BIM 2 9 2003-05-29T06:30:00Z 2003-05-29T06:30:00Z 85 52233 297731 TBMM 2481 595 365634 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 13       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

76 ncı Birleşim

7 . 5 . 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Tekirdağ Milletvekili Ahmet Kambur'un, 1986 yılında Tekirdağ Merkez İlçede uygulanmaya başlanılan Önder Çiftçi Projesiyle ilgili gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

2. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci'nin, ölüm cezaları asılmak suretiyle yerine getirilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın ölüm cezalarıyla ilgili kanunun yürürlükten kaldırılmasına ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi'nin, 17 nci İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası nedeniyle gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan ve 24 milletvekilinin, Akhisar Sigara Fabrikasının faaliyete geçmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73)

2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 27 milletvekilinin, taksicilerin ve diğer şoför esnafın sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/74)

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, (6/184), (6/185), (6/186) esas numaralı sözlü soru önergelerini geri aldığına ilişkin önergesi (4/54)

2. - Yunanistan Meclis Başkanı Apostolos Chr. Kaklamanis'in, TBMM Başkanı Bülent Arınç'ı Atina'da düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansına vâki davetine, TBMM Başkanını temsilen İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam'ın  iştirak etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/256)

3. - Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan ve Tacikistan Parlamentoları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/257)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek)

 

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Çorum Milletvekili Agah Kafkas'ın, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2. - Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral'in, Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'un, şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

VII. -  SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazili Sorular ve Cevaplari

1. - Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur'un, Adana'da patlama meydana gelen bir binaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/361)

2. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, depremzedelere verilen güçlendirme kredileri ile deprem amaçlı toplanan gelirlere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/373)

3. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana İlindeki mezarlıkların bakımı ve güvenliğine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/380)

4. - İzmir Milletvekili Hakkı Akalın'ın, İzmir-Konak'taki Eşrefpaşa Hastanesiyle, SSK ve BAĞ-KUR'un anlaşma yapmamasının nedenlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/390)

5. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, yol ve meydan düzenlemeleri ile kamu binalarının yapım ve onarımında granit taşı kullanılmasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/419)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, Tunceli İlinin sorunları ve alınması gereken tedbirlerle, Bingöl'de meydana gelen deprem ve Tunceli İline yansımalarına,

Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin'in, Türkiye'de kalitesiz yapılaşmanın ve standartlara uymayan inşaat malzemeleri kullanımının özellikle deprem riski taşıyan bölgelerde sebep olduğu sorunlara,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen;

Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in, pancar ekicilerinin sorunları ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına da Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,

Cevap verdi.

Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve 44 milletvekilinin, özelleştirme uygulamaları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in (6/371) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Sırbistan ve Karadağ'a yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Genel Kurulun 6.5.2003 Salı günkü (bugün) birleşimde sözlü sorular ile denetim konularının görüşülmemesine, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 133 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına alınmasına ve bu birleşimde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülerek çalışma süresinin 15.00-20.00 saatleri arasında olmasına; 7.5.2003 Çarşamba günkü birleşiminde de sözlü soruların görüşülmemesine ve çalışma süresinin 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında olmasına; 8.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde ise gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubunun önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/83), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin talebini geri çektiğine dair önergesi okundu; önergenin gündemden çıkarıldığı ve geri verildiği bildirildi.

Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla kurulan (10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine, gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının,

1 inci sırasında bulunan ve 14 üncü maddesine kadar kabul edilen, 14 üncü maddesi ile diğer maddeleri Komisyonca geri alınan İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci ek) görüşmelerine devam olunarak, 19 uncu maddesine kadar kabul edildi.

7 Mayıs 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.15'te son verildi.

İsmail Alptekin

Başkanvekili

 

Mevlüt Akgün

Ahmet Küçük

 

Karaman

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

                                                    II. - GELEN KÂĞITLAR                                        No. : 105

7.5.2003 ÇARŞAMBA

Sözlü Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, isteğe bağlı sigortalıların prim borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/437) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

2. - Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin, sars hastalığına karşı alınan önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/438) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

3. - Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin, bazı sağlık uygulamalarının bedellerinin kamu kurumlarınca karşılanabilmesi için sağlık kurulu raporu istenmesine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/439) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

4. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, hububat taban fiyatlarının açıklanmasına ve TMO'nun yapacağı alımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/440) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

5. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/441) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

6. - Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, şerbetçiotu üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/442) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

7. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, 30.4.2003 tarihli MGK toplantısının yazılı açıklamasının birinci maddesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/443) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

8. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde İlinin doğalgaz dağıtım kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/444) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

9. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Altunhisar-Ulukışla Kasabasının süt inekçiliği projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/445) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

10. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Bor'da sanat evi ve müze olarak kullanılacak tarihi ev projelerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/446) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

11. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır'daki yeni telefon santrallerinin ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/447) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

12. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, yapılan atamalara ve personelle ilgili bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/448) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)

13. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, dış temsilciliklere gönderilen bir genelgeye ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/449) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)

14. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, yaş haddinden emekli edilen sanatçılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/450) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)

15. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, kütüphanelerdeki personel eksikliğine ve personel atamalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/451) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)

16. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, Dinar Devlet Hastanesinin ambulans ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/452) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Cumhurbaşkanıyla görüşmesinde kullandığı iddia edilen bir ifadeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/477) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.5.2003)

2. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, Salihli'de Hukuk Fakültesi açılıp açılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/478) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

3. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, BAĞ-KUR prim borçlarına ödeme kolaylığı getirilip getirilmeyeceğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/479) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

4. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, örenyeri gelirlerinin Bakanlığa gönderilmesi yönündeki karara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/480) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

5. - Ankara Milletvekili A. İsmet Çanakçı'nın, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/481) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

6. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, Antalya-Kaş'taki yat limanı inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/482) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

7. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, Antalya-Kaş'ta yapılan trafonun ne zaman faaliyete geçeceğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/483) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

8. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, kamu işçilerinin ikramiyelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/484) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

9. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara-Eryaman'daki elektrik kesintileri ile park ve bahçe aydınlatma elektrik ücretlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/485) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

10. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara-Eryaman'da aksadığı iddia edilen belediye hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/486) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

11. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara-Eryaman-Susuz'daki toplu konutların sorunlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/487) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

12. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, okul kitaplarının seçimine ve müfredat değişikliğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/488) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

13. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, sars virüsü nedeniyle Güneydoğu Asya ülkelerinden yapılan hayvan ithalinin ve taşımacılığın durdurulup durdurulmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/489) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

14. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, yargı mensuplarının çalışma ortamlarının ve ekonomik durumlarının düzeltilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/490) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

15. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, fakir öğrencilerin özel okullarda okutulması çalışmalarına ve İzmir'deki bilgisayar sınıfı olmayan okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/491) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

16. - Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren'in, BAĞ-KUR ve SSK primlerinde yapılan artışlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/492) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

17. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, son beş yılda ithal edilen bazı deniz motorlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/493) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

18. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı deniz motorlarının taşıt vergisi miktarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/494) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

19. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, İstanbul İl Müdürlüğünün bilgisayar donanımı ihalesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/495) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)

20. - Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın, ameliyatlarda doktorların talep ettiği ek ücret ve malzeme bedellerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/496) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)

21. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, Aydın İlindeki örenyeri gelirlerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/497) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)

22. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, mesleki ve teknik liselerin bir kısmının yatılı ortaöğretim kurumlarına dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/498) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)

23. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, Bingöl depreminde hasar gören kamu binalarının yapımından sorumlu kişiler hakkında tahkikat yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/499) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)

24. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, depremde zarar gören kamu binalarının sorumlularına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/500) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)

25. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, diploma denklikleri iptal edilerek görevden alınan öğretmenlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/501) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)

26. - Antalya Milletvekili Atila Emek'in, özel elektrik dağıtım şirketlerinin elektrik borcu olanlara yaptığı uygulamalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/502) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.2003)

27. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, solvent ve soğuk işlem yağı üretimine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/503) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan ve 24 milletvekilinin, Akhisar Sigara Fabrikasının faaliyete geçmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.2003)

2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 25 Milletvekilinin, taksicilerin ve diğer şoför esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/74) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.2003)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati :15.00

7 Mayıs 2003 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç değerli milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı söz süresi 5 dakikadır. Hükümet, gerektiğinde cevap verebilir ve süresi 20 dakikadır. Değerli milletvekillerimizin, özellikle sürelere riayet etmelerini istirham ediyorum.

Gündemdışı ilk söz, Önder Çiftçi Projesiyle ilgili, Tekirdağ Milletvekili Sayın Ahmet Kambur'a aittir.

Buyurun Sayın Kambur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Tekirdağ Milletvekili Ahmet Kambur'un, 1986 yılında Tekirdağ Merkez İlçede uygulanmaya başlanılan Önder Çiftçi Projesiyle ilgili gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

AHMET KAMBUR (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk defa 1986 yılında Tekirdağ Merkez İlçede uygulanmaya başlanan Önder Çiftçi Projesi hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım ve tarıma bağlı sanayi, Türk ekonomisinin candamarıdır. Oluşturulacak politikaların ve izlenecek yolun, uzun vadeli bir vizyonla, çeşitli görüş ve menfaatlar arasındaki hassas dengeleri gözeterek ortaya konulması gerekmektedir.

Türk tarımının temel sorunu, üretim ve verim düşüklüğüdür. Bu sorunun kaynağında ve sebeplerinin başında ise teknoloji geriliği, devlet tarafından sunulan tarımsal eğitim, yayın ve danışmanlık hizmetlerinin yeterince etkin olmayışı, sorunlarının çözümünde çiftçilerin aktif tavır göstermemeleri olarak sıralanabilir.

Türk tarımındaki en büyük eksikliklerden biri olan örgütlenme sorununa az da olsa bir çözüm getirmek, üreticilerimizin karşılaştığı sorunların çözümü için sorunun kaynağına inmek ve sebeplerinden en önemli bir tanesini ortadan kaldırmak üzere, devletin danışmanlık sistemi dışında, çiftçilerin katılımı ve katkılarını da öngören, çiftçilerin sorumluluğunda bağımsız bir organizasyon modelinin, özel bir danışmanlık sisteminin ülkemizde de kurulması ve yaygınlaştırılmasına ihtiyaç bulunduğu tespit edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, yaklaşık onbeş yıl önce Alman Tarım Birliği (DLG)'nin 100 üncü kuruluş yıldönümü nedeniyle bu yönde yapılan proje teklifi Türkiye Ziraat Odaları Birliğince olumlu karşılanmıştır. 1950'li yıllardan beri Almanya'da uygulanan bu sistemin Türkiye'de, Tekirdağ'da denenmesine karar verilmiş ve Aralık 1986'da Tekirdağ Merkez İlçe pilot bölge olarak seçilmiş ve proje uygulamaya konulmuştur. Bu projenin başlangıcından itibaren altı yıl süreyle derneğin tüm malzeme ve ekipman ihtiyaçları, danışmanların yurtiçi ve yurtdışı eğitimi ile derneğin cari giderlerinin yüzde 100'ü Alman Hükümetince karşılanmıştır. 1992 yılından itibaren, Türk Hükümeti ve dernek üyesi çiftçiler cari masraflara katkıda bulunmaya başlamışlardır. 1996 yılında Alman Hükümetinin desteği tamamen sona ermiştir. Bu yıldan itibaren, derneğin giderlerinin yüzde 50'si üye aidatları, yüzde 50'si de Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, Türkiye Ziraat Odaları üzerinden yaptığı yardımla karşılanmaktadır.

Önder Çiftçi Projesinin temel amacı, tarımsal işletmelerde verimliliğin artırılması, çiftçi gelirlerinin yükseltilmesi için önder çiftçilerin karşılıklı yardım ilkeleri çerçevesinde danışmanlık grupları oluşturmalarını teşvik ederek tarım sektöründe meslekî bilgi ve tecrübenin yaygınlaşmasına yardımcı olmaktır; böylece, tarımda teknik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin önkoşulunu hazırlamaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye tarımına 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren giren Önder Çiftçi Projesi, gerek uygulandığı bölgede ve gerekse tüm yurt çapında bazı kavramların yeniden düzenlenmesine ve tanımlanmasına ortam hazırlamıştır. Bu kavramların başında "tarımsal yayın" kavramı gelmektedir. Önder Çiftçi Projesiyle, ülkemizde adı ilk kez duyulmaya başlanan "tarımsal danışmanlık" kavramı bu projenin ruhunu oluşturmaktadır. Önder Çiftçi Projesiyle, meslekî bilgisi yüksek, ekonomik düşünce yapısına sahip üreticiler yetiştirilmiştir. Özellikle, maliyetlerin düşürülmesi konusunda önemli adımlar atılmıştır.

Bu gelişmelerin ışığında yapılan anket ve değerlendirmeler neticesinde şu sonuçlar elde edilmiştir: Üyelerin yüzde 91'i gübre, ziraî ilaç ve tohum gibi tarımsal girdilerin kullanımında önemli tasarruf yaptıklarını, yüzde 73'ü projeye dahil olduktan sonra yeni ürünler yetiştirdiklerini, yüzde 20'si derneğin teknik bilgi desteğinden sonra hayvancılığa başladıklarını, yüzde 92'si proje sayesinde yem hazırlama şeklini (rasyon) değiştirdiklerini, yüzde 81'i projeye katılım sonrası toprak tahlili yaptırdıklarını, yüzde 86'sı dernekte teknik bilgilenme sonucu tohum atma biçimini değiştirdiklerini belirtmişlerdir. Ayrıca, üyelerin yüzde 48'i gelir-gider, yüzde 31'i ineklerin süt verimi, yüzde 53'ü dekar başına atılan ilaç ve gübre miktarları, yüzde 58'i de dekar başına verimle ilgili kayıt tuttuklarını bildirmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim.

AHMET KAMBUR (Devamla) - Tüm üyelerin yaptıkları bu çalışmalar sonucu ilaç, gübre ve tohum kullanımında ortalama yüzde 15 tasarruf sağlanmış, dekar başına verimde yüzde 16, süt üretiminde de yüzde 13 artış olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Önder Çiftçi Projesi, şu anda, Trakya'da, Tekirdağ-Merkez, Malkara, Muratlı, Hayrabolu; İstanbul'da, Silivri; Anadolu'da ise, Ankara-Polatlı, Samsun-Bafra; Şanlıurfa'da, Merkez ve Ceylanpınar olmak üzere 9 yerleşim biriminde uygulanmaktadır. Projenin finans durumu, yüzde 50 çiftçi katkısı ve yüzde 50 Tarım ve Köyişleri Bakanlığı katkısı olduğu için, bu bağımsız modelin yaygınlaştırılması, biraz da siyasî iradenin kararına bağlıdır.

Dünyadaki örneklerinde görüldüğü gibi, uygulanabilir bölgelerde tarımsal yayın özelleştirilmiş, çiftçiler, kendi kararlarını vererek sorumluluk almışlar, üretim planlamalarını yapmışlar ve teknik alandaki değişimler ışığında verimlerini ve dolayısıyla gelirlerini artırmışlardır.

Bizler de, bu modeli, ülkemizin uygulanabilir nitelikli bölgelerinde yaygınlaştırırsak, tahıl ve yağlı tohumlarda olsun diğer tarım ürünlerinde olsun hiç de küçümsenmeyecek verim artışları sağlamanın yanında, girdilerde de önemli ölçüde tasarruf sağlamış olacağız. Ayrıca, çiftçilerimiz bilinçlendiği için, alternatif ürünleri geliştirme ve deneme şansını da bulacağız.

Sözlerimi tamamlarken, tarlanın içinde ve dışında örgütlü halde çalışmak, yüksek bilgi ve teknolojiyi kullanmak, ülkemiz tarımına büyük faydalar sağlayacaktır. Önder Çiftçi Projesinin, Türk tarımında yeniliğin, tasarrufun ve verimliliğin adı olacağına olan inancımı belirtirken, hükümetimizin bu projeyi ciddî manada sahiplenmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kambur.

Sayın Bakanımız bu konuda konuşma talebinde bulunmuşlardır.

Buyurun Sayın Güçlü.

Süreniz 20 dakika.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kambur Beyin, Önder Çiftçi Danışmanlık Derneğiyle ilgili olarak yapmış olduğu konuşma üzerinde bir değerlendirme yapmak için söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin bildiği gibi tarımsal üretim, yeni teknoloji, girdi, pazar, ulaşım, örgütlenme gibi birçok faktörün entegrasyonuyla gerçekleşmektedir. Artan nüfus, birim alanda artan verimin yükseltilmesi ve dolayısıyla, üreticilerin tarımsal bilgi ihtiyacının karşılanmasını gerektirmektedir. Ülkemizde, yüzkırk yıllık bir geçmişi olan yayın konusunda pek çok gelişme kaydedilmiş, farklı sistemler geliştirilmiş ve üretimin artırılması yönünde pek çok fayda da sağlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakikanızı rica edeceğim.

Sayın milletvekilleri, görüyorsunuz ki, yapılan gündemdışı konuşmaya hükümet adına gerekli açıklama yapılmaktadır; ama, Genel Kurulumuzda bir uğultu var, kendi aramızda konuşuyoruz. Sayın Bakanın bu değerli açıklamalarını paylaşalım, ortak olalım, bilgilenelim; o bakımdan, arkadaşlarımızın sükûnetle dinlemelerini rica ediyorum.

Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda ortaya çıkan gelişmeler, tarımın diğer alanlarında olduğu gibi, çiftçi eğitimi ve yayında da politika değişikliklerini ortaya çıkarmıştır. Bugüne kadar tarım politikalarının uygulanmasında politikacıların elinde bulunan önemli araçlardan birisi olan ve bir kamu görevi olduğu tartışılmayan yayın hizmetlerinin, kamudışı hizmet sağlayıcılar tarafından yürütülmesi sıkça gündeme gelmeye başlamıştır. Yayın hizmetlerinin özelleştirilmesi yolundaki eğilimler birçok ülkede farklı uygulanmış ve sonuçlanmıştır; ancak, unutulmaması gereken bir gerçek olarak karşımıza çıkan, ülkelerin politika yapıcılarının yayın hizmetlerini nasıl algıladıklarıdır.

Tarımsal yayın alanında sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülen, son yıllarda ülke geneline yaygınlaştırılmak istenen ilginç uygulamalardan birisi olan ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği tarafından Tekirdağ'da uygulanmaya başlanan Önder Çiftçi Projesi, çiftçiler tarafından kurulan danışmanlık derneklerinin yürüttükleri yayın çalışmaları sırasında ortaya çıkan maliyetin, yine, çiftçiler tarafından karşılanması esasına dayanmaktadır. Almanya'nın kuzey eyaletlerinde uygulanan bu sistemin Türkiye'ye gelişi, 1986 yılında, Alman Tarım Birliği tarafından uygulanmak üzere Türkiye Ziraat Odaları Birliğine önerilen projenin kabul görmesiyle oluşmuştur. Çiftçilerin eğitim ve yayın ücretlerine katılmalarında kademeli bir artış öngörülmüştür. 1986- 1992 yıllarında giderlerin tamamı Almanya tarafınca karşılanmış olup, bu çerçevede Alman hükümeti 8 500 000 mark yardım yapmıştır. Şu anda kurulmuş olan Önder Çiftçi Danışmanlık Derneklerinin giderlerinin yüzde 50'si Bakanlık tarafından, yüzde 50'si ise üyeler tarafından karşılanmaktadır.

Proje, ülkemizin tarımsal açıdan en gelişmiş bölgelerinden olan Trakya Bölgesinde uygulanması nedeniyle, çiftçi tarafından, bir ölçüye kadar, kabul görmüştür; ancak, bugünkü çalışma esasları çerçevesinde söz konusu modelin ülkemizin diğer bölgelerinde de uygulanabilirliği soru işareti taşımaktadır. Söz konusu model, bir pilot proje olarak bazı bakımlardan başarılar göstermişse de, onyedi yıllık uygulama neticesinde genel bir değerlendirmede bazı eksiklikler tespit edilmiştir; bunları, şöyle sıralamak mümkündür:

Proje, bugün ülkemizde uygulanan diğer yayın hizmetleriyle karşılaştırıldığında maliyeti oldukça yüksektir. Sistem, daha çok büyük çiftçilere yöneliktir. Yönetimlerde görev yapan çiftçilerin eğitim düzeylerinin düşük olması, bu kişilerin hem diğer üyelerle hem de danışmanla problem yaşamalarına neden olmaktadır. Çalışma gruplarının izleme ve değerlendirme sistemi kurulmamıştır. Danışmanlar, meslekî formasyonla yeterince donatılmamıştır. Bölgedeki diğer kuruluşlarla yapılan işbirliği de çok yeterli değildir. Bu nedenlerle, önder çiftçi çalışma grupları modelinin, bu aşamada kayıtsız şartsız yaygınlaştırılmasını tavsiye etmek güçtür. Önder çiftçi modeli bu aşamada, ancak, diğer danışmanlık sistemlerinin tamamlayıcısı olarak görülebilir.

Burada dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da, tarımsal yayın hizmetlerinin kamudışı hizmet sağlayıcılara devredilmesinde Bakanlığımızın önündeki tek alternatif, Önder Çiftçi Danışmanlık Dernekleri olmamasıdır. Zira,  Türkiye Ziraat Odaları Birliği, tarımsal kooperatifler gibi geniş alanlara yayılmış ve Bakanlıkla organik bağları bulunan örgütler de dikkate alınmalıdır. Bu nedenle, ülkemiz koşullarında bu derneklerin belirli bölgeler dışında ve yasal altyapı kurulmaksızın yaygınlaştırılması düşünülemez.

Diğer taraftan, ülkemizde halen tarımsal yayın alanındaki kurumsal ve yasal düzenlemeler de yeterli değildir. İşte, Bakanlığımız, bu gerçekten hareketle tarımsal yayın uygulamalarına yeni bir yön vermek amacıyla bazı çalışmalar başlatmış olup, en önemli hareket noktası, hazırlıkları halen sürdürülmekte olan Tarım Çerçeve Kanunu Tasarısıdır. Bu konuda, üreticilerin doğrudan yayın ve eğitim faaliyetine girmelerini sağlayacak bir diğer yasa çalışmamız ise, Üretici Birlikleri Yasa Tasarısıdır. Bu tasarıların kanunlaşıp yürürlüğe girmesiyle birlikte hazırlanacak olan yönetmeliklerle çiftçi eğitimi ve yayın çalışmalarında, kamunun dışındaki hizmet sağlayıcılarının, özellikle üretici örgütlerinin etkinlikleri artırılacak ve Bakanlık, bu uygulamada gereken desteği sağlayacaktır.

Bu çalışmaların sonuçlanmasıyla, Bakanlığımız, bu konuda, sadece üreticilerin önündeki yasal ve kurumsal sorunları aşacak düzenlemeleri yapacak, buna bağlı olarak, yönlendirme ve kontrol görevlerini de yerine getirmiş olacaktır.

Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, elbette, bölgesel olarak çok önemli katkıları olan, bu, önder çiftçi danışmanlık faaliyetinin ülkemiz geneline yaygınlaştırılması yanında, konuşmamın son kısmında belirttiğim Üretici Birlikleri Yasa Tasarısındaki gelişme ve bunun yasalaşmasıyla birlikte, Türkiye'de üreticilerimiz önündeki en önemli sorun olan çiftçi eğitimi ve pazarlama konusuna yaygın ve etkin bir çözüm imkânı bulunmuş olacaktır.

Türkiye'de çiftçilerin kurtuluşu bu yasadadır diye söylemiyorum; ama, bir arayış içerisindeyiz, bugüne kadar çiftçi örgütlerimizin, çiftçilerin eğitimi konusunda sınırlı katkıları olmuştur. Bakanlığımızın bu konudaki çalışmaları yine aynı şekildedir, tam anlamıyla başarılı olduğunu söylemeye imkân yoktur. Ancak, bizzat, üreticilerin, kendi sorunlarını, kendilerinin, bir araya gelerek çözmesi ve bunun finansmanına katılması en sağlıklı yol olarak düşünülüyor. Dolayısıyla, bu dönem içerisinde gerçekleşecek bu yasalarla, Türkiye'de, çiftçilerin eğitilmesi, yayın faaliyetinin etkin bir şekilde sürdürülmesi mümkün hale gelecektir. Bu konu içerisinde, önder çiftçi danışmanlık faaliyetlerinin de tecrübelerinden faydalanma imkânı bulacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Hükümetimiz adına gerekli açıklamaları yapan Tarım Bakanımız Sayın Sami Güçlü'ye teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz isteği, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın ölüm cezalarının yerine getirilmesine ilişkin kanunun yürürlükten kaldırılmasıyla ilgili, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Güryüz Ketenci'ye aittir.

Buyurun Sayın Ketenci. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

2. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci'nin, ölüm cezaları asılmak suretiyle yerine getirilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın ölüm cezalarıyla ilgili kanunun yürürlükten kaldırılmasına ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan tam otuzbir yıl önce, 12 Mart askerî müdahale sürecinin yaşandığı günlerde, siyasî bir kararla ölüm cezasına mahkûm edilen, cezaları asılmak suretiyle yerine getirilen üç genç insan, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'la ilgili olarak tarihî bir tespit yapmak üzere söz aldım; Yüce Meclisi en içten saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, kararı veren mahkeme bağımlı bir mahkemeydi. Karar, doğal hâkim ilkesine aykırı bir şekilde, ulusal ve uluslararası hukuk kuralları hiçe sayılarak yapılan yargılama sonucunda verilmiştir.

Haksız ve hukuka aykırı karar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşanan yoğun tartışmalardan sonra, 2.5.1972 tarih ve 1586 sayılı kararla onaylanmış, Resmî Gazetede yayımlanmasından bir gün sonra da, alelacele, 6.5.1972 tarihinde, asılmak suretiyle infaz edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, kararı veren Ankara 1 no'lu Sıkıyönetim Askerî Mahkemesi, gerçekten, bağımlı bir mahkemeydi. Hem o gün yürürlükteki Anayasamıza göre hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış yasa hükmündeki İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 10 uncu maddesine göre, herkesin bağımsız ve yansız bir mahkeme tarafından hakça ve açık yargılanma hakkına sahip olmasına rağmen, bağımlı bir mahkemede yargılanmışlar ve ölüm cezasına mahkûm edilmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, bağımsız ve yansız bir mahkemede yargılanma hakkı, bütün dünyada, kaldırılamaz, yok farz edilemez, vazgeçilemez temel bir insan hakkıdır. Oysa, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını yargılayan mahkeme böyle bir mahkeme değildi. 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Yasasına göre, mahkemenin hâkim ve savcıları o dönemdeki askerî hiyerarşi içinde atanıyor, görevden alınabiliyor, başka bir yere sürgün edilebiliyor, kadrolar kaldırılabiliyor, gerektiğinde ise mahkeme lağvedilebiliyordu.

12 Mart uygulamaları içinde İstanbul'da bir sıkıyönetim askeri mahkemesi -o günkü Genelkurmayın emir ve talimatına aykırı bir şekilde- Türk Ceza Kanununun 146/1 maddesinden idam cezası vermeyince, mahkeme lağvedilmiş, kimi hâkim ve savcılar sürülmüş, kimileri ise emekli edilmişlerdir. Hatta, yürürlükteki Anayasa ve yasalarımıza göre "mahkemelere emir ve talimat verilemez" hükmüne rağmen, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının eylemlerine benzer eylemi yapanlar, adam öldürmemiş olsalar bile, haklarında 146/1 maddesinden dava açılabileceği ve gerektiğinde idam kararı verilebileceği yolunda yorum içeren bir genelge askerî hâkimlere ve savcılara gönderilebilmişti; o nedenle mahkeme bağımlı bir mahkemeydi.

İdama mahkûm edilen bu üç genç ne istiyorlardı:

Ülkenin tam bağımsız olmasını istiyorlardı.

Vatan topraklarının üs olarak kullanılmasına neden olan, ABD ile yapılan ikili anlaşmaların iptal edilmesini istiyorlardı.

Sömürünün, soygunun bitmesini, adaletli bir paylaşımın hayata geçmesini, çağdaş ve demokratik ülkelerde var olan özgürlüklerin ülkemizde bulunmasını istiyorlardı.

Demokratik, laik cumhuriyetin tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçmesini istiyorlardı.

Halkın parasını ve birikimlerini açık ve hileli yollardan çalan çetelere karşı çıkıyorlardı.

"Bu Anayasayla memleket yönetilmez" diyen hükümet başkanına karşı, Anayasaya sahip çıkmak için, Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal yürüyüşü düzenliyorlardı.

Hiç kimseyi öldürmemişlerdi, hiç kimsenin burnunu kanatmamışlardı; kaçırdıkları Amerikalıları, sakladıkları evde bırakarak gitmişlerdi.

Sonuç olarak, onlar için şunları söyleyebilirim: Onlar, güzel bir dünya kurmak için mücadele ettiler. Taşıdıkları devrimci bayrağı hiç yere düşürmediler; onu hep yukarıda tutmaya çalıştılar. Her türlü bedeli göze alarak, ölüme, güle oynaya, yaşama sevincini bir nebze bile yitirmeden gittiler. İdam edilirken bile, hiç tereddüt etmeden çıktılar idam sehpasına "şerefimizle bir kez ölürüz" dediler. Ölürken son sözlerini "şimdi bu bayrağı Türk Halkına emanet ediyoruz; yaşasın işçiler, köylüler, yaşasın devrimciler, kahrolsun faşizm" diye bitirdiler.

Bir devrimci "kırılgandır tarih; iyilikler ve umutlar alınırsa elinden, aklı kötülüğe ve zulme çalışır" derdi. Nitekim öyle oldu 1972'nin 6 Mayısında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ  (Devamla) - Bakın, bir yazar, nasıl anlatıyor 1972'nin 6 Mayısını: "Mayıs devlet midir? Mayıs öfke, direniş midir? Mayıs zulüm müdür? Mayıs hüzün müdür? Mayıs, bu ülkenin son masum ve lekesiz üç gencinin adı mıdır; kırılan tarih mi, yoksa hayatın kendisi midir? Nedir mayıs?"

Sayın milletvekilleri, 2 Mayıs 1997'de yapılan bir televizyon programında, program yapımcısı Hulki Cevizoğlu, idam kararını veren mahkemenin sayın savcısına soruyordu: "Hiç adam öldürmemiş bir insan, Deniz Gezmiş, idam edildi. 'Bu bir hukukî karar değildir; bu bir siyasî karardır, emirle gelen, verilen idam kararıdır, idam isteğidir' deniliyor. Siz ne düşünüyorsunuz?"

Sayın savcı "olayı, sadece, bir Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının olayı olarak ele alırsanız, söylenenler doğrudur; ancak, olayı Türkiye genelinde gelişen hareket şeklinde ele aldığınız zaman, Türkiye genelinde topyekûn anarşik olaylar olarak mütalaa ettiğiniz takdirde, Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesi karşınıza çıkıyor" şeklinde cevap verir. İşte, bu noktada Sayın Cevizoğlu en can alıcı soruyu sorar: "İdam şart mıydı?"

Cevap olarak "elbette idam şart değildi; ancak, biliyorsunuz, Türk Ceza Kanununun 59 uncu maddesi, sanıkların duruşmadaki tavırlarıyla ilgilidir. Duruşmada sanıklar birazcık mahkemeye saygılı olmuş olsalardı, zannediyorum Türk Ceza Kanununun 59 uncu maddesi uygulanır ve bu gençler idam edilmezlerdi. Ancak, bu çocuklar mahkemeye çok sert ve haşin davrandılar; mahkeme heyetine karşı olumlu davranış içinde olmadılar" şeklinde beyanda bulundu. Damarlarımızdaki kanı donduracak kadar etkili bu acı itiraf; Allah'ın verdiği...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Biraz daha eksüre istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Efendim, 2 dakika eksüre verdim arkadaşlara da; son cümleniz için açıyorum, lütfen...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - ...bu üç canı, mahkemeye biraz saygı göstermedikleri için alabilenler, idam kararı verenler, tarih önünde, utançlarından hep yere bakacaklar; bir kez değil, bin kez öleceklerdir.

Sevgili arkadaşlarım, lütfen hafızanızı zorlayınız, sizi biraz gerilere taşımak istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, o kadar vaktimiz yok Sayın Ketenci.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, yarım dakika istiyorum; yani, bu konu beş dakikaya sığmayacak kadar önemli bir konudur; onun için, yarım dakika istiyorum sizden.

BAŞKAN - Özetlenebilir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, her gün, Tarım Bakanını yarım saat dinliyoruz, Sayın Ketenci bir iki dakika daha konuşsun.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bu ülkenin gençleri, geçmişte sevginin, sevdanın değil, kavgaların, çatışmaların, savaşların şiirleriyle, destanlarıyla büyütüldü; bu ülkenin aydınları, yazarları işkencehanelerden geçti; bu ülkede adaletsizlik idam sehpalarında resimleşti. Kin ve nefret tohumlarının ekildiği bir toplumda sevgiden, kardeşlikten, barıştan, demokrasiden, huzurdan, hatta istikrardan söz edilebilir mi?! 27 Mayıs Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu'yu astı; 12 Mart Deniz Geçmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'la öcünü aldı. Rahmetli Menderes ve arkadaşlarının itibarlarını bu Meclis iade etti. Şimdi, anıtlarında, dilerim, huzur içinde yatıyorlar. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi, kararı verenler ve infazı onaylayanlar şimdi pişmanlık duyuyorlar ve kararlarını savunmuyorlar.

Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, bununla ilgili bir yasa teklifi hazırladık. Bu yasa teklifine, diliyorum ki bütün Meclis sahip çıkacaktır. Bunun iki temel amacı var: Birincisi, Türkiye'de çağdaşlaşma ve uygarlaşma yolunda demokrasi çıtasının biraz daha yükseğe çıktığının mesajını verebilmektir, Türkiye'de özgürlük alanlarının daha genişlemiş olduğunun mesajını verebilmektir. İkincisi, tarihî bir hatayı ortadan kaldırmaktır, bir yanlışı düzeltmektir; yoksa, af dilemek, af talebinde bulunmak değildir, itibar talebinde bulunmak değildir. Dileğimiz budur.

Bütün arkadaşların bu yasa teklifine sahip çıkacağına inanıyor, hepinizi en yüce duygularımla selamlıyorum, Sayın Başkana da şükranlarımı sunuyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ketenci.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, 17 nci İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası münasebetiyle, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi'ye aittir.

Buyurun Sayın Tanrıverdi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3. - Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi'nin, 17 nci İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası nedeniyle gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün başlayan, eğitim ve bilinçlenme faaliyetleriyle bir yıla yayılarak kutlanan 17 nci İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünyada ekonomik, sosyal ve politik değişime paralel olarak, özellikle son yirmibeş yıl içinde, sağlık, çevre ve güvenlik alanında önemli gelişmeler gözlenmektedir. İş kazalarının ve meslek hastalıklarının hem işletmelere hem de ülke ekonomisine verdiği büyük kayıpları azaltmak ve insanlara daha uzun, sağlıklı ve üretken bir hayat sağlamak için koruyucu çalışmalar büyük önem kazanmaktadır.

İş sağlığı ve güvenliği konusu, sosyal tarafların ortak menfaat ve amaçlarının merkezini oluşturmaktadır. Bu alanda sağlanacak başarılar, öncelikle işçilerin -aynı zamanda, işverenlerin de- menfaatına olacaktır. Toplumun ve kişilerin refahının sağlanmasında esas kaynak olan üretimin, sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamında yapılması, her çalışanın en doğal hakkıdır.

İnsan hayatı, salt rakamlardan ibaret değildir. Tezgâh başında çalışan işçilerimizin güvenli ve verimli çalışması için, öncelikle, zihni sağlıklı olmalıdır, yarınından endişe duymaması gerekir, işveren yarın bana işe gelme diyecek mi şeklinde bir endişesi olmaması gerekir. Unutulmamalıdır ki, bir işyerinde azamî verimin sağlanması için, üretimin kaliteli, ekonomik ve hızlı yapılması gerekir; yani, üreten insanın, kendisini işyeriyle aynileştirmesi, işyerine olan aidiyet duygusunun güçlendirilmesi gerekir. Bu da, işçilerin örgütlü ve yarınlarından emin olmalarıyla mümkündür.

Başta Anayasamızda ve diğer temel kanunlarımızda, iş sağlığı ve güvenliği konularında çok çeşitli ve detaylı hükümler bulunmasına rağmen, çoğu işyerlerimizde, çalışma koşulları bakımından yeterli, çağdaş bir ortamın sağlandığını söylemek mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumu istatistiklerine göre, 2001 yılında, ülkemizde, 72 367 iş kazası ve 883 meslek hastalığı vakası meydana gelmiş; bunların 1 065'i ölümle sonuçlanmış, 1 866 kişi de sürekli iş göremez hale gelmiştir.

SSK istatistiklerine yansımayan iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kayıplar da dikkate alındığında, iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle meydana gelen maddî kayıpların büyüklüğünü hesap etmek mümkündür.

İş kazalarının ve meslek hastalıklarının hesaplanmayan manevî zararları da vardır. İnsanın en kutsal hakkı olan yaşama hakkını, sağlıklı yaşama hakkını elinden alan bu felaketi önlemek ya da en aza indirmek, ülkemizin önemli sorumluluklarından biridir.

Değerli arkadaşlarım, iş kazalarının yüzde 43,1'i, 1 ilâ 3 işçi çalıştıran küçük işyerlerinde meydana gelmektedir. 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana gelen kazalar, tüm iş kazalarının yüzde 73,8'ini oluşturmaktadır. İş kazalarının yüzde 41,8'i, kıdemleri bir yıldan az olan işçilerde görülmektedir. Bu durum, iş kazalarının oluşumunda eğitim, tecrübe ve alışkanlık eksikliğinin payı olduğunu göstermektedir. İş kazası ve meslek hastalıklarının yüzde 4,4'ü sakatlıkla, yüzde 1,5'i ölümle sonuçlanmaktadır. SSK istatistiklerine göre, iş kazaları sonucunda, Türkiye'de, her gün, ortalama 3 işçi kardeşimiz hayatını kaybetmektedir. Uluslararası Çalışma Teşkilatı ILO'nun kayıtlarına göre, sigortalı her 1 000 işçinin iş kazası nedeniyle ölüm riski, Türkiye'de ortalama yüzde 5, Avrupa ülkelerinde yüzde 1'dir. Bu veriler göstermektedir ki, iş kazaları ve meslek hastalıkları vakaları sürekli artmaktadır. Bu vakalar sonucu ölen ya da yaralanan işçilerin sayısı da, yıldan yıla artmaktadır. Bu tespitler, ülkemizde iş sağlığı ve iş güvenliği alanında, uluslararası norm ve standartları da dikkate alarak, köklü değişim çalışmalarının zorunluluğunu ortaya koymaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sağlıklı çalışma ortamı, iş barışının, hızlı ve sağlıklı kalkınmanın da önşartıdır. Özellikle, küçük ve orta ölçekli işletmeler için hayatî önem taşıyan koruyucu hekimlik ve koruyucu mühendislik hizmetlerinin, bu işyerlerinin toplu olarak bulunduğu küçük sanayi sitelerinde, ortak işyeri sağlık ve güvenlik birimleri vasıtasıyla sağlanması ve bu birimlere devlet desteği sağlanması konusunda yapılacak yasal düzenleme, Meclisimizin bu alanda yapacağı önemli bir reform olacaktır. Yapılacak yasal değişiklikle, Bakanlık bünyesinde, katılımcıları ile görev ve yetkileri açıkça belirlenen, belirli ölçüde yaptırım gücü bulunan iş sağlığı ve güvenliği yüksek konseyinin oluşturulmasında büyük fayda görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, iş sağlığı ve güvenliği çalışmalarında önem taşıyan husus, işyeri sağlık örgütlenmesi ve işyerinde, bu alanda yapılan çalışmaların koordinasyonudur. Bu amaca ulaşmanın tek yöntemi ise, iş sağlığı ve güvenliği kurullarının sağlıklı çalışmalarıdır.

İşyeri hekimliği sistemi yeniden düzenlenmelidir. Sağlıklı ve güvenli koşullarda çalışma hakkının korunması ve geliştirilmesi, bir anlamda hekim katkısını da gündeme getirmektedir. Bu alanda hizmet üretebilecek hekimlerin konuyla ilgili meslekî bilgilerinin artırılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş sağlığı ve güvenliği sorunlarının çözümünün temelinde insana saygı düşüncesi yatmaktadır. Sorun, sadece yetkililerin değil, devlet, işveren ve çalışanların ortak sorunudur; çözüm de müşterek olarak sağlanmalıdır.

Yarınların bugünden daha sağlıklı ve güvenli olması, bugün başlayan etkinliklerin yararlı sonuçlar vermesi dileğiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tanrıverdi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu, hükümet adına söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Tanrıverdi'nin, 17 nci İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası münasebetiyle yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Milletvekilimize de çok teşekkür ediyorum, çalışanlarımızın daha güvenli ortamlarda çalışmalarını sağlamaya yönelik iş sağlığı ve güvenliği gibi hassas bir konuyu Yüce Meclisin gündemine getirdikleri için.

Sayın milletvekilleri, Değerli Milletvekilimizin de ifade ettiği gibi, 2001 yılında, ülkemizde 72 362 iş kazası ve 883 meslek hastalığı meydana gelmiştir. Bunların neticesinde, maalesef, 1 008 işçi kardeşimiz hayatını kaybetmiş, 2 183 kişi de sürekli iş göremez hale gelmiştir. Bu rakamların yanı sıra, SSK istatistiklerine yansımayan iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu oluşan kayıplar da ayrıca dikkate alınmalıdır.

Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere, iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu maddî ve manevî kayıplar, ülke ekonomisi açısından fevkalade önemli boyutlara ulaşmaktadır. Bu nedenle, ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği alanında da çok ciddî tedbirlerin alınması mecburiyeti vardır.

Bugün açılışını yaptığımız İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası etkinlikleri, konunun önemi dikkate alınarak, bu hafta yerine bütün bir yıla yaygınlaştırılmıştır. Yani, daha önce bir hafta süreyle kutlanan bu iş sağlığı ve güvenliği etkinlikleri bütün bir yıla yayılmış bulunmaktadır.

Bakanlığımızın koordinasyonunda, işçi ve işveren kuruluşları, meslek örgütleri, üniversiteler ve konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarından oluşan Ulusal Düzenleme Komitesi tarafından düzenlenecek çeşitli konferanslar, paneller, sergiler ve eğitim kampanyalarıyla zenginleştirilen etkinliklerin, iş sağlığı ve güvenliği alanında toplumsal duyarlılığın geliştirilmesine büyük bir katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bu vesileyle, Bakanlığımızın bu çalışmalarına iştirak eden bütün kurum ve kuruluşlara huzurunuzda bir kez daha teşekkür ediyorum.

Avrupa Birliğiyle bütünleşme sürecinde, iş sağlığı ve güvenliği, uluslararası boyutuyla da gündeme gelmiş, üç yıldır sürmekte olan Bakanlığımızın mevzuat çalışmaları bu yönde ivme kazanmıştır. Bakanlığımız iş müfettişlerinden oluşan mevzuat hazırlama komisyonumuz, iş sağlığı ve güvenliği tüzüğü ve 24 yönetmelik taslağını hazırlamış ve ilgili taraflarca tartışmaya hazır hale getirmiştir. Bu şekilde, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili düzenlemeler çağdaş bir temele oturtulacak ve günümüz teknolojisine cevap verecek yeterliliğe ulaştırılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle küçük ve orta ölçekli işyerlerinin koruyucu hekimlik ve koruyucu mühendislik hizmetlerinden yararlanabilmeleri amacıyla, küçük ve orta ölçekli işletmeler için yeni bir yönetim sisteminin oluşturulması ve ortak işyeri sağlık ve güvenlik birimlerinin kurulması, bizim de paylaştığımız önemli bir adımdır.

Bu konuda yapılacak olan düzenlemelere Bakanlık olarak yardımcı olacağımızı ifade ediyor, Yüce Heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

2 adet Meclis araştırması önergesi var; ayrı ayrı okutacağım ve Sayın Genel Kurulun bilgilerine sunacağım.

Efendim, gerek Meclis araştırması önergeleri gerekse yasa tasarısı uzun metinler ihtiva ediyor; o nedenle, Kâtip Üyemizin oturarak okuması hususunu Genel Kurulun oylarına sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birinci önergeyi okutuyorum :

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan ve 24 milletvekilinin, Akhisar Sigara Fabrikasının faaliyete geçmesi için, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilineceği üzere, Akhisar, Türkiye'nin ve Ege Bölgesinin en önemli tütün merkezlerinden biridir. Tekel Genel Müdürlüğünce temeli atılan ve yapımına 1977 yılında başlanılan Akhisar Tütün Fabrikası, 1 300 dönümlük alanıyla, İzmir Fuarının 3 katı büyüklüğündedir. Fabrika için, bugüne kadar, tam olarak 222 trilyon lira harcanmıştır. Tütün deposu olarak kullanılmakta olan fabrika, ana bina, 7 bloktan oluşan 42 dairelik lojman, kreş, sosyal tesisin büyük ölçüde tamamlanmasına rağmen, yarım kalan yatırımlar içindeki yerini almıştır.

Yılda 10 000 ton tütün işlenmesi hedeflenmiştir. 2001 yılı itibariyle, 21 855 ekici; 10 200 000 kilo tütünden söz edilmektedir. Akhisar Sigara Fabrikasının üretime geçmesi durumunda, hem tütün bölgesi Akhisar ve dolayısıyla tüm ülke ekonomisinde bir sirkülasyon sağlanmış olacak hem de istihdam sorununa da katkıda bulunulmuş olunacaktır.

Akhisar halkı, fabrikanın bütçeye konulan göstermelik ödeneklerle bitirilemeyeceğinin farkındadır. Akhisar Sigara Fabrikasının bir an önce açılması gerekmektedir. Yarım kalan çok sayıdaki kamu yatırımının tamamlanamaması açısından önemli bir adım olması ve ulusal ve yöresel düzeyde ekonomiye ivme kazandırması amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

  1. Ufuk Özkan (Manisa)

  2. Harun Akın (Zonguldak)

  3. Nuri Çilingir (Manisa)

  4. Hasan Güyüldar (Tunceli)

  5. Muharrem Eskiyapan (Kayseri)

  6. Nurettin Sözen (Sıvas)

  7. Sıdıka Aydoğan (İstanbul)

  8. N. Gaye Erbatur (Adana)

  9. Enis Tütüncü (Tekirdağ)

10. Hakkı Ülkü (İzmir)

11. Gürol Ergin (Muğla)

12. Halil Tiryaki (Kırıkkale)

13. Ali Topuz (İstanbul)

14. V. Haşim Oral (Denizli)

15. Halil Akyüz (İstanbul)

16. Mesut Değer (Diyarbakır)

17. Fuat Çay (Hatay)

18. Yakup Kepenek (Ankara)

19. İzzet Çetin (Kocaeli)

20. Güldal Okuducu (İstanbul)

21. Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu (Ankara)

22. Bayram Ali Meral (Ankara)

23. Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)

24. Bülent Baratalı (İzmir)

25. Mehmet Sevigen (İstanbul)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutmadan önce, Başkanlığın bir çağrısı var; onu arz ediyorum :

Sayın millletvekilleri, Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla kurulan (10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 7.5.2003 Çarşamba günü -bugün- saat 16.00'da, anabina, birinci kat, PTT karşısındaki Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyoruz. Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca ilan tahtalarında asılmıştır.

Bu konuyu Yüce Heyetin bilgisine sunuyorum.

Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum :

2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 27 milletvekilinin, taksicilerin ve diğer şoför esnafın sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/74)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yaşanan ekonomik krizler, genel olarak şoför esnafının sorunlarını artırmıştır. Ailelerini geçindirmekte zorlanmakta ve eğer araç sahibi değillerse, sosyal güvenceleri de bulunmamaktadır.

Taksici esnafı ise, mesleklerinin zorlukları yanında, genel olarak şoför esnafının yaşadığı sorunlardan başka, üstüne üstlük, bir de can derdine düşmüşlerdir.

Özellikle büyük kentlerimizde taksici esnafının gasp edilerek öldürülmeleri, tabiri caizse, vakai adiyeden olmuştur; yani, sıradanlaşmıştır.

Bu durum, zaten geçim sıkıntısı ve mesleğin zorlukları altında bunalan taksici esnafını ve ailelerini çok tedirgin etmektedir. Bütün çağrılara ve çığlıklara rağmen, can güvenliğine dönük bir tedbir alınmaması üzücüdür. Devlet, taksici esnafını âdeta kaderine terk etmiştir.

Taksicilerin can güvenliğinin sağlanmasıyla ilgili olarak, Sayın İçişleri Bakanının, verdiğim 7.2.2003 tarihli soru önergesine bugüne kadar cevap vermemesi ve hiçbir önlem de geliştirmemesi dikkat çekicidir. Her yurttaşımıza doğumdan ölüme kadar gece-gündüz hizmet veren taksiciler, bu ilgisizliği hak etmemektedir.

O halde, bu aşamadan sonra konuya Yüce Meclis el atmalı ve taksici esnafının can güvenliğinin sağlanması ve genel olarak da, şoför esnafının sosyal güvenlik sorunlarının çözümüne dönük alınması gereken önlemlerin tespiti için Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.

  1. Ahmet Ersin (İzmir)

  2. Harun Akın (Zonguldak)

  3. Atilla Başoğlu (Adana)

  4. Uğur Aksöz (Adana)

  5- Necati Uzdil (Osmaniye)

  6- Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)

  7- Muharrem Kılıç (Malatya)

  8- Atilla Kart (Konya)

  9- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)

10. Algan Hacaloğlu (İstanbul)

11. Tuncay Ercenk (Antalya)

12. Osman Özcan (Antalya)

13. Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)

14. Bülent Hasan Tanla (İstanbul)

15. Fikret Ünlü (Karaman)

16. Ufuk Özkan (Manisa)

17. Hüseyin Güler (Mersin)

18. Mehmet Boztaş (Aydın)

19. Ersin Arıoğlu (İstanbul)

20. Enver Öktem (İzmir)

21. Abdürrezzak Erten (İzmir)

22. Sedat Uzunbay (İzmir)

23. Özlem Çerçioğlu (Aydın)

24. Rasim Çakır (Edirne)

25. Mehmet Tomanbay (Ankara)

26. Mustafa Gazalcı (Denizli)

27. Mehmet Işık (Giresun)

28. Hasan Aydın (İstanbul)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum :

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, (6/184), (6/185), (6/186) esas numaralı sözlü soru önergelerini geri aldığına ilişkin önergesi (4/54)

                                          6.5.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım ve Köyişleri Bakanından cevaplamasını istediğim (6/184) no'lu soru önergesini, Başbakan tarafından cevaplanmasını istediğim (6/185) no'lu soru önergesini ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından cevaplanmasını istediğim (6/186) no'lu soru önergemi geri alıyorum.

Bilgilerinize saygılarımla arz ederim.

                                    Nail Kamacı

                                           Antalya

BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım :

2. - Yunanistan Meclis Başkanı Apostolos Chr. Kaklamanis'in, TBMM Başkanı Bülent Arınç'ı Atina'da düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansına vaki davetine, TBMM Başkanını temsilen İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam'ın  iştirak etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/256)

                                          6.5.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Yunanistan Meclis Başkanı Apostolos Chr. Kaklamanis tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Bülent Arınç'a gönderilen bir mektupta, 23-24 Mayıs 2003 tarihlerinde Atina'da düzenlenecek olan Avrupa Birliği (AB) Parlamento Başkanları Konferansına, TBMM Başkanının davet edildiği bildirilmektedir.

Söz konusu konferansa TBMM Başkanını temsilen, AB'nin Geleceğine İlişkin Konvansiyonun üyelerinden İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam'ın katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum :

3. - Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan ve Tacikistan Parlamentoları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/257)

                                          6.5.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, aşağıda isimleri belirtilen ülke parlamentoları ile TBMM arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulması Genel Kurulun tasvibine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

Kazakistan

Kırgızistan

Moğolistan

Tacikistan

BAŞKAN - Okunan tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73’e 1 inci Ek) (1)

BAŞKAN - Komisyon?... Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, tasarının 18 inci maddesi kabul edilmişti. Şimdi 19 uncu maddeyi okutacağım; ancak, Komisyon Başkanının, yerinden, çok kısa bir söz talebi var; kendisine çok kısa bir söz veriyorum.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sözlerime başlamadan önce, izin verirseniz, Bingöl depremiyle ilgili bir iki şey söylemek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bildiğiniz gibi, 1 Mayıs sabahı saat 03.27'de Bingöl'de 6,4 şiddetinde bir deprem oldu. Beş saat sonra, Sayın Başbakanımız, 6 bakanımız ve milletvekili arkadaşlarımızla birlikte bölgeye intikal ettik.

Depremin merkez üssü, Bingöl il merkezi ve çevresindeki 80'e yakın köydür.

Bingöl il merkezindeki kamu kurum ve kuruluşlarına ait binalar ile konutların yüzde 70'inde büyük hasarlar tespit edilmiştir.

Depremde 176 hemşerimiz hayatını kaybetmiştir, 6 kişisi ağır olmak üzere toplam 521 yaralımız vardır.

Şu anda halkın tamamı, geceyi de gündüzü de dışarıda geçirmektedir; bu nedenle, çadır ihtiyacımız acilen devam etmektedir.

Büyük depremin ardından, şu ana kadar, 1 200'e yakın artçı deprem meydana gelmiştir ve bunların içinde 4,5 şiddetinde olanlar çoğunluktadır. Bu depremlerle birlikte binalar yıkılmaya devam etmektedir. Sürekli deprem olunca, Bingöllü hemşerilerimiz, haklı olarak korku ve panik içindedirler.

Doğu Anadolu'nun tipik bir karasal iklimine sahip olan Bingöl'de gündüz sıcaklık 25 dereceye kadar çıkabilmekte; ancak, ısı, gece sabaha doğru sıfır dereceye kadar düşmektedir. Dolayısıyla, geceyi dışarıda geçiren halk perişan bir durumdadır. Evi sağlam olan bile dışarıda kaldığından, acil çadır ve battaniye ihtiyacımız devam etmektedir.

Yapılan ilk tespitlere göre, il merkezinde 4 500, köylerde ise 1 000'e yakın bina ağır hasar görmüştür. Yine köylerimizde yapılan tespitlerde 10 000 civarında büyük ve küçükbaş hayvanın telef olduğu görülmüştür.

Ben, bu vesileyle, dün ilimizi ziyaret eden, başta Sayın Cumhurbaşkanımıza, evvelki gün acımızı paylaşmaya gelen Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'a, depremin hemen ardından 6 bakanla ilimizi ziyaret eden Sayın Başbakanımız ve bakanlarımıza, Bingöl halkı adına teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.

                                              

(1) 73 S. Sayılı Basmayazı 13.3.2003 tarihli 45 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

73’e 1 inci ek S. Sayılı Basmayazı 6.5.2003 tarihli 75 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

Sayın Başkan, bana bu fırsatı verdiğiniz için size ve acımızı paylaşan herkese teşekkür ediyor, tüm Bingöl halkına ve Türkiye'ye geçmiş olsun diyorum, Allah bir daha böyle bir acı vermesin temennisinde bulunuyorum.

Sağ olun efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal da gitti; kendisine de teşekkür etmesini beklerdik!

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, doğru söylüyorlar...

DURSUN AKDEMİR (Iğdır)- Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Mehmet Ağar da gitti.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Doğru söylüyor bütün milletvekilleri,  haklı olarak; başta, Sayın Genel Başkanları Deniz Baykal ve diğer parti genel başkanları, birçok parti genel başkanlarımız geldi; ben, onları unuttum, kusura bakmayın, hepsine teşekkür ediyoruz bütün Bingöl halkı adına.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Ali Talip Özdemir Bey de gitti.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Bütün genel başkanlar; Mehmet Ağar Bey, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve diğer, şu anda aklımda olmayan; Ali Talip Özdemir Bey'e, hepsine ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum.  Hatırlattığınız için teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

AHMET ERSİN (İzmir) - Gündemdışı konuşsaydın daha iyi olurdu...

BAŞKAN - 19 uncu maddeyi okutuyorum :

Sözleşmenin feshinde usul

MADDE 19. - İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır.

İşveren bakımından beklenmeyecek haller hariç olmak üzere, hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci maddenin (II) numaralı bendi  şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın'ın.

Buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır Sayın Aydın.

CHP GRUBU ADINA HASAN AYDIN (İstanbul) -  Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına madde üzerinde söz almış bulunmaktayım.

19 uncu maddeye kadar geldik. Arkadaşlarımızın tümü, maddelerin neyi getirip neyi götüreceği hususunda düşüncelerini uzun uzun anlattılar. Her ne kadar büyük bir kararlılıkla maddeler buraya gelmiş, biz ne söylersek söyleyelim, olacak olan yine olacak; ama, yine de biz, hem burada milletvekili arkadaşlarımızın olaya bakışını bir miktar etkilemek hem de vatandaşlarımızın bizim burada ve AKP'nin olaya bakışını kavramasına katkıda bulunmak açısından bir kere daha değerlendirmek istiyorum.

Sevgili arkadaşlarım, bu yasanın özünde, biraz da yasa çıkarılırken, işverenin nasıl değerlendirildiği, işçinin nasıl değerlendirildiği ve bu olaya nasıl bakıldığı çok önemli. Bir kere, bu yasanın kafasında, bakışında, çekmiş olduğu resimde nasıl bir işveren var: Bildiğim kadarıyla, gelişmekte olan, büyüyen, üreten, kâr yapabilen, ülkesine katkı yapabilen işveren dediğimizde; çağdaş, işini bilen ve dolayısıyla da, üretiminin en önemli unsuru olan işçi unsurunu önemseyen, işçinin, kalifiye, nitelikli, işine iyi bakan, işine sahip çıkan, üretken, bunun da ötesinde, mutlu, çalışmış olduğu işten memnun, yarınının ne olacağını merak etmeyen, akşam iş korkusuyla yatmayan, iş korkusuyla yatan değil, nasıl başarılı iş yapabilirim, işimi nasıl daha da ülkenin menfaatlerine, kendi menfaatlarıma kullanabilirim diyen işçiyi özler, iyi bir işveren.

Buradaki yasada, kötü bir işverene göre tanım var. Burada, geri kalmış, şark kültürünü taşıyan, üretmek yerine, yaratmak yerine, kâr yapmak yerine, çalıştırmış olduğu işçiye üç beş kuruş verip, vermiş olduğu o parada gözü olan, çalıştırdığı işçiyi nasıl daha fazla ezerim, üretmek yerine acaba işçiyi daha fazla nasıl sömürebilirim, acaba işçiye bir köle gibi nasıl davranabilirim, canımın istediği zaman işçiyi nasıl kapı dışarı edebilirim, ücretleri yükseldiğinde onları atıp, onların yerine nasıl birkaç işçi daha alabilirim gibi, bu yasada kötü bir işveren tanımı var. Yani, gelişmiş olan ülkelerdeki hiçbir işverenin istemediği böyle bir yasaya, samimiyetle ifade etmek isterim ki, ülkesine biraz katkı yapmak niyetinde olan, gelişmeyi hedefleyen, kendisini aşmayı hedefleyen aklı başında hiçbir işveren de evet, bu yasa güzel olmuştur, bizim lehimize olmuştur diye bakmaz.

Değerli arkadaşlarım, çalışan bir işçiyi, üreten bir işçiyi, nitelikli bir işçiyi, işini seven bir işçiyi, işine sahip çıkan bir işçiyi ister verimli işveren; böyle bir işçiyi özler ve böyle bir işçiyle birlikte çalışmayı özler. Burada, hem kötü bir işveren modeli var hem sürekli şüphe edilen, ne zaman ne yapacağı belli olmayan, nasıl yapsak da en ufak bir yanlışında kapı dışarı etsek denilmesi gereken kötü de bir işçi modeli var bu yasa tasarısında. Bu yasa tasarısındaki mantık, bu yasa tasarısındaki zihniyet, ne kendi ülkesindeki işverenine güveniyor ne de kendi ülkesindeki işçisine güveniyor.

Değerli arkadaşlarım, diyelim ki böyle... Şimdi, sonuçta, dünyada bütün ülkelerin özlemiş olduğu devlet biçimi, sosyal devlet biçimi. Sosyal devlet, toplumdaki düzenlemeleri yaparken, düzenlemeler için kanunları çıkarırken, genellikle, zor durumda olanı, zayıf durumda olanı gözetir; zira, zayıf durumda olan insanın, kazanma, kendini ayakta tutma, sonuç alma, başarı elde etme şansı yoktur. Teraziyi dengeleyebilmek, adaleti var edebilmek için, yaklaşım olarak, ortaya konulması gereken temel mantık bu olması gerekirken, burada, bu mantığı görmemiz mümkün değil. Siyaset, kanun çıkarırken, korkutan, ürküten... Kanunun muhatap kesimlerini, inandıkları için değil, kendi yaşamlarını güzelleştireceği için değil, korktuğu için, eğer uymazsa başına kötü şeyler gelebileceği endişesini taşıdığı için gibi bir mantıkla kanun çıkarılmaz. Bu tasarının özünde, aynı zamanda korkuya dayanan, yapmazsan şöyle olur, yapmazsan böyle olur esasına dayanan bir anlayış da var; çünkü, yasalar, birer korku aracı değil, birer kuraldır; uyulması gereken, bir bakıma toplumun iradesini temsil eden, toplum bireylerinin her kesiminin uyduğu, uymakla kendisini mükellef saydığı kurallar dizisidir ve bu yasa tasarısının özünde, esas itibariyle, bu da yok; bu yasanın özünde biraz korku var, biraz da yapmazsanız daha kötü şeylerle karşılaşırsınız noktasında bir tehdit mantığı var.

Siyaset önderliği, sadece toplumdaki mevcut olumsuzlukları kabul eden ve o olumsuzlukların birlikte yaşamalarını mecbur kılan bir düzenleme göreviyle karşı karşıya değildir; siyaset önderliği, toplumun kesimlerini, katmanlarını, bireyini değiştirmeyi hedefleyen, çıkarmış olduğu yasalarla toplumun bireyine, kesimlerine, kurumlarına katkı yapmayı düşünen siyaset önderliğidir. Siyaset önderliği, siyaset önderliğinin parlamentosu, parlamentonun hükümeti, aynı zamanda, çıkarmış olduğu yasaların toplum gündeminde, toplum yaşamında toplumu ileriye taşıyan, toplumu bulunduğu yerde tutan değil, geliştiren; toplumdaki mevcut olumsuzluklara, tabulara, statükoya uyan değil, onun daha bir ilerisine kendisini taşıyan bir mantığı gözetmelidir; maalesef, burada bunu da görmemiz mümkün olamıyor.

Değerli arkadaşlarım, eğer bu mantıkla bir kanun çıkarırsanız ne olur; bu kanunun işlediğini zannedersiniz, bu kanunun işlemediği de görülecektir. Zira, bu kanun işlediğinde, her işlediğinde ülke ya da muhatap kesimler yara alacaktır. Bunu bir de bu yanıyla değerlendirmemiz belki mümkün olabilir diye düşünüyorum.

Şimdi, yasaya bir bakalım. Çok açık ifade ediyorum, bu yasa işverenden yana bir yasa değil. Bu yasa, yeteneksiz, başarısız, çalmaya, çırpmaya uygun; mert, işçisine sahip çıkan, ülkesine sahip çıkan bir işverenin talebi olamaz.

Değerli arkadaşlarım, maddenin girişi şöyle, tümünüzün vicdanına tevdi ediyorum, bir sürü şey sayacak "işveren bakımından beklenmeyecek haller hariç olmak üzere." Bu paragrafın başına bu cümleyi koyduğunuz zaman, geriye kalan kısımları yazmanız, ya bunu yazan insanların yazım konusundaki özrünü ortaya koyar ya da bunu okuyan insanların özürlü olduğunu varsayan bir yaklaşım biçimidir. Bir kere daha tekrar etmek istiyorum: "İşveren bakımından beklenmeyecek haller hariç olmak üzere." "Beklenmeyecek haller hariç" ne demek?! Var mı böyle bir şey? Yani bunu söylediğinizde, bunu bir insana anlatmanız mümkün mü?! Bunun, bir insan tarafından, bütün insanların kabul edebileceği bir tarzda yorumlanması mümkün mü? Nedir beklenmeyecek haller? Yani patron beyefendinin ya da işveren beyefendinin morali bozukken, kapıdan gelen işçi onun moralinin bozuk olduğunu bilmeyecekse ve onun moralinin bozuk olduğunu bilmeden o davranışa girmediği için, patronun beklenmediği bir halle karşılaştığında, bu, işçinin işten atılması gerekçesi olabilir mi?!

Değerli arkadaşlarım, lütfen... Gerçekten lütfen... Yani, ikide birde arkadaşlarımızın tekrarladığı gibi, sayısal çoğunluktur, yok biz azınlıktık falan gibi tekerlemeler yapmak istemiyorum; ama, yasalar toplumun geleceğini dizayn etmek için çıkacaksa, biraz üzerinde titizlikle durulmalı.

Bakınız, dün çok acıklı bir şey oldu burada. Buraya on işçi diye getiriliyor, çok değerli arkadaşlarımız ve grup başkanvekilimiz bir dakikada, o 10 kişiyi 30 kişiye çıkarıyor, bir tek milletvekili arkadaşım şunu söylemiyor: Önümüze getirdiğiniz maddede 10 işçiyle ilgiliydi, ne oldu da 30 işçiye çıktı; neden burada önergeyle değiştirip, tümümüzden bunu kabul etmemizi istiyorsunuz?..

Burada, bizim arkadaşlarımız açıkladılar, bu yasa, bu mantıkla, zaten, Türkiye'de 30 kişinin altında işçi çalıştıran insanlara da hitap etmemektedir. Bu yasa, sadece işçiye güvenmemenin ötesinde, aynı zamanda, 30 kişinin altında işçi çalıştıran insanlara da güvenmemektedir. Bu yasa, acaba, niye 30 kişinin üzerinde işçi çalıştıranlara geçerli oluyor da, 30 kişinin altında işçi çalıştıranlara geçerli olmuyor?! Yani, bu yasa güzel bir yasaysa, bu yasa topluma bir katkı sağlayacaksa, acaba, neden, bu yasa, 30 kişinin altında işçi çalıştıran insanlara katkı sağlamayacak ya da bu yasa iyi bir yasa değilse, topluma bir katkı sağlamayacaksa, neden, 30 kişinin üzerinde işçi çalıştıran insanlara bu kötülüğü yapacak?! Böyle bir adaletsizlik, böyle bir eşitsizlik olabilir mi?! Bunu, bu kapıdan dışarı çıktığınızda, hangi insana, Allah'ın hangi kuluna izah edebilirsiniz?! Olay belli; 30'un üzerinde eleman çalıştıran insanların istemi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, milletvekillerimizin parmak kaldırdığı bir isteme dönüşebilmektedir ve itiraf etmeyelim, bu, çok acıklıdır ve ben bir milletvekili olarak, böylesine bir talebe, böylesine geri, böylesine ilkel, böylesine ülkesinin geleceğini gözardı eden, kesinlikle ülkenin bütünlüğünü ve menfaatlarını değil, bu talepte bulunan insanların küçük beyinlerinin içindeki talepleri karşılayan bir yasaya el kaldırmayı insaflı bulmuyorum değerli arkadaşlarım.

İkide bir, bu kürsüye çıkılıp, taraflardan söz ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen tamamlayın. 

HASAN AYDIN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Taraflar bu konuda mutabık olmuşlar. Bilim adamları, oturmuşlar, masanın başında yasa yapmışlar.

Değerli arkadaşlarım, burada bulunan milletvekili arkadaşlarımızın tümünün, bilim adamlarına saygısı, şüphesiz sonsuzdur; ama, belki niyetimi aşarak bir şey ifade etmek zorundayım ki, hangi taraflar, bu yasayı, masa başında oturup yazıp, önümüze getirdilerse, bu tarafların, Türkiye'nin reel tarafları ve gerçek tarafları olduğuna inanmıyorum. Bu tasarıyı yazıp önümüze getiren insanların, daha bugün İstanbul'dan bana gelip, evinden kovulan, iş bulamayan        -bunu samimiyetle ve içtenlikle ifade ediyorum- hanımını ve çocuklarını, Erzurum'un bir köyünden kalkıp gelmiş akrabalarına bırakan, kendisi iş bulamayıp, tren istasyonlarında, otobüs garlarında yatan vatandaşın duygularını taşımadığını biliyorum ve bu duygulardan çok habersiz olduklarını da biliyorum. Bu tasarıyı yazan insanlarımızın, büyük ihtimalle, modern yerlerde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi alayım Sayın Aydın.

HASAN AYDIN (Devamla) - Peki Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, son cümlemi söylüyorum, Sayın Başkanımın sabrını zorlamak istemiyorum.

Ben, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarıma, milletvekili arkadaşlarıma, milleti temsil eden arkadaşlarıma sesleniyorum: Bu tasarıya el kaldırırken, ellerini vicdanlarına koymalarını istiyorum. Her yasa önümüzdeki dönemi şekillendireceği için, kaldırmış olduğunuz her parmağın karşınıza çıkabileceği gerçeğini gözeterek oy kullanmanızı talep ediyorum. Bu düşüncemi ve duygularımı alabilecek arkadaşlarımın olduğunu varsayıyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Şimdi, şahısları adına söz istekleri var.

İlk söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral'a aittir.

Buyurun Sayın Oral.

Süreniz 5 dakika.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir konuyu yetmiş milyonun dikkatine sunmak istiyorum, eğer ilgilenirlerse buradaki milletvekili arkadaşlarımın da dikkatine sunmak istiyorum: Bu yasa, İş Güvenliği Yasasının koruyucusu olarak çıkarılmaya çalışılıyor. Yani, Sayın Kapusuz, İş Kanunu Tasarısının, İş Güvenliği Yasasına paralel, tamamlayıcı olarak çıkarıldığını, beyan etti. İşverenlerin, İş Güvenliği Yasası sebebiyle sıkıntıya düştükleri ve işten çıkarmaların arttığı daha önce beyan edilerek, bu yasanın ne kadar önemli olduğu burada, günlerdir, aylardır Türkiye'nin kamuoyunda tartışılıyor.

Ben şunu anlamak istiyorum: Eğer, bu yasa bu kadar önemliyse, bu yasanın, Türkiye'de çalışan insan sayısı milyonlarla ifade edilirken, bunların içinden sadece ve sadece 1 000 kişiyi, 2 000 kişiyi ilgilendiriyor olmasının Türk emeğine, Türk sermayesine ne katkısı olacaktır?

Siz, 30 kişiden fazla işçi çalıştıran işyerlerini bu yasaya karşı muhatap ediyorsunuz; 29 kişi çalıştıran işyerleri ve çalışanları İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Yasasına muhatap olmuyorlar; yani, bunun anlaşılır tarafı nerede allahaşkına?!

Bakıyorum, bu yasa, kıdem tazminatı gibi çok önemli bir müktesep hakkı bozguna uğratıyor. İşverenin keyfine, ihtiyacına göre esnek çalışma hükümleri -dünyanın hiçbir yerinde yok- veya ILO standartlarına uymayan esnek çalışma yöntemleri getiriyor. Çok ısrarla söylenen, güya, Türkiye'deki sendikal hareketi güçlendireceği iddia edilen bu yasa, sendikaları güçsüz bırakıyor, işçilerin sendikaya olan muhtaciyetlerini ortadan kaldırıyor. Siz, sendikaları yok edeceksiniz, sendikaların işçinin haklarını alma konusundaki toplu pazarlık hakkını yok edeceksiniz, işçilerin sendikalı olma hakkını yok edeceksiniz; ondan sonra, diyeceksiniz ki, bu yasalar çağdaş; eğer bu yasaları geçirirsek sendikaların önü açılacak, sendikalar çağdaşlaşmış olacak. Bunların hepsine gülüp geçmekten başka yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur.

Bu yasalar çıkarken, Hak-İş bu yasalara karşı çıkmıştır, Türk-İş bu yasalara karşı çıkmıştır, DİSK  bu yasalara karşı çıkmıştır. Peki, bu yasaları isteyen kimdir; bu yasaları isteyen sadece ve sadece TÜSİAD'dır ve o TÜSİAD'ın Türkiye'deki sayısı da -çok açıkça söylüyorum- bu yasanın kapsadığı emeğin karşıtı olan işveren sayısı kadardır. Dolayısıyla, bu konuda yapılan yanlışlığın, artık, daha fazla, ısrarla devam etmemesi gerektiğini söylüyorum.

Bu yasayla, iş güvencesi tamamen yok edilecektir; belirli süreli iş sözleşmesi yapma konusunda, işverenlere sınırsız bir serbestî tanınacaktır. Bu yasa, iş şartlarında kötü ve işçi aleyhine esaslı değişiklik yapma hakkını işverenlere bağlayan maddelerle doludur. Açıkça söylemek gerekirse, bu yasa, istihdamı artıran değil, işyerlerindeki işçilerin sirkülasyonunu artıracak bir yasadır; yani, (A) fabrikası sürekli işçi değiştirme hakkını elde edecektir bu yasayla. Bu yasanın emeğe verdiği bir katkı yoktur; aksine, işvereni, mevcut koşullardan daha relax, daha large duruma getirecek, kanunlar karşısında, açıkçası kanuna karşı kendini zorunlu hissetmeyeceği bir ortama sürükleyecektir.

O yüzden, bu yasayla ilgili çalışmaların kimler tarafından yapıldığını, gerçekten, ben de çok merak ediyorum. Bu konuda emeği olan herkesi ayıplıyorum.

Konuşmam biterken, bu fırsattan yararlanarak, Türkiye kamuoyu önünde, bugün, Amerika Savunma Bakan Yardımcısının Türkiye aleyhindeki sözlerini buradan protesto ediyorum ve bu konuya aracılık eden basın kuruluşlarını da şiddetle kınıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

İkinci söz isteği, Kırşehir Milletvekili Sayın Hüseyin Bayındır'ın.

Buyurun Sayın Bayındır.

Süreniz 5 dakika.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, biz, burada, neyi görüşüyoruz; daha önce getirip, geri çektiğiniz İş Kanunu Yasa Tasarısını mı görüşüyoruz? Peki, bunu görüşüyoruz da, çekme gerekçelerinizi bize izah etmeden, konunun muhatabı olan, sosyal tarafları olan sendikalarla hiç görüşmediğiniz bu yasa tasarısını, yine Cumhuriyet Halk Partisi Grubuyla hiç görüşmediğiniz bu yasa tasarısını... Hani seçim öncesi ya da ahenkli yerlerde, ahenkli sofralarda, ahenkli biçimde "sosyal taraflarla görüşmeden iş yapmayacağız, kanun çıkarmayacağız, haberdar edeceğiz" diyordunuz; nerede burada?! Niçin, bu sosyal taraflarla görüşmeden, kimin, ne zaman, nerede, niçin işten atılacağı belli olmayan, milyonlarca insanın belki onlarca yılını -toplumun huzuru ve barışı adına- heba edecek bu tasarıyı önümüze getiriyorsunuz?

Yoksa "biz 365 kişiyiz, dilediğimizi çıkarırız" anlayışının arkasında mısınız?.. Evet, arkasındasınız, belli oluyor zaten getirdiğiniz yasa tasarılarından. Çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım, Anayasayı dahi değiştirebilecek bu çoğunluğa inanarak getirdiğiniz bu yasa tasarılarını, buradan geçirmeye çalışırken bile, dönün de arka taraflara doğru bir bakın, aynen küme düşmüş bir takımın seyircileri gibisiniz. (Gülüşmeler) Çünkü, siz de bu yasanın gerekli olduğuna inanmıyorsunuz; onun için yoksunuz bu sıralarda.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sen, o tarafa bak...

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Fakat "ne yapalım, teknik direktör öyle istiyor, biz de getiriyoruz" diyorsunuz. Yıllarca, toplumun sosyal barışına etki edecek bu yasaya, onun için bu kadar ilgisizsiniz değerli milletvekilleri.

Zaten sizin anlayışınız bu, onun da gereğini yapıyorsunuz; bugün "evet" dediğinize, yarın, maalesef, rahatlıkla "hayır" diyebiliyorsunuz. Biz sizi tanıdık artık, bunu bilin. Çok samimî söylüyorum, biz sizi tanıdık, 65 000 000 Türkiye insanı da sizi tanıdı. Siz, çıkardığı her yasanın ya Cumhurbaşkanından döndüğü ya Anayasa Mahkemesinde iptal edildiği... Ödenen nemalar var ya; hani, şu üç gündür, bir haftadır, Ziraat Bankası önünde bekleyen yüzlerce, binlerce insana eziyet şekliniz var ya, oralardan belli.

Bakın, Ziraat Bankasında devletten 500 000 000 lira anapara alacağı olan bir hak sahibine 17 000 000 lira verildiğini biliyor musunuz?! Altyapısı hazır değil, hiç hazırlığı yok. Hani, o, televizyonlarda, yine renkli simalarınızla, yine anlaşılır üslupla, dilinizle, kendinize ait yumuşak tavrınızla, hani şiir gibi okuyordunuz ya, diyordunuz ya orada, sonu 1 olanlar şu gün, sonu 2 olanlar, 3 olanlar...

HASAN KARA (Kilis) - İş Yasasına gel, İş Yasasına...

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Arkadaşlar, kargaşa var. Ben milletvekiliyim ve eski bir devlet memuruyum; sabahleyin Ziraat Bankasına gittiğimde, sistemin çöktüğünü söylediler. Ben dedim ki, hiç üzülmeyin; sistem, 3 Kasımda çöktü.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sen de nemalandın mı?

HASAN KARA (Kilis) - Nemayı aldınız mı?

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Alınca anlatacağım size, alınca anlatacağım dostlarım.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim size: Sakın ha; sizin çok paranız olabilir, sizin fabrikalarınız olabilir, sizin çeşitli yöntemlerle geçim kaynağınız olabilir; ama, 200 000 000'a, 300 000 000'a ihtiyacı olan bu ülke insanlarının nemalarıyla dalga geçmeyin lütfen.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Ödüyoruz işte, daha ne yapalım?!

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Zamanı gelince, sizinle nasıl konuşulacağını onlar çok iyi bilirler.

Bir şey daha söyleyeceğim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bayındır, mikrofonu açıyorum; lütfen tamamlayın.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Arkadaşlar, son sözümü söylüyorum: Demokrasiye inanın, demokrasiye sıkı sıkıya sarılın; sakın, demokrasiyi araç olarak görüp, istediğiniz durakta ineceğinizi düşünmeyin. Bu halk, zamanı gelince o araçtan sizi nasıl indireceğini bilir diyor, teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bayındır.

Sayın milletvekilleri, 19 uncu madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Sözleşmenin feshinde usul" başlıklı 19 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Bayram Meral

Hüseyin Özcan

Muhsin Koçyiğit

 

Ankara

Mersin

Diyarbakır

 

 

Muharrem Doğan

 

 

 

Mardin

 

Sözleşmenin feshinde usul

Madde 19.- İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır.

Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci maddenin (II) numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz efendim...

BAŞKAN - Efendim, bugün, mikrofon azizlik yapıyor.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, işçinin ahı tuttu.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, sadece Komisyon sırasındaki mikrofon mu arızalandı?

BAŞKAN - Hayır, esas problem Divanda.

Sayın milletvekilleri, teknik bir arıza sebebiyle, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.25

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati :16.44

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?..

Tasarının 19 uncu maddesi üzerinde verilen Sayın Oğuz Oyan ve arkadaşlarının önergesini okutmuştuk biraz önce.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkanım, hükümet yok, çoğunluk yok.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hükümet nerede Sayın Başkan?

BAŞKAN - Gereğinden fazla süre verdik.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hükümet burada efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kapının önündeki hükümet işe yaramaz, buradaki hükümet işe yarar Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Arkadaşlar, bitiş süresi bilinmiyor ki, 5 dakika mı sürecek, 10 dakika mı; ancak yeni belli oldu. 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, okunan önergeye katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.

Sayın Hükümet, katılıyor musunuz?

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz...

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin imza sahipleri konuşmak istiyor mu?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Evet efendim. 

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

Süreniz 5 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 19 uncu maddesiyle ilgili değişiklik önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, kabul etmek gerekir ki, dün, 18 inci maddesiyle işlemez hale getirdiğimiz İş Güvencesi Yasasının belki de en önemli hükümlerinden birisi, sözleşmenin feshinde usulle ilgili olarak yeni iş yasasına giren bu düzenleme idi. Bir yenilik olarak görülmesi gerekir; çünkü, 1475 sayılı İş Yasasının uygulanmasında, 13,17 ve 24 üncü maddelerinde, işverenlerin herhangi bir işçinin iş aktini feshetmesi durumunda, bunu hangi usule göre yapacaklarına ilişkin belirgin bir düzenleme yoktu.

Şimdi, dün -yine, tekraren söylüyorum, son derecede üzüntü duyduğum için- işlemez hale getirdiğimiz iş güvencesine ilişkin düzenlemede, sözleşmenin feshinde bildirimlerin yazılı hale getirilmesi hükmü getirildi. Tabiî, bu ileri düzenlemede, şöyle bir baktığımız zaman, sözleşmenin feshinin yazılı olarak yapılması ve açık ve kesin bir şekilde belirtilmesi zorunluluk haline getirilmiş. Bu güzel.

İkinci fıkrada "İşveren bakımından beklenmeyecek haller hariç olmak üzere, hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi feshedilemez" deniyor. Sadece 1475 sayılı Yasada 17 nci madde olarak halen meri olan ikinci fıkra hükümleri bu yasa tasarısının da 25 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemeler, bunlar, bir bakıma, işverene haklı gerekçelerle fesih hakkı tanıdığı için, düzenleme, saklı tutmuş bu hakkı. Buna katılıyorum; ancak, "işveren bakımından beklenemeyecek haller" gibi muğlak, ne olduğu belli olmayan, her zaman feshin haklı mı haksız mı yapılacağını tartışmaya taşıyacak ve yargıya intikal edecek pek çok konu yaratacak bir düzenlemenin burada yer alması doğru değil. Ben, o nedenle, sadece, ikinci fıkranın başındaki "İşveren bakımından beklenemeyecek haller hariç olmak üzere" ibaresinin çıkarılması halinde, maddenin amacına uygun bir düzenleme olacağı kanaatini taşıyorum, taşıyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu önergeyi bu nedenle verdik. Daha anlaşılır, daha iyi işleyen bir düzenleme olduğu için katılacağınızı umut ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı ve gerekçesini biraz önce dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 19 uncu maddeyi, kabul ettiğiniz önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 19 uncu madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum :

Fesih bildirimine itiraz ve usulü

MADDE 20. - İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açılabilir. Toplu iş sözleşmesinde hüküm varsa veya taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.

Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.

Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.

Özel hakemin oluşumu, çalışma esas ve usulleri çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sırlarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan yasa tasarısının 20 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkenin önündeki en önemli sorunun, bugün için, siyasal güvenin oluşturulması ve bu ortamda da süratle ekonominin kurallarının işletilmesi sorunu olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu şekilde, üretimin ve istihdamın artabileceği gerçeğini hiçbir zaman, hiçbirimizin unutmaması gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bu yüzyıl, gerçekten, emek ve sermaye ilişkilerinin geçen yüzyıldaki gibi katı, doktriner bir çerçevede ele alındığı bir kutup yaklaşım ortaya koymamaktadır. Bakın, bu gerçeği de paylaşmak istiyorum. Üretim ilişkileri, mekanizasyon, teknik gelişmeler, bu yüzyılda çalışma ilişkilerini çatışmadan çok, emek ve sermaye arasında uzlaşmaya dönük bir zemine kaydırmıştır. Bizler, Türkiye'de, çağın gerçeği de olan bu konudaki uzlaşma arayışının, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından Parlamentoda aranmadığı görüşündeyiz.

Bakın, görüştüğümüz yasa tasarısının çalışma barışını bozacak şekilde âdeta dayatılması, toplumsal huzuru da tehdit edecek boyuttadır. Bunu, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri, bu kürsüden, defaatle ifade ettiler ve ediyorlar. Ancak, çalışma yaşamının en önemli yasalarından birisi olan ve İş Güvencesi Yasasındaki ruhu, en önemli amacı yok edecek değişiklikleri, oldubitti önergelerle yaşama geçirme gayretlerine tanık oluyoruz. Dün, bunun bir örneğini yaşadık; biliyorsunuz, 10 kişilik kapasite 30 kişiye çıkarıldı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, İş Güvencesi Yasası ve bu İş Yasa Tasarısında esneklik tabir edilen konuları kendi gerçekliklerinden kopuk, toplumsal sorumluluk duygusundan uzak bir boyutta tartışmaktayız.

Değerli arkadaşlarım, kayıtdışı ekonominin yüzde 50'lerde olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Kayıtdışı ekonominin bu boyutta olduğu bir ülkede çalışma ilişkileri bakımından kuralsızlığın egemen olacağını da çok açık bir şekilde kabul etmek zorundayız. Yüzde 50'ye yakını kayıtdışı ekonomide ve biz, kurallı bir çalışma yaşamı hedefliyoruz. Gerçekçi olmak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, çalışma yaşamında iş hukukuna çağdaş bir özellik kazandıracak, sosyal hukuk devletini doğrulayacak en temel ilke olan emeğin korunması ilkesinden bu yasa çerçevesinde hiç bahsedilmemektedir. Bakın, rekabetçi piyasa ekonomisi kuralları, sosyal hukuk devletinin denetimi dışında, gücü olanın gücünü kullandığı vahşi ve kuralsız bir ortamda işlerse, o toplumda sosyal huzur, çalışma huzuru kalmaz değerli arkadaşlarım. Bu konuda emeğin korunması, üretkenlik, verimlilik artışı, mutlaka ve mutlaka, işverenler için de son derece önemli hususlardır.

Şimdi, görüşmekte olduğumuz 20 nci maddede, işçinin fesih bildirimine itirazı ve bunun yöntemi düzenlenmiştir. İşveren, fesih bildiriminde sebep göstermemiş ise, işçi feshin kendisine bildirilmesinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilecektir. Yine, işçi, gösterilen sebebin geçerli olmadığından bahisle, feshin kendisine bildirilmesinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesine dava açabilecektir. Görüşmeler esnasında kabul edilmiş olan 18 inci madde, işverenin, iş sözleşmesinin feshini işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işverenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir nedene dayandırmak zorunluluğunu hüküm altına almıştır. Benim kişisel yargıma, kanaatime göre, madde metninde belirtilen "geçerli bir neden" kavramının, öncelikle "haklı bir neden" olarak düzenlenmesinin daha isabetli olacağını düşünüyorum. Yani,"geçerli bir neden..." Çünkü, oldukça sübjektif bir kavram "geçerli bir neden." Bir kişi için geçerli olan bir sebep, bir başkası için geçerli olmayabilir; herkesin geçerlilik kavramı kendi değer yargılarına göre değişir.

Değerli arkadaşlarım, oysa "haklı neden" kavramı, objektif bir durumu tarif etmekte olup, bu hal, kişiden kişiye değişkenlik arz etmemektedir. Bu nedenle "geçerli bir sebep" kavramının, bu maddenin uygulamasında çeşitli sorunlara yol açacağını ve kötü niyetli işverenler tarafından suiistimal edileceğini düşünmek gerekiyor.

Bunun yanında, kabul edilen 18 inci maddede, ülkemizin kabul ettiği ve bu maddeye dayanak teşkil eden 158 sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmesi, nelerin fesih için geçerli olmayacağını sıralamıştır. Müsaadenizle, bunları yinelemek istiyorum.

Sendika üyeliği ve sendikal faaliyet, bir iş feshi nedeni değildir.

İkinci olarak, ırk, dil, din, renk, cinsiyet, medenî durum, işçinin hamile olması, siyasî görüş, yine bir fesih nedeni olmamaktadır.

Hastalık, kaza veya hamilelik nedeniyle geçici devamsızlık fesih nedeni olmamaktadır.

Mevzuattan veya sözleşmeden doğan hakları için işvereni şikâyet etmek veya dava açmak, yine bu maddelere göre fesih nedeni olmamaktadır. Genel olarak, işverenin ayırımcı davranışlarının geçerli bir sebep oluşturmadığı halleri hüküm altına alan düzenleme çağdaş bir düzenleme olup, ayırımcılık yasağının bir sonucudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde düzenlenmesinde, toplu iş sözleşmesinde hüküm bulunması veya tarafların anlaşması halinde iş aktinin feshinden doğan uyuşmazlığın, aynı sürede özel hakeme götürüleceği hüküm altına alınmıştır. Bu düzenlemede yer alan özel hakem şartının toplu iş sözleşmesiyle düzenlenmesi, belki, anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir düzenlemedir. Doğrudur; zira, örgütlü güce dayanan işçinin -ki, bu tasarı, işverenlerin istekleri doğrultusunda böyle yasalaşırsa- sendika örgütlü gücünün kalmayacağı da çok açık bir şekilde ortadadır. Bunu da, altını çizerek ifade edeyim.

Uyuşmazlığın, sendikası tarafından toplusözleşmeyle tayin edilen özel hakem tarafından çözülmesinin yargılamayı hızlandırabileceği düşünülebilir; ancak, herhangi bir sendikaya üye olmayan, örgütlü olmayan işçinin, nasıl, hangi koşullarda, rızayla, anlaşarak özel hakem sözleşmesi yapacağı, kendine hakem tayin edebileceği tartışma götürür ve şüpheli bir durumdur; çünkü, bir kere, özel hakem kurumu pahalı bir düzenlemedir.

Değerli milletvekilleri, biraz sonra oy vereceksiniz. Bakın, burada, bir fesihle karşılaşan işçinin hakkını aramasını konuşuyoruz. Lütfen, burada, dikkatle dinlemenizi istirham ediyorum; çünkü, bir kere, özel hakem kurumu pahalı bir düzenlemedir dedim. Düşünün, ekonomik ve sosyal açıdan zayıf durumda olan bir işçi, kendisinin uyuşmazlığını çözecek bir özel hakemin veya özel hakem kurulunun giderlerini karşılamak zorunda bırakılmaktadır. Baroların ve ticaret odalarının özel hakem ücret tarifelerine, lütfen, bir göz atmanız yeterlidir; en ucuz ücret 500 000 000 Türk Lirasından başlamaktadır. Bu özel hakem ücretlerinin, hangi işçi tarafından, hangi ücreti alan işçi tarafından, nasıl karşılanacağını düşünebilir misiniz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, buradan gerçekleri ifade etmek durumundayız, bu duyarlılığı paylaşmak zorundayız. Yani, maddeler okunsun, aleyhte, lehte oylar verilsin, bu madde geçsin olmamalı amacımız. Bütün bu maddelerin içerdiği, getirdiği, getirebileceği olumlulukları, olumsuzlukları tartışmak zorundayız. Onun için, dikkatinizi istirham ediyorum. Bu nedenle, özel hakem düzenlemesinin, işçi yararına, onu koruyan bir düzenleme olmadığı düşüncesindeyiz.

Madde, feshin geçerli bir nedene dayandığını ispat yükümlülüğünü işverene yüklemektedir. Bu düzenleme de, 158 sayılı ILO Sözleşmesine uygun bir düzenlemedir; ancak, hemen bu hükmün peşinden gelen "İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür" hükmü, yani, ispat külfetinin yer değiştirmesi düzenlemesi ise, kanaatimizce, yine isabetli bir düzenleme değildir. Bu bölümün metinden çıkarılması, maddenin de amacına uygun bir düzenleme olacaktır; zira, kayıtdışılığın bu kadar yaygın olduğu ülkemizde işyerlerinin birçoğunda hiçbir kayıt, belge, bilgi bulunmadığı gibi, yönetime katılma hakkı bulunmayan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen toparlayın.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan; toparlıyorum.

...bir işçi, işletme gerekleri, teknolojik neden, ekonomik kriz, sektörel kriz gibi kavramları ve bunlara ulaşma imkânı ve şansı olmayan hangi bilgi, belge ve delille ispatlayacaktır haklılığını?!

Bunun yanında, madde, yargılama süreci için özel ve kısaltılmış süreler öngörmektedir; bu da, konunun hassasiyeti ve sosyal boyutundan kaynaklanmaktadır. Bu düzenleme, aynı zamanda, bizlere, ülkemizin yargılama sorunlarını, yargının ağır işlemesini, geç gelen adaletin adalet olmadığı ilkesini, prensibini hatırlatmakta, âdeta buna işaret etmektedir; ancak, konumuzla dolaylı bağıntısı olan bu konuyu, yargı sorunlarını ele alan bir başka yasa çalışmasına bırakmak istiyoruz. Konumuza dönersek, konulan bu sürelerin de bir temenniden ibaret olduğunu, başka bir anlam ifade etmediğinin açık olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, gönül ne istiyordu, konuşmamın başında söylediğim gibi; bakın, bu tasarı üzerinde taraflar olarak addedilen kurumlar ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız tarafından ve Çalışma Komisyonunun AKP'li üyeleri tarafından bir masa etrafında çalışıldı ve Cumhuriyet Halk Partili üyelere hiçbir zaman davet çıkarılmadı. Bu görüşlerin bir masa etrafında, Cumhuriyet Halk Partisinin de bu Parlamentodaki tek ve Anamuhalefet Partisi olarak üyelerinin katıldığı ve bu görüşlerinin orada ifade edildiği, paylaşıldığı, doğrunun yasaya alındığı, yanlışın  dışlandığı bir ortamda değerlendirilmesini dilerdik. Bizim söylediğimiz bu, uzlaşma arayışı bu. Bunu burada biz ifade ediyoruz, kayıtlara geçiyor, bizi yurttaşlarımız dinliyor; fakat, hiçbir şekilde, yasada doğru olabilecek şekilde yansımasını bulamıyor; bunu ifade ediyoruz, defaatle de bunu söyledik. Uzlaşma, iyi sözlerle, güzel davranışlarla, Cumhuriyet Halk Partisinin sıralarına dönük jestlerle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Efendim, şahısları adına, Çorum Milletvekili Sayın Agah Kafkas.

Buyurun Sayın Kafkas. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, yakaladığım  bu 5 dakikalık süre içerisinde, tasarının bu maddesinden ziyade genel esprisini değerlendirmek istiyorum.

Çalışma yaşamının içinden gelen birisi olarak, çalışmaların içinde bulunan birisi olarak, bu işin uzmanı olarak, iş hukukunu bilen birisi olarak konuşmak istiyorum. Çalışma yaşamı, dinamik bir yaşamdır. Çalışma yasaları da teknik düzenlemelerdir; ancak, bunların felsefesi çok önemlidir. İş hukukunun temel esprisi "işçiyi koruma, güçsüzü ve mağduru koruma" ilkesinden hareket eder. Sosyal devletin temel esprisi de "çalışanı, zayıfı koruma" anlayışının bir yansımasıdır ve yasalar bu espri çerçevesinde yürümelidir.

Bu perspektiften baktığımız zaman, maalesef, görüşmekte olduğumuz tasarıda çok olumlu, çağdaş düzenlemelerin yanında, kuralsızlığı realize eden, kayıtdışılığı artıracak, suiistimallere açık düzenlemeler de vardır. Örneğin, bu tasarının 2 nci maddesi, yani taşeronlarla ilgili maddesi, istismara açık bir maddedir.

Yine, bu yasa tasarısının ödünç, geçici iş ilişkilerini düzenleyen maddesi, istismara açık maddedir.

Yine, bu yasa tasarısında çok çok önemsediğim belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi maddesi bu şekliyle kaldığı takdirde, iş güvencesi maddesini nasıl düzenlersek düzenleyelim, bunun içini boşaltmış oluruz.

Bu maddelere baktığımız zaman, bunlar, ne AB yönergeleriyle uyum içerisindedir ne ILO normlarıyla uyuşmaktadır ne de Türkiye gerçekleriyle örtüşmektedir. Bu maddeler, sosyal devlet anlayışıyla da çelişmektedir.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Niye oy verdin?

AGAH KAFKAS (Devamla) - Bunların şu ana kadar düzeltilmesi için, Partim içinde, yetkililerle uzun süredir bir çalışma sürdürüyorum. Bilgim, aklım, tecrübem, özgür iradem, parlamenter sorumluluğum ve yaşamım boyunca ödün vermemeye çalıştığım ilkelerim gereği, bu maddeler düzeltilmediği takdirde; ayrıca, 18 inci maddedeki iş güvencesi kapsamını genişleten, işçi sayısını 30'a çıkaran madde düzeltilmediği takdirde ve ayrıca, iş güvencesinin tazminatlarıyla oynandığı takdirde... Gerek üçlü sosyal taraflarla yaptığım çalışmalarda gerekse sosyal taraf işçi-işveren örgütleriyle bizzat yaptığım çalışmalarda, gerek komisyon çalışmalarında gerekse parti yönetimimle yaptığım çalışmalarda, bazı konularda ilerleme sağlanmıştır ve ileri düzenlemeler yapılmıştır; maalesef, bu maddelerdeki kaygılarımı ve eleştirimi karşılayacak ilerleme kaydedilmemiştir.

Dünkü müzakerelerde de gördüm ki, verilen önergeyle, sosyal tarafların kaygılarını gidermek yerine, iş güvencesi maddesinin kapsamı daraltılmıştır ve bu düzenleme, maalesef, doğru değildir; bu düzenleme, adil değildir; çünkü, 9 Ağustos 2002 tarihinde, bu yasa, AK Partinin oylarıyla bu Meclisten geçmişti. İşçilerin bu önemli kazanımına saygı göstermeliyiz diye düşünüyorum. Bu yanlışı düzeltmeliyiz diye düşünüyorum. Kendimizle, dünkü duruşumuzla çelişmemeliyiz diye düşünüyorum. Yine, bu yasada, biraz sonra görüşülecek iş güvencesi tazminatlarıyla oynandığı takdirde, keyfîliğe prim vermiş oluruz, kayıtdışını teşvik etmiş oluruz. Tam bu noktada, bütün Parlamentoyu, tarihî bir sorumlulukla, göreve çağırıyorum. İktidarıyla muhalefetiyle, gelin, geçen bu maddeler üzerinde gereken düzenlemeleri yapalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kafkas, toparlayın lütfen.

Buyurun.

AGAH KAFKAS (Devamla) - Bize düşen, adaleti sağlamaktır. Bize düşen, kalkınmayı sağlamaktır. Bize düşen, çalışma hayatına barışı, huzuru ve kardeşliği getirmektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.

İkinci söz isteği, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin'e aittir.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, fesih bildiriminde itiraz ve usulüyle ilgili maddeye geçmeden önce, Sayın Kafkas'ın konuşması üzerine bir iki söz söylemek istiyorum. Sayın Kafkas'ın içten konuştuğuna gerçekten inanmak isterdim. Keşke, bu konuşmayı, AKP Grubunu konuya daha duyarlı hale getirebilmek ve verilen önergeleri daha dikkatlice değerlendirebilmek açısından, genel görüşmeler yapılırken, tasarının tümü üzerinde görüşmeler yapılırken yapsaydı ya da katıldığım komisyonlarda gördüğüm tutum ve davranışıyla, söylemiyle, bir dakika önce buradan yaptığı konuşmanın birbiriyle örtüşür olduğunu görebilseydim. Sayın Kafkas kusura bakmasın, eğer bir gerçeği görmüş ve hiç olmazsa bundan sonraki hükümlerde olumlu adımlar atacak ise, işçiler adına, çalışanlar adına, bundan sonra işçi olarak çalışacaklar adına, gerçekten, kendisine yürekten teşekkür etmek isterim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Atacak, atacak!..

İZZET ÇETİN (Devamla) - Ancak, her parlamenterin, her milletvekilinin çok iyi bilmesi gereken bir husus, görüşülen maddelerin... Madde geçtikten sonra "şurasına katılıyorum, bu böyle olmadı, şu şöyle olmadı, olmazsa" dedikten sonra, bir tavır koymasını beklerdim. O tavrı da göremediğime göre, Sayın Kafkas, hiç kusura bakmayın, tribünlere oynuyorsun gibi geldi bana.

AGAH KAFKAS (Çorum) - Sen benim muhatabım değilsin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Eğer bunu değiştirecek tutum ve davranış içerisine girersen, sana yürekten teşekkür edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Sayın Kafkas'ın, vicdanının sesini dinleyerek bu kürsüye çıkmış olmasını arzuluyorum ve bundan sonra, kendisiyle, omuz omuza, söylediği şekilde madde metinlerini düzeltmek ve çalışma yaşamının sorunlarını işçisiyle, işvereniyle, Çalışma Bakanlığıyla, yani devlet olarak gidermek için, kendisini objektif olmaya davet ediyorum ve kendisiyle birlikte çalışmaktan da zevk duyacağım.

Değerli arkadaşlarım, feshin bildiriminde itiraz ve usulle ilgili madde yasa metnine yeni girdi. Burada iş sözleşmesinin, yani, iş güvencesinin gelmiş olmasıyla birlikte, haksız fesihlerde ispat yükümlülüğü işverene yüklendi; maddenin ikinci paragrafına baktığınız zaman görürsünüz ki, feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. Bu, iş hukukunun felsefesine uygundur, özüne uygundur; yani, işçiyi koruma amaçlıdır; çünkü, hiçbir işçi, çalıştığı işyerinden ayrılmışsa, işveren onu işten çıkarmışsa, haksızlığa uğradığını ispat etme olanaklarına sahip değildir; çünkü, işveren maddeten güçlüdür, varlıklıdır, fabrikanın sahibidir, işletmenin sahibidir, maiyetinde pek çok çalışan vardır. O nedenle, işini kaybetmek istemeyen diğer çalışanların içinden kendisine pek kolay yalancı tanık bulabilir. Böyle bir düzenlemede, fıkranın ikinci cümlesine bakarsanız "işçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür" denilirken, işverene yüklenilen ispat yükümlülüğü işverenden alınıyor, işçiye yükleniyor ve madde işlemez hale geliyor.

HASAN KARA (Kilis) - Hukukun genel kuralı.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Hukukun genel kuralı değil. İş hukukunun genel kuralı -dün söyledim- işçinin hukukudur, işçinin korunması gerekir. İşçi, hiçbir şekilde, haksızlığa uğradığını ispat edebilecek maddî ve manevî olanaklara sahip değildir. İşini bırakıp mahkemesini bile takip edecek olanaktan yoksundur. O nedenle, iş hukukunun genel felsefesi işçinin korunmasını emreder.

HASAN KARA (Kilis) - İstisnaî hüküm.

İZZET ÇETİN (Devamla) - O nedenle, biz, işverene yüklenilen işten çıkarmanın haklılığını ispat yükümlülüğünü onun sırtından alıp, onun yükümlülüğünden alıp, işçiye vermeyelim.

Sayın Kafkas, bakınız, biraz evvelki konuşmanızın ilk adımını bu maddede test edeceğiz. Biz bir önerge verdik, biraz sonra görüşeceğiz. Önergede, feshin başka bir sebebe dayandığı iddiasında işçinin ispatını kaldıralım diyoruz. Bunu hep birlikte göreceğiz.

Sizin de samimiyetinizi burada test etme olanağı bulacağız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

20 nci madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önce önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Fesih bildirimine itiraz ve usulü" başlıklı 20 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Hüseyin Özcan

Bayram Meral

Muhsin Koçyiğit

 

Mersin

Ankara

Diyarbakır

 

 

Muharrem Doğan

 

 

 

Mardin

 

Fesih bildirimine itiraz ve usulü

Madde 20.- İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açılabilir. Toplu iş sözleşmesinde hüküm varsa veya taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.

Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz; ama, bu maddenin 1 inci fıkrasında bir redaksiyon var, ben, onu size arz ediyorum: Birinci cümledeki son kelime "açılabilir" değil "açabilir" şeklinde olmalı.

BAŞKAN - Dava açabilir?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Evet efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergenin sahipleri konuşmak istiyor mu, gerekçeyi mi okutalım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

Maddenin ikinci fıkrasında yer alan "işçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür" cümlesi madde metninden çıkarılarak işçinin fiilî imkânsızlıklar nedeniyle ispat edememe riski ortadan kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı ve gerekçesini okuduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Efendim, Komisyon Başkanının biraz önce söylediği, bir yazım hatasından kaynaklanan "açılabilir" kelimesinin "açabilir" olarak düzeltilmiş şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 20 nci madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum :

Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları

MADDE 21. - İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az altı aylık ve en çok bir yıllık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.

Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.

Kararının kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları  ödenir.

İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı,  yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.

İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren altı işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.

Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir.

BAŞKAN- 21 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit.

Buyurun Sayın Koçyiğit.

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Yasa Tasarısının 21 inci maddesi hakkında görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasiyle yönetilen ülkelerde parlamenter sistem esası benimsenmiştir. Parlamenter sistemde güçlerin ayrılığı ilkesi vardır. Buna göre, yasama-yürütme-yargı diye üç erk vardır. Bunların hepsinin görevi ayrı ayrıdır. Yasamanın birinci görevi, kanun yapmak, ikincisi ise, Mecliste denetim faaliyetinde bulunmaktır. Maalesef, bugün burada görmekteyiz ki, komisyonlardan gelen metinler, hiç virgülüne dokunulmadan, sanki değişmez metinlermiş gibi, Yüce Genel Kurulun onayından geçirilmeye çalışılıyor. Burası, bir bakıma, boşa zaman geçirilen bir aygıt gibi algılanıyor. Bunu nefretle kınıyorum. Yani, Meclisin iradesine de önem vermek, saygı duymak gerekiyor; çünkü, burada çok değerli arkadaşlarımız, milletvekillerimiz var. Hepsi kendi alanında uzman kişiler. Burada herkesin önemli katkıları olabilir. Bunlara da önem vermeliyiz. Bunu da burada belirtiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Yasa Tasarısıyla, emekçilerin uzun yıllar boyu verdikleri büyük mücadeleler sonucu elde ettikleri tüm kazanımlar, âdeta, bir çırpıda yok edilmek istenmektedir. Bu yasa tasarısı, işçilerin iş sözleşmelerinin feshi konusunda işverene geniş yetkiler vermiş; âdeta, iş aktinin feshini, işverenin iki dudağı arasına bırakmıştır.

Bu kanun tasarısı, emeği bir meta olarak görmekte ve onun, alınır, satılır ve devredilir bir mal haline dönüşmesini öngörmektedir.

Emeğin korunmasıyla ilgili çağdaş hukuk ilkeleri terk edilerek, işverenin çıkarları, emeğe ve emek haklarına tercih edilmektedir. Görüşülmekte olan İş Yasası Tasarısının "geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları" ve "çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi" başlıklı 21 inci ve 22 nci maddeleri, iş şartlarında kötü ve işçi aleyhine esaslı değişiklik yapma hakkını tek taraflı olarak işverenlere bağışlayan bir madde şeklinde düzenlenmiştir.

Bu, işçi haklarının tek taraflı gaspına yönelik bir düzenlemedir. Böylece, baskıcı bir uygulamayla, işçiler işveren karşısında yalnızlığa ve mağduriyete itilmekte, emeğin hakları gasp edilmektedir. Ayrıca, işçiler örgütsüzlüğe ve sendikasızlığa itilmek suretiyle de kayıtdışı ekonomi özendirilmektedir.

Oysa bu tasarıyla yapılması gereken, çalışma ve örgütlenme hakkının korunması, emeğin durumunun iyileştirilmesi ve çalışma koşullarının insanca olması, insanca ve hakça yaşamaya yeterli bir ücret düzeyini korumaya yönelik önlemlerin acilen alınması olmalıydı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işçi ve işveren birbirlerine karşı iki ayrı kurum değil, aksine, birbirlerini tamamlayan bir bütünün ortak parçalarıdır, varlık nedenleri birbirlerine bağlıdır. Amaç, üretmek, dağıtmak ve bölüşmek, kısaca, sanal ekonomiden reel ekonomiye, üreten ekonomiye geçişi sağlamaktır. Bunun için, işyerlerinde, öncelikle sosyal barışın sağlanmasına yönelik yasal düzenlemelerin yapılması amaçlanmalıdır. Bu da Yüce Parlamentonun birinci görevidir.

Hukukun temel ilkelerinden biri de, güçsüzü korumaktır. Güçlü, bir şekilde kendisini korur, durumunu düzeltir; oysa, işçi, işveren karşısında güçsüz durumdadır. Güçsüzler, güçlülere karşı kendilerini, ancak yasalarla koruyabilirler. Bu, idare hukukunda böyledir; Danıştayın yerleşmiş içtihatlarında, memur, birey, devlete karşı devamlı korunmaktadır; çünkü, devlet güçlü olduğundan, onun korunmaya ihtiyacı yoktur, o bir şekilde kendini korur; ama, memur ya da işçi ya da birey zayıf durumda olduğundan, mahkeme kararları genellikle bu kişilere yönelik olmaktadır. Bu Parlamentonun da birinci görevi, işçileri korumak, yasal güvenceye kavuşturmak olmalıydı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de burada elimizi vicdanımıza koyarak, güçsüzü, yani, emekçiyi, işçiyi korumaya, onu topluma kazandırmaya yönelik yasal düzenlemeler yapmak zorundayız; ancak böyle davranırsak toplumdaki sosyal barışa ve huzura katkıda bulunmuş oluruz.

Ancak, bu tasarıyla, iş güvenesi yok edilmek istendiğinden; işçi, alınır, satılır ve devredilebilir bir meta haline getirildiğinden, belirli süreli iş sözleşmesiyle işverene sınırsız serbesti tanındığından, çalışma saatlerinin ayarlanması işverenin keyfine bırakıldığından, kıdem tazminatı hakkına ilişkin ileriye dönük kısıtlamalar getirildiğinden, iş güvencesinde işçi sayısını 10'dan 30'a çıkarmak suretiyle fiilen ve büyük oranda iş güvencesini geçersiz kılıp işçileri kaderleriyle baş başa bıraktığından, özetle, kazanılmış işçi hakları topyekûn gasbedildiğinden, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, bu tasarıya ret oyu vereceğimizi bildirir, hepinize saygılar sunarız. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN KARA (Kilis) - 21 inci madde işçinin lehine...

BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.

Şahısları adına söz isteği var.

İlk söz, İzmir Milletvekili Sayın Vezir Akdemir'e ait.

Buyurun Sayın Akdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan İş Kanunu Tasarısının 21 inci maddesinde belirtilen geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçlarıyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Maddeyle ilgili görüşlerimi açıklamadan önce, Bingöl'deki depremle ilgili ve depremden sonra şehirde meydana gelen olaylarla ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Çok acılı, kederli bir günde, üzüntülü bir ortamda, yönetimdeki görevlilerin, emniyet teşkilatının, orada vatandaşlarımıza sahip çıkması gerekirken tam tersine acılarını bir kat daha artırdığını gördük. Basın kanalıyla hep beraber bu konuyu gördük ve izledik; ama, ne yazık ki, yönetimin en tepesindeki kişi, oradaki vatandaşımızı terörle suçladı.

RESUL TOSUN (Tokat) - Vatandaşı değil, örgütü.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Şimdi, o valiye, o arkadaşa, o yetkili kişiye sorabilir miyiz...

RESUL TOSUN (Tokat) - Düzce'de de deprem oldu; niye orada olay çıkmadı?!

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Acaba, hangi yöntemlerle tespit etti o depremdeki vatandaşımızın terörist olduğunu, hangi kriterlere göre ölçtü onu, kimlerden sordu?! O meydanları dolduran insanların hangi birisinin terörist olduğunu söyleyebilirsiniz?!

RESUL TOSUN (Tokat) - Vatandaşa terörist denmedi. Vatandaşla örgütü karıştırma.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Bu sayın valinin söylediklerine katılmıyorum; bu soruyu Sayın Bakana, İçişleri Bakanlığına da sormak istiyorum. (AK Parti sıralarından "Maddeyle ilgili konuş" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, bir dakikanızı rica edeyim...

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Maddeyle ilgilidir benim görüşlerim Sayın Başkan.

Orada yaşayan insanların çoğu...

BAŞKAN - Sayın Akdemir, bu Parlamentoda bir teamül var, bir İçtüzük var. Başkan size "bir dakika" deyip de ikazda bulunduğu zaman, siz duracaksınız lütfen, belki bir açıklama yapacağım.

Sayın milletvekilleri, lütfen, kürsüde konuşan hatibe laf atmayalım. Birinci ricam bu.

İkincisi; siz, 21 inci madde üzerinde söz aldınız; belki, Bingöl depremiyle ilgili bir başsağlığı diler, bir güzel temennide bulunurdunuz. O konudaki yorumunuzu başka bir zaman yaparsınız.

Lütfen, madde üzerine dönün; aksi takdirde sözünüzü keserim.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Aslında, maddeyle bağlantı kurmak istiyordum; çünkü, orada, o meydandaki insanların çoğu işsizdi, çoğu işi olmayan insanlardı, aç ve sefildi; bir lokma ekmek veya barınabilecek çadır veya giysi almak için oradaydı. O nedenle, diyorum ki, o işsiz insanları terörle suçlamamak lazım; çünkü, o insanlar, hep beraber sandık başına gitti, bu Yüce Meclise oy verdi, bu temsilcilere oy verdi; o nedenle, onları suçlamamak lazım diye düşünüyorum. Görüşlerimi, o açıdan açıklamak istedim. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Maddeyle ilgili görüşlerimi açıklamak istiyorum. Madde metninde "İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içerisinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az altı aylık ve en çok bir yıllık ücret tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur" ibaresi yer almaktadır.

Burada, tasarı metninde belirtilen süre ve parasal değerler, ülkemizin, işverenin işçiye bakış gerçeklerine uymamaktadır. Bu bağlamda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın yürütmekte olduğu altyapı çalışmalarının bu talepler karşısında yetersiz olduğu apaçık görülmektedir. Bazı gerekçeler ileri sürülerek işlerinden haksızca çıkarılan mağdur vatandaşlarımızın, mahkemelerde uzayan davaların sonuçlanmaması neticesinde, bu mağduriyetleri daha da artmaktadır.

Günümüz dünyasında, vatandaşlarının sosyal güvencelerinin bu kadar zayıf olduğu bir ülkenin, Avrupa Birliği yolunda atmış olduğu adımların ne kadar geçerli olacağı da büyük bir soru işaretidir. Çok yakın geçmişimizde de, toplu işten çıkarmalar sonucunda, işçilerimizin ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin mağduriyetleri unutulmamalıdır. Tüm milletvekillerimizin bu konuya hassasiyet göstererek, işçilerimizin daha huzurlu bir ortamda çalışmaları için madde metninde belirtilen tazminat oranının artırılması hususunda gerekli duyarlılığı göstereceğine olan inancımla, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdemir.

İkinci söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral'ın.

Sayın Oral, buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; bu maddeyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin ciddî bir önerisi vardır. Bunun, özellikle, Komisyon ve Hükümet tarafından ve Sayın Meclis tarafından dikkatle dinlenmesini Yüksek Huzura arz ediyorum.

"Madde 21- İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır."

Mahkemelere güvensizliğimiz yoktur; yüksek yargının vereceği karara hepimiz saygı göstermek durumundayız.

"Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.

İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı,  yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.

İşçi kesinleşen mahkeme kararının tebliğinden itibaren altı işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukukî sonuçları ile sorumlu olur.

Bu maddenin, birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmelerle hiçbir surette değiştirilemez, aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir. "

Tasarının birinci fıkrasının ilk cümlesinde yer alan "veya özel hakem tarafından" ibaresiyle; ikinci cümlesinde yer alan "işçiye başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az altı aylık ve  en çok bir yıllık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur" ibaresi ve ikinci fıkrada yer alan "Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler" ibaresi madde metninden çıkarılmalıdır.

İş güvencesi, ancak, işe iadeyle ilgili yargı kararının uygulanması sonucu sağlanabilir diye düşünüyoruz. Geçersiz nedenin varlığı halindeyse, işe başlatılmaması durumunda işçiye ödenecek tazminatla ilgili bir düzenleme yapmak, fiilen, yargı kararlarının uygulanmayacağı sonucunu doğuracaktır. Bu nedenle, birinci paragrafta yer alan son cümleyle, ikinci paragrafın madde metninden çıkarılmasının uygun olduğunu düşünmekteyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; demin, çok ciddî bir olay yaşadık burada. Ben, Sayın Kafkas'ın içtenliğine inanıyorum. Kendisinin ait olduğu, üyesi bulunduğu siyasî partinin, şu ana kadar, özellikle bu maddelerle ilgili yaptığı veya yapmakta olduğu yanlışların düzeltilmesi konusunda bir uyarısı oldu. Ben, bunu, bir uyarı olarak alıyorum; çünkü, kendisi -kendi beyanıdır- iş yaşamından gelen bir arkadaşımız. O halde, Sayın Komisyonun ve Sayın Hükümetin, İçtüzüğün 89 uncu maddesi gereği, tekriri müzakere yapma konusunda yetkisi vardır, İçtüzükte bunun yeri vardır. Eğer, gerçekten, biz, Türkiye'de, çalışanların sadece ve sadece yüzde 5'inin sendikalı olduğunu biliyorsak, bu yasaların, özellikle sendikasız işçilere ne kadar gerekli olduğunu da, buradan çok açık gözlemleme kolaylığını sağlamış oluyoruz. Dolayısıyla, bu fırsattan yararlanarak, Hükümetin veya Komisyonumuzun, bu, 30 işçiyi, yani, 10 işçiyi 30 işçiye çıkaran Sayın Kapusuz'un önerisi olan maddeyi, tekrar, tekriri mükerrer, yani, 89 uncu maddeye dayanarak, tekrar, tekriri mükerrer yapmasını...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Tekriri müzakere...

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - ...bunu tekriri müzakere yapmasını...

Özür dilerim; düzeltiyorum. Teşekkür ederim.

Bu düzeltmenin de, benim dil sürçmemle yapılan yanlışlıktan çok daha faydası olacağına ve bu konuda sizlerin duyarlı olacağına inanıyorum. İçimizden çıkan arkadaşlarımızın, siyasî partimizin dışındaki, söylemlerinin dikkatle ele alınması gerektiğini, bunun çalışanlar için, Türkiye için önemli olduğunu söylüyorum ve aklın yolu birdir diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; bu önergeleri, önce okutacağım, daha sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Geçirsiz sebeple yapılan feshin sonuçları" başlıklı 21 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Hüseyin Özcan

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

 

Mersin

Diyarbakır

Mardin

"Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları

MADDE 21.- İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır.

Kararının kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.

İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.

İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren altı işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukukî sonuçları ile sorumlu olur.

Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 21 inci maddesinde geçen "en az altı aylık ve en çok bir yıllık ücreti tutarında" ibaresinin "en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında" şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

 

Salih Kapusuz

 İsmail Bilen

Yahya Baş

 

Ankara

Manisa

İstanbul

 

Ünal Kacır

 

Mehdi Eker

 

İstanbul

 

Diyarbakır

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

73'e 1 inci ek sıra sayılı tasarının 21 inci maddesinin beşinci fıkrasındaki "... altı işgünü..." ibaresinin "... on işgünü.." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bayram Meral

Mustafa Özyürek

Haluk Koç

 

Ankara

 Mersin

 Samsun

 

Ali Topuz

 

Enver Öktem

 

İstanbul

 

İzmir

BAŞKAN - Şimdi, en aykırı önergeyi okutup, komisyon ve hükümete soracağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları" başlıklı 21 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Oğuz Oyan

                                                                             (İzmir)

                                                                  ve arkadaşları

"Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları

Madde 21.- İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır.

Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.

İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.

İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren altı işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukukî sonuçlarıyla sorumlu olur.

Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir."

BAŞKAN - Şimdi, önergeyi tekrar dinledik.

Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı ve Hükümetin katılmadığı önerge sahipleri, konuşacak mısınız?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, tabiî, fırtınalar kopartıldı iş güvencesi üzerine; ama, o bilim kurulunun Bakanlığa sunduğu ve 8 Ağustosta görüşülüp 15 Martta yürürlüğe girecek iken 30 Hazirana ertelenmek istenen yasanın delik deşik edilmekte olduğuna somut bir önergeyle AKP Grubunun çıktığını görüyoruz. Herhalde Sayın Agah Kafkas'ın da yüreğinden kan akıyordur şu anda işçi arkadaşlarının durumunu gördükçe, Grubu adına.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten iş güvencesi sağlanacak ise, gerçek bir iş güvencesi sağlanacak ise bunun sınırları rakamlarla belirtilmez; ama bir şey hiç belirtilmemeli. Bizim bu maddeyle ilgili değişiklik önergemizde, ilk cümleden "özel hakem tarafından" ibaresini çıkarmak istemişiz. İkinci cümlesinde yer alan "işçiye başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az altı aylık ve en çok bir yıllık ücret tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur" ibaresinin ve ikinci fıkranın komple çıkarılmasını istemişiz; neden; çünkü, gerçek bir iş güvencesi, ancak, işe iadeyle ilgili yargı kararının uygulanmasıyla mümkün olabilir.

Eğer Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletiyse ve eğer yargı bir karar vermişse, o karara uymuyorum deme hakkı hiç kimseye ait değildir. Yargı kararlarını uygulamak ve uygulatmak da, herhalde, yürütmenin, en başta gelen görevlerinden birisi olması gerekir.

Geçersiz nedenin varlığı halinde, yargı karar verecek, işveren işe başlatmaz ise, şu kadar miktar parayı işverenin tazminat olarak ödemesi hükmü, yargıyı işlemez hale getirecek bir hükümdür. O nedenle, yargı kararının, mutlak surette uygulanması gerekir; ama, bilim adamları, Türkiye'de hukukun ne kadar uygulandığını da görmüş olacaklar ki, biliyor olacaklar ki, bir rakam telaffuz etmişler, kısmen de olsa, işçiyi korumaya yönelik, belki, oradan alacağı üç beş kuruşluk tazminatla geçimini sürdürürken yeni bir iş bulabilir, değerlendirebilir diye.

AKP'nin, çalışma hayatına bakışını, işçiye, emekçiye, köylüye, esnafa, toplumun yoksul kesimlerine bakış açısını, verdikleri önergede, somut olarak bir kez daha görüyoruz. Sizin defterinizde, sizin anlayışınızda işçi yok, emekçi yok, memur yok, köylü yok. Bu, bir kez daha ortaya çıkıyor; niye; bilim adamlarının verdiği en az altı aylık en çok bir yıllık ücretleri bile, o miktarı bile düşürerek, işçiyi açlığa mahkûm etmek istiyorsunuz. Herhalde, benden daha çok, Sayın Agah Kafkas'ı üzüyorsunuz. Sayın Kafkas, lütfen, bu değişiklik önergesini geri çektirmenizi rica ediyorum. İş güvencesi 10 kişiden 30 kişiye çıkmış, belki bu da çok önemli; ama, en az bunun kadar önemli olan bir konu da, mensubu olduğun AKP Grubunun vermiş olduğu bu değişiklik önergesinde kendisini gösteriyor. Bu, eğer bir oyalama değilse, AKP'nin, çalışanlara, yoksul kesimlere bakış açısını somut olarak ortaya koyuyor.

Değerli arkadaşlarım, bizim, yasa koyucu olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak, çıkardığımız yasaların uygulanmasını da takip etme gibi bir görevimiz olmalı. "Ben yargı kararını uygulamayacağım" deme anlayışına hiç kimsenin hakkı yoktur. O nedenle, değişiklik önergemizde, miktarların çıkarılmasını ve yargı kararının uygulanmasını istiyoruz; bir. İkincisi, iş hukukunun temel felsefesi, çalışanı korumaya yöneliktir. Özel hakeme gitme durumunda, haksızlığa uğrayan işçinin özel hakemi ikna edebilme, ona derdini anlatabilme yeteneği ve gücü yoktur. Yakın zamana kadar gördük, ülkemizdeki asıl sorunların başında kuralsızlık geliyor, deregülasyon geliyor. Yani işverenler... Ülkemizdeki pek çok kaynağı tüketen, bankaları hortumlayan, devlet olanaklarını kendi kişisel çıkarları için kullananlar özel hakemleri satın alamaz mı?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Onları kullanarak, her türlü olanağı kendi kişisel çıkarları için kullanan insanların, böyle bir haksızlığa maruz kalan işçiyi alt edebilmeleri çok kolaydır. O nedenle, özel hakemin ve parasal miktarların metinden çıkarılmasını talep ediyoruz. Bu talebimiz, yargıyı üstün kılmak, hukukun üstünlüğünü egemen kılmak anlayışımızdan kaynaklanmaktadır. Değişiklik önergemiz, maddeyi daha anlaşılabilir, daha uygulanabilir hale getirme amacına yöneliktir.

Katkı yapacağınızı umuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN - Değerlendireceğim Sayın Kafkas.

Gerekçesini dinlediğimiz, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 21 inci maddesinde geçen "en az altı aylık ve en çok bir yıllık ücreti tutarında" ibaresinin "en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında" şeklinde değiştirilmesini arz ve talep  ederiz.

                                                                 Salih Kapusuz

                                                                          (Ankara)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Dinlediğimiz önergeye Komisyonumuz katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyorum efendim.

BAŞKAN - Hükümetimiz?..

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz?..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun efendim. 

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

İşçi ve işverenin karşılıklı hak ve menfaatları açısından sürelerin bu şekilde düzenlenmesinin daha isabetli olacağı değerlendirilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini okuduğumuz...

III. - YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, yoklama yapılmasını istiyoruz efendim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yoklama istemi için yetersayı yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yoklama isteminde bulunan 20 kişiyi tespit etmemiz gerekiyor.

Sayın milletvekillerinin isimlerini tek tek tespit edeceğiz: Sayın Koç, Sayın Özyürek, Sayın Feramus Şahin...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Onlara zaman kazandırıyorsunuz. Hepimiz ayaktayız; sayın!..

BAŞKAN - İçtüzüğümüze  göre, sayacağız Sayın Başkan, zapta geçiriyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ayakta olanları sayın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Koç, ayakta olanları sayacağım; yalnız, bir karışıklığa meydan vermeyelim, saydıklarımız otursun.

Haluk Koç, Mustafa Özyürek, Feramus Şahin, İsmail Değerli, Bayram Meral, İzzet Çetin...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Oturanlar yoklamadan düşer Sayın Başkan. Böyle şey mi olur? Başlangıçta da yoklardı.

OYA ARASLI (Ankara) - Zaman kazanmak için tartışma çıkarıyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, bu şartlarda yoklama isteğinizi işleme koyamam.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, lütfen sayın.

BAŞKAN - Sayıyorum efendim.

Haşim Oral, Oya Araslı, Enver Öktem, Hakkı Ülkü, Mustafa Gazalcı, Bayram Meral, Cevdet Selvi, Zekeriya Akıncı, Hüseyin Ekmekçioğlu, Muharrem Kılıç, Ali Oksal, Bülent Tanla, Hasan Fehmi Güneş, Şükrü Elekdağ.

Yoklamayı elektronik cihazla yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen sayın üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen sayın üyelerin, yoklama pusulalarını, yoklama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı, Salih Kapusuz ve arkadaşlarına ait önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

73'e 1 inci ek sıra sayılı tasarının 21 inci maddesinin beşinci fıkrasındaki "...altı işgünü" ibaresinin "...on işgünü" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                 Bayram Meral

                                                                          (Ankara)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, bu önergeyi olumlu buluyoruz; ama, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, ama, olumlu görüş beyan ettiği ve Hükümetin de katıldığı önerge sahipleri; gerekçeyi okutalım mı efendim?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

İşçiye başvuru için yeterli süre kalması amacıyla bu değişiklik önerilmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen iki önerge doğrultusunda 21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 21 inci madde kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutmadan önce, Sayın Kafkas, biraz önce bu madde üzerinde konuşan Sayın Çetin'in konuşmasında, ismen bahsetmek suretiyle, kendisine sataşıldığını ifade etmiştir. İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre kendisine söz veriyorum; ancak, herhangi bir sataşmaya meydan vermeden açıklamanızı yapın.

Buyurun Sayın Kafkas. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Çorum Milletvekili Agah Kafkas'ın, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, içtenlikle, ilkelerim ve inançlarım doğrultusunda bir konuşma yaptım; dün sabah uyandık ve gelip burada bir konuşma yapmadık. Bu bir süreç. İki yıldır bu yasanın hayata geçirilmesi konusunda, dün, sendikacı olarak bir duruşumuz vardı; bugün, parlamenter olarak o duruşumuz dünkünden hiç farklı olmamıştır. Komisyona gelip şov yapanların dışında, komisyonda üye olarak bulunanlar da bunun komisyonda nasıl tezahür ettiğinin tanığı olmuşlardır. Yetmez; ben, bir siyasî partinin mensubuyum, AK Partili olmaktan da gurur duyuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Partimin karar süreçleri içerisinde Grubuma ve parti yönetimime kendi inandığım doğruları anlatmak üzere uzun zaman gayret sarf ettim. Süreçleri tamamlamadan -sevgili arkadaşım çok iyi bilir- sabah kalkınca greve gidilmez. Greve gitmek için bütün süreçleri bitirmeniz lazım; ondan sonra greve gidersiniz. Ben de görüşme adına, uzlaşma adına, hem sosyal taraflarla hem de hükümetle gereken çalışmaları sürdürdüm ve inançlarıma ters düşen beş maddeyi de, çıkıp, burada, açıkyüreklilikle ortaya koydum.

Benim samimîyetimi ölçecek mekanizmaya sahip değilsin Sayın Çetin; senin ona gücün de yetmez, hafızan da erişmez. Ben, ancak milletime ve Allah'a hesap veririm. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için, inandığım doğruların, dün de mücadelesini verdim, bugün de vereceğim, yarın da vereceğim. Demin sen de ifade ettin "daha çok onu üzmüştür" dedin; çünkü, emek hareketine, ben, senden daha yakınım.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - 22 nci maddeyi okutuyorum :

Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi

MADDE 22. - İşveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından  altı işgünü içinde yazılı olarak  kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde kabul etmezse, işveren değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya fesih için başka bir geçerli nedenin bulunduğunu yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu durumda 17 ila 21 inci madde hükümlerine göre dava açabilir.

Taraflar aralarında anlaşarak çalışma koşullarını her zaman değiştirebilir. Çalışma koşullarında değişiklik geçmişe etkili olarak yürürlüğe konulamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım; ne yapıldığına, cidden, oturduğum yerden, şaşıyorum. Daha bir yıl önce, şurada, İş Güvencesi Yasasının çıkışında sizlerin büyük katkısı oldu. Aradan ne geçti, bu yasa kime ne getirdi ki, birileri, size -kusura bakmayın- bu kadar baskı yaptı ve dün verdiğiniz kararı bugün değiştirdiniz?! Yanlış bir şey yapıyoruz değerli arkadaşlarım.

Bakınız, ben, bir çalışmadan esinlendim, bilgilerinize sunmak istiyorum:

1 ile 9 işçi arasında işçi çalıştıran işyeri sayısı, kamuda 10 790, çalışan işçi sayısı 36 457; özel sektörde 310 387, çalışan işçi sayısı 992 765; toplam işçi 1 029 222.

10 ile 25 işçi arasında işçi çalıştıran, kamuda 3 000 işyeri, işçi sayısı 46 089; özel sektörde 43 905 işyeri, işçi sayısı 654 829; toplam işçi 700 918.

26 ile 50 işçi arasında işçi çalıştıran işyerlerinin sayısı 17 162, işçi sayısı da 622 000. Bunun da yarıya bölündüğünü düşünürsek -kayıtlıdan bahsediyorum- 2 200 000 işçiyi İş Yasasının dışına ittiniz, toplusözleşme düzeninin dışına ittiniz, emekliliğin dışına ittiniz, sağlık sorununun dışına ittiniz. Bunun farkında mısınız saygıdeğer milletvekilleri, buna razı mısınız, gönlünüz buna razı mı?! Bu insanlar kıdem tazminatından oldu, ihbar önelinden oldu.

Bir şey daha var: Bununla kayıtdışını daha da genişlettiniz. Bugün, devlet verilerine göre 4 500 000'in üzerinde kayıtdışı çalışan işçi var; bunu da üzerine koyacak olursak, 7 000 000'un üzerinde insanı kayıtdışına ittiniz. Kimden vergi alacaksınız, kimden prim alacaksınız da, Sosyal Sigortalar Kurumunun durumunu düzelteceksiniz?! Kıyımın ötesinde bir şey değildir. İddia ediyorum, çıkacak olan bu yasa, işçiler yönünden, Bingöl depremi gibidir, Bingöl depremi! Yaptığınız budur.

Bakınız, işçiler de size soruyor; diyorlar ki: "Bu Saygıdeğer AK Partililerin bizim hakkımıza, hukukumuza güçleri yetiyor da..." Şu gazetede bir ilan var; okuyorum: "Bu halkın parasını kurtaracak yok mu?" Size sesleniyorlar. Neredesiniz; şimdi, sizi arıyorlar, iktidarsınız. Yok mu halkın parasını alan?! Neden bunların üzerine gidemiyorsunuz? Gücünüz yetmiyor değil mi?! Hakikaten üzülüyorum.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Gideceğiz... Gideceğiz...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Gidemezsiniz!

İBRAHİM HAKKI BİRLİK (Şırnak) - Göreceksiniz, yapacağız...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Gidemezsiniz! Gidebilmeniz için, dik olmanız lazım, dik!.. Gidemezsiniz!

Aradan altı ay geçti...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sizin yapamadığınız şeylerin beş fazlasını yaptık, en güzel işleri yaptık.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hiçbir şey yapamadınız!

Değerli arkadaşlarım, burada, 22 nci maddeyle yapılmak istenen ne? Burada bir tek madde gösterin ki, işçinin hakkını, hukukunu korusun.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Bu madde var mıydı?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu maddenin ne olduğunu biliyor musun Değerli Milletvekili?!

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Bu madde var mıydı İş Kanununda?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu maddenin anlamını biliyor musun?!

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Tatbikatını yaptım ben.

BAŞKAN - Sayın Meral, siz, Genel Kurula hitap edin lütfen...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İşte, değerli arkadaşlar, bilmiyorsunuz, okumuyorsunuz, anlamıyorsunuz, konuşuyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Bilmez... Bilmez onlar...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu madde nedir biliyor musunuz, bu madde nedir; bu madde, işçinin çalıştığı işyerinde pozisyonunun değiştirilmesidir; yani, bir şoförün, greyder operatörü olmasıdır; bir greyder operatörünün, şoför olarak çalışmasıdır; çalışmadığı takdirde, iş aktinin feshidir!

Lütfen, rica ediyorum sizden değerli milletvekilleri, biraz kafanızı yorun, ne olur. İnanıyorum ki, biraz kafanızı yorsanız, bu maddelerin hiçbirine "evet" demezsiniz. Biz, işverenin düşmanı mıyız, -tekrar ediyorum- oturuyor değerli işverenler, oturuyor... Bizde de var, yalnız sizde yok; ama, şunu özellikle söylemek istiyorum, söylemezsem içime dert olur: Sizden rica ediyorum, bir oda başkanının bu kadar baskısına Meclisi alet etmeyin, iradenizi kullanın burada. Bir milletvekiliniz oturuyordu burada... Keyfinden mi bunu anlatıyor?! O işçiler sizin vatandaşınız değil mi; onlar size oy vermedi mi?! "Efendim, bu madde var mıydı İş Yasasında"; çıkar, önerge ver çıkar; istemiyoruz bu maddeyi.

Değerli arkadaşlarım, bakın, burada örnekler verdim. 7 000 000 insanı kayıtdışına ittiniz. Bu insanlar emekli olma hakkından oldu, vebal altında kalırsınız, vebal altında! Adım adım buduyorsunuz. Bunu, İş Güvencesi Yasasında kabul ettik. İş Güvencesi Yasası yürürlüğe girdikten sonra -15 Martta yürürlüğü girdi- hangi işyeri iflas etti; hangi işyerinde münakaşa çıktı; hangi işyerinde işçiler kalktı bir başka sendikaya, örgütlendi, örgütlenme hakkını kullandı?! Var mı; yok. Ne oldu da şimdi bunu tahrip ediyorsunuz?! Neden, dün "evet" dediniz, bugün "hayır" diyorsunuz?! Yani, kusura bakmayın arkadaşlar; bu kadarı da olmaz, yazık ediyorsunuz. Bakınız, bu nedir biliyor musunuz; halk "dün Yüce Meclisin 'evet' dediğine, birileri bugün baskı yaptı 'hayır' dedi" diyor.  Hepimiz zan altında kalıyoruz, bir tek siz kalsanız... Gezdiğimiz yerlerde sırf size bir şey söyleseler eyvallah deriz; ama, buradaki bütün milletvekilleri için bir şey söylüyorlar. Buna, bu lafları söyletmeye hakkımız yok değerli arkadaşlarım. "Birileri istedi, teker teker buduyorum..."

Şimdi, 22 nci maddeye göre, ben sana bir iş verdim; evet, bunu yapacaksın, pozisyonunu değiştirdim... Şu ana kadar sen (A) işi yapıyordun, şimdi (B) işine gönderiyorum; bahane ya... Bütün işverenler için bunu kastetmiyorum, elbette ki, içlerinde, işçisini evladı gibi kucaklayan milyonlarca insan var; ama, keyfî, elinde bir güç var, bu gücü kullanıyor.

Değerli arkadaşlarım, size bir şey söylemiştim, bakınız, bunu bir yerinize iyi yazın: O, bugün size baskı yapanlar veya size hoş görünenler -öyle ifade kullanayım- geçmişte Doğru Yola da bunu gösteriyorlardı, ANAP'a da bunu gösteriyorlardı. Onların posasını çıkardılar "güle güle" dediler, gitti. Hiç merak etmeyin, onlar, taze kan arar; yarın sizi de bitirir, size de güle güle derler; hiç merak etmeyin. Bunu, yazın bir yerinize. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu yazın bir yerinize; size de güle güle derler; onun için, bırakın...

Değeli arkadaşlarım, ne istiyorsunuz; halk, size bu gücü vermiş. Bu gücü, halkın yararına kullanın, halkın; vebalde kalmayın, günahta kalmayın. Bu hakları yok etmek demek, yetim hakkını yemek demektir; insaf edin. Yetim hakkını yemektir bu. Bir garibin hakkını elinden alıyorsunuz, Allah'tan korkun. Kıdem tazminatı gidiyor, ihbar öneli gidiyor, emeklilik hakkı gidiyor; peki, geriye ne kaldı?! Değerli arkadaşlarım, geriye ne kaldı, izah eder misiniz; geriye bir canı kaldı, herhalde ona da kıyamazsınız canım, o kadar da değil.

Değerli arkadaşlarım, bunları bir okuyun. Bakınız, burada bir arkadaşınız, bir milletvekili arkadaşınız bir öneride bulundu. Burada,  dün, akşamüzeri madde oylanırken, ben rica ettim; Sayın Başkanım, iki dakika sabret, ara ver. Yarın, arkadaşlar da sakin kafayla bir düşünsünler; belki, bir araya geliriz, daha iyisini yaparız dedik; ama, mümkün değil. Mümkün değil; çünkü, birileri istiyor. Birilerinin de -ne yapalım kader bu- bu İş Güvencesi Yasası çıkarken sesi soluğu kesilmişti; yine, sizin tarafınızdan kesilmişti, Genel Başkanınız tarafından kesilmişti; ama, bugün ötüyor, ben ne yapayım! Bugün fırsat eline geçti "keseceğim" diyor "asacağım" diyor. Keşke kesse...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bize destek oluyorsunuz. Bir gün çok üzüleceksiniz. Gideceksiniz halkın arasına, ne yaptığınızı ne yapmadığınızı orada halk önünüze koyacak ve üzüleceksiniz; ama, fayda etmeyecek. Ama, hiç karamsar değiliz.

BAŞKAN - Sayın Meral, toparlayın lütfen.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.

Eski Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel'in dediği gibi; biz geleceğiz ve düzelteceğiz; biz geleceğiz -çalışanlar hiç merak etmesin, halkımız hiç merak etmesin- Cumhuriyet Halk Partisi gelecek ve bunları düzeltecek.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Şahısları adına ilk söz, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem'e attir.

Sayın Öktem, buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Görüşülmekte olan kanun tasarısının 22 nci maddesi olan çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshiyle ilgili kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaygın bir atasözümüz vardır, mum dibine ışık vermez der. Aslında, olumlu bir davranışı açıklayan bu sözü, içinden geldiği toplumsal çevreye, kendi tabanına ışık, aydınlık vermez diye de anlamak mümkündür. AKP İktidarının şimdiye kadar gerçekleştirmiş olduğu uygulamalar yukarıdaki anlama uygun düşmektedir. Gerçekten de, AKP, altı aylık iktidarı döneminde, kendisini tek başına iktidara taşıyan işçiye, köylüye, memura, işsize hiçbir umut ışığı vermemiştir. Bazı egemen çevrelerin ampulden sıyırıp muma döndürdüğü AKP'nin ışığı kimleri aydınlatıyor; sadece uluslararası sermayeyi ve sömürücü sermayeyi temsil eden insanları aydınlatıyor. Şimdi görüşmek zorunda kaldığımız kölelik yasasını da uygulamaya geçirirlerse, artık, muma dönmüş AKP, dibini karartır hale gelecektir. Tabiî, onun akıbeti  de erimek olacaktır; eridikçe dibine düşecek; yani, içinden geldiği ve ihanet ettiği halkın eline düşecektir. İşte, o zaman yeni bir atasözü söylenecektir: Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.

Değerli milletvekilleri, 22 nci madde üzerinde söz aldığıma göre, şimdi bu maddeyle ilgili olarak konuşmamı bekliyorsunuz. Aslında, bununla ilgili bir konuşma yapmaya da gerek yoktur; çünkü, şu ana kadar ne konuştuysak, siz, bunu algılamaktan geri durdunuz. Bu tasarı öyle bir bütünlük taşıyor ki, bellibaşlı öyle madde hükümleri var ki, burada "çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi" başlığıyla ilgili olarak, şu ibare şu şekilde değiştirilsin, bu ibare kaldırılsın demem hiçbir şey ifade etmiyor; çünkü, AKP Grubu, âdeta taş duvarı andırıyor, vurulan top geri dönüyor. Bu durum, şoförü sarhoş olduğu için, uçuruma doğru giden arabanın camlarını temizlemeye çalışmak gibi bir şey olur herhalde. Halbuki, rotası yanlış, yol yanlış, direksiyon yanlış, fren bozuk, motor yanlış, en önemlisi de şoför yanlış; bunları değiştirmek gerek. Evet, bu kanun tasarısının tümü, uçuruma giden bir otomobildir; şoförü AKP olan ve içerisinde emekçilerimizi taşıyacak olan bir otomobil.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarının korkudan gözü dönmüştür, kendisi de ölüme doğru gitmektedir. İnanın, bu iktidar, cenaze namazını kıldıracak bir imamı bile bulmakta güçlük çekecektir ve öyle zannediyorum ki, cenaze namazını kıldırmak zevki Erbakan Hocanıza düşecektir.

AHMET YENİ (Samsun) - Ne alakası var?!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Atasözüyle başladık, atasözüyle bitirelim: Gün olur, devran döner ve ekleyelim, güneşi balçıkça sıvamanız mümkün değildir.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öktem, sürenize de riayet ettiğiniz için ayrıca teşekkür ediyorum.

İkinci söz isteği, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan'a aittir.

Buyurun Sayın Eraslan.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 22 nci maddesi hakkında, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, İş Yasası Tasarısı, acele kaydıyla, 13 Mart 2003 tarihinde, gerekli şart olan 48 saat bile beklenmeden Meclis gündemine getirilmişti. O zaman, gerek Sayın Bakan ve gerekse de AKP Grup Başkanvekili Sayın Kapusuz, bu yasa tasarısının, muhakkak ki, 15 Marttan önce yetişmesi gerektiğini savundular; şayet 15 Marta yetişmezse, İş Güvencesi Yasasının yürürlüğe gireceğini, bu yasanın, iş Güvencesi Yasasını dengeleyeceğini, aksi halde, tüm dengelerin altüst olacağını ve çok kötü şeyler yaşanacağını ileri sürdüler. Konuşma tutanakları burada.

Bu, bir anlamda, İş Güvencesi Yasasıyla sağlanan hakların, İş Yasasıyla geri alınmak istenmesinin bir itirafıydı; yani, İş Güvencesi Yasasıyla işçilere kaşıkla hak verilmişti; kaşıkla verilen bu hak, İş Yasası Tasarısıyla, kepçeyle geri alınıyordu.

İş Yasasının, çalışma hayatını düzenleyen çok önemli bir yasa olduğunu ve dolayısıyla, sosyal tarafların uzlaşması gerektiği doğrultusundaki çabalarımız yok sayılarak, iktidar partisi, tasarıyı, bulunduğu hal üzerine yasalaştırmak için, zorladıkça zorladı; nihayet, bu zorlamayla netice alınamayacağını görünce, tasarı komisyona geri çekildi. Hükümet, İş Güvencesi Yasasını erteleme yoluna gitti, bu çalışma da Anayasa Mahkemesinden geri döndü.

Şu anda İş Güvencesi Yasası yürürlükte ve henüz görüşmekte olduğumuz İş Yasası Tasarısı da yasalaşmadı; ancak, iddia edildiği gibi, kıyamet kopmadı, hatta, kayda değer hiçbir şey olmadı; sadece, yaratılan sunî korku ortamıyla, işten çıkarmalar oldu. Yazıktır ki, bu ülke, elli yılı aşkın süredir "bu kış komünizm gelecek" korkusuyla, umacısıyla yönetildi; ama, komünizm filan gelmedi. Bırakınız yeni umacılar yaratmayı, yeni öcüler yaratmayı; bizim işçimiz de iş güvencesine layıktır, bizim dürüst işverenimiz de iş güvencesine layıktır. İş Yasası, İş Güvencesi Yasasının alternatifi değildir. Sunî bir korku yaratarak, gözdağı vererek, sosyal taraflar arasında uzlaşma sağlamadan, bu kadar önemli bir yasa çıkarılmaya çalışılmamalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 22 nci maddesi, çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshine ilişkindir. Bu madde, 1475 sayılı Yasanın 16 ncı maddesinde yer alan, işçilerin bildirimsiz fesih hakkına ilişkin olan maddeyi karşılamak üzere düzenlenmiştir; ancak, madde, gerek düzenleniş biçimiyle gerekse de içeriği bakımından 1475 sayılı Yasanın 16 ncı maddesinden çok çok daha geridir. Ancak, yine, ek tasarı, asıl tasarıya göre, 22 nci madde yönünden biraz daha insaflı ve makyajlı hale gelmiştir. Asıl tasarıda yer alan ve son derece tehlikeli olan ikinci fıkra, yasa tasarısı metninden çıkarılmış. Bu hususu olumlu buluyoruz; ancak, yasanın bütünü içinde yapılan devede kulak misali küçük bir değişikliktir, küçük bir makyajdır. Bunu bile olumlu sayıyoruz, dikkatimizden bir şey kaçırmış değiliz.

Değerli arkadaşlarım, yeni İş Yasası, temelde sosyal tarafların uzlaşmasını esas alarak yeniden düzenlenmelidir; ancak, AKP iktidarı çoğunluğuna güvenerek uzlaşma arayışına girmemiş "ben yaptım, oldu" anlayışıyla hareket etmektedir. Oysa, hükümetler çalışma barışına katkı yapabilecek çalışma yasalarını hazırlamakla mükelleftir. Ne yazık ki, esnek çalışma biçimlerinin İş Yasasına ithali doğrultusunda yapılan bu çalışma sonucunda olumlu sayamayacağımız gelişmeler olmuştur. Bu gelişmelerin hiçbirisinin ne ülke ekonomisine ne sanayie ne demokrasiye ne de örgütlü topluma katkısı yoktur.

Bu tasarının, bu şekliyle yasalaşması halinde, iki yıllık süre içerisinde ne tam gün çalışan işçi kalır ne de sendika kalır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen, toparlarsanız memnun olurum.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Efendim, mümkün olduğu kadar özetleyeceğim.

İş yasaları düzenlenirken, iş hukukunun temel prensibi olan "işçi lehine yorum" ilkesi esas alınır. Oysa, bu tasarının ruhunda "işçi lehine yorum" ilkesi olmadığı gibi, namuslu işveren lehine yorum da yoktur. Bu tasarının ruhu kayıtdışıcı, kaçak işçici, çocuk emeğini sömüren, merdiven altıcı lehine yoruma dayanmaktadır. Türkiye'ye yazık ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, çalışma barışına yazık ediyorsunuz, işçiye ve namuslu işverene yazık ediyorsunuz, işçi sınıfına hiçbir iktidarın yapmadığı düşmanlığı yapıyorsunuz ve hayret ediyorum ki, bu kadar işçi aleyhinde olmanıza rağmen, bu kadar kötü bir iş yasasını çıkarmaya çalışmanıza rağmen, nasıl oluyor da işçi dostu, yoksul dostu gibi görünmeyi başarabiliyorsunuz?!

Değerli arkadaşlarım, bu yasa, çalışanlara, işçilere karşı bir yasadır; buna "hayır" oyu vermek vicdanî borcumuzdur.

Hepinize saygılar, sevgiler sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri okutuyorum :

Türkiye Büyük Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi" başlıklı 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki gibi düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

Oğuz Oyan Enver Öktem              İzzet Çetin

                İzmir                       İzmir                    Kocaeli

Cevdet Selvi Bayram Meral Mehmet Küçükaşık

          Eskişehir                    Ankara                       Bursa

"Belirli süreli iş sözleşmelerinde yukarıdaki hükümler uygulanmaz. İşveren, işçi rızası olmadığı sürece, belirlenen şartları sözleşme süresinin sonuna kadar uygulamakla yükümlüdür."

BAŞKAN - Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi" başlığını taşıyan 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve üçüncü fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Mehmet Küçükaşık

 

Cevdet Selvi

 

Bursa

 

Eskişehir

Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi

Belirli süreli iş sözleşmelerinde yukarıdaki hükümler uygulanmaz. Belirli süreli iş sözleşmesinde işçi yazılı olarak rıza göstermedikçe, işveren belirlenen şartları süre sonuna kadar uygulamakla yükümlüdür.

Çalışma koşullarında değişiklik geçmişe etkili olarak yürürlüğe konulamaz.

BAŞKAN - Efendim, son okuduğumuz önerge en aykırı önergedir.

Sayın Komisyon önergeyle ilgili ne düşünüyor?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergenin gerekçesini mi okutalım efendim?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

İş sözleşmesinin oluşumu sırasında çalışma koşullarının işçi tarafından bilinmesi esastır. Bilinen koşullarda iş sözleşmesinin tarafı olan işçi, koşulların daha sonra değiştirilmesine peşinen muvafakat etse bile, bu konudaki rızanın serbest ve hür bir iradeyle oluştuğu iddia olunamaz. Özellikle istihdam açığının büyük olduğu ortamda, işçinin, istese de istemese de, işe başlarken her türlü taahhütte bulunacağı, her konuda rıza göstereceği tabiîdir. Ancak, çalışanı koruma ilkesini önplanda tutması gereken iş kanunlarının, işverenin iş şartlarını saklı tutma hakkını peşinen var kabul etmemelidir. Aksi halde, iş şartlarında tek taraflı değişiklik işçi ile işveren arasındaki hak ve yükümlülükler dengesini işçi aleyhine bozacaktır.

Bu düşüncelerle, madde metninin değiştirilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, biraz önce gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi" başlıklı 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki gibi düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Oğuz Oyan

                                                                             (İzmir)

                                                                  ve arkadaşları

"Belirli süreli iş sözleşmelerinde yukarıdaki hükümler uygulanmaz. İşveren, işçi rızası olmadığı sürece, belirlenen şartları sözleşme süresinin sonuna kadar uygulamakla yükümlüdür."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Oyan, gerekçeyi mi okutalım?

OĞUZ OYAN (İzmir) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

Belirli süreli iş sözleşmelerinin, başlangıçta belirlenmiş olan koşullarda sürdürülmesi zaten sözleşmenin türü gereğidir. Bu nedenle, maddenin, bu amaca uygun olarak ve işverenin "çalışma koşullarında değişiklik yapma hakkı" gibi örtülü haklar aracılığıyla keyfilik yaratabilecek ve uygulamalarını ortadan kaldırmak amacıyla bu teklif verilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, biraz önce gerekçesini okuduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, 22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 22 nci madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum :

Yeni işverenin sorumluluğu

MADDE 23.- Süresi belirli olan veya olmayan sürekli iş sözleşmesi ile bir işverenin işine girmiş olan işçi, sözleşme süresinin bitmesinden önce yahut bildirim süresine uymaksızın işini bırakıp başka bir işverenin işine girerse sözleşmenin bu suretle feshinden ötürü, işçinin sorumluluğu yanında, ayrıca yeni işveren de aşağıdaki hallerde birlikte sorumludur.

a) İşçinin bu davranışına, yeni işe girdiği işveren sebep olmuşsa.

b) Yeni işveren, işçinin bu davranışını bilerek onu işe almışsa.

c) Yeni işveren işçinin bu davranışını öğrendikten sonra dahi onu çalıştırmaya devam ederse.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının "yeni işverenin sorumluluğu" başlıklı 23 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, umarım, bundan böyle, herhangi bir yasa tasarısı görüşülürken veya yasama görevini üstlendiğimiz konularda karar alırken "bundan sonra uzlaşarak bunları Meclise getirelim" şeklindeki uyarılarımıza gerek kalmaz diye düşünüyorum; çünkü, Anayasanın 87 nci maddesi, bize, yasama görevini, yasama yetkisini vermiş. Yasa yapmak, toplumun çeşitli kesimlerini yakından ilgilendiren bir olaydır. Yasanın, toplumun hangi kesimini ilgilendiriyorsa, o kesimlerin de düşüncesini alarak ve özellikle Parlamentoda görev yapan tüm partilerin de görüşlerini alarak yapılmasında yarar vardır; çünkü, yasa, ancak bu şekilde anlam kazanır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, komisyon raporunda, hükümet tasarısının 24 üncü maddesi "yeni işverenin sorumluluğu" başlığı altında 23 üncü madde olarak kabul edilmiş, düzenlenmiş ve hükümetin teklif ettiği metin aynen kabul edilmiştir.

Şimdi, maddeye baktığımız zaman "sözleşme süresinin bitmesinden önce yahut bildirim süresine uymaksızın işini bırakıp başka bir işverenin işine girerse sözleşmenin bu suretle feshinden ötürü, işçinin sorumluluğu yanında, ayrıca yeni işveren de aşağıdaki hallerde sorumludur" deniliyor.

Şimdi, bu madde, esas olarak işçinin sorumluluğunu almıştır; yani, bu maddeyle, bir işçi, sözleşme süresi bitmeden ve ihbar öneline uymadan eski işyerinden ayrılıp bir başka işyerine girdiği zaman, eski işverenin zararından dolayı, tamamıyla, kayıtsız şartsız sorumlu tutulmuştur. Buna rağmen, işçinin girdiği yeni işyeri, yeni işveren belirli şartlar gerçekleşirse sorumlu tutulmuştur. Nelerdir bu şartlar; birincisi, işçinin bu davranışını kendisi körükleyerek, kendisi tahrik ederek kendi işyerine almışsa; ikincisi, yeni işveren işçinin bu durumunu bilerek işe almışsa; üçüncüsü de, yeni işyerinde çalışırken işçinin bu durumunu öğrenmişse, yeni işveren eski işverene karşı ancak sorumlu tutulmaktadır.

Şimdi, bu anlayışla baktığınız zaman, işçi, her halükârda, kayıtsız şartsız eski işverene karşı sorumlu sayılmaktadır; ama, yeni işveren belirli şartlar gerçekleşirse eski işverene karşı sorumlu sayılmaktadır. Şimdi, bu, iş yasasının işçiyi koruma prensibine kesinlikle aykırıdır. Yani, sorumluluğun gerçekleşmesine neden olan olaylarda bir eşitsizlik var; ancak, sorumlulukta işçi ve işveren eşit sayılıyor. Bu anlayışın, işçiyi koruyan değil, işvereni koruyan bir anlayış olduğunu kabul etmek gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, işçi ile işveren maddî açıdan, aynı şartlarla sorumlu olabilir mi? Elimizi vicdanımıza koyup düşünelim, bir işçi neden eski işyerinden ayrılır; ya ücreti azdır, maddî açıdan tatmin olmamaktadır ya da çalışma koşulları sağlık açısından uygun değildir; her halükârda, bir ihtiyacı vardır. Şimdi, siz, eski işyerinden bu nedenlerle ayrılan bir işçiyi, zaten yoksul durumda olan ve az ücret aldığı için yeni işyerine geçen bir işçiyi, daha fazla ücretle yeni işverenin yanına girdiği zaman, maddî açıdan, eski işverene karşı, kayıtsız şartsız sorumlu tutuyorsunuz. Adam zaten yoksul, para kazanamadığı için öbür tarafa geçiyor; hangi gücüyle, hangi maddî olanağıyla bu sorumluluğu işçiye yükleyeceksiniz?! Bu mantığı anlamak gerçekten mümkün değil diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, yeni işvereni eski işverene karşı sorumlu tutacaksanız tutun, yeni işvereni işçinin yeni işyerine geçmesi nedeniyle eski işverene karşı sorumlu tutacaksanız tutun; ama, sağlık nedeniyle veya az ücret aldığı için eski işini bırakıp yeni işine giren, yeni işverenin yanına giren işçiyi neden sorumlu tutacaksınız, bunu anlayamıyorum. Ha, yok arkadaş, ben ikisini de sorumlu tutuyorum, ikisini de sorumlu tutacağım diyorsanız, en azından, işçiye bir imkân tanıyınız ve işverenin belirli dönemlerde işçi çıkarmasıyla ilgili sorumlu olduğu noktada -yani, nedir o; ihbar tazminatıyla veya ihbar öneliyle- sorumlu tutunuz. En azından, bu esnekliği, işçi lehine yaşatmak zorundasınız diye düşünüyorum.

Şimdi, bu maddeyi tersinden aldığınız zaman; bir işveren, bir işçiyi işten çıkardığında, işçinin bütün olumsuzluklarından veya bağlantılarından veya vaatlerinden, taahhütlerinden sorumlu tutuyor musunuz; hayır. İşvereni, sadece, ihbar öneliyle veya ihbar tazminatıyla sorumlu tutuyorsunuz. İşçi, herhangi bir mal aldığı zaman veya buna benzer bir kredi aldığı zaman, bundan dolayı işten çıkmasıyla bir zarara uğrayacağı kesin değil midir?.. Taksitle bir mal almıştır, bunu ödemesi mümkün değildir. Siz de, o anda, o işçiyi oradan çıkarıyorsunuz. Peki, bu işveren, işçinin bu eksikliğinden, bu zararından sorumlu oluyor mu; hayır. Sadece, ihbar tazminatından sorumlu oluyor. Bu da bir eşitsizlik yaratıyor diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir de, bu maddenin teknik açıdan bir eksikliği var diye düşünüyorum. Bakın, 23 üncü maddeyi düzenleyen eski yasanın 15 inci maddesi "işini bırakıp başka bir işverenin işine girerse, hizmet aktinin bu nedenle feshinden ötürü, eski işverenin zararından işçinin sorumluluğu yanında; ayrıca, yeni işveren de şu hallerde sorumludur" diyor; yani, eski yasanın 15 inci maddesi, eski işverenin zararından söz ediyor; yani, zarar varsa, yeni işveren ve işten çıkan işçi sorumlu oluyor.

Şimdi, bu, değişmesi istenen 23 üncü maddenin gerekçesine baktığımız zaman, şöyle bir hüküm görüyoruz: Eski işverenin herhangi bir zararı söz konusu olmasa dahi, işçiyle birlikte yeni işveren de sorumlu tutulabilecektir. Şimdi, eski yasada, eski işverenin zararı varsa, işçi ve yeni işveren sorumlu tutuluyor; ama, bu değişiklikle, eski işverenin zararı yoksa bile, zarar şartı ortadan kaldırılıyor; buna rağmen, işçi ve yeni işveren, eski işverene karşı sorumlu sayılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bence, bu, hukuk tekniği açısından da uygun değil; çünkü, eğer, bir şeyi tazmin edecekseniz, birisini sorumluluk altına sokacaksanız, önce zararı olacak onun. Zarar olmadan sorumluluk olmaz. Bu, hukukun genel kuralı. Peki, eski işverenin bir zararı yoksa, o işçinin çıkıp yeni işyerine girmesiyle herhangi bir zararı oluşmamışsa neyi tazmin edecek çıkan işçi veya yeni işveren; neye karşı sorumlu olacak? Eski işverenin hangi zararı var ki, yeni işveren veya o eski işyerinden çıkan işçi eski işverene karşı sorumlu olacak? Bunun da, öyle sanıyorum ki, ciddî olarak düşünülüp açıklanması lazım.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının daha önceki görüşmelerinde, bütün toplum kesimlerinin bu tür yasalardan eşit oranda yararlanması gerekir diye düşündük. Böyle olması gerekir. Bir yasa çıkarıyorsanız, elbette, toplumun çıkarı için, refahı için yasa çıkarıyorsunuz. Büyük Millet Meclisinin de temel görevi bu zaten; toplumun huzurunu ve refahını sağlamak; ama, siz, çıkardığınız yasalarla toplumda birtakım çekişmelere, gerginliklere, çatışmalara yol açıyorsanız, yasama görevini tam anlamıyla yerine getirmiyorsunuz demektir.

Bu yasa tasarısının ilk görüşmelerinde, değerli bir AKP sözcüsü arkadaşım "dışarıda işçisi de işvereni de heyecanla bu yasayı bekliyorlar" demiş idi.

BAŞKAN- Efendim, toparlar mısınız.

TUNCAY ERCENK (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkan.

"Bir an evvel bu yasayı çıkaralım, işçiler ve işverenler heyecanla bu yasayı bekliyorlar" diyor idi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TUNCAY ERCENK (Devamla)- Ancak, işverenlerin bu yasayı heyecanla bekleyip beklemediklerini bilmiyorum; belki bekliyor olabilirler; ama, şunu iyi biliyorum ki, işçiler, çalışanlar, emekçiler, çıkacak olan bu yasayı değil, yapılacak ilk genel seçimi bekliyorlar, haberiniz olsun!

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.

Şahısları adına söz istekleri var.

Şahsı adına ilk söz isteğinde bulunan, Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun?.. Yok.

İkinci söz isteği, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık'ındır.

Buyurun Sayın Küçükaşık.

Süreniz 5 dakika.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; benden önce konuşan Antalya Milletvekili arkadaşım Sayın Tuncay Ercenk, 23 üncü maddenin hukuksal bakış açısını çok net anlattı. Ben, o yüzden, o tarafa girmek istemiyorum, hukuksal boyutu belli; çünkü, bir aydan beri burada yaşamış olduğumuz, bu tasarıyla ilgili tartışmalarda, biz, 1475 sayılı İş Yasasında şimdiye kadar Türkiye'deki işçilerin kazandığı tüm hakların geriye alındığını, teker teker budandığını gördük.

23 üncü maddenin başlığı "yeni işverenin sorumluluğu." Nedense, buradaki tüm konuşmalarda, biz CHP Grubu olarak işçilerin haklarını savunur halde, AKP Grubu olarak sizler de işverenlerin haklarını savunur bir tarzda konuştunuz. Eğer öyle olmasaydı, keşke öyle olmasaydı dünkü gibi... İş Güvencesi Yasasındaki 10 işçiye kadar çalışan yerleri niye 30 yaptınız? Bırakınız bizim sinirlerimizi, Sayın Ağâh Kafkas'ın sinirlerini bile attırdınız; çünkü, herkes, geldiği kesimin kendi sorumluluğunu ve görevini yerine getirmek zorunda kalıyor burada; ama, ben başka bir şey söyleyeceğim. Bakın, siz, sadece işçilerin ve bizim tepemizi attırmadınız, işverenlerin de tepesini attırdınız. Türkiye'nin 2001 yılında yaşamış olduğu ekonomik krizle, gerçekten de ülkemizde 3 000 000 insan işsiz kaldı. Bu işsiz kalanların içerisinde, gerçekten nitelikli insanlar da vardı; ama, ekonomik sıkıntı sadece işçi kesimini vurmadı, işveren kesimini de vurdu.

Bakınız, ben, 1 Ocak ile 15 Mart arasında, İş Güvencesi Yasası bahane edilerek Bursa'da işten çıkarılan işçilerin sayısını çıkardım. Sayın Bakana da bu konuda bir soru önergesi verdim, hâlâ cevaplandırılmadı.Bakın, ben size sadece Bursa'dan rakamlar vermek istiyorum: 1 Ocak 2003 tarihi ile 17 Mart 2003 tarihleri arasında Bursa İlinde yapılan işçi çıkışlarının toplam sayısı 7 524; yani, bizim, Mecliste yasayı tartıştığımız tarihe kadar... Pekâlâ, 31 Mart 2003 tarihi itibariyle ise Bursa'da işten çıkarılan işçi sayısı, 10 807 kişi arkadaşlar. İş Güvencesi Yasası bırakıldıktan sonra da 3 000 kişi, onbeş günde, sadece Bursa'da işten çıkarıldı. Şimdi, hepimiz biliyoruz; bir işyerinde en fazla 10 kişi çalışıyorsa, o işyerinde, 2 kişi ancak  sigortaya bildirilir, geri kalanı da sigortasız olarak idare edilebilir. Hele bu esnek çalışma biçimleriyle, artık sigortaya bildirilir mi bildirilmez mi, orası da ayrı bir tartışma konusu; ama, normal olarak, 5 işçinin çalıştığı bir işyerinde ancak 1 kişi sigortalıdır, geri kalan insanlar sigortasız çalışır. Bu rakamlar sigortalı işçi sayısıdır. Yani, demek ki Bursa'da, üç ay içerisinde en azından 30 000 insanın işten çıkarıldığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu insanları tekrar işe almak için ne yaptık bugüne kadar; hiçbir şey yapılmadı... Hiçbir şey yapılmadı...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - O zaman biz bunu hep söyledik, yazık olacak bu işçilere dedik.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Pekâlâ Sayın Kapusuz, ben başka bir şey söyleyeyim: Biz, yeni işverenin sorumluluğundan bahsediyoruz; ama, şimdi, herhalde, işçilerimiz bir işyerinde çalışırken, çok güzel bir işyerinden, yeni bir işverenden teklif alıp da acaba başka bir işveren yanına girebilecek mi; ben şimdi bunu düşünüyorum. Neden düşünüyorum biliyor musunuz; ekvergilerle sanayici son derece zor duruma geldi, 1 Nisan itibariyle Sosyal Sigorta primlerine yüzde 20,1 oranında zam yaptınız, 1 Mayıs itibariyle doğalgaza net yüzde 12 zam yaptınız... Pekâlâ, Türkiye'de...

HASAN ANGI (Konya) - Altı aydır zam yapılmadı, onu niye söylemiyorsunuz?!

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Altı ay zam yapılmadı; çok güzel...Yani, dolaylı vergi mi koydunuz?

HASAN ANGI (Konya) - Hayır.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Dolaylı vergi koymuşsunuz. Bakın, ben okuyorum: Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığının ve BUSİAD'ın sorgulamalarında, Sayın Bakan bir Bursa Milletvekiline vermiş olduğu bir cevapta aynen şunu söylüyor: "Doğalgazda fiyat ayarlaması kış aylarında yapılması gerekirken, siyasî olarak bu zamlar durduruldu. Petrol fiyatı ve dolar kuru o dönemlerde yüksek olduğundan, BOTAŞ'ın finansman açığı büyüdü. Hazine sıkıştırınca doğalgaza en yüksek oranda zam yapmak zorunda kalındı."

Bakınız, bu fiyatlarla Türkiye'de sanayiciyi de bırakmayacaksınız. İşçiyi bıraktık zaten, bu yasayla işçilerin artık yaşama şansı kalmadı; ama, artık Türkiye'de sanayici de kalmayacak. Şu anda BUSİAD Başkanı, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası ve TOBB, Başbakana ve tüm milletvekillerine, teker teker "artık, sanayiciye, yeter, durdurun bu zamları" diye telgraf çektiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın efendim.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Sizlere de ulaştı bunlar ve şu anda BUSİAD Başkanı "biz, yurt dışında, Bulgaristan'a fabrika kurmaya gidiyoruz" diyor arkadaşlar! Lütfen, kendimize gelelim.

Türkiye'de altı aylık icraat döneminde hiç kimseyi memnun edemediniz, edemedik; Meclis olarak biz de edemedik.

Burada, tüm konuşmalarda, AKP Grubu sözcüleri dediler ki: "Biz, 9 bilim adamının hazırlamış olduğu tasarıyı önünüze getirdik." Değişiklik önergelerini de bilim adamları mı hazırladı peki ve siz bunların hepsine niye evet demek zorunda kaldınız?!

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Size "hayır" demek için.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bize "hayır" demek için, değil mi; çok güzel, gerçekten de çok güzel; çünkü, daha önce de bir lafınız vardı: "Biz, köylülerin, Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını da istediğimiz zaman geçiririz, siz istediğiniz için değil" dediniz.

Bakınız, burası Türkiye Cumhuriyeti ve Büyük Millet Meclisi ve hepimizin bir sorumluluğu var. Biz halka refah vermek, onları yaşatmak için buraya geldik. Biz bunları yerine getirmeye çalışıyoruz. Gereğini siz yapın.

Saygılarla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaşık.

İkinci söz isteği, Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen'e ait.

Sayın Bilen?.. Yok.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Cavit Torun; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Yasa Tasarısı üzerinde, kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Görüştüğümüz kanun tasarısının birçok maddesi ilk defa hukuk sistemimize giriyor. Devrim niteliğindeki bu maddeler, işçilerimiz için gerçekten büyük açılımlar getiriyor. Örneğin, daha bugün görüşüp kabul ettiğimiz kanun tasarısının 20 nci maddesi, işten çıkarılan işçilerimize mahkemeye müracaat hakkı tanıyor. Daha önceki yasada böyle bir imkân bulunmuyordu; işten atılanlara, sadece kıdem tazminatlarını alabilmek için mahkemeye müracaat hakkı tanınıyordu ve haksız biçimde işten çıkarılmış olduğunu ispat külfeti işçiye ait bulunuyordu. Burada birtakım konuşmalar yapılıyor; ama, yasayla ilgili, yasanın tekniğiyle ilgili olarak, maalesef, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız hiçbir konuda hukuk tekniğine uygun açıklama getirmiyorlar. Şimdi, durum tam tersine çevrildi ve ispat külfeti işverene getirildi. İşten çıkarıldığını gören veyahut da konuyu mahkemeye intikal ettiren işçi, bu durumda neden işten atılmış olduğunu ispat etmek zorunda olmayacak; bu külfet, doğrudan doğruya işverene ait bulunuyor.

Bu davalar, seri muhakeme usulüne tabi kılındı; yani, iki ay içerisinde davaların neticelendirilmesi mecburiyeti getirildi. Bu, çok önemli bir gelişmedir. Daha önceden, Türkiye'de, hiçbir mahkemede, hiçbir davanın iki ay içerisinde neticelendirilmek gibi bir mecburiyeti bulunmuyordu. İlk defa, Türk hukuk sistemine, bir davanın iki ay içerisinde neticelendirilmek gibi bir mecburiyeti getirilmiş oldu.

Bunun ötesinde, bir yenilik daha getirildi. Yargıtay, bu tür davaları bir ay içerisinde bakıp neticelendirmek mecburiyetinde. Şimdiye kadar, hiçbir kanunumuzda, hiçbir davanın iki ay içerisinde bitirilmesi ve bir ay içerisinde de Yargıtaydan geçirilmesi gibi bir mecburiyet kesinlikle bulunmuyordu. İlk defa getirilen bu maddelere bile sevgili Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız "hayır"oyu verdiler.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yasanın tümünü değerlendirin... Topyekûn bakalım yasaya...

CAVİT TORUN (Devamla)- Ama, uygulanacak sevgili arkadaşım, bu, uygulanacak. Uygulanmamak gibi bir sıkıntıyı hiçbir mahkemenin yaşaması mümkün değil; uygulaması da mümkün değil; çünkü,  bu -hukuk deyimiyle ifade ediyorum, tıp deyimiyle belki ifade edemem- emredici bir hükümdür. Mahkeme uymak zorunda; iki ay içerisinde bitirmek mecburiyetinde.

Tasarının 21 inci maddesinde, mahkemece veya özel hakemce feshin geçersizliğine karar verildiği andan itibaren işverenin bir ay içerisinde işçiyi işe başlatma mecburiyetinin getirilmesi hükmü, acaba, işçiyi mi yoksa işvereni mi koruyor; bunu, salim vicdanlarınıza havale ediyorum.

İşverenin bir ay içerisinde işçiyi işe başlatmaması halinde, en az dört ay, en çok sekiz ay süreyle ücretini ödemek zorunda olmasından, işçi mi yoksa işveren mi memnun?..

Bu maddede çok enteresan bir gelişme oldu. Sürekli biçimde tribünlere hitap etme -tırnak içerisinde- oynama alışkanlığında olan Sayın Başkan Bayram Meral "işçinin, kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır" hükmüne değişiklik önergesi verdiği halde, maddenin tümüne ret oyu verdi. Öyle mi Başkanım?..

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hayır.

CAVİT TORUN (Devamla) -Gerçekten işçi lehine olan ve yıllarca uygulayıcıları zor durumda bırakan haksız fesihlerde, mahkemeye müracaat etme hakkını yok sayan hükümsüzlük, bu yasayla tam bir hukuksal zemine oturuyor. Bu davaların güvenceye kavuşturulmuş olması ve gerçek anlamıyla, hükmün bundan böyle işçilerimiz için yaşamsal çalışma güvencesi getirmesini çok önemsiyorum.

Şimdi, bundan böyle, bu maddeleri, Sayın Bayram Meral, CHP ile birlikte iktidara gelince değiştireceklerini söylüyor. Bu yapılacak değişiklik, eski hükme dönme biçiminde mi tezahür edecek?.. Geriye gidiş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Torun, lütfen, son sözlerinizi alayım.

CAVİT TORUN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

...ricat, yani geriye dönüş, hiçbir şekilde mümkün olmayacağına göre, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidara gelmesi de, Sayın Başkan Bayram Meral'in o günleri görmesi de imkânsızdır! (CHP sıralarından gürültüler)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, böyle konuşamaz! O mu karar verecek!

CAVİT TORUN (Devamla) - O nedenle, biz, AK Parti olarak, Bayram Meral'in ve Cumhuriyet Halk Partisinin ebedî muhalefet hakkını destekliyoruz ve buna saygı duyuyoruz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, sataşma var.

CAVİT TORUN (Devamla) - Teşekkürler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Torun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sataşma var Sayın Başkan, hem parti adına hem şahıs adına.

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Söz hakkı var.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sataşma var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika efendim, müsaade buyurun.

Şimdi, süremiz dolmuş durumda; ancak, bir önergemiz var. Maddeyi bölmeyelim. Bu maddenin tamamlanmasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Meral, müsaade ederseniz, sataşma olsun olmasın, milletvekilinin kürsü hakkını her zaman için en fazla savunuruz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, ismen sataşma var.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Demin oraya verdiniz ama!

BAŞKAN - Müsaade buyurun.

Şimdi, sizin, sataşma olup olmadığı noktasındaki talebinizi değerlendireceğim; ancak, bir önerge var, onu okutayım, ondan sonra değerlendireceğim.

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - O zaman hiç kıymeti kalmadı Sayın Başkan!

BAŞKAN - Önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "yeni işverenin sorumluluğu" başlıklı 23 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "işçinin sorumluluğu, yanında" ibaresinin metinden çıkarılarak, yerine "işçinin sorumluluğu bildirim önellerine ilişkin ücretle sınırlıdır" ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Bayram Ali Meral

M. Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

 

Ankara

Eskişehir

Bursa

 

Muharrem Kılıç

Feridun Fikret Baloğlu

Feramus Şahin

 

Malatya

Antalya

Tokat

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önerge sahiplerinden -Sayın Meral de önerge sahibi- kim konuşacak?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Çetin, buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, bir önerge daha vardı; arkadaşlar geri mi çekti?

BAŞKAN - Hangisini?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kabul edecektik; kendilerine de söyledik.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Bunu kabul edin.

BAŞKAN - Efendim, o önergeyi geri çektiler. Sayın Kapusuz, önergeyi geri çektikleri için...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sonradan geri çektiler kabul edileceğini anlayınca.

BAŞKAN - Sayın Çetin, buyurun.

Süreniz 5 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni işverenin sorumluluğuna ilişkin güncel yaşamdaki çelişkileri arkadaşlarım anlattılar.

Biraz evvel konuşma yapan AKP'nin sayın sözcüsü, belki biraz haddini de aşarak, geleceğe yönelik birtakım değerlendirmelerde bulundu, Cumhuriyet Halk Partisinin gelecekte iktidar olup olamayacağına karar verme yetkisi sanki kendisindeymiş gibi bir durum içerisine girdi. Ben de, burada, zaman zaman "AKP" sözcüğünü kullandığımda, Partinizin baş harflerini, oradan laf atılıyor "AK Parti" diye; yani, sanki aklandınız da, sanki halk sizi çok iyi gidiyor görüyor da onu düzeltme ihtiyacı hissediyorsunuz. Ben de, sizin nasıl aklanacağınıza ilişkin bir küçük fıkra anlatayım isterseniz:

Vaktiyle, 100 davarı olan bir sürü sahibi hacca gidecekmiş, hacca giderken güvenilir bir çoban aramış; ona buna danışmış, bulmuş bir çobanı, 100 davarlık sürüsünü emanet etmiş. Gitmiş hac farizasını yerine getirmiş, gelmiş, sürüsünü teslim alacak; aramış bulmuş çobanı bir derenin kenarında; bakmış ki, çoban, açmış çıkınını, oturmuş yemek yiyecek; "selamünaleyküm", "aleykümselam", hoş beşten sonra, demiş ki: "Ne oldu bizim sürü?" Çoban "sorma ağam, gök gürledi, gürgen çatladı, 90'ının ödü patladı, kaldı mı 10'u; geçen gün baştoklu kendini kayadan attı, 5'i de ardından gitti, kaldı mı 4'ü; onlardan da 1'isini verdim kasaba, ötekini katma hesaba; aha dün ölenin derisi, aha  da bugünkünün derisi" deyince, sürü sahibi, oradaki yoğurt bakracını çobanın kafasına geçirmiş. Çoban, eliyle yoğurtları temizleyince "elhamdülillah, yüzümün akıyla verdim hesabımı" demiş. Bu gidişle, siz de, çoban gibi aklanacaksınız; gelin, doğru dürüst aklanın. (CHP sıralarından alkışlar)

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Biz, yüzde 45'e çıktık; Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 12'ye düşmüş.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Gelin, doğru dürüst aklanın.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Ona da, millet karar versin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Herkese laf atıp durma oradan Sayın Torun, dinlemeyi bil önce!

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Konuşmasını bilirseniz, dinlemesini biliriz.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Ben, konuşmayı da bilirim, adabı da bilirim, yeri gelince, gerektiği şekilde cevap da veririm; merak etmeyin.

BAŞKAN - Sayın Çetin, siz, Genel Kurula hitap edin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Peki Başkanım, teşekkür ediyorum.

Bir değişiklik önergemiz var. "İşçinin sorumluluğu yanında" ibaresinin madde metninden çıkarılarak, işçinin sorumluluğuna, ihbar önellerinde belirlenen ücreti kadar bir sınır getirmek istiyoruz.

Gerekçemiz şudur: İşçi, asgarî ücretle çalışıyorsa ve bir işveren, ona çok daha cazip imkânlar sunmuşsa, yaşam boyu sıkıntı içerisinde, çile içerisinde yaşayan işçi, elbette, yüksek ücret almak için, o işverenin işine koşarak gidecektir; bunu engellemenin hiçbir yolu yoktur; ama, işçi, oraya gittiğinde, belki, eski işyerine göre alacağı iki kat bir ücreti de, eski işverenin açacağı dava sonucunda, ona tazminat olarak ödemesi yerine, onu transfer eden işveren ödesin; işçinin de, ihbar önellerine uygun, ihbar süreleri kadar bir ücretle sorumluluğu sınırlı olsun diyoruz. Yani, hukukun, özellikle iş hukukunun çalışanı korumaya yönelik, özüne uygun bir değişiklik önergesi. Böylesi, makul, işçiyi bireysel olarak, belki onbinde 1, milyonda 1 rastlanan bir olayda korumaya yönelik bir önergedir. Buna da "hayır" demeyeceğinizi tahmin ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 23 üncü madde kabul edilmiştir.

Şimdi, sataşma sebebiyle söz isteyen Sayın Meral'e söz veriyorum.

Buyurun Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim Sayın Meral.

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. - Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral'in, Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'un, şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada bir iş yasasını görüşüyoruz. İnanıyorum ki, daha iyisini nasıl yaparız, iş barışını koruyan, üretimi artıran, işçi işveren ilişkilerini sağlıklı bir yapıya kavuşturan bir iş yasasının çıkması için burada gayret sarf ediyoruz. Elbetteki saygıdeğer milletvekillerimizin içerisinde...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Başkanı dinlemelerini söyleyin; hepsi gidiyor.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Canı sağ olsun, gitsinler.

BAŞKAN - Genel Kurulumuz devam ediyor sayın milletvekilleri.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İnanıyorum ki, milletvekili arkadaşlarımın, herkesin kendi içerisinde bir branşı vardır, o sahada çok bilgi sahibi saygıdeğer milletvekilleri vardır; ama bir şeyi kabul etsinler, biz de, otuz yıl bu işin içerisinde yoğrulduk, bizim de bu sahada biraz bildiklerimiz vardır. Burada açık açık söyledik, diyoruz ki: Getirilen bu maddelerle büyük bir kitlenin emekliliğini ortadan kaldırdınız, kıdem tazminatını ortadan kaldırdınız, sağlık sorunlarını ortadan kaldırdınız; buna yalan diyorsanız, şurada çıkın deyin ki: "Hayır kardeşim öyle değil, siz iftira ediyorsunuz." Rakam vererek şurada söyledim, 7 000 000'a yakın insanı, çalışanı, kayıtdışına ittiniz, bunun ötesi yok, kayıtdışına ittiniz. Bir taraftan "kayıt altına alacağız" diye programınızda var, bir taraftan kayıtdışına ittiniz.

Şimdi, hırçınlığınızı biraz anlıyorum. Kusura bakmayın... Tabiî, sayınız çok... Hani bir koşma vardır: "Kavak senden uzun yok/Dallarında üzüm yok." Şimdi, sizin de sayınız çok, bir şey yapamadığınızın hırçınlığındasınız, bunun farkındayım, bunu hoş karşılıyorum; ama, değerli arkadaşlarım, bu kadar korkmayın; işverenden de korkmayın, işçiden de korkmayın. Böyle korkak iktidar olacaksa Cumhuriyet Halk Partisi, Allah kısmet etmesin. Böyle iktidar olmayı istemiyoruz. Böyle iktidar olur mu?! 365 milletvekilisiniz, bir oda başkanı getiriyor, grup başkanınıza talimat veriyor, bunu harfiyen yerine getiriyorsunuz. Bunun adı iktidar mı Allahınızı severseniz?! Bunun neresi iktidar?!

Şimdi, sayın arkadaşımız buradan gitti. Bu nedir biliyor musunuz; soru sorulduğu zaman, sorunun cevabı dinlenir. Saygıdeğer milletvekilimizden bunu bekledik; ama, maalesef, sayın milletvekilimiz bıraktı gitti.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ben gelip oturayım...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Senin canın sağ olsun...

Sandı ki, Bayram Meral burada çıkacak, farklı bir üslupla kendisine hitap edecek... Böyle bir şey yapmam. Yalnız, şunu özellikle söylemek istiyorum: "Cumhuriyet Halk Partisinin iktidar olup olmamasını göremezsiniz" dedi. Acaba, bana ömür mü biçiyor, bir bildiği mi var; yani, nereden biliyor?! Allah'tan başka kimse bilmez, bir insanın ne kadar ne  göreceğini, ne olduğunu da kimse bilmez.

Bakınız değerli arkadaşlarım, hep iyiliğinize konuştum buradan. Gün gelecek, rozetinizi takıp, halkın arasına giremeyeceksiniz böyle giderseniz. Unutmayın bu lafımı; çünkü, bunu, buradan gidenler, daha önce burada oturanlar yaşadı.

İyi şeyler yapın diyoruz, bundan niye rahatsız oluyorsunuz?! İşsizlere iş bulun diyoruz, bundan niye rahatsız oluyorsunuz? Vergi kaçıranın, aldığı kredinin üstüne yatanın, birikimlerini -Türkiye'de kazanıp- yurtdışına kaçıranların taleplerine, isteklerine boyun eğmeyin diyoruz; ama, bu ülkede, kuruşuna kadar vergisini veren, çalıştırdığı işçisinin hakkını veren işverenlere, her türlü katkıyı sağlayın, desteği verin, biz de sizin yanınızda olalım. Yanlış mı bunlar saygıdeğer milletvekillerim? Bunları söylüyoruz. Onun için "efendim, burada bir önerge verdiler; madde oylanırken ret oyu verdiler..." Önergeye evet dedik; ama, maddenin içinde neler var biliyor musunuz; tatlı biberle acı biberi birbirine kattınız, ben de onu yiyemedim, onun için ret oyu verdim. Bundan daha doğal bir şey olur mu?! Ama, önergeye evet oyu verdik.

Şimdi, bunlar sorun değil değerli arkadaşlarım; bunlar sorun değil. Şimdi, burada olan ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hakikaten sayınız var; ama, bir şey yapamıyorsunuz, hakikaten yapamıyorsunuz ve bunun sıkıntısını çekiyorsunuz.

Başkanım, boşa mı konuşuyorum yoksa? (Gülüşmeler)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral, mikrofonu açıyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, son cümlede şunu söylemek istiyorum: Bakınız, burada çıktık rica ettik, ananız yahşi, babanız yahşi dedik, şöyle yapın dedik, rica ettik, bir türlü kabul ettiremedik. Ananız da yahşi, babanız da yahşi, ama içinizde bir bölümünüz yahşi değilsiniz. Hiç rica etmiyoruz, hangi maddeyi kafanızdan geçiriyorsanız, daha nasıl tarif edecekseniz, iki bildiğinizden geri kalmayın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.12

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.10

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yoklama yapmanız gerekiyor; toplantıya başlamak için yeterli çoğunluk yok. (AK Parti sıralarından "Var, var" sesleri)

BAŞKAN - 73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, şimdi, kabul edenler, etmeyenler denildiğinde izafeten karar veriyorsunuz. Şu anda çok net bir göz hakemliği yapmanız gerekiyor; şu anda çoğunluk yok oturuma başlamanız için.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, herkes burada; merak etmeyin.

HALUK KOÇ (Samsun) - Herkes buradaysa, teşrif etsinler Sayın Kapusuz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73’e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

HALUK KOÇ (Samsun) - Hükümet burada, Komisyon burada; ama, Genel Kurulda yeterli çoğunluk yok.

BAŞKAN - Her iki taraf da geldi.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, gelsinler, yeterli çoğunluk olsun; başlayalım.

BAŞKAN - Şimdi, oylama yok. Birleşimin üçüncü oturumunu açıyoruz. O bakımdan, İçtüzüğümüzde bu konuda bir açıklık yok.

HALUK KOÇ (Samsun) - Takdir sizin. Takdiriniz bu yöndeyse saygı duyuyoruz.

BAŞKAN - Oylamaya geçerken, zaten, onu arayacağız; merak etmeyin.

24 üncü maddeyi okutuyorum :

İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı

MADDE 24. - Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

I. Sağlık sebepleri :

a) İş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa.

b) İşçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan  buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa.

II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

a) İşveren iş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri hakkında yanlış vasıflar veya şartlar göstermek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek veya sözler söylemek suretiyle işçiyi yanıltırsa.

b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.

c) İşveren işçiye veya ailesi üyelerinden birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı verirse, yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir, kışkırtır, sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi gerektiren bir suç işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnat veya ithamlarda bulunursa.

d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa.

e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse.

f) Ücretin parça başına veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye yapabileceği sayı ve tutardan az iş verildiği hallerde, aradaki ücret farkı zaman esasına göre ödenerek işçinin eksik aldığı ücret karşılanmazsa, yahut çalışma şartları  uygulanmazsa.

III. Zorlayıcı sebepler:

İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa.

BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin'in.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işçinin haklı nedenle derhal fesih hakkıyla ilgili madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, iki günden bu yana, ikinci kez başladığımız bu "yeni iş yasası" diye tabir edilen tasarının görüşülmesi sırasında zaman zaman çalışma yaşamının sıkıntılarına değindik. Biraz evvel maddenin ana metni okundu. Böyle bir durumda, işçilerin, çalıştığı işten kendi istekleriyle ayrılmasını öngören bir düzenleme. 1475 sayılı Yasada da benzer düzenleme olduğu gibi var idi; ancak, hepimiz biliyoruz ki, ülkemiz büyük bir ekonomik kriz geçirdi. Hatta, krizden de önce, Türkiye, 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren, üreterek kalkınma ve büyüme yerine, uluslararası piyasalarda işletmelerin rekabet edebilir düzeye çekilmesi için alınması gereken önlemleri alıp, işyerlerini daha rantabl, daha verimli hale getirebilmek için gerekli düzenlemeleri yapma yerine, borcu borçla çevirme, devletin finansman ihtiyaçlarını borçlanarak giderme gibi bir yanlış yola sapınca, gerçekten, ülkemizde üretim giderek gerilemeye, uluslararası piyasalarda rekabet edebilir olma özelliklerini yitirmeye ve giderek, ekonomide daralma, işyerlerinde ve ülke genelinde ekonomide küçülme, işten çıkarılma yaşanmaya başlandı.

Ülkemizde, 1970'li yıllarda ki, pek çoğumuz -o yıllarda iş yaşamına yeni giren insanlar idik- ya da arkadaşlarımız, hatırlar, bir gün herhangi bir işyerinden ayrılırsa, bir hafta içerisinde, bilemediniz bir ay içerisinde, bir başka fabrikada, işletmede ya da kamuya ait bir kurumdan ayrılmış olsa bile, bir başka yerde, biraz niteliği varsa, iş bulabiliyor idi.

Şimdi, işletmelerimiz de, gerçekten, ekonomik krizden etkilendi, ülkemizin bütünü etkilendi; ama, bu ekonomik krizden en çok zarar gören, dar ve sabit gelirliler, yoksullar oldu. Pek çok fabrika ve işletme, yurt içerisinde üretim yapma yerine, fabrikaları söküp, Bulgaristan'a, Romanya'ya, Türkî cumhuriyetlere, şimdi, giderek, Rusya'ya doğru açılmaya başladı. Bunu, işçi ücretlerindeki artış ve maliyet, işçi ücretlerinin maliyeti olarak ele almak, olaya son derece kısır bir yaklaşım olur.

Gerçekten, ülkemizde dürüst ve namuslu işverenler "kayıtlı ekonomi" diye tabir ettiğimiz bölümde çalışan işletmelerimiz, ağır vergi yükü altında ve ağır sigorta primine tabi oldukları gibi, dünyanın pek çok ülkesinde enerji girdileri olabildiğince düşük iken, belki, sanayicilerimiz, en yüksek maliyetle işçi, elektrik enerjisi ya da diğer enerjiyi kullanır konuma geldi.

Biz, sadece yasa yaparak çalışma yaşamının sorunlarını bertaraf edemeyiz. Bu sorunları çözmüş olsak... Tam istihdam koşullarına yakın -ki, o tam istihdam koşullarını yaratabilmek bugünkü ekonomik sistem içerisinde pek mümkün değil- düşük ücret ve ücretleri baskı altında tutabilmek için potansiyel bir işgücünü sürekli olarak hazır bulundurmayı da içeren neoliberal politikalar ülkemizde de yürürlükte olduğu için, bu konularda alınması gereken önlemleri tam olarak alamadık ve tam istihdam koşullarının egemen olduğu çalışma yaşamı içerisinde belki hüküm ihtiva edecek bir düzenleme, hem 1475 sayılı İş Yasamızda var idi hem de yeni iş yasasına girdi.

Gerçekten, bu yasanın özünde, esnek üretim ilişkilerinin yerleştirilmesi çabası var. Dün de söyledim; on, oniki değişik dalda iş sözleşmesi yapılarak işçi istihdam ediliyor ise ve ülkemizde açık işsizin 10 000 000 dolayında olduğu gerçeğini hepimiz biliyor isek, çalışanların, bu maddede yazılı fıkralara tabi olmaları halinde bile işi terk edebilmelerinin olanağı yok. Diyelim ki, bir işçi, buradaki haklı nedenlerle fesih hakkını herhangi bir maddeye dayanarak kullandı;  böyle bir hükmü işçi kullandığı takdirde, biliyor ki, bir daha iş bulamayacak. Böyle bir maddeyle işyerinden ayrılsa, biliyor ki, işletmedeki yasal haklarını alamayacak. Bu düzenlemeye göre ne yapması gerekiyor; işverenin herhangi bir şekilde kötü davranması ya da çalışma koşullarında iş sözleşmesine aykırı bir biçimde çalıştırmaya yönelmesi durumunda "ben, İş Yasasının 24 üncü maddesindeki hakkımı kullanarak işyerinden ayrılıyorum; yasal haklarımı ödeyiniz" diye müracaat edip, ayrılsa, bunu ispat yükümlülüğü işçiye ait oluyor ve işçi, ayrıldığı işyerinden bir başka işyerine gittiğinde, en yakın dostlarının, çalışma arkadaşlarının bile, işini kaybetmemek için, arkadaşlarına tanıklık edebilmesinin olanağı kalmıyor; çünkü, onlar da işinden olma tehdidiyle, işsizlikle her zaman burun buruna. O nedenle, bu madde, ne dün -otuz yıldan bu yana- doğru dürüst hüküm ihtiva etti ne de burada olmakla birlikte bundan sonra işçi lehine bir hüküm ihtiva edecek. Hani, seradaki süs çiçekleri gibi, İş Yasamızda, işverenin haklı nedenlerle işçiyi çıkarması varsa, eh, yasalar eşitlik ilkesine göre düzenlenir, çalışma yaşamı da korporatif bir yapı içerisinde, üçlü yapı içerisinde sürdürülür; işçinin hakları vardır, işverenin de hakları vardır; işverene haklı nedenle işten çıkarma hakkını veriyorsak, işçiye de haklı nedenle işten ayrılma düzenlemesi verelim gibi, hiçbir zaman yürürlüğe girmemiş bir madde. Bu maddenin işler olabilmesi için, işçinin, gerçekten, onurunu zedeleyen, gururunu zedeleyen, onun çalıştığı arkadaşları içerisinde ya da işyerinde maruz kaldığı bir davranışın yayılması halinde bir arada yaşadığı toplumsal çevre içerisinde, hatta, ailesinde onurunu koruyabilmesi, gururunu koruyabilmesi açısından "ben, evet, onuruma laf söyletmem, kendime hakaret ettirmem, ayrılıyorum işyerinden" dediğinde, hiç olmazsa, buradaki hallerden birisi geçerliyse, onun yasal haklarının işverence anında ödenmesi gerekir. Aksini ispat, şimdi olduğu gibi, işçiye ait olmamalı; işveren, onun yasal haklarını ödemeli ve eğer, işveren aksi iddiasındaysa, yargıya gidip aksini ispat ona ait olmalıdır.

Böyle düzenleme yapmış olsak bile -ki, ideali budur- işçi hakkını almış olsa bile, yine, işveren, her zaman olduğu gibi, tehditle, işten atma şantajıyla, korkutarak, baskı altına alarak ya da daha kötü çalışma koşulları içerisinde çalışan bir işçiye "işte, seni şuraya taşıyacağım; ama, sen, benim için şurada tanıklık et" diyerek, kendi işçilerinden tanık bulup, çok rahat bir şekilde onu da ispat edebilir.

Madde iyi gibi gözükmekle birlikte, bir süs çiçeği gibi işlemez bir nitelik arz ediyor. O nedenle, bir önerge verdik, biraz sonra sizlerin takdirine sunacağız. Biliyorum ki, o önergeyi de "işverenler bize kızar. Biz, emeğin hakları karşısında paranın gücüne teslim olduk" deyip reddedebilirsiniz ya da gerçekten "hiç olmazsa kendisine kötü muamele yapıldığında işten ayrılması halinde, bu işçilerin işyerindeki özlük hakları, yasal hakları kendisine verilsin" deyip, o önergeyi destekleyebilirsiniz. Takdiri sizlere bırakıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Madde üzerinde şahsı adına ilk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Ilıcalı'ya ait.

Buyurun Sayın Ilıcalı.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Vazgeçtim.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Olur mu hemşerim; Erzurum'un adı çıktı. "Hemşerimin söyledikleri doğrudur" de, in.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Çıkarmakta olduğumuz bu yasanın ülkemiz için, işveren için, işçi kesimi için hayırlı olmasını diliyor; hepinizi, tekrar, saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcalı.

Şahsı adına ikinci söz, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem'in.

Sayın Öktem, buyurun.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesi olan işçinin haklı nedenle derhal fesih hakkıyla ilgili kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu nedenle, Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclis, maalesef, önümüzdeki dönem, çalışma hayatını bütün yönleriyle belirleyecek, işçi-işveren hukukunu düzenleyecek böyle bir yasayı çıkarma sorumluluğu altına girmiştir. Bu, basit bir iş değildir. AKP olarak yasa maddelerinin görüşülmesi sırasında sergilediğiniz tavır ve duyarsızlık, bu işi basit bir ödev olarak algıladığınızı gösteriyor. Konuya, âdeta, şu maddeler tek tek onaylansa da bir an önce evimize gitsek diye baktığınızı düşünüyoruz; çünkü, hükümetinizin görevi ve niyeti gayet açık ve net; bu kanunu bir an önce çıkararak, işverenlere vereceğiniz sözü tutmak istiyorsunuz. Kanunu zahmet edip okusanız, anlasanız, yorumlasanız ve çalışanlar üzerinde yaratacağı tahribatı görebilseniz, aslında, sizin de içinize sinmeyeceğini biliyoruz; ama, bu zahmete bile katlanmaktan kaçınıyorsunuz. Elinize tutuşturulan ödevi umarsızca yerine getirmek için yemin etmiş gibi gözüküyorsunuz.

Sayın hükümet üyeleri ve AKP milletvekilleri, bir kez daha uyarıyoruz; altına girdiğiniz işin, yüklendiğiniz vebalin nasıl bir şey olduğunu görmek, anlamak zorundasınız. Oyladığınız ve kabul ettiğiniz hükümler, basit istatistikler, ekonomik veriler, rutin iş mevzuatı değildir; emekçilerimizin, halkımızın yaşamını oyluyorsunuz, işçinin işini oyluyorsunuz, aşını oyluyorsunuz, çocuklarının rızkını oyluyorsunuz, tüm ailesinin geleceğini oyluyorsunuz. Halkın feryatlarını duymuyor musunuz, ortaya çıkacak tabloyu bir türlü göremiyor musunuz?

Değerli milletvekilleri, biliniz ki, bu işin peşini bırakmayacağız. Muhalefet olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, siz gitmeseniz de, görmeseniz de, halkın öfkesini bu Parlamentoya taşıyacağız. Bu yasanın nasıl bir kölelik yasası olduğunu, önünde sonunda size anlatacağız; anlamak istemeseniz de, bir şekilde bunu kafanıza sokacağız.

Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış. İktidarın sözlerindeki yanlışlıklar ise, ikindiye varmadan ortaya çıktı. Artık, halkı kandırmayınız, gerçeğe dönünüz, yani, halka dönünüz; bunu başaramazsanız, halkımız, partinizin adını, bundan sonra, Adaleti Katleden Parti olarak anacaktır. (AK Parti sıralarından "aaa, olmadı" sesleri)

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Fazla ileri gitti. Bu ne biçim konuşma!

BAŞKAN - Sayın Öktem, teşekkür ediyorum.

Hükümet adına Sayın Bakanımız söz istemiştir.

Buyurun Sayın Başesgioğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, sözlerimin başında saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, burada, muhalefete mensup arkadaşlarımız, görüşlerini özgürce, biraz da sınırlarını aşarak ifade ediyorlar. Her konuşmaya kalkıp cevap vermememiz, söylenenlerin karşısında cevabımız olmadığından değil. Bu Parlamentonun yarım saatlik, bir saatlik çalışma süresinin neye mal olduğunu, herhalde, vicdan sahibi bütün arkadaşlarımız bilir.

Değerli arkadaşlarım, tartıştığımız şu madde, otuz yıldır bu ülkede uygulanan 1475 sayılı Yasada aynen olan bir maddedir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bunun gibi, bu İş Yasası Tasarısı içerisinde 50 tane madde var; 1475 sayılı Yasadan alınmış, bu tasarıya konulmuş maddeler var. Şimdi, sendikacı bu arkadaşlarıma soruyorum: Bu maddeye itiraz ediyorsunuz da, otuz yıldır bunun değişmesi konusunda ne yaptınız?! Bunu söyleyin. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Muhalefet adına konuşmayı anlarım, belli ölçüde engellemeyi anlarım... Şunu bilin; bir zaman sıkışması yok, bizim sabrımız geniş; cuma, cumartesi, pazar günleri de çalışmaya hazırız.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Aceleniz var Sayın Bakan, biliyoruz. 

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Acele yok.

Onun için, şunu bir saat geriye ötelerim, atarım, bunu engellerim gibi bir düşünceniz varsa, buna hak vermek mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu Meclisin yüce kürsüsünden konuşurken, bazı sorumluluklarımızın olduğunu da bilmemiz lazım. Deniliyor ki "emeklilik yok, kıdem tazminatı yok, şu yok bu yok..." Arkadaşlar, bunlar gerçeklerle bağdaşmıyor. Tasarıyı açıp incelerseniz, kıdem tazminatının olduğunu, işçilerimizin bugüne kadar kazanılmış haklarının olduğunu, bunların muhafaza edildiğinin hepsini göreceksiniz. Tamam, karşı çıkın da; ama, karşı çıkarken de, bu, yasanın biraz içeriğiyle, biraz madde metinleriyle ilgili olsun.

Değerli arkadaşlarım, zaman zaman çıkıp konuşacağım, huzurlarınızı işgal edeceğim, başka türlü olmayacak herhalde bu iş; çünkü, burada, Partimize de, Grubumuza da hak etmediği şekilde çeşitli yakıştırmalar yapılıyor "sadece tek tarafın, işverenin empozesiyle bu iş oldu" falan diye; bunların gerçekle hiç alakası yok. Bu Grubu oluşturan arkadaşlarımızın hepsinin geldiği ortam bellidir, yapmış olduğu çalışma hayatları bellidir, onun için, bu şekilde haksız yakıştırmaları da, bu Gruba karşı haksız bir yakıştırma olarak kabul ediyorum. Lütfen, bundan sonraki konuşmalarda da bu ölçüler içerisinde davranırsanız, ayrıca bundan da memnun olurum.

Değerli arkadaşlarım, yeni bir iş yasası çıkarıyoruz. Bu yeni iş yasasının karşısında dört parametre var. Birincisi, bu ülkede, hâlâ iş bulmak umuduyla umutlarını zorlayan işsiz vatandaşlarımız var. Parlamento olarak, hükümet olarak, bu işsiz kardeşlerimizin derdine çare bulmak zorundayız. İkincisi, bu ülkede sermayesini koymuş, paradan para kazanmanın kolay olduğu dönemde sanayicilik yapan, işletmesini büyüten, ihracat yapan işletmeler var. Bu işletmelerin, rekabet edebilirliğini, uluslararası pazarlarda rekabet güçlerinin artırılmasını, Parlamento ve hükümet olarak gözetmek zorundayız.

Diğer bir husus; sendikal örgütlenme şemsiyesi altında korumaya girmiş sendikalı üyelerimiz var, bu dengeyi de gözetmek zorundayız. Bunların dışında, işyerlerinde çalışan, ama, sendikal örgütlenme hakkından yararlanmayan vatandaşlar var. Bizim, bütün bu dört dengeyi gözetmemiz lazım.

Değerli Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz, burada, sadece, örgütlü sendikal haklar açısından görüşlerini serdediyor, diğer üç görüşü bir tarafa atıyor. Atabilirsiniz, bu, sizin kendi takdiriniz; ama, ben, hükümet olarak, toplumdaki bütün bu gerçekleri görmek zorundayım ve yapmış olduğum iş yasasında da bu dengeleri gözetmek zorundayım. Yoksa, Çalışma Bakanı olarak, tek tarafa dayanıp, kahraman olmak benim için en kolayı, en ucuzu, bunun en kralını yaparım ben; ama, bunu yapmak, Murat Başesgioğlu'nu kurtarır da, milyonlarca işsizi kurtarmaz, rekabet edecek işletmeleri kurtarmaz; bizim anlayışımız bu. Onun için sessiz duruyoruz, onun için suskun duruyoruz; ama, gerektiği zaman bu kürsüye çıkar, her konuda cevabımızı da veririz; yoksa, verilecek cevabımız olmamasından değil.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

24 üncü maddeyle ilgili verilmiş bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı" başlıklı 24 üncü maddesine IV üncü fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

İzzet Çetin

Oğuz Oyan

Oya Araslı

 

Kocaeli

İzmir

Ankara

 

Enver Öktem

 

Bayram Meral

 

İzmir

 

Ankara

IV. - I, II ve III üncü fıkralar nedeniyle iş sözleşmesini fesheden işçiye yasal hakları işverence ödenir. Feshin işçi açısından haklı bir nedene dayanmadığını iddia eden işveren bu iddiasını ispatla yükümlüdür.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge sahibi önergesinin gerekçesini açıklayacak.

Buyurun Sayın Çetin.

Süreniz 5 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin madde hakkındaki görüşlerimizi anlattım, değişiklik önergemizden de söz etmiştim. Sayın Bakan, nedenini anlamadığım bir biçimde, bundan sonra sürekli konuşacağını, zamanın bol olduğunu söyledi. Biz de memnun oluruz Sayın Bakanın konuşmalarından, aydınlanmış oluruz belli konularda; çünkü, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu yasaya, herhalde, sizin kadar hazırlanamadık; çünkü, ne Bakandan ne de AKP'nin herhangi bir grup yöneticisinden "bu konuda ne düşünüyorsunuz" diye, Partimize ya da şahsımıza herhangi bir diyalog arayışı gelmedi.

Sayın Bakan diyor ki: "Şimdiye kadar, bu, otuz yıldan bu yana yürürlükte olan bir madde." Ben, değişik bir şey söylemedim; gerçekten, 1475 sayılı Yasamız, İsveç iş hukukundan tercüme, 1972 yılında yürürlüğe girdi, kabul edildi. Ben, iddiayla söylüyorum, aksini Sayın Bakan ispat etsin; Türkiye'deki meri kanunlardan en az ihtilaflı olan yasalardan birisiydi. Sayın Bakan, şimdiye kadar samimî bir dille, burada, bunu kucağında bulduğunu söyledi, şimdi dört elle sarılıyor. Bizim "emeklilik yok, kıdem tazminatı yok" söylemimize takıldığını görüyorum.

Evet değerli arkadaşlarım, bu yeni çalışma yasası yürürlüğe girdikten sonra, bu 24 üncü maddede olduğu gibi, biraz evvel bu madde, 1475'te de, burada da süs çiçeği gibi hiç işlem ihtiva etmeyen bir madde demiştim, bundan böyle kıdem tazminatı da işçilerin emeklilik hakları da birer süs maddesi gibi olmaya mahkûm. Kendisine soru sordum yaklaşık iki ay kadar önce, çağrı üzerine çalışan işçinin, part-time çalışan işçinin sigorta primini hangi kriterlere göre alacaksınız; onları 180 yaşına kadar hangi yöntemle yaşatacaksınız; onlara emeklilik hakkını nasıl vereceksiniz diye; burada yanıtlayamadı, yazılı verecekti, iki aydan bu yana yazılı cevap da alabilmiş değilim.

İşsizliğe çare bulmak elbette görevimiz, biz farklı bir şey söylemiyoruz. 10 000 000 işsiz; üretim durmuş; kamu iktisadî teşebbüsleri, kamu kurum ve kuruluşları yok pahasına elden çıkarılıyor; elden çıkarabilmek için üretimleri ortadan kaldırılmış; en kârlı, en verimli fabrikalar yok pahasına yerli, yabancı kuruluşlara peşkeş çekilmek isteniliyor; dünkü tabi olduğu hükümet döneminde de bugün de işsizliği sanki bizim Cumhuriyet Halk Partimiz yaratmış gibi suçu bize atmaya çalışıyor, bunda da maharetini görüyorum.

Gerçekten, Cumhuriyet Halk Partisi, sadece örgütlü kesimlerin sözcüsü değil. Ben, şunu buradan bir kez daha ifade ediyorum: Çalışanların ancak yüzde 8'i, 10'u sendikal örgütlülüğe sahip, demek ki yüzde 90-92'si örgütsüz. 4 500 000-5 000 000'a yakın insan asgarî ücretle çalışıyor, bir o kadarı asgarî ücreti bile bulamıyor. Yaşlılara ödenen yardımlar daha iki ay önce 24 000 000 liradan 48 000 000 liraya çıkarıldı. Gazilerin durumu orta yerde. Emeklilerin durumu orta yerde. Emeklileri kandırdığını Sayın Bakan buradan açıkladı.

Sayın Bakan bizim sadece örgütlü bir avuç kesime hitap ettiğimizi söylüyor; ama, Sayın Bakanın en çok dinlediği TİSK'in de, işverenlerin ancak yüzde 2'sinin örgütü olduğunu Sayın Bakan da benim kadar biliyor. İşverenlerin ancak yüzde 2'si TİSK üyesi; ama, TİSK'in yöneticileri, Başkanı, AKP yöneticilerince de, Sayın Bakanca da baş tacı ediliyor.

NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) - Nereden biliyorsun?!

İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet, biliyorum.

Biz, sadece çalışanların içerisinde örgütlü kesimi dinlemiyoruz; bütün sorunların bizim sorunumuz olduğunu ve hazırladığımız, düzenlediğimiz bir yasa metninin tamamının toplumumuzun bütünü tarafından kabul görmesi gerektiğini söylüyoruz. Hazırlanan bir maddede bir aksaklık varsa, düzeltmek için bir hüküm ihdas ediyoruz; aldığınız talimat ya da grup kararınız gereğince burada en makul tekliflere bile "hayır" diyebiliyorsunuz.

Biraz evvel kendisini rencide ettiysem, özür diliyorum; Sayın Kafkas, yüreğinden geldiği biçimiyle burada bir şeyler söyledi; inandırıcı olmadığını söyledim. Niye; çünkü, atı alan Üsküdar'ı geçti, çalışma ilişkileri bozuldu, kuralsızlık kural haline geldi. İki yıldan bu yana, ülkemizin kalkınmasından çok kendi kişisel çıkarlarını düşünen belli bir kesimin istemleri olduğu gibi yaşama geçirilirken, örgütlenmeye yönelik taleplerimiz hiçbir şekilde dikkate alınmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Yani, biz, Avrupa Birliğiyle bütünleşeceksek -ki, öyle olmalı- bu yasa metinleriyle, bu şekilde emeği dışlayan, insanı hor gören, onu bir meta gibi gören bir anlayışla, çağdaş dünyayla bütünleşmemiz hayal olur.

Bakın, şimdi, buradaki önergemizi izah ettim; haklı nedenle fesih       -Bakanın söylediği doğru- otuz yıldır yürürlükte. Bugüne kadar işçiler, geçmişte çok rahatsızlık duymadılar; nedenlerini söyledim. İş bulmak çok zorlaştı. Nasıl işleyecek bu madde? Nasıl, işçinin kendisi bu hakkını kullanabilecek; kullanamıyor; o halde, ayrıldığında, yasal haklarını ödeyelim dedik, kötü mü?! "Katılmıyorum" diyor Sayın Bakan. Tacize uğrayan bir işçi "işyerinde seninle çalışmıyorum" diyorsa işverene, işverenin onun tazminatını peşin olarak vermesi, ahlaka, adaba, yasaya çok mu aykırı, Sayın Bakanın görüşlerine çok mu aykırı?!

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Bir şeyi yerimden ifade edebilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, Sayın Çetin konuşmasında bana atfen "Sayın Bakan burada emeklileri kandırdığını kendi açıkladı" dedi. Tabiî, bu lafı neye dayanarak -affedersiniz- söylüyor, nedir gerekçesi; bunu anlamak mümkün değil. Biz, ne SSK emeklisini ne Bağ-Kur emeklisini, kandırmadık. Biz, SSK emeklisine de Bağ-Kur emeklisine de ne dediysek, harfiyen yaptık. (AK Parti sıralarından alkışlar) 150 000 000 lira emekli maaşı alan Bağ-Kurlunun maaşını 250 000 000 liraya çıkardık.

NAİL KAMACI (Antalya) - Enflasyon...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - En düşük basamaktaki SSK emeklisine 75 000 000 lira zam yaptık ve bu yapılan toplam zamların bütçeden yapılan transferi 3,2 katrilyon liradır. Biz, kendini sosyaldemokrat gören hiçbir hükümetin cesaret edemeyeceği kadar, sosyal kesimlere transferde bulunduk.

Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, TÜFE farklarını niye ödemiyorsunuz?

NAİL KAMACI (Antalya) - Sendika Yasasını çıkardık 1963'te, onu da söylesene.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - TÜFE farklarını söz verdiğiniz halde ödemiyorsunuz. Başbakanın verdiği bir söz var "işçi emeklilerinin TÜFE farkları ödenecek" demiştiniz.

BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın milletvekilleri, gerekçesini imza sahibi sayın milletvekilimizden dinlediğimiz, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, 24 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 24 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.

Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğümüzün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenmiştir. Bu nedenle, önergeyi okutup, Komisyona soracağım; Komisyon, önergeye salt çoğunlukla, yani 9 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım; Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, Komisyonda 9 üye yok ki, çoğunlukla katılabilsin.

BAŞKAN - Önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısına 24 üncü maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki 25 inci maddenin ilave edilmesini ve madde numaralarının buna göre devam ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

Bayram Meral

 

İzmir

İzmir

Ankara

 

İzzet Çetin

Mehmet Küçükaşık

Tuncay Ercenk

 

Kocaeli

Bursa

Antalya

Kıdem tazminatı :

Madde 25.- Bu Kanuna tabi işçilerin iş sözleşmelerinin :

1 - İşveren tarafından bu Kanunun 25 inci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,

2 - İşçi tarafından bu Kanunun 24 üncü maddesi uyarınca,

3 - Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla,

4 - Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla,

5 - 506 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun geçici 81 inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle,

Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren iş sözleşmesinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.

İşçilerin kıdemleri, iş sözleşmesinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır. İşyerlerinin devir ve intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanır. 12/7/1975 tarihinden itibaren (1) işyerinin devri veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş kıdem tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlıdır. 12/7/1975 tarihinden evvel (2) işyeri devrolmuş veya herhangi bir suretle el değiştirmişse devir mukavelesinde aksine bir hüküm yoksa işlemiş kıdem tazminatlarından yeni işveren sorumludur.

İşçinin birinci bendin 4 üncü fıkrası hükmünden faydalanabilmesi için aylık veya toptan ödemeye hak kazanmış bulunduğunu ve kendisine aylık bağlanması veya toptan ödeme yapılması için yaşlılık sigortası bakımından bağlı bulunduğu kuruma veya sandığa müracaat etmiş olduğunu belgelemesi şarttır. İşçinin ölümü halinde bu şart aranmaz.

T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanununa veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanununa göre yaşlılık veya malullük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir.

Yukarıda belirtilen kamu kuruluşlarında işçinin iş sözleşmesinin evvelce bu maddeye göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona ermesi suretiyle geçen hizmet süreleri kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz.

Ancak, bu tazminatın T.C. Emekli Sandığına tabi olarak geçen hizmet süresine ait kısmı için ödenecek miktar, yaşlılık veya malullük aylığının başlangıç tarihinde T.C. Emekli Sandığı Kanununun yürürlükteki hükümlerine göre emeklilik ikramiyesi için öngörülen miktardan fazla olamaz.

BAŞKAN - Bir dakikanızı rica edeyim.

Efendim, okunmakta olan önergeyi önerge sahipleri geri çekmek istemişlerdir. Okutmayı kesiyorum; önerge geri çekilmiştir.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Komisyonda zaten 9 kişi yok efendim.

BAŞKAN - 25 inci maddeyi okutuyorum :

İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı

MADDE 25. - Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir: 

I - Sağlık sebepleri:

a) İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması halinde, bu sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla sürmesi.

b) İşçinin bulaşıcı veya işi ile bağdaşmayacak derecede tiksinti verici bir hastalığa tutulduğunun anlaşılması.

(a) alt bendinde sayılan sebepler dışında işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin işçinin işyerindeki çalışma süresine göre 17 nci maddedeki bildirim sürelerini altı hafta aşmasından sonra doğar. Doğum ve gebelik hallerinde bu süre 74 üncü maddedeki sürenin bitiminde başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda kalması nedeniyle işine gidemediği süreler için ücret işlemez.

II - Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

a) İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması.

b) İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.

c) İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması.

d) İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması veya 84 üncü maddeye aykırı hareket etmesi.

e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.

f) İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi.

g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi.

h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.

ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması.

III - Zorlayıcı sebepler:

İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması.

IV - İşçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 17 nci maddedeki bildirim süresini aşması.

İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 18, 20 ve 21 inci madde hükümleri çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir.

BAŞKAN- Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe'nin.

Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon)- Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun saygın üyeleri; İş Yasası Tasarısının, işverenin haklı nedenle derhal fesih hakkını düzenleyen 25 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubumuz ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milyonlarca çalışanı ilgilendiren yeni İş Yasası Tasarısı, yangından mal kaçırmak istercesine Meclisten geçirilmeye çalışılmaktadır. 1475 sayılı İş Yasasını tamamen değiştiren, 118 esas ve 6 geçici maddesiyle çok kapsamlı bir düzenleme olan yeni İş Yasası Tasarısı, komisyonlarda yapılan oldubitti görüşmelerinden sonra şimdi tekrar Yüce Meclisin gündemine getirilmiştir. Maddelerin görüşülmesi sırasında getirilen son dakika önergeleriyle, 18 inci madde görüşülürken "on veya daha fazla işçi çalıştıran" ibaresinin "otuz veya daha fazla işçi çalıştıran" ibaresiyle değiştirilmesi hakkındaki önergede olduğu gibi, son dakika sürprizleriyle, kamuoyunda tartışma yaratmadan, oldubittiye getirilerek, İş Güvenliği Yasası işlevsiz hale getirilmeye, âdeta, kuralsızlık kanunlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Kuralsızlık, kayıtdışı ekonomide geçerli olan bir çalışma şeklidir. Hükümetin bu ısrarlı tutumunun, çalışma barışının ve toplumsal huzurun bozulmasına neden olabileceği dikkate alınmamıştır. Çalışma ilişkileri, sadece işçi ve işverenleri değil, aynı zamanda toplumsal yaşamı da belirleyici nitelik taşımaktadır. Bu yasa tasarısı Yüce Parlamentoda görüşülerek kabul edildiğinde, 1475 sayılı Yasanın yürürlüğü sona erecektir.

İş yasaları, bilindiği gibi, kamu düzeniyle ilgili olan yasalardır. Bu yasanın uygulanması, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasını, 2821 sayılı Sendikalar Yasasını, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasasını da ilgilendirmektedir. Bu yasaların tümü, işçi ve işveren ilişkilerini düzenleyen yasalardır. Bu yasaların tümünde gerekli alt çalışmalar yapılmadan, eski tasarıda hiçbir değişiklik yapılmadan, sadece İş Yasasının Meclis gündemine tekrar getirilmesini anlamakta zorlandığımızı içtenlikle belirtmek istiyorum.

Mademki tasarı aynen getirilecekti, 13 Mart ve 14 Mart tarihli birleşimlerden sonra niçin ara verildi? Acaba, o dönem oluşan toplumsal muhalefetin etkisinin azaltılması mı düşünüldü?

13 ve 14 Mart tarihli birleşimlerdeki konuşmaları, şimdi biraz hafızamı yoklayarak çıkarmak istiyorum. Sayın Bakan ve Sayın Komisyon Başkanı tarafından, kürsüde, işverenler ile sendikalar arasında bu yasa üzerinde mutabakat sağlandığı, sadece iki maddede farklı düşünüldüğü açıklanmışsa da, ertesi gün akşam, üç konfederasyonun başkanlarının isimleri yazılı bir belge, kamuoyuna ve Meclise duyuruldu. Halbuki, üzerinde anlaşılamayan iki madde değil, on madde idi. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisinin bu yasanın çıkarılmasında duyarlılık göstermesini, Sayın Bakanın anlayışla karşılamasını istiyorum; çünkü, Yüce Mecliste söylediği sözler ile üç konfederasyonun açıklamaları birbirinden ciddî oranda farklıydı. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sevgili arkadaşlar, sosyal devlet, güçsüzü koruyan devlettir. Bilindiği gibi, Türkiye'de 1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı Yasa, 1967 yılında çıkarılan 931 sayılı Yasa ve 1971 yılında yürürlüğe girip bugüne kadar yürürlükte olan 1475 sayılı İş Yasası hep işçi lehine yorumlanmıştır. Yüce Yargıtay, takdirlerini, hep işçiden yana kullanmıştır. Bu, sosyal devlet olmanın gereğidir; ama, şimdi görüştüğümüz yasa "işverenin haklarını koruyan iş yasası" olarak tarihe geçecektir. Bu yasa tasarısı, çağdaş hukuk ilkeleri, uluslararası çalışma standartları, emek mücadelesi sonucu kazanılmış haklar yok sayılarak düzenlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu yasayla 4773 sayılı İş Güvencesi Yasasının içi boşaltılmakta, işçi aleyhine çok sayıda düzenlemeler getirilmektedir. Bu durum, Anayasamızdaki sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle iş hayatına "ödünç işçi ilişkisi", "kiralık işçi" gibi yeni kavramlar gelmekte; yani, işçiler alınır, satılır veya devredilir birer meta haline getirilmektedir.

Bugüne kadar seçimlerde vaat ettiklerinin tam tersini yapan bu hükümet, İş Yasası konusunda da aynı şeyi yaparak önemli ölçüde destek aldığı işçiye sırtını dönmüş, İş Güvencesi Yasasının işçi lehine getirdiği yeni düzenlemeleri ortadan kaldırarak, işveren kesimine verdiği sözleri yerine getirmeye çalışmaktadır.

25 inci madde, 1475 sayılı eski İş Yasasının 17 nci maddesini karşılamaktadır, genellikle aynı hükümleri içermektedir. 1475 sayılı Yasanın 17 nci maddesiyle şimdi görüşmekte olduğumuz yasanın 25 inci maddesi arasında bir iki farklılık var. Örneğin, 25 inci maddenin "Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri" başlıklı  II nci fıkrasına (c) bendi ekleniyor. "İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması." Halbuki, bu, ahlak ve iyi niyet kurallarının içinde olarak yorumlanabilecek olan bir kavramdır. Bunun farklı olarak ayrı bir bent haline getirilmesinde ne tür bir yarar görüleceğini anlamakta içtenlikle zorlanıyorum.

Ayrıca, bilim komisyonu tarafından hazırlanan taslağın bu maddesine göre, iş akti işverence feshedildiğinde, sözleşmesi feshedilen işçi, istediği anda, altı işgünü içinde iş aktinin fesih sebebini sorma ve işveren de buna altı işgünü içinde bildirme yükümlülüğündeydi. Bu, bilim kurulunun hazırladığı taslakta yükümlülük olarak gösteriliyordu; fakat, bu önümüze gelen tasarıda ve hükümet tasarısında bunu görememekteyiz. Halbuki, en fazla iş akitlerinin feshedildiği madde bu ikinci bentte gördüğümüz ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleridir. Genellikle, işverenler, bu maddeye dayanarak iş akitlerini bozmaktadırlar. Yoğun işsizlik, iş bulmadaki zorluk nedeniyle, işverenler, genellikle, aynı işyerindeki işçileri, haksız yere iş aktini feshettiği işçinin karşısına tanık olarak çıkarabilmektedirler.

Yasa ayakları yere basan bir yasa değildir. Örneğin, iki ay içinde bu davaların sonuçlanabileceğini söylüyor. Halbuki, bir dava açtığınızda en az üç ay sonraya gün geliyor. Dosya, bilirkişiye gittiğinde altı ay içinde bilirkişiden dönmüyor. Yani, Türkiye'de yaşamayan kişilerce hazırlanmış olan bir tasarı gibi yorumluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye yeni bir döneme giriyor. Özelleştirmeler sonucu, kamu işyerinde çalışan işçiler, 4046 sayılı Yasada değişiklik yapılarak, memur yapılmaya zorlanıyor. Çalışanın sesini duyurmaması... Sessiz bir toplum istenerek, demokrasiyi kısıtlıyorsunuz; sessiz bir toplum isteniyor. Sendikalaşma hareketini etkisizleştirmeye çalışıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, konuşmanızı toparlarsanız memnun olurum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

Böyle bir ortamda bu tasarıyı görüşürken, bir şeyle bağlayarak konuşmamı sona erdirmek istiyorum.

Çıkarılmak istenen yeni iş yasası, zaten sorunlu olan sosyal güvenlik sisteminin daha da kötüleşmesine, kayıtdışı ekonominin büyütülerek sosyal güvence dışında kalanların artmasına, kuralsızlığın kural haline getirilerek emekçilerin sindirilmesine neden olacaktır. Bu tasarıyla, emekçilerin mevcut sorunlarının çözümlenmesi bir yana, yeni sorunların oluşmasına zemin hazırlanmaktadır.

Şöylece toparlamak istersem: Ödünç iş ilişkisi getiriliyor. İşyerinin ve iş sözleşmesinin devrine olanak sağlanıyor. Çağrı üzerine çalışma sistemi getiriliyor. İş sözleşmeleri süreli hale getirilerek, işçi üzerine baskı kurulması getiriliyor. İş sözleşmesinin feshinde işverene geniş imkânlar sağlanmak isteniyor. Telafi çalışması adı altında kuralsız çalışma getirilmek isteniyor. Hafta tatili düzeni ortadan kaldırılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kaldırıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Bu ve benzeri olumsuzluklar içeren yasa tasarısı, eğer, bu Meclis tarafından kabul edilirse, Avrupa Birliğine girmek isteyen ülkemizin önünde bir utanç abidesi olarak duracak ve buna katkı sağlayanlar, halkımızdan gerekli tepkiyi göreceklerdir.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.

Değerli milletvekilleri, şahısları adına söz isteği var.

İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 25 inci maddesi hakkında görüşlerimi bildirmek üzere, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri,  iş hayatının tarafları arasında, kanunlarla belirlenen, hak ve yükümlülüklerin, iş huzuru ve başarısı açısından önemi büyüktür; ancak, bu belirleme yapılırken, taraflar arasındaki hak kullanım dengesinin tam olarak sağlanması gerekmektedir. Bir kesimin daha güçlü yaptırımlara kavuşması, yine bu maddeden görülmekte olduğu üzere, çalışanın önemli mağduriyetlerle karşılaşmasına sebep olabilecektir.

İşsizliğin bu derece yoğun olduğu günümüzde, sahip olduğu işi kaybetme psikolojisinde yaşayan pek çok çalışan, son derece sübjektif dayanaklarla, iş sözleşmesinin feshinin tedirginliği içinde yaşamaya zorlanmaktadır.

Belirli ekleme ve düzenlemelerle, 1475 sayılı İş Kanununun 17 nci maddesi paralelinde düzenlenen bu maddenin, çalışanı bu derece mağduriyet altına sokmayacak şekilde düzenlenmesini dilerdim. İşçi çıkarımının hızla arttığı günümüzde, bu eylemi daha da kolaylaştıracak yasal zeminlerin hazırlanması, vekili olduğumuz halkımıza ne ölçüde başarılı bir hizmet sunumu olacaktır?!.

İlgili maddeyi, çeşitli başlıklarda incelediğimizde ise, çarpıcı örneklerle karşılaşmaktayız. Öncelikle, sağlık sebepleri şıkkını değerlendirmek istiyorum.

Bu şıkta "işçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması halinde, bu sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç işgünü veya bir ayda beş işgününden fazla sürmesi" tanımı yapılmış.

Değerli arkadaşlarım, bakınız; işveren olmak, sadece emeği kullanıp karşılığında maddî sorumlulukları yerine getirmekle kalmayacak kadar geniş kapsamlı bir sorumluluktur. Toplumun bazı alışkanlıklarından dolayı kişileri bu kadar ağır cezalandırması kabul edilemez. Önemli olan, bu alışkanlıkları, yapıcı şartlarda rehabilite edebilmektir. Bu başlıkta, çaba sarf eden kamu örgütleri ve sivil toplum kuruluşları bulunmaktadır.

Bu şıklarda belirtilen yaptırımların iyileştirilmemesi sonucu toplumsal hayata yeniden kazanım hedefinde olmamız gereken çalışan -ki, önce insan- işinden olmasıyla maddî cezalandırmaya tabi tutulmaktadır ve tamamen mücadele gücünü kaybetmektedir.

Kanun yapıcılığı görevini yerine getirirken, sadece fiziksel gerçeklerden hareket etmekle kalmayıp, sosyal ve psikolojik gerçekleri de dikkate alarak bir sonuç ortaya çıkarmalıyız. Hiçbir iyileştirici düzenleme yapılmadan, eski yasa paralelinde olan bu yaklaşım, önce insan bilincimizle bağdaşmamaktadır.

Diğer taraftan, aynı şıkta yer alan "işçinin bulaşıcı veya işi ile bağdaşmayacak derecede tiksinti verici bir hastalığa tutulmasının anlaşılması" tanımı; bu tanım, benim, okumaktan bile imtina ettiğim bir sözcük taşıyor, bu da; "tiksinti verici." Bir kanun maddesinde, bir insanın fiziksel özelliği belirtilirken böyle bir tanımın yapılması son derece üzücüdür ve bence, insan kimliğine yapılmış bir hakarettir. İnsanın, elinde olmadan yaşamak zorunda kaldığı ağır bir rahatsızlığın sonuçlarının bu tanımda sunulan ifadeyle anlatılması, son derece ağır bir yaklaşımdır. Onuru zedelemeyen bir tanımla anlatımın gerekliliğinin kaçınılmaz olduğunu belirtmek gerekiyor.

Bunun yanı sıra, hastalığın bu şekilde ağır değerlendirilmesinin dayanağı ne olacaktır? Bu, son derece sübjektif bir yaklaşım olup, değiştirilme ihtiyacı vardır.

Ayrıca, bulaşıcı hastalık tanımına da değinmek istiyorum. Yoksullukla beraber artan hastalıkların başında tüberküloz gelmektedir ve ne yazık ki, ülkemizde, ekonomik krizler sonrası geçim şartlarında meydana gelen erozyon, bu hastalığın hızla artmasına neden olmuştur. Tasarıdaki bulaşıcı hastalıklar, tüberküloz gibi, genellikle tedavi edilebilir hastalıklardır. Bulaşıcı olan bu hastalıklara yakalanan işçiler, iyileşmeleri için gereken şartları bulmak bir yana, işlerinden olarak, neredeyse ölüme terk edilebileceklerdir. Kul hakkının ağır olduğu bilinci içinde, bu derece kolay başlıklarda, çalışanı işsiz bırakmayı kabul etmeyi vicdanlarınıza bırakıyor, bulaşıcı hastalık tanımının tekrar detaylı değerlendirilmesi gerektiğini belirtmek istiyorum.

Aynı bölümün (ı) fıkrasını değerlendirdiğimizde ise, kullanılan ekipmana verilen hasarın sınırının önceki kanunda on günken bu tasarıyla otuz güne çıkarılması, yeterli bir düzenleme olarak görülmemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayın efendim.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Günümüz iş hayatında kullanılan makine ve diğer eşyaların maliyetlerinin ulaştığı değerler ile işçinin aldığı maaş arasındaki uçurum, bu bağlamda, bir değerlendirme yapma imkânını vermemektedir. En azından, kastın derecesine göre maaştan kesinti yapılarak verilebilecek bir yaptırımın, daha kabul edilebilir şartlarda olduğunu dile getirmek istiyorum.

İlgili madde gereği, işten çıkarılmayı bu derece kolaylaştıran sağlıkla ilgili katı bakış açısının karşısında, tasarının devamında çalışanların sağlığıyla ilgili uyulması gereken başlıklardaki yaptırımlarda, tasarının ilk haline nazaran, parasal cezaların indirilmesiyle ödüllendirilmeye gidilmesi, çalışanın ne derece korunduğunun göstergesidir.

Maddenin, belirttiğim bu başlıklar çerçevesinde değerlendirilmesini umar, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tamaylıgil.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt'e aittir.

Sayın Öğüt, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, Bingöl depreminde ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara şifa, kalanlara da başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, İş Kanunu Tasarısının 25 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Demin gelirken, AK Partili bir arkadaş "herhalde yine çiftçilerle ilgili konuşacak" dedi; ben, çiftçinin hakkını her zaman savunurum; merak etmeyin, savunmaya da devam edeceğim; ama, bugün, işçinin hakkını savunacağım.

Şimdi, efendim, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, işçinin hakkını savunuyoruz, aslında insanın hakkını savunuyoruz. İnsan, kutsaldır; kutsal bir değerdir. Hepimiz için, önce insan unsuru çok önemlidir. İşverenin hakkını da savunuyoruz; dürüst, namuslu, yatırım yapan, istihdam sağlayan, vergisini veren, dürüst işadamına da destek veriyoruz; onlara da, buradan, saygılar sunuyorum.

25 inci madde nedir; aynen okuyorum: "Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir." Şimdi "feshedebilir" denildikten sonra, altına, 16 tane madde dizilmiş; tam 16 tane madde var; bunlardan da örnek vereceğim. Değerli arkadaşlar, bakın, mesela, 25 inci maddenin (b) bendinde deniliyor ki; hastalığı varsa, bulaşıcı veya tiksindirici bir hastalık varsa işten çıkartma sebebidir. Değerli arkadaşlar da diyor ki: "Biz, işten çıkarmak için, böyle bir uğraş göstermiyoruz." Bakın, insan, hastalanıyor, hastalandığı için işten çıkarılıyor!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Eskisinde de vardı aynısı.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade edin efendim.

İnsana verilen değerin böyle olmaması lazım.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Otuz senedir var.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Otuz senedir var diye değiştiremez miyiz?!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - İnsan kutsal varlıktır. Avrupa'da, hastalanan insanı helikopterle hastaneye yetiştiriyorlar; bizim de, hastalanan insanı, fabrikadan, işten atıp, sen hastalandın kardeşim, git, öl, ne yaparsan yap diyecek şekildeki bir maddeyi kabul etmemiz, sizin de kabul etmeniz mümkün değil. Allah'ın yaratmış olduğu en kutsal varlık olan insana, böyle bir zulüm olamaz; yani, bir hastalığı var, işten çıkaracaksınız... Lütfen, rica ediyorum; bari, şu maddeyi düzeltin.

Değerli arkadaşlar, eğer, bu kanun tasarısı geçer, bu 25 inci madde de kabul edilirse, işverenin eline ne vereceksiniz biliyor musunuz; kötü niyetli, art niyetli işveren, işçisine ölümü göstererek bayılmaya razı edecek. Şimdi, işçinin iki seçeneği kalacak; ya ölümü görmeden bayılmaya razı olacak, asgari ücretle, açlık sınırında yaşayacak, çalışacak veya ben ölümü kabul ediyorum, işten çıkıyorum diyecek, ölecek. Böyle bir maddeyi kabul etmek hakikaten mümkün değil.

Şimdi, çalışan insanı işten çıkarmayı kolaylaştıracak kanunu yapmakla, pazar yerlerinde yiyecek toplayan, pazar artıkları toplayan insanlarımızı düşünün, çöplüklerden ekmek toplayan insanlarımızı düşünün.

Değerli arkadaşlar, ben, Türkiye İşsizliği Önleme Derneği Genel Başkanlığı yaptım; işsizliğin, yoksulluğun, sefaletin ne olduğunu bilirim; bilirim diyorum; çünkü, ben, o insanların içinde yaşadım. Lütfen, insanı işten çıkarıp, insan olmaktan çıkaracak, onu çöplüklerden ekmek toplayacak şekilde bir yasa oluşturmayalım, çıkarmayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız lütfen.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Toparlıyorum.

Efendim, bu bir kul hakkıdır. Bakın, Peygamber Efendimiz... (AK Parti sıralarından alkışlar) Müsaade eder misiniz...

Peygamber Efendimiz 1 400 sene önce köleliği kaldırdı, ne yazık ki, Peygamberin ümmetinden olan insanlar bugün köleliği getiriyor; bu, korkunç bir şeydir, bunu kabul etmemiz mümkün değil. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, kölelik sistemidir.

Eğer Necmettin Erbakan olsa idi, yemin ediyorum, bu tasarıyı gündeme getirmezdi, kesinlikle getirmezdi. Necmettin Erbakan Hoca, Başbakanlığı döneminde, işçiyi, fakiri en çok savunan parti lideridir ve nema ödemesi yaptığı zaman, fazla ödeme yaptı nemalarda, hatırlayan vardır belki. İnanın, ben anlayamıyorum, hiç olmazsa, arada sırada Necmettin Hocadan akıl alalım, siz de alın, biz de alalım. Adam, tecrübeli adam arkadaş, kabul etmek lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öğüt, son cümlenizi rica ediyorum.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Peki.

Sayın Hocam çok iyi bir bilim adamı, çok iyi bir siyasetçi. Bakın rica ediyorum, hiç olmazsa, onun bir Adil Düzen kitabı vardı, o kitabı okuyalım ve çalışanlara, insanlara, adil şekilde davranalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu var. Tabiî, vakit biraz ilerledi, kendi aramızda sohbet görüyorum. Burada, önergelerin okunmasını, maddelerin okunmasını iyi takip etmemiz lazım. Arkadaşların kendi aralarındaki sohbete ara vermelerini rica ediyorum önce.

25 inci madde üzerinde verilmiş olan 3 ayrı önergeyi, geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre de işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73'e 1 inci ek sıra sayılı yasa tasarısının 25 inci maddesinin (b) fıkrasının yasa kapsamından çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Ali Topuz

Birgen Keleş

 

Samsun

İstanbul

İstanbul

 

Erdal Karademir

 

Ahmet Ersin

 

İzmir

 

İzmir

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 25 inci maddesi I/b fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Sözen

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

 

Sıvas

İzmir

Kocaeli

 

Bayram Meral

Naci Aslan

Vezir Akdemir

 

Ankara

Ağrı

İzmir

"İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun sağlık kurulunca saptanması durumunda"

BAŞKAN - Üçüncü ve en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı" başlıklı 25 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Hüseyin Özcan

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

 

Mersin

Diyarbakır

Mardin

İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı

Madde 25.- Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

I. - Sağlık sebepleri :

a) İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması halinde, bu sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç işgünü veya bir ayda beş işgününden fazla sürmesi,

b) İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun sağlık kurulunca saptanması durumunda.

(a) alt bendinde sayılan sebepler dışında, işçinin, hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin işçinin işyerindeki çalışma süresine göre 18 inci maddedeki bildirim sürelerini altı hafta aşmasından sonra doğar. Doğum ve gebelik hallerinde bu süre 74 üncü maddedeki sürenin bitiminde başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda kalması nedeniyle işine gidemediği süreler için ücret işlemez.

II. - Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

a) İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ilere sürerek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması,

b) İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarf etmesi veya davranışlarda bulunması yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnatlarda bulunması,

c) İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması,

d) İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması veya 84 üncü maddeye aykırı hareket etmesi,

e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması,

f) İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi,

g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki  işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi,

h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi,

ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka  eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması,

III. - Zorlayıcı sebepler:

İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması.

IV. - İşçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 18 inci maddedeki bildirim süresini aşması.

İşçi feshin teklifte yer alan bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 19, 21 ve 22 nci madde hükümleri çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir.

BAŞKAN - Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - İmza sahipleri, gerekçeyi mi okuyalım?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Konuşacağız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşmak istiyorsunuz.

Sayın Meral, buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; İş Güvencesi Yasa Tasarısı görüşülürken, birçok saygıdeğer milletvekili arkadaşım burada bulunuyordu. O zaman, bu yasa tasarısı çıkarsa, işveren, hiçbir şart altında işçinin iş aktini feshedemez denildi ve böyle de yayıldı.

Şimdi, biraz önce gördünüz, Sayın Divan Üyesi okudu, bu yasa tasarısında da var; bakınız, kısa birkaç konuya göz atalım; içkiden dolayı, hastalıktan dolayı, ahlak ve iyiniyet kurallarına uymamaktan dolayı; iş sözleşmesi yapıldığı sırada istenilen şartlara uymadığı halde, uymuş gibi talepte, teklifte bulunması; işçinin, işveren yahut onun yakınları hakkında olumlu olumsuz laf konuşması, işyerinde işi durdurması, arkadaşlarıyla iyi geçinmemesi; içki, kumar gibi kötü alışkanlıklarının olması; işverenin güvenini kötüye kullanması, işçinin yedi günden fazla işe gelmemesi veya yedi günden fazla ceza alması, işçinin, işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içerisinde iki defa herhangi bir nedenle işine gelmemesi; işçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri yapmaması, direnmesi; işçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden, işverenin işlerinin aksaması, zarara girmesi; bu, sayılır da sayılır değerli arkadaşlarım.

Bunların hepsinde, işverenin, işçinin iş aktini feshetme hakkı var. Hani, İş Güvencesi Yasası çıkarken, hiçbir şart altında, işveren, işçinin iş aktini feshedemez diyordunuz! Peki, bunlar ne değerli arkadaşlarım?! Bunlar ne?! İşte, bir şey söylüyorum; bakınız değerli arkadaşlarım, benim, sizden özellikle bir ricam var: Bunları -tabiî ki, zamanınız azdır çoktur- bir gözden geçirmek lazım değerli arkadaşlarım; bir okumamız lazım. Yarın toplumun karşısına çıktığımız zaman, bunların hesabını vereceğiz.

Tabiî, Sayın Bakanım "otuz senedir ne yaptınız, bunları niye değiştirmediniz" dedi. Vallahi, otuz senedir hep uğraştık Sayın Bakanım. Bir zamanlar sizin de mensup olduğunuz partinizde uğraştığınız gibi, biz de uğraştık, uğraşıyoruz; düzeltmediler. Şimdi de sizinle uğraşıyoruz. Ne oldu şimdi o uğraştıklarımız; gitti!.. Darısı size... Ne yapayım, başka diyecek bir şeyim yok.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; birbuçuk yıl -dikkatinizi çekerim; birbuçuk yıl- özelleştirme nedeniyle işten atılan işçiler, kapımın önünde karargâh kurdular. Stresten ayağım kırıldı. Bunları hafife almayın değerli arkadaşlarım. Bu insanlar, yarın, sizin kapınızda karargâh kuracaklar ve ben de gelip orada oturacağım, onlarla birlikte oturacağım.

Şimdi, bu arkadaşlarımıza söz veriyorsunuz. O dönem, bir bölümünü, bir hayli kişiyi işe aldırdık, 1 850 kişi işine döndü. Şimdi, yine, bir miktar insan, Türk - İş'in kapısının önünde duruyorlar. Bunları da siz işine döndürün. Vatandaşa bir güven verin değerli arkadaşlarım. Kapının önünde bekliyorlar. Yarın gideceğim, onlara "niye burada bekliyorsunuz; AK Partinin kapısının önünde bekleyin, ak süt var orada, burada bir şey kalmadı" diyeceğim.

Bunları niye konuşuyorum; yarın bir özelleştirme yapacaksınız, şu maddeleri teker teker uygulayacaksınız -şu yazdığınız maddeleri "hiçbir işçi işinden atılmaz" dediğiniz maddeleri- o insanları, yine, kapının önüne koydurtacaksınız.

Bunun tedbirini...

NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) - Yasadaki 17 nci madde de aynı.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, ben olanı anlatıyorum. Değerli milletvekilim, bu yasa çıkarken, şu İş Güvencesi Yasası çıkarken "bu yasadan mütevellit, hiçbir işçinin iş akti feshedilmez" diyordunuz.  Biz de diyorduk ki, burada da var...

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Yasa değişmesin diyordunuz; aynı madde...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İşte, bakınız; kurban olduğum, okumadığın zaman, öyle konuşursun; çünkü, okusan, öyle konuşmazsın.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Yok canım, aynı madde...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Biz de diyorduk ki, bu vardı; yani, işverene bu hak tanınmıştı. Bu iş güvencesi çıksa dahi, işveren, işçinin hakkını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, son cümlelerinizi rica ediyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Anlatamadım ki, ne yapayım; anlatana kadar konuşacağım. (CHP sıralarından alkışlar)

Eğer anlaşırsak, çok faydalı olur. Tekrar ediyorum; bu yasa çıkarken "hiçbir işçinin iş akti feshedilemez" diyordunuz. Ben de diyordum ki o zaman, hayır arkadaşlar, yasada işverene bu hak verilmiş; inanmayın, kanmayın; hırsızlık yapan, işi savsatan, işveren hakkında konuşan, içki içen, işine sarhoş giden, kumar oynayan, borçluları iş yerine gelip iş düzenini bozan, arkadaşlarıyla kavga eden -var da var; birçok- işçinin, işveren, iş aktini fesheder diyordum. Şimdi, burada bunu tartışıyoruz. Arkadaşım diyor ki, vardı. Ben de vardı diyordum; sen şimdi mi uyandın?! Ben de vardı diyordum o zaman; işte, ben de onu söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bir şey daha söylüyorum Sayın Bakanıma...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın Bakan zaten gitmek için can atıyor; bu yasayı içine sindiremiyor, bilesiniz...

BAŞKAN - Sayın Meral, teşekkür ediyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İçine sindiremiyor bunu; onun için, bırakıp gidiyor; ama, sizin bunu içinize nasıl sindirdiğinizi bilemiyorum. Umuyorum, bu gece gidersiniz, yarın salim kafayla gelirsiniz... (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Meral, teşekkür ediyorum.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Bakan sosyal taraflarla görüşüyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73'e 1 inci ek sıra sayılı yasa tasarısının 25 inci maddesinin (b) fıkrasının yasa kapsamından çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                        Haluk Koç

                                                                         (Samsun)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önerge hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Sayın Ersönmez Yarbay oradan işaret ediyorlar; 1475 sayılı Yasanın 17 nci maddesinde de, işverenin, haklı nedenlerle derhal fesih hakkında, aynı cümlelerin yer aldığını belirtiyorlar; bunu biliyorum. Bunu bilerek bu değişiklik önergesini veriyorum. Sayın Yarbay, hiç telaş etmeyin. Yapılan bir hata, ısrar edilirse katmerli hata olur. Yapılan bir hatanın giderilmesi yönünde bir değişiklik önergesi verildiyse bunun tartışılması gerekir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, lütfen, dinleyelim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Siz, hep 1475'i söylüyorsunuz. 17 nci maddeyle uyuştuğunu biliyorum. Orada bir harf farkıyla yer alıyor. Bakın, 1475'te "bağdaşamayacak derecede tiksinti verici hastalık" diyor. Şimdi, ben size soruyorum değerli arkadaşlarım; ne demek tiksinti verici hastalık? Bana bir tane tiksinti verici hastalık söyleyin. Yok efendim, böyle bir hastalık yok. Hiçbir hastalık tiksinti verici değildir.... Hiçbir hastalık tiksinti verici değildir... Bu deyimin böyle bir yasada yer alması utanç vericidir. Hastalıklar insanlar içindir. Hiçbir insan hiçbir hastalığı davet etmez; üzerine geldiği zaman onu yaşar.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hocam, düzeltiyoruz.

HALUK KOÇ (Devamla) - Düzeltmiyorsunuz efendim. Ne komisyon katılıyor ne de hükümet katılıyor. Müsaade edin... Dinleyin...

Hepatit mi tiksindiricidir; Türkiye'nin yüzde 13'ü Hepatit B taşıyıcısıdır; tiksindirici mi? Egzama mı tiksindiricidir? Yoksa, yüzde beyaz lekelerle, elde beyaz lekelerle olan vitiligo hastalığı mı iticidir?

Değerli arkadaşlarım, bakın, insan onuruyla bağdaşacak kelimeleri, deyimleri, terimleri seçmek zorundayız. Lütfen, bunu gerekçe gösterecek... Sevgili arkadaşım Sayın Tamaylıgil belirtti. Bakın, Türkiye'de, bugün, ulusal gelirin yüzde 13'ünü yüzde 48 nüfus alıyor. Bu insanlar, bu geçim sıkıntısı içerisinde, çok doğaldır ki, yoksulluktan kaynaklanan, bakımsızlıktan kaynaklanan, beslenme yetersizliğinden kaynaklanan çok çeşitli hastalıklara, başta tüberküloz olmak üzere, açıktırlar ve Türkiye'de tüberküloz insidensin sıklığı son yıllarda ciddî boyutlarda artmaktadır; bu,Türkiye'nin ekonomik genel yapısıyla düz orantılıdır. Şimdi, bu insanları bir de işinden gücünden mi edeceğiz?

Değerli arkadaşlarım, elinizi vicdanınıza koyun; ne olur, dediklerimizin bazılarını dinleyin; haklı olan yönleri tespit edin. Lütfen, sizden istirham ediyorum ve bir hekim olarak size sesleniyorum. Bakın, bizim hocalarımız bizleri eğitirken, hiçbir vücut sıvısının, hiçbir hastalık emaresinin tiksindirici olmadığını hekim olan her kişiye öğretmişlerdi. Şimdi, bunun bir tiksindirici hastalık... Ben, bunu kabul edemiyorum ve hükümet katılmasa da, komisyon takdire bıraksa da, lütfen, vicdanınıza dayanarak, 25 inci maddenin (b) fıkrasının, oradaki bir cümlenin çıkarılmasını sizlerin takdirine bırakıyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın milletvekilleri, gerekçesini Sayın Koç'tan dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayalım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, kabul edenler... Sayalım... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Teşekkür ederim.

Son önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 25 inci maddesi 1/b fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                Nurettin Sözen

                                                                             (Sıvas)

                                                                  ve arkadaşları

İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun sağlık kurulunca saptanması durumunda"

BAŞKAN - Efendim, Komisyon katılıyor mu?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Bu önergeyi takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçesi okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

Tasarıda belirtilen bulaşıcı hastalıklar, genellikle tedavi edilebilir hastalıklardır. Tiksinti ise, bilimsel bir kavram değildir ve sübjektiftir. İşçi hasta olduğu için mağdurdur ve gideri artmıştır. Ayrıca, sübjektif nedenlerle işinden uzaklaştırılması haksız ve adaletsiz bir uygulama olacaktır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve biraz önce de gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, 25 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum :

Derhal fesih hakkını kullanma süresi

MADDE 26. - 24 ve 25 inci maddelerde gösterilen ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan hallere dayanarak işçi veya işveren için tanınmış olan sözleşmeyi fesih yetkisi, iki taraftan birinin bu çeşit davranışlarda bulunduğunu diğer tarafın öğrendiği günden başlayarak altı iş günü geçtikten ve her halde fiilin gerçekleşmesinden itibaren bir yıl sonra kullanılamaz. Ancak işçinin olayda maddi çıkar sağlaması halinde bir yıllık süre uygulanmaz.

Bu haller sebebiyle işçi yahut işverenden iş sözleşmesini yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde feshedenlerin diğer taraftan tazminat hakları saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem konuşacaklar.

Buyurun Sayın Öktem. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının, derhal fesih hakkını kullanma süresiyle ilgili 26 ncı maddesi üzerinde, Grubum adına, söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunarım.

Bu tasarının nasıl hükümler içerdiğini, çalışanların en temel insanî haklarını nasıl ortadan kaldıracak bir düzenleme olduğunu aylardır dile getiriyoruz. Zaten aç, bitap düşmüş, yok pahasına çalışan, alınteri döken emekçilerin perişan hallerini daha da perişan duruma sokacak olan bu yasa tasarısının getirdiği insanlıkdışı düzenlemeleri daha da iyi anlayabilmeniz için, madde madde yorumluyoruz, açıklıyoruz; çalışma koşullarının gerçek yüzünü görmeniz için çabalıyoruz; halkımızın çığlıklarını, çelik duvarlarla ördüğünüz fildişi kulelerinize yansıtmaya çalışıyoruz; kendi seçmeniniz de dahil olmak üzere, halkımızın isteğini, ricasını ve öfkesini buraya taşıyoruz; halkımız için, insanlık için çırpındıkça çırpınıyoruz; ama, hâlâ devam eden bu ısrarcı tutumunuzdan anlıyoruz ki, ya görme, duyma, anlama yeteneğinden yoksunsunuz ya vicdanî hasletlerinizi tamamen yitirmişsiniz ya da öyle büyük bir baskı altındasınız ki, sizi buraya getiren halkı bile karşınıza alacak kadar korkuyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, lütfen, hakaret etmesin!

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - O dediklerinin hepsi sensin!

AHMET YENİ (Samsun) - Niye tahrik ediyorsun?!.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Dinlemeyi öğren...

AHMET YENİ (Samsun) - Niye tahrik ediyorsun?!.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Görüşlerimi dinleyeceksin... Heyecanlanmanıza gerek yok.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - O dediklerinin hepsi sensin!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Niye ortalığı bozuyorsun?!.

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir dakika...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Diğer seçenekler konusunda...

BAŞKAN - Sayın Öktem...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - ... herhangi bir şüphemiz olmadığına göre...

BAŞKAN - Sayın Öktem...

ENVER ÖKTEM (Devamla) -... sadece belli kesimlerin baskısı altında olduğunuz gerçeği ortaya çıkmaktadır.

(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öktem, bir dakikanızı rica ediyorum...

AHMET YENİ (Samsun) - Her sefer böyle yapıyor!..

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sayın Başkan, sözümü kesmeyin, görüşlerimi açıklıyorum...

BAŞKAN - Bir dakikanızı rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bir defa, hatibin konuşmasına müdahale etmeyelim. Eğer hakikaten, müdahale edilecek bir şey varsa, Başkanlık olarak biz müdahale ederiz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hakaret edemezsin!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Hakaret etmiyorum.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Hâlâ kavrayamadın; sendikacı mısın, vekil misin?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sizi sükûnete davet ediyorum.

Sayın Öktem, bakın, burada madde üzerinde konuşun. Madde üzerinde istediğiniz tenkidi yapın; ama, kişilerin ve siyasî partilerin durumlarını zedeleyecek, hakaretamiz sözler söylemeyin; bunu rica ediyorum. Ortamı germeye gerek yok. Her türlü fikrinizi söylemeniz için biz burada gereken imkânı size tanıyoruz; ama, lütfen, bu Parlamentonun beklediği seviyede bir konuşma yapalım. Ben mikrofonunuzu tekrar açıyorum; ama, lütfen, bu konuya dikkat edin.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Süreme ilave ediyorsunuz değil mi Sayın Başkan?

BAŞKAN - Siz, Genel Kurula hitap edin. Bir parti grubuna değil, Genel Kurula hitap edin.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Aslında, burada sizin hoşunuza gidecek şeyleri de söylemek isterdim; ama, maalesef, bu imkânımız yok.

Diğer seçenekler konusunda herhangi bir şüphemiz olmadığına göre, sadece belli kesimlerin baskısı altında olduğunuz gerçeği ortaya çıkmaktadır.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Biz, kimsenin baskısı altında değiliz!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Biz, bu kesimlerin kimler olduğunu iyi biliyoruz. Onları, ülkemizi darboğaza sokan kriz dönemlerinde gördük. Ekonomik kaynaklarımızı nasıl kemirdiklerini izledik. İşçinin, köylünün, memurun, dargelirlinin sırtından nasıl palazlandıklarını biliyoruz. Ülkemizi nasıl bir iktisadî bağımlılık içerisine sürüklediklerine hep birlikte şahit olduk. Halk, bunların emir erliğini yapmanız için değil, bu sömürücü asalaklardan hesap sormanız, ülkeyi bunların cenderesinden kurtarmanız için size iktidar verdi.

Anlamasanız da yineliyorum: Sömürüden başka bir şey düşünmeyen bu bir avuç azınlık elitten korkmayın. Halk daha güçlüdür, halkla birlikte olun; çünkü, yine halka hesap vereceksiniz.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının 26 ncı maddesi "derhal fesih hakkını kullanma süresi" adını taşıyor. Tasarının bütününü okuduğunuz zaman, felsefesini anladığınız zaman, bu maddenin ne kadar anlamsız kaldığını çok net olarak görebilirsiniz. Bu kanun tasarısı, zaten başlı başına çalışma hakkının tek taraflı feshi kanunudur. Bu kanun tasarısı, zaten başlı başına tek taraflı fesih kanunu olduğu gibi, koşulu da yoktur, süresi de yoktur. Bu kanun tasarısında işçi feshedilmiştir, bu kanun tasarısında işçi yoktur. AKP İktidarı, tarihe, Türk çalışma hayatını katleden iktidar olarak geçecektir.

Değerli milletvekilleri, biliyoruz ki, bu söylediklerim AKP için hiçbir anlam ifade etmemektedir, etmeyecektir. AKP, tarafını belirlemiştir; egemen çevrelerden komutunu almış, saflarını sık ve düzgün tutmaktadır. Ne söylersek söyleyelim, beyhude. Madem, siz, söylediklerimizi anlamıyorsunuz, biz de, siz anlamayanları seçenlere sesleniriz. Buradan, o nedenle vatandaşlara sesleniyorum:

Ey işçi, memur, köylü, emekli, esnaf, üretici, öğrenci, işsiz! Ey vatandaş! Daha insanca bir yaşam, daha güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı istiyordun; emeğinin gerçek karşılığını almak ve iş güvencesine sahip olmak istiyordun. Örgütlenme özgürlüğüne tam olarak sahip olmak, seni patronların tek taraflı insafına mahkûm eden kısıtlamalardan kurtulmak istiyordun. Açlıktan, sefaletten, yoksulluktan kurtulurum diye umut ediyordun. İş istiyordun, eğitim hakkı istiyordun. Kopraklarını ekebilmek, ürününü satabilmek istiyordun; üretim yapabilmek, istihdam yaratabilmek, malını pazarlayabilmek istiyordun. Vatandaşlık haklarına, insanca yaşam haklarına kavuşmak istiyordun; kölelik değil, insanlık istiyordun. Peki, ne umuyordun ne buldun? Derdine deva olur diye seçmiş olduğun parti, ancak yarana tuz basıyor, sesini duymuyor, çığlığına cevap vermiyor, seni görmüyor, vicdanı sızlamıyor; şimdi kabul etmek üzere olduğu yasayla, kimlerin temsilcisi olduğunu gösteriyor! O, sen değilsin! Sana verdiği hiçbir sözü tutmadı! Bunu unutma! Seni unutanlardan hesap soracağın günü de asla unutma!

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına söz istekleri var.

Madde üzerinde, Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü?.. Yok.

İkinci söz isteği, Tekirdağ Milletvekili Sayın Erdoğan Kaplan?.. Yok.

Üçüncü söz isteği, Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen?.. Yok.

1 önerge var; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Derhal fesih hakkını kullanma süresi" başlıklı 26 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Hüseyin Özcan

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

 

Mersin

Diyarbakır

Mardin

Derhal fesih hakkını kullanma süresi

Madde 26.- 24 ve 25 inci maddelerde gösterilen ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan hallere dayanarak işçi veya işveren için tanınmış olan sözleşmeyi fesih yetkisi, iki taraftan birinin bu çeşit davranışlarda bulunduğunu diğer tarafın öğrendiği günden başlayarak altı iş günü geçtikten ve her halde fiilin gerçekleşmesinden itibaren bir yıl sonra kullanılamaz.

Bu haller sebebiyle işçi yahut işverenden iş sözleşmesini, teklifte yer alan fıkrada öngörülen süre içinde feshedenlerin diğer taraftan tazminat hakları saklıdır.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önerge katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet, katılıyor musunuz?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

NAİL KAMACI (Antalya) - Komisyonun çoğunluğu var mı?

BAŞKAN - Efendim, biz, Komisyonu, takdire bırakıyor kabul ediyoruz; bir fikir beyan ediyorlar.

Önerge sahipleri?..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

Madde metninin birinci bendi son cümlesinde yer alan "ancak işçinin olayda maddî çıkar sağlaması halinde bir yıllık süre uygulanmaz" ibaresi çıkarılmıştır.

Maddenin amacı, fesih hakkını kullanma süresini, hak düşürücü süreye bağlayarak, aktin sürekliliğini sağlamak suretiyle, işçiyi sürekli olarak işten atılması tehdidi altında bırakmamaktır. Madde metninden çıkarılması istenilen cümle, maddenin, yukarıda belirtmiş olduğumuz amacına aykırıdır. Kaldı ki, işçi maddî bir çıkar sağlarsa, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre zaten iadeyle sorumludur.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini okuttuğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 26 ncı madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.54

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 22.08

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

73'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 27 nci maddesini okutuyorum:

Yeni iş arama izni

MADDE 27. - Bildirim süreleri içinde işveren, işçiye yeni bir iş bulması için gerekli olan iş arama iznini iş saatleri içinde ve ücret kesintisi yapmadan vermeye mecburdur. İş arama izninin süresi günde iki saatten az olamaz ve işçi isterse iş arama izin saatlerini birleştirerek toplu kullanabilir. Ancak iş arama iznini toplu kullanmak isteyen işçi, bunu işten ayrılacağı günden evvelki günlere rastlatmak ve bu durumu işverene bildirmek zorundadır.

İşveren yeni iş arama iznini vermez veya eksik kullandırırsa o süreye ilişkin ücret işçiye ödenir.

İşveren, iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırır ise işçinin izin kullanarak bir çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten, çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz zamlı öder.

BAŞKAN - 27 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Murat Başesgioğlu Bakanımın burada olmasını isterdim gerçekten; çünkü, onun, Meclise hitaben, bizlere hitaben yaptığı konuşmada sözünü ettiği, o, yasanın sosyal yönünü önplana çıkaran parametrelerinden söze girmek istiyordum. Ben, kendisinden faydalandım, kendisinin de benden faydalanması için, kendisine bir fırsat yaratmak isterdim. Neden?.. Şimdi, Sayın Bakanımın söylediği doğru, 1475 sayılı İş Yasasında olan bazı maddeler, bu İş Yasa Tasarısında da var. Şimdi, burada aslolan, eskiden işlemeyen veya yasanın içerisinde yer almayıp da yasal olmayan konuların yasa içerisine dahil edilmesinin mantığını, ben, anlamakta zorluk çekiyorum.

Bu yasayla işsizliğin önleneceğini söyledi Sayın Bakanım; ben de soruyorum şimdi: İşyerleri sabit kalmak kaydıyla, sadece ve sadece (A) işyerindeki işçi sayısının sürekli değişimini sağlayarak hangi işsizliği ortadan kaldırabiliriz?! Yani, bunun olması mümkün mü?! İstihdam yaratmak demek, işyerlerinin sayısını artırmak demektir; istihdam demek, iş kalitesini, işin tarifini yapmak demektir; yoksa, siz, sadece ve sadece işçilerin, daha doğrusu işverenlerin, emeği çalıştırma yöntemini gayet esnek, gayet large birtakım yasalarla, uygulamalarla, "bunlar şimdi uygulanıyor zaten, bundan sonra da uygulansa ne çıkar" diyerek, eğer, çözüm getireceğinize inanıyorsanız, bu, dünyanın hiçbir yerinde yoktur; bunu, hiçbir aklın, mantığın da kabul etmesi mümkün değildir.

Yine, Sayın Bakanım söyledi -keşke burada olsaydı, dönüp dönüp bakıyorum o yüzden- dedi ki: "Siz, Cumhuriyet Halk Partisi, ey emeği temsil eden siyasî kurum, siz, hep sendikalılara sahip çıkıyorsunuz, sendikasızlar ne olacak?!"

AHMET YENİ (Samsun) - Demedi.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Dedi, "demedi" demeyin, dediğini biliyorum.

Bakın, bu, şu demektir: Çalışanlara, emeğe esas sahip çıkması gereken, yasalardan daha çok, yasaların güçlendirdiği sendikalardır. Sayın Başesgioğlu çok iyi bir bakan olabilir, çok iyiniyetli de olabilir, Adalet ve Kalkınma Partimiz de çok iyi bir parti, düşünceli bir parti olabilir, velev ki, buraya başka biri geldi, velev ki, art niyetli bir bakan geldi, o zaman ne yapacaksınız?! Size söyleyeyim, hiçbir siyasî iktidar hiçbir sendikanın yerini tutamaz. Eğer, siz, gerçekten demokrasiye inanıyorsanız, demokratik kitle örgütlerine inanıyorsanız, siz, eğer çağdaşlığa inanıyorsanız, o zaman sendikaların güçlenmesinden yana tavır koymak zorundasınız; yoksa "ben, sendikaların yerine bu yasaları yaptım, sendikalar olmayacak, ben, yasalarla işçileri koruyacağım" derseniz, siz, eşyanın tabiatına aykırı hareket etmiş olursunuz. Dolayısıyla, bunların gerçekten burada çok iyi şekilde konulması gerekiyordu; ama, ben, bunların, hem yasayı savunan Sayın Bakanımızın hem de tasarıyı temsilen burada bir haklılık -kendilerine göre haklılar- bir baskı unsuru oluşturan birtakım örgütlerin bu konuda samimî olduklarına inanmıyorum, Türkiye'de iş barışının yaşama geçmesi konusunda bir iddialarının olduğuna da inanmıyorum; ancak, bu fırsatı çok iyi değerlendirerek, emeğin ve sermayenin bozulması yönünde, bu tasarıda beni korkutan, beni değil hepimizi korkutması gereken çokyönlü rahatsız edici unsurlar var.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine, tasarıya döndüğüm zaman   -hepinizin önünde var, lütfen okuyalım- deniliyor ki: "İşveren yeni iş arama iznini vermez veya eksik kullandırırsa o süreye ilişkin ücret işçiye ödenir." Bu, görüldüğü itibariyle güzel. Yani, işveren işçisine izin vermezse, bunun bedelini öder deniliyor.

Şimdi, işten çıkacak olan bir işçinin, iş aramadan iş bulma mantığını birisi bana açıklasın. Mümkün mü bu? Ben işten çıkarılacağım; fakat, bana iş arama izni verilmiyor, çalıştırılıyorum, bunun bedeli ödeniyor. Peki, o süre bittikten sonra, ben, işsiz kaldığım zaman ne olacak?.. Mümkün mü?.. İstanbul'da işten çıkarılan bir işçiye günde verilecek iki saat iznin, allahaşkınıza, soruyorum size, kime, ne faydası vardır?.. Şunu çok açıkkalplilikle söylüyorum: Eğer, biz, sadece sendikalı değil, sendikasız işçileri de bu yasayla koruyacaksak, vay Türkiye'nin haline!.. Onun için, aklın yolu bir...

Bir de, izlenmesi gereken bazı şeyler var. Şimdi, biz, bir hükümetiz, burada bizim ciddî bir bakanlığımız var, burada bir komisyonumuz var... Peki, bu yasayla ilgili Yargıtayın bir içtihat kararı var; niye gözden kaçırırsınız bunu?! Bunu niye dikkate almazsınız?! Yargıtay, bu konuda, işverenin, iş aramak için işçisine her halükârda izin vermesi gerektiğine dair içtihat kararı almıştır.

Şimdi, siz, bunun, bana çağdaş yasa olduğunu ısrarla söylerseniz -ki, çoğunuz benim arkadaşımsınız- gerçekten, size saygısızlık etmek istemediğim için, bu konularda sizin samimî düşüncenizin olmadığını... Size saygısızlık etmemek için söylüyorum. Lütfen, düşünelim!.. Lütfen, bu tasarının sosyal yönünü öne çıkaran Sayın Bakanımız, bu tasarının yasalaşmasıyla işsizliği halledebileceğini düşünmesin. Lütfen, böyle, efendim, çok esnek yasalarla; bu yasaların, işverenin, âdeta, ahlakını bozacak düzeyde, bu konuda işvereni teşvik edecek şekilde yapılan yeni uygulamaların, şimdiye kadar hukuksuz olan, bundan sonra hukukun içine sokulan yasaların, emeğimize, sermayemize bir katkı koymayacağını ısrarla söylüyorum.

Dünkü konuşmamda da söylemiştim sizlere. Bu, deneme süresi işçi veya çağrı usulü işçi, Türkiye'de işverenler... Türkiye'deki işyerlerinin hiçbiri Mc Donalds değildir. Türkiye'deki işyerleri, genellikle, iş tarifi yapılmamış işyerleridir. Siz, eğer, 30 işçinin olduğu yerin altındakileri sendikalaşma ve İş Güvencesi Yasası... İddiayla söyledik, dedik ki, bu, her derde deva. Eğer, siz, işyerlerini kurtarmak gibi bir art niyetle -art niyet diyeceğim, affınıza sığınarak- bu yasayı burada savunursanız, bunu 10'dan 30'a çıkarırsanız; bunun doğru yönü yok arkadaşlar; birbirimizi kandırmayalım, işçimize haksızlık etmeyelim, işverenimize de haksızlık etmeyelim.

Dün size örnek vermiştim. Ben Denizliliyim. Denizli'de tekstil çok öndedir. Denizli'de birtakım insanların yaptıkları işler, bir ayda öğrenilen işlerdir. Siz, eğer, işçinizi dört ayda bir yenileme hakkını işvereninize verirseniz, buradaki Ayşe çıkar, iki ay sonra Fatma girer; Mustafa çıkar, Hüseyin girer; bunun iş barışına, bunun sermayeye, bunun Türkiye'ye hiçbir katkısı yoktur. Ha, şunu yapmak istiyorsak, bir hafta birileri aç kalsın, dört ay birileri aç kalsın, dört ay birileri tok kalsın diye düşünüyorsak; bu da, herhalde, ne çağdaşlıkla ne bundan sonraki, iddiayla öne sürmeye çalıştığımız Türkiye'yi çağdaş ILO normlarına yükseltme gayretimizle bağdaşan bir yasa, tutum ve davranış olamaz. Bu nedenlerle, tekrar söylüyorum, Yargıtayın içtihat kararı vardır bununla ilgili, dikkate alınması gerekir.

İşçinin iş aramak için işverenden izin almasını çok doğal karşılamak lazım. Eğer, bu işçiye "al kardeşim, ben sana paranı verdim, senin iş için sağa sola gitmeni istemiyorum" dediğimiz zaman -yukarıda Allah var- çok büyük haksızlık etmiş oluruz, çok büyük hukuksuzluk etmiş oluruz. Bunun arkasında ne var biliyor musunuz; sadece, kendi iktidarımız tarafından hazırlanmış olan; ama, eksiklerini gördüğümüz, yanlışlarını gördüğümüz bir yasa taslağı var.

Sayın milletvekillerim, tekrar rica ediyorum, lütfen, yanlıştan dönelim. Lütfen, emeği, sermayeyi birbirine düşürmeyelim; çünkü, Türkiye ihracat yapmak zorunda, Türkiye'de iş barışı sürekli olmak zorunda, daha da öztürkçesi, Türkiye'de, işsizlerin sayısını artırmak yerine, işyerlerinin sayısını artırmak gibi önceliğimiz olmalı. Bunun da yolu, sanayii desteklemekten geçer, bunun yolu, o 30 kişiyle sınırlandırmaya çalıştığımız insanları, siz, gayri kanunî...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oral, mikrofonu açıyorum, lütfen, toparlayın.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu işyerlerine kredi açarak, biz, Halk Bankalarımızdan, Ziraat Bankalarımızdan hortumlanan paraları geri alarak, bu konuda ihtiyaç duyan gerçek sahiplerine kredi açarak ancak bunu yapabiliriz. Bu yasalarla, ne işçimizi ne sermayemizi ne de sendikalarımızı güçlendiririz.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oral.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, AK Parti Grubu adına söz talep ediyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Şimdiye kadar niye konuşmadın da Başbakan geldiğinde konuşmaya başladın?!

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kürsüye gelen bütün arkadaşlarımız, başından beri dikkatle takip ediyorum, hep genel değerlendirmeler yapıyorlar. Aslında, bu konu üzerinde yoğunlaşmış, birikimi olan arkadaşlarımız, her madde üzerinde biraz daha detaylarıyla ve geniş açıklamalarıyla katkı sağlamış olsalar, bence daha isabetli davranmış olurlar.

Şimdi, değerli bir arkadaşımız, bu konuya da vâkıf olduğunu zannettiğim bir arkadaşımız, 27 nci maddeyle ilgili olarak bir değerlendirme yaptı mı diye düşündüm; ama, maalesef, bunu bulamadım; yine, genel bir değerlendirme yapıldı.

Değerli arkadaşlar, 27 nci maddenin başlığı "yeni iş arama izni", bunu düzenliyor. 1475 sayılı Yasada da aynı başlık vardı, bu maddede ilave olarak -hem de işçinin lehine düzenlendi- sadece şunlar yapıldı: Maddeye "iş arama izni verilmezse veya eksik kullandırılırsa, o süreye ilişkin ücret, işçiye, yüzde 100 zamlı olarak ödenir" hükmü ilave edildi. Yani, iyileştirilen, 1475 sayılı Yasada bulunan bu düzenlemeye işçinin lehine ilave düzenlemeler konulan bir metindir. Ben, bunun tenkit edilecek bir yönünün olmadığını, takdir edilecek bir yönünün bulunduğunu zannediyordum; ama, arkadaşlarımız, maalesef, işi, ille de bir mesaj vermeye, bir genel değerlendirmeye taşımaya çalışıyorlar; takdir kendilerine ait.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yarın mahkemeye gidecek, alacak; anlatsana!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biz, AK Parti olarak -Değerli Bakanımız biraz önce açıkladı- işsizlerimizin, sendikalı işçilerimizin, sendikasız işçilerimizin ve tüm işverenlerimizin menfaatlarını ve haklarını korumaktan yana bir gayret içerisindeyiz; bunu dengelemek için uğraşıyoruz, çaba ve gayretimiz bundan ibarettir. Şu anda da, Bakanımız, sosyal taraflarla, yine, bir uzlaşma zemini bulabilir miyiz diye toplantı halindeler. Bakanımızın burada bulunmamasının da gerekçesi budur.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

Madde üzerinde şahısları adına söz istekleri vardır.

İlk söz, Kastamonu Milletvekili Sayın Sinan Özkan'a ait.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

SİNAN ÖZKAN (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 27 nci maddesi üzerinde, şahsım adına, görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.

Baştan beri, gerek tasarının tümü üzerinde gerekse maddeler üzerinde konuşan Cumhuriyet Halk Partisinin değerli temsilcileri ciddî eleştiriler getirdiler. Ancak, ben şöyle düşünüyorum: Değerli arkadaşlarımız, keşke, gerçekten eleştiri getirilebilecek noktalarda eleştirilerini Yüce Meclise sunsalardı; bu, katkı sağlama bakımından çok faydalı olabilirdi. Ancak, 1475 sayılı eski kanunun ilgili maddelerini aynen koruyan ya da işçi lehine düzenlemeler getiren, eklemeler getiren maddeler üzerinde de eleştiriler getirince, tabiî ki, hem bizim hem de bizleri ekranları başında dinleyen, izleyen vatandaşlarımızın kafası karışıyor.

27 nci madde, Sayın Kapusuz'un da ifade ettiği gibi, önceki İş Kanununda belirtilen hükümlere işçi lehine birtakım düzenlemeler getiriyor. Burada, biz, işçi aleyhine getirilen hiçbir düzenlemeye şahit olamıyoruz.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Öyle anlarsan öyle olur tabiî. Öyle değil. Mevcut hakkını alıyorsunuz elinden.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Sayın milletvekili, siz sürekli gelip, konuşuyorsunuz, biz dinliyoruz. Ben, size hiç müdahalede bulunmadım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Siz de benim sözümü kesiyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Özkan, siz Genel Kurula hitap edin.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Burada, yine, yeni iş arama izninin işveren tarafından verilmesi mecbur. Onunla ilgili bir sıkıntı yok. Ancak, verilmediği takdirde, bu maddeyle, işverene bir mükellefiyet yükleniyor.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Öyle değil. O hak zaten işçinin elinde var; işçinin hakkı o.

BAŞKAN - Sayın milletvekili, ben, size söz vermedim.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - "İşveren, iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırır ise, işçinin, izin kullanarak, bir çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten, çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz zamlı öder" deniliyor. Bu, işçiye yeni bir hak, işverene de yeni bir mükellefiyet getiriyor.

Dediğim gibi, hiç olmazsa bundan sonrasında, daha katkı sağlayıcı ve gerçekten eleştirilmesi gereken noktalarda eleştiri getirirsek, biz de bunlardan mutlaka faydalanacağız.

Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

İkinci söz isteği, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin'e ait.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının yeni iş arama iznine ilişkin 27 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, keşke, Başbakan her zaman burada olsa, biz de, AKP'li arkadaşlarımızın çalışma yaşamına ilişkin görüşlerini buradan öğrenme olanağı bulabilsek; söz aldıkları maddelerde "burada yok" ifadesi yerine, kendilerini dinleme olanağı bulabilsek...

Değerli arkadaşlarım, Sayın Grup Başkanvekilimiz, genel konuşmaların yapıldığından söz etti. Biraz evvelki konuşmamda da söyledim Sayın Başkan, biz, Türkiye'de, işsizlerin, işçilerin, köylülerin, esnafın, dar ve sabit gelirlilerinin sıkıntı ve sorunlarını kendi sorunlarımız olarak gördüğümüz gibi, ülkemizin de sorunları olarak görüyoruz ve o doğrultuda daha iyi bir yasal düzenlemenin nasıl yapılacağı konusunda yoğun çaba içerisindeyiz.

Sayın Başkan, biraz evvel, Sayın Bakanın sosyal taraflarla görüşme içerisinde olduğunu, o nedenle burada bulunmadığını söylediler.

AHMET YENİ (Samsun) - Geldi Sayın Bakan.

İZZET ÇETİN (Devamla) - O görüşmeleri, Sayın Bakan, aylardan bu yana yapıyor. Eğer, sosyal tarafların görüş ve düşüncelerini şimdiye kadar alamamışsa, çok geç kalmış! Demek ki, biz, burada boşuna çaba sarf ediyoruz. Biraz sonra, eğer anlaşırsa, acaba, tekriri müzakere yoluna gitmeye cesaret edebilecek misiniz diye düşünüyorum.

Biraz evvel konuşan Sinan Özkan arkadaşım "işçi aleyhine getirilen hiçbir düzenlemeye rastlamadım" diyerek, çalışma yaşamının sorunlarından ve bu yeni İş Yasası ile eski İş Yasası arasındaki farklardan ne kadar uzak olduğunu gösterdi.

Bakınız, yeni iş arama iznine ilişkin 1475 sayılı Yasanın 19 uncu maddesi ile buradaki 27 nci maddeyi yan yana getirin, işçinin lehine mi, aleyhine mi olduğunu çok net olarak görürsünüz! Yeni iş arama iznine ilişkin eski metinde iki fıkra yok idi; yani "işveren, yeni iş arama iznini vermez veya eksik kullandırırsa, o süreye ilişkin ücret işçiye ödenir" ile "işveren, iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırır ise, işçinin, izin kullanarak, bir çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten, çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz zamlı öder" fıkraları yok idi.

Şimdi, bu metin, okuduğum bu son fıkra, bilim kurulunun metninde de yok. Bilim kurulu, sadece, demin okuduğum ikinci fıkrayı "işveren, yeni iş arama iznini vermez ya da eksik kullandırırsa, o süreye ilişkin ücretini işçiye öder" hükmünü getirmişken, yeniden, Grubunuzun ya da Komisyondaki çoğunluğunuzun, bilim kurulunun belki gözden kaçırarak düzenlediğini düşündüğüm metne ilave bir metin getirerek, maddeyi tamamen, işverenin bu maddeyi kötüye kullanmasına olanak vermiş ya da kötü niyetli... İyi niyetli, düzgün, dürüst, namusluca vergisini ödeyen, ülkesinin kalkınması için çaba sarf eden işverenleri bir kez daha tenzih ederek söylüyorum; bir nevi deliye taş göstermek gibi, sen işçiye, aman ihbar önellerine uyarak, iş aktini, işçi, demin konuştuğumuz 24 üncü maddede, haklı nedenlerle bile feshediyorsa; ihbar sürelerinin ücretlerini verme, onun yerine günde iki saat izin ver, o iki saatin ücretini zamlı ödersin. İstanbul, İzmir, Ankara gibi metropol kentlerde, kabul edin ki, Pendik Tersanesinde çalışan bir işçi izin kullanacak, iş aramaya gidecek; nereye; Kocaeli'ndeki tersanelere ya da başka illerdeki tersanelere. Bu iki saati kullanabilmesinin olanağı var mı?! Siz, işverene diyorsunuz ki, ey işveren, bu işçiyi izne gönderme, iki saatlik ücretini ver... Topluca izin isterse de, izin vermeyebilirsin, ne yapacaksın; ücretini ver.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir düzenleme, işçiyi koruyan, çalışanı koruyan bir düzenleme değil. İş hukukunun özü, ruhu, işçinin hukukudur; işçinin haklarını koruyan, çalışanların çıkarları doğrultusunda değişiklik yapılması gereken bir hukuk dalıdır. Bunu bir kez daha altını çizerek söylüyorum.

Demin konuşmacı arkadaşım "işçi aleyhine getirilen hiçbir düzenleme yok" diyor. İcar-ı ademi siz getirdiniz, Roma hukukundaki "instrumentum vocalis" denilen, konuşan üretim aracı olarak işçiye siz baktınız; işçiyi bir meta gibi gören bir anlayışı yasal düzenleme olarak sizden önceki hükümetler Meclise getirme cesareti gösteremediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Çetin, mikrofonunuzu açıyorum. Son cümlelerinizi alayım.

İZZET ÇETİN (Devamla)- Teşekkür ederim.

Bir avuç, rant piyasalarından beslenen, Türkiye'de kazanıp başka yerlere yatırım yapan ya da Türkiye'de kazanıp kazancını yurtdışına kaçıran kötü işverenlerin istemleri doğrultusunda bu yasal düzenlemeyi getirirken, ülkemizde işsizi, işten atılma korkusuyla çalışan işçiyi, köylüyü ne kadar düşündüğünüz ortada.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Sayın milletvekilleri, 27 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 27 nci madde kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum :

Çalışma belgesi

MADDE 28. - İşten ayrılan işçiye, işveren tarafından işinin çeşidinin ne olduğunu ve süresini gösteren bir belge verilir.

Belgenin vaktinde verilmemesinden veya belgede doğru olmayan bilgiler bulunmasından zarar gören işçi veyahut işçiyi işine alan yeni işveren eski işverenden tazminat isteyebilir.

Bu belgeler her türlü resim ve harçtan muaftır.

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun söz istemiştir.

Sayın Durgun, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısı, işçi hak ve özgürlüklerini, temelden, yeni baştan düzenlemektedir.

Tasarının, sadece işverenlerin istekleri doğrultusunda yasalaştırılması, çalışma yaşamının diğer bir parçası olan çalışanların taleplerinin görmezden gelinmesi, kritik bir süreçten geçmekte olan ülkemizde telafisi mümkün olmayan sorunların sebebi olacaktır.

Bu tasarı hazırlanırken, işverenin onayı alınmış; ancak, çalışanların ve sendikaların onayı alınmamıştır. Temel yanlışlık budur; tasarının bu denli tartışılmasının nedeni de budur. Haklı olarak, sendikalarımız, bu tasarıya karşı çıkmaktadır ve reddetmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu temel eksikliği ve yanlışlığı gidermek için verdiğimiz değişiklik önergeleri de AKP Grubu tarafından anlaşılmaz bir biçimde kabul edilmemekte ve ben bildiğimi okurum, çoğunluk bende, istediğimi yaparım anlayışıyla, işçi ve işveren arasındaki uçurum tehlikeli bir şekilde açılmaktadır.

Çalışanların onay vermediği, sadece işverenlerin onayladığı bu tasarı kanunlaşsa bile, ne size ne işverenlere ne de Türkiye'ye faydası olacaktır.

Birilerine sempatik görünmeye çalışmak için Türkiye'ye zarar veriyorsunuz. Bu tasarının, İş Güvencesi Yasasının panzehiri olarak hazırlanmış olması da büyük bir hatadır. Bu anlayışlarla yasa yapılmaz, bu anlayışlarla sosyal barış sağlanmaz.

Bu tasarı, Türkiye'nin ekonomik ve toplumsal politikalarının temelini oluşturmaktadır. Ekonomik ve toplumsal politikaların belirlenmesi, sadece AKP'nin, sadece işverenin, sadece IMF'nin değil, halkımızın, işçimizin ve Cumhuriyet Halk Partisinin de talepleri dikkate alınarak gerçekleştirilmelidir.

Tasarı bu haliyle kanunlaşırsa, zaten büyük bir ekonomik krizin yaşandığı ülkemizde, kırılma noktasına gelmiş olan sosyal denge bozulacaktır. Ülkemizde sosyal dengeler üzerinde oynamak, ateşle oynamak gibidir; dikkat etmezseniz, o ateş herkesi yakar. Bunu, sakın unutmayın!

Kâr etsin etmesin, ne varsa satalım anlayışıyla devam eden özelleştirmeyle bozulan sosyal dengenin, bu tasarıyla daha da bozulması kaçınılmaz sonuç olacaktır. Sosyal dengeleri, aldığı ücretle açlık sınırında yaşamaya çalışan işçiler aleyhine bozduğunuz zaman, Türkiye'nin sokaklarının ne hale geleceğini düşünmenizi istiyorum. Gelin, yol yakınken dönün, Türkiye'de sosyal dengeleri bozmayın.

Toplu iş sözleşmelerinde büyük gelir kayıplarına uğrayan, adaletsiz gelir dağılımından darbe yemiş olan, yolsuzluklarda hortumlanmış paraların yükünü çeken "ülkenin durumu iyi değil, sıfır zamla çalış" dediğiniz toplumun temel taşı çalışanlarımızı bir de bu yasayla köleleştirmeyelim, onlara nefes aldıralım. Unutmayalım ki, çalışanları köleleştirerek, sendikasızlaştırarak, sosyal güvencesini elinden alarak, işçiyi, insan değil, bir makine gibi görerek verim almak ve çalıştırmak mümkün değildir. İşçinin de bizim gibi bir insan olduğunu, duyguları olduğunu, yaşaması ve çalışması için, ailesine bakmak için paraya, huzura, güvenceye ve sevgiye ihtiyacı olduğunu unutmayın.

İş Kanunu, işçi ve işverenin huzur ve refahını sağlaması ve çalışma barışını hedeflemesi gereken bir kanundur. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyeceklerimi iyi dinleyin.

İşçinin örgütlenme hakkını ve iş güvencesini ortadan kaldırarak, taşeronlaşmayı yaygınlaştırarak, böylelikle toplu iş sözleşmesinden yararlanmasını engelleyerek, işçileri, alınır, satılır, devredilir bir meta haline getirerek, işverene istediği türde sözleşme yapma hakkı tanıyarak, işçi simsarlığını yasallaştırarak, işçi haklarını ortadan kaldırarak, sendikaların ve çalışanların şiddetle karşı çıktığı, milyonlarca işçi ve işsizi ilgilendiren, ileriki yıllarda da Türkiye'nin endüstri ilişkilerini düzenleyecek olan bu kanun, refahı, huzuru ve barışı sağlayabilecek mi?

Bu tasarının yasalaşması halinde 10 000 000'dan fazla insan bu yasadan etkilenecektir. Böylesine önemli bir temel tasarı yasalaşmadan evvel, üzerinde olabildiğince sosyal tarafların ve Anamuhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerinin alınması, önümüzdeki yıllarda yaşanacak olan, endüstrideki ve teknolojideki gelişmelerin göz önünde bulundurulması temel kural olmalıdır. Ne yazık ki, sergilediğiniz tutum, bu temel kurala da uymamaktadır.

Bu kanunla, İş Güvencesi Kanunuyla sağlanmış olan haklar tümüyle ortadan kaldırılmaktadır. AKP'nin bunun farkında olduğunu biliyorum. AKP, işverenin taleplerini yerine getirerek, yıllar süren mücadeleler sonucu elde edilmiş ve ağır bedeller ödenmiş olan iş güvencesine büyük bir darbe indirme çabası içindedir. Burada tek bir amaç vardır; o amaç da, kayıtdışı ekonomiyi korumak, kaçak işçiliği ve köleliği meşrulaştırmak; ekmeğini alınteriyle kazanan namuslu insanların ekmeğine göz dikmektir. Unutmayınız ki, dünyadaki önemli değişimler, işçi ve işveren arasındaki dengelerin işçiler aleyhine bozulduğu dönemlerde gerçekleşmiştir. Sizi uyarıyorum, tehlikeli bir yolda ısrarla yürümeye devam ediyorsunuz. Yol yakınken yanlıştan dönmenizi diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Durgun.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde şahısları adına söz isteği var.

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Atilla Maraş?.. Yok.

İkinci söz isteği, Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul'un.

Sayın Özkul?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

28 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum :

Toplu işçi çıkarma

MADDE 29. - İşveren; ekonomik, teknolojik, yapısal ve benzeri işletme, işyeri veya işin gerekleri sonucu toplu işçi çıkarmak istediğinde, bunu en az otuz gün önceden bir yazı ile, işyeri sendika temsilcilerine, ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna bildirir.

İşyerinde çalışan işçi sayısı :

a) 20 ile 100 işçi arasında ise, en az 10 işçinin,

b) 101 ile 300 işçi arasında ise, en az yüzde on oranında işçinin,

c) 301 ve daha fazla ise, en az 30 işçinin

İşine 17 nci madde uyarınca ve bir aylık süre içinde aynı tarihte veya farklı tarihlerde son verilmesi toplu işçi çıkarma sayılır.

Birinci fıkra uyarınca yapılacak bildirimde işçi çıkarmanın sebepleri, bundan etkilenecek işçi sayısı ve grupları ile işe son verme işlemlerinin hangi zaman diliminde gerçekleşeceğine ilişkin bilgilerin bulunması zorunludur.

Bildirimden sonra işyeri sendika temsilcileri ile işveren arasında yapılacak görüşmelerde, toplu işçi çıkarmanın önlenmesi ya da çıkarılacak işçi sayısının azaltılması yahut çıkarmanın işçiler açısından olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi konuları ele alınır. Görüşmelerin sonunda, toplantının yapıldığını gösteren bir belge düzenlenir.

Fesih bildirimleri, işverenin toplu işçi çıkarma isteğini bölge müdürlüğüne bildirmesinden otuz  gün sonra hüküm doğurur.

İşyerinin bütünüyle kapatılarak kesin ve devamlı suretle faaliyete son verilmesi halinde, işveren sadece durumu en az otuz gün önceden ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna bildirmek ve işyerinde ilan etmekle yükümlüdür. İşveren toplu işçi çıkarmanın kesinleşmesinden itibaren altı ay içinde aynı nitelikteki iş için yeniden işçi almak istediği takdirde nitelikleri uygun olanları tercihen işe çağırır.

Mevsim ve kampanya işlerinde çalışan işçilerin işten çıkarılmaları hakkında, işten çıkarma bu işlerin niteliğine bağlı olarak yapılıyorsa, toplu işçi çıkarmaya ilişkin hükümler uygulanmaz.

İşveren toplu işçi çıkarılmasına ilişkin hükümleri 18, 19, 20 ve 21 inci madde hükümlerinin uygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde işçi bu maddelere göre dava açabilir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 29 uncu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; toplu işçi çıkarma başlıklı 29 uncu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, genelde, hep işyerlerinin kapanacağı ve mutlaka işçilerin çıkarılacağı üzerine bu yasa kuruldu. Acaba, neden işyerleri kapanıyor? İşi, bir başka boyuttan ele almak lazım. Neden, fatura hep çalışanlara ödetiliyor?

Bakınız saygıdeğer milletvekilleri, eğer, yapılması gerekiyorsa, işverenlerin üzerinde de büyük bir yük var; nedir bu; vergi yükü. Nedir bu; Sosyal Sigortalar Kurumunun prim oranlarının yüksek oluşu. Belki de, dünyada, bizim ödediğimiz prim oranı kadar, zannedersem, çok nadiren Avrupa ülkelerinde ödeyenler vardır. İşçinin ödediği, ücretinin yüzde 14'ünü, işverenlerin ödediği, neredeyse yüzde 20'leri geçmektedir. Bu, büyük bir yüktür, kayıtdışını teşvik eden bir olaydır.

Değerli arkadaşlarım, daha nesi var; gelen hükümetler, plansız, programsız -pazarı var mı, yok mu- yatırımlar için teşvik vermiştir -tabiî ki, bizim halkımıza yakışır, gönlümüz istiyor ki, ülkenin her tarafında yeni işyerleri kurulsun- işyerleri açılmıştır, genelde, bu, tekstilde en fazladır ve Avrupa'nın birçok makinesi getirilmiştir Türkiye'ye, ondan sonra hurdaları seyredilmiştir. Aldığı krediyi çevirememiştir, ödeyememiştir, pazar bulamamıştır, faturayı işçiye ödetmiştir. Ondan sonra da, işçinin, oranlar nispetinde çıkarılacağı, şu anda toplu sözleşmede karara bağlanmıştır. Neden faturayı hep çalışanlar ödüyor?! Bunu düzeltmek lazım değerli arkadaşlarım. Baştan sona kadar maddeler getirmişsiniz, bu maddelerin hepsinde fatura çalışanlara ödetilmektedir.

Sayın Başbakanım, bu saatte bu toplantıya katıldığınız için teşekkür ediyorum size. Yalnız, sizin hükümetiniz döneminde, çalışanlar olsun, halk olsun, sizden farklı şey bekliyordu. Bir 12 Eylül dönemi yaşadık; çalışanların büyük hakları elinden alındı; işverenler teklifte bulundu, birçok madde tahrip edildi; ama, kıdem tazminatı hakkı, işçinin elinden alınamadı, kıdem tazminatı tavanı getirildi; ama, sizin hükümetiniz döneminde, bugün, işçilerin elinden kıdem tazminatı hakkı alınmaktadır; çalışanlar bunu hak etmedi Sayın Başbakanım. Bugün, yapılan düzenlemelerle, İş Yasasına çok yeni maddeler girdi; işyerinin bir bölümünün devri, geçici iş ilişkisi, iş sözleşmesinin devri, ödünç iş ilişkisi, sürekli ve süreksiz işlerde iş sözleşmesi, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmelerinin ayırım sınırı, kısmî süreli, tam süreli iş sözleşmesi, çağrı üzerine çalışma, deneme süreli iş sözleşmesi, takım sözleşmesi; bunlar, toplusözleşmeye, İş Yasasına yeni girdi.

Burada ne olur değerli milletvekilleri, değerli hükümet üyeleri; burada, kısa süreli akitler yapılır; kısa süreli akitlerde ihbar öneli olmaz, süreyi geçmediği sürece kıdem tazminatı olmaz ve bir şey daha olmaz biliyor musunuz; emeklilik hakkı olmaz, hayal olur. Burada, biraz önce rakamlar da verdim; kayıtlı, kayıtlı dediğim zaman, sendikaya kayıtlı olduğunu söylemiyorum. Sosyal Sigortalar Kurumuna kayıtlı, 2 200 000 işçinin toplusözleşme hakkı elinden alındı, kıdem tazminatı hakkı elinden alındı, emeklilik hakkı elinden alındı Sayın Başbakanım. Bunun için mi Başbakan oldunuz, bunun için mi hükümet oldunuz?!

NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) - Nerede alındı?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Çalışanlar bunu hak etmedi Sayın Başbakanım. Yanlış bilgi veriliyor size, yanlış bilgi aktarılıyor size.

Saygıdeğer arkadaşlarım, biraz önce de söyledim, bir İş Güvencesi Yasası çıktı, katkımız oldu; keşke, olmasaydı da, çıkmasaydı. Ne bekledik, ne kazandık... "İş güvencesi çıkarsa, hiçbir işçinin iş akti feshedilemez" diye feryat ettiler. Biraz önce, sizinle tartıştık. Elini kaldırdın iş aktini fesheder, kolunu kaldırdın iş aktini fesheder, işverene ters baktın iş aktini fesheder... Hani, bir zamanlar, sermaye kesimi "bu yasa çıktı; artık, biz, hiçbir işçinin iş aktini feshedemeyiz" diye feryat ediyordu...

Bu iş güvencesi, Türkiye Cumhuriyetinin Yüce Meclisinin kabul ettiği, ILO'nun 158 sayılı Sözleşmesinin gereğiydi. Değerli arkadaşlarım, Haziran ayında, ILO'nun Genel Kuruluna gideceksiniz; orada, bunlar gündeme getirilirse, Türkiye Cumhuriyeti, bir daha, kara listeye alınır, kara listeye. Bunlara gerek yok. Bakınız...

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Daha iyi, siz gelirsiniz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, laf atıf durmayın. Sen çok şey bilirsin; ama, benim bildiğimi bilmezsin, ben de senin bildiğini bilmem. Ben, otuz senedir bunun içindeyim; müsaade et de, nasıl ki ben senin işine karışmıyorsam, sen de benim işime karışma.

Şimdi, burada, önemli olan, işyerinin yaşatılmasıdır. Değerli arkadaşlarım, bununla ilgili fikir üretelim. İşyeri kapandıktan sonra, krize girdikten sonra, ister istemez, zaten oradan işçi çıkacaktır. Bunun yüzde 10'u çıksa ne olacak, yüzde 7'si çıksa ne olacak... O müesseseyi nasıl yaşatırız; bununla ilgili hiçbir düşünceniz yok mu? İktidarsınız... Binlerce insan işsiz. Yani, burada, çalışanın da kolundan tutup, kapının önüne koymayı planlamanın ne gereği var? Acaba, nasıl yeni müesseseler yaratırız, işsizlere nasıl iş buluruz?.. Hani, meydanlarda bağırdık ya -biz de bağırdık- sizin sesiniz bizden daha gür çıkmış demek ki; ama, şimdi kısıldı.

NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) - Sen öyle zannet.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Meydanlarda gürdü de, şimdi kısıldı. Hani, işsize iş, aşsıza aş... Vurguncudan, talancıdan hesap soracaktık. Yaşa, varol Türkiye... Ne oldu; bir şey yok. Bunları, işte bunları yapalım değerli arkadaşlarım, bunları. Bunları yapalım, yapın, size destek olalım. Halk bunu bekliyor. 100 000'lerce insan her gün Meclise akın ediyor; gencecik insanlar geliyor, oturuyor; yüksekokul bitirmiş, boynunu büküyor ve içimiz kan ağlıyor, sizinki de kan ağlıyordur; ama, oturup ne yaparız, bunları tartışalım.

İşçi, işyeri, toplu işten çıkarma; ne güzel memleket. Çıkar... Zaten çıkardınız. Çıkardınız demiyorum, çıkarıldı, düzeltiyorum. Şimdi onlara hangi kapıyı açacağız ki içeri girsin? Hiç ekmek kuyruklarını izlemiyor musunuz değerli milletvekilleri? "Emeklileri abat ettik, zengin ettik" diyoruz ya; hangi abat, hangi zengin olmak?! Bir gidin şöyle allahaşkına, siz hiç kıra bayıra çıkmıyor musunuz? Hiç mahallelerin içini gezmiyor musunuz? Büfelerin önünden geçmiyor musunuz veya geçiyor da görmüyor musunuz?

RESUL TOSUN (Tokat) - Gördük de seyyanen zam yaptık.

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde) - Biz, onların içinden geldik Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Erzurumlunun işi gibi... Erzurumlunun sokağından millet geçiyormuş, bir ara bakmış ki hiç ses seda yok. Çağırmış oğlunu, oğlum demiş, acaba bu yoldan kimse mi geçmiyor, yoksa geçiyor da benim gözlerim mi görmüyor? Şimdi kuyrukları... Ben sabahleyin gittim, allahaşkına, ucuz ekmek almak için insanlar sıra sıra kuyruk yapmış. Bunları ortadan kaldıralım. Bunların ortadan kalkması için planınız, programınız ne, onu açıklayın. İşveren istedi, Odalar Borsalar Birliği istedi, TÜSİAD istedi, siz de bu maddeleri getirdiniz, elinizi, kolunuzu bağladınız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu benim mikrofona da maşallah, ne çabuk bitiyor.

Şimdi, şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar: İşyeri kapandıktan sonra, işyeri bittikten sonra yüzde 2 olmuş, yüzde 3 olmuş... İşyerinin kapanmaması için ne gerekiyor, onu buraya yazın, ona biz de elimizi kaldıralım. Onunla ilgili hükümler getirin, elimizi kaldıralım.

Bir sürü hileli iflas yok muydu? Kıdem tazminatını vermemek için hileli iflasla birikimlerini alıp yurtdışına gidip yatırım yapanlar yok mu? Biraz önce bir gazete gösterdim size "yok mu bu milletin parasını kurtaran bir güç" diye, bir vatandaş, devletin bir memuru bağırıyor. Yok mu bunlar; var, elini kolunu sallaya sallaya geziyorlar, siz de seyrediyorsunuz, biz de seyrediyoruz; biz seyrediyoruz, siz de, bazen görüyor, elini sıkıyor, bir de çay ikram ediyorsunuz, afiyet şeker olsun.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Madde üzerinde, şahsı adına söz istekleri var.

İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Bilindiği gibi, devlet, toplum sözleşmesi üzerine kurulur. Anayasa, sözleşmenin yazılı metni olarak kabul edilir. Anayasa, tarafların, zenginlikleri de, sıkıntıları da eşit oranda paylaşmaları üzerine kurulan gönüllü bir sözleşmedir. Sözleşme, tüm tarafların devletin içinde yer almaları ve temsil edilmeleri doğrultusunda yapılmıştır ve yapılır. Anayasa, toplumsal birlikteliğin korunması, devletin tüm taraflara eşit derecede uzaklığının temin edilmesi, zayıf kesimlerin korunması temelinde yükselir.

Bunların Anayasadaki ifadesi ise, "Genel Hükümler" kısmında bulunan sosyal devlet ilkesi çerçevesindedir. Sosyal devlet ilkesi, diğer bir ifadeyle, zayıfların gözetilmesi ve eşitliğin sağlanması için vardır. Bizim Anayasamızda da, bunlar, 49, 50, 51, 53, 54, 55 ve 60 ıncı maddelerde yeteri kadar sayılmıştır, söylenmiştir, yazılmıştır. Anayasamıza bağlı olarak da, yasalar çıkarılır. Şimdi üzerinde tartıştığımız, konuştuğumuz yasa tasarısı da, böylesi bir ihtiyaçtan doğduğu söylenip huzurumuza getirilmiştir.

1475 sayılı Yasanın zaman zaman aksaklıkları görülmüştür; ama, 1475 sayılı Yasanın aksaklıklarının giderilmesi için daha ileri bir yasa çıkarılması lazım ki, burada, bu yasa hep birlikte savunulsun ve çalışanlar lehine düzeltildiği nedeniyle de hepimizin gönlü ferah olsun.

Buradan yola çıkarak, 29 uncu madde hakkında, yani şimdi konuştuğumuz madde hakkında şunları söylemek mümkündür: Toplu işçi çıkarma, usule bağlanmış ve bir ay öncesinden yazıyla işyeri sendika temsilcilerine, ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna bildirilmesi öngörülmüştür. Burada, bildirimin, sendika temsilcilerine değil, sendikaya yapılması daha yerinde olur.

Maddede, işyeri büyüklüğüne göre, toplu işten çıkarma sayılacak sayılar belirtilmektedir. Bildirimden sonra, işyeri sendika temsilcileri ile işveren arasında görüşme yapılması öngörülmektedir. Bu görüşmelerin de, sendika temsilcileriyle değil, sendika ile işveren arasında yapılması gerekir.

Maddenin son fıkrasında "İşveren toplu işçi çıkarılmasına ilişkin hükümleri 19, 20, 21 ve 22 nci madde hükümlerinin uygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde işçi  bu maddelere göre dava açabilir" hükmü yer almaktadır. Bu hükümle, toplu işten çıkarma halinde, iş güvencesini düzenleyen hükümler uygulanamayacaktır. İş güvencesi hükümlerinin sonuçlarından kurtulmak isteyen işveren, toplu işçi çıkarma yoluna gidecektir. Bu madde, toplu işçi çıkarmayı teşvik edicidir; iş güvencesi hükümlerinin ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Tek bir işçi çıkarılması kurala bağlanırken, toplu işçi çıkarma halinde kuralsızlık söz konusudur. Bu madde, işçiler arasında eşitsizlik yaratacaktır; toplu işten çıkarılanların İş Güvencesi hükümlerinden yararlanmalarını engelleyici bir hükümdür ve yasadan yararlananlar arasında eşitsizlik yaratmaktadır. Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bu nedenle, maddenin son fıkrasının -yani demin okumaya çalıştığımız son fıkrasının- mutlaka kaldırılması lazımdır, değiştirilmesi lazımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ülkü, tamamlayın lütfen.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -  Son fıkra neydi; "İşveren toplu işçi çıkarılmasına ilişkin hükümleri 18, 19, 20 ve 21 inci madde hükümlerinin uygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde, işçi, bu maddelere göre dava açabilir." Dolayısıyla, bunların dikkate alınması ve gözden geçirilmesi şarttır ve bizim için çok büyük önem taşımaktadır diye düşünüyoruz.

Şahsım adına hepinizi selamlıyorum; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü. 

İkinci söz isteği, Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın.

Sayın Akın?.. Yok.

Sırada üçüncü söz isteği var; Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

29 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 29 uncu madde kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum :

Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu

MADDE 30. - İşverenler elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları işyerlerinde her yılın Ocak ayı başından itibaren  yürürlüğe girecek şekilde Bakanlar Kurulunca belirlenecek oranlarda özürlü ve eski hükümlü ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesinin (B) fıkrası uyarınca istihdamı zorunlu olan terör mağduru işçiyi meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun işlerde  çalıştırmakla yükümlüdürler. Bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı yüzde altıdan fazla olamaz. Ancak özürlüler için belirlenecek oran, toplam oranın yarısından az olamaz. Aynı il sınırları içinde birden fazla işyeri bulunan işverenin bu kapsamda çalıştırmakla yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır.

Bu kapsamda çalıştırılacak işçi sayısının tespitinde belirsiz süreli iş sözleşmesine ve süresi bir yıl ve daha fazla olan belirli süreli iş sözleşmesine göre çalıştırılan işçiler esas alınır. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar, çalışma süreleri dikkate alınarak  tam süreli çalışmaya dönüştürülür.

Oranların hesaplanmasında yarıma kadar kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla olanlar tama dönüştürülür.

İşyerinin işçisi iken sakatlanan, eski hükümlü ya da terör mağduru  olanlara öncelik tanınır.

İşverenler çalıştırmakla yükümlü oldukları işçileri Türkiye İş Kurumu aracılığı ile sağlarlar.

Bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin nitelikleri, hangi işlerde çalıştırılabilecekleri, bunların işyerlerinde genel hükümler dışında bağlı olacakları özel çalışma  ve ücret şartları ile mesleğe yöneltilmeleri, mesleki yönden işverence nasıl işe alınacakları, Adalet Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca birlikte çıkarılacak  yönetmelikle düzenlenir.             

Yer altı ve su altı işlerinde özürlü işçi çalıştırılamaz ve yukarıdaki hükümler uyarınca işyerlerindeki işçi sayısının tespitinde yer altı ve su altı işlerinde çalışanlar hesaba katılmaz.

Bir işyerinden malulen ayrılmak zorunda kalıp da sonradan maluliyeti ortadan kalkan işçiler eski işyerlerinde tekrar işe alınmalarını istedikleri takdirde, işveren bunları eski işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye altı aylık ücret tutarında tazminat öder.

Eski hükümlü çalıştırılmasında kanunlardaki kamu güvenliği ile ilgili hizmetlere ilişkin özel hükümler saklıdır.

Bakanlar Kurulunca belirlenecek oranların üstünde özürlü ve eski hükümlü ve terör mağduru çalıştıran işverenlerin kontenjan fazlası işçiler için özürlü ve eski hükümlü çalıştırmakla yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştıran veya çalışma gücünü yüzde seksenden fazla kaybetmiş özürlüyü çalıştıran işverenlerin bu şekilde çalıştırdıkları her bir özürlü için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre ödemeleri gereken işveren sigorta prim hisselerinin yüzde ellisini kendisi, yüzde ellisini Hazine öder.

Bu maddeye aykırılık hallerinde 101 inci madde  uyarınca tahsil edilecek para cezaları Türkiye İş Kurumu bütçesinin Maliye Bakanlığınca açılacak özel tertibine gelir kaydedilir. Bu hesapta toplanan paralar özürlü ve eski hükümlülerin mesleki eğitim ve mesleki rehabilitasyonu, kendi işini kurma ve bu gibi projelerde kullanılmak üzere Türkiye İş Kurumuna aktarılır. Toplanan paraların nerelere ve ne kadar verileceği Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu ve en çok işçi ve işvereni temsil eden üst kuruluşların birer temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından karara bağlanır. Komisyonun çalışma usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Arslan.

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının, işverene, özürlü, eski hükümlü ve terör mağdurlarını çalıştırma zorunluluğu getiren 30 uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Toplu olarak bu yasa, ama, özellikle de bu madde, AKP hükümetinin zengin-yoksul, güçlü-zayıf ilişkisine hangi pencereden baktığını açıkça gösteren bir madde. Bu madde, bu hükümetin, büyük çoğunluğu yaşamı boyunca bir başkasının desteğine ihtiyacı olan, ama, en çok da devlete ihtiyacı olan, devletin elinden tutmasını bekleyen özürlülerimize, kader kurbanı eski hükümlülerimize ve terör mağdurlarımıza ne kadar duyarsız baktığını gösteren bir madde. Asıl korunması gereken özürlülerimiz değilmiş gibi, asıl korunması gereken eski hükümlülerimiz değilmiş gibi, asıl korunması gereken, bir dönem ülke bütünlüğü için canını veren, sakat kalmış terör mağdurları değilmiş gibi; bu yurttaşlarımızı gözardı eden; ama, işvereni büyük bir sıkıntıdan, büyük bir sorumluluktan kurtarmaya çalışan bir madde.

Anayasamızın 5 inci maddesinde "devletin temel amaç ve görevleri (...) cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır" denilmektedir. Anayasamızın gereği, asıl önemlisi insan olmanın gereği ve engelli yurttaşlarımızın büyük mücadeleleri sonucu 21.10.1998 tarih 4382 sayılı Kanunla 1475 sayılı Yasanın 25 inci maddesinde yapılan değişiklikle, önceden yüzde 2 olan engelli kontenjanı yüzde 3'e çıkarılmıştı. Mevcut yasalara göre, işverenlerin yüzde 3 özürlü, yüzde 3 eski hükümlü ve yüzde 2 terör mağduru çalıştırma yükümlülüğü bulunmaktadır. Böylece, toplam kontenjan yüzde 8'i bulmaktadır. Önerilen bu yasayla bu oran yüzde 6'ya indirilmektedir. Sonradan komisyonda yapılan bir değişiklikle "özürlüler için belirlenecek oran, toplam oranın yarısından az olamaz" diye değiştirilerek özürlü kontenjanı korunmuştur; ancak, eski hükümlü ve terör mağdurları kontenjanı gizlice aşağıya çekilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, yüzde 6 oran yüksek bir oranmış gibi görülebilir; ancak, bu tasarının hazırlanış gerekçesinde referans gösterilen Avrupa Birliği ülkelerinin iş yasalarındaki kontenjanlara bakıldığında, ne kadar düşük olduğu açıkça görülmektedir. Size, bazı Avrupa ülkelerinde zorunlu özürlü istihdamıyla ilgili bilgiler vermek istiyorum: Almanya'da 16'dan fazla işçi çalıştıran işyerleri yüzde 6 oranında ağır özürlü istihdam etmek zorunda, Avusturya'da 25 işçi çalıştıran işyerlerinde özürlü kontenjanı yüzde 4, Fransa'da 20'den fazla işçi çalıştıran işyerleri için yüzde 6, Yunanistan'da işyerleri çalıştırdıkları personelin yüzde 8'i kadar, Çek Cumhuriyetinde de 25'ten fazla işçi çalıştıran işyerleri için yüzde 4,5 oranında engelli, binde 5 oranında da ağır engelli çalıştırmak zorunluluğu var.

Yine, hepimizin bildiği gibi, sağlık göstergelerimiz Avrupa Birliği ülkelerinin çok gerisinde. Bu bağlamda, doğal olarak, herhangi bir araştırma olmamasına rağmen, engelli yurttaşların oranının da, bu ülkelerin engelli oranlarından yüksek olduğu açık.

Değerli arkadaşlarım, 1998 verilerine göre, 14 719 engelli yurttaşımız iş başvurusunda bulunmuş; ancak, 6 851 yurttaşımız işe yerleştirilebilmiş. 51 291 engelli yurttaşımız iş aramakta. Kısacası, işsiz engelli yurttaşlarımıza iş temin etmekte özürlü bir ülkeyiz.

Bu madde, ancak 50'den fazla işçi çalıştıran işyerlerine zorunluluk getirmektedir. Biraz önce saydığım ülkelerdeki örneklere dikkat ettiysek, bu sayı, Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama olarak 25'ten fazla işçi çalıştıran işyerlerini kapsamaktadır. Hatta, Yunanistan örneğinde, sayı kısıtlaması da yoktur, tüm işyerlerinde bu zorunluluk aranmaktadır.

Bu yasayla, ülkemizde işyerlerinin ancak yüzde 5'ine zorunluluk getirilmekte olup, bu da, engelli, eski hükümlü ve terör mağduru yurttaşlarımızın iş bulma imkânını zorlaştırmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, bu maddede "Bakanlar Kurulunca belirlenecek oranların üstünde özürlü ve eski hükümlü ve terör mağduru çalıştıran işverenlerin kontenjan fazlası işçiler için özürlü ve eski hükümlü çalıştırmakla yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştıran veya çalışma gücünü yüzde seksenden fazla kaybetmiş özürlüyü çalıştıran işverenlerin bu şekilde çalıştırdıkları her bir özürlü için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre ödemeleri gereken işveren sigorta prim hisselerinin yüzde ellisini kendisi, yüzde ellisini Hazine öder" denilerek işverenler teşvik edilmeye çalışılırken, diğer yandan, aynı maddede "Bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı yüzde 6'dan fazla olamaz" denilerek, bir kısıtlama da getirilmeye çalışılmaktadır. Halbuki "zorunluluk" denildiğine göre "daha az olamaz" ifadesinin yazılması gerektiğinin doğru olduğu kanısındayım.

Değerli arkadaşlarım, toplumumuzda işsizlik, gerçekten, çok önemli, kanayan bir yaramız ve bundan da, engellilerimiz, eski hükümlülerimiz ve terör mağdurlarımız en çok sıkıntı çekiyor.

Yüce Meclisin bu yurttaşlarımızın sorunlarına duyarlı davranacağı inancıyla sözlerimi bitirirken, Yüce Meclisi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Madde üzerinde şahısları adına söz istekleri var.

Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu hakkındaki 30 uncu maddesiyle ilgili kişisel görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, 10-16 Mayısta yapılacak olan Türkiye Sakatlar Haftasını da şimdiden kutluyorum.

Getirilen madde, esas itibariyle, olumlu bir düzenlemedir, sosyal boyutu olan bir düzenlemedir; ancak, tasarının tümünü olumlu bulmuyorum. Zira, taraflar arasında sosyal uzlaşma sağlanamamıştır; yani, işçi ve işveren arasındaki köprü kurulamamıştır. Dolayısıyla, bu durumdan, ne işçi ne de işveren memnundur. Cumhuriyet Halk Partisi olarak amacımız, işçi ve işverenin hak ve sorumlulukları arasında, adalet ve hakkaniyet ölçüleri dahilinde, dengenin kurulmasını sağlamaktır.

Bugün üzerinde çalıştığımız İş Kanunu, işçi ve işverenlerin huzur ve refahını sağlaması ve çalışma barışını hedefleyen temel bir kanundur. Gündemdeki tasarı, milyonlarca işçi ve işvereni ilgilendirmektedir. İşçi de, işveren de birer velinimettir; her iki taraf da, vazgeçilmez birer unsurdur. Ayrıca, kalkınmanın ve sanayileşmenin temel taşları, işçi ve işverenlerimizdir. Özürlü, eski hükümlü ve terör mağdurlarına iş temini için ülkenin lokomotif görevini üstlenen fedakâr işadamlarımıza da, devlet desteğini esirgememeliyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş alanlarımızın genişletilmesi, ancak devlet desteğiyle sağlanabilir. Dolayısıyla, bugün için, hem lise ve üniversite mezunu gençlerimize hem de özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru insanlarımıza iş vererek sosyal dengeyi sağlamış oluruz. Zaten, yirmi yıldır doğu ve güneydoğu bölgelerimizde terörün yaptığı tahribatlar, açtığı yaralar, sorunları gittikçe ağırlaştırmış ve insanca yaşam koşullarını ortadan kaldırmış, binlerce özürlü ve terör mağduru yaratmıştır. Bizler, bunların gereklerini yerine getirmek ve bunlara iş ve aş temin etmek için seçildik.

Gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalar sonucu, özürlülerin oranı yüzde 10'dur. Ülkemizde, bu konuyla ilgili kesin bir sayı belirten araştırma yapılmamıştır. Ülkemizde terör olayları ve akraba evlilikleri de göz önüne alındığında, bu oranın gelişmiş ülkelere göre daha yüksek çıkacağı aşikârdır; yani, Türkiye'de, en az, 10 000 000 özürlü vatandaşımızın olduğunu söyleyebiliriz. Ne yazık ki, özürlü vatandaşlarımızın da yüzde 90'ı işsizdir. Söz konusu madde, eski hükümlü ve terör mağduru vatandaşlarımız da eklendiğinde, 10 000 000'dan fazla insanımızı kapsamaktadır.

Sosyal devlet olmanın gereği, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, özürlüleri işsiz bırakmamaktır; aksi takdirde, var olan özürlü, eski hükümlü ve terör mağdurlarını dilenciliğe veya hırsızlığa itmiş oluruz. Bu nedenle, 30 uncu maddede, işverenlerin, 50 veya daha fazla işçi çalıştırdıkları işyerlerinde özürlü, eski hükümlü ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesinin (B) fıkrası uyarınca istihdamı zorunlu olan terör mağduru işçiyi meslek, beden ve ruhî durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlü oldukları hükmü yer almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğan, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, tamamlayın.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

"Bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı yüzde 6'dan fazla olamaz" ifadesinin "yüzde 6'dan az olamaz" şeklinde değiştirilmesini önerdik, bu konuda önerge verdik. Sayın Kapusuz da, bu önergeye destek vereceklerini beyan ettiler. Bu nedenle, AKP Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarıma şimdiden teşekkür ediyorum.

Hükümet olarak piyasayı canlandırmak, yatırım patlaması yapmak ve faiz oranlarını düşürmek suretiyle işsizliği önlemiş olabilirsiniz. Aksi takdirde, bu yasa değişikliğinin hiçbir anlamı yoktur kanaatindeyim.

Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Muş Milletvekili Sayın Seracettin Karayağız'a aittir.

Sayın Karayağız?.. Yok.

Üçüncü söz talebi, Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul'a aittir.

Sayın Özkul?.. Yok.

Dördüncü söz talebi, İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva'ya aittir.

Buyurun Sayın Ayva. (Alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

LOKMAN AYVA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; ben, öncelikle, böyle bir maddenin siyasî polemik konusu olmadığını görmekten son derece mutluyum ve bunun için AK Parti milletvekillerimize, CHP milletvekillerimize, DYP ve bağımsız milletvekillerimize şükranlarımı arz etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, şu anda, ciddî bir, daha doğrusu kanayan bir yaranın üzerine, tabiri caizse, bir bez sarmaya çalışıyoruz, bir merhem sürmeye çalışıyoruz. Bir özürlü için işin ne demek olduğunu birkaç cümleyle söylemek istiyorum. Bir kişi eğer doğuştan veya sonradan özürlüyse, bu kişinin askere gitme hayalleri yoktur, bu kişinin okula gitme hayalleri yoktur, evlilik veya işe girme hayalleri yoktur, ailesinin de buna paralel hayalleri yoktur; çünkü, hayalleri, şu ana kadar alışılmış paradigmanın arkasına gizlenmiştir; yani, aciz insan paradigmasıyla, insanlar, onu eğitim göremez, çalışıp üretemez veya topluma katkıda bulunamaz, hatta, insan ilişkilerinde sağlıklı ilişki kuramaz, evlenemez olarak algılamaktadır ve şu anda görüşmekte olduğumuz kanunla edinilen iş o kadar önemli ki, bu iş, Abraham Mazlov'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde olduğu gibi, karnını doyurma, yarınını güvence altına alma, hatta, aile bireylerinden ve çevresinden itibar görme anlamına gelmektedir. Bir özürlü için iş, sadece meşgul olduğu bir şey değildir. Bir özürlü için iş, âdeta, hayatının anlamlı hale gelmesi demektir, yuva kurması demektir, toplumla sağlıklı ilişki kurabilmesi demektir. Bunun için özürlü ne yapar; eğer imkân bulabilirse -ki, çoğu da bulamaz; şu anda yüzde 3 oranındadır temel eğitim oranı- çok zorluk içerisinde okuyor -yani, bir özürlünün okula gidip ne sıkıntılar içerisinde eğitim gördüğünü tahayyül etmek bile mümkün değil, ancak yaşamakla mümkün -ve bundan sonra, okulu bitiriyor, sınava başvuruyor, işyerine gidiyor. Peki, işyerinde ne tür şartlarla karşılaşıyor... İnanın, insanlar özürlülere şöyle bakıyor: "Özürlü müsün? Pardon, işimiz yok." İşte bu, ciddî bir diskriminasyon, ayırımcılık anlamına gelir. Peki, şunun yapılması daha doğru olmaz mıydı: "Sen bilgisayar biliyor musun" veya "şunu yapabilir misin", "santral operatörlüğü yapabilir misin" öğretmenlik, psikologluk ve sair "bunları yapabilir misin" diye sorulması daha doğru olmaz mıydı?! Bu kültürün Türkiye' de acilen yerleşmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum

Türkiye'de, özürlülerin iş anlamındaki tablosu şudur; bu maddenin gerekliliği de buradan çıkar: Türkiye'de 60 000'den fazla özürlünün iş talebi bulunmaktadır. Halen, cesaret edebilmiş, rapor almış, Türkiye İş Kurumuna başvurmuş 60 000'den fazla özürlünün iş talebi vardır; fakat, iş arzı şu anda çok çok düşük durumda; yani, özel sektörde 13 000 özürlü açığı var, kamu sektöründe de 1 000 kadar işçi açığı var ve bunların toplamı, elbette ki, 60 000'i hazmedebilecek durumda değildir. Buna karşılık, eski hükümlüler için arz edilen iş talepten daha azdır. Terör mağduru kişilerle ilgili olarak da, şu anda, toplam 52 başvuru bulunmaktadır. O yüzden, bu maddenin hayatta daha anlamlı hale gelebilmesi için bu şekildeki bir düzenleme iyi olacaktır; ancak, biraz sonra vereceğimiz değişiklik önergesi de birtakım eksiklikleri giderecek şekildedir.

Değerli milletvekillerimiz, bu maddenin en önemli özelliği şu; bu maddeyle, Türkiye'de ilk defa şu kavram getirilmiş oldu: Yüzde 80'den fazla özrü olan -yani, daha ağır- özürlülere, devlet, bir katkıda bulunmayı üstlenmiş oluyor. Yani, yüzde 80'den fazla özrü olan işçi çalıştıran işverenlerin sigorta primlerinin yarısını Hazine karşılayacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

LOKMAN AYVA (Devamla) - Bu da, özürlüler lehine ve işverenleri teşvik anlamında çok olumlu bir çalışmadır. İnşallah, bu tür gelişmeler, bu tür zorunluluklara ihtiyaç duymadan ülkemizde hızlı bir şekilde uygulanacaktır.

Bu değişikliklerden sonra şöyle bir tabloyu hayal ediyorum; seçim bölgelerimizde veya sokakta karşılaştığımız özürlünün omuzuna dokunup -görme özürlü, ortopedik özürlü ve sair- şunu diyebileceğinizi düşünüyorum: "Sizin için bir yasa çıkardık ve bu yasa sayesinde siz, daha kolay iş bulabileceksiniz ve sizden, ülkemize katkıda bulunmanızı bekliyoruz."

İnşallah, ister özürlü, isterse özürsüz olsun, geleceğin güzel Türkiyesini beraber kuracağımızı bildiriyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayva.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlandı.

30 uncu maddeyle ilgili verilmiş 4 önerge var; önergeleri geliş sırasına göre okutup, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Yasası Tasarısının 30 uncu maddesinin kenar başlığının "Kadın, özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu" olarak değiştirilmesini ve 30 uncu maddeye son fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkraların eklenmesini öneririz.

 

Nejat Gencan

Ali Kemal Kumkumoğlu

Enis Tütüncü

 

Edirne

İstanbul

Tekirdağ

 

Birgen Keleş

Bayram Meral

Erdoğan Kaplan

 

İstanbul

Ankara

Tekirdağ

Kadın işçi çalıştıran işverenlerin işçiler için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre ödemesi gereken sigorta prim hisselerinin yüzde ellisini kendileri, yüzde ellisini Hazine öder.

Bu maddeye aykırılık hallerinde 101 inci madde uyarınca tahsil edilecek para cezaları Türkiye İş Kurumu bütçesinin Maliye Bakanlığınca açılacak özel tertibine gelir kaydedilir. Bu hesapta toplanan paralar kadınların iş ve meslek edindirme eğitim programlarında, kendi işini kurma ve bu gibi projelerde kullanılmak üzere Türkiye İş Kurumuna aktarılır.

Toplanan paraların nerelere ve ne kadar verileceği Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Kadınının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Üniversitelerin Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezlerinin, Kadın Haklarını Koruma Derneği gibi kadın sivil toplum örgütlerinin ve en çok işçi ve işvereni temsil eden üst kuruluşların birer temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından karara bağlanır. Komisyonun çalışma usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Yasa Tasarısının "Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu" başlıklı 30 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki "bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı" ibaresinden sonra "yüzde 4'ten az" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Cevdet Selvi

Feridun Baloğlu

Mehmet Küçükaşık

 

Eskişehir

Antalya

Bursa

 

Muharrem Kılıç

Bayram Meral

M. Nuri Saygun

 

Malatya

Ankara

Tekirdağ

 

Feramus Şahin

 

Mehmet Ziya Yergök

 

Tokat

 

Adana

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 30 uncu maddesinin 1 inci fıkrasındaki "İşçilerin toplam oranı yüzde 6'dan fazla olamaz" ibaresinin "İşçilerin toplam oranı yüzde 6'dır" şeklinde değiştirilmesini, 2 nci fıkrasındaki "süresi bir yıl ve daha fazla olan" ibaresi ve 6 ncı fıkrasındaki "ve ücret şartları" ibarelerinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Agah Kafkas

Harun Tüfekci

 

Ankara

Çorum

Konya

 

Lokman Ayva

Nevzat Doğan

Cengiz Kaptanoğlu

 

İstanbul

Kocaeli

İstanbul

 

 

Mustafa Ilıcalı

 

 

 

Erzurum

 

BAŞKAN - Son ve maddeye en aykırı önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun tasarısının "Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu" başlıklı 30 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Enver Öktem

 

İzmir

Kocaeli

İzmir

 

Muhsin Koçyiğit

Muharrem Doğan

Hüseyin Özcan

 

Diyarbakır

Mardin

Mersin

Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu

Madde 30. -

İşverenler 50 veya daha fazla işçi çalıştırdıkları işyerlerinde her yılın Ocak ayı başından itibaren yürürlüğe girecek şekilde Bakanlar Kurulunca belirlenecek oranlarda özürlü ve eski hükümlü ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesinin (B) fıkrası uyarınca istihdamı zorunlu olan terör mağduru işçiyi meslek, beden ve ruhî durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler. Bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı yüzde 6'dan az olamaz. Ancak, özürlüler için belirlenecek oran, toplam oranın yarısından az olamaz. Aynı il sınırları içinde birden fazla işyeri bulunan işverenin bu kapsamda çalıştırmakla yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır.

Bu kapsamda çalıştırılacak işçi sayısının tespitinde belirsiz süreli iş sözleşmesine ve süresi bir yıl ve daha fazla olan belirli süreli iş sözleşmesine göre çalıştırılan işçiler esas alınır. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar, çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalışmaya dönüştürülür.

Oranların hesaplanmasında yarıma kadar kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla olanlar tama dönüştürülür.

İşyerinin işçisi iken sakatlanan, eski hükümlü ya da terör mağduru  olanlara öncelik tanınır.

İşverenler çalıştırmakla yükümlü oldukları işçileri Türkiye İş Kurumu aracılığı ile sağlarlar.

Bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin nitelikleri, hangi işlerde çalıştırılabilecekleri, bunların işyerlerinde genel hükümler dışında bağlı olacakları özel çalışma  ve ücret şartları ile mesleğe yöneltilmeleri, meslekî yönden işverence nasıl işe alınacakları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak bir  yönetmelikle düzenlenir.

Yeraltı ve sualtı işlerinde özürlü işçi çalıştırılamaz ve teklifte yer alan hükümler uyarınca işyerlerindeki işçi sayısının tespitinde yeraltı ve sualtı işlerinde çalışanlar hesaba katılmaz.

Bir işyerinden malulen ayrılmak zorunda kalıp da sonradan maluliyeti ortadan kalkan işçiler eski işyerlerinde tekrar işe alınmalarını istedikleri takdirde, işveren bunları eski işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye altı aylık ücret tutarında tazminat öder.

Eski hükümlü çalıştırılmasında kanunlardaki kamu güvenliği ile ilgili hizmetlere ilişkin özel hükümler saklıdır.

Bakanlar Kurulunca belirlenecek oranların üstünde özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştıran işverenlerin kontenjan fazlası işçiler için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre ödemeleri gereken işveren sigorta prim hisselerinin yüzde ellisini kendileri, yüzde ellisini Hazine öder.

Bu maddeye aykırılık hallerinde 101 inci madde uyarınca tahsil edilecek para cezaları Türkiye İş Kurumu bütçesinin Maliye Bakanlığınca açılacak özel tertibine gelir kaydedilir. Bu hesapta toplanan paralar özürlü ve eski hükümlülerin meslekî eğitim ve meslekî rehabilitasyonu, kendi işini kurma ve bu gibi projelerde kullanılmak üzere Türkiye İş Kurumuna aktarılır. Toplanan paraların nerelere ve ne kadar verileceği Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu ve en çok işçi ve işvereni temsil eden üst kuruluşların birer temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından karara bağlanır. Komisyonun çalışma usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Okuduğumuz son önerge, maddeye en aykırı önerge olarak değerlendirilmiştir.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın önerge sahipleri?..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Madde metninin 1 inci bendi içinde "bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı" ibaresinden sonra gelen yüzde 6'dan fazla" ibaresi çıkarılmıştır.

Yasanın kamu yararı için işverenlere getirdiği yükümlülüğün alt sınırı belirlenerek, maddenin işlevli olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının "Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu" başlıklı 30 uncu maddesinin 1 inci fıkrasındaki "bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı" ibaresinden sonra "yüzde 4'ten az" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Oğuz Oyan

                                                                             (İzmir)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN -  Sayın hükümet?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın önerge sahipleri, gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

Yasanın kamu yararı için işverenlere getirdiği yükümlülüğün alt sınırı belirlenerek maddenin işlevli olması sağlanacaktır.

BAŞKAN - Gerekçesini okuttuğum, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 30 uncu maddesinin 1 inci fıkrasındaki "İşçilerin toplam oranı yüzde 6'dan fazla olamaz" ibaresinin "İşçilerin toplam oranı yüzde 6'dır" şeklinde değiştirilmesini, 2 nci fıkrasındaki "süresi bir yıl ve daha fazla olan" ibaresi ve 6 ncı fıkrasındaki "ve ücret şartları" ibarelerinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                 Salih Kapusuz

                                                                          (Ankara)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, olumlu görüşle, takdire bırakıyorum.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi okutalım mı efendim?

Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

1 inci fıkradaki;

a) Yüzde 6 olursa, bu yüzde 6'dan aşağıya düşürülebilir.

b) İşveren yüzde 6'dan fazla istihdam yapmak istiyorsa, böyle bir imkân tanınmıyor.

2 nci fıkradaki;

Bir yıldan az sözleşmeli şeklinde işçi çalıştırmak ülkemizde çok yaygın bir uygulamadır. Mesela, mevsimlik işçi, geçici işçi. Kamu hizmet ihaleleri bir yıllık olabildiği için, sözleşmeler de bir yıldan az süre için yapılmaktadır. O yüzden, önemli bir istihdam alanıdır. Özürlülerin bu alanda istihdam edilmelerinin yolunu açmak gerekmektedir.

6 ncı fıkradaki;

Bu fıkrada hazırlanacak yönetmelikle ücret şartları hakkında düzenleme yapılabileceği ifade edilmektedir. Bir çalışanın alacağı ücretin bu şekilde belirlenmesi teknik olarak mümkün değildir. Bu, sadece teknik bir değişiklik önergesidir. Bu, ne özürlü bireye ne de işverene fayda veya zarar getirmemektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, biraz önce de gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Son önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Yasası Tasarısının 30 uncu maddesinin kenar başlığının "Kadın, özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu" olarak değiştirilmesini ve 30 uncu maddeye son fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkraların eklenmesini öneririz.

                                                                  Nejat Gencan

                                                                           (Edirne)

                                                                  ve arkadaşları

Kadın işçi çalıştıran işverenlerin işçiler için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre ödemesi gereken sigorta prim hisselerinin yüzde ellisini kendileri, yüzde ellisini Hazine öder.

Bu maddeye aykırılık hallerinde 101 inci madde uyarınca tahsil edilecek para cezaları Türkiye İş Kurumu bütçesinin Maliye Bakanlığınca açılacak özel tertibine gelir kaydedilir. Bu hesapta toplanan paralar kadınların iş ve meslek edindirme eğitim programlarında, kendi işini kurma ve bu gibi projelerde kullanılmak üzere Türkiye İş Kurumuna aktarılır.

Toplanan paraların nerelere ve ne kadar verileceği Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Üniversitelerin Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezlerinin, Kadın Haklarını Koruma Derneği gibi kadın sivil toplum örgütlerinin ve en çok işçi ve işvereni temsil eden üst kuruluşların birer temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından karara bağlanır. Komisyonun çalışma usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?

Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe : Çalıştırma zorunluluğu olanlar arasına kadınların da dahil edilmesi istenmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 30 uncu maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 30 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 30 uncu madde kabul edilmiştir.

31 inci maddeyi okutuyorum :

Askerlik ve kanundan doğan çalışma

MADDE 31. - Muvazzaf askerlik ödevi dışında manevra veya herhangi bir sebeple silah altına alınan veyahut herhangi bir kanundan doğan çalışma ödevi yüzünden işinden ayrılan işçinin iş sözleşmesi işinden ayrıldığı günden başlayarak iki ay sonra işverence feshedilmiş sayılır.

İşçinin bu haktan faydalanabilmesi için o işte en az bir yıl çalışmış olması şarttır. Bir yıldan çok çalışmaya karşılık her fazla yıl için, ayrıca iki gün eklenir. Şu kadar ki bu sürenin tamamı doksan günü geçemez.

İş sözleşmesinin feshedilmiş sayılabilmesi için beklenilmesi gereken süre içinde işçinin ücreti işlemez. Ancak özel kanunların bu husustaki hükümleri saklıdır. Bu süre içinde iş sözleşmesinin Kanundan doğan başka bir sebebe dayanılarak işveren veya işçi tarafından feshedildiği öteki tarafa bildirilmiş olsa bile, fesih için Kanunun gösterdiği süre bu sürenin bitiminden sonra işlemeye başlar. Ancak iş sözleşmesi belirli  süreli olarak yapılmış ve sözleşme yukarıda yazılı süre içinde kendiliğinden sona eriyorsa bu madde hükümleri uygulanmaz.

Herhangi bir askeri ve kanuni ödev dolayısıyla işinden ayrılan işçiler bu ödevin sona ermesinden başlayarak iki ay içinde işe girmek istedikleri takdirde işveren bunları eski işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye üç aylık ücret tutarında tazminat öder.

BAŞKAN - 31 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli milletvekilleri; 31 inci maddeyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, gecenin bu ilerleyen saatinde, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

1 Mayıs günü, Çevre Bakanlığı ve Orman Bakanlığının birleştirilmesiyle ilgili olarak Grubum adına söz aldığımda, önemli bir olayın yaşanmadığını, barış içerisinde bir 1 Mayısın olduğunu sizlere ifade ederek, bu konudaki mutluluğumu sizlerle paylaşmıştım ve buna ilave olarak da, diliyorum ki, bu iş barışı, sunî birtakım sebeplerle bozulmaz ve bundan sonraki 1 Mayısları da, ulus olarak, hep beraber, mutlu ve gülen yüzlerle kutlarız diye temennide bulunmuştum; ama, görünen o ki, bu mutluluk bizlere çok görüldü ve Türkiye'de iş barışının bozulabilmesi için, elimizden ne geliyorsa onu yapmaya çalışıyoruz.

Tabiî, bazıları için kolay. Bingöl'de, devletin ve siyasî iktidarın gücünü gösteremeyenler, halkın oradaki tepkisini, üç beş çapulcu anarşistin tepkisi diye gösterip, bunu, kendi sorumluluklarından kurtulmanın bir gerekçesi haline getirdi; şimdi de, çıkarılacak bu iş yasası toplumsal barışın bozulması sebebi olursa, onun için de, belki, üç beş çapulcu Türkiye'yi karıştırmak istiyor iddiasının arkasına sığınma zorunluluğu doğabilir.

Değerli arkadaşlarım, iddia odur ki, hazırlanmış olan iş yasasıyla, ulusal sermayemiz, içgücünden, emekten doğan maliyet artışını azaltacak, dünyayla daha fazla rekabet etme şansı bulacak, daha fazla üretecek ve o ürettiğiyle daha fazla kazanıp, yeni işyerleri açıp, yeni insanlara iş olanağı yaratacak. İddia bu ve iddia "bırakınız, sanayicinin, sermayenin önünü açalım; onların haklarını ve menfaatlarını ne kadar kollayabilirsek, işçilerin haklarını ve menfaatlarını da o kadar kollarız" iddiası; ama -Yüce Parlamentonun kayıtlarına geçsin diye söylüyorum ki- bu koşullarda ulusal sermaye, özellikle Anadolu kaplanları dediğimiz, hepimizin sahip çıkmaya çalıştığı ve iftihar ettiği ulusal sermaye, sıfır emek maliyetiyle bile çalışsa, işçiye bir kuruş ücret de ödemese, istediğini alsa istediğini çıkarsa, yine uluslararası tekelci sermayeyle rekabet etme şansını bulamaz.

O bakımdan, bugün Türkiye'de üretim yetersizliğini, üretimdeki sıkıntımızı, işçinin maliyetine, iş güvenliğine bağlayarak değil, işverenin girdilerinde -elektrikte, mazotta, doğalgazda, vergide- indirimlere giderek, ihracatta kolaylıklara giderek, onların dünya pazarlarındaki rekabet şansını artırmak yolunu tercih etmek zorundayız.

Bu ülkenin işçilerinin, artık, sizlere vereceği bir şey yoktur. Üniversite mezunları, bütün gün milletvekillerimizin, hepimizin kapısında, asgarî ücretle iş arar durumdadırlar. Bu ülkenin işçilerinin bir tek can borcu var; o da, ne size ne hükümete ne de sanayiciye; sadece Yaradan'a!.. (CHP sıralarından alkışlar) O bakımdan, yaşadığımız ekonomik krizin faturasını, bu ülkenin emeğiyle geçinen, alınteriyle geçinen, açlık sınırının altında yaşayan, yaşamak zorunda bırakılan yoksul insanlara değil, biraz da, gerçekten bu ülkenin geleceği için elini taşın altına sokmak zorunda olan insanlara çıkarmak zorundayız.

Ulusal Kurtuluş Savaşında bu insanların dedeleri savaştı, bu ülke hepimizin. Kıbrıs'ta bu insanların çocukları savaştı, güneydoğuda bu insanların çocukları şehit oldu; ama, ülke menfaatlarını paylaşalım derken, biz, işçiyle sanayiciye aynı mesafedeyiz, biz demokratız, biz hakemiz, biz onlarla eşit uzaklıktayız demek, bu Parlamentoya yakışmaz. Edirne'de Kırkpınar'da 40 kilogramlık pehlivanla 120 kilogramlık pehlivanı sahaya indirip ben demokratik bir hakemlik yapacağım, ben tarafsız bir hakemlik yapacağım demek, demokratik bir davranış değildir. Yasalar güçsüzü korumak için vardır, yasalar yoksulu korumak için vardır; varsılların yasayla korunmaya ihtiyacı yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, sokakta gezerken bir işçi, bir işçi çocuğunu gördüğünüzde, hepinizin yüreğinizin sızladığını ben de biliyorum ve hepinizle tek tek birey olarak tanışıyoruz, hepinizin mümtaz insanlar olduğunu biliyorum ve hepinize de saygı duyuyorum; ama, burada ulus adına bir iş yapmaya çalışıyoruz, ulusal değerlerimize sahip çıkmaya çalışıyoruz. Bu ülkenin, eminim ki, işçileri, köylüleri, emekçileri, bu ülkenin imkânlarından en fazla yararlanmayı hak eden insanlardır.

31 inci maddeyle ilgili görüşlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kanunen bir işçiye görev veriyorsunuz, diyorsunuz ki; git, ihtiyat askerliği yap veya git şu işi yap... 31 inci madde bunu söylüyor. Kanunen görev verdiğiniz insana diyorsunuz ki; iki ay içerisinde eğer işine dönmezsen, işveren senin iş aktini feshedebilir. Kanun, bir insana görev veriyorsa, onun mağduriyetini de önlemek zorunda. Bununla beraber, diyorsunuz ki, işveren, bu iki aylık süre içerisinde sana maaş ödemek zorunda değildir.

Ben, ihtiyat bölük komutanlığı yaptım Edirne'de. Her ne hikmetse, hangi marka bilgisayarları kullanıyorlar bilmiyorum; ihtiyat bölüğüne gelen askerlerin hepsi yoksul insanlar, hepsi işçiler, hepsi köylü çocukları, hepsi esnaf çocukları ve ben bölük komutanıyım. "Komutanım, ben vatan görevine geldim, ihtiyat askerliği görevine geldim; ama, benim evimde çocuğumun çorbası kaynamıyor, sobamın kömürü yok, yanmıyor." Neden; askerliğe çağırmışız, devlet bir şey vermiyor, vatan görevi... Öbür taraftan, gönderen kesim de bir şey vermiyor. Peki, bu insanın, o süre içerisindeki sorunlarını kim, nasıl karşılayacak?! Biz, yasa yaparken, vatan görevi diyerek, işini, çoluğunu çocuğunu, eşini terk edip kışlaya koşan bu insanların günlük sorunlarını çözmek zorunda değil miyiz; bunu düşünmek zorunda değil miyiz? Ama, tam tersi, sanki bu madde bir hakmış gibi düşünülerek, eğer iki ay sonunda işçi işine tekrar müracaat ederse, işveren onu aynı işinde -müsaitse- çalıştırabilir; değilse, en kısa zamanda, boşaldığında, onu tekrar işe alabilir diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakır, lütfen toparlayın.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - O da yetmiyor, eğer işverenin böyle bir imkânı yoksa, o vatan görevinden dönen işçiyi çalıştırabilme olanağı yoksa, üç maaşlık tazminatını verip işine son verebilir diyoruz. Bunun, hiçbir hak ve hukukla alakası yoktur.

Değerli milletvekilleri, bu ülke hepimizin, bu insanlar hepimizin. Meydanlarda politika ile kapalı kapılar arkasındaki politika bir değil. Meydanlarda söylenilenler ile Parlamentoda çıkarılmaya çalışılan yasaların hangi kesimlere hizmet ettiğini, bu ülke insanları izliyorlar.

O bakımdan, hepinizi bu konuda sağduyulu, aklıselim düşünmeye davet ediyorum ve Cumhuriyet Halk Parti Grubu olarak bu kölelik yasasının çıkmasına "hayır" oyu kullanacağımızı ifade ediyorum; saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

Şimdi, şahısları adına söz isteği var.

İzmir Milletvekili Sayın Vezir Akdemir, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan İş Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinde belirtilen "askerlik ve kanundan doğan çalışma" hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Maddeye geçmeden önce, bir iki cümleyle genel görüşlerimi belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; hepimiz, bu ülkede yaşıyoruz, bu ülkenin çekmiş olduğu sıkıntıları hep beraber görüyoruz ve izliyoruz. En fazla sıkıntı yaşayan kitle işçilerimizdir. Burada işçilerimizin haklarını savunmayacaksak, hangi grubun, hangi kesimin haklarını savunacağız! Tabiî ki, dengeyi oluşturmak gereklidir?! işverenlerimizi de savunacağız; ama, hangi koşullarda işvereni savunuyoruz. Şu anki koşullardan, işverenlerimiz de, işçilerimiz de yararlanmamaktadırlar, iki kesim de mağdur durumdadır. İşçilerimizin çekmiş olduğu sıkıntıları alanlarda görüyoruz. Seçim öncesi, 3 Kasım öncesi, tüm parti liderleri, genel başkanları, verdikleri vaatleri acaba unuttular mı?! İktidara geldiklerinde, ilk etapta işsizlere iş olanakları yaratacaklardı. Şimdi soruyorum Sayın AKP'lilere; altı ay içerisinde kaç işsize iş buldunuz ve bugün bu yasayı getirdiğinizde, hangi yeni işçinin haklarını koruyorsunuz? Önce iş alanları yaratın ki, işçi haklarını da koruyalım hep beraber. Bütün sanayi kesimi kapanmış, bütün esnaf işyerlerini kapatmış, bütün inşaat sektörleri kapanmış; hangi işçinin haklarından bahsediyoruz, hangi işverenin haklarından bahsediyoruz değerli arkadaşlarım?! Önce buna çözüm üretmeliyiz; önce sanayii canlandıracağız, inşaat sektörünü canlandıracağız ve işçi haklarını sonuna kadar koruyacağız.

1 Mayıs günü, işçilerimizin 1 Mayıs Bayramını kutluyoruz burada hep beraber, mikrofondan kutluyoruz; ama, sokaklarda, meydanlarda polis copu yiyen o işçilerimizin haklarını hangimiz koruduk burada?! Hep beraber izlemedik mi! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bunu sizlere soruyorum, hangi haktan bahsediyoruz?! İşverenlerimizin haklarından bahsediyoruz Sayın Bakanım. Sayın Bakanım buradan söylüyor... Efendim, devlet ihalelerinin ne şekilde olduğunu bizden daha iyi bilmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. İnşaat maliyetleri hesaplanıyor, ihalelerimiz yüzde 45, yüzde 55 indirimle gidiyor. Peki, yüzde 45 indirim yapan bir firma nasıl para kazanacaktır?! Sayın Bakanlarımız, o dönem neden sormadılar; sayın vali o meclisteyken, o ihale komisyonu başkanıyken neden sormadılar?! Bugün, depremzedeleri görüyoruz; daha önceki dönemleri de gördük. Depremzedelerin kanıyla, burada yıllarca, kendilerine iş sahası açtılar. Bunlar üzüntülüdür, sıkıntılıdır. Temennimiz, bundan sonra bu düşüncede olmasınlar; inanıyorum ki, buradaki milletvekili arkadaşlarımız, geçmişteki olayları gözden geçirerek, o milletin kanından para kazananlardan hesap soracaklar.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - İnan ki soracağız.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Soralım, hep beraber soralım; getirin dosyaları beraber inceleyelim. Sayın Bakanım diyor ki; yoksulluk ve yolsuzluk için geldik; hani yoksulluk, hani yolsuzluk?! Getirin o dosyaları hep beraber burada inceleyelim değerli arkadaşlarım.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Komisyon çalışıyor.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Sizlerle beraber olacağız; doğru projede sizlerle beraberiz; yapılacak en önemli, hakkı koruyan projelerde sizlerle beraber olacağız; sanayide sizlerle, inşaatta sizlerle beraber olacağız; işçi haklarını, öğrenci haklarını, memur haklarını, esnaf haklarını koruyun, sizlerle beraber olalım; ama, görüyoruz ki, altı aylık süre içersinde, hiçbir kesime hizmet verilmemiştir. Tekrar tekrar söylemek istemiyorum, aynı konulara değinmek istemiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, son sözleriniz.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Lütfen, yandaşlarımızı korumayalım, yandaşlarımız bizimle beraber hakları korusunlar diye onları göreve davet ediyorum.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Madde 31'e gel.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Evet, madde 31'e de gelelim. Madde 31 sanki bundan farklı bir şey midir arkadaşım?! Geleceğiz tabiî maddeye.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Buyurun, devam edin.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum, sağ olun; sabrınıza teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; maddeyle ilgili görüşlerimi belirtmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Sayın Akdemir, size 1 dakika eksüre verdim; son cümlenizle selamlayın, görüşlerinizi belirttiniz.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Peki, çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tabiî ki, bütün maddelerin birbirine benzer tarafları vardır; o nedenle, söylediklerim de, konuştuklarımız da maddelerle ilgilidir.

Beni dinlediğiniz için, tüm Yüce Meclisi, tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Sayın milletvekilleri, 31 inci maddenin görüşülmesi sebebiyle kişisel bir söz hakkı kaldı; önerge yoktur.

Bu maddeyi bitirinceye kadar, 31 inci maddeyi oylayıncaya kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci söz hakkı, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan?.. Yok.

Üçüncü söz hakkı, Konya Milletvekili Kerim Özkul?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 31 inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 8 Mayıs 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum, hepinize hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 00.01