DÖNEM : 22 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 13
71 inci
Birleşim
24 . 4 . 2003 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI
Konuşmalar
1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Özlek'in, Türkiye'de lokantacılık ve
pastacılık sektörüne uygulanan KDV oranları ile işe yeni alınan işçilerin
deneme sürelerinin ortadan kaldırılarak zorunlu SSK'lı yaptırılmalarının
getirdiği sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması
2. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, köy enstitülerinin
kurulu-şunun 63 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın, kayısı üretiminde
karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrması Önergelerİ
1. - Mersin Milletvekili Hüseyin Güler ve 32 milletvekilinin, Mersin
serbest bölgesinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)
2. - Van Milletvekili Mehmet Kartal ve 29 milletvekilinin, Van Gölündeki
kirlenmenin önlenmesi ve Van İlinde turizmin geliştirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/68)
C) Tezkereler ve
Önergeler
1. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın (6/295) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/48)
V. - ÖNERİLER
A) SİyasÎ Partİ
Grubu Önerİlerİ
1. - 126 sıra sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının
Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısının, kırksekiz
saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına, 118 sıra sayılı Bazı
Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun
Tasarısının ise 3 üncü sırasına
alınmasına ve çalışma süresinin, gündemin 4 üncü sırasına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73)
2. - Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu
Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısı ile Çalışanlardan Yapılmakta
Olan Tasarruf Kesintilerine Son Verilmesi Hakkında 28.8.1996 Tarihli ve 4164
Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/532, 1/11) (S Sayısı:126)
3. - Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesi-ne
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/545) (S. Sayısı: 118)
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI
1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya'daki enerji nakil
hatları ve elektrik trafosu sorunlarına ve gölet projelerine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/357)
2. - Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, sulama amaçlı elektrik
ücretlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi
Güler'in cevabı (7/363)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açıldı.
Genel Kurulu ziyaret eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e Başkanlıkça
"Hoş geldiniz" denildi.
Genel Kurulun 22.4.2003 tarihli 69 uncu Birleşiminde alınan karar
uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 83 üncü yıldönümünün ve
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması, günün önem ve anlamının
belirtilmesi amacıyla:
TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın sunuş konuşmasından sonra;
İstiklâl Marşı okundu,
AK Parti Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Recep Tayyip Erdoğan,
CHP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Deniz Baykal,
DYP Genel Başkanı Mehmet Kemal Ağar,
Birer konuşma yaptılar.
24 Nisan 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
15.06'da son verildi.
Bülent Arınç |
|
|
Başkan |
|
|
|
Ahmet Küçük |
Mevlüt Akgün |
|
Çanakkale |
Karaman |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 97'ye Ek
II. - GELEN
KÂĞITLAR
24 . 4 . 2003
Perşembe
Sözlü Soru
Önergeleri
1. - Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Irak Savaşı
ve ABD'nin mali yardımına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
sözlü soru önergesi (6/408) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2003)
2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, petrol
sondaj makinelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/409) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2003)
3. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, orman
alanlarının değerlendirilmesi ve gelirlerinin artırılması projelerine ilişkin
Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/410) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.4.2003)
4. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Maden Kanununda
değişiklik öngören Kanun Tasarısına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/411) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)
Yazılı Soru
Önergeleri
1. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un,
Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğündeki bir personelin göreviyle ilgili bazı
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/454) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.4.2003)
2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, vakıf
hastanelerinin vergilendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/455) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2003)
3. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Acil Eylem
Planında yer alan ihracatla ilgili hususlarda yapılan çalışmalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/456) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2003)
4. - Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, Millî
Görüş Teşkilatına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı
soru önergesi (7/457) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2003)
5. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, özürlülerin
istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/458) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.4.2003)
6. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, ilköğretim
okullarında sigaraya karşı tedbir alınıp alınmadığına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/459) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)
7. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, ilköğretim
okullarında sigaraya karşı tedbir alınıp alınmadığına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/460) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)
8. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, vergi iadesi
için toplanan gider belgelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/461) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)
9. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara'daki
kaldırım ve asfalt çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/462) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1. - Mersin Milletvekili Hüseyin Güler ve 32
milletvekilinin, Mersin Serbest Bölgesinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/67) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2003)
2. - Van Milletvekili Mehmet Kartal ve 29
milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve Van İlinde turizmin
geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.4.2003)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati:15.00
24 Nisan 2003
Perşembe
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci
Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K
L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz
vereceğim.
Konuşma süreleri 5 dakikadır.
Hükümet, bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin
cevap süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, Türkiye lokantacılar ve
pastacılarına uygulanan KDV oranları ve SSK işçilerinin işe başlayış
tarihleriyle ilgili söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Özlek'e aittir.
Buyurun Sayın Özlek. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI
Konuşmalar
1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Özlek'in, Türkiye'de lokantacılık ve pastacılık sektörüne uygulanan KDV
oranları ile işe yeni alınan işçilerin deneme sürelerinin ortadan kaldırılarak
zorunlu SSK'lı yaptırılmalarının getirdiği sorunlara ilişkin gündemdışı
konuşması
MEHMET ÖZLEK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uzun yıllar genel başkanlığını yaptığım büyük esnaf camiasının
bir parçası olan lokantacılar ve pastacılar sektörünün nasıl çöküş noktasına
geldiğini, nasıl tükendiğini ifade etmek için huzurlarınızdayım; Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihinden bugüne, 120
000 işvereni, 1 500 000 civarında çalışanıyla her zaman devletinin yanında
olmuş, hükümetin ismi ne olursa olsun uyum içinde kalmış, vergisini zamanında
ödemiş, teröre bulaşmamış, herhangi bir yanlışın içine girmemiş bu güzide
topluluğu çöküş noktasına getiren en büyük sebep, yanlış yansıyan KDV oranıdır.
Bu sektörün girdilerinin yüzde 95'i hammadde olarak
temel gıda kategorisine dahil olup KDV oranı yüzde 1'dir. Bu hammadde,
işyerlerinde mamul hale geldiği zaman hemen lüks gıdaya dönüp yüzde 18 KDV
kategorisine girmektedir. İşte, sektörün çöküş noktası budur. Bu camianın
içinden gelen bir arkadaşınız olarak, geçmişte bunun uğraşını ben de çok
verdim; fakat, maalesef, bu yanlışlık bu zamana kadar süregeldi. Bu yanlışlığı
düzeltmeyi bir borç olarak kabul ediyoruz ve değerli vekil arkadaşlarımla,
bunu, inşallah, hep beraber, elbirliğiyle düzelteceğiz.
Değerli arkadaşlarım, bugün KDV oranı tüm alım ve
satımlarda kaç yüzdesiyle alınıyorsa o yüzdeyle de satılır; fakat, bu camiada
öyle değil; bütün girdiler yüzde 1, çıkışlar yüzde 18'dir ve bu yanlış halen
devam etmektedir. Bu, âdeta bir zulüm haline gelmiştir. Bunu, mutlak ve mutlak
düzeltmemiz gerekir; aksi halde, bu sektör çökmek üzeredir. Bunu düzeltmek
-biraz evvel ifade ettiğim gibi- bize düşmektedir, başka kimse gelip bunu
düzeltmeyecektir.
Değerli arkadaşlarım, bu camia ki, işsizler ordusuna iş
sağlamış, vergisini zamanında ödemiş, hayali ihracatlara bulaşmamış. O
hastalıklı olan çikita muzu ithal ediyoruz, onun KDV'sini yüzde 1 olarak kabul
ediyoruz; fakat, lokantada içilen bir çorbaya, lüks gıda kabul edip yüzde 18
KDV uyguluyoruz; hakkaniyet bunun neresinde; doğruluk bunun neresinde?! Bir
pastanede yenilen bir kuru pastanın KDV'si yüzde 18 olur mu?! Kimse, bir
pastanın lüks gıda olduğunu söyleyebilir mi; böyle bir iddiada kimse
bulunabilir mi?! Bunu mutlak ve mutlak düzeltmemiz gerekiyor ve inşallah, bunu
düzeltmek bize düşer.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Önerge verin, kabul edelim.
MEHMET ÖZLEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ikinci bir
sorun, Türkiye'de sabahleyin işbaşına geldiğin zaman mutlaka üç beş eksik işçin
olur. Her vilayette işçi kahveleri olur, gider oradan eksik işçilerini toplar
getirirsin. Geçmişte, bu işçileri denemek için yirmidokuz gün müddetimiz vardı,
şimdi bunu sıfıra indirdiler. Hatta işçiyi işe almadan bir gün evvel sigorta
yapma mecburiyetini getirdiler. Düşünebiliyor musunuz, işini görmediğimiz,
ahlakını görmediğimiz bir işçinin bir gün evvelinden sigorta olması mümkün
müdür; bu, akla izana yakın mı? Bunların düzelmesi gerekir. Bu esnaf camiası
çökerse, vallahi, çatı çöker.
Değerli arkadaşlar, bunların hepsinin düzelmesi,
inşallah, bize nasip olacaktır. Ben Sayın Başkanımızın ve Yüce Heyetin
hoşgörüsüne sığınarak, her iki grubu da ilgilendiren üç beş kelime ifade etmek
isterim. Bugün, yanı başımızda bir Avrupa Birliği var ve biz, bu Birliğe girmek
için, âdeta can atıyoruz, birçok özveride bulunuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özlek, konuşmanızı tamamlayabilmeniz
için iki dakikalık süre veriyorum; buyurun.
MEHMET ÖZLEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir şu
Avrupa Birliğinin haline bakın bir de bize bakın. Yirmi devlet bir araya
gelmiş, sınırları kaldırmış, duvarları yıkmış, tel örgüleri kaldırmış, tek
ordu, tek para haline gelmişler. O Birliğe girmek için can atan bizler ne
yapıyoruz; 70 milyon insanımızı temsil eden bu kutsal çatının sınırlarını
yapıyoruz, sınırlarını... Bu tarafta AK Parti oturur, bu tarafta CHP oturur, bu
tarafta da bağımsızlar oturur.
Şu halimize bakın, o Birliğe girmek için can atıyoruz,
onlar sınırları kaldırıyor, biz, kutsal çatıyı burada bölüyoruz. Niye
birbirimizin içinde oturmayalım; niye birbirimize tebessümle bakmayalım, eğri
büğrü bakalım. (Alkışlar)
Yetkililer, bu ambargoyu, vekillerin omzundan
kaldırsınlar. Ben, istediğim zaman Mustafa Beyin yanında oturmayalım. Mustafa
Bey gelip, bizim içimizde oturmalı. Birbirimizle diyalog içine girmeliyiz,
birbirimizi anlamalıyız. Bunun çok büyük faydaları olacaktır, bundan eminim;
fakat, kulislerde birbirimizle karşılaştığımız zaman hoşbeş, buraya geldiğimiz
zaman bir başka âleme giriyoruz.
Değerli arkadaşlar, kaldırın bu ambargoyu sırtımızdan.
Özellikle, Grup Başkanvekillerimiz, ne olur yani, allahaşkına, böyle bir resim
verseler. Mesela, Salih Kapusuz Başkanımız, daha genç olduğu için, şimdi,
kalkıp da orada oturursa ve Türkiye böyle bir resim görürse ne olur yani
allahaşkına.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İşte, oturuyorum Mustafa Beyin
yanına. (Alkışlar)
MEHMET ÖZLEK (Devamla) - Sayın Başkanım,
yanlışlıklarınızı buraya getirmeyin, komisyonlarda anlaşın öyle getirin.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Doğru... Bu CHP'liler yanlış
yapıyorlar...
MEHMET ÖZLEK (Devamla) - Biz, burada birlik ve
beraberlik içinde olmalıyız. (Alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özlek.
MEHMET ÖZLEK (Devamla) - 2 dakika daha süre verin bir
şeyler konuşalım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özlek.
MEHMET ÖZLEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, çok yakın
bir tarihte, en ufak bir münakaşa, hiç sebebi yokken, burada bir şehit
verilmiştir, bu, ne demektir biliyor musunuz... Ne oluyor bize allahaşkına
yahu!.. En ufak bir kıvılcımda 500 kişi ayağı fırlıyor, bunun sebebi nedir?!
Ben milletvekili formunu doldurduğum zaman ve bu göreve talip olduğum zaman,
kafamdaki o his, vatana ve millete hizmet idi. Ben, inanıyorum ki, bugün,
CHP'li kardeşlerimiz de, bağımsız kardeşlerimiz de aynı hissi taşıyorlar. Peki,
hedef hizmetse. hizmete giden yolun sağından yürümüşsün, solundan yürümüşsün,
ortasından yürümüşsün ne değişir allahaşkına!.. (Alkışlar) Bakın, şu güzel
resme bakın... Salih Başkan, bu ilk oldu, inşallah son olmayacaktır.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Ama, parmakta başka oluyor,
parmak kaldırmak gerektiğinde başka oluyor...
MEHMET ÖZLEK (Devamla) - Yüce Heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özlek.
Gündemdışı ikinci söz, köy enstitülerinin 63 üncü
kuruluş yıldönümüyle ilgili söz isteyen Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'e
aittir.
Buyurun Sayın Kepenek.
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
2. - Ankara Milletvekili Yakup
Kepenek'in, köy enstitülerinin kuruluşunun 63 üncü yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Saygıdeğer izleyiciler,
gündemimizde yazılı olduğuna bakmayın, köy enstitülerinin kuruluş günü 17
Nisandır ve bu hafta 63 üncü yıldönümünü kutluyoruz.
Bir hafta sonra da olsa, bu konunun, bu kürsüye
getirilmesi olanağını verdiği için, Başkanvekilimiz Sayın Yakut'a içtenlikle
teşekkür ediyorum.
Köy enstitüleri, geçmişin o parlak, o büyük atılımını
selamlamak için değil, yalnız o amaçla değil, geleceğe dönük büyük projeler
üretmek için de ders alınacak güçlü kuruluşlardır. Köy enstitüleri, temeli
insan aklının özgürleşmesi olan Anadolu aydınlanmasının, laikliğin, kadın-erkek
eşitliğinin, bilimin ve teknolojinin Anadolu'ya, Anadolu'nun köylerine
taşınmasının ateşidir, girişimidir. Bir avuç yurtseverin, Cumhurbaşkanı İnönü,
Eğitim Bakanı Yücel ve büyük eğitimci Tonguç'un öncülüğünde, bize özgü, bize
özgün, dünyaya ders veren büyük kurumları saygıyla selamlıyorum; ancak, şunu da
belirtmeden geçemeyeceğim, bu kurumları yine biz kendi ellerimizle yıktık.
Enstitüler neyi yapıyordu; enstitülerin temel ilkesi,
üretim ile beynin birleşmesiydi; son yıllarda, dünyada, şuuruna, bilincine
varılan bu ilke, köy enstitülerinin esasını oluşturuyordu.
Enstitüler şuralarda kurulmuştu: Akçadağ, Akpınar,
Aksu, Arifiye, Beşikdüzü, Cılavuz, Çifteler, Dicle, Düziçi, Erciş, Gölköy,
Gönen, Hasanoğlan, İvriz, Kepirtepe, Kızılçullu, Ortaklar, Pamukpınar,
Pazarören, Pulur ve Savaştepe.
Sayın vekiller, bulabilirseniz eğer, bu yerlerin, bu
çağdaş eğitim ve bilim merkezlerinin haritadaki yerlerine bir bakın.
Cumhuriyeti kuranların, Anadolu'nun bölgesel kalkınmasına ne kadar önem
verdiklerini çok rahat, çok güçlü bir biçimde yakalarsınız, görürsünüz.
Gelişmenin bütünlüğü olmayınca, ilerleme olmuyor.
1950'lerde, köy enstitülerinin kapatılmasından sonra, değerli vekillerim,
benden önce konuşan arkadaşım ve öbürleri, o tarihten başlayarak, cumhuriyetin
temel ilkesi olan gelişmenin bütünlüğü bir yana bırakıldı. Yalnızca karayolu
uzunluğuna, yalnızca baraj sayısına, yalnızca otomobil sayısına indirgenmiş bir
gelişme, kalkınma doğru değildir, eksiktir, topaldır; eksik olan kültürdü,
okuldu, eğitimdi.
Bugün, 2000 yılında, Devlet İstatistik Enstitüsü
verileri bize şunu gösteriyor: 6 ve daha büyük yaşlarda olan, 1 900 000'i erkek ve 5 700 000'i kadın olmak
üzere, 7 600 000 insanımız okur yazar değildir. Bu büyük ayıbın, bu utanç
verici durumun, bu yüzkarası gelişmenin sorumlusu, 1950'lerden bu yana bu
ülkeyi yöneten siyasetçilerdir. Dilerim, bundan sonra yönetenler bu yanlışı
yapmazlar.
Köy enstitüleri deneyiminden alınacak çok büyük dersler
vardır. Ülkenin gelişmesinin, kültüre, sanata dayalı boyutunun bir yana
bırakılması, ihmal edilmesi, giderek gelişmenin, ekonomik, siyasal ve toplumsal
gelişmenin önündeki en büyük engeldir. Bu engeli elbirliğiyle aşabiliriz.
Günümüzde kırsal, kentsel ayırımı yapmadan, yoksul çocuklara ve gençlere laik
bir ortamda, eğitimde fırsat eşitliği sağlayan bütüncül bir kurumsal yapı, bir
kamusal düzenleme, derli toplu bir proje, bir program yoktur. Yapmamız gereken,
enstitüleri örnek alarak, bilgisayar odaklı, bilişim ve iletişim
teknolojilerine ağırlık veren bir eğitim projesini yaşama geçirmek olmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Başkan, 2 dakika eksüre
istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, köy
enstitülerinin kurulduğu günlerde ülkenin üretim gücünü artırmak isteyenler,
Şevket Süreyya Aydemir'in deyimiyle "şeker istiklali" diyordu; yani,
bizim, bugünlerde, satmaya çalıştığımız şeker fabrikalarını kuruyordu. Bugün,
bize düşen, bilgisayar üretiminde, bilgisayar yongası yapımında, uluslararası
düzeyde durumumuzun ne olduğunu sorgulamak olmalıdır; çünkü, ulus olarak,
dünyaya, yalnızca, bu alandaki başarımızla ortak olabiliriz, dünyadaki gidişe
ayak uydurabiliriz. Müzikten resme, sinemadan heykele, edebiyatın her türünden,
tasarıma ve sanatın her dalına kadar, ulus olarak, katkılarımızı, köy
enstitüleri ilkelerini benimseyerek ancak uluslararası düzleme çıkarabiliriz;
bunu başarmanın yolu, Mustafa Kemal'in deyimiyle "ileriye bakmaktan
geçiyor" geriye doğru değil. Aklın özgürleşmesinin önündeki tüm engelleri
elbirliğiyle kaldırmalıyız. Bu engeller, ister yoksulluk olsun ister bağnazlık
olsun ister tutuculuk olsun ister ezbercilik olsun. Her konuya eleştirel
bakabilen beyinler bu toplumun en büyük gereksinimidir, ihtiyacıdır. Bu
konularda köy enstitülerinin özgün deneyiminden ulus olarak çok ders alabiliriz,
dünyaya örnek olabiliriz.
Son olarak, köy enstitüleri, dün kutladığımız Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramının toplumsallaşmasında bu konudaki köşe taşlarından
biridir ve bu ikisini birleştirerek, hepinizin hem bayramını kutlar hem de köy
enstitüleri ülküsüne sahip çıkmanızı dilerim, saygılar sunarım.(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Gündemdışı üçüncü söz, kayısı ve sorunlarıyla ilgili
söz isteyen Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'a aittir.
Buyurun Sayın Erkal. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3. - Malatya Milletvekili Ahmet Münir
Erkal'ın, kayısı üretiminde karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün
cevabı
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bölgelerarası dengesizlik, doğu kalkınması ve buradaki
sıkıntılar Türkiye'nin önemli ve acı bir gerçeğidir. Bu problemin giderilmesi
ve burada yeni bir kalkınma modelinin ortaya konulması, bu bölgedeki
kaynakların ve potansiyellerin ortaya çıkarılıp, değerlendirilip, devlet
tarafından her türlü desteğin verilmesiyle mümkündür. Böylece, Doğu Anadolu'nun
her alanda ayağa kalkması mümkün olacaktır. Taşıma suyla değirmenin dönmeyeceği
ortadadır; bundan dolayı, bölgedeki kaynaklar ve potansiyeller harekete
geçirilirken, milletle bütünleşilmesine, milletin sahiplenilmesine azamî dikkat
gösterilmelidir. Bu davranış dışındaki teşebbüslerin menfî neticeleri
ortadadır. Önemli olan, bu ülkedeki dinamikleri, kaynakları ve potansiyelleri
doğru tespit etmek, bölgeyle bütünleşen sürdürülebilir bir büyüme ve gelişme
anlayışını hayata geçirmektir. Neticede, bu kaynaklara sürdürülebilir bir yapı
kazandırılmalı, devlet aradan çekilerek millete mal edilmelidir; yani, devlet,
ilk ivme ve hareketi verecek, bilgi ve teknoloji transferi yapacak,
yönlendirecek, gerekirse şartları özel destek verecek, sonra aradan
çekilecektir; ama, bu çekilme, sistem ayakta durabilir ve sürdürülebilir bir
çizgiye geldikten sonra olacaktır.
İşte, bu bağlamda, doğunun kapısı olan, aynı zamanda,
batının doğusu ve doğunun batısı olan Malatya'nın çok özel bir yeri vardır;
çünkü, Malatya, dört ana kimlik üzerine oturmaktadır. Yüksek teknoloji
hedefleyen sanayileşmesiyle, Özal Tıp Merkeziyle bölgenin bir sağlık merkezi,
bir kenti olma konumuyla, bir eğitim ve kültür şehri olma hedefiyle, tarımda da
kayısı merkezli bir tarım politikası ortaya koymasıyla önemli bir çekim
merkezidir. Geleceğe yirmibeş yıllık hedef raporlarla hazırlanan Malatya'da,
kayısı, çok önemli bir tarım girdisidir; çünkü, Dünya Gıda ve Tarım Teşkilatı
verilerine göre, dünya kayısı üretiminin yüzde 85'ini Türkiye, bunun da yüzde
95'ini Malatya üretmektedir. Malatya'da, en azından, 50 000-60 000 ailenin
geçiminde kayısının çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu, yaklaşık 250 000
nüfusa tekabül etmektedir. Kayısı, bu işle uğraşan ailelere yılda 2 500 dolar
gelir sağlamaktadır; öyleki, son ekonomik krizin aşılmasında Malatya halkı için
kayısı fevkalade önemli bir rol oynamıştır.
Kayısı, ülkemize her yıl yaklaşık 150 000 000 dolar
döviz girdisi sağlamaktadır. İç ve dış pazarda oluşturduğu katma değer 200 000
000 dolar civarındadır. Yapılan tespitlere göre, nihaî tüketiciye ulaşma
noktasındaki yaklaşık pazar payı 1 000 000 000 dolar civarındadır.
Kayısı, bir ihraç ürünüdür; tarımsal ihracatta ülkemize
kazandırdığı döviz geliri itibariyle, kuru ve kurutulmuş meyveler, fındık ve
kuru üzümden sonra üçüncü sırada yer almakta ve ülkemiz ekonomisi açısından
büyük önem taşımaktadır.
Kayısıda bulunan yüksek potasyum, kan basıncının
düzenlenmesinde, yüksek tansiyon kontrolünde önemli görülmekte, bazı tip
kanserler için de koruyucu olarak nitelendirilmektedir. Kayısının bunun dışında
çok çeşitli ürün çeşitlemesi vardır.
Kayısı, Malatya İlimizin içinde bulunduğu bölge
ekonomisinin can damarı konumundadır. Üreticisiyle, tüketicisiyle, işçisiyle,
tüccarıyla ve dolaylı olarak esnafıyla yaklaşık 500 000 insanı ilgilendiren
böylesi önemli bir konuda uluslararası standartlarda tanıtım, pazarlama ve
dışsatım yöntemlerinin bir an önce uygulamaya geçirilmesi ve ülkemiz
ekonomisine azamî katkının bir an önce verilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Malatya İlimizdeki en alt
gelir grubundan en üst gelir grubuna kadar kayısı herkesin üretimine ve
pazarlamasına katıldığı değerli bir üründür. Bu anlamda, ekonomik
dengesizlikleri gidermede ve sosyal ve ekonomik barışın sağlanmasında önemli
bir rol oynamaktadır. Bu hususta, 18 Şubat 2003 tarihinde bir rapor
hazırlanarak, tarafımdan hükümetimize sunulmuştur. Bu raporda, hükümetimizin
değerli destek ve katkılarıyla, hedefimiz, dünya pazarındaki bu büyüklükten
azamî pay almaktır. Değerli bakanlarımızın bu husustaki yakın ilgisine teşekkür
ediyoruz; ama, şurası bir gerçektir ki, kayısının olması gereken noktaya
gelmesi bir anda olabilecek bir uygulama değildir; bu, bir süreç işidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Erkal.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Değerli bakanlarımızla
sürekli bir diyalog ortamı oluşturarak, 200 000 000 dolarlık potansiyelimizi
400 000 000 dolarlara, 600 000 000 dolarlara çıkarmayı arzu ediyoruz. Yapılacak
bilgi ve teknoloji desteği, doğru yönlendirme, ar-ge faaliyetlerine hız
kazandırılması, ayağa kalkma aşamasına özel destek verilmesi, kayısı birliğinin
doğru yapılandırılması ve güçlenmesi, küreselleşen dünyanın parametrelerine
uyum gösterilmesi, yerel güçlerin sistemin içine dahil edilmesi bu açıdan
fevkalade önemlidir.
Değerli bakanlarımızın, milletvekillerimizin, yerel
kuruluşların, kayısının tüm aşamalarındaki sivil toplum kuruluşlarının bir
araya gelerek yapılacak bir kayısı zirvesinin veya şûrasının çok önemli ve
gerçekçi kararlar alabileceğine inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, kayısının ve diğer ekonomik
istikrarların sağlanmasında ülkemizde en önemli şey, her alanda bir iç dengenin
oluşmasıdır. Bu iç denge, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinden başlamalı
ve kademeler halinde ülkenin tüm sathına yayılmalıdır. Dün, 23 Nisanda oluşan
veya oluşturulmak istenilen sıkıntı, maalesef, Türkiye'de bu iç dengelerin
henüz oturmadığının bir göstergesidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi şunu çok iyi bilmelidir:
İktidarıyla muhalefetiyle hepimiz, bir kriz ortamında siyaset yapıyoruz. Bu
anlamda, kriz ortamında siyaset yapmanın en önemli yolu, krizi yönetmektir.
Krizi yönetmenin en önemli unsuru da, çabuk ve hızlı karar almaktır. Bunun
için, ülkenin tüm katmanlarında bir iç dengenin oluşması zarureti vardır.
Sizler, birtakım insanların tavırlarına ve
uygulamalarına tavır koyabilir veya doğru bulmayabilirsiniz; ama, bunun kuruma
mal edilmesi yanlıştır. Türkiye'de kurumlara küserek siyaset yapılmaz,
Türkiye'de millete küserek siyaset yapılmaz. Onun için, Türkiye'de kayısımızın
da, ekonomimizin de, sosyal alandaki her türlü gelişmenin de istikrarlı bir
ortama oturması, bu dediğimiz iç dengenin oluşmasıyla mümkündür.
Ulusal Egemenlik Bayramının böyle bir iç dengenin
oluşmasında bir başlangıç teşkil etmesini temenni ediyorum ve dün yaşanan
sıkıntıların bir daha gelmemesi temennisiyle saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erkal.
Gündemdışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı cevap
vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Malatya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Münir
Erkal'ın, Malatya yöresinde büyük önemi haiz olan kayısı ürünüyle ilgili olarak
yapmış olduğu konuşmaya cevap değil de, Bakanlığım olarak katkıda bulunmak
istiyorum. Ben de, birkısım tekrarlardan kaçınarak, konuyu kısaca
değerlendirmeye çalışacağım.
Kayısı, ülkemizde, Karadeniz Bölgesinin çok nemli olan
doğu kısımları ile Doğu Anadolu'nun kışları şiddetli geçen yüksek yaylaları
dışında kalan hemen her ilde yetiştirilmekte olan bir tarım ürünümüzdür.
Kayısıda turfanda yetiştiricilik, dolayısıyla, sofralık dışsatım söz konusu
olduğunda, Akdeniz Bölgemiz de önem kazanmaktadır.
Türkiye, kayısı üretiminde dünyanın en önde gelen
ülkesidir. Ülkemizi, İspanya, İtalya ve Fransa izlemektedir. Kuru kayısıda İran
ve Pakistan önemli üretici ülkeler olup, ileride, dünya kayısı ticaretinde
rakibimiz olabilecek potansiyele sahip olan ülkelerdir.
Yaklaşık 400 000 ailemiz kayısı üretiminden gelir elde
etmektedir. 2001 yılında 641 000 dekar alanda 470 000 ton, yaklaşık 500 000 ton
kayısı elde edilmiştir. Bunun 5 740 tonu kuru kayısı olarak ihraç edilmiş ve
yaklaşık 4 000 000 dolar gelir sağlanmıştır. Geriye kalan miktar ise yurt
içinde tüketilmektedir. Aşağı yukarı, bu oranlar, nispî olarak, diğer yıllarda
da geçerlidir.
Kayısı üretiminde dünyada birinci olmamıza rağmen, taze
kayısı üretimi ve tüketimi yönünden pazar açığımız bulunmaktadır. Bunun için,
Akdeniz ve Ege Bölgelerinde erkenci sofralık kayısı üretimine ağırlık verilmesi
düşünülmektedir. Türkiye'de kayısı üretimimizin yüzde 60'ı Malatya İlinde olup,
bunun yüzde 90'ı kurutulmaktadır. İhraç edilen kuru kayısının yüzde 90'dan
fazlası da, yine, Malatya İlinde üretilen kayısılarımızdan elde edilmektedir.
Dünya kuru kayısı ihracatının da yüzde 60'ını ülkemiz karşılamaktadır.
Dolayısıyla, dünya piyasasında söz sahibi olduğumuz bir üründür.
Elbette sorunları vardır. Bu sorunlarla ilgili olarak,
kısaca isimlerinden bahsedecek olursak, kükürtlemeden dolayı ortaya çıkan
sorunlar, mevsimin erken yumuşaması ve sıcakların erken basmasıyla çiçek açması
ve geç kalan soğuklar ve don dolayısıyla kayısı üretimindeki dalgalanmalar, en
başta gelen sorunlar olarak karşımızdadır.
Bu konuda, sektörümüzle ilgili olarak, potansiyeli çok
yüksek olan, dünya ticaretinde söz sahibi olduğumuz bu ürünle ilgili olarak
ilave değerlendirmeyi şöyle yapmak mümkündür: Bölge bakımından gerçekten çok
önemlidir, bölge ekonomisine katkısı çok yüksektir. İstihdam ve ihracat
potansiyeli de mevcuttur; istihdama fiilî katkısı yanında, ihracat potansiyeli
de olan bir ürünümüzdür; ancak, fiilen, yaklaşık 4 000 000-5 000 000 dolar
civarında seyreden kayısı ihracatımızın daha da artırılması için, elbette
yapılması gereken husus şudur: Fiilî üretimi artırmanın yanında, kayısıdan elde
edilen ürünleri çeşitlendirmek ve bunları, dünya piyasasında talebi olan mala
dönüştürmektir. Bu konuda, Bakanlığımıza, üniversitelerimize, TÜBİTAK'a ve
özellikle, Malatya bölgesindeki sanayicilerimize, sanayi odasına,
yöneticilerine büyük görevler düşmektedir; yoksa, sadece kayısı
üreticilerimizin bu sorunlarını, yani, kayısıdan elde edilen ürünleri
çeşitlendirerek ihraç etmek suretiyle gidermelerini beklemek doğru bir yol
değildir. Zaten, bu olursa da, çok uzun bir zaman alır. Ancak, ihracat
kapasitesi yüksek, potansiyeli çok olan bu ürünümüzün, malı çeşitlendirdiğimiz
takdirde dünya piyasalarında artan talebine cevap verebilmemiz için gerekli
araştırmaları da yapmamız lazım.
Bakanlığımıza bağlı Malatya Kayısıcılık Araştırma
Enstitüsü faal haldedir; ancak, bu enstitümüzün esas faaliyet alanı, değişik
kayısı çeşitleri üzerinde denemeler yapmak, ıslah etmek, yetiştirme
tekniklerini öğretmek ve hastalıklarıyla mücadele etmektir. Dolayısıyla, sanayi
ürünü haline getirilmesi konusunda bir çalışma, bünyemize bağlı Araştırma
Enstitüsünce yapılmamaktadır. Halbuki, belki de olayın en önemli safhası, bu
ürünün üretim miktarının artırılması kadar, bunun pazarlanması sorunudur ve bu,
tarımın da temel bir sorunudur.
Dolayısıyla, ben, sözlerimi şöyle toparlamak istiyorum:
Başta Malatya milletvekillerimiz olmak üzere, bu ürünün ekonomik yönden değer
ifade ettiği diğer bölgelerimizdeki arkadaşlarımızla birlikte, bu ürünün
çeşitlendirilmesi, ihracatı, ihracatının teşviki ve araştırma yönünde yapılması
gerekenler konusunda -Sayın Münir Erkal'ın görüşüne de katılarak- bir toplantı
yapılması, üniversitelerimizin bilgi birikiminin bu olaya dahil edilmesi ve
dolayısıyla, bu yönde atılacak adımların ve Bakanlığımıza düşen görevlerin
belirlenmesi konularında mutabık olduğumu ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyenin sunuşları oturarak
okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1. - Mersin Milletvekili Hüseyin Güler ve
32 milletvekilinin, Mersin serbest bölgesinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/67)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Mersin Serbest Bölgesinin sorunlarının, Anayasanın 98,
İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1- Hüseyin
Güler (Mersin)
2- Ersoy Bulut (Mersin)
3- Orhan Ziya
Diren (Tokat)
4- Mehmet
Kartal (Van)
5- Hüseyin
Bayındır (Kırşehir)
6- Engin Altay (Sinop)
7- Şevket
Gürsoy (Adıyaman)
8- Hüseyin
Özcan (Mersin)
9- Mehmet
Küçükaşık (Bursa)
10- Fuat Çay (Hatay)
11- Vahit Çekmez (Mersin)
12- Abdulaziz Yazar (Hatay)
13- Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
14- Canan Arıtman (İzmir)
15- Kemal Demirel (Bursa)
16- Gökhan Durgun (Hatay)
17- Abdürrezzak Erten (İzmir)
18- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
19- Sedat Uzunbay (İzmir)
20- Şefik Zengin (Mersin)
21- İlyas Sezai Önder (Samsun)
22- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
23- Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
24- Halil Ünlütepe (Afyon)
25- Berhan Şimşek (İstanbul)
26- İsmail Değerli (Ankara)
27- Yücel Artantaş (Iğdır)
28- Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
29- Ensar Öğüt (Ardahan)
30- Orhan Eraslan (Niğde)
31- Nejat Gencan (Edirne)
32- Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
33- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
Gerekçe:
Türkiye'nin ilk ve işlem hacmi bakımından bölgenin en
büyük serbest bölgelerinden biri olan Mersin Serbest Bölgesinin çözüm bekleyen
birçok sorunu bulunmaktadır. Yaptığımız incelemeler neticesinde gerekse ABD
tarafının ilimize yapmış olduğu ziyaret sırasında edinilen intibalar sonucunda;
Mersin Serbest Bölgesinin "Nitelikli Sanayi Bölgesi" kapsamına
alınabilmesi için gerekli olan tüm kriterlere sahip olduğu ortaya çıkmıştır.
Mersin Serbest Bölgesi, hazır modern yapısı (elektrik,
su, yol, kanalizasyon bağlantıları) ile yeni bir altyapı; finansmanı
gerektirmeyecek konumda yeni projelere açık durumdadır.
Mersin Serbest Bölgesinin 786 000 m2'lik açık yatırım alanı üzerinde inşa edilmiş yaklaşık
500 000 m2 kapalı alan içerisinde yer alan ve yeni oluşumlara (Nitelikli Sanayi
Bölgesi Projeleri) yönelik olarak kullanılmaya hazır 250 000 m2 kapalı alan
mevcuttur. Ayrıca gerekli olduğu takdirde bölgenin doğu ve batı yönünde
yaklaşık 450 - 500 000 m2 genişlemeye müsait açık yatırım alanları mevcuttur.
Mersin Sanayi Bölgesi, coğrafî konumunun özelliği
gereği, Doğu Akdeniz'in ve ülkemizin en büyük limanlarından olan Mersin
Limanının hemen yanında kurulmuştur. Bilindiği üzere, Mersin Limanına yaklaşık
30 gemi hattı düzenli sefer yapmakta, yılda ortalama 12 milyon ton karışık
kargo, konteyner, dökme katı ve dökme sıvı yükler elleçlenmekte ve aynı anda 25
gemi yanaştırılabilmektedir.
Mersin Limanı ile Mersin Serbest Bölge arasındaki
koridor vasıtasıyla, serbest bölge kullanıcıları Mersin Limanının tüm
imkânlarından faydalanabilmektedir.
Yaptığımız araştırmalar neticesinde, gerek 1990 yılına
kadar yaşanan gelişme sürecine paralel olarak İlin aldığı göç ve gerekse 1986
yılında Mersin'de "serbest bölge" uygulamasının kamuoyunda yanlış bir
imaj içerisinde "serbest şehir" şeklinde yapılacağının belirtilmiş
olması sebebiyle, yüzde 92 doğu ve güneydoğu illerinden olmak üzere büyük
oranda göç almıştır.
İlimizde son onbeş yıl içerisinde "serbest
bölge" yatırımının dışında, sınai anlamında istihdam yönünden olumlu katkı
sağlayabilecek herhangi bir lokomotif sektör veya bunun dışında müstakil sektör
yatırımı yapılamamış, Mersin Limanı ancak kapasitesinin yüzde 50'siyle
çalışabilir duruma gelmiştir.
Bütün bu konuların bir Meclis araştırması çerçevesinde
kapsamlı olarak araştırılması kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
İkinci önergeyi okutuyorum:
2. - Van Milletvekili Mehmet Kartal ve 29
milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve Van İlinde turizmin
geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'nin en büyük gölü olan Van Gölünün kirlilik
nedenlerinin araştırılması ve Van Gölü havzası turizminin geliştirilmesi için
çözüm yollarının bulunması amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince bir Meclis araştır ması açılmasını saygılarımla arz
ederim.
1- Mehmet Kartal (Van)
2- Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
3- Şevket Gürsoy (Adıyaman)
4- Engin Altay (Sinop)
5- Cemal Kaya (Ağrı)
6- Muharrem Eskiyapan (Kayseri)
7- Hüseyin
Güler (Mersin)
8- Ahmet Sırrı
Özbek (İstanbul)
9- Mesut
Özakcan (Aydın)
10- Tuncay Ercenk (Antalya)
11- Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
12- Abdulaziz Yazar (Hatay)
13- Muharrem İnce (Yalova)
14- Mehmet Sefa Sirmen (Kocaeli)
15- Nurettin Sözen (Sıvas)
16- Nuri Çilingir (Manisa)
17- Atilla Kart (Konya)
18- İsmail Değerli (Ankara)
19- Selami Yiğit (Kars)
20- Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
21-Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
22-Şükrü Mustafa Elekdağ (İstanbul)
23-Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
24-Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
25-Orhan Sür (Balıkesir)
26-Vezir Akdemir (İzmir)
27-Abdürrezzak Erten (İzmir)
28-Sedat Uzunbay (İzmir)
29-Enver Öktem (İzmir)
30-Berhan Şimşek (İstanbul)
Gerekçe:
Ekonomik, sosyal, kültürel ve doğal çevreyle sürekli
etkileşim içerisinde çok yönlü bir faaliyet alanı olan turizm; ulaşım,
konaklama, yeme-içme, eğlence, alışveriş ve seyahat organizasyonu gibi, tümünü
içeren ve dünyanın en hızlı gelişen sektörüdür.
Turizm, döviz ve istihdam yaratıcı özellikleriyle
global, bölgesel ve ulusal ekonomilere çok önemli katkılar sağlamakta, doğrudan
ve dolaylı olarak yüzde 30'un üzerinde millî gelir, istihdam, sermaye
yatırımı ve vergi geliri yaratmaktadır.
2000'li yıllarda Türk turizmi yüzde 39,3, turizm geliri
de yüzde 46,8 oranında büyümüş ve dünyada en çok turist kabul eden 20 ülke
arasına girebilmiştir.
Türkiye'deki turizmin gelişimi, bütün bölgelerde aynı
oranda olmamıştır. Turizm Bakanlığının "Turizmin Tüm Yıla Ülke Sathına
Yaygınlaştırılması" politikası çerçevesinde, özel proje çalışmaları
başlatılmış bulunmaktadır.
Yayla turizmi,
İnanç turizmi,
İpek Yolu turizmi,
Dağ ve doğa yürüyüşü,
Akarsu turizmi,
Mağara turizmi.
Projelerle turizmin tüm yurda yayılması hedeflenmiş ve
bu kapsamda iller bazında çalışmalara başlanmıştır. Tüm illerin turizm
envanterleri ve turizmi geliştirme planları çıkartılmıştır. Van Turizm
Envanteri de, 1994 yılında hazırlatılmış ve Van İlindeki kültür ve turizm
değerleri tespit edilmiştir; ancak, bu değerlerin turizm amaçlı
değerlendirilmesi, gerek kaynak yetersizliği gerekse ilgili mercilerin
duyarsızlığı nedeniyle gerçekleştirilmemiştir.
Bilindiği üzere, ana geçim kaynağı hayvancılık ve tarım
olan ilimizde, 22 yıl gibi uzun bir süre uygulanan OHAL yönetimi, sıcak çatışma
ortamı ve yayla yasağıyla, hayvancılık ve tarım bitme noktasına gelmiş, sınır
ticaretinin de yasaklanması sonucunda bölgenin geçim kaynakları tamamen
tükenmiş, işsizlik ve yoksulluk had safhaya ulaşmıştır.
Ancak, kaleler diyarı olarak da bilinen Van şehrimiz,
Türkiye'nin en büyük gölü, 3 adet adası, 8 adet tarihî camiî, 6 adet medresesi,
11 adet anıtmezarı ve kümbetleriyle, 5 adet kilisesi, 5 adet köprüsü, Muradiye
Şelalesi, volkanik Tendürek, Nemrut, Süphan, Erek ve Manda Dağlarıyla çevrili
bulunduğu tarihî ve doğal zenginlikleriyle dolu olan ilimiz, yayla, inanç, İpek
Yolu, dağ ve doğa yürüyüşü, akarsu ve mağara turizmine tamamen uygundur. Turizm
Bakanlığınca, Van'da turizmin geliştirilmesi konusunda ortaya projeler
konulmuş; ancak, bugüne kadar gerçekleştirilememiştir.
Van Gölündeki kirliliğin önlenmesi ise, Van merkez
kanalizasyon projesine bağlıdır. İlimiz kanalizasyon şebekesinin yapımına 1973
yılında İller Bankası kanalıyla başlamış ve 28 yıllık zaman zarfında 270
kilometrelik kısmını tamamlamıştır. Ayrılan bu ödeneklerle bakıldığında, bu
kısmın İller Bankası eliyle yapımında tamamlanması ancak 74 yıl sürecektir. Bu
ise, dünyaca önemi olan Van Gölünün, geriye dönüşü olmayacak şekilde kirlenmesi
demektir. Van Gölü havzasının bir bütün olarak ele alınarak, bir paket program
çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Van Gölü havzasının turizmi
konusunda yapılabilecekleri tespit etmek amacıyla, araştırılması için,
Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere
vardır; okutuyorum:
C) Tezkereler ve
Önergeler
1. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın
(6/295) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/48)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 118 inci
sırasında yer alan (6/295) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Yücel Artantaş
Iğdır
BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
V. - ÖNERİLER
A) SİyasÎ Partİ
Grubu Önerİlerİ
1. - 126 sıra sayılı Çalışanların
Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere
Dair Kanun Tasarısının, kırksekiz saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına,
118 sıra sayılı Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına
Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısının ise
3 üncü sırasına alınmasına ve çalışma süresinin, gündemin 4 üncü
sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasına
ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu, 24.4.2003 Perşembe günü yapılan ilk
çağrıda CHP Grubu temsilcisinin katılmaması nedeniyle toplanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Salih Kapusuz
AK Parti Grubu Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurulun 24 Nisan 2003 Perşembe günkü (bugün)
birleşiminde; daha önce, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan, 126 sıra sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının
Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısının, 48 saat
geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına alınması; bu kısmın 32 nci sırasında
yer alan 118 sıra sayılı Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına
Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısının ise 3 üncü sırasına alınması ve çalışma
süresinin, gündemin 4 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar uzatılmasının, Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.
BAŞKAN - Söz talebinde bulunan var mı?
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Koç, lehinde mi aleyhinde mi
konuşacaksınız?
HALUK KOÇ (Samsun) - Aleyhinde Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Haluk Koç arkadaşımızdan
bıktık artık.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Kapusuz müsaade ederse
konuşmaya başlayacağım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
başlamadan önce, dün, Türkiye Kupasını kazanma başarısı gösteren Trabzonspor'u,
Cumhuriyet Halk Partisi adına, kutlamak istiyorum. (Alkışlar) Bu arada, Türkiye
Kupasında finale kadar yükselme başarısı gösteren Gençlerbirliği'ni de, bu
başarılı çizgisi dolayısıyla kutlamak istiyorum. (Alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bugün, Adalet ve Kalkınma
Partisinin Grup önerisinin, sadece ilke kararı olarak, bir teknik noktada
aleyhinde olmak için söz aldım. Grup Başkanvekilimiz Sayın Kapusuz, Danışma
Kuruluna bizim katılmamamızdan sonra, basına bir açıklama yaptılar; "biz,
millete hayırlı işler yapmak istiyoruz; ama, Cumhuriyet Halk Partisi Danışma
Kuruluna katılmıyor" diye, televizyonda çıktı.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Doğruyu söyledim.
HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, bakın, biz, çok net, çok
anlaşılabilir, çok somut ifadelerle, daha önce de açıkladık; 48 saat dolmadan,
komisyondan gelen tasarıların görüşülmesi, acil durumlar dışında, uygun değil
dedik. Bu konuda, bu dönemde, çok sayıda tutanak örneği çıkarabilirsiniz.
Değerli arkadaşlarım, evet, nemaların ödenmesi konusuna
gelince, bu noktada, kesinlikle muhalif değiliz, engel de değiliz. Bunun altını
çizmek istiyorum. Aylarca süren hükümet üyeleri arasındaki çelişkili ifadeler
sonrası, bugün, gerçek değerlerinin çok altında bir ödeme planıyla
geliyorsunuz. İnsanlar, zararın neresinden dönsek, bunların elinden ne kadarını
kurtarsak, o bile bizim için kârdır düşüncesinde; ancak, bu şekilde, sendikalar
ve ilgili toplum kesimleri rızalarını belirttiler. Bir de, yeni bir formül
bulurlar, bunları da alamayız diye, herhalde, korkuyorlardır. Bunu, bu şekilde,
yaşadıklarımızdan sonra düşünmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
çalışanların zorunlu tasarruflarının teşvik hesabının tasfiyesine dönük ve bu
hesaptan yapılacak ödemelere ait teklife, çok açık bir şekilde destek
vereceğiz, göreceksiniz. Hiç olmazsa bu kadarını kurtaralım savına saygı
göstereceğiz; ama, bu konuda, çalışanların haklarının, asıl nasıl ödenmesi
gerektiğini de, Cumhuriyet Halk Partili konuşmacılar, Yüce Meclise ve
halkımıza, maddeler geldiğinde açıklayacaklardır.
Sayın grup başkanvekili arkadaşlarımız, bazen, düz
siyaset mantığı içinde kalıyorlar; bu şekilde, TV kameralarına açıklamalarda
bulunuyorlar; zaman zaman da, kürsüde, inanmadığı konuları inanıyormuş gibi
sunmak göreviyle karşı karşıya kalıyorlar; buna, sık sık tanık oluyoruz.
Sorumlu bir siyasetçi için, herhalde, en zor görev bu olsa gerek; inanmadığı
bir konuyu, inanıyormuş gibi yapıp, sunma görevi. İktidardaki grup
başkanvekillerimizin bu tavırlarına, bugün, bu dönem içerisinde, sık sık tanık
olduk.
Evet, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bir kez daha,
polemik yapılmaması için, ona karşılar, buna karşılar diye konuyu saptırmamanız
için, altını çizerek ifade ediyorum. Bakın, bizim karşı çıkışımız ilkeseldir.
İçtüzüğün 52 nci maddesinde ifade edildiği şekilde, yayımlanmasından sonra 48
saat dolmadan, tasarıların, Genel Kurulda, acil durumlar dışında ele alınmaması
görüşümüzü yine ifade ediyoruz. Nemaların ödenmesine kesinlikle karşı değiliz.
Bu konuda, kendi içinizdeki tutarsızlığı, sorumlu bakanların çelişen
açıklamalarını kamuoyu hiçbir zaman unutmadı; geçtiğimiz üç ay bunlara
tanıktır. Çalışanlara ölümü gösterip, sıtmaya razı ediyorsunuz. Bunu da
anlıyoruz. Danışma Kuruluna katılmayışımız -yineliyorum- ilkesel bir tavırdır.
bunu da ifade etmiş bulunuyorum.
Bu 48 saatlik süre, acil durum gerektiren kanunlar
dışında, değerli arkadaşlarım, unutmayalım, Parlamentoya bir saygıdır.
İktidar-muhalefet ayırt etmeden söylüyorum. yasama göreviyle yükümlü
parlamentere, milletvekiline bir saygıdır bu süreyi tanımak. Bakın, bu saygıyı,
dayatmayla, zorlamayla her hafta aşındırmayalım. Milletvekillerini,
hazırlanmadan, okumadan, incelemeden karar vermeye, el kaldırmaya, olumlu ya da
olumsuz yönde zorlamayalım. Bu süreyi verelim, irdelensin, yine grup kararına
uyacaktır milletvekilleri; ama bu süreyi, o karar verilecek konunun
anlaşılabilmesi, değerlendirilebilmesi için, bir olanak olarak Parlamentoya da,
sayın milletvekillerinin yasama görevlerine saygı açısından da kendilerine
tanıyalım diye düşünüyorum.
Düşüncem budur, bunun için söz aldım. Saygılar
sunuyorum hepinize. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Başka söz talebi var mı?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kapusuz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Milletvekili
arkadaşlarım, bugünkü çalışmalarla ilgili grup önerisi olarak getirdiğimiz
hususları bir kez daha hatırlatmak açısından söz almış bulunuyorum.
Biz, bugün, gündemde 32 nci sırada var olan ve iki
değerli grubumuzun komisyon üyelerinin ittifakla çıkarmış oldukları, sizlere
dağıtılmış olan, gündemin 32 nci sırasındaki Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî
Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısının bugün çıkmasını talep
ediyoruz, gündemin 32 nci sırasından 3 üncü sıraya gelsin diyoruz. Gerekçesi
şudur: Takdir edersiniz ki, tam 42 tane kanunda değişiklik yapan, hukukçu
arkadaşlarımızın çok yakinen bildikleri gibi, devletin çarkının işlemesinde,
fevkalade yavaşlatıcı sebep olarak devreye giren birçok şeyin sebeplerini
ortadan kaldıracak olan bu tasarıyla, devlet verimli çalışsın isteniyor ve bazı
cezaların idarî para cezalarına dönüştürülmesi talep ediliyor. Tam 42 tane
kanundaki bu para cezalarının idarî para cezasına çevrilmesi hususunda, hiçbir
hukukçunun muhalefeti söz konusu değil. Bunu çıkaralım, çalışmaları
kolaylaştıralım ve mahkemelerimizin de yükünü hafifletelim diyoruz. Birinci
talebimiz bu.
İkinci talebimiz de, tam 15 yıldır Türkiye'nin
gündeminde olan, bugüne kadarki uygulamalarıyla ne çalışanı ne çalıştıranı ne
de devleti memnun eden, zorunlu tasarruf diye bilinen, Çalışanların
Tasarruflarını Teşvik Fonunun, biliyorsunuz, uygulaması yok oldu, kaldırıldı.
Türkiye'de, yıllardan beri, bunun tasfiye edilmesi tartışılır halde. Bunu da,
artık, işbaşına gelmiş olan AK Parti İktidarı sonlandırmak istiyor, herkesi
sıkıntıya sokan bu olaya son vermek için bir adım atıyor. Bunu yaparken de,
diğer arkadaşlarımızla, yani, taraflar olarak kabul edilen TİSK, DİSK, Türk-İş,
Hak-İş, KESK, Kamu-Sen, Memur-Sen, BASK Genel Başkanlarının da iştirak ettiği
bir ortamda, hükümetimizi temsilen ilgili bakanımız, iki kez toplantı yaptılar,
bir mutabakata ulaştılar. Bunun yasal olarak düzenlemesini de Türkiye Büyük
Millet Meclisine gönderdiler. Sizlerin de üyeleri bulunan komisyondaki
arkadaşlarımız marifetiyle, bu tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna sevk edildi. Evet, arkadaşım "48 saat beklemeden niye
getirdiniz" Dedi. Değerli arkadaşlar, bekleyenlerin gözü çıktı, biz, bu
paraları, nisan ayında ödeyelim istiyoruz, siz de istiyorsunuz. Dolayısıyla bu
tasarı, bugün Genel Kuruldan çıkmazsa haftaya kalacak. Biliyorsunuz, bir de
Cumhurbaşkanının onay süresi söz konusudur; bunları birlikte düşündüğümüzde, 48
saat bekleme gerekçesine sığınarak, bunu tehir etmenin doğru olmadığına
inanıyoruz. Dolayısıyla bunu da bugün görüşelim, çalışanlarımızı memnun edelim
diyoruz.
Biliyorsunuz, çalışanlarımızın anaparalarının tamamını
nisan ayında defaten ödüyoruz, geri kalanını ise, üç yıl içerisinde, 10 taksit
halinde -geriye kalanı, sadece kaldığı miktarıyla değil, TÜFE, artı üzerine 5
puan faiz konularak- verelim diyoruz. Dolayısıyla herkes dört gözle bunun
neticelenmesini bekliyor. Arkadaşlarımızın da, bu işe karşı çıkmayacaklarını
biliyorum; ama, usul yönünden, yapmış oldukları katılmama yanlışlığını söylemek
de, herhalde benim bir görevim olsa gerek diye düşünüyorum.
Değerli katkılarınızla, çalışanları, bugün, birlikte
memnun etmeyi uygun bulduğumuzu ifade ediyor, Grup önerimize destek
vereceğinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.
Öneriyi tekrar okutuyorum:
Öneri:
Genel Kurulun 24 Nisan 2003 Perşembe günkü (bugün)
birleşiminde, daha önce, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan 126 sıra sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının
Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısının, kırksekiz
saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına alınması; bu kısmın 32 nci
sırasında yer alan 118 sıra sayılı Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para
Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısının ise 3 üncü sırasına alınması
ve çalışma süresinin, gündemin 4 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar uzatılmasının, Genel Kurulun onayına sunulması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1 inci sırada yer alan, İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkan.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, Genel Kurulda görüşülmekte olan İş Kanunu
Tasarısının 14 üncü maddesinin ve görüşülmeyen diğer maddelerinin verilen
önergelerle birlikte, İçtüzüğün 88 inci maddesi uyarınca, Komisyonumuza geri
verilmesini arz ediyoruz efendim.
BAŞKAN - Komisyonun talebi üzerine, tasarı, komisyona
geri verilmiştir.
2 nci sıraya alınan, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısı ile
Çalışanlardan Yapılmakta Olan Tasarruf Kesintilerine Son Verilmesi Hakkında
28.8.1996 Tarihli ve 4164 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
görüşmelerine başlıyoruz.
2. - Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısı ile
Çalışanlardan Yapılmakta Olan Tasarruf Kesintilerine Son Verilmesi Hakkında
28.8.1996 Tarihli ve 4164 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/532,
1/11) (S Sayısı: 126) (2)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?... Burada.
Komisyon raporu, 126 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, burada, 1 Nisan 1988'de, âdeta 1 nisan şakası
gibi gündemimize giren, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabı diye kısaca
niteleyebileceğimiz bir fonun tasfiye tasarısı üzerine görüşmeler yapıyoruz.
Bugün önümüze gelen tasfiye tasarısı, aslında bir yasal
zorunluluk olarak gündeme gelmiştir. Bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesinin, 3417
sayılı Yasanın 6 ncı maddesinin iki ve üçüncü fıkralarını iptal etmesiyle
başlayan süreç, bu kararın, geçen yıl 28 Martta Resmî Gazetede yayımlanması
(1) 73 S.
Sayılı Basmayazı 13.3.2003 tarihli 45 inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(2) 126 S.
Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
ve Anayasa Mahkemesinin, arada bir hukukî boşluk
doğmasın diye verdiği dokuz aylık sürenin de 28 Aralık itibariyle dolmuş olması
nedeniyle, bugün, dört ay gecikmeli olarak bir tasfiye tasarısı gündeme
gelmiştir.
Dört ay gecikme, önemli bir gecikmedir; 48 saatin
hesabını yapanlar, önce dört aylık gecikmenin hesabını, burada, Parlamentoya
vermelidirler. Dolayısıyla "48 saat beklemeden getirdik; çünkü, hak
sahiplerini düşünüyoruz"un arkasında hiçbir samimiyet yoktur. Hak
sahipleri dört aydır beklemektedirler...
RESUL TOSUN (Tokat) - Onbeş senedir bekliyorlar.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
...ama, getirilen tasfiye tasarısıyla ilgili söyleyeceklerimiz, bunun,
öyle çok fazla da hak sahiplerinin lehine bir düzenleme olmadığını birazdan
gösterecek.
Değerli arkadaşlarım, bu tasfiye tasarısı gelmeden de
düzenleme yapılabilir miydi; evet; çünkü, Anayasa Mahkemesi, bunun tasfiyesini
değil, ilgili maddelerin hak sahipleri lehine düzenlenmesini öngörmüştür. Hak
sahiplerinin aleyhine olan durum neydi; şuydu: İlgili yasanın 6 ncı maddesi,
ikinci fıkrası itibariyle şunu düzenliyordu: "En az onbeş yıl tasarrufta
bulunanlara, istedikleri takdirde, biriken tasarruf kesintileri -devlet ve işveren katkıları- ve bunların
nemasının beşte 3'ü ödenir." Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti; çünkü
"bu mülkiyet haklarına bir tecavüzdür; eğer birisinin bir tasarrufu varsa,
bunun -nemasının- beşte 3'ünün değil tümünün ödenmesi gerekir" denildi.
İkinci bir şey daha söyledi üçüncü fıkrayla ilgili. Üçüncü fıkra şöyleydi:
"En az altı yıl tasarrufta bulunanlara, istedikleri takdirde, sadece
biriken tasarruf kesintileri ödenir." Yani "ne işveren katkısını
-dolayısıyla- ne de nemaları ödemek" gibi bir hüküm.
Aslında, kuşkusuz kuruluştan gelen, gayriadil, gerek
Anayasanın gerekse yurttaşlık haklarının tümüyle çiğnendiği bir durum;
insanları hem zorla tasarrufa yöneltiyorsunuz hem de altı yıl ya da onbeş yıl
sonra ayrılmaları durumunda, bunların haklarını gasp ediyorsunuz! Anayasa
Mahkemesince -bence, çok gecikmeli olarak; çünkü, bu konuda daha önce de
Anayasa Mahkemesine başvurulmuştu- nihayet, 2001 yılı sonu itibariyle bu karar
alındı, 2002 yılında da, en azından Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girdi.
Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemeleri yapmak
zorundaydık; çünkü, hak sahipleri aleyhine bir boşluk doğmuştu. Özellikle, dört
aydır bu boşluk vardı; bu boşluğu, mutlaka doldurmak gerekiyordu. Yapılması
gereken: Bir kere, öncelikle, onbeş yıl geçmeden sistemden ayrılmak
isteyenlerin, o onbeş yıllık birikimi sağlayamama gibi bir durumunu düzeltmek
gerekiyordu; çünkü, biliyorsunuz, 2000 yılında işsizlik sigortası çıktığı
zaman, artık, kesinti yapma imkânı ortadan kalktı, çünkü kesintiler sona erdi.
Bu nedenle, zaten, buradaki durumu mutlaka düzeltmek gerekiyordu.
Dolayısıyla, burada, bir zorunlu, yasal tasfiye
uygulamasıyla karşı karşıya olduğumuzu hatırlatmak istiyorum. Burada,
iktidarın, hak sahiplerine bir lütfu ya da onların haklarını teslim etmeden
ziyade, Anayasa Mahkemesinin getirdiği sürenin gecikmeli olarak gereğinin
yapılması olgusuyla karşı karşıyayız.
Şimdi, burada, bu zorunlu tasarrufun ortaya çıkışına
baktığımız zaman, zorunlu tasarruf uygulamasının, esas itibariyle, bir kamu
finansmanı ihtiyacı için ortaya çıkarıldığını, baştan itibaren, asla hak
sahipleri lehine bir düzenleme olarak düşünülmediğini görürüz. Yani, ANAP
iktidarı, Özal'ın Başbakanlığı döneminde bunu çıkardığı zaman, aslında, burada
amaç, esas itibariyle kamu finansmanı idi. Nitekim, hak sahiplerine geriye
dönüşler çok sınırlı olmuştur. 6 yıl geçmeden zaten ayrılma hiç mümkün
olmamıştır; sadece, ölüm ve emeklilik durumlarında, ilk 6 yıl içinde ayrılma
söz konusu olmuştur. Yani, iktidar, en azından bir 6 yıl için, neredeyse hiç
geriye dönüşsüz bir imkân elde etmiştir.
2 yıl bu hesaba tasarrufları kesilenler için, her yıl
nemanın üçte 1'inin ödenmesi uygulaması başlatılmış; ancak, bu nema ödemeleri
de, ne yazık ki, hak sahiplerinin lehine olarak işletilmemiştir.
Bakınız, şimdi, burada, Özal iktidarının getirdiği
düzenlemenin daha sonraki iktidarlar döneminde de nasıl hak sahipleri aleyhine
olarak geliştiğinin örneklerini vereceğim. İki örnek vereceğim; bir tanesi,
1994, 5 Nisan kriz dönemi ve Yüksek Planlama Kurulu karar alıyor; 11 Şubat 1994
tarihinde, Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, bu hesabın döviz cinsinden
değerlendirilen birikimleri, 1988-1989'dan itibaren, yani, bu kâğıtlara
bağlanmanın ilk yıllarından itibaren Türk Lirasına çevriliyor ve yüzde 50 faize bağlanıyor. Sadece 1994 yılında, bu
hesabın, 6,5 milyar dolarlık bir birikimi söz konusuydu. 1994 ile 2000 arasında
bu hesaba hiç para yatmamış olsa dahi, bugün, 6,5 milyar doların Türk Lirası
cinsinden değeri, 10-11 katrilyon dolayındadır. Şu an, hesapta olan mevcut da
zaten o kadardır. 1994 ile 2000 arasında bu hesaba girişleri dikkate
aldığımızda, bu hesapta 20 katrilyonu aşkın bir paranın bugün olması gerektiği
sonucunu hemen kolayca çıkarabilirsiniz. Oysa, bugün, bu hesapta olan para, ne
yazık ki, 9 katrilyon nema, 1,5 katrilyon civarında -yuvarlak söylüyorum- bir
anaparayla 10,5 katrilyon dolayındadır.
Şimdi, demek ki, birincisi 1994 yılı operasyonudur, hak
sahipleri aleyhinedir. İkincisi, 1996 yılında bir operasyon yapılmıştır.
İlginçtir; bilginize sunayım. Refahyol döneminde yapılmıştır. İlginç bir şey;
1996 yılı ocak ayında Necati Çelik ve 28 arkadaşının başvurusuyla Meclis
araştırması komisyonu kurulmuş -Refah Partisi üyelerinden oluşan- ve bu
komisyon, zorunlu tasarrufu tasfiye hedefini de içeren bir Meclis araştırması
yapmıştır. İlginç olan, bu Meclis araştırması komisyonunun 7 Temmuz itibariyle
Mecliste kurulması onaylanmış, aynı tarihte de Refahyol iktidarı kurulmuştu.
İlginç bir şekilde, Refahyol iktidarının getirdiği, daha bu komisyonun raporu
tamamlanmadan getirdiği tasfiye yasası ibretlik bir olaydı; çünkü, sadece
kesintileri sona erdiriyor, birikimler için hiçbir şey söylemiyordu. Ne yazık
ki, görüldüğü gibi, 1996 yılı operasyonu da bizzat bunu düzeltmeyi vaat edenler
tarafından hak sahipleri aleyhine düzenlenmiştir.
Şimdi, buraya getirilen tasfiye modeli de, aslında, hak
sahipleri aleyhinedir. Bunun niçin hak sahipleri aleyhine olduğunu birkaç
örnekle vereceğim. Bakınız, bugün, Hazine ortalama yüzde 55'lerden borçlanıyor.
Hazine yüzde 55'lerden borçlanırken, bu tasfiye modeline göre, TÜFE artı yüzde
5 uygulamasıyla bu borçlanma faizini yüzde 34'lere çekiyor. Eğer, bu fon
tasfiye edilmeseydi, sadece 6 ncı maddenin ilgili fıkraları yeniden
düzenlenerek yürürlükte kalsaydı, Hazine, bizzat bu fonun kaynaklarından da bu
yüzde 55 ortalamalardan borçlanacakken, şimdiki durumda, TÜFE yüzde 29 -bugünkü
TÜFE'yi örnek vereyim, son TÜFE oranı yüzde 29,4'tür- artı 5 puan, yüzde
34,4'ten borçlanma imkânı yakalamaktadır; yani, Hazine açısından tasfiye
olayının kendisi bile bir kamu finansmanı aracı olarak kullanılmaktadır.
IMF'nin zaten buna rıza göstermesi, sesini çıkarmamasının arkasında başka bir
neden yoktur.
Değerli arkadaşlarım, eğer bu tasfiyeyi hiç
yapmasaydık, ama, bu fon her yıl nemanın üçte 1'ini ödemeye devam edecek
şekilde yürürlükte kalsaydı, hak sahiplerinin daha fazla çıkarına bir durum
oluyordu; bunun hesabını yaptık. Size çok kısa bir özet vereyim.
Bakınız, bu fon, bu hesap yürürlükte kalsa ve gerçekten
nemanın üçte 1'ini -ama, doğru bir şekilde; yani, birtakım küçük kurnazlıklarla
nemanın gerçekte üçte 1'ini ödememek gibi yollarla değil; şimdiye kadar öyle
oldu Hazinenin yaptığı- her yıl ödemek biçiminde yapsaydık, o takdirde, dört
yıl boyunca, yani, 2003 Şubat, 2004 Şubat, 2005 Şubat, 2006 Şubat tarihlerinde
hak sahiplerine geriye ödenecek olan sadece nema 11 katrilyon lirayı buluyordu
bugünkü fiyatlarla. Bu 11 katrilyona aynı tarihte hesapta kalacak olan 9,3
katrilyonu ekleyin, 20 katrilyon eder. Oysa, bugün, iktidarın yaptığı, 1,4
katrilyonu bu yıl, izleyen nema olarak kalan bölümü de üçbuçuk dört yıl içinde
10 taksitle ödeme yoluyla 11,4 katrilyonluk bir ödeme yapmaktır ve geriye
hiçbir şey kalmayacaktır; yani, eğer, bu hesap bugünkü biçimiyle kalsa, nemanın
üçte 1'i ödense, bugün olduğu gibi Hazinenin borçlanma faizlerine endekslenmiş
olsa, dört yıl içinde eşit miktarda bir para zaten hak sahiplerine dönecek;
ama, artı, geriye, bugünkü fiyatlarla -bugünkü fiyatlarla diyorum, 2003 yılı
fiyatlarıyla; 2006 fiyatlarıyla çok daha fazla enflasyon sürdüğüne göre- 9,3
katrilyon bir anapara ve nema toplamı bir birikim kalmaya devam edecekti.
Dolayısıyla, bunun hak sahipleri lehine değil, bunun doğrudan doğruya Hazinenin
lehine ve dolayısıyla, iktidarın -bugün kamu finansmanı aracı olarak
kullandığını dikkate alırsak- lehine bir düzenleme olduğunu hemen fark
edersiniz; yani, aslında, burada, özetle, bir malî konsolidasyon yapılmaktadır.
Burada, esas itibariyle, ücretliler aleyhine, hak sahipleri aleyhine bir malî
konsolidasyon yapılmaktadır. Konsolidasyon sözcüğünü duydukları zaman tüyleri
diken diken olan birtakım çevrelerin, malî piyasalardan çevrelerin, ücretliler
aleyhine bu tür konsolidasyonlar olduğu zaman hiç seslerini çıkarmamaları
ibretlik bir olaydır. Tıpkı 1994 yılında, döviz cinsinden olan birikimlerin
Türk Lirasına çevrilmesinde olduğu gibi -o da bir malî konsolidasyondu- bugünkü
de benzer bir operasyondur. Ne zaman ki, bu toplumun hâkim kesimlerine, hâkim
ekonomik güç odaklarına dokunmuyorsunuz, o zaman bu tür konsolidasyonlar âdeta
görülmüyor, alkışlanıyor, iyi yapılıyor deniyor.
Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bugün, buraya
getirilen tasfiye operasyonu, aslında, esas itibariyle, iktidarın işine yarayan
bir operasyondur. Bu operasyonun hak sahiplerinin de lehine olması için, biz,
burada önergeler vereceğiz. Bu önergeleri umarım dikkate alırsınız;
almayacağınıza eminim; ama, benden söylemesi! Biz, bu önergelerle en azından
şunu yapmaya çalışacağız: Hak sahiplerine, bir kere, geri dönüş süresini
kısaltalım; ama, ikincisi, daha önemlisi, kısaltmadan da daha önemlisi, TÜFE
artı yüzde 5 türü bir ödeme planı yerine, hazine, nasıl ki piyasadan carî
faizlerle borçlanıyor, aynı şekilde, kalan paranın nemalanmasını sağlayalım;
yani, arkadaşlar, böyle bir çiftçe standart olabilir mi?! Sermaye kesiminden
borçlanıyorsunuz, yüzde 55 ödeyeceksiniz; şimdi, geriye kalan miktara, bu
hesaptaki paralara -şimdiye kadar hazine borçlanması gibi nemalanıyordu- ne
yapacaksınız, onlara yüzde 34 diyeceksiniz, demin verdiğim örnekte olduğu gibi.
Yüzde 55 nerede, yüzde 34 nerede!.. Böyle bir çifte standart size yakışır mı,
bu Meclise yakışır mı değerli arkadaşlarım?! Bu bir çifte standarttır. Gelin,
bunu düzeltelim. Biz, bir önerge vereceğiz ve size şunu önereceğiz: Geliniz,
bunu, bir kere 2004 sonuna kadar tasfiye edelim. Hani onu kabul etmediniz
diyelim, hiç olmazsa, TÜFE artı yüzde 5 gibi bir uygulama yerine, bunu,
mutlaka, hazinenin borçlanma oranlarına çekelim ki, sermaye yanlısı, sermayeyi
kayıran bir uygulama değil, ücretlileri de sermayeyle eşit kefeye koyan bir
uygulama içinde olalım. Aksi takdirde, burada, AKP Grubu, şimdiye kadar yaptığı
uygulamaların uzantısında, sermaye yönlü bir iktidar olduğunu gösterir, ücret
aleyhine bir düzenleme olduğunu gösterir.
Diyeceksiniz ki, konfederasyonlar bunu kabul etti;
ettiler. Niçin ettiler; çünkü, konfederasyonlar, işçi ve memur
konfederasyonları, bir kuşku ve telaş içindeler. Niye; acaba bu para hiç
ödenmez mi, hiç geriye gelmez mi, acaba nemalar dahi ödenmez mi telaşı ve
kuşkusu içinde oldular. Bence, yanlış yaptılar; yani, burada, mutlaka,
ücretlilere dönecek paranın, sermayenin elde ettiği faizin altında olmasına
rıza göstermemek gerekiyordu. Burada kopardıklarını sandıkları, avantaj
sandıkları mesele, aslında, kendi aleyhlerine bir uygulamadan başka bir şey
değildir. O nedenle, burada, bu uzlaşmanın, aslında, olması gereken uzlaşma
olmadığını söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin iptal
gerekçesi, hak sahiplerinin haklarının teslim edilmesiydi; yani, bu fondan
ayrılacak olanların, hemen, bütünüyle, yani, 6 ncı maddenin ikinci ve üçüncü
fıkraları gereğince, ister altı yıl olsun ister onbeş yıl olsun, ayrıldıkları
takdirde, bütün hakları bütünüyle hemen peşin olarak almaları yönündeydi; ama,
hadi peşin ödeyemiyoruz, bunu, hiç olmazsa, hakkaniyetle, hak sahipleri lehine
ödeyelim.
Bir de başka iki mesele var. Bunlardan bir tanesi
şudur: İki yıldan daha az tasarruf kesintisi yapılmış olan hak sahiplerine, ne
3417 sayılı Yasada -yani, 1988'den gelen yasada- ne de şimdi sizin getirdiğiniz
taslakta herhangi bir hak öngörülmüyor; yani, eğer, siz, 23 ay bu fona para
vermişseniz, bu fona "tasarruf" adı altında birtakım gelirleriniz
kesilmişse, bunu ne yapmış oluyorsunuz; zorla Hazineye hibe etmiş oluyorsunuz;
çünkü, bunların geriye dönüşü yoktur. O nedenle, burada, verdiğimiz bir önergeyle,
bunu da, hiç olmazsa, üç aya çekelim. Bu fona en az üç ay tasarruf kesintisi
katkısı yapmış olanlar, bu katkının ötesindeki bölüm için, üç ayın üzerinde
kalan bölüm için, bu geriye dönüşten, anapara ve faizinden, nemasından
yararlansınlar; aksi takdirde, burada, bu insanların parasına resmen kamu
zoruyla el koymuş olacağız. Bu, yasa gereği bile olsa, mülkiyet haklarına bir
tecavüzdür.
Son olarak şuna değinmek istiyorum: Hak sahipleri
açısından ciddî bir sıkıntı kaynağı olan ve muhtemelen önümüzdeki süreçte de
yasamayı önemli ölçüde rahatsız edecek olan bir uygulama. Birçok durumda
işverenin, hak sahiplerinden topladığı bu tasarruf kesintilerini üzerine kendi
işveren katkısını da ekleyerek Ziraat Bankasındaki hesaplara yatırmamış
olmasıdır. Bu işverenin içinde bazen belediyeler gibi kamu işvereni de söz
konusudur; ama, birçok özel bölük pörçük, hatta bazen işini tasfiye etmiş özel
kesim işverenleri de vardır. Bütün bunların takibi açısından çok ciddî hak
kayıpları ortaya çıkmaktadır, çıkacaktır ve önemli bir dava süreci de bundan
sonra açılmış olacaktır. Bu konuları düzeltmeden böyle bir uygulamaya girmenin
yaratacağı sıkıntıları da dikkatinize sunmak istiyorum.
Geliniz, hak sahiplerinin lehine olduğunu iddia
ettiğiniz bu tasarıyı, gerçekten, hak sahipleri lehine çevirelim. Son onbeş
yıldır bu yasa kapsamıyla sömürülmelerine izin veren bu uygulamayı, hakkaniyete
uygun, ücretlileri kollayan, koruyan bir şekilde sona erdirelim. Bu nedenle,
muhalefetin sesine bir kere olsun kulak vereceğinizi umuyor ve hepinizi
saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz
isteyen, Mehmet Ceylan; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN (Karabük) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının
Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısıyla ilgili
olarak, AK Parti Grubu adına, söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken,
öncelikle, sizlerin ve tüm milletimizin dün kutladığımız 23 Nisan Millî
Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ülkemizde
yıllardır kangren haline gelmiş ve milyonlarca çalışanın çıkmasını dört gözle
beklediği bir yasa tasarısını tartışıyoruz. Çalışanların tasarruflarını teşvik
hesabı, bundan tam onbeş yıl önce, 1 Nisan 1988 tarihinde 3417 sayılı
Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine
Dair Kanunla tesis edilmiştir. Hatırlayacaksınız, bu kanun, yürürlüğe girdiği tarihlerde de, kamuoyunda, gerek
çalışanlar gerekse işveren kesimi açısından adaletsiz bir kanun olarak
değerlendirilmiş; en azından, çalışanların hür iradeleri alınmaksızın zorunlu
bir tasarruf olarak değerlendirilmiş ve bu anlamda da, daha yasa çıkarken tarafların
katkısını almadan olumsuz bir şekilde zorunlu olarak çıkarılmış bir yasaydı.
Dolayısıyla bu kanun, zaman içinde hem çıkış esası hem de uygulamalarıyla
kamuoyunda çok tartışma konusu olmuş bir kanun niteliğini aldı. Daha sonraki
yıllarda da hesapta toplanan tasarrufların nemalandırma yöntem ve hesapları ile
bunların ödenmesindeki aksaklıklar, çalışanlar nezdinde, hükümetler aleyhine
eleştiriyle birlikte, giderek, devletimiz aleyhine güvensizlik duygusunun
oluşmasına neden olmuştur. Özellikle, 1 Haziran 2000 tarihinde 4447 sayılı
İşsizlik Sigortası Kanunu yürürlüğe girerken, bir anlamda, işveren kesimine
daha fazla yük getirmemek ve zaman içinde sistemde çıkan aksaklıklar nedeniyle
Anayasa Mahkemesinin kararları da dikkate alınarak bu tasarruf kesintilerinin
kaldırılmasından sonra hesapta toplanan anapara ve nemaların ödenmesi konusu,
daha çok tartışma konusu olmuş ve bugüne kadar da, hükümetler tarafından, geri
ödemeler konusunda, maalesef, bir çözüm bulunamamıştır. İşte, bugün sizlerin
değerli oylarıyla kabul edilecek bu kanun tasarısıyla, çalışan kesimin
beklentileri yerine getirilmiş, dolayısıyla, yüce devletimizin itibarı da bu
anlamda yeniden kazanılmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; AK Parti
hükümetimiz, hükümet programı ve acil eylem planında da belirttiği üzere,
yıllardır kangren olmuş bu konuya kesin çözüm getirmek maksadıyla, göreve
başladığı ilk günlerde ilgili tarafların temsilcileriyle bir araya gelerek
konuyu müzakere etmiş, ilgili tarafların da görüş birliği içinde bir çözüm
modeli ortaya koymuş, bugün de, ilgili yasa tasarısını huzurlarınıza getirmiş
bulunmaktadır.
Yıllardır çözüm bekleyen böylesi bir soruna, bütün ekonomik
sıkıntılara rağmen çözüm getirdiği için hükümetimize ve bakanlığımıza, ayrıca,
uzlaşma konusunda anlayış içinde olan iş ve işveren temsilcilerine, şahsım ve
Grubumuz adına teşekkürü bir borç biliyorum.
Değerli arkadaşlarım, kanunun yürürlüğe girdiği 1 Nisan
1988 tarihinden itibaren, Şubat 2003 tarihine kadar, hesapta, anapara olarak
1,7 katrilyon TL, nema olarak da 14,4 katrilyon TL olmak üzere, toplam 16,1
katrilyon TL'lik bir kaynak oluşmuştur. Yine, aynı tarihler arasında, hak
sahiplerine anapara olarak 243 trilyon TL, nema olarak ise 3,3 katrilyon TL
olmak üzere, toplam 3,6 katrilyon TL ödeme yapılmıştır. Dolayısıyla, bu zamana
kadar ödenemeyen, hesaptaki anapara ve nema tutarı 12,5 katrilyon TL'dir.
Değerli arkadaşlarım, hükümetimizin hazırladığı ve
huzurunuza getirmiş olduğu, ilgili iş ve işveren temsilcilerinin de mutabık
oldukları yasa tasarısıyla şu hususlar getirilmektedir:
Birincisi, her şeyden önce, tasarruf kesintileri ve
devlet ile işveren katkılarından oluşan yaklaşık 1,5 katrilyon TL'lik ödenmeyen
anapara, bu ay içerisinde, yani nisan ayı içerisinde defaten ödenecektir.
Sanırım, bu para, ödenmek üzere Hazinemizde de hazır bulunmaktadır.
Diğer taraftan, kalan tutar, yani anaparanın dışındaki
tutar, 2004 ve 2005 yıllarının mart, haziran, eylül ve aralık aylarında olmak
üzere ve 2006 yılında ise sadece mart ve haziran aylarında olmak üzere, yani
toplam ikibuçuk yıllık bir süreç içerisinde, 10 taksitte ödenecektir.
Yine, hesapta kalan tutarların, aylık bazda tüketici
fiyatları endeksine ilave olarak, yıllık yüzde 5 refah payı ilave edilerek
değerlendirilmesi öngörülmüştür.
Yine, tasarıyla, biraz önce, Sayın Noyan'ın da işaret
ettiği gibi, hak sahiplerinin mağduriyetini önlemek üzere, 3417 sayılı Kanun
hükümleri uyarınca, süresinde yatırılmayan tasarruf kesintileri ve katkı
paylarının, resen veya ilgililerin başvurusu üzerine, SSK tarafından, 506
sayılı Yasa hükümleri çerçevesinde tahsil edilerek, yasal faiziyle birlikte
yatırılması öngörülmüştür.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ülkemizin büyük
ekonomik sıkıntılar içerisinde bulunduğu böylesi bir ortamda, yıllardır çözümü
sorun olan böylesi bir konunun temelden çözümleniyor olması, hiç şüphesiz ki,
öncelikli olarak çalışan kesimi memnun edecektir. Aslında, her kesim tarafından
takdir edilmesi ve hükümetimize teşekkür edilmesi gereken böyle bir konuda
bile, maalesef, az da olsa, eleştiri mahiyetinde görüşler ifade
edilebilmektedir. Biraz önce, Sayın Noyan'ın da konuşmasında ifade ettiği
üzere, bu konuşmalar, sadece, gerçekten öte, politik maksatlarla yapılan
eleştiriler niteliğinde diye değerlendiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, Tasarrufu Teşvik Hesabında
toplanan ve nemalandırılan bu paralar peşin olarak ödensin deniliyor; gerçi,
Sayın Noyan bunu ifade etmedi, sağ olsun, epeyce bir eleştiri sundu; ama, en
azından ülkemizin gerçeklerini gözönünde bulundurarak, hiç olmazsa peşin
ödenmesini önermedi; ama, bunu önerenler de var. Doğrusu, böyle bir görüşe;
yani, paraların toplamının, anapara artı nema olarak 12,5 katrilyonu bulan bu
paranın peşin ödenmesini isteyen kesimler de var. Bu kesimlere, tabiî ki, el
insaf demek lazım.
Değerli arkadaşlarım, onbeş yıldır çeşitli hükümetler
gelmiş geçmiş, ödeyememişler bu parayı. Toplam ödenmesi gereken 12,5 katrilyonu
henüz birkaç aylık bir hükümetten, defaten ödemesini beklemek, herhalde, insaf
ölçüleriyle bağdaşmaz. Her şeye rağmen, hükümetimiz, 1,5 katrilyonu bulan
anaparayı bu ay içinde defaten ödeyecektir.
Sayın Noyan'ın da ifade ettiği, kamuoyunda eleştirilen
diğer bir konu; ödenmesi belli bir takvime bağlanan geri kalan ödemelerin
yeniden değerlendirme hesabıyla ilgili. Deniyor ki, efendim, 10 taksitte
ödenecek olan bakiye tutarlar, aylık tüketici fiyatları endeksi artı yüzde 5
refah payına göre değil de, bundan daha yüksek oranlarda gelir getiren veya
sağlayacak değerlendirme yöntemleriyle hesaplansın ve ona göre ödensin deniyor.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Şimdiye kadar öyleydi...
MEHMET CEYLAN (Devamla) - Örneğin, Sayın Noyan da ifade
etti, devlet içborçlanmasındaki faiz üzerinden bu hesaplar yapılmalı deniyor.
Değerli arkadaşlarım, herkes her türlü konuşuyor, dilin
kemiği yok, vicdanın da, insafın da sınırı yok değerli arkadaşlarım. Tasarıda
önerilen yeniden değerleme hesabı yöntemi adaletlidir, hakkaniyetlidir.
Çalışanın da buna itirazı yok değerli arkadaşlarım; bizim insanımız,
çalışanımız anlayışlıdır, insaflıdır. Burada, TÜFE+yüzde 5 refah payı
hesabıyla, çalışanların mağduriyeti önlenmiş, alım güçleri korunmuştur. Hatta,
bu alanda, hepiniz de biliyorsunuz, çalışan birçok insanımız da "devletimizin
böylesi sıkıntı içinde olduğu bir ortamda, biz, bu alacaklarımızdan da her an
vazgeçebiliriz, yeter ki, devletimiz sağ olsun" diyor.
Değerli arkadaşlarım, hükümetimiz, her alanda sosyal
barışı, adaleti arayan ve ona göre ülkemizin sorunlarını bir bir çözen bir
hükümettir. Sorunların çözümünde önem verdiğimiz hususun başında hakkaniyet ve
adalet ölçüsü gelmektedir. Bakın, yeni bir Vergi Barışı Kanunu yürürlüğe girdi
ve iş dünyası, seve seve vergi dairelerine koştu. Bugün, vergi daireleri,
Maliyemiz, bu vergi barışı projesinden toplam 6,6 katrilyonluk bir beklenti
içinde. Bu kanunla, alacaklarını sadece TÜFE'ye göre hesapladı hükümetimiz ve
yüzde 80'e varan faizlerden de vazgeçti. Şimdi ise, görüştüğümüz tasarıda,
devlet, çalışana ödeme yaparken sadece TÜFE'ye göre değil, onun üzerinde yıllık
yüzde 5 refah payını da ilave ederek ödemektedir.
Değerli arkadaşlarım, şunu söylemeye çalışıyorum:
Hükümetimiz, alacağını hesaplarken adalet ölçüsüne göre hareket ediyor, sadece
TÜFE'ye göre hesap yapıyor; ama, ödemesini yaparken, borcunu öderken, TÜFE'nin
de üzerinde, yüzde 5'lik refah payını ilave ederek veriyor; işte, adalet bu
değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisinin anlayışı bu.
Tabiî, Sayın Noyan hesaplıyor, hesapta toplanan
paralar, devlet içborçlanma faizlerine göre hesaplansa ve dört yıllık bir süreç
içinde bu paranın 20 katrilyonu aşacağını ifade ediyor. Sayın Noyan, bu hesaba
göre de, hükümetin getirmiş olduğu tasarıya göre de, zaten o hesap bulunacak.
Bugün, 12,5 katrilyonluk anapara ve nemalar, bu üç yıllık taksitlendirme
sürecinde TÜFE+yüzde 5 refah payına göre hesaplandığı takdirde, bu da, yine
sizin hesapladığınız rakamlara ulaşmaktadır.
Tabiî, şu da denilebilirdi: TÜFE+yüzde 5'e göre değil
de, dövize göre hesaplayın, ona göre değerlendirin; ama, böyle bir
değerlendirmede, siz de biliyorsunuz ki, çalışan kesim daha çok mağdur olurdu.
Bugün, doların kuru 1 600 000 liradır. Dolar kuru, bundan iki yıl önce çok daha
yükseklerdeydi, 1 700 000 lirayı bulmuştu; döviz, iki yıl içerisinde artmadı.
Eğer, dövize göre bir hesap yapılmış olsaydı, çalışan kesim daha çok mağdur
edilmiş olurdu. İşte, TÜFE+yüzde 5 gelir hesabına göre yapılan hesaplama
adaletlidir, insaflıdır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, hükümetimiz, her alanda beyaz bir
sayfa açıyor; vergide de böyle, elektrik alacaklarında da böyle, çiftçi
kredilerinin ödenmesinde de böyle adaletli davranıyor. Yani, biraz önce de
ifade ettiğim gibi, bir sistem oturtuldu devlet alacaklarında. TÜFE'ye endeksli
olarak -her iki taraf da mağdur olmasın diye- bir hesap yapılarak, devlet,
alacaklarını buna göre hesaplıyor; ama, ödemelerini yaparken TÜFE'nin üzerinde
bir refah payını da ilave etmiş oluyor.
Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, kamuoyunda, zorunlu
tasarruf kesintilerinin anapara ve nemalarının ödenmesi konusunda eleştiri
getirenlere sormak lazım. Tabiî, öncelikle şunu ifade etmek lazım: Hükümetimiz,
daha birkaç aylık bir hükümet; bu eleştirileri getirenlerin bir kısmı da,
geçmişte hükümet oldular, hükümetlerde görev yaptılar. Onbeş yıllık süre
içerisinde bu paraları siz niye ödemediniz, şu anda ödenmiş olan miktarla
birlikte 16 katrilyonu bulan anapara ve nemalarını ne yaptınız diye sormak
lazım. Başlangıçta, hani, bunun adı tasarruf olacaktı, bu tasarruflarla yatırım
yapılacaktı; nereye gitti bu paralar, nereye yatırım yaptınız diye de sormak
lazım. Tabiî, bunları, sadece birkaç aylık hükümetimize yüklemek de son derece
insafsızlık olur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının, Meclisimizdeki
bütün partilerin desteğiyle, oybirliğiyle yasalaşacağına inanıyorum. Bundan
onbeş yıl önce, iyiniyetle çıkarılan; ama, zamanla çalışanların ve ülke
ekonomisinin aleyhine gelişen bu olumsuzluk artık ortadan kalkmış oluyor.
Yasanın çıkarılması için katkıda bulunan tüm kesimlere teşekkür ediyorum.
Sayın Noyan'ın konuşmasıyla ilgili bazı notlarıma göz
atıyorum; ama, özellikle, Sayın Noyan, bu tasarıda bir samimiyet olmadığına
inanıyor; buna katılmadığımı ifade etmek istiyorum. Tabiî, kanunun,
başlangıçtan beri çıkarılışındaki ve günümüze kadar gelişindeki aksaklıklara
büyük ölçüde katılıyorum. Bu, bir anlamda, kamu finansmanını desteklemek
açısından, kamu açıklarını gidermek açısından çıkarılmış bir kanundur. Bunu,
konuşmamın başında da ifade ettim.
Sayın Noyan, bugün, ödenecek miktarın yaklaşık olarak
10-11 katrilyon lira olduğunu ifade ettiler. Bu ödenmesi gereken rakam toplam
olarak 12,5 katrilyon liradır, onu ifade etmek istiyorum.
Sayın Noyan, yine, yüzde 34'le değil, TÜFE + yüzde 5
refah payıyla değil, yüzde 55 borçlanmayla ilgili görüşlerini ifade ettiler;
ama, getirdiğimiz anlayışı ve adaletli bir yaklaşım tarzı benimsediğimizi
ortaya koydum, ifade ettim.
Sayın Noyan "bu yasa tasarısı, zorunlu olarak,
Anayasa Mahkemesi kararı gereği ortaya kondu" diyor. Ne olursa olsun,
Anayasa Mahkemesi kararıdır, şu karardır, bu karardır; ama, yıllardır kangren
olmuş böyle bir sorunu çözmek de AK Parti hükümetine nasip oluyor, önemli olan
da budur.
Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Tabiî, tasarının
çıkarılışında emeği geçen herkese, ilgili taraflara ve Cumhuriyet Halk
Partisine açık desteği dolayısıyla teşekkür ediyorum. Tasarının, çalışanlarımız
başta olmak üzere tüm kesimlere hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ceylan.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen
İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Kılıçdaroğlu, konuşma süreniz 10 dakikadır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun enteresan
bir kanun; çalışanların tasarruflarının teşvikine dair kanun bu ve bu kanunu
bugün yürürlükten kaldırıyoruz, zorunlu olarak çalışanlardan aldığımız
paraların da tasfiyesiyle ilgili bir tasarıyı görüşüyoruz.
Değerli milletvekilleri, yasanın çıkış tarzı
başlangıçta da yanlıştı; 1980'lerde bu yasa Parlamentoya getirilirken,
çalışanların elinden zorla para alınarak "biz, sizin adınıza tasarruf
yapacağız, siz tasarruf yapmasını bilmiyorsunuz" mantığıyla yola çıkıldı
ve toplanan paralar, maalesef, çalışanların hak ettikleri oranda, hak ettikleri
miktarda değerlendirilmedi ve onların çalışmaları, onların çalışma sonucunda
elde ettikleri gelirler, maalesef, yine, büyük ölçüde çarçur edildi.
Siyaset kurumunun, aslında, bir güven kurumu olması
gerekir. Bakınız değerli milletvekilleri, çeşitli kuruluşların yaptığı kamuoyu
yoklamalarında, en güvenilen kurumlar hangileri diye sorulduğunda, Türkiye
Büyük Millet Meclisi bu kurumların sonunda yer alıyor maalesef. Neden sonunda
yer alıyor; eğer, siz, geçmişte, tasarruf bonosu uygulaması yapıp çalışanları
aldatmışsanız, MEYAK uygulaması getirip çalışanları aldatmışsanız, çalışanların
tasarrufa teşvik zorunluluğu adı altında prim alıp ve bunları da, yine, kötü
kullanmışsanız ve sonuçta da, o insanlar siyaset kurumuna güvenmezler.
Bu tasfiye yasası, aslında son derece güzel bir yasa;
bir an önce, bu ayıbı, Türkiye'nin gündeminden çıkarması için oldukça olumlu
bir yasa. Burada, Sayın Oğuz Oyan Hocamızın getirdiği eleştiri, bu tasarının
getirilmesi yönünde değildi, getirilen eleştiri şuydu: "Siz, Tasarrufa
Teşvik Fonuna zorla para kestirdiğiniz insanların haklarını teslim etmediniz,
bu yasayla da teslim etmiyorsunuz." Bu eleştiri yanlış değil. Bu
eleştiriyle ilgili olarak, ben, Sayın Bakanıma bir soru sordum; ama, Sayın
Bakanım yanıtını vermedi; o soruyu 6 ncı madde görüşülürken, 5 dakikalık bir
süre içerisinde, yine söz alıp Sayın Bakana soracağım.
Şimdi, bakın, Ankara Ticaret Odasının yaptığı bir
çalışma var. Deniliyor ki, 1988 yılından başlayarak, alt derecedeki bir
memurdan kestiğimiz paraları, bugün, kişi emekli olduğunda, ocak sonunda nema
ve anapara olarak 8 024 100 000 lira alacaktı; eğer, bu para dolara
yatırılsaydı, bu memur, emekli olduğunda, 11,3 milyar lira para eline
geçecekti; eğer, altına yatırılsaydı 11 400 000 000 lira para alacaktı; eğer,
biz, bunu, hazine bonosuna yatırmış olsaydık, bu memur, 83 997 000 000 lira
para alacaktı bu Tasarrufu Teşvik Fonundan.
Peki, bu tasarıyla biz ne getiriyoruz; bu tasarıyla
-maalesef, geçmişte yapılan hatalı değerlendirmeleri biraz da fırsat bilerek,
emekli olacakların hakkını hadi teslim ediyoruz kısmen diyelim, ama, düşük
oranlarda- 2006'ya kadar bir ödeme takvimi getiriyoruz ve TÜFE + yıllık 5
puanlık bir uygulama getiriyoruz; bununla da, geçmiş yıllarda kişinin elinden
zorla alınan paraların hakkını verdiğimizi söylüyoruz; yanlışlık işin
burasında. Sayın Oğuz Oyan Hocamızın eleştirisinin temelinde bu yatıyor.
İzninizle, biraz da hükümeti eleştirmek istiyorum. Bu
tasarının getirilmesinin Adalet ve Kalkınma Partisine nasip olduğu söyleniyor.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi, bu düzenlemeyi yapmak
zorundaydı; çünkü, Anayasa Mahkemesi iptal etmişti. Bu tasarı gelmediği
takdirde, kişiler, çalışıp, doğrudan doğruya bütün paraları sizden isteme
hakkına sahiptiler. Kişilere bu imkânı vermemek için bir ödeme takvimi
getirildi, getirilmesi de normaldir. Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu
da söylüyoruz; çünkü, hiçbir siyasal iktidar, bugünkü ortamda 14 katrilyon
liralık bir parayı nakit olarak ödeyemez, bu da bir başka gerçek; ama, bizim
üzerinde durduğumuz nokta şuydu: Bu parayı mademki vereceğiz, taksitlendirmeye
bağlayacağız, geçmişte insanların elinden alınan hakları kısmen de olsa
verelim.
Şimdi, bakın, değerli milletvekilleri, 16 Aralık
2002'de Sayın Ali Coşkun bir açıklama yapıyor ve diyor ki: "Biz, Tasarrufu
Teşvik Hesabında biriken paraların ¼'ünü, yani, 3 katrilyon lirayı
ödeyeceğiz." Peki, Sayın Bakan, sadece, Bakanlık sıfatını mı taşıyor;
hayır, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı. 18 Aralıkta, böyle
bir ödemenin söz konusu olmadığına dair Sayın Ali Babacan yazılı bir açıklama
yapıyor. Aynı hükümetten iki ayrı bakan farklı şeyler söylüyor. Sonra, Sayın
Coşkun bir açıklama daha yapıyor "28 Aralık bir milat olacak, 28 Aralığa
kadar bizim bu sorunu çözmemiz lazım ve belli bir miktardaki parayı ödememiz
gerekir" diyor. Yine bir haber yok. Sonra, 8 Ocakta Hazine tarafından bir
tasarı hazırlanıyor; tam gönderilmeye hazırken tasarı geri çekiliyor ve
"biz, bunu, sosyal taraflarla görüşelim" deniliyor -makul ve güzel bir öneri- 8 Ocakta
tasarı geri çekiliyor. Daha sonra, Sayın Abdüllatif Şener "bizim, bu konu
üzerinde biraz daha çalışmamız gerekiyor" diye bir açıklama yapıyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, kendinizi sade bir yurttaş
yerine koyun. Kime inanacaksınız; aynı partiden, aynı hükümetten üç ayrı bakan,
üç ayrı söylem! Bu, siyaset kurumunu yıpratıyor.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bugüne gel, bugüne!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Kapusuz, bugüne
geliyoruz... Bakın, siyaset kurumunu yüceltmek hepimizin görevi.
Bu
eleştiriyi şunun için
yapıyorum: Hükümetseniz tek şey söylersiniz; 5 Aralık dersiniz, 5 Aralık... 8 Ocak, 8
Ocak... 28 Ocak, 28 Ocak... Bizim söylemek istediğimiz temel nokta şu: Yapılan
düzenleme, kişinin hakkının teslim edilmesi dışında doğrudur; çünkü, hak, tam
anlamıyla teslim edilmemektedir. Bizim eleştirimizin temel noktasını da bu
oluşturuyor. Yoksa, Partinizin değerli konuşmacısının ifade ettiği gibi, Sayın
Oyan'ın eleştirileri siyasal değil, ekonomiktir. Sayın Oyan, ekonomik
pencereden bakıyor ve o çerçevede olayın değerlendirilmesini istiyor.
Ben, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına söz isteyen
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin konuşacaklar.
Buyurun Sayın Çetin.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi
Hakkında Kanunun tasfiye edilmesini içeren bu tasarı hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu yasa tasarısı, bir
bakıma, ülkemizde, 1988 Nisan ayından bu yana huzursuzluğun giderilmesi
açısından gerçekten olumlu bir yasa tasarısı olarak gözüküyor; ancak, bir
noktaya dikkat çekmek istiyorum: Bu yasa yapılırken de, 1988 yılında tek parti
iktidarı vardı ve o dönemde de, ne bu yasanın çıkarılmasından etkilenecek
toplumsal kesimlerin görüş ve düşünceleri alınmıştı ne de o günkü muhalefet
partilerinin doğru dürüst uyarıları dikkate alınmıştı. Bu yasayla birlikte,
Konut Edindirme Fonu olarak yürürlüğe giren yasa, 1988'den günümüze kadar, pek
çok konuda huzursuzluklara neden oldu, olumsuzluklara neden oldu. Bugün, bu
yasa yürürlükten kaldırılırken, geriye doğru baktığımızda, toplumsal kesimlerin
ve muhalefetin sözü dinlenmeden gerçekleştirilen bir yasanın 15 yıl nelere mal
olduğunu izleme açısından, bu yasanın, ibret alınacak bir yasa olduğunu
görüyoruz. Bunun kaldırılması, elbette, ülkemizdeki huzursuzluğun giderilmesi
açısından, çalışanlar başta olmak üzere, işverenlerin ve tüm kesimlerin
yararına olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa, Konut Edindirme
Yasasıyla birlikte çıktığından bu yana, gerçekten, çok büyük olumsuzluklara
neden oldu demiştim. Bu yasa, 10'dan fazla işçi çalıştıran işyerlerinde
uygulamaya girdiğinde, işverenlerimiz açısından, ekmaliyet unsuru olarak yüzde
3, yüzde 4 nispetinde katkı ortaya konulduğu
için, kayda alınmış işverenlerimizin, dürüst işverenlerimizin aleyhine gelişti
ve bunların bir bölümünün, diğer işverenlerle rekabet edebilmesi açısından,
kayıtdışına kaçmasına neden oldu; dolayısıyla, kayıtdışı ekonomiyi güçlendiren,
besleyen yasalardan biri oldu. Devletin vergi kaybına, Sosyal Sigortalar
Kurumunun prim kaybına, sendikaların üye kaybına, çalışanların ücret
kayıplarına neden oldu. Nemalandırılması hiçbir dönemde dürüst yapılmadı.
Örneğin, 1996 yılında yıllık enflasyon yüzde 80 ve devletin borçlanmasında,
borç alınan kesimlere yüzde 100'ün üzerinde faiz uygulanırken, bu hesaptaki
paraya yüzde 5,2 oranında nema uygulandı. 1997 yılında ise, enflasyon yüzde 99
ve devletin iç borçlanmasında uygulanan faiz yüzde 110-120 dolayında
seyrederken, çalışanların tasarruflarına uygulanan nema oranı yüzde 17,2'de
kaldı.
Gerçekten, bu yasanın uygulanması açısından bakıldığı
zaman olaya, gelecekte de pek çok yasaya, çalışanların ve yurttaşlarımızın
kuşkuyla bakmasına neden olan bir yasa. Örneğin, mevcut olmasına rağmen,
yakında yürürlüğe girecek olan bireysel emeklilik fonlarına ilişkin yasanın...
Biraz evvel Sayın Kılıçdaroğlu da söyledi. MEYAK'ı var, hazine bonoları var,
zorunlu tasarruf, konut edindirme... Bütün bunları dikkate aldığımız zaman,
elbette, bu yasa, çalışanların, bu hesapların nemalandırılmasına kuşkuyla
bakmalarına neden oldu.
Değerli arkadaşlarım, biz, bu hesabın, bu yasanın
tasfiyesine karşı değiliz, bu yasanın bir an evvel çıkması için destek
vereceğiz. AKP adına söz alan arkadaşım, biraz önce, sanki kendisi uzaydan
gelmiş gibi, bazı konulara cevap verirken, sorular sorarken, bazı konuları çok
iyi anlamadığını zannettim, gördüm. Örneğin, defaten ödeme için "el insaf
demek lazım" diyor.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, ben, sizlerden çok
daha sağduyulu olmanızı rica ediyorum. Bu kürsüye çıktığınızda, basına
konuştuğunuzda farklı, uygulamada farklı olmayınız.
Bakınız, AK Partinin, AKP'nin "Temel Sorunlar ve
Acil Çözüm Önerileri" kitabı, sayfa 91, Konut Edindirme ve Zorunlu Tasarruf
fonu:
"1.1.1987 tarihi ile 31.12.1995 tarihleri
arasında, çalışanlardan kesilen Konut Edindirme Fonunda 386,9 trilyon birikmiş
olup, Emlak Bankası tarafından amaçdışı kullanılmış, gerçek anlamda
değerlendirilmemiştir. Bu fon ekonomik olarak değerlendirilmiş olsaydı, bugün 2
katrilyon TL değerini aşmış olacaktı. 1995'te kesintisine son verilen bu fonun,
1987'den bu yana onüç yıldır akıbeti meçhuldür. Devletin, kamu ve özel
kesimdeki yaklaşık 8 milyon çalışandan, Çalışanları Tasarrufa Teşvik Fonu adı
altında kestiği zorunlu tasarrufların toplamı, Aralık 2001 itibariyle, yaklaşık
10 katrilyon TL değerini aşmış olup, Ziraat Bankası ve devlet tahvili
hesaplarında tutulmaktadır."
Burasını, sayın konuşmacının dikkatle dinlemesini
istiyorum. "Devlet, bir taraftan, bankalar aracılığıyla aldığı ve vadesi
giderek kısalan içborçlarına, enflasyonun çok üzerinde faizle, vadesi gelmiş
anaparaları ve kur farklarını öderken, çalışanlardan kesilen zorunlu
tasarruflara 2000 yılına kadar çok düşük nema uygulamıştır." Yani, Mart
2002'de yayımladığınız, tam bir yıl önce yayımladığınız kitapçıkta, bunun
defaten ödenebileceğini ima ediyorsunuz.
Gerçekten, biraz evvel Sayın Grup Başkanvekilimiz Oğuz
Oyan da söyledi; biz, bugün ülkemizin günlük işlerini içborçla çeviriyoruz.
Hükümet olarak zor durumdasınız, bunu anlıyorum. Borçları, borçla çevirmek,
biraz zor bir iş; ama, hem içborçların hem dışborçların anapara ve faiz
ödemelerinin vadesi geldiğinde, gelin, bunu bir taksitlendirelim, bizim defaten
ödeme gücümüz yok diyemiyorsunuz. Ne yapıyorsunuz; kuzu kuzu, derhal
ödüyorsunuz. İş, çalışanlara, emekçileri, alınteriyle geçinen insanlara geldiği
zaman, biz, bunu, en adil şekilde tasfiye ediyoruz diyorsunuz; adalet bunun
neresinde! El insaf diye böyle adalete denir.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu hesapta biriken
paralar, dürüst olarak nemalandırılmamıştır. Şimdi, 38 aya varan bir
konsolidasyon söz konusudur; yani "bunu defaten ödeyemiyoruz, ancak 2006
yılı haziran ayına kadar tasfiye edeceğiz" diyorsunuz. Bu, çalışan kesimden
alınan içborçların tasfiyesi ve takvimlenmesi, konsolidasyonu olayıdır. Acaba,
siz, AKP olarak, diğer borçları da konsolide etmeyi düşünüyor musunuz? Böyle
bir konsolidasyonu gerçekleştirme gücünüz var mı? Yoksa, her zaman olduğu gibi,
sizin iktidarınızda da paranın gücü, emeğin gücüne galip mi gelecek?!
Değerli arkadaşlarım, 3 Kasımdan önce bu belgelere
yansıyan yazılı metinlere sadık kalmanız gerektiğini ve çalışanların haklarını
geri verirken de, söyleminizle değil, gerçekten, adalete, hakkaniyete ve hukuka
uygun olarak tasfiyenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Bizim, o doğrultudaki
bazı düzenlemelerimizde, önerilerimizde, bu tasarıdaki aksaklıkları gidermekten
öte, engelleme gibi hiçbir düşüncemiz yok. Gerçekten -Sayın Bakan söyledi-
TİSK, Türk-İş, DİSK, Hak-İş, KESK, Kamu-Sen, Memur-Sen, BASK Genel Başkanları,
ilki 8 Ocak, ikincisi 3 Şubat tarihinde bir araya geldiler, bir uzlaşmaya
vardılar ve bunun bir an evvel tasfiye edilmesinin yararlı olacağını
söylediler. Doğrudur; biz de katılıyoruz; ama, 38 aya varan böylesi bir
takvimleme söz konusu olduğunda düşünmeniz gereken nokta şudur: Sendikaların,
konfederasyonların genel başkanları ve yöneticilerinin, zararın neresinden
dönersen kârdır, yarın bu para da Konut Edindirme Fonu kaynakları gibi iç
edilebilir, 1960'lı yıllardaki hazine bonoları gibi yok edilebilir, hükümsüz
hale gelebilir, MEYAK gibi ortadan kaldırılabilir kaygısı ve korkusu
içerisinde, hiç olmazsa bunları kurtaralım mantığı içerisinde Sayın Bakana ve
bu hükümete evet demelerini...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) - ...bir uzlaşma, bu tasfiyeyi de
hakkaniyet ölçülerine uygun bir tasfiye olarak değerlendirmek, herhalde mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, hesaplara giren çıkan
rakamların miktarları belli; nemalandırma doğru dürüst yapılmamıştır; piyasadan
yüzde 55'le borç alırken, devlet borçlarını yüzde 55'le, 60'la çevirirken, TÜFE
+ 5 uygulaması adaletli değildir. Çalışanlara TÜFE + 5 uygulanıyor ise, içborçlara
da çıktığınız zaman TÜFE + 5'le borç alabilmeniz ancak adalet ölçüsüne uygun
olabilir. Bu mümkün olmadığına göre "içborçların bir kısmını yüzde 55'le
alırım, bir kısmını yüzde 35'le zamana yayarım" anlayışı, gerçekten,
sizleri rahatsız etmeli.
Değerli arkadaşlarım, yine, Oğuz Hocamızın
açıklamasını, konuşmacı arkadaşım zannediyorum yanlış değerlendirdi. Rakamlar
burada; TÜFE'ye göre değerlendirsek bu miktar nereye kadar varır idi, hazine
bonolarıyla, içborç senetleriyle değerlendirilse nereye yükselir idi; bunların
hepsinin hesabı yapıldı ve rakamlar bugün itibariyle verilen rakamlardır.
Elbette 38 ay sonra varılacak miktarın hesabı da ayrıca rakam rakam
yapılmıştır; o da 20 katrilyona -hangi yöntemle değerlendirirseniz
değerlendirin- varacaktır. Ancak, içborç senetlerine uygulanan faiz oranları
-bu 38 aydaki bölümü kastetmiyorum- bugüne kadar uygulanmış olsa idi,
çalışanların hesaplarında birikecek nema ve anapara toplamı bugün 30 katrilyon
16 trilyon lira olacak idi; TÜFE'ye göre nemalandırılsa idi, 11 katrilyon 992
trilyon olacaktı; mevduat faizi uygulansa idi, 17 katrilyon 500 trilyon olacak
idi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kesildi)
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin. Biliyorsunuz
benim uygulamamı...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasanın tasfiyesi gerçekten
kamu yararınadır. Hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ÇALIŞANLARIN
TASARRUFLARINI TEŞVİK HESABININ TASFİYESİ VE
BU HESAPTAN
YAPILACAK ÖDEMELERE DAİR KANUN TASARISI
Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, 9.3.1988 tarihli ve 3417
sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların
Değerlendirilmesine Dair Kanun uyarınca açılmış bulunan Çalışanların Tasarruflarını
Teşvik Hesabında biriken paraların tasfiyesi ve bu Hesaptan hak sahiplerine
yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esasların belirlenmesidir.
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu yasanın çıkışından bugüne kadar işin
içerisinde olan bir zat olarak kısa birkaç konuyu bilginize arz etmek istiyorum.
Biliyorsunuz, bütün hükümetler ekonomik yönden
sıkıştığı zaman bir iç borçlanma, bir içkaynak ararlar, bu Tasarrufu Teşvik
Fonu da bunun bir parçasıdır.
Bu yasa çıktığı zaman, biz, dönemin Başbakanına gittik,
rica ettik; "Sayın Başbakanım, bu, rızaya bağlı olmayan bir kesintidir,
gelecekte büyük sorunlar, sıkıntılar yaratır, bundan vazgeçin" dedik;
vazgeçiremedik; bize şunu söyledi: "Ne istiyorsunuz, bu kesintinin yüzde
3'ünü işverenden alıyorum, yüzde 2 de işçiden kesiliyor, bunun hepsi yüzde 5; sonunda
işçinin, memurun, çalışanın hakkı oluyor. İkincisi, bu para dolara endeksli;
hiçbir zaman değer kaybetmez, değer kazanır." Ne oldu sonunda; geldik 1994
krizine değerli milletvekilleri. O zaman, dolar, 8 000 liradan 32 000 liraya,
32 000 liradan bir haftanın içerisinde 42 000 liraya çıktı. Dönemin hükümeti
döndü; Tasarrufu Teşvik Fonundaki parayı, 8 000 lira üzerinden Türk parasına
çevirdi. Burada, çalışanların büyük bir kaybı olmadı mı saygıdeğer
milletvekilleri... O para, o günden bugüne kadar dolar üzerinde devam etmiş
olsaydı, bugün, Türkiye'nin bütçesi yetmezdi.
Daha neler yapıldı; 1994 yılında -arkadaşlarım burada
söyledi- tahakkuk edilen faiz yüzde 2, diğer tasarruflara verilen faiz neydi;
yüzde 100'lere, 150'lere yakın faiz uygulandı; bu da bir kayıp değil miydi...
Sırasıyla, bir noktaya geldik saygıdeğer milletvekilleri.
Efendim, sayın arkadaşlarım burada söylüyor ki, hepsini
birden ödemek istiyorsunuz... Daha ne oldu biliyor musunuz; 1996 yılında bir
yasa çıkarıldı, 4164 sayılı Yasa bu fonu ortadan kaldırdı; ama, orada, yanlış
bir şey yapıldı; kesilen yüzde 3 işverene kalacaktı, yüzde 2 işçiye kalacaktı.
Biz, dönemin Cumhurbaşkanına gittik; bu, işçinin, müktesep hakkıdır; toplu iş
sözleşmesi yapılırken, işveren kesimi yüzde 3 de işçi adına veriyorum diyor
-yüzde 15 vermişse, yüzde 18 verdim diye hesap hanesine yazıyordu- bu bizim
müktesep hakkımızdır dedik ve Sayın Cumhurbaşkanı bizim o hakkımızı, ifademizi
haklı buldu, yasayı geri çevirdi; burada da yazılı değerli arkadaşlarım.
Oldu da ne oldu... Burada da açıklıyorsunuz; işverene
yük getirmemesi bakımından, bu yüzde 3'ler işsizlik sigortasına gitti, yine,
giden işçiden gitti; bugün olduğu gibi.
Değerli arkadaşlarım, arkadaşım da söyledi; bu da
yetmiyor, bir de Konut Edindirme Fonu var; Yemen askeri gibi nereye gittiği
belli değil. Arkadaşım burada söylüyor; efendim, insaf, hepsini birden
istiyorsunuz diyor. Bunu kim istiyor; ben istiyorum Saygıdeğer Ceylan. Bakınız,
2003 yılı bütçesine faizler için koyduğunuz para 65,5 katrilyon; buna para
buluyorsunuz, buna para var; peki, çalışanlara geldiği zaman niye para yok?!.
12 katrilyon da oraya koysaydınız! O zaman, bu, insaf mı şimdi? Eğer, o
insafsa, bu da insaf.
Saygıdeğer milletvekilleri, değerli arkadaşlarım;
şimdi, içinizden diyenler olur; "yıllarca Türk-İş Genel Başkanlığı yaptın,
bu paraları ödetseydin." İçinizden geçebilir.
Çok samimî söylüyorum değerli arkadaşlarım; bunun daha
gerisinde ödetseydik, 500 defa ödetmiştik bu parayı -burada sendikacı
arkadaşlarım da var- çoktan ödetmiştik; kabul etmedik, hepsini birden
ödeyeceksiniz... Birçok alternatiflerini de koydu.
Hiç birilerinin gülmesine gerek yok; 1996 yılında bu
yasayı çıkaranlar, şurada oturanlar, toptan ödemek için bu yasayı çıkardılar.
Şimdi bunu duymazlıktan, görmezlikten geliyorlar; bu, yanlış bir şey değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, burada bizim özellikle istemiş olduğumuz konu,
hakkaniyet ölçüleri içerisinde yapılsın. TÜFE + 5; peki, bütün faizlere bunu
uygulayın, neden onlara uygulamıyorsunuz?!
Bakın, burada İş Kanunu Tasarısını geri çektiniz. Eğer,
temel yasalar içerisine sokmayacaksanız, hakikaten bir birliktelik içerisinde
tartışacaksanız, teşekkür ederim; yok, temel yasalar içerisine sokup da, toptan
gidecekse, o zaman televizyon izleyenler size şunu sorar: Peki, benim üzerime
bu kadar geliyorsan, benim hakkımı bu kadar kısıyorsan, o İş Güvencesi
Yasasında haklarını korumaya çalıştığın, baskısına maruz kaldığın
adamlardan fedakârlık iste dememiz
haksız mı olur?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Kim baskı kuruyor
acaba?!.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Ben biliyorum kim baskı
kurduysa,.toprağın altında yaşamıyorum, ben de burada yaşıyorum; hiç merak
etme.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, ne oluyor bakınız; 2003,
2004, 2005, 2006... Ben vatandaşım,
benim de param var, ben diyorum ki, o bankada parası olanlar... Hatta, bonodan,
tahvilden vergi bile almıyorsunuz. Sizi kastetmiyorum, bugüne kadar birçoğu
böyle geldi. Biraz da o taraftan baksanıza kardeşim, hep pencerenin niye bu
tarafından bakıyorsunuz?! Biraz da o tarafından bakın. Biraz da fedakârlığı bu
arkadaşlarımız yapsın, biz yapalım. Neden çalışan kesimin üzerine bu kadar gidiyorsunuz?
Eğer bir yük varsa; var...
Biraz önce arkadaşım söyledi; işçilerin bazıları
"efendim, gerekirse, biz, bu parayı almayabiliriz" demiş. Der o işçi;
işverenler de "biz de bankalardaki paralarımızı almayabiliriz"
desinler; haydi bir de oradan görelim, görelim oradan... Eğer, bu ülkede bir
yük yüklenecekse, omuzlarımıza bu yükü alacaksak, herkesin, gücü oranında bu
yükü yüklenmesi lazım değerli arkadaşlarım.
Ben, buradan, işveren düşmanlığı yapmıyorum, bir
konuşmamda anlattım; ama, işin bir gerçek tarafı vardır. Asgarî ücretle
çalışandan kuruşuna kadar vergi alacaksın, 600 küsur milyar liralık tahvil
alandan vergi almayacaksın; şimdi, bu, hakkaniyete uyuyor mu?!
Değerli arkadaşlarım, sendikacılarla anlaştık... Şimdi,
bu, neye döndü biliyor musunuz; adamın birisi -kusura bakmayın- birine borç
vermiş, bir türlü alamıyor. Bir bakmış ki, borçlu rahmetli olmuş. Gitmiş
namaza; hoca soruyor: "Merhumdan memnun muydunuz?" O, borcunu
alamayan "kaldır hoca efendi, kaldır; memnun olsam ne olacak, olmasam ne
olacak" demiş. Şimdi, burada da, bizim arkadaşlarımız...
Değerli arkadaşlarım, artık, 15 yıldır, bu, öyle bir
noktaya gelmiş ki, aman, yapılsın da, canı cehenneme demiştir -kusura bakmayın-
nedeni budur. Yoksa, bunun neyine razı olacaksınız?! 38 aya, 40 aya
yayacaksınız, geçmişte tasarruf bonosunda olan olumsuzlukları, neredeyse,
buraya yansıtacağız, çürüteceğiz, hiçbir işe yaramayacak; ondan sonra, bunu iyi
yaptık diyeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, yanlış anlamayın; elbette ki, bu,
sizden kaynaklanan, sizin üzerinize yüklenen bir fatura değildir; bir yerlerden
geliyor; ama, sizin gözünüzü seveyim, siz, meydanlarda işçiye, memura öyle
tatlı konuştunuz ki "bizi seçin; biz geliriz, bir furyada bunu
öderiz" dediniz. Vatandaş, kendisini ona kaptırdı, hesabını kitabını ona
göre yaptı; şimdi, bir bölümünün feryadı buradan geliyor. Meydanlarda bunları
söylediniz, yok diyemezsiniz; "biz, iktidara geleceğiz; yılların
olumsuzluklarını kaldıracağız" dediniz; bu da, yılların olumsuzluklarından
birisidir.
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Kaldırıyoruz işte!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kaldırıyorsunuz da, böyle
bir kaldırma, meydanlarda söylediğiniz kaldırmaya uymuyor.
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Alım gücünü korumuyor mu?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bütün hükümetler bir yol izler, kolay bir yoldur; ekonomik yönden
sıkıştığı zaman, mutlaka bir kaynak arar: Ne yapar; akaryakıta zam yapar, kolay
bir yoldur. Ne yapar; özelleştirme yapar, işçiyi kapının dışına koyar. Ne
yapar; düşük ücret verir. Ne yapar; fon kurar, bir kaynak sağlar; sağlar da
sağlar... Bunları yaşadık.
Değerli arkadaşlarım; şimdi, bu da, bunun bir yoludur;
bu yöntem de, bunun bir parçasıdır. Bir bakanımız -biraz önce sayın arkadaşım
da söyledi- çıktı dedi ki "biz, bunun bir bölümünü hemen ödeyeceğiz."
Öde; elini sıkayım, teşekkür ederim; niye, ters tarafımız mı var?!.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Biz de, yıllardır,
meydanlarda "IMF'nin dediğine uymayın, Dünya Bankasının dediğine uymayın,
bir an önce bu paramızı ödeyin" dedik. Bunu diyen bizdik, bendim;
meydanlarda sesini yükselten bendim; şimdi, bu çözülüyorsa, neden bundan
rahatsız olacağım?! Ama, çözüm yolu bu değildir değerli arkadaşlarım; çözüm
böyle olmamalıdır; bu, işe yaramaz; yaptığınızı küçümsemiyorum, yapılanı
küçümsemiyorum...
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Teşekkür ederiz!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - ...işe yaramaz değerli
arkadaşlarım. Neden -yine aynı noktaya geliyorum- buluyorsunuz birine para,
65,5 katrilyon -bu faizler, 70 katrilyonu da bulur- şimdi buna para var, buna
para var...
Değerli arkadaşlarım, bakınız, geçmişte burada oturan
bütün insanlara saygı duyuyorum; eğer, onlar iyi yapsaydı, burada onlar olurdu.
Siz "daha iyisini yapacağız" dediniz, geldiniz. Bu, bir mazeret
değildir. İyisini yapmak zorundasınız; yapmazsanız, siz de, onlar gibi
gidersiniz. Bunu, bir mazeret kabul etmeyin. Efendim, giden böyle yaptı, gelen
böyle yaptı; bu, bir mazeret değil değerli arkadaşlarım. Halk, size, iyi
yapmanız için oy verdi, iktidar etti.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Başkan, dörtbuçuk sene var,
dörtbuçuk sene...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kendinizi buna alıştırın
lütfen. Eleştiriye de kendinizi alıştırın, alıştırın buna.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Alıştık, alıştık...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, şunu söylüyorum; ne
diyorum: Param kesilmiş, takside bağlama, paramı ver. Bunda kızacak, darılacak,
gücenecek bir taraf var mı?! Bankada bir başkasının da birikimi var, ona
istediğin faizi uyguluyorsun, anında ödüyorsun; benimkini de öde diyorum. Bunun
yanlış tarafını izah eder misiniz?! "Paramı istiyorum" diyor
vatandaş, bunu söylüyorum. Sen de, ödeyeceğim; ama, bunu takside bağlayacağım
diyorsun.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Öneri Başkan, öneri?..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın bankacı, bak,
yerinde rahat dur! Çünkü, mesleğin iyi not almadı; dur...
Değerli arkadaşlarım, müsaade ederseniz, bir konuyu
daha bilginize arz etmek istiyorum: Bakınız, burada, İş Kanunu Tasarısını
görüşürken birbirimizi çok üzdük, birbirimizi kırdık. Allahaşkına, 40 gündür bu
yasa yürürlükte...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Başkan, bitti mi?! 2 dakikada bitiriyorum.
BAŞKAN - 2 dakika eksürenizi de verdim Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hiç haberim olmadı
ondan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
...şurada, birbirimizi üzdük; hangi müessese battı,
kime zarar geldi allahaşkına söyler misiniz?! Onun için, birbirimizi üzmeyelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, AK Parti Grubu adına
söz isteyen Çorum Milletvekili Agah Kafkas; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, çok önemli bir yasa tasarısını,
birlikte yasalaştırıyoruz ve hep beraber, umarım ki, bu yasa tasarısının
müzakeresinde yakaladığımız üslubu, bundan sonraki çalışmalarda da, birlikte
sürdürme imkânımız olur; çünkü, burada çok değerli arkadaşlarımız, her iki
parti adına yapılan konuşmalarda ortak tespitlerde bulundular.
Bir tanesi, bu yasa, çıkışıyla, doğru bir yasa değildi,
uygulanışıyla doğru bir yasa değildi, hakkaniyet ölçülerine uyan bir yasa
değildi; başından, insan haklarına, mülkiyet hakkına aykırı; insanların insan
haklarına aykırı. Benim, paramı istediğim gibi harcama özgürlüğüm ve hakkım
olması gereken bir yerde, devlet olarak çıkıp, sizin paranızı ben şu şekilde
tasarruf etmenizi sağlayacağım dayatmasıyla karşı karşıya gelinmiş ve onbeş
yıllık serüvenine baktığımız zaman, bugüne gelinen noktanın hiçbir döneminde bu
yasanın uygulamasına ilişkin, devlet olma onuruna ve devlet olma hassasiyetine
uygun da davranılamamış. Bu, bütün konuşmacıların, hemen hemen, sanıyorum ortak
tespiti; yani, başından itibaren ilkesel olarak doğru olmayan bir yöntemle
paralarını aldık devlet olarak; aldığımız paraları diğer tasarrufların değerlendirildiği
yöntemlerin hiçbirisini, hiçbir şekilde uygulamadan devam ettirdik. Peşinden
öyle bir yere geldik ki, zaman zaman burada, bu kürsüde, hükümet edenlerin
"ne yapalım, böyle bir para var, kesilmiş; ama ortada para yok"
açıklamalarını dinledik. Yetmez; "bu parayı istiyor olmak akılla
bağdaşacak bir iş değildir" diye, bundan önceki hükümetin ekonomiden
sorumlu bakanı bu kürsüden dile getirdi; yani "vay efendim, bu kadar büyük
bir paranın ödenmesini, bu ekonomik koşullarda talep etmek çok doğru
değil" dedi.
Ben, değerli arkadaşlarımızın "daha iyi
nemalandırılabilirdi, defaten ödenebilirdi" gibi taleplerini içtenlikli
buluyorum ve insan olarak katılıyorum da; ama öyle bir fotoğraf var ki
Türkiye'de, bizden önceki hükümetin üçbuçuk yılda bu ülkenin borçlarını tam
ikiye katladığını hep beraber biliyoruz, borçlarımız ikiye katlandı, toplumun
bütün kesimleri yarı yarıya fakirleşti; işçisiyle, işvereniyle, memuruyla, dar
ve sabit gelirlisiyle, bütün toplum kesimleri fakirleşti.
Doğrudur, düz bir mantıkla baktığımız zaman, faize
ödenen para var, buraya da ödenmesi lazım. Faize ödenen parayı, kim isteyerek
ödüyor ki?! Türkiye, maalesef, öylesine bir darboğazın içine sokulmuş ki, bir
faiz sarmalının içine sokulmuş ki, bu ülkede çarklar, ancak, dış ve içborç
döndürmesiyle dönüyor ve bu parayı da, yasayla, talimatla temin edemezsiniz;
piyasanın koşulları kendi mekanizması içerisinde bunu sağlıyor.
Ben, AK Parti hükümetinin, süreç içerisinde, ekonominin
makro dengelerini sağlıklı bir baza oturtacağına ve ülkeyi, bu faiz sarmalından
kurtararak, düzlüğe çıkaracağına inanıyorum. Bu ülke adına da bunu yapma
mecburiyetimiz var. Yoksa, bu ülkenin bütün kaynaklarını faize ödeyerek,
rantiyecilere ödeyerek bir yere gidiyor olma şansımız yok. Onun için de,
kaçağın köçeğin önlenmesi, devletin sağlıklı ve rantabl işletilmesi konusundaki
çalışmalar süratle devam etmektedir.
Şimdi, bu zorunlu tasarrufun bugüne kadarki uygulaması
doğru değildi; bundan sonraki uygulamasının bu şekilde olmasını içimize
sindirmek zorundayız. Ölümü gösterip hastalığa razı edilmemiştir... Keşke,
bugüne kadar, bütün sorunların çözümünde, sosyal tarafların, bir şekliyle,
mutabakatı alınsaydı. Benim, ölüm gösterilip hastalığa razı edilmek ya da artık
mecbur kaldılar da bunu kabul ettiler mantığını, bütün sosyal taraflar, içinde
bulunmaktan da onur duyduğum ve bugüne kadar beraber çalıştığım değerli
arkadaşlarım adına kabul etmem mümkün değil.
Bu, Türkiye'nin bütün sosyal tarafları, 3 işçi
konfederasyonumuzun değerli genel başkanı, 4 -kamu çalışanlarını temsilen-
memur sendikaları konfederasyonumuzun değerli başkanı ve Bakanlığın, Sayın
Bakanımızın, uzun bir çalışmayla, Türkiye'nin bütün ekonomik fotoğrafını
önlerine koyarak, enine boyuna tartışmalarının sonucunda geldikleri bir yerdir.
Tabiî ki imkânlar uygun olsaydı, tabiî ki imkânlar daha geniş olsaydı da bu
tasfiye defaten yapılabilseydi ya da süreci çok daha kısaltabilme imkânına
sahip olabilseydik.
Demek ki, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartları, içinde
bulunulan ortamı, ekonomik koşulları gören kişilerce -bu koşullar içerisinde-
bugüne kadar -değerli sendikacı arkadaşımın da söylediği gibi- çeşitli defalar
bunun tasfiyesi gündeme alınmıştır; ama, bugüne kadar, hiçbir tasfiye programı,
AK Parti iktidarının sosyal tarafların önüne sunduğu kadar reel ve AK Parti
iktidarının çalışanların önüne koyduğu kadar gerçekçi ve içtenlikli olmamıştır.
Bize, hep, birtakım değerli kâğıtlar verme veya başka yöntemlerle bu paraların
ödenmesi önerildi ya da "nasıl ödeyelim" diye hep konuşuldu; ama, bu
işin çözümü için, içtenlikli bir yaklaşım içerisinde sosyal taraflara el
uzatılmadı.
Burada, sosyal taraflar, AK Parti iktidarının tasfiye
konusundaki içtenliğini görmüşlerdir ve bu görme sonucunda da, sosyal
tarafların tamamıyla bir mutabakata varılmıştır. Diliyorum ki, bundan sonraki
bütün çalışmalarımızda da sosyal tarafların mutabakatıyla yürüyelim; çünkü,
demokrasilerin güçlenmesinin yolu, demokrasilerdeki baskı grupları olarak
gördüğümüz sivil toplum örgütlerinin fonksiyonlarını yerine getirmesiyle doğru
orantılıdır, sivil toplum örgütlerinin güçlenmesiyle doğru orantılıdır. O
nedenle, kimi kesimler "efendim, Türkiye'deki sendikalar işçilerin kaçta
kaçını temsil ediyor, işverenlerin kaçta kaçını temsil ediyor" gibi
küçümseyen bir tavırla bakamazlar. Bugün, ekonominin önemli kurumu olan bu
sosyal tarafları önemsemek durumundayız, onların güçlenmesine katkı sağlamak
durumundayız ve bunlarla birlikte bir uzlaşı içerisinde sorunların çözümüne
gayret göstermek durumundayız; burada da bu gerçekleştirilmiştir.
Yine, arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum; muhalefet
ve iktidar adına konuşan hemen hemen bütün milletvekilleri, bu olayın önemli
bir olay olduğunun, tasfiyenin doğru bir olay olduğunun altını bir şekliyle
çizmişlerdir. "Bu bir işe yaramaz" üslubunu kullanmamız çok şık
olmayabilir; çünkü, ortada bir sıkıntı vardı; bu sıkıntı, bir şekilde ortadan
kaldırılmıştır. Umuyorum ve diliyorum ki, bundan sonra, devlet adına hükümet
eden hiç kimse kendi başına böyle bir yasa taslağı getiremez de, yapamaz da.
Bakın, İşkur'da, İşsizlik Sigortası Fonu yönetimine
sosyal tarafları kattık ve o fon, Türkiye'deki en iyi nemayı alan fon şeklinde
yönetilmektedir. Demek ki, bundan sonraki süreçlerde, sadece sorunların
çözümünde görüşlerini almak yerine, sosyal tarafların da taşın altına ellerini
koyarak, birlikte hareket etmek, sorunlara birlikte çözüm bulmak ve onları
sorunların içerisine katmak geleneğini de Türkiye olarak
kurumsallaştırabilirsek, sanıyorum, demokrasimizin kurumsallaşmasına,
işlerimizin de daha reel yürümesine katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Bu sorunun çözülmesinde emeği geçen herkesi içtenlikle
kutluyor; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.
Başka söz talebi?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 17.30
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
17.40
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 71 inci Birleşimin
İkinci Oturumunu açıyorum.
126 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2. -
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak
Ödemelere Dair Kanun Tasarısı ile Çalışanlardan Yapılmakta Olan Tasarruf
Kesintilerine Son Verilmesi Hakkında 28.8.1996 Tarihli ve 4164 Sayılı Kanun ve
Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/532, 1/11) (S Sayısı: 126) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?... Yerinde.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2. - Bu Kanun, 3417 sayılı Kanun hükümleri
uyarınca T.C. Ziraat Bankasında adlarına Tasarrufu Teşvik Hesabı açılan ve bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kendilerine 3417 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin
birinci ve iptal edilen üçüncü fıkraları gereği ödeme yapılmamış hak
sahiplerini kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; zorunlu tasarruflarla ilgili kanun tasarısı üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bizleri izleyen
tüm vatandaşlarımıza selam ve saygılarımı iletiyorum.
Değerli arkadaşlar, 1 Nisan 1988 tarihinde, Turgut Özal
döneminde, 3417 sayılı Kanun çıkarılarak, çalışanlardan kesinti yapılıp,
Tasarrufu Teşvik Hesabına para aktarıldı.
Bu konu, yaklaşık 8 000 000 insanı ilgilendiriyor
-tabiî, bu 8 000 000'u 5'le çarparsanız- bu, aileleriyle birlikte 40 000 000
kişi yapar. Geçmiş hükümetler, bu insanları çok mağduriyet içerisinde bıraktı.
Bu hükümet de, maalesef, ondan farklı bir şey yapmamaktadır. Şöyle ki
"çalışanların kalan paralarına TÜFE+ yüzde 5 faiz uygulanacak"
deniliyor şimdiki hükümet tarafından; ancak, değerli arkadaşlar, bununla ilgili
yapılan bir araştırma var. Çalışanların ne kadar mağdur olduğunu, ne kadar
düşük faiz olduğunu takdirlerinize arz edeceğim.
1988 yılından 2003 yılına kadar, alt kademeden emekli
olacak bir memur 8 milyar para alıyor. Eğer aynı memur, o 8 milyar parasını
yüzde 2 faizle dolara yatırsaydı, 14 milyar lira oluyordu; yine, aynı memur,
parasını altına yatırsaydı, 11,5 milyar lira oluyordu; yine, aynı memur -sıkı
durun- hazine bonosu alsaydı, tamı tamına 84 milyar lira oluyordu. Evet; aynı
memur, o parasıyla hazine bonosu alsaydı, bugün, 84 milyar liraydı. Şimdi, bu
84 milyarı değil de, 8 milyarı verip, insanlarımızı avutmanın bir anlamı var
mı; hakla, adaletle bağdaşan bir yanı var mı?! Eğer bunların üçünün
ortalamasını alırsak, 36,5 milyar lira yapıyor; en azından, 36,5 milyar lirayı
ödememiz lazım, ödenmesi lazım.
HASAN ANĞI (Konya) - Neyle ödeyecek?!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, müsaade edin; arz
edeceğim, nereden ödeyeceğinizi söyleyeceğim.
İki gün önce, 22 Nisan Salı günü, Hazine iki defa ihale
yaptı, borçlandı. Yüzde kaçla, biliyor musunuz; yüzde 56,48'le borçlandı. Yani,
ülkemizi batıran tefeci zihniyet rantiyecilere bu paralar veriliyor da,
fabrikalarımızı çalıştıran işçimize, memurumuza niye verilmiyor?! Aynı faiz
uygulansın, bizim istediğimiz bu. Yani, hak, adalet varsa, bu da öyle olması
lazım. Artan fiyat artışlarına, enflasyona yetişmesi mümkün olmayan
çalışanların böyle bir mağduriyeti söz konusu olabilir mi?!
Şimdi, muhalefetteyken ayrı, iktidarda ayrı
konuşmamanız lazım.
HASAN ANĞI (Konya) - Öyle yapıyoruz zaten.
ENSAR ÖGÜT (Devamla) - Evet, aynen öyle yaptın Sayın
Başkanım!
Bakın, 23 Haziran 2000 tarihinde Fazilet Partisi Grup
Başkanvekili Sayın Abdüllatif Şener'in Meclis araştırma önergesini okuyacağım.
Sayın Abdüllatif Şener diyor ki: "Devlet, enflasyonun yüzde 69,7 olduğu
bir ortamda zorunlu tasarruf kesintilerini yıllık yüzde 5,2 oranında
nemalandırmıştır. Yine, aynı şekilde, 1999'da, hükümet, nema oranını yıllık
yüzde 1,6 olarak uygulamış ve enflasyon yüzde 68,8 olarak
gerçekleşmiştir."
Değerli arkadaşlar, ben, takdir ediyorum ve teşekkür
ediyorum. O zaman böyle konuşuyorsa, bugün de ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısıysa, Sayın Abdüllatif Şener'e buradan sesleniyorum;
sözünüzde durun. Siyaset, sözdür arkadaşlar. Mukavelesi, sözleşmesi yok. Söz
çok önemlidir. Siyasette sözümüzde durursak toplum bize güvenir; sözümüzde
durmazsak toplum bize güvenmez. Bu kadar basit ve nettir. Şimdi, bu konunun
üzerinde duralım, rica ediyorum. 69,7 enflasyon varken, hükümet nemaya 5,2 faiz
vermiş; Sayın Abdüllatif Şener, hükümeti yerden yere vurmuş ve demiş ki:
"Bu, gasptır." Aynen burada yazıyor.
HASAN ANĞI (Konya) - "TÜFE + 5" demiş.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim "TÜFE artı 5"
dediğiniz zaman buna gelmiyor ki.
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Enflasyonun üzerinde bir
değer veriyor.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade edin...
O zaman bunu savunan arkadaşınız bugün de hükümetteyse
aynı konuyu yapsın. Burada şunu istiyoruz: Reel faizdir. Değerli arkadaşlar,
bakın, biz...
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Orada "enflasyon"
demiş; yine enflasyon...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, hükümet olarak siz veya
Meclis olarak bizler salı günü -iki gün önce- 56,46 ile Hazineyi borçlandırdık.
Aynı faizi uygulayalım, yasa tasarısına aynısını koyalım. Niye "TÜFE +
5" diyoruz? Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak üzerinde durduğumuz bu;
yani, benim paramı alıyorsunuz, kullanıyorsunuz, bedava kullanıyorsunuz; niye
bedava kullanıyorsunuz kardeşim?
HASAN ANĞI (Konya) - Alan kim?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, yani, almış. Şimdi, biz
hükümetteyiz, siz hükümettesiniz; yani, biz Meclisteyiz. Gelin, bunu
düzeltelim. Gayet basit; gelin, düzeltelim. Ben, başka bir şey demiyorum ki!
Yani, bunun müsebbibi siz de değilsiniz Sayın Başkanım; ama, gelin, düzeltelim.
Düzeltmenin yolu da, çalışanın emeğinin, alınterinin, parasını, değerini
verelim; çünkü, enflasyon o kadar acımasız fiyatlar yükseltiyor ki, hiç
kimsenin alım gücü kalmıyor. Bu nedenle, ben istirham ediyorum hükümetten...
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Alım gücü korunuyor;
enflasyonun üzerinde bir getirisi var.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibin sözünü
kesmeyelim.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, o zaman "reel
faiz, piyasa faizi üzerinden ortalaması" denir, olay biter. Ben ekonomi
okudum. Lütfen, biraz da bizim mesleğimiz yani...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - TEFE + 5...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, TEFE değil, TÜFE'dir.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - TÜFE + 5 o demektir.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - TÜFE + 5 o demek değildir. Reel
piyasa faizi farklı bir şeydir. Siz, piyasadan TÜFE + 5'e göre mi mal
alıyorsunuz? Piyasa faizi farklıdır. Gidin, bir otomobil alın, tüketici kredisi
kaç; yüzde 10'a gelir aylık. Ortalamasını getirin, yüzde 5 diyor, 4 nokta küsur
diyor, 12 ayda yüzde 10'a gelir aylığı; yani, bunun hesabını kitabını
biliyoruz, herkes biliyor. Ben, sizden istirham ediyorum; bunun...
Şimdi, düzeltme bizim elimizde değerli arkadaşlar;
hükümet sizsiniz. Biz de size uyarı yapıyoruz muhalefet olarak, diyoruz ki, bu
düzeltmeyi TÜFE + 5 değil -2 nci maddede özellikle diyorum- normal piyasa
faizinin ortalaması koyalım.
Şimdi, ticaret odasının fiyat endeksleri vardır. Dikkat
edin, müteahhitler, TÜFE + 5, bilmem TÜFE + şey demez; ticaret odasının fiyat
endeksinin üzerinden giderler; çünkü, niye, onlar piyasayı yansıtıyor, piyasa
değerinden çünkü... Çalışanlar, memur, işçi piyasadan alışveriş yapıyor.
Piyasadan alışveriş yaptığı için, bunu piyasa faiziyle yaparsak, o zaman o insanların
hakkını vermiş oluruz. Zaten, devlet, çalışanlardan zorla gasp etmiş, almış;
bu, hepimizin ayıbı. Büyük Millet Meclisinin üyeleriyiz; bunu düzeltmek de,
bizim elimizde. Gelin, bunu düzeltelim; piyasa faizi olarak koyalım, insanlar
da mağdur olmasın; aynı zamanda, Abdüllatif Şener Beyin de sözü olmuş olur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen,
Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, Çalışanların
Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere
Dair Kanun Tasarısı ile Çalışanlardan Yapılmakta Olan Tasarruf Kesintilerine
Son Verilmesi Hakkında 28.8.1996 Tarihli ve 4164 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89
uncu Maddesi Gereceğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Halk arasında, daha doğrusu kamuoyunda, kısa adı
"zorunlu tasarruf" olarak bilinen kanun üzerinde konuşuyoruz. Yıl
1988, 9.3.1988; bu tarihte, 3417 sayılı Yasa ortaya çıkarıldı. Bu yasa gereği,
insanların muvafakati olmadan, insan haklarına aykırı ve hatta, Anayasaya
aykırı bir şekilde uygulama yürürlüğe girdi ve insan haklarına aykırı kabul
ettiğimiz bu yasa, oniki yıl yürürlükte bulundu.
O yasaya baktığımız zaman, kapsam maddesinde
"Madde 2.- Bu Kanun hükümleri çerçevesinde;
a) Aylıklarını 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926
sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu hükümlerine göre
almakta olan kamu görevlileri ile kanunla veya kanunların verdiği yetkiye
dayanılarak kurulan kuruluşlarda çalışanların,
b) On ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde
çalışan işçilerin,
c) Kanunları uyarınca sözleşmeli statüde çalışan
personelin,
Aylık ve ücretlerinden 'tasarruf kesintisi' yapılır.
Bu tasarruflara Devlet veya ilgili işverenlerin katkısı
sağlanır.
1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa tabi olarak çalışanlar
gelirlerinin, bu Kanun hükümlerine göre belirlenecek kısmını tasarruf olarak
her ay ilgili banka şubesine yatırır" deniliyor.
Bu yasa gereği tasarruf miktarları 3 üncü maddede yer
alıyor. Bu maddeye göre "2 nci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c)
bentleri kapsamına girenlerle ilgili tasarruflar, ilgililerin aylık veya
ücretlerinden yapılacak yüzde 2 nispetindeki tasarruf kesintisi ile ilgililerin
aylık veya ücretlerinin yüzde 3'ü nispetinde Devlet veya işverence sağlanacak
katkının toplamından oluşur" deniliyor; yani, yüzde 2'si ücretlilerden,
kısa ifadesiyle çalışanlardan, yüzde 3'ü de devlet veya işveren katkısı.
Oniki yıl bu kesinti devam etti ve oniki yıl sonra,
yani, 1.6.2000 yılında 4447 sayılı Yasayla, bu kesintilere son verildi. Bu
kesintiler, bilindiği gibi, işsizlik sigortasına dönüştürüldü ve aradan üç yıl
geçti; yani, bugün 24 Nisan 2003... 1.6.2000 bu tarihten itibaren üç yıl geçmiş
olmasına rağmen, yani, kesintilerin durdurulduğunu, bu yasanın tasfiye
edildiğini söylersek, bu tasfiyeden sonra üç yıl geçmiş olmasına rağmen, henüz
pay sahiplerine bu konuda hiçbir şekilde ödeme yapılmadı; yani, anapara
üzerinden ödeme yapılmadı ve nemalarıyla ilgili ciddî ödemeler yapılmadı.
Bunlar birikti ve biriken miktar 16 katrilyon Türk Lirasıdır. 16 katrilyon Türk
Lirasından yapılan ödemeleri düştüğünüz zaman, devletin, şu an, 12,5 katrilyon
Türk Lirası gibi bir borcu söz konusudur.
Bu alacaklar için, çalışanlar -demin 2 nci maddede
saydığım pay sahipleri- sürekli bu konuyu takip etmekteler ve sürekli bir
şekilde milletvekili arkadaşlarımıza "ne zaman ödenecek, kanun ortadan
kalktı henüz paylarımız bize ödenmedi; alacaklarımızın tasfiyesi yapılmadı,
nasıl yapılacak" diye sorular sormakta, e-maillerimize talepleri gelmekte
ve gittiğimiz yerlerde, toplantılarda, kongrelerde, bu konu bizlere
sorulmaktaydı. AK Parti iktidara gelirken hükümet programında - 58 inci ve 59
uncu hükümet programlarında da bu konu özellikle ifade edilmişti- alacaklıların
alacaklarını, özellikle zorunlu tasarruflarla ilgili ödemelerin, konan hükümler
çerçevesinde kısa zamanda yapılacağı söylendi.
İşte gün geldi, bugüne kadar duyarsız kalanlara karşı,
bugüne kadar sabırsızlıkla alacaklarını bekleyen arkadaşlarımıza, elbette,
müjdeli bir haber verebilir, müjdeli sözleri burada söyleyebiliyoruz. Bu
sözleri ifade ettiren, katkı sağlayan yetkili bütün arkadaşlarımıza,
huzurlarınızda teşekkür ediyorum ve "nisan ayı içerisinde muhakkak
ödenecek" diye kesin ifadeler kullanan Başbakanımıza, sözünde durduğu
için, huzurlarınızda bir defa daha tebrik ve teşekkürlerimizi ifade ediyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Bütün olumsuzluklara rağmen; yani, bize, kasada para
yok denildi zaman zaman. Biraz önce, daha önce bu konuların mücadelesini
verdiğimiz bir arkadaşımız, milletvekilimiz burada şöyle dediler:
"Hükümetlerin kapılarına dayanıyorduk, bakanların kapılarına dayanıyorduk,
bizim alacaklarımızın miktarı yoğunlaştı, kangren haline geldi, ne
yapacaksınız, bir an önce ödeyin diyorduk. Değişik alternatiflerle gidiyorduk
'ona olmaz, buna olmaz' diyorlardı; çözüm de bulamadılar ve bu noktada,
bildiğiniz gibi ithal bir bakan gelmişti Türkiye'ye, yine gittik, bunları talep
ettik. 'Geldim, Hazinede bunu ödeyecek para miktarını göremedim' ifadelerini
bize söylemişlerdi. İlgili Bakanlara gittik, aynı şeylerle karşılaşmıştık."
Ama, şimdi bizim bakanlarımız, yerli bakanlarımız, bizi anlayan bakanlarımız,
bugün ödemenin müjdesini bize verdirttiler; kendilerine, teşekkür ediyoruz.
Elbette biz çözüm bulacağız, elbette biz kangren olmuş
sorunları çözeceğiz ve bir zaman
dilimine ihtiyaç var. Gördüğünüz gibi, halkımız da yakından takip
ediyor; bunun için de bize büyük güven
duyuyor ve her gün işçisine, çiftçine, köylüsüne müjdeli haberler veriyor. Kangren
olmuş sorunları çözüm noktasında ciddî adımları gösteriyor. Elbette, bu
gösteriler, eylemlerimiz, hareketlerimiz halkta büyük güven duygusu yarattığı
için, halk, vergi barışına heyecanla katılıyor ve IMF'nin "750 trilyondan
fazla tahsil edemezsiniz" sözünü yanıltırcasına 6,5 katrilyon -belki de bugün rakamlar arttı-
miktarında paralar ortaya çıkıyor ve biz, bu paraları bankalarda birilerine çarçur
etmiyoruz. Bankaların içini boşaltanlara değil, elbette, ihtiyaç sahiplerine
veriyoruz. İşte, bu konuda emeklilerimize verdik, bu konuda çiftçilerimize
verdik, bu konuda şimdi biriken paralardan elbette işçisiyle memuruyla ve
zorunlu tasarrufta hak sahibi olan bütün herkese veriyoruz. Hayırlı olsun, güle
güle harcasınlar.
Elbette, bu yasa tasarısı, bizim kendi kafamıza göre
getirdiğimiz bir yasa tasarısı değil, sosyal tarafların tam bir şekilde
mutabakat sağladığı bir tasarıdır. Yani, burada, bazı arkadaşlarımızın,
birilerinin ifade ettiği gibi "zorunlu olarak bunu kabul ettiler"
sözleri, bir doğrunun ifadesi değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanrıverdi.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bu, tamamen, sosyal
tarafların, hatta, sosyal tarafların taşradaki temsilcilerinin görüşleri
alınarak, bizzat bizim de bu konuda yaptığımız çalışmaların sonucu, ortak
mutabakatın ürünüdür. O açıdan, biz, AK Parti olarak, bu konuda sosyal
taraflara, sivil toplum örgütlerine büyük önem verdiğimizi bir defa daha burada
göstermiş bulunuyoruz.
Ben, sözlerimi burada noktalıyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum; ancak, Sayın Başkanım, şu maddeyi ifadeye bir fırsat verirseniz...
Süresinde ödenmeyen, yani, pay sahiplerinden, taraflardan kesildiği halde
Ziraat Bankasına ödenmeyen paralar hakkında, pay sahiplerinin endişeleri vardı;
bu endişe, 8 inci maddede giderilmektedir, pay sahipleri, bu konuda da rahat
olsunlar. Eğer, söz düşerse, bu madde üzerinde de tekrar söz alarak, konuyu
açıklamaya çalışacağım.
Hepinize teşekkür ediyorum; hayırlı günler, çalışmalar
diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıverdi.
2 nci madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 3. - Bu Kanunda yer alan;
a) Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabı: 3417
sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin beşinci fıkrası uyarınca T.C. Ziraat Bankası
nezdinde açılan hesabı,
b) Tasarrufu Teşvik Hesabı: Kurumlar veya işverenler
tarafından, 3417 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca çalışanları adına T.C.
Ziraat Bankasında açılan hesabı,
c) Hak sahibi: 3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci
maddesinde belirtilen çalışanların aylık ve ücretlerinden mülga 3 üncü
maddesinde belirtilen oranlarda tasarruf kesintisi yapılan ve bu tasarruflara
Devlet veya ilgili işverenin katkısı sağlanarak 4 üncü maddesi uyarınca
adlarına Tasarrufu Teşvik Hesabı açılanlardan 6 ncı maddesinin birinci ve iptal
edilen üçüncü fıkraları uyarınca kendilerine ödeme yapılmayanları,
d) Tasarruf kesintisi ve Devlet veya işveren katkısı:
3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesinde belirtilen çalışanların aylık ve
ücretlerinden mülga 3 üncü maddesinde belirtilen oranlarda yapılan tasarruf
kesintileri ve bu tasarruflara sağlanan Devlet veya ilgili işverenin katkıları,
e) Anapara: Tasarruf kesintisi ve Devlet veya işveren
katkısı toplamını,
f) Nema: Hak sahiplerinin aylık veya ücretlerinden
yapılan tasarruf kesintileri ve Devlet veya ilgili işverenin katkılarına ait bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kalan nema toplamını,
İfade eder.
BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aslında, söyleyeceğim her şeyi, aşağı yukarı, genel
sunuşta söylemiştim; ancak, yeniden, bazı konuların altını çizme gereği doğdu,
3 üncü maddeyle ilgili bir iki söyleyeceğim şey de var.
Ben konuştuktan sonra, cevaben bir konuşma yapan, yani,
konuşması esas olarak bana cevap üzerine kurulu olan değerli AKP milletvekili,
konuştuklarımı anlamamış izlenimi verdi bana; kaldı ki, soyadımı da anlamamış,
sürekli yanlış telaffuz etti. Ben, şunları tekraren söylemek istiyorum:
Birincisi, burada bir marifet yapılmıyor. Burada
-tekraren söylüyorum- Anayasa Mahkemesinin bir iptal kararı üzerine gecikmiş
bir düzenleme yapılıyor. Bu düzenlemenin bir tasfiye düzenlemesi olması şart
değildi, bu düzenleme hak sahipleri lehine her durumda düzenlenmek zorundaydı;
çünkü, Anayasa Mahkemesinin talep ettiği şeyler eşitlik ve mülkiyet hakları
adına buydu.
İkincisi, buradaki düzenleme yeni hak gaspetmelerine
yol açacak biçimde bir düzenlemedir. Bunu tekrar söylüyorum ve bir şeyi daha
tekrar hatırlatayım... Bu, aslında ikinci tasfiye yasasıdır. Birinci tasfiye
yasası, 1996 yılında gelmişti ve bizzat Refah Partili Necati Çelik'in Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı olduğu bir dönemde getirilmişti ve işin dramatik
tarafı, aynı bakanın, Necati Çelik ve arkadaşlarının -belki, Salih Kapusuz
arkadaş da içlerindeydi- kurduğu bir Meclis araştırması komisyonu henüz
raporunu tamamlamadan kendisi bakan olmuş ve kaynak paketi altında bir tasfiye
yasası hazırlamıştı. Kaynak paketi şuydu: Kesintilere son verelim; ama, bütün
birikimler dursun, hiçbir şekilde dokunmayalım. Bu, bir kaynak paketi
yasasıydı, bugün gelen tasarı da benzer bir tasarıdır. Bu, bir kaynak paketi
kapsamında düşünülecek bir olaydır. Burada müjde, vesaire yoktur; yani, bir
kere, burada, milleti aldatmak üzerine bunu yapmayalım. Burada bir müjde yok,
burada övgüye değer bir durum yok. Burada, eğer, bir övgüyü hak etmek
istiyorsanız yapılacak şey basittir, çifte standardı bırakacağız. Ne yapacağız;
iki şey yapacağız, ya burada işçilerin, memurların alacaklarını hazine borçlanmasına
endeksleyeceğiz, tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi. Bu fondaki paralara, bu
tasfiye düzenlemesine kadar hazine borçlanması devlet içborçlanma senediyle
faiz ödeniyordu, en azından 1994 sonrasında böyleydi. Bunu devam ettiriniz ya
da -bir başka şey önereyim- bunu yapmıyorsunuz, o halde şimdi elinde...
HASAN ANĞI (Konya) - Yaparız, yaparız...
OĞUZ OYAN (Devamla) - Yapabiliyorsanız hadi yapın
bakalım. Elinde devlet içborçlanma senedi tutanların faizini TÜFE + yüzde 5'e
indirin; hadi yapabiliyorsanız yapın bakalım. Yapabilir misiniz...
Konsolidasyonu ücretlinin sırtından yapıyorsunuz, bizim itirazımız buna, süre
meselesine de değil. Bakın, tekrar söylüyorum, süreyi tabiî ki 2004 sonuna
kadar çekmek iyidir; ama, burada esas olan bir hak gaspıdır. Yüzde 55'le
borçlanılan bir durumda, sermayeye yüzde 55, işçiye, memura yüzde 34; budur
haksızlık olan. Burada, siz, bir hak vesaire getirmiyorsunuz, bir hakkı gasp
ediyorsunuz, bunun altını çizelim. Nedir; tıpkı diğer gasp olaylarında olduğu
gibi; İş Yasasında olduğu gibi; İş Güvencesi Yasasında olduğu gibi; ücretlinin
bir ikramiyesinin üzerine yatmakta olduğu gibi; Emekli Sandığı primlerini
artırmakta olduğu gibi; "sağlık katkı payı" diye bir prim getirerek,
-dünyada ilk defa- emeklileri bir prim baskısı altına soktuğunuzda olduğu gibi;
61 yaş uygulamasını getirerek, insanların çalışma hakkının ellerinden alınması
örneğinde olduğu gibi; ücret tayınlamalarında olduğu gibi; emeklilerin
enflasyon farklarını vermemekte olduğu gibi; doğrudan gelir desteği uygulamasında
bütçeye yeterli ödenek koymamak örneğinde olduğu gibi; mazot, prim gibi sözleri
yutma örneklerinde olduğu gibi.
Değerli arkadaşlarım, burada bir marifet yapılmıyor;
burada, gasp üzerinden bir tasfiye yapılıyor, bununla övünülecek bir durum yok.
Madde 3'le ilgili son olarak şunu söyleyeyim. Burada
"hak sahibi" tanımı -biraz önce de söyledim- yetersiz bir tanımdır.
Bu hesaba iki yıldan daha az süreyle para ödemiş, bu hesaba tasarruf kesintisi
vermiş hak sahipleri kesinlikle bu yasa düzenlemesinde korunmamaktadır, tıpkı
3417 sayılı yasada olduğu gibi. O yasa da bunları yok sayıyordu, onların bütün
tasarruf kesintilerini bir bağış gibi düşünüyordu. Yani, diyelim 23 ay ya da 23
ay 3 hafta bu fona kesinti vermiş birisi, niçin, parasının tamamen yok olmasına
göz yumsun; böyle bir şey olabilir mi?! Geliniz, şimdi önergemizi vereceğiz
-ben tekrar konuşmayacağım bu önerge üzerinde- bu önergeyle "hak
sahibi" tanımı içine, en az 3 ay prim ödemiş olanları da katalım ve
bunlara da, bu fondaki anapara ve faizlerini döndürelim. Aksi takdirde, bunun
adı "zoralım" olacaktır, bir el koyma olayı olacaktır; bu, hukuk
devletinde yanlış bir uygulamadır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oyan.
3 üncü madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
3 üncü madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3
üncü maddesi (c) fıkrasının sonunda yer alan "yapılmayanları"
ibaresinin "yapılmayanlar" olarak değiştirilmesini ve fıkranın sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Oğuz Oyan |
İzzet
Çetin |
Bayram Ali
Meral |
|
Samsun |
İzmir |
Kocaeli |
Ankara |
|
Muharrem
Kılıç |
Ali Oksal |
İsmet
Çanakçı |
Feramus
Şahin |
|
Malatya |
Mersin |
Ankara |
Tokat |
|
Güldan
Okuducu |
Hasan
Aydın |
Ali Rıza
Bodur |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
İzmir |
|
"... ile en az üç ay tasarrufta bulunanları"
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan; çünkü, mevcut metin, zaten bütün hak sahiplerini karşılayacak tarzda
düzenlenmiştir, o sebeple katılmıyoruz.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Kapsamıyor.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Başkan, önergeniz hakkında konuşacak mısınız,
yoksa gerekçeyi mi okutayım?
OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçeyi okuyalım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
3417 sayılı Yasanın 2 yıldan daha az tasarrufta
bulunanları uğrattığı hak kayıplarının önlenmesi istenmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Tasarrufu Teşvik Hesabı kayıtları
MADDE 4. - Bu Kanun hükümleri gereğince hak sahiplerine
yapılacak ödemelerde, 3417 sayılı Kanun ve bu Kanuna ilişkin tebliğlerin
hükümleri uyarınca T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünde hak sahipleri adına
açılan Tasarrufu Teşvik Hesabı kayıtları esas alınır.
BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Değerleme
MADDE 5. - Hak sahiplerinin aylık veya ücretlerinden
yapılan tasarruf kesintileri ve Devlet veya ilgili işverenin katkılarına ait bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kalan nema, aylık olarak, Devlet İstatistik
Enstitüsü tarafından açıklanan bir önceki aya göre Tüketici Fiyatları Genel
İndeksi değişim oranında ve ilave olarak yıllık yüzde beş oranında
değerlendirilir.
BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin; buyurun.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısının 5
inci maddesine ilişkin Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu Kanunun çıkış amacı,
çalışanlara tasarruf yaptırmak değildi; yani, hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu
Kanunun çıkış amacı, -1988 yılında- bir nevi içborç temin etmek ve devletin
finansman ihtiyacını karşılamaktır. O günlerde, belki, geçinebilmek için aldığı
ücretle yetinemeyen çalışanların, ikinci iş peşinde koştuğu günlerdi, satın
alma güçlerinin en düşük olduğu dönemlerdi; henüz, tam bir demokratik rejime
kavuşulamamıştı ve çalışanlar, haklarını savunamaz konumdaydı ve sendikalar
suskun bir vaziyetteydi. Öyle bir dönemde çıkarılan bu Yasa -deminden beri tüm
konuşmacı arkadaşlarım da belirttiler- bütün kesimleri rahatsız eden bir
düzenleme olarak, onbeş yıldan bu yana uygulanageliyor.
Her şeyden önce, bu Yasanın bugün tasfiye ediliyor
olması gerçekten güzel bir olay; ama, bu, tasfiye edilirken, hakkaniyet, adalet
ölçülerine uygun bir tasfiye, herhalde çalışanları ve bu yasayı gerçekleştiren
siz değerli arkadaşlarımı mutlu edecektir.
Şimdi, 1980'li yılların başında devletimizin içborcu
yoktu, dışborç o günlerde bugünkü ölçekte değildi; biz, önceleri rant
piyasalarından, finans çevrelerinden, tefeci kuruluşlardan -yerli ve yabancı-
yüksek faizle borç alma yerine, çalışanlardan böyle bir borç alma yoluna gitmiş
idik. Sonrası, özellikle, 1990'lı yıllardan itibaren, ülkemiz, yanlış ekonomi
politikaları sonucu borç sarmalının içine düştü ve çığ gibi büyüyen içborçları
çevirebilmek, bugün, gerçekten çok zor bir konuma ulaştı. Bu da bir tasarruf
değil, bir içborç; bugün tasfiye ediliyor.
Sayısal olarak baktığımız zaman, Sayın Bakanın verdiği
rakamları kullanmadan, isterseniz, hesaba giren, çıkan çalışan sayısını bir
vereyim. Çalışanların tasarruflarını teşvik
hesabı kapsamında 31.12.2002 itibariyle
-giren, çıkan- açılan hesap sayısı 15 310 220; emekli olma ve şahıs
kesintisini alma suretiyle kapatılan hesap sayısı 2 446 000; bu çerçevede
aralık ayı sonu itibariyle aktif olan hesap sayısı 12 846 000; yani, şu anda
hak sahibi konumunda olan 12 846 000 kişiden aldığımız içborçları tasfiye
ediyoruz. Nasıl tasfiye ediyoruz; 38 aya yayarak, TÜFE + 5 uygulayarak. Biraz
evvel Sayın Öğüt söyledi burada, salı günü yapılan ihalede yüzde 56,48'le iç
piyasadan, rant piyasalarından borç aldık.
Şimdi, Sayın Bakan, önceki gün Plan ve Bütçe
Komisyonunda yapmış olduğu konuşmada, bunun tasfiye edilmesinde, çalışanlar
arasında herhangi bir ayırıma gitmeksizin aynı kurallara tabi tutulduklarını ve
eşitlik ilkesine uyduklarını dile getiriyor.
Değerli arkadaşlarım, evet, uygun olan, uyulan...
Çalışanların haklarına yönelik bir saldırıdır onların haklarının eksik
ödenmesi. TÜFE + 5'le onların hakları teslim edilirken, bir avuç insandan ya da
bankadan ya da tefeci piyasadan borç alınırken onlara yüzde 56'lık faiz
oranının uygulanmasını bir eşitlik ilkesi olarak görebilmek mümkün değildir.
Biraz evvel, Grubum adına söz aldığımda da dile
getirdim. Gerçekten, nemalandırmalarda hiçbir dönemde adaletli davranılmadı;
bu, sadece bugün AKP iktidarının suçu değil, sorumluluğu değil. Bu hesabı
tasfiye ediyor olmak ve sizin döneminizde gelmiş olması, elbette, sizin
açınızdan bir şans gibi görülebilir; ama, isminiz Adalet ve Kalkınma Partisi.
Adaletli olmak zorundayız; yani, çalışana gelince kaşıkla, sermaye kesimine
gelince, rant piyasalarından beslenen, üretmeden tüketmeye, üretmeden zengin
olmaya alışmış, köşe dönmeyi devlet olanaklarını kullanarak, kâğıt hareketleri,
para hareketleri üzerinden sağlamaya alışmış olanlara gelince kepçeyle vermek,
herhalde, adalet anlayışınıza sığmaması gereken bir uygulama biçimi.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, hedeflenen enflasyon
yüzde 20, iç borçlanmamız yüzde 56 ise, reel faiz bugün, Türkiye'de uygulanan
reel faizler yüzde 30'ların üzerindeyse, 12 800 000 çalışana, hak sahibine ki,
bunların hepsine, biraz evvelki maddede de görüldüğü gibi, tasfiyede, tam
olarak kim ne ödemişse, ana parası ve
neması verilmeyecek; verdiğimiz önergeye, belki tam anlamadan, 3 üncü maddede
"hayır" dediniz. Şimdi burada da bir önerge vereceğiz. Bu
önergemizle, bu tasfiyenin daha adil olmasını ve devletin içborçlarında
kullanılan faiz, piyasada oluşan faiz hadlerinin çalışanların bu hesaplarının
38 ay süreyle nemalandırılmasında da aynen uygulanmasını istiyoruz, başka
hiçbir talebimiz yok. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu fon hesabının tasfiye
ediliyor olmasını da, gerçekten, destekliyoruz, karşı çıkmıyoruz. Tasfiye
edilirken, bu tasfiye düzgün olsun, adaletli olsun. Yani, sayıları, belki, 1
000'i bulmayan kişilerden alınan borçlara ortalama yüzde 55 faiz uyguluyorsak;
devlet olarak, zorla ellerinden aldığımız, kıt kanaat geçindikleri günlerde
ücretlerine el koyduğumuz 12 800 000 çalışanın geriye dönük ödeyeceğimiz
paralarını da, en azından rant piyasalarını faizlendirdiğimiz kadar faizle
değerlendirelim. Bunu, gerçekten, uzun bir süreye yaymadan defaten ödemek de
olanaklı. Eğer, bugün ülkemizde bu yıl içerisinde ödenecek iç ve dışborçların
anapara ve faiz tutarları, 72 milyar dolar civarında ise ve buna para
bulabiliyorsak "bu ekonomik koşullarda, çalışanların bu hesabını defaten
ödemek imkânsız" diyerek geçiştirmek pek mümkün değil.
Biraz evvel değerli dostum burada açıklama yaparken,
Sayın Bakanın, sendika genel başkanlarının önüne bir ülke fotoğrafı koyduğunu,
ekonominin tablosunu koyduğunu ve onların da gönül rızasıyla, hatta taşradaki
şube başkanlarının da gönül rızasıyla bu tasfiyeye, TÜFE + 5 puana
"evet" dediğini söyledi; bu,
inandırıcı olmaktan son derece uzak. Hiçbir sendikacının, işçinin alın teriyle
geçimini sürdüren sendikacının vicdanı rahat bir şekilde buna "evet"
demesinin olanağı yok; ancak, "evet"in koşulu, kuşkuya dayalı,
endişeye dayalı, korkuya dayalı bir "evet"tir.
Ben, arkadaşımdan ve Sayın Bakandan, çalışanların bu
hesaplarını tasfiye ederken, devlet olanaklarını sendikacıların önüne
koydukları gibi, Maliye Bakanımızın da önüne koymalarını beklerdim. Madem bu
kadar zorda, 660 milyar liralık faiz ve tahvil hesaplarından gelir elde
edenlere Gelir Vergisi uygulamıyorsanız; bunun da adaletle bağdaşır bir yönü
yok.
O nedenle, değerli arkadaşlarım, verdiğimiz önerge,
tasarının 5 inci maddesinin hakkaniyet ölçülerine uygun bir noktaya taşınmasına
yöneliktir. Önergemizi destekleyeceğinizi umuyorum. Desteklemeniz halinde
çalışanların bizi yürekten alkışlayacağını umuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
5 inci madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
5 inci madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı kanun tasarısının 5
inci maddesinin başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Oğuz Oyan |
İzzet
Çetin |
|
Samsun |
İzmir |
Kocaeli |
|
Hasan
Aydın |
Bayram Ali
Meral |
Muharrem Kılıç |
|
İstanbul |
Ankara |
Malatya |
|
Ali Oksal |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
İsmet
Çanakçı |
|
Mersin |
Malatya |
Ankara |
|
Feramus
Şahin |
Güldal
Okuducu |
|
|
Tokat |
İstanbul |
|
"Nemalandırma
Madde 5- Hak sahiplerinin aylık veya ücretlerinden
yapılan tasarruf kesintileri ve devlet veya ilgili işverenin katkılarına ait bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kalan nema, aylık olarak Hazine
Müsteşarlığının TL cinsinden içborçlanma ihalelerinde tahakkuk eden ortalama
faiz oranı üzerinden nemalandırılır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Oyan, konuşacak mısınız?..
OĞUZ OYAN (İzmir) - İmza sahiplerinden Sayın Mevlüt
Aslanoğlu konuşacak efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; bir kere, burada oturan herkes, 1988 yılında çıkan bu
Kanunun bir dayatma, bir zorba olduğunu kabul ediyor. Bunun amacı işçiyi
tasarrufa alıştırmak değil, işçiden ve işverenden devlete borç almaktı. Aynı
işçiye -şöyle bir şey yapsaydık- arkadaş, yine, aynı oranlarda hazine bonosu
alacaksın deseydik o günlerde, bu mecburiyeti getirseydik -amaç bu değil miydi;
temel amaç buydu- ve bunu da, bir şekilde devlete keserek değil de, işçiden ve
işverenden kestiğimiz oranda, o insanlara aynı oranda hazine bonosu almasını
öngörseydik, bugün o insanlar mağdur olmazdı. Tabiî, bir tarafta, aynı işçi, kendi
tasarrufuyla aynı miktarda hazine bonosu alsaydı, bugün, 10 katı daha fazla bir
nema alacaktı. Bu, bir hakkaniyet değil. Devlet kimseyi aldatmaz. Devlet,
vatandaşını aldatmaz. Bu, bir aldatmacaydı ve devlet vatandaşını aldattı.
Bir kere, bu Yüce Meclis, devleti bu içborç
girdabından, içborç sarmalından kurtarmanın yolunu mutlak bulmalı; ama,
birbirimize alınarak, birbirimize darılarak değil. Bu, sizin iktidarınızın da
sorunu değil; ama, yanlışsa, yanlışları devam ettirmeyelim, hiç kimse burada
alınganlık yapmasın; bu ülke, bu ülkenin geleceği çocuklarımız, yarın ekmek
bulamayacaktır. Ne olursunuz, müdafaa etmeyelim, yanlışa, hep beraber, bu
yanlıştır diyelim, bu yanlışı hep beraber yok edelim; çünkü, bu ülkenin içborç
sarmalı... Seneye 100 katrilyon lira faiz ödeyeceğiz. 2004 bütçesinde, Sayın
Bakanım, buraya 100 katrilyon lira faiz getirecektir. Hesap meydanda Sayın
Bakanım. 165 katrilyon lira içborcumuz var, 46 katrilyon lira bütçe açığımız
var. Bugün, ortalama faiz yüzde 60, borçlanmanın ortalama maliyeti yüzde
62'dir. Bu saatten sonra yüzde 40'la borçlansanız, bunun ortalaması yüzde 50'ye
gelecektir; bu da, 200 katrilyon lira içborcun faizi 100 katrilyon lira yapar
arkadaşlar.
Tabiî, bunu tasfiye etmek için emeği geçenlere teşekkür
ediyorum; ama, bunu eğer tasfiye etmeseydik, 2,5 katrilyon lira şubatta nema
ödeyecektik, 2,5 katrilyon lira faiz ödeyecektik bu insanlara. Devletin devlete
80 katrilyon lira borcu var; devletin devlete... Devlet devlete yüzde 30 reel
faiz öder mi?! Sayın Bakanım, o zaman, diğer borçları da aynı paralelde
enflasyon artı yüzde 5'e getirin. Halen Merkez Bankası, faizi yüzde 44'te
tutmaya devam ediyor; devam ettiğimiz sürece, hazine bonosu faizleri aşağıya
düşmez. Ha, piyasa değil bu; yukarıda tutuluyor ve hazine bonosu faizleri de
yüzde 60'ların altına inmiyor. Bu ülkenin, çocuklarımızın geleceği, içborç
sarmalına neşter vurulmadığı sürece... Bu, onlardan bir tanesi. Teşekkür
ediyorum emeği geçenlere; ama, devlet, vatandaşına haksızlık yapmaz. 12 000 000
kişiye haksızlık yapıyoruz. Gelin, öbür tarafta, geri kalan borcun kaç kişiye
ait olduğunu sayalım. 80 katrilyon lira
devlete... Devlete enflasyon artı yüzde
30 veriyoruz; vatandaşa vermiyoruz, işçimize vermiyoruz. Bu, bir adalet değil.
Bu, yine, sizin suçunuz değil. Suçsa, bunu Yüce Mecliste bu hale getiren
insanlarındır. Sen suçlu, ben suçlu kavgasını yaparsak, hiçbir şeyi çözemeyiz.
Gelin, bu önergemizi, lütfedin, 12 000 000 kişinin, hiç
değilse, bundan sonraki... Bugüne kadar, zaten çoktan gitti. Aslında, ta
başından beri aynı nemayı yapsak, bu 100 katrilyon lirayı geçiyor. Gelin, hiç
değilse, bu saatten sonra bu insanları mağdur etmeyelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Ödeme
MADDE 6. - Hak sahiplerine, anapara tutarları 2003 yılı
Nisan ayında defaten ödenir.
5 inci madde uyarınca değerlendirilen tutar Mart,
Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere 2004 yılında 4 taksit, 2005
yılında 4 taksit ve Mart ve Haziran aylarında olmak üzere 2006 yılında 2 taksit
olarak toplam 10 taksitte ödenir.
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, ödeme
tarihlerini bir ay önce veya bir ay sonra olarak belirlemeye yetkilidir.
Emeklilik veya ölüm halinde taksitlendirme devam etmez
ve ilgililere veya kanunî mirasçılarına kalan tutar defaten ödenir.
Bu Kanun hükümleri gereğince hak sahiplerine yapılacak
ödemeler ve bu ödemeler nedeniyle düzenlenecek belgeler hiçbir vergi ve
kesintiye tâbi tutulamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Konuşmanın içeriğine girmeden önce, izin verirseniz,
önemli bir konuya dikkatinizi bir daha çekmek istiyorum: Biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, tabiî ki, yılların biriktirdiği sorunların çözümünü beş aylık,
altı aylık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından bekleyemeyiz. Böyle bir şeyi
düşünmemiz dahi mümkün değil. Ancak, bundan önce de çeşitli defalar hem ben hem
bizim sözcülerimiz tarafından dile getirilmiş olan bir konuyu burada
dikkatlerinize sunacağım. Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şu an için
uygun görmediğimiz, huzursuz olduğumuz ve yakışıksız bulduğumuz bir konu var. O
da, Adalet ve Kalkınma Partisinin, kimliğiyle, iddiasıyla, ismiyle pek
örtüşmeyen bazı tavır ve davranışlar içerisinde görünür olması.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Mesela?..
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Mesela... Şimdi, ne yazık ki
öyle!.. Burada arkadaşlarımız verdiler...
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bu da size yakışmadı!
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Yani, hemen söyleyeyim.
Örneğin, bu yasayla -geçmişte çok şeyler söyledik burada, zabıtlarda var- bir
hesaplama yöntemi getiriyorsunuz. Bu hesaplama yöntemine göre, emekçi kesim, en
iyimser bir hesaplamayla 6 katrilyon, hatta 6,5 katrilyon zarar ediyor.
Ayrıntısına da gireceğim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bakınız, Adalet ve
Kalkınma Partisinin seçim beyannamesinde -sayfa 33- ne söylenilmiş: "Gelir
dağılımında adalet. Nüfusumuzun en zengin yüzde 20'lik kısmı, en fakir yüzde
20'lik kısmından 10 kat daha fazla gelire sahiptir." Ne kadar güzel;
tespit güzel! "Türkiye, OECD ülkeleri içinde, gelir dağılımı en bozuk
ülkelerden biridir." Doğru... Yine güzel bir tespit: "Uygulanan
yanlış ekonomik politikalar sonucu, çalışan kesimler üzerinde vergi yükü önemli
oranda artmış, üretici kesimler, rant geliri elde eden kesimler karşısında
mağdur edilmiştir. İş imkânları ciddî oranda daralmış, şirket iflasları
hızlanmış ve nihayet, sürdürülemez noktaya gelen bu süreç sonunda, ekonomik ve
sosyal politikalar, IMF ve Dünya Bankası tarafından belirlenmeye
başlanmış." Ne kadar güzel tespit ve bir iddia; deniliyor ki: "Ahlakî
perspektife sahip ekonomik yaklaşımlar, aynı zamanda sosyal boyuta ve sosyal
adalete öncelik veren bir anlayışı temsil eder."
Şimdi, buradan hareketle, bu yasanın, emekçi kesimin
tasarruflarının nemalandırılması açısından, ahlakî perspektifinin dar
tutulduğunu iddia ediyoruz. Yok olduğunu değil, dar tutulduğunu iddia ediyoruz.
Böyle olunca, bu yasadaki hesap yöntemi, Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim
beyannamesinde iddia edilen, sosyal adalete öncelik veren, sosyal boyuta
öncelik veren bir anlayışı, burada, nasıl ifade edebilir?
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, konunun daha
iyi anlaşılması için, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yapmış olduğumuz
hesaplamalardan birazının, en azından bir tanesinin ayrıntısına girme
ihtiyacını hissediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, eğer,
elimizdeki, yani emekçi kesimin alacağı olan birikmiş bu miktar, mevcut sisteme
göre, yani, eski sisteme göre, nemalandırılmış olsaydı, bu şekilde gitmiş
olsaydı, yani, üçte 1 nema ödemesi devam edecekti ve değerlendirme de devlet iç
borçlanma senetleri üzerinden yapılacaktı ve bu hesaplamaya göre, 2003 yılı
fiyatlarına göre -cari fiyatlarla değil- tahakkuk eden miktar toplamı 17,5
katrilyon lira olacak idi.
Bakınız, bu hesaplamada, biz, devlet iç borçlanma
senetlerinin faiz oranını, 2003 yılı için yüzde 45 olarak öngördük -bu,
hükümetin öngörüsüdür- 2004 yılı için yüzde 28 öngördük, 2005 yılı için yüzde
23 öngördük ve 2006 yılı için de yüzde 16 öngördük. Bu öngörüler, IMF ile
bürokrasinin, hükümetin yapmış olduğu ayrıntılı çalışmalar sonucu üzerinde
uzlaşmaya varılan oranlardır. Bu oranlardan gittik. Mevcut sistemin devam
ettiği yapıda tahakkuk eden miktar, 17 katrilyon 556 trilyon lira oluyor.
Şimdi, bu tasarıyla getirilen, önerilen sisteme göre, genel toplam, yine 2003
yılı fiyatlarıyla 10 katrilyon 736 trilyon. Plan ve Bütçe Komisyonunda, ben, bu
ayrıntıda bir açılım yapmadım; ancak, Sayın Bakanımız, cari fiyatlarla, işte,
17 katrilyon oluyor şeklinde, haklı olarak, bir iddia ortaya koydular. Konunun
burada da yanlış anlaşılmaması açısından ifade etmek ve altını çizmek
istiyorum. Böyle hesaplar nominal fiyatlarla, cari fiyatlarla yapılmaz, belirli
bir yılın temel alınmasıyla, baz alınmasıyla yapılır. 2003 yılı fiyatlarına
göre yineliyorum: Mevcut sistem olmuş olsaydı; yani, faize ya da devlet
tahvillerine parasını yatıran bir vatandaşa ne ödeyecek ise bankacılık sistemi
ya da devlet, işçiye de onu ödemiş olsaydı, 17,5 katrilyon olacaktı; şimdi 10,7
katrilyon. Peki, aradaki 6,8 katrilyon lira ne oluyor; tüccar kârı mı?! Tüccar
kârı mı bu, ne oluyor?! Efendim, işte, öyle oluyor mu diyeceğiz?!
Şimdi, bu durum çerçevesinde, bu hesap... Daha başka
hesaplar da var; ama, en iyimser hesabı alıyorum; yani, Adalet ve Kalkınma
Partisinin projeksiyonlarına dayanarak yapıyoruz bu hesabı. Peki...
SALİH KAPUSUZ (Ankara)- Sayın Tütüncü, eldekine bak.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla)- Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; ben şunu söylemek istiyorum: Yani, ahlakî perspektife sahip bir
yaklaşım mı bu? Vur abalıya!.. Yani, haydi bakalım, rantiye kesiminin yatırmış
olduğu paraya daha az para verin! İşçi kesimi, emekçi kesimi, dar ve sabit
gelirli... Tabiî ki, bunlar korumasız. Sayın Grup Başkanvekilimiz Oyan'ın
dediği gibi, yüzde 35 dolayında bir konsolidasyon yapılıyor yüzde 35'lik bir
faiz oranıyla. Başkasına yapamazsınız!..
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; mesele budur. Tabiî
ki, konuşmamın başında da söylediğim gibi, bundan önceki konuşmalarımızda da
söylediğimiz gibi, sizin elinizde sihirli değnek yok; yılların biriktirdiği
sorunları hemen çözemezsiniz, çözmeniz mümkün de değil; ancak, sizin, oturtmaya
çalıştığınız bir kimliğiniz, bir iddianız var...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Daha yenisiniz, daha yeni bir
partisiniz; bu kimliğe, bu kişiliğe, bu iddiaya sahip çıkmak
mecburiyetindesiniz. Bu, bizi de ilgilendiriyor Cumhuriyet Halk Partisi olarak.
Benden önce konuşan arkadaşların da ifade ettiği gibi, ne yazık ki, siyasetin
bir kurum olarak saygınlığı, halkımızın gözünde pek yüksek değil. Bu, hepimizin
sorunudur.
Bu duygu ve düşüncelerle, Sayın Başkan, sözlerime son
verirken, bu yasa halkımızın beklentilerini karşılamamıştır. Çözüm için AKP'ye
ben çok içtenlikle teşekkür edemiyorum -AKP sözcüleri, teşekkür edilsin diyor-
tüccar zihniyeti olmamış olsaydı, içtenlikle teşekkür ederdim.
Nema ödeme planı TÜFE + yüzde 5, kabul edilmesi mümkün
olmayan bir plandır; Adalet ve Kalkınma Partisinin adalet anlayışına uygun
değildir. Bu hesabın, Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı hesaba da aşağı yukarı
uygun düştüğünü söyleyen Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşıma da "hayır
değerli arkadaşım, uygun düşmemektedir. Az önce açıkladığım hesap çerçevesinde,
işçilerimizden en iyimser bir hesaplamayla 6,8 katrilyon alınmaktadır"
diyorum.
Teşekkür ederim; hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Bir konu hakkında
düşüncelerimi aktarmak üzere söz aldım.
Bu maddede 2006 yılını programlıyoruz. 2006 yılına
kadar hangi ayda, hangi taksitte ne kadar ödeyeceğimiz belli. Burada Sayın
Bakana bir yetki veriyoruz. Sayın Bakan, bunu bir ay önceye alabilir, bir ay
sonraya alabilir. Şimdi, değerli arkadaşlarımız, böyle bir düzenleme, 2006
yılını planlayan bir hükümetin ciddiyetiyle bağdaşır mı?! Yaparsınız, şu ayda
ödenir dersiniz; herkes de bekler, o ayda alacak... Şimdi, bu ay gelecek;
acaba, bu ayda alacak mıyım, yoksa bir ay sonraya ertelenecek mi?.. Devletin
ciddiyetiyle...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Nakit akışı...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - 2006'yı söylüyorum,
bakın. Nakit akışı, evet... Nakit akışını, oturursunuz, güzelce planlarsınız, o
ay gelirse ödersiniz; bu kadar basit. Siz, hiç, vergiler bir ay önce veya bir
ay sonra alınır diye bir düzenleme yapıyor musunuz?! Buna benzer bir düzenleme,
acaba, bugüne kadar yasalarda geçti mi; geçmedi.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Düzenleme yapılmıyor...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Düzenleme yapacağız
demiyoruz ki.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bir başka konu: Her
değerli milletvekilinin merak ettiği gibi, ben de merak ettim. Bir gün Sayın
Bakana bir soru önergesi verdik; dedik ki: Anapara yüzde 782'yle
değerlendiriliyor, faizle çarpılıyor ve nema bu şekliyle hesaplanıyor. Eğer bu
yüzde 782'lik bu oran, nemalar, yani, anaparalar ve değerlendirilen kaynaklar
devlet tahviline yatırılsaydı yüzde kaç olurdu? Sorduğum soru bu. Sayın Bakan,
sanıyorum İngilizcesi çok iyi olacak ki, bu soruyu tam anlayamamış. Bana
verdiği yanıt, hiç, bu oran olur değil. Şöyle diyor, aynen okuyorum:
"Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabında biriken tutarlar, 3417
sayılı Kanunun nemalandırmayı düzenleyen 5 inci maddesi hükmünce YPK kararları
çerçevesinde nemalandırılmaktadır."Sanki bilmiyormuşuz gibi!.. Zaten
yasada var...
İkinci paragraf,
"Yine YPK kararı uyarınca,
1994 yılından itibaren ise, bahse konu kanunun 6 ncı maddesi uyarınca
hak sahiplerine yapılan ödemeler dışında, ÇTTH hesabında biriken miktarlar
sadece devlet içborçlanma senetleri alımıyla nemalandırılmaktadır." Sayın
Bakanın oran anlayışı bu galiba!
Şimdi, Sayın Bakanım, özellikle istirham ediyorum;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığını ciddiye alıyorsanız, Başkanlığı
ciddiye alıyorsanız -çünkü biz dilekçelerimizi Başkanlığa sunuyoruz- lütfen,
bizim soru önergelerimizdeki yanıtını alabileceğimiz şeyleri cevaplandırın.
Sorumuzu açar okursunuz, eğer anlaşılmıyorsa bizim sorularımız -olabilir ya biz
yanlış şeyler sorabiliriz- bize, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
dersiniz ki: "Bu soru anlaşılamamıştır, değerli milletvekili soruyu
açsın." Lütfen, ben istirham ediyorum... Çünkü, bu sadece bir konu değil.
Sayın Bakan burada olduğu için söyledim. Diğer sayın bakanlar da burada
olduklarında, yine bizim soru önergelerimize atlatma yanıt verdiklerini
biliyoruz. Bu doğru değil. Devletin, hükümetin ciddiyetiyle bağdaşmaz.
Bürokrasi bu tür şeylere de alet edilmemeli.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Ordu
Milletvekili Cemal Uysal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; gerçekten de, bugün, çok önemli bir konuyu, çok önemli bir
kanun tasarısını ele aldık ve bunun sonuna geldik. Gerçekten de, çok önemli;
çünkü, aşağı yukarı devletin içborçlarının yüzde 10'una tekabül eden, devletin
içborçlarından kamu tarafından finanse edilen kısmının da neredeyse yüzde
20'sine varan bir bölümüyle ilgili çok önemli bir kanun tasarısını, inşallah,
biraz sonra bu Meclisten geçireceğiz.
Efendim, gerçekten de, her iki partiden de çok değerli
konuşmacılar değindiler. Bu, gerçekten de, bir tasarruf değil. Esasen 1988
yılında çıkarılan bu tasarı, "tasarruf" kelimesini de biraz dejenere
ederek kanunlaşmış; çünkü, bu, bir cebrî tasarruftur. Yani, bunu bir tasarruf
kabul etmemek lazım. Bu, sanki bir vergi gibi veyahut da bir sigorta kesintisi
gibi, tamamen cebrî bir tasarruftur; ama, bu, bundan onbeş yıl evvel çıkmış bir
kanundur. Gerçekten de, onbeş yıldan beri bu konuda bir ilerleme sağlanamamış
ve bunu, biz, AK Parti olarak, büyük bir sorun olarak kucağımızda bulduk.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 12,5
katrilyon liraya varan, aşağı yukarı 8 milyar doları bulan bir portföyle karşı
karşıyayız. Burada en çok üzerinde durulan ve tartışılan konu 5 nci ve 6 ncı
maddeler. 5 inci madde değerlendirmeyi içeriyor, 6 ncı madde de bunun
ödemesiyle ilgili.
Gerçekten de çok daha olumlu, tabiî, çok daha uygun bir
değerlendirme yapılabilirdi; ama, bunu, Türkiye'nin geneli içinde ve kamu
finansman dengeleri içinde düşünmek lazım. Türkiye, ayda, 6 milyar dolar borç
ödemek zorunda. Gerçekten de, burada, bir süre evvel devlet bütçesini kabul
ettik, bütçede 65 katrilyon ödeme var.
Tabiî ki, çalışanlarla ilgili olan bu konuda
çalışanların da mağdur edilmemesi gerekir; ama, şu da bir gerçek ki, bu
ödemelerin büyük bir kısmını işverenler yapmıştır; hem kamu işvereni hem de
özel sektör işverenleri yapmıştır; yani, tamamı da işçilerden çıkmamıştır; ama,
işçilerin hakkıdır. Tabiî, bunu, kanun, işçilere bir hak olarak vermiştir;
mağdur edilmemeleri gerekir; ama, çok büyük bir portföydür. Bu çerçevede, TÜFE
+ 5 endeksine bağlanması da olumlu olarak telakki edilmelidir.
Gerçekten de bu şekilde bir kanun, daha doğrusu bu
şekilde bir borçlanma 1960 yıllarının başında, tahmin ediyorum, 1963 yılında
"tasarruf bonosu" adı altında çıkmıştı. O tasarruf bonolarının sonra
ne hale geldiğini gördük. Gerçekten de o borçlanma fevkalade olumsuzdu, daha
sonra tasarruf bonoları artık sokaklara düştü; ama, burada, AK Parti hükümeti,
hazırlamış olduğu bu tasarıyla, gerçekten de bunu bir esasa bağlamaktadır ve
tahmin ediyorum -bunun büyük bir kısmını da- işverenlerle veyahut da
taraflarla, sendikalarla da görüşüldü, böyle bir yol izlendi ve bir noktaya
geldi. Bu, artık, bugün çözülüyor. Belki, çok daha iyisi olabilirdi; ama,
gerçekten de, Türkiye'nin imkânları ölçüsünde bu şekilde bir tasarı hazırlandı.
Bundan sonra, çalışanlarla ilgili olarak, devletin imkânları ölçüsünde, işte,
son yapılan vergi barışı operasyonuyla da, aşağı yukarı 6,6 katrilyon (4 milyar
dolar) bir finansman imkânı da sağlanıyor. Bundan sonra, bir başka kanaldan,
daha doğrusu, ücretlilerle ilgili olarak, emeklilerle ilgili olarak da çok daha
iyi iyileştirmeler yapılacağına ben inanıyorum.
Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uysal.
Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
6 ncı madde üzerinde 3 adet önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım,
sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
Birinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı kanun tasarısının 6
ncı maddesi ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Haluk Koç |
Oğuz Oyan |
İzzet
Çetin |
|
Samsun |
İzmir |
Kocaeli |
|
Hasan
Aydın |
Bayram
Meral |
Muharrem
Kılıç |
|
İstanbul |
Ankara |
Malatya |
|
Ali Oksal |
İsmet
Çanakçı |
Güldal
Okuducu |
|
Mersin |
Ankara |
İstanbul |
|
|
Hüseyin
Güler |
|
|
|
Mersin |
|
"5 inci madde uyarınca değerlendirilen tutar,
Eylül, Aralık aylarında olmak üzere 2003 yılında 2 taksit, Mart, Haziran, Eylül
ve Aralık aylarında olmak üzere 2004 yılında 4 taksit olmak üzere toplam 6 eşit
taksitte nemaları ile birlikte ödenir."
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı kanun tasarısının 6
ncı maddesinin dördüncü fıkrasının başına "işten ayrılma" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Oğuz Oyan |
İzzet
Çetin |
|
Samsun |
İzmir |
Kocaeli |
|
Bayram
Meral |
Muharrem
Kılıç |
Hasan
Aydın |
|
Ankara |
Malatya |
İstanbul |
|
Feramus
Şahin |
Güldal
Okuducu |
|
|
Tokat |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Üçüncü ve maddeye en aykırı önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı kanun tasarısının 6
ncı maddesi üçüncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Haluk Koç |
Oğuz Oyan |
İzzet
Çetin |
|
Samsun |
İzmir |
Kocaeli |
|
Bayram
Meral |
Muharrem
Kılıç |
Ali Oksal |
|
Ankara |
Malatya |
Mersin |
|
İsmet
Çanakçı |
Feramus
Şahin |
Güldal
Okuducu |
|
Ankara |
Tokat |
İstanbul |
|
|
Hasan
Aydın |
|
|
|
İstanbul |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)- Hayır, katılmıyor.
BAŞKAN- Sayın Başkan, önergeniz hakkında konuşacak
mısınız ?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçeyi okuyun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :
Gerekçe:
Ödeme tarihlerinin bir ay önce veya bir ay sonraya
bırakılması yetkisinin Bakana verilmesi, her ödeme zamanı geldiğinde
"acaba sonraya mı kalacak; ödeme yapılacak mı, yapılmayacak mı"
gibi kuşkulara neden olacak ve tüm hak
sahibi çalışanları huzursuz edecektir. Bu huzursuzluğu yaşamamak ve kuşkuya meydan vermemek
açısından gerekli önlemlerin zamanında alınarak ödemelerin de belirlenen
aylarda yapılması devlete olan güveni de artıracaktır."
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
2 nci önergeyi işleme alıyorum :
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı kanun tasarısının 6
ncı maddesinin dördüncü fıkrasının başına "işten ayrılma" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Haluk Koç
(Samsun)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu ?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır, katılmıyor.
BAŞKAN - Sayın Başkan, önergeniz hakkında konuşacak
mısınız?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)- Evet.
BAŞKAN - Buyurun, Sayın Meral.
Konuşma süreniz 5 dakikadır Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; konuya geçmeden önce bir hususu bilginize arz etmek
istiyorum.
Burada konuşan bazı konuşmacı arkadaşlarım, 38 aya bölüp
taksitlerle ödemeden çalışanların son derece memnun olduğunu ifade ettiler;
bundan son derece üzüntü duydum. Ben, yıllarca bir konfederasyon başkanlığı
yaptım; Cumhurbaşkanıyla, Başbakanla, bakanlarla görüşen bir insanım; konunun
ne olduğunu çok iyi bilen bir insanım. Yani, toptan ödeme varken, 38 aya
bölünmesini isteyecek bir işçinin olduğunu düşünmüyorum; çünkü, bu, Tasarruf
Teşvik Fonuna muhatap işçilerin yüzde 90'ı da Türk-İş üyesidir. Arz ediyorum
efendim; teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, yasada, emeklilik veya ölüm
halinde mirasçılarına veya emeklilerin şahıslarına nakden defaten ödenme hükmü
getirilmiştir. Bu, son derece yerindedir, bugüne kadar da yapılmaktadır.
Şimdi, burada, bizim teklif etmek istediğimiz, ayrılan
arkadaşlarımızla ilgilidir. Biliyorsunuz, 2001 yılında büyük bir kriz yaşadık,
çok sayıda insan işinden oldu. Bu, ne işçinin isteğiyle olan bir işti ne de
işverenin isteğiyle olan bir işti; ama, kriz, maalesef, binlerce çalışanı
işinden etti. Şimdi, burada, bu arkadaşlarımızın da alacakları varsa, bunun da
defaten ödenmesini talep ve teklif ettik.
Bugünkü basına bakın, bir bakanınız "esnafı bu
çıkmazdan kurtaralım" diyor.
Saygıdeğer milletvekilleri, esnafa ne kadar kredi
verirseniz verin, rafları ne kadar doldurursanız doldurun, burada müşteri
bekler, müşteri lazımdır o malın tüketimi için. Müşterisi kimdir esnafın;
emeklidir, memurdur, işçidir; kısacası, dargelirli vatandaştır. Bunları
ekonomik yönden güçlendirmemiz lazım ki, esnaf bugünkü bunalımdan çıksın. İşte,
kendi isteği dışında, istemeyerek, işveren de istemeden, işçi de istemeden
işten ayrılan arkadaşlarımız da buna ilave edilsin diyoruz. Umuyorum ki, büyük
bir yük getirmeyecektir. Sayın Bakandan da, bu konuda anlayış bekliyoruz.
Benim arz etmek istediğim, emekli, ölüm, bir de işten
ayrılanlardır, bunu talep ve teklif ettik. Arz ettim.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 126 sıra sayılı kanun tasarısının 6
ncı maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Haluk Koç
(Samsun)
ve arkadaşları
"5 inci madde uyarınca değerlendirilen tutar,
Eylül, Aralık aylarında olmak üzere 2003 yılında 2 taksit, Mart, Haziran,
Eylül, Aralık aylarında olmak üzere 2004 yılında 4 taksit olmak üzere toplam 6
eşit taksitte nemalarıyla birlikte ödenir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Başkan, önerge hakkında konuşacak
mısınız?
OĞUZ OYAN (Ankara) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Zorunlu tasarruflar dışındaki borçlanmalarda vade
geldiğinde herhangi bir aksamaya meydan vermeden ve taksitlendirmeden borçlar
vadesi geldiğinde ödenmektedir. Yasada öngörülen çalışanların tasarruf
teşviklerini tasfiye, 38 aylık bir süreye yayılmıştır; bu süre çok uzundur ve
eşitlik ilkesine de aykırıdır. O nedenle, 2004 yılı sonuna kadar toplam 6
taksitte ödenmesi, kısmen haksızlığı telafi edecektir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Davalar
MADDE 7.- 3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesi
kapsamındaki hak sahipleri tarafından bu Kanun kapsamına giren alacaklarla
ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra
takipleri hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
Süresinde ödenmeyen tasarruf kesintileri ve katkı
payları
MADDE 8.- 3417 sayılı Kanun hükümlerine göre,
ücretlerden yapmaları gereken tasarruf kesintileri ile katkı paylarını süresi
içinde ilgililer adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırmayan
işverenlerden; yatırılması gereken miktarlar ile gecikme zammı, resen veya
ilgililerin başvurusu halinde Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununun primlerin tahsiline ilişkin hükümleri dairesinde tahsil
olunarak T.C. Ziraat Bankası şubelerindeki ilgili Tasarruf Teşvik Hesaplarına
yatırılır.
3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (a) ve (c) bentleri kapsamındaki personelin aylık ve ücretlerinden
tasarruf kesintileri ile Devlet ve işveren katkılarını süresi içinde ilgililer
adına açılmış bulunan Tasarrufu Teşvik Hesaplarına yatırmayan kurumlar,
yatırılması gereken miktarların resen veya ilgililerin başvurusu halinde yasal
faiziyle birlikte T.C. Ziraat Bankası şubelerindeki ilgili Tasarrufu Teşvik
Hesaplarına yatırılmasından sorumludurlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ne söylersek söyleyelim, belli ki, yine,
ellerinizi kaldıracaksınız, madde kabul edilecek. Yalnız, burada, çalışanlara
bir haksızlık yapıyorsunuz saygıdeğer
milletvekilleri.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Anayasa Mahkemesine
müracaat edin.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, Anayasa
Mahkemesine müracaat edip iptal ettirenler de, sizin, geçmişteki partinizdi. Ne
yaptığınızı ben de bilmiyorum; ne yapıyorsunuz?!
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Anayasa Mahkemesine
başvurup, iptal ettirin.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Neyse, şimdi... Neyse, dün
dündür, bugün bugündür; devam edin siz de!
Şunu söylemek istiyorum: Bakınız, 1994 yılında -değerli
arkadaşlarım, burada, geçmişte bakanlık yapmış, bugün de bakanlık yapan değerli
arkadaşlarımız var, milletvekillerimiz var- o dönemde de, bir krize girildi,
çalışanlardan fedakârlık istendi; istenen fedakârlık, fazlasıyla yapıldı. Sırf,
ülkemiz düze çıksın, halkımız mutlu olsun, yeni yatırımlar yapılsın, işsizlere
iş bulunsun, memurun sorunu çözülsün, emeklinin sorunu çözülsün diye, büyük
fedakârlıklar yapıldı; ama, ne yazık ki, değerli arkadaşlarım, o dönemin
hükümetleri, bunu, istenilen şekilde kullanmadı. Çalışanların yaptığı bu
fedakârlık, ne emekliye gitti ne memura gitti ne de işsizlere iş bulundu.
Şimdi, bugün başka türlü bir fedakârlık isteniyor.
Burada değerli konuşmacılar söyledi, siz de bunu çok iyi biliyorsunuz; ama,
hükümetsiniz, böyle bir karar alınmış, bazen istemeyerek de elinizi
kaldırdığınızı, karşıdan, oturuyorum, suratlarınızı izliyorum, bakıyorum,
rahatsız ola ola bazılarınız elinizi kaldırıyorsunuz.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Biz de aynı şeyi sizde
görüyoruz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, Demirel'in dediği
gibi "hiç başka bir şey öğrenmedin mi?"
Değerli arkadaşlarım, şimdi bu 8 inci maddede, maddenin
getiriliş şekli itibariyle bir başka tarz da yok; ama, uygulamada bazı
sıkıntıların çıkacağından cidden kuşku duymaktayız. Biliyorsunuz, bu yasa
çıkarken 10 işçi çalıştıran işyerlerinde uygulanmazdı. Bazı işverenlerimiz
-hepsini kast etmiyorum- ilkin bunu kavrayamadı, bir müddet sonra işyerini
10'ar kişiye böldü, bu yasa kapsamı dışına çıktı. Şimdi bu yasanın uygulandığı
süreler içerisinde bu tasarruf teşvikleri kesildi mi kesilmedi mi, bunu ne
denetleyen oldu ne kontrol eden oldu; çünkü, kusura bakmasınlar, bazı özel
sektör işyerlerine o dönem müfettiş arkadaşlarımın girmesi de biraz zordu.
Şimdi, bunun başka şekli yok diyorum; ama, zorluklarını
söylemek istiyorum, tedbirin alınmasını söylüyorum. Burada usulü diyorsunuz,
nasıl ki, Sosyal Sigortalar Kurumu prim esaslarına göre -yatırmayan
işverenlerle ilgili söylüyorsunuz- bu fon da aynen kesilir ve Ziraat Bankasına
yatırılır. Nasıl yatırılacak; primi kesilmeyen bir işçi müracaat edecek -bunun
bir noktada anlamı buradan çıkıyor- veya müfettişler tespit edecek eksiğini
noksanını. Bu maddenin altından çok şey çıkar, bunu böyle şimdi okuyoruz
geçiştiriyoruz; ama, bunun altından, dünya kadar sorun çıkacaktır, dünya kadar
sıkıntı çıkacaktır.
Şimdi, şu anda, Sosyal Sigortalar Kurumunun,
işverenlerden, 4 katrilyon lira alacağı var, tahsil edilemiyor. Bunlar
dururken, bu yasa kapsamına giren, yatırılmamış tasarrufu teşvik fonlarına
zaman ayıracak mı ayırmayacak mı; ayıracaktı ise bugüne kadar niye yapılmadı?!
Şayet bunlar yatırılmazsa, burada, hükümetin kuralı,
kaidesi ne olacaktır? Devlet bu sorumluluğu üzerine alıyor mu? Buraya bir madde
konulması lazım -belki bizim önergede vardır- şayet bu paralar tahsil
edilemezse, bunun sorumluluğu hükümete aittir diyebilecek miyiz?
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Burada var...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın milletvekilim,
burada var da, öyle değil. Bakınız, burada "müracaat edecek"
deniliyor, yukarıyı okuyacak olursanız.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Biz ödeyeceğiz ama...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ondan sonra, 506 sayılı
Yasanın prim kesme usullerine göre primlerin tahsil edileceği belirtiliyor.
Tahsil edilmediyse -şu ana kadar, 15 yıldır tahsil edilmemiş- faizleriyle
tahsil edilir deniliyor, edilmediyse ne olacak? Şu ana kadar, 4 katrilyon lira,
Sosyal Sigortalar Kurumunun, işverenlerden prim alacağı var; alamıyorsunuz.
O primlerin bir bölümü de nereden geldi; bir zamanlar,
bir dönemin belediye başkanı geldi -Sosyal Sigortalar Kurumunun eski Genel
Müdürü de buradadır, çok iyi bilir- "ödeyemiyoruz, bunu, 36 ay faizsiz
takside bağlayın" dedi. Sosyal Sigortalar Kurumu, bunu 36 ay faizsiz
takside bağladı, hiçbiri de ödenmedi, faizler de gitti.
Şimdi, burada bir hak var; kim bu; bir işçi, bir memur
-memurda pek olacağını zannetmiyorum- parasını yatırmamış, işveren yatırmamış
veya iflas etmiş, birçoğu iflas etti, ne olacak bunlar Sayın Bakanım? Parayı
kesmiş işçiden, biriktirmiş, yatırmamış, ama iflas etmiş; bu adamların hakkı ne
olacak, kim yatıracak bunun parasını? Şimdi, burada bir şey yok. İşte, biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki: Bu tasarının bazı eksikleri vardır,
yanlışları vardır; ama, yerindedir, çıkması doğrudur, geç bile kalmıştır. Ama,
en basiti, işçiden, on sene, Tasarrufu Teşvik Fonuna diye parayı kesmiş;
yatırmamış "iflas ettim" demiş, gitmiş. Ne olacak şimdi buradaki
işçinin hakkı?! Kim kimden tahsil edecek! Kim bu parayı nereye yatıracak?!
Bunların üzerinde düşünülmesi gerekir saygıdeğer milletvekilleri.
Maddenin son fıkrasında "yasal faiziyle birlikte
yatırılmasından sorumludurlar" falan deniliyor; ama, zat ortada yoksa,
para ortada yoksa, kimden alacak, nereye yatıracak?! Onun için, burada bazı
eksiklikler var, bazı sorunlar var, bazı sıkıntılar var diyorsak, illa da
getirilen bir konuya muhalefet etmek için söylemiyoruz; burada, gerçek bazı
şeyler var saygıdeğer milletvekilleri.
Bugün iktidardasınız, parasını alamayan işçi, yarın
size müracaat edecektir, sizin kapınızı çalacaktır. Bizim için gayet kolay,
yarın çıkar "siz de şahittiniz, çıktık kürsüden söyledik, bizi
dinlemediler, çoğunluk var, ellerini kaldırıyorlar, olumlu olumsuz maddeyi
kabul ediyorlar" deriz. Bu, sorunu çözmez; burada bir hak var, burada bir
hak sahibi var; bu hak sahibine hakkını teslim etmek lazım. Bunun sorumluluğu
da, bugün hükümet olarak size ait.
Demin bir önerge verdik; elinde olmayarak işinden
ayrılmış, orada biriken parası olana, bu para defaten ödense dünya mı
yıkılırdı?! Elinizi kaldırıyorsunuz, reddediyorsunuz.
HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Para yok.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın milletvekili, gelin
birbirimizi incitmeyelim "bir yerlere para var" diyorlar; ben
demiyorum. Bir zamanlar, siz de diyordunuz bunu "birilerine para var"
diyordunuz; tutanakları açın bakın görürsünüz; bunlar, hep sizin
söylediklerinizdi. Bugün ne oldu; nazar mı değdi size! Burada bir şey var,
burada kim oturuyorsa... Geçen hükümetler de böyleydi.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Millet oturttu millet.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bir dahaki sefer sizi
yormayız inşallah, sizi bu tarafa oturturuz, rahatınızı kaçırmayız, sizi hiç
yormayız; size kıyamıyoruz, çok yoruldunuz; yani, beş altı ayda böyle
yorulursanız, uzun sürede çok yorulursunuz. Size kıyamayız, bir çatı altında
çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, konuya gelelim.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, lütfen, Sayın Bakan,
sözcü Sayın Şener, buna açıklık getirsin. Bu madde yeniden bir kez daha gözden
geçirilsin veya altına bir hüküm koyarsınız ve ödenmeyen bütün şeylerin
sorumlusu devlettir dersiniz, bu da bir yoldur, geçer gider; ama, bunu bu
haliyle bırakırsanız, yarın başınız ağrır.
Değerli arkadaşlarım, bir şey daha arz edeyim.
Muhalefet ne getirirse getirsin, olumsuz bir tavır takınmayın; yani,
muhalefetin getirdiklerinin hepsi yanlış mı? Dışarıda, kamuoyu nezdinde de bu
hoş karşılanmıyor -yanlış anlamayın- deniyor ki, çoğunluk var, ne olursa olsun
reddediliyor.
Değerli arkadaşlarım, muhalefetin getirdiği bazı
düşünceleri gözden geçirin, etüt edin. Mutlaka, burada oturan insanlar da sizin
gibi ülkesini seven insanlardır, halkına karşı sorumluluk duyan insanlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Değerli arkadaşlarım,
muhalefetten ne gelirse gelsin "hayır" demenin doğru olmadığını
düşünmenizi istiyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım, özellikle şunu söylemek
istiyorum: Eksikleri olmasına rağmen, bu tasarının getirilmesinde yarar vardır;
büyük bir beklentiyi ortadan kaldırmıştır, büyük bir sıkıntıyı ortadan
kaldırmıştır. Buradaki çalışanlar da kendilerini buna göre ayarlayacaklardır.
Ben, şu madde üzerinde durulmasını özellikle istiyorum.
Yüce Genel Kurula saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Antalya
Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben, 31.1.2003 tarihinde "Çalışanların Tasarruf Teşvik
Fonu nemalarının ödenmesi konusunda, hükümet üyelerince değişik görüşler ileri
sürülmektedir. Bu değişik görüşler, zaten zor durumda olan çalışanların daha da
zor duruma düşmesine ve umutsuzluğuna neden olmaktadır" diye başlayan ve:
"1- Hükümetin, Çalışanların Tasarruf Teşvik Fonu
nemalarının ödenmesi konusundaki kararsızlığı ne zaman sona erecektir?
2- Çalışanların Tasarruf Teşvik Fonu nemaları ne zaman
ödenecektir?" şeklinde iki soruyu, Sayın Başbakanın cevaplaması istemiyle
soru önergesi biçiminde sunmuştum.
Şimdi, görüyorum ki, uzun bir kararsızlık döneminden
sonra, gerçekten, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabında biriken
paraların ödenmesine karar veriliyor, böyle bir tasarı getiriliyor; çok mutlu
olduk. Bu ödeme yapılacak gibi görünüyor. Öyle görünüyor diyorum; çünkü,
tasarıda, bakana, ödeme tarihlerini bir ay önce veya bir ay sonra olarak
belirleme yetkisi verilmesi de söz konusu. Acaba, önümüzdeki günlerde biraz
sıkıntımız var, aman şunu erteleyelim denilir mi diye de, insan kuşkuya
düşüyor.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının bir önemli yanı da
var, sevindirici bir yanı da var, olaya öyle bakıyorum. İktidar -şu anda AKP
İktidarı- artık, Türkiye'de, çalışanların da, emekçilerin de yaşadığını,
onların da var olduğunu, öyle sanıyorum ki anlamış görünüyor; gerçekten önemli
bir gelişme, kendilerini kutluyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunlar ödenecek. Yasa
çıkacak, biz de, çalışanların zor
durumdan bir an evvel kurtulması için, yatırdıkları, kesilen paralarının bir an
evvel ödenmesi için bu tasarıyı destekliyoruz; ancak, ben, bu tasarı geldiğinde,
özellikle ödeme planına baktığım zaman, otuzsekiz aylık bir dönem öngörülüyor,
otuzsekiz aylık bir dönem ve 10 taksitte ödenecek.
Şimdi, Hoca, komşusundan borç para almış; fakat, Hoca,
ödeme konusunda biraz kaytarıyor. Komşusu istiyor, Hoca kaytarıyor, komşusu
istiyor, Hoca kaytarıyor. Aradan üç sene, beş sene, on sene, onbeş sene
geçiyor. Komşu umudu kesmiş. Tam dükkânının önünde kara kara düşünürken
-ihtiyacı da var- Hoca, koşarak komşusunun yanına geliyor "kusura bakma
komşu, çok uzattım, senin bu borcunu ödeyemedim; ama, artık ödeyeceğim. Kusura
bakma, biraz geciktirdim" diyor. Tabiî, komşu çok mutlu bir biçimde,
sevinerek ayağa kalkıyor "sağ olasın Hocam, gerçekten ihtiyacım vardı;
hemen ver de, ben de ihtiyacımı giderivereyim" diyor. Hoca "dur
canım, peşin dediysek, hemen dediysek, öyle hemen değil. Bak, elimdeki torbayı
görüyorsun, pazardan geliyorum, diken tohumları aldım. Bu diken tohumlarını köy
yoluna dikeceğim; bahar ayında bunlar çıkar. Biliyorsun, bizim çoban, o yoldan
köyün koyunlarını geçirir; o koyunların tüyleri de bu dikenlere takılır. Ben
de, o yünleri toplayacağım, eğireceğim, kumaş elde edeceğim, üreteceğim, onu
pazarda satacağım ve ondan sonra da senin borcunu ödeyeceğim. Hiç merak
etme" diyor. Tabiî, komşu bunu duyunca, ne yapsın; gülüyor. Hoca, hiç
sektirmeden "ah ulan köftehor, gördün peşin parayı gülersin" diyor.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Aynen öyle!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Öyle mi?.. Tasdik
ediyorsunuz; tabiî...
Şimdi, hükümetin getirdiği tasarıda da, ödeme planı
aynen bu şekildedir. Umarım, bu konuda bir aksaklık çıkmaz. Çalışanlar, bir an
evvel, ödedikleri paraları, kesilen paralarını alırlar; biz de bundan mutlu oluruz.
Hepinize, Yüce Meclise, sevgiler, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.
Madde üzerinde, şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; işçisinden para kesip, işçisinden kestiği parayı
yatırmayan kişi, bundan sonra yatırmaz; bu, üçkâğıtçı, düzenbazmış demek ki,
işçinin hakkını gasp etmiş. İşçinin hakkını gasp eden adam hiçbir şeyden
korkmuyorsa; onun, gelecekte eline geçecek üç kuruş parayı düşünmeden
yatırmıyorsa, zaten, ben bunlara işveren demem.
Bir kere, inşallah alırız; ancak, Sayın Bakanım, bundan
sonra, Türkiye'de hiçbir dürüst yatırımcı yatırım yapmaz. 4325 sayılı Yasanın 5
yıllık süresi doldu ve bitti. Hakkâri'ye yapılacak yatırım ile İstanbul'a
yapılacak yatırım arasında hiçbir fark yoksa bu ülkede, siz, hiçbir dürüst
yatırımcıya, doğu ve güneydoğuda tek bir çivi çaktıramazsınız. Buradan göçleri
önleyemezsiniz; Türkiye'nin sosyal dengesini daha çok değiştireceksiniz. Şu
anda, eğer yapacağı yatırımdan dolayı bir çıkar hesabı varsa, bu yatırımcı
yatırım yapar; dürüst, namuslu yatırımcı, artık, Anadolu'ya gitmez.
Yatırım indirimlerini yüzde 40'a düşürdük. Tüm
Türkiye'de, sektör ayrımı yapmadan, bölge ayrımı yapmadan. Niçin efendim,
gitsin, Van'a, Hakkari'ye, Malatya'ya, Gaziantep'e, Adıyaman'a yatırım yapsın
bu insanlar. Artık, bundan sonra, parasını tahsil edeceğiniz çok daha az dürüst
sanayici bulacaksınız.
Türkiye'de işsizlik kol geziyor. Yatırım indirimlerini
yüzde 40'a düşürdük. Şu anda Teşvik Kanunu sona erdi, dürüst yatırımcı
bulamayız. (AK Parti sıralarından "Ne alakası var" sesi.) Çok alakası
var efendim. Siz inceleyin, gidin Anadolu'ya bakın efendim. Her şeyi var
efendim; sonuna kadar alakası var. Dürüst bir insan gidip, Anadolu'ya yatırım
yapmaz. Niçin yapsın efendim?!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Maddeyle ne ilgisi
var?!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Maddeyle ilgisi var
efendim.
Ben, Sayın Bakanımdan rica ediyorum; gelin, bölgeler
arasındaki yatırım indirimini, tüm sektörlerde, tüm bölgelerde yüzde 40'a
indirilen yatırım indirimini bir daha gözden geçirin.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kanunları karıştırıyorsunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi, bir şey
karıştırmıyorum ben.
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Karıştırıyorsunuz; konuyla
hiç ilgisi yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Siz çıkarsınız, siz konuşursunuz, tamam mı?! O zaman,
karıştırıyor dersiniz. Nemayla ilgili efendim,
işverenle ilgili bu; prim ödeyecek insanlarla ilgili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Geçmişte kaldı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Geçmişte kalmadı
efendim. Geleceğe bakıyorum ben, o zaman. Geleceğe bakıyorum. Siz hiç işveren
oldunuz mu veya siz hiç işçi çalıştırdınız mı efendim? Lütfen, ekmek... Ben
ekmeğin peşindeyim beyefendi, yatırımın peşindeyim. Dürüst yatırımcıyı
koruyalım, kollayalım; bunu söylüyorum. Anadolu'ya gitmeyi özendirelim.
Bu madde için söz aldım; hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
Düzenleme
MADDE 9. - Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan,
bu Kanunun uygulanması ile ilgili her türlü düzenlemeyi yapmaya yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde, hukuk sistemine aykırı bir maddedir
arkadaşlar.
Bakınız "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakan, bu Kanunun uygulanması ile ilgili her türlü düzenlemeyi -altını bir daha
çiziyorum; her türlü düzenlemeyi- yapmaya yetkilidir." Böyle bir yetki
veriyorsak bu yasayı niye çıkarıyoruz ki?! Bunu çıkarırız; her türlü düzenleme
yetkisini veririz Sayın Bakana. Ne ödeme günü, ne tarihi, ne yürürlük tarihi...
Bütün bunları bırakırız. Böyle bir düzenleme Anayasaya aykırıdır; Parlamentonun
yetkilerinin bir bakana devredilmesi demektir, değerli arkadaşlar. Burada
-istirham ediyorum- aranızda değerli yargıçlar var. Türk hukuk sisteminde
hiçbir yasada böyle bir düzenleme yoktur. Usulle ilgili düzenlemeler
yapılabilir, usulle ilgili yetkiler devredilebilir.
Sayın Başkan, siz hukukçusunuz. Sayın Adalet Bakanımız
koltuğunda oturuyor, hükümet koltuğunda oturuyor. Lütfen, bu düzenlemeyi -bir
redaksiyon yetkisi alınız- usulle ilgili bir düzenleme, bir yetki olarak
verelim.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Başka söz talebi?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
Yürürlükten kaldırılan hükümler
MADDE 10. - 9.3.1988 tarihli ve 3417 sayılı
Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine
Dair Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 12. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çalışanların Tasarruflarını
Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun
Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
201
Kabul :
196
Ret :
5
Buna göre, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı, uğurlu olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar) (1)
Birleşime 15 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 19.32
(1) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
19.45
BAŞKAN: Başkanvekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 71 inci Birleşimin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
3 üncü sıraya alınan Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî
Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3. - Bazı
Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/545) (S. Sayısı: 118) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 118 sıra sayısıyla bastırıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Ayvazoğlu.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para
Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısına ilişkin olarak Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, dün 83 üncü yılını
yaşadığımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla da Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu bu tasarı, Adalet Bakanlığınca hazırlanmış,
Bakanlar Kurulunca Adalet Komisyonuna gönderilerek, Meclise sunulmuş
bulunmaktadır. Tasarıyla -42 adet- çeşitli kanunlarda yer alan hapis ve para
cezalarının gerek nitelik gerekse nicelik olarak değiştirilmesi
öngörülmektedir. Daha açığıyla, bu tasarıda, kamusal para cezaları idarî para
cezalarına ve yine, Türk Ceza Kanununun 119 uncu maddesinde yer alan, üç ayı
geçmeyen hürriyeti bağlayıcı cezalar da, yine, 647 sayılı Yasanın 4 üncü
maddesi kapsamında idarî para cezalarına çevrileceği hükme bağlanmaktadır. Aynı
tasarıyla, sözü edilen, idarî para cezalarının tahsiline yetkili merciin de,
suçun işlendiği yerin en büyük mülkü amirine ait olduğu, hüküm altına alınmış
bulunmaktadır. Bu tahsile yetkili merciin ana kuralına istisnalar ise,
tasarının 2 nci ve 4 üncü maddesinde yer almış bulunmaktadır. Bunlar, Deniz İş
Kanununda yetkili merciin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğü
olduğu, yine, Türk Sivil Havacılık Kanununda ise Ulaştırma Bakanlığı Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü olduğu hükme bağlanmıştır.
Bu tasarıda, verilecek idarî para cezalarına karşı yedi
günlük süre içerisindeki itiraz merciin ise, suçun işlendiği yerin bağlı olduğu
idare mahkemesi olduğu, ayrıca hüküm altına alınmış bulunmaktadır. Bu itiraz
hakkının, Anayasamızın 125 inci maddesinde yer alan, idarenin her türlü eylem
ve işlemlerinin yargı denetiminde olacağı kuralının da doğal sonucu olduğundan,
tasarıda yer bulmasının uygunluğunu da belirtmek istiyorum.
(1) 118 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Yine, bu tasarıda belirtilen, kanunlara aykırılık
suçlarından dolayı haklarında soruşturma ve kamu davalarının yürümekte olduğu
sanıklar için de, Anayasamızın 38 inci maddesi ile Türk Ceza Kanunun 2 nci
maddesinin amir hükümleri doğrultusunda "kimseye kanunsuz ceza verilemez
ve kimse işlediği suç tarihinden sonraki kanun lehinde ise, lehe olanı uygulanır" kuralından
hareketle, tasarının geçici 1 inci maddesinin yer alması da, Anayasa ve temel
yasalara uygunluğun göstergesidir.
Yüce Meclise sunulan bu tasarının, gerek adaletin
hızlandırılması gerekse devlete ve vatandaşa tasarruf düşünceleri ve en
önemlisi de özgürlüğün kısıtlanmasında demokrasi ve hukuk devletinde çok
kıskanç davranılmasının gerektiği amacıyla, uygunluğunu belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yönde, Yüce Meclisin çatısı
altındaki uyumlardan, iktidar ve muhalefetin, en önemlisi de ulusumuzun mutlu
olacağı bir gerçektir. Meclisin ve siyasilerin saygınlığının bir yolu da, bu
anlayıştan geçmektedir. Bu anlayışla, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, siyasî
iktidarın, ülkenin yararına olan tüm çalışmalarına desteğiz, bundan sonra da
destek olacağız.
Değerli arkadaşlar, bunu, şu nedenlerle söylemek
durumunda kaldık: İktidara mensup bazı milletvekili arkadaşlarımız, Cumhuriyet Halk
Partisini kastederek "iktidar hiç mi faydalı bir şeyler yapmıyor da karşı
çıkıyorsunuz" şeklinde anlayış sergilemektedirler zaman zaman. O vakit, bu
soruyu biz size yönelttiğimizde, ister istemez, uyumun örnekleri olmak üzere,
Anayasanın 76 ncı maddesindeki değişiklikle Başbakan olabilen Sayın Genel
Başkanınızın örneğini, aile mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili kanunu, gerek
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda gerek Türk Ceza Kanunundaki değişiklikleri
olsun, hâkimler ve savcılarla ilgili kanun değişiklikleri olsun gerekse onlarca
uluslararası sözleşmenin onaylanması gibi, uyumlu örneklerin hangisini sayalım
diye sorduğumuzda, cevap olarak -inanıyorum ki- vicdanlarınızın
"evet" dediğini duymaktayız.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, siyasî iktidarı
hazmetmeyi her zaman bilmişizdir, biliriz. Zira, toplumun yaşam ocağı olan
demokrasinin Türkiye'de kurumsallaşmasını sağlayan, Türkiye Cumhuriyeti
Devletini kuran partinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu, 70 000 000'uyla
ulusumuz ve dünya bilmekle beraber, bu olgu da, tarihin değiştirilmez,
değiştirilemez bir gerçeğidir.
Değerli milletvekilleri, geliniz, bir daha 10 Nisan
2003 tarihinde, İçtüzükle ilgili yaşanan üzücü olayları yaşamayalım. Geliniz,
muhalefeti yok sayma gibi bir anlayıştan vazgeçelim. Bu uğurda çok şehit veren,
hepimizce yaşatılmak istenen demokrasimizde, iktidarın da, muhalefete değer
vermesi, muhalefeti hazmetmeyi öğrenmesi, muhalefetin susmasını istememesi,
vazgeçilemez dileğimizdir. Elbette, karşılıklı uyum bekliyoruz; ama, beklenen
bu uyum, sadece ve sadece, siyasî iktidarların, politik çıkarları uğruna,
farkına varamadan, ülkemizi, bazen, yabancı askerlere işgal ettirme olasılığı
olmasın. Bu uyum beklentisi, sanki, milyonlarca genci, üç, dört, beş yıl gibi
bir süre sonra yapılabilecek olan seçimlerde milletvekili yapma
kandırmacasıyla, asıl niyet olan tüccar devlet zihniyetiyle, ülkenin
ormanlarının talan ettirilmesi uğruna Anayasayı değiştirme olmasın. Bu uyum,
yeter ki, ülkenin doğusu, güneydoğusu, batısı, kuzeyi, güneyiyle ulusun çıkarları
adına, köylüsüyle, esnafıyla, işçi, memur, emekli, dul ve yetimleriyle,
gazileriyle, şehit aileleri, işsiz gençleri adına, çocuklarımız uğruna
yapılsın. İşte, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu uyumlara varız; ancak,
aksine, kandırmacaların, takıyyeciliğin, din istismarcılığının karşısında, biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, her zaman varız. Bunu söylerken, burada bulunan
değerli milletvekili arkadaşlarımızın hiçbirisini kastetmiş değiliz; ancak,
bunların bazen kullanılarak, kullanılmak istenilerek, burada bulunan
arkadaşlarımızın da suçlandığının ve töhmet altında tutulduğunun da bir gerçek
olduğunu hepimiz görelim diye söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım, 83 üncü kuruluş yıldönümünü
kutladığımız bu bayramda, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, bizlere, sonsuza
kadar bıraktığı cumhuriyet için, ulusal iradenin özgür milletvekilleri olarak
O'na hep birlikte minnet ve şükranlarımızı sunalım; O'na cumhuriyetin
bekçileriyiz, ruhun şad olsun diyelim.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi, sunulan tasarıya
bir kez daha uyum adına olumlu oy vereceğimizi bildirerek en içten saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayvazoğlu.
Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?..
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Kastamonu Milletvekili
Hakkı Köylü konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Köylü.
AK PARTİ GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para
Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu
hakkında açıklamalar yapmak üzere AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla 42 adet özel
kanunda değişiklik yapılmaktadır. Bu değişiklikle, bu kanunlardaki hürriyeti
bağlayıcı ceza ve para cezaları, idarî para cezasına dönüştürülmektedir. Peki,
neden böyle bir uygulamaya gerek görülmüştür: Birinci olarak, burada isimlerini
saymak istemediğim toplam 42 adet özel kanundaki ceza hükümlerinin, bir iki
istisnası hariç olmak üzere, tamamına yakını para cezasını içermektedir. Bu
cezalar zaman zaman artırılmakla birlikte, kanun maddelerinde yazılı
miktarların ne zaman, ne kadar artırıldığı ve halen ne miktarda tatbik edilmesi
gerektiği kargaşaya yol açmaktadır. Bu bakımdan, öncelikle bu cezaların
güncelleştirilmesi zarurî olmuş ve bu tasarıyla bu da yapılmaktadır.
İkinci husus, bahse konu 42 adet özel kanundaki suçlar
görevliler tarafından soruşturulmakta ve tespit edilmekte, daha sonra da
cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirilmektedir. Cumhuriyet savcıları da,
çoğu zaman, Türk Ceza Kanununun 119 uncu maddesine göre, suçun faillerine bir
önödeme ihtarı göndermektedir. Önödeme tebliğine rağmen verilen on günlük süre
içerisinde para cezası ödenmezse, mahkemeye dava açılmaktadır. Bu defa, dosya
mahkemede ele alınmakta ve genellikle de önödeme ihtarındaki ceza yarı oranında
artırılarak mahkûmiyet hükmü kurulmaktadır. Çok nadir olarak da, madde metninde
bulunan hapis cezası verilmekte, hapis cezası da sonuç olarak paraya
çevrilmektedir. Bu kanunlardaki suçların neredeyse tamamına yakını şeklî
suçtur; uzun boylu bir araştırmayı, incelemeyi, üzerinde tartışmayı gerektiren
suçlar değildir. Şu halde, sonunda yine para cezası verilecek bu suçların adlî
yargıda, özellikle sulh ceza mahkemelerinde görülmesini gerektirecek hukuksal
bir neden bulunmamaktadır.
Gelelim işin diğer bir boyutuna; bu da, birinci derece
adlî yargı mahkemeleri ve Yargıtayın iş yüküyle ilgilidir. Burada, birinci derece
mahkemelerine; yani, sulh ceza mahkemelerine gelen iş sayısından bahsetmek
istemiyorum; ancak, yine de birkaç örnek verelim. Mahkemelere açılan davalarda
verilen kararlar, 1998 yılında 907 000, 1999 yılında 1 093 000, 2000 yılında 1
189 000, 2001 yılında 1 563 000'dir. Ceza mahkemelerinden verilip de temyize
giden ve Yargıtay ceza dairelerinde görülen dava sayısı ise 45 000'dir. Bu
bilgiler, bize, mahkemelerin iş yükünü hafifletmek için bu para cezalarının
idarî para cezasına dönüştürülmesindeki zarureti ortaya koymaktadır.
Tasarıda, ayrıca, bu idarî para cezalarını verecek
merci de düzenlenmiştir. Keza "verilen para cezalarına itirazın, yedi gün
içinde yetkili idare mahkemesine yapılacağı" hükmü de karar altına
alınmıştır. Her ne kadar ilk bakışta, itiraz merciin idare mahkemesi yerine,
sulh ceza mahkemesi olmasının daha uygun olabileceği fikri akla gelmekteyse de,
buna göre verilen idarî para cezalarına itiraz, Anayasa Mahkemesinin 8.10.2002
tarih ve 2001/225 esas, 2002/88 karar; yine Yüksek Mahkemenin 15.5.1997 tarih
ve 96/72 esas, 97/51 karar sayılı hükmü ve buna uyularak verilen Danıştay 6.
Dairesinin 2002/628 esas ve 1324 karar sayılı kararları karşısında idare
mahkemesine yapılacaktır. Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı gözönüne
alındığında, buna uygun düzenleme yapılmak mecburiyeti doğmuştur ve kanun da
buna uygun olarak düzenlenmiştir.
Keza, itirazın yapılacağı merci yanında, süresi de
belirtilmiştir. Ayrıca, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yapılacak
itiraz, infazı durdurmayacak ve itiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak
üzerinde yapılan bir incelemeyle sonuçlandırılacaktır.
Verilen para cezaları ise, 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre tahsil edilecektir.
Değerli milletvekilleri, tasarıya bir de geçici madde
eklenmiştir. Bu geçici maddeye göre, cumhuriyet savcıları, halen ellerinde
bulunan hazırlık evrakına takipsizlik kararı vererek, evrakı, yetkili idarî
mercie göndereceklerdir. Mahkemeler de aynı şekilde ellerinde bulunan dosyalara
görevsizlik kararı vererek, ilgili mercie intikal ettireceklerdir.
Keza, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Yargıtay
daireleri ellerinde bulunan dosyaları iade ederek, kanun gereğince işlem
yapılmak üzere mahkemelerine göndereceklerdir.
Kısaca, izah ettiğimiz gibi, takdirlerinize sunulan
tasarı, günümüz hukukuna ve koşullarına uygun bir düzenleme şeklinde
hazırlanmıştır. Tasarıya olumlu oy vereceğiniz kanaatinde olduğumu belirterek,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Köylü.
Başka söz talebi?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
BAZI
KANUNLARDAKİ CEZALARIN İDARÎ PARA CEZASINA
DÖNÜŞTÜRÜLMESİNE
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. -
Aşağıda tarih ve sayısı belirtilen kanunlardan;
A - 1) 2.1.1924 tarihli ve 394 sayılı Hafta Tatili
Hakkında Kanunun; 9 uncu maddesinde yer alan "ve berayı muhakeme resen
sulh mahkemesine" ibaresi "edilerek belediye başkanlığına", 10
uncu maddesinin birinci cümlesinde yer alan "beş liradan beş yüz liraya
kadar cezayınakdi" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para
cezası",
2) 4.2.1924
tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun; 22 nci maddesinde yer alan
"bir liradan beş liraya kadar cezayi nakdi" ibaresi
"seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 24 üncü maddesinde yer
alan "bir liradan on liraya kadar cezayi nakdi veya bir günden bir aya
kadar hapisle mücazat olunur." ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira
idari para cezası ile cezalandırılırlar.", 25 inci maddesinde yer alan
"bir liradan on liraya kadar cezayi nakdi" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon
lira idarî para cezası",
3) 10.6.1926 tarihli ve 927 sayılı Sıcak ve Soğuk Maden
Sularının İstismarı ile Kaplıcalar Tesisatı Hakkında Kanunun ek 2 nci
maddesinin ikinci cümlesinde yer alan "şişeleri muhteviyatiyle beraber
müsadere edilir ve mütecasirlerinden beher şişe için bir liradan on beş liraya
kadar para cezası alınır." ibaresi "şişelerine içindekilerle beraber
elkonulur ve sorumlularına beher şişe için onikimilyon lira idarî para cezası
verilir, el konulan şişelerin içindekilerle beraber müsaderesine sulh ceza
mahkemesince karar verilir.",
4) 2.3.1927 tarihli ve 984 sayılı Ecza
Ticarethaneleriyle Sanat ve Ziraat İşlerinde Kullanılan Zehirli ve Müessir
Kimyevi Maddelerin Satıldığı Dükkânlara Mahsus Kanunun; 21 inci maddesinde yer
alan "mahkemece birinci defa elli liradan iki yüz liraya kadar hafif
cezayı nakdi hükmolunur. Tekerrürü halinde ceza taz'if edilir ve yahut
ticarethane üç ayı geçmemek üzere muvakkaten kapatılır." ibaresi
"yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası verilir. Suçun tekrarı hâlinde
ceza iki kat olarak uygulanır, ticarethane ve bu gibi maddelerin satıldığı
yerler bir ay süre ile o yerin en büyük mülkî amiri tarafından
kapatılır.",
5) 11.4.1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun; 26 ncı maddesinde yer alan
"yirmi beş liradan iki yüz liraya kadar hafif cezayı nakdi" ibaresi
"seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 27 nci maddesinde yer alan
"beş liradan yüz liraya kadar hafif cezayı nakdi" ibaresi
"seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 42 nci maddesinde yer alan
"on liradan yüz liraya kadar hafif cezayı nakdi ile mahkûm edilir."
ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası verilir.", 44
üncü maddesinde yer alan "beş liradan elli liraya kadar hafif cezayı
nakdi" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 55
inci maddesinde yer alan "beş liradan elli liraya kadar hafif cezayi nakdiye
mahkûm edilirler." ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası
ile cezalandırılırlar.", 56 ncı maddesinde yer alan "beş liradan elli liraya kadar hafif cezayınakdi"
ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 62 nci maddesinde
yer alan "beş liradan yirmi beş liraya kadar hafif cezayi nakdi"
ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 67 nci maddesinde
yer alan "beş liradan elli liraya kadar hafif cezayi nakdi" ibaresi
"seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 68 inci maddesinde yer
alan "yirmi beş liraya kadar hafif cezayi nakdi alınır." ibaresi
"seksenyedimilyon lira idarî para cezası alınır.", 70 inci maddesinin
son cümlesinde yer alan "alâkadarın şikâyetine bağlı olmak şartiyle on
liradan iki yüz liraya kadar hafif cezayınakdi" ibaresi
"yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası",
6) 14.5.1928 tarihli ve 1262 sayılı İspençiyari ve
Tıbbi Müstahzarlar Kanununun; 18 inci maddesinde yer alan "temin ettikleri
veya etmek istedikleri menfaatin iki mislinden aşağı olmamak üzere ağır para
cezasiyle cezalandırılırlar. Şu kadar ki bu para cezası iki yüz liradan aşağı
olamaz. Tekerrürü halinde ruhsatname geri alınır." ibaresi
"beşyüzmilyon lira idarî para cezasıyla cezalandırılırlar. Suçun tekrarı
hâlinde iki kat para cezası verilir ve ruhsatname geri alınır.", 19 uncu
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "50 liradan 200 liraya kadar"
ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira" aynı fıkrada yer alan "200
liradan 500 liraya kadar ağır para cezasiyle" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon
lira idarî para cezasıyla", 20 nci maddesinde yer alan "beş liradan
yüz liraya kadar hafif cezayı nakdi" ibaresi "seksenyedimilyon lira
idarî para cezası",
7) 24.4.1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha
Kanununun; 288 inci maddesinde yer alan "bir haftadan üç aya kadar hafif
hapis veya on liradan yüz liraya kadar hafif para cezasına mahkûm
edilirler." ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezası ile
cezalandırılırlar.", 289 uncu maddesinde yer alan "yüz liraya kadar
hafif para cezası" ibaresi "yüzmilyon lira idarî para cezası",
292 nci maddesinde yer alan "500 numaralı Rüsumu Sıhhiye Kanunu mucibince
ve para cezası" ibaresi "6.11.1981 tarihli ve 2548 sayılı Gemi Sağlık
Resmi Kanunu gereğince verilecek para cezasından ayrı olarak seksenyedimilyon
lira idarî para cezası", 293 üncü maddesinde yer alan "500 numaralı
Rüsumu Sıhhiye Kanununda mündemiç cezayı nakdilerin on misli alınmak
suretiyle" ibaresi "Gemi Sağlık Resmi Kanununda yer alan para
cezalarının on katı idarî para cezasıyla", 294 üncü maddesinde yer alan
"yüz liradan beş yüz liraya kadar ağır cezayı nakdi" ibaresi
"üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası",
8) 24.5.1933
tarihli ve 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanununun; 40 ıncı maddesinde yer alan
"on beş günden üç aya kadar hafif hapis cezasile" ibaresi
"seksenyedimilyon lira idarî para cezasıyla", 41 inci maddesinde yer
alan "yüz liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezası" ibaresi
"yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası", 42 nci maddesinde yer
alan "iki yüz liradan beş yüz liraya kadar ağır para cezası" ibaresi
"üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", 45 inci maddesinde yer
alan "bu kanunda ayrıca ceza tâyin edilmediği ve Türk Ceza Kanununa göre
daha ağır cezayı istilzam etmediği takdirde elli liradan iki yüz liraya kadar
hafif para cezası veya üç günden on beş güne kadar hafif hapis cezası"
ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası",
9) 19.4.1937
tarihli ve 3153 sayılı Radiyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavi ve Diğer
Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanunun; 11 inci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "50 liradan 100 liraya kadar" ibaresi
"üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", aynı fıkrada
yer alan "200 liradan 500
liraya kadar ağır para cezasile" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira
idarî para cezasıyla", 13 üncü maddesinde yer alan "100 liradan 500
liraya kadar ağır para cezasile" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira
idarî para cezasıyla",
10) 5.7.1939
tarihli ve 3670 sayılı Milli Piyango Teşkiline Dair Kanunun; 13 üncü maddesinde
yer alan "yirmi liradan yüz liraya kadar hafif para cezasına mahkûm
edilecekleri gibi bayilik ruhsatnameleri de istirdad edilir." ibaresi
"yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezasıyla cezalandırılacakları gibi
bayilik ruhsatnameleri de o yerin en büyük mülkî amiri tarafından geri
alınır.",
11) 30.12.1940
tarihli ve 3958 sayılı Gözlükçülük Hakkında Kanunun; 12 nci maddesinde yer alan
"25 liradan 250 liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilir"
ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası ile cezalandırılır",
15 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yirmi beş liradan yüz
liraya kadar hafif para cezasiyle" ibaresi "eylemleri ayrı bir suç
oluştursa dahi ayrıca yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezasıyla", aynı
maddenin ikinci fıkrasında yer alan "yirmi beş liradan yüz liraya
kadar" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası",
aynı fıkrada yer alan "tekerrüründe elli liradan iki yüz liraya kadar
hafif para cezası" ibaresi "suçun tekrarında üçyüzkırksekizmilyon lira
idarî para cezası", 16 ncı maddesinde yer alan "on liradan elli
liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî
para cezası",
12) 2.3.1950 tarihli ve 5584 sayılı Posta Kanununun; 56
ncı maddesinde yer alan "3 liradan 30 liraya kadar hafif" ibaresi
"seksenyedimilyon lira idarî para cezası", aynı maddede yer alan
"200 liradan 1000 liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon
lira idarî para cezası", 57 nci maddesinin (I) numaralı fıkrasında yer
alan "200 liraya kadar hafif para cezası" ibaresi "eylemleri
ayrı bir suç oluştursa dahi ayrıca seksenyedimilyon lira idarî para
cezası", aynı maddenin (II) numaralı fıkrasında yer alan "200 liraya kadar hafif para
cezası" ibaresi "eylemleri ayrı bir suç oluştursa dahi ayrıca
yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası", 58 inci maddesinde yer alan
"100 liradan 1000 liraya kadar ağır para cezası" ibaresi
"üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", 59 uncu maddesinin (I)
numaralı fıkrasında yer alan "50 liraya kadar hafif para cezasiyle"
ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para cezasıyla",
13) 15.7.1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların
Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun; 24 üncü maddesinde yer alan
"5 liradan 100 liraya kadar hafif para cezası" ibaresi
"seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 27 nci maddesinde yer alan
"kanunda" ibaresi "Kanunun 25 ve 26 ncı maddelerinde",
14) 23.1.1953 tarihli ve 6023 sayılı Türk Tabipleri
Birliği Kanununun; ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "500
liradan 1000 liraya kadar ağır para cezasiyle" ibaresi
"üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezasıyla", aynı maddenin ikinci
fıkrasında yer alan "mahkûm olmasına" ibaresi "idarî para cezası
verilmesine", aynı fıkrada yer alan "1000 liradan 2500 liraya kadar
ağır para cezası hükmolunur." ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira
idarî para cezası verilir.",
15) 18.12.1953 tarihli ve 6197 sayılı Eczacılar ve
Eczaneler Hakkında Kanunun; 42 nci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "bunların hepsi müsadere ve imha
edilmekle" ibaresi "bunlara el konulup usulüne uygun şekilde yok
edilmekle", aynı fıkrada yer alan "(100) liradan (1000) liraya kadar
ağır para cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para
cezası", 44 üncü maddesinde yer alan "100 liradan 500 liraya kadar
hafif para cezasiyle" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para
cezasıyla", 45 inci maddesinde yer alan "50 liradan 500 liraya kadar
ağır para cezasiyle" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para
cezasıyla",
16) 25.2.1954 tarihli ve 6283 sayılı Hemşirelik
Kanununun; 11 inci maddesinde yer alan "(50) liradan (200) liraya kadar
hafif para cezası" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para
cezası",
17) 2.3.1954 tarihli ve 6301 sayılı Öğle Dinlenmesi
Kanununun; 7 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "vekilleri
hakkında yüz liradan aşağı olmamak üzere hafif para cezası hükmolunur."
ibaresi "vekillerine seksenyedimilyon lira idarî para cezası verilir. Bu
idarî para cezası 15.5.1930 tarihli ve 1608 sayılı Umuru Belediyeye Müteallik
Ahkâmı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih ve 486 Numaralı Kanunun Bazı
Maddelerini Muaddil Kanuna göre verilir ve tahsil olunur.",
18) 9.3.1954 tarihli ve 6343 sayılı Veteriner Hekimliği
Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül
Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanunun; 65 inci maddesinde yer alan
"hekimler hakkında işledikleri suçun mahiyet ve ehemmiyetine göre 10
liradan 100 liraya kadar ağır para cezası hüküm olunur." ibaresi
"hekimlere üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası verilir.", 66
ncı maddesinde yer alan "edenler hakkında 100 liradan 500 liraya kadar
ağır para cezası hüküm olunur." ibaresi "edenlere
altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası verilir.", 67 nci
maddesinde yer alan "mensupları hakkında işledikleri suçun mahiyet ve
ehemmiyetine göre 10 liradan 100 liraya kadar para cezası hüküm olunur."
ibaresi " mensuplarına üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası
verilir.", 70 inci maddesinde yer alan " etmiyenler hakkında 5
liradan 25 liraya kadar hafif para cezası hüküm olunur." ibaresi "etmeyenlere
seksenyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",
19) 17.4.1957 tarihli ve 6948 sayılı Sanayi Sicili
Kanununun; 9 uncu maddesinde yer alan " göndermiyenler hakkında bir aydan
altı aya kadar hafif hapis veya 100 liradan 1000 liraya kadar hafif para cezası
ve tekerrürü halinde de her ikisi birlikte hükmolunur." ibaresi "
göndermeyenlere dörtyüzmilyon lira idarî para cezası verilir. Suçun tekrarı
hâlinde para cezası iki kat olarak uygulanır.", 10 uncu maddesinde yer
alan " etmiyenler hakkında 100 liradan 1000 liraya kadar hafif para cezası
hükmolunur." ibaresi " etmeyenlere ikiyüzmilyon lira idarî para
cezası verilir.", 11 inci maddesinde yer alan " bildirenler hakkında
üç aydan altı aya kadar hapis veya 500 liradan 5000 liraya kadar ağır para
cezası hükmolunur." ibaresi " bildirenlere sekizyüzmilyon lira idarî
para cezası verilir.",
20) 9.6.1958 tarihli ve 7126 sayılı Sivil Savunma
Kanununun; 48 inci maddesinde yer alan "bir aydan üç aya kadar hapis veya
100 liradan 500 liraya kadar para cezası ile tecziye olunurlar." ibaresi
"dörtyüzellimilyon lira idarî para cezasıyla cezalandırılırlar.", 51
inci maddesinde yer alan "on günden bir aya kadar hapis veya 50 liradan
250 liraya kadar para cezası hükmolunur." ibaresi "dörtyüzmilyon lira
idarî para cezası verilir.", 53 üncü maddesinde yer alan "on günden
bir aya kadar hapis cezası veya 50 liradan 250 liraya kadar para cezası
hükmolunur." ibaresi "üçyüzellimilyon lira idarî para cezası
verilir.",
21) 4.1.1960 tarihli ve 7402 sayılı Sıtmanın İmhası
Hakkında Kanunun; 15 inci maddesinde yer alan "500 liradan 2500 liraya
kadar ağır para cezasiyle" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî
para cezasıyla", 16 ncı maddesinde yer alan "25 liradan 100 liraya
kadar hafif para cezasına mahkûm edilirler. Tekerrürü halinde hafif para cezası
iki kat olarak hükmolunur." ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para
cezasıyla cezalandırılırlar. Suçun tekrarı hâlinde para cezasının iki katı
verilir.", 17 nci maddesinde yer alan "100 liradan 500 liraya kadar
ağır para cezasiyle" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para
cezasıyla", aynı maddede yer alan "Tekerrürü hâlinde ağır para cezası
iki kat olarak hükmolunur." ibaresi "Suçun tekrarı hâlinde para
cezasının iki katı verilir.", 18 inci maddesinde yer alan "2500
liradan 10000 liraya kadar ağır para cezasiyle" ibaresi
"altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezasıyla", 19 uncu
maddesinde yer alan "100 liradan 500 liraya kadar ağır para
cezasiyle" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para
cezasıyla", aynı maddede yer alan "Tekerrürü halinde cezanın asgari
haddi 250 liradan aşağı olamaz." ibaresi "Suçun tekrarı hâlinde para
cezasının iki katı verilir.", 20 nci maddesinde yer alan "mahalli
Cumhuriyet Müddeiumumiliğine" ibaresi "yetkili mercie",
22) 6.5.1960
tarihli ve 7472 sayılı Ziraat Yüksek
Mühendisliği Hakkında Kanunun; 4
üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "500 liradan 1000 liraya kadar
ağır para cezasiyle" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para
cezasıyla",
23) 16.12.1960
tarihli ve 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanunun; 18 inci maddesinin (a)
bendinde yer alan "500 liradan 3000 liraya kadar ağır para cezası"
ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası", aynı
maddenin (b) bendinde yer alan "500 liradan 1500 liraya kadar ağır para
cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası",
24) 5.1.1961
tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun; 57 nci maddesinde yer
alan "bir aya kadar hafif hapis cezası" ibaresi
"seksenyedimilyon lira idarî para cezası", 59 uncu maddesinin dördüncü
fıkrasında yer alan "iki aya kadar hafif hapis cezası ile birlikte 250
liradan aşağı olmamak üzere hafif para cezası" ibaresi
"yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası",
25) 21.8.1963 tarihli ve 308 sayılı Tohumlukların
Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunun; 13 üncü maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "1.000 liradan 6.000 liraya kadar ağır para
cezasiyle" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para
cezasıyla", 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "500
liradan 1.000 liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır. Ayrıca
Bakanlığın vazifeli teşkilâtınca zaptolunan tohumlukların müsaderesine de
mahkemelerce karar verilir." ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî
para cezası ile cezalandırılır. Tohumluklara el konulur ve el konulan
tohumlukların müsaderesine sulh ceza mahkemesince karar verilir.", aynı
maddenin ikinci fıkrasında yer alan "ağır para cezası 3.000 liradan aşağı
olamaz." ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası
verilir.", aynı maddenin üçüncü fıkrasında yer alan "tekerrürü
halinde bir yıldan beş yıla kadar tohumluk ticaretinden men cezası da verilir."
ibaresi "tekrarı hâlinde para cezası iki katı olarak alınır.",
26) 20.4.1967
tarihli ve 854 sayılı Deniz İş Kanununun; 51 inci maddesinin (I) numaralı
bendinde yer alan "100 liradan aşağı olmamak üzere iki katı tutarında ağır
para cezası hükmolunur." ibaresi "yediyüzmilyon liradan aşağı olmamak
üzere, iki katı tutarında idarî para cezası verilir.", aynı maddenin (II)
numaralı bendinde yer alan "1000 liradan aşağı olmamak üzere ağır para
cezası hükmolunur." ibaresi "birmilyar lira idarî para cezası
verilir.", aynı bentte yer alan "2 kattan aşağı olamaz." ibaresi
"iki kat olarak uygulanır.", 52 nci maddesinin birinci fıkrasında yer
alan "2000 liradan az olmamak üzere ağır para cezası" ibaresi
"yediyüzmilyon lira idarî para cezası", aynı maddenin ikinci fıkrasında
yer alan "250 liradan az olmamak üzere ağır para cezası hükmolunur."
ibaresi "üçyüzellimilyon lira idarî para cezası verilir.", 53 üncü maddesinde
yer alan "500 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası
hükmolunur." ibaresi "dörtyüzmilyon lira idarî para cezası
verilir.",
27) 6.6.1972
tarihli ve 1593 sayılı Erişme Kontrollu Karayolları Kanununun; 12 nci maddesinin birinci fıkrasında yer
alan "50 TL.sından 1.000 TL.sına kadar hafif para cezası ve 5 günden 30
güne kadar hafif hapis cezasına çarptırılırlar." ibaresi
"yüzyirmimilyon lira idarî para cezasıyla cezalandırılırlar.",
28) 29.5.1973
tarihli ve 1734 sayılı Yem Kanununun; 13 üncü maddesinde yer alan "250
liradan 1000 liraya kadar hafif para cezası" ibaresi
"seksenyedimilyon lira idarî para cezası",
29) 16.6.1983
tarihli ve 2841 sayılı Zorunlu İlköğrenim Çağı Dışında Kalmış Okuma-Yazma
Bilmeyen Vatandaşların, Okur-Yazar Duruma Getirilmesi veya Bunlara İlkokul
Düzeyinde Eğitim-Öğretim Yaptırılması Hakkında Kanunun; 10 uncu maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "beşbin liradan yirmibeşbin liraya kadar hafif
para cezasıyla" ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para
cezasıyla", 11 inci maddesinde yer alan "ikibin liradan onbin liraya
kadar hafif para cezası" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para
cezası", 12 nci maddesinde yer alan "ikibin liradan onbin liraya
kadar hafif para cezası" ibaresi "seksenyedimilyon lira idarî para
cezası",
30) 16.6.1983 tarihli ve 2844 sayılı Fındık
Üretiminin Planlanması ve Dikim Alanlarının Belirlenmesi Hakkında Kanunun; 7
nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "onbin liradan az olmamak üzere
ağır para cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para
cezası", aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "beşbin liradan
onbeşbin liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur." ibaresi
"üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",
31) 23.6.1983
tarihli ve 2860 sayılı Yardım Toplama Kanununun; 29 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "üç aydan altı aya kadar hafif hapis ve ikibinbeşyüz
liradan onbin liraya kadar hafif para cezasına mahkûm edilirler." ibaresi
"altıyüzonmilyon lira idarî para cezasıyla cezalandırılırlar.", aynı
fıkrada yer alan "iki aydan dört aya kadar hafif hapis ve ikibin liradan
yedibin beşyüz liraya kadar hafif para cezasına mahkûm edilirler. Ayrıca, her
iki hâlde de, izinsiz toplanan mal ve paranın müsaderesine hükmolunur."
ibaresi "dörtyüzotuzbeşmilyon lira idarî para cezasıyla
cezalandırılırlar.", aynı maddenin son fıkrasında yer alan
"davrananların fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde
haklarında, bir aydan üç aya kadar hafif hapis cezası hükmolunur." ibaresi
"davranışta bulunanlara eylemleri ayrı bir suç oluşturmadığı takdirde
yüzyetmişbeşmilyon lira idarî para cezası verilir.",
32) 25.7.1983
tarihli ve 2866 sayılı Öğrencilerle İlgili Bazı Basılı Evrakın Millî Eğitim
Bakanlığınca Hazırlanması, Bastırılması ve Satılması Hakkında Kanunun; 5 inci
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "ellibin liradan aşağı olmamak üzere
ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para
cezası",
33) 6.10.1983
tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun; 75 inci maddesinde yer alan
"beşbin liradan onbin liraya kadar ağır para cezasıyla" ibaresi
"üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezasıyla", 78 inci maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "beşbin liradan onbin liraya kadar ağır para
cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası"
aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "onbin liradan yirmibin liraya
kadar ağır para cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî
para cezası", aynı maddenin üçüncü fıkrasında yer alan "beşbin
liradan onbin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon
lira idarî para cezası", 83 üncü maddesinde yer alan "beşbin liradan
onbin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon
lira idarî para cezası", 86 ncı maddesinde yer alan "üçbin liradan
onbin liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur." ibaresi
"üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",
34) 14.10.1983
tarihli ve 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununun; 143 üncü maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "on bin liradan yüzbin liraya kadar ağır para
cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para
cezası", 144 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "beşbin
liradan ellibin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi
"üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", 145 inci maddesinde yer
alan "beşbin liradan yirmibeşbin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi
"üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası",
35) 4.12.1984 tarihli ve 3092 sayılı Çay Kanununun; 2
nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "75 bin TL. ağır para cezasına
hükmedilir." ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası
verilir.",
36) 7.6.1985
tarihli ve 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Kanununun; 46 ncı maddesinde
yer alan "yüzbin liradan üçyüzbin liraya kadar ağır para cezası"
ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası",
37) 8.5.1986
tarihli ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 48 inci maddesinde yer alan "onbin
liradan ellibin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi
"üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası", 49 uncu maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "onbin liradan ellibin liraya kadar ağır para
cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira idarî para cezası",
aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "fiilleri daha ağır bir cezayı
gerektirmiyorsa otuzbin liradan üçyüzbin liraya kadar ağır para cezasıyla"
ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezasıyla", 50 nci
maddesinde yer alan "beşbin liradan ellibin liraya kadar ağır para
cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası",
51 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "onbin liradan ellibin
liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üçyüzkırkyedimilyon lira
idarî para cezası", aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan "iki
misli artırılarak hükmolunur." ibaresi "iki kat artırılarak
verilir.", 55 inci maddesinde yer alan "onbin liradan yüzbin liraya
kadar ağır para cezası" ibaresi "altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî
para cezası",
Şeklinde,
B- 1) Hafta
Tatili Hakkında Kanunun; 10 uncu maddesinin ikinci ve üçüncü cümleleri "Bu
maddede yazılı olan para cezaları 15.5.1930 tarihli ve 1608 sayılı Umuru
Belediyeye Müteallik Ahkâmı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih ve 486 Numaralı
Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil Kanuna göre verilir ve tahsil
olunur.", 11 inci maddesinde yer
alan "nakdi cezalar" ibaresi "idarî para cezaları",
2) Telgraf ve
Telefon Kanununun; 23 üncü maddesi,
"Madde 23. - Özel haberleşmeyi resmî niteliğe
dönüştüren veya dönüştürtenlerden ücreti ödettirilmekle birlikte
seksenyedimilyon lira idarî para cezası alınır. Özel haberleşmeyi servis
tarzına geçiren telgraf memurlarına telgraf ücreti ödettirilmekle birlikte
ayrıca seksenyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",
3) 19.4.1926
tarihli ve 815 sayılı Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve
Limanlarla Kara Suları Dahilinde İcrayı San'at ve Ticaret Hakkında Kanunun 5
inci maddesi,
"Madde 5. - Bu Kanunun 1 inci maddesi hükmüne
aykırı olarak Türkiye limanları arasında kabotaj yapan gemiler ve yabancılara
ait deniz taşıtlarına birmilyar lira idarî para cezası verilir. Gemiler ve
deniz taşıt araçları 1 inci maddenin ikinci fıkrası gereğince bir yıl Türkiye
limanları için yük ve yolcu almak ve çıkarmaktan yasaklanır; Kanuna aykırı
hareket eden gemi, bir denizcilik şirketine veya birden çok gemiye sahip olan
bir veya birden çok şahsa ait olursa, yük
ve yolcu almak ve çıkarmaktan
yasaklama cezası, şirketin veya şahısların diğer gemilerine de uygulanır. Bu
Kanunun 2 ve 3 üncü maddelerinde belirtilen yalnızca Türk vatandaşlarına
tanınan hakları kullanan yabancılara ikiyüzaltmışmilyon lira idarî para cezası
verilir. Suçun tekrarı hâlinde bu ceza iki kat olarak uygulanır.
Birinci fıkrada yazılı olan idarî para cezalarıyla
yasaklamalar o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. Derhâl ve defaten
idarî para cezasını ödemeyen veya bu hususta teminat ve kefâlet göstermeyen
gemiler ve diğer deniz vasıtaları seferden ve faaliyetten alıkonulur. Para
cezasına ve yasaklamaya ilişkin kararlar deniz taşıtları için kaptana veya
ilgilisine, diğer eylemler için faile 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat
Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden
itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir.
İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine
verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde
inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî
para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur. Yasaklama kararı idare mahkemesi
kararının kesinleşmesinden sonra uygulanır."
4) 19.3.1927
tarihli ve 992 sayılı Serirî Taharriyat ve Tahlilât Yapılan ve Maslî Teamüller
Aranılan Umuma Mahsus Bakteriyoloji ve Kimya Lâboratuvarları Kanununun; 9 uncu
maddesinin birinci fıkrası "Uzman olup da izinsiz lâboratuvar açanın
lâboratuvarı, bu Kanunda yazılı usul uyarınca izin alınıncaya kadar Sağlık
Bakanlığınca kapatılır. Uzman olmayıp da bu çeşit lâboratuvar açanlara veya
izin ile açmış oldukları lâboratuvarlarını uzman olmayanlara terk edenlere
yediyüzellimilyon lira idarî para cezası verilir ve ayrıca lâboratuvar
kapatılır.",
10 uncu maddesi,
"Madde 10. - Fenne uygun tahliller yerine
getirilmediği ve beyannamesinde belirtilen hükümlere uymadığı veya bu Kanunun 7
nci maddesi uyarınca düzenlenen yönetmeliğe aykırı hareket ettiği
belirlenenlere yediyüzellimilyon lira idarî para cezası verilir. Eylemin
tekrarı hâlinde birmilyar lira idarî para cezası alınmakla beraber lâboratuvarı
bir ay süreyle o yerin en büyük mülkî amiri tarafından kapatılır; eylemin
ikiden fazla tekrarı hâlinde birmilyarbeşyüzmilyon lira idarî para cezası
verilmekle birlikte ruhsatnamesi o yerin en büyük mülkî amiri tarafından geri
alınır.
Birinci fıkrada ve 9 uncu maddede yazılı para
cezalarıyla 9 uncu maddenin birinci fıkrasındaki kapatma kararı hariç diğer
kapatma, ruhsatnamenin geri alınması işlemlerine ilişkin kararlar, o yerin en
büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen kararlar ilgililere 11.2.1959
tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu
kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare
mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine
getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret
görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede
sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları, 21.7.1953 tarihli
ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre
tahsil olunur."
5) Tababet ve
Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun; 54 üncü maddesi,
"Madde 54. - Diploma veya belgesi olmadığı hâlde
ebeliği sanat ittihaz edenlere sanatlarının icrası sırasında herhangi bir suç
işlemediği takdirde seksenyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",
61 inci maddesi,
"Madde 61. - Ruhsatsız ve izinsiz sünnetçilik
edenlere sanatlarının icrası sırasında herhangi bir suç işlenmediği takdirde
seksenyedimilyon lira idarî para cezası verilir.",
6) 21.6.1934
tarihli ve 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanununun; 10 uncu
maddesinde yer alan "mahkemece elli liradan aşağı olmamak üzere hafif para
cezasiyle cezalandırılır ve vermediği basma yazı ve resimleri aynen vermesine
de hükmolunur." ibaresi "yüzyetmişdörtmilyon lira idarî para cezası
ile cezalandırılırlar. Para cezasının kesinleşmesinden sonra suça konu basma
yazı ve resimlerin Milli Eğitim Bakanlığına verilmesine sulh ceza mahkemesince
karar verilir ve ilgili basma yazı ve resimleri aynen vermekle de yükümlü
tutulur.",
7) 27.1.1936
tarihli ve 2903 sayılı Pamuk Islahı Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrası,
"Bu Kanun hükümlerine aykırı hareket edenlere üçyüzkırkyedimilyon lira
idarî para cezası verilir.",
8) Radiyoloji,
Radiyom ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanunun
11 inci maddesinin ikinci fıkrası, "İzin almaksızın evvelce müracaat edip
de müracaatları reddedilenlerden böyle bir müessese açanlara üçyüzkırkyedimilyon
lira ve mütehassıs olmayana altıyüzdoksandörtmilyon lira idarî para cezası
verilir.",
9) 13.6.1952
tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun; 26 ncı maddesi,
"Madde 26. - a) Çalıştırdığı gazeteci ile
4 üncü maddede gösterilen şekilde yazılı iş akdi yapmayan işverene beher
mukavele için altıyüzmilyon lira,
b) 6 ncı maddenin ikinci fıkrasında bahsi geçen
tazminatı gazeteciye ödemeyen işverene ikimilyar lira,
c) 18 inci maddede yazılı ölüm tazminatını hak
sahiplerine ödemeyen işverene ikimilyar lira,
idarî para cezası verilir, ayrıca yukarıdaki (b) veya
(c) bentlerinde yazılı tazminatlar da hak sahiplerine ödenir.",
27 nci maddesi,
"Madde 27-
a) 14 üncü maddede yazılı ücreti gazeteciye zaruret olmaksızın zamanında
ödemeyen,
b) 16 ncı maddenin birinci veya ikinci yahut da üçüncü
fıkralarında yazılı bulunan hâllerde gazeteciye verilmesi gereken ücreti
ödemeyen,
c) 17 nci maddenin birinci veya üçüncü fıkralarında
yazılı hâllerde gazeteciye verilmesi gereken ücreti yahut da maddenin ikinci
fıkrasında sözü edilen tazminatı ödemeyen,
İşverene birmilyarikiyüzmilyon lira idarî para cezası
verilir.",
30 uncu maddesi,
"Madde 30. - Bu Kanunun 25 inci maddesi hükmüne
aykırı hareket eden işverene ikimilyar lira idarî para cezası verilir.
Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları o yerin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge müdürü tarafından verilir. Verilen
idarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı
Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ
tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz
edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz.
İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde
evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna
göre verilen idarî para cezaları, 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.",
10) Eczacılar ve
Eczaneler Hakkında Kanunun 42 nci maddesinin ikinci fıkrası, "Yukarıda
yazılı eylemin tekrarında para cezası iki kat artırılarak verilir. Ayrıca
müessesenin o yerin en büyük mülkî amiri tarafından bir aydan üç aya kadar kapatılmasına
da karar verilir.",
11) Veteriner
Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının
Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanunun 73 üncü maddesi,
"Madde 73. - Bu Kanunun 68, 69 ve 71 inci
maddelerinde yazılı suçlara ait davalara sulh ceza mahkemelerinde bakılır.",
12) İlköğretim ve
Eğitim Kanununun; 55 inci maddesinin son cümlesi, "Yapılan tebliğde okulca
kabul edilecek geçerli sebepler dışında çocuğun okula gönderilmemesi hâlinde
idarî para cezasıyla cezalandırılacağı bildirilir.",
56 ncı maddesi,
"Madde 56. - Muhtarlıkça veya mülkî amirce yapılan
tebliğe rağmen çocuğunu okula göndermeyen veli veya vasi veya aile başkanlarına
okul idaresince tespit edilen çocuğun okula devam etmediği beher gün için
onmilyon lira idarî para cezası verilir. Bu para cezasına rağmen çocuğunu okula
göndermeyen veya göndermeme sebeplerini okul idaresine bildirmeyen çocuğun veli
veya vasi veya aile başkanına üçyüzmilyon lira idarî para cezası
verilir.",
59 uncu maddesinin son fıkrası "Bu fiilleri tekrar
edenler hakkında verilecek ceza iki kat olarak uygulanır.",
13)
Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin ikinci fıkrası,
"Ayrıca tohumluklara el konulur.",
14) Deniz İş
Kanununun; 50 nci maddesi,
"Madde 50. - a) Kanunun 5 inci maddesi gereğince
gemi adamları ile yazılı akit yapmayan,
b) 11 inci madde gereğince gemi adamına çalışma ve
kimlik karnesi vermeyen,
c) 12 nci madde gereğince işinden ayrılan gemi adamına
çalışma belgesi vermeyen, beş
işçiye kadar (beş işçi dahil) işçi
çalıştıran işveren veya vekili birmilyar lira, daha fazla işçi
çalıştıranlara ikimilyar lira idarî para cezası verilir. Eylemin tekrarı
hâlinde belirtilen bu cezalar iki katı olarak verilir.
ç) 13 üncü madde gereğince sakat ve eski hükümlü gemi
adamı çalıştırma ile ilgili kanun ve tüzük hükümlerine uymayan işveren veya
işveren vekiline çalıştırmadığı her sakat veya eski hükümlü ve çalıştırmadığı
her ay için birmilyarbeşyüzmilyon lira idarî para cezası verilir.",
Şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Deniz İş Kanununa aşağıdaki madde
eklenmiştir.
"EK MADDE 1.
- 51 inci maddenin son fıkrası hariç olmak üzere, bu Kanundan doğan suçlara
ilişkin davalar, geminin bağlama limanının bulunduğu yer yetkili idare
mahkemesinde görülür.
Bu Kanunun 50 nci
maddesi, 51 inci maddesinin birinci fıkrası, 52 nci maddesi ve 53 üncü
maddesinde yazılı para cezaları gerekçesi belirtilmek suretiyle geminin bağlama
limanının bulunduğu yer Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge müdürünce
verilir. İdarî nitelikteki para cezaları ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201
sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu para cezalarına karşı
tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz
edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz.
İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde
evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna
göre verilen idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur."
BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Yardım Toplama Kanununun 29 uncu maddesine
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Bu maddede
yazılı olan para cezaları o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir.
Verilen kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu
hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en
geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz,
idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen
karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme
yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para
cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.
Yukarıdaki
fıkralara aykırı davranış sonucu izinsiz toplanan mal ve paralara idarece
verilen cezalar kesinleşinceye kadar elkonulur. Para cezasının kesinleşmesinden
sonra elkonulan mal ve paraların müsaderesine sulh ceza mahkemesince karar
verilir."
BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - Türk Sivil Havacılık Kanununun 145 inci
maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Bu Kanunun
143, 144 ve 145 inci maddelerinde yazılı olan para cezaları Ulaştırma Bakanlığı
Sivil Havacılık Genel Müdürü tarafından verilir. Verilen kararlar ilgililere
11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ
edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde
yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın
yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz,
zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede
sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli
ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre
tahsil olunur.
Bu Kanunun 18, 19
ve 25 inci maddelerine aykırı davranış sonucu elde edilen paraya, idarece
verilen cezalar kesinleşinceye kadar elkonulur. Para cezasının kesinleşmesinden
sonra elkonulan paraların müsaderesine sulh ceza mahkemesince karar
verilir."
BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - Telgraf ve Telefon Kanununun 28 inci, Sıcak
ve Soğuk Maden Sularının İstismarı ile Kaplıcalar Tesisatı Hakkında Kanunun ek
2 nci, Ecza Ticarethaneleriyle Sanat ve Ziraat İşlerinde Kullanılan Zehirli ve
Müessir Kimyevi Maddelerin Satıldığı Dükkânlara Mahsus Kanunun 21 inci, Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 70 inci, İspençiyari ve
Tıbbi Müstahzarlar Kanununun 20 nci, Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 294 üncü,
Hususi Hastaneler Kanununun 45 inci, Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanununun
10 uncu, Pamuk Islahı Kanununun 7 nci, Radiyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavi
ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanunun 13 üncü, Milli Piyango
Teşkiline Dair Kanunun 13 üncü, Gözlükçülük Hakkında Kanunun 16 ncı, Posta
Kanununun 59 uncu, Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında
Kanunun 24 üncü, Türk Tabipleri Birliği Kanununun ek 1 inci, Eczacılar ve
Eczaneler Hakkında Kanunun 45 inci, Hemşirelik Kanununun 11 inci, Veteriner
Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının
Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanunun 72 nci, Sanayi Sicili
Kanununun 11 inci, Sivil Savunma Kanununun 53 üncü, Sıtmanın İmhası Hakkında
Kanunun 19 uncu, Ziraat Yüksek Mühendisliği Hakkında Kanunun 4 üncü, Yeraltı
Suları Hakkında Kanunun 18 inci, İlköğretim ve Eğitim Kanununun 59 uncu,
Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunun 14 üncü,
Erişme Kontrollu Karayolları Kanununun 12 nci, Yem Kanununun 15 inci, Zorunlu
İlköğrenim Çağı Dışında Kalmış Okuma-Yazma Bilmeyen Vatandaşların, Okur-Yazar
Duruma Getirilmesi veya Bunlara İlkokul
Düzeyinde Eğitim-Öğretim Yaptırılması Hakkında Kanunun 12 nci,
Fındık Üretiminin Planlanması ve Dikim Alanlarının Belirlenmesi Hakkında
Kanunun 7 nci, Öğrencilerle İlgili Bazı Basılı Evrakın Millî Eğitim
Bakanlığınca Hazırlanması, Bastırılması ve Satılması Hakkında Kanunun 5 inci,
Dernekler Kanununun 87 nci, Çay Kanununun
2 nci, Türk Diş Hekimleri Birliği Kanununun 46 ncı ve Hayvan Sağlığı ve
Zabıtası Kanununun 56 ncı maddelerine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları o
yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına
dair kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu
hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en
geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz,
idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen
karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme
yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para
cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- Serirî Taharriyat ve Tahlilât Yapılan ve
Maslî Teamüller Aranılan Umuma Mahsus Bakteriyoloji ve Kimya Lâboratuvarları
Kanununun 11 inci maddesi, Radiyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavi ve Diğer
Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan "11 ve 13 üncü maddeler mucibince" ibaresi, Sanayi Sicili
Kanununun 14 üncü maddesi, Ziraat Yüksek Mühendisliği Hakkında Kanunun 4 üncü
maddesinin ikinci fıkrası, Yeraltı Suları Hakkında Kanunun 18 inci maddesinin
(c) bendi, İlköğretim ve Eğitim Kanununun 58 inci maddesi, Tohumlukların
Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin son
fıkrası ile 14 üncü maddesinin son fıkrası, Erişme Kontrollu Karayolları
Kanununun 12 nci maddesinin ikinci fıkrası, Türk Sivil Havacılık Kanununun 143
üncü maddesinin ikinci fıkrası ile 144 üncü maddesinin ikinci fıkrası, Hayvan
Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 47 nci maddesinin son fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum :
GEÇİCİ MADDE 1. - Yürürlüğe girdiği tarihten önce bu
Kanun kapsamına giren suçlar nedeniyle;
a) Yürütülen soruşturmalarda Cumhuriyet savcılıklarınca
takipsizlik kararı verilerek ilgili ve yetkili idarî mercie evrak gönderilir.
b) Kovuşturmaları sürdürülen dava ve işlerde ilgili
mahkemece görevsizlik kararı verilerek, bu Kanuna göre işlem yapılmak üzere
yetkili ve görevli idarî makamlara evrakın gönderilmesine karar verilir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan işlerde
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Yargıtayın ilgili dairesinde bulunan
işlerde ise ilgili dairece, bu Kanuna göre işlem yapılmak üzere gelişlerindeki
usule uygun olarak dava dosyası hükmü veren mahkemeye gönderilir.
BAŞKAN - Madde
üzerinde söz talebi?..Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum :
MADDE 7. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum :
MADDE 8.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum : Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olsun.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, teşekkür konuşması
yapacaktır.
Buyurun Sayın Çiçek. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün arka ark aya çıkardığımız iki yasa sebebiyle
katkılarınızdan dolayı hepinize şükranlarımı arz ediyorum. Ayrıca, müsaade
ederseniz, Divan Üyesi değerli arkadaşım Ahmet Küçük'e de hassaten teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
Bugün, gerçekten, demokrasi tarihimiz açısından tarih
düşülecek özel bir gün. Birinci çıkardığımız yasayla, konunun taraflarıyla
uzlaşarak, anlaşarak; bu ikincisinde de, Cumhuriyet Halk Partisiyle,
muhalefetimizle anlaşarak, iki güzel uzlaşma örneği vermiş oluyoruz.
Birinci yasalaştırdığımız kanunla, milyonlarca insanın
15 yıldan beri bekleyen, kangren olmuş, çözümlenememiş bir konuyu, üstelik de,
Türkiye'nin ekonomik açıdan fevkalade sıkıntılı olduğu bir dönemde çıkarmış
olduk.
Biraz evvel dinlerken bile yorulduğumuz; ama,
inanıyorum ki, mahkemelerimizdeki onbinlerce davayı bir kalemde yargının dışına
çıkarıyoruz ve böylece, mahkemelerin iş yükünü de büyük ölçüde azaltmış oluyoruz.
Demek ki, içeriği ne olursa olsun, bu ülkenin ihtiyacı
olan uzlaşmadır; bu vesileyle söylemek istediğim o. (Alkışlar) Bu ülkenin
ihtiyacı uzlaşmadır, bu ülkenin ihtiyacı işbirliğidir; birbirimizi tüketmek
değil, birbirimize diş gıcırdatmak değil; varsa, gücümüzü, kuvvetimizi, bu
ülkenin sorunlarını birlikte çözmeye hasretmektir. Bunun başarısı bize yeter,
bunun şerefi bize yeter. Zannediyorum, hükümet olarak biz bu anlayıştayız.
Eksiğimiz olabilir, yanlışımız olabilir, biz bunu düzeltmeye hazırız; ama,
kavgayla Türkiye'nin bir yere varamayacağını da, artık, bunca tecrübeden sonra
anlamış olmamız lazım. Zannediyorum, bugün burada çıkardığımız bu iki tasarı,
bu anlamda güzel örnektir. Bu ülkede demokrasi adına çok güzel sözler söyledik;
ama, güzel örneklerimiz, sözlerimiz kadar çok değil. Gelin, bundan sonra bu
sayıları çoğaltalım, gelecek nesillere de, demokrasi adına, özgürlük adına
güzel örnekleri ortaya koymuş olalım.
Ben, bu vesileyle, bu duygularla hepinize teşekkür
ediyorum. Bu iki yasa milletimize hayırlı uğurlu olsun. (Alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.
Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için, 29 Nisan 2003 Salı günü saat 15.00'de toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati
: 20.50