BIM 2 9 2003-07-06T07:30:00Z 2003-07-06T07:30:00Z 102 64645 368478 TBMM 3070 736 452516 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 14

 

77 nci Birleşim

8 . 5 . 2003 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, 9 Mayıs Avrupa Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

2. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Yunus Emre'yi Anma Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Karayolları Trafik Güvenliği Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 33 milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle, araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/75)

2. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 37 milletvekilinin, Şanlıurfa İlinde elektrik enerjisi dağıtımında yaşanan sorunların, araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/76)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleriyle, çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla kurulan (10/29, 10/31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptıklarına ilişkin tezkeresi (3/258)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek)

2. - 190 Sayılı Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S.Sayısı:133)

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, TBMM'ye ve milletvekillerine karşı amacını aşan ifadeler kullanması nedeniyle konuşması

2. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1. - AK Parti Grup önerisinde yer alan "8.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde ise gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin" ifadesinin, 8.5.2003 Perşembe günü gece saat 24.00'te bittiği anlamına gelip gelmediği hakkında

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin, 4.4.2003 tarihli 62 nci Birleşimde yapılan Anayasa değişikliği oylaması hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın cevabı (7/395)

2. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yapılan oylamalara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın cevabı (7/399)

3. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, granit taşı üretiminin ve küresel pazar payının artırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/420)

4. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, TİKA Lojmanlarına ve personeline ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/452)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört  oturum yaptı.

Tekirdağ Milletvekili Ahmet Kambur'un, 1986 yılında Tekirdağ Merkez İlçede uygulanmaya başlanılan Önder Çiftçi Projesiyle ilgili gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,

Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi'nin, 17 nci İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası nedeniyle gündemdışı konuşmasına da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu,

Cevap verdi.

İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci, ölüm cezaları asılmak suretiyle yerine getirilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın ölüm cezalarıyla ilgili kanunun yürürlükten kaldırılmasına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Manisa Milletvekili Ufuk Özkan ve 24 milletvekilinin, Akhisar Sigara Fabrikasının faaliyete geçmesi için,

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 27 milletvekilinin, taksicilerin ve diğer şoför esnafın sorunlarının araştırılarak,

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/73), (10/74) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın (6/184), (6/185), (6/186) esas numaralı sözlü soru önergelerini geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

Yunanistan Meclis Başkanı Apostolos Chr. Kaklamanis'in, TBMM Başkanı Bülent Arınç'ı 23-24 Mayıs 2003 tarihleri arasında Atina'da düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansına vaki davetine, TBMM Başkanını temsilen İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam'ın  iştirak etmesinin uygun bulunduğuna,

Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan ve Tacikistan Parlamentoları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının, 1 inci sırasında bulunan İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine devam olunarak, 32 nci maddesine kadar kabul edildi.

Çorum Milletvekili Agah Kafkas, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, şahsına,

Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral, Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'un, şahsına ve partisine,

Sataşmada bulunmaları nedeniyle birer açıklama yaptılar.

8 Mayıs 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.01'de son verildi.

İsmail Alptekin

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Ahmet Küçük

Mevlüt Akgün

 

Çanakkale

Karaman

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

No. :  106

II. - GELEN KÂĞITLAR

8.5.2003 PERŞEMBE

Teklifler

1. - Tokat Milletvekilleri Feramus Şahin  ile Orhan Ziya Diren'in; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/129) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.4.2003)

2. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın; Yeniceoba Adıyla Yeni İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/130) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.4.2003)

Sözlü Soru Önergesi

1. - İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, Almanya'nın bir eyaletinde vatandaşlığa geçecek Türkler için yapılacak uygulamaya ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/453) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.4.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 33 milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/75) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.5.2003)

2. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 37 milletvekilinin, Şanlıurfa İlinde elektrik enerjisi dağıtımında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/76) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.5.2003)

 

 

 

 

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.00

8 Mayıs 2003 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, 5 dakikalık süre içerisinde, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.

Birleşime 15 dakika ara veriyorum.

                                                                                                    Kapanma Saati: 15.08


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.28

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet, bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin  cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Avrupa Günü nedeniyle söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'e aittir.

Buyurun Sayın Kepenek. (CHP sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, 9 Mayıs Avrupa Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli izleyiciler; yarın 9 Mayıs; ben, Türkiye - AB Karma Parlamento Komisyonu üyesi olarak, Avrupa Günü nedeniyle söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bana bu olanağı sağlayan Sayın Başkanvekilimize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.

Avrupa Günü, 9 Mayıs 1950'de, iki Fransızın "Avrupa birleşsin" yönündeki adımlarıyla, Jean Monet ve Robert Schuman'ın, Avrupa Kömür ve Çelik Birliği kuruluşu yönündeki girişimleriyle gündeme gelmiştir ve 1985'ten bu yana kutlanmaktadır.

Değerli üyeler, ülkemiz, Avrupa Birliği adayıdır ve Türkiye'nin, Avrupa Birliği adaylığı yönünde, çok uzun bir yoldan geldiğini ve çok uzun bir yolda gitmekte olduğunu vurgulamak isterim.

Avrupa'nın, yasal ve kurumsal düzenini, laikliğini, eğitim birliğini ve bununla eşanlamlı olarak Anadolu aydınlanmasını benimseyen Türkiye, Kurtuluş Savaşıyla, bir taraftan Avrupa ile savaşmış, bir taraftan da Avrupa'yı özümsemiştir; bu çelişkiye dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye, bugün de cumhuriyetin o kazanımlarının getirilerini kullanmaktadır Avrupa yolunda. İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa'nın yeniden inşasında Türkiye'nin büyük katkıları vardır. Türkiye, Avrupa Konseyinin üyesidir, Avrupa Kalkınma Örgütünün (EEC) kurucu üyesidir ve o bağlamda, Avrupa'nın spordan sosyal güvenliğe kadar tüm örgütlerinin kurucu üyesi ya da üyesi özelliğini taşımaktadır. Son zamanlarda -geçtiğimiz günlerde- Avrupa Parlamentosunda vurgulanan, Türkiye'nin geçmiş değerleri ve bu arada Refah Partisine ilişkin 13 Şubat 2003 tarihli kararı da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Türkiye'yi Avrupa'ya taşıyan değerlerimiz Efesli Heraklitus'tur, Sinoplu Diojen'dir; ama, bunların ötesinde, Mevlana'dır, Hacı Bektaş'tır, Yunus'tur, Şeyh Bedrettin'dir, Nikoos Ağa'dır, Ahmet Saygun'dur, matematikçi Cahit Arf'tır, Şair Nazım Hikmet'tir, Mehmet Âkif'tir, Yahya Kemal'dir, Yaşar Kemal'dir, Suna Kan'dır, İdil Biret'tir. Kısaca, alınakımız olan yaratıcı insanlardır; bilim insanlarımızdır, sanat insanlarımızdır.

Yapmamız gereken çok sayıda güncel iş var: Siyasetin temizlenmesi ve milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılması, insanımızın özgürleşmesinin önündeki engellerin kaldırılması, eğitim sisteminin yaratıcı yetenekleri güçlendirecek biçimde yeniden yapılandırılması, ekonomiyi kayıt altına almak, kadınların işgücüne katılması oranını artırmak ve gençlerimizin -yüzde 80'i bu ülkeyi terk etmek isteyen gençlerimizin- bu ülkenin onurlu, üretken, girişken ve başarılı insanları olarak yaşamalarını sağlamak...

Bunun ötesinde, iki güncel konuya daha değinmek istiyorum. Bütçe çıkalı bir ayı geçti; ama, Avrupa Birliği Araştırma Alanının gerektirdiği ilk taksit henüz ödenmemiştir.

Bir de, insan hakları ihlalleri, pankart asmak, yürüyüş yapmak gibi nedenlerle, gençleri ve çocukları, örgütleri baskı altında tutmak dönemi artık kapanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliğinin dostları da var, düşmanları da var. Dostları, genellikle, sosyalist ya da sosyal demokratlardır; düşmanları ya da istemeyenleri ise, genellikle, sağcı kesimlerdir; ama, bu noktaları aşmak gerekiyor bilinçle ve düzgün bir biçimde. Biz, neyiz? Biz, tümümüz, birlikte, kendi dostumuz olabiliyor muyuz ve kendi ulusumuzun çıkarını, ulusal çıkarımızı en yüksek noktaya taşıyacak girişimlerde bulunabiliyor muyuz? Kısaca, kendimiz için kimi değerleri yaşama geçirebiliyor muyuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

O nedenle, yapmamız gereken, kendi işimizi tam yapmak, kendi çıkarımızı  en çoklaştırmaktır.

Sayın milletvekilleri, son aylarda büyük değişimler yaşıyoruz. Büyük Meclisin 1 Martta ünlü tezkereyi reddetmesi büyük bir olaydır. Kıbrıs'ta, 23 Nisandan bu yana yaşananlar, Türk Halkının barışseverliğinin ayrı bir kanıtıdır. Avrupa Birliği yolunda her iki olaydan da ders alınmalı, yeterince yararlanılmalıdır.

Son iki gündür Washington'dan gelen "Türkiye 'yanlış yaptık' desin" ya da "hiçbir şey olmamış gibi davranamayız" şeklindeki saldırı ve tehditler, Irak'a demokrasi götürdüğünü öne sürenlerin demokrasiden ne anladıklarının en güzel kanıtıdır. Millet Meclisinin onurlu kararını yok saymaya hiç kimsenin, gücü ne olursa olsun, hakkı yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız...

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Onların kısa tarihlerinin birikimi, Ulusal Kurtuluş Savaşı vermiş olan bir Meclisin kararını algılamaya yetmez. 1 Mart kararımız doğru değerlendirilirse, AB yolunda bir büyük açılımın öncülü olabilir. Aynı şekilde, bu durum, Kıbrıs için de geçerlidir.

Meclisin AB uyum yasalarını bir an evvel ele alacağı umuduyla, hepinize saygılar sunarım.

Sayın Başkan, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Hükümet adına, Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Kepenek'in Avrupa Günü dolayısıyla burada ifade etmeye çalıştığı görüşlerin çok önemli bir kısmına katıldığımı, burada ifade etmek istiyorum. Türkiye, temel tercihini yapmıştır; Avrupa Birliği içerisinde yer almayı bir devlet politikası haline de getirmiştir. Esasen, bu, Türkiye'nin uzunca bir zamandan beri arzuladığı ve bu uğurda da pek çok çaba sarf ettiği bir konudur. Türkiye, Avrupa'yla beraber olma noktasında, son onsekiz aya girmiş bulunmaktadır. Kopenhag'da yapılan zirveden sonra, 2004 Aralığına kadar, Türkiye, yapması gerekenleri yapmış olması halinde, müzakere sürecini de başlatmış olacaktır.

Hiç şüphesiz, bir yönüyle, Ankara Antlaşmasının üzerinden kırk yıl; ama, 1950'li yılların sonundaki müracaatın üzerinden de aşağı yukarı kırkdört yıl geçmiş oluyor. Bu kırkdört yıl ya da kırk yılda -neresinden hesap edersek edelim- bu noktada, zaman zaman duraksamalar olmuştur, zaman zaman Avrupa Birliği hedefine varma noktasında gayret eksiklikleri olmuştur; ama, bunların hepsinin bedelini de, Türkiye, çoğu zaman büyük kayıplarla ödemiştir.

AK Parti İktidarı olarak, seçim beyannamemizde ve hükümet programımızda da ifade ettiğimiz gibi, biz, Avrupa Birliğiyle beraber olmak istiyoruz. Bu noktada, bu Meclisin büyük gayretleriyle de, birçok yasayı birlikte geçirdik. Yaptığımız çok şey var; ama, yapacağımız da daha çok şey vardır. Önümüzdeki birkaç hafta içerisinde, altıncı paket olarak kamuoyunun algıladığı yeni bir yasal düzenlemeyi huzurlarınıza getirmiş olacağız. Bunların da yetmediğini biliyoruz.

Bu sene, 2003 yılının ekim ayına geldiğimizde yeni bir ilerleme raporu yayımlanacak. 2004 yılının birinci çeyreğinde, ikinci çeyreğinde, muhtemeldir ki, çıkarılmış olan bu yasaların uygulamaya ne ölçüde yansıdığını gözlemlemiş olacaklar. Ondan sonra da, ümit ediyoruz ki, müzakere süreci başlamış olacaktır. Dolayısıyla, Türkiye olarak hassas bir döneme girdiğimizi, daha çok çaba sarf etmemiz gerektiğini biliyoruz. Meclisin bu neviden yasalara öncelik vermesi gerektiğini burada ifade etmek istiyorum. Ümit ediyorum ki, önceki tasarılarda olduğu gibi, bu konuda da, iktidarıyla muhalefetiyle milletimize yaraşır bir çabanın, bir gayretin içerisinde olacağız. 2004 yılının aralık ayına gelindiğinde de, Türkiye, müzakere sürecini başlatmış olacaktır.

Esasen, bu yıl içerisinde -daha evvel, Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülürken de ifade etmeye çalıştım- 2003 yılı içerisinde, Avrupa Birliğiyle uyumu sağlamak bakımından, hukukî altyapımızı sağlamlaştırmak, temel hak ve özgürlüklerimizi teminat altına almak ve özgürlük alanlarının genişletilebilmesi bakımından yapmamız gereken çok iş var. Bunların hepsinin hazırlıkları, hükümetimizde, bakanlığımızda ve bakanlıklarda devam etmektedir.

Ayrıca, bu noktada, yapmayı düşündüğümüz bir husus daha var. Bunu, burada, değerli milletvekillerimizle paylaşmak istiyorum.

Bizler, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planını idrak etmişiz; yani, şu an, Türkiye'de, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı uygulanıyor. Planlamada çalışmış olan, sonra Meclisimizde görev yapan çok değerli üyeler var, arkadaşlarımız var bugün burada. Kalkınma planlarını bile, bu Meclis, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda en az bir ay, birbuçuk ay tartışır. Neticede, bunlar, beş yıllık kalkınma planlarıdır. Halbuki "Avrupa Birliği" dediğimiz şey, neticede, bu ülkenin en az elli yıllık, yüz yıllık geleceğini planlayan ve ona yönelen çok kapsamlı bir proje olmasına rağmen, maalesef, 57 nci hükümetin bir hatası olarak, Avrupa Birliğiyle ilgili Ulusal Program, burada ancak oniki dakika görüşülebilmiştir; onun için de, bizim, Avrupa Birliği konusunu yeteri kadar tartıştığımız kanaatinde değilim.

Bir istatistiğe göre, vatandaşlarımızın yüzde 65'i, yüzde 70'i "Avrupa Birliğine taraftarız" diyor; ama, herkes, kendi bulunduğu noktadan bakarak bu işe "evet" ya da "hayır" diyor. Halbuki, Avrupa Birliğinin getirisi olduğu kadar, bir kısım fedakârlıklarda da bulunmamız gerekiyor; bazı kavramları yeni baştan gözden geçirmemiz gerekiyor, bazı ölçütlerimizde, kabullerimizde esnemelerde bulunmamız gerekiyor; yani, bu işin getirisi olduğu kadar, adım atmamız gereken noktalar da var. "Biz her şeyi isteriz, hiçbir şey yapmayız" dediğimiz takdirde, Avrupa Birliği meselesinde mesafe almamız mümkün değil; zaman zaman toplumdaki tereddütler, zaman zaman devlet organları arasındaki belirsizlikler ve tereddütler, Avrupa Birliği yolunda daha süratli mesafe almamızı zorlaştırmaktadır.

Onun için, yeni dönemde -ki, bu Meclis yüzde 90'ı itibariyle yenilendiğine göre- Avrupa Birliği meselesini daha ileri bir noktaya götürebilmek ve çalışmaları süratlendirebilmek bakımından, bu konunun, bütün boyutlarıyla burada bir genel görüşme formatında ele alınmasında sayısız faydaların olduğunu düşünüyoruz. Onun için de hükümet olarak, bu konuyu, Genel Kurulun gündemine getireceğiz. Bu Avrupa Birliği meselesini, kamuoyu önünde bütün boyutlarıyla tartışalım ki, zaman zaman her yasa tasarısı ya da taslağı gündeme geldiğinde bir ikileme girmeyelim; acaba, memleket bölünüyor mu; acaba, memleket bir şey mi veriyor; acaba, memleketin bir tarafında bir başka sıkıntı mı meydana gelecek tarzında, kafamızdaki "acaba"ların önemli bir kısmını ortadan kaldırabilirsek, 2004 Aralığına geldiğimizde, Türkiye için fevkalade hayatî önemi olan  Avrupa Birliği meselesini sağlam bir zemine oturtmuş oluruz diye düşünüyoruz.

Ümit ediyorum, önümüzdeki günlerde, bu konuyu Mecliste enine boyuna tartıştığımız takdirde, bu yasal çalışmaları daha süratle yapma imkânına da kavuşmuş oluruz.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Adalet Bakanımıza teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, Yunus Emre'yi anma günü nedeniyle, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek'e aittir.

Ancak, Sayın Gülçiçek'in konuşmasından önce, bir iki dakikanızı rica edeceğim. Bugün için, çok değerli milletvekillerimiz de ısrarla söz talebinde bulunmuşlardır. Ne var ki, biz, bir milletvekilimize söz verme durumundayız. Adana Milletvekilimiz Sayın Recep Garip, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Berhan Şimşek ve Kastamonu Milletvekilimiz Sayın Mehmet Yıldırım, Yunus Emre ve 12 nci Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri ve Kastamonu Evliyaları Haftasını da değerlendirmek üzere söz talebinde bulunmuşlardır.

Ben, şimdi, sözü Sayın Gülçiçek'e bırakıyorum.

Buyurun Sayın Gülçiçek.

Süreniz 5 dakika.

2. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Yunus Emre'yi Anma Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Anadolu'nun gönüller sultanı, sevgi ve hoşgörü abidesi Yunus Emre'yi anmak ve Yunus'un günümüzden sekizyüz yıl önce büyük bir sanatsallıkla vurguladığı, evrensel manevî değerleri bir kez daha sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu güzel bahar gününde Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına, hepinizi sevgilerimle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Horasan'da Ahmet Yesevî ile başlayan Türk tasavvuf hareketi, 13 üncü Yüzyılda Anadolu'da, aynı dönemde ve aynı bölgede yaşayan Hacı Bektaş Veli, Mevlana ve Yunus Emre ile doruk noktasına ulaşmıştır.

Yunus Emre, 13 üncü Yüzyıl Anadolusunun en önemli manevî mimarlarından birisi ve sade bir Türkmen dervişidir. Anadolu'da birliğin bozulduğu, Moğol ordularının yakıp yıktığı, insanların umutsuzluğa kapıldığı bir dönemde, Yunus Emre, şiirleriyle bir sevgi seli oluşturmuş, insanlara manevî huzuru, sevgi ve hoşgörü gibi evrensel değerleri aşılamaya çalışmıştır.

Gönül kırmamak, hiçbir canlıyı incitmemek, gönül almak, büyüklük taslamamak, geçimli olmak, bilgili olmak Yunus'un ana kavramlarıdır. "Herkes ayıbını ve kötülüğünü görebilmeli ve bunları düzeltmek için çaba göstermelidir" diye düşünür Derviş Yunus.

Değerli milletvekilleri, dervişlik bir hizmet makamıdır, bir insanlık disiplinidir. Derviş olabilmek için, kötü düşüncelerden arınmak, mal, mülk hırsından sıyrılmak, sen-ben kavgasından uzak kalmak, insana ve insanlığa hizmete soyunmak, Tanrı ve insanlık yolunda çaba göstermek gerekir. Elde tespih, dilde dua, her şeyden elini ayağını çekmiş insanlara yakıştırılan dervişlik, sonraları ortaya çıkan bir sapmadır. Nitekim, Yunus, bu softalara şiddetle karşı çıkmış ve şiirlerinde şunları söylemiştir:

"Dervişlik dedikleri,

Hırka ile taç değil.

Gönlünü derviş eden,

Hırkaya muhtaç değil."

Gerçeğe, Tanrı'ya, evrensele ve her şeyin özüne varmak çabasında olan Yunus'un tasavvuf felsefesi ve görüşleri, Bektaşi öğretilerini yansıtır; şeyhi Taptuk Emre, Hacı Bektaş Veli'ye bağlıdır. Yunus Emre de, Mevlana gibi insana önem verir. Din, tarikat, görünüşte farklı olan yollardır; hepsinin amacı, iyi insan olmak ve insanlık hedefine ulaşmaktır.

Bugün, Yunus Emre'nin yaşadığı Anadolu topraklarında kurulan Türkiye Cumhuriyetinin Sayın Başbakanının, Hacı Bektaş Veli'nin "gelin canlar bir olalım, iri olalım, diri olalım" sözleriyle, insanları birliğe çağırdığına tanık oluyor ve bundan mutluluk duyuyorum; ancak, biliyoruz ki, insanların düşüncelerini, eylemlerini ve inançlarını gözardı ederek, ibadetin şekli üzerinde durup içeriğini unutarak, onları dinli-dinsiz, bizden veya bizden değil diye ayırarak "bir olmak, iri olmak, diri olmak" asla mümkün değildir. Nitekim, Yunus'un kendisi de, işin şeklinde değil, manasındadır; gerçek ibadeti, gerçek dindarlığı da, şeklen bazı şeylerin yerine getirilmesinde değil, o şeklin var ediliş amacında arar; Tanrı'yı, sevgiler ve yücelikler dolu bir güç olarak tanıtıcıdır; dinin dogmalarını, şeriatın katı kurallarını kırıcıdır.

"Bir kez gönül yıktın ise,

Bu kıldığın namaz değil.

Yetmiş iki millet dahi,

Elin yüzün yumaz değil" der Derviş Yunus.

Yunus Emre, çeşitli görüşlerini yapıtlarında ortaya koymuştur. Bilim, bilgi, gerçek, Tanrı, ölüm, aşk gibi konulardaki düşüncelerini bir potada eritmiştir. Ermişler aşamasına ulaşmak ve yetkin insan olmak için çalışmış, sonunda da en yüksek makama ulaşmıştır.

Yunus'a göre, bilim bir amaç değil, araçtır; çünkü, bilimi kendilerine amaç edinenler, kendilerini dünyanın merkezi sanırlar ve bu bilgileriyle de üstünlük taslarlar.

Oysa, Yunus'a göre, mutlak varlıktan başka varlık yoktur ve bütün var olanlar Tanrı'nın; yani, mutlak varlığın çeşitli görüntülerinden başka bir şey değildir. Bu düşünceyle Derviş Yunus:

"Yol odur ki doğru vara,

Göz odur ki Hak'kı göre,

Er odur ki alçakta dura,

Yüceden bakan göz değil" demiştir.

Yunus Emre, aynı zamanda ulusumuzun değerlerini, görüşlerini yansıtan büyük bir sanatçıdır. O, sözün gücünü ve kudretini çok iyi kavramıştır. İyilik ve kötülüğün sözden geldiğini, ifadesini doğru bulmayan sözün nelere yol açabileceğini görmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlarsanız memnun olurum; buyurun.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - Ona göre söz, insanları dost da, düşman da eden bir araçtır.

"Söz ola kese savaşı,

Söz ola bitire işi,

Söz ola ağılı aşı,

Bal ile yağ ede bir söz."

Yunus, bize şiirlerinde hafif güldürünün, acı kınamanın ve kara yerginin de ilk örneklerini verir. Yunus'tan evvel edebiyatımızda böyle bir gelenek yoktur. Usta sanat eri Yunus'un yergisi özele, somuta iner. İşte, zamane beyleri için:

"Gitti beyler mürveti binmişler birer atı,

Yediği yoksul eti, içtiği kan oluptur"

"Beyler azdı yolundan bilmez yoksul halından" der.

Yine, Yunus'un şiirlerinde insanların bir bölüğü bize tasavvuf imgeleri olarak sunulur. Bunlar canlardır, erenlerdir, padişahtır, erdir, gerçek erdir, âşıktır ve gerçek âşıktır.

Bunların aralarında boy pos, huy hus, duygu düşünce farkları yoktur. Hepsi, iyilik, güzellik, bilgelikle bezenerek Tanrı suretleri olmuşlardır.

"Ey âşıklar, ey âşıklar,

Aşk mezhebi dindir bana,

Gördü gözüm dost yüzünü,

Kamu yas düğündür bana" der.

Her ne kadar, bir şiirinde

"Bilmeyen ne bilsin bizi,

Bilenlere selam olsun" derse de, Anadolu insanı Yunus'u öylesine sahiplenmiştir ki, onun mezarının kendi topraklarında bulunmasını arzulamıştır; bugün, Anadolu'nun onbeş ayrı yerinde mezarının oluşu, şiirlerinin de, ilahilerinin de dillerden düşmeyişi bu sevginin en açık ifadesidir; Bursa, Sandıklı, Kula, Erzurum, Sarıköy ve Karaman bu yerlerden bazılarıdır.

Anadolu toprağında yetişen ve adına "Hoşgörü Yılı" ilan edilen büyük ustanın yine orada yatıyor olması bizim için yeterlidir.

Sözlerimi, Yunus'un, tüm insanları kucaklayan

"Adımız miskindir bizim

Düşmanımız kindir bizim

Biz kimseye kin tutmayız

Kamu âlem birdir bize" dizeleriyle "selam sana sekiz yüzyıldır diri kalan canlı Yunus" diyerek bitiriyorum.

Bu vesileyle, geçen yıl 17 Mayısta kaybettiğimiz değerli halk ozanımız Âşık Mahzuni Şerif'i ve kaybettiğimiz tüm ozonlarımızı rahmetle anıyor ve sizlere, sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülçiçek.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, Karayolları Trafik Güvenliği Haftası münasebetiyle söz isteyen, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Ilıcalı'ya aittir.

Buyurun Sayın Ilıcalı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3. - Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Karayolları Trafik Güvenliği Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, mayıs ayının ilk cumartesi günü "Karayolları ve Trafik Güvenlik Günü" bunu takip eden hafta ise "Karayolu ve Trafik Güvenliği Haftası" diye adlandırılıyor. Bu hafta münasebetiyle, sizlere, trafik ve karayolları hakkında bir iki şey söylemek için huzurunuzdayım. Bana söz verdiği için Sayın Başkanımıza ve bu haftaya destek verdiği için, aramızda bulunan, Sayın İçişleri Bakanımıza teşekkür ediyorum.

Her 55 dakikada bir yollarda can veren aziz vatandaşlarımız ile trafiğe kurban verdiğimiz değerli milletvekillerimize; ayrıca, 1 Mayıs Perşembe günü saat 03.27'de meydana gelen ve bizzat giderek yerinde gördüğüm ve incelemelere katıldığım Bingöl depreminde ölenlere Allah'tan rahmet, yaralı olanlara acil şifalar, yakınlarına ve tüm Bingöl halkına geçmiş olsun dileklerimle, Allah'tan sabırlar diliyorum; milletçe güvenli, çağdaş bir trafik ortamına kavuşmamızı temenni ediyorum.

Son onbeş yıl içerisinde toplam 30 000 yurttaşımızı, bölücü terör olaylarında kaybettik. Son elli yıl içerisinde yaşadığımız deprem felaketinde ölen yurttaşlarımız 50 000 kişi civarında; oysa, her on yılda trafik kazalarında ölen vatandaşlarımız 100 000'e ulaşmaktadır. Yalnız, Trafik Denetleme Müdürlüğümüzün, son günlerde yapmış olduğu sıkı denetimlerle bu sayının azaldığını da ifade etmek isterim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, kayıtsız şartsız egemenlik hakkını milletimiz adına kullanırken, yasa çıkarmak ve devleti denetlemekle kalmaz; toplumun önceliklerini oluşturan konularda da inceleme yapar. Bu çerçevede, 21 inci Dönemde, Bağdat Caddesinde meydana gelen bir trafik kazasından sonra, bilindiği gibi, bir araştırma komisyonu kurulmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye Trafik Güvenliği Araştırma Komisyonu Raporu hazırlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, 22 nci Dönem milletvekilleri olarak, iktidarıyla muhalefetiyle buradaki amacımız, elim bir trafik kazasını beklemeden şimdiden neler yapabiliriz, bu raporu nasıl geliştirebiliriz; bunları oluşturmak durumundayız. Bendeniz, ulaştırma ve trafik konularında çalışan bir öğretim üyesi olarak, milletvekili olmadan önce katıldığım sayısız sempozyumlarda, panellerde, sonuç, dönüp dolaşıp, Meclisteki birtakım yasal düzenlemelere geliyor; o halde, iktidarıyla muhalefetiyle bu konuya önem vermemiz gerekiyor. Bu konuda ne tür düzenlemeler yapabiliriz? Bunlardan bir tanesi, bugün, komisyonda görüşülen karayolu taşımacılık kanunu tasarısı. Yerel yönetimler yasa tasarısının çıkarılması ve trafik güvenliğinin sağlanabilmesi için, mutlak surette, birtakım yasal düzenlemelerin yapılması gerekir. Birçok şehirde trafik çok parçalıdır, 17-18 idare bu işle görevlidir. Bunların mutlak surette yeni bir şekilde düzenlenmesi ve bu konuda yönetimin tek çatı altında toplanması gerekir.

Peki, bunları nasıl yapacağız? Siz değerli milletvekilleri, beni, 5 dakika bile dinleme sabrını göstermezseniz, bunları yapacağımdan ümidimi keserim; ama, kesmek istemiyorum; çünkü, tüm meslektaşlarımızın katılımıyla, bugün, Ankara'da, Trafik Yol Güvenliği Ulusal Kongresi adı altında bir toplantı yapılıyor. Bu kongreye, çok sayıda bilim adamı arkadaşımız katılıyor. Ben, dün katıldım; onlara dedim ki: "Meclisin verdiği önemi göstermek için, ben de bu konuyu gündeme getireceğim, bu konudaki bilgilerimizi, Millet Meclisimizdeki değerli milletvekilleriyle paylaşacağız."

Değerli milletvekilleri, bu konunun, ulaşım ve trafik problemlerinin problem olmaktan çıkarılması, çözüm önerilerinin geliştirilmesinde yapılması gereken çok işler vardır. İstanbul Büyükşehir Belediyesinde, Başbakanımız Sayın Tayyip Beyin Başkan olduğu dönemde, ilk defa, tarafımızdan, kapsamlı ulaşım ana planı hazırlanmış, güvenli karayolu ve trafik konusuna bütçeden önemli pay ayrılmıştır.

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, bir dakikanızı rica edeyim.

Değerli milletvekilleri, Sayın Ilıcalı, gerçekten, çok önemli konuları dile getirmektedir. Milletvekillerimizin, kendi aralarındaki sohbeti keserek, bu önemli konuya katkıda bulunmalarını, rica ediyorum. (Alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, salonda milletvekili yok ki, dinlesin.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ilıcalı.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz da zaman yönünden herhalde...

BAŞKAN - Zaman vereceğim efendim.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tüm meslektaşlarımın -şurada isimleri bulunanları verebilirim- hepsi bizi izliyorlar; onu da hatırlatmak isterim. Tabiî, sadece izlemek değil, çok şeyler bekliyorlar; bu konuda çok büyük hazırlıklarımız var. Sizlerle, bir araya gelip bunları teker teker bir sıraya koymamız gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Yukarıda, Büyükşehir Belediyesinde yapılan hizmetlerden bahsediyordum.

Değerli milletvekilleri, o dönemde, ilk defa, kapsamlı ulaşım ve trafik konusuna bütçeden önemli pay ayrılmış; metro, sinyalizasyon, trafik yönetimi konusundaki teknolojiler, işaretleme konusunda önemli mesafeler alınmış; Türkiye'de, ilk defa, bir trafik kontrol merkezî kurulmuş ve buradan trafik görüntüleri vatandaşlarımıza televizyonlar tarafından verilmiştir; bu, çok yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bunun anlamı nedir; bu teknolojiyi, Emniyet Genel Müdürlüğümüz veya bugün için denetimleri yapan Emniyet Genel Müdürlüğümüz kullandığı zaman, hareket halindeki araçların denetlenmesi söz konusu olacaktır.

Ülkemizde nüfus artışına paralel olarak meydana gelen hızlı şehirleşme ve bunun sonucunda ortaya çıkan ulaşım sorunları, taşıt ve sürücü sayısındaki artışlar, trafik sorununu beraberinde getirmekte, her yıl binlerce insanımız trafik kazasında ölmekte ve çoğu sakat kalmaktadır. Geçtiğimiz yıl karayollarımızda 407 247 trafik kazası olmuş, 2 885 kişi ölmüş, 93 713 kişi yaralanmış ve yaklaşık 357 trilyon liralık maddî bir zarar meydana gelmiştir. Tabiî ki, burada, ülkemizdeki yolcu ve yük taşımacılığındaki büyük bir oranın karayolu üzerinden gerçekleştirilmesinin önemli bir payı vardır. Bu sistemlerin, ulaşım sistemlerinin dengelenmesi konusunda hükümet programımızda yer alan ve şu anda başlayan Ulaşım Ana Planının uygulamaya geçmesiyle önemli mesafeler alınacaktır.

Ülkemizdeki sanayi, tarım, turizm ve ticarî hayatın yoğun olduğu Kocaeli-Körfez, İzmir ve civarı ile Çukurova yörelerinde, ağır tonajlı taşıtların genel taşıt sayısı içerisindeki oranı yüzde 60'lar düzeyindedir. Yapılan bilimsel araştırmalar, karayolunun, demiryoluna göre 18 kat, havayoluna göre 27 kat daha riskli ve tehlikeli olduğunu göstermektedir.

Yine, bilinmelidir ki, trafiğe yapılan her yatırım, 10 katı olarak geri dönmektedir.

Yine, ülkemizde kent içi ulaşımda toplu taşıma sistemleri istenilen düzeyde geliştirilemediğinden, insanların özel araç sahibi olma talepleri artmakta; dolayısıyla, taşımada bireyselleşme hâkim olmaktadır. Halen metropol kentlerimizde yaşadığımız trafik tıkanıklığının temel nedenlerinden birisi de bireysel taşımacılıktır. Oysaki, güvenli, konforlu, kaliteli bir taşıma modelinin kent yaşayanlarının istifadesine sunulması, trafik tıkanıklığını önleyeceği gibi, gürültü ve egzoz kirliliğinin neden olduğu çevresel etkilerin de en aza indirilmesini sağlayacaktır.

Trafik yönetimi ve finans kaynakları konusunda böyle bir tablonun varlığı, trafik polisinin de görev yükünü artırmakta, il birimlerimiz tarafından daha çok personel takviyesi talep edilmekteyse de, teknolojiden yeterli düzeyde yararlanılamaması, tüm uğraşlara rağmen istenilen düzeyde sonuç alınmasını önlemektedir.

Almanya'nın Münih Kentinde 120 civarında trafik personeli bulunurken, Ankara'da yalnız şehir içinde bu sayının 672 olduğunu vurgulamak isterim. Bu fiilî durum "korunmasız yol kullanıcıları" olarak adlandırılan yayaların karıştığı ölümlü kazaların, trafik kazası ölümleri içerisinde yükseliş trendine neden olmaktadır. Yaz aylarındaki her ölümlü 10 kazadan 5-7 arası yayaya çarpma sonucu meydana gelmektedir.

Trafik kazaları çoktaraflı bir sorun olup, önlenebilmesi için birçok alanda etkili faaliyet yapılmalı ve çalışmaların koordinesi gereklidir. Ülkemizde trafik sorunu denince akla trafik polisi gelmekte, sorunun çözümüne yönelik gerekli bütün faaliyetleri tek başına yapması ve sorunu çözmesi beklenilmektedir. Oysa, trafik güvenliği alanında uluslararası yapılan inceleme ve araştırmalar, trafik sorununun çözümlenebilmesi için dört ayrı ana başlığın gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Uluslararası trafik literatüründe 4E olarak bilinen ana konular eğitim (education), altyapı ve mühendislik hizmetleri (engineering), ilk yardım ve acil müdahale (emergency), mevzuat ve denetim (enforcement) olarak tanımlanmıştır. Yani, 4E dediğimiz, bu ana konuların İngilizce olarak baş harfleridir.

Bu dört güvenlik elemanı, mevcut idarî yapılanmamızda, 9 bakanlık ve 3 genel müdürlük tarafından yürütülmektedir.

Burada söylediğim şu son cümle bile, Meclisimizin bu konuda neler yapması gerektiğiyle ilgili fikir vermektedir.

Yollar tümüyle trafiğe kapatılmayacağına göre, karayollarında kazaların olma ihtimalî her zaman var olacaktır; ancak, bilinç, idrak ve irade sahibi bir varlık olan insanın, tüm olumsuzluklara rağmen alacağı önlemlerde kaza ve ölü sayılarını azaltması mümkündür. Konu üzerinde biraz araştıran, bilgi toplayan, analiz, sentez ve yorum yapmasını bilen her insanın bu konuda çözüm yolları önermesi söz konusudur.

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, toparlarsanız...

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Unutulmamalıdır ki, sorun varsa çözüm de mutlaka vardır; yeter ki sorunu çözmeye niyetli ve istekli olalım.

İşte bu kapsamda, Yüce Meclisimizden bir başka beklentimiz ise, trafik kazaları sonucu hayatını kaybetmiş yakınları olan yüzbinlerce vatandaşımızın beklentilerine yanıt verecek ve ülkemiz koşullarına uygun çözümler üretmesidir.

Tabiî, bu konu üzerinde daha çok şeyler söylenebilir, bu işin mühendislik boyutu, eğitim boyutu, Türkiye'deki kara noktaları, bunların affedici hale gelmesi için neler yapıldığı, neler yapılması gerektiği anlatılabilir; ama, daha fazla, Başkanımın sabrını zorlamadan şu şekilde konuşmamı tamamlamak istiyorum: İçinde bulunduğumuz Trafik Haftasında, ülkemizin çözüm bekleyen sorunları arasında yer alan trafik kazalarının en aza indirilmesinde Yüce Meclisimizin bu konuya göstereceği ilgi ve duyarlılığa teşekkür eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcalı.

Hükümet adına, Sayın İçişleri Bakanımız Abdülkadir Aksu söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzurum Milletvekili Sayın Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı'nın, Karayolu Trafik Haftasının önemine binaen yapmış olduğu gündemdışı konuşma üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, ben de, geçtiğimiz hafta Bingöl'de meydana gelen depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, çocuklarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar ve Bingöllü hemşerilerimize ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Yine, bugüne kadar meydana gelen trafik kazalarında hayatını kaybeden bütün yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralı ve sakat kalanlara acil şifalar temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde trafik kazaları çok ciddî bir sorundur. Kalkınmasını tamamlamış ülkeler, trafik güvenliğinin sağlanmasını devlet politikası olarak kabul etmiş ve bu alanda yatırım yaparak önemli aşamalar kaydetmişlerdir; ancak, tüm çabalara rağmen, dünyada her yıl yüzbinlerce insan trafik kazalarından dolayı ölmekte ve milyonlarcası da yaralanmakta ve sakat kalmaktadır.

Ülkemizde de, trafik sorunu, öncelikli çözümü gereken konuların başında gelmektedir. Ulaşım sistemlerinde dengeli bir taşımacılığa, yani, kombine taşımacılığa yeterince geçilememiştir; bunun sonucunda da, deniz, demir ve havayollarının yük ve yolcu taşımacılığındaki payı, doğal olarak, karayolları lehine artış göstermiştir.

Yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 95'lere yakınının karayoluyla yapılması, aynı zamanda, bu hizmet sektöründe kullanılan kamyon, otobüs gibi ağır taşıtların da karayolunda yoğun olarak bulunmaları sonucunu ortaya çıkarmıştır.

Nüfus, araç -ki, şu anda toplam araç sayımız 10 000 000'a yaklaşmıştır- ve bunlara paralel olarak artan sürücüye rağmen, altyapıda yeterince iyileştirme yapılamaması, trafik güvenliğini sorun olarak karşımıza çıkarmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; trafik güvenliği, altyapı, eğitim, denetim, yasal mevzuat ve ilkyardım acil müdahale kurtarma hizmetlerinin koordineli bir şekilde ve eksiksiz yerine getirilmesiyle sağlanır.

Ülkemizde 2002 yılında meydana gelen kazaları ve can kayıplarını, biraz önce konuşan değerli arkadaşım söylediler. Bakanlığımız, trafik kazalarını, özellikle, kazalardan dolayı meydana gelen ölümlerin ve yaralanmaların istikrarlı bir şekilde azaltılması amacıyla, kaza sebeplerini, istatistikî bilgilerin bilimsel olarak değerlendirilmesi sonucunda, tespit etmektedir. Bu veriler doğrultusunda, ilgili birimlerce, uygulama ve denetim planlamaları yapılmakta, projeler üretilerek hayata geçirilmektedir. Mevcut olan araç ve gereçlerle, mahallinde etkili denetim yapılarak, görevin etkinliğinin artırılması yönünde azamî gayret sarf edilmektedir.

Hükümetimiz, özellikle, ölüm ve yaralanmalarda azalış ivmesini daha da yükseltebilmek, ölüm ve yaralanmaları en az seviyeye indirebilmek amacıyla, trafik sorununu, öncelikli çözüm gerektiren konular kapsamına almıştır. Hükümetimizin, programında ve acil eylem planında da yer verdiği bölünmüş yol yapımına ağırlık verilmesi, bunun göstergesidir. Amacımız,   15 000 kilometre bölünmüş yol yapımıdır. Bu doğrultuda, 2003 yılında, ilk etapta 1 250 kilometre bölünmüş yol yapımının temelini attık. Bugün, Sayın Başbakanımızın talimatlarıyla düzenlemiş olduğumuz toplantıda, bu konuyu il valilerimizle bir kez daha görüştük. Bu toplantıda, tek bir havuza alınan kamu kurum ve kuruluşlarının her türlü araç, gereç ve makine parkının bir seferberlik halinde kullanılmasıyla, 15 000 kilometrelik bölünmüş yol hedefimize ulaşmak için, valilerimizin gereken her türlü katkıyı yapmakta olduklarını bir kez daha memnuniyetle görmüş olduk.

Diğer taraftan, trafik güvenliğine ilişkin ihtiyaç duyulan yasal düzenlemelerin de, görev aldığımız ilk aylarda Meclis gündemine getirerek, çıkarılmasını sağladık. Bu düzenlemeyle, cezalarda ciddî oranda artırımlar getirilmiş ve ölümlü kazaya karışan suçlu sürücülerin almış oldukları hapis cezalarının paraya çevrilmesi ve ertelenmesi imkânı da ortadan kaldırılmıştır.

Hedefimiz, trafikte sürücü, yolcu ve yaya olarak bulunan tüm vatandaşlarımızın trafik bilincini artırıp, trafik kültürünü geliştirip yaygınlaştırarak, denetimlerde de çağdaş, ileri ülkelerin teknolojisini kullanarak güvenli bir trafik ortamının oluşturulmasıdır. Böylece, kazalar ve kazalardan dolayı meydana gelen yaralanmalarda ve özellikle de ölümlerde azalmalar sağlanacaktır. Bu azalmalar, toplam ölümlerde ve korunmasız yol kullanıcısı olan yaya ölümlerinde, 2006 yılında en az yüzde 20; 2011 yılında en az yüzde 40; 0-14 yaş grubu arası çocuk ölümlerinde, 2006 yılında en az yüzde 25; 2011 yılında da en az yüzde 50 olarak hedeflenmektedir.

Bu hedeflere ulaşabilmek amacıyla, bölünmüş yol yapımı çalışmalarımıza ilave olarak yaptığımız ve yapmaya devam edeceğimiz bazı faaliyetlerden de kısaca bahsetmek isterim.

Trafik polislerinin ve jandarma trafik tim görevlilerinin meslekî bilgi, beceri ve tutumlarının, yürütmekte oldukları görevin veriminin, trafik kazalarının önlenmesinde trafik polisinin rolünün artırılması amacıyla, sadece trafik görevlisi yetiştiren Eskişehir Trafik Polis Eğitim Merkezimizde, konusunda uzman üst düzey teşkilat mensupları ile üniversite öğretim üyeleri eğitici olarak katılmakta, bu merkezde, temel trafik ve kaza inceleme eğitimleri ile geliştirme eğitimleri verilmektedir.

Yine, trafik eğitimi konusunda Millî Eğitim Bakanlığına yardımcı olmak ve insan unsurunun kural ve riskler konusundaki bilincinin artırılması amacıyla "sürücü ve yaya eğitim seminerleri" adı altında bir proje yürütüyoruz. Bu proje kapsamında, sürücü, yaya ve çocuklara yönelik olarak hazırlanan eğitim materyalleri kullanılmaktadır.

Yine, trafik kazalarının azaltılması, özellikle can kayıplarının en aza indirilmesi konusunda son yıllarda gösterilen çabalarla elde edilen olumlu gelişmelere ivme kazandırmak amacıyla, Gazi Üniversitesi Rektörlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Karayolları Genel Müdürlüğü işbirliğiyle, Uluslararası Trafik ve Yol Güvenliği Kongresi ve Fuarı düzenlenmiştir. Dün başlayan kongre, cuma akşamı son bulacaktır. Bu kongrede sunulacak yaklaşık 120 bildiride, trafik ve yol güvenliğine bilimsel yaklaşımlar, trafik güvenliğinin hukuk ve ekonomi boyutları, tasarım, yönetim, denetim, kombine taşımacılık konularına yer verilmektedir. Kongreye, ulusal ve uluslararası düzeyde üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve ilgili kurumlardan katılım gerçekleşmektedir. Erzurum Milletvekilimiz Sayın Mustafa Ilıcalı da, dün açılışı yapılan Uluslararası Trafik Kongresinde "Yerel Yönetimler" konu başlıklı oturumda başkanlık yaparak, trafik güvenliğine vermiş olduğu önemi bir kez daha göstermiştir; kendisine ve konuya hassasiyet gösteren diğer bütün milletvekili arkadaşlarıma, huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir başka önlemimiz de, özellikle trafik kazalarından dolayı meydana gelen ölümlerin ve yaralanmaların istikrarlı bir şekilde azaltılması amacıyla, kaza sebepleri, sürücü ve araçlar ile meydana gelen trafik kazalarının sonuçları ve denetleme hizmetlerine ilişkin tüm bilgiler Bakanlığımıza ait web sayfalarında yayımlanarak, ilgili, sorumlu, yetkili kişi, kurum ve kuruluşlara gönderilmektedir. Bu veriler doğrultusunda, ilgili birimlerce, uygulama ve denetim planlamaları yapılmakta, projeler üretilerek, hayata geçirilmektedir.

Yapılan denetimler, daha çok, trafik kazalarının oluşumunu doğrudan etkileyen ve ölümle, yaralanmayla sonuçlanan, aşırı hız, yakın takip, hatalı sollama, alkollü araç kullanma ile kaza sonrası ölüm ve yaralanmaları azaltan emniyet kemeri kullanımı, terminal giriş ve çıkışlarında takograf kontrolü gibi konularda yoğunlaştırılmaktadır.

Yine, Bakanlığımızca kurulan trafik bilgi sistemiyle, ekip araçlarından on-line sorgulama yapılmaktadır. Böylece, gerek trafik denetiminde gerekse iş akışında kontrol mekanizması güçlendirilmiş, günümüz teknolojisinin tüm imkânlarından faydalanabilen bir yapı oluşturulmuştur. Ayrıca, polis ekiplerinin yerlerinin, merkezde yer alan sayısal harita üzerinden takip edilebilmesi, kaza bilgilerinin, CPS koordinatörleriyle birlikte tutularak, en çok kazanın meydana geldiği yerlerin harita üzerinde tespit edilmesi işlemleri de yapılabilmektedir. Söz konusu güzergâhta, trafik bilgi sistemiyle, araç, sürücü belgesi, sürücü ve bunlar hakkındaki bilgileri, yine on-line olarak sorgulanabilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; trafik kazalarının oluşumunda her ne kadar yol kullanıcıları denilen sürücü, yaya ve yolcuların payları yüksek olsa da, kanunun görev verdiği tüm kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum örgütlerinin ve üniversitelerimizin, üzerlerine düşen sorumlulukları tam olarak yerine getirmeleri gerekir. Öte yandan, trafik kültürü ve trafik bilincinin artırılmasında çok önemli görev ve sorumluluklar üstlenmesi gerektiğine inanıyoruz.

Ülkemizde, medyanın, bu sorunun çözümüne katkı sağlayacak büyük bir potansiyeli bulunmaktadır. Nitekim, son yıllardaki trafik kazası sonucu meydana gelen ölümlerin azalmasında, medyanın konuya duyarlılığının önemli payı bulunmaktadır. Bu hassasiyetin, bundan sonra da artarak devam edeceğinden kuşku duymuyoruz.

Bu düşüncelerle, hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - İçişleri Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bu sunuşlar ve bundan sonraki yasa görüşmelerinde metinler uzun; Kâtip Üyenin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; bunları ayrı ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 33 milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle, araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/75)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1 Mayıs 2003 tarihinde Bingöl'de meydana gelen deprem felaketi öncesinde, bölgedeki deprem gerçekliğine karşın gerekli tedbirlerin alınmamasının nedenleri ile deprem sonrasında yaşanan olayların araştırılarak, bölge halkının yaralarının en kısa sürede sarılması amacıyla alınması gerekli tedbirleri belirlemek amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1- Oğuz Oyan

(İzmir)

2- Mustafa Özyürek

(Mersin)

3- Ali Arslan

(Muğla)

4- Oya Araslı

(Ankara)

5- Hüseyin Ekmekçioğlu

(Antalya)

6- Bayram Ali Meral

(Ankara)

7- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

(Ankara)

8- Cevdet Selvi

(Eskişehir)

9- V. Haşim Oral

(Denizli)

10- Birgen Keleş

(İstanbul)

11- Mustafa Sayar

(Amasya)

12- Gürol Ergin

(Muğla)

13- Tacidar Seyhan

(Adana)

14- Mehmet Mesut Özakcan

(Aydın)

15- Enis Tütüncü

(Tekirdağ)

16- Ali Kemal Kumkumoğlu

(İstanbul)

17- Ali Topuz

(İstanbul)

18- Nejat Gencan

(Edirne)

19- İzzet Çetin

(Kocaeli)

20- Feridun Fikret Baloğlu

(Antalya)

21- Vahit Çekmez

(Mersin)

22- Naci Aslan

(Ağrı)

23- Atila Emek

(Antalya)

24- Mustafa Özyurt

(Bursa)

25- Muhsin Koçyiğit

(Diyarbakır)

26- Muharrem Toprak

(İzmir)

27- Ferit Mevlüt Aslanoğlu

(Malatya)

28- Yakup Kepenek

(Ankara)

29- Mahmut Yıldız

(Şanlıurfa)

30- Şevket Gürsoy

(Adıyaman)

31- Nadir Saraç

(Zonguldak)

32- Kazım Türkmen

(Ordu)

33- Muharrem Doğan

(Mardin)

34- Osman Özcan

(Antalya)

Gerekçe:

Bingöl ve civarı, Kuzey Anadolu fay zonu ile Doğu Anadolu fay zonu gibi iki büyük fay sisteminin kesişim noktasında yer alması nedeniyle, depremsellik açısından oldukça aktif bir bölgede bulunmaktadır. Büyük can ve mal kaybına yol açan 1971 Bingöl depremi, bunun önemli göstergelerinden biridir. Tüm bilimsel verilere karşın, 1 Mayıs 2003 tarihinde Bingöl'de meydana gelen son deprem, 32 yıl içinde bilinçli hiçbir hazırlığın hayata geçirilemediğini ortaya koymuştur. Bingöl depreminde yüzlerce yurttaşımız hayatını kaybetmiş ve binlerce konutta hasar meydana gelmiştir. Oysa, 6,4 gibi orta büyüklükte bir deprem, çağdaş normlara uyulduğu takdirde çok az bir mal kaybıyla atlatılabilecek bir büyüklüktedir. Depremlerin şiddetinden daha orantısız ve daha büyük hasarlara neden olması sistemsizlik, azgelişmişlik ve etik aşınmanın bir göstergesidir.

Deprem sonrası en çok can kaybının olduğu binaların devlete ait binalar olması, ülkemizdeki deprem gerçeğini devletin gözardı ettiğini ve daha önemlisi, kamu yapılarının yapımında yolsuzluklarla başedilmediğini göstermektedir. Bingöl depreminde, özellikle kamu yapılarında ortaya çıkan hasarların nedenlerinin ve sorumlularının ortaya çıkarılması, halkımızın devletimize güveni açısından son derece önem taşımaktadır. Ancak, bunun için, soruşturmanın, dokunulmazlık zırhı arkasına sığınanları da kapsaması gerekmektedir.

Deprem sonrası yapılan yardımların koordinasyonunun iyi yapılmaması ve dağıtımda eşitsizlik yapıldığına ilişkin depremzedeler arasında oluşan kanı da halkı galeyana getirerek çeşitli olayların meydana gelmesine neden olmuştur. Bu olayların çıkış nedenlerinin ve ivme kazanmasının sorumlularının da ortaya çıkarılması gerekmektedir. Depremzedelerin tepkisini doğru değerlendirebilmek için, bu tepkileri ortaya çıkaran nedenlerin araştırılması gerekmektedir.

Ekonomik açıdan yeterince gelişmemiş bölge, bugün, deprem sonrasının ağır ekonomik koşullarına da katlanmak zorunda kalmıştır. Bu bakımdan, bölge halkının devlete olan borçlarının ertelenmesi başta olmak üzere, bölgenin en kısa sürede bir kalkınma hamlesiyle normal yaşantısına döndürülmesi gereklidir. Bu tedbirler ve daha canlı bir ekonomik hayatın yaşama geçirilmesi için gerekli planlar acilen ortaya konulmalıdır.

Türkiye'nin aktif bir deprem ülkesi olduğu açıkça bilinmektedir. Ayrıca, son yıllardaki gözlemlerin sonuçlarına göre, sismik aktivitenin görece olarak arttığı bir periyoda da girilmiştir. Türkiye'nin deprem sorunu, sadece depremler sonrası yapılacak acil yardımları gözetmekle çözülemez. Türkiye'nin, beş yılı kapsayan "bütünsel bir master plana" gereksinimi vardır. Bingöl depremi, bu planın verileri için bir laboratuvar görevi görmelidir.

Açıklanan gerekçelerle, deprem öncesi gerekli önlemlerin alınamama ve acil yardımların adaletsiz dağıtımı konusunda depremzedelerin gösterdiği tepkilerin nedenleri ile bölge halkının tekrar eski yaşamına hızla ve kalkındırılarak dönüşünün sağlanması ve Türkiye deprem master planı için veri toplanması konularının, Yüce Meclisimizde kurulacak araştırma komisyonunca incelenmesini takdirlerinize arz ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:

2. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 37 milletvekilinin, Şanlıurfa İlinde elektrik enerjisi dağıtımında yaşanan sorunların, araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/76)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Şanlıurfa İlinde yıllardır kamuoyunu meşgul eden ve bugüne kadar çözülmeyen elektrik enerjisi dağıtımında yaşanan sorunların nedenlerini araştırmak ve çözüme kavuşturmak amacıyla, ekte sunulan gerekçeler ışığında, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz ederiz.

  1- Mehmet Vedat Melik

(Şanlıurfa)

  2- Mahmut Yıldız

(Şanlıurfa)

  3- Turan Tüysüz

(Şanlıurfa)

  4- Selami Yiğit

(Kars)

  5- Mehmet Nezir Nasıroğlu

(Batman)

  6- Enver Öktem

(İzmir)

  7- Mehmet Semerci

(Aydın)

  8- Özlem Çerçioğlu

(Aydın)

  9- Abdurrezzak Erten

(İzmir)

10-Ahmet Ersin

(İzmir)

11- İsmail Değerli

(Ankara)

12- Kemal Sağ

(Adana)

13- Fahrettin Üstün

(Muğla)

14- Ahmet Küçük

(Çanakkale)

15- Ayşe Gülsün Bilgehan

(Ankara)

16- Nezir Büyükcengiz

(Konya)

17- Hüseyin Ekmekcioğlu

(Antalya)

18- Ramazan Kerim Özkan

(Burdur)

19- Mehmet Ali Özpolat

(İstanbul)

20- Mehmet Küçükaşık

(Bursa)

21- İzzet Çetin

(Kocaeli)

22- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

(Ankara)

23- Mesut Değer

(Diyarbakır)

24- Mustafa Gazalcı

(Denizli)

25- Yaşar Tüzün

(Bilecik)

26- Kemal Demirel

(Bursa)

27- Mehmet Kartal

(Van)

28- Ali Arslan

(Muğla)

29- Feridun Ayvazoğlu

(Çorum)

30- Türkan Miçooğulları

(İzmir)

31- Esat Canan

(Hakkâri)

32- Zekeriya Akıncı

(Ankara)

33- Mehmet Ali Arıkan

(Eskişehir)

34- Ali Kemal Kumkumoğlu

(İstanbul)

35- Orhan Sür

(Balıkesir)

36- Mehmet Mesut Özakcan

(Aydın)

37- K. Kemal Anadol

(izmir)

38- Ensar Öğüt

(Ardahan)

Gerekçe:

Dünyanın en eski yerleşim alanlarından biri olan Şanlıurfa, son yıllarda, Türkiye Cumhuriyetinin en önemli bölgesel kalkınma planının uygulama merkezi olmasından dolayı, tüm ülke yatırımcılarının ve birçok yabancı yatırımcının dikkatini çeken ve yatırım yapmak için üzerinde en çok konuşulan ve en çok proje üretilen bir il haline gelmiştir.

GAP projesinin sulanabilir arazilerin büyük bir çoğunluğunun yine bu il kapsamında sulanıyor olması sonucunda, gayri safî millî hâsıladan kişi başına düşen gelir açısından ülkemizin en geri kalmış bölge insanlarının da çekim merkezi haline gelmiş, özellikle il ve ilçe merkezlerinde büyük nüfus artışları olmuştur.

Yine, ülkemizin tarımsal potansiyel açısından en önemli; fakat, en sıcak illerinden biri olan Şanlıurfa'da, çağdaş anlamda tarım yapabilmenin en önemli şartlarından biri olan sulama sistemlerini kurmak amacıyla, Akçakale, Viranşehir, Siverek ve Hilvan İlçelerinde 1985 yılından itibaren açılagelen ve bugün sayıları binlerle ifade edilen derin su kuyuları açılmış ve Atatürk Barajı sulamaları başlamadan önce dahi, Urfa İli, pamuk üretiminde Türkiye'de birinci sırayı almıştı.

Yöre halkının sahip olduğu yatırımcı ruh ve köylülükten kurtulma dürtüsüyle, gerek yeraltı sulamaları ve gerekse daha sonra başlayan Atatürk Barajı sulamalarıyla elde edilen ürünlerin il içerisinde işlenmesi ve bir sanayi ili olma özlemi doğrultusunda, başta tekstil sektörü olmak üzere, birçok alanda yatırımlar yapılmış, işletmeye açılmış ve geniş çapta istihdam yaratılmıştır. Urfa merkez ilçede yapılmış olan 1 inci Organize Sanayi Bölgesi tamamen dolmuş, yatırımcılar 2 nci Organize Sanayi Bölgesi için sıraya girmişlerdir.

Şanlıurfa İli genelinde, özetle anlatmaya çalıştığımız gelişmeler bu yöndeyken, insanlık tarihinin ateş ve yazıdan sonra belki de en büyük buluşu olan elektrik enerjisinin tedarik ve dağıtımı, hiç de çağımız Türkiyesine ve planlanan Urfa'ya yakışır bir halde değildir.

Bugün Şanlıurfa, bölgenin nüfusu en büyük illerinden biridir. Ancak, özellikle son dört beş yıldır Urfa'da elektriğin kesilmediği tek bir gün yoktur. 2001 yılında TEDAŞ Müessese Müdürlüğü kayıtlarına göre, kayıtlara girecek boyutta 2 293 arıza meydana gelmiş ve arızaların meydana geldiği yerleşim birimlerine 4 238 saat elektrik verilememiştir. Yine, son yıllarda kış aylarında, bütün il genelinde, yani, 11 ilçe merkezi ve 2 000'den fazla köyde bazen günlerce süren elektrik kesintileri olmaktadır. Elektrikli ev aleti bozulmamış hiçbir aile yoktur.

Elektrik kesintisi, voltaj yüksekliği veya düşüklüğü nedeniyle, konutlarda kaloriferle ısınmak veya yazın klima çalıştırmak kesinlikle mümkün değildir. Daha de önemlisi, küçük sanayi sitesindeki esnaf da çalışamamakta, büyük maddî kayıplara uğramaktadır.

Büyük umutlar ve özveriyle kurulmuş ve kurulmakta olan sanayi tesislerinde ise saatlerce süren elektrik kesintileri yüzünden sağlıklı üretim yapmak mümkün olmadığı gibi, ürün kalitesi de düşmektedir.

Yine, kendi öz kaynaklarıyla açmış oldukları derin su kuyularını düzenli bir şekilde çalıştıramadıkları için binlerce çiftçi, son yıllarda ürününün yaklaşık yüzde 80'ini kaybetmektedir.

Teknoloji ve bilişim çağı dediğimiz, çok  yeni ve değişik enerji türlerinin kullanımının yaygınlaşacağı kesin olan 21 inci Yüzyılda, hâlâ elektrik sıkıntısı çeken Şanlıurfa İlinde, eğer, gerekli önlemler alınmazsa, önümüzdeki yıldan başlamak üzere, il genelinde çok büyük sorunların yaşanacağı en etkili ağızlarca ifade edilmektedir.

Yanı sıra, yaşanan bu sıkıntıların iyice bunalttığı Şanlıurfa halkı, çözümsüzlüğün altında, başta seçilenler olmak üzere, tüm yöneticilerin ihmali, ilgisizliğini dillendirmekte, hatta yolsuzluk iddialarını da öne çıkarır durumdadır.

Bu yüzden, Şanlıurfa İlinin elektrik enerjisinin tedarik ve dağıtımıyla ilgili sorunların sağlıklı olarak tespit ve çözümü bir Meclis araştırması açılmasıyla mümkün olabileceğinden gereğini saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerine alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile, çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla kurulan (10/29,31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum :

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleriyle, çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla kurulan (10/29, 10/31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptıklarına ilişkin tezkeresi (3/258)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 7.5.2003 günü saat 16.00'da, Ana Bina, PTT karşısı, Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 11 üyeyle toplanmış ve aşağıdaki isimleri yazılı sayın üyeler, belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

 

K. Kemal Anadol

 

 

 

İzmir

 

 

 

Komisyon Geçici Başkanı

 

 

 

Adı ve Soyadı

Seçim Bölgesi

Aldığı oy

Başkan :

Cemal Yılmaz Demir

(Samsun)

(11)

Başkanvekili: 

Haluk Koç

(Samsun)

(11)

Sözcü:

Murat Yılmazer

(Kırıkkale)

(11)

Kâtip:

İbrahim Çakmak

(Tokat)

(11)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.-  İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (1) (2)

BAŞKAN - Komisyon?... Burada.

Hükümet?.. :Burada.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, tasarının 31 inci maddesi kabul edilmişti. Şimdi 32 nci maddeyi okutuyorum.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Ücret

Ücret ve ücretin ödenmesi

MADDE 32. - Genel anlamda ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır.

Ücret, kural olarak, Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödenir. Ücret yabancı para olarak kararlaştırılmış ise ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenebilir.

Emre muharrer senetle (bono ile), kuponla veya yurtta geçerli parayı temsil ettiği iddia olunan bir senetle veya diğer herhangi bir şekilde ücret ödemesi yapılamaz.

Ücret en geç ayda bir ödenir. İş sözleşmeleri veya toplu iş sözleşmeleri ile ödeme süresi bir haftaya kadar indirilebilir.

İş sözleşmelerinin sona ermesinde, işçinin ücreti ile sözleşme ve Kanundan doğan para ile ölçülmesi mümkün menfaatlerinin tam olarak ödenmesi zorunludur.

Meyhane ve benzeri eğlence yerleri ve perakende mal satan dükkan ve mağazalarda, buralarda çalışanlar hariç, ücret ödemesi yapılamaz.

Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi beş yıldır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; gündemde 73'e 1 inci ek sıra sayısıyla yer alan İş Kanunu Tasarısının 32 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, ücret, emeğin karşılığı olan paradır. Üretim sürecinde, işçi, üretime çok temel olan bir üretim unsurunu, yani emeğini katıyor ve bunun karşılığı olarak da, kendisine ücret ödeniyor. Yeni yasa tasarısında, emeğe karşılık olarak ödenen ücretle ilgili bir düzenleme var; ama, emeğin korunmasıyla ilgili hiçbir madde yok; yani, bu yasa tasarısında, emekten yana hiçbir hüküm olmadığı gibi, emekten yana herhangi bir duruş da sergilenmemiştir; ne emeğin bütünlüğü ne de emeğin geliştirilmesi nazara alınmıştır; yasa tasarısı, bütünüyle emek düşmanı olarak düzenlenmiştir. Tasarıda ücretle ilgili bir maddenin bulunması, sadece yasa tasarısını iş yasasına benzetmeye çalışmanın sonucudur. Görüşülmekte olan bu yasa tasarısı, gerçek anlamda bir iş yasası değildir; eğer, gerçek anlamda bir iş yasası olsaydı, ücreti, yani emeğin karşılığını metnine alan tasarı, emeğin sahibini korumak için de bir duruş sergilerdi. Gerçekten İş Yasası Tasarısı, işçiyi mal gibi, eşya gibi, meta gibi görmektedir. Bu yasa tasarısı, iş hukukunun tüm evrensel prensiplerine aykırıdır. İnsanı mihver almayan, insana değer vermeyen bu kanun tasarısı, üretimin en temel, en asıl, en önemli unsuru olan işçiyi, bir makine parçası haline getirmektedir. Bu mantıktan hareketle, bir insanın ailesiyle birlikte yaşamasının koşulu nedir, geçinmek için ne kadar geçimliğe ihtiyacı var, sağlıklı çalışma hayatı nasıl olur; bu sorulara, yasa tasarısında cevap aranmamıştır. İşçinin bir insan olduğu düşünülmemiştir; onun bir ailesi var mı, çocukları var mı, çocuklarının okul ihtiyacı var mı, hastası var mı, sigorta ihtiyacı var mı; bunlar düşünülmemiştir.

Seçim beyannamelerinizde verdiğiniz sözleri unutarak, oy aldığınız kesimlere kötülük edecek bir düzenleme içindesiniz. Değerli arkadaşlarım, üç beş kayıtdışıcıyı memnun etmek eğilimindesiniz. Bu tasarıyla, işçi memnun olmayacağı gibi, dürüst işveren de memnun olmaz. Getirilen atipik sözleşme ve çalışma biçimleriyle, işçi, esas olarak, yarı aç, yarı tok bir duruma getirilmektedir. Bu yarı işsiz insanlar, her türlü sosyal güvenceden yoksun bir hale getirilmektedir. Bu yasa tasarısı, bir tepki tasarısıdır. İşçilerin şimdiye kadarki kazanımlarını yok etmeyi amaçlayan bir tasarıdır; hatta, bu konuda o kadar ileri gidilmiştir ki, İş Yasası, iş yasası olmaktan çıkarılıp, işten çıkarma yasası biçimine dönüştürülmüştür.

Sayın milletvekilleri, oysa, hükümetler, çalışma barışına katkı yapabilecek yasaları hazırlamakla mükelleftir. Ne yazık ki, esnek çalışma biçimlerini temel alan bu İş Yasasıyla, çalışma koşulları değiştirilmiş ve her şey esnekleştirilmiştir. Bu esnekleştirmeler sonucu neler olmuştur, bir bakalım: Önce, İş Yasasının bizatihi, kendisi esnetilmiştir. Esnek hale gelen İş Yasası, her türlü kötü niyetli yoruma açık bir biçimde, çalışma türü ve çalışma biçimlerini bile net tanımlayamamıştır. Her türlü çalışma biçimini yasa kapsamına almış, atipik çalışma biçimleri temel olmuştur. İş yeri esnekleştirilmiştir. Asıl işte alt işverenin çalıştırılmaması kuralı "işin gereği ve teknolojik nedenler" adı altında esnekleştirilmiştir; bu şekilde taşeronluk iyice yasal hale gelmiştir. Böyle bir düzenlemenin, ne ülke ekonomisine ne gerçek endüstriye ve teknoloji ne örgütlü topluma ve ne de demokrasiye bir katkısı bulunmaktadır. Yine bu yasa tasarısıyla, işin ve işçinin esnekleştirilmesi cihetine gidilmiş, yasaya kısmî süreli çalışma, tam süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma, deneme süreli çalışma kavramları getirilmiştir.

Bu tasarıyla iş süreleri de esnek hale getirilmiştir. Telafi çalışması düzenlenmiştir. İşçiyi, üretimin en temel faktörünü korumayan, onu yarı aç, yarı işsiz; ama, tam yoksul, sağlık ve sosyal güvenceden yoksun hale getiren, sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmayan bu kanun tasarısında yer alan ücret maddesinin başlığının, ücret olmaması, onun yerine sadaka ve bahşiş halinde düzenlenmesi belki kanun tasarısının ruhuna daha uygun olurdu.

Bu yasa tasarısına olumsuz oy vermeyi vicdan borcu sayıyoruz. Hepinize saygı ve sevgilerimi sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Madde üzerinde, şahısları adına söz istekleri var.

Yalova Milletvekili Sayın Şükrü Önder?.. Yok.

Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III. - YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, toplantı yetersayısı yoktur, yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - 20 kişilik bir talebiniz olması lazım, ismen tespit edeceğim:

Sayın İzzet Çetin, Sayın Oğuz Oyan, Sayın Oya Araslı, Sayın Erol Tınastepe, Sayın Mustafa Özyürek, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Sayın Rasim Çakır, Sayın Hasan Aydın, Sayın Ali Topuz, Sayın Haşim Oral, Sayın Feridun Baloğlu, Sayın Dursun Akdemir, Sayın Halil Tiryaki, Sayın Önder Sav, Sayın Algan Hacaloğlu, Sayın Şükrü Elekdağ, Sayın Nail Kamacı, Sayın Hüseyin Güler, Sayın Mustafa Gazalcı, Sayın Gökhan Durgun.

Sayın milletvekilleri İçtüzüğün 57 nci maddesine göre, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

5 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çoğunluğumuz vardır; görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, 32 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

33 üncü maddeyi okutuyorum:

İşverenin ödeme aczine düşmesi

MADDE 33. - İşverenin konkordato ilan etmesi, işveren için aciz vesikası  alınması veya iflası  nedenleri ile işverenin ödeme güçlüğüne düştüğü hallerde geçerli olmak üzere, işçilerin iş ilişkisinden kaynaklanan son üç aylık ücret alacaklarını karşılamak amacı ile İşsizlik Sigortası Fonu kapsamında ayrı bir ücret garanti fonu oluşturulur.

Ücret Garanti Fonu, işverenlerce işsizlik sigortası primi olarak yapılan ödemelerin yıllık toplamının yüzde biridir. Ücret garanti fonunun oluşumu ve uygulanması ile ilgili usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, İş Kanunu Tasarısının yaklaşık dörtte 1'lik bölümü tamamlanmış vaziyette, başlangıç itibariyle. Bu tasarının burada görüşülmesi sırasında, ne yazık ki, önümüze önergelerle, önümüze gelen tasarıda olduğundan daha geri bir düzenleme yapılmaktadır. Bunlardan en önemlisi, bildiğiniz gibi, İş Güvencesi Yasasının, bugün görüşülen İş Yasası Tasarısı vasıtasıyla, esas itibariyle gündem dışına çıkarılmasıdır; yani, çıkaracağımız bu iş yasasından sonra "artık, Türkiye'de bir İş Güvencesi Yasası var mıdır" sorusuna, hiç kimse, göğsünü gere gere, vicdanı rahat bir şekilde "evet, vardır" diyemeyecektir. Burada, sadece iş yasası getirilmiyor, aynı zamanda, bu geceyarısı önergeleriyle, son dakika önergeleriyle, toplumun tartışmasına imkân vermeyecek birtakım önergelerle, düzenleme, göründüğünden daha geri, daha antisosyal bir yapıya doğru götürülmektedir.

Üzerinde konuştuğumuz maddeyle -yani, işverenin ödeme aczine düşmesiyle ilgili maddeyle- ilgili şunları söylemek istiyorum: Bu madde, bir kere, bazı bakımlardan geliştirilmezse, Türkiye'de, şimdiye kadar örneklerini gördüğümüz bazı kötü uygulamalara vesile olabilir. Bu şekliyle, bu madde, kötü niyetli işveren için, kötü amaçlı kullanıma vesile olabilir. İşçi haklarının, çalışanın haklarının yeterince korunmaması sonucunu doğurabilir ve tabiî -hepimizin bildiği bir başka sonuç var, birazdan açıklayacağım- burada esas amaç gibi görünen, ama, aslında esas amaç olmaktan ziyade uygulamamızda tali amaç gibi olan bir başka durum ortaya çıkar; o da, kamu finansmanı aracı olarak yeni bir ücret garanti fonu yaratılması olayıdır, tıpkı İşsizlik Fonunda olduğu gibi.

Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, burada, gerçekten çalışanın hakkını korumak istiyorsak, acze düşmüş işverenin, çalışanların haklarını öncelikle ödemesini, bu borç ödemelerini öncelikle çalışanlara yöneltmesini istiyorsak, işverenin, böyle bir ücret garanti fonu aracılığıyla, öncelikle kendi üzerine düşecek sorumluluklardan kurtulmasını bir kere önleyelim. Bu ücret garanti fonu olsun; ama, öncelikle, bizim yapmamız gereken, işverenin, böyle bir durumda, yani, konkordato ilan etmesi, haciz vesikası alınması veya iflası gibi nedenlerle ödeme güçlüğüne düştüğü hallerde yapılması gereken öncelikli iş, ücret gibi, kıdem tazminatı gibi, kullanılmayan izin süreleri gibi tüm işçilik haklarının muaccel hale getirilmesidir. Eğer bunu kanun metnine geçirmezsek, o zaman, her zaman, işçi haklarının öncelikle tahsilinde sorunlar çıkacaktır. Yani, burada, bu madde kapsamında, işçi alacaklarının -birazdan bir önerge de vereceğiz- rüçhanlı alacaklar, amme alacakları dahil, tüm alacaklardan önce gelmek üzere, mutlaka, imtiyazlı alacak olarak tanımlanması gerekmektedir. Öyle ki, işverenin menkul ya da gayrimenkul, bütün malları ve üçüncü şahıslardaki hak ve alacakları işçilik haklarını karşılayamadığı durumlarda ücret garanti fonu devreye girmelidir. Eğer böyle yaparsak, hem ücret garanti fonuna çok yüklenmemiş oluruz hem de öncelikle, işverenin sorumluluktan kaçmak, öncelikle kendi üzerine düşen, diğer işverenlerin ortak fonuna değil, öncelikle kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesini sağlarız.

Kuşkusuz, bir işletmenin aslî unsurlarından biri işverense, diğeri de işçidir, çalışandır, her düzeyde çalışan ücretlilerdir. Dolayısıyla, işçi haklarını korumanın öncelikli yolu, bir kere, böyle bir düzenleme yapmaktır. Aslında, burada, yine, üç aylık bir süreyi tutabiliriz, üç aylık ücret alacakları için garanti fonunu kullanabiliriz; ama, dediğim gibi, önce, işverenin kendi taşınır-taşınmaz malları ve hakları üzerinden, alacakları üzerinden tahsilatı yapmak kaydıyla. Bir kere, kötü niyetli işverenin kötü niyetli davranışını önlemenin birinci yolu budur; Türkiye'de bunun örnekleri çok görülmüştür.

İkincisi, bu ücret garanti fonu yetmediği durumlarda ne olacak? Ücret garanti fonunu, buradaki yasal düzenleme, işverenlerce işsizlik sigortası primi olarak yapılan ödemelerin yıllık toplamının yüzde 1'i olarak tanımlıyor. Bilim heyeti ve bakanlık öngörüsü daha önce farklıydı. Sigortalının prime esas aylık brüt kazancının işverene düşen bölümünün belli bir payı olarak, yüzdesi, binde 5'i olarak tanımlıyordu; bunun daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Bundan daha önemlisi, ücret garanti fonunun belli bir kriz döneminde işçi alacaklarını karşılayamaması durumunda ne olacaktır? Bu, bilindiği gibi, burada tanımlandığı şekliyle, işsizlik sigortasının bir kolu olarak onun kapsamında kurulmaktadır; fon içinde fon oluşmaktadır. Eğer, ücret garanti fonu, herhangi bir kriz, toplu işten çıkarmalar olduğu dönemde işçi alacaklarını karşılamaya yetmezse, bunun İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanacağının, en azından, bu fonun, ücret garanti fonunun İşsizlik Sigortası Fonundan ödünç alabileceğinin burada düzenlenmesinde yarar vardır.

Burada şunu üçüncü olarak hatırlatmak isterim: Türkiye'de bu tür fonlar kamu finansmanı aracı olmaktadır. Bakınız, burada tasfiyesini görüştüğümüz zorunlu tasarruf böyle hizmet etmiştir. İşsizlik Sigortası Fonu bu şekilde çalışmaktadır. Geçenlerde burada İŞKUR Genel Müdürüyle karşılaştım ve soruyu sordum; acaba, işsizlik sigortasından hak sahiplerine, yani, işsizlere ne kadarlık bir geri ödeme olmuştur diye. Bana verdiği yanıt şuydu: "Yüzde 1,5'in altında; yani, yüzde 1,2 gibi." Yani, işsizlik sigortasında toplanan paraların sadece yüzde 1,2'si işsizlere geri dönmüş. Acaba niçin; bunun birinci nedeni, bir kere, son derece dar tanımlamışız olayı, kapsamı dar tanımlamışız. Ne demişiz; asgarî ücretin yarısı ile asgarî ücretin tamamı arasında olabilir; daha yukarıda olmaz; yani, adam 1 milyar maaş alıyorsa, işsiz kaldığı zaman, bütün koşulları yerine getirdiyse, alabileceği para asgarî ücret tavanından daha fazla olamaz. Böyle bir şey olabilir mi?! Niçin, demek ki, biz bu fonu kullanamıyoruz işsizler lehine; bu nedenle. Onun dışında, koşullar çok kapsamlı ve ağır. Şimdi, bu, neye yarıyor?! İşsizlik Sigortası Fonu kurduk. "Ne güzel; işte, biz de uluslararası normlara uyduk" demekle gerçekten bunu yapmış oluyor muyuz?! Türkiye, son iki yılda, mevcut işsiz mevcut işsiz sayısına 1 500 000 ilave işsiz taşımışken, İşsizlik Sigortası Fonundan işsizlere dönük fon kullanımının yüzde 1,2'de kalması bir utanç vesilesi değil midir?! Bunu düzeltmek için yeni iktidar ne yapmayı düşünüyor?

Şimdi, burada, bu İşsizlik Sigortası Fonunun yüzde 1'i   oranında  -bakınız, yüzde 1 burada kritik bir oran- bir payla ücret garanti fonu kuruluyor. Sizin işsizlik sigortasından işsizlere verdiğiniz zaten yüzde 1; yani, o kadarlık bir payla ne yapmış oluyorsunuz; bir ücret garanti fonu kuruyorsunuz.

Arkadaşlar, bu, doğru bir yöntem değil; doğru bir uygulama değil; bu, mantıklı bir iş değil; yani, bakınız, bu, sosyal değil; bu, toplumun, gerçekten sosyal bakımdan acze düşmüş kesimlerini koruma mekanizması değil; böyle yol alamayız. Türkiye, bu şekilde üzerindeki toplumsal baskıyı azaltamaz. Türkiye'de, gerçekten gelir dağılımı çok bozulmuştur. Türkiye'de işsizlik çok artmıştır. Biz, bu tür düzenlemelerle buna merhem dahi olamayız. O halde, geliniz, burada, bunları anlamlı düzeylere çıkaralım. Yani, bunu yaparken, aynı zamanda, dediğim gibi, işsizlik sigortasını dahi yeniden düşünmemiz lazım.

Ücret garanti fonu kuruyorsunuz, hangi koşullarda değerleneceğini burada belirtmiyorsunuz. Ücret garanti fonunda toplanan paralar ne şekilde, hangi tür bir nemalandırmayla değerlenecektir, burada eksiktir. Geliniz, bunun adını koyalım; yani, mevduat faizi mi diyeceksiniz, hazinenin borçlanma ihalelerindeki faizi mi diyeceksiniz, bir şey deyiniz. Yoksa, eğer demezseniz, kanunda boşluk olursa, bunun kötü amaçlı kullanımı; yani, sıfır faizle kullanımı gibi bir durum ortaya çıkabilir; yani, fonlar durduğu yerde eriyebilir.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu tür düzenlemeleri yaparken, esas amacın, çalışanları, işsiz kalanı, ücretini alamayanları öncelikle korumak olduğunu unutmayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oyan, lütfen toparlayın.

Buyurun.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu tür düzenlemeler kamu finansmanı aracı olarak kullanılamaz, kullanılmamalıdır. Eğer, şimdiye kadar bu yasa metnini getirenlerin bu niyetleri ya da buna çözüm getirmeme niyetleri ortaya yeterince çıkmışsa, geliniz, birazdan buraya getireceğimiz önergelerimize katılınız ve bu düzenlemeyi, daha belirli, daha çalışanlar lehine, daha işçi kesiminin, yani, zayıf toplumsal konumda olan kesimlerin lehine düzeltme fırsatını kaçırmayalım.

İlginiz için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

Madde üzerinde şahısları adına söz isteği var.

Bursa Milletvekili Sayın Şevket Orhan?.. Yok.

Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?.. Yok.

Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Saygıdeğer Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bir kere, 33 üncü maddenin son paragrafındaki "Ücret garanti fonunun oluşumu ve uygulanması ile ilgili usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir" hükmü açık değil, tıpkı nemalarda olduğu gibi.

Eğer bu primler, en az üç aylık ortalama hazine bonosu faiziyle değerlendirilmezse, yarın, nemada olduğu gibi yüzde 11... Yıllık yüzde 11'le değerlendirildi, yüzde 10'la değerlendirildi. Mutlaka, bunu, devletin bir borçlanma aracı gibi görüyoruz; ama, bunlara belli bir faiz oranı ve belli bir değerlendirme oranı getirmezsek, yine nemalar gibi olur ve bu insanlara ödeyecek fon bulamayız. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza çıkarılacak yönetmelik yetkisi verirken, mutlaka ve mutlaka, bu maddede, belli bir oran, objektif bir kriter getirmek zorundayız. Aksi halde, yine, bu fon, nemalar gibi olur.

Değerli milletvekilleri, iyi niyetli işverene saygı duyuyorum; ama, bu madde öyle bir madde ki, kötü niyetli işverenin önünü açan bir madde. Türkiye'de, bir iflas masası veya maddede dediğimiz gibi, aciz vesikası alınması veya iflasın ilan edilmesi beş yıl sürüyor, altı yıl sürüyor, on yıl sürüyor. Alınması on yıl süren aciz vesikaları var. Hele işveren çok da kötü niyetliyse, birtakım gayrimenkullerin ve menkullerin önüne kendi yandaşlarına haciz ve ipotek koyduruyorsa, bir şekilde bunları on yıldan önce tasfiye etmek mümkün değil. Eğer bir işçi alacağı on yıl bekliyorsa, bugünün parası, herhalde, on sene sonranın parasıyla pul olur. Onun için, mutlaka, burada rüçhanlı alacak olmalı, burada amme alacağından daha önde olmalı; çünkü, kötü niyetli işverenler, genelde, kendi yandaşlarına haciz koyduruyor, ipotek koyduruyor ve işçi alacağını dahi ödemiyor. Onun için, işçi alacağı amme alacağından önce gelmeli; çünkü, bu insanların ellerine üç kuruş para geçecek; bu parayı beş yıl sonra almalarının ne önemi var.

Onun için, bu maddede, biz, işçi alacağının amme alacağının önüne geçmesi yönünde bir önerge veriyoruz. Bu, ekmek parası. Gelin, insanların ekmek parasını on yıl sonra ödemeyelim. Düşünün, Anadolu'da, bir ilde bir işçi, yirmi sene çalışmış, onbeş sene çalışmış; eğer, o işyeri kapandıysa, alternatifi yok, iş bulamayacak, ekmek yiyemeyecek. Gelin, biraz sonra vereceğimiz önergeyle, işçi alacaklarını amme alacağının önüne geçirelim. Devlet baba ekmek bulur; ama, bu insanlar ekmek bulamaz.

Bir işveren düşünün. Bu işveren hele devlet babaysa, rantabl çalışmıyorsa o işyeri, onu daha kötü yönetiyorsa, orada insanlar işsiz  kalır. Size bir örnek vereceğim; Malatya sigara fabrikası. Devlet baba iyi bir işveren olsa, aynı anda, 800 kişiden 400 kişiyi emekli etmez. Peki, bu fabrikayı kim çalıştıracak?! Bu fabrika daha rantabl çalışabilir mi?! Bu fabrika, yarın daha çok zarar edecek; o zaman diyecek ki devlet baba: "Vallahi bu fabrika zarar ediyor, hepsini kapattım."

Onun için, biraz sonra vereceğimiz önergeye, gelin, işçi alacağının amme alacağının önüne geçmesi için, hepimiz buna "olur" diyelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN - Önergelere geçmeden, Hükümet, bir açıklama talebinde bulundu.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu 33 üncü maddeyle, daha önce İş Kanunumuzda yer almayan bir düzenleme yapılmaktadır. İşverenin konkordato ve iflas kararıyla, aciz vesikası alınması nedeniyle ödeme güçlüğüne düştüğü hallerde, işçinin son üç aylık ücreti  güvenceye alınarak, bir garanti fonu oluşturulmaktadır. Bu güvence, Avrupa Birliğinin 980/36 numaralı yönergesi doğrultusunda getirilmiş olup, ulusal program kapsamında da taahhütlerimiz arasındadır; İşsizlik Sigortası Fonu kapsamında oluşturulacak ayrı bir ücret garanti fonuyla da sağlanacaktır. İşverene ayrı bir yük getirilmemesi amacıyla, ücret garanti fonu primlerinin, işverenlerce, işsizlik sigortası primi olarak yapılan ödemelerin yıllık toplamının yüzde 1'inden oluşacaktır.

Ayrıca, İcra İflas Kanunu da, dün, Adalet Komisyonunda gündeme alındı; bir alt komisyon kuruldu. Dolayısıyla, işçi alacakları var ise, bunun rüçhaniyeti İcra İflas Kanunu içerisinde düzenlenecektir. Komisyonda Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız da var. Buradaki endişelerini orada dile getirirlerse, orada karşılama imkânımız da vardır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 33 üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutup, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "İşverenin ödeme aczine düşmesi" başlıklı 33 üncü maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinin önüne "işçi alacakları yasal ve sözleşmeden kaynaklanan tüm rüçhanlı alacaklardan öncelikli olarak ödenir. Bu alacaklara hiçbir ihtara gerek kalmaksızın ödenmesi gereken tarihten itibaren bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi uygulanır" cümlesinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

Muharrem Kılıç

 

Eskişehir

Bursa

Malatya

 

Feridun Baloğlu

Feramus Şahin

 

 

Antalya

Tokat

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Mehmet Küçükaşık

Muharrem Kılıç

Cevdet Selvi

 

Bursa

Malatya

Eskişehir

"Ücret garanti fonu Sosyal Sigortalar Kanununun 77 ve 78 inci maddelerine göre işverence sigortalının prime esas aylık kazancının işveren payına düşen miktarının binde beşi oranında kesilen primlerden oluşur."

BAŞKAN - Üçüncü ve son önergeyi okutuyorum. Bu son önerge, en aykırı önergedir; işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "İşverenin ödeme aczine düşmesi" başlıklı 33 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Muhsin Koçyiğit

 

İzmir

Kocaeli

Diyarbakır

 

Enver Öktem

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

İzmir

Mardin

Mersin

İşverenin ödeme aczine düşmesi

MADDE 33.- İşverenin konkordato ilan etmesi, işveren için aciz vesikası alınması veya iflası nedenleri ile işverenin ödeme güçlüğüne düştüğü hallerde, işçilerin iş ilişkisinden doğan ücret, kıdem tazminatı, kullanılmayan izin süreleri gibi tüm işçilik hakları muaccel hale gelir. Bu işçi alacakları; rüçhanlı alacaklar, amme alacakları dahil tüm alacaklardan önce gelmek üzere imtiyazlı alacaktır. İşverenin menkul, gayrimenkul malları ile üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarının işçilik haklarını karşılamadığı durumlarda geçerli olmak üzere işçilerin iş ilişkisinden kaynaklanan son üç aylık ücret alacaklarını karşılamak amacı ile İşsizlik Sigortası Fonu kapsamında ayrı bir ücret garanti fonu oluşturulur.

Ücret garanti fonu primleri işverence Sosyal Sigortalar Kanununun 77 ve 78 inci maddelerinde belirtilen sigortalının prime esas aylık brüt kazancının işverene düşen bölümünden binde beşi aşmamak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirtilecek oranda kesinti yapmak suretiyle karşılanır."

Ücret garanti fonu uygulamasına ilişkin usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Son okuduğumuz önerge en aykırı önergedir.

Önergeye Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın önerge sahipleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin gerekçesini mi okutalım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hayır efendim, ben konuşacağım.

BAŞKAN - Sayın Çetin önergelerinin gerekçesini açıklayacak efendim.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 33 üncü maddesine ilişkin vermiş olduğumuz değişiklik önergesinin gerekçesini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yeni iş kanunu - ileride göreceksiniz, birlikte göreceğiz- yamalı bohça gibi, pek çok ülkeden "orada o var, burada bu var; biz de yok" diye, Türkiye'nin bünyesine uyup uymadığına bakılmaksızın yapılan düzenlemeler manzumesidir. Öyle zannediyorum ki, ileride, bunun sıkıntılarını yine birlikte gidermeye çalışacağız. Bunlardan biri de, bu maddeye ilişkin bir düzenlemedir. Az evvel, Sayın Bakanımız açıklarken "bunu İcra ve İflas Yasasında da düzenliyoruz, o nedenle burada bulunmasına gerek yok" dedi. Tabiî, usul hukuku açısından durumu çok iyi bilmiyorum; ama, bildiğim bir iki konu var ki, onları izah etmeye çalışacağım.

Gerçekten, işverenin ödeme aczi içerisine düşmesi durumda işçi alacaklarının korunması isteği ve talebi bütün çağdaş ülkelerde gündeme gelmiş ve 1970'li yıllardan sonra, bu konuya ilişkin düzenlemeler ILO'da da yapılagelmiştir. Uluslararası Çalışma Örgütü, 95 sayılı sözleşmesiyle ücretin korunmasına ilişkin bir düzenlemeyi yeterli görmemiş, 1992 yılında buna ilişkin 173 sayılı yeni bir genelge yayımlayarak yeni bir sözleşme benimsemiş. Avrupa Birliği de, yani, o zamanki adıyla Avrupa Topluluğu da, 1980 yılında, 980 sayılı yönergeyi kabul etmiş. Bizim de, ülkemizde 95 sayılı ILO Sözleşmesi yürürlükte. O nedenle, bakıldığı zaman, bizim kendi isteğimizden çok, Avrupa Birliği standartlarını yakalayabilmek açısından iş yaşamımıza yeni giren bir düzenleme. İşverenin ödeme aczine düşmesi halinde, işçi alacakları, bugünkü uygulamada, özellikle, yaklaşık 12 kalem imtiyazlı alacaktan sonra geliyor.

Dün sabah, ÇİNKUR'dan işçi arkadaşlar geldi yanıma. ÇİNKUR, biliyorsunuz, özelleştirildi; yabancı, İranlı bir işveren aldı; piyasayı 60 000 000-70 000 000 dolandırdı. Şimdi, işçilerin ne ücret alacağı ödendi ne kıdem tazminatları ödendi ne ikramiyeleri ödendi; işçiler kapı kapı dolaşıyor. Zannediyorum, Kayseri milletvekillerinin de konudan, ÇİNKUR'daki işçilerden haberleri var. Bu bir örnek. Aylardır, yıllardır işçi alacağı garanti altına alınmadığı için, tam bir özelleştirme mağduru konumuna düştüler. Böyle bir durumda, ücret garanti fonu, elbette, işleme konulmalı; pek çok ülkede var, biz buna karşı çıkmıyoruz; ancak, işçi alacaklarını... Burada iki önemli nokta var. Ücret garanti fonu oluşturulurken, bizim işverenlerimizin bir bölümünün buna nasıl bakacakları önemli. Yani, şu ana kadar ülkemizde uygulanan fonlar gibi işleyecekse ücret garanti fonu, vay yandı!.. İşte, rezaleti görüyoruz Zorunlu Tasarruf Fonlarının tasfiyesine ilişkin anapara ödemelerinde. 300 000 000-400 000 000 anapara alacağını bekleyen devlet memuru, gidiyor, 60 000 000-75 000 000 alacakla kapıdan dönüp hüsrana uğruyor. Belki, AKP olarak daha az ödeme işinize gelebilir; ama, bu fon da, yarın, pek çok işveren tarafından istismar edilebilecek. Bu, birinci boyutu.

İkinci boyutu da, bizim, gerçekten, işçi alacaklarını garanti altına almamız söz konusu olacaksa...

Sayın Başkan, sükuneti sağlarsanız... Arkadaşlar susarlarsa...

BAŞKAN - Efendim, sayın hatibi dinleyelim.

Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Yani, biz, işçi alacaklarını garanti altına alacaksak, bunun, gerçekten, ücret, kıdem tazminatı, kullanılmayan izin sürelerine ilişkin bütün alacaklarını, imtiyazlı alacakların ilk sırasına getirmeliyiz. Ücret ve ücrete bağlı işçilik hakları, işçilerin, aileleriyle birlikte yaşamlarını sürdürebilmek için en önemli varlıkları. Eğer, işçinin ücreti olmazsa, işçinin ücreti zamanında ödenmezse, hileli iflas ya da başka nedenlerle eline geçmezse, bırakın tek başına işçiyi, onun ailesinin, çocuklarının, tümünün çok daha zor koşullar içerisine düştüğünü hepimiz biliyoruz. O nedenle, verdiğimiz önerge... İcra ve İflas Kanununda olmuş, burada olmuş, çok fazla hüküm ifade etmez. Bizim işçilerimizin alacakları değişik yasalarda mevcut; 1475 sayılı Yasada düzenleme var, 2004 sayılı İcra ve İflas Yasasında düzenleme var, Türk Ticaret Kanununda düzenleme var, Borçlar Kanununda düzenleme var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, konuşmanızı tamamlar mısınız.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, bizim burada yapmış olduğumuz düzenleme, iş hukuku, işçinin özel hukuku. İççi, kendisine ilişkin yasal düzenlemeye göz atarken, ne icra  ve iflas hukukuna gider ne Borçlar Kanununa ne de Türk Ticaret Kanununa, onun anayasası, çalışma yasasıdır, İş Yasasıdır. O nedenle, düzenlemenin burada yapılması -ki, Sayın Bakanım da, bunun İcra ve İflas Kanununda düzenleneceğini söylerken, bir bakıma haklı bir gerekçe, haklı bir talep olduğunu zımnen de olsa kabul etmiş oldu- son derece isabetli olacaktır diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, karar yetersayısı yoktur. İçtüzüğün 146 ncı maddesi gereğince karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, oylamaya geçtim.

Sayın Öktem, sayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Efendim, Kâtip Üyeler arasında anlaşma sağlanamadığından oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için 4 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, arkadaşlarımızdan bir tanesi kabul oyu verdi, çoğu çekimser kaldı. Bu kadar karşı çıkan arkadaş karşısında, oylamayı yenilemenin faydası yok efendim.

BAŞKAN - Efendim, kabulde bir tereddüt oldu

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, reddedildi artık.

BAŞKAN - Önergeyi oyluyoruz. Oylama işlemi başladı; herkes, lütfen, oyunu kullansın efendim.

Cihaza giremeyen arkadaşlarımız, teknik personelden yardım isteyebilirler.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

 

(İzmir)

 

ve arkadaşları

"Ücret garanti fonu Sosyal Sigortalar Kanununun 77 ve 78 inci maddelerine göre işverence sigortalının prime esas aylık kazancının işveren payına düşen miktarının binde beşi oranında kesilen primlerden oluşur."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet ve komisyon katılmıyor.

Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım efendim?

OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Komisyondan değişiklik metni yerine hükümet tasarısındaki madde metninin değiştirilerek alınmasının daha uygun olduğu düşünüldüğünden bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "İşverenin ödeme aczine düşmesi" başlıklı 33 üncü maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinin önüne "işçi alacakları yasal ve sözleşmeden kaynaklanan tüm rüçhanlı alacaklardan öncelikli olarak ödenir. Bu alacaklara hiçbir ihtara gerek kalmaksızın ödenmesi gereken tarihten itibaren bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi uygulanır" cümlesinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Enver Öktem

 

(İzmir)

 

 ve arkadaşları

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutayım?

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

İşçi ücretlerinin işçilerin ve ailelerinin yaşamlarını sürdürebilecekleri tek gelir kaynağı olması nedeniyle, diğer tüm alacaklardan öncelikli alacak olması sağlanarak, ILO sözleşmeleriyle de uyumlu hale getirilmiş olacaktır.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, 33 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: 33 üncü maddeyi kabul edenler... Etmeyenler... 33 üncü madde kabul edilmiştir.

34 üncü maddeyi okutuyorum:

Ücretin gününde ödenmemesi

MADDE 34. - Ücreti ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde mücbir bir neden dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak iş görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez. Gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır.

Bu işçilerin bu nedenle iş akitleri çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine yeni işçi alınamaz, bu işler başkalarına yaptırılamaz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısı görüşülürken, bir konuyu, ısrarla merak ediyorum: Bugün, 40 000 000'a yakın vatandaşımızı ilgilendiren hizmet üreten Sosyal Sigortalar Kurumunun yasası yok, sizleri hiç ilgilendirmiyor, Bağ-Kurun yasası yok, sizleri ilgilendirmiyor, İşkurun yasası yok, sizleri ilgilendirmiyor, her ne hikmetse, bu nasıl bir güç ise, bu İş Yasası Tasarısının bir an önce çıkması için gecenizi gündüzünüze katıyorsunuz. Bunlar sizi ilgilendirmiyor mu değerli arkadaşlarım?! Ama, bir şey demiyorum, inşallah, burada da emeğiniz boşa çıkar, başka bir şey demiyorum.

Şimdi, burada, değerli sözcüleriniz, Grup Başkanvekiliniz, yeri geliyor, 9 bilim adamının hazırladığı yasa tasarısından bahsediyor, bunun yaşama geçmesinin doğru olacağını söylüyor, yeri geliyor, bu yasa tasarısını değiştiriyorsunuz, maddeleri tahrip ediyorsunuz, bunun doğru olacağını savunuyorsunuz; bu nedir değerli arkadaşlarım?! Elbette ki, bizim, saygıdeğer işverenlerimize yönelik olarak, kasta mahsus ücreti geciktirir diye bir düşüncemiz yok.

Hep belirli yörelerden geldiniz, bilirsiniz, esnaf aybaşını bekler; memur aylık ücretini alacak, işçi aylık ücretini alacak ki, esnafa borcunu ödesin. Aybaşında esnafa bir şenlik gelir, aldığı borçlarından, taksitlerinden o da karşı tarafa borcunu öder. Eğer, bir memur, bir işçi, bakkala, manava, belli yerlere borcunu ödeyemiyorsa, taksitini ödeyemiyorsa, onun kapısının önünden geçemez. İşte, ücret, bu kadar önemlidir. Bunun zamanında ödenmesi gereklidir.

Şimdi, birçok işverenimiz, elinde imkânı olmasa dahi, borç yapar harç yapar, işçisinin ücretini zamanında öder. O da, esnafın karşısına çıkma cüretini bulur, bakkalın karşısına çıkma cüretini bulur. Böylece, taksitlerini öder, borcunu öder, kirasını öder, elektrik parasını öder, su parasını öder; rahata kavuşur. Şimdi, burada getirilmek istenen budur.

Burada bir iki konuyu özellikle bilginize sunmak istiyorum: Tabiî, diyeceksiniz ki; acaba, bunu ödemeyen kurumlar kuruluşlar var mı? Değerli arkadaşlarım, kasıt aramıyorum; ama, doğu bölgemizde birçok kazamızda, küçük birçok beldemizde 4 ay, 5 ay, hatta 6 ay ücretini alamayan belediye işçisi var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - 36 ay...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - 36 ay...

Biz, bunu, birçok kez gündem maddesi yapıp hükümetlere götürmemize rağmen, bugüne kadar çözemedik.

Şimdi, o saygıdeğer belediye başkanları bize de gelir talepte bulunurdu "kaynak sağlayın, imkân sağlayın, ben de orada çalışan işçimin, memurumun ücretini ödemek istiyorum" derdi. Kasıt aramamamıza rağmen, sorardım sayın belediye başkanına "acaba, taşeronlara, müteahhitlere borcun var mı" derdim; "yok" derdi.

Yine kasıt aramıyorum, elbette ki, müteahhidin ve taşeronun da çalıştırdığı işçi vardır, onların da ücretini taşeron ve müteahhite ödeyecektir; ama, taşeron yakınıysa, kendi siyasî partisinden birisiyse, ona kaynak sağlıyor, elde ettiği imkânları öncelikle ona ödüyorsa, işte burada bir kusur aramak mecburiyetindeyiz değerli arkadaşlarım. İşte, biraz önceki maddede, arkadaşlarımın "bu maddeye 'her ne olursa olsun işçi ücretleri öncelikle ödenir' ifadesini getirelim" demelerinin altında yatan nedenlerin biri budur.

Şimdi, bu maddede ne yapmak istiyoruz değerli arkadaşlarım: İsterseniz, önceki, 9 bilim adamının hazırlamış olduğu maddeyi bilgilerinize sunmak istiyorum:

"Madde 34.- Ücretini ödeme gününden itibaren on gün içinde alamayan işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak işçilerin iş görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez ve işçiler çalışmadıkları sürece ücretlerini alırlar."

Şimdi, biz, buradan bu maddeyi çıkarmışız değerli arkadaşlarım, bilim adamı dediğimiz bu 9 kişinin hazırladığı taslaktan bunu çıkarmışız, burada da kuşa çevirmişiz. Ne yapmışız değerli arkadaşlarım; on günü yirmi güne çıkarmışız. Onun ötesinde de, burada diyoruz ki: Eğer işçiler üretimden gelen gücünü kullanırsa -yani, bunun anlamı, benim paramı vermiyorsan ben de çalışmıyorum demektir- çalışmıyorsa, bunlara herhangi bir ücret ve sair ödenmez. Bu nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; bir nevi, işçiyi ücretsiz izne çıkarmaktır. Bu, doğru bir hareket değildir sayın milletvekilleri. Bu maddenin kapsamı, işçisinin ücretini zamanında ödeyeni; yani, on gün içerisinde ödeyeni, onbir gün içerisinde ödeyeni -bunun, tartısı terazisi yok, iyiniyet önemlidir burada- uzaktan yakından ilgilendirmez; zamanında sorumluluğunu yerine getiriyor.

Bunu alışkanlık haline getiren, işçinin alacağı ücretten önce müteahhidin, taşeronun parasını ödeyen bazı insanların, bazı işverenlerin de yolunu kesmek lazım; keyfîliğine son vermek lazım değerli arkadaşlarım. Bu nedenle, bu 9 kişilik bilim kurulunun hazırladığı madde metnini değiştirmemek lazım. Bunu değiştirmemenizi istiyoruz ve bu konuda değerli arkadaşlarımızın -Grubumuzun- hazırladığı bir önerge var, bu önergeye olumlu oy vermenizi istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ne getirilirse getirilsin, kökten "yok" diye bir karar almışsınız. Bu, doğru bir hareket değildir. Bakınız, biraz önce bir maddeyi oyladık, reddettiniz. Ne diyoruz orada; işçi alacakları... Hani, bir zamanlar "alınteri kurumadan hakkını alır" diyordunuz ya, nerede kaldı bu söylevler?! Biraz önce arkadaşlarımız önerge verdi; diyorlar ki, işçi alacakları diğer alacaklardan önce ödensin ki, bu adam, gitsin, bakkalına, manavına borcunu ödesin, elektrik parasını ödesin, su parasını ödesin, çocuğunun okul masrafını görsün. Siz diyorsunuz ki, yok, ne yaparsa yapsın!

Böyle olmaz değerli milletvekilleri! Bunu, acaba, düşünerek mi yapıyorsunuz, merak ediyorum; yoksa, böyle bir karar almışsınız, birisi el kaldırıyor, biz de el kaldırdık mı diyorsunuz?! Değerli milletvekilleri, bunlar doğru hareketler değil, doğru değil.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sizin gibi!.. Siz öyle yapıyorsunuz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, keşke bizim gibi olsanız... Keşke bizim gibi olsanız...

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)- Allah korusun!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bizim gibi olsanız, direnirsiniz, hakkı hukuku savunursunuz; birilerinin dediği gibi, bir oda başkanının dediği gibi, burada alelacele bu yasayı, talandan mal kaçırıyor gibi, yağmurdan mal kaçırıyor gibi götürmezsiniz. Size diyorum ki, 40 000 000'a yakın çalışanın yasası yok, Sosyal Sigortalar Kurumunun yasası yok. Usulsüz işlem yapıyorsunuz, usulsüz para ödüyorsunuz. Neden o yasayı getirip de çıkar mıyorsunuz, neden ona öncelik tanımıyorsunuz?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Destek verecek misiniz Sayın Meral?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - O yasa, bundan daha önemli değil midir?! Yok...

AHMET YENİ (Samsun) - Destek verecek misiniz?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Onun arkasından, Bağ-Kurun yasası yok; binlerce insanın iş aldığı, görev aldığı, iş yaptığı Bağ-Kurun yasası yok. Biraz önce, neredeyse, İşKurun birikimlerini de kullanma yollarını arayacaktınız; ama, çabuk uyandık. Onun da yasası yok. Neden bunları getirmiyorsunuz sayın milletvekilleri? Neden bunları getirmiyorsunuz da; ama, bu yasayı birileri istedi... Öyle bir kayaya çarpar ki bu yasa... Bu nedir biliyor musunuz; çalışanların yasal, anayasal hakkını elinden alıyorsunuz. Uluslararası normlara aykırı yasa maddeleri çıkarıyorsunuz. Hiç merak etmeyin, sevinciniz kursağınızda kalacak, öyle diliyorum, içimden öyle geçiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen toparlayınız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi burada önemli olan, asıl olan, çalışan insanlarımızın, çalışan arkadaşlarımızın ücretlerini gününde almasıdır. Değerli arkadaşlar, içinizde esnaf var. Hiç esnaf yok mu; yani, aybaşı gelsin de, taksitlerimi toplayayım, ben de senetlerimi ödeyeyim diye düşünen hiç esnaf yok mu içinizde? İçinizde esnaf varsa, işçi-memur gününde parasını alamazsa, ne düşünürsünüz onun hakkında; gelse bir daha, veresiye bir şey istese, verir misiniz; vermezsiniz. Şimdi biz de diyoruz ki: Bu arkadaşlarımız çalışmış, bu ücretlerini zamanında alsın. Madde metni bu. Eğer, şayet bu verilmiyorsa, işçi de üretimden gelen hakkını kullanıyorsa, bunun hakkında bilim heyetinin hazırladığı madde metni uygulansın ve siz de bunlara katılın. Bunu istiyoruz değerli arkadaşlarım.

Teşekkür ediyorum. Umuyorum, anlatabildim. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Meral.

Madde üzerinde kişisel söz istekleri var.

İlk söz isteği, Kütahya Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Kinay'ın.

Sayın Kinay?.. Yok.

İkinci söz isteği, Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün'ün.

Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 34 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Burada, siyasî mülahazalardan çok, maddenin teknik yönünü değerlendirmek suretiyle katkıda bulunmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ücretin ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde ödenmemesi durumunda, aslında, bu maddeyle işçiye bir hak tanınıyor. Bu nedir; iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınmak suretiyle işçi ile işveren arasında yeni bir uzlaşma sahası, yeni bir uzlaşma yönü sağlanabilir mi diye böyle bir düzenleme getirilmiş. Biliyorsunuz, işçinin ücretinin ödenmemesi durumunda, aslında, işçi, iş akdini feshetme hakkına sahiptir; ama, bu maddeyle, iş akdini feshetme yönünü seçmeyen işçiye, aynı zamanda, iş görme edimini yerine getirmekten kaçınma gibi ek bir imkân verilmiş olmaktadır.

Yine, burada, tek tek iş akitlerinde işçilere ücretin ödenmemesi durumunda, işçilere, toplu olarak iş akitlerini yerine getirmekten kaçınması halinde grev nitelendirmesi yapılmamak suretiyle, bir hak daha getirilmiş olduğuna inanıyorum.

Az önce konuşan sayın konuşmacı, gününde ödenmeyen ücretler konusunda "işveren lehine bir düzenleme getiriliyor" dedi; ama, tabiî, gönül arzu ediyor ki, işçinin ücreti zamanında ödensin. Zamanında ödenmediği durumda ne yapmak lazım; ya iş akdini feshetmek lazım veya işvereni icraya vermek, dava etmek suretiyle hakkını talep etmek lazım. Bu maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde, gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanacağı esasen belirtilmiş. Yani, işverene, işçiye ücret ödeme borcunu yerine getirmemek gibi bir hak, esasen, hiç tanınmamış. Maddeyi bu şekilde yorumlamanın doğru olmadığı kanısındayım. İşçinin ücretini ödemeyen işverene yasal müeyyide, hem maddede hem Borçlar Yasasında hem de İş Yasasının genel hükümleri çerçevesinde zaten var. Bu nedenle, ayrıca, maddenin son fıkrasında "bu işçilerin bu nedenle iş akitleri çalışmadıkları için feshedilemez" gibi, iş akitlerini bu şekilde düzenleyen bir uygulama da var. Yerine yeni işçinin alınmaması veya bu işlerin başkasına yaptırılamaması da, esasen, işverene yönelik bir yaptırım niteliğini taşıyor.

Ben, maddenin tümü itibariyle, işçi ile işveren arasında ücretin ödenmemesi durumunda bir menfaat dengesinin oturtulduğu inancındayım.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN - İkinci konuşma talebi, Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul'un.

Sayın Özkul?.. Yok.

BAŞKAN - Dördüncü söz isteği...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yok Sayın Başkan, ben söz istiyorum.

BAŞKAN - ...İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem'in.

Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İşçilerin lehine bir hak grevini düzenleyen bu madde hakkında ne söyleyeceksiniz merak ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP'li konuşmacılar, yasanın geneli üzerinde değil, madde üzerindeki fikirlerimizi beyan etmemizi buyuruyorlar. Aylardır kelime kelime, cümle cümle dile getirdiğimiz önerilere, düşüncelere karşı nasıl bir duyarsızlık içerisinde olduklarını gördük.

İşçi örgütlerinin, halkın istemlerine, konuyla ilgili raporlarına, çalışmalarına kayıtsız kalıp, sadece sermaye çevrelerinin önerilerini, hiç okumadan, anlamadan, nasıl kabullendiklerini gördük. Bu yüzden, daha önceki konuşmalarımda da belirttiğim gibi, ne söylersek söyleyelim dikkate alınmayacağımız belli oldu artık. Çünkü, emir büyük yerden gelmiştir.

Ücretlerin gününde ödenmemesi hakkındaki bu madde, yasanın tamamını düşündüğümüz zaman, çok fazla bir anlam ifade etmemektedir. Bu yasayla her türlü çalışma güvenceleri ellerinden alınan, alınır satılır bir meta haline getirilen, çalışması ve çalışma süreleri işverenin insafına terk edilen, örgütlenme hakları ortadan kaldırılan işçinin ücretinin gününde ödenmemesi ne anlama gelecektir? Olmayan işçinin ücreti olur mu?!

Arkadaşlar, konu tam Aziz Nesinlik bir komedi haline dönüşmüştür. Sizler de rollerinizi çok iyi oynuyorsunuz!

Değerli milletvekilleri, tasarının felsefesi, bu tartışmaları Meclis Televizyonundan esefle seyreden işçilerin, emekçilerin havsalalarını zorluyor. İnsanlar çaresizlik içerisinde "nasıl oluyor da oylarımıza talip olurken fütursuzca vaatlerde bulunan, Meclis üyeliği onurunu takdir ettiğimiz insanlar, bizi bu kadar kolay alaşağı edebiliyorlar" diyorlar. Sayın AKP'li milletvekilleri, inanın, tarihe geçme noktasındasınız. Türk siyasî tarihine, Türk çalışma hayatı tarihine kara harflerle yazılacaksınız. Soruyorum size: Çetin mücadelelerle demokrasi yolunda elde edilen bu en temel insanî hakları birer birer yok etme vebalini üzerinize nasıl alacaksınız? 12 Eylül darbecilerinin bile yapabilme cesaretini gösteremediği bu hak gaspını gerçekleştirme görevini size kimlerin, neden ve nasıl yüklediğini biliyor musunuz? Bu tartışmaların başından beri bu kesimlerin kimler olduğu ve amaçlarının ne olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Dünyaya aldırmadan, kendi şartlarını mazlum halklara dayatan çevrelerle halka aldırmadan çoğunluğun gırtlağına çökme hakkını kendinde bulan çevrelerin isteklerindeki ve yöntemlerindeki benzerliği hiç fark edebildiniz mi? Bunların ortak noktası, egemen çıkarları uğruna hiçbir hakkı tanımamalarıdır. Bunlar, nizam tanımaz, hak tanımaz, hukuk tanımaz, insan tanımaz. Bunlar, kanun çıkarlarına uygun değilse ne yapıp edip değiştirmek isterler. Nasıl uluslararası hukuku tanımıyorlarsa, hukuk devletini de tanımazlar; egemenliklerini devam ettirmelerini sağlayacak kişileri, grupları, partileri desteklerler. Güçlerinin yeteceği basiretsiz politikacılara ihtiyaçları vardır. Siz böyle bir basiretsizliği kabullenebilirsiniz; ama, ulusal egemenlik ve halkçılık üzerine inşa edilmiş bu Yüce Meclis bu zulmü kabullenmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, unutmayın, yanlış hesap Bağdat'tan döner. Yanlış kanun da, burada kabul etseniz de halktan dönecektir, tıpkı sizin de halka döneceğiniz ve hesap vereceğiniz günün geleceği şekilde olduğu gibi.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Bir kere de madde üzerinde konuşun.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Madde var; madde üzerinde konuşuyoruz da siz anlamıyorsunuz.

BAŞKAN - Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, aykırılığına göre de işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "ücretin gününde ödenmemesi" başlıklı 34 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "yirmi gün" ibaresinin "onbeş gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

Kocaeli

 

 

Cevdet Selvi

Mahmut Küçükaşık

Muharrem Kılıç

 

Eskişehir

Bursa

Malatya

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Ücretin Gününde Ödenmemesi" başlıklı 34 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

Ücretin Gününde Ödenmemesi

Madde 34.-

Ücretini sözleşmede belirlenmiş olan ödeme gününden itibaren 10 gün içinde alamayan işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanak, işçilerin iş görme borcunu yerine getirmemeleri, sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez ve işçiler çalışmadıkları süreye ait ücrete hak kazanırlar. Ayrıca gününde ödenmeyen ücretler için, ödeme günündeki bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır.

Bu işçilerin bu nedenle iş akitleri çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine yeni işçi alınamaz, bu işler başkalarına yaptırılamaz.

BAŞKAN - Efendim, bu son okunan önerge, en aykırı önergedir.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin sahiplerinden Sayın İzzet Çetin; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir yasa yapıyoruz; demin de söyledim, eklektik, birbirinden kopuk. Gerçekten, bu metin, eğer, şu yasa tasarısı içerisinde, hiç olmazsa bilim kurulunun düzenlediği biçimiyle yer almış olsa idi, belki, bu tasarı içerisinde işçiler tarafından en iyi kabul edilebilecek bir düzenleme denilebilirdi.

Bunu söylerken, tabiî, niye en iyi düzenleme olabilirdi... 12 Eylül 1980 öncesi, 275 sayılı Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanununda "hak grevi" diye bir kavram vardı. Herhangi bir işveren, eğer işçilerin haklarını zamanında ödemez ise, işçiler, çalışmaktan kaçınabilir ve topluca, haklarına erişebilmek için bu yola başvurabilirlerdi.

Şimdi, burada, biraz mahcup bir düzenleme var. İşveren bilim kurulu, dünyanın her yerinde de... Demin değindim; işçi, emeğiyle, alınteriyle kazandığı parayla geçinen insan; ücreti yetersiz bile olsa, yaşamanı ona uyarlamaya çalışan birisi. Şimdi, böyle bir ücreti alamadığı zaman, yaşamı kararıyor. 10 gün, 20 gün... Zaten, aldığı ücret, asgarî ücretle, bugün, 225 000 000 lirayla, 30 gün geçinemeyen bir insanın, 20 günü de üzerine koyarak 50 gün geçirebilmesinin hiç olanağı yok. Yani, böyle bir insana "sen 20 gün daha diren; eğer işveren yine ödemez ise ve siz de çalışmaktan kaçınırsanız, haklı konuma geleceksiniz" diye, onun hakkına bir kısıt konuluyor farkında olmadan.

Tabiî, ülkemizde demokrasi kolay kazanılmıyor, kolay yerleşmiyor. Hepimizin ortak mücadelesi, demokrasimizi yükseltmek, hak ve özgürlükleri genişletmek. Burada mahcup bir şekilde kimi bilim adamları ve kimi işverenler "işçilere hak grevi getiriyoruz" diye kıyameti kopardılar. Sayın Kapusuz da az evvel "bu, son derece ileri bir düzenleme "diye, benzer bir imada bulundu.

Değerli arkadaşlarım, bilim adamları "10 gün" demişlerdi. Tabiî, işverenler baskı yaptı -yani, artık, söylemeye bile dilim varmıyor- AKP'nin bu konuda görevli arkadaşları, komisyondaki üyeleri ve Sayın Bakan, bu bilim adamlarının yapmış olduğu düzenlemeleri, komisyondan 10 günü 20 gün olarak düzeltip buraya getirdiler. Bir de, metnin içinde, yine bilim adamlarının düzenlediği metinde "mücbir bir neden olmadan" deniliyor; yani, hem 20 güne çıkarılıyor hem bir de "mücbir bir neden" deniliyor.

Şimdi, mücbir bir nedenin, böylesi muğlak, her konuda her şeyin mücbir olduğunu kanıtlayabilme olanağının çok large kullanılabildiği bir ortamda, böyle bir şeyin arkasına saklanarak "biz, çok iyi yasa getirdik, çok iyi düzenleme yaptık, işçilere  hak grevini yeniden getiriyoruz" diye, işçileri aldatmaya, kandırmaya hiç gerek yok. Zaten, grev hakkını kullanabilecek işçi oranı Türkiye'de yüzdelerle ifade edilebiliyor. Sayın Bakanımız, biraz sonra, yasayı yeniden düzenleyeceğiz, kapsamını genişleteceğiz diyebilir. Tamamına grev hakkı verseniz -sendikalı işçilerin oranı yüzde 8, temsilcileri bile burada yok- öyle bir şeyi verseniz ne, vermeseniz ne!

Gelin, şu yasadaki metni, adam gibi, bize yakışır, bu Meclise yakışır bir şekilde... Yirmi gün adamları açlığa mahkûm etmeyelim. "Mücbir bir neden" demeden, metindeki "yirmi gün"ü "on gün" olarak "mücbir bir neden"i de çıkararak, bu düzenlemeyle, hiç olmazsa, bu Mecliste, iyi bir maddeyi iş yasasına koyduk deme hakkını hep birlikte kullanalım diyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Kabul edenler...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Efendim, onu, ben sayacağım işte...

Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, Divanda bir anlaşma sağlanamamıştır; bu nedenle, oylamayı elektronik cihazla yeniden yapacağız.

Oylama için 4 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının Ücretin Gününde Ödenmemesi başlıklı 34 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "yirmi gün" ibaresinin "onbeş gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

 

(İzmir)

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.

Sayın Hükümet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu konuyla ilgili fazla konuşmak istemiyorum; yalnız, bir konuyu bilginize sunmak istiyorum.

Demin bir arkadaş dedi ki: "Çok önemli bir madde getirildi, işte 12 Eylül döneminde kaldırılan bir madde geri getirildi." Burada, gözden kaçırılan çok önemli bir metin var. Burada, dokuz kişilik bilim kurulunun hazırladığı madde metninde deniliyor ki: İşçi, eğer on gün içerisinde ücretini alamazsa, işi durdurur; yani, özü bu bunun, anlamı bu. Bu arada, bu arkadaşlarımızın işlerine son verilmez, ücretleri işler. Bakınız, ücretleri işler, deniliyor.

Bu yeni hazırlanan metinde, bilim kurulunun metni değiştiriliyor ve burada deniliyor ki: İşçi, yirmi gün içerisinde ücretini alamazsa, işi durdurabilir, alamadığı ücretler için banka faizi uygulanır, ücret ödenmez, işine de son verilmez.

Bu nedir biliyor musunuz değerli milletvekilleri; bu, işçiyi, bir nevî ücretsiz izne çıkarmaktır. Ücret ödenmedikten sonra, istediğin kadar işçi kapının önünde otursun, bunun hiçbir anlamı yoktur. Değerli arkadaşlarım, burada, yanlış aktarılıyor, yanlış bilgi veriliyor. Bunun caydırıcı hiçbir tarafı yoktur; madde metni önümüzde. Bunu söylemek istiyorum.

Elinizi kaldırıyorsunuz, haklısınız el kaldırmakta, göreviniz, iktidarsınız; ama, doğruyu hep birlikte kabullenmek zorundayız değerli arkadaşlarım. Yani, kusura bakmayın, elinizde bir tırpan, işçilerin hakları da yonca, vurup vurup geçiyorsunuz. Bunun anlamı bu.

Çok önemli bir madde getirildi, 12 Eylül öncesinden bir madde getirildi diyor... Belki de, burada, benim söz hakkım olmasaydı, birisi kalkıp söz alacaktı, tersine anlatacaktı, geçip gidecekti. Hiç böyle değil; madde, şeklen, tümüyle değiştirilmiştir; hukukî kelimelerle öyle bir oynanmıştır ki burada, dört beş defa okuyacaksın ki anlayasın.

Ne olacak; doğru, işçinin işine son verilmiyor, evet; ama, boş oturuyor, ücret alamıyor, ne olacak bunun çoluk çocuğu?!

Bir zamanlar, bir başbakanın dediği gibi -greve gittik-  "ne iyi ki, greve gittiler, hazinede para birikiyor." Peki, o insanlar ne yiyor, ne içiyor; onu düşünen yok.

Değerli arkadaşlarım, bugün, siz de buna benzer bir şey yapıyorsunuz. Bir şey istemiyor işçi "çalıştım, paramı ver" diyor. Haydi on gün olmadı, onbeş gün olsun; paramı ver; yok! Vermezse ne yapacaksın; bir tepki ortaya koyacaksın. İyi de, işte, burada bu tepkiyi ortadan kaldırıyorsunuz, caydırıcılığı ortadan kaldırıyorsunuz. İşverene diyorsunuz ki: Parayı ödemiyor musun; ödeme; bunlar eyleme gitsin, parasız otursunlar, sen de bir ay, iki ay ödemediğin miktar için banka faizini uygula, keyfine bak. Yapılan budur değerli arkadaşlarım. Biz de diyoruz ki: Eğer, bu 9 kişilik bilim kuruluna saygı duyuyorsak; bunlar bir madde metni hazırladı, hiç olmazsa bunlara uyun, bunu kabul edin ki, hep bunu savunuyordunuz "9 kişilik bilim kurulunun getirdiği maddeleri kabul ediyoruz" diyordunuz. İşte, 9 kişilik bilim kurulunun hazırladığı metni kabul edin. Bunu da kabul etmiyorsunuz. Özür dilerim, çok güzel hazırlanmış, hukukî cambazlık yapılmış burada; maddenin şekli değiştirilmiş, getirilmiş önünüze konulmuş.

Efendim "12 Eylülde kaldırılan yasanın aynısını getirdik" diyorsunuz. Hiç ilgisi yok değerli arkadaşlarım; uzaktan yakından ilgisi yok.

Ben, size rica etmiyorum, bunu yapın da demiyorum. Eğer, daha tersini yapmak istiyorsanız, elinizden ne geliyorsa onu da yapın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğimiz, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

34 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 34 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Samsun Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yeni, Başkanlığımıza yazılı olarak müracaat ederek, biraz önce konuşan Sayın Enver Öktem'in, konuşması sırasında "emir büyük yerden geldi" ifadesini kullandığını; Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin hiçbirinin hiçbir yerden emir almayacağını  belirtmekte;  özür dilemesi gerektiğini talep etmektedir.

Zabıtları istettim; inceleyeceğim; bu inceleme neticesinde, talebi değerlendireceğim.

Arz ederim.

35 inci maddeyi okutuyorum:

Ücretin saklı kısmı

MADDE 35. - İşçilerin aylık ücretlerinin dörtte birinden fazlası haczedilemez veya başkasına devir ve temlik olunamaz. Ancak,  işçinin bakmak zorunda olduğu aile üyeleri için hakim tarafından takdir edilecek miktar bu paraya dahil değildir. Nafaka borcu alacaklılarının hakları saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan? Yok.

Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?.. Yok.

Madde üzerinde konuşma isteği yok.

Önerge yok.

35 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

36 ncı maddeyi okutuyorum:

Kamu makamlarının hakedişlerden ücreti kesme yükümlülüğü

MADDE 36. - Genel ve katma bütçeli dairelerle mahalli idareler veya kamu iktisadi teşebbüsleri yahut özel kanuna veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar; müteahhide verdikleri her türlü bina, köprü, hat ve yol inşası gibi yapım ve onarım işlerinde  çalışan işçilerden müteahhit veya taşeronlarca ücretleri ödenmeyenlerin bulunup bulunmadığını kontrol edip ücretleri ödenmeyen varsa müteahhitten veya taşeronlardan istenecek bordrolara göre bu ücretleri bunların hakedişlerinden öderler.

Bunun için hakediş ödeneceği ilgili idare tarafından işyerinde şantiye şefliği işyeri ilan tahtası veya işçilerin toplu bulunduğu yerler gibi işçilerin görebilecekleri yerlere yazılı ilan asılmak suretiyle duyurulur. Ücret alacağı olan işçilerin ücret alacaklarının üç aylık tutarından fazlası hakkında adı geçen idarelere herhangi bir sorumluluk düşmez.

Anılan müteahhitlerin bu idarelerdeki  her çeşit teminat ve hakedişleri üzerinde yapılacak her türlü devir ve el değiştirme işlemleri veya haciz ve icra takibi bu işte çalışan işçilerin ücret alacaklarından fazlası hakkında hüküm ifade eder.

Bir işverenin üçüncü kişiye karşı olan borçlarından dolayı işyerinde bulunan tesisat, malzeme, ham, yarı işlenmiş veya tam işlenmiş mallar ve başka kıymetler üzerinde yapılacak haciz ve icra takibi, bu işyerinde çalışan işçilerin icra kararının alındığı tarihten önceki üç aylık dönem içindeki ücret alacaklarını karşılayacak kısım ayrıldıktan sonra kalan kısım üzerinde hüküm ifade eder.

Bu maddede kamu tüzel kişilerine ve bazı teşekküllere verilen yetkileri, 2 nci maddenin altıncı fıkrası gereğince sorumluluk taşıyan bütün işverenler de kullanmaya yetkilidir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Mehmet Nuri Saygun konuşacaklar.

Buyurun Sayın Saygun.

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 36 ncı maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclis üyelerinin tümünü saygıyla selamlıyorum.

Yine, geçen hafta yaşadığımız Bingöl depreminde, yaşamını kaybeden vatandaşlarımıza Tanrı'dan rahmet, yakınlarına ve ülkemdeki tüm vatandaşlarıma sabır diliyor; üzüntülerini paylaştığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısı, ülkemizde, çalışma yaşamında barışı sağlayacak, işçiyi ve işvereni birlikte kucaklayacak, dayanışmanın üst düzeyde olduğu anlayışı sergileyecek bir düzenleme içerisinde olmalıydı.

Emeği koruyan, işverenin de hakkının zayi olmasına neden olmayan bir yasa tasarısıyla Meclisimize gelinmiş olsaydı, muhalefet olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu tasarının bir an önce yaşama geçmesi için, üzerimize düşen tüm görevleri, sorumluluk bilincimizle yerine getirirdik; ama, görüşmekte olduğumuz tasarının tümü dikkate alındığında, düzenlemede taraf olunduğu açıkça görülmektedir. Her ne kadar, hükümet yetkilileri, taraflar arasında uzlaşma sağlandığını, bu tasarının bir uzlaşma ürünü olduğunu iddia etmekte iseler de, şunu bilmenizi istiyorum ki, böyle bir uzlaşma, asla temin edilmemiştir. Eğer, bir uzlaşma varsa, o da, biliniz ki, iş yaşamının tarafları arasında değil, hükümet ile iş yaşamının sadece tek tarafı arasında belirlenmiş bir anlaşmadır, bir uzlaşmadır. Oysaki, uzlaşmadan söz edebilmek için, öncelikle, konunun tarafları arasında bir uzlaşmanın sağlanmış olması zorunludur.

Bugüne kadarki mevcut tepkilerden açık olarak görülen şudur ki, işçi kesiminin, çıkarılacak bu yasadan hoşnut olmadığı ve geçmişte kazanılmış haklarının önemli bir bölümünün bu yasayla ellerinden alındığı açıktır. O halde, bir uzlaşmadan söz etmek ve bunu, zaman zaman bu kürsüye gelip "bir uzlaşma" adı altında ifade etmek, kanımca doğru ve şık bir davranış olmamaktadır.

Efendim, ülkemizin mevcut ekonomik yapısının sağlıklı hale getirilmesi için, öncelikle üretimin artırılması gerektiğini hepimiz kabul etmekteyiz. Bu konuda hemfikiriz; ancak, üretimin artırılması adına, işçi kesiminin haklarının elinden alınmasına yönelik bir yasal düzenlemeye gidilmesini de haklı bulmuyoruz.

Bu nedenle de, muhalefet ettiğimiz bu yasa tasarısı, daha önce, hükümet tarafından geri çekilmişti. Beklerdik ki, aradan bir müddet geçtikten sonra, aynı yasa tasarısı tekrar Meclis gündemine taşınmasın; beklerdik ki, taraflar arasında yapılacak görüşmeler sonucu, tasarının sağlıksız bölümleri yeniden düzenlensin ve bu düzenleme sonucu, hep birlikte, ülke menfaatlarına uygun olan bu tasarının bir an önce yaşama geçmesini birlikte temin edelim; elbirliğiyle, ülke menfaatlarına uygun tasarıyı, Yüce Meclisten birlikte çıkaralım.

Bu sakıncaları ifade ederken, Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim öncesi iddialarını da, izin verirseniz, sizlere kısaca hatırlatmak istiyorum. Meydanlarda, emekçinin yanında olduğunuzu, kimsenin sömürülmesine ya da dara düşmesine izin verilmeyeceğini söyleyen sizler değil miydiniz? Sizi iktidara taşıyan, size bunca oy veren, bu ülkenin dargelirli insanlarının sorunlarına böylesine duyarsız mı kalacaktınız? Sizin, haklarınızı savunmayı unuttuğunuz kişilerin, gelecekte sizi unutabileceğini sakın gözardı etmeyin.

Değerli milletvekilleri, İş Yasa Tasarısının 36 ncı maddesine yönelik itirazlarımıza gelince; efendim, bu maddenin, 1475 sayılı İş Yasasının 29 uncu maddesiyle aynı olduğunu, incelerseniz görürsünüz. Yapılan bir değişiklik söz konusu değil; ancak, bu madde, yeni tasarıya girerken, kanımızca, birtakım değişikliklere uğrayarak girmeliydi. Yani, 1475 sayılı Yasayı kelime kelime alıp buraya taşımanın yeterli bir gerekçesi yok diye düşünüyorum.

Gerekçelerimi de şöyle ifade etmek istiyorum: Maddenin birinci fıkrasında, müteahhit ya da taşeronlarca ücreti ödenmeyen işçilerin bulunup bulunmadığını kontrol etmek ve bu kontrol sonucu, ücreti ödenmemiş işçiler varsa, bu işçilerin ücretlerinin ödenmesi konusunda bir harekete geçecek kurum, idare olarak görünüyor; ancak, burada, benim kaybolan hakkımı benim takip etmem kadar doğal bir şey olmasına karşın, madde metninde, ücreti ödenmeyen işçilerin bizzat idareye başvurmalarına yönelik hiçbir açıklık yok, hiçbir ifade yok. Kanımca, birinci bende bu hususta bir ilave yapılmalı ve işçilerin de, ücretlerinin ödenmemesi halinde, bu ödemeyi planlayacak olan idareye başvurma hakkının sağlanması gerekir.

İkinci fıkrada, işçinin üç aylık alacağının güvence altına alındığı ve bundan daha fazlası söz konusu ise güvence altına alınmasına gerek duyulmadığı görülmektedir. Bu üç aylık ücret alacağının hangi süreyle sınırlı olduğu da belli değildir. Bu nedenle, idarenin sorumluluğunun üç ayla sınırlı olmaması gerekmektedir; ancak, eğer, ille de üç ayla sınırlı kalsın diye bir iddiamız varsa, bu durumda da, madde metninde var olmayan ve kanımızca o anlamda geliştirilmeye çalışılan maddeye, gelecekte birtakım farklı düşüncelere yol açmaması için "her hakediş dönemi için" ibaresinin eklenmesi gerekir. Eğer, bu ibareyi ikinci bende eklemezsek, sanki, müteahhit ya da taşeronun, iş süreci boyunca sadece bir kez üç ay ücret ödeme sorumluluğu ve idarenin de bundan sorumluluğunun o süreyle sınırlı olduğu gibi bir anlayış çıkmaktadır. Eğer "her hakediş dönemi için" ibaresini bu bende eklersek, en azından, işçinin, müteahhit ya da taşeronun, her hakediş döneminde kendisine ödemediği üç aylık ücreti alabilme şansı doğar; idarenin bu konudaki sorumluluğu artar; idarenin, doğal olarak, denetim mekanizması da daha iyi işler.

Yine, üçüncü fıkrada "her türlü devir ve el değiştirme işlemleri ücret alacaklarından fazlası için hüküm ifade eder" diye bir ibare var. Arkadaşlar, buradaki "fazlası" kelimesi dördüncü bentte farklı bir şekilde ifade edilmiş. Aynı anlama gelmesine karşın, dördüncü bentteki ibare "işçilerin ücret alacaklarını karşılayacak kısım ayrıldıktan sonra kalan kısım üzerinde" şeklindedir. Şimdi, aynı maddenin üçüncü ve dördüncü bentlerinde aynı anlama gelen ifadelerin iki farklı deyişle söylenmesi, yarın, hukukî ihtilaflar, sorun çıkarabilir. Bu nedenle, üçüncü bentteki "fazlası" kelimesinin de, bu belirttiğim ve dördüncü bentte zaten o şekilde kullanılmış şekil halinde değiştirilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, sonuç olarak, 36 ncı madde ve de söz konusu yasa tasarısının tamamı, ülke gerçeklerine ve çalışma yaşamımıza uygun değil. Bu yasa tasarısının, iş barışını değil, taraflar arasında uzlaşmayı körükleyeceği açık. Bu yasa tasarısı, işsizlik için çözüm olmaktan uzak; bu yasa tasarısı, yeni işsizler ordusu yaratacak nitelikleri haiz; bu yasa tasarısı, üretimi de artırıcı tedbirlerin alınmasına yardımcı olabilecek hiçbir vasfa sahip değil. Kısacası, bu yasa tasarısı, sadece alınterinin değerinin azalmasına yarayacak hükümler taşımaktan öte bir yasa tasarısı değil.

Cumhuriyet Halk Partisi, tarafların üzerinde anlaştığı, dengeli, eşitliği esas alan, toplumsal yapımıza uygun ve özellikle, açlığa ve yoksulluğa çare olabilecek, ülkesever işvereni de mağdur etmeyecek bir yasa tasarısının Meclis gündemine taşınması halinde destek vermeye hazırdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Bitmek üzere Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Ancak, bu yasa tasarısına, bu haliyle, Cumhuriyet Halk Partisinden destek verilmesini bekleyemezsiniz; çünkü, biz, söylediklerimizden ve iddialarımızdan geçmişte vazgeçmedik, gelecekte de vazgeçmemiz bizden beklenmesin.

Bu nedenle, mevcut İş Kanunu Tasarısını, bu madde ve tümü yönünden, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, onamadığımızı ifade eder, Yüce Meclisin tüm üyelerine saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Saygun.

Şahısları adına, Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?.. Yok.

Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ömrüm boyu, demokratik, laik, sosyal hukuk devletini savundum; çoğulcu, özgürlükçü parlamenter sistemi savundum, hukukun üstünlüğünü savundum. Bunu, bütün kamuoyu önünde yaptım; ama, üzülerek ifade etmek istiyorum ki, bugün, bu kürsüde bir ifade kullanıyorum, sizin İş Yasasında yaptığınız tahribatı, 12 Eylül yöneticileri bile yapmadı diyorum ve bunu kabulleniyorsunuz. Bu beni üzüyor değerli arkadaşlarım, bu beni üzüyor; fakat, siz, bunu kabulleniyorsunuz. Bunun anlamını bilmiyorsanız, hiç diyeceğim yoktur değerli arkadaşlarım. Ben üzülüyorum... Ben üzülüyorum; ama, maalesef, anlatamıyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben, Karayollarında yetişen bir insanım. Kamu ağırlıklı bir sendikanın genel başkanlığını yaptım daha düne kadar. Türkiye Yol-İş Sendikasının Genel Başkanlığını yaptım. Karayollarında, Köy Hizmetlerinde, DLH'da, limanlarda, Afet İşlerinde, Bayındırlıkta çalışan bütün arkadaşların kurduğu sendikanın, Türkiye Yol İş Sendikasının da Genel Başkanlığını yaptım otuz yıl o safta hizmet ettim.

Değerli arkadaşlarım, burada, bütün hizmet gören değerli mühendis arkadaşlarımı da, müdür arkadaşlarımı da, işçileri de, hepsini saygıyla selamlıyorum. En fazla müteahhit işi bu kuruluşlarda olur. Elbette ki, işverenliğin de kolay bir iş olmadığını biliyorum; çünkü, işveren, hem işini düşünür hem pazarını düşünür hem çalıştırdığı işçiye aybaşında ödeyeceği ücreti düşünür; sorumluluğu yoktur demiyorum; ama, bu son zamanlarda öyle işverenler türedi ki, müteahhit, taşeron, taşeronun taşeronu. Burada, birçok sıkıntı, sorun çıktı.

Bu madde metni tümüyle hiçbir şey ifade etmez demiyoruz; ama, inanıyorum ki, orada yıllardır -ki, birçoğunuz da bu işin içinde çalışmışsınızdır, biliyorsunuzdur- çalışan insanların - genelde doğudan, güneydoğudan, Anadolu'dan gelen bu inşaat işçisi yorganını sırtına alır, bu inşaat işlerinde çalışır- haklarının kaybolmaması için, siz de içinizden duygu besliyorsunuz, saygı besliyorsunuz. Şimdi, bütün bu olumsuzluklara birlikte parmak basacak olursak, üç aya kadar -burada, benden önce konuşan değerli grup sözcüsü arkadaşım da ifade etti- ücret durumunu garantiye alıyoruz, ondan sonrasına "ne olursa olsun" diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, bu maddeyle ilgili, daha açık, hepimizi rahatlatacak, çalışanı da rahatlatacak, çalıştıranı da rahatlatacak bir önerge verdi. Bakın, bir müteahhit iş alıyor, taşerona veriyor, taşeron taşerona veriyor, sonunda işçi, kamuoyu nezdinde çok itibarlı olan bu müteahhit arkadaşımızı, bu işveren arkadaşımızı -adı ne olursa olsun, özel sektör olsun, kamu sektörü olsun- tanıyor ve "ben, falan müteahhidin işine gittim, falan işverenin işine gittim; ücretimi alamadım" diyor. Biz, bu durumda müracaat eden çok kişiye muhatap olduk; bunu siz de biliyorsunuzdur değerli arkadaşlarım.

Onun için, kabul etmeyeceğiniz belli bir şey; ama, biz yine talebimizi, teklifimizi yapalım. Umuyorum ki, iyi şeyin yapılmasını siz de istiyorsunuz; ama, ne oluyor bunu anlayamıyorum; çünkü, bu ana kadar yaptığınızın... Yine, tekrar ediyorum, üzerine basa basa konuşuyorum; 1475 sayılı Yasa burada, şu da getirdiğiniz... 1475 sayılı Yasada 12 Eylül o kadar tahribat yaptı; şimdi, siz, onun elli katı fazla tahribat yapıyorsunuz, elinsaf! Olacak iş değil yani. Bu, olacak iş değil.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - 12 Eylül, ne tahribat yaptı ki?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu önergeyi de kabul etmezsiniz; ama, açık bir şekilde izah ettik, takdir sizin arkadaşlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, sözlerinizi lütfen tamamlayın.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bitirdim Sayın Başkanım.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Kamu makamlarının hakedişlerden ücreti kesme yükümlülüğü" başlıklı 36 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Haluk Koç

 

İzmir

Kocaeli

Samsun

 

Mehmet Nuri Saygun

Haşim Oral

 

 

Tekirdağ

Denizli

 

Kamu makamlarının ve asıl işverenlerin hakedişlerinden ücret kesme yükümlülüğü

Madde 36.- Genel ve katma bütçeli daireler ile mahallî idareler veya kamu iktisadî teşebbüsleri yahut özel kanuna veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar; asıl işverenler, müteahhide verdikleri her türlü bina, köprü, hat ve yol inşası gibi yapım ve onarım işlerinde çalışan işçilerden müteahhit veya taşeronlarca ücretleri ödenmeyenlerin bulunup bulunmadığının kontrolü ya da ücreti ödenmeyen işçinin başvurusu üzerine, ücretleri ödenmeyen varsa müteahhitten veya taşeronlardan istenecek bordrolara göre bu ücretleri bunların hakedişlerinden öderler.

Bunun için hakediş ödeneceği ilgili idare tarafından işyerinde şantiye şefliği işyeri ilan tahtası veya işçilerin toplu bulunduğu yerler gibi işçilerin görebileceği yerlere yazılı ilan asılmak suretiyle duyurulur. Ücret alacağı olan işçilerin her hakediş dönemi için olan ücret alacaklarının üç aylık tutarından fazlası hakkında adı geçen idarelere herhangi bir sorumluluk düşmez.

Anılan müteahhitlerin bu işverenlerdeki her çeşit teminat ve hakedişleri üzerinde yapılacak her türlü devir ve eldeğiştirme işlemleri veya haciz ve icra takibi bu işte çalışan işçilerin ücret alacaklarını karşılayacak kısım ayrıldıktan sonra, kalan kısım üzerinden hüküm ifade eder.

Bir işverenin üçüncü kişiye karşı olan borçlarından dolayı işyerinde bulunan tesisat, malzeme, ham, yarı işlenmiş ve tam işlenmiş mallar ve başka kıymetler üzerinde yapılacak haciz ve icra takibi, bu işyerinde çalışan işçilerin icra kararının alındığı tarihten önceki üç aylık dönem içindeki ücret alacaklarını karşılayacak kısım ayrıldıktan sonra kalan kısım üzerinde hüküm ifade eder.

Bu maddede kamu tüzel kişilerine ve bazı teşekküllere verilen yetkileri, 1 inci maddenin son fıkrası gereğince sorumluluk taşıyan bütün işverenler de kullanmaya yetkilidir.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, önergeye geçmeden önce, izin verirseniz maddeyle ilgili bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - 36 ncı maddenin son fıkrasında "1 inci maddenin son fıkrası" diye geçmiş, orayı "2 nci maddenin altıncı fıkrası" olarak düzeltmek istiyoruz. Teknik bir hata yapılmış.

BAŞKAN - Evet, bu düzeltme yapılacak.

Önergeyle ilgili?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, önergeyi, olumlu görüşle takdire bırakıyorum.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, bu görüştüğümüz 36 ncı madde, işçilerimizin ücretinin ödenmesini garanti altına alan bir madde, önerge de bu amaca yöneliktir. İkinci fıkrada, asıl işverene, müteselsil sorumluluk yüklenmek suretiyle bu külfet verilmiş; ama, bu önerge daha açıklayıcı olduğu için, Hükümet olarak bu önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişikliklerle eski madde başlığı olan "Kamu makamlarının hakedişlerden ücreti kesme yükümlülüğü" ibaresi yerine "kamu makamlarının ve asıl işverenlerin hakedişlerinden ücret kesme yükümlülüğü" ibaresi madde başlığı olarak kullanılmıştır.

Yine, maddenin birinci bendindeki "banka ve kuruluşlar" ibaresinden sonra gelmek üzere "asıl işverenler" ibaresi ile "bulunup bulunmadığının" ibaresinden sonra gelmek üzere "kontrolü ya da ücreti ödenmeyen işçinin başvurusu üzerine" ibaresi eklenmiştir.

Yine, maddenin ikinci bendinin "ücret alacağı olan işçilerin" ibaresinden sonra gelmek üzere "her hakediş dönemi için" ibaresi eklenmiştir.

Maddenin üçüncü bendindeki "idarelerdeki" ibaresi çıkarılarak "işverenlerdeki" ibaresi ile "bu işte çalışan işçilerin" ibaresinden sonra gelmek üzere "ücret alacaklarını karşılayacak kısım ayrıldıktan sonra, kalan kısım üzerinde" ibaresi eklenmiştir.

Hukukumuzda, işçi alacaklarından sadece kamu kurum ve kuruluşları değil, asıl işverenler de müteselsilen sorumludur. Bu nedenle de, madde metnine işveren ve asıl işveren kelimelerinin eklenmesi doğru olacaktır.

Ayrıca, birinci bentte yapılan değişiklikle, ücretini alamayan işçinin hakkını bizzat aramasına olanak sağlanmaktadır.

İkinci bentte yapılan değişiklikle ise, idarenin sorumluluğuna açıklık getirilmiştir.

Üçüncü bentte "fazlası" kelimesi yerine yapılan değişiklikle ise, hem metne açıklık getirilmiş hem de bu ifadenin aynen kullanıldığı dördüncü bent ile uyum sağlaması temin edilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve biraz önce gerekçesini okuduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

36 ncı maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda ve düzeltilmiş şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 36 ncı madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biraz önce, Samsun Milletvekilimiz Ahmet Yeni'nin bir talebini Genel Kurula arz etmiştim. Sayın Enver Öktem'in konuşmasının zabıtlarını getirttim ve inceledim. Konuşmanın ilk bölümünde "...ne söylersek söyleyelim dikkate alınmayacağımız belli oldu artık; çünkü, emir büyük yerden gelmiştir..." Bir süre sonra da "güçlerinin yeteceği basiretsiz politikacılara ihtiyaçları var. Siz, böyle bir basiretsizliği kabullenebilirsiniz..." demek suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine, milletin seçtiği bu Yüce Meclisin sayın üyelerine, gerçekten, İçtüzüğümüze ve teamüllerimize uymayan bir üslup kullanmıştır. Kendisine, bu konuda bir açıklama yaparak, maksadını aştığı ve böyle bir ifade kullanmak istemediği ya da özür dileme noktasında Genel Kurula bir açıklama yapması hususunda söz vereceğim.

Sayın Öktem; buyurun.

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, TBMM'ye ve milletvekillerine karşı amacını aşan ifadeler kullanması nedeniyle konuşması

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce yaptığım konuşmayla ilgili, özür dilememi isteyen arkadaşların görüşleriyle ilgili ne demek istediğimi size açıklamak istiyorum. Buradaki kastım Türkiye Büyük Millet Meclisini hedef almak değildir; tam tersine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin özgür iradesiyle topluma hizmet etmek için burada var olduğuna inanıyorum. Ancak, izin verirseniz, konuşmamın sadece bir cümlesini alarak bir yargıya varmanızın ne kadar yanlış olduğunu anlatmak istiyorum.

Dünden beri burada konuşmalar yapıyoruz ve bu konuşmaların hepsini de sizler dinliyorsunuz.

HASAN ANĞI (Konya) - Sayın Başkan, özür mü diliyor şimdi?..

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Dün yaptığım konuşmanın birisinde, okuduğum cümleyi aynen size aktarıyorum...

MEHMET NURİ AKBULUT (Erzurum) - Yeniden konuşma yapıyor!..

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bazı egemen çevrelerin ampulden sıyırıp muma döndürdüğü AKP'nin ışığı kimleri aydınlatıyor...

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Her zaman böyle yapıyorsun!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sadece...

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Her zaman aynı şeyi yapıyor. (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Sayın Öktem... Sayın Öktem...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hakaret üstüne hakaret ediyor!

BAŞKAN - Ben burada size özür dileyip dilemeyeceğiniz hususunda söz verdim. Siz, yeni bir hakaretin içindesiniz, sözünüzü kesiyorum, sizi kınıyorum, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Türkiye Büyük Millet Meclisi buna layık değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun yerinize!

Sizi kınıyorum! (AK Parti sıralarından alkışlar)

37 nci maddeyi okutuyorum...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bana söz verdiğiniz halde sözümü kesiyorsunuz!

BAŞKAN - Buyurun... Yerinize buyurun.

37 nci maddeyi okutuyorum...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Benim kendimi ifade etme hakkımı elimden alamazsınız! (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Siz söz ifade etmiyorsunuz; yeniden hakaret ediyorsunuz.

Buyurun yerinize.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Anlatmaya çalışıyorum; nereden kaynaklandığını anlatmaya çalışıyorum.

BAŞKAN - Sizi kınıyorum Başkan olarak.

Buyurun...

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Her zaman böyle yapıyor bu adam.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Şimdi, izin verirseniz...

BAŞKAN - Sayın Öktem, devam ettiğiniz takdirde, sizi Genel Kurul salonundan çıkarttıracağım.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Bu arkadaş hep böyle... (AK Parti sıralarından gürültüler)

ASUMAN YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Ayıp!.. Ayıp!...

BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Her zaman böyle yapıyor... Takip ediyoruz... Bunu, bütün Grup olarak mahkemeye vereceğiz.

BAŞKAN - Siz karışmayın...

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Saygı sınırlarını zorluyorsunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hakaret edemezsin!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Bir tek sen mi varsın burada!

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - 37 nci maddeyi okutuyorum:

Ücret hesap pusulası

MADDE 37. - İşveren işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula vermek zorundadır.

Bu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi gerekir.

Bu işlemler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?.. Yok.

Maddenin müzakeresi tamamlanmıştır.

37 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istemiştim.

BAŞKAN - Etmeyenler...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Kabul edilmiştir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, çok keyfî yönetiyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.47


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale),

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, çoğunluk yok.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Tasarının 38 inci maddesini okutuyorum:

Ücret kesme cezası

MADDE 38. - İşveren toplu sözleşme veya iş sözleşmelerinde gösterilmiş olan sebepler dışında işçiye ücret kesme cezası veremez.

İşçi ücretlerinden ceza olarak yapılacak kesintilerin işçiye derhal sebepleriyle beraber bildirilmesi gerekir. İşçi ücretlerinden bu yolda yapılacak kesintiler bir ayda üç gündelikten veya parça başına yahut yapılan iş miktarına göre verilen ücretlerde işçinin üç günlük kazancından fazla olamaz.

Bu paralar işçilerin eğitimi ve sosyal hizmetleri için kullanılıp harcanmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hesabına Bakanlıkça belirtilecek Türkiye'de kurulu bulunan ve mevduat kabul etme yetkisini haiz bankalardan birine, kesildiği tarihten itibaren bir ay içinde yatırılır. Her işveren işyerinde bu paraların ayrı bir hesabını tutmaya mecburdur. Birikmiş bulunan ceza paralarının nerelere ve ne kadar verileceği Çalışma ve Sosyal  Güvenlik Bakanının başkanlık edeceği ve işçi temsilcilerinin de katılacağı bir kurul tarafından karara bağlanır. Bu kurulun kimlerden teşekkül edeceği, nasıl ve hangi esaslara göre çalışacağı çıkarılacak bir yönetmelikte gösterilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına tümünüzü saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Görüştüğümüz 38 inci madde, 1971 yılında çıkarılan 1475 sayılı İş Yasasının 32 nci maddesinden aktarılmıştır. Maddenin gerekçesinde, adı geçen yasanın bu maddesinin aynen korunduğu yazılı; ancak, birtakım değişiklikler yapılmış. Örneğin, kimi sözcükler Türkçeleştirilmiş." Akit" yerine "sözleşme", "derhal" yerine "hemen" denilmiş; ama, nedense "sebep", "teşekkül" ve "haiz" gibi sözcükler eski biçimiyle bırakılmış. Yani, dilde bir değişiklik yapılmış, o önemsenmemiş.

İkinci değişiklik de, eski yasada fonda biriken paraları ulusal bankalardan birine yatırma koşulu var; ama, yeni maddede, görüştüğümüz maddede "Türkiye'de kurulu bulunan ve mevduat kabul etme yetkisini haiz bankalardan birine, kesildiği tarihten itibaren bir ay içinde yatırılır" deniliyor.

32 yıl önce İş Yasasını çıkaranlar, ulusallık konusunda, en azından    -işçinin parasını yatırmada- ulusal bir bankaya yatırılma koşulu getirmişlerdi; ama, tabiî, köprülerin altından çok sular aktı. Ulusal bankaların canına okuduğumuz için, şimdi, bu değişiklikde kimsenin dikkatini çekmiyor.

Asıl büyük değişiklik, tüzük ile yönetmelik konusundaki değişiklik.  Burada, işçiden kesilen para cezalarının nerelere ve ne kadar harcanacağının bir kurul tarafından yapılacağı ve bunun da bir tüzükle belirleneceği söyleniyor; ama, bu görüştüğümüz maddede, "Bakanlıkça yapılacak yönetmelik" deniliyor. Şimdi, denilebilir ki, ne ayırım var, ha tüzük olsun, ha yönetmelik! Çok büyük ayırım var. Tüzük, daha büyük ve Bakanlar Kurulundan çıktıktan sonra, Cumhurbaşkanının da incelemesini gerektiriyor; ama, yönetmelikte bir keyfilik vardır. Nedense, AKP'li dostlar, son aylarda, böyle, tüzük yerine yönetmelik gibi ya da Bakanlar Kurulu, kendi hükümetlerinin denetiminden, devletin bir organı olan Cumhurbaşkanının denetiminden kaçmak gibi değişiklikler yaptılar. Aynı şeyi başka alanlarda da yaptılar. Örneğin, Millî Eğitim Bakanlığı Atama Yönetmeliğini Bakanlar Kurulu yapıp Cumhurbaşkanı onaylarken, geçen hafta çıkarılan bir yasayla, bu, Bakanlığın yaptığı bir yönetmelik haline getirildi; yani, tüzük ile yönetmelik, değişikliği gibi...

Değerli arkadaşlar, tek meclisin olduğu, yani, senatonun olmadığı, hele, böyle, iki partinin olduğu, bir partinin de sayısal çoğunluğunun olduğu bir yerde, bence, bu incelemelerin, bu ayrıntıların, demokrasimiz açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yani, bakın, üç yerde büyük değişiklikler yapılmış; ama, bu yasa tasarısını hazırlayanlar "aynen korundu" diyor. Belki içerik olarak söylemişlerdir.

Arkadaşlar, bir de, burada, işçiden kesilen, işçinin gündeliğinden kesilen cezaların, fona yatırılıp, bu fonun da, eğitimde ve sosyal hizmetlerde kullanılmasını önkoşul olarak saymış. Şimdi, bir kez, bir insanın ekmeğinden kesilerek ona bir eğitim verilmesi ne kadar eğitimdir, bilmiyorum. Yani, ben bir eğitimciyim; cezanın çağdaş bir eğitim aracı olduğuna inanmıyorum; hele hele, bu, ekmekten kesilirse, gündelikten kesilirse, bu, daha da korkunç bir şeydir. Bakın, üst üste yaşadığımız ekonomik bunalımların bedeli emekçiye, işçiye çıkarıldı. Şimdi, 32 yıl önce yaptığımız yasada da üç günlük gündelik kesilebileceği belirtilmişti, bugün de aynı durum var. Biz, bir kere, işçinin gündeliğinin hiçbir şekilde kesilmemesinden yanayız. Yani, işçinin ücreti, zaten, reel olarak gerilemiştir, bir de, siz, toplusözleşmeye soktuğunuz birtakım maddelerle "burada sigara içtin, burada gürültü çıkardın, hadi, senden şu kadar gündelik kesiyorum, paranı kesiyorum, ben, bunu, senin eğitiminde kullanacağım" dediğiniz zaman, bu, çok doğru bir yaklaşım değildir.

Gerçekten, işçi eğitimi çok önemlidir, yetişkin eğitimi çok önemlidir, doğrudan üretimle ilgilidir, yaşam düzeyiyle ilgilidir. Bu yasada, ben, şöyle bir baktım, işçi eğitimiyle ilgili başka bir kaynak yok. Yani, sendikalar ne kadar eğitim yaparsa yapsınlar, işveren bu konuda sorumlu değil, Çalışma Bakanlığı çok sorumlu değil; işçinin gündeliğinden ceza kesilecek, onunla eğitim yapılacak... Bu, ne kadar yapılır; hani, çalılara tüyler biriksin, biz onunla kazak örelim!.. Bu şekilde eğitim olmaz. Gerçekten, yetişkin eğitimi, işçi eğitimi çok çok önemlidir, verimle ilgilidir; teknolojiyi işçiye öğretmek gerekir. Kaldı ki, bu yasada, işçinin eğitimi, işçinin morali, işçinin yaşam düzeyi, işçinin topluma, siyasete katılma gibi bir anlayış yok; işçi, potansiyel bir suçlu olarak görülmüş. İşte, burada, ben, nasıl ödünç verebilirim, nasıl işten çıkarabilirim, nasıl gündeliğini kesebilirim gibi kurallar var. Yani, değerli arkadaşlar, bu maddede bahsedilen işçinin gündeliğinden kesilerek yapılacak bir eğitimin, çağdaş bir eğiticilik niteliği olmadığını söylemek istiyorum.

Burada, işçi, üreten temel bir öğe olarak görülmemiş; işçi, sermayenin bir parçası gibi, sanki onun malı gibi, ben sana bir ücret veriyorum, seni istediğim zaman bir başka yere ödünç de veririm, istediğim zaman sana bir ceza da veririm gibi bir anlayışta görülmüş. Bu, çağdaş bir yaklaşım değildir. 2003 yılında yaptığımız İş Yasası, gerçekten, iş barışını getirmeli, toplumsal barışı getirmeli ve ileri bir düzeyde olmalıdır. Yani, 1971 yılında yapılan bir yasa ile bugün bizim yaptığımız yasa karşılaştırıldığında -ben, bu madde üzerinde özellikle duruyorum- dili bakımından, banka seçimi açısından, tüzük ile yönetmelik açısından ve başka açılardan bir ilerleme yok; tam tersine, bir gerileme var.

Şimdi, biz, bir önerge veriyoruz. Özellikle AKP'li arkadaşlara sesleniyorum; gelin, işçinin gündeliğinden, her ne sebeple olursa olsun, kesilen cezayı, hiç olmazsa bir günden fazla tutmayalım. Tabiî, amaç, temelli kaldırmaktır; ileride, inşallah, onu da yapacaklar; ama "üç gündeliği geçemez" sözünü, hiç olmazsa, bir gündelik olarak düzenleyelim.

Şimdi, biraz ayrıntıya girmek istiyorum; söyle oluyor: Toplugörüşmelerle, örneğin, işyeri disiplin kurulu bir ceza veriyor, işte, sekiz gündeliğinizi kesiyorum, beş gündeliğinizi kesiyorum... Siz, diyorsunuz ki, bunun, bir ayda üç gündeliğinden fazlasını kesmeyeceğim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, zaten, ne kadar ekmek veriliyor, ne kadar ücret veriliyor da, siz, onun, bir de ayda üç gündeliğini kesiyorsunuz! Üç gündeliğini kestikten sonra da "gel, ben, senin ceza paranla eğitim yaptıracağım" diyorsunuz. Ben, sendikalara sordum, soruşturdum; gerçekten böyle bir eğitim denetimi de yok, çoğu zaman böyle bir olay da yapılmıyor. O yüzden, hiç olmazsa, bu önergemizi destekleyin; yani, bir gündeliği geçmeyecek biçimde düzenleyelim, ileride de temelli kaldırılsın. İşçi, eğitilerek toplumsal yaşama kazandırılabilir. Bakın, Japonya'da, Almanya'da eğitim fazla verildiği için, yetişkin eğitimi çok olduğu için orada çok üretim vardır, iş teknolojisine katılan yenilikler işçiye verilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, mikrofonunuzu açıyorum, son cümlelerinizi alayım.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; özetle, İş Yasası Tasarısının bu maddesi, gerçekten çok iyi düzenlenmemiştir. İşçiye verdiğimiz ücretin herhangi bir nedenle ceza olarak toplanmasını, kesilmesini ve onu eğitimde kullanacağız denilmesini çağdaş bir yaklaşım olarak görmüyoruz. Önergemizin desteklenmesini diliyoruz.

Tümünüze saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa...

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, ben, görüşülen maddeyle ilgili değil, müsaade ederseniz, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istiyorum. Biraz önceki oturumda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup Sayın Enver Öktem'in...

BAŞKAN - 69'a göre söz mü istiyorsunuz?

EYÜP FATSA (Ordu) - 69'a göre söz istiyorum.

BAŞKAN - Yani, Grubunuz adına söz isteğiniz yok...

EYÜP FATSA (Ordu) - Hayır, şahsım adına.

BAŞKAN - Bir sataşmaya meydan vermeden, kısaca buyurun.

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İş Kanunu Tasarısı gibi çok netameli bir konuyu görüşüyoruz. Sosyal tarafların konu üzerinde uzlaşamamış olmasını anlayışla karşılarız; hatta, bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiren iktidar grubunun ve Sayın Bakanın muhalefetle de uzlaşmamış olmasını, muhalefetle uzlaşamamış olmasını anlayışla karşılarız; muhalefetin de anlayışla karşılamasını bekleriz; ancak, bu hoşgörü, muhalefet sözcülerinin, iktidar grubunu, tahkir edici, aşağılayıcı veya hak etmediği, doğruyu yansıtmayan ifadelerle isimlendirmesine fırsat vermez.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarımızın da, Sayın Öktem'in bu düşüncelerini paylaşmadığına inanıyorum. Aslında, Sayın Öktem'in de, konuşmalarının tutanaklarını alıp incelediği zaman, gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisine millet iradesiyle gelmiş bir sayın milletvekilinin yapmaması gereken, ortaya koymaması gereken düşünceler ve görüşler olduğunu kabul edeceğine inanıyorum.

Şunu açıkyüreklilikle ifade etmek istiyorum: Sayın Öktem "kendilerine yetki veren egemen güçlerin kendilerine vermiş olduğu görevleri yapıyorlar" yine "yetki aldıkları halka ihanet ediyorlar" gibi, AK Partiyi anlatmayan, hiçbir şekilde AK Partiyi ifade etmeyen düşünceler ortaya koyuyor.

Öncelikle, 4 Kasım sabahı Türkiye'de yayımlanan gazetelerin manşetlerine baktığımızda, AK Parti iktidarını ve seçim sonuçlarını "Anadolu insanının kendi mukadderatına el koyması" ve "Anadolu ihtilali" olarak manşetlerine taşımışlardır. AK Parti, hiçbir egemen gücün temsilcisi değildir, olmayacaktır. Olsa olsa, yetki aldığı milletinin hizmetkârı olacaktır! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yine, AK Parti, kendisinden destek alarak iktidara geldiği halkına asla ihanet etmemiştir. İhanet sözü, gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görev yapan siyasî parti gruplarına ve milletvekillerine yakıştırılmayacak ağır bir ifadedir. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Halkımızla, bu konuda, ne kadar iç içe olduğumuzu, halkımızın, yapmış olduğumuz icraatlarla AK Parti iktidarının icraatlarını ne kadar kabullendiğinin göstergesi, elbette ki, yeniden, milletin huzuruna gittiğimiz zaman, milletimizin verdiği karar olacaktır ve biz, o karara da, sonuna kadar saygı duyacağız.

Değerli arkadaşlar, bir diğer husus da şu: Sayın Öktem diyor ki: "Egemen güçlerin yakmış olduğu AK Parti ampulü, şimdi, kendini bile, dibini bile aydınlatmayan bir muma döndü." Doğrusunu isterseniz, AK Parti, bir halk harekâtıdır. AK Partinin çıkışı, Türkiye'de, Sayın Öktem'in de kabul etmediği, egemen güçlere karşı milletimizin vicdanı ve başkaldırışıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu sözleri kabul etmemiz mümkün değildir.

Sayın Başkan, bu açıklama fırsatını verdiğiniz için, Grubumuz adına teşekkürlerimi arz ediyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Efendim, şahısları adına, söz istekleri var.

Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı, şahsınız adına, konuşacak mısınız?

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Konya Milletvekili Kerim Özkul?.. Yok.

Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir yasa yapıyoruz. Gerçekten, adına "yasa" demek olanaklı değil. Tabiî, toplumumuzun, işveren kesiminin yüzde 2'sinin, işçi kesiminin yüzde 8'inin, yüzde 10'unun örgütlü olduğu bir ortamda böyle bir yasanın, üstelik de krizin aşılabilmesi için, ülkemizde yaşanan ekonomik krizin aşılabilmesi için bedel ödeyen, özveride bulunan çalışan kesimlerin, kriz aşılsın diye gösterdiği her bir fedakârlığın önüne yasal metin olarak konulmuş olmasını sahiplenmek, elbette, işçilikten gelen, fabrikalarda, imalathanelerde, hizmet sektöründe, yaşamın her alanında alınteri, göznuruyla çalışıp yaşamını sürdüren, oradan kazandığı üç kuruşla çalışma yaşamına katkı veren ve ülkesinin kalkınmasına katkı sağlayan işçilerin ıstırabını yüreğinde hisseden herkesi üzer.

Zaman zaman amacı aşan ifadeler kullanılmış olunsa bile, bunun Yüce Meclisi küçük düşürücü olarak değerlendirilmesi elbette doğru değil. Hiçbir milletvekili arkadaşımın kastının burada Meclisi küçük düşürmek olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Öyle bir gerginlik içerisinde amacı aşan bir sözcük, elbette hepimizi üzüyor ve üzer. Zaman zaman bu tür sözcükler, sokakta gezerken ayağımıza takılan bir taş sonucu düşmemiz gibi, dudaklarımızın arasından dökülebilir. Bunları ayyuka çıkarıp, böylesi, ortamı gerginleştirmenin ya da burada, kapanmış bir konuyu yeniden depreştirmenin çok doğru bir yaklaşım olmadığını belirtmek istiyorum.

Sayın sözcü arkadaşım, az evvel, Sayın Bakan muhalefetle uzlaşma sağlayamamış olabilir dedi. Gerçekten, Sayın Bakan, komisyon üyeleri ve AKP'nin yöneticileri, keşke işverenler kadar, keşke çalışma yaşamının tarafları kadar, Parlamentoda bir iktidar partisi bir muhalefet partisi olarak bulunduğumuz bir ortamda gelen bu yasa tasarısı -şimdi diğer partili arkadaşlarım da var, beni bağışlasınlar- konusunda ne düşünüldüğünü, bu yasa tasarısının çalışma yaşamını nerelere götüreceğini tartışsalar, konuşsalar idi.

Çok açıkça söylüyorum; komisyon üyesi olmamam nedeniyle milletvekili olma özelliğimi kullanarak katıldığım toplantılarda bile, sanki, milletvekilinin komisyon toplantılarına katılması ve orada söz alması, bir lütufmuş gibi ya da bir imtiyazmış gibi önüme konulmaya kalkışıldı. Hep amacımız katkı yapmak, çalışma yaşamının barışçıl bir ortamda sürmesine katkı vermek ve bu düzenlemelerde, çalışma yaşamımızı gelecekte çatışma yaşamı haline dönüştürecek hükümleri değiştirmek için çaba içerisinde olmuş olmasına rağmen, AKP'nin sayın üyeleri, buna bile tahammül edemediler.

Gerçekten, yasa tasarı, tam bir çatışma ve gerginlik yasa tasarısıdır. Bakın, bu yasa tasarısı çıktıktan sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının adının "Çatışma ve Sosyal Gerginlik Bakanlığı"na dönüşeceğini ve gerginlikleri gidermek için, yine, bu Mecliste çözüm aramak zorunda kalacağımızı ben de ifade etmek istiyorum.

Yani, bazı şeyleri yukarıya almanın ve sürekli olarak, onu, bir malzeme olarak kullanmanın çok doğru olmadığını söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

38 inci madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanununun "Ücret kesme cezası" başlığı altındaki 38 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki ikinci cümledeki "üç gündelikten" ibaresinin "iki gündelikten" ve "üç günlük kazancından" ibaresinin "iki günlük kazancından" olarak  değiştirilmesini dileriz.

Saygılarımızla.

 

Mustafa Gazalcı

Ensar Öğüt

Bayram Meral

 

Denizli

Ardahan

Ankara

 

Ali Cumhur Yaka

Cevdet Selvi

Feridun Ayvazoğlu

 

Muğla

Eskişehir

Çorum

 

Haşim Oral

Ali Arslan

Enver Öktem

 

Denizli

Muğla

İzmir

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, olumlu görüşle, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Çağımızda ücretten kesilen ceza eğitici değildir. Zorunlu olmadıkça, başvurulmamalıdır. Zaten, geçim sıkıntısı içinde olan işçinin, her ne gerekçeyle olursa olsun, üç gün ücreti kesilmemelidir.

BAŞKAN - Komisyonun müspet görüş belirttiği, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 38 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 38 inci madde kabul edilmiştir.

39 uncu maddeyi okutuyorum:

Asgari ücret

MADDE 39. - İş sözleşmesi ile çalışan ve bu Kanunun kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığı ile ücretlerin asgari sınırları en geç iki yılda bir belirlenir.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının tespit edeceği üyelerden birinin başkanlığında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü veya yardımcısı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü veya yardımcısı, Devlet İstatistik Enstitüsü Ekonomik İstatistikler Dairesi Başkanı veya yardımcısı, Hazine Müsteşarlığı temsilcisi, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığından konu ile ilgili dairenin başkanı veya yetki vereceği bir görevli ile bünyesinde en çok işçiyi bulunduran en üst işçi kuruluşundan değişik işkolları için seçecekleri beş, bünyesinde en çok işvereni bulunduran işveren kuruluşundan değişik işkolları için seçeceği beş temsilciden kurulur. Asgari Ücret Tespit Komisyonu en az on üyesinin katılmasıyla toplanır. Kurul, üye oylarını çoğunluğu ile karar verir. Oyların eşitliği halinde, Başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılır.

Komisyon kararları kesindir. Karar Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer.

Komisyonun toplanma ve çalışma şekli, asgari ücretlerin tespiti sırasında uygulanacak esaslar ile başkan, üye ve raportörlere verilecek huzur hakları Maliye Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının birlikte hazırlayacakları yönetmelikte belirtilir.

Asgari Ücret Tespit Komisyonunun sekretarya hizmetleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yerine getirilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Yasası Tasarısının asgarî ücreti düzenleyen 39 uncu maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına Büyük Meclisin üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Önce asgarî ücretin, yönetmeliğine göre, tarifini yapmak istiyorum: "Asgarî ücret, işçilere, normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür faaliyetleri gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgarî düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir" biçiminde tanımlanmaktadır.

Şimdi bakalım, günümüz şartlarında bu ücret ne kadar olmalıdır: Türk-İş'in Nisan 2003'te yaptığı araştırmada açlık sınırı 451 000 000, yoksulluk sınırı 1 371 000 000 TL olarak hesaplanmıştır. Ocak 2003'te tespit edilen asgarî ücret ise, net 225 990 000 TL'dir. Açlık sınırının 451 000 000 TL olduğu bir dönemde 225 000 000 milyon TL asgarî ücret, elbette, makul karşılanır, savunulur bir miktar değildir. Kaldı ki, insanların zorunlu yaşamsal ihtiyaçlarının yanında, eğitim ihtiyaçları da çok önemlidir. Eğitim ihtiyaçlarının içinde, elbette, sadece çocuğunun okul masraflarını hesaplamak yeterli değildir. İnsanın, en az, ayda bir kere sinema ve tiyatroya gitme ihtiyacı vardır; ayda bir kitap okuması ve kültürünü artırması gerekmektedir.

Cehalet toplumların en büyük düşmanıdır. Korkulması gereken cehaleti kültürel kalkınmayla yenebiliriz ve toplumumuzun başına gelen bütün musibetlerden bu yolla kurtulabiliriz.

Türk-İş'in nisan ayında yaptığı incelemeyi yeni yapılmış bir inceleme olarak kabul ettiğimizde, diyebiliriz ki, gelecek Asgarî Ücret Komisyonu toplantısında, asgarî ücretin bu verilere göre düzenlenmesi gerekmektedir; ancak, böyle bir iddianın inandırıcı olacağını da sanmıyorum. Çünkü, Aralık 2002'de, Devlet İstatistik Enstitüsü, bir insanın asgarî düzeyde yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan ücreti, net 326 000 000 TL olarak tespit etmiştir; ancak, Ocak 2003'te, Asgari Ücret Komisyonu, işçilerin taleplerini dikkate almadan, feryatlarına kulak tıkayarak, asgarî ücreti 225 999 000 TL olarak tespit etmiştir. Görülüyor ki, hükümet, en ciddî araştırmalara bakmaksızın asgarî ücreti tespit etmekte ve işçiyi düşünmemektedir.

Şimdi, bu bağlamda, Asgarî Ücret Tespit Komisyonunun yapısına bir bakalım: Komisyon Başkanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bir yetkilisi, aynı Bakanlığın Genel Müdürü, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü, Devlet İstatistik Enstitüsü Ekonomik İstatistikler Daire Başkanı, Hazine Müsteşarlığı temsilcisi, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından konuyla ilgili dairenin başkanı; yani, 6 bürokrat, 6 önemli bürokrat; bunların hepsi hükümet tarafından atanan bürokratlar. İşveren temsilcilerinden 5 kişi ve işçi temsilcilerinden de 5 kişi olmak üzere, komisyon 16 kişiden oluşmaktadır. Bu 16 kişinin 11'i bir tarafa, işçi temsilcilerinin oluşturduğu 5 kişi bir tarafa ve komisyon en az 10 kişiyle toplanabiliyor. Yani, işçiler olmadan da, işçi temsilcileri olmadan da komisyon rahatlıkla toplanabiliyor ve karar verebiliyor. Nitekim, 2003 Ocak ayında alınan karar, Asgarî Ücret Komisyonunun aldığı karar böyle bir karardır; yani, işçi temsilcilerinin kabul etmediği, katılmadığı; ama, işçi temsilcilerinin dışındaki çoğunluğun kabul ettiği bir karardır.

Arkadaşlar, kimse kusura bakmasın, bu, hükümetin işçiye bakışıdır. Eğer, bu hükümet, böyle düşük bir asgarî ücret istemeseydi, o bürokratlar böyle bir karar alamazlardı; yani, beni endişeye sevk eden de budur. Öyle ise, 5 işçi temsilcisinin burada yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Yani, işçiler, orada bulunuyorlar, haklarını savunuyorlar; ama, kendi doğrultularında bir karar çıkaramıyorlar. Bu Asgarî Ücret Komisyonu, arkadaşlar, bu Parlamentoya benziyor. Biz, ne kadar doğruları söylersek söyleyelim, parmaklar kalkıyor ve dediğimizin hiçbiri olmuyor; ama, tabiî, bazı istisnalar vardır; ama, çok da istisna olmuyor.

TELAT KARAPINAR (Ankara) - Her dediğiniz doğru olsa...

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Onlar da çok istisna yani.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Millet böyle istedi.

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Evet, bir gün millet yalanlara kanmayacak. O günü bekliyoruz; o zaman Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olacaktır.

Bir gün millet, seçim kampanyalarında söylenenlerin uygulamada unutulduğunu görecektir. Biz, sabırlıyız, bekleriz. Biz, 80 yıllık bir partiyiz. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, sizin gibi 20 aylık parti değiliz. Bir seçimlik parti de değiliz.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Akyüz, muhalefete devam.

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Biz, uzun nefesli siyasetçileriz.

Şayet, bir sosyaldemokrat iktidar olmuş olsaydı ve bu bürokratlar sosyaldemokrat bir iktidar tarafından atanmış olsalardı, bu komisyonda, öncelikle işçilerin talepleri dikkate alınırdı.

Şimdi, diyeceksiniz ki, bizim hükümetimiz de işçilerin taleplerini dikkate alır; ama, bu doğru değildir. Ocak 2003'te tespit edilen asgarî ücrete baktığımızda, böyle bir umudu taşımamız mümkün gözükmemektedir.

Kaldı ki, sağ iktidarların, her seferinde politikalarını emekten yana değil, sermayeden yana kullandıkları ve bu yönde ağırlık koydukları bilinmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan, dün bu kürsüden yaptığı konuşmada, muhalefete meydan okurcasına, şimdiye kadar hiçbir sosyaldemokrat iktidar, bizim işçiye verdiğimizi vermemiştir dedi. Öyle mi Sayın Bakan?..

O zaman size, Türk çalışma yaşamının geçmişini biraz hatırlatmak zorundayım. Siz, 1963 yılında 8 yaşındaydınız, değil mi Sayın Bakan?.. Bilmeyebilirsiniz; ama, Çalışma Bakanı olduktan sonra, çalışma hayatımızın geçmişini mutlaka incelemeniz gerekiyordu. Biliyorsunuz ki, 1963 yılında 274 ve 275 sayılı Yasalar, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde çıkmıştır ve ilk defa Türkiye'de en gelişmiş ülkeler düzeyinde toplusözleşme düzeni kurulmuştur. (CHP sıralarından alkışlar) 1980'e kadar, 17 yıl, Türkiye'de kimsenin burnu kanamadan toplu sözleşme yapılmıştır. Hatta, kız babaları, bir işçi damada sahip olmak için gayret göstermiştir. Bugün böyle midir işçinin durumu, bugün böyle midir?!

1980'de, bir darbeyle yönetim değiştirildi ve sermaye, darbe yönetimini de arkasına alarak yasaları değiştirdi, ilkel düzenlemelerle Türkiye'yi yönetmeye kalktı ve 2000 yılına kadar da, hem işçi perişan oldu hem Türkiye 200 milyar dolar borç batağına girdi. Biliyorsunuz Sayın Bakan, 1980 yılında Türkiye'nin bütün dış borçları -iç borcu yok- 13,5 milyar dolar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akyüz, mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın.

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Başkanım, lütfen, biraz daha zaman verin.

Bu, 13,5 milyar dolar, şu anda cumhuriyetin bütün varlıklarına rağmen yapılmış bir borçtur ve cumhuriyetin o kazanımlarını, o devlet kuruluşlarını satarak, şimdi, açık kapatmaya çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, 12 Eylülden sonra bir işveren temsilcisi, çıktı "20 yıl biz ağladık, 20 yıl da işçiler ağlayacak" dedi. Aslında, 20 yıl da ağlamadılar yani, 1963'den 1980'e 17 yıl var. Şimdi, 20 yıl işçiyi ağlattınız...

ALİ TEMÜR (Giresun) - Kim?..

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Ağlattılar, siz ağlatmayın diyorum. Ağlattılar, siz ağlatmayın.

AHMET YENİ (Samsun) - İşçiyle işvereni biz barıştırıyoruz.

HALİL AKYÜZ (Devamla) - 20 yıl...

ALİ TEMÜR (Giresun) - Bravo!..

HALİL AKYÜZ (Devamla) - ...23 yıl oldu arkadaşlar. 20 yıl bir hedef gösterdiler, 3 yıl da aştı. Artık işçiyi ağlatmanın anlamı yok arkadaşlar. Yani, bu, Asgarî Ücret Komisyonu, bir hilkat garibesi. 5 işveren temsilcisi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akyüz, toparlayın lütfen.

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Bir 30 saniye... Bağlıyorum; şu komisyonun değişmesini önereceğim arkadaşlara; önemlidir.

Şimdi, 6 genel müdür, 5 işveren temsilcisi; 11... 5 işçi temsilcisi kalıyor arkadaşlar; bunu değiştirelim, bunu değiştirelim şöyle yapalım: Yine, Çalışma Bakanlığının temsilcisi başkan olsun, 5 işveren temsilcisi, 5 işçi temsilcisi, 2'de önemli sivil toplum örgütlerinden, örneğin, Barolar Birliğinden veya TÜRMOB'dan 1'er temsilci alarak, 13 kişilik bir komisyon olsun; çünkü, bu komisyonun alacağı karar sürekli tartışılacaktır.

Sayın Başkan, sabrınız taştı, biliyorum; ama, belki, arkadaşlarımız öneriyi kabul ederler.

Bakın, önemli bir öneridir; dikkat edin; aksi halde, baş tarafta söylediklerime itiraz edemeyeceksiniz. Bu komisyon, eğer, dediğim gibi düzenlenirse, teşkil edilirse, alacağı kararlar tartışılmaz; ama, bu tasarıdaki komisyonun alacağı her karar güven vermeyecektir, tartışılacaktır; çünkü, işçinin aleyhine olacaktır.

Bu görüşlerime, AK Parti Grubunun saygı göstereceğini, önem vereceğini düşünerek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Akyüz, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Kars Milletvekili Sayın Selami Yiğit; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika; yalnız, Sayın Akyüz'e tanıdığımız süreyi tanıyamayız; lütfen, süreye riayet edin.

SELAMİ YİĞİT (Kars) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "sgarî ücret" başlıklı 39 uncu maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, asgarî ücret, işçi ve ailesinin günün ekonomik koşullarına göre onurlu yaşamını sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu bir ücrettir. Asgarî ücretin amacı, asgarî ücretin önemi, çalışma barışını sağlamaktır ve Anayasanın 2 nci maddesinde yerini bulan sosyal devlet ilkesinin vazgeçilmez bir koşuludur.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, asgarî ücretle çalışan insanlar, herhangi bir sermaye birikimine sahip olmayan ve hayatını çalışarak geçirmek zorunda kalan insanlardır ve bu insanların, ne yazık ki, ekonomik açıdan pazarlık güçleri yoktur. Oysaki, Türkiye'deki asgarî ücret belirleme konusundaki çalışmalarda ve asgarî ücret tespit komisyonundaki müzakerelerde, ne yazık ki, asgarî ücret, bir pazarlık konusu yapılmaktadır.

Uluslararası anlamda, asgarî ücret, düşük ücretlere karşı koruma ilkesi getirmektedir. O halde, ücretlerin belli bir seviyenin altına düşmesini engellemek için asgarî ücret müessesesi ortaya çıkmıştır. Oysaki, Türkiye'de belirtilen, tespit edilen asgarî ücret miktarları, ne yazık ki, düşük ücretler düzeyinde gerçekleşmektedir. Öte yandan, ekonomik krizler -hepimizin de bildiği gibi- öncelikle yoksul insanları, asgarî ücretle çalışmak durumunda olan işçileri etkilemektedir. Asgarî ücretin amacı, gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırmak, çalışanların refah düzeyini yükseltmektir; yani, diğer bir deyişle, çağdaş anlamda asgarî ücret, işçilerin satın alma güçlerinin daha da artmasına sebep olmalıdır. Ne yazık ki, Türkiye'de, her geçen yıl, asgarî ücretin oranlarının reel olarak düşmesi, işçilerin satın alma gücünü aşağıya çekmektedir.

Değerli milletvekilleri, IMF'yle olan stand-by anlaşmalarında, ücretlerin hedeflenen enflasyona göre belirlenmesi dayatmasıyla, Türkiye olarak, karşı karşıya kalmaktayız. Hedeflenen enflasyon... Biliyorsunuz, hükümetler kurulduğu zaman bir enflasyon hedeflemesi yaparlar. Örneğin, eğer reel ekonomik gerçekler enflasyonun yüzde 50 olacağını gösteriyorsa, hükümetler tabiî ki, doğal olarak enflasyonu yüzde 50'ye çekeceğiz diyemezler, yüzde 25'e, yüzde 20'ye çekeceğiz derler. Böyle bir anlayışla ne yazık ki asgarî ücret tespiti yapılmaktadır. Yani IMF'nin dayatmalarıyla biz asgarî ücreti belirliyoruz ve ihtiyaç duyulan, olması gereken rakamların ne yazık ki, sadece ve sadece yarısını belirliyoruz.

58 inci hükümet döneminde tespit edilen ve 1 Ocak 2003'ten itibaren geçerli olan asgarî ücret, ne yazık ki, az önceki konuşmacı arkadaşımızın da belirttiği gibi, işçi kesiminin rızası alınmadan belirlenmiştir. Hepinizin de bildiği gibi, asgarî ücret brüt olarak 306 000 000 ve net olarak 226 000 000 dur; yani sadece ve sadece karın doyurmaya dönük felsefesiyle hazırlanan asgarî ücret miktarı, bir kişinin, bir işçinin günde 7 500 000 liradan fazla para harcamasına engel olan bir ücrettir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de son olarak tespit edilen asgarî ücret, gelir dağılımını altüst etmiştir, yoksulluğu daha da bir derinleştirmiştir ve sosyal devlet ilkesini tamamen altüst etmiştir.

Şimdi, sizlere, asgarî ücretin belirlenmesini düzenleyen Asgarî Ücret Yönetmeliğini okuyorum:

"İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını, günün fiyatları üzerinden asgarî düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir. "

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim son cümlelerinizi alacağım.

SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Teşekkürler.

Ben burada günün fiyatlarına tekrar dikkatinizi çekmek istiyorum; yani asgarî ücreti belirlemede, günlük fiyat artışları mutlaka göz önünde bulundurulmalı ve asgarî ücretler çok kısa vadelerle yeniden gözden geçirilmelidir.

Biraz önce Sayın Halil Akyüz arkadaşımızın da belirttiği gibi, Türk-İş Araştırma Merkezinin gerçekten, gerek açlık sınırıyla ilgili, gerek yoksulluk sınırıyla ilgili çok çarpıcı açıklamaları oldu. 2003 yılı nisan ayı itibariyle, 4 kişilik bir ailenin ihtiyaç duyduğu harcama 450 000 000 lira, sadece gıda için, karın doyurmak için ve yine 4 kişilik bir ailenin, karın doyurmanın, gıda ihtiyacının dışında, konut, ulaşım, giyim, sağlık, eğitim gibi ihtiyaçları için de 1 370 000 000 lira...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

İkinci söz, Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara'nın.

Buyurun.

Süreniz 5 dakika.

HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Yasası Tasarısının 39 uncu maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

İlgili maddeyle asgarî ücret hususu düzenlenmekte olup, çağdaş normlara ve Avrupa uyum yasalarına uygun bir düzenleme getirilmektedir.

Bunun, ülkemize, iş hayatımıza, işçilerimize hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

39 uncu madde üzerindeki...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarken dikkate alacağım.

39 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

40 ıncı maddeyi okutuyorum:

Yarım ücret

MADDE 40. - 24 ve 25 inci maddelerin (III) numaralı bentlerinde gösterilen zorlayıcı sebepler dolayısıyla çalışamayan veya çalıştırılmayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür; buyurun.

Sayın Sür, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 40 ıncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 3 Kasım seçimlerinden bu yana, maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi, uyum içinde, güzel bir çalışma sergileyemiyor. Bunda, görülen odur ki, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin "benim yeterli çoğunluğum var ve ben bu çoğunlukla her istediğim yasayı çıkarırım" mantığını kabullenmiş olması büyük bir etken. Bu düşünce sonucunda da, maalesef, çıkarılan yasaların birçoğu -burada verilen emeğin büyük bir bölümü- Cumhurbaşkanı tarafından veto edildiğinden boşa gidiyor ve aynı şeyleri burada tekrar tekrar görüşüyoruz. İnanıyorum ki, hem halkımızın bizden beklediklerini hem de hepimizin milletvekili adayı olduğunda yapmayı düşlediğimiz, yapmayı özlediğimiz çalışmaları sergileyemiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gönül isterdi ki, günün bu saatinde, burada, üzerinde uzlaşma sağlanamayan bir yasayı değil, bir yasaklayıcı yasayı değil, örneğin, 12 Eylülün kalıntılarını taşıyan Anayasa maddelerini değiştirmek için çalışsaydık. Gönül isterdi ki, burada, bir avuç işçimizin haklarını kısıtlamaya değil, milyonlarca işsizimize iş olanağı sağlayacak çeşitli yasalar üzerinde çalışsaydık; ama, bizler, zaten çok az olan örgütlenme oranımızı daha da aşağıya düşürmeye yönelik kısıtlayıcı bazı yasalar üzerinde çalışmalar yapıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, insanları yanlışa yönlendiren duygulardan bir tanesi de narsizmdir. İnsan, eğer, kendisini çok beğenmeye başlarsa hata da yapmaya başlar. Ben, bunu, biraz da Adalet ve Kalkınma Partisinde görmeye başladığımı ifade etmek istiyorum.

Biraz önce, burada, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan Grup Başkanvekili arkadaşınız, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir halk hareketi olduğunu söyledi; yani, Seçim Kanununun çeşitli cilveleri sonucunda, yüzde 34, yüzde 35 oyla Mecliste yüzde 65'i ele geçirmeyi bir halk hareketi sayıyorsanız, bundan önceki yıllarda bu oranın çok üzerinde oy alan siyasî partileri gözardı ediyorsunuz demektir ve "halk hareketi" sözünün de gerçek anlamını bilmiyorsunuz demektir.

AHMET YAŞAR (Aksaray) - Siz niye alamadınız?

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, sizlerin de bir zamanlar ne aldığınızı gayet iyi biliyoruz. Çeşitli ittifaklarla bu Meclise girmeye uğraşanların kimler olduğunu gayet iyi biliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi, yaşamında, bu tip ittifaklar yapmadı. Değerli dostlarım... (AK Parti sıralarından gürültüler) Biz biliyoruz sizlerin ne olduğunu...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Biz daha yeni geldik.

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, siz yeni geldiniz; ben de yeni geldim.

BAŞKAN - Sayın Sür, lütfen, Genel Kurula hitap edin ve konu üzerinde konuşun.

ORHAN SÜR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Güneş Moteldeki pazarlıklar ne oldu?

ORHAN SÜR (Devamla) - Güneş Motelleri çok güzel biliyorsunuz da, başka oteller de var; onları unutmayın yalnız; başka otelleri unutmayın.

Değerli arkadaşlarım, 1475 sayılı İş Yasasındaki biçimi korunarak yeniden düzenlenen "Yarım ücret" başlıklı madde, içerdiği zorlayıcı sebep kavramı açısından önem taşımaktadır.

Aslında, bu madde, 1936 tarihli 3008 sayılı İş Kanununda ve 1971 tarihli 1475 sayılı Kanunda 34 üncü madde olarak yer almaktaydı. Tasarı metninin ilerideki başka maddelerinde de yinelendiği göz önünde bulundurularak, bu kavramın ayrıntılı olarak irdelenmesinde yarar vardır.

Zorlayıcı bazı sebepler dolayısıyla, işyerinde işin yapılması olanaksızlaşabilir. Bu nedenler, işçiden, işyerinde yapılmakta olan işin niteliğinden ve işyerinden kaynaklanabilir. Böyle durumların söz konusu olduğu koşullarda, işçiye, çalışamadığı halde, hizmet aktinin sürdüğü gerekçesinden yola çıkarak, bir haftalık süre için, ücretin, yarım ücret olarak ödenmesi, yasanın bu maddesiyle düzenlenmektedir.

Zorlayıcı sebep, borcu ortadan kaldıran bir kavram olması nedeniyle, özellikle işçinin ücreti açısından önemli bir durumu tanımlamaktadır. Bu nedenle, zorlayıcı sebebin önceden belirlenmiş, kabul görmüş ve yaygınlaşmış birtakım ölçülerinin belirlenmesi, tanımlanması gerekmektedir.

Zorlayıcı sebebin, genel hukuk açısından 4 temel unsurundan söz edilebilir: Meydana gelen olayın karşı konulmaz, başa çıkılmaz bir niteliği olmalı ve olay, borcun yerine getirilmesini olanaksız kılmalıdır.

Olayın önceden sezilebilir, tahmin edilebilir ve önlem alınabilir bir nitelikte olmaması gerekmektedir.

Olayda zorlayıcı sebebin varlığından söz edebilmek için, kusur olmaması koşulu aranmalıdır. Kusurun bulunduğu durumlarda, zorlayıcı sebepten söz edilemez.

Son olarak, olayın gerçekleşmiş, sonucun ortaya çıkmış ve tahakkuk etmiş olması gereklidir. Bu nitelikteki olaylardan kar, fırtına, deprem, yangın vesaire gibi doğal olaylar sayılabilir. Genel nitelikte olan ve sadece o işyeri ya da kişiye yönelik olmayan yasama ve yürütme organının bazı eylemleri, örneğin resmî işlemlerdeki gecikme, ihracatın yasaklanması, pazaryerinin kapatılması, ticaret anlaşmasının yürürlüğe sokulmaması gibi durumlar da bu niteliktedir. İnsanların eylemlerinden doğan kimi durumlar da, zorlayıcı sebep olarak kabul edilmektedir; savaş, yaş küçüklüğü, işçinin askere gitmesi gibi.

Zorlayıcı sebep, iş hukukunda, genel hukuk hükümlerinden farklı olarak değerlendirilmektedir. İş hukukunda zorlayıcı sebep, gerçekleştiği anda hemen borçtan kurtulmanın söz konusu olmadığı istisnaî bir durum olarak görülmüş ve yorumlanmıştır. İş hukukunda zorlayıcı sebep, hem işçi için hem de işveren için söz konusudur. Doğa olayları, iki taraf için de zorlayıcı bir sebeptir; işyeri, ağır iklim koşulları nedeniyle çalışamayacağı gibi, işçi de, aynı nedenle işyerine ulaşamayabilir. İşverenin kusuru olmayan bir yangın, zorlayıcı bir sebep olarak kabul edilebilir. İşyerinin istimlak edilmesi, genel politikalar nedeniyle hammadde sağlanamaması da zorlayıcı sebeplerdendir; ancak, işyerinin iflası yahut finansman güçlüğü sebebiyle hammadde sağlanamaması gibi nedenler, zorlayıcı sebep değildir.  İşçinin hastalanması, yaralanması gibi durumlar ise, genelde zorlayıcı nitelikte sebepler olmasına karşın, iş hukukunda zorlayıcı neden olarak kabul edilemez; çünkü, işçinin hastalığı ya da yaralanması, yani, işçinin, işini görmesine engel durumun ortaya çıktığı anda, işçinin hizmet sözleşmesi devam etmektedir.

"Zorlayıcı sebep" kavramı, son yıllarda, ekonomik kriz gerekçe gösterilerek, en çok istismar edilen kavramlardan biri olmuştur. "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı maddede de, ileride görüleceği gibi, bu yasanın uygulaması aşamasında en çok istismar edilebilecek, emekçilerin haklarını gasp etmenin bir aracına dönüşebilecek olan kavram da budur. Bu maddeyle, mevzuatımızda, işçinin rızası alınmadan ücretsiz izne gönderilmesi gibi bir mekanizma olmadığı halde, herhangi bir nedenle ücretin tamamını ödemek istemeyen bir işverenin "zorlayıcı neden" adı altında, ama, birer haftadan az sürelerde işi durdurmak ve bu dönemde işçinin iş aktini haklı nedenlerle feshetmesine engel olması mümkündür. Madde bu haliyle, tasarının, ücretin gününde ödenememesi halini düzenleyen maddesini ortadan kaldırmaktadır. Kötü niyetli bir işveren, yarım ücret ödemek suretiyle, ücretin gününde ödenmemesi halini düzenleyen maddeyi işlevsiz hale getirebilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sür, lütfen, sözlerinizi tamamlayın.

ORHAN SÜR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Yasa tasarısının bütünüyle gerçekleşecek olan çalışma ilkeleri, sistemde, madde metinlerinde iyileştirmelerle giderilemeyecek büyük hasar ortaya çıkaracaktır.

Hükümet ve Adalet ve Kalkınma Partisi, çalışma barışını bozarak, toplumsal barışı da tehdit edecek bir süreci başlatmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, işçilerin kazanılmış haklarını geri almak, iyi niyetli olmayan kimi işveren isteklerinin sonuçlarını öngörmeden yerine getirmek, emekçileri, çalışanları yarım ücretlerle yaşamaya mahkûm eden bir düzeni geçerli ve sürekli kılmak misyonu adına davranmaktadır. Ülke emekçileri bu gerçeği çok iyi görmektedir. Bu yapılanmanın hesabı, elbette, ilk seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisinden sorulacaktır.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sür.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben, yine, işçinin ekmeğiyle ilgili bir maddede söz aldım.

Bütün ekmekle bile geçinemezken, karnını doyuramazken, çocuğunu eğitemezken, kendi elinde olmayan nedenlerle iş bir haftadan fazla durduruldu diye, siz, onu, yarım ekmekle geçimini sürdürmeye zorluyorsunuz.

1930'lu yıllarda, 1970'li yıllarda, belki, sermaye birikiminin yeterince olmadığı bir dönemde, karşılıklı özveri bir bakıma anlaşılabilirdi; ama, 2003 yılında ve Türkiye'de kimi güçler belirli bir sermaye birikimi yapmışsa, zorlayıcı nedenler yüzünden, yani, işçinin neden olmadığı, yol açmadığı, örneğin sel felaketi, örneğin deprem, örneğin elektriğin kesilmesi gibi nedenlerden dolayı, siz diyorsunuz ki, ben sana yarım ücret veriyorum, sen geçin. İnsaf, değerli arkadaşlar!

Şimdi, Sayın Bakanımız, burada, konuşmasında "eski yasanın şu kadar maddesi aynen korundu..." Bunu bir başarı gibi gösterdi Sayın Bakan. Keşke, iyileştirme olsa! Gerçekten, bu yasanın anlayışında hakları budama var, geri alma var, kaşıkla verdiğimizi kepçeyle alma var. Yarım bir iş güvencesi verdik; şimdi, onun ekmeğini keserek, onu bir başkasına mal gibi ödünç vererek, onu işten çıkararak, sayıyı artırarak yeniden o hakları alıyoruz; yani, işverene güvence veriyoruz. Bu, demokrasiyi güçlendirmez. İşverenin güvencesi,sermayesidir, varlığıdır; ama, işçinin, ücretinden başka bir şeyi yoktur. Demokrasi tarihi, işçilerin haklarının yazılı olarak tarihe geçmesiyle oluşmuştur. Kölelik-efendilik çağında, insanlar, o köleye hak vererek, köleliği ortadan kaldırarak bir aşamaya gelmişlerdir. İşçi-patron ilişkilerinde de demokrasi, gerçek demokrasi, işçinin hakkını güvenceye almasıdır.

Şimdi, insafla, bir satırlık bu maddeyi okumanızı özellikle diliyorum sevgili milletvekili arkadaşlarım. Kendi elinde olmadan bir hafta iş durmuş; siz, ona diyorsunuz ki: "Ben, senin ücretini yarım vereceğim." Bu, insafa sığmaz ve doğru da değildir.

Sayın Millî Eğitim Bakanı burada. Eskiden öğretmenler bakanlık emrine alınırdı; öğretmen ya da çevresi, onu iyi bir şey sanırdı. Bakanlık emrine almak bir cezaydı; ücreti kesilirdi, bir an önce işine dönmek isterdi. Şimdi, işçiye böyle bir şey uygulanıyor.

Değerli arkadaşlar, biz, önerge verdik. İşçinin hiç suçu olmadan iş kesilmişse, doğal afet olmuşsa, ona ücret verilmelidir. Nerede kaldı sosyal devlet; nerede kaldı iş güvencesi?! Bu maddenin düzeltilmesini diliyorum.

Benden önce konuşan arkadaşım hukuksal açıdan anlattı. İşçiden doğan bir suç yok, hammadde eksikliği yok. Sel felaketi olacak... Çalışma Bakanlığında çalışan arkadaşlara sordum: Nedir bu zorlayıcı sebep? "Efendim, işte, sel felaketi olacak, başka bir doğal afet olacak, şu yıkım olacak, bu yıkım olacak..." Ben soruyorum şimdi size: Peki, emekçinin orada ne suçu var; niçin ekmeği yarıya iniyor?!

AKP'li arkadaşlar, biz, bir şey mi yapmak istiyoruz, iyi bir şey mi yapmak istiyoruz; o zaman, bakın, hiç olmazsa, bu madde de iyileştirme yapalım. Çok önemsiz gibi görünüyor; aslında, çok önemli bir madde.

Şimdi, işverenin fabrikası bir hafta çalışmasa, o aç kalır mı; gördünüz mü?! Banka soyanlar aç kaldı mı?! Bakın, önlem getirmeye çalışıyorsunuz...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - İşveren banka soyan biri değildir.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Onlardan o parayı almak için, Adalet Bakanı açıklama yaptı "gelin, yasalarda bir düzeltme yapalım, bunları alalım" dedi.

Şimdi, işçinin, elinde olmayan nedenlerle, işi durmuş. Siz diyorsunuz ki "evinize ekmek götürmeyin." O yüzden, değerli arkadaşlar, ben, bu yarım ücret ödenmesini çağdışı buluyorum, ilkel buluyorum. Zaten, bir ceza anlayışı doğru değildir; hele hele kendinden kaynaklanmayan bir nedenden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen, tamamlayın.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

Dileğim şudur: Değerli arkadaşlar, demokrasiyi ayakları üzerine oturtacaksak, biz, çalışanın hakkını yazılı güvencelere almak zorundayız, ekmeğine dokunmamak zorundayız; tam tersine, ekmeğinin dışında, onları siyasete katmaya çalışmalıyız.

Bakın, üç dört gündür -iki ay önce de konuştuk- şurada üç beş sendikacı arkadaş, işçi sınıfından geldiği için cansiparane bir savaşım veriyorlar. Keşke, bu Mecliste milletvekillerinin arasında, sendikalarımızdan gelmiş, işçi kökenden gelmiş, emekçilerden gelmiş daha çok arkadaşımız olsaydı da bu yasalara izin vermeseydi.

Ben, takdirinize bırakıyorum, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Efendim, Sayın Çalışma Bakanımızın bir söz isteği var.

Buyurun Sayın Bakanım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmacıları dikkatle dinliyorum, izliyorum. Bir tasarının engellenmesini anlarım; ama, o kadar masum maddeler var ki, arkadaşlar, yani, bunu tersinden çevirip bu şekilde güzel takdim ettikleri için de, gerçekten, değerli konuşmacıları kutluyorum ben.

Şimdi, bazı maddeler var; otuz yıldır 1475 sayılı Yasayla uygulanan maddeler. Bugüne kadar, bunlar, hiç sorgu sual edilmemiş. Şu anda, Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına güçlü iktidar diye geçmişin ne kadar hesabı, sorunu varsa, bu partiden sormaya çalışılıyor. Bu, hakkaniyete uygun değil.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, değerli konuşmacının ifade ettiği şu maddenin, yarım ücretle ilgili maddenin özü şudur: "Mücbir sebepler" diye tabir ettiğimiz,, deprem, afet, sel gibi zorunlu hallerde işletmenin işini durdurduğu zaman, işçiye ücretinin tamamının değil, yarım ücretinin ödenmesini öngörüyor. Bu süre içerisinde zaten işletme çalışmıyor. Çalışmayan bir işletmede ücretin tamamının verilmesini, hangi hakkaniyet kuralları içerisinde, hangi objektif kurallar içerisinde dile getiriyorsunuz, bunu anlamak mümkün değil.

Zaten, baştan beri anlaşamadığımız nokta şu: Biz diyoruz ki, bu fotoğrafın tamamını görelim; ama, siz, ısrarla, özellikle sendikacı arkadaşlarımızın grubu sürüklemesi neticesi, çok dar bir kesimden bu resmi görmek için inat ediyorsunuz. Bunu, tabiî, bütün milletimiz izliyor, seyrediyor; onun hakemliğinde bu iş cereyan ediyor. Biz de, hükümet etmenin sorumluluğu ve çalışma hayatının bütününü düzenleme anlayışı içerisinde, bu istikrarı, bu dengeyi sonuna kadar korumaya devam edeceğiz.

Hepinize saygılar; teşekkür ederim.(AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

İkinci söz isteği, Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara'ya ait.

Buyurun Sayın Kara. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının bu maddesi, yarım ücreti düzenliyor. Çıkan sözcüler öyle şeyler anlattılar ki -Sayın Bakanımın da ifade ettiği gibi- bu maddeden bu nasıl anlaşılır, hayret doğrusu!

Bakıyorum CHP Grubuna, hukukçular var, iyi hukukçularımız var; ama, çıkan konuşmacılar, ne yazık ki, hukukçulara danışmadan çıkıyorlar herhalde.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Maddeyle ne alakası var?!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sataşma var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kara, bir dakika...

HASAN KARA (Devamla) - Sadece sendikacılık açısından bakıyorlar; ama, bu madde, eğer...

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sosyal açıdan konuşuyorlar.

BAŞKAN - Sayın Kara, bakın, gruplara, kişilere hitap etmeyelim. Siz, madde üzerinde ne söyleyecekseniz, söyleyin. 5 dakikanız var; buyurun.

HASAN KARA (Devamla) -  Peki, Sayın Başkanım.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bildiğin varsa söyle...

HASAN KARA (Devamla) - Otuz yıldan beri düzenlenmiş olan bu madde, eğer İş Kanununda düzenlenmemiş olsa dahi, yargı kararlarıyla zaten ortada olan ve düzenlenecek olan bir maddedir. Mücbir sebep, hukukun temel kuralıdır. Eğer, siz, hukukun temel kurallarını bilmiyorsanız, hiçbir kanun yapamazsınız zaten.

HALUK KOÇ (Samsun) - Onun için mi Anayasa Mahkemesinden dönüyor bütün yasalarınız?! (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN KARA (Devamla) - Anayasa Mahkemesinden ne şekilde döndüğünü toplum çok iyi biliyor; siz, hiç merak etmeyin.

BAŞKAN - Sayın Kara, siz devam edin.

Yalnız, arkadaşlar, siz de lütfen dinleyin.

HASAN KARA (Devamla) - 40 ıncı maddede geçen zorlayıcı sebepler, yargı kararlarında ve içtihatlarında zaten geniş bir şekilde açıklama bulmuş olan olaylardır. Bunlar, tüm yargı kararlarında geniş şekilde tarifini bulmuştur.

Bu düzenleme, Sayın Bakanın da söylediği gibi -1971 yılından beridir- otuz küsur yıldan beridir yürürlükte olan bir maddedir; aynı şekilde korunmuştur.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yarım aylıkla geçinebilir misin Sayın Milletvekili?!

HASAN KARA (Devamla) - CHP sözcüsü, çok oy aldığımız için bizi eleştirip, narsisizmle suçluyor. Peki, kendileri, az oy alarak, toplum tarafından kendilerine verilen değeri neyle ifade ediyorlar; onu, ben, sözcünün takdirine bırakıyorum.

Çağdaş normlara ve Avrupa Birliği uyum yasalarına uygun olan bu düzenlemenin, ülkemize, iş hayatımıza, işçilerimize hayırlı olması dilek ve temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kara.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73 sayılı tasarının 40 ıncı maddesindeki "yarım ücret" ibaresinin "tam ücret" olarak değiştirilmesini dileriz.

Saygılarımızla.

 

Haşim Oral

Hüseyin Özcan

Mustafa Gazalcı

 

Denizli

Mersin

Denizli

 

Oya Araslı

Bihlun Tamaylıgil

 

 

Ankara

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - İmza sahiplerinden Sayın Gazalcı; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Bakanım ve değerli sözcü arkadaş, benim, bu maddeyi anlamadığımı ileri sürdüler. Oysa, ben, Türkçe öğretmeniyim. Sayın Bakan da konuşmasında "işletme çalışmadığı zaman işçiye yarım ücret verilir" dedi. Şimdi, ben, Sayın Bakanın söylediklerini kabul ediyorum. Burada, ortada bir gerçek var. 1930'lu yıllarda, 1970'li yıllarda -yeniden söylüyorum- böyle bir yaklaşım belki doğru olabilirdi; ama, şimdi, ücretinden başka geçinecek hiçbir şeyi olmayan bir işçinin, elinde olmayan nedenlerle ekmeği...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Yine anlamamışsın, mücbir sebep...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Mücbir sebep soyuttur değerli arkadaşlar; yani, zorlayıcı sebep -bakın, sordum bir kere daha, Sayın Bakan da söyledi- sel felaketi, deprem, elektrik kesilmesi ya da başka nedenlerle... Peki, bir süre sonra açılacak, bir ay sonra, iki ay sonra, üç sonra...

Değerli arkadaşlar, siz, işçi olsanız, emekçi olsanız...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - İş sahibi ne yapacak, nereden geçinecek?

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - İş sahibinin gücü sermayesidir. Değerli arkadaşlar, ben, burada işçinin haklarını korurum.

Yani, şimdi diyoruz ki, bizim önergemiz şu: Bu, isteğinin dışındaki çalışamama... Kendinden dolayı değil. Bakın, çalışmak istiyorum, çoluğuma çocuğuma ekmek götürmek istiyorum, eğitimini yaptırmak istiyorum; siz diyorsunuz ki "hayır, ben fabrikayı şu nedenlerle, zorlayıcı sebeplerle kapattım." Bunun tam ölçütleri de yok aslında; arkadaşım burada söyledi. O yüzden ben, fabrikanın yeniden açılma olasılığının olduğu süre içinde -bir hafta az bir zamandır çünkü- bu ücretin yarı yarıya kesilmesinin doğru olmadığı kanısındayım ve önergemize desteğinizi, oyunuzu bekliyoruz.

Saygı sunuyorum tekrar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı,  önerge sahiplerinden Sayın Gazalcı'dan gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

40 ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

41 inci maddeyi okutuyorum:

Fazla çalışma ücreti

MADDE 41. - Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık kırkbeş saati aşan çalışmalardır. 63 üncü madde hükmüne göre denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam kırkbeş saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.

Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.

Haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle kırkbeş saatin altında belirlendiği durumlarda yukarıda belirtilen esaslar dahilinde uygulanan ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve kırkbeş saate kadar yapılan çalışmalar fazla sürelerle çalışmalardır. Fazla sürelerle çalışmalarda, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yirmibeş yükseltilmesiyle ödenir.

Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi isterse, bu çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığında bir saat onbeş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir.

İşçi hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir kesinti olmadan kullanır.

63 üncü maddenin son fıkrasında yazılı sağlık nedenlerine dayanan kısa veya sınırlı süreli işlerde ve 69 uncu maddede belirtilen gece çalışmasında fazla çalışma yapılamaz.

Fazla saatlerle çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir.

Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda ikiyüzyetmiş saatten fazla olamaz.

Fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışmaların ne şekilde uygulanacağı çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin söz istemiştir.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu yasa tasarısı üzerinde çalışırken, zaman zaman, Sayın Bakanımın söylemlerine ben de şaşırdığımı ifade etmek istiyorum. Hafızam beni yanıltmıyorsa, Sayın Bakanım, bir işçi çocuğu olduğunu söylemişti. İkimiz de aynı yörenin insanıyız. Ben de bir orman köylüsünün oğluyum Sayın Bakan gibi; ama, çalışma yaşamına Sayın Bakanımız gibi bakmanın olanağı yok. Gerçekten, Sayın Bakanımız -Sayın Bakanım diye hitap ediyorum kendisine; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Bakanı- bizi, çalışma yaşamına sadece bir tek gözle baktığımız şeklinde itham ediyor; oysa, asıl kendisinin çalışma yaşamına nasıl baktığını somut olarak gösteren, İş Güvencesi Yasasını çöp sepetine atmasıdır; hangi gözlükle, hangi tarafla baktığının somut göstergesi. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, çalışma yaşamı içerisine, bu tasarıda, bugüne kadar yapmış olduğumuz beş altı günlük görüşmelerde, şimdiye kadar çalışma yaşamının içerisinde olmayan, ama, yeni yasada yürürlüğe girecek olan, yürürlükten sonra da çalışma ilişkilerini nereye taşıdığı, nereye taşıyacağı belli olmayan yeni iş ilişkileri, iş sözleşme türleri girdi. Nedir bunlar; kısmî süreli çalışma, tam süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma, geçici iş ilişkisi, belirli süreli, tam süreli çalışma, telafi çalışması, sıkıştırılmış iş haftasına göre çalıştırma, ödünç iş ve işçiyi kiralayarak çalıştırma. Bütün bunlar, işçiyi bir meta gibi, toplumumuzun bir avuç kesimine, güçlü kesimine teslim etme anlayışının tam yansımasıdır.

Sayın Bakanım, eğer, 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Görevleri Hakkında Kanuna bir bakarsa, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görevleri orada net olarak gözükür. Anayasamızın 48 inci maddesinde "Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir" 49 uncu maddesinde ise "Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır" denilmektedir. Yani, devletimize görevler yüklüyor. Çalışma Bakanlığı da, bu görevleri yerine getirmekle kurulmuş, Türkiye Cumhuriyetinin bir organıdır. O nedenle, Anayasanın okuduğum 49 uncu maddesindeki görevleri yerine getirmesi gereken Sayın Bakan, ne yazık ki, Anayasanın kendisine yüklediği görevleri değil, çok açıkça söylüyorum, işverenlerin, buralarda aylarca, yıllarca, hatta, geçtiğimiz hükümet döneminde, bir başka partiye mensupken görev aldığı hükümetler döneminde, oralardan gelen talepleri karşılamak için böylesi bir kriz ortamında bu tasarıyı getirdi.

Değerli arkadaşlarım, fazla çalışma konusu, bakınız, 1475 sayılı İş Yasamızın 35 inci maddesinde düzenlenmişti; 36 ncı maddesi zorunlu nedenlerle fazla çalışma, 37 nci maddesi de olağanüstü hallerde fazla çalışma hükümlerini içeriyordu. 1970'li ve 1980'li yıllarda üretim ilişkileri bu şekliyle bozulmadan, teknolojideki gelişmelerin çağımızı bu kadar etkilemediği dönemlerde fordist üretim ilişkilerinin egemen olduğu dönemlerde, ücretler yine baskı altına alınmak istenmişti. Tabiî, kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu toplumlarda emek-sermaye çelişkisi her zaman olacaktır. Biri, üretilenden daha fazla ücret almanın, diğeri de daha fazla kâr almanın mücadelesi içerisinde olmaları son derece doğaldır; ücret ve kâr maksimizasyonu, bu güçler dengesine göre kurulur.

Sayın Bakan, ikidebir "otuz yıldır işleyen bu maddeler bugüne kadar niye gelmedi" dedi. Kabul ediyorum, kabul etmek gerekir ki, sendikaların güçlü olduğu, işçilerin örgütlü olduğu, işçilerin haklarına sahip çıktığı, işçi önderlerinin, siyasal mülahazalarla kendilerine gelecek beklentisi içerisine girmeden sendikacılık yaptığı dönemlerde sendikalar güçlüydü ve öylesi dönemlerde bu yasaları, bizlere, sizlere dikte ettirmeye kalkanlar da, buralarda cirit atamıyordu. Bu Yüce Meclis, o dönemde, iş barışını kurabilmek, ülkemizde çalışma yaşamını daha verimli hale getirebilmek, işletmelerimizi daha kârlı, daha rantabl, uluslararası piyasalarda rekabet edebilir konuma getirebilmek için uğraşıyordu. Biz ne yapıyoruz; bugün, gerçekten, ekonomik krizin faturasını, hiç hak etmedikleri halde, çalışanlara, işçilere, işsizlere, emeğiyle, alınteriyle geçinenlere yıktık ve yirmibeş-otuz yıldan bu yana uygulanan yanlış ekonomik politikalar sonucunda borç batağına düşen ülkemizde, tüm yükü işçiye, işsize, yoksula yıkmanın aracı haline geldik. Gerçekten, üzüntü verici bir tabloyla karşı karşıyayız.

İşverenler, hiçbir zaman -iyi niyetli işverenleri yine tenzih ediyorum- Türkiye'de kazandıklarını Türkiye'de yatırıma harcamadılar. Kamu kurum ve kuruluşları da "özelleştirme" adı altında üretimden koparılınca, işsizlik arttı. Böyle bir ortamda bunun faturası, ne yazık ki, çalışanlara kesilmeye başlandı.

Evet, çalışanların örgütlerinin en zayıf olduğu, kendilerinin örgütlü olduğunun farkına varamadıkları bir ortamda -hiç kusura bakmayın, Anadolu'da "kurt, sisli havayı sever" diye bir deyim vardır- çullanıldı ve otuz yıldır işleyen İş Yasasının değiştirilmesi gündeme geldi. Gerekçesi, iş güvencesi idi. İş güvencesini de, sizler, oylarınızla, âdeta, çöpe attınız; 10'dan fazlayı 30'a çıkararak çöpe attınız, 30 Hazirana erteleme girişimiyle çöpe attınız.

Değerli arkadaşlarım, fazla çalışma ücretinin tanımı şudur: Günlük ve haftalık çalışma sürelerinin üzerinde yapılan her bir çalışma, fazla çalışmadır. Şimdi, buraya bakıyorsunuz "fazla çalışma" yerine "fazla süreli çalışma" kavramı da eklenerek... Asgarî ücretle çalışan bir işçi, işinin devamında, eğer, işveren, üretime katkı yapacak, çalış diyorsa, çalışmaya devam edecek. Hiçbir işçi, ben fazla çalışma yapacağım diyemez; böyle bir hakkı yoktur işçinin. Ne yapacak; işveren, işine devam et, üretimi artıralım, elindeki işi bitir dediği takdirde çalışacak. İşçi de, buna can atıyor. Niye; aldığı ücretle evine ekmek götürürken, hiç olmazsa, bir lokma da peynir alabilsin.

1475 sayılı Yasayı yapanları şükranla anıyorum. O zaman demişler ki: "Böylesi durumda, işveren, işçiye çalış diyorsa, ücreti normal çalışmadan yüzde 50 fazla olsun." Gayet güzel. 1475 sayılı Yasanın 36 ncı maddesinde de, 37 nci maddesinde de aynı hüküm var. Bu, toplu iş sözleşmeleriyle artırılabilir; ama, bakıyoruz, yeni İş Yasası Tasarısında "günlük çalışma süreleri" deyimi tamamen yok edilmiş.

Haftalık çalışma süresi 45 saat; işçi günlük izin aldı veya bir hastası var ya da kendisi hastalandı, hastaneye gitti ya da herhangi bir nedenle bir iki saat işine geç geldi, günün devamı olarak çalıştı; 8 saatin üzerine 3 saat daha çalıştı, dört gün boyunca 11 saat çalıştı; beşinci gün işe gelemedi, izin aldı. Sen, haftalık çalışma süresini tamamlamadın kardeşim, bu 3'er saatlik bölümleri fazla çalışma ücreti olarak hak etmedin. Niye; haftalık çalışma süresini doldurmadın.

Değerli arkadaşlarım, iş kazalarının en yoğun olduğu zaman işçilerin dikkatinin en çok dağıldığı -yorulduğu- zamanlara rastlar. Bu zamanlar, iş sürelerinin uzadığı zamanlardır; yani, fazla çalışma anlarıdır. Yasa koyucu, 1970'li yılların başında çalışma yaşamına bizden daha çağdaş, daha uygar, daha bağımsız baktığı için böyle bir düzenleme yapmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, son cümlelerinizi alıyorum.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Biz ne yapıyoruz burada; sen çalışma süreni tamamlamadın, 45 saati doldurmadın, bu fazla sürelerin için sana yüzde 25 zamlı ücret öderim... Olmaz böyle şey değerli arkadaşlarım; bu, hakkaniyete uygun değil. Bu, size de yakışmaz, bu Meclise de yakışmaz.

1475 sayılı İş Yasasının 35 inci maddesinde hiçbir rahatsızlık yoktur. Bakınız atıf yapılan diğer maddelere, maddeyi dikkatle okumanızı rica ediyorum -işçiler için rica ediyorum, işsizler için rica ediyorum, gelecekte çalışma yaşamına katılacak çocuklarınız için rica ediyorum- iyi bakın, iyi okuyun, insana nasıl bakıldığını göreceksiniz, nasıl, hangi tarafın adamı olduğunuzu göreceksiniz, nasıl -böyle bir yasaya bakış açısını- topyekûn çalışma yaşamına biz bütün olarak bakıyoruz diyebileceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bu madde, doğru bir madde değildir. Bu konuda düzenlenmiş gerçekten uygar bir önerimiz vardır. Türkiye'nin çalışma yaşamına uyan bir öneridir. Dikkatle değerlendirmenizi rica ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Şimdi, şahısları adına, Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yarım aylıkla geçinebilir misin?

HASAN KARA (Kilis) - Birileri laf atmaya o kadar çok alışmış ki, laf atmadan buradan indiğimiz zaman şaşırıyorlar. Onları şaşırtmaya devam edeceğiz, hiç merak etmeyin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 41 inci maddede...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Soruma cevap vermedin.

HASAN KARA (Devamla) - Sizin sorunuza halk cevap veriyor, benim cevap vermeme gerek yok.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sana da cevap verir, hiç merak etme.

HASAN KARA (Devamla) - 41 inci maddede, fazla çalışma ücreti düzenlenmiştir. Burada, 45 saati aşan süreler fazla çalışmaya girmekte ve ücretin yüzde 50 fazlası ödenmektedir. Eski düzenlemeden farklı olarak, çalışmanın, sözleşmede 45 saatin altında tespit edildiği durumlarda, fazla sürelerde çalışma tanımı getirilmiş ve bununla ilgili düzenleme yapılmıştır.

Ayrıca, bu maddede, işçiye, fazla çalışmalarının karşılığını serbest zaman olarak kullanma hakkı getirilmiştir.

Bu düzenlemenin, işçilerimize hayırlı olması dilek ve temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kara.

Şahsı adına ikinci söz isteği, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın'a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir kere, benden önceki konuşmacıya bir cevap vermek istiyorum. Tartışırken, halk sizin cevabınızı verdi falan gibi şeyler söylemeyelim. Ben, burada, Türkiye'nin ekranlarında bir şey söylemek istiyorum. Halkın iradesi, elbette, saygıdeğerdir; ama, bu gezegen üzerinde, halk, bazen Adolf Hitler'i, bazen benzeri siyasal düşence biçimlerini -rica ediyorum, sık sık kullanıyorsunuz- iktidara getirmiş, pişman olmuştur.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Adolf Hitler'di o.

HASAN AYDIN (Devamla) - Sizi tenzih ederek...

HASAN KARA (Kilis) - Bu benzetme yanlış...

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Lütfen...

HASAN AYDIN (Devamla) - Efendim, ben, ne laf söylediğimi biliyorum. Sizi tenzih ederek, benzeştirerek değil...

Bu halk, 1999 seçimlerinde, 2003 seçimlerinde bir daha asla buraya getirmeyeceği, sandığa gömdüğü insanları da iktidar yaptı. Yani, halkımız    -büyük saygı ve sevgilerimi sunuyorum- iradesini kullanıyor; ama, o kullanmış olduğu iradeyi herkes hak ediyor anlamına da gelmemektedir; bunu da ifade etmekte fayda gördüm.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, eğer önünüzde kitapçık varsa, lütfen, biraz vicdanlarınıza hitap ederek, şu 41 inci maddeyi bir izleyin. Önce, bu 41 inci maddeyi kim yazdıysa -mutlaka dinliyordur- bu arkadaşımızın edebiyat bilgisi, yazım bilgisi, büyük bir ihtimalle, çok kötü. Bu maddenin...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Türkçe ve edebiyatı hep siz mi biliyorsunuz?!

HASAN AYDIN (Devamla) - Efendim, bakınız, ben okuyacağım, siz de evet diyeceksiniz.

"Her bir fazla saat çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli..." Bir paragrafında bu var.

Bir başka paragrafında "haftalık çalışma süreleri sözleşmeli olması haliyle yüzde 25'i..." Yukarıda "fazla çalışma, kanunda yazılı olduğu koşullar çerçevesinde, haftalık 45 saat..." hemen paragrafın bitiminde "normal haftalık iş süresini aşmamak koşuluyla  -koşul belli, 45 saat- bazı haftalarda toplam 45 saati aşan..." Böyle bir şey var mı arkadaşlar ya?! Yani, bir cümle -paragraf bile değil, bir cümle- kendi kendini o cümlenin içinde yalanlar ve teyit eder mi?! Bu yasa şimdi önümüze geliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer milletvekillerinin, bu kadar hızlı, bu kadar acele, sanki bir savaş ortamındaymışız gibi, bu gece sabahlara kadar... Yapmış olduğumuz hesaplara göre, bunların bitmesi, hiç ara vermeden, pazartesi öğlene kadar,; bir savaş halinde bile bir parlamentonun böyle çalışması gerçekten mümkün değil; çünkü, insanların fizik olarak böyle bir dayanma güçleri yok. Hangi mantık, hangi anlayış?!.

AHMET YENİ (Samsun) - Biz dayanırız.

HASAN AYDIN (Devamla) - Bu Karadenizli arkadaşım dayanıyormuş, onlarda özel bir durum var herhalde!..

Böyle bir mantık olmaz!

Şimdi, bu yasayı, lütfen, bir irdeleyiniz ve bu yasayı, bence, oylamayınız; çünkü, bu yasa, yarın, gazetelerde, bu yasaya el kaldıran arkadaşlarımız başta olmak üzere, bu yasayı yazan insanlarla dalga geçilebilecek nitelikte. Bırakınız içeriğini; yazımı bozuk, cümlenin kendisi bozuk, bir cümleyle, diğer cümle arasında bir bağ yok, bir ilinti yok, hiçbiri diğerini teyit etmiyor, hiçbiri diğerinin benzeri değil ve hemen arkasından da "işçilerin bunları istemesi koşuluyla" falan diye bir cümle ekleniyor.

Değerli arkadaşlarım "ülkenin genel yararları yahut işin niteliği..." Ülkenin genel yararları, bir fabrika müdürünün, bir fabrika yetkilisinin, bir personel müdürünün karar verebileceği, kendi fabrikasından, kendi reyonundan yola çıkarak karar verebileceği bir şey olamaz elbette. Yani, bir işçinin fazla çalışması için, bir patrona ya da bir müdüre ya da bir yetkiliye, ülkenin genel yararlarını yorumlama yetkisini vermek gibi bir saçmalık... Yani, maddenin kendisi de böyle başlıyor "ülkenin genel yararları..." Yani, düşünün bir kere, bir işçi, o gün 11 saat mi çalışacak, 8 saat mi çalışacak, hatta buradakine göre, bazen 158 saat mi çalışacak; çünkü, fazla çalışma saati 45 saat diyor, arkasından, şu şu nedenlerle bunu aşan süreler fazla çalışmadan sayılmaz diyor ve bunu da getirip, ülkenin yararlarına... Ülkenin yararları gerektirirse!..

Pekala, bir başka fabrikada da, fabrika sahibinin yeğeni ya da oğlu, fabrikanın sorumlusu olduğu için, belki okuma yazma bile bilemediği için, belki hayatında hiç iş yapmadığı halde babasının kendisine bırakmış olduğu görevi yerine getirmek için, hem ülkenin genel yararlarını ve çıkarlarını değerlendirecek hem de ülkenin menfaatları ile bir işçinin nasıl bir mesai yapmış olduğunu değerlendirecek!.. Burada, biz, 550 milletvekili, tarihteki çok önemli bir kanunu çıkarıyormuşuz gibi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu kanunların çıkmaması, özellikle içerisinde gizli olan bazı hükümlerin çıkmaması noktasındaki direnişini, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımızın da, her ne hikmetse...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, lütfen tamamlar mısınız.

HASAN AYDIN (Devamla) - Ben iddia ediyorum ve ısrar ediyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partili hangi milletvekili arkadaşımızla bire bir konuşsak, samimiyetle, içten duygularımla söylüyorum ki, bir teki, şu maddeye "evet" demez arkadaşlar; çünkü, madde, madde değil. Maddenin, anlaşılabilir, izah edilebilir, birimizin bir başkasına anlatabileceği bir özelliği yok.

Bunu Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekili söyledi diye değil, samimiyetle, klasik bir karşı çıkış anlayışı içerisinde de değil, lütfen, şunu bir okuyun. Sayın grup başkanvekilinizden, Sayın Bakanımızdan özellikle istirham ediyorum, lütfen, bir yolunu bulun da şu maddeyi oylamayın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Gruplar adına konuşmalardan sonra Sayın Bakanımızın söz isteği vardı; affedersiniz, o arada zühul olmuş; size söz vermek istiyorum, söz hakkınız baki.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmelerimizin seyri uzuyor, zaman sıkışması da olmadığı için, kısa bir süre de olsa, değerli vakitlerinizi almak için söz aldım; daha doğrusu, söz almak mecburiyetinde kaldım. Her ne kadar bundan kaçınsam da, bazı konuşmacıların konuşmaları bizi buna mecbur tutuyor. Özellikle şahsımıza yönelik konular olduğu için de cevap verme ihtiyacını duydum.

Doğrudur, ben, bir işçi ailesinin çocuğuyum; bundan da bütün ömrüm boyunca onur duydum, onur duymaya devam edeceğim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilim "iş güvencesi çöp sepetine atıldı" dedi. Kendileri de biliyor, herkes de biliyor ki, iş güvencesiyle ilgili hükümler, işçilerimizin haksız feshe karşı korunmasına ilişkin hükümler, bu İş Yasası Tasarısı içerisinde yer aldı ve samimiyetle yer aldı. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi, ağustosta çıkarılıp, şubata, marta ertelenmedi. Kurumsal olarak iş yasası içine girsin ve bu şekilde uygulansın diye bu paket içerisine konuldu. Ki, gerçekten de yeri zaten burasıydı. Sayın Selvi'nin de daha önceki konuşmalarında ifade ettiği gibi, bu bütünden ayrılması hepimizi sıkıntıya sokan hadiselerden biri oldu; ama, biz, Bakanlık olarak ve hükümet olarak, işçilerimizin haksız feshe karşı korunması konusunu, kurumsal manada İş Yasası Tasarısına yerleştirdik. Dolayısıyla "iş güvencesi çöpe atıldı" demek haksız bir suçlamadır, bunu da kabul etmemiz mümkün değil.

Bu yasayla birlikte, yaklaşık 2 800 000 işçi kardeşimiz bu yasa güvencesi kapsamına girmiş olacak. Gönül arzu eder ki, bu daha yaygın olsun; bu korumanın, bu şemsiyenin dışında hiçbir işçimiz kalmasın; ama, olabilen şartlar budur, gelinebilen şartlar budur.

Sendika kökenli değerli arkadaşlarımızın endişesi şu; ben, daha önce, bunu kendileriyle paylaştığımı da ifade ettim: Acaba, bu yeni çalışma biçimleri çalışma hayatımıza girdiği zaman, sendikalı örgütlenme konusunda sıkıntılar olur mu? Odaklandıkları, üzerinde durdukları tek nokta bu. Bunun dışında, bu ülkede istihdamda artış olur mu, verimlilik nasıl olur, işletmelerin rekabeti nasıl artar, uluslararası pazarlarda bu işletmeler nasıl rekabet eder; bunlara dair bir söylem yok. Ben de soruyorum; yani, bir ülkede yeni işyerleri açılmazsa, yeni işletmeler açılmazsa, burada nasıl yeni işçi çalıştıracağız; sendikalaşma, örgütlenme adına, bu potansiyeli nasıl geliştireceğiz?! Topu tüfeği -siz, bu işin içinden geldiniz- bu ülkede 700 000 sendikalı işçi var. Ben şimdi dönüp size soruyorum: Yıllardır, sendikalara emek verdiniz, gayret ettiniz; 5 000 000 işçide, ola ola, gele gele, 700 000 kişide mi kaldı bu iş?! Kim verecek bunun hesabını?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Onu 12 Eylüle soracaksınız Sayın Bakan!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - İş güvencesi yoktu, şimdi tenkit ettiğiniz bu yeni çalışma usulleri yoktu; niye artmadı bu?!. Değerli arkadaşlarım, demek ki, başka bir gerçek var.

Değerli arkadaşlarım, bu yeni çalışma usullerini -geçici işçi, kısmî zamanlı çalışma, esnek istihdam, ücrette esneklik ve sair- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak ben icat etmedim, bizim hükümetimiz de icat etmedi -daha ileri gideyim- Türkiye'nin dinamiklerinden de doğmadı bu; nerede doğdu; yirmi yıldır, Avrupa'da, esnek çalışma usulleri uygulanıyor.

Dün akşam İşçi Konfederasyonları Genel Sekreteri misafirimizdi, beraber olduk; sordum kendisine "şu anda bizim en çok yoğunlaştığımız esnek çalışma usullerinin Avrupa'daki gelişmesi nedir" diye; Genel Sekreterin bize dediği: "Bunu iş piyasasına uyumlaştıracaksınız, esnek çalışma usullerini iş piyasasına uyumlaştıracaksınız." Evet, kazanılmış haklara dokunulmayacak; ama, bu rüzgârdan da kaçmak mümkün değil.

Yok mu şu anda; taşeron uygulaması yok mu?! Geçici iş ilişkisi yok mu?! İş Yasasında olmasa bile, Borçlar Kanununun 320 nci maddesine göre geçici iş ilişkisi yok mu?! Diğer esnek çalışma usulleri yok mu?! Sanki, burada herkes bunlardan habersiz, bu yeni çalışma usullerini biz icat ettik! Yok böyle bir şey arkadaşlar; biraz insaflı olun. Yani, burada konuşmuyoruz; niye konuşmuyoruz; bu Meclisin 1 saatlik çalışmasının maliyeti bu milletin cebinden çıkıyor. Eğer yoksulluk adına, emekçi adına söz söyleyeceksiniz, bunu da düşünmeniz lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hazırladığınız her yasa Anayasa Mahkemesinden dönüyor; siz de düşünün o zaman.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Önce siz düşünün.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bunu derken de...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)- Sayın Bakan, fikrimizi açıklamayalım mı?!.  Düşüncemizi söylemeyelim mi?!.. Size mi bırakalım Meclisi?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) -  Lütfen... Oraya geleceğim... Bunu derken de...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) -Fikrimizi söylemeyecek miyiz?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, lütfen yanlış anlamayın...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sen doğruyu anlat o zaman.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Bunu derken de,  bir anamuhalefet partisinin muhalefet stratejisine kesinlikle müdahale etmeyi düşünmüyorum ve bu görüşlerinize de saygı duyuyorum; ama, bunun karşısında da benim cevabım bu. Milletimiz, Parlamento bunu bilsin ve objektiflik içerisinde bunu değerlendirsin.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Kapatın o zaman Meclisi, çıkarın yasayı; daha kârlı olursunuz!

BAŞKAN - Sayın milletvekili, sizi, İçtüzüğe göre uyarıyorum, bir daha tekerrür etmesin; hatibi dinleyelim; sizin de sözünüz varsa, size söz veririm, kürsüde konuşursunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, diğer bir konu: Bu, yeni İş Kanununu, sanki, biz yeni hükümet olarak, baştan başa yazmışız, dizayn etmişiz; böyle bir şey de yok, bunu ısrarla ifade ettim, yine sabrınıza sığınarak bunu ifade etmek istiyorum. 2001 yılında başlamış bir süreç; üç tane işçi konfederasyonu, Sayın Bayram Meral Türk-İş'in Genel Başkanı, Hak-İş, DİSK, TİSK ve Bakanlık bir protokol imzalıyorlar; diyorlar ki: İş Kanunundan başlamak üzere, Sendikalar Kanunu, Grev ve Lokavt Kanunu hazırlanacak ve 9 kişilik bilim kurulunu teşekkül ettiriyorlar -işçilerin seçtiği hocalarımız var, işverenlerin seçtiği hocalarımız var, 9 kişi- ve protokolün 1 inci maddesi "Bu hocaların oybirliğiyle kabul ettiği bütün hususları, biz taraflar olarak, kabul ediyoruz." Madde bu, protokol maddesi bu, bütün metinlerde var. Peki, bu süreci ben başlatmamışım, biz, hükümet olarak, bu sürecin ortasında dahil olmuşuz. Biz yapsaydık, bu endişe edilen hususları gidermeye çalışırdık, bir bütünlük içerisinde götürürdük; bizim de itirazda bulunduğumuz, çekincede bulunduğumuz maddeler var ve biz, -tarafların içine- tam manasıyla olgunlaşsın diye, bu protokoldeki hükme rağmen kolaycılığa kaçmadık değerli arkadaşlarım. Dedik ki: Bu bir iş yasasıdır, bir temel yasadır, bunu olabildiğince tartışalım. İki ay inatla, sabırla, gece gündüz, sosyal taraflarla toplantı yaptık. Dün gece yine saat 12'ye kadar, son bir uzlaşma umuduyla taraflarla toplantı yaptık. Yoksa, benim için en kolayı, getirirdim değerli hocalarımızın 126 maddesini, karşı çıkana, bak kardeşim, burada imzanız var, hocaların getirdiği budur, bunu biz bu şekilde Parlamentoya göndeririz derdik; ama, biz, madem yasa yapıyoruz hükümet etmenin sorumluluğu içerisinde, bunu olabildiğince tartışalım dedik. Tartıştık da ne oldu; 35 maddeyi, tarafların uzlaşmasıyla yeni haline getirdik; 35 maddeyi, taraflar anlaşarak yeniden dizayn ettiler ve biz bu şekilde yeni metin olarak sizin huzurunuza gelen bu yeni iş yasası tasarısına monte etmiş olduk.

Değerli arkadaşlar, tekrar tekrar şunu ifade etmek istiyorum: Bizim, işçilerimizin kazanılmış haklarından geriye gitmesine asla rızamız yoktur; biz, Türkiye'de sendikal örgütlenmenin olabildiğince özgürce olabilmesinden yanayız; ama, bunu derken, dikkatlerinizi bu ülkedeki milyonlarca işsize çevirmek istiyorum. Bugün asgarî ücretin altında kendi arzusuyla çalışmak isteyen, sigortasız, primsiz çalışmak isteyen üniversite mezunu gençlerimiz var. Sendikacı olabilirsiniz, işveren olabilirsiniz; ama, bu, toplumumuzun bir gerçeği. Bu insanları düşünmek zorundayız. Bu insanları düşünmenin de yolu, pastayı büyütmekten geçiyor, yeni işletmelerin açılmasından geçiyor. Biz de, bu iş yasasını, işsizliği önleme konusunda, istihdamı artırma konusunda bir fonksiyon olarak görüyoruz. Tek başına bunu başarmasa bile, böyle bir imkânı hazırlayacak bir yapısal, bir hukuksal platform olarak görüyoruz ve bu yasalar uygulamaya girdiği zaman bunu birlikte takip edeceğiz. İlk defa, belki de hiçbir bakanlıkta olmayan bir uygulamayı -ileride bu maddeyi görüşeceğiz- üçlü danışma dediğimiz sosyal tarafları bu yasanın metnine derç ediyoruz ve diyoruz ki; kamu hayatının, kamu mevzuatının düzenlenmesine ilişkin hususları birlikte değerlendirmek, çalışmaları, yasal uygulamaları takip etmek, öneriler geliştirmek üzere, işçi ve işveren konfederasyonlarımızı kurumsal bir yapı olarak biz bu yasaya monte ediyoruz. Bu, hiçbir bakanlıkta yok; bugüne kadar fiilen olsa bile, kurumsal manada bir yasaya monte edilmemiş.

Bunun manası şu arkadaşlar; ben, Bakanlık olarak diyorum ki: Ey işçilerimiz, ey işverenimiz; yasa yapma yetkimi, Bakanlık olarak sizlerle paylaşmaya hazırım. Bunun da en somut örneği olarak, yasa tasarısının bu maddesine bunu derç ediyorum; bunu laf olsun diye demiyorum.

Gerçekten de, içtenlikle, bugüne kadar bu sosyal diyalogu, işçi ve işveren konfederasyonlarımızla birlikte götürdük, bundan sonra da götüreceğiz; çünkü, çalışma hayatımızı ilgilendiren daha birçok konu var.

Değerli vakitlerinizi fazla işgal etmek istemiyorum; ama, şunu tekrar tekrar istirham ediyorum; takdir, değerli konuşmacılarındır. Lütfen, işin mecraından saparak toplumda gerginlik yaratacak söylemlerden kaçınalım; ülkemizin huzura, barışa ihtiyacı var.

Zannediyorum ki, görüşlerinizi yeterince anlatma fırsatını buldunuz. Komisyon bile, burada önergelerinizi engellemek için İçtüzüğü zorlamaya da hiç gerek duymadı. Önergelerinizin de kabul edilebilenlerini kabul ediyoruz, makul olanlarını kabul ediyoruz; ama, ülkemizin içerisinde bulunduğu şartları sizin de değerlendirmenizi diliyor, görüşmelerimizin bu çerçeve içerisinde cereyan etmesini hepinizden rica ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkanım, bu tarafa bakar mısınız...

BAŞKAN - Müsaade eder misin...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Hoş olmuyor ama...

BAŞKAN - Ben konuşurken...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ben de söz almak istiyorum.

BAŞKAN - İzin verirseniz... Siz söz istediğiniz zaman, sözünüze...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Söz istiyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan ismimden bahsederek...

BAŞKAN - Sayın Meral...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Kavga etmeye çıkmayacağım.

BAŞKAN - Sayın Meral, bir açıklama yapacağım, ondan sonra sizin talebinizi değerlendiririm.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Peki, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Yüce Meclisin bizi böylesine onurlu bir göreve getirdiği günden beri, biz, bu milletin seçtiği Yüce Meclisin nasıl bir çalışma içerisinde olması gerektiği iradesine uygun bir şekilde bu Genel Kurul çalışmalarını yönetmeye çalışıyoruz.

Elimizde Anayasamız ve İçtüzüğümüz var. Ben her zaman ifade ettim; buradaki kürsü açık ve sonsuz. Özellikle, iktidar grubuna, mensubu olduğum partime "özellikle, siz daha toleranslı olacaksınız" ifadesini huzurunuzda kullandım. Muhalefetin değerli milletvekillerine de İçtüzük içerisinde gereken toleransı gösterdim, gösteriyorum. Her türlü tenkit, yasanın çıkmasının engellenmesi, demokrasinin bir gereği; bunu Parlamentoda beraber geçmişte de yaşadık; ama, kürsüde bir milletvekili konuşurken, sizin aranızdan, Yüce Meclisimizin içerisinden çıkmış hükümetimizin bir  sayın bakanı konuşurken, yerimizden laf atmayı aşan, Meclisin mehabetine, çalışmasına, birliğine ve üretimine engel olacak şekilde yapılan davranışları canlı yayında milletimiz de görüyor. Bunun hoş olmadığını tekrar etmekten de üzüntü duyuyorum. Burada yasaları yaparken, ben, İçtüzük çerçevesinde istenen her sözü, talep edilen her dileği, tam bir tarafsızlık içerisinde yerine getiriyorum.

Ancak, sizlerden, bütün milletvekillerinden istirham ediyorum: Burada -beğeniriz, beğenmeyiz- milletimizin beklediği bir yasayı çıkarıyoruz; kürsüde hatip konuşurken, yine, aynı İçtüzük çerçevesinde konunun dışına çıkarak, Meclisi gerecek, şahsî meselelere dokunacak konulara girmemelerini ve  özellikle, yerlerinde oturan milletvekillerimizin, hatiplere müdahale etmemelerini istirham ediyorum. Bu meyanda, İçtüzüğümüzün 156, 157 ve 158 inci maddelerini uygulamak zorunda kalacağımı ve yine, Kırşehir Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Bayındır'a da uyarı kararımı bu vesileyle ifade ettiğimi, üzülerek, bir defa daha sizlere arz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, zaman çok önemli, elbette ki engelleme olabilir; ama, burada, İçtüzüğün gösterdiği usuller dışındaki davranışları Başkanlık olarak hoş görmediğimizi ve İçtüzüğü uygulamak durumunda kalacağımızı bir defa daha ifade ediyorum.

Buyurun Sayın Meral, talebinizi alayım...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Bakan, konfederasyon başkanlığım dönemimden, isim vererek bahsetti.

BAŞKAN - O zaman zaptı getirteceğim, ben onu anlayamadım, zaptı getirteyim, söz vereceğim Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - İsim vererek konuştu.

BAŞKAN - Zaptı getirteyim, bir bakalım, sözünüzü vereceğim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Efendim, isminizden övgüyle bahsetti zaten.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ben de övgüyle bahsedeceğim.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, son söz milletvekilinindir; dolayısıyla, bu talebi yerine getirin.

BAŞKAN - Son sözü milletvekiline veriyorum. Burada söz isteği devam ediyor.

Üçüncü söz isteği, son söz çerçevesinde, Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz'ın.

Buyurun Sayın Özyılmaz (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan yasa tasarısının bu maddesiyle ilgili olarak kişisel söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şu anda çok önemli bir konuyu görüşüyoruz. İş kanununu, iş yasasını görüşüyoruz. Önce, işin, bir işi olmanın, bir iş bulmanın, iş ortaya koymanın ne kadar önemli bir şey olduğunu, bugün, iktidar partisi milletvekilleri olarak biz herkesten daha iyi biliyoruz; çünkü her gün odalarımıza ya da bulunduğumuz mekânlara gelip bizden iş isteyen yüzlerce insan var. Öyle bir memleketteyiz ki, şu anda -maalesef, üzülerek belirtiyorum- ülkemizde işsizliğin had safhada olduğu bir dönemi yaşıyoruz; bu kadar önemli bir konu üzerinde çalışıyoruz.

Memlekette 145-146 katrilyonluk bütçe hazırlıyoruz, bunun çok cüzî bir bölümünü ancak yatırımlara ayırabiliyoruz. O devasa bütçe rakamları başka yerlerde harcanıyor ve iş sahasına, yatırıma çok az bir bölüm harcanıyor. Böyle bir dönemdeyiz. Böyle bir dönemde işin önemi bir kat daha, hatta kat kat fazlasıyla artıyor. Böyle bir ortamda işin, iş konusunun taraflarına baktığımızda, işçi, işveren, sermaye bunların taraflarıdır. Biz burada işi, iş yasasını konuşurken, hükümet olarak, hükümetimiz bu üç taraf arasında, özellikle de işçi-işveren arasında bir denge kurmaya çalışmıştır, bu dengeyi olabildiğince adil ölçülerde tutturmaya gayret etmiştir. Bunu, günlerden beri, hatta aylardan beri Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar, ilgili taraflarla yaptığı istişarelerden görüyoruz; ama, birtakım eksiklikler, aksaklıklar varsa, bunlar da bir yandan giderilmektedir.

Ben burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Bu önemli konu konuşulurken, biraz da bu önemini bir kenara bırakarak olaya biraz ideolojik yaklaşıp, sanki muhalefet partimizin işçi haklarını koruyormuş gibi bir hava içerisine girmesi, doğrusu, bir sürü yanlışlıkları ortaya çıkarıyor. Çünkü, burada bir denge kurmak esastır. İşçiyi de işvereni de iş sahasını da işyerini de korumak, hükümet olarak, muhalefet olarak, hatta Meclis olarak hepimizin görevidir. Bunu aşacak, bunu zedeleyecek bir tavır içerisine girmek, son derece yanlış olur, son derece sakat olur. Hele, 1960'lı, 1970'li yılların ideolojik kavramlarıyla, o yılların birtakım anlayışlarıyla, o yılların birtakım yönelişleriyle, bugün, 2000'li yıllarda hâlâ o anlayışlarla konuya yaklaşmak, son derece yanlış olur, bugüne ait bir eylem olmaz. Önce bunu arz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi, AK Parti olarak, hem işçiden yana hem işverenden yana hem de memleketimizde iş ortamının oluşması için gece gündüz yoğun bir çaba, yoğun bir gayret içerisinde olduğumuzu herkes bilmektedir.

Bu manada, bugünkü işsizliği ortadan kaldırmak ve bugün iş arayan milyonlarca insanı biraz olsun rahatlatmak için, AK Parti olarak bütün gayretimizi bu yöne sarf etmiş ve -kısaca arz ediyorum- şu üç hedefi gerçekleştirmeye kilitlenmiş bulunuyoruz: Bunlardan birincisi, yıllardır süregelen memleketimizdeki israfı önlemeye gayret ediyoruz; bunun için de, kendimizden başladık. Bakınız, biz, ilk defa, bu Meclis, lojmanlardan çıkıp herhangi bir kira bedeli de almaksızın kiraya çıkan bir Meclistir. Oradan başlayarak, inşallah, memleketimizde belli bir süre içerisinde var olan israfı önlemek bizim birinci hedefimizdir.

İkincisi: Memleketimizde, maalesef, yıllardan beri var olan, yıllardan beri hepimizin içini burkan, yaralayan, yolsuzlukları, hırsızlıkları vesaireyi ortadan kaldırmak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, toparlayın lütfen.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu da yetmez; önceden bu işi yapanların kursağından bunu çıkarıp milletimizin hakkını onlara olabildiğince vermek ikinci hedefimiz.

Üçüncüsü de, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi harekete geçirip onları ekonomiye kazandırarak, memleketimizin bugün içerisinde bulunduğu, maalesef, zenginlik içerisindeki fakirliğimizi ortadan kaldırarak, bugün, emeklinin de, işçinin de, dulun da, yetimin de, malulün de, memurun da ve milyonlarca işsizin de sıkıntısını ortadan kaldırmak, AK Parti olarak bizim önümüze koyduğumuz ve gerçekleştirmek için gece gündüz çalıştığımız hedeflerimizdendir. İnşallah, bunu gerçekleştirdiğimizde, işyerlerimizde dolu dolu çalışma olacaktır. İşçilerimiz öyle üç saatlik, beş saatlik çalışmayı düşünmeden, kendi işyerini geliştirmek için gece gündüz gayret sarf edecektir. Ben, inanıyorum ki, bu milletin işvereni, bu milletin tarihine, kültürüne bağlı işvereni, işçisinin alınteri kurumadan onun hakkını vermek için gayret içerisine girecektir; AK Partinin bu programını uygulayıp memleketimizdeki bu sıkıntıları ortadan kaldırmak için, böyle gece gündüz çalışıyoruz; ama, inşallah, bu hedefe ulaştığımızda, bunu birlikte gerçekleştirdiğimizde, bu sıkıntıların ortadan kalkacağını umuyor, bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyılmaz.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, 41 inci madde üzerinde verilen 3 adet önergeyi, önce, geliş sıralarına göre okutacağım, sonra, aykırılığına göre işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Fazla çalışma ücreti" başlıklı 41 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve son fıkrasındaki "fazla sürelerle çalışmaların" ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

Muharrem Kılıç

 

Eskişehir

Bursa

Malatya

 

Feridun Baloğlu

Feramus Şahin

 

 

Antalya

Tokat

 

"Haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda, ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalar da fazla çalışmadır"

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "fazla çalışma ücreti" başlıklı 41 inci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ile dört, beş ve altıncı fıkralarının tümünün madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

Muharrem Kılıç

 

Eskişehir

Bursa

Malatya

 

Feridun Baloğlu

 

 

 

Antalya

 

 

BAŞKAN - 3 üncü önergeyi okutuyorum; bu önerge, son önerge ve aykırı olan önergedir; işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Fazla çalışma ücreti" başlıklı 41 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini  arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

Fazla çalışma ücreti

Madde 41. - Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yaptırılabilir.

Günlük ve haftalık normal çalışma sürelerinin üzerinde yapılan çalışmalara fazla çalışma denilir.

Fazla çalışma süresi, günde üç saati geçemez.

Fazla çalışma yapılacak sürelerin toplamı yılda 270 saati aşamaz.

Her bir fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarın yüzde 50 yükseltilmesi suretiyle ödenir.

Fazla çalışma kapsamındaki çalışmalar için işçinin onayının alınması zorunludur.

63 üncü maddenin son fıkrasında yazılı sağlık nedenlerine dayanan kısa ve sınırlı süreli işlerle 69 uncu maddede belirtilen gece çalışmasında fazla çalışma yapılamaz.

BAŞKAN - Okuduğumuz önergeye Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahibi Sayın Çetin, gerekçesini açıklayacak.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuyu olabildiğince izah etmeye çalışıyorum; ama, zaman zaman hepimiz, herhalde, biraz, ilerleyen saatlerde gerildik. Sayın Bakanımız da, konuşmasını yaptı gitti. Ben, gerçekten, sendikacılıktan gelmedim buraya. 1999 yılında sendikal yaşamım sona ermişti, işçi olarak çalışırken, 3 Kasım seçimleri için 14 Ekimde emekliliğimi istedim ve işçi olarak bu Parlamentoya gelenlerdenim. Sendikal yaşamın içinde bulundum ve o sorunları gayet iyi biliyorum. Gerçekten, benim arzum ve isteğim, elbette, bütün yasalarda olduğu gibi, bu yasada da, ülkemizin çalışma koşullarını, çağdaş dünyayla buluşturabilecek bir düzenlemeler manzumesi haline getirebilmek. Burada tek taraflı bir düzenlemenin ağırlığını sizler de hissediyorsunuz, bunu, hiç kimse reddedemez.

Değerli arkadaşlarım, ben, fazla laf yapmadan, önerge hakkındaki görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Bakınız, Anayasamızın 18 inci maddesinde, angarya türü çalıştırmanın yasak olduğu açıkça belirtilmiştir. Demin, 49 uncu maddeyi okudum... Şimdi, biz, öyle bir düzenleme yapıyoruz ki, hem fazla çalışmadan söz ediyoruz hem fazla süreli çalışmadan söz ediyoruz hem de asgarî ücretle geçimini sağlamakta zorlanan, hatta, onun bile altında ücretle çalışan insanları, sanki, aldıkları ücret çok yüksekmiş gibi, kardeşim, sen, bugün, fazladan üç saat çalıştıysan ya da beş saat çalıştıysan; ne yapalım, bunun yerine, sen, her 1 saat için 30 dakika, fazla süreler için 15 dakika izin yap, tatil yap, istirahat et. Nasıl yapayım?.. Evinden gelmiş fabrikaya!.. Git yat bir gölgede... Adam, iş için geliyor, para için geliyor; ücreti iyi olsa ya da daha iyi koşullarda çalışacak bir yer bulsa zaten oraya gidecek; asgarî ücretli... Sen, bu adamı 5 saat çalıştırmışsın, bundan sonra da angarya çalışıver diyorsun; bu, vicdanla bağdaşmaz değerli arkadaşlarım. Bu madde, bu biçimiyle buradan geçerse, Anayasanın 18 inci maddesine aykırılıktan Anayasa Mahkemesinden döner değerli arkadaşlarım; angarya türü çalıştırmak yasaktır. 1475 sayılı Yasada bu hüküm niye yok?! İmzalanan toplu iş sözleşmelerinde, 1963'ten bu yana, niye "angarya türü çalışmak ya da izin karşılığı işçi çalıştırmak yasaktır" diye hüküm konulmuş?! Şimdi, biz, zayıfı yakaladık, güçsüzü yakaladık; hem ülkede bütün sosyal tarafların varlığını kabul ediyoruz, bütün bir gözden baktığımızı söylüyoruz hem de güçsüz bir kesimin gırtlağını sıkıyoruz; kemerlerinde sıkılacak yer kalmadı, şimdi gırtlağını sıkıp canını almaya bakacağız!

Değerli arkadaşlarım, çok açık söylüyorum -Sayın Bakanımın burada olmasını isterdim- bu yasa bu biçimiyle işsizliği önlemeyecek, kayıtdışı çalışmayı teşvik edecektir. Esnek üretim ilişkileri çalışma yaşamımıza fiilen girdi; doğru, kabul ediyorum; onunla birlikte kayıtdışı büyüdü. Hepimize düşen görev, kayıtdışında korumasız, sigortasız, sendikasız, sosyal güvenceden yoksun, ne kadar ücret aldığını bilmediğimiz insanları korumaktır. Yasayı uygulamak, uygulatmak görevi de Sayın Bakana ve Bakanlığa ait bir görev; o görevleri yerine getiremiyoruz, o zaman bunları yasalaştırıverelim diye düzenleme yapmanın hukuk mantığıyla hiçbir ilişkisi olamaz.

Değerli arkadaşlarım "işçinin alınteri kurumadan emeğin hakkı verilecektir" tabiri, sizin çok sık kullandığınız bir tabir. Kışın soğukta, ayazda, 5 saat oturuver sen, fazla çalışmanın karşılığı deyip, dondurmayın o işçiyi; alınteri kurumadan parasını vereceğiniz işçiye, soğuk, ayaz aldırmayın. Gelin, bu maddeyi, insanî ölçülere yakışır, insana yakışır bir çalışma koşulu haline getirelim.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, burada, yine, bir madde koyduk diye sevinebilirsiniz. Efendim, biz, işçilere, yıl içerisinde 270 saat, eski yasada ve Fazla Çalışma Tüzüğünde 90 gün, günde 3 saat fazla çalışma yaptırılabilir, 90x3=270; o kuralı getirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, son cümlenizi alayım.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Tamam efendim.

Gerçekten, işçiyi koruma amacına yönelik bir düzenleme gibi gözüküyor; ama, geçimini sağlayamayan işçi... Ben, 1990'lı yılların ortalarında da rastladım "başkan, şu 270 saati kaldır; biz, ziyanı yok, çalışalım" diyor; ama; angarya türü çalışalım demiyor. Onun için, bu maddenin düzeltilmesi için hazırlanmış bir önergedir ve 1475 sayılı Yasadaki düzenleniş biçiminden daha çağdaş, daha modern bir düzenlemedir; takdiri sizlere bırakıyorum, sizlerin vicdanına bırakıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Fazla çalışma ücreti" başlıklı 41 inci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ile dört, beş  ve altıncı fıkralarının tümünün madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

 

(İzmir)

 

 ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

 SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçesini okutalım mı efendim?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Okutun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe : Fazla çalışma işçinin olağan çalışmasından çok daha fazla enerji harcamasını gerektiren bir çalışma türü olduğundan, günlük çalışma süresinin üstündeki çalışmaların özendirilmemesi gerekmektedir. Çalışma sürelerinin uzatılması, işsizliği artırıcı etki yapmaktadır.

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı, gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Fazla çalışma ücreti" başlıklı 41 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve son fıkrasındaki "fazla sürelerle çalışmaların" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

 

 (İzmir)

 

ve arkadaşları

"Haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda, ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalar da fazla çalışmadır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Yalnız, bu önergeden sonra bir düzeltme talebinde bulunacağız söz verirseniz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Bilindiği gibi, Yargıtay uygulaması haftalık çalışma süresinin 45 saatin altında belirlendiği durumlarda, belirlenen süreyi aşan, ancak 45 saatin altında kalan sürelerin de fazla çalışma sayılıp sayılmayacağı konusunda farklı kararlar vermiş, son dönemdeki kararlarıyla bu çalışmaları da fazla çalışma olarak kabul etmiştir. Açık düzenlemeyle bu konudaki tereddütler ortadan kaldırılmış olacaktır.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Komisyon, düzeltme talebiniz var, buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Sayın Başkan, ikinci paragrafta "her bir fazla saat çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir" cümlesinde " her bir fazla saat çalışma" ifadesini "her bir saat fazla çalışma" şeklinde düzeltebileceğimizi düşündük. Bunu belirtmek istedik.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ne olmuş Sayın Başkan, bir anlasak?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - "Fazla" ile "saat" kelimelerinin yerlerini değiştiriyoruz. "Her bir saat fazla çalışma" şeklinde düzeltebilmeyi istiyoruz.

BAŞKAN - "Fazla" ile "saat" kelimelerinin yeri değiştiriliyor; tamam.

Bu düzeltme doğrultusunda 41 inci maddeyi oylarınıza...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Komisyon bir anlatsın, ne değişiyor; bir anlayalım; bizim anlayışımız yeterli değil.

BAŞKAN - Anlattık Mustafa Bey, "her bir saat fazla çalışma" şekline geliyor; yani, "saat" ile "fazla" kelimelerinin yerleri değişiyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sonuçta ne oluyor?..

BAŞKAN - Onu ben bilmem...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Komisyon Başkanı anlatsın...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Komisyon izah etsin Başkan, anlamadık.

BAŞKAN - Bu değişiklikle birlikte 41 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.17


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:22.39

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale),

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 77 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?... Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, bir önceki oturumda, Sayın Meral ile ilgili olarak geçen bahsi tutanaktan okuyorum:

"2001 yılında başlamış bir süreç; üç tane işçi konfederasyonu, Sayın Bayram Meral Türk-İş'in Genel Başkanı, Hak-İş, DİSK, TİSK ve Bakanlık bir protokol imzalıyorlar..." Bu şekilde geçiyor. Dolayısıyla burada herhangi bir sataşma söz konusu değildir.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Böyle bir konuşma geçmedi Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tasarının 42 nci maddesini okutuyorum:

Zorunlu nedenlerle fazla çalışma

MADDE 42. - Gerek bir arıza sırasında, gerek bir arızanın mümkün görülmesi halinde yahut makineler veya araç ve gereç için hemen yapılması gerekli acele işlerde, yahut zorlayıcı sebeplerin ortaya çıkmasında, işyerinin normal çalışmasını sağlayacak dereceyi aşmamak koşulu ile işçilerin hepsi veya bir kısmına fazla çalışma yaptırılabilir. Bu durumda fazla çalışma yapan işçilere uygun bir dinlenme süresi verilmesi zorunludur.

Şu kadar ki, zorunlu sebeplerle yapılan fazla çalışmalar için 41 inci maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 42 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in söz talebi vardır.

Sayın Coşkuner, buyurun efendim.(CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, 42 nci madde üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Fazla çalışma konusunun, tasarıda, neredeyse tek taraflı olarak işverenin istek ve iradesine bırakıldığı, onun hâkimiyetinin olduğu görülmektedir. Yasa tasarısının "Zorunlu nedenlerle fazla çalışma" başlığını taşıyan 42 nci maddesine, arıza, arıza olasılığı, acele işler, zorlayıcı sebepler gibi iyi tanımlanmamış bir sürü terim alınmış. Günümüz Türkiyesinde, özelliğini kaybeden terimlerin ne anlama geldiğini yorumlamak durumundayız. Emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan işçi, bunları yorumlayamaz; o nedenle, işverenin insafına kalmış bir durumdadır.

Hep beraber yorumlayalım. Zorlayıcı sebep nedir? Arıza ve arıza olasılığı gibi muallak ve blok söylenmiş bu sözlerin hangi anlama geleceğini bizler yorumlamak durumundayız. Bu tasarı yasalaşmadan önce de, Türkiye'de kime işçi denir, kime emekçi denir, kime patron denir, bunların tespitinin de yapılması gerekir ve bu terimlerin ne anlama geldiğini açıklamamız gerekir.

Aslında, bu tasarı yasalaşmadan önce, biraz da kendimize bakmamız gerekir.  Mecliste çalışan, bize hizmet eden kavaslar, şu saatte, burada bulunmakta; onların fazla mesai alıp almadığını bilmiyorum ve burada çalışan işçilerin hangi statüye girdikleri belli değil. Demek ki, kendi iç sistemini halledemeyen, kendi sorunlarını çözemeyen Meclis, böyle bir yasa çıkarmaya kalkarsa, o yasanın ne anlama geleceği, okuduğumuz kadarıyla, içeriğinden de anlaşılmaktadır.

Değerli dostlarım, Sayın Bakanımız burada diyor ki: "Cumhuriyet Halk Partililer, bu yasanın tümüne bakmıyorlar. Oysaki, fotoğrafın tümünü çekmeleri gerekir." Ben de, bunu, aynen şöyle anlıyorum: Meclisimiz, üç gündür, İş Yasası Tasarısının bir an önce yasalaşması için gece gündüz çalışmaktadır ve âdeta bütün işkolları köleleştirilmek istenmektedir.

Biz, bütün deyince ne anlıyoruz; o zaman, Türkiye'deki bütüne bakalım: Çalışan çalışmayan işçilerimiz, örgütlü işçilerimiz örgütsüz işçilerimiz, esnaf odalarımız, işçi emeklilerimiz, memurlarımız, öğretmenlerimiz, dullarımız, yetimlerimiz, köylülerimiz...

Bakın, bugün, sendikasız işçilerin durumu ortada. Esnaf, aldığı kredileri ödeyemediği için, hepsi hacizde. Onun ötesinde, işçi emeklilerine "diyet yap" diye verdiğimiz maaşları, bu insanlar ayın 18'inde, 19'unda almaktadırlar; ama, elektrik ve telefon ücretlerini ayın 15'inde, 17'sinde ödemek durumundadırlar.

Dağıttığımız nemalara baktığımız zaman, taşradan, Anadolu'dan kulağımıza sesler gelmektedir. Onlardan, ne için kesildiği belli olmayan, 80 000 000-100 000 000 liralar kesilmektedir. Dul ve yetimlerimiz ona keza. Demek ki, hiçbir işkolu huzur içerisinde değil.

O nedenle, bir hikâye anlatırsak, bu hikâye de Sayın Bakana ve AKP'li milletvekillerimize cevap olacak diye düşünüyorum: Avrupa'da, ailesiyle birlikte yaşayan bir adam, kaynanasıyla uzun yıllardır kavgalıdır. Bir gün, bir hastanenin morgundan bir telefon alır. Telefondaki yetkili "kaynanan öldü" der ve ekler "kaynananızı mumyalayalım mı, yıkayalım mı; yoksa, gömelim mi?" Adam "üçünü birden yapın da, garanti olsun" der. Sizin fotoğrafa bakışınız bu şekilde.

O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisinin, bugüne kadar savunduğu ilkeleri, burada, bir gecede veyahut da bir anda teslim etme gibi bir düşüncesi yok. İşçinin sendikal özgürlüklerini Türk çalışma yaşamına taşıyan, kazandıran parti olarak,  bu kölelik yasasına "evet" diyeceğimizi mi bekliyorsunuz? Siz, halka verdiğiniz sözü yerine getirmediniz, halkı kandırdınız. Cumhuriyet Halk Partisi de, bu halkla beraber olacak ve bilmelisiniz ki, rahat olmayacaksınız; CHP'nin ve halkın gölgesi, her zaman sizi takip edecek, başaramayacaksınız. Yine, demokrasi diyoruz; yine, cumhuriyet diyoruz; yine, hakkaniyet diyoruz ve yine, halk kazanacak diyoruz.

Değerli dostlarım, bu yasa tasarısının içeriğine baktığımız zaman görüyoruz ki, bu konumun tümünün kokusu ve içeriği işverenden yana. Biz, burada, söylemlerimizde bunları aktardığımız zaman, siz, bize işveren düşmanı gibi bakıyorsunuz. Biz, işveren düşmanı değiliz; haklı neredeyse, haklının yanında olmak istiyoruz. O nedenle biz, esnafın yanında olmak istiyoruz; o nedenle biz, köylünün yanında olmak istiyoruz; o nedenle biz, bütün işkollarının yanında olmak istiyoruz ve halkımıza verdiğimiz sözleri de tutmak istiyoruz.

Eğer, bu kadar güveniyorsanız, yasa çıkarmaya, olumsuz yasa çıkarmaya bu kadar meraklı iseniz, gelin, alanlarda söz verdiğimiz, seçim bildirgelerimize aldığımız milletvekili dokunulmazlığını kaldıralım ve ondan sonra, halkın sorunlarını çözmeye kalkalım. Kendi iç sistemini, kendi düzenini kuramamış, sokakta gezen milletvekili durumunda olan, 8 metrekare bir odaya sıkıştırılmış, sürekli tüketen ve kendini yenileyemeyen bir anlayışla, öyle zannediyorum ki, burada, dışarıda duracaksınız, kulislerde oturacaksınız, sohbet edeceksiniz ve oylama sırası geldiği zaman, neye oy kullandığınızı bilmeden ve yasama yetkinizi de Bakanlar Kuruluna bırakarak, böyle, milletvekilliğini tamamlayacaksınız; ama, size son sözümü şöyle söylüyorum: Milletvekilinin ömrü iki yıldır; o nedenle, halkın önüne yine çıkacağız; ama, halk, bize, hak ettiğimiz yeri gösterecek. O nedenle, diyorum ki, halkın vereceği cevap ağır olacaktır.

Gelin, yol yakınken, bu, içinde farklı kokular olan ve işçiden yana olmayan, sürekli emekçiyi tüketen ve ona tuzaklar kuran yasadan vazgeçin ve halkın yanında olun, işçinin yanında olun, emekçinin yanında olun ve söz verdiğiniz bütün işkollarının yanında olun ki, halk sizi takdir etsin; ama, görüyoruz ki, siz, buna niyetli değilsiniz, halktan yana değilsiniz.

Bugünler de çabuk geçer. Altı aylık hükümetiz demeyin; Sayın Bakan da aynısını söylüyor. Bugün sağ elinizle sol kulağınızı gösterip, yarın da sol elinizle sağ kulağınızı gösterirseniz, su gibi, girdiğiniz kabın şeklini alırsanız, öyle zannediyorum ki, birileri de size sorar; Sayın Bakan, siz, dün o hükümetlerde değil miydiniz; neyi kucağınızda bulduğunuzu anlatıyorsunuz? Halka, halk gibi davranın; işçiye, emekçiye hak ettiği bütün işlevleri yerine getirin ki, halk sizi takdir etsin.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, halkın yanında olacağız; elbette ki, dürüst işverenin yanında olacağız; ama, emeğinden başka, terinden başka hiçbir şeyi olmayan işçimizi elbette ki destekleyeceğiz, elbette ki onu ezdirmeyeceğiz. Göreceğiz; ileride bunlar hep geri tepecek.

Bu dileklerimle Yüce Meclisi tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Coşkuner, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına iki söz talebi vardır; Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara ve Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu.

Sayın Hasan Kara; buyurun efendim.

HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri "halk iradesine saygılıyız; halk, iradesini kullanıyor; ama" sözcükleriyle başlayan konuşmalarda, bazı insanlar, halk bizim istediğimiz gibi oy kullanırsa doğru yapmış olur; ama, bizim istediğimiz gibi oy kullanmazsa yanlış yapmış olurlar diye mi düşünüyorlar acaba? Bazılarının iddia ettiği gibi, halk bu işleri bilmez, halk sadece yönetilmek için vardır diye düşünüyorlarsa o devrin çoktan geçtiğinin farkına varsınlar ve halkımızı iyi tanısınlar.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, bunun konuyla alakası ne?!

HASAN KARA (Devamla) - Bundan önce çıkan sözcüler o kadar çok konuştular ki, süre bittiği halde maddeye gelmediler. Bırakınız, biz de bir dakika bunu konuşalım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buradaki "zorunlu nedenler" kavramı otuz yıldan beri uygulama alanı bulan bir kavramdır. Bu kavramın içi, yargı kararlarıyla gerekli şekilde doldurulmuştur. Burada, ayrıca, işçi lehine olarak, işçiye dinlenme süresi verilmesi zorunlu hale getirilmiştir. Fazla çalışmadan dolayı, 41 inci maddedeki haklar burada da işçiye aynen verilmiştir. Ayrıca -düzeltme açısından söylüyorum- Mecliste bu saatte çalışan kavaslar işçi statüsünde değil, memur statüsünde çalışıyorlar.

BAŞKAN - Sayın Kara, lütfen, o konuyu tashih ediniz. Burada çalışan kavaslar işçi değiller; 657'nin 4/b maddesine göre çalışıyorlar, düzeltiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN KARA (Devamla) - Düzeltiyorum o zaman Sayın Başkanım; işçi statüsünde değil, 657'ye tabi olarak çalışmaktadırlar.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu düzenlemenin, işçilerimize ve halkımıza hayırlı uğurlu olması temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kara.

Sayın milletvekilleri, şahsı adına ikinci söz, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu'na aittir.

Sayın Coşkunoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 42 nci maddesi üzerinde, şahsım adına söz aldım.

Biraz önce, Sayın Bakan çok önemli bir konuşma yaptı burada. Konuşmasında çok önemli üç kavrama değindi; verimlilik nasıl artar, rekabet gücü nasıl artar, bir de, esnek çalışma usulleri. Bu konular ve görüşmekte olduğumuz tasarı üzerinde bir açıklamada bulunmak istiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi, sosyal demokrat bir parti olarak, elbette, emeğin yanındadır; fakat, bu, bir yardımseverlik duygusu, yardım sevenler derneği gibi, bir emeğin yanında olmak değildir ki! Emeğin yanında olarak ekonomik büyümenin, emeğin yanında olarak verimlilik artışının, emeğin, çalışanın yanında olarak, onların durumunu iyileştirerek rekabet gücünün arttığını bilen, ekonomi anlayışını bunun üstüne inşa etmiş olan bir siyasî partidir. Bunun örneklerini tarihte bol bol yaşadık. En eskisine gideyim; Henry Ford... Ford, bildiğiniz gibi, seri imalat sistemini geliştiren, gelişmesine önayak olan isimlerden biriydi. Henry Ford, verimlilik arttıktan sonra veya daha da artırabilmek için işçilerin ücretlerine zam yaptığı zaman, 5 dolara çıkardığı zaman, büyük gazetelerin manşeti olmuştu.  Henry Ford, bunu, bir solcu olduğu için, bir sosyaldemokrat olduğu için, emeğe saygı duyduğu için yapmıyordu; benim arabalarımı bu işçilerimiz alacak diye yapıyordu ve bunu, verimlilikle, rekabet gücüyle çelişen bir durum olarak görmüyordu.

Keza, Japonlar, Amerika dahil bütün dünyada esnek imalat sistemini, çağdaş, bugün bildiğimiz anlamında, güçlü, üstün rekabet gücü olan imalat sistemini oluştururken, işçiyi bir eşya gibi veya bir robot gibi görmek yerine, işçiden en fazla verimliliği nasıl alırım anlayışıyla bunu yapıyordu.

Esnek çalışma usulleri, bir aforizm olarak kullanılıyor iktidar tarafından. Aforizm nedir; aforizm, aslında kötü olan bir şeyi iyi göstermeye yönelik bir kavram. Örneğin, bodrum katı diyeceğinize bahçe katı denir; hani, daha hoş gösterir. Esnek çalışma usulünün, bir aforizm olarak, işçiyi istediği zaman çıkarıp, istediği zaman göndermek, atmak, geri almak şeklinde anlaşılması yanlıştır.

Bir de, işlevsel, fonksiyonel esneklik vardır, imalatta üstün rekabet gücü kazandıran. İşlevsel esneklik kazanmak için, hızlı değişen piyasa koşullarına göre, yani, piyasadaki talep edilen farklı modellere göre veya inen çıkan talebe göre üretim yapabilme yeteneğidir esnek imalat veya esnek çalışma sistemi; sadece, işçiyi atıp, geri almaktan ibaret değildir. Dolayısıyla, işçilerin koşullarını, çalışma koşullarını, ekonomik koşullarını düzeltmek ile yeni işyeri açmak arasında bir çelişki olmadığı gibi, tam tersine, bunlar, birbirlerini destekleyen yaklaşımlardır. Bu, sosyal demokrat anlayışın bir sonucu değildir ve kapitalist üretim sistemini, katıksız kapitalizmi benimsemiş ülkeler bile bunun farkındadır.

Şimdi, bakınız, 42 nci madde "gerek bir arıza sırasında, gerek bir arızanın mümkün görülmesi halinde" diye başlıyor. Bir işyerinde bir arıza olsa, rekabet gücü üstün olan bir firma ne yapar; orada çalışan -kalite çemberleri lafını belki duymuşsunuzdur- işçisinden, bunu nasıl düzelteceğim diye akıl alır. İşte, verimlilik ve rekabet gücü böyle artar.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, size, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bir de, çok kısa olarak, yaşamış olduğum bir olayı anlatayım. Honda; imalat ve rekabet gücünde çok başarılı, verimli, esnek çalışmasını bilen bir firma. Benim öğretim üyesi olduğum üniversiteye, -yurtdışında- "işçilerimizi eğitmek için eleman istiyoruz" demişlerdi; çünkü, o sıra, imalat düşmüştü pazar düştüğü için, işçinin daha fazla vakti vardı; o vakit sırasında işçiyi daha fazla eğiterek, ondan daha fazla değer almayı amaçlıyordu Honda.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; bu düzeltmeyi yapma ihtiyacı duydum: Emeğin yanında olmak bir merhamet değildir, ekonomik büyümenin de koşuludur.

Bunu, tekrar, dikkatinize sunar; beni dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 42 nci madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Zorunlu nedenlerle fazla çalışma" başlıklı 42 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

"Zorunlu nedenlerle yapılan fazla çalışmalar için 41 inci maddenin beşinci fıkrası hükümleri gereğince ücret ödenir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeniz üzerinde konuşacak mısınız efendim?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, biraz önce, 41 inci maddede, fazla çalışma ücretinde, fazla çalışma koşullarını anlattım. İşçi, herhangi bir işyerinde çalışırken, kendi iradesiyle, isteğiyle "ben fazla çalışacağım" diyemez; mutlak surette, bir ihtiyaçtan, verimliliğin artırılması ya da işin tamamlanması için işveren tarafından bırakılır ve orada uyarılarımıza rağmen, fazla çalışmaya ilave, bir "fazla süreli çalışma" kavramı koydunuz. 41 inci maddede bile "fazla saatlerle çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir" diyoruz; ama, zorunlu nedenlerle fazla çalışmada böyle bir onay durumu yoktur; çünkü, ortada bir zorunluluk vardır; ya bir arızanın olması ya bir arızanın mümkün görülmesi halinde ya da herhangi bir sürekli üretim yapan, örneğin, bir dökümhanede potaların soğumaması için, onun içindeki malzemelerin zayi olmaması için, o işin tamamlanması gibi durumlarda, işveren, işçilerin iradesine başvurmadan, onların onayını almadan, onları zorla çalıştırmak zorundadır; o işin gereği, fazla çalıştırmayı gerektirebilir. Böyle bir durumda, bu maddede işçinin iradesi bile yok; ama, ne var; böyle bir zoraki çalıştırmada bile, "41 inci maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları hükümleri uygulanır" demişiz. Yani, fazla çalışma ücretini yüzde 50 zamlı ödemeyi hüküm haline koymuşuz; ama, fazla süreli, yani, haftalık çalışma süresini tamamlamadığı halde, bir gün izin almış ise ve diğer günlerde fazla çalışmış ise, o fazla süreli çalışmalarda yüzde 25 öngörmüşüz. Burada, işçinin iradesi de alınmadığına göre, zorla çalıştırıldığına göre, bunun ücretinin, fazla süreli çalışmalar kapsamında değerlendirilmesi büyük bir haksızlıktır. Bir sonraki maddede de benzer bir durum vardır.

Bizim önergemizde de, bir yazım hatası sonucu "beşinci fıkra" olarak geçmiş, oysa, burada "ikinci fıkra" olması gerekirdi. Bu vesileyle onu düzeltiyorum ve önergemizin öyle algılanmasını istiyorum.

Hiç olmazsa, bu tarz ödemenin, fazla çalışma halinde ödemenin yüzde 25'e düşürülmeden, fazla çalışma ücretiyle ilgili maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği gibi, yüzde 50 olarak ödenmesi koşul haline getirilmeli. 1475 sayılı İş Yasamızın 36 ncı maddesindeki hüküm, bundan oldukça ileri bir hüküm idi; ama, orada da, en az o koşullarla, yani, yüzde 50 fazla ödeneceği kabul edilmiş idi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yeni uygulamada, bu durumda fazla çalışma yapan işçilere uygun bir dinlenme süresi verilmesi zorunludur diyoruz. Elbette, fazla çalışma tüzüğünde bu hüküm belirlenmiş. İşçiler, normal olarak 8 saat çalışmış, günü tamamlamışlar ise, bir ara dinlenmesi vermeden, onları, devam eden bir biçimde, sürekli çalıştırmak insanî değil. Ara dinlenmesinin, o süre içerisinde yaptırılması hem işin gereği hem de işçinin, çalışan insanın fiziken bu dinlenmeye ihtiyacı var. Onun, bir yenilik olarak konulması, belki burada bir değişiklik, bir ileri hak gibi görülmüş.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bugün sayıları 700 000'le sınırlı olan, belki yarınlarda -bu yasadan sonra- o sayıları bile çok çok arayacağımız, sayıları çok daha aşağıya düşecek bir sendikalılık varlığı gerçek; ama, kabul etmeliyiz ki, ülkemizde, tarımdışı çalışan nüfus 12 000 000 dolayında ve bunlar da sendikalılaşabilir. Eğer, ülkemizde örgütlülüğü geliştiremiyor isek, bu, başta bizlerin eksikliği, ülkemizi yönetenlerin eksikliğidir. Burada, böylesi önemli yasa maddeleri görüşülürken, gelip sadece sıra tutmak amaçlı, 1 dakika içerisinde "halkın iradesine saygılıyız, halk bunları bilmez" mantığıyla söylem içerisine girmek, Parlamento adabına da, bu Meclisin saygınlığına da yakışmıyor.

Bizim, oyalama gibi bir düşüncemiz yok, amacımız katkı vermek. Bakınız, düzenlemeyi bir kez daha söylüyorum: Normal çalışma düzeninden farklı bir çalışma düzenidir. Burada, fazla süreli çalışma gibi ücret ödemek hakkaniyete uygun değildir. Geliniz, buradaki hükmün birinci ve üçüncü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Burada "her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde 50 yükseltilmesiyle ödenir" şeklinde değişikliğimizi yapalım diyorum -önergemiz bunu içeriyor- ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 42 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

43 üncü maddeyi okutuyorum:

Olağanüstü hallerde fazla çalışma

MADDE 43. - Seferberlik sırasında ve bu süreyi aşmamak şartıyla yurt savunmasının gereklerini karşılayan işyerlerinde fazla çalışmaya lüzum görülürse işlerin çeşidine ve ihtiyacın derecesine göre Bakanlar Kurulu günlük çalışma süresini, işçinin en çok çalışma gücüne çıkarabilir.

Bu suretle fazla çalıştırılan işçiler için verilecek ücret hakkında 41 inci maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sözlerime başlarken Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir üzüntümü ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Sayın Bakanımız, burada, her nedense -ben, onu farklı yorumluyorum, bu yasayı içine sindiremiyor diye yorumluyorum, ondan rahatsız oluyor diye yorumluyorum, işçilerin hakları, hukukları ellerinden alınıyor, bunun rahatsızlığını taşıyor diye düşünüyorum- hiç hak etmediğimiz halde, bizi güzel de sorguya çekti: Sendikalar ne yaptı, ne yapıyordu?

Değerli arkadaşlarım, 24 Ocak 1980, ülke ekonomik krize girdi. Sorumlusu işçi miydi, memur muydu, emekli miydi, köylü müydü, esnaf mıydı? 5 Nisan 1994'e gelindi, aynı kriz yaşandı, onun faturası da, yine, döndü, işçiye ödetildi. 2001 yılına geldik, Sayın Bakanın mensup olduğu parti de o zaman iktidardaydı. 21 bankanın içi boşaltıldı. Bir sürü kredinin üstüne yatıldı. Detaylarına inmek istemiyorum. Ne yaptı o zaman sendikalar; meydanlara indi, onların hizmetine teşekkür etti!.. Ama, sendikalar bir yanlışlık yaptı, sizi de halka iyi tarif edemedi; orada bir eksikliğimiz oldu.

Şimdi, ben, burada konuşurken çok sayıda arkadaşım laf atıyor, gülüyoruz, geçiyoruz. Biz, bir espri yaptık "halk, size cevabını verir" dedi.

Değerli arkadaşlarım, halkın iradesine bizim saygımız var. Umuyorum, diliyorum ki, daha güzel hizmetler üretesiniz; hak alma yerine, hak veresiniz.

Şimdi, soruyorum size: Yüzde 34 mü çok, yüzde 66 mı? Hangisi daha çok? Yüzde 66 dışarıda duruyor değerli arkadaşlarım. Yani, hesap, yüzde 100 ise, bunun yüzde 66'sı dışarıda duruyor.

Sonra, Allah hayırlı etsin iktidarınızı; iktidarsınız; ama, koalisyonsunuz... ANAP'lı, Saadet Partili... Bakanlar Kurulunuza bakın... Allah hayırlı etsin... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bakınız, değerli arkadaşlarım, bir zaman, altı kızarmış kadayıfın başından kalkmıyordunuz; ne olur, yediğinizi inkâr etmeyin biraz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım "bu yasa, işsizliği önleyecektir" diyor. Sayın Bakanım, bütçeden faiz giderlerine ayırdığınız pay 65,5 katrilyon, yatırımlara ayırdığınız pay 8 katrilyon. Hangisi büyük Sayın Bakanım? Kim alıyor bu faizleri; işçi mi alıyor, memur mu alıyor, emekli mi alıyor, küçük esnaf mı alıyor, köylü mü alıyor? Kim alıyor? Şu anda, işçinin hakkını elinden alıp teslim ettiğiniz talancılar alıyor, vurguncular alıyor! (CHP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kemal Derviş daha iyi bilir, ona sor.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu yasa ne getiriyor, ne götürüyor?

Arkadaşlarım, bakınız, bu yasayla ne oluyor; bu yasayla, iş güvencesini torbaya koydunuz gitti, örgütlenmeyi önlediniz, işçinin kıdem tazminatını elinden aldınız, yıllık iznini elinden aldınız; onun ötesinde, ihbar önelini elinden aldınız, ikramiyelerini kaldırdınız... Sayın Bakanım, bu mu işsizliği önlüyor, bununla mı işsizliği önleyeceksiniz? Bunun adı nedir, biliyor musunuz; düpedüz köleliktir; bunu yaptınız, kutluyorum sizi!

Değerli milletvekilleri, bakınız, halk bizi seyrediyor. Daha iyi konuşsak, daha iyi şeyleri tartışsak, daha iyi olur; ama, ortaya koyduğunuz tabloya bakınız... Adamın birisi -kusura bakmayın- bir lokantaya gitmiş, canı kelle yemek istemiş...

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Madde 43'te bu mu yazıyor?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hiç merak etmeyin, madde 43'e geleceğim.

Bakmış ki, benim gibi bir köylü çocuğu, "bu bilmez" demiş, bozulmuş kelleleri getirip adamın önüne koymuş. Adam, garsonu çağırmış "aklımın olmadığını anladın da, burnunum deliğinin olmadığını nasıl anladın, kelle kokuyor" demiş. Şimdi, getirdiğiniz yasa tasarısı kokuyor. İşçinin hakkını, hukukunu elinden aldınız; yani, işçi bunu bilmiyor mu, halk bunu bilmiyor mu?!

Değerli arkadaşlarım, sizin de söylediğiniz gibi, gelelim 43 üncü maddeye. Kızıyorsunuz, fazla mesaiyi kestiniz, bir başka şeyi düşürüyorsunuz... Soruyorum arkadaşa, dert yanıyorsunuz dışarıda, saygıdeğer milletvekilleri, şu anda aldığınız -siz söylemiyorsunuz, korkuyorsunuz- aylık ücret size yetiyor mu; yetmiyor. O zaman, aldığınız aylık ücretin yarısını alsanız ya! Aldığınız aylık ücretin tamamı yetmiyorsa, yarısı nasıl yetiyor?! Biz de diyoruz ki, işçi, şu anda aldığı aylık ücretle geçinemiyor, alacağı yarım ücretle nasıl geçinecek dediğimiz zaman niye kızıyorsunuz? O zaman, biz de almakta olduğumuz aylığın yarısını alalım, bir bakalım, geçinebiliyor muyuz geçinemiyor muyuz?.. İğneyi ilkönce kendimize, daha sonra başkasına batıralım; haydi, buyurun, var mısınız?! Var mısınız?! (AK Parti sıralarından "varız" sesleri) Haydi, almakta olduğumuz aylığın yarısına çalışacağız... Oyla Sayın Başkan, oyla!.. Haydi!.. (AK Parti sıralarından alkışlar[!] gülüşmeler, CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, çıkın; çıkın, yüreğiniz olsun, konuşun, anlatın halka. Halka anlatırsanız, anlar; anlatın...

Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, 43 üncü madde... Neymiş efendim; seferberlikte fazla mesai olur mu olmaz mı... Siz, işçiyi ne zannediyorsunuz; oğlu silahı omzuna alacak, ülkeyi kurtarmak için, savunmak için gidecek, siz onun babasının fazla mesaisini tartışacaksınız... Kaldırın o maddeyi; bedava çalışacak işçiler seferberlikte; kaldırın o maddeyi!.. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Önerge verin...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Savaş olacak, savaşta işçi fazla mesai alır mı almaz mı!..

Değerli arkadaşlarım, Kıbrıs çıkarmasında işçilerin neler yaptığını biliyor musunuz; o vatanperver saydığınız, şurada savunmasını yaptıklarınız 5 kuruş vermemişken, işçiler bir yevmiyesini kestirdi, verdi. Onlar oraya yol yapmak için gitti; birileri de oradan ganimet kapmak için gitti. İşte, işçi ile savunduğunuz adamların arasındaki fark bu.

Şu anda doğuda, güneydoğuda nöbet tutan askerlerin birçoğu, fakir çocukları, dargelirli insanların çocukları. Şimdi, size öneriyorum; bir gün Gülhane Hastanesine bir gider misiniz. Değerli arkadaşlarım, bir gidin oraya, bir gidin; kimin oğlusun, baban ne iş yapıyor diye, gidin bir sorun. Orada, gazidir, bacağı yoktur, ayağı yoktur, sakattır; ondan sonra gelir, işe giremez.

Yarın bir yasa tasarısı daha getirirsiniz; bedelli, bedelli... Alacaksınız 10 000 mark, bedelli askerliği getireceksiniz, eli kulağının dibinde. Yakın bir tarihte, bakınız, ben, genel kurulda bir şey okudum: "Yemen yolu çukurdandır/ Karavana bakırdandır/ Zenginimiz bedel öder/ Askerimiz fakirdendir."

Değerli arkadaşlarım, siz, yine, yarın bunu da getirirsiniz, ortaya koyarsınız. Ben, şunu söylemek istiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Tasarrufu Teşvik Fonunda -daha, yakında- işçinin, memurun 15 katrilyona yakın alacağı bekliyor. O kadar bir parayı da, şu anda, savunduğunuz o adamlar devlete bağışlasın; o işçi, memur o parayı almayacak, onların adına söz veriyorum; devletine bağışlayacaktır. Var mı?!. Var mı?!.

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Madde 43... Madde 43...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kimi savunuyorsunuz o zaman?! Bakınız...

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız efendim...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bırakmıyorlar ki, konuşmamın yarısı gitti, neye tamamlayacağım?!

Allah'ın hiçbir kuluna kısmet olmamış...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yüzbinleri Kızılay Meydanına getirip, Allah'ın hiçbir kulunun malına zarar verdirmeyen, hiçbir insanın burnunu kanattırmayan; ama, onların hakkını vermeyen siyasileri de güvenoyu sırasında sandığın dibine gömen bir zat burada karşınızda! Gülle, çiçekle uğurlandım, iftihar ediyorum, gurur duyuyorum. Gülle, çiçekle uğurlandım.

Erzurum gibi yerden geldim, Kayseri gibi bir yerden sendika başkanı oldum. Buradan bana laf atanların bir bölümü, benim durumumda Kayseri'ye gitse, Erciyes'in eteğindeki...

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız efendim...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, bitiriyorum.

Kayseri'nin...

BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi alayım Sayın Meral.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Hatıra mı madde mi bu?..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, soruyorsunuz da... Sayın Bakan "ne yaptı sendikacılar" dedi de...

Bakınız, Bakanınızı bile...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, vaktiniz bitti; lütfen efendim...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sendikacılara hesap sordu, yarın size de soracak; hiç merak etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Meral, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına 2 adet söz talebi vardır; Kilis Milletvekili Hasan Kara ve Samsun Milletvekili Haluk Koç.

Sayın Hasan Kara, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddedeki düzenlemeyle, 1971 tarihli ve 1475 sayılı Yasayla aynı düzenleme getirilmiştir; sadece, 41 inci maddedeki değişiklikler buraya derç edilmiştir; ama, sayın konuşmacı, 10 dakika üzerinde bir konuşma yaptı, sadece doğru bir laf etti; o da...

BAŞKAN - Sayın Kara, bakın, herhangi bir sataşmaya meydan vermeyin. Lütfen, Genel Kurula hitap ediniz. Daha vakit çok, çok madde var, konuşursunuz. Onun için, sataşmaya lütfen mahal vermeyiniz.

Buyurun.

HASAN KARA (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.

O da, seferberlikte, bir seferberlik durumunda asker babalarının bedava çalışacağı sözüydü. Biz de, bu söze sonuna kadar katılıyoruz ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Daha fazla konuşmaya birikimin yetmiyor; konuşmanı hemen  bitirdin!

BAŞKAN - Şahsı adına ikinci söz talebi Samsun Milletvekili Haluk Koç'a aittir.

Sayın Koç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Bak, konuşman 1,5 dakikada bitiyor; çünkü, malzemen yok!

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; müsaade ederseniz, ben de bu 5 dakikamı kullanmak istiyorum...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - 15 dakika konuş ki, anlayalım.

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Siz, kendi konuşmacılarınıza bakın.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Anlatma yeteneği yok.

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Senden mi öğreneceğiz?!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ne laf atıyorsun sen; otur oturduğun yerde!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen efendim... Lütfen...

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, süremi başa alırsanız...

BAŞKAN - Tamam Hocam, sürenizi dikkate alacağım.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, bunlar bizim tarafa bağırıyorlar...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, arkadaşlar, lütfen, kendi aramızda konuşmayalım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, burada oturma özgürlüğümüz de kalmadı.

BAŞKAN - Sayın Hocam, buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bugün, ülkenin önündeki en ciddî sorunun siyasî güven olduğunu her fırsatta ifade ediyoruz. Bu siyasî güvenin, iktidar kanadı tarafından yapılması gereken, tamamlanması gereken yönleri var, muhalefet tarafından yapılması gereken, tamamlanması gereken yönleri var.

Değerli arkadaşlarım, bakın, siyasî güvenin oluşturulmasından bahsediyorum, siz, iktidar partisi kanadından bir milletvekili arkadaşımız olarak, bu güvenin sabote edilmesine çalışıyorsunuz. Lütfen...

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Hayır, burada...

HALUK KOÇ (Devamla) - Lütfen; ama, bakın, ben konuşuyorum burada, sürekli engelliyorsunuz.

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Arkadaşlarınız sataşmada bulunuyorlar.

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, bu yüzyılı-geçen günkü konuşmamda da çok özetledim, tekrar değinmek istiyorum- bilgilerinize sunmak istiyorum. 21 inci Yüzyılda, üretim ilişkileri, gerçekten, çok değişti. Geçen yüzyılda, bilhassa, 1986'dan önceki dönemde, emek-sermaye ilişkilerini, böyle, çok katı, doktriner cephelerden değerlendiren katı görüşler yok bugün. Emek ve sermaye bir uzlaşma arayışı içinde ve olması gereken de bu. Bu, emeğin reddedilmesi, emeğin hakkının yenilmesi ya da emeğin güçlü olan sermaye karşısında korunmaması anlamına da gelmemeli hiçbir zaman. Biz bunu savunuyoruz bu yasa boyunca. Sayın Bakanımız burada ifade ettiler "hep tek taraflı pencereden görüyorsunuz" dediler; yok, biz geniş pencereden görüyoruz Sayın Bakanım, hepsini değerlendiriyoruz; ama, hukuk, korunması gerekeni koruduğu zaman hukuk anlamı taşır. Burada, işçi-işveren ilişkilerinde, emek-sermaye ilişkilerinde zayıf olan taraf emektir, korunması gereken, emeğin tarafında olan haklardır; bunlara dikkat çekmek istiyorum, geniş bakış açısı bu. Bizim, onurlu, namuslu, rant geliri elde etmeyen, bu zor koşullarda bile üretim yapan, istihdam sağlayan, vergisini veren her türlü işverene saygımız sonsuzdur, başımızın üstünde yeri vardır; ama, bu şekildeki bir bakış açısıyla Cumhuriyet Halk Partisini hapsetmek gibi bir yanlışın içine girmenizi de, yadırgıyorum doğrusu.

Değerli arkadaşlarım, yine, Sayın Bakanım şunu ifade ettiler: "Bugünkü yüklerin payını altı aylık Adalet ve Kalkınma Partisine yüklüyorsunuz." Hayır, ben o yanlışı yapmıyorum. Bu altı ayın, daha doğrusu, bugünkü sıkıntıların yükünü, hiçbir şekilde, Adalet ve Kalkınma Partisine yüklemiyorum; bunlar, geçen onbeş yılın suçları, onbeş yılın yanlış yönetimleri. Sadece, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda olduğu altı ayı iyi kullanamadığını söylüyorum. Bu bir gerçektir, bu bir tespittir. İyi kullanamadınız.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Yok, yok...

HALUK KOÇ (Devamla) - Uyarılar yapıyoruz, iyi kullanmanız için gayret içerisinde olmanızı öneriyoruz.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Millet çok memnun; muhalefet hep böyle söyler, otuz yıldır hep aynı şeyi söyler.

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, Sayın Bakanım, Türkiye'de 700 000  sendikalı işçi bulunduğunu söylediniz. Bu, hepimizin ayıbıdır; çünkü, örgütsüz bir toplum, çağdaş demokrasiye ulaşmada, çağdaş demokrasi normlarını yakalamada sıkıntılı bir toplumdur.

Peki, nereden geliyor bu örgütlenme sıkıntısı?.. 12 Eylül 1980 tarihini unutmayalım değerli arkadaşlarım. 12 Eylül 1980'e çok iyi bakmak gerekiyor; Türkiye'de örgütlenme özgürlüğü nasıl etkilendi, siyaset nasıl etkilendi, ne darbeler aldı örgütlenme özgürlüğü. Bunlar Türkiye'de yapılırken, sizler bu sürecin destekleyenlerinden miydiniz Sayın Bakanım, yoksa, karşı çıkanlarından mıydınız? Bunu da, lütfen, kendi siyasî vicdanınızda değerlendirmenizi talep ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, 43 üncü maddeyle ilgili Sayın Meral'in ve Sayın Kara'nın söylediklerine katılıyorum. Bu madde, 1475 sayılı Yasanın 41 inci maddesindeki üç fıkrayı içine alan şeklidir; ama, bahsedilen böylesi bir durumda, ben, Türkiye'de, emek olsun, sermaye olsun, hiç kimsenin ulusal çıkarlar dışında bir talepte bulunmayacağına inanıyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Olağanüstü hallerde fazla çalışma" başlıklı 43 üncü maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

"Bu nedenle fazla çalıştırılan işçilere her bir fazla saat için verilecek ücret hakkında 41 inci maddenin beşinci fıkra hükmü uygulanır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, burada ifade edilen görüşler ile bu önerge arasında, ben, açıkçası bir irtibat kuramadım. Şimdi "seferberlik ve olağanüstü hallerde ücret alınmaz" denildi. Doğrudur, hepimizin vatanseverlik duygusu bunu gerektirir; ama, burada, sanki "ücret yüzde 50 artırılır" manası var. O sebeple katılamıyoruz.

BAŞKAN - Özetle, katılamıyorsunuz.

Gerekçeyi mi okutayım, söz alacak mısınız?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Olağanüstü nedenlerle çalışma yapıldığında da, fazla çalışma ücreti gibi değerlendirilerek ücret ödenmelidir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

43 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

44 üncü maddeyi okutuyorum:

Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışma

MADDE 44. - Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde işyerlerinde çalışılıp çalışılmayacağı toplu iş sözleşmesi veya iş sözleşmeleri ile kararlaştırılır. Sözleşmelerde hüküm bulunmaması halinde söz konusu günlerde çalışılması için işçinin onayı gereklidir.

Bu günlere ait ücretler 47 nci maddeye göre ödenir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in söz talebi vardır.

Sayın Deveciler, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 44 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sevgili milletvekilleri, sözlerime başlamadan evvel, bazı şeyleri söylemeden geçmek istemiyorum.

Bildiğim kadarıyla, Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri arasında bazı sendikacı arkadaşlarımız da bulunmakta. Acaba, neden bu kürsüye çıkıp, söz alıp da, işçilerin ve emekçilerin haklarını savunmuyorlar?! Bundan evvelki kanun tasarı ve tekliflerinin Meclisimizdeki görüşmeleri sırasında bu arkadaşlarımız çok aktiftiler; ama, ne yazık ki, İş Kanunu Tasarısı görüşmelerinde kayboldular gittiler! Onlar, AKP listelerinden milletvekili seçildiler; çünkü, kendileri, sendikaları ve emekçi kesimi temsil ediyorlardı. Ben tahmin ediyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partisi, onları, kara gözleri kara kaşları için listeye koyup da milletvekili seçilmelerini sağlamadı; onlar, Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi tarafından, Parlamentoda, Adalet ve Kalkınma Partisi temsilcisi olarak işçi temsilcileri de bulunsun, emekçilere de bir mesaj verilsin, onların da temsilcisi olsun, o kesimden de oy alınsın düşüncesiyle listelere konuldu ve Parlamentoya taşındı; ama, ne yazık ki, dün işçilerin yanında olanlar, işçilerin, emekçilerin haklarının alınmasını savunanlar ve o sendikaları basamak yaparak Parlamentoya gelenler, bugün, bu kürsüye gelerek, işçilerin haklarını savunma cesaretini gösteremiyorlar. Çok yazık!.. Ama, Cumhuriyet Halk Partisinin sendikacıları, sendika temsilcileri, işçi temsilcileri, emekçi temsilcileri, işçilerin ve emekçilerin haklarının alınması için son güçleriyle buradalar ve yasa çıkarılırken, işçinin hakları doğrultusunda çıkarılabilmesi için, sonuna kadar çaba sarf ediyorlar. Aradaki farkı emekçi kardeşlerimizin göreceğini tahmin ediyorum.

İş Güvencesi Yasası olarak daha önceki siyasî iktidar döneminde Meclisten geçirilen ve 15 Mart 2003 tarihinde yürürlüğe gireceği belirlenen, AKP Hükümetince çıkarılan yasayla 30 Haziran 2003'e ertelenen ve Cumhurbaşkanınca geri gönderilen yasa karşılığında, işverenlerin istekleri doğrultusunda, 1475 sayılı İş Yasası tamamen değiştirilmiş, çalışma barışı, hak ve hukuk yok sayılmıştır. Kısacası, tüm inisiyatif bilim kuruluna devredilerek, çalışma yaşamıyla ilgili tüm yasalar tetiklenmiş ve delik deşik edilmiştir. İşverenlerin, İş Güvencesi Yasasına karşı çıkıyormuşçasına itiraz şovları yapmaları, bir bardak suda fırtına koparmaya çalışmalarının asıl nedeni, iş güvencesi adıyla bir şeyler veriliyormuş gibi gösterip, aslında İş Kanununda değişiklik yapılmasını sağlayarak, çalışma yaşamında kölelik düzenini kurmak, başta kıdem tazminatı olmak üzere, kazanılmış hakları gasp etmektir.

12 Eylül sonrasında, fiilî olarak uygulamaya soktukları ve halen devam ettikleri insanlıkdışı eylemlerini yasalaştırmayı amaçlamaktadırlar. Şöyle ki, yeni İş Yasasıyla beraber, çalışma yaşamına getirilmek istenen düzen, tam anlamıyla kargaşa ve düzensizlik getirmektedir. Başta esnek çalışma olmak kaydıyla, ödünç işçilik, iş sözleşmesinin devri, telafi çalışması, çağrı üzerine çalışma, özel istihdam büroları, kısmî süreli iş sözleşmesi gibi getirilmek istenilen değişikliklerdir. Bu değişikliklerin arkasına saklanan asıl amaç şimdiden kendini göstermiş, işverenlerin haince planları yavaş yavaş toplu iş sözleşmelerine yansımaya başlamıştır. Şu an kamuda sürmekte olan 2003 yılı toplu iş sözleşmelerinde kayda değer hiçbir gelişme olmadığı gibi, işyeri özeline ilişkin zorunlu ihtiyaçtan hareketle yapılmış olan değişiklikler yeni İş Yasasını bahane ederek ertelenmektedir.

Bu yaklaşım tarzından anlaşılacağı üzere, işverenler 11 Eylül ve Irak Krizini bahane ederek, bu krizlerin fırsatçılık yanını kullanarak, geçmiş yıllardan günümüze kadar işçilerin ağır bedeller ödeyerek elde etmiş oldukları kazanımlarını ortadan kaldırmayı amaçlamaktadırlar. Bu tutum ve davranış, yarım asırda gerçekleştirilen İş Güvencesi Yasasına karşılık planlanmış, işçi sınıfını tüm değerleriyle teslim almaya çalışan anlayıştır.

Bu plan, vahşi ABD emperyalizminin tek merkezde oluşturmaya çalıştığı yeni dünya düzeninin, geri kalmış ülkeleri köleleştirme, kendine bağımlı kılma, gerekiyorsa tankıyla topuyla -Irak'ta olduğu gibi- gerekmiyorsa bu tür yasalarla, işgal etme anlayışının devamıdır.

İşçi sendikaları ve bağlı oldukları konfederasyonlar, işverenlerin, işçi sınıfına yönelik başlatmış oldukları bu teslim alma saldırıları karşısında, tüm ayrışmaları ve sürtüşmeleri bir tarafa atarak, bir araya gelmek ve bu saldırıyı geri püskürtmek durumundadırlar.

IMF ve Dünya Bankasından almış oldukları talimatlarla ülkeyi yönetmeye çalışanlara, "çalışma yaşamını yeniden düzenliyoruz" diyerek emekçilerin kazanılmış haklarına el uzatma cesaretini kendisinde bulanlara, savaş senaryolarının abartılı ve gerçekdışı faturalarını fırsatçı bir anlayışla halkımıza ödettirmek isteyenlere karşı durabilmek, toplu iş sözleşmelerinde süregelen aymazca tavırlar nedeniyle gelinen anlaşmazlıkları aşabilmek için, tüm işçilerin dünden daha çok örgütlü, kararlı ve uzun soluklu bir mücadeleye hazır olması gerekmektedir.

Görüşmekte olduğumuz bu İş Kanunu değişikliğiyle ilgili yasa tasarısı, çağdaş iş hukuku ilkeleri, uluslararası çalışma standartları, emek mücadelesiyle kazanılmış haklar yok sayılarak düzenlenmiştir. Yapılmak istenen değişiklikler çalışanların ihtiyaçlarını, istemlerini, beklentilerini karşılamaktan uzaktır. Bugüne kadar süreklilik kazanan krizlerin bedelini ödemek zorunda bırakılan emekçiler, bir kez daha bedel ödemek zorunda bırakılmak istenmektedir.

Bu yasa tasarısıyla öngörülen çalışma ilişkileri sistemi, emeğin metalaşmasını, emeğin alınır satılır, devredilir bir mal haline dönüşmesini öngörmektedir. Emeğin korunmasıyla ilgili çağdaş hukuk ilkesi terk edilerek, işyeri, işletme ve işveren çıkarlarının emek hakları üzerinden sağlandığı esnek bir sistem oluşturulmak istenmektedir.

Ülkemizde çalışanların yüzde 60'ı kayıtdışı çalıştırılmaktadır. Kayıt içinde çalışanların yüzde 50'si de asgarî ücretle, çalışma sürelerine, fazla çalışma sürelerine, tatil haklarına, işçi sağlığı, iş güvenliği önlemlerine; yani, İş Kanununun emredici hükümlerine tabi olmaksızın çalıştırılmaktadır. Bütün bunlar göz önüne alındığında, ülkemiz çalışanlarının büyük bir kesimi, çalışma ilişkilerinde büyük bir esnekliğin, keyfîliğin hüküm sürdüğü ortamda kuralsız olarak çalıştırılmaktadır. Bu gerçekler ortadayken, Türkiye'de daha fazla esneklik talebi haklı değildir. Esneklik içeren bazı maddelerin kimlerin gereksinimini karşıladığı açıktır. Bu gereksinimler, emekçilerin gereksinimleri değildir.

Ekonomimizin gelişmişlik düzeyi, sosyal korumanın gerekliliği, çalışanların sürekli özveriye zorlanması ve giderek ağırlaşan ülke koşulları, bu tasarının yasalaşması halinde ortaya toplumsal maliyeti yüksek bir tablo çıkaracaktır. Oysa, bugün iş yasalarındaki değişikliklerle, çalışma ve örgütlenme hakkının korunması, emeğin durumunun iyileştirilmesi, çalışma koşullarının insancıllaştırılması, insanca yaşamaya yeterli bir ücret düzeni sağlanması gereklidir.

Emekçilerin çalışma koşullarının, insan onuruna yaraşır bir biçimde belirlenmesine olanak sağlayacak kolektif haklarını kullanımlarının önündeki engellerin kaldırıldığı bir çalışma ilişkileri sistemi, bu ülkenin tüm emekçilerin özlemi ve isteğidir.

Hazırlanan tasarı, tamamen, esnek çalışma modellerinin iş mevzuatlarına yansıtıldığı bir çalışmadır. Bu tasarı, kazanılmış hakları tamamen tahrip edici niteliktedir. Tasarının yasalaşması halinde, işverenin yönetim hakkı sınırsız bir hale gelecektir. Bu hal, hem sendika üyeliklerinin zayıflamasına yol açacak hem de yeni yeni çalışma bilinçlerinin ortaya çıkmasından dolayı İş Güvencesi Yasasının uygulanmamasına yol açacaktır. Zaten esnekliğin en büyük hedeflerinden birisi, işçiler arasındaki dayanışmayı azaltıp bireyselliği önplana çıkaran çalışma modelini yaratmasıdır. Tasarı yasalaşırsa, tam gün çalışan işçi sayısı yok denecek kadar azalacak ve büyük çoğunluk, esnek çalışma modellerine kaydırılacaktır. Yani, esnek çalışma modellerinin İş Yasasına girmesiyle beraber, çalışanları koruyucu hükümler tamamen ortadan kalkmış olacaktır.

Sayın AKP milletvekilleri, şimdi sizlere soruyorum: 3 Kasımda yüzde 34 oy alarak büyük çoğunlukla tek başınıza iktidara geldiniz. (AK Parti sıralarından "yüzde 35" sesleri) İktidara gelirken en fazla hangi kesimlerden oy aldığınızı bir düşünününüz. En fazla oyu aldığınız kesimlerin başında, çiftçi, esnaf, işçi ve emekçi kesimleri gelmektedir; ama, bir seçim meydanlarında verdiğiniz vaatlere bakınız bir de altı aylık iktidar döneminde yaptıklarınıza bakınız!

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ucuz mazot... Ucuz mazot...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Çiftçilere verdiklerinizi daha evvelki zamanlarda hep söyledim. Esnafa verdiğiniz vaatlerin hiçbirini yapmadınız.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Ziraat Bankası... Ziraat Bankası...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Bağ-Kur borçlarını affetmediniz, SSK borçlarını affetmediniz, esnaf kredilerini düşürmediniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Deveciler, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Tamam.

Ama, kendi yandaşınız olan Albayraklar'ın 190 trilyon lirasını, vergi cezasını, gümrükten mal kaçırır gibi, bir gecede kaldırmaya çalışıyordunuz; çalıştınız ve geçirdiniz; ama, Cumhurbaşkanı müsaade etmedi ve ondan sonra da tekrar getirmeye cesaret edemediniz arkadaşlar.

Ama, şunu da söyleyeyim: Ayrıca da, çoğunluğunuza güvenerek, hem muhalefeti hem yargıyı geçeceğinizi zannetmeyiniz.

Yasaları uzlaşarak çıkarmaya çalışmanızı istiyorum sizlerden. Hem yargıyı hem CHP'yi yok sayamazsınız. Uzlaşmadığınız müddetçe, hukuku hiçe saydığınız müddetçe, yasalarınız ya Cumhurbaşkanından ya da yüce yargıdan dönecektir. Şimdi, bu emeklilik yasasının dönmesiyle, Türkiye Cumhuriyetinde büyük bir karmaşa yaşanmaktadır; bunu nasıl çözeceğinizi bilmiyorum.

Şunu da unutmayınız, geçen seçimlerde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum, 1 dakika...

BAŞKAN - Sayın Deveciler, lütfen,  son cümlenizi...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Halkımız geçen dönemin iktidar partilerinden sandıkta nasıl hesap sorduysa, bunun karşılığında, elbette, ilk yapılacak seçimlerde bunun hesabını Adalet ve Kalkınma Partisinden soracaktır.

Sevgiler ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Muhalefete de sordu.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Muhalefet gereğini yapıyor, iktidar gereğini yapmıyor, yandaşlarıyla beraber hareket ediyor! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına 3 adet söz talebi vardır. Hasan Kara, Kilis milletvekili; Enver Öktem, İzmir Milletvekili; Agah Kafkas, Çorum Milletvekili.

Sayın Hasan Kara?.. Yok.

İkinci sırada söz talebi İzmir Milletvekili Enver Öktem'e aittir.

Sayın Öktem, buyurun.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunarım.

Değerli arkadaşlar, iki gündür, toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren ve çalışma hayatını yeni baştan düzenleyen bu yasa tasarısıyla ilgili bir tartışma yaşıyoruz. Gördüğüm manzara: Maalesef, bu tartışmalarımız bir sağırlar diyaloğu şeklinde geçiyor. Sanırım, öncelikle yapmamız gereken, birbirimizi anlamak, ne yapmak istediğimizi kavrayabilmek ve doğruya buradan ulaşabilmektir. Elbette ki, bu Parlamento halkın oyuyla seçilmiştir ve halkın temsilcileri konumundadır. Elbette ki, şu ana kadar yaptığımız konuşmalarda, haddini aşan, kastını aşan birtakım cümleler kurulmuş ise de, buradaki kasıt, Parlamento üyelerini herhangi bir şekilde halkın temsilcisi konumundan çıkarıp başka bir konuma taşımak niyeti taşımamaktadır. Amacımız, çok açık ve net bir şekilde ifade etmek istiyoruz ki, birbirimizi anlayarak doğruda buluşabilmektir. Dolayısıyla, bugüne kadar yaptığımız konuşmaları bu şekilde değerlendirmenizi özellikle rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasaya durup dururken karşı çıkmıyoruz. Çünkü, biz, bu yasanın pratik noktasında, içinde yetişerek geldik. Gerçekten, eğer sizler de pratiğinde olmuş olsaydınız, sanırım, bizim gibi, bu yasanın bazı önemli maddelerine karşı çıkardınız. Sayın Bakan izah ettiler, buradaki maddelerin önemli bir bölümünün 1475 sayılı Yasanın eski hükümleri olduğunu da ifade ettiler; ama, bilesiniz ki, bu yeni düzenlemede 120 maddenin yaklaşık 50 maddesi yeniden çalışma hayatına getirilmeye çalışılmaktadır ve bu maddeler, içerisinde, kiralık işçiden tutunuz da yarım ücrete kadar, 30 kişiye kadar iş kanunundan yararlanamaz maddesine kadar ve asgarî ücretin altında bir ücretle insanları çalıştırmaya kadar hükümler içermektedir. Dolayısıyla, bu yasayı, lütfen, tek tek, madde madde değerlendirmemiz gerekiyor. Eğer bunu beceremezsek, gerçekten, tasarı, yasalaştığı durumda, sizlerin de bizlerin de yapacağı çok fazla bir şey kalmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, demokrasi önemli bir kurumdur. Bu demokrasiyi yaşatabilmenin de temel ölçütü, toplumsal örgütleri, demokratik kitle örgütlerini ayakta tutabilir bir örgütlenme sistemine kavuşturabilmektir. Sayın Bakan izah ettiler, "eğer bu yasa çıkmaz ise sendikalaşmanın önündeki engelleri de kaldırmamış oluruz." Gerçek bu değildir değerli arkadaşlarım. Bundan önceki yasada örgütlenmeyle ilgili var olan sorunlar bu yeni yasayla daha da boyutlandırılmış olacaktır. Bilesiniz ki, bugün Türkiye'de yüzde 7'lerde, yüzde 5'lerde bir örgütlenme oranı söz konusudur. "Geçmişte sendikalar neden örgütlenemedi" diyor Sayın Bakan. Bunu çok açık bir şekilde ifade edelim: Geçmişte örgütlenemediğimizden değil, sendikalar birçok yerde örgütlendiler; ama, nerede örgütlendiysek, orada büyük kıyımlarla karşılaştık ve orada çalışan işçilerin tümünün iş akitleri feshedilir hale getirildi. Dolayısıyla, burada sendikaları suçlamaktan ziyade, sendikaların örgütlenmesinin önündeki engelleri neden kaldırmıyoruz sorusuna bir yanıt bulmak gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bugün, medyasıyla, bütün iletişim araçlarıyla egemen güçler, yıllardır Türkiye'de bir şeyi işlemeye çalıştılar. Geçmişi hatırlayacak olursanız, grev hakkı işçilere verildiği zaman, yine işverenlerimizin önemli bir bölümü, bu grev hakkıyla birlikte Türkiye'de işyerlerinin kapanacağını ve sermayenin kaçacağını söylemişlerdi. Gerçekten pratik böyle mi oldu? Grev hakkı kazanıldıktan sonra acaba hangi işyerimiz battı; tam tersine uygulamalar, tam tersine gelişmelerle karşılaştık ve yine medya, bu son zamanlarda, İş Güvencesi Yasa Tasarısını güdük kılmak için elinden gelen her türlü propagandayı yaptı. Hepimiz hatırlıyoruz ki, bu propagandanın özünde, bu güvence yasası yürürlükte olduğu sürece ayakta hiçbir fabrikanın kalmayacağını söylemişlerdi. Halbuki, yasayı incelediğiniz zaman göreceksiniz ki, yasanın bütün hükümlerinde işverenlerin elinde işçi çıkarma hakkı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öktem, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bir tek koşulda yoktur; o da, sadece sendikal nedenle işçilerin iş aktinin feshedilemeyeceğini bu İş Güvencesi Yasası ifade etmektedir. Buna bile rıza göstermediler.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, AKP milletvekilleri olarak ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak da çok iyi düşünmek durumundayız. Eğer bu yasaya geçit verirseniz, gerçekten, korunmaya muhtaç, kimsesi olmayan, mazlum konumda olan emekçi kesime büyük bir darbe vurmuş olursunuz. Bizim buradaki kastımız, sermaye düşmanlığı değildir. Biz, ülkesine vergisini ödeyen, ülkesine yatırım yapan bütün sermayedarlarımızın da karşısında saygıyla eğilmesini bilecek kadar bilinçli insanlarız. Bizim buradaki muhalefetimiz, kayıtdışı çalışan, Türkiye ekonomisine katkısı olmayan, karaparacı ve kayıt dışında faaliyet gösteren, sermaye kesimi gibi gözüken bu tekelcilere karşı bir mücadeledir.

Değerli arkadaşlarım, hemen, Meclis Başkanımızın kürsüsünün arkasında bir yazı vardır:"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENVER ÖKTEM  (Devamla) - Şu anda yapılmak istenen şudur: Kayıtdışı Türkiye'de faaliyet gösteren sermaye kesimi "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" lafını "egemenlik kayıtsız şartsız kayıtdışı çalışanlarındır" demek istiyorlar ve AKP'li milletvekillerimizi de buna alet etmeye çalışıyorlar. Umut ediyorum ki, hiçbiriniz alet olmayacaksınız.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Çorum Milletvekili Agah Kafkas'ın söz talebi vardır.

Sayın Kafkas; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli bir yasa tasarısını tartışıyoruz; ama, bizi izleyen halkımızın, bazen neyi tartıştığımızın çok da farkına varmadığını sanıyorum; çünkü, kadayıfın altından giriyoruz, bilmem nereden çıkıyoruz, başka yerden çıkıyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Az mı yedin!..

AGAH KAFKAS (Devamla) - Özellikle bir şeyin altını çizmek istiyorum Sevgili Meral, sevgili dostlarım: Biz, burada bir avuç sendikacıyız ve maalesef, kamuoyuna çok güzel bir sendikal fotoğraf veremedik. Yani, biz, çok önemli ve yüce bir meslekten geliyoruz, emek dünyasından geliyoruz ve emeği savunmak için varız. Sendikacılık bir meslek değildir, bana göre bir yaşam biçimidir. Oradan geliyoruz. Öylesine kamuoyunu kucaklamalıydık ki, bu yasa çıktıktan sonra, iyi bir propaganda fırsatı yakalamalıydık ve sendikalara olan tepkiler yerine, sendikaların önünü açmalıydık. Oysaki, buradaki kimi tavırlarımızla, maalesef, sendikal harekete pek de çok iyi puanlar kazandırmadık.

Lütfen, biz, bir teknisyen mantığı içerisinde, bu işi iyi sorgulamalıyız, iyi ortaya koymalıyız. Bu yasanın seferberlikte zorunlu çalışma maddesinde, çıkıp böyle bir konuşma yaparsak, bu, iyi bir fotoğraf verme imkânını bizim elimizden almış olur. Oysaki, tartıştığımız maddelerde, muhalefet ettiğiniz maddelerde, hem de çok acımasız muhalefet ettiğiniz maddelerin birçoğu ya yasanın eski hükmü ya da dünyadaki çalışma ilişkileri çerçevesinde artık bütün dünyada uygulanan... "Biz, Avrupa Birliğine gireceğiz" derken, işçiler olarak, emekçiler olarak, çağdaş dünyada onurlu yerimizi alırken, hâlâ biz "işimize geleni Avrupa Birliğinden alalım, işimize gelmeyeni almayalım" diyemeyiz. Avrupa Birliğinde -Sayın Koç, demin çok güzel ifade etti- artık, endüstriyel ilişkiler, emek-sermaye ilişkileri başka bir düzleme gelmiştir.

Bu yasada esasında muhalefet etmeniz gereken çok önemli noktalar varken, biz, muhalefet etmememiz gereken yerlerde de muhalefet ediyoruz. Bu yasada 5 temel mesele vardır benim içime sinmeyen ve o maddeler düzeltilmediği sürece, tekriri müzakereyle düzeltilmediği sürece de, bu yasanın tümüne "hayır" oyu vereceğimi başından da ilan ettim; bütün maddelerde de "hayır" oyu veriyorum, bundan sonra da "hayır" demeye devam edeceğim. Bu 5 temel madde      -taşeron meselesi, ödünç işçilik meselesi, belirli süreli hizmet akdi ve iş güvencesinin kapsam maddesi ve tazminatlar maddesi- düzeltilmelidir. Bu maddeler düzeltildiği takdirde, bu yasada bir ahenk ve bir bütünsellik sağlanacaktır; emek-sermaye çatışması yerine, emeği de sermayeyi de kucaklayan ve hem sermayenin önünü açacak hem de emeğin hakkını koruyacak bir düzlemi yakalamış oluruz. İş Güvencesi Yasası, ilk defa Türk çalışma hayatına girecektir; ama, bunun yanında, esnek çalışma modelleri çağdaş dünyada vardır, girecektir.

Şimdi, bu noktada, ben, geçen konuşmamda da söyledim, AK Partideki sevgili kardeşlerimden, dostlarımdan da, CHP'deki sevgili kardeşlerim ve dostlarımdan da rica ediyorum, gelin, tekriri müzakereyle bu yasanın defosunu temizleyelim ve çağdaş bir iş yasası olarak çalışma hayatına kazandırmaya birlikte katkı verelim. Yoksa, bu işi, bu noktalardaki tartışmanın dışına taşıdığımız takdirde; bu tarafta, olayı çözmek için, iki aydır, inatla, sabırla sürdürdüğümüz -kendi adıma söylüyorum, arkadaşlarım adına söylüyorum- komisyonda ve komisyonun dışında hükümet nezdinde, partim nezdinde sürdürdüğüm çalışmalarda sevgili dostlarım bana katkı vermiyor; aksine, bu işi bir yarış haline, bu işi bir ideolojik çekişme haline getiriyoruz. Bu yasada gerçekten içimize sinmeyen yerler vardır, eksikleri vardır, bunlar da, bu Parlamentoya...

22 nci Dönem milletvekilleri olarak tarihî bir iş yapıyoruz. Tüm ülkedeki çalışma ilişkilerini düzenleyecek, iş hukukumuzu düzenleyecek iş kanunu çıkarıyoruz. Tarih bizi yargılarken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kafkas, size, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

AGAH KAFKAS (Devamla) - Tarihin önünde, tarihin bize verdiği bu fırsatı çok iyi değerlendirmeliyiz ve emek dünyasında da, çalışma hayatında da, onurla, şerefle yâd edilecek, gıptayla söz edilecek bir parlamento dönemi olarak tarihe geçmeliyiz diyorum ve onun için de, gelin, elbirliğiyle, bu yasaları sağlıklı bir baza oturtmanın kavgasını birlikte verelim. Yoksa, seferberlikteki çalışma maddesine muhalefet ederek hiçbir yere gidemeyiz. Sayın Meral'in dediği gibi, bu, çok sıradan bir şey ve öyle bir döneme geldiği zaman, ne işverenin ne işçimizin, millî birlik ve ulusal bütünlüğümüz adına böyle bir şeyi sorun etmeyeceğini biz de biliyoruz; ama, eski yasada da vardır; bu da gelenektir; o nedenle de, uygulanmıştır.

Herkesi sağduyuya çağırıyorum; Partimi, beni anlamaya ve bu işi düzeltmeye davet ediyorum; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.

Sayın milletvekilleri, 44 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

45 inci maddeyi okutuyorum:

Saklı haklar

MADDE 45. - Toplu iş sözleşmesi veya iş sözleşmelerine hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatillerde işçilere tanınan haklara, ücretli izinlere ve yüzde usulü ile çalışan işçilerin bu Kanunla tanınan haklarına aykırı hükümler konulamaz.

Bu hususlarda işçilere daha elverişli hak ve menfaatler sağlayan kanun, toplu iş sözleşmesi, iş sözleşmesi veya gelenekten doğan kazanılmış haklar saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ABDULAZİZ YAZAR (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 45 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin uluslararası alanda hiçbir meşruluğu olmayan kirli bir savaşın içine sürüklendiği bir dönemde, Meclisimiz, bu konuyu kamuoyu önünde enine boyuna tartışıp doğru politikalar üretmeden, bir oldubittiyle İş Kanunu Tasarısını görüşmekteydi; olmadı, olamadı. İlgili taraflar arasında tam bir mutabakat sağlanmadan, iktidarın sayısal gücüne sığınılarak, yine bir dayatma yapılmaktadır; çünkü, iktidarın, işçilerin, emekçilerin kazanılmış haklarını yok etme konusunda acelesi var. İşçiler, emekçiler, çiftçiler, daha ilk aylarında "adaletin bu mu AK Parti" diye feryat etmektedir.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz 45 inci madde, 1475 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin aynısıdır -hiçbir değişiklik olmamıştır-işçilerin kanunlarla saklanan tatil haklarını, ücretli izinlerini daraltan hükümlerin toplu iş sözleşmesine konulmayacağını düzenlemektedir; bu konularda, muhtelif düzenlemelerden ve uygulamalardan kaynaklanan daha ileri kazanılmış hakları saklı tutmaktadır. Bunca hakkın tırpanlanmasından sonra, bunun ne anlamı kalmıştır?! Tasarı, çalışma saatlerini, hafta sonu tatilini, iş koşullarında değişiklik yapma hakkını, keyfî olarak, sınırsız bir biçimde işverene tanımaktadır. Böyle devam ederse, yakında, toplusözleşme yapacak sendikalı işçi bulamayacaksınız nasıl olsa. İşçilerin hafta tatillerini kazanılmış hak saysanız ne olacak, açlık sınırında yaşayan çalışanların tatil mi yaptığı var; hepsi tatil gününde, mesai bitiminden sonra, ek iş yapıp, çoluğunun çocuğunun rızkını çıkarmaya çalışmaktadır. Bu yasa tasarısıyla, bu yaklaşımınızla, çağdaş haklara sahip, sendikalı, sürekli iş sahibi işçi değil, çağdaş köleler yaratıyorsunuz. İşçilerin alınterinin karşılığı, geleceğinin güvencesi olan kıdem tazminatlarını buduyor, sürekli çalışarak ve yıllardır mücadeleyle kazandıkları pek çok haklarını ortadan kaldırıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, geçenlerde, ziyaretime gelen işçi arkadaşlar, 12 Eylül yönetiminin bile bu kadarına cesaret edemediğini söylediler. Vergi kaçakçılarını vergi barışı adı altında ödüllendirip, ardından ek vergilerle namuslu vatandaşları cezalandırarak sosyal adalet sağlanamaz; yolsuzlukların hesabı sorulmadan, işçilerin hakları yok edilerek kalkınılamaz, toplumsal barış sağlanamaz. Ülkenin vergi barışına mı, toplumsal barışa mı ihtiyacı var; elbette toplumsal barışa... Getirdiğiniz bu tasarı ve sergilediğiniz bu özgürlük ve demokrasi anlayışıyla toplumsal barışı değil, ancak toplumsal çatışmayı yaratırsınız. Ekonomik kriz nedeniyle milyonlarca insanın işsiz kaldığı bir dönemde, yapmanız gereken yeni iş alanları yaratmakken, siz, mevcut insanların işlerini kaybedeceği, daha da fakirleşmesine yol açacağı düzenlemeleri getiriyorsunuz. Biz, tek başına iktidarız, uzlaşmaya ihtiyacımız yok diyorsanız, yolunuz açık olsun. Siyasî hayatımız, halkın siyaset çöplüğüne attığı, unutulmuş, nice tek başına iktidarlar, nice yüzde bilmem kaç oy oranları görmüştür.

Değerli arkadaşlar, bunca alınteriyle yaşayan insanın kazanılmış haklarını yok ederek, onların ahını almayın, yanlıştan dönme erdemini sağlayın.

Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yazar.

Madde üzerinde, şahısları adına Malatya Milletvekili Münir Erkal...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, usul hakkında, 63 üncü maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, tamam efendim, vereceğim.

Kilis Milletvekili Hasan Kara ve Adıyaman Milletvekili Hüsrev Kutlu'nun söz istekleri vardır.

Sayın Münir Erkal?.. Yok.

Sayın Hasan Kara.

HASAN KARA (Kilis) - Benim yerime Hüsrev Bey konuşacaklar.

BAŞKAN - Sayın Hüsrev Kutlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; üç gündür bu kanun tasarısını görüşüyoruz ve vatandaş, televizyonun başında, bu kanunda ne yazdığını henüz öğrenemedi.

Şimdi, bu maddede düzenlenen yapı, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grubu konuşmacısının da belirttiği gibi, eski kanundaki düzenlemenin aynısıdır ve toplu iş sözleşmelerine ve sözleşmelere, kanuna aykırı şekilde hüküm konulamayacağını kapsamaktadır. Ayrıca, yine, kazanılmış hakları da saklı tutmaktadır. İşçilerin tamamen lehine olan böyle bir kanun maddesine de, büyük bir ihtimalle, Cumhuriyet Halk Partisi, muhalefet alışkanlığıyla, yine, ret oyu verecektir.

Arkadaşlar, geçtiğimiz yıllarda, Adıyaman Barosu tarafından bir panel düzenlendi ve bu panele gelen konuşmacılardan birisi de Prof. Dr. Mehmet Altan idi. Sayın Altan, paneldeki konuşmasında bize "biz, yıllarca, işverenin işçiyi sömürdüğünü anlattık, şimdi, sömürecek işadamı arıyoruz. Keşke, işsiz insanlarımıza iş verseler de, sömürseler" demişti.

Arkadaşlar, işvereni düşman olarak tanıyalım; zenginler düşmanımız olsun, işçiler de canımız, dostumuz, kardeşimiz olsun. Bu düşmanlarımız iş vermezse, bu canımız, dostumuz, kardeşimiz işçiler nerede çalışacaklar?!

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Zaten hep dayatılan koşullar zor koşullar...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - CHP adına konuşan bir arkadaşımız, neredeyse, bütün işverenleri vurgun vuran, banka soyan kimseler olarak tanımladı ve "onlar iflas etmez" dedi.

Arkadaşlar "suimisal misal olmaz" diye bir söz var. Bazı işadamları yanlış yapabilir; ama, işadamları da, işçiler de, hepsi bu milletin evladıdır, bu milletin bir parçasıdır ve hepsini muhafaza etmek zorundayız.

HALUK KOÇ (Samsun) - Öyle olmadığını söyledim, öyle olmadığını ifade ettim; yani, ille bu noktaya çekmeyin.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Sayın Koç, siz demediniz, diğer arkadaşımız o konuda ifadede bulundu.

Şimdi, ben buradan, hem sayın milletvekillerimize -onların arasında da mutlaka işadamları vardır- hem de dışarıda sesimi duyurabileceğim diğer işadamlarına sesleniyorum: Ne olur, gelin, Adıyaman'a fabrikalar kurun, Adıyaman'dan işçi alın, çalıştırın ve bizi sömürün! (Gülüşmeler)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yapmayın allahaşkına bu kadar.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, Adıyaman'da, şu anda, bir ayda 50 000 000 liraya çalışacak 5 000 insan var, 100 000 000 liraya çalışacak 10  000 insan var. Bizim insanımız, o, eskiden, karın tokluğuna çalışır, köle dediğimiz insanların düzeyine muhtaç hale getirilmiş. Biz de, AK Parti İktidarı olarak, bu kötü gidişe dur demek için gayret sarf ediyoruz; ama, onbinlerin derdine henüz daha çözüm bulamadık; inşallah, ileride bulacağız.

Şimdi, bir de, milletvekili olan çok kıymetli ağalarımız var. Ben, sayın işçilerimizin oylarıyla destekleyip Meclise gönderdikleri bu ağalarımıza oy verenleri saygıyla karşılıyorum; ama, ne olur oy verirken biraz da bizi düşünselerdi.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

45 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurul çalışmasına ilişkin Sayın Özyürek'in usul hakkında bir söz talebi vardı; şimdi kendisine söz vereceğim.

Sayın Özyürek, buyurun.

VII. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1. - AK Parti Grup önerisinde yer alan "8.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde ise gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin" ifadesinin, 8.5.2003 Perşembe günü gece saat 24.00'te bittiği anlamına gelip gelmediği hakkında

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada, 6.5.2003 günü 75 inci Birleşimde aldığımız kararın esası, 8.5.2003 günkü birleşimde gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması şeklindeydi. Bu, sizlerin oylarıyla kabul edilen bir çalışma yöntemidir, gündemidir.

Birleşim nedir; İçtüzüğün 1 inci maddesine baktığımızda "Birleşim, Genel Kurulun belli bir gününde açılan toplantısıdır."

Perşembe günü -yani, bundan 10 dakika önce- başladığımız bir çalışma... Şimdi, cuma gününe girdiğimiz için, artık, o belirlediğimiz çalışma günü ve birleşim bitmiştir. O nedenle, biz, hâlâ, cuma günü de çalışmaya devam edersek, daha önce aldığımız kararın gereğini yerine getirmemiş oluruz; yani, usuldışı çalışmış oluruz; yani, eylemli bir şekilde yeni bir İçtüzük düzenlemesi yapmış oluruz.

O nedenle, Sayın Başkandan istirham ediyorum; çalışmayı bu saatte sonuçlandırması lazım; çünkü, Danışma Kurulunda uzlaşma sağlayamadığımız için Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisi olarak buraya getirilen öneride, perşembe günü çalışmamız öngörülmüştür. Perşembe günü bitmiştir; şimdi, cuma gününe geçtik. Cuma günü de çalışmaya devam edersek ne olur; keyfî bir şekilde eylemli tüzük değişikliği yapmış oluruz. Usulî açıdan, mesele budur.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer nokta -Sayın Kapusuz gülüyor- Meclisin verimli, sağlıklı çalışması önemlidir. Yoksa, biz buraya getirdik, çoğunluğumuz da var, gece yarılarına kadar, işte Meclisin beşte 1'i katılır, boş sıralarda bu kanunu çıkarırız diyebilirsiniz; ama, bu, çok sağlıklı olmaz. Bu sağlıksız ortamda ne çıkar; bu sağlıksız ortamda... (AK Parti sıralarından "kanun çıkar" sesi)

Evet, çıkan kanun olmaz değerli arkadaşlarım; başka bir şey olur, bir şeyler çıkıyor tabiî.

Bu sağlıksız ortamda, öyle bir noktaya geliyor ki, işin özü kayboluyor.

Şimdi, bu ülkede, her meslek grubu içerisinde, dürüst, namuslu insanlar vardır, dürüst, namuslu, görevini yapan insanlar da vardır ve maalesef, adlarını bile pek çoğunuzun hemen sayabileceği şekilde, bu halkın, bu Hazinenin paralarını hortumlayan işverenler de vardır. O nedenle, böyle genellemelerden kaçınmak lazım. Hani, bir ara, televizyonda "Bizimkiler" dizisi vardı. Orada, kapıcılarla ilgili bir espri yapılırdı, ertesi gün kapıcılar ayaklanırdı, muhasebecilerle ilgili espri yapılırdı, ertesi gün muhasebeciler ayaklanırdı. O nedenle, bu genel nitelemeler "işveren üçkâğıtçıdır, işçi dürüsttür" veya tersi; bunların, hepsi yanlış yaklaşımdır. İşverenin de dürüstü vardır, namuslusu vardır, maalesef, üçkâğıtçısı da vardır. Olaya böyle bakmak lazım.

Şimdi, bir arkadaşımız dedi ki: "Adıyaman'a gelsinler; yeter ki gelsinler de, istismar etsinler."

Değerli arkadaşlarım, amacımız şu: Türkiye Cumhuriyetinin, Anayasasında, sosyal devlet olduğu yazılıdır. Biz, hem Adıyaman'a fabrika kurulsun, işyeri açılsın hem de işçilerimiz, orada, insanca çalışsın istiyoruz.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, bu usul hakkında konuşmayı aştı.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bizim amacımız bu, bizim niyetimiz bu. Bunu sağlamak Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin görevi, bunu sağlamak hepimizin görevi. Yoksa, bazı ülkelerde olduğu gibi, insanları yok pahasına, karın tokluğuna çalıştırmak kalkınma değildir, büyüme değildir. Bazı işverenlerimiz, ne yazık ki, Türkiye'de, bir fikri, bir anlayışı enjekte etmeye çalışıyorlar; diyorlar ki "Çin'de, Uzakdoğu'da ne oluyor; insanlar, neredeyse bedava, 1 dolara,  2 dolara çalışıyor, onlar kalkınıyor, biz kalkınmıyoruz." Arkadaşlarım, kalkınmaktan maksat, insanların, çalışıp, emeğinin karşılığında insanca yaşamasıdır. İstirham ediyorum; bu beyin yıkama faaliyetlerinden hepimiz uzak duralım; ne olur, insanlarımıza, insanca yaşamayı çok görmeyelim. Bunu, çok üzüntüyle karşıladım, gerçekten yüreğim sızladı. Bu, belli çevrelerin yanlış propagandalarının buralara kadar gelmesi, milletvekillerimizin kafasında bile yer etmesi, ne kadar hüzün verici değerli arkadaşlarım!

Türkiye Cumhuriyeti, bir sosyal hukuk devleti değil mi, sosyal devletin amacı, herkese insanca yaşayacağı şartları sağlamak değil mi; elbette, işsizlik en büyük felakettir; herkese iş verebilmeliyiz. Kalkınmanın, büyümenin yollarını bulalım; ama, kalkınmanın, büyümenin nimetlerini de eşit bir şekilde, dengeli bir şekilde paylaşalım. Bunun yolu da, işte, insana, insanca yaşayacağı ücreti vermektir. Tartıştığımız yasa tasarısının esası bu.

Sayın Kafkas "neyi tartıştığımız kayboldu" dedi. Gerçekten, bazı konuşmalara baktığımız zaman, neyi tartıştığımız kayboldu; ama, tartıştığımız olay, değerli arkadaşlarım, iş huzurudur, işçi - işveren ilişkisinde işçinin de hakkını korumaktır, işverenin de hakkını korumaktır. Bunu sağlamazsanız, bu dengeyi kuramazsanız, insanlar birbirine girer, kargaşa çıkar. Onun için biz yasa yapmaya çalışıyoruz, onun için bu amaçla çalışıyoruz.

O nedenle, bu düzeltmeleri yapma ihtiyacını duydum, onu belirtiyorum; ama, tekrar başa dönersek, bir an önce bu çalışmalarımıza ara verelim, salı gününden itibaren normal gündemimize devam edelim. Bu yasa elbette çıkacaktır; ama, sağlıklı görüşme ortamında çıkmalıdır, herkesin rahat rahat takip edebileceği bir ortamda çıkmalıdır. Bir gün, iki gün, üç gün, beş gün gecikmesinde ülke için, Türk ekonomisi için büyük bir zarar olacağına bizi ikna edin, çalışalım.

Bir İş Kanunu var -bütün konuşmacılar bunu söylüyor- bu İş Kanununun bazı maddelerini şöyle veya böyle değiştiriyoruz; böyle bir ihtiyaç olabilir. Doğrusu, eski kanunun hiçbir değişiklik görmeyen maddelerini de niye tekrar buraya görüşmeye getirdik, onu da anlayabilmiş değilim. Yani, Sayın Bakanımızın, Sayın Hükümetimizin daha pratik, özünde mutlaka değişiklik yapılması gereken maddelerle ilgili değişiklikler yapması gerekirken, aynen devam eden maddeleri tekrar bizim önümüze yeni bir madde gibi getirip müzakereye açması da doğru bir yöntem değil. Kısa sürmesi açısından bu olabilirdi. O nedenle, çalışmalarımız, Danışma Kurulu önerisi sonrasında aldığımız karar çerçevesinde, perşembe günü itibariyle bitmiştir. Cuma günü bu çalışmaya devam etmemiz, bir eylemli İçtüzük düzenlemesidir, Anayasaya aykırıdır, İçtüzüğe aykırıdır. Bunu, Sayın Başkanımızın takdirine sunmak istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, teşekkür ediyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Hüsrev Kutlu Adıyaman halkından özür dilemelidir; küçük düşürdü Adıyaman halkını.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, buyurun efendim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; elbette, bir değerli grup başkanvekilimiz görüşlerini ifade ettiler; ancak, Anayasanın açık hükmü ortadadır. Bir teklifin veya tasarının kanunlaşabilmesi için öngörülen hususlar vardır. Bunların başında, karar yetersayısı bellidir, toplantı yetersayısı bellidir. Bu Meclis de şu anda çalışmaktadır. Sizin konuştuğunuz dakikalarda bile fiilen çalışma süresinin devam ettiğini, siz, yaptığınız konuşmayla, katkılarınızla, devamlı olduğunu, devam edilebileceğini orta yere koydunuz.

Değerli arkadaşlar, lütfen dikkat buyurun, o günkü grup önerisinin sadece perşembe gününe ait kısmını okudu Mustafa Bey. Bu, mutabakat sağlayamadığımız, Danışma Kurulunda anlaşamadığımız metnin tamamını okuyorum; yani, Bektaşi tipi olmasın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tamamını okudum. Tutanaklardan baksınlar.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Hayır efendim... Bakın, lütfen dikkat  buyurun efendim... Ben okuyacağım efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ben hiç çarpıtma yapmam. Sayın Kapusuz, ben ömrümde çarpıtma yapmadım. Tamamını okudum. Tutanaklara bakılsın.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Mustafa Bey, okuyorum efendim; lütfen dikkat edin. Grup önerisi şudur efendim: "Genel Kurulun 6.5.2003 salı günkü (bugün) -o gün, burada, Mecliste alınan kararı okuyorum- birleşiminde sözlü sorular ile denetim konularının görüşülmemesi, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan, bastırılarak dağıtılan 133 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına alınması ve bu birleşimde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülerek çalışma süresinin ise 15.00-20.00 saatleri arasında olması -salı günü için- 7.5.2003 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi ve çalışma süresinin -lütfen, dikkat buyurun- 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında olması..."

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Perşembeye gel...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Geldik perşembeye...

"8.5.2003 Perşembe günkü birleşimde ise gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin..."

OĞUZ OYAN (İzmir) - "İse" yok.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Efendim, benim verdiğim metin bu.

"...görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun oylarına sunulması önerilmiştir."

Eğer, saat 24.00 demiş olsaydım, ben, burada... Lütfen, dikkat buyurun arkadaşlar...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hangi kısmı atladım?! Lütfen... Beni, çarpıtmakla suçluyorsun.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Başkan, çarpıtmıyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır... Hayır... Hayır...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Okuduğum metin...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Son kısmının tamamını ben okudum.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Okumadınız...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - "İş bitinceye kadar" diye okudum. Tutanaklardan çıkarılsın... Beni ithamdan vazgeçin.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Okumadınız...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Lütfen Başkanım... Bakın, ben sizi dinledim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, ben ne söylediğimi biliyorum.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Ben orada da müdahale etmedim. Ben de açık bir şey söylüyorum; gönderdiğim metin budur, bu gönderdiğim metni okuyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Son kısmını ben de aynen okudum.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) -  Lütfen, dikkat buyurun; ama, benim orada ilginizi çektiğim nokta şudur arkadaşlar: Demek ki, 24.00'e kadar çalışma arzusunda olsaydık, bu Genel Kurul, bu kararı 24.00'e kadar almış olsaydı, sizin dediğiniz gibi yapmalıydık; ama, öyle olmadığı için, 24.00'e kadar olan kısmı ayırmışız; ama, demişiz ki, perşembe gününe gelince, 24.00'ten sonra dahi çalışacağız. Ne zamana kadar? (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Hayır... Belki 23.00'te  bitecek...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Ne zamana kadar; bitimine kadar...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Nereden biliyorsun?!.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Neyin bitimine kadar; gündemdeki 1 inci sıradaki İş Kanunu Tasarısı, 2 nci sıradaki Sağlık Bakanlığıyla ilgili kadro kanunu dahil olmak kaydıyla 3 üncü sıraya kadar çalışacağız demişiz.

Bu Meclis çalışır veyahut da çalışmaz; ama, olay bundan ibarettir. Dolayısıyla, şu anda, Sayın Başkanımızın önermiş olduğu "24.00'te süreniz dolmuştur; bu saatten sonra eylem olarak, siz, bir İçtüzük ihdas ediyorsunuz" iddiası doğru değildir. İçtüzüğe göre yapmış olduğumuz uygulama uygundur. Geçmişte, arkadaşlarımızdan, bürokratlarımızdan da örneklerini getirtmek mümkündür. Açık ve net, şimdiye kadar, bu şekliyle onlarca defa, biz, sabahlara kadar çalışmışızdır. Dolayısıyla, bunun yazılma tekniği de bundan ibarettir.

Ben, Başkanlığın tutumunun doğru olduğunu, usul yönünden doğru bir karar ve uygulama yaptığını ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan uygulamaya daha karar vermedi.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, teşekkür ediyorum.

Sayın Özyürek, efendim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, benim söylediklerimi Sayın Kapusuz çarpıtarak söyledi. Onun için, bunu tavzih etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, belki orada bir sürçülisan olmuş olabilir; ama, söylediğiniz sözler zabıtlara geçti. Aynen söyledi. O da, zaten, metni okudu. Bu hususta yeni bir tartışmaya gerek duymuyorum Sayın Özyürek, lütfen...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, Sayın Başkan, ben, elimdeki metni okudum. Ben, bu Genel Kurulu hiçbir zaman yanlış bilgilendirmem.

BAŞKAN - Sayın Özyürek...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Başkaları için önemli olmayabilir; ama, bu, benim için çok önemli bir suçlamadır.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, 1 dakika içerisinde konunuzu izah edin efendim.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Değerli arkadaşlarım, salı günkü, çarşamba günkü çalışmalarla ilgili bir şeyi burada okumamın manası yok ki. Ben, perşembe gününü okuyorum. Perşembe günü için de -işte Başkanlığımızın dağıttığı metin budur- aynen "Genel Kurulun toplantı günlerinden, falan, falan, falan... Perşembe günü görüşmelerin bitimine kadar devamı" diyor. Ben de, bunu aynen okudum.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - "Bitimine kadar" demediniz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Efendim "bitimine kadar" diye okudum zaten, farklı bir şey okumadım ki. Ama, benim derdim şu: Sayın Kapusuz, kalktı "Grup Başkanvekili sizi kandırdı" dedi. Bu, benim için...

BAŞKAN - Estağfurullah.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hayır, sonucu bu.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Demedi.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sonucu bu, değerli arkadaşlarım.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Tutanaklar gelsin.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Söylenen sözün sonucu budur.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır efendim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Yani "Sayın Özyürek, kalktı, burada eksik okudu, çarpıttı" demektir.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ben, öyle bir şey söylemedim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ben, bu Meclise çok saygısı olan bir insanım, hiçbir konuyu çarpıtmam, her konuda doğruyu söylerim. Birbirimizi anlarız, anlamayız; ama, birbirimize, kandırdı demek çok yanlıştır.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Demedi öyle.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ben, bunu değerli arkadaşıma yakıştıramadım.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Demedi zaten.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, bazı insanlar vardır, çok ağır şeyler söylersiniz aldırmaz; ama, ben, Mustafa Özyürek olarak, Sayın Kapusuz'un bu dikkatsiz ifadesinden de son derece rahatsız oldum, büyük bir üzüntüyle karşılıyorum ve bizim getirdiğimiz şey doğrudur; eğer öngörseydi, düşünseydi, cuma, cumartesi, pazar diye söylerdi.

Şimdi, efendim, bir saat bildirmemişsiniz. 23.00'te de bitebilirdi, 22.00'de de bitebilirdi; o nedenle bildirmediniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Cuma gününe sarktığı andan itibaren, sizin getirdiğiniz kararda olduğu gibi, çalışmak mümkün değildir; İçtüzüğe aykırıdır. Bunu açıkça ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, teşekkür ediyorum.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkanım, yerimden bir şey söyleyebilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Değerli Grup Başkanvekilimizi kırmak veya -kendi yorumu olarak üzerine almış olduğu iddia gibi- bir itham altında tutmak, kesinlikle, aklımın ucundan geçmemiştir. Benim biraz önce anlatmaya çalıştığım husus, yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak için, grup önerisinin tamamını okuyoru" dedim. Grup önerisini bendeniz yazıp getiren bir arkadaşınız olduğum için, bu metnin baştan sona doğru anlaşılması için, salı günü şu saate kadar, çarşamba günü şu saate kadar, perşembe günü ise, bitmemesi halinde, gündemin 3 üncü sırasına kadar çalışılmasını öneriyorum demişim; yoksa, arkadaşımızı kandırmak veyahut da itham etmek gibi bir şey söylemiyorum.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, teşekkür ediyorum.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Ne biçim düzenleme yapılmış Sayın Başkan.

BAŞKAN - İktidar Partisinin ve Anamuhalefet Partisinin Grup Başkanvekillerinin birbirleri hakkında herhangi bir sitemde bulunduğu varit değildir. Belki bir sürçülisan olmuştur veya eksik okumuştur Sayın Özyürek ilgisi nedeniyle. Konu vuzuha kavuşmuştur. İki Grup Başkanvekilimize de teşekkür ediyorum.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, yanlış düzenleme yapılmış.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 8.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir. Bu, bir grup önerisidir. Genel Kurulun 6.5.2003 tarihli 75 inci Birleşiminde bu öneri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Başkanlığın tutumu, bugüne kadar yapılan uygulamalara uygundur. Danışma Kurulu veya grup önerisiyle bir kanunun bitimine kadar uzatma yapıldıysa, Genel Kurul bugüne kadar hep çalışmıştır. O nedenle, Başkanlığın tutumunda usullere ve İçtüzüğe aykırı bir durum bulunmamaktadır.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, cuma, cumartesi de çalışacağız herhalde?!

BAŞKAN - Çalışmalara kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - 46 ncı maddeyi okutuyorum:

Hafta tatili ücreti

MADDE 46. - Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63 üncü maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az yirdört saat dinlenme (hafta tatili) verilir.

Çalışılmayan hafta tatili günü için işveren tarafından bir iş karşılığı olmaksızın o günün ücreti tam olarak ödenir.

Şu kadar ki;

a) Çalışmadığı halde kanunen çalışma süresinden sayılan zamanlar ile günlük ücret ödenen veya ödenmeyen kanundan veya sözleşmeden doğan tatil günleri,

b) Evlenmelerde üç güne kadar, ana veya babanın, eşin, kardeş veya çocukların ölümünde üç güne kadar verilmesi gereken izin süreleri,

c) Bir haftalık süre içinde kalmak üzere işveren tarafından verilen diğer izinlerle hekim raporuyla verilen hastalık ve dinlenme izinleri,

Çalışılmış günler gibi hesaba katılır.

Zorlayıcı ve ekonomik bir sebep olmadan işyerindeki çalışmanın haftanın bir veya birkaç gününde işveren tarafından tatil edilmesi halinde haftanın çalışılmayan günleri ücretli hafta tatiline hak kazanmak için çalışılmış sayılır.

Bir işyerinde işin bir haftadan fazla bir süre ile tatil edilmesini gerektiren zorlayıcı sebepler ortaya çıktığı zaman, 24 ve 25 inci maddelerin (III) numaralı bentlerinde gösterilen zorlayıcı sebeplerden ötürü çalışılmayan günler için işçilere ödenen yarım ücret hafta tatili günü için de ödenir.

Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde hafta tatili ücreti işverence işçiye ödenir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 46 ncı madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in söz talebi vardır.

Sayın Çetin, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, Sayın Başkanın affına sığınarak bir konuya açıklık getirmek istiyorum.

İçtüzüğümüzün 42 nci maddesine göre, "komisyon raporunda imzası bulunan komisyon üyesi, diğer komisyonlarda ve Genel Kurulda, çekimser veya aykırı olduğunu rapor metninde yazıyla belirttiği hususlar dışında, sözcüden soru soramaz ve komisyon raporuna aykırı konuşma yapamaz." Sayın Başkandan beklerdik ki, Sayın Agah Kafkas'ın Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyesi olup olmadığına göre ve de komisyon raporuna şerh düşüp düşmediğine göre söz versin.

Sayın Kafkas, tabiî, belli bir süre sendikacılık yaptı; sendikacılıkta amacına uygun olarak hareket ettiği için de, işçilerin oylarıyla buraya taşındı. Şimdi, yeniden işçilere şirin gözükmek için "gelin, tekriri müzakere yapalım" diyor. Kendisi komisyon üyesi; bunu yapmaya yetkili olan da komisyondur, hükümettir.

Sayın Başkan, sükûneti sağlamak için süremi durdurur musunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen efendim, hatibi sükunetle dinleyelim. Lütfen...

Sayın milletvekilleri... Arkadaşlar, daha uzun saatler çalışacağız; onun için, lütfen, hatibi dinleyelim.

Sayın hatip, buyurun efendim.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Kafkas vitrine oynamayı bıraksın lütfen. Biz de şunu biliyoruz, biraz evvel konuşmacı arkadaşım yine söyledi, dedi ki: "Sanki biz işveren düşmanıyız, sanki biz ülkemizin düşmanıyız, sadece işçi haklarını savunuyoruz." İşçilikten geldik, doğrudur. Köylülükten geldik, doğrudur. Biz, emeğin hakkını da savunuyoruz, yerine göre işverenlerin çıkarlarını da savunduğumuz oluyor. Ülkemizde, vergisini veren, sigortalı işçi çalıştıran, kayda alınmış, hukukî gereklerini yapmış tüm işverenler, bizim başımızın tacı. Diyoruz ki, işçi olmadan üretim yapmanın olanağı yok, yine işyerleri olmadan işçilerin üretim yapmasının olanağı yok. Birini diğerinden ayırırsanız, böyle bir yasaya zaten ihtiyaç olmaz. Meseleye böyle bakalım değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, bakınız, Sayın Bakan da, komisyon da, AKP milletvekilleri olarak sizler de, bu yasa tasarısının çok çağdaş olduğunu söylüyorsunuz. 46 ncı maddeye baktığınız zaman yasada ne var diyebilirsiniz; ama, yasada ne var ben size söyleyeyim. 1475 sayılı Yasanın 41 inci maddesindeki tanım "altı iş gününde bu kanunun günlük iş sürelerine uygun olarak çalışmış olan işçiler bir gün tatil yaparlar" idi. Şimdi ne oldu; şimdi "yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz izin verilir." Yani, 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanunumuza göre, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde hafta tatili pazar günüdür. Giderek, acaba, AKP, hafta tatilini pazardan çıkarıp cuma gününe alma gibi bir düşüncesi var da, bunu, ilkönce bu yasada mı yapmak istiyor? (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ayıp yahu!.. Ne alakası var... Tahrik etme... Allah, Allah...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Yedi gün... Ne demek?.. 

Terbiyeli konuş! Ne demek "sus" demek!.. Terbiyesiz!..

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım...

Sayın hatip... Sayın hatip...

HASAN KARA (Kilis) - O senin hüsnükuruntun...

BAŞKAN - Sayın hatip...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Ne dediğimi biliyorum...

BAŞKAN - Sayın hatip, lütfen, Genel Kurula konuşur musunuz...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Burada böyle yazıyor. Hafta tatili pazar günüdür. Haftanın yedi günü...

Alın okuyun... Düzenlediğiniz metinde, zannediyorum ki, cuma gününü genel tatil günü, hafta tatili günü yapacaksınız. (AK Parti sıralarından gürültüler) Alın bakın...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ayıp denen bir şey var!.. Sen buna müsaitsin...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bu metinden o çıkıyor, ben onu çıkarıyorum.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu kürsü öyle kullanılmaz...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet, ne diyor metin, bir daha okuyayım...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sen müsaitsin ona... Siz müsaitsiniz...

İZZET ÇETİN (Devamla) - "Bu kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce, 63 üncü maddeye göre..."

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu kürsüyü normal kullanın kardeşim!..

İZZET ÇETİN (Devamla) - "...belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşuluyla yedi günlük bir zaman dilimi içinde istenilen günde tatil yaptırılır." Yani, işçiler tatillerini cuma günleri yapacak öyle mi?!(AK Parti sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu kadar da fazla canım!..

RESUL TOSUN (Tokat) - İstenilen günde...

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım...

Sayın Çetin...

RESUL TOSUN (Tokat) - Cuma nerede?! Hani?!.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet, ben bunu anlıyorum, beyninizin gerisindekini okuyorum... (AK Parti sıralarından gürültüler)

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Sen, takıntını söylüyorsun...

BAŞKAN - Sayın Çetin... Sayın Çetin, lütfen, bekler misiniz...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet...

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, burada, hatip görüşünü beyan ediyor, özellikle ön sırada bulunan arkadaşlarımız...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Ama yanlış beyanda bulunuyor...

BAŞKAN - Bir dakika...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Ama, burada o var arkadaşım...

BAŞKAN - Sayın Çetin...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Yedi gün... Hafta tatili pazar günüdür, 394 sayılı Kanun...

BAŞKAN - Sayın Çetin...

İZZET ÇETİN (Devamla) - 394 sayılı Kanun, hafta tatilini pazar günü diyor... (AK Parti sıralarından gürültüler)

ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Haftanın herhangi bir günü demek, cuma günü demek mi oluyor?!

BAŞKAN - Sayın Çetin...

Saygıdeğer arkadaşlarım...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Sürem boşa gidiyor...

BAŞKAN - Sayın Çetin, bir dakika efendim...

Saygıdeğer arkadaşlarım, siz eğer böyle her işinize gelmeyen, hoşunuza gitmeyen veya uygun bulmadığınız söze yerinizden bu şekilde cevap vermeye kalkışırsanız ön sıralardan, bu işin sonunu alamayız. Onun için...

ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Sıkıştığınız zaman hep böyle yapıyorsunuz! Her şeyi istismar ediyorsunuz!

BAŞKAN - Sayın Karabayır...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Sıkıştığım zaman değil... Hafta tatili pazar günüdür Türkiye'de.

BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen, bekler misiniz efendim. Sayın Çetin, lütfen, bekler misiniz.

Muhterem arkadaşlarım, bakınız...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Alın bakın arkadaşlar...

BAŞKAN - Sayın Çetin, bir dakika efendim.

Burada, her madde üzerinde, her arkadaşımızın, usulü dairesinde, İçtüzük hükümlerine göre söz alma hakkı vardır; ama, söz hakkını kullanmayıp, söz almayıp, burada, yerinizden, kendi isteğinize göre, istediğiniz şekilde müdahale ederseniz, Meclisi yönetemeyiz, böyle bir şey olmaz. Bu arkadaşlarımızı, bakınız, uyarıyorum. Lütfen, hatibe müdahale etmeyiniz, hatibin konuşmalarını engellemeyiniz, söz hakkı istiyorsanız, gelip konuşunuz.

Buyurunuz efendim.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, insan sosyal bir yaratık, sosyal bir varlık, çoluğu var çocuğu var, eşlerimiz var, çocuklarımız var. Çocuklarının ihtiyacını hafta tatilinde gidermesi, onlarla eş dost, akraba, hasta ziyaretleri yapabilmesi açısından düzenlenmiş Hafta Tatili Hakkında Kanuna göre, işçilerin de hafta tatillerini pazar günü yapması asıldır; istisnaları, 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanunda düzenlenmiştir, hangi hallerde, hangi işlerde hafta tatilinin diğer günlere kaydırılabileceği belirlenmiştir. Örneğin, üçlü postalar halinde çalışılması durumunda ya da fırınlarda, lokantalarda, topluma hizmet sunan hizmet sektörüne ait işyerlerinde hafta tatili pazar gününden maada tutulmuştur. Bu, bilerek yapılmıştır; çünkü, vardiyalı çalışan işçi, bir başka gün annesini, babasını, ebeveynlerini, yeğenlerini ziyaret edebileceği gibi, eş dost, arkadaşıyla da haftanın yorgunluğunu bir pazar gününde piknikle atabilir. Onun sosyal ihtiyacıdır, morale ihtiyacı vardır, yenilenmeye ihtiyacı vardır. Hafta başında işe gittiğinde kendisini yenilemiş olur; böylece, daha verimli çalışır. Hafta Tatili Hakkında Kanun o nedenle düzenlenmiş ve hafta tatilini pazar günü olarak belirlemiştir. Şimdi, 1475 sayılı Yasada cumartesi gününün aktî tatil günü olarak açıkça belirlenmiş olmasına rağmen, bu yeni iş yasasında -yenilik neresindeyse onu bir türlü algılayamadım- yedi günlük bir zaman dilimi içinde hafta tatilinin kullandırılması, hem işçiyi, çalışanı bir sosyal varlık olarak görmekten uzak bir anlayışın bu yasanın içerisine derç edilmesini ortaya koyuyor hem de -öfkelenmenize gerek yok- başka çağrışımlar yapıyor bende.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, eve iş verme, ödünç iş ilişkisi, part-time çalışma, yarı zamanlı çalışma... Yani, esnek üretim ilişkilerinin hepsi bu yasanın içerisinde var; ama, tatilde esnekliği yeni görüyorum, ara dinlenmesini esnekleştiriyorsunuz. 41 inci maddeye göre, angarya çalışmayı kural haline getirdiniz, hayrını görürsünüz umarım. Şimdi, burada da getirdiğiniz, hafta tatilini esnekleştirmek. Ne zaman; giderek alıştıracaksınız, önce, işyerlerinde hafta tatili cuma günleri başlayacak, bunun başka bir izahı yok. Onun için, bu yasa metninin düzeltilmesine ihtiyaç var.

Geliniz, Türkiye Cumhuriyetinin değerleri ile laik cumhuriyetin korunması gereken kurumları ve kurallarıyla oynamayınız, demokrasiyle oynamayınız; bu maddeyi düzeltiniz diyor, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan...

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - "Terbiyesiz" dedi...

AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Kafkas, efendim, şu anda, tutanakları getirttiriyorum; tutanakları inceleyeceğim, dediğiniz hususlar var ise size söz hakkı vereceğim.

Yalnız, lütfen, eğer bu şekilde, yerinizden olduğu şekilde, en ön sıralardan hatibe sataşmalar devam ederse, bu işin sonunu alamayız; bu saatten sonra buna da kesinlikle müsamaha etmeyeceğim. Lütfen...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, AK Parti Grubu adına Hüseyin Tanrıverdi...

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Hüseyin Tanrıverdi; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; günün uzayan bu saatinde, elbette, ülkemiz açısından, çalışma hayatı açısından çok önemli bir tasarıyı görüşürken, tabiî ki, gecenin bu saatinde biraz farklı farklı şeyler konuşmaya başladık.

Burada biraz önce arkadaşımız konuştu. Daha önceden de söylediğim gibi, biraz -affedersiniz- çene kemikleri aşınmış olanlar, ne söylediklerini... (CHP sıralarından gürültüler)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, hakaret bu. Terbiyeli konuşsun, sataşmasın.

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi... Sayın Tanrıverdi...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Yanlış konuşuyor, çok ayıp.

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi...

Arkadaşlar, bir dakika... Sayın Çetin oturur musunuz.

Sayın Tanrıverdi, istirham ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

ENVER ÖKTEM (İzmir) - İnsanlıktan nasibini almamış.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, özür dilesin.

BAŞKAN - Sayın Çetin, bir dakika... Lütfen, oturur musunuz yerinize; lütfen, sakin olun.

Sayın Tanrıverdi, lütfen, bu kelimelerinizi ve cümlenizi tashih ediniz, bir açıklama yapınız efendim; lütfen...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Çok fazla fazla konuşunca çene kemikleri aşınıyor, sizin kontrolünüzden çıkıyor; ben bunu ifade ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bir şey bilip anlatsan da, biz de yararlansak! Geç bunları, ayıp, ayıp!..

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Ne söylediğimizi bilmek zorundayız, ne konuştuğumuzu bilmek zorundayız.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sen bilmek zorundasın, önce sen bileceksin, sen de bilmiyorsun.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Ben, buraya size cevap vermek için çıkmadım...

OYA ARASLI (Ankara) - Laf atmak için...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - ...bir doğruyu ifade etmeye çıktım. Burada, ben, özellikle bu arkadaşlarımızdan rica ediyorum, demagojiyle sonuç almak mümkün değil.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Demagojiyi sen yapıyorsun.

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, lütfen, Genel Kurula hitap ediniz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Vitrine oynamakla sonuç almak mümkün değil.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İlminden irfanından yararlanalım!..

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Elbette, bu tasarıyı...

Agah arkadaşım çıktı, burada söyledi.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Agah'ı karıştırma!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Ben de aynı şeyi söylüyorum, bu tasarının içimize sinmeyen çok maddeleri var. (CHP sıralarından gürültüler)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - İnanmadığın şeyi niye savunuyorsun o zaman!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Niye konuşuyorsun o zaman!

BAŞKAN - Sayın Deveciler... Sayın Deveciler... Lütfen...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, kendisi komisyon üyesi, nasıl konuşuyor?!

BAŞKAN - Sayın Çetin, bakınız, biraz önce siz hitap ederken, öbür arkadaşlarımıza, sizin sözünüzü kesmelerine karşı müdahale ettiğimi gördünüz; dolayısıyla, lütfen, siz de müdahale etmeyiniz.

Sayın Tanrıverdi, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz. Buyurunuz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, "yiğidi öldür, hakkını inkâr etme" diye güzel bir sözümüz var. Yiğit yattığı yerden kalktı, biliyorsunuz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Geç bunları, geç...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Şimdi, bu 120 maddelik tasarı içerisinde, elbette, takdir edilmesi gereken önemli maddelerimiz var.

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Hangileri?..

HÜYESİN TANRIVERDİ (Devamla) - Örneğin hangisi mi; konut kapıcıları bugüne kadar yasa kapsamı içerisinde değillerdi; yasa kapsamı içerisine alındılar.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Böyle mi biliyorsun?! Bunlar değişti yanlış söyleme.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Eksik biliyorsun, eksik...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Eksik biliyorsun...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - 34 üncü maddeye baktığınız zaman, 12 Eylül ihtilalinde kaldırılmış hak grevinin yerine ihdas edilen madde var; hangileri derseniz, bunları saymakla bitiremeyiz; ama, şu da var... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, siz devam ediniz efendim; buyurun.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bunları saydığımız gibi, elbette, bu tasarıya ilişkin eksikler de var. Eksikler nedir; asıl işveren, alt işveren meselesi... 2 nci madde, 8 inci madde, 12 nci madde, 23 üncü madde; bunları da sayıyoruz. Şimdi, burada, karşılıklı, bu saatte, konuyu farklı mecralara çekerek çözmek mümkün değil. Örneğin, biraz önce konuşan hatibin ifade ettiği gibi, yedi günlük hafta tatilinde bir yere saplanıp, ille dönüp dönüp özellikle cuma gününü zikretmesinin altında ne yattığını ifade etmek zorunda.

Şimdi, burada, haftayı yedi gün...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Perşembe yap, çarşamba yap; biz bunu söylüyoruz.

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, lütfen, devam ediniz efendim.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Cuma da yaparsın, çarşamba da... Böyle de yasa çıkmaz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Evet, cuma da yaparsınız, perşembe de yaparsınız; bu, haftanın günlerinden değil mi?! Yani, burada, çok farklı mecralara çekerek konuyu saptırmanın, doğrusu, bir anlamını ben bulamadım.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - İşçi ne zaman tatil edeceğini bilmezse, nasıl yaşayacak o insan?!

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, devam ediniz efendim.

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Bir beş dakika dinleyin; ne var bunda?!

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Dinlenilecek bir şey söylese de dinlesek!..

BAŞKAN - Sayın Daniş, lütfen...

Sayın Tanrıverdi, devam ediniz, süreniz geçiyor.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Efendim, tabiî, sükûneti temin ederseniz, süremizi zamanında kullanırız.

BAŞKAN - Lütfen, devam ediniz efendim.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Burada yapılması gereken konu baştan beri bir diyalog ve konsensüse dayalı olarak yürütülmeye çalışılıyor. Oturup, burada, eksiklerin ortaya ortak akılla konularak, yine ortak akılla çözümünün aranması gerekir. Yoksa, burada, çıkıp, kürsüde şöyle böyle konuşmayla, doğrusu, sonuç alınacağına ben inanmıyorum.

Bu noktada, doğrusu, işçilikten gelmiş, sendikacılıktan gelmiş bir arkadaşınız olarak, elbette, bu yasa, çalışma hayatının içine sinecek bir yasa olmayacak. Bizim Grubumuz açısından da söylüyorum. Çalışma hayatında, doğrusu, bir eksiklik söz konusu olacak; önemli, doldurulması gereken maddeler var. Bununla ilgili, yetkili arkadaşlarımız ve Sayın Bakanımız hâlâ bir konsensüs arayışı içerisinde ve bunu zorlamaktadır, diyaloglarını sürdürmektedir. Bu çerçevede, sosyal tarafları da anlayışa davet ediyor, ortak bir anlayışla sorunu çözeceğimize inanıyorum. Elbette, yasalar, toplumun ve toplumu ilgilendiren kesimlerin huzurunu sağlamak açısından çıkar, yapılır; buna inanıyoruz, bu amaçla bunu yapıyoruz. Ufacık bazı eksiklikler nedeniyle kalıcı sıkıntıların olmaması açısından, biz de, bu noktada, AK Parti Grubu olarak, elbette, bunu gözden geçirmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, elbette, demin söyledim; yasanın getirdikleri ortadadır, yasanın boşlukları ortadadır. Bunlarla ilgili olarak, maddeler ortadadır.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sen de ortadasın!..

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bu çerçevede, gerek komisyonumuzun gerekse Bakanlığımızın, hükümetimizin, daha doğrusu, Grubumuzun, Grup Başkanlığımızın, bu noktada, karşı sosyal taraflarla bir defa daha sağlıklı bir şekilde görüşme ortamını oluşturup, diyaloğu sağlayıp, sorunu çözmesinde fayda var inancındayım; çünkü, gecenin şu saatine kadar, herkes, televizyonları başında, bu yasayla ne geleceğini, bu yasanın çalışma hayatına ne getireceğini ciddî bir şekilde izlemekte, telefonlarımızı sıkça aramaktadırlar ve büyük bir beklenti içindeler.

Biz, çalışma hayatında endüstriyel demokrasiyi sağlayacak, çalışma hayatında verimi artıracak, doğrusu, çalışma hayatındaki insanın değerlerini ortaya koyacak bir yasayı çıkarmak için, bu geceleri, bu zamanları zorluyoruz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İlminden, irfanından yararlandık!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - O açıdan, burada, ben, bütün konuşmacılara özellikle rica ediyorum, istirham ediyorum; doğrusu, topu taca atmak değil, topu sahada oynamak, tribünlere değil, kendi içimizde oynamak ve neticede ülkenin önünü açacak bir şekilde oynamak zorundayız. Konuların bu çerçevede değerlendirilmesinden yanayım ve bu şekilde sağlıklı bir sonuç alındığında, hepimiz, ama, hepimiz mutlu olacağız. Hepimizin içine sinen bir şey olduğunda, doğrusu, ülkenin huzuruna katkı sağlamış olacağız.

Ben, hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, teşekkür ediyorum.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Hüseyinciğim, af yasasında olduğu gibi, içimize sinmeyen bir yasayı çıkarıyoruz.

BAŞKAN - Komisyon Başkanının bir söz talebi vardır.

Buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Önce, iki konuda açıklık getirmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birincisi, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyelerimiz Sayın Tanrıverdi ve Sayın Kafkas, zaman zaman, görüşlerini burada özgürce serdediyorlar. Komisyon üyeleri görüşlerini açıklayamazlar diye bir şeyin olmaması gerektiğine inanıyorum; yani, bu arkadaşlarımız, eğer orada komisyon üyesi olsalar bile, burada özgürce kendi görüşlerini rahatlıkla söyleyebilmeliler; bu bir.

OĞUZ OYAN (İzmir) - İçtüzüğe göre.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İçtüzüğe uygun olarak.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Tüzüğe de uygundur söyledikleri.

OĞUZ OYAN (İzmir) - O kadar da değil.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - İkincisi ve en önemlisi, Sayın İzzet Çetin'in, burada -üzülerek söyleyeceğim- bu maddenin, ima yoluyla bile olsa, hiçbir şekilde, cuma günüyle uzaktan yakından ilgisi olmamasına rağmen, konuyu götürüp, laiklikle, vesaireyle bağdaştırmasını yadırgıyorum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bu alınganlık niye?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -  Sayın Çetin, zaman zaman komisyonumuza gelip, orada da, aynı şekilde, sorumsuzca konuşmalarını yaptı ve biz, komisyonda, komisyon üyemiz olmadığı halde, ona çok geniş zaman ayırdık.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, dinleyin lütfen; hakaret var, sorumsuzlukla suçluyorlar.

BAŞKAN - Sayın Çetin...

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Değerli arkadaşlar...

BAŞKAN - Sayın Güler...

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, cumayla ilgili...

BAŞKAN - Sayın Güler, bir dakikanızı rica edeyim.

Sayın Çetin, buradaki bütün hatiplerin konuşma üslubunu, konuşmasının şeklini şemailini siz tayin edecekseniz, o zaman Başkanlık Divanına falan gerek yok. Lütfen, sükûnetle bekleyiniz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Değerli arkadaşlar...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Komisyon Başkanı, bir milletvekilini sorumsuzlukla suçlayamaz. Komisyon Başkanı olmanın da bir sorumluluğu var.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bir dakika... Tatil günüyle ilgili...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, ayrıca, biraz önce uyardığınız konuşmacı özür dilemedi; Sayın Tanrıverdi, yaptığı konuşmadaki hakaret için özür dilemedi.

BAŞKAN - Sayın Oyan, gerekli açıklamayı yaptı efendim.

Buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Değerli arkadaşlar "hafta tatili" tabirinden, zaten pazar günü anlaşılır. Peki, pazar günü çalışılan bir işyerindeki işçi hangi gün tatil iznini kullanacaktır? Söz konusu tasarı bunu açıklıyor ve bu tasarıda yine o meşhur 9 bilim adamının hazırladığı maddenin kendisidir; bunu açıklamak istiyorum. Burada, hiçbir şekilde, cumayla ilgili, cumartesiyle ilgili veya herhangi bir başka günle ilgili, ima yoluyla da olsa, herhangi bir açıklama yoktur.

Arz ediyorum efendim.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Alınganlık göstermeyin!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Sayın Çetin...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sataşma çok açık Sayın Başkan.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Tabiî canım yani!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Özür dilemesi lazım.

BAŞKAN - Bir dakika efendim. Yerinizden... Sayın Çetin, mikrofonunuzu açtıracağım efendim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tamam Sayın Başkanım.

AGAH KAFKAS (Çorum) - Yani, Sayın Başkanım, o da bize sataştı.

BAŞKAN - Sayın Kafkas, lütfen, her şeye itiraz etmeyin efendim. Lütfen... İstirham ediyorum... Bir dakika bekleyin...

AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkanım, o da bize sataştı, ona söz veriyorsunuz, bize söz vermiyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Kafkas, size de söz vereceğim; bekleyin, tutanakları getirtiyorum. Bir dakika efendim... Lütfen...

Sayın Çetin, buyurun efendim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Tanrıverdi, kendisinin sendikacılıktan geldiğini söylüyor. Doğrudur, belediyelere yaslanarak sendikacılık yaptığını ve buralara kadar geldiğini, icraatlarını nasıl savunduğunu... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Çetin... Sayın Çetin...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - ...işçi haklarını nasıl savunduğunu ben çok iyi biliyorum. Ben, çok iyi biliyorum; ama, kendisi... (AK Parti sıralarından "Ayıp, ayıp" sesleri, gürültüler)

HASAN ANĞI (Konya) - Adam gibi konuş!

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...

Arkadaşlar, konuşurken, lütfen, birbirimize sataşmayalım. Yani, kimlerin kimlere yaslanarak sendikacılık yaptığını filan siz tayin etmiyorsunuz. Lütfen...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tamam, ben biliyorum.

BAŞKAN - O sözünüzü tashih ediniz efendim. Lütfen...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yani, eğer, çıkıp, maddeler hakkında AKP'nin görüşlerini İçtüzüğe uygun olarak dile getirse, kendisini tebrik ederim; ama, öyle bir şey yok. Çıkıp hakaretamiz, insanı tahrik edecek sözler söylemesine de göz yumulmaması gerekir diye düşünüyorum.

İkincisi, Sayın Komisyon Başkanı sorumsuzlukla suçluyor.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Doğru. Orada da yaptın aynı şeyi.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben, sorumluluğumu çok iyi biliyorum. Benim sorumluluğum, içinden çıktığım halkıma karşıdır, ülkeme karşıdır, insanlığa karşıdır. Onun için, sorumsuzlukla suçlamasını kendisine aynen iade ediyorum, aynen iade ediyorum.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Provokasyon yapıyorsun, provokasyon. İşin gücün provokasyon yapmak...

BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, buradaki konuşmalar sırasında, Başkanlık Divanımıza verdiğiniz dilekçenizde... Tutanakları getirttim, sayın konuşmacının konuşmaları içerisinde, evet, şahsınıza yönelik olarak "terbiyesiz" ifadesi kullanılmıştır.

Herhangi bir sataşmaya sebebiyet vermeden, lütfen, tashih ediniz.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, şahsına sa-taşması nedeniyle konuşması

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının bir maddesi görüşülürken kürsüde bulunan ve biraz önce de sorumluluğunun halkına karşı olacağını ifade eden bir milletvekilinin, Yüce Meclisin çatısı altında, bir milletvekiline "terbiyesiz" şeklinde bir ifadede bulunmasının ne kadar yadırganacak bir husus olduğu çok açık ve net bir şekilde ortadadır.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sen de oradan sataşma kardeşim. Her şeye sataşıyorsun. Hak ediyorsun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kaldı ki, sayın milletvekili konuşurken, yapmış olduğu konuşmayla ilgili olarak, şahsım değil, Ali Temür Beyin "tahrik etme" şeklinde bir uyarıda bulunması üzerine, bu milletvekili bu şekilde bir hitapta bulunmuştur.

Ben, yirmiüç yılını bu devlete, şerefle, şanla hizmet veren birisiyim ve bu Meclisin çatısı altına da, senin seçilerek geldiğin Kocaeli İline hizmet eden bir bürokrat olarak geldim. Benim, Kocaeli'nde ve Türkiye'nin diğer yerlerinde nasıl hizmet yaptığımı, halkıma hizmet için nasıl canla başla çalıştığımı, her şeyden önce, seçilip geldiğiniz Kocaeli halkı çok iyi bilmektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Bir araştıralım bakalım.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şu arada, Kocaeli'nden seçilip gelen ve Tavşancıl Belediye Başkanı olarak birlikte görev yaptığımız değerli milletvekilimize, hatta, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Sefa Sirmen'e sorarsanız, Ümmet Kandoğan'ın nasıl bir idareci olduğunu, yüreği vatan ve millet aşkıyla dopdolu bir insan olduğunu çok açık bir şekilde ifade edeceklerdir.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Araştıracağız... Komisyon kuracağız...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz devam ediniz, cümlelerinizi tamamlayınız lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, yirmiüç yılımı, hem de bölücü terör örgütünün en yoğun olduğu bir dönemde, Şirvan'da, göğsümü siper ederek geçirmiş -geçeceğim yola mayın döşemelerine rağmen, evimin üzerine roket atmalarına rağmen, Şirvan'daki halkımızın huzur ve mutluluğu için göğsümü siper eden- bir insanım.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Yalnız sen mi yaptın, herkes yaptı! (AK Parti sıralarından "Otur yerine" sesleri)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O bakımdan, Sayın Hüseyin Tanrıverdi'nin sözlerini özür dileyerek değiştirmesi şeklindeki ifadelerinizi ben aynen size ifade ediyorum; lütfen, bu kürsüye geliniz, Ali Temür Beye ve şahsıma karşı kullanmış olduğunuz o galiz kelimeyi bu Yüce Meclis çatısı altında düzeltiniz. Ben, bunu sizden bekliyorum, Sayın Grup Başkanvekilimizden de bunu bekliyorum.

Yüce Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurul bütün milletvekillerine aittir, hatip kürsüsü de bütün milletvekillerinindir. Dolayısıyla, bazı milletvekillerimize karşılıklı sataşma gerekçesiyle sürekli olarak söz verip, gündemi işgal ettirmiyoruz. Bu konuyu burada tasrih ediyorum.

Sayın Çetin, size, yerinizden söz vereceğim; çok kısa, birkaç cümleyle... (AK Parti sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır Sayın Başkan...

AHMET IŞIK (Konya) - Sonu gelmez Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sevgili arkadaşlarım, bakınız, ifadede bulunan Sayın Kandoğan, kullanılan bu kelimeyle ilgili olarak -ben, o kelimeyi söylemiyorum- bir sürçülisan olduğunu ifade etmesini Sayın Çetin'den istirham etti, Sayın Çetin onu yapacak. Lütfen...

Buyurun Sayın Çetin; çok kısa, iki cümleyle...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben, sayın -vali mi diyeyim- milletvekilimi üzmüşüm, farkında bile değilim; özür diliyorum kendisinden.

Bir de, kendi şahsına değil, yani sizin şahsınıza değil; üzerinize alındığınıza da üzüldüm. Gerçekten, Sayın Başkan da kaçırdı, oradan gelen çok şiddetli bir sese, gösterdiğim tepki amacı aşmış olabilir. Asla şahsınıza da yönelik değildi; sizin de söylemediğinizi zaten ben biliyordum. Özür diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.

Arkadaşlarıma gösterdikleri olgunluktan dolayı da teşekkürlerimi sunuyorum.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S.Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Şahısları adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan ve Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara'nın söz talepleri vardır.

Sayın Eraslan?.. Yok.

Sayın Kara?.. Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde, biraz daha sakin olmamız dilek ve temennisiyle hepinize iyi akşamlar diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kara'ya teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Hafta tatili ücreti" başlıklı 46 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki "yedi günlük bir zaman dilimi içinde" ibaresinin, tasarı metninden çıkarılması, yerine "394 sayılı Yasaya uygun olarak" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Cevdet Selvi

Muharrem Kılıç

Mehmet Küçükaşık

 

Eskişehir

Malatya

Bursa

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, son ve maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Hafta tatili ücreti" başlıklı 46 ncı maddesinin birinci bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve ikinci bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

 

"Bu kanun kapsamına giren işyerlerinde, hafta tatilinden önceki iş günlerinde çalışmış olan işçilere, çalışılmayan hafta tatili günü için, işveren tarafından bir iş karşılığı olmaksızın bir gündelik tutarında ücret ödenir."

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Önerge üzerinde söz mü alacaksınız, gerekçeyi mi okutayım efendim?

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Gerekçeyi okutalım.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Hafta Tatili Kanunu, hafta tatilini pazar günü olarak belirlemiştir. Hafta tatili, işçi açısından sadece bir dinlenme günü değildir. Ayrıca, sosyal gereksinimlerini karşıladığı, sosyal ilişkilerini yeniden ürettiği, işçinin "sosyal iyilik halinin" korunduğu bir gündür. Tasarının mevcut haliyle yasalaşması halinde, işçinin hafta tatili, çalışma günlerine denk gelebilecek, işçinin sosyal ilişkilerini yaşama olanağı ortadan kalkacaktır. Değişiklikle bu sakıncaların ortadan kaldırılması hedeflenmiştir.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Hafta tatili ücreti" başlıklı 46 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki "yedi günlük bir zaman dilimi içinde" ibaresinin tasarı metninden çıkarılması; yerine "394 sayılı Yasaya uygun olarak" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

 

(İzmir)

 

 ve arkadaşları

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Önergeniz üzerinde konuşacak mısınız?

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN- Buyurun efendim.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin)- Nasıl uzlaşılacak?! Hiçbirine katılmıyorsunuz Sayın Başkan.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Katıldıklarımıza bir şey oldu mu?!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon)- Cuma gününü getirmek istiyorsunuz...

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Cuma günü olsa ne olacak?

BAŞKAN- Sayın Güler... Sayın Güler...

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon)- Ne olacağını görürsünüz! Cuma günü de olur; ama, bunu cesaretle söyleyin.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Bir itirazımız yok canım; cumayı da yapın, perşembeyi de; bütün haftayı da tatil yapabilirsiniz!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon)- Çıkın, cesaretle söyleyin.

BAŞKAN- Sayın Çetin, buyurun efendim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, çalışma yaşamı sorunlu; çok girift, iç içe. Yeni yeni sorunlar yaratacak, işyerlerinde yeni uyuşmazlıklara, ihtilaflara konu olabilecek; biraz evvel uyarmaya çalıştığım şekilde, her ne kadar tepki göstermişseniz de, o tepkilerin, belki ileride, çok daha şiddetlisinin tohumlarını atabilecek bir tehlikeli düzenleme. Ben, o nedenle Yüce Meclisi uyarma görevimi yaptım.

394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanunumuz yürürlüktedir, halen, meri kanunlarımızdandır ve bir bakınız içeriğine, Türkçesini bile belki hepimiz doğru dürüst anlayamayız; ama, yürürlüktedir.

Şimdi, bugüne kadarki uygulamalarda bu yasada hafta tatilinin pazar günü olmasından bir rahatsızlık duyulmamış; ilk defa bu yasa tasarısı içerisinde, yedi günlük hafta süresi içerisinde bir günün, hafta tatili olarak çalışanlara, işçilere kullandırılmasının önü açılmış. Bu, pazartesi olabilir, salı olabilir, çarşamba olabilir, perşembe olabilir, cuma olabilir; hepsi bir gün. (AK Parti sıralarından gürültüler) Ama, yarınlarda -tarihe not düşmek için bir kez daha söylüyorum, tepki gösterseniz de söylüyorum, ben uyarı görevimi yapıyorum- ben, laik cumhuriyet ilkelerine bağlı, cumhuriyete bağlı, demokrasiye bağlı bir yurttaş olarak yaşamak istiyorum. Onun için de, eşimle, dostumla, işçi arkadaşlarımla pazar günü buluşmak, onlarla konuşmak istiyorum. Ben Mecliste, onlar fabrikadayken, cuma günleri görüşme şansımın hiç olmayacağını düşünüyorum. Onlar benim seçmenlerim; ben, onlara pazar günü erişebileceğimi düşünüyorum.

O nedenle, ısrarla, geçmiş yıllarda, zaman zaman tanığı olduğumuz, uyarılara maruz kalan bazı işyerlerinde, işçilerin hafta tatilinin pazar yerine cuma yazıldığını ya da (AK Parti sıralarından gürültüler) -tepki gösterseniz de söyleyeceğim- yine, bazı yerlerde, belli kurumlarda, cuma gününün giderek tatile doğru kaydırılmaya çalışılacağını gördüğünüz zaman, bu uyarımı hatırlayacaksınız.

Daha işin başındayız; geliniz "394 sayılı Hafta Tatili Kanunu" ibaresini bunun yerine koyalım diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, karar yetersayısı yoktur; İçtüzüğün 146 ncı maddesine göre, tespitini talep ediyorum.

BAŞKAN - Arayacağım.

Sayın milletvekilleri, önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayımız vardır; önerge, kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 46 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime yarım saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati:01.08


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.40

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 77 nci Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.

73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 47 nci maddesini okutuyorum:

Genel tatil ücreti

MADDE 47. - Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde çalışan işçilere, kanunlarda ulusal bayram ve genel tatil günü olarak kabul edilen günlerde çalışmazlarsa, bir iş karşılığı olmaksızın o günün ücretleri tam olarak, tatil yapmayarak çalışırlarsa ayrıca bir günlük ücreti ödenir.

Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde işçilerin ulusal bayram ve genel tatil ücretleri işverence işçiye ödenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun. (Alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; gündemde 73'e 1 inci ek sıra sayısıyla yer alan ve görüşülen İş Kanunu Tasarısının 47 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde ardı ardına yaşanan ekonomik krizlerin yükü bu yasa tasarısıyla işçilere yükletilmek isteniyor. Türk endüstrisinin uluslararası pazar ve rekabet şartlarında önemli sorunlar yaşadığını biliyoruz. Bu sorunları, artık, işgücünü daha da ucuzlatma yoluyla aşma olanağı kalmamıştır. Türk endüstrisi ucuz işgücüyle varabileceği en üst noktaya varmıştır. Ucuz işgücüne dayanarak endüstriyel gelişmeyi sürdürme olanağı yoktur. Artık, ucuz emek yerine vasıflı emeğin tercih edilmesi sınırına gelinmiştir. Türk endüstrisi ucuz emek yoluyla rekabet gücü kazanamaz, öncelikle bu gerçeğin tespiti gerekir. O zaman, Türk endüstrisini, gerek sektörel bazda, gerekse vasıflı emek ve kaliteli ürün noktasında yeniden dizayn etme ihtiyacı vardır. O zaman, hakikaten ucuz emek, ucuz işgücü mantalitesine dayanan ve bu yönüyle de çok demode hale gelen bu anlayışın bu yasa tasarısıyla gündeme gelmesi yersizdir. Bu, Türkiye'nin gerçek ihtiyaçlarını tespit eder ve karşılar nitelikte değildir; tam tersine, sorunu anlamaktan uzak ve Türkiye'nin gelişmesini bir süre daha oyalayıcı niteliktedir. Bu yaklaşım, sorunu kendi içdinamiği içerisinde, yaratıcılıkla aşma yerine, olumsuzlukları en zayıf olana fatura edip, onu biraz daha sömürme anlayışına dayanmaktadır. Bu anlayışla, Türk iş hayatının gelişmesine olanak bulunmamaktadır. Artık, Türk sanayii işçisini insafsızca sömürerek gelişme imkânına sahip değildir, bu sınırın sonuna gelinmiştir. Türk demokrasisini de bu şekilde geliştirmek, kabul edilebilir seviyeye çıkarmak olanağı yoktur.

Avrupa Birliği rüyaları gördüğümüz bir ortamda, hiçbir ILO standardına, ILO şartına uymayan bu iş yasasıyla Avrupa Birliğine girme şansımız olmadığı gibi, bunu çağdaş dünyaya anlatma olanağı da yoktur. AKP İktidarı, her fırsatta, kendilerinin Avrupa Birliğini hedeflediklerini söylemektedir. Konu işçiler olunca, konu İş Yasası olunca, konu işçilerin örgütlenmesi, konu işçilerin sosyal hakları, konu işçilerin ücretleri olunca iktidar hemen çark ediyor, Avrupa Birliğini ve çağdaş dünyayı unutuyor. Bu yasa tasarısının Avrupa Birliğiyle ne alakası var! Siz, bu tasarıyla, Türkiye'nin Avrupa'da yer alamayacağını açıkça dünyaya ilan etmiş oluyorsunuz, Türkiye'yi geri bir Afrika ülkesi durumuna düşürmüş bulunuyorsunuz. Avrupa standartlarına ve ILO şartlarına uymayan bu düzenlemelerle, Avrupa Birliğine girmek bir yana, sadece ve sadece, Avrupa'da işçi olmaya heveslenebilirsiniz.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; her zorluk, kendi içdinamiğiyle aşıldığında gelişme, ilerleme kaydedilir. Zorlukları başkasına, hele hele en zayıf, en korunmasız kesime fatura ederek gelişme olanağı yoktur. Türk endüstrisi, bu iş yasasıyla gelişemez. Hatta, bu yasa tasarısı, gelişmek isteyenin önünde de, önemli bir engel teşkil eder. Endüstrimiz, hantal, gelişmeye kapalı, rantiyeye açık hale getirilmektedir. Böyle bir ortamda, gelişme istidadı olanlar da gelişemez. Türk endüstrisi, işçisinin hakkını yiyerek gelişmeyecektir; tam tersine, işçisinin hakkını teslim ederek, onu geliştirerek, vasıflı hale getirerek gelişecektir.

Hatırlanmalıdır ki, gümrük koruması altındaki endüstrimiz rekabete açılınca, korkulan olmadı; Türk endüstrisi, batma yerine, ivme kazandı. Yine böyle bir anlayışla, çağdaş bir iş yasası hazırlanmalıdır, işçinin hakkını ketmeden yasadan medet ummadan teslim etmelidir.

Bakın, değerli arkadaşlarım; bir arkadaşım, staj ve eğitim için İngiltere'ye gitmişti. Orada işçilerle görüşmüş, bir işçinin söylediği bana bir hayli ilginç geldi: "Babam, bu fabrikada çalışıyordu; ben de bu fabrikada çalışıyorum. Şu an, oğlum teknisyen olacak; o da bu fabrikada çalışacak. Bu fabrika, bizim fabrika" diyor. Enteresan; işçi, fabrikayı malı gibi görüyor, onu ekmek teknesi gibi görüyor, koruyor; işini ve işyerini seviyor.

Bizim işçimiz buna layık değil mi? Bizim işverenimiz buna layık değil mi? Böylesi bir çalışma ortamı, verimliliği sağlamaz mı? Bunu ülkemize neden layık görmüyoruz?

Bu yasa tasarısıyla, ne kadar iyi niyetli olursanız olun, bu ilişkiyi, bu çalışma barışını kuramazsınız. Esnek çalışma biçimleri ya da atipik sözleşme biçimleri dediğimiz yöntemleri yasaya temel yaparak, yasanın ruhu yaparak, işçiye, işini, işyerini, işverenini sevdiremezsiniz; verimliliği artıramaz ve çalışma barışını kuramazsınız. Geçici süreyle ya da çağrı üzerine veya part-time denilen şekilde çalışarak sağlıklı işçi-işveren ilişkisini kurmak olanaklı değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının, sadece işçinin aleyhine değil, düzgün ve namuslu işverenin de aleyhine olduğunu söylememizin nedeni bundandır.

Bu yasa tasarısı, biraz haksız kazanca bulaşmış, işçisinin etine, kanına göz dikmiş, kayıtdışını ya da kayıt dışına kaçmayı hedeflemiş, endüstriyel ilişkilerin mantığını yeteri kadar kavrayamamış işverenin hoşuna gidebilir; ancak, namuslu, hakka saygılı, hakikaten endüstri âşığı sanayiciyi, işvereni, namuslu insanı mutlu kılmaz.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz 47 nci maddenin başlığı "Genel tatil ücreti." Bu madde, genel tatillerde çalışmayan işçiye, çalışmış gibi ücret ödenmesini; çalışmışsa, ayrıca bir günlük ücret daha ödenmesini düzenliyor. Bu maddenin bir benzeri, daha iyi bir düzenlemeyle, 1475 sayılı Yasanın 42 nci maddesinde yer almaktadır; ancak, orada, çift yevmiye, yani, bir kat daha fazla ödeneceği açıkça bellidir, burada bu açıklık yoktur. Yani, daha doğru, daha iyi bir düzenlemeydi eski düzenleme.

Bu kadar, esnek çalışma biçimlerini esas alan yasa tasarısında, böyle bir maddenin hiçbir işlerliği yoktur. Belirli süreli iş aktinde, part-time çalışmada, çağrı üzerine çalışmada böyle bir maddenin ne gibi bir işlerliği olabilir; olsa olsa, fantastik bir değeri vardır. İşçi simsarlığını hortlatan yasa tasarısında, genel tatil ücreti kara mizahtır.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı yasalaşmamalıdır. Her türlü etkiden uzak kalarak vicdanımızın sesini dinleyelim, bu yasa tasarısına "hayır" diyelim. Eğer, vicdanımız "evet" demeyi uygun görüyorsa, vicdanımızı tekrar gözaltına alalım.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, şahısları adına, Hatay Milletvekili Fuat Geçen ve Kilis Milletvekili Hasan Kara'nın söz talepleri vardır.

Sayın Fuat Geçen.

FUAT GEÇEN (Hatay) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Sayın Hasan Kara.

HASAN KARA (Kilis) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 47 nci maddesinin birinci fıkrasındaki son cümlesinin "tatil yapmayarak çalışırlarsa ayrıca çalışılan her gün için bir günlük ücreti ödenir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Akif Gülle

Mehdi Eker

 

Ankara

Amasya

Diyarbakır

 

İbrahim Köşdere

Polat Türkmen

 

 

Çanakkale

Zonguldak

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşacak mı?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddede genel tatil ücreti düzenlenmiştir. Çalışılmayan genel tatil ücretinin iş karşılığı olmaksızın ödeneceği; ancak, çalışılan genel tatil günleri için "ayrıca bir günlük ücreti" ifadesi uygulamada çalışılan birden fazla tatil günü için sanki bir günlük ücretin ayrıca ödeneceği anlamı çıkarılabileceğinden, maddeye çalışılan her bir tatil günü için, ayrıca çalışılan her gün için olmak üzere ücretinin ayrıca ödeneği düzenlenmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

47 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

48 inci maddeyi okutuyorum:

Geçici iş göremezlik

MADDE 48. - İşçilere geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi gerektiği zamanlarda geçici iş göremezlik süresine rastlayan ulusal bayram, genel tatil ve hafta tatilleri, ödeme yapılan kurum veya sandıklar tarafından geçici iş göremezlik ölçüsü üzerinden ödenir.

Hastalık nedeni ile çalışılmayan günlerde Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından ödenen geçici iş göremezlik ödeneği aylık ücretli işçilerin ücretlerinden mahsup edilir.

BAŞKAN - 48 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı içerisindeki 48 inci madde, belki, işyerlerindeki olumsuz çalışma koşulları içerisinde çalışan işçilerin sakatlanması, hastalanması ve sair nedenlerle istirahatlı olma durumlarında, istirahat aldıkları sürelere ilişkin, Sosyal Sigortalar Kurumundan aldıkları geçici iş göremezlik ödeneği ile işyerinden aldıkları ücret arasındaki farkın giderilmesi açısından, olumlu bir biçimde yasaya yerleştirilmek istenen bir madde; ancak, çok açık bir yazım değil. Buradaki niyeti çok iyi anlıyorum. Gerçekten, işyerlerinde, iş kazalarına maruz kalan arkadaşlarımızın ücretlerinde bir kesinti yapılmıyor; ancak, doğal, olağan hastalık hallerinde ve sair durumlarda, ücretlerini işverenden değil, çalıştığı kurumlardan değil, Sosyal Sigortalar Kurumundan, geçici iş göremezlik ödeneği üzerinden alıyorlar.

Buradaki ikinci fıkra, yeni ihdas edilmiş bir düzenleme ve bu fıkrada "hastalık nedeniyle çalışılmayan günlerde Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından ödenen geçici iş göremezlik ödeneği aylık ücretli işçilerin ücretlerinden mahsup edilir" deniliyor. Eğer, yanlış anlamadıysam, anlamıyorsam, Sosyal Sigortalar Kurumundan aldıkları geçici iş göremezlik ödeneği asıl ücretlerinden düşük ise, işyerinden ücretini tam olarak alacaklar; aradaki fark, Sosyal Sigortalar Kurumundan aldıkları para mahsup edilecek ve bir kayıpları olmayacak. Yalnız, burada, net olarak ele geçen asgarî ücret 225 000 000 lira. Sosyal Sigortalar Kurumunun prim üst tavanı, zannediyorum 1 630 000 000 lira dolayında.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - 1 160 000 000 lira.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Yok, o kadar yok, 1 400 000 000 civarında, biraz, zannediyorum karıştırdık.

Şimdi, böyle bir durumda istirahat alan işçi, geçici iş göremezlik ödeneği almış ise, bu ödenekten vergi kesintisi yapılmadığı için ya da çok az miktardaki özel kesintinin dışında bir kesinti yapılmadığı için, zaman zaman iş göremezlik ödeneğinin, işyerinde aldığı ücretten daha yüksek olduğu durumlar oluyor. O nedenle, burada, iyi niyetle yerleştirilmiş bu düzenlemenin içerisine bu ayracın konularak, Sosyal Sigortalar Kurumundan aldığı iş göremezlik ödeneğinin ücretinden yüksek olması halinde mahsup yapılmayacağına ilişkin bir düzenlemeye ihtiyaç var. Bu ihtiyacın giderilmesi halinde madde eski düzenlemeye göre daha ileri bir düzenleme olacak. O düzenleme için bir önerge vermedik. Komisyondaki arkadaşlarımız, burada, daha anlaşılır, redaksiyon niteliğinde bir düzeltme yaparlarsa madde daha iyi işleyecek diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına Düzce Milletvekili Fahri Çakır ve Kilis Milletvekili Hasan Kara'nın söz talepleri vardır.

Sayın Fahri Çakır.

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Sayın Başkan, konuşmayacağım.

BAŞKAN - Sayın Hasan Kara.

HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, konuşmayacağım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. 48 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 48 inci madde kabul edilmiştir.

49 uncu maddeyi okutuyorum:

Ücret şekillerine göre tatil ücreti

MADDE 49. - İşçinin tatil günü ücreti çalıştığı günlere göre bir güne düşen ücretidir.

Parça başına, akort, götürü veya yüzde usulü ile çalışan işçilerin tatil günü ücreti, ödeme döneminde kazandığı ücretin aynı süre içinde çalıştığı günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.

Saat ücreti ile çalışan işçilerin tatil günü ücreti saat ücretinin 7,5 katıdır.

Hasta, izinli veya sair sebeplerle mazeretli olduğu hallerde dahi aylığı tam olarak ödenen aylık ücretli işçilere 46, 47 ve 48 inci maddenin birinci fıkrası  hükümleri uygulanmaz. Ancak bunlardan ulusal bayram ve genel tatil günlerinde  çalışanlara ayrıca çalıştığı her gün için bir günlük ücreti  ödenir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç söz istemişlerdir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, gerçekten, bir durum değerlendirmesi yapmakla karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, 5 sayın bakanımız ve karar yetersayısının üzerinde bir sayıda parlamenterimiz, gecenin bu saatinde, kimin, ne şekilde, ne baskısıyla, bu yasa mutlaka çıkacak da çıkacak demesinin peşinde, burada nefes tüketiyoruz!

Değerli arkadaşlarım, bakın, burada bir tespit yapmak istiyorum. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinden de Sayın Tanrıverdi ve Sayın Kafkas, bazı maddelerde, içlerine sinmediğini bu kürsüden ifade ettiler. İlk 14 madde içinde yer alan 5 madde konusunda, Cumhuriyet Halk Partisinin de daha önceki konuşmalarında kesin tutumu vardı.

Şimdi, bütün bu süreç sonunda, bir tekriri müzakere isteği gelebilir ve bu tekriri müzakere isteği kapsamında, bu 5 madde, işçilerin, emekçilerin lehine düzenlenir, böylece, hem Sayın Kafkas ile Sayın Tanrıverdi'nin sindirememe sorunları ortadan kalkar hem işçi arkadaşlarımızın, bu çağda, bu koşullarla karşı karşıya kalmaları yasal yaptırım olmaktan çıkar hem de İş Güvencesi Yasasını sulandıran,  10 kişinin 30 kişiye çekilmesi olayı tamir edilir ve bu yasa tasarısının geri kalan maddeleri de süratle yasalaşır.

Ben, bunu ifade etmek istiyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Sayın Koç, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Karabük Milletvekili Hasan Bilir?..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yok, Sayın Başkan...

BAŞKAN - Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara?..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yok...

BAŞKAN - Önerge yok.

Sayın milletvekilleri, 49 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

50 nci maddeyi okutuyorum:

Tatil ücretine girmeyen kısımlar

MADDE 50. - Fazla çalışma karşılığı olarak alınan ücretler, primler, işyerinin temelli işçisi olarak normal çalışma saatleri dışında hazırlama, tamamlama, temizleme işlerinde çalışan işçilerin bu işler için aldıkları ücretler ve sosyal yardımlar, ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri için verilen ücretlerin tespitinde hesaba katılmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 50 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Üzerinde konuştuğumuz 50 nci madde, 1475 sayılı İş Yasasının 46 ncı maddesinin aynı şekilde yazılmasından ibarettir. İlk bakışta, bu cümlenin aynı şekilde yazılması ve korunması akla yatkın gibi görünüyor;ama, dün de yine bu kürsüden söylediğim gibi, yasalar değiştirilirken, var olan ihtiyaçlara daha fazla ihtiyaç duyulduğu için değiştirilmesi gerekir. Yani, bir başka deyimle, yasalar, ileriye doğru, çağdaşlığa doğru, daha çok hak kazanımına doğru, daha iyi yaşamaya doğru, daha güzele doğru değiştirilmelidir. Bu, aynı zamanda Uluslararası Çalışma Örgütünün; yani, ILO'nun kabul ettiği temel ilkelerdendir. Kaldı ki, insanlık için iki tür hak vardır; birincisi, doğuştan kazandığı haklar; ikincisi, insanlığın mücadele ederek kazandığı haklar. İşçi hakları da, uzun süren mücadeleler sonucu kazanılmış haklardandır. Bu anlamda, bundan bir hafta önce, işçilerimizin, emekçilerimizin kazanılmış haklarına yönelik olarak bayramlarını kutladıklarını gördük. Siz, şimdi, bu yeni getirilen İş Kanunu Tasarısıyla bu hakları ileriye götürmek yerine geriye götürmeyi yeğliyorsunuz; üstelik, kazayla ya da aldatıcı söylemlerle kanan büyük bir kesimin oylarıyla iktidar olmanıza rağmen.

Bakın, size bir tavsiye: Dünyada, diktatörlüklerle yönetilen ülkeler hariç olmak üzere, tüm ülkelerde, kazanılmış olan haklara yeni kazanımlar katılır. Hatta, bazı ülkelerde bu kazanımlar, verilen hakların saygınlığına gölge düşürülmemesi için kişilerin adlarıyla anılır. Mesela, Leon Blum'un pazar günü bunlardan bir tanesidir. Ta 1930'larda, pazar gününü tatil yapıp, iş saatini azaltarak, halkının daha çok dinlenmesini, eğlenmesini, sanatsal ve kültürel faaliyetlere zaman ayırmasını öngördüğü için, böylesi bir kazanımın karşısında, Fransız işçileri, pazar günü tatilini "Leon Blum'un pazarı" olarak anmakta ve anmaya devam etmektedirler. Biliyorsunuz, Leon Blum, bir sosyal demokrat başbakandı ve bu kararı, ta 1930'larda almıştı.

Şimdi görüştüğümüz bu madde, kazanılmış haklardan tırtıklamanın somut bir örneğini teşkil etmektedir. Zira "fazla çalışma karşılığı olarak alınan ücretler, primler, işyerinin temelli işçisi olarak normal çalışma saatleri dışında hazırlama, tamamlama, temizleme işlerinde çalışan işçilerin bu işler için aldıkları ücretler ve sosyal yardımlar, ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri için verilen ücretlerin tespitinde hesaba katılmaz" denilerek, fazla çalışma karşılığı olarak alınan ücretlerden tırtıklama yapılmaktadır. Bunun eskiden böyle olması, şimdi de aynı olmasını beraberinde getirmez. Bu, uygulamada, hukuk tekniği açısından uyuşmazlık çıkmasına neden olan bir düzenlemedir. Ayrıca, bununla ilgili yargı kararları da vardır; ama, zaten, meselenin özü, 15 Martta yürürlüğe girmesi beklenen İş Güvencesi Yasasının ertelenmesinde görülmektedir. Bu, bir nevi birilerinin rövanşıdır. Üstelik, maça çıkılmadan, henüz daha soyunma odalarında ısınırken, kramponlar ve formalar giyilirken, hile ve desiseyle, başka bir tünelden saha ortasına gelip, orta yuvarlakta, hakemleri de yanlarına alarak, karşı tarafı; yani, emekçiler takımını hükmen yenik sayıp, koşa koşa sahayı terk etmektir.

İş Güvencesi Yasası, yürürlüğe girmesi gereken tarihte ertelenmemiş olsaydı, belki, bugün, böylesine bir tasarı görüşülmüyor olacaktı. İnanıyoruz ki, şu anda görüşmüş olduğumuz tasarı görüşülüp tamamlandığında -ki, bize, şu andaki manzaraya da bakıldığında "konuşun konuşun, heyecanlı oluyor" gibi bakıyorsunuz, öyle görülüyor- bu tasarının en son maddesine bir ek madde ekleyerek, öteden beri, Özal'dan beri alıştığımız, bu kanun, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, İş Güvencesi Yasasının tamamı ya da şu şu şu maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır deyip, koşa koşa sahayı terk edeceksiniz; tribünler de sizi şaşkınlıkla izleyecek, soyunma odasındakiler sahaya çıktıklarında yenik sayıldıklarını öğrenecekler; ama, tribünlerden gelecek alkış sesleriyle belki bütünleşip, sabırsızlıkla, bir sonraki maçta bunun rövanşını almayı ciddî bir görev sayacaklardır; hatta, belki de and içeceklerdir. Bekleyelim, görelim; sabırla, yılmadan, inat ederek ve dimdik durarak!

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ülkü, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına Batman Milletvekili Sayın Ahmet İnal ve Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara söz istemişlerdir.

Sayın İnal?.. Yok.

Sayın Kara?.. Yok.

Madde üzerinde önerge yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

50 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

51 inci maddeyi okutuyorum:Yüzdelerin ödenmesi

MADDE 51. - Otel, lokanta, eğlence yerleri ve benzeri yerlerde içki verilen ve hemen orada yenilip içilmesi için çeşitli yiyecek satan yerlerden "yüzde" usulünün uygulandığı müesseselerde işveren tarafından servis karşılığı veya başka isimlerle müşterilerin hesap pusulalarına "yüzde" eklenerek veya ayrı şekillerde alınan paralarla kendi isteği ile müşteri tarafından işverene bırakılan yahut da onun kontrolü altında bir araya toplanan paraları işveren işyerinde çalışan tüm işçilere eksiksiz olarak ödemek zorundadır.

İşveren veya işveren vekili yukarıdaki fıkrada sözü edilen paraların kendisi tarafından alındığında eksiksiz olarak işçilere dağıtıldığını belgelemekle yükümlüdür.

Yüzdelerden toplanan paraların o işyerinde çalışan işçiler arasında yapılan işlerin niteliğine göre, hangi esaslar ve oranlar çerçevesinde dağıtılacağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle gösterilir.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, redaksiyonla ilgili bir hususu arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, bu maddenin birinci cümlesinde "Otel, lokanta, eğlence yerleri ve benzeri yerlerde" ibaresindeki "yerlerde" kelimesinin "yerlerle" olması lazım.

Onu arz ediyor, teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - "Yerlerle" değil "yerler ile" efendim. Konuşma dili ile yazı dili ayrıdır Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Bir mutabakata varalım "yerleri ile" mi "yerlerle" mi?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Aynı şey...

HALUK KOÇ (Samsun) - "Yerlerle" kelimesinde, konuşma dilinde bir harf düşmesi olmuştur "yerler ile" yazı dilidir. Dilbilgisi temel kuralıdır bu.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olabilir efendim.

BAŞKAN - "Yerler ile..." Tamam.

Sayın Koç, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde, şahsı adına, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak?.. Yok.

Kilis Milletvekili Hasan Kara?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, 51 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

52 nci maddeyi okutuyorum:

Yüzdelerin belgelenmesi

MADDE 52. - Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde işveren, her hesap pusulasının genel toplamını gösteren bir belgeyi işçilerin kendi aralarından seçecekleri bir temsilciye vermekle yükümlüdür. Bu belgelerin şekli ve uygulama usulleri iş sözleşmelerinde veya toplu iş sözleşmelerinde gösterilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu?.. Yok.

Kilis Milletvekili Hasan Kara?.. Yok.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

53 üncü maddeyi okutuyorum:

Yıllık ücretli izin hakkı ve izin süreleri

MADDE 53. - İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir.

Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez.

Niteliklerinden ötürü bir yıldan az süren mevsimlik veya kampanya işlerinde çalışanlara bu Kanunun yıllık ücretli izinlere ilişkin hükümleri uygulanmaz.

İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi;

a) Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olanlara ondört günden,

b) Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden,

c) Onbeş yıl (dahil) ve daha fazla olanlara yirmialtı günden,

az olamaz

Ancak onsekiz ve daha küçük yaştaki işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi yirmi günden az olamaz.

Yıllık izin süreleri  iş sözleşmeleri ve toplu iş sözleşmeleri ile artırılabilir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Nejat Gencan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NEJAT GENCAN (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 53 üncü maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi aktarmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce Yüce Meclisi en içten saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 15 Martta yürürlüğe girmesi gereken, 30 Hazirana ertelenen 4773 sayılı Yasayla birlikte yeni bir döneme, yeni bir dönemece daha girmiş olduk. Bu son olay, Türkiye'nin, henüz, gerek İş Güvencesi gerekse İş Kanununun içerisindeki çağdaş kurumlara hazır olmadığını ve hazırlıkların yenilenmesi gerektiğini bize bir kez daha göstermiştir. Mevzuatta yapılan bu değişiklikler sonrası yaşanacaklar, Türk endüstrisi ilişkileri ile çalışma yaşamı taraflarını uzunca bir süre daha etkilemeye devam edecektir.

İş Kanunu Tasarısı, toplumun çok geniş kesimlerini ilgilendiren, işçileri yakından ilgilendiren, işvereni yakından ilgilendiren ve dolayısıyla hepimizin ilgili olduğu bir kanun tasarısıdır; fakat, bizlerin aynı görüşte olduğu, işçi ve işveren kesiminin de aynı görüşleri ifade ettiği gibi, hepimizin bildiği bir gerçek var; bu, kanunda yapılacak değişikliğin yeteri kadar tartışılmadığı ve bu nedenle olgunlaşmadığıdır. Her zaman olduğu gibi bugün de aynı şey yapılmaktadır. Konular tartışılmadan, tarafların konu üzerindeki görüşleri dikkate alınmadan ve en önemlisi, çağdaş uygulamalar incelenmeden, lokal bir müdahaleyle, bu yasa çıkarılmak için çalışılmaktadır. Çalışma hayatımızı yakından ilgilendiren böylesi temel bir kanunun Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve TİSK yöneticilerinden oluşan heyetin, dar bir kadroyla, çoğu zaman kapalı kapılar ardında yaptığı görüşmeler, değişikliklerin gereği gibi konuşulup olgunlaştırıldığı anlamına gelmemelidir. Kaldı ki, başta Türk-İş olmak üzere, diğer işçi konfederasyonları, tasarıda getirilmek istenilen değişikliklere karşı olduklarını belirtmektedirler.

Sayın milletvekilleri, 57 nci hükümet döneminde hazırlığı başlatılan ve tasarı haline getirilen İş Yasası, 15 Mart 2003'te yürürlüğe girecekken 30 Hazirana ertelenen İş Güvencesi Yasasına bir alternatif olarak, özellikle işveren kesiminin baskısıyla mı ileri sürülmektedir?.. Çünkü, İş Kanununun öncelikli olarak yürürlüğe girmesi için kesin bir ihtiyaç bulunmamaktadır. İş Güvencesi ile İş Kanunu değişikliğini aynı anda yürürlüğe koymak, işvereni  tatmin etmekten başka bir anlam içermekte midir acaba?..

Ayrıca, çalışan kadınların doğum izinleri konusunun da belirlenmesi gerekmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde çalışan kadınların doğum izinlerinin ILO standartlarına göre düzenlendiğini, Türkiye'de ise bunun gözetilmediğini bilmekteyiz. Dünya Sağlık Örgütünün, en az altı ay süreyle çocuğun emzirilmesi gerektiği yönündeki standardının dikkate alınarak düzenleme yapılması gerekmektedir. Bugün, doğum izin süreleri, Amerika'da 12, Norveç'te 18, Hollanda ve Fransa'da 16, Macaristan'da 24 haftadır. Buna karşılık, Türkiye'de bu süre 9 haftadır. Çalışma koşulları, hamilelik dikkate alınarak yeniden düzenlenmelidir. Hatta, doğum sonrasında babaya da 10 günlük ücretli izin verilmelidir.

Ülkemizde yaklaşık 4 500 000 işçimizin bulunduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bu sayıya dahil olan, geçici işçi statüsünde çalıştırılarak 11 ay çalıştırılıp 1 ay işten çıkarılıp, hatta, o süre içerisinde çalıştırıldığı halde ücreti ödenmeyen bir sürü işçimiz bulunmaktadır. Hakları her zaman işverenin inisiyatifine bırakılarak mağduriyetleri devam ettirilmek mi istenmektedir?

Hükümetlerin bile gayri yasal bir şekilde işçi çalıştırdığı bir dönemde bu yasa çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu yasayla her şey daha karmaşık bir hale gelecektir. Çalışma hayatını ilgilendiren bu ve benzeri birçok konu daha mevcut bulunmaktadır.

Avrupa Birliği sürecinde, bütün konuşmalar, sadece konuşma olarak mı kalıyor diye düşünmeden geçemiyorum. Büyük umutlarla, büyük isteklerle hayata geçirilen Ekonomik ve Sosyal Konseyi niye devredışı bırakıyoruz?.. Her şeyi kâğıt üzerinde bırakmak, bir alışkanlık haline geliyor arkadaşlar. Buna, Meclis olarak, izin vermemeliyiz.

İş Yasası, ne işverenin yasasıdır ne sendikacıların, ne işçilerin yasası ne de hükümetin yasasıdır. İş Yasasını, çalışma ilişkilerini düzenleyen, işçi ve işverenin uyum içinde yürütebileceği bir sistemi oluşturacak, hükümetin de bu anlaşmayı sağlayan siyasal erk olarak damgasını vuracağı bir işlem olarak görmek zorundayız. İş Yasası, üretim ilişkilerini barış içinde oluşturma yasasıdır, bir uzlaşmadır, bir bütünselliktir. Bunu gözardı edersek, çalışma yaşamına huzursuzluk gelir.

Mevzuatta yapılan bu değişiklikler ile süreçte yaşananlar, Türk endüstri ilişkileri ile çalışma yaşamının taraflarını uzunca bir süre daha etkilemeye devam edecektir. İş Güvencesi Yasası ile İş Kanunu Yasası yürürlüğe girdiğinde, yargıya büyük görevler düşüyor ve düşecektir. İş mahkemelerinin, bugünkü durumu, sayısal yapısıyla, bu yükün altından kalkamayacağı ortadadır. İş mahkemeleri yasasıyla ilgili herhangi bir çalışma da henüz ortada yoktur.

Değerli arkadaşlar, Türkiye ve Türk insanı olarak, uzun süredir derin acıların, derin sarsıntıların şahidi olmanın acısını, sıkıntısını, yükünü taşıyoruz. İnsanları hayatlarından bezdiren bir hayat pahalılığı, milletine hizmetten âdeta çekinen, kaçınan bir devlet yapısı, insanların sağlığını, insanların eğitimini geri plana atan ve sürekli açığı artan bir bütçe anlayışı, üretmeyen, üretemeyen bir ekonomi, ülkenin siyasetini, ekonomisini dışa bağımlı hale getiren iç ve dışborçlar, devleşen yolsuzluklar, artan yoksulluk, ülkenin değerleriyle inat edercesine büyüyen ahlakî çöküntü, saltanat yaşamını hatırlatan israf, rüşvet, haraç, mafyalaşma, uyuşturucu, hukuksuzluk, iflaslar, intiharlar, cinnetler, cinayetler... Bu ülke, büyüklüğüyle ters orantılı bir dram yaşıyor sanki, bir uçuruma itiliyor sanki ülkemiz.

Yaşanan iki büyük ekonomik kriz sonrasında insanların işinden aşından edildiği, hepimizin yaklaşık yüzde 50 fakirleştiği bir dönemde, İş Kanunu Tasarısını sanki yangından mal kaçırır gibi çıkarma çabasını, ne bizlerin ne de kamuoyunun kabul etmesi mümkün değildir.

59 uncu hükümetin çalışma yaşamına bakışında bir bütünsellik, kararlılık ve gelecek planlamasının olmadığını, son altı aylık uygulamasına bakarak söyleyebiliriz.

Değerli arkadaşlar, işçi haklarını sınırlayan, işverenlerin isteğini yerine getiren bir konumda görüldüğünüzü belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belirtmiş olduğum nedenlerle, İş Kanununda yapılacak değişikliklerin aceleye, oldubittiye getirilmemesi, ilgililerin düşüncelerinin alınarak olgunlaştırılması, bunun için de, konu üzerinde tekrar düşünerek karar vermemiz gerektiği inancıyla, takdiri sizlere bırakıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gencan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına, Giresun Milletvekili Adem Tatlı, Kilis Milletvekili Hasan Kara ve Ankara Milletvekili Bayram Meral'in söz talepleri vardır.

Sayın Adem Tatlı?.. Yok.

Sayın Hasan Kara?.. Yok.

Sayın Bayram Meral, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bazı milletvekili arkadaşlarımız, sanki konuşma meraklısı olduğumuz için her madde üzerinde çıkıp konuştuğumuzu düşünüyor.

Bakınız, biz, burada, dedik ki: "Çıkardığın bu yasayla işçilerin kıdem tazminatlarını ortadan kaldırıyorsunuz." İşte, İş Kanununda diyor ki: "Bir işçinin, kıdem tazminatına hak kazanması için, sürekli bir yıl çalışması lazım." Bu yasaya göre, kısa süreli akitler yapılacaktır ve böylelikle, kıdem tazminatı ortadan kaldırılacaktır. Şu anda maddeyi görüşüyoruz; diyoruz ki: "En az bir yıl çalışması lazım ki, işçi, yıllık izne hak kazansın." Sizler de biliyorsunuz, birçok işyerinde kampanya işçileri vardır, mevsimlik işçiler vardır; bunlar, yıllarca kısa süreli çalışırlar. Bunların hangisi yıllık izne hak kazanmıştır; hiç birisi. Şimdi, burada da kısa süreli akitler yapılmakla, işçilerin yıllık izinleri de elinden alınacaktır; söylemek istediğimizin özü bu değerli arkadaşlarım.

Yine ayrıca, kısa süreli akitli sözleşmeler, işçilerin ikramiyesinde de büyük azalmalar yaratacaktır; bu ikramiyelere kıstelyevm sistemi uygulanacaktır; yani, işçi, ikramiyesinin, en azından üçte 1'ini kaybedecektir; burada da işçinin kaybı vardır.

Burada, yine bu arkadaşlarımızın, eğer dört aydan eksik akit yapılırsa, yılda 120 gün prim ödemeleri söz konusu olmayacak, böylece sağlık sorunlarından mahrum kalacak ve ayrıca, emeklilik hakları da hayal olacaktır.

Burada bir arkadaşım "kalorifercilere hak tanıdık" dedi. Ben, 1475 sayılı Yasanın 5 inci maddesine baktım; burada, kalorifercilere yıllar önce bu hak tanınmış. Ben arkadaşıma teşekkür ederim. Meğerse, gecekondularda; yani, sobalı yerlerde kapıcı olursa, onları da kapsamın içine almış. Ben arkadaşımın bu katkısına teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir şey söylediğimiz zaman, bir taraflı bakıyorsunuz. Burada maddeler üzerinde söylüyoruz; yani, sizin getirdiğiniz yasa tasarısı üzerinde konuşuyoruz. Şu anda, izinleri tartışıyoruz. Eğer, akti bir yıl yapmazsanız -dikkatinizi çekiyorum- bir yıl sürekli çalışmıyorsa, bu insan, yıllık izne hak kazanamıyor. Kısa süreli akitle bunu da elinden aldınız. Yani, burada, yıllık izni 30 gün yazsanız ne olacak, 25 gün yazsanız ne olacak. Bu hakları elinden aldınız.

Ben, şimdi, söylerken, Değerli Hocam, aklımdan bir şey geçiyor. Biz toplusözleşme yaparız, uğraşırız, uğraşırız, uğraşırız, sonunda bir siyasetçi gelir, televizyona çıkar, bizim yaptıklarımız üzerinde yüzde 1 puan, yüzde 2 puan verir, işi bitirir. Şimdi, korkarım, siz de bizi bu kadar uğraştırıyorsunuz, sonunda Sayın Başbakan veya birisi gelir, bir tekriri müzakere açar, arkadaşlarımın dediği gibi birkaç maddeyi düzeltir, prim yaptığınızı sanırsınız; ama, prim yapamazsınız. Yapıyorsanız, şimdiden yapın, bizi uğraştırmayın.

Teşekkür ederim değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Meral, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

53 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

54 üncü maddeyi okutuyorum:

Yıllık ücretli izne hak kazanma ve izni kullanma dönemi

MADDE 54. - Yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek göz önüne alınır. Şu kadar ki, bir işverenin bu Kanun kapsamına giren işyerinde çalışmakta olan işçilerin aynı işverenin işyerlerinde bu Kanun kapsamına girmeksizin geçirmiş bulundukları süreler de hesaba katılır.

Bir yıllık süre içinde 55 inci maddede sayılan haller dışındaki sebeplerle işçinin devamının kesilmesi halinde bu boşlukları karşılayacak kadar hizmet  süresi eklenir ve bu suretle işçinin izin hakkını elde etmesi için gereken bir yıllık hizmet süresinin bitiş tarihi gelecek hizmet yılına aktarılır.

İşçinin gelecek izin hakları için geçmesi gereken bir yıllık hizmet süresi, bir önceki izin hakkının doğduğu günden başlayarak gelecek hizmet yılına doğru ve yukarıdaki fıkra ve 55 inci madde hükümleri gereğince hesaplanır.

İşçi yukarıdaki fıkralar ve 55 inci madde hükümlerine göre hesaplanacak her hizmet yılına karşılık, yıllık iznini gelecek hizmet yılı içinde kullanır.

Aynı bakanlığa bağlı işyerleri ile aynı bakanlığa bağlı tüzel kişilerin işyerlerinde geçen süreler ve kamu iktisadi teşebbüsleri yahut özel kanuna veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar veya bunlara bağlı işyerlerinde geçen süreler, işçinin yıllık ücretli izin hakkının hesaplanmasında göz önünde bulundurulur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 73 ve 73'e 1 inci ek sıra sayısıyla görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 54 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bu saatte, kuşkusuz ki, bizleri izleyen çok az sayıda yurttaşımız vardır; ancak, ciddî bir iş yapıyoruz. Ben, ciddî iş yaparken de, rahmetli Kurtdereli Mehmet Pehlivanın dediği gibi, tüm Türk Milletinin bizi seyrettiğine inanırım.

Değerli arkadaşlarım, söz almış bulunduğum "yıllık ücretli izne hak kazanma ve izni kullanma dönemi" başlığını taşıyan 54 üncü madde, 1475 sayılı Yasanın "yıllık ücretli izin hakkının belirtilmesi" başlığıyla düzenlenen 50 nci maddesinin daha kötü ve daha eksik olarak düzenlenmiş bir biçimidir; 50 nci maddenin dördüncü ve beşinci fıkraları dışında aynen tekrarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısında, aslında, iş hayatını sonlayacak, çalışma barışını dinamitleyecek çok önemli kimi maddeler, ne yazık ki, Genel Kuruldan geçmiş oldu. Bunun için, bu endişeyle, bu kaygıyla, belki madde olarak tek başına çok fazla bir şey ifade etmeyen maddelerde dahi, İş Yasası Tasarısının ruhu konusunda Sayın Genel Kurulumuzu aydınlatmaya çalışıyoruz.

Sayın Bakanımız, konuşmasında, bu yasa tasarısının 9 kişilik, profesörlerden kurulu, bir hakem heyeti tarafından hazırlandığını, buna da işçi sendikalarının rıza gösterdiğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla, yasa tasarısından hiçbir sorumluluğunun olmadığını söylemeye, ima etmeye çalışmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yasaları yapma görevi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, hakem heyetlerinin, profesörler kurulunun değildir, onlardan ancak yardım ve destek alınabilir. Çıkan yasaların sorumluluğu siyasî otoriteye, siyasî erke aittir. Bu yasa tasarısı, bir hükümet tasarısı olmakla, imzası bulunan bakanların, yani, Bakanlar Kurulu üyelerinin sorumluluğu vardır. Bu yasa tasarısına "evet" oyu veren milletvekillerinin de bunda sorumluluğu vardır. "Ben, bu yasa tasarısının bazı maddelerini içime sindiremiyorum" demek zevahiri kurtarmaz.

Değerli arkadaşlarım, bu olay bana tarihteki önemli bir olayı Sıffin Savaşı ve Hakem Olayını hatırlatıyor. Hep hakem, hakem, hakem kurulu deniliyor, onu çağrıştırıyor. Şimdi, bu konuyu tabiî çoğunuz biliyorsunuz kuşkusuz; ama, şöyle bir hafızalarımızı tazelemekte yarar vardır diye bilgilerinize sunmak istiyorum ve hatırlatmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, Hazreti Osman'ın öldürülmesinden sonra Hazreti Ali halife olmuştu. Hazreti Osman Mekke'nin iki büyük ailesinden Ben-i Ümeyye Kavmine mensuptu, Hazreti Ali ise, Ben-i Haşim Ailesine mensuptu. İki aile arasında öteden beri bir rekabet devam edegelmekteydi. Özet geçiyorum, ayrıntısını da verebilirim. Ben-i Ümeyye Kavmine mensup olan Şam Valisi Muaviye ve yandaşları Hazreti Ali'nin halifeliğini tanımadılar.

EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Sizi laikliğe davet ediyorum.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Tarih konuşuyoruz arkadaşlarım.

Özetle, tarihte Sıffin Savaşı denilen savaşa başlandı. Bu savaşta tam Hazreti Ali'ye bağlı güçler galip gelecekken, Muaviye orduları mızraklarına Kur'an-ı Kerim sayfalarını takarak yürümeleri üzerine savaşa ara verildi.

Amr İbn-ül As'ın önerisiyle, ihtilafı hakem yoluyla çözmeye karar verdiler. Amr İbn-ül As, Muaviye'nin, Eş'ari ise Hazreti Ali'nin hakemi oldu. Taraflardan, hakem kararına uyacaklarının sözü alındı. Amr İbn-ül As, Hazreti Ali'nin hakemi Eş'ari'ye "Hazreti Ali şimdi halife, o halifeyken şartlar eşit olmaz. Sen onu halifelikten azlet, ondan sonra, şartlar eşit olsun görüşelim" dedi. Bu teklifi kabul eden Eş'ari, kürsüye çıkarak durumu anlattı "ey cemaat, Hazreti Ali'yi, parmağımdan çıkardığım bu yüzük gibi halifelikten azlediyorum" dedi. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Yanlış bir şey varsa düzeltirsiniz arkadaşım.

Eş'ari'nin çıkardığı yüzüğü alan Amr İbn-ül As, yüzüğü parmağına geçirerek "ben de Muaviye'yi, yüzüğü parmağıma geçirdiğim gibi halifeliğe getiriyorum" dedi. İslamda ilk fitne bu şekilde ortaya çıktı.

Sayın Bakanım, Sayın Bakanın anlatıp durduğu hakem olayının bana tarihî çağrışımı bu oldu.

Şimdi, siz, çalışma hayatına fitne sokacak bu yasa tasarısında bize Eş'ari rolünü teklif ediyorsunuz, anladığımız kadarıyla öyle; ama, Amr İbn-ül As'ın rolünü kim üslenecek, kim oynayacak? Sayın Bakan kabul ederler mi; kabul etmezler.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Salih var burada; o kabul eder.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Ya Sayın Kapusuz; Sayın Kapusuz da kabul etmeyecektir kuşkusuz.

Kimse rızasıyla, kimse gönlüyle böyle bir rolü kabul etmeyecek. O zaman, değerli arkadaşlarım, sizi, hangi zor burada oturtuyor?! Kul hakkını da içeren bir yasa tasarısını, uzlaşmasız, sayısal üstünlüğe dayanarak çıkarmaya çalışıyorsunuz. Burada -ister özünden olsun, ister yüzünden olsun- yasa tasarısının ne kadar haksız maddelerinin olduğunu kabul eden AKP milletvekili arkadaşlarımız da oldu. Bunlar da Genel Kuruldan geçti, tartılmadan geçti; ne acı bir şey!.. Gelin, tekriri müzakere yapalım. Bu, nihayeti 20 maddeyi geçmeyebilir, bir uzlaşma sağlanabilir. Bu, belki otuz yıl, belki kırk yıl, belki elli yıl insan hakkını düzenleyecek bir yasa tasarısı; yani...

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - İktidara geldiğinizde değiştirirsiniz.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - İnşallah, o da olacak inşallah.

Bu yasa tasarısı, uzlaşmayla tekriri müzakere yoluna gidilmezse, bakın, -dinleyin değerli arkadaşlarım- iki yıl içerisinde Türkiye'de işçi örgütlenmesini, sendikacılığı yok edecek bir yasa tasarısıdır.

Şimdi, bunu önemsiz görebilirsiniz, varsın, sendika da olmasın diyebilirsiniz. Demokrasi istiyoruz, değil mi. Demokrasi ancak sivil toplum örgütleriyle, katılımcılıkla, çoğulculukla olur; demokrasi, çoğunluk rejimi değil, çoğulculuk rejimidir. İşte, çalışanların örgütlenmesini yok ederek, onun örgütlülüğünü yok ederek bir demokrasi kuramazsınız.

Yine bu olay, Almanya'da yaşanan bir profesörün anılarını hatırlatıyor bana. Profesör "Naziler geldi, önce Yahudileri götürdüler, ben Yahudi değildim, sesimi çıkarmadım; sonra komünistleri götürdüler, ben komünist değildim, sesimi yine çıkarmadım; sonra sosyalistleri götürdüler, ben sosyalist değildim, yine sesimi çıkarmadım; bir gün beni götürmeye geldiler, etrafıma baktım, ses çıkaracak kimse kalmamıştı" diyor. Şimdi, taşları bağlarsanız, köpekler geldiğinde ne atacağınızı ararsınız değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bunun tarihî bir sorumluluğu var. Gecenin ilerleyen saatinde, biliyorum, herkes evine gitmek istiyor, konuşmam da sevimsiz oluyor; ama, son bir kez hatırlatayım.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ne demek, gayet sevimli.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sayın Bakanım, bize "resmin tümünü görmüyorsunuz, resmin bütününü görseniz güzel; bir parçasına bakıyorsunuz" diyor. Sayın Bakanım, resimde kan damlası var, işçilerin kanı var; o kanlı resim güzel olmaz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın konuşmacı, tabiî, ifadelerini anlatmakta özgür, istediği üslubu kullanabilir. Benim ifade etmeye çalıştığım gerçekleri anlamadığını, bir kez daha, üzülerek görüyorum. Bizim göstermeye çalıştığımız fotoğrafta kan yok; bizim göstermeye çalıştığımız fotoğrafta kin yok, nefret yok.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Gözyaşı... Gözyaşı...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Biz, çalışma hayatında kalıcı bir barışın egemen olmasını istiyoruz. Sizin dikkatinizi çekmek istediğimiz nokta budur. Lütfen, bunu, bu şekilde anlayın. Gecenin ilerlemiş saatlerinde de, kandan, nefretten, kinden, gözyaşından bahsetmeyelim.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Tövbe, inanarak konuşmuyorsun. İçinden gelerek konuşuyorsan, hiçbir şey bilmiyorum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Yok, yok... Ben, inanmadığım hiçbir şeyi söylemem Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)- İnanarak söylemiyorsun; söylettiler sana, söylettiler.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Hayır, hayır...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen, devam ediniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Hayır, ben, bu süreci, bütün açıklığıyla, içtenlikle Yüce Genel Kurula anlattım ve şunu da tebrik ediyorum: Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekillerimiz, yani, bu konuda, gerçekten başarılılar. Eğer, bunları inanarak anlatıyorlarsa, ona da saygı duyuyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Elimizden hakkı al, bir de hava ver bize!

BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına, Konya Milletvekili Hasan Angı?.. Yok.

Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara?.. Yok.

Önerge yok.

Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

55 inci maddeyi okutuyorum:

Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılan haller

MADDE 55. - Aşağıdaki süreler yıllık ücretli izin hakkının hesabında çalışılmış gibi sayılır.:

a) İşçinin uğradığı kaza veya tutulduğu hastalıktan ötürü işine gidemediği günler (Ancak, 2 nci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde öngörülen süreden fazlası sayılmaz.).

b) Kadın işçilerin 74 üncü madde gereğince doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler.

c) İşçinin muvazzaf askerlik hizmeti dışında manevra veya herhangi bir kanundan dolayı ödevlendirilmesi sırasında işine gidemediği günler (Bu sürenin yılda 90 günden fazlası sayılmaz.).

d) Çalışmakta olduğu işyerinde zorlayıcı sebepler yüzünden işin aralıksız bir haftadan çok tatil edilmesi sonucu olarak işçinin çalışmadan geçirdiği zamanın onbeş günü (işçinin yeniden işe başlaması şartıyla).

e) 66 ncı maddede sözü geçen zamanlar.

f) Hafta tatili, ulusal bayram, genel tatil günleri.

g) 3153 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan tüzüğe göre röntgen muayenehanelerinde çalışanlara pazardan başka verilmesi gereken yarım günlük izinler.

h) İşçilerin arabuluculuk toplantılarına katılmaları, hakem kurullarında bulunmaları, bu kurullarda işçi temsilciliği görevlerini yapmaları, çalışma hayatı ile ilgili mevzuata göre kurulan meclis, kurul, komisyon ve toplantılara yahut işçilik konuları ile ilgili uluslararası kuruluşların konferans, kongre veya kurullarına işçi veya sendika temsilcisi olarak katılması sebebiyle işlerine devam edemedikleri günler.

ı) İşçilerin evlenmelerinde üç güne kadar, ana veya babalarının, eşlerinin, kardeş veya çocuklarının ölümünde üç güne kadar verilecek izinler.

j) İşveren tarafından verilen diğer izinler ile 65 inci maddedeki kısa çalışma süreleri.

k) Bu Kanunun uygulanması sonucu olarak işçiye verilmiş bulunan yıllık ücretli izin süresi.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA, VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, 55 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde bir basım hatası var "İşçinin uğradığı kaza veya tutulduğu hastalıktan ötürü işine gidemediği günler (Ancak, 2 nci..." denilmektedir. "2 nci" değil "25 inci" olacak.

Arz ediyorum efendim.

BAŞKAN - Gerekli düzeltme yapılmıştır.

Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde, şahısları adına, İstanbul Milletvekili Hasan Aydın ve Kilis Milletvekili Hasan Kara'nın söz talepleri vardır.

Sayın Hasan Aydın?.. Yok.

Sayın Hasan Kara?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılan haller" başlıklı 55 inci maddesinin "a" bendinde parantez içinde yer alan ifadenin madde metninden çıkarılmasını ve "k" bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki "l" bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Bayram Meral

Cevdet Selvi

Muharrem Kılıç

 

Ankara

Eskişehir

Malatya

 

Mehmet Küçükaşık

 

 

 

Bursa

 

 

l) 21 inci maddeye göre, feshin, geçerli bir sebebe dayanmadığı gerekçesiyle, iş mahkemesine ya da özel hakeme başvurulması durumunda, kararın kesinleşmesine kadar geçen sürenin dört ayı.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, son ve maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılan haller" başlıklı 55 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

Muhsin Koçyiğit

 

Mardin

Mersin

Diyarbakır

Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılan haller

Madde 55. - Aşağıdaki süreler yıllık ücretli izin hakkının hesabında çalışılmış gibi sayılır.

a) İşçinin uğradığı kaza veya tutulduğu hastalıktan ötürü işine gidemediği günler,

b) Kadın işçilerin 74 üncü madde gereğince doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler,

c) İşçinin muvazzaf askerlik hizmeti dışında manevra veya herhangi bir kanundan dolayı ödevlendirilmesi sırasında işine gidemediği günler,

d) Çalışmakta olduğu işyerinde zorlayıcı sebepler yüzünden işin aralıksız bir haftadan çok tatil edilmesi sonucu olarak işçinin çalışmadan geçirdiği zamanın onbeş günü,

e) 66 ncı maddede sözü geçen zamanlar,

f) Hafta tatili, ulusal bayram, genel tatil günleri,

g) 3153 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan tüzüğe göre röntgen muayenehanelerinde çalışanlara pazardan başka verilmesi gereken yarım günlük izinler,

h) İşçilerin arabuluculuk toplantılarına katılmaları, hakem kurullarında bulunmaları, bu kurullarda işçi temsilciliği görevlerini yapmaları, çalışma hayatı ile ilgili mevzuata göre kurulan meclis, kurul, komisyon ve toplantılara yahut işçilik konuları ile ilgili uluslararası kuruluşların konferans, kongre veya kurullarına işçi veya sendika temsilcisi olarak katılması sebebiyle işlerine devam edemedikleri günler,

ı) İşçilerin evlenmelerinde üç güne kadar, ana veya babalarının, eşlerinin, kardeş veya çocuklarının ölümünde üç güne kadar verilecek izinler,

j) İşveren tarafından verilen diğer izinler ile 65 inci maddedeki kısa çalışma süreleri,

k) Bu Kanunun uygulanması sonucu olarak işçiye verilmiş bulunan yıllık ücretli izin süresi.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, konuşacak mısınız, gerekçiyi mi okutalım?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Madde metninin a, c, d bentlerinde cümle sonunda yer alan parantez içindeki ibareler çıkarılmıştır.

Çünkü mevcut uygulamada, işçinin iş kazası veya tutulduğu hastalık nedeniyle işe gidemediği tüm süreler yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılmaktadır. Tasarıya getirilen düzenleme işçilerin kazanılmış haklarını geriye götürmektedir. Bu nedenle, değişiklik önerilmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılan haller" başlıklı 55 inci maddesinin "a" bendinde parantez içinde yer alan ifadenin madde metninden çıkarılması ve "k" bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki "l" bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

 

(İzmir)

 

ve arkadaşları

l) 21 inci maddeye göre, feshin, geçerli bir sebebe dayanmadığı gerekçesiyle, iş mahkemesine ya da özel hakeme başvurulması durumunda, kararın kesinleşmesine kadar geçen sürenin dört ayı.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, konuşacak mısınız, gerekçe mi okunsun?

OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 1475 sayılı Yasada, işçinin iş kazası veya tutulduğu hastalık nedeniyle işe gidemediği tüm süreler yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılmaktadır. Tasarıyla getirilmiş düzenleme, işçilerin kazanılmış haklarını geriye götürmektedir. Öte yandan, Yasanın 21 ve 22 nci maddeleri hükümleri uyarınca, işçinin, mahkemeye başvurması ve kararın kesinleşmesi halinde, çalıştırılmadığı süre için en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer haklarının kendisine ödeneceği belirtilmiştir. İş güvencesi ile ilgili bu hükümlerin, gerçek anlamda işlev görebilmesi ve 22 nci madde metninde yer alan "diğer haklarının ödeneceği" ibaresiyle uyumlaştırılması için, yıllık izne hak kazanmada da bu sürenin de çalışılmış gibi sayılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

55 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

56 ncı maddeyi okutuyorum:

Yıllık ücretli iznin uygulanması

MADDE 56. - Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez.

Bu iznin 53 üncü maddede gösterilen süreler içinde işveren tarafından sürekli bir şekilde verilmesi zorunludur.

Ancak, 53 üncü maddede öngörülen izin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir.

İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez.

Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz.

Yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemde bulunmaları ve bu hususu belgelemeleri koşulu ile gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz izin vermek zorundadır. İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde şahısları adına Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Tuna ve Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara'nın söz talepleri vardır.

Sayın Mustafa Tuna?.. Yok.

Sayın Hasan Kara?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

57 nci maddeyi okutuyorum:

Yıllık izin ücreti

MADDE 57. - İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine ilişkin ücretini ilgili işçinin izine başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermek zorundadır.

Bu ücretin hesabında 50 nci madde hükmü uygulanır.

Günlük, haftalık veya aylık olarak belirli bir ücrete dayanmayıp da akort, komisyon ücreti, kâra katılma ve yüzde usulü ücret gibi belirli olmayan süre ve tutar üzerinden ücret alan işçinin izin süresi için verilecek ücret, son bir yıllık süre içinde kazandığı ücretin fiili olarak çalıştığı günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama üzerinden hesaplanır.

Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, izin ücreti işçinin izine çıktığı ayın başı ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.

Yüzde usulünün uygulandığı yerlerde bu ücret, yüzdelerden toplanan para dışında işveren tarafından ödenir.

Yıllık ücretli izin süresine rastlayan hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri ayrıca ödenir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, şahısları adına, Konya Milletvekili Hasan Anğı, Isparta Milletvekili Recep Özel ve Kilis Milletvekili Hasan Kara'nın söz talepleri vardır.

Sayın Hasan Anğı?.. Yok.

Sayın Recep Özel?.. Yok.

Sayın Hasan Kara?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

58 inci maddeyi okutuyorum:

İzinde çalışma yasağı

MADDE 58. - Yıllık ücretli iznini kullanmakta olan işçinin izin süresi içinde ücret karşılığı bir işte çalıştığı anlaşılırsa, bu izin süresi içinde kendisine ödenen ücret işveren tarafından geri alınabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahısları adına, Isparta Milletvekili Sait Armağan ve Hatay Milletvekili Mehmet Soydan'ın söz talepleri vardır.

Sayın Sait Armağan?.. Yok.

Sayın Mehmet Soydan?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

59 uncu maddeyi okutuyorum:

Sözleşmenin sona ermesinde izin ücreti

MADDE 59. - İş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde  işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti  üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren başlar.

İşveren tarafından iş sözleşmesinin feshedilmesi halinde 17 nci maddede belirtilen bildirim süresiyle, 27 nci madde gereğince işçiye verilmesi zorunlu  yeni iş arama izinleri yıllık ücretli izin süreleri ile iç içe giremez.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın Yavuz Altınorak söz istemiştir.

Sayın Altınorak, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) - Sayın Başkan, Meclisimizin çok değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 59 uncu maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bugün ülkemizde iki büyük ekonomik krizin, insanlarımızı işinden, aşından ettiği ve hepimizin yüzde 50 fakirleştiği, onbinlerce insanımızın işsiz kaldığı bir dönemde, İş Kanunu Tasarımızı, sanki, yangından mal kaçırır gibi çıkarma çabasına tüm kamuoyunun dikkatini çekmek istiyorum.

Halen yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanunu artık yetersiz kalmıştır; çünkü, otuz yıl önceki çalışma koşulları artık değişmiş, elektronik teknolojinin tüm üretim alanlarına yaygın bir biçimde girmesi, üretimde bilginin öneminin sermayenin önüne geçmesi, çalışanların vasıf derecelerinin beden işçiliğinden fikir işçiliğine kayması, çalışma hayatını yakından etkilemiştir. Nitekim, bu yeni teknoloji nedeniyle, yeni çalışma türleri hızla yaygınlaşmış, işin düzenlenmesinde yepyeni modeller ve uygulamalar ortaya çıkmıştır. Kısmî süreli, çağrı üzerine çalışmalar, ödünç iş ilişkileri, iş paylaşımı modelleri bu gelişimin bazı örnekleridir.

Diğer taraftan, artık, klasik iş hukuku literatüründe, işçinin ve işverenin tanımında bile ciddî değişmeler ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan, işçinin, işyerinde, işverene bağımlı olarak, bir ücret karşılığı çalışan kişi olduğu biçimindeki tanım, artık, tüm çalışanları ifade edememektedir; zira, işçi, artık, yeni teknoloji sayesinde, evinde çalışmaktadır. Bu yeni çalışma koşullarının çeşitli ülkelerde yasalara yansıması gerçekleşmiştir; ancak, Türk iş hukuku mevzuatı bu değişimi zamanında saptayıp, gerekli uyumu yakalayamamıştır.

Değerli arkadaşlarım, sizler, yukarıda belirttiğim bu hususların, yeterince değerlendirilip, gerekli çalışmaların tamamlandığına inanıyor musunuz? Peki, şimdi, ne yapılmaya çalışılıyor? Yine, daha önce yapıldığı gibi, konu iyice tartışılmadan, tarafların muvafakatı alınmadan ve çağdaş uygulamalar incelenmeden lokal bazı konularla geçiştirilerek bu yasa çıkarılmaya çalışılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, her zaman olduğu gibi, biz, çağdaşlıktan, insan haklarından, emekten yana olmaya devam edeceğiz.

Biz, diyoruz ki, gelin, gerçekten ülke ekonomisi ve çalışma barışı açısından çok ciddî olan bu yasayı, ciddî boyutlarda tartışarak, inceleyerek, ülke gerçeklerine ve Avrupa Birliği normlarına uygun, insan onuruna yakışır bir yasa olarak, acele etmeden çıkaralım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, yasaya değil, yasanın içeriğindeki maddelerin incelenmeden, araştırılmadan, tarafların mutabakatı alınmadan, aceleye getirilerek çıkarılmasına karşıyız.

Şimdi, sizlere ve bizlere kabul ettirilmeye zorlanan bu yasanın bir maddesinden kısa bir örnek vermek istiyorum ve takdiri vicdanınıza bırakıyorum. İş Kanunu Tasarısının 17 nci maddesi, yine 59 uncu maddeye atıfla ve 17 nci maddede belirtilen bildirim süresiyle, 27 nci madde gereğince, aynen şöyle diyor: "Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir." Ve ilgili maddenin (d) bendine göre, örneğin, yirmidört yıl çalışmış, ömrünü bu işe vermiş, yaşı 40'ın üzerine gelmiş bulunan ve artık yeni bir iş bulma şansı kalmamış bir işçi arkadaşımızın, kardeşimizin işveren tarafından akti feshedilecek ve yeni iş araması için kendisine sadece sekiz hafta süre verilecek. Evet değerli arkadaşlarım, ben sana önceden, seni işten çıkaracağım diyorum, iş bulabilmen için sadece sekiz hafta süre veriyorum. Bu yetmez mi?! Peki, iş aktini feshetmesi için işverenin geçerli sebebi ne olacak, biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Söz konusu yasa tasarısının 19 uncu maddesine göre, işçinin davranışını beğenmedim, 15 yıl önce işe aldığımda yakışıklıydın, tipin müsaitti; ama, 40 yaşına geldin, verimin düştü, tipini beğenmiyorum demek yeterli olacaktır.

Peki, biz ne diyoruz değerli arkadaşlarım? Çağdaş iş hukukunda aşılan ve Mecelleden kalmış olan, işçinin alınması, satılması, devredilmesi anlayışını bugünlere taşıyan, yasalaştığı takdirde yaygınlaşacak, bugünün kölelik düzenini tanımlayan iş sözleşmesinin devri, ödünç iş ilişkisi gibi maddelerin tasarı metninden çıkarılmasını; belirli süreli iş sözleşmesi kavramının, yapılacak işin niteliğiyle, objektiflik ilkesinin gerektirdiği nedenlere bağlanmasını ve buna göre tanımlanmasını; kıdem tazminatının kazanılmış hak olduğunun gözetilmesini; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan, taslağın ilk biçiminde yer alan ücretin gününde ödenmesiyle ilgili maddenin yeniden tasarı metnine alınmasını; çalışmaların sonuçlarından ancak toplu iş sözleşmeleriyle korunmalarının olanaklı olduğunu; çalışma sürelerinin denkleştirilmesi gibi maddelerin bu doğrultuda düzenlenmesini; telafi çalışması gibi, yeni getirilen çalışma biçimlerinin işverence koşulları tek yanlı belirlenen çalışmalar olmaktan çıkarılması amacıyla "zorunlu nedenler" ve "benzer nedenler" gibi ifadelerin metinden çıkarılmasını; iş ve işçi bulmaya aracılıkla ilgili olarak özel istihdam bürolarının kurulmasıyla ilgili yasağı kaldıran maddenin, ödünç iş ilişkisinin meslekî faaliyet olarak sürdürülmesine ve işçi simsarlığına yol açacağı kaygısıyla, tasarı metninden çıkarılmasını talep ediyoruz, takdiri sizlere bırakıyoruz.

Diğer taraftan, önemli bir konuyu daha ortaya koymak istiyorum. Türkiye'de sendikaların ve sendikalaşmanın, özellikle tüm işkollarında olduğunu söyleyebilir misiniz, söyleyebilir miyiz değerli arkadaşlarım; bu imkânımız var mıdır, var diyebilir miyiz?

Sendikal hak sahibi olmaya çalışan, sendikalara yeni üye olan çalışanlarımızın birçoğunun çok yakın zaman içerisinde işlerinden el çektirildiğini yakinen bilmekteyiz, izlemekteyiz ve bu konuları çok duyuyor ve bu sıkıntıları hep beraber bu Meclis çatısı altında yaşıyoruz.

Ben, sizlere, sadece bunları hatırlatmak istedim. Takdiri sizlere bırakıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altınorak.

Şahısları adına, Antalya Milletvekili Sayın Burhan Kılıç?.. Yok.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan?.. Yok

Madde üzerinde önerge yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

60 ıncı maddeyi okutuyorum:

İzinlere ilişkin düzenlemeler

MADDE 60. - Yıllık ücretli izinlerin, yürütülen işlerin niteliğine göre yıl boyunca hangi dönemlerde kullanılacağı, izinlerin ne suretle ve kimler tarafından verileceği veya sıraya bağlı tutulacağı, yıllık izninin faydalı olması için işveren tarafından  alınması gereken tedbirler ve izinlerin kullanılması konusuna ilişkin usuller ve işverence tutulması zorunlu kayıtların şekli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle gösterilir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 60 ıncı madde üzerinde şahsı adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan'ın söz talebi vardır.

Sayın Soydan?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

61 inci maddeyi okutuyorum:

Sigorta primleri

MADDE 61. - Sigortalılara yıllık ücretli izin süresi için ödenecek ücretler üzerinden iş kazaları ile meslek hastalıkları primleri hariç, diğer sigorta primlerinin, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunundaki esaslar çerçevesinde işçi ve işverenler yönünden ödenmesine devam olunur

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 61 inci madde üzerinde, şahısları adına, İstanbul Milletvekili Mehmet Denizolgun ve Hatay Milletvekili Mehmet Soydan'ın söz talepleri vardır.

Sayın Mehmet Denizolgun?.. Yok.

Sayın Mehmet Soydan?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

61 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

62 nci maddeyi okutuyorum:

Ücretten indirim yapılamayacak haller

MADDE 62. - Her türlü işte uygulanmakta olan çalışma sürelerinin yasal olarak daha aşağı sınırlara indirilmesi veya işverene düşen yasal bir yükümlülüğün yerine getirilmesi nedeniyle ya da bu Kanun hükümlerinden herhangi birinin uygulanması sonucuna dayanılarak işçi ücretlerinden her ne şekilde olursa olsun eksiltme yapılamaz.

BAŞKAN - 62 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Gökhan Durgun.

Sayın Durgun, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok hızlı çalışıyoruz. Çalışmaya devam edelim. Zannediyorum ki, anlaşılıyor ki, işverenlerden sinyal gelmiş, bu yasa sabaha kadar çıkacak, sabahleyin de fabrikalar açılacak, yurtdışına çıkmış olan yatırımlar geri dönecek, yurt dışından sermaye gelecek, büyük bir atılımla, büyük bir coşkuyla işçilerimiz de güle oynaya fabrikalara gidecek (AK Parti sıralarından alkışlar [!]) Türkiye'nin bütün ekonomik sorunu, içinde bulunduğu bütün darboğaz çözülecek, Türkiye'nin önü açılacak. Değerli bir konuşmacı arkadaşım diyor ki: "Bu tasarıyla Türkiye'nin önü açılacak." Vallahi, bu tasarıyla Türkiye'nin önü nasıl açılacak ya da açılmayacak, orasını zaman gösterecek; ama, bu tasarıyla, bu tasarının bu şekilde kanunlaşmasıyla Türkiye'nin önünün açılmayacağı tarafımca malum.

Bu tasarıyı kimse savunamıyor. İktidar milletvekili arkadaşlarımızın bir kısmı  bunun eksik olduğunu söylüyor, içlerine sindiremediklerini söylüyor. Tasarı, biraz, bireysel bir çalışmanın ürünü gibi görünüyor. İşveren dışında, bürokratlar dışında, bilim kurulundaki 9 insan dışında başka kimsenin katkısı yok. Şimdi, siz sayın AKP milletvekillerine soruyorum: Hangi birinizin katkısı var bu yasaya?

Biraz önce burada ismi okunuyor, arkadaşım gelip buraya katkı vermekten bile imtina ediyor, kaçınıyor, "yok" diyor, "konuşmayacağım" diyor; arkasından diyoruz ki: Türkiye'nin önü açılacak. Büyük bir uzlaşmayla çıkmış bir yasa olarak sunmaya çalışıyoruz.

Bunları konuşurken aynı zamanda diyoruz ki: Konsensüs arayışları var. Tasarının 62 nci maddesine gelmişiz, gece, sabahın 03.00'ü, biz hâlâ uzlaşma arıyoruz. Dünyanın hangi ülkesinde, hangi parlamentoda, hangi yasa tasarısında 62 nci maddesi görüşülürken konsensüs arayışı var?! Hangi ülkede, hangi düzende böyle bir anlayış var?! Ya bunu geriye çekersiniz ya bunu biraz daha bekletirsiniz, bu konsensüs arayışlarını sonuçlandırırsınız, ondan sonra buraya getirirsiniz. Birileri bir şeyler yapmaya çalışıyor; ama, yaparken de ağzına, yüzüne gözüne bulaştırıyor gibi bir anlayış ortaya çıkıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısıyla Türkiye'nin önü açılmaz. Bu tasarı yasalaştığı  zaman, Türkiye'de işçimizin rahat bir çalışma ortamı ortaya çıkmaz. Eğer biz bunları çözmek istiyorsak, gelin, ben size bir öneride bulunayım. Bu yasayı bırakalım, eğer biz  Türkiye'de ekonominin, sanayiin düzelmesini istiyorsak, verimin artmasını istiyorsak, gelin SSK primlerini düşürelim, gelin Bağ-Kur primlerini düşürelim, gelin vergileri indirelim, gelin enerji fiyatları üzerindeki yüksek fiyatı aşağıya çekelim, akaryakıt üzerindeki çok büyük miktardaki vergileri aşağıya çekelim...

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Sırayla...

GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Sırayla, değil mi? İşçinin gırtlağına sarılacaksın, sıra işçiden başlayacak, ondan sonra hangi  noktaya kadar gidecek, siz de bilmiyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bununla kalıcı barış sağlanacakmış! Vallahi, bunu söyleyen de inanmıyor.

Bu tasarı eğer yasalaşırsa, Türkiye'de, etten kemikten insanı çalıştırma şansı yok; ancak, herhalde, robotlar bulmak lazım; çünkü, bu yasa tasarısındaki maddelere uygun ancak robot çalışır; duygusu, eti, kemiği olmayan, suya, yaşama ihtiyacı olmayan bir makine çalışır. Siz böyle bir tip yaratmak istiyorsunuz, böyle bir organizasyon yapmak istiyorsunuz. Size bu çalışmanızda başarılar diliyorum. (AK Parti sıralarından "sağ ol" sesleri)

Yalnız, bir şey daha söylüyorum; dünyada gerçekleşmiş, kanıtlanmış bir kelimedir, bir laftır; tekrar söylüyorum: Emek en yüce değerdir. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Durgun, teşekkür ediyorum.

Şahısları adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan.

Sayın Tutan?.. Yok.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan.

Sayın Soydan?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

63 üncü maddeyi okutuyorum:

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkanım, burada kesiyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, burada kapatıyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, ara vermenize gerek yok; gruplar arasında mutabakat sağladık.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 03.11

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 03.18

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 77 nci Birleşimin Altıncı Oturumunu açıyorum.

73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 190 Sayılı Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

2. - 190 Sayılı Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Ça-lışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S.Sayısı:133)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 13 Mayıs 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 03.19