DÖNEM
: 22 CİLT : 13 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
76 ncı Birleşim
7 . 5 . 2003 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI
KONUŞMALAR
1. - Tekirdağ Milletvekili Ahmet
Kambur'un, 1986 yılında Tekirdağ Merkez İlçede uygulanmaya başlanılan Önder
Çiftçi Projesiyle ilgili gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı
2. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz
Ketenci'nin, ölüm cezaları asılmak suretiyle yerine getirilen Deniz Gezmiş,
Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın ölüm cezalarıyla ilgili kanunun yürürlükten
kaldırılmasına ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Manisa Milletvekili Hüseyin
Tanrıverdi'nin, 17 nci İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası nedeniyle gündemdışı
konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi
Önergelerı
1. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan ve 24
milletvekilinin, Akhisar Sigara Fabrikasının faaliyete geçmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/73)
2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 27
milletvekilinin, taksicilerin ve diğer şoför esnafın sorunlarının
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/74)
C) Tezkereler ve Önergeler
1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın,
(6/184), (6/185), (6/186) esas numaralı sözlü soru önergelerini geri aldığına
ilişkin önergesi (4/54)
2. - Yunanistan Meclis Başkanı Apostolos
Chr. Kaklamanis'in, TBMM Başkanı Bülent Arınç'ı Atina'da düzenlenecek olan
Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansına vâki davetine, TBMM Başkanını
temsilen İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam'ın
iştirak etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/256)
3. - Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan
ve Tacikistan Parlamentoları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında
parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/257)
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci
Ek)
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Çorum Milletvekili Agah Kafkas'ın,
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2. - Ankara Milletvekili Bayram Ali
Meral'in, Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'un, şahsına ve partisine
sataşması nedeniyle konuşması
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) Yazili Sorular ve Cevaplari
1. - Adana Milletvekili Nevin Gaye
Erbatur'un, Adana'da patlama meydana gelen bir binaya ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/361)
2. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
depremzedelere verilen güçlendirme kredileri ile deprem amaçlı toplanan
gelirlere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı
(7/373)
3. - Adana Milletvekili Atillâ
Başoğlu'nun, Adana İlindeki mezarlıkların bakımı ve güvenliğine ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/380)
4. - İzmir Milletvekili Hakkı Akalın'ın,
İzmir-Konak'taki Eşrefpaşa Hastanesiyle, SSK ve BAĞ-KUR'un anlaşma yapmamasının
nedenlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
(7/390)
5. - İzmir Milletvekili Muharrem
Toprak'ın, yol ve meydan düzenlemeleri ile kamu binalarının yapım ve onarımında
granit taşı kullanılmasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki
Ergezen'in cevabı (7/419)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan
Yerlikaya'nın, Tunceli İlinin sorunları ve alınması gereken tedbirlerle,
Bingöl'de meydana gelen deprem ve Tunceli İline yansımalarına,
Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin'in,
Türkiye'de kalitesiz yapılaşmanın ve standartlara uymayan inşaat malzemeleri
kullanımının özellikle deprem riski taşıyan bölgelerde sebep olduğu sorunlara,
İlişkin gündemdışı konuşmalarına,
Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen;
Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in,
pancar ekicilerinin sorunları ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşmasına da Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,
Cevap verdi.
Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve 44
milletvekilinin, özelleştirme uygulamaları konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/72) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin
gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in
(6/371) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu;
sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
Sırbistan ve Karadağ'a yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.
Genel Kurulun 6.5.2003 Salı günkü (bugün)
birleşimde sözlü sorular ile denetim konularının görüşülmemesine, daha önce
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 133 sıra sayılı
kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına alınmasına
ve bu birleşimde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülerek çalışma süresinin 15.00-20.00
saatleri arasında olmasına; 7.5.2003 Çarşamba günkü birleşiminde de sözlü
soruların görüşülmemesine ve çalışma süresinin 15.00-19.00, 20.00-24.00
saatleri arasında olmasına; 8.5.2003 Perşembe günkü birleşiminde ise gündemin 3
üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma
süresinin uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubunun önerisi, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edildi.
Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/83), doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin talebini geri çektiğine dair önergesi okundu;
önergenin gündemden çıkarıldığı ve geri verildiği bildirildi.
Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil
santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile çevre ve insan sağlığına
muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla kurulan (10/29, 31) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine, gruplarınca aday gösterilen
milletvekilleri seçildiler.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının,
1 inci sırasında bulunan ve 14 üncü
maddesine kadar kabul edilen, 14 üncü maddesi ile diğer maddeleri Komisyonca
geri alınan İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci ek)
görüşmelerine devam olunarak, 19 uncu maddesine kadar kabul edildi.
7 Mayıs 2003 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.15'te son verildi.
İsmail Alptekin
Başkanvekili
|
Mevlüt Akgün |
Ahmet Küçük |
|
Karaman |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
|
|
II. - GELEN
KÂĞITLAR No. : 105
7.5.2003 ÇARŞAMBA
Sözlü Soru Önergeleri
1. - İzmir Milletvekili
Vezir Akdemir'in, isteğe bağlı sigortalıların prim borçlarına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/437) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.5.2003)
2. - Ankara Milletvekili
İsmail Değerli'nin, sars hastalığına karşı alınan önlemlere ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/438) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
3. - Ankara Milletvekili
İsmail Değerli'nin, bazı sağlık uygulamalarının bedellerinin kamu kurumlarınca
karşılanabilmesi için sağlık kurulu raporu istenmesine ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/439) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
4. - Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, hububat taban fiyatlarının açıklanmasına ve
TMO'nun yapacağı alımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/440) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
5. - Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa Devlet Hastanesi inşaatına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/441) (Başkanlığa geliş tarihi
: 2.5.2003)
6. - Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzün'ün, şerbetçiotu üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/442) (Başkanlığa geliş tarihi :
2.5.2003)
7. - Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük'ün, 30.4.2003 tarihli MGK toplantısının yazılı
açıklamasının birinci maddesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/443)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
8. - Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan'ın, Niğde İlinin doğalgaz dağıtım kapsamına alınıp alınmayacağına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/444)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
9.
- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Altunhisar-Ulukışla Kasabasının
süt inekçiliği projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/445) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
10. - Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan'ın, Niğde-Bor'da sanat evi ve müze olarak kullanılacak tarihi ev
projelerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/446)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
11. - Diyarbakır
Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır'daki yeni telefon santrallerinin ne
zaman hizmete açılacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/447) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
12. - Iğdır Milletvekili
Yücel Artantaş'ın, yapılan atamalara ve personelle ilgili bazı iddialara
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/448) (Başkanlığa geliş tarihi
: 5.5.2003)
13. - Iğdır Milletvekili
Yücel Artantaş'ın, dış temsilciliklere gönderilen bir genelgeye ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/449)
(Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)
14. - Denizli
Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, yaş haddinden emekli edilen sanatçılara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/450) (Başkanlığa
geliş tarihi : 5.5.2003)
15. - Denizli
Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, kütüphanelerdeki personel eksikliğine ve
personel atamalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi
(6/451) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)
16. - Afyon Milletvekili
Halil Ünlütepe'nin, Dinar Devlet Hastanesinin ambulans ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/452) (Başkanlığa geliş tarihi :
5.5.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Ankara Milletvekili
Yakup Kepenek'in, Cumhurbaşkanıyla görüşmesinde kullandığı iddia edilen bir ifadeye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/477) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.5.2003)
2. - Manisa Milletvekili
Nuri Çilingir'in, Salihli'de Hukuk Fakültesi açılıp açılmayacağına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/478) (Başkanlığa geliş tarihi :
2.5.2003)
3. - Manisa Milletvekili
Hasan Ören'in, BAĞ-KUR prim borçlarına ödeme kolaylığı getirilip
getirilmeyeceğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/479) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
4. - Aydın Milletvekili
Özlem Çerçioğlu'nun, örenyeri gelirlerinin Bakanlığa gönderilmesi yönündeki
karara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/480)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
5. - Ankara Milletvekili
A. İsmet Çanakçı'nın, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/481) (Başkanlığa geliş tarihi :
2.5.2003)
6. - Antalya Milletvekili
Tuncay Ercenk'in, Antalya-Kaş'taki yat limanı inşaatına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/482) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
7. - Antalya Milletvekili
Tuncay Ercenk'in, Antalya-Kaş'ta yapılan trafonun ne zaman faaliyete geçeceğine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/483)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
8. - Antalya Milletvekili
Tuncay Ercenk'in, kamu işçilerinin ikramiyelerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/484) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
9. - Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş'in, Ankara-Eryaman'daki elektrik kesintileri ile park ve bahçe
aydınlatma elektrik ücretlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/485) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
10. - Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş'in, Ankara-Eryaman'da aksadığı iddia edilen belediye hizmetlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/486) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.5.2003)
11. - Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş'in, Ankara-Eryaman-Susuz'daki toplu konutların sorunlarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/487) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.5.2003)
12. - İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, okul kitaplarının seçimine ve müfredat değişikliğine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/488) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.5.2003)
13. - İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, sars virüsü nedeniyle Güneydoğu Asya ülkelerinden yapılan
hayvan ithalinin ve taşımacılığın durdurulup durdurulmayacağına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/489) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
14. - İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, yargı mensuplarının çalışma ortamlarının ve ekonomik
durumlarının düzeltilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/490) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
15. - İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, fakir öğrencilerin özel okullarda okutulması çalışmalarına
ve İzmir'deki bilgisayar sınıfı olmayan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/491) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
16. - Tokat Milletvekili
Orhan Ziya Diren'in, BAĞ-KUR ve SSK primlerinde yapılan artışlara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/492) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.5.2003)
17. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, son beş yılda ithal edilen bazı deniz motorlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/493) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.2003)
18. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bazı deniz motorlarının taşıt vergisi miktarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/494) (Başkanlığa geliş tarihi :
2.5.2003)
19. - Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, İstanbul İl Müdürlüğünün bilgisayar donanımı ihalesine ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/495) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.5.2003)
20. - Edirne Milletvekili
Nejat Gencan'ın, ameliyatlarda doktorların talep ettiği ek ücret ve malzeme
bedellerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/496) (Başkanlığa
geliş tarihi : 5.5.2003)
21. - Aydın Milletvekili
Özlem Çerçioğlu'nun, Aydın İlindeki örenyeri gelirlerine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/497) (Başkanlığa geliş tarihi :
5.5.2003)
22. - Diyarbakır
Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, mesleki ve teknik liselerin bir kısmının
yatılı ortaöğretim kurumlarına dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/498) (Başkanlığa geliş tarihi :
5.5.2003)
23. - İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, Bingöl depreminde hasar gören kamu binalarının yapımından
sorumlu kişiler hakkında tahkikat yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/499) (Başkanlığa geliş tarihi :
5.5.2003)
24. - İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, depremde zarar gören kamu binalarının sorumlularına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/500) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2003)
25. - Tokat Milletvekili
Resul Tosun'un, diploma denklikleri iptal edilerek görevden alınan öğretmenlere
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/501) (Başkanlığa geliş
tarihi : 5.5.2003)
26. - Antalya Milletvekili
Atila Emek'in, özel elektrik dağıtım şirketlerinin elektrik borcu olanlara
yaptığı uygulamalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/502) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.2003)
27. - İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, solvent ve soğuk işlem yağı üretimine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/503)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - Manisa Milletvekili
Ufuk Özkan ve 24 milletvekilinin, Akhisar Sigara Fabrikasının faaliyete geçmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/73) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.2003)
2. - İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin ve 25 Milletvekilinin, taksicilerin ve diğer şoför esnafının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/74) (Başkanlığa geliş tarihi :
6.5.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati :15.00
7 Mayıs 2003 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN
(Karaman)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 76 ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce, üç değerli milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı söz süresi 5
dakikadır. Hükümet, gerektiğinde cevap verebilir ve süresi 20 dakikadır.
Değerli milletvekillerimizin, özellikle sürelere riayet etmelerini istirham
ediyorum.
Gündemdışı ilk söz, Önder
Çiftçi Projesiyle ilgili, Tekirdağ Milletvekili Sayın Ahmet Kambur'a aittir.
Buyurun Sayın Kambur. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. -
Tekirdağ Milletvekili Ahmet Kambur'un, 1986 yılında Tekirdağ Merkez İlçede
uygulanmaya başlanılan Önder Çiftçi Projesiyle ilgili gündemdışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
AHMET KAMBUR (Tekirdağ) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ilk defa 1986 yılında Tekirdağ Merkez İlçede
uygulanmaya başlanan Önder Çiftçi Projesi hakkında gündemdışı söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tarım ve tarıma bağlı sanayi, Türk ekonomisinin candamarıdır. Oluşturulacak
politikaların ve izlenecek yolun, uzun vadeli bir vizyonla, çeşitli görüş ve
menfaatlar arasındaki hassas dengeleri gözeterek ortaya konulması
gerekmektedir.
Türk tarımının temel
sorunu, üretim ve verim düşüklüğüdür. Bu sorunun kaynağında ve sebeplerinin
başında ise teknoloji geriliği, devlet tarafından sunulan tarımsal eğitim,
yayın ve danışmanlık hizmetlerinin yeterince etkin olmayışı, sorunlarının
çözümünde çiftçilerin aktif tavır göstermemeleri olarak sıralanabilir.
Türk tarımındaki en büyük
eksikliklerden biri olan örgütlenme sorununa az da olsa bir çözüm getirmek,
üreticilerimizin karşılaştığı sorunların çözümü için sorunun kaynağına inmek ve
sebeplerinden en önemli bir tanesini ortadan kaldırmak üzere, devletin
danışmanlık sistemi dışında, çiftçilerin katılımı ve katkılarını da öngören,
çiftçilerin sorumluluğunda bağımsız bir organizasyon modelinin, özel bir
danışmanlık sisteminin ülkemizde de kurulması ve yaygınlaştırılmasına ihtiyaç
bulunduğu tespit edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
yaklaşık onbeş yıl önce Alman Tarım Birliği (DLG)'nin 100 üncü kuruluş
yıldönümü nedeniyle bu yönde yapılan proje teklifi Türkiye Ziraat Odaları
Birliğince olumlu karşılanmıştır. 1950'li yıllardan beri Almanya'da uygulanan
bu sistemin Türkiye'de, Tekirdağ'da denenmesine karar verilmiş ve Aralık
1986'da Tekirdağ Merkez İlçe pilot bölge olarak seçilmiş ve proje uygulamaya
konulmuştur. Bu projenin başlangıcından itibaren altı yıl süreyle derneğin tüm
malzeme ve ekipman ihtiyaçları, danışmanların yurtiçi ve yurtdışı eğitimi ile
derneğin cari giderlerinin yüzde 100'ü Alman Hükümetince karşılanmıştır. 1992
yılından itibaren, Türk Hükümeti ve dernek üyesi çiftçiler cari masraflara
katkıda bulunmaya başlamışlardır. 1996 yılında Alman Hükümetinin desteği
tamamen sona ermiştir. Bu yıldan itibaren, derneğin giderlerinin yüzde 50'si
üye aidatları, yüzde 50'si de Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, Türkiye Ziraat
Odaları üzerinden yaptığı yardımla karşılanmaktadır.
Önder Çiftçi Projesinin
temel amacı, tarımsal işletmelerde verimliliğin artırılması, çiftçi
gelirlerinin yükseltilmesi için önder çiftçilerin karşılıklı yardım ilkeleri
çerçevesinde danışmanlık grupları oluşturmalarını teşvik ederek tarım
sektöründe meslekî bilgi ve tecrübenin yaygınlaşmasına yardımcı olmaktır;
böylece, tarımda teknik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin önkoşulunu
hazırlamaktır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye tarımına 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren giren Önder Çiftçi
Projesi, gerek uygulandığı bölgede ve gerekse tüm yurt çapında bazı kavramların
yeniden düzenlenmesine ve tanımlanmasına ortam hazırlamıştır. Bu kavramların
başında "tarımsal yayın" kavramı gelmektedir. Önder Çiftçi
Projesiyle, ülkemizde adı ilk kez duyulmaya başlanan "tarımsal
danışmanlık" kavramı bu projenin ruhunu oluşturmaktadır. Önder Çiftçi
Projesiyle, meslekî bilgisi yüksek, ekonomik düşünce yapısına sahip üreticiler
yetiştirilmiştir. Özellikle, maliyetlerin düşürülmesi konusunda önemli adımlar
atılmıştır.
Bu gelişmelerin ışığında
yapılan anket ve değerlendirmeler neticesinde şu sonuçlar elde edilmiştir:
Üyelerin yüzde 91'i gübre, ziraî ilaç ve tohum gibi tarımsal girdilerin
kullanımında önemli tasarruf yaptıklarını, yüzde 73'ü projeye dahil olduktan
sonra yeni ürünler yetiştirdiklerini, yüzde 20'si derneğin teknik bilgi
desteğinden sonra hayvancılığa başladıklarını, yüzde 92'si proje sayesinde yem
hazırlama şeklini (rasyon) değiştirdiklerini, yüzde 81'i projeye katılım
sonrası toprak tahlili yaptırdıklarını, yüzde 86'sı dernekte teknik bilgilenme
sonucu tohum atma biçimini değiştirdiklerini belirtmişlerdir. Ayrıca, üyelerin
yüzde 48'i gelir-gider, yüzde 31'i ineklerin süt verimi, yüzde 53'ü dekar
başına atılan ilaç ve gübre miktarları, yüzde 58'i de dekar başına verimle
ilgili kayıt tuttuklarını bildirmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
tamamlayın efendim.
AHMET KAMBUR (Devamla) -
Tüm üyelerin yaptıkları bu çalışmalar sonucu ilaç, gübre ve tohum kullanımında
ortalama yüzde 15 tasarruf sağlanmış, dekar başına verimde yüzde 16, süt
üretiminde de yüzde 13 artış olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Önder Çiftçi Projesi, şu anda, Trakya'da, Tekirdağ-Merkez,
Malkara, Muratlı, Hayrabolu; İstanbul'da, Silivri; Anadolu'da ise,
Ankara-Polatlı, Samsun-Bafra; Şanlıurfa'da, Merkez ve Ceylanpınar olmak üzere 9
yerleşim biriminde uygulanmaktadır. Projenin finans durumu, yüzde 50 çiftçi
katkısı ve yüzde 50 Tarım ve Köyişleri Bakanlığı katkısı olduğu için, bu
bağımsız modelin yaygınlaştırılması, biraz da siyasî iradenin kararına
bağlıdır.
Dünyadaki örneklerinde
görüldüğü gibi, uygulanabilir bölgelerde tarımsal yayın özelleştirilmiş,
çiftçiler, kendi kararlarını vererek sorumluluk almışlar, üretim planlamalarını
yapmışlar ve teknik alandaki değişimler ışığında verimlerini ve dolayısıyla
gelirlerini artırmışlardır.
Bizler de, bu modeli,
ülkemizin uygulanabilir nitelikli bölgelerinde yaygınlaştırırsak, tahıl ve
yağlı tohumlarda olsun diğer tarım ürünlerinde olsun hiç de küçümsenmeyecek
verim artışları sağlamanın yanında, girdilerde de önemli ölçüde tasarruf
sağlamış olacağız. Ayrıca, çiftçilerimiz bilinçlendiği için, alternatif
ürünleri geliştirme ve deneme şansını da bulacağız.
Sözlerimi tamamlarken,
tarlanın içinde ve dışında örgütlü halde çalışmak, yüksek bilgi ve teknolojiyi
kullanmak, ülkemiz tarımına büyük faydalar sağlayacaktır. Önder Çiftçi
Projesinin, Türk tarımında yeniliğin, tasarrufun ve verimliliğin adı olacağına
olan inancımı belirtirken, hükümetimizin bu projeyi ciddî manada sahiplenmesini
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kambur.
Sayın Bakanımız bu konuda
konuşma talebinde bulunmuşlardır.
Buyurun Sayın Güçlü.
Süreniz 20 dakika.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tekirdağ
Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kambur Beyin, Önder Çiftçi Danışmanlık Derneğiyle ilgili
olarak yapmış olduğu konuşma üzerinde bir değerlendirme yapmak için söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin bildiği gibi
tarımsal üretim, yeni teknoloji, girdi, pazar, ulaşım, örgütlenme gibi birçok
faktörün entegrasyonuyla gerçekleşmektedir. Artan nüfus, birim alanda artan
verimin yükseltilmesi ve dolayısıyla, üreticilerin tarımsal bilgi ihtiyacının
karşılanmasını gerektirmektedir. Ülkemizde, yüzkırk yıllık bir geçmişi olan
yayın konusunda pek çok gelişme kaydedilmiş, farklı sistemler geliştirilmiş ve
üretimin artırılması yönünde pek çok fayda da sağlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
bir dakikanızı rica edeceğim.
Sayın milletvekilleri,
görüyorsunuz ki, yapılan gündemdışı konuşmaya hükümet adına gerekli açıklama
yapılmaktadır; ama, Genel Kurulumuzda bir uğultu var, kendi aramızda
konuşuyoruz. Sayın Bakanın bu değerli açıklamalarını paylaşalım, ortak olalım,
bilgilenelim; o bakımdan, arkadaşlarımızın sükûnetle dinlemelerini rica
ediyorum.
Buyurun efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda
ortaya çıkan gelişmeler, tarımın diğer alanlarında olduğu gibi, çiftçi eğitimi
ve yayında da politika değişikliklerini ortaya çıkarmıştır. Bugüne kadar tarım
politikalarının uygulanmasında politikacıların elinde bulunan önemli araçlardan
birisi olan ve bir kamu görevi olduğu tartışılmayan yayın hizmetlerinin,
kamudışı hizmet sağlayıcılar tarafından yürütülmesi sıkça gündeme gelmeye
başlamıştır. Yayın hizmetlerinin özelleştirilmesi yolundaki eğilimler birçok
ülkede farklı uygulanmış ve sonuçlanmıştır; ancak, unutulmaması gereken bir
gerçek olarak karşımıza çıkan, ülkelerin politika yapıcılarının yayın
hizmetlerini nasıl algıladıklarıdır.
Tarımsal yayın alanında
sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülen, son yıllarda ülke geneline
yaygınlaştırılmak istenen ilginç uygulamalardan birisi olan ve Türkiye Ziraat
Odaları Birliği tarafından Tekirdağ'da uygulanmaya başlanan Önder Çiftçi
Projesi, çiftçiler tarafından kurulan danışmanlık derneklerinin yürüttükleri
yayın çalışmaları sırasında ortaya çıkan maliyetin, yine, çiftçiler tarafından
karşılanması esasına dayanmaktadır. Almanya'nın kuzey eyaletlerinde uygulanan
bu sistemin Türkiye'ye gelişi, 1986 yılında, Alman Tarım Birliği tarafından uygulanmak
üzere Türkiye Ziraat Odaları Birliğine önerilen projenin kabul görmesiyle
oluşmuştur. Çiftçilerin eğitim ve yayın ücretlerine katılmalarında kademeli bir
artış öngörülmüştür. 1986- 1992 yıllarında giderlerin tamamı Almanya tarafınca
karşılanmış olup, bu çerçevede Alman hükümeti 8 500 000 mark yardım yapmıştır.
Şu anda kurulmuş olan Önder Çiftçi Danışmanlık Derneklerinin giderlerinin yüzde
50'si Bakanlık tarafından, yüzde 50'si ise üyeler tarafından karşılanmaktadır.
Proje, ülkemizin tarımsal
açıdan en gelişmiş bölgelerinden olan Trakya Bölgesinde uygulanması nedeniyle,
çiftçi tarafından, bir ölçüye kadar, kabul görmüştür; ancak, bugünkü çalışma
esasları çerçevesinde söz konusu modelin ülkemizin diğer bölgelerinde de
uygulanabilirliği soru işareti taşımaktadır. Söz konusu model, bir pilot proje
olarak bazı bakımlardan başarılar göstermişse de, onyedi yıllık uygulama
neticesinde genel bir değerlendirmede bazı eksiklikler tespit edilmiştir;
bunları, şöyle sıralamak mümkündür:
Proje, bugün ülkemizde uygulanan
diğer yayın hizmetleriyle karşılaştırıldığında maliyeti oldukça yüksektir.
Sistem, daha çok büyük çiftçilere yöneliktir. Yönetimlerde görev yapan
çiftçilerin eğitim düzeylerinin düşük olması, bu kişilerin hem diğer üyelerle
hem de danışmanla problem yaşamalarına neden olmaktadır. Çalışma gruplarının
izleme ve değerlendirme sistemi kurulmamıştır. Danışmanlar, meslekî formasyonla
yeterince donatılmamıştır. Bölgedeki diğer kuruluşlarla yapılan işbirliği de
çok yeterli değildir. Bu nedenlerle, önder çiftçi çalışma grupları modelinin,
bu aşamada kayıtsız şartsız yaygınlaştırılmasını tavsiye etmek güçtür. Önder
çiftçi modeli bu aşamada, ancak, diğer danışmanlık sistemlerinin tamamlayıcısı
olarak görülebilir.
Burada dikkat edilmesi
gereken bir başka nokta da, tarımsal yayın hizmetlerinin kamudışı hizmet
sağlayıcılara devredilmesinde Bakanlığımızın önündeki tek alternatif, Önder
Çiftçi Danışmanlık Dernekleri olmamasıdır. Zira, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, tarımsal kooperatifler gibi geniş
alanlara yayılmış ve Bakanlıkla organik bağları bulunan örgütler de dikkate
alınmalıdır. Bu nedenle, ülkemiz koşullarında bu derneklerin belirli bölgeler
dışında ve yasal altyapı kurulmaksızın yaygınlaştırılması düşünülemez.
Diğer taraftan, ülkemizde
halen tarımsal yayın alanındaki kurumsal ve yasal düzenlemeler de yeterli
değildir. İşte, Bakanlığımız, bu gerçekten hareketle tarımsal yayın
uygulamalarına yeni bir yön vermek amacıyla bazı çalışmalar başlatmış olup, en
önemli hareket noktası, hazırlıkları halen sürdürülmekte olan Tarım Çerçeve
Kanunu Tasarısıdır. Bu konuda, üreticilerin doğrudan yayın ve eğitim
faaliyetine girmelerini sağlayacak bir diğer yasa çalışmamız ise, Üretici
Birlikleri Yasa Tasarısıdır. Bu tasarıların kanunlaşıp yürürlüğe girmesiyle
birlikte hazırlanacak olan yönetmeliklerle çiftçi eğitimi ve yayın
çalışmalarında, kamunun dışındaki hizmet sağlayıcılarının, özellikle üretici
örgütlerinin etkinlikleri artırılacak ve Bakanlık, bu uygulamada gereken
desteği sağlayacaktır.
Bu çalışmaların
sonuçlanmasıyla, Bakanlığımız, bu konuda, sadece üreticilerin önündeki yasal ve
kurumsal sorunları aşacak düzenlemeleri yapacak, buna bağlı olarak, yönlendirme
ve kontrol görevlerini de yerine getirmiş olacaktır.
Genel bir değerlendirme
yapmak gerekirse, elbette, bölgesel olarak çok önemli katkıları olan, bu, önder
çiftçi danışmanlık faaliyetinin ülkemiz geneline yaygınlaştırılması yanında,
konuşmamın son kısmında belirttiğim Üretici Birlikleri Yasa Tasarısındaki
gelişme ve bunun yasalaşmasıyla birlikte, Türkiye'de üreticilerimiz önündeki en
önemli sorun olan çiftçi eğitimi ve pazarlama konusuna yaygın ve etkin bir
çözüm imkânı bulunmuş olacaktır.
Türkiye'de çiftçilerin
kurtuluşu bu yasadadır diye söylemiyorum; ama, bir arayış içerisindeyiz, bugüne
kadar çiftçi örgütlerimizin, çiftçilerin eğitimi konusunda sınırlı katkıları
olmuştur. Bakanlığımızın bu konudaki çalışmaları yine aynı şekildedir, tam
anlamıyla başarılı olduğunu söylemeye imkân yoktur. Ancak, bizzat,
üreticilerin, kendi sorunlarını, kendilerinin, bir araya gelerek çözmesi ve
bunun finansmanına katılması en sağlıklı yol olarak düşünülüyor. Dolayısıyla,
bu dönem içerisinde gerçekleşecek bu yasalarla, Türkiye'de, çiftçilerin
eğitilmesi, yayın faaliyetinin etkin bir şekilde sürdürülmesi mümkün hale
gelecektir. Bu konu içerisinde, önder çiftçi danışmanlık faaliyetlerinin de
tecrübelerinden faydalanma imkânı bulacağız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Hükümetimiz
adına gerekli açıklamaları yapan Tarım Bakanımız Sayın Sami Güçlü'ye teşekkür
ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı ikinci söz isteği, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın ölüm
cezalarının yerine getirilmesine ilişkin kanunun yürürlükten kaldırılmasıyla
ilgili, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Güryüz Ketenci'ye aittir.
Buyurun Sayın Ketenci.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
2. -
İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci'nin, ölüm cezaları asılmak suretiyle
yerine getirilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın ölüm cezalarıyla
ilgili kanunun yürürlükten kaldırılmasına ilişkin gündemdışı konuşması
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan tam otuzbir yıl
önce, 12 Mart askerî müdahale sürecinin yaşandığı günlerde, siyasî bir kararla
ölüm cezasına mahkûm edilen, cezaları asılmak suretiyle yerine getirilen üç
genç insan, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'la ilgili olarak tarihî
bir tespit yapmak üzere söz aldım; Yüce Meclisi en içten saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
kararı veren mahkeme bağımlı bir mahkemeydi. Karar, doğal hâkim ilkesine aykırı
bir şekilde, ulusal ve uluslararası hukuk kuralları hiçe sayılarak yapılan
yargılama sonucunda verilmiştir.
Haksız ve hukuka aykırı
karar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşanan yoğun tartışmalardan sonra,
2.5.1972 tarih ve 1586 sayılı kararla onaylanmış, Resmî Gazetede
yayımlanmasından bir gün sonra da, alelacele, 6.5.1972 tarihinde, asılmak
suretiyle infaz edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
kararı veren Ankara 1 no'lu Sıkıyönetim Askerî Mahkemesi, gerçekten, bağımlı
bir mahkemeydi. Hem o gün yürürlükteki Anayasamıza göre hem de Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından onaylanmış yasa hükmündeki İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesinin 10 uncu maddesine göre, herkesin bağımsız ve yansız bir mahkeme
tarafından hakça ve açık yargılanma hakkına sahip olmasına rağmen, bağımlı bir
mahkemede yargılanmışlar ve ölüm cezasına mahkûm edilmişlerdir.
Değerli milletvekilleri,
bağımsız ve yansız bir mahkemede yargılanma hakkı, bütün dünyada, kaldırılamaz,
yok farz edilemez, vazgeçilemez temel bir insan hakkıdır. Oysa, Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarını yargılayan mahkeme böyle bir mahkeme değildi. 353 sayılı Askerî
Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Yasasına göre, mahkemenin hâkim ve
savcıları o dönemdeki askerî hiyerarşi içinde atanıyor, görevden alınabiliyor,
başka bir yere sürgün edilebiliyor, kadrolar kaldırılabiliyor, gerektiğinde ise
mahkeme lağvedilebiliyordu.
12 Mart uygulamaları
içinde İstanbul'da bir sıkıyönetim askeri mahkemesi -o günkü Genelkurmayın emir
ve talimatına aykırı bir şekilde- Türk Ceza Kanununun 146/1 maddesinden idam
cezası vermeyince, mahkeme lağvedilmiş, kimi hâkim ve savcılar sürülmüş,
kimileri ise emekli edilmişlerdir. Hatta, yürürlükteki Anayasa ve yasalarımıza
göre "mahkemelere emir ve talimat verilemez" hükmüne rağmen, Deniz
Gezmiş ve arkadaşlarının eylemlerine benzer eylemi yapanlar, adam öldürmemiş
olsalar bile, haklarında 146/1 maddesinden dava açılabileceği ve gerektiğinde
idam kararı verilebileceği yolunda yorum içeren bir genelge askerî hâkimlere ve
savcılara gönderilebilmişti; o nedenle mahkeme bağımlı bir mahkemeydi.
İdama mahkûm edilen bu üç
genç ne istiyorlardı:
Ülkenin tam bağımsız
olmasını istiyorlardı.
Vatan topraklarının üs
olarak kullanılmasına neden olan, ABD ile yapılan ikili anlaşmaların iptal
edilmesini istiyorlardı.
Sömürünün, soygunun
bitmesini, adaletli bir paylaşımın hayata geçmesini, çağdaş ve demokratik
ülkelerde var olan özgürlüklerin ülkemizde bulunmasını istiyorlardı.
Demokratik, laik
cumhuriyetin tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçmesini istiyorlardı.
Halkın parasını ve
birikimlerini açık ve hileli yollardan çalan çetelere karşı çıkıyorlardı.
"Bu Anayasayla
memleket yönetilmez" diyen hükümet başkanına karşı, Anayasaya sahip çıkmak
için, Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal yürüyüşü düzenliyorlardı.
Hiç kimseyi
öldürmemişlerdi, hiç kimsenin burnunu kanatmamışlardı; kaçırdıkları
Amerikalıları, sakladıkları evde bırakarak gitmişlerdi.
Sonuç olarak, onlar için
şunları söyleyebilirim: Onlar, güzel bir dünya kurmak için mücadele ettiler.
Taşıdıkları devrimci bayrağı hiç yere düşürmediler; onu hep yukarıda tutmaya
çalıştılar. Her türlü bedeli göze alarak, ölüme, güle oynaya, yaşama sevincini
bir nebze bile yitirmeden gittiler. İdam edilirken bile, hiç tereddüt etmeden
çıktılar idam sehpasına "şerefimizle bir kez ölürüz" dediler. Ölürken
son sözlerini "şimdi bu bayrağı Türk Halkına emanet ediyoruz; yaşasın
işçiler, köylüler, yaşasın devrimciler, kahrolsun faşizm" diye bitirdiler.
Bir devrimci "kırılgandır
tarih; iyilikler ve umutlar alınırsa elinden, aklı kötülüğe ve zulme
çalışır" derdi. Nitekim öyle oldu 1972'nin 6 Mayısında...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen,
tamamlayın...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bakın, bir yazar, nasıl
anlatıyor 1972'nin 6 Mayısını: "Mayıs devlet midir? Mayıs öfke, direniş
midir? Mayıs zulüm müdür? Mayıs hüzün müdür? Mayıs, bu ülkenin son masum ve
lekesiz üç gencinin adı mıdır; kırılan tarih mi, yoksa hayatın kendisi midir?
Nedir mayıs?"
Sayın milletvekilleri, 2
Mayıs 1997'de yapılan bir televizyon programında, program yapımcısı Hulki
Cevizoğlu, idam kararını veren mahkemenin sayın savcısına soruyordu: "Hiç
adam öldürmemiş bir insan, Deniz Gezmiş, idam edildi. 'Bu bir hukukî karar değildir;
bu bir siyasî karardır, emirle gelen, verilen idam kararıdır, idam isteğidir'
deniliyor. Siz ne düşünüyorsunuz?"
Sayın savcı "olayı,
sadece, bir Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının olayı olarak ele alırsanız,
söylenenler doğrudur; ancak, olayı Türkiye genelinde gelişen hareket şeklinde
ele aldığınız zaman, Türkiye genelinde topyekûn anarşik olaylar olarak mütalaa
ettiğiniz takdirde, Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesi karşınıza çıkıyor"
şeklinde cevap verir. İşte, bu noktada Sayın Cevizoğlu en can alıcı soruyu
sorar: "İdam şart mıydı?"
Cevap olarak
"elbette idam şart değildi; ancak, biliyorsunuz, Türk Ceza Kanununun 59
uncu maddesi, sanıkların duruşmadaki tavırlarıyla ilgilidir. Duruşmada sanıklar
birazcık mahkemeye saygılı olmuş olsalardı, zannediyorum Türk Ceza Kanununun 59
uncu maddesi uygulanır ve bu gençler idam edilmezlerdi. Ancak, bu çocuklar
mahkemeye çok sert ve haşin davrandılar; mahkeme heyetine karşı olumlu davranış
içinde olmadılar" şeklinde beyanda bulundu. Damarlarımızdaki kanı donduracak
kadar etkili bu acı itiraf; Allah'ın verdiği...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Biraz daha eksüre istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Efendim, 2
dakika eksüre verdim arkadaşlara da; son cümleniz için açıyorum, lütfen...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - ...bu üç canı, mahkemeye biraz saygı göstermedikleri için
alabilenler, idam kararı verenler, tarih önünde, utançlarından hep yere
bakacaklar; bir kez değil, bin kez öleceklerdir.
Sevgili arkadaşlarım,
lütfen hafızanızı zorlayınız, sizi biraz gerilere taşımak istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, o kadar
vaktimiz yok Sayın Ketenci.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, yarım dakika istiyorum; yani, bu konu
beş dakikaya sığmayacak kadar önemli bir konudur; onun için, yarım dakika
istiyorum sizden.
BAŞKAN - Özetlenebilir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, her gün, Tarım Bakanını yarım saat dinliyoruz, Sayın Ketenci bir
iki dakika daha konuşsun.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Bu ülkenin gençleri, geçmişte sevginin, sevdanın değil, kavgaların,
çatışmaların, savaşların şiirleriyle, destanlarıyla büyütüldü; bu ülkenin
aydınları, yazarları işkencehanelerden geçti; bu ülkede adaletsizlik idam
sehpalarında resimleşti. Kin ve nefret tohumlarının ekildiği bir toplumda
sevgiden, kardeşlikten, barıştan, demokrasiden, huzurdan, hatta istikrardan söz
edilebilir mi?! 27 Mayıs Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu'yu
astı; 12 Mart Deniz Geçmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'la öcünü aldı. Rahmetli
Menderes ve arkadaşlarının itibarlarını bu Meclis iade etti. Şimdi,
anıtlarında, dilerim, huzur içinde yatıyorlar. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve
Hüseyin İnan idam edildi, kararı verenler ve infazı onaylayanlar şimdi
pişmanlık duyuyorlar ve kararlarını savunmuyorlar.
Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
bununla ilgili bir yasa teklifi hazırladık. Bu yasa teklifine, diliyorum ki
bütün Meclis sahip çıkacaktır. Bunun iki temel amacı var: Birincisi, Türkiye'de
çağdaşlaşma ve uygarlaşma yolunda demokrasi çıtasının biraz daha yükseğe
çıktığının mesajını verebilmektir, Türkiye'de özgürlük alanlarının daha
genişlemiş olduğunun mesajını verebilmektir. İkincisi, tarihî bir hatayı
ortadan kaldırmaktır, bir yanlışı düzeltmektir; yoksa, af dilemek, af talebinde
bulunmak değildir, itibar talebinde bulunmak değildir. Dileğimiz budur.
Bütün arkadaşların bu
yasa teklifine sahip çıkacağına inanıyor, hepinizi en yüce duygularımla
selamlıyorum, Sayın Başkana da şükranlarımı sunuyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ketenci.
Gündemdışı üçüncü söz
isteği, 17 nci İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası münasebetiyle, Manisa
Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi'ye aittir.
Buyurun Sayın Tanrıverdi.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
3. - Manisa
Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi'nin, 17 nci İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası
nedeniyle gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
Başesgioğlu'nun cevabı
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün başlayan, eğitim ve
bilinçlenme faaliyetleriyle bir yıla yayılarak kutlanan 17 nci İş Sağlığı ve
Güvenliği Haftası nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dünyada ekonomik, sosyal
ve politik değişime paralel olarak, özellikle son yirmibeş yıl içinde, sağlık,
çevre ve güvenlik alanında önemli gelişmeler gözlenmektedir. İş kazalarının ve
meslek hastalıklarının hem işletmelere hem de ülke ekonomisine verdiği büyük
kayıpları azaltmak ve insanlara daha uzun, sağlıklı ve üretken bir hayat
sağlamak için koruyucu çalışmalar büyük önem kazanmaktadır.
İş sağlığı ve güvenliği
konusu, sosyal tarafların ortak menfaat ve amaçlarının merkezini
oluşturmaktadır. Bu alanda sağlanacak başarılar, öncelikle işçilerin -aynı
zamanda, işverenlerin de- menfaatına olacaktır. Toplumun ve kişilerin refahının
sağlanmasında esas kaynak olan üretimin, sağlıklı ve güvenli bir çalışma
ortamında yapılması, her çalışanın en doğal hakkıdır.
İnsan hayatı, salt rakamlardan
ibaret değildir. Tezgâh başında çalışan işçilerimizin güvenli ve verimli
çalışması için, öncelikle, zihni sağlıklı olmalıdır, yarınından endişe
duymaması gerekir, işveren yarın bana işe gelme diyecek mi şeklinde bir
endişesi olmaması gerekir. Unutulmamalıdır ki, bir işyerinde azamî verimin
sağlanması için, üretimin kaliteli, ekonomik ve hızlı yapılması gerekir; yani,
üreten insanın, kendisini işyeriyle aynileştirmesi, işyerine olan aidiyet
duygusunun güçlendirilmesi gerekir. Bu da, işçilerin örgütlü ve yarınlarından
emin olmalarıyla mümkündür.
Başta Anayasamızda ve
diğer temel kanunlarımızda, iş sağlığı ve güvenliği konularında çok çeşitli ve
detaylı hükümler bulunmasına rağmen, çoğu işyerlerimizde, çalışma koşulları
bakımından yeterli, çağdaş bir ortamın sağlandığını söylemek mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumu istatistiklerine göre, 2001 yılında,
ülkemizde, 72 367 iş kazası ve 883 meslek hastalığı vakası meydana gelmiş;
bunların 1 065'i ölümle sonuçlanmış, 1 866 kişi de sürekli iş göremez hale
gelmiştir.
SSK istatistiklerine
yansımayan iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kayıplar da dikkate
alındığında, iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle meydana gelen maddî
kayıpların büyüklüğünü hesap etmek mümkündür.
İş kazalarının ve meslek
hastalıklarının hesaplanmayan manevî zararları da vardır. İnsanın en kutsal
hakkı olan yaşama hakkını, sağlıklı yaşama hakkını elinden alan bu felaketi
önlemek ya da en aza indirmek, ülkemizin önemli sorumluluklarından biridir.
Değerli arkadaşlarım, iş
kazalarının yüzde 43,1'i, 1 ilâ 3 işçi çalıştıran küçük işyerlerinde meydana
gelmektedir. 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana gelen kazalar, tüm
iş kazalarının yüzde 73,8'ini oluşturmaktadır. İş kazalarının yüzde 41,8'i,
kıdemleri bir yıldan az olan işçilerde görülmektedir. Bu durum, iş kazalarının
oluşumunda eğitim, tecrübe ve alışkanlık eksikliğinin payı olduğunu
göstermektedir. İş kazası ve meslek hastalıklarının yüzde 4,4'ü sakatlıkla,
yüzde 1,5'i ölümle sonuçlanmaktadır. SSK istatistiklerine göre, iş kazaları
sonucunda, Türkiye'de, her gün, ortalama 3 işçi kardeşimiz hayatını
kaybetmektedir. Uluslararası Çalışma Teşkilatı ILO'nun kayıtlarına göre,
sigortalı her 1 000 işçinin iş kazası nedeniyle ölüm riski, Türkiye'de ortalama
yüzde 5, Avrupa ülkelerinde yüzde 1'dir. Bu veriler göstermektedir ki, iş
kazaları ve meslek hastalıkları vakaları sürekli artmaktadır. Bu vakalar sonucu
ölen ya da yaralanan işçilerin sayısı da, yıldan yıla artmaktadır. Bu tespitler,
ülkemizde iş sağlığı ve iş güvenliği alanında, uluslararası norm ve
standartları da dikkate alarak, köklü değişim çalışmalarının zorunluluğunu
ortaya koymaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
tamamlayın.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Sağlıklı çalışma ortamı, iş barışının, hızlı ve sağlıklı
kalkınmanın da önşartıdır. Özellikle, küçük ve orta ölçekli işletmeler için
hayatî önem taşıyan koruyucu hekimlik ve koruyucu mühendislik hizmetlerinin, bu
işyerlerinin toplu olarak bulunduğu küçük sanayi sitelerinde, ortak işyeri
sağlık ve güvenlik birimleri vasıtasıyla sağlanması ve bu birimlere devlet
desteği sağlanması konusunda yapılacak yasal düzenleme, Meclisimizin bu alanda
yapacağı önemli bir reform olacaktır. Yapılacak yasal değişiklikle, Bakanlık
bünyesinde, katılımcıları ile görev ve yetkileri açıkça belirlenen, belirli
ölçüde yaptırım gücü bulunan iş sağlığı ve güvenliği yüksek konseyinin
oluşturulmasında büyük fayda görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
iş sağlığı ve güvenliği çalışmalarında önem taşıyan husus, işyeri sağlık
örgütlenmesi ve işyerinde, bu alanda yapılan çalışmaların koordinasyonudur. Bu
amaca ulaşmanın tek yöntemi ise, iş sağlığı ve güvenliği kurullarının sağlıklı
çalışmalarıdır.
İşyeri hekimliği sistemi
yeniden düzenlenmelidir. Sağlıklı ve güvenli koşullarda çalışma hakkının
korunması ve geliştirilmesi, bir anlamda hekim katkısını da gündeme
getirmektedir. Bu alanda hizmet üretebilecek hekimlerin konuyla ilgili meslekî
bilgilerinin artırılması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iş sağlığı ve güvenliği sorunlarının çözümünün temelinde
insana saygı düşüncesi yatmaktadır. Sorun, sadece yetkililerin değil, devlet,
işveren ve çalışanların ortak sorunudur; çözüm de müşterek olarak
sağlanmalıdır.
Yarınların bugünden daha
sağlıklı ve güvenli olması, bugün başlayan etkinliklerin yararlı sonuçlar
vermesi dileğiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Tanrıverdi.
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu, hükümet adına söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Manisa Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Tanrıverdi'nin, 17 nci İş
Sağlığı ve Güvenliği Haftası münasebetiyle yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya
cevap vermek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Milletvekilimize de çok teşekkür ediyorum, çalışanlarımızın
daha güvenli ortamlarda çalışmalarını sağlamaya yönelik iş sağlığı ve güvenliği
gibi hassas bir konuyu Yüce Meclisin gündemine getirdikleri için.
Sayın milletvekilleri,
Değerli Milletvekilimizin de ifade ettiği gibi, 2001 yılında, ülkemizde 72 362
iş kazası ve 883 meslek hastalığı meydana gelmiştir. Bunların neticesinde,
maalesef, 1 008 işçi kardeşimiz hayatını kaybetmiş, 2 183 kişi de sürekli iş
göremez hale gelmiştir. Bu rakamların yanı sıra, SSK istatistiklerine
yansımayan iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu oluşan kayıplar da ayrıca
dikkate alınmalıdır.
Bu rakamlardan da
anlaşılacağı üzere, iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu maddî ve manevî
kayıplar, ülke ekonomisi açısından fevkalade önemli boyutlara ulaşmaktadır. Bu
nedenle, ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği alanında da çok ciddî tedbirlerin
alınması mecburiyeti vardır.
Bugün açılışını
yaptığımız İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası etkinlikleri, konunun önemi dikkate
alınarak, bu hafta yerine bütün bir yıla yaygınlaştırılmıştır. Yani, daha önce
bir hafta süreyle kutlanan bu iş sağlığı ve güvenliği etkinlikleri bütün bir
yıla yayılmış bulunmaktadır.
Bakanlığımızın
koordinasyonunda, işçi ve işveren kuruluşları, meslek örgütleri, üniversiteler
ve konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarından oluşan Ulusal Düzenleme Komitesi
tarafından düzenlenecek çeşitli konferanslar, paneller, sergiler ve eğitim
kampanyalarıyla zenginleştirilen etkinliklerin, iş sağlığı ve güvenliği
alanında toplumsal duyarlılığın geliştirilmesine büyük bir katkı sağlayacağına
inanıyoruz. Bu vesileyle, Bakanlığımızın bu çalışmalarına iştirak eden bütün
kurum ve kuruluşlara huzurunuzda bir kez daha teşekkür ediyorum.
Avrupa Birliğiyle bütünleşme
sürecinde, iş sağlığı ve güvenliği, uluslararası boyutuyla da gündeme gelmiş,
üç yıldır sürmekte olan Bakanlığımızın mevzuat çalışmaları bu yönde ivme
kazanmıştır. Bakanlığımız iş müfettişlerinden oluşan mevzuat hazırlama
komisyonumuz, iş sağlığı ve güvenliği tüzüğü ve 24 yönetmelik taslağını
hazırlamış ve ilgili taraflarca tartışmaya hazır hale getirmiştir. Bu şekilde,
iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili düzenlemeler çağdaş bir temele oturtulacak ve
günümüz teknolojisine cevap verecek yeterliliğe ulaştırılacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özellikle küçük ve orta ölçekli işyerlerinin koruyucu hekimlik
ve koruyucu mühendislik hizmetlerinden yararlanabilmeleri amacıyla, küçük ve
orta ölçekli işletmeler için yeni bir yönetim sisteminin oluşturulması ve ortak
işyeri sağlık ve güvenlik birimlerinin kurulması, bizim de paylaştığımız önemli
bir adımdır.
Bu konuda yapılacak olan
düzenlemelere Bakanlık olarak yardımcı olacağımızı ifade ediyor, Yüce
Heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Efendim, Sayın
Bakanımıza teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
2 adet Meclis araştırması
önergesi var; ayrı ayrı okutacağım ve Sayın Genel Kurulun bilgilerine
sunacağım.
Efendim, gerek Meclis
araştırması önergeleri gerekse yasa tasarısı uzun metinler ihtiva ediyor; o
nedenle, Kâtip Üyemizin oturarak okuması hususunu Genel Kurulun oylarına
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birinci önergeyi
okutuyorum :
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi
Önergelerı
1. - Manisa
Milletvekili Ufuk Özkan ve 24 milletvekilinin, Akhisar Sigara Fabrikasının
faaliyete geçmesi için, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bilineceği üzere,
Akhisar, Türkiye'nin ve Ege Bölgesinin en önemli tütün merkezlerinden biridir.
Tekel Genel Müdürlüğünce temeli atılan ve yapımına 1977 yılında başlanılan
Akhisar Tütün Fabrikası, 1 300 dönümlük alanıyla, İzmir Fuarının 3 katı
büyüklüğündedir. Fabrika için, bugüne kadar, tam olarak 222 trilyon lira
harcanmıştır. Tütün deposu olarak kullanılmakta olan fabrika, ana bina, 7
bloktan oluşan 42 dairelik lojman, kreş, sosyal tesisin büyük ölçüde
tamamlanmasına rağmen, yarım kalan yatırımlar içindeki yerini almıştır.
Yılda 10 000 ton tütün
işlenmesi hedeflenmiştir. 2001 yılı itibariyle, 21 855 ekici; 10 200 000 kilo
tütünden söz edilmektedir. Akhisar Sigara Fabrikasının üretime geçmesi
durumunda, hem tütün bölgesi Akhisar ve dolayısıyla tüm ülke ekonomisinde bir
sirkülasyon sağlanmış olacak hem de istihdam sorununa da katkıda bulunulmuş
olunacaktır.
Akhisar halkı, fabrikanın
bütçeye konulan göstermelik ödeneklerle bitirilemeyeceğinin farkındadır.
Akhisar Sigara Fabrikasının bir an önce açılması gerekmektedir. Yarım kalan çok
sayıdaki kamu yatırımının tamamlanamaması açısından önemli bir adım olması ve
ulusal ve yöresel düzeyde ekonomiye ivme kazandırması amacıyla Anayasanın 98,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince
bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1. Ufuk Özkan (Manisa)
2. Harun Akın (Zonguldak)
3. Nuri Çilingir (Manisa)
4. Hasan Güyüldar (Tunceli)
5. Muharrem Eskiyapan (Kayseri)
6. Nurettin Sözen (Sıvas)
7. Sıdıka Aydoğan (İstanbul)
8. N. Gaye Erbatur (Adana)
9. Enis Tütüncü (Tekirdağ)
10. Hakkı Ülkü (İzmir)
11. Gürol Ergin (Muğla)
12. Halil Tiryaki
(Kırıkkale)
13. Ali Topuz (İstanbul)
14. V. Haşim Oral
(Denizli)
15. Halil Akyüz
(İstanbul)
16. Mesut Değer
(Diyarbakır)
17. Fuat Çay (Hatay)
18. Yakup Kepenek
(Ankara)
19. İzzet Çetin (Kocaeli)
20. Güldal Okuducu
(İstanbul)
21. Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu
(Ankara)
22. Bayram Ali Meral
(Ankara)
23. Ali Kemal Deveciler
(Balıkesir)
24. Bülent Baratalı
(İzmir)
25. Mehmet Sevigen
(İstanbul)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemdeki yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
İkinci önergeyi okutmadan
önce, Başkanlığın bir çağrısı var; onu arz ediyorum :
Sayın millletvekilleri,
Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri
ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla
kurulan (10/29, 31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine
seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 7.5.2003 Çarşamba günü -bugün- saat 16.00'da,
anabina, birinci kat, PTT karşısındaki Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı
Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını
rica ediyoruz. Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca ilan tahtalarında
asılmıştır.
Bu konuyu Yüce Heyetin
bilgisine sunuyorum.
Şimdi, ikinci önergeyi
okutuyorum :
2. - İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 27 milletvekilinin, taksicilerin ve diğer şoför
esnafın sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/74)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yaşanan ekonomik krizler,
genel olarak şoför esnafının sorunlarını artırmıştır. Ailelerini geçindirmekte
zorlanmakta ve eğer araç sahibi değillerse, sosyal güvenceleri de
bulunmamaktadır.
Taksici esnafı ise,
mesleklerinin zorlukları yanında, genel olarak şoför esnafının yaşadığı
sorunlardan başka, üstüne üstlük, bir de can derdine düşmüşlerdir.
Özellikle büyük
kentlerimizde taksici esnafının gasp edilerek öldürülmeleri, tabiri caizse,
vakai adiyeden olmuştur; yani, sıradanlaşmıştır.
Bu durum, zaten geçim
sıkıntısı ve mesleğin zorlukları altında bunalan taksici esnafını ve ailelerini
çok tedirgin etmektedir. Bütün çağrılara ve çığlıklara rağmen, can güvenliğine
dönük bir tedbir alınmaması üzücüdür. Devlet, taksici esnafını âdeta kaderine
terk etmiştir.
Taksicilerin can
güvenliğinin sağlanmasıyla ilgili olarak, Sayın İçişleri Bakanının, verdiğim
7.2.2003 tarihli soru önergesine bugüne kadar cevap vermemesi ve hiçbir önlem
de geliştirmemesi dikkat çekicidir. Her yurttaşımıza doğumdan ölüme kadar
gece-gündüz hizmet veren taksiciler, bu ilgisizliği hak etmemektedir.
O halde, bu aşamadan
sonra konuya Yüce Meclis el atmalı ve taksici esnafının can güvenliğinin
sağlanması ve genel olarak da, şoför esnafının sosyal güvenlik sorunlarının
çözümüne dönük alınması gereken önlemlerin tespiti için Anayasanın 98 ve
İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını talep
ederiz.
1. Ahmet Ersin (İzmir)
2. Harun Akın (Zonguldak)
3. Atilla Başoğlu (Adana)
4. Uğur Aksöz (Adana)
5- Necati Uzdil (Osmaniye)
6- Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
7- Muharrem Kılıç (Malatya)
8- Atilla Kart (Konya)
9- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
10. Algan Hacaloğlu
(İstanbul)
11. Tuncay Ercenk (Antalya)
12. Osman Özcan (Antalya)
13. Bihlun Tamaylıgil
(İstanbul)
14. Bülent Hasan Tanla
(İstanbul)
15. Fikret Ünlü (Karaman)
16. Ufuk Özkan (Manisa)
17. Hüseyin Güler
(Mersin)
18. Mehmet Boztaş (Aydın)
19. Ersin Arıoğlu
(İstanbul)
20. Enver Öktem (İzmir)
21. Abdürrezzak Erten
(İzmir)
22. Sedat Uzunbay (İzmir)
23. Özlem Çerçioğlu
(Aydın)
24. Rasim Çakır (Edirne)
25. Mehmet Tomanbay
(Ankara)
26. Mustafa Gazalcı
(Denizli)
27. Mehmet Işık (Giresun)
28. Hasan Aydın
(İstanbul)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemdeki yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum :
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. -
Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, (6/184), (6/185), (6/186) esas numaralı
sözlü soru önergelerini geri aldığına ilişkin önergesi (4/54)
6.5.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tarım ve Köyişleri
Bakanından cevaplamasını istediğim (6/184) no'lu soru önergesini, Başbakan
tarafından cevaplanmasını istediğim (6/185) no'lu soru önergesini ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından cevaplanmasını istediğim (6/186) no'lu soru
önergemi geri alıyorum.
Bilgilerinize
saygılarımla arz ederim.
Nail
Kamacı
Antalya
BAŞKAN - Sözlü soru
önergeleri geri verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının 2 tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım
:
2. -
Yunanistan Meclis Başkanı Apostolos Chr. Kaklamanis'in, TBMM Başkanı Bülent
Arınç'ı Atina'da düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları
Konferansına vaki davetine, TBMM Başkanını temsilen İzmir Milletvekili Zekeriya
Akçam'ın iştirak etmesinin uygun
bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/256)
6.5.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Yunanistan Meclis Başkanı
Apostolos Chr. Kaklamanis tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)
Başkanı Bülent Arınç'a gönderilen bir mektupta, 23-24 Mayıs 2003 tarihlerinde
Atina'da düzenlenecek olan Avrupa Birliği (AB) Parlamento Başkanları
Konferansına, TBMM Başkanının davet edildiği bildirilmektedir.
Söz konusu konferansa
TBMM Başkanını temsilen, AB'nin Geleceğine İlişkin Konvansiyonun üyelerinden
İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam'ın katılması hususu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci tezkereyi
okutuyorum :
3. -
Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan ve Tacikistan Parlamentoları ile Türkiye
Büyük Millet Meclisi arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/257)
6.5.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesi uyarınca, aşağıda isimleri belirtilen ülke parlamentoları ile TBMM
arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulması Genel Kurulun tasvibine
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Kazakistan
Kırgızistan
Moğolistan
Tacikistan
BAŞKAN - Okunan tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
İş Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73’e 1 inci Ek) (1)
BAŞKAN - Komisyon?...
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Sayın milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, tasarının 18 inci maddesi kabul edilmişti. Şimdi 19 uncu
maddeyi okutacağım; ancak, Komisyon Başkanının, yerinden, çok kısa bir söz
talebi var; kendisine çok kısa bir söz veriyorum.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sözlerime başlamadan
önce, izin verirseniz, Bingöl depremiyle ilgili bir iki şey söylemek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bildiğiniz gibi, 1 Mayıs sabahı saat 03.27'de
Bingöl'de 6,4 şiddetinde bir deprem oldu. Beş saat sonra, Sayın Başbakanımız, 6
bakanımız ve milletvekili arkadaşlarımızla birlikte bölgeye intikal ettik.
Depremin merkez üssü,
Bingöl il merkezi ve çevresindeki 80'e yakın köydür.
Bingöl il merkezindeki
kamu kurum ve kuruluşlarına ait binalar ile konutların yüzde 70'inde büyük
hasarlar tespit edilmiştir.
Depremde 176 hemşerimiz
hayatını kaybetmiştir, 6 kişisi ağır olmak üzere toplam 521 yaralımız vardır.
Şu anda halkın tamamı,
geceyi de gündüzü de dışarıda geçirmektedir; bu nedenle, çadır ihtiyacımız
acilen devam etmektedir.
Büyük depremin ardından,
şu ana kadar, 1 200'e yakın artçı deprem meydana gelmiştir ve bunların içinde
4,5 şiddetinde olanlar çoğunluktadır. Bu depremlerle birlikte binalar yıkılmaya
devam etmektedir. Sürekli deprem olunca, Bingöllü hemşerilerimiz, haklı olarak
korku ve panik içindedirler.
Doğu Anadolu'nun tipik
bir karasal iklimine sahip olan Bingöl'de gündüz sıcaklık 25 dereceye kadar
çıkabilmekte; ancak, ısı, gece sabaha doğru sıfır dereceye kadar düşmektedir.
Dolayısıyla, geceyi dışarıda geçiren halk perişan bir durumdadır. Evi sağlam
olan bile dışarıda kaldığından, acil çadır ve battaniye ihtiyacımız devam
etmektedir.
Yapılan ilk tespitlere
göre, il merkezinde 4 500, köylerde ise 1 000'e yakın bina ağır hasar
görmüştür. Yine köylerimizde yapılan tespitlerde 10 000 civarında büyük ve
küçükbaş hayvanın telef olduğu görülmüştür.
Ben, bu vesileyle, dün
ilimizi ziyaret eden, başta Sayın Cumhurbaşkanımıza, evvelki gün acımızı
paylaşmaya gelen Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'a, depremin hemen
ardından 6 bakanla ilimizi ziyaret eden Sayın Başbakanımız ve bakanlarımıza,
Bingöl halkı adına teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.
(1) 73 S. Sayılı Basmayazı 13.3.2003 tarihli 45 inci
Birleşim Tutanağına eklidir.
73’e 1 inci ek S. Sayılı Basmayazı 6.5.2003 tarihli 75 inci
Birleşim Tutanağına eklidir.
Sayın Başkan, bana bu
fırsatı verdiğiniz için size ve acımızı paylaşan herkese teşekkür ediyor, tüm
Bingöl halkına ve Türkiye'ye geçmiş olsun diyorum, Allah bir daha böyle bir acı
vermesin temennisinde bulunuyorum.
Sağ olun efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal da gitti; kendisine de teşekkür etmesini
beklerdik!
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, doğru
söylüyorlar...
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)-
Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Mehmet Ağar da gitti.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Doğru söylüyor bütün
milletvekilleri, haklı olarak; başta,
Sayın Genel Başkanları Deniz Baykal ve diğer parti genel başkanları, birçok
parti genel başkanlarımız geldi; ben, onları unuttum, kusura bakmayın, hepsine
teşekkür ediyoruz bütün Bingöl halkı adına.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) - Ali Talip Özdemir Bey de gitti.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Bütün genel başkanlar;
Mehmet Ağar Bey, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve diğer, şu anda aklımda
olmayan; Ali Talip Özdemir Bey'e, hepsine ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Hatırlattığınız için teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
AHMET ERSİN (İzmir) -
Gündemdışı konuşsaydın daha iyi olurdu...
BAŞKAN - 19 uncu maddeyi
okutuyorum :
Sözleşmenin feshinde usul
MADDE 19. - İşveren fesih
bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde
belirtmek zorundadır.
İşveren bakımından
beklenmeyecek haller hariç olmak üzere, hakkındaki iddialara karşı savunmasını
almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya
verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci maddenin
(II) numaralı bendi şartlarına uygun
fesih hakkı saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Hasan
Aydın'ın.
Buyurun.(CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır Sayın
Aydın.
CHP GRUBU ADINA HASAN
AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına madde üzerinde
söz almış bulunmaktayım.
19 uncu maddeye kadar
geldik. Arkadaşlarımızın tümü, maddelerin neyi getirip neyi götüreceği
hususunda düşüncelerini uzun uzun anlattılar. Her ne kadar büyük bir
kararlılıkla maddeler buraya gelmiş, biz ne söylersek söyleyelim, olacak olan
yine olacak; ama, yine de biz, hem burada milletvekili arkadaşlarımızın olaya
bakışını bir miktar etkilemek hem de vatandaşlarımızın bizim burada ve AKP'nin
olaya bakışını kavramasına katkıda bulunmak açısından bir kere daha
değerlendirmek istiyorum.
Sevgili arkadaşlarım, bu
yasanın özünde, biraz da yasa çıkarılırken, işverenin nasıl değerlendirildiği,
işçinin nasıl değerlendirildiği ve bu olaya nasıl bakıldığı çok önemli. Bir
kere, bu yasanın kafasında, bakışında, çekmiş olduğu resimde nasıl bir işveren
var: Bildiğim kadarıyla, gelişmekte olan, büyüyen, üreten, kâr yapabilen,
ülkesine katkı yapabilen işveren dediğimizde; çağdaş, işini bilen ve
dolayısıyla da, üretiminin en önemli unsuru olan işçi unsurunu önemseyen,
işçinin, kalifiye, nitelikli, işine iyi bakan, işine sahip çıkan, üretken,
bunun da ötesinde, mutlu, çalışmış olduğu işten memnun, yarınının ne olacağını
merak etmeyen, akşam iş korkusuyla yatmayan, iş korkusuyla yatan değil, nasıl
başarılı iş yapabilirim, işimi nasıl daha da ülkenin menfaatlerine, kendi
menfaatlarıma kullanabilirim diyen işçiyi özler, iyi bir işveren.
Buradaki yasada, kötü bir
işverene göre tanım var. Burada, geri kalmış, şark kültürünü taşıyan, üretmek
yerine, yaratmak yerine, kâr yapmak yerine, çalıştırmış olduğu işçiye üç beş
kuruş verip, vermiş olduğu o parada gözü olan, çalıştırdığı işçiyi nasıl daha
fazla ezerim, üretmek yerine acaba işçiyi daha fazla nasıl sömürebilirim, acaba
işçiye bir köle gibi nasıl davranabilirim, canımın istediği zaman işçiyi nasıl
kapı dışarı edebilirim, ücretleri yükseldiğinde onları atıp, onların yerine
nasıl birkaç işçi daha alabilirim gibi, bu yasada kötü bir işveren tanımı var.
Yani, gelişmiş olan ülkelerdeki hiçbir işverenin istemediği böyle bir yasaya,
samimiyetle ifade etmek isterim ki, ülkesine biraz katkı yapmak niyetinde olan,
gelişmeyi hedefleyen, kendisini aşmayı hedefleyen aklı başında hiçbir işveren
de evet, bu yasa güzel olmuştur, bizim lehimize olmuştur diye bakmaz.
Değerli arkadaşlarım,
çalışan bir işçiyi, üreten bir işçiyi, nitelikli bir işçiyi, işini seven bir
işçiyi, işine sahip çıkan bir işçiyi ister verimli işveren; böyle bir işçiyi
özler ve böyle bir işçiyle birlikte çalışmayı özler. Burada, hem kötü bir
işveren modeli var hem sürekli şüphe edilen, ne zaman ne yapacağı belli
olmayan, nasıl yapsak da en ufak bir yanlışında kapı dışarı etsek denilmesi
gereken kötü de bir işçi modeli var bu yasa tasarısında. Bu yasa tasarısındaki
mantık, bu yasa tasarısındaki zihniyet, ne kendi ülkesindeki işverenine
güveniyor ne de kendi ülkesindeki işçisine güveniyor.
Değerli arkadaşlarım,
diyelim ki böyle... Şimdi, sonuçta, dünyada bütün ülkelerin özlemiş olduğu
devlet biçimi, sosyal devlet biçimi. Sosyal devlet, toplumdaki düzenlemeleri
yaparken, düzenlemeler için kanunları çıkarırken, genellikle, zor durumda
olanı, zayıf durumda olanı gözetir; zira, zayıf durumda olan insanın, kazanma,
kendini ayakta tutma, sonuç alma, başarı elde etme şansı yoktur. Teraziyi
dengeleyebilmek, adaleti var edebilmek için, yaklaşım olarak, ortaya konulması
gereken temel mantık bu olması gerekirken, burada, bu mantığı görmemiz mümkün
değil. Siyaset, kanun çıkarırken, korkutan, ürküten... Kanunun muhatap
kesimlerini, inandıkları için değil, kendi yaşamlarını güzelleştireceği için
değil, korktuğu için, eğer uymazsa başına kötü şeyler gelebileceği endişesini
taşıdığı için gibi bir mantıkla kanun çıkarılmaz. Bu tasarının özünde, aynı
zamanda korkuya dayanan, yapmazsan şöyle olur, yapmazsan böyle olur esasına
dayanan bir anlayış da var; çünkü, yasalar, birer korku aracı değil, birer
kuraldır; uyulması gereken, bir bakıma toplumun iradesini temsil eden, toplum
bireylerinin her kesiminin uyduğu, uymakla kendisini mükellef saydığı kurallar
dizisidir ve bu yasa tasarısının özünde, esas itibariyle, bu da yok; bu yasanın
özünde biraz korku var, biraz da yapmazsanız daha kötü şeylerle karşılaşırsınız
noktasında bir tehdit mantığı var.
Siyaset önderliği, sadece
toplumdaki mevcut olumsuzlukları kabul eden ve o olumsuzlukların birlikte
yaşamalarını mecbur kılan bir düzenleme göreviyle karşı karşıya değildir;
siyaset önderliği, toplumun kesimlerini, katmanlarını, bireyini değiştirmeyi
hedefleyen, çıkarmış olduğu yasalarla toplumun bireyine, kesimlerine,
kurumlarına katkı yapmayı düşünen siyaset önderliğidir. Siyaset önderliği,
siyaset önderliğinin parlamentosu, parlamentonun hükümeti, aynı zamanda,
çıkarmış olduğu yasaların toplum gündeminde, toplum yaşamında toplumu ileriye
taşıyan, toplumu bulunduğu yerde tutan değil, geliştiren; toplumdaki mevcut
olumsuzluklara, tabulara, statükoya uyan değil, onun daha bir ilerisine
kendisini taşıyan bir mantığı gözetmelidir; maalesef, burada bunu da görmemiz
mümkün olamıyor.
Değerli arkadaşlarım,
eğer bu mantıkla bir kanun çıkarırsanız ne olur; bu kanunun işlediğini
zannedersiniz, bu kanunun işlemediği de görülecektir. Zira, bu kanun
işlediğinde, her işlediğinde ülke ya da muhatap kesimler yara alacaktır. Bunu
bir de bu yanıyla değerlendirmemiz belki mümkün olabilir diye düşünüyorum.
Şimdi, yasaya bir
bakalım. Çok açık ifade ediyorum, bu yasa işverenden yana bir yasa değil. Bu
yasa, yeteneksiz, başarısız, çalmaya, çırpmaya uygun; mert, işçisine sahip
çıkan, ülkesine sahip çıkan bir işverenin talebi olamaz.
Değerli arkadaşlarım,
maddenin girişi şöyle, tümünüzün vicdanına tevdi ediyorum, bir sürü şey sayacak
"işveren bakımından beklenmeyecek haller hariç olmak üzere." Bu
paragrafın başına bu cümleyi koyduğunuz zaman, geriye kalan kısımları yazmanız,
ya bunu yazan insanların yazım konusundaki özrünü ortaya koyar ya da bunu
okuyan insanların özürlü olduğunu varsayan bir yaklaşım biçimidir. Bir kere
daha tekrar etmek istiyorum: "İşveren bakımından beklenmeyecek haller
hariç olmak üzere." "Beklenmeyecek haller hariç" ne demek?! Var
mı böyle bir şey? Yani bunu söylediğinizde, bunu bir insana anlatmanız mümkün
mü?! Bunun, bir insan tarafından, bütün insanların kabul edebileceği bir tarzda
yorumlanması mümkün mü? Nedir beklenmeyecek haller? Yani patron beyefendinin ya
da işveren beyefendinin morali bozukken, kapıdan gelen işçi onun moralinin
bozuk olduğunu bilmeyecekse ve onun moralinin bozuk olduğunu bilmeden o
davranışa girmediği için, patronun beklenmediği bir halle karşılaştığında, bu,
işçinin işten atılması gerekçesi olabilir mi?!
Değerli arkadaşlarım,
lütfen... Gerçekten lütfen... Yani, ikide birde arkadaşlarımızın tekrarladığı
gibi, sayısal çoğunluktur, yok biz azınlıktık falan gibi tekerlemeler yapmak
istemiyorum; ama, yasalar toplumun geleceğini dizayn etmek için çıkacaksa,
biraz üzerinde titizlikle durulmalı.
Bakınız, dün çok acıklı
bir şey oldu burada. Buraya on işçi diye getiriliyor, çok değerli
arkadaşlarımız ve grup başkanvekilimiz bir dakikada, o 10 kişiyi 30 kişiye
çıkarıyor, bir tek milletvekili arkadaşım şunu söylemiyor: Önümüze getirdiğiniz
maddede 10 işçiyle ilgiliydi, ne oldu da 30 işçiye çıktı; neden burada
önergeyle değiştirip, tümümüzden bunu kabul etmemizi istiyorsunuz?..
Burada, bizim
arkadaşlarımız açıkladılar, bu yasa, bu mantıkla, zaten, Türkiye'de 30 kişinin
altında işçi çalıştıran insanlara da hitap etmemektedir. Bu yasa, sadece işçiye
güvenmemenin ötesinde, aynı zamanda, 30 kişinin altında işçi çalıştıran insanlara
da güvenmemektedir. Bu yasa, acaba, niye 30 kişinin üzerinde işçi
çalıştıranlara geçerli oluyor da, 30 kişinin altında işçi çalıştıranlara
geçerli olmuyor?! Yani, bu yasa güzel bir yasaysa, bu yasa topluma bir katkı
sağlayacaksa, acaba, neden, bu yasa, 30 kişinin altında işçi çalıştıran
insanlara katkı sağlamayacak ya da bu yasa iyi bir yasa değilse, topluma bir
katkı sağlamayacaksa, neden, 30 kişinin üzerinde işçi çalıştıran insanlara bu
kötülüğü yapacak?! Böyle bir adaletsizlik, böyle bir eşitsizlik olabilir mi?!
Bunu, bu kapıdan dışarı çıktığınızda, hangi insana, Allah'ın hangi kuluna izah
edebilirsiniz?! Olay belli; 30'un üzerinde eleman çalıştıran insanların istemi,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, milletvekillerimizin parmak kaldırdığı bir isteme
dönüşebilmektedir ve itiraf etmeyelim, bu, çok acıklıdır ve ben bir
milletvekili olarak, böylesine bir talebe, böylesine geri, böylesine ilkel,
böylesine ülkesinin geleceğini gözardı eden, kesinlikle ülkenin bütünlüğünü ve
menfaatlarını değil, bu talepte bulunan insanların küçük beyinlerinin içindeki
talepleri karşılayan bir yasaya el kaldırmayı insaflı bulmuyorum değerli
arkadaşlarım.
İkide bir, bu kürsüye
çıkılıp, taraflardan söz ediliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, lütfen
tamamlayın.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Taraflar bu konuda
mutabık olmuşlar. Bilim adamları, oturmuşlar, masanın başında yasa yapmışlar.
Değerli arkadaşlarım,
burada bulunan milletvekili arkadaşlarımızın tümünün, bilim adamlarına saygısı,
şüphesiz sonsuzdur; ama, belki niyetimi aşarak bir şey ifade etmek zorundayım
ki, hangi taraflar, bu yasayı, masa başında oturup yazıp, önümüze getirdilerse,
bu tarafların, Türkiye'nin reel tarafları ve gerçek tarafları olduğuna
inanmıyorum. Bu tasarıyı yazıp önümüze getiren insanların, daha bugün
İstanbul'dan bana gelip, evinden kovulan, iş bulamayan -bunu samimiyetle ve içtenlikle ifade
ediyorum- hanımını ve çocuklarını, Erzurum'un bir köyünden kalkıp gelmiş
akrabalarına bırakan, kendisi iş bulamayıp, tren istasyonlarında, otobüs
garlarında yatan vatandaşın duygularını taşımadığını biliyorum ve bu
duygulardan çok habersiz olduklarını da biliyorum. Bu tasarıyı yazan
insanlarımızın, büyük ihtimalle, modern yerlerde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümlenizi
alayım Sayın Aydın.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Peki Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, son
cümlemi söylüyorum, Sayın Başkanımın sabrını zorlamak istemiyorum.
Ben, Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekili arkadaşlarıma, milletvekili arkadaşlarıma, milleti temsil eden
arkadaşlarıma sesleniyorum: Bu tasarıya el kaldırırken, ellerini vicdanlarına
koymalarını istiyorum. Her yasa önümüzdeki dönemi şekillendireceği için,
kaldırmış olduğunuz her parmağın karşınıza çıkabileceği gerçeğini gözeterek oy
kullanmanızı talep ediyorum. Bu düşüncemi ve duygularımı alabilecek
arkadaşlarımın olduğunu varsayıyorum.
Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Şimdi, şahısları adına
söz istekleri var.
İlk söz isteği, Denizli
Milletvekili Sayın Haşim Oral'a aittir.
Buyurun Sayın Oral.
Süreniz 5 dakika.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir konuyu yetmiş milyonun dikkatine
sunmak istiyorum, eğer ilgilenirlerse buradaki milletvekili arkadaşlarımın da
dikkatine sunmak istiyorum: Bu yasa, İş Güvenliği Yasasının koruyucusu olarak
çıkarılmaya çalışılıyor. Yani, Sayın Kapusuz, İş Kanunu Tasarısının, İş Güvenliği
Yasasına paralel, tamamlayıcı olarak çıkarıldığını, beyan etti. İşverenlerin,
İş Güvenliği Yasası sebebiyle sıkıntıya düştükleri ve işten çıkarmaların
arttığı daha önce beyan edilerek, bu yasanın ne kadar önemli olduğu burada,
günlerdir, aylardır Türkiye'nin kamuoyunda tartışılıyor.
Ben şunu anlamak
istiyorum: Eğer, bu yasa bu kadar önemliyse, bu yasanın, Türkiye'de çalışan
insan sayısı milyonlarla ifade edilirken, bunların içinden sadece ve sadece 1
000 kişiyi, 2 000 kişiyi ilgilendiriyor olmasının Türk emeğine, Türk
sermayesine ne katkısı olacaktır?
Siz, 30 kişiden fazla
işçi çalıştıran işyerlerini bu yasaya karşı muhatap ediyorsunuz; 29 kişi
çalıştıran işyerleri ve çalışanları İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Yasasına
muhatap olmuyorlar; yani, bunun anlaşılır tarafı nerede allahaşkına?!
Bakıyorum, bu yasa, kıdem
tazminatı gibi çok önemli bir müktesep hakkı bozguna uğratıyor. İşverenin
keyfine, ihtiyacına göre esnek çalışma hükümleri -dünyanın hiçbir yerinde yok-
veya ILO standartlarına uymayan esnek çalışma yöntemleri getiriyor. Çok ısrarla
söylenen, güya, Türkiye'deki sendikal hareketi güçlendireceği iddia edilen bu
yasa, sendikaları güçsüz bırakıyor, işçilerin sendikaya olan muhtaciyetlerini
ortadan kaldırıyor. Siz, sendikaları yok edeceksiniz, sendikaların işçinin
haklarını alma konusundaki toplu pazarlık hakkını yok edeceksiniz, işçilerin
sendikalı olma hakkını yok edeceksiniz; ondan sonra, diyeceksiniz ki, bu
yasalar çağdaş; eğer bu yasaları geçirirsek sendikaların önü açılacak,
sendikalar çağdaşlaşmış olacak. Bunların hepsine gülüp geçmekten başka
yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur.
Bu yasalar çıkarken,
Hak-İş bu yasalara karşı çıkmıştır, Türk-İş bu yasalara karşı çıkmıştır,
DİSK bu yasalara karşı çıkmıştır. Peki,
bu yasaları isteyen kimdir; bu yasaları isteyen sadece ve sadece TÜSİAD'dır ve
o TÜSİAD'ın Türkiye'deki sayısı da -çok açıkça söylüyorum- bu yasanın kapsadığı
emeğin karşıtı olan işveren sayısı kadardır. Dolayısıyla, bu konuda yapılan
yanlışlığın, artık, daha fazla, ısrarla devam etmemesi gerektiğini söylüyorum.
Bu yasayla, iş güvencesi
tamamen yok edilecektir; belirli süreli iş sözleşmesi yapma konusunda,
işverenlere sınırsız bir serbestî tanınacaktır. Bu yasa, iş şartlarında kötü ve
işçi aleyhine esaslı değişiklik yapma hakkını işverenlere bağlayan maddelerle
doludur. Açıkça söylemek gerekirse, bu yasa, istihdamı artıran değil,
işyerlerindeki işçilerin sirkülasyonunu artıracak bir yasadır; yani, (A)
fabrikası sürekli işçi değiştirme hakkını elde edecektir bu yasayla. Bu yasanın
emeğe verdiği bir katkı yoktur; aksine, işvereni, mevcut koşullardan daha
relax, daha large duruma getirecek, kanunlar karşısında, açıkçası kanuna karşı
kendini zorunlu hissetmeyeceği bir ortama sürükleyecektir.
O yüzden, bu yasayla
ilgili çalışmaların kimler tarafından yapıldığını, gerçekten, ben de çok merak
ediyorum. Bu konuda emeği olan herkesi ayıplıyorum.
Konuşmam biterken, bu
fırsattan yararlanarak, Türkiye kamuoyu önünde, bugün, Amerika Savunma Bakan
Yardımcısının Türkiye aleyhindeki sözlerini buradan protesto ediyorum ve bu
konuya aracılık eden basın kuruluşlarını da şiddetle kınıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Oral.
İkinci söz isteği,
Kırşehir Milletvekili Sayın Hüseyin Bayındır'ın.
Buyurun Sayın Bayındır.
Süreniz 5 dakika.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri;
görüşmekte olduğumuz 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesi
üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, biz, burada, neyi görüşüyoruz; daha önce getirip, geri çektiğiniz
İş Kanunu Yasa Tasarısını mı görüşüyoruz? Peki, bunu görüşüyoruz da, çekme
gerekçelerinizi bize izah etmeden, konunun muhatabı olan, sosyal tarafları olan
sendikalarla hiç görüşmediğiniz bu yasa tasarısını, yine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuyla hiç görüşmediğiniz bu yasa tasarısını... Hani seçim öncesi ya
da ahenkli yerlerde, ahenkli sofralarda, ahenkli biçimde "sosyal taraflarla
görüşmeden iş yapmayacağız, kanun çıkarmayacağız, haberdar edeceğiz"
diyordunuz; nerede burada?! Niçin, bu sosyal taraflarla görüşmeden, kimin, ne
zaman, nerede, niçin işten atılacağı belli olmayan, milyonlarca insanın belki
onlarca yılını -toplumun huzuru ve barışı adına- heba edecek bu tasarıyı
önümüze getiriyorsunuz?
Yoksa "biz 365
kişiyiz, dilediğimizi çıkarırız" anlayışının arkasında mısınız?.. Evet,
arkasındasınız, belli oluyor zaten getirdiğiniz yasa tasarılarından. Çok
kıymetli milletvekili arkadaşlarım, Anayasayı dahi değiştirebilecek bu
çoğunluğa inanarak getirdiğiniz bu yasa tasarılarını, buradan geçirmeye
çalışırken bile, dönün de arka taraflara doğru bir bakın, aynen küme düşmüş bir
takımın seyircileri gibisiniz. (Gülüşmeler) Çünkü, siz de bu yasanın gerekli
olduğuna inanmıyorsunuz; onun için yoksunuz bu sıralarda.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Sen, o tarafa bak...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Fakat "ne yapalım, teknik direktör öyle istiyor, biz de
getiriyoruz" diyorsunuz. Yıllarca, toplumun sosyal barışına etki edecek bu
yasaya, onun için bu kadar ilgisizsiniz değerli milletvekilleri.
Zaten sizin anlayışınız
bu, onun da gereğini yapıyorsunuz; bugün "evet" dediğinize, yarın,
maalesef, rahatlıkla "hayır" diyebiliyorsunuz. Biz sizi tanıdık
artık, bunu bilin. Çok samimî söylüyorum, biz sizi tanıdık, 65 000 000 Türkiye
insanı da sizi tanıdı. Siz, çıkardığı her yasanın ya Cumhurbaşkanından döndüğü
ya Anayasa Mahkemesinde iptal edildiği... Ödenen nemalar var ya; hani, şu üç
gündür, bir haftadır, Ziraat Bankası önünde bekleyen yüzlerce, binlerce insana
eziyet şekliniz var ya, oralardan belli.
Bakın, Ziraat Bankasında
devletten 500 000 000 lira anapara alacağı olan bir hak sahibine 17 000 000
lira verildiğini biliyor musunuz?! Altyapısı hazır değil, hiç hazırlığı yok.
Hani, o, televizyonlarda, yine renkli simalarınızla, yine anlaşılır üslupla,
dilinizle, kendinize ait yumuşak tavrınızla, hani şiir gibi okuyordunuz ya,
diyordunuz ya orada, sonu 1 olanlar şu gün, sonu 2 olanlar, 3 olanlar...
HASAN KARA (Kilis) - İş
Yasasına gel, İş Yasasına...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Arkadaşlar, kargaşa var. Ben milletvekiliyim ve eski bir devlet
memuruyum; sabahleyin Ziraat Bankasına gittiğimde, sistemin çöktüğünü
söylediler. Ben dedim ki, hiç üzülmeyin; sistem, 3 Kasımda çöktü.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sen de nemalandın mı?
HASAN KARA (Kilis) -
Nemayı aldınız mı?
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Alınca anlatacağım size, alınca anlatacağım dostlarım.
Bakın, bir şey daha
söyleyeyim size: Sakın ha; sizin çok paranız olabilir, sizin fabrikalarınız
olabilir, sizin çeşitli yöntemlerle geçim kaynağınız olabilir; ama, 200 000
000'a, 300 000 000'a ihtiyacı olan bu ülke insanlarının nemalarıyla dalga
geçmeyin lütfen.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Ödüyoruz işte, daha ne yapalım?!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Zamanı gelince, sizinle nasıl konuşulacağını onlar çok iyi
bilirler.
Bir şey daha
söyleyeceğim...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
mikrofonu açıyorum; lütfen tamamlayın.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Arkadaşlar, son sözümü
söylüyorum: Demokrasiye inanın, demokrasiye sıkı sıkıya sarılın; sakın,
demokrasiyi araç olarak görüp, istediğiniz durakta ineceğinizi düşünmeyin. Bu
halk, zamanı gelince o araçtan sizi nasıl indireceğini bilir diyor, teşekkür
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti
sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bayındır.
Sayın milletvekilleri, 19
uncu madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, madde üzerinde 1
önerge vardır; okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Sözleşmenin feshinde usul" başlıklı 19 uncu maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Bayram Meral |
Hüseyin Özcan |
Muhsin Koçyiğit |
|
Ankara |
Mersin |
Diyarbakır |
|
|
Muharrem Doğan |
|
|
|
Mardin |
|
Sözleşmenin feshinde usul
Madde 19.- İşveren fesih
bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde
belirtmek zorundadır.
Hakkındaki iddialara
karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin
davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25
inci maddenin (II) numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.
BAŞKAN - Sayın
Komisyon?..
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz
efendim...
BAŞKAN - Efendim, bugün,
mikrofon azizlik yapıyor.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Başkan, işçinin ahı tuttu.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, sadece Komisyon sırasındaki mikrofon mu arızalandı?
BAŞKAN - Hayır, esas
problem Divanda.
Sayın milletvekilleri,
teknik bir arıza sebebiyle, birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.25
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati :16.44
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN
(Karaman)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
73'e 1 inci ek sıra
sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?..
Tasarının 19 uncu maddesi
üzerinde verilen Sayın Oğuz Oyan ve arkadaşlarının önergesini okutmuştuk biraz
önce.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkanım, hükümet yok, çoğunluk yok.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Hükümet nerede Sayın Başkan?
BAŞKAN - Gereğinden fazla
süre verdik.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Hükümet burada efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Kapının önündeki hükümet işe yaramaz, buradaki hükümet işe yarar Sayın
Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Arkadaşlar, bitiş süresi bilinmiyor ki, 5 dakika mı sürecek, 10 dakika mı;
ancak yeni belli oldu.
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
okunan önergeye katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Takdire
bırakıyorsunuz.
Sayın Hükümet, katılıyor
musunuz?
DEVLET BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN -
Katılmıyorsunuz...
Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergenin imza sahipleri konuşmak istiyor mu?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Evet efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çetin.
Süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 19
uncu maddesiyle ilgili değişiklik önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kabul etmek gerekir ki, dün, 18 inci maddesiyle işlemez hale getirdiğimiz İş
Güvencesi Yasasının belki de en önemli hükümlerinden birisi, sözleşmenin
feshinde usulle ilgili olarak yeni iş yasasına giren bu düzenleme idi. Bir
yenilik olarak görülmesi gerekir; çünkü, 1475 sayılı İş Yasasının
uygulanmasında, 13,17 ve 24 üncü maddelerinde, işverenlerin herhangi bir işçinin
iş aktini feshetmesi durumunda, bunu hangi usule göre yapacaklarına ilişkin
belirgin bir düzenleme yoktu.
Şimdi, dün -yine,
tekraren söylüyorum, son derecede üzüntü duyduğum için- işlemez hale
getirdiğimiz iş güvencesine ilişkin düzenlemede, sözleşmenin feshinde
bildirimlerin yazılı hale getirilmesi hükmü getirildi. Tabiî, bu ileri
düzenlemede, şöyle bir baktığımız zaman, sözleşmenin feshinin yazılı olarak
yapılması ve açık ve kesin bir şekilde belirtilmesi zorunluluk haline
getirilmiş. Bu güzel.
İkinci fıkrada
"İşveren bakımından beklenmeyecek haller hariç olmak üzere, hakkındaki
iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi
feshedilemez" deniyor. Sadece 1475 sayılı Yasada 17 nci madde olarak halen
meri olan ikinci fıkra hükümleri bu yasa tasarısının da 25 inci maddesinin
ikinci fıkrasındaki düzenlemeler, bunlar, bir bakıma, işverene haklı
gerekçelerle fesih hakkı tanıdığı için, düzenleme, saklı tutmuş bu hakkı. Buna
katılıyorum; ancak, "işveren bakımından beklenemeyecek haller" gibi
muğlak, ne olduğu belli olmayan, her zaman feshin haklı mı haksız mı
yapılacağını tartışmaya taşıyacak ve yargıya intikal edecek pek çok konu
yaratacak bir düzenlemenin burada yer alması doğru değil. Ben, o nedenle,
sadece, ikinci fıkranın başındaki "İşveren bakımından beklenemeyecek
haller hariç olmak üzere" ibaresinin çıkarılması halinde, maddenin amacına
uygun bir düzenleme olacağı kanaatini taşıyorum, taşıyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bu önergeyi bu nedenle verdik. Daha anlaşılır, daha iyi işleyen bir
düzenleme olduğu için katılacağınızı umut ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı ve gerekçesini biraz önce
dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 19
uncu maddeyi, kabul ettiğiniz önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 19 uncu madde kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi okutuyorum
:
Fesih bildirimine itiraz
ve usulü
MADDE 20. - İş sözleşmesi
feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen
sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği
tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açılabilir. Toplu iş
sözleşmesinde hüküm varsa veya taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede
özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe
dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe
dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Dava seri muhakeme
usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi
halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.
Özel hakemin oluşumu,
çalışma esas ve usulleri çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç;
buyurun. (CHP sırlarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ
(Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Görüşülmekte olan yasa tasarısının 20 nci maddesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ülkenin önündeki en önemli sorunun, bugün için, siyasal güvenin oluşturulması
ve bu ortamda da süratle ekonominin kurallarının işletilmesi sorunu olduğunu
kabul etmemiz gerekiyor. Bu şekilde, üretimin ve istihdamın artabileceği
gerçeğini hiçbir zaman, hiçbirimizin unutmaması gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
yüzyıl, gerçekten, emek ve sermaye ilişkilerinin geçen yüzyıldaki gibi katı,
doktriner bir çerçevede ele alındığı bir kutup yaklaşım ortaya koymamaktadır.
Bakın, bu gerçeği de paylaşmak istiyorum. Üretim ilişkileri, mekanizasyon,
teknik gelişmeler, bu yüzyılda çalışma ilişkilerini çatışmadan çok, emek ve
sermaye arasında uzlaşmaya dönük bir zemine kaydırmıştır. Bizler, Türkiye'de,
çağın gerçeği de olan bu konudaki uzlaşma arayışının, maalesef, Adalet ve
Kalkınma Partisi tarafından Parlamentoda aranmadığı görüşündeyiz.
Bakın, görüştüğümüz yasa
tasarısının çalışma barışını bozacak şekilde âdeta dayatılması, toplumsal
huzuru da tehdit edecek boyuttadır. Bunu, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri, bu
kürsüden, defaatle ifade ettiler ve ediyorlar. Ancak, çalışma yaşamının en
önemli yasalarından birisi olan ve İş Güvencesi Yasasındaki ruhu, en önemli
amacı yok edecek değişiklikleri, oldubitti önergelerle yaşama geçirme
gayretlerine tanık oluyoruz. Dün, bunun bir örneğini yaşadık; biliyorsunuz, 10
kişilik kapasite 30 kişiye çıkarıldı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, İş Güvencesi Yasası ve bu İş Yasa Tasarısında esneklik
tabir edilen konuları kendi gerçekliklerinden kopuk, toplumsal sorumluluk
duygusundan uzak bir boyutta tartışmaktayız.
Değerli arkadaşlarım,
kayıtdışı ekonominin yüzde 50'lerde olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Kayıtdışı
ekonominin bu boyutta olduğu bir ülkede çalışma ilişkileri bakımından
kuralsızlığın egemen olacağını da çok açık bir şekilde kabul etmek zorundayız.
Yüzde 50'ye yakını kayıtdışı ekonomide ve biz, kurallı bir çalışma yaşamı
hedefliyoruz. Gerçekçi olmak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım,
çalışma yaşamında iş hukukuna çağdaş bir özellik kazandıracak, sosyal hukuk
devletini doğrulayacak en temel ilke olan emeğin korunması ilkesinden bu yasa
çerçevesinde hiç bahsedilmemektedir. Bakın, rekabetçi piyasa ekonomisi
kuralları, sosyal hukuk devletinin denetimi dışında, gücü olanın gücünü
kullandığı vahşi ve kuralsız bir ortamda işlerse, o toplumda sosyal huzur,
çalışma huzuru kalmaz değerli arkadaşlarım. Bu konuda emeğin korunması,
üretkenlik, verimlilik artışı, mutlaka ve mutlaka, işverenler için de son
derece önemli hususlardır.
Şimdi, görüşmekte
olduğumuz 20 nci maddede, işçinin fesih bildirimine itirazı ve bunun yöntemi
düzenlenmiştir. İşveren, fesih bildiriminde sebep göstermemiş ise, işçi feshin
kendisine bildirilmesinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava
açabilecektir. Yine, işçi, gösterilen sebebin geçerli olmadığından bahisle,
feshin kendisine bildirilmesinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesine dava
açabilecektir. Görüşmeler esnasında kabul edilmiş olan 18 inci madde,
işverenin, iş sözleşmesinin feshini işçinin yeterliliğinden veya
davranışlarından ya da işletmenin, işverenin, işyerinin veya işin gereklerinden
kaynaklanan geçerli bir nedene dayandırmak zorunluluğunu hüküm altına almıştır.
Benim kişisel yargıma, kanaatime göre, madde metninde belirtilen "geçerli
bir neden" kavramının, öncelikle "haklı bir neden" olarak
düzenlenmesinin daha isabetli olacağını düşünüyorum. Yani,"geçerli bir
neden..." Çünkü, oldukça sübjektif bir kavram "geçerli bir
neden." Bir kişi için geçerli olan bir sebep, bir başkası için geçerli
olmayabilir; herkesin geçerlilik kavramı kendi değer yargılarına göre değişir.
Değerli arkadaşlarım,
oysa "haklı neden" kavramı, objektif bir durumu tarif etmekte olup,
bu hal, kişiden kişiye değişkenlik arz etmemektedir. Bu nedenle "geçerli
bir sebep" kavramının, bu maddenin uygulamasında çeşitli sorunlara yol
açacağını ve kötü niyetli işverenler tarafından suiistimal edileceğini düşünmek
gerekiyor.
Bunun yanında, kabul
edilen 18 inci maddede, ülkemizin kabul ettiği ve bu maddeye dayanak teşkil
eden 158 sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmesi, nelerin fesih
için geçerli olmayacağını sıralamıştır. Müsaadenizle, bunları yinelemek
istiyorum.
Sendika üyeliği ve
sendikal faaliyet, bir iş feshi nedeni değildir.
İkinci olarak, ırk, dil,
din, renk, cinsiyet, medenî durum, işçinin hamile olması, siyasî görüş, yine
bir fesih nedeni olmamaktadır.
Hastalık, kaza veya
hamilelik nedeniyle geçici devamsızlık fesih nedeni olmamaktadır.
Mevzuattan veya
sözleşmeden doğan hakları için işvereni şikâyet etmek veya dava açmak, yine bu
maddelere göre fesih nedeni olmamaktadır. Genel olarak, işverenin ayırımcı
davranışlarının geçerli bir sebep oluşturmadığı halleri hüküm altına alan
düzenleme çağdaş bir düzenleme olup, ayırımcılık yasağının bir sonucudur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; madde düzenlenmesinde, toplu iş sözleşmesinde hüküm bulunması
veya tarafların anlaşması halinde iş aktinin feshinden doğan uyuşmazlığın, aynı
sürede özel hakeme götürüleceği hüküm altına alınmıştır. Bu düzenlemede yer
alan özel hakem şartının toplu iş sözleşmesiyle düzenlenmesi, belki,
anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir düzenlemedir. Doğrudur; zira, örgütlü
güce dayanan işçinin -ki, bu tasarı, işverenlerin istekleri doğrultusunda böyle
yasalaşırsa- sendika örgütlü gücünün kalmayacağı da çok açık bir şekilde
ortadadır. Bunu da, altını çizerek ifade edeyim.
Uyuşmazlığın, sendikası
tarafından toplusözleşmeyle tayin edilen özel hakem tarafından çözülmesinin
yargılamayı hızlandırabileceği düşünülebilir; ancak, herhangi bir sendikaya üye
olmayan, örgütlü olmayan işçinin, nasıl, hangi koşullarda, rızayla, anlaşarak
özel hakem sözleşmesi yapacağı, kendine hakem tayin edebileceği tartışma
götürür ve şüpheli bir durumdur; çünkü, bir kere, özel hakem kurumu pahalı bir
düzenlemedir.
Değerli milletvekilleri,
biraz sonra oy vereceksiniz. Bakın, burada, bir fesihle karşılaşan işçinin
hakkını aramasını konuşuyoruz. Lütfen, burada, dikkatle dinlemenizi istirham
ediyorum; çünkü, bir kere, özel hakem kurumu pahalı bir düzenlemedir dedim.
Düşünün, ekonomik ve sosyal açıdan zayıf durumda olan bir işçi, kendisinin
uyuşmazlığını çözecek bir özel hakemin veya özel hakem kurulunun giderlerini
karşılamak zorunda bırakılmaktadır. Baroların ve ticaret odalarının özel hakem
ücret tarifelerine, lütfen, bir göz atmanız yeterlidir; en ucuz ücret 500 000
000 Türk Lirasından başlamaktadır. Bu özel hakem ücretlerinin, hangi işçi
tarafından, hangi ücreti alan işçi tarafından, nasıl karşılanacağını
düşünebilir misiniz.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, buradan gerçekleri ifade etmek durumundayız, bu duyarlılığı paylaşmak
zorundayız. Yani, maddeler okunsun, aleyhte, lehte oylar verilsin, bu madde
geçsin olmamalı amacımız. Bütün bu maddelerin içerdiği, getirdiği,
getirebileceği olumlulukları, olumsuzlukları tartışmak zorundayız. Onun için,
dikkatinizi istirham ediyorum. Bu nedenle, özel hakem düzenlemesinin, işçi
yararına, onu koruyan bir düzenleme olmadığı düşüncesindeyiz.
Madde, feshin geçerli bir
nedene dayandığını ispat yükümlülüğünü işverene yüklemektedir. Bu düzenleme de,
158 sayılı ILO Sözleşmesine uygun bir düzenlemedir; ancak, hemen bu hükmün
peşinden gelen "İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği
takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür" hükmü, yani, ispat külfetinin
yer değiştirmesi düzenlemesi ise, kanaatimizce, yine isabetli bir düzenleme
değildir. Bu bölümün metinden çıkarılması, maddenin de amacına uygun bir
düzenleme olacaktır; zira, kayıtdışılığın bu kadar yaygın olduğu ülkemizde
işyerlerinin birçoğunda hiçbir kayıt, belge, bilgi bulunmadığı gibi, yönetime
katılma hakkı bulunmayan...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen toparlayın.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan; toparlıyorum.
...bir işçi, işletme
gerekleri, teknolojik neden, ekonomik kriz, sektörel kriz gibi kavramları ve
bunlara ulaşma imkânı ve şansı olmayan hangi bilgi, belge ve delille
ispatlayacaktır haklılığını?!
Bunun yanında, madde,
yargılama süreci için özel ve kısaltılmış süreler öngörmektedir; bu da, konunun
hassasiyeti ve sosyal boyutundan kaynaklanmaktadır. Bu düzenleme, aynı zamanda,
bizlere, ülkemizin yargılama sorunlarını, yargının ağır işlemesini, geç gelen
adaletin adalet olmadığı ilkesini, prensibini hatırlatmakta, âdeta buna işaret
etmektedir; ancak, konumuzla dolaylı bağıntısı olan bu konuyu, yargı
sorunlarını ele alan bir başka yasa çalışmasına bırakmak istiyoruz. Konumuza
dönersek, konulan bu sürelerin de bir temenniden ibaret olduğunu, başka bir
anlam ifade etmediğinin açık olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gönül ne istiyordu, konuşmamın başında söylediğim gibi; bakın, bu tasarı
üzerinde taraflar olarak addedilen kurumlar ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımız tarafından ve Çalışma Komisyonunun AKP'li üyeleri tarafından bir masa
etrafında çalışıldı ve Cumhuriyet Halk Partili üyelere hiçbir zaman davet
çıkarılmadı. Bu görüşlerin bir masa etrafında, Cumhuriyet Halk Partisinin de bu
Parlamentodaki tek ve Anamuhalefet Partisi olarak üyelerinin katıldığı ve bu
görüşlerinin orada ifade edildiği, paylaşıldığı, doğrunun yasaya alındığı,
yanlışın dışlandığı bir ortamda
değerlendirilmesini dilerdik. Bizim söylediğimiz bu, uzlaşma arayışı bu. Bunu
burada biz ifade ediyoruz, kayıtlara geçiyor, bizi yurttaşlarımız dinliyor;
fakat, hiçbir şekilde, yasada doğru olabilecek şekilde yansımasını bulamıyor;
bunu ifade ediyoruz, defaatle de bunu söyledik. Uzlaşma, iyi sözlerle, güzel
davranışlarla, Cumhuriyet Halk Partisinin sıralarına dönük jestlerle...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Efendim, şahısları adına,
Çorum Milletvekili Sayın Agah Kafkas.
Buyurun Sayın Kafkas. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
AGAH KAFKAS (Çorum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, yakaladığım bu 5 dakikalık süre içerisinde, tasarının bu
maddesinden ziyade genel esprisini değerlendirmek istiyorum.
Çalışma yaşamının içinden
gelen birisi olarak, çalışmaların içinde bulunan birisi olarak, bu işin uzmanı
olarak, iş hukukunu bilen birisi olarak konuşmak istiyorum. Çalışma yaşamı,
dinamik bir yaşamdır. Çalışma yasaları da teknik düzenlemelerdir; ancak,
bunların felsefesi çok önemlidir. İş hukukunun temel esprisi "işçiyi
koruma, güçsüzü ve mağduru koruma" ilkesinden hareket eder. Sosyal
devletin temel esprisi de "çalışanı, zayıfı koruma" anlayışının bir
yansımasıdır ve yasalar bu espri çerçevesinde yürümelidir.
Bu perspektiften
baktığımız zaman, maalesef, görüşmekte olduğumuz tasarıda çok olumlu, çağdaş
düzenlemelerin yanında, kuralsızlığı realize eden, kayıtdışılığı artıracak,
suiistimallere açık düzenlemeler de vardır. Örneğin, bu tasarının 2 nci
maddesi, yani taşeronlarla ilgili maddesi, istismara açık bir maddedir.
Yine, bu yasa tasarısının
ödünç, geçici iş ilişkilerini düzenleyen maddesi, istismara açık maddedir.
Yine, bu yasa tasarısında
çok çok önemsediğim belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi maddesi bu
şekliyle kaldığı takdirde, iş güvencesi maddesini nasıl düzenlersek
düzenleyelim, bunun içini boşaltmış oluruz.
Bu maddelere baktığımız
zaman, bunlar, ne AB yönergeleriyle uyum içerisindedir ne ILO normlarıyla
uyuşmaktadır ne de Türkiye gerçekleriyle örtüşmektedir. Bu maddeler, sosyal
devlet anlayışıyla da çelişmektedir.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Niye oy verdin?
AGAH KAFKAS (Devamla) -
Bunların şu ana kadar düzeltilmesi için, Partim içinde, yetkililerle uzun
süredir bir çalışma sürdürüyorum. Bilgim, aklım, tecrübem, özgür iradem,
parlamenter sorumluluğum ve yaşamım boyunca ödün vermemeye çalıştığım ilkelerim
gereği, bu maddeler düzeltilmediği takdirde; ayrıca, 18 inci maddedeki iş
güvencesi kapsamını genişleten, işçi sayısını 30'a çıkaran madde düzeltilmediği
takdirde ve ayrıca, iş güvencesinin tazminatlarıyla oynandığı takdirde... Gerek
üçlü sosyal taraflarla yaptığım çalışmalarda gerekse sosyal taraf işçi-işveren
örgütleriyle bizzat yaptığım çalışmalarda, gerek komisyon çalışmalarında
gerekse parti yönetimimle yaptığım çalışmalarda, bazı konularda ilerleme
sağlanmıştır ve ileri düzenlemeler yapılmıştır; maalesef, bu maddelerdeki
kaygılarımı ve eleştirimi karşılayacak ilerleme kaydedilmemiştir.
Dünkü müzakerelerde de
gördüm ki, verilen önergeyle, sosyal tarafların kaygılarını gidermek yerine, iş
güvencesi maddesinin kapsamı daraltılmıştır ve bu düzenleme, maalesef, doğru
değildir; bu düzenleme, adil değildir; çünkü, 9 Ağustos 2002 tarihinde, bu
yasa, AK Partinin oylarıyla bu Meclisten geçmişti. İşçilerin bu önemli
kazanımına saygı göstermeliyiz diye düşünüyorum. Bu yanlışı düzeltmeliyiz diye
düşünüyorum. Kendimizle, dünkü duruşumuzla çelişmemeliyiz diye düşünüyorum.
Yine, bu yasada, biraz sonra görüşülecek iş güvencesi tazminatlarıyla oynandığı
takdirde, keyfîliğe prim vermiş oluruz, kayıtdışını teşvik etmiş oluruz. Tam bu
noktada, bütün Parlamentoyu, tarihî bir sorumlulukla, göreve çağırıyorum.
İktidarıyla muhalefetiyle, gelin, geçen bu maddeler üzerinde gereken
düzenlemeleri yapalım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
toparlayın lütfen.
Buyurun.
AGAH KAFKAS (Devamla) -
Bize düşen, adaleti sağlamaktır. Bize düşen, kalkınmayı sağlamaktır. Bize
düşen, çalışma hayatına barışı, huzuru ve kardeşliği getirmektir diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kafkas.
İkinci söz isteği,
Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin'e aittir.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
fesih bildiriminde itiraz ve usulüyle ilgili maddeye geçmeden önce, Sayın
Kafkas'ın konuşması üzerine bir iki söz söylemek istiyorum. Sayın Kafkas'ın
içten konuştuğuna gerçekten inanmak isterdim. Keşke, bu konuşmayı, AKP Grubunu
konuya daha duyarlı hale getirebilmek ve verilen önergeleri daha dikkatlice
değerlendirebilmek açısından, genel görüşmeler yapılırken, tasarının tümü üzerinde
görüşmeler yapılırken yapsaydı ya da katıldığım komisyonlarda gördüğüm tutum ve
davranışıyla, söylemiyle, bir dakika önce buradan yaptığı konuşmanın birbiriyle
örtüşür olduğunu görebilseydim. Sayın Kafkas kusura bakmasın, eğer bir gerçeği
görmüş ve hiç olmazsa bundan sonraki hükümlerde olumlu adımlar atacak ise,
işçiler adına, çalışanlar adına, bundan sonra işçi olarak çalışacaklar adına,
gerçekten, kendisine yürekten teşekkür etmek isterim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Atacak, atacak!..
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Ancak, her parlamenterin, her milletvekilinin çok iyi bilmesi gereken bir
husus, görüşülen maddelerin... Madde geçtikten sonra "şurasına
katılıyorum, bu böyle olmadı, şu şöyle olmadı, olmazsa" dedikten sonra,
bir tavır koymasını beklerdim. O tavrı da göremediğime göre, Sayın Kafkas, hiç
kusura bakmayın, tribünlere oynuyorsun gibi geldi bana.
AGAH KAFKAS (Çorum) - Sen
benim muhatabım değilsin.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Eğer bunu değiştirecek tutum ve davranış içerisine girersen, sana yürekten
teşekkür edeceğim.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, Sayın Kafkas'ın, vicdanının sesini dinleyerek bu kürsüye çıkmış
olmasını arzuluyorum ve bundan sonra, kendisiyle, omuz omuza, söylediği şekilde
madde metinlerini düzeltmek ve çalışma yaşamının sorunlarını işçisiyle,
işvereniyle, Çalışma Bakanlığıyla, yani devlet olarak gidermek için, kendisini
objektif olmaya davet ediyorum ve kendisiyle birlikte çalışmaktan da zevk
duyacağım.
Değerli arkadaşlarım,
feshin bildiriminde itiraz ve usulle ilgili madde yasa metnine yeni girdi.
Burada iş sözleşmesinin, yani, iş güvencesinin gelmiş olmasıyla birlikte,
haksız fesihlerde ispat yükümlülüğü işverene yüklendi; maddenin ikinci
paragrafına baktığınız zaman görürsünüz ki, feshin geçerli bir sebebe
dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. Bu, iş hukukunun felsefesine
uygundur, özüne uygundur; yani, işçiyi koruma amaçlıdır; çünkü, hiçbir işçi,
çalıştığı işyerinden ayrılmışsa, işveren onu işten çıkarmışsa, haksızlığa
uğradığını ispat etme olanaklarına sahip değildir; çünkü, işveren maddeten
güçlüdür, varlıklıdır, fabrikanın sahibidir, işletmenin sahibidir, maiyetinde
pek çok çalışan vardır. O nedenle, işini kaybetmek istemeyen diğer çalışanların
içinden kendisine pek kolay yalancı tanık bulabilir. Böyle bir düzenlemede, fıkranın
ikinci cümlesine bakarsanız "işçi, feshin başka bir sebebe dayandığını
iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür" denilirken,
işverene yüklenilen ispat yükümlülüğü işverenden alınıyor, işçiye yükleniyor ve
madde işlemez hale geliyor.
HASAN KARA (Kilis) -
Hukukun genel kuralı.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Hukukun genel kuralı değil. İş hukukunun genel kuralı -dün söyledim- işçinin
hukukudur, işçinin korunması gerekir. İşçi, hiçbir şekilde, haksızlığa
uğradığını ispat edebilecek maddî ve manevî olanaklara sahip değildir. İşini
bırakıp mahkemesini bile takip edecek olanaktan yoksundur. O nedenle, iş
hukukunun genel felsefesi işçinin korunmasını emreder.
HASAN KARA (Kilis) -
İstisnaî hüküm.
İZZET ÇETİN (Devamla) - O
nedenle, biz, işverene yüklenilen işten çıkarmanın haklılığını ispat
yükümlülüğünü onun sırtından alıp, onun yükümlülüğünden alıp, işçiye
vermeyelim.
Sayın Kafkas, bakınız,
biraz evvelki konuşmanızın ilk adımını bu maddede test edeceğiz. Biz bir önerge
verdik, biraz sonra görüşeceğiz. Önergede, feshin başka bir sebebe dayandığı
iddiasında işçinin ispatını kaldıralım diyoruz. Bunu hep birlikte göreceğiz.
Sizin de samimiyetinizi
burada test etme olanağı bulacağız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
20 nci madde üzerinde 1
adet önerge vardır; önce önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Fesih bildirimine itiraz ve usulü" başlıklı 20 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Hüseyin Özcan |
Bayram Meral |
Muhsin Koçyiğit |
|
Mersin |
Ankara |
Diyarbakır |
|
|
Muharrem Doğan |
|
|
|
Mardin |
|
Fesih bildirimine itiraz
ve usulü
Madde 20.- İş sözleşmesi
feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen
sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği
tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açılabilir. Toplu iş
sözleşmesinde hüküm varsa veya taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede
özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe
dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. Dava seri muhakeme usulüne göre
iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde,
Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, takdire
bırakıyoruz; ama, bu maddenin 1 inci fıkrasında bir redaksiyon var, ben, onu
size arz ediyorum: Birinci cümledeki son kelime "açılabilir" değil
"açabilir" şeklinde olmalı.
BAŞKAN - Dava açabilir?..
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Evet efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
DEVLET BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergenin sahipleri konuşmak istiyor
mu, gerekçeyi mi okutalım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe :
Maddenin ikinci
fıkrasında yer alan "işçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia
ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür" cümlesi madde metninden
çıkarılarak işçinin fiilî imkânsızlıklar nedeniyle ispat edememe riski ortadan
kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı ve
gerekçesini okuduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Efendim, Komisyon
Başkanının biraz önce söylediği, bir yazım hatasından kaynaklanan
"açılabilir" kelimesinin "açabilir" olarak düzeltilmiş
şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 20 nci
madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutuyorum :
Geçersiz sebeple yapılan
feshin sonuçları
MADDE 21. - İşverence
geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece
veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar
verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi
başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az altı
aylık ve en çok bir yıllık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem
feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde
ödenecek tazminat miktarını da belirler.
Kararının kesinleşmesine
kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan
ücret ve diğer hakları ödenir.
İşçi işe başlatılırsa,
peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak
ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya
bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı
ayrıca ödenir.
İşçi kesinleşen mahkeme
veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren altı işgünü içinde işe başlamak
için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda
bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve
işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.
Bu maddenin birinci,
ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez;
aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir.
BAŞKAN- 21 inci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın
Muhsin Koçyiğit.
Buyurun Sayın Koçyiğit.
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUHSİN
KOÇYİĞİT (Diyarbakır)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
73'e 1 inci ek sıra sayılı İş Yasa Tasarısının 21 inci maddesi hakkında
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; demokrasiyle yönetilen ülkelerde parlamenter sistem esası
benimsenmiştir. Parlamenter sistemde güçlerin ayrılığı ilkesi vardır. Buna
göre, yasama-yürütme-yargı diye üç erk vardır. Bunların hepsinin görevi ayrı
ayrıdır. Yasamanın birinci görevi, kanun yapmak, ikincisi ise, Mecliste denetim
faaliyetinde bulunmaktır. Maalesef, bugün burada görmekteyiz ki, komisyonlardan
gelen metinler, hiç virgülüne dokunulmadan, sanki değişmez metinlermiş gibi,
Yüce Genel Kurulun onayından geçirilmeye çalışılıyor. Burası, bir bakıma, boşa
zaman geçirilen bir aygıt gibi algılanıyor. Bunu nefretle kınıyorum. Yani,
Meclisin iradesine de önem vermek, saygı duymak gerekiyor; çünkü, burada çok
değerli arkadaşlarımız, milletvekillerimiz var. Hepsi kendi alanında uzman
kişiler. Burada herkesin önemli katkıları olabilir. Bunlara da önem vermeliyiz.
Bunu da burada belirtiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Yasa Tasarısıyla, emekçilerin uzun yıllar
boyu verdikleri büyük mücadeleler sonucu elde ettikleri tüm kazanımlar, âdeta,
bir çırpıda yok edilmek istenmektedir. Bu yasa tasarısı, işçilerin iş
sözleşmelerinin feshi konusunda işverene geniş yetkiler vermiş; âdeta, iş
aktinin feshini, işverenin iki dudağı arasına bırakmıştır.
Bu kanun tasarısı, emeği
bir meta olarak görmekte ve onun, alınır, satılır ve devredilir bir mal haline
dönüşmesini öngörmektedir.
Emeğin korunmasıyla
ilgili çağdaş hukuk ilkeleri terk edilerek, işverenin çıkarları, emeğe ve emek
haklarına tercih edilmektedir. Görüşülmekte olan İş Yasası Tasarısının
"geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları" ve "çalışma
koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi" başlıklı 21 inci ve 22
nci maddeleri, iş şartlarında kötü ve işçi aleyhine esaslı değişiklik yapma
hakkını tek taraflı olarak işverenlere bağışlayan bir madde şeklinde
düzenlenmiştir.
Bu, işçi haklarının tek
taraflı gaspına yönelik bir düzenlemedir. Böylece, baskıcı bir uygulamayla,
işçiler işveren karşısında yalnızlığa ve mağduriyete itilmekte, emeğin hakları
gasp edilmektedir. Ayrıca, işçiler örgütsüzlüğe ve sendikasızlığa itilmek
suretiyle de kayıtdışı ekonomi özendirilmektedir.
Oysa bu tasarıyla
yapılması gereken, çalışma ve örgütlenme hakkının korunması, emeğin durumunun
iyileştirilmesi ve çalışma koşullarının insanca olması, insanca ve hakça
yaşamaya yeterli bir ücret düzeyini korumaya yönelik önlemlerin acilen alınması
olmalıydı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; işçi ve işveren birbirlerine karşı iki ayrı kurum değil,
aksine, birbirlerini tamamlayan bir bütünün ortak parçalarıdır, varlık
nedenleri birbirlerine bağlıdır. Amaç, üretmek, dağıtmak ve bölüşmek, kısaca,
sanal ekonomiden reel ekonomiye, üreten ekonomiye geçişi sağlamaktır. Bunun
için, işyerlerinde, öncelikle sosyal barışın sağlanmasına yönelik yasal
düzenlemelerin yapılması amaçlanmalıdır. Bu da Yüce Parlamentonun birinci
görevidir.
Hukukun temel
ilkelerinden biri de, güçsüzü korumaktır. Güçlü, bir şekilde kendisini korur,
durumunu düzeltir; oysa, işçi, işveren karşısında güçsüz durumdadır. Güçsüzler,
güçlülere karşı kendilerini, ancak yasalarla koruyabilirler. Bu, idare
hukukunda böyledir; Danıştayın yerleşmiş içtihatlarında, memur, birey, devlete
karşı devamlı korunmaktadır; çünkü, devlet güçlü olduğundan, onun korunmaya
ihtiyacı yoktur, o bir şekilde kendini korur; ama, memur ya da işçi ya da birey
zayıf durumda olduğundan, mahkeme kararları genellikle bu kişilere yönelik
olmaktadır. Bu Parlamentonun da birinci görevi, işçileri korumak, yasal
güvenceye kavuşturmak olmalıydı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz de burada elimizi vicdanımıza koyarak, güçsüzü, yani,
emekçiyi, işçiyi korumaya, onu topluma kazandırmaya yönelik yasal düzenlemeler
yapmak zorundayız; ancak böyle davranırsak toplumdaki sosyal barışa ve huzura
katkıda bulunmuş oluruz.
Ancak, bu tasarıyla, iş
güvenesi yok edilmek istendiğinden; işçi, alınır, satılır ve devredilebilir bir
meta haline getirildiğinden, belirli süreli iş sözleşmesiyle işverene sınırsız
serbesti tanındığından, çalışma saatlerinin ayarlanması işverenin keyfine
bırakıldığından, kıdem tazminatı hakkına ilişkin ileriye dönük kısıtlamalar
getirildiğinden, iş güvencesinde işçi sayısını 10'dan 30'a çıkarmak suretiyle
fiilen ve büyük oranda iş güvencesini geçersiz kılıp işçileri kaderleriyle baş
başa bıraktığından, özetle, kazanılmış işçi hakları topyekûn gasbedildiğinden,
şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, bu tasarıya ret oyu vereceğimizi
bildirir, hepinize saygılar sunarız. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN KARA (Kilis) - 21
inci madde işçinin lehine...
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Koçyiğit.
Şahısları adına söz
isteği var.
İlk söz, İzmir
Milletvekili Sayın Vezir Akdemir'e ait.
Buyurun Sayın Akdemir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca hazırlanan İş Kanunu Tasarısının 21 inci maddesinde belirtilen
geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçlarıyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, Yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Maddeyle ilgili görüşlerimi
açıklamadan önce, Bingöl'deki depremle ilgili ve depremden sonra şehirde
meydana gelen olaylarla ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Çok acılı, kederli bir
günde, üzüntülü bir ortamda, yönetimdeki görevlilerin, emniyet teşkilatının,
orada vatandaşlarımıza sahip çıkması gerekirken tam tersine acılarını bir kat
daha artırdığını gördük. Basın kanalıyla hep beraber bu konuyu gördük ve
izledik; ama, ne yazık ki, yönetimin en tepesindeki kişi, oradaki vatandaşımızı
terörle suçladı.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Vatandaşı değil, örgütü.
VEZİR AKDEMİR (Devamla) -
Şimdi, o valiye, o arkadaşa, o yetkili kişiye sorabilir miyiz...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Düzce'de de deprem oldu; niye orada olay çıkmadı?!
VEZİR AKDEMİR (Devamla) -
Acaba, hangi yöntemlerle tespit etti o depremdeki vatandaşımızın terörist
olduğunu, hangi kriterlere göre ölçtü onu, kimlerden sordu?! O meydanları
dolduran insanların hangi birisinin terörist olduğunu söyleyebilirsiniz?!
RESUL TOSUN (Tokat) -
Vatandaşa terörist denmedi. Vatandaşla örgütü karıştırma.
VEZİR AKDEMİR (Devamla) -
Bu sayın valinin söylediklerine katılmıyorum; bu soruyu Sayın Bakana, İçişleri
Bakanlığına da sormak istiyorum. (AK Parti sıralarından "Maddeyle ilgili
konuş" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
bir dakikanızı rica edeyim...
VEZİR AKDEMİR (Devamla) -
Maddeyle ilgilidir benim görüşlerim Sayın Başkan.
Orada yaşayan insanların
çoğu...
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
bu Parlamentoda bir teamül var, bir İçtüzük var. Başkan size "bir
dakika" deyip de ikazda bulunduğu zaman, siz duracaksınız lütfen, belki
bir açıklama yapacağım.
Sayın milletvekilleri,
lütfen, kürsüde konuşan hatibe laf atmayalım. Birinci ricam bu.
İkincisi; siz, 21 inci
madde üzerinde söz aldınız; belki, Bingöl depremiyle ilgili bir başsağlığı
diler, bir güzel temennide bulunurdunuz. O konudaki yorumunuzu başka bir zaman
yaparsınız.
Lütfen, madde üzerine
dönün; aksi takdirde sözünüzü keserim.
VEZİR AKDEMİR (Devamla) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Aslında, maddeyle
bağlantı kurmak istiyordum; çünkü, orada, o meydandaki insanların çoğu işsizdi,
çoğu işi olmayan insanlardı, aç ve sefildi; bir lokma ekmek veya barınabilecek
çadır veya giysi almak için oradaydı. O nedenle, diyorum ki, o işsiz insanları
terörle suçlamamak lazım; çünkü, o insanlar, hep beraber sandık başına gitti,
bu Yüce Meclise oy verdi, bu temsilcilere oy verdi; o nedenle, onları
suçlamamak lazım diye düşünüyorum. Görüşlerimi, o açıdan açıklamak istedim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Maddeyle ilgili
görüşlerimi açıklamak istiyorum. Madde metninde "İşverence geçerli sebep
gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel
hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde,
işveren, işçiyi bir ay içerisinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu
üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az altı aylık ve en
çok bir yıllık ücret tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur" ibaresi yer
almaktadır.
Burada, tasarı metninde
belirtilen süre ve parasal değerler, ülkemizin, işverenin işçiye bakış
gerçeklerine uymamaktadır. Bu bağlamda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızın yürütmekte olduğu altyapı çalışmalarının bu talepler karşısında
yetersiz olduğu apaçık görülmektedir. Bazı gerekçeler ileri sürülerek işlerinden
haksızca çıkarılan mağdur vatandaşlarımızın, mahkemelerde uzayan davaların
sonuçlanmaması neticesinde, bu mağduriyetleri daha da artmaktadır.
Günümüz dünyasında,
vatandaşlarının sosyal güvencelerinin bu kadar zayıf olduğu bir ülkenin, Avrupa
Birliği yolunda atmış olduğu adımların ne kadar geçerli olacağı da büyük bir
soru işaretidir. Çok yakın geçmişimizde de, toplu işten çıkarmalar sonucunda,
işçilerimizin ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin mağduriyetleri
unutulmamalıdır. Tüm milletvekillerimizin bu konuya hassasiyet göstererek,
işçilerimizin daha huzurlu bir ortamda çalışmaları için madde metninde
belirtilen tazminat oranının artırılması hususunda gerekli duyarlılığı
göstereceğine olan inancımla, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akdemir.
İkinci söz isteği,
Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral'ın.
Sayın Oral, buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; bu maddeyle ilgili Cumhuriyet Halk
Partisinin ciddî bir önerisi vardır. Bunun, özellikle, Komisyon ve Hükümet
tarafından ve Sayın Meclis tarafından dikkatle dinlenmesini Yüksek Huzura arz
ediyorum.
"Madde 21- İşverence
geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece
tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir
ay içinde işe başlatmak zorundadır."
Mahkemelere
güvensizliğimiz yoktur; yüksek yargının vereceği karara hepimiz saygı göstermek
durumundayız.
"Kararın
kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar
doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.
İşçi işe başlatılırsa,
peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak
ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş
veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret
tutarı ayrıca ödenir.
İşçi kesinleşen mahkeme
kararının tebliğinden itibaren altı işgünü içinde işe başlamak için işverene
başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise,
işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun
hukukî sonuçları ile sorumlu olur.
Bu maddenin, birinci,
ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmelerle hiçbir surette değiştirilemez,
aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir. "
Tasarının birinci
fıkrasının ilk cümlesinde yer alan "veya özel hakem tarafından"
ibaresiyle; ikinci cümlesinde yer alan "işçiye başvurusu üzerine işveren
bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az altı aylık ve en çok bir yıllık ücreti tutarında tazminat
ödemekle yükümlü olur" ibaresi ve ikinci fıkrada yer alan "Mahkeme
veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması
halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler" ibaresi madde metninden
çıkarılmalıdır.
İş güvencesi, ancak, işe
iadeyle ilgili yargı kararının uygulanması sonucu sağlanabilir diye
düşünüyoruz. Geçersiz nedenin varlığı halindeyse, işe başlatılmaması durumunda
işçiye ödenecek tazminatla ilgili bir düzenleme yapmak, fiilen, yargı
kararlarının uygulanmayacağı sonucunu doğuracaktır. Bu nedenle, birinci
paragrafta yer alan son cümleyle, ikinci paragrafın madde metninden
çıkarılmasının uygun olduğunu düşünmekteyiz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; demin, çok ciddî bir olay yaşadık burada. Ben, Sayın Kafkas'ın
içtenliğine inanıyorum. Kendisinin ait olduğu, üyesi bulunduğu siyasî partinin,
şu ana kadar, özellikle bu maddelerle ilgili yaptığı veya yapmakta olduğu
yanlışların düzeltilmesi konusunda bir uyarısı oldu. Ben, bunu, bir uyarı
olarak alıyorum; çünkü, kendisi -kendi beyanıdır- iş yaşamından gelen bir
arkadaşımız. O halde, Sayın Komisyonun ve Sayın Hükümetin, İçtüzüğün 89 uncu
maddesi gereği, tekriri müzakere yapma konusunda yetkisi vardır, İçtüzükte
bunun yeri vardır. Eğer, gerçekten, biz, Türkiye'de, çalışanların sadece ve
sadece yüzde 5'inin sendikalı olduğunu biliyorsak, bu yasaların, özellikle
sendikasız işçilere ne kadar gerekli olduğunu da, buradan çok açık gözlemleme
kolaylığını sağlamış oluyoruz. Dolayısıyla, bu fırsattan yararlanarak,
Hükümetin veya Komisyonumuzun, bu, 30 işçiyi, yani, 10 işçiyi 30 işçiye çıkaran
Sayın Kapusuz'un önerisi olan maddeyi, tekrar, tekriri mükerrer, yani, 89 uncu
maddeye dayanarak, tekrar, tekriri mükerrer yapmasını...
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Tekriri müzakere...
V. HAŞİM ORAL (Devamla) -
...bunu tekriri müzakere yapmasını...
Özür dilerim;
düzeltiyorum. Teşekkür ederim.
Bu düzeltmenin de, benim
dil sürçmemle yapılan yanlışlıktan çok daha faydası olacağına ve bu konuda
sizlerin duyarlı olacağına inanıyorum. İçimizden çıkan arkadaşlarımızın, siyasî
partimizin dışındaki, söylemlerinin dikkatle ele alınması gerektiğini, bunun
çalışanlar için, Türkiye için önemli olduğunu söylüyorum ve aklın yolu birdir
diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Oral.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 3 adet
önerge vardır; bu önergeleri, önce okutacağım, daha sonra aykırılık derecesine
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Geçirsiz sebeple yapılan feshin sonuçları" başlıklı 21
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Hüseyin Özcan |
Muhsin Koçyiğit |
Muharrem Doğan |
|
Mersin |
Diyarbakır |
Mardin |
"Geçersiz sebeple
yapılan feshin sonuçları
MADDE 21.- İşverence
geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece
tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir
ay içinde işe başlatmak zorundadır.
Kararının kesinleşmesine
kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan
ücret ve diğer hakları ödenir.
İşçi işe başlatılırsa,
peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki
fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan
işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin
ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.
İşçi kesinleşen mahkeme
veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren altı işgünü içinde işe başlamak
için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda
bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve
işveren sadece bunun hukukî sonuçları ile sorumlu olur.
Bu maddenin birinci,
ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez;
aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir."
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73'e 1
inci ek sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 21 inci maddesinde geçen "en
az altı aylık ve en çok bir yıllık ücreti tutarında" ibaresinin "en
az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında" şeklinde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
|
Salih Kapusuz |
İsmail Bilen |
Yahya Baş |
|
Ankara |
Manisa |
İstanbul |
|
Ünal Kacır |
|
Mehdi Eker |
|
İstanbul |
|
Diyarbakır |
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
73'e 1 inci ek sıra
sayılı tasarının 21 inci maddesinin beşinci fıkrasındaki "... altı
işgünü..." ibaresinin "... on işgünü.." şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bayram Meral |
Mustafa Özyürek |
Haluk Koç |
|
Ankara |
Mersin |
Samsun |
|
Ali Topuz |
|
Enver Öktem |
|
İstanbul |
|
İzmir |
BAŞKAN - Şimdi, en aykırı
önergeyi okutup, komisyon ve hükümete soracağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları" başlıklı 21
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir)
ve arkadaşları
"Geçersiz sebeple
yapılan feshin sonuçları
Madde 21.- İşverence
geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece
tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir
ay içinde işe başlatmak zorundadır.
Kararın kesinleşmesine
kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan
ücret ve diğer hakları ödenir.
İşçi işe başlatılırsa,
peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki
fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan
işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin
ödenmemişse bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.
İşçi kesinleşen mahkeme
veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren altı işgünü içinde işe başlamak
için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda
bulunmaz ise işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren
sadece bunun hukukî sonuçlarıyla sorumlu olur.
Bu maddenin birinci,
ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez;
aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir."
BAŞKAN - Şimdi, önergeyi
tekrar dinledik.
Sayın Komisyon, önergeye
katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
DEVLET BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı ve Hükümetin katılmadığı önerge sahipleri, konuşacak mısınız?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, tabiî, fırtınalar kopartıldı iş
güvencesi üzerine; ama, o bilim kurulunun Bakanlığa sunduğu ve 8 Ağustosta
görüşülüp 15 Martta yürürlüğe girecek iken 30 Hazirana ertelenmek istenen
yasanın delik deşik edilmekte olduğuna somut bir önergeyle AKP Grubunun
çıktığını görüyoruz. Herhalde Sayın Agah Kafkas'ın da yüreğinden kan akıyordur
şu anda işçi arkadaşlarının durumunu gördükçe, Grubu adına.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten iş güvencesi sağlanacak ise, gerçek bir iş güvencesi sağlanacak ise
bunun sınırları rakamlarla belirtilmez; ama bir şey hiç belirtilmemeli. Bizim
bu maddeyle ilgili değişiklik önergemizde, ilk cümleden "özel hakem
tarafından" ibaresini çıkarmak istemişiz. İkinci cümlesinde yer alan
"işçiye başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye
en az altı aylık ve en çok bir yıllık ücret tutarında tazminat ödemekle yükümlü
olur" ibaresinin ve ikinci fıkranın komple çıkarılmasını istemişiz; neden;
çünkü, gerçek bir iş güvencesi, ancak, işe iadeyle ilgili yargı kararının
uygulanmasıyla mümkün olabilir.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti
bir hukuk devletiyse ve eğer yargı bir karar vermişse, o karara uymuyorum deme
hakkı hiç kimseye ait değildir. Yargı kararlarını uygulamak ve uygulatmak da,
herhalde, yürütmenin, en başta gelen görevlerinden birisi olması gerekir.
Geçersiz nedenin varlığı
halinde, yargı karar verecek, işveren işe başlatmaz ise, şu kadar miktar parayı
işverenin tazminat olarak ödemesi hükmü, yargıyı işlemez hale getirecek bir
hükümdür. O nedenle, yargı kararının, mutlak surette uygulanması gerekir; ama,
bilim adamları, Türkiye'de hukukun ne kadar uygulandığını da görmüş olacaklar
ki, biliyor olacaklar ki, bir rakam telaffuz etmişler, kısmen de olsa, işçiyi
korumaya yönelik, belki, oradan alacağı üç beş kuruşluk tazminatla geçimini
sürdürürken yeni bir iş bulabilir, değerlendirebilir diye.
AKP'nin, çalışma hayatına
bakışını, işçiye, emekçiye, köylüye, esnafa, toplumun yoksul kesimlerine bakış
açısını, verdikleri önergede, somut olarak bir kez daha görüyoruz. Sizin
defterinizde, sizin anlayışınızda işçi yok, emekçi yok, memur yok, köylü yok.
Bu, bir kez daha ortaya çıkıyor; niye; bilim adamlarının verdiği en az altı
aylık en çok bir yıllık ücretleri bile, o miktarı bile düşürerek, işçiyi açlığa
mahkûm etmek istiyorsunuz. Herhalde, benden daha çok, Sayın Agah Kafkas'ı
üzüyorsunuz. Sayın Kafkas, lütfen, bu değişiklik önergesini geri çektirmenizi
rica ediyorum. İş güvencesi 10 kişiden 30 kişiye çıkmış, belki bu da çok
önemli; ama, en az bunun kadar önemli olan bir konu da, mensubu olduğun AKP
Grubunun vermiş olduğu bu değişiklik önergesinde kendisini gösteriyor. Bu, eğer
bir oyalama değilse, AKP'nin, çalışanlara, yoksul kesimlere bakış açısını somut
olarak ortaya koyuyor.
Değerli arkadaşlarım,
bizim, yasa koyucu olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak,
çıkardığımız yasaların uygulanmasını da takip etme gibi bir görevimiz olmalı.
"Ben yargı kararını uygulamayacağım" deme anlayışına hiç kimsenin
hakkı yoktur. O nedenle, değişiklik önergemizde, miktarların çıkarılmasını ve
yargı kararının uygulanmasını istiyoruz; bir. İkincisi, iş hukukunun temel
felsefesi, çalışanı korumaya yöneliktir. Özel hakeme gitme durumunda,
haksızlığa uğrayan işçinin özel hakemi ikna edebilme, ona derdini anlatabilme
yeteneği ve gücü yoktur. Yakın zamana kadar gördük, ülkemizdeki asıl sorunların
başında kuralsızlık geliyor, deregülasyon geliyor. Yani işverenler...
Ülkemizdeki pek çok kaynağı tüketen, bankaları hortumlayan, devlet olanaklarını
kendi kişisel çıkarları için kullananlar özel hakemleri satın alamaz mı?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
toparlayınız.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Onları kullanarak, her
türlü olanağı kendi kişisel çıkarları için kullanan insanların, böyle bir
haksızlığa maruz kalan işçiyi alt edebilmeleri çok kolaydır. O nedenle, özel
hakemin ve parasal miktarların metinden çıkarılmasını talep ediyoruz. Bu
talebimiz, yargıyı üstün kılmak, hukukun üstünlüğünü egemen kılmak
anlayışımızdan kaynaklanmaktadır. Değişiklik önergemiz, maddeyi daha
anlaşılabilir, daha uygulanabilir hale getirme amacına yöneliktir.
Katkı yapacağınızı
umuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
AGAH KAFKAS (Çorum) -
Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN -
Değerlendireceğim Sayın Kafkas.
Gerekçesini dinlediğimiz,
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73'e 1
inci ek sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 21 inci maddesinde geçen "en
az altı aylık ve en çok bir yıllık ücreti tutarında" ibaresinin "en
az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında" şeklinde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Salih Kapusuz
(Ankara)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Dinlediğimiz
önergeye Komisyonumuz katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyorum
efendim.
BAŞKAN - Hükümetimiz?..
DEVLET BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz?..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe :
İşçi ve işverenin
karşılıklı hak ve menfaatları açısından sürelerin bu şekilde düzenlenmesinin
daha isabetli olacağı değerlendirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve
gerekçesini okuduğumuz...
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, yoklama yapılmasını
istiyoruz efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Yoklama istemi için yetersayı yok Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yoklama
isteminde bulunan 20 kişiyi tespit etmemiz gerekiyor.
Sayın milletvekillerinin
isimlerini tek tek tespit edeceğiz: Sayın Koç, Sayın Özyürek, Sayın Feramus
Şahin...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Onlara zaman kazandırıyorsunuz. Hepimiz ayaktayız; sayın!..
BAŞKAN -
İçtüzüğümüze göre, sayacağız Sayın
Başkan, zapta geçiriyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Ayakta olanları sayın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koç,
ayakta olanları sayacağım; yalnız, bir karışıklığa meydan vermeyelim,
saydıklarımız otursun.
Haluk Koç, Mustafa
Özyürek, Feramus Şahin, İsmail Değerli, Bayram Meral, İzzet Çetin...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Oturanlar yoklamadan düşer Sayın Başkan. Böyle şey mi olur? Başlangıçta da
yoklardı.
OYA ARASLI (Ankara) -
Zaman kazanmak için tartışma çıkarıyorsunuz.
BAŞKAN - Efendim, bu
şartlarda yoklama isteğinizi işleme koyamam.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Başkan, lütfen sayın.
BAŞKAN - Sayıyorum
efendim.
Haşim Oral, Oya Araslı,
Enver Öktem, Hakkı Ülkü, Mustafa Gazalcı, Bayram Meral, Cevdet Selvi, Zekeriya
Akıncı, Hüseyin Ekmekçioğlu, Muharrem Kılıç, Ali Oksal, Bülent Tanla, Hasan Fehmi
Güneş, Şükrü Elekdağ.
Yoklamayı elektronik
cihazla yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
sayın üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme
giremeyen sayın üyelerin, yoklama pusulalarını, yoklama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı, Salih
Kapusuz ve arkadaşlarına ait önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Üçüncü önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
73'e 1 inci ek sıra
sayılı tasarının 21 inci maddesinin beşinci fıkrasındaki "...altı
işgünü" ibaresinin "...on işgünü" şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Bayram Meral
(Ankara)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, bu
önergeyi olumlu buluyoruz; ama, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, ama, olumlu görüş beyan ettiği ve Hükümetin de katıldığı
önerge sahipleri; gerekçeyi okutalım mı efendim?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe :
İşçiye başvuru için
yeterli süre kalması amacıyla bu değişiklik önerilmektedir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen iki önerge
doğrultusunda 21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 21 inci madde kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi okutmadan
önce, Sayın Kafkas, biraz önce bu madde üzerinde konuşan Sayın Çetin'in
konuşmasında, ismen bahsetmek suretiyle, kendisine sataşıldığını ifade
etmiştir. İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre kendisine söz veriyorum; ancak,
herhangi bir sataşmaya meydan vermeden açıklamanızı yapın.
Buyurun Sayın Kafkas. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Çorum
Milletvekili Agah Kafkas'ın, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, içtenlikle, ilkelerim ve
inançlarım doğrultusunda bir konuşma yaptım; dün sabah uyandık ve gelip burada
bir konuşma yapmadık. Bu bir süreç. İki yıldır bu yasanın hayata geçirilmesi
konusunda, dün, sendikacı olarak bir duruşumuz vardı; bugün, parlamenter olarak
o duruşumuz dünkünden hiç farklı olmamıştır. Komisyona gelip şov yapanların
dışında, komisyonda üye olarak bulunanlar da bunun komisyonda nasıl tezahür
ettiğinin tanığı olmuşlardır. Yetmez; ben, bir siyasî partinin mensubuyum, AK
Partili olmaktan da gurur duyuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Partimin
karar süreçleri içerisinde Grubuma ve parti yönetimime kendi inandığım
doğruları anlatmak üzere uzun zaman gayret sarf ettim. Süreçleri tamamlamadan -sevgili
arkadaşım çok iyi bilir- sabah kalkınca greve gidilmez. Greve gitmek için bütün
süreçleri bitirmeniz lazım; ondan sonra greve gidersiniz. Ben de görüşme adına,
uzlaşma adına, hem sosyal taraflarla hem de hükümetle gereken çalışmaları
sürdürdüm ve inançlarıma ters düşen beş maddeyi de, çıkıp, burada,
açıkyüreklilikle ortaya koydum.
Benim samimîyetimi
ölçecek mekanizmaya sahip değilsin Sayın Çetin; senin ona gücün de yetmez,
hafızan da erişmez. Ben, ancak milletime ve Allah'a hesap veririm. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Onun için, inandığım doğruların, dün de mücadelesini
verdim, bugün de vereceğim, yarın da vereceğim. Demin sen de ifade ettin
"daha çok onu üzmüştür" dedin; çünkü, emek hareketine, ben, senden
daha yakınım.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kafkas.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - 22 nci maddeyi
okutuyorum :
Çalışma koşullarında
değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi
MADDE 22. - İşveren, iş
sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve
benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı
bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle
yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi
bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde kabul etmezse, işveren
değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya fesih için başka bir geçerli
nedenin bulunduğunu yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak
suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu durumda 17 ila 21 inci madde
hükümlerine göre dava açabilir.
Taraflar aralarında
anlaşarak çalışma koşullarını her zaman değiştirebilir. Çalışma koşullarında
değişiklik geçmişe etkili olarak yürürlüğe konulamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım; ne yapıldığına,
cidden, oturduğum yerden, şaşıyorum. Daha bir yıl önce, şurada, İş Güvencesi
Yasasının çıkışında sizlerin büyük katkısı oldu. Aradan ne geçti, bu yasa kime
ne getirdi ki, birileri, size -kusura bakmayın- bu kadar baskı yaptı ve dün
verdiğiniz kararı bugün değiştirdiniz?! Yanlış bir şey yapıyoruz değerli
arkadaşlarım.
Bakınız, ben, bir
çalışmadan esinlendim, bilgilerinize sunmak istiyorum:
1 ile 9 işçi arasında
işçi çalıştıran işyeri sayısı, kamuda 10 790, çalışan işçi sayısı 36 457; özel
sektörde 310 387, çalışan işçi sayısı 992 765; toplam işçi 1 029 222.
10 ile 25 işçi arasında
işçi çalıştıran, kamuda 3 000 işyeri, işçi sayısı 46 089; özel sektörde 43 905
işyeri, işçi sayısı 654 829; toplam işçi 700 918.
26 ile 50 işçi arasında
işçi çalıştıran işyerlerinin sayısı 17 162, işçi sayısı da 622 000. Bunun da
yarıya bölündüğünü düşünürsek -kayıtlıdan bahsediyorum- 2 200 000 işçiyi İş
Yasasının dışına ittiniz, toplusözleşme düzeninin dışına ittiniz, emekliliğin
dışına ittiniz, sağlık sorununun dışına ittiniz. Bunun farkında mısınız
saygıdeğer milletvekilleri, buna razı mısınız, gönlünüz buna razı mı?! Bu
insanlar kıdem tazminatından oldu, ihbar önelinden oldu.
Bir şey daha var: Bununla
kayıtdışını daha da genişlettiniz. Bugün, devlet verilerine göre 4 500 000'in
üzerinde kayıtdışı çalışan işçi var; bunu da üzerine koyacak olursak, 7 000
000'un üzerinde insanı kayıtdışına ittiniz. Kimden vergi alacaksınız, kimden
prim alacaksınız da, Sosyal Sigortalar Kurumunun durumunu düzelteceksiniz?!
Kıyımın ötesinde bir şey değildir. İddia ediyorum, çıkacak olan bu yasa,
işçiler yönünden, Bingöl depremi gibidir, Bingöl depremi! Yaptığınız budur.
Bakınız, işçiler de size
soruyor; diyorlar ki: "Bu Saygıdeğer AK Partililerin bizim hakkımıza,
hukukumuza güçleri yetiyor da..." Şu gazetede bir ilan var; okuyorum:
"Bu halkın parasını kurtaracak yok mu?" Size sesleniyorlar.
Neredesiniz; şimdi, sizi arıyorlar, iktidarsınız. Yok mu halkın parasını alan?!
Neden bunların üzerine gidemiyorsunuz? Gücünüz yetmiyor değil mi?! Hakikaten
üzülüyorum.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Gideceğiz... Gideceğiz...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Gidemezsiniz!
İBRAHİM HAKKI BİRLİK
(Şırnak) - Göreceksiniz, yapacağız...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Gidemezsiniz! Gidebilmeniz için, dik olmanız lazım, dik!..
Gidemezsiniz!
Aradan altı ay geçti...
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sizin yapamadığınız şeylerin beş fazlasını yaptık, en güzel işleri yaptık.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Hiçbir şey yapamadınız!
Değerli arkadaşlarım,
burada, 22 nci maddeyle yapılmak istenen ne? Burada bir tek madde gösterin ki,
işçinin hakkını, hukukunu korusun.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Bu madde var mıydı?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Bu maddenin ne olduğunu biliyor musun Değerli Milletvekili?!
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Bu madde var mıydı İş Kanununda?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Bu maddenin anlamını biliyor musun?!
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Tatbikatını yaptım ben.
BAŞKAN - Sayın Meral,
siz, Genel Kurula hitap edin lütfen...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - İşte, değerli arkadaşlar, bilmiyorsunuz, okumuyorsunuz,
anlamıyorsunuz, konuşuyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Bilmez... Bilmez onlar...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Bu madde nedir biliyor musunuz, bu madde nedir; bu madde, işçinin
çalıştığı işyerinde pozisyonunun değiştirilmesidir; yani, bir şoförün, greyder
operatörü olmasıdır; bir greyder operatörünün, şoför olarak çalışmasıdır;
çalışmadığı takdirde, iş aktinin feshidir!
Lütfen, rica ediyorum
sizden değerli milletvekilleri, biraz kafanızı yorun, ne olur. İnanıyorum ki,
biraz kafanızı yorsanız, bu maddelerin hiçbirine "evet" demezsiniz.
Biz, işverenin düşmanı mıyız, -tekrar ediyorum- oturuyor değerli işverenler,
oturuyor... Bizde de var, yalnız sizde yok; ama, şunu özellikle söylemek
istiyorum, söylemezsem içime dert olur: Sizden rica ediyorum, bir oda
başkanının bu kadar baskısına Meclisi alet etmeyin, iradenizi kullanın burada.
Bir milletvekiliniz oturuyordu burada... Keyfinden mi bunu anlatıyor?! O
işçiler sizin vatandaşınız değil mi; onlar size oy vermedi mi?! "Efendim,
bu madde var mıydı İş Yasasında"; çıkar, önerge ver çıkar; istemiyoruz bu
maddeyi.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, burada örnekler verdim. 7 000 000 insanı kayıtdışına ittiniz. Bu
insanlar emekli olma hakkından oldu, vebal altında kalırsınız, vebal altında!
Adım adım buduyorsunuz. Bunu, İş Güvencesi Yasasında kabul ettik. İş Güvencesi
Yasası yürürlüğe girdikten sonra -15 Martta yürürlüğü girdi- hangi işyeri iflas
etti; hangi işyerinde münakaşa çıktı; hangi işyerinde işçiler kalktı bir başka sendikaya,
örgütlendi, örgütlenme hakkını kullandı?! Var mı; yok. Ne oldu da şimdi bunu
tahrip ediyorsunuz?! Neden, dün "evet" dediniz, bugün
"hayır" diyorsunuz?! Yani, kusura bakmayın arkadaşlar; bu kadarı da
olmaz, yazık ediyorsunuz. Bakınız, bu nedir biliyor musunuz; halk "dün
Yüce Meclisin 'evet' dediğine, birileri bugün baskı yaptı 'hayır' dedi"
diyor. Hepimiz zan altında kalıyoruz,
bir tek siz kalsanız... Gezdiğimiz yerlerde sırf size bir şey söyleseler
eyvallah deriz; ama, buradaki bütün milletvekilleri için bir şey söylüyorlar.
Buna, bu lafları söyletmeye hakkımız yok değerli arkadaşlarım. "Birileri
istedi, teker teker buduyorum..."
Şimdi, 22 nci maddeye
göre, ben sana bir iş verdim; evet, bunu yapacaksın, pozisyonunu değiştirdim...
Şu ana kadar sen (A) işi yapıyordun, şimdi (B) işine gönderiyorum; bahane ya...
Bütün işverenler için bunu kastetmiyorum, elbette ki, içlerinde, işçisini
evladı gibi kucaklayan milyonlarca insan var; ama, keyfî, elinde bir güç var,
bu gücü kullanıyor.
Değerli arkadaşlarım,
size bir şey söylemiştim, bakınız, bunu bir yerinize iyi yazın: O, bugün size
baskı yapanlar veya size hoş görünenler -öyle ifade kullanayım- geçmişte Doğru
Yola da bunu gösteriyorlardı, ANAP'a da bunu gösteriyorlardı. Onların posasını
çıkardılar "güle güle" dediler, gitti. Hiç merak etmeyin, onlar, taze
kan arar; yarın sizi de bitirir, size de güle güle derler; hiç merak etmeyin.
Bunu, yazın bir yerinize. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu yazın bir yerinize;
size de güle güle derler; onun için, bırakın...
Değeli arkadaşlarım, ne
istiyorsunuz; halk, size bu gücü vermiş. Bu gücü, halkın yararına kullanın,
halkın; vebalde kalmayın, günahta kalmayın. Bu hakları yok etmek demek, yetim
hakkını yemek demektir; insaf edin. Yetim hakkını yemektir bu. Bir garibin
hakkını elinden alıyorsunuz, Allah'tan korkun. Kıdem tazminatı gidiyor, ihbar
öneli gidiyor, emeklilik hakkı gidiyor; peki, geriye ne kaldı?! Değerli
arkadaşlarım, geriye ne kaldı, izah eder misiniz; geriye bir canı kaldı,
herhalde ona da kıyamazsınız canım, o kadar da değil.
Değerli arkadaşlarım,
bunları bir okuyun. Bakınız, burada bir arkadaşınız, bir milletvekili
arkadaşınız bir öneride bulundu. Burada,
dün, akşamüzeri madde oylanırken, ben rica ettim; Sayın Başkanım, iki
dakika sabret, ara ver. Yarın, arkadaşlar da sakin kafayla bir düşünsünler;
belki, bir araya geliriz, daha iyisini yaparız dedik; ama, mümkün değil. Mümkün
değil; çünkü, birileri istiyor. Birilerinin de -ne yapalım kader bu- bu İş
Güvencesi Yasası çıkarken sesi soluğu kesilmişti; yine, sizin tarafınızdan
kesilmişti, Genel Başkanınız tarafından kesilmişti; ama, bugün ötüyor, ben ne
yapayım! Bugün fırsat eline geçti "keseceğim" diyor
"asacağım" diyor. Keşke kesse...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Bize destek oluyorsunuz. Bir gün çok üzüleceksiniz. Gideceksiniz halkın
arasına, ne yaptığınızı ne yapmadığınızı orada halk önünüze koyacak ve
üzüleceksiniz; ama, fayda etmeyecek. Ama, hiç karamsar değiliz.
BAŞKAN - Sayın Meral,
toparlayın lütfen.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.
Eski Cumhurbaşkanımız
Sayın Demirel'in dediği gibi; biz geleceğiz ve düzelteceğiz; biz geleceğiz
-çalışanlar hiç merak etmesin, halkımız hiç merak etmesin- Cumhuriyet Halk
Partisi gelecek ve bunları düzeltecek.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Meral.
Şahısları adına ilk söz,
İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem'e attir.
Sayın Öktem, buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 22 nci maddesi olan çalışma koşullarında
değişiklik ve iş sözleşmesinin feshiyle ilgili kişisel görüşlerimi açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum; Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yaygın bir atasözümüz
vardır, mum dibine ışık vermez der. Aslında, olumlu bir davranışı açıklayan bu
sözü, içinden geldiği toplumsal çevreye, kendi tabanına ışık, aydınlık vermez
diye de anlamak mümkündür. AKP İktidarının şimdiye kadar gerçekleştirmiş olduğu
uygulamalar yukarıdaki anlama uygun düşmektedir. Gerçekten de, AKP, altı aylık
iktidarı döneminde, kendisini tek başına iktidara taşıyan işçiye, köylüye,
memura, işsize hiçbir umut ışığı vermemiştir. Bazı egemen çevrelerin ampulden
sıyırıp muma döndürdüğü AKP'nin ışığı kimleri aydınlatıyor; sadece uluslararası
sermayeyi ve sömürücü sermayeyi temsil eden insanları aydınlatıyor. Şimdi
görüşmek zorunda kaldığımız kölelik yasasını da uygulamaya geçirirlerse, artık,
muma dönmüş AKP, dibini karartır hale gelecektir. Tabiî, onun akıbeti de erimek olacaktır; eridikçe dibine
düşecek; yani, içinden geldiği ve ihanet ettiği halkın eline düşecektir. İşte,
o zaman yeni bir atasözü söylenecektir: Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
Değerli milletvekilleri,
22 nci madde üzerinde söz aldığıma göre, şimdi bu maddeyle ilgili olarak
konuşmamı bekliyorsunuz. Aslında, bununla ilgili bir konuşma yapmaya da gerek
yoktur; çünkü, şu ana kadar ne konuştuysak, siz, bunu algılamaktan geri
durdunuz. Bu tasarı öyle bir bütünlük taşıyor ki, bellibaşlı öyle madde
hükümleri var ki, burada "çalışma koşullarında değişiklik ve iş
sözleşmesinin feshi" başlığıyla ilgili olarak, şu ibare şu şekilde
değiştirilsin, bu ibare kaldırılsın demem hiçbir şey ifade etmiyor; çünkü, AKP
Grubu, âdeta taş duvarı andırıyor, vurulan top geri dönüyor. Bu durum, şoförü
sarhoş olduğu için, uçuruma doğru giden arabanın camlarını temizlemeye çalışmak
gibi bir şey olur herhalde. Halbuki, rotası yanlış, yol yanlış, direksiyon
yanlış, fren bozuk, motor yanlış, en önemlisi de şoför yanlış; bunları
değiştirmek gerek. Evet, bu kanun tasarısının tümü, uçuruma giden bir
otomobildir; şoförü AKP olan ve içerisinde emekçilerimizi taşıyacak olan bir
otomobil.
Değerli milletvekilleri,
AKP İktidarının korkudan gözü dönmüştür, kendisi de ölüme doğru gitmektedir.
İnanın, bu iktidar, cenaze namazını kıldıracak bir imamı bile bulmakta güçlük
çekecektir ve öyle zannediyorum ki, cenaze namazını kıldırmak zevki Erbakan
Hocanıza düşecektir.
AHMET YENİ (Samsun) - Ne
alakası var?!
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Atasözüyle başladık, atasözüyle bitirelim: Gün olur, devran döner ve ekleyelim,
güneşi balçıkça sıvamanız mümkün değildir.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öktem, sürenize de riayet ettiğiniz için ayrıca teşekkür
ediyorum.
İkinci söz isteği, Niğde
Milletvekili Sayın Orhan Eraslan'a aittir.
Buyurun Sayın Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte
olan İş Kanunu Tasarısının 22 nci maddesi hakkında, şahsım adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, İş Yasası Tasarısı, acele kaydıyla, 13 Mart 2003 tarihinde,
gerekli şart olan 48 saat bile beklenmeden Meclis gündemine getirilmişti. O
zaman, gerek Sayın Bakan ve gerekse de AKP Grup Başkanvekili Sayın Kapusuz, bu
yasa tasarısının, muhakkak ki, 15 Marttan önce yetişmesi gerektiğini
savundular; şayet 15 Marta yetişmezse, İş Güvencesi Yasasının yürürlüğe
gireceğini, bu yasanın, iş Güvencesi Yasasını dengeleyeceğini, aksi halde, tüm
dengelerin altüst olacağını ve çok kötü şeyler yaşanacağını ileri sürdüler.
Konuşma tutanakları burada.
Bu, bir anlamda, İş
Güvencesi Yasasıyla sağlanan hakların, İş Yasasıyla geri alınmak istenmesinin
bir itirafıydı; yani, İş Güvencesi Yasasıyla işçilere kaşıkla hak verilmişti;
kaşıkla verilen bu hak, İş Yasası Tasarısıyla, kepçeyle geri alınıyordu.
İş Yasasının, çalışma
hayatını düzenleyen çok önemli bir yasa olduğunu ve dolayısıyla, sosyal
tarafların uzlaşması gerektiği doğrultusundaki çabalarımız yok sayılarak,
iktidar partisi, tasarıyı, bulunduğu hal üzerine yasalaştırmak için, zorladıkça
zorladı; nihayet, bu zorlamayla netice alınamayacağını görünce, tasarı
komisyona geri çekildi. Hükümet, İş Güvencesi Yasasını erteleme yoluna gitti,
bu çalışma da Anayasa Mahkemesinden geri döndü.
Şu anda İş Güvencesi
Yasası yürürlükte ve henüz görüşmekte olduğumuz İş Yasası Tasarısı da
yasalaşmadı; ancak, iddia edildiği gibi, kıyamet kopmadı, hatta, kayda değer
hiçbir şey olmadı; sadece, yaratılan sunî korku ortamıyla, işten çıkarmalar
oldu. Yazıktır ki, bu ülke, elli yılı aşkın süredir "bu kış komünizm
gelecek" korkusuyla, umacısıyla yönetildi; ama, komünizm filan gelmedi. Bırakınız
yeni umacılar yaratmayı, yeni öcüler yaratmayı; bizim işçimiz de iş güvencesine
layıktır, bizim dürüst işverenimiz de iş güvencesine layıktır. İş Yasası, İş
Güvencesi Yasasının alternatifi değildir. Sunî bir korku yaratarak, gözdağı
vererek, sosyal taraflar arasında uzlaşma sağlamadan, bu kadar önemli bir yasa
çıkarılmaya çalışılmamalıdır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; tasarının 22 nci maddesi, çalışma koşullarında değişiklik ve
iş sözleşmesinin feshine ilişkindir. Bu madde, 1475 sayılı Yasanın 16 ncı
maddesinde yer alan, işçilerin bildirimsiz fesih hakkına ilişkin olan maddeyi
karşılamak üzere düzenlenmiştir; ancak, madde, gerek düzenleniş biçimiyle
gerekse de içeriği bakımından 1475 sayılı Yasanın 16 ncı maddesinden çok çok
daha geridir. Ancak, yine, ek tasarı, asıl tasarıya göre, 22 nci madde yönünden
biraz daha insaflı ve makyajlı hale gelmiştir. Asıl tasarıda yer alan ve son
derece tehlikeli olan ikinci fıkra, yasa tasarısı metninden çıkarılmış. Bu
hususu olumlu buluyoruz; ancak, yasanın bütünü içinde yapılan devede kulak
misali küçük bir değişikliktir, küçük bir makyajdır. Bunu bile olumlu
sayıyoruz, dikkatimizden bir şey kaçırmış değiliz.
Değerli arkadaşlarım,
yeni İş Yasası, temelde sosyal tarafların uzlaşmasını esas alarak yeniden
düzenlenmelidir; ancak, AKP iktidarı çoğunluğuna güvenerek uzlaşma arayışına
girmemiş "ben yaptım, oldu" anlayışıyla hareket etmektedir. Oysa,
hükümetler çalışma barışına katkı yapabilecek çalışma yasalarını hazırlamakla
mükelleftir. Ne yazık ki, esnek çalışma biçimlerinin İş Yasasına ithali
doğrultusunda yapılan bu çalışma sonucunda olumlu sayamayacağımız gelişmeler
olmuştur. Bu gelişmelerin hiçbirisinin ne ülke ekonomisine ne sanayie ne
demokrasiye ne de örgütlü topluma katkısı yoktur.
Bu tasarının, bu şekliyle
yasalaşması halinde, iki yıllık süre içerisinde ne tam gün çalışan işçi kalır
ne de sendika kalır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, lütfen,
toparlarsanız memnun olurum.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Efendim, mümkün olduğu kadar özetleyeceğim.
İş yasaları
düzenlenirken, iş hukukunun temel prensibi olan "işçi lehine yorum"
ilkesi esas alınır. Oysa, bu tasarının ruhunda "işçi lehine yorum"
ilkesi olmadığı gibi, namuslu işveren lehine yorum da yoktur. Bu tasarının ruhu
kayıtdışıcı, kaçak işçici, çocuk emeğini sömüren, merdiven altıcı lehine yoruma
dayanmaktadır. Türkiye'ye yazık ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
çalışma barışına yazık ediyorsunuz, işçiye ve namuslu işverene yazık
ediyorsunuz, işçi sınıfına hiçbir iktidarın yapmadığı düşmanlığı yapıyorsunuz
ve hayret ediyorum ki, bu kadar işçi aleyhinde olmanıza rağmen, bu kadar kötü
bir iş yasasını çıkarmaya çalışmanıza rağmen, nasıl oluyor da işçi dostu,
yoksul dostu gibi görünmeyi başarabiliyorsunuz?!
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa, çalışanlara, işçilere karşı bir yasadır; buna "hayır" oyu
vermek vicdanî borcumuzdur.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Eraslan.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 2 adet
önerge vardır; önergeleri okutuyorum :
Türkiye
Büyük Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin
feshi" başlıklı 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki gibi
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan Enver Öktem İzzet Çetin
İzmir İzmir Kocaeli
Cevdet Selvi Bayram Meral Mehmet Küçükaşık
Eskişehir Ankara Bursa
"Belirli süreli iş
sözleşmelerinde yukarıdaki hükümler uygulanmaz. İşveren, işçi rızası olmadığı
sürece, belirlenen şartları sözleşme süresinin sonuna kadar uygulamakla
yükümlüdür."
BAŞKAN - Şimdi, ikinci
önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda
görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "Çalışma koşullarında değişiklik ve
iş sözleşmesinin feshi" başlığını taşıyan 22 nci maddesinin ikinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve üçüncü fıkranın eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Mehmet Küçükaşık |
|
Cevdet Selvi |
|
Bursa |
|
Eskişehir |
Çalışma koşullarında
değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi
Belirli süreli iş
sözleşmelerinde yukarıdaki hükümler uygulanmaz. Belirli süreli iş sözleşmesinde
işçi yazılı olarak rıza göstermedikçe, işveren belirlenen şartları süre sonuna
kadar uygulamakla yükümlüdür.
Çalışma koşullarında
değişiklik geçmişe etkili olarak yürürlüğe konulamaz.
BAŞKAN - Efendim, son
okuduğumuz önerge en aykırı önergedir.
Sayın Komisyon önergeyle
ilgili ne düşünüyor?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümetin ve
Komisyonun katılmadığı önergenin gerekçesini mi okutalım efendim?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe :
İş sözleşmesinin oluşumu
sırasında çalışma koşullarının işçi tarafından bilinmesi esastır. Bilinen
koşullarda iş sözleşmesinin tarafı olan işçi, koşulların daha sonra
değiştirilmesine peşinen muvafakat etse bile, bu konudaki rızanın serbest ve
hür bir iradeyle oluştuğu iddia olunamaz. Özellikle istihdam açığının büyük
olduğu ortamda, işçinin, istese de istemese de, işe başlarken her türlü
taahhütte bulunacağı, her konuda rıza göstereceği tabiîdir. Ancak, çalışanı
koruma ilkesini önplanda tutması gereken iş kanunlarının, işverenin iş
şartlarını saklı tutma hakkını peşinen var kabul etmemelidir. Aksi halde, iş
şartlarında tek taraflı değişiklik işçi ile işveren arasındaki hak ve
yükümlülükler dengesini işçi aleyhine bozacaktır.
Bu düşüncelerle, madde
metninin değiştirilmesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, biraz önce gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin
feshi" başlıklı 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki gibi
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir)
ve arkadaşları
"Belirli süreli iş
sözleşmelerinde yukarıdaki hükümler uygulanmaz. İşveren, işçi rızası olmadığı
sürece, belirlenen şartları sözleşme süresinin sonuna kadar uygulamakla
yükümlüdür."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Oyan,
gerekçeyi mi okutalım?
OĞUZ OYAN (İzmir) - Evet
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe :
Belirli süreli iş
sözleşmelerinin, başlangıçta belirlenmiş olan koşullarda sürdürülmesi zaten
sözleşmenin türü gereğidir. Bu nedenle, maddenin, bu amaca uygun olarak ve
işverenin "çalışma koşullarında değişiklik yapma hakkı" gibi örtülü
haklar aracılığıyla keyfilik yaratabilecek ve uygulamalarını ortadan kaldırmak
amacıyla bu teklif verilmiştir.
BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı, biraz önce gerekçesini okuduğumuz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, 22 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 22 nci madde kabul
edilmiştir.
23 üncü maddeyi
okutuyorum :
Yeni işverenin
sorumluluğu
MADDE 23.- Süresi belirli
olan veya olmayan sürekli iş sözleşmesi ile bir işverenin işine girmiş olan
işçi, sözleşme süresinin bitmesinden önce yahut bildirim süresine uymaksızın
işini bırakıp başka bir işverenin işine girerse sözleşmenin bu suretle
feshinden ötürü, işçinin sorumluluğu yanında, ayrıca yeni işveren de aşağıdaki
hallerde birlikte sorumludur.
a) İşçinin bu
davranışına, yeni işe girdiği işveren sebep olmuşsa.
b) Yeni işveren, işçinin
bu davranışını bilerek onu işe almışsa.
c) Yeni işveren işçinin
bu davranışını öğrendikten sonra dahi onu çalıştırmaya devam ederse.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
yasa tasarısının "yeni işverenin sorumluluğu" başlıklı 23 üncü
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
umarım, bundan böyle, herhangi bir yasa tasarısı görüşülürken veya yasama
görevini üstlendiğimiz konularda karar alırken "bundan sonra uzlaşarak
bunları Meclise getirelim" şeklindeki uyarılarımıza gerek kalmaz diye
düşünüyorum; çünkü, Anayasanın 87 nci maddesi, bize, yasama görevini, yasama
yetkisini vermiş. Yasa yapmak, toplumun çeşitli kesimlerini yakından
ilgilendiren bir olaydır. Yasanın, toplumun hangi kesimini ilgilendiriyorsa, o
kesimlerin de düşüncesini alarak ve özellikle Parlamentoda görev yapan tüm
partilerin de görüşlerini alarak yapılmasında yarar vardır; çünkü, yasa, ancak
bu şekilde anlam kazanır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
komisyon raporunda, hükümet tasarısının 24 üncü maddesi "yeni işverenin
sorumluluğu" başlığı altında 23 üncü madde olarak kabul edilmiş,
düzenlenmiş ve hükümetin teklif ettiği metin aynen kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeye baktığımız
zaman "sözleşme süresinin bitmesinden önce yahut bildirim süresine
uymaksızın işini bırakıp başka bir işverenin işine girerse sözleşmenin bu
suretle feshinden ötürü, işçinin sorumluluğu yanında, ayrıca yeni işveren de
aşağıdaki hallerde sorumludur" deniliyor.
Şimdi, bu madde, esas
olarak işçinin sorumluluğunu almıştır; yani, bu maddeyle, bir işçi, sözleşme
süresi bitmeden ve ihbar öneline uymadan eski işyerinden ayrılıp bir başka
işyerine girdiği zaman, eski işverenin zararından dolayı, tamamıyla, kayıtsız
şartsız sorumlu tutulmuştur. Buna rağmen, işçinin girdiği yeni işyeri, yeni
işveren belirli şartlar gerçekleşirse sorumlu tutulmuştur. Nelerdir bu şartlar;
birincisi, işçinin bu davranışını kendisi körükleyerek, kendisi tahrik ederek
kendi işyerine almışsa; ikincisi, yeni işveren işçinin bu durumunu bilerek işe
almışsa; üçüncüsü de, yeni işyerinde çalışırken işçinin bu durumunu öğrenmişse,
yeni işveren eski işverene karşı ancak sorumlu tutulmaktadır.
Şimdi, bu anlayışla
baktığınız zaman, işçi, her halükârda, kayıtsız şartsız eski işverene karşı
sorumlu sayılmaktadır; ama, yeni işveren belirli şartlar gerçekleşirse eski
işverene karşı sorumlu sayılmaktadır. Şimdi, bu, iş yasasının işçiyi koruma
prensibine kesinlikle aykırıdır. Yani, sorumluluğun gerçekleşmesine neden olan
olaylarda bir eşitsizlik var; ancak, sorumlulukta işçi ve işveren eşit
sayılıyor. Bu anlayışın, işçiyi koruyan değil, işvereni koruyan bir anlayış
olduğunu kabul etmek gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi, işçi ile işveren
maddî açıdan, aynı şartlarla sorumlu olabilir mi? Elimizi vicdanımıza koyup
düşünelim, bir işçi neden eski işyerinden ayrılır; ya ücreti azdır, maddî
açıdan tatmin olmamaktadır ya da çalışma koşulları sağlık açısından uygun
değildir; her halükârda, bir ihtiyacı vardır. Şimdi, siz, eski işyerinden bu
nedenlerle ayrılan bir işçiyi, zaten yoksul durumda olan ve az ücret aldığı
için yeni işyerine geçen bir işçiyi, daha fazla ücretle yeni işverenin yanına
girdiği zaman, maddî açıdan, eski işverene karşı, kayıtsız şartsız sorumlu
tutuyorsunuz. Adam zaten yoksul, para kazanamadığı için öbür tarafa geçiyor;
hangi gücüyle, hangi maddî olanağıyla bu sorumluluğu işçiye yükleyeceksiniz?!
Bu mantığı anlamak gerçekten mümkün değil diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yeni işvereni eski işverene karşı sorumlu tutacaksanız tutun, yeni işvereni
işçinin yeni işyerine geçmesi nedeniyle eski işverene karşı sorumlu
tutacaksanız tutun; ama, sağlık nedeniyle veya az ücret aldığı için eski işini
bırakıp yeni işine giren, yeni işverenin yanına giren işçiyi neden sorumlu
tutacaksınız, bunu anlayamıyorum. Ha, yok arkadaş, ben ikisini de sorumlu
tutuyorum, ikisini de sorumlu tutacağım diyorsanız, en azından, işçiye bir
imkân tanıyınız ve işverenin belirli dönemlerde işçi çıkarmasıyla ilgili
sorumlu olduğu noktada -yani, nedir o; ihbar tazminatıyla veya ihbar öneliyle-
sorumlu tutunuz. En azından, bu esnekliği, işçi lehine yaşatmak zorundasınız
diye düşünüyorum.
Şimdi, bu maddeyi
tersinden aldığınız zaman; bir işveren, bir işçiyi işten çıkardığında, işçinin
bütün olumsuzluklarından veya bağlantılarından veya vaatlerinden,
taahhütlerinden sorumlu tutuyor musunuz; hayır. İşvereni, sadece, ihbar
öneliyle veya ihbar tazminatıyla sorumlu tutuyorsunuz. İşçi, herhangi bir mal
aldığı zaman veya buna benzer bir kredi aldığı zaman, bundan dolayı işten
çıkmasıyla bir zarara uğrayacağı kesin değil midir?.. Taksitle bir mal
almıştır, bunu ödemesi mümkün değildir. Siz de, o anda, o işçiyi oradan
çıkarıyorsunuz. Peki, bu işveren, işçinin bu eksikliğinden, bu zararından
sorumlu oluyor mu; hayır. Sadece, ihbar tazminatından sorumlu oluyor. Bu da bir
eşitsizlik yaratıyor diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
de, bu maddenin teknik açıdan bir eksikliği var diye düşünüyorum. Bakın, 23
üncü maddeyi düzenleyen eski yasanın 15 inci maddesi "işini bırakıp başka
bir işverenin işine girerse, hizmet aktinin bu nedenle feshinden ötürü, eski
işverenin zararından işçinin sorumluluğu yanında; ayrıca, yeni işveren de şu
hallerde sorumludur" diyor; yani, eski yasanın 15 inci maddesi, eski
işverenin zararından söz ediyor; yani, zarar varsa, yeni işveren ve işten çıkan
işçi sorumlu oluyor.
Şimdi, bu, değişmesi
istenen 23 üncü maddenin gerekçesine baktığımız zaman, şöyle bir hüküm
görüyoruz: Eski işverenin herhangi bir zararı söz konusu olmasa dahi, işçiyle
birlikte yeni işveren de sorumlu tutulabilecektir. Şimdi, eski yasada, eski
işverenin zararı varsa, işçi ve yeni işveren sorumlu tutuluyor; ama, bu
değişiklikle, eski işverenin zararı yoksa bile, zarar şartı ortadan
kaldırılıyor; buna rağmen, işçi ve yeni işveren, eski işverene karşı sorumlu
sayılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bence, bu, hukuk tekniği açısından da uygun değil; çünkü, eğer, bir şeyi tazmin
edecekseniz, birisini sorumluluk altına sokacaksanız, önce zararı olacak onun.
Zarar olmadan sorumluluk olmaz. Bu, hukukun genel kuralı. Peki, eski işverenin
bir zararı yoksa, o işçinin çıkıp yeni işyerine girmesiyle herhangi bir zararı
oluşmamışsa neyi tazmin edecek çıkan işçi veya yeni işveren; neye karşı sorumlu
olacak? Eski işverenin hangi zararı var ki, yeni işveren veya o eski işyerinden
çıkan işçi eski işverene karşı sorumlu olacak? Bunun da, öyle sanıyorum ki,
ciddî olarak düşünülüp açıklanması lazım.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa tasarısının daha önceki görüşmelerinde, bütün toplum kesimlerinin bu tür
yasalardan eşit oranda yararlanması gerekir diye düşündük. Böyle olması
gerekir. Bir yasa çıkarıyorsanız, elbette, toplumun çıkarı için, refahı için
yasa çıkarıyorsunuz. Büyük Millet Meclisinin de temel görevi bu zaten; toplumun
huzurunu ve refahını sağlamak; ama, siz, çıkardığınız yasalarla toplumda
birtakım çekişmelere, gerginliklere, çatışmalara yol açıyorsanız, yasama
görevini tam anlamıyla yerine getirmiyorsunuz demektir.
Bu yasa tasarısının ilk görüşmelerinde,
değerli bir AKP sözcüsü arkadaşım "dışarıda işçisi de işvereni de
heyecanla bu yasayı bekliyorlar" demiş idi.
BAŞKAN- Efendim, toparlar
mısınız.
TUNCAY ERCENK (Devamla)-
Bitiriyorum Sayın Başkan.
"Bir an evvel bu
yasayı çıkaralım, işçiler ve işverenler heyecanla bu yasayı bekliyorlar"
diyor idi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Devamla)-
Ancak, işverenlerin bu yasayı heyecanla bekleyip beklemediklerini bilmiyorum;
belki bekliyor olabilirler; ama, şunu iyi biliyorum ki, işçiler, çalışanlar,
emekçiler, çıkacak olan bu yasayı değil, yapılacak ilk genel seçimi
bekliyorlar, haberiniz olsun!
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Ercenk.
Şahısları adına söz
istekleri var.
Şahsı adına ilk söz
isteğinde bulunan, Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun?.. Yok.
İkinci söz isteği, Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık'ındır.
Buyurun Sayın Küçükaşık.
Süreniz 5 dakika.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; benden önce konuşan Antalya Milletvekili
arkadaşım Sayın Tuncay Ercenk, 23 üncü maddenin hukuksal bakış açısını çok net
anlattı. Ben, o yüzden, o tarafa girmek istemiyorum, hukuksal boyutu belli;
çünkü, bir aydan beri burada yaşamış olduğumuz, bu tasarıyla ilgili
tartışmalarda, biz, 1475 sayılı İş Yasasında şimdiye kadar Türkiye'deki
işçilerin kazandığı tüm hakların geriye alındığını, teker teker budandığını
gördük.
23 üncü maddenin başlığı
"yeni işverenin sorumluluğu." Nedense, buradaki tüm konuşmalarda, biz
CHP Grubu olarak işçilerin haklarını savunur halde, AKP Grubu olarak sizler de
işverenlerin haklarını savunur bir tarzda konuştunuz. Eğer öyle olmasaydı,
keşke öyle olmasaydı dünkü gibi... İş Güvencesi Yasasındaki 10 işçiye kadar
çalışan yerleri niye 30 yaptınız? Bırakınız bizim sinirlerimizi, Sayın Ağâh
Kafkas'ın sinirlerini bile attırdınız; çünkü, herkes, geldiği kesimin kendi
sorumluluğunu ve görevini yerine getirmek zorunda kalıyor burada; ama, ben
başka bir şey söyleyeceğim. Bakın, siz, sadece işçilerin ve bizim tepemizi
attırmadınız, işverenlerin de tepesini attırdınız. Türkiye'nin 2001 yılında
yaşamış olduğu ekonomik krizle, gerçekten de ülkemizde 3 000 000 insan işsiz
kaldı. Bu işsiz kalanların içerisinde, gerçekten nitelikli insanlar da vardı;
ama, ekonomik sıkıntı sadece işçi kesimini vurmadı, işveren kesimini de vurdu.
Bakınız, ben, 1 Ocak ile
15 Mart arasında, İş Güvencesi Yasası bahane edilerek Bursa'da işten çıkarılan
işçilerin sayısını çıkardım. Sayın Bakana da bu konuda bir soru önergesi
verdim, hâlâ cevaplandırılmadı.Bakın, ben size sadece Bursa'dan rakamlar vermek
istiyorum: 1 Ocak 2003 tarihi ile 17 Mart 2003 tarihleri arasında Bursa İlinde
yapılan işçi çıkışlarının toplam sayısı 7 524; yani, bizim, Mecliste yasayı
tartıştığımız tarihe kadar... Pekâlâ, 31 Mart 2003 tarihi itibariyle ise
Bursa'da işten çıkarılan işçi sayısı, 10 807 kişi arkadaşlar. İş Güvencesi
Yasası bırakıldıktan sonra da 3 000 kişi, onbeş günde, sadece Bursa'da işten
çıkarıldı. Şimdi, hepimiz biliyoruz; bir işyerinde en fazla 10 kişi
çalışıyorsa, o işyerinde, 2 kişi ancak
sigortaya bildirilir, geri kalanı da sigortasız olarak idare edilebilir.
Hele bu esnek çalışma biçimleriyle, artık sigortaya bildirilir mi bildirilmez
mi, orası da ayrı bir tartışma konusu; ama, normal olarak, 5 işçinin çalıştığı
bir işyerinde ancak 1 kişi sigortalıdır, geri kalan insanlar sigortasız
çalışır. Bu rakamlar sigortalı işçi sayısıdır. Yani, demek ki Bursa'da, üç ay
içerisinde en azından 30 000 insanın işten çıkarıldığı gerçeğiyle karşı
karşıyayız. Bu insanları tekrar işe almak için ne yaptık bugüne kadar; hiçbir
şey yapılmadı... Hiçbir şey yapılmadı...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
O zaman biz bunu hep söyledik, yazık olacak bu işçilere dedik.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Pekâlâ Sayın Kapusuz, ben başka bir şey söyleyeyim: Biz, yeni işverenin
sorumluluğundan bahsediyoruz; ama, şimdi, herhalde, işçilerimiz bir işyerinde
çalışırken, çok güzel bir işyerinden, yeni bir işverenden teklif alıp da acaba
başka bir işveren yanına girebilecek mi; ben şimdi bunu düşünüyorum. Neden
düşünüyorum biliyor musunuz; ekvergilerle sanayici son derece zor duruma geldi,
1 Nisan itibariyle Sosyal Sigorta primlerine yüzde 20,1 oranında zam yaptınız,
1 Mayıs itibariyle doğalgaza net yüzde 12 zam yaptınız... Pekâlâ, Türkiye'de...
HASAN ANGI (Konya) - Altı
aydır zam yapılmadı, onu niye söylemiyorsunuz?!
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Altı ay zam yapılmadı; çok güzel...Yani, dolaylı vergi mi koydunuz?
HASAN ANGI (Konya) -
Hayır.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Dolaylı vergi koymuşsunuz. Bakın, ben okuyorum: Bursa Ticaret ve
Sanayi Odası Başkanlığının ve BUSİAD'ın sorgulamalarında, Sayın Bakan bir Bursa
Milletvekiline vermiş olduğu bir cevapta aynen şunu söylüyor: "Doğalgazda
fiyat ayarlaması kış aylarında yapılması gerekirken, siyasî olarak bu zamlar
durduruldu. Petrol fiyatı ve dolar kuru o dönemlerde yüksek olduğundan,
BOTAŞ'ın finansman açığı büyüdü. Hazine sıkıştırınca doğalgaza en yüksek oranda
zam yapmak zorunda kalındı."
Bakınız, bu fiyatlarla
Türkiye'de sanayiciyi de bırakmayacaksınız. İşçiyi bıraktık zaten, bu yasayla
işçilerin artık yaşama şansı kalmadı; ama, artık Türkiye'de sanayici de
kalmayacak. Şu anda BUSİAD Başkanı, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası ve TOBB,
Başbakana ve tüm milletvekillerine, teker teker "artık, sanayiciye, yeter,
durdurun bu zamları" diye telgraf çektiler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen,
toparlayın efendim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Sizlere de ulaştı bunlar ve şu anda BUSİAD Başkanı "biz, yurt
dışında, Bulgaristan'a fabrika kurmaya gidiyoruz" diyor arkadaşlar!
Lütfen, kendimize gelelim.
Türkiye'de altı aylık
icraat döneminde hiç kimseyi memnun edemediniz, edemedik; Meclis olarak biz de
edemedik.
Burada, tüm konuşmalarda,
AKP Grubu sözcüleri dediler ki: "Biz, 9 bilim adamının hazırlamış olduğu
tasarıyı önünüze getirdik." Değişiklik önergelerini de bilim adamları mı
hazırladı peki ve siz bunların hepsine niye evet demek zorunda kaldınız?!
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Size "hayır" demek için.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Bize "hayır" demek için, değil mi; çok güzel, gerçekten
de çok güzel; çünkü, daha önce de bir lafınız vardı: "Biz, köylülerin,
Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını da istediğimiz
zaman geçiririz, siz istediğiniz için değil" dediniz.
Bakınız, burası Türkiye
Cumhuriyeti ve Büyük Millet Meclisi ve hepimizin bir sorumluluğu var. Biz halka
refah vermek, onları yaşatmak için buraya geldik. Biz bunları yerine getirmeye
çalışıyoruz. Gereğini siz yapın.
Saygılarla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Küçükaşık.
İkinci söz isteği, Manisa
Milletvekili Sayın İsmail Bilen'e ait.
Sayın Bilen?.. Yok.
Diyarbakır Milletvekili
Sayın Cavit Torun; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Yasa
Tasarısı üzerinde, kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Görüştüğümüz kanun
tasarısının birçok maddesi ilk defa hukuk sistemimize giriyor. Devrim
niteliğindeki bu maddeler, işçilerimiz için gerçekten büyük açılımlar
getiriyor. Örneğin, daha bugün görüşüp kabul ettiğimiz kanun tasarısının 20 nci
maddesi, işten çıkarılan işçilerimize mahkemeye müracaat hakkı tanıyor. Daha
önceki yasada böyle bir imkân bulunmuyordu; işten atılanlara, sadece kıdem
tazminatlarını alabilmek için mahkemeye müracaat hakkı tanınıyordu ve haksız
biçimde işten çıkarılmış olduğunu ispat külfeti işçiye ait bulunuyordu. Burada
birtakım konuşmalar yapılıyor; ama, yasayla ilgili, yasanın tekniğiyle ilgili
olarak, maalesef, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız hiçbir konuda hukuk
tekniğine uygun açıklama getirmiyorlar. Şimdi, durum tam tersine çevrildi ve
ispat külfeti işverene getirildi. İşten çıkarıldığını gören veyahut da konuyu
mahkemeye intikal ettiren işçi, bu durumda neden işten atılmış olduğunu ispat
etmek zorunda olmayacak; bu külfet, doğrudan doğruya işverene ait bulunuyor.
Bu davalar, seri muhakeme
usulüne tabi kılındı; yani, iki ay içerisinde davaların neticelendirilmesi
mecburiyeti getirildi. Bu, çok önemli bir gelişmedir. Daha önceden, Türkiye'de,
hiçbir mahkemede, hiçbir davanın iki ay içerisinde neticelendirilmek gibi bir
mecburiyeti bulunmuyordu. İlk defa, Türk hukuk sistemine, bir davanın iki ay
içerisinde neticelendirilmek gibi bir mecburiyeti getirilmiş oldu.
Bunun ötesinde, bir
yenilik daha getirildi. Yargıtay, bu tür davaları bir ay içerisinde bakıp
neticelendirmek mecburiyetinde. Şimdiye kadar, hiçbir kanunumuzda, hiçbir
davanın iki ay içerisinde bitirilmesi ve bir ay içerisinde de Yargıtaydan
geçirilmesi gibi bir mecburiyet kesinlikle bulunmuyordu. İlk defa getirilen bu
maddelere bile sevgili Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız
"hayır"oyu verdiler.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Yasanın tümünü değerlendirin... Topyekûn bakalım yasaya...
CAVİT TORUN (Devamla)-
Ama, uygulanacak sevgili arkadaşım, bu, uygulanacak. Uygulanmamak gibi bir
sıkıntıyı hiçbir mahkemenin yaşaması mümkün değil; uygulaması da mümkün değil;
çünkü, bu -hukuk deyimiyle ifade
ediyorum, tıp deyimiyle belki ifade edemem- emredici bir hükümdür. Mahkeme
uymak zorunda; iki ay içerisinde bitirmek mecburiyetinde.
Tasarının 21 inci
maddesinde, mahkemece veya özel hakemce feshin geçersizliğine karar verildiği
andan itibaren işverenin bir ay içerisinde işçiyi işe başlatma mecburiyetinin
getirilmesi hükmü, acaba, işçiyi mi yoksa işvereni mi koruyor; bunu, salim
vicdanlarınıza havale ediyorum.
İşverenin bir ay
içerisinde işçiyi işe başlatmaması halinde, en az dört ay, en çok sekiz ay
süreyle ücretini ödemek zorunda olmasından, işçi mi yoksa işveren mi memnun?..
Bu maddede çok enteresan
bir gelişme oldu. Sürekli biçimde tribünlere hitap etme -tırnak içerisinde-
oynama alışkanlığında olan Sayın Başkan Bayram Meral "işçinin, kesinleşen
mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe
başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır" hükmüne değişiklik
önergesi verdiği halde, maddenin tümüne ret oyu verdi. Öyle mi Başkanım?..
M. CEVDET SELVİ
(Eskişehir) - Hayır.
CAVİT TORUN (Devamla)
-Gerçekten işçi lehine olan ve yıllarca uygulayıcıları zor durumda bırakan
haksız fesihlerde, mahkemeye müracaat etme hakkını yok sayan hükümsüzlük, bu
yasayla tam bir hukuksal zemine oturuyor. Bu davaların güvenceye kavuşturulmuş
olması ve gerçek anlamıyla, hükmün bundan böyle işçilerimiz için yaşamsal
çalışma güvencesi getirmesini çok önemsiyorum.
Şimdi, bundan böyle, bu
maddeleri, Sayın Bayram Meral, CHP ile birlikte iktidara gelince
değiştireceklerini söylüyor. Bu yapılacak değişiklik, eski hükme dönme
biçiminde mi tezahür edecek?.. Geriye gidiş...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Torun,
lütfen, son sözlerinizi alayım.
CAVİT TORUN (Devamla) -
Tamamlıyorum efendim.
...ricat, yani geriye
dönüş, hiçbir şekilde mümkün olmayacağına göre, Cumhuriyet Halk Partisinin
iktidara gelmesi de, Sayın Başkan Bayram Meral'in o günleri görmesi de
imkânsızdır! (CHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, böyle konuşamaz! O mu karar verecek!
CAVİT TORUN (Devamla) - O
nedenle, biz, AK Parti olarak, Bayram Meral'in ve Cumhuriyet Halk Partisinin
ebedî muhalefet hakkını destekliyoruz ve buna saygı duyuyoruz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, sataşma var.
CAVİT TORUN (Devamla) -
Teşekkürler. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Torun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sataşma var Sayın Başkan, hem parti adına hem şahıs adına.
M. CEVDET SELVİ
(Eskişehir) - Söz hakkı var.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sataşma var Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir dakika
efendim, müsaade buyurun.
Şimdi, süremiz dolmuş
durumda; ancak, bir önergemiz var. Maddeyi bölmeyelim. Bu maddenin
tamamlanmasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Meral,
müsaade ederseniz, sataşma olsun olmasın, milletvekilinin kürsü hakkını her
zaman için en fazla savunuruz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, ismen sataşma var.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Demin oraya verdiniz ama!
BAŞKAN - Müsaade buyurun.
Şimdi, sizin, sataşma
olup olmadığı noktasındaki talebinizi değerlendireceğim; ancak, bir önerge var,
onu okutayım, ondan sonra değerlendireceğim.
M. CEVDET SELVİ
(Eskişehir) - O zaman hiç kıymeti kalmadı Sayın Başkan!
BAŞKAN - Önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "yeni işverenin sorumluluğu" başlıklı 23 üncü maddesinin
birinci fıkrasındaki "işçinin sorumluluğu, yanında" ibaresinin
metinden çıkarılarak, yerine "işçinin sorumluluğu bildirim önellerine
ilişkin ücretle sınırlıdır" ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Bayram Ali Meral |
M. Cevdet Selvi |
Mehmet Küçükaşık |
|
Ankara |
Eskişehir |
Bursa |
|
Muharrem Kılıç |
Feridun Fikret Baloğlu |
Feramus Şahin |
|
Malatya |
Antalya |
Tokat |
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önerge sahiplerinden -Sayın Meral de
önerge sahibi- kim konuşacak?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Ben konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Çetin,
buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, bir önerge daha vardı; arkadaşlar geri mi çekti?
BAŞKAN - Hangisini?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Kabul edecektik; kendilerine de söyledik.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Bunu kabul edin.
BAŞKAN - Efendim, o
önergeyi geri çektiler. Sayın Kapusuz, önergeyi geri çektikleri için...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sonradan geri çektiler kabul edileceğini anlayınca.
BAŞKAN - Sayın Çetin,
buyurun.
Süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni işverenin sorumluluğuna ilişkin
güncel yaşamdaki çelişkileri arkadaşlarım anlattılar.
Biraz evvel konuşma yapan
AKP'nin sayın sözcüsü, belki biraz haddini de aşarak, geleceğe yönelik birtakım
değerlendirmelerde bulundu, Cumhuriyet Halk Partisinin gelecekte iktidar olup
olamayacağına karar verme yetkisi sanki kendisindeymiş gibi bir durum içerisine
girdi. Ben de, burada, zaman zaman "AKP" sözcüğünü kullandığımda,
Partinizin baş harflerini, oradan laf atılıyor "AK Parti" diye; yani,
sanki aklandınız da, sanki halk sizi çok iyi gidiyor görüyor da onu düzeltme ihtiyacı
hissediyorsunuz. Ben de, sizin nasıl aklanacağınıza ilişkin bir küçük fıkra
anlatayım isterseniz:
Vaktiyle, 100 davarı olan
bir sürü sahibi hacca gidecekmiş, hacca giderken güvenilir bir çoban aramış;
ona buna danışmış, bulmuş bir çobanı, 100 davarlık sürüsünü emanet etmiş.
Gitmiş hac farizasını yerine getirmiş, gelmiş, sürüsünü teslim alacak; aramış
bulmuş çobanı bir derenin kenarında; bakmış ki, çoban, açmış çıkınını, oturmuş
yemek yiyecek; "selamünaleyküm", "aleykümselam", hoş beşten
sonra, demiş ki: "Ne oldu bizim sürü?" Çoban "sorma ağam, gök
gürledi, gürgen çatladı, 90'ının ödü patladı, kaldı mı 10'u; geçen gün baştoklu
kendini kayadan attı, 5'i de ardından gitti, kaldı mı 4'ü; onlardan da 1'isini
verdim kasaba, ötekini katma hesaba; aha dün ölenin derisi, aha da bugünkünün derisi" deyince, sürü
sahibi, oradaki yoğurt bakracını çobanın kafasına geçirmiş. Çoban, eliyle
yoğurtları temizleyince "elhamdülillah, yüzümün akıyla verdim
hesabımı" demiş. Bu gidişle, siz de, çoban gibi aklanacaksınız; gelin,
doğru dürüst aklanın. (CHP sıralarından alkışlar)
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Biz, yüzde 45'e çıktık; Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 12'ye düşmüş.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Gelin, doğru dürüst aklanın.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Ona da, millet karar versin.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Herkese laf atıp durma oradan Sayın Torun, dinlemeyi bil önce!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Konuşmasını bilirseniz, dinlemesini biliriz.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Ben, konuşmayı da bilirim, adabı da bilirim, yeri gelince, gerektiği şekilde
cevap da veririm; merak etmeyin.
BAŞKAN - Sayın Çetin,
siz, Genel Kurula hitap edin.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Peki Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bir değişiklik önergemiz
var. "İşçinin sorumluluğu yanında" ibaresinin madde metninden çıkarılarak,
işçinin sorumluluğuna, ihbar önellerinde belirlenen ücreti kadar bir sınır
getirmek istiyoruz.
Gerekçemiz şudur: İşçi,
asgarî ücretle çalışıyorsa ve bir işveren, ona çok daha cazip imkânlar
sunmuşsa, yaşam boyu sıkıntı içerisinde, çile içerisinde yaşayan işçi, elbette,
yüksek ücret almak için, o işverenin işine koşarak gidecektir; bunu
engellemenin hiçbir yolu yoktur; ama, işçi, oraya gittiğinde, belki, eski
işyerine göre alacağı iki kat bir ücreti de, eski işverenin açacağı dava
sonucunda, ona tazminat olarak ödemesi yerine, onu transfer eden işveren
ödesin; işçinin de, ihbar önellerine uygun, ihbar süreleri kadar bir ücretle
sorumluluğu sınırlı olsun diyoruz. Yani, hukukun, özellikle iş hukukunun
çalışanı korumaya yönelik, özüne uygun bir değişiklik önergesi. Böylesi, makul,
işçiyi bireysel olarak, belki onbinde 1, milyonda 1 rastlanan bir olayda
korumaya yönelik bir önergedir. Buna da "hayır" demeyeceğinizi tahmin
ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
23 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 23 üncü madde kabul
edilmiştir.
Şimdi, sataşma sebebiyle
söz isteyen Sayın Meral'e söz veriyorum.
Buyurun Sayın Meral. (CHP
sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya meydan
vermeyelim Sayın Meral.
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2. - Ankara
Milletvekili Bayram Ali Meral'in, Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'un,
şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada bir iş yasasını görüşüyoruz.
İnanıyorum ki, daha iyisini nasıl yaparız, iş barışını koruyan, üretimi
artıran, işçi işveren ilişkilerini sağlıklı bir yapıya kavuşturan bir iş
yasasının çıkması için burada gayret sarf ediyoruz. Elbetteki saygıdeğer
milletvekillerimizin içerisinde...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, Başkanı dinlemelerini söyleyin; hepsi gidiyor.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Canı sağ olsun, gitsinler.
BAŞKAN - Genel Kurulumuz
devam ediyor sayın milletvekilleri.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - İnanıyorum ki, milletvekili arkadaşlarımın, herkesin kendi
içerisinde bir branşı vardır, o sahada çok bilgi sahibi saygıdeğer
milletvekilleri vardır; ama bir şeyi kabul etsinler, biz de, otuz yıl bu işin
içerisinde yoğrulduk, bizim de bu sahada biraz bildiklerimiz vardır. Burada
açık açık söyledik, diyoruz ki: Getirilen bu maddelerle büyük bir kitlenin
emekliliğini ortadan kaldırdınız, kıdem tazminatını ortadan kaldırdınız, sağlık
sorunlarını ortadan kaldırdınız; buna yalan diyorsanız, şurada çıkın deyin ki:
"Hayır kardeşim öyle değil, siz iftira ediyorsunuz." Rakam vererek
şurada söyledim, 7 000 000'a yakın insanı, çalışanı, kayıtdışına ittiniz, bunun
ötesi yok, kayıtdışına ittiniz. Bir taraftan "kayıt altına alacağız"
diye programınızda var, bir taraftan kayıtdışına ittiniz.
Şimdi, hırçınlığınızı
biraz anlıyorum. Kusura bakmayın... Tabiî, sayınız çok... Hani bir koşma
vardır: "Kavak senden uzun yok/Dallarında üzüm yok." Şimdi, sizin de
sayınız çok, bir şey yapamadığınızın hırçınlığındasınız, bunun farkındayım,
bunu hoş karşılıyorum; ama, değerli arkadaşlarım, bu kadar korkmayın; işverenden
de korkmayın, işçiden de korkmayın. Böyle korkak iktidar olacaksa Cumhuriyet
Halk Partisi, Allah kısmet etmesin. Böyle iktidar olmayı istemiyoruz. Böyle
iktidar olur mu?! 365 milletvekilisiniz, bir oda başkanı getiriyor, grup
başkanınıza talimat veriyor, bunu harfiyen yerine getiriyorsunuz. Bunun adı
iktidar mı Allahınızı severseniz?! Bunun neresi iktidar?!
Şimdi, sayın arkadaşımız
buradan gitti. Bu nedir biliyor musunuz; soru sorulduğu zaman, sorunun cevabı
dinlenir. Saygıdeğer milletvekilimizden bunu bekledik; ama, maalesef, sayın
milletvekilimiz bıraktı gitti.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Ben gelip oturayım...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Senin canın sağ olsun...
Sandı ki, Bayram Meral
burada çıkacak, farklı bir üslupla kendisine hitap edecek... Böyle bir şey
yapmam. Yalnız, şunu özellikle söylemek istiyorum: "Cumhuriyet Halk
Partisinin iktidar olup olmamasını göremezsiniz" dedi. Acaba, bana ömür mü
biçiyor, bir bildiği mi var; yani, nereden biliyor?! Allah'tan başka kimse
bilmez, bir insanın ne kadar ne göreceğini,
ne olduğunu da kimse bilmez.
Bakınız değerli
arkadaşlarım, hep iyiliğinize konuştum buradan. Gün gelecek, rozetinizi takıp,
halkın arasına giremeyeceksiniz böyle giderseniz. Unutmayın bu lafımı; çünkü,
bunu, buradan gidenler, daha önce burada oturanlar yaşadı.
İyi şeyler yapın diyoruz,
bundan niye rahatsız oluyorsunuz?! İşsizlere iş bulun diyoruz, bundan niye
rahatsız oluyorsunuz? Vergi kaçıranın, aldığı kredinin üstüne yatanın,
birikimlerini -Türkiye'de kazanıp- yurtdışına kaçıranların taleplerine,
isteklerine boyun eğmeyin diyoruz; ama, bu ülkede, kuruşuna kadar vergisini
veren, çalıştırdığı işçisinin hakkını veren işverenlere, her türlü katkıyı
sağlayın, desteği verin, biz de sizin yanınızda olalım. Yanlış mı bunlar
saygıdeğer milletvekillerim? Bunları söylüyoruz. Onun için "efendim,
burada bir önerge verdiler; madde oylanırken ret oyu verdiler..." Önergeye
evet dedik; ama, maddenin içinde neler var biliyor musunuz; tatlı biberle acı
biberi birbirine kattınız, ben de onu yiyemedim, onun için ret oyu verdim.
Bundan daha doğal bir şey olur mu?! Ama, önergeye evet oyu verdik.
Şimdi, bunlar sorun değil
değerli arkadaşlarım; bunlar sorun değil. Şimdi, burada olan ...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Hakikaten sayınız var; ama, bir şey yapamıyorsunuz, hakikaten
yapamıyorsunuz ve bunun sıkıntısını çekiyorsunuz.
Başkanım, boşa mı
konuşuyorum yoksa? (Gülüşmeler)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Meral, mikrofonu açıyorum.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, son cümlede şunu söylemek istiyorum: Bakınız,
burada çıktık rica ettik, ananız yahşi, babanız yahşi dedik, şöyle yapın dedik,
rica ettik, bir türlü kabul ettiremedik. Ananız da yahşi, babanız da yahşi, ama
içinizde bir bölümünüz yahşi değilsiniz. Hiç rica etmiyoruz, hangi maddeyi
kafanızdan geçiriyorsanız, daha nasıl tarif edecekseniz, iki bildiğinizden geri
kalmayın.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Meral.
Saat 20.00'de toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 20.10
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN
(Karaman)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, yoklama yapmanız gerekiyor; toplantıya başlamak için yeterli
çoğunluk yok. (AK Parti sıralarından "Var, var" sesleri)
BAŞKAN - 73'e 1 inci ek
sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, şimdi, kabul edenler, etmeyenler denildiğinde izafeten karar
veriyorsunuz. Şu anda çok net bir göz hakemliği yapmanız gerekiyor; şu anda
çoğunluk yok oturuma başlamanız için.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, herkes burada; merak etmeyin.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Herkes buradaysa, teşrif etsinler Sayın Kapusuz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73 ve 73’e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet burada.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hükümet burada, Komisyon burada; ama, Genel Kurulda yeterli çoğunluk yok.
BAŞKAN - Her iki taraf da
geldi.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, gelsinler, yeterli çoğunluk olsun; başlayalım.
BAŞKAN - Şimdi, oylama
yok. Birleşimin üçüncü oturumunu açıyoruz. O bakımdan, İçtüzüğümüzde bu konuda
bir açıklık yok.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Takdir sizin. Takdiriniz bu yöndeyse saygı duyuyoruz.
BAŞKAN - Oylamaya
geçerken, zaten, onu arayacağız; merak etmeyin.
24 üncü maddeyi
okutuyorum :
İşçinin haklı nedenle
derhal fesih hakkı
MADDE 24. - Süresi
belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini
sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
I. Sağlık sebepleri :
a) İş sözleşmesinin
konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı
veya yaşayışı için tehlikeli olursa.
b) İşçinin sürekli olarak
yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü
işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir
hastalığa tutulursa.
II. Ahlak ve iyiniyet
kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
a) İşveren iş sözleşmesi
yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri hakkında yanlış
vasıflar veya şartlar göstermek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek
veya sözler söylemek suretiyle işçiyi yanıltırsa.
b) İşveren işçinin veya
ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler,
davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.
c) İşveren işçiye veya
ailesi üyelerinden birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı verirse, yahut
işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir,
kışkırtır, sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi
gerektiren bir suç işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız
ağır isnat veya ithamlarda bulunursa.
d) İşçinin diğer bir işçi
veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu
işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa.
e) İşveren tarafından
işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap
edilmez veya ödenmezse.
f) Ücretin parça başına
veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye
yapabileceği sayı ve tutardan az iş verildiği hallerde, aradaki ücret farkı
zaman esasına göre ödenerek işçinin eksik aldığı ücret karşılanmazsa, yahut
çalışma şartları uygulanmazsa.
III. Zorlayıcı sebepler:
İşçinin çalıştığı
işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı
sebepler ortaya çıkarsa.
BAŞKAN - Madde üzerinde
ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet
Çetin'in.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işçinin haklı nedenle
derhal fesih hakkıyla ilgili madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, iki
günden bu yana, ikinci kez başladığımız bu "yeni iş yasası" diye
tabir edilen tasarının görüşülmesi sırasında zaman zaman çalışma yaşamının
sıkıntılarına değindik. Biraz evvel maddenin ana metni okundu. Böyle bir
durumda, işçilerin, çalıştığı işten kendi istekleriyle ayrılmasını öngören bir
düzenleme. 1475 sayılı Yasada da benzer düzenleme olduğu gibi var idi; ancak,
hepimiz biliyoruz ki, ülkemiz büyük bir ekonomik kriz geçirdi. Hatta, krizden
de önce, Türkiye, 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren, üreterek
kalkınma ve büyüme yerine, uluslararası piyasalarda işletmelerin rekabet
edebilir düzeye çekilmesi için alınması gereken önlemleri alıp, işyerlerini
daha rantabl, daha verimli hale getirebilmek için gerekli düzenlemeleri yapma
yerine, borcu borçla çevirme, devletin finansman ihtiyaçlarını borçlanarak
giderme gibi bir yanlış yola sapınca, gerçekten, ülkemizde üretim giderek
gerilemeye, uluslararası piyasalarda rekabet edebilir olma özelliklerini
yitirmeye ve giderek, ekonomide daralma, işyerlerinde ve ülke genelinde
ekonomide küçülme, işten çıkarılma yaşanmaya başlandı.
Ülkemizde, 1970'li
yıllarda ki, pek çoğumuz -o yıllarda iş yaşamına yeni giren insanlar idik- ya
da arkadaşlarımız, hatırlar, bir gün herhangi bir işyerinden ayrılırsa, bir
hafta içerisinde, bilemediniz bir ay içerisinde, bir başka fabrikada, işletmede
ya da kamuya ait bir kurumdan ayrılmış olsa bile, bir başka yerde, biraz
niteliği varsa, iş bulabiliyor idi.
Şimdi, işletmelerimiz de,
gerçekten, ekonomik krizden etkilendi, ülkemizin bütünü etkilendi; ama, bu
ekonomik krizden en çok zarar gören, dar ve sabit gelirliler, yoksullar oldu.
Pek çok fabrika ve işletme, yurt içerisinde üretim yapma yerine, fabrikaları söküp,
Bulgaristan'a, Romanya'ya, Türkî cumhuriyetlere, şimdi, giderek, Rusya'ya doğru
açılmaya başladı. Bunu, işçi ücretlerindeki artış ve maliyet, işçi ücretlerinin
maliyeti olarak ele almak, olaya son derece kısır bir yaklaşım olur.
Gerçekten, ülkemizde dürüst
ve namuslu işverenler "kayıtlı ekonomi" diye tabir ettiğimiz bölümde
çalışan işletmelerimiz, ağır vergi yükü altında ve ağır sigorta primine tabi
oldukları gibi, dünyanın pek çok ülkesinde enerji girdileri olabildiğince düşük
iken, belki, sanayicilerimiz, en yüksek maliyetle işçi, elektrik enerjisi ya da
diğer enerjiyi kullanır konuma geldi.
Biz, sadece yasa yaparak
çalışma yaşamının sorunlarını bertaraf edemeyiz. Bu sorunları çözmüş olsak...
Tam istihdam koşullarına yakın -ki, o tam istihdam koşullarını yaratabilmek
bugünkü ekonomik sistem içerisinde pek mümkün değil- düşük ücret ve ücretleri
baskı altında tutabilmek için potansiyel bir işgücünü sürekli olarak hazır
bulundurmayı da içeren neoliberal politikalar ülkemizde de yürürlükte olduğu
için, bu konularda alınması gereken önlemleri tam olarak alamadık ve tam
istihdam koşullarının egemen olduğu çalışma yaşamı içerisinde belki hüküm
ihtiva edecek bir düzenleme, hem 1475 sayılı İş Yasamızda var idi hem de yeni
iş yasasına girdi.
Gerçekten, bu yasanın
özünde, esnek üretim ilişkilerinin yerleştirilmesi çabası var. Dün de söyledim;
on, oniki değişik dalda iş sözleşmesi yapılarak işçi istihdam ediliyor ise ve
ülkemizde açık işsizin 10 000 000 dolayında olduğu gerçeğini hepimiz biliyor
isek, çalışanların, bu maddede yazılı fıkralara tabi olmaları halinde bile işi
terk edebilmelerinin olanağı yok. Diyelim ki, bir işçi, buradaki haklı
nedenlerle fesih hakkını herhangi bir maddeye dayanarak kullandı; böyle bir hükmü işçi kullandığı takdirde,
biliyor ki, bir daha iş bulamayacak. Böyle bir maddeyle işyerinden ayrılsa,
biliyor ki, işletmedeki yasal haklarını alamayacak. Bu düzenlemeye göre ne
yapması gerekiyor; işverenin herhangi bir şekilde kötü davranması ya da çalışma
koşullarında iş sözleşmesine aykırı bir biçimde çalıştırmaya yönelmesi
durumunda "ben, İş Yasasının 24 üncü maddesindeki hakkımı kullanarak
işyerinden ayrılıyorum; yasal haklarımı ödeyiniz" diye müracaat edip,
ayrılsa, bunu ispat yükümlülüğü işçiye ait oluyor ve işçi, ayrıldığı işyerinden
bir başka işyerine gittiğinde, en yakın dostlarının, çalışma arkadaşlarının
bile, işini kaybetmemek için, arkadaşlarına tanıklık edebilmesinin olanağı
kalmıyor; çünkü, onlar da işinden olma tehdidiyle, işsizlikle her zaman burun
buruna. O nedenle, bu madde, ne dün -otuz yıldan bu yana- doğru dürüst hüküm
ihtiva etti ne de burada olmakla birlikte bundan sonra işçi lehine bir hüküm
ihtiva edecek. Hani, seradaki süs çiçekleri gibi, İş Yasamızda, işverenin haklı
nedenlerle işçiyi çıkarması varsa, eh, yasalar eşitlik ilkesine göre
düzenlenir, çalışma yaşamı da korporatif bir yapı içerisinde, üçlü yapı
içerisinde sürdürülür; işçinin hakları vardır, işverenin de hakları vardır;
işverene haklı nedenle işten çıkarma hakkını veriyorsak, işçiye de haklı
nedenle işten ayrılma düzenlemesi verelim gibi, hiçbir zaman yürürlüğe girmemiş
bir madde. Bu maddenin işler olabilmesi için, işçinin, gerçekten, onurunu
zedeleyen, gururunu zedeleyen, onun çalıştığı arkadaşları içerisinde ya da
işyerinde maruz kaldığı bir davranışın yayılması halinde bir arada yaşadığı
toplumsal çevre içerisinde, hatta, ailesinde onurunu koruyabilmesi, gururunu
koruyabilmesi açısından "ben, evet, onuruma laf söyletmem, kendime hakaret
ettirmem, ayrılıyorum işyerinden" dediğinde, hiç olmazsa, buradaki
hallerden birisi geçerliyse, onun yasal haklarının işverence anında ödenmesi
gerekir. Aksini ispat, şimdi olduğu gibi, işçiye ait olmamalı; işveren, onun
yasal haklarını ödemeli ve eğer, işveren aksi iddiasındaysa, yargıya gidip
aksini ispat ona ait olmalıdır.
Böyle düzenleme yapmış
olsak bile -ki, ideali budur- işçi hakkını almış olsa bile, yine, işveren, her
zaman olduğu gibi, tehditle, işten atma şantajıyla, korkutarak, baskı altına
alarak ya da daha kötü çalışma koşulları içerisinde çalışan bir işçiye "işte,
seni şuraya taşıyacağım; ama, sen, benim için şurada tanıklık et" diyerek,
kendi işçilerinden tanık bulup, çok rahat bir şekilde onu da ispat edebilir.
Madde iyi gibi gözükmekle
birlikte, bir süs çiçeği gibi işlemez bir nitelik arz ediyor. O nedenle, bir önerge
verdik, biraz sonra sizlerin takdirine sunacağız. Biliyorum ki, o önergeyi de
"işverenler bize kızar. Biz, emeğin hakları karşısında paranın gücüne
teslim olduk" deyip reddedebilirsiniz ya da gerçekten "hiç olmazsa
kendisine kötü muamele yapıldığında işten ayrılması halinde, bu işçilerin
işyerindeki özlük hakları, yasal hakları kendisine verilsin" deyip, o
önergeyi destekleyebilirsiniz. Takdiri sizlere bırakıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Madde üzerinde şahsı
adına ilk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Ilıcalı'ya ait.
Buyurun Sayın Ilıcalı.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
- Vazgeçtim.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Olur mu hemşerim; Erzurum'un adı çıktı. "Hemşerimin söyledikleri
doğrudur" de, in.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Çıkarmakta olduğumuz bu
yasanın ülkemiz için, işveren için, işçi kesimi için hayırlı olmasını diliyor;
hepinizi, tekrar, saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ilıcalı.
Şahsı adına ikinci söz,
İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem'in.
Sayın Öktem, buyurun.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesi olan işçinin haklı
nedenle derhal fesih hakkıyla ilgili kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum; bu nedenle, Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Meclis, maalesef,
önümüzdeki dönem, çalışma hayatını bütün yönleriyle belirleyecek, işçi-işveren
hukukunu düzenleyecek böyle bir yasayı çıkarma sorumluluğu altına girmiştir.
Bu, basit bir iş değildir. AKP olarak yasa maddelerinin görüşülmesi sırasında
sergilediğiniz tavır ve duyarsızlık, bu işi basit bir ödev olarak
algıladığınızı gösteriyor. Konuya, âdeta, şu maddeler tek tek onaylansa da bir
an önce evimize gitsek diye baktığınızı düşünüyoruz; çünkü, hükümetinizin
görevi ve niyeti gayet açık ve net; bu kanunu bir an önce çıkararak,
işverenlere vereceğiniz sözü tutmak istiyorsunuz. Kanunu zahmet edip okusanız,
anlasanız, yorumlasanız ve çalışanlar üzerinde yaratacağı tahribatı
görebilseniz, aslında, sizin de içinize sinmeyeceğini biliyoruz; ama, bu
zahmete bile katlanmaktan kaçınıyorsunuz. Elinize tutuşturulan ödevi umarsızca
yerine getirmek için yemin etmiş gibi gözüküyorsunuz.
Sayın hükümet üyeleri ve
AKP milletvekilleri, bir kez daha uyarıyoruz; altına girdiğiniz işin,
yüklendiğiniz vebalin nasıl bir şey olduğunu görmek, anlamak zorundasınız.
Oyladığınız ve kabul ettiğiniz hükümler, basit istatistikler, ekonomik veriler,
rutin iş mevzuatı değildir; emekçilerimizin, halkımızın yaşamını oyluyorsunuz,
işçinin işini oyluyorsunuz, aşını oyluyorsunuz, çocuklarının rızkını oyluyorsunuz,
tüm ailesinin geleceğini oyluyorsunuz. Halkın feryatlarını duymuyor musunuz,
ortaya çıkacak tabloyu bir türlü göremiyor musunuz?
Değerli milletvekilleri,
biliniz ki, bu işin peşini bırakmayacağız. Muhalefet olarak, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, siz gitmeseniz de, görmeseniz de, halkın öfkesini bu
Parlamentoya taşıyacağız. Bu yasanın nasıl bir kölelik yasası olduğunu, önünde
sonunda size anlatacağız; anlamak istemeseniz de, bir şekilde bunu kafanıza
sokacağız.
Yalancının mumu yatsıya
kadar yanarmış. İktidarın sözlerindeki yanlışlıklar ise, ikindiye varmadan
ortaya çıktı. Artık, halkı kandırmayınız, gerçeğe dönünüz, yani, halka dönünüz;
bunu başaramazsanız, halkımız, partinizin adını, bundan sonra, Adaleti Katleden
Parti olarak anacaktır. (AK Parti sıralarından "aaa, olmadı" sesleri)
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Fazla ileri gitti. Bu ne biçim konuşma!
BAŞKAN - Sayın Öktem,
teşekkür ediyorum.
Hükümet adına Sayın
Bakanımız söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Başesgioğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi, sözlerimin başında saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
burada, muhalefete mensup arkadaşlarımız, görüşlerini özgürce, biraz da
sınırlarını aşarak ifade ediyorlar. Her konuşmaya kalkıp cevap vermememiz,
söylenenlerin karşısında cevabımız olmadığından değil. Bu Parlamentonun yarım
saatlik, bir saatlik çalışma süresinin neye mal olduğunu, herhalde, vicdan
sahibi bütün arkadaşlarımız bilir.
Değerli arkadaşlarım,
tartıştığımız şu madde, otuz yıldır bu ülkede uygulanan 1475 sayılı Yasada
aynen olan bir maddedir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Bunun gibi, bu İş Yasası Tasarısı içerisinde 50 tane madde var; 1475
sayılı Yasadan alınmış, bu tasarıya konulmuş maddeler var. Şimdi, sendikacı bu
arkadaşlarıma soruyorum: Bu maddeye itiraz ediyorsunuz da, otuz yıldır bunun
değişmesi konusunda ne yaptınız?! Bunu söyleyin. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Muhalefet adına konuşmayı
anlarım, belli ölçüde engellemeyi anlarım... Şunu bilin; bir zaman sıkışması
yok, bizim sabrımız geniş; cuma, cumartesi, pazar günleri de çalışmaya hazırız.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Aceleniz var Sayın Bakan, biliyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Acele yok.
Onun için, şunu bir saat
geriye ötelerim, atarım, bunu engellerim gibi bir düşünceniz varsa, buna hak
vermek mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, bu Meclisin yüce kürsüsünden konuşurken, bazı sorumluluklarımızın
olduğunu da bilmemiz lazım. Deniliyor ki "emeklilik yok, kıdem tazminatı
yok, şu yok bu yok..." Arkadaşlar, bunlar gerçeklerle bağdaşmıyor.
Tasarıyı açıp incelerseniz, kıdem tazminatının olduğunu, işçilerimizin bugüne
kadar kazanılmış haklarının olduğunu, bunların muhafaza edildiğinin hepsini
göreceksiniz. Tamam, karşı çıkın da; ama, karşı çıkarken de, bu, yasanın biraz
içeriğiyle, biraz madde metinleriyle ilgili olsun.
Değerli arkadaşlarım,
zaman zaman çıkıp konuşacağım, huzurlarınızı işgal edeceğim, başka türlü
olmayacak herhalde bu iş; çünkü, burada, Partimize de, Grubumuza da hak
etmediği şekilde çeşitli yakıştırmalar yapılıyor "sadece tek tarafın,
işverenin empozesiyle bu iş oldu" falan diye; bunların gerçekle hiç
alakası yok. Bu Grubu oluşturan arkadaşlarımızın hepsinin geldiği ortam
bellidir, yapmış olduğu çalışma hayatları bellidir, onun için, bu şekilde
haksız yakıştırmaları da, bu Gruba karşı haksız bir yakıştırma olarak kabul ediyorum.
Lütfen, bundan sonraki konuşmalarda da bu ölçüler içerisinde davranırsanız,
ayrıca bundan da memnun olurum.
Değerli arkadaşlarım,
yeni bir iş yasası çıkarıyoruz. Bu yeni iş yasasının karşısında dört parametre
var. Birincisi, bu ülkede, hâlâ iş bulmak umuduyla umutlarını zorlayan işsiz
vatandaşlarımız var. Parlamento olarak, hükümet olarak, bu işsiz
kardeşlerimizin derdine çare bulmak zorundayız. İkincisi, bu ülkede sermayesini
koymuş, paradan para kazanmanın kolay olduğu dönemde sanayicilik yapan, işletmesini
büyüten, ihracat yapan işletmeler var. Bu işletmelerin, rekabet edebilirliğini,
uluslararası pazarlarda rekabet güçlerinin artırılmasını, Parlamento ve hükümet
olarak gözetmek zorundayız.
Diğer bir husus; sendikal
örgütlenme şemsiyesi altında korumaya girmiş sendikalı üyelerimiz var, bu
dengeyi de gözetmek zorundayız. Bunların dışında, işyerlerinde çalışan, ama,
sendikal örgütlenme hakkından yararlanmayan vatandaşlar var. Bizim, bütün bu
dört dengeyi gözetmemiz lazım.
Değerli Cumhuriyet Halk Partisi
Grubumuz, burada, sadece, örgütlü sendikal haklar açısından görüşlerini
serdediyor, diğer üç görüşü bir tarafa atıyor. Atabilirsiniz, bu, sizin kendi
takdiriniz; ama, ben, hükümet olarak, toplumdaki bütün bu gerçekleri görmek
zorundayım ve yapmış olduğum iş yasasında da bu dengeleri gözetmek zorundayım.
Yoksa, Çalışma Bakanı olarak, tek tarafa dayanıp, kahraman olmak benim için en
kolayı, en ucuzu, bunun en kralını yaparım ben; ama, bunu yapmak, Murat
Başesgioğlu'nu kurtarır da, milyonlarca işsizi kurtarmaz, rekabet edecek
işletmeleri kurtarmaz; bizim anlayışımız bu. Onun için sessiz duruyoruz, onun
için suskun duruyoruz; ama, gerektiği zaman bu kürsüye çıkar, her konuda
cevabımızı da veririz; yoksa, verilecek cevabımız olmamasından değil.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerindeki
müzakereler tamamlanmıştır.
24 üncü maddeyle ilgili
verilmiş bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı" başlıklı 24
üncü maddesine IV üncü fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
İzzet Çetin |
Oğuz Oyan |
Oya Araslı |
|
Kocaeli |
İzmir |
Ankara |
|
Enver Öktem |
|
Bayram Meral |
|
İzmir |
|
Ankara |
IV. - I, II ve III üncü
fıkralar nedeniyle iş sözleşmesini fesheden işçiye yasal hakları işverence
ödenir. Feshin işçi açısından haklı bir nedene dayanmadığını iddia eden işveren
bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu efendim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge sahibi
önergesinin gerekçesini açıklayacak.
Buyurun Sayın Çetin.
Süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin madde hakkındaki görüşlerimizi
anlattım, değişiklik önergemizden de söz etmiştim. Sayın Bakan, nedenini
anlamadığım bir biçimde, bundan sonra sürekli konuşacağını, zamanın bol
olduğunu söyledi. Biz de memnun oluruz Sayın Bakanın konuşmalarından,
aydınlanmış oluruz belli konularda; çünkü, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak, bu yasaya, herhalde, sizin kadar hazırlanamadık; çünkü, ne Bakandan ne
de AKP'nin herhangi bir grup yöneticisinden "bu konuda ne
düşünüyorsunuz" diye, Partimize ya da şahsımıza herhangi bir diyalog
arayışı gelmedi.
Sayın Bakan diyor ki:
"Şimdiye kadar, bu, otuz yıldan bu yana yürürlükte olan bir madde."
Ben, değişik bir şey söylemedim; gerçekten, 1475 sayılı Yasamız, İsveç iş
hukukundan tercüme, 1972 yılında yürürlüğe girdi, kabul edildi. Ben, iddiayla
söylüyorum, aksini Sayın Bakan ispat etsin; Türkiye'deki meri kanunlardan en az
ihtilaflı olan yasalardan birisiydi. Sayın Bakan, şimdiye kadar samimî bir
dille, burada, bunu kucağında bulduğunu söyledi, şimdi dört elle sarılıyor.
Bizim "emeklilik yok, kıdem tazminatı yok" söylemimize takıldığını görüyorum.
Evet değerli
arkadaşlarım, bu yeni çalışma yasası yürürlüğe girdikten sonra, bu 24 üncü
maddede olduğu gibi, biraz evvel bu madde, 1475'te de, burada da süs çiçeği
gibi hiç işlem ihtiva etmeyen bir madde demiştim, bundan böyle kıdem tazminatı
da işçilerin emeklilik hakları da birer süs maddesi gibi olmaya mahkûm.
Kendisine soru sordum yaklaşık iki ay kadar önce, çağrı üzerine çalışan
işçinin, part-time çalışan işçinin sigorta primini hangi kriterlere göre
alacaksınız; onları 180 yaşına kadar hangi yöntemle yaşatacaksınız; onlara
emeklilik hakkını nasıl vereceksiniz diye; burada yanıtlayamadı, yazılı
verecekti, iki aydan bu yana yazılı cevap da alabilmiş değilim.
İşsizliğe çare bulmak
elbette görevimiz, biz farklı bir şey söylemiyoruz. 10 000 000 işsiz; üretim
durmuş; kamu iktisadî teşebbüsleri, kamu kurum ve kuruluşları yok pahasına
elden çıkarılıyor; elden çıkarabilmek için üretimleri ortadan kaldırılmış; en
kârlı, en verimli fabrikalar yok pahasına yerli, yabancı kuruluşlara peşkeş
çekilmek isteniliyor; dünkü tabi olduğu hükümet döneminde de bugün de işsizliği
sanki bizim Cumhuriyet Halk Partimiz yaratmış gibi suçu bize atmaya çalışıyor,
bunda da maharetini görüyorum.
Gerçekten, Cumhuriyet
Halk Partisi, sadece örgütlü kesimlerin sözcüsü değil. Ben, şunu buradan bir
kez daha ifade ediyorum: Çalışanların ancak yüzde 8'i, 10'u sendikal
örgütlülüğe sahip, demek ki yüzde 90-92'si örgütsüz. 4 500 000-5 000 000'a
yakın insan asgarî ücretle çalışıyor, bir o kadarı asgarî ücreti bile
bulamıyor. Yaşlılara ödenen yardımlar daha iki ay önce 24 000 000 liradan 48
000 000 liraya çıkarıldı. Gazilerin durumu orta yerde. Emeklilerin durumu orta
yerde. Emeklileri kandırdığını Sayın Bakan buradan açıkladı.
Sayın Bakan bizim sadece
örgütlü bir avuç kesime hitap ettiğimizi söylüyor; ama, Sayın Bakanın en çok
dinlediği TİSK'in de, işverenlerin ancak yüzde 2'sinin örgütü olduğunu Sayın
Bakan da benim kadar biliyor. İşverenlerin ancak yüzde 2'si TİSK üyesi; ama,
TİSK'in yöneticileri, Başkanı, AKP yöneticilerince de, Sayın Bakanca da baş
tacı ediliyor.
NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) -
Nereden biliyorsun?!
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Evet, biliyorum.
Biz, sadece çalışanların
içerisinde örgütlü kesimi dinlemiyoruz; bütün sorunların bizim sorunumuz
olduğunu ve hazırladığımız, düzenlediğimiz bir yasa metninin tamamının
toplumumuzun bütünü tarafından kabul görmesi gerektiğini söylüyoruz. Hazırlanan
bir maddede bir aksaklık varsa, düzeltmek için bir hüküm ihdas ediyoruz;
aldığınız talimat ya da grup kararınız gereğince burada en makul tekliflere
bile "hayır" diyebiliyorsunuz.
Biraz evvel kendisini
rencide ettiysem, özür diliyorum; Sayın Kafkas, yüreğinden geldiği biçimiyle
burada bir şeyler söyledi; inandırıcı olmadığını söyledim. Niye; çünkü, atı
alan Üsküdar'ı geçti, çalışma ilişkileri bozuldu, kuralsızlık kural haline
geldi. İki yıldan bu yana, ülkemizin kalkınmasından çok kendi kişisel
çıkarlarını düşünen belli bir kesimin istemleri olduğu gibi yaşama
geçirilirken, örgütlenmeye yönelik taleplerimiz hiçbir şekilde dikkate alınmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Yani, biz, Avrupa Birliğiyle bütünleşeceksek -ki, öyle olmalı- bu yasa
metinleriyle, bu şekilde emeği dışlayan, insanı hor gören, onu bir meta gibi
gören bir anlayışla, çağdaş dünyayla bütünleşmemiz hayal olur.
Bakın, şimdi, buradaki
önergemizi izah ettim; haklı nedenle fesih -Bakanın söylediği doğru- otuz yıldır yürürlükte. Bugüne
kadar işçiler, geçmişte çok rahatsızlık duymadılar; nedenlerini söyledim. İş
bulmak çok zorlaştı. Nasıl işleyecek bu madde? Nasıl, işçinin kendisi bu
hakkını kullanabilecek; kullanamıyor; o halde, ayrıldığında, yasal haklarını
ödeyelim dedik, kötü mü?! "Katılmıyorum" diyor Sayın Bakan. Tacize
uğrayan bir işçi "işyerinde seninle çalışmıyorum" diyorsa işverene,
işverenin onun tazminatını peşin olarak vermesi, ahlaka, adaba, yasaya çok mu
aykırı, Sayın Bakanın görüşlerine çok mu aykırı?!
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Bir şeyi yerimden ifade edebilir
miyim?
BAŞKAN - Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, Sayın Çetin
konuşmasında bana atfen "Sayın Bakan burada emeklileri kandırdığını kendi
açıkladı" dedi. Tabiî, bu lafı neye dayanarak -affedersiniz- söylüyor,
nedir gerekçesi; bunu anlamak mümkün değil. Biz, ne SSK emeklisini ne Bağ-Kur
emeklisini, kandırmadık. Biz, SSK emeklisine de Bağ-Kur emeklisine de ne dediysek,
harfiyen yaptık. (AK Parti sıralarından alkışlar) 150 000 000 lira emekli maaşı
alan Bağ-Kurlunun maaşını 250 000 000 liraya çıkardık.
NAİL KAMACI (Antalya) -
Enflasyon...
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - En düşük basamaktaki SSK
emeklisine 75 000 000 lira zam yaptık ve bu yapılan toplam zamların bütçeden
yapılan transferi 3,2 katrilyon liradır. Biz, kendini sosyaldemokrat gören
hiçbir hükümetin cesaret edemeyeceği kadar, sosyal kesimlere transferde
bulunduk.
Saygılar sunarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Bakan, TÜFE farklarını niye ödemiyorsunuz?
NAİL KAMACI (Antalya) -
Sendika Yasasını çıkardık 1963'te, onu da söylesene.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - TÜFE farklarını söz verdiğiniz halde ödemiyorsunuz. Başbakanın
verdiği bir söz var "işçi emeklilerinin TÜFE farkları ödenecek"
demiştiniz.
BAŞKAN - Efendim, lütfen,
karşılıklı konuşmayalım.
Sayın milletvekilleri,
gerekçesini imza sahibi sayın milletvekilimizden dinlediğimiz, Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, 24 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 24 üncü madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde
bulunmayan, ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğümüzün 87 nci
maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenmiştir. Bu nedenle, önergeyi okutup,
Komisyona soracağım; Komisyon, önergeye salt çoğunlukla, yani 9 üyesiyle
katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım; Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, Komisyonda 9 üye yok ki, çoğunlukla katılabilsin.
BAŞKAN - Önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda
görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısına 24 üncü maddeden sonra gelmek üzere
aşağıdaki 25 inci maddenin ilave edilmesini ve madde numaralarının buna göre
devam ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
Bayram Meral |
|
İzmir |
İzmir |
Ankara |
|
İzzet Çetin |
Mehmet Küçükaşık |
Tuncay Ercenk |
|
Kocaeli |
Bursa |
Antalya |
Kıdem tazminatı :
Madde 25.- Bu Kanuna tabi
işçilerin iş sözleşmelerinin :
1 - İşveren tarafından bu
Kanunun 25 inci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,
2 - İşçi tarafından bu
Kanunun 24 üncü maddesi uyarınca,
3 - Muvazzaf askerlik
hizmeti dolayısıyla,
4 - Bağlı bulundukları
kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı
yahut toptan ödeme almak amacıyla,
5 - 506 sayılı Kanunun 60
ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde
öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun geçici 81 inci
maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini
ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları
nedeniyle,
Feshedilmesi veya kadının
evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi
veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı
tarihten itibaren iş sözleşmesinin devamı süresince her geçen tam yıl için
işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan
artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.
İşçilerin kıdemleri, iş
sözleşmesinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına
bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler
göz önüne alınarak hesaplanır. İşyerlerinin devir ve intikali yahut herhangi
bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli
halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin
toplamı üzerinden hesaplanır. 12/7/1975 tarihinden itibaren (1) işyerinin devri
veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş kıdem
tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak, işyerini devreden
işverenlerin bu sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir
esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlıdır. 12/7/1975 tarihinden
evvel (2) işyeri devrolmuş veya herhangi bir suretle el değiştirmişse devir
mukavelesinde aksine bir hüküm yoksa işlemiş kıdem tazminatlarından yeni
işveren sorumludur.
İşçinin birinci bendin 4
üncü fıkrası hükmünden faydalanabilmesi için aylık veya toptan ödemeye hak
kazanmış bulunduğunu ve kendisine aylık bağlanması veya toptan ödeme yapılması
için yaşlılık sigortası bakımından bağlı bulunduğu kuruma veya sandığa müracaat
etmiş olduğunu belgelemesi şarttır. İşçinin ölümü halinde bu şart aranmaz.
T.C. Emekli Sandığı
Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanununa veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanununa
tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin
birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanununa göre yaşlılık veya
malullük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye bu kamu
kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu
işverenince kıdem tazminatı ödenir.
Yukarıda belirtilen kamu
kuruluşlarında işçinin iş sözleşmesinin evvelce bu maddeye göre kıdem tazminatı
ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona ermesi suretiyle geçen hizmet süreleri
kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz.
Ancak, bu tazminatın T.C.
Emekli Sandığına tabi olarak geçen hizmet süresine ait kısmı için ödenecek
miktar, yaşlılık veya malullük aylığının başlangıç tarihinde T.C. Emekli
Sandığı Kanununun yürürlükteki hükümlerine göre emeklilik ikramiyesi için
öngörülen miktardan fazla olamaz.
BAŞKAN - Bir dakikanızı
rica edeyim.
Efendim, okunmakta olan
önergeyi önerge sahipleri geri çekmek istemişlerdir. Okutmayı kesiyorum; önerge
geri çekilmiştir.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Komisyonda zaten 9 kişi yok efendim.
BAŞKAN - 25 inci maddeyi
okutuyorum :
İşverenin haklı nedenle
derhal fesih hakkı
MADDE 25. - Süresi
belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini
sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
I - Sağlık sebepleri:
a) İşçinin kendi
kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden
doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması halinde, bu sebeple doğacak
devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla
sürmesi.
b) İşçinin bulaşıcı veya
işi ile bağdaşmayacak derecede tiksinti verici bir hastalığa tutulduğunun
anlaşılması.
(a) alt bendinde sayılan
sebepler dışında işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde işveren
için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin işçinin
işyerindeki çalışma süresine göre 17 nci maddedeki bildirim sürelerini altı
hafta aşmasından sonra doğar. Doğum ve gebelik hallerinde bu süre 74 üncü
maddedeki sürenin bitiminde başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda
kalması nedeniyle işine gidemediği süreler için ücret işlemez.
II - Ahlak ve iyi niyet
kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
a) İş sözleşmesi
yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar
veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri
sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin
işvereni yanıltması.
b) İşçinin, işveren yahut
bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi
veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı
asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.
c) İşçinin işverenin
başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması.
d) İşçinin işverene yahut
onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması veya 84
üncü maddeye aykırı hareket etmesi.
e) İşçinin, işverenin
güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya
atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.
f) İşçinin, işyerinde,
yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç
işlemesi.
g) İşçinin işverenden
izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya
bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir
ayda üç işgünü işine devam etmemesi.
h) İşçinin yapmakla
ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar
etmesi.
ı) İşçinin kendi isteği
veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı
olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka
eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara
ve kayba uğratması.
III - Zorlayıcı sebepler:
İşçiyi işyerinde bir
haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya
çıkması.
IV - İşçinin gözaltına
alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 17 nci maddedeki bildirim
süresini aşması.
İşçi feshin yukarıdaki
bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 18, 20 ve 21 inci
madde hükümleri çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir.
BAŞKAN- Madde üzerinde
ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Halil
Ünlütepe'nin.
Buyurun Sayın Ünlütepe.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyon)- Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun saygın üyeleri; İş Yasası
Tasarısının, işverenin haklı nedenle derhal fesih hakkını düzenleyen 25 inci
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Grubumuz ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milyonlarca çalışanı
ilgilendiren yeni İş Yasası Tasarısı, yangından mal kaçırmak istercesine
Meclisten geçirilmeye çalışılmaktadır. 1475 sayılı İş Yasasını tamamen
değiştiren, 118 esas ve 6 geçici maddesiyle çok kapsamlı bir düzenleme olan
yeni İş Yasası Tasarısı, komisyonlarda yapılan oldubitti görüşmelerinden sonra
şimdi tekrar Yüce Meclisin gündemine getirilmiştir. Maddelerin görüşülmesi
sırasında getirilen son dakika önergeleriyle, 18 inci madde görüşülürken
"on veya daha fazla işçi çalıştıran" ibaresinin "otuz veya daha
fazla işçi çalıştıran" ibaresiyle değiştirilmesi hakkındaki önergede
olduğu gibi, son dakika sürprizleriyle, kamuoyunda tartışma yaratmadan, oldubittiye
getirilerek, İş Güvenliği Yasası işlevsiz hale getirilmeye, âdeta, kuralsızlık
kanunlaştırılmaya çalışılmaktadır.
Kuralsızlık, kayıtdışı
ekonomide geçerli olan bir çalışma şeklidir. Hükümetin bu ısrarlı tutumunun,
çalışma barışının ve toplumsal huzurun bozulmasına neden olabileceği dikkate
alınmamıştır. Çalışma ilişkileri, sadece işçi ve işverenleri değil, aynı
zamanda toplumsal yaşamı da belirleyici nitelik taşımaktadır. Bu yasa tasarısı
Yüce Parlamentoda görüşülerek kabul edildiğinde, 1475 sayılı Yasanın yürürlüğü
sona erecektir.
İş yasaları, bilindiği
gibi, kamu düzeniyle ilgili olan yasalardır. Bu yasanın uygulanması, 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Yasasını, 2821 sayılı Sendikalar Yasasını, 2822 sayılı Toplu
İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasasını da ilgilendirmektedir. Bu yasaların
tümü, işçi ve işveren ilişkilerini düzenleyen yasalardır. Bu yasaların tümünde
gerekli alt çalışmalar yapılmadan, eski tasarıda hiçbir değişiklik yapılmadan,
sadece İş Yasasının Meclis gündemine tekrar getirilmesini anlamakta zorlandığımızı
içtenlikle belirtmek istiyorum.
Mademki tasarı aynen
getirilecekti, 13 Mart ve 14 Mart tarihli birleşimlerden sonra niçin ara
verildi? Acaba, o dönem oluşan toplumsal muhalefetin etkisinin azaltılması mı
düşünüldü?
13 ve 14 Mart tarihli
birleşimlerdeki konuşmaları, şimdi biraz hafızamı yoklayarak çıkarmak
istiyorum. Sayın Bakan ve Sayın Komisyon Başkanı tarafından, kürsüde,
işverenler ile sendikalar arasında bu yasa üzerinde mutabakat sağlandığı,
sadece iki maddede farklı düşünüldüğü açıklanmışsa da, ertesi gün akşam, üç
konfederasyonun başkanlarının isimleri yazılı bir belge, kamuoyuna ve Meclise
duyuruldu. Halbuki, üzerinde anlaşılamayan iki madde değil, on madde idi. Bu
nedenle, Cumhuriyet Halk Partisinin bu yasanın çıkarılmasında duyarlılık göstermesini,
Sayın Bakanın anlayışla karşılamasını istiyorum; çünkü, Yüce Mecliste söylediği
sözler ile üç konfederasyonun açıklamaları birbirinden ciddî oranda farklıydı.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Sevgili arkadaşlar,
sosyal devlet, güçsüzü koruyan devlettir. Bilindiği gibi, Türkiye'de 1936
yılında çıkarılan 3008 sayılı Yasa, 1967 yılında çıkarılan 931 sayılı Yasa ve
1971 yılında yürürlüğe girip bugüne kadar yürürlükte olan 1475 sayılı İş Yasası
hep işçi lehine yorumlanmıştır. Yüce Yargıtay, takdirlerini, hep işçiden yana
kullanmıştır. Bu, sosyal devlet olmanın gereğidir; ama, şimdi görüştüğümüz yasa
"işverenin haklarını koruyan iş yasası" olarak tarihe geçecektir. Bu
yasa tasarısı, çağdaş hukuk ilkeleri, uluslararası çalışma standartları, emek
mücadelesi sonucu kazanılmış haklar yok sayılarak düzenlenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bu yasayla 4773 sayılı İş Güvencesi Yasasının içi boşaltılmakta,
işçi aleyhine çok sayıda düzenlemeler getirilmektedir. Bu durum, Anayasamızdaki
sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle iş
hayatına "ödünç işçi ilişkisi", "kiralık işçi" gibi yeni
kavramlar gelmekte; yani, işçiler alınır, satılır veya devredilir birer meta
haline getirilmektedir.
Bugüne kadar seçimlerde vaat
ettiklerinin tam tersini yapan bu hükümet, İş Yasası konusunda da aynı şeyi
yaparak önemli ölçüde destek aldığı işçiye sırtını dönmüş, İş Güvencesi
Yasasının işçi lehine getirdiği yeni düzenlemeleri ortadan kaldırarak, işveren
kesimine verdiği sözleri yerine getirmeye çalışmaktadır.
25 inci madde, 1475
sayılı eski İş Yasasının 17 nci maddesini karşılamaktadır, genellikle aynı
hükümleri içermektedir. 1475 sayılı Yasanın 17 nci maddesiyle şimdi görüşmekte
olduğumuz yasanın 25 inci maddesi arasında bir iki farklılık var. Örneğin, 25
inci maddenin "Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve
benzerleri" başlıklı II nci
fıkrasına (c) bendi ekleniyor. "İşçinin işverenin başka bir işçisine
cinsel tacizde bulunması." Halbuki, bu, ahlak ve iyi niyet kurallarının
içinde olarak yorumlanabilecek olan bir kavramdır. Bunun farklı olarak ayrı bir
bent haline getirilmesinde ne tür bir yarar görüleceğini anlamakta içtenlikle
zorlanıyorum.
Ayrıca, bilim komisyonu
tarafından hazırlanan taslağın bu maddesine göre, iş akti işverence
feshedildiğinde, sözleşmesi feshedilen işçi, istediği anda, altı işgünü içinde
iş aktinin fesih sebebini sorma ve işveren de buna altı işgünü içinde bildirme
yükümlülüğündeydi. Bu, bilim kurulunun hazırladığı taslakta yükümlülük olarak
gösteriliyordu; fakat, bu önümüze gelen tasarıda ve hükümet tasarısında bunu
görememekteyiz. Halbuki, en fazla iş akitlerinin feshedildiği madde bu ikinci
bentte gördüğümüz ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve
benzerleridir. Genellikle, işverenler, bu maddeye dayanarak iş akitlerini
bozmaktadırlar. Yoğun işsizlik, iş bulmadaki zorluk nedeniyle, işverenler,
genellikle, aynı işyerindeki işçileri, haksız yere iş aktini feshettiği işçinin
karşısına tanık olarak çıkarabilmektedirler.
Yasa ayakları yere basan
bir yasa değildir. Örneğin, iki ay içinde bu davaların sonuçlanabileceğini
söylüyor. Halbuki, bir dava açtığınızda en az üç ay sonraya gün geliyor. Dosya,
bilirkişiye gittiğinde altı ay içinde bilirkişiden dönmüyor. Yani, Türkiye'de
yaşamayan kişilerce hazırlanmış olan bir tasarı gibi yorumluyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye yeni bir döneme giriyor. Özelleştirmeler sonucu, kamu
işyerinde çalışan işçiler, 4046 sayılı Yasada değişiklik yapılarak, memur
yapılmaya zorlanıyor. Çalışanın sesini duyurmaması... Sessiz bir toplum
istenerek, demokrasiyi kısıtlıyorsunuz; sessiz bir toplum isteniyor.
Sendikalaşma hareketini etkisizleştirmeye çalışıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe,
konuşmanızı toparlarsanız memnun olurum.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
- Sayın Başkan, toparlıyorum.
Böyle bir ortamda bu
tasarıyı görüşürken, bir şeyle bağlayarak konuşmamı sona erdirmek istiyorum.
Çıkarılmak istenen yeni
iş yasası, zaten sorunlu olan sosyal güvenlik sisteminin daha da kötüleşmesine,
kayıtdışı ekonominin büyütülerek sosyal güvence dışında kalanların artmasına,
kuralsızlığın kural haline getirilerek emekçilerin sindirilmesine neden
olacaktır. Bu tasarıyla, emekçilerin mevcut sorunlarının çözümlenmesi bir yana,
yeni sorunların oluşmasına zemin hazırlanmaktadır.
Şöylece toparlamak
istersem: Ödünç iş ilişkisi getiriliyor. İşyerinin ve iş sözleşmesinin devrine
olanak sağlanıyor. Çağrı üzerine çalışma sistemi getiriliyor. İş sözleşmeleri
süreli hale getirilerek, işçi üzerine baskı kurulması getiriliyor. İş
sözleşmesinin feshinde işverene geniş imkânlar sağlanmak isteniyor. Telafi
çalışması adı altında kuralsız çalışma getirilmek isteniyor. Hafta tatili
düzeni ortadan kaldırılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kaldırıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
- Bu ve benzeri olumsuzluklar içeren yasa tasarısı, eğer, bu Meclis tarafından
kabul edilirse, Avrupa Birliğine girmek isteyen ülkemizin önünde bir utanç
abidesi olarak duracak ve buna katkı sağlayanlar, halkımızdan gerekli tepkiyi
göreceklerdir.
Bu duygularla, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünlütepe.
Değerli milletvekilleri,
şahısları adına söz isteği var.
İstanbul Milletvekili
Sayın Bihlun Tamaylıgil; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu
Tasarısının 25 inci maddesi hakkında görüşlerimi bildirmek üzere, şahsım adına
söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, iş hayatının tarafları
arasında, kanunlarla belirlenen, hak ve yükümlülüklerin, iş huzuru ve başarısı
açısından önemi büyüktür; ancak, bu belirleme yapılırken, taraflar arasındaki
hak kullanım dengesinin tam olarak sağlanması gerekmektedir. Bir kesimin daha
güçlü yaptırımlara kavuşması, yine bu maddeden görülmekte olduğu üzere,
çalışanın önemli mağduriyetlerle karşılaşmasına sebep olabilecektir.
İşsizliğin bu derece
yoğun olduğu günümüzde, sahip olduğu işi kaybetme psikolojisinde yaşayan pek
çok çalışan, son derece sübjektif dayanaklarla, iş sözleşmesinin feshinin
tedirginliği içinde yaşamaya zorlanmaktadır.
Belirli ekleme ve
düzenlemelerle, 1475 sayılı İş Kanununun 17 nci maddesi paralelinde düzenlenen
bu maddenin, çalışanı bu derece mağduriyet altına sokmayacak şekilde
düzenlenmesini dilerdim. İşçi çıkarımının hızla arttığı günümüzde, bu eylemi
daha da kolaylaştıracak yasal zeminlerin hazırlanması, vekili olduğumuz halkımıza
ne ölçüde başarılı bir hizmet sunumu olacaktır?!.
İlgili maddeyi, çeşitli
başlıklarda incelediğimizde ise, çarpıcı örneklerle karşılaşmaktayız.
Öncelikle, sağlık sebepleri şıkkını değerlendirmek istiyorum.
Bu şıkta "işçinin
kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye
düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması halinde, bu
sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç işgünü veya bir ayda beş
işgününden fazla sürmesi" tanımı yapılmış.
Değerli arkadaşlarım, bakınız;
işveren olmak, sadece emeği kullanıp karşılığında maddî sorumlulukları yerine
getirmekle kalmayacak kadar geniş kapsamlı bir sorumluluktur. Toplumun bazı
alışkanlıklarından dolayı kişileri bu kadar ağır cezalandırması kabul edilemez.
Önemli olan, bu alışkanlıkları, yapıcı şartlarda rehabilite edebilmektir. Bu
başlıkta, çaba sarf eden kamu örgütleri ve sivil toplum kuruluşları
bulunmaktadır.
Bu şıklarda belirtilen
yaptırımların iyileştirilmemesi sonucu toplumsal hayata yeniden kazanım
hedefinde olmamız gereken çalışan -ki, önce insan- işinden olmasıyla maddî
cezalandırmaya tabi tutulmaktadır ve tamamen mücadele gücünü kaybetmektedir.
Kanun yapıcılığı görevini
yerine getirirken, sadece fiziksel gerçeklerden hareket etmekle kalmayıp,
sosyal ve psikolojik gerçekleri de dikkate alarak bir sonuç ortaya
çıkarmalıyız. Hiçbir iyileştirici düzenleme yapılmadan, eski yasa paralelinde
olan bu yaklaşım, önce insan bilincimizle bağdaşmamaktadır.
Diğer taraftan, aynı
şıkta yer alan "işçinin bulaşıcı veya işi ile bağdaşmayacak derecede
tiksinti verici bir hastalığa tutulmasının anlaşılması" tanımı; bu tanım,
benim, okumaktan bile imtina ettiğim bir sözcük taşıyor, bu da; "tiksinti
verici." Bir kanun maddesinde, bir insanın fiziksel özelliği belirtilirken
böyle bir tanımın yapılması son derece üzücüdür ve bence, insan kimliğine
yapılmış bir hakarettir. İnsanın, elinde olmadan yaşamak zorunda kaldığı ağır
bir rahatsızlığın sonuçlarının bu tanımda sunulan ifadeyle anlatılması, son
derece ağır bir yaklaşımdır. Onuru zedelemeyen bir tanımla anlatımın
gerekliliğinin kaçınılmaz olduğunu belirtmek gerekiyor.
Bunun yanı sıra,
hastalığın bu şekilde ağır değerlendirilmesinin dayanağı ne olacaktır? Bu, son
derece sübjektif bir yaklaşım olup, değiştirilme ihtiyacı vardır.
Ayrıca, bulaşıcı hastalık
tanımına da değinmek istiyorum. Yoksullukla beraber artan hastalıkların başında
tüberküloz gelmektedir ve ne yazık ki, ülkemizde, ekonomik krizler sonrası
geçim şartlarında meydana gelen erozyon, bu hastalığın hızla artmasına neden
olmuştur. Tasarıdaki bulaşıcı hastalıklar, tüberküloz gibi, genellikle tedavi
edilebilir hastalıklardır. Bulaşıcı olan bu hastalıklara yakalanan işçiler,
iyileşmeleri için gereken şartları bulmak bir yana, işlerinden olarak,
neredeyse ölüme terk edilebileceklerdir. Kul hakkının ağır olduğu bilinci
içinde, bu derece kolay başlıklarda, çalışanı işsiz bırakmayı kabul etmeyi
vicdanlarınıza bırakıyor, bulaşıcı hastalık tanımının tekrar detaylı
değerlendirilmesi gerektiğini belirtmek istiyorum.
Aynı bölümün (ı)
fıkrasını değerlendirdiğimizde ise, kullanılan ekipmana verilen hasarın
sınırının önceki kanunda on günken bu tasarıyla otuz güne çıkarılması, yeterli
bir düzenleme olarak görülmemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
toparlayın efendim.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(Devamla) - Günümüz iş hayatında kullanılan makine ve diğer eşyaların
maliyetlerinin ulaştığı değerler ile işçinin aldığı maaş arasındaki uçurum, bu
bağlamda, bir değerlendirme yapma imkânını vermemektedir. En azından, kastın
derecesine göre maaştan kesinti yapılarak verilebilecek bir yaptırımın, daha
kabul edilebilir şartlarda olduğunu dile getirmek istiyorum.
İlgili madde gereği,
işten çıkarılmayı bu derece kolaylaştıran sağlıkla ilgili katı bakış açısının
karşısında, tasarının devamında çalışanların sağlığıyla ilgili uyulması gereken
başlıklardaki yaptırımlarda, tasarının ilk haline nazaran, parasal cezaların
indirilmesiyle ödüllendirilmeye gidilmesi, çalışanın ne derece korunduğunun
göstergesidir.
Maddenin, belirttiğim bu
başlıklar çerçevesinde değerlendirilmesini umar, Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tamaylıgil.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt'e aittir.
Sayın Öğüt, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, Bingöl depreminde
ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara şifa, kalanlara da başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlar, İş
Kanunu Tasarısının 25 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Demin gelirken, AK
Partili bir arkadaş "herhalde yine çiftçilerle ilgili konuşacak"
dedi; ben, çiftçinin hakkını her zaman savunurum; merak etmeyin, savunmaya da
devam edeceğim; ama, bugün, işçinin hakkını savunacağım.
Şimdi, efendim, biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, işçinin hakkını savunuyoruz, aslında insanın
hakkını savunuyoruz. İnsan, kutsaldır; kutsal bir değerdir. Hepimiz için, önce
insan unsuru çok önemlidir. İşverenin hakkını da savunuyoruz; dürüst, namuslu,
yatırım yapan, istihdam sağlayan, vergisini veren, dürüst işadamına da destek
veriyoruz; onlara da, buradan, saygılar sunuyorum.
25 inci madde nedir;
aynen okuyorum: "Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı
hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini
beklemeksizin feshedebilir." Şimdi "feshedebilir" denildikten
sonra, altına, 16 tane madde dizilmiş; tam 16 tane madde var; bunlardan da
örnek vereceğim. Değerli arkadaşlar, bakın, mesela, 25 inci maddenin (b)
bendinde deniliyor ki; hastalığı varsa, bulaşıcı veya tiksindirici bir hastalık
varsa işten çıkartma sebebidir. Değerli arkadaşlar da diyor ki: "Biz,
işten çıkarmak için, böyle bir uğraş göstermiyoruz." Bakın, insan,
hastalanıyor, hastalandığı için işten çıkarılıyor!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Eskisinde de vardı aynısı.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Müsaade edin efendim.
İnsana verilen değerin
böyle olmaması lazım.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Otuz senedir var.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Otuz senedir var diye değiştiremez miyiz?!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
İnsan kutsal varlıktır. Avrupa'da, hastalanan insanı helikopterle hastaneye
yetiştiriyorlar; bizim de, hastalanan insanı, fabrikadan, işten atıp, sen
hastalandın kardeşim, git, öl, ne yaparsan yap diyecek şekildeki bir maddeyi
kabul etmemiz, sizin de kabul etmeniz mümkün değil. Allah'ın yaratmış olduğu en
kutsal varlık olan insana, böyle bir zulüm olamaz; yani, bir hastalığı var,
işten çıkaracaksınız... Lütfen, rica ediyorum; bari, şu maddeyi düzeltin.
Değerli arkadaşlar, eğer,
bu kanun tasarısı geçer, bu 25 inci madde de kabul edilirse, işverenin eline ne
vereceksiniz biliyor musunuz; kötü niyetli, art niyetli işveren, işçisine ölümü
göstererek bayılmaya razı edecek. Şimdi, işçinin iki seçeneği kalacak; ya ölümü
görmeden bayılmaya razı olacak, asgari ücretle, açlık sınırında yaşayacak,
çalışacak veya ben ölümü kabul ediyorum, işten çıkıyorum diyecek, ölecek. Böyle
bir maddeyi kabul etmek hakikaten mümkün değil.
Şimdi, çalışan insanı
işten çıkarmayı kolaylaştıracak kanunu yapmakla, pazar yerlerinde yiyecek
toplayan, pazar artıkları toplayan insanlarımızı düşünün, çöplüklerden ekmek
toplayan insanlarımızı düşünün.
Değerli arkadaşlar, ben,
Türkiye İşsizliği Önleme Derneği Genel Başkanlığı yaptım; işsizliğin,
yoksulluğun, sefaletin ne olduğunu bilirim; bilirim diyorum; çünkü, ben, o
insanların içinde yaşadım. Lütfen, insanı işten çıkarıp, insan olmaktan
çıkaracak, onu çöplüklerden ekmek toplayacak şekilde bir yasa oluşturmayalım,
çıkarmayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlar mısınız
lütfen.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Toparlıyorum.
Efendim, bu bir kul
hakkıdır. Bakın, Peygamber Efendimiz... (AK Parti sıralarından alkışlar)
Müsaade eder misiniz...
Peygamber Efendimiz 1 400
sene önce köleliği kaldırdı, ne yazık ki, Peygamberin ümmetinden olan insanlar
bugün köleliği getiriyor; bu, korkunç bir şeydir, bunu kabul etmemiz mümkün
değil. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, kölelik sistemidir.
Eğer Necmettin Erbakan
olsa idi, yemin ediyorum, bu tasarıyı gündeme getirmezdi, kesinlikle
getirmezdi. Necmettin Erbakan Hoca, Başbakanlığı döneminde, işçiyi, fakiri en
çok savunan parti lideridir ve nema ödemesi yaptığı zaman, fazla ödeme yaptı
nemalarda, hatırlayan vardır belki. İnanın, ben anlayamıyorum, hiç olmazsa,
arada sırada Necmettin Hocadan akıl alalım, siz de alın, biz de alalım. Adam,
tecrübeli adam arkadaş, kabul etmek lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüt, son
cümlenizi rica ediyorum.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Peki.
Sayın Hocam çok iyi bir
bilim adamı, çok iyi bir siyasetçi. Bakın rica ediyorum, hiç olmazsa, onun bir
Adil Düzen kitabı vardı, o kitabı okuyalım ve çalışanlara, insanlara, adil
şekilde davranalım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öğüt.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulda bir uğultu var. Tabiî, vakit biraz ilerledi, kendi aramızda
sohbet görüyorum. Burada, önergelerin okunmasını, maddelerin okunmasını iyi
takip etmemiz lazım. Arkadaşların kendi aralarındaki sohbete ara vermelerini
rica ediyorum önce.
25 inci madde üzerinde
verilmiş olan 3 ayrı önergeyi, geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
derecesine göre de işleme alacağım.
Birinci önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73'e 1
inci ek sıra sayılı yasa tasarısının 25 inci maddesinin (b) fıkrasının yasa kapsamından
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Ali Topuz |
Birgen Keleş |
|
Samsun |
İstanbul |
İstanbul |
|
Erdal Karademir |
|
Ahmet Ersin |
|
İzmir |
|
İzmir |
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73 sıra
sayılı İş Kanunu Tasarısının 25 inci maddesi I/b fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Nurettin Sözen |
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
|
Sıvas |
İzmir |
Kocaeli |
|
Bayram Meral |
Naci Aslan |
Vezir Akdemir |
|
Ankara |
Ağrı |
İzmir |
"İşçinin tutulduğu
hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında
sakınca bulunduğunun sağlık kurulunca saptanması durumunda"
BAŞKAN - Üçüncü ve en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı" başlıklı 25
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Hüseyin Özcan |
Muhsin Koçyiğit |
Muharrem Doğan |
|
Mersin |
Diyarbakır |
Mardin |
İşverenin haklı nedenle
derhal fesih hakkı
Madde 25.- Süresi belirli
olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin
bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
I. - Sağlık sebepleri :
a) İşçinin kendi
kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden
doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması halinde, bu sebeple doğacak
devamsızlığın ardı ardına üç işgünü veya bir ayda beş işgününden fazla sürmesi,
b) İşçinin tutulduğu
hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında
sakınca bulunduğunun sağlık kurulunca saptanması durumunda.
(a) alt bendinde sayılan
sebepler dışında, işçinin, hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde
işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin
işçinin işyerindeki çalışma süresine göre 18 inci maddedeki bildirim sürelerini
altı hafta aşmasından sonra doğar. Doğum ve gebelik hallerinde bu süre 74 üncü
maddedeki sürenin bitiminde başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda
kalması nedeniyle işine gidemediği süreler için ücret işlemez.
II. - Ahlak ve iyi niyet
kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
a) İş sözleşmesi
yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar
veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ilere
sürerek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin
işvereni yanıltması,
b) İşçinin, işveren yahut
bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarf
etmesi veya davranışlarda bulunması yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet
kırıcı asılsız ihbar ve isnatlarda bulunması,
c) İşçinin işverenin
başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması,
d) İşçinin işverene yahut
onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması veya 84
üncü maddeye aykırı hareket etmesi,
e) İşçinin, işverenin
güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya
atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması,
f) İşçinin, işyerinde,
yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç
işlemesi,
g) İşçinin işverenden
izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi
bir tatil gününden sonraki iş günü yahut bir ayda üç işgünü işine devam
etmemesi,
h) İşçinin yapmakla
ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar
etmesi,
ı) İşçinin kendi isteği
veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı
olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya
başka eşya ve maddeleri otuz günlük
ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması,
III. - Zorlayıcı
sebepler:
İşçiyi işyerinde bir
haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya
çıkması.
IV. - İşçinin gözaltına
alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 18 inci maddedeki bildirim
süresini aşması.
İşçi feshin teklifte yer
alan bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 19, 21 ve 22 nci
madde hükümleri çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir.
BAŞKAN - Okunan önergeye
Komisyon katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - İmza sahipleri,
gerekçeyi mi okuyalım?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Konuşacağız Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşmak
istiyorsunuz.
Sayın Meral, buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; İş Güvencesi Yasa Tasarısı görüşülürken,
birçok saygıdeğer milletvekili arkadaşım burada bulunuyordu. O zaman, bu yasa tasarısı
çıkarsa, işveren, hiçbir şart altında işçinin iş aktini feshedemez denildi ve
böyle de yayıldı.
Şimdi, biraz önce
gördünüz, Sayın Divan Üyesi okudu, bu yasa tasarısında da var; bakınız, kısa
birkaç konuya göz atalım; içkiden dolayı, hastalıktan dolayı, ahlak ve iyiniyet
kurallarına uymamaktan dolayı; iş sözleşmesi yapıldığı sırada istenilen
şartlara uymadığı halde, uymuş gibi talepte, teklifte bulunması; işçinin,
işveren yahut onun yakınları hakkında olumlu olumsuz laf konuşması, işyerinde
işi durdurması, arkadaşlarıyla iyi geçinmemesi; içki, kumar gibi kötü
alışkanlıklarının olması; işverenin güvenini kötüye kullanması, işçinin yedi
günden fazla işe gelmemesi veya yedi günden fazla ceza alması, işçinin,
işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki
işgünü veya bir ay içerisinde iki defa herhangi bir nedenle işine gelmemesi;
işçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri yapmaması, direnmesi; işçinin kendi
isteği veya savsaması yüzünden, işverenin işlerinin aksaması, zarara girmesi;
bu, sayılır da sayılır değerli arkadaşlarım.
Bunların hepsinde,
işverenin, işçinin iş aktini feshetme hakkı var. Hani, İş Güvencesi Yasası
çıkarken, hiçbir şart altında, işveren, işçinin iş aktini feshedemez
diyordunuz! Peki, bunlar ne değerli arkadaşlarım?! Bunlar ne?! İşte, bir şey
söylüyorum; bakınız değerli arkadaşlarım, benim, sizden özellikle bir ricam
var: Bunları -tabiî ki, zamanınız azdır çoktur- bir gözden geçirmek lazım
değerli arkadaşlarım; bir okumamız lazım. Yarın toplumun karşısına çıktığımız
zaman, bunların hesabını vereceğiz.
Tabiî, Sayın Bakanım
"otuz senedir ne yaptınız, bunları niye değiştirmediniz" dedi.
Vallahi, otuz senedir hep uğraştık Sayın Bakanım. Bir zamanlar sizin de mensup
olduğunuz partinizde uğraştığınız gibi, biz de uğraştık, uğraşıyoruz;
düzeltmediler. Şimdi de sizinle uğraşıyoruz. Ne oldu şimdi o uğraştıklarımız;
gitti!.. Darısı size... Ne yapayım, başka diyecek bir şeyim yok.
Değerli arkadaşlarım,
değerli milletvekilleri; birbuçuk yıl -dikkatinizi çekerim; birbuçuk yıl-
özelleştirme nedeniyle işten atılan işçiler, kapımın önünde karargâh kurdular.
Stresten ayağım kırıldı. Bunları hafife almayın değerli arkadaşlarım. Bu
insanlar, yarın, sizin kapınızda karargâh kuracaklar ve ben de gelip orada
oturacağım, onlarla birlikte oturacağım.
Şimdi, bu arkadaşlarımıza
söz veriyorsunuz. O dönem, bir bölümünü, bir hayli kişiyi işe aldırdık, 1 850
kişi işine döndü. Şimdi, yine, bir miktar insan, Türk - İş'in kapısının önünde
duruyorlar. Bunları da siz işine döndürün. Vatandaşa bir güven verin değerli
arkadaşlarım. Kapının önünde bekliyorlar. Yarın gideceğim, onlara "niye
burada bekliyorsunuz; AK Partinin kapısının önünde bekleyin, ak süt var orada,
burada bir şey kalmadı" diyeceğim.
Bunları niye konuşuyorum;
yarın bir özelleştirme yapacaksınız, şu maddeleri teker teker uygulayacaksınız
-şu yazdığınız maddeleri "hiçbir işçi işinden atılmaz" dediğiniz
maddeleri- o insanları, yine, kapının önüne koydurtacaksınız.
Bunun tedbirini...
NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) -
Yasadaki 17 nci madde de aynı.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Efendim, ben olanı anlatıyorum. Değerli milletvekilim, bu yasa
çıkarken, şu İş Güvencesi Yasası çıkarken "bu yasadan mütevellit, hiçbir
işçinin iş akti feshedilmez" diyordunuz.
Biz de diyorduk ki, burada da var...
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Yasa değişmesin diyordunuz; aynı madde...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - İşte, bakınız; kurban olduğum, okumadığın zaman, öyle konuşursun;
çünkü, okusan, öyle konuşmazsın.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Yok canım, aynı madde...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Biz de diyorduk ki, bu vardı; yani, işverene bu hak tanınmıştı. Bu
iş güvencesi çıksa dahi, işveren, işçinin hakkını...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, son
cümlelerinizi rica ediyorum.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Anlatamadım ki, ne yapayım; anlatana kadar konuşacağım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Eğer anlaşırsak, çok
faydalı olur. Tekrar ediyorum; bu yasa çıkarken "hiçbir işçinin iş akti
feshedilemez" diyordunuz. Ben de diyordum ki o zaman, hayır arkadaşlar,
yasada işverene bu hak verilmiş; inanmayın, kanmayın; hırsızlık yapan, işi
savsatan, işveren hakkında konuşan, içki içen, işine sarhoş giden, kumar
oynayan, borçluları iş yerine gelip iş düzenini bozan, arkadaşlarıyla kavga eden
-var da var; birçok- işçinin, işveren, iş aktini fesheder diyordum. Şimdi,
burada bunu tartışıyoruz. Arkadaşım diyor ki, vardı. Ben de vardı diyordum; sen
şimdi mi uyandın?! Ben de vardı diyordum o zaman; işte, ben de onu söylemek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bir şey daha söylüyorum Sayın Bakanıma...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Sayın Bakan zaten gitmek için can atıyor; bu yasayı içine
sindiremiyor, bilesiniz...
BAŞKAN - Sayın Meral,
teşekkür ediyorum.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - İçine sindiremiyor bunu; onun için, bırakıp gidiyor; ama, sizin
bunu içinize nasıl sindirdiğinizi bilemiyorum. Umuyorum, bu gece gidersiniz,
yarın salim kafayla gelirsiniz... (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Meral,
teşekkür ediyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Bakan sosyal taraflarla görüşüyor.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73'e 1
inci ek sıra sayılı yasa tasarısının 25 inci maddesinin (b) fıkrasının yasa
kapsamından çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Haluk Koç
(Samsun)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koç,
buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önerge hakkında söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, Sayın Ersönmez
Yarbay oradan işaret ediyorlar; 1475 sayılı Yasanın 17 nci maddesinde de,
işverenin, haklı nedenlerle derhal fesih hakkında, aynı cümlelerin yer aldığını
belirtiyorlar; bunu biliyorum. Bunu bilerek bu değişiklik önergesini veriyorum.
Sayın Yarbay, hiç telaş etmeyin. Yapılan bir hata, ısrar edilirse katmerli hata
olur. Yapılan bir hatanın giderilmesi yönünde bir değişiklik önergesi
verildiyse bunun tartışılması gerekir. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Efendim, lütfen,
dinleyelim.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Siz, hep 1475'i söylüyorsunuz. 17 nci maddeyle uyuştuğunu biliyorum. Orada bir
harf farkıyla yer alıyor. Bakın, 1475'te "bağdaşamayacak derecede tiksinti
verici hastalık" diyor. Şimdi, ben size soruyorum değerli arkadaşlarım; ne
demek tiksinti verici hastalık? Bana bir tane tiksinti verici hastalık
söyleyin. Yok efendim, böyle bir hastalık yok. Hiçbir hastalık tiksinti verici
değildir.... Hiçbir hastalık tiksinti verici değildir... Bu deyimin böyle bir
yasada yer alması utanç vericidir. Hastalıklar insanlar içindir. Hiçbir insan
hiçbir hastalığı davet etmez; üzerine geldiği zaman onu yaşar.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Hocam, düzeltiyoruz.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Düzeltmiyorsunuz efendim. Ne komisyon katılıyor ne de hükümet katılıyor.
Müsaade edin... Dinleyin...
Hepatit mi
tiksindiricidir; Türkiye'nin yüzde 13'ü Hepatit B taşıyıcısıdır; tiksindirici
mi? Egzama mı tiksindiricidir? Yoksa, yüzde beyaz lekelerle, elde beyaz
lekelerle olan vitiligo hastalığı mı iticidir?
Değerli arkadaşlarım,
bakın, insan onuruyla bağdaşacak kelimeleri, deyimleri, terimleri seçmek
zorundayız. Lütfen, bunu gerekçe gösterecek... Sevgili arkadaşım Sayın
Tamaylıgil belirtti. Bakın, Türkiye'de, bugün, ulusal gelirin yüzde 13'ünü
yüzde 48 nüfus alıyor. Bu insanlar, bu geçim sıkıntısı içerisinde, çok doğaldır
ki, yoksulluktan kaynaklanan, bakımsızlıktan kaynaklanan, beslenme
yetersizliğinden kaynaklanan çok çeşitli hastalıklara, başta tüberküloz olmak
üzere, açıktırlar ve Türkiye'de tüberküloz insidensin sıklığı son yıllarda
ciddî boyutlarda artmaktadır; bu,Türkiye'nin ekonomik genel yapısıyla düz
orantılıdır. Şimdi, bu insanları bir de işinden gücünden mi edeceğiz?
Değerli arkadaşlarım,
elinizi vicdanınıza koyun; ne olur, dediklerimizin bazılarını dinleyin; haklı
olan yönleri tespit edin. Lütfen, sizden istirham ediyorum ve bir hekim olarak
size sesleniyorum. Bakın, bizim hocalarımız bizleri eğitirken, hiçbir vücut
sıvısının, hiçbir hastalık emaresinin tiksindirici olmadığını hekim olan her
kişiye öğretmişlerdi. Şimdi, bunun bir tiksindirici hastalık... Ben, bunu kabul
edemiyorum ve hükümet katılmasa da, komisyon takdire bıraksa da, lütfen,
vicdanınıza dayanarak, 25 inci maddenin (b) fıkrasının, oradaki bir cümlenin
çıkarılmasını sizlerin takdirine bırakıyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri,
gerekçesini Sayın Koç'tan dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler...
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Sayalım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, kabul
edenler... Sayalım... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Teşekkür ederim.
Son önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73 sıra
sayılı İş Kanunu Tasarısının 25 inci maddesi 1/b fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Sözen
(Sıvas)
ve arkadaşları
İşçinin tutulduğu
hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında
sakınca bulunduğunun sağlık kurulunca saptanması durumunda"
BAŞKAN - Efendim,
Komisyon katılıyor mu?..
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Bu önergeyi takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçesi okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe :
Tasarıda belirtilen
bulaşıcı hastalıklar, genellikle tedavi edilebilir hastalıklardır. Tiksinti
ise, bilimsel bir kavram değildir ve sübjektiftir. İşçi hasta olduğu için
mağdurdur ve gideri artmıştır. Ayrıca, sübjektif nedenlerle işinden
uzaklaştırılması haksız ve adaletsiz bir uygulama olacaktır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve biraz
önce de gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, 25
inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda, oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi okutuyorum
:
Derhal fesih hakkını
kullanma süresi
MADDE 26. - 24 ve 25 inci
maddelerde gösterilen ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan hallere dayanarak
işçi veya işveren için tanınmış olan sözleşmeyi fesih yetkisi, iki taraftan
birinin bu çeşit davranışlarda bulunduğunu diğer tarafın öğrendiği günden
başlayarak altı iş günü geçtikten ve her halde fiilin gerçekleşmesinden
itibaren bir yıl sonra kullanılamaz. Ancak işçinin olayda maddi çıkar sağlaması
halinde bir yıllık süre uygulanmaz.
Bu haller sebebiyle işçi
yahut işverenden iş sözleşmesini yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde
feshedenlerin diğer taraftan tazminat hakları saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem
konuşacaklar.
Buyurun Sayın Öktem. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ENVER
ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
kanun tasarısının, derhal fesih hakkını kullanma süresiyle ilgili 26 ncı
maddesi üzerinde, Grubum adına, söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar
sunarım.
Bu tasarının nasıl
hükümler içerdiğini, çalışanların en temel insanî haklarını nasıl ortadan
kaldıracak bir düzenleme olduğunu aylardır dile getiriyoruz. Zaten aç, bitap
düşmüş, yok pahasına çalışan, alınteri döken emekçilerin perişan hallerini daha
da perişan duruma sokacak olan bu yasa tasarısının getirdiği insanlıkdışı
düzenlemeleri daha da iyi anlayabilmeniz için, madde madde yorumluyoruz,
açıklıyoruz; çalışma koşullarının gerçek yüzünü görmeniz için çabalıyoruz;
halkımızın çığlıklarını, çelik duvarlarla ördüğünüz fildişi kulelerinize
yansıtmaya çalışıyoruz; kendi seçmeniniz de dahil olmak üzere, halkımızın
isteğini, ricasını ve öfkesini buraya taşıyoruz; halkımız için, insanlık için
çırpındıkça çırpınıyoruz; ama, hâlâ devam eden bu ısrarcı tutumunuzdan
anlıyoruz ki, ya görme, duyma, anlama yeteneğinden yoksunsunuz ya vicdanî
hasletlerinizi tamamen yitirmişsiniz ya da öyle büyük bir baskı altındasınız
ki, sizi buraya getiren halkı bile karşınıza alacak kadar korkuyorsunuz. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, lütfen, hakaret etmesin!
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - O dediklerinin hepsi sensin!
AHMET YENİ (Samsun) -
Niye tahrik ediyorsun?!.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Dinlemeyi öğren...
AHMET YENİ (Samsun) -
Niye tahrik ediyorsun?!.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Görüşlerimi dinleyeceksin... Heyecanlanmanıza gerek yok.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - O dediklerinin hepsi sensin!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Niye ortalığı bozuyorsun?!.
BAŞKAN - Arkadaşlar, bir
dakika...
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Diğer seçenekler konusunda...
BAŞKAN - Sayın Öktem...
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
... herhangi bir şüphemiz olmadığına göre...
BAŞKAN - Sayın Öktem...
ENVER ÖKTEM (Devamla)
-... sadece belli kesimlerin baskısı altında olduğunuz gerçeği ortaya
çıkmaktadır.
(Mikrofon Başkan
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öktem, bir
dakikanızı rica ediyorum...
AHMET YENİ (Samsun) - Her
sefer böyle yapıyor!..
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Sayın Başkan, sözümü kesmeyin, görüşlerimi açıklıyorum...
BAŞKAN - Bir dakikanızı
rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
bir defa, hatibin konuşmasına müdahale etmeyelim. Eğer hakikaten, müdahale
edilecek bir şey varsa, Başkanlık olarak biz müdahale ederiz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Hakaret edemezsin!
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Hakaret etmiyorum.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Hâlâ kavrayamadın; sendikacı mısın, vekil misin?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, sizi sükûnete davet ediyorum.
Sayın Öktem, bakın,
burada madde üzerinde konuşun. Madde üzerinde istediğiniz tenkidi yapın; ama,
kişilerin ve siyasî partilerin durumlarını zedeleyecek, hakaretamiz sözler
söylemeyin; bunu rica ediyorum. Ortamı germeye gerek yok. Her türlü fikrinizi
söylemeniz için biz burada gereken imkânı size tanıyoruz; ama, lütfen, bu
Parlamentonun beklediği seviyede bir konuşma yapalım. Ben mikrofonunuzu tekrar
açıyorum; ama, lütfen, bu konuya dikkat edin.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Süreme ilave ediyorsunuz değil mi Sayın Başkan?
BAŞKAN - Siz, Genel
Kurula hitap edin. Bir parti grubuna değil, Genel Kurula hitap edin.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Aslında, burada sizin hoşunuza gidecek şeyleri de söylemek isterdim; ama,
maalesef, bu imkânımız yok.
Diğer seçenekler
konusunda herhangi bir şüphemiz olmadığına göre, sadece belli kesimlerin
baskısı altında olduğunuz gerçeği ortaya çıkmaktadır.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Biz, kimsenin baskısı altında değiliz!
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Biz, bu kesimlerin kimler olduğunu iyi biliyoruz. Onları, ülkemizi darboğaza
sokan kriz dönemlerinde gördük. Ekonomik kaynaklarımızı nasıl kemirdiklerini
izledik. İşçinin, köylünün, memurun, dargelirlinin sırtından nasıl
palazlandıklarını biliyoruz. Ülkemizi nasıl bir iktisadî bağımlılık içerisine
sürüklediklerine hep birlikte şahit olduk. Halk, bunların emir erliğini
yapmanız için değil, bu sömürücü asalaklardan hesap sormanız, ülkeyi bunların
cenderesinden kurtarmanız için size iktidar verdi.
Anlamasanız da
yineliyorum: Sömürüden başka bir şey düşünmeyen bu bir avuç azınlık elitten
korkmayın. Halk daha güçlüdür, halkla birlikte olun; çünkü, yine halka hesap
vereceksiniz.
Değerli milletvekilleri,
bu tasarının 26 ncı maddesi "derhal fesih hakkını kullanma süresi"
adını taşıyor. Tasarının bütününü okuduğunuz zaman, felsefesini anladığınız
zaman, bu maddenin ne kadar anlamsız kaldığını çok net olarak görebilirsiniz.
Bu kanun tasarısı, zaten başlı başına çalışma hakkının tek taraflı feshi
kanunudur. Bu kanun tasarısı, zaten başlı başına tek taraflı fesih kanunu
olduğu gibi, koşulu da yoktur, süresi de yoktur. Bu kanun tasarısında işçi
feshedilmiştir, bu kanun tasarısında işçi yoktur. AKP İktidarı, tarihe, Türk
çalışma hayatını katleden iktidar olarak geçecektir.
Değerli milletvekilleri,
biliyoruz ki, bu söylediklerim AKP için hiçbir anlam ifade etmemektedir,
etmeyecektir. AKP, tarafını belirlemiştir; egemen çevrelerden komutunu almış,
saflarını sık ve düzgün tutmaktadır. Ne söylersek söyleyelim, beyhude. Madem,
siz, söylediklerimizi anlamıyorsunuz, biz de, siz anlamayanları seçenlere
sesleniriz. Buradan, o nedenle vatandaşlara sesleniyorum:
Ey işçi, memur, köylü,
emekli, esnaf, üretici, öğrenci, işsiz! Ey vatandaş! Daha insanca bir yaşam,
daha güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı istiyordun; emeğinin gerçek karşılığını
almak ve iş güvencesine sahip olmak istiyordun. Örgütlenme özgürlüğüne tam
olarak sahip olmak, seni patronların tek taraflı insafına mahkûm eden
kısıtlamalardan kurtulmak istiyordun. Açlıktan, sefaletten, yoksulluktan
kurtulurum diye umut ediyordun. İş istiyordun, eğitim hakkı istiyordun.
Kopraklarını ekebilmek, ürününü satabilmek istiyordun; üretim yapabilmek,
istihdam yaratabilmek, malını pazarlayabilmek istiyordun. Vatandaşlık
haklarına, insanca yaşam haklarına kavuşmak istiyordun; kölelik değil, insanlık
istiyordun. Peki, ne umuyordun ne buldun? Derdine deva olur diye seçmiş olduğun
parti, ancak yarana tuz basıyor, sesini duymuyor, çığlığına cevap vermiyor,
seni görmüyor, vicdanı sızlamıyor; şimdi kabul etmek üzere olduğu yasayla,
kimlerin temsilcisi olduğunu gösteriyor! O, sen değilsin! Sana verdiği hiçbir
sözü tutmadı! Bunu unutma! Seni unutanlardan hesap soracağın günü de asla
unutma!
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
şahısları adına söz istekleri var.
Madde üzerinde, Kastamonu
Milletvekili Sayın Hakkı Köylü?.. Yok.
İkinci söz isteği,
Tekirdağ Milletvekili Sayın Erdoğan Kaplan?.. Yok.
Üçüncü söz isteği, Manisa
Milletvekili Sayın İsmail Bilen?.. Yok.
1 önerge var; okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Derhal fesih hakkını kullanma süresi" başlıklı 26 ncı
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Hüseyin Özcan |
Muhsin Koçyiğit |
Muharrem Doğan |
|
Mersin |
Diyarbakır |
Mardin |
Derhal fesih hakkını
kullanma süresi
Madde 26.- 24 ve 25 inci
maddelerde gösterilen ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan hallere dayanarak
işçi veya işveren için tanınmış olan sözleşmeyi fesih yetkisi, iki taraftan
birinin bu çeşit davranışlarda bulunduğunu diğer tarafın öğrendiği günden
başlayarak altı iş günü geçtikten ve her halde fiilin gerçekleşmesinden
itibaren bir yıl sonra kullanılamaz.
Bu haller sebebiyle işçi
yahut işverenden iş sözleşmesini, teklifte yer alan fıkrada öngörülen süre
içinde feshedenlerin diğer taraftan tazminat hakları saklıdır.
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
önerge katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet,
katılıyor musunuz?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
NAİL KAMACI (Antalya) -
Komisyonun çoğunluğu var mı?
BAŞKAN - Efendim, biz,
Komisyonu, takdire bırakıyor kabul ediyoruz; bir fikir beyan ediyorlar.
Önerge sahipleri?..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe :
Madde metninin birinci
bendi son cümlesinde yer alan "ancak işçinin olayda maddî çıkar sağlaması
halinde bir yıllık süre uygulanmaz" ibaresi çıkarılmıştır.
Maddenin amacı, fesih
hakkını kullanma süresini, hak düşürücü süreye bağlayarak, aktin sürekliliğini
sağlamak suretiyle, işçiyi sürekli olarak işten atılması tehdidi altında
bırakmamaktır. Madde metninden çıkarılması istenilen cümle, maddenin, yukarıda
belirtmiş olduğumuz amacına aykırıdır. Kaldı ki, işçi maddî bir çıkar sağlarsa,
sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre zaten iadeyle sorumludur.
BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı, gerekçesini okuttuğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
26 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 26 ncı madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime
5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 21.54
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 22.08
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
73'e 1 inci ek sıra
sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73 ve 73'e 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 27 nci
maddesini okutuyorum:
Yeni iş arama izni
MADDE 27. - Bildirim
süreleri içinde işveren, işçiye yeni bir iş bulması için gerekli olan iş arama
iznini iş saatleri içinde ve ücret kesintisi yapmadan vermeye mecburdur. İş
arama izninin süresi günde iki saatten az olamaz ve işçi isterse iş arama izin
saatlerini birleştirerek toplu kullanabilir. Ancak iş arama iznini toplu
kullanmak isteyen işçi, bunu işten ayrılacağı günden evvelki günlere rastlatmak
ve bu durumu işverene bildirmek zorundadır.
İşveren yeni iş arama
iznini vermez veya eksik kullandırırsa o süreye ilişkin ücret işçiye ödenir.
İşveren, iş arama izni
esnasında işçiyi çalıştırır ise işçinin izin kullanarak bir çalışma karşılığı
olmaksızın alacağı ücrete ilaveten, çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz
zamlı öder.
BAŞKAN - 27 nci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim
Oral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM
ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Murat Başesgioğlu
Bakanımın burada olmasını isterdim gerçekten; çünkü, onun, Meclise hitaben,
bizlere hitaben yaptığı konuşmada sözünü ettiği, o, yasanın sosyal yönünü
önplana çıkaran parametrelerinden söze girmek istiyordum. Ben, kendisinden
faydalandım, kendisinin de benden faydalanması için, kendisine bir fırsat
yaratmak isterdim. Neden?.. Şimdi, Sayın Bakanımın söylediği doğru, 1475 sayılı
İş Yasasında olan bazı maddeler, bu İş Yasa Tasarısında da var. Şimdi, burada
aslolan, eskiden işlemeyen veya yasanın içerisinde yer almayıp da yasal olmayan
konuların yasa içerisine dahil edilmesinin mantığını, ben, anlamakta zorluk
çekiyorum.
Bu yasayla işsizliğin
önleneceğini söyledi Sayın Bakanım; ben de soruyorum şimdi: İşyerleri sabit
kalmak kaydıyla, sadece ve sadece (A) işyerindeki işçi sayısının sürekli
değişimini sağlayarak hangi işsizliği ortadan kaldırabiliriz?! Yani, bunun
olması mümkün mü?! İstihdam yaratmak demek, işyerlerinin sayısını artırmak
demektir; istihdam demek, iş kalitesini, işin tarifini yapmak demektir; yoksa,
siz, sadece ve sadece işçilerin, daha doğrusu işverenlerin, emeği çalıştırma yöntemini
gayet esnek, gayet large birtakım yasalarla, uygulamalarla, "bunlar şimdi
uygulanıyor zaten, bundan sonra da uygulansa ne çıkar" diyerek, eğer,
çözüm getireceğinize inanıyorsanız, bu, dünyanın hiçbir yerinde yoktur; bunu,
hiçbir aklın, mantığın da kabul etmesi mümkün değildir.
Yine, Sayın Bakanım
söyledi -keşke burada olsaydı, dönüp dönüp bakıyorum o yüzden- dedi ki:
"Siz, Cumhuriyet Halk Partisi, ey emeği temsil eden siyasî kurum, siz, hep
sendikalılara sahip çıkıyorsunuz, sendikasızlar ne olacak?!"
AHMET YENİ (Samsun) -
Demedi.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) -
Dedi, "demedi" demeyin, dediğini biliyorum.
Bakın, bu, şu demektir:
Çalışanlara, emeğe esas sahip çıkması gereken, yasalardan daha çok, yasaların
güçlendirdiği sendikalardır. Sayın Başesgioğlu çok iyi bir bakan olabilir, çok
iyiniyetli de olabilir, Adalet ve Kalkınma Partimiz de çok iyi bir parti,
düşünceli bir parti olabilir, velev ki, buraya başka biri geldi, velev ki, art
niyetli bir bakan geldi, o zaman ne yapacaksınız?! Size söyleyeyim, hiçbir
siyasî iktidar hiçbir sendikanın yerini tutamaz. Eğer, siz, gerçekten
demokrasiye inanıyorsanız, demokratik kitle örgütlerine inanıyorsanız, siz,
eğer çağdaşlığa inanıyorsanız, o zaman sendikaların güçlenmesinden yana tavır
koymak zorundasınız; yoksa "ben, sendikaların yerine bu yasaları yaptım,
sendikalar olmayacak, ben, yasalarla işçileri koruyacağım" derseniz, siz,
eşyanın tabiatına aykırı hareket etmiş olursunuz. Dolayısıyla, bunların
gerçekten burada çok iyi şekilde konulması gerekiyordu; ama, ben, bunların, hem
yasayı savunan Sayın Bakanımızın hem de tasarıyı temsilen burada bir haklılık
-kendilerine göre haklılar- bir baskı unsuru oluşturan birtakım örgütlerin bu
konuda samimî olduklarına inanmıyorum, Türkiye'de iş barışının yaşama geçmesi
konusunda bir iddialarının olduğuna da inanmıyorum; ancak, bu fırsatı çok iyi
değerlendirerek, emeğin ve sermayenin bozulması yönünde, bu tasarıda beni
korkutan, beni değil hepimizi korkutması gereken çokyönlü rahatsız edici
unsurlar var.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yine, tasarıya döndüğüm zaman
-hepinizin önünde var, lütfen okuyalım- deniliyor ki: "İşveren yeni
iş arama iznini vermez veya eksik kullandırırsa o süreye ilişkin ücret işçiye
ödenir." Bu, görüldüğü itibariyle güzel. Yani, işveren işçisine izin
vermezse, bunun bedelini öder deniliyor.
Şimdi, işten çıkacak olan
bir işçinin, iş aramadan iş bulma mantığını birisi bana açıklasın. Mümkün mü
bu? Ben işten çıkarılacağım; fakat, bana iş arama izni verilmiyor,
çalıştırılıyorum, bunun bedeli ödeniyor. Peki, o süre bittikten sonra, ben,
işsiz kaldığım zaman ne olacak?.. Mümkün mü?.. İstanbul'da işten çıkarılan bir
işçiye günde verilecek iki saat iznin, allahaşkınıza, soruyorum size, kime, ne
faydası vardır?.. Şunu çok açıkkalplilikle söylüyorum: Eğer, biz, sadece
sendikalı değil, sendikasız işçileri de bu yasayla koruyacaksak, vay
Türkiye'nin haline!.. Onun için, aklın yolu bir...
Bir de, izlenmesi gereken
bazı şeyler var. Şimdi, biz, bir hükümetiz, burada bizim ciddî bir bakanlığımız
var, burada bir komisyonumuz var... Peki, bu yasayla ilgili Yargıtayın bir
içtihat kararı var; niye gözden kaçırırsınız bunu?! Bunu niye dikkate
almazsınız?! Yargıtay, bu konuda, işverenin, iş aramak için işçisine her
halükârda izin vermesi gerektiğine dair içtihat kararı almıştır.
Şimdi, siz, bunun, bana
çağdaş yasa olduğunu ısrarla söylerseniz -ki, çoğunuz benim arkadaşımsınız-
gerçekten, size saygısızlık etmek istemediğim için, bu konularda sizin samimî
düşüncenizin olmadığını... Size saygısızlık etmemek için söylüyorum. Lütfen,
düşünelim!.. Lütfen, bu tasarının sosyal yönünü öne çıkaran Sayın Bakanımız, bu
tasarının yasalaşmasıyla işsizliği halledebileceğini düşünmesin. Lütfen, böyle,
efendim, çok esnek yasalarla; bu yasaların, işverenin, âdeta, ahlakını bozacak
düzeyde, bu konuda işvereni teşvik edecek şekilde yapılan yeni uygulamaların,
şimdiye kadar hukuksuz olan, bundan sonra hukukun içine sokulan yasaların,
emeğimize, sermayemize bir katkı koymayacağını ısrarla söylüyorum.
Dünkü konuşmamda da
söylemiştim sizlere. Bu, deneme süresi işçi veya çağrı usulü işçi, Türkiye'de
işverenler... Türkiye'deki işyerlerinin hiçbiri Mc Donalds değildir.
Türkiye'deki işyerleri, genellikle, iş tarifi yapılmamış işyerleridir. Siz,
eğer, 30 işçinin olduğu yerin altındakileri sendikalaşma ve İş Güvencesi
Yasası... İddiayla söyledik, dedik ki, bu, her derde deva. Eğer, siz,
işyerlerini kurtarmak gibi bir art niyetle -art niyet diyeceğim, affınıza
sığınarak- bu yasayı burada savunursanız, bunu 10'dan 30'a çıkarırsanız; bunun
doğru yönü yok arkadaşlar; birbirimizi kandırmayalım, işçimize haksızlık
etmeyelim, işverenimize de haksızlık etmeyelim.
Dün size örnek vermiştim.
Ben Denizliliyim. Denizli'de tekstil çok öndedir. Denizli'de birtakım
insanların yaptıkları işler, bir ayda öğrenilen işlerdir. Siz, eğer, işçinizi
dört ayda bir yenileme hakkını işvereninize verirseniz, buradaki Ayşe çıkar,
iki ay sonra Fatma girer; Mustafa çıkar, Hüseyin girer; bunun iş barışına,
bunun sermayeye, bunun Türkiye'ye hiçbir katkısı yoktur. Ha, şunu yapmak istiyorsak,
bir hafta birileri aç kalsın, dört ay birileri aç kalsın, dört ay birileri tok
kalsın diye düşünüyorsak; bu da, herhalde, ne çağdaşlıkla ne bundan sonraki,
iddiayla öne sürmeye çalıştığımız Türkiye'yi çağdaş ILO normlarına yükseltme
gayretimizle bağdaşan bir yasa, tutum ve davranış olamaz. Bu nedenlerle, tekrar
söylüyorum, Yargıtayın içtihat kararı vardır bununla ilgili, dikkate alınması
gerekir.
İşçinin iş aramak için
işverenden izin almasını çok doğal karşılamak lazım. Eğer, bu işçiye "al
kardeşim, ben sana paranı verdim, senin iş için sağa sola gitmeni
istemiyorum" dediğimiz zaman -yukarıda Allah var- çok büyük haksızlık
etmiş oluruz, çok büyük hukuksuzluk etmiş oluruz. Bunun arkasında ne var
biliyor musunuz; sadece, kendi iktidarımız tarafından hazırlanmış olan; ama,
eksiklerini gördüğümüz, yanlışlarını gördüğümüz bir yasa taslağı var.
Sayın milletvekillerim,
tekrar rica ediyorum, lütfen, yanlıştan dönelim. Lütfen, emeği, sermayeyi
birbirine düşürmeyelim; çünkü, Türkiye ihracat yapmak zorunda, Türkiye'de iş
barışı sürekli olmak zorunda, daha da öztürkçesi, Türkiye'de, işsizlerin
sayısını artırmak yerine, işyerlerinin sayısını artırmak gibi önceliğimiz
olmalı. Bunun da yolu, sanayii desteklemekten geçer, bunun yolu, o 30 kişiyle
sınırlandırmaya çalıştığımız insanları, siz, gayri kanunî...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oral,
mikrofonu açıyorum, lütfen, toparlayın.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu işyerlerine kredi
açarak, biz, Halk Bankalarımızdan, Ziraat Bankalarımızdan hortumlanan paraları
geri alarak, bu konuda ihtiyaç duyan gerçek sahiplerine kredi açarak ancak bunu
yapabiliriz. Bu yasalarla, ne işçimizi ne sermayemizi ne de sendikalarımızı
güçlendiririz.
Bu düşüncelerle, hepinize
saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Oral.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, AK Parti Grubu adına söz talep ediyorum.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Şimdiye kadar niye konuşmadın da Başbakan geldiğinde konuşmaya başladın?!
BAŞKAN - Madde üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kürsüye gelen bütün
arkadaşlarımız, başından beri dikkatle takip ediyorum, hep genel
değerlendirmeler yapıyorlar. Aslında, bu konu üzerinde yoğunlaşmış, birikimi
olan arkadaşlarımız, her madde üzerinde biraz daha detaylarıyla ve geniş
açıklamalarıyla katkı sağlamış olsalar, bence daha isabetli davranmış olurlar.
Şimdi, değerli bir
arkadaşımız, bu konuya da vâkıf olduğunu zannettiğim bir arkadaşımız, 27 nci
maddeyle ilgili olarak bir değerlendirme yaptı mı diye düşündüm; ama, maalesef,
bunu bulamadım; yine, genel bir değerlendirme yapıldı.
Değerli arkadaşlar, 27
nci maddenin başlığı "yeni iş arama izni", bunu düzenliyor. 1475
sayılı Yasada da aynı başlık vardı, bu maddede ilave olarak -hem de işçinin
lehine düzenlendi- sadece şunlar yapıldı: Maddeye "iş arama izni
verilmezse veya eksik kullandırılırsa, o süreye ilişkin ücret, işçiye, yüzde
100 zamlı olarak ödenir" hükmü ilave edildi. Yani, iyileştirilen, 1475
sayılı Yasada bulunan bu düzenlemeye işçinin lehine ilave düzenlemeler konulan
bir metindir. Ben, bunun tenkit edilecek bir yönünün olmadığını, takdir
edilecek bir yönünün bulunduğunu zannediyordum; ama, arkadaşlarımız, maalesef,
işi, ille de bir mesaj vermeye, bir genel değerlendirmeye taşımaya
çalışıyorlar; takdir kendilerine ait.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Yarın mahkemeye gidecek, alacak; anlatsana!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, biz, AK Parti olarak -Değerli Bakanımız biraz önce
açıkladı- işsizlerimizin, sendikalı işçilerimizin, sendikasız işçilerimizin ve
tüm işverenlerimizin menfaatlarını ve haklarını korumaktan yana bir gayret
içerisindeyiz; bunu dengelemek için uğraşıyoruz, çaba ve gayretimiz bundan
ibarettir. Şu anda da, Bakanımız, sosyal taraflarla, yine, bir uzlaşma zemini
bulabilir miyiz diye toplantı halindeler. Bakanımızın burada bulunmamasının da
gerekçesi budur.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kapusuz.
Madde üzerinde şahısları
adına söz istekleri vardır.
İlk söz, Kastamonu
Milletvekili Sayın Sinan Özkan'a ait.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
SİNAN ÖZKAN (Kastamonu) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının
27 nci maddesi üzerinde, şahsım adına, görüşlerimi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
Baştan beri, gerek
tasarının tümü üzerinde gerekse maddeler üzerinde konuşan Cumhuriyet Halk
Partisinin değerli temsilcileri ciddî eleştiriler getirdiler. Ancak, ben şöyle
düşünüyorum: Değerli arkadaşlarımız, keşke, gerçekten eleştiri getirilebilecek
noktalarda eleştirilerini Yüce Meclise sunsalardı; bu, katkı sağlama bakımından
çok faydalı olabilirdi. Ancak, 1475 sayılı eski kanunun ilgili maddelerini
aynen koruyan ya da işçi lehine düzenlemeler getiren, eklemeler getiren
maddeler üzerinde de eleştiriler getirince, tabiî ki, hem bizim hem de bizleri
ekranları başında dinleyen, izleyen vatandaşlarımızın kafası karışıyor.
27 nci madde, Sayın
Kapusuz'un da ifade ettiği gibi, önceki İş Kanununda belirtilen hükümlere işçi
lehine birtakım düzenlemeler getiriyor. Burada, biz, işçi aleyhine getirilen
hiçbir düzenlemeye şahit olamıyoruz.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Öyle anlarsan öyle olur tabiî. Öyle değil. Mevcut hakkını alıyorsunuz elinden.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Sayın milletvekili, siz sürekli gelip, konuşuyorsunuz, biz dinliyoruz. Ben,
size hiç müdahalede bulunmadım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Siz
de benim sözümü kesiyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Özkan, siz
Genel Kurula hitap edin.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Burada, yine, yeni iş arama izninin işveren tarafından verilmesi mecbur. Onunla
ilgili bir sıkıntı yok. Ancak, verilmediği takdirde, bu maddeyle, işverene bir
mükellefiyet yükleniyor.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Öyle değil. O hak zaten işçinin elinde var; işçinin hakkı o.
BAŞKAN - Sayın
milletvekili, ben, size söz vermedim.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
"İşveren, iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırır ise, işçinin, izin
kullanarak, bir çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten,
çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz zamlı öder" deniliyor. Bu, işçiye
yeni bir hak, işverene de yeni bir mükellefiyet getiriyor.
Dediğim gibi, hiç olmazsa
bundan sonrasında, daha katkı sağlayıcı ve gerçekten eleştirilmesi gereken
noktalarda eleştiri getirirsek, biz de bunlardan mutlaka faydalanacağız.
Yüce Meclisi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Özkan.
İkinci söz isteği,
Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin'e ait.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının yeni
iş arama iznine ilişkin 27 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
keşke, Başbakan her zaman burada olsa, biz de, AKP'li arkadaşlarımızın çalışma
yaşamına ilişkin görüşlerini buradan öğrenme olanağı bulabilsek; söz aldıkları
maddelerde "burada yok" ifadesi yerine, kendilerini dinleme olanağı
bulabilsek...
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Grup Başkanvekilimiz, genel konuşmaların yapıldığından söz etti. Biraz
evvelki konuşmamda da söyledim Sayın Başkan, biz, Türkiye'de, işsizlerin,
işçilerin, köylülerin, esnafın, dar ve sabit gelirlilerinin sıkıntı ve
sorunlarını kendi sorunlarımız olarak gördüğümüz gibi, ülkemizin de sorunları
olarak görüyoruz ve o doğrultuda daha iyi bir yasal düzenlemenin nasıl
yapılacağı konusunda yoğun çaba içerisindeyiz.
Sayın Başkan, biraz
evvel, Sayın Bakanın sosyal taraflarla görüşme içerisinde olduğunu, o nedenle
burada bulunmadığını söylediler.
AHMET YENİ (Samsun) -
Geldi Sayın Bakan.
İZZET ÇETİN (Devamla) - O
görüşmeleri, Sayın Bakan, aylardan bu yana yapıyor. Eğer, sosyal tarafların
görüş ve düşüncelerini şimdiye kadar alamamışsa, çok geç kalmış! Demek ki, biz,
burada boşuna çaba sarf ediyoruz. Biraz sonra, eğer anlaşırsa, acaba, tekriri
müzakere yoluna gitmeye cesaret edebilecek misiniz diye düşünüyorum.
Biraz evvel konuşan Sinan
Özkan arkadaşım "işçi aleyhine getirilen hiçbir düzenlemeye
rastlamadım" diyerek, çalışma yaşamının sorunlarından ve bu yeni İş Yasası
ile eski İş Yasası arasındaki farklardan ne kadar uzak olduğunu gösterdi.
Bakınız, yeni iş arama
iznine ilişkin 1475 sayılı Yasanın 19 uncu maddesi ile buradaki 27 nci maddeyi
yan yana getirin, işçinin lehine mi, aleyhine mi olduğunu çok net olarak
görürsünüz! Yeni iş arama iznine ilişkin eski metinde iki fıkra yok idi; yani
"işveren, yeni iş arama iznini vermez veya eksik kullandırırsa, o süreye
ilişkin ücret işçiye ödenir" ile "işveren, iş arama izni esnasında
işçiyi çalıştırır ise, işçinin, izin kullanarak, bir çalışma karşılığı
olmaksızın alacağı ücrete ilaveten, çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz zamlı
öder" fıkraları yok idi.
Şimdi, bu metin, okuduğum
bu son fıkra, bilim kurulunun metninde de yok. Bilim kurulu, sadece, demin
okuduğum ikinci fıkrayı "işveren, yeni iş arama iznini vermez ya da eksik
kullandırırsa, o süreye ilişkin ücretini işçiye öder" hükmünü getirmişken,
yeniden, Grubunuzun ya da Komisyondaki çoğunluğunuzun, bilim kurulunun belki
gözden kaçırarak düzenlediğini düşündüğüm metne ilave bir metin getirerek,
maddeyi tamamen, işverenin bu maddeyi kötüye kullanmasına olanak vermiş ya da
kötü niyetli... İyi niyetli, düzgün, dürüst, namusluca vergisini ödeyen,
ülkesinin kalkınması için çaba sarf eden işverenleri bir kez daha tenzih ederek
söylüyorum; bir nevi deliye taş göstermek gibi, sen işçiye, aman ihbar
önellerine uyarak, iş aktini, işçi, demin konuştuğumuz 24 üncü maddede, haklı
nedenlerle bile feshediyorsa; ihbar sürelerinin ücretlerini verme, onun yerine
günde iki saat izin ver, o iki saatin ücretini zamlı ödersin. İstanbul, İzmir,
Ankara gibi metropol kentlerde, kabul edin ki, Pendik Tersanesinde çalışan bir
işçi izin kullanacak, iş aramaya gidecek; nereye; Kocaeli'ndeki tersanelere ya
da başka illerdeki tersanelere. Bu iki saati kullanabilmesinin olanağı var mı?!
Siz, işverene diyorsunuz ki, ey işveren, bu işçiyi izne gönderme, iki saatlik
ücretini ver... Topluca izin isterse de, izin vermeyebilirsin, ne yapacaksın;
ücretini ver.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir düzenleme, işçiyi koruyan, çalışanı koruyan bir düzenleme değil. İş
hukukunun özü, ruhu, işçinin hukukudur; işçinin haklarını koruyan, çalışanların
çıkarları doğrultusunda değişiklik yapılması gereken bir hukuk dalıdır. Bunu
bir kez daha altını çizerek söylüyorum.
Demin konuşmacı arkadaşım
"işçi aleyhine getirilen hiçbir düzenleme yok" diyor. İcar-ı ademi
siz getirdiniz, Roma hukukundaki "instrumentum vocalis" denilen,
konuşan üretim aracı olarak işçiye siz baktınız; işçiyi bir meta gibi gören bir
anlayışı yasal düzenleme olarak sizden önceki hükümetler Meclise getirme
cesareti gösteremediler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Çetin,
mikrofonunuzu açıyorum. Son cümlelerinizi alayım.
İZZET ÇETİN (Devamla)-
Teşekkür ederim.
Bir avuç, rant
piyasalarından beslenen, Türkiye'de kazanıp başka yerlere yatırım yapan ya da
Türkiye'de kazanıp kazancını yurtdışına kaçıran kötü işverenlerin istemleri
doğrultusunda bu yasal düzenlemeyi getirirken, ülkemizde işsizi, işten atılma
korkusuyla çalışan işçiyi, köylüyü ne kadar düşündüğünüz ortada.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri, 27
nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 27 nci madde kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi
okutuyorum :
Çalışma belgesi
MADDE 28. - İşten ayrılan
işçiye, işveren tarafından işinin çeşidinin ne olduğunu ve süresini gösteren
bir belge verilir.
Belgenin vaktinde
verilmemesinden veya belgede doğru olmayan bilgiler bulunmasından zarar gören
işçi veyahut işçiyi işine alan yeni işveren eski işverenden tazminat
isteyebilir.
Bu belgeler her türlü
resim ve harçtan muaftır.
BAŞKAN- Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun söz
istemiştir.
Sayın Durgun, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısı, işçi hak ve özgürlüklerini, temelden, yeni baştan
düzenlemektedir.
Tasarının, sadece
işverenlerin istekleri doğrultusunda yasalaştırılması, çalışma yaşamının diğer
bir parçası olan çalışanların taleplerinin görmezden gelinmesi, kritik bir
süreçten geçmekte olan ülkemizde telafisi mümkün olmayan sorunların sebebi
olacaktır.
Bu tasarı hazırlanırken,
işverenin onayı alınmış; ancak, çalışanların ve sendikaların onayı
alınmamıştır. Temel yanlışlık budur; tasarının bu denli tartışılmasının nedeni
de budur. Haklı olarak, sendikalarımız, bu tasarıya karşı çıkmaktadır ve
reddetmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
bu temel eksikliği ve yanlışlığı gidermek için verdiğimiz değişiklik önergeleri
de AKP Grubu tarafından anlaşılmaz bir biçimde kabul edilmemekte ve ben
bildiğimi okurum, çoğunluk bende, istediğimi yaparım anlayışıyla, işçi ve
işveren arasındaki uçurum tehlikeli bir şekilde açılmaktadır.
Çalışanların onay
vermediği, sadece işverenlerin onayladığı bu tasarı kanunlaşsa bile, ne size ne
işverenlere ne de Türkiye'ye faydası olacaktır.
Birilerine sempatik
görünmeye çalışmak için Türkiye'ye zarar veriyorsunuz. Bu tasarının, İş
Güvencesi Yasasının panzehiri olarak hazırlanmış olması da büyük bir hatadır.
Bu anlayışlarla yasa yapılmaz, bu anlayışlarla sosyal barış sağlanmaz.
Bu tasarı, Türkiye'nin
ekonomik ve toplumsal politikalarının temelini oluşturmaktadır. Ekonomik ve
toplumsal politikaların belirlenmesi, sadece AKP'nin, sadece işverenin, sadece
IMF'nin değil, halkımızın, işçimizin ve Cumhuriyet Halk Partisinin de talepleri
dikkate alınarak gerçekleştirilmelidir.
Tasarı bu haliyle
kanunlaşırsa, zaten büyük bir ekonomik krizin yaşandığı ülkemizde, kırılma
noktasına gelmiş olan sosyal denge bozulacaktır. Ülkemizde sosyal dengeler
üzerinde oynamak, ateşle oynamak gibidir; dikkat etmezseniz, o ateş herkesi
yakar. Bunu, sakın unutmayın!
Kâr etsin etmesin, ne
varsa satalım anlayışıyla devam eden özelleştirmeyle bozulan sosyal dengenin,
bu tasarıyla daha da bozulması kaçınılmaz sonuç olacaktır. Sosyal dengeleri,
aldığı ücretle açlık sınırında yaşamaya çalışan işçiler aleyhine bozduğunuz
zaman, Türkiye'nin sokaklarının ne hale geleceğini düşünmenizi istiyorum.
Gelin, yol yakınken dönün, Türkiye'de sosyal dengeleri bozmayın.
Toplu iş sözleşmelerinde
büyük gelir kayıplarına uğrayan, adaletsiz gelir dağılımından darbe yemiş olan,
yolsuzluklarda hortumlanmış paraların yükünü çeken "ülkenin durumu iyi
değil, sıfır zamla çalış" dediğiniz toplumun temel taşı çalışanlarımızı
bir de bu yasayla köleleştirmeyelim, onlara nefes aldıralım. Unutmayalım ki,
çalışanları köleleştirerek, sendikasızlaştırarak, sosyal güvencesini elinden
alarak, işçiyi, insan değil, bir makine gibi görerek verim almak ve çalıştırmak
mümkün değildir. İşçinin de bizim gibi bir insan olduğunu, duyguları olduğunu,
yaşaması ve çalışması için, ailesine bakmak için paraya, huzura, güvenceye ve
sevgiye ihtiyacı olduğunu unutmayın.
İş Kanunu, işçi ve
işverenin huzur ve refahını sağlaması ve çalışma barışını hedeflemesi gereken
bir kanundur. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyeceklerimi iyi dinleyin.
İşçinin örgütlenme
hakkını ve iş güvencesini ortadan kaldırarak, taşeronlaşmayı yaygınlaştırarak,
böylelikle toplu iş sözleşmesinden yararlanmasını engelleyerek, işçileri,
alınır, satılır, devredilir bir meta haline getirerek, işverene istediği türde
sözleşme yapma hakkı tanıyarak, işçi simsarlığını yasallaştırarak, işçi
haklarını ortadan kaldırarak, sendikaların ve çalışanların şiddetle karşı
çıktığı, milyonlarca işçi ve işsizi ilgilendiren, ileriki yıllarda da
Türkiye'nin endüstri ilişkilerini düzenleyecek olan bu kanun, refahı, huzuru ve
barışı sağlayabilecek mi?
Bu tasarının yasalaşması
halinde 10 000 000'dan fazla insan bu yasadan etkilenecektir. Böylesine önemli
bir temel tasarı yasalaşmadan evvel, üzerinde olabildiğince sosyal tarafların
ve Anamuhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerinin alınması,
önümüzdeki yıllarda yaşanacak olan, endüstrideki ve teknolojideki gelişmelerin
göz önünde bulundurulması temel kural olmalıdır. Ne yazık ki, sergilediğiniz
tutum, bu temel kurala da uymamaktadır.
Bu kanunla, İş Güvencesi
Kanunuyla sağlanmış olan haklar tümüyle ortadan kaldırılmaktadır. AKP'nin bunun
farkında olduğunu biliyorum. AKP, işverenin taleplerini yerine getirerek,
yıllar süren mücadeleler sonucu elde edilmiş ve ağır bedeller ödenmiş olan iş
güvencesine büyük bir darbe indirme çabası içindedir. Burada tek bir amaç
vardır; o amaç da, kayıtdışı ekonomiyi korumak, kaçak işçiliği ve köleliği
meşrulaştırmak; ekmeğini alınteriyle kazanan namuslu insanların ekmeğine göz
dikmektir. Unutmayınız ki, dünyadaki önemli değişimler, işçi ve işveren arasındaki
dengelerin işçiler aleyhine bozulduğu dönemlerde gerçekleşmiştir. Sizi
uyarıyorum, tehlikeli bir yolda ısrarla yürümeye devam ediyorsunuz. Yol
yakınken yanlıştan dönmenizi diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Durgun.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde şahısları adına söz isteği var.
Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Mehmet Atilla Maraş?.. Yok.
İkinci söz isteği, Konya
Milletvekili Sayın Kerim Özkul'un.
Sayın Özkul?.. Yok.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
28 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi
okutuyorum :
Toplu işçi çıkarma
MADDE 29. - İşveren;
ekonomik, teknolojik, yapısal ve benzeri işletme, işyeri veya işin gerekleri
sonucu toplu işçi çıkarmak istediğinde, bunu en az otuz gün önceden bir yazı
ile, işyeri sendika temsilcilerine, ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş
Kurumuna bildirir.
İşyerinde çalışan işçi
sayısı :
a) 20 ile 100 işçi
arasında ise, en az 10 işçinin,
b) 101 ile 300 işçi
arasında ise, en az yüzde on oranında işçinin,
c) 301 ve daha fazla ise,
en az 30 işçinin
İşine 17 nci madde
uyarınca ve bir aylık süre içinde aynı tarihte veya farklı tarihlerde son
verilmesi toplu işçi çıkarma sayılır.
Birinci fıkra uyarınca
yapılacak bildirimde işçi çıkarmanın sebepleri, bundan etkilenecek işçi sayısı
ve grupları ile işe son verme işlemlerinin hangi zaman diliminde
gerçekleşeceğine ilişkin bilgilerin bulunması zorunludur.
Bildirimden sonra işyeri
sendika temsilcileri ile işveren arasında yapılacak görüşmelerde, toplu işçi
çıkarmanın önlenmesi ya da çıkarılacak işçi sayısının azaltılması yahut
çıkarmanın işçiler açısından olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi konuları
ele alınır. Görüşmelerin sonunda, toplantının yapıldığını gösteren bir belge
düzenlenir.
Fesih bildirimleri,
işverenin toplu işçi çıkarma isteğini bölge müdürlüğüne bildirmesinden
otuz gün sonra hüküm doğurur.
İşyerinin bütünüyle
kapatılarak kesin ve devamlı suretle faaliyete son verilmesi halinde, işveren
sadece durumu en az otuz gün önceden ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş
Kurumuna bildirmek ve işyerinde ilan etmekle yükümlüdür. İşveren toplu işçi
çıkarmanın kesinleşmesinden itibaren altı ay içinde aynı nitelikteki iş için
yeniden işçi almak istediği takdirde nitelikleri uygun olanları tercihen işe
çağırır.
Mevsim ve kampanya
işlerinde çalışan işçilerin işten çıkarılmaları hakkında, işten çıkarma bu
işlerin niteliğine bağlı olarak yapılıyorsa, toplu işçi çıkarmaya ilişkin
hükümler uygulanmaz.
İşveren toplu işçi
çıkarılmasına ilişkin hükümleri 18, 19, 20 ve 21 inci madde hükümlerinin
uygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde işçi bu maddelere göre
dava açabilir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 29 uncu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; toplu işçi çıkarma
başlıklı 29 uncu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
genelde, hep işyerlerinin kapanacağı ve mutlaka işçilerin çıkarılacağı üzerine
bu yasa kuruldu. Acaba, neden işyerleri kapanıyor? İşi, bir başka boyuttan ele
almak lazım. Neden, fatura hep çalışanlara ödetiliyor?
Bakınız saygıdeğer
milletvekilleri, eğer, yapılması gerekiyorsa, işverenlerin üzerinde de büyük
bir yük var; nedir bu; vergi yükü. Nedir bu; Sosyal Sigortalar Kurumunun prim
oranlarının yüksek oluşu. Belki de, dünyada, bizim ödediğimiz prim oranı kadar,
zannedersem, çok nadiren Avrupa ülkelerinde ödeyenler vardır. İşçinin ödediği,
ücretinin yüzde 14'ünü, işverenlerin ödediği, neredeyse yüzde 20'leri
geçmektedir. Bu, büyük bir yüktür, kayıtdışını teşvik eden bir olaydır.
Değerli arkadaşlarım,
daha nesi var; gelen hükümetler, plansız, programsız -pazarı var mı, yok mu-
yatırımlar için teşvik vermiştir -tabiî ki, bizim halkımıza yakışır, gönlümüz
istiyor ki, ülkenin her tarafında yeni işyerleri kurulsun- işyerleri
açılmıştır, genelde, bu, tekstilde en fazladır ve Avrupa'nın birçok makinesi
getirilmiştir Türkiye'ye, ondan sonra hurdaları seyredilmiştir. Aldığı krediyi
çevirememiştir, ödeyememiştir, pazar bulamamıştır, faturayı işçiye ödetmiştir.
Ondan sonra da, işçinin, oranlar nispetinde çıkarılacağı, şu anda toplu
sözleşmede karara bağlanmıştır. Neden faturayı hep çalışanlar ödüyor?! Bunu
düzeltmek lazım değerli arkadaşlarım. Baştan sona kadar maddeler getirmişsiniz,
bu maddelerin hepsinde fatura çalışanlara ödetilmektedir.
Sayın Başbakanım, bu
saatte bu toplantıya katıldığınız için teşekkür ediyorum size. Yalnız, sizin
hükümetiniz döneminde, çalışanlar olsun, halk olsun, sizden farklı şey bekliyordu.
Bir 12 Eylül dönemi yaşadık; çalışanların büyük hakları elinden alındı;
işverenler teklifte bulundu, birçok madde tahrip edildi; ama, kıdem tazminatı
hakkı, işçinin elinden alınamadı, kıdem tazminatı tavanı getirildi; ama, sizin
hükümetiniz döneminde, bugün, işçilerin elinden kıdem tazminatı hakkı
alınmaktadır; çalışanlar bunu hak etmedi Sayın Başbakanım. Bugün, yapılan
düzenlemelerle, İş Yasasına çok yeni maddeler girdi; işyerinin bir bölümünün
devri, geçici iş ilişkisi, iş sözleşmesinin devri, ödünç iş ilişkisi, sürekli
ve süreksiz işlerde iş sözleşmesi, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi,
belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmelerinin ayırım sınırı, kısmî süreli, tam
süreli iş sözleşmesi, çağrı üzerine çalışma, deneme süreli iş sözleşmesi, takım
sözleşmesi; bunlar, toplusözleşmeye, İş Yasasına yeni girdi.
Burada ne olur değerli
milletvekilleri, değerli hükümet üyeleri; burada, kısa süreli akitler yapılır;
kısa süreli akitlerde ihbar öneli olmaz, süreyi geçmediği sürece kıdem
tazminatı olmaz ve bir şey daha olmaz biliyor musunuz; emeklilik hakkı olmaz,
hayal olur. Burada, biraz önce rakamlar da verdim; kayıtlı, kayıtlı dediğim
zaman, sendikaya kayıtlı olduğunu söylemiyorum. Sosyal Sigortalar Kurumuna
kayıtlı, 2 200 000 işçinin toplusözleşme hakkı elinden alındı, kıdem tazminatı
hakkı elinden alındı, emeklilik hakkı elinden alındı Sayın Başbakanım. Bunun
için mi Başbakan oldunuz, bunun için mi hükümet oldunuz?!
NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) -
Nerede alındı?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Çalışanlar bunu hak etmedi Sayın Başbakanım. Yanlış bilgi veriliyor
size, yanlış bilgi aktarılıyor size.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
biraz önce de söyledim, bir İş Güvencesi Yasası çıktı, katkımız oldu; keşke,
olmasaydı da, çıkmasaydı. Ne bekledik, ne kazandık... "İş güvencesi
çıkarsa, hiçbir işçinin iş akti feshedilemez" diye feryat ettiler. Biraz
önce, sizinle tartıştık. Elini kaldırdın iş aktini fesheder, kolunu kaldırdın
iş aktini fesheder, işverene ters baktın iş aktini fesheder... Hani, bir
zamanlar, sermaye kesimi "bu yasa çıktı; artık, biz, hiçbir işçinin iş
aktini feshedemeyiz" diye feryat ediyordu...
Bu iş güvencesi, Türkiye
Cumhuriyetinin Yüce Meclisinin kabul ettiği, ILO'nun 158 sayılı Sözleşmesinin
gereğiydi. Değerli arkadaşlarım, Haziran ayında, ILO'nun Genel Kuruluna
gideceksiniz; orada, bunlar gündeme getirilirse, Türkiye Cumhuriyeti, bir daha,
kara listeye alınır, kara listeye. Bunlara gerek yok. Bakınız...
İBRAHİM KÖŞDERE
(Çanakkale) - Daha iyi, siz gelirsiniz.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, laf atıf durmayın. Sen çok şey bilirsin;
ama, benim bildiğimi bilmezsin, ben de senin bildiğini bilmem. Ben, otuz
senedir bunun içindeyim; müsaade et de, nasıl ki ben senin işine karışmıyorsam,
sen de benim işime karışma.
Şimdi, burada, önemli
olan, işyerinin yaşatılmasıdır. Değerli arkadaşlarım, bununla ilgili fikir
üretelim. İşyeri kapandıktan sonra, krize girdikten sonra, ister istemez, zaten
oradan işçi çıkacaktır. Bunun yüzde 10'u çıksa ne olacak, yüzde 7'si çıksa ne
olacak... O müesseseyi nasıl yaşatırız; bununla ilgili hiçbir düşünceniz yok
mu? İktidarsınız... Binlerce insan işsiz. Yani, burada, çalışanın da kolundan
tutup, kapının önüne koymayı planlamanın ne gereği var? Acaba, nasıl yeni
müesseseler yaratırız, işsizlere nasıl iş buluruz?.. Hani, meydanlarda bağırdık
ya -biz de bağırdık- sizin sesiniz bizden daha gür çıkmış demek ki; ama, şimdi
kısıldı.
NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa) -
Sen öyle zannet.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Meydanlarda gürdü de, şimdi kısıldı. Hani, işsize iş, aşsıza aş...
Vurguncudan, talancıdan hesap soracaktık. Yaşa, varol Türkiye... Ne oldu; bir
şey yok. Bunları, işte bunları yapalım değerli arkadaşlarım, bunları. Bunları
yapalım, yapın, size destek olalım. Halk bunu bekliyor. 100 000'lerce insan her
gün Meclise akın ediyor; gencecik insanlar geliyor, oturuyor; yüksekokul
bitirmiş, boynunu büküyor ve içimiz kan ağlıyor, sizinki de kan ağlıyordur;
ama, oturup ne yaparız, bunları tartışalım.
İşçi, işyeri, toplu işten
çıkarma; ne güzel memleket. Çıkar... Zaten çıkardınız. Çıkardınız demiyorum,
çıkarıldı, düzeltiyorum. Şimdi onlara hangi kapıyı açacağız ki içeri girsin?
Hiç ekmek kuyruklarını izlemiyor musunuz değerli milletvekilleri?
"Emeklileri abat ettik, zengin ettik" diyoruz ya; hangi abat, hangi
zengin olmak?! Bir gidin şöyle allahaşkına, siz hiç kıra bayıra çıkmıyor
musunuz? Hiç mahallelerin içini gezmiyor musunuz? Büfelerin önünden geçmiyor
musunuz veya geçiyor da görmüyor musunuz?
RESUL TOSUN (Tokat) -
Gördük de seyyanen zam yaptık.
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Biz, onların içinden geldik Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Erzurumlunun işi gibi... Erzurumlunun sokağından millet geçiyormuş,
bir ara bakmış ki hiç ses seda yok. Çağırmış oğlunu, oğlum demiş, acaba bu
yoldan kimse mi geçmiyor, yoksa geçiyor da benim gözlerim mi görmüyor? Şimdi
kuyrukları... Ben sabahleyin gittim, allahaşkına, ucuz ekmek almak için
insanlar sıra sıra kuyruk yapmış. Bunları ortadan kaldıralım. Bunların ortadan
kalkması için planınız, programınız ne, onu açıklayın. İşveren istedi, Odalar
Borsalar Birliği istedi, TÜSİAD istedi, siz de bu maddeleri getirdiniz,
elinizi, kolunuzu bağladınız...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral,
mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Bu benim mikrofona da maşallah, ne çabuk bitiyor.
Şimdi, şunu söylemek
istiyorum değerli arkadaşlar: İşyeri kapandıktan sonra, işyeri bittikten sonra
yüzde 2 olmuş, yüzde 3 olmuş... İşyerinin kapanmaması için ne gerekiyor, onu
buraya yazın, ona biz de elimizi kaldıralım. Onunla ilgili hükümler getirin,
elimizi kaldıralım.
Bir sürü hileli iflas yok
muydu? Kıdem tazminatını vermemek için hileli iflasla birikimlerini alıp
yurtdışına gidip yatırım yapanlar yok mu? Biraz önce bir gazete gösterdim size
"yok mu bu milletin parasını kurtaran bir güç" diye, bir vatandaş,
devletin bir memuru bağırıyor. Yok mu bunlar; var, elini kolunu sallaya sallaya
geziyorlar, siz de seyrediyorsunuz, biz de seyrediyoruz; biz seyrediyoruz, siz
de, bazen görüyor, elini sıkıyor, bir de çay ikram ediyorsunuz, afiyet şeker
olsun.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Meral.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz istekleri var.
İzmir Milletvekili Sayın
Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesi
üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bilindiği gibi, devlet,
toplum sözleşmesi üzerine kurulur. Anayasa, sözleşmenin yazılı metni olarak
kabul edilir. Anayasa, tarafların, zenginlikleri de, sıkıntıları da eşit oranda
paylaşmaları üzerine kurulan gönüllü bir sözleşmedir. Sözleşme, tüm tarafların
devletin içinde yer almaları ve temsil edilmeleri doğrultusunda yapılmıştır ve
yapılır. Anayasa, toplumsal birlikteliğin korunması, devletin tüm taraflara
eşit derecede uzaklığının temin edilmesi, zayıf kesimlerin korunması temelinde
yükselir.
Bunların Anayasadaki
ifadesi ise, "Genel Hükümler" kısmında bulunan sosyal devlet ilkesi
çerçevesindedir. Sosyal devlet ilkesi, diğer bir ifadeyle, zayıfların
gözetilmesi ve eşitliğin sağlanması için vardır. Bizim Anayasamızda da, bunlar,
49, 50, 51, 53, 54, 55 ve 60 ıncı maddelerde yeteri kadar sayılmıştır,
söylenmiştir, yazılmıştır. Anayasamıza bağlı olarak da, yasalar çıkarılır.
Şimdi üzerinde tartıştığımız, konuştuğumuz yasa tasarısı da, böylesi bir
ihtiyaçtan doğduğu söylenip huzurumuza getirilmiştir.
1475 sayılı Yasanın zaman
zaman aksaklıkları görülmüştür; ama, 1475 sayılı Yasanın aksaklıklarının
giderilmesi için daha ileri bir yasa çıkarılması lazım ki, burada, bu yasa hep
birlikte savunulsun ve çalışanlar lehine düzeltildiği nedeniyle de hepimizin
gönlü ferah olsun.
Buradan yola çıkarak, 29
uncu madde hakkında, yani şimdi konuştuğumuz madde hakkında şunları söylemek
mümkündür: Toplu işçi çıkarma, usule bağlanmış ve bir ay öncesinden yazıyla
işyeri sendika temsilcilerine, ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna
bildirilmesi öngörülmüştür. Burada, bildirimin, sendika temsilcilerine değil,
sendikaya yapılması daha yerinde olur.
Maddede, işyeri
büyüklüğüne göre, toplu işten çıkarma sayılacak sayılar belirtilmektedir.
Bildirimden sonra, işyeri sendika temsilcileri ile işveren arasında görüşme
yapılması öngörülmektedir. Bu görüşmelerin de, sendika temsilcileriyle değil,
sendika ile işveren arasında yapılması gerekir.
Maddenin son fıkrasında
"İşveren toplu işçi çıkarılmasına ilişkin hükümleri 19, 20, 21 ve 22 nci
madde hükümlerinin uygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde
işçi bu maddelere göre dava
açabilir" hükmü yer almaktadır. Bu hükümle, toplu işten çıkarma halinde,
iş güvencesini düzenleyen hükümler uygulanamayacaktır. İş güvencesi
hükümlerinin sonuçlarından kurtulmak isteyen işveren, toplu işçi çıkarma yoluna
gidecektir. Bu madde, toplu işçi çıkarmayı teşvik edicidir; iş güvencesi
hükümlerinin ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Tek bir işçi çıkarılması kurala
bağlanırken, toplu işçi çıkarma halinde kuralsızlık söz konusudur. Bu madde,
işçiler arasında eşitsizlik yaratacaktır; toplu işten çıkarılanların İş
Güvencesi hükümlerinden yararlanmalarını engelleyici bir hükümdür ve yasadan
yararlananlar arasında eşitsizlik yaratmaktadır. Anayasanın eşitlik ilkesine de
aykırıdır. Bu nedenle, maddenin son fıkrasının -yani demin okumaya çalıştığımız
son fıkrasının- mutlaka kaldırılması lazımdır, değiştirilmesi lazımdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü,
tamamlayın lütfen.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Son fıkra neydi; "İşveren toplu
işçi çıkarılmasına ilişkin hükümleri 18, 19, 20 ve 21 inci madde hükümlerinin
uygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde, işçi, bu maddelere
göre dava açabilir." Dolayısıyla, bunların dikkate alınması ve gözden
geçirilmesi şarttır ve bizim için çok büyük önem taşımaktadır diye düşünüyoruz.
Şahsım adına hepinizi
selamlıyorum; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ülkü.
İkinci söz isteği,
Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın.
Sayın Akın?.. Yok.
Sırada üçüncü söz isteği
var; Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?.. Yok.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
29 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 29 uncu madde kabul
edilmiştir.
30 uncu maddeyi
okutuyorum :
Özürlü, eski hükümlü ve
terör mağduru çalıştırma zorunluluğu
MADDE 30. - İşverenler
elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları işyerlerinde her yılın Ocak ayı
başından itibaren yürürlüğe girecek
şekilde Bakanlar Kurulunca belirlenecek oranlarda özürlü ve eski hükümlü ile 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesinin (B) fıkrası uyarınca
istihdamı zorunlu olan terör mağduru işçiyi meslek, beden ve ruhi durumlarına
uygun işlerde çalıştırmakla
yükümlüdürler. Bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı yüzde altıdan
fazla olamaz. Ancak özürlüler için belirlenecek oran, toplam oranın yarısından
az olamaz. Aynı il sınırları içinde birden fazla işyeri bulunan işverenin bu
kapsamda çalıştırmakla yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre
hesaplanır.
Bu kapsamda
çalıştırılacak işçi sayısının tespitinde belirsiz süreli iş sözleşmesine ve
süresi bir yıl ve daha fazla olan belirli süreli iş sözleşmesine göre
çalıştırılan işçiler esas alınır. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar,
çalışma süreleri dikkate alınarak tam
süreli çalışmaya dönüştürülür.
Oranların hesaplanmasında
yarıma kadar kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla olanlar tama
dönüştürülür.
İşyerinin işçisi iken
sakatlanan, eski hükümlü ya da terör mağduru
olanlara öncelik tanınır.
İşverenler çalıştırmakla
yükümlü oldukları işçileri Türkiye İş Kurumu aracılığı ile sağlarlar.
Bu kapsamda
çalıştırılacak işçilerin nitelikleri, hangi işlerde çalıştırılabilecekleri,
bunların işyerlerinde genel hükümler dışında bağlı olacakları özel çalışma ve ücret şartları ile mesleğe
yöneltilmeleri, mesleki yönden işverence nasıl işe alınacakları, Adalet
Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca birlikte çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
Yer altı ve su altı
işlerinde özürlü işçi çalıştırılamaz ve yukarıdaki hükümler uyarınca
işyerlerindeki işçi sayısının tespitinde yer altı ve su altı işlerinde
çalışanlar hesaba katılmaz.
Bir işyerinden malulen
ayrılmak zorunda kalıp da sonradan maluliyeti ortadan kalkan işçiler eski
işyerlerinde tekrar işe alınmalarını istedikleri takdirde, işveren bunları eski
işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka
isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan
şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine
getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye altı aylık ücret tutarında
tazminat öder.
Eski hükümlü
çalıştırılmasında kanunlardaki kamu güvenliği ile ilgili hizmetlere ilişkin
özel hükümler saklıdır.
Bakanlar Kurulunca
belirlenecek oranların üstünde özürlü ve eski hükümlü ve terör mağduru
çalıştıran işverenlerin kontenjan fazlası işçiler için özürlü ve eski hükümlü
çalıştırmakla yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştıran veya çalışma gücünü
yüzde seksenden fazla kaybetmiş özürlüyü çalıştıran işverenlerin bu şekilde
çalıştırdıkları her bir özürlü için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre
ödemeleri gereken işveren sigorta prim hisselerinin yüzde ellisini kendisi,
yüzde ellisini Hazine öder.
Bu maddeye aykırılık
hallerinde 101 inci madde uyarınca
tahsil edilecek para cezaları Türkiye İş Kurumu bütçesinin Maliye Bakanlığınca
açılacak özel tertibine gelir kaydedilir. Bu hesapta toplanan paralar özürlü ve
eski hükümlülerin mesleki eğitim ve mesleki rehabilitasyonu, kendi işini kurma
ve bu gibi projelerde kullanılmak üzere Türkiye İş Kurumuna aktarılır. Toplanan
paraların nerelere ve ne kadar verileceği Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün
koordinatörlüğünde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel
Müdürlüğü, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, Türkiye
Sakatlar Konfederasyonu ve en çok işçi ve işvereni temsil eden üst kuruluşların
birer temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından karara bağlanır. Komisyonun
çalışma usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili
Sayın Ali Arslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika Sayın
Arslan.
CHP GRUBU ADINA ALİ
ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının, işverene, özürlü, eski hükümlü ve terör mağdurlarını
çalıştırma zorunluluğu getiren 30 uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Toplu olarak bu yasa,
ama, özellikle de bu madde, AKP hükümetinin zengin-yoksul, güçlü-zayıf
ilişkisine hangi pencereden baktığını açıkça gösteren bir madde. Bu madde, bu
hükümetin, büyük çoğunluğu yaşamı boyunca bir başkasının desteğine ihtiyacı
olan, ama, en çok da devlete ihtiyacı olan, devletin elinden tutmasını bekleyen
özürlülerimize, kader kurbanı eski hükümlülerimize ve terör mağdurlarımıza ne
kadar duyarsız baktığını gösteren bir madde. Asıl korunması gereken
özürlülerimiz değilmiş gibi, asıl korunması gereken eski hükümlülerimiz
değilmiş gibi, asıl korunması gereken, bir dönem ülke bütünlüğü için canını
veren, sakat kalmış terör mağdurları değilmiş gibi; bu yurttaşlarımızı gözardı
eden; ama, işvereni büyük bir sıkıntıdan, büyük bir sorumluluktan kurtarmaya
çalışan bir madde.
Anayasamızın 5 inci
maddesinde "devletin temel amaç ve görevleri (...) cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır" denilmektedir. Anayasamızın gereği, asıl önemlisi
insan olmanın gereği ve engelli yurttaşlarımızın büyük mücadeleleri sonucu
21.10.1998 tarih 4382 sayılı Kanunla 1475 sayılı Yasanın 25 inci maddesinde
yapılan değişiklikle, önceden yüzde 2 olan engelli kontenjanı yüzde 3'e
çıkarılmıştı. Mevcut yasalara göre, işverenlerin yüzde 3 özürlü, yüzde 3 eski
hükümlü ve yüzde 2 terör mağduru çalıştırma yükümlülüğü bulunmaktadır. Böylece,
toplam kontenjan yüzde 8'i bulmaktadır. Önerilen bu yasayla bu oran yüzde 6'ya
indirilmektedir. Sonradan komisyonda yapılan bir değişiklikle "özürlüler
için belirlenecek oran, toplam oranın yarısından az olamaz" diye değiştirilerek
özürlü kontenjanı korunmuştur; ancak, eski hükümlü ve terör mağdurları
kontenjanı gizlice aşağıya çekilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
yüzde 6 oran yüksek bir oranmış gibi görülebilir; ancak, bu tasarının
hazırlanış gerekçesinde referans gösterilen Avrupa Birliği ülkelerinin iş
yasalarındaki kontenjanlara bakıldığında, ne kadar düşük olduğu açıkça
görülmektedir. Size, bazı Avrupa ülkelerinde zorunlu özürlü istihdamıyla ilgili
bilgiler vermek istiyorum: Almanya'da 16'dan fazla işçi çalıştıran işyerleri yüzde
6 oranında ağır özürlü istihdam etmek zorunda, Avusturya'da 25 işçi çalıştıran
işyerlerinde özürlü kontenjanı yüzde 4, Fransa'da 20'den fazla işçi çalıştıran
işyerleri için yüzde 6, Yunanistan'da işyerleri çalıştırdıkları personelin
yüzde 8'i kadar, Çek Cumhuriyetinde de 25'ten fazla işçi çalıştıran işyerleri
için yüzde 4,5 oranında engelli, binde 5 oranında da ağır engelli çalıştırmak
zorunluluğu var.
Yine, hepimizin bildiği
gibi, sağlık göstergelerimiz Avrupa Birliği ülkelerinin çok gerisinde. Bu bağlamda,
doğal olarak, herhangi bir araştırma olmamasına rağmen, engelli yurttaşların
oranının da, bu ülkelerin engelli oranlarından yüksek olduğu açık.
Değerli arkadaşlarım,
1998 verilerine göre, 14 719 engelli yurttaşımız iş başvurusunda bulunmuş;
ancak, 6 851 yurttaşımız işe yerleştirilebilmiş. 51 291 engelli yurttaşımız iş
aramakta. Kısacası, işsiz engelli yurttaşlarımıza iş temin etmekte özürlü bir
ülkeyiz.
Bu madde, ancak 50'den
fazla işçi çalıştıran işyerlerine zorunluluk getirmektedir. Biraz önce saydığım
ülkelerdeki örneklere dikkat ettiysek, bu sayı, Avrupa Birliği ülkelerinde
ortalama olarak 25'ten fazla işçi çalıştıran işyerlerini kapsamaktadır. Hatta,
Yunanistan örneğinde, sayı kısıtlaması da yoktur, tüm işyerlerinde bu
zorunluluk aranmaktadır.
Bu yasayla, ülkemizde
işyerlerinin ancak yüzde 5'ine zorunluluk getirilmekte olup, bu da, engelli,
eski hükümlü ve terör mağduru yurttaşlarımızın iş bulma imkânını
zorlaştırmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
ayrıca, bu maddede "Bakanlar Kurulunca belirlenecek oranların üstünde
özürlü ve eski hükümlü ve terör mağduru çalıştıran işverenlerin kontenjan
fazlası işçiler için özürlü ve eski hükümlü çalıştırmakla yükümlü olmadıkları
halde özürlü çalıştıran veya çalışma gücünü yüzde seksenden fazla kaybetmiş özürlüyü
çalıştıran işverenlerin bu şekilde çalıştırdıkları her bir özürlü için 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre ödemeleri gereken işveren sigorta prim
hisselerinin yüzde ellisini kendisi, yüzde ellisini Hazine öder" denilerek
işverenler teşvik edilmeye çalışılırken, diğer yandan, aynı maddede "Bu
kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı yüzde 6'dan fazla olamaz"
denilerek, bir kısıtlama da getirilmeye çalışılmaktadır. Halbuki
"zorunluluk" denildiğine göre "daha az olamaz" ifadesinin
yazılması gerektiğinin doğru olduğu kanısındayım.
Değerli arkadaşlarım,
toplumumuzda işsizlik, gerçekten, çok önemli, kanayan bir yaramız ve bundan da,
engellilerimiz, eski hükümlülerimiz ve terör mağdurlarımız en çok sıkıntı
çekiyor.
Yüce Meclisin bu
yurttaşlarımızın sorunlarına duyarlı davranacağı inancıyla sözlerimi
bitirirken, Yüce Meclisi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Arslan.
Madde üzerinde şahısları
adına söz istekleri var.
Mardin Milletvekili Sayın
Muharrem Doğan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının özürlü, eski
hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu hakkındaki 30 uncu maddesiyle
ilgili kişisel görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, 10-16 Mayısta
yapılacak olan Türkiye Sakatlar Haftasını da şimdiden kutluyorum.
Getirilen madde, esas
itibariyle, olumlu bir düzenlemedir, sosyal boyutu olan bir düzenlemedir;
ancak, tasarının tümünü olumlu bulmuyorum. Zira, taraflar arasında sosyal
uzlaşma sağlanamamıştır; yani, işçi ve işveren arasındaki köprü kurulamamıştır.
Dolayısıyla, bu durumdan, ne işçi ne de işveren memnundur. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak amacımız, işçi ve işverenin hak ve sorumlulukları arasında,
adalet ve hakkaniyet ölçüleri dahilinde, dengenin kurulmasını sağlamaktır.
Bugün üzerinde
çalıştığımız İş Kanunu, işçi ve işverenlerin huzur ve refahını sağlaması ve
çalışma barışını hedefleyen temel bir kanundur. Gündemdeki tasarı, milyonlarca
işçi ve işvereni ilgilendirmektedir. İşçi de, işveren de birer velinimettir;
her iki taraf da, vazgeçilmez birer unsurdur. Ayrıca, kalkınmanın ve
sanayileşmenin temel taşları, işçi ve işverenlerimizdir. Özürlü, eski hükümlü
ve terör mağdurlarına iş temini için ülkenin lokomotif görevini üstlenen
fedakâr işadamlarımıza da, devlet desteğini esirgememeliyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iş alanlarımızın genişletilmesi, ancak devlet desteğiyle
sağlanabilir. Dolayısıyla, bugün için, hem lise ve üniversite mezunu
gençlerimize hem de özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru insanlarımıza iş
vererek sosyal dengeyi sağlamış oluruz. Zaten, yirmi yıldır doğu ve güneydoğu
bölgelerimizde terörün yaptığı tahribatlar, açtığı yaralar, sorunları gittikçe
ağırlaştırmış ve insanca yaşam koşullarını ortadan kaldırmış, binlerce özürlü
ve terör mağduru yaratmıştır. Bizler, bunların gereklerini yerine getirmek ve
bunlara iş ve aş temin etmek için seçildik.
Gelişmiş ülkelerde
yapılan araştırmalar sonucu, özürlülerin oranı yüzde 10'dur. Ülkemizde, bu
konuyla ilgili kesin bir sayı belirten araştırma yapılmamıştır. Ülkemizde terör
olayları ve akraba evlilikleri de göz önüne alındığında, bu oranın gelişmiş
ülkelere göre daha yüksek çıkacağı aşikârdır; yani, Türkiye'de, en az, 10 000
000 özürlü vatandaşımızın olduğunu söyleyebiliriz. Ne yazık ki, özürlü
vatandaşlarımızın da yüzde 90'ı işsizdir. Söz konusu madde, eski hükümlü ve
terör mağduru vatandaşlarımız da eklendiğinde, 10 000 000'dan fazla insanımızı
kapsamaktadır.
Sosyal devlet olmanın
gereği, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, özürlüleri işsiz bırakmamaktır; aksi
takdirde, var olan özürlü, eski hükümlü ve terör mağdurlarını dilenciliğe veya
hırsızlığa itmiş oluruz. Bu nedenle, 30 uncu maddede, işverenlerin, 50 veya
daha fazla işçi çalıştırdıkları işyerlerinde özürlü, eski hükümlü ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesinin (B) fıkrası uyarınca
istihdamı zorunlu olan terör mağduru işçiyi meslek, beden ve ruhî durumlarına
uygun işlerde çalıştırmakla yükümlü oldukları hükmü yer almaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğan,
mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, tamamlayın.
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
"Bu kapsamda
çalıştırılacak işçilerin toplam oranı yüzde 6'dan fazla olamaz" ifadesinin
"yüzde 6'dan az olamaz" şeklinde değiştirilmesini önerdik, bu konuda
önerge verdik. Sayın Kapusuz da, bu önergeye destek vereceklerini beyan
ettiler. Bu nedenle, AKP Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarıma şimdiden
teşekkür ediyorum.
Hükümet olarak piyasayı
canlandırmak, yatırım patlaması yapmak ve faiz oranlarını düşürmek suretiyle
işsizliği önlemiş olabilirsiniz. Aksi takdirde, bu yasa değişikliğinin hiçbir
anlamı yoktur kanaatindeyim.
Yüce Meclisi en derin
saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Doğan.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, Muş Milletvekili Sayın Seracettin Karayağız'a aittir.
Sayın Karayağız?.. Yok.
Üçüncü söz talebi, Konya
Milletvekili Sayın Kerim Özkul'a aittir.
Sayın Özkul?.. Yok.
Dördüncü söz talebi,
İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva'ya aittir.
Buyurun Sayın Ayva.
(Alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
LOKMAN AYVA (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; ben, öncelikle, böyle bir maddenin
siyasî polemik konusu olmadığını görmekten son derece mutluyum ve bunun için AK
Parti milletvekillerimize, CHP milletvekillerimize, DYP ve bağımsız
milletvekillerimize şükranlarımı arz etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, şu
anda, ciddî bir, daha doğrusu kanayan bir yaranın üzerine, tabiri caizse, bir
bez sarmaya çalışıyoruz, bir merhem sürmeye çalışıyoruz. Bir özürlü için işin
ne demek olduğunu birkaç cümleyle söylemek istiyorum. Bir kişi eğer doğuştan
veya sonradan özürlüyse, bu kişinin askere gitme hayalleri yoktur, bu kişinin
okula gitme hayalleri yoktur, evlilik veya işe girme hayalleri yoktur,
ailesinin de buna paralel hayalleri yoktur; çünkü, hayalleri, şu ana kadar
alışılmış paradigmanın arkasına gizlenmiştir; yani, aciz insan paradigmasıyla,
insanlar, onu eğitim göremez, çalışıp üretemez veya topluma katkıda bulunamaz,
hatta, insan ilişkilerinde sağlıklı ilişki kuramaz, evlenemez olarak
algılamaktadır ve şu anda görüşmekte olduğumuz kanunla edinilen iş o kadar
önemli ki, bu iş, Abraham Mazlov'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde olduğu gibi,
karnını doyurma, yarınını güvence altına alma, hatta, aile bireylerinden ve
çevresinden itibar görme anlamına gelmektedir. Bir özürlü için iş, sadece
meşgul olduğu bir şey değildir. Bir özürlü için iş, âdeta, hayatının anlamlı
hale gelmesi demektir, yuva kurması demektir, toplumla sağlıklı ilişki
kurabilmesi demektir. Bunun için özürlü ne yapar; eğer imkân bulabilirse -ki,
çoğu da bulamaz; şu anda yüzde 3 oranındadır temel eğitim oranı- çok zorluk
içerisinde okuyor -yani, bir özürlünün okula gidip ne sıkıntılar içerisinde
eğitim gördüğünü tahayyül etmek bile mümkün değil, ancak yaşamakla mümkün -ve
bundan sonra, okulu bitiriyor, sınava başvuruyor, işyerine gidiyor. Peki,
işyerinde ne tür şartlarla karşılaşıyor... İnanın, insanlar özürlülere şöyle
bakıyor: "Özürlü müsün? Pardon, işimiz yok." İşte bu, ciddî bir
diskriminasyon, ayırımcılık anlamına gelir. Peki, şunun yapılması daha doğru
olmaz mıydı: "Sen bilgisayar biliyor musun" veya "şunu yapabilir
misin", "santral operatörlüğü yapabilir misin" öğretmenlik,
psikologluk ve sair "bunları yapabilir misin" diye sorulması daha
doğru olmaz mıydı?! Bu kültürün Türkiye' de acilen yerleşmesinin gerekli
olduğunu düşünüyorum
Türkiye'de, özürlülerin
iş anlamındaki tablosu şudur; bu maddenin gerekliliği de buradan çıkar:
Türkiye'de 60 000'den fazla özürlünün iş talebi bulunmaktadır. Halen, cesaret
edebilmiş, rapor almış, Türkiye İş Kurumuna başvurmuş 60 000'den fazla
özürlünün iş talebi vardır; fakat, iş arzı şu anda çok çok düşük durumda; yani,
özel sektörde 13 000 özürlü açığı var, kamu sektöründe de 1 000 kadar işçi
açığı var ve bunların toplamı, elbette ki, 60 000'i hazmedebilecek durumda
değildir. Buna karşılık, eski hükümlüler için arz edilen iş talepten daha
azdır. Terör mağduru kişilerle ilgili olarak da, şu anda, toplam 52 başvuru
bulunmaktadır. O yüzden, bu maddenin hayatta daha anlamlı hale gelebilmesi için
bu şekildeki bir düzenleme iyi olacaktır; ancak, biraz sonra vereceğimiz
değişiklik önergesi de birtakım eksiklikleri giderecek şekildedir.
Değerli
milletvekillerimiz, bu maddenin en önemli özelliği şu; bu maddeyle, Türkiye'de
ilk defa şu kavram getirilmiş oldu: Yüzde 80'den fazla özrü olan -yani, daha
ağır- özürlülere, devlet, bir katkıda bulunmayı üstlenmiş oluyor. Yani, yüzde
80'den fazla özrü olan işçi çalıştıran işverenlerin sigorta primlerinin
yarısını Hazine karşılayacak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
LOKMAN AYVA (Devamla) -
Bu da, özürlüler lehine ve işverenleri teşvik anlamında çok olumlu bir
çalışmadır. İnşallah, bu tür gelişmeler, bu tür zorunluluklara ihtiyaç duymadan
ülkemizde hızlı bir şekilde uygulanacaktır.
Bu değişikliklerden sonra
şöyle bir tabloyu hayal ediyorum; seçim bölgelerimizde veya sokakta
karşılaştığımız özürlünün omuzuna dokunup -görme özürlü, ortopedik özürlü ve
sair- şunu diyebileceğinizi düşünüyorum: "Sizin için bir yasa çıkardık ve
bu yasa sayesinde siz, daha kolay iş bulabileceksiniz ve sizden, ülkemize
katkıda bulunmanızı bekliyoruz."
İnşallah, ister özürlü,
isterse özürsüz olsun, geleceğin güzel Türkiyesini beraber kuracağımızı
bildiriyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ayva.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki konuşmalar tamamlandı.
30 uncu maddeyle ilgili
verilmiş 4 önerge var; önergeleri geliş sırasına göre okutup, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş
Yasası Tasarısının 30 uncu maddesinin kenar başlığının "Kadın, özürlü,
eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu" olarak
değiştirilmesini ve 30 uncu maddeye son fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkraların eklenmesini öneririz.
|
Nejat Gencan |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
Enis Tütüncü |
|
Edirne |
İstanbul |
Tekirdağ |
|
Birgen Keleş |
Bayram Meral |
Erdoğan Kaplan |
|
İstanbul |
Ankara |
Tekirdağ |
Kadın işçi çalıştıran
işverenlerin işçiler için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre ödemesi
gereken sigorta prim hisselerinin yüzde ellisini kendileri, yüzde ellisini
Hazine öder.
Bu maddeye aykırılık
hallerinde 101 inci madde uyarınca tahsil edilecek para cezaları Türkiye İş
Kurumu bütçesinin Maliye Bakanlığınca açılacak özel tertibine gelir kaydedilir.
Bu hesapta toplanan paralar kadınların iş ve meslek edindirme eğitim
programlarında, kendi işini kurma ve bu gibi projelerde kullanılmak üzere
Türkiye İş Kurumuna aktarılır.
Toplanan paraların
nerelere ve ne kadar verileceği Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Kadınının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü, Üniversitelerin Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama
Merkezlerinin, Kadın Haklarını Koruma Derneği gibi kadın sivil toplum
örgütlerinin ve en çok işçi ve işvereni temsil eden üst kuruluşların birer
temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından karara bağlanır. Komisyonun çalışma
usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Yasa
Tasarısının "Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma
zorunluluğu" başlıklı 30 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki "bu
kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı" ibaresinden sonra
"yüzde 4'ten az" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Cevdet Selvi |
Feridun Baloğlu |
Mehmet Küçükaşık |
|
Eskişehir |
Antalya |
Bursa |
|
Muharrem Kılıç |
Bayram Meral |
M. Nuri Saygun |
|
Malatya |
Ankara |
Tekirdağ |
|
Feramus Şahin |
|
Mehmet Ziya Yergök |
|
Tokat |
|
Adana |
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73 sıra
sayılı İş Kanunu Tasarısının 30 uncu maddesinin 1 inci fıkrasındaki
"İşçilerin toplam oranı yüzde 6'dan fazla olamaz" ibaresinin
"İşçilerin toplam oranı yüzde 6'dır" şeklinde değiştirilmesini, 2 nci
fıkrasındaki "süresi bir yıl ve daha fazla olan" ibaresi ve 6 ncı
fıkrasındaki "ve ücret şartları" ibarelerinin metinden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Agah Kafkas |
Harun Tüfekci |
|
Ankara |
Çorum |
Konya |
|
Lokman Ayva |
Nevzat Doğan |
Cengiz Kaptanoğlu |
|
İstanbul |
Kocaeli |
İstanbul |
|
|
Mustafa Ilıcalı |
|
|
|
Erzurum |
|
BAŞKAN - Son ve maddeye
en aykırı önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
tasarısının "Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma
zorunluluğu" başlıklı 30 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
İzzet Çetin |
Enver Öktem |
|
İzmir |
Kocaeli |
İzmir |
|
Muhsin Koçyiğit |
Muharrem Doğan |
Hüseyin Özcan |
|
Diyarbakır |
Mardin |
Mersin |
Özürlü, eski hükümlü ve
terör mağduru çalıştırma zorunluluğu
Madde 30. -
İşverenler 50 veya daha
fazla işçi çalıştırdıkları işyerlerinde her yılın Ocak ayı başından itibaren
yürürlüğe girecek şekilde Bakanlar Kurulunca belirlenecek oranlarda özürlü ve
eski hükümlü ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesinin
(B) fıkrası uyarınca istihdamı zorunlu olan terör mağduru işçiyi meslek, beden
ve ruhî durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler. Bu kapsamda
çalıştırılacak işçilerin toplam oranı yüzde 6'dan az olamaz. Ancak, özürlüler
için belirlenecek oran, toplam oranın yarısından az olamaz. Aynı il sınırları
içinde birden fazla işyeri bulunan işverenin bu kapsamda çalıştırmakla yükümlü
olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır.
Bu kapsamda
çalıştırılacak işçi sayısının tespitinde belirsiz süreli iş sözleşmesine ve
süresi bir yıl ve daha fazla olan belirli süreli iş sözleşmesine göre
çalıştırılan işçiler esas alınır. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar,
çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalışmaya dönüştürülür.
Oranların hesaplanmasında
yarıma kadar kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla olanlar tama dönüştürülür.
İşyerinin işçisi iken
sakatlanan, eski hükümlü ya da terör mağduru
olanlara öncelik tanınır.
İşverenler çalıştırmakla
yükümlü oldukları işçileri Türkiye İş Kurumu aracılığı ile sağlarlar.
Bu kapsamda
çalıştırılacak işçilerin nitelikleri, hangi işlerde çalıştırılabilecekleri,
bunların işyerlerinde genel hükümler dışında bağlı olacakları özel çalışma ve ücret şartları ile mesleğe
yöneltilmeleri, meslekî yönden işverence nasıl işe alınacakları Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak bir
yönetmelikle düzenlenir.
Yeraltı ve sualtı
işlerinde özürlü işçi çalıştırılamaz ve teklifte yer alan hükümler uyarınca
işyerlerindeki işçi sayısının tespitinde yeraltı ve sualtı işlerinde çalışanlar
hesaba katılmaz.
Bir işyerinden malulen
ayrılmak zorunda kalıp da sonradan maluliyeti ortadan kalkan işçiler eski
işyerlerinde tekrar işe alınmalarını istedikleri takdirde, işveren bunları eski
işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka
isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan
şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine
getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye altı aylık ücret tutarında
tazminat öder.
Eski hükümlü
çalıştırılmasında kanunlardaki kamu güvenliği ile ilgili hizmetlere ilişkin
özel hükümler saklıdır.
Bakanlar Kurulunca
belirlenecek oranların üstünde özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştıran
işverenlerin kontenjan fazlası işçiler için 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununa göre ödemeleri gereken işveren sigorta prim hisselerinin yüzde
ellisini kendileri, yüzde ellisini Hazine öder.
Bu maddeye aykırılık
hallerinde 101 inci madde uyarınca tahsil edilecek para cezaları Türkiye İş
Kurumu bütçesinin Maliye Bakanlığınca açılacak özel tertibine gelir kaydedilir.
Bu hesapta toplanan paralar özürlü ve eski hükümlülerin meslekî eğitim ve
meslekî rehabilitasyonu, kendi işini kurma ve bu gibi projelerde kullanılmak
üzere Türkiye İş Kurumuna aktarılır. Toplanan paraların nerelere ve ne kadar
verileceği Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü, İş Sağlığı ve Güvenliği
Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif
Evleri Genel Müdürlüğü, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu ve en çok işçi ve
işvereni temsil eden üst kuruluşların birer temsilcilerinden oluşan komisyon
tarafından karara bağlanır. Komisyonun çalışma usul ve esasları Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Okuduğumuz son
önerge, maddeye en aykırı önerge olarak değerlendirilmiştir.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın önerge
sahipleri?..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe :
Madde metninin 1 inci
bendi içinde "bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı"
ibaresinden sonra gelen yüzde 6'dan fazla" ibaresi çıkarılmıştır.
Yasanın kamu yararı için
işverenlere getirdiği yükümlülüğün alt sınırı belirlenerek, maddenin işlevli
olması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğimiz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının "Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma
zorunluluğu" başlıklı 30 uncu maddesinin 1 inci fıkrasındaki "bu
kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı" ibaresinden sonra
"yüzde 4'ten az" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Sayın hükümet?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın önerge
sahipleri, gerekçeyi okutuyorum :
Gerekçe :
Yasanın kamu yararı için
işverenlere getirdiği yükümlülüğün alt sınırı belirlenerek maddenin işlevli
olması sağlanacaktır.
BAŞKAN - Gerekçesini
okuttuğum, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Üçüncü önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73 sıra
sayılı İş Kanunu Tasarısının 30 uncu maddesinin 1 inci fıkrasındaki
"İşçilerin toplam oranı yüzde 6'dan fazla olamaz" ibaresinin
"İşçilerin toplam oranı yüzde 6'dır" şeklinde değiştirilmesini, 2 nci
fıkrasındaki "süresi bir yıl ve daha fazla olan" ibaresi ve 6 ncı
fıkrasındaki "ve ücret şartları" ibarelerinin metinden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Salih Kapusuz
(Ankara)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, olumlu
görüşle, takdire bırakıyorum.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, gerekçeyi okutalım mı efendim?
Gerekçeyi okutuyorum :
Gerekçe :
1 inci fıkradaki;
a) Yüzde 6 olursa, bu
yüzde 6'dan aşağıya düşürülebilir.
b) İşveren yüzde 6'dan
fazla istihdam yapmak istiyorsa, böyle bir imkân tanınmıyor.
2 nci fıkradaki;
Bir yıldan az sözleşmeli
şeklinde işçi çalıştırmak ülkemizde çok yaygın bir uygulamadır. Mesela,
mevsimlik işçi, geçici işçi. Kamu hizmet ihaleleri bir yıllık olabildiği için,
sözleşmeler de bir yıldan az süre için yapılmaktadır. O yüzden, önemli bir
istihdam alanıdır. Özürlülerin bu alanda istihdam edilmelerinin yolunu açmak
gerekmektedir.
6 ncı fıkradaki;
Bu fıkrada hazırlanacak
yönetmelikle ücret şartları hakkında düzenleme yapılabileceği ifade
edilmektedir. Bir çalışanın alacağı ücretin bu şekilde belirlenmesi teknik
olarak mümkün değildir. Bu, sadece teknik bir değişiklik önergesidir. Bu, ne
özürlü bireye ne de işverene fayda veya zarar getirmemektedir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, biraz önce
de gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Son önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş
Yasası Tasarısının 30 uncu maddesinin kenar başlığının "Kadın, özürlü,
eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu" olarak
değiştirilmesini ve 30 uncu maddeye son fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkraların eklenmesini öneririz.
Nejat Gencan
(Edirne)
ve arkadaşları
Kadın işçi çalıştıran
işverenlerin işçiler için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre ödemesi
gereken sigorta prim hisselerinin yüzde ellisini kendileri, yüzde ellisini
Hazine öder.
Bu maddeye aykırılık
hallerinde 101 inci madde uyarınca tahsil edilecek para cezaları Türkiye İş
Kurumu bütçesinin Maliye Bakanlığınca açılacak özel tertibine gelir kaydedilir.
Bu hesapta toplanan paralar kadınların iş ve meslek edindirme eğitim
programlarında, kendi işini kurma ve bu gibi projelerde kullanılmak üzere
Türkiye İş Kurumuna aktarılır.
Toplanan paraların
nerelere ve ne kadar verileceği Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün
koordinatörlüğünde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Kadının Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğü, Üniversitelerin Kadın Sorunlarını Araştırma ve
Uygulama Merkezlerinin, Kadın Haklarını Koruma Derneği gibi kadın sivil toplum
örgütlerinin ve en çok işçi ve işvereni temsil eden üst kuruluşların birer
temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından karara bağlanır. Komisyonun çalışma
usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?
Gerekçeyi okutuyorum :
Gerekçe : Çalıştırma
zorunluluğu olanlar arasına kadınların da dahil edilmesi istenmektedir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğimiz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 30
uncu maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 30 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 30 uncu madde kabul edilmiştir.
31 inci maddeyi
okutuyorum :
Askerlik ve kanundan
doğan çalışma
MADDE 31. - Muvazzaf
askerlik ödevi dışında manevra veya herhangi bir sebeple silah altına alınan
veyahut herhangi bir kanundan doğan çalışma ödevi yüzünden işinden ayrılan
işçinin iş sözleşmesi işinden ayrıldığı günden başlayarak iki ay sonra
işverence feshedilmiş sayılır.
İşçinin bu haktan
faydalanabilmesi için o işte en az bir yıl çalışmış olması şarttır. Bir yıldan
çok çalışmaya karşılık her fazla yıl için, ayrıca iki gün eklenir. Şu kadar ki
bu sürenin tamamı doksan günü geçemez.
İş sözleşmesinin
feshedilmiş sayılabilmesi için beklenilmesi gereken süre içinde işçinin ücreti
işlemez. Ancak özel kanunların bu husustaki hükümleri saklıdır. Bu süre içinde
iş sözleşmesinin Kanundan doğan başka bir sebebe dayanılarak işveren veya işçi
tarafından feshedildiği öteki tarafa bildirilmiş olsa bile, fesih için Kanunun
gösterdiği süre bu sürenin bitiminden sonra işlemeye başlar. Ancak iş
sözleşmesi belirli süreli olarak
yapılmış ve sözleşme yukarıda yazılı süre içinde kendiliğinden sona eriyorsa bu
madde hükümleri uygulanmaz.
Herhangi bir askeri ve
kanuni ödev dolayısıyla işinden ayrılan işçiler bu ödevin sona ermesinden
başlayarak iki ay içinde işe girmek istedikleri takdirde işveren bunları eski
işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka
isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan
şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine
getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye üç aylık ücret tutarında
tazminat öder.
BAŞKAN - 31 inci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim
Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli milletvekilleri; 31
inci maddeyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak
üzere söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, gecenin bu ilerleyen saatinde,
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
1 Mayıs günü, Çevre
Bakanlığı ve Orman Bakanlığının birleştirilmesiyle ilgili olarak Grubum adına
söz aldığımda, önemli bir olayın yaşanmadığını, barış içerisinde bir 1 Mayısın
olduğunu sizlere ifade ederek, bu konudaki mutluluğumu sizlerle paylaşmıştım ve
buna ilave olarak da, diliyorum ki, bu iş barışı, sunî birtakım sebeplerle
bozulmaz ve bundan sonraki 1 Mayısları da, ulus olarak, hep beraber, mutlu ve
gülen yüzlerle kutlarız diye temennide bulunmuştum; ama, görünen o ki, bu
mutluluk bizlere çok görüldü ve Türkiye'de iş barışının bozulabilmesi için,
elimizden ne geliyorsa onu yapmaya çalışıyoruz.
Tabiî, bazıları için
kolay. Bingöl'de, devletin ve siyasî iktidarın gücünü gösteremeyenler, halkın
oradaki tepkisini, üç beş çapulcu anarşistin tepkisi diye gösterip, bunu, kendi
sorumluluklarından kurtulmanın bir gerekçesi haline getirdi; şimdi de,
çıkarılacak bu iş yasası toplumsal barışın bozulması sebebi olursa, onun için
de, belki, üç beş çapulcu Türkiye'yi karıştırmak istiyor iddiasının arkasına
sığınma zorunluluğu doğabilir.
Değerli arkadaşlarım,
iddia odur ki, hazırlanmış olan iş yasasıyla, ulusal sermayemiz, içgücünden,
emekten doğan maliyet artışını azaltacak, dünyayla daha fazla rekabet etme
şansı bulacak, daha fazla üretecek ve o ürettiğiyle daha fazla kazanıp, yeni
işyerleri açıp, yeni insanlara iş olanağı yaratacak. İddia bu ve iddia
"bırakınız, sanayicinin, sermayenin önünü açalım; onların haklarını ve
menfaatlarını ne kadar kollayabilirsek, işçilerin haklarını ve menfaatlarını da
o kadar kollarız" iddiası; ama -Yüce Parlamentonun kayıtlarına geçsin diye
söylüyorum ki- bu koşullarda ulusal sermaye, özellikle Anadolu kaplanları dediğimiz,
hepimizin sahip çıkmaya çalıştığı ve iftihar ettiği ulusal sermaye, sıfır emek
maliyetiyle bile çalışsa, işçiye bir kuruş ücret de ödemese, istediğini alsa
istediğini çıkarsa, yine uluslararası tekelci sermayeyle rekabet etme şansını
bulamaz.
O bakımdan, bugün
Türkiye'de üretim yetersizliğini, üretimdeki sıkıntımızı, işçinin maliyetine,
iş güvenliğine bağlayarak değil, işverenin girdilerinde -elektrikte, mazotta,
doğalgazda, vergide- indirimlere giderek, ihracatta kolaylıklara giderek,
onların dünya pazarlarındaki rekabet şansını artırmak yolunu tercih etmek
zorundayız.
Bu ülkenin işçilerinin,
artık, sizlere vereceği bir şey yoktur. Üniversite mezunları, bütün gün
milletvekillerimizin, hepimizin kapısında, asgarî ücretle iş arar
durumdadırlar. Bu ülkenin işçilerinin bir tek can borcu var; o da, ne size ne
hükümete ne de sanayiciye; sadece Yaradan'a!.. (CHP sıralarından alkışlar) O
bakımdan, yaşadığımız ekonomik krizin faturasını, bu ülkenin emeğiyle geçinen,
alınteriyle geçinen, açlık sınırının altında yaşayan, yaşamak zorunda bırakılan
yoksul insanlara değil, biraz da, gerçekten bu ülkenin geleceği için elini
taşın altına sokmak zorunda olan insanlara çıkarmak zorundayız.
Ulusal Kurtuluş Savaşında
bu insanların dedeleri savaştı, bu ülke hepimizin. Kıbrıs'ta bu insanların
çocukları savaştı, güneydoğuda bu insanların çocukları şehit oldu; ama, ülke
menfaatlarını paylaşalım derken, biz, işçiyle sanayiciye aynı mesafedeyiz, biz
demokratız, biz hakemiz, biz onlarla eşit uzaklıktayız demek, bu Parlamentoya
yakışmaz. Edirne'de Kırkpınar'da 40 kilogramlık pehlivanla 120 kilogramlık
pehlivanı sahaya indirip ben demokratik bir hakemlik yapacağım, ben tarafsız
bir hakemlik yapacağım demek, demokratik bir davranış değildir. Yasalar güçsüzü
korumak için vardır, yasalar yoksulu korumak için vardır; varsılların yasayla
korunmaya ihtiyacı yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
sokakta gezerken bir işçi, bir işçi çocuğunu gördüğünüzde, hepinizin
yüreğinizin sızladığını ben de biliyorum ve hepinizle tek tek birey olarak
tanışıyoruz, hepinizin mümtaz insanlar olduğunu biliyorum ve hepinize de saygı
duyuyorum; ama, burada ulus adına bir iş yapmaya çalışıyoruz, ulusal
değerlerimize sahip çıkmaya çalışıyoruz. Bu ülkenin, eminim ki, işçileri, köylüleri,
emekçileri, bu ülkenin imkânlarından en fazla yararlanmayı hak eden
insanlardır.
31 inci maddeyle ilgili
görüşlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kanunen bir işçiye görev
veriyorsunuz, diyorsunuz ki; git, ihtiyat askerliği yap veya git şu işi yap...
31 inci madde bunu söylüyor. Kanunen görev verdiğiniz insana diyorsunuz ki; iki
ay içerisinde eğer işine dönmezsen, işveren senin iş aktini feshedebilir.
Kanun, bir insana görev veriyorsa, onun mağduriyetini de önlemek zorunda.
Bununla beraber, diyorsunuz ki, işveren, bu iki aylık süre içerisinde sana maaş
ödemek zorunda değildir.
Ben, ihtiyat bölük
komutanlığı yaptım Edirne'de. Her ne hikmetse, hangi marka bilgisayarları
kullanıyorlar bilmiyorum; ihtiyat bölüğüne gelen askerlerin hepsi yoksul insanlar,
hepsi işçiler, hepsi köylü çocukları, hepsi esnaf çocukları ve ben bölük
komutanıyım. "Komutanım, ben vatan görevine geldim, ihtiyat askerliği
görevine geldim; ama, benim evimde çocuğumun çorbası kaynamıyor, sobamın kömürü
yok, yanmıyor." Neden; askerliğe çağırmışız, devlet bir şey vermiyor,
vatan görevi... Öbür taraftan, gönderen kesim de bir şey vermiyor. Peki, bu
insanın, o süre içerisindeki sorunlarını kim, nasıl karşılayacak?! Biz, yasa
yaparken, vatan görevi diyerek, işini, çoluğunu çocuğunu, eşini terk edip
kışlaya koşan bu insanların günlük sorunlarını çözmek zorunda değil miyiz; bunu
düşünmek zorunda değil miyiz? Ama, tam tersi, sanki bu madde bir hakmış gibi
düşünülerek, eğer iki ay sonunda işçi işine tekrar müracaat ederse, işveren onu
aynı işinde -müsaitse- çalıştırabilir; değilse, en kısa zamanda, boşaldığında,
onu tekrar işe alabilir diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakır,
lütfen toparlayın.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - O
da yetmiyor, eğer işverenin böyle bir imkânı yoksa, o vatan görevinden dönen
işçiyi çalıştırabilme olanağı yoksa, üç maaşlık tazminatını verip işine son
verebilir diyoruz. Bunun, hiçbir hak ve hukukla alakası yoktur.
Değerli milletvekilleri,
bu ülke hepimizin, bu insanlar hepimizin. Meydanlarda politika ile kapalı
kapılar arkasındaki politika bir değil. Meydanlarda söylenilenler ile
Parlamentoda çıkarılmaya çalışılan yasaların hangi kesimlere hizmet ettiğini,
bu ülke insanları izliyorlar.
O bakımdan, hepinizi bu
konuda sağduyulu, aklıselim düşünmeye davet ediyorum ve Cumhuriyet Halk Parti
Grubu olarak bu kölelik yasasının çıkmasına "hayır" oyu
kullanacağımızı ifade ediyorum; saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çakır.
Şimdi, şahısları adına
söz isteği var.
İzmir Milletvekili Sayın
Vezir Akdemir, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
VEZİR AKDEMİR (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan İş Kanunu
Tasarısının 31 inci maddesinde belirtilen "askerlik ve kanundan doğan
çalışma" hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygı
ve sevgiyle selamlıyorum.
Maddeye geçmeden önce,
bir iki cümleyle genel görüşlerimi belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; hepimiz, bu ülkede yaşıyoruz, bu ülkenin çekmiş olduğu
sıkıntıları hep beraber görüyoruz ve izliyoruz. En fazla sıkıntı yaşayan kitle
işçilerimizdir. Burada işçilerimizin haklarını savunmayacaksak, hangi grubun,
hangi kesimin haklarını savunacağız! Tabiî ki, dengeyi oluşturmak gereklidir?!
işverenlerimizi de savunacağız; ama, hangi koşullarda işvereni savunuyoruz. Şu
anki koşullardan, işverenlerimiz de, işçilerimiz de yararlanmamaktadırlar, iki
kesim de mağdur durumdadır. İşçilerimizin çekmiş olduğu sıkıntıları alanlarda
görüyoruz. Seçim öncesi, 3 Kasım öncesi, tüm parti liderleri, genel başkanları,
verdikleri vaatleri acaba unuttular mı?! İktidara geldiklerinde, ilk etapta
işsizlere iş olanakları yaratacaklardı. Şimdi soruyorum Sayın AKP'lilere; altı
ay içerisinde kaç işsize iş buldunuz ve bugün bu yasayı getirdiğinizde, hangi
yeni işçinin haklarını koruyorsunuz? Önce iş alanları yaratın ki, işçi
haklarını da koruyalım hep beraber. Bütün sanayi kesimi kapanmış, bütün esnaf
işyerlerini kapatmış, bütün inşaat sektörleri kapanmış; hangi işçinin
haklarından bahsediyoruz, hangi işverenin haklarından bahsediyoruz değerli
arkadaşlarım?! Önce buna çözüm üretmeliyiz; önce sanayii canlandıracağız,
inşaat sektörünü canlandıracağız ve işçi haklarını sonuna kadar koruyacağız.
1 Mayıs günü,
işçilerimizin 1 Mayıs Bayramını kutluyoruz burada hep beraber, mikrofondan
kutluyoruz; ama, sokaklarda, meydanlarda polis copu yiyen o işçilerimizin
haklarını hangimiz koruduk burada?! Hep beraber izlemedik mi! (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Bunu sizlere soruyorum, hangi haktan
bahsediyoruz?! İşverenlerimizin haklarından bahsediyoruz Sayın Bakanım. Sayın
Bakanım buradan söylüyor... Efendim, devlet ihalelerinin ne şekilde olduğunu
bizden daha iyi bilmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. İnşaat
maliyetleri hesaplanıyor, ihalelerimiz yüzde 45, yüzde 55 indirimle gidiyor.
Peki, yüzde 45 indirim yapan bir firma nasıl para kazanacaktır?! Sayın
Bakanlarımız, o dönem neden sormadılar; sayın vali o meclisteyken, o ihale
komisyonu başkanıyken neden sormadılar?! Bugün, depremzedeleri görüyoruz; daha
önceki dönemleri de gördük. Depremzedelerin kanıyla, burada yıllarca,
kendilerine iş sahası açtılar. Bunlar üzüntülüdür, sıkıntılıdır. Temennimiz,
bundan sonra bu düşüncede olmasınlar; inanıyorum ki, buradaki milletvekili
arkadaşlarımız, geçmişteki olayları gözden geçirerek, o milletin kanından para
kazananlardan hesap soracaklar.
AYHAN ZEYNEP TEKİN
(Adana) - İnan ki soracağız.
VEZİR AKDEMİR (Devamla) -
Soralım, hep beraber soralım; getirin dosyaları beraber inceleyelim. Sayın
Bakanım diyor ki; yoksulluk ve yolsuzluk için geldik; hani yoksulluk, hani
yolsuzluk?! Getirin o dosyaları hep beraber burada inceleyelim değerli
arkadaşlarım.
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) - Komisyon çalışıyor.
VEZİR AKDEMİR (Devamla) -
Sizlerle beraber olacağız; doğru projede sizlerle beraberiz; yapılacak en
önemli, hakkı koruyan projelerde sizlerle beraber olacağız; sanayide sizlerle,
inşaatta sizlerle beraber olacağız; işçi haklarını, öğrenci haklarını, memur
haklarını, esnaf haklarını koruyun, sizlerle beraber olalım; ama, görüyoruz ki,
altı aylık süre içersinde, hiçbir kesime hizmet verilmemiştir. Tekrar tekrar
söylemek istemiyorum, aynı konulara değinmek istemiyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
son sözleriniz.
VEZİR AKDEMİR (Devamla) -
Lütfen, yandaşlarımızı korumayalım, yandaşlarımız bizimle beraber hakları
korusunlar diye onları göreve davet ediyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Madde 31'e gel.
VEZİR AKDEMİR (Devamla) -
Evet, madde 31'e de gelelim. Madde 31 sanki bundan farklı bir şey midir
arkadaşım?! Geleceğiz tabiî maddeye.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Buyurun, devam edin.
VEZİR AKDEMİR (Devamla) -
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun; sabrınıza teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; maddeyle ilgili görüşlerimi belirtmek istiyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
size 1 dakika eksüre verdim; son cümlenizle selamlayın, görüşlerinizi
belirttiniz.
VEZİR AKDEMİR (Devamla) -
Peki, çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tabiî ki, bütün
maddelerin birbirine benzer tarafları vardır; o nedenle, söylediklerim de,
konuştuklarımız da maddelerle ilgilidir.
Beni dinlediğiniz için,
tüm Yüce Meclisi, tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akdemir.
Sayın milletvekilleri, 31
inci maddenin görüşülmesi sebebiyle kişisel bir söz hakkı kaldı; önerge yoktur.
Bu maddeyi bitirinceye
kadar, 31 inci maddeyi oylayıncaya kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci söz hakkı, Mardin
Milletvekili Sayın Muharrem Doğan?.. Yok.
Üçüncü söz hakkı, Konya
Milletvekili Kerim Özkul?.. Yok.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 31 inci madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 8 Mayıs 2003 Perşembe günü
saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum, hepinize hayırlı geceler
diliyorum.
Kapanma Saati: 00.01