DÖNEM
: 22 CİLT : 14 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
78 inci Birleşim
13 . 5 . 2003 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. -
GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Bingöl Milletvekili Feyzi
Berdibek'in, Bingöl ve çevresinde meydana gelen depremin etkilerine ve alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Zeki Ergezen'in cevabı
2. - Çorum Milletvekili Ali Yüksel
Kavuştu'nun, 20 nci Vakıf Haftası münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
3. - İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın,
Dünya Hemşireler Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması
B) Tezkereler ve Önergeler
1. - 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa gereğince görevleri sona eren Kürşad
Tüzmen'in Devlet Bakanlığına, Osman Pepe'nin Çevre ve Orman Bakanlığına
atandıklarına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/263)
2. - Habitat Dördüncü Dünya Parlamenterler
Forumu için Almanya Federal Cumhuriyetinin Başkenti Berlin'e Malatya
Milletvekili Münir Erkal'ın gideceğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/264)
3. - Moğolistan Hükümeti ile Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/265)
4. - (10/9) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/266)
5. - Samsun Milletvekili Haluk Koç'un,
(10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/55)
6. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik'in (6/254) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/56)
7. - TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, Japonya
Üst Meclisi Başkanı Hiroyuki Kurata'nın Japonya'ya resmî davetine bir
Parlamento heyetiyle icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/267)
8. - Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı'nın, 3 Mart’ın Her Yıl Laiklik ve Öğretim Birliği Bayramı Olarak
Kutlanması Hakkında Kanun Teklifinin (2/93) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/57)
V. -
ÖNERİLER
A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti
Grubu önerisi
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci
Ek)
VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1. - Diyarbakır Milletvekili Mesut
Değer'in, olağanüstü hal döneminde işkence ve kötü muamele ile terör
suçlarından yargılananlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in
cevabı (7/183)
2. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in,
Reyhanlı Barajı Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/331)
3. - Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkuner'in, Gelendost II. Kademe Pompaj Sulama Projesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/335)
4. - Mersin Milletvekili Ali Oksal'ın;
- Vergi dairelerinin tedbiren gelirde
uyguladıkları kesintiye,
- Mükelleflerin KDV iadelerine ve stopaj
uygulamasına,
- Yaş sebze ve meyve ticaretindeki KDV
uygulamasına
İlişkin soruları ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan'ın cevabı (7/346, 347, 348)
5. - İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın,
Ak Parti Seferihisar İlçe Başkanı hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/352)
6. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in,
dogalgaz çevrimli elektrik santrallarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/353)
7. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın,
İstanbul-Kağıthane Deresinin ıslahına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/367)
8. - Aydın Milletvekili Özlem
Çerçioğlu'nun, BM İnsan Hakları Eğitimi On Yılı Ulusal Komitesinin
çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı (7/368) (*)
9. - Adana Milletvekili Nevin Gaye
Erbatur'un, Adana Kız Lisesinin onarımına ve Tepebağ Lisesine ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/370)
10. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Antalya-Gazipaşa İlçesindeki orman yollarına ilişkin sorusu ve
Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/376)
11. - Adana Milletvekili Atillâ
Başoğlu'nun, Adana İlindeki tarihi binalara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/379)
12. - Adana Milletvekili Tacidar
Seyhan'ın, Adana İlindeki kablolu yayın şebekesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/381)
13. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, yoksul ailelerin belirlenmesine yönelik envanter çalışmasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/382)
14. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Bingöl-Yedisu İlçesine bağlı köylerin telefon sorununa ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/383)
15. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün,
TELEKOM A.Ş. bayiliklerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım'ın cevabı (7/393)
16. - Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un,
Mersin-Bozyazı İlçe Millî Eğitim Müdürünün görev yerinin değiştirilmesine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/398)
17. - Adana Milletvekili Atillâ
Başoğlu'nun, ülkemizin tanıtımı ve lobicilik faaliyetlerini yürüten şirketlere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/409)
18. - Kırıkkale Milletvekili Halil
Tiryaki'nin, Kırıkkale Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinden istifa eden personele
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/415)
19. - İzmir Milletvekili Erdal
Karademir'in, Vergi Barışı Kanunu Genel Tebliğinin bazı hükümlerine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/416)
20. - Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın,
ülkemizin Eurovision Şarkı Yarışmasına katılmasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/422)
21. - Sivas Milletvekili Nurettin
Sözen'in, sınırda ve seyyar cerrahi hastanelerinde görevlendirilen sağlık
personeline ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/423)
22. - Ankara Milletvekili Ersönmez
Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka yerlerde
çalışan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı
(7/428)
23. - Ankara Milletvekili Ersönmez
Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka yerlerde
çalışan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı
(7/430)
24. - Ankara Milletvekili Ersönmez
Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka yerlerde
çalışan personele ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/432)
25. - Ankara Milletvekili Ersönmez
Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka yerlerde
çalışan personele ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül'ün cevabı (7/435)
26. - Ankara Milletvekili Ersönmez
Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka yerlerde
çalışan personele ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı
(7/442)
27. - İzmir Milletvekili Muharrem
Toprak'ın, Menemen Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/446)
28. - Adana Milletvekili Atillâ
Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan, Türk Cumhuriyetleriyle işbirliği ve
ticaretin geliştirilmesi konularında ne gibi tedbirler alındığına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/450)
29. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri
Saygun'un, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğündeki bir personelin göreviyle
ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/454)
30. - İstanbul Milletvekili Gürsoy
Erol'un, özürlülerin istihdamına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Güldal Akşit'in cevabı (7/458)
31. - İstanbul Milletvekili Gürsoy
Erol'un, vergi iadesi için toplanan gider belgelerine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/461)
32. - İzmir Milletvekili Ali Rıza
Bodur'un, Bergama Belediyesinin jeotermal enerji projesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/464)
33. - Çanakkale Milletvekili Ahmet
Küçük'ün, yerel basının desteklenmesi için yasal düzenleme yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın
cevabı (7/470)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
altı oturum yaptı.
Birinci,
İkinci ve Üçüncü Oturumlar
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, 9
Mayıs Avrupa Günü münasebetiyle yaptığı gündemdışı konuşmaya, Adalet Bakanı
Cemil Çiçek,
Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın,
Karayolları Trafik Güvenliği Haftası münasebetiyle yaptığı gündemdışı
konuşmaya, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu,
Cevap verdi.
İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek,
Yunus Emre'yi Anma Günü münasebetiyle gündemdışı bir konuşma yaptı.
İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 33
milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle,
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik
ve 37 milletvekilinin, Şanlıurfa İlinde elektrik enerjisi dağıtımında yaşanan
sorunların,
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
(10/75), (10/76) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil
santralların ihale ve yeri seçimi süreçleriyle, çevre ve insan sağlığına
muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla kurulan (10/29, 31) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptıklarına ilişkin tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının, 1 inci sırasında bulunan
İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine
devam olunarak, 42 nci maddesine kadar kabul edildi.
İzmir Milletvekili Enver Öktem, Samsun
Milletvekili Ahmet Yeni'nin, TBMM'ye ve milletvekillerine karşı amacını aşan
ifadeler kullandığı iddialarına karşı,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İzmir
Milletvekili Enver Öktem'in, Partisine, sataşmada bulunması nedeniyle,
Açıklama yaptı.
Saat 22.39'da toplanmak üzere, birleşime
22.17'de ara verildi.
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Ahmet Küçük |
|
Mevlüt Akgün |
|
Çanakkale |
|
Karaman |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
Dördüncü,
Beşinci ve Altıncı Oturumlar
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının, 1 inci sırasında bulunan
İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine
devam olunarak, 63 üncü maddesine kadar kabul edildi.
AK Parti Grup önerisinde yer alan
"8.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde ise gündemin 3 üncü sırasına kadar
olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin" ifadesinin, 8.5.2003 Perşembe günü gece saat 24.00'te bittiği
anlamına gelip gelmediği hakkında usul görüşmesi açıldı.
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan,
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, şahsına, sataşmada bulunması nedeniyle,
açıklama yaptı.
13 Mayıs 2003 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, gruplar arasında varılan mutabakat gereği, birleşime 03.19'da
son verildi.
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mevlüt Akgün |
|
Ahmet Küçük |
|
Karaman |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No. : 107
II. - GELEN KÂĞITLAR
9 Mayıs 2003 CUMA
Teklifler
1.- Edirne Milletvekili
Necdet Budak'ın; Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/131) (Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.4.2003)
2.- Tekirdağ Milletvekili
Erdoğan Kaplan'ın : 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 13 ve 47 nci Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/132) ) (Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.4.2003)
3.- İstanbul Milletvekili
Ahmet Güryüz Ketenci ve 43 Milletvekilinin; 2.5.1972 Tarih ve 1586 Sayılı Deniz
Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine
Dair Kanunun Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/133) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.4.2003)
4.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun; İcra İflas Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/134) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.4.2003)
5.- Erzurum Milletvekili
Mustafa Nuri Akbulut'un; Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanuna Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/135)
(Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2003)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili
Mehmet Küçükaşık'ın, üretimdeki girdi fiyatlarının artmasının üretim ve
istihdama etkisine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi
(6/454) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)
2.- Bursa Milletvekili
Mehmet Küçükaşık'ın, doğalgaz fiyatındaki artışa ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/455) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.5.2003)
3.- Bursa Milletvekili
Mehmet Küçükaşık'ın, Bursa İlinde yapılan bazı atamalara ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/456) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)
4.- Osmaniye Milletvekili
Necati Uzdil'in, Toprak Mahsulleri Ofisinin buğday ithal edip etmediğine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/457) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.5.2003)
5.- Diyarbakır
Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır-Ergani'deki Çayönü antik yerleşim
birimindeki kazı çalışmalarının ne zaman başlatılacağına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/458) (Başkanlığa geliş tarihi :
8.5.2003)
6.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, beyin göçüne ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/459) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2003)
7.- Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonundan burs alan öğrencilere ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/460) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2003)
8.- Iğdır Milletvekili
Yücel Artantaş'ın, bir Meclis Araştırması Komisyonunda görevlendirilen bir
müfettiş hakkındaki iddialara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/461) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Gürsoy Erol'un, özürlü personel sayısına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/504) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)
2.- Kocaeli Milletvekili
Salih Gün'ün, Körfez-Gebze-İstanbul arasındaki D-100 Karayolundaki yapım
çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/505) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.5.2003)
3.- Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, bir gazetede yer alan atamalarla ilgili habere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/506) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)
4.- Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, Aycell Yönetim Kurulu Üyeliğine ve Müsteşar Yardımcılığına
yapılan atamalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/507) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)
5.- Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, Bozkır Kaymakamının tayin edildiği yere gitmediği iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/508) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.5.2003)
6.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce'nin, Erzurum-Horasan AK Parti ilçe kongresinin Mesleki Teknik
Eğitim Merkezinde yapılıp yapılmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/509) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.2003)
7.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Vergi Barışı Kanunundan yararlanan mükelleflere ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/510) (Başkanlığa geliş tarihi :
8.5.2003)
8.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük'ün, TMO'nun küçültülmesi çalışmaları olup olmadığına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/511) (Başkanlığa
geliş tarihi : 8.5.2003)
9.- İstanbul Milletvekili
Nevzat Yalçıntaş'ın, AB ülkelerindeki camilere ve Diyanet görevlilerine ilişkin
Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/512) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.5.2003)
Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi
1.- Ordu Milletvekili
İdris Sami Tandoğdu, hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunan Fatsa Belediye
Başkanının yakalanamamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesini
8.5.2003 tarihinde geri almıştır. (7/475)
No. : 108
12 Mayıs 2003 PAZARTESİ
Tasarı
1.- Kaçakçılıkla Mücadele
Kanunu Tasarısı (1/591) (İçişleri ve Plan ve Bütçe ve Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.5.2003)
Tezkereler
1.- Mersin Milletvekili
Mustafa Eğiceoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/259) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi. 8.5.2003)
2.- Kocaeli Milletvekili
Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/260) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi. 9.5.2003)
3.- Kocaeli Milletvekilleri
Nihat Ergün, Mehmet Vecdi Gönül ve Muzaffer Baştopçu'nun Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/261)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi : 9.5.2003)
4.- Çanakkale
Milletvekili İbrahim Köşdere'nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/262) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2003)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Iğdır Milletvekili
Dursun Akdemir'in, Iğdır Kâzım Karabekir Tarım İşletmesinin düşük kapasitede
çalıştırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/462) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2003)
2.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, ülkemizdeki hidroelektrik santrallerine ve elektrik
üretimine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/463) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2003)
3.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler'in, özelleştirme aşamasındaki Taşucu SEKA Akdeniz işletmesinde
çalışan personele ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/464)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, doğalgaz alım anlaşmalarına ve tüketimine ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/513) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.5.2003)
2.- Iğdır Milletvekili
Yücel Artantaş'ın, RTÜK'te görev süresi biten üyelere ilişkin Devlet Bakanından
(Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/514) (Başkanlığa geliş tarihi :
9.5.2003)
3.- Hatay Milletvekili
Abdulaziz Yazar'ın, Asi Nehrinden su taşkınlarına karşı alınan önlemlere
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/515)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2003)
No. : 109
13 Mayıs 2003 SALI
Tasarılar
1.- Türk Ceza Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı (1/592) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.2003)
2.- Türk Ceza Kanunu
Tasarısı (1/593) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.2003)
3.- Doğal Afetlerle
İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/594)
(Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.2003)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili
Yakup Kepenek'in, basında çıkan öğretmenevleriyle ilgili bazı iddialara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/465) (Başkanlığa geliş tarihi :
12.5.2003)
2.- Antalya Milletvekili
Osman Kaptan'ın, Kepez Elektrik A.Ş. abonelerinin borçlarına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/466) (Başkanlığa geliş tarihi
: 12.5.2003)
Yazılı Soru Önergesi
1.- Tunceli Milletvekili
V. Sinan Yerlikaya'nın, Zorunlu Deprem Sigortasına ve deprem için alınan
önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/516) (Başkanlığa geliş
tarihi : 12.5.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.00
13 Mayıs 2003 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mehmet
DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 78 inci Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.
Saat 15.30'da toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 15.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati :15.30
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mehmet
DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 78 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Birinci oturumda yapılan yoklama sonucunda
toplantı yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, yeniden elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er
dakikadır.
Hükümet bu konuşmalara
cevap verebilir; hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz,
Bingöl depremiyle ilgili söz isteyen Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek'e aittir.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu vesileyle, Bingöl'de
vefat edenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyor ve milletimize,
Cenabı Hak'kın böyle acılar göstermemesini niyaz ediyorum.
Buyurun Sayın Berdibek.
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek’in, Bingöl ve
çevresinde meydana gelen depremin etkilerine ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen’in
cevabı
FEYZİ BERDİBEK (Bingöl) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin malumları olduğu üzere, 1
Mayıs günü sabaha karşı saat 03.27'de meydana gelen, merkez üssü Bingöl İl
merkezi olan ve çevresindeki 80'e yakın köyde 6,4 şiddetindeki depremde 176
hemşerimiz hayatını kaybetmiştir; 6'sı ağır olmak üzere toplam 521 hemşerimiz
de yaralanmıştır. Bu vesileyle, bu elim olayda hayatlarını kaybeden
hemşerilerimize Cenabı Allah'tan bir kez daha rahmet, yaralılara acil şifalar
ve yakınlarına sabır diliyorum.
BAŞKAN - Sayın Berdibek,
bir dakikanızı rica edeyim.
Sayın milletvekilleri,
uğultu sebebiyle Sayın Hatibin konuşması iyi anlaşılamıyor. Lütfen, dikkatle
dinleyelim.
FEYZİ BERDİBEK (Devamla)
- Depremde, çoğunluğu il merkezinde bulunan kamu kurum ve kuruluşlarımıza ait
binalar ile konutların yüzde 70'inde büyük hasarlar tespit edilmiştir.
Hükümetimiz, olayın
üzerinden henüz 5 saat dahi geçmemişken, Sayın Başbakanımız, sayın bakanlarımız
ve pek çok milletvekili arkadaşımızla birlikte bölgeye intikal ederek, afeti en
üst düzeyde takibe almış ve gereğini hiç zaman yitirmeden yapmış; halkımızın
yaralarını sarmaya başlamıştır. Ancak, deprem büyüktü ve sebep olduğu menfi
sonuçlar henüz tamamen yok edilmemiştir.
Artçı sarsıntılar devam
etmektedir. Büyük depremin ardından, şu ana kadar çoğunluğu 4,5 şiddetinde 1
300'e yakın artçı deprem meydana gelmiştir. Bu artçılarla birlikte binalar
yıkılmaya devam etmektedir. Bu sebeple, halkımız, haklı olarak, hâlâ korku ve
panik içindedir.
Tipik karasal iklimin
hâkim olduğu Bingöl'de gece ve gündüz arasındaki ısı farkı yüksektir; gündüz 25
dereceye kadar çıkabilen ısı, gece, sabaha doğru sıfır dereceye kadar
düşebilmektedir. Dolayısıyla, geceyi dışarıda geçiren halk perişan bir
durumdadır. Evi sağlam olan bile dışarıda kaldığından, acil çadır ve battaniye
ihtiyacımız devam etmektedir.
Yapılan ilk tespitlere
göre, il merkezinde 4 500, köylerde ise 1 000'e yakın bina ağır hasar görmüştür. Yine,
köylerimizde yapılan tespitlere göre, 5 000 civarında büyük ve küçükbaş hayvan
telef olmuştur.
Bu büyük deprem
sonrasında birkaç provokatörün siyasî rant elde etmek amacıyla tahrik ettiği
olaylar, bu tarz kışkırtmalara prim vermeyen Bingöllüleri son derece üzmüş ve
rencide etmiştir. Provokatörlere alet olmayan tek parti örgütü Cumhuriyet Halk
Partisi İl Örgütüne de teşekkür ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bingöl halkı, üniter
devlet yapısına bağlı, misafirperver, alçakgönüllü ve son derece vatanseverdir
ve depremi müteakiben İlimizi ziyaret eden Cumhurbaşkanımız, Meclis Başkanımız
ve Genelkurmay Başkanımızı, o acılı günlerinde dahi alkışlamaktan
kaçınmamışlardır. Onlara büyük bir ilgi ve sevgi göstermişlerdir. Sanırım,
halkımızın bu davranışı, bu olayları kışkırtanlara verilmiş en güzel cevap
olmuştur. Aynı zamanda, Bingöl halkının, kurtarma çalışmaları için Bingöl'e
gelen kurtarma ekiplerini gözyaşları içerisinde nasıl yolcu ettiğini, bütün
dünya kamuoyu görmüştür.
Gün, Bingöl'ün acısını,
sıkıntısını paylaşma, yarasını sarma günüdür. Hiç kimsenin bu çıplak gerçeği unutup,
bu üzücü olaylardan siyasî rant elde etme, Bingöllüyü rencide etme, üzüntüsünü
artırma hakkının olmadığını belirterek, şu ana kadar yaptıklarımızdan daha
fazlasını yapmak zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Bingöl depreminin
ardından, Bingöl'ün bir an önce afet bölgesi ilan edilmesi; kalıcı konutların
inşaatlarının, sezonun kısa olması sebebiyle ekim ayına kadar bitirilmesi;
yıkılan okulların yerine yenilerinin acilen yapılması ve donatılması;
depremzede öğrencilere, Türkiye'nin diğer illerinde, burslu, yatılı okullarda
okuma imkânı verilmesi; üniversite sınavında kontenjan ve sınavda ek puan
verilmesi, Yükseköğrenimden gençliğimize harç kredisi, Başbakanlık bursu ve
barınma sorunu için kontenjan ayrılması; sağlık okulu mezunlarına, laborant,
ebe, hemşire ve sağlık memuru kadrolarına görev verilmesi; polislik sınavında
ekkontenjan ayrılması; küçükbaş ve büyükbaş hayvanları telef olan hayvan sahiplerinin
mağduriyetlerinin giderilmesi için, Ziraat Bankası aracılığıyla, hayvancılığa
ve tarıma uzun vadeli kredilerin ve teşviklerin verilmesi; Halk Bankası
aracılığıyla, esnafımıza düşük faizli ve uzun vadeli kredilerin tahsis edilmesi,
Bingöl Et ve Balık Kurumunun kesim yapabilmesi için gerekli işlemlerin
tamamlanması, öğretmen açığımızın giderilmesi için depremzede ailelerin
çocuklarına kontenjan verilmesi gerekmektedir.
Bu vesileyle, başta,
Bingöl'de yaptıracağı konutlardan dolayı TOBB Başkanımız Sayın Rifat
Hisarcıklıoğlu'na da teşekkür ediyoruz. Yurt içinden ve yurt dışından, maddî ve
manevî yardım yapma ve kurtarma çalışmalarına katılmak üzere ilimize gelen kişi
ve kuruluşlara da, bu anlamlı ve yararlı katkılarından dolayı Bingöl halkı
adına şükranlarımızı sunuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Berdibek.
FEYZİ BERDİBEK (Devamla)
- Ben, bu arada, ilimizi ziyaret eden, acımızı paylaşmaya gelen devlet
büyüklerimize, başta, Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer'e, Meclis
Başkanımız Sayın Bülent Arınç'a, depremin hemen ardından bakanlarımızla ilimize
intikal eden Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a, Genelkurmay Başkanımız
Orgeneral Sayın Hilmi Özkök Paşamıza, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
Sayın Deniz Baykal'a, İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu'ya, Bayındırlık
ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen'e, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Ali
Coşkun'a, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik'e, Tarım ve Köyişleri
Bakanımız Sayın Sami Güçlü'ye, Sağlık Bakanımız Sayın Recep Akdağ'a, Jandarma
Genel Komutanımız Orgeneral Sayın Mehmet Şener Eruygur'a, Doğru Yol Partisi
Genel Başkanı Sayın Mehmet Ağar'a, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Sayın
Muhsin Yazıcıoğlu'na ve diğer siyasî parti liderlerine, milletvekillerine,
Bingöl halkı adına teşekkür ediyor, şükranlarımızı sunuyorum.
Bingöl halkına ve Türkiye'ye bir kez daha
geçmiş olsun diyor, Allah'ın bir daha böyle bir acı vermemesi temennisiyle
hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Berdibek,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, konuşacak
mısınız?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bir - iki cümleyle cevap vermek istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, sayın milletvekillerimiz;
sözlerime başlarken, hepinize, bir daha deprem olmaması temennisiyle
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
Bu vesileyle, tekrar,
Bingöl'de hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
diliyoruz, yaralılarımıza şifa diliyoruz.
Bingöl milletvekilimizin
teşekkürlerinden sonra, geçen günkü gündemdışı konuşmaya cevap vermemden
sonraki aşamada neler yapıldı; bunu, hem Meclisin bilmesi gerekir hem
televizyonları başında dinleyen Bingöllülerin bilmesi gerekir diye düşündüm.
Deprem oldu "geçmiş olsun" denildi, çadırlar geldi, ondan sonra ne
oldu; aşama aşama, bu Meclise bilgi vermek, kamuoyunu bilgilendirmek bizim
görevimizdir.
Sayın Başkanım, her zaman
olduğu gibi, Meclisteki ayaküstü sohbetler, uğultular, gürültüler şöyle bir
dursun; durmazsa ben konuşmayacağım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, uğultuyu kesersek, Sayın Bakanımızın konuşmaları daha
dikkatlice dinlenme imkânı bulacaktır.
Sayın Bakanım, güzel
hitabetinizle milletvekillerimiz sizi aşkla, şevkle dinleyecektir; buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Çorum Milletvekilim...
Çorum Milletvekilim de
bir otursun yerine; çünkü, dikkatimi çekiyor hareketleriyle.
Arkadaşlar, biz gece
gündüz çalışıyoruz size doğru bilgi vermeye; sizin de, tabanınıza gidip doğru
bilgi vermeniz lazım. Bu kürsüye çıkan insanlar, gerçekten, çalışarak çıkıyor
ve bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Belki, Meclis olarak sizleri zaman zaman
dinlemeye mecbur edemeyecek kadar hitabetimiz zayıf olabilir; sizi tatmin
edemeyecek kadar bilgimiz eksik olabilir; ama, her Bakan çıktığında, ben
Bakanlık makamında otururken, Meclisteki sayın milletvekillerimizin, Bakanların
konuşmalarına gerekli duyarlılığı ve ilgiyi göstermemesinden dolayı rahatsız
olduğumu ifade etmek istiyorum.
Şunu da önce
hatırlatayım; sayın milletvekillerimiz, biz, Bakanlar olarak burada oturduğumuz
zaman, bu kürsüde konuşan hatipleri dinleyemiyoruz, onların ne söylediğini
anlamıyoruz. Bizim not tutmamız lazım, onlara cevap vermemiz lazım; bir.
İkincisi, gerçekten hoş olmuyor, manzaralar hoş değil. Allah'ın zamanı bitmedi;
gece 12.00'lere kadar bakanlıklarda sizi bekliyoruz, buyurun; çayımız var, her
şeyimiz var, telefonlarımız da var; evimiz de size açık, buyurun gelin. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Gerçekten, Mecliste,
birtakım hususlarda duyarlı olmamızı yıllardır kamuoyu ister; ama, bir türlü,
kamuoyuna biz bunu veremeyiz. Bunu söylemek ihtiyacını hissediyorum; çünkü,
gönül kırmak çok zor bir olay. Siz, yanınıza gelene, git diyemiyorsunuz;
insanların gönlünü kırmak öyle kolay bir şey değil; bekle de diyemiyorsunuz;
ama, ısrar, ısrar, ısrar... Size söyleyeyim, söylenenleri de unutuyoruz; yani,
söylediklerinizin de hiçbiri işe yaramıyor; onu da söyleyeyim; çünkü, hangi
birini hafızanda tutacaksın! Yerli yerinde görüşülmesi lazım.
Tekrar dönüyorum konuya.
Depremin akabinde birtakım çalışmalar yapıldı. Ondan sonraki aşamamız şu:
Bayındırlık Bakanlığı olarak, 71 teknik elemanımız, çevre illerle beraber
çalışmaları devam ettiriyor. Şu anda çalışmalar son aşamaya geldi. Yapılan bu
çalışmaların sonucunda; 3 390 konutumuz ve 247 işyeri ağır hasarlı, yeniden
yapılması gerekir, oturulamayacak durumda; 3 246 orta hasarlı konutumuz var,
481 işyeri orta hasarlı; 5 925 az hasarlı konut, 538 de işyeri var. Bu çalışmalar
devam ediyor. Bu çalışmalar devam ederken, biz, burada, Meclisin kürsüsünde
vatandaşlarımıza bir söz verdik; dedik ki; ayrıca, biz, bu hasar çalışmalarının
sonucunda kamu binalarını da yeniden denetleyeceğiz, imkânlarımız dahilinde. 16
kişilik bir ekip ayrıca oluşturduk, Bingöl'deki kamu binalarının depreme
dayanıklı olup olmadığını denetliyoruz. Ayrıca, bu çalışmaları, yine, küçük bir
il olması nedeniyle Şırnak İlinde başlatmış bulunuyoruz. Kamu binalarının, gerçekten,
denetlenmeye muhtaç olduğunu biz de hissediyoruz. Artık, bunu adım adım takip
etmemiz gerekiyor.
Şimdi, depremden sonra ne
oldu; uydu kent mahallesinde 340 dönümlük arsayı temin ettik. İmar çalışmaları
son aşamaya geldi. Ön verilerle zemin emniyet gerilmeleri tespit edildi.
Ayrıca, sondaj çalışmaları da sonuçlanmak üzeredir. Bu 340 dönümlük yere 1 700
konutu yapacağız; bunun 700 konutunun temelini yirmi güne kadar atacağız, 500
konutunun da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği temelini atacak;
hazırlıklarımız tamamlandı. Ayrıca, 200 konutluk yer de cezaevinin yanında
temin ettik.
Şunu söylemek istiyorum:
Çok kısa zamanda, Bingöllü kardeşlerimizin mekânlarının, işyerlerinin temelleri
atılacak; hazırlıklar son aşamaya gelmiştir. İnşallah, bir daha bu depremi
yaşamamak üzere, Bingöllülere, bu konutları zamanında yapar, teslim ederiz ve
kışın çile çekmezler diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı ikinci söz, 20 nci Vakıf Haftası nedeniyle söz isteyen, Çorum
Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'ya aittir.
Sayın Kavuştu, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
2. - Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu’nun, 20 nci Vakıf
Haftası münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in cevabı
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Vakıflar Haftası münasebetiyle,
şahsım adına, gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, halkımızın
ve Yüce Heyetinizin Vakıf Haftasını kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Selçuklu, beylikler ve
Osmanlı Devletinden cumhuriyet dönemine uzanan ve bu topraklar üzerinde meydana
getirdiği binlerce tarihî yapılarla Anadolu topraklarının bin yıldır bu büyük
millete ait olduğunu ispat eden vakıflar, gönüllü, demokratik sivil toplum
kuruluşlarıdır.
Vakıfların Türk toplum
hayatındaki yeri ve önemi ne olmalıdır; mevzuatı ve teşkilat yapısı nasıl
düzenlenmelidir; bugün, üzerinde durulması gereken hususlar bunlardır.
Halen ülkemizde 35 000
civarında vakfiyenin hayatiyet verdiği 5 326 mazbut, 334 mülhak, 161 esnaf ve
cemaate ait vakıflar ile Türk Medenî Kanununun kabul tarihi olan 1926 yılından
sonra, bu kanun hükümlerine göre kurulan 4 583 yeni vakıf faaliyet
göstermektedir. Yeni vakıfların kuruluşu, çalışma esasları, teftiş ve denetimi,
Türk Medenî Kanunu ve bu kanunun uygulama şeklini gösteren tüzük hükümleriyle
düzenlenmiştir.
1926 yılında kabul edilen
Türk Medenî Kanununu, vakıflarla ilgili 903 sayılı Kanun ile 1967'de yapılan
değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırılmış; 22.11.2001 tarih ve 4721
sayılı yeni Türk Medenî Kanunu 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türk
Medenî Kanunu esaslarına göre hazırlanan tüzük çalışmaları halen devam
etmektedir.
AB uyum kanunları
çerçevesinde, 3.8.2002 tarih ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanunla, cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinmelerine ve
yurt dışında kurulan vakıfların ülkemizde şube açmalarına imkân tanınmıştır. Bu
düzenlemelerin, devletler hukuku, mütekabiliyet esasları ve tarihî tecrübeler
dikkate alınarak uygulanması büyük önem taşımaktadır.
Sayın milletvekilleri,
Batılılaşma ve yenileşme döneminden itibaren vakıf, merkeziyetçi bir anlayışla,
hükümet içerisinde yer alan kamu kurumları eliyle idare edilmeye başlanmıştır.
Bu dönemlerde, vakıfların imkân ve potansiyeli, diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına aktarılmıştır. Yine bu dönemlerde, Vakıf İdaresinin bütçe
gelirlerinin üçte 1'ini oluşturan aşar ilga edilmiş, vakıf ormanları
devletleştirilmiştir. Bu durumdan vakıflar çok büyük zarar görmüştür.
Bu dönemlerde yapılan
düzenleme ve uygulamalarda, Vakıflar İdaresinin imkânları büyük çapta elinden
alınmış; fakat, sorumlulukları aynen üzerinde bırakılmıştır. Bunun sonucu
olarak, kaynak ve uzman eleman yetersizliği sebebiyle, bu toprakların tapu
senedi durumunda bulunan ve sanat değerleri çok yüksek olan vakıf kültür
eserleri harap olmuştur.
Yürürlüğe konulan eski ve
yeni vakıfların tabi olduğu hukukî düzenlemeler ve bu vakıfların doğrudan
idaresi ve denetimiyle görevlendirilen Vakıflar Genel Müdürlüğünün teşkilat
yapısı ve mevcut durumu, çağın gelişen ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak
kalmıştır. Bu yüzden, günümüz vakıf müessesesi, gelişen, büyüyen bir kuruluş olma
yerine, merkezî yönetimin vesayeti ve gölgesi altında gerileyip küçülen, kendi
mallarına ve imkânlarına sahip çıkamayan bir konuma getirilmiştir.
Mevcut düzenlemeler
yapılırken, vakıfların bu topraklar üzerindeki bin yıllık fiili uygulamaları
dikkate alınmamış, sadece Batı'nın değer yargıları ve bu konudaki mevzuatı esas
alınmıştır. Bu sebeple, ülkemizde vakıflar konusunda bir kavram kargaşası
yaşanmaktadır.
Eski hukukumuzdaki vakfın
tarihinde mevcut olan derinliği, Türk Medenî Kanunu hükümlerine taşımak mümkün
olmamıştır. Vakfın olmazsa olmaz şartı olarak kabul edilen "kurbet
kasti" unutulmuş, vakıfların kuruluşu, derunî ve manevî alanlardan tecrit
edilerek yalın bir şekil şartına bağlanmıştır. Bu gelişmelerin bir sonucu
olarak, yeni vakıfların kurulması ve işleyişinde kırılmalar ve sapmalar meydana
gelmiştir.
Yeni vakıfların
yönetimiyle ilgili 21 Eylül 1997, 21 Ocak 1998, 27 Mart 1998, 6 Ağustos 1999 ve
1 Temmuz 2001 tarihli Resmî Gazetelerde yayımlanan beş ayrı tebliğ yürürlüğe
konulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Devamla) - Yeni vakıflarla ilgili hususlar, geçen yılbaşında yürürlüğe giren
Türk Medenî Kanununun "Üçüncü Bölüm", "Vakıflar" başlığı
altında yer alan, 101-117 maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Yapılan bu düzenlemeyle
vakıfların hukukî güvencesi ve süreklilik kavramı zedelenmiş, vakıfların konumu
dernekler durumuna düşürülerek, yönetimi, mülkî amirler, cumhuriyet savcıları,
güvenlik birimleri ve hatta ilgililerin müdahalesine açık hale getirilmiştir.
Türk Medenî Kanununun
vakıflarla ilgili bölümünde, halen yürürlükte olan eski tüzükte olduğu gibi
"gayesini gerçekleştirecek oranda belirli mal varlığı"(madde 2)
ilkesine yer verilmediği için, yeni kurulacak vakıfların mal varlığının tespitinde
keyfiliğe kapı aralanmıştır. Diğer taraftan, Türk Medenî Kanununda yapılan son
düzenlemeyle vakıflarda üyelik yasaklanmış, son yıllarda başlatılan fiilî
uygulamalara dayanak teşkil etmek üzere, teftiş makamı olan Vakıflar Genel
Müdürlüğünün yanında, yeni vakıfların, üst kuruluşlarınca da denetimi hükme
bağlanmıştır.
Her müessese gibi
vakıflar da, ancak, sosyal hayatın akışına uygun bazı yapısal değişiklikler
yapıldığı takdirde ayakta kalabilir; ancak, yapılacak düzenleme ve tatbikler,
şimdiye kadar olduğu gibi yukarıdan aşağıya ve tek taraflı olarak değil, cemiyetin
faydası ve hayırseverlerin duyguları dikkate alınarak yapılmalıdır.
Sayın milletvekilleri, bu
düşüncelerle ve iktidarımızın kökleri mazide olan bu büyük milletin geleceğinin
inşaında büyük rolü olan vakıflara gerekli ihtimamı ve hassasiyeti
göstereceğine tam olan inancımla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kavuştu.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Bakanımız Sayın Şahin; buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Çorum Milletvekili Sayın
Ali Yüksel Kavuştu Beye teşekkür ediyorum. Dün başlayan 20 nci Vakıf Haftası
dolayısıyla vakıfların, değeri, önemi, sorunları ve çözüm önerileri konusunda
değerli görüşlerini ortaya koydular. Ben de, Vakıflar Genel Müdürlüğünden
sorumlu bir Bakan arkadaşınız olarak, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün, sahibi
bulunduğumuz binlerce eserle ilgili ne yaptığı, ne yapamadığı, hangi sorunları
var, özellikle, yeni vakıflarla ilgili -biraz önce, Sayın Kavuştu da kısaca
değindiler- neler düşünüyoruz; bu konularda, Muhterem Genel Kurulunuzu
bilgilendirmek istiyorum.
Sanıyorum, dünyada, bizim
kadar tarihî esere, vakıf eserine sahip
pek az ulus vardır. Gerçekten, ecdadımızın bize miras olarak bırakmış
olduğu bu vakıf eserleri -biraz önce, Sayın Kavuştu'nun da ifade ettiği gibi- âdeta
bizim tapularımız mesabesindedir.
Vakıf, belirli bir mal
varlığının, belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere tahsis edilmesidir;
dolayısıyla, bir mal varlığını belirli bir amaç için tahsis eden insan,
aslında, kendisi kadar, başkalarını da düşünen insan demektir; benim bu mal
varlığımdan ve bunun hizmetlerinden diğer insanlar da yararlansın diye düşünen
insandır. Bizim ecdadımızın, işte, böylesine başkalarına yardım eden, dayanışma
içerisinde olan hasletleri, duyguları, geçmişimizi vakıf eserleriyle
donatmıştır.
Binlerce vakıf eserimiz
var. Biraz sonra, bunların rakamlarını sizlere arz edeceğim. Ancak, bugünün
insanları olarak, yani bizler, şu noktada ne yapabiliriz; bana göre iki şey
yapabiliriz. Bunlardan bir tanesi, bu vakıf eserlerine sahip çıkmaktır;
onlardan, yok olmaya, yıkılmaya yüz tutmuş olanlara sahip çıkmak; onları,
bizden sonraki nesillere aktarabilmektir, bu gayreti, bu çalışmayı
gösterebilmektir; özetle, bu vakıf eserlerini yaşatmaktır.
Bunları bırakan bizim
ecdadımızdır. Zaman zaman, keşke, bu ecdadımızın yaşadığı dönemde yaşasaydık
da, onlara hizmet edebilseydik, onların hayır dualarını alabilseydik diye
içimizden geçer; ama, eğer, onların bıraktığı eserlere sahip çıkabilirsek,
onlara hizmet edebilirsek, bilelim ki, ecdadımıza da hizmet etmiş gibi oluruz.
Vakıflar Genel
Müdürlüğümüz, işte, bu vakıf eserlerine sahip çıkmak amacıyla kurulmuş,
Türkiye'nin en önemli kurumlarından bir tanesidir. Ancak, şunu itiraf etmek
durumundayım ki, mevcut bütçesiyle, binlerce vakıf eserini, tarihî eseri tamir
etmesi, restore etmesi mümkün değildir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
zaten, bu vakıf eserleri, kamunun, devletin, kamu kurumlarının meydana
getirdiği vakıf eserleri değil; bunlar, zaten, sivil bir inisiyatifle yapılmış;
dolayısıyla, bu eserleri koruyacak olan, yine, bu sivil inisiyatiftir.
Bakın, dün, 20 nci Vakıf
Haftası münasebetiyle bir açılış yapıldı. Burada, birtakım kamu
kuruluşlarımıza, valiliklerimize, belediye başkanlıklarımıza ve hatta birtakım
sanayicilerimize, işadamlarımıza, hayır sahiplerine, bu yıl, ilk kez plaket
verdi Vakıflar Genel Müdürlüğümüz. Niye; bu insanlar, bu kuruluşlar, yıkılmaya
yüz tutmuş, yok olmaya yüz tutmuş birtakım vakıf eserlerine sahip çıkmışlar,
bir protokolle Vakıflar Genel Müdürlüğünden bunları almışlar, ihya etmişler,
restore etmişler, yeniden eski haline getirmişler. Vakıf Genel Müdürlüğü de -bu
yıl başlattığı bu uygulamayı bundan sonra da devam ettirecek, biz de bu işin
takipçisi olacağız- böylece, vakıf eserlerine sahip çıkma duygusunu pekiştirmeyi
ve bunu yaygınlaştırmayı düşündü, biz de buna destek veriyoruz.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bu yıl, vakıf eserlerine sahip çıkma noktasında yeni bir kampanya
başlattık; "81 ilde 81 eser" kampanyası ki, bu sembolik olarak
başladı. Biz, demin söylediğim yolla, birtakım kamu kuruluşlarımızı,
işadamlarımızı, hayırseverleri, bu vakıf eserlerini ihya etme noktasında
yardıma teşvik ediyoruz; üç yıl sonunda, şu andaki hesabımıza göre, 1048 vakıf
eserini Vakıflar Genel Müdürlüğünün sadece kontrolünde ihya etmeyi planladık.
Bunu yapamazsak, sadece Vakıflar Genel Müdürlüğünün imkânlarıyla bunu yapmaya
kalkışırsak, bunun üstesinden gelmemizin mümkün olmadığını huzurunuzda itiraf
etmek durumundayım. 15 000 civarında vakıf abide ve eski eseri var, 57 adet
imarethanemiz var, bunlar yeterli değil. Buralarda ne yapılıyor; 20 135 kişiye
günlük sıcak yemek ve kurugıda yardımı yapabiliyoruz, bunlar yeterli değil. 1
125 muhtaç vatandaşımıza da aylık maaş bağlayabiliyoruz, kuşkusuz ki, bunlar da
yeterli değil. Önümüzdeki dönemde, yemek ve gıda yardımı yapılacak kişi
sayısını en kısa sürede 100 000'e ulaştırmayı, muhtaç aylığı alanların sayısını
da 5 000'e çıkarmayı hedefliyoruz.
Vakıflar Genel
Müdürlüğünün gayrimenkulleri var; ama, pek yararlanılamıyor. Bunları ekonomiye
kazandırmamız mümkündür. Vakıflar Genel Müdürlüğü, bununla ilgili bir çalışma
başlattı. Belki kat karşılığı, belki yap-işlet-devret modeliyle bunları mutlaka
ekonomiye kazandırmanın gayreti ve çabası içerisinde olacağız. İşgal altında
bulunan gayrimenkuller var; üstünde mahalleler kurulmuş, kentler kurulmuş.
Yıkmaya kalkışsanız yıkamıyorsunuz. Ne yapacaksınız? Mesela, İstanbul
Okmeydanı'nda, Alibeyköy'de, Antalya'da, Adana'da, bunun gibi vakıf
gayrimenkulleri üzerinde yapılaşmalar oldu. O halde, bir çözüm bulmanız
gerekir, mülkiyet sorunuyla ilgili bu konuyu gündemden çıkarmanız gerekir.
Vakıflar Genel Müdürlüğümüz bununla ilgili bir çalışma başlattı. Çalışma son
aşamaya doğru geliyor; hazineyle trampa, takas yöntemiyle bir çözüm modeli;
yani, işgal altındaki bu vakıf arazileriyle hazine arazileri takas edilecek,
hazineye geçen bu yerlerle ilgili mülkiyet sorununun da çözümü böylece mümkün
hale gelebilecek.
Demin konuşmamın bir
yerinde, bu vakıf eserleri karşısında iki tane görevimizin olduğunu ifade
etmiştim. Bunlardan bir tanesi, bu eserlere bizim sahip çıkmamız gerekir;
çünkü, ecdadımızın bize emanetidir demiştim. İkinci görevimiz de, nasıl ki,
ecdadımız, bu vakıf eserlerini bırakmış, vakıflar kurmuşsa, bize de, varlıklı
insanlara da düşen, yine, onlar gibi vakıflar kurup, eserler meydana getirmek
ve öldükten sonra da hayırla yad edilmektir. Memnuniyetle görüyorum ki, hâlâ,
ülkemizde vakıf ruhu devam ediyor; yani, imkânı olan vatandaşlarımızın bu
imkânlarını diğer insanların yardımı için tahsis etme duyguları hâlâ ülkemizde
devam ediyor; ama, biraz önce, Sayın Kavuştu da ifade etti, birtakım sorunlar
var, bürokratik sorunlar var. Âdeta, zaman zaman, vakıf kuran bazı
insanlarımızı "nereden ettik de şu vakfı kurduk" dedirtme noktasına
getirdik. Bu, hem devletimizin hem hükümetimizin bir sorunudur.
Aslında, vakıflar yoluyla
hizmet eden insanlar, devletin önemli yüklerini üzerlerine alıyorlar, bunları
devletin yapması lazım. Malvarlığını tahsis etmiş olan bir vatandaşımız,
devletin yapması gereken bu hizmetlerin bir kısmını yapıyorsa, devlet ve
hükümet olarak bizim yapmamız gereken, kendilerine teşekkür etmektir; ama, biz,
zaman zaman, şu veya bu nedenle, bunların karşısına engeller çıkarmışız. Bu
noktada, altını çizerek şunu da ifade etmek istiyorum: Her şey istismar
edildiği gibi, vakıf müessesesi de istismar edilebiliyor. İstismar karşısında
da, kuşkusuz, devlet olarak, hükümet olarak duyarlı olmalıyız. Vakıf
müessesesini, o güzel gayeyi gerçekleştirmek için değil, ideolojik ve siyasî
amaçlarını gerçekleştirmek için kullananlar varsa, bunu suiistimal etmek
isteyenler varsa, devlet olarak da, hükümet olarak da yakasına yapışmalıyız;
ama, bu, istisnaî bir durumdur. İstisnayı esas kabul ederek, insanlarımızı,
hayır hasenat yapmaktan da caydırmamalıyız. Hükümet olarak, görüşümüzün bu
olduğunu ifade etmek istiyorum.
Tam buraya gelmişken
değerli milletvekili arkadaşlarım, bu görevi üstlendiğim günden beri en çok
şikâyet aldığım konu, kamu vakıflarıyla ilgili. Birtakım kamu vakıfları, kamu
imkânlarını kullanarak, vatandaştan, âdeta vergi alır gibi, zorunlu bağış
alıyor. Bu, vatandaşları fevkalade rahatsız ediyor; bana, ne kadar telgraf
geldi, fakslar geldi, mektuplar geldi. Bu konuyu çözmek, hükümet olarak bizim
taahhüdümüzdür.
Şimdi, şu, elimdeki, kamu
kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadî teşekkülleri bünyesinde kurulan vakıflar
hakkında kanun tasarısıdır, perşembe günkü Bakanlar Kurulu toplantısında bunu
takdim edeceğiz. Biz, kamu vakfı adı altında, kamu imkânlarının, bu vakfı
kuranlar tarafından suiistimal edilmesine razı olamayız; vatandaşlardan, bu
vakıflar kanalıyla vergi alır gibi zorunlu bağış alınmasına razı olamayız ve
üstelik, kamu görevlilerinin, görevden ayrıldıktan sonra bu vakıflarda hâlâ
göreve devam ediyor olmalarına, maaş alıyor olmalarını da razı olamayız.
Dolayısıyla, kamu vakıfları adı altında, kamu imkânlarının kullanılmaması için,
âdeta, ikinci bir KİT görünümündeki bu kamu vakıflarıyla ilgili sorunu çözmek
de, hükümetimizin ve Bakanlığımızın görevidir. Bu konuda hazırlamış olduğumuz
tasarıyı, pek yakın zamanda Meclise sevk edeceğiz ve önünüze gelecek;
inanıyorum ki, geldiğinde, bunu çok daha geniş şekilde tartışma imkânı bulacağız.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, kuşkusuz, Türkiye, Avrupa Birliğine giriş sürecinde üzerine
düşeni fazlasıyla yapma gayreti ve çabası içerisindedir. 22 nci Dönem
Parlamentosu da, bu konuda çok önemli adımlar atmıştır. Bu adımlardan biri de
şudur -biraz önce Sayın Kavuştu da kısmen temas etti- cemaat vakıflarının mülk
edinmeleriyle ilgili bir sorun vardı; bu sorunu, Parlamento, çıkarmış olduğu
yasayla çözdü. Vakıflar Genel Müdürlüğünce hazırlanan, benim imzamla Resmî
Gazetede yayımlanan bir yönetmelik var; bu, cemaat vakıflarının -bu, kamuoyunda
azınlık vakıfları olarak bilinir- yani, ülkemizde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı, farklı dinlere mensup insanların kurmuş olduğu vakıfların mülk
edinmeleriyle ilgili bir konuydu. Bu konuda da, hükümetimiz, daha önce
çıkarılmış olan kanunu biraz daha iyileştirerek -uyum bağlamında- biliyorsunuz,
yürürlüğe koydu. Aynı zamanda, yine, yeni çıkan bu yasa paralelinde bir yönetmeliği
de yürürlüğe koyduk.
Türkiye'de, şu anda 160
cemaat vakfı var. Bu cemaat vakıfları, yönetmelikte belirtilen hususları yerine
getirdikleri takdirde, kendileri, mülk edinme imkânına da sahip oluyorlar.
Sözlerimi, izin
verirseniz, şöyle tamamlamak istiyorum: Vakıf, serveti hizmete dönüştüren,
insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma köprüsüdür. Vakıf, muhtaç insanı
koruyan, şefkat ve merhamet kuruluşudur. Dününü koruyamayan bir nesil, yarınını
da koruyamaz. Bunlar, bizim, her birine inandığımız tarihî gerçeklerdir. Bu
bakımdan, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak, bu Genel Müdürlükten sorumlu bir
Bakan arkadaşınız olarak ve tabiî, hükümet olarak, vakıf eserlerimize sahip çıkma,
yeni kurulan vakıfların önündeki engelleri kaldırma noktasında azimli ve
kararlı olduğumuzu belirtiyor; hepinize yeniden sevgilerimi, saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Sayın Bakana, açıklamaları için teşekkür ediyorum.
Gündemdışı üçüncü söz,
Dünya Hemşireler Günü nedeniyle söz isteyen, İzmir Milletvekili Canan Arıtman'a
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Arıtman.
3. - İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Dünya Hemşireler
Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyeti saygıyla selamlarım.
Modern anlamdaki
hemşireliğin tarihi, Kırım Savaşında, Florence Nightingale'in, İstanbul'da,
Selimiye Kışlasındaki çalışmalarıyla başlar; yani, hemşirelik mesleği bizim
topraklarımızda doğmuştur. "Daha yaşanılası bir dünya... Böyle bir dünya
bize bağışlanmayacak, o halde hiç duraksamadan bu dünyayı oluşturmaya
çabalayalım" diyen Florence Nightingale'in doğum günü olan 12 Mayıs günü,
1954 yılından beri tüm dünyada Hemşireler Günü olarak kutlanmaktadır.
Türkiye'de ise, modern
hemşireliğin kurucusu Dr. Besim Ömer Paşadır. Dr. Besim Ömer, 1911'de
İstanbul'da hastabakıcılık kursları açmış ve dersleri de kendisi vermiştir;
ama, ne yazık ki, ülkemizdeki ilk hemşirelik okulu 1920 yılında İstanbul'da
Amerikalılar tarafından Amiral Bristol Hastanesinde açılmıştır.
Cumhuriyet döneminde ise
1925'te Kızılay Hemşirelik Okulu açılmış ve bu okula öğrenci olarak,
dikkatinizi çekerim, okuryazar, iyi ahlaklı, sağlıklı kız öğrenciler kabul
edilmiştir. 1946 yılında ise, Sağlık Bakanlığına bağlı hemşirelik okulları
açılarak, ortaokul mezunları alınmış, önceleri üç yıl olan eğitim süresi,
sonra, dört yıla çıkarılmıştır.
Sağlık meslek liselerinin
sayısı 1988-1991 yılları arasında büyük bir patlama göstererek, 90'lı
sayılardan 300'lü sayılara ulaşmıştır. Bu sayı artışında, ne yazık ki,
siyasîlerin, kendi seçim bölgelerine sağlık lisesi açtırmayı son derece iyi bir
seçim yatırımı olarak görmeleri rol oynamıştır. Bu okullardan mezun sayısı 90
000'dir. Meslek eğitimi verilemez durumda olan bu okulların ülkeye getirdiği
malî yük yanında, Sağlık Bakanlığının bu mezunları atayacak kadrosu da kalmamıştır.
Ülkemizde üniversite
düzeyinde ilk hemşirelik yüksekokulu, 1955 yılında Ege Üniversitesinde
açılmıştır. Bu, aynı zamanda, Avrupa'da da üniversite düzeyinde açılan ilk
hemşirelik okuludur. Avrupa'da, ancak bizden on yıl sonra, İngiltere'de,
yüksekokul düzeyinde -üniversite düzeyinde- hemşirelik okulu açılabilmiştir.
Ülkemizde şu anda 9 hemşirelik yüksekokulu vardır. Bu okullara, lise ve sağlık
meslek lisesi mezunları, üniversite giriş sınavıyla ve sayısal puanla kabul
edilmektedirler; eğitim süresi de dört yıldır.
Farklı düzeylerde
hemşirelik eğitimine son verilip, hemşirelik eğitiminin lisans düzeyinde
sürdürülmesi, toplum sağlığı açısından son derece önemlidir; ancak, Sağlık
Bakanlığı, Osman Durmuş zamanında, YÖK'le olan protokolü tek taraflı iptal
ederek, sağlık meslek liselerine tekrar öğrenci almaya başlamıştır. Şu anda,
ülkemizde, biri YÖK'e, diğeri de Sağlık Bakanlığına bağlı iki ayrı düzeyde;
yani, hem lisans hem de lise düzeyinde hemşirelik eğitimi verilmekte olmasına
karşın, bu iki farklı programdan mezun hemşirelerin, unvan, görev, yetki ve
sorumlulukları birbirinden ayrılmamıştır. Oysa ki, Avrupa Birliği
direktiflerinde, hemşirelik eğitimi mutlaka lisans düzeyindedir. AB'ye üye
ülkelerde hemşire olabilmek için, en az on yıllık temel eğitimin üzerine 4 600
saatlik ve eşit oranda teorik ve klinik eğitimi, öğretimi kapsayan bir eğitim
gereklidir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz, hemşirelik mesleğinde dünyada ilkleri gerçekleştirirken, ne yazık ki,
lambalı kadının ışığı dibine vuramamış ve bu meslek mensupları, bugün ülkemizde
bir dizi sorunla, güçlükle baş başa bırakılmıştır. Hemşirelik mesleği, dünyanın
en zor, en özverili ve aynı zamanda en vazgeçilmez mesleklerindendir. Biz
hekimler, nitelikli sağlık hizmeti verebilmek için, hemşireleri ekibin
vazgeçilmez unsurları olarak görürüz ve en büyük yardımcılarımızın, bu sağlık
emekçilerinin sorunlarının çözümüne katkı koymak için Cumhuriyet Halk Partisi
olarak da çaba içerisindeyiz.
Her ülkede hemşirelik
işgücünün çoğunluğunu kadınlar oluşturur. Hemşirelik, kadın işidir ve düşük
ücret, düşük statü, kötü çalışma şartları, çok az ilerleme olanakları ve zayıf
eğitim olmak üzere, kadınlara özgü diğer mesleklerle aynı özelliklere sahiptir.
Toplumdaki cinsiyet ayırımı sağlık alanına büyük ölçüde girmiş ve hemşireliğin
gelişimini de engellemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Arıtman,
buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla)-
Ayrıca, toplumun sevgi, şefkat, iyilik meleği özelliğinde hemşire beklentisi,
psikolojik bir baskıyla hemşireleri, bilimsel temelli sistematik düşünceden
alıkoymuş ve kendi meslekî sorun ve gereksinimlerini giderme ve haklarını arama
güdülerinin ertelenmesine neden olmuştur.
Hemşirelik mesleğindeki
cinsiyet ayırımına son verilerek, bu meslek kadın mesleği olmaktan
çıkarılmalıdır. Sağlık memurluğu bölümü mezunlarının atama adaletsizliğine son
verilmelidir. Meslekte branşlaşma sağlanmalı ve Mecliste bulunan ekgöstergeyle
ilgili kanun tasarısı, sağlık çalışanları lehine düzeltilerek çıkarılmalıdır.
1954 tarihli ve 6283
sayılı Hemşirelik Kanunu, hemşireliği, lise düzeyinde eğitimle kazanılan bir
kadın mesleği olarak tanımlamaktadır. Bu yasa, günümüz hemşirelik eğitim ve
hizmetlerini düzenlemeye yanıt verecek durumda değildir. 1992'de hazırlanan
Hemşirelik ve Türk Hemşireleri Birliği Kanun Tasarısında, hemşirelik, lise
üzerine dört yıllık lisans düzeyinde bir eğitimle kazanılan özerk bir sağlık
mesleği olarak tanımlanmakta, cinsiyet ayırımı kaldırılmakta, meslek odaları ve
meslek birliğinin kurulması öngörülmektedir.
55 inci hükümet döneminde
Meclis gündemine giren bu kanun tasarısı, hükümet düştüğü için kadük olmuştur.
Bu kanun tasarısı, hemşire, ebe, sağlık memuru arasındaki ayrımcılıklar
giderilerek, Avrupa Birliği uyum ilkelerine yönelik düzenlemeler yapılarak ve
ilgili dernek, sendika ve üniversitelerin görüşleri alınarak, süratle
yasalaştırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
bu dileklerimle, tüm sağlık emekçilerinin Hemşireler Gününü kutlar, tüm
Meclisimizin sevgi ve saygılarını iletirim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Cumhurbaşkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutuyorum:
B) Tezkereler ve Önergeler
1. - 4856
sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa gereğince
görevleri sona eren Kürşad Tüzmen'in Devlet Bakanlığına, Osman Pepe'nin Çevre
ve Orman Bakanlığına atandıklarına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/263)
8.5.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 14 Mart 2003
günlü, B.01.0.KKB.01-08-3-2003-329 sayılı yazımız.
Başbakanın önerisi
üzerine;
1. 3046 sayılı Yasanın
değişik 4 üncü maddesi gereğince Devlet Bakanı sayısının yediye
çıkarılması onaylanmıştır.
2. 8 Mayıs 2003 günlü,
25102 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4856 sayılı Çevre ve
Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa gereğince görevleri sona
eren;
Kürşad Tüzmen Devlet
Bakanlığına,
Osman Pepe Çevre ve Orman
Bakanlığına,
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasanın 109 uncu maddesi gereğince atanmışlardır.
Bilgilerinize sunarım.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
2. -
Habitat Dördüncü Dünya Parlamenterler Forumu için Almanya Federal
Cumhuriyetinin Başkenti Berlin'e Malatya Milletvekili Münir Erkal'ın gideceğine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/264)
8.5.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
"Habitat Dördüncü
Dünya Parlamenterler Forumu" 12-14 Mayıs 2003 tarihlerinde Almanya Federal
Cumhuriyetinin Başkenti Berlin'de yapılacaktır. Konferansa katılınması Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun 29 Nisan 2003 tarih ve 72 sayılı
Birleşiminde kabul edilmiştir.
Anılan Kanunun 2 nci
maddesi uyarınca siyasî parti grubunca bildirilen üyenin ismi Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
|
|
|
Bülent Arınç |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
Adı Soyadı : Seçim İli
:
Münir Erkal Malatya
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Başbakanlığın, İçtüzüğün
75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
3. -
Moğolistan Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası
Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/265)
12.5.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 4.4.2003 tarihli
ve B.02.0.KKG.0.10/101-617/1471 sayılı yazımız.
İlgide kayıtlı yazımız
ekinde Başkanlığınıza sunulan Moğolistan Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarında bulunan tasarı, hükümete
geri verilmiştir.
Yolsuzlukların
sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/9) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına
dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
4. - (10/9)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin
tezkeresi (3/266)
8.5.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7.1.2003 tarihli 18 inci Birleşiminde, yolsuzlukların sebeplerinin,
sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca (10/9) esas numaralı bir Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuştur.
Komisyon Genel Kurul tarafından verilen üç aylık sürede çalışmalarını
tamamlayamamıştır.
Bu nedenle, 8.5.2003
tarihinde toplanan Komisyonumuz, Genel Kuruldan İçtüzüğün 105 inci maddesine
göre 19.5.2003 tarihinden itibaren bir aylık eksüre istenmesine karar
vermiştir.
Gereğini bilgilerinize
arz ederim.
Saygılarımla.
|
|
|
Azmi
Ateş |
|
|
|
Komisyon
Başkanı |
|
|
|
İstanbul |
BAŞKAN - İçtüzüğün 105
inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içerisinde
bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince
Komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.
Komisyondan istifa
önergesi vardır; okutuyorum:
5. - Samsun
Milletvekili Haluk Koç'un, (10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/55)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İşlerimin yoğunluğu
nedeniyle, üyesi bulunduğum (10/29) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
üyeliğimden istifa ediyorum.
Bilgilerinize arz ederim.
12.5.2003
|
|
|
Haluk Koç |
|
|
|
Samsun |
|
|
|
CHP Grup Başkanvekili |
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
6. -
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in (6/254) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/56)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Olası Irak savaşı
nedeniyle çiçek aşısı önlemi konusunda Sağlık Bakanından sorduğum (6/254) esas
numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim. 8.5.2003
M. Vedat Melik
Şanlıurfa
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
7. - TBMM
Başkanı Bülent Arınç'ın, Japonya Üst Meclisi Başkanı Hiroyuki Kurata'nın
Japonya'ya resmî davetine bir Parlamento heyetiyle icabet etmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/267)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Japonya Üst Meclisi Başkanı Hiroyuki
Kurata'nın davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle,
Japonya'ya resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
|
|
|
Bülent Arınç |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım.
V. -
ÖNERİLER
A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ
1. - Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 13
Mayıs 2003 Salı günü saat 14.00'te yapılan toplantısında siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, aşağıdaki Grup önerilerimizin Genel
Kurulda okunarak, oylanmasını saygılarımla arz ederim.
|
|
|
Eyüp
Fatsa |
|
|
|
Ordu |
|
|
|
AK Parti
Grup Başkanvekili |
Grup önerisi:
Genel Kurulun 13 Mayıs
2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının
33 üncü sırasında yer alan 119 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü
sırasına alınması ve çalışma süresinin 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri
arasında olması, 14.05.2003 Çarşamba günkü birleşimde de sözlü soruların görüşülmemesi
ve saat 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışılması, İş Kanunu
Tasarısının görüşmelerinin bu birleşimde saat 24.00'e kadar tamamlanamaması
halinde saat 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek, görüşmelerinin
bitirilmesine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Söz talebi?..
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) - Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Güney,
önerinin lehinde mi, aleyhinde mi?..
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) - Aleyhinde...
BAŞKAN - Sayın Güney,
buyurun.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Burada, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisi üzerinde söz
aldım; bu konudaki düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Hepinizin hatırlayacağı
üzere, geçen hafta da bu şekilde bir grup önerisi gelmişti. Burada da, salı
günü; yani, Meclisin denetim gününde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi
teklifi gelmişti. Biz, o zaman, bunun, İş Kanunu Tasarısı için geldiğini,
aciliyetine, önemine binaen, belki olabilir diye düşündük. Hepinizin bildiği
gibi, salı günleri, daha önce alınan karar gereğince; yani, 11.12.2002
tarihinde alınan karar gereğince denetime ayrılmıştır.
Meclisin iki önemli
fonksiyonu vardır; bunlardan bir tanesi denetim fonksiyonu, diğeri de,
hepinizin bildiği gibi, yasama fonksiyonudur. Yasamayla ilgili çalışmalarımızı
çarşamba, perşembe günleri yapıyoruz, denetimle ilgili çalışmalarımızı ise salı
günü yapıyoruz. Geçen hafta bunu yapamadık. Bu haftaya geldik; yine, bu hafta
da "hayır, biz, yine, denetimle ilgili görüşmelerimizi yapmayalım; yarım
kalmış, 62 maddesini kabul ettiğimiz tasarıyı bugün de görüşelim" diyoruz.
Muhterem arkadaşlarım,
kanaatimce, bu, yanlış bir yoldur; bu, yanlış bir alışkanlık getirir. Bu,
bundan böyle, her sıkıştığımız anda "yahu, boş verin denetim gününü; biz,
şu tasarıdan bir 10 madde daha geçirelim, 20 madde daha geçirelim..." Bu,
Meclisin çalışma düzenine ve yapısına yakışmıyor.
Bakın, önümüzdeki gündeme
baktığımız zaman, şu anda, 60 adet Meclis araştırması önergesi sırada bekliyor.
Bunları sizler verdiniz ve bu Meclis, bunları görüşmek için de karar aldı ve
bunlar burada kayda geçti. En iyimser bir tahminle -tecrübelerime istinaden
söylüyorum- bir toplantıda, bir Meclis araştırması önergesi, en çok iki Meclis
araştırması önergesi görüşülür. 60 tane Meclis araştırması önergesini ne zaman
görüşeceğiz, nasıl görüşeceğiz; bu mümkün değil.
Bana göre, bu yol yanlış.
Ben, değerli arkadaşlarımdan, değerli grup başkanvekili arkadaşlarımdan rica
ediyorum -geçen hafta da diğer arkadaşlarıma rica etmiştim; Sayın Kapusuz'a
rica etmiştim- eğer, bu kanunu çıkarmak istiyorsak -ki, doğrudur, çıkarmak
istiyoruz; daha, 60 maddesi var- cuma günü çalışalım veyahut da 24.00'e kadar
değil de sabaha kadar çalışalım; ama, Meclisin en önemli fonksiyonu olan
denetim gününde, biz, bu tasarıdan 3 madde, 5 madde, 10 madde daha geçireceğiz
diye, bu öneriyi buraya getirmeyelim.
Hepinizden rica ediyorum;
eğer mümkünse, değerli arkadaşlarım bu öneriyi geri alsınlar; biz, bugün, yine
denetim görevimizi yapalım, bilahara, yarın, öbür gün... Süreyi uzatmak için
Danışma Kurulu kararı getirmemiz her zaman mümkün. Bizler de yardımcı olalım,
bu şekilde yapalım; ama, Meclisimizin en önemli fonksiyonu olan denetimi bu
şekilde engellemeyelim diyorum. Bunu bir daha düşünmenizi ve bu şekilde oy
vermenizi rica ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Tekrar teşekkür ediyorum;
sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Güney,
teşekkür ediyorum.
Aleyhte, Sayın Koç;
buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, Mecliste, büyük bir ısrar ve
inatla, mutlaka çıkarılmasını istediğiniz İş Yasasının, kalan maddelerinin,
yine Meclis çalışma gündeminin değiştirilerek ele alınmasını isteyen Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi,
Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bu yasama döneminin başında, Genel Kurul, 11 Aralık 2002 tarihli 8
inci Birleşiminde Danışma Kurulunun şu önerisini kabul etmiştir -Sayın Güney de
buna değindiler- aynen okuyorum: "Genel Kurulun toplantı günlerinden salı
gününün denetim konularına (Anayasanın süreye bağladığı konular hariç),
çarşamba ve perşembe günlerinin de Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşlerin görüşülmesine ayrılması, salı ve çarşamba
günlerinde birleşimin başında bir saat süreyle sözlü soruların
görüşülmesi..." Bu şekilde bir çalışma takvimi benimsenmişti. Şimdi, iki
haftadır, Genel Kurulun yapması gereken bu kabul edilmiş denetim konuları
hakkında çalışma yapılamamaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
elinizdeki gündeme bakacak olursanız -yine, Sayın Güney değindiler- 60 tane
Meclis araştırması yapılmasına dair önerge, öngörüşmelerinin yapılması için
bekliyor. Ayrıca, yine, gündemde, çeşitli bakanların yanıtlaması istenilen 241
adet sözlü soru önergesi bulunmaktadır.
Meclis olarak, bütün
bunların görüşülebilmesi için ayrılan çalışma saatlerini artık kullanamaz
olduk. Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemli görevlerinden birisi olan
denetim görevi nasıl, ne şekilde ve ne zaman yerine getirilebilecek? Değerli
arkadaşlar, bu soruların yanıtını verebilir misiniz? "Aman canım,
âdettendir, o sorular hep sorulur ya da her dönemde bir sürü araştırma önergesi
verilir, yasama yılı bitinceye kadar gündemlerde öyle yer alır, sonra unutulur
gider" mi denilmek isteniyor; yani, bu Meclis, iki önemli işlevinden biri
olan denetim işlevini yapmasın mı denilmek isteniyor?!
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bu Meclis, gereğinde sabaha kadar da çalışıp gerekli olan yasama
görevini hep yapmıştır, bundan sonra da yapacaktır, kuşkunuz olmasın; ama,
bırakınız lütfen, muhalefetin yürütmeyi denetleme görevini engellemeyiniz, bu
kürsüden muhalefetin sorularının sorulmasına tahammül gösteriniz, onları
geciktirmeden yanıtlamaya çaba gösteriniz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir diğer konu -gerçekten anlamakta güçlük çektiğim bir konu;
bunu, bütün içtenliğimle sizinle konuşmak istiyorum- bakınız, bu kadar inat,
ısrar ve dayatma neden allahaşkına?! Lütfen, istirham ediyorum, sizler de
düşünün bu konuyu.
Sayın milletvekilleri,
"yeni iş yasası çıkacak da çıkacak... "Eğer çıkmazsa, sermayenin
yatırım yapmasının önündeki engelleri aşamayız" söyleminin, işçilere daha
önce verilen çeşitli sosyal haklar ve özgürlüklerin iş verimini düşürdüğü,
çalışma barışını bozduğu gerekçelerinin, gerçekçi, yerini bulan, doğru bir
anlamı var mı?..
Sayın Bakan, yasa
tasarısının görüşüldüğü gecelerde arada bir söz alıp, bu konunun toplumsal
kesimlerce tartışıldığını, sendikaların birkaç madde dışında anlaşmazlık
sergilemediklerini ifade ettiler; ama, Sayın Bakanın uzlaşma noktasına yakın
olduğunu belirttiği sendikacılar, hemen ertesinde, Sayın Bakanı her seferinde
tekzip ettiler.
Sayın Başesgioğlu,
Parlamentodaki Cumhuriyet Halk Partisini ise uzlaşma konusunda muhatap dahi
almamış olup, şimdi, Parlamento bu konuya bir çözüm üretebilirse, bir hakemlik
yapabilirse, bundan memnun olacaklarını belirtiyorlar ve "Parlamentonun
atmosferi çok değişik; bizim uzlaşma arayışlarımıza, hakemlik taleplerimize,
maalesef, olumlu cevaplar gelmedi" diye ekliyorlar.
Sayın Bakanım, şimdi mi
aklınıza geliyor; Cumhuriyet Halk Partisinin haklı muhalefetini keşke
dinleseydik, bazı konular bizim Grubumuzda da tepki çekmeye başladı diye mi
düşünüyorsunuz?..
Kapı arkasında uzlaşma
aranmaz Sayın Bakanım. Çözüm tektir; bu yasa tasarısının, tekrar bir uzlaşma
arayışı için hükümet tarafından geri çekilmesidir.
Değerli arkadaşlarım,
yine bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi olarak hep vurguladık, açıkladık,
üzerinde durduk; günümüzde üretim ilişkilerinin geçen yüzyıldan çok farklı
olduğunu, emek-sermaye arasında sınıfsal boyutta bir çatışmanın olmadığını,
tersine, bir uzlaşmanın bulunduğunu ve olması gerektiğini ifade ettik. Bu
bağlamda, dürüst, yurtsever, ulusal çıkarları gözeterek en zor koşullarda dahi
üretim yapan, istihdam sağlayan, artı değer yaratan ve vergisini ödeyen
işverenin başımızın tacı olduğunu hep söyledik, söylemeye de devam ediyoruz.
Aynı şekilde, emeğin her
koşuldaki bir hukuk ilişkisinde güçsüz taraf olarak korunması gerektiğini de
vurguladık ve Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinden de bazı milletvekili
arkadaşlarımızın katıldığı ve yapmayın, eğer, bu yasa bu şekilde çıkarsa bunun
vebali altında kalırız dediğimiz maddeleri bile, inadınızdan kurtaramadık
değerli arkadaşlarım.
Bakınız, kabul edilen şu
maddeleri tekrar size hatırlatmak istiyorum, lütfen vicdanlarınızı sorgulayın:
Madde 2, işçinin tanımı bile çok farklı; madde 7, ödünç iş ilişkisi; madde 12,
belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi; madde 13, kısmî süreli-tam süreli iş
sözleşmesi; madde 14, çağrı üzerine çalışma; madde 15, deneme süreli iş
sözleşmesi...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Neyi tartışıyoruz, gündem bu değil ki?!
HALUK KOÇ (Devamla) -
Siz, tartıştığımız konuyu bile takip etmekte zorluk çekiyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Çok iyi takip ediyorum; grup önerisini konuşuyoruz.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
lütfen...
HALUK KOÇ (Devamla) -
...madde 16, takım sözleşmesiyle oluşturulan iş sözleşmeleri...
Değerli arkadaşlarım,
hele hele bir de madde 18 var ki, İş Güvencesi Yasasının içini tamamen boşaltan
bir madde. "10 ve daha fazla işçi çalıştıran" deyimi "30 ve daha
fazla işçi çalıştıran" olarak değiştirildiğinden, bu yasanın kapsama alanı
bitmiştir, iş güvencesi yok edilmiştir.
Bunları kabul ederek,
çalışanları nasıl bir hukukun içinde sahipsiz, kolsuz, kanatsız bıraktığınızı
düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlarım?.. Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
biz, görevimizi yapıyoruz, bu yasa tasarısının son maddesi görüşülene kadar da
bu olumsuzlukları söylemeye devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, yaklaşık onbeş yirmi yıldır kötü yönetiliyor. Ağır bir yük altındayız.
Bugünün mirasında Adalet ve Kalkınma Partisi olarak bir sorumluluğunuz olmasa
da -altını çizerek söylüyorum- bu yılların yönetimlerindeki siyasetleri
içerisinde mutlaka içinizde sorumluluk alanlar vardır. Sayın Bakan da sık sık
Cumhuriyet Halk Partisine dönük değerlendirmeler yaparken, kendisinin de
Türkiye'yi daraltan bu süreçlerde nasıl ve ne şekilde sorumluluğu olduğunu,
hangi siyaset çizgilerinde ne görevler yaptığını unutmamalıdır diye düşünüyorum
ve bugün gelinen noktada, bu toplumda, namuslarıyla yaşamış, çoğu kere daha
vergisini kaynağındayken ödemiş, çoluğunu çocuğunu güçbela geçindirebilmiş, her
şeyiyle bu ülkeye bağlı köylümüzün de işçimizin de memurumuzun da emeklimizin
de esnaf ve sanatkârlarımızın da dürüst işverenlerimizin de hiçbir günahı,
hiçbir suçu, hiçbir olumsuz katkısının olmadığını hatırlatmak istiyorum
sizlere. Bu insanlar, tam tersine, krizin kurbanı olmuşlardır; ücretlerini,
ikramiyelerini alamamışlardır, çalışma sürelerinin uzatılmasına boyun eğmişlerdir;
yarı ücretle çalışmayı ya da ücretsiz uzun süre izne çıkmayı kabul etmişlerdir.
Daha, bu insanlardan hangi fedakârlığı bekliyoruz?!
Bu dayattığınız yasayla,
Avrupa ülkelerindeki esnek çalışma modelinin getirilmeye çalışıldığını
söylüyorsunuz; ancak, bu ülkelerde, Türkiye'deki gibi, asgarî ücretin 225 000
000 lira olmadığını, sosyal hakların en üst düzeyde korunduğunu, işsizlik ve
emeklilik başta olmak üzere, her çeşit iş ve sosyal güvencenin bulunduğunu
unutuyorsunuz değerli arkadaşlarım. İnsanlara, emeğiyle çalışanlara "bak,
sokakta bir sürü işsiz var, beğenmezsen, seni çıkartır onları alırım,
çalıştırırım" mantığıyla yaklaşan, korkutan, kaderci bir gözdağı
uygulaması, bu çağda reva mıdır?!
Değerli arkadaşlarım,
lütfen -bu, bir dost uyarısıdır- bir an önce iktidar olduğunuzu hatırlamanızda
fayda var. Artık "fırtınalı deniz", "gemi",
"kaptan" edebiyatıyla kendinizi ve toplumu avutmayı bırakın. Herkese
sosyal koruma ve güvence altında, hukuksal boşluğu doldurulmuş bir iş ortamı ve
onurlu yurttaş olma hakkını sağlayacak adımlar atınız. Türkiye'de kimse kavga
istemiyor; ama, milyonlarca çalışan insanımız da işinden emin olmak istiyor.
Kimsenin de çalıştığı işyeriyle ilgili bir kavgası bulunmuyor.
Sayın milletvekilleri,
bugün 24.00'e kadar, yarın yasanın tümü bitene kadar görüşmelere devam etmek
istiyorsunuz. Parlamentonun, daha önce alınan kararlar gereği, denetim görevini
yapmasını yine engelliyorsunuz. Unutmayınız, her şeye kulaklarınızı tıkıyor,
gözerinizi kapatıyorsunuz; yanlış yapıyorsunuz ve yanlış yapma noktasında da
ısrarınızı sürdürüyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sizi, sağduyulu ve
kurallı bir çalışma ortamına ve tüm toplumun beklediği bir uzlaşma arayışına,
iyi niyetle bir kez daha davet ediyoruz ve bu yasayı çekmenizi, tam bir
toplumsal tartışma sonrası herkesi mutlu edecek bir şekilde buraya getirmenizi
öneriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Onun için, getirdiğiniz
grup önerisinin -lütfen, bunlara kulak veriniz- lütfen, bir kere de aleyhinde
karar veriniz ve şu kurallı çalışma ortamını şu Parlamentoda yaşama geçirelim.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Grup önerisinin lehinde
söz talebinde bulunan Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İçtüzüğün 19 uncu maddesi uyarınca,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışma saatlerinin yeniden, bu
hafta için düzenlenmesi amacıyla bir Danışma Kurulu talebimiz oldu; saat
14.00'te Danışma Kurulu toplandı; ancak, Cumhuriyet Halk Partisine mensup
arkadaşlarımız, zannederim aynı saatlerde grup toplantıları devam ettiği için
Danışma Kuruluna katılamadı ve orada bir mutabakat sağlanamadığı için, biz,
yine, İçtüzüğün 19 uncu maddesi uyarınca teklifimizi Genel Kurula getirdik.
Teklifimiz üzerinde muhalefet sözcüleri konuştu, ben de grup önerisinin lehinde
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
kamuoyunun yakından takip ettiği ve izlediği bir konudur; İş Kanunu
görüşülüyor. Tabiî, konuyla ilgili, lehte, aleyhte, basında, kamuoyunda, sosyal
taraflarda, Mecliste çok şeyler söylendi; ancak, bütün bunları söylerken bir
hakkın da teslim edilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Sayın Bakanımız, bu kanun
tasarısı hazırlanırken, sosyal tarafları bir araya getirmek suretiyle, buyurun,
konu sizleri ilgilendiriyor; dolayısıyla, sizin, sosyal taraflar olarak
üzerinde mutabakata vardığınız her konu bizim kabulümüzdür ve biz, onu, o
şekliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna götüreceğiz demiştir ve
belki, ilk defa, bir konu üzerinde sosyal taraflara bu kadar açık güvence ve
çek verilmiştir. Ancak, sosyal taraflar bir araya gelmek suretiyle -belki,
kendi aralarında, kapalı kapılar ardında görüşüp konuşurken- Sayın Bakanın da
bulunduğu ortamda mutabakata vardıklarını veya çok az konuda, anlaşmazlık değil
de, henüz daha mutabakatın sağlanamadığı konular olduğunu; ama, genel olarak
üzerinde mutabakata varıldığını ifade etmiş olmalarına rağmen, kapalı kapılar
ardından, toplantı salonlarından çıktıktan sonra, herkes, kendi tribünlerine
mesaj vermek adına, konuştukları, mutabakata vardıkları ve Sayın Bakanın kendilerine
her konuda vermiş olduğu açık çeki ve güvenceyi yok sayarak, kendi sözlerini,
ifadelerini ve mutabakat anlayışlarını reddetmişlerdir.
Dolayısıyla, tabiî, gönül
arzu ediyordu ki, toplumun çok geniş bir kesimini ilgilendiren İş Kanunu
Tasarısı üzerinde sosyal taraflar mutabakat sağlasın. Ancak, değerli
arkadaşlar, İş Kanunu Tasarısı görüşülüyor. Özellikle, olayın bir tarafı
işveren, diğer tarafı da işçi kardeşlerimiz, emekçi kesim, sendikalarımız.
Yüzde yüz tarafları tatmin edebilecek ve üzerinde mutabakata varılabilecek bir
şeyi sağlamak mümkün değil. Hiç kimse, ama hiç kimse, bir uzlaşma adına, bir
konsensüs adına bir yaklaşım ortaya koymuyor. Dolayısıyla "bu kanun,
Türkiye Büyük Millet Meclisine, Genel Kurula gelirken, sosyal tarafların
mutabakatı aranmadı" gibi bir düşüncenin, ifadenin, doğruyu ve gerçeği
yansıtmadığını ifade etmeye çalışıyorum. Bunun değerlendirmesi kamuoyuna
aittir. Bu yasa, ilk defa bu Mecliste görüşülürken de, Sayın Bakan çıktı,
bunları uzun uzun anlattı. Ben, sosyal taraflara da buradan seslenmek
istiyorum. Sayın Bakanla veya kendi aranızda bir araya geldiğinizde üzerinde
mutabakata vardığınız, anlaştığınızı söylediğiniz konuları, lütfen, kamuoyunun
ve basının önüne çıkınca da doğrulayın. Yani, bu, tribünlere oynama, kendi
tabanına mesaj verme suretiyle, toplumu ve sosyal kesimleri germenin, yanlış
bilgilendirmenin kimseye sağlayacağı bir fayda yoktur kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce, muhalefet partisi sözcüsü grup başkanvekili arkadaşım, AK Parti Grubunun,
Genel Kurulda, özellikle, denetim faaliyetlerinin yapılmasını engellediğini,
her seferinde de, böyle, Meclis çalışmalarını grup önerileriyle değiştirmek
suretiyle denetim faaliyetlerinin yapılamadığını ve buna fırsat verilmediğini ifade
ediyorlar.
Tabiî, gönül arzu eder
ki, üzerinde mutabakata varılmış olan günlerde, özellikle denetime tahsis
edilmiş günlerde, denetim çalışmaları ve faaliyetleri yapılmış olsun; ancak, bu
uygulama, AK Parti İktidarının ve Meclis Grubunun ilk defa ortaya koyduğu bir
uygulama değildir. Daha önceki dönemlerde de -Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görev yapan arkadaşlarımız bilirler, konuyu takip eden kamuoyu da bilir- bu
Meclis Genel Kurulunda, Danışma Kurulu veya grup kararlarıyla, çoğu zaman,
denetim faaliyetleri bir sonraki haftaya bırakılmak suretiyle, konunun
ehemmiyetine binaen çalışma saatleri üzerinde değişiklikler yapılmıştır. Yani,
denetim faaliyetleri bazen ertelenmiştir. Bunun, hiçbir art niyeti yoktur. Hiç
kimsenin, Meclisi, denetimin dışına taşıma gibi, denetim faaliyetlerini
engelleme gibi bir hakkı, bir yetkisi de yoktur. Kimsenin bunu suiistimal etme
gibi bir hakkı da yoktur. Konuyu, lütfen, bu çerçevede değerlendirirsek, birbirimizi
daha iyi anlamış oluruz.
60'ın üzerinde araştırma
önergesinin olduğunu ifade etti arkadaşım; evet, bunlar, parti gruplarında da
mevcuttur; ama, arkadaşlarımız da takdir edecektir ki, Meclisin, son birkaç
yıldan beri çalışmasında, bu kadar araştırma önergesinin Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşülüp kabul edildiği bir dönem de olmamıştır. Meclis
Başkanlığımız, kurulan araştırma komisyonlarına, onların çalışmalarını
yürütebilecekleri mekân bile tahsis edemiyor. Yani, olayın arka planını, diğer
başka boyutlarını da görmekte fayda var diye düşünüyorum.
Ben, bu düşüncelerle
-niyetim hiç kimseyi eleştirmek değil; ama, bir gerçeği ortaya koymaya
çalıştım, bir hakkı teslim etmeye çalıştım- getirmiş olduğumuz grup önerisinin
Genel Kurulumuzca kabulünü talep ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
öneri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçtüzüğün 37 nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; önce
okutup işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım.
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
8. -
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, 3 Mart’ın Her Yıl Laiklik ve Öğretim
Birliği Bayramı Olarak Kutlanması Hakkında Kanun Teklifinin (2/93) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/57)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
(2/93) esas numaralı
kanun teklifim, üzerinden 45 gün geçmesine rağmen ilgili komisyonda
görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre işlem yapılmasını takdir ve
tensiplerinize saygılarımla arz ederim. 4.3.2003
Mustafa Gazalcı
Denizli
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Mart, Türkiye Cumhuriyeti için
önemli ve tarihsel bir gündür; yeni devletin, toplumun laik yapılanmasının ve
yurttaşlarının birlik içinde eğitilmesinin başladığı gündür. 3 Mart 1924'te,
devletin, toplumun, insanın nasıl biçimleneceğini belirten 3 önemli devrim
yasası, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilmiştir.
429 sayılı birinci
yasayla, Şer'iye ve Evkaf Vekâleti, yani Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırılmış,
din ile dünya işleri ayrılmıştır; din, devlet siyasetinin dışında
bırakılmıştır. İnanç ve ibadet işlerinin yürütülmesi için, Diyanet İşleri
Başkanlığı kurulmuştur.
430 sayılı ikinci yasa,
Öğretim Birliği Yasası çıkarılmış; bu yasayla, bütün öğretim kurumları Millî
Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Medreseler kapatılmış, eğitimin her aşamasında
dinsel etkilerden uzak, bilimsel bir program ve anlayış birliği getirilmiştir.
431 sayılı üçüncü
yasayla, halifelik kaldırılmış, Osmanlı soyundan gelenler yurtdışına
çıkarılmıştır; egemenliğin kayıtsız koşulsuz ulusta olduğu kabul edilmiştir.
Cumhuriyetin
kurulmasından yaklaşık dört ay sonra, aynı gün çıkarılan bu 3 önemli yasayla,
devlet, toplum, eğitim, çağdaş, laik ve bilimsel bir temele oturtulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş temellere, bundan 79 yıl önce çıkarılan bu
yasalarla kavuşmuştur. Laiklik, devlette, toplumda ve eğitimde köklü bir
biçimde yerleşmiştir. Daha önce, Osmanlı Devletinde, egemenlik ulusun değildi,
bu yasalar çıkmadan önce, eğitimde birlik yoktu, devlet ve toplum laik değildi,
laiklik olmayınca da, yeterince özgürlük yoktu. Bu üç yasadan sonra, laiklik,
Türkiye Cumhuriyetinin olmazsa olmaz temel ilkesi oldu. Yurttaşlar arasındaki
birliğin, barışın, cumhuriyetin, bilimsel eğitimin vazgeçilmez ilkesi laiklik,
devlette ve toplumda bir yaşam biçimi olduğu için, özgürlük içinde birçok
atılımlar yapıldı, çağdaş gelişmeler oldu, inanç sahipleri hoşgörü ve özgürlük
içinde, kişisel olarak inançlarının gereğini rahatça yerine getirdiler.
Anayasamızın 2 nci
maddesine göre, Türkiye Devleti, laik, sosyal bir hukuk devletidir; yine,
Anayasanın 4 üncü maddesine göre, bu nitelikler değiştirilemez, değiştirilmesi
bile önerilemez. 3 Mart 1924'te çıkarılan yasalardan sonra, din, siyasetin
aracı olmaktan, devlet işlerine karıştırılmaktan çıkarıldı; eğitim birliği
sayesinde, ülkemizde, her yaşta insan bilimsel eğitimden geçti; Türkiye, çağdaş
ülkeler arasında yer aldı. Laiklik, yani, kısaca, din ve dünya işlerinin
ayrılması, devlet düzeninde, eğitimde, toplumsal yaşamda benimsendi.
Cumhuriyetin kurulmasından bu yana seçilen bu yaşam biçimi, ülkemizi,
bölgemizde ve dünyada saygın bir duruma getirdi. Bu tutum sayesinde Türkiye,
güzel sanatlar dalında birçok ilerleme yaptı. Anayasa ve yasalar, 3 Mart
1924'te, laikliği ve öğretim birliğini başlatan adı geçen devrim yasalarını hep
korumuştur. Anayasanın 174 üncü maddesi, bu, 430 sayılı Öğretim Birliği
Yasasını bugün de korumaya almıştır.
Sayın milletvekilleri,
verdiğimiz yasa önerisiyle, böylesine önemli yasaların yasalaştığı 3 Martın
"Laiklik ve Öğretim Birliği Bayramı olarak kutlanmasını istiyoruz.
Amacımız, Türkiye Cumhuriyetini çağdaşlaştırma başlangıcını sağlayan,
insanların barış ve birlik içinde yaşadığı, eğitildiği günü yeni kuşaklara
tanıtmaktır; bugünün ve yapılan işlerin önemini topluma anlatmaktır. Uluslar, önemli
ve tarihsel günlerini tanıtarak ve yaşayarak ayakta kalır. Okullarda ve resmî
kuruluşlarda, tatil olmadan -bu önerimiz kabul edildiğinde tatil istemiyoruz- 3
Martın bayram olarak kutlanması, geleceğe daha güvenle bakmamızı sağlayacaktır.
Eğer yasa önerimiz kabul edilirse, bu gün nedeniyle tatil olmayacaktır,
yalnızca kutlama toplantıları yapılacaktır. Zaten, birçok gönüllü kuruluş, son
yıllarda bu 3 Martı kutlamaktadır. Onun için, değerli milletvekillerimizin, bu
yasa önerimizin gündeme alınması için oy kullanmasını diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
teşekkür ediyorum.
Başka bir söz talebi?..
Yok.
Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Alınan karar gereğince,
sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmına"
geçiyoruz.
İş Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73, 73'e 1 inci ek) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
tasarının 63 üncü maddesini okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İşin Düzenlenmesi
Çalışma süresi
MADDE 63. - Genel
bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi
kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit
ölçüde bölünerek uygulanır.
(1) 73 S. Sayılı Basmayazı 13.3.2003 tarihli 45 inci
Birleşim Tutanağına eklidir.
73’e 1 inci Ek S. Sayılı Basmayazı 6.5.2003 tarihli 75 inci
Birleşim Tutanağına eklidir.
Tarafların anlaşması ile
haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine,
günde onbir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde,
iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık
çalışma süresini aşamaz. Denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile dört aya
kadar artırılabilir.
Çalışma sürelerinin
yukarıdaki esaslar çerçevesinde uygulama şekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.
Sağlık kuralları
bakımından günde ancak yedi buçuk saat ve daha az çalışılması gereken işler,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından müştereken
hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - 63 üncü madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Enver
Öktem; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENVER
ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının, çalışma
süresini düzenleyen 63 üncü maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubumuz adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, iş
hukuku dinamik bir hukuktur; çünkü, emek dinamiktir, üretim dinamiktir,
değişime, ilerlemeye güç veren bir süreci ifade eder. İş hukuku, bu dinamizme
uygunluk sağlamalıdır. Statükoyla bağdaşmayan bir hukuk varsa, o da iş
hukukudur; çünkü, bizzat statükoya karşı verilen demokratik savaşımla
geliştirilmiştir. Dikkat ederseniz, demokratik hareketliliğin en yoğun olarak
yaşandığı zamanlar, en ilerici ve en insanî çalışma mevzuatının kabul edildiği
zamanlar olmuştur. Çalışma hayatının en emek karşıtı olduğu zamanlar da faşizm
zamanlarıdır, darbe dönemleridir.
Emek, her zaman
demokrasiyi, demokrasi de emeği beslemiştir. Görüşmekte olduğumuz İş Kanunu
Tasarısı tartışmalarından anlıyoruz ki, bazı AKP'lilerde, sonraki düzenlemeler,
önceki düzenlemelerden daha çağdaş olur, gibi bir yanılsama vardır. Bu, tam bir
yanılsamadır ve bir aldatmacadır. Ülkemizin çalışma tarihi, bu düşüncenin
yanlışlığını gösteren örneklerle doludur. Mesela, 1960'lı yıllar, 1970'li
yıllara göre daha ileri bir çalışma düzeni getirmiştir. 1980'li yıllarda
1970'li yıllardan daha da geri bir çalışma mevzuatı kabul edilmiştir. Yani,
1960'lı yıllardan bu yana, sürekli bir gerileme vardır. Bu gerileme, işçi
ücretlerine de, sendikal örgütlülük düzeyine de radikal bir şekilde
yansımıştır.
Şimdi kabul edilmek üzere
olan yasa, aslında, az önce saydığım bütün dönemlerden daha da geri ve çağdışı
hükümler içermektedir; yalnız, şöyle bir değişiklik olmuştur: Son otuz yıl
içerisinde, çalışma mevzuatındaki her gerileme, ya darbe ya da muhtıra
dönemlerindeki baskıyla gerçekleşmiştir. 2003 yılının mayıs ayında bu yasayla
getirilen bu gerilemenin nedeni nedir diye sormak gerekmektedir. Şimdiki
baskının nedeni nedir ki, böyle bir hak gaspına gidilmektedir? Bilmediğimiz bir
durum mu olmuştur?
Değerli arkadaşlar, bu
yasaya olan itirazımızla, bir önceki 1475 sayılı Yasayı olumladığımız anlamı
çıkarılmamalıdır. Bu, 12 Eylül ürünü yasanın şiddetle değiştirilmesini, işçi
sınıfının dinamizmine, ilerlemeye, çağdaşlığa uygun gerçekten yeni bir iş
yasasının kabul edilmesini yıllardır savunuyoruz; ama, 12 Eylül yasasını bile
aratacak bu kölelik yasasını da kabul etmemiz mümkün değildir.
Bir değerli AKP'li
konuşmacı, 1960'lı ve 1970'li yılların ideolojik yaklaşımlarıyla 2000'li
yıllara bakmanın yanlış olduğunu söyleyerek, bu yasayı eleştiren Cumhuriyet
Halk Partili sözcülere eleştiri getirdi. Bu değerli konuşmacı, bu kölelik
yasasını ısrarla savunurken, 60'lı, 70'li yılların değil ama, galiba, 1760'lı,
1770'li yılların, yani, ikiyüz yıl öncesinin vahşi kapitalist sisteminin
ideolojik yaklaşımını benimsediğinin farkında bile değildi.
Değerli milletvekilleri,
bu yasa, gerici bir yasadır; belki, sizin siyasî düşüncenize uygun olabilir;
ama, çalışanların, üreticilerin dinamizmine, gelişimine ayak uydurabilecek bir
düzenlemeden en az ikiyüz yıl uzaktadır. Bu yasa, üretim sürecine dahil olmuş
hiç kimsenin lehine değildir; üretim kapasitesini geliştirmek isteyen,
gerçekten üretici olan işverenin de kalkınmak isteyen devletin de insanca
çalışmak isteyen işçinin de aleyhinedir; çünkü, üretim sürecini esnekleştirmekte,
çalışma koşullarını düzensizleştirmekte, daha da önemlisi, en temel değer
yaratan unsur olan işçiyi yok saymakta, üretim sürecinden koparmaktadır. Bu
yasa, sadece bağımlı devletin ve rantiyeci, kayıtdışı sermayenin işine
yarayacaktır. Yasayı kabul ederseniz, bu acı gerçeği çok yakın zamanda
göreceksiniz.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz 63 üncü madde, yasanın az önce zikrettiğim gerici
özelliğine tıpatıp uymaktadır. Bu maddenin ilk bölümünde, genel prensip olarak,
haftalık 45 saatlik çalışma süresinin haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde
bölünmesi esası benimsenmekte; fakat, bunun aksinin de kararlaştırılabileceği
kabul edilmektedir. Ancak, genel prensibin hemen arkasından, tarafların
anlaşmasıyla, haftalık normal çalışma süresinin, işyerlerinde haftanın çalışma
günlerine, günde 11 saati aşmamak koşuluyla farklı bir şekilde dağıtılabileceği
düzenlenmektedir. Bu halde, iki ay içerisinde ortalama çalışma süresini aşmamak
üzere denkleştirme yapılması, toplusözleşmelerle bu sürenin dört aya
çıkarılabilmesi öngörülmektedir.
Bu maddeyle yakından
bağlantılı olan ve "fazla çalışma ücreti" başlığını taşıyan 41 inci
maddeyle, bu halde denkleştirme esasının olduğu işyerlerinde yapılan fazla
çalışmaların bazı haftalarda 45 saati aşsa bile, bunun fazla çalışma
sayılmayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu düzenleme, haftalık çalışma süresinin
eşit bölünmesi prensibiyle, fazla çalışma kavramını ortadan kaldırmakta,
işçilerin fazla çalışma ücreti olmaksızın, günde 11 saate kadar çalıştırılmasına
olanak tanımaktadır. Bu günlük 11 saatlik çalışma süresi, işe götürülüp
getirilme süresinin iş süresinden sayılmadığı ve İstanbul, İzmir, Ankara gibi
metropol kentlerde, günde en az iki üç saatin yolda geçtiği gözönünde tutulduğunda,
işçilerin dinlenme haklarını, sosyal yaşantılarını, aile hayatlarını da ortadan
kaldıracak bir düzenlemedir.
İşverenler, bu
uygulamayı, iş sürelerinin esnekleştirilmesi olarak nitelendirmektedirler.
Evet, iş süresi esnekleştirilmektedir; işçi, âdeta bir lastik gibi, bazen kısa
bazen de uzun çalıştırılabilecektir. Yasanın bu maddesinde de açıkça belirtilen
bu esnekliği kabul etmemiz mümkün değildir. Bu nedenle, haftalık çalışma
süresinin çalışılan günlere eşit bölünmesi ilkesini ortadan kaldıran, fazla
çalışma ücretini bertaraf eden denkleştirme sisteminin metinden çıkarılması
gerekmektedir; ama, biliyoruz ki, baştan sona esnekliği getiren ve esnek bir
şekilde işçiyi bertaraf edecek olan bu yasayı düzeltme yönünde, AKP hiçbir
esneklik göstermeyecektir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
günlerdir bu yasanın getireceği felaketlerden bahsediyoruz; ama, anlıyoruz ki,
ne söylersek söyleyelim, siz, iktidar
milletvekilleri olarak "anlamazlar"ı oynamaya devam edeceksiniz. Ne
diyelim, anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Sanırım, siz,
iktidar milletvekilleri, tam da bu konumdasınız.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öktem,
teşekkür ediyorum.
63 üncü madde üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih
Arıkan söz istemişlerdir.
Sayın Arıkan, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 63 üncü maddesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Otuziki yıldan beri
yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanunu, zaman zaman yapılan değişikliklere
rağmen, çağdaş gelişmeleri yeterince yansıtamamaktadır. Kanunun bazı hükümleri
ise, uygulamada önemini tümüyle yitirmiştir; elbette, bunların da yeni yasada
yer almaması gerekir.
1475 sayılı İş Kanununun
61 inci maddesinde yer alan iş sürelerine ilişkin düzenleme, İş Kanunu
Tasarısında yeniden ele alınarak, haftalık 45 saatlik çalışma süresi korunmuş;
işletmelerimizin özellikle dış rekabet gücünün artırılması amacıyla, ülkemizde
ilk defa çalışma mevzuatımıza giren, çalışma saatlerinde esnekleşmeyi
sağlayacak "denkleştirme süresi" uygulaması getirilmiştir.
Avrupa Birliğine tam
üyelik sürecinde, Türk mevzuatında henüz bulunmayan, buna karşılık, Avrupa
Birliği ülkelerini bağlayan normların Türk iş mevzuatına kazandırılması
gerekmektedir. Bu ihtiyaç, başta İş Kanunu olmak üzere, uyum sürecinde, pek çok
kanunda değişiklik yapılması gerektiği anlamına gelmektedir.
Elbette, iş mevzuatımızın
Avrupa normlarına uyumlu hale getirilmesi, tam üyeliğe kadar geçecek olan süre
içerisinde gerçekleşecektir; ancak, bugünkü aşamada, Avrupa sosyal hukukunun
temel nitelikteki düzenlemelerini benimsemek, onlara aykırı hükümleri yavaş
yavaş Türk mevzuatından ayıklamak, en isabetli yöntem olacaktır.
Ancak, bu halde,
işçilerin sağlıklarını korumak amacıyla, Avrupa Birliğinin, değişik, 23 Kasım
1993 tarih ve 93/104 sayılı direktiflerine uygun olarak, 24 saat içerisinde,
işçiye, kesintisiz 12 saatlik bir dinlenme olanağı sağlayacak şekilde, günlük
çalışma süresinin, bir işçi için, en fazla -ara dinlenmeleri hariç- 11 saat
olması hükmü getirilmiştir. Bu uygulamayla, iki aylık süre içerisinde,
tarafların anlaşmasıyla, haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde, haftanın
çalışılan günlerine -günde 11 saati aşmamak koşuluyla- farklı şekilde
dağıtılabilme imkânı getirilmektedir.
Haftalık çalışma
süresinin, haftanın çalışılan günlerine farklı şekilde dağıtılması durumunda, o
işyerinde 6 gün çalışılıyorsa, en fazla 66 saat; 5 gün çalışılıyorsa da, en
fazla -11X 5- 55 saatlik çalıştırma yapılabilecektir. Böylece, çeşitli nedenler
-yani, ihracat bağlantısı olabilir, süreye bağlı işler olabilir, alınan
siparişlerin durumu olabilir- göz önünde bulundurulduğunda, işyerlerinde,
yoğunlaştırılmış iş haftası uygulamasına imkân tanınmış olacaktır.
Bu vesileyle, saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Arıkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 63
üncü madde üzerinde, şahısları adına, Hatay Milletvekili Züheyir Amber, Bursa
Milletvekili Zafer Hıdıroğlu, Hatay Milletvekili Mehmet Soydan ve Trabzon
Milletvekili Şevket Arz'ın söz talepleri vardır.
Hatay Milletvekili Sayın
Züheyir Amber; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ZÜHEYİR AMBER (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısı hakkında, şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla selamlıyorum.
Tasarı gerekçesinde,
dünyada görülen yeni mikroelektronik teknoloji gelişiminin çalışma hayatını
etkilediği, bu yeni teknolojiyle yeni çalışma türlerinin yaygınlaştığı, işin
düzenlenmesinde yeni modellerin ortaya çıktığı; kısmî süreli, çağrı üzerine
çalışma, ödünç iş ilişkisi, iş paylaşım modelleri, belirli süreli hizmet sözleşmeleri
uygulamalarının yaygınlaştığı belirtilmekte ve bu yeniliklerin tasarıyla yasal
düzenlemeye kavuşturulduğu ifade edilmektedir.
Bu tespit doğru olmakla
birlikte, tasarının bütünü incelendiğinde ilk göze çarpan husus, hazırlanan
tasarının, iş hukuku genel felsefesi, yani, güçlüye karşı güçsüzün korunması,
emeğin himayesi ve yasaların çalışanlar yararına olanak sağlayacak biçimde
düzenlenmesi felsefesinden vazgeçildiği izlenimini yaratıyor olmasıdır.
Getirilmek istenilen sistem, işletmenin güvenliği esasına dayandırılmıştır.
İşletmenin güvenliğine ilişkin kurallar geliştirilmiştir bu yasada. Öte yandan,
tasarıda, işçinin asgarî gelir ve istihdam güvencesinin sürekli sağlanması
ilkesi gözardı edilmiştir. Oysa, bildiğimiz, gelişmiş ülkelerde, esnek çalışma
sisteminin sürekli gelir güvencesi sağlar biçimde düzenlendiği hepimiz
tarafından bilinmektedir.
Değerli arkadaşlar,
yürürlükteki İş Yasası, sosyal barış ve sosyal güvenceyi geliştiren ve koruyan
bir kural öngörüyordu. Yeni yasanın 63 üncü maddesine ortalama çalışma ve
denkleştirme tanımları yerleştirilmiştir; bu da bir belirsizliği getirmektedir.
Burada, işçinin çalışacağı günleri ve saatleri işverenin belirlemesi keyfiyeti
getirilmektedir. Haftalık çalışma sürelerinin, işletme gerekleri gözetilerek
günlük ve değişen sürelere dönüştürülebilmesine, bu yolla fazla ücret
ödenmeksizin 11 saate kadar çalışma zorunluluğuna, denkleştirme sürelerinin
yılın neredeyse yarısını kapsayacak biçimde uygulanmasına olanak sağlamaktadır.
İş güvencesinin sağlanması,
Ulusal Programda yer alan ve hükümetin gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği bir
görevdir. Bu görevin yerine getirilmesi gerekçe gösterilerek, bunun yanında, İş
Kanununun bütününün değiştirilmek istenmesi, emeğin korunması esas alınmadan,
işletmenin güvenliğinin öne çıkarılması, ülkeyi ucuz emek cenneti, kuralsızlığı
kural haline getirmeyi, örgütsüz bir toplum yaratmayı, yoksullaşmayı getirecek,
böyle bir yasa, sosyal barışı bozacak, toplumsal gerginliği artıracaktır.
Bu nedenle, bir an önce
bu yanlıştan dönülmesi, sosyal barışı sağlayacak, toplumsal uzlaşmayı tesis
edecek daha doğru yasalar yapmamız gerektiğine inanıyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Amber.
Bursa Milletvekili Sayın
Zafer Hıdıroğlu?.. Yok.
Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Soydan?.. Yok.
Trabzon Milletvekili
Sayın Şevket Arz?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde verilmiş 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına,
sonra da aykırılık derecesine göre okutup işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının "Çalışma Süresi" başlıklı 63 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Enver
Öktem |
Feridun
Baloğlu |
|
İzmir |
İzmir |
Antalya |
|
Bayram
Meral |
Cevdet
Selvi |
İzzet
Çetin |
|
Ankara |
Eskişehir |
Kocaeli |
|
|
Mehmet
Küçükaşık |
|
|
|
Bursa |
|
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının "Çalışma Süresi" başlıklı 63 üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
İzzet
Çetin |
Enver
Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin
Koçyiğit |
Muharrem
Doğan |
Hüseyin
Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
Çalışma Süresi
Madde 63.-
Genel bakımdan çalışma
süresi haftada en çok 45 saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre,
işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine ara dinlenmesi ile birlikte günde 10
saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtabilir. Bu halde iki aylık süre
içinde işçinin haftalık çalışma süresi normal haftalık çalışma süresini aşamaz.
Denkleştirme süresi içinde 7,5 saatlik çalışma süresini aşan sürelerin ücreti %
50 zamlı olarak ödenir. Denkleştirme süresi, toplu iş sözleşmeleri ile, üç aya
kadar artırılabilir. Bireysel iş sözleşmelerinde bu çalışma uygulanamaz.
Çalışma sürelerinin
teklifte yer alan esaslar çerçevesinde uygulama şekilleri, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.
Sağlık kuralları
bakımından günde ancak 7,5 saat ve daha az çalışılması gereken işler, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından müştereken
hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşacak mısınız
önergeniz hakkında?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Evet, söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yeni İş Yasası
Tasarısının 63 üncü maddesindeki önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
çalışma süresine ilişkin bu düzenleme, 1475 sayılı Yasanın "iş
süresi" başlığıyla 61 inci maddesinde yer almakta idi. Orada benzer bir
iki hüküm olmakla birlikte, bu yeni tasarıda, çalışma yaşamına ilk defa giren bir
denkleştirme modeli öneriliyor. Örneğin, işçiler, normal olarak günde 8 saat,
haftada 45 saat çalışmakla mükellef. Haftalık çalışma süresi 45 saat. Burada
yeni getirilen düzenlemeyle, 45 saat yerine, haftalık çalışma süresinin 66 saate
kadar çıkarılabileceği ve bu süre içerisinde işçiler, her ne kadar burada
"48 saati geçemez" gibi bir hüküm konulmuş ise de, bazı günler, günde
11 saat çalıştırılacak. Bu 11 saatlik kısım, yani, 8 saat ile 11 saatlik süre
arasındaki 3 saatlik bölüm, fazla çalışma ücreti olarak ya da önceki gün 41 inci maddede görüştüğümüz, fazla süreli
çalışma ücreti olarak yüzde 25 zamlı ödenme yerine, iki ay içerisinde, işveren,
işçisine diyecek ki, sen, falanca günlerde günde 3 saat fazla çalıştın; bunun
yerine, gel, bu kadar süre denkleştirelim, istirahat et.
Değerli arkadaşlarım,
bunun adı angaryadır. Anayasamızın 18 inci maddesine göre de, angarya yasaktır.
Buradaki düzenlemede, izinle, yani "taraflar anlaşırsa" denilerek,
sanki bir iyilik hali ortaya konuluyor. Oysa, çalışma yaşamında taraflar eşit
değildir, işçinin her zaman korunması esastır; iş hukukunun özü de işçiyi
korumaya yöneliktir.
Bu doğrultuda, biz, madde
metninde bir düzenleme yaptık. Maddenin ikinci ve üçüncü bentlerini
düzenlemeden çıkardık. Bunun nedeni, 11 saatlik çalışma süresi kabul edilirse,
insanlar, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarının üzerinde çalışmış olur.
Asgarî dinlenme süresi ILO normlarına göre, 12 saat olarak belirlenmiştir.
Metropol bir kentte, örneğin İstanbul Pendik'te çalışan bir işçinin Avrupa
yakasında oturduğunu düşünürseniz, gidiş gelişi 2'şer saatten 4 saati
bulabilir; bu da, günde 15 saatlik bir sürenin yolda ve işyerinde geçirilmesi
anlamına gelir. Ertesi güne işçinin kendini yenilemesi mümkün değildir,
dinlenmesi mümkün değildir, ailesine olan sorumluluklarını yerine getirebilmesi
mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım,
-konuşmacı arkadaşlarım da değindi- yeni çalışma ilişkileri kurulurken bu yasal
düzenleme içerisine her türlü esnek çalışma modelini derç ettik, koyduk. Ne
adına; çağdaşlık adına; ama, öyle bir çağdaşlık getiriyoruz ki bu düzenlemeyle,
11 saat işyerinde çalışan bir işçinin eşi de çağrı üzerine veya esnek çalışma
biçimlerinden birine tabi olarak çalışıyor ise, eşlerin bir araya gelebilmesini
imkânsız hale getiriyoruz. Böyle bir çağdaşlık Türkiye'ye yakışmaz diye
önergemizi verdik.
Önergemizin kabul
edileceğine olan inancımla, sizleri saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Çalışma Süresi" başlıklı 63 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
|
Oğuz Oyan |
|
|
|
(İzmir) |
|
|
|
ve arkadaşları |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşacak
mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
Gerekçe :
Telafi çalışması
sırasında, fazla çalışmaya da olanak tanıyan bu paragraf, haftalık çalışma
süresinin fiilen 48 saate çıkmasına neden olacak bir düzenlemedir. Denkleştirme
süresi içinde de haftalık çalışma süresinin 45 saati aşmaması gerekir.
BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 63
üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
64 üncü maddeyi
okutuyorum:
Telafi çalışması
MADDE 64. - Zorunlu
nedenlerle işin durması, ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra
işyerinin tatil edilmesi veya benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma
sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi ya da
işçinin talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde, işveren iki ay içinde
çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. Bu çalışmalar fazla
çalışma veya fazla sürelerle çalışma sayılmaz.
Telafi çalışmaları,
günlük en çok çalışma süresini aşmamak koşulu ile günde üç saatten fazla
olamaz. Tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli
Milletvekili İzzet Çetin'in söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yeni İş Yasası üzerinde yapmış olduğum konuşmalarda mümkün olduğunca, teknik
olarak, maddelere bağlı kalmaya çalışıyorum. Diyebilirsiniz ki, her çıktığınız
konuşmada hemen hemen aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz. Gerçekten,
işverenlerimizin hazırladığı "Yeni İş Kanunuyla Getirilen Düzenlemeler"
başlıklı bir broşür elimde; yani, kendi örgütlerine övünerek yayımladılar bunu.
"Yeni getirilen düzenlemeler: İşyerinin devri, iş sözleşmesinin devri,
ödünç iş ilişkisi, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi, kısmî süreli ve
tam süreli iş sözleşmesi, çağrı üzerine çalışma, işverenin ödeme aczine
düşmesi, telafi çalışması, kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği, deneme süreli
iş sözleşmesi, iş ve işçi bulmaya aracılık yapacak özel istihdam büroları gibi
-işverenlerimize göre- çağın gereklerine uygun hükümler yeni İş Yasasına
yerleştirilmiştir" diyor. Biz de, burada, bunlar üzerinde söz alıyoruz.
Bunların, hemen hemen hepsi, esnek çalışma biçimlerini, daha pek çok Avrupa
ülkesinde bile olmayan hükümleri getirip, kendi yasamıza yerleştirme çabasıdır.
Değerli arkadaşlarım, 3
Kasım seçimlerinden önce meydanlarda AKP de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz
de, ülkemizdeki borç sarmalının taşınamaz olduğunu, vergi adaletinin
olmadığını, işverenlerimizin sigorta primlerinin ve vergi yüklerinin ağır
olduğunu, maliyet girdilerinin ucuzlatılması gerektiğini söyledik; ama, maliyet
deyince, nedense akla hep işçi ücretleri geliyor.
İşçilerin -sizlere, her
zaman sayısal olarak, rakamları da verebiliyoruz, burada kaç kez tekrar ettik-
milyonlarcası korumasız, güvencesiz; sosyal güvenlik kurumlarının şemsiyesinden
uzak, kayıtdışı alanda çalışıyor. Bir o kadarı, asgarî ücretle, yani, 225 000
000'la geçim savaşı veriyor, çoğu, asgarî ücretten yol parası veriyor, belki
evine sadece ekmek getirebiliyor, çocuklarına harçlık veremiyor, eşine pazar
parası, mutfak parası bırakamamanın üzüntüsünü yaşıyor. Böyle bir dönemde, yine
bir çağdaşlık abidesi olarak "telafi çalışması" diye bir çalışma
biçimini de bu maddede tartışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
1475 sayılı İş Yasasında telafi çalışması diye bir çalışma yok. Çalışma
yaşamımıza yeni giren bir düzenleme. Metni hepinizin okuduğunu farz ediyorum,
kabul ediyorum; ama, dikkatlice dinlemeniz açısından, ben, bir cümlenin altını
çizerek bir kez daha okuyacağım. "Zorunlu nedenlerle işin durması, ulusal
bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya
benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında
çalışılması veya tamamen tatil edilmesi" hallerinde, işçiler işyerinde
ise, bunlar o zamanki ücretlerini alacak; ama, bilahara, işçiye, kardeşim,
falanca gün işyerinde makine arızalanmıştı, sen de iki saat boş durdun -makine çarşamba günü arızalanmışsa-
perşembe günü, cuma günü ya da cumartesi günü gel, o iki saati çalış denilecek.
Değerli arkadaşlarım, iş
süresinden sayılan haller var. İşçi, işe çalışmak için gelmiş ise ve işçi,
işini yapmak için evini terk edip işyerine gelmişse, ister makinede çalışsın
isterse çıkacak işi beklesin, işverenin kendisine tevdi edeceği görevi
beklesin, 1475 sayılı Yasamızda, işçinin ücretinin ödenmesi asıl idi. Tabiî
"zorunlu nedenlerle işin durması" kavramı, teknolojik nedenler,
ekonomik gerekçeler, kriz koşulları gibi her yere çekilebilecek, her yere
uyarlanabilecek muğlak bir kavram. Burada üzerinde durabileceğimiz, çalışma
yaşamı açısından belki kabul edilebilir yönü olan tek düzenleme "ulusal
bayram ve genel tatillerden önce..." Örneğin, dinî bayramlarımızdan kurban
bayramı, ramazan bayramı veya 29 Ekim öncesinde öğleyin tatil ediliyor. Bu
tatil edilme pazartesi günü öğleden sonra ise, son yıllarda teamül oldu, kamu
kesiminde çalışanların o gün işe gelmemesi yönünde -hatta iki-ikibuçuk güne
varan tatiller oldu- Bakanlar Kurulu karar alıyor. Memurlarımız açısından, kamu
kesimi açısından böyle bir sıkıntı olmayabilir; denilebilir ki "yürütme
organının, idarenin almış olduğu bu karar uygulanacaktır" ve uygulanıyor.
Özel sektörde özel girişimcimiz diyebilir ki "benim böyle bir kararla
büyük bir projem riske girecek, üretimde yetiştirilmesi gereken siparişlerim
vardır, onları yetiştirmem gerekir." Denilebilir ki böyle bir durumda
"idarenin almış olduğu karar bana zarar veriyor, böyle bir karar olmamalı,
bunun ana nedeni bu." Biz de diyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi
olarak: Evet, belki, ulusal bayram ve genel
tatil günlerinden önce böyle bir tatil sırasında işçiler fabrikada çalışma
yerine tatil edilmiş ise, işçi -zaten, son yıllarda, en az işveren kadar
işletmesini, işyerini korumak için uğraşıyor- bunu telafi etsin -yarım gün ya
da birbuçuk gün, neyse- bunu bir telafi çalışmasıyla gidersin, işverenimiz
zarar etmesin. Biz bunu biliyoruz; yani, işyerleri olmadan, işçi üretmeden
büyümenin de, yatırımın da, yeni işyerleri açmanın da olanağı yok, işverenin
kâr etmesinin de olanağı yok. O halde, idarenin almış olduğu karar gereğince
bir telafi çalışması söz konusu ise, tartışılması gereken burası olmalı;
değilse, herhangi bir nedenle işin durması ya da zorlayıcı sebep oldu, işçi
işine gitti, bekledi "kardeşim, bilahara gel, bunu sen telafi et..."
Değerli arkadaşlarım,
işçi, çalışmış olduğu bir süreyi, ister 41 inci maddede, ister bir önceki 63
üncü maddemizde, ister 64 üncü maddemizde ya da biraz sonra yine tartışacağımız
"Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı 65 inci maddemizde
"ücret almadan yedirme" diye tabir edilen uygulamada ya da izin
karşılığı mesai, fazla mesai olarak değerlendirebileceğimiz çalışma biçimlerine
tabi oluyor ve ücreti ödenmiyorsa, bunun açık adı "angarya
çalışmadır." 225 000 000 lira asgarî ücret alan ya da onun altında ücretle
çalışan, kısa süreli çalışan, çağrı üzerine çalışan, part-time çalışan bir
işçiye telafi çalışması yaptırarak onun ekmeğinin bir lokmasına daha göz koyma
anlayışının Yüce Meclise uymayacağını, yakışmayacağını çok açık yüreklilikle
söylüyorum. Bu ülkede işçiler, ülkemizin fakirleşmesine, yoksullaşmasına neden
olmadı. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, ne kadar değerimiz varsa, ne kadar
fabrikalarımız, yollarımız, barajlarımız varsa, hepsi işçilerin alınteri,
göznuru, emeğidir.
Geliniz, ülkesinin
kalkınmasından başka hiçbir şey düşünmeyen işçilerimizin asgarî ücretine de göz
koymayalım diyor, Yüce Meclisin böyle bir maddeyi kabul etmeyeceğine olan
inancımı belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
teşekkür ediyorum.
AK Parti Grubu adına,
Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 64 üncü
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
İş Kanunu, gerçekten,
Türkiye'nin temel yasalarından biri ve Parlamentonun da çok uzun bir zaman
dilimini işgal ediyor. İş ilişkileri, insan hayatının en önemli zamanını işgal
eden ilişkiler; çünkü, çalışanlar açısından, hayatın büyük bir bölümü iş
dünyasında geçiyor. Bu, işçi için de böyle, işveren için de böyle. Bu nedenle,
belki de, düzenlenmesi en karmaşık ilişkilerden biri; çünkü, küresel rekabet
içerisinde, iş ilişkilerinin de farklı bir boyut kazandığını görüyoruz.
Türkiye'nin de, küresel rekabet ilişkilerinin dışında bir iş ilişkisi içinde
olması mümkün değil.
Burada, sözcü
arkadaşlarımız, İş Kanunu Tasarısının maddeleri üzerinde söz alarak
konuşuyorlar ve geneli üzerinde,
ileride meydana gelecek muhtemel aksamaların neler olacağını, farklı
yaklaşımlarla ifade ediyorlar. Her yasal düzenlemenin uygulamalarında muhtelif
aksaklıklar gündeme gelebilir. Büyük ihtimalle, İş Yasasının da uygulamada
bazen işverenin hoşuna gitmeyen bazen işçinin hoşuna gitmeyen aksaklıkları
gündeme gelecek; belki de, Parlamentonun gündemini başka vesilelerle de, İş
Yasası üzerindeki düzenlemeler işgal edecektir; ama, peşinen şöyle düşünmemek
lazım: Yani, bu işverenler, işi gücü bırakmışlar, işçiyi istismar etmek üzere
yola çıkmışlardır ya da bu işçiler, zaten, kaytarma eğiliminin dışında başka
bir eğilimle işe gitmemektedirler, bunları sıkı bir şekilde zapturapt altına
alalım ya da işverenleri sıkı bir şekilde zapturapt altına alalım da, bu
çalışma hayatını böyle düzenleyelim. Çalışma hayatının yasal düzenlemelerini ne
kadar katı, ne kadar gevşek yaparsak yapalım, çalışma hayatında, insan
ilişkilerinin dışında başka ilişkilerin olmadığını görüyoruz. Nihayetinde,
küresel rekabet içerisinde işçi-işveren ilişkileri, toplam kalite yönetimi anlayışı
içerisinde seyretmeye mecburdur. Gerek işçilerimiz gerek işverenlerimiz, eğer,
toplam kalite yönetimi anlayışının dışında bir iş ilişkileri düzeni kurarlarsa,
küresel rekabetle baş edemeyeceklerdir. Eğer, çalıştırdıkları işçileri, üretim
süreçlerine, bütün ruhlarıyla, bütün benlikleriyle katamazlarsa, onların
dinlenme hayatlarına, onların insanî değerlerine önem vermeyen gayri insanî,
hani, vahşi kapitalizm dediğimiz bir anlayışla uygulamalarına devam ederlerse,
göreceksiniz, işyerlerinde etkinlik ve verimlilik sağlayamayacaklardır.
Türkiye'nin bütün
işverenleri, artık, bugün, bunun farkındadırlar ve iş ilişkilerini, toplam
kalite yönetimi anlayışı içerisinde yürütmektedirler, yürütmeye çaba
harcamaktadırlar. Kaldı ki, yürütmeye de mecburdurlar; yoksa, ne içeride
rekabeti sürdürebileceklerdir ne de küresel rekabeti sürdürebilecek imkânlara
sahip olacaklardır. Akıllı bir işverenin yapacağı şey, yasalarda tanınmamış
birtakım hakları bile, süreç içerisinde işçisine tanımaktır, tanımak olacaktır
ve olmalıdır.
Daha önce, bu İş Yasası
Tasarısının ilk bölümünde yaptığımız konuşmalarda da ifade etmeye çalıştım. Bu
ilişkileri, karşılıklı kamp ilişkileri, düşmanca ilişkiler olarak algılamamak
lazım; işçisiz bir işveren, işverensiz bir işçilik dünyası düşünülemez.
İşverenler müteşebbis güç, bir ülkenin, yer altı zenginlikleri gibi, yerüstü
zenginlikleridir. Eğer, müteşebbis güce önem vermezsek, bir ülkenin müteşebbis
gücünün önünü açmazsak, o ülkenin inkişafını sağlama imkânımız olmaz; ama,
müteşebbis güç de, kendisini, kendisiyle beraber çalışan insanları, hakikaten,
bir cıvata muamelesine, bir somun parçası muamelesine tabi tutamaz. Bunu
yapmaya çalışanlar kaybedeceklerdir; küresel rekabette de kaybedecekler,
işçilerinin etkinlik ve verimliliğini sağlayamayacaklardır.
Onun için, yasal
düzenlemelerin kötüye kullanılabileceği varsayımıyla yola çıkıp eleştirilerde
bulunmak, klasik olarak sendikacı arkadaşlarımızın ileri sürdüğü yaklaşımlar
olabilir. Ben, bunu yadırgamıyorum; yani, bir insan, ömrünün yirmi yılını, otuz
yılını sendikal mücadeleye vermişse, elbette, birtakım maddeler için, acaba
bunların içerisinde kuşku doğuracak, işçi haklarını rencide edecek bazı
hususlar var mı diye arayacaktır, araştıracaktır.
Kocaeli Milletvekili
İzzet Çetin arkadaşımızın her madde üzerindeki konuşmalarını, gerçekten,
dikkatle dinliyorum. Kendisi, İş Yasası Tasarısını dikkatlice takip ediyor ve
her maddesi üzerinde söz alıyor. Bir sendikacı olarak bunu yapmaktan daha tabiî
bir hakkı yok; ama, şimdi görüştüğümüz 64 üncü madde gibi öyle bazı maddeler
var ki, aslında, bunlar pratikte uygulanıyor; bir yasal düzenlemesi yok.
Pratikte böyle uygulamalar olduğu zaman, bayram öncesinde, özellikle özel
sektör işyerlerinde bir düzenleme yapıldığı zaman, tatil yapıldığı zaman,
bayram sonrası dönemlerde, bunların telafisine yönelik, sendika ile işçi ile
işveren arasındaki informel ilişkiler, herhangi bir yasaya dayanmayan, toplusözleşme
maddesine bile dayanmayan ilişkiler bu çalışma hayatını düzenliyor. Bu, artık,
yasal bir düzenlemenin içerisine girmiş oluyor. Zaten yürüyen bir hadiseyi, bir
yasal düzenleme haline getirmenin, şahsen, bir mahzuru olmadığını düşünüyorum.
Çok şükür ki, bu maddenin içerisinden, devletin laik niteliğini sarsan bir
uygulama olabilir mi diye, kuşkuya yer verecek bir cümle bulunamamış; buna da
çok şükür!.. (AK Parti sıralarından alkışlar) Başka maddelerde bulunabiliyordu.
O madde de, fiilen uygulanan bir madde. Haftanın 7 günü çalışmak zorunda olan
işyerlerinde, insanlar, hafta tatillerini kendileri zaten düzenliyorlar. Fiilen
uygulanmakta olan bir maddeyi "acaba, bu madde devletin laik niteliğini
alır bir başka istikamete götürür mü" diye... Pes, pes doğrusu; yani,
böyle bir yaklaşımı şahsen ben de, İzzet Beyden o dönemde beklemiyordum; ama,
bir şekilde oldu; geçti önemli değil.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye şuna karar vermiştir: Devletin laik niteliği üzerinde, kimsenin kuşkuya
yer bırakmayacak kadar kesin kararlı olduğunu biliyoruz. İnsanların hak ve
özgürlüklerin, dindarların ve herhangi bir dine mensup olmayanların da ancak
laik bir devlette hak ve özgürlüklerini daha iyi yaşayabileceklerinin
bilindiği, bizim toplumumuzda yaygın bir kanaattir. Bu konuda kimsenin bir
kaygı duymaması lazım; ama, bu maddenin kapsamında görüşülmesi gereken bir
mesele değil. Belki, bununla ilgili çok ayrıntılı, çok kapsamlı başka bir
gündem maddesi yapmakta yarar var. O açıdan, maddelerin içerisinde işçi
haklarını işverenin mutlaka kötüye yorumlayacağı maddeler olduğu yaklaşımından
uzak durmakta fayda var. Ayrıca, devletin temel niteliğini sarsacağını, İş
Kanunu gibi hiç ilgisi olmayan bir kanunun maddesiyle sarsacağını düşünmek gibi
bir yaklaşıma da şahsen kapılmamak gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, son
olarak şunu ifade etmek istiyorum: Evet, İş Yasası, baştan da ifade ettiğim
gibi, gerçekten, ülkenin çok zor yasalarından bir tanesidir, üzerinde çok
tartışılması gereken yasalarından bir tanesidir. Ayrıntıda, uygulamada birtakım
sorunların çıkacağını, şahsen, buradan da görüyoruz; ama, sorunlar çıktıkça, bu
sorunların telafi edilebilmesi, hem sendikalar ile işveren arasındaki
görüşmeler hem de bunların Parlamentoya yansımaları, eminim, İş Yasamızı, bugün
çıkarmakta olduğumuz yasamızı çok daha uygun bir zemine oturtacaktır, çalışma
hayatını çok daha iyi bir şekilde tanzim edecektir. Bu düzenlemeyle, var olan
bir hadise, fiilen uygulanmakta olan bir hadise yasal bir nitelik kazanmaktadır.
O açıdan, bu maddenin AK Parti Grubu tarafından destekleneceğini biliyoruz.
Tasarı maddesinin işçi ve
işveren kesimimize hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor; hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ergün,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde, şahısları adına, Ankara Milletvekili Bayram Meral'in, Hatay
Milletvekili Mehmet Soydan'ın, Trabzon Milletvekili Şevket Arz'ın söz talepleri
vardır.
Sayın Bayram Meral,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika efendim.
BAYRAM ALİ MERAL
(Ankara)- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; demin konuşan sayın sözcü,
sanki, Cumhuriyet Halk Partisinin, işverenlerin tümünden bir rahatsızlık
duyduğunu, kuşku duyduğunu ima eder gibi konuşmalar yaptı.
Değerli arkadaşlarım,
biz, her şeyi yakından takip ediyoruz. İşçisi hasta olduğu zaman, kendi
özkaynaklarıyla işçisini tedavi ettiren işverenleri tanıyoruz, işçisine ev
yaptıran işverenleri tanıyoruz, işçisinin çocuğuna burs vererek okutan
işverenleri tanıyoruz, işçisi hasta olduğu zaman, işe gelemediği zaman ücretini
kesmeden işçisini destekleyen işverenleri tanıyoruz; ama, kıdem tazminatını
vermemek için hileli iflas yapan işverenleri de tanıyoruz, bu ülkede kazanıp,
imkânlarını yurtdışına götüren, orada iş kuran insanları da tanıyoruz, Avrupa
ülkelerinde fert başına düşen millî gelir 22 000 dolar iken, Türkiye'de fert
başına düşen 2 000 dolar civarındaki millî geliri çok gören işvereni de
tanıyoruz; ama, kriz döneminde müessesenin ayakta durabilmesi için yarım
ücretle çalışan işçi de vardır, ücretsiz çalışan işçi de vardır, eşinin
kolundaki bileziği götürüp, satıp, parasını patronuna veren işçi de vardır;
ama, şimdi, bunları, birbirini sevmeyen, birbirine inanmayan, birbirine
güvenmeyen insanlar haline getirdiniz bu yasayla. Bu yasanın adı "İş
Yasası" değildir, bu yasanın adı "kölelik yasası"dır. Neresinden
bakarsanız bakın, çalışanların hakkı, hukuku ayaklar altına alınmıştır. Bunun
tersini hiçbir zaman ispat edemezsiniz. Bir siyasî parti, geçmişte, yaş haddi
yükseltilirken, bir broşür çıkarmıştı -belki eski milletvekilleri bilir- adına
"mezarda emeklilik" demişti. Sonradan, o siyasî parti geldi, iktidar
oldu, o broşürü unuttu "mezarda emeklilik" dediğini unuttu, kendisi o
yasayı savundu; ama, bu millet, onun koluna o yasayı verdi "güle
güle" dedi; şimdi oturuyor bir yerde, dinleniyor.
Şimdi, siz, İş Güvencesi
Yasa Tasarısına burada "evet" dediniz, destek verdiniz, bugün bunun
tersini yapıyorsunuz. Unutmayın ki, bu işçi, bu çalışan halk, size bunun
bedelini çok ağır ödetecektir.
Bugün, duyuyoruz, bazen
sinirleniyorlar, bir şey düşünüyorlar; diyoruz ki: Hiç mi yumuşak tarafınız yok?! Bugün, aziz, mübarek gün; doğru
bir iş yapsanız ya, hayırlı bir iş yapsanız ya!.. Yani, fakir, fukaranın
elinden hakkını, hukukunu almakla ne kazanıyorsunuz?! Burada fakiri
ağlatacaksınız, akşam gideceksiniz "Allahım beni bağışla!.." Yok öyle
bedava bağışlamak! (AK Parti sıralarından gülüşmeler) Yok öyle!.. Neyi
bağışlıyor?!
AHMET YENİ (Samsun) -
Hayırlı iş yaparız biz.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Bağışla!.. Nereye bağışlıyor?! Benim hakkım nerede, onun hakkı
nerede ki sizi bağışlıyor?!
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - Allah'ın işine karışma!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Siz karışınca bir şey olmuyor da, biz karışınca laf oluyor; öyle
mi?!
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Biz karışmıyoruz.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu önümüzdeki madde... Bakınız, tatil
yapıyor... Tatil olduğu zaman; bayramdan sonra... Arada bir iki gün kalıyor,
hükümet bir karar alıyor. Siz de karar aldınız...
İBRAHİM HAKKI AŞKAR
(Afyon) - İlkinde almadık.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Almayın; al diyen mi var?!
Ne olacak o zaman; devlet
daireleri tatil yaptığı zaman değerli arkadaşlarım, işyerleri çalışmaz,
çalışamaz; çünkü, o müessesenin devlet dairesiyle ilişkisi vardır, işi
orayladır. Memur yoksa, amir yoksa, o işyerleri de çalışmaz. Şimdi, siz burada
ne yapıyorsunuz; efendim, o arada tatil varsa... Evet... Tatil ettik. Tatil
ettin ne oldu; patron bindi uçağaş, Hawaii Adalarına gitti, orada tatil
yapıyor; gariban işçinin de çoluğunu çocuğunu alıp parka götürecek parası yok.
Ondan sonra "gel kardeşim, ben sana tatil verdim, bunu öde, bunu
çalış..." Bu, doğru bir hareket mi değerli arkadaşlarım? Almayın kararı.
Sanki, işçi, uzun tatil oluyor da, memnun mu oluyor, deniz kenarına mı gidiyor,
parka, bahçeye mi gidiyor; evinde oturuyor; onun için en büyük sıkıntı. Onun
için, bu konuda, arkadaşlarımız, partimiz bir önerge verdi değerli
arkadaşlarım; şu aziz, mübarek günde bir hayırlı iş yapın, bunu kaldırın.
Geçmişteki kurallar, usuller neyse devam etsin diyor, bunu sizden bekliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Meral,
teşekkür ediyorum.
Sayın Mehmet Soydan?..
Yok.
Sayın Şevket Arz?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Telafi çalışması" başlıklı 64 üncü maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
İzzet
Çetin |
Enver
Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin
Koçyiğit |
Muharrem
Doğan |
Hüseyin
Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
"Ulusal bayram ve
genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi hallerinde işveren
iki ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. Bu
çalışmalar, fazla çalışma sayılmaz."
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Telafi çalışması" başlıklı 64 üncü maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Enver
Öktem |
İzzet
Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Bayram
Ali Meral |
Cevdet
Selvi |
Mehmet
Küçükaşık |
|
Ankara |
Eskişehir |
Bursa |
"Ulusal Bayram ve
genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya işyerinde
normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil
edilmesi hallerinde işveren iki ay içinde çalışılmayan süreler için telafi
çalışması yaptırabilir. Bu çalışmalar, fazla çalışma veya fazla sürelerle
çalışma sayılmaz."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde
konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
"Zorunlu nedenlerle
işin durması", "benzer nedenlerle" ve "ya da işçinin
talebiyle kendisine izin verilmesi" ibareleri madde metninden çıkarılarak,
telafi çalışmasının yukarıda belirtilen nedenlerle sınırlandırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Telafi çalışması" başlıklı 64 üncü maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
|
Oğuz Oyan |
|
|
|
(İzmir) |
|
|
|
ve arkadaşları |
"Ulusal bayram ve
genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi hallerinde işveren
iki ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. Bu
çalışmalar, fazla çalışma sayılmaz."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Söz
istiyorsunuz.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; telafi çalışması üzerine verdiğimiz
önerge hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biraz evvel konuşan Nihat Ergün arkadaşımın -kendisini de çok seviyorum- bir
konuya açıklık getirmem için bana pas attığını düşünüyorum. O nedenle,
öncelikle o konuya bir açıklık getireyim. Gerçekten, iki üç günden bu yana
tartışılan bir konu.
Bakınız, işverenlerin en
yetkililerinden birisinin, Antalya'daki bir seminerde söylediğini aynen
okuyorum: "46 ncı madde kabul edilirse, biz, diğer esneklik türlerinden
vazgeçebiliriz." İsmini de verebilirim; ama, ismini zikretmek istemiyorum.
Şimdi, 46 ncı madde, ilk
bakışta çok masumane gibi gözüküyor. Herhalde, arkadaşım Kocaeli'nde olduğu
için -ben de buradaydım- zannediyorum, tartışmaları kaçırdı. Ben, o nedenle,
hafta tatilinin pazar günü ya da cuma günü olması meselesine bir açıklık
getireyim.
Değerli arkadaşlarım,
normlar hiyerarşisinde -içimizde anayasa hukuku profesörü arkadaşlarımız olduğu
gibi, hukuk alanında uzman arkadaşlarımız da var- özel yasalar her zaman genel
yasalardan önce gelir. 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında
Kanunun 3 üncü maddesinin (A) fıkrasında "hafta tatili pazar günüdür"
deniliyor; (B) fıkrasında da, çok açıkça "394 sayılı Hafta Tatili Kanunu,
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanunu ve 1475 sayılı İş Kanunu ve diğer kanunlardaki hafta tatili ile ilgili
hükümler saklıdır" düzenlemesi yapılmıştır. Şimdi, hem Hafta Tatili Kanunu
hem Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun genel kanundur, 1475 sayılı
Yasa da özel kanundur. O nedenle, 1475 sayılı Yasanın içerisindeki bir
düzenleme, gerçekten, bu düzenlemelerin önüne geçer ve uygulanır.
46 ncı maddede, getirilen
değişiklikle, hem (A) fıkrası çıkarılmış hem de "7 günlük bir zaman dilimi
içinde kesintisiz en az 24 saat dinlenme (hafta tatili) verilir" hükmü yer
alıyor.
Benim söylediğim şudur:
Bu düzenlemeyle haftanın 7 gününden herhangi bir gününde işveren işçilere hafta
tatili uygulatabilir. Bunun yolu açılmıştır. Bunun aksini ispat edebilmenin de
olanağı yoktur; zaman içerisinde hep birlikte göreceğiz.
Özet olarak söylüyorum:
Özel yasadaki düzenleme genel yasadaki düzenlemenin önüne geçer. Benim dilim
varmıyor söylemeye; ama, "kölelik yasası" olarak değerlendirdiğimiz
bu düzenleme, işçiler açısından, 1475 sayılı Yasaya tabi olarak çalışanlar
açısından, cuma günlerini hafta tatili yapmanın önünü açmıştır, yolunu
açmıştır; hayırlı olsun diyorum.
Değerli arkadaşlarım, öze
gelince; eğer biraz sağduyulu olursak, eğer biraz vicdanımız varsa, eğer biz
işçi-işveren ilişkilerini bir uzlaşma zemininde yakalama uğraşısında isek,
böylesi bir günde, gerçekten, bu madde üzerindeki önergemizi bir kez daha
okuyunuz. Önergemizde diyoruz ki: Zorunlu nedenlerle ya da işyerinde işin
durması hallerinde, telafi çalışması keyfiyet içerir.
Bu, esnek çalışma
türleriyle, geçen maddelerle, işçi, yeteri kadar istismar edildi. Hiç
olmazsa... Burada kastedilen... Bilimadamlarının hazırladığı metin, ilk etapta
-bilimadamlarına da sorabilirsiniz- anlaşamadıkları bir metindir; içlerinden
bir tanesi, sadece, ulusal bayram günlerini, dinî bayram günlerimizi
kastetmiştir. Diğer taraftan, iş genişlemiş, işverenlerin bir bölümünün
baskısıyla, zorunlu nedenleri de kapsayacak, hatta, istismara yol açabilecek
bir noktaya gelmiştir.
O nedenle, biz, maddeyi
son derece sadeleştirdik ve diyoruz ki önergemizde, sadece ulusal bayram ve
genel tatillerden önceki veya sonraki günlerde, eğer, Bakanlar Kurulu
kararıyla, idarenin kararıyla bir tatil olmuşsa, işveren, idarenin cezasını
çekmesin. İşçi arkadaşlarımız, işçilerimiz ücretlerini alıyorlarsa, işverenimiz
ödüyorsa -ki, ödüyor, hiçbir sıkıntı yok, bu konuda en küçük bir tereddüt
olmadı şu ana kadar uygulamada. İşçi arkadaşlarımız, işyerlerini yaşatmak için,
aylardır anlatıyoruz, iki aydır anlatıyoruz, zaten ikramiyelerini terk etti,
toplusözleşmelerinden fedakârlık yaptı, çalışma sürelerinin uzamasına imkân
verdi, senelik izinlerinden vazgeçti- iç olmazsa bu maddede keyfiyeti önleyelim
diye, çok sade bir önerge verdik.
Bu önergemizi, içinde
bulunduğumuz Mevlit Kandili gününde bir kez daha dikkatle okumanızı diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Tamam.
64 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
Kâtip Üyelerimiz arasında sayım noktasında bir ihtilaf vardır; elektronik
cihazla oylama yapacağım.
Oylama için 5 dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
65 inci maddeyi
okutuyorum:
Kısa çalışma ve kısa
çalışma ödeneği
MADDE 65. - Genel
ekonomik kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerini
geçici olarak önemli ölçüde azaltan veya işyerinde faaliyeti tamamen veya
kısmen geçici olarak durduran işveren, durumu derhal gerekçeleri ile birlikte
Türkiye İş Kurumuna, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı sendikaya bir yazı ile
bildirir. Talebin uygunluğunun tespiti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
yapılır. Bunun usul ve esasları bir yönetmelikle belirlenir.
Yukarıda belirtilen
nedenlerle işyerinde geçici olarak en az dört hafta işin durması veya kısa
çalışma hallerinde işçilere çalıştırılmadıkları süre için işsizlik
sigortasından kısa çalışma ödeneği ödenir. Kısa çalışma süresi, zorlayıcı
sebebin devamı süresini ve herhalde üç ayı aşamaz. İşçinin kısa çalışma
ödeneğine hak kazanabilmesi için, çalışma süreleri ve işsizlik sigortası primi
ödeme gün sayısı bakımından işsizlik ödeneğine hak kazanma şartlarını yerine
getirmesi gerekir.
Günlük kısa çalışma
ödeneğinin miktarı, işsizlik ödeneğinin miktarı kadardır.
Zorlayıcı sebeplerle
işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen geçici olarak durması halinde,
işsizlik ödeneği ödemeleri 24 üncü maddesinin (III) numaralı bendinde ve 40
ıncı maddede öngörülen bir haftalık süreden sonra başlar.
Kısa çalışma ödeneği aldığı
süre içinde işçinin hastalık ve analık sigortasına ait primler İşsizlik
Sigortası Fonu tarafından 2/3 oranında Sosyal Sigortalar Kurumuna aktarılır. Bu
primler, sigorta primlerinin hesabında esas alınan en alt kazanç sınırı
üzerinden hesaplanır. İşçi, işsizlik ödeneğinden yararlanma süresini
doldurmadan tekrar işe başlar ve işsizlik sigortasından yararlanmak için 4447
sayılı Kanunun öngördüğü koşullar gerçekleşmeden işsiz kalırsa, kısa çalışma
ödeneği aldığı süre çıkarıldıktan sonra, daha önce hak ettiği işsizlik ödeneği
süresini dolduruncaya kadar işsizlik ödeneğinden yararlanır.
Kısa çalışma ödeneğinin
ödeme süresi içinde ödenmesi gereken geçici iş göremezlik ödeneğinin miktarı
kısa çalışma ödeneğinin miktarından fazla olamaz. Geçici iş göremezlik
ödeneğinin ödendiği dönemde, bu maddede öngörülen hastalık ve analık sigortası
primi ödenmez.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bayram Ali
Meral, AK Parti Grubu adına Sedat Kızılcıklı'nın söz talepleri vardır.
Sayın Meral, buyurun.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte
olan yasanın 65 inci maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sabahleyin grup
toplantısında Sayın Genel Başkanımızın da söylediği gibi, 35 000 000 çalışanı
ilgilendiren Sosyal Sigortalar Kurumunun Yasası olmamasına rağmen, bu konuda
hiçbir faaliyet yok; Bağ-Kurun yasası yok, faaliyet yok; İşkurun yasası yok, faaliyet
yok... Her nedense, AK Partili saygıdeğer milletvekilleri, bu yasanın
çıkarılabilmesi için ne gerekiyorsa yapıyorlar değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bütün
konuşmalarda, "efendim, biz taraflarla anlaşmak üzereydik, işte
anlaşamadık..." Önünde sonunda bazı maddeler üzerinde değişiklik
yapacaksınız, bunu sezinliyorum; ama, burada 17 asıl madde üzerinde herhangi
bir değişiklik yapılmadığı sürece, getireceği hiçbir fayda, hiçbir yarar
yoktur. "Anlaşabildik" dediğiniz üç konfederasyondan Türk-İşin,
Hak-İşin sayın genel başkanlarının, hukuk müşavirlerinin maddeyle ilgili kısa,
özgörüşünü bildirmek istiyorum.
Madde, kısa çalışma ve
kısa çalışma ödeneğiyle -ücretle değil, dikkatinizi çekerim, ödenekle- ilgili.
"Genel ekonomik kriz ve zorlayıcı nedenlerin işverenin takdir yetkisine
bırakıldığı, önerilen sürelerin kısa çalışmayı ücretsiz izin uygulamasına
dönüştüreceği, işçinin gelir güvencesinin sağlanmadığı, işverenin ücreti ödeme
borcunun ortadan kaldırıldığı, "kısa çalışma" adı altında işverenin
işçiye karşı olan borcundan kurtulduğu nedenleriyle, bu maddenin tasarıdan
çıkarılmasını talep ediyorlar "anlaşmak üzereyiz" dediğiniz üç
konfederasyonun başkanları.
Şimdi, burada, elimde
önemli bir bilgi notu daha var değerli arkadaşlarım. Bu bilgi notu nerenin;
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün bir
görüşü. Görüşü, herhalde, zannederim Yüce Meclisin yetkilileri istemişler. İşçi
konfederasyonlarının yaptıkları talep üzerine bir görüş bildirmişler; bakınız,
burada ne deniyor değerli arkadaşlarım: "İşçi konfederasyonları tarafından
kabul edilemez görüldüğü için tasarıdan çıkarılması talep olunmaktadır. Çünkü,
soyut bir ifade olan 'genel ekonomik kriz' kıstası, işveren tarafından her
zaman gerekçe gösterilebilecek ve bunun sonucunda işçinin hak kaybına yol
açacaktır. Ücret garantisi sağlanmamıştır. İşçinin, SSK'dan emeklilik hakkını
elde etmesi hayal bile edilemez duruma düşürülmektedir. Bu durum, aynı zamanda,
çalışma koşullarında işverene tek taraflı ve geniş bir değişiklik yapma hakkı
getirmektedir." Bu nedenle, bu maddenin tasarıdan çıkarılmasının doğru
olacağını, kanunlar kararlar yetkilileri de öneriyorlar değerli arkadaşlarım.
Şimdi, belki, burada iki
önemli konu gözünüzden kaçmamıştır. Bunlardan birisinde sayın ilgililer
"emeklilik hakkı bile hayal olacaktır" diyorlar değerli arkadaşlar.
Bakınız, değerli
arkadaşlarım, maddenin bir bölümünü okuyorum: "Kısa çalışma ödeneği aldığı
süre içinde işçinin hastalık ve analık sigortasına ait primler İşsizlik
Sigortası Fonu tarafından 2/3 oranında Sosyal Sigortalar Kurumuna aktarılır."
Burada, hastalık sigortası primi yatırılıyor, analık sigortası primi
yatırılıyor; ama, uzun vadeli sigorta olan yaşlılık, malullük ve ölüm sigortası
primleri yatırılmıyor. Şimdi, bir işveren, eğer, bir işçinin yaşlılık sigortası
primini yatırmıyorsa, o işçi emekli olamaz. Bir işçinin malullük sigortası
primi yatırılmıyorsa, o işçi kaza geçirdiği zaman emeklilik hakkına hak
kazanamaz, ücrete hak kazanamaz. Bir işçinin ölüm sigortası primi
yatırılmıyorsa, maazallah, o işçi öldüğü zaman vârislerine herhangi bir hak
iddia edilemez, bir şey bağlanamaz. İşte "bu haliyle, emeklilik hakkı
ortadan kalkıyor" dediklerinden biri bu.
Değerli arkadaşlarım,
diğer bir konu: "Genel ekonomik kriz veya zorlayıcı sebeplerle..."
Bu, geniş bir ifade tarzı. Bunun ölçüsü nedir? Şimdi denilecektir ki, efendim,
burada -cümle de yanlış olmuş- "Çalışma ve Sosyal Bakanlığınca" deniliyor;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca bir tüzükle tespit edilir olması
gerekir. Şimdi, kusura bakmayın; siz veya biz, şu anda, belli ki işverenlerin
baskısından kurtulamıyoruz. Bunun ölçüsünü nasıl koyacaksınız; bugün koyamıyoruz
ki yarın koyalım. Sayın milletvekilleri, duyup geçmeyiniz; sizden çok rica
ediyorum; bakınız, burada, bunları, çok önemli, hayatî şeyleri görüşüyoruz.
Geçenlerde kafama dank
etti; Sayın Genel Başkan Yardımcınız çıktı dedi ki: "Bu Cumhuriyet Halk
Partililer herhalde okuduğunu anlamıyor." Kusura bakmayın da, biz bu kadar
okuyup anlayamıyorsak, sizin birçoğunuz hiç okumadan nasıl anlıyor?! Bunun eğer
bir sırrı varsa, bunun sırrını bize söyleyin de, biz de bunu anlayalım. Yani,
yapmayın bunu değerli milletvekilleri! Bu tasarının birçok maddesi vardır; ama,
bu bir tahribattır değerli arkadaşlarım.
Burada ne oluyor...
Şimdi, bakınız, diğer bir konu; deniliyor ki, işsizlik ödeneği; İşsizlik
Sigortası Fonundan ödenek verilir. İşçinin buna hak kazanabilmesi için, en az
600 gün prim ödemesi gerekir. 600 gün prim öderse, 6 ay; 900 gün prim öderse, 8
ay; 1 080 gün prim öderse 10 ay, işçi, işinden olduğu zaman -kendi kusurundan
dolayı atılmamışsa- İşsizlik Sigortası Fonundan ödenek alıyor.
Şimdi, burada diyoruz ki,
dört aya kadar, üç aya kadar bir süre...Peki, hallettim, ben işverenim, dört ay
geçti, zorlayıcı bir sebebi bahane ettim, bir dört ay daha uzattım; kim bunun
önüne geçecek ?!
Sayın milletvekilleri, bu
insanlar, bu işçiler, sizin de vatandaşlarınız değil mi, siz de bunları temsil
etmiyor musunuz?!. Bu getirilen yasayla -demin konuştuğumda, işçinin hakkı
hukuku elinden alınıyor dediğimde- işçinin hakkını hukukunu elinden alıyoruz.
Eğer, bunu çok iyi anlayan varsa, bizim yanlış söylediğimizi iddia etmeye
çalışan biri varsa, çıksın burada "kardeşim, siz her şeye itiraz
ediyorsunuz, yanlış söylüyorsunuz" desin.
Şurada maddenin neresine
bakarsanız bakın, işçinin hakkını hukukunu elinden alıyor, emeklilik hakkını
elinden alıyor, emeklilik ikramiyesini elinden alıyor. Ödenekte -ücret olmadığı
için- emeklilikte ikramiye olur mu?! Yani, birçok hakkını burada elinden
alıyor. Biz, bu maddeye, çok güzel bir maddedir; işte, iş barışını korur,
üretimi artırır, verimi artırır, istihdamı artırır diyoruz!.. İşçiyi
köleleştirmekle işsizliğe çözüm bulunması, dünyanın neresinde görülmüş?!.
İşsizliğe çözüm, yatırım yapılarak bulunur; bir; ikincisi -maazallah, temenni
etmiyorum- o ülkeyi savaşa sokarsınız, birçok gencini şehit verirsiniz, bir de
işsizliğe böyle çözüm bulunur.
Şimdi, burada eğer
işsizliğe çözüm bulacaksanız, insanları köleleştirmekle değil, çalışanların
hakkını hukukunu elinden alarak değil, yatırım yaparak çözüm bulun; bu şekilde ancak işsizliğe çözüm bulunur; ama,
görünen o ki -kusura bakmayın- siz de giden hükümetler gibi, IMF'nin
politikalarını a'dan z'ye kadar uygulamaya başladınız. Ne diyor IMF
"ekmeyeceksin, biçmeyeceksin." Ne olacak "bizden ilaçlı
buğdayları getirin, yıkarsınız, yersiniz; hormonlu etleri getirin, kullanırsınız;
diğer müesseseleri çalıştırmaya ne gerek var, bizden alır getirirsiniz..."
Ki, burada, bir zamanlar havaya çiğköfte atanları bugün ayıplıyorum.
Gümrük birliğiyle Türkiye
açık pazar haline getirildi; ondan dolayı da, Avrupalının bizlere pek eyvallahı
yok ya, işin özü de budur.
Şimdi, siz bunları
beğenmiyordunuz; meydanlarda söylediniz, anlattınız, iktidar oldunuz, hayırlı
olsun; ama, halk, hayrını görmek istiyor, hayırsızlığınızı beklemiyor, hayır
bekliyor sizden! Kusura bakmayın, şu ana kadar, çalışanlarla ilgili kaydadeğer,
hayradeğer bir şey yapmadınız...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Görmek lazım...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Ne zaman?! Bekle ki Bayburt'a yaz gelsin!..
BAŞKAN - Sayın Meral,
size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu Yüce Meclis çok önemli bir şey
yaptı. Ne yaptı; buraya bir takrir geldi, Amerika Birleşik Devletlerinin
isteklerine bu Yüce Meclis boyun eğmedi; gururlandık, Avrupa bizi takdir etti.
Gelin, bir yiğitlik daha yapın, şu, memlekette prim kaçırmayı amaçlayan, vergi
kaçırmayı amaçlayan, çalıştırdığı işçinin hakkını ortadan kaldırmayı amaçlayan,
sömürüyü amaçlayan bir bölüm işverenin isteklerine boyun eğmeyelim; bunu da bir
gösterin! Yok musunuz buna, gücünüz mü yetmiyor?!
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Varız!..
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Varsanız elinizi kaldırın göreyim, ben de alkışlayayım sizi.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu yasanın sorumlu işverenlere getirdiği hiçbir katkı yok; çünkü,
sorumlu işveren, halktan utanır, çalıştırdığından utanır, işçisini kapının
dışına koymaz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - ...ben yaşayacağım, sen ölürsen öl, çocuğun aç kalırsa kalsın,
demez. Siz, bunu, kusura bakmayın, demin söylediğim gibi, bazı işverenlere
getiriyorsunuz; bunun da bedelini ödersiniz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Meral,
teşekkür ediyorum.
AK Parti Grubu adına,
Bursa Milletvekili Sedat Kızılcıklı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan İş Kanunu Tasarısının "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği"
başlıklı 65 inci maddesi üzerinde, Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım;
öncelikle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
hepimizin bildiği gibi, 57 nci hükümet döneminde, Ağustos 2002 tarihinde İş
Güvencesi Yasası kabul edilmiştir; ancak, İş Güvencesi Yasasının yürürlük
tarihi Mart 2003 olarak tespit edilmiştir. Ardından 3 Kasım seçimleri yapılmış,
Meclis yenilenmiş, Adalet ve Kalkınma Partisi de, milletimizin yoğun
teveccühüyle, tek başına iktidara getirilmiştir.
Biliyoruz ki, iş
güvencesi kadar işyeri güvencesi de hepimiz için önemlidir; ikisinin bir arada
olma zorunluluğu vardır. Bu tespiti bu kürsüden kim yaptıysa, gerçekten, doğru
tespit olarak herkes tarafından bu kabul edilmiştir. Tabiî ki, gönül isterdi
ki, geçmiş dönemde iş güvencesiyle birlikte iş yasası da çıksın; aslında en
doğru olanı da buydu; ancak, bu başarılamadı. İş Güvencesi Yasası gerektiği
kadar anlaşılamadığından dolayı da, yasa yürürlüğe girmeden önce, maalesef,
birçok işçi çıkarmalarla karşılaştık. Tabiî ki, hep söylüyoruz, hep söyledik,
Cumhuriyet Halk Partisi de söyledi, Adalet ve Kalkınma Partisi de söyledi; bu
ülkenin seçimlerden önceki problemi, iş problemidir, aş problemidir, özgürlük
problemidir; bunun için, hep birlikte gayretli çalışma yapmak durumundayız.
Biz iktidara
geldiğimizde, önümüzde iki yol vardı; ya İş Güvencesi Yasasının yürürlük
tarihini ertelemek ya da İş Kanunu Tasarısını doğru bir şekilde çıkarmak, bir
barışı sağlamak. Tabiî ki, İş Kanunu Tasarısı çıkarılsın diye sosyal taraflar
bir araya getirildi, bir mutabakata varılması için gayret gösterildi, birkaç
madde haricinde de gerçekten bir mutabakat sağlandı. Tabiî, bu olayların açık
ve şeffaf şekilde yapılması sağlandı, toplum önünde cereyan etmesi sağlandı; bu
da, hükümetimizin demokrasiye olan inancının gereği olarak yapıldı. Arkadaşlar,
bu yasanın eksiklikleri olabilir, eleştirilen yönleri olabilir; ancak, bu
eksiklikler, muhakkak, uygulamada görülecektir. Tabiî ki, Sayın Bakanlık da,
Sayın Bakanımız da, bu eksiklikleri tespit ettikten sonra, uygulamada görülen
aksaklıklar üzerine, gerekirse sosyal tarafları yine bir araya getirecek ve bu
eksiklikleri tamamlamak için gayret gösterecektir.
Bizler Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak, Türkiye'de her kesime hizmet vermeye her zaman gayret ettik,
gayret ediyoruz. İktidarda olmamız, bizlere bu sorumluluğu zaten yüklemektedir.
Altı aydır, milletimize verdiğimiz sözleri birer birer yerine getiriyoruz; her
kesimi devletle barıştırmaya, buluşturmaya çalışıyoruz; biraz evvel bazı
sözcülerin dediği gibi, kimseyi ağlatmıyoruz, her zaman hayırlı hizmetlerde
bulunuyoruz; icraatlarımızla, herkesin yüzünü güldürmeyi umuyoruz, umudunu
kaybeden vatandaşlarımızın geleceğe güvenle bakmalarını sağlamaya çalışıyoruz.
Şu kısa dönem içerisinde, Türkiye'den yurtdışına kaçan sermayeyi geri çekmek
için malî miladı kaldırdık; esnaf ile devletimizi bir araya getirmek için vergi
barışını yaptık; ondört onbeş senedir ödenemeyen nemaları ödemeye başladık ve
işçimize, memurumuza bir kaynak sağladık; elektrik affını yaptık; çiftçi affı
yaptık ve zaman zaman Cumhuriyet Halk Partili kıymetli sözcülerin kürsüden
gündeme getirdiği gibi, ucuz mazot uygulamasını da yapıyoruz; SSK, Bağ-Kur affı
da yapıyoruz; böylelikle, verdiğimiz sözleri tek tek yerine getirdiğimizi
kanıtlıyoruz. Tabiî, Türkiyemizin çağdaşlaşması, uygarlaşması, daha
demokratikleşmesi için, Avrupa Birliği uyum yasalarını da, hep birlikte
çıkarmaya çalışıyoruz; bundan sonra da, hep beraber, bu uyum yasalarını
çıkarmaya devam edeceğiz.
Kıymetli arkadaşlar, biz
bunları, IMF'ye rağmen yapıyoruz, Irak krizine rağmen yapıyoruz. Biliniz ki,
Irak krizinden önce, Türkiye'de ekonomik kriz çıkmayacak, dolar yükselmeyecek,
faizler yükselmeyecek deseydik belki de kimseyi inandıramazdık; ancak, bunların
hepsini gerçekleştirdiğimizi, geçmişe baktığımızda, hep birlikte görüyoruz.
Neden; çünkü, Türkiye'de geçmiş dönemlerde maalesef sadece krizler hükümetleri
yönetmiştir, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde, ilk defa bir
hükümet, krizi doğru olarak yönlendirmiştir, doğru olarak yönetmiştir, bunun
neticesinde de, işte, kriz çıkmadan, Türkiye bir sıkıntıya girmeden, bu önemli
badire de atlatılmıştır, bu önemli olay da savuşturulmuştur.
Şimdi ne görüyoruz;
tablolarda düzelme görüyoruz, her yerde iyileştirme görüyoruz. Bakıyorsunuz,
Türkiye Cumhuriyetinin gelirleri artıyor. Bakıyorsunuz, Türkiye Cumhuriyetinin
ihracatı artıyor. Bakıyorsunuz, faizler düşüyor. Bakıyorsunuz, giderler sabit
tutulmaya uğraşılıyor.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Domatesin kilosu 2 000 000 lira!
SEDAT KIZILCIKLI
(Devamla) - Hedefimiz nedir, hedefimiz, sırtı pek, karnı tok vatandaşların
yaşadığı bir Türkiye Cumhuriyetidir. Bunu biz başaracağız, başaracağımızı
biliyoruz; inşallah Cumhuriyet Halk Partimizle birlikte, bu Meclisle birlikte,
hep beraber başarmayı umut ediyoruz, ümit ediyoruz, hayırlı işlere hep
birlikte, başarılı icraatlara hep birlikte imza atacağız diyoruz.
Gelelim 65 inci maddeye.
Bu madde, iş mevzuatımıza giren yeni bir uygulamadır, özellikle ekonomik
krizlerde çalışma hayatında sıkça görülen, işçilerin ücretsiz izne çıkarılması
durumunda işçilere sınırlı da olsa bir gelir güvencesi sağlamak amacıyla
"kısa çalışma" ve "kısa çalışma ödeneği" kavramları
getirilerek, bunlarla ilgili düzenlemeler bu maddede yapılmaktadır.
Zorlayıcı bir sebep
dışında işverenin, ancak bir ekonomik kriz nedeniyle işyerindeki haftalık
çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltması, kısa çalışma olarak
tanımlanmıştır. İşyerinde geçici olarak en az dört hafta işi durdurma veya kısa
çalışma uygulamasına karar veren işveren, bu kararını derhal ve gerekçeleriyle
birlikte İş Kurumuna ve varsa toplu iş sözleşmesi tarafı işçi sendikasına
bildirmekle yükümlü kılınmıştır. Bu karar sonucu kendilerine en az dört hafta
ücretsiz izin verilen işçiler, işsizlik sigortasından kısa çalışma ödeneği
almaya hak kazanacaklardır. Örneğin, nakit sıkıntısı nedeniyle hammadde
alamayan işverenin iş olmadığı için çalışma yapamayan işçilerine ödenebilmekte
veya dışarıdan gelecek bir malzemenin süresi içinde gelmemesi üzerine
yapılamayan çalışmanın bilahara yapılması sağlanmakta ve en önemlisi, işveren,
işçi kadrosunu korumakta ve işçiler işinden olmamakta; böylece, işçiler arasında
tenkisata gitme yerine, işçilerin tamamının veya bir kısmının geçici olarak
ücretsiz izne çıkarılması, ekonomik ve sosyal politika olarak tercih edilmekte.
İşçilerin geçici olarak
ücretsiz izne çıkarılması geçici bir işsizlik olarak nitelendirilerek, işsizlik
sigortasından kısa çalışma ödeneği almaları sağlanmaktadır. Ayrıca, kısa
çalışma süresi, zorlayıcı sebebin devam ettiği süre ile ve en çok üç ayla
sınırlı tutulmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum. İş, aş, özgürlük hepimiz için önemlidir;
demokrasi, çağdaşlık, uygarlık hepimiz için önemlidir. Adalet ve Kalkınma
Partisi, bunun için, altı aydır gayret göstermektedir; beş sene boyunca da
bütün gayreti bunun üzerine olacaktır. Hep birlikte, Türkiye'yi, daha zengin, daha
demokratik, daha uygar, daha çağdaş, daha özgür yapacağız diyorum, hepinize
sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Kızılcıklı, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Artvin
Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
tasarısının 65 inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Öncelikle, biraz önce
konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsünün "iktidar olduğumuzda
önümüzde iki seçenek vardı; ya İş Güvencesi Yasasını erteleyecektik ya iş
yasasını çıkaracaktık" görüşünü anlayabilmiş değilim. 57 nci hükümet, uğraşmış,
çalışmış, bir yasa çıkarmış. Bu, 30 Mart itibariyle yürürlüğe girecek; fakat,
ne yazık ki, sizler, daha yeni iktidarken, önünüzde bir yığın problem dururken,
problem olarak bu konuyu alıyorsunuz ve İş Güvencesi Yasasıyla güvencesi
sağlanmış olan milyonların çalışma hayatını tehlikeye atan, riske atan bir
anlayışla işverenin yanında durmaya çalışıyorsunuz. Bunu anlayabilmiş değilim;
iktidarınızda, bunu, öncelikli olarak ele almanızı bir türlü kabul edemiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bir şeyi daha sizinle paylaşmak istiyorum. Burada yapılan çalışmaların,
çıkarılan yasaların, verilen önergelerin, lütfen -özellikle iktidar partisine
sesleniyorum- vicdanınızla, düşüncelerinizle, oylarınızla arkasında durmanızı
öneriyorum. Bunu neden söylüyorum; bazı arkadaşlar "istemiyoruz; ama, ne
yapalım, mecburuz" gerekçesinin arkasına saklanmaya çalışıyorlar. Yani,
işçiler için, iş güvencesini zedeleyecek bir yasayı istemeden çıkardığınızı
beyan ediyorsunuz. Bunu, doğru, dürüst siyasetle bağdaştıramıyorum değerli
arkadaşlar.
Tasarının bu maddesinde,
kısa çalışma ödeneğinin hangi fasıldan sağlanacağı açıklanmıştır; bunun kaynağı
işsizlik sigortasıdır. Değerli arkadaşlar, işsizlik sigortasının hangi amaçla
yasalaştığını ve iş hayatına kaynak olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu, hak eden
işçilerimiz için, hak ettiği süreler doğrultusunda, çalışamadığı dönemlerle
ilgili, kendilerine, geçimlerini sağlayacak bir kaynak yaratmak amacıyla
yapılmıştır. Ne yazık ki, siz, burada, bu kaynağı başka bir amaçla
kullanıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, bunu, iktidarlar genelde yapıyorlar.
Örneğin, işçilerin, memurların nemalarını, primlerini, amacına uygun olarak
değil, iktidarın, çeşitli ihtiyaçları doğrultusunda kullandıklarını hep beraber
görüyoruz. Burada da yine aynı örneği yaşıyoruz; işsizlik sigortası gibi
işsizliğe çare bulmak amacıyla, insanların geçimine destek ve katkı sağlamak
amacıyla yaratılan bir kaynağı bu fasılda kullanıyorsunuz. Bir kere, bu faslın
bu şekilde oluşturulması doğru değil.
Eğer, böyle bir fasıl
düzenlenecekse, bu konudaki AB uygulamalarını sizlerin dikkatine sunmak
istiyorum. Bu durumlarda, AB'de, kısa süreli çalışan işçinin gelir güvencesini
korumak için tam süreli çalışırken almış olduğu ücretin bir kısmı işsizlik
sigortasından ödenmekte; sosyal güvenlik primlerinin bir bölümünü devletin
üstlenmesi koşuluyla, işveren, kısa süreli çalışan işçinin tam süreli
çalışırken aldığı ücretin belirli bir kısmını da kısa süreli çalışması karşılığı
hak etmiş olduğu ücretin yanında ödemektedir. Böylece, hem işçinin işi ve
geliri güvence altına alınmakta hem de işsizlik sigortası fonları korunmakta;
yani, işsizlik sigortası fonlarının korunması önemli.
Değerli arkadaşlar,
geçici bir istihdam türü olması gereken kısa süreli çalışmalarda, işçi, işveren
ve devleti, yük paylaşımı açısından ortak olarak bu yükün altına sokmak gerekmektedir.
Diğer taraftan, kısa
süreli işsizlikle ilgili ödeneğin miktarının asgarî ücretin altında olmasını da
doğru bulmuyorum. Asgarî ücretin, bugün, ülkemizde, insanların, bir ailenin
geçimini sağlamayan, açlık sınırında bir rakam olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu
rakamı bile -yasaya bakarsak- kısa süreli ödenek olarak üç aya kadar
işçilerimize ödeyerek, bu yasayı uygulamaya çalışıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - 1 dakika eksüre
veriyorum.
Buyurun efendim.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) -Asgarî ücretle geçinemeyen işçilerimizin, doğal olarak, asgarî
ücretin altında yapılacak ödemelerle, daha düşük bir ücretle geçinmesinin de
mümkün olmadığını takdirlerinize sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, daha
önceki konuşmacılar söyledi, bu tasarıyla ilgili, konfederasyonların olumsuz
görüşleri var, kabul etmiyorlar. Neden bu sıkıntıya giriyoruz, onu anlamıyorum;
yani, iktidarın amacı, toplumun bütün kesimlerini temsil etmek değil midir?!
Sosyal barışın, işçisiyle işvereniyle, iktidarıyla muhalefetiyle, herkesin,
Türkiye'nin çıkarına siyaset yapmak değil midir?! Eğer, biz, bunu yapmayıp,
sayımıza güvenerek, oylarımıza güvenerek siyaset yaparsak, bir gün gelir tek
başımıza kalırız.
Bunun da ülkemiz için
yararlı olmayacağı düşüncesiyle, hepinizi şahsım ve partim adına saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Çorbacıoğlu, teşekkür ediyorum.
Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Soydan?.. Yok.
Trabzon Milletvekili
Sayın Şevket Arz?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda
görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "Kısa çalışma ve kısa çalışma
ödeneği" başlıklı 65 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Enver
Öktem |
İzzet
Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Cevdet
Selvi |
Bayram
Ali Meral |
Mehmet
Küçükaşık |
|
Eskişehir |
Ankara |
Bursa |
"Kısa çalışma ve
kısa çalışma ödeneği
Genel ekonomik kriz ve
zorlayıcı sebeplerin işyerini doğrudan ilgilendirdiği hallerde, haftalık
çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltmak veya işyerinde
faaliyeti tamamen veya kısmen geçici olarak durdurmak zorunda kalan işveren,
durumu derhal gerekçeleri ile birlikte Türkiye İş Kurumuna ve varsa toplu iş
sözleşmesi tarafı olan sendikaya yazı ile bildirir. Bu konuda kanunun 30 uncu
maddesindeki prosedür işletilir."
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı 65 inci
maddesinin birinci fıkrasındaki "Genel ekonomik kriz veya" ibaresinin
kaldırılmasını ve ikinci fıkrasının da aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Enver
Öktem |
Bayram
Ali Meral |
|
İzmir |
İzmir |
Ankara |
|
İzzet
Çetin |
Cevdet
Selvi |
Mehmet
Küçükaşık |
|
Kocaeli |
Eskişehir |
Bursa |
"Yukarıda belirtilen
nedenlerle işyerinde geçici olarak en az dört hafta işin durması veya kısa
çalışma hallerinde, işçileri çalıştırmadıkları süre için, işverence yarım ücret
ödenir. Bu süre için, işçilerin, ücretlerinin kalan kısmı, işsizlik ödeneğinin
miktarını aşmamak koşuluyla, işsizlik sigortasından kısa çalışma ödeneği olarak
ödenir."
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutuyorum ve işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı 65 inci
maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
İzzet
Çetin |
Muhsin
Koçyiğit |
|
İzmir |
Kocaeli |
Diyarbakır |
|
Enver
Öktem |
Bayram
Ali Meral |
Muharrem
Doğan |
|
İzmir |
Ankara |
Mardin |
|
|
Hüseyin
Özcan |
|
|
|
Mersin |
|
"Kısa çalışma ve
kısa çalışma ödeneği
Madde 65.- Genel ekonomik
kriz ve zorlayıcı sebeplerin işyerini doğrudan ilgilendirdiği hallerde,
haftalık çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltmak veya işyerinde
faaliyeti tamamen veya kısmen geçici olarak durdurmak zorunda kalan işveren,
durumu derhal gerekçeleriyle birlikte Türkiye İş Kurumuna ve varsa toplu iş
sözleşmesi tarafı olan sendikaya yazı ile bildirir. Bu konuda Kanunun 29 uncu
maddesindeki prosedür işletilir.
Yukarıda belirtilen
nedenlerle işyerinde geçici olarak en az dört hafta işin durması veya kısa
çalışma hallerinde, işçileri çalıştırmadıkları süre için, işverence yarım ücret
ödenir. Bu süre için, işçilerin, ücretlerinin kalan kısmı, işsizlik ödeneğinin
miktarını aşmamak koşuluyla, işsizlik sigortasından kısa çalışma ödeneği olarak
ödenir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, bu madde,
işçilerimizin lehine bir düzenlemedir. Burada, önergede "genel ekonomik
kriz ve zorlayıcı sebepler" denilerek, iki şartın da birlikte gerçekleşmesi
öngörülüyor; yani, hem ülkede ekonomik kriz olacak hem de sel, afet, yangın
gibi zorlayıcı sebepler olacak. Bu iki şartın birlikte gerçekleşmesini
beklemek, bu maddeyi işletmez. Dolayısıyla, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıda benimsenen
şekliyle kısa çalışma, işveren tarafından her bahaneyle kullanılabilen, işçi
için ise önemli ölçüde hak kaybına yol açan bir düzenlemedir. Öncelikle genel
ekonomik sebebin işyerini doğrudan ilgilendirmesi koşulu aranmalıdır. Yoksa,
genel ekonomik kriz olmasına karşın, işyerini bu kriz etkilemiyor, hatta kriz
nedeniyle işyerinin üretimi ve pazarlaması artıyor ise ortada genel ekonomik
kriz var bahanesiyle kısa çalışma yoluna başvurulması ve işçinin hak kaybına
uğratılması asla savunulamaz. Ayrıca, kısa çalışma hali, işçiyi, hem ücretinden
hem sigorta primi eksik ödeneceği için sosyal güvenlik hakkından mahrum
bırakmaktadır.
Bu nedenlerle maddenin
birinci fıkrasının yukarıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunmuştur.
Kısa çalışmanın, ücretsiz
izin uygulamasına dönüştürülmesinin engellenmesini ve kısa çalışma ödeneğinin
işverenin ücret ödeme yükümlülüğünden kaçınması için kullanılmasını engellemek
amacıyla, ikinci fıkrayla ilgili değişiklik teklif edilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı 65 inci
maddesinin birinci fıkrasındaki "Genel ekonomik kriz veya" ibaresinin
kaldırılmasını ve ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
|
|
Oğuz Oyan |
|
|
|
(İzmir) |
|
|
|
ve arkadaşları |
"Yukarıda belirtilen
nedenlerle işyerinde geçici olarak en az dört hafta işin durması veya kısa
çalışma hallerinde, işçileri çalıştırmadıkları süre için, işverence yarım ücret
ödenir. Bu süre için, işçilerin ücretlerinin kalan kısmı, işsizlik ödeneğinin
miktarını aşmamak koşuluyla, işsizlik sigortasından kısa çalışma ödeneği olarak
ödenir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA ve SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kısa çalışmanın, ücretsiz
izin uygulamasına dönüştürülmesinin engellenmesini ve kısa çalışma ödeneğinin
işverenin ücret ödeme yükümlülüğünden kaçınması için kullanılmasını engellemek
amacıyla değişiklik teklif edilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda
görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "Kısa çalışma ve kısa çalışma
ödeneği" başlıklı 65 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
|
Oğuz
Oyan |
|
|
|
(İzmir) |
|
|
|
ve
arkadaşları |
Kısa çalışma ve kısa
çalışma ödeneği
Genel ekonomik kriz ve
zorlayıcı sebeplerin işyerini doğrudan ilgilendirdiği hallerde, haftalık
çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltmak veya işyerinde
faaliyeti tamamen veya kısmen ve geçici olarak durdurmak zorunda kalan işveren,
durumu derhal gerekçeleri ile birlikte Türkiye İş Kurumuna ve varsa toplu iş
sözleşmesi tarafı olan sendikaya yazı ile bildirir. Bu konuda kanunun 30 uncu
maddesindeki prosedür işletilir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıda benimsenen şekliyle
kısa çalışma, işveren tarafından her bahaneyle kullanılabilen, işçi için ise
önemli ölçüde hak kaybına yol açan bir düzenlemedir. Öncelikle genel ekonomik
sebebin işyerini doğrudan ilgilendirilmesi koşulu aranmalıdır. Yoksa, genel
ekonomik kriz olmasına karşın işyerini bu kriz etkilemiyor, hatta, kriz
nedeniyle işyerinin üretimi ve pazarlaması artıyor ise ortada genel ekonomik
kriz var bahanesiyle kısa çalışma yoluna başvurulması ve işçinin hak kaybına
uğratılması asla savunulamaz. Ayrıca, kısa çalışma hali işçiyi hem ücretinden
hem sigorta primi eksik ödeneceği için sosyal güvenlik hakkından mahrum
bırakmaktadır.
Bu nedenlerle, maddenin
birinci fıkrasının yukarıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunmuştur.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
65 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlık Divanı Üyesi arkadaşımızın sunumunu oturduğu yerden yapmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
66 ncı maddeyi
okutuyorum:
Çalışma süresinden
sayılan haller
MADDE 66. - Aşağıdaki
süreler işçinin günlük çalışma sürelerinden sayılır:
a) Madenlerde,
taşocaklarında yahut her ne şekilde olursa olsun yeraltında veya su altında
çalışılacak işlerde işçilerin kuyulara, dehlizlere veya asıl çalışma yerlerine
inmeleri veya girmeleri ve bu yerlerden
çıkmaları için gereken süreler.
b) İşçilerin işveren tarafından işyerlerinden başka bir yerde
çalıştırılmak üzere gönderilmeleri halinde yolda geçen süreler.
c) İşçinin işinde ve her an iş görmeye hazır bir halde bulunmakla
beraber çalıştırılmaksızın ve çıkacak işi bekleyerek boş geçirdiği süreler.
d) İşçinin işveren tarafından başka bir yere gönderilmesi veya
işveren evinde veya bürosunda yahut işverenle ilgili herhangi bir yerde meşgul
edilmesi suretiyle asıl işini yapmaksızın geçirdiği süreler.
e) Çocuk emziren kadın işçilerin çocuklarına süt vermeleri için
belirtilecek süreler.
f) Demiryolları, karayolları ve köprülerin
yapılması, korunması ya da onarım ve tadili gibi, işçilerin yerleşim
yerlerinden uzak bir mesafede bulunan işyerlerine hep birlikte getirilip
götürülmeleri gereken her türlü işlerde bunların toplu ve düzenli bir şekilde
götürülüp getirilmeleri esnasında geçen süreler.
İşin niteliğinden
doğmayıp da işveren tarafından sırf sosyal yardım amacıyla işyerine götürülüp
getirilme esnasında araçlarda geçen süre çalışma süresinden sayılmaz.
BAŞKAN - 66 ncı madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın
Mustafa Gazalcı; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İş Kanunu
Tasarısının 66 ncı maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz aldım; tümünüzü
saygıyla selamlıyorum.
Bu maddede, işçinin
çalışma süresinden sayılacak doğal durumlar sıralanmış. İşçinin, maden
ocaklarında, taş ocaklarında, dehlizlerde, yeraltında, köprü altında çalışma
sürelerinin ya da bir yere götürülüp getirilme sürelerinin çalışma sürelerinden
sayılması çok doğaldır; yani, bilineni yinelemiş yasa tasarısı. Elbette, yerin
altında kömür çıkarmak için ya da kuyunun dibine çalışmak için giren insanın, o
süresi çalışma süresinden sayılacak; ancak, maddenin sonunda, çalışma
süresinden sayılamayacak bir durumdan söz ediliyor; o da şu: "İşin
niteliğinden doğmayıp da işveren tarafından sırf sosyal yardım amacıyla
işyerine götürülüp getirilme esnasında araçlarda geçen süre çalışma süresinden
sayılmaz."
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bu, doğru bir yaklaşım değildir. İşveren, işçiyi, isteminin dışında,
sosyal yardım amacıyla -bunun ne olduğu tam belli değil; iyi niyetli olduğunu
kabul edelim- bir yere götürüyor; ama, araçta geçen süreyi çalışma süresi
olarak kabul etmiyor.
Peki, nedir sosyal
yardım, hangi işler sosyal yardıma girer; bunun takdirini işveren belirliyor. O
zaman, neden çalışma süresinden sayılmıyor? Bırakalım, sosyal yardımda işçinin
bulunup bulunmamasını, işçinin kendisi ya da sendikası belirlesin.
Bardağı biraz da dolu
tarafından görelim. İyi niyetle, belki, işveren, işçiye bir gün yaşatmak
istiyor olabilir; ama, o zaman, niye çalışma süresinden kesiyor? Ben, sendikacı
arkadaşlarıma da danıştım; nedir bu sosyal yardım konusu?.. Diyelim, bugün -bu,
yasada pek görülmüyor, ama- işçiye bir moral verilecek, bir piknik yapılacak ya
da 1 Mayısta denildi ki, hadi, bugün 1 Mayısı kutlayacağız. Peki, o zaman,
neden bunu çalışma süresinden saymıyor?
Değerli arkadaşlar, işçi,
işverenin bir malı değildir, sermayenin bir parçası değildir; o, üreten bir
insandır. Bu tasarının maddelerinde sözü edildiği gibi, bazen insanlıkdışı
koşullarda, yerin altında kömür çıkarır, demiryolu döşer, çok ağır işlerde
çalışır; kendisi için değil, tüm toplumun ayakta kalması için çalışır; ama, bu
yasa tasarısıyla getirdiğimiz bir anlayış var; işte, işveren ücretini veriyor,
onu istediği yere götürür, istediği biçimde kullanır, istediği biçimde çalıştırır,
istediği biçimde de sokağa bırakır. İşte, iş yasası bunları önlemek için
yapılmalıydı.
1971 yılında çıkarılan
1475 sayılı Yasada sıralanan kimi maddeler -Sayın Bakan da söyledi- olduğu gibi
burada korunuyor; ama, korunan maddeler, nedense, işçinin lehine olanlar değil.
O günün koşullarında, sermaye birikiminin olmadığı zamanlarda, işçi de
fedakârlık yapar düşüncesiyle belki ondan birtakım özveride bulunması
istenmiştir; ama, bu yasa tasarısıyla değiştirilen maddelerde -esnek çalışma
düzeni dahil, ödünç işçi verme dahil- işçinin lehine bir düzenleme olmamıştır.
Değerli arkadaşlar, -bir
kez daha söylüyoruz- bu düzenlemeler, işçinin değil, işverenin elini
güçlendiriyor, işçiyi zayıflatıyor. Sayın Bakan da söyledi; sendikalı 700 000
işçi kalmış Türkiye'de, 12 Eylülden önce bu sayı 2 500 000 idi. Çalışan insan
sayısı arttığı halde, peki ne oldu da bu duruma gelindi?! Şimdi, öyle bir yasa
yapıyoruz ki -bir de "sendikalı sayısını artıracağız, işsizliğe çözüm
bulacağız" diyoruz- var olan sendikalı işçinin bile güvencesini
gölgeliyoruz getirdiklerimizle.
Değerli arkadaşlar, işçi
zaten güç koşullarda yaşamaktadır. Milyonlarca işsizi öcü gibi gösterip
"sen durumuna şükret, eğer, şunları şunları yaparsan, bak orada işsizler
bekliyor" anlayışıyla iş yasası düzenlemek doğru değildir.
Burada konuşan kimi
arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde de, bir bakıma, onları da ima ettiler. Biraz
önce konuşan AKP'li arkadaş "biz, IMF'ye kafa tuttuk; iş, barış, ekmek
için, özgürlük için mücadele ediyoruz" dedi. Acaba ben yanlış mı duyuyorum
diye düşündüm. Gerçekten öyle mi acaba; yani, IMF'ye kafa mı tutuldu, yoksa
onlara niyet mektubu verilirken onların dediği mi yapıldı?! Bakın, Dünya
Bankasından Chibber geldi, bütçeye baktı dedi ki: "Sizin bu bütçeniz,
yoksullara karşı; dargelirliyi ezen bir bütçe." Onları bile isyan
ettirecek... Yani, bu, çalışana, emekçiye, dar gelirliye dönük bir bütçe değil.
Şimdi, IMF'ye kafa tuttuk!.. Gerçekten öyle mi?! Son niyet mektubunda Tekel
satılacak denildi. Onca tütün üreticisini ilgilendiren Tekelin satılması kabul
edildi. Mazota 16 kez zam yapıldı, bir kere indirim yapıldı; yani, IMF'nin
hangi dediğine karşı çıkıldı da, buradaki arkadaş, hiç maddeyle de ilgisi
olmadan "efendim, biz, IMF'ye karşı çıktık; iş, ekmek, özgürlük için
savaşıyoruz" dedi?! Bence, bu yaklaşım doğru değil.
Değerli arkadaşlar,
elimizde bir ölçü olmalı. Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz. Bu İş Yasa
Tasarısında da, bence, Uluslararası Çalışma Örgütünün, yani, ILO'nun ölçütleri
vardır. Şimdi, ben, merak ediyorum; acaba, hangi Avrupa Birliği ülkesinde,
işveren, işçiyi, iş dışında, sosyal yardım adı altında bir yere taşıyor? Bu
sosyal yardım hem iyi niyetli yorumlanabilir hem de değil; ne olduğunu
bilmiyoruz; ama, çalışma süresinden sayılmıyor. Yani, diyor ki işveren: "Ben,
sizi bugün alacağım, şu kadar uzaklıktaki bir yere götüreceğim, orada şunu
yapacaksınız." Bu olmayabilir, aslında pek olmaz; Avrupa Birliği
ülkelerinde adamın ne yapacağı, nasıl yapacağı önceden bellidir; ama,
varsayalım ki, bizim ülkemizde oluyor. Peki, niçin çalışma süresinden
sayılmıyor? Yani, burada ölçüt, Uluslararası Çalışma Örgütünün ölçütleri
olmalıdır; yoksa, işimize geldiği zaman, efendim, Türkiye'de birsürü işsiz
insan var, biz böyle yapmak zorundayız, eğer, böyle yapmazsak yeni işyerleri
açılmaz; ama, bir başka zaman da Avrupa Birliği ölçütleri!..
Arkadaşlar, biz, Meclis
olarak, 2003 yılında bir iş yasası düzenliyoruz. Bu yasanın, doğal olarak,
1963'te yapılandan da, 1971'de yapılandan da daha ileri ilkeler taşıması
gerekir; çünkü, toplumda bir gelişme olmuş, sosyal devlet anlayışında bir
ilerleme olmuştur; ama, biz, 1971'de düzenlenen, yani, bundan 32 yıl önce
düzenlenen eski İş Yasasından daha geride bir yasa düzenliyoruz ya da kimi
maddelerine hiç dokunmuyoruz.
Şimdi, inanıyorum ki,
ilgili arkadaşlar çıkacaklar "bu, eskiden de böyle vardı" diyecekler;
Sayın Bakan da çoğu zaman öyle diyor. İyi, eskiden vardı da, o 32 yılda
toplumda işçi lehine, sosyal devlet anlayışı yönünde hiç mi bir ilerleme
olmamış?! Peki, bu maddelerin hangisinde işçinin dinlenmesi, eğlenmesi,
çocuğunu okutması, ailesine bakması, sosyal yaşantısı söz konusu; hiçbirinde
bunların bir tanesi yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, biz, ileri bir yasa yapmak zorundayız, kimi maddeleri
değiştirmek zorundayız. Örneğin, burada, bir sözcüğün değiştirilmesini öneren
bir önerge verdik; yani "sayılmaz" sözcüğü yerine "sayılır"
dedik. 66 ncı maddede bütün sayılacak haller sıralanmış, sıralanmış,
sıralanmış; şurada, şurada, şurada yapılan işler çalışma süresinden sayılır,
ancak, işveren sosyal yardım amacıyla bir yere sizi taşırsa, oradaki, araçta
geçen süre çalışma süresinden sayılmaz denilmiş.
RECEP KORAL (İstanbul) -
"Bir yere..." değil efendim; "işyerine gelip gitme..."
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Hayır efendim... 66 ncı madde "sırf sosyal..."
RECEP KORAL (İstanbul) -
Yanlış anlaşılmasın...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Evet, iş niteliği dışında...
RESUL TOSUN (Tokat) -
"İşyerine..."
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Evet... Aynısını okudum, bir daha okuyorum...
BAŞKAN - Sayın Koral,
lütfen...
RECEP KORAL (İstanbul) -
Ama, yanlış anlatıyor...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Hayır, hayır...
RECEP KORAL (İstanbul) -
Yanlış üzerine bina oldu da...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Arkadaşlar, bakın... "İşin niteliğinden doğmayıp da işveren tarafından
sırf sosyal yardım amacıyla işyerine..."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
teşekkür ediyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
RESUL TOSUN (Tokat) -
"İşyerine..."
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
Sayın Hocam, lütfen...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- "... götürülüp getirilme esnasında araçlarda geçen süre çalışma
süresinden sayılmaz."
"Sayılmaz"
ibaresinin "sayılır" olarak düzeltilmesini istiyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
RESUL TOSUN (Tokat) -
İşveren düşmanlığıdır o...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 20.00
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 78 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
73 ve 73'e 1 inci ek sıra
sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73’e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet burada.
Tasarının 66 ncı maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.
Şimdi, şahsı adına
Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin?..Yok.
Hatay Milletvekili Mehmet
Soydan?.. Yok.
Trabzon Milletvekili
Şevket Arz?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 73
sıra sayılı İş Yasa Tasarısının 66 ncı maddesinin son cümlesindeki
"sayılmaz" sözcüğünün "sayılır" olarak değiştirilmesini
dileriz.
Saygılarımızla.
|
Mustafa Gazalcı |
Z. Damla Gürel |
Nezir Büyükcengiz |
|
Denizli |
İstanbul |
Konya |
|
Yavuz Altınorak |
Necdet Budak |
Mehmet S. Kesimoğlu |
|
Kırklareli |
Edirne |
Kırklareli |
|
Bayram Meral |
Mehmet Neşşar |
|
|
Ankara |
Denizli |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri
konuşacaklar mı, yoksa gerekçeyi mi okutayım?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İşçinin iş saati içinde
iradesinin dışında bir yere götürülürken araçta geçirilen sürenin sosyal devlet
anlayışına göre çalışma süresinden sayılması gerekir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
66 ncı maddeyi
oylarınıza...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Arayacağım.
66 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 20.06
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 20.15
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78 inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Görüşmekte olduğumuz
kanun tasarısının 66 ncı maddesinin oylanmasında karar yetersayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
66 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı yine bulunamamıştır.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 20.17
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 20.35
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78 inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Görüşmekte olduğumuz
kanun tasarısının 66 ncı maddesinin oylanmasında karar yetersayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
66 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde
kabul edilmiştir.
67 nci maddeyi
okutuyorum:
Günlük çalışmanın başlama
ve bitiş saatleri
MADDE 67. - Günlük
çalışmanın başlama ve bitiş saatleri
ile dinlenme saatleri işyerlerinde işçilere duyurulur.
İşin niteliğine göre işin
başlama ve bitiş saatleri işçiler için farklı şekilde düzenlenebilir.
BAŞKAN- Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HASAN
ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, İş Kanunu Tasarısının 67
nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
günlerdir İş Kanunu Tasarısı üzerinde görüşmelere devam ediyoruz; ama,
görüyoruz ki, toplumun hiçbir kesiminde, bu tasarıyla ilgili mutabakat
sağlanmamıştır. Türkiye'de görevinin başında olan sendikaların hiçbirisi bu
tasarıyla ilgili onay vermemiştir. Görüyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin
içerisinde sendika kökenli olan arkadaşlarımız da, toplumdan gelen baskılardan
dolayı bu tasarıya hoş bakmamaktalar. Biraz evvel, üçüncü sayımda dahi
yetersayıyı zorla bulduğumuza göre, Adalet ve Kalkınma Partisinin de, toplumun,
emeğiyle geçinen, çalışan insanların baskısından dolayı burayı doldurmakta ve
yetersayıyı bulmakta zorlandığı görülüyor. İnşallah, bu zorlanma, bu tasarının
kanunlaşmaması doğrultusunda bilerek yapılan bir iştir.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, bu tasarı -işçi ile işvereni karşı karşıya getiren- Türkiye'deki
çalışma yaşamını istenilen noktalara taşıyabilecek, üretimi artıracak, kaliteyi
getirecek bir tasarı değil. Bakınız, 67 nci maddede şöyle denilmektedir:
"Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatleri
işyerlerinde işçilere duyurulur. İşin niteliğine göre işin başlama ve bitiş
saatleri işçiler için farklı şekilde düzenlenebilir." Yani, işin başlama
ve bitişini düzenleyecek olan, sanayici.
Biz, sanayici dediğimizde
veya sanayicilere karşı söylemlerimizi geliştirdiğimizde, AKP sıralarından,
hemen "işveren düşmanı mısınız" diye sesler geliyor.
Değerli arkadaşlar, ben,
sanayiciyim, yıllardır da yanımda işçi çalıştırıyorum; ama, bu tasarıyla,
benim, işçimle barışmam mümkün değil. Bunun engeli de, ne işveren ne işçi;
bunun engeli 56 ncı hükümet, bunun engeli 57 nci hükümet, bunun engeli 58 inci
ve 59 uncu hükümettir. Yani, siz, girdilere bir yığın zam yaparak sanayicinin
elini kolunu bağlayacaksınız -İş Kanunu Tasarısını hazırlayacaksınız, tasarının
üzerinde boşluklar bırakacaksınız, sıkışmış olan sanayici, o tasarının
boşluklarından yararlanacak- en sonunda bu, emeğiyle geçinen, alınteriyle
geçinen insanların üzerine yüklenecek... Böyle bir oyun olmaz arkadaşlar!
Bakınız, hükümet
sözcüleri "sanayiciye güvenelim" diyorlar. Şimdi, işçi fabrikama
geldiğinde, sigortayı yaptığım gün, sanayici olarak prim ödemeye başlıyorum. 60
gününü doldurmayan bir işçinin sağlık hizmetlerinden yararlanması mümkün değil.
Yani, biraz evvel diyorduk ya, sanayiciye bu kadar kötü bakmayın, sanayici
şöyledir, sanayici iyidir, sanayici lokomotiftir; doğrudur bunların hepsi; ama,
şimdi, bu yasanın içerisinde, böyle bir uygulamayı getiren hükümet sanayiciye kötü
bakmaya başladı. Yani, ben, sanayici olarak, bir işçinin 186 000 000 lira olan
sigorta primini ödeyeceğim, 60 gün dolmadan, işçi, hasta da olsa, gidip,
kontrolünü yaptıramayacak, ilaçlarını alamayacak; çocukları hastaysa, ailesi
hastaysa, 120 günden önce gidip bu haklardan yararlanamayacak. Peki, nasıl bir
anlayış?.. Peşin para alıyorsunuz, aldığınız paranın karşılığında hizmet
verirken, hizmetin süresini koyuyorsunuz "bunlardan yararlanmak için 60
gün gerekli, 120 gün gerekli" diyorsunuz. Peki, bu İş Kanunu Tasarısında
bunları düzeltmeye niye yeltenmiyoruz?.. Parasını ödüyorsa, bu para bizden
kesiliyorsa, devletin kasasına giriyorsa, sigorta primi ödenmeye başladığı
günden itibaren, emeğiyle geçinen insanın kendini baktırma hakkı vardır. Burada
söylenen nedir; efendim, hasta olan insanlar gelir, 1 günlük sigorta
yaptırırlar, 1 günlük sigortadan sonra sigorta hastanelerine giderler. O zaman,
siz, kuşkuyla bakıyorsunuz işverene. Bir taraftan işverene kuşkuyla
bakılmayacağı söyleniyor, bir taraftan işverene kuşkuyla bakılıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
İş Kanunuyla Türkiye'de bir barışın sağlanması, Türkiye'deki insanların
gerçekten huzurlu bir şekilde üretime katkı sağlamaları mümkün değildir. Bu İş
Kanunu, Adalet ve Kalkınma Partisi ile sanayicinin yüzde 2'sini temsil eden
Refik Baydur tarafından hazırlanmıştır.
İnanıyorum ki, içinizde
gerçekten sıkıntılar var. Bu sıkıntıları aşmanın yolu ve yöntemi, bu İş
Kanununu birlikte askıya almak ve bu İş Kanununu, Cumhuriyet Halk Partisinin
katkılarını da alarak, Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber, sendikalarla,
işverenlerle beraber yeniden gözden geçirmektir.
İşçi sayımıyla ilgili
olarak, çalışan işçilerle ilgili olarak, yine, iş barışını bozacak şekilde, bu
İş Kanunundan yararlanmayacakların sayısını 30'a yükselttiniz. Buradaki amaç
nedir? Şu olsaydı belki mantıklı olabilirdi; 10 olan işçi sayısı 5'e düşürülmüş
olsaydı... Hatırlarsınız, hepiniz biliyorsunuz, seçmenleriniz orada, bizim
küçük sanayi sitelerinde çalışan tornacı, kaynakçı, marangoz, yanında 3 kişi
çalışan, 5 kişi çalışan insanlar için belki 5 kişilik bir rakam koymuş
olsaydınız doğru olabilirdi; ama, bilim ve teknoloji, bilgi o kadar ileri
noktalara gitti ki, bir makineyi koyuyorsunuz, başında 1 işçiyle trilyonlarca
ciro yapılıyor. Yani, siz 30 rakamını getirdiniz. Çalışanı 30'un altında olan
işyerlerinde bu İş Güvencesi Yasası geçerli değil. Siz de biliyorsunuz bunun
mantıklı olmadığını.
Bir yığın sanayici
arkadaşımız var; ben, hayret ediyorum, buraya çıkıp neden konuşmuyorlar,
kendileriyle ilgili sorunları neden burada anlatmıyorlar! 100 işçi çalıştırılan
bir işyerinde 20 milyar lira sigorta primi ödüyoruz, karşılığında, enerjisi
pahalı, sigortası pahalı, mazotu pahalı... Girdilerin bu kadar adaletsiz olduğu
bir yerde sanayicinin üretmesi, işçiyle barışık olması mümkün mü?!
Değerli arkadaşlarım,
bunun üçüncü ayağı hükümettir. Eğer, hükümet, sanayicinin önünü açmazsa, sadece
sözle değil, icraatlarıyla önünü açmazsa, bu barışın sağlanması mümkün
değildir. Girdilerde bu kadar eşitsizlik varsa, bu girdilerin eşitsizliğinden
dolayı, sanayici, ürettiğini, kesinlikle, istenilen düzeyde, istenilen
maliyette üretemez. Bu eşitsizlikten doğan maliyet farkları, sanayicinin
Türkiye'de kaliteli ürün üretmesine, kaliteli ürünün üretilip piyasaya gönderilmesine
mâni oluyor arkadaşlar. Burada yapılacak tek iş şudur: Hükümet kanadının,
sanayicinin ve işçinin barışıp, Türkiye'deki çalışma yaşamına belirli ölçüde,
belirli bir şekilde katkı koyabilmesi için, bu İş Yasası Tasarısını tekrar gözden
geçirmesi gereklidir. Bu ülke hepimizin.
Bu insanlar, artık,
kendilerini bırakın, ailelerini bırakın, gerçekten, yaşamlarını devam
ettirebilecek kadar para almıyorlar. Asgarî ücret 226 000 000 lira, sigorta
primi 186 000 000 lira. Sevgili Bakanım, acaba, bu sigortalı sayısını artırmak
için, bu sigorta primlerini belirli noktada aşağıya çekerek, sanayiciye ve
orada çalışan insanlarımıza faydalı olabilecek hükümleri bu İş Yasası
Tasarısının içerisine koymuş olsak, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümet
olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak, ilkönce kendimizden
başlayıp, sonra, işçi ile işvereni irdelemeye çalışsak daha doğru olmaz mı?!
Çalışma yaşamı içerisinde insanların işsizliği... Artık, sigortasız çalışmaya
başladı insanlar. Sadece iş bulabilmek için, o işte çalışabilmek için 226 000
000 lira paraya çalışıyor insanlar. Bu İş Yasası Tasarısıyla beraber bu kadar
zorluğu da bu arkadaşlarımızın üzerine getirirsek, ben inanıyorum ki,
toplumdaki o barış, toplumdaki o üretkenlik, daha kısır, daha üretilmeyen bir
seviyeye çekilecektir.
Değerli arkadaşlarım,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız, İş Kanunu Tasarısı üzerinde tekrar
düşünüp...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ören,
size, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HASAN ÖREN (Devamla) - Bu
tasarının, tahmin ediyorum, daha iki üç gün, burada, kalan 60 maddesini
görüşeceğiz, konuşacağız; ama, bir diyalog sağlanırsa, bu tasarıda, gerçekten,
işçinin, emeğiyle geçinen insanların, alınteriyle geçinen insanların lehine
değişikler yapılırsa, ben inanıyorum ki, bu Parlamento, bu yasayı çok kısa bir
sürede geçirecek ve seçmenimizin, gittiğimiz yerlerdeki, emeğiyle geçinen
insanların yüzlerine daha rahat bakacağız, onlardan fazla eleştiri de almayacağız.
Bu ülkenin yüzde 70'i
emeğiyle geçinen insanlardan oluşuyor. İnanıyorum, bu Parlamento, bu İş Yasası
Tasarısını geri çekecek ve işçilerimizin, emeğiyle geçinen insanlarımızın
lehine yapılmış bir tasarıyı da Türkiye Büyük Millet Meclisine getirecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ören,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Soydan?.. Yok.
Eskişehir Milletvekili
Sayın Cevdet Selvi; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 121 maddesi, 6 geçici maddesi,
toplam 127 maddesi olan İş Yasası Tasarısının şu anda 67 nci maddesine geldik,
arkada 60 madde daha var.
Samimiyetle başlandı. Bu
tasarı, başta söylediğimiz gibi, çok ciddî önem taşıyordu. 58 inci, hatta 57
nci hükümetin hazırlığı da değildi; önceden, seçim öncesinde, zorunlu, belki
seçim nedeniyle mecbur kalınmış, uygulaması sonraya bırakılan, meriyete girmesi
sonraya bırakılan 4773 sayılı Yasa sonucunda bu noktaya gelindi.
Tam yarısına gelindi.
Bugüne kadar, samimiyetle yasalaşma noktasına gelmediği için, pek çok işveren,
hatta işçi, hatta sorumlular, olaya, bu kadar önem vererek bakmamıştı.
Meclisin, yasanın 67 nci maddesine kadar, yani, bugüne kadar gelen çalışmalarında,
tartışmalar herkesin dikkatini çekti. Bu, halkın, işçinin, işverenin,
hukukçunun, bilim adamının dikkatini çekerken, öyle sanıyorum ki, birinci
derecede olan hükümetin ve özellikle Çalışma Bakanlığının da dikkatini çekmiş
olması lazım. O nedenle, bu yasa, önemine uygun bir çalışmayla çıkmıyor.
Dün, Sayın Bakan,
Türkiye-Avrupa Birliği Sendikal Koordinasyon Komisyonunun bir sempozyumuna
katıldı. Olayları gayet ciddiyetle izledi, inceledi ve orada söylediği bir söz
vardı. Benim, bugün de, buraya çıkmamı gerektiren nedenlerden bir tanesi o.
"Bu yasa tartışılıyor, Mecliste ciddî tartışmalar yaratıyor. Yürürlüğe
girdikten sonra da bu tartışmalar, bu sürtüşmeler -"sürtüşmeler"i ben
ilave ediyorum- devam edecektir" diyor. Elbette, Türkiye Cumhuriyetinin
bir Çalışma Bakanının bunu görmemesi, bunu bu şekilde değerlendirmemesi söz
konusu olamaz. Doğrudur; bizim, her milletvekilimizin çıkıp söylemek istediği
bu. Bu, iş huzurunu bozacak bir düzenlemedir, verimi düşürecek bir düzenlemedir
ve sosyal huzuru bozmaya yönelik bir düzenlemedir diye söylemek istediğimiz,
Sayın Bakan tarafından da, daha düzgün ve kibarca söylenmiştir. O nedenle,
kaybedilmiş bir şey yok.
İkinci bir olay; 60 000
000 işçisi olan Avrupa Sendikalar Konfederasyonunun en yetkilisi, dün veya
belki de bu sabah, burada bazı bilim adamlarımızın ve bazı
milletvekillerimizin, şu kürsüde "esnek çalışma sistemi Avrupa'da da
var" demelerine yanıt verdi. Avrupa'da böyle bir şey olmadığını, en
yetkilisi gelip söyledi. Biz de bunu söylüyoruz. Avrupa ile Türkiye'yi mukayese
etmek için bir bütünlük içinde bakmak lazım. Ben soruyorum, hiçbir art niyetim
yok; bu iktidarda bu sorumluluğu alan ciddî devlet adamlarına soruyorum:
Avrupa'da var gibi gösterilip geçilen... Olmadığını yaşayanlar söylüyor.
Avrupa'nın bütününe bakmak zorundayız. Avrupa ülkelerinde tüm yurttaşlar sosyal
güvenlik şemsiyesi altındadır. Orada bizdeki gibi sorun yaşanmaz; çünkü, 3 saat
bir işyerinde, haftada 10 saat de başka bir işyerinde çalışsa, bizdeki sorun
orada çıkmaz. Ben, soruyorum derken, şunu soruyorum: Şu normal sistem
içerisinde sosyal sigortalar primini toplayamayan Sosyal Sigortalar Kurumu
iflas ediyor; yeterli, kaliteli, çok yüksek prim aldığı halde hizmet veremiyor.
Şu çalışma sistemi içerisinde kim emekli olabilir, hangi babayiğit sosyal
sigortalar primini toplayabilir, kim bu sosyal güvenlik kuruluşunu
kurtarabilir?.. Yani, bu, sorumluluk. Biz bunları söylerken, ille karşı olalım
diye değil; çünkü, çalışma hayatı, ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal, Avrupa
Birliğine giriş niyetini, demokratikleşme niyetini, insan hakları ve
özgürlükleri kapsayan pek çok unsurdan meydana gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Selvi, size
1 dakika eksüre veriyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
CEVDET SELVİ (Devamla)-
Hemen bitireyim.
Bazı yasalar vardır
-açıkça itiraf edeyim- sayının çokluğu nedeniyle, pek fazla irdelenmeden,
oyçokluğuyla geçebilir, büyük sakınca yaratmaz bir toplumun hayatında,
yaşamında; bazı yasalar vardır, tartışmadan, iktidar da bunu böyle istiyorsa,
elbet o da geçsin denilir, büyük sakınca yaratmayacaktır; ama, şu yasa,
Türkiye'nin geleceğini tayin edecektir. Ben, bunun, bilenler tarafından, eğer
dikkat ederseniz, 4773, 1475, 2821, 2822 sayılı Kanunların ve mutlaka 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanununun beraber görüşülmesini istedim. İşte, sorduğum
soruya "ben primleri toplarım; günde, üç ayrı iş yerinde -mümkünse, ki,
mümkün değil- çalışanların kaç kuruş prim vermesi gerekiyorsa, alırım"
diyecek hiç kimse, hiçbir ciddî insan yoktur. Sigortayı batırırız, sosyal
güvenliği perişan ederiz; onun için, bütünlük içerisinde olsun dedim.
İkinci nedeni şudur: 1475
sayılı İş Yasası yalnız geldiği için, tek başına geldiği için, bizim daha
hassas, sendikaların daha hassas davranma mecburiyetini ortaya çıkarmıştır.
Eğer, bu yasa tasarısıyla beraber 2821 ve 2822 sayılı Yasalar da konuşulsaydı
-ben samimiyetle söylüyorum- 1475 sayılı Yasanın içerisindeki pek çok maddeye,
sizin istediğiniz gibi, elbette olabilir diyebilirdik; çünkü, onun eksik
bıraktığını -bize göre, işçiye göre, emekçiye göre eksik bıraktığını- 2821
sayılı Yasayla giderebileceğimizi bilirdik ve sizi üzmezdik, böylesine
olumsuzluk yaratılmamasına gayret gösterirdik.
Değerli arkadaşlarım, o
nedenle, şunun da cevabı yok: Düşündük; bu yasa tasarısı, böylesine, gece
12'lere kadar...
BAŞKAN - Sayın Selvi,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Bitiriyorum, hemen özetliyorum; zaten, bir daha da pek söz alma niyetim yok;
hemen bitireceğim.
Acaba, biz duygusal mı
davranıyoruz, acaba, biz kasıtlı mı davranıyoruz diye çok ciddî çalışmalar
yaptık Grup olarak. Size samimiyetimle söyleyeyim; bu yasa tasarısı, ne verimi
artırır ne kaliteyi yükseltir ne huzuru sağlar; tam tersine, isteseniz de
istemeseniz de, ödünç verilen, ertesi gün işe gidip kaç saat çalışacağını
bilmeyen emanet insanlar, üretemezler, kaliteyi yükseltemezler... Dünyada bunun
tersine gidiliyor; işçinin, kendisini işyerinin sahibiymiş gibi düşüneceği
ortamlar yaratılıyor. O nedenle, verim de artmaz, sorumlu işverenleri de haksız
rekabete mahkûm eder.
Bilim adamlarına veya
bilenlere soruyoruz; bize şunu söylüyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Kardeşim, zaten uygulama bu değil mi?! Biz bunu yasalaştırıyoruz!
Değerli arkadaşlarım,
ayrı konuştuğumuzda, işveren ve işçi olmak çok önemli değil, bu ülkeyi sevmek,
bu ülkenin kalkınmasının üreterek olacağını bilmek önemlidir. Biz, bu açıdan
olaya bakıyoruz.. İşverenlerle oturduğumuzda, bilim adamlarıyla oturduğumuzda,
yarınını görmeyen insanlar, belirsizlik içinde ne işveren ne de işçi
üretebilir. İşverenlerin de büyük sıkıntısı, istikrarın olmamasından,
üretememekten. "Bu durumu memnuniyetle karşılıyor musunuz, şu çalışma
hayatının içinde bulunduğu şartları?" "Hayır, karşılamıyoruz."
Peki "bu zaten vardı" diyerek bunu kalıcı hale getirmeye ne hakkımız
var?! İşten çıkarma mümkün; kriz nedeniyle işçiler ve sendikalar saygılı, onun
için...
BAŞKAN - Sayın Selvi, son
cümlenizi alayım.
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Son sözümü söylüyorum. Eğer, lütfederseniz, bunun üç gün sonra, bir hafta sonra
çıkması Türkiye'de herhangi bir tehlike yaratmaz; ama, bunun alelacele bitirilmesi, diş ağrısı gibi,
başta iktidarı, sonra tüm çalışma hayatını, sosyal hayatı olumsuz etkiler, yapacağınız
yeni çalışmalara engel teşkil eder. Ne olur, lütfen, biz düşündük, hiçbir şey
olmaz, bir hafta sonra çıksın. Sayın Bakan bu konuda pek çok sosyal tarafın
yetkilisiyle görüşüyor, her an konuşma imkânına sahip, bazı milletvekillerimiz,
yani, AKP'li milletvekilleri "tekriri müzakere" diyorlar, böyle bir
ihtiyacın varlığını açık seçik söylüyorlar. Türkiye'de hiçbir şey kaybedilmez.
İktidar adına söylüyorum...
BAŞKAN - Sayın Selvi, 20
cümle oldu...
CEVDET SELVİ (Devamla) -
Bu, mutlak ertelenerek, taraflarla konuşulursa, Türkiye'ye yararlı, olumlu
katkı sağlayacak bir yasa meydana gelir. Aksi halde, hiçbiri olmazsa, Anayasa
Mahkemesinden dönecektir, sizi oyalayacaktır, iktidara kıyamayız.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına ikinci
konuşmacı, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt...
Sayın Öğüt, konuşacak
mısınız?.. Zoraki konuşma yok.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Konuşmayacak Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamam.
Konuşmalar
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 2 adet önerge
vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri" başlıklı 67
nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Cevdet Selvi |
Mehmet Küçükaşık |
Muharrem Kılıç |
|
Eskişehir |
Bursa |
Malatya |
|
|
Feridun Fikret Baloğlu |
|
|
|
Antalya |
|
"İşin başlama ve
bitiş saatleri ülke saat ayarına göre düzenlenir."
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri" başlıklı 67
nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin Koçyiğit |
Muharrem Doğan |
Hüseyin Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
"İşin niteliğine
göre işin başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatleri işçiler için farklı
şekilde düzenlenebilir. Ancak vardiyalı çalışmalardaki vardiya gruplarının
farklı çalışma saatleri saklı kalmak kaydıyla aynı nitelikteki işi yapan işçi
gruplarına farklı işe başlama ve bitiş saatleri uygulanmaz. İşe başlama ve
bitiş saatleri aynı işi yapan işçilerden farklı olarak belirlenen işçi, bu
belirlemeyle bağlı olmaksızın aynı işi yapan işçilerle aynı zaman diliminde
çalışır. İşveren, işçiye bu nedenle yaptırım uygulayamaz."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE
ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri
önerge üzerinde konuşacaklar mı, gerekçeyi mi okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıdaki düzenleme, iş
yasasının tamamında postalar halinde çalışma ve gece çalışması şeklinde
düzenlenmiş olduğundan, gereksiz ve işverenin işçiler arasında keyfî ayırımlar
yapmasına kapı açacak nitelikte olduğundan ayrımcılığı ortadan kaldırmak,
işverenin işin sevk ve yönetimini sınırsız bir şekilde ve bazı işçileri
cezalandıracak şekilde kullanmasını engellemek amacıyla değişiklik
önerilmiştir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
kâtip üyelerimiz arasında ihtilaf vardır; oylama işlemini elektronik oylama
cihazıyla yapacağım.
Sayın milletvekilleri,
hatırlatıyorum; Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oyluyoruz,
oylarınızı ona göre kullanınız. (CHP sıralarından "hatırlatma"
sesleri)
Oylama için 5 dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri" başlıklı 67
nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
|
|
Oğuz
Oyan |
|
|
|
(İzmir) |
|
|
|
ve
arkadaşları |
"İşin başlama ve
bitiş saatleri ülke saat ayarına göre düzenlenir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teklif
sahipleri, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıdaki düzenleme, iş
yasasının tamamında postalar halinde çalışma ve gece çalışması şeklinde
düzenlenmiş olduğundan, gereksiz ve işverenin işçiler arasında keyfî ayırımlar
yapmasına kapı açacak nitelikte olduğundan, 1475 sayılı Yasadaki hükmün aynen
korunmasında yarar vardır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
67 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
68 inci maddeyi
okutuyorum:
Ara dinlenmesi
MADDE 68. - Günlük
çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin gelenekleri ve işin gereğine
göre ayarlanmak suretiyle işçilere;
a) dört saat veya daha
kısa süreli işlerde onbeş dakika,
b) dört saatten fazla ve
yedibuçuk saate kadar (yedibuçuk saat dahil) süreli işlerde yarım saat,
c) yedibuçuk saatten
fazla süreli işlerde bir saat,
ara dinlenmesi verilir.
Bu dinlenme süreleri en
az olup aralıksız verilir.
Ancak bu süreler iklim,
mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak sözleşmeler
ile aralı olarak kullandırılabilir.
Dinlenmeler bir işyerinde
işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir.
Ara dinlenmeleri çalışma
süresinden sayılmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Oya Araslı; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OYA
ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu madde, 1475 sayılı
Kanunun getirdiği düzenlemeye paralel olarak, ara dinlenmesi konusunu
düzenlemektedir. Anayasamızın 50 nci maddesine baktığımızda "dinlenmek,
çalışanların hakkıdır" ibaresinin bu maddede yer aldığı görülmektedir. Çalışma
hakkının gereğince yerine getirilebilmesi için, bir sosyal devlette
işçi-işveren ilişkileri düzenlenirken dinlenme konusuna da değinilmesi
gerekmektedir; aksi takdirde, Anayasasının 2 nci maddesinde sosyal bir hukuk
devleti olduğu yazılmış olan devletimiz, bu düzenlemeyi, sosyal devlet ilkesine
yaraşır bir biçimde gerçekleştirmemiş olur. Bu nedenle, bu kanunda böyle bir
hükmün yer almasını gerekli ve fevkalade yerinde buluyoruz. Ancak, bu
düzenlemenin içinde kadınların çocuklarını emzirmeleri için geçen sürelerle
ilgili bir hükmün de yer almasını gerekli görüyoruz; böyle bir düzenleme için,
bu maddenin en elverişli madde olduğunu düşünüyoruz. Biliyorsunuz, yine
Anayasamız, 50 nci maddesinde, kadınlar çalışma şartları bakımından özel koruma
altına alınırlar, diyor ve kadınları çalışma şartları bakımından özel koruma
altına almak görevini, devlete veriyor; yasama görevini, yürütme görevini
yerine getirirken, kadınları, çalışma şartları bakımından özel koruma altına
almayı, bu erkleri kullananlara bir yükümlülük olarak getiriyor.
Biraz önce, kabul etmiş
olduğumuz 66 ncı maddede, emziren kadın işçilerin çocuklarına süt verebilmeleri
için belirtilecek sürelerin, günlük çalışma süreleri içinde mütalaa edileceğine
ilişkin bir hüküm kabul ettik; ama, bu süreler ne kadardır, kaç saattir, kaç
dakikadır; ne kadar süreyle, günde kaç kere, kadınlara çocuklarını emzirmeleri
için izin verilecektir? Bu konuyla ilgili hiçbir düzenleme getirilen tasarıda
yer almamaktadır. Bu, elbette ki, yönetmeliklerle, daha sonra düzenlenebilecek
bir husustur; ama, işin önemine binaen, bu hususun, tasarı metnindeki bir madde
içerisinde hükme bağlanmasında sayısız yarar vardır. En azından, kadınların bu
konudaki haklarını güvence altına almak için, böyle bir yarar vardır.
Bu nedenle, bir önerge
vermiş bulunuyoruz. Kadınlara, 74 üncü maddenin bir ve ikinci fıkralarında
belirtilen sürelerin bitiminden itibaren, 8 ay süreyle, günlük çalışma
süresinden sayılmak üzere, günde 1,5 saat süt izni verilmesini ve süt izni
süresinin kullanımında kadın işçinin saat seçimi hakkı olmasına ilişkin bir
düzenlemeyi madde metnine monte etmek için ve tasarının 68 inci maddesinin
kenar başlığının da "Ara dinlenmesi ve süt izni" olarak
değiştirilmesi için bir önerge vermiş bulunuyoruz. Kadınların çalışma
yaşamında, çalışma koşulları bakımından korunması gereğine inanan tüm arkadaşların,
bu önergeye destek vereceğini umut ediyoruz, umut etmek istiyoruz.
Bunun dışında, bu
belirlemeyi yaptıktan sonra, böyle bir belirlemenin, bu maddede getirilen
düzenlemeyi tamamlayıcı olacağına dikkati çektikten sonra, tasarının tümü
hakkında birkaç değerlendirme yapmayı, bu maddeyi vesile bilerek, fevkalade
yararlı görüyorum. Bu tasarı, gereğince, iş ilişkisinin sosyal tarafları
tarafından üzerinde uzlaşmaya varılmadan hazırlanmış bir tasarıdır. Eğer bir iş
kanunuyla çalışma yaşamına barış getirmek istiyorsak, bu barışın, iş ilişkisinin
sosyal tarafları arasında bir uzlaşma oluşmadan gerçekleşeceğini beklememiz
mümkün değildir; ama, tasarı Meclisin önüne konulmuştur, Yüce Mecliste
görüşülmektedir; fakat getirilen düzenlemelerle ilgili tartışmalar hâlâ devam
etmektedir. Sokaktaki işçi rahatsızdır, sendikalar rahatsızdır, hatta işveren
temsilcileri, bazı konularda getirilen düzenlemelerin onların istedikleri
dışında olduğunu ifade etmektedir; böyle bir ortamda, şu çalışmayla ile çalışma
yaşamını barışlandıracak bir iş kanunu ortaya çıkarabileceğimizi umabilir
miyiz?
Bakınız, değerli Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili olan arkadaşlarımız, bir kanunun Türkiye
Cumhuriyetine ne kadara mal olduğunu çıkarmışlar. Keşke bu maliyetin yanı sıra,
toplumda amacına ulaşmayan yasaların yapacağı tahribatı da hesaplamış
olsalardı. Gerçekten, her zaman, bu kürsüye çıktığım zaman şu çalışmanın
masrafına dikkat çekmeye gayret ediyorum; çünkü, Türkiye, zengin, parasını
sokağa saçacak bir ülke değil. Eğer bir çalışma yapıyorsak, onun dakikasını,
saniyesini bile ülke için yararlı bir biçimde değerlendirmeliyiz; ama gereken
ön hazırlık yapılmadan, taraflar, üzerinde uzlaşmadan buraya birtakım
düzenlemeler getirirsek, korkarım ki, bundan önceki görüşmelerde ve birtakım yasalarda
olduğu gibi, yine bu yasayı da bir kere daha görüşmek zorunda kalacağız, hatta
Anayasa Mahkemesi iptal ettiği zaman bir kere daha görüşeceğiz. Onun için çok
iyi düşünelim, çok iyi bir hazırlık yapalım, yol yakınken hatalardan dönelim.
Bakın, iş güvencesi
getirmekten söz ediyoruz. Bir işçinin, kendini güvencede hissedebilmesi için,
iş sözleşmesinin feshi konusunda bir güvence hissetmesi gerekir. Burada bir
düzenleme yapıldı; fesih için, haklı sebep gösterme yükümlülüğü getirildi
işverene; ama, hangi işçiler için: İlkönce, 10 ve daha fazla işçi çalıştıran
işyerleri için getirmiştik bu düzenlemeyi, hükümet tasarıda böyle getirmişti.
Biz, bunu dahi, getirilen fesih nedeni gösterme yükümlülüğünü, amacına
ulaşmaktan uzaklaştıran bir düzenleme olarak niteledik; Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu bir önerge verdi, sayıyı 30'a yükseltti.
Değerli arkadaşlar,
dikkatinizi çekerim, bu getirilen güvenceden, Türkiye'de kim yararlanacak
allahınızı severseniz, Türkiye'de kaç işletme 30'dan fazla işçi çalıştırıyor?!
Bu düzenlemeyle, kimi aldatmaya çalışıyorsunuz?! Bu, güvence mi çalışan
insana?! Bütün küçük ve orta ölçekli işletmeler, getirildiği iddia edilen bu
güvencenin dışında kaldı. Bu tür düzenlemelerle, çalışma yaşamı
barışlandırılabilir mi?!
Ben, bu maddeyi
görüşürken, hükümete bir kere daha seslenmekte yarar görüyorum. Başta bu hüküm
olmak üzere, pek çok hükümde getirilen düzenlemeler, çalışma yaşamını
barışlandırmak konusunda, özellikle, işçiye güvence sağlamak konusunda
yetersizdir. Lütfen, daha fazla vakit harcamadan, harcadığımız vakitlerle bu
çalışmanın maliyetini daha fazla yükseltmeden, bu tasarıyı geriye çeksinler ve
yanlışlığı üzerinde, işçilerin, bireysel olarak, sendikaları aracılığıyla ikazlarda
bulunduğu bu düzenlemeleri tekrar gözden geçirsinler. Böyle bir tavrın, çalışma
yaşamımızı barışlandırmak açısından sayısız yararı olacağını düşünüyorum ve bu
uyarının dikkate alınacağını umut ederek, sizlere saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Hocam,
teşekkür ederim.
Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Güldal Okuducu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir yasa tasarısını
görüşüyoruz; toplumsal yaraları derin olan bir ülkede, sosyal yaraların kanamakta
olduğu bir ülkede, zaten yoksulu çok olan, zaten işsizi çok olan, bu nedenle
hem yaşadığı güne hem yarınlara ilişkin güven duyguları oldukça ağır yara almış
olan bir toplumun çalışanlarına ilişkin bir yasal düzenleme yapmaya
çalışıyoruz.
Bizim ülkemizde, ağır
sorunları yaşayan, bu nedenle de kendini güvende hissetmeyen bireyler ve bu
bireylerden oluşmuş bir toplum var. İnsan yaşamının en temeli, kendini güvende
hissetmesidir. Toplumun kendini güvende hissetmediği bir noktada, geleceğe dair
umutlarını besleyemediği koşullarda toplumun atak yapması, toplumun kalkınması,
ilerlemesi, kendini çağa taşıması ve ülkenin hak ettiği düzeyi yakalaması
oldukça zordur.
Şimdi, biz, bu yasa
tasarısını görüşürken, tasarının hem toplumsal duyarlılık taşımadığını hem ağır
çalışma koşulları içindeki işçilerin sorunlarını çözecek, onları daha iyi
yaşatacak düzenlemeler içermediğini biliyoruz. Aksine, emeğin sahipsizlenmesine,
emeğin kimsesizliğine ve insan sömürüsüne dayanan bir sürecin devam etmesini
sağlayacak, ona katkı verecek bir yasal düzenleme yapıyoruz ve bu yasa
tasarısının da 68 inci maddesini konuşuyoruz.
Kuşkusuz, 68 inci
maddede, işçilerin dinlenmesiyle ilgili üretimin verimini yükseltmeye dönük bir
faaliyet içerisinde bulunmalarına yönelik getirilen düzenleme olumlu ve biz,
biliyoruz ki, ara dinlenme çok elverişsiz koşullarda çalışmaya başlayan
-eskiden servislere binenler şimdi servislere bile binemiyorlar- uzun ve
kalabalık otobüs yolculuklarıyla işgününü başlatan, ağır koşullar altında
çalışan işçilerin üretimini ve verimini artırmak için gerekli olan bir şey ve
bu ara dinlenmeye kadınlarla ilgili bir fıkranın eklenmesini öneriyoruz. Bir
iktidar, bir yönetim, bir parlamento, anne-çocuk sağlığını koruma ve yeni
yetişen kuşaklarını geleceğe sağlıklı olarak hazırlama göreviyle yükümlüdür. Bizim
ülkemizde, anne, bebek, doğum oranları kıyaslandığında, çok yüksek bebek
ölümlerinin yaşandığına tanığız. Bizim ülkemizde, her gün 133 bebek ölmekte ve
bir bebek için de en kaçınılmaz besin anne sütü. Anne sütünün bebekler tarafından
alınabilmesi için önergede dile getirdiğimiz düzenlemenin yapılmasını gerekli
görüyoruz ve bu konuda iktidar partisini oluşturan milletvekili
arkadaşlarımızın da destek vermesini bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
yasada dikkatimi çeken bir nokta, maddenin yeni halinde "dinlenmeler bir
işyerinde işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir"
denilmektedir; yani, yeni düzenleme bu. Halbuki, daha önceki düzenleme daha
farklı. İkisini karşılıklı olarak değerlendirmeye çalıştığımızda, çok açık
olarak görülen bir şey, yeni düzenlemenin bir esneklik, esnekliğin ötesinde de
bir keyfiyet getirdiğidir. Zaten, ara dinlenmelerin ruhuna bakarsak, ara
dinlenme süreleri çalışma süresinden sayılmamakta, iş gününden sayılmamakta;
yani, ara dinlenmesi, işçinin kendi cebinden harcadığı şey, kendi zamanından
harcadığı şey ve düzenlemenin bu yeni hali de bir keyfîliğin yaşanacağını kesin
olarak bize göstermekte.
Sonuç olarak benim ifade
etmek istediğim şudur: Önergenin maddeye son fıkra olarak eklenmesi ve zaten
erkeklere oranla daha ağır çalışma koşullarında yaşayan ve zaten evinin yükünü
ve zaten çocuklarının yükünü, bir ikinci yük olarak omuzlarında taşıyan çalışma
yaşamındaki kadınlarımızın, hiç değilse yeni bebek sahibi olan kadınlarımızın
bir nefes alması; biriktirdikleri sütün yavruları tarafından kullanıldığını,
onunla yavrularının büyüdüğünü görmenin yarattığı huzur ve özgüvenle, çalışma
saatlerine daha sıkı sarılacaklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Okuducu,
size 1 dakika eksüre veriyorum.
Buyurun.
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla)
- Bu, çalışma yaşamında yer alan ve yaşı, bebek yapma yaşına uygun olan
annelere, Anneler Gününü geride bıraktığımız bugünlerde, Parlamentonun vereceği
bir armağan olacaktır.
Desteğinizi bekliyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına, Kilis
Milletvekili Sayın Hasan Kara?.. Yok.
Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Soydan?.. Yok.
Trabzon Milletvekili
Sayın Şevket Arz?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 2 adet önerge vardır.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 68 inci maddesinin kenar başlığının "Ara dinlenmesi ve
süt izni" olarak değiştirilmesini ve son fıkra olarak aşağıdaki şekilde
yeni bir fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"74 üncü maddenin
birinci fıkrasında belirtilen 14 haftalık sürenin bitiminden itibaren 8 ay süre
ile kadın işçilere günde toplam 1,5 saat süt izni verilir. Süt izni süresinin
kullanımında kadın işçinin saat seçimi hakkı vardır. Süt izni çalışma
süresinden sayılır."
|
Oya
Araslı |
Nevin
Gaye Erbatur |
Türkân
Miçooğulları |
|
Ankara |
Adana |
İzmir |
|
Canan
Arıtman |
Özlem
Çerçioğlu |
Sıdıka
Aydoğan |
|
İzmir |
Aydın |
İstanbul |
|
|
Güldal Okuducu |
|
|
|
İstanbul |
|
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge, en aykırı önergedir; okutup, işleme
alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 68 inci maddesinin kenar başlığının "Ara dinlenmesi ve
süt izni" olarak değiştirilmesini ve maddeye son fıkra olarak aşağıdaki
şekilde yeni bir fıkra eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
"74 üncü maddenin
birinci ve ikinci fıkralarında belirtilen sürelerin bitiminden itibaren kadın
işçilere, çocuklarına süt verebilmeleri için, 8 ay süre ile ve günlük çalışma
süresinden sayılmak üzere, günde 1,5 saat süt izni verilir. Süt izni süresinin
kullanımında, kadın işçinin saat seçimi hakkı vardır."
|
Oya Araslı |
Nevin Gaye Erbatur |
Bihlun Tamaylıgil |
|
Ankara |
Adana |
İstanbul |
|
Ayşe Gülsün Bilgehan |
Birgen Keleş |
Türkan Miçooğulları |
|
Ankara |
İstanbul |
İzmir |
|
Canan Arıtman |
Özlem Çerçioğlu |
Sıdıka Aydoğan |
|
İzmir |
Aydın |
İstanbul |
|
|
Güldal Okuducu |
|
|
|
İstanbul |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri,
önerge üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
OYA ARASLI (Ankara) -
Gerekçeyi okutun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Doğum yapmış kadın
işçilere verilecek süt iznine, yasa düzeyinde bir dayanak sağlamak amacıyla söz
konusu öneride bulunulmuştur.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 68 inci maddesinin kenar başlığının "Ara dinlenmesi ve
süt izni" olarak değiştirilmesini ve son fıkra olarak aşağıdaki şekilde
yeni bir fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"74 üncü maddenin
birinci fıkrasında belirtilen 14 haftalık sürenin bitiminden itibaren 8 ay
süreyle kadın işçilere günde toplam 1,5 saat süt izni verilir. Süt izni
süresinin kullanımında kadın işçinin saat seçim hakkı vardır. Süt izni çalışma
süresinden sayılır."
|
|
|
Oya
Araslı |
|
|
|
(Ankara) |
|
|
|
ve
arkadaşları |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Olumlu buluyoruz;
yalnız, çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, demin reddedilen
önerge ile bu önerge, aslında, aynı mahiyette önergeler; aykırılık sebebiyle o
şekilde bir işlem görüldü.
Burada, Yüce Genel Kurula
arz etmek istediğim şu: Bu hususa ilişkin bir tüzük var ve bu tüzükte süre 1
yıldır; önergede 8 ay olmuş. Burada aleyhe bir durum var; ama, tüzükteki bir
hükmün yasaya aktarılması da uygun bir davranıştır. Hükümet olarak kabul
ediyoruz; ama, bu 8 ay, 1 yıl işini de takdirlere ve dikkatlerinize sunuyorum.
Teşekkür ederim.
OYA ARASLI (Ankara) -
Önergemizi geri alıyoruz Sayın Başkan.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Olmaz ki... Verilmiş
önerge geri alınır mı?! Oylamaya geldi.
BAŞKAN - Sayın Araslı,
geri alıyor musunuz efendim?
OYA ARASLI (Ankara) -
Efendim, önergeyi geri alışımızın nedeni şudur: Önerge, daha önce, hükümet
tasarıyı geri almadan önce verilmiş olan bir önerge idi; görüşülür diye
düşünmüştük. Burada da aldığımızı ifade ettim; ama, öyle zannediyorum ki,
iletilmesinde bir yanlışlık oldu. Ben de okunurken hayret ettim. Biz, eski
haliyle ısrar ediyorduk. Bu haliyle geriye alıyoruz.
BAŞKAN - Önerge,
oylanmadığı için geri verilmiştir.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
68 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
69 uncu maddeyi
okutuyorum:
Gece süresi ve gece
çalışmaları
MADDE 69. - Çalışma
hayatında gece en geç saat 20.00'de başlayarak en erken saat 06.00'ya kadar
geçen ve herhalde en fazla onbir saat süren dönemdir.
Bazı işlerin niteliğine
ve gereğine göre yahut yurdun bazı bölgelerinin özellikleri bakımından, çalışma
hayatına ilişkin gece başlangıcının daha geriye alınması veya yaz ve kış
saatlerinin ayarlanması, yahut gün döneminin başlama ve bitme saatlerinin
belirtilmesi suretiyle birinci fıkradaki hükmün uygulama şekillerini tespit
etmek yahut bazı gece çalışmalarına herhangi bir oranda fazla ücret ödenmesi
usulünü koymak veyahut gece işletilmelerinde ekonomik bir zorunluluk bulunmayan
işlerde işçilerin gece çalışmalarını yasak etmek üzere yönetmelikler
çıkartılabilir.
İşçilerin gece
çalışmaları yedibuçuk saati geçemez.
Gece çalıştırılacak
işçilerin sağlık durumlarının gece çalışmasına uygun olduğu, işe başlamadan
önce alınacak sağlık raporu ile belgelenir. Gece çalıştırılan işçiler en geç
iki yılda bir defa işveren tarafından periyodik sağlık kontrolünden
geçirilirler. İşçilerinin sağlık kontrollerinin masrafları işveren tarafından
karşılanır.
Gece çalışması nedeniyle
sağlığının bozulduğunu raporla belgeleyen işçiye işveren, mümkünse gündüz
postasında durumuna uygun bir iş verir.
İşveren gece postalarında
çalıştırılacak işçilerin listelerini ve bu işçiler için işe başlamadan önce
alınan ve periyodik sağlık raporlarının bir nüshasını ilgili bölge müdürlüğüne
vermekle yükümlüdür.
Gece ve gündüz işletilen
ve nöbetleşe işçi postaları kullanılan işlerde, bir çalışma haftası gece
çalıştırılan işçilerin, ondan sonra gelen ikinci çalışma haftası gündüz
çalıştırılmaları suretiyle postalar sıraya konur. Gece ve gündüz postalarında
iki haftalık nöbetleşme esası da uygulanabilir.
Postası değiştirilecek
işçi kesintisiz en az onbir saat dinlendirilmeden diğer postada çalıştırılamaz.
BAŞKAN - 69 uncu madde
üzerinde, CHP Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören; buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HASAN
ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belki de, tasarıdaki en
olumlu maddelerden birisi 69 uncu madde; ama, eksiği var. Şimdi anlattığımda,
birlikte düşündüğümüzde, bu eksikliğin giderilmesi için gerekli olan
düzenlemeyi de yapacağımızı tahmin ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
1999-2000 yıllarında Enerji Bakanlığının enerji üzerinde uyguladığı bir
politika var. O politika da şu: 08.00 ile 17.00 saatleri arasındaki
Türkiye'deki çalışma yaşamı içerisinde sanayiin çektiği elektrik kilovat/saati
çok fazla olduğundan dolayı, enerji hatlarındaki yüklenme ve enerji
hatlarındaki arızalardan ve tasarrufla ilgili yapılan birtakım projelerden
sonra, 2000 yılının başında, gece çalışmasıyla ilgili saat 22.00 ile 06.00
arası çalışmada Enerji Bakanlığı işverene "bu saatler arasında çalışmayı
yeğlersen, işçilerini bu saat arasında çalıştırıp üretimini bu saatler arasında
yaparsan, ödeyeceğin enerji bedelinden yüzde 50 ıskonto yaparım" dedi ve
2000 yılından bu yana Türkiye'deki imalat sektörü yüzde 50'lere, yüzde 60'lara
varan bir şekilde, saat 22.00 ile 06.00 arası çalışmaya başladı; çünkü,
gerçekten, işverene müthiş bir gelir sağlıyordu, tasarruf sağlıyordu, doğru bir
yaklaşımdı. Tabiî, bu, devlete de müthiş bir gelir sağlıyor. O da doğru bir
yaklaşım; ama, üçüncü kesime hiçbir şey sağlamıyor. Yani, 22.00 ile 06.00 arası
çalışan bir fabrikada, fabrika sahibinin evine gidip uyuma hakkı vardır. 22.00
ile 06.00 arasında çalışan işçi ise, sabah olduğunda, evine gidip yatmak
durumundadır; ama, Türkiye'nin coğrafyası belli; Adana'da 45 derece sıcak
vardır, Manisa'da 45 derece sıcak vardır, Denizli'de, İzmir'de, her tarafta bu
derece sıcaklıklar vardır. Düşünebiliyor musunuz, bir işçinin gündüz istirahat
edip uyuması için, acaba, o evinde -tabiî ki, klimasının olmadığını da siz
biliyorsunuz- nasıl yatacak 45 derece sıcakta, akşam yine 22.00'de nasıl işe
gidecek? Gidebilir; ama, ücretini belirli bir oranda artırabilirsek, sosyal
yaşamın içerisindeki ücret artışıyla, belirli bir noktada verimli şekilde
çalıştırabiliriz.
Bakınız, gündüz, 08.00
ile 17.00 arası bir işletme çalışırsa, enerjinin kilovat/saati 143 550 lira;
ama, gece çalışırsa, yani, 22.00 ile 06.00 arası çalışırsa, 72 800 lira. Bugün,
işletmelerde en büyük girdilerden birisi de enerjidir. Normal bir fabrikayı
düşündüğünüzde, en kötü fabrikanın aylık enerji bedeli 20 milyardır. Bu, 200
milyarlara, 300 milyarlara çıkar. Eğer 143 000 liradan 200 milyar para ödeyen
bir işveren, eğer 22.00 ile 06.00 arası çalıştırırsa, 100 milyar para
ödeyecektir.
Devletin belirli bir
kazancı var, işverenin belirli bir kazancı var; doğru yaklaşım; ama, şimdi,
biz, emeğiyle geçinen insanların sözcüleri olarak buraya geldik. 22.00 ile
06.00 arası çalışan insanlarımızın ekonomik yönden biraz rahatlaması için hem
devlet hem işveren kolaylık yapıp, 69 uncu madde üzerinde acaba değişiklik
yapmak mümkün değil mi; ne yapabiliriz? Hani devamlı söyleriz; efendim,
çıkıyorsunuz konuşuyorsunuz; ama, öneri getirmiyorsunuz diye. Önerelim: 22.00
ile 06.00 arası çalışan işçiye, işveren yüzde 30 fazla para ödesin bu zaman
dilimi içerisinde.
İSMAİL KATMERCİ (İzmir) -
Neresi bunun mantık?! Hangi mantıkla söyleyebiliyorsunuz?!
HASAN ÖREN (Devamla) -
Efendim, oradan konuştuğunuz duyulmadığı için, seyirciler veya dinleyenler de
duymuyor. "Neresi mantıklı" diyorsunuz...
BAŞKAN - Sayın Ören,
lütfen, Genel Kurula hitap ediniz.
HASAN ÖREN (Devamla) -
Devlet tasarruf yapacak, sanayici tasarruf yapacak; ama, işçi ücretlerle ilgili
hakkına düşen hiçbir şeyi almayacak ve üstelik 22.00 ile 06.00 arası
çalıştıracaksınız, sizler bizler uyurken onlar çalışacaklar, ertesi gün 45
derece sıcakta evde uyumaya mahkûm edeceksiniz. Şimdi, nasıl
söyleyebiliyorsunuz "bunun neresi mantıklı" diye?!
Değerli arkadaşlarım,
burada yapılacak bir şey var. 22.00 ile 06.00 arası çalışmayı göze alan,
işsizlik nedeniyle de hiç gıkı çıkmadan orada çalışan insanlara -mademki, her
iki kesimde belirli bir artı değer var ise- bu saatler arasında çalışan
insanlara, ücret bakımından biraz daha tatmin edici bir şeylerin verilmesinde
ne sakınca var?! Eğer, sizler, buna da "hayır" diyor iseniz, tekrar
düşünmek gerekli. O zaman, gittiğiniz yerlerdeki fabrikada çalışan insanlar, bu
söylediklerimizi duyduklarında, bu söylediklerimizi size söylemeye
kalktıklarında, kendinizi nasıl savunursunuz?!
İSMAİL KATMERCİ (İzmir) -
Sizin bölgenizde kaç...
BAŞKAN - Sayın
Katmerci... Sayın Katmerci... Lütfen efendim...
HASAN ÖREN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım...
BAŞKAN - Sayın Ören...
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Lütfen, biraz durursanız, arkadaşın önemli bir önerisi vardır (!) Başkanım
dinleyelim, önerisi var beyefendinin(!)
HASAN ÖREN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, arkadaşlarımızın söyledikleri duyulmadığından, bizi bu
saatlerde izleyen insanlarımız da sizin ne söylediğini duymuyor; ama, ben
inanıyorum ki, biraz sonra buraya gelip bu sözümün karşılığında bir şeyleri
söylediğinizde, bölgenizde alkışlarla karşılanacaksınız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Bakanım, Değerli
Bakanım, eğer, bu çalışma barışını, gerçekten, hep beraber istiyorsak, hiç
olmazsa bu madde üzerinde, gecenin bu geç vakitlerinde, sabaha kadar çalışan
insanlara, ekonomik yönden -sadece bu uygulama devam ettiği süre içerisinde de
olabilir- 2000 yılından bugüne kadar devam eden, bu genelge doğrultusunda devam
eden bu uygulamaya ilişkin bir ücret farkını, devlet olarak -SSK olarak- 59
uncu hükümet olarak sizler verebilirsiniz. İşverenler olarak biz, gerçekten,
eğer, enerjiye 200 milyar ödeyeceğimize 100 milyar ödüyorsak, 10 milyarını da
bu insanlara, işçiye vermek durumundayız.
Bu konu, tahmin ediyorum
-değerli arkadaşımın dışında hiç kimse bir laf atmadığına göre- Adalet ve
Kalkınma Partisinin aklına yattı galiba. İnanıyorum ki, bu olumlu madde, bu
öneriyle desteklenir ise, o bölgemizde, gerçekten, saat 22.00 ile 06.00 arası
çalışan insanlarımız, Adalet ve Kalkınma Partisine ve Cumhuriyet Halk Partisine
teşekkür edecektir.
Verdiğimiz önergenin
desteklenmesini veya bu konuda, bu çalışanlara, gecenin geç vakitlerinde
çalışan insanlarımıza yardımcı olmayı Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir görev
bileceğini tahmin ediyorum, umuyorum.
Hepinize saygı ve
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ören,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına Hatay
Milletvekili Mehmet Soydan?.. Yok.
Trabzon Milletvekili
Şevket Arz?.. Yok.
Samsun Milletvekili Haluk
Koç, buyurun efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Değerli arkadaşlarım, 69 uncu maddede şahsım adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben, çok uzun bir şey ifade etmeyeceğim. Zaten, bugünkü oturum başlarken genel
düşüncelerimi Grup adına ifade etmiştim; fakat, burada bazı noktalara
dikkatinizi çekmek istiyorum. Elimde 1475 sayılı Yasa var ve şu anda, hükümetin
ve komisyonun kabul ettiği maddeleri içeren, elimizdeki tasarı var.
Şimdi, lütfen ilk cümleyi
okur musunuz; lütfen... Belki alışık olmadık bir durum; ama... "Çalışma
hayatında 'gece' en geç saat 20.00'de başlayarak en erken saat 06.00'ya kadar
geçen ve herhalde en fazla 11 saat süren dönemdir." Türkçeyi iyi
algıladığımı sanıyorum, Türkçeyi kötü de kullanmıyorum. Ben, bu işten bir şey
anlamadım. Hukukçu milletvekillerimize sordum, Sayın Araslı'ya sordum, hukukçu
Adalet Komisyonu üyelerimize sordum. Yani, burada bir kavram farkı var, bir algılama
eksikliği var. Bilmiyorum katılıyor musunuz. Yüksek sesle okudum; önünüzde
metin de var. Bir defa, bu süre, 20.00'de başlayıp 06.00'da biten süre 10 saat.
1475 sayılı Yasada da 11 saat olarak geçiyor. Bu ilginç geldi. Bu süre 10
saattir, tekrar sayabilirsiniz.
Yine, burada
"herhalde" kelimesi "ne koşulda olursa olsun" anlamına mı
geliyor, yoksa, daha farklı bir anlamı mı var? Oradaki "her" ve
"hal"i ayırmak mı gerekiyor, yoksa, birlikte mi kullanmak gerekiyor?
Ben, hukuk kökenli sayın
milletvekillerinin bu konuda düşünmelerini talep ediyorum. Eğer, düzeltilmesi
gereken bir redaksiyon konusu varsa, bu konuda bir tashih gerekiyorsa Sayın
Bakandan ve Komisyondan, bunun yapılmasını talep ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten uygun bir madde. Konuştuğumuz, bütün olumsuz nedenleri burada ardı
ardına sıraladığımız, belirli bir kesim için çok katı kurallar getiren bu yasa
tasarısının belki de en olumlu maddelerinden bir tanesi 69 uncu madde. Manisa
Milletvekilimiz Sayın Hasan Ören değindiler.
Şimdi, yine, ikinci
paragrafta bir bölüm daha var. Ben, bu kelimenin de anlamını yorumlamakta
güçlük çekiyorum, yine sizlerin dağarcığına başvurmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, aradan başlıyorum okumaya; diyor ki "hükmün uygulama şekillerini
tespit etmek yahut bazı gece çalışmalarına herhangi bir oranda fazla ücret
ödenmesi usulünü koymak veyahut gece işletilmelerinde..." Gece işletilmeleri
ne demek?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Yalnız gündüz işletilmez ki, gece de işletilir.
HALUK KOÇ (Devamla) -
İnsanlar birbirini işletmiyor burada Sevgili Milletvekilim. Yani "gece
işletilmeleri" yerine, acaba, buna "çalıştırılması" desek daha
uygun değil mi?
ASUMAN YEKTA HAYDAROĞLU
(Van) - İşletme ayrı...
HALUK KOÇ (Devamla) -
İşletme ayrı, "işletilme" bu. Yani, işçiyi, işletilen bir makine
gibi, işletilen bir meta gibi görme anlayışı, bakın, kelimelere bile sinmiş bu
yasada. Kelimeler dahi, işçiyi bir meta olarak alıyor. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, çok
açık, hiç yadırgamayın bunu. Bakın, sizin görüşlerinize sunuyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Redaksiyon hatası olabilir.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Ünal Bey, bakın, geliyorsunuz, konuyu hiç dinlemeden, bir laf atma ihtiyacınızı
gideriyorsunuz, sonra gülüyorsunuz. Ciddî birtakım şeyler söylüyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Düzeltilmesi gereken bir husus varsa, bunu arz ediyorum,
tespit ediyorum, görüşlerinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yine, aynı şekilde, bu "işletilmeleri"ne bir açıklık getirmek
gerekiyor. Komisyon bu konuda bir tasarrufta bulunursa, saygıyla karşılarım.
Yine, aynı paragrafın son
bölümünde "bulunmayan işlerde işçilerin gece çalışmalarını yasak etmek üzere
yönetmelikler çıkarılabilir" deniliyor ki, bu da çok esnek. Eğer
çıkarılması gerekiyorsa, o zaman, buraya "çıkarılır" diyelim, bir
yaptırım eki, yaptırım anlamı taşıyan bir fiille bitirelim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Çok da önemli değil.
HALUK KOÇ (Devamla) - Çok
önemli, çok önemli...
BAŞKAN - Sayın Demirbağ,
lütfen...
HALUK KOÇ (Devamla) - Çok
önemli, çok önemli...
İlk cümleyi anlamadığımı
ifade ediyorum, "işletilmeleri" kavramını, kelimesini çözemiyorum.
Eğer söylediğim anlamdaysa, bu, hakaret...
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- İşyeri anlamında...
HALUK KOÇ (Devamla) - O
zaman "işyeri" diyelim beyefendi. Bakın "işletilme" edilgen
bir deyim.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- İşyeri anlamında...
ASUMAN YEKTA HAYDAROĞLU
(Van) - O "işletme..."
HALUK KOÇ (Devamla) -
"İşletme" demiyor "işletilme" diyor. Bu, dilbilgisinde
edilgen bir deyimdir. "İşletilme" diye bir şey bilmiyorum ben. Ben
"işletilme" denilince, birisinin birisini işletmesini anlıyorum.
Bu konuları
dikkatlerinize sunmak için söz aldım; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Şahsı adına, İzmir
Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 69 uncu madde hakkında kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Aslında, herhangi bir
yorum yapmayacağım, bu madde hakkında herhangi bir şey de söylemeyeceğim. Bu
madde hakkında, sadece, yaşadığım olaydan bir kesit, bir örnek vereceğim.
12 Marttan sonra, yani,
bundan otuz yıl önce, yurt dışında bir süre bulunmak zorunda kalmıştım ve
yaklaşık iki yıl kadar bir dokuma fabrikasında çalışmıştım. Benim gibi başka
yabancılar da vardı; Portekizli, İspanyol ve Türkler, hatta, bazı Cezayirli
kişiler. Genel olarak, yabancılar gece çalıştırılıyordu. Tüm Fransızlar vardiya
usulü çalıştırılırken, yabancıların gece çalışmasına onların hem bölge çalışma
müdürlükleri hem de sosyal güvenlik kurumları izin veriyordu; ama, bu izni
verirken -bundan tam otuz yıl önce, dikkat edin- gece çalışanlara diğerlerine
oranla, yani, gündüz çalışanlara oranla yüzde 50 fazla ücret öderlerdi; yani,
bir Fransız, ortalama olarak o günkü koşullarda ayda 2 000 frank para alırken,
bir yabancı, gece çalışıyor diye bunun yüzde 50 fazlasını, yani, 3 000 frank
alırdı. Biz, otuz yıl sonra, Türkiye'de İş Yasasının değiştirilmesine ilişkin
bir maddeyi görüşürken ve gece çalışmasını konuşurken, Fransızların otuz yıl
önce uyguladıklarına bile yanaşamıyoruz. Bu da bize hüzün veriyor. Elinsaf!..
O nedenle, 69 uncu
maddede belirtilen hükümlerin tekrar gözden geçirilmesini diliyorum. Gece
çalışmanın ne kadar zor olduğunu bildiğimden dolayı da, bu madde hakkında
yapılabilecek olan düzenlemenin tekrar gözden geçirilmesini diliyor; saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ülkü.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 69 uncu maddesine son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
İzzet
Çetin |
Cevdet
Selvi |
Bayram
Meral |
|
Kocaeli |
Eskişehir |
Ankara |
|
Mustafa
Özyürek |
Hasan
Ören |
Ufuk
Özkan |
|
Mersin |
Manisa |
Manisa |
"Gece süresi içinde
çalışan işçilere verilecek ücret her bir saat için, normal çalışma ücretinin
yüzde 50 yükseltilmesi suretiyle ödenir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri
konuşacaklar mı?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Cevdet Selvi konuşacak.
BAŞKAN - Sayın Selvi,
konuşacak mısınız efendim?
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- İzin verirseniz...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Selvi.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Hatta usulde bir eksiklik olmazsa arkadaşıma da veririm sözü.
BAŞKAN - Lütfen, siz
buyurun.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 69 uncu madde cidden önemli bir madde;
öylesine ki, önemi, yazılan yasanın maddesinde de var. "Gece çalıştırılan
işçiler en geç iki yılda bir defa işveren tarafından periyodik sağlık
kontrolünden geçirilirler. İşçilerinin sağlık kontrollerinin masrafları işveren
tarafından karşılanır.
Gece çalışması nedeniyle
sağlığının bozulduğunu raporla belgeleyen işçiye işveren, mümkünse gündüz
postasında durumuna uygun bir iş verir.
İşveren gece postalarında
çalıştırılacak işçilerin listelerini ve bu işçiler için işe başlamadan önce
alınan ve periyodik sağlık raporlarının bir nüshasını ilgili bölge müdürlüğüne
vermekle yükümlüdür."
Demek ki, 69 uncu maddeyi
düzenleyenler, gece çalışanların sağlığının bozulabileceğini açıkça maddeye
koymuşlar, önlemler de almışlar.
Şimdi, gece çalışmasına,
benden önceki arkadaşım değindi. Gece çalışması, ucuz enerji olduğu için -ucuza
mal etme bakımından- hem işveren kâr ettiği hem de ülkenin enerji tasarrufunu
daha sağlıklı sağladığı için, iki tarafı da, devleti de işvereni de memnun
ediyor. Gece çalışanların, bu riske giren insanların sağlığının bozulacağının
doğal olduğu maddede de kabul edildiğine göre, biz de, sağlığı bozulan
işçilerin ücretlerinin, her bir saat için, normal çalışma ücretinin yüzde 50
artırılması için bir önerge verdik.
Bu önerge, şu nedenle de
verildi: Eğer, dikkat edilirse, gece çalışmaları insanları yıpratır. Hangi
doktora giderseniz gidin "gece hayatınızla ilgili önlemler alın,
sıralayın" der; ama, ekmeğini, çoluk çocuğunun nafakası için, hele hele o
işkoşullarında, bütün gecesini harcayan işçiye, elbette, gündüz çalışanların
dışında önemli bir değişiklik yapmak gerekir.
Bir diğeri, işvereni de,
millî ekonomimizi de ilgilendirir. Uykusuz insanların veya normal yaşam düzeni
değiştirilen insanların dikkati dağılır, fizikî olarak yıprandığı gibi,
dalgınlığı artar, iş kazaları da çoğalır, hem can hem de mal kaybına neden
olur. Bunun için, burada, gece de çalışsa, sağlıklı üretim yapabilen, fiziğini
koruyabilen insanları taltif etmek, bu haklarının karşılığını vermek lazımdır.
Bir diğeri, gece çalışan
insanların kimyası bozulur. Gece çalışanlar, vardiyacılık yapanlar bunu
bilirler, çok zordur; hayatı, aile yaşamı, sosyal hayatı altüst olur. Çocukları
okula giderken, bütün insanlar dışarıdayken, o, uyumak zorunda kalır. Neden
gece çalıştırılır, maddenin içinde var; gündüz çok sıcak olduğu için işçiler
verimden düşer, gündüz çalıştırılmaz, gece serin, sakin ortamda çalıştırılıp,
hem verimi artırması hem kârı çoğaltması istenir; ama, onun hayatından, sosyal
hayatından, aile hayatından çok şeyler kopar, gider.
O nedenle, biz, gece
çalışmaya mecburuz. Biz, gece çalışmasın, çalışmayalım demedik; teknolojinin
gereği budur, binlerce işçi gece çalışmak zorundadır, hayatın gerçeği budur,
çeşitli işyerleri gece çalışmak zorundadır. Sürekli ürün elde edilmesi için,
vardiya çalışması gereklidir. 24 saat, 48 saat, 6 ay hiç durmadan çalışan
işletmelerimiz vardır, işçi lazımdır; ama, onların sağlığından bir şeyler
alırken, daha fazla kâr edelim, ekonomimize olumlu katkı sağlayalım derken,
bunlara, gündüz çalışanlardan bir miktar daha fazla parayı vermek fazla
değildir; haklarının gereğidir, işin gereğidir.
Bu önergemizi kabul
ederseniz, buna, ancak teşekkür ederiz.
Saygılar sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Selvi,
teşekkür ediyorum.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Sayın Başkan, bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Sayın Başkan, bu
maddede, redaksiyon açısından iki adet düzeltme talebimiz vardır. Maddenin
birinci fıkrasındaki "herhalde" kelimesi birleşik yazılmış; ayrı
yazılmasını talep ediyoruz.
İkinci fıkranın son
cümlesinin son satırındaki "bulunmayan işlerde" ibaresinin ise
"bulunmayan işyerlerinde" şeklinde düzeltilmesini istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
69 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
70 inci maddeyi
okutuyorum:
Hazırlama, tamamlama ve
temizleme işleri
MADDE 70. - Genel olarak
bir işyerinde belirli çalışma saatlerinden önce veya sonra gerekli olan
hazırlama veya tamamlama yahut temizleme işlerinde çalışan işçiler için işin
düzenlenmesi ile ilgili hükümlerden hangilerinin uygulanmayacağı yahut ne gibi
değişik şartlar ve usullerle uygulanacağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA YAVUZ
ALTINORAK (Kırklareli) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. Söz konusu İş Kanunu Tasarısının 70 inci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere huzurunuza
gelmiş bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım,
ben, bu tasarının bu maddesinde özellikle söz almak istedim; çünkü, şu ana
kadar görüştüğümüz İş Kanunu Tasarısında tüm emekçilerimizin nasıl silinip
süpürüldüğünü gördüm, onların nasıl köle yapıldığına tanık oldum, her kalkan
evet oyuyla haklarının nasıl gasbedildiğini yüreğim sızlayarak izledim ve
izlemeye de devam ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ilgili tasarının "Hazırlama, tamamlama ve temizleme işleri" başlıklı
70 inci maddesinde adı geçen hazırlama, tamamlama ve temizleme işlerinin, tüm
işçilerle birlikte, bu kalkan elleri; yani, haklarını gasbeden bu zihniyeti
zamanı gelince kökünden nasıl temizleyeceğini söylemek için kürsüye gelmiş
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
sizler, şimdi, çoğunlukla bu tasarıyı geçireceksiniz, hem de emekçilerin
vicdanlarını kanatarak; ama, göreceksiniz, bu vebalin altında kalacaksınız.
Soruyorum sizlere, siz, şu ana kadar hangi kesimin gönlünü aldınız, kime
yaranabildiniz?.. Memurlarımıza yaranabildiniz mi; beş aylık iktidarlık
döneminde, sadece yüzde 5 zam yaparak, bu arkadaşlarımızı sıkıntıya soktunuz.
Yine, bunun beraberinde, çeşitli bürokrat arkadaşlarımızı görevlerinden alarak,
yerlerine başkalarını atadınız; yani, birçok memurumuzu perişan ettiniz. Bunun
beraberinde, yine, seçimden önce, çiftçilerimize birçok söz verdiniz; ama,
mazota şu ana kadar yüzde 20 oranında zam yaptınız. Ama, seçimler öncesinde...
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa)-
İndirim yaptık!..
YAVUZ ALTINORAK
(Devamla)- 20 kereyi de geçti, 20 kereyi de geçti!.. Bakın, isterseniz, onu
belgeyle ortaya koyabilirim biraz sonra.
Bakınız değerli
arkadaşlarım, neden gönül koyuyorsunuz?! Neden alınganlık yapıyorsunuz?!
HASAN ANĞI (Konya)- Ne
alakası var!..
YAVUZ ALTINORAK
(Devamla)- Lütfen... Lütfen, bakınız, elimde belgeler var ve bunların her
birini konuşmamın sonunda sizlere ibraz edebilirim; hiçbir mahzuru yok.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım....
HASAN ANĞI (Konya)- Hangi
maddeyi konuşuyoruz; maddeye gel!..
YAVUZ ALTINORAK
(Devamla)- Maddeye de geleceğiz... Maddeye de geleceğiz; siz, acele etmeyin.
Acele işe şeytan karışır. Siz, şeytanı sevmezsiniz, acele etmeye gerek yok.
Akıllı olacağız, sakin olacağız. Aklın yolu birse, doğruyu hep beraber bulacağız.
Bizim amacımız, doğruyu hep beraber bulmak. Eğer amaç, bu yasayla, gerçek
anlamda, işçilerimize, emekçilerimize geleceklerinden endişe duymadıkları bir
ülkede yaşama hakkı tanımaksa, onu hep beraber yaratacağız. Bunun tüm getirisini
siz elde edeceksiniz; biz, muhalefet partisi olarak, size gelen payın ancak
yüzde 10'unu, yüzde 15'ini belki elde edeceğiz; önemli değil; ama, biz istiyoruz
ki, bu ülkede yaşayan insanlarımız, ekonomik anlamda, gerçekten hak ettiği
düzeyde bir yaşam biçimini ortaya koyabilecek bir yaşamı sürebilsin.
Değerli arkadaşlarım,
bunları uzatmaya gerek yok. Çiftçilere birçok söz verdik. 30 000 tütün
üreticisini ne yaptık; ne yaptık değerli arkadaşlarım; 30 000 tütün
üreticisinin tütünleri elinde kaldı. Onu da geçtik, pancar üreticilerine ne
yaptık; 13 500 000 ton pancar ekimi yapılması gereken ülkede, kotaları 10 200
000 tona düşürerek, o ortamda, tarlasında, çamurunda, suyunda emeğiyle,
gücüyle, çoluğuyla çocuğuyla geçimini sağlamaya çalışan insanlara geçinme hakkı
vermemeye çalıştık. Pancar ekimini 3 500 000 ton azalttık, 600 000 dekar
civarında da ekim alanını daralttık. 600 000 dekar ekim alanının daraltılması,
3 000 000 ton pancarın azaltılması demek, bu ülkede bulunan 32 şeker
fabrikasından 6 tanesinin kapısına kilit vurmak demektir.
ALİ AYAĞ (Edirne) - Onu
Derviş yaptı, Derviş...
YAVUZ ALTINORAK (Devamla)
- Efendim, Derviş'in yapıp yapmadığını yeri ve zamanı geldiğinde söyleyeceğiz.
Ben, pancarın içinden
gelen birisiyim ve halen de bu göreve devam ediyorum.
ALİ AYAĞ (Edirne) - Ben
de pancarcıyım.
YAVUZ ALTINORAK (Devamla)
- O niyet mektubunun içerisinde bulunmasına rağmen, bundan önceki dönemde kota
daraltılmasına gidilmemiştir. Açarsınız arşivleri, incelersiniz; ama, bu
ülkede, dört aylık bir iktidar, bu daraltılmaya imkân sağladı ve fırsat verdi.
ALİ AYAĞ (Edirne) -
Kendin söylüyorsun, dört ayda bu hükümet ne yaptı diyorsun. Derviş yaptı...
YAVUZ ALTINORAK (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, bakınız, ben bunları söylerken neyi kastediyorum;
memurumuz küstürüldü, çiftçimiz küstürüldü, ek vergilerle vatandaşımız, bu
ülkede yaşayan birçok insanımız küstürüldü; şimdi, sıra emekçilerimize geldi.
Çok değerli arkadaşlarım,
kısacası, 70 inci maddenin özü nedir; bu maddede, işlev gören her bir insanın,
gerçekten, o işyerindeki ön hazırlıkları, büronun temizliğini ve daha sonraki
çalışma safhasına girecek arkadaşlarımızın daha rahat bir biçimde çalışma ve
performans sergileme olanağını sağlamak; yani, temizlik işleriyle ilgilenmesini
ortaya koymak. İşte, bu arkadaşlarımız, yıllardan beri profesyonelce yapmış
oldukları bu işleri gibi, inanınız, ilk yapılacak olan yerel veya genel
seçimlerde -ki, genel seçimler uzak görünüyor; ama, yerel seçimler yakın- buna
emin olabilirsiniz ki, öyle bir süpürecekler, öyle bir süpürgecilik yapacaklar
ki, sizler de buna şaşıracaksınız. Halk için emek vermeyip, halkı hiçe
sayanların sonunun, geçen seçimlerdeki sonuçlarının sizleri daha acı bir
biçimde yok edeceğine şahit olacaksınız; bundan hiç kuşkunuz olmasın. Her şeyin
şahidi zamandır, bunu göreceksiniz.
Değerli arkadaşlarım,
bizler, doğruyu bulmanın peşindeyiz. Söz konusu olan yasa, emeğin ve emekçinin
emeğini, işini, aşını güvence altına alma ve işverenle güven ve barış içinde
yaşama yasası olmalı. Yoksa, şu andaki ekonomik kriz nedeniyle, çalışabilecek
insan sayısındaki fazlalık, sizleri yanıltmasın. Bugün, nasıl olsa, istediğim
koşullarda çalışabilecek yetişmiş eleman var -bu fırsatı ganimet bilip-
uygulamayı istediğim gibi yaparım, herkesi istediğim koşullarda ve istediğim
ücretle, hiçbir güvence olmadan çalıştırırım düşüncesine, lütfen, kapılmayın.
Bu kanun, burada, belki
parmak çoğunluğuyla geçecek; ama, toplum vicdanında yargılanacaktır ve mutlaka,
bu ceza verilecektir; bu, böyle biline değerli arkadaşlarım.
Bugün, temizlik
şirketlerinde onlarca genç insanı karın tokluğuna çalıştıracaksınız. Kıdem
tazminatı ödemeden, sık sık onlarcasını işten atıp, yenisini alacaksınız ve o
insanların haklarını gasbedeceksiniz, bu uygulamayı da işverenin inisiyatifine
bırakacaksınız, sonra da "biz, çalışanlar lehine kanun yapıyoruz"
diye kamuoyunun önüne çıkacaksınız; böyle bir şey yok!
Adalet ve Kalkınma
Partili değerli arkadaşlarım, şunu iyi biliniz: O insanlar, bir gün gelecek,
sizi seçim bölgelerinize sokmayacaklar. Bunları, hep beraber, yıllardır
yaşadık, yaşamaya da devam edeceğiz. Lütfen, sizlerden rica ediyorum, bir daha
düşünelim. O insanlar, bizim insanlarımız, bizim için canını dişine takarak,
emeğini, hayatını ortaya koyarak üreten insanlar. Onları sahipsiz bırakmayalım,
onların ekmeğiyle oynamayalım.
Değerli arkadaşlarım,
hani halka hizmet Hakka hizmet idi?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altınorak,
size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
YAVUZ ALTINORAK (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, eğer bu yasa çıkarsa, inanın, gelecek nesillere ve
çocuklarımıza bırakacağımız en kötü miras olacaktır ve tarihe geçecektir.
Bunu neden söylüyorum?
Bundan önceki görüşmelerde, birçok konuda, Sayın Bakanımız, çıkıp, burada
görüşlerini beyan etti. Özellikle 14 üncü maddeyle ilgili söylemiş olduğu
görüşlerini burada tekrarlamak istiyorum: Bu kanunun denetiminin ve kontrolünün
yapılamayacağını ve bunlarla ilgili olarak denetim mekanizmalarının devreye
girebilmesi için, mutlaka ve mutlaka, birtakım çalışmaların yapılması
gerektiğini ortaya koymuştur.
Bu maddeye kadar yapılan
tüm konuşmalar ve olumsuzluklara rağmen, bu yasa Meclisten çıkacaktır; hayırlı
olsun diyorum!
Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Altınorak.
Şahsı adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Soydan?.. Yok.
Trabzon Milletvekili
Sayın Şevket Arz?.. Yok.
Madde üzerinde önerge
yoktur.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
efendim.
Sayın milletvekilleri, 70
inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
kâtip üye arkadaşlarımız arasında ihtilaf var; elektronik cihazla oylama
yapacağım.
Oylama için 5 dakika süre
veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
71 inci maddeyi
okutuyorum:
Çalıştırma yaşı ve
çocukları çalıştırma yasağı
MADDE 71. - Onbeş yaşını
doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır. Ancak, ondört yaşını doldurmuş
ve ilköğretimi tamamlamış olan çocuklar, bedensel, zihinsel ve ahlaki
gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak
hafif işlerde çalıştırılabilirler.
Çocuk ve genç işçilerin
işe yerleştirilmelerinde ve çalıştırılabilecekleri işlerde güvenlik, sağlık,
bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişmeleri, kişisel yatkınlık ve yetenekleri
dikkate alınır. Çocuğun gördüğü iş onun okula gitmesine, mesleki eğitiminin
devamına engel olamaz, onun derslerini düzenli bir şekilde izlemesine zarar
veremez.
Onsekiz yaşını doldurmamış
çocuk ve genç işçiler bakımından yasak olan işler ile onbeş yaşını tamamlamış,
ancak onsekiz yaşını tamamlamamış genç işçilerin çalışmasına izin verilecek
işler, ondört yaşını bitirmiş ve ilk öğretimini tamamlamış çocukların
çalıştırılabilecekleri hafif işler ve çalışma koşulları Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı tarafından altı ay içinde çıkarılacak bir yönetmelikle
belirlenir.
Temel eğitimi tamamlamış
ve okula gitmeyen çocukların çalışma saatleri günde yedi ve haftada otuzbeş saatten fazla olamaz.
Ancak, onbeş yaşını tamamlamış çocuklar için bu süre günde sekiz ve haftada
kırk saate kadar artırılabilir.
Okula devam eden
çocukların eğitim dönemindeki çalışma süreleri, eğitim saatleri dışında olmak
üzere, en fazla günde iki saat ve haftada on saat olabilir. Okulun kapalı
olduğu dönemlerde çalışma süreleri yukarıda birinci fıkrada öngörülen süreleri
aşamaz.
BAŞKAN- Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu;
buyurun efendim.
Süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA GÜLDAL
OKUDUCU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
yasa tasarısının 71 inci maddesine ilişkin değerlendirme yapmak üzere
buradayım; ancak, başlangıç olarak söylemeliyim ki, çocukları çalıştırmaya
ilişkin olarak ülkemizdeki yasal düzenlemeler aslında oldukça iyi düzeyde.
Yani, çocukları koruma noktasında aldığımız önlemlerin yaşamla buluşması gibi
bir büyük problemi yaşıyoruz ve 71 inci maddeyle getirilen düzenleme de,
aslında, koruma niteliğini içermekte; ancak, ben, bu madde vesilesiyle,
haklarında yasal düzenleme yaptığımız çalışma yaşamındaki çocuklarımıza ilişkin
bazı gerçekleri, sorunları, sıkıntıları dile getirmek istiyorum ve yaptığımız
yasal düzenlemelerin -madde 71 de bunlardan birisidir- yaşanan sorunu aşmada
yeterli olmadıklarını ifade etmek istiyorum.
Bilinen bir gerçektir,
ülkemizde olduğu gibi dünyada da çalışan çocuklar, toplumun en korunmaya
muhtaç, toplumun en sömürüye açık kesimini oluştururlar. Türkiye açısından
bakacak olursak; Türkiye, genç bir nüfusa sahip ve genç nüfusun yaşam koşulları
oldukça ağır. Dolayısıyla, geleceği emanet edeceğimiz çocuk genç nüfusu koruma
anlamında ciddî sıkıntılar yaşıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
ben, devletin rakamlarını, ülkemizin çocuk fotoğrafını çekmek açısından sizlere
sunmak istiyorum DİE, 1999'da çocuk işgücü anketini gerçekleştirmiş.
Gerçekleşen bu ankete göre, 6-17 yaş grubundaki çocuklarımız, nüfusumuzun yüzde
25,4'ünü oluşturmakta ve nüfusumuzun yüzde 25,4'ünü oluşturan bu çocuklarımızın
yüzde 10,2'si ekonomik yaşamın içerisinde ve ekonomik faaliyet içerisinde
bulunan 6-17 yaş grubunun toplam istihdam içerisindeki payı yüzde 7,5 ve bu
çocukların yüzde 57,6'sı tarımda, yüzde 21,8'i sanayide, yüzde 10,2'si
ticarette, yüzde 10,4'ü ise hizmetler sektöründe çalışmakta ve çalışma
yaşamında bulunan çocukların sosyal durumlarına baktığımızda, onların daha çok
dargelirli ailelerin çocukları olduklarını, çok çocuklu ailelerin çocukları
olduklarını, kötü ekonomik koşullarda yaşayan ailelerin ve eğitim düzeyi düşük
ailelerin çocukları olduklarını görüyoruz. Yani, bizim bugün haklarında madde düzenlediğimiz
kesim, bu toplumun işsizlerinin, yoksullarının, bu düzenin dışladıklarının,
sahipsizlerin çocukları. Onların kaderlerinin ana-babalarının kaderleriyle
örtüşmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Onların kaderlerinin ana-babalarının
kaderlerinden daha farklı bir çizgiye varması gerektiğini düşünüyoruz. Bu
çocukların çalışma koşulları da, normal olarak yetişkinlerin çalışma
koşullarından çok daha ağırdır. Yasa tasarısında belirttiğimiz sürelerin
dışında çalışma sürelerinde, yasa tasarısında belirttiğimiz çalışma
koşullarının dışında çok daha ağır koşullarda çalışan çocuklar var.
Benim biraz önce sunmaya
çalıştığım rakamlar, DİE'nin rakamlarıydı. Rakamları aldığım bilgi notunda
kayıtlı ya da kayıtsız olduğuna dair bir not yoktu; ama, zannediyorum ki,
kayıtdışı ekonomideki çocukların sayısı bu rakamlar içinde değildi. Başta büyük
kentler olmak üzere, sokaklara, çocukların yaşadıkları alanlara baktığımızda,
çok fazla sayıda çocuğun kayıtdışı sektörde çalıştığını görürüz. Onlar
kaportacıda çalışırlar, onlar marangoz atölyelerinde çalışırlar, onlar sanayi
çarşılarında çalışırlar, boyacılarda çalışırlar, yani onlar, çocuk bedenlerinin
ihtiyacı olan sağlıklı koşulların olmadığı her tür alanda eve ekmek götürmenin
kavgasını verirler.
Geçenlerde, seçim
bölgesinde bir mahalle çalışması yaparken, daha önceden de tanıdığım bir
ailenin konuğu oldum. Ailenin 4-5 çocuğu vardı ve yaklaşık 3 yaşla 16-17 yaş
grubundaydı bu çocuklar. İkisi çalışıyordu çocukların, bir tanesi ilköğretimi
bitirmiş, temel eğitim sürecini tamamlamış, diğeri ise henüz ilköğretim çağında
ve çalışıyor. Hanife Teyzeye, hiç değilse okula gitmesi gereken çocuğun
çalıştırılmamasını anlatmaya çalıştığımda, bana verdiği cevap şuydu değerli
milletvekilleri: "Bu evde her gün ekmeğin tükenmesi korkusu yaşanır.
Ekmeğin tükenmesi korkusuyla yaşayanların, çocuklarına, bu senin söylediğin
ortamı hazırlama şansları yoktur." Korkuyu zaman zaman yaşamışızdır, ben
de yaşadım, biliyorum; ama, ekmeğin tükenmesi korkusunun, bu çatının altındaki
bizlere ne kadar tanıdık, ne kadar bildik geldiğini düşünmek gerekir diye
düşünüyorum. Yani, başta kayıtdışı sektör olmak üzere, çalışma yaşamının, o
ağır, o katlanılmaz, o çocuk gelişimine izin vermeyen dişlileri arasında ezilen
çocukların çoğunun annesi ya da babası, ekmeğin tükenmesi korkusunu ya da
kaygısını taşımakta.
Şimdi, düşünüyorum, bizim
koşullarımızda oluşmuş bir Parlamentoda ve böylesine güçlü bir sayısal
çoğunluğa sahip olan bir iktidarın yönettiği Türkiye'de, çok köklü değişimlere
imza atmak gerekir. Bu güç, bu Parlamentoda vardır. Ben zaman zaman burada bazı
sayın bakanlarımızın, bazı yasalar görüşülürken, bazı görüşler tartışılırken,
önerdiklerinin ya da yaptıklarının "devrim" diye sunulduğuna tanık
olmuşumdur, bu tanıklığı birlikte yaşamışızdır. İşte, diyorum, ezilen Türkiye'de,
onbeş dakikada hazırladığı tasarıyı devrim diye sunan, dolayısıyla devrim
yapmanın inancını, heyecanını, tutkusunu yüreğinde taşıyan sayın bakanlara bir
fırsat: Türkiye'nin bu çocuk gerçeğini gerçekleştirmek, sayılarda ifadesini
bulan bu fotoğrafını ortadan kaldırmak; onları okullara, oyun bahçelerine,
yani, bir çocuğun, hak ettiği, insan olarak doğmaktan dolayı hak ettiği
koşulları sağlamak. Bu, zannediyorum ki, bunu yapanın, burada devrim diye
tanımlayabileceği bir gelişme olabilir ve ancak, o zaman, sahip olduğumuz gücü,
bu ülkenin iyiliğine, bu ülkenin güzelliğine kullandık diye kendimize dönük bir
güvenin sahibi olabiliriz diye düşünüyorum değerli milletvekili arkadaşlarım.
Bir gerçek var: Ekonomide
yüzde 7,5 payı olan ve ekonomik faaliyetin de yüzde 10,2'sini oluşturan
kayıtdışını, bunun, bu rakamların dışında tutarak; bu çocukların, bedenen
sağlıklı gelişmeleri olanaklı değil, zihnen sağlıklı gelişmeleri olanaklı
değil; psikolojik olarak gelişimlerini, kalkınan ve ilerleyen bir Türkiye'ye
katacak düzeyde olması olanaklı değil. Toplumla kurdukları ilişkiler,
aileleriyle kurdukları ilişkiler, birbirleriyle kurdukları ilişkiler sağlıklı
değil ve bizim ülkemizde çocukların çalışma yaşı 6; sevgili milletvekilleri, 6
yaşında çalışmaya başlayan çocuklara sahip bir ülkeyiz biz.
Şimdi, bu koşullarda
yetişen çocukların, ülkelerine sahip çıkma, değerlerine sahip çıkma, kendi
ülkelerini çağdaş uluslar düzeyine taşıma, kendilerini, ailelerini mutlu bir
geleceğin parçası yapma ve ülkelerini dönüştürme iddiasını ne kadar
bekleyebiliriz onlardan!.. Sömürünün o azgın dişlileri arasında ezile ezile,
büzüle büzüle, ağlaya ağlaya yetişkin olan o çocukların...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Okuducu,
size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla)
- Teşekkür ediyorum.
...ülkeyi yönetme ya da
ülkeyi yönetecek olanları seçme noktasında ne kadar sağlıklı bir çizgi
izleyebilecekleri de kuşkusuz tartışma konusudur.
Benim, bu yasa maddesiyle
ilgili dileğim; kuşkusuz, yasalarla çalışan çocuklarımızı koruyacağız; ama,
onları sokağa ve çalışma hayatına iten, başta, işsizlik olmak üzere, kangrene
dönen yoksulluğu ortadan kaldıracak önlemleri almadığımız sürece, bu sayılar
büyüyerek artmaya devam edecektir.
Dileğim, bu olumsuz
koşulların ortadan kaldırılmasıdır. Dileğim, bakanlarımızın, burada devrimden
söz ederken, gerçekten devrim yapmanın onurunu taşıyor olmalarıdır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Okuducu.
Saygıdeğer
milletvekilleri, şahısları adına, Hatay Milletvekili Mehmet Soydan?..Yok.
Kars Milletvekili Selami
Yiğit?..Yok.
Kocaeli Milletvekili
Nevzat Doğan.
Buyurun Sayın Doğan.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli)
-Grup adına Sayın Başkan...
BAŞKAN - Grup adına bir
talep yok.
Şahsınız adına; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki iş hayatını düzenleyen
önemli bir yasa tasarısını görüşmekteyiz. Bu İş Kanunu Tasarısının 71 inci
maddesi olan, çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağı hakkında, şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle,
Kandil gecenizi kutluyorum.
Hemen hemen bütün
ülkeler, belirli bir yaşın altındaki çocukların çalışmalarını yasaklayan,
çocukların yasal olarak çalışabilecekleri durumlarda ise, bu çalışma
koşullarını belirleyen yasal düzenlemelere sahiptirler. Bu madde, Avrupa Birliğine,
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine ve ILO Sözleşmesine uyum
yönünden, ondan daha da önemlisi, geleceğimiz dediğimiz çocuklarımız için de
çok önemli bir maddedir.
Yine, bu madde, 1475
sayılı İş Yasasının ilgili maddesine göre bir adım daha ileride olması ve
ileriye gidilmesi nedeniyle, ayrıca, çocuk işçi, genç işçi kavramlarını
getirmesi açısından da olumludur. Bilindiği gibi, iş hukukunda; çocuk işçi, 15
yaşın altında çalışanlar; genç işçi ise, 15 ilâ 18 yaş grubunda çalışanlar
olarak tanımlanmaktadır.
15 yaşın altında çalışan
bir çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişmesi önemli ölçüde etkilenecektir. Bu
nedenle, bu madde, 15 yaşın altındaki çocukların çalışmasını yasaklaması, bu
yaş üzerinde çalışan çocukların da çalışma koşullarını, onların, bedensel,
zihinsel ve psikolojik gelişimlerini, öğrenim durumlarını gözönüne alarak
düzenlemesi açısından da önemlidir.
Ülkemizde çocuklar neden
çalışmaktadır; değerli arkadaşlar, araştırmalar, üç neden ortaya koymuştur;
bunlardan birincisi ve en önemlisi, ailelerin, ekonomik gereksinmeleri
nedeniyle çocuklarını çalıştırmalarıdır. Diğerleriyse, meslek edinmek, boş
gezmemek için çalışmaktır, ki, bunlar, çok az bir grubu oluşturmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
bugün, büyük bir ekonomik sıkıntı içinde, işsizlik ve yoksulluk içinde olan
halkımızın önemli bir kısmı, zaman zaman istemeyerek de olsa, çocuklarını,
maalesef, çalıştırmak zorunda kalmaktadırlar. Ülkemizde, 6-14 yaş grubunda 500
000'in üzerinde, 15-17 yaş grubundaysa 1 000 000'un üzerinde çalışan çocuğumuz
vardır, ki, bunların toplamı 2 000 000 civarında çalışan çocuk demektir.
Sokaklarda kâğıt toplayan, hurda toplayan; uyku saatinde olması gerekirken,
mendil satan, çiçek satan; öğrenim göreceği yaşta, çember çevireceği yaşta
atölyelere giden, tamirhanelere giden çocukların hepsi bizim çocuklarımızdır ve
geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızdır. Bu çocukların, okul yerine tamirhanelere,
atölyelere gitmeleri, sokaklarda çalışmaları, eğitimden uzaklaşmalarına,
sevgiden, ilgiden yoksun kalmalarına, bazen kötü alışkanlıklar edinmelerine ve
istismara uğramalarına yol açmaktadır. Ayrıca, çok önemli bir nokta da,
geleceğin erişkinleri olacak bu çocuklar, gelecekteki nitelikli işgücü için de
büyük bir risk oluşturmaktadırlar. Hangi anne, canı gibi sevdiği çocuğunu okul
yerine atölyeye göndermek ister; hangi baba, çocuğunu sokaklarda simit satarken
görmek ister! Çocuklar, iş hayatında birçok riske girmektedirler; işyerinde
dövülme, angarya yüklenmesi, ağır işlere zorlanma, çocuğun psikolojisini
bozmakta ve iş korkuları geliştirmektedir. Sosyal devlet olmanın bir gereği de,
çocuk işgücünü korumaktır. Toplumda ekonomik açıdan zayıf ve korunmaya muhtaç
olan çocukların emeği, maalesef, zaman zaman istismar edilmektedir; o küçücük
omuzlara, o minicik omuzlara ağır yükler bindirilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğan,
buyurun.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
Çocuk işçiliğini
önlemenin en önemli yolu, aileleri iş sahibi, geçinebilecekleri bir iş sahibi
yapmak ve eğitim imkânlarını artırmaktır. Bu da, ancak, yeni işyerlerinin
açılması, istihdamın artırılması, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasıyla
mümkündür. İşte, hükümetimiz, bunların sağlanması için yoğun çabalar sarf
etmekte ve yasal düzenlemeler yapmaktadır.
Sonuç olarak, dünyanın
neresinde olursa olsun, yoksulluk, insanlar için bir tehlikedir ve maalesef,
her şeyi yaptırabilir, çocuklarını da çalıştırtabilir. İşte, onun içindir ki,
yine, bugün, iktidarımızın en önemli gündemi, işsizlik ve yoksulluk olmuştur.
Yoksulluğu önlemedikçe, herkese kaliteli eğitim imkânı sağlamadıkça, hangi
yasayı çıkarırsak çıkaralım, çocuk emeğinin istismarını, çocuğun çalışmasını
önlememiz pek de mümkün görünmemektedir. Hedefimiz, çocukların, daha sağlıklı,
daha eğitimli yetiştiği ve çalıştırılmak zorunda kalmadığı, çocukluklarını doya
doya yaşayabildikleri bir Türkiye'ye ulaşmaktır.
Sözlerimi bitirirken, bir
şairin dörtlüğünü okumak istiyorum:
"Güzel günler
göreceğiz çocuklar,
Güneşli günler
göreceğiz... (Alkışlar)
Yelkenleri maviliklere
süreceğiz çocuklar,
Işıklı maviliklere
süreceğiz..."
Hepinizi, saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Doğan,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Denizli
Milletvekili Mustafa Gazalcı.
Buyurun Sayın Hocam. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz İş Yasası Tasarısının,
çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağıyla ilgili önemli bir maddesini
görüşüyoruz.
Çocuklar, bir ülkenin
geleceğidir. Çocuklarını iyi yetiştirmeyen toplumlar, uluslar, geleceğini
karartır. Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesine göre, Türkiye'nin de altında
imzası bulunan sözleşmeye göre, her insan, 18 yaşına kadar çocuk sayılır.
Çocuğun korunması ve eğitilmesi gerekir; çünkü, 18 yaşına kadar her kişi,
bedenen, düşünce olarak, ruhsal olarak gelişir; bu yaşlardaki çocuğun,
korunacağı ve eğitileceği yerde çalıştırılması, hele ağır işlerde
çalıştırılması, çocuk için, insanlık için çok kötü bir durumdur. Bu yüzden,
çağdaş dünyada 18 yaşına kadar çocukların çalıştırılması değil, eğitilmesi söz
konusudur.
Görüştüğümüz bu maddede
15 yaş sınır alınmıştır, hatta 14 yaşını dolduran çocukların da çalışabileceği
söylenmiştir. 14 yaş, sekiz yıllık kesintisiz temel eğitimdeki bitiş yaşıdır;
yani bir çocuğun 6 - 7 yaşında okula gittiği düşünülürse, 14 yaşında temel
eğitimi bitirecektir. Peki, biz, 16 ncı Millî Eğitim Şûrasında, zorunlu
eğitimin, temel eğitimin 12 yıla çıkarılmasını öngördük, karar aldık. Zaman
zaman Millî Eğitim Bakanları açıklama yapıyorlar, önümüzdeki yıllarda 12 yıllık
zorunlu eğitime geçeceğiz diye. Şimdi, 12 yıl zorunlu eğitim olduğunda, çocuğun
14 yaşında, 15 yaşında çalışması düşünülemez; o yüzden, bu yasa, bugün 12
yıllık zorunlu temel eğitime göre düzenlenmelidir, Çocuk Hakları Sözleşmesine
göre düzenlenmelidir; yani 18 yaş sınır olmalıdır ve çocuk hukukumuzdaki, iş
yasasındaki bu değişik tutumlar, çelişik tutumlar birleştirilmeli ve uyum içine
sokulmalıdır. Türk Ceza Yasasında çocuğa verdiğimiz ceza sınırı, meslek edindirmede,
yani, eski Çıraklık Yasasına göre çocuğun 13 -14 yaşına kadar
çalıştırılabileceği durumu, Medenî Yasada çocuğun evlenme yaşı; bunlar hep
farklıdır; bunlarda, iş yasasında, uluslararası ölçüte göre, Çocuk Hakları
Sözleşmesine göre, 18 yaşın ölçü alınması gerekir diye düşünüyoruz.
Çocuk hukukumuz, Çocuk
Hakları Sözleşmesiyle uyum içerisine alınmalıdır. ILO ölçütlerinde de değişik
durumlar var; ILO'nun 138 sayılı Sözleşmesinde -ki, 1973 yılında yürürlüğe
girmiş- 15 yaşında çocukların çalıştırılabileceği söyleniyor; ama, ILO'nun 1
Haziran 1999'da kabul ettiği 182 sayılı Sözleşmede, çocukların çalışma yaşının
18 olduğu, kimi alanlarda, kirli işlerde çocukların kesinlikle çalıştırılmaması
ve kullanılmaması gerektiği, çok kesin bir biçimde söyleniyor. Zaten, Çocuk
Hakları Sözleşmesinin 32 nci maddesinde, taraf devletlere, çocukların, 18
yaşına kadar, kesinlikle, ağır işlerde, tehlikeli işlerde çalıştırılmaması
söyleniyor.
Değerli arkadaşlar,
çocukları çalıştırmak, arkadaşlarımın da söylediği gibi, yoksulluktan
kaynaklanıyor, gelir dağılımındaki adaletsizlikten kaynaklanıyor, ucuz işgücü
elde edilmesinden kaynaklanıyor, eğitimsizlikten kaynaklanıyor. Türkiye, nüfusa
göre, bir çocuklar ülkesi aslında, nüfusunun yüzde 35'i 14 yaşın altında.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 1
dakikalık eksüre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakın, 2003 yılında bir iş yasası düzenliyoruz ve
konuştuğumuz madde de, çocukların çalıştırılma yaşı. Uygar bir dünyada,
bedensel ve ruhsal gelişim içinde olan, okulda olması gereken bir çocuğun
çalıştırılması, gerçekten, çağdaş bir anlayış değildir. Avrupa ülkelerinin
hiçbirinde, o yaşta çocuk çalıştırılmaz.
Bizim, bir de sokaktaki
çocuklarımız var, tarımda çalışan çocuklarımız var; onlar ayrı bir derttir.
Bakın, Sayın Hasan Gemici zamanında, SHÇEK'te kimi olumlu işler yapılmıştır,
sokak çocuklarına bir ölçüde el atılmıştır. Biz, onları eğitime almak
zorundayız. Bu, belki, çocukları, iş ve meslek eğitiminde eğitmek amacıyla, ona
alışkanlıklar vermek amacıyla, okullarda eğitmek amacıyla olabilir; geçmişte,
bu, köy enstitüsü modelinde yapılmıştır; endüstri meslek liselerinde, meslekî
teknik okullarda yapılmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
lütfen son cümlenizi söyler misiniz efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Peki Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, bu
düzenlemenin, altında imzamız bulunan Çocuk Hakları Sözleşmesine göre
yapılmasının doğru olduğu inancındayım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
71 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
72 nci maddeyi
okutuyorum:
Yer ve su altında
çalıştırma yasağı
MADDE 72. - Maden
ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında
veya su altında çalışılacak işlerde onsekiz yaşını doldurmamış erkek ve her
yaştaki kadınların çalıştırılması yasaktır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Zonguldak
Milletvekili Harun Akın söz istemiştir.
Sayın Akın, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA HARUN
AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 72 nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, bu akşam idrak
ettiğimiz Kandil gecemiz, tüm İslam dünyasına mübarek olsun diyorum ve tebrik
ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısı, gerçekten, bugün, ülkemizin çok önemli
bir konusu olarak karşımıza gelmekte. Bu tasarının tamamı hakkında çok kısa
görüşümü bildirdikten sonra maddeyle ilgili görüşlerimi açıklayacağım.
Değerli arkadaşlar, İş
Kanunu Tasarısının, emeği koruyan, işçi ve işvereni çatıştırmayan, bir uzlaşma
içerisinde, her kesimin huzurlu ve mutlu olduğu bir yasa olmasını isterdik. Bu
yüce çatı altında görev yapan iki partinin, AKP ve Cumhuriyet Halk Partisinin,
uzlaşarak, el ele, mutlu, huzurlu bir şekilde bu yasayı çıkarmasını isterdik;
maalesef, bu olmadı. Bunun, iktidar partisi AKP sayesinde olmadığını
düşünüyorum ve bu tasarının 72 nci maddesiyle ilgili görüşlerime geçiyorum.
Değerli arkadaşlar, İş
Kanunu Tasarısının 72 nci maddesi, maden ocakları ile kablo döşemesi,
kanalizasyon veya tünel inşaatı gibi yer altında ve su altında çalışılacak
işlerde, 18 yaşından küçük çocukların ve kadınlarımızın çalışmamasını
öngörüyor.
Değerli arkadaşlar
"yeraltı" deyince, tabiî ki, aklımıza ilk önce Zonguldak geliyor;
çünkü, Zonguldak, altı tamamen madenden oluşmuş bir kent. Zonguldak,
taşkömürünün Türkiye'de çıkarıldığı tek kent.
Değerli arkadaşlar,
öncelikle, bu maddenin, bu tasarıdaki önemli maddelerden birisi olduğunu
vurgulamak istiyorum ve bu maddenin Zonguldak'ta işleyip işlemeyeceğiyle ilgili
görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum; yani, maddeye, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, şahsım olarak katkı vermek istiyorum, endişelerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Bu madde, İş Kanunu
Tasarısı içerisinde, tüm ülke insanı için çıkarılıyor; ama, bu maddenin
içeriğiyle ilgili en çok ihtiyaç duyulan ilin de Zonguldak olduğunu sizlere
ifade etmek istiyorum; çünkü, Zonguldak, madenle oluşmuş, taşkömürünün
bulunmasıyla, üretime başlanmasıyla ülke gündeminde yerini almış bir ildir. Ben
de, o ilde yaşayan ve bu yüce çatı altına o ilin temsilcisi olarak gelen bir
arkadaşınızım ve bu kanun tasarısının
72 nci maddesi sayesinde, bu madde hükmüne en çok ihtiyaç duyulacak il olan
Zonguldak'ın mevcut durumunu sizlere aktarmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, 59
uncu hükümeti, Sayın Bakanımızı ve Sayın Başbakanı uyarmak istiyorum; Sayın
Başbakan ve Sayın Bakanımız, bu maddeyi, Zonguldak'ta hayata geçirmeniz çok
zor. Zonguldak, yerin altından çıkan maden sayesinde oluşmuş bir kent. Yaklaşık
onbeş yıldır işbaşındaki hükümetler sayesinde, Zonguldak TTK, kapanma
tehlikesiyle burun buruna geldi; yanlış enerji politikalarıyla, üretimi her
geçen gün azalarak kurum küçüldü.
Zonguldak insanı, onbeş
yıldır işbaşındaki hükümetlerin madene bakış açıları ve düşüncelerini 3 Kasımda
reddetti değerli arkadaşlar ve 3 Kasımda, Zonguldak ve Türkiye, AKP'yi tek
başına iktidar, Cumhuriyet Halk Partisini de tek başına muhalefet yaptı. Adalet
ve Kalkınma Partisinin, şu anda hiçbir mazeretinin olmayacağı bir Meclis
çoğunluğu var. Sayın Başbakan, 3 Kasım seçimleri için geldiği Zonguldak'ta, hem
de Zonguldak'ın oluşmasına neden olan o madenin, madencinin anıtı önünde ne
söyledi: "TTK'yı rehabilite edeceğiz, üretimi hızlandıracağız, Kurumu
ayağa kaldıracağız." Daha sonra Zonguldak'ta kabul gördü, hükümet oldu,
Başbakan oldu ve Sayın Başbakan, geçtiğimiz günlerde, ulusal bir kanalda ve
yine, geçtiğimiz haftalarda, AKP Grup toplantısında, TTK'nın 300 - 400 trilyon
lira zarar ettiğini, bu işin böyle gidemeyeceğini söyledi. Sayın Başbakanın,
Grup toplantısındaki konuşmasının tutanakları da burada; ama, zaman darlığından
size tamamını okuyamıyorum.
Sayın Başbakan, siz
çıkacaksınız, kömür sayesinde ortaya çıkmış bir ili, yıllarca ülke sanayiini
sırtında taşımış, cumhuriyetin kuruluşuna katkı vermiş bir ili ülkenin kamburu
ilan edeceksiniz, ilin insanlarını asalak ilan edeceksiniz; üstelik, bu il,
devletten aldığının fazlasını geri ödeyen 12 ilden biri olmasına rağmen, siz,
çıkacaksınız, Zonguldak'ın, TTK'nın böyle gitmeyeceğini söyleyeceksiniz ve
şehrin oksijenini keseceksiniz.
Bu konuşmalarınızdan öyle
anlıyoruz ki, kurumu bir kişiye satacaksınız; ondan sonra da, bu akşam
çıkaracağınız 72 nci maddeyi Zonguldak'ta uygulayacaksınız.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Zonguldak'ı, madeni bilmeyen, o bölgede ekmek parası kazanmanın
zorluğunu görmeyen, yaşamayan, 72 nci maddeyle TTK'nın ne alakası var
diyebilir.
Değerli arkadaşlar,
Zonguldak'ta, yerin altında, 1 milyar tonun üstünde kömür rezervi var. Bilim
adamlarınca, doğalgazın bilimsel ömrü 50 yıl, petrol yataklarının 60 yıl,
kömürün 200 yıl ve Zonguldak'ta da yerin altında 1 milyar ton kömür var.
Değerli arkadaşlar,
Zonguldak'ta, her evin bahçesinde, kazmayı vursan, kömür çıkıyor; her evden en
az 1 kişi kurumda çalışıyordu. Benim de babam o kurumdan emekli oldu. TTK'nın,
hiçbir evde, çalışmadığı kişisi yoktu. Şimdi, o evlerde herkes işsiz; şimdi,
her evde bir TTK'lı var diyemiyoruz; şimdi, her evde işsiz var diyoruz.
Şehrin kömürden başka
sanayii yok, kayda değer bir başka ticarî girdisi de yok. Her evde 3 veya 5
çocuk işsiz; kimisi öğrenci, kimisi askerliğini yapmış, iş ve aş bekliyor.
Şimdi, o ana ve baba ne yapacak, ne yapmalı?! Siz gidin de, 72 nci maddeyi o
anne-babaya uygulatın. Tabiî ki, bahçesindeki kömürü çıkaracak, kömürcülük
yapacak. Kaçak ocakta kömürü nasıl çıkaracak arkadaşlar, biliyor musunuz;
birazdan, konuşmamın ilgili bölümünde, oraya geleceğim ve kaçak kömürün nasıl
çıkarıldığını sizlere fotoğraflarıyla göstereceğim. Tabiî ki, o anne-baba,
kömürü, kızıyla, 15 yaşına gelmemiş çocuklarıyla çıkarıyor.
Sizlere masal
anlatmıyorum; sizlere, yaşanan ve hâlâ
yaşanmakta olan bir gerçeği anlatıyorum. Bu anlattıklarım bugün
başlamadı; tabiî ki, iki üç aylık bir mesele de değil. Ne zaman, geçmişte iş
başında olan hükümetler, TTK'ya kör bakmaya başladılar, üretime yönelik yatırım
yapmadılar, üretime yönelik işçi almadılar, herkes başının çaresine baktı
değerli arkadaşlar Zonguldak'ta ve yıllarca, bu, böyle devam etti.
Zonguldaklı, 3 Kasımda,
büyük umutlarla sandığa gitti ve kararlı bir şekilde sizlere oy verdi, AKP'ye
yüzde 35 oy verdi ve sizi umut gördü, iktidar yaptı; ama, umut gördükleri, oy
verdikleri AKP ve Başbakan yaptıkları Sayın Genel Başkanınız Tayyip Erdoğan,
Zonguldak'a gelip söz vermesine rağmen "bu kurumu ayağa kaldıracağız"
demesine rağmen, son günlerde, ulusal medyada ve AKP Grup toplantısında
"bu iş böyle gitmez; TTK'ya bu parayı veremeyiz" diyor.
Sayın Başbakan, inşallah,
ayın 25'inde Zonguldak'a gelecek; Zonguldak olarak hep birlikte Sayın Başbakanı
karşılayacağız ve Sayın Başbakan, 4 500
şehit vermiş Zonguldak'ın Şehit Madenci Anıtının açılışını yapacak ve orada,
Zonguldak'ın nasıl emek mücadelesi verdiğini kendisi görecek.
Sayın Başbakan, maden
ocaklarında 18 yaşından küçük çocukların çalışmaması, sadece yasayı çıkarmakla
olmaz. Zonguldak, ülkeye yük değildir; Zonguldak, bu ülkeden alacaklıdır. 59
uncu hükümet, Zonguldak'ı iyi araştırsın; Zonguldak'ın geçmişte bu tehlikelere
karşı verdiği mücadele, gerçekten, tarihe bakılırsa, gözler önündedir.
Değerli arkadaşlar, çok
yakın bir geçmişte, 57 nci hükümet zamanında, Zonguldak'ta kaçak ocaklarda
çalışan çocuk işçiler, geçen senenin 23 Nisanında ulusal medyaya böyle
fotoğraflarla konu oldular. Bu fotoğraflar, geçen sene 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramının, ulusal medyada yer alan fotoğrafları arkadaşlar.
Ben, bu fotoğrafları birazdan Sayın Bakanıma vereceğim, Başbakanıma da
vereceğim; bu maddeyi geçirmekle, bu akşam çıkarmakla, Zonguldak'ta bu fotoğraflara
son veremeyeceğimizi söyleyeceğim. İşte, bu fotoğraftakiler, bizim
çocuklarımız; bunlar, Zonguldak'ta, Doğan Haber Ajansı tarafından şahsıma
ulaştırıldı ve geçen sene, Zonguldak'ın yerel televizyonu Kanal Z'den, bu
görüntüleri almak için, Türkiye'ye göstermek için ulusal basın peşinde koştu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akın, size
1 dakika eksüre veriyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HARUN AKIN (Devamla) -
Sayın Başkanım, bitiriyorum...
Şimdi, bu fotoğraflar,
Zonguldak'ın gerçeğini ortaya koyuyor ve bu maddeyi çıkarmakla da olmayacağını
ortaya koyuyor.
Değerli arkadaşlar,
Zonguldak'ın, gerçekten, çok büyük sorunları var; rödövans sorunu ortada. Bugün
duydum, 4 rödövans sahası daha iptal edilmiş. Rödövansçılarda en az 5 000 kişi
çalışıyor; işte, bir sorun daha. Bu, her geçen gün büyüyor. Maden yasasını
çıkaracağız diye, rödövansı halledeceğiz diye, acaba, TTK'yı -Başbakanın
gruptaki söylemlerinden onu anlıyoruz- bir kişiye satılmasında, bilmediğimiz
bir pazarlık içine mi sokuyoruz?!.
Bölgede 9 ile 16 yaş
arasında 200 kadar çocuk, maden ocaklarında çalışıyor. Bunu, gerçekten,
duygularımla söylemiyorum; bunların hepsi birer gerçek. TTK'da acilen üretime
yönelik işçi alınmalı, yatırım yapılmalı, TTK'da rödövansçının sorunu sona
erdirilmeli, mağdur olan rödövansçının sorunu da sona erdirilmeli. Ancak böyle
olursa, Zonguldak insanı, kaçak kömüre ihtiyaç duymaz, yavrularımız da maden
ocaklarında çalışmaz ve bu fotoğraflara malzeme olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HARUN AKIN (Devamla) -
Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Akın,
teşekkür ediyorum. Eksüreniz de doldu; lütfen, son cümlenizi söyler misiniz.
Buyurun.
HARUN AKIN (Devamla) - Bu
uyarıyı, bölgem adına, ülkem adına, İş Kanunu Tasarısının 72 nci maddesi
görüşülürken ifade etmek istedim.
Değerli arkadaşlar, bu
maddenin, Zonguldak meselesi çözülmeden, Zonguldak'ta işleme şansının çok zayıf
olduğunu söylüyorum ve en son olarak, Zonguldak'ın, gerçekten, bir Kıbrıs gibi
müzakere edilmesi gerektiğini, ifade ediyorum ve hükümeti, Sayın Başbakanı,
Sayın Bakanımızı uyarıyorum.
Hepinize, Yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akın.
Şahsı adına, Hatay
Milletvekili Mehmet Soydan?.. Yok.
Erzurum Milletvekili
Sayın Ömer Özyılmaz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte
olan yasa tasarısının 72 nci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısında bir denge kurulmaya çalışılmaktadır
işyeri, işçi ve işveren unsurları arasında; bu maddelerde de -71, 72 ve 73 üncü
maddelerde- çocuklarla ilgili durumlar bir dengeye bağlanmaya çalışılmaktadır.
Bendeniz 72 nci maddeyle
ilgili olarak söz aldım; ama, 71, 72 ve 73 üncü maddeleri bir bütün halinde
değerlendirdiğimizde şunları görürüz: Birincisi, 15 yaşını doldurmamış çocuklar
asla çalıştırılamazlar. İkincisi, ilköğretimi tamamlamış; fakat, 14 yaşını
doldurmuş olanlar bedensel, zihinsel ve ahlakî gelişimlerine ve okula
devamlarına engel olmayacak şekilde çalışabilirler. Üçüncüsü, okula devam
edenler günde 2 saati geçmemek şartıyla çalışabilirler. Kısaca böyle
özetleyebiliriz.
Burada şunu ifade edeyim:
Çocukluk dönemi, çalışma dönemi değildir, eğitim dönemidir. Yaradılıştan
getirmiş olduğu istidat ve kabiliyetlerin çevre faktörleriyle karşılaşıp, eğitimle
buluşup, filizlenmesi ve geliştirilmesi gereken yaştır çocukluk yaşı.
Dolayısıyla, çalıştırılmadan uzak tutulmalı ve yoğun bir şekilde eğitim
faaliyetleri içerisinde bulunmalıdır. Bundan yaklaşık yirmibeş, otuz yıl
öncesine kadar dünyada dört yıldı, beş yıldı zorunlu eğitim; ama, dünya, artık,
1980'li, 1990'lı yıllarda dokuz yıla, on yıla, oniki yıla, zorunlu eğitimi,
çıkardı; bizde de, 1997 yılında zorunlu eğitim sekiz yıla çıkarıldı.
Bunun sebebi, hepimizin
bildiği gibi, daha önceleri sosyal hayat bugünkü gibi karmaşık olmadığından,
beş yıllık zorunlu eğitimle, okuyarak, sosyal hayata az da olsa, asgarî
derecede hazırlanma imkânı bulunuyordu; ama, artık, sosyal hayat o kadar
çetrefilleşti ki, o kadar karmaşık hale geldi ki, beş yıllık zorunlu eğitimle
hayatta başarılı olabilmeniz mümkün değildir; asgarî eğitim düzeyi açısından
söylüyorum. Bundan dolayı bizde de sekiz yıllık eğitim zorunlu hale getirildi
ve bu uygulanmaktadır; bize göre bu, güzel bir gelişmedir ve ülkemize yararlı
olmasını temenni ediyorum.
İnsanların bu eğitim
ihtiyaçlarını, ihtiyaç olarak ele alıp görmemizin yanında, insanların ekonomik
sıkıntılarını ve bu sıkıntılarını hem kendisinin hem de çocuklarının birlikte
çalışarak aşmasının düşünülmesini de hoş karşılamak lazım. Ayrıca, ülkemizde,
çeşitli sanat dallarının, zanaatların geliştirilmesi konusu da elbette
önemlidir.
Şimdi, burada çocukların
eğitimi fevkalade önemli. Ülkemizde, bugün, ekonomik sıkıntıya düşmüş olan
ailelere mensup -ki, olmaması gerekir; ama, maalesef oluyor- 2 000 000'a yakın
çocuk işçi çalışmaktadır. Keşke olmasa bu; ama, oluyor. Bunu dengelemek ve
ayrıca, ülkemizde -az önce dediğim gibi- sanatların da geliştirilmesine
çalışmak lazım.
İşte, bu manada, bugün,
çağdaş dünya, bu konuyu şöyle çözmektedir değerli arkadaşlar: Çocukların, sekiz
yıllık ya da on yıllık zorunlu eğitim döneminde çalıştırılmasına fırsat
vermiyorlar, bunu yasaklıyorlar; ama, zorunlu eğitim bittikten sonra da
çocukları herhangi bir meslek ve bilgi, beceri yoksunu olarak hayata atmayı da
düşünmüyorlar. Buralarda, çağdaş ülkelerde yapılan iş şudur: Çocuklarına sekiz
yıl, dokuz yıl, on yıl eğitim veren ülkelerde, belli bir dönemden sonra,
mesela, Almanya'da dört yıldan sonra, İngiltere'de beşinci sınıftan sonra bir
yönlendirme yapılmaktadır. Tabiî, şimdi, burada yönlendirme deyince hemen
arkadaşlarımız "bunlar, imam hatip okullarını istiyorlar" gibi sözler
söyleyecekler; ama, maksadımız o değil. Biz, burada, çalışma hayatını
konuşuyoruz.
CEVDET SELVİ (Eskişehir)
- Aklımıza gelmedi...
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Aklımıza getiriyorsun!..
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Korkuyorsunuz tabiî... Oraya getirmiyorum ben, ben çalışma hayatından
bahsediyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyılmaz,
size, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız ve Genel
Kurula hitap ediniz.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Çalışma hayatından bahsediyorum ben. Burada yapılması gereken, ülkemizde de,
çağdaş dünyada olduğu gibi, yumuşak bir geçişle, bir meyille, zorunlu eğitimin
ikinci kademesinde, çocuklarımızı hem okul bittikten sonra bir mesleğe
hazırlamak hem de okul hayatlarını gerçekten yaşayabilmelerinin yolunu açmak
olmalıdır diyorum.
Elbette, burada, bunu
dengelemek, çocuklarımızın, okul hayatını, gerçekten, sekiz yıl, tam manasıyla
yaşayabilmelerini sağlamak; ama, okul hayatını bitirdikten sonra da boşta
kalmalarını önlemek için, onların, okul içerisinde ve değerli öğretmenleri
eliyle bir meslek öğrenmeye başlangıç yapmalarını sağlamak, fevkalade
önemlidir.
Burada, şunu ifade ederek
sözlerimi tamamlamak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyılmaz,
lütfen, son cümlenizi alayım.
Buyurun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bugün, meslek liseleri, lise 1'den itibaren başlamaktadır,
hepimiz biliyoruz; ama, ortada bir gerçek var. Buna, çekinmeden, korkmadan,
konuya ideolojik bakmadan; ama, gerçeklerimizle yüz yüze gelerek, bilimsel bir
bakışla karar vermemiz lazım.
Değerli arkadaşlar, lise
1'den itibaren başlanılan meslek liselerinde, bugün, meslekî eğitim fevkalade
düşüktür, bir. Öğrenciler meslekî nosyon kazanamamaktadır, iki. Meslek hayatı
çökmektedir, üç.
BAŞKAN - Sayın
Özyılmaz...
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Lütfen...
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Bugün, meslek lisesi mezunları, herhangi bir işyerine gittiklerinde, sanki, o
işi hiç görmemişler gibi, işyerleri, onlara yeniden eğitim kazandırma
ihtiyacını duymaktadır.
Burada -tekrar ediyorum-
herhangi bir ideolojik bakış açısından uzak şekilde; ama, ülkemizin
gerçeklerine yönelik bir tutum içerisinde olmamız lazım diyorum ve eğitim
bilimlerinin...
BAŞKAN - Hocam, lütfen,
tamamlar mısınız.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
...bilgisi ve ışığı altında olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Trabzon Milletvekili
Şevket Arz?.. Yok.
Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, gecenin bu saatinde bizleri ekran başında
izleyen çok değerli vatandaşlarımız; öncelikle, 72 nci madde üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar 72 nci
maddede "18 yaşını doldurmamış çocuklar çalıştırılamaz" deniliyor.
"Çocuklar çalıştırılamaz maden ocaklarında ve kanalizasyonda" da,
orada bir şeyi demiyor; tamirhanelerde, lokantalarda, pastanelerde çalışan,
sokaklarda ayakkabı boyayan çocuklar ne olacak? Bunlar çok önemli. Bunlar bizim
çocuklarımız değil mi?! Siz, insanları yoksul bırakacaksınız, işsiz
bırakacaksınız, yoksulluktan ötürü insanlar evine ekmek götüremeyecek, evine
ekmek götürmek için, mecbur kalacak 10 yaşındaki çocuğuna ayakkabı boyatacak;
göçe zorlayacaksınız, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu boşaltacaksınız, hem
sınıflar arasında hem bölgeler arasında dengesizlik kuracaksınız, Bahçeşehir'de Emlakkonuta lüks villalar
yaptırarak, belli kesime vereceksiniz, ondan sonra, haktan, adaletten
bahsedeceksiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Kim yaptı?!
AHMET YENİ (Samsun) - Biz
yapmadık...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Tabiî ki, siz yapmadınız. Siz yaptınız diyen var mı?!
AHMET YENİ (Samsun) -
"Siz" diyorsunuz...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Efendim, müsaade eder misiniz... "Siz" derken, ben, cumhuriyet
hükümetlerini kastediyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
Onları söyle o zaman...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Bir dakika... Müsaade edin...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - CHP
de var onların içinde...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Şimdi, eğri oturup düz konuşalım.
Halk, 3 Kasımda, bu
hükümetlerden bıktığı için -bizim orada bir laf var; yufkanın arasında helva
var zannetti- size oy verdi. Bir laf daha var; ölüler zannediyormuş ki, sağlar,
her gün helva yiyor. Millet dedi ki, AK Partiye oy verelim, AK Parti geldiği
zaman bizim bütün olaylarımızı çözer.
AHMET YENİ (Samsun) -
Çözüyoruz... İnşallah...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
İnşallah... Dur bakalım...
Şimdi, bu mübarek günde
soruyorum -altı aydır- bu, işsiz, yoksul kesimle ve çalışan çocuklarla ilgili
bir projeniz var mı? Acil eylem planınızda, bu, çalışan 10 yaşındaki, 15
yaşındaki, 18 yaşındaki çocuklarla ilgili bir proje geliştirdiniz mi, yok. (AK
Parti sıralarından "Sabır, sabır" sesleri)
Sabır; ama, altı ay oldu
kardeşim... Hoca bile diyor ki, ikiyüz gün sizin müddetiniz. İkiyüz gün bitti.
O değil de, korkuyorum; Hoca sizin helvanızı yapacak. Samimî söylüyorum, Hoca
sizin helvanızı yapacak. Şimdi, gelin, iki parti varız burada. Neyse...
Arkadaşlar, size kabahat
bulmanın bir anlamı da yok; altı aylık bir hükümet... Gelin, sizden rica
ediyorum... Bakın, ben, niçin diyorum; altı aydır hiçbir proje üretmediniz.
İNCİ GÜLSER ÖZDEMİR
(İstanbul) - İnsaf!..
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Efendim, müsaade eder misiniz. Yaptıysanız, İnci Hanım, söyleyin.
BAŞKAN - Sayın Öğüt,
vakit sizin vaktinizdir; haberiniz olsun.
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Değerli arkadaşlar...
AYHAN ZEYNEP TEKİN
(Adana) - Hangi hoca , üniversite hocası mı?!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Yahu, şimdi Hoca'yı bırakın. Hoca geliyor... Hoca’yı büyütmeyin. Yani, Hoca'yı
çok büyütürseniz, yemin ederim, Hoca hem sizin helvanızı yapar hem de cenaze
namazınızı kıldırır. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, zamanımızı
öldürmeyelim. Burada bir şey tartışıyoruz; çocuklar eğitimsiz, babaları
eğitimsiz, Türkiye'de 15 000 000 işsiz insan var. Halk size oy verdi, tek
başınıza iktidara geldiniz, helal olsun. Biz de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
uyumlu bir muhalefet yapıyoruz, katkı sunuyoruz. Getirin çocuklarla ilgili,
getirin yoksul insanlarla ilgili, getirin işsiz insanlarla ilgili
projelerinizi, onaylayalım. Acil eylem planınız vardı. O acil eylem planınızda
çocuklarla ilgili bir şeye rastlamadım; varsa, söyleyin veya yapın. Size bir
altı ay daha müsaade tanıyalım.
AYHAN ZEYNEP TEKİN
(Adana) - Allah razı olsun!
AHMET YENİ (Samsun) - Beş
ay yeter!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bu
yıl sonuna kadar süre tanıyalım; yoksulluğu ve işsizliği yenin.
Bakın...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüt, size
1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Sayın Başkan, konuşturmadılar.
Sayın Başbakanınız dedi
ki; Başbakanımız -öyle diyelim-Türkiye'nin Başbakanı dedi ki: "Un var,
şeker var, yağ var; ama, helva var yapacak usta yok. Usta benim." Halk da,
yufkanın arasında helva diye size oy verdi; bu da bir gerçek. Şimdi, gelin,
burada, yufkanın arasına helva koyun; taş koyarsanız, halkın dişi kırılır,
halkın dişi kırıldığı zaman da, halk, size farklı davranır.
Benim sizden istirhamım,
proje üretin, biz destek verelim. Eğer, bunları yapamazsanız, adaletten ve
kalkınmadan bahsetmeyiniz, bahsedemezsiniz. Türkiye yoksul bir ülke, 15 000 000
işsiz insanı var. Siz, geldiğiniz zaman, asgarî ücretle geçinen insanlar...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüt, son
1 dakika daha veriyorum size. Lütfen; bu defa son.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
...sabahtan akşama kadar simit yese geçinemez dediniz, geldiniz; doğrudur; ama,
gelin, o zaman, o insanlara bir şeyler verin. Eğer vermezseniz, adınız gibi ak
kalamazsınız. Ben, adınız gibi ak kalarak Türkiye'ye büyük hizmetler yapmanız,
işsiz ve yoksul insanların olmadığı bir Türkiye dileğiyle hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öğüt,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 72
nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
72 nci maddeyi
oylarınıza...
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Tamam,
arayacağım.
72 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
73 üncü maddeyi
okutuyorum:
Gece çalıştırma yasağı
MADDE 73. - Sanayie ait
işlerde onsekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin gece çalıştırılması
yasaktır.
Onsekiz yaşını doldurmuş
kadın işçilerin gece postalarında çalıştırılmasına ilişkin usul ve esaslar
Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun
Tamaylıgil; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan İş Kanunu Tasarısının 73 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, iş
hayatının düzenlenmesiyle ilgili böylesine önem taşıyan bir kanun tasarısının
genel hükümleri itibariyle taşıdığı eksikliklerin, katılımla iyileştirilmeye
çalışılmasına zaman zaman tepki gösterilmesi anlaşılmaz görülmektedir.
Toplumsal barışın temel
göstergelerinin başında yer alan iş hayatının tarafları arasında emek ve
üretime katkının değerine ulaşılmasını sağlayacak uzlaşmaya dayalı çözümler,
yasama temelinde, ihtiyaçlar ölçüsünde ortaya konduğu takdirde başarıya
ulaşabilecektir. Katılımcı demokrasiye inancını sürekli yenileyen iktidarın,
katılımsız yasama yönünde eylem ortaya koyması, içerisinde bulundukları
sorunlarına acil çözüm arayışı içerisinde olan halkımızın beklentilerine ne
derece cevap verecektir?!
Değerli arkadaşlar,
görüşmekte olduğumuz 73 üncü maddeyi değerlendirdiğimizde, ilgili maddenin
birinci paragrafında "sanayie ait işlerde 18 yaşını doldurmamış çocuk ve
genç işçilerin çalıştırılması yasaktır" tanımı yapılmıştır. Bu tanımın
içerisinde yer alan "sanayie ait işlerde" ifadesinin oldukça geniş
bir çerçeveyi çizdiğini görmekteyiz. Bu noktada, ilgili kanun maddesine konu
olan işlerin net olarak tanımlanması gerektiği inancındayım. Bu tanımda belirtilen
işlerin veya dışında kalan işlerin başlıklarının neler olduğunun açıklayıcı bir
ifadeyle sunulması gerekmektedir. Bu bağlamda, 18 yaşını doldurmamış çocuk ve
gençlerin, genç işçilerin, hangi işlerde gece çalışamayacağının, Çalışma
Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle tanımlanmasında fayda
olduğunu belirtmek isterim. İşin niteliğine göre yapılacak değerlendirmenin,
çalışma hayatında ekonomik sıkıntılar nedeniyle pay almaya çalışan gençler ve
çocuklarımız için daha koruyucu olacağını belirtmek gerekiyor.
Değerli arkadaşlar,
kadınların ve kız çocuklarının haklarının uluslararası zeminde tanımı
yapılırken, yapılan vurgulama şöyledir: "Kadınların ve kız çocuklarının
hakları, evrensel insan haklarının ayrılmaz bir parçasını oluşturur; ayrı
tutulmaz ve bölünmez hakları içerir. Kadınların, medenî, siyasî, ekonomik,
toplumsal ve kültürel yaşama tam anlamıyla katılımı ve cinsiyete dayalı
ayırımcılığın tamamıyla ortadan kaldırılması, uluslararası topluluğun temel hedefidir."
Bu bağlamda, kadın erkek eşitliğinin uygulamaya yansıması olarak, eski kanuna
göre yapılan değişiklikler sonucu, 18 yaşını doldurmuş kadın işçilerin gece
postalarında çalışma imkânının sağlanmasını olumlu olarak değerlendirmek gerekir.
Sosyal politika alanında
ayırımcılığın kendisini ortadan kaldırmak yerine, ayırımcılığın olumsuz
sonuçlarını hafifletmek için kadını korumaya yönelik önlemler alınmaktadır;
ancak, temel hedef, İnsan Hakları Bildirgesinin 2 nci maddesinde belirtildiği
üzere, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, düşünce, ulusal ya da toplumsal köken,
doğum ya da herhangi bir statü ayırımı olmaksızın herkesin insan hakları ve
temel özgürlükleri kullanma hakkına sahip olduğu ilkesiyle hareket ederek
ayırımcılığın ortadan kaldırılmasını sağlamak olmalıdır. Demokrasi, sosyal
adalet ve insan haklarına saygı gösteren bir toplum yaratmanın temel
ilkelerinden birisini farklı durumlarda gözönünde bulunduran bir eşitlik anlayışı
oluşturulmalıdır. Buna rağmen, günümüzde demokratik gelişim açısından yaşanan
ilerleme, hangi kademede olursa olsun, kadınların ayırımcılığın etkisinde
kaldıkları konumlarını, sonuçlarını yaşamın her noktasında karşımıza çıkarmaktadır.
Bu bağlamda, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindeki ilkeleri yaşatmak, kadının
haklarını benimsemek ve ilerletilmesini sağlamak her bireyin ve yönetimin
yerine getirmesi gereken bir şarttır. Ülkemizde her noktada çalışma ve aile
yaşamının bu yönde düzenlenmesi için yasal zeminler hazırlansa bile, uygulamada
sapma ve farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Yasalardaki eşitlikçi yapıya karşın,
kadının nitelikli gelişimini ve işgücü piyasasına girişini sağlayacak gerekli
mekanizmaların çalışmaması sonucu, kadının işgücüne katılım oranları
erkeklerinkine göre son derece düşük kalmaktadır.
Ülkemizde işgücüne dahil
olmayan nüfusun yüzde 73'5'i kadınlardır; bu kadınların yüzde 72'si ev
kadınlarıdır. Türkiye genelinde işgücüne katılım oranları, kadınlarda, yüzde
25,5'tir; kırsal kesimde ise kadınlar, tarımda ücretsiz aile işçisi olarak
çalıştırıldıklarından işgücüne katılma oranları yüzde 38,6'dır. Bu oranlar,
kadınlarımızın büyük bir kısmının aynî ve nakdî gelir getirecek bir işe sahip
olmadıklarını göstermektedir. Yıllar itibariyle, kadının işgücüne katılma
oranında düşüşler yaşanmaktadır. Kadının geleneksel olarak yoğunlaştığı
tarımın, sanayi ve hizmetlere kıyasla yaşadığı gerileme, kadının işgücüne
katılımı oranını da düşürmüştür. Başta eğitim olmak üzere, kadının işgücünde varlığını
ilerletecek olumlu yönde ayırımcılığın gerçekleşmesiyle, ekonomik hayatta kadının
konumunu geliştirecek önlem ve uygulamaların artırılması gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizde, yıllar içinde yaşanan bölgesel kalkınmadaki dengesizlik, sanayi
yoğun yerleşimlere doğru göçü hızlandırmıştır. Aileler, ekonomik hayattan
alacakları payı artırmak için, yoğun mücadele içinde, büyük bir gelir kazanım
çabası göstermektedir. Burada da karşımıza çıkan örnekler, bu göçün içinde,
büyük şehir mücadelesinde, gerek ailenin devamlılığı gerek gelirinin artırımı
gerekse çocuklarının eğitim imkânlarından daha fazla yararlanabilmesi için, bu
göç içinde yer almış olan kadınların,
gündelik işlerde, çocuk bakımında yevmiyeli olarak çalıştıklarını görmekteyiz.
Dilerdik ki, bu kanun tasarısı içinde, bu tür yevmiyeli çalışan kadınlar da net
olarak tanımlansın ve bunların da sosyal güvenlikleriyle ilgili tanımlamalar
net olarak yapılabilsin.
Çalışma yaşamında her
türlü ayırımcılığa maruz kalan, büyük bölümü sosyal güvenceden yoksun olarak
çalışan kadınların etkinliklerinin çok büyük bir bölümü çalışma olarak kabul
edilmemektedir. Kadınların yaptıkları işlerin büyük bölümü ise, rol ve
görevleri gereği yerine getirilmesi gereken zorunlu faaliyetler olarak
adlandırılmaktadır. Kadınların işgücüne katılımını artırmak ve kadınların gelir
getirici bir iş sahibi olmasını özendirmek devletin görevleri arasında olmalıdır.
Eşit işe eşit ücret; yani, aynı nitelikte işi yapana, bu işi yapanın kimliğine
bakılmaksızın eşit ücret ödenmesi ilkesi yasalarımızda yer almakla birlikte,
uygulamada hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Ancak, istatistiksel
araştırmalar, bu hedefin gerçekleştirilemediğini ortaya koymaktadır. Kadın
işçilerin ücret açısından gerçek ilerlemeleri, çalışma yaşamından eşit
fırsatlarda pay almalarıyla sağlanacaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için de,
toplumda var olan belli yargılarda değişikliklerin oluşması, kadınlara eğitimde
ve meslekî gelişmede eşit fırsatlar yaratılması, teknik eğitim ve kullanımda önlerinin açılması, işgücü
piyasasında ayırımcılığın ortadan kalkması gerekmektedir.
Şu an görüşmekte
olduğumuz İş Kanunu Tasarısının ilgili maddesi, kadın-erkek eşitliğinin çalışma
hayatına yansımasına örnek teşkil etmekle beraber, kanunun genelinde, çalışanın
beklentilerine cevap vermeyip, mağduriyetine sebep olacak düzenlemelerin yer
alması, hedeflenmesi gereken iş hayatı yapılanımını ortaya koyamamaktadır.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakan, kanun görüşmeleri sırasında, maddeler hakkında katılımcı, iyileştirici
tekliflerin ortaya konulmasını zaman zaman eleştirmişlerdir ve bu tasarının,
yıllardır uygulanan maddeler içerdiğini, büyük bölümünün geçmiş dönemde
hazırlandığını dile getirmişlerdir; ancak, Sayın Bakan, bugüne geldiğimizde ve
paylaştığımız Meclis çatısı altındaki dağılıma baktığımızda, bu tasarının
hazırlanmasında etkin olmuş siyasî temsilcilerin burada bulunmadığını
görmekteyiz. Acaba, bu, size, kanun tasarısına bile halkın tepkisinin ne
olduğunu göstermemekte midir? Kanunun yürürlüğe girmesiyle oluşacak tepkilerin
işareti bu değil midir?
Sayın Bakanımız, ayrıca,
bu kanunla iş alanlarının açılacağını ve işsizliğe çözüm bulunacağını dile
getiriyor. İşsizliği çözecek formülün, çalışanın mağduriyetiyle yaratılacak bir
sonuç olduğunu düşünmenin doğruluk payını halkın değerlendirmesine sunuyorum.
İşsizliğin nedeni çalışan mıdır ki, çözümü yalnız onun fedakârlığıyla olsun?!
İşsizliğin, önümüzdeki dönemde belirlenecek hedeflerle çözülebilmesi için, bu
hedeflerin öncelikle sıralanması gerekiyor. Bu hedefler...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Tamaylıgil, 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(Devamla) - Tabiî.
Esas hedef, ekonomi
politikalarıyla sağlanacak güven, yatırımcının önünün açılması, yüksek faize
çözüm bulunması, ücret üzerindeki vergi ve sigorta yükünün düşürülmesi ve yeni
istihdamın teşvik edilmesidir. Bu noktada, devlet, işveren ve çalışan,
işsizlikle, beraberce mücadele edecektir; ama, siz, sadece çalışanların
omuzlarına tüm yükü vererek çözüm arıyorsunuz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının, katılımcı yasamaya açık
olarak eksikleri yönünde tekrar değerlendirilmesini, çalışan veya ülkemizde
yıllardır yarattıkları işgücüyle toplumsal kalkınmamıza büyük güç katmış olan
çalışan annelerin hak ettikleri iş hayatı düzenlemeleriyle kutlayacakları
anneler gününe ulaşmalarını diler, tüm annelerin anneler gününü kutlarım.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Tamaylıgil.
Şahsı adına, Şanlıurfa
Milletvekili Müfit Yetkin?.. Yok.
Hatay Milletvekili Mehmet
Soydan?.. Yok.
Tekirdağ Milletvekili
Sayın Saygun; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu
Tasarısının 73 üncü maddesiyle ilgili şahsî görüşlerimi dile getirmek üzere söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle de hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.
İzin verirseniz, İş
Yasası Tasarısı görüşülürken, bu ülkenin ve dünyanın en ağır işçilerinin, yani,
kadınlarımızın, birkaç gün önce kutlamış olduğumuz gününü, şu mikrofondan bir
kez daha kutlamak istiyorum; tüm annelerimizin anneler gününü bir kez daha
kutluyorum.
Uzun bir dönemdir, bu, İş
Yasası Tasarısıyla ilgili ciddî oranda mesai sarf ettik; ama, görünen o ki,
sarf edilen bütün bu mesailere ve iki partinin çalışanlarının bütün
gayretlerine rağmen bir uzlaşı temin etmek ve ortak lisanı kullanabileceğimiz
bir iş yasasını dikte edebilmek, bugüne kadar mümkün olmadı. Gene, görünen o
ki, artık, bundan sonra uzlaşının temin edilmesi kanımca mümkün değil ve bu iş
yasası, Adalet ve Kalkınma Partisinin isteği doğrultusunda gerçekleşecek ve
yaşama girecek. Umarım, iş hayatı için gerekli bütün ihtiyaçlara cevap
verebilir nitelikte bir yasa olur. Bunu, hep birlikte, zaman içerisinde
göreceğiz; ama, inancım o ki, bu yasa, hayalini kurduğumuz, umutla
beklediğimiz, öyle olmasını dilediğimiz çoğu koşulların yerine gelmesine izin
vermeyecek.
Şimdi, birkaç gece önce,
bir Edirne Milletvekili arkadaşım bu kürsüde bir şey söylemiş -Edirne bize
yakın olduğu için hafızamda iyi bir yer etti- Kırkpınar güreşlerinden bahsetmiş
ve işte, 100 kiloluk bir güreşçi ile 40 kiloluk bir güreşçinin aynı kategoride
güreştirilmesinin doğru olmayacağını ve demokrasi adına da böyle bir şeyin
savunulamayacağını ifade etmişti. Bu, doğru. Şimdi, aynı şeyi, bu iş yasasında
da tekrar dile getirmek, değerlendirmek istiyorum.
İş yasasının iki tarafı
var; bir taraf işçilerimiz, emekçilerimiz, diğer taraf işverenlerimiz. Her
ikisine de saygı duymak konumundayız; yani, bu ülkede işçilerin varlık sebebi
işverenlerimiz, işverenlerimizin varlık sebebi de işçilerimiz. Bunu inkâr etmek
gibi bir şansımız yok; ama, şunu gözardı etmemeliyiz: Yasalar, zayıf olan,
kendi kendisini koruma şansı olmayan kesimlere daha fazla sahip çıkmak
zorundadır. Mevcut yasayı ele aldığımızda, özellikle ekonomik anlamda eşit
koşullarda bir yarış olmadığını görüyoruz. Eğer, ekonomik anlamda eşit
koşullarda bir yarış yoksa, o zaman, ekonomik anlamda daha zorda olanı biraz
daha fazla korumak, onun yarın öbür gün mağdur olmasına fırsat vermemek gerekir.
Eğer, bu düşünceyle düzenlenmiş bir iş yasası olsaydı, bugün bu Meclis çoktan
tatile girmiş olurdu; çünkü, biz, uzlaşmayla, iş yasasını bugüne kadar çıkarmış
olurduk; ama, ne yazık ki, iki siyasî partinin temel ilkelerindeki farklılıklar
bu uzlaşıya imkân vermedi.
Ben, Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekili adayı olarak, seçim dönemlerinde meydanlarda konuşurken,
doğaldır ki, partimin programını, seçim bildirgesini sürekli bir şekilde dile
getirdim. Dile getirdiğim iddialarımı, bugün, bu kürsüden yineliyorum: Benim, 3
Kasım öncesi söylediğim sözlerden, 3 Kasımdan sonra geriye dönmemi gerektirecek
hiçbir sebep yok. Kaldı ki, Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişte söylediği
sözlerden, birtakım yerlere ödün vermek adına, dönmek gibi bir şansı da yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Saygun,
size, 1 dakikalık eksüre veriyorum; buyurun efendim.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Bu sözü söylerken, AKP'nin veyahut Adalet ve Kalkınma Partisinin de
böyle bir dönüş içerisinde olduğunu ifade ederek, sizleri üzmek ve yaralamak
düşüncesinde değilim. Ancak, her şeye rağmen, sadece geçmişi bir hatırlamanızı,
bir anımsamanızı istiyorum, sizden tek talebim bu. Ben, 3 Kasım öncesinde,
seçim yöremde partimin ilkelerini anlatmaya çalışırken, Adalet ve Kalkınma
Partisinin milletvekili adayları da -ki, bugün ikisi içinizde- benim bulunduğum
yörelerde kendi partilerinin programlarını dile getiriyorlardı. Aslında, dile
getirdikleri şeylerin çoğu, Cumhuriyet Halk Partisinin iddialarıyla örtüşür
nitelikteydi; ama, ne yazık ki, 3 Kasım sonrası, bugün buraya geldiğimizde, bu
iddialarda birtakım farklılaşmalar görüyorum. Bu, belki de, iktidar olmanın bir
talihsizliği; ama, sonuç itibariyle, iktidarı iyi değerlendirmek ve bunu iyi
bir şekilde yorumlamak gerekirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Saygun,
lütfen, son cümlenizi alabilir miyim; buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Sonuç olarak, bu iş yasası, Adalet ve Kalkınma Partisinin oylarıyla
çıkacak; ama, çıkacak bu iş yasasının, Türkiye'de, iş barışına bir katkısı
olacağına inanmıyorum. Umarım, ben yanılıyor olurum; ama, zaman, benim ve
Cumhuriyet Halk Partisinin haklı olduğunu gösterecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Saygun.
Saygıdeğer
milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Gece çalıştırma yasağı" başlıklı 73 üncü maddesinin
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Bayram Meral |
Muhsin Koçyiğit |
Muharrem Doğan |
|
Ankara |
Diyarbakır |
Mardin |
|
|
Hüseyin Özcan |
|
|
|
Mersin |
|
"Sanayie ait işlerde
kadın işçilerle 18 yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin gece
çalıştırılmaları yasaktır."
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN- Hükümet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, kadın işçilerin
sanayie ait işlerde gece çalıştırılmamalarıyla ilgili önergeyi anlayışla ve
saygıyla karşılıyorum; ancak, Anayasanın "kanun önünde eşitlik"
başlığını taşıyan 10 uncu maddesine aykırı olduğundan, katılamıyoruz.
BAŞKAN - Önerge sahipleri
önerge üzerinde söz istiyor mu, gerekçeyi mi okutayım?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Sanayie ait işlerde
kadın, çocuk ve gençlerin korunmaları açısından gece çalıştırılmalarının
yasaklanması gerekir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.
73 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
74 üncü maddeyi
okutuyorum:
Analık halinde çalıştırma
yasağı
MADDE 74. - Kadın
işçilerin doğumdan önce yedi ve doğumdan sonra yedi hafta olmak üzere toplam
ondört haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Ancak, sağlık durumu
uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç
haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı
süreler doğum sonrası sürelere eklenir.
Yukarıda öngörülen
süreler işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra
gerekirse artırılabilir. Bu süreler hekim raporu ile belirtilir.
Hamilelik süresince kadın
işçiye periyodik kontroller için ücretli izin verilir.
Hekim raporu ile gerekli
görüldüğü takdirde, hamile kadın işçi sağlığına uygun daha hafif işlerde
çalıştırılır. Bu halde işçinin ücretinde bir indirim yapılmaz.
İsteği halinde kadın
işçiye, ondört haftalık sürenin tamamlanmasından sonra altı aya kadar ücretsiz
izin verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz.
BAŞKAN- Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Araslı, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OYA
ARASLI (Ankara)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 74 üncü
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve
sizleri şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.
74 üncü madde, analık
halinde çalıştırma yasağıyla ilgili. Analık, doğanın kadınlara tanımış olduğu
bir ayrıcalık; ama, bu ayrıcalığın çalışma yaşamında kadının dışlanmasına neden
olmaması gerekiyor. Hepimiz Türkiye'de yaşıyoruz. Türkiye'nin ekonomik
koşulları, kadının yanı sıra erkeğin de çalışmasını ve kadınla erkeğin birlikte
evin geçimine katkıda bulunmasını gerektiriyor. Kadın, çalışmaya mecbur; ama,
aynı zamanda, kadının ve erkeğin Anayasanın herkese tanımış olduğu çalışma
hakkından eşit bir biçimde de yararlanmaları gerekiyor. Onun için, kanun önünde
eşitlik ilkesini yaşama geçirebilmek, yaşanır hale getirebilmek için,
kadınların çalışma hayatında, erkekler kadar, onlara eş sayıda yer almalarını
sağlamamız gerekiyor. Ne var ki, doğanın kadına yüklemiş olduğu ayrıcalık ve
görev olan analık, eğer kadın bu döneminde yeteri kadar korunmazsa, onu çalışma
yaşamından dışlayan bir neden haline dönüşebiliyor. Özellikle, kadınların,
hamileliğin belli bir döneminden sonra çalışma yapabilmeleri mümkün değil. Bu,
kadının sağlığı açısından da sakıncalı, yetişecek yeni nesillerin sağlığı
açısından da sakıncalı bir durum. Bu nedenle, hem kadınların çalışma yaşamına
erkeklerle eşit bir biçimde katılabilmesini sağlamak hem kadını, Anayasanın 50
nci maddesinde dile getirilen çalışma koşulları bakımından korumak görevini
devletin gereğince yerine getirmesi bakımından, kadının bu dönemde özel bir
biçimde korunması gerekiyor.
İşte, bizim hukuk
düzenimizde, bu dönemde kadın için düşünülen koruma önlemlerinden birisi,
doğumdan belli bir süre önce ve doğumdan belli bir süre sonra kadının
çalıştırılmaması şeklinde kendisini gösteriyor. Ne var ki, bugüne kadar yasalarımızın
bu konuda belirlemiş olduğu süre, dünya standartlarının çok altında. Tıbbî
gerekler, bugüne kadar öngörülen sürenin çok daha dışında, çok daha uzunu olan
bir süre içerisinde kadına çalışma yasağı getirilmesini, kadınların çalıştırılmasının
engellenmesini gerektiriyor. Bu süre, önümüzdeki tasarıda, doğumdan önce 7 ve
doğumdan sonra 7 olmak üzere, toplam 14 hafta olarak belirlenmiş; ancak, tıbbî
gerekleri göz önünde bulundurduğumuz zaman, bu sürenin, doğumdan önce 8,
doğumdan sonra 8 olarak belirlenmesinde yarar var; çünkü, kadın, ancak, bu süre
içerisinde sağlığına kavuşabiliyor ve ancak, doğumdan önce 8 haftadan
başlayarak çalışma yasağı getirilirse, hamilelik dönemini sağlıklı bir biçimde
geçirebiliyor.
Ayrıca, önümüzdeki
tasarının getirdiği düzenlemede, çoğul hamilelikler hakkında herhangi bir
düzenleme yok. Halbuki, çoğul hamilelik, kadının çalışmasını daha güçleştiren
bir durum. Bu nedenle, çoğul hamileliklerde bu sürenin biraz daha uzatılması
gerekiyor. Biz, bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bir önerge
vermiş durumdayız ve çoğul hamilelik başına bir süre artırımını öngörüyoruz.
Diğer taraftan, getirilen
düzenlemede, doğum sonrasında bu çalıştırılmama süresinin bitmesinden
başlayarak 6 aya kadar ücretsiz izin verilme durumu öngörülmüş. Biz, bu
sürenin, istek halinde 12 aya kadar
uzatılabilmesine imkân tanınmasının, kadının çalışma yaşamını
kolaylaştırmak bakımından yararlı olacağını düşünüyoruz. Bu konuda verilmiş
olan bir önergemiz var ve başta tüm kadın milletvekilleri olmak üzere, kadının
çalışma yaşamını kolaylaştırmak isteyen tüm milletvekillerimizin bu öneriye
desteklerini bekliyoruz.
Diğer yandan, hamile
kadın işçinin hamileliği süresince çalışması elbette ki, zor bir durum. Bu
durumu daha da zorlaştırmamak için, hamile kadın işçinin sağlığına uygun hafif
işlerde çalıştırılmasını, çömelme, eğilme, ağır kaldırma, sürekli olarak ayakta
durmayı gerektiren görevlerin, çalışma yaşamında kendisine verilmemesi
hususunun da tasarıda düzenlenmesinde yarar olacağını düşünüyoruz. Ayrıca, tüm
hamileliklerde, son 3 ayda, 3 saat arayla kadına 15 dakikalık istirahat imkânı
verilmesi ve bu sürenin günlük çalışma süresinden sayılması, doğa koşullarının,
sağlık koşullarının, tıbbın getirdiği bir gereklilik. Bu hususun da tasarıda
düzenlenmesinin, kadının çalışma yaşamını kolaylaştırmak bakımından sayısız
yararları olacağını düşünüyoruz ve daha önce bir karışıklık nedeniyle geriye
çektiğimiz önergemizdeki süt iznini, yüksek izinlerinizle tekrar huzura
getirmek istiyoruz. Tüzükte, 100'den fazla işçi çalıştıran işyerleriyle ilgili
bir düzenleme yapılmıştır. Her işyerinde, kadın işçi sayısına bakılmaksızın,
cinsiyet ayırımı yapılmaksızın, kadın işçilere, bir yaşına kadar
çocuklarını emzirmek üzere günde 1,5
saat ve süresini kaça bölerek kullanacağını kendisi belirlemek koşuluyla ve
günlük çalışma süresinden sayılmak üzere izin verilmesini de, gene kadının
çalışma koşullarını kolaylaştırmak bakımından gerekli görüyoruz. Bu konuda
verilmiş bir önergemiz vardır, bunun da desteklenmesini, tüm kadın
milletvekillerimizden ve kadının çalışma yaşamını kolaylaştırmak isteyen tüm
milletvekillerimizden bekliyoruz.
Bunlar, bu düzenleme
çerçevesinde kadınlar açısından beklediklerimiz; ama, bıkmadan usanmadan,
müsaadelerinizle bir kere daha yinelemek istiyorum: Kadınlara bunları
sağladınız, çok güzel, bu önerdiklerimizle birlikte gerçekleşirse daha güzel;
ama, eğer kadın, süresiz iş sözleşmesinin feshinde belirli sebep gösterme
garantisinden yoksun ise, bunlar, bir anda önemini büyük ölçüde yitiriyor ve
maalesef biz, tasarının 18 inci maddesinde, bu önemin yitirilmesine, bu güzelliklerin
etkisini bir anda kaybetmesine neden olabilecek bir düzenleme getirdik; yalnız
kadınlar için değil, erkekler için de getirdik; ama, mademki kadını
konuşuyoruz, kadın açısından bir kere daha gündeme getirmekte, kadın olayını vesile
bilerek gündeme getirmekte yarar görüyorum: 30 ve daha fazla işçi çalıştıran
işyerleri için işverene, süresiz, iş aktini feshederken haklı bir sebep
getirmek yükümlülüğünü yükledik; ama, hangi işçi 30 veya daha fazla işçinin çalıştığı
işyerinde çalışıyor?.. Kaç tane 30'dan fazla işçi çalıştıran işyeri var
Türkiye'de?.. Biz, böyle bir hüküm getirmekle, işçilerimizin büyük bir
kesimini, çok önemli bir güvenceden mahrum bıraktık. Geliniz, bu maddeyi
düşünürken, bir kere daha, işçilerimize yaptığımız bu düzenlemeyi, bu olumsuz
düzenlemeyi anımsayalım ve bu olumsuzluğu düzeltebilmek için İçtüzüğün bize
birtakım imkânlar tanıdığını ve o imkânları kullanabileceğimizi unutmayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OYA ARASLI (Devamla) - Bu
imkânları kullanmak doğrultusunda elimizdeki yetkileri kullanalım diyorum Sayın
Hükümete, Sayın Komisyona, bıkmadan, usanmadan. Sabırlarını taşırdığımı
biliyorum; ama, bu bizim görevimiz; bir kere daha yinelemekte yarar görüyorum.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Estağfurullah...
OYA ARASLI (Devamla) -
Sizleri saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Araslı.
Son konuşmacı, şahsı
adına, İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman.
Buyurun.
Süreniz 5 dakika.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde Batılı ülkelerde, analık,
gebelik, loğusalık, çalışanların korunmasını gerektiren özel durumlardan kabul
edilmiş ve konuya ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Bunlardan biri 1948 İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi, 1952 Anneliğin Korunması Sözleşmesi, 1979
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, 1989 Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, 1995 Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu,
1998 ILO Kadın İşçilere Fırsat Eşitliği ve Muamele Eşitliği Sözleşmesi, yine,
1998 Çalışmaya İlişkin Temel Haklar ve İlkeler ILO Bildirgesi ve henüz,
ülkemizin parafe etmediği, ama etmesi gerektiğine inandığımız 2000 yılı
Anneliğin Korunması Sözleşmesi, tüm bu uluslararası sözleşmeler, ana ve çocuğun sağlığını ve güvenliğini
geliştirmeyi amaçlar. Bu amaçlar, taraf ülkelerin, girişimcilerin, ulusal
hukukun, hükümetlerin ortaklaşa paylaştıkları sorumluluk ve görevlerdir.
Avrupa Sosyal Şartı,
ülkelerde çalışan kadınların korunma hakkının en etkin biçimde kullanılmasını
sağlamayı zorunlu kılmaktadır. 98/85 sayılı Gebe, Loğusa, Emzikli Kadın
İşçilerin İşleri Başında Sağlık ve Güvenliklerinin Korunmasına İlişkin Yönerge,
gebe, doğum yapmış ya da emzirme dönemindeki kadın işçileri, birçok bakımdan
özel risk grubuna girdikleri gerekçesiyle, işbaşında sağlık ve güvenliklerinin
korunmasını düzenlemektedir. Söz konusu yönergeyle, kadın işçilere en az 14
hafta olmak üzere, doğum izni verilmesi zorunlu kılınmıştır. Bu iznin en az 2
haftası, doğum öncesi zorunlu izindir.
Avrupa ülkelerinde doğum
izni, ortalama 16 ilâ 18 haftadır. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısında ise,
teklif edilen 14 haftadır. Bunun, değerli arkadaşlarım, bir tek nedeni var.
Yani, yasa tasarısında hazırlanan, 7 önce 7 sonra, toplam 14 haftalık doğum
izninin yasamızda bu şekilde hazırlanmasının nedeni, ne yazık ki, uzun süreli
doğum izinlerinin ülkemizde kadınların işe alınması önünde ciddî bir engel
oluşturacağına karşı duyduğumuz endişedir; çünkü, ne yazık ki, ülkemizde kadın,
işe en son alınan ve işten en önce çıkarılan konumdadır. Ama, değerli
milletvekilleri, tıbben, bu doğum izni daha uzun süreli olması gerekir. Avrupa
ülkelerinde olduğu gibi, en az 16 hafta olmalıdır. Yani, 8 hafta önce, 8 hafta
da sonra, toplam 16 hafta olmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olarak söylemek istiyorum ki, gebelikte,
kadının, kalbinden böbreklerine, kanından karaciğerine kadar tüm organları
ilave yük altındadır. İnanın, bunu, bir erkek bünyesi kaldıramaz.
Amerika'da yapılan bir
bilimsel araştırma var; bu bilimsel araştırmada, termde bir hamile kadının
taşıdığı ilave yükün, gönüllü, genç ve sağlıklı erkekler tarafından yürüme
eylemi halinde taşınması istenmiş ve bu araştırmada bunu başarabilen erkekler,
en fazla ikinci saatte pes etmişler. Yani, gebelikte kadının taşıdığı yük,
hakikaten ağır bir yüktür.
Bir de, Anadolu'da,
gebelik sonrası dönemle ilgili çok güzel bir söz vardır. Anadolu insanı
"loğusanın mezarı 40 gün açık kalır" der. Değerli arkadaşlarım,
hakikaten doğru bir sözdür. Halk, gözlemleriyle, doğum sonrası 6 haftanın çok
önemli bir süreç olduğunu belirlemiştir. Loğusalıkta, vücut son derece
dirençsiz ve her türlü hastalığa yatkın durumdadır. Ne yazık ki,
kadınlarımızın, gebelikte, doğumda ve loğusalıkta sağlıklarını yeterince
koruyamadığımız için, ülkemizde, ana ölüm oranı yüksektir. Ülkemizde bu oran
yüzbinde 54 iken, Avrupa ülkelerinde bu oranın yüzbinde 6 ile 8 arasında olduğu
dikkatimizi çekmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN (Devamla) -
Hemen 1 dakikada toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın hocam,
buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri,
analık her kadının hakkı ve fizyolojik görevidir, dünyaya getiriliş nedenidir.
Dolayısıyla, hamile kadın ve ana, tüm inançlarda kutsaldır. Hamileliği, analığı
korumak da kutsal bir eylemdir.
Değerli milletvekilleri,
74 üncü maddede, bu amaçlarla vereceğimiz bazı önergelerimiz olacak ve bu
önergelerde, bunların bilimsel gerekçelerini de açıklayacağız. Bu şekilde, bu
konudaki önergelerimizin kabulünü diler, gecenin bu geç saatinde, çalışma
süremiz de bitti, fazla zamanınızı almamak dileğiyle, hepinize saygılarımı
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Genel Kurulumuzun aldığı karar gereği, çalışma süremiz
dolmuştur.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Mayıs 2003 Çarşamba
günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 00.03