SENTIM 2 3 2003-05-14T08:25:00Z 2003-05-14T08:25:00Z 52 37094 211439 TBMM 1761 422 259661 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 13

 

71 inci Birleşim

24 . 4 . 2003 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Özlek'in, Türkiye'de lokantacılık ve pastacılık sektörüne uygulanan KDV oranları ile işe yeni alınan işçilerin deneme sürelerinin ortadan kaldırılarak zorunlu SSK'lı yaptırılmalarının getirdiği sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, köy enstitülerinin kurulu-şunun 63 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın, kayısı üretiminde karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrması Önergelerİ

1. - Mersin Milletvekili Hüseyin Güler ve 32 milletvekilinin, Mersin serbest bölgesinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

2. - Van Milletvekili Mehmet Kartal ve 29 milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve Van İlinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın (6/295) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/48)

V. - ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. - 126 sıra sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısının, kırksekiz saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına, 118 sıra sayılı Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısının ise  3 üncü sırasına alınmasına ve çalışma süresinin, gündemin 4 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73)

2. - Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısı ile Çalışanlardan Yapılmakta Olan Tasarruf Kesintilerine Son Verilmesi Hakkında 28.8.1996 Tarihli ve 4164 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/532, 1/11) (S Sayısı:126)

3. - Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesi-ne Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/545) (S. Sayısı: 118)

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya'daki enerji nakil hatları ve elektrik trafosu sorunlarına ve gölet projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/357)

2. - Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, sulama amaçlı elektrik ücretlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/363)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açıldı.

Genel Kurulu ziyaret eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denildi.

Genel Kurulun 22.4.2003 tarihli 69 uncu Birleşiminde alınan karar uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 83 üncü yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla:

TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın sunuş konuşmasından sonra;

İstiklâl Marşı okundu,

AK Parti Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Recep Tayyip Erdoğan,

CHP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Deniz Baykal,

DYP Genel Başkanı Mehmet Kemal Ağar,

Birer konuşma yaptılar.

24 Nisan 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.06'da son verildi.

Bülent Arınç

 

 

Başkan

 

 

 

Ahmet Küçük

Mevlüt Akgün

 

Çanakkale

Karaman

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye


      No. : 97'ye Ek

II. - GELEN KÂĞITLAR

24 . 4 . 2003 Perşembe

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Irak Savaşı ve ABD'nin mali yardımına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/408) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2003)

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, petrol sondaj makinelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/409) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2003)

3. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, orman alanlarının değerlendirilmesi ve gelirlerinin artırılması projelerine ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/410) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2003)

4. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Maden Kanununda değişiklik öngören Kanun Tasarısına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/411) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğündeki bir personelin göreviyle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/454) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.4.2003)

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, vakıf hastanelerinin vergilendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/455) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2003)

3. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Acil Eylem Planında yer alan ihracatla ilgili hususlarda yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/456) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2003)

4. - Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, Millî Görüş Teşkilatına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/457) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2003)

5. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, özürlülerin istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/458) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)

6. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, ilköğretim okullarında sigaraya karşı tedbir alınıp alınmadığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/459) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)

7. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, ilköğretim okullarında sigaraya karşı tedbir alınıp alınmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/460) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)

8. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, vergi iadesi için toplanan gider belgelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/461) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)

9. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara'daki kaldırım ve asfalt çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/462) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Mersin Milletvekili Hüseyin Güler ve 32 milletvekilinin, Mersin Serbest Bölgesinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)

2. - Van Milletvekili Mehmet Kartal ve 29 milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve Van İlinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.00

24 Nisan 2003 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5 dakikadır.

Hükümet, bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Türkiye lokantacılar ve pastacılarına uygulanan KDV oranları ve SSK işçilerinin işe başlayış tarihleriyle ilgili söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Özlek'e aittir.

Buyurun Sayın Özlek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Özlek'in, Türkiye'de lokantacılık ve pastacılık sektörüne uygulanan KDV oranları ile işe yeni alınan işçilerin deneme sürelerinin ortadan kaldırılarak zorunlu SSK'lı yaptırılmalarının getirdiği sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET ÖZLEK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun yıllar genel başkanlığını yaptığım büyük esnaf camiasının bir parçası olan lokantacılar ve pastacılar sektörünün nasıl çöküş noktasına geldiğini, nasıl tükendiğini ifade etmek için huzurlarınızdayım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihinden bugüne, 120 000 işvereni, 1 500 000 civarında çalışanıyla her zaman devletinin yanında olmuş, hükümetin ismi ne olursa olsun uyum içinde kalmış, vergisini zamanında ödemiş, teröre bulaşmamış, herhangi bir yanlışın içine girmemiş bu güzide topluluğu çöküş noktasına getiren en büyük sebep, yanlış yansıyan KDV oranıdır.

Bu sektörün girdilerinin yüzde 95'i hammadde olarak temel gıda kategorisine dahil olup KDV oranı yüzde 1'dir. Bu hammadde, işyerlerinde mamul hale geldiği zaman hemen lüks gıdaya dönüp yüzde 18 KDV kategorisine girmektedir. İşte, sektörün çöküş noktası budur. Bu camianın içinden gelen bir arkadaşınız olarak, geçmişte bunun uğraşını ben de çok verdim; fakat, maalesef, bu yanlışlık bu zamana kadar süregeldi. Bu yanlışlığı düzeltmeyi bir borç olarak kabul ediyoruz ve değerli vekil arkadaşlarımla, bunu, inşallah, hep beraber, elbirliğiyle düzelteceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bugün KDV oranı tüm alım ve satımlarda kaç yüzdesiyle alınıyorsa o yüzdeyle de satılır; fakat, bu camiada öyle değil; bütün girdiler yüzde 1, çıkışlar yüzde 18'dir ve bu yanlış halen devam etmektedir. Bu, âdeta bir zulüm haline gelmiştir. Bunu, mutlak ve mutlak düzeltmemiz gerekir; aksi halde, bu sektör çökmek üzeredir. Bunu düzeltmek -biraz evvel ifade ettiğim gibi- bize düşmektedir, başka kimse gelip bunu düzeltmeyecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu camia ki, işsizler ordusuna iş sağlamış, vergisini zamanında ödemiş, hayali ihracatlara bulaşmamış. O hastalıklı olan çikita muzu ithal ediyoruz, onun KDV'sini yüzde 1 olarak kabul ediyoruz; fakat, lokantada içilen bir çorbaya, lüks gıda kabul edip yüzde 18 KDV uyguluyoruz; hakkaniyet bunun neresinde; doğruluk bunun neresinde?! Bir pastanede yenilen bir kuru pastanın KDV'si yüzde 18 olur mu?! Kimse, bir pastanın lüks gıda olduğunu söyleyebilir mi; böyle bir iddiada kimse bulunabilir mi?! Bunu mutlak ve mutlak düzeltmemiz gerekiyor ve inşallah, bunu düzeltmek bize düşer.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Önerge verin, kabul edelim.

MEHMET ÖZLEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ikinci bir sorun, Türkiye'de sabahleyin işbaşına geldiğin zaman mutlaka üç beş eksik işçin olur. Her vilayette işçi kahveleri olur, gider oradan eksik işçilerini toplar getirirsin. Geçmişte, bu işçileri denemek için yirmidokuz gün müddetimiz vardı, şimdi bunu sıfıra indirdiler. Hatta işçiyi işe almadan bir gün evvel sigorta yapma mecburiyetini getirdiler. Düşünebiliyor musunuz, işini görmediğimiz, ahlakını görmediğimiz bir işçinin bir gün evvelinden sigorta olması mümkün müdür; bu, akla izana yakın mı? Bunların düzelmesi gerekir. Bu esnaf camiası çökerse, vallahi, çatı çöker.

Değerli arkadaşlar, bunların hepsinin düzelmesi, inşallah, bize nasip olacaktır. Ben Sayın Başkanımızın ve Yüce Heyetin hoşgörüsüne sığınarak, her iki grubu da ilgilendiren üç beş kelime ifade etmek isterim. Bugün, yanı başımızda bir Avrupa Birliği var ve biz, bu Birliğe girmek için, âdeta can atıyoruz, birçok özveride bulunuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özlek, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için iki dakikalık süre veriyorum; buyurun.

MEHMET ÖZLEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir şu Avrupa Birliğinin haline bakın bir de bize bakın. Yirmi devlet bir araya gelmiş, sınırları kaldırmış, duvarları yıkmış, tel örgüleri kaldırmış, tek ordu, tek para haline gelmişler. O Birliğe girmek için can atan bizler ne yapıyoruz; 70 milyon insanımızı temsil eden bu kutsal çatının sınırlarını yapıyoruz, sınırlarını... Bu tarafta AK Parti oturur, bu tarafta CHP oturur, bu tarafta da bağımsızlar oturur.

Şu halimize bakın, o Birliğe girmek için can atıyoruz, onlar sınırları kaldırıyor, biz, kutsal çatıyı burada bölüyoruz. Niye birbirimizin içinde oturmayalım; niye birbirimize tebessümle bakmayalım, eğri büğrü bakalım. (Alkışlar)

Yetkililer, bu ambargoyu, vekillerin omzundan kaldırsınlar. Ben, istediğim zaman Mustafa Beyin yanında oturmayalım. Mustafa Bey gelip, bizim içimizde oturmalı. Birbirimizle diyalog içine girmeliyiz, birbirimizi anlamalıyız. Bunun çok büyük faydaları olacaktır, bundan eminim; fakat, kulislerde birbirimizle karşılaştığımız zaman hoşbeş, buraya geldiğimiz zaman bir başka âleme giriyoruz.

Değerli arkadaşlar, kaldırın bu ambargoyu sırtımızdan. Özellikle, Grup Başkanvekillerimiz, ne olur yani, allahaşkına, böyle bir resim verseler. Mesela, Salih Kapusuz Başkanımız, daha genç olduğu için, şimdi, kalkıp da orada oturursa ve Türkiye böyle bir resim görürse ne olur yani allahaşkına.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İşte, oturuyorum Mustafa Beyin yanına. (Alkışlar)

MEHMET ÖZLEK (Devamla) - Sayın Başkanım, yanlışlıklarınızı buraya getirmeyin, komisyonlarda anlaşın öyle getirin.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Doğru... Bu CHP'liler yanlış yapıyorlar...

MEHMET ÖZLEK (Devamla) - Biz, burada birlik ve beraberlik içinde olmalıyız. (Alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özlek.

MEHMET ÖZLEK (Devamla) - 2 dakika daha süre verin bir şeyler konuşalım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özlek.

MEHMET ÖZLEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, çok yakın bir tarihte, en ufak bir münakaşa, hiç sebebi yokken, burada bir şehit verilmiştir, bu, ne demektir biliyor musunuz... Ne oluyor bize allahaşkına yahu!.. En ufak bir kıvılcımda 500 kişi ayağı fırlıyor, bunun sebebi nedir?! Ben milletvekili formunu doldurduğum zaman ve bu göreve talip olduğum zaman, kafamdaki o his, vatana ve millete hizmet idi. Ben, inanıyorum ki, bugün, CHP'li kardeşlerimiz de, bağımsız kardeşlerimiz de aynı hissi taşıyorlar. Peki, hedef hizmetse. hizmete giden yolun sağından yürümüşsün, solundan yürümüşsün, ortasından yürümüşsün ne değişir allahaşkına!.. (Alkışlar) Bakın, şu güzel resme bakın... Salih Başkan, bu ilk oldu, inşallah son olmayacaktır.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Ama, parmakta başka oluyor, parmak kaldırmak gerektiğinde başka oluyor...

MEHMET ÖZLEK (Devamla) - Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özlek.

Gündemdışı ikinci söz, köy enstitülerinin 63 üncü kuruluş yıldönümüyle ilgili söz isteyen Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'e aittir.

Buyurun Sayın Kepenek.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

2. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, köy enstitülerinin kuruluşunun 63 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Saygıdeğer izleyiciler, gündemimizde yazılı olduğuna bakmayın, köy enstitülerinin kuruluş günü 17 Nisandır ve bu hafta 63 üncü yıldönümünü kutluyoruz.

Bir hafta sonra da olsa, bu konunun, bu kürsüye getirilmesi olanağını verdiği için, Başkanvekilimiz Sayın Yakut'a içtenlikle teşekkür ediyorum.

Köy enstitüleri, geçmişin o parlak, o büyük atılımını selamlamak için değil, yalnız o amaçla değil, geleceğe dönük büyük projeler üretmek için de ders alınacak güçlü kuruluşlardır. Köy enstitüleri, temeli insan aklının özgürleşmesi olan Anadolu aydınlanmasının, laikliğin, kadın-erkek eşitliğinin, bilimin ve teknolojinin Anadolu'ya, Anadolu'nun köylerine taşınmasının ateşidir, girişimidir. Bir avuç yurtseverin, Cumhurbaşkanı İnönü, Eğitim Bakanı Yücel ve büyük eğitimci Tonguç'un öncülüğünde, bize özgü, bize özgün, dünyaya ders veren büyük kurumları saygıyla selamlıyorum; ancak, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, bu kurumları yine biz kendi ellerimizle yıktık.

Enstitüler neyi yapıyordu; enstitülerin temel ilkesi, üretim ile beynin birleşmesiydi; son yıllarda, dünyada, şuuruna, bilincine varılan bu ilke, köy enstitülerinin esasını oluşturuyordu.

Enstitüler şuralarda kurulmuştu: Akçadağ, Akpınar, Aksu, Arifiye, Beşikdüzü, Cılavuz, Çifteler, Dicle, Düziçi, Erciş, Gölköy, Gönen, Hasanoğlan, İvriz, Kepirtepe, Kızılçullu, Ortaklar, Pamukpınar, Pazarören, Pulur ve Savaştepe.

Sayın vekiller, bulabilirseniz eğer, bu yerlerin, bu çağdaş eğitim ve bilim merkezlerinin haritadaki yerlerine bir bakın. Cumhuriyeti kuranların, Anadolu'nun bölgesel kalkınmasına ne kadar önem verdiklerini çok rahat, çok güçlü bir biçimde yakalarsınız, görürsünüz.

Gelişmenin bütünlüğü olmayınca, ilerleme olmuyor. 1950'lerde, köy enstitülerinin kapatılmasından sonra, değerli vekillerim, benden önce konuşan arkadaşım ve öbürleri, o tarihten başlayarak, cumhuriyetin temel ilkesi olan gelişmenin bütünlüğü bir yana bırakıldı. Yalnızca karayolu uzunluğuna, yalnızca baraj sayısına, yalnızca otomobil sayısına indirgenmiş bir gelişme, kalkınma doğru değildir, eksiktir, topaldır; eksik olan kültürdü, okuldu, eğitimdi.

Bugün, 2000 yılında, Devlet İstatistik Enstitüsü verileri bize şunu gösteriyor: 6 ve daha büyük yaşlarda olan,  1 900 000'i erkek ve 5 700 000'i kadın olmak üzere, 7 600 000 insanımız okur yazar değildir. Bu büyük ayıbın, bu utanç verici durumun, bu yüzkarası gelişmenin sorumlusu, 1950'lerden bu yana bu ülkeyi yöneten siyasetçilerdir. Dilerim, bundan sonra yönetenler bu yanlışı yapmazlar.

Köy enstitüleri deneyiminden alınacak çok büyük dersler vardır. Ülkenin gelişmesinin, kültüre, sanata dayalı boyutunun bir yana bırakılması, ihmal edilmesi, giderek gelişmenin, ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişmenin önündeki en büyük engeldir. Bu engeli elbirliğiyle aşabiliriz. Günümüzde kırsal, kentsel ayırımı yapmadan, yoksul çocuklara ve gençlere laik bir ortamda, eğitimde fırsat eşitliği sağlayan bütüncül bir kurumsal yapı, bir kamusal düzenleme, derli toplu bir proje, bir program yoktur. Yapmamız gereken, enstitüleri örnek alarak, bilgisayar odaklı, bilişim ve iletişim teknolojilerine ağırlık veren bir eğitim projesini yaşama geçirmek olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Başkan, 2 dakika eksüre istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kepenek.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, köy enstitülerinin kurulduğu günlerde ülkenin üretim gücünü artırmak isteyenler, Şevket Süreyya Aydemir'in deyimiyle "şeker istiklali" diyordu; yani, bizim, bugünlerde, satmaya çalıştığımız şeker fabrikalarını kuruyordu. Bugün, bize düşen, bilgisayar üretiminde, bilgisayar yongası yapımında, uluslararası düzeyde durumumuzun ne olduğunu sorgulamak olmalıdır; çünkü, ulus olarak, dünyaya, yalnızca, bu alandaki başarımızla ortak olabiliriz, dünyadaki gidişe ayak uydurabiliriz. Müzikten resme, sinemadan heykele, edebiyatın her türünden, tasarıma ve sanatın her dalına kadar, ulus olarak, katkılarımızı, köy enstitüleri ilkelerini benimseyerek ancak uluslararası düzleme çıkarabiliriz; bunu başarmanın yolu, Mustafa Kemal'in deyimiyle "ileriye bakmaktan geçiyor" geriye doğru değil. Aklın özgürleşmesinin önündeki tüm engelleri elbirliğiyle kaldırmalıyız. Bu engeller, ister yoksulluk olsun ister bağnazlık olsun ister tutuculuk olsun ister ezbercilik olsun. Her konuya eleştirel bakabilen beyinler bu toplumun en büyük gereksinimidir, ihtiyacıdır. Bu konularda köy enstitülerinin özgün deneyiminden ulus olarak çok ders alabiliriz, dünyaya örnek olabiliriz.

Son olarak, köy enstitüleri, dün kutladığımız Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının toplumsallaşmasında bu konudaki köşe taşlarından biridir ve bu ikisini birleştirerek, hepinizin hem bayramını kutlar hem de köy enstitüleri ülküsüne sahip çıkmanızı dilerim, saygılar sunarım.(Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Gündemdışı üçüncü söz, kayısı ve sorunlarıyla ilgili söz isteyen Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'a aittir.

Buyurun Sayın Erkal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3. - Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın, kayısı üretiminde karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgelerarası dengesizlik, doğu kalkınması ve buradaki sıkıntılar Türkiye'nin önemli ve acı bir gerçeğidir. Bu problemin giderilmesi ve burada yeni bir kalkınma modelinin ortaya konulması, bu bölgedeki kaynakların ve potansiyellerin ortaya çıkarılıp, değerlendirilip, devlet tarafından her türlü desteğin verilmesiyle mümkündür. Böylece, Doğu Anadolu'nun her alanda ayağa kalkması mümkün olacaktır. Taşıma suyla değirmenin dönmeyeceği ortadadır; bundan dolayı, bölgedeki kaynaklar ve potansiyeller harekete geçirilirken, milletle bütünleşilmesine, milletin sahiplenilmesine azamî dikkat gösterilmelidir. Bu davranış dışındaki teşebbüslerin menfî neticeleri ortadadır. Önemli olan, bu ülkedeki dinamikleri, kaynakları ve potansiyelleri doğru tespit etmek, bölgeyle bütünleşen sürdürülebilir bir büyüme ve gelişme anlayışını hayata geçirmektir. Neticede, bu kaynaklara sürdürülebilir bir yapı kazandırılmalı, devlet aradan çekilerek millete mal edilmelidir; yani, devlet, ilk ivme ve hareketi verecek, bilgi ve teknoloji transferi yapacak, yönlendirecek, gerekirse şartları özel destek verecek, sonra aradan çekilecektir; ama, bu çekilme, sistem ayakta durabilir ve sürdürülebilir bir çizgiye geldikten sonra olacaktır.

İşte, bu bağlamda, doğunun kapısı olan, aynı zamanda, batının doğusu ve doğunun batısı olan Malatya'nın çok özel bir yeri vardır; çünkü, Malatya, dört ana kimlik üzerine oturmaktadır. Yüksek teknoloji hedefleyen sanayileşmesiyle, Özal Tıp Merkeziyle bölgenin bir sağlık merkezi, bir kenti olma konumuyla, bir eğitim ve kültür şehri olma hedefiyle, tarımda da kayısı merkezli bir tarım politikası ortaya koymasıyla önemli bir çekim merkezidir. Geleceğe yirmibeş yıllık hedef raporlarla hazırlanan Malatya'da, kayısı, çok önemli bir tarım girdisidir; çünkü, Dünya Gıda ve Tarım Teşkilatı verilerine göre, dünya kayısı üretiminin yüzde 85'ini Türkiye, bunun da yüzde 95'ini Malatya üretmektedir. Malatya'da, en azından, 50 000-60 000 ailenin geçiminde kayısının çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu, yaklaşık 250 000 nüfusa tekabül etmektedir. Kayısı, bu işle uğraşan ailelere yılda 2 500 dolar gelir sağlamaktadır; öyleki, son ekonomik krizin aşılmasında Malatya halkı için kayısı fevkalade önemli bir rol oynamıştır.

Kayısı, ülkemize her yıl yaklaşık 150 000 000 dolar döviz girdisi sağlamaktadır. İç ve dış pazarda oluşturduğu katma değer 200 000 000 dolar civarındadır. Yapılan tespitlere göre, nihaî tüketiciye ulaşma noktasındaki yaklaşık pazar payı 1 000 000 000 dolar civarındadır.

Kayısı, bir ihraç ürünüdür; tarımsal ihracatta ülkemize kazandırdığı döviz geliri itibariyle, kuru ve kurutulmuş meyveler, fındık ve kuru üzümden sonra üçüncü sırada yer almakta ve ülkemiz ekonomisi açısından büyük önem taşımaktadır.

Kayısıda bulunan yüksek potasyum, kan basıncının düzenlenmesinde, yüksek tansiyon kontrolünde önemli görülmekte, bazı tip kanserler için de koruyucu olarak nitelendirilmektedir. Kayısının bunun dışında çok çeşitli ürün çeşitlemesi vardır.

Kayısı, Malatya İlimizin içinde bulunduğu bölge ekonomisinin can damarı konumundadır. Üreticisiyle, tüketicisiyle, işçisiyle, tüccarıyla ve dolaylı olarak esnafıyla yaklaşık 500 000 insanı ilgilendiren böylesi önemli bir konuda uluslararası standartlarda tanıtım, pazarlama ve dışsatım yöntemlerinin bir an önce uygulamaya geçirilmesi ve ülkemiz ekonomisine azamî katkının bir an önce verilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Malatya İlimizdeki en alt gelir grubundan en üst gelir grubuna kadar kayısı herkesin üretimine ve pazarlamasına katıldığı değerli bir üründür. Bu anlamda, ekonomik dengesizlikleri gidermede ve sosyal ve ekonomik barışın sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Bu hususta, 18 Şubat 2003 tarihinde bir rapor hazırlanarak, tarafımdan hükümetimize sunulmuştur. Bu raporda, hükümetimizin değerli destek ve katkılarıyla, hedefimiz, dünya pazarındaki bu büyüklükten azamî pay almaktır. Değerli bakanlarımızın bu husustaki yakın ilgisine teşekkür ediyoruz; ama, şurası bir gerçektir ki, kayısının olması gereken noktaya gelmesi bir anda olabilecek bir uygulama değildir; bu, bir süreç işidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Erkal.

AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Değerli bakanlarımızla sürekli bir diyalog ortamı oluşturarak, 200 000 000 dolarlık potansiyelimizi 400 000 000 dolarlara, 600 000 000 dolarlara çıkarmayı arzu ediyoruz. Yapılacak bilgi ve teknoloji desteği, doğru yönlendirme, ar-ge faaliyetlerine hız kazandırılması, ayağa kalkma aşamasına özel destek verilmesi, kayısı birliğinin doğru yapılandırılması ve güçlenmesi, küreselleşen dünyanın parametrelerine uyum gösterilmesi, yerel güçlerin sistemin içine dahil edilmesi bu açıdan fevkalade önemlidir.

Değerli bakanlarımızın, milletvekillerimizin, yerel kuruluşların, kayısının tüm aşamalarındaki sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek yapılacak bir kayısı zirvesinin veya şûrasının çok önemli ve gerçekçi kararlar alabileceğine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, kayısının ve diğer ekonomik istikrarların sağlanmasında ülkemizde en önemli şey, her alanda bir iç dengenin oluşmasıdır. Bu iç denge, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinden başlamalı ve kademeler halinde ülkenin tüm sathına yayılmalıdır. Dün, 23 Nisanda oluşan veya oluşturulmak istenilen sıkıntı, maalesef, Türkiye'de bu iç dengelerin henüz oturmadığının bir göstergesidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi şunu çok iyi bilmelidir: İktidarıyla muhalefetiyle hepimiz, bir kriz ortamında siyaset yapıyoruz. Bu anlamda, kriz ortamında siyaset yapmanın en önemli yolu, krizi yönetmektir. Krizi yönetmenin en önemli unsuru da, çabuk ve hızlı karar almaktır. Bunun için, ülkenin tüm katmanlarında bir iç dengenin oluşması zarureti vardır.

Sizler, birtakım insanların tavırlarına ve uygulamalarına tavır koyabilir veya doğru bulmayabilirsiniz; ama, bunun kuruma mal edilmesi yanlıştır. Türkiye'de kurumlara küserek siyaset yapılmaz, Türkiye'de millete küserek siyaset yapılmaz. Onun için, Türkiye'de kayısımızın da, ekonomimizin de, sosyal alandaki her türlü gelişmenin de istikrarlı bir ortama oturması, bu dediğimiz iç dengenin oluşmasıyla mümkündür.

Ulusal Egemenlik Bayramının böyle bir iç dengenin oluşmasında bir başlangıç teşkil etmesini temenni ediyorum ve dün yaşanan sıkıntıların bir daha gelmemesi temennisiyle saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erkal.

Gündemdışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Malatya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Münir Erkal'ın, Malatya yöresinde büyük önemi haiz olan kayısı ürünüyle ilgili olarak yapmış olduğu konuşmaya cevap değil de, Bakanlığım olarak katkıda bulunmak istiyorum. Ben de, birkısım tekrarlardan kaçınarak, konuyu kısaca değerlendirmeye çalışacağım.

Kayısı, ülkemizde, Karadeniz Bölgesinin çok nemli olan doğu kısımları ile Doğu Anadolu'nun kışları şiddetli geçen yüksek yaylaları dışında kalan hemen her ilde yetiştirilmekte olan bir tarım ürünümüzdür. Kayısıda turfanda yetiştiricilik, dolayısıyla, sofralık dışsatım söz konusu olduğunda, Akdeniz Bölgemiz de önem kazanmaktadır.

Türkiye, kayısı üretiminde dünyanın en önde gelen ülkesidir. Ülkemizi, İspanya, İtalya ve Fransa izlemektedir. Kuru kayısıda İran ve Pakistan önemli üretici ülkeler olup, ileride, dünya kayısı ticaretinde rakibimiz olabilecek potansiyele sahip olan ülkelerdir.

Yaklaşık 400 000 ailemiz kayısı üretiminden gelir elde etmektedir. 2001 yılında 641 000 dekar alanda 470 000 ton, yaklaşık 500 000 ton kayısı elde edilmiştir. Bunun 5 740 tonu kuru kayısı olarak ihraç edilmiş ve yaklaşık 4 000 000 dolar gelir sağlanmıştır. Geriye kalan miktar ise yurt içinde tüketilmektedir. Aşağı yukarı, bu oranlar, nispî olarak, diğer yıllarda da geçerlidir.

Kayısı üretiminde dünyada birinci olmamıza rağmen, taze kayısı üretimi ve tüketimi yönünden pazar açığımız bulunmaktadır. Bunun için, Akdeniz ve Ege Bölgelerinde erkenci sofralık kayısı üretimine ağırlık verilmesi düşünülmektedir. Türkiye'de kayısı üretimimizin yüzde 60'ı Malatya İlinde olup, bunun yüzde 90'ı kurutulmaktadır. İhraç edilen kuru kayısının yüzde 90'dan fazlası da, yine, Malatya İlinde üretilen kayısılarımızdan elde edilmektedir. Dünya kuru kayısı ihracatının da yüzde 60'ını ülkemiz karşılamaktadır. Dolayısıyla, dünya piyasasında söz sahibi olduğumuz bir üründür.

Elbette sorunları vardır. Bu sorunlarla ilgili olarak, kısaca isimlerinden bahsedecek olursak, kükürtlemeden dolayı ortaya çıkan sorunlar, mevsimin erken yumuşaması ve sıcakların erken basmasıyla çiçek açması ve geç kalan soğuklar ve don dolayısıyla kayısı üretimindeki dalgalanmalar, en başta gelen sorunlar olarak karşımızdadır.

Bu konuda, sektörümüzle ilgili olarak, potansiyeli çok yüksek olan, dünya ticaretinde söz sahibi olduğumuz bu ürünle ilgili olarak ilave değerlendirmeyi şöyle yapmak mümkündür: Bölge bakımından gerçekten çok önemlidir, bölge ekonomisine katkısı çok yüksektir. İstihdam ve ihracat potansiyeli de mevcuttur; istihdama fiilî katkısı yanında, ihracat potansiyeli de olan bir ürünümüzdür; ancak, fiilen, yaklaşık 4 000 000-5 000 000 dolar civarında seyreden kayısı ihracatımızın daha da artırılması için, elbette yapılması gereken husus şudur: Fiilî üretimi artırmanın yanında, kayısıdan elde edilen ürünleri çeşitlendirmek ve bunları, dünya piyasasında talebi olan mala dönüştürmektir. Bu konuda, Bakanlığımıza, üniversitelerimize, TÜBİTAK'a ve özellikle, Malatya bölgesindeki sanayicilerimize, sanayi odasına, yöneticilerine büyük görevler düşmektedir; yoksa, sadece kayısı üreticilerimizin bu sorunlarını, yani, kayısıdan elde edilen ürünleri çeşitlendirerek ihraç etmek suretiyle gidermelerini beklemek doğru bir yol değildir. Zaten, bu olursa da, çok uzun bir zaman alır. Ancak, ihracat kapasitesi yüksek, potansiyeli çok olan bu ürünümüzün, malı çeşitlendirdiğimiz takdirde dünya piyasalarında artan talebine cevap verebilmemiz için gerekli araştırmaları da yapmamız lazım.

Bakanlığımıza bağlı Malatya Kayısıcılık Araştırma Enstitüsü faal haldedir; ancak, bu enstitümüzün esas faaliyet alanı, değişik kayısı çeşitleri üzerinde denemeler yapmak, ıslah etmek, yetiştirme tekniklerini öğretmek ve hastalıklarıyla mücadele etmektir. Dolayısıyla, sanayi ürünü haline getirilmesi konusunda bir çalışma, bünyemize bağlı Araştırma Enstitüsünce yapılmamaktadır. Halbuki, belki de olayın en önemli safhası, bu ürünün üretim miktarının artırılması kadar, bunun pazarlanması sorunudur ve bu, tarımın da temel bir sorunudur.

Dolayısıyla, ben, sözlerimi şöyle toparlamak istiyorum: Başta Malatya milletvekillerimiz olmak üzere, bu ürünün ekonomik yönden değer ifade ettiği diğer bölgelerimizdeki arkadaşlarımızla birlikte, bu ürünün çeşitlendirilmesi, ihracatı, ihracatının teşviki ve araştırma yönünde yapılması gerekenler konusunda -Sayın Münir Erkal'ın görüşüne de katılarak- bir toplantı yapılması, üniversitelerimizin bilgi birikiminin bu olaya dahil edilmesi ve dolayısıyla, bu yönde atılacak adımların ve Bakanlığımıza düşen görevlerin belirlenmesi konularında mutabık olduğumu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyenin sunuşları oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Mersin Milletvekili Hüseyin Güler ve 32 milletvekilinin, Mersin serbest bölgesinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mersin Serbest Bölgesinin sorunlarının, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

  1- Hüseyin Güler                                 (Mersin)

  2- Ersoy Bulut                                (Mersin)

  3- Orhan Ziya Diren                                (Tokat)

  4- Mehmet Kartal                                (Van)

  5- Hüseyin Bayındır                                (Kırşehir)

  6- Engin Altay                                (Sinop)

  7- Şevket Gürsoy                                (Adıyaman)

  8- Hüseyin Özcan                                (Mersin)

  9- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

10- Fuat Çay                                (Hatay)

11- Vahit Çekmez                                (Mersin)

12- Abdulaziz Yazar                                (Hatay)

13- Ali Rıza Gülçiçek                                 (İstanbul)

14- Canan Arıtman                                (İzmir)

15- Kemal Demirel                                (Bursa)

16- Gökhan Durgun                                (Hatay)

17- Abdürrezzak Erten                                 (İzmir)

18- Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

19- Sedat Uzunbay                                (İzmir)

20- Şefik Zengin                                 (Mersin)

21- İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

22- Mustafa Yılmaz                                (Gaziantep)

23- Mehmet Nuri Saygun                                (Tekirdağ)

24- Halil Ünlütepe                                (Afyon)

25- Berhan Şimşek                                (İstanbul)

26- İsmail Değerli                                 (Ankara)

27- Yücel Artantaş                                (Iğdır)

28- Muhsin Koçyiğit                                (Diyarbakır)

29- Ensar Öğüt                                (Ardahan)

30- Orhan Eraslan                                (Niğde)

31- Nejat Gencan                                (Edirne)

32- Mehmet Siyam Kesimoğlu                                (Kırklareli)

33- Yavuz Altınorak                                (Kırklareli)

Gerekçe:

Türkiye'nin ilk ve işlem hacmi bakımından bölgenin en büyük serbest bölgelerinden biri olan Mersin Serbest Bölgesinin çözüm bekleyen birçok sorunu bulunmaktadır. Yaptığımız incelemeler neticesinde gerekse ABD tarafının ilimize yapmış olduğu ziyaret sırasında edinilen intibalar sonucunda; Mersin Serbest Bölgesinin "Nitelikli Sanayi Bölgesi" kapsamına alınabilmesi için gerekli olan tüm kriterlere sahip olduğu ortaya çıkmıştır.

Mersin Serbest Bölgesi, hazır modern yapısı (elektrik, su, yol, kanalizasyon bağlantıları) ile yeni bir altyapı; finansmanı gerektirmeyecek konumda yeni projelere açık durumdadır.

Mersin Serbest Bölgesinin  786 000 m2'lik açık yatırım alanı üzerinde inşa edilmiş yaklaşık 500 000 m2 kapalı alan içerisinde yer alan ve yeni oluşumlara (Nitelikli Sanayi Bölgesi Projeleri) yönelik olarak kullanılmaya hazır 250 000 m2 kapalı alan mevcuttur. Ayrıca gerekli olduğu takdirde bölgenin doğu ve batı yönünde yaklaşık 450 - 500 000 m2 genişlemeye müsait açık yatırım alanları mevcuttur.

Mersin Sanayi Bölgesi, coğrafî konumunun özelliği gereği, Doğu Akdeniz'in ve ülkemizin en büyük limanlarından olan Mersin Limanının hemen yanında kurulmuştur. Bilindiği üzere, Mersin Limanına yaklaşık 30 gemi hattı düzenli sefer yapmakta, yılda ortalama 12 milyon ton karışık kargo, konteyner, dökme katı ve dökme sıvı yükler elleçlenmekte ve aynı anda 25 gemi yanaştırılabilmektedir.

Mersin Limanı ile Mersin Serbest Bölge arasındaki koridor vasıtasıyla, serbest bölge kullanıcıları Mersin Limanının tüm imkânlarından faydalanabilmektedir.

Yaptığımız araştırmalar neticesinde, gerek 1990 yılına kadar yaşanan gelişme sürecine paralel olarak İlin aldığı göç ve gerekse 1986 yılında Mersin'de "serbest bölge" uygulamasının kamuoyunda yanlış bir imaj içerisinde "serbest şehir" şeklinde yapılacağının belirtilmiş olması sebebiyle, yüzde 92 doğu ve güneydoğu illerinden olmak üzere büyük oranda göç almıştır.

İlimizde son onbeş yıl içerisinde "serbest bölge" yatırımının dışında, sınai anlamında istihdam yönünden olumlu katkı sağlayabilecek herhangi bir lokomotif sektör veya bunun dışında müstakil sektör yatırımı yapılamamış, Mersin Limanı ancak kapasitesinin yüzde 50'siyle çalışabilir duruma gelmiştir.

Bütün bu konuların bir Meclis araştırması çerçevesinde kapsamlı olarak araştırılması kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2. - Van Milletvekili Mehmet Kartal ve 29 milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve Van İlinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin en büyük gölü olan Van Gölünün kirlilik nedenlerinin araştırılması ve Van Gölü havzası turizminin geliştirilmesi için çözüm yollarının bulunması amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştır ması açılmasını saygılarımla arz ederim.

1- Mehmet Kartal                                (Van)

2- Yüksel Çorbacıoğlu                                (Artvin)

3- Şevket Gürsoy                                (Adıyaman)

4- Engin Altay                                (Sinop)

5- Cemal Kaya                                (Ağrı)

6- Muharrem Eskiyapan                                (Kayseri)

  7- Hüseyin Güler                                (Mersin)

  8- Ahmet Sırrı Özbek                                (İstanbul)

  9- Mesut Özakcan                                (Aydın)

10- Tuncay Ercenk                                (Antalya)

11- Mehmet Siyam Kesimoğlu                                (Kırklareli)

12- Abdulaziz Yazar                                (Hatay)

13- Muharrem İnce                                (Yalova)

14- Mehmet Sefa Sirmen                                (Kocaeli)

15- Nurettin Sözen                                (Sıvas)

16- Nuri Çilingir                                (Manisa)

17- Atilla Kart                                (Konya)

18- İsmail Değerli                                (Ankara)

19- Selami Yiğit                                (Kars)

20- Muhsin Koçyiğit                                (Diyarbakır)

21-Mehmet Yıldırım                                (Kastamonu)

22-Şükrü Mustafa Elekdağ                                (İstanbul)

23-Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

24-Hüseyin Bayındır                                (Kırşehir)

25-Orhan Sür                                (Balıkesir)

26-Vezir Akdemir                                (İzmir)

27-Abdürrezzak Erten                                (İzmir)

28-Sedat Uzunbay                                (İzmir)

29-Enver Öktem                                (İzmir)

30-Berhan Şimşek                                (İstanbul)

Gerekçe:

Ekonomik, sosyal, kültürel ve doğal çevreyle sürekli etkileşim içerisinde çok yönlü bir faaliyet alanı olan turizm; ulaşım, konaklama, yeme-içme, eğlence, alışveriş ve seyahat organizasyonu gibi, tümünü içeren ve dünyanın en hızlı gelişen sektörüdür.

Turizm, döviz ve istihdam yaratıcı özellikleriyle global, bölgesel ve ulusal ekonomilere çok önemli katkılar sağlamakta, doğrudan ve dolaylı olarak yüzde 30'un üzerinde millî gelir, istihdam, sermaye yatırımı  ve vergi geliri yaratmaktadır.

2000'li yıllarda Türk turizmi yüzde 39,3, turizm geliri de yüzde 46,8 oranında büyümüş ve dünyada en çok turist kabul eden 20 ülke arasına girebilmiştir.

Türkiye'deki turizmin gelişimi, bütün bölgelerde aynı oranda olmamıştır. Turizm Bakanlığının "Turizmin Tüm Yıla Ülke Sathına Yaygınlaştırılması" politikası çerçevesinde, özel proje çalışmaları başlatılmış bulunmaktadır.

Yayla turizmi,

İnanç turizmi,

İpek Yolu turizmi,

Dağ ve doğa yürüyüşü,

Akarsu turizmi,

Mağara turizmi.

Projelerle turizmin tüm yurda yayılması hedeflenmiş ve bu kapsamda iller bazında çalışmalara başlanmıştır. Tüm illerin turizm envanterleri ve turizmi geliştirme planları çıkartılmıştır. Van Turizm Envanteri de, 1994 yılında hazırlatılmış ve Van İlindeki kültür ve turizm değerleri tespit edilmiştir; ancak, bu değerlerin turizm amaçlı değerlendirilmesi, gerek kaynak yetersizliği gerekse ilgili mercilerin duyarsızlığı nedeniyle gerçekleştirilmemiştir.

Bilindiği üzere, ana geçim kaynağı hayvancılık ve tarım olan ilimizde, 22 yıl gibi uzun bir süre uygulanan OHAL yönetimi, sıcak çatışma ortamı ve yayla yasağıyla, hayvancılık ve tarım bitme noktasına gelmiş, sınır ticaretinin de yasaklanması sonucunda bölgenin geçim kaynakları tamamen tükenmiş, işsizlik ve yoksulluk had safhaya ulaşmıştır.

Ancak, kaleler diyarı olarak da bilinen Van şehrimiz, Türkiye'nin en büyük gölü, 3 adet adası, 8 adet tarihî camiî, 6 adet medresesi, 11 adet anıtmezarı ve kümbetleriyle, 5 adet kilisesi, 5 adet köprüsü, Muradiye Şelalesi, volkanik Tendürek, Nemrut, Süphan, Erek ve Manda Dağlarıyla çevrili bulunduğu tarihî ve doğal zenginlikleriyle dolu olan ilimiz, yayla, inanç, İpek Yolu, dağ ve doğa yürüyüşü, akarsu ve mağara turizmine tamamen uygundur. Turizm Bakanlığınca, Van'da turizmin geliştirilmesi konusunda ortaya projeler konulmuş; ancak, bugüne kadar gerçekleştirilememiştir.

Van Gölündeki kirliliğin önlenmesi ise, Van merkez kanalizasyon projesine bağlıdır. İlimiz kanalizasyon şebekesinin yapımına 1973 yılında İller Bankası kanalıyla başlamış ve 28 yıllık zaman zarfında 270 kilometrelik kısmını tamamlamıştır. Ayrılan bu ödeneklerle bakıldığında, bu kısmın İller Bankası eliyle yapımında tamamlanması ancak 74 yıl sürecektir. Bu ise, dünyaca önemi olan Van Gölünün, geriye dönüşü olmayacak şekilde kirlenmesi demektir. Van Gölü havzasının bir bütün olarak ele alınarak, bir paket program çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Van Gölü havzasının turizmi konusunda yapılabilecekleri tespit etmek amacıyla, araştırılması için, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır; okutuyorum:

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın (6/295) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/48)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 118 inci sırasında yer alan (6/295) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                Yücel Artantaş

                                                 Iğdır

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

 

V. - ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. - 126 sıra sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısının, kırksekiz saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına, 118 sıra sayılı Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısının ise  3 üncü sırasına alınmasına ve çalışma süresinin, gündemin 4 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 24.4.2003 Perşembe günü yapılan ilk çağrıda CHP Grubu temsilcisinin katılmaması nedeniyle toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                 Salih Kapusuz

                        AK Parti Grubu Başkanvekili

Öneri:

Genel Kurulun 24 Nisan 2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde; daha önce, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan, 126 sıra sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına alınması; bu kısmın 32 nci sırasında yer alan 118 sıra sayılı Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısının ise 3 üncü sırasına alınması ve çalışma süresinin, gündemin 4 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasının, Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Söz talebinde bulunan var mı?

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Koç, lehinde mi aleyhinde mi konuşacaksınız?

HALUK KOÇ (Samsun) - Aleyhinde Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Haluk Koç arkadaşımızdan bıktık artık.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Kapusuz müsaade ederse konuşmaya başlayacağım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, dün, Türkiye Kupasını kazanma başarısı gösteren Trabzonspor'u, Cumhuriyet Halk Partisi adına, kutlamak istiyorum. (Alkışlar) Bu arada, Türkiye Kupasında finale kadar yükselme başarısı gösteren Gençlerbirliği'ni de, bu başarılı çizgisi dolayısıyla kutlamak istiyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bugün, Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup önerisinin, sadece ilke kararı olarak, bir teknik noktada aleyhinde olmak için söz aldım. Grup Başkanvekilimiz Sayın Kapusuz, Danışma Kuruluna bizim katılmamamızdan sonra, basına bir açıklama yaptılar; "biz, millete hayırlı işler yapmak istiyoruz; ama, Cumhuriyet Halk Partisi Danışma Kuruluna katılmıyor" diye, televizyonda çıktı.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Doğruyu söyledim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, bakın, biz, çok net, çok anlaşılabilir, çok somut ifadelerle, daha önce de açıkladık; 48 saat dolmadan, komisyondan gelen tasarıların görüşülmesi, acil durumlar dışında, uygun değil dedik. Bu konuda, bu dönemde, çok sayıda tutanak örneği çıkarabilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, evet, nemaların ödenmesi konusuna gelince, bu noktada, kesinlikle muhalif değiliz, engel de değiliz. Bunun altını çizmek istiyorum. Aylarca süren hükümet üyeleri arasındaki çelişkili ifadeler sonrası, bugün, gerçek değerlerinin çok altında bir ödeme planıyla geliyorsunuz. İnsanlar, zararın neresinden dönsek, bunların elinden ne kadarını kurtarsak, o bile bizim için kârdır düşüncesinde; ancak, bu şekilde, sendikalar ve ilgili toplum kesimleri rızalarını belirttiler. Bir de, yeni bir formül bulurlar, bunları da alamayız diye, herhalde, korkuyorlardır. Bunu, bu şekilde, yaşadıklarımızdan sonra düşünmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, çalışanların zorunlu tasarruflarının teşvik hesabının tasfiyesine dönük ve bu hesaptan yapılacak ödemelere ait teklife, çok açık bir şekilde destek vereceğiz, göreceksiniz. Hiç olmazsa bu kadarını kurtaralım savına saygı göstereceğiz; ama, bu konuda, çalışanların haklarının, asıl nasıl ödenmesi gerektiğini de, Cumhuriyet Halk Partili konuşmacılar, Yüce Meclise ve halkımıza, maddeler geldiğinde açıklayacaklardır.

Sayın grup başkanvekili arkadaşlarımız, bazen, düz siyaset mantığı içinde kalıyorlar; bu şekilde, TV kameralarına açıklamalarda bulunuyorlar; zaman zaman da, kürsüde, inanmadığı konuları inanıyormuş gibi sunmak göreviyle karşı karşıya kalıyorlar; buna, sık sık tanık oluyoruz. Sorumlu bir siyasetçi için, herhalde, en zor görev bu olsa gerek; inanmadığı bir konuyu, inanıyormuş gibi yapıp, sunma görevi. İktidardaki grup başkanvekillerimizin bu tavırlarına, bugün, bu dönem içerisinde, sık sık tanık olduk.

Evet, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bir kez daha, polemik yapılmaması için, ona karşılar, buna karşılar diye konuyu saptırmamanız için, altını çizerek ifade ediyorum. Bakın, bizim karşı çıkışımız ilkeseldir. İçtüzüğün 52 nci maddesinde ifade edildiği şekilde, yayımlanmasından sonra 48 saat dolmadan, tasarıların, Genel Kurulda, acil durumlar dışında ele alınmaması görüşümüzü yine ifade ediyoruz. Nemaların ödenmesine kesinlikle karşı değiliz. Bu konuda, kendi içinizdeki tutarsızlığı, sorumlu bakanların çelişen açıklamalarını kamuoyu hiçbir zaman unutmadı; geçtiğimiz üç ay bunlara tanıktır. Çalışanlara ölümü gösterip, sıtmaya razı ediyorsunuz. Bunu da anlıyoruz. Danışma Kuruluna katılmayışımız -yineliyorum- ilkesel bir tavırdır. bunu da ifade etmiş bulunuyorum.

Bu 48 saatlik süre, acil durum gerektiren kanunlar dışında, değerli arkadaşlarım, unutmayalım, Parlamentoya bir saygıdır. İktidar-muhalefet ayırt etmeden söylüyorum. yasama göreviyle yükümlü parlamentere, milletvekiline bir saygıdır bu süreyi tanımak. Bakın, bu saygıyı, dayatmayla, zorlamayla her hafta aşındırmayalım. Milletvekillerini, hazırlanmadan, okumadan, incelemeden karar vermeye, el kaldırmaya, olumlu ya da olumsuz yönde zorlamayalım. Bu süreyi verelim, irdelensin, yine grup kararına uyacaktır milletvekilleri; ama bu süreyi, o karar verilecek konunun anlaşılabilmesi, değerlendirilebilmesi için, bir olanak olarak Parlamentoya da, sayın milletvekillerinin yasama görevlerine saygı açısından da kendilerine tanıyalım diye düşünüyorum.

Düşüncem budur, bunun için söz aldım. Saygılar sunuyorum hepinize. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Başka söz talebi var mı?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Milletvekili arkadaşlarım, bugünkü çalışmalarla ilgili grup önerisi olarak getirdiğimiz hususları bir kez daha hatırlatmak açısından söz almış bulunuyorum.

Biz, bugün, gündemde 32 nci sırada var olan ve iki değerli grubumuzun komisyon üyelerinin ittifakla çıkarmış oldukları, sizlere dağıtılmış olan, gündemin 32 nci sırasındaki Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısının bugün çıkmasını talep ediyoruz, gündemin 32 nci sırasından 3 üncü sıraya gelsin diyoruz. Gerekçesi şudur: Takdir edersiniz ki, tam 42 tane kanunda değişiklik yapan, hukukçu arkadaşlarımızın çok yakinen bildikleri gibi, devletin çarkının işlemesinde, fevkalade yavaşlatıcı sebep olarak devreye giren birçok şeyin sebeplerini ortadan kaldıracak olan bu tasarıyla, devlet verimli çalışsın isteniyor ve bazı cezaların idarî para cezalarına dönüştürülmesi talep ediliyor. Tam 42 tane kanundaki bu para cezalarının idarî para cezasına çevrilmesi hususunda, hiçbir hukukçunun muhalefeti söz konusu değil. Bunu çıkaralım, çalışmaları kolaylaştıralım ve mahkemelerimizin de yükünü hafifletelim diyoruz. Birinci talebimiz bu.

İkinci talebimiz de, tam 15 yıldır Türkiye'nin gündeminde olan, bugüne kadarki uygulamalarıyla ne çalışanı ne çalıştıranı ne de devleti memnun eden, zorunlu tasarruf diye bilinen, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Fonunun, biliyorsunuz, uygulaması yok oldu, kaldırıldı. Türkiye'de, yıllardan beri, bunun tasfiye edilmesi tartışılır halde. Bunu da, artık, işbaşına gelmiş olan AK Parti İktidarı sonlandırmak istiyor, herkesi sıkıntıya sokan bu olaya son vermek için bir adım atıyor. Bunu yaparken de, diğer arkadaşlarımızla, yani, taraflar olarak kabul edilen TİSK, DİSK, Türk-İş, Hak-İş, KESK, Kamu-Sen, Memur-Sen, BASK Genel Başkanlarının da iştirak ettiği bir ortamda, hükümetimizi temsilen ilgili bakanımız, iki kez toplantı yaptılar, bir mutabakata ulaştılar. Bunun yasal olarak düzenlemesini de Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiler. Sizlerin de üyeleri bulunan komisyondaki arkadaşlarımız marifetiyle, bu tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna sevk edildi. Evet, arkadaşım "48 saat beklemeden niye getirdiniz" Dedi. Değerli arkadaşlar, bekleyenlerin gözü çıktı, biz, bu paraları, nisan ayında ödeyelim istiyoruz, siz de istiyorsunuz. Dolayısıyla bu tasarı, bugün Genel Kuruldan çıkmazsa haftaya kalacak. Biliyorsunuz, bir de Cumhurbaşkanının onay süresi söz konusudur; bunları birlikte düşündüğümüzde, 48 saat bekleme gerekçesine sığınarak, bunu tehir etmenin doğru olmadığına inanıyoruz. Dolayısıyla bunu da bugün görüşelim, çalışanlarımızı memnun edelim diyoruz.

Biliyorsunuz, çalışanlarımızın anaparalarının tamamını nisan ayında defaten ödüyoruz, geri kalanını ise, üç yıl içerisinde, 10 taksit halinde -geriye kalanı, sadece kaldığı miktarıyla değil, TÜFE, artı üzerine 5 puan faiz konularak- verelim diyoruz. Dolayısıyla herkes dört gözle bunun neticelenmesini bekliyor. Arkadaşlarımızın da, bu işe karşı çıkmayacaklarını biliyorum; ama, usul yönünden, yapmış oldukları katılmama yanlışlığını söylemek de, herhalde benim bir görevim olsa gerek diye düşünüyorum.

Değerli katkılarınızla, çalışanları, bugün, birlikte memnun etmeyi uygun bulduğumuzu ifade ediyor, Grup önerimize destek vereceğinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

Öneriyi tekrar okutuyorum:

Öneri:

Genel Kurulun 24 Nisan 2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde, daha önce, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 126 sıra sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısının, kırksekiz saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına alınması; bu kısmın 32 nci sırasında yer alan 118 sıra sayılı Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısının ise 3 üncü sırasına alınması ve çalışma süresinin, gündemin 4 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasının, Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1 inci sırada yer alan, İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık,  Aile,  Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkan.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, Genel Kurulda görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesinin ve görüşülmeyen diğer maddelerinin verilen önergelerle birlikte, İçtüzüğün 88 inci maddesi uyarınca, Komisyonumuza geri verilmesini arz ediyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyonun talebi üzerine, tasarı, komisyona geri verilmiştir.

2 nci sıraya alınan, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısı ile Çalışanlardan Yapılmakta Olan Tasarruf Kesintilerine Son Verilmesi Hakkında 28.8.1996 Tarihli ve 4164 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

2. - Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısı ile Çalışanlardan Yapılmakta Olan Tasarruf Kesintilerine Son Verilmesi Hakkında 28.8.1996 Tarihli ve 4164 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/532, 1/11) (S Sayısı: 126) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?... Burada.

Komisyon raporu, 126 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, 1 Nisan 1988'de, âdeta 1 nisan şakası gibi gündemimize giren, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabı diye kısaca niteleyebileceğimiz bir fonun tasfiye tasarısı üzerine görüşmeler yapıyoruz.

Bugün önümüze gelen tasfiye tasarısı, aslında bir yasal zorunluluk olarak gündeme gelmiştir. Bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesinin, 3417 sayılı Yasanın 6 ncı maddesinin iki ve üçüncü fıkralarını iptal etmesiyle başlayan süreç, bu kararın, geçen yıl 28 Martta Resmî Gazetede yayımlanması

                              

(1) 73 S. Sayılı Basmayazı 13.3.2003 tarihli 45 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

(2) 126 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

ve Anayasa Mahkemesinin, arada bir hukukî boşluk doğmasın diye verdiği dokuz aylık sürenin de 28 Aralık itibariyle dolmuş olması nedeniyle, bugün, dört ay gecikmeli olarak bir tasfiye tasarısı gündeme gelmiştir.

Dört ay gecikme, önemli bir gecikmedir; 48 saatin hesabını yapanlar, önce dört aylık gecikmenin hesabını, burada, Parlamentoya vermelidirler. Dolayısıyla "48 saat beklemeden getirdik; çünkü, hak sahiplerini düşünüyoruz"un arkasında hiçbir samimiyet yoktur. Hak sahipleri dört aydır beklemektedirler...

RESUL TOSUN (Tokat) - Onbeş senedir bekliyorlar.

OĞUZ OYAN (Devamla) -  ...ama, getirilen tasfiye tasarısıyla ilgili söyleyeceklerimiz, bunun, öyle çok fazla da hak sahiplerinin lehine bir düzenleme olmadığını birazdan gösterecek.

Değerli arkadaşlarım, bu tasfiye tasarısı gelmeden de düzenleme yapılabilir miydi; evet; çünkü, Anayasa Mahkemesi, bunun tasfiyesini değil, ilgili maddelerin hak sahipleri lehine düzenlenmesini öngörmüştür. Hak sahiplerinin aleyhine olan durum neydi; şuydu: İlgili yasanın 6 ncı maddesi, ikinci fıkrası itibariyle şunu düzenliyordu: "En az onbeş yıl tasarrufta bulunanlara, istedikleri takdirde, biriken tasarruf kesintileri      -devlet ve işveren katkıları- ve bunların nemasının beşte 3'ü ödenir." Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti; çünkü "bu mülkiyet haklarına bir tecavüzdür; eğer birisinin bir tasarrufu varsa, bunun -nemasının- beşte 3'ünün değil tümünün ödenmesi gerekir" denildi. İkinci bir şey daha söyledi üçüncü fıkrayla ilgili. Üçüncü fıkra şöyleydi: "En az altı yıl tasarrufta bulunanlara, istedikleri takdirde, sadece biriken tasarruf kesintileri ödenir." Yani "ne işveren katkısını -dolayısıyla- ne de nemaları ödemek" gibi bir hüküm.

Aslında, kuşkusuz kuruluştan gelen, gayriadil, gerek Anayasanın gerekse yurttaşlık haklarının tümüyle çiğnendiği bir durum; insanları hem zorla tasarrufa yöneltiyorsunuz hem de altı yıl ya da onbeş yıl sonra ayrılmaları durumunda, bunların haklarını gasp ediyorsunuz! Anayasa Mahkemesince -bence, çok gecikmeli olarak; çünkü, bu konuda daha önce de Anayasa Mahkemesine başvurulmuştu- nihayet, 2001 yılı sonu itibariyle bu karar alındı, 2002 yılında da, en azından Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemeleri yapmak zorundaydık; çünkü, hak sahipleri aleyhine bir boşluk doğmuştu. Özellikle, dört aydır bu boşluk vardı; bu boşluğu, mutlaka doldurmak gerekiyordu. Yapılması gereken: Bir kere, öncelikle, onbeş yıl geçmeden sistemden ayrılmak isteyenlerin, o onbeş yıllık birikimi sağlayamama gibi bir durumunu düzeltmek gerekiyordu; çünkü, biliyorsunuz, 2000 yılında işsizlik sigortası çıktığı zaman, artık, kesinti yapma imkânı ortadan kalktı, çünkü kesintiler sona erdi. Bu nedenle, zaten, buradaki durumu mutlaka düzeltmek gerekiyordu.

Dolayısıyla, burada, bir zorunlu, yasal tasfiye uygulamasıyla karşı karşıya olduğumuzu hatırlatmak istiyorum. Burada, iktidarın, hak sahiplerine bir lütfu ya da onların haklarını teslim etmeden ziyade, Anayasa Mahkemesinin getirdiği sürenin gecikmeli olarak gereğinin yapılması olgusuyla karşı karşıyayız.

Şimdi, burada, bu zorunlu tasarrufun ortaya çıkışına baktığımız zaman, zorunlu tasarruf uygulamasının, esas itibariyle, bir kamu finansmanı ihtiyacı için ortaya çıkarıldığını, baştan itibaren, asla hak sahipleri lehine bir düzenleme olarak düşünülmediğini görürüz. Yani, ANAP iktidarı, Özal'ın Başbakanlığı döneminde bunu çıkardığı zaman, aslında, burada amaç, esas itibariyle kamu finansmanı idi. Nitekim, hak sahiplerine geriye dönüşler çok sınırlı olmuştur. 6 yıl geçmeden zaten ayrılma hiç mümkün olmamıştır; sadece, ölüm ve emeklilik durumlarında, ilk 6 yıl içinde ayrılma söz konusu olmuştur. Yani, iktidar, en azından bir 6 yıl için, neredeyse hiç geriye dönüşsüz bir imkân elde etmiştir.

2 yıl bu hesaba tasarrufları kesilenler için, her yıl nemanın üçte 1'inin ödenmesi uygulaması başlatılmış; ancak, bu nema ödemeleri de, ne yazık ki, hak sahiplerinin lehine olarak işletilmemiştir.

Bakınız, şimdi, burada, Özal iktidarının getirdiği düzenlemenin daha sonraki iktidarlar döneminde de nasıl hak sahipleri aleyhine olarak geliştiğinin örneklerini vereceğim. İki örnek vereceğim; bir tanesi, 1994, 5 Nisan kriz dönemi ve Yüksek Planlama Kurulu karar alıyor; 11 Şubat 1994 tarihinde, Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, bu hesabın döviz cinsinden değerlendirilen birikimleri, 1988-1989'dan itibaren, yani, bu kâğıtlara bağlanmanın ilk yıllarından itibaren Türk Lirasına  çevriliyor ve yüzde 50 faize bağlanıyor. Sadece 1994 yılında, bu hesabın, 6,5 milyar dolarlık bir birikimi söz konusuydu. 1994 ile 2000 arasında bu hesaba hiç para yatmamış olsa dahi, bugün, 6,5 milyar doların Türk Lirası cinsinden değeri, 10-11 katrilyon dolayındadır. Şu an, hesapta olan mevcut da zaten o kadardır. 1994 ile 2000 arasında bu hesaba girişleri dikkate aldığımızda, bu hesapta 20 katrilyonu aşkın bir paranın bugün olması gerektiği sonucunu hemen kolayca çıkarabilirsiniz. Oysa, bugün, bu hesapta olan para, ne yazık ki, 9 katrilyon nema, 1,5 katrilyon civarında -yuvarlak söylüyorum- bir anaparayla 10,5 katrilyon dolayındadır.

Şimdi, demek ki, birincisi 1994 yılı operasyonudur, hak sahipleri aleyhinedir. İkincisi, 1996 yılında bir operasyon yapılmıştır. İlginçtir; bilginize sunayım. Refahyol döneminde yapılmıştır. İlginç bir şey; 1996 yılı ocak ayında Necati Çelik ve 28 arkadaşının başvurusuyla Meclis araştırması komisyonu kurulmuş -Refah Partisi üyelerinden oluşan- ve bu komisyon, zorunlu tasarrufu tasfiye hedefini de içeren bir Meclis araştırması yapmıştır. İlginç olan, bu Meclis araştırması komisyonunun 7 Temmuz itibariyle Mecliste kurulması onaylanmış, aynı tarihte de Refahyol iktidarı kurulmuştu. İlginç bir şekilde, Refahyol iktidarının getirdiği, daha bu komisyonun raporu tamamlanmadan getirdiği tasfiye yasası ibretlik bir olaydı; çünkü, sadece kesintileri sona erdiriyor, birikimler için hiçbir şey söylemiyordu. Ne yazık ki, görüldüğü gibi, 1996 yılı operasyonu da bizzat bunu düzeltmeyi vaat edenler tarafından hak sahipleri aleyhine düzenlenmiştir.

Şimdi, buraya getirilen tasfiye modeli de, aslında, hak sahipleri aleyhinedir. Bunun niçin hak sahipleri aleyhine olduğunu birkaç örnekle vereceğim. Bakınız, bugün, Hazine ortalama yüzde 55'lerden borçlanıyor. Hazine yüzde 55'lerden borçlanırken, bu tasfiye modeline göre, TÜFE artı yüzde 5 uygulamasıyla bu borçlanma faizini yüzde 34'lere çekiyor. Eğer, bu fon tasfiye edilmeseydi, sadece 6 ncı maddenin ilgili fıkraları yeniden düzenlenerek yürürlükte kalsaydı, Hazine, bizzat bu fonun kaynaklarından da bu yüzde 55 ortalamalardan borçlanacakken, şimdiki durumda, TÜFE yüzde 29 -bugünkü TÜFE'yi örnek vereyim, son TÜFE oranı yüzde 29,4'tür- artı 5 puan, yüzde 34,4'ten borçlanma imkânı yakalamaktadır; yani, Hazine açısından tasfiye olayının kendisi bile bir kamu finansmanı aracı olarak kullanılmaktadır. IMF'nin zaten buna rıza göstermesi, sesini çıkarmamasının arkasında başka bir neden yoktur.

Değerli arkadaşlarım, eğer bu tasfiyeyi hiç yapmasaydık, ama, bu fon her yıl nemanın üçte 1'ini ödemeye devam edecek şekilde yürürlükte kalsaydı, hak sahiplerinin daha fazla çıkarına bir durum oluyordu; bunun hesabını yaptık. Size çok kısa bir özet vereyim.

Bakınız, bu fon, bu hesap yürürlükte kalsa ve gerçekten nemanın üçte 1'ini -ama, doğru bir şekilde; yani, birtakım küçük kurnazlıklarla nemanın gerçekte üçte 1'ini ödememek gibi yollarla değil; şimdiye kadar öyle oldu Hazinenin yaptığı- her yıl ödemek biçiminde yapsaydık, o takdirde, dört yıl boyunca, yani, 2003 Şubat, 2004 Şubat, 2005 Şubat, 2006 Şubat tarihlerinde hak sahiplerine geriye ödenecek olan sadece nema 11 katrilyon lirayı buluyordu bugünkü fiyatlarla. Bu 11 katrilyona aynı tarihte hesapta kalacak olan 9,3 katrilyonu ekleyin, 20 katrilyon eder. Oysa, bugün, iktidarın yaptığı, 1,4 katrilyonu bu yıl, izleyen nema olarak kalan bölümü de üçbuçuk dört yıl içinde 10 taksitle ödeme yoluyla 11,4 katrilyonluk bir ödeme yapmaktır ve geriye hiçbir şey kalmayacaktır; yani, eğer, bu hesap bugünkü biçimiyle kalsa, nemanın üçte 1'i ödense, bugün olduğu gibi Hazinenin borçlanma faizlerine endekslenmiş olsa, dört yıl içinde eşit miktarda bir para zaten hak sahiplerine dönecek; ama, artı, geriye, bugünkü fiyatlarla -bugünkü fiyatlarla diyorum, 2003 yılı fiyatlarıyla; 2006 fiyatlarıyla çok daha fazla enflasyon sürdüğüne göre- 9,3 katrilyon bir anapara ve nema toplamı bir birikim kalmaya devam edecekti. Dolayısıyla, bunun hak sahipleri lehine değil, bunun doğrudan doğruya Hazinenin lehine ve dolayısıyla, iktidarın -bugün kamu finansmanı aracı olarak kullandığını dikkate alırsak- lehine bir düzenleme olduğunu hemen fark edersiniz; yani, aslında, burada, özetle, bir malî konsolidasyon yapılmaktadır. Burada, esas itibariyle, ücretliler aleyhine, hak sahipleri aleyhine bir malî konsolidasyon yapılmaktadır. Konsolidasyon sözcüğünü duydukları zaman tüyleri diken diken olan birtakım çevrelerin, malî piyasalardan çevrelerin, ücretliler aleyhine bu tür konsolidasyonlar olduğu zaman hiç seslerini çıkarmamaları ibretlik bir olaydır. Tıpkı 1994 yılında, döviz cinsinden olan birikimlerin Türk Lirasına çevrilmesinde olduğu gibi -o da bir malî konsolidasyondu- bugünkü de benzer bir operasyondur. Ne zaman ki, bu toplumun hâkim kesimlerine, hâkim ekonomik güç odaklarına dokunmuyorsunuz, o zaman bu tür konsolidasyonlar âdeta görülmüyor, alkışlanıyor, iyi yapılıyor deniyor.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bugün, buraya getirilen tasfiye operasyonu, aslında, esas itibariyle, iktidarın işine yarayan bir operasyondur. Bu operasyonun hak sahiplerinin de lehine olması için, biz, burada önergeler vereceğiz. Bu önergeleri umarım dikkate alırsınız; almayacağınıza eminim; ama, benden söylemesi! Biz, bu önergelerle en azından şunu yapmaya çalışacağız: Hak sahiplerine, bir kere, geri dönüş süresini kısaltalım; ama, ikincisi, daha önemlisi, kısaltmadan da daha önemlisi, TÜFE artı yüzde 5 türü bir ödeme planı yerine, hazine, nasıl ki piyasadan carî faizlerle borçlanıyor, aynı şekilde, kalan paranın nemalanmasını sağlayalım; yani, arkadaşlar, böyle bir çiftçe standart olabilir mi?! Sermaye kesiminden borçlanıyorsunuz, yüzde 55 ödeyeceksiniz; şimdi, geriye kalan miktara, bu hesaptaki paralara -şimdiye kadar hazine borçlanması gibi nemalanıyordu- ne yapacaksınız, onlara yüzde 34 diyeceksiniz, demin verdiğim örnekte olduğu gibi. Yüzde 55 nerede, yüzde 34 nerede!.. Böyle bir çifte standart size yakışır mı, bu Meclise yakışır mı değerli arkadaşlarım?! Bu bir çifte standarttır. Gelin, bunu düzeltelim. Biz, bir önerge vereceğiz ve size şunu önereceğiz: Geliniz, bunu, bir kere 2004 sonuna kadar tasfiye edelim. Hani onu kabul etmediniz diyelim, hiç olmazsa, TÜFE artı yüzde 5 gibi bir uygulama yerine, bunu, mutlaka, hazinenin borçlanma oranlarına çekelim ki, sermaye yanlısı, sermayeyi kayıran bir uygulama değil, ücretlileri de sermayeyle eşit kefeye koyan bir uygulama içinde olalım. Aksi takdirde, burada, AKP Grubu, şimdiye kadar yaptığı uygulamaların uzantısında, sermaye yönlü bir iktidar olduğunu gösterir, ücret aleyhine bir düzenleme olduğunu gösterir.

Diyeceksiniz ki, konfederasyonlar bunu kabul etti; ettiler. Niçin ettiler; çünkü, konfederasyonlar, işçi ve memur konfederasyonları, bir kuşku ve telaş içindeler. Niye; acaba bu para hiç ödenmez mi, hiç geriye gelmez mi, acaba nemalar dahi ödenmez mi telaşı ve kuşkusu içinde oldular. Bence, yanlış yaptılar; yani, burada, mutlaka, ücretlilere dönecek paranın, sermayenin elde ettiği faizin altında olmasına rıza göstermemek gerekiyordu. Burada kopardıklarını sandıkları, avantaj sandıkları mesele, aslında, kendi aleyhlerine bir uygulamadan başka bir şey değildir. O nedenle, burada, bu uzlaşmanın, aslında, olması gereken uzlaşma olmadığını söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi, hak sahiplerinin haklarının teslim edilmesiydi; yani, bu fondan ayrılacak olanların, hemen, bütünüyle, yani, 6 ncı maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları gereğince, ister altı yıl olsun ister onbeş yıl olsun, ayrıldıkları takdirde, bütün hakları bütünüyle hemen peşin olarak almaları yönündeydi; ama, hadi peşin ödeyemiyoruz, bunu, hiç olmazsa, hakkaniyetle, hak sahipleri lehine ödeyelim.

Bir de başka iki mesele var. Bunlardan bir tanesi şudur: İki yıldan daha az tasarruf kesintisi yapılmış olan hak sahiplerine, ne 3417 sayılı Yasada -yani, 1988'den gelen yasada- ne de şimdi sizin getirdiğiniz taslakta herhangi bir hak öngörülmüyor; yani, eğer, siz, 23 ay bu fona para vermişseniz, bu fona "tasarruf" adı altında birtakım gelirleriniz kesilmişse, bunu ne yapmış oluyorsunuz; zorla Hazineye hibe etmiş oluyorsunuz; çünkü, bunların geriye dönüşü yoktur. O nedenle, burada, verdiğimiz bir önergeyle, bunu da, hiç olmazsa, üç aya çekelim. Bu fona en az üç ay tasarruf kesintisi katkısı yapmış olanlar, bu katkının ötesindeki bölüm için, üç ayın üzerinde kalan bölüm için, bu geriye dönüşten, anapara ve faizinden, nemasından yararlansınlar; aksi takdirde, burada, bu insanların parasına resmen kamu zoruyla el koymuş olacağız. Bu, yasa gereği bile olsa, mülkiyet haklarına bir tecavüzdür.

Son olarak şuna değinmek istiyorum: Hak sahipleri açısından ciddî bir sıkıntı kaynağı olan ve muhtemelen önümüzdeki süreçte de yasamayı önemli ölçüde rahatsız edecek olan bir uygulama. Birçok durumda işverenin, hak sahiplerinden topladığı bu tasarruf kesintilerini üzerine kendi işveren katkısını da ekleyerek Ziraat Bankasındaki hesaplara yatırmamış olmasıdır. Bu işverenin içinde bazen belediyeler gibi kamu işvereni de söz konusudur; ama, birçok özel bölük pörçük, hatta bazen işini tasfiye etmiş özel kesim işverenleri de vardır. Bütün bunların takibi açısından çok ciddî hak kayıpları ortaya çıkmaktadır, çıkacaktır ve önemli bir dava süreci de bundan sonra açılmış olacaktır. Bu konuları düzeltmeden böyle bir uygulamaya girmenin yaratacağı sıkıntıları da dikkatinize sunmak istiyorum.

Geliniz, hak sahiplerinin lehine olduğunu iddia ettiğiniz bu tasarıyı, gerçekten, hak sahipleri lehine çevirelim. Son onbeş yıldır bu yasa kapsamıyla sömürülmelerine izin veren bu uygulamayı, hakkaniyete uygun, ücretlileri kollayan, koruyan bir şekilde sona erdirelim. Bu nedenle, muhalefetin sesine bir kere olsun kulak vereceğinizi umuyor ve hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen, Mehmet Ceylan; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, AK Parti Grubu adına, söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, öncelikle, sizlerin ve tüm milletimizin dün kutladığımız 23 Nisan Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ülkemizde yıllardır kangren haline gelmiş ve milyonlarca çalışanın çıkmasını dört gözle beklediği bir yasa tasarısını tartışıyoruz. Çalışanların tasarruflarını teşvik hesabı, bundan tam onbeş yıl önce, 1 Nisan 1988 tarihinde 3417 sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanunla tesis edilmiştir. Hatırlayacaksınız, bu  kanun, yürürlüğe girdiği tarihlerde de, kamuoyunda, gerek çalışanlar gerekse işveren kesimi açısından adaletsiz bir kanun olarak değerlendirilmiş; en azından, çalışanların hür iradeleri alınmaksızın zorunlu bir tasarruf olarak değerlendirilmiş ve bu anlamda da, daha yasa çıkarken tarafların katkısını almadan olumsuz bir şekilde zorunlu olarak çıkarılmış bir yasaydı. Dolayısıyla bu kanun, zaman içinde hem çıkış esası hem de uygulamalarıyla kamuoyunda çok tartışma konusu olmuş bir kanun niteliğini aldı. Daha sonraki yıllarda da hesapta toplanan tasarrufların nemalandırma yöntem ve hesapları ile bunların ödenmesindeki aksaklıklar, çalışanlar nezdinde, hükümetler aleyhine eleştiriyle birlikte, giderek, devletimiz aleyhine güvensizlik duygusunun oluşmasına neden olmuştur. Özellikle, 1 Haziran 2000 tarihinde 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu yürürlüğe girerken, bir anlamda, işveren kesimine daha fazla yük getirmemek ve zaman içinde sistemde çıkan aksaklıklar nedeniyle Anayasa Mahkemesinin kararları da dikkate alınarak bu tasarruf kesintilerinin kaldırılmasından sonra hesapta toplanan anapara ve nemaların ödenmesi konusu, daha çok tartışma konusu olmuş ve bugüne kadar da, hükümetler tarafından, geri ödemeler konusunda, maalesef, bir çözüm bulunamamıştır. İşte, bugün sizlerin değerli oylarıyla kabul edilecek bu kanun tasarısıyla, çalışan kesimin beklentileri yerine getirilmiş, dolayısıyla, yüce devletimizin itibarı da bu anlamda yeniden kazanılmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; AK Parti hükümetimiz, hükümet programı ve acil eylem planında da belirttiği üzere, yıllardır kangren olmuş bu konuya kesin çözüm getirmek maksadıyla, göreve başladığı ilk günlerde ilgili tarafların temsilcileriyle bir araya gelerek konuyu müzakere etmiş, ilgili tarafların da görüş birliği içinde bir çözüm modeli ortaya koymuş, bugün de, ilgili yasa tasarısını huzurlarınıza getirmiş bulunmaktadır.

Yıllardır çözüm bekleyen böylesi bir soruna, bütün ekonomik sıkıntılara rağmen çözüm getirdiği için hükümetimize ve bakanlığımıza, ayrıca, uzlaşma konusunda anlayış içinde olan iş ve işveren temsilcilerine, şahsım ve Grubumuz adına teşekkürü bir borç biliyorum.

Değerli arkadaşlarım, kanunun yürürlüğe girdiği 1 Nisan 1988 tarihinden itibaren, Şubat 2003 tarihine kadar, hesapta, anapara olarak 1,7 katrilyon TL, nema olarak da 14,4 katrilyon TL olmak üzere, toplam 16,1 katrilyon TL'lik bir kaynak oluşmuştur. Yine, aynı tarihler arasında, hak sahiplerine anapara olarak 243 trilyon TL, nema olarak ise 3,3 katrilyon TL olmak üzere, toplam 3,6 katrilyon TL ödeme yapılmıştır. Dolayısıyla, bu zamana kadar ödenemeyen, hesaptaki anapara ve nema tutarı 12,5 katrilyon TL'dir.

Değerli arkadaşlarım, hükümetimizin hazırladığı ve huzurunuza getirmiş olduğu, ilgili iş ve işveren temsilcilerinin de mutabık oldukları yasa tasarısıyla şu hususlar getirilmektedir:

Birincisi, her şeyden önce, tasarruf kesintileri ve devlet ile işveren katkılarından oluşan yaklaşık 1,5 katrilyon TL'lik ödenmeyen anapara, bu ay içerisinde, yani nisan ayı içerisinde defaten ödenecektir. Sanırım, bu para, ödenmek üzere Hazinemizde de hazır bulunmaktadır.

Diğer taraftan, kalan tutar, yani anaparanın dışındaki tutar, 2004 ve 2005 yıllarının mart, haziran, eylül ve aralık aylarında olmak üzere ve 2006 yılında ise sadece mart ve haziran aylarında olmak üzere, yani toplam ikibuçuk yıllık bir süreç içerisinde, 10 taksitte ödenecektir.

Yine, hesapta kalan tutarların, aylık bazda tüketici fiyatları endeksine ilave olarak, yıllık yüzde 5 refah payı ilave edilerek değerlendirilmesi öngörülmüştür.

Yine, tasarıyla, biraz önce, Sayın Noyan'ın da işaret ettiği gibi, hak sahiplerinin mağduriyetini önlemek üzere, 3417 sayılı Kanun hükümleri uyarınca, süresinde yatırılmayan tasarruf kesintileri ve katkı paylarının, resen veya ilgililerin başvurusu üzerine, SSK tarafından, 506 sayılı Yasa hükümleri çerçevesinde tahsil edilerek, yasal faiziyle birlikte yatırılması öngörülmüştür.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ülkemizin büyük ekonomik sıkıntılar içerisinde bulunduğu böylesi bir ortamda, yıllardır çözümü sorun olan böylesi bir konunun temelden çözümleniyor olması, hiç şüphesiz ki, öncelikli olarak çalışan kesimi memnun edecektir. Aslında, her kesim tarafından takdir edilmesi ve hükümetimize teşekkür edilmesi gereken böyle bir konuda bile, maalesef, az da olsa, eleştiri mahiyetinde görüşler ifade edilebilmektedir. Biraz önce, Sayın Noyan'ın da konuşmasında ifade ettiği üzere, bu konuşmalar, sadece, gerçekten öte, politik maksatlarla yapılan eleştiriler niteliğinde diye değerlendiriyorum.

Değerli arkadaşlarım, Tasarrufu Teşvik Hesabında toplanan ve nemalandırılan bu paralar peşin olarak ödensin deniliyor; gerçi, Sayın Noyan bunu ifade etmedi, sağ olsun, epeyce bir eleştiri sundu; ama, en azından ülkemizin gerçeklerini gözönünde bulundurarak, hiç olmazsa peşin ödenmesini önermedi; ama, bunu önerenler de var. Doğrusu, böyle bir görüşe; yani, paraların toplamının, anapara artı nema olarak 12,5 katrilyonu bulan bu paranın peşin ödenmesini isteyen kesimler de var. Bu kesimlere, tabiî ki, el insaf demek lazım.

Değerli arkadaşlarım, onbeş yıldır çeşitli hükümetler gelmiş geçmiş, ödeyememişler bu parayı. Toplam ödenmesi gereken 12,5 katrilyonu henüz birkaç aylık bir hükümetten, defaten ödemesini beklemek, herhalde, insaf ölçüleriyle bağdaşmaz. Her şeye rağmen, hükümetimiz, 1,5 katrilyonu bulan anaparayı bu ay içinde defaten ödeyecektir.

Sayın Noyan'ın da ifade ettiği, kamuoyunda eleştirilen diğer bir konu; ödenmesi belli bir takvime bağlanan geri kalan ödemelerin yeniden değerlendirme hesabıyla ilgili. Deniyor ki, efendim, 10 taksitte ödenecek olan bakiye tutarlar, aylık tüketici fiyatları endeksi artı yüzde 5 refah payına göre değil de, bundan daha yüksek oranlarda gelir getiren veya sağlayacak değerlendirme yöntemleriyle hesaplansın ve ona göre ödensin deniyor.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Şimdiye kadar öyleydi...

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Örneğin, Sayın Noyan da ifade etti, devlet içborçlanmasındaki faiz üzerinden bu hesaplar yapılmalı deniyor.

Değerli arkadaşlarım, herkes her türlü konuşuyor, dilin kemiği yok, vicdanın da, insafın da sınırı yok değerli arkadaşlarım. Tasarıda önerilen yeniden değerleme hesabı yöntemi adaletlidir, hakkaniyetlidir. Çalışanın da buna itirazı yok değerli arkadaşlarım; bizim insanımız, çalışanımız anlayışlıdır, insaflıdır. Burada, TÜFE+yüzde 5 refah payı hesabıyla, çalışanların mağduriyeti önlenmiş, alım güçleri korunmuştur. Hatta, bu alanda, hepiniz de biliyorsunuz, çalışan birçok insanımız da "devletimizin böylesi sıkıntı içinde olduğu bir ortamda, biz, bu alacaklarımızdan da her an vazgeçebiliriz, yeter ki, devletimiz sağ olsun" diyor.

Değerli arkadaşlarım, hükümetimiz, her alanda sosyal barışı, adaleti arayan ve ona göre ülkemizin sorunlarını bir bir çözen bir hükümettir. Sorunların çözümünde önem verdiğimiz hususun başında hakkaniyet ve adalet ölçüsü gelmektedir. Bakın, yeni bir Vergi Barışı Kanunu yürürlüğe girdi ve iş dünyası, seve seve vergi dairelerine koştu. Bugün, vergi daireleri, Maliyemiz, bu vergi barışı projesinden toplam 6,6 katrilyonluk bir beklenti içinde. Bu kanunla, alacaklarını sadece TÜFE'ye göre hesapladı hükümetimiz ve yüzde 80'e varan faizlerden de vazgeçti. Şimdi ise, görüştüğümüz tasarıda, devlet, çalışana ödeme yaparken sadece TÜFE'ye göre değil, onun üzerinde yıllık yüzde 5 refah payını da ilave ederek ödemektedir.

Değerli arkadaşlarım, şunu söylemeye çalışıyorum: Hükümetimiz, alacağını hesaplarken adalet ölçüsüne göre hareket ediyor, sadece TÜFE'ye göre hesap yapıyor; ama, ödemesini yaparken, borcunu öderken, TÜFE'nin de üzerinde, yüzde 5'lik refah payını ilave ederek veriyor; işte, adalet bu değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisinin anlayışı bu.

Tabiî, Sayın Noyan hesaplıyor, hesapta toplanan paralar, devlet içborçlanma faizlerine göre hesaplansa ve dört yıllık bir süreç içinde bu paranın 20 katrilyonu aşacağını ifade ediyor. Sayın Noyan, bu hesaba göre de, hükümetin getirmiş olduğu tasarıya göre de, zaten o hesap bulunacak. Bugün, 12,5 katrilyonluk anapara ve nemalar, bu üç yıllık taksitlendirme sürecinde TÜFE+yüzde 5 refah payına göre hesaplandığı takdirde, bu da, yine sizin hesapladığınız rakamlara ulaşmaktadır.

Tabiî, şu da denilebilirdi: TÜFE+yüzde 5'e göre değil de, dövize göre hesaplayın, ona göre değerlendirin; ama, böyle bir değerlendirmede, siz de biliyorsunuz ki, çalışan kesim daha çok mağdur olurdu. Bugün, doların kuru 1 600 000 liradır. Dolar kuru, bundan iki yıl önce çok daha yükseklerdeydi, 1 700 000 lirayı bulmuştu; döviz, iki yıl içerisinde artmadı. Eğer, dövize göre bir hesap yapılmış olsaydı, çalışan kesim daha çok mağdur edilmiş olurdu. İşte, TÜFE+yüzde 5 gelir hesabına göre yapılan hesaplama adaletlidir, insaflıdır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, hükümetimiz, her alanda beyaz bir sayfa açıyor; vergide de böyle, elektrik alacaklarında da böyle, çiftçi kredilerinin ödenmesinde de böyle adaletli davranıyor. Yani, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bir sistem oturtuldu devlet alacaklarında. TÜFE'ye endeksli olarak -her iki taraf da mağdur olmasın diye- bir hesap yapılarak, devlet, alacaklarını buna göre hesaplıyor; ama, ödemelerini yaparken TÜFE'nin üzerinde bir refah payını da ilave etmiş oluyor.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, kamuoyunda, zorunlu tasarruf kesintilerinin anapara ve nemalarının ödenmesi konusunda eleştiri getirenlere sormak lazım. Tabiî, öncelikle şunu ifade etmek lazım: Hükümetimiz, daha birkaç aylık bir hükümet; bu eleştirileri getirenlerin bir kısmı da, geçmişte hükümet oldular, hükümetlerde görev yaptılar. Onbeş yıllık süre içerisinde bu paraları siz niye ödemediniz, şu anda ödenmiş olan miktarla birlikte 16 katrilyonu bulan anapara ve nemalarını ne yaptınız diye sormak lazım. Başlangıçta, hani, bunun adı tasarruf olacaktı, bu tasarruflarla yatırım yapılacaktı; nereye gitti bu paralar, nereye yatırım yaptınız diye de sormak lazım. Tabiî, bunları, sadece birkaç aylık hükümetimize yüklemek de son derece insafsızlık olur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının, Meclisimizdeki bütün partilerin desteğiyle, oybirliğiyle yasalaşacağına inanıyorum. Bundan onbeş yıl önce, iyiniyetle çıkarılan; ama, zamanla çalışanların ve ülke ekonomisinin aleyhine gelişen bu olumsuzluk artık ortadan kalkmış oluyor. Yasanın çıkarılması için katkıda bulunan tüm kesimlere teşekkür ediyorum.

Sayın Noyan'ın konuşmasıyla ilgili bazı notlarıma göz atıyorum; ama, özellikle, Sayın Noyan, bu tasarıda bir samimiyet olmadığına inanıyor; buna katılmadığımı ifade etmek istiyorum. Tabiî, kanunun, başlangıçtan beri çıkarılışındaki ve günümüze kadar gelişindeki aksaklıklara büyük ölçüde katılıyorum. Bu, bir anlamda, kamu finansmanını desteklemek açısından, kamu açıklarını gidermek açısından çıkarılmış bir kanundur. Bunu, konuşmamın başında da ifade ettim.

Sayın Noyan, bugün, ödenecek miktarın yaklaşık olarak 10-11 katrilyon lira olduğunu ifade ettiler. Bu ödenmesi gereken rakam toplam olarak 12,5 katrilyon liradır, onu ifade etmek istiyorum.

Sayın Noyan, yine, yüzde 34'le değil, TÜFE + yüzde 5 refah payıyla değil, yüzde 55 borçlanmayla ilgili görüşlerini ifade ettiler; ama, getirdiğimiz anlayışı ve adaletli bir yaklaşım tarzı benimsediğimizi ortaya koydum, ifade ettim.

Sayın Noyan "bu yasa tasarısı, zorunlu olarak, Anayasa Mahkemesi kararı gereği ortaya kondu" diyor. Ne olursa olsun, Anayasa Mahkemesi kararıdır, şu karardır, bu karardır; ama, yıllardır kangren olmuş böyle bir sorunu çözmek de AK Parti hükümetine nasip oluyor, önemli olan da budur.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Tabiî, tasarının çıkarılışında emeği geçen herkese, ilgili taraflara ve Cumhuriyet Halk Partisine açık desteği dolayısıyla teşekkür ediyorum. Tasarının, çalışanlarımız başta olmak üzere tüm kesimlere hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ceylan.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kılıçdaroğlu, konuşma süreniz 10 dakikadır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun enteresan bir kanun; çalışanların tasarruflarının teşvikine dair kanun bu ve bu kanunu bugün yürürlükten kaldırıyoruz, zorunlu olarak çalışanlardan aldığımız paraların da tasfiyesiyle ilgili bir tasarıyı görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, yasanın çıkış tarzı başlangıçta da yanlıştı; 1980'lerde bu yasa Parlamentoya getirilirken, çalışanların elinden zorla para alınarak "biz, sizin adınıza tasarruf yapacağız, siz tasarruf yapmasını bilmiyorsunuz" mantığıyla yola çıkıldı ve toplanan paralar, maalesef, çalışanların hak ettikleri oranda, hak ettikleri miktarda değerlendirilmedi ve onların çalışmaları, onların çalışma sonucunda elde ettikleri gelirler, maalesef, yine, büyük ölçüde çarçur edildi.

Siyaset kurumunun, aslında, bir güven kurumu olması gerekir. Bakınız değerli milletvekilleri, çeşitli kuruluşların yaptığı kamuoyu yoklamalarında, en güvenilen kurumlar hangileri diye sorulduğunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kurumların sonunda yer alıyor maalesef. Neden sonunda yer alıyor; eğer, siz, geçmişte, tasarruf bonosu uygulaması yapıp çalışanları aldatmışsanız, MEYAK uygulaması getirip çalışanları aldatmışsanız, çalışanların tasarrufa teşvik zorunluluğu adı altında prim alıp ve bunları da, yine, kötü kullanmışsanız ve sonuçta da, o insanlar siyaset kurumuna güvenmezler.

Bu tasfiye yasası, aslında son derece güzel bir yasa; bir an önce, bu ayıbı, Türkiye'nin gündeminden çıkarması için oldukça olumlu bir yasa. Burada, Sayın Oğuz Oyan Hocamızın getirdiği eleştiri, bu tasarının getirilmesi yönünde değildi, getirilen eleştiri şuydu: "Siz, Tasarrufa Teşvik Fonuna zorla para kestirdiğiniz insanların haklarını teslim etmediniz, bu yasayla da teslim etmiyorsunuz." Bu eleştiri yanlış değil. Bu eleştiriyle ilgili olarak, ben, Sayın Bakanıma bir soru sordum; ama, Sayın Bakanım yanıtını vermedi; o soruyu 6 ncı madde görüşülürken, 5 dakikalık bir süre içerisinde, yine söz alıp Sayın Bakana soracağım.

Şimdi, bakın, Ankara Ticaret Odasının yaptığı bir çalışma var. Deniliyor ki, 1988 yılından başlayarak, alt derecedeki bir memurdan kestiğimiz paraları, bugün, kişi emekli olduğunda, ocak sonunda nema ve anapara olarak 8 024 100 000 lira alacaktı; eğer, bu para dolara yatırılsaydı, bu memur, emekli olduğunda, 11,3 milyar lira para eline geçecekti; eğer, altına yatırılsaydı 11 400 000 000 lira para alacaktı; eğer, biz, bunu, hazine bonosuna yatırmış olsaydık, bu memur, 83 997 000 000 lira para alacaktı bu Tasarrufu Teşvik Fonundan.

Peki, bu tasarıyla biz ne getiriyoruz; bu tasarıyla -maalesef, geçmişte yapılan hatalı değerlendirmeleri biraz da fırsat bilerek, emekli olacakların hakkını hadi teslim ediyoruz kısmen diyelim, ama, düşük oranlarda- 2006'ya kadar bir ödeme takvimi getiriyoruz ve TÜFE + yıllık 5 puanlık bir uygulama getiriyoruz; bununla da, geçmiş yıllarda kişinin elinden zorla alınan paraların hakkını verdiğimizi söylüyoruz; yanlışlık işin burasında. Sayın Oğuz Oyan Hocamızın eleştirisinin temelinde bu yatıyor.

İzninizle, biraz da hükümeti eleştirmek istiyorum. Bu tasarının getirilmesinin Adalet ve Kalkınma Partisine nasip olduğu söyleniyor. Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi, bu düzenlemeyi yapmak zorundaydı; çünkü, Anayasa Mahkemesi iptal etmişti. Bu tasarı gelmediği takdirde, kişiler, çalışıp, doğrudan doğruya bütün paraları sizden isteme hakkına sahiptiler. Kişilere bu imkânı vermemek için bir ödeme takvimi getirildi, getirilmesi de normaldir. Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu da söylüyoruz; çünkü, hiçbir siyasal iktidar, bugünkü ortamda 14 katrilyon liralık bir parayı nakit olarak ödeyemez, bu da bir başka gerçek; ama, bizim üzerinde durduğumuz nokta şuydu: Bu parayı mademki vereceğiz, taksitlendirmeye bağlayacağız, geçmişte insanların elinden alınan hakları kısmen de olsa verelim.

Şimdi, bakın, değerli milletvekilleri, 16 Aralık 2002'de Sayın Ali Coşkun bir açıklama yapıyor ve diyor ki: "Biz, Tasarrufu Teşvik Hesabında biriken paraların ¼'ünü, yani, 3 katrilyon lirayı ödeyeceğiz." Peki, Sayın Bakan, sadece, Bakanlık sıfatını mı taşıyor; hayır, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı. 18 Aralıkta, böyle bir ödemenin söz konusu olmadığına dair Sayın Ali Babacan yazılı bir açıklama yapıyor. Aynı hükümetten iki ayrı bakan farklı şeyler söylüyor. Sonra, Sayın Coşkun bir açıklama daha yapıyor "28 Aralık bir milat olacak, 28 Aralığa kadar bizim bu sorunu çözmemiz lazım ve belli bir miktardaki parayı ödememiz gerekir" diyor. Yine bir haber yok. Sonra, 8 Ocakta Hazine tarafından bir tasarı hazırlanıyor; tam gönderilmeye hazırken tasarı geri çekiliyor ve "biz, bunu, sosyal taraflarla görüşelim" deniliyor       -makul ve güzel bir öneri- 8 Ocakta tasarı geri çekiliyor. Daha sonra, Sayın Abdüllatif Şener "bizim, bu konu üzerinde biraz daha çalışmamız gerekiyor" diye bir açıklama yapıyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, kendinizi sade bir yurttaş yerine koyun. Kime inanacaksınız; aynı partiden, aynı hükümetten üç ayrı bakan, üç ayrı söylem! Bu, siyaset kurumunu yıpratıyor.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bugüne gel, bugüne!..

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Kapusuz, bugüne geliyoruz... Bakın, siyaset kurumunu yüceltmek hepimizin görevi.

Bu  eleştiriyi  şunun  için  yapıyorum:  Hükümetseniz  tek şey söylersiniz;  5 Aralık dersiniz, 5 Aralık... 8 Ocak, 8 Ocak... 28 Ocak, 28 Ocak... Bizim söylemek istediğimiz temel nokta şu: Yapılan düzenleme, kişinin hakkının teslim edilmesi dışında doğrudur; çünkü, hak, tam anlamıyla teslim edilmemektedir. Bizim eleştirimizin temel noktasını da bu oluşturuyor. Yoksa, Partinizin değerli konuşmacısının ifade ettiği gibi, Sayın Oyan'ın eleştirileri siyasal değil, ekonomiktir. Sayın Oyan, ekonomik pencereden bakıyor ve o çerçevede olayın değerlendirilmesini istiyor.

Ben, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına söz isteyen Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin konuşacaklar.

Buyurun Sayın Çetin.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi Hakkında Kanunun tasfiye edilmesini içeren bu tasarı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu yasa tasarısı, bir bakıma, ülkemizde, 1988 Nisan ayından bu yana huzursuzluğun giderilmesi açısından gerçekten olumlu bir yasa tasarısı olarak gözüküyor; ancak, bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Bu yasa yapılırken de, 1988 yılında tek parti iktidarı vardı ve o dönemde de, ne bu yasanın çıkarılmasından etkilenecek toplumsal kesimlerin görüş ve düşünceleri alınmıştı ne de o günkü muhalefet partilerinin doğru dürüst uyarıları dikkate alınmıştı. Bu yasayla birlikte, Konut Edindirme Fonu olarak yürürlüğe giren yasa, 1988'den günümüze kadar, pek çok konuda huzursuzluklara neden oldu, olumsuzluklara neden oldu. Bugün, bu yasa yürürlükten kaldırılırken, geriye doğru baktığımızda, toplumsal kesimlerin ve muhalefetin sözü dinlenmeden gerçekleştirilen bir yasanın 15 yıl nelere mal olduğunu izleme açısından, bu yasanın, ibret alınacak bir yasa olduğunu görüyoruz. Bunun kaldırılması, elbette, ülkemizdeki huzursuzluğun giderilmesi açısından, çalışanlar başta olmak üzere, işverenlerin ve tüm kesimlerin yararına olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa, Konut Edindirme Yasasıyla birlikte çıktığından bu yana, gerçekten, çok büyük olumsuzluklara neden oldu demiştim. Bu yasa, 10'dan fazla işçi çalıştıran işyerlerinde uygulamaya girdiğinde, işverenlerimiz açısından, ekmaliyet unsuru olarak yüzde 3,  yüzde 4 nispetinde katkı ortaya konulduğu için, kayda alınmış işverenlerimizin, dürüst işverenlerimizin aleyhine gelişti ve bunların bir bölümünün, diğer işverenlerle rekabet edebilmesi açısından, kayıtdışına kaçmasına neden oldu; dolayısıyla, kayıtdışı ekonomiyi güçlendiren, besleyen yasalardan biri oldu. Devletin vergi kaybına, Sosyal Sigortalar Kurumunun prim kaybına, sendikaların üye kaybına, çalışanların ücret kayıplarına neden oldu. Nemalandırılması hiçbir dönemde dürüst yapılmadı. Örneğin, 1996 yılında yıllık enflasyon yüzde 80 ve devletin borçlanmasında, borç alınan kesimlere yüzde 100'ün üzerinde faiz uygulanırken, bu hesaptaki paraya yüzde 5,2 oranında nema uygulandı. 1997 yılında ise, enflasyon yüzde 99 ve devletin iç borçlanmasında uygulanan faiz yüzde 110-120 dolayında seyrederken, çalışanların tasarruflarına uygulanan nema oranı yüzde 17,2'de kaldı.

Gerçekten, bu yasanın uygulanması açısından bakıldığı zaman olaya, gelecekte de pek çok yasaya, çalışanların ve yurttaşlarımızın kuşkuyla bakmasına neden olan bir yasa. Örneğin, mevcut olmasına rağmen, yakında yürürlüğe girecek olan bireysel emeklilik fonlarına ilişkin yasanın... Biraz evvel Sayın Kılıçdaroğlu da söyledi. MEYAK'ı var, hazine bonoları var, zorunlu tasarruf, konut edindirme... Bütün bunları dikkate aldığımız zaman, elbette, bu yasa, çalışanların, bu hesapların nemalandırılmasına kuşkuyla bakmalarına neden oldu.

Değerli arkadaşlarım, biz, bu hesabın, bu yasanın tasfiyesine karşı değiliz, bu yasanın bir an evvel çıkması için destek vereceğiz. AKP adına söz alan arkadaşım, biraz önce, sanki kendisi uzaydan gelmiş gibi, bazı konulara cevap verirken, sorular sorarken, bazı konuları çok iyi anlamadığını zannettim, gördüm. Örneğin, defaten ödeme için "el insaf demek lazım" diyor.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, ben, sizlerden çok daha sağduyulu olmanızı rica ediyorum. Bu kürsüye çıktığınızda, basına konuştuğunuzda farklı, uygulamada farklı olmayınız.

Bakınız, AK Partinin, AKP'nin "Temel Sorunlar ve Acil Çözüm Önerileri" kitabı, sayfa 91, Konut Edindirme ve Zorunlu Tasarruf fonu:

"1.1.1987 tarihi ile 31.12.1995 tarihleri arasında, çalışanlardan kesilen Konut Edindirme Fonunda 386,9 trilyon birikmiş olup, Emlak Bankası tarafından amaçdışı kullanılmış, gerçek anlamda değerlendirilmemiştir. Bu fon ekonomik olarak değerlendirilmiş olsaydı, bugün 2 katrilyon TL değerini aşmış olacaktı. 1995'te kesintisine son verilen bu fonun, 1987'den bu yana onüç yıldır akıbeti meçhuldür. Devletin, kamu ve özel kesimdeki yaklaşık 8 milyon çalışandan, Çalışanları Tasarrufa Teşvik Fonu adı altında kestiği zorunlu tasarrufların toplamı, Aralık 2001 itibariyle, yaklaşık 10 katrilyon TL değerini aşmış olup, Ziraat Bankası ve devlet tahvili hesaplarında tutulmaktadır."

Burasını, sayın konuşmacının dikkatle dinlemesini istiyorum. "Devlet, bir taraftan, bankalar aracılığıyla aldığı ve vadesi giderek kısalan içborçlarına, enflasyonun çok üzerinde faizle, vadesi gelmiş anaparaları ve kur farklarını öderken, çalışanlardan kesilen zorunlu tasarruflara 2000 yılına kadar çok düşük nema uygulamıştır." Yani, Mart 2002'de yayımladığınız, tam bir yıl önce yayımladığınız kitapçıkta, bunun defaten ödenebileceğini ima ediyorsunuz.

Gerçekten, biraz evvel Sayın Grup Başkanvekilimiz Oğuz Oyan da söyledi; biz, bugün ülkemizin günlük işlerini içborçla çeviriyoruz. Hükümet olarak zor durumdasınız, bunu anlıyorum. Borçları, borçla çevirmek, biraz zor bir iş; ama, hem içborçların hem dışborçların anapara ve faiz ödemelerinin vadesi geldiğinde, gelin, bunu bir taksitlendirelim, bizim defaten ödeme gücümüz yok diyemiyorsunuz. Ne yapıyorsunuz; kuzu kuzu, derhal ödüyorsunuz. İş, çalışanlara, emekçileri, alınteriyle geçinen insanlara geldiği zaman, biz, bunu, en adil şekilde tasfiye ediyoruz diyorsunuz; adalet bunun neresinde! El insaf diye böyle adalete denir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu hesapta biriken paralar, dürüst olarak nemalandırılmamıştır. Şimdi, 38 aya varan bir konsolidasyon söz konusudur; yani "bunu defaten ödeyemiyoruz, ancak 2006 yılı haziran ayına kadar tasfiye edeceğiz" diyorsunuz. Bu, çalışan kesimden alınan içborçların tasfiyesi ve takvimlenmesi, konsolidasyonu olayıdır. Acaba, siz, AKP olarak, diğer borçları da konsolide etmeyi düşünüyor musunuz? Böyle bir konsolidasyonu gerçekleştirme gücünüz var mı? Yoksa, her zaman olduğu gibi, sizin iktidarınızda da paranın gücü, emeğin gücüne galip mi gelecek?!

Değerli arkadaşlarım, 3 Kasımdan önce bu belgelere yansıyan yazılı metinlere sadık kalmanız gerektiğini ve çalışanların haklarını geri verirken de, söyleminizle değil, gerçekten, adalete, hakkaniyete ve hukuka uygun olarak tasfiyenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Bizim, o doğrultudaki bazı düzenlemelerimizde, önerilerimizde, bu tasarıdaki aksaklıkları gidermekten öte, engelleme gibi hiçbir düşüncemiz yok. Gerçekten -Sayın Bakan söyledi- TİSK, Türk-İş, DİSK, Hak-İş, KESK, Kamu-Sen, Memur-Sen, BASK Genel Başkanları, ilki 8 Ocak, ikincisi 3 Şubat tarihinde bir araya geldiler, bir uzlaşmaya vardılar ve bunun bir an evvel tasfiye edilmesinin yararlı olacağını söylediler. Doğrudur; biz de katılıyoruz; ama, 38 aya varan böylesi bir takvimleme söz konusu olduğunda düşünmeniz gereken nokta şudur: Sendikaların, konfederasyonların genel başkanları ve yöneticilerinin, zararın neresinden dönersen kârdır, yarın bu para da Konut Edindirme Fonu kaynakları gibi iç edilebilir, 1960'lı yıllardaki hazine bonoları gibi yok edilebilir, hükümsüz hale gelebilir, MEYAK gibi ortadan kaldırılabilir kaygısı ve korkusu içerisinde, hiç olmazsa bunları kurtaralım mantığı içerisinde Sayın Bakana ve bu hükümete evet demelerini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - ...bir uzlaşma, bu tasfiyeyi de hakkaniyet ölçülerine uygun bir tasfiye olarak değerlendirmek, herhalde mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, hesaplara giren çıkan rakamların miktarları belli; nemalandırma doğru dürüst yapılmamıştır; piyasadan yüzde 55'le borç alırken, devlet borçlarını yüzde 55'le, 60'la çevirirken, TÜFE + 5 uygulaması adaletli değildir. Çalışanlara TÜFE + 5 uygulanıyor ise, içborçlara da çıktığınız zaman TÜFE + 5'le borç alabilmeniz ancak adalet ölçüsüne uygun olabilir. Bu mümkün olmadığına göre "içborçların bir kısmını yüzde 55'le alırım, bir kısmını yüzde 35'le zamana yayarım" anlayışı, gerçekten, sizleri rahatsız etmeli.

Değerli arkadaşlarım, yine, Oğuz Hocamızın açıklamasını, konuşmacı arkadaşım zannediyorum yanlış değerlendirdi. Rakamlar burada; TÜFE'ye göre değerlendirsek bu miktar nereye kadar varır idi, hazine bonolarıyla, içborç senetleriyle değerlendirilse nereye yükselir idi; bunların hepsinin hesabı yapıldı ve rakamlar bugün itibariyle verilen rakamlardır. Elbette 38 ay sonra varılacak miktarın hesabı da ayrıca rakam rakam yapılmıştır; o da 20 katrilyona -hangi yöntemle değerlendirirseniz değerlendirin- varacaktır. Ancak, içborç senetlerine uygulanan faiz oranları -bu 38 aydaki bölümü kastetmiyorum- bugüne kadar uygulanmış olsa idi, çalışanların hesaplarında birikecek nema ve anapara toplamı bugün 30 katrilyon 16 trilyon lira olacak idi; TÜFE'ye göre nemalandırılsa idi, 11 katrilyon 992 trilyon olacaktı; mevduat faizi uygulansa idi, 17 katrilyon 500 trilyon olacak idi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kesildi)

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin. Biliyorsunuz benim uygulamamı...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın tasfiyesi gerçekten kamu yararınadır. Hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ÇALIŞANLARIN TASARRUFLARINI TEŞVİK HESABININ TASFİYESİ VE

BU HESAPTAN YAPILACAK ÖDEMELERE DAİR KANUN TASARISI

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, 9.3.1988 tarihli ve 3417 sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanun uyarınca açılmış bulunan Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabında biriken paraların tasfiyesi ve bu Hesaptan hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esasların belirlenmesidir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu yasanın çıkışından bugüne kadar işin içerisinde olan bir zat olarak kısa birkaç konuyu bilginize arz etmek istiyorum.

Biliyorsunuz, bütün hükümetler ekonomik yönden sıkıştığı zaman bir iç borçlanma, bir içkaynak ararlar, bu Tasarrufu Teşvik Fonu da bunun bir parçasıdır.

Bu yasa çıktığı zaman, biz, dönemin Başbakanına gittik, rica ettik; "Sayın Başbakanım, bu, rızaya bağlı olmayan bir kesintidir, gelecekte büyük sorunlar, sıkıntılar yaratır, bundan vazgeçin" dedik; vazgeçiremedik; bize şunu söyledi: "Ne istiyorsunuz, bu kesintinin yüzde 3'ünü işverenden alıyorum, yüzde 2 de işçiden kesiliyor, bunun hepsi yüzde 5; sonunda işçinin, memurun, çalışanın hakkı oluyor. İkincisi, bu para dolara endeksli; hiçbir zaman değer kaybetmez, değer kazanır." Ne oldu sonunda; geldik 1994 krizine değerli milletvekilleri. O zaman, dolar, 8 000 liradan 32 000 liraya, 32 000 liradan bir haftanın içerisinde 42 000 liraya çıktı. Dönemin hükümeti döndü; Tasarrufu Teşvik Fonundaki parayı, 8 000 lira üzerinden Türk parasına çevirdi. Burada, çalışanların büyük bir kaybı olmadı mı saygıdeğer milletvekilleri... O para, o günden bugüne kadar dolar üzerinde devam etmiş olsaydı, bugün, Türkiye'nin bütçesi yetmezdi.

Daha neler yapıldı; 1994 yılında -arkadaşlarım burada söyledi- tahakkuk edilen faiz yüzde 2, diğer tasarruflara verilen faiz neydi; yüzde 100'lere, 150'lere yakın faiz uygulandı; bu da bir kayıp değil miydi... Sırasıyla, bir noktaya geldik saygıdeğer milletvekilleri.

Efendim, sayın arkadaşlarım burada söylüyor ki, hepsini birden ödemek istiyorsunuz... Daha ne oldu biliyor musunuz; 1996 yılında bir yasa çıkarıldı, 4164 sayılı Yasa bu fonu ortadan kaldırdı; ama, orada, yanlış bir şey yapıldı; kesilen yüzde 3 işverene kalacaktı, yüzde 2 işçiye kalacaktı. Biz, dönemin Cumhurbaşkanına gittik; bu, işçinin, müktesep hakkıdır; toplu iş sözleşmesi yapılırken, işveren kesimi yüzde 3 de işçi adına veriyorum diyor -yüzde 15 vermişse, yüzde 18 verdim diye hesap hanesine yazıyordu- bu bizim müktesep hakkımızdır dedik ve Sayın Cumhurbaşkanı bizim o hakkımızı, ifademizi haklı buldu, yasayı geri çevirdi; burada da yazılı değerli arkadaşlarım.

Oldu da ne oldu... Burada da açıklıyorsunuz; işverene yük getirmemesi bakımından, bu yüzde 3'ler işsizlik sigortasına gitti, yine, giden işçiden gitti; bugün olduğu gibi.

Değerli arkadaşlarım, arkadaşım da söyledi; bu da yetmiyor, bir de Konut Edindirme Fonu var; Yemen askeri gibi nereye gittiği belli değil. Arkadaşım burada söylüyor; efendim, insaf, hepsini birden istiyorsunuz diyor. Bunu kim istiyor; ben istiyorum Saygıdeğer Ceylan. Bakınız, 2003 yılı bütçesine faizler için koyduğunuz para 65,5 katrilyon; buna para buluyorsunuz, buna para var; peki, çalışanlara geldiği zaman niye para yok?!. 12 katrilyon da oraya koysaydınız! O zaman, bu, insaf mı şimdi? Eğer, o insafsa, bu da insaf.

Saygıdeğer milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; şimdi, içinizden diyenler olur; "yıllarca Türk-İş Genel Başkanlığı yaptın, bu paraları ödetseydin." İçinizden geçebilir.

Çok samimî söylüyorum değerli arkadaşlarım; bunun daha gerisinde ödetseydik, 500 defa ödetmiştik bu parayı -burada sendikacı arkadaşlarım da var- çoktan ödetmiştik; kabul etmedik, hepsini birden ödeyeceksiniz... Birçok alternatiflerini de koydu.

Hiç birilerinin gülmesine gerek yok; 1996 yılında bu yasayı çıkaranlar, şurada oturanlar, toptan ödemek için bu yasayı çıkardılar. Şimdi bunu duymazlıktan, görmezlikten geliyorlar; bu, yanlış bir şey değerli arkadaşlarım.

Şimdi, burada bizim özellikle istemiş olduğumuz konu, hakkaniyet ölçüleri içerisinde yapılsın. TÜFE + 5; peki, bütün faizlere bunu uygulayın, neden onlara uygulamıyorsunuz?!

Bakın, burada İş Kanunu Tasarısını geri çektiniz. Eğer, temel yasalar içerisine sokmayacaksanız, hakikaten bir birliktelik içerisinde tartışacaksanız, teşekkür ederim; yok, temel yasalar içerisine sokup da, toptan gidecekse, o zaman televizyon izleyenler size şunu sorar: Peki, benim üzerime bu kadar geliyorsan, benim hakkımı bu kadar kısıyorsan, o İş Güvencesi Yasasında haklarını korumaya çalıştığın, baskısına maruz kaldığın adamlardan  fedakârlık iste dememiz haksız mı olur?

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Kim baskı kuruyor acaba?!.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Ben biliyorum kim baskı kurduysa,.toprağın altında yaşamıyorum, ben de burada yaşıyorum; hiç merak etme.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ne oluyor bakınız; 2003, 2004, 2005, 2006...  Ben vatandaşım, benim de param var, ben diyorum ki, o bankada parası olanlar... Hatta, bonodan, tahvilden vergi bile almıyorsunuz. Sizi kastetmiyorum, bugüne kadar birçoğu böyle geldi. Biraz da o taraftan baksanıza kardeşim, hep pencerenin niye bu tarafından bakıyorsunuz?! Biraz da o tarafından bakın. Biraz da fedakârlığı bu arkadaşlarımız yapsın, biz yapalım. Neden çalışan kesimin üzerine bu kadar gidiyorsunuz? Eğer bir yük varsa; var...

Biraz önce arkadaşım söyledi; işçilerin bazıları "efendim, gerekirse, biz, bu parayı almayabiliriz" demiş. Der o işçi; işverenler de "biz de bankalardaki paralarımızı almayabiliriz" desinler; haydi bir de oradan görelim, görelim oradan... Eğer, bu ülkede bir yük yüklenecekse, omuzlarımıza bu yükü alacaksak, herkesin, gücü oranında bu yükü yüklenmesi lazım değerli arkadaşlarım.

Ben, buradan, işveren düşmanlığı yapmıyorum, bir konuşmamda anlattım; ama, işin bir gerçek tarafı vardır. Asgarî ücretle çalışandan kuruşuna kadar vergi alacaksın, 600 küsur milyar liralık tahvil alandan vergi almayacaksın; şimdi, bu, hakkaniyete uyuyor mu?!

Değerli arkadaşlarım, sendikacılarla anlaştık... Şimdi, bu, neye döndü biliyor musunuz; adamın birisi -kusura bakmayın- birine borç vermiş, bir türlü alamıyor. Bir bakmış ki, borçlu rahmetli olmuş. Gitmiş namaza; hoca soruyor: "Merhumdan memnun muydunuz?" O, borcunu alamayan "kaldır hoca efendi, kaldır; memnun olsam ne olacak, olmasam ne olacak" demiş. Şimdi, burada da, bizim arkadaşlarımız...

Değerli arkadaşlarım, artık, 15 yıldır, bu, öyle bir noktaya gelmiş ki, aman, yapılsın da, canı cehenneme demiştir -kusura bakmayın- nedeni budur. Yoksa, bunun neyine razı olacaksınız?! 38 aya, 40 aya yayacaksınız, geçmişte tasarruf bonosunda olan olumsuzlukları, neredeyse, buraya yansıtacağız, çürüteceğiz, hiçbir işe yaramayacak; ondan sonra, bunu iyi yaptık diyeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, yanlış anlamayın; elbette ki, bu, sizden kaynaklanan, sizin üzerinize yüklenen bir fatura değildir; bir yerlerden geliyor; ama, sizin gözünüzü seveyim, siz, meydanlarda işçiye, memura öyle tatlı konuştunuz ki "bizi seçin; biz geliriz, bir furyada bunu öderiz" dediniz. Vatandaş, kendisini ona kaptırdı, hesabını kitabını ona göre yaptı; şimdi, bir bölümünün feryadı buradan geliyor. Meydanlarda bunları söylediniz, yok diyemezsiniz; "biz, iktidara geleceğiz; yılların olumsuzluklarını kaldıracağız" dediniz; bu da, yılların olumsuzluklarından birisidir.

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Kaldırıyoruz işte!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kaldırıyorsunuz da, böyle bir kaldırma, meydanlarda söylediğiniz kaldırmaya uymuyor.

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Alım gücünü korumuyor mu?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, bütün hükümetler bir yol izler, kolay bir yoldur; ekonomik yönden sıkıştığı zaman, mutlaka bir kaynak arar: Ne yapar; akaryakıta zam yapar, kolay bir yoldur. Ne yapar; özelleştirme yapar, işçiyi kapının dışına koyar. Ne yapar; düşük ücret verir. Ne yapar; fon kurar, bir kaynak sağlar; sağlar da sağlar... Bunları yaşadık.

Değerli arkadaşlarım; şimdi, bu da, bunun bir yoludur; bu yöntem de, bunun bir parçasıdır. Bir bakanımız -biraz önce sayın arkadaşım da söyledi- çıktı dedi ki "biz, bunun bir bölümünü hemen ödeyeceğiz." Öde; elini sıkayım, teşekkür ederim; niye, ters tarafımız mı var?!.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Biz de, yıllardır, meydanlarda "IMF'nin dediğine uymayın, Dünya Bankasının dediğine uymayın, bir an önce bu paramızı ödeyin" dedik. Bunu diyen bizdik, bendim; meydanlarda sesini yükselten bendim; şimdi, bu çözülüyorsa, neden bundan rahatsız olacağım?! Ama, çözüm yolu bu değildir değerli arkadaşlarım; çözüm böyle olmamalıdır; bu, işe yaramaz; yaptığınızı küçümsemiyorum, yapılanı küçümsemiyorum...

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Teşekkür ederiz!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - ...işe yaramaz değerli arkadaşlarım. Neden -yine aynı noktaya geliyorum- buluyorsunuz birine para, 65,5 katrilyon -bu faizler, 70 katrilyonu da bulur- şimdi buna para var, buna para var...

Değerli arkadaşlarım, bakınız, geçmişte burada oturan bütün insanlara saygı duyuyorum; eğer, onlar iyi yapsaydı, burada onlar olurdu. Siz "daha iyisini yapacağız" dediniz, geldiniz. Bu, bir mazeret değildir. İyisini yapmak zorundasınız; yapmazsanız, siz de, onlar gibi gidersiniz. Bunu, bir mazeret kabul etmeyin. Efendim, giden böyle yaptı, gelen böyle yaptı; bu, bir mazeret değil değerli arkadaşlarım. Halk, size, iyi yapmanız için oy verdi, iktidar etti.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Başkan, dörtbuçuk sene var, dörtbuçuk sene...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kendinizi buna alıştırın lütfen. Eleştiriye de kendinizi alıştırın, alıştırın buna.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Alıştık, alıştık...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, şunu söylüyorum; ne diyorum: Param kesilmiş, takside bağlama, paramı ver. Bunda kızacak, darılacak, gücenecek bir taraf var mı?! Bankada bir başkasının da birikimi var, ona istediğin faizi uyguluyorsun, anında ödüyorsun; benimkini de öde diyorum. Bunun yanlış tarafını izah eder misiniz?! "Paramı istiyorum" diyor vatandaş, bunu söylüyorum. Sen de, ödeyeceğim; ama, bunu takside bağlayacağım diyorsun.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Öneri Başkan, öneri?..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın bankacı, bak, yerinde rahat dur! Çünkü, mesleğin iyi not almadı; dur...

Değerli arkadaşlarım, müsaade ederseniz, bir konuyu daha bilginize arz etmek istiyorum: Bakınız, burada, İş Kanunu Tasarısını görüşürken birbirimizi çok üzdük, birbirimizi kırdık. Allahaşkına, 40 gündür bu yasa yürürlükte...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Başkan, bitti mi?!  2 dakikada bitiriyorum.

BAŞKAN - 2 dakika eksürenizi de verdim Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hiç haberim olmadı ondan.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

...şurada, birbirimizi üzdük; hangi müessese battı, kime zarar geldi allahaşkına söyler misiniz?! Onun için, birbirimizi üzmeyelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen Çorum Milletvekili Agah Kafkas; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, çok önemli bir yasa tasarısını, birlikte yasalaştırıyoruz ve hep beraber, umarım ki, bu yasa tasarısının müzakeresinde yakaladığımız üslubu, bundan sonraki çalışmalarda da, birlikte sürdürme imkânımız olur; çünkü, burada çok değerli arkadaşlarımız, her iki parti adına yapılan konuşmalarda ortak tespitlerde bulundular.

Bir tanesi, bu yasa, çıkışıyla, doğru bir yasa değildi, uygulanışıyla doğru bir yasa değildi, hakkaniyet ölçülerine uyan bir yasa değildi; başından, insan haklarına, mülkiyet hakkına aykırı; insanların insan haklarına aykırı. Benim, paramı istediğim gibi harcama özgürlüğüm ve hakkım olması gereken bir yerde, devlet olarak çıkıp, sizin paranızı ben şu şekilde tasarruf etmenizi sağlayacağım dayatmasıyla karşı karşıya gelinmiş ve onbeş yıllık serüvenine baktığımız zaman, bugüne gelinen noktanın hiçbir döneminde bu yasanın uygulamasına ilişkin, devlet olma onuruna ve devlet olma hassasiyetine uygun da davranılamamış. Bu, bütün konuşmacıların, hemen hemen, sanıyorum ortak tespiti; yani, başından itibaren ilkesel olarak doğru olmayan bir yöntemle paralarını aldık devlet olarak; aldığımız paraları diğer tasarrufların değerlendirildiği yöntemlerin hiçbirisini, hiçbir şekilde uygulamadan devam ettirdik. Peşinden öyle bir yere geldik ki, zaman zaman burada, bu kürsüde, hükümet edenlerin "ne yapalım, böyle bir para var, kesilmiş; ama ortada para yok" açıklamalarını dinledik. Yetmez; "bu parayı istiyor olmak akılla bağdaşacak bir iş değildir" diye, bundan önceki hükümetin ekonomiden sorumlu bakanı bu kürsüden dile getirdi; yani "vay efendim, bu kadar büyük bir paranın ödenmesini, bu ekonomik koşullarda talep etmek çok doğru değil" dedi.

Ben, değerli arkadaşlarımızın "daha iyi nemalandırılabilirdi, defaten ödenebilirdi" gibi taleplerini içtenlikli buluyorum ve insan olarak katılıyorum da; ama öyle bir fotoğraf var ki Türkiye'de, bizden önceki hükümetin üçbuçuk yılda bu ülkenin borçlarını tam ikiye katladığını hep beraber biliyoruz, borçlarımız ikiye katlandı, toplumun bütün kesimleri yarı yarıya fakirleşti; işçisiyle, işvereniyle, memuruyla, dar ve sabit gelirlisiyle, bütün toplum kesimleri fakirleşti.

Doğrudur, düz bir mantıkla baktığımız zaman, faize ödenen para var, buraya da ödenmesi lazım. Faize ödenen parayı, kim isteyerek ödüyor ki?! Türkiye, maalesef, öylesine bir darboğazın içine sokulmuş ki, bir faiz sarmalının içine sokulmuş ki, bu ülkede çarklar, ancak, dış ve içborç döndürmesiyle dönüyor ve bu parayı da, yasayla, talimatla temin edemezsiniz; piyasanın koşulları kendi mekanizması içerisinde bunu sağlıyor.

Ben, AK Parti hükümetinin, süreç içerisinde, ekonominin makro dengelerini sağlıklı bir baza oturtacağına ve ülkeyi, bu faiz sarmalından kurtararak, düzlüğe çıkaracağına inanıyorum. Bu ülke adına da bunu yapma mecburiyetimiz var. Yoksa, bu ülkenin bütün kaynaklarını faize ödeyerek, rantiyecilere ödeyerek bir yere gidiyor olma şansımız yok. Onun için de, kaçağın köçeğin önlenmesi, devletin sağlıklı ve rantabl işletilmesi konusundaki çalışmalar süratle devam etmektedir.

Şimdi, bu zorunlu tasarrufun bugüne kadarki uygulaması doğru değildi; bundan sonraki uygulamasının bu şekilde olmasını içimize sindirmek zorundayız. Ölümü gösterip hastalığa razı edilmemiştir... Keşke, bugüne kadar, bütün sorunların çözümünde, sosyal tarafların, bir şekliyle, mutabakatı alınsaydı. Benim, ölüm gösterilip hastalığa razı edilmek ya da artık mecbur kaldılar da bunu kabul ettiler mantığını, bütün sosyal taraflar, içinde bulunmaktan da onur duyduğum ve bugüne kadar beraber çalıştığım değerli arkadaşlarım adına kabul etmem mümkün değil.

Bu, Türkiye'nin bütün sosyal tarafları, 3 işçi konfederasyonumuzun değerli genel başkanı, 4 -kamu çalışanlarını temsilen- memur sendikaları konfederasyonumuzun değerli başkanı ve Bakanlığın, Sayın Bakanımızın, uzun bir çalışmayla, Türkiye'nin bütün ekonomik fotoğrafını önlerine koyarak, enine boyuna tartışmalarının sonucunda geldikleri bir yerdir. Tabiî ki imkânlar uygun olsaydı, tabiî ki imkânlar daha geniş olsaydı da bu tasfiye defaten yapılabilseydi ya da süreci çok daha kısaltabilme imkânına sahip olabilseydik.

Demek ki, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartları, içinde bulunulan ortamı, ekonomik koşulları gören kişilerce -bu koşullar içerisinde- bugüne kadar -değerli sendikacı arkadaşımın da söylediği gibi- çeşitli defalar bunun tasfiyesi gündeme alınmıştır; ama, bugüne kadar, hiçbir tasfiye programı, AK Parti iktidarının sosyal tarafların önüne sunduğu kadar reel ve AK Parti iktidarının çalışanların önüne koyduğu kadar gerçekçi ve içtenlikli olmamıştır. Bize, hep, birtakım değerli kâğıtlar verme veya başka yöntemlerle bu paraların ödenmesi önerildi ya da "nasıl ödeyelim" diye hep konuşuldu; ama, bu işin çözümü için, içtenlikli bir yaklaşım içerisinde sosyal taraflara el uzatılmadı.

Burada, sosyal taraflar, AK Parti iktidarının tasfiye konusundaki içtenliğini görmüşlerdir ve bu görme sonucunda da, sosyal tarafların tamamıyla bir mutabakata varılmıştır. Diliyorum ki, bundan sonraki bütün çalışmalarımızda da sosyal tarafların mutabakatıyla yürüyelim; çünkü, demokrasilerin güçlenmesinin yolu, demokrasilerdeki baskı grupları olarak gördüğümüz sivil toplum örgütlerinin fonksiyonlarını yerine getirmesiyle doğru orantılıdır, sivil toplum örgütlerinin güçlenmesiyle doğru orantılıdır. O nedenle, kimi kesimler "efendim, Türkiye'deki sendikalar işçilerin kaçta kaçını temsil ediyor, işverenlerin kaçta kaçını temsil ediyor" gibi küçümseyen bir tavırla bakamazlar. Bugün, ekonominin önemli kurumu olan bu sosyal tarafları önemsemek durumundayız, onların güçlenmesine katkı sağlamak durumundayız ve bunlarla birlikte bir uzlaşı içerisinde sorunların çözümüne gayret göstermek durumundayız; burada da bu gerçekleştirilmiştir.

Yine, arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum; muhalefet ve iktidar adına konuşan hemen hemen bütün milletvekilleri, bu olayın önemli bir olay olduğunun, tasfiyenin doğru bir olay olduğunun altını bir şekliyle çizmişlerdir. "Bu bir işe yaramaz" üslubunu kullanmamız çok şık olmayabilir; çünkü, ortada bir sıkıntı vardı; bu sıkıntı, bir şekilde ortadan kaldırılmıştır. Umuyorum ve diliyorum ki, bundan sonra, devlet adına hükümet eden hiç kimse kendi başına böyle bir yasa taslağı getiremez de, yapamaz da.

Bakın, İşkur'da, İşsizlik Sigortası Fonu yönetimine sosyal tarafları kattık ve o fon, Türkiye'deki en iyi nemayı alan fon şeklinde yönetilmektedir. Demek ki, bundan sonraki süreçlerde, sadece sorunların çözümünde görüşlerini almak yerine, sosyal tarafların da taşın altına ellerini koyarak, birlikte hareket etmek, sorunlara birlikte çözüm bulmak ve onları sorunların içerisine katmak geleneğini de Türkiye olarak kurumsallaştırabilirsek, sanıyorum, demokrasimizin kurumsallaşmasına, işlerimizin de daha reel yürümesine katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Bu sorunun çözülmesinde emeği geçen herkesi içtenlikle kutluyor; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.

Başka söz talebi?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.30


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.40

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 71 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

126 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısı ile Çalışanlardan Yapılmakta Olan Tasarruf Kesintilerine Son Verilmesi Hakkında 28.8.1996 Tarihli ve 4164 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/532, 1/11) (S Sayısı: 126) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?... Yerinde.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanun, 3417 sayılı Kanun hükümleri uyarınca T.C. Ziraat Bankasında adlarına Tasarrufu Teşvik Hesabı açılan ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kendilerine 3417 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci ve iptal edilen üçüncü fıkraları gereği ödeme yapılmamış hak sahiplerini kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; zorunlu tasarruflarla ilgili kanun tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bizleri izleyen tüm vatandaşlarımıza selam ve saygılarımı iletiyorum.

Değerli arkadaşlar, 1 Nisan 1988 tarihinde, Turgut Özal döneminde, 3417 sayılı Kanun çıkarılarak, çalışanlardan kesinti yapılıp, Tasarrufu Teşvik Hesabına para aktarıldı.

Bu konu, yaklaşık 8 000 000 insanı ilgilendiriyor -tabiî, bu 8 000 000'u 5'le çarparsanız- bu, aileleriyle birlikte 40 000 000 kişi yapar. Geçmiş hükümetler, bu insanları çok mağduriyet içerisinde bıraktı. Bu hükümet de, maalesef, ondan farklı bir şey yapmamaktadır. Şöyle ki "çalışanların kalan paralarına TÜFE+ yüzde 5 faiz uygulanacak" deniliyor şimdiki hükümet tarafından; ancak, değerli arkadaşlar, bununla ilgili yapılan bir araştırma var. Çalışanların ne kadar mağdur olduğunu, ne kadar düşük faiz olduğunu takdirlerinize arz edeceğim.

1988 yılından 2003 yılına kadar, alt kademeden emekli olacak bir memur 8 milyar para alıyor. Eğer aynı memur, o 8 milyar parasını yüzde 2 faizle dolara yatırsaydı, 14 milyar lira oluyordu; yine, aynı memur, parasını altına yatırsaydı, 11,5 milyar lira oluyordu; yine, aynı memur -sıkı durun- hazine bonosu alsaydı, tamı tamına 84 milyar lira oluyordu. Evet; aynı memur, o parasıyla hazine bonosu alsaydı, bugün, 84 milyar liraydı. Şimdi, bu 84 milyarı değil de, 8 milyarı verip, insanlarımızı avutmanın bir anlamı var mı; hakla, adaletle bağdaşan bir yanı var mı?! Eğer bunların üçünün ortalamasını alırsak, 36,5 milyar lira yapıyor; en azından, 36,5 milyar lirayı ödememiz lazım, ödenmesi lazım.

HASAN ANĞI (Konya) - Neyle ödeyecek?!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, müsaade edin; arz edeceğim, nereden ödeyeceğinizi söyleyeceğim.

İki gün önce, 22 Nisan Salı günü, Hazine iki defa ihale yaptı, borçlandı. Yüzde kaçla, biliyor musunuz; yüzde 56,48'le borçlandı. Yani, ülkemizi batıran tefeci zihniyet rantiyecilere bu paralar veriliyor da, fabrikalarımızı çalıştıran işçimize, memurumuza niye verilmiyor?! Aynı faiz uygulansın, bizim istediğimiz bu. Yani, hak, adalet varsa, bu da öyle olması lazım. Artan fiyat artışlarına, enflasyona yetişmesi mümkün olmayan çalışanların böyle bir mağduriyeti söz konusu olabilir mi?!

Şimdi, muhalefetteyken ayrı, iktidarda ayrı konuşmamanız lazım.

HASAN ANĞI (Konya) - Öyle yapıyoruz zaten.

ENSAR ÖGÜT (Devamla) - Evet, aynen öyle yaptın Sayın Başkanım!

Bakın, 23 Haziran 2000 tarihinde Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Sayın Abdüllatif Şener'in Meclis araştırma önergesini okuyacağım. Sayın Abdüllatif Şener diyor ki: "Devlet, enflasyonun yüzde 69,7 olduğu bir ortamda zorunlu tasarruf kesintilerini yıllık yüzde 5,2 oranında nemalandırmıştır. Yine, aynı şekilde, 1999'da, hükümet, nema oranını yıllık yüzde 1,6 olarak uygulamış ve enflasyon yüzde 68,8 olarak gerçekleşmiştir."

Değerli arkadaşlar, ben, takdir ediyorum ve teşekkür ediyorum. O zaman böyle konuşuyorsa, bugün de ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısıysa, Sayın Abdüllatif Şener'e buradan sesleniyorum; sözünüzde durun. Siyaset, sözdür arkadaşlar. Mukavelesi, sözleşmesi yok. Söz çok önemlidir. Siyasette sözümüzde durursak toplum bize güvenir; sözümüzde durmazsak toplum bize güvenmez. Bu kadar basit ve nettir. Şimdi, bu konunun üzerinde duralım, rica ediyorum. 69,7 enflasyon varken, hükümet nemaya 5,2 faiz vermiş; Sayın Abdüllatif Şener, hükümeti yerden yere vurmuş ve demiş ki: "Bu, gasptır." Aynen burada yazıyor.

HASAN ANĞI (Konya) - "TÜFE + 5" demiş.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim "TÜFE artı 5" dediğiniz zaman buna gelmiyor ki.

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Enflasyonun üzerinde bir değer veriyor.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade edin...

O zaman bunu savunan arkadaşınız bugün de hükümetteyse aynı konuyu yapsın. Burada şunu istiyoruz: Reel faizdir. Değerli arkadaşlar, bakın, biz...

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Orada "enflasyon" demiş; yine enflasyon...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, hükümet olarak siz veya Meclis olarak bizler salı günü -iki gün önce- 56,46 ile Hazineyi borçlandırdık. Aynı faizi uygulayalım, yasa tasarısına aynısını koyalım. Niye "TÜFE + 5" diyoruz? Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak üzerinde durduğumuz bu; yani, benim paramı alıyorsunuz, kullanıyorsunuz, bedava kullanıyorsunuz; niye bedava kullanıyorsunuz kardeşim?

HASAN ANĞI (Konya) - Alan kim?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, yani, almış. Şimdi, biz hükümetteyiz, siz hükümettesiniz; yani, biz Meclisteyiz. Gelin, bunu düzeltelim. Gayet basit; gelin, düzeltelim. Ben, başka bir şey demiyorum ki! Yani, bunun müsebbibi siz de değilsiniz Sayın Başkanım; ama, gelin, düzeltelim. Düzeltmenin yolu da, çalışanın emeğinin, alınterinin, parasını, değerini verelim; çünkü, enflasyon o kadar acımasız fiyatlar yükseltiyor ki, hiç kimsenin alım gücü kalmıyor. Bu nedenle, ben istirham ediyorum hükümetten...

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Alım gücü korunuyor; enflasyonun üzerinde bir getirisi var.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibin sözünü kesmeyelim.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, o zaman "reel faiz, piyasa faizi üzerinden ortalaması" denir, olay biter. Ben ekonomi okudum. Lütfen, biraz da bizim mesleğimiz yani...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - TEFE + 5...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, TEFE değil, TÜFE'dir.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - TÜFE + 5 o demektir.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - TÜFE + 5 o demek değildir. Reel piyasa faizi farklı bir şeydir. Siz, piyasadan TÜFE + 5'e göre mi mal alıyorsunuz? Piyasa faizi farklıdır. Gidin, bir otomobil alın, tüketici kredisi kaç; yüzde 10'a gelir aylık. Ortalamasını getirin, yüzde 5 diyor, 4 nokta küsur diyor, 12 ayda yüzde 10'a gelir aylığı; yani, bunun hesabını kitabını biliyoruz, herkes biliyor. Ben, sizden istirham ediyorum; bunun...

Şimdi, düzeltme bizim elimizde değerli arkadaşlar; hükümet sizsiniz. Biz de size uyarı yapıyoruz muhalefet olarak, diyoruz ki, bu düzeltmeyi TÜFE + 5 değil -2 nci maddede özellikle diyorum- normal piyasa faizinin ortalaması koyalım.

Şimdi, ticaret odasının fiyat endeksleri vardır. Dikkat edin, müteahhitler, TÜFE + 5, bilmem TÜFE + şey demez; ticaret odasının fiyat endeksinin üzerinden giderler; çünkü, niye, onlar piyasayı yansıtıyor, piyasa değerinden çünkü... Çalışanlar, memur, işçi piyasadan alışveriş yapıyor. Piyasadan alışveriş yaptığı için, bunu piyasa faiziyle yaparsak, o zaman o insanların hakkını vermiş oluruz. Zaten, devlet, çalışanlardan zorla gasp etmiş, almış; bu, hepimizin ayıbı. Büyük Millet Meclisinin üyeleriyiz; bunu düzeltmek de, bizim elimizde. Gelin, bunu düzeltelim; piyasa faizi olarak koyalım, insanlar da mağdur olmasın; aynı zamanda, Abdüllatif Şener Beyin de sözü olmuş olur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısı ile Çalışanlardan Yapılmakta Olan Tasarruf Kesintilerine Son Verilmesi Hakkında 28.8.1996 Tarihli ve 4164 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereceğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporları üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Halk arasında, daha doğrusu kamuoyunda, kısa adı "zorunlu tasarruf" olarak bilinen kanun üzerinde konuşuyoruz. Yıl 1988, 9.3.1988; bu tarihte, 3417 sayılı Yasa ortaya çıkarıldı. Bu yasa gereği, insanların muvafakati olmadan, insan haklarına aykırı ve hatta, Anayasaya aykırı bir şekilde uygulama yürürlüğe girdi ve insan haklarına aykırı kabul ettiğimiz bu yasa, oniki yıl yürürlükte bulundu.

O yasaya baktığımız zaman, kapsam maddesinde "Madde 2.- Bu Kanun hükümleri çerçevesinde;

a) Aylıklarını 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu hükümlerine göre almakta olan kamu görevlileri ile kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan kuruluşlarda çalışanların,

b) On ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde çalışan işçilerin,

c) Kanunları uyarınca sözleşmeli statüde çalışan personelin,

Aylık ve ücretlerinden 'tasarruf kesintisi' yapılır.

Bu tasarruflara Devlet veya ilgili işverenlerin katkısı sağlanır.

1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa tabi olarak çalışanlar gelirlerinin, bu Kanun hükümlerine göre belirlenecek kısmını tasarruf olarak her ay ilgili banka şubesine yatırır" deniliyor.

Bu yasa gereği tasarruf miktarları 3 üncü maddede yer alıyor. Bu maddeye göre "2 nci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri kapsamına girenlerle ilgili tasarruflar, ilgililerin aylık veya ücretlerinden yapılacak yüzde 2 nispetindeki tasarruf kesintisi ile ilgililerin aylık veya ücretlerinin yüzde 3'ü nispetinde Devlet veya işverence sağlanacak katkının toplamından oluşur" deniliyor; yani, yüzde 2'si ücretlilerden, kısa ifadesiyle çalışanlardan, yüzde 3'ü de devlet veya işveren katkısı.

Oniki yıl bu kesinti devam etti ve oniki yıl sonra, yani, 1.6.2000 yılında 4447 sayılı Yasayla, bu kesintilere son verildi. Bu kesintiler, bilindiği gibi, işsizlik sigortasına dönüştürüldü ve aradan üç yıl geçti; yani, bugün 24 Nisan 2003... 1.6.2000 bu tarihten itibaren üç yıl geçmiş olmasına rağmen, yani, kesintilerin durdurulduğunu, bu yasanın tasfiye edildiğini söylersek, bu tasfiyeden sonra üç yıl geçmiş olmasına rağmen, henüz pay sahiplerine bu konuda hiçbir şekilde ödeme yapılmadı; yani, anapara üzerinden ödeme yapılmadı ve nemalarıyla ilgili ciddî ödemeler yapılmadı. Bunlar birikti ve biriken miktar 16 katrilyon Türk Lirasıdır. 16 katrilyon Türk Lirasından yapılan ödemeleri düştüğünüz zaman, devletin, şu an, 12,5 katrilyon Türk Lirası gibi bir borcu söz konusudur.

Bu alacaklar için, çalışanlar -demin 2 nci maddede saydığım pay sahipleri- sürekli bu konuyu takip etmekteler ve sürekli bir şekilde milletvekili arkadaşlarımıza "ne zaman ödenecek, kanun ortadan kalktı henüz paylarımız bize ödenmedi; alacaklarımızın tasfiyesi yapılmadı, nasıl yapılacak" diye sorular sormakta, e-maillerimize talepleri gelmekte ve gittiğimiz yerlerde, toplantılarda, kongrelerde, bu konu bizlere sorulmaktaydı. AK Parti iktidara gelirken hükümet programında - 58 inci ve 59 uncu hükümet programlarında da bu konu özellikle ifade edilmişti- alacaklıların alacaklarını, özellikle zorunlu tasarruflarla ilgili ödemelerin, konan hükümler çerçevesinde kısa zamanda yapılacağı söylendi.

İşte gün geldi, bugüne kadar duyarsız kalanlara karşı, bugüne kadar sabırsızlıkla alacaklarını bekleyen arkadaşlarımıza, elbette, müjdeli bir haber verebilir, müjdeli sözleri burada söyleyebiliyoruz. Bu sözleri ifade ettiren, katkı sağlayan yetkili bütün arkadaşlarımıza, huzurlarınızda teşekkür ediyorum ve "nisan ayı içerisinde muhakkak ödenecek" diye kesin ifadeler kullanan Başbakanımıza, sözünde durduğu için, huzurlarınızda bir defa daha tebrik ve teşekkürlerimizi ifade ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bütün olumsuzluklara rağmen; yani, bize, kasada para yok denildi zaman zaman. Biraz önce, daha önce bu konuların mücadelesini verdiğimiz bir arkadaşımız, milletvekilimiz burada şöyle dediler: "Hükümetlerin kapılarına dayanıyorduk, bakanların kapılarına dayanıyorduk, bizim alacaklarımızın miktarı yoğunlaştı, kangren haline geldi, ne yapacaksınız, bir an önce ödeyin diyorduk. Değişik alternatiflerle gidiyorduk 'ona olmaz, buna olmaz' diyorlardı; çözüm de bulamadılar ve bu noktada, bildiğiniz gibi ithal bir bakan gelmişti Türkiye'ye, yine gittik, bunları talep ettik. 'Geldim, Hazinede bunu ödeyecek para miktarını göremedim' ifadelerini bize söylemişlerdi. İlgili Bakanlara gittik, aynı şeylerle karşılaşmıştık." Ama, şimdi bizim bakanlarımız, yerli bakanlarımız, bizi anlayan bakanlarımız, bugün ödemenin müjdesini bize verdirttiler; kendilerine, teşekkür ediyoruz.

Elbette biz çözüm bulacağız, elbette biz kangren olmuş sorunları çözeceğiz ve bir zaman  dilimine ihtiyaç var. Gördüğünüz gibi, halkımız da yakından takip ediyor;  bunun için de bize büyük güven duyuyor ve her gün işçisine, çiftçine, köylüsüne müjdeli haberler veriyor. Kangren olmuş sorunları çözüm noktasında ciddî adımları gösteriyor. Elbette, bu gösteriler, eylemlerimiz, hareketlerimiz halkta büyük güven duygusu yarattığı için, halk, vergi barışına heyecanla katılıyor ve IMF'nin "750 trilyondan fazla tahsil edemezsiniz" sözünü yanıltırcasına 6,5 katrilyon     -belki de bugün rakamlar arttı- miktarında paralar ortaya çıkıyor ve biz, bu paraları bankalarda birilerine çarçur etmiyoruz. Bankaların içini boşaltanlara değil, elbette, ihtiyaç sahiplerine veriyoruz. İşte, bu konuda emeklilerimize verdik, bu konuda çiftçilerimize verdik, bu konuda şimdi biriken paralardan elbette işçisiyle memuruyla ve zorunlu tasarrufta hak sahibi olan bütün herkese veriyoruz. Hayırlı olsun, güle güle harcasınlar.

Elbette, bu yasa tasarısı, bizim kendi kafamıza göre getirdiğimiz bir yasa tasarısı değil, sosyal tarafların tam bir şekilde mutabakat sağladığı bir tasarıdır. Yani, burada, bazı arkadaşlarımızın, birilerinin ifade ettiği gibi "zorunlu olarak bunu kabul ettiler" sözleri, bir doğrunun ifadesi değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanrıverdi.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bu, tamamen, sosyal tarafların, hatta, sosyal tarafların taşradaki temsilcilerinin görüşleri alınarak, bizzat bizim de bu konuda yaptığımız çalışmaların sonucu, ortak mutabakatın ürünüdür. O açıdan, biz, AK Parti olarak, bu konuda sosyal taraflara, sivil toplum örgütlerine büyük önem verdiğimizi bir defa daha burada göstermiş bulunuyoruz.

Ben, sözlerimi burada noktalıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum; ancak, Sayın Başkanım, şu maddeyi ifadeye bir fırsat verirseniz... Süresinde ödenmeyen, yani, pay sahiplerinden, taraflardan kesildiği halde Ziraat Bankasına ödenmeyen paralar hakkında, pay sahiplerinin endişeleri vardı; bu endişe, 8 inci maddede giderilmektedir, pay sahipleri, bu konuda da rahat olsunlar. Eğer, söz düşerse, bu madde üzerinde de tekrar söz alarak, konuyu açıklamaya çalışacağım.

Hepinize teşekkür ediyorum; hayırlı günler, çalışmalar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıverdi.

2 nci madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3. - Bu Kanunda yer alan;

a) Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabı: 3417 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin beşinci fıkrası uyarınca T.C. Ziraat Bankası nezdinde açılan hesabı,

b) Tasarrufu Teşvik Hesabı: Kurumlar veya işverenler tarafından, 3417 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca çalışanları adına T.C. Ziraat Bankasında açılan hesabı,

c) Hak sahibi: 3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesinde belirtilen çalışanların aylık ve ücretlerinden mülga 3 üncü maddesinde belirtilen oranlarda tasarruf kesintisi yapılan ve bu tasarruflara Devlet veya ilgili işverenin katkısı sağlanarak 4 üncü maddesi uyarınca adlarına Tasarrufu Teşvik Hesabı açılanlardan 6 ncı maddesinin birinci ve iptal edilen üçüncü fıkraları uyarınca kendilerine ödeme yapılmayanları,

d) Tasarruf kesintisi ve Devlet veya işveren katkısı: 3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesinde belirtilen çalışanların aylık ve ücretlerinden mülga 3 üncü maddesinde belirtilen oranlarda yapılan tasarruf kesintileri ve bu tasarruflara sağlanan Devlet veya ilgili işverenin katkıları,

e) Anapara: Tasarruf kesintisi ve Devlet veya işveren katkısı toplamını,

f) Nema: Hak sahiplerinin aylık veya ücretlerinden yapılan tasarruf kesintileri ve Devlet veya ilgili işverenin katkılarına ait bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kalan nema toplamını,

İfade eder.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, söyleyeceğim her şeyi, aşağı yukarı, genel sunuşta söylemiştim; ancak, yeniden, bazı konuların altını çizme gereği doğdu, 3 üncü maddeyle ilgili bir iki söyleyeceğim şey de var.

Ben konuştuktan sonra, cevaben bir konuşma yapan, yani, konuşması esas olarak bana cevap üzerine kurulu olan değerli AKP milletvekili, konuştuklarımı anlamamış izlenimi verdi bana; kaldı ki, soyadımı da anlamamış, sürekli yanlış telaffuz etti. Ben, şunları tekraren söylemek istiyorum:

Birincisi, burada bir marifet yapılmıyor. Burada -tekraren söylüyorum- Anayasa Mahkemesinin bir iptal kararı üzerine gecikmiş bir düzenleme yapılıyor. Bu düzenlemenin bir tasfiye düzenlemesi olması şart değildi, bu düzenleme hak sahipleri lehine her durumda düzenlenmek zorundaydı; çünkü, Anayasa Mahkemesinin talep ettiği şeyler eşitlik ve mülkiyet hakları adına buydu.

İkincisi, buradaki düzenleme yeni hak gaspetmelerine yol açacak biçimde bir düzenlemedir. Bunu tekrar söylüyorum ve bir şeyi daha tekrar hatırlatayım... Bu, aslında ikinci tasfiye yasasıdır. Birinci tasfiye yasası, 1996 yılında gelmişti ve bizzat Refah Partili Necati Çelik'in Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olduğu bir dönemde getirilmişti ve işin dramatik tarafı, aynı bakanın, Necati Çelik ve arkadaşlarının -belki, Salih Kapusuz arkadaş da içlerindeydi- kurduğu bir Meclis araştırması komisyonu henüz raporunu tamamlamadan kendisi bakan olmuş ve kaynak paketi altında bir tasfiye yasası hazırlamıştı. Kaynak paketi şuydu: Kesintilere son verelim; ama, bütün birikimler dursun, hiçbir şekilde dokunmayalım. Bu, bir kaynak paketi yasasıydı, bugün gelen tasarı da benzer bir tasarıdır. Bu, bir kaynak paketi kapsamında düşünülecek bir olaydır. Burada müjde, vesaire yoktur; yani, bir kere, burada, milleti aldatmak üzerine bunu yapmayalım. Burada bir müjde yok, burada övgüye değer bir durum yok. Burada, eğer, bir övgüyü hak etmek istiyorsanız yapılacak şey basittir, çifte standardı bırakacağız. Ne yapacağız; iki şey yapacağız, ya burada işçilerin, memurların alacaklarını hazine borçlanmasına endeksleyeceğiz, tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi. Bu fondaki paralara, bu tasfiye düzenlemesine kadar hazine borçlanması devlet içborçlanma senediyle faiz ödeniyordu, en azından 1994 sonrasında böyleydi. Bunu devam ettiriniz ya da -bir başka şey önereyim- bunu yapmıyorsunuz, o halde şimdi elinde...

HASAN ANĞI (Konya) - Yaparız, yaparız...

OĞUZ OYAN (Devamla) - Yapabiliyorsanız hadi yapın bakalım. Elinde devlet içborçlanma senedi tutanların faizini TÜFE + yüzde 5'e indirin; hadi yapabiliyorsanız yapın bakalım. Yapabilir misiniz... Konsolidasyonu ücretlinin sırtından yapıyorsunuz, bizim itirazımız buna, süre meselesine de değil. Bakın, tekrar söylüyorum, süreyi tabiî ki 2004 sonuna kadar çekmek iyidir; ama, burada esas olan bir hak gaspıdır. Yüzde 55'le borçlanılan bir durumda, sermayeye yüzde 55, işçiye, memura yüzde 34; budur haksızlık olan. Burada, siz, bir hak vesaire getirmiyorsunuz, bir hakkı gasp ediyorsunuz, bunun altını çizelim. Nedir; tıpkı diğer gasp olaylarında olduğu gibi; İş Yasasında olduğu gibi; İş Güvencesi Yasasında olduğu gibi; ücretlinin bir ikramiyesinin üzerine yatmakta olduğu gibi; Emekli Sandığı primlerini artırmakta olduğu gibi; "sağlık katkı payı" diye bir prim getirerek, -dünyada ilk defa- emeklileri bir prim baskısı altına soktuğunuzda olduğu gibi; 61 yaş uygulamasını getirerek, insanların çalışma hakkının ellerinden alınması örneğinde olduğu gibi; ücret tayınlamalarında olduğu gibi; emeklilerin enflasyon farklarını vermemekte olduğu gibi; doğrudan gelir desteği uygulamasında bütçeye yeterli ödenek koymamak örneğinde olduğu gibi; mazot, prim gibi sözleri yutma örneklerinde olduğu gibi.

Değerli arkadaşlarım, burada bir marifet yapılmıyor; burada, gasp üzerinden bir tasfiye yapılıyor, bununla övünülecek bir durum yok.

Madde 3'le ilgili son olarak şunu söyleyeyim. Burada "hak sahibi" tanımı -biraz önce de söyledim- yetersiz bir tanımdır. Bu hesaba iki yıldan daha az süreyle para ödemiş, bu hesaba tasarruf kesintisi vermiş hak sahipleri kesinlikle bu yasa düzenlemesinde korunmamaktadır, tıpkı 3417 sayılı yasada olduğu gibi. O yasa da bunları yok sayıyordu, onların bütün tasarruf kesintilerini bir bağış gibi düşünüyordu. Yani, diyelim 23 ay ya da 23 ay 3 hafta bu fona kesinti vermiş birisi, niçin, parasının tamamen yok olmasına göz yumsun; böyle bir şey olabilir mi?! Geliniz, şimdi önergemizi vereceğiz -ben tekrar konuşmayacağım bu önerge üzerinde- bu önergeyle "hak sahibi" tanımı içine, en az 3 ay prim ödemiş olanları da katalım ve bunlara da, bu fondaki anapara ve faizlerini döndürelim. Aksi takdirde, bunun adı "zoralım" olacaktır, bir el koyma olayı olacaktır; bu, hukuk devletinde yanlış bir uygulamadır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oyan.

3 üncü madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

3 üncü madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi (c) fıkrasının sonunda yer alan "yapılmayanları" ibaresinin "yapılmayanlar" olarak değiştirilmesini ve fıkranın sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

Bayram Ali Meral

 

Samsun

İzmir

Kocaeli

Ankara

 

Muharrem Kılıç

Ali Oksal

İsmet Çanakçı

Feramus Şahin

 

Malatya

Mersin

Ankara

Tokat

 

Güldan Okuducu

Hasan Aydın

Ali Rıza Bodur

 

 

İstanbul

İstanbul

İzmir

 

 

"... ile en az üç ay tasarrufta bulunanları"

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan; çünkü, mevcut metin, zaten bütün hak sahiplerini karşılayacak tarzda düzenlenmiştir, o sebeple katılmıyoruz.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Kapsamıyor.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Başkan, önergeniz hakkında konuşacak mısınız, yoksa gerekçeyi mi okutayım?

OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçeyi okuyalım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

3417 sayılı Yasanın 2 yıldan daha az tasarrufta bulunanları uğrattığı hak kayıplarının önlenmesi istenmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Tasarrufu Teşvik Hesabı kayıtları

MADDE 4. - Bu Kanun hükümleri gereğince hak sahiplerine yapılacak ödemelerde, 3417 sayılı Kanun ve bu Kanuna ilişkin tebliğlerin hükümleri uyarınca T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünde hak sahipleri adına açılan Tasarrufu Teşvik Hesabı kayıtları esas alınır.

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Değerleme

MADDE 5. - Hak sahiplerinin aylık veya ücretlerinden yapılan tasarruf kesintileri ve Devlet veya ilgili işverenin katkılarına ait bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kalan nema, aylık olarak, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan bir önceki aya göre Tüketici Fiyatları Genel İndeksi değişim oranında ve ilave olarak yıllık yüzde beş oranında değerlendirilir.

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesine ilişkin Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu Kanunun çıkış amacı, çalışanlara tasarruf yaptırmak değildi; yani, hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu Kanunun çıkış amacı, -1988 yılında- bir nevi içborç temin etmek ve devletin finansman ihtiyacını karşılamaktır. O günlerde, belki, geçinebilmek için aldığı ücretle yetinemeyen çalışanların, ikinci iş peşinde koştuğu günlerdi, satın alma güçlerinin en düşük olduğu dönemlerdi; henüz, tam bir demokratik rejime kavuşulamamıştı ve çalışanlar, haklarını savunamaz konumdaydı ve sendikalar suskun bir vaziyetteydi. Öyle bir dönemde çıkarılan bu Yasa -deminden beri tüm konuşmacı arkadaşlarım da belirttiler- bütün kesimleri rahatsız eden bir düzenleme olarak, onbeş yıldan bu yana uygulanageliyor.

Her şeyden önce, bu Yasanın bugün tasfiye ediliyor olması gerçekten güzel bir olay; ama, bu, tasfiye edilirken, hakkaniyet, adalet ölçülerine uygun bir tasfiye, herhalde çalışanları ve bu yasayı gerçekleştiren siz değerli arkadaşlarımı mutlu edecektir.

Şimdi, 1980'li yılların başında devletimizin içborcu yoktu, dışborç o günlerde bugünkü ölçekte değildi; biz, önceleri rant piyasalarından, finans çevrelerinden, tefeci kuruluşlardan -yerli ve yabancı- yüksek faizle borç alma yerine, çalışanlardan böyle bir borç alma yoluna gitmiş idik. Sonrası, özellikle, 1990'lı yıllardan itibaren, ülkemiz, yanlış ekonomi politikaları sonucu borç sarmalının içine düştü ve çığ gibi büyüyen içborçları çevirebilmek, bugün, gerçekten çok zor bir konuma ulaştı. Bu da bir tasarruf değil, bir içborç; bugün tasfiye ediliyor.

Sayısal olarak baktığımız zaman, Sayın Bakanın verdiği rakamları kullanmadan, isterseniz, hesaba giren, çıkan çalışan sayısını bir vereyim. Çalışanların tasarruflarını teşvik  hesabı  kapsamında 31.12.2002  itibariyle  -giren, çıkan- açılan hesap sayısı 15 310 220; emekli olma ve şahıs kesintisini alma suretiyle kapatılan hesap sayısı 2 446 000; bu çerçevede aralık ayı sonu itibariyle aktif olan hesap sayısı 12 846 000; yani, şu anda hak sahibi konumunda olan 12 846 000 kişiden aldığımız içborçları tasfiye ediyoruz. Nasıl tasfiye ediyoruz; 38 aya yayarak, TÜFE + 5 uygulayarak. Biraz evvel Sayın Öğüt söyledi burada, salı günü yapılan ihalede yüzde 56,48'le iç piyasadan, rant piyasalarından borç aldık.

Şimdi, Sayın Bakan, önceki gün Plan ve Bütçe Komisyonunda yapmış olduğu konuşmada, bunun tasfiye edilmesinde, çalışanlar arasında herhangi bir ayırıma gitmeksizin aynı kurallara tabi tutulduklarını ve eşitlik ilkesine uyduklarını dile getiriyor.

Değerli arkadaşlarım, evet, uygun olan, uyulan... Çalışanların haklarına yönelik bir saldırıdır onların haklarının eksik ödenmesi. TÜFE + 5'le onların hakları teslim edilirken, bir avuç insandan ya da bankadan ya da tefeci piyasadan borç alınırken onlara yüzde 56'lık faiz oranının uygulanmasını bir eşitlik ilkesi olarak görebilmek mümkün değildir.

Biraz evvel, Grubum adına söz aldığımda da dile getirdim. Gerçekten, nemalandırmalarda hiçbir dönemde adaletli davranılmadı; bu, sadece bugün AKP iktidarının suçu değil, sorumluluğu değil. Bu hesabı tasfiye ediyor olmak ve sizin döneminizde gelmiş olması, elbette, sizin açınızdan bir şans gibi görülebilir; ama, isminiz Adalet ve Kalkınma Partisi. Adaletli olmak zorundayız; yani, çalışana gelince kaşıkla, sermaye kesimine gelince, rant piyasalarından beslenen, üretmeden tüketmeye, üretmeden zengin olmaya alışmış, köşe dönmeyi devlet olanaklarını kullanarak, kâğıt hareketleri, para hareketleri üzerinden sağlamaya alışmış olanlara gelince kepçeyle vermek, herhalde, adalet anlayışınıza sığmaması gereken bir uygulama biçimi.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, hedeflenen enflasyon yüzde 20, iç borçlanmamız yüzde 56 ise, reel faiz bugün, Türkiye'de uygulanan reel faizler yüzde 30'ların üzerindeyse, 12 800 000 çalışana, hak sahibine ki, bunların hepsine, biraz evvelki maddede de görüldüğü gibi, tasfiyede, tam olarak kim ne ödemişse,  ana parası ve neması verilmeyecek; verdiğimiz önergeye, belki tam anlamadan, 3 üncü maddede "hayır" dediniz. Şimdi burada da bir önerge vereceğiz. Bu önergemizle, bu tasfiyenin daha adil olmasını ve devletin içborçlarında kullanılan faiz, piyasada oluşan faiz hadlerinin çalışanların bu hesaplarının 38 ay süreyle nemalandırılmasında da aynen uygulanmasını istiyoruz, başka hiçbir talebimiz yok. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu fon hesabının tasfiye ediliyor olmasını da, gerçekten, destekliyoruz, karşı çıkmıyoruz. Tasfiye edilirken, bu tasfiye düzgün olsun, adaletli olsun. Yani, sayıları, belki, 1 000'i bulmayan kişilerden alınan borçlara ortalama yüzde 55 faiz uyguluyorsak; devlet olarak, zorla ellerinden aldığımız, kıt kanaat geçindikleri günlerde ücretlerine el koyduğumuz 12 800 000 çalışanın geriye dönük ödeyeceğimiz paralarını da, en azından rant piyasalarını faizlendirdiğimiz kadar faizle değerlendirelim. Bunu, gerçekten, uzun bir süreye yaymadan defaten ödemek de olanaklı. Eğer, bugün ülkemizde bu yıl içerisinde ödenecek iç ve dışborçların anapara ve faiz tutarları, 72 milyar dolar civarında ise ve buna para bulabiliyorsak "bu ekonomik koşullarda, çalışanların bu hesabını defaten ödemek imkânsız" diyerek geçiştirmek pek mümkün değil.

Biraz evvel değerli dostum burada açıklama yaparken, Sayın Bakanın, sendika genel başkanlarının önüne bir ülke fotoğrafı koyduğunu, ekonominin tablosunu koyduğunu ve onların da gönül rızasıyla, hatta taşradaki şube başkanlarının da gönül rızasıyla bu tasfiyeye, TÜFE + 5 puana "evet"  dediğini söyledi; bu, inandırıcı olmaktan son derece uzak. Hiçbir sendikacının, işçinin alın teriyle geçimini sürdüren sendikacının vicdanı rahat bir şekilde buna "evet" demesinin olanağı yok; ancak, "evet"in koşulu, kuşkuya dayalı, endişeye dayalı, korkuya dayalı bir "evet"tir.

Ben, arkadaşımdan ve Sayın Bakandan, çalışanların bu hesaplarını tasfiye ederken, devlet olanaklarını sendikacıların önüne koydukları gibi, Maliye Bakanımızın da önüne koymalarını beklerdim. Madem bu kadar zorda, 660 milyar liralık faiz ve tahvil hesaplarından gelir elde edenlere Gelir Vergisi uygulamıyorsanız; bunun da adaletle bağdaşır bir yönü yok.

O nedenle, değerli arkadaşlarım, verdiğimiz önerge, tasarının 5 inci maddesinin hakkaniyet ölçülerine uygun bir noktaya taşınmasına yöneliktir. Önergemizi destekleyeceğinizi umuyorum. Desteklemeniz halinde çalışanların bizi yürekten alkışlayacağını umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

5 inci madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

5 inci madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

 

Samsun

İzmir

Kocaeli

 

Hasan Aydın

Bayram Ali Meral

Muharrem Kılıç

 

İstanbul

Ankara

Malatya

 

Ali Oksal

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

İsmet Çanakçı

 

Mersin

Malatya

Ankara

 

Feramus Şahin

Güldal Okuducu

 

 

Tokat

İstanbul

 

"Nemalandırma

Madde 5- Hak sahiplerinin aylık veya ücretlerinden yapılan tasarruf kesintileri ve devlet veya ilgili işverenin katkılarına ait bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kalan nema, aylık olarak Hazine Müsteşarlığının TL cinsinden içborçlanma ihalelerinde tahakkuk eden ortalama faiz oranı üzerinden nemalandırılır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Oyan, konuşacak mısınız?..

OĞUZ OYAN (İzmir) - İmza sahiplerinden Sayın Mevlüt Aslanoğlu konuşacak efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bir kere, burada oturan herkes, 1988 yılında çıkan bu Kanunun bir dayatma, bir zorba olduğunu kabul ediyor. Bunun amacı işçiyi tasarrufa alıştırmak değil, işçiden ve işverenden devlete borç almaktı. Aynı işçiye -şöyle bir şey yapsaydık- arkadaş, yine, aynı oranlarda hazine bonosu alacaksın deseydik o günlerde, bu mecburiyeti getirseydik -amaç bu değil miydi; temel amaç buydu- ve bunu da, bir şekilde devlete keserek değil de, işçiden ve işverenden kestiğimiz oranda, o insanlara aynı oranda hazine bonosu almasını öngörseydik, bugün o insanlar mağdur olmazdı. Tabiî, bir tarafta, aynı işçi, kendi tasarrufuyla aynı miktarda hazine bonosu alsaydı, bugün, 10 katı daha fazla bir nema alacaktı. Bu, bir hakkaniyet değil. Devlet kimseyi aldatmaz. Devlet, vatandaşını aldatmaz. Bu, bir aldatmacaydı ve devlet vatandaşını aldattı.

Bir kere, bu Yüce Meclis, devleti bu içborç girdabından, içborç sarmalından kurtarmanın yolunu mutlak bulmalı; ama, birbirimize alınarak, birbirimize darılarak değil. Bu, sizin iktidarınızın da sorunu değil; ama, yanlışsa, yanlışları devam ettirmeyelim, hiç kimse burada alınganlık yapmasın; bu ülke, bu ülkenin geleceği çocuklarımız, yarın ekmek bulamayacaktır. Ne olursunuz, müdafaa etmeyelim, yanlışa, hep beraber, bu yanlıştır diyelim, bu yanlışı hep beraber yok edelim; çünkü, bu ülkenin içborç sarmalı... Seneye 100 katrilyon lira faiz ödeyeceğiz. 2004 bütçesinde, Sayın Bakanım, buraya 100 katrilyon lira faiz getirecektir. Hesap meydanda Sayın Bakanım. 165 katrilyon lira içborcumuz var, 46 katrilyon lira bütçe açığımız var. Bugün, ortalama faiz yüzde 60, borçlanmanın ortalama maliyeti yüzde 62'dir. Bu saatten sonra yüzde 40'la borçlansanız, bunun ortalaması yüzde 50'ye gelecektir; bu da, 200 katrilyon lira içborcun faizi 100 katrilyon lira yapar arkadaşlar.

Tabiî, bunu tasfiye etmek için emeği geçenlere teşekkür ediyorum; ama, bunu eğer tasfiye etmeseydik, 2,5 katrilyon lira şubatta nema ödeyecektik, 2,5 katrilyon lira faiz ödeyecektik bu insanlara. Devletin devlete 80 katrilyon lira borcu var; devletin devlete... Devlet devlete yüzde 30 reel faiz öder mi?! Sayın Bakanım, o zaman, diğer borçları da aynı paralelde enflasyon artı yüzde 5'e getirin. Halen Merkez Bankası, faizi yüzde 44'te tutmaya devam ediyor; devam ettiğimiz sürece, hazine bonosu faizleri aşağıya düşmez. Ha, piyasa değil bu; yukarıda tutuluyor ve hazine bonosu faizleri de yüzde 60'ların altına inmiyor. Bu ülkenin, çocuklarımızın geleceği, içborç sarmalına neşter vurulmadığı sürece... Bu, onlardan bir tanesi. Teşekkür ediyorum emeği geçenlere; ama, devlet, vatandaşına haksızlık yapmaz. 12 000 000 kişiye haksızlık yapıyoruz. Gelin, öbür tarafta, geri kalan borcun kaç kişiye ait olduğunu sayalım.  80 katrilyon lira devlete...  Devlete enflasyon artı yüzde 30 veriyoruz; vatandaşa vermiyoruz, işçimize vermiyoruz. Bu, bir adalet değil. Bu, yine, sizin suçunuz değil. Suçsa, bunu Yüce Mecliste bu hale getiren insanlarındır. Sen suçlu, ben suçlu kavgasını yaparsak, hiçbir şeyi çözemeyiz.

Gelin, bu önergemizi, lütfedin, 12 000 000 kişinin, hiç değilse, bundan sonraki... Bugüne kadar, zaten çoktan gitti. Aslında, ta başından beri aynı nemayı yapsak, bu 100 katrilyon lirayı geçiyor. Gelin, hiç değilse, bu saatten sonra bu insanları mağdur etmeyelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Ödeme

MADDE 6. - Hak sahiplerine, anapara tutarları 2003 yılı Nisan ayında defaten ödenir.

5 inci madde uyarınca değerlendirilen tutar Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere 2004 yılında 4 taksit, 2005 yılında 4 taksit ve Mart ve Haziran aylarında olmak üzere 2006 yılında 2 taksit olarak toplam 10 taksitte ödenir.

Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, ödeme tarihlerini bir ay önce veya bir ay sonra olarak belirlemeye yetkilidir.

Emeklilik veya ölüm halinde taksitlendirme devam etmez ve ilgililere veya kanunî mirasçılarına kalan tutar defaten ödenir.

Bu Kanun hükümleri gereğince hak sahiplerine yapılacak ödemeler ve bu ödemeler nedeniyle düzenlenecek belgeler hiçbir vergi ve kesintiye tâbi tutulamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Konuşmanın içeriğine girmeden önce, izin verirseniz, önemli bir konuya dikkatinizi bir daha çekmek istiyorum: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tabiî ki, yılların biriktirdiği sorunların çözümünü beş aylık, altı aylık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından bekleyemeyiz. Böyle bir şeyi düşünmemiz dahi mümkün değil. Ancak, bundan önce de çeşitli defalar hem ben hem bizim sözcülerimiz tarafından dile getirilmiş olan bir konuyu burada dikkatlerinize sunacağım. Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şu an için uygun görmediğimiz, huzursuz olduğumuz ve yakışıksız bulduğumuz bir konu var. O da, Adalet ve Kalkınma Partisinin, kimliğiyle, iddiasıyla, ismiyle pek örtüşmeyen bazı tavır ve davranışlar içerisinde görünür olması.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Mesela?..

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Mesela... Şimdi, ne yazık ki öyle!.. Burada arkadaşlarımız verdiler...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bu da size yakışmadı!

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Yani, hemen söyleyeyim. Örneğin, bu yasayla -geçmişte çok şeyler söyledik burada, zabıtlarda var- bir hesaplama yöntemi getiriyorsunuz. Bu hesaplama yöntemine göre, emekçi kesim, en iyimser bir hesaplamayla 6 katrilyon, hatta 6,5 katrilyon zarar ediyor. Ayrıntısına da gireceğim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bakınız, Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim beyannamesinde -sayfa 33- ne söylenilmiş: "Gelir dağılımında adalet. Nüfusumuzun en zengin yüzde 20'lik kısmı, en fakir yüzde 20'lik kısmından 10 kat daha fazla gelire sahiptir." Ne kadar güzel; tespit güzel! "Türkiye, OECD ülkeleri içinde, gelir dağılımı en bozuk ülkelerden biridir." Doğru... Yine güzel bir tespit: "Uygulanan yanlış ekonomik politikalar sonucu, çalışan kesimler üzerinde vergi yükü önemli oranda artmış, üretici kesimler, rant geliri elde eden kesimler karşısında mağdur edilmiştir. İş imkânları ciddî oranda daralmış, şirket iflasları hızlanmış ve nihayet, sürdürülemez noktaya gelen bu süreç sonunda, ekonomik ve sosyal politikalar, IMF ve Dünya Bankası tarafından belirlenmeye başlanmış." Ne kadar güzel tespit ve bir iddia; deniliyor ki: "Ahlakî perspektife sahip ekonomik yaklaşımlar, aynı zamanda sosyal boyuta ve sosyal adalete öncelik veren bir anlayışı temsil eder."

Şimdi, buradan hareketle, bu yasanın, emekçi kesimin tasarruflarının nemalandırılması açısından, ahlakî perspektifinin dar tutulduğunu iddia ediyoruz. Yok olduğunu değil, dar tutulduğunu iddia ediyoruz. Böyle olunca, bu yasadaki hesap yöntemi, Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim beyannamesinde iddia edilen, sosyal adalete öncelik veren, sosyal boyuta öncelik veren bir anlayışı, burada, nasıl ifade edebilir?

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, konunun daha iyi anlaşılması için, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yapmış olduğumuz hesaplamalardan birazının, en azından bir tanesinin ayrıntısına girme ihtiyacını hissediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, eğer, elimizdeki, yani emekçi kesimin alacağı olan birikmiş bu miktar, mevcut sisteme göre, yani, eski sisteme göre, nemalandırılmış olsaydı, bu şekilde gitmiş olsaydı, yani, üçte 1 nema ödemesi devam edecekti ve değerlendirme de devlet iç borçlanma senetleri üzerinden yapılacaktı ve bu hesaplamaya göre, 2003 yılı fiyatlarına göre -cari fiyatlarla değil- tahakkuk eden miktar toplamı 17,5 katrilyon lira olacak idi.

Bakınız, bu hesaplamada, biz, devlet iç borçlanma senetlerinin faiz oranını, 2003 yılı için yüzde 45 olarak öngördük -bu, hükümetin öngörüsüdür- 2004 yılı için yüzde 28 öngördük, 2005 yılı için yüzde 23 öngördük ve 2006 yılı için de yüzde 16 öngördük. Bu öngörüler, IMF ile bürokrasinin, hükümetin yapmış olduğu ayrıntılı çalışmalar sonucu üzerinde uzlaşmaya varılan oranlardır. Bu oranlardan gittik. Mevcut sistemin devam ettiği yapıda tahakkuk eden miktar, 17 katrilyon 556 trilyon lira oluyor. Şimdi, bu tasarıyla getirilen, önerilen sisteme göre, genel toplam, yine 2003 yılı fiyatlarıyla 10 katrilyon 736 trilyon. Plan ve Bütçe Komisyonunda, ben, bu ayrıntıda bir açılım yapmadım; ancak, Sayın Bakanımız, cari fiyatlarla, işte, 17 katrilyon oluyor şeklinde, haklı olarak, bir iddia ortaya koydular. Konunun burada da yanlış anlaşılmaması açısından ifade etmek ve altını çizmek istiyorum. Böyle hesaplar nominal fiyatlarla, cari fiyatlarla yapılmaz, belirli bir yılın temel alınmasıyla, baz alınmasıyla yapılır. 2003 yılı fiyatlarına göre yineliyorum: Mevcut sistem olmuş olsaydı; yani, faize ya da devlet tahvillerine parasını yatıran bir vatandaşa ne ödeyecek ise bankacılık sistemi ya da devlet, işçiye de onu ödemiş olsaydı, 17,5 katrilyon olacaktı; şimdi 10,7 katrilyon. Peki, aradaki 6,8 katrilyon lira ne oluyor; tüccar kârı mı?! Tüccar kârı mı bu, ne oluyor?! Efendim, işte, öyle oluyor mu diyeceğiz?!

Şimdi, bu durum çerçevesinde, bu hesap... Daha başka hesaplar da var; ama, en iyimser hesabı alıyorum; yani, Adalet ve Kalkınma Partisinin projeksiyonlarına dayanarak yapıyoruz bu hesabı. Peki...

SALİH KAPUSUZ (Ankara)- Sayın Tütüncü, eldekine bak.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben şunu söylemek istiyorum: Yani, ahlakî perspektife sahip bir yaklaşım mı bu? Vur abalıya!.. Yani, haydi bakalım, rantiye kesiminin yatırmış olduğu paraya daha az para verin! İşçi kesimi, emekçi kesimi, dar ve sabit gelirli... Tabiî ki, bunlar korumasız. Sayın Grup Başkanvekilimiz Oyan'ın dediği gibi, yüzde 35 dolayında bir konsolidasyon yapılıyor yüzde 35'lik bir faiz oranıyla. Başkasına yapamazsınız!..

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; mesele budur. Tabiî ki, konuşmamın başında da söylediğim gibi, bundan önceki konuşmalarımızda da söylediğimiz gibi, sizin elinizde sihirli değnek yok; yılların biriktirdiği sorunları hemen çözemezsiniz, çözmeniz mümkün de değil; ancak, sizin, oturtmaya çalıştığınız bir kimliğiniz, bir iddianız var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Daha yenisiniz, daha yeni bir partisiniz; bu kimliğe, bu kişiliğe, bu iddiaya sahip çıkmak mecburiyetindesiniz. Bu, bizi de ilgilendiriyor Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Benden önce konuşan arkadaşların da ifade ettiği gibi, ne yazık ki, siyasetin bir kurum olarak saygınlığı, halkımızın gözünde pek yüksek değil. Bu, hepimizin sorunudur.

Bu duygu ve düşüncelerle, Sayın Başkan, sözlerime son verirken, bu yasa halkımızın beklentilerini karşılamamıştır. Çözüm için AKP'ye ben çok içtenlikle teşekkür edemiyorum -AKP sözcüleri, teşekkür edilsin diyor- tüccar zihniyeti olmamış olsaydı, içtenlikle teşekkür ederdim.

Nema ödeme planı TÜFE + yüzde 5, kabul edilmesi mümkün olmayan bir plandır; Adalet ve Kalkınma Partisinin adalet anlayışına uygun değildir. Bu hesabın, Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı hesaba da aşağı yukarı uygun düştüğünü söyleyen Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşıma da "hayır değerli arkadaşım, uygun düşmemektedir. Az önce açıkladığım hesap çerçevesinde, işçilerimizden en iyimser bir hesaplamayla 6,8 katrilyon alınmaktadır" diyorum.

Teşekkür ederim; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Bir konu hakkında düşüncelerimi aktarmak üzere söz aldım.

Bu maddede 2006 yılını programlıyoruz. 2006 yılına kadar hangi ayda, hangi taksitte ne kadar ödeyeceğimiz belli. Burada Sayın Bakana bir yetki veriyoruz. Sayın Bakan, bunu bir ay önceye alabilir, bir ay sonraya alabilir. Şimdi, değerli arkadaşlarımız, böyle bir düzenleme, 2006 yılını planlayan bir hükümetin ciddiyetiyle bağdaşır mı?! Yaparsınız, şu ayda ödenir dersiniz; herkes de bekler, o ayda alacak... Şimdi, bu ay gelecek; acaba, bu ayda alacak mıyım, yoksa bir ay sonraya ertelenecek mi?.. Devletin ciddiyetiyle...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Nakit akışı...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - 2006'yı söylüyorum, bakın. Nakit akışı, evet... Nakit akışını, oturursunuz, güzelce planlarsınız, o ay gelirse ödersiniz; bu kadar basit. Siz, hiç, vergiler bir ay önce veya bir ay sonra alınır diye bir düzenleme yapıyor musunuz?! Buna benzer bir düzenleme, acaba, bugüne kadar yasalarda geçti mi; geçmedi.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Düzenleme yapılmıyor...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Düzenleme yapacağız demiyoruz ki.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bir başka konu: Her değerli milletvekilinin merak ettiği gibi, ben de merak ettim. Bir gün Sayın Bakana bir soru önergesi verdik; dedik ki: Anapara yüzde 782'yle değerlendiriliyor, faizle çarpılıyor ve nema bu şekliyle hesaplanıyor. Eğer bu yüzde 782'lik bu oran, nemalar, yani, anaparalar ve değerlendirilen kaynaklar devlet tahviline yatırılsaydı yüzde kaç olurdu? Sorduğum soru bu. Sayın Bakan, sanıyorum İngilizcesi çok iyi olacak ki, bu soruyu tam anlayamamış. Bana verdiği yanıt, hiç, bu oran olur değil. Şöyle diyor, aynen okuyorum: "Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabında biriken tutarlar, 3417 sayılı Kanunun nemalandırmayı düzenleyen 5 inci maddesi hükmünce YPK kararları çerçevesinde nemalandırılmaktadır."Sanki bilmiyormuşuz gibi!.. Zaten yasada var...

İkinci paragraf,  "Yine YPK kararı uyarınca,  1994 yılından itibaren ise, bahse konu kanunun 6 ncı maddesi uyarınca hak sahiplerine yapılan ödemeler dışında, ÇTTH hesabında biriken miktarlar sadece devlet içborçlanma senetleri alımıyla nemalandırılmaktadır." Sayın Bakanın oran anlayışı bu galiba!

Şimdi, Sayın Bakanım, özellikle istirham ediyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığını ciddiye alıyorsanız, Başkanlığı ciddiye alıyorsanız -çünkü biz dilekçelerimizi Başkanlığa sunuyoruz- lütfen, bizim soru önergelerimizdeki yanıtını alabileceğimiz şeyleri cevaplandırın. Sorumuzu açar okursunuz, eğer anlaşılmıyorsa bizim sorularımız -olabilir ya biz yanlış şeyler sorabiliriz- bize, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına dersiniz ki: "Bu soru anlaşılamamıştır, değerli milletvekili soruyu açsın." Lütfen, ben istirham ediyorum... Çünkü, bu sadece bir konu değil. Sayın Bakan burada olduğu için söyledim. Diğer sayın bakanlar da burada olduklarında, yine bizim soru önergelerimize atlatma yanıt verdiklerini biliyoruz. Bu doğru değil. Devletin, hükümetin ciddiyetiyle bağdaşmaz. Bürokrasi bu tür şeylere de alet edilmemeli.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Ordu Milletvekili Cemal Uysal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; gerçekten de, bugün, çok önemli bir konuyu, çok önemli bir kanun tasarısını ele aldık ve bunun sonuna geldik. Gerçekten de, çok önemli; çünkü, aşağı yukarı devletin içborçlarının yüzde 10'una tekabül eden, devletin içborçlarından kamu tarafından finanse edilen kısmının da neredeyse yüzde 20'sine varan bir bölümüyle ilgili çok önemli bir kanun tasarısını, inşallah, biraz sonra bu Meclisten geçireceğiz.

Efendim, gerçekten de, her iki partiden de çok değerli konuşmacılar değindiler. Bu, gerçekten de, bir tasarruf değil. Esasen 1988 yılında çıkarılan bu tasarı, "tasarruf" kelimesini de biraz dejenere ederek kanunlaşmış; çünkü, bu, bir cebrî tasarruftur. Yani, bunu bir tasarruf kabul etmemek lazım. Bu, sanki bir vergi gibi veyahut da bir sigorta kesintisi gibi, tamamen cebrî bir tasarruftur; ama, bu, bundan onbeş yıl evvel çıkmış bir kanundur. Gerçekten de, onbeş yıldan beri bu konuda bir ilerleme sağlanamamış ve bunu, biz, AK Parti olarak, büyük bir sorun olarak kucağımızda bulduk.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 12,5 katrilyon liraya varan, aşağı yukarı 8 milyar doları bulan bir portföyle karşı karşıyayız. Burada en çok üzerinde durulan ve tartışılan konu 5 nci ve 6 ncı maddeler. 5 inci madde değerlendirmeyi içeriyor, 6 ncı madde de bunun ödemesiyle ilgili.

Gerçekten de çok daha olumlu, tabiî, çok daha uygun bir değerlendirme yapılabilirdi; ama, bunu, Türkiye'nin geneli içinde ve kamu finansman dengeleri içinde düşünmek lazım. Türkiye, ayda, 6 milyar dolar borç ödemek zorunda. Gerçekten de, burada, bir süre evvel devlet bütçesini kabul ettik, bütçede 65 katrilyon ödeme var.

Tabiî ki, çalışanlarla ilgili olan bu konuda çalışanların da mağdur edilmemesi gerekir; ama, şu da bir gerçek ki, bu ödemelerin büyük bir kısmını işverenler yapmıştır; hem kamu işvereni hem de özel sektör işverenleri yapmıştır; yani, tamamı da işçilerden çıkmamıştır; ama, işçilerin hakkıdır. Tabiî, bunu, kanun, işçilere bir hak olarak vermiştir; mağdur edilmemeleri gerekir; ama, çok büyük bir portföydür. Bu çerçevede, TÜFE + 5 endeksine bağlanması da olumlu olarak telakki edilmelidir.

Gerçekten de bu şekilde bir kanun, daha doğrusu bu şekilde bir borçlanma 1960 yıllarının başında, tahmin ediyorum, 1963 yılında "tasarruf bonosu" adı altında çıkmıştı. O tasarruf bonolarının sonra ne hale geldiğini gördük. Gerçekten de o borçlanma fevkalade olumsuzdu, daha sonra tasarruf bonoları artık sokaklara düştü; ama, burada, AK Parti hükümeti, hazırlamış olduğu bu tasarıyla, gerçekten de bunu bir esasa bağlamaktadır ve tahmin ediyorum -bunun büyük bir kısmını da- işverenlerle veyahut da taraflarla, sendikalarla da görüşüldü, böyle bir yol izlendi ve bir noktaya geldi. Bu, artık, bugün çözülüyor. Belki, çok daha iyisi olabilirdi; ama, gerçekten de, Türkiye'nin imkânları ölçüsünde bu şekilde bir tasarı hazırlandı. Bundan sonra, çalışanlarla ilgili olarak, devletin imkânları ölçüsünde, işte, son yapılan vergi barışı operasyonuyla da, aşağı yukarı 6,6 katrilyon (4 milyar dolar) bir finansman imkânı da sağlanıyor. Bundan sonra, bir başka kanaldan, daha doğrusu, ücretlilerle ilgili olarak, emeklilerle ilgili olarak da çok daha iyi iyileştirmeler yapılacağına ben inanıyorum.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uysal.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

6 ncı madde üzerinde 3 adet önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesi ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

 

Samsun

İzmir

Kocaeli

 

Hasan Aydın

Bayram Meral

Muharrem Kılıç

 

İstanbul

Ankara

Malatya

 

Ali Oksal

İsmet Çanakçı

Güldal Okuducu

 

Mersin

Ankara

İstanbul

 

 

Hüseyin Güler

 

 

 

Mersin

 

"5 inci madde uyarınca değerlendirilen tutar, Eylül, Aralık aylarında olmak üzere 2003 yılında 2 taksit, Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere 2004 yılında 4 taksit olmak üzere toplam 6 eşit taksitte nemaları ile birlikte ödenir."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrasının başına "işten ayrılma" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

 

Samsun

İzmir

Kocaeli

 

Bayram Meral

Muharrem Kılıç

Hasan Aydın

 

Ankara

Malatya

İstanbul

 

Feramus Şahin

Güldal Okuducu

 

 

Tokat

İstanbul

 

BAŞKAN - Üçüncü ve maddeye en aykırı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesi üçüncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Oğuz Oyan

İzzet Çetin

 

Samsun

İzmir

Kocaeli

 

Bayram Meral

Muharrem Kılıç

Ali Oksal

 

Ankara

Malatya

Mersin

 

İsmet Çanakçı

Feramus Şahin

Güldal Okuducu

 

Ankara

Tokat

İstanbul

 

 

Hasan Aydın

 

 

 

İstanbul

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)- Hayır, katılmıyor.

BAŞKAN- Sayın Başkan, önergeniz hakkında konuşacak mısınız ?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçeyi okuyun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe:

Ödeme tarihlerinin bir ay önce veya bir ay sonraya bırakılması yetkisinin Bakana verilmesi, her ödeme zamanı geldiğinde "acaba sonraya mı kalacak; ödeme yapılacak mı, yapılmayacak mı" gibi  kuşkulara neden olacak ve tüm hak sahibi çalışanları huzursuz edecektir. Bu huzursuzluğu  yaşamamak ve kuşkuya meydan vermemek açısından gerekli önlemlerin zamanında alınarak ödemelerin de belirlenen aylarda yapılması devlete olan güveni de artıracaktır."

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2 nci önergeyi işleme alıyorum :

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrasının başına "işten ayrılma" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                       Haluk Koç

                                         (Samsun)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu ?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır, katılmıyor.

BAŞKAN - Sayın Başkan, önergeniz hakkında konuşacak mısınız?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)- Evet.

BAŞKAN - Buyurun, Sayın Meral.

Konuşma süreniz 5 dakikadır Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuya geçmeden önce bir hususu bilginize arz etmek istiyorum.

Burada konuşan bazı konuşmacı arkadaşlarım, 38 aya bölüp taksitlerle ödemeden çalışanların son derece memnun olduğunu ifade ettiler; bundan son derece üzüntü duydum. Ben, yıllarca bir konfederasyon başkanlığı yaptım; Cumhurbaşkanıyla, Başbakanla, bakanlarla görüşen bir insanım; konunun ne olduğunu çok iyi bilen bir insanım. Yani, toptan ödeme varken, 38 aya bölünmesini isteyecek bir işçinin olduğunu düşünmüyorum; çünkü, bu, Tasarruf Teşvik Fonuna muhatap işçilerin yüzde 90'ı da Türk-İş üyesidir. Arz ediyorum efendim; teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, yasada, emeklilik veya ölüm halinde mirasçılarına veya emeklilerin şahıslarına nakden defaten ödenme hükmü getirilmiştir. Bu, son derece yerindedir, bugüne kadar da yapılmaktadır.

Şimdi, burada, bizim teklif etmek istediğimiz, ayrılan arkadaşlarımızla ilgilidir. Biliyorsunuz, 2001 yılında büyük bir kriz yaşadık, çok sayıda insan işinden oldu. Bu, ne işçinin isteğiyle olan bir işti ne de işverenin isteğiyle olan bir işti; ama, kriz, maalesef, binlerce çalışanı işinden etti. Şimdi, burada, bu arkadaşlarımızın da alacakları varsa, bunun da defaten ödenmesini talep ve teklif ettik.

Bugünkü basına bakın, bir bakanınız "esnafı bu çıkmazdan kurtaralım" diyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, esnafa ne kadar kredi verirseniz verin, rafları ne kadar doldurursanız doldurun, burada müşteri bekler, müşteri lazımdır o malın tüketimi için. Müşterisi kimdir esnafın; emeklidir, memurdur, işçidir; kısacası, dargelirli vatandaştır. Bunları ekonomik yönden güçlendirmemiz lazım ki, esnaf bugünkü bunalımdan çıksın. İşte, kendi isteği dışında, istemeyerek, işveren de istemeden, işçi de istemeden işten ayrılan arkadaşlarımız da buna ilave edilsin diyoruz. Umuyorum ki, büyük bir yük getirmeyecektir. Sayın Bakandan da, bu konuda anlayış bekliyoruz.

Benim arz etmek istediğim, emekli, ölüm, bir de işten ayrılanlardır, bunu talep ve teklif ettik. Arz ettim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                       Haluk Koç

                                         (Samsun)

                                  ve arkadaşları

"5 inci madde uyarınca değerlendirilen tutar, Eylül, Aralık aylarında olmak üzere 2003 yılında 2 taksit, Mart, Haziran, Eylül, Aralık aylarında olmak üzere 2004 yılında 4 taksit olmak üzere toplam 6 eşit taksitte nemalarıyla birlikte ödenir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Başkan, önerge hakkında konuşacak mısınız?

OĞUZ OYAN (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Zorunlu tasarruflar dışındaki borçlanmalarda vade geldiğinde herhangi bir aksamaya meydan vermeden ve taksitlendirmeden borçlar vadesi geldiğinde ödenmektedir. Yasada öngörülen çalışanların tasarruf teşviklerini tasfiye, 38 aylık bir süreye yayılmıştır; bu süre çok uzundur ve eşitlik ilkesine de aykırıdır. O nedenle, 2004 yılı sonuna kadar toplam 6 taksitte ödenmesi, kısmen haksızlığı telafi edecektir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Davalar

MADDE 7.- 3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesi kapsamındaki hak sahipleri tarafından bu Kanun kapsamına giren alacaklarla ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra takipleri hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Süresinde ödenmeyen tasarruf kesintileri ve katkı payları

MADDE 8.- 3417 sayılı Kanun hükümlerine göre, ücretlerden yapmaları gereken tasarruf kesintileri ile katkı paylarını süresi içinde ilgililer adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırmayan işverenlerden; yatırılması gereken miktarlar ile gecikme zammı, resen veya ilgililerin başvurusu halinde Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun primlerin tahsiline ilişkin hükümleri dairesinde tahsil olunarak T.C. Ziraat Bankası şubelerindeki ilgili Tasarruf Teşvik Hesaplarına yatırılır.

3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri kapsamındaki personelin aylık ve ücretlerinden tasarruf kesintileri ile Devlet ve işveren katkılarını süresi içinde ilgililer adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırmayan kurumlar, yatırılması gereken miktarların resen veya ilgililerin başvurusu halinde yasal faiziyle birlikte T.C. Ziraat Bankası şubelerindeki ilgili Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırılmasından sorumludurlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne söylersek söyleyelim, belli ki, yine, ellerinizi kaldıracaksınız, madde kabul edilecek. Yalnız, burada, çalışanlara bir haksızlık yapıyorsunuz  saygıdeğer milletvekilleri. 

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Anayasa Mahkemesine müracaat edin.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, Anayasa Mahkemesine müracaat edip iptal ettirenler de, sizin, geçmişteki partinizdi. Ne yaptığınızı ben de bilmiyorum; ne yapıyorsunuz?!

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Anayasa Mahkemesine başvurup, iptal ettirin.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Neyse, şimdi... Neyse, dün dündür, bugün bugündür; devam edin siz de!

Şunu söylemek istiyorum: Bakınız, 1994 yılında -değerli arkadaşlarım, burada, geçmişte bakanlık yapmış, bugün de bakanlık yapan değerli arkadaşlarımız var, milletvekillerimiz var- o dönemde de, bir krize girildi, çalışanlardan fedakârlık istendi; istenen fedakârlık, fazlasıyla yapıldı. Sırf, ülkemiz düze çıksın, halkımız mutlu olsun, yeni yatırımlar yapılsın, işsizlere iş bulunsun, memurun sorunu çözülsün, emeklinin sorunu çözülsün diye, büyük fedakârlıklar yapıldı; ama, ne yazık ki, değerli arkadaşlarım, o dönemin hükümetleri, bunu, istenilen şekilde kullanmadı. Çalışanların yaptığı bu fedakârlık, ne emekliye gitti ne memura gitti ne de işsizlere iş bulundu.

Şimdi, bugün başka türlü bir fedakârlık isteniyor. Burada değerli konuşmacılar söyledi, siz de bunu çok iyi biliyorsunuz; ama, hükümetsiniz, böyle bir karar alınmış, bazen istemeyerek de elinizi kaldırdığınızı, karşıdan, oturuyorum, suratlarınızı izliyorum, bakıyorum, rahatsız ola ola bazılarınız elinizi kaldırıyorsunuz.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Biz de aynı şeyi sizde görüyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, Demirel'in dediği gibi "hiç başka bir şey öğrenmedin mi?"

Değerli arkadaşlarım, şimdi bu 8 inci maddede, maddenin getiriliş şekli itibariyle bir başka tarz da yok; ama, uygulamada bazı sıkıntıların çıkacağından cidden kuşku duymaktayız. Biliyorsunuz, bu yasa çıkarken 10 işçi çalıştıran işyerlerinde uygulanmazdı. Bazı işverenlerimiz -hepsini kast etmiyorum- ilkin bunu kavrayamadı, bir müddet sonra işyerini 10'ar kişiye böldü, bu yasa kapsamı dışına çıktı. Şimdi bu yasanın uygulandığı süreler içerisinde bu tasarruf teşvikleri kesildi mi kesilmedi mi, bunu ne denetleyen oldu ne kontrol eden oldu; çünkü, kusura bakmasınlar, bazı özel sektör işyerlerine o dönem müfettiş arkadaşlarımın girmesi de biraz zordu.

Şimdi, bunun başka şekli yok diyorum; ama, zorluklarını söylemek istiyorum, tedbirin alınmasını söylüyorum. Burada usulü diyorsunuz, nasıl ki, Sosyal Sigortalar Kurumu prim esaslarına göre -yatırmayan işverenlerle ilgili söylüyorsunuz- bu fon da aynen kesilir ve Ziraat Bankasına yatırılır. Nasıl yatırılacak; primi kesilmeyen bir işçi müracaat edecek -bunun bir noktada anlamı buradan çıkıyor- veya müfettişler tespit edecek eksiğini noksanını. Bu maddenin altından çok şey çıkar, bunu böyle şimdi okuyoruz geçiştiriyoruz; ama, bunun altından, dünya kadar sorun çıkacaktır, dünya kadar sıkıntı çıkacaktır.

Şimdi, şu anda, Sosyal Sigortalar Kurumunun, işverenlerden, 4 katrilyon lira alacağı var, tahsil edilemiyor. Bunlar dururken, bu yasa kapsamına giren, yatırılmamış tasarrufu teşvik fonlarına zaman ayıracak mı ayırmayacak mı; ayıracaktı ise bugüne kadar niye yapılmadı?!

Şayet bunlar yatırılmazsa, burada, hükümetin kuralı, kaidesi ne olacaktır? Devlet bu sorumluluğu üzerine alıyor mu? Buraya bir madde konulması lazım -belki bizim önergede vardır- şayet bu paralar tahsil edilemezse, bunun sorumluluğu hükümete aittir diyebilecek miyiz?

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Burada var...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın milletvekilim, burada var da, öyle değil. Bakınız, burada "müracaat edecek" deniliyor, yukarıyı okuyacak olursanız.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Biz ödeyeceğiz ama...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ondan sonra, 506 sayılı Yasanın prim kesme usullerine göre primlerin tahsil edileceği belirtiliyor. Tahsil edilmediyse -şu ana kadar, 15 yıldır tahsil edilmemiş- faizleriyle tahsil edilir deniliyor, edilmediyse ne olacak? Şu ana kadar, 4 katrilyon lira, Sosyal Sigortalar Kurumunun, işverenlerden prim alacağı var; alamıyorsunuz.

O primlerin bir bölümü de nereden geldi; bir zamanlar, bir dönemin belediye başkanı geldi -Sosyal Sigortalar Kurumunun eski Genel Müdürü de buradadır, çok iyi bilir- "ödeyemiyoruz, bunu, 36 ay faizsiz takside bağlayın" dedi. Sosyal Sigortalar Kurumu, bunu 36 ay faizsiz takside bağladı, hiçbiri de ödenmedi, faizler de gitti.

Şimdi, burada bir hak var; kim bu; bir işçi, bir memur -memurda pek olacağını zannetmiyorum- parasını yatırmamış, işveren yatırmamış veya iflas etmiş, birçoğu iflas etti, ne olacak bunlar Sayın Bakanım? Parayı kesmiş işçiden, biriktirmiş, yatırmamış, ama iflas etmiş; bu adamların hakkı ne olacak, kim yatıracak bunun parasını? Şimdi, burada bir şey yok. İşte, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki: Bu tasarının bazı eksikleri vardır, yanlışları vardır; ama, yerindedir, çıkması doğrudur, geç bile kalmıştır. Ama, en basiti, işçiden, on sene, Tasarrufu Teşvik Fonuna diye parayı kesmiş; yatırmamış "iflas ettim" demiş, gitmiş. Ne olacak şimdi buradaki işçinin hakkı?! Kim kimden tahsil edecek! Kim bu parayı nereye yatıracak?! Bunların üzerinde düşünülmesi gerekir saygıdeğer milletvekilleri.

Maddenin son fıkrasında "yasal faiziyle birlikte yatırılmasından sorumludurlar" falan deniliyor; ama, zat ortada yoksa, para ortada yoksa, kimden alacak, nereye yatıracak?! Onun için, burada bazı eksiklikler var, bazı sorunlar var, bazı sıkıntılar var diyorsak, illa da getirilen bir konuya muhalefet etmek için söylemiyoruz; burada, gerçek bazı şeyler var saygıdeğer milletvekilleri.

Bugün iktidardasınız, parasını alamayan işçi, yarın size müracaat edecektir, sizin kapınızı çalacaktır. Bizim için gayet kolay, yarın çıkar "siz de şahittiniz, çıktık kürsüden söyledik, bizi dinlemediler, çoğunluk var, ellerini kaldırıyorlar, olumlu olumsuz maddeyi kabul ediyorlar" deriz. Bu, sorunu çözmez; burada bir hak var, burada bir hak sahibi var; bu hak sahibine hakkını teslim etmek lazım. Bunun sorumluluğu da, bugün hükümet olarak size ait.

Demin bir önerge verdik; elinde olmayarak işinden ayrılmış, orada biriken parası olana, bu para defaten ödense dünya mı yıkılırdı?! Elinizi kaldırıyorsunuz, reddediyorsunuz.

HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Para yok.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın milletvekili, gelin birbirimizi incitmeyelim "bir yerlere para var" diyorlar; ben demiyorum. Bir zamanlar, siz de diyordunuz bunu "birilerine para var" diyordunuz; tutanakları açın bakın görürsünüz; bunlar, hep sizin söylediklerinizdi. Bugün ne oldu; nazar mı değdi size! Burada bir şey var, burada kim oturuyorsa... Geçen hükümetler de böyleydi.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Millet oturttu millet.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bir dahaki sefer sizi yormayız inşallah, sizi bu tarafa oturturuz, rahatınızı kaçırmayız, sizi hiç yormayız; size kıyamıyoruz, çok yoruldunuz; yani, beş altı ayda böyle yorulursanız, uzun sürede çok yorulursunuz. Size kıyamayız, bir çatı altında çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, konuya gelelim.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, lütfen, Sayın Bakan, sözcü Sayın Şener, buna açıklık getirsin. Bu madde yeniden bir kez daha gözden geçirilsin veya altına bir hüküm koyarsınız ve ödenmeyen bütün şeylerin sorumlusu devlettir dersiniz, bu da bir yoldur, geçer gider; ama, bunu bu haliyle bırakırsanız, yarın başınız ağrır.

Değerli arkadaşlarım, bir şey daha arz edeyim. Muhalefet ne getirirse getirsin, olumsuz bir tavır takınmayın; yani, muhalefetin getirdiklerinin hepsi yanlış mı? Dışarıda, kamuoyu nezdinde de bu hoş karşılanmıyor -yanlış anlamayın- deniyor ki, çoğunluk var, ne olursa olsun reddediliyor.

Değerli arkadaşlarım, muhalefetin getirdiği bazı düşünceleri gözden geçirin, etüt edin. Mutlaka, burada oturan insanlar da sizin gibi ülkesini seven insanlardır, halkına karşı sorumluluk duyan insanlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, muhalefetten ne gelirse gelsin "hayır" demenin doğru olmadığını düşünmenizi istiyorum.

Saygıdeğer arkadaşlarım, özellikle şunu söylemek istiyorum: Eksikleri olmasına rağmen, bu tasarının getirilmesinde yarar vardır; büyük bir beklentiyi ortadan kaldırmıştır, büyük bir sıkıntıyı ortadan kaldırmıştır. Buradaki çalışanlar da kendilerini buna göre ayarlayacaklardır.

Ben, şu madde üzerinde durulmasını özellikle istiyorum.

Yüce Genel Kurula saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) 

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, 31.1.2003 tarihinde "Çalışanların Tasarruf Teşvik Fonu nemalarının ödenmesi konusunda, hükümet üyelerince değişik görüşler ileri sürülmektedir. Bu değişik görüşler, zaten zor durumda olan çalışanların daha da zor duruma düşmesine ve umutsuzluğuna neden olmaktadır" diye başlayan ve:

"1- Hükümetin, Çalışanların Tasarruf Teşvik Fonu nemalarının ödenmesi konusundaki kararsızlığı ne zaman sona erecektir?

2- Çalışanların Tasarruf Teşvik Fonu nemaları ne zaman ödenecektir?" şeklinde iki soruyu, Sayın Başbakanın cevaplaması istemiyle soru önergesi biçiminde sunmuştum.

Şimdi, görüyorum ki, uzun bir kararsızlık döneminden sonra, gerçekten, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabında biriken paraların ödenmesine karar veriliyor, böyle bir tasarı getiriliyor; çok mutlu olduk. Bu ödeme yapılacak gibi görünüyor. Öyle görünüyor diyorum; çünkü, tasarıda, bakana, ödeme tarihlerini bir ay önce veya bir ay sonra olarak belirleme yetkisi verilmesi de söz konusu. Acaba, önümüzdeki günlerde biraz sıkıntımız var, aman şunu erteleyelim denilir mi diye de, insan kuşkuya düşüyor.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının bir önemli yanı da var, sevindirici bir yanı da var, olaya öyle bakıyorum. İktidar -şu anda AKP İktidarı- artık, Türkiye'de, çalışanların da, emekçilerin de yaşadığını, onların da var olduğunu, öyle sanıyorum ki anlamış görünüyor; gerçekten önemli bir gelişme, kendilerini kutluyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunlar ödenecek. Yasa çıkacak,  biz de, çalışanların zor durumdan bir an evvel kurtulması için, yatırdıkları, kesilen paralarının bir an evvel ödenmesi için bu tasarıyı destekliyoruz; ancak, ben, bu tasarı geldiğinde, özellikle ödeme planına baktığım zaman, otuzsekiz aylık bir dönem öngörülüyor, otuzsekiz aylık bir dönem ve 10 taksitte ödenecek.

Şimdi, Hoca, komşusundan borç para almış; fakat, Hoca, ödeme konusunda biraz kaytarıyor. Komşusu istiyor, Hoca kaytarıyor, komşusu istiyor, Hoca kaytarıyor. Aradan üç sene, beş sene, on sene, onbeş sene geçiyor. Komşu umudu kesmiş. Tam dükkânının önünde kara kara düşünürken -ihtiyacı da var- Hoca, koşarak komşusunun yanına geliyor "kusura bakma komşu, çok uzattım, senin bu borcunu ödeyemedim; ama, artık ödeyeceğim. Kusura bakma, biraz geciktirdim" diyor. Tabiî, komşu çok mutlu bir biçimde, sevinerek ayağa kalkıyor "sağ olasın Hocam, gerçekten ihtiyacım vardı; hemen ver de, ben de ihtiyacımı giderivereyim" diyor. Hoca "dur canım, peşin dediysek, hemen dediysek, öyle hemen değil. Bak, elimdeki torbayı görüyorsun, pazardan geliyorum, diken tohumları aldım. Bu diken tohumlarını köy yoluna dikeceğim; bahar ayında bunlar çıkar. Biliyorsun, bizim çoban, o yoldan köyün koyunlarını geçirir; o koyunların tüyleri de bu dikenlere takılır. Ben de, o yünleri toplayacağım, eğireceğim, kumaş elde edeceğim, üreteceğim, onu pazarda satacağım ve ondan sonra da senin borcunu ödeyeceğim. Hiç merak etme" diyor. Tabiî, komşu bunu duyunca, ne yapsın; gülüyor. Hoca, hiç sektirmeden "ah ulan köftehor, gördün peşin parayı gülersin" diyor.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Aynen öyle!

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Öyle mi?.. Tasdik ediyorsunuz; tabiî...

Şimdi, hükümetin getirdiği tasarıda da, ödeme planı aynen bu şekildedir. Umarım, bu konuda bir aksaklık çıkmaz. Çalışanlar, bir an evvel, ödedikleri paraları, kesilen paralarını alırlar; biz de bundan mutlu oluruz.

Hepinize, Yüce Meclise, sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.

Madde üzerinde, şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisin değerli üyeleri; işçisinden para kesip, işçisinden kestiği parayı yatırmayan kişi, bundan sonra yatırmaz; bu, üçkâğıtçı, düzenbazmış demek ki, işçinin hakkını gasp etmiş. İşçinin hakkını gasp eden adam hiçbir şeyden korkmuyorsa; onun, gelecekte eline geçecek üç kuruş parayı düşünmeden yatırmıyorsa, zaten, ben bunlara işveren demem.

Bir kere, inşallah alırız; ancak, Sayın Bakanım, bundan sonra, Türkiye'de hiçbir dürüst yatırımcı yatırım yapmaz. 4325 sayılı Yasanın 5 yıllık süresi doldu ve bitti. Hakkâri'ye yapılacak yatırım ile İstanbul'a yapılacak yatırım arasında hiçbir fark yoksa bu ülkede, siz, hiçbir dürüst yatırımcıya, doğu ve güneydoğuda tek bir çivi çaktıramazsınız. Buradan göçleri önleyemezsiniz; Türkiye'nin sosyal dengesini daha çok değiştireceksiniz. Şu anda, eğer yapacağı yatırımdan dolayı bir çıkar hesabı varsa, bu yatırımcı yatırım yapar; dürüst, namuslu yatırımcı, artık, Anadolu'ya gitmez.

Yatırım indirimlerini yüzde 40'a düşürdük. Tüm Türkiye'de, sektör ayrımı yapmadan, bölge ayrımı yapmadan. Niçin efendim, gitsin, Van'a, Hakkari'ye, Malatya'ya, Gaziantep'e, Adıyaman'a yatırım yapsın bu insanlar. Artık, bundan sonra, parasını tahsil edeceğiniz çok daha az dürüst sanayici bulacaksınız.

Türkiye'de işsizlik kol geziyor. Yatırım indirimlerini yüzde 40'a düşürdük. Şu anda Teşvik Kanunu sona erdi, dürüst yatırımcı bulamayız. (AK Parti sıralarından "Ne alakası var" sesi.) Çok alakası var efendim. Siz inceleyin, gidin Anadolu'ya bakın efendim. Her şeyi var efendim; sonuna kadar alakası var. Dürüst bir insan gidip, Anadolu'ya yatırım yapmaz. Niçin yapsın efendim?!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Maddeyle ne ilgisi var?!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Maddeyle ilgisi var efendim.

Ben, Sayın Bakanımdan rica ediyorum; gelin, bölgeler arasındaki yatırım indirimini, tüm sektörlerde, tüm bölgelerde yüzde 40'a indirilen yatırım indirimini bir daha gözden geçirin.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kanunları karıştırıyorsunuz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi, bir şey karıştırmıyorum ben.

TELAT KARAPINAR (Ankara) - Karıştırıyorsunuz; konuyla hiç ilgisi yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Siz çıkarsınız,  siz konuşursunuz, tamam mı?! O zaman, karıştırıyor dersiniz.  Nemayla ilgili efendim, işverenle ilgili bu; prim ödeyecek insanlarla ilgili.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Geçmişte kaldı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Geçmişte kalmadı efendim. Geleceğe bakıyorum ben, o zaman. Geleceğe bakıyorum. Siz hiç işveren oldunuz mu veya siz hiç işçi çalıştırdınız mı efendim? Lütfen, ekmek... Ben ekmeğin peşindeyim beyefendi, yatırımın peşindeyim. Dürüst yatırımcıyı koruyalım, kollayalım; bunu söylüyorum. Anadolu'ya gitmeyi özendirelim.

Bu madde için söz aldım; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Düzenleme

MADDE 9. - Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, bu Kanunun uygulanması ile ilgili her türlü düzenlemeyi yapmaya yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde, hukuk sistemine aykırı bir maddedir arkadaşlar.

Bakınız "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, bu Kanunun uygulanması ile ilgili her türlü düzenlemeyi -altını bir daha çiziyorum; her türlü düzenlemeyi- yapmaya yetkilidir." Böyle bir yetki veriyorsak bu yasayı niye çıkarıyoruz ki?! Bunu çıkarırız; her türlü düzenleme yetkisini veririz Sayın Bakana. Ne ödeme günü, ne tarihi, ne yürürlük tarihi... Bütün bunları bırakırız. Böyle bir düzenleme Anayasaya aykırıdır; Parlamentonun yetkilerinin bir bakana devredilmesi demektir, değerli arkadaşlar. Burada -istirham ediyorum- aranızda değerli yargıçlar var. Türk hukuk sisteminde hiçbir yasada böyle bir düzenleme yoktur. Usulle ilgili düzenlemeler yapılabilir, usulle ilgili yetkiler devredilebilir.

Sayın Başkan, siz hukukçusunuz. Sayın Adalet Bakanımız koltuğunda oturuyor, hükümet koltuğunda oturuyor. Lütfen, bu düzenlemeyi -bir redaksiyon yetkisi alınız- usulle ilgili bir düzenleme, bir yetki olarak verelim.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Başka söz talebi?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlükten kaldırılan hükümler

MADDE 10. - 9.3.1988 tarihli ve 3417 sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 12. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:   

Kullanılan oy sayısı                                :                                 201

Kabul                                :                                 196

Ret                                :                                  5

Buna göre, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar) (1)

Birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.32

                              

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.45

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 71 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

3 üncü sıraya alınan Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/545) (S. Sayısı: 118) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 118 sıra sayısıyla bastırıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Ayvazoğlu.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısına ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, dün 83 üncü yılını yaşadığımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla da Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu bu tasarı, Adalet Bakanlığınca hazırlanmış, Bakanlar Kurulunca Adalet Komisyonuna gönderilerek, Meclise sunulmuş bulunmaktadır. Tasarıyla -42 adet- çeşitli kanunlarda yer alan hapis ve para cezalarının gerek nitelik gerekse nicelik olarak değiştirilmesi öngörülmektedir. Daha açığıyla, bu tasarıda, kamusal para cezaları idarî para cezalarına ve yine, Türk Ceza Kanununun 119 uncu maddesinde yer alan, üç ayı geçmeyen hürriyeti bağlayıcı cezalar da, yine, 647 sayılı Yasanın 4 üncü maddesi kapsamında idarî para cezalarına çevrileceği hükme bağlanmaktadır. Aynı tasarıyla, sözü edilen, idarî para cezalarının tahsiline yetkili merciin de, suçun işlendiği yerin en büyük mülkü amirine ait olduğu, hüküm altına alınmış bulunmaktadır. Bu tahsile yetkili merciin ana kuralına istisnalar ise, tasarının 2 nci ve 4 üncü maddesinde yer almış bulunmaktadır. Bunlar, Deniz İş Kanununda yetkili merciin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğü olduğu, yine, Türk Sivil Havacılık Kanununda ise Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü olduğu hükme bağlanmıştır.

Bu tasarıda, verilecek idarî para cezalarına karşı yedi günlük süre içerisindeki itiraz merciin ise, suçun işlendiği yerin bağlı olduğu idare mahkemesi olduğu, ayrıca hüküm altına alınmış bulunmaktadır. Bu itiraz hakkının, Anayasamızın 125 inci maddesinde yer alan, idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetiminde olacağı kuralının da doğal sonucu olduğundan, tasarıda yer bulmasının uygunluğunu da belirtmek istiyorum.

                              

(1) 118 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Yine, bu tasarıda belirtilen, kanunlara aykırılık suçlarından dolayı haklarında soruşturma ve kamu davalarının yürümekte olduğu sanıklar için de, Anayasamızın 38 inci maddesi ile Türk Ceza Kanunun 2 nci maddesinin amir hükümleri doğrultusunda "kimseye kanunsuz ceza verilemez ve kimse işlediği suç tarihinden sonraki kanun lehinde ise,  lehe olanı uygulanır" kuralından hareketle, tasarının geçici 1 inci maddesinin yer alması da, Anayasa ve temel yasalara uygunluğun göstergesidir.

Yüce Meclise sunulan bu tasarının, gerek adaletin hızlandırılması gerekse devlete ve vatandaşa tasarruf düşünceleri ve en önemlisi de özgürlüğün kısıtlanmasında demokrasi ve hukuk devletinde çok kıskanç davranılmasının gerektiği amacıyla, uygunluğunu belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yönde, Yüce Meclisin çatısı altındaki uyumlardan, iktidar ve muhalefetin, en önemlisi de ulusumuzun mutlu olacağı bir gerçektir. Meclisin ve siyasilerin saygınlığının bir yolu da, bu anlayıştan geçmektedir. Bu anlayışla, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, siyasî iktidarın, ülkenin yararına olan tüm çalışmalarına desteğiz, bundan sonra da destek olacağız.

Değerli arkadaşlar, bunu, şu nedenlerle söylemek durumunda kaldık: İktidara mensup bazı milletvekili arkadaşlarımız, Cumhuriyet Halk Partisini kastederek "iktidar hiç mi faydalı bir şeyler yapmıyor da karşı çıkıyorsunuz" şeklinde anlayış sergilemektedirler zaman zaman. O vakit, bu soruyu biz size yönelttiğimizde, ister istemez, uyumun örnekleri olmak üzere, Anayasanın 76 ncı maddesindeki değişiklikle Başbakan olabilen Sayın Genel Başkanınızın örneğini, aile mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili kanunu, gerek Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda gerek Türk Ceza Kanunundaki değişiklikleri olsun, hâkimler ve savcılarla ilgili kanun değişiklikleri olsun gerekse onlarca uluslararası sözleşmenin onaylanması gibi, uyumlu örneklerin hangisini sayalım diye sorduğumuzda, cevap olarak -inanıyorum ki- vicdanlarınızın "evet" dediğini duymaktayız.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, siyasî iktidarı hazmetmeyi her zaman bilmişizdir, biliriz. Zira, toplumun yaşam ocağı olan demokrasinin Türkiye'de kurumsallaşmasını sağlayan, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran partinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu, 70 000 000'uyla ulusumuz ve dünya bilmekle beraber, bu olgu da, tarihin değiştirilmez, değiştirilemez bir gerçeğidir.

Değerli milletvekilleri, geliniz, bir daha 10 Nisan 2003 tarihinde, İçtüzükle ilgili yaşanan üzücü olayları yaşamayalım. Geliniz, muhalefeti yok sayma gibi bir anlayıştan vazgeçelim. Bu uğurda çok şehit veren, hepimizce yaşatılmak istenen demokrasimizde, iktidarın da, muhalefete değer vermesi, muhalefeti hazmetmeyi öğrenmesi, muhalefetin susmasını istememesi, vazgeçilemez dileğimizdir. Elbette, karşılıklı uyum bekliyoruz; ama, beklenen bu uyum, sadece ve sadece, siyasî iktidarların, politik çıkarları uğruna, farkına varamadan, ülkemizi, bazen, yabancı askerlere işgal ettirme olasılığı olmasın. Bu uyum beklentisi, sanki, milyonlarca genci, üç, dört, beş yıl gibi bir süre sonra yapılabilecek olan seçimlerde milletvekili yapma kandırmacasıyla, asıl niyet olan tüccar devlet zihniyetiyle, ülkenin ormanlarının talan ettirilmesi uğruna Anayasayı değiştirme olmasın. Bu uyum, yeter ki, ülkenin doğusu, güneydoğusu, batısı, kuzeyi, güneyiyle ulusun çıkarları adına, köylüsüyle, esnafıyla, işçi, memur, emekli, dul ve yetimleriyle, gazileriyle, şehit aileleri, işsiz gençleri adına, çocuklarımız uğruna yapılsın. İşte, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu uyumlara varız; ancak, aksine, kandırmacaların, takıyyeciliğin, din istismarcılığının karşısında, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, her zaman varız. Bunu söylerken, burada bulunan değerli milletvekili arkadaşlarımızın hiçbirisini kastetmiş değiliz; ancak, bunların bazen kullanılarak, kullanılmak istenilerek, burada bulunan arkadaşlarımızın da suçlandığının ve töhmet altında tutulduğunun da bir gerçek olduğunu hepimiz görelim diye söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, 83 üncü kuruluş yıldönümünü kutladığımız bu bayramda, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, bizlere, sonsuza kadar bıraktığı cumhuriyet için, ulusal iradenin özgür milletvekilleri olarak O'na hep birlikte minnet ve şükranlarımızı sunalım; O'na cumhuriyetin bekçileriyiz, ruhun şad olsun diyelim.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi, sunulan tasarıya bir kez daha uyum adına olumlu oy vereceğimizi bildirerek en içten saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayvazoğlu.

Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?..

HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Köylü.

AK PARTİ GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu hakkında açıklamalar yapmak üzere AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla 42 adet özel kanunda değişiklik yapılmaktadır. Bu değişiklikle, bu kanunlardaki hürriyeti bağlayıcı ceza ve para cezaları, idarî para cezasına dönüştürülmektedir. Peki, neden böyle bir uygulamaya gerek görülmüştür: Birinci olarak, burada isimlerini saymak istemediğim toplam 42 adet özel kanundaki ceza hükümlerinin, bir iki istisnası hariç olmak üzere, tamamına yakını para cezasını içermektedir. Bu cezalar zaman zaman artırılmakla birlikte, kanun maddelerinde yazılı miktarların ne zaman, ne kadar artırıldığı ve halen ne miktarda tatbik edilmesi gerektiği kargaşaya yol açmaktadır. Bu bakımdan, öncelikle bu cezaların güncelleştirilmesi zarurî olmuş ve bu tasarıyla bu da yapılmaktadır.

İkinci husus, bahse konu 42 adet özel kanundaki suçlar görevliler tarafından soruşturulmakta ve tespit edilmekte, daha sonra da cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirilmektedir. Cumhuriyet savcıları da, çoğu zaman, Türk Ceza Kanununun 119 uncu maddesine göre, suçun faillerine bir önödeme ihtarı göndermektedir. Önödeme tebliğine rağmen verilen on günlük süre içerisinde para cezası ödenmezse, mahkemeye dava açılmaktadır. Bu defa, dosya mahkemede ele alınmakta ve genellikle de önödeme ihtarındaki ceza yarı oranında artırılarak mahkûmiyet hükmü kurulmaktadır. Çok nadir olarak da, madde metninde bulunan hapis cezası verilmekte, hapis cezası da sonuç olarak paraya çevrilmektedir. Bu kanunlardaki suçların neredeyse tamamına yakını şeklî suçtur; uzun boylu bir araştırmayı, incelemeyi, üzerinde tartışmayı gerektiren suçlar değildir. Şu halde, sonunda yine para cezası verilecek bu suçların adlî yargıda, özellikle sulh ceza mahkemelerinde görülmesini gerektirecek hukuksal bir neden bulunmamaktadır.

Gelelim işin diğer bir boyutuna; bu da, birinci derece adlî yargı mahkemeleri ve Yargıtayın iş yüküyle ilgilidir. Burada, birinci derece mahkemelerine; yani, sulh ceza mahkemelerine gelen iş sayısından bahsetmek istemiyorum; ancak, yine de birkaç örnek verelim. Mahkemelere açılan davalarda verilen kararlar, 1998 yılında 907 000, 1999 yılında 1 093 000, 2000 yılında 1 189 000, 2001 yılında 1 563 000'dir. Ceza mahkemelerinden verilip de temyize giden ve Yargıtay ceza dairelerinde görülen dava sayısı ise 45 000'dir. Bu bilgiler, bize, mahkemelerin iş yükünü hafifletmek için bu para cezalarının idarî para cezasına dönüştürülmesindeki zarureti ortaya koymaktadır.

Tasarıda, ayrıca, bu idarî para cezalarını verecek merci de düzenlenmiştir. Keza "verilen para cezalarına itirazın, yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine yapılacağı" hükmü de karar altına alınmıştır. Her ne kadar ilk bakışta, itiraz merciin idare mahkemesi yerine, sulh ceza mahkemesi olmasının daha uygun olabileceği fikri akla gelmekteyse de, buna göre verilen idarî para cezalarına itiraz, Anayasa Mahkemesinin 8.10.2002 tarih ve 2001/225 esas, 2002/88 karar; yine Yüksek Mahkemenin 15.5.1997 tarih ve 96/72 esas, 97/51 karar sayılı hükmü ve buna uyularak verilen Danıştay 6. Dairesinin 2002/628 esas ve 1324 karar sayılı kararları karşısında idare mahkemesine yapılacaktır. Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı gözönüne alındığında, buna uygun düzenleme yapılmak mecburiyeti doğmuştur ve kanun da buna uygun olarak düzenlenmiştir.

Keza, itirazın yapılacağı merci yanında, süresi de belirtilmiştir. Ayrıca, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yapılacak itiraz, infazı durdurmayacak ve itiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde yapılan bir incelemeyle sonuçlandırılacaktır.

Verilen para cezaları ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre tahsil edilecektir.

Değerli milletvekilleri, tasarıya bir de geçici madde eklenmiştir. Bu geçici maddeye göre, cumhuriyet savcıları, halen ellerinde bulunan hazırlık evrakına takipsizlik kararı vererek, evrakı, yetkili idarî mercie göndereceklerdir. Mahkemeler de aynı şekilde ellerinde bulunan dosyalara görevsizlik kararı vererek, ilgili mercie intikal ettireceklerdir.

Keza, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Yargıtay daireleri ellerinde bulunan dosyaları iade ederek, kanun gereğince işlem yapılmak üzere mahkemelerine göndereceklerdir.

Kısaca, izah ettiğimiz gibi, takdirlerinize sunulan tasarı, günümüz hukukuna ve koşullarına uygun bir düzenleme şeklinde hazırlanmıştır. Tasarıya olumlu oy vereceğiniz kanaatinde olduğumu belirterek, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Köylü.

Başka söz talebi?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BAZI KANUNLARDAKİ CEZALARIN İDARÎ PARA CEZASINA

DÖNÜŞTÜRÜLMESİNE DAİR KANUN TASARISI

MADDE  1. - Aşağıda tarih ve sayısı belirtilen kanunlardan;

A - 1) 2.1.1924 tarihli ve 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanunun; 9 uncu maddesinde yer alan "ve berayı muhakeme resen sulh mahkemesine" ibaresi "edilerek belediye başkanlığına", 10 uncu maddesinin birinci cümlesinde yer alan "beş liradan beş yüz liraya kadar cezayınakdi" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası",

2) 4.2.1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun; 22 nci maddesinde yer alan "bir liradan beş liraya kadar cezayi nakdi" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 24 üncü maddesinde yer alan "bir liradan on liraya kadar cezayi nakdi veya bir günden bir aya kadar hapisle mücazat olunur." ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idari para cezası ile cezalandırılırlar.", 25 inci maddesinde yer alan "bir liradan on liraya kadar cezayi nakdi" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası",

3) 10.6.1926 tarihli ve 927 sayılı Sıcak ve Soğuk Maden Sularının İstismarı ile Kaplıcalar Tesisatı Hakkında Kanunun ek 2 nci maddesinin ikinci cümlesinde yer alan "şişeleri muhteviyatiyle beraber müsadere edilir ve mütecasirlerinden beher şişe için bir liradan on beş liraya kadar para cezası alınır." ibaresi "şişelerine içindekilerle beraber elkonulur ve sorumlularına beher şişe için onikimilyon lira idarî para cezası verilir, el konulan şişelerin içindekilerle beraber müsaderesine sulh ceza mahkemesince karar verilir.",

4) 2.3.1927 tarihli ve 984 sayılı Ecza Ticarethaneleriyle Sanat ve Ziraat İşlerinde Kullanılan Zehirli ve Müessir Kimyevi Maddelerin Satıldığı Dükkânlara Mahsus Kanunun; 21 inci maddesinde yer alan "mahkemece birinci defa elli liradan iki yüz liraya kadar hafif cezayı nakdi hükmolunur. Tekerrürü halinde ceza taz'if edilir ve yahut ticarethane üç ayı geçmemek üzere muvakkaten kapatılır." ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası verilir. Suçun tekrarı hâlinde ceza iki kat olarak uygulanır, ticarethane ve bu gibi maddelerin satıldığı yerler bir ay süre ile o yerin en büyük mülkî amiri tarafından kapatılır.",

5) 11.4.1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun; 26 ncı maddesinde yer alan "yirmi beş liradan iki yüz liraya kadar hafif cezayı nakdi" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 27 nci maddesinde yer alan "beş liradan yüz liraya kadar hafif cezayı nakdi" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 42 nci maddesinde yer alan "on liradan yüz liraya kadar hafif cezayı nakdi ile mahkûm edilir." ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası verilir.", 44 üncü maddesinde yer alan "beş liradan elli liraya kadar hafif cezayı nakdi" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 55 inci maddesinde yer alan "beş liradan elli liraya kadar hafif cezayi nakdiye mahkûm edilirler." ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası ile cezalandırılırlar.", 56 ncı maddesinde yer alan "beş liradan  elli liraya kadar hafif cezayınakdi" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 62 nci maddesinde yer alan "beş liradan yirmi beş liraya kadar hafif cezayi nakdi" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 67 nci maddesinde yer alan "beş liradan elli liraya kadar hafif cezayi nakdi" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 68 inci maddesinde yer alan "yirmi beş liraya kadar hafif cezayi nakdi alınır." ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası alınır.", 70 inci maddesinin son cümlesinde yer alan "alâkadarın şikâyetine bağlı olmak şartiyle on liradan iki yüz liraya kadar hafif cezayınakdi" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası",

6) 14.5.1928 tarihli ve 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanununun; 18 inci maddesinde yer alan "temin ettikleri veya etmek istedikleri menfaatin iki mislinden aşağı olmamak üzere ağır para cezasiyle cezalandırılırlar. Şu kadar ki bu para cezası iki yüz liradan aşağı olamaz. Tekerrürü halinde ruhsatname geri alınır." ibaresi "beşyüzmilyon lira idarî para cezasıyla cezalandırılırlar. Suçun tekrarı hâlinde iki kat para cezası verilir ve ruhsatname geri alınır.", 19 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "50 liradan 200 liraya kadar" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira" aynı fıkrada yer alan "200 liradan 500 liraya kadar ağır para cezasiyle" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezasıyla", 20 nci maddesinde yer alan "beş liradan yüz liraya kadar hafif cezayı nakdi" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası",

7) 24.4.1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun; 288 inci maddesinde yer alan "bir haftadan üç aya kadar hafif hapis veya on liradan yüz liraya kadar hafif para cezasına mahkûm edilirler." ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası ile cezalandırılırlar.", 289 uncu maddesinde yer alan "yüz liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "yüzmilyon lira idarî para cezası", 292 nci maddesinde yer alan "500 numaralı Rüsumu Sıhhiye Kanunu mucibince ve para cezası" ibaresi "6.11.1981 tarihli ve 2548 sayılı Gemi Sağlık Resmi Kanunu gereğince verilecek para cezasından ayrı olarak seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 293 üncü maddesinde yer alan "500 numaralı Rüsumu Sıhhiye Kanununda mündemiç cezayı nakdilerin on misli alınmak suretiyle" ibaresi "Gemi Sağlık Resmi Kanununda yer alan para cezalarının on katı idarî para cezasıyla", 294 üncü maddesinde yer alan "yüz liradan beş yüz liraya kadar ağır cezayı nakdi" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası",

8) 24.5.1933 tarihli ve 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanununun; 40 ıncı maddesinde yer alan "on beş günden üç aya kadar hafif hapis cezasile" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezasıyla", 41 inci maddesinde yer alan "yüz liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası", 42 nci maddesinde yer alan "iki yüz liradan beş yüz liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", 45 inci maddesinde yer alan "bu kanunda ayrıca ceza tâyin edilmediği ve Türk Ceza Kanununa göre daha ağır cezayı istilzam etmediği takdirde elli liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezası veya üç günden on beş güne kadar hafif hapis cezası" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası",

9) 19.4.1937 tarihli ve 3153 sayılı Radiyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanunun; 11 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "50 liradan 100 liraya kadar" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", aynı  fıkrada  yer alan  "200 liradan 500 liraya kadar ağır para cezasile" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezasıyla", 13 üncü maddesinde yer alan "100 liradan 500 liraya kadar ağır para cezasile" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezasıyla",

10) 5.7.1939 tarihli ve 3670 sayılı Milli Piyango Teşkiline Dair Kanunun; 13 üncü maddesinde yer alan "yirmi liradan yüz liraya kadar hafif para cezasına mahkûm edilecekleri gibi bayilik ruhsatnameleri de istirdad edilir." ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezasıyla cezalandırılacakları gibi bayilik ruhsatnameleri de o yerin en büyük mülkî amiri tarafından geri alınır.",

11) 30.12.1940 tarihli ve 3958 sayılı Gözlükçülük Hakkında Kanunun; 12 nci maddesinde yer alan "25 liradan 250 liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilir" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası ile cezalandırılır", 15 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yirmi beş liradan yüz liraya kadar hafif para cezasiyle" ibaresi "eylemleri ayrı bir suç oluştursa dahi ayrıca yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezasıyla", aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "yirmi beş liradan yüz liraya kadar" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası", aynı fıkrada yer alan "tekerrüründe elli liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "suçun tekrarında üçyüzkırksekizmilyon lira idarî para cezası", 16 ncı maddesinde yer alan "on liradan elli liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası",

12) 2.3.1950 tarihli ve 5584 sayılı Posta Kanununun; 56 ncı maddesinde yer alan "3 liradan 30 liraya kadar hafif" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", aynı maddede yer alan "200 liradan 1000 liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", 57 nci maddesinin (I) numaralı fıkrasında yer alan "200 liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "eylemleri ayrı bir suç oluştursa dahi ayrıca seksenyedimilyon lira idarî para cezası", aynı maddenin (II) numaralı fıkrasında yer alan   "200 liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "eylemleri ayrı bir suç oluştursa dahi ayrıca yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası", 58 inci maddesinde yer alan "100 liradan 1000 liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", 59 uncu maddesinin (I) numaralı fıkrasında yer alan "50 liraya kadar hafif para cezasiyle" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezasıyla",

13) 15.7.1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun; 24 üncü maddesinde yer alan "5 liradan 100 liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 27 nci maddesinde yer alan "kanunda" ibaresi "Kanunun 25 ve 26 ncı maddelerinde",

14) 23.1.1953 tarihli ve 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun; ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "500 liradan 1000 liraya kadar ağır para cezasiyle" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezasıyla", aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "mahkûm olmasına" ibaresi "idarî para cezası verilmesine", aynı fıkrada yer alan "1000 liradan 2500 liraya kadar ağır para cezası hükmolunur." ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası verilir.",

15) 18.12.1953 tarihli ve 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanunun;       42 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "bunların hepsi müsadere ve imha edilmekle" ibaresi "bunlara el konulup usulüne uygun şekilde yok edilmekle", aynı fıkrada yer alan "(100) liradan (1000) liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası", 44 üncü maddesinde yer alan "100 liradan 500 liraya kadar hafif para cezasiyle" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezasıyla", 45 inci maddesinde yer alan "50 liradan 500 liraya kadar ağır para cezasiyle" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezasıyla",

16) 25.2.1954 tarihli ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanununun; 11 inci maddesinde yer alan "(50) liradan (200) liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası",

17) 2.3.1954 tarihli ve 6301 sayılı Öğle Dinlenmesi Kanununun; 7 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "vekilleri hakkında yüz liradan aşağı olmamak üzere hafif para cezası hükmolunur." ibaresi "vekillerine seksenyedimilyon lira idarî para cezası verilir. Bu idarî para cezası 15.5.1930 tarihli ve 1608 sayılı Umuru Belediyeye Müteallik Ahkâmı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih ve 486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil Kanuna göre verilir ve tahsil olunur.",

18) 9.3.1954 tarihli ve 6343 sayılı Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanunun; 65 inci maddesinde yer alan "hekimler hakkında işledikleri suçun mahiyet ve ehemmiyetine göre 10 liradan 100 liraya kadar ağır para cezası hüküm olunur." ibaresi "hekimlere üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası verilir.", 66 ncı maddesinde yer alan "edenler hakkında 100 liradan 500 liraya kadar ağır para cezası hüküm olunur." ibaresi "edenlere altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası verilir.", 67 nci maddesinde yer alan "mensupları hakkında işledikleri suçun mahiyet ve ehemmiyetine göre 10 liradan 100 liraya kadar para cezası hüküm olunur." ibaresi " mensuplarına üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası verilir.", 70 inci maddesinde yer alan " etmiyenler hakkında 5 liradan 25 liraya kadar hafif para cezası hüküm olunur." ibaresi "etmeyenlere seksenyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",

19) 17.4.1957 tarihli ve 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanununun; 9 uncu maddesinde yer alan " göndermiyenler hakkında bir aydan altı aya kadar hafif hapis veya 100 liradan 1000 liraya kadar hafif para cezası ve tekerrürü halinde de her ikisi birlikte hükmolunur." ibaresi " göndermeyenlere dörtyüzmilyon lira idarî para cezası verilir. Suçun tekrarı hâlinde para cezası iki kat olarak uygulanır.", 10 uncu maddesinde yer alan " etmiyenler hakkında 100 liradan 1000 liraya kadar hafif para cezası hükmolunur." ibaresi " etmeyenlere ikiyüzmilyon lira idarî para cezası verilir.", 11 inci maddesinde yer alan " bildirenler hakkında üç aydan altı aya kadar hapis veya 500 liradan 5000 liraya kadar ağır para cezası hükmolunur." ibaresi " bildirenlere sekizyüzmilyon lira idarî para cezası verilir.",

20) 9.6.1958 tarihli ve 7126 sayılı Sivil Savunma Kanununun; 48 inci maddesinde yer alan "bir aydan üç aya kadar hapis veya 100 liradan 500 liraya kadar para cezası ile tecziye olunurlar." ibaresi "dörtyüzellimilyon lira idarî para cezasıyla cezalandırılırlar.", 51 inci maddesinde yer alan "on günden bir aya kadar hapis veya 50 liradan 250 liraya kadar para cezası hükmolunur." ibaresi "dörtyüzmilyon lira idarî para cezası verilir.", 53 üncü maddesinde yer alan "on günden bir aya kadar hapis cezası veya 50 liradan 250 liraya kadar para cezası hükmolunur." ibaresi "üçyüzellimilyon lira idarî para cezası verilir.",

21) 4.1.1960 tarihli ve 7402 sayılı Sıtmanın İmhası Hakkında Kanunun; 15 inci maddesinde yer alan "500 liradan 2500 liraya kadar ağır para cezasiyle" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezasıyla", 16 ncı maddesinde yer alan "25 liradan 100 liraya kadar hafif para cezasına mahkûm edilirler. Tekerrürü halinde hafif para cezası iki kat olarak hükmolunur." ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezasıyla cezalandırılırlar. Suçun tekrarı hâlinde para cezasının iki katı verilir.", 17 nci maddesinde yer alan "100 liradan 500 liraya kadar ağır para cezasiyle" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezasıyla", aynı maddede yer alan "Tekerrürü hâlinde ağır para cezası iki kat olarak hükmolunur." ibaresi "Suçun tekrarı hâlinde para cezasının iki katı verilir.", 18 inci maddesinde yer alan "2500 liradan 10000 liraya kadar ağır para cezasiyle" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezasıyla", 19 uncu maddesinde yer alan "100 liradan 500 liraya kadar ağır para cezasiyle" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezasıyla", aynı maddede yer alan "Tekerrürü halinde cezanın asgari haddi 250 liradan aşağı olamaz." ibaresi "Suçun tekrarı hâlinde para cezasının iki katı verilir.", 20 nci maddesinde yer alan "mahalli Cumhuriyet Müddeiumumiliğine" ibaresi "yetkili mercie",

22) 6.5.1960 tarihli ve 7472 sayılı Ziraat Yüksek  Mühendisliği  Hakkında Kanunun; 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "500 liradan 1000 liraya kadar ağır para cezasiyle" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezasıyla",

23) 16.12.1960 tarihli ve 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanunun; 18 inci maddesinin (a) bendinde yer alan "500 liradan 3000 liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası", aynı maddenin (b) bendinde yer alan "500 liradan 1500 liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası",

24) 5.1.1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun; 57 nci maddesinde yer alan "bir aya kadar hafif hapis cezası" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 59 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "iki aya kadar hafif hapis cezası ile birlikte 250 liradan aşağı olmamak üzere hafif para cezası" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası",

25) 21.8.1963 tarihli ve 308 sayılı Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunun; 13 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "1.000 liradan 6.000 liraya kadar ağır para cezasiyle" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezasıyla", 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "500 liradan 1.000 liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır. Ayrıca Bakanlığın vazifeli teşkilâtınca zaptolunan tohumlukların müsaderesine de mahkemelerce karar verilir." ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası ile cezalandırılır. Tohumluklara el konulur ve el konulan tohumlukların müsaderesine sulh ceza mahkemesince karar verilir.", aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "ağır para cezası 3.000 liradan aşağı olamaz." ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası verilir.", aynı maddenin üçüncü fıkrasında yer alan "tekerrürü halinde bir yıldan beş yıla kadar tohumluk ticaretinden men cezası da verilir." ibaresi "tekrarı hâlinde para cezası iki katı olarak alınır.",

26) 20.4.1967 tarihli ve 854 sayılı Deniz İş Kanununun; 51 inci maddesinin (I) numaralı bendinde yer alan "100 liradan aşağı olmamak üzere iki katı tutarında ağır para cezası hükmolunur." ibaresi "yediyüzmilyon liradan aşağı olmamak üzere, iki katı tutarında idarî para cezası verilir.", aynı maddenin (II) numaralı bendinde yer alan "1000 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası hükmolunur." ibaresi "birmilyar lira idarî para cezası verilir.", aynı bentte yer alan "2 kattan aşağı olamaz." ibaresi "iki kat olarak uygulanır.", 52 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "2000 liradan az olmamak üzere ağır para cezası" ibaresi "yediyüzmilyon lira idarî para cezası", aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "250 liradan az olmamak üzere ağır para cezası hükmolunur." ibaresi "üçyüzellimilyon lira idarî para cezası verilir.", 53 üncü maddesinde yer alan "500 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası hükmolunur." ibaresi "dörtyüzmilyon lira idarî para cezası verilir.",

27) 6.6.1972 tarihli ve 1593 sayılı Erişme Kontrollu Karayolları Kanununun;  12 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "50 TL.sından 1.000 TL.sına kadar hafif para cezası ve 5 günden 30 güne kadar hafif hapis cezasına çarptırılırlar." ibaresi "yüzyirmimilyon lira idarî para cezasıyla cezalandırılırlar.",

28) 29.5.1973 tarihli ve 1734 sayılı Yem Kanununun; 13 üncü maddesinde yer alan "250 liradan 1000 liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası",

29) 16.6.1983 tarihli ve 2841 sayılı Zorunlu İlköğrenim Çağı Dışında Kalmış Okuma-Yazma Bilmeyen Vatandaşların, Okur-Yazar Duruma Getirilmesi veya Bunlara İlkokul Düzeyinde Eğitim-Öğretim Yaptırılması Hakkında Kanunun; 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "beşbin liradan yirmibeşbin liraya kadar hafif para cezasıyla" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezasıyla", 11 inci maddesinde yer alan "ikibin liradan onbin liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 12 nci maddesinde yer alan "ikibin liradan onbin liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası",

  30) 16.6.1983 tarihli ve 2844 sayılı Fındık Üretiminin Planlanması ve Dikim Alanlarının Belirlenmesi Hakkında Kanunun; 7 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "onbin liradan az olmamak üzere ağır para cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası", aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "beşbin liradan onbeşbin liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur." ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",

31) 23.6.1983 tarihli ve 2860 sayılı Yardım Toplama Kanununun; 29 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "üç aydan altı aya kadar hafif hapis ve ikibinbeşyüz liradan onbin liraya kadar hafif para cezasına mahkûm edilirler." ibaresi "altıyüzonmilyon lira idarî para cezasıyla cezalandırılırlar.", aynı fıkrada yer alan "iki aydan dört aya kadar hafif hapis ve ikibin liradan yedibin beşyüz liraya kadar hafif para cezasına mahkûm edilirler. Ayrıca, her iki hâlde de, izinsiz toplanan mal ve paranın müsaderesine hükmolunur." ibaresi "dörtyüzotuzbeşmilyon lira idarî para cezasıyla cezalandırılırlar.", aynı maddenin son fıkrasında yer alan "davrananların fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde haklarında, bir aydan üç aya kadar hafif hapis cezası hükmolunur." ibaresi "davranışta bulunanlara eylemleri ayrı bir suç oluşturmadığı takdirde yüzyetmişbeşmilyon lira idarî para cezası verilir.",

32) 25.7.1983 tarihli ve 2866 sayılı Öğrencilerle İlgili Bazı Basılı Evrakın Millî Eğitim Bakanlığınca Hazırlanması, Bastırılması ve Satılması Hakkında Kanunun; 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "ellibin liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası",

33) 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun; 75 inci maddesinde yer alan "beşbin liradan onbin liraya kadar ağır para cezasıyla" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezasıyla", 78 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "beşbin liradan onbin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası" aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "onbin liradan yirmibin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası", aynı maddenin üçüncü fıkrasında yer alan "beşbin liradan onbin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", 83 üncü maddesinde yer alan "beşbin liradan onbin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", 86 ncı maddesinde yer alan "üçbin liradan onbin liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur." ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",

34) 14.10.1983 tarihli ve 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununun; 143 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "on bin liradan yüzbin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası", 144 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "beşbin liradan ellibin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", 145 inci maddesinde yer alan "beşbin liradan yirmibeşbin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası",

35) 4.12.1984 tarihli ve 3092 sayılı Çay Kanununun; 2 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "75 bin TL. ağır para cezasına hükmedilir." ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",

36) 7.6.1985 tarihli ve 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Kanununun; 46 ncı maddesinde yer alan "yüzbin liradan üçyüzbin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası",

37) 8.5.1986 tarihli ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun  48 inci maddesinde yer alan "onbin liradan ellibin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "onbin liradan ellibin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmiyorsa otuzbin liradan üçyüzbin liraya kadar ağır para cezasıyla" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezasıyla", 50 nci maddesinde yer alan "beşbin liradan ellibin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası", 51 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "onbin liradan ellibin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "iki misli artırılarak hükmolunur." ibaresi "iki kat artırılarak verilir.", 55 inci maddesinde yer alan "onbin liradan yüzbin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası",

Şeklinde,

B- 1) Hafta Tatili Hakkında Kanunun; 10 uncu maddesinin ikinci ve üçüncü cümleleri "Bu maddede yazılı olan para cezaları 15.5.1930 tarihli ve 1608 sayılı Umuru Belediyeye Müteallik Ahkâmı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih ve 486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil Kanuna göre verilir ve tahsil olunur.",  11 inci maddesinde yer alan "nakdi cezalar" ibaresi "idarî para cezaları",

2) Telgraf ve Telefon Kanununun; 23 üncü maddesi,

"Madde 23. - Özel haberleşmeyi resmî niteliğe dönüştüren veya dönüştürtenlerden ücreti ödettirilmekle birlikte seksenyedimilyon lira idarî para cezası alınır. Özel haberleşmeyi servis tarzına geçiren telgraf memurlarına telgraf ücreti ödettirilmekle birlikte ayrıca seksenyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",

3) 19.4.1926 tarihli ve 815 sayılı Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Kara Suları Dahilinde İcrayı San'at ve Ticaret Hakkında Kanunun 5 inci maddesi,

"Madde 5. - Bu Kanunun 1 inci maddesi hükmüne aykırı olarak Türkiye limanları arasında kabotaj yapan gemiler ve yabancılara ait deniz taşıtlarına birmilyar lira idarî para cezası verilir. Gemiler ve deniz taşıt araçları 1 inci maddenin ikinci fıkrası gereğince bir yıl Türkiye limanları için yük ve yolcu almak ve çıkarmaktan yasaklanır; Kanuna aykırı hareket eden gemi, bir denizcilik şirketine veya birden çok gemiye sahip olan bir veya birden çok şahsa ait olursa, yük  ve  yolcu almak ve çıkarmaktan yasaklama cezası, şirketin veya şahısların diğer gemilerine de uygulanır. Bu Kanunun 2 ve 3 üncü maddelerinde belirtilen yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan hakları kullanan yabancılara ikiyüzaltmışmilyon lira idarî para cezası verilir. Suçun tekrarı hâlinde bu ceza iki kat olarak uygulanır.

Birinci fıkrada yazılı olan idarî para cezalarıyla yasaklamalar o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. Derhâl ve defaten idarî para cezasını ödemeyen veya bu hususta teminat ve kefâlet göstermeyen gemiler ve diğer deniz vasıtaları seferden ve faaliyetten alıkonulur. Para cezasına ve yasaklamaya ilişkin kararlar deniz taşıtları için kaptana veya ilgilisine, diğer eylemler için faile 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur. Yasaklama kararı idare mahkemesi kararının kesinleşmesinden sonra uygulanır."

4) 19.3.1927 tarihli ve 992 sayılı Serirî Taharriyat ve Tahlilât Yapılan ve Maslî Teamüller Aranılan Umuma Mahsus Bakteriyoloji ve Kimya Lâboratuvarları Kanununun; 9 uncu maddesinin birinci fıkrası "Uzman olup da izinsiz lâboratuvar açanın lâboratuvarı, bu Kanunda yazılı usul uyarınca izin alınıncaya kadar Sağlık Bakanlığınca kapatılır. Uzman olmayıp da bu çeşit lâboratuvar açanlara veya izin ile açmış oldukları lâboratuvarlarını uzman olmayanlara terk edenlere yediyüzellimilyon lira idarî para cezası verilir ve ayrıca lâboratuvar kapatılır.",

10 uncu maddesi,

"Madde 10. - Fenne uygun tahliller yerine getirilmediği ve beyannamesinde belirtilen hükümlere uymadığı veya bu Kanunun 7 nci maddesi uyarınca düzenlenen yönetmeliğe aykırı hareket ettiği belirlenenlere yediyüzellimilyon lira idarî para cezası verilir. Eylemin tekrarı hâlinde birmilyar lira idarî para cezası alınmakla beraber lâboratuvarı bir ay süreyle o yerin en büyük mülkî amiri tarafından kapatılır; eylemin ikiden fazla tekrarı hâlinde birmilyarbeşyüzmilyon lira idarî para cezası verilmekle birlikte ruhsatnamesi o yerin en büyük mülkî amiri tarafından geri alınır.

Birinci fıkrada ve 9 uncu maddede yazılı para cezalarıyla 9 uncu maddenin birinci fıkrasındaki kapatma kararı hariç diğer kapatma, ruhsatnamenin geri alınması işlemlerine ilişkin kararlar, o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları, 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur."

5) Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun; 54 üncü maddesi,

"Madde 54. - Diploma veya belgesi olmadığı hâlde ebeliği sanat ittihaz edenlere sanatlarının icrası sırasında herhangi bir suç işlemediği takdirde seksenyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",

61 inci maddesi,

"Madde 61. - Ruhsatsız ve izinsiz sünnetçilik edenlere sanatlarının icrası sırasında herhangi bir suç işlenmediği takdirde seksenyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",

6) 21.6.1934 tarihli ve 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanununun; 10 uncu maddesinde yer alan "mahkemece elli liradan aşağı olmamak üzere hafif para cezasiyle cezalandırılır ve vermediği basma yazı ve resimleri aynen vermesine de hükmolunur." ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası ile cezalandırılırlar. Para cezasının kesinleşmesinden sonra suça konu basma yazı ve resimlerin Milli Eğitim Bakanlığına verilmesine sulh ceza mahkemesince karar verilir ve ilgili basma yazı ve resimleri aynen vermekle de yükümlü tutulur.",

7) 27.1.1936 tarihli ve 2903 sayılı Pamuk Islahı Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrası, "Bu Kanun hükümlerine aykırı hareket edenlere üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",

8) Radiyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanunun 11 inci maddesinin ikinci fıkrası, "İzin almaksızın evvelce müracaat edip de müracaatları reddedilenlerden böyle bir müessese açanlara üçyüzkırkyedimilyon lira ve mütehassıs olmayana altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası verilir.",

9) 13.6.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun; 26 ncı maddesi,

  "Madde 26. - a) Çalıştırdığı gazeteci ile 4 üncü maddede gösterilen şekilde yazılı iş akdi yapmayan işverene beher mukavele için altıyüzmilyon lira,

b) 6 ncı maddenin ikinci fıkrasında bahsi geçen tazminatı gazeteciye ödemeyen işverene ikimilyar lira,

c) 18 inci maddede yazılı ölüm tazminatını hak sahiplerine ödemeyen işverene ikimilyar lira,

idarî para cezası verilir, ayrıca yukarıdaki (b) veya (c) bentlerinde yazılı tazminatlar da hak sahiplerine ödenir.",

27 nci maddesi,

 "Madde 27- a) 14 üncü maddede yazılı ücreti gazeteciye zaruret olmaksızın zamanında ödemeyen,

b) 16 ncı maddenin birinci veya ikinci yahut da üçüncü fıkralarında yazılı bulunan hâllerde gazeteciye verilmesi gereken ücreti ödemeyen,

c) 17 nci maddenin birinci veya üçüncü fıkralarında yazılı hâllerde gazeteciye verilmesi gereken ücreti yahut da maddenin ikinci fıkrasında sözü edilen tazminatı ödemeyen,

İşverene birmilyarikiyüzmilyon lira idarî para cezası verilir.",

30 uncu maddesi,

"Madde 30. - Bu Kanunun 25 inci maddesi hükmüne aykırı hareket eden işverene ikimilyar lira idarî para cezası verilir.

Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları o yerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge müdürü tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları, 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.",

10) Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanunun 42 nci maddesinin ikinci fıkrası, "Yukarıda yazılı eylemin tekrarında para cezası iki kat artırılarak verilir. Ayrıca müessesenin o yerin en büyük mülkî amiri tarafından bir aydan üç aya kadar kapatılmasına da karar verilir.",

11) Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanunun 73 üncü maddesi,

"Madde 73. - Bu Kanunun 68, 69 ve 71 inci maddelerinde yazılı suçlara ait davalara sulh ceza mahkemelerinde bakılır.",

12) İlköğretim ve Eğitim Kanununun; 55 inci maddesinin son cümlesi, "Yapılan tebliğde okulca kabul edilecek geçerli sebepler dışında çocuğun okula gönderilmemesi hâlinde idarî para cezasıyla cezalandırılacağı bildirilir.",

56 ncı maddesi,

"Madde 56. - Muhtarlıkça veya mülkî amirce yapılan tebliğe rağmen çocuğunu okula göndermeyen veli veya vasi veya aile başkanlarına okul idaresince tespit edilen çocuğun okula devam etmediği beher gün için onmilyon lira idarî para cezası verilir. Bu para cezasına rağmen çocuğunu okula göndermeyen veya göndermeme sebeplerini okul idaresine bildirmeyen çocuğun veli veya vasi veya aile başkanına üçyüzmilyon lira idarî para cezası verilir.",

59 uncu maddesinin son fıkrası "Bu fiilleri tekrar edenler hakkında verilecek ceza iki kat olarak uygulanır.",

                   13) Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunun  13 üncü maddesinin ikinci fıkrası, "Ayrıca tohumluklara el konulur.",

14) Deniz İş Kanununun; 50 nci maddesi,

"Madde 50. - a) Kanunun 5 inci maddesi gereğince gemi adamları ile yazılı akit yapmayan,

b) 11 inci madde gereğince gemi adamına çalışma ve kimlik karnesi vermeyen,

c) 12 nci madde gereğince işinden ayrılan gemi adamına çalışma belgesi vermeyen, beş  işçiye  kadar (beş işçi  dahil) işçi  çalıştıran işveren  veya  vekili birmilyar lira, daha fazla işçi çalıştıranlara ikimilyar lira idarî para cezası verilir. Eylemin tekrarı hâlinde belirtilen bu cezalar iki katı olarak verilir.

ç) 13 üncü madde gereğince sakat ve eski hükümlü gemi adamı çalıştırma ile ilgili kanun ve tüzük hükümlerine uymayan işveren veya işveren vekiline çalıştırmadığı her sakat veya eski hükümlü ve çalıştırmadığı her ay için birmilyarbeşyüzmilyon lira idarî para cezası verilir.",

Şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Deniz İş Kanununa aşağıdaki madde eklenmiştir.

"EK MADDE 1. - 51 inci maddenin son fıkrası hariç olmak üzere, bu Kanundan doğan suçlara ilişkin davalar, geminin bağlama limanının bulunduğu yer yetkili idare mahkemesinde görülür.

Bu Kanunun 50 nci maddesi, 51 inci maddesinin birinci fıkrası, 52 nci maddesi ve 53 üncü maddesinde yazılı para cezaları gerekçesi belirtilmek suretiyle geminin bağlama limanının bulunduğu yer Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge müdürünce verilir. İdarî nitelikteki para cezaları ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur."

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Yardım Toplama Kanununun 29 uncu maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Bu maddede yazılı olan para cezaları o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

       Yukarıdaki fıkralara aykırı davranış sonucu izinsiz toplanan mal ve paralara idarece verilen cezalar kesinleşinceye kadar elkonulur. Para cezasının kesinleşmesinden sonra elkonulan mal ve paraların müsaderesine sulh ceza mahkemesince karar verilir."

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Türk Sivil Havacılık Kanununun 145 inci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Bu Kanunun 143, 144 ve 145 inci maddelerinde yazılı olan para cezaları Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürü tarafından verilir. Verilen kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

Bu Kanunun 18, 19 ve 25 inci maddelerine aykırı davranış sonucu elde edilen paraya, idarece verilen cezalar kesinleşinceye kadar elkonulur. Para cezasının kesinleşmesinden sonra elkonulan paraların müsaderesine sulh ceza mahkemesince karar verilir."

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - Telgraf ve Telefon Kanununun 28 inci, Sıcak ve Soğuk Maden Sularının İstismarı ile Kaplıcalar Tesisatı Hakkında Kanunun ek 2 nci, Ecza Ticarethaneleriyle Sanat ve Ziraat İşlerinde Kullanılan Zehirli ve Müessir Kimyevi Maddelerin Satıldığı Dükkânlara Mahsus Kanunun 21 inci, Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 70 inci, İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanununun 20 nci, Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 294 üncü, Hususi Hastaneler Kanununun 45 inci, Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanununun 10 uncu, Pamuk Islahı Kanununun 7 nci, Radiyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanunun 13 üncü, Milli Piyango Teşkiline Dair Kanunun 13 üncü, Gözlükçülük Hakkında Kanunun 16 ncı, Posta Kanununun 59 uncu, Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun 24 üncü, Türk Tabipleri Birliği Kanununun ek 1 inci, Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanunun 45 inci, Hemşirelik Kanununun 11 inci, Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanunun 72 nci, Sanayi Sicili Kanununun 11 inci, Sivil Savunma Kanununun 53 üncü, Sıtmanın İmhası Hakkında Kanunun 19 uncu, Ziraat Yüksek Mühendisliği Hakkında Kanunun 4 üncü, Yeraltı Suları Hakkında Kanunun 18 inci, İlköğretim ve Eğitim Kanununun 59 uncu, Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunun 14 üncü, Erişme Kontrollu Karayolları Kanununun 12 nci, Yem Kanununun 15 inci, Zorunlu İlköğrenim Çağı Dışında Kalmış Okuma-Yazma Bilmeyen Vatandaşların, Okur-Yazar Duruma Getirilmesi veya Bunlara İlkokul  Düzeyinde  Eğitim-Öğretim  Yaptırılması  Hakkında  Kanunun 12 nci, Fındık Üretiminin Planlanması ve Dikim Alanlarının Belirlenmesi Hakkında Kanunun 7 nci, Öğrencilerle İlgili Bazı Basılı Evrakın Millî Eğitim Bakanlığınca Hazırlanması, Bastırılması ve Satılması Hakkında Kanunun 5 inci, Dernekler Kanununun 87 nci, Çay Kanununun  2 nci, Türk Diş Hekimleri Birliği Kanununun 46 ncı ve Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 56 ncı maddelerine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Serirî Taharriyat ve Tahlilât Yapılan ve Maslî Teamüller Aranılan Umuma Mahsus Bakteriyoloji ve Kimya Lâboratuvarları Kanununun 11 inci maddesi, Radiyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "11 ve 13 üncü maddeler mucibince" ibaresi, Sanayi Sicili Kanununun 14 üncü maddesi, Ziraat Yüksek Mühendisliği Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası, Yeraltı Suları Hakkında Kanunun 18 inci maddesinin (c) bendi, İlköğretim ve Eğitim Kanununun 58 inci maddesi, Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin son fıkrası ile 14 üncü maddesinin son fıkrası, Erişme Kontrollu Karayolları Kanununun 12 nci maddesinin ikinci fıkrası, Türk Sivil Havacılık Kanununun 143 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile 144 üncü maddesinin ikinci fıkrası, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 47 nci maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum :

GEÇİCİ MADDE 1. - Yürürlüğe girdiği tarihten önce bu Kanun kapsamına giren suçlar nedeniyle;

a) Yürütülen soruşturmalarda Cumhuriyet savcılıklarınca takipsizlik kararı verilerek ilgili ve yetkili idarî mercie evrak gönderilir.

b) Kovuşturmaları sürdürülen dava ve işlerde ilgili mahkemece görevsizlik kararı verilerek, bu Kanuna göre işlem yapılmak üzere yetkili ve görevli idarî makamlara evrakın gönderilmesine karar verilir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan işlerde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Yargıtayın ilgili dairesinde bulunan işlerde ise ilgili dairece, bu Kanuna göre işlem yapılmak üzere gelişlerindeki usule uygun olarak dava dosyası hükmü veren mahkemeye gönderilir.

BAŞKAN -  Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 7. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 8.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı olsun.

Adalet Bakanı Cemil Çiçek, teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurun Sayın Çiçek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün arka ark aya çıkardığımız iki yasa sebebiyle katkılarınızdan dolayı hepinize şükranlarımı arz ediyorum. Ayrıca, müsaade ederseniz, Divan Üyesi değerli arkadaşım Ahmet Küçük'e de hassaten teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Bugün, gerçekten, demokrasi tarihimiz açısından tarih düşülecek özel bir gün. Birinci çıkardığımız yasayla, konunun taraflarıyla uzlaşarak, anlaşarak; bu ikincisinde de, Cumhuriyet Halk Partisiyle, muhalefetimizle anlaşarak, iki güzel uzlaşma örneği vermiş oluyoruz.

Birinci yasalaştırdığımız kanunla, milyonlarca insanın 15 yıldan beri bekleyen, kangren olmuş, çözümlenememiş bir konuyu, üstelik de, Türkiye'nin ekonomik açıdan fevkalade sıkıntılı olduğu bir dönemde çıkarmış olduk.

Biraz evvel dinlerken bile yorulduğumuz; ama, inanıyorum ki, mahkemelerimizdeki onbinlerce davayı bir kalemde yargının dışına çıkarıyoruz ve böylece, mahkemelerin iş yükünü de büyük ölçüde azaltmış oluyoruz.

Demek ki, içeriği ne olursa olsun, bu ülkenin ihtiyacı olan uzlaşmadır; bu vesileyle söylemek istediğim o. (Alkışlar) Bu ülkenin ihtiyacı uzlaşmadır, bu ülkenin ihtiyacı işbirliğidir; birbirimizi tüketmek değil, birbirimize diş gıcırdatmak değil; varsa, gücümüzü, kuvvetimizi, bu ülkenin sorunlarını birlikte çözmeye hasretmektir. Bunun başarısı bize yeter, bunun şerefi bize yeter. Zannediyorum, hükümet olarak biz bu anlayıştayız. Eksiğimiz olabilir, yanlışımız olabilir, biz bunu düzeltmeye hazırız; ama, kavgayla Türkiye'nin bir yere varamayacağını da, artık, bunca tecrübeden sonra anlamış olmamız lazım. Zannediyorum, bugün burada çıkardığımız bu iki tasarı, bu anlamda güzel örnektir. Bu ülkede demokrasi adına çok güzel sözler söyledik; ama, güzel örneklerimiz, sözlerimiz kadar çok değil. Gelin, bundan sonra bu sayıları çoğaltalım, gelecek nesillere de, demokrasi adına, özgürlük adına güzel örnekleri ortaya koymuş olalım.

Ben, bu vesileyle, bu duygularla hepinize teşekkür ediyorum. Bu iki yasa milletimize hayırlı uğurlu olsun. (Alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 29 Nisan 2003 Salı günü saat 15.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.50