DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 14
77 nci Birleşim
8 . 5 . 2003 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
9 Mayıs Avrupa Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil
Çiçek'in cevabı
2. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek'in, Yunus Emre'yi Anma Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalı'nın, Karayolları Trafik Güvenliği Haftasına ilişkin gündemdışı
konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 33
milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin bütün yönleriyle,
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/75)
2. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik ve 37 milletvekilinin, Şanlıurfa İlinde elektrik enerjisi dağıtımında
yaşanan sorunların, araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/76)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil
santralların ihale ve yer seçimi süreçleriyle, çevre ve insan sağlığına
muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla kurulan (10/29, 10/31) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptıklarına ilişkin tezkeresi
(3/258)
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci
Ek)
2. - 190 Sayılı Genel Kadro Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S.Sayısı:133)
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in,
Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, TBMM'ye ve milletvekillerine karşı amacını
aşan ifadeler kullanması nedeniyle konuşması
2. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3. - Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'ın, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VII. - USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1. - AK Parti Grup önerisinde yer alan
"8.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde ise gündemin 3 üncü sırasına kadar
olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin" ifadesinin, 8.5.2003 Perşembe günü gece saat 24.00'te bittiği
anlamına gelip gelmediği hakkında
VIII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Kırıkkale Milletvekili Halil
Tiryaki'nin, 4.4.2003 tarihli 62 nci Birleşimde yapılan Anayasa değişikliği
oylaması hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın cevabı (7/395)
2. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yapılan oylamalara ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın cevabı (7/399)
3. - İzmir Milletvekili Muharrem
Toprak'ın, granit taşı üretiminin ve küresel pazar payının artırılmasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
(7/420)
4. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın,
TİKA Lojmanlarına ve personeline ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir
Atalay'ın cevabı (7/452)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
dört oturum yaptı.
Tekirdağ Milletvekili Ahmet Kambur'un,
1986 yılında Tekirdağ Merkez İlçede uygulanmaya başlanılan Önder Çiftçi
Projesiyle ilgili gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,
Manisa Milletvekili Hüseyin
Tanrıverdi'nin, 17 nci İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası nedeniyle gündemdışı
konuşmasına da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu,
Cevap verdi.
İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz
Ketenci, ölüm cezaları asılmak suretiyle yerine getirilen Deniz Gezmiş, Yusuf
Aslan ve Hüseyin İnan'ın ölüm cezalarıyla ilgili kanunun yürürlükten
kaldırılmasına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
Manisa Milletvekili Ufuk Özkan ve 24
milletvekilinin, Akhisar Sigara Fabrikasının faaliyete geçmesi için,
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 27
milletvekilinin, taksicilerin ve diğer şoför esnafın sorunlarının
araştırılarak,
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/73),
(10/74) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın
(6/184), (6/185), (6/186) esas numaralı sözlü soru önergelerini geri aldığına
ilişkin önergesi okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.
Yunanistan Meclis Başkanı Apostolos Chr.
Kaklamanis'in, TBMM Başkanı Bülent Arınç'ı 23-24 Mayıs 2003 tarihleri arasında
Atina'da düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansına
vaki davetine, TBMM Başkanını temsilen İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam'ın iştirak etmesinin uygun bulunduğuna,
Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan ve
Tacikistan Parlamentoları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında
parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına,
İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul
edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının, 1 inci sırasında bulunan
İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine
devam olunarak, 32 nci maddesine kadar kabul edildi.
Çorum Milletvekili Agah Kafkas, Kocaeli
Milletvekili İzzet Çetin'in, şahsına,
Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral,
Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'un, şahsına ve partisine,
Sataşmada bulunmaları nedeniyle birer
açıklama yaptılar.
8 Mayıs 2003 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 00.01'de son verildi.
İsmail
Alptekin |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Ahmet Küçük |
Mevlüt Akgün |
|
Çanakkale |
Karaman |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
|
|
No. : 106
II. - GELEN KÂĞITLAR
8.5.2003 PERŞEMBE
Teklifler
1. - Tokat
Milletvekilleri Feramus Şahin ile Orhan
Ziya Diren'in; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/129) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.4.2003)
2. - Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın; Yeniceoba Adıyla Yeni İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi
(2/130) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.4.2003)
Sözlü Soru Önergesi
1. - İstanbul
Milletvekili Onur Öymen'in, Almanya'nın bir eyaletinde vatandaşlığa geçecek
Türkler için yapılacak uygulamaya ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/453) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.4.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan ve 33 milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem felaketinin
bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/75) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6.5.2003)
2. - Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 37 milletvekilinin, Şanlıurfa İlinde
elektrik enerjisi dağıtımında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/76)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6.5.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.00
8 Mayıs 2003 Perşembe
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN
(Karaman)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 77 nci Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, 5 dakikalık süre içerisinde, oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise,
yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.
Birleşime 15 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.08
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.28
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
77 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III. - Y O
K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağım.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet,
bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin
cevap süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, Avrupa Günü nedeniyle
söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'e aittir.
Buyurun Sayın Kepenek. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek'in, 9 Mayıs Avrupa Gününe ilişkin gündemdışı
konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, değerli izleyiciler; yarın 9 Mayıs; ben, Türkiye - AB
Karma Parlamento Komisyonu üyesi olarak, Avrupa Günü nedeniyle söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bana bu olanağı sağlayan Sayın
Başkanvekilimize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.
Avrupa Günü, 9 Mayıs 1950'de, iki
Fransızın "Avrupa birleşsin" yönündeki adımlarıyla, Jean Monet ve
Robert Schuman'ın, Avrupa Kömür ve Çelik Birliği kuruluşu yönündeki
girişimleriyle gündeme gelmiştir ve 1985'ten bu yana kutlanmaktadır.
Değerli üyeler, ülkemiz, Avrupa Birliği
adayıdır ve Türkiye'nin, Avrupa Birliği adaylığı yönünde, çok uzun bir yoldan
geldiğini ve çok uzun bir yolda gitmekte olduğunu vurgulamak isterim.
Avrupa'nın, yasal ve kurumsal düzenini,
laikliğini, eğitim birliğini ve bununla eşanlamlı olarak Anadolu aydınlanmasını
benimseyen Türkiye, Kurtuluş Savaşıyla, bir taraftan Avrupa ile savaşmış, bir
taraftan da Avrupa'yı özümsemiştir; bu çelişkiye dikkatinizi çekmek isterim.
Türkiye, bugün de cumhuriyetin o kazanımlarının getirilerini kullanmaktadır
Avrupa yolunda. İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa'nın yeniden inşasında
Türkiye'nin büyük katkıları vardır. Türkiye, Avrupa Konseyinin üyesidir, Avrupa
Kalkınma Örgütünün (EEC) kurucu üyesidir ve o bağlamda, Avrupa'nın spordan
sosyal güvenliğe kadar tüm örgütlerinin kurucu üyesi ya da üyesi özelliğini
taşımaktadır. Son zamanlarda -geçtiğimiz günlerde- Avrupa Parlamentosunda
vurgulanan, Türkiye'nin geçmiş değerleri ve bu arada Refah Partisine ilişkin 13
Şubat 2003 tarihli kararı da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Türkiye'yi Avrupa'ya taşıyan değerlerimiz
Efesli Heraklitus'tur, Sinoplu Diojen'dir; ama, bunların ötesinde, Mevlana'dır,
Hacı Bektaş'tır, Yunus'tur, Şeyh Bedrettin'dir, Nikoos Ağa'dır, Ahmet
Saygun'dur, matematikçi Cahit Arf'tır, Şair Nazım Hikmet'tir, Mehmet Âkif'tir,
Yahya Kemal'dir, Yaşar Kemal'dir, Suna Kan'dır, İdil Biret'tir. Kısaca,
alınakımız olan yaratıcı insanlardır; bilim insanlarımızdır, sanat
insanlarımızdır.
Yapmamız gereken çok sayıda güncel iş var:
Siyasetin temizlenmesi ve milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılması,
insanımızın özgürleşmesinin önündeki engellerin kaldırılması, eğitim sisteminin
yaratıcı yetenekleri güçlendirecek biçimde yeniden yapılandırılması, ekonomiyi
kayıt altına almak, kadınların işgücüne katılması oranını artırmak ve
gençlerimizin -yüzde 80'i bu ülkeyi terk etmek isteyen gençlerimizin- bu
ülkenin onurlu, üretken, girişken ve başarılı insanları olarak yaşamalarını
sağlamak...
Bunun ötesinde, iki güncel konuya daha
değinmek istiyorum. Bütçe çıkalı bir ayı geçti; ama, Avrupa Birliği Araştırma
Alanının gerektirdiği ilk taksit henüz ödenmemiştir.
Bir de, insan hakları ihlalleri, pankart
asmak, yürüyüş yapmak gibi nedenlerle, gençleri ve çocukları, örgütleri baskı
altında tutmak dönemi artık kapanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin Avrupa
Birliğine üyeliğinin dostları da var, düşmanları da var. Dostları, genellikle,
sosyalist ya da sosyal demokratlardır; düşmanları ya da istemeyenleri ise,
genellikle, sağcı kesimlerdir; ama, bu noktaları aşmak gerekiyor bilinçle ve
düzgün bir biçimde. Biz, neyiz? Biz, tümümüz, birlikte, kendi dostumuz
olabiliyor muyuz ve kendi ulusumuzun çıkarını, ulusal çıkarımızı en yüksek
noktaya taşıyacak girişimlerde bulunabiliyor muyuz? Kısaca, kendimiz için kimi
değerleri yaşama geçirebiliyor muyuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
O nedenle, yapmamız gereken, kendi işimizi
tam yapmak, kendi çıkarımızı en
çoklaştırmaktır.
Sayın milletvekilleri, son aylarda büyük
değişimler yaşıyoruz. Büyük Meclisin 1 Martta ünlü tezkereyi reddetmesi büyük
bir olaydır. Kıbrıs'ta, 23 Nisandan bu yana yaşananlar, Türk Halkının
barışseverliğinin ayrı bir kanıtıdır. Avrupa Birliği yolunda her iki olaydan da
ders alınmalı, yeterince yararlanılmalıdır.
Son iki gündür Washington'dan gelen
"Türkiye 'yanlış yaptık' desin" ya da "hiçbir şey olmamış gibi
davranamayız" şeklindeki saldırı ve tehditler, Irak'a demokrasi
götürdüğünü öne sürenlerin demokrasiden ne anladıklarının en güzel kanıtıdır.
Millet Meclisinin onurlu kararını yok saymaya hiç kimsenin, gücü ne olursa
olsun, hakkı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız...
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Onların kısa
tarihlerinin birikimi, Ulusal Kurtuluş Savaşı vermiş olan bir Meclisin kararını
algılamaya yetmez. 1 Mart kararımız doğru değerlendirilirse, AB yolunda bir
büyük açılımın öncülü olabilir. Aynı şekilde, bu durum, Kıbrıs için de
geçerlidir.
Meclisin AB uyum yasalarını bir an evvel
ele alacağı umuduyla, hepinize saygılar sunarım.
Sayın Başkan, teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Hükümet adına, Adalet Bakanımız Sayın
Cemil Çiçek söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Kepenek'in Avrupa Günü dolayısıyla
burada ifade etmeye çalıştığı görüşlerin çok önemli bir kısmına katıldığımı,
burada ifade etmek istiyorum. Türkiye, temel tercihini yapmıştır; Avrupa
Birliği içerisinde yer almayı bir devlet politikası haline de getirmiştir.
Esasen, bu, Türkiye'nin uzunca bir zamandan beri arzuladığı ve bu uğurda da pek
çok çaba sarf ettiği bir konudur. Türkiye, Avrupa'yla beraber olma noktasında,
son onsekiz aya girmiş bulunmaktadır. Kopenhag'da yapılan zirveden sonra, 2004
Aralığına kadar, Türkiye, yapması gerekenleri yapmış olması halinde, müzakere
sürecini de başlatmış olacaktır.
Hiç şüphesiz, bir yönüyle, Ankara
Antlaşmasının üzerinden kırk yıl; ama, 1950'li yılların sonundaki müracaatın
üzerinden de aşağı yukarı kırkdört yıl geçmiş oluyor. Bu kırkdört yıl ya da
kırk yılda -neresinden hesap edersek edelim- bu noktada, zaman zaman
duraksamalar olmuştur, zaman zaman Avrupa Birliği hedefine varma noktasında
gayret eksiklikleri olmuştur; ama, bunların hepsinin bedelini de, Türkiye, çoğu
zaman büyük kayıplarla ödemiştir.
AK Parti İktidarı olarak, seçim
beyannamemizde ve hükümet programımızda da ifade ettiğimiz gibi, biz, Avrupa
Birliğiyle beraber olmak istiyoruz. Bu noktada, bu Meclisin büyük gayretleriyle
de, birçok yasayı birlikte geçirdik. Yaptığımız çok şey var; ama, yapacağımız
da daha çok şey vardır. Önümüzdeki birkaç hafta içerisinde, altıncı paket
olarak kamuoyunun algıladığı yeni bir yasal düzenlemeyi huzurlarınıza getirmiş
olacağız. Bunların da yetmediğini biliyoruz.
Bu sene, 2003 yılının ekim ayına
geldiğimizde yeni bir ilerleme raporu yayımlanacak. 2004 yılının birinci çeyreğinde,
ikinci çeyreğinde, muhtemeldir ki, çıkarılmış olan bu yasaların uygulamaya ne
ölçüde yansıdığını gözlemlemiş olacaklar. Ondan sonra da, ümit ediyoruz ki,
müzakere süreci başlamış olacaktır. Dolayısıyla, Türkiye olarak hassas bir
döneme girdiğimizi, daha çok çaba sarf etmemiz gerektiğini biliyoruz. Meclisin
bu neviden yasalara öncelik vermesi gerektiğini burada ifade etmek istiyorum.
Ümit ediyorum ki, önceki tasarılarda olduğu gibi, bu konuda da, iktidarıyla
muhalefetiyle milletimize yaraşır bir çabanın, bir gayretin içerisinde
olacağız. 2004 yılının aralık ayına gelindiğinde de, Türkiye, müzakere sürecini
başlatmış olacaktır.
Esasen, bu yıl içerisinde -daha evvel,
Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülürken de ifade etmeye çalıştım- 2003 yılı
içerisinde, Avrupa Birliğiyle uyumu sağlamak bakımından, hukukî altyapımızı
sağlamlaştırmak, temel hak ve özgürlüklerimizi teminat altına almak ve özgürlük
alanlarının genişletilebilmesi bakımından yapmamız gereken çok iş var. Bunların
hepsinin hazırlıkları, hükümetimizde, bakanlığımızda ve bakanlıklarda devam
etmektedir.
Ayrıca, bu noktada, yapmayı düşündüğümüz
bir husus daha var. Bunu, burada, değerli milletvekillerimizle paylaşmak
istiyorum.
Bizler, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planını idrak etmişiz; yani, şu an, Türkiye'de, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı uygulanıyor. Planlamada çalışmış olan, sonra Meclisimizde görev yapan çok
değerli üyeler var, arkadaşlarımız var bugün burada. Kalkınma planlarını bile,
bu Meclis, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda en az bir ay,
birbuçuk ay tartışır. Neticede, bunlar, beş yıllık kalkınma planlarıdır.
Halbuki "Avrupa Birliği" dediğimiz şey, neticede, bu ülkenin en az
elli yıllık, yüz yıllık geleceğini planlayan ve ona yönelen çok kapsamlı bir proje
olmasına rağmen, maalesef, 57 nci hükümetin bir hatası olarak, Avrupa
Birliğiyle ilgili Ulusal Program, burada ancak oniki dakika görüşülebilmiştir;
onun için de, bizim, Avrupa Birliği konusunu yeteri kadar tartıştığımız
kanaatinde değilim.
Bir istatistiğe göre, vatandaşlarımızın
yüzde 65'i, yüzde 70'i "Avrupa Birliğine taraftarız" diyor; ama,
herkes, kendi bulunduğu noktadan bakarak bu işe "evet" ya da
"hayır" diyor. Halbuki, Avrupa Birliğinin getirisi olduğu kadar, bir
kısım fedakârlıklarda da bulunmamız gerekiyor; bazı kavramları yeni baştan
gözden geçirmemiz gerekiyor, bazı ölçütlerimizde, kabullerimizde esnemelerde
bulunmamız gerekiyor; yani, bu işin getirisi olduğu kadar, adım atmamız gereken
noktalar da var. "Biz her şeyi isteriz, hiçbir şey yapmayız" dediğimiz
takdirde, Avrupa Birliği meselesinde mesafe almamız mümkün değil; zaman zaman
toplumdaki tereddütler, zaman zaman devlet organları arasındaki belirsizlikler
ve tereddütler, Avrupa Birliği yolunda daha süratli mesafe almamızı
zorlaştırmaktadır.
Onun için, yeni dönemde -ki, bu Meclis
yüzde 90'ı itibariyle yenilendiğine göre- Avrupa Birliği meselesini daha ileri
bir noktaya götürebilmek ve çalışmaları süratlendirebilmek bakımından, bu
konunun, bütün boyutlarıyla burada bir genel görüşme formatında ele alınmasında
sayısız faydaların olduğunu düşünüyoruz. Onun için de hükümet olarak, bu
konuyu, Genel Kurulun gündemine getireceğiz. Bu Avrupa Birliği meselesini,
kamuoyu önünde bütün boyutlarıyla tartışalım ki, zaman zaman her yasa tasarısı
ya da taslağı gündeme geldiğinde bir ikileme girmeyelim; acaba, memleket
bölünüyor mu; acaba, memleket bir şey mi veriyor; acaba, memleketin bir
tarafında bir başka sıkıntı mı meydana gelecek tarzında, kafamızdaki
"acaba"ların önemli bir kısmını ortadan kaldırabilirsek, 2004
Aralığına geldiğimizde, Türkiye için fevkalade hayatî önemi olan Avrupa Birliği meselesini sağlam bir zemine
oturtmuş oluruz diye düşünüyoruz.
Ümit ediyorum, önümüzdeki günlerde, bu
konuyu Mecliste enine boyuna tartıştığımız takdirde, bu yasal çalışmaları daha
süratle yapma imkânına da kavuşmuş oluruz.
Bu düşüncelerle, hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Adalet Bakanımıza teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci
söz, Yunus Emre'yi anma günü nedeniyle, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza
Gülçiçek'e aittir.
Ancak, Sayın Gülçiçek'in konuşmasından
önce, bir iki dakikanızı rica edeceğim. Bugün için, çok değerli
milletvekillerimiz de ısrarla söz talebinde bulunmuşlardır. Ne var ki, biz, bir
milletvekilimize söz verme durumundayız. Adana Milletvekilimiz Sayın Recep
Garip, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Berhan Şimşek ve Kastamonu
Milletvekilimiz Sayın Mehmet Yıldırım, Yunus Emre ve 12 nci Şeyh Şaban-ı Veli
Hazretleri ve Kastamonu Evliyaları Haftasını da değerlendirmek üzere söz
talebinde bulunmuşlardır.
Ben, şimdi, sözü Sayın Gülçiçek'e
bırakıyorum.
Buyurun Sayın Gülçiçek.
Süreniz 5 dakika.
2. -
İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Yunus Emre'yi Anma Gününe ilişkin
gündemdışı konuşması
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Anadolu'nun gönüller sultanı, sevgi ve
hoşgörü abidesi Yunus Emre'yi anmak ve Yunus'un günümüzden sekizyüz yıl önce
büyük bir sanatsallıkla vurguladığı, evrensel manevî değerleri bir kez daha
sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu güzel bahar gününde
Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına, hepinizi sevgilerimle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Horasan'da Ahmet Yesevî ile başlayan Türk tasavvuf hareketi, 13 üncü Yüzyılda
Anadolu'da, aynı dönemde ve aynı bölgede yaşayan Hacı Bektaş Veli, Mevlana ve
Yunus Emre ile doruk noktasına ulaşmıştır.
Yunus Emre, 13 üncü Yüzyıl Anadolusunun en
önemli manevî mimarlarından birisi ve sade bir Türkmen dervişidir. Anadolu'da
birliğin bozulduğu, Moğol ordularının yakıp yıktığı, insanların umutsuzluğa
kapıldığı bir dönemde, Yunus Emre, şiirleriyle bir sevgi seli oluşturmuş,
insanlara manevî huzuru, sevgi ve hoşgörü gibi evrensel değerleri aşılamaya
çalışmıştır.
Gönül kırmamak, hiçbir canlıyı incitmemek,
gönül almak, büyüklük taslamamak, geçimli olmak, bilgili olmak Yunus'un ana
kavramlarıdır. "Herkes ayıbını ve kötülüğünü görebilmeli ve bunları
düzeltmek için çaba göstermelidir" diye düşünür Derviş Yunus.
Değerli milletvekilleri, dervişlik bir
hizmet makamıdır, bir insanlık disiplinidir. Derviş olabilmek için, kötü
düşüncelerden arınmak, mal, mülk hırsından sıyrılmak, sen-ben kavgasından uzak
kalmak, insana ve insanlığa hizmete soyunmak, Tanrı ve insanlık yolunda çaba
göstermek gerekir. Elde tespih, dilde dua, her şeyden elini ayağını çekmiş
insanlara yakıştırılan dervişlik, sonraları ortaya çıkan bir sapmadır. Nitekim,
Yunus, bu softalara şiddetle karşı çıkmış ve şiirlerinde şunları söylemiştir:
"Dervişlik dedikleri,
Hırka ile taç değil.
Gönlünü derviş eden,
Hırkaya muhtaç değil."
Gerçeğe, Tanrı'ya, evrensele ve her şeyin
özüne varmak çabasında olan Yunus'un tasavvuf felsefesi ve görüşleri, Bektaşi
öğretilerini yansıtır; şeyhi Taptuk Emre, Hacı Bektaş Veli'ye bağlıdır. Yunus Emre
de, Mevlana gibi insana önem verir. Din, tarikat, görünüşte farklı olan
yollardır; hepsinin amacı, iyi insan olmak ve insanlık hedefine ulaşmaktır.
Bugün, Yunus Emre'nin yaşadığı Anadolu
topraklarında kurulan Türkiye Cumhuriyetinin Sayın Başbakanının, Hacı Bektaş
Veli'nin "gelin canlar bir olalım, iri olalım, diri olalım"
sözleriyle, insanları birliğe çağırdığına tanık oluyor ve bundan mutluluk
duyuyorum; ancak, biliyoruz ki, insanların düşüncelerini, eylemlerini ve
inançlarını gözardı ederek, ibadetin şekli üzerinde durup içeriğini unutarak,
onları dinli-dinsiz, bizden veya bizden değil diye ayırarak "bir olmak,
iri olmak, diri olmak" asla mümkün değildir. Nitekim, Yunus'un kendisi de,
işin şeklinde değil, manasındadır; gerçek ibadeti, gerçek dindarlığı da, şeklen
bazı şeylerin yerine getirilmesinde değil, o şeklin var ediliş amacında arar;
Tanrı'yı, sevgiler ve yücelikler dolu bir güç olarak tanıtıcıdır; dinin
dogmalarını, şeriatın katı kurallarını kırıcıdır.
"Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi,
Elin yüzün yumaz değil" der Derviş
Yunus.
Yunus Emre, çeşitli görüşlerini
yapıtlarında ortaya koymuştur. Bilim, bilgi, gerçek, Tanrı, ölüm, aşk gibi
konulardaki düşüncelerini bir potada eritmiştir. Ermişler aşamasına ulaşmak ve
yetkin insan olmak için çalışmış, sonunda da en yüksek makama ulaşmıştır.
Yunus'a göre, bilim bir amaç değil,
araçtır; çünkü, bilimi kendilerine amaç edinenler, kendilerini dünyanın merkezi
sanırlar ve bu bilgileriyle de üstünlük taslarlar.
Oysa, Yunus'a göre, mutlak varlıktan başka
varlık yoktur ve bütün var olanlar Tanrı'nın; yani, mutlak varlığın çeşitli
görüntülerinden başka bir şey değildir. Bu düşünceyle Derviş Yunus:
"Yol odur ki doğru vara,
Göz odur ki Hak'kı göre,
Er odur ki alçakta dura,
Yüceden bakan göz değil" demiştir.
Yunus Emre, aynı zamanda ulusumuzun
değerlerini, görüşlerini yansıtan büyük bir sanatçıdır. O, sözün gücünü ve
kudretini çok iyi kavramıştır. İyilik ve kötülüğün sözden geldiğini, ifadesini
doğru bulmayan sözün nelere yol açabileceğini görmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlarsanız memnun olurum;
buyurun.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - Ona göre
söz, insanları dost da, düşman da eden bir araçtır.
"Söz ola kese savaşı,
Söz ola bitire işi,
Söz ola ağılı aşı,
Bal ile yağ ede bir söz."
Yunus, bize şiirlerinde hafif güldürünün,
acı kınamanın ve kara yerginin de ilk örneklerini verir. Yunus'tan evvel
edebiyatımızda böyle bir gelenek yoktur. Usta sanat eri Yunus'un yergisi özele,
somuta iner. İşte, zamane beyleri için:
"Gitti beyler mürveti binmişler birer
atı,
Yediği yoksul eti, içtiği kan
oluptur"
"Beyler azdı yolundan bilmez yoksul
halından" der.
Yine, Yunus'un şiirlerinde insanların bir
bölüğü bize tasavvuf imgeleri olarak sunulur. Bunlar canlardır, erenlerdir,
padişahtır, erdir, gerçek erdir, âşıktır ve gerçek âşıktır.
Bunların aralarında boy pos, huy hus,
duygu düşünce farkları yoktur. Hepsi, iyilik, güzellik, bilgelikle bezenerek
Tanrı suretleri olmuşlardır.
"Ey âşıklar, ey âşıklar,
Aşk mezhebi dindir bana,
Gördü gözüm dost yüzünü,
Kamu yas düğündür bana" der.
Her ne kadar, bir şiirinde
"Bilmeyen ne bilsin bizi,
Bilenlere selam olsun" derse de,
Anadolu insanı Yunus'u öylesine sahiplenmiştir ki, onun mezarının kendi
topraklarında bulunmasını arzulamıştır; bugün, Anadolu'nun onbeş ayrı yerinde
mezarının oluşu, şiirlerinin de, ilahilerinin de dillerden düşmeyişi bu
sevginin en açık ifadesidir; Bursa, Sandıklı, Kula, Erzurum, Sarıköy ve Karaman
bu yerlerden bazılarıdır.
Anadolu toprağında yetişen ve adına
"Hoşgörü Yılı" ilan edilen büyük ustanın yine orada yatıyor olması
bizim için yeterlidir.
Sözlerimi, Yunus'un, tüm insanları
kucaklayan
"Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu âlem birdir bize" dizeleriyle
"selam sana sekiz yüzyıldır diri kalan canlı Yunus" diyerek
bitiriyorum.
Bu vesileyle, geçen yıl 17 Mayısta
kaybettiğimiz değerli halk ozanımız Âşık Mahzuni Şerif'i ve kaybettiğimiz tüm
ozonlarımızı rahmetle anıyor ve sizlere, sevgi ve saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülçiçek.
Gündemdışı üçüncü söz isteği, Karayolları
Trafik Güvenliği Haftası münasebetiyle söz isteyen, Erzurum Milletvekili Sayın
Mustafa Ilıcalı'ya aittir.
Buyurun Sayın Ilıcalı. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
3. -
Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Karayolları Trafik Güvenliği
Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun
cevabı
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, mayıs ayının ilk cumartesi
günü "Karayolları ve Trafik Güvenlik Günü" bunu takip eden hafta ise
"Karayolu ve Trafik Güvenliği Haftası" diye adlandırılıyor. Bu hafta
münasebetiyle, sizlere, trafik ve karayolları hakkında bir iki şey söylemek
için huzurunuzdayım. Bana söz verdiği için Sayın Başkanımıza ve bu haftaya
destek verdiği için, aramızda bulunan, Sayın İçişleri Bakanımıza teşekkür
ediyorum.
Her 55 dakikada bir yollarda can veren
aziz vatandaşlarımız ile trafiğe kurban verdiğimiz değerli milletvekillerimize;
ayrıca, 1 Mayıs Perşembe günü saat 03.27'de meydana gelen ve bizzat giderek
yerinde gördüğüm ve incelemelere katıldığım Bingöl depreminde ölenlere
Allah'tan rahmet, yaralı olanlara acil şifalar, yakınlarına ve tüm Bingöl
halkına geçmiş olsun dileklerimle, Allah'tan sabırlar diliyorum; milletçe
güvenli, çağdaş bir trafik ortamına kavuşmamızı temenni ediyorum.
Son onbeş yıl içerisinde toplam 30 000
yurttaşımızı, bölücü terör olaylarında kaybettik. Son elli yıl içerisinde
yaşadığımız deprem felaketinde ölen yurttaşlarımız 50 000 kişi civarında; oysa,
her on yılda trafik kazalarında ölen vatandaşlarımız 100 000'e ulaşmaktadır.
Yalnız, Trafik Denetleme Müdürlüğümüzün, son günlerde yapmış olduğu sıkı
denetimlerle bu sayının azaldığını da ifade etmek isterim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, kayıtsız
şartsız egemenlik hakkını milletimiz adına kullanırken, yasa çıkarmak ve
devleti denetlemekle kalmaz; toplumun önceliklerini oluşturan konularda da
inceleme yapar. Bu çerçevede, 21 inci Dönemde, Bağdat Caddesinde meydana gelen
bir trafik kazasından sonra, bilindiği gibi, bir araştırma komisyonu kurulmuş,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye Trafik Güvenliği Araştırma Komisyonu Raporu
hazırlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, 22 nci Dönem
milletvekilleri olarak, iktidarıyla muhalefetiyle buradaki amacımız, elim bir
trafik kazasını beklemeden şimdiden neler yapabiliriz, bu raporu nasıl
geliştirebiliriz; bunları oluşturmak durumundayız. Bendeniz, ulaştırma ve
trafik konularında çalışan bir öğretim üyesi olarak, milletvekili olmadan önce
katıldığım sayısız sempozyumlarda, panellerde, sonuç, dönüp dolaşıp, Meclisteki
birtakım yasal düzenlemelere geliyor; o halde, iktidarıyla muhalefetiyle bu
konuya önem vermemiz gerekiyor. Bu konuda ne tür düzenlemeler yapabiliriz?
Bunlardan bir tanesi, bugün, komisyonda görüşülen karayolu taşımacılık kanunu
tasarısı. Yerel yönetimler yasa tasarısının çıkarılması ve trafik güvenliğinin
sağlanabilmesi için, mutlak surette, birtakım yasal düzenlemelerin yapılması
gerekir. Birçok şehirde trafik çok parçalıdır, 17-18 idare bu işle görevlidir.
Bunların mutlak surette yeni bir şekilde düzenlenmesi ve bu konuda yönetimin
tek çatı altında toplanması gerekir.
Peki, bunları nasıl yapacağız? Siz değerli
milletvekilleri, beni, 5 dakika bile dinleme sabrını göstermezseniz, bunları
yapacağımdan ümidimi keserim; ama, kesmek istemiyorum; çünkü, tüm
meslektaşlarımızın katılımıyla, bugün, Ankara'da, Trafik Yol Güvenliği Ulusal
Kongresi adı altında bir toplantı yapılıyor. Bu kongreye, çok sayıda bilim
adamı arkadaşımız katılıyor. Ben, dün katıldım; onlara dedim ki: "Meclisin
verdiği önemi göstermek için, ben de bu konuyu gündeme getireceğim, bu konudaki
bilgilerimizi, Millet Meclisimizdeki değerli milletvekilleriyle
paylaşacağız."
Değerli milletvekilleri, bu konunun,
ulaşım ve trafik problemlerinin problem olmaktan çıkarılması, çözüm
önerilerinin geliştirilmesinde yapılması gereken çok işler vardır. İstanbul
Büyükşehir Belediyesinde, Başbakanımız Sayın Tayyip Beyin Başkan olduğu
dönemde, ilk defa, tarafımızdan, kapsamlı ulaşım ana planı hazırlanmış, güvenli
karayolu ve trafik konusuna bütçeden önemli pay ayrılmıştır.
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, bir dakikanızı
rica edeyim.
Değerli milletvekilleri, Sayın Ilıcalı,
gerçekten, çok önemli konuları dile getirmektedir. Milletvekillerimizin, kendi
aralarındaki sohbeti keserek, bu önemli konuya katkıda bulunmalarını, rica
ediyorum. (Alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, salonda
milletvekili yok ki, dinlesin.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ilıcalı.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Biraz da zaman yönünden herhalde...
BAŞKAN - Zaman vereceğim efendim.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, tüm meslektaşlarımın -şurada isimleri bulunanları verebilirim-
hepsi bizi izliyorlar; onu da hatırlatmak isterim. Tabiî, sadece izlemek değil,
çok şeyler bekliyorlar; bu konuda çok büyük hazırlıklarımız var. Sizlerle, bir
araya gelip bunları teker teker bir sıraya koymamız gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Yukarıda,
Büyükşehir Belediyesinde yapılan hizmetlerden bahsediyordum.
Değerli milletvekilleri, o dönemde, ilk
defa, kapsamlı ulaşım ve trafik konusuna bütçeden önemli pay ayrılmış; metro,
sinyalizasyon, trafik yönetimi konusundaki teknolojiler, işaretleme konusunda
önemli mesafeler alınmış; Türkiye'de, ilk defa, bir trafik kontrol merkezî
kurulmuş ve buradan trafik görüntüleri vatandaşlarımıza televizyonlar
tarafından verilmiştir; bu, çok yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bunun
anlamı nedir; bu teknolojiyi, Emniyet Genel Müdürlüğümüz veya bugün için
denetimleri yapan Emniyet Genel Müdürlüğümüz kullandığı zaman, hareket halindeki
araçların denetlenmesi söz konusu olacaktır.
Ülkemizde nüfus artışına paralel olarak
meydana gelen hızlı şehirleşme ve bunun sonucunda ortaya çıkan ulaşım
sorunları, taşıt ve sürücü sayısındaki artışlar, trafik sorununu beraberinde
getirmekte, her yıl binlerce insanımız trafik kazasında ölmekte ve çoğu sakat
kalmaktadır. Geçtiğimiz yıl karayollarımızda 407 247 trafik kazası olmuş, 2 885
kişi ölmüş, 93 713 kişi yaralanmış ve yaklaşık 357 trilyon liralık maddî bir
zarar meydana gelmiştir. Tabiî ki, burada, ülkemizdeki yolcu ve yük
taşımacılığındaki büyük bir oranın karayolu üzerinden gerçekleştirilmesinin
önemli bir payı vardır. Bu sistemlerin, ulaşım sistemlerinin dengelenmesi
konusunda hükümet programımızda yer alan ve şu anda başlayan Ulaşım Ana Planının
uygulamaya geçmesiyle önemli mesafeler alınacaktır.
Ülkemizdeki sanayi, tarım, turizm ve
ticarî hayatın yoğun olduğu Kocaeli-Körfez, İzmir ve civarı ile Çukurova
yörelerinde, ağır tonajlı taşıtların genel taşıt sayısı içerisindeki oranı
yüzde 60'lar düzeyindedir. Yapılan bilimsel araştırmalar, karayolunun,
demiryoluna göre 18 kat, havayoluna göre 27 kat daha riskli ve tehlikeli
olduğunu göstermektedir.
Yine, bilinmelidir ki, trafiğe yapılan her
yatırım, 10 katı olarak geri dönmektedir.
Yine, ülkemizde kent içi ulaşımda toplu
taşıma sistemleri istenilen düzeyde geliştirilemediğinden, insanların özel araç
sahibi olma talepleri artmakta; dolayısıyla, taşımada bireyselleşme hâkim
olmaktadır. Halen metropol kentlerimizde yaşadığımız trafik tıkanıklığının
temel nedenlerinden birisi de bireysel taşımacılıktır. Oysaki, güvenli,
konforlu, kaliteli bir taşıma modelinin kent yaşayanlarının istifadesine
sunulması, trafik tıkanıklığını önleyeceği gibi, gürültü ve egzoz kirliliğinin
neden olduğu çevresel etkilerin de en aza indirilmesini sağlayacaktır.
Trafik yönetimi ve finans kaynakları
konusunda böyle bir tablonun varlığı, trafik polisinin de görev yükünü
artırmakta, il birimlerimiz tarafından daha çok personel takviyesi talep
edilmekteyse de, teknolojiden yeterli düzeyde yararlanılamaması, tüm uğraşlara
rağmen istenilen düzeyde sonuç alınmasını önlemektedir.
Almanya'nın Münih Kentinde 120 civarında
trafik personeli bulunurken, Ankara'da yalnız şehir içinde bu sayının 672
olduğunu vurgulamak isterim. Bu fiilî durum "korunmasız yol
kullanıcıları" olarak adlandırılan yayaların karıştığı ölümlü kazaların,
trafik kazası ölümleri içerisinde yükseliş trendine neden olmaktadır. Yaz
aylarındaki her ölümlü 10 kazadan 5-7 arası yayaya çarpma sonucu meydana
gelmektedir.
Trafik kazaları çoktaraflı bir sorun olup,
önlenebilmesi için birçok alanda etkili faaliyet yapılmalı ve çalışmaların
koordinesi gereklidir. Ülkemizde trafik sorunu denince akla trafik polisi
gelmekte, sorunun çözümüne yönelik gerekli bütün faaliyetleri tek başına
yapması ve sorunu çözmesi beklenilmektedir. Oysa, trafik güvenliği alanında
uluslararası yapılan inceleme ve araştırmalar, trafik sorununun
çözümlenebilmesi için dört ayrı ana başlığın gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.
Uluslararası trafik literatüründe 4E olarak bilinen ana konular eğitim
(education), altyapı ve mühendislik hizmetleri (engineering), ilk yardım ve
acil müdahale (emergency), mevzuat ve denetim (enforcement) olarak
tanımlanmıştır. Yani, 4E dediğimiz, bu ana konuların İngilizce olarak baş
harfleridir.
Bu dört güvenlik elemanı, mevcut idarî
yapılanmamızda, 9 bakanlık ve 3 genel müdürlük tarafından yürütülmektedir.
Burada söylediğim şu son cümle bile,
Meclisimizin bu konuda neler yapması gerektiğiyle ilgili fikir vermektedir.
Yollar tümüyle trafiğe kapatılmayacağına
göre, karayollarında kazaların olma ihtimalî her zaman var olacaktır; ancak,
bilinç, idrak ve irade sahibi bir varlık olan insanın, tüm olumsuzluklara
rağmen alacağı önlemlerde kaza ve ölü sayılarını azaltması mümkündür. Konu
üzerinde biraz araştıran, bilgi toplayan, analiz, sentez ve yorum yapmasını
bilen her insanın bu konuda çözüm yolları önermesi söz konusudur.
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, toparlarsanız...
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkanım.
Unutulmamalıdır ki, sorun varsa çözüm de
mutlaka vardır; yeter ki sorunu çözmeye niyetli ve istekli olalım.
İşte bu kapsamda, Yüce Meclisimizden bir
başka beklentimiz ise, trafik kazaları sonucu hayatını kaybetmiş yakınları olan
yüzbinlerce vatandaşımızın beklentilerine yanıt verecek ve ülkemiz koşullarına
uygun çözümler üretmesidir.
Tabiî, bu konu üzerinde daha çok şeyler
söylenebilir, bu işin mühendislik boyutu, eğitim boyutu, Türkiye'deki kara
noktaları, bunların affedici hale gelmesi için neler yapıldığı, neler yapılması
gerektiği anlatılabilir; ama, daha fazla, Başkanımın sabrını zorlamadan şu
şekilde konuşmamı tamamlamak istiyorum: İçinde bulunduğumuz Trafik Haftasında,
ülkemizin çözüm bekleyen sorunları arasında yer alan trafik kazalarının en aza
indirilmesinde Yüce Meclisimizin bu konuya göstereceği ilgi ve duyarlılığa
teşekkür eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcalı.
Hükümet adına, Sayın İçişleri Bakanımız
Abdülkadir Aksu söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzurum Milletvekili Sayın Prof. Dr.
Mustafa Ilıcalı'nın, Karayolu Trafik Haftasının önemine binaen yapmış olduğu
gündemdışı konuşma üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, ben de,
geçtiğimiz hafta Bingöl'de meydana gelen depremde hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza, çocuklarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar ve
Bingöllü hemşerilerimize ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Yine, bugüne kadar meydana gelen trafik
kazalarında hayatını kaybeden bütün yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralı ve
sakat kalanlara acil şifalar temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
günümüzde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde trafik kazaları çok ciddî bir
sorundur. Kalkınmasını tamamlamış ülkeler, trafik güvenliğinin sağlanmasını
devlet politikası olarak kabul etmiş ve bu alanda yatırım yaparak önemli
aşamalar kaydetmişlerdir; ancak, tüm çabalara rağmen, dünyada her yıl
yüzbinlerce insan trafik kazalarından dolayı ölmekte ve milyonlarcası da
yaralanmakta ve sakat kalmaktadır.
Ülkemizde de, trafik sorunu, öncelikli
çözümü gereken konuların başında gelmektedir. Ulaşım sistemlerinde dengeli bir
taşımacılığa, yani, kombine taşımacılığa yeterince geçilememiştir; bunun
sonucunda da, deniz, demir ve havayollarının yük ve yolcu taşımacılığındaki
payı, doğal olarak, karayolları lehine artış göstermiştir.
Yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 95'lere
yakınının karayoluyla yapılması, aynı zamanda, bu hizmet sektöründe kullanılan
kamyon, otobüs gibi ağır taşıtların da karayolunda yoğun olarak bulunmaları
sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Nüfus, araç -ki, şu anda toplam araç
sayımız 10 000 000'a yaklaşmıştır- ve bunlara paralel olarak artan sürücüye
rağmen, altyapıda yeterince iyileştirme yapılamaması, trafik güvenliğini sorun
olarak karşımıza çıkarmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
trafik güvenliği, altyapı, eğitim, denetim, yasal mevzuat ve ilkyardım acil
müdahale kurtarma hizmetlerinin koordineli bir şekilde ve eksiksiz yerine
getirilmesiyle sağlanır.
Ülkemizde 2002 yılında meydana gelen
kazaları ve can kayıplarını, biraz önce konuşan değerli arkadaşım söylediler.
Bakanlığımız, trafik kazalarını, özellikle, kazalardan dolayı meydana gelen
ölümlerin ve yaralanmaların istikrarlı bir şekilde azaltılması amacıyla, kaza
sebeplerini, istatistikî bilgilerin bilimsel olarak değerlendirilmesi
sonucunda, tespit etmektedir. Bu veriler doğrultusunda, ilgili birimlerce,
uygulama ve denetim planlamaları yapılmakta, projeler üretilerek hayata
geçirilmektedir. Mevcut olan araç ve gereçlerle, mahallinde etkili denetim
yapılarak, görevin etkinliğinin artırılması yönünde azamî gayret sarf
edilmektedir.
Hükümetimiz, özellikle, ölüm ve
yaralanmalarda azalış ivmesini daha da yükseltebilmek, ölüm ve yaralanmaları en
az seviyeye indirebilmek amacıyla, trafik sorununu, öncelikli çözüm gerektiren
konular kapsamına almıştır. Hükümetimizin, programında ve acil eylem planında
da yer verdiği bölünmüş yol yapımına ağırlık verilmesi, bunun göstergesidir.
Amacımız, 15 000 kilometre bölünmüş
yol yapımıdır. Bu doğrultuda, 2003 yılında, ilk etapta 1 250 kilometre bölünmüş
yol yapımının temelini attık. Bugün, Sayın Başbakanımızın talimatlarıyla
düzenlemiş olduğumuz toplantıda, bu konuyu il valilerimizle bir kez daha
görüştük. Bu toplantıda, tek bir havuza alınan kamu kurum ve kuruluşlarının her
türlü araç, gereç ve makine parkının bir seferberlik halinde kullanılmasıyla,
15 000 kilometrelik bölünmüş yol hedefimize ulaşmak için, valilerimizin gereken
her türlü katkıyı yapmakta olduklarını bir kez daha memnuniyetle görmüş olduk.
Diğer taraftan, trafik güvenliğine ilişkin
ihtiyaç duyulan yasal düzenlemelerin de, görev aldığımız ilk aylarda Meclis
gündemine getirerek, çıkarılmasını sağladık. Bu düzenlemeyle, cezalarda ciddî
oranda artırımlar getirilmiş ve ölümlü kazaya karışan suçlu sürücülerin almış
oldukları hapis cezalarının paraya çevrilmesi ve ertelenmesi imkânı da ortadan
kaldırılmıştır.
Hedefimiz, trafikte sürücü, yolcu ve yaya
olarak bulunan tüm vatandaşlarımızın trafik bilincini artırıp, trafik kültürünü
geliştirip yaygınlaştırarak, denetimlerde de çağdaş, ileri ülkelerin teknolojisini
kullanarak güvenli bir trafik ortamının oluşturulmasıdır. Böylece, kazalar ve
kazalardan dolayı meydana gelen yaralanmalarda ve özellikle de ölümlerde
azalmalar sağlanacaktır. Bu azalmalar, toplam ölümlerde ve korunmasız yol
kullanıcısı olan yaya ölümlerinde, 2006 yılında en az yüzde 20; 2011 yılında en
az yüzde 40; 0-14 yaş grubu arası çocuk ölümlerinde, 2006 yılında en az yüzde
25; 2011 yılında da en az yüzde 50 olarak hedeflenmektedir.
Bu hedeflere ulaşabilmek amacıyla,
bölünmüş yol yapımı çalışmalarımıza ilave olarak yaptığımız ve yapmaya devam
edeceğimiz bazı faaliyetlerden de kısaca bahsetmek isterim.
Trafik polislerinin ve jandarma trafik tim
görevlilerinin meslekî bilgi, beceri ve tutumlarının, yürütmekte oldukları
görevin veriminin, trafik kazalarının önlenmesinde trafik polisinin rolünün
artırılması amacıyla, sadece trafik görevlisi yetiştiren Eskişehir Trafik Polis
Eğitim Merkezimizde, konusunda uzman üst düzey teşkilat mensupları ile
üniversite öğretim üyeleri eğitici olarak katılmakta, bu merkezde, temel trafik
ve kaza inceleme eğitimleri ile geliştirme eğitimleri verilmektedir.
Yine, trafik eğitimi konusunda Millî
Eğitim Bakanlığına yardımcı olmak ve insan unsurunun kural ve riskler
konusundaki bilincinin artırılması amacıyla "sürücü ve yaya eğitim
seminerleri" adı altında bir proje yürütüyoruz. Bu proje kapsamında,
sürücü, yaya ve çocuklara yönelik olarak hazırlanan eğitim materyalleri
kullanılmaktadır.
Yine, trafik kazalarının azaltılması,
özellikle can kayıplarının en aza indirilmesi konusunda son yıllarda gösterilen
çabalarla elde edilen olumlu gelişmelere ivme kazandırmak amacıyla, Gazi
Üniversitesi Rektörlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve
Karayolları Genel Müdürlüğü işbirliğiyle, Uluslararası Trafik ve Yol Güvenliği
Kongresi ve Fuarı düzenlenmiştir. Dün başlayan kongre, cuma akşamı son
bulacaktır. Bu kongrede sunulacak yaklaşık 120 bildiride, trafik ve yol
güvenliğine bilimsel yaklaşımlar, trafik güvenliğinin hukuk ve ekonomi
boyutları, tasarım, yönetim, denetim, kombine taşımacılık konularına yer
verilmektedir. Kongreye, ulusal ve uluslararası düzeyde üniversiteler, sivil
toplum örgütleri ve ilgili kurumlardan katılım gerçekleşmektedir. Erzurum
Milletvekilimiz Sayın Mustafa Ilıcalı da, dün açılışı yapılan Uluslararası
Trafik Kongresinde "Yerel Yönetimler" konu başlıklı oturumda
başkanlık yaparak, trafik güvenliğine vermiş olduğu önemi bir kez daha
göstermiştir; kendisine ve konuya hassasiyet gösteren diğer bütün milletvekili
arkadaşlarıma, huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir başka önlemimiz
de, özellikle trafik kazalarından dolayı meydana gelen ölümlerin ve
yaralanmaların istikrarlı bir şekilde azaltılması amacıyla, kaza sebepleri,
sürücü ve araçlar ile meydana gelen trafik kazalarının sonuçları ve denetleme
hizmetlerine ilişkin tüm bilgiler Bakanlığımıza ait web sayfalarında
yayımlanarak, ilgili, sorumlu, yetkili kişi, kurum ve kuruluşlara
gönderilmektedir. Bu veriler doğrultusunda, ilgili birimlerce, uygulama ve denetim
planlamaları yapılmakta, projeler üretilerek, hayata geçirilmektedir.
Yapılan denetimler, daha çok, trafik
kazalarının oluşumunu doğrudan etkileyen ve ölümle, yaralanmayla sonuçlanan,
aşırı hız, yakın takip, hatalı sollama, alkollü araç kullanma ile kaza sonrası
ölüm ve yaralanmaları azaltan emniyet kemeri kullanımı, terminal giriş ve
çıkışlarında takograf kontrolü gibi konularda yoğunlaştırılmaktadır.
Yine, Bakanlığımızca kurulan trafik bilgi
sistemiyle, ekip araçlarından on-line sorgulama yapılmaktadır. Böylece, gerek
trafik denetiminde gerekse iş akışında kontrol mekanizması güçlendirilmiş,
günümüz teknolojisinin tüm imkânlarından faydalanabilen bir yapı
oluşturulmuştur. Ayrıca, polis ekiplerinin yerlerinin, merkezde yer alan
sayısal harita üzerinden takip edilebilmesi, kaza bilgilerinin, CPS
koordinatörleriyle birlikte tutularak, en çok kazanın meydana geldiği yerlerin
harita üzerinde tespit edilmesi işlemleri de yapılabilmektedir. Söz konusu
güzergâhta, trafik bilgi sistemiyle, araç, sürücü belgesi, sürücü ve bunlar
hakkındaki bilgileri, yine on-line olarak sorgulanabilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
trafik kazalarının oluşumunda her ne kadar yol kullanıcıları denilen sürücü,
yaya ve yolcuların payları yüksek olsa da, kanunun görev verdiği tüm kurum ve
kuruluşlar ile sivil toplum örgütlerinin ve üniversitelerimizin, üzerlerine
düşen sorumlulukları tam olarak yerine getirmeleri gerekir. Öte yandan, trafik
kültürü ve trafik bilincinin artırılmasında çok önemli görev ve sorumluluklar üstlenmesi
gerektiğine inanıyoruz.
Ülkemizde, medyanın, bu sorunun çözümüne
katkı sağlayacak büyük bir potansiyeli bulunmaktadır. Nitekim, son yıllardaki
trafik kazası sonucu meydana gelen ölümlerin azalmasında, medyanın konuya
duyarlılığının önemli payı bulunmaktadır. Bu hassasiyetin, bundan sonra da
artarak devam edeceğinden kuşku duymuyoruz.
Bu düşüncelerle, hepinize en içten sevgi
ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - İçişleri Bakanımıza teşekkür
ediyoruz.
Sayın milletvekilleri gündemdışı konuşmalar
tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır.
Bu sunuşlar ve bundan sonraki yasa
görüşmelerinde metinler uzun; Kâtip Üyenin oturarak okumasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 adet Meclis araştırması önergesi vardır;
bunları ayrı ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım.
Birinci önergeyi okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan ve 33 milletvekilinin, Bingöl'de meydana gelen deprem
felaketinin bütün yönleriyle, araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/75)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1 Mayıs 2003 tarihinde Bingöl'de meydana
gelen deprem felaketi öncesinde, bölgedeki deprem gerçekliğine karşın gerekli
tedbirlerin alınmamasının nedenleri ile deprem sonrasında yaşanan olayların
araştırılarak, bölge halkının yaralarının en kısa sürede sarılması amacıyla
alınması gerekli tedbirleri belirlemek amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104
ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1- Oğuz Oyan |
(İzmir) |
2- Mustafa Özyürek |
(Mersin) |
3- Ali Arslan |
(Muğla) |
4- Oya Araslı |
(Ankara) |
5- Hüseyin Ekmekçioğlu |
(Antalya) |
6- Bayram Ali Meral |
(Ankara) |
7- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
(Ankara) |
8- Cevdet Selvi |
(Eskişehir) |
9- V. Haşim Oral |
(Denizli) |
10- Birgen Keleş |
(İstanbul) |
11- Mustafa Sayar |
(Amasya) |
12- Gürol Ergin |
(Muğla) |
13- Tacidar Seyhan |
(Adana) |
14- Mehmet Mesut Özakcan |
(Aydın) |
15- Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
16- Ali Kemal Kumkumoğlu |
(İstanbul) |
17- Ali Topuz |
(İstanbul) |
18- Nejat Gencan |
(Edirne) |
19- İzzet Çetin |
(Kocaeli) |
20- Feridun Fikret Baloğlu |
(Antalya) |
21- Vahit Çekmez |
(Mersin) |
22- Naci Aslan |
(Ağrı) |
23- Atila Emek |
(Antalya) |
24- Mustafa Özyurt |
(Bursa) |
25- Muhsin Koçyiğit |
(Diyarbakır) |
26- Muharrem Toprak |
(İzmir) |
27- Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
28- Yakup Kepenek |
(Ankara) |
29- Mahmut Yıldız |
(Şanlıurfa) |
30- Şevket Gürsoy |
(Adıyaman) |
31- Nadir Saraç |
(Zonguldak) |
32- Kazım Türkmen |
(Ordu) |
33- Muharrem Doğan |
(Mardin) |
34- Osman Özcan |
(Antalya) |
Gerekçe:
Bingöl ve civarı, Kuzey Anadolu fay zonu
ile Doğu Anadolu fay zonu gibi iki büyük fay sisteminin kesişim noktasında yer
alması nedeniyle, depremsellik açısından oldukça aktif bir bölgede
bulunmaktadır. Büyük can ve mal kaybına yol açan 1971 Bingöl depremi, bunun
önemli göstergelerinden biridir. Tüm bilimsel verilere karşın, 1 Mayıs 2003
tarihinde Bingöl'de meydana gelen son deprem, 32 yıl içinde bilinçli hiçbir
hazırlığın hayata geçirilemediğini ortaya koymuştur. Bingöl depreminde yüzlerce
yurttaşımız hayatını kaybetmiş ve binlerce konutta hasar meydana gelmiştir.
Oysa, 6,4 gibi orta büyüklükte bir deprem, çağdaş normlara uyulduğu takdirde
çok az bir mal kaybıyla atlatılabilecek bir büyüklüktedir. Depremlerin
şiddetinden daha orantısız ve daha büyük hasarlara neden olması sistemsizlik,
azgelişmişlik ve etik aşınmanın bir göstergesidir.
Deprem sonrası en çok can kaybının olduğu
binaların devlete ait binalar olması, ülkemizdeki deprem gerçeğini devletin
gözardı ettiğini ve daha önemlisi, kamu yapılarının yapımında yolsuzluklarla
başedilmediğini göstermektedir. Bingöl depreminde, özellikle kamu yapılarında
ortaya çıkan hasarların nedenlerinin ve sorumlularının ortaya çıkarılması,
halkımızın devletimize güveni açısından son derece önem taşımaktadır. Ancak,
bunun için, soruşturmanın, dokunulmazlık zırhı arkasına sığınanları da
kapsaması gerekmektedir.
Deprem sonrası yapılan yardımların koordinasyonunun
iyi yapılmaması ve dağıtımda eşitsizlik yapıldığına ilişkin depremzedeler
arasında oluşan kanı da halkı galeyana getirerek çeşitli olayların meydana
gelmesine neden olmuştur. Bu olayların çıkış nedenlerinin ve ivme kazanmasının
sorumlularının da ortaya çıkarılması gerekmektedir. Depremzedelerin tepkisini
doğru değerlendirebilmek için, bu tepkileri ortaya çıkaran nedenlerin
araştırılması gerekmektedir.
Ekonomik açıdan yeterince gelişmemiş
bölge, bugün, deprem sonrasının ağır ekonomik koşullarına da katlanmak zorunda
kalmıştır. Bu bakımdan, bölge halkının devlete olan borçlarının ertelenmesi
başta olmak üzere, bölgenin en kısa sürede bir kalkınma hamlesiyle normal
yaşantısına döndürülmesi gereklidir. Bu tedbirler ve daha canlı bir ekonomik
hayatın yaşama geçirilmesi için gerekli planlar acilen ortaya konulmalıdır.
Türkiye'nin aktif bir deprem ülkesi olduğu
açıkça bilinmektedir. Ayrıca, son yıllardaki gözlemlerin sonuçlarına göre,
sismik aktivitenin görece olarak arttığı bir periyoda da girilmiştir.
Türkiye'nin deprem sorunu, sadece depremler sonrası yapılacak acil yardımları
gözetmekle çözülemez. Türkiye'nin, beş yılı kapsayan "bütünsel bir master
plana" gereksinimi vardır. Bingöl depremi, bu planın verileri için bir
laboratuvar görevi görmelidir.
Açıklanan gerekçelerle, deprem öncesi
gerekli önlemlerin alınamama ve acil yardımların adaletsiz dağıtımı konusunda
depremzedelerin gösterdiği tepkilerin nedenleri ile bölge halkının tekrar eski
yaşamına hızla ve kalkındırılarak dönüşünün sağlanması ve Türkiye deprem master
planı için veri toplanması konularının, Yüce Meclisimizde kurulacak araştırma
komisyonunca incelenmesini takdirlerinize arz ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:
2. -
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 37 milletvekilinin, Şanlıurfa
İlinde elektrik enerjisi dağıtımında yaşanan sorunların, araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/76)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Şanlıurfa İlinde yıllardır kamuoyunu
meşgul eden ve bugüne kadar çözülmeyen elektrik enerjisi dağıtımında yaşanan
sorunların nedenlerini araştırmak ve çözüme kavuşturmak amacıyla, ekte sunulan
gerekçeler ışığında, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz ederiz.
1- Mehmet Vedat
Melik |
(Şanlıurfa) |
2- Mahmut Yıldız |
(Şanlıurfa) |
3- Turan Tüysüz |
(Şanlıurfa) |
4- Selami Yiğit |
(Kars) |
5- Mehmet Nezir
Nasıroğlu |
(Batman) |
6- Enver Öktem |
(İzmir) |
7- Mehmet Semerci |
(Aydın) |
8- Özlem
Çerçioğlu |
(Aydın) |
9- Abdurrezzak
Erten |
(İzmir) |
10-Ahmet Ersin |
(İzmir) |
11- İsmail Değerli |
(Ankara) |
12- Kemal Sağ |
(Adana) |
13- Fahrettin Üstün |
(Muğla) |
14- Ahmet Küçük |
(Çanakkale) |
15- Ayşe Gülsün Bilgehan |
(Ankara) |
16- Nezir Büyükcengiz |
(Konya) |
17- Hüseyin Ekmekcioğlu |
(Antalya) |
18- Ramazan Kerim Özkan |
(Burdur) |
19- Mehmet Ali Özpolat |
(İstanbul) |
20- Mehmet Küçükaşık |
(Bursa) |
21- İzzet Çetin |
(Kocaeli) |
22- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
(Ankara) |
23- Mesut Değer |
(Diyarbakır) |
24- Mustafa Gazalcı |
(Denizli) |
25- Yaşar Tüzün |
(Bilecik) |
26- Kemal Demirel |
(Bursa) |
27- Mehmet Kartal |
(Van) |
28- Ali Arslan |
(Muğla) |
29- Feridun Ayvazoğlu |
(Çorum) |
30- Türkan Miçooğulları |
(İzmir) |
31- Esat Canan |
(Hakkâri) |
32- Zekeriya Akıncı |
(Ankara) |
33- Mehmet Ali Arıkan |
(Eskişehir) |
34- Ali Kemal Kumkumoğlu |
(İstanbul) |
35- Orhan Sür |
(Balıkesir) |
36- Mehmet Mesut Özakcan |
(Aydın) |
37- K. Kemal Anadol |
(izmir) |
38- Ensar Öğüt |
(Ardahan) |
Gerekçe:
Dünyanın en eski yerleşim alanlarından
biri olan Şanlıurfa, son yıllarda, Türkiye Cumhuriyetinin en önemli bölgesel
kalkınma planının uygulama merkezi olmasından dolayı, tüm ülke yatırımcılarının
ve birçok yabancı yatırımcının dikkatini çeken ve yatırım yapmak için üzerinde
en çok konuşulan ve en çok proje üretilen bir il haline gelmiştir.
GAP projesinin sulanabilir arazilerin
büyük bir çoğunluğunun yine bu il kapsamında sulanıyor olması sonucunda, gayri
safî millî hâsıladan kişi başına düşen gelir açısından ülkemizin en geri kalmış
bölge insanlarının da çekim merkezi haline gelmiş, özellikle il ve ilçe
merkezlerinde büyük nüfus artışları olmuştur.
Yine, ülkemizin tarımsal potansiyel
açısından en önemli; fakat, en sıcak illerinden biri olan Şanlıurfa'da, çağdaş
anlamda tarım yapabilmenin en önemli şartlarından biri olan sulama sistemlerini
kurmak amacıyla, Akçakale, Viranşehir, Siverek ve Hilvan İlçelerinde 1985
yılından itibaren açılagelen ve bugün sayıları binlerle ifade edilen derin su
kuyuları açılmış ve Atatürk Barajı sulamaları başlamadan önce dahi, Urfa İli,
pamuk üretiminde Türkiye'de birinci sırayı almıştı.
Yöre halkının sahip olduğu yatırımcı ruh
ve köylülükten kurtulma dürtüsüyle, gerek yeraltı sulamaları ve gerekse daha
sonra başlayan Atatürk Barajı sulamalarıyla elde edilen ürünlerin il içerisinde
işlenmesi ve bir sanayi ili olma özlemi doğrultusunda, başta tekstil sektörü
olmak üzere, birçok alanda yatırımlar yapılmış, işletmeye açılmış ve geniş
çapta istihdam yaratılmıştır. Urfa merkez ilçede yapılmış olan 1 inci Organize
Sanayi Bölgesi tamamen dolmuş, yatırımcılar 2 nci Organize Sanayi Bölgesi için
sıraya girmişlerdir.
Şanlıurfa İli genelinde, özetle anlatmaya
çalıştığımız gelişmeler bu yöndeyken, insanlık tarihinin ateş ve yazıdan sonra
belki de en büyük buluşu olan elektrik enerjisinin tedarik ve dağıtımı, hiç de
çağımız Türkiyesine ve planlanan Urfa'ya yakışır bir halde değildir.
Bugün Şanlıurfa, bölgenin nüfusu en büyük
illerinden biridir. Ancak, özellikle son dört beş yıldır Urfa'da elektriğin
kesilmediği tek bir gün yoktur. 2001 yılında TEDAŞ Müessese Müdürlüğü
kayıtlarına göre, kayıtlara girecek boyutta 2 293 arıza meydana gelmiş ve
arızaların meydana geldiği yerleşim birimlerine 4 238 saat elektrik
verilememiştir. Yine, son yıllarda kış aylarında, bütün il genelinde, yani, 11
ilçe merkezi ve 2 000'den fazla köyde bazen günlerce süren elektrik kesintileri
olmaktadır. Elektrikli ev aleti bozulmamış hiçbir aile yoktur.
Elektrik kesintisi, voltaj yüksekliği veya
düşüklüğü nedeniyle, konutlarda kaloriferle ısınmak veya yazın klima
çalıştırmak kesinlikle mümkün değildir. Daha de önemlisi, küçük sanayi
sitesindeki esnaf da çalışamamakta, büyük maddî kayıplara uğramaktadır.
Büyük umutlar ve özveriyle kurulmuş ve
kurulmakta olan sanayi tesislerinde ise saatlerce süren elektrik kesintileri
yüzünden sağlıklı üretim yapmak mümkün olmadığı gibi, ürün kalitesi de
düşmektedir.
Yine, kendi öz kaynaklarıyla açmış
oldukları derin su kuyularını düzenli bir şekilde çalıştıramadıkları için
binlerce çiftçi, son yıllarda ürününün yaklaşık yüzde 80'ini kaybetmektedir.
Teknoloji ve bilişim çağı dediğimiz,
çok yeni ve değişik enerji türlerinin
kullanımının yaygınlaşacağı kesin olan 21 inci Yüzyılda, hâlâ elektrik
sıkıntısı çeken Şanlıurfa İlinde, eğer, gerekli önlemler alınmazsa, önümüzdeki
yıldan başlamak üzere, il genelinde çok büyük sorunların yaşanacağı en etkili
ağızlarca ifade edilmektedir.
Yanı sıra, yaşanan bu sıkıntıların iyice
bunalttığı Şanlıurfa halkı, çözümsüzlüğün altında, başta seçilenler olmak
üzere, tüm yöneticilerin ihmali, ilgisizliğini dillendirmekte, hatta yolsuzluk
iddialarını da öne çıkarır durumdadır.
Bu yüzden, Şanlıurfa İlinin elektrik
enerjisinin tedarik ve dağıtımıyla ilgili sorunların sağlıklı olarak tespit ve
çözümü bir Meclis araştırması açılmasıyla mümkün olabileceğinden gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerine alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Samsun'da kurulma
aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile, çevre ve
insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla kurulan (10/29,31)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutuyorum :
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi
süreçleriyle, çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması
amacıyla kurulan (10/29, 10/31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye
seçimini yaptıklarına ilişkin tezkeresi (3/258)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü
ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 7.5.2003 günü saat 16.00'da, Ana Bina, PTT
karşısı, Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 11 üyeyle toplanmış ve
aşağıdaki isimleri yazılı sayın üyeler, belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
|
K. Kemal Anadol |
|
|
|
İzmir |
|
|
|
Komisyon Geçici Başkanı |
|
|
|
Adı ve Soyadı |
Seçim Bölgesi |
Aldığı oy |
Başkan : |
Cemal Yılmaz Demir |
(Samsun) |
(11) |
Başkanvekili: |
Haluk Koç |
(Samsun) |
(11) |
Sözcü: |
Murat Yılmazer |
(Kırıkkale) |
(11) |
Kâtip: |
İbrahim Çakmak |
(Tokat) |
(11) |
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (1)
(2)
BAŞKAN - Komisyon?... Burada.
Hükümet?.. :Burada.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi,
tasarının 31 inci maddesi kabul edilmişti. Şimdi 32 nci maddeyi okutuyorum.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Ücret
Ücret ve ücretin ödenmesi
MADDE 32. - Genel anlamda ücret bir
kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve
para ile ödenen tutardır.
Ücret, kural olarak, Türk parası ile
işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödenir. Ücret yabancı para
olarak kararlaştırılmış ise ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile
ödenebilir.
Emre muharrer senetle (bono ile), kuponla
veya yurtta geçerli parayı temsil ettiği iddia olunan bir senetle veya diğer
herhangi bir şekilde ücret ödemesi yapılamaz.
Ücret en geç ayda bir ödenir. İş
sözleşmeleri veya toplu iş sözleşmeleri ile ödeme süresi bir haftaya kadar
indirilebilir.
İş sözleşmelerinin sona ermesinde, işçinin
ücreti ile sözleşme ve Kanundan doğan para ile ölçülmesi mümkün menfaatlerinin
tam olarak ödenmesi zorunludur.
Meyhane ve benzeri eğlence yerleri ve
perakende mal satan dükkan ve mağazalarda, buralarda çalışanlar hariç, ücret
ödemesi yapılamaz.
Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi beş
yıldır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; gündemde 73'e
1 inci ek sıra sayısıyla yer alan İş Kanunu Tasarısının 32 inci maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi,
saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi,
ücret, emeğin karşılığı olan paradır. Üretim sürecinde, işçi, üretime çok temel
olan bir üretim unsurunu, yani emeğini katıyor ve bunun karşılığı olarak da,
kendisine ücret ödeniyor. Yeni yasa tasarısında, emeğe karşılık olarak ödenen
ücretle ilgili bir düzenleme var; ama, emeğin korunmasıyla ilgili hiçbir madde
yok; yani, bu yasa tasarısında, emekten yana hiçbir hüküm olmadığı gibi,
emekten yana herhangi bir duruş da sergilenmemiştir; ne emeğin bütünlüğü ne de
emeğin geliştirilmesi nazara alınmıştır; yasa tasarısı, bütünüyle emek düşmanı
olarak düzenlenmiştir. Tasarıda ücretle ilgili bir maddenin bulunması, sadece
yasa tasarısını iş yasasına benzetmeye çalışmanın sonucudur. Görüşülmekte olan
bu yasa tasarısı, gerçek anlamda bir iş yasası değildir; eğer, gerçek anlamda
bir iş yasası olsaydı, ücreti, yani emeğin karşılığını metnine alan tasarı,
emeğin sahibini korumak için de bir duruş sergilerdi. Gerçekten İş Yasası
Tasarısı, işçiyi mal gibi, eşya gibi, meta gibi görmektedir. Bu yasa tasarısı,
iş hukukunun tüm evrensel prensiplerine aykırıdır. İnsanı mihver almayan,
insana değer vermeyen bu kanun tasarısı, üretimin en temel, en asıl, en önemli
unsuru olan işçiyi, bir makine parçası haline getirmektedir. Bu mantıktan
hareketle, bir insanın ailesiyle birlikte yaşamasının koşulu nedir, geçinmek
için ne kadar geçimliğe ihtiyacı var, sağlıklı çalışma hayatı nasıl olur; bu
sorulara, yasa tasarısında cevap aranmamıştır. İşçinin bir insan olduğu
düşünülmemiştir; onun bir ailesi var mı, çocukları var mı, çocuklarının okul
ihtiyacı var mı, hastası var mı, sigorta ihtiyacı var mı; bunlar düşünülmemiştir.
Seçim beyannamelerinizde verdiğiniz
sözleri unutarak, oy aldığınız kesimlere kötülük edecek bir düzenleme
içindesiniz. Değerli arkadaşlarım, üç beş kayıtdışıcıyı memnun etmek
eğilimindesiniz. Bu tasarıyla, işçi memnun olmayacağı gibi, dürüst işveren de
memnun olmaz. Getirilen atipik sözleşme ve çalışma biçimleriyle, işçi, esas
olarak, yarı aç, yarı tok bir duruma getirilmektedir. Bu yarı işsiz insanlar,
her türlü sosyal güvenceden yoksun bir hale getirilmektedir. Bu yasa tasarısı,
bir tepki tasarısıdır. İşçilerin şimdiye kadarki kazanımlarını yok etmeyi
amaçlayan bir tasarıdır; hatta, bu konuda o kadar ileri gidilmiştir ki, İş
Yasası, iş yasası olmaktan çıkarılıp, işten çıkarma yasası biçimine
dönüştürülmüştür.
Sayın milletvekilleri, oysa, hükümetler,
çalışma barışına katkı yapabilecek yasaları hazırlamakla mükelleftir. Ne yazık
ki, esnek çalışma biçimlerini temel alan bu İş Yasasıyla, çalışma koşulları
değiştirilmiş ve her şey esnekleştirilmiştir. Bu esnekleştirmeler sonucu neler
olmuştur, bir bakalım: Önce, İş Yasasının bizatihi, kendisi esnetilmiştir.
Esnek hale gelen İş Yasası, her türlü kötü niyetli yoruma açık bir biçimde,
çalışma türü ve çalışma biçimlerini bile net tanımlayamamıştır. Her türlü
çalışma biçimini yasa kapsamına almış, atipik çalışma biçimleri temel olmuştur.
İş yeri esnekleştirilmiştir. Asıl işte alt işverenin çalıştırılmaması kuralı
"işin gereği ve teknolojik nedenler" adı altında esnekleştirilmiştir;
bu şekilde taşeronluk iyice yasal hale gelmiştir. Böyle bir düzenlemenin, ne
ülke ekonomisine ne gerçek endüstriye ve teknoloji ne örgütlü topluma ve ne de
demokrasiye bir katkısı bulunmaktadır. Yine bu yasa tasarısıyla, işin ve
işçinin esnekleştirilmesi cihetine gidilmiş, yasaya kısmî süreli çalışma, tam
süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma, deneme süreli çalışma kavramları
getirilmiştir.
Bu tasarıyla iş süreleri de esnek hale
getirilmiştir. Telafi çalışması düzenlenmiştir. İşçiyi, üretimin en temel
faktörünü korumayan, onu yarı aç, yarı işsiz; ama, tam yoksul, sağlık ve sosyal
güvenceden yoksun hale getiren, sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmayan bu kanun
tasarısında yer alan ücret maddesinin başlığının, ücret olmaması, onun yerine
sadaka ve bahşiş halinde düzenlenmesi belki kanun tasarısının ruhuna daha uygun
olurdu.
Bu yasa tasarısına olumsuz oy vermeyi
vicdan borcu sayıyoruz. Hepinize saygı ve sevgilerimi sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
Madde üzerinde, şahısları adına söz
istekleri var.
Yalova Milletvekili Sayın Şükrü Önder?..
Yok.
Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?..
Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
III. -
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
toplantı yetersayısı yoktur, yoklama yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - 20 kişilik bir talebiniz olması
lazım, ismen tespit edeceğim:
Sayın İzzet Çetin, Sayın Oğuz Oyan, Sayın
Oya Araslı, Sayın Erol Tınastepe, Sayın Mustafa Özyürek, Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Sayın Rasim Çakır, Sayın Hasan Aydın, Sayın Ali Topuz, Sayın Haşim
Oral, Sayın Feridun Baloğlu, Sayın Dursun Akdemir, Sayın Halil Tiryaki, Sayın
Önder Sav, Sayın Algan Hacaloğlu, Sayın Şükrü Elekdağ, Sayın Nail Kamacı, Sayın
Hüseyin Güler, Sayın Mustafa Gazalcı, Sayın Gökhan Durgun.
Sayın milletvekilleri İçtüzüğün 57 nci
maddesine göre, elektronik cihazla yoklama yapacağım.
5 dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
çoğunluğumuz vardır; görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, 32 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
33 üncü maddeyi okutuyorum:
İşverenin ödeme aczine düşmesi
MADDE 33. - İşverenin konkordato ilan
etmesi, işveren için aciz vesikası
alınması veya iflası nedenleri
ile işverenin ödeme güçlüğüne düştüğü hallerde geçerli olmak üzere, işçilerin
iş ilişkisinden kaynaklanan son üç aylık ücret alacaklarını karşılamak amacı
ile İşsizlik Sigortası Fonu kapsamında ayrı bir ücret garanti fonu oluşturulur.
Ücret Garanti Fonu, işverenlerce işsizlik
sigortası primi olarak yapılan ödemelerin yıllık toplamının yüzde biridir.
Ücret garanti fonunun oluşumu ve uygulanması ile ilgili usul ve esaslar Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, İş Kanunu Tasarısının yaklaşık dörtte
1'lik bölümü tamamlanmış vaziyette, başlangıç itibariyle. Bu tasarının burada
görüşülmesi sırasında, ne yazık ki, önümüze önergelerle, önümüze gelen tasarıda
olduğundan daha geri bir düzenleme yapılmaktadır. Bunlardan en önemlisi,
bildiğiniz gibi, İş Güvencesi Yasasının, bugün görüşülen İş Yasası Tasarısı
vasıtasıyla, esas itibariyle gündem dışına çıkarılmasıdır; yani, çıkaracağımız
bu iş yasasından sonra "artık, Türkiye'de bir İş Güvencesi Yasası var
mıdır" sorusuna, hiç kimse, göğsünü gere gere, vicdanı rahat bir şekilde
"evet, vardır" diyemeyecektir. Burada, sadece iş yasası getirilmiyor,
aynı zamanda, bu geceyarısı önergeleriyle, son dakika önergeleriyle, toplumun
tartışmasına imkân vermeyecek birtakım önergelerle, düzenleme, göründüğünden
daha geri, daha antisosyal bir yapıya doğru götürülmektedir.
Üzerinde konuştuğumuz maddeyle -yani,
işverenin ödeme aczine düşmesiyle ilgili maddeyle- ilgili şunları söylemek
istiyorum: Bu madde, bir kere, bazı bakımlardan geliştirilmezse, Türkiye'de,
şimdiye kadar örneklerini gördüğümüz bazı kötü uygulamalara vesile olabilir. Bu
şekliyle, bu madde, kötü niyetli işveren için, kötü amaçlı kullanıma vesile
olabilir. İşçi haklarının, çalışanın haklarının yeterince korunmaması sonucunu
doğurabilir ve tabiî -hepimizin bildiği bir başka sonuç var, birazdan
açıklayacağım- burada esas amaç gibi görünen, ama, aslında esas amaç olmaktan
ziyade uygulamamızda tali amaç gibi olan bir başka durum ortaya çıkar; o da,
kamu finansmanı aracı olarak yeni bir ücret garanti fonu yaratılması olayıdır,
tıpkı İşsizlik Fonunda olduğu gibi.
Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, burada,
gerçekten çalışanın hakkını korumak istiyorsak, acze düşmüş işverenin,
çalışanların haklarını öncelikle ödemesini, bu borç ödemelerini öncelikle
çalışanlara yöneltmesini istiyorsak, işverenin, böyle bir ücret garanti fonu
aracılığıyla, öncelikle kendi üzerine düşecek sorumluluklardan kurtulmasını bir
kere önleyelim. Bu ücret garanti fonu olsun; ama, öncelikle, bizim yapmamız
gereken, işverenin, böyle bir durumda, yani, konkordato ilan etmesi, haciz
vesikası alınması veya iflası gibi nedenlerle ödeme güçlüğüne düştüğü hallerde
yapılması gereken öncelikli iş, ücret gibi, kıdem tazminatı gibi, kullanılmayan
izin süreleri gibi tüm işçilik haklarının muaccel hale getirilmesidir. Eğer
bunu kanun metnine geçirmezsek, o zaman, her zaman, işçi haklarının öncelikle
tahsilinde sorunlar çıkacaktır. Yani, burada, bu madde kapsamında, işçi
alacaklarının -birazdan bir önerge de vereceğiz- rüçhanlı alacaklar, amme
alacakları dahil, tüm alacaklardan önce gelmek üzere, mutlaka, imtiyazlı alacak
olarak tanımlanması gerekmektedir. Öyle ki, işverenin menkul ya da gayrimenkul,
bütün malları ve üçüncü şahıslardaki hak ve alacakları işçilik haklarını
karşılayamadığı durumlarda ücret garanti fonu devreye girmelidir. Eğer böyle
yaparsak, hem ücret garanti fonuna çok yüklenmemiş oluruz hem de öncelikle,
işverenin sorumluluktan kaçmak, öncelikle kendi üzerine düşen, diğer
işverenlerin ortak fonuna değil, öncelikle kendi üzerine düşen sorumluluğu
yerine getirmesini sağlarız.
Kuşkusuz, bir işletmenin aslî
unsurlarından biri işverense, diğeri de işçidir, çalışandır, her düzeyde
çalışan ücretlilerdir. Dolayısıyla, işçi haklarını korumanın öncelikli yolu,
bir kere, böyle bir düzenleme yapmaktır. Aslında, burada, yine, üç aylık bir
süreyi tutabiliriz, üç aylık ücret alacakları için garanti fonunu
kullanabiliriz; ama, dediğim gibi, önce, işverenin kendi taşınır-taşınmaz
malları ve hakları üzerinden, alacakları üzerinden tahsilatı yapmak kaydıyla.
Bir kere, kötü niyetli işverenin kötü niyetli davranışını önlemenin birinci
yolu budur; Türkiye'de bunun örnekleri çok görülmüştür.
İkincisi, bu ücret garanti fonu yetmediği
durumlarda ne olacak? Ücret garanti fonunu, buradaki yasal düzenleme,
işverenlerce işsizlik sigortası primi olarak yapılan ödemelerin yıllık
toplamının yüzde 1'i olarak tanımlıyor. Bilim heyeti ve bakanlık öngörüsü daha
önce farklıydı. Sigortalının prime esas aylık brüt kazancının işverene düşen
bölümünün belli bir payı olarak, yüzdesi, binde 5'i olarak tanımlıyordu; bunun
daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Bundan daha önemlisi, ücret garanti fonunun
belli bir kriz döneminde işçi alacaklarını karşılayamaması durumunda ne
olacaktır? Bu, bilindiği gibi, burada tanımlandığı şekliyle, işsizlik
sigortasının bir kolu olarak onun kapsamında kurulmaktadır; fon içinde fon
oluşmaktadır. Eğer, ücret garanti fonu, herhangi bir kriz, toplu işten
çıkarmalar olduğu dönemde işçi alacaklarını karşılamaya yetmezse, bunun
İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanacağının, en azından, bu fonun, ücret
garanti fonunun İşsizlik Sigortası Fonundan ödünç alabileceğinin burada
düzenlenmesinde yarar vardır.
Burada şunu üçüncü olarak hatırlatmak
isterim: Türkiye'de bu tür fonlar kamu finansmanı aracı olmaktadır. Bakınız,
burada tasfiyesini görüştüğümüz zorunlu tasarruf böyle hizmet etmiştir.
İşsizlik Sigortası Fonu bu şekilde çalışmaktadır. Geçenlerde burada İŞKUR Genel
Müdürüyle karşılaştım ve soruyu sordum; acaba, işsizlik sigortasından hak
sahiplerine, yani, işsizlere ne kadarlık bir geri ödeme olmuştur diye. Bana
verdiği yanıt şuydu: "Yüzde 1,5'in altında; yani, yüzde 1,2 gibi."
Yani, işsizlik sigortasında toplanan paraların sadece yüzde 1,2'si işsizlere
geri dönmüş. Acaba niçin; bunun birinci nedeni, bir kere, son derece dar
tanımlamışız olayı, kapsamı dar tanımlamışız. Ne demişiz; asgarî ücretin yarısı
ile asgarî ücretin tamamı arasında olabilir; daha yukarıda olmaz; yani, adam 1
milyar maaş alıyorsa, işsiz kaldığı zaman, bütün koşulları yerine getirdiyse,
alabileceği para asgarî ücret tavanından daha fazla olamaz. Böyle bir şey
olabilir mi?! Niçin, demek ki, biz bu fonu kullanamıyoruz işsizler lehine; bu
nedenle. Onun dışında, koşullar çok kapsamlı ve ağır. Şimdi, bu, neye yarıyor?!
İşsizlik Sigortası Fonu kurduk. "Ne güzel; işte, biz de uluslararası
normlara uyduk" demekle gerçekten bunu yapmış oluyor muyuz?! Türkiye, son
iki yılda, mevcut işsiz mevcut işsiz sayısına 1 500 000 ilave işsiz taşımışken,
İşsizlik Sigortası Fonundan işsizlere dönük fon kullanımının yüzde 1,2'de
kalması bir utanç vesilesi değil midir?! Bunu düzeltmek için yeni iktidar ne
yapmayı düşünüyor?
Şimdi, burada, bu İşsizlik Sigortası
Fonunun yüzde 1'i oranında -bakınız, yüzde 1 burada kritik bir oran-
bir payla ücret garanti fonu kuruluyor. Sizin işsizlik sigortasından işsizlere
verdiğiniz zaten yüzde 1; yani, o kadarlık bir payla ne yapmış oluyorsunuz; bir
ücret garanti fonu kuruyorsunuz.
Arkadaşlar, bu, doğru bir yöntem değil;
doğru bir uygulama değil; bu, mantıklı bir iş değil; yani, bakınız, bu, sosyal
değil; bu, toplumun, gerçekten sosyal bakımdan acze düşmüş kesimlerini koruma
mekanizması değil; böyle yol alamayız. Türkiye, bu şekilde üzerindeki toplumsal
baskıyı azaltamaz. Türkiye'de, gerçekten gelir dağılımı çok bozulmuştur.
Türkiye'de işsizlik çok artmıştır. Biz, bu tür düzenlemelerle buna merhem dahi
olamayız. O halde, geliniz, burada, bunları anlamlı düzeylere çıkaralım. Yani,
bunu yaparken, aynı zamanda, dediğim gibi, işsizlik sigortasını dahi yeniden
düşünmemiz lazım.
Ücret garanti fonu kuruyorsunuz, hangi
koşullarda değerleneceğini burada belirtmiyorsunuz. Ücret garanti fonunda
toplanan paralar ne şekilde, hangi tür bir nemalandırmayla değerlenecektir,
burada eksiktir. Geliniz, bunun adını koyalım; yani, mevduat faizi mi
diyeceksiniz, hazinenin borçlanma ihalelerindeki faizi mi diyeceksiniz, bir şey
deyiniz. Yoksa, eğer demezseniz, kanunda boşluk olursa, bunun kötü amaçlı
kullanımı; yani, sıfır faizle kullanımı gibi bir durum ortaya çıkabilir; yani,
fonlar durduğu yerde eriyebilir.
Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu tür
düzenlemeleri yaparken, esas amacın, çalışanları, işsiz kalanı, ücretini
alamayanları öncelikle korumak olduğunu unutmayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan, lütfen toparlayın.
Buyurun.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu tür düzenlemeler
kamu finansmanı aracı olarak kullanılamaz, kullanılmamalıdır. Eğer, şimdiye
kadar bu yasa metnini getirenlerin bu niyetleri ya da buna çözüm getirmeme
niyetleri ortaya yeterince çıkmışsa, geliniz, birazdan buraya getireceğimiz önergelerimize
katılınız ve bu düzenlemeyi, daha belirli, daha çalışanlar lehine, daha işçi
kesiminin, yani, zayıf toplumsal konumda olan kesimlerin lehine düzeltme
fırsatını kaçırmayalım.
İlginiz için teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.
Madde üzerinde şahısları adına söz isteği
var.
Bursa Milletvekili Sayın Şevket Orhan?..
Yok.
Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?..
Yok.
Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) -
Saygıdeğer Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bir kere, 33 üncü
maddenin son paragrafındaki "Ücret garanti fonunun oluşumu ve uygulanması
ile ilgili usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir" hükmü açık değil, tıpkı nemalarda olduğu gibi.
Eğer bu primler, en az üç aylık ortalama
hazine bonosu faiziyle değerlendirilmezse, yarın, nemada olduğu gibi yüzde
11... Yıllık yüzde 11'le değerlendirildi, yüzde 10'la değerlendirildi. Mutlaka,
bunu, devletin bir borçlanma aracı gibi görüyoruz; ama, bunlara belli bir faiz
oranı ve belli bir değerlendirme oranı getirmezsek, yine nemalar gibi olur ve
bu insanlara ödeyecek fon bulamayız. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza
çıkarılacak yönetmelik yetkisi verirken, mutlaka ve mutlaka, bu maddede, belli
bir oran, objektif bir kriter getirmek zorundayız. Aksi halde, yine, bu fon,
nemalar gibi olur.
Değerli milletvekilleri, iyi niyetli
işverene saygı duyuyorum; ama, bu madde öyle bir madde ki, kötü niyetli
işverenin önünü açan bir madde. Türkiye'de, bir iflas masası veya maddede
dediğimiz gibi, aciz vesikası alınması veya iflasın ilan edilmesi beş yıl
sürüyor, altı yıl sürüyor, on yıl sürüyor. Alınması on yıl süren aciz
vesikaları var. Hele işveren çok da kötü niyetliyse, birtakım gayrimenkullerin
ve menkullerin önüne kendi yandaşlarına haciz ve ipotek koyduruyorsa, bir
şekilde bunları on yıldan önce tasfiye etmek mümkün değil. Eğer bir işçi
alacağı on yıl bekliyorsa, bugünün parası, herhalde, on sene sonranın parasıyla
pul olur. Onun için, mutlaka, burada rüçhanlı alacak olmalı, burada amme
alacağından daha önde olmalı; çünkü, kötü niyetli işverenler, genelde, kendi
yandaşlarına haciz koyduruyor, ipotek koyduruyor ve işçi alacağını dahi
ödemiyor. Onun için, işçi alacağı amme alacağından önce gelmeli; çünkü, bu
insanların ellerine üç kuruş para geçecek; bu parayı beş yıl sonra almalarının
ne önemi var.
Onun için, bu maddede, biz, işçi
alacağının amme alacağının önüne geçmesi yönünde bir önerge veriyoruz. Bu,
ekmek parası. Gelin, insanların ekmek parasını on yıl sonra ödemeyelim.
Düşünün, Anadolu'da, bir ilde bir işçi, yirmi sene çalışmış, onbeş sene
çalışmış; eğer, o işyeri kapandıysa, alternatifi yok, iş bulamayacak, ekmek
yiyemeyecek. Gelin, biraz sonra vereceğimiz önergeyle, işçi alacaklarını amme
alacağının önüne geçirelim. Devlet baba ekmek bulur; ama, bu insanlar ekmek
bulamaz.
Bir işveren düşünün. Bu işveren hele
devlet babaysa, rantabl çalışmıyorsa o işyeri, onu daha kötü yönetiyorsa, orada
insanlar işsiz kalır. Size bir örnek
vereceğim; Malatya sigara fabrikası. Devlet baba iyi bir işveren olsa, aynı
anda, 800 kişiden 400 kişiyi emekli etmez. Peki, bu fabrikayı kim çalıştıracak?!
Bu fabrika daha rantabl çalışabilir mi?! Bu fabrika, yarın daha çok zarar
edecek; o zaman diyecek ki devlet baba: "Vallahi bu fabrika zarar ediyor,
hepsini kapattım."
Onun için, biraz sonra vereceğimiz
önergeye, gelin, işçi alacağının amme alacağının önüne geçmesi için, hepimiz buna
"olur" diyelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Aslanoğlu.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN - Önergelere geçmeden, Hükümet, bir
açıklama talebinde bulundu.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu 33 üncü maddeyle, daha önce İş Kanunumuzda
yer almayan bir düzenleme yapılmaktadır. İşverenin konkordato ve iflas
kararıyla, aciz vesikası alınması nedeniyle ödeme güçlüğüne düştüğü hallerde,
işçinin son üç aylık ücreti güvenceye
alınarak, bir garanti fonu oluşturulmaktadır. Bu güvence, Avrupa Birliğinin
980/36 numaralı yönergesi doğrultusunda getirilmiş olup, ulusal program
kapsamında da taahhütlerimiz arasındadır; İşsizlik Sigortası Fonu kapsamında
oluşturulacak ayrı bir ücret garanti fonuyla da sağlanacaktır. İşverene ayrı
bir yük getirilmemesi amacıyla, ücret garanti fonu primlerinin, işverenlerce,
işsizlik sigortası primi olarak yapılan ödemelerin yıllık toplamının yüzde
1'inden oluşacaktır.
Ayrıca, İcra İflas Kanunu da, dün, Adalet
Komisyonunda gündeme alındı; bir alt komisyon kuruldu. Dolayısıyla, işçi
alacakları var ise, bunun rüçhaniyeti İcra İflas Kanunu içerisinde
düzenlenecektir. Komisyonda Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız da var.
Buradaki endişelerini orada dile getirirlerse, orada karşılama imkânımız da
vardır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 33 üncü madde
üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutup,
sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının
"İşverenin ödeme aczine düşmesi" başlıklı 33 üncü maddesinin birinci
fıkrasının ilk cümlesinin önüne "işçi alacakları yasal ve sözleşmeden
kaynaklanan tüm rüçhanlı alacaklardan öncelikli olarak ödenir. Bu alacaklara
hiçbir ihtara gerek kalmaksızın ödenmesi gereken tarihten itibaren bankalarca
uygulanan en yüksek mevduat faizi uygulanır" cümlesinin getirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Cevdet Selvi |
Mehmet Küçükaşık |
Muharrem Kılıç |
|
Eskişehir |
Bursa |
Malatya |
|
Feridun Baloğlu |
Feramus Şahin |
|
|
Antalya |
Tokat |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33
üncü maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Mehmet Küçükaşık |
Muharrem Kılıç |
Cevdet Selvi |
|
Bursa |
Malatya |
Eskişehir |
"Ücret garanti fonu Sosyal Sigortalar
Kanununun 77 ve 78 inci maddelerine göre işverence sigortalının prime esas aylık
kazancının işveren payına düşen miktarının binde beşi oranında kesilen
primlerden oluşur."
BAŞKAN - Üçüncü ve
son önergeyi okutuyorum. Bu son önerge, en aykırı önergedir; işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"İşverenin ödeme aczine düşmesi" başlıklı 33 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Muhsin Koçyiğit |
|
İzmir |
Kocaeli |
Diyarbakır |
|
Enver Öktem |
Muharrem Doğan |
Hüseyin Özcan |
|
İzmir |
Mardin |
Mersin |
İşverenin ödeme aczine düşmesi
MADDE 33.- İşverenin konkordato ilan
etmesi, işveren için aciz vesikası alınması veya iflası nedenleri ile işverenin
ödeme güçlüğüne düştüğü hallerde, işçilerin iş ilişkisinden doğan ücret, kıdem
tazminatı, kullanılmayan izin süreleri gibi tüm işçilik hakları muaccel hale
gelir. Bu işçi alacakları; rüçhanlı alacaklar, amme alacakları dahil tüm
alacaklardan önce gelmek üzere imtiyazlı alacaktır. İşverenin menkul,
gayrimenkul malları ile üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarının işçilik
haklarını karşılamadığı durumlarda geçerli olmak üzere işçilerin iş
ilişkisinden kaynaklanan son üç aylık ücret alacaklarını karşılamak amacı ile
İşsizlik Sigortası Fonu kapsamında ayrı bir ücret garanti fonu oluşturulur.
Ücret garanti fonu primleri işverence
Sosyal Sigortalar Kanununun 77 ve 78 inci maddelerinde belirtilen sigortalının
prime esas aylık brüt kazancının işverene düşen bölümünden binde beşi aşmamak
üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirtilecek
oranda kesinti yapmak suretiyle karşılanır."
Ücret garanti fonu uygulamasına ilişkin
usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Son okuduğumuz önerge en aykırı
önergedir.
Önergeye Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın önerge sahipleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin gerekçesini mi okutalım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hayır efendim, ben
konuşacağım.
BAŞKAN - Sayın Çetin önergelerinin
gerekçesini açıklayacak efendim.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 33 üncü
maddesine ilişkin vermiş olduğumuz değişiklik önergesinin gerekçesini açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yeni iş kanunu -
ileride göreceksiniz, birlikte göreceğiz- yamalı bohça gibi, pek çok ülkeden
"orada o var, burada bu var; biz de yok" diye, Türkiye'nin bünyesine
uyup uymadığına bakılmaksızın yapılan düzenlemeler manzumesidir. Öyle
zannediyorum ki, ileride, bunun sıkıntılarını yine birlikte gidermeye
çalışacağız. Bunlardan biri de, bu maddeye ilişkin bir düzenlemedir. Az evvel,
Sayın Bakanımız açıklarken "bunu İcra ve İflas Yasasında da düzenliyoruz,
o nedenle burada bulunmasına gerek yok" dedi. Tabiî, usul hukuku açısından
durumu çok iyi bilmiyorum; ama, bildiğim bir iki konu var ki, onları izah
etmeye çalışacağım.
Gerçekten, işverenin ödeme aczi içerisine
düşmesi durumda işçi alacaklarının korunması isteği ve talebi bütün çağdaş
ülkelerde gündeme gelmiş ve 1970'li yıllardan sonra, bu konuya ilişkin
düzenlemeler ILO'da da yapılagelmiştir. Uluslararası Çalışma Örgütü, 95 sayılı
sözleşmesiyle ücretin korunmasına ilişkin bir düzenlemeyi yeterli görmemiş,
1992 yılında buna ilişkin 173 sayılı yeni bir genelge yayımlayarak yeni bir
sözleşme benimsemiş. Avrupa Birliği de, yani, o zamanki adıyla Avrupa Topluluğu
da, 1980 yılında, 980 sayılı yönergeyi kabul etmiş. Bizim de, ülkemizde 95
sayılı ILO Sözleşmesi yürürlükte. O nedenle, bakıldığı zaman, bizim kendi
isteğimizden çok, Avrupa Birliği standartlarını yakalayabilmek açısından iş
yaşamımıza yeni giren bir düzenleme. İşverenin ödeme aczine düşmesi halinde,
işçi alacakları, bugünkü uygulamada, özellikle, yaklaşık 12 kalem imtiyazlı
alacaktan sonra geliyor.
Dün sabah, ÇİNKUR'dan işçi arkadaşlar
geldi yanıma. ÇİNKUR, biliyorsunuz, özelleştirildi; yabancı, İranlı bir işveren
aldı; piyasayı 60 000 000-70 000 000 dolandırdı. Şimdi, işçilerin ne ücret
alacağı ödendi ne kıdem tazminatları ödendi ne ikramiyeleri ödendi; işçiler
kapı kapı dolaşıyor. Zannediyorum, Kayseri milletvekillerinin de konudan,
ÇİNKUR'daki işçilerden haberleri var. Bu bir örnek. Aylardır, yıllardır işçi
alacağı garanti altına alınmadığı için, tam bir özelleştirme mağduru konumuna
düştüler. Böyle bir durumda, ücret garanti fonu, elbette, işleme konulmalı; pek
çok ülkede var, biz buna karşı çıkmıyoruz; ancak, işçi alacaklarını... Burada
iki önemli nokta var. Ücret garanti fonu oluşturulurken, bizim işverenlerimizin
bir bölümünün buna nasıl bakacakları önemli. Yani, şu ana kadar ülkemizde
uygulanan fonlar gibi işleyecekse ücret garanti fonu, vay yandı!.. İşte,
rezaleti görüyoruz Zorunlu Tasarruf Fonlarının tasfiyesine ilişkin anapara
ödemelerinde. 300 000 000-400 000 000 anapara alacağını bekleyen devlet memuru,
gidiyor, 60 000 000-75 000 000 alacakla kapıdan dönüp hüsrana uğruyor. Belki,
AKP olarak daha az ödeme işinize gelebilir; ama, bu fon da, yarın, pek çok
işveren tarafından istismar edilebilecek. Bu, birinci boyutu.
İkinci boyutu da, bizim, gerçekten, işçi
alacaklarını garanti altına almamız söz konusu olacaksa...
Sayın Başkan, sükuneti sağlarsanız...
Arkadaşlar susarlarsa...
BAŞKAN - Efendim, sayın hatibi dinleyelim.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Yani, biz, işçi
alacaklarını garanti altına alacaksak, bunun, gerçekten, ücret, kıdem
tazminatı, kullanılmayan izin sürelerine ilişkin bütün alacaklarını, imtiyazlı
alacakların ilk sırasına getirmeliyiz. Ücret ve ücrete bağlı işçilik hakları,
işçilerin, aileleriyle birlikte yaşamlarını sürdürebilmek için en önemli
varlıkları. Eğer, işçinin ücreti olmazsa, işçinin ücreti zamanında ödenmezse,
hileli iflas ya da başka nedenlerle eline geçmezse, bırakın tek başına işçiyi,
onun ailesinin, çocuklarının, tümünün çok daha zor koşullar içerisine düştüğünü
hepimiz biliyoruz. O nedenle, verdiğimiz önerge... İcra ve İflas Kanununda
olmuş, burada olmuş, çok fazla hüküm ifade etmez. Bizim işçilerimizin
alacakları değişik yasalarda mevcut; 1475 sayılı Yasada düzenleme var, 2004
sayılı İcra ve İflas Yasasında düzenleme var, Türk Ticaret Kanununda düzenleme
var, Borçlar Kanununda düzenleme var...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Son cümlemi
söylüyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, bizim burada yapmış olduğumuz
düzenleme, iş hukuku, işçinin özel hukuku. İççi, kendisine ilişkin yasal
düzenlemeye göz atarken, ne icra ve
iflas hukukuna gider ne Borçlar Kanununa ne de Türk Ticaret Kanununa, onun
anayasası, çalışma yasasıdır, İş Yasasıdır. O nedenle, düzenlemenin burada
yapılması -ki, Sayın Bakanım da, bunun İcra ve İflas Kanununda düzenleneceğini
söylerken, bir bakıma haklı bir gerekçe, haklı bir talep olduğunu zımnen de
olsa kabul etmiş oldu- son derece isabetli olacaktır diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, karar
yetersayısı yoktur. İçtüzüğün 146 ncı maddesi gereğince karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, oylamaya geçtim.
Sayın Öktem, sayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Efendim, Kâtip Üyeler arasında anlaşma
sağlanamadığından oylamayı elektronik cihazla yapacağım.
Oylama için 4 dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
arkadaşlarımızdan bir tanesi kabul oyu verdi, çoğu çekimser kaldı. Bu kadar
karşı çıkan arkadaş karşısında, oylamayı yenilemenin faydası yok efendim.
BAŞKAN - Efendim, kabulde bir tereddüt
oldu
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
reddedildi artık.
BAŞKAN - Önergeyi oyluyoruz. Oylama işlemi
başladı; herkes, lütfen, oyunu kullansın efendim.
Cihaza giremeyen arkadaşlarımız, teknik
personelden yardım isteyebilirler.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 33
üncü maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
|
(İzmir) |
|
ve arkadaşları |
"Ücret garanti fonu Sosyal Sigortalar
Kanununun 77 ve 78 inci maddelerine göre işverence sigortalının prime esas
aylık kazancının işveren payına düşen miktarının binde beşi oranında kesilen
primlerden oluşur."
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU
BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet ve komisyon katılmıyor.
Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım
efendim?
OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Komisyondan değişiklik metni yerine
hükümet tasarısındaki madde metninin değiştirilerek alınmasının daha uygun
olduğu düşünüldüğünden bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının
"İşverenin ödeme aczine düşmesi" başlıklı 33 üncü maddesinin birinci
fıkrasının ilk cümlesinin önüne "işçi alacakları yasal ve sözleşmeden
kaynaklanan tüm rüçhanlı alacaklardan öncelikli olarak ödenir. Bu alacaklara
hiçbir ihtara gerek kalmaksızın ödenmesi gereken tarihten itibaren bankalarca
uygulanan en yüksek mevduat faizi uygulanır" cümlesinin getirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Enver Öktem |
|
(İzmir) |
|
ve arkadaşları |
BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi
okutayım?
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun
katılmadığı önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
İşçi ücretlerinin işçilerin ve ailelerinin
yaşamlarını sürdürebilecekleri tek gelir kaynağı olması nedeniyle, diğer tüm
alacaklardan öncelikli alacak olması sağlanarak, ILO sözleşmeleriyle de uyumlu
hale getirilmiş olacaktır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, 33 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: 33 üncü maddeyi kabul edenler... Etmeyenler... 33 üncü madde kabul
edilmiştir.
34 üncü maddeyi okutuyorum:
Ücretin gününde ödenmemesi
MADDE 34. - Ücreti ödeme gününden itibaren
yirmi gün içinde mücbir bir neden dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu
yerine getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak iş
görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa
dahi grev olarak nitelendirilemez. Gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan
en yüksek faiz oranı uygulanır.
Bu işçilerin bu nedenle iş akitleri
çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine yeni işçi alınamaz, bu işler
başkalarına yaptırılamaz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram
Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısı görüşülürken, bir
konuyu, ısrarla merak ediyorum: Bugün, 40 000 000'a yakın vatandaşımızı
ilgilendiren hizmet üreten Sosyal Sigortalar Kurumunun yasası yok, sizleri hiç
ilgilendirmiyor, Bağ-Kurun yasası yok, sizleri ilgilendirmiyor, İşkurun yasası
yok, sizleri ilgilendirmiyor, her ne hikmetse, bu nasıl bir güç ise, bu İş
Yasası Tasarısının bir an önce çıkması için gecenizi gündüzünüze katıyorsunuz.
Bunlar sizi ilgilendirmiyor mu değerli arkadaşlarım?! Ama, bir şey demiyorum,
inşallah, burada da emeğiniz boşa çıkar, başka bir şey demiyorum.
Şimdi, burada, değerli sözcüleriniz, Grup
Başkanvekiliniz, yeri geliyor, 9 bilim adamının hazırladığı yasa tasarısından
bahsediyor, bunun yaşama geçmesinin doğru olacağını söylüyor, yeri geliyor, bu
yasa tasarısını değiştiriyorsunuz, maddeleri tahrip ediyorsunuz, bunun doğru
olacağını savunuyorsunuz; bu nedir değerli arkadaşlarım?! Elbette ki, bizim,
saygıdeğer işverenlerimize yönelik olarak, kasta mahsus ücreti geciktirir diye
bir düşüncemiz yok.
Hep belirli yörelerden geldiniz,
bilirsiniz, esnaf aybaşını bekler; memur aylık ücretini alacak, işçi aylık
ücretini alacak ki, esnafa borcunu ödesin. Aybaşında esnafa bir şenlik gelir,
aldığı borçlarından, taksitlerinden o da karşı tarafa borcunu öder. Eğer, bir
memur, bir işçi, bakkala, manava, belli yerlere borcunu ödeyemiyorsa, taksitini
ödeyemiyorsa, onun kapısının önünden geçemez. İşte, ücret, bu kadar önemlidir.
Bunun zamanında ödenmesi gereklidir.
Şimdi, birçok işverenimiz, elinde imkânı
olmasa dahi, borç yapar harç yapar, işçisinin ücretini zamanında öder. O da,
esnafın karşısına çıkma cüretini bulur, bakkalın karşısına çıkma cüretini
bulur. Böylece, taksitlerini öder, borcunu öder, kirasını öder, elektrik
parasını öder, su parasını öder; rahata kavuşur. Şimdi, burada getirilmek
istenen budur.
Burada bir iki konuyu özellikle bilginize
sunmak istiyorum: Tabiî, diyeceksiniz ki; acaba, bunu ödemeyen kurumlar
kuruluşlar var mı? Değerli arkadaşlarım, kasıt aramıyorum; ama, doğu bölgemizde
birçok kazamızda, küçük birçok beldemizde 4 ay, 5 ay, hatta 6 ay ücretini
alamayan belediye işçisi var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - 36
ay...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - 36 ay...
Biz, bunu, birçok kez gündem maddesi yapıp
hükümetlere götürmemize rağmen, bugüne kadar çözemedik.
Şimdi, o saygıdeğer belediye başkanları
bize de gelir talepte bulunurdu "kaynak sağlayın, imkân sağlayın, ben de
orada çalışan işçimin, memurumun ücretini ödemek istiyorum" derdi. Kasıt
aramamamıza rağmen, sorardım sayın belediye başkanına "acaba, taşeronlara,
müteahhitlere borcun var mı" derdim; "yok" derdi.
Yine kasıt aramıyorum, elbette ki,
müteahhidin ve taşeronun da çalıştırdığı işçi vardır, onların da ücretini
taşeron ve müteahhite ödeyecektir; ama, taşeron yakınıysa, kendi siyasî
partisinden birisiyse, ona kaynak sağlıyor, elde ettiği imkânları öncelikle ona
ödüyorsa, işte burada bir kusur aramak mecburiyetindeyiz değerli arkadaşlarım.
İşte, biraz önceki maddede, arkadaşlarımın "bu maddeye 'her ne olursa
olsun işçi ücretleri öncelikle ödenir' ifadesini getirelim" demelerinin
altında yatan nedenlerin biri budur.
Şimdi, bu maddede ne yapmak istiyoruz
değerli arkadaşlarım: İsterseniz, önceki, 9 bilim adamının hazırlamış olduğu
maddeyi bilgilerinize sunmak istiyorum:
"Madde 34.- Ücretini ödeme gününden
itibaren on gün içinde alamayan işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten
kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak işçilerin iş görme
borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev
olarak nitelendirilemez ve işçiler çalışmadıkları sürece ücretlerini alırlar."
Şimdi, biz, buradan bu maddeyi çıkarmışız
değerli arkadaşlarım, bilim adamı dediğimiz bu 9 kişinin hazırladığı taslaktan
bunu çıkarmışız, burada da kuşa çevirmişiz. Ne yapmışız değerli arkadaşlarım;
on günü yirmi güne çıkarmışız. Onun ötesinde de, burada diyoruz ki: Eğer
işçiler üretimden gelen gücünü kullanırsa -yani, bunun anlamı, benim paramı
vermiyorsan ben de çalışmıyorum demektir- çalışmıyorsa, bunlara herhangi bir
ücret ve sair ödenmez. Bu nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; bir nevi,
işçiyi ücretsiz izne çıkarmaktır. Bu, doğru bir hareket değildir sayın
milletvekilleri. Bu maddenin kapsamı, işçisinin ücretini zamanında ödeyeni;
yani, on gün içerisinde ödeyeni, onbir gün içerisinde ödeyeni -bunun, tartısı
terazisi yok, iyiniyet önemlidir burada- uzaktan yakından ilgilendirmez;
zamanında sorumluluğunu yerine getiriyor.
Bunu alışkanlık haline getiren, işçinin
alacağı ücretten önce müteahhidin, taşeronun parasını ödeyen bazı insanların,
bazı işverenlerin de yolunu kesmek lazım; keyfîliğine son vermek lazım değerli
arkadaşlarım. Bu nedenle, bu 9 kişilik bilim kurulunun hazırladığı madde
metnini değiştirmemek lazım. Bunu değiştirmemenizi istiyoruz ve bu konuda
değerli arkadaşlarımızın -Grubumuzun- hazırladığı bir önerge var, bu önergeye
olumlu oy vermenizi istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, ne getirilirse
getirilsin, kökten "yok" diye bir karar almışsınız. Bu, doğru bir
hareket değildir. Bakınız, biraz önce bir maddeyi oyladık, reddettiniz. Ne
diyoruz orada; işçi alacakları... Hani, bir zamanlar "alınteri kurumadan
hakkını alır" diyordunuz ya, nerede kaldı bu söylevler?! Biraz önce
arkadaşlarımız önerge verdi; diyorlar ki, işçi alacakları diğer alacaklardan
önce ödensin ki, bu adam, gitsin, bakkalına, manavına borcunu ödesin, elektrik parasını
ödesin, su parasını ödesin, çocuğunun okul masrafını görsün. Siz diyorsunuz ki,
yok, ne yaparsa yapsın!
Böyle olmaz değerli milletvekilleri! Bunu,
acaba, düşünerek mi yapıyorsunuz, merak ediyorum; yoksa, böyle bir karar
almışsınız, birisi el kaldırıyor, biz de el kaldırdık mı diyorsunuz?! Değerli
milletvekilleri, bunlar doğru hareketler değil, doğru değil.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sizin gibi!..
Siz öyle yapıyorsunuz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, keşke bizim gibi olsanız... Keşke bizim gibi olsanız...
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)- Allah
korusun!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bizim gibi
olsanız, direnirsiniz, hakkı hukuku savunursunuz; birilerinin dediği gibi, bir
oda başkanının dediği gibi, burada alelacele bu yasayı, talandan mal kaçırıyor
gibi, yağmurdan mal kaçırıyor gibi götürmezsiniz. Size diyorum ki, 40 000 000'a
yakın çalışanın yasası yok, Sosyal Sigortalar Kurumunun yasası yok. Usulsüz
işlem yapıyorsunuz, usulsüz para ödüyorsunuz. Neden o yasayı getirip de çıkar
mıyorsunuz, neden ona öncelik tanımıyorsunuz?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Destek verecek misiniz Sayın Meral?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - O yasa,
bundan daha önemli değil midir?! Yok...
AHMET YENİ (Samsun) - Destek verecek
misiniz?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Onun
arkasından, Bağ-Kurun yasası yok; binlerce insanın iş aldığı, görev aldığı, iş
yaptığı Bağ-Kurun yasası yok. Biraz önce, neredeyse, İşKurun birikimlerini de
kullanma yollarını arayacaktınız; ama, çabuk uyandık. Onun da yasası yok. Neden
bunları getirmiyorsunuz sayın milletvekilleri? Neden bunları getirmiyorsunuz
da; ama, bu yasayı birileri istedi... Öyle bir kayaya çarpar ki bu yasa... Bu
nedir biliyor musunuz; çalışanların yasal, anayasal hakkını elinden alıyorsunuz.
Uluslararası normlara aykırı yasa maddeleri çıkarıyorsunuz. Hiç merak etmeyin,
sevinciniz kursağınızda kalacak, öyle diliyorum, içimden öyle geçiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen toparlayınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, şimdi burada önemli olan, asıl olan, çalışan insanlarımızın,
çalışan arkadaşlarımızın ücretlerini gününde almasıdır. Değerli arkadaşlar,
içinizde esnaf var. Hiç esnaf yok mu; yani, aybaşı gelsin de, taksitlerimi
toplayayım, ben de senetlerimi ödeyeyim diye düşünen hiç esnaf yok mu içinizde?
İçinizde esnaf varsa, işçi-memur gününde parasını alamazsa, ne düşünürsünüz
onun hakkında; gelse bir daha, veresiye bir şey istese, verir misiniz;
vermezsiniz. Şimdi biz de diyoruz ki: Bu arkadaşlarımız çalışmış, bu
ücretlerini zamanında alsın. Madde metni bu. Eğer, şayet bu verilmiyorsa, işçi
de üretimden gelen hakkını kullanıyorsa, bunun hakkında bilim heyetinin
hazırladığı madde metni uygulansın ve siz de bunlara katılın. Bunu istiyoruz
değerli arkadaşlarım.
Teşekkür ediyorum. Umuyorum, anlatabildim.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Meral.
Madde üzerinde kişisel söz istekleri var.
İlk söz isteği, Kütahya Milletvekili Sayın
Hasan Fehmi Kinay'ın.
Sayın Kinay?.. Yok.
İkinci söz isteği, Karaman Milletvekili
Sayın Mevlüt Akgün'ün.
Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 34 üncü
maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Burada, siyasî mülahazalardan çok,
maddenin teknik yönünü değerlendirmek suretiyle katkıda bulunmak için söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ücretin ödeme gününden itibaren yirmi gün
içinde ödenmemesi durumunda, aslında, bu maddeyle işçiye bir hak tanınıyor. Bu
nedir; iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınmak suretiyle işçi ile işveren
arasında yeni bir uzlaşma sahası, yeni bir uzlaşma yönü sağlanabilir mi diye
böyle bir düzenleme getirilmiş. Biliyorsunuz, işçinin ücretinin ödenmemesi
durumunda, aslında, işçi, iş akdini feshetme hakkına sahiptir; ama, bu
maddeyle, iş akdini feshetme yönünü seçmeyen işçiye, aynı zamanda, iş görme
edimini yerine getirmekten kaçınma gibi ek bir imkân verilmiş olmaktadır.
Yine, burada, tek tek iş akitlerinde
işçilere ücretin ödenmemesi durumunda, işçilere, toplu olarak iş akitlerini
yerine getirmekten kaçınması halinde grev nitelendirmesi yapılmamak suretiyle,
bir hak daha getirilmiş olduğuna inanıyorum.
Az önce konuşan sayın konuşmacı, gününde
ödenmeyen ücretler konusunda "işveren lehine bir düzenleme
getiriliyor" dedi; ama, tabiî, gönül arzu ediyor ki, işçinin ücreti
zamanında ödensin. Zamanında ödenmediği durumda ne yapmak lazım; ya iş akdini
feshetmek lazım veya işvereni icraya vermek, dava etmek suretiyle hakkını talep
etmek lazım. Bu maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde, gününde ödenmeyen
ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanacağı esasen
belirtilmiş. Yani, işverene, işçiye ücret ödeme borcunu yerine getirmemek gibi
bir hak, esasen, hiç tanınmamış. Maddeyi bu şekilde yorumlamanın doğru olmadığı
kanısındayım. İşçinin ücretini ödemeyen işverene yasal müeyyide, hem maddede
hem Borçlar Yasasında hem de İş Yasasının genel hükümleri çerçevesinde zaten
var. Bu nedenle, ayrıca, maddenin son fıkrasında "bu işçilerin bu nedenle
iş akitleri çalışmadıkları için feshedilemez" gibi, iş akitlerini bu
şekilde düzenleyen bir uygulama da var. Yerine yeni işçinin alınmaması veya bu
işlerin başkasına yaptırılamaması da, esasen, işverene yönelik bir yaptırım
niteliğini taşıyor.
Ben, maddenin tümü itibariyle, işçi ile
işveren arasında ücretin ödenmemesi durumunda bir menfaat dengesinin
oturtulduğu inancındayım.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
şahsım adına söz istiyorum.
BAŞKAN - İkinci konuşma talebi, Konya
Milletvekili Sayın Kerim Özkul'un.
Sayın Özkul?.. Yok.
BAŞKAN - Dördüncü söz isteği...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yok Sayın Başkan,
ben söz istiyorum.
BAŞKAN - ...İzmir Milletvekili Sayın Enver
Öktem'in.
Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İşçilerin lehine
bir hak grevini düzenleyen bu madde hakkında ne söyleyeceksiniz merak ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP'li konuşmacılar, yasanın geneli üzerinde değil,
madde üzerindeki fikirlerimizi beyan etmemizi buyuruyorlar. Aylardır kelime
kelime, cümle cümle dile getirdiğimiz önerilere, düşüncelere karşı nasıl bir
duyarsızlık içerisinde olduklarını gördük.
İşçi örgütlerinin, halkın istemlerine,
konuyla ilgili raporlarına, çalışmalarına kayıtsız kalıp, sadece sermaye
çevrelerinin önerilerini, hiç okumadan, anlamadan, nasıl kabullendiklerini
gördük. Bu yüzden, daha önceki konuşmalarımda da belirttiğim gibi, ne söylersek
söyleyelim dikkate alınmayacağımız belli oldu artık. Çünkü, emir büyük yerden
gelmiştir.
Ücretlerin gününde ödenmemesi hakkındaki
bu madde, yasanın tamamını düşündüğümüz zaman, çok fazla bir anlam ifade
etmemektedir. Bu yasayla her türlü çalışma güvenceleri ellerinden alınan,
alınır satılır bir meta haline getirilen, çalışması ve çalışma süreleri
işverenin insafına terk edilen, örgütlenme hakları ortadan kaldırılan işçinin
ücretinin gününde ödenmemesi ne anlama gelecektir? Olmayan işçinin ücreti olur
mu?!
Arkadaşlar, konu tam Aziz Nesinlik bir
komedi haline dönüşmüştür. Sizler de rollerinizi çok iyi oynuyorsunuz!
Değerli milletvekilleri, tasarının
felsefesi, bu tartışmaları Meclis Televizyonundan esefle seyreden işçilerin,
emekçilerin havsalalarını zorluyor. İnsanlar çaresizlik içerisinde "nasıl
oluyor da oylarımıza talip olurken fütursuzca vaatlerde bulunan, Meclis üyeliği
onurunu takdir ettiğimiz insanlar, bizi bu kadar kolay alaşağı
edebiliyorlar" diyorlar. Sayın AKP'li milletvekilleri, inanın, tarihe
geçme noktasındasınız. Türk siyasî tarihine, Türk çalışma hayatı tarihine kara
harflerle yazılacaksınız. Soruyorum size: Çetin mücadelelerle demokrasi yolunda
elde edilen bu en temel insanî hakları birer birer yok etme vebalini üzerinize
nasıl alacaksınız? 12 Eylül darbecilerinin bile yapabilme cesaretini
gösteremediği bu hak gaspını gerçekleştirme görevini size kimlerin, neden ve nasıl
yüklediğini biliyor musunuz? Bu tartışmaların başından beri bu kesimlerin
kimler olduğu ve amaçlarının ne olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır.
Dünyaya aldırmadan, kendi şartlarını mazlum halklara dayatan çevrelerle halka
aldırmadan çoğunluğun gırtlağına çökme hakkını kendinde bulan çevrelerin
isteklerindeki ve yöntemlerindeki benzerliği hiç fark edebildiniz mi? Bunların
ortak noktası, egemen çıkarları uğruna hiçbir hakkı tanımamalarıdır. Bunlar,
nizam tanımaz, hak tanımaz, hukuk tanımaz, insan tanımaz. Bunlar, kanun
çıkarlarına uygun değilse ne yapıp edip değiştirmek isterler. Nasıl
uluslararası hukuku tanımıyorlarsa, hukuk devletini de tanımazlar;
egemenliklerini devam ettirmelerini sağlayacak kişileri, grupları, partileri
desteklerler. Güçlerinin yeteceği basiretsiz politikacılara ihtiyaçları vardır.
Siz böyle bir basiretsizliği kabullenebilirsiniz; ama, ulusal egemenlik ve
halkçılık üzerine inşa edilmiş bu Yüce Meclis bu zulmü kabullenmeyecektir.
Değerli milletvekilleri, unutmayın, yanlış
hesap Bağdat'tan döner. Yanlış kanun da, burada kabul etseniz de halktan
dönecektir, tıpkı sizin de halka döneceğiniz ve hesap vereceğiniz günün
geleceği şekilde olduğu gibi.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Bir kere de
madde üzerinde konuşun.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Madde var; madde
üzerinde konuşuyoruz da siz anlamıyorsunuz.
BAŞKAN - Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 2 adet önerge vardır;
önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, aykırılığına göre de işleme
alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının
"ücretin gününde ödenmemesi" başlıklı 34 üncü maddesinin birinci
fıkrasındaki "yirmi gün" ibaresinin "onbeş gün" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
Kocaeli |
|
|
Cevdet Selvi |
Mahmut Küçükaşık |
Muharrem Kılıç |
|
Eskişehir |
Bursa |
Malatya |
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Ücretin Gününde Ödenmemesi" başlıklı 34 üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin Koçyiğit |
Muharrem Doğan |
Hüseyin Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
Ücretin Gününde Ödenmemesi
Madde 34.-
Ücretini sözleşmede belirlenmiş olan ödeme
gününden itibaren 10 gün içinde alamayan işçi, iş görme borcunu yerine
getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanak, işçilerin iş
görme borcunu yerine getirmemeleri, sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa
dahi grev olarak nitelendirilemez ve işçiler çalışmadıkları süreye ait ücrete
hak kazanırlar. Ayrıca gününde ödenmeyen ücretler için, ödeme günündeki
bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır.
Bu işçilerin bu nedenle iş akitleri
çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine yeni işçi alınamaz, bu işler
başkalarına yaptırılamaz.
BAŞKAN - Efendim, bu son okunan önerge, en
aykırı önergedir.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Komisyonun
ve Hükümetin katılmadığı önergenin sahiplerinden Sayın İzzet Çetin; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir yasa yapıyoruz;
demin de söyledim, eklektik, birbirinden kopuk. Gerçekten, bu metin, eğer, şu
yasa tasarısı içerisinde, hiç olmazsa bilim kurulunun düzenlediği biçimiyle yer
almış olsa idi, belki, bu tasarı içerisinde işçiler tarafından en iyi kabul
edilebilecek bir düzenleme denilebilirdi.
Bunu söylerken, tabiî, niye en iyi
düzenleme olabilirdi... 12 Eylül 1980 öncesi, 275 sayılı Toplu Sözleşme, Grev
ve Lokavt Kanununda "hak grevi" diye bir kavram vardı. Herhangi bir
işveren, eğer işçilerin haklarını zamanında ödemez ise, işçiler, çalışmaktan
kaçınabilir ve topluca, haklarına erişebilmek için bu yola başvurabilirlerdi.
Şimdi, burada, biraz mahcup bir düzenleme
var. İşveren bilim kurulu, dünyanın her yerinde de... Demin değindim; işçi,
emeğiyle, alınteriyle kazandığı parayla geçinen insan; ücreti yetersiz bile
olsa, yaşamanı ona uyarlamaya çalışan birisi. Şimdi, böyle bir ücreti alamadığı
zaman, yaşamı kararıyor. 10 gün, 20 gün... Zaten, aldığı ücret, asgarî ücretle,
bugün, 225 000 000 lirayla, 30 gün geçinemeyen bir insanın, 20 günü de üzerine
koyarak 50 gün geçirebilmesinin hiç olanağı yok. Yani, böyle bir insana
"sen 20 gün daha diren; eğer işveren yine ödemez ise ve siz de çalışmaktan
kaçınırsanız, haklı konuma geleceksiniz" diye, onun hakkına bir kısıt
konuluyor farkında olmadan.
Tabiî, ülkemizde demokrasi kolay
kazanılmıyor, kolay yerleşmiyor. Hepimizin ortak mücadelesi, demokrasimizi
yükseltmek, hak ve özgürlükleri genişletmek. Burada mahcup bir şekilde kimi
bilim adamları ve kimi işverenler "işçilere hak grevi getiriyoruz"
diye kıyameti kopardılar. Sayın Kapusuz da az evvel "bu, son derece ileri
bir düzenleme "diye, benzer bir imada bulundu.
Değerli arkadaşlarım, bilim adamları
"10 gün" demişlerdi. Tabiî, işverenler baskı yaptı -yani, artık,
söylemeye bile dilim varmıyor- AKP'nin bu konuda görevli arkadaşları,
komisyondaki üyeleri ve Sayın Bakan, bu bilim adamlarının yapmış olduğu
düzenlemeleri, komisyondan 10 günü 20 gün olarak düzeltip buraya getirdiler.
Bir de, metnin içinde, yine bilim adamlarının düzenlediği metinde "mücbir
bir neden olmadan" deniliyor; yani, hem 20 güne çıkarılıyor hem bir de
"mücbir bir neden" deniliyor.
Şimdi, mücbir bir nedenin, böylesi muğlak,
her konuda her şeyin mücbir olduğunu kanıtlayabilme olanağının çok large
kullanılabildiği bir ortamda, böyle bir şeyin arkasına saklanarak "biz,
çok iyi yasa getirdik, çok iyi düzenleme yaptık, işçilere hak grevini yeniden getiriyoruz" diye,
işçileri aldatmaya, kandırmaya hiç gerek yok. Zaten, grev hakkını kullanabilecek
işçi oranı Türkiye'de yüzdelerle ifade edilebiliyor. Sayın Bakanımız, biraz
sonra, yasayı yeniden düzenleyeceğiz, kapsamını genişleteceğiz diyebilir.
Tamamına grev hakkı verseniz -sendikalı işçilerin oranı yüzde 8, temsilcileri
bile burada yok- öyle bir şeyi verseniz ne, vermeseniz ne!
Gelin, şu yasadaki metni, adam gibi, bize
yakışır, bu Meclise yakışır bir şekilde... Yirmi gün adamları açlığa mahkûm
etmeyelim. "Mücbir bir neden" demeden, metindeki "yirmi
gün"ü "on gün" olarak "mücbir bir neden"i de çıkararak,
bu düzenlemeyle, hiç olmazsa, bu Mecliste, iyi bir maddeyi iş yasasına koyduk
deme hakkını hep birlikte kullanalım diyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğimiz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Kabul edenler...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Efendim, onu, ben sayacağım
işte...
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri, Divanda bir anlaşma
sağlanamamıştır; bu nedenle, oylamayı elektronik cihazla yeniden yapacağız.
Oylama için 4 dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı vardır ve önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
yasa tasarısının Ücretin Gününde Ödenmemesi başlıklı 34 üncü maddesinin birinci
fıkrasındaki "yirmi gün" ibaresinin "onbeş gün" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
|
(İzmir) |
|
ve arkadaşları |
BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye
katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.
Sayın Hükümet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan,
söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; bu konuyla ilgili fazla konuşmak istemiyorum; yalnız, bir
konuyu bilginize sunmak istiyorum.
Demin bir arkadaş dedi ki: "Çok
önemli bir madde getirildi, işte 12 Eylül döneminde kaldırılan bir madde geri
getirildi." Burada, gözden kaçırılan çok önemli bir metin var. Burada,
dokuz kişilik bilim kurulunun hazırladığı madde metninde deniliyor ki: İşçi,
eğer on gün içerisinde ücretini alamazsa, işi durdurur; yani, özü bu bunun,
anlamı bu. Bu arada, bu arkadaşlarımızın işlerine son verilmez, ücretleri
işler. Bakınız, ücretleri işler, deniliyor.
Bu yeni hazırlanan metinde, bilim kurulunun
metni değiştiriliyor ve burada deniliyor ki: İşçi, yirmi gün içerisinde
ücretini alamazsa, işi durdurabilir, alamadığı ücretler için banka faizi
uygulanır, ücret ödenmez, işine de son verilmez.
Bu nedir biliyor musunuz değerli
milletvekilleri; bu, işçiyi, bir nevî ücretsiz izne çıkarmaktır. Ücret
ödenmedikten sonra, istediğin kadar işçi kapının önünde otursun, bunun hiçbir
anlamı yoktur. Değerli arkadaşlarım, burada, yanlış aktarılıyor, yanlış bilgi
veriliyor. Bunun caydırıcı hiçbir tarafı yoktur; madde metni önümüzde. Bunu
söylemek istiyorum.
Elinizi kaldırıyorsunuz, haklısınız el
kaldırmakta, göreviniz, iktidarsınız; ama, doğruyu hep birlikte kabullenmek
zorundayız değerli arkadaşlarım. Yani, kusura bakmayın, elinizde bir tırpan,
işçilerin hakları da yonca, vurup vurup geçiyorsunuz. Bunun anlamı bu.
Çok önemli bir madde getirildi, 12 Eylül
öncesinden bir madde getirildi diyor... Belki de, burada, benim söz hakkım
olmasaydı, birisi kalkıp söz alacaktı, tersine anlatacaktı, geçip gidecekti.
Hiç böyle değil; madde, şeklen, tümüyle değiştirilmiştir; hukukî kelimelerle
öyle bir oynanmıştır ki burada, dört beş defa okuyacaksın ki anlayasın.
Ne olacak; doğru, işçinin işine son
verilmiyor, evet; ama, boş oturuyor, ücret alamıyor, ne olacak bunun çoluk çocuğu?!
Bir zamanlar, bir başbakanın dediği gibi
-greve gittik- "ne iyi ki, greve
gittiler, hazinede para birikiyor." Peki, o insanlar ne yiyor, ne içiyor;
onu düşünen yok.
Değerli arkadaşlarım, bugün, siz de buna
benzer bir şey yapıyorsunuz. Bir şey istemiyor işçi "çalıştım, paramı
ver" diyor. Haydi on gün olmadı, onbeş gün olsun; paramı ver; yok!
Vermezse ne yapacaksın; bir tepki ortaya koyacaksın. İyi de, işte, burada bu
tepkiyi ortadan kaldırıyorsunuz, caydırıcılığı ortadan kaldırıyorsunuz.
İşverene diyorsunuz ki: Parayı ödemiyor musun; ödeme; bunlar eyleme gitsin,
parasız otursunlar, sen de bir ay, iki ay ödemediğin miktar için banka faizini
uygula, keyfine bak. Yapılan budur değerli arkadaşlarım. Biz de diyoruz ki:
Eğer, bu 9 kişilik bilim kuruluna saygı duyuyorsak; bunlar bir madde metni
hazırladı, hiç olmazsa bunlara uyun, bunu kabul edin ki, hep bunu
savunuyordunuz "9 kişilik bilim kurulunun getirdiği maddeleri kabul
ediyoruz" diyordunuz. İşte, 9 kişilik bilim kurulunun hazırladığı metni
kabul edin. Bunu da kabul etmiyorsunuz. Özür dilerim, çok güzel hazırlanmış,
hukukî cambazlık yapılmış burada; maddenin şekli değiştirilmiş, getirilmiş
önünüze konulmuş.
Efendim "12 Eylülde kaldırılan
yasanın aynısını getirdik" diyorsunuz. Hiç ilgisi yok değerli arkadaşlarım;
uzaktan yakından ilgisi yok.
Ben, size rica etmiyorum, bunu yapın da
demiyorum. Eğer, daha tersini yapmak istiyorsanız, elinizden ne geliyorsa onu
da yapın.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğimiz, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
34 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 34 üncü madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Samsun
Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yeni, Başkanlığımıza yazılı olarak müracaat ederek,
biraz önce konuşan Sayın Enver Öktem'in, konuşması sırasında "emir büyük
yerden geldi" ifadesini kullandığını; Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin hiçbirinin hiçbir yerden emir almayacağını belirtmekte; özür
dilemesi gerektiğini talep etmektedir.
Zabıtları istettim; inceleyeceğim; bu
inceleme neticesinde, talebi değerlendireceğim.
Arz ederim.
35 inci maddeyi okutuyorum:
Ücretin saklı kısmı
MADDE 35. - İşçilerin aylık ücretlerinin
dörtte birinden fazlası haczedilemez veya başkasına devir ve temlik olunamaz.
Ancak, işçinin bakmak zorunda olduğu
aile üyeleri için hakim tarafından takdir edilecek miktar bu paraya dahil
değildir. Nafaka borcu alacaklılarının hakları saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan? Yok.
Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?..
Yok.
Madde üzerinde konuşma isteği yok.
Önerge yok.
35 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
36 ncı maddeyi okutuyorum:
Kamu makamlarının hakedişlerden ücreti
kesme yükümlülüğü
MADDE 36. - Genel ve katma bütçeli
dairelerle mahalli idareler veya kamu iktisadi teşebbüsleri yahut özel kanuna
veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar;
müteahhide verdikleri her türlü bina, köprü, hat ve yol inşası gibi yapım ve
onarım işlerinde çalışan işçilerden
müteahhit veya taşeronlarca ücretleri ödenmeyenlerin bulunup bulunmadığını
kontrol edip ücretleri ödenmeyen varsa müteahhitten veya taşeronlardan
istenecek bordrolara göre bu ücretleri bunların hakedişlerinden öderler.
Bunun için hakediş ödeneceği ilgili idare
tarafından işyerinde şantiye şefliği işyeri ilan tahtası veya işçilerin toplu
bulunduğu yerler gibi işçilerin görebilecekleri yerlere yazılı ilan asılmak
suretiyle duyurulur. Ücret alacağı olan işçilerin ücret alacaklarının üç aylık
tutarından fazlası hakkında adı geçen idarelere herhangi bir sorumluluk düşmez.
Anılan müteahhitlerin bu idarelerdeki her çeşit teminat ve hakedişleri üzerinde
yapılacak her türlü devir ve el değiştirme işlemleri veya haciz ve icra takibi
bu işte çalışan işçilerin ücret alacaklarından fazlası hakkında hüküm ifade
eder.
Bir işverenin üçüncü kişiye karşı olan
borçlarından dolayı işyerinde bulunan tesisat, malzeme, ham, yarı işlenmiş veya
tam işlenmiş mallar ve başka kıymetler üzerinde yapılacak haciz ve icra takibi,
bu işyerinde çalışan işçilerin icra kararının alındığı tarihten önceki üç aylık
dönem içindeki ücret alacaklarını karşılayacak kısım ayrıldıktan sonra kalan
kısım üzerinde hüküm ifade eder.
Bu maddede kamu tüzel kişilerine ve bazı
teşekküllere verilen yetkileri, 2 nci maddenin altıncı fıkrası gereğince
sorumluluk taşıyan bütün işverenler de kullanmaya yetkilidir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın
Mehmet Nuri Saygun konuşacaklar.
Buyurun Sayın Saygun.
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş
Kanunu Tasarısının 36 ncı maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle Yüce Meclis üyelerinin tümünü saygıyla selamlıyorum.
Yine, geçen hafta yaşadığımız Bingöl
depreminde, yaşamını kaybeden vatandaşlarımıza Tanrı'dan rahmet, yakınlarına ve
ülkemdeki tüm vatandaşlarıma sabır diliyor; üzüntülerini paylaştığımı ifade
etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz
İş Kanunu Tasarısı, ülkemizde, çalışma yaşamında barışı sağlayacak, işçiyi ve
işvereni birlikte kucaklayacak, dayanışmanın üst düzeyde olduğu anlayışı
sergileyecek bir düzenleme içerisinde olmalıydı.
Emeği koruyan, işverenin de hakkının zayi
olmasına neden olmayan bir yasa tasarısıyla Meclisimize gelinmiş olsaydı,
muhalefet olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu tasarının bir an önce
yaşama geçmesi için, üzerimize düşen tüm görevleri, sorumluluk bilincimizle
yerine getirirdik; ama, görüşmekte olduğumuz tasarının tümü dikkate
alındığında, düzenlemede taraf olunduğu açıkça görülmektedir. Her ne kadar,
hükümet yetkilileri, taraflar arasında uzlaşma sağlandığını, bu tasarının bir
uzlaşma ürünü olduğunu iddia etmekte iseler de, şunu bilmenizi istiyorum ki,
böyle bir uzlaşma, asla temin edilmemiştir. Eğer, bir uzlaşma varsa, o da,
biliniz ki, iş yaşamının tarafları arasında değil, hükümet ile iş yaşamının
sadece tek tarafı arasında belirlenmiş bir anlaşmadır, bir uzlaşmadır. Oysaki,
uzlaşmadan söz edebilmek için, öncelikle, konunun tarafları arasında bir
uzlaşmanın sağlanmış olması zorunludur.
Bugüne kadarki mevcut tepkilerden açık
olarak görülen şudur ki, işçi kesiminin, çıkarılacak bu yasadan hoşnut olmadığı
ve geçmişte kazanılmış haklarının önemli bir bölümünün bu yasayla ellerinden
alındığı açıktır. O halde, bir uzlaşmadan söz etmek ve bunu, zaman zaman bu
kürsüye gelip "bir uzlaşma" adı altında ifade etmek, kanımca doğru ve
şık bir davranış olmamaktadır.
Efendim, ülkemizin mevcut ekonomik
yapısının sağlıklı hale getirilmesi için, öncelikle üretimin artırılması
gerektiğini hepimiz kabul etmekteyiz. Bu konuda hemfikiriz; ancak, üretimin
artırılması adına, işçi kesiminin haklarının elinden alınmasına yönelik bir
yasal düzenlemeye gidilmesini de haklı bulmuyoruz.
Bu nedenle de, muhalefet ettiğimiz bu yasa
tasarısı, daha önce, hükümet tarafından geri çekilmişti. Beklerdik ki, aradan
bir müddet geçtikten sonra, aynı yasa tasarısı tekrar Meclis gündemine
taşınmasın; beklerdik ki, taraflar arasında yapılacak görüşmeler sonucu,
tasarının sağlıksız bölümleri yeniden düzenlensin ve bu düzenleme sonucu, hep
birlikte, ülke menfaatlarına uygun olan bu tasarının bir an önce yaşama
geçmesini birlikte temin edelim; elbirliğiyle, ülke menfaatlarına uygun
tasarıyı, Yüce Meclisten birlikte çıkaralım.
Bu sakıncaları ifade ederken, Adalet ve
Kalkınma Partisinin seçim öncesi iddialarını da, izin verirseniz, sizlere
kısaca hatırlatmak istiyorum. Meydanlarda, emekçinin yanında olduğunuzu,
kimsenin sömürülmesine ya da dara düşmesine izin verilmeyeceğini söyleyen
sizler değil miydiniz? Sizi iktidara taşıyan, size bunca oy veren, bu ülkenin
dargelirli insanlarının sorunlarına böylesine duyarsız mı kalacaktınız? Sizin,
haklarınızı savunmayı unuttuğunuz kişilerin, gelecekte sizi unutabileceğini
sakın gözardı etmeyin.
Değerli milletvekilleri, İş Yasa
Tasarısının 36 ncı maddesine yönelik itirazlarımıza gelince; efendim, bu
maddenin, 1475 sayılı İş Yasasının 29 uncu maddesiyle aynı olduğunu,
incelerseniz görürsünüz. Yapılan bir değişiklik söz konusu değil; ancak, bu
madde, yeni tasarıya girerken, kanımızca, birtakım değişikliklere uğrayarak
girmeliydi. Yani, 1475 sayılı Yasayı kelime kelime alıp buraya taşımanın
yeterli bir gerekçesi yok diye düşünüyorum.
Gerekçelerimi de şöyle ifade etmek
istiyorum: Maddenin birinci fıkrasında, müteahhit ya da taşeronlarca ücreti
ödenmeyen işçilerin bulunup bulunmadığını kontrol etmek ve bu kontrol sonucu,
ücreti ödenmemiş işçiler varsa, bu işçilerin ücretlerinin ödenmesi konusunda
bir harekete geçecek kurum, idare olarak görünüyor; ancak, burada, benim
kaybolan hakkımı benim takip etmem kadar doğal bir şey olmasına karşın, madde
metninde, ücreti ödenmeyen işçilerin bizzat idareye başvurmalarına yönelik
hiçbir açıklık yok, hiçbir ifade yok. Kanımca, birinci bende bu hususta bir
ilave yapılmalı ve işçilerin de, ücretlerinin ödenmemesi halinde, bu ödemeyi
planlayacak olan idareye başvurma hakkının sağlanması gerekir.
İkinci fıkrada, işçinin üç aylık
alacağının güvence altına alındığı ve bundan daha fazlası söz konusu ise
güvence altına alınmasına gerek duyulmadığı görülmektedir. Bu üç aylık ücret
alacağının hangi süreyle sınırlı olduğu da belli değildir. Bu nedenle, idarenin
sorumluluğunun üç ayla sınırlı olmaması gerekmektedir; ancak, eğer, ille de üç
ayla sınırlı kalsın diye bir iddiamız varsa, bu durumda da, madde metninde var
olmayan ve kanımızca o anlamda geliştirilmeye çalışılan maddeye, gelecekte
birtakım farklı düşüncelere yol açmaması için "her hakediş dönemi
için" ibaresinin eklenmesi gerekir. Eğer, bu ibareyi ikinci bende
eklemezsek, sanki, müteahhit ya da taşeronun, iş süreci boyunca sadece bir kez
üç ay ücret ödeme sorumluluğu ve idarenin de bundan sorumluluğunun o süreyle
sınırlı olduğu gibi bir anlayış çıkmaktadır. Eğer "her hakediş dönemi için"
ibaresini bu bende eklersek, en azından, işçinin, müteahhit ya da taşeronun,
her hakediş döneminde kendisine ödemediği üç aylık ücreti alabilme şansı doğar;
idarenin bu konudaki sorumluluğu artar; idarenin, doğal olarak, denetim
mekanizması da daha iyi işler.
Yine, üçüncü fıkrada "her türlü devir
ve el değiştirme işlemleri ücret alacaklarından fazlası için hüküm ifade
eder" diye bir ibare var. Arkadaşlar, buradaki "fazlası"
kelimesi dördüncü bentte farklı bir şekilde ifade edilmiş. Aynı anlama gelmesine
karşın, dördüncü bentteki ibare "işçilerin ücret alacaklarını karşılayacak
kısım ayrıldıktan sonra kalan kısım üzerinde" şeklindedir. Şimdi, aynı
maddenin üçüncü ve dördüncü bentlerinde aynı anlama gelen ifadelerin iki farklı
deyişle söylenmesi, yarın, hukukî ihtilaflar, sorun çıkarabilir. Bu nedenle,
üçüncü bentteki "fazlası" kelimesinin de, bu belirttiğim ve dördüncü
bentte zaten o şekilde kullanılmış şekil halinde değiştirilmesi gerekir diye
düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, sonuç olarak, 36
ncı madde ve de söz konusu yasa tasarısının tamamı, ülke gerçeklerine ve
çalışma yaşamımıza uygun değil. Bu yasa tasarısının, iş barışını değil,
taraflar arasında uzlaşmayı körükleyeceği açık. Bu yasa tasarısı, işsizlik için
çözüm olmaktan uzak; bu yasa tasarısı, yeni işsizler ordusu yaratacak
nitelikleri haiz; bu yasa tasarısı, üretimi de artırıcı tedbirlerin alınmasına
yardımcı olabilecek hiçbir vasfa sahip değil. Kısacası, bu yasa tasarısı,
sadece alınterinin değerinin azalmasına yarayacak hükümler taşımaktan öte bir
yasa tasarısı değil.
Cumhuriyet Halk Partisi, tarafların
üzerinde anlaştığı, dengeli, eşitliği esas alan, toplumsal yapımıza uygun ve
özellikle, açlığa ve yoksulluğa çare olabilecek, ülkesever işvereni de mağdur
etmeyecek bir yasa tasarısının Meclis gündemine taşınması halinde destek
vermeye hazırdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Bitmek
üzere Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Ancak, bu
yasa tasarısına, bu haliyle, Cumhuriyet Halk Partisinden destek verilmesini
bekleyemezsiniz; çünkü, biz, söylediklerimizden ve iddialarımızdan geçmişte
vazgeçmedik, gelecekte de vazgeçmemiz bizden beklenmesin.
Bu nedenle, mevcut İş Kanunu Tasarısını,
bu madde ve tümü yönünden, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, onamadığımızı ifade
eder, Yüce Meclisin tüm üyelerine saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Saygun.
Şahısları adına, Konya Milletvekili Sayın
Kerim Özkul?.. Yok.
Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral;
buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ömrüm boyu, demokratik, laik, sosyal hukuk devletini
savundum; çoğulcu, özgürlükçü parlamenter sistemi savundum, hukukun üstünlüğünü
savundum. Bunu, bütün kamuoyu önünde yaptım; ama, üzülerek ifade etmek
istiyorum ki, bugün, bu kürsüde bir ifade kullanıyorum, sizin İş Yasasında
yaptığınız tahribatı, 12 Eylül yöneticileri bile yapmadı diyorum ve bunu
kabulleniyorsunuz. Bu beni üzüyor değerli arkadaşlarım, bu beni üzüyor; fakat,
siz, bunu kabulleniyorsunuz. Bunun anlamını bilmiyorsanız, hiç diyeceğim yoktur
değerli arkadaşlarım. Ben üzülüyorum... Ben üzülüyorum; ama, maalesef,
anlatamıyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben,
Karayollarında yetişen bir insanım. Kamu ağırlıklı bir sendikanın genel
başkanlığını yaptım daha düne kadar. Türkiye Yol-İş Sendikasının Genel
Başkanlığını yaptım. Karayollarında, Köy Hizmetlerinde, DLH'da, limanlarda,
Afet İşlerinde, Bayındırlıkta çalışan bütün arkadaşların kurduğu sendikanın,
Türkiye Yol İş Sendikasının da Genel Başkanlığını yaptım otuz yıl o safta
hizmet ettim.
Değerli arkadaşlarım, burada, bütün hizmet
gören değerli mühendis arkadaşlarımı da, müdür arkadaşlarımı da, işçileri de,
hepsini saygıyla selamlıyorum. En fazla müteahhit işi bu kuruluşlarda olur.
Elbette ki, işverenliğin de kolay bir iş olmadığını biliyorum; çünkü, işveren,
hem işini düşünür hem pazarını düşünür hem çalıştırdığı işçiye aybaşında
ödeyeceği ücreti düşünür; sorumluluğu yoktur demiyorum; ama, bu son zamanlarda
öyle işverenler türedi ki, müteahhit, taşeron, taşeronun taşeronu. Burada,
birçok sıkıntı, sorun çıktı.
Bu madde metni tümüyle hiçbir şey ifade
etmez demiyoruz; ama, inanıyorum ki, orada yıllardır -ki, birçoğunuz da bu işin
içinde çalışmışsınızdır, biliyorsunuzdur- çalışan insanların - genelde doğudan,
güneydoğudan, Anadolu'dan gelen bu inşaat işçisi yorganını sırtına alır, bu
inşaat işlerinde çalışır- haklarının kaybolmaması için, siz de içinizden duygu
besliyorsunuz, saygı besliyorsunuz. Şimdi, bütün bu olumsuzluklara birlikte
parmak basacak olursak, üç aya kadar -burada, benden önce konuşan değerli grup
sözcüsü arkadaşım da ifade etti- ücret durumunu garantiye alıyoruz, ondan
sonrasına "ne olursa olsun" diyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu, bu maddeyle ilgili, daha açık, hepimizi rahatlatacak, çalışanı
da rahatlatacak, çalıştıranı da rahatlatacak bir önerge verdi. Bakın, bir
müteahhit iş alıyor, taşerona veriyor, taşeron taşerona veriyor, sonunda işçi,
kamuoyu nezdinde çok itibarlı olan bu müteahhit arkadaşımızı, bu işveren
arkadaşımızı -adı ne olursa olsun, özel sektör olsun, kamu sektörü olsun-
tanıyor ve "ben, falan müteahhidin işine gittim, falan işverenin işine
gittim; ücretimi alamadım" diyor. Biz, bu durumda müracaat eden çok kişiye
muhatap olduk; bunu siz de biliyorsunuzdur değerli arkadaşlarım.
Onun için, kabul etmeyeceğiniz belli bir
şey; ama, biz yine talebimizi, teklifimizi yapalım. Umuyorum ki, iyi şeyin
yapılmasını siz de istiyorsunuz; ama, ne oluyor bunu anlayamıyorum; çünkü, bu
ana kadar yaptığınızın... Yine, tekrar ediyorum, üzerine basa basa konuşuyorum;
1475 sayılı Yasa burada, şu da getirdiğiniz... 1475 sayılı Yasada 12 Eylül o
kadar tahribat yaptı; şimdi, siz, onun elli katı fazla tahribat yapıyorsunuz,
elinsaf! Olacak iş değil yani. Bu, olacak iş değil.
MEHMET SEKMEN (İstanbul) - 12 Eylül, ne
tahribat yaptı ki?!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu önergeyi
de kabul etmezsiniz; ama, açık bir şekilde izah ettik, takdir sizin
arkadaşlar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, sözlerinizi lütfen
tamamlayın.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bitirdim
Sayın Başkanım.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili 1 adet önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Kamu makamlarının hakedişlerden ücreti kesme yükümlülüğü" başlıklı
36 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Haluk Koç |
|
İzmir |
Kocaeli |
Samsun |
|
Mehmet Nuri Saygun |
Haşim Oral |
|
|
Tekirdağ |
Denizli |
|
Kamu makamlarının ve asıl işverenlerin
hakedişlerinden ücret kesme yükümlülüğü
Madde 36.- Genel ve katma bütçeli daireler
ile mahallî idareler veya kamu iktisadî teşebbüsleri yahut özel kanuna veya
özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar; asıl
işverenler, müteahhide verdikleri her türlü bina, köprü, hat ve yol inşası gibi
yapım ve onarım işlerinde çalışan işçilerden müteahhit veya taşeronlarca
ücretleri ödenmeyenlerin bulunup bulunmadığının kontrolü ya da ücreti ödenmeyen
işçinin başvurusu üzerine, ücretleri ödenmeyen varsa müteahhitten veya
taşeronlardan istenecek bordrolara göre bu ücretleri bunların hakedişlerinden
öderler.
Bunun için hakediş ödeneceği ilgili idare
tarafından işyerinde şantiye şefliği işyeri ilan tahtası veya işçilerin toplu
bulunduğu yerler gibi işçilerin görebileceği yerlere yazılı ilan asılmak
suretiyle duyurulur. Ücret alacağı olan işçilerin her hakediş dönemi için olan
ücret alacaklarının üç aylık tutarından fazlası hakkında adı geçen idarelere
herhangi bir sorumluluk düşmez.
Anılan müteahhitlerin bu işverenlerdeki
her çeşit teminat ve hakedişleri üzerinde yapılacak her türlü devir ve
eldeğiştirme işlemleri veya haciz ve icra takibi bu işte çalışan işçilerin
ücret alacaklarını karşılayacak kısım ayrıldıktan sonra, kalan kısım üzerinden
hüküm ifade eder.
Bir işverenin üçüncü kişiye karşı olan
borçlarından dolayı işyerinde bulunan tesisat, malzeme, ham, yarı işlenmiş ve
tam işlenmiş mallar ve başka kıymetler üzerinde yapılacak haciz ve icra takibi,
bu işyerinde çalışan işçilerin icra kararının alındığı tarihten önceki üç aylık
dönem içindeki ücret alacaklarını karşılayacak kısım ayrıldıktan sonra kalan
kısım üzerinde hüküm ifade eder.
Bu maddede kamu tüzel kişilerine ve bazı
teşekküllere verilen yetkileri, 1 inci maddenin son fıkrası gereğince
sorumluluk taşıyan bütün işverenler de kullanmaya yetkilidir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, önergeye geçmeden önce,
izin verirseniz maddeyle ilgili bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - 36 ncı maddenin son fıkrasında
"1 inci maddenin son fıkrası" diye geçmiş, orayı "2 nci maddenin
altıncı fıkrası" olarak düzeltmek istiyoruz. Teknik bir hata yapılmış.
BAŞKAN - Evet, bu düzeltme yapılacak.
Önergeyle ilgili?..
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, önergeyi, olumlu
görüşle takdire bırakıyorum.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, bu görüştüğümüz 36 ncı madde,
işçilerimizin ücretinin ödenmesini garanti altına alan bir madde, önerge de bu
amaca yöneliktir. İkinci fıkrada, asıl işverene, müteselsil sorumluluk
yüklenmek suretiyle bu külfet verilmiş; ama, bu önerge daha açıklayıcı olduğu
için, Hükümet olarak bu önergeye katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun
efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan değişikliklerle eski madde başlığı
olan "Kamu makamlarının hakedişlerden ücreti kesme yükümlülüğü"
ibaresi yerine "kamu makamlarının ve asıl işverenlerin hakedişlerinden
ücret kesme yükümlülüğü" ibaresi madde başlığı olarak kullanılmıştır.
Yine, maddenin birinci bendindeki
"banka ve kuruluşlar" ibaresinden sonra gelmek üzere "asıl
işverenler" ibaresi ile "bulunup bulunmadığının" ibaresinden
sonra gelmek üzere "kontrolü ya da ücreti ödenmeyen işçinin başvurusu
üzerine" ibaresi eklenmiştir.
Yine, maddenin ikinci bendinin "ücret
alacağı olan işçilerin" ibaresinden sonra gelmek üzere "her hakediş
dönemi için" ibaresi eklenmiştir.
Maddenin üçüncü bendindeki
"idarelerdeki" ibaresi çıkarılarak "işverenlerdeki" ibaresi
ile "bu işte çalışan işçilerin" ibaresinden sonra gelmek üzere
"ücret alacaklarını karşılayacak kısım ayrıldıktan sonra, kalan kısım
üzerinde" ibaresi eklenmiştir.
Hukukumuzda, işçi
alacaklarından sadece kamu kurum ve kuruluşları değil, asıl işverenler de
müteselsilen sorumludur. Bu nedenle de, madde metnine işveren ve asıl işveren
kelimelerinin eklenmesi doğru olacaktır.
Ayrıca, birinci bentte yapılan
değişiklikle, ücretini alamayan işçinin hakkını bizzat aramasına olanak
sağlanmaktadır.
İkinci bentte yapılan değişiklikle ise,
idarenin sorumluluğuna açıklık getirilmiştir.
Üçüncü bentte "fazlası" kelimesi
yerine yapılan değişiklikle ise, hem metne açıklık getirilmiş hem de bu
ifadenin aynen kullanıldığı dördüncü bent ile uyum sağlaması temin edilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve biraz
önce gerekçesini okuduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
36 ncı maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda ve düzeltilmiş şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 36 ncı madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, biraz önce, Samsun
Milletvekilimiz Ahmet Yeni'nin bir talebini Genel Kurula arz etmiştim. Sayın
Enver Öktem'in konuşmasının zabıtlarını getirttim ve inceledim. Konuşmanın ilk
bölümünde "...ne söylersek söyleyelim dikkate alınmayacağımız belli oldu
artık; çünkü, emir büyük yerden gelmiştir..." Bir süre sonra da
"güçlerinin yeteceği basiretsiz politikacılara ihtiyaçları var. Siz, böyle
bir basiretsizliği kabullenebilirsiniz..." demek suretiyle Türkiye Büyük Millet
Meclisine, milletin seçtiği bu Yüce Meclisin sayın üyelerine, gerçekten,
İçtüzüğümüze ve teamüllerimize uymayan bir üslup kullanmıştır. Kendisine, bu
konuda bir açıklama yaparak, maksadını aştığı ve böyle bir ifade kullanmak
istemediği ya da özür dileme noktasında Genel Kurula bir açıklama yapması
hususunda söz vereceğim.
Sayın Öktem; buyurun.
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - İzmir
Milletvekili Enver Öktem'in, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, TBMM'ye ve
milletvekillerine karşı amacını aşan ifadeler kullanması nedeniyle konuşması
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce yaptığım konuşmayla ilgili, özür
dilememi isteyen arkadaşların görüşleriyle ilgili ne demek istediğimi size
açıklamak istiyorum. Buradaki kastım Türkiye Büyük Millet Meclisini hedef almak
değildir; tam tersine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin özgür iradesiyle topluma
hizmet etmek için burada var olduğuna inanıyorum. Ancak, izin verirseniz,
konuşmamın sadece bir cümlesini alarak bir yargıya varmanızın ne kadar yanlış
olduğunu anlatmak istiyorum.
Dünden beri burada konuşmalar yapıyoruz ve
bu konuşmaların hepsini de sizler dinliyorsunuz.
HASAN ANĞI (Konya) - Sayın Başkan, özür mü
diliyor şimdi?..
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Dün yaptığım
konuşmanın birisinde, okuduğum cümleyi aynen size aktarıyorum...
MEHMET NURİ AKBULUT (Erzurum) - Yeniden
konuşma yapıyor!..
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bazı egemen
çevrelerin ampulden sıyırıp muma döndürdüğü AKP'nin ışığı kimleri aydınlatıyor...
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Her zaman
böyle yapıyorsun!
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sadece...
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Her zaman aynı
şeyi yapıyor. (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Sayın Öktem... Sayın Öktem...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hakaret üstüne hakaret ediyor!
BAŞKAN - Ben burada size özür dileyip
dilemeyeceğiniz hususunda söz verdim. Siz, yeni bir hakaretin içindesiniz,
sözünüzü kesiyorum, sizi kınıyorum, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Türkiye Büyük Millet Meclisi buna layık
değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun yerinize!
Sizi kınıyorum! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
37 nci maddeyi okutuyorum...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bana söz
verdiğiniz halde sözümü kesiyorsunuz!
BAŞKAN - Buyurun... Yerinize buyurun.
37 nci maddeyi okutuyorum...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Benim kendimi
ifade etme hakkımı elimden alamazsınız! (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Siz söz ifade etmiyorsunuz;
yeniden hakaret ediyorsunuz.
Buyurun yerinize.
ENVER ÖKTEM
(Devamla) - Anlatmaya çalışıyorum; nereden kaynaklandığını anlatmaya
çalışıyorum.
BAŞKAN - Sizi kınıyorum Başkan olarak.
Buyurun...
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Her zaman
böyle yapıyor bu adam.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Şimdi, izin
verirseniz...
BAŞKAN - Sayın Öktem, devam ettiğiniz
takdirde, sizi Genel Kurul salonundan çıkarttıracağım.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Bu
arkadaş hep böyle... (AK Parti sıralarından gürültüler)
ASUMAN YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Ayıp!..
Ayıp!...
BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Her
zaman böyle yapıyor... Takip ediyoruz... Bunu, bütün Grup olarak mahkemeye
vereceğiz.
BAŞKAN - Siz karışmayın...
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Saygı sınırlarını
zorluyorsunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hakaret edemezsin!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Bir tek sen mi
varsın burada!
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - 37 nci maddeyi okutuyorum:
Ücret hesap pusulası
MADDE 37. - İşveren işyerinde veya bankaya
yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel
işaretini taşıyan bir pusula vermek zorundadır.
Bu pusulada ödemenin günü ve ilişkin
olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri
gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi,
avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı
gösterilmesi gerekir.
Bu işlemler damga vergisi ve her çeşit
resim ve harçtan muaftır.
BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına, Konya
Milletvekili Sayın Kerim Özkul?.. Yok.
Maddenin müzakeresi tamamlanmıştır.
37 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
karar yetersayısının aranılmasını istemiştim.
BAŞKAN - Etmeyenler...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Kabul edilmiştir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
çok keyfî yönetiyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, saat
20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.47
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.00
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale),
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
77 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
çoğunluk yok.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, söz
istiyorum.
BAŞKAN - Tasarının 38 inci maddesini
okutuyorum:
Ücret kesme cezası
MADDE 38. - İşveren toplu sözleşme veya iş
sözleşmelerinde gösterilmiş olan sebepler dışında işçiye ücret kesme cezası
veremez.
İşçi ücretlerinden ceza olarak yapılacak
kesintilerin işçiye derhal sebepleriyle beraber bildirilmesi gerekir. İşçi
ücretlerinden bu yolda yapılacak kesintiler bir ayda üç gündelikten veya parça
başına yahut yapılan iş miktarına göre verilen ücretlerde işçinin üç günlük
kazancından fazla olamaz.
Bu paralar işçilerin eğitimi ve sosyal
hizmetleri için kullanılıp harcanmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
hesabına Bakanlıkça belirtilecek Türkiye'de kurulu bulunan ve mevduat kabul
etme yetkisini haiz bankalardan birine, kesildiği tarihten itibaren bir ay
içinde yatırılır. Her işveren işyerinde bu paraların ayrı bir hesabını tutmaya
mecburdur. Birikmiş bulunan ceza paralarının nerelere ve ne kadar verileceği
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının
başkanlık edeceği ve işçi temsilcilerinin de katılacağı bir kurul tarafından
karara bağlanır. Bu kurulun kimlerden teşekkül edeceği, nasıl ve hangi esaslara
göre çalışacağı çıkarılacak bir yönetmelikte gösterilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
tümünüzü saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Görüştüğümüz 38 inci madde, 1971 yılında
çıkarılan 1475 sayılı İş Yasasının 32 nci maddesinden aktarılmıştır. Maddenin
gerekçesinde, adı geçen yasanın bu maddesinin aynen korunduğu yazılı; ancak,
birtakım değişiklikler yapılmış. Örneğin, kimi sözcükler
Türkçeleştirilmiş." Akit" yerine "sözleşme",
"derhal" yerine "hemen" denilmiş; ama, nedense
"sebep", "teşekkül" ve "haiz" gibi sözcükler eski
biçimiyle bırakılmış. Yani, dilde bir değişiklik yapılmış, o önemsenmemiş.
İkinci değişiklik de, eski yasada fonda
biriken paraları ulusal bankalardan birine yatırma koşulu var; ama, yeni
maddede, görüştüğümüz maddede "Türkiye'de kurulu bulunan ve mevduat kabul
etme yetkisini haiz bankalardan birine, kesildiği tarihten itibaren bir ay
içinde yatırılır" deniliyor.
32 yıl önce İş Yasasını çıkaranlar,
ulusallık konusunda, en azından
-işçinin parasını yatırmada- ulusal bir bankaya yatırılma koşulu
getirmişlerdi; ama, tabiî, köprülerin altından çok sular aktı. Ulusal
bankaların canına okuduğumuz için, şimdi, bu değişiklikde kimsenin dikkatini
çekmiyor.
Asıl büyük değişiklik, tüzük ile
yönetmelik konusundaki değişiklik.
Burada, işçiden kesilen para cezalarının nerelere ve ne kadar
harcanacağının bir kurul tarafından yapılacağı ve bunun da bir tüzükle
belirleneceği söyleniyor; ama, bu görüştüğümüz maddede, "Bakanlıkça
yapılacak yönetmelik" deniliyor. Şimdi, denilebilir ki, ne ayırım var, ha
tüzük olsun, ha yönetmelik! Çok büyük ayırım var. Tüzük, daha büyük ve Bakanlar
Kurulundan çıktıktan sonra, Cumhurbaşkanının da incelemesini gerektiriyor; ama,
yönetmelikte bir keyfilik vardır. Nedense, AKP'li dostlar, son aylarda, böyle,
tüzük yerine yönetmelik gibi ya da Bakanlar Kurulu, kendi hükümetlerinin
denetiminden, devletin bir organı olan Cumhurbaşkanının denetiminden kaçmak
gibi değişiklikler yaptılar. Aynı şeyi başka alanlarda da yaptılar. Örneğin,
Millî Eğitim Bakanlığı Atama Yönetmeliğini Bakanlar Kurulu yapıp Cumhurbaşkanı
onaylarken, geçen hafta çıkarılan bir yasayla, bu, Bakanlığın yaptığı bir
yönetmelik haline getirildi; yani, tüzük ile yönetmelik, değişikliği gibi...
Değerli arkadaşlar, tek meclisin olduğu,
yani, senatonun olmadığı, hele, böyle, iki partinin olduğu, bir partinin de
sayısal çoğunluğunun olduğu bir yerde, bence, bu incelemelerin, bu
ayrıntıların, demokrasimiz açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yani,
bakın, üç yerde büyük değişiklikler yapılmış; ama, bu yasa tasarısını
hazırlayanlar "aynen korundu" diyor. Belki içerik olarak
söylemişlerdir.
Arkadaşlar, bir de, burada, işçiden
kesilen, işçinin gündeliğinden kesilen cezaların, fona yatırılıp, bu fonun da,
eğitimde ve sosyal hizmetlerde kullanılmasını önkoşul olarak saymış. Şimdi, bir
kez, bir insanın ekmeğinden kesilerek ona bir eğitim verilmesi ne kadar
eğitimdir, bilmiyorum. Yani, ben bir eğitimciyim; cezanın çağdaş bir eğitim
aracı olduğuna inanmıyorum; hele hele, bu, ekmekten kesilirse, gündelikten
kesilirse, bu, daha da korkunç bir şeydir. Bakın, üst üste yaşadığımız ekonomik
bunalımların bedeli emekçiye, işçiye çıkarıldı. Şimdi, 32 yıl önce yaptığımız
yasada da üç günlük gündelik kesilebileceği belirtilmişti, bugün de aynı durum
var. Biz, bir kere, işçinin gündeliğinin hiçbir şekilde kesilmemesinden
yanayız. Yani, işçinin ücreti, zaten, reel olarak gerilemiştir, bir de, siz,
toplusözleşmeye soktuğunuz birtakım maddelerle "burada sigara içtin,
burada gürültü çıkardın, hadi, senden şu kadar gündelik kesiyorum, paranı
kesiyorum, ben, bunu, senin eğitiminde kullanacağım" dediğiniz zaman, bu,
çok doğru bir yaklaşım değildir.
Gerçekten, işçi eğitimi çok önemlidir,
yetişkin eğitimi çok önemlidir, doğrudan üretimle ilgilidir, yaşam düzeyiyle
ilgilidir. Bu yasada, ben, şöyle bir baktım, işçi eğitimiyle ilgili başka bir
kaynak yok. Yani, sendikalar ne kadar eğitim yaparsa yapsınlar, işveren bu
konuda sorumlu değil, Çalışma Bakanlığı çok sorumlu değil; işçinin
gündeliğinden ceza kesilecek, onunla eğitim yapılacak... Bu, ne kadar yapılır;
hani, çalılara tüyler biriksin, biz onunla kazak örelim!.. Bu şekilde eğitim
olmaz. Gerçekten, yetişkin eğitimi, işçi eğitimi çok çok önemlidir, verimle
ilgilidir; teknolojiyi işçiye öğretmek gerekir. Kaldı ki, bu yasada, işçinin
eğitimi, işçinin morali, işçinin yaşam düzeyi, işçinin topluma, siyasete
katılma gibi bir anlayış yok; işçi, potansiyel bir suçlu olarak görülmüş. İşte,
burada, ben, nasıl ödünç verebilirim, nasıl işten çıkarabilirim, nasıl
gündeliğini kesebilirim gibi kurallar var. Yani, değerli arkadaşlar, bu maddede
bahsedilen işçinin gündeliğinden kesilerek yapılacak bir eğitimin, çağdaş bir
eğiticilik niteliği olmadığını söylemek istiyorum.
Burada, işçi, üreten temel bir öğe olarak
görülmemiş; işçi, sermayenin bir parçası gibi, sanki onun malı gibi, ben sana
bir ücret veriyorum, seni istediğim zaman bir başka yere ödünç de veririm,
istediğim zaman sana bir ceza da veririm gibi bir anlayışta görülmüş. Bu,
çağdaş bir yaklaşım değildir. 2003 yılında yaptığımız İş Yasası, gerçekten, iş
barışını getirmeli, toplumsal barışı getirmeli ve ileri bir düzeyde olmalıdır.
Yani, 1971 yılında yapılan bir yasa ile bugün bizim yaptığımız yasa
karşılaştırıldığında -ben, bu madde üzerinde özellikle duruyorum- dili
bakımından, banka seçimi açısından, tüzük ile yönetmelik açısından ve başka
açılardan bir ilerleme yok; tam tersine, bir gerileme var.
Şimdi, biz, bir önerge veriyoruz.
Özellikle AKP'li arkadaşlara sesleniyorum; gelin, işçinin gündeliğinden, her ne
sebeple olursa olsun, kesilen cezayı, hiç olmazsa bir günden fazla tutmayalım.
Tabiî, amaç, temelli kaldırmaktır; ileride, inşallah, onu da yapacaklar; ama
"üç gündeliği geçemez" sözünü, hiç olmazsa, bir gündelik olarak
düzenleyelim.
Şimdi, biraz ayrıntıya girmek istiyorum;
söyle oluyor: Toplugörüşmelerle, örneğin, işyeri disiplin kurulu bir ceza
veriyor, işte, sekiz gündeliğinizi kesiyorum, beş gündeliğinizi kesiyorum...
Siz, diyorsunuz ki, bunun, bir ayda üç gündeliğinden fazlasını kesmeyeceğim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, zaten, ne kadar
ekmek veriliyor, ne kadar ücret veriliyor da, siz, onun, bir de ayda üç
gündeliğini kesiyorsunuz! Üç gündeliğini kestikten sonra da "gel, ben,
senin ceza paranla eğitim yaptıracağım" diyorsunuz. Ben, sendikalara
sordum, soruşturdum; gerçekten böyle bir eğitim denetimi de yok, çoğu zaman
böyle bir olay da yapılmıyor. O yüzden, hiç olmazsa, bu önergemizi destekleyin;
yani, bir gündeliği geçmeyecek biçimde düzenleyelim, ileride de temelli
kaldırılsın. İşçi, eğitilerek toplumsal yaşama kazandırılabilir. Bakın,
Japonya'da, Almanya'da eğitim fazla verildiği için, yetişkin eğitimi çok olduğu
için orada çok üretim vardır, iş teknolojisine katılan yenilikler işçiye
verilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, mikrofonunuzu
açıyorum, son cümlelerinizi alayım.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; özetle,
İş Yasası Tasarısının bu maddesi, gerçekten çok iyi düzenlenmemiştir. İşçiye
verdiğimiz ücretin herhangi bir nedenle ceza olarak toplanmasını, kesilmesini
ve onu eğitimde kullanacağız denilmesini çağdaş bir yaklaşım olarak görmüyoruz.
Önergemizin desteklenmesini diliyoruz.
Tümünüze saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.
AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili
Sayın Eyüp Fatsa...
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, ben,
görüşülen maddeyle ilgili değil, müsaade ederseniz, İçtüzüğün 69 uncu maddesine
göre söz istiyorum. Biraz önceki oturumda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
mensup Sayın Enver Öktem'in...
BAŞKAN - 69'a göre söz mü istiyorsunuz?
EYÜP FATSA (Ordu) - 69'a göre söz
istiyorum.
BAŞKAN - Yani, Grubunuz adına söz
isteğiniz yok...
EYÜP FATSA (Ordu) - Hayır, şahsım adına.
BAŞKAN - Bir sataşmaya meydan vermeden,
kısaca buyurun.
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2. - Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; İş Kanunu Tasarısı gibi çok netameli bir konuyu görüşüyoruz.
Sosyal tarafların konu üzerinde uzlaşamamış olmasını anlayışla karşılarız;
hatta, bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiren iktidar
grubunun ve Sayın Bakanın muhalefetle de uzlaşmamış olmasını, muhalefetle
uzlaşamamış olmasını anlayışla karşılarız; muhalefetin de anlayışla
karşılamasını bekleriz; ancak, bu hoşgörü, muhalefet sözcülerinin, iktidar
grubunu, tahkir edici, aşağılayıcı veya hak etmediği, doğruyu yansıtmayan
ifadelerle isimlendirmesine fırsat vermez.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup milletvekili
arkadaşlarımızın da, Sayın Öktem'in bu düşüncelerini paylaşmadığına inanıyorum.
Aslında, Sayın Öktem'in de, konuşmalarının tutanaklarını alıp incelediği zaman,
gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisine millet iradesiyle gelmiş bir sayın
milletvekilinin yapmaması gereken, ortaya koymaması gereken düşünceler ve
görüşler olduğunu kabul edeceğine inanıyorum.
Şunu açıkyüreklilikle ifade etmek
istiyorum: Sayın Öktem "kendilerine yetki veren egemen güçlerin
kendilerine vermiş olduğu görevleri yapıyorlar" yine "yetki aldıkları
halka ihanet ediyorlar" gibi, AK Partiyi anlatmayan, hiçbir şekilde AK
Partiyi ifade etmeyen düşünceler ortaya koyuyor.
Öncelikle, 4 Kasım sabahı Türkiye'de
yayımlanan gazetelerin manşetlerine baktığımızda, AK Parti iktidarını ve seçim
sonuçlarını "Anadolu insanının kendi mukadderatına el koyması" ve
"Anadolu ihtilali" olarak manşetlerine taşımışlardır. AK Parti,
hiçbir egemen gücün temsilcisi değildir, olmayacaktır. Olsa olsa, yetki aldığı
milletinin hizmetkârı olacaktır! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yine, AK Parti, kendisinden destek alarak
iktidara geldiği halkına asla ihanet etmemiştir. İhanet sözü, gerçekten,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görev yapan siyasî parti gruplarına
ve milletvekillerine yakıştırılmayacak ağır bir ifadedir. Bunu kabul etmemiz
mümkün değildir. Halkımızla, bu konuda, ne kadar iç içe olduğumuzu, halkımızın,
yapmış olduğumuz icraatlarla AK Parti iktidarının icraatlarını ne kadar
kabullendiğinin göstergesi, elbette ki, yeniden, milletin huzuruna gittiğimiz
zaman, milletimizin verdiği karar olacaktır ve biz, o karara da, sonuna kadar
saygı duyacağız.
Değerli arkadaşlar, bir diğer husus da şu:
Sayın Öktem diyor ki: "Egemen güçlerin yakmış olduğu AK Parti ampulü,
şimdi, kendini bile, dibini bile aydınlatmayan bir muma döndü." Doğrusunu
isterseniz, AK Parti, bir halk harekâtıdır. AK Partinin çıkışı, Türkiye'de,
Sayın Öktem'in de kabul etmediği, egemen güçlere karşı milletimizin vicdanı ve
başkaldırışıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu sözleri kabul etmemiz
mümkün değildir.
Sayın Başkan, bu açıklama fırsatını
verdiğiniz için, Grubumuz adına teşekkürlerimi arz ediyor; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Efendim, şahısları adına, söz
istekleri var.
Denizli Milletvekili Sayın Mustafa
Gazalcı, şahsınız adına, konuşacak mısınız?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Vazgeçtim.
BAŞKAN - Konya Milletvekili Kerim Özkul?..
Yok.
Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin;
buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir yasa yapıyoruz.
Gerçekten, adına "yasa" demek olanaklı değil. Tabiî, toplumumuzun,
işveren kesiminin yüzde 2'sinin, işçi kesiminin yüzde 8'inin, yüzde 10'unun
örgütlü olduğu bir ortamda böyle bir yasanın, üstelik de krizin aşılabilmesi
için, ülkemizde yaşanan ekonomik krizin aşılabilmesi için bedel ödeyen,
özveride bulunan çalışan kesimlerin, kriz aşılsın diye gösterdiği her bir
fedakârlığın önüne yasal metin olarak konulmuş olmasını sahiplenmek, elbette,
işçilikten gelen, fabrikalarda, imalathanelerde, hizmet sektöründe, yaşamın her
alanında alınteri, göznuruyla çalışıp yaşamını sürdüren, oradan kazandığı üç
kuruşla çalışma yaşamına katkı veren ve ülkesinin kalkınmasına katkı sağlayan
işçilerin ıstırabını yüreğinde hisseden herkesi üzer.
Zaman zaman amacı aşan ifadeler
kullanılmış olunsa bile, bunun Yüce Meclisi küçük düşürücü olarak
değerlendirilmesi elbette doğru değil. Hiçbir milletvekili arkadaşımın kastının
burada Meclisi küçük düşürmek olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Öyle bir
gerginlik içerisinde amacı aşan bir sözcük, elbette hepimizi üzüyor ve üzer.
Zaman zaman bu tür sözcükler, sokakta gezerken ayağımıza takılan bir taş sonucu
düşmemiz gibi, dudaklarımızın arasından dökülebilir. Bunları ayyuka çıkarıp,
böylesi, ortamı gerginleştirmenin ya da burada, kapanmış bir konuyu yeniden depreştirmenin
çok doğru bir yaklaşım olmadığını belirtmek istiyorum.
Sayın sözcü arkadaşım, az evvel, Sayın
Bakan muhalefetle uzlaşma sağlayamamış olabilir dedi. Gerçekten, Sayın Bakan,
komisyon üyeleri ve AKP'nin yöneticileri, keşke işverenler kadar, keşke çalışma
yaşamının tarafları kadar, Parlamentoda bir iktidar partisi bir muhalefet
partisi olarak bulunduğumuz bir ortamda gelen bu yasa tasarısı -şimdi diğer
partili arkadaşlarım da var, beni bağışlasınlar- konusunda ne düşünüldüğünü, bu
yasa tasarısının çalışma yaşamını nerelere götüreceğini tartışsalar, konuşsalar
idi.
Çok açıkça söylüyorum; komisyon üyesi
olmamam nedeniyle milletvekili olma özelliğimi kullanarak katıldığım
toplantılarda bile, sanki, milletvekilinin komisyon toplantılarına katılması ve
orada söz alması, bir lütufmuş gibi ya da bir imtiyazmış gibi önüme konulmaya
kalkışıldı. Hep amacımız katkı yapmak, çalışma yaşamının barışçıl bir ortamda
sürmesine katkı vermek ve bu düzenlemelerde, çalışma yaşamımızı gelecekte
çatışma yaşamı haline dönüştürecek hükümleri değiştirmek için çaba içerisinde
olmuş olmasına rağmen, AKP'nin sayın üyeleri, buna bile tahammül edemediler.
Gerçekten, yasa tasarı, tam bir çatışma ve
gerginlik yasa tasarısıdır. Bakın, bu yasa tasarısı çıktıktan sonra Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının adının "Çatışma ve Sosyal Gerginlik
Bakanlığı"na dönüşeceğini ve gerginlikleri gidermek için, yine, bu
Mecliste çözüm aramak zorunda kalacağımızı ben de ifade etmek istiyorum.
Yani, bazı şeyleri yukarıya almanın ve
sürekli olarak, onu, bir malzeme olarak kullanmanın çok doğru olmadığını
söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
38 inci madde üzerinde 1 adet önerge
vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş
Kanununun "Ücret kesme cezası" başlığı altındaki 38 inci maddesinin
ikinci fıkrasındaki ikinci cümledeki "üç gündelikten" ibaresinin
"iki gündelikten" ve "üç günlük kazancından" ibaresinin
"iki günlük kazancından" olarak
değiştirilmesini dileriz.
Saygılarımızla.
|
Mustafa Gazalcı |
Ensar Öğüt |
Bayram Meral |
|
Denizli |
Ardahan |
Ankara |
|
Ali Cumhur Yaka |
Cevdet Selvi |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Muğla |
Eskişehir |
Çorum |
|
Haşim Oral |
Ali Arslan |
Enver Öktem |
|
Denizli |
Muğla |
İzmir |
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, olumlu görüşle, takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Çağımızda ücretten kesilen ceza eğitici
değildir. Zorunlu olmadıkça, başvurulmamalıdır. Zaten, geçim sıkıntısı içinde
olan işçinin, her ne gerekçeyle olursa olsun, üç gün ücreti kesilmemelidir.
BAŞKAN - Komisyonun müspet görüş
belirttiği, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 38 inci maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 38 inci
madde kabul edilmiştir.
39 uncu maddeyi okutuyorum:
Asgari ücret
MADDE 39. - İş sözleşmesi ile çalışan ve
bu Kanunun kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal
durumlarının düzenlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari
Ücret Tespit Komisyonu aracılığı ile ücretlerin asgari sınırları en geç iki
yılda bir belirlenir.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının tespit edeceği üyelerden birinin başkanlığında
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü veya yardımcısı, İş
Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü veya yardımcısı, Devlet İstatistik Enstitüsü
Ekonomik İstatistikler Dairesi Başkanı veya yardımcısı, Hazine Müsteşarlığı
temsilcisi, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığından konu ile ilgili dairenin
başkanı veya yetki vereceği bir görevli ile bünyesinde en çok işçiyi bulunduran
en üst işçi kuruluşundan değişik işkolları için seçecekleri beş, bünyesinde en
çok işvereni bulunduran işveren kuruluşundan değişik işkolları için seçeceği
beş temsilciden kurulur. Asgari Ücret Tespit Komisyonu en az on üyesinin
katılmasıyla toplanır. Kurul, üye oylarını çoğunluğu ile karar verir. Oyların
eşitliği halinde, Başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılır.
Komisyon kararları kesindir. Karar Resmî
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer.
Komisyonun toplanma ve çalışma şekli,
asgari ücretlerin tespiti sırasında uygulanacak esaslar ile başkan, üye ve
raportörlere verilecek huzur hakları Maliye Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının birlikte hazırlayacakları yönetmelikte belirtilir.
Asgari Ücret Tespit Komisyonunun
sekretarya hizmetleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yerine
getirilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Yasası
Tasarısının asgarî ücreti düzenleyen 39 uncu maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına Büyük
Meclisin üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Önce asgarî ücretin, yönetmeliğine göre,
tarifini yapmak istiyorum: "Asgarî ücret, işçilere, normal bir çalışma
günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve
kültür faaliyetleri gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgarî
düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir" biçiminde tanımlanmaktadır.
Şimdi bakalım, günümüz şartlarında bu
ücret ne kadar olmalıdır: Türk-İş'in Nisan 2003'te yaptığı araştırmada açlık
sınırı 451 000 000, yoksulluk sınırı 1 371 000 000 TL olarak hesaplanmıştır.
Ocak 2003'te tespit edilen asgarî ücret ise, net 225 990 000 TL'dir. Açlık
sınırının 451 000 000 TL olduğu bir dönemde 225 000 000 milyon TL asgarî ücret,
elbette, makul karşılanır, savunulur bir miktar değildir. Kaldı ki, insanların
zorunlu yaşamsal ihtiyaçlarının yanında, eğitim ihtiyaçları da çok önemlidir.
Eğitim ihtiyaçlarının içinde, elbette, sadece çocuğunun okul masraflarını
hesaplamak yeterli değildir. İnsanın, en az, ayda bir kere sinema ve tiyatroya gitme
ihtiyacı vardır; ayda bir kitap okuması ve kültürünü artırması gerekmektedir.
Cehalet toplumların en büyük düşmanıdır.
Korkulması gereken cehaleti kültürel kalkınmayla yenebiliriz ve toplumumuzun
başına gelen bütün musibetlerden bu yolla kurtulabiliriz.
Türk-İş'in nisan ayında yaptığı incelemeyi
yeni yapılmış bir inceleme olarak kabul ettiğimizde, diyebiliriz ki, gelecek
Asgarî Ücret Komisyonu toplantısında, asgarî ücretin bu verilere göre
düzenlenmesi gerekmektedir; ancak, böyle bir iddianın inandırıcı olacağını da
sanmıyorum. Çünkü, Aralık 2002'de, Devlet İstatistik Enstitüsü, bir insanın
asgarî düzeyde yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan ücreti, net 326 000
000 TL olarak tespit etmiştir; ancak, Ocak 2003'te, Asgari Ücret Komisyonu,
işçilerin taleplerini dikkate almadan, feryatlarına kulak tıkayarak, asgarî
ücreti 225 999 000 TL olarak tespit etmiştir. Görülüyor ki, hükümet, en ciddî
araştırmalara bakmaksızın asgarî ücreti tespit etmekte ve işçiyi
düşünmemektedir.
Şimdi, bu bağlamda, Asgarî Ücret Tespit
Komisyonunun yapısına bir bakalım: Komisyon Başkanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının bir yetkilisi, aynı Bakanlığın Genel Müdürü, İş Sağlığı ve
Güvenliği Genel Müdürü, Devlet İstatistik Enstitüsü Ekonomik İstatistikler
Daire Başkanı, Hazine Müsteşarlığı temsilcisi, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığından konuyla ilgili dairenin başkanı; yani, 6 bürokrat, 6 önemli
bürokrat; bunların hepsi hükümet tarafından atanan bürokratlar. İşveren
temsilcilerinden 5 kişi ve işçi temsilcilerinden de 5 kişi olmak üzere,
komisyon 16 kişiden oluşmaktadır. Bu 16 kişinin 11'i bir tarafa, işçi
temsilcilerinin oluşturduğu 5 kişi bir tarafa ve komisyon en az 10 kişiyle
toplanabiliyor. Yani, işçiler olmadan da, işçi temsilcileri olmadan da komisyon
rahatlıkla toplanabiliyor ve karar verebiliyor. Nitekim, 2003 Ocak ayında
alınan karar, Asgarî Ücret Komisyonunun aldığı karar böyle bir karardır; yani,
işçi temsilcilerinin kabul etmediği, katılmadığı; ama, işçi temsilcilerinin
dışındaki çoğunluğun kabul ettiği bir karardır.
Arkadaşlar, kimse kusura bakmasın, bu,
hükümetin işçiye bakışıdır. Eğer, bu hükümet, böyle düşük bir asgarî ücret
istemeseydi, o bürokratlar böyle bir karar alamazlardı; yani, beni endişeye
sevk eden de budur. Öyle ise, 5 işçi temsilcisinin burada yapabilecekleri
hiçbir şey yoktur. Yani, işçiler, orada bulunuyorlar, haklarını savunuyorlar;
ama, kendi doğrultularında bir karar çıkaramıyorlar. Bu Asgarî Ücret Komisyonu,
arkadaşlar, bu Parlamentoya benziyor. Biz, ne kadar doğruları söylersek söyleyelim,
parmaklar kalkıyor ve dediğimizin hiçbiri olmuyor; ama, tabiî, bazı istisnalar
vardır; ama, çok da istisna olmuyor.
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Her dediğiniz
doğru olsa...
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Onlar da çok
istisna yani.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Millet böyle
istedi.
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Evet, bir gün
millet yalanlara kanmayacak. O günü bekliyoruz; o zaman Cumhuriyet Halk Partisi
iktidar olacaktır.
Bir gün millet, seçim kampanyalarında
söylenenlerin uygulamada unutulduğunu görecektir. Biz, sabırlıyız, bekleriz.
Biz, 80 yıllık bir partiyiz. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, sizin gibi 20
aylık parti değiliz. Bir seçimlik parti de değiliz.
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Akyüz,
muhalefete devam.
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Biz, uzun nefesli
siyasetçileriz.
Şayet, bir sosyaldemokrat iktidar olmuş
olsaydı ve bu bürokratlar sosyaldemokrat bir iktidar tarafından atanmış
olsalardı, bu komisyonda, öncelikle işçilerin talepleri dikkate alınırdı.
Şimdi, diyeceksiniz
ki, bizim hükümetimiz de işçilerin taleplerini dikkate alır; ama, bu doğru
değildir. Ocak 2003'te tespit edilen asgarî ücrete baktığımızda, böyle bir
umudu taşımamız mümkün
gözükmemektedir.
Kaldı ki, sağ iktidarların, her seferinde
politikalarını emekten yana değil, sermayeden yana kullandıkları ve bu yönde
ağırlık koydukları bilinmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Bakan, dün bu kürsüden yaptığı konuşmada, muhalefete meydan okurcasına,
şimdiye kadar hiçbir sosyaldemokrat iktidar, bizim işçiye verdiğimizi
vermemiştir dedi. Öyle mi Sayın Bakan?..
O zaman size, Türk çalışma yaşamının
geçmişini biraz hatırlatmak zorundayım. Siz, 1963 yılında 8 yaşındaydınız,
değil mi Sayın Bakan?.. Bilmeyebilirsiniz; ama, Çalışma Bakanı olduktan sonra,
çalışma hayatımızın geçmişini mutlaka incelemeniz gerekiyordu. Biliyorsunuz ki,
1963 yılında 274 ve 275 sayılı Yasalar, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde
çıkmıştır ve ilk defa Türkiye'de en gelişmiş ülkeler düzeyinde toplusözleşme
düzeni kurulmuştur. (CHP sıralarından alkışlar) 1980'e kadar, 17 yıl,
Türkiye'de kimsenin burnu kanamadan toplu sözleşme yapılmıştır. Hatta, kız
babaları, bir işçi damada sahip olmak için gayret göstermiştir. Bugün böyle
midir işçinin durumu, bugün böyle midir?!
1980'de, bir darbeyle yönetim değiştirildi
ve sermaye, darbe yönetimini de arkasına alarak yasaları değiştirdi, ilkel
düzenlemelerle Türkiye'yi yönetmeye kalktı ve 2000 yılına kadar da, hem işçi
perişan oldu hem Türkiye 200 milyar dolar borç batağına girdi. Biliyorsunuz
Sayın Bakan, 1980 yılında Türkiye'nin bütün dış borçları -iç borcu yok- 13,5
milyar dolar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akyüz, mikrofonunuzu
açıyorum, lütfen tamamlayın.
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Başkanım, lütfen,
biraz daha zaman verin.
Bu, 13,5 milyar dolar, şu anda
cumhuriyetin bütün varlıklarına rağmen yapılmış bir borçtur ve cumhuriyetin o
kazanımlarını, o devlet kuruluşlarını satarak, şimdi, açık kapatmaya
çalışıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, 12 Eylülden sonra bir işveren temsilcisi, çıktı "20 yıl biz
ağladık, 20 yıl da işçiler ağlayacak" dedi. Aslında, 20 yıl da ağlamadılar
yani, 1963'den 1980'e 17 yıl var. Şimdi, 20 yıl işçiyi ağlattınız...
ALİ TEMÜR (Giresun) - Kim?..
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Ağlattılar, siz
ağlatmayın diyorum. Ağlattılar, siz ağlatmayın.
AHMET YENİ (Samsun) - İşçiyle işvereni biz
barıştırıyoruz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) - 20 yıl...
ALİ TEMÜR (Giresun) - Bravo!..
HALİL AKYÜZ (Devamla) - ...23 yıl oldu
arkadaşlar. 20 yıl bir hedef gösterdiler, 3 yıl da aştı. Artık işçiyi
ağlatmanın anlamı yok arkadaşlar. Yani, bu, Asgarî Ücret Komisyonu, bir hilkat
garibesi. 5 işveren temsilcisi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akyüz, toparlayın lütfen.
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Bir 30 saniye...
Bağlıyorum; şu komisyonun değişmesini önereceğim arkadaşlara; önemlidir.
Şimdi, 6 genel müdür, 5 işveren
temsilcisi; 11... 5 işçi temsilcisi kalıyor arkadaşlar; bunu değiştirelim, bunu
değiştirelim şöyle yapalım: Yine, Çalışma Bakanlığının temsilcisi başkan olsun,
5 işveren temsilcisi, 5 işçi temsilcisi, 2'de önemli sivil toplum
örgütlerinden, örneğin, Barolar Birliğinden veya TÜRMOB'dan 1'er temsilci
alarak, 13 kişilik bir komisyon olsun; çünkü, bu komisyonun alacağı karar
sürekli tartışılacaktır.
Sayın Başkan, sabrınız taştı, biliyorum;
ama, belki, arkadaşlarımız öneriyi kabul ederler.
Bakın, önemli bir öneridir; dikkat edin;
aksi halde, baş tarafta söylediklerime itiraz edemeyeceksiniz. Bu komisyon,
eğer, dediğim gibi düzenlenirse, teşkil edilirse, alacağı kararlar tartışılmaz;
ama, bu tasarıdaki komisyonun alacağı her karar güven vermeyecektir,
tartışılacaktır; çünkü, işçinin aleyhine olacaktır.
Bu görüşlerime, AK Parti Grubunun saygı
göstereceğini, önem vereceğini düşünerek, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Akyüz, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Kars Milletvekili Sayın
Selami Yiğit; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika; yalnız, Sayın Akyüz'e
tanıdığımız süreyi tanıyamayız; lütfen, süreye riayet edin.
SELAMİ YİĞİT (Kars) - Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "sgarî
ücret" başlıklı 39 uncu maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak
için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, asgarî ücret, işçi ve
ailesinin günün ekonomik koşullarına göre onurlu yaşamını sürdürebilmesi için
ihtiyaç duyduğu bir ücrettir. Asgarî ücretin amacı, asgarî ücretin önemi,
çalışma barışını sağlamaktır ve Anayasanın 2 nci maddesinde yerini bulan sosyal
devlet ilkesinin vazgeçilmez bir koşuludur.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz,
asgarî ücretle çalışan insanlar, herhangi bir sermaye birikimine sahip olmayan
ve hayatını çalışarak geçirmek zorunda kalan insanlardır ve bu insanların, ne
yazık ki, ekonomik açıdan pazarlık güçleri yoktur. Oysaki, Türkiye'deki asgarî
ücret belirleme konusundaki çalışmalarda ve asgarî ücret tespit komisyonundaki
müzakerelerde, ne yazık ki, asgarî ücret, bir pazarlık konusu yapılmaktadır.
Uluslararası anlamda, asgarî ücret, düşük
ücretlere karşı koruma ilkesi getirmektedir. O halde, ücretlerin belli bir
seviyenin altına düşmesini engellemek için asgarî ücret müessesesi ortaya
çıkmıştır. Oysaki, Türkiye'de belirtilen, tespit edilen asgarî ücret
miktarları, ne yazık ki, düşük ücretler düzeyinde gerçekleşmektedir. Öte
yandan, ekonomik krizler -hepimizin de bildiği gibi- öncelikle yoksul
insanları, asgarî ücretle çalışmak durumunda olan işçileri etkilemektedir.
Asgarî ücretin amacı, gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırmak,
çalışanların refah düzeyini yükseltmektir; yani, diğer bir deyişle, çağdaş
anlamda asgarî ücret, işçilerin satın alma güçlerinin daha da artmasına sebep
olmalıdır. Ne yazık ki, Türkiye'de, her geçen yıl, asgarî ücretin oranlarının
reel olarak düşmesi, işçilerin satın alma gücünü aşağıya çekmektedir.
Değerli milletvekilleri, IMF'yle olan
stand-by anlaşmalarında, ücretlerin hedeflenen enflasyona göre belirlenmesi
dayatmasıyla, Türkiye olarak, karşı karşıya kalmaktayız. Hedeflenen
enflasyon... Biliyorsunuz, hükümetler kurulduğu zaman bir enflasyon hedeflemesi
yaparlar. Örneğin, eğer reel ekonomik gerçekler enflasyonun yüzde 50 olacağını
gösteriyorsa, hükümetler tabiî ki, doğal olarak enflasyonu yüzde 50'ye
çekeceğiz diyemezler, yüzde 25'e, yüzde 20'ye çekeceğiz derler. Böyle bir
anlayışla ne yazık ki asgarî ücret tespiti yapılmaktadır. Yani IMF'nin
dayatmalarıyla biz asgarî ücreti belirliyoruz ve ihtiyaç duyulan, olması
gereken rakamların ne yazık ki, sadece ve sadece yarısını belirliyoruz.
58 inci hükümet döneminde tespit edilen ve
1 Ocak 2003'ten itibaren geçerli olan asgarî ücret, ne yazık ki, az önceki
konuşmacı arkadaşımızın da belirttiği gibi, işçi kesiminin rızası alınmadan
belirlenmiştir. Hepinizin de bildiği gibi, asgarî ücret brüt olarak 306 000 000
ve net olarak 226 000 000 dur; yani sadece ve sadece karın doyurmaya dönük
felsefesiyle hazırlanan asgarî ücret miktarı, bir kişinin, bir işçinin günde 7
500 000 liradan fazla para harcamasına engel olan bir ücrettir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de son olarak
tespit edilen asgarî ücret, gelir dağılımını altüst etmiştir, yoksulluğu daha
da bir derinleştirmiştir ve sosyal devlet ilkesini tamamen altüst etmiştir.
Şimdi, sizlere, asgarî ücretin
belirlenmesini düzenleyen Asgarî Ücret Yönetmeliğini okuyorum:
"İşçilere normal
bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık,
ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını, günün fiyatları üzerinden asgarî
düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir. "
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim son cümlelerinizi
alacağım.
SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Teşekkürler.
Ben burada günün fiyatlarına tekrar
dikkatinizi çekmek istiyorum; yani asgarî ücreti belirlemede, günlük fiyat
artışları mutlaka göz önünde bulundurulmalı ve asgarî ücretler çok kısa
vadelerle yeniden gözden geçirilmelidir.
Biraz önce Sayın Halil Akyüz arkadaşımızın
da belirttiği gibi, Türk-İş Araştırma Merkezinin gerçekten, gerek açlık
sınırıyla ilgili, gerek yoksulluk sınırıyla ilgili çok çarpıcı açıklamaları
oldu. 2003 yılı nisan ayı itibariyle, 4 kişilik bir ailenin ihtiyaç duyduğu
harcama 450 000 000 lira, sadece gıda için, karın doyurmak için ve yine 4
kişilik bir ailenin, karın doyurmanın, gıda ihtiyacının dışında, konut, ulaşım,
giyim, sağlık, eğitim gibi ihtiyaçları için de 1 370 000 000 lira...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Sayın Başkan, çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
İkinci söz, Kilis Milletvekili Sayın Hasan
Kara'nın.
Buyurun.
Süreniz 5 dakika.
HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İş Yasası Tasarısının 39 uncu maddesiyle ilgili olarak şahsım
adına söz almış bulunmaktayım.
İlgili maddeyle asgarî ücret hususu
düzenlenmekte olup, çağdaş normlara ve Avrupa uyum yasalarına uygun bir
düzenleme getirilmektedir.
Bunun, ülkemize, iş hayatımıza,
işçilerimize hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
39 uncu madde üzerindeki...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarken dikkate
alacağım.
39 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul
edilmiştir.
40 ıncı maddeyi okutuyorum:
Yarım ücret
MADDE 40. - 24 ve 25 inci maddelerin (III)
numaralı bentlerinde gösterilen zorlayıcı sebepler dolayısıyla çalışamayan veya
çalıştırılmayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için
yarım ücret ödenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür; buyurun.
Sayın Sür, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının
40 ıncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 3 Kasım
seçimlerinden bu yana, maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve Kalkınma
Partisi, uyum içinde, güzel bir çalışma sergileyemiyor. Bunda, görülen odur ki,
özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin "benim yeterli çoğunluğum var ve
ben bu çoğunlukla her istediğim yasayı çıkarırım" mantığını kabullenmiş
olması büyük bir etken. Bu düşünce sonucunda da, maalesef, çıkarılan yasaların
birçoğu -burada verilen emeğin büyük bir bölümü- Cumhurbaşkanı tarafından veto
edildiğinden boşa gidiyor ve aynı şeyleri burada tekrar tekrar görüşüyoruz.
İnanıyorum ki, hem halkımızın bizden beklediklerini hem de hepimizin
milletvekili adayı olduğunda yapmayı düşlediğimiz, yapmayı özlediğimiz
çalışmaları sergileyemiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, gönül isterdi ki,
günün bu saatinde, burada, üzerinde uzlaşma sağlanamayan bir yasayı değil, bir
yasaklayıcı yasayı değil, örneğin, 12 Eylülün kalıntılarını taşıyan Anayasa
maddelerini değiştirmek için çalışsaydık. Gönül isterdi ki, burada, bir avuç
işçimizin haklarını kısıtlamaya değil, milyonlarca işsizimize iş olanağı
sağlayacak çeşitli yasalar üzerinde çalışsaydık; ama, bizler, zaten çok az olan
örgütlenme oranımızı daha da aşağıya düşürmeye yönelik kısıtlayıcı bazı yasalar
üzerinde çalışmalar yapıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, insanları yanlışa
yönlendiren duygulardan bir tanesi de narsizmdir. İnsan, eğer, kendisini çok
beğenmeye başlarsa hata da yapmaya başlar. Ben, bunu, biraz da Adalet ve
Kalkınma Partisinde görmeye başladığımı ifade etmek istiyorum.
Biraz önce, burada, Adalet ve Kalkınma
Partisi adına konuşan Grup Başkanvekili arkadaşınız, Adalet ve Kalkınma
Partisinin bir halk hareketi olduğunu söyledi; yani, Seçim Kanununun çeşitli
cilveleri sonucunda, yüzde 34, yüzde 35 oyla Mecliste yüzde 65'i ele geçirmeyi
bir halk hareketi sayıyorsanız, bundan önceki yıllarda bu oranın çok üzerinde
oy alan siyasî partileri gözardı ediyorsunuz demektir ve "halk hareketi"
sözünün de gerçek anlamını bilmiyorsunuz demektir.
AHMET YAŞAR (Aksaray) - Siz niye
alamadınız?
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, sizlerin de
bir zamanlar ne aldığınızı gayet iyi biliyoruz. Çeşitli ittifaklarla bu Meclise
girmeye uğraşanların kimler olduğunu gayet iyi biliyoruz. Cumhuriyet Halk
Partisi, yaşamında, bu tip ittifaklar yapmadı. Değerli dostlarım... (AK Parti
sıralarından gürültüler) Biz biliyoruz sizlerin ne olduğunu...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Biz daha yeni
geldik.
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, siz yeni
geldiniz; ben de yeni geldim.
BAŞKAN - Sayın Sür, lütfen, Genel Kurula
hitap edin ve konu üzerinde konuşun.
ORHAN SÜR (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Güneş Moteldeki
pazarlıklar ne oldu?
ORHAN SÜR (Devamla) - Güneş Motelleri çok
güzel biliyorsunuz da, başka oteller de var; onları unutmayın yalnız; başka
otelleri unutmayın.
Değerli arkadaşlarım, 1475 sayılı İş
Yasasındaki biçimi korunarak yeniden düzenlenen "Yarım ücret"
başlıklı madde, içerdiği zorlayıcı sebep kavramı açısından önem taşımaktadır.
Aslında, bu madde, 1936 tarihli 3008
sayılı İş Kanununda ve 1971 tarihli 1475 sayılı Kanunda 34 üncü madde olarak
yer almaktaydı. Tasarı metninin ilerideki başka maddelerinde de yinelendiği göz
önünde bulundurularak, bu kavramın ayrıntılı olarak irdelenmesinde yarar
vardır.
Zorlayıcı bazı sebepler dolayısıyla,
işyerinde işin yapılması olanaksızlaşabilir. Bu nedenler, işçiden, işyerinde
yapılmakta olan işin niteliğinden ve işyerinden kaynaklanabilir. Böyle
durumların söz konusu olduğu koşullarda, işçiye, çalışamadığı halde, hizmet
aktinin sürdüğü gerekçesinden yola çıkarak, bir haftalık süre için, ücretin,
yarım ücret olarak ödenmesi, yasanın bu maddesiyle düzenlenmektedir.
Zorlayıcı sebep, borcu ortadan kaldıran
bir kavram olması nedeniyle, özellikle işçinin ücreti açısından önemli bir
durumu tanımlamaktadır. Bu nedenle, zorlayıcı sebebin önceden belirlenmiş,
kabul görmüş ve yaygınlaşmış birtakım ölçülerinin belirlenmesi, tanımlanması
gerekmektedir.
Zorlayıcı sebebin, genel hukuk açısından 4
temel unsurundan söz edilebilir: Meydana gelen olayın karşı konulmaz, başa
çıkılmaz bir niteliği olmalı ve olay, borcun yerine getirilmesini olanaksız
kılmalıdır.
Olayın önceden sezilebilir, tahmin
edilebilir ve önlem alınabilir bir nitelikte olmaması gerekmektedir.
Olayda zorlayıcı sebebin varlığından söz
edebilmek için, kusur olmaması koşulu aranmalıdır. Kusurun bulunduğu
durumlarda, zorlayıcı sebepten söz edilemez.
Son olarak, olayın gerçekleşmiş, sonucun
ortaya çıkmış ve tahakkuk etmiş olması gereklidir. Bu nitelikteki olaylardan
kar, fırtına, deprem, yangın vesaire gibi doğal olaylar sayılabilir. Genel
nitelikte olan ve sadece o işyeri ya da kişiye yönelik olmayan yasama ve
yürütme organının bazı eylemleri, örneğin resmî işlemlerdeki gecikme, ihracatın
yasaklanması, pazaryerinin kapatılması, ticaret anlaşmasının yürürlüğe
sokulmaması gibi durumlar da bu niteliktedir. İnsanların eylemlerinden doğan
kimi durumlar da, zorlayıcı sebep olarak kabul edilmektedir; savaş, yaş
küçüklüğü, işçinin askere gitmesi gibi.
Zorlayıcı sebep, iş hukukunda, genel hukuk
hükümlerinden farklı olarak değerlendirilmektedir. İş hukukunda zorlayıcı
sebep, gerçekleştiği anda hemen borçtan kurtulmanın söz konusu olmadığı
istisnaî bir durum olarak görülmüş ve yorumlanmıştır. İş hukukunda zorlayıcı
sebep, hem işçi için hem de işveren için söz konusudur. Doğa olayları, iki
taraf için de zorlayıcı bir sebeptir; işyeri, ağır iklim koşulları nedeniyle
çalışamayacağı gibi, işçi de, aynı nedenle işyerine ulaşamayabilir. İşverenin
kusuru olmayan bir yangın, zorlayıcı bir sebep olarak kabul edilebilir.
İşyerinin istimlak edilmesi, genel politikalar nedeniyle hammadde sağlanamaması
da zorlayıcı sebeplerdendir; ancak, işyerinin iflası yahut finansman güçlüğü
sebebiyle hammadde sağlanamaması gibi nedenler, zorlayıcı sebep değildir. İşçinin hastalanması, yaralanması gibi
durumlar ise, genelde zorlayıcı nitelikte sebepler olmasına karşın, iş
hukukunda zorlayıcı neden olarak kabul edilemez; çünkü, işçinin hastalığı ya da
yaralanması, yani, işçinin, işini görmesine engel durumun ortaya çıktığı anda,
işçinin hizmet sözleşmesi devam etmektedir.
"Zorlayıcı sebep" kavramı, son
yıllarda, ekonomik kriz gerekçe gösterilerek, en çok istismar edilen
kavramlardan biri olmuştur. "Kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği"
başlıklı maddede de, ileride görüleceği gibi, bu yasanın uygulaması aşamasında
en çok istismar edilebilecek, emekçilerin haklarını gasp etmenin bir aracına
dönüşebilecek olan kavram da budur. Bu maddeyle, mevzuatımızda, işçinin rızası
alınmadan ücretsiz izne gönderilmesi gibi bir mekanizma olmadığı halde,
herhangi bir nedenle ücretin tamamını ödemek istemeyen bir işverenin
"zorlayıcı neden" adı altında, ama, birer haftadan az sürelerde işi
durdurmak ve bu dönemde işçinin iş aktini haklı nedenlerle feshetmesine engel
olması mümkündür. Madde bu haliyle, tasarının, ücretin gününde ödenememesi
halini düzenleyen maddesini ortadan kaldırmaktadır. Kötü niyetli bir işveren,
yarım ücret ödemek suretiyle, ücretin gününde ödenmemesi halini düzenleyen
maddeyi işlevsiz hale getirebilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sür, lütfen, sözlerinizi
tamamlayın.
ORHAN SÜR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Yasa tasarısının bütünüyle gerçekleşecek
olan çalışma ilkeleri, sistemde, madde metinlerinde iyileştirmelerle
giderilemeyecek büyük hasar ortaya çıkaracaktır.
Hükümet ve Adalet ve Kalkınma Partisi,
çalışma barışını bozarak, toplumsal barışı da tehdit edecek bir süreci
başlatmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, işçilerin kazanılmış
haklarını geri almak, iyi niyetli olmayan kimi işveren isteklerinin sonuçlarını
öngörmeden yerine getirmek, emekçileri, çalışanları yarım ücretlerle yaşamaya
mahkûm eden bir düzeni geçerli ve sürekli kılmak misyonu adına davranmaktadır.
Ülke emekçileri bu gerçeği çok iyi görmektedir. Bu yapılanmanın hesabı,
elbette, ilk seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisinden sorulacaktır.
Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sür.
Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın
Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; ben, yine, işçinin ekmeğiyle ilgili bir maddede söz aldım.
Bütün ekmekle bile geçinemezken, karnını
doyuramazken, çocuğunu eğitemezken, kendi elinde olmayan nedenlerle iş bir
haftadan fazla durduruldu diye, siz, onu, yarım ekmekle geçimini sürdürmeye zorluyorsunuz.
1930'lu yıllarda, 1970'li yıllarda, belki,
sermaye birikiminin yeterince olmadığı bir dönemde, karşılıklı özveri bir
bakıma anlaşılabilirdi; ama, 2003 yılında ve Türkiye'de kimi güçler belirli bir
sermaye birikimi yapmışsa, zorlayıcı nedenler yüzünden, yani, işçinin neden
olmadığı, yol açmadığı, örneğin sel felaketi, örneğin deprem, örneğin
elektriğin kesilmesi gibi nedenlerden dolayı, siz diyorsunuz ki, ben sana yarım
ücret veriyorum, sen geçin. İnsaf, değerli arkadaşlar!
Şimdi, Sayın Bakanımız, burada,
konuşmasında "eski yasanın şu kadar maddesi aynen korundu..." Bunu
bir başarı gibi gösterdi Sayın Bakan. Keşke, iyileştirme olsa! Gerçekten, bu
yasanın anlayışında hakları budama var, geri alma var, kaşıkla verdiğimizi
kepçeyle alma var. Yarım bir iş güvencesi verdik; şimdi, onun ekmeğini keserek,
onu bir başkasına mal gibi ödünç vererek, onu işten çıkararak, sayıyı artırarak
yeniden o hakları alıyoruz; yani, işverene güvence veriyoruz. Bu, demokrasiyi
güçlendirmez. İşverenin güvencesi,sermayesidir, varlığıdır; ama, işçinin,
ücretinden başka bir şeyi yoktur. Demokrasi tarihi, işçilerin haklarının yazılı
olarak tarihe geçmesiyle oluşmuştur. Kölelik-efendilik çağında, insanlar, o
köleye hak vererek, köleliği ortadan kaldırarak bir aşamaya gelmişlerdir.
İşçi-patron ilişkilerinde de demokrasi, gerçek demokrasi, işçinin hakkını
güvenceye almasıdır.
Şimdi, insafla, bir satırlık bu maddeyi
okumanızı özellikle diliyorum sevgili milletvekili arkadaşlarım. Kendi elinde
olmadan bir hafta iş durmuş; siz, ona diyorsunuz ki: "Ben, senin ücretini
yarım vereceğim." Bu, insafa sığmaz ve doğru da değildir.
Sayın Millî Eğitim Bakanı burada. Eskiden
öğretmenler bakanlık emrine alınırdı; öğretmen ya da çevresi, onu iyi bir şey
sanırdı. Bakanlık emrine almak bir cezaydı; ücreti kesilirdi, bir an önce işine
dönmek isterdi. Şimdi, işçiye böyle bir şey uygulanıyor.
Değerli arkadaşlar, biz, önerge verdik.
İşçinin hiç suçu olmadan iş kesilmişse, doğal afet olmuşsa, ona ücret
verilmelidir. Nerede kaldı sosyal devlet; nerede kaldı iş güvencesi?! Bu
maddenin düzeltilmesini diliyorum.
Benden önce konuşan arkadaşım hukuksal
açıdan anlattı. İşçiden doğan bir suç yok, hammadde eksikliği yok. Sel felaketi
olacak... Çalışma Bakanlığında çalışan arkadaşlara sordum: Nedir bu zorlayıcı
sebep? "Efendim, işte, sel felaketi olacak, başka bir doğal afet olacak,
şu yıkım olacak, bu yıkım olacak..." Ben soruyorum şimdi size: Peki,
emekçinin orada ne suçu var; niçin ekmeği yarıya iniyor?!
AKP'li arkadaşlar, biz, bir şey mi yapmak
istiyoruz, iyi bir şey mi yapmak istiyoruz; o zaman, bakın, hiç olmazsa, bu
madde de iyileştirme yapalım. Çok önemsiz gibi görünüyor; aslında, çok önemli
bir madde.
Şimdi, işverenin fabrikası bir hafta
çalışmasa, o aç kalır mı; gördünüz mü?! Banka soyanlar aç kaldı mı?! Bakın,
önlem getirmeye çalışıyorsunuz...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - İşveren
banka soyan biri değildir.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Onlardan o
parayı almak için, Adalet Bakanı açıklama yaptı "gelin, yasalarda bir
düzeltme yapalım, bunları alalım" dedi.
Şimdi, işçinin, elinde olmayan nedenlerle,
işi durmuş. Siz diyorsunuz ki "evinize ekmek götürmeyin." O yüzden,
değerli arkadaşlar, ben, bu yarım ücret ödenmesini çağdışı buluyorum, ilkel
buluyorum. Zaten, bir ceza anlayışı doğru değildir; hele hele kendinden
kaynaklanmayan bir nedenden...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen,
tamamlayın.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Sayın
Başkanım, tamamlıyorum.
Dileğim şudur: Değerli arkadaşlar,
demokrasiyi ayakları üzerine oturtacaksak, biz, çalışanın hakkını yazılı
güvencelere almak zorundayız, ekmeğine dokunmamak zorundayız; tam tersine,
ekmeğinin dışında, onları siyasete katmaya çalışmalıyız.
Bakın, üç dört gündür -iki ay önce de
konuştuk- şurada üç beş sendikacı arkadaş, işçi sınıfından geldiği için
cansiparane bir savaşım veriyorlar. Keşke, bu Mecliste milletvekillerinin
arasında, sendikalarımızdan gelmiş, işçi kökenden gelmiş, emekçilerden gelmiş
daha çok arkadaşımız olsaydı da bu yasalara izin vermeseydi.
Ben, takdirinize bırakıyorum, hepinize
saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Efendim, Sayın Çalışma Bakanımızın bir söz
isteği var.
Buyurun Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmacıları dikkatle dinliyorum,
izliyorum. Bir tasarının engellenmesini anlarım; ama, o kadar masum maddeler
var ki, arkadaşlar, yani, bunu tersinden çevirip bu şekilde güzel takdim
ettikleri için de, gerçekten, değerli konuşmacıları kutluyorum ben.
Şimdi, bazı maddeler var; otuz yıldır 1475
sayılı Yasayla uygulanan maddeler. Bugüne kadar, bunlar, hiç sorgu sual edilmemiş.
Şu anda, Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına güçlü iktidar diye geçmişin ne
kadar hesabı, sorunu varsa, bu partiden sormaya çalışılıyor. Bu, hakkaniyete
uygun değil.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, değerli
konuşmacının ifade ettiği şu maddenin, yarım ücretle ilgili maddenin özü şudur:
"Mücbir sebepler" diye tabir ettiğimiz,, deprem, afet, sel gibi
zorunlu hallerde işletmenin işini durdurduğu zaman, işçiye ücretinin tamamının
değil, yarım ücretinin ödenmesini öngörüyor. Bu süre içerisinde zaten işletme çalışmıyor.
Çalışmayan bir işletmede ücretin tamamının verilmesini, hangi hakkaniyet
kuralları içerisinde, hangi objektif kurallar içerisinde dile getiriyorsunuz,
bunu anlamak mümkün değil.
Zaten, baştan beri anlaşamadığımız nokta
şu: Biz diyoruz ki, bu fotoğrafın tamamını görelim; ama, siz, ısrarla,
özellikle sendikacı arkadaşlarımızın grubu sürüklemesi neticesi, çok dar bir
kesimden bu resmi görmek için inat ediyorsunuz. Bunu, tabiî, bütün milletimiz
izliyor, seyrediyor; onun hakemliğinde bu iş cereyan ediyor. Biz de, hükümet
etmenin sorumluluğu ve çalışma hayatının bütününü düzenleme anlayışı
içerisinde, bu istikrarı, bu dengeyi sonuna kadar korumaya devam edeceğiz.
Hepinize saygılar; teşekkür ederim.(AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
İkinci söz isteği, Kilis Milletvekili
Sayın Hasan Kara'ya ait.
Buyurun Sayın Kara. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının bu maddesi, yarım ücreti düzenliyor.
Çıkan sözcüler öyle şeyler anlattılar ki -Sayın Bakanımın da ifade ettiği gibi-
bu maddeden bu nasıl anlaşılır, hayret doğrusu!
Bakıyorum CHP Grubuna, hukukçular var, iyi
hukukçularımız var; ama, çıkan konuşmacılar, ne yazık ki, hukukçulara
danışmadan çıkıyorlar herhalde.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Maddeyle ne
alakası var?!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sataşma var
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Kara, bir dakika...
HASAN KARA (Devamla) - Sadece sendikacılık
açısından bakıyorlar; ama, bu madde, eğer...
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sosyal açıdan
konuşuyorlar.
BAŞKAN - Sayın Kara, bakın, gruplara,
kişilere hitap etmeyelim. Siz, madde üzerinde ne söyleyecekseniz, söyleyin. 5
dakikanız var; buyurun.
HASAN KARA (Devamla) - Peki, Sayın Başkanım.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bildiğin
varsa söyle...
HASAN KARA (Devamla) - Otuz yıldan beri
düzenlenmiş olan bu madde, eğer İş Kanununda düzenlenmemiş olsa dahi, yargı
kararlarıyla zaten ortada olan ve düzenlenecek olan bir maddedir. Mücbir sebep,
hukukun temel kuralıdır. Eğer, siz, hukukun temel kurallarını bilmiyorsanız,
hiçbir kanun yapamazsınız zaten.
HALUK KOÇ (Samsun) - Onun için mi Anayasa
Mahkemesinden dönüyor bütün yasalarınız?! (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN KARA (Devamla) - Anayasa
Mahkemesinden ne şekilde döndüğünü toplum çok iyi biliyor; siz, hiç merak
etmeyin.
BAŞKAN - Sayın Kara, siz devam edin.
Yalnız, arkadaşlar, siz de lütfen
dinleyin.
HASAN KARA (Devamla) - 40 ıncı maddede
geçen zorlayıcı sebepler, yargı kararlarında ve içtihatlarında zaten geniş bir
şekilde açıklama bulmuş olan olaylardır. Bunlar, tüm yargı kararlarında geniş
şekilde tarifini bulmuştur.
Bu düzenleme, Sayın Bakanın da söylediği
gibi -1971 yılından beridir- otuz küsur yıldan beridir yürürlükte olan bir
maddedir; aynı şekilde korunmuştur.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yarım aylıkla
geçinebilir misin Sayın Milletvekili?!
HASAN KARA (Devamla) - CHP sözcüsü, çok oy
aldığımız için bizi eleştirip, narsisizmle suçluyor. Peki, kendileri, az oy
alarak, toplum tarafından kendilerine verilen değeri neyle ifade ediyorlar;
onu, ben, sözcünün takdirine bırakıyorum.
Çağdaş normlara ve Avrupa Birliği uyum
yasalarına uygun olan bu düzenlemenin, ülkemize, iş hayatımıza, işçilerimize
hayırlı olması dilek ve temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kara.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, madde üzerinde 1 adet önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73 sayılı tasarının 40
ıncı maddesindeki "yarım ücret" ibaresinin "tam ücret"
olarak değiştirilmesini dileriz.
Saygılarımızla.
|
Haşim Oral |
Hüseyin Özcan |
Mustafa Gazalcı |
|
Denizli |
Mersin |
Denizli |
|
Oya Araslı |
Bihlun Tamaylıgil |
|
|
Ankara |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - İmza sahiplerinden Sayın Gazalcı;
buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Sayın Bakanım ve değerli sözcü arkadaş, benim, bu maddeyi
anlamadığımı ileri sürdüler. Oysa, ben, Türkçe öğretmeniyim. Sayın Bakan da
konuşmasında "işletme çalışmadığı zaman işçiye yarım ücret verilir"
dedi. Şimdi, ben, Sayın Bakanın söylediklerini kabul ediyorum. Burada, ortada
bir gerçek var. 1930'lu yıllarda, 1970'li yıllarda -yeniden söylüyorum- böyle
bir yaklaşım belki doğru olabilirdi; ama, şimdi, ücretinden başka geçinecek
hiçbir şeyi olmayan bir işçinin, elinde olmayan nedenlerle ekmeği...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Yine anlamamışsın,
mücbir sebep...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Mücbir sebep
soyuttur değerli arkadaşlar; yani, zorlayıcı sebep -bakın, sordum bir kere
daha, Sayın Bakan da söyledi- sel felaketi, deprem, elektrik kesilmesi ya da
başka nedenlerle... Peki, bir süre sonra açılacak, bir ay sonra, iki ay sonra,
üç sonra...
Değerli arkadaşlar, siz, işçi olsanız,
emekçi olsanız...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - İş sahibi ne
yapacak, nereden geçinecek?
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - İş sahibinin
gücü sermayesidir. Değerli arkadaşlar, ben, burada işçinin haklarını korurum.
Yani, şimdi diyoruz ki, bizim önergemiz
şu: Bu, isteğinin dışındaki çalışamama... Kendinden dolayı değil. Bakın,
çalışmak istiyorum, çoluğuma çocuğuma ekmek götürmek istiyorum, eğitimini
yaptırmak istiyorum; siz diyorsunuz ki "hayır, ben fabrikayı şu
nedenlerle, zorlayıcı sebeplerle kapattım." Bunun tam ölçütleri de yok
aslında; arkadaşım burada söyledi. O yüzden ben, fabrikanın yeniden açılma
olasılığının olduğu süre içinde -bir hafta az bir zamandır çünkü- bu ücretin
yarı yarıya kesilmesinin doğru olmadığı kanısındayım ve önergemize desteğinizi,
oyunuzu bekliyoruz.
Saygı sunuyorum tekrar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı, önerge
sahiplerinden Sayın Gazalcı'dan gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
40 ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
41 inci maddeyi okutuyorum:
Fazla çalışma ücreti
MADDE 41. - Ülkenin genel yararları yahut
işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma
yapılabilir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık
kırkbeş saati aşan çalışmalardır. 63 üncü madde hükmüne göre denkleştirme esasının
uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık
iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam kırkbeş saati aşsa dahi
bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.
Her bir saat fazla çalışma için verilecek
ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli
yükseltilmesi suretiyle ödenir.
Haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle
kırkbeş saatin altında belirlendiği durumlarda yukarıda belirtilen esaslar
dahilinde uygulanan ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve kırkbeş saate
kadar yapılan çalışmalar fazla sürelerle çalışmalardır. Fazla sürelerle
çalışmalarda, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma
ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yirmibeş yükseltilmesiyle ödenir.
Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma
yapan işçi isterse, bu çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı
her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her
saat karşılığında bir saat onbeş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir.
İşçi hak ettiği serbest zamanı altı ay
zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir kesinti olmadan kullanır.
63 üncü maddenin son fıkrasında yazılı
sağlık nedenlerine dayanan kısa veya sınırlı süreli işlerde ve 69 uncu maddede
belirtilen gece çalışmasında fazla çalışma yapılamaz.
Fazla saatlerle çalışmak için işçinin
onayının alınması gerekir.
Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda
ikiyüzyetmiş saatten fazla olamaz.
Fazla çalışma ve fazla sürelerle
çalışmaların ne şekilde uygulanacağı çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin söz istemiştir.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu yasa
tasarısı üzerinde çalışırken, zaman zaman, Sayın Bakanımın söylemlerine ben de
şaşırdığımı ifade etmek istiyorum. Hafızam beni yanıltmıyorsa, Sayın Bakanım,
bir işçi çocuğu olduğunu söylemişti. İkimiz de aynı yörenin insanıyız. Ben de
bir orman köylüsünün oğluyum Sayın Bakan gibi; ama, çalışma yaşamına Sayın
Bakanımız gibi bakmanın olanağı yok. Gerçekten, Sayın Bakanımız -Sayın Bakanım
diye hitap ediyorum kendisine; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Bakanı-
bizi, çalışma yaşamına sadece bir tek gözle baktığımız şeklinde itham ediyor;
oysa, asıl kendisinin çalışma yaşamına nasıl baktığını somut olarak gösteren, İş
Güvencesi Yasasını çöp sepetine atmasıdır; hangi gözlükle, hangi tarafla
baktığının somut göstergesi. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, çalışma yaşamı içerisine, bu
tasarıda, bugüne kadar yapmış olduğumuz beş altı günlük görüşmelerde, şimdiye
kadar çalışma yaşamının içerisinde olmayan, ama, yeni yasada yürürlüğe girecek
olan, yürürlükten sonra da çalışma ilişkilerini nereye taşıdığı, nereye
taşıyacağı belli olmayan yeni iş ilişkileri, iş sözleşme türleri girdi. Nedir
bunlar; kısmî süreli çalışma, tam süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma, geçici
iş ilişkisi, belirli süreli, tam süreli çalışma, telafi çalışması,
sıkıştırılmış iş haftasına göre çalıştırma, ödünç iş ve işçiyi kiralayarak
çalıştırma. Bütün bunlar, işçiyi bir meta gibi, toplumumuzun bir avuç kesimine,
güçlü kesimine teslim etme anlayışının tam yansımasıdır.
Sayın Bakanım, eğer, 3146 sayılı Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Görevleri Hakkında Kanuna bir bakarsa, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görevleri orada net olarak gözükür. Anayasamızın
48 inci maddesinde "Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir" 49 uncu
maddesinde ise "Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma
hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı
desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve
çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır" denilmektedir.
Yani, devletimize görevler yüklüyor. Çalışma Bakanlığı da, bu görevleri yerine getirmekle
kurulmuş, Türkiye Cumhuriyetinin bir organıdır. O nedenle, Anayasanın okuduğum
49 uncu maddesindeki görevleri yerine getirmesi gereken Sayın Bakan, ne yazık
ki, Anayasanın kendisine yüklediği görevleri değil, çok açıkça söylüyorum,
işverenlerin, buralarda aylarca, yıllarca, hatta, geçtiğimiz hükümet döneminde,
bir başka partiye mensupken görev aldığı hükümetler döneminde, oralardan gelen
talepleri karşılamak için böylesi bir kriz ortamında bu tasarıyı getirdi.
Değerli arkadaşlarım, fazla çalışma
konusu, bakınız, 1475 sayılı İş Yasamızın 35 inci maddesinde düzenlenmişti; 36
ncı maddesi zorunlu nedenlerle fazla çalışma, 37 nci maddesi de olağanüstü
hallerde fazla çalışma hükümlerini içeriyordu. 1970'li ve 1980'li yıllarda
üretim ilişkileri bu şekliyle bozulmadan, teknolojideki gelişmelerin çağımızı
bu kadar etkilemediği dönemlerde fordist üretim ilişkilerinin egemen olduğu
dönemlerde, ücretler yine baskı altına alınmak istenmişti. Tabiî, kapitalist
üretim ilişkilerinin egemen olduğu toplumlarda emek-sermaye çelişkisi her zaman
olacaktır. Biri, üretilenden daha fazla ücret almanın, diğeri de daha fazla kâr
almanın mücadelesi içerisinde olmaları son derece doğaldır; ücret ve kâr
maksimizasyonu, bu güçler dengesine göre kurulur.
Sayın Bakan, ikidebir "otuz yıldır
işleyen bu maddeler bugüne kadar niye gelmedi" dedi. Kabul ediyorum, kabul
etmek gerekir ki, sendikaların güçlü olduğu, işçilerin örgütlü olduğu,
işçilerin haklarına sahip çıktığı, işçi önderlerinin, siyasal mülahazalarla
kendilerine gelecek beklentisi içerisine girmeden sendikacılık yaptığı
dönemlerde sendikalar güçlüydü ve öylesi dönemlerde bu yasaları, bizlere,
sizlere dikte ettirmeye kalkanlar da, buralarda cirit atamıyordu. Bu Yüce
Meclis, o dönemde, iş barışını kurabilmek, ülkemizde çalışma yaşamını daha
verimli hale getirebilmek, işletmelerimizi daha kârlı, daha rantabl,
uluslararası piyasalarda rekabet edebilir konuma getirebilmek için uğraşıyordu.
Biz ne yapıyoruz; bugün, gerçekten, ekonomik krizin faturasını, hiç hak
etmedikleri halde, çalışanlara, işçilere, işsizlere, emeğiyle, alınteriyle
geçinenlere yıktık ve yirmibeş-otuz yıldan bu yana uygulanan yanlış ekonomik
politikalar sonucunda borç batağına düşen ülkemizde, tüm yükü işçiye, işsize,
yoksula yıkmanın aracı haline geldik. Gerçekten, üzüntü verici bir tabloyla
karşı karşıyayız.
İşverenler, hiçbir zaman -iyi niyetli
işverenleri yine tenzih ediyorum- Türkiye'de kazandıklarını Türkiye'de yatırıma
harcamadılar. Kamu kurum ve kuruluşları da "özelleştirme" adı altında
üretimden koparılınca, işsizlik arttı. Böyle bir ortamda bunun faturası, ne
yazık ki, çalışanlara kesilmeye başlandı.
Evet, çalışanların örgütlerinin en zayıf
olduğu, kendilerinin örgütlü olduğunun farkına varamadıkları bir ortamda -hiç
kusura bakmayın, Anadolu'da "kurt, sisli havayı sever" diye bir deyim
vardır- çullanıldı ve otuz yıldır işleyen İş Yasasının değiştirilmesi gündeme
geldi. Gerekçesi, iş güvencesi idi. İş güvencesini de, sizler, oylarınızla,
âdeta, çöpe attınız; 10'dan fazlayı 30'a çıkararak çöpe attınız, 30 Hazirana
erteleme girişimiyle çöpe attınız.
Değerli arkadaşlarım, fazla çalışma
ücretinin tanımı şudur: Günlük ve haftalık çalışma sürelerinin üzerinde yapılan
her bir çalışma, fazla çalışmadır. Şimdi, buraya bakıyorsunuz "fazla
çalışma" yerine "fazla süreli çalışma" kavramı da eklenerek...
Asgarî ücretle çalışan bir işçi, işinin devamında, eğer, işveren, üretime katkı
yapacak, çalış diyorsa, çalışmaya devam edecek. Hiçbir işçi, ben fazla çalışma
yapacağım diyemez; böyle bir hakkı yoktur işçinin. Ne yapacak; işveren, işine
devam et, üretimi artıralım, elindeki işi bitir dediği takdirde çalışacak. İşçi
de, buna can atıyor. Niye; aldığı ücretle evine ekmek götürürken, hiç olmazsa,
bir lokma da peynir alabilsin.
1475 sayılı Yasayı yapanları şükranla
anıyorum. O zaman demişler ki: "Böylesi durumda, işveren, işçiye çalış
diyorsa, ücreti normal çalışmadan yüzde 50 fazla olsun." Gayet güzel. 1475
sayılı Yasanın 36 ncı maddesinde de, 37 nci maddesinde de aynı hüküm var. Bu,
toplu iş sözleşmeleriyle artırılabilir; ama, bakıyoruz, yeni İş Yasası
Tasarısında "günlük çalışma süreleri" deyimi tamamen yok edilmiş.
Haftalık çalışma süresi 45 saat; işçi
günlük izin aldı veya bir hastası var ya da kendisi hastalandı, hastaneye gitti
ya da herhangi bir nedenle bir iki saat işine geç geldi, günün devamı olarak
çalıştı; 8 saatin üzerine 3 saat daha çalıştı, dört gün boyunca 11 saat
çalıştı; beşinci gün işe gelemedi, izin aldı. Sen, haftalık çalışma süresini
tamamlamadın kardeşim, bu 3'er saatlik bölümleri fazla çalışma ücreti olarak
hak etmedin. Niye; haftalık çalışma süresini doldurmadın.
Değerli arkadaşlarım, iş kazalarının en
yoğun olduğu zaman işçilerin dikkatinin en çok dağıldığı -yorulduğu- zamanlara
rastlar. Bu zamanlar, iş sürelerinin uzadığı zamanlardır; yani, fazla çalışma
anlarıdır. Yasa koyucu, 1970'li yılların başında çalışma yaşamına bizden daha
çağdaş, daha uygar, daha bağımsız baktığı için böyle bir düzenleme yapmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, son cümlelerinizi alıyorum.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Biz ne yapıyoruz
burada; sen çalışma süreni tamamlamadın, 45 saati doldurmadın, bu fazla
sürelerin için sana yüzde 25 zamlı ücret öderim... Olmaz böyle şey değerli
arkadaşlarım; bu, hakkaniyete uygun değil. Bu, size de yakışmaz, bu Meclise de
yakışmaz.
1475 sayılı İş Yasasının 35 inci
maddesinde hiçbir rahatsızlık yoktur. Bakınız atıf yapılan diğer maddelere,
maddeyi dikkatle okumanızı rica ediyorum -işçiler için rica ediyorum, işsizler
için rica ediyorum, gelecekte çalışma yaşamına katılacak çocuklarınız için rica
ediyorum- iyi bakın, iyi okuyun, insana nasıl bakıldığını göreceksiniz, nasıl,
hangi tarafın adamı olduğunuzu göreceksiniz, nasıl -böyle bir yasaya bakış
açısını- topyekûn çalışma yaşamına biz bütün olarak bakıyoruz diyebileceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, bu madde, doğru bir
madde değildir. Bu konuda düzenlenmiş gerçekten uygar bir önerimiz vardır.
Türkiye'nin çalışma yaşamına uyan bir öneridir. Dikkatle değerlendirmenizi rica
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Şimdi, şahısları
adına, Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yarım aylıkla
geçinebilir misin?
HASAN KARA (Kilis) - Birileri laf atmaya o
kadar çok alışmış ki, laf atmadan buradan indiğimiz zaman şaşırıyorlar. Onları
şaşırtmaya devam edeceğiz, hiç merak etmeyin.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 41
inci maddede...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Soruma cevap
vermedin.
HASAN KARA (Devamla) - Sizin sorunuza halk
cevap veriyor, benim cevap vermeme gerek yok.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sana da cevap
verir, hiç merak etme.
HASAN KARA (Devamla) - 41 inci maddede,
fazla çalışma ücreti düzenlenmiştir. Burada, 45 saati aşan süreler fazla
çalışmaya girmekte ve ücretin yüzde 50 fazlası ödenmektedir. Eski düzenlemeden
farklı olarak, çalışmanın, sözleşmede 45 saatin altında tespit edildiği
durumlarda, fazla sürelerde çalışma tanımı getirilmiş ve bununla ilgili
düzenleme yapılmıştır.
Ayrıca, bu maddede, işçiye, fazla
çalışmalarının karşılığını serbest zaman olarak kullanma hakkı getirilmiştir.
Bu düzenlemenin, işçilerimize hayırlı
olması dilek ve temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kara.
Şahsı adına ikinci söz isteği, İstanbul
Milletvekili Sayın Hasan Aydın'a aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; bir kere, benden önceki konuşmacıya bir cevap vermek
istiyorum. Tartışırken, halk sizin cevabınızı verdi falan gibi şeyler
söylemeyelim. Ben, burada, Türkiye'nin ekranlarında bir şey söylemek istiyorum.
Halkın iradesi, elbette, saygıdeğerdir; ama, bu gezegen üzerinde, halk, bazen
Adolf Hitler'i, bazen benzeri siyasal düşence biçimlerini -rica ediyorum, sık
sık kullanıyorsunuz- iktidara getirmiş, pişman olmuştur.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Adolf Hitler'di o.
HASAN AYDIN (Devamla) - Sizi tenzih ederek...
HASAN KARA (Kilis) - Bu benzetme yanlış...
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Lütfen...
HASAN AYDIN (Devamla) - Efendim, ben, ne
laf söylediğimi biliyorum. Sizi tenzih ederek, benzeştirerek değil...
Bu halk, 1999 seçimlerinde, 2003
seçimlerinde bir daha asla buraya getirmeyeceği, sandığa gömdüğü insanları da
iktidar yaptı. Yani, halkımız -büyük
saygı ve sevgilerimi sunuyorum- iradesini kullanıyor; ama, o kullanmış olduğu
iradeyi herkes hak ediyor anlamına da gelmemektedir; bunu da ifade etmekte
fayda gördüm.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, eğer önünüzde
kitapçık varsa, lütfen, biraz vicdanlarınıza hitap ederek, şu 41 inci maddeyi
bir izleyin. Önce, bu 41 inci maddeyi kim yazdıysa -mutlaka dinliyordur- bu
arkadaşımızın edebiyat bilgisi, yazım bilgisi, büyük bir ihtimalle, çok kötü.
Bu maddenin...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Türkçe ve edebiyatı
hep siz mi biliyorsunuz?!
HASAN AYDIN (Devamla) - Efendim, bakınız,
ben okuyacağım, siz de evet diyeceksiniz.
"Her bir fazla saat çalışma için
verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde
elli..." Bir paragrafında bu var.
Bir başka paragrafında "haftalık
çalışma süreleri sözleşmeli olması haliyle yüzde 25'i..." Yukarıda
"fazla çalışma, kanunda yazılı olduğu koşullar çerçevesinde, haftalık 45
saat..." hemen paragrafın bitiminde "normal haftalık iş süresini
aşmamak koşuluyla -koşul belli, 45
saat- bazı haftalarda toplam 45 saati aşan..." Böyle bir şey var mı
arkadaşlar ya?! Yani, bir cümle -paragraf bile değil, bir cümle- kendi kendini
o cümlenin içinde yalanlar ve teyit eder mi?! Bu yasa şimdi önümüze geliyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer milletvekillerinin, bu kadar hızlı,
bu kadar acele, sanki bir savaş ortamındaymışız gibi, bu gece sabahlara
kadar... Yapmış olduğumuz hesaplara göre, bunların bitmesi, hiç ara vermeden,
pazartesi öğlene kadar,; bir savaş halinde bile bir parlamentonun böyle
çalışması gerçekten mümkün değil; çünkü, insanların fizik olarak böyle bir
dayanma güçleri yok. Hangi mantık, hangi anlayış?!.
AHMET YENİ (Samsun) - Biz dayanırız.
HASAN AYDIN (Devamla) - Bu Karadenizli
arkadaşım dayanıyormuş, onlarda özel bir durum var herhalde!..
Böyle bir mantık olmaz!
Şimdi, bu yasayı, lütfen, bir irdeleyiniz
ve bu yasayı, bence, oylamayınız; çünkü, bu yasa, yarın, gazetelerde, bu yasaya
el kaldıran arkadaşlarımız başta olmak üzere, bu yasayı yazan insanlarla dalga
geçilebilecek nitelikte. Bırakınız içeriğini; yazımı bozuk, cümlenin kendisi
bozuk, bir cümleyle, diğer cümle arasında bir bağ yok, bir ilinti yok, hiçbiri
diğerini teyit etmiyor, hiçbiri diğerinin benzeri değil ve hemen arkasından da
"işçilerin bunları istemesi koşuluyla" falan diye bir cümle
ekleniyor.
Değerli arkadaşlarım "ülkenin genel
yararları yahut işin niteliği..." Ülkenin genel yararları, bir fabrika
müdürünün, bir fabrika yetkilisinin, bir personel müdürünün karar verebileceği,
kendi fabrikasından, kendi reyonundan yola çıkarak karar verebileceği bir şey
olamaz elbette. Yani, bir işçinin fazla çalışması için, bir patrona ya da bir
müdüre ya da bir yetkiliye, ülkenin genel yararlarını yorumlama yetkisini
vermek gibi bir saçmalık... Yani, maddenin kendisi de böyle başlıyor
"ülkenin genel yararları..." Yani, düşünün bir kere, bir işçi, o gün
11 saat mi çalışacak, 8 saat mi çalışacak, hatta buradakine göre, bazen 158
saat mi çalışacak; çünkü, fazla çalışma saati 45 saat diyor, arkasından, şu şu
nedenlerle bunu aşan süreler fazla çalışmadan sayılmaz diyor ve bunu da
getirip, ülkenin yararlarına... Ülkenin yararları gerektirirse!..
Pekala, bir başka fabrikada da, fabrika
sahibinin yeğeni ya da oğlu, fabrikanın sorumlusu olduğu için, belki okuma
yazma bile bilemediği için, belki hayatında hiç iş yapmadığı halde babasının
kendisine bırakmış olduğu görevi yerine getirmek için, hem ülkenin genel
yararlarını ve çıkarlarını değerlendirecek hem de ülkenin menfaatları ile bir
işçinin nasıl bir mesai yapmış olduğunu değerlendirecek!.. Burada, biz, 550
milletvekili, tarihteki çok önemli bir kanunu çıkarıyormuşuz gibi, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun bu kanunların çıkmaması, özellikle içerisinde gizli olan
bazı hükümlerin çıkmaması noktasındaki direnişini, Adalet ve Kalkınma Partili
arkadaşlarımızın da, her ne hikmetse...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydın, lütfen tamamlar mısınız.
HASAN AYDIN (Devamla) - Ben iddia ediyorum
ve ısrar ediyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partili hangi milletvekili
arkadaşımızla bire bir konuşsak, samimiyetle, içten duygularımla söylüyorum ki,
bir teki, şu maddeye "evet" demez arkadaşlar; çünkü, madde, madde
değil. Maddenin, anlaşılabilir, izah edilebilir, birimizin bir başkasına
anlatabileceği bir özelliği yok.
Bunu Cumhuriyet Halk Partili bir
milletvekili söyledi diye değil, samimiyetle, klasik bir karşı çıkış anlayışı
içerisinde de değil, lütfen, şunu bir okuyun. Sayın grup başkanvekilinizden,
Sayın Bakanımızdan özellikle istirham ediyorum, lütfen, bir yolunu bulun da şu
maddeyi oylamayın.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
Gruplar adına konuşmalardan sonra Sayın
Bakanımızın söz isteği vardı; affedersiniz, o arada zühul olmuş; size söz
vermek istiyorum, söz hakkınız baki.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin
başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmelerimizin seyri uzuyor, zaman
sıkışması da olmadığı için, kısa bir süre de olsa, değerli vakitlerinizi almak
için söz aldım; daha doğrusu, söz almak mecburiyetinde kaldım. Her ne kadar
bundan kaçınsam da, bazı konuşmacıların konuşmaları bizi buna mecbur tutuyor.
Özellikle şahsımıza yönelik konular olduğu için de cevap verme ihtiyacını
duydum.
Doğrudur, ben, bir işçi ailesinin
çocuğuyum; bundan da bütün ömrüm boyunca onur duydum, onur duymaya devam
edeceğim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilim "iş güvencesi çöp
sepetine atıldı" dedi. Kendileri de biliyor, herkes de biliyor ki, iş
güvencesiyle ilgili hükümler, işçilerimizin haksız feshe karşı korunmasına
ilişkin hükümler, bu İş Yasası Tasarısı içerisinde yer aldı ve samimiyetle yer
aldı. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi, ağustosta çıkarılıp, şubata, marta
ertelenmedi. Kurumsal olarak iş yasası içine girsin ve bu şekilde uygulansın
diye bu paket içerisine konuldu. Ki, gerçekten de yeri zaten burasıydı. Sayın
Selvi'nin de daha önceki konuşmalarında ifade ettiği gibi, bu bütünden
ayrılması hepimizi sıkıntıya sokan hadiselerden biri oldu; ama, biz, Bakanlık
olarak ve hükümet olarak, işçilerimizin haksız feshe karşı korunması konusunu,
kurumsal manada İş Yasası Tasarısına yerleştirdik. Dolayısıyla "iş
güvencesi çöpe atıldı" demek haksız bir suçlamadır, bunu da kabul etmemiz
mümkün değil.
Bu yasayla birlikte, yaklaşık 2 800 000
işçi kardeşimiz bu yasa güvencesi kapsamına girmiş olacak. Gönül arzu eder ki,
bu daha yaygın olsun; bu korumanın, bu şemsiyenin dışında hiçbir işçimiz
kalmasın; ama, olabilen şartlar budur, gelinebilen şartlar budur.
Sendika kökenli değerli arkadaşlarımızın
endişesi şu; ben, daha önce, bunu kendileriyle paylaştığımı da ifade ettim:
Acaba, bu yeni çalışma biçimleri çalışma hayatımıza girdiği zaman, sendikalı
örgütlenme konusunda sıkıntılar olur mu? Odaklandıkları, üzerinde durdukları
tek nokta bu. Bunun dışında, bu ülkede istihdamda artış olur mu, verimlilik
nasıl olur, işletmelerin rekabeti nasıl artar, uluslararası pazarlarda bu
işletmeler nasıl rekabet eder; bunlara dair bir söylem yok. Ben de soruyorum;
yani, bir ülkede yeni işyerleri açılmazsa, yeni işletmeler açılmazsa, burada
nasıl yeni işçi çalıştıracağız; sendikalaşma, örgütlenme adına, bu potansiyeli
nasıl geliştireceğiz?! Topu tüfeği -siz, bu işin içinden geldiniz- bu ülkede
700 000 sendikalı işçi var. Ben şimdi dönüp size soruyorum: Yıllardır,
sendikalara emek verdiniz, gayret ettiniz; 5 000 000 işçide, ola ola, gele
gele, 700 000 kişide mi kaldı bu iş?! Kim verecek bunun hesabını?! (AK Parti
sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Onu 12 Eylüle
soracaksınız Sayın Bakan!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - İş güvencesi yoktu, şimdi tenkit ettiğiniz bu yeni
çalışma usulleri yoktu; niye artmadı bu?!. Değerli arkadaşlarım, demek ki,
başka bir gerçek var.
Değerli arkadaşlarım, bu yeni çalışma
usullerini -geçici işçi, kısmî zamanlı çalışma, esnek istihdam, ücrette
esneklik ve sair- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak ben icat etmedim,
bizim hükümetimiz de icat etmedi -daha ileri gideyim- Türkiye'nin
dinamiklerinden de doğmadı bu; nerede doğdu; yirmi yıldır, Avrupa'da, esnek
çalışma usulleri uygulanıyor.
Dün akşam İşçi Konfederasyonları Genel
Sekreteri misafirimizdi, beraber olduk; sordum kendisine "şu anda bizim en
çok yoğunlaştığımız esnek çalışma usullerinin Avrupa'daki gelişmesi nedir"
diye; Genel Sekreterin bize dediği: "Bunu iş piyasasına
uyumlaştıracaksınız, esnek çalışma usullerini iş piyasasına
uyumlaştıracaksınız." Evet, kazanılmış haklara dokunulmayacak; ama, bu
rüzgârdan da kaçmak mümkün değil.
Yok mu şu anda; taşeron uygulaması yok
mu?! Geçici iş ilişkisi yok mu?! İş Yasasında olmasa bile, Borçlar Kanununun
320 nci maddesine göre geçici iş ilişkisi yok mu?! Diğer esnek çalışma usulleri
yok mu?! Sanki, burada herkes bunlardan habersiz, bu yeni çalışma usullerini
biz icat ettik! Yok böyle bir şey arkadaşlar; biraz insaflı olun. Yani, burada
konuşmuyoruz; niye konuşmuyoruz; bu Meclisin 1 saatlik çalışmasının maliyeti bu
milletin cebinden çıkıyor. Eğer yoksulluk adına, emekçi adına söz
söyleyeceksiniz, bunu da düşünmeniz lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hazırladığınız her
yasa Anayasa Mahkemesinden dönüyor; siz de düşünün o zaman.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Önce siz düşünün.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bunu derken de...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)- Sayın Bakan,
fikrimizi açıklamayalım mı?!.
Düşüncemizi söylemeyelim mi?!.. Size mi bırakalım Meclisi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Lütfen... Oraya
geleceğim... Bunu derken de...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) -Fikrimizi
söylemeyecek miyiz?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
dinleyelim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, lütfen yanlış anlamayın...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sen doğruyu
anlat o zaman.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Bunu derken de,
bir anamuhalefet partisinin muhalefet stratejisine kesinlikle müdahale
etmeyi düşünmüyorum ve bu görüşlerinize de saygı duyuyorum; ama, bunun karşısında
da benim cevabım bu. Milletimiz, Parlamento bunu bilsin ve objektiflik
içerisinde bunu değerlendirsin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Kapatın o
zaman Meclisi, çıkarın yasayı; daha kârlı olursunuz!
BAŞKAN - Sayın
milletvekili, sizi, İçtüzüğe göre uyarıyorum, bir daha tekerrür etmesin; hatibi
dinleyelim; sizin de sözünüz varsa, size söz veririm, kürsüde konuşursunuz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, diğer bir konu: Bu, yeni İş
Kanununu, sanki, biz yeni hükümet olarak, baştan başa yazmışız, dizayn etmişiz;
böyle bir şey de yok, bunu ısrarla ifade ettim, yine sabrınıza sığınarak bunu
ifade etmek istiyorum. 2001 yılında başlamış bir süreç; üç tane işçi
konfederasyonu, Sayın Bayram Meral Türk-İş'in Genel Başkanı, Hak-İş, DİSK, TİSK
ve Bakanlık bir protokol imzalıyorlar; diyorlar ki: İş Kanunundan başlamak
üzere, Sendikalar Kanunu, Grev ve Lokavt Kanunu hazırlanacak ve 9 kişilik bilim
kurulunu teşekkül ettiriyorlar -işçilerin seçtiği hocalarımız var, işverenlerin
seçtiği hocalarımız var, 9 kişi- ve protokolün 1 inci maddesi "Bu
hocaların oybirliğiyle kabul ettiği bütün hususları, biz taraflar olarak, kabul
ediyoruz." Madde bu, protokol maddesi bu, bütün metinlerde var. Peki, bu
süreci ben başlatmamışım, biz, hükümet olarak, bu sürecin ortasında dahil
olmuşuz. Biz yapsaydık, bu endişe edilen hususları gidermeye çalışırdık, bir
bütünlük içerisinde götürürdük; bizim de itirazda bulunduğumuz, çekincede
bulunduğumuz maddeler var ve biz, -tarafların içine- tam manasıyla olgunlaşsın
diye, bu protokoldeki hükme rağmen kolaycılığa kaçmadık değerli arkadaşlarım.
Dedik ki: Bu bir iş yasasıdır, bir temel yasadır, bunu olabildiğince
tartışalım. İki ay inatla, sabırla, gece gündüz, sosyal taraflarla toplantı
yaptık. Dün gece yine saat 12'ye kadar, son bir uzlaşma umuduyla taraflarla
toplantı yaptık. Yoksa, benim için en kolayı, getirirdim değerli hocalarımızın
126 maddesini, karşı çıkana, bak kardeşim, burada imzanız var, hocaların
getirdiği budur, bunu biz bu şekilde Parlamentoya göndeririz derdik; ama, biz,
madem yasa yapıyoruz hükümet etmenin sorumluluğu içerisinde, bunu olabildiğince
tartışalım dedik. Tartıştık da ne oldu; 35 maddeyi, tarafların uzlaşmasıyla
yeni haline getirdik; 35 maddeyi, taraflar anlaşarak yeniden dizayn ettiler ve
biz bu şekilde yeni metin olarak sizin huzurunuza gelen bu yeni iş yasası
tasarısına monte etmiş olduk.
Değerli arkadaşlar, tekrar tekrar şunu
ifade etmek istiyorum: Bizim, işçilerimizin kazanılmış haklarından geriye
gitmesine asla rızamız yoktur; biz, Türkiye'de sendikal örgütlenmenin
olabildiğince özgürce olabilmesinden yanayız; ama, bunu derken, dikkatlerinizi
bu ülkedeki milyonlarca işsize çevirmek istiyorum. Bugün asgarî ücretin altında
kendi arzusuyla çalışmak isteyen, sigortasız, primsiz çalışmak isteyen
üniversite mezunu gençlerimiz var. Sendikacı olabilirsiniz, işveren
olabilirsiniz; ama, bu, toplumumuzun bir gerçeği. Bu insanları düşünmek
zorundayız. Bu insanları düşünmenin de yolu, pastayı büyütmekten geçiyor, yeni
işletmelerin açılmasından geçiyor. Biz de, bu iş yasasını, işsizliği önleme
konusunda, istihdamı artırma konusunda bir fonksiyon olarak görüyoruz. Tek
başına bunu başarmasa bile, böyle bir imkânı hazırlayacak bir yapısal, bir
hukuksal platform olarak görüyoruz ve bu yasalar uygulamaya girdiği zaman bunu
birlikte takip edeceğiz. İlk defa, belki de hiçbir bakanlıkta olmayan bir
uygulamayı -ileride bu maddeyi görüşeceğiz- üçlü danışma dediğimiz sosyal
tarafları bu yasanın metnine derç ediyoruz ve diyoruz ki; kamu hayatının, kamu
mevzuatının düzenlenmesine ilişkin hususları birlikte değerlendirmek,
çalışmaları, yasal uygulamaları takip etmek, öneriler geliştirmek üzere, işçi
ve işveren konfederasyonlarımızı kurumsal bir yapı olarak biz bu yasaya monte
ediyoruz. Bu, hiçbir bakanlıkta yok; bugüne kadar fiilen olsa bile, kurumsal
manada bir yasaya monte edilmemiş.
Bunun manası şu arkadaşlar; ben, Bakanlık
olarak diyorum ki: Ey işçilerimiz, ey işverenimiz; yasa yapma yetkimi, Bakanlık
olarak sizlerle paylaşmaya hazırım. Bunun da en somut örneği olarak, yasa
tasarısının bu maddesine bunu derç ediyorum; bunu laf olsun diye demiyorum.
Gerçekten de, içtenlikle, bugüne kadar bu
sosyal diyalogu, işçi ve işveren konfederasyonlarımızla birlikte götürdük,
bundan sonra da götüreceğiz; çünkü, çalışma hayatımızı ilgilendiren daha birçok
konu var.
Değerli vakitlerinizi fazla işgal etmek
istemiyorum; ama, şunu tekrar tekrar istirham ediyorum; takdir, değerli
konuşmacılarındır. Lütfen, işin mecraından saparak toplumda gerginlik yaratacak
söylemlerden kaçınalım; ülkemizin huzura, barışa ihtiyacı var.
Zannediyorum ki, görüşlerinizi yeterince
anlatma fırsatını buldunuz. Komisyon bile, burada önergelerinizi engellemek
için İçtüzüğü zorlamaya da hiç gerek duymadı. Önergelerinizin de kabul
edilebilenlerini kabul ediyoruz, makul olanlarını kabul ediyoruz; ama,
ülkemizin içerisinde bulunduğu şartları sizin de değerlendirmenizi diliyor,
görüşmelerimizin bu çerçeve içerisinde cereyan etmesini hepinizden rica ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın
Başkanım, müsaade eder misiniz...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın
Başkanım, bu tarafa bakar mısınız...
BAŞKAN - Müsaade eder misin...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Hoş olmuyor
ama...
BAŞKAN - Ben konuşurken...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ben de söz
almak istiyorum.
BAŞKAN - İzin verirseniz... Siz söz
istediğiniz zaman, sözünüze...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Söz istiyorum
Sayın Başkan. Sayın Bakan ismimden bahsederek...
BAŞKAN - Sayın Meral...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Kavga etmeye
çıkmayacağım.
BAŞKAN - Sayın Meral, bir açıklama
yapacağım, ondan sonra sizin talebinizi değerlendiririm.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Peki, teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Yüce
Meclisin bizi böylesine onurlu bir göreve getirdiği günden beri, biz, bu
milletin seçtiği Yüce Meclisin nasıl bir çalışma içerisinde olması gerektiği
iradesine uygun bir şekilde bu Genel Kurul çalışmalarını yönetmeye çalışıyoruz.
Elimizde Anayasamız ve İçtüzüğümüz var.
Ben her zaman ifade ettim; buradaki kürsü açık ve sonsuz. Özellikle, iktidar
grubuna, mensubu olduğum partime "özellikle, siz daha toleranslı
olacaksınız" ifadesini huzurunuzda kullandım. Muhalefetin değerli
milletvekillerine de İçtüzük içerisinde gereken toleransı gösterdim,
gösteriyorum. Her türlü tenkit, yasanın çıkmasının engellenmesi, demokrasinin
bir gereği; bunu Parlamentoda beraber geçmişte de yaşadık; ama, kürsüde bir
milletvekili konuşurken, sizin aranızdan, Yüce Meclisimizin içerisinden çıkmış
hükümetimizin bir sayın bakanı
konuşurken, yerimizden laf atmayı aşan, Meclisin mehabetine, çalışmasına,
birliğine ve üretimine engel olacak şekilde yapılan davranışları canlı yayında
milletimiz de görüyor. Bunun hoş olmadığını tekrar etmekten de üzüntü
duyuyorum. Burada yasaları yaparken, ben, İçtüzük çerçevesinde istenen her
sözü, talep edilen her dileği, tam bir tarafsızlık içerisinde yerine
getiriyorum.
Ancak, sizlerden, bütün milletvekillerinden
istirham ediyorum: Burada -beğeniriz, beğenmeyiz- milletimizin beklediği bir
yasayı çıkarıyoruz; kürsüde hatip konuşurken, yine, aynı İçtüzük çerçevesinde
konunun dışına çıkarak, Meclisi gerecek, şahsî meselelere dokunacak konulara
girmemelerini ve özellikle, yerlerinde
oturan milletvekillerimizin, hatiplere müdahale etmemelerini istirham ediyorum.
Bu meyanda, İçtüzüğümüzün 156, 157 ve 158 inci maddelerini uygulamak zorunda
kalacağımı ve yine, Kırşehir Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Bayındır'a da uyarı
kararımı bu vesileyle ifade ettiğimi, üzülerek, bir defa daha sizlere arz
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, zaman çok önemli,
elbette ki engelleme olabilir; ama, burada, İçtüzüğün gösterdiği usuller
dışındaki davranışları Başkanlık olarak hoş görmediğimizi ve İçtüzüğü uygulamak
durumunda kalacağımızı bir defa daha ifade ediyorum.
Buyurun Sayın Meral, talebinizi alayım...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Bakan,
konfederasyon başkanlığım dönemimden, isim vererek bahsetti.
BAŞKAN - O zaman zaptı getirteceğim, ben
onu anlayamadım, zaptı getirteyim, söz vereceğim Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - İsim vererek
konuştu.
BAŞKAN - Zaptı getirteyim, bir bakalım,
sözünüzü vereceğim.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Efendim,
isminizden övgüyle bahsetti zaten.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ben de övgüyle
bahsedeceğim.
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Sayın Başkan, son söz milletvekilinindir; dolayısıyla, bu talebi yerine
getirin.
BAŞKAN - Son sözü milletvekiline
veriyorum. Burada söz isteği devam ediyor.
Üçüncü söz isteği, son söz çerçevesinde,
Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz'ın.
Buyurun Sayın Özyılmaz (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan yasa tasarısının bu maddesiyle ilgili
olarak kişisel söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, şu anda çok önemli bir
konuyu görüşüyoruz. İş kanununu, iş yasasını görüşüyoruz. Önce, işin, bir işi
olmanın, bir iş bulmanın, iş ortaya koymanın ne kadar önemli bir şey olduğunu,
bugün, iktidar partisi milletvekilleri olarak biz herkesten daha iyi biliyoruz;
çünkü her gün odalarımıza ya da bulunduğumuz mekânlara gelip bizden iş isteyen
yüzlerce insan var. Öyle bir memleketteyiz ki, şu anda -maalesef, üzülerek belirtiyorum-
ülkemizde işsizliğin had safhada olduğu bir dönemi yaşıyoruz; bu kadar önemli
bir konu üzerinde çalışıyoruz.
Memlekette 145-146 katrilyonluk bütçe
hazırlıyoruz, bunun çok cüzî bir bölümünü ancak yatırımlara ayırabiliyoruz. O
devasa bütçe rakamları başka yerlerde harcanıyor ve iş sahasına, yatırıma çok
az bir bölüm harcanıyor. Böyle bir dönemdeyiz. Böyle bir dönemde işin önemi bir
kat daha, hatta kat kat fazlasıyla artıyor. Böyle bir ortamda işin, iş
konusunun taraflarına baktığımızda, işçi, işveren, sermaye bunların
taraflarıdır. Biz burada işi, iş yasasını konuşurken, hükümet olarak,
hükümetimiz bu üç taraf arasında, özellikle de işçi-işveren arasında bir denge
kurmaya çalışmıştır, bu dengeyi olabildiğince adil ölçülerde tutturmaya gayret etmiştir.
Bunu, günlerden beri, hatta aylardan beri Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar,
ilgili taraflarla yaptığı istişarelerden görüyoruz; ama, birtakım eksiklikler,
aksaklıklar varsa, bunlar da bir yandan giderilmektedir.
Ben burada bir hususa dikkat çekmek
istiyorum. Bu önemli konu konuşulurken, biraz da bu önemini bir kenara
bırakarak olaya biraz ideolojik yaklaşıp, sanki muhalefet partimizin işçi
haklarını koruyormuş gibi bir hava içerisine girmesi, doğrusu, bir sürü
yanlışlıkları ortaya çıkarıyor. Çünkü, burada bir denge kurmak esastır. İşçiyi
de işvereni de iş sahasını da işyerini de korumak, hükümet olarak, muhalefet
olarak, hatta Meclis olarak hepimizin görevidir. Bunu aşacak, bunu zedeleyecek
bir tavır içerisine girmek, son derece yanlış olur, son derece sakat olur.
Hele, 1960'lı, 1970'li yılların ideolojik kavramlarıyla, o yılların birtakım
anlayışlarıyla, o yılların birtakım yönelişleriyle, bugün, 2000'li yıllarda
hâlâ o anlayışlarla konuya yaklaşmak, son derece yanlış olur, bugüne ait bir
eylem olmaz. Önce bunu arz ediyorum.
Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği
gibi, AK Parti olarak, hem işçiden yana hem işverenden yana hem de
memleketimizde iş ortamının oluşması için gece gündüz yoğun bir çaba, yoğun bir
gayret içerisinde olduğumuzu herkes bilmektedir.
Bu manada, bugünkü işsizliği ortadan
kaldırmak ve bugün iş arayan milyonlarca insanı biraz olsun rahatlatmak için,
AK Parti olarak bütün gayretimizi bu yöne sarf etmiş ve -kısaca arz ediyorum-
şu üç hedefi gerçekleştirmeye kilitlenmiş bulunuyoruz: Bunlardan birincisi,
yıllardır süregelen memleketimizdeki israfı önlemeye gayret ediyoruz; bunun
için de, kendimizden başladık. Bakınız, biz, ilk defa, bu Meclis, lojmanlardan
çıkıp herhangi bir kira bedeli de almaksızın kiraya çıkan bir Meclistir. Oradan
başlayarak, inşallah, memleketimizde belli bir süre içerisinde var olan israfı
önlemek bizim birinci hedefimizdir.
İkincisi: Memleketimizde, maalesef,
yıllardan beri var olan, yıllardan beri hepimizin içini burkan, yaralayan,
yolsuzlukları, hırsızlıkları vesaireyi ortadan kaldırmak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, toparlayın
lütfen.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Teşekkürler
Sayın Başkan.
Bu da yetmez; önceden bu işi yapanların
kursağından bunu çıkarıp milletimizin hakkını onlara olabildiğince vermek
ikinci hedefimiz.
Üçüncüsü de, yeraltı ve yerüstü
zenginliklerimizi harekete geçirip onları ekonomiye kazandırarak,
memleketimizin bugün içerisinde bulunduğu, maalesef, zenginlik içerisindeki
fakirliğimizi ortadan kaldırarak, bugün, emeklinin de, işçinin de, dulun da,
yetimin de, malulün de, memurun da ve milyonlarca işsizin de sıkıntısını
ortadan kaldırmak, AK Parti olarak bizim önümüze koyduğumuz ve gerçekleştirmek
için gece gündüz çalıştığımız hedeflerimizdendir. İnşallah, bunu
gerçekleştirdiğimizde, işyerlerimizde dolu dolu çalışma olacaktır. İşçilerimiz
öyle üç saatlik, beş saatlik çalışmayı düşünmeden, kendi işyerini geliştirmek
için gece gündüz gayret sarf edecektir. Ben, inanıyorum ki, bu milletin
işvereni, bu milletin tarihine, kültürüne bağlı işvereni, işçisinin alınteri
kurumadan onun hakkını vermek için gayret içerisine girecektir; AK Partinin bu
programını uygulayıp memleketimizdeki bu sıkıntıları ortadan kaldırmak için,
böyle gece gündüz çalışıyoruz; ama, inşallah, bu hedefe ulaştığımızda, bunu
birlikte gerçekleştirdiğimizde, bu sıkıntıların ortadan kalkacağını umuyor, bu
vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyılmaz.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, 41 inci madde üzerinde verilen 3
adet önergeyi, önce, geliş sıralarına göre okutacağım, sonra, aykırılığına göre
işleme koyacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının
"Fazla çalışma ücreti" başlıklı 41 inci maddesinin üçüncü fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve son fıkrasındaki "fazla sürelerle
çalışmaların" ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Cevdet Selvi |
Mehmet Küçükaşık |
Muharrem Kılıç |
|
Eskişehir |
Bursa |
Malatya |
|
Feridun Baloğlu |
Feramus Şahin |
|
|
Antalya |
Tokat |
|
"Haftalık çalışma süresinin
sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda, ortalama haftalık
çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalar da fazla
çalışmadır"
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının
"fazla çalışma ücreti" başlıklı 41 inci maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi ile dört, beş ve altıncı fıkralarının tümünün madde metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Cevdet Selvi |
Mehmet Küçükaşık |
Muharrem Kılıç |
|
Eskişehir |
Bursa |
Malatya |
|
Feridun Baloğlu |
|
|
|
Antalya |
|
|
BAŞKAN - 3 üncü önergeyi okutuyorum; bu
önerge, son önerge ve aykırı olan önergedir; işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Fazla çalışma ücreti" başlıklı 41 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin Koçyiğit |
Muharrem Doğan |
Hüseyin Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
Fazla çalışma ücreti
Madde 41. - Ülkenin genel yararları yahut
işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma
yaptırılabilir.
Günlük ve haftalık normal çalışma
sürelerinin üzerinde yapılan çalışmalara fazla çalışma denilir.
Fazla çalışma süresi, günde üç saati
geçemez.
Fazla çalışma yapılacak sürelerin toplamı
yılda 270 saati aşamaz.
Her bir fazla çalışma için verilecek ücret
normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarın yüzde 50 yükseltilmesi
suretiyle ödenir.
Fazla çalışma kapsamındaki çalışmalar için
işçinin onayının alınması zorunludur.
63 üncü maddenin son fıkrasında yazılı
sağlık nedenlerine dayanan kısa ve sınırlı süreli işlerle 69 uncu maddede
belirtilen gece çalışmasında fazla çalışma yapılamaz.
BAŞKAN - Okuduğumuz önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahibi Sayın Çetin,
gerekçesini açıklayacak.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, konuyu olabildiğince
izah etmeye çalışıyorum; ama, zaman zaman hepimiz, herhalde, biraz, ilerleyen
saatlerde gerildik. Sayın Bakanımız da, konuşmasını yaptı gitti. Ben,
gerçekten, sendikacılıktan gelmedim buraya. 1999 yılında sendikal yaşamım sona
ermişti, işçi olarak çalışırken, 3 Kasım seçimleri için 14 Ekimde emekliliğimi
istedim ve işçi olarak bu Parlamentoya gelenlerdenim. Sendikal yaşamın içinde
bulundum ve o sorunları gayet iyi biliyorum. Gerçekten, benim arzum ve isteğim,
elbette, bütün yasalarda olduğu gibi, bu yasada da, ülkemizin çalışma
koşullarını, çağdaş dünyayla buluşturabilecek bir düzenlemeler manzumesi haline
getirebilmek. Burada tek taraflı bir düzenlemenin ağırlığını sizler de
hissediyorsunuz, bunu, hiç kimse reddedemez.
Değerli arkadaşlarım, ben, fazla laf
yapmadan, önerge hakkındaki görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Bakınız,
Anayasamızın 18 inci maddesinde, angarya türü çalıştırmanın yasak olduğu açıkça
belirtilmiştir. Demin, 49 uncu maddeyi okudum... Şimdi, biz, öyle bir düzenleme
yapıyoruz ki, hem fazla çalışmadan söz ediyoruz hem fazla süreli çalışmadan söz
ediyoruz hem de asgarî ücretle geçimini sağlamakta zorlanan, hatta, onun bile
altında ücretle çalışan insanları, sanki, aldıkları ücret çok yüksekmiş gibi,
kardeşim, sen, bugün, fazladan üç saat çalıştıysan ya da beş saat çalıştıysan;
ne yapalım, bunun yerine, sen, her 1 saat için 30 dakika, fazla süreler için 15
dakika izin yap, tatil yap, istirahat et. Nasıl yapayım?.. Evinden gelmiş
fabrikaya!.. Git yat bir gölgede... Adam, iş için geliyor, para için geliyor;
ücreti iyi olsa ya da daha iyi koşullarda çalışacak bir yer bulsa zaten oraya
gidecek; asgarî ücretli... Sen, bu adamı 5 saat çalıştırmışsın, bundan sonra da
angarya çalışıver diyorsun; bu, vicdanla bağdaşmaz değerli arkadaşlarım. Bu
madde, bu biçimiyle buradan geçerse, Anayasanın 18 inci maddesine aykırılıktan
Anayasa Mahkemesinden döner değerli arkadaşlarım; angarya türü çalıştırmak
yasaktır. 1475 sayılı Yasada bu hüküm niye yok?! İmzalanan toplu iş
sözleşmelerinde, 1963'ten bu yana, niye "angarya türü çalışmak ya da izin
karşılığı işçi çalıştırmak yasaktır" diye hüküm konulmuş?! Şimdi, biz, zayıfı
yakaladık, güçsüzü yakaladık; hem ülkede bütün sosyal tarafların varlığını
kabul ediyoruz, bütün bir gözden baktığımızı söylüyoruz hem de güçsüz bir
kesimin gırtlağını sıkıyoruz; kemerlerinde sıkılacak yer kalmadı, şimdi
gırtlağını sıkıp canını almaya bakacağız!
Değerli arkadaşlarım, çok açık söylüyorum
-Sayın Bakanımın burada olmasını isterdim- bu yasa bu biçimiyle işsizliği
önlemeyecek, kayıtdışı çalışmayı teşvik edecektir. Esnek üretim ilişkileri
çalışma yaşamımıza fiilen girdi; doğru, kabul ediyorum; onunla birlikte
kayıtdışı büyüdü. Hepimize düşen görev, kayıtdışında korumasız, sigortasız,
sendikasız, sosyal güvenceden yoksun, ne kadar ücret aldığını bilmediğimiz
insanları korumaktır. Yasayı uygulamak, uygulatmak görevi de Sayın Bakana ve
Bakanlığa ait bir görev; o görevleri yerine getiremiyoruz, o zaman bunları
yasalaştırıverelim diye düzenleme yapmanın hukuk mantığıyla hiçbir ilişkisi
olamaz.
Değerli arkadaşlarım "işçinin
alınteri kurumadan emeğin hakkı verilecektir" tabiri, sizin çok sık kullandığınız
bir tabir. Kışın soğukta, ayazda, 5 saat oturuver sen, fazla çalışmanın
karşılığı deyip, dondurmayın o işçiyi; alınteri kurumadan parasını vereceğiniz
işçiye, soğuk, ayaz aldırmayın. Gelin, bu maddeyi, insanî ölçülere yakışır,
insana yakışır bir çalışma koşulu haline getirelim.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, burada,
yine, bir madde koyduk diye sevinebilirsiniz. Efendim, biz, işçilere, yıl
içerisinde 270 saat, eski yasada ve Fazla Çalışma Tüzüğünde 90 gün, günde 3
saat fazla çalışma yaptırılabilir, 90x3=270; o kuralı getirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, son cümlenizi
alayım.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Tamam efendim.
Gerçekten, işçiyi koruma amacına yönelik
bir düzenleme gibi gözüküyor; ama, geçimini sağlayamayan işçi... Ben, 1990'lı
yılların ortalarında da rastladım "başkan, şu 270 saati kaldır; biz,
ziyanı yok, çalışalım" diyor; ama; angarya türü çalışalım demiyor. Onun
için, bu maddenin düzeltilmesi için hazırlanmış bir önergedir ve 1475 sayılı
Yasadaki düzenleniş biçiminden daha çağdaş, daha modern bir düzenlemedir;
takdiri sizlere bırakıyorum, sizlerin vicdanına bırakıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini
dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
yasa tasarısının "Fazla çalışma ücreti" başlıklı 41 inci maddesinin
birinci fıkrasının son cümlesi ile dört, beş
ve altıncı fıkralarının tümünün madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
|
(İzmir) |
|
ve arkadaşları |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE
ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçesini okutalım mı efendim?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Okutun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe : Fazla çalışma işçinin olağan
çalışmasından çok daha fazla enerji harcamasını gerektiren bir çalışma türü
olduğundan, günlük çalışma süresinin üstündeki çalışmaların özendirilmemesi
gerekmektedir. Çalışma sürelerinin uzatılması, işsizliği artırıcı etki
yapmaktadır.
BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun
katılmadığı, gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının
"Fazla çalışma ücreti" başlıklı 41 inci maddesinin üçüncü fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve son fıkrasındaki "fazla sürelerle
çalışmaların" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Oğuz Oyan |
|
(İzmir) |
|
ve arkadaşları |
"Haftalık çalışma süresinin
sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda, ortalama haftalık
çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalar da fazla
çalışmadır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Yalnız, bu önergeden sonra bir düzeltme
talebinde bulunacağız söz verirseniz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Bilindiği gibi, Yargıtay uygulaması
haftalık çalışma süresinin 45 saatin altında belirlendiği durumlarda,
belirlenen süreyi aşan, ancak 45 saatin altında kalan sürelerin de fazla
çalışma sayılıp sayılmayacağı konusunda farklı kararlar vermiş, son dönemdeki
kararlarıyla bu çalışmaları da fazla çalışma olarak kabul etmiştir. Açık
düzenlemeyle bu konudaki tereddütler ortadan kaldırılmış olacaktır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Komisyon, düzeltme talebiniz var,
buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Sayın Başkan, ikinci paragrafta
"her bir fazla saat çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin
saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir"
cümlesinde " her bir fazla saat çalışma" ifadesini "her bir saat
fazla çalışma" şeklinde düzeltebileceğimizi düşündük. Bunu belirtmek
istedik.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ne olmuş Sayın
Başkan, bir anlasak?..
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - "Fazla" ile
"saat" kelimelerinin yerlerini değiştiriyoruz. "Her bir saat
fazla çalışma" şeklinde düzeltebilmeyi istiyoruz.
BAŞKAN - "Fazla" ile
"saat" kelimelerinin yeri değiştiriliyor; tamam.
Bu düzeltme doğrultusunda 41 inci maddeyi
oylarınıza...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Komisyon bir
anlatsın, ne değişiyor; bir anlayalım; bizim anlayışımız yeterli değil.
BAŞKAN - Anlattık Mustafa Bey, "her
bir saat fazla çalışma" şekline geliyor; yani, "saat" ile
"fazla" kelimelerinin yerleri değişiyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sonuçta ne oluyor?..
BAŞKAN - Onu ben bilmem...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Komisyon Başkanı
anlatsın...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Komisyon
izah etsin Başkan, anlamadık.
BAŞKAN - Bu değişiklikle birlikte 41 inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.17
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati:22.39
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale),
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 77 nci
Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?... Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, bir önceki
oturumda, Sayın Meral ile ilgili olarak geçen bahsi tutanaktan okuyorum:
"2001 yılında başlamış bir süreç; üç
tane işçi konfederasyonu, Sayın Bayram Meral Türk-İş'in Genel Başkanı, Hak-İş,
DİSK, TİSK ve Bakanlık bir protokol imzalıyorlar..." Bu şekilde geçiyor.
Dolayısıyla burada herhangi bir sataşma söz konusu değildir.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Böyle bir
konuşma geçmedi Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tasarının 42 nci maddesini
okutuyorum:
Zorunlu nedenlerle fazla çalışma
MADDE 42. - Gerek bir arıza sırasında,
gerek bir arızanın mümkün görülmesi halinde yahut makineler veya araç ve gereç
için hemen yapılması gerekli acele işlerde, yahut zorlayıcı sebeplerin ortaya
çıkmasında, işyerinin normal çalışmasını sağlayacak dereceyi aşmamak koşulu ile
işçilerin hepsi veya bir kısmına fazla çalışma yaptırılabilir. Bu durumda fazla
çalışma yapan işçilere uygun bir dinlenme süresi verilmesi zorunludur.
Şu kadar ki, zorunlu sebeplerle yapılan
fazla çalışmalar için 41 inci maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları
hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 42 nci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkuner'in söz talebi vardır.
Sayın Coşkuner, buyurun efendim.(CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
42 nci madde üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Fazla çalışma konusunun, tasarıda,
neredeyse tek taraflı olarak işverenin istek ve iradesine bırakıldığı, onun
hâkimiyetinin olduğu görülmektedir. Yasa tasarısının "Zorunlu nedenlerle
fazla çalışma" başlığını taşıyan 42 nci maddesine, arıza, arıza olasılığı,
acele işler, zorlayıcı sebepler gibi iyi tanımlanmamış bir sürü terim alınmış.
Günümüz Türkiyesinde, özelliğini kaybeden terimlerin ne anlama geldiğini
yorumlamak durumundayız. Emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan işçi, bunları
yorumlayamaz; o nedenle, işverenin insafına kalmış bir durumdadır.
Hep beraber yorumlayalım. Zorlayıcı sebep
nedir? Arıza ve arıza olasılığı gibi muallak ve blok söylenmiş bu sözlerin
hangi anlama geleceğini bizler yorumlamak durumundayız. Bu tasarı yasalaşmadan
önce de, Türkiye'de kime işçi denir, kime emekçi denir, kime patron denir,
bunların tespitinin de yapılması gerekir ve bu terimlerin ne anlama geldiğini açıklamamız
gerekir.
Aslında, bu tasarı yasalaşmadan önce,
biraz da kendimize bakmamız gerekir.
Mecliste çalışan, bize hizmet eden kavaslar, şu saatte, burada
bulunmakta; onların fazla mesai alıp almadığını bilmiyorum ve burada çalışan
işçilerin hangi statüye girdikleri belli değil. Demek ki, kendi iç sistemini
halledemeyen, kendi sorunlarını çözemeyen Meclis, böyle bir yasa çıkarmaya
kalkarsa, o yasanın ne anlama geleceği, okuduğumuz kadarıyla, içeriğinden de
anlaşılmaktadır.
Değerli dostlarım, Sayın Bakanımız burada
diyor ki: "Cumhuriyet Halk Partililer, bu yasanın tümüne bakmıyorlar.
Oysaki, fotoğrafın tümünü çekmeleri gerekir." Ben de, bunu, aynen şöyle
anlıyorum: Meclisimiz, üç gündür, İş Yasası Tasarısının bir an önce yasalaşması
için gece gündüz çalışmaktadır ve âdeta bütün işkolları köleleştirilmek
istenmektedir.
Biz, bütün deyince ne anlıyoruz; o zaman,
Türkiye'deki bütüne bakalım: Çalışan çalışmayan işçilerimiz, örgütlü
işçilerimiz örgütsüz işçilerimiz, esnaf odalarımız, işçi emeklilerimiz, memurlarımız,
öğretmenlerimiz, dullarımız, yetimlerimiz, köylülerimiz...
Bakın, bugün,
sendikasız işçilerin durumu ortada. Esnaf, aldığı kredileri ödeyemediği için,
hepsi hacizde. Onun ötesinde, işçi emeklilerine "diyet yap" diye
verdiğimiz maaşları, bu insanlar ayın 18'inde, 19'unda almaktadırlar; ama,
elektrik ve telefon ücretlerini ayın 15'inde, 17'sinde ödemek durumundadırlar.
Dağıttığımız nemalara baktığımız zaman,
taşradan, Anadolu'dan kulağımıza sesler gelmektedir. Onlardan, ne için
kesildiği belli olmayan, 80 000 000-100 000 000 liralar kesilmektedir. Dul ve
yetimlerimiz ona keza. Demek ki, hiçbir işkolu huzur içerisinde değil.
O nedenle, bir hikâye anlatırsak, bu
hikâye de Sayın Bakana ve AKP'li milletvekillerimize cevap olacak diye
düşünüyorum: Avrupa'da, ailesiyle birlikte yaşayan bir adam, kaynanasıyla uzun
yıllardır kavgalıdır. Bir gün, bir hastanenin morgundan bir telefon alır.
Telefondaki yetkili "kaynanan öldü" der ve ekler "kaynananızı
mumyalayalım mı, yıkayalım mı; yoksa, gömelim mi?" Adam "üçünü birden
yapın da, garanti olsun" der. Sizin fotoğrafa bakışınız bu şekilde.
O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisinin,
bugüne kadar savunduğu ilkeleri, burada, bir gecede veyahut da bir anda teslim
etme gibi bir düşüncesi yok. İşçinin sendikal özgürlüklerini Türk çalışma
yaşamına taşıyan, kazandıran parti olarak,
bu kölelik yasasına "evet" diyeceğimizi mi bekliyorsunuz? Siz,
halka verdiğiniz sözü yerine getirmediniz, halkı kandırdınız. Cumhuriyet Halk
Partisi de, bu halkla beraber olacak ve bilmelisiniz ki, rahat olmayacaksınız;
CHP'nin ve halkın gölgesi, her zaman sizi takip edecek, başaramayacaksınız.
Yine, demokrasi diyoruz; yine, cumhuriyet diyoruz; yine, hakkaniyet diyoruz ve
yine, halk kazanacak diyoruz.
Değerli dostlarım, bu yasa tasarısının
içeriğine baktığımız zaman görüyoruz ki, bu konumun tümünün kokusu ve içeriği
işverenden yana. Biz, burada, söylemlerimizde bunları aktardığımız zaman, siz,
bize işveren düşmanı gibi bakıyorsunuz. Biz, işveren düşmanı değiliz; haklı
neredeyse, haklının yanında olmak istiyoruz. O nedenle biz, esnafın yanında
olmak istiyoruz; o nedenle biz, köylünün yanında olmak istiyoruz; o nedenle
biz, bütün işkollarının yanında olmak istiyoruz ve halkımıza verdiğimiz sözleri
de tutmak istiyoruz.
Eğer, bu kadar güveniyorsanız, yasa
çıkarmaya, olumsuz yasa çıkarmaya bu kadar meraklı iseniz, gelin, alanlarda söz
verdiğimiz, seçim bildirgelerimize aldığımız milletvekili dokunulmazlığını
kaldıralım ve ondan sonra, halkın sorunlarını çözmeye kalkalım. Kendi iç
sistemini, kendi düzenini kuramamış, sokakta gezen milletvekili durumunda olan,
8 metrekare bir odaya sıkıştırılmış, sürekli tüketen ve kendini yenileyemeyen
bir anlayışla, öyle zannediyorum ki, burada, dışarıda duracaksınız, kulislerde
oturacaksınız, sohbet edeceksiniz ve oylama sırası geldiği zaman, neye oy
kullandığınızı bilmeden ve yasama yetkinizi de Bakanlar Kuruluna bırakarak,
böyle, milletvekilliğini tamamlayacaksınız; ama, size son sözümü şöyle
söylüyorum: Milletvekilinin ömrü iki yıldır; o nedenle, halkın önüne yine
çıkacağız; ama, halk, bize, hak ettiğimiz yeri gösterecek. O nedenle, diyorum
ki, halkın vereceği cevap ağır olacaktır.
Gelin, yol yakınken, bu, içinde farklı
kokular olan ve işçiden yana olmayan, sürekli emekçiyi tüketen ve ona tuzaklar
kuran yasadan vazgeçin ve halkın yanında olun, işçinin yanında olun, emekçinin
yanında olun ve söz verdiğiniz bütün işkollarının yanında olun ki, halk sizi
takdir etsin; ama, görüyoruz ki, siz, buna niyetli değilsiniz, halktan yana
değilsiniz.
Bugünler de çabuk geçer. Altı aylık
hükümetiz demeyin; Sayın Bakan da aynısını söylüyor. Bugün sağ elinizle sol
kulağınızı gösterip, yarın da sol elinizle sağ kulağınızı gösterirseniz, su
gibi, girdiğiniz kabın şeklini alırsanız, öyle zannediyorum ki, birileri de
size sorar; Sayın Bakan, siz, dün o hükümetlerde değil miydiniz; neyi
kucağınızda bulduğunuzu anlatıyorsunuz? Halka, halk gibi davranın; işçiye,
emekçiye hak ettiği bütün işlevleri yerine getirin ki, halk sizi takdir etsin.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak,
halkın yanında olacağız; elbette ki, dürüst işverenin yanında olacağız; ama,
emeğinden başka, terinden başka hiçbir şeyi olmayan işçimizi elbette ki
destekleyeceğiz, elbette ki onu ezdirmeyeceğiz. Göreceğiz; ileride bunlar hep
geri tepecek.
Bu dileklerimle Yüce Meclisi tekrar
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Coşkuner, teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şahısları adına iki
söz talebi vardır; Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara ve Uşak Milletvekili
Sayın Osman Coşkunoğlu.
Sayın Hasan Kara; buyurun efendim.
HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri "halk iradesine saygılıyız; halk, iradesini kullanıyor;
ama" sözcükleriyle başlayan konuşmalarda, bazı insanlar, halk bizim
istediğimiz gibi oy kullanırsa doğru yapmış olur; ama, bizim istediğimiz gibi
oy kullanmazsa yanlış yapmış olurlar diye mi düşünüyorlar acaba? Bazılarının
iddia ettiği gibi, halk bu işleri bilmez, halk sadece yönetilmek için vardır
diye düşünüyorlarsa o devrin çoktan geçtiğinin farkına varsınlar ve halkımızı
iyi tanısınlar.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
bunun konuyla alakası ne?!
HASAN KARA (Devamla) - Bundan önce çıkan
sözcüler o kadar çok konuştular ki, süre bittiği halde maddeye gelmediler.
Bırakınız, biz de bir dakika bunu konuşalım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buradaki "zorunlu nedenler"
kavramı otuz yıldan beri uygulama alanı bulan bir kavramdır. Bu kavramın içi,
yargı kararlarıyla gerekli şekilde doldurulmuştur. Burada, ayrıca, işçi lehine
olarak, işçiye dinlenme süresi verilmesi zorunlu hale getirilmiştir. Fazla
çalışmadan dolayı, 41 inci maddedeki haklar burada da işçiye aynen verilmiştir.
Ayrıca -düzeltme açısından söylüyorum- Mecliste bu saatte çalışan kavaslar işçi
statüsünde değil, memur statüsünde çalışıyorlar.
BAŞKAN - Sayın Kara, lütfen, o konuyu
tashih ediniz. Burada çalışan kavaslar işçi değiller; 657'nin 4/b maddesine
göre çalışıyorlar, düzeltiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN KARA (Devamla) - Düzeltiyorum o
zaman Sayın Başkanım; işçi statüsünde değil, 657'ye tabi olarak
çalışmaktadırlar.
Bu duygu ve düşüncelerle, bu düzenlemenin,
işçilerimize ve halkımıza hayırlı uğurlu olması temennisiyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
alkışlar [!])
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kara.
Sayın milletvekilleri, şahsı adına ikinci
söz, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu'na aittir.
Sayın Coşkunoğlu, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 42 nci maddesi
üzerinde, şahsım adına söz aldım.
Biraz önce, Sayın Bakan çok önemli bir
konuşma yaptı burada. Konuşmasında çok önemli üç kavrama değindi; verimlilik
nasıl artar, rekabet gücü nasıl artar, bir de, esnek çalışma usulleri. Bu
konular ve görüşmekte olduğumuz tasarı üzerinde bir açıklamada bulunmak
istiyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi, sosyal demokrat
bir parti olarak, elbette, emeğin yanındadır; fakat, bu, bir yardımseverlik
duygusu, yardım sevenler derneği gibi, bir emeğin yanında olmak değildir ki!
Emeğin yanında olarak ekonomik büyümenin, emeğin yanında olarak verimlilik
artışının, emeğin, çalışanın yanında olarak, onların durumunu iyileştirerek
rekabet gücünün arttığını bilen, ekonomi anlayışını bunun üstüne inşa etmiş
olan bir siyasî partidir. Bunun örneklerini tarihte bol bol yaşadık. En
eskisine gideyim; Henry Ford... Ford, bildiğiniz gibi, seri imalat sistemini
geliştiren, gelişmesine önayak olan isimlerden biriydi. Henry Ford, verimlilik
arttıktan sonra veya daha da artırabilmek için işçilerin ücretlerine zam
yaptığı zaman, 5 dolara çıkardığı zaman, büyük gazetelerin manşeti
olmuştu. Henry Ford, bunu, bir solcu
olduğu için, bir sosyaldemokrat olduğu için, emeğe saygı duyduğu için
yapmıyordu; benim arabalarımı bu işçilerimiz alacak diye yapıyordu ve bunu,
verimlilikle, rekabet gücüyle çelişen bir durum olarak görmüyordu.
Keza, Japonlar, Amerika dahil bütün
dünyada esnek imalat sistemini, çağdaş, bugün bildiğimiz anlamında, güçlü,
üstün rekabet gücü olan imalat sistemini oluştururken, işçiyi bir eşya gibi
veya bir robot gibi görmek yerine, işçiden en fazla verimliliği nasıl alırım
anlayışıyla bunu yapıyordu.
Esnek çalışma usulleri, bir aforizm olarak
kullanılıyor iktidar tarafından. Aforizm nedir; aforizm, aslında kötü olan bir
şeyi iyi göstermeye yönelik bir kavram. Örneğin, bodrum katı diyeceğinize bahçe
katı denir; hani, daha hoş gösterir. Esnek çalışma usulünün, bir aforizm
olarak, işçiyi istediği zaman çıkarıp, istediği zaman göndermek, atmak, geri
almak şeklinde anlaşılması yanlıştır.
Bir de, işlevsel, fonksiyonel esneklik
vardır, imalatta üstün rekabet gücü kazandıran. İşlevsel esneklik kazanmak
için, hızlı değişen piyasa koşullarına göre, yani, piyasadaki talep edilen
farklı modellere göre veya inen çıkan talebe göre üretim yapabilme yeteneğidir
esnek imalat veya esnek çalışma sistemi; sadece, işçiyi atıp, geri almaktan
ibaret değildir. Dolayısıyla, işçilerin koşullarını, çalışma koşullarını,
ekonomik koşullarını düzeltmek ile yeni işyeri açmak arasında bir çelişki
olmadığı gibi, tam tersine, bunlar, birbirlerini destekleyen yaklaşımlardır.
Bu, sosyal demokrat anlayışın bir sonucu değildir ve kapitalist üretim
sistemini, katıksız kapitalizmi benimsemiş ülkeler bile bunun farkındadır.
Şimdi, bakınız, 42 nci madde "gerek
bir arıza sırasında, gerek bir arızanın mümkün görülmesi halinde" diye
başlıyor. Bir işyerinde bir arıza olsa, rekabet gücü üstün olan bir firma ne
yapar; orada çalışan -kalite çemberleri lafını belki duymuşsunuzdur-
işçisinden, bunu nasıl düzelteceğim diye akıl alır. İşte, verimlilik ve rekabet
gücü böyle artar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, size, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
Buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür
ederim.
Bir de, çok kısa olarak, yaşamış olduğum
bir olayı anlatayım. Honda; imalat ve rekabet gücünde çok başarılı, verimli,
esnek çalışmasını bilen bir firma. Benim öğretim üyesi olduğum üniversiteye,
-yurtdışında- "işçilerimizi eğitmek için eleman istiyoruz"
demişlerdi; çünkü, o sıra, imalat düşmüştü pazar düştüğü için, işçinin daha
fazla vakti vardı; o vakit sırasında işçiyi daha fazla eğiterek, ondan daha
fazla değer almayı amaçlıyordu Honda.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; bu
düzeltmeyi yapma ihtiyacı duydum: Emeğin yanında olmak bir merhamet değildir,
ekonomik büyümenin de koşuludur.
Bunu, tekrar, dikkatinize sunar; beni
dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 42 nci madde
üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Zorunlu nedenlerle fazla çalışma" başlıklı 42 nci maddesinin ikinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin Koçyiğit |
Muharrem Doğan |
Hüseyin Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
"Zorunlu nedenlerle yapılan fazla
çalışmalar için 41 inci maddenin beşinci fıkrası hükümleri gereğince ücret
ödenir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergeniz üzerinde konuşacak
mısınız efendim?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Konuşacağım Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, biraz önce,
41 inci maddede, fazla çalışma ücretinde, fazla çalışma koşullarını anlattım.
İşçi, herhangi bir işyerinde çalışırken, kendi iradesiyle, isteğiyle "ben
fazla çalışacağım" diyemez; mutlak surette, bir ihtiyaçtan, verimliliğin
artırılması ya da işin tamamlanması için işveren tarafından bırakılır ve orada
uyarılarımıza rağmen, fazla çalışmaya ilave, bir "fazla süreli
çalışma" kavramı koydunuz. 41 inci maddede bile "fazla saatlerle
çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir" diyoruz; ama, zorunlu
nedenlerle fazla çalışmada böyle bir onay durumu yoktur; çünkü, ortada bir
zorunluluk vardır; ya bir arızanın olması ya bir arızanın mümkün görülmesi
halinde ya da herhangi bir sürekli üretim yapan, örneğin, bir dökümhanede
potaların soğumaması için, onun içindeki malzemelerin zayi olmaması için, o
işin tamamlanması gibi durumlarda, işveren, işçilerin iradesine başvurmadan,
onların onayını almadan, onları zorla çalıştırmak zorundadır; o işin gereği,
fazla çalıştırmayı gerektirebilir. Böyle bir durumda, bu maddede işçinin
iradesi bile yok; ama, ne var; böyle bir zoraki çalıştırmada bile, "41
inci maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları hükümleri uygulanır"
demişiz. Yani, fazla çalışma ücretini yüzde 50 zamlı ödemeyi hüküm haline
koymuşuz; ama, fazla süreli, yani, haftalık çalışma süresini tamamlamadığı
halde, bir gün izin almış ise ve diğer günlerde fazla çalışmış ise, o fazla
süreli çalışmalarda yüzde 25 öngörmüşüz. Burada, işçinin iradesi de
alınmadığına göre, zorla çalıştırıldığına göre, bunun ücretinin, fazla süreli
çalışmalar kapsamında değerlendirilmesi büyük bir haksızlıktır. Bir sonraki
maddede de benzer bir durum vardır.
Bizim önergemizde de, bir yazım hatası
sonucu "beşinci fıkra" olarak geçmiş, oysa, burada "ikinci
fıkra" olması gerekirdi. Bu vesileyle onu düzeltiyorum ve önergemizin öyle
algılanmasını istiyorum.
Hiç olmazsa, bu tarz ödemenin, fazla
çalışma halinde ödemenin yüzde 25'e düşürülmeden, fazla çalışma ücretiyle
ilgili maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği gibi, yüzde 50 olarak ödenmesi
koşul haline getirilmeli. 1475 sayılı İş Yasamızın 36 ncı maddesindeki hüküm,
bundan oldukça ileri bir hüküm idi; ama, orada da, en az o koşullarla, yani,
yüzde 50 fazla ödeneceği kabul edilmiş idi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, yeni
uygulamada, bu durumda fazla çalışma yapan işçilere uygun bir dinlenme süresi
verilmesi zorunludur diyoruz. Elbette, fazla çalışma tüzüğünde bu hüküm
belirlenmiş. İşçiler, normal olarak 8 saat çalışmış, günü tamamlamışlar ise,
bir ara dinlenmesi vermeden, onları, devam eden bir biçimde, sürekli
çalıştırmak insanî değil. Ara dinlenmesinin, o süre içerisinde yaptırılması hem
işin gereği hem de işçinin, çalışan insanın fiziken bu dinlenmeye ihtiyacı var.
Onun, bir yenilik olarak konulması, belki burada bir değişiklik, bir ileri hak
gibi görülmüş.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bugün
sayıları 700 000'le sınırlı olan, belki yarınlarda -bu yasadan sonra- o
sayıları bile çok çok arayacağımız, sayıları çok daha aşağıya düşecek bir
sendikalılık varlığı gerçek; ama, kabul etmeliyiz ki, ülkemizde, tarımdışı
çalışan nüfus 12 000 000 dolayında ve bunlar da sendikalılaşabilir. Eğer,
ülkemizde örgütlülüğü geliştiremiyor isek, bu, başta bizlerin eksikliği,
ülkemizi yönetenlerin eksikliğidir. Burada, böylesi önemli yasa maddeleri
görüşülürken, gelip sadece sıra tutmak amaçlı, 1 dakika içerisinde "halkın
iradesine saygılıyız, halk bunları bilmez" mantığıyla söylem içerisine
girmek, Parlamento adabına da, bu Meclisin saygınlığına da yakışmıyor.
Bizim, oyalama gibi bir düşüncemiz yok,
amacımız katkı vermek. Bakınız, düzenlemeyi bir kez daha söylüyorum: Normal
çalışma düzeninden farklı bir çalışma düzenidir. Burada, fazla süreli çalışma
gibi ücret ödemek hakkaniyete uygun değildir. Geliniz, buradaki hükmün birinci
ve üçüncü...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Burada "her bir saat fazla çalışma
için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının
yüzde 50 yükseltilmesiyle ödenir" şeklinde değişikliğimizi yapalım diyorum
-önergemiz bunu içeriyor- ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 42 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
43 üncü maddeyi okutuyorum:
Olağanüstü hallerde fazla çalışma
MADDE 43. - Seferberlik sırasında ve bu
süreyi aşmamak şartıyla yurt savunmasının gereklerini karşılayan işyerlerinde
fazla çalışmaya lüzum görülürse işlerin çeşidine ve ihtiyacın derecesine göre Bakanlar
Kurulu günlük çalışma süresini, işçinin en çok çalışma gücüne çıkarabilir.
Bu suretle fazla çalıştırılan işçiler için
verilecek ücret hakkında 41 inci maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları
hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sözlerime başlarken Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir üzüntümü ifade ederek sözlerime
başlamak istiyorum. Sayın Bakanımız, burada, her nedense -ben, onu farklı
yorumluyorum, bu yasayı içine sindiremiyor diye yorumluyorum, ondan rahatsız
oluyor diye yorumluyorum, işçilerin hakları, hukukları ellerinden alınıyor,
bunun rahatsızlığını taşıyor diye düşünüyorum- hiç hak etmediğimiz halde, bizi
güzel de sorguya çekti: Sendikalar ne yaptı, ne yapıyordu?
Değerli arkadaşlarım, 24 Ocak 1980, ülke
ekonomik krize girdi. Sorumlusu işçi miydi, memur muydu, emekli miydi, köylü
müydü, esnaf mıydı? 5 Nisan 1994'e gelindi, aynı kriz yaşandı, onun faturası
da, yine, döndü, işçiye ödetildi. 2001 yılına geldik, Sayın Bakanın mensup
olduğu parti de o zaman iktidardaydı. 21 bankanın içi boşaltıldı. Bir sürü
kredinin üstüne yatıldı. Detaylarına inmek istemiyorum. Ne yaptı o zaman
sendikalar; meydanlara indi, onların hizmetine teşekkür etti!.. Ama, sendikalar
bir yanlışlık yaptı, sizi de halka iyi tarif edemedi; orada bir eksikliğimiz
oldu.
Şimdi, ben, burada konuşurken çok sayıda
arkadaşım laf atıyor, gülüyoruz, geçiyoruz. Biz, bir espri yaptık "halk,
size cevabını verir" dedi.
Değerli arkadaşlarım, halkın iradesine
bizim saygımız var. Umuyorum, diliyorum ki, daha güzel hizmetler üretesiniz;
hak alma yerine, hak veresiniz.
Şimdi, soruyorum size: Yüzde 34 mü çok,
yüzde 66 mı? Hangisi daha çok? Yüzde 66 dışarıda duruyor değerli arkadaşlarım.
Yani, hesap, yüzde 100 ise, bunun yüzde 66'sı dışarıda duruyor.
Sonra, Allah hayırlı etsin iktidarınızı;
iktidarsınız; ama, koalisyonsunuz... ANAP'lı, Saadet Partili... Bakanlar
Kurulunuza bakın... Allah hayırlı etsin... (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bakınız, değerli arkadaşlarım, bir zaman,
altı kızarmış kadayıfın başından kalkmıyordunuz; ne olur, yediğinizi inkâr
etmeyin biraz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım
"bu yasa, işsizliği önleyecektir" diyor. Sayın Bakanım, bütçeden faiz
giderlerine ayırdığınız pay 65,5 katrilyon, yatırımlara ayırdığınız pay 8
katrilyon. Hangisi büyük Sayın Bakanım? Kim alıyor bu faizleri; işçi mi alıyor,
memur mu alıyor, emekli mi alıyor, küçük esnaf mı alıyor, köylü mü alıyor? Kim
alıyor? Şu anda, işçinin hakkını elinden alıp teslim ettiğiniz talancılar
alıyor, vurguncular alıyor! (CHP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kemal Derviş daha iyi bilir, ona sor.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu yasa ne
getiriyor, ne götürüyor?
Arkadaşlarım, bakınız, bu yasayla ne
oluyor; bu yasayla, iş güvencesini torbaya koydunuz gitti, örgütlenmeyi
önlediniz, işçinin kıdem tazminatını elinden aldınız, yıllık iznini elinden
aldınız; onun ötesinde, ihbar önelini elinden aldınız, ikramiyelerini
kaldırdınız... Sayın Bakanım, bu mu işsizliği önlüyor, bununla mı işsizliği
önleyeceksiniz? Bunun adı nedir, biliyor musunuz; düpedüz köleliktir; bunu
yaptınız, kutluyorum sizi!
Değerli milletvekilleri, bakınız, halk
bizi seyrediyor. Daha iyi konuşsak, daha iyi şeyleri tartışsak, daha iyi olur;
ama, ortaya koyduğunuz tabloya bakınız... Adamın birisi -kusura bakmayın- bir
lokantaya gitmiş, canı kelle yemek istemiş...
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Madde 43'te bu mu
yazıyor?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hiç merak
etmeyin, madde 43'e geleceğim.
Bakmış ki, benim gibi bir köylü çocuğu,
"bu bilmez" demiş, bozulmuş kelleleri getirip adamın önüne koymuş.
Adam, garsonu çağırmış "aklımın olmadığını anladın da, burnunum deliğinin
olmadığını nasıl anladın, kelle kokuyor" demiş. Şimdi, getirdiğiniz yasa
tasarısı kokuyor. İşçinin hakkını, hukukunu elinden aldınız; yani, işçi bunu
bilmiyor mu, halk bunu bilmiyor mu?!
Değerli arkadaşlarım, sizin de
söylediğiniz gibi, gelelim 43 üncü maddeye. Kızıyorsunuz, fazla mesaiyi
kestiniz, bir başka şeyi düşürüyorsunuz... Soruyorum arkadaşa, dert yanıyorsunuz
dışarıda, saygıdeğer milletvekilleri, şu anda aldığınız -siz söylemiyorsunuz,
korkuyorsunuz- aylık ücret size yetiyor mu; yetmiyor. O zaman, aldığınız aylık
ücretin yarısını alsanız ya! Aldığınız aylık ücretin tamamı yetmiyorsa, yarısı
nasıl yetiyor?! Biz de diyoruz ki, işçi, şu anda aldığı aylık ücretle
geçinemiyor, alacağı yarım ücretle nasıl geçinecek dediğimiz zaman niye
kızıyorsunuz? O zaman, biz de almakta olduğumuz aylığın yarısını alalım, bir
bakalım, geçinebiliyor muyuz geçinemiyor muyuz?.. İğneyi ilkönce kendimize,
daha sonra başkasına batıralım; haydi, buyurun, var mısınız?! Var mısınız?! (AK
Parti sıralarından "varız" sesleri) Haydi, almakta olduğumuz aylığın
yarısına çalışacağız... Oyla Sayın Başkan, oyla!.. Haydi!.. (AK Parti sıralarından
alkışlar[!] gülüşmeler, CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, çıkın; çıkın, yüreğiniz olsun,
konuşun, anlatın halka. Halka anlatırsanız, anlar; anlatın...
Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, 43
üncü madde... Neymiş efendim; seferberlikte fazla mesai olur mu olmaz mı...
Siz, işçiyi ne zannediyorsunuz; oğlu silahı omzuna alacak, ülkeyi kurtarmak
için, savunmak için gidecek, siz onun babasının fazla mesaisini
tartışacaksınız... Kaldırın o maddeyi; bedava çalışacak işçiler seferberlikte;
kaldırın o maddeyi!.. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Önerge verin...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Savaş olacak,
savaşta işçi fazla mesai alır mı almaz mı!..
Değerli arkadaşlarım, Kıbrıs çıkarmasında
işçilerin neler yaptığını biliyor musunuz; o vatanperver saydığınız, şurada
savunmasını yaptıklarınız 5 kuruş vermemişken, işçiler bir yevmiyesini
kestirdi, verdi. Onlar oraya yol yapmak için gitti; birileri de oradan ganimet
kapmak için gitti. İşte, işçi ile savunduğunuz adamların arasındaki fark bu.
Şu anda doğuda, güneydoğuda nöbet tutan
askerlerin birçoğu, fakir çocukları, dargelirli insanların çocukları. Şimdi,
size öneriyorum; bir gün Gülhane Hastanesine bir gider misiniz. Değerli
arkadaşlarım, bir gidin oraya, bir gidin; kimin oğlusun, baban ne iş yapıyor
diye, gidin bir sorun. Orada, gazidir, bacağı yoktur, ayağı yoktur, sakattır;
ondan sonra gelir, işe giremez.
Yarın bir yasa tasarısı daha getirirsiniz;
bedelli, bedelli... Alacaksınız 10 000 mark, bedelli askerliği getireceksiniz,
eli kulağının dibinde. Yakın bir tarihte, bakınız, ben, genel kurulda bir şey
okudum: "Yemen yolu çukurdandır/ Karavana bakırdandır/ Zenginimiz bedel
öder/ Askerimiz fakirdendir."
Değerli arkadaşlarım, siz, yine, yarın
bunu da getirirsiniz, ortaya koyarsınız. Ben, şunu söylemek istiyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Tasarrufu
Teşvik Fonunda -daha, yakında- işçinin, memurun 15 katrilyona yakın alacağı
bekliyor. O kadar bir parayı da, şu anda, savunduğunuz o adamlar devlete
bağışlasın; o işçi, memur o parayı almayacak, onların adına söz veriyorum;
devletine bağışlayacaktır. Var mı?!. Var mı?!.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Madde 43... Madde
43...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kimi
savunuyorsunuz o zaman?! Bakınız...
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen konuşmanızı
tamamlar mısınız efendim...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Bırakmıyorlar ki, konuşmamın yarısı gitti, neye tamamlayacağım?!
Allah'ın hiçbir kuluna kısmet olmamış...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yüzbinleri
Kızılay Meydanına getirip, Allah'ın hiçbir kulunun malına zarar verdirmeyen,
hiçbir insanın burnunu kanattırmayan; ama, onların hakkını vermeyen siyasileri
de güvenoyu sırasında sandığın dibine gömen bir zat burada karşınızda! Gülle,
çiçekle uğurlandım, iftihar ediyorum, gurur duyuyorum. Gülle, çiçekle
uğurlandım.
Erzurum gibi yerden geldim, Kayseri gibi
bir yerden sendika başkanı oldum. Buradan bana laf atanların bir bölümü, benim
durumumda Kayseri'ye gitse, Erciyes'in eteğindeki...
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen konuşmanızı
tamamlar mısınız efendim...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim,
bitiriyorum.
Kayseri'nin...
BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi alayım
Sayın Meral.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Hatıra mı
madde mi bu?..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim,
soruyorsunuz da... Sayın Bakan "ne yaptı sendikacılar" dedi de...
Bakınız, Bakanınızı bile...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, vaktiniz bitti;
lütfen efendim...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sendikacılara
hesap sordu, yarın size de soracak; hiç merak etmeyin. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Meral, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şahısları adına 2
adet söz talebi vardır; Kilis Milletvekili Hasan Kara ve Samsun Milletvekili
Haluk Koç.
Sayın Hasan Kara, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HASAN KARA (Kilis) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddedeki düzenlemeyle, 1971 tarihli
ve 1475 sayılı Yasayla aynı düzenleme getirilmiştir; sadece, 41 inci maddedeki
değişiklikler buraya derç edilmiştir; ama, sayın konuşmacı, 10 dakika üzerinde
bir konuşma yaptı, sadece doğru bir laf etti; o da...
BAŞKAN - Sayın Kara,
bakın, herhangi bir sataşmaya meydan vermeyin. Lütfen, Genel Kurula hitap
ediniz. Daha vakit çok, çok madde var, konuşursunuz. Onun için, sataşmaya
lütfen mahal vermeyiniz.
Buyurun.
HASAN KARA (Devamla) - Tamam Sayın
Başkanım.
O da, seferberlikte, bir seferberlik
durumunda asker babalarının bedava çalışacağı sözüydü. Biz de, bu söze sonuna
kadar katılıyoruz ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
CEVDET SELVİ
(Eskişehir) - Daha fazla konuşmaya birikimin yetmiyor; konuşmanı hemen bitirdin!
BAŞKAN - Şahsı adına ikinci söz talebi
Samsun Milletvekili Haluk Koç'a aittir.
Sayın Koç, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Bak, konuşman
1,5 dakikada bitiyor; çünkü, malzemen yok!
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; müsaade ederseniz, ben de bu 5 dakikamı kullanmak istiyorum...
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - 15 dakika konuş
ki, anlayalım.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Siz, kendi
konuşmacılarınıza bakın.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Anlatma
yeteneği yok.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Senden mi
öğreneceğiz?!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ne laf atıyorsun
sen; otur oturduğun yerde!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim... Lütfen...
HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, süremi
başa alırsanız...
BAŞKAN - Tamam Hocam, sürenizi dikkate
alacağım.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan,
bunlar bizim tarafa bağırıyorlar...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
arkadaşlar, lütfen, kendi aramızda konuşmayalım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
burada oturma özgürlüğümüz de kalmadı.
BAŞKAN - Sayın Hocam, buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, gerçekten, bugün, ülkenin önündeki en ciddî sorunun siyasî güven
olduğunu her fırsatta ifade ediyoruz. Bu siyasî güvenin, iktidar kanadı
tarafından yapılması gereken, tamamlanması gereken yönleri var, muhalefet
tarafından yapılması gereken, tamamlanması gereken yönleri var.
Değerli arkadaşlarım, bakın, siyasî
güvenin oluşturulmasından bahsediyorum, siz, iktidar partisi kanadından bir
milletvekili arkadaşımız olarak, bu güvenin sabote edilmesine çalışıyorsunuz.
Lütfen...
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Hayır, burada...
HALUK KOÇ (Devamla) - Lütfen; ama, bakın,
ben konuşuyorum burada, sürekli engelliyorsunuz.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Arkadaşlarınız
sataşmada bulunuyorlar.
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bakın, bu yüzyılı-geçen günkü konuşmamda da çok özetledim, tekrar
değinmek istiyorum- bilgilerinize sunmak istiyorum. 21 inci Yüzyılda, üretim
ilişkileri, gerçekten, çok değişti. Geçen yüzyılda, bilhassa, 1986'dan önceki
dönemde, emek-sermaye ilişkilerini, böyle, çok katı, doktriner cephelerden
değerlendiren katı görüşler yok bugün. Emek ve sermaye bir uzlaşma arayışı
içinde ve olması gereken de bu. Bu, emeğin reddedilmesi, emeğin hakkının
yenilmesi ya da emeğin güçlü olan sermaye karşısında korunmaması anlamına da
gelmemeli hiçbir zaman. Biz bunu savunuyoruz bu yasa boyunca. Sayın Bakanımız
burada ifade ettiler "hep tek taraflı pencereden görüyorsunuz" dediler;
yok, biz geniş pencereden görüyoruz Sayın Bakanım, hepsini değerlendiriyoruz;
ama, hukuk, korunması gerekeni koruduğu zaman hukuk anlamı taşır. Burada,
işçi-işveren ilişkilerinde, emek-sermaye ilişkilerinde zayıf olan taraf
emektir, korunması gereken, emeğin tarafında olan haklardır; bunlara dikkat
çekmek istiyorum, geniş bakış açısı bu. Bizim, onurlu, namuslu, rant geliri
elde etmeyen, bu zor koşullarda bile üretim yapan, istihdam sağlayan, vergisini
veren her türlü işverene saygımız sonsuzdur, başımızın üstünde yeri vardır;
ama, bu şekildeki bir bakış açısıyla Cumhuriyet Halk Partisini hapsetmek gibi
bir yanlışın içine girmenizi de, yadırgıyorum doğrusu.
Değerli arkadaşlarım, yine, Sayın Bakanım
şunu ifade ettiler: "Bugünkü yüklerin payını altı aylık Adalet ve Kalkınma
Partisine yüklüyorsunuz." Hayır, ben o yanlışı yapmıyorum. Bu altı ayın,
daha doğrusu, bugünkü sıkıntıların yükünü, hiçbir şekilde, Adalet ve Kalkınma
Partisine yüklemiyorum; bunlar, geçen onbeş yılın suçları, onbeş yılın yanlış
yönetimleri. Sadece, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda olduğu altı ayı
iyi kullanamadığını söylüyorum. Bu bir gerçektir, bu bir tespittir. İyi
kullanamadınız.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Yok, yok...
HALUK KOÇ (Devamla)
- Uyarılar yapıyoruz, iyi kullanmanız için gayret içerisinde olmanızı
öneriyoruz.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Millet çok
memnun; muhalefet hep böyle söyler, otuz yıldır hep aynı şeyi söyler.
HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, Sayın
Bakanım, Türkiye'de 700 000 sendikalı
işçi bulunduğunu söylediniz. Bu, hepimizin ayıbıdır; çünkü, örgütsüz bir
toplum, çağdaş demokrasiye ulaşmada, çağdaş demokrasi normlarını yakalamada
sıkıntılı bir toplumdur.
Peki, nereden geliyor bu örgütlenme
sıkıntısı?.. 12 Eylül 1980 tarihini unutmayalım değerli arkadaşlarım. 12 Eylül
1980'e çok iyi bakmak gerekiyor; Türkiye'de örgütlenme özgürlüğü nasıl
etkilendi, siyaset nasıl etkilendi, ne darbeler aldı örgütlenme özgürlüğü.
Bunlar Türkiye'de yapılırken, sizler bu sürecin destekleyenlerinden miydiniz
Sayın Bakanım, yoksa, karşı çıkanlarından mıydınız? Bunu da, lütfen, kendi
siyasî vicdanınızda değerlendirmenizi talep ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, 43 üncü maddeyle
ilgili Sayın Meral'in ve Sayın Kara'nın söylediklerine katılıyorum. Bu madde,
1475 sayılı Yasanın 41 inci maddesindeki üç fıkrayı içine alan şeklidir; ama,
bahsedilen böylesi bir durumda, ben, Türkiye'de, emek olsun, sermaye olsun, hiç
kimsenin ulusal çıkarlar dışında bir talepte bulunmayacağına inanıyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1
adet önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Olağanüstü hallerde fazla çalışma" başlıklı 43 üncü maddesinin
ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin Koçyiğit |
Muharrem Doğan |
Hüseyin Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
"Bu nedenle fazla çalıştırılan
işçilere her bir fazla saat için verilecek ücret hakkında 41 inci maddenin
beşinci fıkra hükmü uygulanır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, burada ifade edilen görüşler ile bu
önerge arasında, ben, açıkçası bir irtibat kuramadım. Şimdi "seferberlik
ve olağanüstü hallerde ücret alınmaz" denildi. Doğrudur, hepimizin
vatanseverlik duygusu bunu gerektirir; ama, burada, sanki "ücret yüzde 50
artırılır" manası var. O sebeple katılamıyoruz.
BAŞKAN - Özetle, katılamıyorsunuz.
Gerekçeyi mi okutayım, söz alacak mısınız?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Olağanüstü nedenlerle çalışma yapıldığında
da, fazla çalışma ücreti gibi değerlendirilerek ücret ödenmelidir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
43 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
44 üncü maddeyi okutuyorum:
Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde
çalışma
MADDE 44. - Ulusal bayram ve genel tatil
günlerinde işyerlerinde çalışılıp çalışılmayacağı toplu iş sözleşmesi veya iş
sözleşmeleri ile kararlaştırılır. Sözleşmelerde hüküm bulunmaması halinde söz
konusu günlerde çalışılması için işçinin onayı gereklidir.
Bu günlere ait ücretler 47 nci maddeye göre
ödenir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Ali Kemal
Deveciler'in söz talebi vardır.
Sayın Deveciler, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının
44 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sevgili milletvekilleri, sözlerime
başlamadan evvel, bazı şeyleri söylemeden geçmek istemiyorum.
Bildiğim kadarıyla, Adalet ve Kalkınma
Partisinin milletvekilleri arasında bazı sendikacı arkadaşlarımız da
bulunmakta. Acaba, neden bu kürsüye çıkıp, söz alıp da, işçilerin ve
emekçilerin haklarını savunmuyorlar?! Bundan evvelki kanun tasarı ve
tekliflerinin Meclisimizdeki görüşmeleri sırasında bu arkadaşlarımız çok
aktiftiler; ama, ne yazık ki, İş Kanunu Tasarısı görüşmelerinde kayboldular
gittiler! Onlar, AKP listelerinden milletvekili seçildiler; çünkü, kendileri,
sendikaları ve emekçi kesimi temsil ediyorlardı. Ben tahmin ediyorum ki, Adalet
ve Kalkınma Partisi, onları, kara gözleri kara kaşları için listeye koyup da
milletvekili seçilmelerini sağlamadı; onlar, Adalet ve Kalkınma Partisi
yönetimi tarafından, Parlamentoda, Adalet ve Kalkınma Partisi temsilcisi olarak
işçi temsilcileri de bulunsun, emekçilere de bir mesaj verilsin, onların da
temsilcisi olsun, o kesimden de oy alınsın düşüncesiyle listelere konuldu ve
Parlamentoya taşındı; ama, ne yazık ki, dün işçilerin yanında olanlar,
işçilerin, emekçilerin haklarının alınmasını savunanlar ve o sendikaları
basamak yaparak Parlamentoya gelenler, bugün, bu kürsüye gelerek, işçilerin
haklarını savunma cesaretini gösteremiyorlar. Çok yazık!.. Ama, Cumhuriyet Halk
Partisinin sendikacıları, sendika temsilcileri, işçi temsilcileri, emekçi
temsilcileri, işçilerin ve emekçilerin haklarının alınması için son güçleriyle
buradalar ve yasa çıkarılırken, işçinin hakları doğrultusunda çıkarılabilmesi için,
sonuna kadar çaba sarf ediyorlar. Aradaki farkı emekçi kardeşlerimizin
göreceğini tahmin ediyorum.
İş Güvencesi Yasası olarak daha önceki
siyasî iktidar döneminde Meclisten geçirilen ve 15 Mart 2003 tarihinde
yürürlüğe gireceği belirlenen, AKP Hükümetince çıkarılan yasayla 30 Haziran
2003'e ertelenen ve Cumhurbaşkanınca geri gönderilen yasa karşılığında,
işverenlerin istekleri doğrultusunda, 1475 sayılı İş Yasası tamamen
değiştirilmiş, çalışma barışı, hak ve hukuk yok sayılmıştır. Kısacası, tüm
inisiyatif bilim kuruluna devredilerek, çalışma yaşamıyla ilgili tüm yasalar
tetiklenmiş ve delik deşik edilmiştir. İşverenlerin, İş Güvencesi Yasasına
karşı çıkıyormuşçasına itiraz şovları yapmaları, bir bardak suda fırtına
koparmaya çalışmalarının asıl nedeni, iş güvencesi adıyla bir şeyler
veriliyormuş gibi gösterip, aslında İş Kanununda değişiklik yapılmasını
sağlayarak, çalışma yaşamında kölelik düzenini kurmak, başta kıdem tazminatı
olmak üzere, kazanılmış hakları gasp etmektir.
12 Eylül sonrasında, fiilî olarak
uygulamaya soktukları ve halen devam ettikleri insanlıkdışı eylemlerini
yasalaştırmayı amaçlamaktadırlar. Şöyle ki, yeni İş Yasasıyla beraber, çalışma
yaşamına getirilmek istenen düzen, tam anlamıyla kargaşa ve düzensizlik
getirmektedir. Başta esnek çalışma olmak kaydıyla, ödünç işçilik, iş
sözleşmesinin devri, telafi çalışması, çağrı üzerine çalışma, özel istihdam
büroları, kısmî süreli iş sözleşmesi gibi getirilmek istenilen
değişikliklerdir. Bu değişikliklerin arkasına saklanan asıl amaç şimdiden kendini
göstermiş, işverenlerin haince planları yavaş yavaş toplu iş sözleşmelerine
yansımaya başlamıştır. Şu an kamuda sürmekte olan 2003 yılı toplu iş
sözleşmelerinde kayda değer hiçbir gelişme olmadığı gibi, işyeri özeline
ilişkin zorunlu ihtiyaçtan hareketle yapılmış olan değişiklikler yeni İş
Yasasını bahane ederek ertelenmektedir.
Bu yaklaşım tarzından anlaşılacağı üzere,
işverenler 11 Eylül ve Irak Krizini bahane ederek, bu krizlerin fırsatçılık
yanını kullanarak, geçmiş yıllardan günümüze kadar işçilerin ağır bedeller
ödeyerek elde etmiş oldukları kazanımlarını ortadan kaldırmayı
amaçlamaktadırlar. Bu tutum ve davranış, yarım asırda gerçekleştirilen İş
Güvencesi Yasasına karşılık planlanmış, işçi sınıfını tüm değerleriyle teslim
almaya çalışan anlayıştır.
Bu plan, vahşi ABD emperyalizminin tek
merkezde oluşturmaya çalıştığı yeni dünya düzeninin, geri kalmış ülkeleri
köleleştirme, kendine bağımlı kılma, gerekiyorsa tankıyla topuyla -Irak'ta
olduğu gibi- gerekmiyorsa bu tür yasalarla, işgal etme anlayışının devamıdır.
İşçi sendikaları ve bağlı oldukları
konfederasyonlar, işverenlerin, işçi sınıfına yönelik başlatmış oldukları bu
teslim alma saldırıları karşısında, tüm ayrışmaları ve sürtüşmeleri bir tarafa
atarak, bir araya gelmek ve bu saldırıyı geri püskürtmek durumundadırlar.
IMF ve Dünya Bankasından almış oldukları
talimatlarla ülkeyi yönetmeye çalışanlara, "çalışma yaşamını yeniden
düzenliyoruz" diyerek emekçilerin kazanılmış haklarına el uzatma
cesaretini kendisinde bulanlara, savaş senaryolarının abartılı ve gerçekdışı
faturalarını fırsatçı bir anlayışla halkımıza ödettirmek isteyenlere karşı
durabilmek, toplu iş sözleşmelerinde süregelen aymazca tavırlar nedeniyle
gelinen anlaşmazlıkları aşabilmek için, tüm işçilerin dünden daha çok örgütlü, kararlı
ve uzun soluklu bir mücadeleye hazır olması gerekmektedir.
Görüşmekte olduğumuz bu İş Kanunu
değişikliğiyle ilgili yasa tasarısı, çağdaş iş hukuku ilkeleri, uluslararası
çalışma standartları, emek mücadelesiyle kazanılmış haklar yok sayılarak düzenlenmiştir.
Yapılmak istenen değişiklikler çalışanların ihtiyaçlarını, istemlerini,
beklentilerini karşılamaktan uzaktır. Bugüne kadar süreklilik kazanan krizlerin
bedelini ödemek zorunda bırakılan emekçiler, bir kez daha bedel ödemek zorunda
bırakılmak istenmektedir.
Bu yasa tasarısıyla öngörülen çalışma
ilişkileri sistemi, emeğin metalaşmasını, emeğin alınır satılır, devredilir bir
mal haline dönüşmesini öngörmektedir. Emeğin korunmasıyla ilgili çağdaş hukuk
ilkesi terk edilerek, işyeri, işletme ve işveren çıkarlarının emek hakları
üzerinden sağlandığı esnek bir sistem oluşturulmak istenmektedir.
Ülkemizde çalışanların yüzde 60'ı
kayıtdışı çalıştırılmaktadır. Kayıt içinde çalışanların yüzde 50'si de asgarî
ücretle, çalışma sürelerine, fazla çalışma sürelerine, tatil haklarına, işçi
sağlığı, iş güvenliği önlemlerine; yani, İş Kanununun emredici hükümlerine tabi
olmaksızın çalıştırılmaktadır. Bütün bunlar göz önüne alındığında, ülkemiz
çalışanlarının büyük bir kesimi, çalışma ilişkilerinde büyük bir esnekliğin,
keyfîliğin hüküm sürdüğü ortamda kuralsız olarak çalıştırılmaktadır. Bu
gerçekler ortadayken, Türkiye'de daha fazla esneklik talebi haklı değildir.
Esneklik içeren bazı maddelerin kimlerin gereksinimini karşıladığı açıktır. Bu
gereksinimler, emekçilerin gereksinimleri değildir.
Ekonomimizin gelişmişlik düzeyi, sosyal
korumanın gerekliliği, çalışanların sürekli özveriye zorlanması ve giderek
ağırlaşan ülke koşulları, bu tasarının yasalaşması halinde ortaya toplumsal
maliyeti yüksek bir tablo çıkaracaktır. Oysa, bugün iş yasalarındaki
değişikliklerle, çalışma ve örgütlenme hakkının korunması, emeğin durumunun
iyileştirilmesi, çalışma koşullarının insancıllaştırılması, insanca yaşamaya
yeterli bir ücret düzeni sağlanması gereklidir.
Emekçilerin çalışma koşullarının, insan
onuruna yaraşır bir biçimde belirlenmesine olanak sağlayacak kolektif haklarını
kullanımlarının önündeki engellerin kaldırıldığı bir çalışma ilişkileri
sistemi, bu ülkenin tüm emekçilerin özlemi ve isteğidir.
Hazırlanan tasarı, tamamen, esnek çalışma
modellerinin iş mevzuatlarına yansıtıldığı bir çalışmadır. Bu tasarı,
kazanılmış hakları tamamen tahrip edici niteliktedir. Tasarının yasalaşması
halinde, işverenin yönetim hakkı sınırsız bir hale gelecektir. Bu hal, hem
sendika üyeliklerinin zayıflamasına yol açacak hem de yeni yeni çalışma
bilinçlerinin ortaya çıkmasından dolayı İş Güvencesi Yasasının uygulanmamasına
yol açacaktır. Zaten esnekliğin en büyük hedeflerinden birisi, işçiler
arasındaki dayanışmayı azaltıp bireyselliği önplana çıkaran çalışma modelini
yaratmasıdır. Tasarı yasalaşırsa, tam gün çalışan işçi sayısı yok denecek kadar
azalacak ve büyük çoğunluk, esnek çalışma modellerine kaydırılacaktır. Yani,
esnek çalışma modellerinin İş Yasasına girmesiyle beraber, çalışanları koruyucu
hükümler tamamen ortadan kalkmış olacaktır.
Sayın AKP milletvekilleri, şimdi sizlere
soruyorum: 3 Kasımda yüzde 34 oy alarak büyük çoğunlukla tek başınıza iktidara
geldiniz. (AK Parti sıralarından "yüzde 35" sesleri) İktidara
gelirken en fazla hangi kesimlerden oy aldığınızı bir düşünününüz. En fazla oyu
aldığınız kesimlerin başında, çiftçi, esnaf, işçi ve emekçi kesimleri
gelmektedir; ama, bir seçim meydanlarında verdiğiniz vaatlere bakınız bir de
altı aylık iktidar döneminde yaptıklarınıza bakınız!
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ucuz mazot... Ucuz
mazot...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Çiftçilere
verdiklerinizi daha evvelki zamanlarda hep söyledim. Esnafa verdiğiniz
vaatlerin hiçbirini yapmadınız.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Ziraat
Bankası... Ziraat Bankası...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Bağ-Kur
borçlarını affetmediniz, SSK borçlarını affetmediniz, esnaf kredilerini
düşürmediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Deveciler, 1 dakika eksüre
veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Tamam.
Ama, kendi yandaşınız olan Albayraklar'ın
190 trilyon lirasını, vergi cezasını, gümrükten mal kaçırır gibi, bir gecede
kaldırmaya çalışıyordunuz; çalıştınız ve geçirdiniz; ama, Cumhurbaşkanı müsaade
etmedi ve ondan sonra da tekrar getirmeye cesaret edemediniz arkadaşlar.
Ama, şunu da söyleyeyim: Ayrıca da,
çoğunluğunuza güvenerek, hem muhalefeti hem yargıyı geçeceğinizi zannetmeyiniz.
Yasaları uzlaşarak çıkarmaya çalışmanızı
istiyorum sizlerden. Hem yargıyı hem CHP'yi yok sayamazsınız. Uzlaşmadığınız
müddetçe, hukuku hiçe saydığınız müddetçe, yasalarınız ya Cumhurbaşkanından ya
da yüce yargıdan dönecektir. Şimdi, bu emeklilik yasasının dönmesiyle, Türkiye
Cumhuriyetinde büyük bir karmaşa yaşanmaktadır; bunu nasıl çözeceğinizi
bilmiyorum.
Şunu da unutmayınız, geçen seçimlerde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Sayın
Başkanım, bitiriyorum, 1 dakika...
BAŞKAN - Sayın Deveciler, lütfen, son cümlenizi...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Halkımız
geçen dönemin iktidar partilerinden sandıkta nasıl hesap sorduysa, bunun
karşılığında, elbette, ilk yapılacak seçimlerde bunun hesabını Adalet ve
Kalkınma Partisinden soracaktır.
Sevgiler ve saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Muhalefete de
sordu.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Muhalefet
gereğini yapıyor, iktidar gereğini yapmıyor, yandaşlarıyla beraber hareket
ediyor! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şahısları adına 3
adet söz talebi vardır. Hasan Kara, Kilis milletvekili; Enver Öktem, İzmir
Milletvekili; Agah Kafkas, Çorum Milletvekili.
Sayın Hasan Kara?.. Yok.
İkinci sırada söz talebi İzmir
Milletvekili Enver Öktem'e aittir.
Sayın Öktem, buyurun.
ENVER ÖKTEM (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunarım.
Değerli arkadaşlar, iki gündür, toplumun
büyük bir kesimini ilgilendiren ve çalışma hayatını yeni baştan düzenleyen bu
yasa tasarısıyla ilgili bir tartışma yaşıyoruz. Gördüğüm manzara: Maalesef, bu
tartışmalarımız bir sağırlar diyaloğu şeklinde geçiyor. Sanırım, öncelikle
yapmamız gereken, birbirimizi anlamak, ne yapmak istediğimizi kavrayabilmek ve
doğruya buradan ulaşabilmektir. Elbette ki, bu Parlamento halkın oyuyla
seçilmiştir ve halkın temsilcileri konumundadır. Elbette ki, şu ana kadar
yaptığımız konuşmalarda, haddini aşan, kastını aşan birtakım cümleler kurulmuş
ise de, buradaki kasıt, Parlamento üyelerini herhangi bir şekilde halkın
temsilcisi konumundan çıkarıp başka bir konuma taşımak niyeti taşımamaktadır.
Amacımız, çok açık ve net bir şekilde ifade etmek istiyoruz ki, birbirimizi
anlayarak doğruda buluşabilmektir. Dolayısıyla, bugüne kadar yaptığımız
konuşmaları bu şekilde değerlendirmenizi özellikle rica ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bu yasaya durup dururken karşı çıkmıyoruz. Çünkü, biz, bu
yasanın pratik noktasında, içinde yetişerek geldik. Gerçekten, eğer sizler de
pratiğinde olmuş olsaydınız, sanırım, bizim gibi, bu yasanın bazı önemli
maddelerine karşı çıkardınız. Sayın Bakan izah ettiler, buradaki maddelerin
önemli bir bölümünün 1475 sayılı Yasanın eski hükümleri olduğunu da ifade
ettiler; ama, bilesiniz ki, bu yeni düzenlemede 120 maddenin yaklaşık 50
maddesi yeniden çalışma hayatına getirilmeye çalışılmaktadır ve bu maddeler,
içerisinde, kiralık işçiden tutunuz da yarım ücrete kadar, 30 kişiye kadar iş
kanunundan yararlanamaz maddesine kadar ve asgarî ücretin altında bir ücretle
insanları çalıştırmaya kadar hükümler içermektedir. Dolayısıyla, bu yasayı,
lütfen, tek tek, madde madde değerlendirmemiz gerekiyor. Eğer bunu
beceremezsek, gerçekten, tasarı, yasalaştığı durumda, sizlerin de bizlerin de
yapacağı çok fazla bir şey kalmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, demokrasi
önemli bir kurumdur. Bu demokrasiyi yaşatabilmenin de temel ölçütü, toplumsal
örgütleri, demokratik kitle örgütlerini ayakta tutabilir bir örgütlenme
sistemine kavuşturabilmektir. Sayın Bakan izah ettiler, "eğer bu yasa
çıkmaz ise sendikalaşmanın önündeki engelleri de kaldırmamış oluruz."
Gerçek bu değildir değerli arkadaşlarım. Bundan önceki yasada örgütlenmeyle
ilgili var olan sorunlar bu yeni yasayla daha da boyutlandırılmış olacaktır.
Bilesiniz ki, bugün Türkiye'de yüzde 7'lerde, yüzde 5'lerde bir örgütlenme
oranı söz konusudur. "Geçmişte sendikalar neden örgütlenemedi" diyor
Sayın Bakan. Bunu çok açık bir şekilde ifade edelim: Geçmişte
örgütlenemediğimizden değil, sendikalar birçok yerde örgütlendiler; ama, nerede
örgütlendiysek, orada büyük kıyımlarla karşılaştık ve orada çalışan işçilerin
tümünün iş akitleri feshedilir hale getirildi. Dolayısıyla, burada sendikaları
suçlamaktan ziyade, sendikaların örgütlenmesinin önündeki engelleri neden kaldırmıyoruz
sorusuna bir yanıt bulmak gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, bugün, medyasıyla,
bütün iletişim araçlarıyla egemen güçler, yıllardır Türkiye'de bir şeyi
işlemeye çalıştılar. Geçmişi hatırlayacak olursanız, grev hakkı işçilere
verildiği zaman, yine işverenlerimizin önemli bir bölümü, bu grev hakkıyla
birlikte Türkiye'de işyerlerinin kapanacağını ve sermayenin kaçacağını
söylemişlerdi. Gerçekten pratik böyle mi oldu? Grev hakkı kazanıldıktan sonra
acaba hangi işyerimiz battı; tam tersine uygulamalar, tam tersine gelişmelerle
karşılaştık ve yine medya, bu son zamanlarda, İş Güvencesi Yasa Tasarısını
güdük kılmak için elinden gelen her türlü propagandayı yaptı. Hepimiz
hatırlıyoruz ki, bu propagandanın özünde, bu güvence yasası yürürlükte olduğu
sürece ayakta hiçbir fabrikanın kalmayacağını söylemişlerdi. Halbuki, yasayı
incelediğiniz zaman göreceksiniz ki, yasanın bütün hükümlerinde işverenlerin
elinde işçi çıkarma hakkı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öktem, 1 dakika eksüre
veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bir tek koşulda
yoktur; o da, sadece sendikal nedenle işçilerin iş aktinin feshedilemeyeceğini
bu İş Güvencesi Yasası ifade etmektedir. Buna bile rıza göstermediler.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, AKP
milletvekilleri olarak ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak da çok
iyi düşünmek durumundayız. Eğer bu yasaya geçit verirseniz, gerçekten,
korunmaya muhtaç, kimsesi olmayan, mazlum konumda olan emekçi kesime büyük bir
darbe vurmuş olursunuz. Bizim buradaki kastımız, sermaye düşmanlığı değildir.
Biz, ülkesine vergisini ödeyen, ülkesine yatırım yapan bütün
sermayedarlarımızın da karşısında saygıyla eğilmesini bilecek kadar bilinçli
insanlarız. Bizim buradaki muhalefetimiz, kayıtdışı çalışan, Türkiye
ekonomisine katkısı olmayan, karaparacı ve kayıt dışında faaliyet gösteren,
sermaye kesimi gibi gözüken bu tekelcilere karşı bir mücadeledir.
Değerli arkadaşlarım, hemen, Meclis
Başkanımızın kürsüsünün arkasında bir yazı vardır:"Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Şu anda yapılmak istenen şudur: Kayıtdışı Türkiye'de
faaliyet gösteren sermaye kesimi "egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir" lafını "egemenlik kayıtsız şartsız kayıtdışı
çalışanlarındır" demek istiyorlar ve AKP'li milletvekillerimizi de buna
alet etmeye çalışıyorlar. Umut ediyorum ki, hiçbiriniz alet olmayacaksınız.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Çorum Milletvekili Agah
Kafkas'ın söz talebi vardır.
Sayın Kafkas; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çok önemli bir yasa tasarısını tartışıyoruz; ama, bizi
izleyen halkımızın, bazen neyi tartıştığımızın çok da farkına varmadığını
sanıyorum; çünkü, kadayıfın altından giriyoruz, bilmem nereden çıkıyoruz, başka
yerden çıkıyoruz.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Az mı yedin!..
AGAH KAFKAS (Devamla) - Özellikle bir
şeyin altını çizmek istiyorum Sevgili Meral, sevgili dostlarım: Biz, burada bir
avuç sendikacıyız ve maalesef, kamuoyuna çok güzel bir sendikal fotoğraf
veremedik. Yani, biz, çok önemli ve yüce bir meslekten geliyoruz, emek
dünyasından geliyoruz ve emeği savunmak için varız. Sendikacılık bir meslek
değildir, bana göre bir yaşam biçimidir. Oradan geliyoruz. Öylesine kamuoyunu
kucaklamalıydık ki, bu yasa çıktıktan sonra, iyi bir propaganda fırsatı
yakalamalıydık ve sendikalara olan tepkiler yerine, sendikaların önünü
açmalıydık. Oysaki, buradaki kimi tavırlarımızla, maalesef, sendikal harekete
pek de çok iyi puanlar kazandırmadık.
Lütfen, biz, bir teknisyen mantığı
içerisinde, bu işi iyi sorgulamalıyız, iyi ortaya koymalıyız. Bu yasanın
seferberlikte zorunlu çalışma maddesinde, çıkıp böyle bir konuşma yaparsak, bu,
iyi bir fotoğraf verme imkânını bizim elimizden almış olur. Oysaki,
tartıştığımız maddelerde, muhalefet ettiğiniz maddelerde, hem de çok acımasız
muhalefet ettiğiniz maddelerin birçoğu ya yasanın eski hükmü ya da dünyadaki
çalışma ilişkileri çerçevesinde artık bütün dünyada uygulanan... "Biz,
Avrupa Birliğine gireceğiz" derken, işçiler olarak, emekçiler olarak,
çağdaş dünyada onurlu yerimizi alırken, hâlâ biz "işimize geleni Avrupa
Birliğinden alalım, işimize gelmeyeni almayalım" diyemeyiz. Avrupa
Birliğinde -Sayın Koç, demin çok güzel ifade etti- artık, endüstriyel
ilişkiler, emek-sermaye ilişkileri başka bir düzleme gelmiştir.
Bu yasada esasında muhalefet etmeniz
gereken çok önemli noktalar varken, biz, muhalefet etmememiz gereken yerlerde
de muhalefet ediyoruz. Bu yasada 5 temel mesele vardır benim içime sinmeyen ve
o maddeler düzeltilmediği sürece, tekriri müzakereyle düzeltilmediği sürece de,
bu yasanın tümüne "hayır" oyu vereceğimi başından da ilan ettim;
bütün maddelerde de "hayır" oyu veriyorum, bundan sonra da
"hayır" demeye devam edeceğim. Bu 5 temel madde -taşeron meselesi, ödünç işçilik
meselesi, belirli süreli hizmet akdi ve iş güvencesinin kapsam maddesi ve
tazminatlar maddesi- düzeltilmelidir. Bu maddeler düzeltildiği takdirde, bu
yasada bir ahenk ve bir bütünsellik sağlanacaktır; emek-sermaye çatışması
yerine, emeği de sermayeyi de kucaklayan ve hem sermayenin önünü açacak hem de
emeğin hakkını koruyacak bir düzlemi yakalamış oluruz. İş Güvencesi Yasası, ilk
defa Türk çalışma hayatına girecektir; ama, bunun yanında, esnek çalışma
modelleri çağdaş dünyada vardır, girecektir.
Şimdi, bu noktada, ben, geçen konuşmamda
da söyledim, AK Partideki sevgili kardeşlerimden, dostlarımdan da, CHP'deki
sevgili kardeşlerim ve dostlarımdan da rica ediyorum, gelin, tekriri
müzakereyle bu yasanın defosunu temizleyelim ve çağdaş bir iş yasası olarak
çalışma hayatına kazandırmaya birlikte katkı verelim. Yoksa, bu işi, bu
noktalardaki tartışmanın dışına taşıdığımız takdirde; bu tarafta, olayı çözmek
için, iki aydır, inatla, sabırla sürdürdüğümüz -kendi adıma söylüyorum,
arkadaşlarım adına söylüyorum- komisyonda ve komisyonun dışında hükümet
nezdinde, partim nezdinde sürdürdüğüm çalışmalarda sevgili dostlarım bana katkı
vermiyor; aksine, bu işi bir yarış haline, bu işi bir ideolojik çekişme haline
getiriyoruz. Bu yasada gerçekten içimize sinmeyen yerler vardır, eksikleri
vardır, bunlar da, bu Parlamentoya...
22 nci Dönem milletvekilleri olarak tarihî
bir iş yapıyoruz. Tüm ülkedeki çalışma ilişkilerini düzenleyecek, iş hukukumuzu
düzenleyecek iş kanunu çıkarıyoruz. Tarih bizi yargılarken...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kafkas, size, 1 dakika
eksüre veriyorum; buyurun.
AGAH KAFKAS (Devamla) - Tarihin önünde,
tarihin bize verdiği bu fırsatı çok iyi değerlendirmeliyiz ve emek dünyasında
da, çalışma hayatında da, onurla, şerefle yâd edilecek, gıptayla söz edilecek
bir parlamento dönemi olarak tarihe geçmeliyiz diyorum ve onun için de, gelin,
elbirliğiyle, bu yasaları sağlıklı bir baza oturtmanın kavgasını birlikte
verelim. Yoksa, seferberlikteki çalışma maddesine muhalefet ederek hiçbir yere
gidemeyiz. Sayın Meral'in dediği gibi, bu, çok sıradan bir şey ve öyle bir
döneme geldiği zaman, ne işverenin ne işçimizin, millî birlik ve ulusal
bütünlüğümüz adına böyle bir şeyi sorun etmeyeceğini biz de biliyoruz; ama,
eski yasada da vardır; bu da gelenektir; o nedenle de, uygulanmıştır.
Herkesi sağduyuya çağırıyorum; Partimi,
beni anlamaya ve bu işi düzeltmeye davet ediyorum; saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.
Sayın milletvekilleri, 44 üncü madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
45 inci maddeyi okutuyorum:
Saklı haklar
MADDE 45. - Toplu iş sözleşmesi veya iş
sözleşmelerine hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatillerde işçilere tanınan
haklara, ücretli izinlere ve yüzde usulü ile çalışan işçilerin bu Kanunla
tanınan haklarına aykırı hükümler konulamaz.
Bu hususlarda işçilere daha elverişli hak
ve menfaatler sağlayan kanun, toplu iş sözleşmesi, iş sözleşmesi veya
gelenekten doğan kazanılmış haklar saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ABDULAZİZ YAZAR (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 45 inci maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin
uluslararası alanda hiçbir meşruluğu olmayan kirli bir savaşın içine
sürüklendiği bir dönemde, Meclisimiz, bu konuyu kamuoyu önünde enine boyuna
tartışıp doğru politikalar üretmeden, bir oldubittiyle İş Kanunu Tasarısını
görüşmekteydi; olmadı, olamadı. İlgili taraflar arasında tam bir mutabakat
sağlanmadan, iktidarın sayısal gücüne sığınılarak, yine bir dayatma
yapılmaktadır; çünkü, iktidarın, işçilerin, emekçilerin kazanılmış haklarını
yok etme konusunda acelesi var. İşçiler, emekçiler, çiftçiler, daha ilk
aylarında "adaletin bu mu AK Parti" diye feryat etmektedir.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz
45 inci madde, 1475 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin aynısıdır -hiçbir
değişiklik olmamıştır-işçilerin kanunlarla saklanan tatil haklarını, ücretli
izinlerini daraltan hükümlerin toplu iş sözleşmesine konulmayacağını
düzenlemektedir; bu konularda, muhtelif düzenlemelerden ve uygulamalardan
kaynaklanan daha ileri kazanılmış hakları saklı tutmaktadır. Bunca hakkın
tırpanlanmasından sonra, bunun ne anlamı kalmıştır?! Tasarı, çalışma
saatlerini, hafta sonu tatilini, iş koşullarında değişiklik yapma hakkını,
keyfî olarak, sınırsız bir biçimde işverene tanımaktadır. Böyle devam ederse,
yakında, toplusözleşme yapacak sendikalı işçi bulamayacaksınız nasıl olsa.
İşçilerin hafta tatillerini kazanılmış hak saysanız ne olacak, açlık sınırında
yaşayan çalışanların tatil mi yaptığı var; hepsi tatil gününde, mesai
bitiminden sonra, ek iş yapıp, çoluğunun çocuğunun rızkını çıkarmaya
çalışmaktadır. Bu yasa tasarısıyla, bu yaklaşımınızla, çağdaş haklara sahip,
sendikalı, sürekli iş sahibi işçi değil, çağdaş köleler yaratıyorsunuz.
İşçilerin alınterinin karşılığı, geleceğinin güvencesi olan kıdem
tazminatlarını buduyor, sürekli çalışarak ve yıllardır mücadeleyle kazandıkları
pek çok haklarını ortadan kaldırıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, geçenlerde, ziyaretime
gelen işçi arkadaşlar, 12 Eylül yönetiminin bile bu kadarına cesaret
edemediğini söylediler. Vergi kaçakçılarını vergi barışı adı altında
ödüllendirip, ardından ek vergilerle namuslu vatandaşları cezalandırarak sosyal
adalet sağlanamaz; yolsuzlukların hesabı sorulmadan, işçilerin hakları yok
edilerek kalkınılamaz, toplumsal barış sağlanamaz. Ülkenin vergi barışına mı,
toplumsal barışa mı ihtiyacı var; elbette toplumsal barışa... Getirdiğiniz bu
tasarı ve sergilediğiniz bu özgürlük ve demokrasi anlayışıyla toplumsal barışı
değil, ancak toplumsal çatışmayı yaratırsınız. Ekonomik kriz nedeniyle
milyonlarca insanın işsiz kaldığı bir dönemde, yapmanız gereken yeni iş
alanları yaratmakken, siz, mevcut insanların işlerini kaybedeceği, daha da
fakirleşmesine yol açacağı düzenlemeleri getiriyorsunuz. Biz, tek başına
iktidarız, uzlaşmaya ihtiyacımız yok diyorsanız, yolunuz açık olsun. Siyasî
hayatımız, halkın siyaset çöplüğüne attığı, unutulmuş, nice tek başına
iktidarlar, nice yüzde bilmem kaç oy oranları görmüştür.
Değerli arkadaşlar, bunca alınteriyle
yaşayan insanın kazanılmış haklarını yok ederek, onların ahını almayın,
yanlıştan dönme erdemini sağlayın.
Hepinizi saygı ve sevgilerimle
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yazar.
Madde üzerinde, şahısları adına Malatya
Milletvekili Münir Erkal...
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Mersin) - Sayın Başkan, usul hakkında, 63 üncü maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, tamam efendim,
vereceğim.
Kilis Milletvekili Hasan Kara ve Adıyaman
Milletvekili Hüsrev Kutlu'nun söz istekleri vardır.
Sayın Münir Erkal?.. Yok.
Sayın Hasan Kara.
HASAN KARA (Kilis) - Benim yerime Hüsrev
Bey konuşacaklar.
BAŞKAN - Sayın Hüsrev Kutlu, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; üç gündür bu kanun
tasarısını görüşüyoruz ve vatandaş, televizyonun başında, bu kanunda ne
yazdığını henüz öğrenemedi.
Şimdi, bu maddede düzenlenen yapı, Sayın
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu konuşmacısının da belirttiği gibi, eski kanundaki
düzenlemenin aynısıdır ve toplu iş sözleşmelerine ve sözleşmelere, kanuna
aykırı şekilde hüküm konulamayacağını kapsamaktadır. Ayrıca, yine, kazanılmış
hakları da saklı tutmaktadır. İşçilerin tamamen lehine olan böyle bir kanun
maddesine de, büyük bir ihtimalle, Cumhuriyet Halk Partisi, muhalefet
alışkanlığıyla, yine, ret oyu verecektir.
Arkadaşlar, geçtiğimiz yıllarda, Adıyaman
Barosu tarafından bir panel düzenlendi ve bu panele gelen konuşmacılardan
birisi de Prof. Dr. Mehmet Altan idi. Sayın Altan, paneldeki konuşmasında bize
"biz, yıllarca, işverenin işçiyi sömürdüğünü anlattık, şimdi, sömürecek
işadamı arıyoruz. Keşke, işsiz insanlarımıza iş verseler de, sömürseler"
demişti.
Arkadaşlar, işvereni düşman olarak
tanıyalım; zenginler düşmanımız olsun, işçiler de canımız, dostumuz, kardeşimiz
olsun. Bu düşmanlarımız iş vermezse, bu canımız, dostumuz, kardeşimiz işçiler
nerede çalışacaklar?!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Zaten hep
dayatılan koşullar zor koşullar...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - CHP adına
konuşan bir arkadaşımız, neredeyse, bütün işverenleri vurgun vuran, banka soyan
kimseler olarak tanımladı ve "onlar iflas etmez" dedi.
Arkadaşlar "suimisal misal
olmaz" diye bir söz var. Bazı işadamları yanlış yapabilir; ama, işadamları
da, işçiler de, hepsi bu milletin evladıdır, bu milletin bir parçasıdır ve
hepsini muhafaza etmek zorundayız.
HALUK KOÇ (Samsun) - Öyle olmadığını
söyledim, öyle olmadığını ifade ettim; yani, ille bu noktaya çekmeyin.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Sayın Koç,
siz demediniz, diğer arkadaşımız o konuda ifadede bulundu.
Şimdi, ben buradan, hem sayın milletvekillerimize
-onların arasında da mutlaka işadamları vardır- hem de dışarıda sesimi
duyurabileceğim diğer işadamlarına sesleniyorum: Ne olur, gelin, Adıyaman'a
fabrikalar kurun, Adıyaman'dan işçi alın, çalıştırın ve bizi sömürün!
(Gülüşmeler)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yapmayın
allahaşkına bu kadar.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar,
Adıyaman'da, şu anda, bir ayda 50 000 000 liraya çalışacak 5 000 insan var, 100
000 000 liraya çalışacak 10 000 insan
var. Bizim insanımız, o, eskiden, karın tokluğuna çalışır, köle dediğimiz
insanların düzeyine muhtaç hale getirilmiş. Biz de, AK Parti İktidarı olarak,
bu kötü gidişe dur demek için gayret sarf ediyoruz; ama, onbinlerin derdine
henüz daha çözüm bulamadık; inşallah, ileride bulacağız.
Şimdi, bir de, milletvekili olan çok
kıymetli ağalarımız var. Ben, sayın işçilerimizin oylarıyla destekleyip Meclise
gönderdikleri bu ağalarımıza oy verenleri saygıyla karşılıyorum; ama, ne olur
oy verirken biraz da bizi düşünselerdi.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
45 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurul
çalışmasına ilişkin Sayın Özyürek'in usul hakkında bir söz talebi vardı; şimdi
kendisine söz vereceğim.
Sayın Özyürek, buyurun.
VII. - USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1. - AK
Parti Grup önerisinde yer alan "8.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde ise
gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin" ifadesinin, 8.5.2003 Perşembe günü
gece saat 24.00'te bittiği anlamına gelip gelmediği hakkında
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; burada, 6.5.2003 günü 75 inci Birleşimde aldığımız
kararın esası, 8.5.2003 günkü birleşimde gündemin 3 üncü sırasına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının
Genel Kurulun onayına sunulması şeklindeydi. Bu, sizlerin oylarıyla kabul
edilen bir çalışma yöntemidir, gündemidir.
Birleşim nedir; İçtüzüğün 1 inci maddesine
baktığımızda "Birleşim, Genel Kurulun belli bir gününde açılan
toplantısıdır."
Perşembe günü -yani, bundan 10 dakika
önce- başladığımız bir çalışma... Şimdi, cuma gününe girdiğimiz için, artık, o
belirlediğimiz çalışma günü ve birleşim bitmiştir. O nedenle, biz, hâlâ, cuma
günü de çalışmaya devam edersek, daha önce aldığımız kararın gereğini yerine
getirmemiş oluruz; yani, usuldışı çalışmış oluruz; yani, eylemli bir şekilde
yeni bir İçtüzük düzenlemesi yapmış oluruz.
O nedenle, Sayın Başkandan istirham
ediyorum; çalışmayı bu saatte sonuçlandırması lazım; çünkü, Danışma Kurulunda
uzlaşma sağlayamadığımız için Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisi olarak
buraya getirilen öneride, perşembe günü çalışmamız öngörülmüştür. Perşembe günü
bitmiştir; şimdi, cuma gününe geçtik. Cuma günü de çalışmaya devam edersek ne
olur; keyfî bir şekilde eylemli tüzük değişikliği yapmış oluruz. Usulî açıdan,
mesele budur.
Değerli arkadaşlarım, bir diğer nokta
-Sayın Kapusuz gülüyor- Meclisin verimli, sağlıklı çalışması önemlidir. Yoksa,
biz buraya getirdik, çoğunluğumuz da var, gece yarılarına kadar, işte Meclisin
beşte 1'i katılır, boş sıralarda bu kanunu çıkarırız diyebilirsiniz; ama, bu,
çok sağlıklı olmaz. Bu sağlıksız ortamda ne çıkar; bu sağlıksız ortamda... (AK
Parti sıralarından "kanun çıkar" sesi)
Evet, çıkan kanun olmaz değerli
arkadaşlarım; başka bir şey olur, bir şeyler çıkıyor tabiî.
Bu sağlıksız ortamda, öyle bir noktaya
geliyor ki, işin özü kayboluyor.
Şimdi, bu ülkede, her meslek grubu
içerisinde, dürüst, namuslu insanlar vardır, dürüst, namuslu, görevini yapan
insanlar da vardır ve maalesef, adlarını bile pek çoğunuzun hemen sayabileceği
şekilde, bu halkın, bu Hazinenin paralarını hortumlayan işverenler de vardır. O
nedenle, böyle genellemelerden kaçınmak lazım. Hani, bir ara, televizyonda
"Bizimkiler" dizisi vardı. Orada, kapıcılarla ilgili bir espri
yapılırdı, ertesi gün kapıcılar ayaklanırdı, muhasebecilerle ilgili espri
yapılırdı, ertesi gün muhasebeciler ayaklanırdı. O nedenle, bu genel
nitelemeler "işveren üçkâğıtçıdır, işçi dürüsttür" veya tersi;
bunların, hepsi yanlış yaklaşımdır. İşverenin de dürüstü vardır, namuslusu
vardır, maalesef, üçkâğıtçısı da vardır. Olaya böyle bakmak lazım.
Şimdi, bir arkadaşımız dedi ki:
"Adıyaman'a gelsinler; yeter ki gelsinler de, istismar etsinler."
Değerli arkadaşlarım, amacımız şu: Türkiye
Cumhuriyetinin, Anayasasında, sosyal devlet olduğu yazılıdır. Biz, hem
Adıyaman'a fabrika kurulsun, işyeri açılsın hem de işçilerimiz, orada, insanca
çalışsın istiyoruz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın
Başkanım, bu usul hakkında konuşmayı aştı.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bizim amacımız
bu, bizim niyetimiz bu. Bunu sağlamak Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin
görevi, bunu sağlamak hepimizin görevi. Yoksa, bazı ülkelerde olduğu gibi,
insanları yok pahasına, karın tokluğuna çalıştırmak kalkınma değildir, büyüme
değildir. Bazı işverenlerimiz, ne yazık ki, Türkiye'de, bir fikri, bir anlayışı
enjekte etmeye çalışıyorlar; diyorlar ki "Çin'de, Uzakdoğu'da ne oluyor;
insanlar, neredeyse bedava, 1 dolara, 2
dolara çalışıyor, onlar kalkınıyor, biz kalkınmıyoruz." Arkadaşlarım,
kalkınmaktan maksat, insanların, çalışıp, emeğinin karşılığında insanca
yaşamasıdır. İstirham ediyorum; bu beyin yıkama faaliyetlerinden hepimiz uzak
duralım; ne olur, insanlarımıza, insanca yaşamayı çok görmeyelim. Bunu, çok
üzüntüyle karşıladım, gerçekten yüreğim sızladı. Bu, belli çevrelerin yanlış
propagandalarının buralara kadar gelmesi, milletvekillerimizin kafasında bile
yer etmesi, ne kadar hüzün verici değerli arkadaşlarım!
Türkiye Cumhuriyeti, bir sosyal hukuk
devleti değil mi, sosyal devletin amacı, herkese insanca yaşayacağı şartları
sağlamak değil mi; elbette, işsizlik en büyük felakettir; herkese iş
verebilmeliyiz. Kalkınmanın, büyümenin yollarını bulalım; ama, kalkınmanın,
büyümenin nimetlerini de eşit bir şekilde, dengeli bir şekilde paylaşalım.
Bunun yolu da, işte, insana, insanca yaşayacağı ücreti vermektir. Tartıştığımız
yasa tasarısının esası bu.
Sayın Kafkas "neyi tartıştığımız
kayboldu" dedi. Gerçekten, bazı konuşmalara baktığımız zaman, neyi
tartıştığımız kayboldu; ama, tartıştığımız olay, değerli arkadaşlarım, iş
huzurudur, işçi - işveren ilişkisinde işçinin de hakkını korumaktır, işverenin
de hakkını korumaktır. Bunu sağlamazsanız, bu dengeyi kuramazsanız, insanlar
birbirine girer, kargaşa çıkar. Onun için biz yasa yapmaya çalışıyoruz, onun
için bu amaçla çalışıyoruz.
O nedenle, bu düzeltmeleri yapma
ihtiyacını duydum, onu belirtiyorum; ama, tekrar başa dönersek, bir an önce bu
çalışmalarımıza ara verelim, salı gününden itibaren normal gündemimize devam
edelim. Bu yasa elbette çıkacaktır; ama, sağlıklı görüşme ortamında çıkmalıdır,
herkesin rahat rahat takip edebileceği bir ortamda çıkmalıdır. Bir gün, iki
gün, üç gün, beş gün gecikmesinde ülke için, Türk ekonomisi için büyük bir
zarar olacağına bizi ikna edin, çalışalım.
Bir İş Kanunu var -bütün konuşmacılar bunu
söylüyor- bu İş Kanununun bazı maddelerini şöyle veya böyle değiştiriyoruz;
böyle bir ihtiyaç olabilir. Doğrusu, eski kanunun hiçbir değişiklik görmeyen
maddelerini de niye tekrar buraya görüşmeye getirdik, onu da anlayabilmiş
değilim. Yani, Sayın Bakanımızın, Sayın Hükümetimizin daha pratik, özünde
mutlaka değişiklik yapılması gereken maddelerle ilgili değişiklikler yapması
gerekirken, aynen devam eden maddeleri tekrar bizim önümüze yeni bir madde gibi
getirip müzakereye açması da doğru bir yöntem değil. Kısa sürmesi açısından bu
olabilirdi. O nedenle, çalışmalarımız, Danışma Kurulu önerisi sonrasında
aldığımız karar çerçevesinde, perşembe günü itibariyle bitmiştir. Cuma günü bu
çalışmaya devam etmemiz, bir eylemli İçtüzük düzenlemesidir, Anayasaya
aykırıdır, İçtüzüğe aykırıdır. Bunu, Sayın Başkanımızın takdirine sunmak
istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özyürek, teşekkür ediyorum.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Hüsrev
Kutlu Adıyaman halkından özür dilemelidir; küçük düşürdü Adıyaman halkını.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, buyurun efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; elbette, bir değerli grup başkanvekilimiz
görüşlerini ifade ettiler; ancak, Anayasanın açık hükmü ortadadır. Bir teklifin
veya tasarının kanunlaşabilmesi için öngörülen hususlar vardır. Bunların
başında, karar yetersayısı bellidir, toplantı yetersayısı bellidir. Bu Meclis
de şu anda çalışmaktadır. Sizin konuştuğunuz dakikalarda bile fiilen çalışma
süresinin devam ettiğini, siz, yaptığınız konuşmayla, katkılarınızla, devamlı
olduğunu, devam edilebileceğini orta yere koydunuz.
Değerli arkadaşlar, lütfen dikkat buyurun,
o günkü grup önerisinin sadece perşembe gününe ait kısmını okudu Mustafa Bey.
Bu, mutabakat sağlayamadığımız, Danışma Kurulunda anlaşamadığımız metnin
tamamını okuyorum; yani, Bektaşi tipi olmasın.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tamamını
okudum. Tutanaklardan baksınlar.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Hayır efendim...
Bakın, lütfen dikkat buyurun efendim...
Ben okuyacağım efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ben hiç
çarpıtma yapmam. Sayın Kapusuz, ben ömrümde çarpıtma yapmadım. Tamamını okudum.
Tutanaklara bakılsın.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Mustafa Bey,
okuyorum efendim; lütfen dikkat edin. Grup önerisi şudur efendim: "Genel
Kurulun 6.5.2003 salı günkü (bugün) -o gün, burada, Mecliste alınan kararı
okuyorum- birleşiminde sözlü sorular ile denetim konularının görüşülmemesi,
daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan, bastırılarak dağıtılan 133 sıra
sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına
alınması ve bu birleşimde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülerek çalışma
süresinin ise 15.00-20.00 saatleri arasında olması -salı günü için- 7.5.2003
Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi ve çalışma süresinin
-lütfen, dikkat buyurun- 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında
olması..."
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Perşembeye gel...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Geldik
perşembeye...
"8.5.2003 Perşembe günkü birleşimde
ise gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin..."
OĞUZ OYAN (İzmir) - "İse" yok.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Efendim, benim
verdiğim metin bu.
"...görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun oylarına sunulması
önerilmiştir."
Eğer, saat 24.00 demiş olsaydım, ben,
burada... Lütfen, dikkat buyurun arkadaşlar...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hangi kısmı
atladım?! Lütfen... Beni, çarpıtmakla suçluyorsun.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Başkan,
çarpıtmıyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır...
Hayır... Hayır...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Okuduğum
metin...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Son kısmının
tamamını ben okudum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Okumadınız...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - "İş
bitinceye kadar" diye okudum. Tutanaklardan çıkarılsın... Beni ithamdan
vazgeçin.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Okumadınız...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Lütfen
Başkanım... Bakın, ben sizi dinledim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, ben ne
söylediğimi biliyorum.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Ben orada da
müdahale etmedim. Ben de açık bir şey söylüyorum; gönderdiğim metin budur, bu
gönderdiğim metni okuyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Son kısmını ben
de aynen okudum.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Lütfen, dikkat buyurun; ama, benim orada
ilginizi çektiğim nokta şudur arkadaşlar: Demek ki, 24.00'e kadar çalışma
arzusunda olsaydık, bu Genel Kurul, bu kararı 24.00'e kadar almış olsaydı,
sizin dediğiniz gibi yapmalıydık; ama, öyle olmadığı için, 24.00'e kadar olan
kısmı ayırmışız; ama, demişiz ki, perşembe gününe gelince, 24.00'ten sonra dahi
çalışacağız. Ne zamana kadar? (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Hayır...
Belki 23.00'te bitecek...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Ne zamana kadar;
bitimine kadar...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Nereden
biliyorsun?!.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Neyin bitimine
kadar; gündemdeki 1 inci sıradaki İş Kanunu Tasarısı, 2 nci sıradaki Sağlık
Bakanlığıyla ilgili kadro kanunu dahil olmak kaydıyla 3 üncü sıraya kadar
çalışacağız demişiz.
Bu Meclis çalışır veyahut da çalışmaz;
ama, olay bundan ibarettir. Dolayısıyla, şu anda, Sayın Başkanımızın önermiş
olduğu "24.00'te süreniz dolmuştur; bu saatten sonra eylem olarak, siz,
bir İçtüzük ihdas ediyorsunuz" iddiası doğru değildir. İçtüzüğe göre
yapmış olduğumuz uygulama uygundur. Geçmişte, arkadaşlarımızdan,
bürokratlarımızdan da örneklerini getirtmek mümkündür. Açık ve net, şimdiye
kadar, bu şekliyle onlarca defa, biz, sabahlara kadar çalışmışızdır.
Dolayısıyla, bunun yazılma tekniği de bundan ibarettir.
Ben, Başkanlığın tutumunun doğru olduğunu,
usul yönünden doğru bir karar ve uygulama yaptığını ifade ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın
Başkan uygulamaya daha karar vermedi.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan...
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, teşekkür ediyorum.
Sayın Özyürek, efendim...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
benim söylediklerimi Sayın Kapusuz çarpıtarak söyledi. Onun için, bunu tavzih
etmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, belki orada bir
sürçülisan olmuş olabilir; ama, söylediğiniz sözler zabıtlara geçti. Aynen
söyledi. O da, zaten, metni okudu. Bu hususta yeni bir tartışmaya gerek
duymuyorum Sayın Özyürek, lütfen...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, Sayın
Başkan, ben, elimdeki metni okudum. Ben, bu Genel Kurulu hiçbir zaman yanlış
bilgilendirmem.
BAŞKAN - Sayın Özyürek...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Başkaları için
önemli olmayabilir; ama, bu, benim için çok önemli bir suçlamadır.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, 1 dakika
içerisinde konunuzu izah edin efendim.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Değerli arkadaşlarım,
salı günkü, çarşamba günkü çalışmalarla ilgili bir şeyi burada okumamın manası
yok ki. Ben, perşembe gününü okuyorum. Perşembe günü için de -işte
Başkanlığımızın dağıttığı metin budur- aynen "Genel Kurulun toplantı
günlerinden, falan, falan, falan... Perşembe günü görüşmelerin bitimine kadar
devamı" diyor. Ben de, bunu aynen okudum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - "Bitimine
kadar" demediniz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Efendim
"bitimine kadar" diye okudum zaten, farklı bir şey okumadım ki. Ama,
benim derdim şu: Sayın Kapusuz, kalktı "Grup Başkanvekili sizi
kandırdı" dedi. Bu, benim için...
BAŞKAN - Estağfurullah.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hayır, sonucu
bu.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Demedi.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sonucu bu,
değerli arkadaşlarım.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Tutanaklar
gelsin.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Söylenen sözün
sonucu budur.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır efendim...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Yani
"Sayın Özyürek, kalktı, burada eksik okudu, çarpıttı" demektir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ben, öyle bir şey
söylemedim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ben, bu
Meclise çok saygısı olan bir insanım, hiçbir konuyu çarpıtmam, her konuda
doğruyu söylerim. Birbirimizi anlarız, anlamayız; ama, birbirimize, kandırdı
demek çok yanlıştır.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Demedi öyle.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ben, bunu
değerli arkadaşıma yakıştıramadım.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Demedi zaten.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, bazı
insanlar vardır, çok ağır şeyler söylersiniz aldırmaz; ama, ben, Mustafa
Özyürek olarak, Sayın Kapusuz'un bu dikkatsiz ifadesinden de son derece
rahatsız oldum, büyük bir üzüntüyle karşılıyorum ve bizim getirdiğimiz şey
doğrudur; eğer öngörseydi, düşünseydi, cuma, cumartesi, pazar diye söylerdi.
Şimdi, efendim, bir saat bildirmemişsiniz.
23.00'te de bitebilirdi, 22.00'de de bitebilirdi; o nedenle bildirmediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Cuma gününe
sarktığı andan itibaren, sizin getirdiğiniz kararda olduğu gibi, çalışmak
mümkün değildir; İçtüzüğe aykırıdır. Bunu açıkça ifade ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özyürek, teşekkür ediyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkanım,
yerimden bir şey söyleyebilir miyim?
BAŞKAN - Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Değerli Grup
Başkanvekilimizi kırmak veya -kendi yorumu olarak üzerine almış olduğu iddia
gibi- bir itham altında tutmak, kesinlikle, aklımın ucundan geçmemiştir. Benim
biraz önce anlatmaya çalıştığım husus, yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak
için, grup önerisinin tamamını okuyoru" dedim. Grup önerisini bendeniz
yazıp getiren bir arkadaşınız olduğum için, bu metnin baştan sona doğru
anlaşılması için, salı günü şu saate kadar, çarşamba günü şu saate kadar,
perşembe günü ise, bitmemesi halinde, gündemin 3 üncü sırasına kadar
çalışılmasını öneriyorum demişim; yoksa, arkadaşımızı kandırmak veyahut da
itham etmek gibi bir şey söylemiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, teşekkür ediyorum.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Ne biçim düzenleme
yapılmış Sayın Başkan.
BAŞKAN - İktidar Partisinin ve
Anamuhalefet Partisinin Grup Başkanvekillerinin birbirleri hakkında herhangi
bir sitemde bulunduğu varit değildir. Belki bir sürçülisan olmuştur veya eksik
okumuştur Sayın Özyürek ilgisi nedeniyle. Konu vuzuha kavuşmuştur. İki Grup
Başkanvekilimize de teşekkür ediyorum.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, yanlış
düzenleme yapılmış.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel
Kurulun 8.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde gündemin 3 üncü sırasına kadar
olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir. Bu, bir grup
önerisidir. Genel Kurulun 6.5.2003 tarihli 75 inci Birleşiminde bu öneri kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Başkanlığın
tutumu, bugüne kadar yapılan uygulamalara uygundur. Danışma Kurulu veya grup
önerisiyle bir kanunun bitimine kadar uzatma yapıldıysa, Genel Kurul bugüne
kadar hep çalışmıştır. O nedenle, Başkanlığın tutumunda usullere ve İçtüzüğe
aykırı bir durum bulunmamaktadır.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan,
cuma, cumartesi de çalışacağız herhalde?!
BAŞKAN - Çalışmalara kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - 46 ncı maddeyi okutuyorum:
Hafta tatili ücreti
MADDE 46. - Bu Kanun kapsamına giren
işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63 üncü maddeye göre belirlenen iş
günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde
kesintisiz en az yirdört saat dinlenme (hafta tatili) verilir.
Çalışılmayan hafta tatili günü için
işveren tarafından bir iş karşılığı olmaksızın o günün ücreti tam olarak
ödenir.
Şu kadar ki;
a) Çalışmadığı halde kanunen çalışma
süresinden sayılan zamanlar ile günlük ücret ödenen veya ödenmeyen kanundan
veya sözleşmeden doğan tatil günleri,
b) Evlenmelerde üç güne kadar, ana veya
babanın, eşin, kardeş veya çocukların ölümünde üç güne kadar verilmesi gereken
izin süreleri,
c) Bir haftalık süre içinde kalmak üzere
işveren tarafından verilen diğer izinlerle hekim raporuyla verilen hastalık ve
dinlenme izinleri,
Çalışılmış günler gibi hesaba katılır.
Zorlayıcı ve ekonomik bir sebep olmadan
işyerindeki çalışmanın haftanın bir veya birkaç gününde işveren tarafından
tatil edilmesi halinde haftanın çalışılmayan günleri ücretli hafta tatiline hak
kazanmak için çalışılmış sayılır.
Bir işyerinde işin bir haftadan fazla bir
süre ile tatil edilmesini gerektiren zorlayıcı sebepler ortaya çıktığı zaman,
24 ve 25 inci maddelerin (III) numaralı bentlerinde gösterilen zorlayıcı
sebeplerden ötürü çalışılmayan günler için işçilere ödenen yarım ücret hafta
tatili günü için de ödenir.
Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde
hafta tatili ücreti işverence işçiye ödenir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 46 ncı
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet
Çetin'in söz talebi vardır.
Sayın Çetin, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, Sayın Başkanın affına sığınarak
bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
İçtüzüğümüzün 42 nci maddesine göre,
"komisyon raporunda imzası bulunan komisyon üyesi, diğer komisyonlarda ve
Genel Kurulda, çekimser veya aykırı olduğunu rapor metninde yazıyla belirttiği
hususlar dışında, sözcüden soru soramaz ve komisyon raporuna aykırı konuşma
yapamaz." Sayın Başkandan beklerdik ki, Sayın Agah Kafkas'ın Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyesi olup olmadığına göre ve de komisyon
raporuna şerh düşüp düşmediğine göre söz versin.
Sayın Kafkas, tabiî, belli bir süre
sendikacılık yaptı; sendikacılıkta amacına uygun olarak hareket ettiği için de,
işçilerin oylarıyla buraya taşındı. Şimdi, yeniden işçilere şirin gözükmek için
"gelin, tekriri müzakere yapalım" diyor. Kendisi komisyon üyesi; bunu
yapmaya yetkili olan da komisyondur, hükümettir.
Sayın Başkan, sükûneti sağlamak için
süremi durdurur musunuz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim, hatibi sükunetle dinleyelim. Lütfen...
Sayın milletvekilleri... Arkadaşlar, daha
uzun saatler çalışacağız; onun için, lütfen, hatibi dinleyelim.
Sayın hatip, buyurun efendim.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, Sayın Kafkas vitrine oynamayı bıraksın lütfen. Biz de şunu
biliyoruz, biraz evvel konuşmacı arkadaşım yine söyledi, dedi ki: "Sanki
biz işveren düşmanıyız, sanki biz ülkemizin düşmanıyız, sadece işçi haklarını
savunuyoruz." İşçilikten geldik, doğrudur. Köylülükten geldik, doğrudur.
Biz, emeğin hakkını da savunuyoruz, yerine göre işverenlerin çıkarlarını da
savunduğumuz oluyor. Ülkemizde, vergisini veren, sigortalı işçi çalıştıran,
kayda alınmış, hukukî gereklerini yapmış tüm işverenler, bizim başımızın tacı.
Diyoruz ki, işçi olmadan üretim yapmanın olanağı yok, yine işyerleri olmadan
işçilerin üretim yapmasının olanağı yok. Birini diğerinden ayırırsanız, böyle
bir yasaya zaten ihtiyaç olmaz. Meseleye böyle bakalım değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, bakınız, Sayın Bakan
da, komisyon da, AKP milletvekilleri olarak sizler de, bu yasa tasarısının çok
çağdaş olduğunu söylüyorsunuz. 46 ncı maddeye baktığınız zaman yasada ne var
diyebilirsiniz; ama, yasada ne var ben size söyleyeyim. 1475 sayılı Yasanın 41
inci maddesindeki tanım "altı iş gününde bu kanunun günlük iş sürelerine
uygun olarak çalışmış olan işçiler bir gün tatil yaparlar" idi. Şimdi ne
oldu; şimdi "yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz izin
verilir." Yani, 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanunumuza göre, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinde hafta tatili pazar günüdür. Giderek, acaba, AKP, hafta
tatilini pazardan çıkarıp cuma gününe alma gibi bir düşüncesi var da, bunu,
ilkönce bu yasada mı yapmak istiyor? (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ayıp yahu!.. Ne
alakası var... Tahrik etme... Allah, Allah...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Yedi gün... Ne
demek?..
Terbiyeli konuş! Ne demek "sus"
demek!.. Terbiyesiz!..
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım...
Sayın hatip... Sayın hatip...
HASAN KARA (Kilis) - O senin
hüsnükuruntun...
BAŞKAN - Sayın hatip...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Ne dediğimi
biliyorum...
BAŞKAN - Sayın hatip, lütfen, Genel Kurula
konuşur musunuz...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Burada böyle
yazıyor. Hafta tatili pazar günüdür. Haftanın yedi günü...
Alın okuyun... Düzenlediğiniz metinde,
zannediyorum ki, cuma gününü genel tatil günü, hafta tatili günü yapacaksınız.
(AK Parti sıralarından gürültüler) Alın bakın...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ayıp denen bir
şey var!.. Sen buna müsaitsin...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bu metinden o
çıkıyor, ben onu çıkarıyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu kürsü öyle
kullanılmaz...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet, ne diyor
metin, bir daha okuyayım...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sen müsaitsin
ona... Siz müsaitsiniz...
İZZET ÇETİN (Devamla) - "Bu kanun
kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce, 63 üncü maddeye
göre..."
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu kürsüyü normal
kullanın kardeşim!..
İZZET ÇETİN (Devamla) -
"...belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşuluyla yedi günlük bir
zaman dilimi içinde istenilen günde tatil yaptırılır." Yani, işçiler
tatillerini cuma günleri yapacak öyle mi?!(AK Parti sıralarından gürültüler)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu kadar da fazla
canım!..
RESUL TOSUN (Tokat) - İstenilen günde...
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım...
Sayın Çetin...
RESUL TOSUN (Tokat) - Cuma nerede?!
Hani?!.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet, ben bunu
anlıyorum, beyninizin gerisindekini okuyorum... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Sen,
takıntını söylüyorsun...
BAŞKAN - Sayın Çetin... Sayın Çetin,
lütfen, bekler misiniz...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet...
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri,
burada, hatip görüşünü beyan ediyor, özellikle ön sırada bulunan
arkadaşlarımız...
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Ama yanlış
beyanda bulunuyor...
BAŞKAN - Bir dakika...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Ama, burada o var
arkadaşım...
BAŞKAN - Sayın Çetin...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Yedi gün... Hafta
tatili pazar günüdür, 394 sayılı Kanun...
BAŞKAN - Sayın Çetin...
İZZET ÇETİN (Devamla) - 394 sayılı Kanun,
hafta tatilini pazar günü diyor... (AK Parti sıralarından gürültüler)
ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Haftanın herhangi
bir günü demek, cuma günü demek mi oluyor?!
BAŞKAN - Sayın Çetin...
Saygıdeğer arkadaşlarım...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Sürem boşa
gidiyor...
BAŞKAN - Sayın Çetin, bir dakika
efendim...
Saygıdeğer arkadaşlarım, siz eğer böyle
her işinize gelmeyen, hoşunuza gitmeyen veya uygun bulmadığınız söze yerinizden
bu şekilde cevap vermeye kalkışırsanız ön sıralardan, bu işin sonunu alamayız.
Onun için...
ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Sıkıştığınız zaman
hep böyle yapıyorsunuz! Her şeyi istismar ediyorsunuz!
BAŞKAN - Sayın Karabayır...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Sıkıştığım zaman
değil... Hafta tatili pazar günüdür Türkiye'de.
BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen, bekler
misiniz efendim. Sayın Çetin, lütfen, bekler misiniz.
Muhterem arkadaşlarım, bakınız...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Alın bakın
arkadaşlar...
BAŞKAN - Sayın Çetin, bir dakika efendim.
Burada, her madde üzerinde, her
arkadaşımızın, usulü dairesinde, İçtüzük hükümlerine göre söz alma hakkı
vardır; ama, söz hakkını kullanmayıp, söz almayıp, burada, yerinizden, kendi isteğinize
göre, istediğiniz şekilde müdahale ederseniz, Meclisi yönetemeyiz, böyle bir
şey olmaz. Bu arkadaşlarımızı, bakınız, uyarıyorum. Lütfen, hatibe müdahale
etmeyiniz, hatibin konuşmalarını engellemeyiniz, söz hakkı istiyorsanız, gelip
konuşunuz.
Buyurunuz efendim.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bakınız, insan sosyal bir yaratık, sosyal bir varlık, çoluğu var
çocuğu var, eşlerimiz var, çocuklarımız var. Çocuklarının ihtiyacını hafta
tatilinde gidermesi, onlarla eş dost, akraba, hasta ziyaretleri yapabilmesi
açısından düzenlenmiş Hafta Tatili Hakkında Kanuna göre, işçilerin de hafta
tatillerini pazar günü yapması asıldır; istisnaları, 394 sayılı Hafta Tatili
Hakkında Kanunda düzenlenmiştir, hangi hallerde, hangi işlerde hafta tatilinin diğer
günlere kaydırılabileceği belirlenmiştir. Örneğin, üçlü postalar halinde
çalışılması durumunda ya da fırınlarda, lokantalarda, topluma hizmet sunan
hizmet sektörüne ait işyerlerinde hafta tatili pazar gününden maada
tutulmuştur. Bu, bilerek yapılmıştır; çünkü, vardiyalı çalışan işçi, bir başka
gün annesini, babasını, ebeveynlerini, yeğenlerini ziyaret edebileceği gibi, eş
dost, arkadaşıyla da haftanın yorgunluğunu bir pazar gününde piknikle atabilir.
Onun sosyal ihtiyacıdır, morale ihtiyacı vardır, yenilenmeye ihtiyacı vardır.
Hafta başında işe gittiğinde kendisini yenilemiş olur; böylece, daha verimli
çalışır. Hafta Tatili Hakkında Kanun o nedenle düzenlenmiş ve hafta tatilini
pazar günü olarak belirlemiştir. Şimdi, 1475 sayılı Yasada cumartesi gününün
aktî tatil günü olarak açıkça belirlenmiş olmasına rağmen, bu yeni iş yasasında
-yenilik neresindeyse onu bir türlü algılayamadım- yedi günlük bir zaman dilimi
içinde hafta tatilinin kullandırılması, hem işçiyi, çalışanı bir sosyal varlık
olarak görmekten uzak bir anlayışın bu yasanın içerisine derç edilmesini ortaya
koyuyor hem de -öfkelenmenize gerek yok- başka çağrışımlar yapıyor bende.
Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, eve
iş verme, ödünç iş ilişkisi, part-time çalışma, yarı zamanlı çalışma... Yani,
esnek üretim ilişkilerinin hepsi bu yasanın içerisinde var; ama, tatilde
esnekliği yeni görüyorum, ara dinlenmesini esnekleştiriyorsunuz. 41 inci
maddeye göre, angarya çalışmayı kural haline getirdiniz, hayrını görürsünüz
umarım. Şimdi, burada da getirdiğiniz, hafta tatilini esnekleştirmek. Ne zaman;
giderek alıştıracaksınız, önce, işyerlerinde hafta tatili cuma günleri
başlayacak, bunun başka bir izahı yok. Onun için, bu yasa metninin
düzeltilmesine ihtiyaç var.
Geliniz, Türkiye Cumhuriyetinin değerleri
ile laik cumhuriyetin korunması gereken kurumları ve kurallarıyla oynamayınız,
demokrasiyle oynamayınız; bu maddeyi düzeltiniz diyor, hepinize teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan...
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) -
"Terbiyesiz" dedi...
AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Kafkas, efendim, şu anda,
tutanakları getirttiriyorum; tutanakları inceleyeceğim, dediğiniz hususlar var
ise size söz hakkı vereceğim.
Yalnız, lütfen, eğer bu şekilde,
yerinizden olduğu şekilde, en ön sıralardan hatibe sataşmalar devam ederse, bu
işin sonunu alamayız; bu saatten sonra buna da kesinlikle müsamaha etmeyeceğim.
Lütfen...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, AK
Parti Grubu adına Hüseyin Tanrıverdi...
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Sayın Hüseyin Tanrıverdi; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; günün uzayan bu saatinde,
elbette, ülkemiz açısından, çalışma hayatı açısından çok önemli bir tasarıyı
görüşürken, tabiî ki, gecenin bu saatinde biraz farklı farklı şeyler konuşmaya
başladık.
Burada biraz önce arkadaşımız konuştu.
Daha önceden de söylediğim gibi, biraz -affedersiniz- çene kemikleri aşınmış
olanlar, ne söylediklerini... (CHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
hakaret bu. Terbiyeli konuşsun, sataşmasın.
BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi... Sayın Tanrıverdi...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Yanlış konuşuyor,
çok ayıp.
BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi...
Arkadaşlar, bir dakika... Sayın Çetin
oturur musunuz.
Sayın Tanrıverdi, istirham ediyorum. (CHP
sıralarından gürültüler)
ENVER ÖKTEM (İzmir) - İnsanlıktan nasibini
almamış.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, özür
dilesin.
BAŞKAN - Sayın Çetin, bir dakika...
Lütfen, oturur musunuz yerinize; lütfen, sakin olun.
Sayın Tanrıverdi, lütfen, bu
kelimelerinizi ve cümlenizi tashih ediniz, bir açıklama yapınız efendim;
lütfen...
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Çok fazla
fazla konuşunca çene kemikleri aşınıyor, sizin kontrolünüzden çıkıyor; ben bunu
ifade ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bir şey bilip
anlatsan da, biz de yararlansak! Geç bunları, ayıp, ayıp!..
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Ne
söylediğimizi bilmek zorundayız, ne konuştuğumuzu bilmek zorundayız.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sen bilmek
zorundasın, önce sen bileceksin, sen de bilmiyorsun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Ben, buraya
size cevap vermek için çıkmadım...
OYA ARASLI (Ankara) - Laf atmak için...
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - ...bir
doğruyu ifade etmeye çıktım. Burada, ben, özellikle bu arkadaşlarımızdan rica
ediyorum, demagojiyle sonuç almak mümkün değil.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) -
Demagojiyi sen yapıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, lütfen, Genel
Kurula hitap ediniz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Vitrine
oynamakla sonuç almak mümkün değil.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İlminden
irfanından yararlanalım!..
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Elbette, bu
tasarıyı...
Agah arkadaşım çıktı, burada söyledi.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Agah'ı
karıştırma!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Ben de aynı
şeyi söylüyorum, bu tasarının içimize sinmeyen çok maddeleri var. (CHP
sıralarından gürültüler)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - İnanmadığın şeyi
niye savunuyorsun o zaman!
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Niye
konuşuyorsun o zaman!
BAŞKAN - Sayın Deveciler... Sayın
Deveciler... Lütfen...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
kendisi komisyon üyesi, nasıl konuşuyor?!
BAŞKAN - Sayın Çetin, bakınız, biraz önce
siz hitap ederken, öbür arkadaşlarımıza, sizin sözünüzü kesmelerine karşı
müdahale ettiğimi gördünüz; dolayısıyla, lütfen, siz de müdahale etmeyiniz.
Sayın Tanrıverdi, lütfen, Genel Kurula
hitap eder misiniz. Buyurunuz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, şimdi, "yiğidi öldür, hakkını inkâr etme" diye güzel
bir sözümüz var. Yiğit yattığı yerden kalktı, biliyorsunuz.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Geç bunları,
geç...
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Şimdi, bu
120 maddelik tasarı içerisinde, elbette, takdir edilmesi gereken önemli
maddelerimiz var.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Hangileri?..
HÜYESİN TANRIVERDİ (Devamla) - Örneğin
hangisi mi; konut kapıcıları bugüne kadar yasa kapsamı içerisinde değillerdi;
yasa kapsamı içerisine alındılar.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Böyle mi
biliyorsun?! Bunlar değişti yanlış söyleme.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Eksik biliyorsun,
eksik...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Eksik biliyorsun...
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - 34 üncü
maddeye baktığınız zaman, 12 Eylül ihtilalinde kaldırılmış hak grevinin yerine
ihdas edilen madde var; hangileri derseniz, bunları saymakla bitiremeyiz; ama,
şu da var... (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, siz devam
ediniz efendim; buyurun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bunları
saydığımız gibi, elbette, bu tasarıya ilişkin eksikler de var. Eksikler nedir;
asıl işveren, alt işveren meselesi... 2 nci madde, 8 inci madde, 12 nci madde,
23 üncü madde; bunları da sayıyoruz. Şimdi, burada, karşılıklı, bu saatte,
konuyu farklı mecralara çekerek çözmek mümkün değil. Örneğin, biraz önce
konuşan hatibin ifade ettiği gibi, yedi günlük hafta tatilinde bir yere
saplanıp, ille dönüp dönüp özellikle cuma gününü zikretmesinin altında ne
yattığını ifade etmek zorunda.
Şimdi, burada, haftayı yedi gün...
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Perşembe yap,
çarşamba yap; biz bunu söylüyoruz.
BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, lütfen, devam
ediniz efendim.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Cuma da
yaparsın, çarşamba da... Böyle de yasa çıkmaz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Evet, cuma
da yaparsınız, perşembe de yaparsınız; bu, haftanın günlerinden değil mi?!
Yani, burada, çok farklı mecralara çekerek konuyu saptırmanın, doğrusu, bir
anlamını ben bulamadım.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - İşçi ne zaman tatil
edeceğini bilmezse, nasıl yaşayacak o insan?!
BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, devam ediniz
efendim.
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Bir beş dakika
dinleyin; ne var bunda?!
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Dinlenilecek bir şey
söylese de dinlesek!..
BAŞKAN - Sayın Daniş, lütfen...
Sayın Tanrıverdi, devam ediniz, süreniz
geçiyor.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Efendim,
tabiî, sükûneti temin ederseniz, süremizi zamanında kullanırız.
BAŞKAN - Lütfen, devam ediniz efendim.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Burada
yapılması gereken konu baştan beri bir diyalog ve konsensüse dayalı olarak
yürütülmeye çalışılıyor. Oturup, burada, eksiklerin ortaya ortak akılla
konularak, yine ortak akılla çözümünün aranması gerekir. Yoksa, burada, çıkıp,
kürsüde şöyle böyle konuşmayla, doğrusu, sonuç alınacağına ben inanmıyorum.
Bu noktada, doğrusu, işçilikten gelmiş,
sendikacılıktan gelmiş bir arkadaşınız olarak, elbette, bu yasa, çalışma
hayatının içine sinecek bir yasa olmayacak. Bizim Grubumuz açısından da
söylüyorum. Çalışma hayatında, doğrusu, bir eksiklik söz konusu olacak; önemli,
doldurulması gereken maddeler var. Bununla ilgili, yetkili arkadaşlarımız ve
Sayın Bakanımız hâlâ bir konsensüs arayışı içerisinde ve bunu zorlamaktadır,
diyaloglarını sürdürmektedir. Bu çerçevede, sosyal tarafları da anlayışa davet
ediyor, ortak bir anlayışla sorunu çözeceğimize inanıyorum. Elbette, yasalar,
toplumun ve toplumu ilgilendiren kesimlerin huzurunu sağlamak açısından çıkar, yapılır;
buna inanıyoruz, bu amaçla bunu yapıyoruz. Ufacık bazı eksiklikler nedeniyle
kalıcı sıkıntıların olmaması açısından, biz de, bu noktada, AK Parti Grubu
olarak, elbette, bunu gözden geçirmeliyiz.
Değerli arkadaşlarım, elbette, demin
söyledim; yasanın getirdikleri ortadadır, yasanın boşlukları ortadadır.
Bunlarla ilgili olarak, maddeler ortadadır.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sen de
ortadasın!..
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bu
çerçevede, gerek komisyonumuzun gerekse Bakanlığımızın, hükümetimizin, daha
doğrusu, Grubumuzun, Grup Başkanlığımızın, bu noktada, karşı sosyal taraflarla
bir defa daha sağlıklı bir şekilde görüşme ortamını oluşturup, diyaloğu
sağlayıp, sorunu çözmesinde fayda var inancındayım; çünkü, gecenin şu saatine
kadar, herkes, televizyonları başında, bu yasayla ne geleceğini, bu yasanın
çalışma hayatına ne getireceğini ciddî bir şekilde izlemekte, telefonlarımızı
sıkça aramaktadırlar ve büyük bir beklenti içindeler.
Biz, çalışma hayatında endüstriyel
demokrasiyi sağlayacak, çalışma hayatında verimi artıracak, doğrusu, çalışma
hayatındaki insanın değerlerini ortaya koyacak bir yasayı çıkarmak için, bu
geceleri, bu zamanları zorluyoruz.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İlminden,
irfanından yararlandık!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - O açıdan, burada,
ben, bütün konuşmacılara özellikle rica ediyorum, istirham ediyorum; doğrusu,
topu taca atmak değil, topu sahada oynamak, tribünlere değil, kendi içimizde
oynamak ve neticede ülkenin önünü açacak bir şekilde oynamak zorundayız.
Konuların bu çerçevede değerlendirilmesinden yanayım ve bu şekilde sağlıklı bir
sonuç alındığında, hepimiz, ama, hepimiz mutlu olacağız. Hepimizin içine sinen
bir şey olduğunda, doğrusu, ülkenin huzuruna katkı sağlamış olacağız.
Ben, hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, teşekkür
ediyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Hüseyinciğim, af
yasasında olduğu gibi, içimize sinmeyen bir yasayı çıkarıyoruz.
BAŞKAN - Komisyon Başkanının bir söz
talebi vardır.
Buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Önce, iki konuda açıklık getirmek
istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birincisi, Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyelerimiz Sayın Tanrıverdi ve Sayın Kafkas,
zaman zaman, görüşlerini burada özgürce serdediyorlar. Komisyon üyeleri
görüşlerini açıklayamazlar diye bir şeyin olmaması gerektiğine inanıyorum;
yani, bu arkadaşlarımız, eğer orada komisyon üyesi olsalar bile, burada özgürce
kendi görüşlerini rahatlıkla söyleyebilmeliler; bu bir.
OĞUZ OYAN (İzmir) - İçtüzüğe göre.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İçtüzüğe uygun
olarak.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Tüzüğe de uygundur söyledikleri.
OĞUZ OYAN (İzmir) - O kadar da değil.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - İkincisi ve en önemlisi, Sayın İzzet
Çetin'in, burada -üzülerek söyleyeceğim- bu maddenin, ima yoluyla bile olsa,
hiçbir şekilde, cuma günüyle uzaktan yakından ilgisi olmamasına rağmen, konuyu
götürüp, laiklikle, vesaireyle bağdaştırmasını yadırgıyorum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bu alınganlık
niye?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Sayın Çetin, zaman zaman komisyonumuza gelip, orada da, aynı şekilde,
sorumsuzca konuşmalarını yaptı ve biz, komisyonda, komisyon üyemiz olmadığı
halde, ona çok geniş zaman ayırdık.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
dinleyin lütfen; hakaret var, sorumsuzlukla suçluyorlar.
BAŞKAN - Sayın Çetin...
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Değerli arkadaşlar...
BAŞKAN - Sayın Güler...
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, cumayla ilgili...
BAŞKAN - Sayın Güler, bir dakikanızı rica
edeyim.
Sayın Çetin, buradaki bütün hatiplerin
konuşma üslubunu, konuşmasının şeklini şemailini siz tayin edecekseniz, o zaman
Başkanlık Divanına falan gerek yok. Lütfen, sükûnetle bekleyiniz efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Değerli arkadaşlar...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
Komisyon Başkanı, bir milletvekilini sorumsuzlukla suçlayamaz. Komisyon Başkanı
olmanın da bir sorumluluğu var.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bir dakika... Tatil günüyle ilgili...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, ayrıca,
biraz önce uyardığınız konuşmacı özür dilemedi; Sayın Tanrıverdi, yaptığı
konuşmadaki hakaret için özür dilemedi.
BAŞKAN - Sayın Oyan, gerekli açıklamayı
yaptı efendim.
Buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Değerli arkadaşlar "hafta tatili"
tabirinden, zaten pazar günü anlaşılır. Peki, pazar günü çalışılan bir
işyerindeki işçi hangi gün tatil iznini kullanacaktır? Söz konusu tasarı bunu
açıklıyor ve bu tasarıda yine o meşhur 9 bilim adamının hazırladığı maddenin
kendisidir; bunu açıklamak istiyorum. Burada, hiçbir şekilde, cumayla ilgili,
cumartesiyle ilgili veya herhangi bir başka günle ilgili, ima yoluyla da olsa,
herhangi bir açıklama yoktur.
Arz ediyorum efendim.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Alınganlık
göstermeyin!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Sayın Çetin...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sataşma çok
açık Sayın Başkan.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Tabiî canım
yani!
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Özür
dilemesi lazım.
BAŞKAN - Bir dakika efendim. Yerinizden...
Sayın Çetin, mikrofonunuzu açtıracağım efendim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tamam Sayın
Başkanım.
AGAH KAFKAS (Çorum) - Yani, Sayın
Başkanım, o da bize sataştı.
BAŞKAN - Sayın Kafkas, lütfen, her şeye
itiraz etmeyin efendim. Lütfen... İstirham ediyorum... Bir dakika bekleyin...
AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkanım, o da
bize sataştı, ona söz veriyorsunuz, bize söz vermiyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Kafkas, size de söz
vereceğim; bekleyin, tutanakları getirtiyorum. Bir dakika efendim... Lütfen...
Sayın Çetin, buyurun efendim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; Sayın Tanrıverdi, kendisinin sendikacılıktan geldiğini
söylüyor. Doğrudur, belediyelere yaslanarak sendikacılık yaptığını ve buralara
kadar geldiğini, icraatlarını nasıl savunduğunu... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Çetin... Sayın Çetin...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - ...işçi haklarını
nasıl savunduğunu ben çok iyi biliyorum. Ben, çok iyi biliyorum; ama,
kendisi... (AK Parti sıralarından "Ayıp, ayıp" sesleri, gürültüler)
HASAN ANĞI (Konya) - Adam gibi konuş!
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...
Arkadaşlar, konuşurken, lütfen,
birbirimize sataşmayalım. Yani, kimlerin kimlere yaslanarak sendikacılık
yaptığını filan siz tayin etmiyorsunuz. Lütfen...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tamam, ben
biliyorum.
BAŞKAN - O sözünüzü tashih ediniz efendim.
Lütfen...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yani, eğer, çıkıp,
maddeler hakkında AKP'nin görüşlerini İçtüzüğe uygun olarak dile getirse,
kendisini tebrik ederim; ama, öyle bir şey yok. Çıkıp hakaretamiz, insanı
tahrik edecek sözler söylemesine de göz yumulmaması gerekir diye düşünüyorum.
İkincisi, Sayın Komisyon Başkanı
sorumsuzlukla suçluyor.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Doğru. Orada da yaptın aynı şeyi.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben, sorumluluğumu
çok iyi biliyorum. Benim sorumluluğum, içinden çıktığım halkıma karşıdır,
ülkeme karşıdır, insanlığa karşıdır. Onun için, sorumsuzlukla suçlamasını
kendisine aynen iade ediyorum, aynen iade ediyorum.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Provokasyon yapıyorsun, provokasyon.
İşin gücün provokasyon yapmak...
BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, buradaki
konuşmalar sırasında, Başkanlık Divanımıza verdiğiniz dilekçenizde...
Tutanakları getirttim, sayın konuşmacının konuşmaları içerisinde, evet,
şahsınıza yönelik olarak "terbiyesiz" ifadesi kullanılmıştır.
Herhangi bir sataşmaya sebebiyet vermeden,
lütfen, tashih ediniz.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3. -
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in,
şahsına sa-taşması nedeniyle konuşması
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının bir maddesi görüşülürken kürsüde
bulunan ve biraz önce de sorumluluğunun halkına karşı olacağını ifade eden bir
milletvekilinin, Yüce Meclisin çatısı altında, bir milletvekiline
"terbiyesiz" şeklinde bir ifadede bulunmasının ne kadar yadırganacak
bir husus olduğu çok açık ve net bir şekilde ortadadır.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sen de
oradan sataşma kardeşim. Her şeye sataşıyorsun. Hak ediyorsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kaldı ki, sayın
milletvekili konuşurken, yapmış olduğu konuşmayla ilgili olarak, şahsım değil,
Ali Temür Beyin "tahrik etme" şeklinde bir uyarıda bulunması üzerine,
bu milletvekili bu şekilde bir hitapta bulunmuştur.
Ben, yirmiüç yılını bu devlete, şerefle,
şanla hizmet veren birisiyim ve bu Meclisin çatısı altına da, senin seçilerek
geldiğin Kocaeli İline hizmet eden bir bürokrat olarak geldim. Benim,
Kocaeli'nde ve Türkiye'nin diğer yerlerinde nasıl hizmet yaptığımı, halkıma
hizmet için nasıl canla başla çalıştığımı, her şeyden önce, seçilip geldiğiniz
Kocaeli halkı çok iyi bilmektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Bir
araştıralım bakalım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şu arada,
Kocaeli'nden seçilip gelen ve Tavşancıl Belediye Başkanı olarak birlikte görev
yaptığımız değerli milletvekilimize, hatta, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı
Sayın Sefa Sirmen'e sorarsanız, Ümmet Kandoğan'ın nasıl bir idareci olduğunu,
yüreği vatan ve millet aşkıyla dopdolu bir insan olduğunu çok açık bir şekilde
ifade edeceklerdir.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) -
Araştıracağız... Komisyon kuracağız...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz devam ediniz,
cümlelerinizi tamamlayınız lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, yirmiüç
yılımı, hem de bölücü terör örgütünün en yoğun olduğu bir dönemde, Şirvan'da,
göğsümü siper ederek geçirmiş -geçeceğim yola mayın döşemelerine rağmen, evimin
üzerine roket atmalarına rağmen, Şirvan'daki halkımızın huzur ve mutluluğu için
göğsümü siper eden- bir insanım.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Yalnız sen mi
yaptın, herkes yaptı! (AK Parti sıralarından "Otur yerine" sesleri)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O bakımdan,
Sayın Hüseyin Tanrıverdi'nin sözlerini özür dileyerek değiştirmesi şeklindeki
ifadelerinizi ben aynen size ifade ediyorum; lütfen, bu kürsüye geliniz, Ali
Temür Beye ve şahsıma karşı kullanmış olduğunuz o galiz kelimeyi bu Yüce Meclis
çatısı altında düzeltiniz. Ben, bunu sizden bekliyorum, Sayın Grup
Başkanvekilimizden de bunu bekliyorum.
Yüce Meclisi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurul bütün
milletvekillerine aittir, hatip kürsüsü de bütün milletvekillerinindir.
Dolayısıyla, bazı milletvekillerimize karşılıklı sataşma gerekçesiyle sürekli
olarak söz verip, gündemi işgal ettirmiyoruz. Bu konuyu burada tasrih ediyorum.
Sayın Çetin, size, yerinizden söz
vereceğim; çok kısa, birkaç cümleyle... (AK Parti sıralarından gürültüler)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır Sayın
Başkan...
AHMET IŞIK (Konya) - Sonu gelmez Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sevgili arkadaşlarım, bakınız,
ifadede bulunan Sayın Kandoğan, kullanılan bu kelimeyle ilgili olarak -ben, o
kelimeyi söylemiyorum- bir sürçülisan olduğunu ifade etmesini Sayın Çetin'den
istirham etti, Sayın Çetin onu yapacak. Lütfen...
Buyurun Sayın Çetin; çok kısa, iki
cümleyle...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; ben, sayın -vali mi diyeyim- milletvekilimi üzmüşüm,
farkında bile değilim; özür diliyorum kendisinden.
Bir de, kendi şahsına değil, yani sizin
şahsınıza değil; üzerinize alındığınıza da üzüldüm. Gerçekten, Sayın Başkan da
kaçırdı, oradan gelen çok şiddetli bir sese, gösterdiğim tepki amacı aşmış
olabilir. Asla şahsınıza da yönelik değildi; sizin de söylemediğinizi zaten ben
biliyordum. Özür diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlarıma gösterdikleri olgunluktan
dolayı da teşekkürlerimi sunuyorum.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S.Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Şahısları adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan ve Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara'nın
söz talepleri vardır.
Sayın Eraslan?.. Yok.
Sayın Kara?.. Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gecenin bu saatinde, biraz daha sakin olmamız dilek ve
temennisiyle hepinize iyi akşamlar diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kara'ya teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2
adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının
"Hafta tatili ücreti" başlıklı 46 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki
"yedi günlük bir zaman dilimi içinde" ibaresinin, tasarı metninden
çıkarılması, yerine "394 sayılı Yasaya uygun olarak" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Cevdet Selvi |
Muharrem Kılıç |
Mehmet Küçükaşık |
|
Eskişehir |
Malatya |
Bursa |
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, son ve
maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Hafta tatili ücreti" başlıklı 46 ncı maddesinin birinci bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve ikinci bendinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin Koçyiğit |
Muharrem Doğan |
Hüseyin Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
"Bu kanun kapsamına giren
işyerlerinde, hafta tatilinden önceki iş günlerinde çalışmış olan işçilere,
çalışılmayan hafta tatili günü için, işveren tarafından bir iş karşılığı
olmaksızın bir gündelik tutarında ücret ödenir."
BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN- Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Önerge üzerinde söz mü
alacaksınız, gerekçeyi mi okutayım efendim?
İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Gerekçeyi okutalım.
BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Hafta Tatili Kanunu, hafta
tatilini pazar günü olarak belirlemiştir. Hafta tatili, işçi açısından sadece
bir dinlenme günü değildir. Ayrıca, sosyal gereksinimlerini karşıladığı, sosyal
ilişkilerini yeniden ürettiği, işçinin "sosyal iyilik halinin"
korunduğu bir gündür. Tasarının mevcut haliyle yasalaşması halinde, işçinin
hafta tatili, çalışma günlerine denk gelebilecek, işçinin sosyal ilişkilerini
yaşama olanağı ortadan kalkacaktır. Değişiklikle bu sakıncaların ortadan
kaldırılması hedeflenmiştir.
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının
"Hafta tatili ücreti" başlıklı 46 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki
"yedi günlük bir zaman dilimi içinde" ibaresinin tasarı metninden
çıkarılması; yerine "394 sayılı Yasaya uygun olarak" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
|
(İzmir) |
|
ve arkadaşları |
BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN- Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Önergeniz üzerinde konuşacak
mısınız?
İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN- Buyurun efendim.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)- Nasıl
uzlaşılacak?! Hiçbirine katılmıyorsunuz Sayın Başkan.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Katıldıklarımıza bir şey oldu mu?!
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon)- Cuma gününü
getirmek istiyorsunuz...
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Cuma günü olsa ne olacak?
BAŞKAN- Sayın Güler... Sayın Güler...
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon)- Ne olacağını
görürsünüz! Cuma günü de olur; ama, bunu cesaretle söyleyin.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Bir itirazımız
yok canım; cumayı da yapın, perşembeyi de; bütün haftayı da tatil
yapabilirsiniz!
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon)- Çıkın, cesaretle
söyleyin.
BAŞKAN- Sayın Çetin, buyurun efendim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, çalışma
yaşamı sorunlu; çok girift, iç içe. Yeni yeni sorunlar yaratacak, işyerlerinde
yeni uyuşmazlıklara, ihtilaflara konu olabilecek; biraz evvel uyarmaya
çalıştığım şekilde, her ne kadar tepki göstermişseniz de, o tepkilerin, belki
ileride, çok daha şiddetlisinin tohumlarını atabilecek bir tehlikeli düzenleme.
Ben, o nedenle Yüce Meclisi uyarma görevimi yaptım.
394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanunumuz
yürürlüktedir, halen, meri kanunlarımızdandır ve bir bakınız içeriğine,
Türkçesini bile belki hepimiz doğru dürüst anlayamayız; ama, yürürlüktedir.
Şimdi, bugüne kadarki uygulamalarda bu
yasada hafta tatilinin pazar günü olmasından bir rahatsızlık duyulmamış; ilk
defa bu yasa tasarısı içerisinde, yedi günlük hafta süresi içerisinde bir
günün, hafta tatili olarak çalışanlara, işçilere kullandırılmasının önü
açılmış. Bu, pazartesi olabilir, salı olabilir, çarşamba olabilir, perşembe
olabilir, cuma olabilir; hepsi bir gün. (AK Parti sıralarından gürültüler) Ama,
yarınlarda -tarihe not düşmek için bir kez daha söylüyorum, tepki gösterseniz
de söylüyorum, ben uyarı görevimi yapıyorum- ben, laik cumhuriyet ilkelerine
bağlı, cumhuriyete bağlı, demokrasiye bağlı bir yurttaş olarak yaşamak
istiyorum. Onun için de, eşimle, dostumla, işçi arkadaşlarımla pazar günü
buluşmak, onlarla konuşmak istiyorum. Ben Mecliste, onlar fabrikadayken, cuma
günleri görüşme şansımın hiç olmayacağını düşünüyorum. Onlar benim seçmenlerim;
ben, onlara pazar günü erişebileceğimi düşünüyorum.
O nedenle, ısrarla, geçmiş yıllarda, zaman
zaman tanığı olduğumuz, uyarılara maruz kalan bazı işyerlerinde, işçilerin
hafta tatilinin pazar yerine cuma yazıldığını ya da (AK Parti sıralarından
gürültüler) -tepki gösterseniz de söyleyeceğim- yine, bazı yerlerde, belli
kurumlarda, cuma gününün giderek tatile doğru kaydırılmaya çalışılacağını
gördüğünüz zaman, bu uyarımı hatırlayacaksınız.
Daha işin başındayız; geliniz "394
sayılı Hafta Tatili Kanunu" ibaresini bunun yerine koyalım diyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza
sunuyorum...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, karar
yetersayısı yoktur; İçtüzüğün 146 ncı maddesine göre, tespitini talep ediyorum.
BAŞKAN - Arayacağım.
Sayın milletvekilleri, önergeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayımız vardır; önerge, kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 46 ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime yarım
saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati:01.08
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 01.40
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 77 nci
Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.
73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının 47 nci maddesini okutuyorum:
Genel tatil ücreti
MADDE 47. - Bu Kanun kapsamına giren
işyerlerinde çalışan işçilere, kanunlarda ulusal bayram ve genel tatil günü
olarak kabul edilen günlerde çalışmazlarsa, bir iş karşılığı olmaksızın o günün
ücretleri tam olarak, tatil yapmayarak çalışırlarsa ayrıca bir günlük ücreti
ödenir.
Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde
işçilerin ulusal bayram ve genel tatil ücretleri işverence işçiye ödenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.
(Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; gündemde 73'e
1 inci ek sıra sayısıyla yer alan ve görüşülen İş Kanunu Tasarısının 47 nci
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde ardı
ardına yaşanan ekonomik krizlerin yükü bu yasa tasarısıyla işçilere yükletilmek
isteniyor. Türk endüstrisinin uluslararası pazar ve rekabet şartlarında önemli
sorunlar yaşadığını biliyoruz. Bu sorunları, artık, işgücünü daha da ucuzlatma
yoluyla aşma olanağı kalmamıştır. Türk endüstrisi ucuz işgücüyle varabileceği
en üst noktaya varmıştır. Ucuz işgücüne dayanarak endüstriyel gelişmeyi
sürdürme olanağı yoktur. Artık, ucuz emek yerine vasıflı emeğin tercih edilmesi
sınırına gelinmiştir. Türk endüstrisi ucuz emek yoluyla rekabet gücü kazanamaz,
öncelikle bu gerçeğin tespiti gerekir. O zaman, Türk endüstrisini, gerek
sektörel bazda, gerekse vasıflı emek ve kaliteli ürün noktasında yeniden dizayn
etme ihtiyacı vardır. O zaman, hakikaten ucuz emek, ucuz işgücü mantalitesine
dayanan ve bu yönüyle de çok demode hale gelen bu anlayışın bu yasa tasarısıyla
gündeme gelmesi yersizdir. Bu, Türkiye'nin gerçek ihtiyaçlarını tespit eder ve
karşılar nitelikte değildir; tam tersine, sorunu anlamaktan uzak ve Türkiye'nin
gelişmesini bir süre daha oyalayıcı niteliktedir. Bu yaklaşım, sorunu kendi
içdinamiği içerisinde, yaratıcılıkla aşma yerine, olumsuzlukları en zayıf olana
fatura edip, onu biraz daha sömürme anlayışına dayanmaktadır. Bu anlayışla,
Türk iş hayatının gelişmesine olanak bulunmamaktadır. Artık, Türk sanayii
işçisini insafsızca sömürerek gelişme imkânına sahip değildir, bu sınırın
sonuna gelinmiştir. Türk demokrasisini de bu şekilde geliştirmek, kabul
edilebilir seviyeye çıkarmak olanağı yoktur.
Avrupa Birliği rüyaları gördüğümüz bir
ortamda, hiçbir ILO standardına, ILO şartına uymayan bu iş yasasıyla Avrupa
Birliğine girme şansımız olmadığı gibi, bunu çağdaş dünyaya anlatma olanağı da
yoktur. AKP İktidarı, her fırsatta, kendilerinin Avrupa Birliğini
hedeflediklerini söylemektedir. Konu işçiler olunca, konu İş Yasası olunca,
konu işçilerin örgütlenmesi, konu işçilerin sosyal hakları, konu işçilerin
ücretleri olunca iktidar hemen çark ediyor, Avrupa Birliğini ve çağdaş dünyayı
unutuyor. Bu yasa tasarısının Avrupa Birliğiyle ne alakası var! Siz, bu
tasarıyla, Türkiye'nin Avrupa'da yer alamayacağını açıkça dünyaya ilan etmiş
oluyorsunuz, Türkiye'yi geri bir Afrika ülkesi durumuna düşürmüş
bulunuyorsunuz. Avrupa standartlarına ve ILO şartlarına uymayan bu
düzenlemelerle, Avrupa Birliğine girmek bir yana, sadece ve sadece, Avrupa'da
işçi olmaya heveslenebilirsiniz.
Sayın milletvekilleri, değerli
arkadaşlarım; her zorluk, kendi içdinamiğiyle aşıldığında gelişme, ilerleme
kaydedilir. Zorlukları başkasına, hele hele en zayıf, en korunmasız kesime
fatura ederek gelişme olanağı yoktur. Türk endüstrisi, bu iş yasasıyla
gelişemez. Hatta, bu yasa tasarısı, gelişmek isteyenin önünde de, önemli bir
engel teşkil eder. Endüstrimiz, hantal, gelişmeye kapalı, rantiyeye açık hale
getirilmektedir. Böyle bir ortamda, gelişme istidadı olanlar da gelişemez. Türk
endüstrisi, işçisinin hakkını yiyerek gelişmeyecektir; tam tersine, işçisinin
hakkını teslim ederek, onu geliştirerek, vasıflı hale getirerek gelişecektir.
Hatırlanmalıdır ki, gümrük koruması
altındaki endüstrimiz rekabete açılınca, korkulan olmadı; Türk endüstrisi,
batma yerine, ivme kazandı. Yine böyle bir anlayışla, çağdaş bir iş yasası
hazırlanmalıdır, işçinin hakkını ketmeden yasadan medet ummadan teslim
etmelidir.
Bakın, değerli arkadaşlarım; bir
arkadaşım, staj ve eğitim için İngiltere'ye gitmişti. Orada işçilerle görüşmüş,
bir işçinin söylediği bana bir hayli ilginç geldi: "Babam, bu fabrikada
çalışıyordu; ben de bu fabrikada çalışıyorum. Şu an, oğlum teknisyen olacak; o
da bu fabrikada çalışacak. Bu fabrika, bizim fabrika" diyor. Enteresan;
işçi, fabrikayı malı gibi görüyor, onu ekmek teknesi gibi görüyor, koruyor;
işini ve işyerini seviyor.
Bizim işçimiz buna layık değil mi? Bizim
işverenimiz buna layık değil mi? Böylesi bir çalışma ortamı, verimliliği
sağlamaz mı? Bunu ülkemize neden layık görmüyoruz?
Bu yasa tasarısıyla, ne kadar iyi niyetli
olursanız olun, bu ilişkiyi, bu çalışma barışını kuramazsınız. Esnek çalışma
biçimleri ya da atipik sözleşme biçimleri dediğimiz yöntemleri yasaya temel
yaparak, yasanın ruhu yaparak, işçiye, işini, işyerini, işverenini
sevdiremezsiniz; verimliliği artıramaz ve çalışma barışını kuramazsınız. Geçici
süreyle ya da çağrı üzerine veya part-time denilen şekilde çalışarak sağlıklı
işçi-işveren ilişkisini kurmak olanaklı değildir.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının,
sadece işçinin aleyhine değil, düzgün ve namuslu işverenin de aleyhine olduğunu
söylememizin nedeni bundandır.
Bu yasa tasarısı, biraz haksız kazanca
bulaşmış, işçisinin etine, kanına göz dikmiş, kayıtdışını ya da kayıt dışına
kaçmayı hedeflemiş, endüstriyel ilişkilerin mantığını yeteri kadar kavrayamamış
işverenin hoşuna gidebilir; ancak, namuslu, hakka saygılı, hakikaten endüstri âşığı
sanayiciyi, işvereni, namuslu insanı mutlu kılmaz.
Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz
47 nci maddenin başlığı "Genel tatil ücreti." Bu madde, genel
tatillerde çalışmayan işçiye, çalışmış gibi ücret ödenmesini; çalışmışsa,
ayrıca bir günlük ücret daha ödenmesini düzenliyor. Bu maddenin bir benzeri,
daha iyi bir düzenlemeyle, 1475 sayılı Yasanın 42 nci maddesinde yer
almaktadır; ancak, orada, çift yevmiye, yani, bir kat daha fazla ödeneceği
açıkça bellidir, burada bu açıklık yoktur. Yani, daha doğru, daha iyi bir
düzenlemeydi eski düzenleme.
Bu kadar, esnek çalışma biçimlerini esas
alan yasa tasarısında, böyle bir maddenin hiçbir işlerliği yoktur. Belirli
süreli iş aktinde, part-time çalışmada, çağrı üzerine çalışmada böyle bir
maddenin ne gibi bir işlerliği olabilir; olsa olsa, fantastik bir değeri
vardır. İşçi simsarlığını hortlatan yasa tasarısında, genel tatil ücreti kara
mizahtır.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı
yasalaşmamalıdır. Her türlü etkiden uzak kalarak vicdanımızın sesini dinleyelim,
bu yasa tasarısına "hayır" diyelim. Eğer, vicdanımız "evet"
demeyi uygun görüyorsa, vicdanımızı tekrar gözaltına alalım.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, şahısları
adına, Hatay Milletvekili Fuat Geçen ve Kilis Milletvekili Hasan Kara'nın söz
talepleri vardır.
Sayın Fuat Geçen.
FUAT GEÇEN (Hatay) - Vazgeçtim.
BAŞKAN - Sayın Hasan Kara.
HASAN KARA (Kilis) - Vazgeçtim.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, madde
üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 47 nci
maddesinin birinci fıkrasındaki son cümlesinin "tatil yapmayarak
çalışırlarsa ayrıca çalışılan her gün için bir günlük ücreti ödenir"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Akif Gülle |
Mehdi Eker |
|
Ankara |
Amasya |
Diyarbakır |
|
İbrahim Köşdere |
Polat Türkmen |
|
|
Çanakkale |
Zonguldak |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olumlu görüşle, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşacak mı?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddede genel tatil ücreti düzenlenmiştir.
Çalışılmayan genel tatil ücretinin iş karşılığı olmaksızın ödeneceği; ancak,
çalışılan genel tatil günleri için "ayrıca bir günlük ücreti" ifadesi
uygulamada çalışılan birden fazla tatil günü için sanki bir günlük ücretin
ayrıca ödeneceği anlamı çıkarılabileceğinden, maddeye çalışılan her bir tatil
günü için, ayrıca çalışılan her gün için olmak üzere ücretinin ayrıca ödeneği
düzenlenmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
47 nci maddeyi, kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
48 inci maddeyi okutuyorum:
Geçici iş göremezlik
MADDE 48. - İşçilere geçici iş göremezlik
ödeneği verilmesi gerektiği zamanlarda geçici iş göremezlik süresine rastlayan
ulusal bayram, genel tatil ve hafta tatilleri, ödeme yapılan kurum veya
sandıklar tarafından geçici iş göremezlik ölçüsü üzerinden ödenir.
Hastalık nedeni ile çalışılmayan günlerde
Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından ödenen geçici iş göremezlik ödeneği aylık
ücretli işçilerin ücretlerinden mahsup edilir.
BAŞKAN - 48 inci madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı
içerisindeki 48 inci madde, belki, işyerlerindeki olumsuz çalışma koşulları
içerisinde çalışan işçilerin sakatlanması, hastalanması ve sair nedenlerle
istirahatlı olma durumlarında, istirahat aldıkları sürelere ilişkin, Sosyal
Sigortalar Kurumundan aldıkları geçici iş göremezlik ödeneği ile işyerinden
aldıkları ücret arasındaki farkın giderilmesi açısından, olumlu bir biçimde
yasaya yerleştirilmek istenen bir madde; ancak, çok açık bir yazım değil.
Buradaki niyeti çok iyi anlıyorum. Gerçekten, işyerlerinde, iş kazalarına maruz
kalan arkadaşlarımızın ücretlerinde bir kesinti yapılmıyor; ancak, doğal,
olağan hastalık hallerinde ve sair durumlarda, ücretlerini işverenden değil, çalıştığı
kurumlardan değil, Sosyal Sigortalar Kurumundan, geçici iş göremezlik ödeneği
üzerinden alıyorlar.
Buradaki ikinci fıkra, yeni ihdas edilmiş
bir düzenleme ve bu fıkrada "hastalık nedeniyle çalışılmayan günlerde
Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından ödenen geçici iş göremezlik ödeneği aylık
ücretli işçilerin ücretlerinden mahsup edilir" deniliyor. Eğer, yanlış
anlamadıysam, anlamıyorsam, Sosyal Sigortalar Kurumundan aldıkları geçici iş
göremezlik ödeneği asıl ücretlerinden düşük ise, işyerinden ücretini tam olarak
alacaklar; aradaki fark, Sosyal Sigortalar Kurumundan aldıkları para mahsup
edilecek ve bir kayıpları olmayacak. Yalnız, burada, net olarak ele geçen
asgarî ücret 225 000 000 lira. Sosyal Sigortalar Kurumunun prim üst tavanı,
zannediyorum 1 630 000 000 lira dolayında.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - 1 160 000 000
lira.
İZZET ÇETİN
(Devamla) - Yok, o kadar yok, 1 400 000 000 civarında, biraz, zannediyorum
karıştırdık.
Şimdi, böyle bir durumda istirahat alan
işçi, geçici iş göremezlik ödeneği almış ise, bu ödenekten vergi kesintisi
yapılmadığı için ya da çok az miktardaki özel kesintinin dışında bir kesinti
yapılmadığı için, zaman zaman iş göremezlik ödeneğinin, işyerinde aldığı
ücretten daha yüksek olduğu durumlar oluyor. O nedenle, burada, iyi niyetle
yerleştirilmiş bu düzenlemenin içerisine bu ayracın konularak, Sosyal
Sigortalar Kurumundan aldığı iş göremezlik ödeneğinin ücretinden yüksek olması
halinde mahsup yapılmayacağına ilişkin bir düzenlemeye ihtiyaç var. Bu
ihtiyacın giderilmesi halinde madde eski düzenlemeye göre daha ileri bir
düzenleme olacak. O düzenleme için bir önerge vermedik. Komisyondaki
arkadaşlarımız, burada, daha anlaşılır, redaksiyon niteliğinde bir düzeltme
yaparlarsa madde daha iyi işleyecek diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şahısları adına
Düzce Milletvekili Fahri Çakır ve Kilis Milletvekili Hasan Kara'nın söz
talepleri vardır.
Sayın Fahri Çakır.
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Sayın Başkan,
konuşmayacağım.
BAŞKAN - Sayın Hasan Kara.
HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan,
konuşmayacağım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. 48 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 48 inci madde kabul edilmiştir.
49 uncu maddeyi okutuyorum:
Ücret şekillerine göre tatil ücreti
MADDE 49. - İşçinin tatil günü ücreti
çalıştığı günlere göre bir güne düşen ücretidir.
Parça başına, akort, götürü veya yüzde
usulü ile çalışan işçilerin tatil günü ücreti, ödeme döneminde kazandığı
ücretin aynı süre içinde çalıştığı günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.
Saat ücreti ile çalışan işçilerin tatil
günü ücreti saat ücretinin 7,5 katıdır.
Hasta, izinli veya sair sebeplerle
mazeretli olduğu hallerde dahi aylığı tam olarak ödenen aylık ücretli işçilere
46, 47 ve 48 inci maddenin birinci fıkrası
hükümleri uygulanmaz. Ancak bunlardan ulusal bayram ve genel tatil
günlerinde çalışanlara ayrıca çalıştığı
her gün için bir günlük ücreti ödenir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk
Koç söz istemişlerdir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, gerçekten, bir durum değerlendirmesi yapmakla
karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, 5 sayın bakanımız ve
karar yetersayısının üzerinde bir sayıda parlamenterimiz, gecenin bu saatinde,
kimin, ne şekilde, ne baskısıyla, bu yasa mutlaka çıkacak da çıkacak demesinin
peşinde, burada nefes tüketiyoruz!
Değerli arkadaşlarım, bakın, burada bir
tespit yapmak istiyorum. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinden de Sayın
Tanrıverdi ve Sayın Kafkas, bazı maddelerde, içlerine sinmediğini bu kürsüden
ifade ettiler. İlk 14 madde içinde yer alan 5 madde konusunda, Cumhuriyet Halk
Partisinin de daha önceki konuşmalarında kesin tutumu vardı.
Şimdi, bütün bu süreç sonunda, bir tekriri
müzakere isteği gelebilir ve bu tekriri müzakere isteği kapsamında, bu 5 madde,
işçilerin, emekçilerin lehine düzenlenir, böylece, hem Sayın Kafkas ile Sayın
Tanrıverdi'nin sindirememe sorunları ortadan kalkar hem işçi arkadaşlarımızın,
bu çağda, bu koşullarla karşı karşıya kalmaları yasal yaptırım olmaktan çıkar
hem de İş Güvencesi Yasasını sulandıran,
10 kişinin 30 kişiye çekilmesi olayı tamir edilir ve bu yasa tasarısının
geri kalan maddeleri de süratle yasalaşır.
Ben, bunu ifade etmek istiyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Sayın Koç, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Karabük Milletvekili Hasan
Bilir?..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yok, Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Kilis Milletvekili Sayın Hasan
Kara?..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yok...
BAŞKAN - Önerge yok.
Sayın milletvekilleri, 49 uncu madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
50 nci maddeyi okutuyorum:
Tatil ücretine girmeyen kısımlar
MADDE 50. - Fazla çalışma karşılığı olarak
alınan ücretler, primler, işyerinin temelli işçisi olarak normal çalışma saatleri
dışında hazırlama, tamamlama, temizleme işlerinde çalışan işçilerin bu işler
için aldıkları ücretler ve sosyal yardımlar, ulusal bayram, hafta tatili ve
genel tatil günleri için verilen ücretlerin tespitinde hesaba katılmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 50 nci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Üzerinde konuştuğumuz 50 nci madde, 1475
sayılı İş Yasasının 46 ncı maddesinin aynı şekilde yazılmasından ibarettir. İlk
bakışta, bu cümlenin aynı şekilde yazılması ve korunması akla yatkın gibi
görünüyor;ama, dün de yine bu kürsüden söylediğim gibi, yasalar
değiştirilirken, var olan ihtiyaçlara daha fazla ihtiyaç duyulduğu için
değiştirilmesi gerekir. Yani, bir başka deyimle, yasalar, ileriye doğru,
çağdaşlığa doğru, daha çok hak kazanımına doğru, daha iyi yaşamaya doğru, daha
güzele doğru değiştirilmelidir. Bu, aynı zamanda Uluslararası Çalışma
Örgütünün; yani, ILO'nun kabul ettiği temel ilkelerdendir. Kaldı ki, insanlık
için iki tür hak vardır; birincisi, doğuştan kazandığı haklar; ikincisi,
insanlığın mücadele ederek kazandığı haklar. İşçi hakları da, uzun süren
mücadeleler sonucu kazanılmış haklardandır. Bu anlamda, bundan bir hafta önce,
işçilerimizin, emekçilerimizin kazanılmış haklarına yönelik olarak bayramlarını
kutladıklarını gördük. Siz, şimdi, bu yeni getirilen İş Kanunu Tasarısıyla bu
hakları ileriye götürmek yerine geriye götürmeyi yeğliyorsunuz; üstelik,
kazayla ya da aldatıcı söylemlerle kanan büyük bir kesimin oylarıyla iktidar
olmanıza rağmen.
Bakın, size bir tavsiye: Dünyada,
diktatörlüklerle yönetilen ülkeler hariç olmak üzere, tüm ülkelerde, kazanılmış
olan haklara yeni kazanımlar katılır. Hatta, bazı ülkelerde bu kazanımlar,
verilen hakların saygınlığına gölge düşürülmemesi için kişilerin adlarıyla
anılır. Mesela, Leon Blum'un pazar günü bunlardan bir tanesidir. Ta 1930'larda,
pazar gününü tatil yapıp, iş saatini azaltarak, halkının daha çok dinlenmesini,
eğlenmesini, sanatsal ve kültürel faaliyetlere zaman ayırmasını öngördüğü için,
böylesi bir kazanımın karşısında, Fransız işçileri, pazar günü tatilini
"Leon Blum'un pazarı" olarak anmakta ve anmaya devam etmektedirler.
Biliyorsunuz, Leon Blum, bir sosyal demokrat başbakandı ve bu kararı, ta
1930'larda almıştı.
Şimdi görüştüğümüz bu madde, kazanılmış
haklardan tırtıklamanın somut bir örneğini teşkil etmektedir. Zira "fazla
çalışma karşılığı olarak alınan ücretler, primler, işyerinin temelli işçisi
olarak normal çalışma saatleri dışında hazırlama, tamamlama, temizleme
işlerinde çalışan işçilerin bu işler için aldıkları ücretler ve sosyal yardımlar,
ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri için verilen ücretlerin
tespitinde hesaba katılmaz" denilerek, fazla çalışma karşılığı olarak
alınan ücretlerden tırtıklama yapılmaktadır. Bunun eskiden böyle olması, şimdi
de aynı olmasını beraberinde getirmez. Bu, uygulamada, hukuk tekniği açısından
uyuşmazlık çıkmasına neden olan bir düzenlemedir. Ayrıca, bununla ilgili yargı
kararları da vardır; ama, zaten, meselenin özü, 15 Martta yürürlüğe girmesi
beklenen İş Güvencesi Yasasının ertelenmesinde görülmektedir. Bu, bir nevi
birilerinin rövanşıdır. Üstelik, maça çıkılmadan, henüz daha soyunma odalarında
ısınırken, kramponlar ve formalar giyilirken, hile ve desiseyle, başka bir
tünelden saha ortasına gelip, orta yuvarlakta, hakemleri de yanlarına alarak, karşı
tarafı; yani, emekçiler takımını hükmen yenik sayıp, koşa koşa sahayı terk
etmektir.
İş Güvencesi Yasası, yürürlüğe girmesi
gereken tarihte ertelenmemiş olsaydı, belki, bugün, böylesine bir tasarı
görüşülmüyor olacaktı. İnanıyoruz ki, şu anda görüşmüş olduğumuz tasarı
görüşülüp tamamlandığında -ki, bize, şu andaki manzaraya da bakıldığında
"konuşun konuşun, heyecanlı oluyor" gibi bakıyorsunuz, öyle
görülüyor- bu tasarının en son maddesine bir ek madde ekleyerek, öteden beri,
Özal'dan beri alıştığımız, bu kanun, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, İş
Güvencesi Yasasının tamamı ya da şu şu şu maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır
deyip, koşa koşa sahayı terk edeceksiniz; tribünler de sizi şaşkınlıkla
izleyecek, soyunma odasındakiler sahaya çıktıklarında yenik sayıldıklarını
öğrenecekler; ama, tribünlerden gelecek alkış sesleriyle belki bütünleşip,
sabırsızlıkla, bir sonraki maçta bunun rövanşını almayı ciddî bir görev
sayacaklardır; hatta, belki de and içeceklerdir. Bekleyelim, görelim; sabırla,
yılmadan, inat ederek ve dimdik durarak!
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ülkü, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şahısları adına
Batman Milletvekili Sayın Ahmet İnal ve Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara söz
istemişlerdir.
Sayın İnal?.. Yok.
Sayın Kara?.. Yok.
Madde üzerinde önerge yok.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
50 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
51 inci maddeyi okutuyorum:Yüzdelerin
ödenmesi
MADDE 51. - Otel, lokanta, eğlence yerleri
ve benzeri yerlerde içki verilen ve hemen orada yenilip içilmesi için çeşitli
yiyecek satan yerlerden "yüzde" usulünün uygulandığı müesseselerde
işveren tarafından servis karşılığı veya başka isimlerle müşterilerin hesap
pusulalarına "yüzde" eklenerek veya ayrı şekillerde alınan paralarla
kendi isteği ile müşteri tarafından işverene bırakılan yahut da onun kontrolü
altında bir araya toplanan paraları işveren işyerinde çalışan tüm işçilere
eksiksiz olarak ödemek zorundadır.
İşveren veya işveren vekili yukarıdaki
fıkrada sözü edilen paraların kendisi tarafından alındığında eksiksiz olarak
işçilere dağıtıldığını belgelemekle yükümlüdür.
Yüzdelerden toplanan paraların o işyerinde
çalışan işçiler arasında yapılan işlerin niteliğine göre, hangi esaslar ve
oranlar çerçevesinde dağıtılacağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
hazırlanacak bir yönetmelikle gösterilir.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, redaksiyonla ilgili bir
hususu arz etmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, bu maddenin birinci
cümlesinde "Otel, lokanta, eğlence yerleri ve benzeri yerlerde"
ibaresindeki "yerlerde" kelimesinin "yerlerle" olması
lazım.
Onu arz ediyor, teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - "Yerlerle"
değil "yerler ile" efendim. Konuşma dili ile yazı dili ayrıdır Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Bir mutabakata varalım
"yerleri ile" mi "yerlerle" mi?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Aynı şey...
HALUK KOÇ (Samsun) - "Yerlerle"
kelimesinde, konuşma dilinde bir harf düşmesi olmuştur "yerler ile"
yazı dilidir. Dilbilgisi temel kuralıdır bu.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Olabilir efendim.
BAŞKAN - "Yerler ile..." Tamam.
Sayın Koç, teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde, şahsı adına, Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak?.. Yok.
Kilis Milletvekili Hasan Kara?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, 51 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
52 nci maddeyi okutuyorum:
Yüzdelerin belgelenmesi
MADDE 52. - Yüzde usulünün uygulandığı
işyerlerinde işveren, her hesap pusulasının genel toplamını gösteren bir
belgeyi işçilerin kendi aralarından seçecekleri bir temsilciye vermekle
yükümlüdür. Bu belgelerin şekli ve uygulama usulleri iş sözleşmelerinde veya
toplu iş sözleşmelerinde gösterilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu?.. Yok.
Kilis Milletvekili Hasan Kara?.. Yok.
Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
53 üncü maddeyi okutuyorum:
Yıllık ücretli izin hakkı ve izin süreleri
MADDE 53. - İşyerinde işe başladığı günden
itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan
işçilere yıllık ücretli izin verilir.
Yıllık ücretli izin hakkından
vazgeçilemez.
Niteliklerinden ötürü bir yıldan az süren
mevsimlik veya kampanya işlerinde çalışanlara bu Kanunun yıllık ücretli
izinlere ilişkin hükümleri uygulanmaz.
İşçilere verilecek yıllık ücretli izin
süresi, hizmet süresi;
a) Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl
dahil) olanlara ondört günden,
b) Beş yıldan fazla onbeş yıldan az
olanlara yirmi günden,
c) Onbeş yıl (dahil) ve daha fazla
olanlara yirmialtı günden,
az olamaz
Ancak onsekiz ve daha küçük yaştaki
işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin
süresi yirmi günden az olamaz.
Yıllık izin süreleri iş sözleşmeleri ve toplu iş sözleşmeleri ile
artırılabilir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Nejat Gencan;
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NEJAT GENCAN (Edirne) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının
53 üncü maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
görüşlerimi aktarmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce
Yüce Meclisi en içten saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 15 Martta yürürlüğe
girmesi gereken, 30 Hazirana ertelenen 4773 sayılı Yasayla birlikte yeni bir
döneme, yeni bir dönemece daha girmiş olduk. Bu son olay, Türkiye'nin, henüz,
gerek İş Güvencesi gerekse İş Kanununun içerisindeki çağdaş kurumlara hazır
olmadığını ve hazırlıkların yenilenmesi gerektiğini bize bir kez daha
göstermiştir. Mevzuatta yapılan bu değişiklikler sonrası yaşanacaklar, Türk
endüstrisi ilişkileri ile çalışma yaşamı taraflarını uzunca bir süre daha
etkilemeye devam edecektir.
İş Kanunu Tasarısı, toplumun çok geniş
kesimlerini ilgilendiren, işçileri yakından ilgilendiren, işvereni yakından
ilgilendiren ve dolayısıyla hepimizin ilgili olduğu bir kanun tasarısıdır;
fakat, bizlerin aynı görüşte olduğu, işçi ve işveren kesiminin de aynı
görüşleri ifade ettiği gibi, hepimizin bildiği bir gerçek var; bu, kanunda
yapılacak değişikliğin yeteri kadar tartışılmadığı ve bu nedenle
olgunlaşmadığıdır. Her zaman olduğu gibi bugün de aynı şey yapılmaktadır.
Konular tartışılmadan, tarafların konu üzerindeki görüşleri dikkate alınmadan
ve en önemlisi, çağdaş uygulamalar incelenmeden, lokal bir müdahaleyle, bu yasa
çıkarılmak için çalışılmaktadır. Çalışma hayatımızı yakından ilgilendiren
böylesi temel bir kanunun Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve TİSK yöneticilerinden oluşan
heyetin, dar bir kadroyla, çoğu zaman kapalı kapılar ardında yaptığı
görüşmeler, değişikliklerin gereği gibi konuşulup olgunlaştırıldığı anlamına
gelmemelidir. Kaldı ki, başta Türk-İş olmak üzere, diğer işçi
konfederasyonları, tasarıda getirilmek istenilen değişikliklere karşı
olduklarını belirtmektedirler.
Sayın milletvekilleri, 57 nci hükümet
döneminde hazırlığı başlatılan ve tasarı haline getirilen İş Yasası, 15 Mart
2003'te yürürlüğe girecekken 30 Hazirana ertelenen İş Güvencesi Yasasına bir
alternatif olarak, özellikle işveren kesiminin baskısıyla mı ileri
sürülmektedir?.. Çünkü, İş Kanununun öncelikli olarak yürürlüğe girmesi için
kesin bir ihtiyaç bulunmamaktadır. İş Güvencesi ile İş Kanunu değişikliğini
aynı anda yürürlüğe koymak, işvereni
tatmin etmekten başka bir anlam içermekte midir acaba?..
Ayrıca, çalışan kadınların doğum izinleri
konusunun da belirlenmesi gerekmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde çalışan
kadınların doğum izinlerinin ILO standartlarına göre düzenlendiğini, Türkiye'de
ise bunun gözetilmediğini bilmekteyiz. Dünya Sağlık Örgütünün, en az altı ay
süreyle çocuğun emzirilmesi gerektiği yönündeki standardının dikkate alınarak
düzenleme yapılması gerekmektedir. Bugün, doğum izin süreleri, Amerika'da 12,
Norveç'te 18, Hollanda ve Fransa'da 16, Macaristan'da 24 haftadır. Buna karşılık,
Türkiye'de bu süre 9 haftadır. Çalışma koşulları, hamilelik dikkate alınarak
yeniden düzenlenmelidir. Hatta, doğum sonrasında babaya da 10 günlük ücretli
izin verilmelidir.
Ülkemizde yaklaşık 4 500 000 işçimizin
bulunduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bu sayıya dahil olan, geçici işçi statüsünde
çalıştırılarak 11 ay çalıştırılıp 1 ay işten çıkarılıp, hatta, o süre
içerisinde çalıştırıldığı halde ücreti ödenmeyen bir sürü işçimiz
bulunmaktadır. Hakları her zaman işverenin inisiyatifine bırakılarak mağduriyetleri
devam ettirilmek mi istenmektedir?
Hükümetlerin bile gayri yasal bir şekilde
işçi çalıştırdığı bir dönemde bu yasa çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu yasayla
her şey daha karmaşık bir hale gelecektir. Çalışma hayatını ilgilendiren bu ve
benzeri birçok konu daha mevcut bulunmaktadır.
Avrupa Birliği sürecinde, bütün
konuşmalar, sadece konuşma olarak mı kalıyor diye düşünmeden geçemiyorum. Büyük
umutlarla, büyük isteklerle hayata geçirilen Ekonomik ve Sosyal Konseyi niye
devredışı bırakıyoruz?.. Her şeyi kâğıt üzerinde bırakmak, bir alışkanlık
haline geliyor arkadaşlar. Buna, Meclis olarak, izin vermemeliyiz.
İş Yasası, ne işverenin yasasıdır ne
sendikacıların, ne işçilerin yasası ne de hükümetin yasasıdır. İş Yasasını,
çalışma ilişkilerini düzenleyen, işçi ve işverenin uyum içinde yürütebileceği
bir sistemi oluşturacak, hükümetin de bu anlaşmayı sağlayan siyasal erk olarak
damgasını vuracağı bir işlem olarak görmek zorundayız. İş Yasası, üretim
ilişkilerini barış içinde oluşturma yasasıdır, bir uzlaşmadır, bir
bütünselliktir. Bunu gözardı edersek, çalışma yaşamına huzursuzluk gelir.
Mevzuatta yapılan bu değişiklikler ile
süreçte yaşananlar, Türk endüstri ilişkileri ile çalışma yaşamının taraflarını
uzunca bir süre daha etkilemeye devam edecektir. İş Güvencesi Yasası ile İş
Kanunu Yasası yürürlüğe girdiğinde, yargıya büyük görevler düşüyor ve
düşecektir. İş mahkemelerinin, bugünkü durumu, sayısal yapısıyla, bu yükün
altından kalkamayacağı ortadadır. İş mahkemeleri yasasıyla ilgili herhangi bir
çalışma da henüz ortada yoktur.
Değerli arkadaşlar, Türkiye ve Türk insanı
olarak, uzun süredir derin acıların, derin sarsıntıların şahidi olmanın
acısını, sıkıntısını, yükünü taşıyoruz. İnsanları hayatlarından bezdiren bir
hayat pahalılığı, milletine hizmetten âdeta çekinen, kaçınan bir devlet yapısı,
insanların sağlığını, insanların eğitimini geri plana atan ve sürekli açığı
artan bir bütçe anlayışı, üretmeyen, üretemeyen bir ekonomi, ülkenin
siyasetini, ekonomisini dışa bağımlı hale getiren iç ve dışborçlar, devleşen
yolsuzluklar, artan yoksulluk, ülkenin değerleriyle inat edercesine büyüyen
ahlakî çöküntü, saltanat yaşamını hatırlatan israf, rüşvet, haraç, mafyalaşma,
uyuşturucu, hukuksuzluk, iflaslar, intiharlar, cinnetler, cinayetler... Bu
ülke, büyüklüğüyle ters orantılı bir dram yaşıyor sanki, bir uçuruma itiliyor
sanki ülkemiz.
Yaşanan iki büyük ekonomik kriz sonrasında
insanların işinden aşından edildiği, hepimizin yaklaşık yüzde 50 fakirleştiği
bir dönemde, İş Kanunu Tasarısını sanki yangından mal kaçırır gibi çıkarma
çabasını, ne bizlerin ne de kamuoyunun kabul etmesi mümkün değildir.
59 uncu hükümetin çalışma yaşamına
bakışında bir bütünsellik, kararlılık ve gelecek planlamasının olmadığını, son
altı aylık uygulamasına bakarak söyleyebiliriz.
Değerli arkadaşlar, işçi haklarını
sınırlayan, işverenlerin isteğini yerine getiren bir konumda görüldüğünüzü
belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
belirtmiş olduğum nedenlerle, İş Kanununda yapılacak değişikliklerin aceleye,
oldubittiye getirilmemesi, ilgililerin düşüncelerinin alınarak
olgunlaştırılması, bunun için de, konu üzerinde tekrar düşünerek karar vermemiz
gerektiği inancıyla, takdiri sizlere bırakıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gencan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şahısları adına,
Giresun Milletvekili Adem Tatlı, Kilis Milletvekili Hasan Kara ve Ankara
Milletvekili Bayram Meral'in söz talepleri vardır.
Sayın Adem Tatlı?.. Yok.
Sayın Hasan Kara?.. Yok.
Sayın Bayram Meral, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; bazı milletvekili arkadaşlarımız, sanki konuşma meraklısı
olduğumuz için her madde üzerinde çıkıp konuştuğumuzu düşünüyor.
Bakınız, biz, burada, dedik ki:
"Çıkardığın bu yasayla işçilerin kıdem tazminatlarını ortadan
kaldırıyorsunuz." İşte, İş Kanununda diyor ki: "Bir işçinin, kıdem
tazminatına hak kazanması için, sürekli bir yıl çalışması lazım." Bu
yasaya göre, kısa süreli akitler yapılacaktır ve böylelikle, kıdem tazminatı
ortadan kaldırılacaktır. Şu anda maddeyi görüşüyoruz; diyoruz ki: "En az
bir yıl çalışması lazım ki, işçi, yıllık izne hak kazansın." Sizler de
biliyorsunuz, birçok işyerinde kampanya işçileri vardır, mevsimlik işçiler vardır;
bunlar, yıllarca kısa süreli çalışırlar. Bunların hangisi yıllık izne hak
kazanmıştır; hiç birisi. Şimdi, burada da kısa süreli akitler yapılmakla,
işçilerin yıllık izinleri de elinden alınacaktır; söylemek istediğimizin özü bu
değerli arkadaşlarım.
Yine ayrıca, kısa süreli akitli
sözleşmeler, işçilerin ikramiyesinde de büyük azalmalar yaratacaktır; bu
ikramiyelere kıstelyevm sistemi uygulanacaktır; yani, işçi, ikramiyesinin, en
azından üçte 1'ini kaybedecektir; burada da işçinin kaybı vardır.
Burada, yine bu arkadaşlarımızın, eğer
dört aydan eksik akit yapılırsa, yılda 120 gün prim ödemeleri söz konusu
olmayacak, böylece sağlık sorunlarından mahrum kalacak ve ayrıca, emeklilik
hakları da hayal olacaktır.
Burada bir arkadaşım "kalorifercilere
hak tanıdık" dedi. Ben, 1475 sayılı Yasanın 5 inci maddesine baktım;
burada, kalorifercilere yıllar önce bu hak tanınmış. Ben arkadaşıma teşekkür
ederim. Meğerse, gecekondularda; yani, sobalı yerlerde kapıcı olursa, onları da
kapsamın içine almış. Ben arkadaşımın bu katkısına teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir şey söylediğimiz
zaman, bir taraflı bakıyorsunuz. Burada maddeler üzerinde söylüyoruz; yani,
sizin getirdiğiniz yasa tasarısı üzerinde konuşuyoruz. Şu anda, izinleri
tartışıyoruz. Eğer, akti bir yıl yapmazsanız -dikkatinizi çekiyorum- bir yıl
sürekli çalışmıyorsa, bu insan, yıllık izne hak kazanamıyor. Kısa süreli akitle
bunu da elinden aldınız. Yani, burada, yıllık izni 30 gün yazsanız ne olacak,
25 gün yazsanız ne olacak. Bu hakları elinden aldınız.
Ben, şimdi, söylerken, Değerli Hocam,
aklımdan bir şey geçiyor. Biz toplusözleşme yaparız, uğraşırız, uğraşırız,
uğraşırız, sonunda bir siyasetçi gelir, televizyona çıkar, bizim yaptıklarımız
üzerinde yüzde 1 puan, yüzde 2 puan verir, işi bitirir. Şimdi, korkarım, siz de
bizi bu kadar uğraştırıyorsunuz, sonunda Sayın Başbakan veya birisi gelir, bir
tekriri müzakere açar, arkadaşlarımın dediği gibi birkaç maddeyi düzeltir, prim
yaptığınızı sanırsınız; ama, prim yapamazsınız. Yapıyorsanız, şimdiden yapın,
bizi uğraştırmayın.
Teşekkür ederim değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Meral, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
53 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
54 üncü maddeyi okutuyorum:
Yıllık ücretli izne hak kazanma ve izni
kullanma dönemi
MADDE 54. - Yıllık ücretli izine hak
kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya
çeşitli işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek göz önüne alınır. Şu
kadar ki, bir işverenin bu Kanun kapsamına giren işyerinde çalışmakta olan
işçilerin aynı işverenin işyerlerinde bu Kanun kapsamına girmeksizin geçirmiş
bulundukları süreler de hesaba katılır.
Bir yıllık süre içinde 55 inci maddede
sayılan haller dışındaki sebeplerle işçinin devamının kesilmesi halinde bu
boşlukları karşılayacak kadar hizmet
süresi eklenir ve bu suretle işçinin izin hakkını elde etmesi için
gereken bir yıllık hizmet süresinin bitiş tarihi gelecek hizmet yılına
aktarılır.
İşçinin gelecek izin hakları için geçmesi
gereken bir yıllık hizmet süresi, bir önceki izin hakkının doğduğu günden
başlayarak gelecek hizmet yılına doğru ve yukarıdaki fıkra ve 55 inci madde
hükümleri gereğince hesaplanır.
İşçi yukarıdaki fıkralar ve 55 inci madde
hükümlerine göre hesaplanacak her hizmet yılına karşılık, yıllık iznini gelecek
hizmet yılı içinde kullanır.
Aynı bakanlığa bağlı işyerleri ile aynı
bakanlığa bağlı tüzel kişilerin işyerlerinde geçen süreler ve kamu iktisadi
teşebbüsleri yahut özel kanuna veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak
kurulan banka ve kuruluşlar veya bunlara bağlı işyerlerinde geçen süreler,
işçinin yıllık ücretli izin hakkının hesaplanmasında göz önünde bulundurulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 73 ve 73'e 1 inci ek sıra sayısıyla
görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 54 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Bu saatte, kuşkusuz ki, bizleri izleyen
çok az sayıda yurttaşımız vardır; ancak, ciddî bir iş yapıyoruz. Ben, ciddî iş
yaparken de, rahmetli Kurtdereli Mehmet Pehlivanın dediği gibi, tüm Türk
Milletinin bizi seyrettiğine inanırım.
Değerli arkadaşlarım, söz almış bulunduğum
"yıllık ücretli izne hak kazanma ve izni kullanma dönemi" başlığını
taşıyan 54 üncü madde, 1475 sayılı Yasanın "yıllık ücretli izin hakkının
belirtilmesi" başlığıyla düzenlenen 50 nci maddesinin daha kötü ve daha
eksik olarak düzenlenmiş bir biçimidir; 50 nci maddenin dördüncü ve beşinci
fıkraları dışında aynen tekrarıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
yasa tasarısında, aslında, iş hayatını sonlayacak, çalışma barışını
dinamitleyecek çok önemli kimi maddeler, ne yazık ki, Genel Kuruldan geçmiş
oldu. Bunun için, bu endişeyle, bu kaygıyla, belki madde olarak tek başına çok
fazla bir şey ifade etmeyen maddelerde dahi, İş Yasası Tasarısının ruhu
konusunda Sayın Genel Kurulumuzu aydınlatmaya çalışıyoruz.
Sayın Bakanımız, konuşmasında, bu yasa
tasarısının 9 kişilik, profesörlerden kurulu, bir hakem heyeti tarafından
hazırlandığını, buna da işçi sendikalarının rıza gösterdiğini ileri
sürmektedir. Dolayısıyla, yasa tasarısından hiçbir sorumluluğunun olmadığını
söylemeye, ima etmeye çalışmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, yasaları yapma
görevi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, hakem heyetlerinin, profesörler
kurulunun değildir, onlardan ancak yardım ve destek alınabilir. Çıkan yasaların
sorumluluğu siyasî otoriteye, siyasî erke aittir. Bu yasa tasarısı, bir hükümet
tasarısı olmakla, imzası bulunan bakanların, yani, Bakanlar Kurulu üyelerinin
sorumluluğu vardır. Bu yasa tasarısına "evet" oyu veren
milletvekillerinin de bunda sorumluluğu vardır. "Ben, bu yasa tasarısının
bazı maddelerini içime sindiremiyorum" demek zevahiri kurtarmaz.
Değerli arkadaşlarım, bu olay bana
tarihteki önemli bir olayı Sıffin Savaşı ve Hakem Olayını hatırlatıyor. Hep
hakem, hakem, hakem kurulu deniliyor, onu çağrıştırıyor. Şimdi, bu konuyu tabiî
çoğunuz biliyorsunuz kuşkusuz; ama, şöyle bir hafızalarımızı tazelemekte yarar
vardır diye bilgilerinize sunmak istiyorum ve hatırlatmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, Hazreti Osman'ın
öldürülmesinden sonra Hazreti Ali halife olmuştu. Hazreti Osman Mekke'nin iki
büyük ailesinden Ben-i Ümeyye Kavmine mensuptu, Hazreti Ali ise, Ben-i Haşim
Ailesine mensuptu. İki aile arasında öteden beri bir rekabet devam
edegelmekteydi. Özet geçiyorum, ayrıntısını da verebilirim. Ben-i Ümeyye
Kavmine mensup olan Şam Valisi Muaviye ve yandaşları Hazreti Ali'nin
halifeliğini tanımadılar.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Sizi laikliğe
davet ediyorum.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Tarih
konuşuyoruz arkadaşlarım.
Özetle, tarihte Sıffin Savaşı denilen
savaşa başlandı. Bu savaşta tam Hazreti Ali'ye bağlı güçler galip gelecekken,
Muaviye orduları mızraklarına Kur'an-ı Kerim sayfalarını takarak yürümeleri
üzerine savaşa ara verildi.
Amr İbn-ül As'ın önerisiyle, ihtilafı
hakem yoluyla çözmeye karar verdiler. Amr İbn-ül As, Muaviye'nin, Eş'ari ise
Hazreti Ali'nin hakemi oldu. Taraflardan, hakem kararına uyacaklarının sözü
alındı. Amr İbn-ül As, Hazreti Ali'nin hakemi Eş'ari'ye "Hazreti Ali şimdi
halife, o halifeyken şartlar eşit olmaz. Sen onu halifelikten azlet, ondan
sonra, şartlar eşit olsun görüşelim" dedi. Bu teklifi kabul eden Eş'ari,
kürsüye çıkarak durumu anlattı "ey cemaat, Hazreti Ali'yi, parmağımdan
çıkardığım bu yüzük gibi halifelikten azlediyorum" dedi. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Yanlış bir şey varsa düzeltirsiniz
arkadaşım.
Eş'ari'nin çıkardığı yüzüğü alan Amr
İbn-ül As, yüzüğü parmağına geçirerek "ben de Muaviye'yi, yüzüğü parmağıma
geçirdiğim gibi halifeliğe getiriyorum" dedi. İslamda ilk fitne bu şekilde
ortaya çıktı.
Sayın Bakanım, Sayın Bakanın anlatıp
durduğu hakem olayının bana tarihî çağrışımı bu oldu.
Şimdi, siz, çalışma hayatına fitne sokacak
bu yasa tasarısında bize Eş'ari rolünü teklif ediyorsunuz, anladığımız
kadarıyla öyle; ama, Amr İbn-ül As'ın rolünü kim üslenecek, kim oynayacak?
Sayın Bakan kabul ederler mi; kabul etmezler.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Salih
var burada; o kabul eder.
ORHAN ERASLAN
(Devamla) - Ya Sayın Kapusuz; Sayın Kapusuz da kabul etmeyecektir kuşkusuz.
Kimse rızasıyla, kimse gönlüyle böyle bir
rolü kabul etmeyecek. O zaman, değerli arkadaşlarım, sizi, hangi zor burada
oturtuyor?! Kul hakkını da içeren bir yasa tasarısını, uzlaşmasız, sayısal
üstünlüğe dayanarak çıkarmaya çalışıyorsunuz. Burada -ister özünden olsun,
ister yüzünden olsun- yasa tasarısının ne kadar haksız maddelerinin olduğunu
kabul eden AKP milletvekili arkadaşlarımız da oldu. Bunlar da Genel Kuruldan
geçti, tartılmadan geçti; ne acı bir şey!.. Gelin, tekriri müzakere yapalım.
Bu, nihayeti 20 maddeyi geçmeyebilir, bir uzlaşma sağlanabilir. Bu, belki otuz
yıl, belki kırk yıl, belki elli yıl insan hakkını düzenleyecek bir yasa
tasarısı; yani...
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) -
İktidara geldiğinizde değiştirirsiniz.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - İnşallah, o da
olacak inşallah.
Bu yasa tasarısı, uzlaşmayla tekriri
müzakere yoluna gidilmezse, bakın, -dinleyin değerli arkadaşlarım- iki yıl
içerisinde Türkiye'de işçi örgütlenmesini, sendikacılığı yok edecek bir yasa
tasarısıdır.
Şimdi, bunu önemsiz görebilirsiniz,
varsın, sendika da olmasın diyebilirsiniz. Demokrasi istiyoruz, değil mi.
Demokrasi ancak sivil toplum örgütleriyle, katılımcılıkla, çoğulculukla olur;
demokrasi, çoğunluk rejimi değil, çoğulculuk rejimidir. İşte, çalışanların
örgütlenmesini yok ederek, onun örgütlülüğünü yok ederek bir demokrasi
kuramazsınız.
Yine bu olay, Almanya'da yaşanan bir
profesörün anılarını hatırlatıyor bana. Profesör "Naziler geldi, önce
Yahudileri götürdüler, ben Yahudi değildim, sesimi çıkarmadım; sonra
komünistleri götürdüler, ben komünist değildim, sesimi yine çıkarmadım; sonra
sosyalistleri götürdüler, ben sosyalist değildim, yine sesimi çıkarmadım; bir
gün beni götürmeye geldiler, etrafıma baktım, ses çıkaracak kimse
kalmamıştı" diyor. Şimdi, taşları bağlarsanız, köpekler geldiğinde ne
atacağınızı ararsınız değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, bunun tarihî bir
sorumluluğu var. Gecenin ilerleyen saatinde, biliyorum, herkes evine gitmek
istiyor, konuşmam da sevimsiz oluyor; ama, son bir kez hatırlatayım.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ne demek,
gayet sevimli.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sayın Bakanım,
bize "resmin tümünü görmüyorsunuz, resmin bütününü görseniz güzel; bir parçasına
bakıyorsunuz" diyor. Sayın Bakanım, resimde kan damlası var, işçilerin
kanı var; o kanlı resim güzel olmaz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın
konuşmacı, tabiî, ifadelerini anlatmakta özgür, istediği üslubu kullanabilir.
Benim ifade etmeye çalıştığım gerçekleri anlamadığını, bir kez daha, üzülerek
görüyorum. Bizim göstermeye çalıştığımız fotoğrafta kan yok; bizim göstermeye
çalıştığımız fotoğrafta kin yok, nefret yok.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Gözyaşı...
Gözyaşı...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Biz, çalışma hayatında kalıcı bir barışın egemen
olmasını istiyoruz. Sizin dikkatinizi çekmek istediğimiz nokta budur. Lütfen,
bunu, bu şekilde anlayın. Gecenin ilerlemiş saatlerinde de, kandan, nefretten,
kinden, gözyaşından bahsetmeyelim.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Tövbe,
inanarak konuşmuyorsun. İçinden gelerek konuşuyorsan, hiçbir şey bilmiyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Yok, yok... Ben, inanmadığım hiçbir şeyi söylemem
Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)- İnanarak
söylemiyorsun; söylettiler sana, söylettiler.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Hayır, hayır...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen, devam
ediniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Hayır, ben, bu süreci, bütün açıklığıyla, içtenlikle
Yüce Genel Kurula anlattım ve şunu da tebrik ediyorum: Cumhuriyet Halk
Partisine mensup milletvekillerimiz, yani, bu konuda, gerçekten başarılılar.
Eğer, bunları inanarak anlatıyorlarsa, ona da saygı duyuyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Elimizden
hakkı al, bir de hava ver bize!
BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şahısları adına,
Konya Milletvekili Hasan Angı?.. Yok.
Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara?..
Yok.
Önerge yok.
Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
55 inci maddeyi okutuyorum:
Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi
sayılan haller
MADDE 55. - Aşağıdaki süreler yıllık
ücretli izin hakkının hesabında çalışılmış gibi sayılır.:
a) İşçinin uğradığı kaza veya tutulduğu
hastalıktan ötürü işine gidemediği günler (Ancak, 2 nci maddenin (I) numaralı
bendinin (b) alt bendinde öngörülen süreden fazlası sayılmaz.).
b) Kadın işçilerin 74 üncü madde gereğince
doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler.
c) İşçinin muvazzaf askerlik hizmeti
dışında manevra veya herhangi bir kanundan dolayı ödevlendirilmesi sırasında
işine gidemediği günler (Bu sürenin yılda 90 günden fazlası sayılmaz.).
d) Çalışmakta olduğu
işyerinde zorlayıcı sebepler yüzünden işin aralıksız bir haftadan çok tatil
edilmesi sonucu olarak işçinin çalışmadan geçirdiği zamanın onbeş günü (işçinin
yeniden işe başlaması şartıyla).
e) 66 ncı maddede sözü geçen zamanlar.
f) Hafta tatili, ulusal bayram, genel
tatil günleri.
g) 3153 sayılı Kanuna dayanılarak
çıkarılan tüzüğe göre röntgen muayenehanelerinde çalışanlara pazardan başka
verilmesi gereken yarım günlük izinler.
h) İşçilerin arabuluculuk toplantılarına
katılmaları, hakem kurullarında bulunmaları, bu kurullarda işçi temsilciliği
görevlerini yapmaları, çalışma hayatı ile ilgili mevzuata göre kurulan meclis,
kurul, komisyon ve toplantılara yahut işçilik konuları ile ilgili uluslararası
kuruluşların konferans, kongre veya kurullarına işçi veya sendika temsilcisi
olarak katılması sebebiyle işlerine devam edemedikleri günler.
ı) İşçilerin evlenmelerinde üç güne kadar,
ana veya babalarının, eşlerinin, kardeş veya çocuklarının ölümünde üç güne
kadar verilecek izinler.
j) İşveren tarafından verilen diğer
izinler ile 65 inci maddedeki kısa çalışma süreleri.
k) Bu Kanunun uygulanması sonucu olarak
işçiye verilmiş bulunan yıllık ücretli izin süresi.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA, VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, 55 inci maddenin
birinci fıkrasının (a) bendinde bir basım hatası var "İşçinin uğradığı
kaza veya tutulduğu hastalıktan ötürü işine gidemediği günler (Ancak, 2
nci..." denilmektedir. "2 nci" değil "25 inci" olacak.
Arz ediyorum efendim.
BAŞKAN - Gerekli düzeltme yapılmıştır.
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde, şahısları adına, İstanbul
Milletvekili Hasan Aydın ve Kilis Milletvekili Hasan Kara'nın söz talepleri
vardır.
Sayın Hasan Aydın?.. Yok.
Sayın Hasan Kara?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2
adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılan haller" başlıklı 55
inci maddesinin "a" bendinde parantez içinde yer alan ifadenin madde
metninden çıkarılmasını ve "k" bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
"l" bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Bayram Meral |
Cevdet Selvi |
Muharrem Kılıç |
|
Ankara |
Eskişehir |
Malatya |
|
Mehmet Küçükaşık |
|
|
|
Bursa |
|
|
l) 21 inci maddeye göre, feshin, geçerli
bir sebebe dayanmadığı gerekçesiyle, iş mahkemesine ya da özel hakeme
başvurulması durumunda, kararın kesinleşmesine kadar geçen sürenin dört ayı.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, son ve
maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılan haller" başlıklı 55
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muharrem Doğan |
Hüseyin Özcan |
Muhsin Koçyiğit |
|
Mardin |
Mersin |
Diyarbakır |
Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi
sayılan haller
Madde 55. - Aşağıdaki süreler yıllık
ücretli izin hakkının hesabında çalışılmış gibi sayılır.
a) İşçinin uğradığı kaza veya tutulduğu
hastalıktan ötürü işine gidemediği günler,
b) Kadın işçilerin 74 üncü madde gereğince
doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler,
c) İşçinin muvazzaf askerlik hizmeti
dışında manevra veya herhangi bir kanundan dolayı ödevlendirilmesi sırasında
işine gidemediği günler,
d) Çalışmakta olduğu işyerinde zorlayıcı
sebepler yüzünden işin aralıksız bir haftadan çok tatil edilmesi sonucu olarak
işçinin çalışmadan geçirdiği zamanın onbeş günü,
e) 66 ncı maddede sözü geçen zamanlar,
f) Hafta tatili, ulusal bayram, genel
tatil günleri,
g) 3153 sayılı Kanuna dayanılarak
çıkarılan tüzüğe göre röntgen muayenehanelerinde çalışanlara pazardan başka
verilmesi gereken yarım günlük izinler,
h) İşçilerin arabuluculuk toplantılarına
katılmaları, hakem kurullarında bulunmaları, bu kurullarda işçi temsilciliği
görevlerini yapmaları, çalışma hayatı ile ilgili mevzuata göre kurulan meclis,
kurul, komisyon ve toplantılara yahut işçilik konuları ile ilgili uluslararası
kuruluşların konferans, kongre veya kurullarına işçi veya sendika temsilcisi
olarak katılması sebebiyle işlerine devam edemedikleri günler,
ı) İşçilerin evlenmelerinde üç güne kadar,
ana veya babalarının, eşlerinin, kardeş veya çocuklarının ölümünde üç güne
kadar verilecek izinler,
j) İşveren tarafından verilen diğer
izinler ile 65 inci maddedeki kısa çalışma süreleri,
k) Bu Kanunun uygulanması sonucu olarak
işçiye verilmiş bulunan yıllık ücretli izin süresi.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, konuşacak
mısınız, gerekçiyi mi okutalım?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gerekçe okunsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Madde metninin a, c, d
bentlerinde cümle sonunda yer alan parantez içindeki ibareler çıkarılmıştır.
Çünkü mevcut uygulamada, işçinin iş kazası
veya tutulduğu hastalık nedeniyle işe gidemediği tüm süreler yıllık izin
bakımından çalışılmış gibi sayılmaktadır. Tasarıya getirilen düzenleme
işçilerin kazanılmış haklarını geriye götürmektedir. Bu nedenle, değişiklik
önerilmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılan haller" başlıklı 55
inci maddesinin "a" bendinde parantez içinde yer alan ifadenin madde
metninden çıkarılması ve "k" bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
"l" bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
|
(İzmir) |
|
ve arkadaşları |
l) 21 inci maddeye göre, feshin, geçerli
bir sebebe dayanmadığı gerekçesiyle, iş mahkemesine ya da özel hakeme
başvurulması durumunda, kararın kesinleşmesine kadar geçen sürenin dört ayı.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, konuşacak
mısınız, gerekçe mi okunsun?
OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçeyi okutun Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: 1475 sayılı Yasada, işçinin iş
kazası veya tutulduğu hastalık nedeniyle işe gidemediği tüm süreler yıllık izin
bakımından çalışılmış gibi sayılmaktadır. Tasarıyla getirilmiş düzenleme,
işçilerin kazanılmış haklarını geriye götürmektedir. Öte yandan, Yasanın 21 ve
22 nci maddeleri hükümleri uyarınca, işçinin, mahkemeye başvurması ve kararın
kesinleşmesi halinde, çalıştırılmadığı süre için en çok dört aya kadar doğmuş
bulunan ücret ve diğer haklarının kendisine ödeneceği belirtilmiştir. İş güvencesi
ile ilgili bu hükümlerin, gerçek anlamda işlev görebilmesi ve 22 nci madde
metninde yer alan "diğer haklarının ödeneceği" ibaresiyle
uyumlaştırılması için, yıllık izne hak kazanmada da bu sürenin de çalışılmış
gibi sayılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
55 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
56 ncı maddeyi okutuyorum:
Yıllık ücretli iznin uygulanması
MADDE 56. - Yıllık ücretli izin işveren
tarafından bölünemez.
Bu iznin 53 üncü maddede gösterilen
süreler içinde işveren tarafından sürekli bir şekilde verilmesi zorunludur.
Ancak, 53 üncü maddede öngörülen izin
süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en
çok üçe bölünebilir.
İşveren tarafından yıl içinde verilmiş
bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri
yıllık izne mahsup edilemez.
Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında
izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin
süresinden sayılmaz.
Yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu
bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemde bulunmaları ve bu
hususu belgelemeleri koşulu ile gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri
karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz izin vermek
zorundadır. İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini
gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde şahısları adına Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Tuna ve Kilis
Milletvekili Sayın Hasan Kara'nın söz talepleri vardır.
Sayın Mustafa Tuna?.. Yok.
Sayın Hasan Kara?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
57 nci maddeyi okutuyorum:
Yıllık izin ücreti
MADDE 57. - İşveren, yıllık ücretli iznini
kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine ilişkin ücretini ilgili işçinin izine
başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermek zorundadır.
Bu ücretin hesabında 50 nci madde hükmü
uygulanır.
Günlük, haftalık veya aylık olarak belirli
bir ücrete dayanmayıp da akort, komisyon ücreti, kâra katılma ve yüzde usulü
ücret gibi belirli olmayan süre ve tutar üzerinden ücret alan işçinin izin
süresi için verilecek ücret, son bir yıllık süre içinde kazandığı ücretin fiili
olarak çalıştığı günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama üzerinden
hesaplanır.
Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine
zam yapıldığı takdirde, izin ücreti işçinin izine çıktığı ayın başı ile zammın
yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere
bölünmesi suretiyle hesaplanır.
Yüzde usulünün uygulandığı yerlerde bu
ücret, yüzdelerden toplanan para dışında işveren tarafından ödenir.
Yıllık ücretli izin süresine rastlayan
hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri ayrıca ödenir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde, şahısları adına, Konya Milletvekili Hasan Anğı, Isparta Milletvekili
Recep Özel ve Kilis Milletvekili Hasan Kara'nın söz talepleri vardır.
Sayın Hasan Anğı?.. Yok.
Sayın Recep Özel?.. Yok.
Sayın Hasan Kara?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
58 inci maddeyi okutuyorum:
İzinde çalışma yasağı
MADDE 58. - Yıllık ücretli iznini
kullanmakta olan işçinin izin süresi içinde ücret karşılığı bir işte çalıştığı
anlaşılırsa, bu izin süresi içinde kendisine ödenen ücret işveren tarafından
geri alınabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahısları adına,
Isparta Milletvekili Sait Armağan ve Hatay Milletvekili Mehmet Soydan'ın söz
talepleri vardır.
Sayın Sait Armağan?.. Yok.
Sayın Mehmet Soydan?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
59 uncu maddeyi okutuyorum:
Sözleşmenin sona ermesinde izin ücreti
MADDE 59. - İş sözleşmesinin, herhangi bir
nedenle sona ermesi halinde işçinin hak
kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona
erdiği tarihteki ücreti üzerinden
kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı iş
sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren başlar.
İşveren tarafından iş sözleşmesinin
feshedilmesi halinde 17 nci maddede belirtilen bildirim süresiyle, 27 nci madde
gereğince işçiye verilmesi zorunlu yeni
iş arama izinleri yıllık ücretli izin süreleri ile iç içe giremez.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın
Yavuz Altınorak söz istemiştir.
Sayın Altınorak, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAVUZ ALTINORAK
(Kırklareli) - Sayın Başkan, Meclisimizin çok değerli milletvekilleri;
öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Kanunu
Tasarısının 59 uncu maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum.
Bugün ülkemizde iki büyük ekonomik krizin,
insanlarımızı işinden, aşından ettiği ve hepimizin yüzde 50 fakirleştiği,
onbinlerce insanımızın işsiz kaldığı bir dönemde, İş Kanunu Tasarımızı, sanki,
yangından mal kaçırır gibi çıkarma çabasına tüm kamuoyunun dikkatini çekmek
istiyorum.
Halen yürürlükte olan 1475 sayılı İş
Kanunu artık yetersiz kalmıştır; çünkü, otuz yıl önceki çalışma koşulları artık
değişmiş, elektronik teknolojinin tüm üretim alanlarına yaygın bir biçimde
girmesi, üretimde bilginin öneminin sermayenin önüne geçmesi, çalışanların
vasıf derecelerinin beden işçiliğinden fikir işçiliğine kayması, çalışma
hayatını yakından etkilemiştir. Nitekim, bu yeni teknoloji nedeniyle, yeni
çalışma türleri hızla yaygınlaşmış, işin düzenlenmesinde yepyeni modeller ve
uygulamalar ortaya çıkmıştır. Kısmî süreli, çağrı üzerine çalışmalar, ödünç iş
ilişkileri, iş paylaşımı modelleri bu gelişimin bazı örnekleridir.
Diğer taraftan, artık, klasik iş hukuku
literatüründe, işçinin ve işverenin tanımında bile ciddî değişmeler ortaya
çıkmıştır. Diğer taraftan, işçinin, işyerinde, işverene bağımlı olarak, bir
ücret karşılığı çalışan kişi olduğu biçimindeki tanım, artık, tüm çalışanları
ifade edememektedir; zira, işçi, artık, yeni teknoloji sayesinde, evinde
çalışmaktadır. Bu yeni çalışma koşullarının çeşitli ülkelerde yasalara
yansıması gerçekleşmiştir; ancak, Türk iş hukuku mevzuatı bu değişimi zamanında
saptayıp, gerekli uyumu yakalayamamıştır.
Değerli arkadaşlarım, sizler, yukarıda
belirttiğim bu hususların, yeterince değerlendirilip, gerekli çalışmaların
tamamlandığına inanıyor musunuz? Peki, şimdi, ne yapılmaya çalışılıyor? Yine,
daha önce yapıldığı gibi, konu iyice tartışılmadan, tarafların muvafakatı
alınmadan ve çağdaş uygulamalar incelenmeden lokal bazı konularla
geçiştirilerek bu yasa çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, her zaman olduğu gibi, biz, çağdaşlıktan, insan
haklarından, emekten yana olmaya devam edeceğiz.
Biz, diyoruz ki, gelin, gerçekten ülke
ekonomisi ve çalışma barışı açısından çok ciddî olan bu yasayı, ciddî
boyutlarda tartışarak, inceleyerek, ülke gerçeklerine ve Avrupa Birliği normlarına
uygun, insan onuruna yakışır bir yasa olarak, acele etmeden çıkaralım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, yasaya değil, yasanın içeriğindeki maddelerin incelenmeden,
araştırılmadan, tarafların mutabakatı alınmadan, aceleye getirilerek çıkarılmasına
karşıyız.
Şimdi, sizlere ve bizlere kabul
ettirilmeye zorlanan bu yasanın bir maddesinden kısa bir örnek vermek istiyorum
ve takdiri vicdanınıza bırakıyorum. İş Kanunu Tasarısının 17 nci maddesi, yine
59 uncu maddeye atıfla ve 17 nci maddede belirtilen bildirim süresiyle, 27 nci
madde gereğince, aynen şöyle diyor: "Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin
feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir." Ve ilgili
maddenin (d) bendine göre, örneğin, yirmidört yıl çalışmış, ömrünü bu işe vermiş,
yaşı 40'ın üzerine gelmiş bulunan ve artık yeni bir iş bulma şansı kalmamış bir
işçi arkadaşımızın, kardeşimizin işveren tarafından akti feshedilecek ve yeni
iş araması için kendisine sadece sekiz hafta süre verilecek. Evet değerli
arkadaşlarım, ben sana önceden, seni işten çıkaracağım diyorum, iş bulabilmen
için sadece sekiz hafta süre veriyorum. Bu yetmez mi?! Peki, iş aktini
feshetmesi için işverenin geçerli sebebi ne olacak, biliyor musunuz değerli
arkadaşlarım? Söz konusu yasa tasarısının 19 uncu maddesine göre, işçinin
davranışını beğenmedim, 15 yıl önce işe aldığımda yakışıklıydın, tipin
müsaitti; ama, 40 yaşına geldin, verimin düştü, tipini beğenmiyorum demek
yeterli olacaktır.
Peki, biz ne diyoruz değerli arkadaşlarım?
Çağdaş iş hukukunda aşılan ve Mecelleden kalmış olan, işçinin alınması,
satılması, devredilmesi anlayışını bugünlere taşıyan, yasalaştığı takdirde
yaygınlaşacak, bugünün kölelik düzenini tanımlayan iş sözleşmesinin devri,
ödünç iş ilişkisi gibi maddelerin tasarı metninden çıkarılmasını; belirli
süreli iş sözleşmesi kavramının, yapılacak işin niteliğiyle, objektiflik
ilkesinin gerektirdiği nedenlere bağlanmasını ve buna göre tanımlanmasını;
kıdem tazminatının kazanılmış hak olduğunun gözetilmesini; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan, taslağın ilk biçiminde yer alan ücretin
gününde ödenmesiyle ilgili maddenin yeniden tasarı metnine alınmasını;
çalışmaların sonuçlarından ancak toplu iş sözleşmeleriyle korunmalarının
olanaklı olduğunu; çalışma sürelerinin denkleştirilmesi gibi maddelerin bu
doğrultuda düzenlenmesini; telafi çalışması gibi, yeni getirilen çalışma
biçimlerinin işverence koşulları tek yanlı belirlenen çalışmalar olmaktan
çıkarılması amacıyla "zorunlu nedenler" ve "benzer
nedenler" gibi ifadelerin metinden çıkarılmasını; iş ve işçi bulmaya
aracılıkla ilgili olarak özel istihdam bürolarının kurulmasıyla ilgili yasağı
kaldıran maddenin, ödünç iş ilişkisinin meslekî faaliyet olarak sürdürülmesine
ve işçi simsarlığına yol açacağı kaygısıyla, tasarı metninden çıkarılmasını
talep ediyoruz, takdiri sizlere bırakıyoruz.
Diğer taraftan, önemli bir konuyu daha
ortaya koymak istiyorum. Türkiye'de sendikaların ve sendikalaşmanın, özellikle
tüm işkollarında olduğunu söyleyebilir misiniz, söyleyebilir miyiz değerli
arkadaşlarım; bu imkânımız var mıdır, var diyebilir miyiz?
Sendikal hak sahibi olmaya çalışan,
sendikalara yeni üye olan çalışanlarımızın birçoğunun çok yakın zaman
içerisinde işlerinden el çektirildiğini yakinen bilmekteyiz, izlemekteyiz ve bu
konuları çok duyuyor ve bu sıkıntıları hep beraber bu Meclis çatısı altında
yaşıyoruz.
Ben, sizlere, sadece bunları hatırlatmak
istedim. Takdiri sizlere bırakıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Altınorak.
Şahısları adına, Antalya Milletvekili
Sayın Burhan Kılıç?.. Yok.
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan?..
Yok
Madde üzerinde önerge yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
60 ıncı maddeyi okutuyorum:
İzinlere ilişkin düzenlemeler
MADDE 60. - Yıllık ücretli izinlerin,
yürütülen işlerin niteliğine göre yıl boyunca hangi dönemlerde kullanılacağı,
izinlerin ne suretle ve kimler tarafından verileceği veya sıraya bağlı
tutulacağı, yıllık izninin faydalı olması için işveren tarafından alınması gereken tedbirler ve izinlerin
kullanılması konusuna ilişkin usuller ve işverence tutulması zorunlu kayıtların
şekli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir
yönetmelikle gösterilir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 60 ıncı
madde üzerinde şahsı adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan'ın söz
talebi vardır.
Sayın Soydan?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
61 inci maddeyi okutuyorum:
Sigorta primleri
MADDE 61. - Sigortalılara yıllık ücretli
izin süresi için ödenecek ücretler üzerinden iş kazaları ile meslek
hastalıkları primleri hariç, diğer sigorta primlerinin, 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunundaki esaslar çerçevesinde işçi ve işverenler yönünden
ödenmesine devam olunur
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 61 inci
madde üzerinde, şahısları adına, İstanbul Milletvekili Mehmet Denizolgun ve
Hatay Milletvekili Mehmet Soydan'ın söz talepleri vardır.
Sayın Mehmet Denizolgun?.. Yok.
Sayın Mehmet Soydan?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
61 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
62 nci maddeyi okutuyorum:
Ücretten indirim yapılamayacak haller
MADDE 62. - Her türlü işte uygulanmakta
olan çalışma sürelerinin yasal olarak daha aşağı sınırlara indirilmesi veya
işverene düşen yasal bir yükümlülüğün yerine getirilmesi nedeniyle ya da bu
Kanun hükümlerinden herhangi birinin uygulanması sonucuna dayanılarak işçi
ücretlerinden her ne şekilde olursa olsun eksiltme yapılamaz.
BAŞKAN - 62 nci madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Gökhan Durgun.
Sayın Durgun, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok hızlı çalışıyoruz. Çalışmaya devam
edelim. Zannediyorum ki, anlaşılıyor ki, işverenlerden sinyal gelmiş, bu yasa
sabaha kadar çıkacak, sabahleyin de fabrikalar açılacak, yurtdışına çıkmış olan
yatırımlar geri dönecek, yurt dışından sermaye gelecek, büyük bir atılımla,
büyük bir coşkuyla işçilerimiz de güle oynaya fabrikalara gidecek (AK Parti
sıralarından alkışlar [!]) Türkiye'nin bütün ekonomik sorunu, içinde bulunduğu
bütün darboğaz çözülecek, Türkiye'nin önü açılacak. Değerli bir konuşmacı
arkadaşım diyor ki: "Bu tasarıyla Türkiye'nin önü açılacak." Vallahi,
bu tasarıyla Türkiye'nin önü nasıl açılacak ya da açılmayacak, orasını zaman
gösterecek; ama, bu tasarıyla, bu tasarının bu şekilde kanunlaşmasıyla
Türkiye'nin önünün açılmayacağı tarafımca malum.
Bu tasarıyı kimse savunamıyor. İktidar
milletvekili arkadaşlarımızın bir kısmı
bunun eksik olduğunu söylüyor, içlerine sindiremediklerini söylüyor.
Tasarı, biraz, bireysel bir çalışmanın ürünü gibi görünüyor. İşveren dışında,
bürokratlar dışında, bilim kurulundaki 9 insan dışında başka kimsenin katkısı
yok. Şimdi, siz sayın AKP milletvekillerine soruyorum: Hangi birinizin katkısı
var bu yasaya?
Biraz önce burada ismi okunuyor, arkadaşım
gelip buraya katkı vermekten bile imtina ediyor, kaçınıyor, "yok"
diyor, "konuşmayacağım" diyor; arkasından diyoruz ki: Türkiye'nin önü
açılacak. Büyük bir uzlaşmayla çıkmış bir yasa olarak sunmaya çalışıyoruz.
Bunları konuşurken aynı zamanda diyoruz
ki: Konsensüs arayışları var. Tasarının 62 nci maddesine gelmişiz, gece,
sabahın 03.00'ü, biz hâlâ uzlaşma arıyoruz. Dünyanın hangi ülkesinde, hangi
parlamentoda, hangi yasa tasarısında 62 nci maddesi görüşülürken konsensüs
arayışı var?! Hangi ülkede, hangi düzende böyle bir anlayış var?! Ya bunu
geriye çekersiniz ya bunu biraz daha bekletirsiniz, bu konsensüs arayışlarını
sonuçlandırırsınız, ondan sonra buraya getirirsiniz. Birileri bir şeyler
yapmaya çalışıyor; ama, yaparken de ağzına, yüzüne gözüne bulaştırıyor gibi bir
anlayış ortaya çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısıyla
Türkiye'nin önü açılmaz. Bu tasarı yasalaştığı
zaman, Türkiye'de işçimizin rahat bir çalışma ortamı ortaya çıkmaz. Eğer
biz bunları çözmek istiyorsak, gelin, ben size bir öneride bulunayım. Bu yasayı
bırakalım, eğer biz Türkiye'de
ekonominin, sanayiin düzelmesini istiyorsak, verimin artmasını istiyorsak,
gelin SSK primlerini düşürelim, gelin Bağ-Kur primlerini düşürelim, gelin
vergileri indirelim, gelin enerji fiyatları üzerindeki yüksek fiyatı aşağıya
çekelim, akaryakıt üzerindeki çok büyük miktardaki vergileri aşağıya çekelim...
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Sırayla...
GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Sırayla, değil
mi? İşçinin gırtlağına sarılacaksın, sıra işçiden başlayacak, ondan sonra hangi noktaya kadar gidecek, siz de bilmiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bununla kalıcı barış
sağlanacakmış! Vallahi, bunu söyleyen de inanmıyor.
Bu tasarı eğer yasalaşırsa, Türkiye'de,
etten kemikten insanı çalıştırma şansı yok; ancak, herhalde, robotlar bulmak
lazım; çünkü, bu yasa tasarısındaki maddelere uygun ancak robot çalışır;
duygusu, eti, kemiği olmayan, suya, yaşama ihtiyacı olmayan bir makine çalışır.
Siz böyle bir tip yaratmak istiyorsunuz, böyle bir organizasyon yapmak
istiyorsunuz. Size bu çalışmanızda başarılar diliyorum. (AK Parti sıralarından
"sağ ol" sesleri)
Yalnız, bir şey daha söylüyorum; dünyada
gerçekleşmiş, kanıtlanmış bir kelimedir, bir laftır; tekrar söylüyorum: Emek en
yüce değerdir. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Durgun, teşekkür ediyorum.
Şahısları adına, Bursa Milletvekili Sayın
Mehmet Emin Tutan.
Sayın Tutan?.. Yok.
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan.
Sayın Soydan?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
63 üncü maddeyi okutuyorum:
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkanım,
burada kesiyoruz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
burada kapatıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, ara
vermenize gerek yok; gruplar arasında mutabakat sağladık.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime
5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 03.11
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 03.18
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 77 nci
Birleşimin Altıncı Oturumunu açıyorum.
73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, 190 Sayılı Genel
Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık
Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
müzakeresine başlayacağız.
2. - 190
Sayılı Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin
Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Ça-lışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/554) (S.Sayısı:133)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 13 Mayıs 2003
Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 03.19