o anne-baba, kömürü, kızıyla, 15 yaşına gelmemiş çocuklarıyla çıkarıyor.

Sizlere masal anlatmıyorum; sizlere, yaşanan ve hâlâ  yaşanmakta olan bir gerçeği anlatıyorum. Bu anlattıklarım bugün başlamadı; tabiî ki, iki üç aylık bir mesele de değil. Ne zaman, geçmişte iş başında olan hükümetler, TTK'ya kör bakmaya başladılar, üretime yönelik yatırım yapmadılar, üretime yönelik işçi almadılar, herkes başının çaresine baktı değerli arkadaşlar Zonguldak'ta ve yıllarca, bu, böyle devam etti.

Zonguldaklı, 3 Kasımda, büyük umutlarla sandığa gitti ve kararlı bir şekilde sizlere oy verdi, AKP'ye yüzde 35 oy verdi ve sizi umut gördü, iktidar yaptı; ama, umut gördükleri, oy verdikleri AKP ve Başbakan yaptıkları Sayın Genel Başkanınız Tayyip Erdoğan, Zonguldak'a gelip söz vermesine rağmen "bu kurumu ayağa kaldıracağız" demesine rağmen, son günlerde, ulusal medyada ve AKP Grup toplantısında "bu iş böyle gitmez; TTK'ya bu parayı veremeyiz" diyor.

Sayın Başbakan, inşallah, ayın 25'inde Zonguldak'a gelecek; Zonguldak olarak hep birlikte Sayın Başbakanı karşılayacağız ve Sayın Başbakan,  4 500 şehit vermiş Zonguldak'ın Şehit Madenci Anıtının açılışını yapacak ve orada, Zonguldak'ın nasıl emek mücadelesi verdiğini kendisi görecek.

Sayın Başbakan, maden ocaklarında 18 yaşından küçük çocukların çalışmaması, sadece yasayı çıkarmakla olmaz. Zonguldak, ülkeye yük değildir; Zonguldak, bu ülkeden alacaklıdır. 59 uncu hükümet, Zonguldak'ı iyi araştırsın; Zonguldak'ın geçmişte bu tehlikelere karşı verdiği mücadele, gerçekten, tarihe bakılırsa, gözler önündedir.

Değerli arkadaşlar, çok yakın bir geçmişte, 57 nci hükümet zamanında, Zonguldak'ta kaçak ocaklarda çalışan çocuk işçiler, geçen senenin 23 Nisanında ulusal medyaya böyle fotoğraflarla konu oldular. Bu fotoğraflar, geçen sene 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının, ulusal medyada yer alan fotoğrafları arkadaşlar. Ben, bu fotoğrafları birazdan Sayın Bakanıma vereceğim, Başbakanıma da vereceğim; bu maddeyi geçirmekle, bu akşam çıkarmakla, Zonguldak'ta bu fotoğraflara son veremeyeceğimizi söyleyeceğim. İşte, bu fotoğraftakiler, bizim çocuklarımız; bunlar, Zonguldak'ta, Doğan Haber Ajansı tarafından şahsıma ulaştırıldı ve geçen sene, Zonguldak'ın yerel televizyonu Kanal Z'den, bu görüntüleri almak için, Türkiye'ye göstermek için ulusal basın peşinde koştu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akın, size 1 dakika eksüre veriyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HARUN AKIN (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum...

Şimdi, bu fotoğraflar, Zonguldak'ın gerçeğini ortaya koyuyor ve bu maddeyi çıkarmakla da olmayacağını ortaya koyuyor.

Değerli arkadaşlar, Zonguldak'ın, gerçekten, çok büyük sorunları var; rödövans sorunu ortada. Bugün duydum, 4 rödövans sahası daha iptal edilmiş. Rödövansçılarda en az 5 000 kişi çalışıyor; işte, bir sorun daha. Bu, her geçen gün büyüyor. Maden yasasını çıkaracağız diye, rödövansı halledeceğiz diye, acaba, TTK'yı -Başbakanın gruptaki söylemlerinden onu anlıyoruz- bir kişiye satılmasında, bilmediğimiz bir pazarlık içine mi sokuyoruz?!.

Bölgede 9 ile 16 yaş arasında 200 kadar çocuk, maden ocaklarında çalışıyor. Bunu, gerçekten, duygularımla söylemiyorum; bunların hepsi birer gerçek. TTK'da acilen üretime yönelik işçi alınmalı, yatırım yapılmalı, TTK'da rödövansçının sorunu sona erdirilmeli, mağdur olan rödövansçının sorunu da sona erdirilmeli. Ancak böyle olursa, Zonguldak insanı, kaçak kömüre ihtiyaç duymaz, yavrularımız da maden ocaklarında çalışmaz ve bu fotoğraflara malzeme olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HARUN AKIN (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Sayın Akın, teşekkür ediyorum. Eksüreniz de doldu; lütfen, son cümlenizi söyler misiniz.

Buyurun.

HARUN AKIN (Devamla) - Bu uyarıyı, bölgem adına, ülkem adına, İş Kanunu Tasarısının 72 nci maddesi görüşülürken ifade etmek istedim.

Değerli arkadaşlar, bu maddenin, Zonguldak meselesi çözülmeden, Zonguldak'ta işleme şansının çok zayıf olduğunu söylüyorum ve en son olarak, Zonguldak'ın, gerçekten, bir Kıbrıs gibi müzakere edilmesi gerektiğini, ifade ediyorum ve hükümeti, Sayın Başbakanı, Sayın Bakanımızı uyarıyorum.

Hepinize, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Şahsı adına, Hatay Milletvekili Mehmet Soydan?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan yasa tasarısının 72 nci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısında bir denge kurulmaya çalışılmaktadır işyeri, işçi ve işveren unsurları arasında; bu maddelerde de -71, 72 ve 73 üncü maddelerde- çocuklarla ilgili durumlar bir dengeye bağlanmaya çalışılmaktadır.

Bendeniz 72 nci maddeyle ilgili olarak söz aldım; ama, 71, 72 ve 73 üncü maddeleri bir bütün halinde değerlendirdiğimizde şunları görürüz: Birincisi, 15 yaşını doldurmamış çocuklar asla çalıştırılamazlar. İkincisi, ilköğretimi tamamlamış; fakat, 14 yaşını doldurmuş olanlar bedensel, zihinsel ve ahlakî gelişimlerine ve okula devamlarına engel olmayacak şekilde çalışabilirler. Üçüncüsü, okula devam edenler günde 2 saati geçmemek şartıyla çalışabilirler. Kısaca böyle özetleyebiliriz.

Burada şunu ifade edeyim: Çocukluk dönemi, çalışma dönemi değildir, eğitim dönemidir. Yaradılıştan getirmiş olduğu istidat ve kabiliyetlerin çevre faktörleriyle karşılaşıp, eğitimle buluşup, filizlenmesi ve geliştirilmesi gereken yaştır çocukluk yaşı. Dolayısıyla, çalıştırılmadan uzak tutulmalı ve yoğun bir şekilde eğitim faaliyetleri içerisinde bulunmalıdır. Bundan yaklaşık yirmibeş, otuz yıl öncesine kadar dünyada dört yıldı, beş yıldı zorunlu eğitim; ama, dünya, artık, 1980'li, 1990'lı yıllarda dokuz yıla, on yıla, oniki yıla, zorunlu eğitimi, çıkardı; bizde de, 1997 yılında zorunlu eğitim sekiz yıla çıkarıldı.

Bunun sebebi, hepimizin bildiği gibi, daha önceleri sosyal hayat bugünkü gibi karmaşık olmadığından, beş yıllık zorunlu eğitimle, okuyarak, sosyal hayata az da olsa, asgarî derecede hazırlanma imkânı bulunuyordu; ama, artık, sosyal hayat o kadar çetrefilleşti ki, o kadar karmaşık hale geldi ki, beş yıllık zorunlu eğitimle hayatta başarılı olabilmeniz mümkün değildir; asgarî eğitim düzeyi açısından söylüyorum. Bundan dolayı bizde de sekiz yıllık eğitim zorunlu hale getirildi ve bu uygulanmaktadır; bize göre bu, güzel bir gelişmedir ve ülkemize yararlı olmasını temenni ediyorum.

İnsanların bu eğitim ihtiyaçlarını, ihtiyaç olarak ele alıp görmemizin yanında, insanların ekonomik sıkıntılarını ve bu sıkıntılarını hem kendisinin hem de çocuklarının birlikte çalışarak aşmasının düşünülmesini de hoş karşılamak lazım. Ayrıca, ülkemizde, çeşitli sanat dallarının, zanaatların geliştirilmesi konusu da elbette önemlidir.

Şimdi, burada çocukların eğitimi fevkalade önemli. Ülkemizde, bugün, ekonomik sıkıntıya düşmüş olan ailelere mensup -ki, olmaması gerekir; ama, maalesef oluyor- 2 000 000'a yakın çocuk işçi çalışmaktadır. Keşke olmasa bu; ama, oluyor. Bunu dengelemek ve ayrıca, ülkemizde -az önce dediğim gibi- sanatların da geliştirilmesine çalışmak lazım.

İşte, bu manada, bugün, çağdaş dünya, bu konuyu şöyle çözmektedir değerli arkadaşlar: Çocukların, sekiz yıllık ya da on yıllık zorunlu eğitim döneminde çalıştırılmasına fırsat vermiyorlar, bunu yasaklıyorlar; ama, zorunlu eğitim bittikten sonra da çocukları herhangi bir meslek ve bilgi, beceri yoksunu olarak hayata atmayı da düşünmüyorlar. Buralarda, çağdaş ülkelerde yapılan iş şudur: Çocuklarına sekiz yıl, dokuz yıl, on yıl eğitim veren ülkelerde, belli bir dönemden sonra, mesela, Almanya'da dört yıldan sonra, İngiltere'de beşinci sınıftan sonra bir yönlendirme yapılmaktadır. Tabiî, şimdi, burada yönlendirme deyince hemen arkadaşlarımız "bunlar, imam hatip okullarını istiyorlar" gibi sözler söyleyecekler; ama, maksadımız o değil. Biz, burada, çalışma hayatını konuşuyoruz.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Aklımıza gelmedi...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Aklımıza getiriyorsun!..

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Korkuyorsunuz tabiî... Oraya getirmiyorum ben, ben çalışma hayatından bahsediyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, size, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız ve Genel Kurula hitap ediniz.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Çalışma hayatından bahsediyorum ben. Burada yapılması gereken, ülkemizde de, çağdaş dünyada olduğu gibi, yumuşak bir geçişle, bir meyille, zorunlu eğitimin ikinci kademesinde, çocuklarımızı hem okul bittikten sonra bir mesleğe hazırlamak hem de okul hayatlarını gerçekten yaşayabilmelerinin yolunu açmak olmalıdır diyorum.

Elbette, burada, bunu dengelemek, çocuklarımızın, okul hayatını, gerçekten, sekiz yıl, tam manasıyla yaşayabilmelerini sağlamak; ama, okul hayatını bitirdikten sonra da boşta kalmalarını önlemek için, onların, okul içerisinde ve değerli öğretmenleri eliyle bir meslek öğrenmeye başlangıç yapmalarını sağlamak, fevkalade önemlidir.

Burada, şunu ifade ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, lütfen, son cümlenizi alayım.

Buyurun.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bugün, meslek liseleri, lise 1'den itibaren başlamaktadır, hepimiz biliyoruz; ama, ortada bir gerçek var. Buna, çekinmeden, korkmadan, konuya ideolojik bakmadan; ama, gerçeklerimizle yüz yüze gelerek, bilimsel bir bakışla karar vermemiz lazım.

Değerli arkadaşlar, lise 1'den itibaren başlanılan meslek liselerinde, bugün, meslekî eğitim fevkalade düşüktür, bir. Öğrenciler meslekî nosyon kazanamamaktadır, iki. Meslek hayatı çökmektedir, üç.

BAŞKAN - Sayın Özyılmaz...

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Lütfen...

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Bugün, meslek lisesi mezunları, herhangi bir işyerine gittiklerinde, sanki, o işi hiç görmemişler gibi, işyerleri, onlara yeniden eğitim kazandırma ihtiyacını duymaktadır.

Burada -tekrar ediyorum- herhangi bir ideolojik bakış açısından uzak şekilde; ama, ülkemizin gerçeklerine yönelik bir tutum içerisinde olmamız lazım diyorum ve eğitim bilimlerinin...

BAŞKAN - Hocam, lütfen, tamamlar mısınız.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - ...bilgisi ve ışığı altında olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Trabzon Milletvekili Şevket Arz?.. Yok.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, gecenin bu saatinde bizleri ekran başında izleyen çok değerli vatandaşlarımız; öncelikle, 72 nci madde üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar 72 nci maddede "18 yaşını doldurmamış çocuklar çalıştırılamaz" deniliyor. "Çocuklar çalıştırılamaz maden ocaklarında ve kanalizasyonda" da, orada bir şeyi demiyor; tamirhanelerde, lokantalarda, pastanelerde çalışan, sokaklarda ayakkabı boyayan çocuklar ne olacak? Bunlar çok önemli. Bunlar bizim çocuklarımız değil mi?! Siz, insanları yoksul bırakacaksınız, işsiz bırakacaksınız, yoksulluktan ötürü insanlar evine ekmek götüremeyecek, evine ekmek götürmek için, mecbur kalacak 10 yaşındaki çocuğuna ayakkabı boyatacak; göçe zorlayacaksınız, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu boşaltacaksınız, hem sınıflar arasında hem bölgeler arasında dengesizlik kuracaksınız,  Bahçeşehir'de Emlakkonuta lüks villalar yaptırarak, belli kesime vereceksiniz, ondan sonra, haktan, adaletten bahsedeceksiniz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kim yaptı?!

AHMET YENİ (Samsun) - Biz yapmadık...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Tabiî ki, siz yapmadınız. Siz yaptınız diyen var mı?!

AHMET YENİ (Samsun) - "Siz" diyorsunuz...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, müsaade eder misiniz... "Siz" derken, ben, cumhuriyet hükümetlerini kastediyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Onları söyle o zaman...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bir dakika... Müsaade edin...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - CHP de var onların içinde...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi, eğri oturup düz konuşalım.

Halk, 3 Kasımda, bu hükümetlerden bıktığı için -bizim orada bir laf var; yufkanın arasında helva var zannetti- size oy verdi. Bir laf daha var; ölüler zannediyormuş ki, sağlar, her gün helva yiyor. Millet dedi ki, AK Partiye oy verelim, AK Parti geldiği zaman bizim bütün olaylarımızı çözer.

AHMET YENİ (Samsun) - Çözüyoruz... İnşallah...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - İnşallah... Dur bakalım...

Şimdi, bu mübarek günde soruyorum -altı aydır- bu, işsiz, yoksul kesimle ve çalışan çocuklarla ilgili bir projeniz var mı? Acil eylem planınızda, bu, çalışan 10 yaşındaki, 15 yaşındaki, 18 yaşındaki çocuklarla ilgili bir proje geliştirdiniz mi, yok. (AK Parti sıralarından "Sabır, sabır" sesleri)

Sabır; ama, altı ay oldu kardeşim... Hoca bile diyor ki, ikiyüz gün sizin müddetiniz. İkiyüz gün bitti. O değil de, korkuyorum; Hoca sizin helvanızı yapacak. Samimî söylüyorum, Hoca sizin helvanızı yapacak. Şimdi, gelin, iki parti varız burada. Neyse...

Arkadaşlar, size kabahat bulmanın bir anlamı da yok; altı aylık bir hükümet... Gelin, sizden rica ediyorum... Bakın, ben, niçin diyorum; altı aydır hiçbir proje üretmediniz.

İNCİ GÜLSER ÖZDEMİR (İstanbul) - İnsaf!..

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, müsaade eder misiniz. Yaptıysanız, İnci Hanım, söyleyin.

BAŞKAN - Sayın Öğüt, vakit sizin vaktinizdir; haberiniz olsun.

Buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar...

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Hangi hoca , üniversite hocası mı?!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Yahu, şimdi Hoca'yı bırakın. Hoca geliyor... Hoca’yı büyütmeyin. Yani, Hoca'yı çok büyütürseniz, yemin ederim, Hoca hem sizin helvanızı yapar hem de cenaze namazınızı kıldırır. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, zamanımızı öldürmeyelim. Burada bir şey tartışıyoruz; çocuklar eğitimsiz, babaları eğitimsiz, Türkiye'de 15 000 000 işsiz insan var. Halk size oy verdi, tek başınıza iktidara geldiniz, helal olsun. Biz de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak uyumlu bir muhalefet yapıyoruz, katkı sunuyoruz. Getirin çocuklarla ilgili, getirin yoksul insanlarla ilgili, getirin işsiz insanlarla ilgili projelerinizi, onaylayalım. Acil eylem planınız vardı. O acil eylem planınızda çocuklarla ilgili bir şeye rastlamadım; varsa, söyleyin veya yapın. Size bir altı ay daha müsaade tanıyalım.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Allah razı olsun!

AHMET YENİ (Samsun) - Beş ay yeter!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bu yıl sonuna kadar süre tanıyalım; yoksulluğu ve işsizliği yenin.

Bakın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öğüt, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Sayın Başkan, konuşturmadılar.

Sayın Başbakanınız dedi ki; Başbakanımız -öyle diyelim-Türkiye'nin Başbakanı dedi ki: "Un var, şeker var, yağ var; ama, helva var yapacak usta yok. Usta benim." Halk da, yufkanın arasında helva diye size oy verdi; bu da bir gerçek. Şimdi, gelin, burada, yufkanın arasına helva koyun; taş koyarsanız, halkın dişi kırılır, halkın dişi kırıldığı zaman da, halk, size farklı davranır.

Benim sizden istirhamım, proje üretin, biz destek verelim. Eğer, bunları yapamazsanız, adaletten ve kalkınmadan bahsetmeyiniz, bahsedemezsiniz. Türkiye yoksul bir ülke, 15 000 000 işsiz insanı var. Siz, geldiğiniz zaman, asgarî ücretle geçinen insanlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öğüt, son 1 dakika daha veriyorum size. Lütfen; bu defa son.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - ...sabahtan akşama kadar simit yese geçinemez dediniz, geldiniz; doğrudur; ama, gelin, o zaman, o insanlara bir şeyler verin. Eğer vermezseniz, adınız gibi ak kalamazsınız. Ben, adınız gibi ak kalarak Türkiye'ye büyük hizmetler yapmanız, işsiz ve yoksul insanların olmadığı bir Türkiye dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öğüt, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 72 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

72 nci maddeyi oylarınıza...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Tamam, arayacağım.

72 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.

73 üncü maddeyi okutuyorum:

Gece çalıştırma yasağı

MADDE 73. - Sanayie ait işlerde onsekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin gece çalıştırılması yasaktır.

Onsekiz yaşını doldurmuş kadın işçilerin gece postalarında çalıştırılmasına ilişkin usul ve esaslar Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 73 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, iş hayatının düzenlenmesiyle ilgili böylesine önem taşıyan bir kanun tasarısının genel hükümleri itibariyle taşıdığı eksikliklerin, katılımla iyileştirilmeye çalışılmasına zaman zaman tepki gösterilmesi anlaşılmaz görülmektedir.

Toplumsal barışın temel göstergelerinin başında yer alan iş hayatının tarafları arasında emek ve üretime katkının değerine ulaşılmasını sağlayacak uzlaşmaya dayalı çözümler, yasama temelinde, ihtiyaçlar ölçüsünde ortaya konduğu takdirde başarıya ulaşabilecektir. Katılımcı demokrasiye inancını sürekli yenileyen iktidarın, katılımsız yasama yönünde eylem ortaya koyması, içerisinde bulundukları sorunlarına acil çözüm arayışı içerisinde olan halkımızın beklentilerine ne derece cevap verecektir?!

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz 73 üncü maddeyi değerlendirdiğimizde, ilgili maddenin birinci paragrafında "sanayie ait işlerde 18 yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin çalıştırılması yasaktır" tanımı yapılmıştır. Bu tanımın içerisinde yer alan "sanayie ait işlerde" ifadesinin oldukça geniş bir çerçeveyi çizdiğini görmekteyiz. Bu noktada, ilgili kanun maddesine konu olan işlerin net olarak tanımlanması gerektiği inancındayım. Bu tanımda belirtilen işlerin veya dışında kalan işlerin başlıklarının neler olduğunun açıklayıcı bir ifadeyle sunulması gerekmektedir. Bu bağlamda, 18 yaşını doldurmamış çocuk ve gençlerin, genç işçilerin, hangi işlerde gece çalışamayacağının, Çalışma Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle tanımlanmasında fayda olduğunu belirtmek isterim. İşin niteliğine göre yapılacak değerlendirmenin, çalışma hayatında ekonomik sıkıntılar nedeniyle pay almaya çalışan gençler ve çocuklarımız için daha koruyucu olacağını belirtmek gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, kadınların ve kız çocuklarının haklarının uluslararası zeminde tanımı yapılırken, yapılan vurgulama şöyledir: "Kadınların ve kız çocuklarının hakları, evrensel insan haklarının ayrılmaz bir parçasını oluşturur; ayrı tutulmaz ve bölünmez hakları içerir. Kadınların, medenî, siyasî, ekonomik, toplumsal ve kültürel yaşama tam anlamıyla katılımı ve cinsiyete dayalı ayırımcılığın tamamıyla ortadan kaldırılması, uluslararası topluluğun temel hedefidir." Bu bağlamda, kadın erkek eşitliğinin uygulamaya yansıması olarak, eski kanuna göre yapılan değişiklikler sonucu, 18 yaşını doldurmuş kadın işçilerin gece postalarında çalışma imkânının sağlanmasını olumlu olarak değerlendirmek gerekir.

Sosyal politika alanında ayırımcılığın kendisini ortadan kaldırmak yerine, ayırımcılığın olumsuz sonuçlarını hafifletmek için kadını korumaya yönelik önlemler alınmaktadır; ancak, temel hedef, İnsan Hakları Bildirgesinin 2 nci maddesinde belirtildiği üzere, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, düşünce, ulusal ya da toplumsal köken, doğum ya da herhangi bir statü ayırımı olmaksızın herkesin insan hakları ve temel özgürlükleri kullanma hakkına sahip olduğu ilkesiyle hareket ederek ayırımcılığın ortadan kaldırılmasını sağlamak olmalıdır. Demokrasi, sosyal adalet ve insan haklarına saygı gösteren bir toplum yaratmanın temel ilkelerinden birisini farklı durumlarda gözönünde bulunduran bir eşitlik anlayışı oluşturulmalıdır. Buna rağmen, günümüzde demokratik gelişim açısından yaşanan ilerleme, hangi kademede olursa olsun, kadınların ayırımcılığın etkisinde kaldıkları konumlarını, sonuçlarını yaşamın her noktasında karşımıza çıkarmaktadır. Bu bağlamda, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindeki ilkeleri yaşatmak, kadının haklarını benimsemek ve ilerletilmesini sağlamak her bireyin ve yönetimin yerine getirmesi gereken bir şarttır. Ülkemizde her noktada çalışma ve aile yaşamının bu yönde düzenlenmesi için yasal zeminler hazırlansa bile, uygulamada sapma ve farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Yasalardaki eşitlikçi yapıya karşın, kadının nitelikli gelişimini ve işgücü piyasasına girişini sağlayacak gerekli mekanizmaların çalışmaması sonucu, kadının işgücüne katılım oranları erkeklerinkine göre son derece düşük kalmaktadır.

Ülkemizde işgücüne dahil olmayan nüfusun yüzde 73'5'i kadınlardır; bu kadınların yüzde 72'si ev kadınlarıdır. Türkiye genelinde işgücüne katılım oranları, kadınlarda, yüzde 25,5'tir; kırsal kesimde ise kadınlar, tarımda ücretsiz aile işçisi olarak çalıştırıldıklarından işgücüne katılma oranları yüzde 38,6'dır. Bu oranlar, kadınlarımızın büyük bir kısmının aynî ve nakdî gelir getirecek bir işe sahip olmadıklarını göstermektedir. Yıllar itibariyle, kadının işgücüne katılma oranında düşüşler yaşanmaktadır. Kadının geleneksel olarak yoğunlaştığı tarımın, sanayi ve hizmetlere kıyasla yaşadığı gerileme, kadının işgücüne katılımı oranını da düşürmüştür. Başta eğitim olmak üzere, kadının işgücünde varlığını ilerletecek olumlu yönde ayırımcılığın gerçekleşmesiyle, ekonomik hayatta kadının konumunu geliştirecek önlem ve uygulamaların artırılması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde, yıllar içinde yaşanan bölgesel kalkınmadaki dengesizlik, sanayi yoğun yerleşimlere doğru göçü hızlandırmıştır. Aileler, ekonomik hayattan alacakları payı artırmak için, yoğun mücadele içinde, büyük bir gelir kazanım çabası göstermektedir. Burada da karşımıza çıkan örnekler, bu göçün içinde, büyük şehir mücadelesinde, gerek ailenin devamlılığı gerek gelirinin artırımı gerekse çocuklarının eğitim imkânlarından daha fazla yararlanabilmesi için, bu göç içinde  yer almış olan kadınların, gündelik işlerde, çocuk bakımında yevmiyeli olarak çalıştıklarını görmekteyiz. Dilerdik ki, bu kanun tasarısı içinde, bu tür yevmiyeli çalışan kadınlar da net olarak tanımlansın ve bunların da sosyal güvenlikleriyle ilgili tanımlamalar net olarak yapılabilsin.

Çalışma yaşamında her türlü ayırımcılığa maruz kalan, büyük bölümü sosyal güvenceden yoksun olarak çalışan kadınların etkinliklerinin çok büyük bir bölümü çalışma olarak kabul edilmemektedir. Kadınların yaptıkları işlerin büyük bölümü ise, rol ve görevleri gereği yerine getirilmesi gereken zorunlu faaliyetler olarak adlandırılmaktadır. Kadınların işgücüne katılımını artırmak ve kadınların gelir getirici bir iş sahibi olmasını özendirmek devletin görevleri arasında olmalıdır. Eşit işe eşit ücret; yani, aynı nitelikte işi yapana, bu işi yapanın kimliğine bakılmaksızın eşit ücret ödenmesi ilkesi yasalarımızda yer almakla birlikte, uygulamada hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Ancak, istatistiksel araştırmalar, bu hedefin gerçekleştirilemediğini ortaya koymaktadır. Kadın işçilerin ücret açısından gerçek ilerlemeleri, çalışma yaşamından eşit fırsatlarda pay almalarıyla sağlanacaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için de, toplumda var olan belli yargılarda değişikliklerin oluşması, kadınlara eğitimde ve meslekî gelişmede eşit fırsatlar yaratılması, teknik eğitim  ve kullanımda önlerinin açılması, işgücü piyasasında ayırımcılığın ortadan kalkması gerekmektedir.

Şu an görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının ilgili maddesi, kadın-erkek eşitliğinin çalışma hayatına yansımasına örnek teşkil etmekle beraber, kanunun genelinde, çalışanın beklentilerine cevap vermeyip, mağduriyetine sebep olacak düzenlemelerin yer alması, hedeflenmesi gereken iş hayatı yapılanımını ortaya koyamamaktadır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, kanun görüşmeleri sırasında, maddeler hakkında katılımcı, iyileştirici tekliflerin ortaya konulmasını zaman zaman eleştirmişlerdir ve bu tasarının, yıllardır uygulanan maddeler içerdiğini, büyük bölümünün geçmiş dönemde hazırlandığını dile getirmişlerdir; ancak, Sayın Bakan, bugüne geldiğimizde ve paylaştığımız Meclis çatısı altındaki dağılıma baktığımızda, bu tasarının hazırlanmasında etkin olmuş siyasî temsilcilerin burada bulunmadığını görmekteyiz. Acaba, bu, size, kanun tasarısına bile halkın tepkisinin ne olduğunu göstermemekte midir? Kanunun yürürlüğe girmesiyle oluşacak tepkilerin işareti bu değil midir?

Sayın Bakanımız, ayrıca, bu kanunla iş alanlarının açılacağını ve işsizliğe çözüm bulunacağını dile getiriyor. İşsizliği çözecek formülün, çalışanın mağduriyetiyle yaratılacak bir sonuç olduğunu düşünmenin doğruluk payını halkın değerlendirmesine sunuyorum. İşsizliğin nedeni çalışan mıdır ki, çözümü yalnız onun fedakârlığıyla olsun?! İşsizliğin, önümüzdeki dönemde belirlenecek hedeflerle çözülebilmesi için, bu hedeflerin öncelikle sıralanması gerekiyor. Bu hedefler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Tabiî.

Esas hedef, ekonomi politikalarıyla sağlanacak güven, yatırımcının önünün açılması, yüksek faize çözüm bulunması, ücret üzerindeki vergi ve sigorta yükünün düşürülmesi ve yeni istihdamın teşvik edilmesidir. Bu noktada, devlet, işveren ve çalışan, işsizlikle, beraberce mücadele edecektir; ama, siz, sadece çalışanların omuzlarına tüm yükü vererek çözüm arıyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının, katılımcı yasamaya açık olarak eksikleri yönünde tekrar değerlendirilmesini, çalışan veya ülkemizde yıllardır yarattıkları işgücüyle toplumsal kalkınmamıza büyük güç katmış olan çalışan annelerin hak ettikleri iş hayatı düzenlemeleriyle kutlayacakları anneler gününe ulaşmalarını diler, tüm annelerin anneler gününü kutlarım.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tamaylıgil.

Şahsı adına, Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin?.. Yok.

Hatay Milletvekili Mehmet Soydan?.. Yok.

Tekirdağ Milletvekili Sayın Saygun; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 73 üncü maddesiyle ilgili şahsî görüşlerimi dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle de hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.

İzin verirseniz, İş Yasası Tasarısı görüşülürken, bu ülkenin ve dünyanın en ağır işçilerinin, yani, kadınlarımızın, birkaç gün önce kutlamış olduğumuz gününü, şu mikrofondan bir kez daha kutlamak istiyorum; tüm annelerimizin anneler gününü bir kez daha kutluyorum.

Uzun bir dönemdir, bu, İş Yasası Tasarısıyla ilgili ciddî oranda mesai sarf ettik; ama, görünen o ki, sarf edilen bütün bu mesailere ve iki partinin çalışanlarının bütün gayretlerine rağmen bir uzlaşı temin etmek ve ortak lisanı kullanabileceğimiz bir iş yasasını dikte edebilmek, bugüne kadar mümkün olmadı. Gene, görünen o ki, artık, bundan sonra uzlaşının temin edilmesi kanımca mümkün değil ve bu iş yasası, Adalet ve Kalkınma Partisinin isteği doğrultusunda gerçekleşecek ve yaşama girecek. Umarım, iş hayatı için gerekli bütün ihtiyaçlara cevap verebilir nitelikte bir yasa olur. Bunu, hep birlikte, zaman içerisinde göreceğiz; ama, inancım o ki, bu yasa, hayalini kurduğumuz, umutla beklediğimiz, öyle olmasını dilediğimiz çoğu koşulların yerine gelmesine izin vermeyecek.

Şimdi, birkaç gece önce, bir Edirne Milletvekili arkadaşım bu kürsüde bir şey söylemiş -Edirne bize yakın olduğu için hafızamda iyi bir yer etti- Kırkpınar güreşlerinden bahsetmiş ve işte, 100 kiloluk bir güreşçi ile 40 kiloluk bir güreşçinin aynı kategoride güreştirilmesinin doğru olmayacağını ve demokrasi adına da böyle bir şeyin savunulamayacağını ifade etmişti. Bu, doğru. Şimdi, aynı şeyi, bu iş yasasında da tekrar dile getirmek, değerlendirmek istiyorum.

İş yasasının iki tarafı var; bir taraf işçilerimiz, emekçilerimiz, diğer taraf işverenlerimiz. Her ikisine de saygı duymak konumundayız; yani, bu ülkede işçilerin varlık sebebi işverenlerimiz, işverenlerimizin varlık sebebi de işçilerimiz. Bunu inkâr etmek gibi bir şansımız yok; ama, şunu gözardı etmemeliyiz: Yasalar, zayıf olan, kendi kendisini koruma şansı olmayan kesimlere daha fazla sahip çıkmak zorundadır. Mevcut yasayı ele aldığımızda, özellikle ekonomik anlamda eşit koşullarda bir yarış olmadığını görüyoruz. Eğer, ekonomik anlamda eşit koşullarda bir yarış yoksa, o zaman, ekonomik anlamda daha zorda olanı biraz daha fazla korumak, onun yarın öbür gün mağdur olmasına fırsat vermemek gerekir. Eğer, bu düşünceyle düzenlenmiş bir iş yasası olsaydı, bugün bu Meclis çoktan tatile girmiş olurdu; çünkü, biz, uzlaşmayla, iş yasasını bugüne kadar çıkarmış olurduk; ama, ne yazık ki, iki siyasî partinin temel ilkelerindeki farklılıklar bu uzlaşıya imkân vermedi.

Ben, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili adayı olarak, seçim dönemlerinde meydanlarda konuşurken, doğaldır ki, partimin programını, seçim bildirgesini sürekli bir şekilde dile getirdim. Dile getirdiğim iddialarımı, bugün, bu kürsüden yineliyorum: Benim, 3 Kasım öncesi söylediğim sözlerden, 3 Kasımdan sonra geriye dönmemi gerektirecek hiçbir sebep yok. Kaldı ki, Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişte söylediği sözlerden, birtakım yerlere ödün vermek adına, dönmek gibi bir şansı da yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Saygun, size, 1 dakikalık eksüre veriyorum; buyurun efendim.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Bu sözü söylerken, AKP'nin veyahut Adalet ve Kalkınma Partisinin de böyle bir dönüş içerisinde olduğunu ifade ederek, sizleri üzmek ve yaralamak düşüncesinde değilim. Ancak, her şeye rağmen, sadece geçmişi bir hatırlamanızı, bir anımsamanızı istiyorum, sizden tek talebim bu. Ben, 3 Kasım öncesinde, seçim yöremde partimin ilkelerini anlatmaya çalışırken, Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekili adayları da -ki, bugün ikisi içinizde- benim bulunduğum yörelerde kendi partilerinin programlarını dile getiriyorlardı. Aslında, dile getirdikleri şeylerin çoğu, Cumhuriyet Halk Partisinin iddialarıyla örtüşür nitelikteydi; ama, ne yazık ki, 3 Kasım sonrası, bugün buraya geldiğimizde, bu iddialarda birtakım farklılaşmalar görüyorum. Bu, belki de, iktidar olmanın bir talihsizliği; ama, sonuç itibariyle, iktidarı iyi değerlendirmek ve bunu iyi bir şekilde yorumlamak gerekirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Saygun, lütfen, son cümlenizi alabilir miyim; buyurun.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Sonuç olarak, bu iş yasası, Adalet ve Kalkınma Partisinin oylarıyla çıkacak; ama, çıkacak bu iş yasasının, Türkiye'de, iş barışına bir katkısı olacağına inanmıyorum. Umarım, ben yanılıyor olurum; ama, zaman, benim ve Cumhuriyet Halk Partisinin haklı olduğunu gösterecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Saygun.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Gece çalıştırma yasağı" başlıklı 73 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Bayram Meral

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

 

Ankara

Diyarbakır

Mardin

 

 

Hüseyin Özcan

 

 

 

Mersin

 

"Sanayie ait işlerde kadın işçilerle 18 yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin gece çalıştırılmaları yasaktır."

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, kadın işçilerin sanayie ait işlerde gece çalıştırılmamalarıyla ilgili önergeyi anlayışla ve saygıyla karşılıyorum; ancak, Anayasanın "kanun önünde eşitlik" başlığını taşıyan 10 uncu maddesine aykırı olduğundan, katılamıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahipleri önerge üzerinde söz istiyor mu, gerekçeyi mi okutayım?

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sanayie ait işlerde kadın, çocuk ve gençlerin korunmaları açısından gece çalıştırılmalarının yasaklanması gerekir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.

73 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

74 üncü maddeyi okutuyorum:

Analık halinde çalıştırma yasağı

MADDE 74. - Kadın işçilerin doğumdan önce yedi ve doğumdan sonra yedi hafta olmak üzere toplam ondört haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir.

Yukarıda öngörülen süreler işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilir. Bu süreler hekim raporu ile belirtilir.

Hamilelik süresince kadın işçiye periyodik kontroller için ücretli izin verilir.

Hekim raporu ile gerekli görüldüğü takdirde, hamile kadın işçi sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır. Bu halde işçinin ücretinde bir indirim yapılmaz.

İsteği halinde kadın işçiye, ondört haftalık sürenin tamamlanmasından sonra altı aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz.

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Araslı, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 74 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve sizleri şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

74 üncü madde, analık halinde çalıştırma yasağıyla ilgili. Analık, doğanın kadınlara tanımış olduğu bir ayrıcalık; ama, bu ayrıcalığın çalışma yaşamında kadının dışlanmasına neden olmaması gerekiyor. Hepimiz Türkiye'de yaşıyoruz. Türkiye'nin ekonomik koşulları, kadının yanı sıra erkeğin de çalışmasını ve kadınla erkeğin birlikte evin geçimine katkıda bulunmasını gerektiriyor. Kadın, çalışmaya mecbur; ama, aynı zamanda, kadının ve erkeğin Anayasanın herkese tanımış olduğu çalışma hakkından eşit bir biçimde de yararlanmaları gerekiyor. Onun için, kanun önünde eşitlik ilkesini yaşama geçirebilmek, yaşanır hale getirebilmek için, kadınların çalışma hayatında, erkekler kadar, onlara eş sayıda yer almalarını sağlamamız gerekiyor. Ne var ki, doğanın kadına yüklemiş olduğu ayrıcalık ve görev olan analık, eğer kadın bu döneminde yeteri kadar korunmazsa, onu çalışma yaşamından dışlayan bir neden haline dönüşebiliyor. Özellikle, kadınların, hamileliğin belli bir döneminden sonra çalışma yapabilmeleri mümkün değil. Bu, kadının sağlığı açısından da sakıncalı, yetişecek yeni nesillerin sağlığı açısından da sakıncalı bir durum. Bu nedenle, hem kadınların çalışma yaşamına erkeklerle eşit bir biçimde katılabilmesini sağlamak hem kadını, Anayasanın 50 nci maddesinde dile getirilen çalışma koşulları bakımından korumak görevini devletin gereğince yerine getirmesi bakımından, kadının bu dönemde özel bir biçimde korunması gerekiyor.

İşte, bizim hukuk düzenimizde, bu dönemde kadın için düşünülen koruma önlemlerinden birisi, doğumdan belli bir süre önce ve doğumdan belli bir süre sonra kadının çalıştırılmaması şeklinde kendisini gösteriyor. Ne var ki, bugüne kadar yasalarımızın bu konuda belirlemiş olduğu süre, dünya standartlarının çok altında. Tıbbî gerekler, bugüne kadar öngörülen sürenin çok daha dışında, çok daha uzunu olan bir süre içerisinde kadına çalışma yasağı getirilmesini, kadınların çalıştırılmasının engellenmesini gerektiriyor. Bu süre, önümüzdeki tasarıda, doğumdan önce 7 ve doğumdan sonra 7 olmak üzere, toplam 14 hafta olarak belirlenmiş; ancak, tıbbî gerekleri göz önünde bulundurduğumuz zaman, bu sürenin, doğumdan önce 8, doğumdan sonra 8 olarak belirlenmesinde yarar var; çünkü, kadın, ancak, bu süre içerisinde sağlığına kavuşabiliyor ve ancak, doğumdan önce 8 haftadan başlayarak çalışma yasağı getirilirse, hamilelik dönemini sağlıklı bir biçimde geçirebiliyor.

Ayrıca, önümüzdeki tasarının getirdiği düzenlemede, çoğul hamilelikler hakkında herhangi bir düzenleme yok. Halbuki, çoğul hamilelik, kadının çalışmasını daha güçleştiren bir durum. Bu nedenle, çoğul hamileliklerde bu sürenin biraz daha uzatılması gerekiyor. Biz, bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bir önerge vermiş durumdayız ve çoğul hamilelik başına bir süre artırımını öngörüyoruz.

Diğer taraftan, getirilen düzenlemede, doğum sonrasında bu çalıştırılmama süresinin bitmesinden başlayarak 6 aya kadar ücretsiz izin verilme durumu öngörülmüş. Biz, bu sürenin, istek halinde 12 aya kadar  uzatılabilmesine imkân tanınmasının, kadının çalışma yaşamını kolaylaştırmak bakımından yararlı olacağını düşünüyoruz. Bu konuda verilmiş olan bir önergemiz var ve başta tüm kadın milletvekilleri olmak üzere, kadının çalışma yaşamını kolaylaştırmak isteyen tüm milletvekillerimizin bu öneriye desteklerini bekliyoruz.

Diğer yandan, hamile kadın işçinin hamileliği süresince çalışması elbette ki, zor bir durum. Bu durumu daha da zorlaştırmamak için, hamile kadın işçinin sağlığına uygun hafif işlerde çalıştırılmasını, çömelme, eğilme, ağır kaldırma, sürekli olarak ayakta durmayı gerektiren görevlerin, çalışma yaşamında kendisine verilmemesi hususunun da tasarıda düzenlenmesinde yarar olacağını düşünüyoruz. Ayrıca, tüm hamileliklerde, son 3 ayda, 3 saat arayla kadına 15 dakikalık istirahat imkânı verilmesi ve bu sürenin günlük çalışma süresinden sayılması, doğa koşullarının, sağlık koşullarının, tıbbın getirdiği bir gereklilik. Bu hususun da tasarıda düzenlenmesinin, kadının çalışma yaşamını kolaylaştırmak bakımından sayısız yararları olacağını düşünüyoruz ve daha önce bir karışıklık nedeniyle geriye çektiğimiz önergemizdeki süt iznini, yüksek izinlerinizle tekrar huzura getirmek istiyoruz. Tüzükte, 100'den fazla işçi çalıştıran işyerleriyle ilgili bir düzenleme yapılmıştır. Her işyerinde, kadın işçi sayısına bakılmaksızın, cinsiyet ayırımı yapılmaksızın, kadın işçilere, bir yaşına kadar çocuklarını  emzirmek üzere günde 1,5 saat ve süresini kaça bölerek kullanacağını kendisi belirlemek koşuluyla ve günlük çalışma süresinden sayılmak üzere izin verilmesini de, gene kadının çalışma koşullarını kolaylaştırmak bakımından gerekli görüyoruz. Bu konuda verilmiş bir önergemiz vardır, bunun da desteklenmesini, tüm kadın milletvekillerimizden ve kadının çalışma yaşamını kolaylaştırmak isteyen tüm milletvekillerimizden bekliyoruz.

Bunlar, bu düzenleme çerçevesinde kadınlar açısından beklediklerimiz; ama, bıkmadan usanmadan, müsaadelerinizle bir kere daha yinelemek istiyorum: Kadınlara bunları sağladınız, çok güzel, bu önerdiklerimizle birlikte gerçekleşirse daha güzel; ama, eğer kadın, süresiz iş sözleşmesinin feshinde belirli sebep gösterme garantisinden yoksun ise, bunlar, bir anda önemini büyük ölçüde yitiriyor ve maalesef biz, tasarının 18 inci maddesinde, bu önemin yitirilmesine, bu güzelliklerin etkisini bir anda kaybetmesine neden olabilecek bir düzenleme getirdik; yalnız kadınlar için değil, erkekler için de getirdik; ama, mademki kadını konuşuyoruz, kadın açısından bir kere daha gündeme getirmekte, kadın olayını vesile bilerek gündeme getirmekte yarar görüyorum: 30 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerleri için işverene, süresiz, iş aktini feshederken haklı bir sebep getirmek yükümlülüğünü yükledik; ama, hangi işçi 30 veya daha fazla işçinin çalıştığı işyerinde çalışıyor?.. Kaç tane 30'dan fazla işçi çalıştıran işyeri var Türkiye'de?.. Biz, böyle bir hüküm getirmekle, işçilerimizin büyük bir kesimini, çok önemli bir güvenceden mahrum bıraktık. Geliniz, bu maddeyi düşünürken, bir kere daha, işçilerimize yaptığımız bu düzenlemeyi, bu olumsuz düzenlemeyi anımsayalım ve bu olumsuzluğu düzeltebilmek için İçtüzüğün bize birtakım imkânlar tanıdığını ve o imkânları kullanabileceğimizi unutmayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ARASLI (Devamla) - Bu imkânları kullanmak doğrultusunda elimizdeki yetkileri kullanalım diyorum Sayın Hükümete, Sayın Komisyona, bıkmadan, usanmadan. Sabırlarını taşırdığımı biliyorum; ama, bu bizim görevimiz; bir kere daha yinelemekte yarar görüyorum.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Estağfurullah...

OYA ARASLI (Devamla) - Sizleri saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

Son konuşmacı, şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman.

Buyurun.

Süreniz 5 dakika.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde Batılı ülkelerde, analık, gebelik, loğusalık, çalışanların korunmasını gerektiren özel durumlardan kabul edilmiş ve konuya ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Bunlardan biri 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 1952 Anneliğin Korunması Sözleşmesi, 1979 Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, 1989 Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, 1995 Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu, 1998 ILO Kadın İşçilere Fırsat Eşitliği ve Muamele Eşitliği Sözleşmesi, yine, 1998 Çalışmaya İlişkin Temel Haklar ve İlkeler ILO Bildirgesi ve henüz, ülkemizin parafe etmediği, ama etmesi gerektiğine inandığımız 2000 yılı Anneliğin Korunması Sözleşmesi, tüm bu uluslararası sözleşmeler, ana  ve çocuğun sağlığını ve güvenliğini geliştirmeyi amaçlar. Bu amaçlar, taraf ülkelerin, girişimcilerin, ulusal hukukun, hükümetlerin ortaklaşa paylaştıkları sorumluluk ve görevlerdir.

Avrupa Sosyal Şartı, ülkelerde çalışan kadınların korunma hakkının en etkin biçimde kullanılmasını sağlamayı zorunlu kılmaktadır. 98/85 sayılı Gebe, Loğusa, Emzikli Kadın İşçilerin İşleri Başında Sağlık ve Güvenliklerinin Korunmasına İlişkin Yönerge, gebe, doğum yapmış ya da emzirme dönemindeki kadın işçileri, birçok bakımdan özel risk grubuna girdikleri gerekçesiyle, işbaşında sağlık ve güvenliklerinin korunmasını düzenlemektedir. Söz konusu yönergeyle, kadın işçilere en az 14 hafta olmak üzere, doğum izni verilmesi zorunlu kılınmıştır. Bu iznin en az 2 haftası, doğum öncesi zorunlu izindir.

Avrupa ülkelerinde doğum izni, ortalama 16 ilâ 18 haftadır. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısında ise, teklif edilen 14 haftadır. Bunun, değerli arkadaşlarım, bir tek nedeni var. Yani, yasa tasarısında hazırlanan, 7 önce 7 sonra, toplam 14 haftalık doğum izninin yasamızda bu şekilde hazırlanmasının nedeni, ne yazık ki, uzun süreli doğum izinlerinin ülkemizde kadınların işe alınması önünde ciddî bir engel oluşturacağına karşı duyduğumuz endişedir; çünkü, ne yazık ki, ülkemizde kadın, işe en son alınan ve işten en önce çıkarılan konumdadır. Ama, değerli milletvekilleri, tıbben, bu doğum izni daha uzun süreli olması gerekir. Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, en az 16 hafta olmalıdır. Yani, 8 hafta önce, 8 hafta da sonra, toplam 16 hafta olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olarak söylemek istiyorum ki, gebelikte, kadının, kalbinden böbreklerine, kanından karaciğerine kadar tüm organları ilave yük altındadır. İnanın, bunu, bir erkek bünyesi kaldıramaz.

Amerika'da yapılan bir bilimsel araştırma var; bu bilimsel araştırmada, termde bir hamile kadının taşıdığı ilave yükün, gönüllü, genç ve sağlıklı erkekler tarafından yürüme eylemi halinde taşınması istenmiş ve bu araştırmada bunu başarabilen erkekler, en fazla ikinci saatte pes etmişler. Yani, gebelikte kadının taşıdığı yük, hakikaten ağır bir yüktür.

Bir de, Anadolu'da, gebelik sonrası dönemle ilgili çok güzel bir söz vardır. Anadolu insanı "loğusanın mezarı 40 gün açık kalır" der. Değerli arkadaşlarım, hakikaten doğru bir sözdür. Halk, gözlemleriyle, doğum sonrası 6 haftanın çok önemli bir süreç olduğunu belirlemiştir. Loğusalıkta, vücut son derece dirençsiz ve her türlü hastalığa yatkın durumdadır. Ne yazık ki, kadınlarımızın, gebelikte, doğumda ve loğusalıkta sağlıklarını yeterince koruyamadığımız için, ülkemizde, ana ölüm oranı yüksektir. Ülkemizde bu oran yüzbinde 54 iken, Avrupa ülkelerinde bu oranın yüzbinde 6 ile 8 arasında olduğu dikkatimizi çekmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CANAN ARITMAN (Devamla) - Hemen 1 dakikada toparlıyorum.

BAŞKAN - Sayın hocam, buyurun.

CANAN ARITMAN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, analık her kadının hakkı ve fizyolojik görevidir, dünyaya getiriliş nedenidir. Dolayısıyla, hamile kadın ve ana, tüm inançlarda kutsaldır. Hamileliği, analığı korumak da kutsal bir eylemdir.

Değerli milletvekilleri, 74 üncü maddede, bu amaçlarla vereceğimiz bazı önergelerimiz olacak ve bu önergelerde, bunların bilimsel gerekçelerini de açıklayacağız. Bu şekilde, bu konudaki önergelerimizin kabulünü diler, gecenin bu geç saatinde, çalışma süremiz de bitti, fazla zamanınızı almamak dileğiyle, hepinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Arıtman, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Genel Kurulumuzun aldığı karar gereği, çalışma süremiz dolmuştur.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Mayıs 2003 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 00.03