DÖNEM : 22 CİLT : 11 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
61 inci
Birleşim
3 . 4 . 2003 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa I.
- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Sosyal Sigortalar Kurumu
emeklileri ile onların dul ve yetimlerinin aylıklarına bir önceki ayın tüketici
fiyat endeksi (TÜFE) oranında yapılan zammın maaşlara geç yansıtılmış
olmasından doğan alacaklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı
Cemil Çiçek'in cevabı
2. - İstanbul Milletvekili Zeynep Karahan Uslu'nun, bu yıl 39 uncusu
kutlanan Kütüphaneler Haftası nedeniyle, kütüphanelerin sorunlarına ve çözüm
yollarına ilişkin gündemdışı konuşması
3. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat'ın, 5 Nisan Avukatlar Günü
nedeniyle, savunma hakkının önemine ve avukatların sorunlarına, ilişkin
gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 33 milletvekilinin, kamu
iktisadî teşebbüslerinin özelleştirilmesi konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/57)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, (6/223) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/36)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)
2. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı : 106)
3. - Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 105)
4. - Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/401) (S. Sayısı
: 74)
5. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/544) (S. Sayısı : 107)
VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1. - Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, Bursa Milletvekili Faruk
Çelik'in, partisine ve genel başkanına sataşması nedeniyle konuşması
VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/207)
2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, elektrikte bölgesel
fiyatlandırma sistemine geçişe yönelik bazı iddialara ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/272)
3. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, bazı vergi uygulamalarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/274)
4. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, iki tekerlekli motorlu araçların
harç vergisine, lüks tüketim malı sınıfından çıkarılıp çıkarılmayacağına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/279)
5. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, Iğdır İlindeki pancar üreticisine
verilen avansa ve alacaklarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali
Coşkun'un cevabı (7/301)
6. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, elektrikte bölgesel
fiyatlandırmaya ne zaman geçileceğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/304)
7. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, 2003 yılı bütçesindeki
ek vergilere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/307)
8. - İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, TEDAŞ Anadolu Yakası
İşletmesinde çalışan işçilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/311)
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, kalkınmada öncelikli illere ve
çiftçi borçlarına,
Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Sağlık Haftasına,
İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Sağlık Bakanı Recep Akdağ;
Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın, Suriye'nin El Zeytun Barajından su
bırakılması sonucunda Hatay'da meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı
konuşmasına da, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,
Cevap verdi.
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 74 milletvekilinin, 58 inci
hükümet döneminde Millî Eğitim Bakanlığındaki atamalar ve kadrolaşma
iddialarının araştırılması,
Kocaeli Milletvekili Salih Gün ve 23 milletvekilinin, SEKA'nın mevcut
durumunun ve sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi,
Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/55, 10/56)
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın, (10/4) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
(10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe, AK Parti Grubunca aday gösterilen Adıyaman Milletvekili Fehmi Hüsrev
Kutlu seçildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S.Sayısı: 73)
görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
2 nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/101) (S.Sayısı: 106)
ikinci görüşmesi, ikinci görüşmeye birinci görüşmenin bitiminden 48 saat
geçmeden başlanamayacağından,
Ertelendi;
3 üncü sırasında bulunan, Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler
Alınması Hakkında Kanun Tasarısının (1/540) (S. Sayısı : 105) görüşmelerine
başlanarak 3 üncü maddesine kadar kabul edildi.
3 Nisan 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
19.01'de son verildi.
|
|
Yılmaz Ateş |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Ahmet Küçük |
|
Enver Yılmaz |
|
Çanakkale |
|
Ordu |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
No. : 83 |
II. - GELEN
KÂĞITLAR
3.4.2003
PERŞEMBE
Teklif
1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa
Milletvekili Faruk Çelik ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mustafa Özyürek ile 21 Milletvekilinin; 4811 Sayılı Vergi Barışı
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/106)
(Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2003)
Sözlü Soru
Önergeleri
1. - Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in,
Tokat-Almus-Akarçay Sulama Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/347) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2003)
2. - Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in, Turhal SSK
Hastanesinin ek bina ihtiyacına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/348) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.4.2003)
3. - Denizli Milletvekili V.Haşim Oral'ın, gözlükçülük
kurslarına ve sağlık meslek yüksekokulu optisyenlik bölümü mezunlarının
durumuna ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/349) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.4.2003)
4. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, Bursa'da
işten çıkarılan işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü
soru önergesi (6/350) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)
5. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, işçi
çıkarmalarına karşı alınan önlemlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/351) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)
6. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, işten
çıkarılan işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/352) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)
Yazılı Soru
Önergeleri
1. - Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Konut Edindirme
Yardımı Hesaplarının Tasfiyesi Hakkındaki Tebliğe ilişkin Devlet Bakanından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/360) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2003)
2. - Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur'un, Adana'da
patlama meydana gelen bir binaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/361) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)
3. - Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam
Kesimoğlu'nun, Kırklareli Demirköy Fatih Dökümhanesinin turizme
kazandırılmasına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/362)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)
4. - Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, sulama
amaçlı elektrik ücretlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/363) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)
5. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un, Şanlıurfa'ya
düşen füzelere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/364)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)
6. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, TEKEL'in
özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/365)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)
7. - Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, OHAL
Bölgesindeki faili meçhul cinayetler ile gözaltında ölüm ve kayıp vakalarına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/366) (Başkanlığa geliş tarihi
: 2.4.2003)
8. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın,
İstanbul-Kâğıthane Deresinin ıslahına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/367) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)
Geri Alınan
Sözlü Soru Önergesi
1. - Antalya Milletvekili Hüseyin Ekmekçioğlu, Antalya
İlinde yatırım programına alınacak projelere ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesini 27.3.2003 tarihinde geri almıştır. (6/324)
Meclis
Araştırması Önergesi
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 33
Milletvekilinin, Kamu İktisadî Teşebbüslerinin özelleştirilmesi konusunda
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/57) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.4.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati
: 15.00
3 Nisan 2003
Perşembe
BAŞKAN :
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER
: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 61 inci Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K
L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda hazır bulunduklarını
bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yeterli çoğunluğumuz
yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 15.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati
: 15.16
BAŞKAN :
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER
: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
III. -
YOKLAMA
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ilk yapılan yoklama
sonucunda toplantı yetersayısı bulunamadığından çalışmalarımıza 10 dakika ara
vermiştik.
Şimdi, tekrar, elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak
salonda bulunduklarını belirtmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme
giremeyen milletvekillerinin. salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığımıza
ulaştırmalarını rica ediyor ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Sosyal Sigortalar Kurumu
emeklilerinin ödenmeyen TÜFE alacaklarıyla ilgili söz isteyen, İzmir Milletvekili
Sayın Ahmet Ersin'e aittir.
Buyurun Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
Sosyal Sigortalar Kurumu emeklileri ile onların dul ve yetimlerinin aylıklarına
bir önceki ayın tüketici fiyat endeksi (TÜFE) oranında yapılan zammın maaşlara
geç yansıtılmış olmasından doğan alacaklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, 2000 yılı ocak ayından 2002 yılı aralık
ayı sonuna kadar SSK emeklisi ile onların dul ve yetimlerinin aylıklarına, bir
önceki ayın tüketici fiyatları endeksi; yani, TÜFE oranında zam yapılmaktaydı;
ancak, enflasyon oranı her ayın 1'inden itibaren geçerli olduğu halde, emekli
aylıkları, o tarihler itibariyle her ayın 19, 21 ve 23'ünde ödenmekteydi;
dolayısıyla, TÜFE farkları maaşlara geç yansıtılmaktaydı. Böylece, her SSK emeklisi,
her ay, enflasyon farkının maaşlara geç yansıtılmış olmasından doğan ve maaş
aldıkları gün itibariyle 19, 21 ve 23 günlük TÜFE farkı alacaklısı olmaktaydı.
Bu durum tam 36 ay böyle devam etti ve SSK emeklilerinin bütün taleplerine
rağmen bu farklar ödenmedi. 2002 Aralık sonu itibariyle, her bir SSK
emeklisinin, 250 ile 300 milyon lira arasında TÜFE farkı alacağı olduğu
hesaplanmaktadır. Bu konu yargıya da intikal etmiş ve Bakırköy İş Mahkemesi,
2001/1290 sayılı kararında, enflasyon zammına ilişkin yasanın yürürlüğe girdiği
2000 Ocak ayından itibaren TÜFE oranının maaşlara geç yansıtılmış olmasından
kaynaklanan enflasyon farkının her ay için ödenmesine karar vermiştir. Bu karar
SSK Genel Müdürlüğü tarafından temyiz edildi; ancak, Bakırköy İş Mahkemesinin
bu kararı Yargıtayca da onaylandı ve kesinleşti; işte, Yargıtay ilamı yanımda.
Yani, SSK emeklilerinin TÜFE farklarının maaşlara geç yansıtılmış olmasından
doğan alacakları Yargıtay tarafından da onaylandı.
Sayın milletvekilleri, dolayısıyla, bir hukuk
devletinde bu karar karşısında ne yapılması gerekirdi; bir hukuk devletinde, bu
karar emsal alınarak, bütün emeklilere, SSK emeklilerine teşmil edilmesi ve her
emeklinin alacağı hesaplanarak ödenmesi gerekirdi. Bir hukuk devletinde
yapılması gereken buydu; ancak, Türkiye'yi yönetenlerin hukuk devleti anlayışı
farklı olduğu için, bu alacaklar bugüne kadar ödenmedi. SSK emeklilerinin,
emekli dernekleri ve sendikaların bütün çabalarına karşın, 36 aylık bu
alacaklar bugüne kadar ödenmedi. 57 nci hükümetin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Sayın Yaşar Okuyan, bu alacakları hesaplayarak, geçtiğimiz ağustos
ayından itibaren ödeyeceklerini söylemişti; ancak, seçim nedeniyle bu alacaklar
ödenmedi. Ondan sonra gelen 58 inci hükümet de, bu konuda hiçbir girişimde
bulunmadı ve şimdiki hükümetin de bu alacakları ödeyeceğine ilişkin hiçbir
işaret yok.
Değerli arkadaşlarım, emekliler, emeklilerimiz,
yaşamlarının sonbaharını yaşayan insanlarımız. Bunların, zaten, maaş
kuyruklarında, banka kuyruklarında çile çekmelerine neden oluyoruz. Hiç
olmazsa, her emeklinin 250-300 milyon lira arasında tutan bu TÜFE farklarını
ödemek gerekmez mi? Ama, görünen o ki, devlet, emeklilerinin bu alacaklarının
üstüne yatmak istiyor; son derecede ayıp bir davranış. Devletin, vatandaşa
karşı yapması gereken görev bu değil, böyle olmamalı!..
Şimdi, bu yetmezmiş gibi, emeklilerden prim
alıyorsunuz. Dünyada eşi benzeri yok, örneği yok; emekliden prim almanın
dünyada eşi benzeri yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Ersin, sözlerinizi tamamlamanız için
eksüre veriyorum; buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla)- Emekliden prim alan Türkiye'den
başka bir ülke yok. Bu da yetmezmiş gibi, emeklilerimiz, SSK emeklilerimiz, her
ay, bir önceki aydan daha düşük maaş alıyorlar; yani, bu ay, SSK emeklilerimiz,
geçen aya göre 8-10 milyon lira daha düşük maaş aldılar, geçen ay da, ondan
önceki aya göre daha düşük maaş aldılar; geçen ay da, ondan önceki aya göre
daha düşük aldılar. Bunun sebebi nedir, bunun gerekçesi nedir; hiç belli değil.
Bir okus pokus, aradan, emeklinin 8-10 milyonunu götürüyorsunuz. Böyle şey olur
mu?! Çok ayıp! Ayıplıyorum! (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Asıl, senin, böyle, böyle
yapman çok ayıp.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı
konuşmayalım.
Buyurun Sayın Ersin.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne konuşacaksan konuş; ama,
böyle, böyle yapmak ne demek oluyor yani...
AHMET ERSİN (Devamla) - Evet, öyle götürüyorsunuz da
ondan.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne götürülüyor?! Kim
götürüyor?!
AHMET ERSİN (Devamla) - Siz götürüyorsunuz, kim
götürecek?!
AHMET YENİ (Samsun) - Daha düzgün hareket edelim.
AHMET ERSİN (Devamla) - Yani, bu kesintilerin nereden
kaynaklandığı, niçin kesildiği, gerekçesinin ne olduğu belli değil; ama, her ay
emeklimizden 8-10 milyon lira kesiyorsunuz; bir açıklama yok, bir gerekçe
göstermek yok.
Değerli arkadaşlarım, sizin "sürpriz kaynak"
falan dediğiniz bu mu yani?! Emeklilerden mi sürpriz kaynak sağlamaya
çalışıyorsunuz?!
Değerli arkadaşlarım, hükümetinizin üyelerine, Sayın
Başbakana, AKP Grubuna, hepinize seslenmek istiyorum; bu olumsuzluğa bir an
önce son verin. Bu alicengiz oyunlarıyla kaynak maynak yaratamazsınız. Açık
söyleyeyim; yani, emekliyi ezerek, emeklinin maaşından kesinti yaparak hangi
kaynağı sağlayacaksınız? Dolayısıyla, sayın hükümetimizin, hükümeti oluşturan
sayın bakanların, Başbakanın, emeklilerin bu çilesine son vermeleri gerekir.
Ayrıca, enflasyon farkından doğan alacaklarının bir an önce ödenmesi gerekir ve
her ay yapılan bu kesintilerin gerekçesinin ne olduğunun da açıklanması
gerekir. Daha önceden de tanıdığım, iyi bir siyasetçi olduğunu bildiğim Sayın
Çalışma Bakanımız, sanıyorum, bu konulara eğilecektir. Bakıyorum bugün
gelmemiş, sanıyorum, emeklilerimizin bu dertleriyle pek fazla ilgisinin
olmadığını düşünüyor, bugün Meclise gelmemişler; ama, inanıyorum ki, önümüzdeki
süreçte bu sorunları çözecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ersin.
Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek cevap
vereceklerdir.
Buyurun Sayın Çiçek. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin'in gündemdışı
konuşmasıyla ilgili olarak birkaç hususu bilgilerinize arz etmek istiyorum.
Bilindiği gibi, 4447 sayılı Kanunla, emekli
aylıklarının enflasyona karşı korunması amacıyla, her ay, Devlet İstatistik
Enstitüsü tarafından açıklanan tüketici fiyat endeksindeki (TÜFE) artış oranı
kadar artırılması esası getirilmiştir. İlk olarak 2000 yılı ocak ayında
başlanılan bu uygulamayla, emekli aylıkları, her ay, ödeme günleri olan 19, 21,
22 ve 23'ünde, bir önceki ayın TÜFE artış oranında artırılarak 506 sayılı
Kanunun 98 inci maddesi uyarınca peşin olarak ödenmektedir. Mesela, 19 Ocak
2000 tarihinde ödenen aylık, 19 Ocak 2000 ilâ 18 Şubat 2000 süresini kapsamakta
ve bu aylık, Ocak 2000 aylığı olarak tanımlanmaktadır. Ocak 2000 ayı emekli
aylıkları, Aralık 1999 ayına ait TÜFE değişim oranında artırılarak
belirlenmiştir.
Ancak, emeklilerimizin aylıklarındaki artış farklarının
eksik ödendiği yolundaki yoğun talepler üzerine, konunun, Bakanlığın
hukukçuları tarafından incelenmesi sonucu, 4447 sayılı Kanunun, emekli
aylıklarının, bu şekilde, her ay TÜFE oranında artırılmasını öngören maddesi 1
Ocak 2000 tarihinde yürürlüğe girdiği halde, ilgili kurumca, uygulamanın,
aylıkların ödeme tarihi olarak 19 ilâ 21, 22 ve 23 Ocak tarihlerinde
başlatılmış olması nedeniyle, emeklilerimizin aylıklarında, Ocak 2000 ayında,
Aralık 1999 ayı TÜFE değişim oranında yapılan artış farklarının aylık ödeme
tarihlerine göre 18 ilâ 22 gün eksik ödendiği kanaatine varılmıştır. Bu
nedenle, ilgili kurum emeklilerine, Ocak 2000 ayında ödenmesi gereken bu
farklar, yasal faiziyle birlikte, Ağustos 2002 aylıklarıyla ödenmiştir. Buna
göre aylıklarını ayın 19'unda alan emeklilerimize 18 günlük, ayın 21'inde alan
emeklilerimize 20 günlük, ayın 22'sinde alan emeklilerimize 21 günlük, ayın
23'ünde alan emeklilerimize de 22 günlük fark, Ağustos 2002 tarihine kadar hesaplanan
faizlerle birlikte ödenmiştir. Demek ki, bu hükümet, konunun üzerinde duruyor,
emeklilerimize ne kadar önem verdiğimizi, bunca sıkıntıya rağmen, ülkemizin
içinden geçtiği bunca zorluğa rağmen, aylıklarında, imkân ölçüsünde nasıl bir
artırım yaptığımızı da herkes biliyor, en evvel de emeklilerimiz biliyor.
Dolayısıyla, bu memleketin kalkınmasına büyük ölçüde elemeğiyle, göznuruyla
hizmet etmiş olan bu insanların incinmesi, varsa bir haklarının verilmemesi
gibi bir durum söz konusu olmaz. Demek ki, geçmişte -ki, bizim dönemimize ait
olan bir husus değildir- daha evvelki uygulamalarda bir farklılık ortaya
çıkmış; dolayısıyla, kurum, bu hatasını kabul etmek suretiyle, biraz evvel arz
ettiğim ölçüler çerçevesinde, bu farklar kendilerine ödenmiştir. Bakanlık bu
konularda hassastır, ilgili Bakan arkadaşımız da bu konularda hassastır; ancak,
biraz evvel buradaki üslubun, o arkadaşımızın hassasiyetiyle mütenasip bir
üslup olmadığını da bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Hepinize teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çiçek.
Gündemdışı ikinci söz, Kütüphaneler Haftası nedeniyle
söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Zeynep Karahan Uslu'ya aittir.
Buyurun Sayın Uslu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2. - İstanbul Milletvekili Zeynep Karahan
Uslu'nun, bu yıl 39 uncusu kutlanan Kütüphaneler Haftası nedeniyle,
kütüphanelerin sorunlarına ve çözüm yollarına ilişkin gündemdışı konuşması
ZEYNEP KARAHAN USLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği gibi, medeniyetlerin yaşayabilmesi ve gelişmesi, o
medeniyetin mensuplarının bilgi edinme ihtiyacını özgürce karşılayabilmesiyle
doğru orantılıdır. Geniş toplum kesimleri açısından bunun en temel yoluysa,
günümüzde, sanal ortam da dahil olmak üzere, çeşitli biçimlere bürünen
kütüphanelerimizin yurt sathında gelişmiş ve yaygın olmasından geçmektedir. Ben
de, 1964 yılından beri, mart ayının son haftasında çeşitli kültürel
etkinliklerle kutlanan Kütüphane Haftası nedeniyle, konuyu Yüce Meclisin
gündemine bir kez daha getirmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Kitap ve kütüphane kültürünü 8 inci Yüzyıldan beri
kurumsallaştıran ender medeniyetlerden birinin mirasçısı olan Türkiye'de,
kütüphaneler, cumhuriyetin ilanıyla birlikte, ülke sathında daha da
yaygınlaşmıştır.
1950 yılından sonra, özellikle, Adnan Ötüken'in
gayretleriyle, kütüphanelerimiz geliştirilmiş ve 2002 yılı sonu rakamlarıyla,
halen, ülkemizde 1 438 kütüphane; yaklaşık 12 500 000 kitap; 158 000 yazma, 370
000 eski harfli basmaeser mevcuttur, 23 000 000 vatandaşımız kütüphanelerden
faydalanmıştır.
Hızla küreselleşen, bilginin serbest dolaşımının
önündeki coğrafî sınırların anlamsızlaştığı dünyamızda, bilgi merkezleri olan
kütüphanelerin yaygınlığı ve konumu, ülkeler için, toplumun eğitim düzeyi kadar
önemlidir. Bilginin en önemli güç olduğu, yoğun bir rekabet ortamının bulunduğu
bugünün dünyasında var kalabilmek, bireylerin kendilerini geliştirme
kanallarının açık olmasıyla doğru orantılıdır. Yine, aynı şekilde, toplumda
demokrasinin bütün unsurlarıyla yerleşmesinde, toplumun üretkenliğinin
artmasında, kitap kültürünün yaygınlığının önemi yadsınamaz.
Eğitim kadar önemli olan halk kütüphaneleri, kamuya
açık olmaları nedeniyle, çeşitli toplum kesimleri arasındaki bilgi açığının
kapatılmasına katkıda bulunmaktadır.
Bilimi takip eden değil, üreten bir ulus olabilmek
için, kaliteli eğitim ve bilgiye ulaşımın topluma aynı anda sağlanması, asla
sapılmaması gereken millî bir politika olmak zorundadır; bu, demokrasi
kültürünü içine sindirmiş ve zihni açık bir toplum için gereklidir.
Bireylerin ellerindeki araştırma olanakları ülkelerin
gelişmişlik düzeyini de ortaya koymaktadır. Bu anlamda, ulaşılabilecek kaynak
açısından, araştırmacılara büyük imkânlar sunan kütüphaneler, bir medeniyetin
mevcut durumunu ortaya koyan temel göstergelerdendir; ancak, bugün geldiğimiz
noktada belirtmek gerekir ki, gerek kütüphane sayısı gerek kitap okuma
konusunda -geçen on yıllar içerisinde- ulaşılması gereken noktanın hayli
gerisindeyiz.
Kültür Bakanlığı tarafından alınan kitap sayısına
yıllar içerisinde baktığımızda, ciddî bir düşüşle karşılaşıyoruz. 1998 yılında
yaklaşık 250 000 kitap alınırken, bu rakam her yıl azaltılarak, 2002 yılında
yaklaşık 88 000'e inmiştir. Pek çok sayıda krizi iç içe yaşadığımız bu dönemde
bütçe imkânlarının elverişli olmayışı hepimizin bildiği bir gerçektir; ancak,
şunu göz önünde tutmak gerekir ki, bugün bu konuda kullanmadığımız kaynakların
alternatif maliyetleri ancak gelecekte ortaya çıkacak ve o zaman,
kaybettiklerimizi kazanmak adına yapabileceğimiz çok şey olmayacaktır.
Özellikle halk kütüphaneleri ile gezici kütüphaneler,
ülkemizde bu amaçla önemli işlevler üstlenmektedir; fakat, gezici halk
kütüphanelerinin bugün itibariyle sayısı sadece 67'dir. Bu, mevcut durumun
geliştirilmesi açısından ideal bir rakam olmamakla birlikte, Kültür
Bakanlığının bu yıl içerisinde yeni bir gezici halk kütüphanesini hizmete
sokacak olmasının sevindirici olduğunun da altı çizilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uslu, sözlerinizi tamamlamanız için
eksüre veriyorum.
Buyurun.
ZEYNEP KARAHAN USLU (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.
Kütüphaneler Haftasını kutladığımız 39 uncu yılda,
kütüphanelerin sorunları da devasa boyutlardadır. Kütüphaneler Genel
Müdürlüğünün personel sayısı yıldan yıla azaltılmış, mevcut personele, bir
ölçüde de tasarruf genelgeleri nedeniyle, istenildiği gibi hizmetiçi eğitim
verilememiştir. Isınma, aydınlanma, ulaştırma gibi konulardaki ödenekler
yetersizdir. Kitap ve diğer kütüphane materyali için ayrılan bütçenin
kısıtlılığı nedeniyle, koleksiyonların zenginleştirilmesi ve
güncelleştirilmesi, yeni açılacak kütüphanelere materyal sağlanması, istenilen
nitelik ve sayıda gerçekleşmemekte, kullanılmaktan yıpranan kitapların
bakımları da yapılamamaktadır. Ayrıca, ihtisas kütüphanelerinin sayılarının
azlığı da göze çarpmaktadır.
2527 sayılı Derleme Kanunu 1934 yılında çıkarılmış
olup, günümüzde, tabiatıyla, yeterli olmaktan uzaktır. Bu kanuna göre, basılan
kitapların örnek nüshaları kanunda belirtilen kütüphanelere gönderilmek
zorundadır. Ancak, bu müessese de istenilen derecede çalışmamaktadır. Kültür
Bakanlığında, bu konuda günün ihtiyacına cevap verecek bir yönetmelik çıkarma
çalışmalarının varlığı da sevindiricidir.
Değerli milletvekilleri, kütüphanelerin topluma yararlı
olması ve bireylerin kaynak arayışında doğru yönlendirilmesi açısından
kütüphanecilik eğitiminin öneminin de ayrıca vurgulanması gerekir. Modern bir
bilim dalı haline gelen kütüphanecilikte, hizmetin, bunun eğitimini almış
personelce sunulmasının, halkımızın okuma alışkanlığının artırılmasında da
yararı olacaktır. Dolayısıyla, kütüphanelerimize çağdaş ve köklü revizyonlar
getirecek yetişmiş meslek elemanı atamak gerekmektedir. Mevcut kütüphanelerimiz
gelişen teknoloji doğrultusunda yeniden düzenlenmelidir. İnternetin getirdiği
olanaklardan yararlanarak e-kütüphaneler hızla oluşturulmalı ve tüm
kitaplarımızı kapsayan bir ulusal bilgi ağı internet üzerinde kurularak, daha
rasyonel ve daha efektif hizmet verilmesi sağlanmalıdır.
Kültür Bakanlığımız, elbette, tüm bu sorunlara çözüm
bulmak amacıyla çalışmalarını sürdürmektedir. Bu çerçevede, kütüphaneler yurt
çapında dengeli ve planlı bir biçimde yaygınlaştırılırken, kütüphanelerin
niteliklerinin de yükseltilmesi hedeflenmektedir. Güncel yayınların ve yazma
eserlerin kütüphanelerimize kazandırılması öngörülürken, çağın gerektirdiği
teknik araç ve gereçlerin temin edilmesine ve kullanılmasına da hız verilmesi
planlanmaktadır.
Sözlerime, Türk Halkının hak ettiği donanıma sahip
kütüphane ve kütüphanecilerle AK Parti iktidarında buluşulacağı inancıyla son
verirken, bilginin eşitçe dağıtıldığı, özgürce yayıldığı ve barışın hâkim
olduğu bir dünya diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uslu.
Gündemdışı üçüncü söz, Avukatlar Günü nedeniyle söz
isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Özpolat'a aittir.
Buyurun Sayın Özpolat. (CHP sıralarından alkışlar)
3. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Özpolat'ın, 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle, savunma hakkının önemine ve
avukatların sorunlarına, ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil
Çiçek'in cevabı
MEHMET ALİ ÖZPOLAT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle gündemdışı söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, tüm avukat meslektaşlarımın ve mensubu olmaktan onur
duyduğum barolarımızın, Türkiye Barolar Birliğinin değerli yöneticilerinin
Avukatlar Gününü yürekten kutluyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.
Bu günün, sadece avukatların değil, hukuk devletine,
hukukun üstünlüğü ilkelerine, yargının yansız ve bağımsız olması gereğine ve
savunmanın kutsallığına inanan tüm hukukçuların da günü olduğuna inanıyor ve
tüm hukukçularımızı kutluyorum.
Türkiye Barolar Birliği temsilcilerinin, 5 Nisan 1958
tarihinde, İzmir'de, Türkiye Avukatlar Birliğinin statüsünün hazırlaması için
yaptıkları toplantıda, 5 Nisanın Avukatlar Günü olarak kabulüne karar
verilmiştir ve o günden bugüne de kutlanıyor, adaletin sorunlarının yüksek
boyutta tartışıldığı bir gün olarak yerini almış bulunuyor.
Avukatlığın ve savunmanın tarihi, ülkemizde de, dünyada
da çok eskilere dayanmaktadır. Savunma, tarih boyunca, bir hak olarak
değerlendirilmiş ve savunma hakkı, insan hak ve özgürlüklerinin ayrılmaz bir
parçası olarak kabul edilerek, yasalarda, anayasalarda ve uluslararası
belgelerde yer almıştır.
İnsanlar, haklarını güvence altına alabilmek, hukuku
üstün ve egemen kılmak, hukuk devletini bütün kurum ve kurallarıyla
yerleştirmek için, tarih boyunca, zorlu mücadeleler vermişlerdir; kısaca, hak
ve özgürlüklerin çiğnendiği, sınırlandığı ve baskı altına alındığı zaman,
savunma hakkı kullanılmıştır.
Temel insan haklarından biri olan savunma hakkı,
adaletin dağıtılması ve gerçekleştirilmesinde, hukuk sistemimizin vazgeçilmez
bir unsurudur. Savunma görevi üslenen avukatlar, bir taraftan hukuk sisteminin
işlemesini sağlarken, diğer taraftan, insan onurunu da korumaktadırlar.
Niteliği gereği, yüce bir meslek olan avukatlığın, ülkemizde, ileri meslek
standartlarına ve çağdaş çalışma koşullarına kavuşturulması, hukuk devleti
olmanın bir gereğidir.
Bugün, insan haklarına dayalı bir hukuk devletinden söz
edebilmek için, öncelikle, özgür, bağımsız ve güçlü bir savunmanın yaşama
geçirilmesi şarttır. Adalet, nasıl, bir ülkenin temeli ise, savunma da adaletin
temelidir; Adalet-savunma-karar üçlüsünden oluşmaktadır. Bu üçlünün dengesi ve
tekniği, yargının iyi işlemesini ve adil yargılamayı sağlar. Bu nedenledir ki,
2001 yılında, Avukatlık Yasasının 1 inci maddesinde yapılan değişiklikle
"avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe
temsil eder" hükmü getirilmiştir.
Avukatların, meslek örgütü olan baroların varlık nedeni
de, öncelikle, meslek mensuplarına güvence sağlamanın ötesinde, savunmayı
bağımsız ve etkin kılmaktır; çünkü, etkin ve bağımsız savunma, hukuk devletinin
olmazsa olmaz koşullarındandır.
Bu nedenledir ki, savunma hakkının güvencesi olan
barolar ve Türkiye Barolar Birliği üzerindeki yürütme erkinin vesayeti tamamen
kaldırılmalı ve savunma kurumu, Anayasada "yargı" bölümü içerisinde
ye almalıdır.
Diğer taraftan, Avukatlık Yasasının 2 nci maddesinde,
yargı organlarına ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına, avukatların görevlerini
yerine getirmelerinde yardımcı olma zorunluluğu ve avukatın gerek duyduğu bilgi
ve belgeleri incelemesine sunma yükümlülüğü getirilmiş olmasına rağmen,
uygulamada güçlüklerle karşılaşıldığını bilmekteyiz. Bu engellemelere bir an
önce son verilmelidir; çünkü, bu maddenin işlerlik kazanması, adaletin daha
hızlı, doğru ve etkin şekilde gerçekleşmesine katkı sağlayacaktır.
Diğer yandan, zor koşullarda, çok onurlu ve kutsal bir
mesleği icra eden avukatlar, sağlık ve sosyal güvenlik açısından da yeterli bir
güvenceye maalesef sahip bulunmamaktadırlar. Yüce Meclisimizin, bu yasama
döneminde, avukatlarla ilgili bu sorunu çözeceği inancındayım. Ayrıca, kamu
görevlisi olarak hizmet veren kamu avukatları, çağdaş ve demokratik bir hukuk
devletinde rastlanmayacak statüde ve gelir düzeyinde çalışmaktadırlar. Bu
haksız uygulamaya da son verilerek, kamu avukatlarının statü ve özlük
haklarıyla ilgili gerekli düzenleme bir an önce yapılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Özpolat, sözlerinizi tamamlamanız için
eksüre veriyorum.
Buyurun.
MEHMET ALİ ÖZPOLAT (Devamla)- Hukuk devletini, hukukun
üstünlüğünü tanımayan siyasal iktidarların, pul parasına muhtaç ettiği adaletin
sorunları, aynı zamanda, avukatların da sorunlarıdır. Bu sorunları, sadece yasa
metinleriyle değil, uygulamada da kalıcı biçimde çözdüğümüzde adalete verdiğimiz
önemi göstermiş olacağız.
Eğer, ileride de adaletin durumuna baktıkça yüzümüzün
kızarmasını istemiyorsak, bugünden bu sorunlara sahip çıkmalı, günü kurtarmaya
dönük göstermelik çözümlerden fazlasını yapmalıyız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ünlü Fransız
hukukçusu Molierac'ın, tüm hukukçuların kulağına küpe şu sözleriyle konuşmamı
tamamlamak istiyorum:
"Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile ne
hâkime, hele, ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı
iddiasında değiliz; fakat, hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En
kıdemsizimizin en kıdemlisinden veya isim yapmış olandan farkı yoktur.
Avukatlar esir kullanmadılar; fakat, efendileri de olmadı."
Hukuk devletini kurumlaştırma, hukukun üstünlüğünü
sağlama uğraşında, insan hakları ve demokrasi mücadelesinde hep ön saflarda yer
tutan barolar ve Barolar Birliğini, büyük Fransız hukukçusunun sözlerini
kendine rehber edinen tüm onurlu avukatları Partim adına saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi, onların hak ve hukuk mücadelesinde hep yanlarında
olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özpolat.
Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek cevap
vereceklerdir.
Buyurun Sayın Çiçek. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, 5
Nisan Avukatlar Gününün, değerli meslektaşlarıma hayırlı ve uğurlu olmasını
temenni ediyorum.
Okumuş olduğumuz siyasî metinlerin çoğunda
rastladığımız bir cümle var. Bu, aslında, hepimizin, siyasî faaliyette, çabada
bulunan herkesin ulaşmak istediği bir hedeftir; muasır medeniyet seviyesine
ulaşmak ya da çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak.
Şüphesiz, bu, bizim için vazgeçilmez bir hedef ise, ona
ulaşmanın belki başkaca yolları da olabilir; ama, benim açımdan, bizim
açımızdan bunun yolu, demokrasiden geçiyor, hukuk devletinden yola çıkarak
hukukun üstünlüğüne ulaşmaktan geçiyor.
Eğer bu doğruysa ve buna yürekten inanıyorsak, hiç
şüphesiz, "hukuk devleti" kavramından ne anladığımızı da doğru olarak
ortaya koymamız gerekiyor.
Şüphesiz, hukuk devleti denildiğinde, esas itibariyle,
özgürlüklerin teminat altına alındığı, hukukun, özgürlükleri koruduğu bir
düzeni, bir sistemi ifade etmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla, özgürlükler söz
konusu olduğunda, şüphesiz, bunlar içerisinde en fazla üzerinde durulması
gereken konu, savunma hakkıdır. Savunma hakkı, kutsal bir hak olarak
tanımlanmıştır. Bir bakıma, demokrasinin tarihi ile savunma hakkının tarihi de
aynıdır. O sebeple, demokrasi, hukuk devleti ve savunma hakkı arasında
vazgeçilmez bir ilişki vardır, bir münasebet vardır. Savunma hakkının, bütün
demokratik ülkelerde en önemli teminatı da avukatlık mesleğidir. Dolayısıyla,
avukatlık mesleğini ne kadar yüceltirsek, ona ne kadar imkân tanır isek, bir
bakıma, demokrasiye hizmet etmiş olacağız; bir bakıma, hukuk devletini yazılı
olmaktan çıkarıp, yaşanır hale getirmiş olacağız.
Onun için, hukuk devletinin birçok göstergesi olabilir;
ama, bunların başında savunma hakkına ne ölçüde yer verildiği, bu göstergelerin
de en başında geliyor. Aynı zamanda, bir ülkede demokrasinin standardının ne
ölçüde yüksek olduğu da savunmaya verilen önemle alakalıdır.
Belki, bütün bunlardan yola çıkarak, son yüzyılda, 20
nci Yüzyılın ikinci yarısından itibaren, 50-55 seneden bu yana geçen dönemde
uluslararası görüşmelerde, metinlerde savunma hakkı büyük ölçüde bu
uluslararası metinlerde, yer almakta. Mesela, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi, İnsan Hakları Sözleşmesi, 7 Eylül 1990 tarihinde kabul edilen
Birleşmiş Milletler Avukatların Rolüne İlişkin Temel İlkeler Bildirisi, 29
Kasım 1995 tarihli Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığının Temel İlkeleri
Bildirisi, 25 Ekim 2000 tarihli Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Avukatlık
Mesleğinin Özgürce Yapılmasına Dair 21 sayılı Tavsiye Kararı gibi metinlerin
hepsi, üzerinde uluslararası düzeyde mutabakata varılmış ve savunma hakkını
teminat altına alabilmek bakımından avukatların rolü ve önemiyle ilgili
düzenlenmiş metinlerdir. Hiç şüphesiz, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri de,
Devleti de bu metinlerin altına imza koymuş ve buradaki ilkeleri de
benimsemiştir.
Bu ilkelerden varmak istediğimiz şey şudur: Bir ülkede
hukuk varsa, hukukun üstünlüğü varsa, orada iki şeyin muhakkak olması
gerekiyor. Bunlardan bir tanesi, adil yargılama; ikincisi, hak ihlali sonucunu
doğurmayacak olan bir karara ulaşma. Evet, bir ülkede hak ihlali sonucunu
doğurmayacak bir karar elde etmek ve bir adil yargılama sonucunda bu noktaya
varmak istiyorsak, hiç şüphesiz ki, bunun vazgeçilmez ayağı savunma hakkıyla
alakalıdır, avukatlık mesleğiyle de alakalıdır.
Bu noktada, şüphesiz, yasal olarak büyük ölçüde
düzenlemeler yapılmıştır. Bazı eksikliklerimiz, şüphesiz, var; ama, meseleyi
sadece yasalarla ortaya koymak ve bu metinleri imzalamak yetmiyor, ona uygun
bir tatbikatın da Türkiye'de gerçekleştirilmesi lazım. Kabul etmek gerekir ki,
bugünkü uygulamada iddiayla savunma arasında bazı dengesizlikler vardır. İddia
da yargılamanın bir tarafıdır, savunma da işin bir tarafıdır; ama, nedense,
halen, Türkiye'deki uygulamamızda, iddia kısmı, savunmaya nazaran bir adım önde
bulunmaktadır; bu da pek çok sıkıntıyı beraberinde getirmektedir. Zannediyorum,
önümüzdeki dönemde yapılacak çalışmalarda, bu ve benzeri bazı sıkıntıları
gidermemiz lazım. Gerçekten şu an Türkiye'de 52 000'e yakın meslektaşımız
serbest olarak veya kamuda görevli olarak görev ifa etmektedir; yani, savunma
hakkının gereğini olabildiğince yerine getirmeye çalışmaktadırlar.
Bu meslektaşlarımızın bazı sıkıntıları var; özlük
haklarıyla ilgili sıkıntıları var, sosyal güvenlikle ilgili sıkıntıları var,
sağlık hizmetleriyle ilgili sıkıntıları var... 550 değerli milletvekilimiz
içerisinde, bildiğim kadarıyla, 98 hukukçu arkadaşımız var; bunların çok önemli
bir kısmı da avukatlık mesleğinden buralara kadar gelmiş olan insanlarımız.
Ümit ediyorum ki, bu dönemde başka konularda olduğu gibi, iktidarıyla
muhalefetiyle, Avukatlık Kanununu yeni baştan ele alırız. Bakanlık olarak böyle
bir niyetimiz, böyle bir çabamız, kısmî de olsa bir çalışmamız var; bunu
Barolar Birliğiyle, barodaki değerli arkadaşlarımızla, meslektaşlarımızla,
diğer barolarımızla birlikte, bu dönem, bu mesleği gerçekten teminatlı hale
getirmek, bu mesleği gerçekten savunma hakkının teminatı haline getirebilmek
noktasında yeni bir düzenleme yaparız; buna da ihtiyaç olduğu kanaatini
taşıyorum.
Bir başka sebepten daha, böyle bir düzenlemeye ihtiyaç
var. Hem 58 inci hükümet hem de, şimdiki, 59 uncu hükümet programında ve acil
eylem planımızda "bilgi edinme hakkı" diye bir konuyu gündeme
getirdik; yani, bilgi edinmeyi bir hak olarak kabul ediyoruz. Adalet Bakanlığı
olarak bu tasarıyı hazırladık, kamuoyunun bilgisine, tartışmasına açtık. Gerçi,
kamuoyunun bütün ilgisi, alakası Irak meselesine yoğunlaşıyor; onunla yatıp
onunla kalkıyoruz; ama, bu arada, hükümet olarak da Bakanlık olarak da bu
yöndeki çalışmalarımızı süratlendirdik. Bilgi edinme hakkı tasarısı kamuoyunun
bilgisine, ilgisine, tartışmasına açılmıştır. Biz, bu konuyu ve başkaca
konuları da her defasında Barolar Biriliğine, avukatlarımıza, barolarımıza
olabildiğince ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu tasarı gerçekleştiği takdirde,
avukatlarımıza, inanıyorum ki, bugünkünden çok daha fazla bir görev düşecektir;
çünkü, bilgi edinme hakkının büyük ölçüde kullanımı yine de avukatlarımız
aracılığıyla gerçekleşmiş olacaktır. Dolayısıyla, bugüne kadar yaptıkları güzel
çalışmalara ilaveten, toplumun bilgilenmesi açısından, yönetenlerin aldıkları
yetkiyi ne ölçüde toplum yararına, vatandaş yararına kullandığını tespit
edebilmek bakımından avukatlarımıza ilave bir sorumluluk, ilave bir yük de
gelmiş olacaktır; bunu da başarıyla yapacaklarına inanıyorum. İnşallah, bu
dönem, Avukatlık Kanununu yeni baştan ele al, savunma hakkını bugünkünden daha
teminatlı hale getirecek ve bu mesleği icra edenleri de her yönüyle teminata
kavuşturacak bir yasal düzenlemeyi birlikte yaparız ümidini ve inancını
taşıyorum.
Tekrar, 5 Nisan Avukatlar Gününün bütün hukuk
camiamıza, değerli meslektaşlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve
33 milletvekilinin, kamu iktisadî teşebbüslerinin özelleştirilmesi konusunda
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/57)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) özelleştirilmesi
sürecinin başlangıcı 1984 yılına gider. Yirmi yıla yaklaşan özelleştirme
uygulamasının ne ölçüde başarılı olduğu kamuoyunda sürekli tartışılan bir
konudur.
Öncekiler gibi, şimdiki 59 uncu hükümetin de
özelleştirmeye büyük önem vereceği yapılan açıklamalardan anlaşılıyor.
Özelleştirmeden sorumlu bakanın değiştirilmesi ve 2003 Bütçe Yasası kapsamında
yapılan düzenlemeler, özelleştirmenin siyasal ve ekonomik gündemin önemli bir
konusu olacağını kanıtlıyor.
Bu bağlamda:
KİT'i özelleştirme uygulamalarının, başlangıcından
günümüze kadar:
1- Kullanılan özelleştirme yöntemleri, özelleştirmeye
hazırlık, danışmanlık ve satış işlemlerinin bir bütün olarak incelenmesi,
2- KİT'in özelleştirilme öncelikleri, özelleştirme
kapsamına alma ve satış süreçleri, uygulama sonuçlarının saptanması,
3- Özelleştirilen KİT'in çalışanlarının durumunun
belirlenmesi,
4- Özelleştirme kapsamına alınan KİT'in yönetimi,
sermaye, işgücü, yatırım, üretim, pazarlama ve kârlılık durumunun açıklık
kazanması,
5- Özelleştirmenin yasal dayanakları ve bu konudaki
yargı kararlarının ele alınması,
6- 59 uncu hükümetin özelleştirme hazırlıklarının
irdelenmesi,
Amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü ve
105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını istiyoruz.
Saygılarımızla.
1- Yakup
Kepenek |
(Ankara) |
2- İzzet
Çetin |
(Kocaeli) |
3- Güldal
Okuducu |
(İstanbul) |
4- Mesut
Değer |
(Diyarbakır) |
5- Uğur
Aksöz |
(Adana) |
6- İsmail
Değerli |
(Ankara) |
7- M.
Nezir Nazıroğlu |
(Batman) |
8- Nevin
Gaye Erbatur |
(Adana) |
9-
Muharrem Toprak |
(İzmir) |
10- Mehmet
Ziya Yergök |
(Adana) |
11-
Mustafa Özyurt |
(Bursa) |
12- İdris
Sami Tandoğdu |
(Ordu) |
13- Hakkı Ülkü |
(İzmir) |
14- Mustafa Gazalcı |
(Denizli) |
15- Ali Topuz |
(İstanbul) |
16- Hasan Aydın |
(İstanbul) |
17- Kemal Kılıçdaroğlu |
(İstanbul) |
18- Görol Ergin |
(Muğla) |
19- Tacidar Seyhan |
(Adana) |
20- Hüseyin Ekmekçioğlu |
(Antalya) |
21- Abdulaziz Yazar |
(Hatay) |
22- Hüseyin Özcan |
(Mersin) |
23- Ramazan Kerim Özkan |
(Burdur) |
24- Algan
Hacaloğlu |
(İstanbul) |
25- Ali
Oksal |
(Mersin) |
26- Yücel
Artantaş |
(Iğdır) |
27- Orhan
Eraslan |
(Niğde) |
28- Ahmet
Küçük |
(Çanakkale) |
29- Fikret
Ünlü |
(Karaman) |
30- Necati
Uzdil |
(Osmaniye) |
31- Sedat
Uzunbay |
(İzmir) |
32- Nuri
Çilingir |
(Manisa) |
33- Özlem
Çerçioğlu |
(Aydın) |
34- Engin
Altay |
(Sinop) |
Gerekçe:
İlk uygulama döneminden başlayarak, özelleştirme
uygulamasının, değişik yönleriyle, ülke kamuoyunda sürekli tartışma konusu
olduğu bilinmektedir.
1- Özelleştirme sürecinde, karar alma ve uygulama
mekanizmaları, ayrıntılı olarak incelenmemiştir.
2- Özelleştirme alanında çalışan yerli ve yabancı
danışmanlık kuruluşlarının durumu, bu kamudaki uygulamalar bir incelemeye konu
olmamıştır.
3- Özelleştirmenin en azından ülkenin kimi
bölgelerinde, asıl işlevinden iyice uzaklaştırıldığı; yeni yatırım, üretim
artışı ve rekabet ortamı yaratma bir yana, tamamıyla bu amaçlara ters düşen
sonuçlar verdiği sıkça dile getirilmektedir.
4.- Özelleştirme uygulamasının gerek yasal dayanakları
gerekse uygulamasının hukukî açıdan sorgulandığı bilinmektedir.
5.- Özelleştirilen KİT'in çalışanlarının durumu,
genellikle çok şikâyet edilen bir konudur.
6.- Özelleştirme İdaresine devredilen KİT'in yönetimi,
satışa hazırlığı, yeni yatırım, üretim ve pazar durumları, yıllardır tam bir
bilinmezlik içindedir.
7.- Başta Avrupa Birliği olmak üzere, dünyadaki
özelleştirme uygulamaları ile bizdeki uygulamalar karşılaştırmalı olarak ele
alınmamıştır.
8.- Özelleştirme uygulamasının, sektörel ve bölgesel
açılardan, artı ve eksileri ele alınmamış, incelenmemiştir.
9.- Yayımlanmış olan program ve planların kanıtladığı
gibi, AKP, parti ve iktidar olarak özelleştirmeye özel bir önem vermektedir.
Başarılı bir özelleştirme uygulaması ise, yalnız ve ancak, geçmişin
yanlışlarını tekrar etmemekle sağlanabilir.
Meclis araştırması ile;
KİT'i özelleştirme uygulamasının tüm boyutları,
Özelleştirme uygulamasının; 1.Yasal ve kurumsal
çerçevesi, 2. Hazırlığı ve uygulanışı, 3. Ekonomik büyüme ve teknolojik gelişme
etkisi, 4. Piyasa yapısını nasıl değiştirdiği, 5. Mülkiyetin el değiştirmesi
süreci, 6. Başta çalışanların durumu olmak üzere toplumsal ayağı ve 7. Bölgesel
kalkınma etkisi,
Özelleştirme kapsamına alınan KİT'in yönetim sorunları
ve bunların çözümleri,
Özelleştirilmeyen KİT'in yönetiminin nasıl olması
gerektiği,
AB üyeliği ve ekonominin geleceği açısından KİT'in
konumu,
Açıklık kazanacaktır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge
vardır, okutuyorum:
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın,
(6/223) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/36)
ÊTürkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 74 üncü
sırasında yer alan (6/223) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Ali Arslan
Muğla
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu
maddesine göre verilmiş önerileri vardır; önce tümünü okutup işleme alacağım,
sonra ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
V. - ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti
Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 3 Nisan 2003 Perşembe günü yaptığı
toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Faruk Çelik
AK Parti Grubu Başkanvekili
Öneriler:
1- Genel Kurulun 3 Nisan 2003 Perşembe günkü (bugün)
birleşiminde; daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan 107 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve
Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere
geri gönderme tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun, 48 saat geçmeden,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 5 inci sırasına alınması ve çalışma süresinin, gündemin 6
ncı sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
uzatılmasının,
2- 4 Nisan 2003 Cuma günü Genel Kurulun saat 14.00'te
toplanması ve bu birleşimde, 106 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin ikinci görüşmelerine
başlanarak, çalışma süresinin, teklifin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
olmasının,
Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Öneri hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Başkanvekili Sayın Haluk Koç aleyhte söz istemişlerdir; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir kez daha benzer bir konu için söz almış bulunuyorum; tüm
milletvekili arkadaşlarımızı ve Yüce Meclisi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsım adına saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün, yine, Danışma Kurulunun
uzlaşıya varamaması üzerine Adalet ve Kalkınma Partisinin, perşembe ve cuma
gündemini belirleyen grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu konuda,
değişik kereler, grup sorumluluğumuz olduğu için, benzer noktalarda sürekli söz
almak durumunda kaldık. Ben, yine, bıkmadan usanmadan, bazı konuları dile
getirmeye devam edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, geçen günkü konuşmada da kronik
-tıbbî deyim olduğu için, peşinden de "müzmin" ifadesini,
"süreğen" ifadesini eklemiştim- bir yanlışın içinde olduğumuzu
belirtmiştim; Parlamentonun, hemen hemen her hafta bu yanlışlıkla
karşılaştığını ve bu sıkıntılı süreci beraber yaşadığımızı ifade etmiştim;
bunu, bir kere daha tekrar etmek istiyorum.
Bakın, uzlaşmanın tanımını da yapmıştım; sizlerin
söylediğinize bizler "evet" dediğimiz sürece bunun tanımı uzlaşma
olarak alınıyorsa, bunun yanlış bir tanım olduğunu söylemiştim. Her iki görüşün
bir platform etrafında toplanıp, asgarîlerde buluşulmasının bir uzlaşı olduğu,
doğru tanımdır diye düşünüyorum; fakat...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Koalisyon olur o!
HALUK KOÇ (Devamla) - Koalisyon değil; Parlamentoda da,
çalışma düzeni bakımından, böyle bir uzlaşının olması gerekiyor. Yani, uzlaşı
sözüyle ortaya çıkıp, bizim dediğimize "evet" dediğiniz sürece bu
uzlaşı doğrudur mantığı, tanıma çok uyan bir mantık olarak gelmiyor.
Değerli arkadaşlarım, yine, hukuksal gerekçeleri
değerlendirmek durumunda olduğumuzu ifade etmiştim. Sayın Cumhurbaşkanımız
tarafından ikinci kez görüşülmek üzere Parlamentoya gönderilen yasaların geri
gönderilme gerekçelerine, lütfen, bakınız diye bir uyarıda bulunmuştum; bakalım
ve düşünelim demiştim. Daha sonra, komisyonlarda ve Genel Kurul görüşmelerinde
Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin bu hassas noktalarda yaptıkları uyarıları,
yapıcı uyarıları, lütfen, birlikte anımsayalım demiştim; hatta, sözler havada
kalıyor, yazılı olan asıldır; bu konuda tutanaklara bakalım demiştim. Bu
tutanaklarda yazan uyarıların, bu yasaların geri gönderilmesindeki hukuksal
gerekçelerle ne kadar örtüştüğünü bir kez de sizlerin tespitini rica etmiştim.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, Parlamentoyu çabuk
çalıştırmak istiyoruz; doğrudur; bekleyen sorunlar var; doğrudur; fakat, bu
tarz bir çalışma takvimiyle, belli yasaları -ki, hatırlayacaksınız, bunlar, bu
dönemde oldukça fazla yinelendi, bugün de bir örneğiyle karşı karşıyayız;
belki, önümüzdeki hafta iş güvenliğinin ertelenmesine dönük yasa tasarısı da,
aynı mantık içerisinde, tekrar karşımıza gelecek- çift görüşme takvimiyle
kaybettiğimiz zaman süresini hesaplarsanız, akıl ve mantık bakımından bu
süreleri bir matematik hesaba dayandırırsak, zaman kazanmak isterken ne kadar
zaman kaybettiğimizi, Parlamento olarak, görmüş oluruz. Bugün, mesai saati
19.00'da bitmesine rağmen, Sayın Cumhurbaşkanınca iade edilen yasayı sona erdirinceye kadar görüşülme
kararı alma önerisi getiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Sayın Cumhurbaşkanı,
Anayasanın 2 nci maddesini çok net hatırlatıyor ve Türkiye Cumhuriyetinin
sosyal bir hukuk devleti olduğunu belirtiyor. Yine, Anayasanın 5 inci
maddesinden alıntıyla, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu
sağlamanın insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları
hazırlamaya çalışmanın, devletin temel aslî görevleri arasında olduğu
belirtiliyor.
Değerli arkadaşlarım, yine, bu yasa kapsamında, ülkenin
iç ve dışpolitikalarını yürüten ve ülke yönetiminde görev yapan kariyer
mesleklerde, önemli mesleklerde, birikim gerektiren mesleklerde, geleceğe
yönelik eleman yetiştirilmesinin, hizmette aksama ve yönetim boşluğu olmaması
amacıyla, belli bir plan ve program içinde yürütüldüğü çok açık. Bu programı,
doğal akışı sürerken, bir yerden, bir kararla -ardında şu düşünce yatıyor, bu
düşünce yatıyor- kesintiye uğratmak, devletin üstün çıkarlarıyla nasıl
bağdaşacak?! Sayın Cumhurbaşkanı, geri gönderme gerekçesinde, bu soruyu
Parlamentoya soruyor; yeniden görüşürken, bunları dikkate alın diyor.
Değerli arkadaşlarım, bir başka olay, yine, bugün
tekrar görüşülmesini istediğiniz, bugünkü takvimde istediğiniz yasanın
getirdiği düzenlemeleri, hukuk açısından, Anayasa açısından, kavram açısından,
kamu yararı açısından, sosyal güvenlik hakları açısından yeniden
değerlendirmemizi, hepsini nedenleyerek, hepsini gerekçelendirerek dikkatimize
sunuyor. Bu konuda da çok detaya girmeyeceğim.
Değerli arkadaşlarım, işte, bu "zaman
kaybetmeyelim, bu kadar ayrıntıya gerek yok, hadi çabuk, bunu da
görüşelim" mantığının, temel yanlışları da beraberinde getirdiğini, çok
temel hukuksal gerekçeleri zaman ayırmayarak, dikkat odaklamayarak gözümüzden
kaçırdığımızı, inanın, bilmenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu anlayış, bu tek taraflı
çoğunluğa dayanarak, bazen dayatmaya dönük mesai anlayışı -bunu üzülerek ifade
ediyorum, çünkü, o anlam geliyor- temel hukuksal açıklarla çıkaracağımız her
yasa -demin de vurguladım- zaman kazanalım derken bizi ek zaman kaybına
sürüklüyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak sizleri, sayın milletvekili arkadaşlarımızı uyarmaktan, dikkatlerinize
ve duyarlılıklarınıza davet çıkarmaktan, yasama sorumluluklarımıza özen
göstermeniz ricalarımızdan, inanın, biz bıkmayacağız ve bunu da ısrarla
sürdüreceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içimizden bir
kısmının, bu sözlerim üzerine bir içdeğerlendirmede bulunabileceklerini
biliyorum, hatta bunun çok sayıda arkadaşımız tarafından paylaşıldığına ve
bundan sonra da paylaşılacağına inanmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, tamam, sizler grup önerinizin
lehinde oy kullanacaksınız ve Sayın Cumhurbaşkanımızca yeniden görüşülmesi için
gönderilen bu önemli yasanın, bugün, komisyonda hiçbir değişiklik yapılmadan
gönderilen yasanın, Genel Kurulda hiçbir değişiklik yapılmadan, yeniden
görüşülmesini kabul edeceksiniz; ancak, görüşme saatine daha çok zaman var.
Sizden istirham ediyorum, elinizdeki şu yasanın Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
geri gönderilme gerekçelerini, görüşme saati gelene kadar, lütfen, bir okuyun,
içinizde bir yerlerde, yanlış yaptığınıza inanıyorsanız, o zaman, milletin size
verdiği yasama görevini, bir vekil olarak yerine getirin.
Değerli arkadaşlarım, bakın, şöyle bir beklenti içinde
hükümet: Bize kaynak lazım, çeşitli sıkıntılarımız var. İşte, bu kaynağı,
değişik noktalarda sağlamak zorundayız. Biz, bu gerekçenin peşindeyiz.
Bu, vergi barışı olarak karşımıza geldi, birtakım
haksızlıkları da beraberinde getirdi, sosyal boyutta; vergisini zamanında
ödeyene haksızlıklar yapıldı. Başka kaynak arayışları geldi; ekvergiler geldi,
görüşülüyor, bugün de görüşülecek. Bunlar, hep, toplum kesimlerinin ödeme
gücünü aşan, zaten, ödeye ödeye, karşılık vere vere, bir şeyi kalmayan toplum
kesimlerinden talep edilen kaynaklar.
Değerli arkadaşlarım, bize, niye karşı çıkıyorsunuz
diyebilirsiniz. Bakın, size, kaynak ararken, bir tek konuda karşı çıkmayacağız;
gerçek kaynak nedir biliyor musunuz; bu ülkede geçmiş dönemde yaşanan
soygunlardan elde edilen kaynakların, bu ülke kaynaklarına geri getirilmesidir.
Gelin, bu konuda adım atın, 177 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak
arkanızda olalım. (Alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, ekonomik kriz içindeyiz,
doğrudur; ancak, işçimizin, memurumuzun, emeklimizin, tarım kesiminde inim inim
inleyen insanlarımızın, artık, ek fedakârlık yapacak gücü yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.
HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan,
tamamlayacağım.
Bu iş, alyans, yüzük, bilezik meselesi de değil;
fantezilerden, halüsinasyonlardan da kurtaralım kendimizi. Bir tek kaynak var
önümüzde, almamız gereken; bu ülkeden, bu ülkenin bankalarından hortumlanan,
kaçırılan kaynaklar. Bunları kaçıranlardan hesap soracak, bu kaynakları yeniden
bu ülkeye kazandıracak yasal uygulamalar konusunda teklifleri getirin, 177
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili bu Mecliste bu kararların arkasında
duracaktır.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
Lehinde söz isteyen?.. Yok.
Şimdi, 1 inci öneriyi okutup oylarınıza sunacağım.
"Öneriler:
1.-Genel Kurulun 3 Nisan 2003 Perşembe günkü (bugün)
birleşiminde; daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan 107 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve
Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere
geri gönderme tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun, 48 saat geçmeden,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 5 inci sırasına alınması ve çalışma süresinin, gündemin 6
ncı sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
uzatılmasının,"
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
2 nci öneriyi okutuyorum:
"2.- 4 Nisan 2003 Cuma günü Genel Kurulun saat
14.00'te toplanması ve bu birleşimde; 106 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin ikinci
görüşmelerine başlanarak, çalışma süresinin, teklifin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar olmasının,
Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
2 nci öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - İş Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S.
Sayısı : 73)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2. - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı : 106)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili
Sayın Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa ve 213
Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun ikinci
müzakeresine, birinci müzakerenin bitiminden itibaren 48 saat geçmediği için
başlayamıyoruz.
Sayın milletvekilleri, Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin
Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3. - Ekonomik
İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 105) (1)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Tasarının 2 nci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, 3 üncü maddeyi okutuyorum:
Kanunların uygulama alanı
MADDE 3. - Bu Kanunun 1 ve 2 nci maddesinde yer alan
vergilerin tarh, tahakkuk ve tahsiline ilişkin olarak bu Kanunda hüküm
bulunmayan hallerde, 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu ile 1319 sayılı
Emlak Vergisi Kanunu hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Sayın Ali Kemal Deveciler söz talep etmişlerdir.
Buyurun Sayın Deveciler. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli üyeler; Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması
Hakkında 105 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygılarımla, sevgilerimle selamlıyorum.
Burada, görüşmekte olduğumuz tasarı, yaklaşık 20 000
000 insanımızı ilgilendiren ve iki adet ek vergi getiren bir kanun tasarısıdır.
İktidarların, bütçe açıklarının kapatılmasında, ilk, akıllarına, yeni gelir
elde edebilme konusu gelmektedir. İktidarların en kolay gelir elde
edebilecekleri unsur, hemen, halkımıza yeni vergilerin salınması olmaktadır.
Gerekçe de hemen hazırdır. Gerekçede "gelir artırıcı tedbirlerin
uygulanmasında, vergi yükünün adil bir şekilde dağılımının sağlanması önem
taşımaktadır. Bu nedenle, özellikle servet üzerinden alınan vergilere yönelik
olarak düzenleme yapılması bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır"
denilmektedir; çünkü, iktidarların, en rahat, en kolay vergi alacakları ve
vergi salacakları durum budur.
Türkiye Cumhuriyeti olarak, bugüne kadar, ne krizler,
ne felaketler yaşadık, saymakla bitmez, vatandaşın çilesiyse hiç bitmez.
Devleti yönetenlerin başları ne zaman sıkışsa, ellerini atacakları ilk yer, ilk
adres vatandaşın cebi, yeni vergi, vergi, vergi, vergi.
Şöyle bir hafızamızı yoklarsak, işte 1994 ekonomik
krizi. Hani, doların, bir gecede 14 000 liradan 27 000 liraya çıktığı kriz;
hani, dövizle borçlananların, sıkıntılarından dolayı "Dövizzedeler
Derneği" adıyla dernek kurdukları kriz. Sonra ne oldu; devlet, Ekonomik
Denge Vergisi ile Net Aktif Vergisi adı altında iki vergiyi, bir gecede icat
etti.
Gelelim 1999 yılına. Ülkemizi derinden sarsan Ağustos
1999 depremi felaketinden sonra, halkımıza, deprem vergisi adı altında ek vergi
getirildi. Bunlar, ek Gelir ve Kurumlar Vergisi, Özel İşlem Vergisi, Değerli
Kâğıtlar Vergisi gibi vergiler. Gerek 1994 gerekse 1999 yılındaki bu vergilerin
her ikisinde de, bugünkü AKP İktidarınızın getirdiği gibi, ek Emlak ve ek
Motorlu Taşıtlar Vergisi de vatandaşlarımızın sırtına yüklenildi.
(1) 105 S.
Sayılı Basmayazı 2.4.2003 tarihli 60 ıncı Birleşim Tutanağına eklidir.
1999 yılında deprem nedeniyle konulup, 31 Aralık 2000
tarihinde sona ermesi gereken Özel İşlem, Özel İletişim Vergileri de devlete
öyle tatlı geldi ki, her dönem uzatıldı, uzatıldı; sonunda, 31 Aralık 2002
tarihinde, AKP İktidarınca da, bir kez daha uzatıldı; bu uzatma, hâlâ devam
etmektedir, daha da, uzun süre devam edecek gibi gözükmektedir.
Şimdi, yine, ekvergilerle karşı karşıyayız. "Kriz
falan yok, bu ek vergiler nereden çıktı" demeyelim. Bunun adı
"tezkere vergisi" bunun adı "vatandaşa hücum vergisi"dir.
Evet, AKP Hükümeti, yeter ki kafasına koymasın; bu iktidar, kafasına bir koydu
mu, bu parayı halktan öyle veya böyle alır, krize, depreme falan gerek yok;
bugün "tezkere" der, yarın "terhis vergisi der" öbür gün,
başka ad altında vergiler getirir. Bir gün gelir, Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içerisinde yaşayan herkes bu havayı soluduğundan, herkes bu havayı teneffüs
ettiğinden "hava alma vergisi" de getiriverirsiniz, hiç belli olmaz.
İktidarın bu durumu oraya doğru gitmektedir.
Şimdi getirilen bu vergilerin birincisi ek Emlak
Vergisi olmaktadır. Sayın milletvekilleri, bu vergi, sadece, binası, evi
olanları kapsamamaktadır; bu ek Emlak Vergisi, binaların, konutların yanında
arsaları ve arazileri de kapsamaktadır. Peki, bu vergi kimleri kapsamakta; bir
evi olan emekliden vergi istemiyoruz diyemezsiniz, bu, sizin tasarrufunuz
değil; daha evvelki iktidarlar döneminde çıkarılan ve uygulanmakta olan yasadan
geliyor. Tamam, bir evi olan emekliyi kurtardık; ama, asgari ücretli olan
işçiyi ne yapacağız, tek maaşlı memuru ne yapacağız? Bunun aldığı ücret belli,
geçimini zar zor sağlıyor, daima açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm,
başını sokacak bir evi zar zor yapmış 2003 yılı Emlak Vergisini nasıl
ödeyeceğim diye düşünmekte.
Zaten, AKP İktidarınca, işçilerin birer ikramiyesine el
konulmuş, maaş artışı yok, sağlık giderleri katkı payı, yüzde 1'e ulaşan
tutarda ve bordrosundan, kaynağından, anında, peşin kesiliyor. Diğer
taraftan, memurun emekli kesenekleri,
yine sizler tarafından yüzde 15'ten yüzde 16'ya çıkarılmış, ilaç bedelleri
yüzde 10'dan 11'e çıkarılmış ve bunların da bordrosundan peşin kesilmekte.
Peki, çiftçiye ne diyelim; çiftçinin ektiği tarlası,
arazisi için de vergiyi mükerrer almaya çalışıyorsunuz. Çiftçiyi perişan
ettiğiniz yetmiyor, desteklemelerini kestiğiniz yetmiyor, doğrudan gelir
desteği diye bir şey bırakmıyorsunuz, bu da yetmiyor; zeytincinin, pamukçunun,
fındıkçının, mısırcının, soyacının, şekerpancarcının, ayçiçekçinin destekleme
sent primlerini iptal etmişsiniz, yok; mazotuna 16 kez zam yapmışsınız,
çiftçinin yeşil mazot hayalini yıkmışsınız; açıkçası, çiftçiyi bitirmişsiniz,
2003 yılı bütçesinde çiftçiyi yok saymışsınız. Şimdi ise, tüm bunlar
yetmiyormuş gibi, bir de, zar zor geçimini sağlamakta olduğu tarlasından,
zeytinliğinden, bağından, bahçesinden, arazi vergisini mükerrer almaya
çalışıyorsunuz; oldu mu arkadaşlar?! AKP'li milletvekili arkadaşlarım, oldu mu;
soruyorum sizlere! Nerede kaldı seçim öncesi verdiğiniz sözleriniz; hani,
nerede kaldı çiftçiden yana söz verdiğiniz politikalarınız?!
Gelelim, Motorlu Taşıt Vergisine... Motorlu Taşıt
Vergisinde de, ezilen işçi, emekli, memur, esnaf ve çiftçilerimize, bir aracı
bile, bir otomobili bile çok görüyorsunuz; bu mu AKP'nin adalet anlayışı?!
1994-1999 yıllarında bile, o günkü iktidarların çıkardıkları ve aldıkları
Motorlu Taşıt Vergilerinde bile, az da olsa adalet vardı.
Sayın milletvekilleri, çünkü, o dönemlerde, hiç olmazsa
çiftçinin traktöründen, geçimini taşımacılıkla sağlamakta olan insanlarımızdan
ek vergi alınmamıştı. O gün, ticarî olarak faaliyet göstermekte olan, yolcu
taşımacılığı yapan ticarî taksicilerden, minibüsçülerden, otobüsçülerden; yük
taşımacılığı yapan kamyonetçiden, kamyonculardan, tarlasını süren, tayfasını
taşıyan, traktörü olan çiftçilerimizden ek Motorlu Taşıt Vergisi alınmamıştı.
Ne yazıktır ki, bugün, ismi Adalet ve Kalkınma Partisi olan iktidar partisinin
adaletiyle, bu insanlarımızdan ek Motorlu Taşıt Vergisi alınmaya çalışılıyor...
Sayın milletvekilleri, akaryakıtın 16 kez zamlandığı,
nakliyeci esnafımızın, şoförümüzün kan ağladığı, siftah yapmadan kontak
kapattığı, evinin geçimini temin edemediği bu nakliyeci esnafımıza büyük bir
darbe vurulmaktadır. Nerede kaldı sizin adaletiniz?! Adaletinizin olmadığı,
kalkınmayı da -2003 yılı bütçesinde gördüğümüz gibi- istemediğiniz, beş aylık
iktidarınız sırasında gözler önüne serilmiştir. Hiç olmazsa, partinizin ismini
değiştirin de, halkımız, partinizin ismine bakıp, halâ, ümitlenmeye devam
etmesin. (AKP sıralarından gürültüler)
Sayın AKP milletvekilleri, hiç laf atıp durmayın.
Dinleyin biraz, dinleyin!.. Hep çıkıyoruz, söylüyoruz; ama, bir türlü
anlamıyorsunuz. (AKP sıralarından gürültüler)
Sayın AKP milletvekilleri, çiftçinin traktöründen
almıyor musunuz Motorlu Taşıtlar Vergisi?..
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Daha önce alınmıyor muydu?!
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Alınmıyordu; iyi
araştır.
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Alınıyordu.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - İyi araştır;
alınmıyordu; ondan sonra konuşalım.
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Alınmıştı; nerede alınmıyordu!
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) -
Bilmeden konuşma, hatibin de sesini kesme! Bilmiyorsun...
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sataşarak konuşma.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Sayın AKP
milletvekilleri...
BAŞKAN - Sayın Deveciler...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Lütfen, Sayın Başkan...
Sataşıyorlar...
BAŞKAN - Sayın Deveciler, bir saniye...
Sayın milletvekilleri...
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Konuşmasını yapsın!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Doğruları söyleyeni
dokuz köyden kovarlarmış. Siz de CHP'lileri bulsanız kovacaksınız buradan.
BAŞKAN - Sayın Deveciler, bir saniye...
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Yalan söylüyorsun!
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Ne yalan söylüyorum be!
Hadi!.. Konuşma!.. Konuşma!.. Önüne baksana.
AHMET YENİ (Samsun) - Kabadayılık yapma.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oturduğunuz yerden
müdahale etmeyin lütfen.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Kardeşim, traktörden
alınıyor mu alınmıyor mu; tarladan alınıyor mu alınmıyor mu; onu söyleyin bana.
Hiç böyle laf ebeliği yapmayın. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Deveciler, siz, konuşmanızı Genel Kurula
yapar mısınız...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Tamam.
Sayın AKP milletvekilleri, daha evvelki konuşmalarımda
söylediğim sözleri tekrar sizlere iletmek istiyorum. Hakikaten, AKP iktidarı
olarak gerek 58 inci ve 59 uncu hükümet programlarında gerekse acil eylem
planınızda 15 000 kilometre duble yol yapılacağı yazılmakta, gerek Başbakan
gerek Bakanca gerekse AKP sözcülerince 15 000 kilometre duble yol yapılacağı
sık sık söylenmektedir. Hakikaten, şu ana kadar ne kadar duble yol yaptığınız
belli değildir. Bu 15 000 kilometre duble yolun 5 000 kilometresini bile
yapabileceğinize, ben, şahsen inanmıyorum. İleride, inşallah, yanılmış olduğum
meydana çıkar, siz kazanırsınız; ama, doğru olan bir şey var; dubleciliği çok
iyi bildiğiniz açık ve seçik ortada. Tahmin ediyorum ki, duble vergiler
önümüzdeki günlerde devam edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Deveciler, sözlerinizi tamamlar
mısınız...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Siz, buradaki, malî
miladı, nereden buldun yasasını, vergi barışı yasasını, basın yasasını, iş
güvencesi yasasını, 61 yaş emeklilik yasasını hep duble çıkarmaya
çalışıyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) - Sağlam olsun, sağlam...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Yani, dubleciliğiniz
yasalarda da gözükmektedir. Yasaları da duble yaptınız; yani, dubleye
alıştınız. Onun içindir ki, AKP İktidarı, Türkiye Cumhuriyeti tarihine
"dubleci iktidar" olarak, Sayın Tayyip Erdoğan da, "dubleci
Başbakan" olarak geçecektir.
AHMET YENİ (Samsun) - Tayyip Erdoğan'ın adını ağzına
alma...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Seçim meydanlarında
vermiş olduğunuz sözlerinizi biraz hatırlayınız. Vergileri düşüreceğinizi, bazı
vergileri kaldıracağınızı sizler söylediniz. Bırakın düşürmeyi, kaldırmayı,
işte, bugün görüyoruz, hâlâ vatandaşın sırtına Emlak Vergisini ek olarak,
Motorlu Taşıt Vergisini ek olarak yüklemeye çalışıyorsunuz. Muhalefetteyken
seçim meydanlarında söylediklerinizin tam tersini yapmaya gayret ediyorsunuz.
AKP İktidarının, beş aylık zaman içerisinde, neyin
partisi olduğu, kimlerin partisi olduğu açık ve net olarak gösterilmektedir.
Siz değil miydiniz, işçiden, köylüden, çiftçiden...
AHMET YENİ (Samsun) - Siirt'te ve Çorum'da?..
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) -Duble mi yaptınız?!
AHMET YENİ (Samsun) - Duble yaptık...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Vallahi, siz rakıyı da
bulsanız, görmeden, duble götürürsünüz; yani, onu da söyleyeyim. Çoğunuz
götürüyorsunuz zaten; dubleye alışıksınız. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])
İşçiden, köylüden, çiftçiden, dul ve yetimden,
emekliden, memurdan, fakirden fukaradan oy alıp, onlara hizmet etmek için
iktidara gelenler siz değil miydiniz?!. Bu mağdur ve mazlum Anadolu halkının
ıstırabını dile getirmek ve dindirmek için yola çıkanlar siz değil miydiniz?!
Bugün geldiğiniz şu manzaraya bakınız... Açık ve seçik bir biçimde, bu AKP
İktidarı, gerçek kimliğini ve siyasî kimliğini ortaya koymuştur.
İktidarın beş
aylık dönemine dikkatlice baktığımızda, dikkati çeken bazı temel anlayışlar
var. AKP İktidarı, halka hizmette hiçbir iddia sahibi değil; ama, kadroları
paylaşmakta müthiş iddialı. Devlet gücünü, iktidarı, kadroları ele geçirip
kullanmanın bir fırsatı olarak değerlendirdiği açık seçik ortaya çıkmıştır. AKP
İktidarının aradığı, hizmette liyakat değildir. AKP İktidarının aradığı,
liyakat değil, sadakattir. Peki, neye sadakat; Anayasaya, cumhuriyetimizin
temel ilkelerine, halkımızın refah ve mutluluğuna yönelik ilkelerine mi
sadakat, yoksa başkaca bir sadakat mi?..
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız Sayın Deveciler.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - AKP İktidarı, devletin
kadrolarına kendi yandaşlarını, kendi dostlarını, kendi çalışma arkadaşlarını
yerleştirip ülkeyi tutabileceğini zannediyorsa, yanılmakta. Bunun olmayacağı da
ileride görülecektir. AKP'nin bu gidişinin sonu bellidir. Bu gidişin sonunun,
bundan evvelki yaşanan tablolarının bir tekrarı olacağı görülmektedir. Bu
gidişle, 59 uncu AKP İktidarının sonu, 57 nci hükümet partilerinin sonundan da
daha hazin olacaktır.
Saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Deveciler.
Sayın milletvekilleri, özellikle kürsümüzün solunda
oturan gruptaki arkadaşlarımız, sizden rica ediyorum; oturduğunuz sıralar, 70
milyon tarafından izlenen, halkın sorunlarını izlemek için oturduğunuz
koltuklardır; hoşunuza gitmeyen her sözcüğe müdahale ederseniz, burada çalışma
yapamayız; artı, yaptığınız güzel katkılara da gölge düşer. O nedenle, hoşunuza
gitmeyen her söze müdahale etmeyin. Dikkatle izliyorum ben konuşmacıyı;
herhangi bir partiyi, herhangi bir milletvekilini rencide edecek bir söz
söylemesine zaten müsaade etmeyiz. Olursa da, söz hakkınız doğar; ama, rica
ediyorum sizden, lütfen, konuşmacının her sözüne de müdahale etmeyin.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkanım "partinizin
adını değiştirin, adaletli değilsiniz" diyor; ben nasıl cevap vermeyeyim?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisine de "CHP" deniyor. Bundan niye rahatsızlık duyuyorsunuz?!
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Yani, siz nasıl
biliyorsanız, öyle konuşursunuz; onlar da öyle kullanıyorlar; yani, bunda
alınacak bir şey yok.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - O başka bir şey.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı
adına, Sayın Fahrettin Üstün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergi Alınması Hakkında
Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, işin kolayına kaçıp vergilerle
vatandaşın sırtına yük yüklemek, artık kanıksadığımız bir olay olmaya başladı.
Önce, dünyada bir ilke imza atarak, emekliden yüzde 1 kesinti, sonra memura
sıfır zam, işçinin ikramiyesine el koyma, çiftçi desteklemeleri yok ve sonra
da, evi ve arabası olanlardan bu kanunla getirilmek istenen ve getireceğiniz ek
vergi; ama, rantiyeciye, faizciye dokunmak bir yana, 600 küsur milyar liraya
kadar faiz geliri olana da vergi yok. Bu yasayı da siz çıkardınız. Eğer
vatandaşın bir evi varsa, ikinci vergi; bir de külüstür arabası varsa, yine
ikinci vergi; bu mu adalet?!
Değerli milletvekilleri, bu kadar çoğunlukla iktidara
gelen ve bu kadar kısa sürede itibar yitiren ve ne yapacağını bilemeyen başka
bir hükümet yok, olmadı da. Beş aylık sürede çıkardığınız 30'un üzerindeki
yasanın 5'i Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderildi; üstelik,
uyarılarımıza rağmen; ama, bunu bile umursamıyorsunuz, hatalar yapmaya devam
ediyorsunuz.
Ek vergilerle ekonomik istikrar sağlanamaz. Bunu, daha
önce de denediler; ama, başarılı olamadılar. İç ve dışborç bir makas gibi
açıldıkça açılıyor. Aynen diğer sağ partilerin yaptıklarını yapmaya devam
ediyorsunuz.
Sağ partiler derken de bunun tanımını yapmak gerek.
Ansiklopedi karşılığı şöyledir: Eski olandan, kurulu düzenden yana olandır;
yani, eski kurulu düzenden yana... Siz de öylesiniz. Sağcılık, bütün varlıkları
durağan, değişmez, sonsuz, kesin ve saltlık sayan metafizik dünya görüşünün
ürünüdür. Gerçekte, sağcılık, düşünsel değil, çıkarsal bir durumdur, egemen
sınıfın çıkarlarını savunmakla eş anlamlıdır. Tıpkı, 1789 Fransız Devrimi
sonrası "halktan daha fazla vergi toplayalım" diyenlerin
parlamentonun sağında oturduğu -halk zaten bitmiş- "zenginden vergi
alalım" diyenlerin parlamentonun solunda oturduğu, sağ ve solun bu şekilde
ortaya çıktığı o günden bugüne değişen bir şey yok. Niye yok; bugün, AKP
Parlamentonun sağında oturuyor, Cumhuriyet Halk Partisi solunda oturuyor. (AK
Parti sıralarından "ters söylüyorsun" sesleri)
Değerli milletvekilleri, sizler bu kanunu çıkarmakla,
aynı zamanda, Anayasamızın 73 üncü maddesini de ihlal etmiş oluyorsunuz. Bu
maddede, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımının sağlanması için,
yurttaşların da malî güçlerine göre vergi ödemeleri hükmü yer almaktadır.
Kişilerin ekonomik ve sosyal durumlarına göre vergileme yapılması, söz konusu
Anayasamızın 73 üncü maddesi hükmünün bir gereğidir.
Günümüzde malî gücün ana göstergeleri, gelir, servet ve
harcama olarak kabul edilmektedir.
Sayın milletvekilleri, gelir dağılımıyla ilgili olarak,
Devlet İstatistik Enstitüsünün ve çeşitli kuruluşların yaptığı araştırmalar,
dengesizliğin ve bozulmanın giderek arttığını ortaya koymuştur. Bugün, 10 000
000'dan fazla kişinin günlük geliri 1 doların altındadır. Sizin yapmanız
gereken, önce, gelir dağılımındaki adaletsizliği önlemenizdir.
Size bir çağrıda bulunuyorum: Gelin, bir evi, arabası
ve ticarî aracı olan insanlarımızı bu uygulamanın dışında bırakalım; ama, öyle
bir niyetinizin olmadığını, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu
önergeleri kabul etmeyerek göstermiş oldunuz. Artık, insanlarımız merak ediyor,
sıra hangi vergiye gelecek diye ve son günlerde basında çıkan haberlere göre,
memurun maaşına da göz diktiğiniz anlaşılıyor. Beş aylık sürede bu kadar acz
içinde olan bir hükümet, Türkiye Cumhuriyetinin başına geçmemiştir.
Değerli milletvekilleri, bir de ikilem içerisindesiniz.
Önce vergi affını çıkarıyorsunuz, sonra da vergi alıyorsunuz. Bu ne biçim
perhiz, bu ne biçim lahana turşusu! Halk, sizi, zam ve vergi olarak
hatırlayacak; sizin akıbetiniz de, diğer sağ partiler gibi olacaktır.
Değerli milletvekilleri, dün, ek vergi tasarısıyla
ilgili ilk konuşmayı yapan arkadaşım, bu tasarının haksız olduğunu bildiği için
olsa gerek, utana sıkıla bunu savundu.
"Serum lazım" diyorsunuz. Serumla hasta
yaşamaz, yaşatamazsınız. Bir hekim olarak bunu söylüyorum.
Dün burada çok enteresan şeyler de yaşadık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Hiçbir şey yapamıyorsanız,
depremle her şeyini yitiren insanlarımızın bunun dışında tutulmasına olanak
sağlayacak önergemizi kabul etmeliydiniz. Böylece, acıma duygunuzu da
yitirdiğiniz anlaşılıyor. Peki, depremzedeye bile acımayan, halka nasıl
acıyacak?!
Sözlerime son verirken, umutlarını yitirmek üzere olan
halkıma ve ülkeme şunu söylemek istiyorum: Korkma Türkiye, Cumhuriyet Halk
Partisi var!
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.
Şahısları adına ikinci söz, Sinop Milletvekili Sayın
Engin Altay'ın.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli mesai
arkadaşlarım; 105 sıra sayılı Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler
Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun 3 üncü
maddesi üzerinde söz aldım. Bunu şöyle de diyebiliriz: 105 sıra sayılı altta
kalanın canı çıksın kanun tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonunun vur abalıya
vurdukça tozusun raporu üzerinde söz aldım.
Görünen o ki, sizler, 3 Kasım öncesi, buraya gelmek
için, yüce milletimize bol keseden vaatte bulundunuz. Şimdi, devletin
defterini, kalemini, muhasebesini elinize aldınız, biraz şaşırdınız, çare
arıyorsunuz. Ancak, bu anlayışla ve bu mantığınızla, hem iktidarınızı hem de
ülkemizi olumsuz ve zor günler bekliyor. Ekonomik istikrarı sağlamak için, ek
vergi alınmasını öngörüyorsunuz.
Şimdi, ekonomik istikrarı taksici Salih Bilik mi bozdu
da, adam zor şartlara rağmen 450 000 000 vermiş, adamdan bir 450 000 000 daha
alacaksınız ya da ekonomik istikrarı Abdullah Şişek mi bozdu da, adam 75 000
000 Emlak Vergisi vermişken, bir 75 000 000 daha alacaksınız.
Hoş, siz, bu vergileri, bana kalırsa alamayacaksınız.
Daha öncekilerde olduğu gibi, bu da, yine bize ve ülkeye bir şey gösterecek;
yürütme ile yürütmenin başı arasında ne kadar büyük bir iletişim kopukluğunun
olduğunu hep beraber göreceğiz.
Siz ekonomik istikrarın bozulmasına yol açanlardan,
beytülmali talan edenlerden önce bir hesap sorun bakalım. Sordunuz da, böyle
bir hesap sorma niyetiniz oldu da, biz size destek vermedik mi?! Bu konuda
kendinizce bir çekinceniz varsa, biz onu bilemeyiz.
Değerli arkadaşlar, hükümetlerin görevi, milletin
huzurunu, refahını ve istikrar içinde yaşamasını temin ve tesis etmektir.
Milleti, ıstıraba ve sefalete sevk edenlerin, düşürenlerin sonu, geçmişte
çeşitli örneklerle görülmüştür. Bu tarz hükümetlerin sonları peşinen bellidir.
Sayın milletvekilleri, 18 Mart 2003'te, Sayın Başbakan,
buradan, hükümet programınızı okudu. Değerli arkadaşlarım, hükümet programları,
hükümetlerin anayasasıdır; bir büyük avantajı da vardır, kendiniz
hazırlarsınız, bir dayatma yoktur, bir dış yaptırım yoktur; ama, anayasalara
uyulur, anayasalara aykırı hareket edilmez.
Şimdi, bu, Başbakanın okuduğu 59 uncu hükümetin
programının 25 inci sayfasını açacaksınız "vergi reformu ile vergi tabanı
genişletilecek ve marjinal vergi oranları uygun seviyeye indirilecek"
diyeceksiniz -aradan kaç gün geçti; bir ay geçmedi- gelip burada, tekrar, ek
vergi almak için bir kanun tasarısı getireceksiniz... Bu uygun değildir, bu tür
çelişkilere gerek yoktur. Halkımız, her gün, bu yeni çelişkilerinizi de görmeye
devam edecek.
Değerli arkadaşlarım, 14 Nisan 2001'de, Türkiye, Güçlü
Ekonomiye Geçiş Programını uygulamaya başladı ve halen, 58 inci ve 59 uncu
cumhuriyet hükümetleri de, 14 Nisan 2001'de başlatılan Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programını uygulamaktadır. Kaldı ki, bu programın neticesinde, 2001'de eksi 7,5
olan büyüme hızımız, 2002'de artı 7,8 olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altay, sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Toparlıyorum.
Bu program, zor bir programdır; ancak, şimdi, siz,
temel strateji olarak, bu programı halen uyguluyorsunuz; uyguluyorsunuz da,
beceremiyorsunuz. Şimdi, programın mimarı orada oturuyor. Sıkılmanıza gerek
yok, utanmanıza gerek yok, takıldığınız iş ve işlemleri sorarsınız.
HASAN KARA (Kilis) - Kim o, kim?..
ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, bilgi sahibi olmadan
fikir sahibi olmanın bir âlemi de yok. Bakınız, aksi durumda... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
HASAN KARA (Kilis) - Kim o, kim?..
ENGİN ALTAY (Devamla) - Değerli arkadaşlar, İçtüzüğün
157 nci ve 160 ncı maddelerini okuyun, sonra konuşun. Aksi takdirde, Sayın
Başkandan İçtüzüğü uygulamasını rica ederim.
Sayın Başbakan "un var, şeker var, mutfak var;
usta yok, şimdi helva yapılmıyor" dedi. Ben de, bu sefer, biz, undan da
olacağız, şekerden de olacağız, mutfaktan da olacağız diyorum. Usta zaten yok.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, üç kısa
mesajla sözlerimi toparlıyorum. Parlamentomuz, hiçbir zaman, seçimde
şekillendiği gibi bir dahaki seçime ermemiştir. Bunu bilmenizi istiyorum, bu
bir. Türkiye'de büyük umutlarla, azımsanamayacak destekle iktidara gelen
hükümetler, genellikle, birinci yılın sonunda desteklerini ve kamuoyu
kredilerini yitirmeye başlarlar; ancak, Partiniz -bakın bir yere yazın- iktidar
kredisini en erken bitiren cumhuriyet hükümeti olarak Türkiye Cumhuriyeti
siyaset tarihine yazılacaktır.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Çorum... Çorum...
ENGİN ALTAY (Devamla) - 157'yi ve 160'ı okumadan bir
daha laf atmayın; başınız dolaşır.
BAŞKAN - Sayın Altay, teşekkür ederim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, komisyonun bir söz
talebi var.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Sayın Başkan, 3 üncü maddenin matlabında "kanunların uygulama alanı"
şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bunun "uygulanacak kanun
hükümleri" tarzında değiştirilmesinin daha uygun olacağını düşünüyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
Komisyon Başkanımızın önerisiyle beraber maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir; teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdas edilmesine dair
bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısına aşağıdaki maddenin
eklenmesini ve kanun adının eklenen maddeye göre değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
M. Ergün Dağcıoğlu |
Ali Topuz |
Sabri Varan |
|
Tokat |
İstanbul |
Gümüşhane |
|
Faruk Çelik |
Erdoğan Özegen |
Mustafa Özyürek |
|
Bursa |
Niğde |
Mersin |
|
İsmail Bilen |
A. Yekta Haydaroğlu |
Ali İbiş |
|
Manisa |
Van |
İstanbul |
|
Fatih Arıkan |
Enver Yılmaz |
Yahya Akman |
|
Kahramanmaraş |
Ordu |
Şanlıurfa |
|
Veli Seyda |
|
İbrahim Hakkı Birlik |
|
Şırnak |
|
Şırnak |
"Madde- 25.2.2003 tarihli ve 4811 sayılı Vergi
Barışı Kanununun 7 nci maddesinin sonuna aşağıdaki (14) numaralı fıkra eklenmiş
ve 10 uncu maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan "1 ay" ibaresi
"20 gün" olarak değiştirilmiştir.
14.- Bu maddede yer alan asgarî matrah artırımı
tutarları, 27.2.2003 tarihinden itibaren uygulanmak üzere adi ortaklıkların
gerçek kişi ortakları ile kalkınmada öncelikle yörelerde mükellefiyet kaydı
bulunan Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri için yüzde 50 oranında, diğer
illerde ise yüzde 25 oranında indirilerek uygulanır."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 87 nci
maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir: "Görüşülmekte olan tasarı veya
teklifin konusu olmayan sair kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun
teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri işleme konulmaz."
İçtüzüğümüzün ilgili maddesi çok açık olduğu için bu
önergeyi işleme koyamıyorum. Muhalefet ve iktidar partileri bu konuda ortak bir
önerge verdiklerine göre, bunu ayrı bir teklif haline getirdikleri takdirde,
Genel Kurulumuzdan kısa sürede geçer.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, İçtüzüğün aynı
maddesinin bir sonraki bölümünü okuyacak olursak...
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, bir saniye... Eğer görüş
açıklayacaksanız, buyurun kürsüye.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, sizin de ifade
ettiğiniz gibi, İçtüzüğün 87 nci maddesinin ilgili fıkrası, sadece ondan ibaret
değil. Bir sonraki fıkrasından hareket edecek olursak, İçtüzükte böyle bir
imkân verilmektedir. İlgili fıkrada "görüşülmekte olan tasarı veya teklife
konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok
yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açılır" denilmektedir. Yani, bu konu, görüşmekte olduğumuz tasarıyla çok
yakından ilgilidir. İçtüzük, bu şekilde ilişki kurulabilen birtakım
önergelerin, komisyonun salt çoğunluğu temin edilmek kaydıyla
görüşülebileceğini ve ilgili tasarıya veyahut da teklife, bunun monte
edilebileceğini açıkça ifade etmektedir. Şu anda, iki değerli grubumuzdan
müteşekkil komisyon üyelerimizin salt çoğunluğu bulunmaktadır. Salt çoğunluğu
bulunan ve vergi barışıyla çok yakından alakalı, geri kalmış yörelerimizle
ilgili olan çok faydalı, önemli bir önergeyi, Başkanlığın işleme koymasında
zaruret olduğu kanaatini taşıyorum. Şayet, bu konuda, sizlerin tereddüdü varsa,
bunu, Genel Kurulun oyuna bile sunabilirsiniz; bunda fayda söz konusudur.
Bununla ilgili hükmün, biraz önce de burada açık bir şekilde okuduğum gibi,
İçtüzüğümüzde mevcut olması hasebiyle, geçmiş uygulamaları da bilen birisi
olarak ifade ediyorum ki, bu işlemi, burada, çok rahatlıkla Meclis Genel Kurulu
gündemine almalı ve sonuçlandırmalı diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.
Sayın milletvekilleri, konu üzerinde bir tartışma
açmadım; ancak, Sayın Kapusuz'un, kendi görüşlerini Genel Kurula daha net
anlatabilmesi için, yerinden söylemesi gereken konuyu, görüşünü, kürsüde
açıklamasına müsaade ettim, konu bu.
Sayın Kapusuz, sizin sözünü ettiğiniz konu, örneğin
verdiğiniz ikinci önerge, 87 nci maddemizin dördüncü fıkrasına uygun.
Okutmadığım önergeyi, burada görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili olduğu için,
işleme koyacağım; o, uyuyor; ancak, siz de okudunuz. Genel Kurulumuzun daha net
anlayabilmesi için, İçtüzüğün 87 nci maddesinin ilgili bölümünü bir kez daha
okuyorum: "Görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan sair
kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki
değişiklik önergeleri işleme konulamaz." Bu, tamamen buna giriyor; sizin
okuduğunuz bölümde de şöyle deniliyor: "Görüşülmekte olan tasarı veya
teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan -konu tutuyor; komisyonun
bize sunduğu metinde de yer almıyor- ancak tasarı veya teklif ile çok yakın
ilgisi bulunan." Verdiğiniz ikinci önerge, tasarıyla çok yakın ilgili
olduğu için, onu işleme koyacağım; ama, bu, ayrı, tasarı metnine yeni bir madde
ekliyorsunuz. Görüştüğümüz tasarı, Vergi Barışı Kanunu değil ki, siz, Vergi
Barışı Kanununda bir değişiklik yapıyorsunuz. O nedenle, bunu, üzülerek işleme
koyamıyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, yalnız,
zabıtlara geçmesi için bir şey daha ilave etmek istiyorum: Eğer, komisyon, salt
çoğunluğuyla toplanabiliyorsa, bu kanunu çerçeve kanun haline getirir, birkaç
tane kanunda, farklı kanunlarda bile değişiklik yapılmasına imkân sağlayabilir.
Dolayısıyla, bunu, çerçeve kanun haline getirmek mümkün; komisyonun çoğunluğu
burada. Dolayısıyla, bunu, buraya monte etmek mümkün.
Takdir size ait; ama, geçmişteki uygulamalardan da
bunun örneklerini arkadaşlarımız size sunabilirler. Bu, çerçeve kanun haline
bile getirilebilir, o şekliyle bile uygulamaya konulabilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.
Zaten ikinci önergenizde komisyonun salt çoğunluğunu
arayacağım; yani, o, ona girer.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısına aşağıdaki maddenin
eklenmesini ve kanun adının eklenen maddeye göre değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Faruk Çelik |
Ali Topuz |
Recep Koral |
|
Bursa |
İstanbul |
İstanbul |
|
Nusret Bayraktar |
İsmail Bilen |
Fatma Şahin |
|
İstanbul |
Manisa |
Gaziantep |
|
Ahmet Yeni |
Fatih Arıkan |
Ünal Kacır |
|
Samsun |
Kahramanmaraş |
İstanbul |
|
|
Fahri Keskin |
|
|
|
Eskişehir |
|
"Kaldırılan hüküm
Madde- 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi
Kanununun mükerrer 38 inci maddesinin dördüncü fıkrasının son cümlesi
yürürlükten kaldırılmıştır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Söz vereceğim, yalnız, bir saniye...
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 87 nci maddesinin
dördüncü bendi aynen şöyle: "Görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu
kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açılır." Bu bende dayalı olarak bu öneriyi işleme alıyoruz.
Sayın Başkan, salt çoğunluğunuz var mı; söz de sizin;
buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Sayın Başkanım, ben, öncelikle birinci önergeyle ilgili söz talep etmiştim;
ancak...
BAŞKAN - İllâ konuşmak istiyorsanız, buyurun; ama, o
maddeyi geçtik.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
...ancak, birinci önergenin içeriğine baktığımızda, kalkınmadaki öncelikli
yörelerde Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleriyle ilgili bir düzenlemedir;
yani, vergi kanunu şeklindedir. Dolayısıyla, vergi kanunu değildir diye gündeme
alınmamasının ben doğru olmadığını düşünüyorum; yani, tekrar gözden geçirilirse
yararlı olur diye düşünüyorum Sayın Başkanım, bir sonraki maddede.
BAŞKAN - Teşekkür ederim, o sizin görüşünüz; bu madde
üzerinde görüşünüz varsa onu alayım.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Ama, içeriğinde bu net olarak görülüyor.
BAŞKAN - Efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Önergenin içeriği okunduğunda, gerekçesi okunduğunda zaten vergi yasası olduğu,
vergisel bir düzenleme olduğu net olarak görülüyor; yani, bunda şüphe yok.
İkinci önerge konusunda da, zaten yeterli çoğunlumuz
vardır, kabul ediyoruz.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.
Hükümet?...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Kabul
ediyoruz efendim; yalnız, birinci önergeyle ilgili, ben de, müsaade ederseniz
görüşmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Başkan, konu kapandığı için, onu işleme
koyamıyorum.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Sayın Başkan, niye
kapandı?! Niye kapansın?!
BAŞKAN- Bu işleme aldığımız önergeyi oylarınıza
sunuyorum...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Sayın Başkan, kapatmaya
çalışıyorsunuz; kapanmadı Sayın Başkan!..
BAŞKAN- Yeni bir madde olarak, 4 üncü madde olarak
eklenmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 5- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN- Söz isteyen?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, tümünü oylamadan önce, oyunun
rengini belirtmek üzere, Sayın Orhan Eraslan'a söz veriyorum; aleyhte
konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Eraslan. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde)- Sayın Başkan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin değerli üyeleri; Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler
Alınması Hakkında Kanun Tasarının tümü üzerinde oyumun rengini gerekçeleriyle
açıklamak için, İçtüzüğümüzün 86 ncı maddesi gereğince söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi ve ulusumuzu saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, hükümet tarafından hazırlanarak
Yüce Meclise sevk edilen bu kanun tasarısına neden ret oyu vereceğimi,
tasarının sebebini, konusunu, maksadını niteliğini, tekniğini ve anayasal
durumunu gerekçeleriyle arz etmeye çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, kuşkusuzdur ki, en zor işlerden
biri vergi kanunları yapmaktır. Bu bağlamda da, dikkatli ve ölçülü bir lisan
kullanarak, hükümetin bu tasarısını eleştirmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, tekrardan kaçınmak için, iktidar
partisinin muhalefette iken vergileri nasıl indirecekleri konusundaki afakî ve
ölçüsüz vaatlerinden söz etmeyeceğim; bu konu, dün konuşan Cumhuriyet Halk
Partisinin değerli milletvekillerince ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Bu Vergi
Kanunu neden çıkarılmak isteniyor; onu, incelemek istiyorum. Hükümet
gerekçesinde "ekonominin istikrarlı bir yapıya kavuşturulması ve borç
stokunun gayri safî millî hâsılaya oranının azaltılması suretiyle
sürdürülebilirliğini temin bakımından faizdışı fazla hedefinin
gerçekleştirilmesi en temel unsuru oluşturmaktadır. Bu nedenle, ek gelir
artırıcı tedbirlerin alınması gerekmektedir" denilmektedir. Yani, faizdışı
fazla hedefi olan yüzde 6,5'i tutturmak için ilave tedbir olarak gelir artırıcı
politika uygulanıyor.
Değerli milletvekilleri, kuşkusuzdur ki, devletin en
temel, en sağlam, en doğru gelir kaynağı da vergilerdir. Bu açıdan,
Anayasamızın 73 üncü maddesinde vergiyi, hem bir temel ödev olarak koymuş hem
de vergi yükünün adaletli ve dengeli olarak dağıtılmasını öngörmüştür.
Değerli milletvekilleri,
Anayasamızın bu hükmü karşısında getirilen Vergi Yasasına, dengeli ve adil bir
vergi yasası demek mümkün müdür; bunu, sizlerin vicdanına bırakıyorum. AKP
iktidarı da, kendinden öncekiler gibi dolaylı vergilere yüklenmiş, vergi
dağılımındaki dolaylı vergilerin payı çok yükselmiştir.
Bildiğiniz gibi, dolaylı vergiler, yani zamlar,
dünyanın en haksız vergileridir. Sadece 58 inci ve 59 uncu hükümet zamanında
akaryakıta 16 kez zam yapılmıştır. Beni bağışlasınlar, Sayın Maliye Bakanımızın
adı, halk arasında "Kemal Unakıtan" yerine "Kemal
zamakıtan"a dönüşmüştür.
AHMET IŞIK (Konya) - Yanlış!.. Yanlış!.. Yanlış!..
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
herhalde, zam yapmada şampiyon olduklarını fark etmiş olacaklar ki, bu defa
dolaylı vergileri fazla kaçırdık, haydi biraz da dolaysız vergi koyalım
demişler. Bu yaklaşım, belki prensip olarak doğrudur; ama, başlanılan nokta
gelir olmayıp, servet unsurları olarak alınmıştır. Vergi tabanını bu şekilde
genişletecekleri ümidine kapılmışlardır. Bu arada, servetin bütün unsurları
vergilendirilmemiş, sadece ilk akla gelen, kolay olan unsurları, yani, motorlu
taşıtlar ve emlak vergilendirilmiştir. Örneğin, menkul, diğer servet unsurları
ve faiz gelirleri vergidışı tutulmuştur.
Değerli milletvekilleri, bu şekilde, sözümona bir
defaya mahsus yapılan -yalnız, bu bir defalar hiç bitmedi- vergilendirme adil
değildir, dengeli değildir. Anayasamızın 5 inci maddesine, 10 uncu maddesine ve
73 üncü maddesine de aykırıdır.
Ayrıca, bu şekilde vergi adaleti sağlanamayacağı gibi,
vergi tabanını genişletmek de mümkün değildir. Hükümet, hatalı bir vergi
politikasıyla, maliyeci deyimiyle, kümese yeni kazlar koyacağına, kümesteki
kazları tekrar tekrar yolmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız?..
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, vergi
adaleti ve vergi yükünün dengeli biçimde dağıtılması, ancak ve ancak, Gelir
Vergisinin vergi dağılımındaki payını artırmakla olur. Bunun için, kayıtdışı
ekonomiyi kayıtiçine almanız gerekir, etkin ve dinamik bir maliye idaresi,
vergi idaresi kurmanız gerekir, sigorta prim oranlarını düşürerek, kaçak
çalışmayı önlemeniz gerekir, vergi oranlarını düşürerek, vergi tabanını
yaymanız gerekir; ancak, ne yazık ki, hükümet, tutarlı bir vergi politikası
yerine, günü kurtarma peşindedir. Bu tür yaklaşımlarla Türkiye'yi düze çıkarmak
mümkün değildir.
Bu mükerrer Emlak ve Motorlu Taşıtlar Vergisinden
beklenen gelir -1 katrilyon 100 trilyon lira Motorlu Taşıtlar Vergisi, 650
trilyon lira da Emlak Vergisi olmak üzere- toplam 1 katrilyon 750 trilyon
liradır. Faiz oranlarının 10 puan düşmesi dahi, bu gelirden daha fazlasını
getirebilmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002 yılında 57 nci hükümetten
devraldığı seviyeyi koruyabilseydi, daha fazla gelir elde edecekti. Faiz
oranlarının yükselmemesi için, hükümetin kararlı politika izlemesi, laf
üretmemesi yeter, Sayın Başbakanımız diline hâkim olursa yeter.
Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet
Halk Partisinin, tek bir evi olanın ekvergiden muaf tutulması ve deprem
bölgesinin Emlak Vergisinden muaf tutulması doğrultusunda verdiği önergelerin
kabul edilmemesi; keza, taşımacılık amacıyla kullanılan ticarî araçların
vergiden muaf tutulması önerisinin kabul edilmemesi yanlıştır ve sosyal devlet
ilkesiyle bağdaşmaz.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, deprem
bölgesindeki konutun bir servet unsuru olması tartışmalı hale gelmiştir.
Ayrıca, ticarî kullanılan motorlu taşıtlar bir servet unsuru olmayıp bir iş
aracıdır. Zaten 16 defa akaryakıta hükümetinizin yaptığı zam şoför esnafını
büsbütün ezmiştir. Evine ekmek götüremeyen bu insanların iş araçlarını bir
servet unsuru sayarak fahiş vergi talebi, mükerrer kazanç vergisi
niteliğindedir.
Değerli milletvekilleri, bugünkü koşullarda, ortalama
bir ev, bir otomobil, lüks olma ötesinde, zorunlu bir beşerî ve medenî
ihtiyaçtır.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan, süreye bakınız.
BAŞKAN - Sayın Eraslan, sözünüzü tamamlar mısınız
lütfen.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
Bu duble vergiler sebebiyle, artık, onbinlerce memur
ailesi, işçi ailesi, emekli, küçük esnaf, sanatkâr, serbest meslek sahibi
kişiler mütevazı otomobillerini satmak zorunda kalacaklardır. Bu insanlar,
sizlerin ve hiç günahımız olmadığı halde, bizlerin, ana ve babalarına rahmet
okumayacaklardır. Gelin, bu hukuka aykırı adaletsiz vergiyi reddedelim.
Değerli arkadaşlarım, bu vergi, servetin bütün
unsurlarını kapsayan bir vergi değildir. Kolay ve hızlı elde edildiği için,
sadece, motorlu taşıt ve emlaki kapsamaktadır.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, kaç dakika oldu?
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bu noktada, konusu,
bulduğundan bulduğunu alır biçimine dönüşmektedir. Servet sahibi bir kişiyle,
bir gariban kamyon şoförü veya taksi şoförü aynı şekilde vergilendirilmektedir;
bu durum, devlete güveni sarsar, vergi ahlakını yok eder.
Değerli milletvekilleri, bu vergilerin uygulamasında da
çok büyük sorunlar olacaktır. Üzerinde hiç çalışılmadan getirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Eraslan...
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sayın Başkanım, bir örnek
vereceğim.
BAŞKAN - Sayın Eraslan, bir saniye.
5 dakikalık süre için 4 dakikalık eksüre verdim;
lütfen, tamamlayınız.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - 10 dakika Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır, 5 dakika.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - 10 dakika olarak biliyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - 5 dakika... Lütfen, son sözlerinizi söyleyin.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bu vergilerin uygulanmasında
da birtakım sıkıntılar olacaktır. Bir örnekle anlatacak olursak... (AK Parti
sıralarından gürültüler) Dinleyin arkadaşlar. Ocak 2003 tarihinde otomobili
olup, bunun birinci taksitini ödeyen kişi, otomobilini Şubat 2003 tarihinde
satmışsa, kanun da Nisan 2003'te yürürlüğe girdiğine göre, ekverginin birinci
taksitini kim ödeyecektir? Yasa çıktığında, yani, Nisan 2003 tarihinde eski
malik taşıt sahibi değildir; dolayısıyla, bunun yönünden vergiyi doğuran olay
yoktur. Yeni malik ise, Motorlu Taşıtlar Vergisinin birinci taksitini ödeme
zamanında, yani, Ocak 2003 tarihinde ödediği için, birinci taksitin katını
ödemek zorunda değildir. Bu ihtilafların çıkacağı gözetilmeden, düşünülmeden
yasa konulmaya çalışılmaktadır.
Görüldüğü gibi, vergi toplamak... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, bir şey demiyoruz,
sabırla bekliyoruz!
BAŞKAN - Sayın Eraslan...
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Görüldüğü gibi, vergi
toplamak, iane toplamaya benzememektedir; bir ciddiyet, bir denge, bir adalet,
bir vergi politikasını gerektirmektedir. Adaletsiz ve bir koyundan iki post
çıkarma anlayışına dayanan bu vergi yasa tasarısına, biz, Cumhuriyet Halk
Partililer olarak ret oyu vereceğiz.
Yüce Meclisi ve Yüce Ulusumuzu saygıyla selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, grup adına mı
konuştular?!
BAŞKAN - Bir saniye...
Konuşmacı sayın milletvekillerinden rica ediyorum;
benim hoşgörümün de ötesinde, Genel Kurulun hoşgörüsünü kimse istismar etmesin.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Tasarı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Son oylamayı yapmadan önce, 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 17.18
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati
: 17.34
BAŞKAN :
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER
: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 61 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3. - Ekonomik
İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 105) (Devam)
BAŞKAN - Tasarı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım. Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Ekonomik İstikrarı
Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama
sonucunu açıklıyorum:
Katılan milletvekili sayısı |
: |
339 |
Kabul |
: |
248 |
Ret |
: |
88 |
Çekimser |
: |
3 |
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) (1)
Sayın milletvekilleri, oturmanız halinde
görüşmelerimize devam edeceğiz. O nedenle, sayın milletvekillerinin yerlerine
oturmalarını rica ediyorum.
Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir
Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
4. - Jandarma
Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı
ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/401) (S. Sayısı : 74) (2)
(1) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
(2) 74 S.
Sayılı basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon?.. Yerinde.
Komisyon raporu 74 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Ülkü. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir
Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum.
Çağımızın en önemli hassasiyetlerinden biri, insan
hakları mefhumudur. Demokratikleşmenin ve insana verilen önemin artışı,
beraberinde, insanın doğal olarak sahip olduğu hakların, yani, insan haklarının
önünü açmıştır.
İnsan hakları deyimi, geniş kapsamlıdır. İnsan
haklarının, bir yandan devlet organlarına karşı korunmasını, diğer yandan da,
çok boyutlu olan insan kişiliğinin gelişmesini içermesi gerekir.
İnsan hakları deyimiyle, tüm insanlara tanınması
gereken haklar anlatılmak istenir. Bilindiği gibi, devlet aygıtlarının
yaşamımızı tüm yönleriyle kuşatması, bireyi çok devasa bir aygıt olan devlet
karşısında yalnız ve savunmasız bırakmaktadır. İşte bu yüzden, insan hakları,
devlet ile birey arasındaki eşitsiz güç dağılımını dengeleyecek mekanizmaları
sağlayan bir araç konumundadır.
İnsan hakları, 1961 ve 1982 Anayasalarında "temel
haklar" deyimiyle, kişi güvenliği, inanç, vicdan, basın ve dernek kurma
gibi temel hakları; mülkiyet, miras, dolaşım, konut hakkı gibi de sosyal,
ekonomik ve kültürel haklar kapsamında kendini gösterir. Bu durum, kişinin hem
bireysel hem de sosyal anlamda devlet tarafından korunmasını zorunlu kılar.
Yine, bildiğiniz gibi, genel kolluk kuvvetleri,
devletin vatandaşı ile doğrudan temas ettiği etkili bir organdır; devletin, zor
tekeli olarak faaliyet göstermesinin aracıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan hakları,
insanca bir düzen kurma çabalarının bir parçası olmuştur. Bu nedenle,
Türkiye'de demokrasinin kurumsallaşması çerçevesinde, 1985 yılında yürürlüğe
giren 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununa "Gözaltına
alınanların yeme, içme ve ihtiyaçlarına ve nakillerine ait masraflar Emniyet
Genel Müdürlüğü bütçesine konulacak ödenekle karşılanır" ifadesi, 1992
yılında eklenmiş ve bu önemli ihtiyaç karşılanmıştır. Genel kolluk
kuvvetlerinin şehir merkezlerinde görev yürüten polis teşkilatı bu düzenlemeyle
ihtiyacını gidermiş olmasına rağmen, kolluk kuvvetinin diğer önemli birimi olan
Jandarma Komutanlığı için böyle bir düzenleme yapılmamıştır.
İnsanî gereksinmelerin devlet tarafından karşılanması
çok doğal bir olgudur. Bu nedenle, komisyondan geçerek önümüze gelen bu
maddeyi, şahsım ve grubum olarak, olumlu karşılamaktayız.
Ancak, şu anda görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin
yanı sıra, ülkemiz insanları, birçok insan hakkı ihlaliyle boğuşmaktadır.
İnsanlarımızın daha mutlu ve rahat yaşayabilmelerini güvence altına alabilmek
için, ivedilikle bu sorunları giderecek düzenlemeleri yerine getirmeliyiz.
Böyle bir iradeyi, kendi insanımızın iyiliği doğrultusunda göstermek, hem
ülkemiz içinde huzuru sağlamada etkili olacak hem de uluslararası arenada
saygınlığımız artacaktır. Mesela, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri
Bakanlığının insan hakları raporu, biraz sonra aşağıda bahsedeceğim kötü
hususları rapor edemeyecek ve ülkemizin daha saygın, kendi yasalarımızda ve
davranış biçimlerimizde daha onurlu bir yerde olmamızı beraberinde
getirecektir.
64 sayfalık bir rapor hazırlamış olan Amerika Birleşik
Devletleri Dışişleri Bakanlığı, ülkemiz için, raporda, birkaç alanda iyileşme
olmasına karşın, gücün aşırı bir biçimde kullanılması ve işkence nedeniyle bazı
ciddî sorunların devam ettiği ifadelerine yer vermiştir. Ayrıca, raporda,
kadınlar ve çocuklara yönelik şiddetin ciddî bir sorun olmayı sürdürdüğü, gözaltına
alınan kadınların yüzde 99'una bekâret kontrolü yapıldığı, töre cinayeti
kurbanı kadınların halen var olmaya devam ettiği, çocuk işçi çalıştırılması ve
insan kaçakçılığının sorun olmaya devam ettiği, örgütlenme ve dernek kurma
özgürlüğünün artacağı yerde kısıtlandığı belirtilmiştir. Avrupa Birliği uyum
yasalarıyla birlikte bu engellere de bir an önce çözüm bulmak zorunda
olduğumuzu, uluslararası saygınlığımız açısından önemli görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Jandarma
Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa eklenmesi öngörülen ve komisyonda kabul
edilen rapora, elbette ki, demin de ifade ettiğim gibi, sıcak bakıyoruz; hatta,
geç kalmış bir önlem olarak görüyoruz. Keşke, nüfusumuzun bir çoğu, hiç değilse
yarısının köylerde oturduğu dönemlerde böylesi bir yasa çıkarılmış olsaydı.
İçişleri Komisyonumuzun hazırlamış olduğu yasa tasarısında bu durum da ele
alınıyor. Tasarıyla, jandarmanın gözaltına aldığı kişilerin yeme, içme
ihtiyaçlarına ve nakillerine ait masrafların, Jandarma Genel Komutanlığı
bütçesine konulacak bir ödenekle karşılanması yoluna gidiliyor. Böylece, insan
hakları açısından ve devletin görevleri açısından önemli bir noksanlık
giderilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir önemli görev
de... Burada, çeşitli zamanlarda arkadaşlarımız konuşurlarken, AKP sıralarından
kendilerine sataşıldığını görmekteyiz. Bizce önemsiz görülen; ama, kendilerince
önemli görülen, parti adının telaffuzu konusunda uğultular duyulmaktadır. Oysa,
hem AKP Grubu içinde hem de CHP Grubu içinde Türkçe yazım kılavuzunu ve
geleneklerini bilen birçok arkadaşımız vardır. Buna göre, İçişleri
Bakanlığına...
BAŞKAN - Sayın Ülkü, bir saniye...
Sayın Ülkü, konumuz jandarmayla ilgili. O nedenle, yeni
bir usul tartışması... Yani, isim öyle olur, böyle olur; lütfen, o tartışmaya
girmeyelim. Siz, konu üzerindeki görüşlerinizi açıklayın.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Peki efendim.
...verilen dilekçedeki gibi değil, yazım kılavuzunda
belirtilen şekilde, nasıl Cumhuriyet Halk Partisine CHP diyorsak, Adalet ve
Kalkınma Partisine de AKP demek, yazım kurallarına uygun bir okunuş biçimi
olacaktır. (AK Parti sıralarından gürültüler)
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Usule uygun değil.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Siz, hiç, TBMM'ye TBM Meclisi
diyebilir misiniz?!
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Biraz saygılı olun!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
Sayın konuşmacıyı uyardım, konuya gelecek.
Buyurun Sayın Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Ad üzerinde durmak yerine...
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Biz durmuyoruz, sen
duruyorsun!
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Ad üzerinde durmak yerine...
Konuya dönüyorum arkadaşlarım.
Ad üzerinde durmak yerine, demin, Ankara
Milletvekilimiz Sayın Yakup Kepenek ve arkadaşlarının -ki, benim de içinde
imzam var- özelleştirme konusunda verdiği önerge üzerinde biraz durmuş olsalar,
Türkiye'de neler olup bittiğini daha iyi görebilme şansını elde edebilmiş
olacaklardır.
Arkadaşlarımızdan, grup başkanvekillerinden Sayın Salih
Kapusuz'un, geçen gün, bu kürsüden söylemiş olduğu bir cümleden yola çıkarak
hatırlatmak istiyorum ki, sosyaldemokratlar hiçbir zaman sermaye düşmanı
olmamışlardır. Bunu, özellikle belirtmek istiyorum. Böyle bir savunuya da
ihtiyaçları yoktur. Sosyaldemokratlar, yoksullukta değil, varsıllıkta eşitlik
ararlar. Sosyaldemokrat nitelemesinin ardında da bu vardır. Belki,
farklılığımız, tüccar devlet tanımlamasında olabilir. Biz, sosyal devlet deriz,
sizler de tüccar devlet felsefesiyle ülkeyi yönetmek isteyebilirsiniz.
Hatırlarsınız ve bilirsiniz ki, Amerika Birleşik
Devletlerinde bir özgürlük heykeli vardır. Bu heykel, aynı zamanda liberalizmin
simgesidir ya da başka deyimle, kapitalizmin simgesidir veya "bırakınız
yapsınlar, bırakınız geçsinler"in, o felsefenin simgesidir.
Amerika Birleşik Devletlerindeki bu sistemin, varsıllar
ile yoksullar arasında uçurum yarattığını, sefaletin ve zenginliğin çok
belirgin yaşadığını gören Marks ve Engels, bu yapılanmayı, eşitsizliği gidermek
için adaletli bir gelir dağılımını sağlamak doğrultusunda, özel mülkiyetin
böylesine bir uçuruma yol açtığını, kendi felsefelerinde -ki, adına "Marksist felsefe"
deniyor- bilimsel bir dille tanımlamıştır; liberalizme karşı sosyalizmi, bir
devlet modeli olarak öngörmüşlerdir. O da, başta, Sovyetler Birliği olmak
üzere, bazı ülkelerde uygulanmaya çalışırken... (AK parti sıralarından
gürültüler)
KERİM ÖZKUL (Konya) - Sayın Başkan, konuya gelsin.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir saniye...
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - ...Sovyetlerdeki reel sosyalizm
deneyimi, özgürlüklerden ve insanlardan uzak olduğu için uygulanamamıştır; ama,
sosyal demokrasi ise, liberalizmin ve
sosyalizmin yapısının toplumun ihtiyaçlarına cevap vermediğini gördüğünden,
üretimi artırıcı tüm dinamikleri yaşama geçirerek, kapitalizmin acımasızlığını
ve sosyalizmin üretim araçlarını kamulaştırmasını benimsemeyerek, sosyal
devleti öne çıkararak, gelir dağılımının uçurum olmayan adaletli bir yapıya
kavuşturulmasını benimsemiş "insan hakları, ancak ve ancak, sosyal
devletin olduğu yerde yeşerebilir" ilkesini benimsemiştir. Yani, eşitliği
gözeten bir anlayışla, zenginliğin dağıtıldığı bir dünyada insan hakları yeşerebilir.
Bunun karşısında, insandan uzaklaşmış bir devlet aşığı zihniyeti ise, bırakın
insan haklarını, insanlığı bile unutturabilir.
Değerli
arkadaşlarım, özetlemek gerekirse, sanayiin bulunduğu yerde emek vardır, emeğin
olduğu yerde üretim vardır, üretimin olduğu yerde de ekonomi vardır, zenginlik
vardır, emek ve sermayenin olduğu yerde de insan vardır, insanın olduğu yerde
de örgüt vardır, örgütün olduğu yerde de sosyalleşme vardır, sosyalleşmenin
olduğu yerde de demokrasi vardır; onun ismi de sosyal demokrasidir, yani,
Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
alkışlar[!]) Jandarma, bunun bir parçasıdır. (AK Parti sıralarından gülüşmeler,
alkışlar[!])
Siz, sosyal demokrasinin böylesine evrensel ilkelerinin
dışında, sosyal demokrasiyi, bu kürsüden değişik biçimde tarif etmeye
çalışırsanız, bizim de, tabiî ki, bunlara cevap verme hakkımız doğar. Ben de, o
nedenle cevap vermeye çalıştım.
Ayrıca, siz, özelleştirme konusunda bugün Türkiye'de
olup bitenlerin farkına varmazsanız, özelleştirmeyle ilgili bazı konuları
sizlere hatırlatmak kürsüde bulunan hatibin hakkıdır diye düşündüğüm için bazı
şeyleri söylemeye çalıştım. Söz gelimi, şu "PETKİM patlayacak"
haberi, bugün, basının hemen hepsinde var olan bir haberdir ve PETKİM işçileri
üç gündür işyerinden çıkmamaktadır. Bunların da, herhalde, tarafınızca dikkate
alınarak, özelleştirme konusundaki bu tavrınızı biraz gözden geçirerek, daha
insaflı davranacağınızı umuyorum.
Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yalova
Milletvekili Sayın Şükrü Önder; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; benden önceki konuşmacı arkadaşım, Jandarma
Teşkilatıyla ilgili söz aldığını ifade etmişti; ancak, her nedense,
liberalizmden bahsetti, sosyalizmden bahsetti, özelleştirmeden bahsetti, bir
türlü Jandarmaya gelip de, Jandarmanın ne istediğinden bahsedemedi. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Tabiî, amacını anladım. Şöyle anladım: Buraya kürsüye
çıkan CHP'li bütün milletvekili arkadaşlarımız, ille bir sataşma olsun istiyor.
Biz, sabrettik, sevgili kardeşimize sataşmayalım dedik; ama, bayağı bir şey
konuşmamasına rağmen, kendisine sataşılmadan indiği için, bilemiyorum bundan
sonra nasıl davranacaktır ve kendisine teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, söz
alışımızın amacı, 74 sıra sayısıyla görüşülen Jandarma Teşkilat, Görev ve
Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı; amaç budur. Bu
tasarıyla eklenen madde, yakalanan suçluların iaşe bedelleriyle ilgilidir.
Malumlarınız, ülkemizde asayiş, İçişleri Bakanlığınca
sağlanmakta; İçişleri Bakanlığının bünyesinde de, emniyet ve jandarma teşkilatı
bu görevi yürütmektedir. Tabiî, meskûn sahalarda emniyet teşkilatı bu görevi
üstlenmekte, gayri meskûn sahalarda jandarma teşkilatımız bu görevi
yürütmektedir. Jandarma teşkilatının -bu görevi yürütürken- 901'i ilçe
merkezlerinde olmak üzere, toplam 2 774 karakolu mevcuttur; burada belirli
sayıda personeli mevcuttur ve bir yıl içerisinde olayların soruşturulması
nedeniyle gözaltına alınan suçlu sayısı, yaklaşık 25 000 civarındadır.
Yakalanan 25 000 civarında suçlunun gözaltında tutulması, nezarette 1 gün
kalması mecburîdir; kaldı ki, toplu olaylarda, yapılan son değişikliklerle 4
gün kalıyorlar; ancak, bundan önceki uygulamalarda 10 gün, hatta 15 gün
kalabilmekteydiler. Yakalanan bu suçluların iaşe bedelleri, gerçekten o
karakollarda büyük bir sorun olmaktaydı; çünkü, bununla ilgili bütçeye konulmuş
bir ödenek yoktu. Bunu nasıl karşılıyorlardı; jandarma erlerinin istihkakından
karşılıyorlardı. Jandarma erlerinin istihkakı, tayın bedeli olarak
verilmektedir ve bu tayın bedeli kendilerine nakdî olarak ödenmektedir; yani,
bu demektir ki, oradaki eratın kendisine verilen yemek parasının bir kısmı
suçlulara ayrılmak suretiyle, bu açık giderilmek isteniyordu; yasada böylesine
büyük bir boşluk vardı. Getirdiğimiz tasarıyla, bu boşluk kaldırılıyor ve
bütçeye bununla ilgili bir ödenek konuluyor; ki, yerinde bir uygulamadır.
Emniyet teşkilatıyla ilgili kanunda yapılan değişiklikle, yakalanan suçluların
iaşe bedelleri, bütçeye konulan belli bir ödenek tarafından karşılanmakta ve bu
sorun, böylece giderilmektedir.
Uygulamanın, jandarma teşkilatına büyük bir rahatlık
getireceğini düşünüyorum. AK Parti Grubu adına, tasarıya olumlu oy vereceğimizi
bildirir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Önder.
Şahısları adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa
Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüştüğümüz Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısı üzerinde, kişisel söz aldım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu ek madde -Grubumuz adına konuşan
arkadaşımızın da söylediği gibi- gerçekten, insan haklarına, sosyal devlet
anlayışına uygun, bizim de doğru bulduğumuz, bir boşluğu dolduran ektir.
Türkiye, özellikle, bu gözaltı ve nakillerde, acılardan geçmiştir. Özellikle,
sıkıyönetim dönemlerinde, anımsarsanız, 12 Eylül sonrası, altı aya varan bir
tutuklama ve gözaltı süreleri vardı. O altı ay, bir altı ay daha uzatıldığı
zaman, insanların ocağı söndürülürdü.
Bu Jandarma Yasasına bir ek maddeyle, bir boşluk
dolduruluyor; ben, bu vesileyle, bir başka boşluktan da söz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bu gözaltı ve tutukluluk süreleri, türkülere
konu olmuştur, bunun için türküler yakılmıştır. İnsanlar, çok acılardan geçti;
işinden, ekmeğinden oldu. Özellikle güvenlik soruşturması nedeniyle, sınav
hakkını kazandığı halde, salt güvenlik soruşturmasını geçemedi diye, insanlar
işe alınamadı. 1994 yılında bu Meclisten bir yasa çıktı ve o yasayla, yargı
kararı olmaksızın insanların güvenlik soruşturmasına tabi tutulamayacakları
belirtildi doğruydu bu; çünkü, orada bir karakol komutanının, bir muhtarın
sözüyle sakıncalı kişi denilmişti ve insanlar işe sokulmamıştı. O yasa 1994
yılında çıkarılırken, bir ek geçici 5 inci madde eklendi.
Değerli arkadaşlar "orada, bu kanunun hükümleri
Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli asker ve sivil personele ve emniyet
hizmetlerinde çalışanlara uygulanmaz" deniliyordu. Yani, siviller için
getirdiğimiz o güzel karar, hatta geçmişe dönük, 1980 sonrası kimi hakların
verilmesi, maalesef 1994'ten bu yana jandarmada, askerde ve emniyet
teşkilatında uygulanmakta, eski hüküm aynı acımasızlıkla uygulanmaktadır. Bir
kişi, ikinci derecede akrabasından dolayı sakıncalı bulunursa, o kişi, o
hakkından maalesef yoksun kalmaktadır.
Bakın, bir örnek vermek istiyorum size, geçenlerde,
burada Beytepe Jandarma Okulunda okuyan Denizlinin Çivril İlçesinden Evrim
Cindemir adlı bir çocuk; iki yıllık yüksekokulu bitirmiş, savcılıktan sabıkası
olmadığına ilişkin belgesini, kaydını almış gelmiş ve sekiz aydır burada
başarıyla okuyor; üç ay sonra da okulu bitirecektir; güvenlik soruşturmasını
geçemediği gerekçesiyle sekiz ay sonra bu arkadaşın ilişiği kesildi. Babası bir
öğretmendi, öldü -ben yakından tanıyorum- bir öğretmen kardeşi var, onun da
mahkemeden hiçbir cezası yok; yalnız, yasaların tanıdığı öğretmen Sendikalarına
üye.
Değerli arkadaşlar, şimdi, ben, bunu, derhal İçişleri
Bakanına ilettim. Sayın Bakanım, Denizli'nin Çivril İlçesinden Evrim Cindemir,
sekiz aydır burada, başarıyla okuyor; ama, ikinci derecede, yani,
akrabalarından dolayı, güvenlik soruşturması daha yeni tamamlandığı için
-bakın, başlangıçta değil, sekiz ay sonra tamamlandığı için- bu arkadaşımızın
okulla ilişiği kesildi. Sayın Bakan ilgi gösterdi; ne yapalım, yönetmelik
böyle, yasa böyle dedi; komutana ve ilgili yerlere telefon açtım... İçimden,
yasa önerisi vermek geldi.
Şimdi, AKP'li arkadaşlara sesleniyorum; tabiî, bu
gözaltına alınanlara yemek verilmesi, nakiller dolayısıyla masraflarının
devletçe karşılanması çok doğru bir anlayış, sosyal devlete uygun bir anlayış;
ama, daha büyük boşluklar var; özellikle, güvenlik soruşturması nedeniyle,
ikinci dereceden dolayı... Bakın, ben hukukçu değilim; ama, cezaların şahsîliği
ilkesi vardır ve üstelik, o ikinci derecede sakıncalı olanlar da, yasal
haklarını kullanabilmektedirler. Ben, kendi mensupları için (birinci derecede
kişi için) belki, askerin, polisin, bir güvenlik soruşturmasına tabi
tutulmasını uygun bulabilirim; ama, hâlâ, akrabası sakıncalıdır diye, bir
kişinin, hakkından, hem de kazanılmış bir hakkından yoksun bırakılmasın kabul
etmiyorum değerli arkadaşlar, doğru değil diyorum. (AK Parti ve CHP
sıralarından alkışlar) Hâlâ, 12 Eylülün boşluklarının tamamlanmadığını
görüyorum.
Onun için, keşke, anayasa değişiklikleri, yasa
değişiklikleri, böyle küçük ekler biçiminde değil... Yani, gözaltına
alınanların bir yemek parasının, isteği dışında nakledilenlerin bir nakil
parasının devletçe karşılanması güzeldir; ama, değerli arkadaşlar, bu konuda,
daha büyük bir boşluk vardır, güvenlik soruşturması da bunlardan biridir.
O yüzden, ben, bu eklemenin doğru olduğunu ve buna
olumlu oy vereceğimizi söylüyorum; ama, bir an önce, demokrasiyi tamamlayacak,
özellikle askerî ve sivil alandaki insanların hakları konusunda da bir paketin
hazırlanması gerektiğini düşünüyorum. Hatta, çağımızda artık gözaltının,
tutuklanmanın, bir yargı kararı olmadan, yani, bir kanıtı yok etme ya da kaçma
gibi bir durum olmadıkça, insanların gözaltına alınmasının da doğru olmadığı
kanısındayım. Çünkü, devlet güçlüdür, insanı her yerde bulabilir, onu ayrıca
insan haklarından yoksun edip, özgürlüklerinden yoksun edip bir yerlere
tıkmanın ya da bir yerlere nakletmenin bir gereği yoktur. Hatta, insanları uzun
süre gözaltında tutarak, onları işinden, aşından ettiğini geçmişte gördük.
Biz, bu eklemeye oy vereceğiz; ama, öteki boşlukların
da tamamlanması gerektiğini düşünüyor, Evrim Cindemir'lerin birçok olduğunu
söylemek istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
JANDARMA
TEŞKİLÂT, GÖREV VE YETKİLERİ KANUNUNA
BİR MADDE
EKLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 10.3.1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma
Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununa aşağıdaki madde eklenmiştir.
"EK MADDE 4. - Gözaltına alınanların yeme, içme
ihtiyaçlarına ve nakillerine ait masraflar Jandarma Genel Komutanlığı bütçesine
konulacak ödenekle karşılanır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun, yayımı tarihini takip eden malî
yılbaşında yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya
tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Jandarma Teşkilat,
Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının
açıkoylamasının sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı |
: |
306 |
Kabul |
: |
305 |
Çekimser |
: |
1 |
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı
olmasını diliyorum. (Alkışlar) (1)
(1) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu
bölümün 5 inci sırasına alınan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve
Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
5. -Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003
Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/544) (S. Sayısı : 107) (1) (2)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Komisyon raporu, 107 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 tarihli ve 4827 sayılı
Kanunun 1, 2, 6, 7, 8 ve 9 uncu maddeleri, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak,
bir kere daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte
Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.
Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında
"Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet
Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" hükmü yer
almaktadır.
Bu hükme göre, geri gönderilen kanunun bütün
maddelerinin veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin
görüşülmesini Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenle, söz konusu kanunun,
İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, ancak sadece Cumhurbaşkanınca
uygun bulunmayan 1, 2, 6, 7, 8 ve 9 uncu maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun
onayına sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Kanunun tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 4827 Sayılı Kanunun ikinci görüşmesinde, Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Görüşmelerine başladığımız kanunun sosyal devlet ve
verimli kamu yönetimi anlayışıyla bağdaşmayan ve özellikle Anayasaya aykırı
yanlarıyla ilgili çeşitli ikazlarda bulunmuştuk, ilk görüşmede; fakat, bunlar
dikkate alınmadığı ve doğru-yanlış, birbirinden parmak hesabıyla ayrılmaya
başlandığı için Yüce Meclisimizde son zamanlarda, yasa, birinci görüşmede,
ikazda bulunduğunuz bu yanlışlarıyla birlikte kabul edildi ve maalesef,
dikkatinizi çektiğimiz gibi, Cumhurbaşkanı tarafından ikinci kez görüşülmek
üzere tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi.
Yanlışları dikkate almamak, acele çalışmalar yapmak
bize nelere mal oluyor görüyorsunuz. Uzun zamandan beri, Yüce Meclis,
olağanüstü çalışma yöntemlerini olağan çalışma yöntemi haline getirerek
çalışıyor; yani, yasaları tetkik etmek için Anayasanın ve İçtüzüğün Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyelerine tanıdığı sürelere riayet etmeksizin, yasama
sürecini aceleye getirerek, İçtüzüğün tanıdığı bütün imkânlardan yararlanarak,
olağanüstü çalışma yöntemleri çerçevesinde, uzun zamandan beri çalışmalarımızı
sürdürüyoruz; ama, maalesef, bu acelecilik endişemize uygun bir sonucu da
alamıyoruz; çünkü, acele yapılırken, acele edilirken hatalar yapılıyor ve bu
hatalar pek çok yasayı ikinci kez görüşmek durumuyla bizi karşı karşıya
getiriyor.
(1) 72 S.
Sayılı Basmayazı 15.3.2003 tarihli 47 nci Birleşim Tutanağına eklidir.
(2) 107 S.
Sayılı Basmayazı bu Birleşimin Tutanağına eklidir.
Düşününüz, neler yaptık beş aydır. Görüştüğümüz,
çıkardığımız pek çok yasayı ikinci kez görüşmek mecburiyetinde kaldık. Af
yasaları geldi buraya. Af yasaları, Anayasaya göre beşte 3 çoğunlukla
kabul edilebilecek yasalardır; aman, bu
çoğunluğu arayalım diye ikazda bulunduk. "Parmak hesabı doğru söyler"
dediniz, uyguladınız. İktidar partisinin sağlamış olduğu çoğunlukla, af
yasalarını, beşte 3 çoğunluk koşuluna uymadan çıkardınız; ama, çoğunluk ne
isterse yapar, çoğunluğun kararlaştırdığı doğrudur zihniyeti, gitti
Cumhurbaşkanlığı makamına çarptı ve oradan geriye döndü beşte 3 çoğunlukla
çıkarınız diye. İkinci kere görüştük bu yasaları.
Anayasaya aykırı hükümlerle dolu bir bütçe kanunu kabul
ettik. Öyle zannediyorum ki, o da, Anayasa Mahkemesi kapısından dönmeye mahkûm.
Daha geçtiğimiz günlerde, burada, 4828 sayılı Kanunla, hiçbir hukuk düzeninde
eşi örneği görülmemiş bir, geçerliği erteleme hükmü kabul ettik. Âdeta, doğmuş
bir çocuğa bir doğum tarihî belirledik yeniden, abesle iştigal ettik; o da,
Cumhurbaşkanlığı tarafından, ikinci kere görüşülmek üzere geri gönderildi.
Sözlerimin başında işaret ettiğim gibi, şimdi görüşmekte olduğumuz yasayla
ilgili ikazlarımızı da dikkate almadınız ve şimdi, tekrar görüşmek
durumundayız.
Değerli arkadaşlarım, bu tavırlar bizi hiçbir yere
götürmez. Bakınız "muhalefetin katkısını istiyoruz" diyorsunuz. Biz
de, fark ettiğimiz yanlışlıklarda sizi ikaz etmek suretiyle, katkımızı
koyuyoruz; ama, sonra, çoğunluğun dediği doğrudur zihniyetiyle parmaklar
kalkıyor, doğru- yanlış birbirinden sayısal çoğunlukla ayırt ediliyor ve
neticede, bu noktalara geliyoruz. Bu, iktidarların başına musallat olan en
tehlikeli hastalık. Çoğunluğun dediği her zaman doğrudur anlayışı, çoğunlukları
her zaman çok yanlış noktalara götürebilecek olan bir hastalık. Bu hastalığı,
bir an önce, tedavi etmek yoluna gidelim. (CHP sıralarından alkışlar) Aksi
takdirde, ortaya, çok üzücü ve ürkütücü bir tablo çıkıyor. Çıkan tablo üzücü;
çünkü, bir iktidarın, Anayasaya, hukuk düzenine ne kadar saygısız olabildiğini
ortaya koyuyor. Çok üzücü bir durum bu. Hele birileri, yetkili olan birileri
"yanlış yapmışsınız" diye, bir şeyi size iade ederse, bu, gerçekten çok
üzücü. Ürkütücü; çünkü, hukuk demek, istikrar demek, Anayasaya saygı demek,
vatandaşın iktidara -çıkardığı yasalarla- güvenini diri tutmak demek. Biz böyle
yapmaya devam edersek, vatandaş, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve özellikle,
bu yanlışların yapılmasına parmak hesabıyla sebebiyet veren iktidara nasıl
güvenecek?!
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Onlar güvenirler, güvenirler.
OYA ARASLI (Devamla) - En ürkütücü olan, iktidara,
vatandaşın güven duygusunu kaybetmesidir. Bir değerli arkadaşım "onlar
güvenirler, güvenirler" dedi; maalesef, hayır. Size güvenirler,
güvenirler, bir yanlış yaptığınız zaman da güvenlerini sürdürürler, iki yanlış
yaptığınız zaman da sürdürürler; ama, daha sonrasına izin vermezler...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Hep tehdit ediyorsunuz!
OYA ARASLI (Devamla) - İktidara güvenini yitiren
vatandaşlar, o iktidarları siyasetten silerler. Çoğunlukların, her zaman bu
tehlikeleri göz önünde tutması lazım. İkaz etmesi bizden, uyması sizden!.. Biz,
yine, ikaz etmek görevini yerine getiriyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Kaldı ki, vatandaş neye güvensin; meydanlarda vaat
ettiğiniz neyi yerine getirdiniz?! Madem açtınız, sorayım size: Neyi yerine
getirdiniz?! "Ucuz mazot" dediniz; beş ay içerisinde, 12 kere,
benzine, mazota zam yaptınız; yalan mı?.. Vatandaş, sizin neyinize güvensin!
Emekliye, memura zam vaat ettiniz, ne yaptınız; elinizi açıyorsunuz şimdi,
emeklinin, memurun hükümete yapacağı bağışa bel bağlamış, güven bağlamış
durumdasınız ileriye dönük günler için. Neyinize güvensin sizin vatandaş;
güvenmiyor, çok doğal olarak, güvenini kaybediyor. Hiç değilse, Anayasaya,
hukuk kurallarına saygılı olun da, bu güveni önce siz, sonra da -Yüce Meclisin
içerisinde mütalaa ediliyoruz hepimiz- rejim bu güveni diri tutabilsin.
Değerli arkadaşlar, şimdi, vaktimiz daralıyor. Bu ikazları
her vesileyle size yapacak gibi gözüküyoruz. Önümüze gelen yasa, çeşitli
açılardan, Anayasaya, sosyal güvenlik ve hukuk devleti kavramına aykırı
hükümlerle dolu. 4827 sayılı Yasanın, hukuk düzenimize getirdiği en büyük
değişiklik, en büyük yenilik, zorunlu emeklilik yaş sınırını 61'e çekmesi.
Burada, hemen bir ikazda bulunmayı gerekli görüyorum. Birinci görüşmede bazı
arkadaşlarım dedi ki: "Fena mı, hayatının geri kalan kısmını da rahat
rahat geçirsin; bunu arıyor zaten emekli, emeklilik hakkını daha erken
verelim:"
Şimdi, emeklilik hakkının elde edileceği yaş ayrı bir
kavramdır, bir insanın zorunlu olarak emekliye sevk edileceği yaş ayrı bir
kavramdır. Siz, onu, zaten tanıyorsunuz. Birkısım vatandaşlarımız, hakkı elde
edince, ya çalışmayı tercih ediyorlar ya evlerinde güzel bir özel yaşam
sürdürmeyi tercih ediyorlar; ama, burada söz konusu olan, zorunlu emeklilik
yaşının indirilmesidir. Bu yaş, artık, istese de kişinin çalıştırılamayacağı
yaştır ve bu yaş indirilmiştir. Bu yaşın, Türkiye'de demografik yapımızın yaşam
süresinin uzadığını gösterdiği bir dönemde aşağıya çekilmesi, sosyal
gelişmelere aykırı bir durum arz etmektedir. Ayrıca, çalışma hakkının, âdeta,
yaşlı-genç ayırımı yapılarak, demokratik bir toplum düzeninde olmaması gereken
ölçüde sınırlandırılmasıdır. Burada gizli bir ayırımcılık vardır. Bunu,
Kanada'da hukukçular tespit etmiş, benzer düzenlemelerde kararlarına mesnet
yapmışlardır. Bu düzenleme, çalışma hakkından yararlanmak bakımından yaşa
dayalı bir ayırımcılığın izlerini taşımaktadır.
Bu düzenleme yapılırken bir ayrıcalık tanınmıştır bir
kuşağa. Bu kuşak, 6 400 ve üstü ekgöstergeli görevlerde çalışan ve bu
görevlere, ortak kararnameyle veya Bakanlar Kurulu kararnamesiyle atanmış olan
kamu görevlilerinin oluşturduğu kuşaktır. Bakanlar Kuruluna, bu tür kamu
görevlilerinden görevinde taşıdığı sorumluluklar, görevin gerekleri, yetkileri,
niteliği itibariyle hizmetinin devamında yarar görülenlerin hizmet süresini 65
yaşına kadar uzatmak imkânı verilmektedir. Bu,.Anayasanın eşitlikle ilgili
hükümlerine, ilkelerine aykırı bir ayırımcılıktır.
Bunun yanı sıra, Anayasamıza baktığımız zaman,
Anayasamızın 128 inci maddesinde, "memurların ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık
ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir" denilmektedir.
Burada, bu düzenlemenin lafzına ve ruhuna aykırı bir ayrıcalık tanıma olayıyla
karşı karşıyayız.
Anayasa "kanunla düzenleme" ilkesini, kamu
görevlileri-hükümet ilişkilerinde bir belirlilik, bir objektiflik, bir
yansızlık sağlamak üzere getirmiştir. Yasayla düzenlemenin arkasında yatan
neden budur. Kamu görevlilerini, iktidarın tercihlerine göre, görevi sona eren
veya biten; yani, geleceği, iktidardakilerin iki dudakları arasından çıkacak
bir söze bağlı, kapıkulları konumundan çıkarmak için getirilmiş olan bir
düzenlemedir.
Şimdi biz ne yapıyoruz; Bakanlar Kurulunun hangi
hallerde uzatma yetkisini kullanacağını -çok belirli birtakım ölçütlere
bağlamadan- fevkalade soyut, takdire dayalı birtakım ölçütlerle belirliyoruz.
Bu durum, Anayasanın 128 inci maddesine aykırıdır, kamu hizmetlerinde
tarafsızlığı sağlama amacına aykırıdır! Bu bakımdan, bu düzenlemenin,
düzeltilmesi için bu hükmünün tekrar gözden geçirilmesinde yarar vardır ve
ayrıca, sözlerime başlarken söylediğim gibi, bu konumda olanlar ile olmayan
memurlar ve kamu görevlileri arasında da Anayasamızın eşitlik ilkesine aykırı
bir ayırımcılık yaratmaktadır. Daha öteye gidersek, Bakanlar Kuruluna verilmiş
yetki, bir yetki devri görünümünü de alabilmektedir.
Yine, buradaki düzenlemeye baktığımız zaman, bu sözü
edilen ayrıcalıklı kuşak kamu görevlilerinden 61 yaşını görevde iken
dolduranlardan, bu kanun çıkmadan önce veya bu kanun yürürlüğe girdikten sonra
iki ay içerisinde dolduracaklara, iki ay daha -eğer daha önce doldurmuşsa,
kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak; eğer, daha sonra doldurmuşsa
yaşını doldurduğu tarihten başlayarak- çalışma imkânı getirmektedir. Diğer kamu
görevlileri için böyle bir imkân söz konusu değildir. Bu da -düzenleme
bakımından sakınca yaratan- eşitlik ilkesine aykırı bir konum ortaya
çıkarmaktadır.
Yine, düzenlemeleri dikkatle inceleyecek olursak, kamu
görevlilerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olan, 5434 sayılı
Yasanın geçici 206 ncı maddesinden doğan, kazanılmış birtakım hakları vardır.
Bu haklar, buraya intikal ettirilmemiştir. 61 yaş sınırı nedeniyle emekliye
ayrılanlara verilecek ek ikramiye yönünden 30 yıl hizmeti bulunanlar ile
bulunmayanlar arasında bir ayırım yapılmıştır. Bütün bu hususlar, eşitlik
ilkesine, kazanılmış haklara saygıyı temel unsurlarından biri halinde
gördüğümüz hukuk devleti ilkesine aykırı hususlardır; hukukta güvenlik, hukukta
istikrar beklentilerine kesinlikle yanıt vermemektedir.
Yine, söz konusu yasaya baktığımız zaman, birtakım kamu
görevlileri ve memurlarla ilgili zorunlu emeklilik yaş sınırını belirlerken,
ayrık hükümlerin getirildiği görülmektedir. Hâkimler ve savcılarla ilgili
olarak, Anayasanın 140 ıncı maddesine paralel bir düzenleme yapılmamıştır. Bundan
önce böyle bir düzenlemenin olmayışı bir sorun yaratmamıştır; çünkü, 140 ıncı
madde ile Emekli Sandığı Kanunu hükümleri arasında bir paralellik olmuştur;
ama, bugün, böyle bir düzenleme yapıldığı zaman, hâkimler ve savcılarla ilgili
ayrık bir hükmün bu yasanın metnine getirilmesi konusunda bir ihtiyaç ortaya
çıkmaktadır.
Yine, bu yasaya baktığımız zaman, 1 inci maddesiyle
5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 14 üncü maddesinin (a) bendinde bir
değişiklik yapılmıştır; yüzde 15'lik oran yüzde 16'ya çıkarılmıştır; ama, takip
eden maddelerde, bu değişikliğe paralel değişiklikler yapılmamıştır. Bu da,
ileride, uygulamada birtakım sorunlar yaratacaktır.
Yine, bu yasaya baktığımız zaman, sağlık hizmetlerine
katkı payı getirildiği görülmektedir. Bu, bir sigorta primi niteliğindedir;
çünkü, katkı, fiilî bir hizmet alımı, gerçek bir hizmet alımı olduğu zaman,
onun belli bir oranının kişi tarafından ödenmesi anlamına gelir. Halbuki,
burada, Emekli Sandığı iştirakçileri için, böyle bir hizmet alımının doğacağı
belli olmaksızın, herkese, sürekli olarak ödenmesi gerekecek miktarda bir katkı
payı yükü getirilmektedir. Bu, sosyal devlet ilkesine aykırı bir durumdur;
çünkü, sosyal devlet, vatandaşlarına sağlık hizmeti sunmak durumunda olan bir
devlettir; ayrıca, hukuktaki belirlilik ve istikrar beklentisini de
karşılayamayan bir durumdur; çünkü, kişiler, Emekli Sandığı iştirakçisi olarak,
belli bir statüye girmişlerdir, aldıkları maaştan belli bir kısmını kesinti
olarak ödemektedirler; ama, daha sonra, bu kişiler emekli olduktan sonra da,
dulları ve yetimleri Emekli Sandığından dul ve yetim maaşı almaya başladıktan
sonra da, bu kesintilerin artarak sürdürülmesiyle belirsiz bir statü ortaya
çıkmaktadır ve sosyal devlet ilkesini, aynı zamanda hukuk devleti ilkesini de
zedelemektedir.
Söz konusu olan yasa, daha pek çok üzerinde durulması
gereken yanlış ve hukuk devleti, verimli kamu yönetimi ilkesiyle bağdaşmayan
hususlarla doludur. Bunu, arkadaşlarımız, maddelerle ilgili görüşmeler
sırasında burada dile getireceklerdir; ama, benim, yasanın tümü görüşülürken
üzerinde durmak istediğim, Cumhuriyet Halk Partisinin üzerinde durulmasını
istediği önemli yanlışlar, Anayasaya aykırılıklar bu hususlarla sınırlıdır ve
ben, sözlerimi bitirirken, Sayın Başkanın ikazına yer bırakmaksızın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Araslı.
OYA ARASLI (Devamla) - ... sizleri selamlamadan önce,
burada bir dileğimi ifade etmek istiyorum. Dilerim ki, bu, Anayasaya
aykırılıkları nedeniyle, son defa, ikinci kez görüşmek zorunda kaldığımız yasa
olur. Arkadaşlarımız, bundan sonra Anayasaya daha dikkatle eğilirler, daha
saygılı olurlar ve bizim muhalefet olarak bu konudaki çırpınışlarımızı daha
ciddî bir biçimde dikkate alırlar.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Adıyaman
Milletvekili Sayın Fehmi Hüsrev Kutlu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) -
Sayın Başkanım, çok kıymetli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanunun ikinci kez görüşmelerinde
Grubum adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken sahsım ve AK Parti
Grubu adına hepinizi saygıyla selamlarım.
Her nedense, bütün kanun görüşmelerinde,
Cumhurbaşkanından tekrar geri dönenleri bir derece anlıyorum da, özellikle ilk
görüşmelerde "bu kanun Cumhurbaşkanından tekrar dönecek" sözünü,
Cumhuriyet Halk Partili sayın konuşmacılar sık sık telaffuz etmekte, kullanmaktadırlar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hukuku biliyoruz da ondan...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, üç ayda,
dört ayda, bu çıkacak kanunların Cumhurbaşkanından döneceği lafından, artık,
ben, şahsen usandım; siz, söylemekten usanmadıysanız bilmiyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hukuka saygılı olursanız
dönmez...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Şimdi, teşbihte hata
olmasın. Hepinizin bildiği bir mesele var. Cumhurbaşkanımı, teşbihte hata olmaz
diye tenzih ediyorum.
Şimdi, Hocanın evine hırsız girmiş, gelmişler
"yahu Hoca, bu kapıyı niye sıkı kapatmadın, buraya niye tel örgü çekmedin,
buraya şunu niye yapmadın, buraya bunu niye yapmadın" demişler. Hoca, en
sonunda dayanamamış "yahu, bu hırsızın hiç mi bir suçu yoktu" demiş.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kim bu hırsız?!.. Hırsız
kim?!..
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, teşbihte
hata olmasın. Sayın Cumhurbaşkanımı tenzih ederim. Ancak...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan... Sayın
Başkan...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar...
Arkadaşlar...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
Cumhurbaşkanına hırsız diyor...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, ben,
sözlerimin başında da özellikle tenzih ettim... (CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hukuktan anlayan kimse yok mu
aranızda?!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Hukukçu o, hukukçu... Merak
etmeyin...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Biraz terbiyeli olsunlar...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, ben...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hırsız kim, hırsız?!.. Kimi
terbiye ediyor?!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Sayın
Cumhurbaşkanına hırsız dedi; sözünü düzeltmesi lazım.
BAŞKAN - Sayın Kutlu, bir saniye...
Sayın Topuz, bir saniye...
Sayın Kutlu, sanırım, maksadınızı aşan bir deyim oldu;
lütfen, onu düzeltin, yeni bir tartışmaya da meydan vermeyin.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Efendim, ben, Sayın
Cumhurbaşkanımı tenzih ederim diye, anlatmadan önce de özellikle vurguladım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Peki, kime söylüyorsun?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Söyle bakalım, kime söylüyorsun?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Şimdi, kime söylediğime
geliyorum arkadaşlar.
Cumhurbaşkanının, kanunları veto etme yetkisi
Anayasamızda düzenlenmiş anayasal bir haktır; buna, siz de, biz de, hepimiz
saygı duymak zorundayız...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - O zaman, itiraz etmeyin.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - ... ve Cumhurbaşkanımız
değerli bir hukukçudur, Anayasa Mahkemesinden gelmiştir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Lütfettiniz!..
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Ancak, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin de, Cumhurbaşkanının vetosuyla geri gelen kanunları ikinci
kez kabul etme yetkisi vardır.
GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Edersin!.. Edersin!..
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - O, ne kadar anayasal bir
yetkiyse, bu da, o kadar anayasal bir yetkidir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bir de...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır... Hayır... Hırsız
kim, onu açıklığa kavuşturalım.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Lafı çevirmeyin!..
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Efendim... Hırsız...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Şu hırsız lafını söyleyin...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kime hırsız dediğini
açıkla..
BAŞKAN - Sayın Kutlu, bir saniye... Sayın Kutlu...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Hırsız... Hocanın evine
giren hırsız dedim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bırak hikâyeyi, bırak!.. Biz
bu hikâyeyi biliyoruz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Burada onun hiç mi
kabahati yok derken... Yani, bu konuda...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hesabını veremeyeceğin konuşmayı
yapma.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar...
Arkadaşlar...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Burada hikâye anlatılmaz...
Durup dururken hikâye anlatılmaz...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar,
Cumhurbaşkanlığını...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ya Cumhurbaşkanını
kastediyorsunuz ya bizi kastediyorsunuz. Bu konuda düzeltip özür dilemezseniz,
olmaz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Efendim, öyle bir kastım
yoktur; fakat, bazı arkadaşlarımız, dar görüşleriyle o şekilde anlamışlarsa, bu
kürsüden, Sayın Cumhurbaşkanımdan özür diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır... Hayır...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Terbiye lazım, terbiye...
HASAN AYDIN (İstanbul) - Ayıp ediyorsun.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Yine bu kürsüden...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Siz, önce, ne dediğinizi bilin;
ne dediğinizi bilmiyorsunuz!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır... Hayır...
Sayın Başkan, Sayın Hatip, açıkça, Cumhurbaşkanından ve
Cumhuriyet Halk Partisinden özür dilemelidir.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar,
Cumhurbaşkanının avukatı siz değilsiniz!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bu olmazsa, olmaz...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Ben de hukukçuyum ve
"neresi hukukçu" diyor
"neresi hukukçu" diyor Sayın Ali Topuz, benim her tarafım
hukukçudur, sizin hukukçularınız kadar hukukçudur. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sen kim, hukukçu kim; sen,
gugukçusun.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - İnönü...
BAŞKAN - Sayın Kutlu, bir saniye, beni dinler
misiniz...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sen gugukçusun, gugukçu.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir saniye...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Sayın Başkan, Sayın Ali
Topuz, bana "sen hukukçu değilsin, gugukçusun" dedi, zabıtlara
geçsin.
BAŞKAN - Tabiî, geçen bu süreyi sürenize ekleyeceğim.
Sayın Kutlu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasaları
çıkarması ne kadar göreviyse, yine -Anayasamızda yer alan- Sayın
Cumhurbaşkanının da bunu denetlemesi o kadar yerindedir. Elbette ki, Anayasaya
uygun ki, biz de ikinci bir kez görüşüyoruz, onda bir şüphe yok; ancak,
deyimler yerine otururken, özellikle hiç kimseyi, hele hele Sayın
Cumhurbaşkanlığı makamını, Sayın Cumhurbaşkanını ve bir başka siyasî partiyi,
grubunu veya mensubunu da rencide etmememiz gerekir. O konuda, lütfen, daha
dikkatli bir ifade kullanmanızı rica ediyorum.
Özür dilediğinizi de belirttiniz. O nedenle de, yeni
bir sataşmaya meydan vermeden sözlerinizi sürdürün.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, özür dilemedi;
hayır... O sözleriyle ya Cumhurbaşkanını kastetti ya da Cumhuriyet Halk
Partisini.
BAŞKAN - Bir saniye...
Sayın Kutlu, buyurun.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Ben tekrar vurguluyorum,
böyle bir şey söylemedim; eğer bu şekilde anlaşılmışsa, özür diliyorum. Bana
"sen hukukçu değilsin..." başka bir şeysin diyen Sayın Ali Topuz'a
da, sözlerini iade ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yine, Cumhuriyet Halk Partisi "benzine 12 defa zam
yaptınız" sözünü her zaman zikrediyor. Arkadaşlar, benzine 12 defa zamla
yüzde kaç zam yapıldığını ve arada yapılan indirimleri de söylesinler.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Yüzde 25 zam, yüzde 2 de indirim
yaptınız.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, yine bu
kürsüden, sık sık tehdit alıyoruz "AKP'liler şuna dikkat edin; millet,
iktidarlara dersini verir, sizi sandığa gömer."
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Aynısını siz yapıyorsunuz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, şunu açıkça
ifade edeyim: Millet, her şeye muktedirdir; insan olarak her şeye muktedirdir.
Şunu da söyleyeyim: Geçen dönemde, yalnız iktidarı değil, muhalefeti de sandığa
gömdü. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar) Yani,
muhalefet de yanlış yaparsa, tutarsız hareket ederse, millet, onların da
cevabını verir, bize de cevabını verir; ama, millete bazen soruyoruz; Siirt'te
sorduk, Çorum'da sorduk...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Çorum'da ne oldu?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) ...ne diyorsunuz dedik;
millet, bu zamların, bu kötü gidişin sorumlusu siz değilsiniz; biz, bunu
biliyoruz; onun için, size desteğimiz devam ediyor dedi.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Yanlış okumuşsunuz... Yanlış
okumuşsunuz...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Siz okusaydınız da,
doğru okusaydınız efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yüzde 85'i nasıl okuyacaksınız?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, yine, 61
yaştan muhalefet çok az bahsettiği için, biz de, diğer konulara girip de, 61
yaşa sıra getirmeyeceğiz.
Arkadaşlar, 61 yaş ile 65 yaş arasında ne kadar fark
var; 4 sene fark var. Bizim mevcut kanunlarımızda, zaten, 65 yaşında zorunlu
bir emeklilik var. Sanki, eskiden ilanihaye çalışma mecburiyeti veya hakkı
varmış da, bu, 61'e iniyormuş gibi bir tavır içerisine girildi. Halbuki, iyi
çalışanlar, verimli çalışanlar, zaten, emeklilik hakkı doğduğunda
ayrılmaktadır. Bunun dışında, çok idealist olan, çok kıymetli bürokratlarımız,
memurlarımız var; onları bir tarafa bırakırsak, zaten, kimse 61 yaşını
beklememektedir bu ülkede. Onlar da varsa, yine kanunda hüküm var.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - O zaman, bu kanuna ne gerek
var?!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Eğer, istifade edilebilecekse,
hizmetine ihtiyaç duyuluyorsa, bunlar, yine, 65 yaşına kadar
çalıştırılabilecekler, verimli kamu yönetimi bu şekilde sağlanacaktır. Bugün,
ülkemizde, üç dil bilen, iki dil bilen ve Avrupa'da, Amerika'da, dünyanın
çeşitli yerlerinde kendini kabul ettirmiş nice beyinler var; fakat, önlerindeki
daha yaşlı olanların yer boşaltmaması nedeniyle hak ettikleri yerlere
gelememişlerdir. Anayasa değişikliğinde, gençliğin öneminden bahsettik, Anayasa
değişikliğinde 18 yaşında, 25 yaşında seçilme hakkının verilmesinden ve
gençlere güvenilmesinden bahsettik.
Arkadaşlar, Türkiye'nin yönetiminde de gençlere
güvenelim ve çok zorunlu olanlara da, yine süresini uzatarak bu hakkı verelim.
Biz, bu şekilde, Sayın Oya Hocamın dediği, verimli kamu hizmetini daha iyi
uygulayacağımızı zannediyorum.
Bu arada, süre sıfırlandı; ben, sürem bitmeden kürsüyü
bırakacaktım; yani, zorunlu emekliliğe gelmeden nasıl emekli olunur, onu
gösterecektim; fakat, arkadaşlarımız, süremizin uzatılmasına meydan verdiler.
Ben, tekrar, bütün grupları, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kutlu; yine sürenizi
aşmadınız; teşekkür ederim duyarlılığınıza.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Efendim, zorunlu emekli
olmadan ben çıkayım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Sabri Varan.
Buyurun Sayın Varan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, Sayın Cumhurbaşkanımızın Meclisimize iade ettiği Emekli
Sandığı Kanununun ilgili maddesinin yeniden görüşülmesi nedeniyle toplanmış
bulunuyoruz. Şahsım adına görüşlerimi bildirmek üzere kürsüdeyim; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, biraz önceki tartışmadan bu Mecliste bulunan hiç
kimsenin memnun olduğunu zannetmiyorum; fakat, suçu da hep Fehmi arkadaşımıza
yöneltmek ona da yapılmış bir haksızlık olur. Sürekli kürsüye çıkıp,
gözlerimizin içine baka baka, âdeta, parmaklarını gözlerimize sokarcasına,
tehditkârane konuşan değerli kardeşlerimizin, büyüklerimizin de, biraz daha,
kendilerini, dikkatli olmaları hususunda sorguya çekmelerini diliyorum. (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlar, maddeyle ilgili -vakit de çok
geçiyor- çok uzun konuşmaya gerek yok. Birinci görüşmede, Sayın Maliye
Bakanımızın da bahsettiği gibi, biz, daha seçim beyannamemizde de belirtmiştik
devletimizi yeniden yapılandıracağız diye ve Başbakanımız da söylemişti
"hızımıza yetişemeyen bürokrat önümüzden çekilsin, bize engel olmasın;
statükoyu korumayacağız" diye; bunu beyan etmiştik.
Biz, dinamikleşmek mecburiyetindeyiz; nüfus yapımız
genç nüfus yapısıdır. Bütün gençler sırada bekliyor. 20-22 yaşında memuriyete
başlayan bir arkadaşımızın 61 yaşında emekli olması, yaklaşık 40 yıl, bu büyük
devletimize, yüce devletimize hizmet etmesi anlamına gelmektedir. Türkiye'de
de, ortalama yaşam süresinin 68 ile 69 yaş arasında olduğu düşünüldüğü zaman,
insanlarımızın, emekliliğinden sonra çok daha rahat bir ortamda birkaç yıl daha
ömürlerini sürdürmelerini istemek, galiba, onların iyiliğini istemektir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- İyiliğini istiyorsanız,
kendisi takdir etsin!..
SABRİ VARAN (Devamla)- Bu konuyu biz böyle düşünüyoruz;
çünkü, partimizin felsefesinde, insanı yaşat ki, devlet yaşasın mantığı vardır.
Biz, insanlara hizmet için iktidar olduk, bunu vaat ederek iktidar olduk; bunun
da bilincindeyiz.
Sözümü bitirirken, Atatürk'ün, bu ülkeyi gençlere
emanet ettiğini CHP Grubuna hatırlatarak, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Varan.
Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol.
Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şahsım adına, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Anayasanın 104 üncü
maddesini okuyorum: "Madde 104. - Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu
sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder;
Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetir."
Türkiye Cumhuriyetini temsil eden ve
Cumhurbaşkanlığını, şimdiye kadar görülmemiş biçimde, devletin en güvenilir
kurumu haline getiren Cumhurbaşkanına biraz önce yapılan tecavüzü şiddetle ve
nefretle kınıyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK
Parti sıralarından gürültüler)
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Yakışmıyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Çarpıtıyorsunuz.
AGAH KAFKAS (Çorum) - Ayıptır, ayıp!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Asıl ayıp burada. Zabıtlardan
çıkması gereken sözleri sarf edenlerin ayıbı bu; benim ayıbım değil. (CHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından
gürültüler) Bu Meclisin onurlu bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetini temsil
eden kişiyi savunmak benim aslî görevimdir arkadaşlar. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Anadol, sayın hatip de özür diledi.
HASAN KARA (Kilis) - O kastedilmedi orada...
BAŞKAN - Bir saniye, sayın milletvekili...
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın
Cumhurbaşkanı, gerçekten, değerli bir hukukçudur, yıllarca yargıçlık yapmıştır,
daha sonra, hak ettiği biçimde Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirilmiştir ve
daha sonra da geçen dönem kendi içinden Cumhurbaşkanı seçemeyen Parlamento
tarafından, en isabetli şekilde verilen bir kararla Cumhurbaşkanlığına
seçilmiştir, getirilmiştir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayırlı olsun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Elbette hayırlı olsun;
hayırlı olduğunu görüyor zaten millet.
Şimdi, bu Cumhurbaşkanı hukukçu olduğu için ve Anayasa
Mahkemesi eski Başkanı olduğu için, Meclisten gelen yasaları, titizlikle
incelemektedir; bu, onun aslî görevidir, görevini yapıyor. Arkadaşlarımız da,
Meclis açıldığından bu tarafa, Adalet ve Kalkınma Partisinin oluşturduğu
iktidara yardımcı olabilmek için, getirdiğiniz, iktidar çoğunluğunun getirdiği
yasaların hukuka uygun olarak çıkması için grup başkanvekillerimiz, Genel
Sekreterimiz, Grubumuza mensup milletvekilleri, zaman zaman, kızmadan,
bağırmadan, haklı uyarılarla bu yasaların doğru şekilde Meclisten çıkması ve
yasalaşması için çaba harcadılar, harcıyorlar, aynı gayreti gösteriyoruz; ama,
ben, anlayamıyorum; ya Sayın Cumhurbaşkanıyla inatlaşmak için...
HASAN KARA (Kilis) - Lütfen... Lütfen...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - ... ya da eğer öyle
değilse...
HASAN KARA (Kilis) - Yani, öyle olup olmadığına siz
karar veremezsiniz!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - ...kaygısız biçimde, hiçbir
hukuksal kaygı duymadan "ben yaptım oldu, çoğunluğum var" hareketi
içinde, anlayışı içinde bu yasaları çıkarıyorsunuz.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Mesnetsiz konuşuyorsunuz!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakınız, bütün uyarılara
rağmen, bu yasalar çıkıyor. Diyor ki Cumhuriyet Halk Partisi Grubu: Bu yasalar
Cumhurbaşkanından dönecek. Neden; çünkü, inceleniyor bu...
HASAN KARA (Kilis) - Nereden biliyorsun?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasaya aykırı... Nereden
biliyorsun değil, perşembenin gelişi çarşambadan belli olur; Anayasaya aykırı.
Bu uyarılarda bulunuyoruz; ondan sonra hakikaten dediğimiz çıkıyor ve yasalar
Meclise geri gönderiliyor.
Bir defa, vaktimizi çalmaya hakkınız yok arkadaşlar.
Yani, bu Meclisi fazla çalıştırıyorsunuz, üretken olmaktan çıkarıyorsunuz.
HASAN KARA (Kilis) - Meclisin çok çalışmasından millet
memnun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Keşke daha fazla çalışsak,
daha yararlı yasalar çıkarsak; hayır, sizin yanlışınızı düzeltmek için fazla
mesai yapıyoruz burada; buna hakkınız yok.
Ayrıca, bu Parlamentoyu, 22 nci Dönem Parlamentosunu...
Anayasanın 2 nci maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, sosyal bir hukuk
devletidir. Siz, bu hukuk devletini, illâ, kanun devletine çevirmek
istiyorsunuz. Arada çok fark var arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Yaptığınız bu! Hukuka aykırı kanunlar çıkarıyorsunuz ve döndüğü vakit de
rahatsız oluyorsunuz. Niye böyle yapıyorsunuz?!
Bakınız, basit bir örnek vereyim size: Hiçbir hukuksal
kaygınız yok; üzülerek söylüyorum. Bugün görüştüğümüz yasayla ilgili, Meclis
Başkanlığınca bastırılan sıra sayısında "Not: Tasarı Başkanlıkça, Anayasa
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına havale edilmiştir" deniliyor. Plan ve
Bütçe Komisyonunun raporunda da "...geri gönderme tezkeresi ile birlikte
tali komisyon olarak Anayasa Komisyonuna, esas komisyon olarak da Komisyonumuza
havale edilmiştir" deniliyor. Şimdi, ben, bu Meclisin, hem Adalet ve
Kalkınma Partili hem de Cumhuriyet Halk Partili Anayasa Komisyonu üyelerine
soruyorum: Anayasa Komisyonu bunu görüştü mü; hayır.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hayır, görüşmedi.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bunu, nasıl buraya
getiriyorsunuz, neden getiriyorsunuz?! Meclis Başkanı, bunu Plan ve Bütçe
Komisyonuna havale etmiş, Anayasa Komisyonuna havale etmiş. Böyle "istim
arkadan gelsin" anlayışıyla hukuka uygun yasa çıkarmak mümkün mü; onu
söylemek istiyorum; çok somut bir örnek. (CHP sıralarından alkışlar) Ne olur
Anayasa Komisyonunda görüşseniz?! Gereğini yerine getirseniz kıyamet mi kopar?!
Ha, getirmezseniz ne olur?!. Ha, işte o zaman, bakıyorum şöyle "Anayasayı
bir kere delmekle hiçbir şey olmaz" diyen zihniyetin hayaletini
sıralarınızın üstünde dolaşırken görüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Hayal mi görüyorsun?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Olmaz... Olmaz...
Şuna hiç yeltenmeyin: Benim çoğunluğum var, ben yaptım
oldu; benim çoğunluğum var, benim parmaklarım daha fazla, ben çıkarırım yasayı,
olur; olmaz arkadaşlar. Yakın geçmişimiz, bunun olmayacağını kanıtlayan sayısız
örneklerle doludur.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Bina okuyorsun...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ne okuyorum?
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Bina okuyorsun; aynı
kelimelerle konuşuyorsun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Çaresizlik içerisinde ve
hata yapan insanların, suçluların telaşı içinde laf atıyorsunuz.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Yok efendim...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Elbette... Elbette...
Anlamsız biçimde, yani, bir futbol tribününde maç
seyreder gibi, burada milletvekilliği yapılmaz arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
AGAH KAFKAS (Çorum) - Hakaret ediyorsun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir, pankart açmadığınız
kaldı.
AHMET YENİ (Samsun) - Bunu sizinkiler yapıyor.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Buradaki Cumhuriyet Halk
Partili sözcüler, akla, hukuka, bilime dayanan iddialar serdediyorlar; siz, ne
anlama geldiği, belli olmayan laflarla saldırıyorsunuz buraya.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Onu sizinkiler yapıyor.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) -Bu Meclisin mehabetini
bozuyorsunuz.
HASAN KARA (Kilis) - Şekil A'da görüldüğü gibi!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Yapmayın! Yapmayın
arkadaşlar! Biraz ciddiyete davet ediyorum. Siz çoğunluk partisisiniz, iktidar
sizden oluşmuş; yardımcı olmak istiyoruz "hayır, sizin yardımınıza
ihtiyacımız yok" diyorsunuz. Biz onları gördük tarihte. Muhalefeti, üstüne
basılacak bir karınca gibi, bir sinek gibi, bir böcek gibi gören anlayışın
sonunun ne olduğunu yakın tarihimiz gösteriyor, biliyor. Yapmayın bunları!
Yapmayın! Yapmayın! Biz sorumlu muhalefet yapmak istiyoruz, ille bizi saldırgan
hale getirmek istiyorsunuz, provoke ediyorsunuz. Yapmayın!
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Böyle bir anlayış yok.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Biz bu üslupla konuşmak
istemiyoruz; ama, bizi buna mecbur ediyorsunuz.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Sorumsuzca konuşuyorsunuz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Çoğunluk düşmanlığı
yapmayın; egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir elbette; ama, demokrasi çoğunluk istibdadı değildir; bir kişi bile
varsa, onun hakkını koruyan bir kurumsal rejimdir demokrasi, çoğunluk istibdadı
değildir.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Demokrasi halkın rejimidir,
cumhuriyet kurumsal bir rejimdir.
BAŞKAN - Sayın Anadol, bir saniye, izin verir misiniz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sayın Başkan, bu koşullarda
benim meramımı anlatmam mümkün değil. Ben rahatsız da değilim; bana kim laf
atıyorsa, cevabını veririm, ben alışkınım buna.
BAŞKAN - Bir saniyenizi rica edebilir miyim.
Sayın milletvekilleri, bakın, değerli grup
başkanvekilleriniz var, usule uygun olmayan bir söz olması halinde, sayın grup
başkanvekillerimiz zaten müdahale ediyorlar. Yeni olduğunuzu saygıyla
karşılıyorum, anlıyorum, anlayışla karşılıyorum; ama, lütfen, konuşmacının
kürsü özgürlüğüne de saygı duymak gerekir.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ne alakası var?..
BAŞKAN - Şahsınıza ilişkin bir şey olursa söz
vereceğim. Lütfen, oturun yerinize.
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sayın Başkanım, ben hiçbir
sayın üyenin şahsına yönelik bir galiz cümle, sözcük sarf etmedim, en ufak
bir...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ama, gruba yönelik
konuşuyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hayır efendim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Konuya gelin lütfen.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Konuya siz varken
gelemiyorum ki; onu söylüyorum, meramımı anlatamıyorum diyorum. Deminden beri
söylediğim o. Amacınız beni konuşturmamak. Neden; çünkü, yaptığınız iş değil.
Bu yanlış hesap dönecek geriye.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Saygılı olun gruba.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Anadol.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - AK Partiyi
beğenmeyebilirsiniz...
BAŞKAN - Yahu lütfen susar mısınız!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Efendim, niye beğenmeyeyim;
halkın oyuyla Parlamentoya gelmiş insanlara benim saygısız olmam mümkün değil.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ama, gruba saygısızlık
yapıyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hayır.
BAŞKAN - Sayın Çerçi, sürekli müdahale ederseniz,
İçtüzüğün ilgili maddesini uygulamak durumunda kalırım. Lütfen...
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa, partizanlık yasasıdır; bu yasa "devletin
devamlılığı esastır, hangi iktidar gelirse gelsin memur görevini yapar"
anlayışına ters düşen "ben iktidarım, kendi memurumu ancak kendim
seçerim" anlayışıdır. Bu, sağlam yol değildir. Bu anlayış, hukuk devleti
anlayışına terstir.
Düşünün şimdi, 60 yaşında bir büyükelçi Stockholm'e
tayin edildi, bir sene sonra emekli edilecek, emekli edilme olasılığı var...
HASAN KARA (Kilis) - İstisna var orada, istisna...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ha, işte onu söylüyorum!
Eğer, iktidar isterse, bu istisnadan yararlanacak; istemezse, yararlanmayacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bu, ne demektir biliyor
musunuz; devlet hizmetinde saçlarını ağartmış, 60 yaşına gelmiş bir büyükelçiyi
şu iki tercihle karşı karşıya bırakıyorsunuz: Ya iktidara uşaklık edecek ya da
görevini yapamayacak; ne zaman emekli olurum hesabı içinde, o koltuğunda doğru
dürüst oturup, Türkiye Cumhuriyetini bihakkın orada temsil edemeyecek. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hiçbir büyükelçi iktidarın
uşaklığını yapmaz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Amaç bu; amaç, devleti,
kendine uygun, uzaktan kumandalı memurlarla idare etmek.
Yanıldığınızı anlayacaksınız. Bugün, kaldırdığınız
parmakların çoğunluğu bu yasayı Parlamentodan çıkarabilir; ama, tarih önünde ve
önümüzdeki kısa vadede, yapılan bu yanlış, çok acı sonuçlarıyla ortaya
çıkacaktır.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Anadol.
Sayın milletvekilleri, kanunun tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Maddelerine
geçilmesi kabul edilmiştir.
19.45'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 19.10
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati
:19.50
BAŞKAN :
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER
: Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 61 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 4827 Sayılı Kanunun müzakeresine devam ediyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5. - Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003
Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/544) (S. Sayısı : 107) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Kanunun maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN
MADDE 1.- 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 14 üncü maddesinin (a) fıkrasında yer alan
"% 15" oranı "% 16" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
açıklamak üzere, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi'yi davet ediyorum.
Buyurun Sayın Selvi. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanunun 1 inci maddesi
üzerinde Grubumuz adına görüş ve düşüncelerimizi belirtmek üzere
huzurunuzdayım.
Şimdiye kadar çok fazla çalışıyoruz, şimdiye kadar
gecemizi gündüzümüze kattık, bunalım içerisinde bulunan Türkiye'de, sorunları
bir an önce aşabilmek için, beraber yasa çıkardık, pek çok yasal düzenlemeler
yaptık; yaptık da, aldığımız mesafeye bakınca, üzülmemek mümkün değil; çünkü,
yaptığımız yasaların çoğu, düzenlemelerin çoğu, ya Cumhurbaşkanı tarafından
veto edilmekte veyahut da Anayasa Mahkemesine başvurulma zorunluluğunu
doğurmaktadır. Bu, ciddî bir olaydır.
22 nci Dönemini idrak eden ve 59 hükümet kurulan bu
Parlamentoda her yapılan yasanın veya pek çoğunun, böyle, hukukî birtakım
engellerle karşılaşıp, tekrar burada görüşülmesi, milletvekillerini rahatsız
ettiği, üzdüğü gibi, vatandaşı da ciddî bir biçimde rahatsız etmektedir,
Parlamentonun, yani, Meclisin güvenilirliğine zede getirmektedir ve itibarını
aşağı düzeye çekmektedir. Bunu, istesek de istemesek de kabul etmek zorundayız.
Tabiî, yapılan yasalar eğer hukuka uygun değilse,
yapılan düzenlemeler eğer kendi içinde çelişki yaratıyorsa, yapılan
düzenlemeler eşitliği bozuyorsa, Anayasaya uygun değilse, hukuk devletinde geri
dönmesi de doğaldır. Tabiî ki, her düzenlemeden sonra veya pek çok düzenlemeden
sonra bu engellere takıldığı zaman, burada da başkalarını suçlu bulmaya,
başkalarını suçlayarak, yanlış yaptığını söyleyerek kendimizi kurtarmaya
çalışıyoruz.
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözü
hatırlatılıyor. Egemenlik, elbette kayıtsız şartsız milletindir de, bizi
seçenler, milletvekilini seçenler, beraberinde bir Anayasa koymuşlardır,
beraberinde birtakım kurallar koymuşlardır. Biz seçildik diye, milletvekiliyiz
diye, hiçbir kuralı dinlemeden, Anayasayı çiğneyerek, var olan, meriyette olan
yasaları hiç yokmuş gibi farz ederek mesafe alamayız. Parlamenter sistemin
anlamı bu değildir, demokrasinin amacı ve anlamı bu olamaz. Hepimiz Anayasaya
uymak zorundayız.
İşte 1 inci maddesini ele aldığımız yasa, çelişkiler
içerdiği için, anlam ifade etmediği için, yine Cumhurbaşkanlığından geri
dönmüştür; çıkarılan yasanın düzenlemesi, halka, mağdur olan insanlara pek çok
sıkıntı yaratacağı için geri dönmüştür.
Bu yasanın 1 inci maddesinde, bir sosyal güvenlik kurumunda
çalışanların yaşının 65'ten 61'e indirilmesi söz konusu olmuştur. Aslında,
verilen sözlere itibar edilerek ve tutulmak amacıyla, gençlere iş bulalım diye
getirilen olay, verilen sözlerle hiç bağdaşmamaktadır. Eğer sosyal güvenlik
kurumlarıyla, sosyal güvenlik sistemiyle ilgili verdiğiniz sözü
kastediyorsanız, bu o değildir; çünkü, Türkiye'de, maalesef, yıllardan beri
sosyal güvenlik sağlıklı bir sistem içerisine sokulamamıştır, parça parçadır.
Devletin anayasal sorumluluğu, devletin aslî görevi olan sosyal güvenlik, hiç
de seçimden önce söylendiği gibi ele alınmamıştır.
Anayasamızın 2 nci maddesi, devletin niteliklerini bize
göstermektedir. Bu madde, değişmez, değiştirilmesi için teklif bile verilemez
bir maddedir ve bunun içerisinde de sosyal hukuk devleti denilmektedir. O
halde, sosyal güvenliği ciddî bir biçimde ele almak zorunluluğu vardır.
Anayasanın 5 inci maddesinde de, sosyal güvenlik herkesin hakkı denilmektedir.
İşte, bu çerçeveden, bu anlayışla
olayı ele alır, hazırlık yapar, değerlendirmesini yaparsak, o zaman, verilen
sözleri yerine getirir ve sosyal güvenlikten yoksun insanlarımıza da çare bulma
imkânını bulabiliriz.
Şimdiye kadar göreve gelip ülkeyi yönettiğini iddia
edenler, meriyette bulunan Anayasanın bu maddesine rağmen, sosyal güvenliği,
âdeta, düzenli, anlam ifade eden şekle getirmek yerine, bu sosyal güvenliğe
hep, kara leke diye şikâyette bulunmuşlardır. Neden, kara leke olduğunu
söyledikleri, anayasal ve çağdaş bir devletin yapmak zorunda olduğu bu sosyal
güvenlik sistemine ciddî bir biçimde inmemişlerdir, aynı bu sefer yapıldığı
gibi? Değişik amaçlarla değişik yasal düzenlemeler yapmak; hazırlıksız,
incelenmeden, sorunun temeline inilmeden, bugüne kadar yaşadığımız
olumsuzlukları değerlendirmeden, amacı farklı, uygulaması farklı olduğu için,
bu yasa, hem Cumhurbaşkanlığından dönmüştür hem de toplumun istediğine cevap
vermeyecektir hem de sizin verdiğiniz sözle bağdaşmaz bir durum arz etmiştir.
İşte, Anayasada devletin aslî görevi olarak belirtilen
sosyal güvenlik konusunda üç kuruluş vardır Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı,
Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve bunlar birbirleriyle çelişir hale
gelmişlerdir.
Şimdi, burada, sosyal güvenlik konusunda söz verenler,
kadrolaşmalarını gerçekleştirmek için, özellikle Emekli Sandığına tabi
çalışanların emeklilik yaşını küçültmüş, 65'ten, 61'e indirmiştir ve buna
gerekçe olarak da -doğru olmamakla beraber- aktuaryel dengeleri sağlayabilmek
amacıyla, bu yaşın küçültülmesi Emekli Sandığına katkı sağlayacak
denilmektedir. İşte, yasanın, maddenin içerisindeki yeni bir düzenleme, bunun
doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Siz, emeklilik yaşını 4 yıl öne alarak,
kendi arzu ettiğiniz gibi, istediğinizi çıkarmak, emekli etmek, zorunlu emekli
etmek, istediğinize de "sen kal, devam et" demek suretiyle devlet
yönetiminde yeni zafiyetler yaratmakla beraber, yeni bir haksızlık da yapmış
oluyorsunuz. Nedir; Emekli Sandığına tabi çalışanların emeklilerin emeklilik
kesintisini yüzde 1 artırıyorsunuz, emekli, dul, yetim kişilere de yine yüzde
1'lik yük getiriyorsunuz. Bu, hiç de söylendiği gibi aktuaryel hesapla izah
edilmeyecek bir durumdur.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - O da aktuaryel dengeyi sağlamak
için...
M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Evet, sağlamadığı için...
Aktuaryel dengelerden bahsedersek, bunun devede kulak olduğu, bunun hiçbir
anlam ifade etmediği, sosyal güvenlik sistemini hiç kimsenin, AKP'nin ciddî bir
biçimde ele alıp incelemediği ortaya çıkar. Siz, başka amaçla yasa değişikliği
yapacaksınız, orada, aldığı maaşla, aylıkla geçinemeyen memurlara yeni yük
getireceksiniz ve ondan sonra da aktuaryel denge diyorsunuz... Sosyal
güvenlikte bu zafiyeti belli etmemeye çalışmanızın yararı olduğu kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlarım, bu Parlamentodan alelacele
yasalar çıkmıştır. Özellikle, sosyal güvenlik konusunda, Sosyal Sigortalar
Kurumuyla ilgili hep bir yanlış yapılmıştır. Belirli siyasî amaçlarla,
emeklilik yaşının düşürüleceği söylenmiştir, siyasî bir rant elde edebilmek
için. Emeklilikte en son ele alınacak olan yaş, Türkiye kamuoyunu meşgul etmiş;
ama, ne sosyal güvenlik kuruluşlarına bir olumlu katkı sağlamış ne de
emeklilerine. Ne olmuş; işte, ağustosun 19'unda depremde alelacele emeklilik
yaşı yükseltilmiştir, aktuaryel dengelere bakılmamıştır. Sosyal güvenlik
kuruluşlarının neden yeteri kadar hizmet veremediği, kaliteli hizmet veremediği
incelenmemiştir ve doğrudan doğruya emeklilik yaşı yükseltilmiştir. Yine, işte,
böyle telaşla olduğu için, aradan kısa bir süre geçtikten sonra, zorunlu
emeklilik getirilip işçiler emekli edilmeye çalışılmıştır. "Bu ne perhiz
bu ne lahana turşusu" derler. Böyle uygulamalarla, halkın gelecek
güvencesi olan sosyal güvenliği daha fazla tahrip etmeye hakkınız olduğunu
sanmıyorum.
O kadar günlük hesaplar yapılıyor ki, o kadar,
alelacele, küçük çıkarlar ve yararlar için koskoca kurumlar tahrip ediliyor ki,
bunun örneği çok fazla.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Selvi, tamamlayınız.
CEVDET SELVİ (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın
Başkan.
İşte bunun bir örneğini burada görüyoruz.
Bunları söylemekteki kastımız, amacımız, "efendim,
işte, kötü yaptınız, engel olalım; işte, biz, muhalefet olarak çatalım"
falan değil. Eğer, vicdanla oturup düşünürseniz, Türkiye'nin en önemli sorunu
olan sosyal güvenliğin, böyle değişik amaçlarla kullanılmaması gerektiğini
kabul edeceğinize inanıyorum.
Bakın, emeklilerin ilaçlarını kestik, doktorun verdiği
ve alması gereken ilaçları sınırladık, vermiyoruz... Emeklilerin aldıkları maaş
-memur emeklileri dahil- elektrik, su, telefon ve ulaşıma yetişmiyor; yoksulluk
sınırının çok altında... "İnsan bizim için en önemlidir" diyenlere
yakışmayan şekilde, dula, emekliye, yetime üç kuruş da olsa fazla veriyoruz;
ama, dönüp bakmıyoruz; bakın buna, rica ediyorum. Özellikle, Emekli Sandığı da
dahil olmak üzere, Sosyal Sigortalar Kurumunda, yetersiz emekli maaşı,
kalitesiz sağlık hizmeti ve ilacını kestiğimiz o kurumda, dönüp bakarsanız,
düzelecek o kadar çok şey var ki, yaştan önce... 1,5 katrilyondan fazla
yolsuzluğu Sayın Bakan -teşekkür ediyorum, ilgileniyor- ortaya çıkardı. Emekli
Sandığındaki yolsuzluklar da televizyonlarda bizi utandıracak şekle geldi. Onun
için, bu işler ciddî işlerdir; buna bakmak lazım. Buna bakmak için de,
usulsüzlükleri, yolsuzlukları ortadan kaldırmak zorunluluğu vardır; bunun için
de verdiğiniz sözden, tutmanız zorunlu olan sözden başlamak zorunluluğu vardır.
Biraz önce söylediğim, sadece Sosyal Sigortalar Kurumunda, o yoksul insanlar,
emekliler, dullar, yetimler ilaçsız, kaliteli hizmetten yoksun bırakılırken 1,5
katrilyon gitmiştir, Emekli Sandığında da aynıdır; o halde, dönüp bakmak lazım.
Bunun için de, yolsuzluklar bu kadar ayyuka çıkmışsa, bu kadar acımasız,
görünür, belgeli, dosyalar halinde ispatlıyken dokunulmazlığı niye
kaldırmıyorsunuz?.. Yolsuzluğu önlemenin yolu dokunulmazlıkların kalkmasıdır
arkadaşlarım. Bunu kaldırmadığınız sürece inandırıcı olamayız, inandırıcı
olamazsınız.
HASAN KARA (Kilis) - Milletvekilleri mi yaptı
yolsuzluğu?!
CEVDET SELVİ (Devamla) - Milletvekili değil, bakanlar
var kardeşim... Aklanın...
HASAN KARA (Kilis) - Bizden kimse yok.
CEVDET SELVİ (Devamla) - Benim maksadım kimseye çatmak
değil. Yanlış yerden başladığınız...
Mahkemede dosyaları bulunan bakanlar var, bırak
milletvekillerini; ama, ben şunu söylüyorum: Ne bir arkadaşımı, ne bir
milletvekili, ne birini, kalkıp, burada fırsatı bulmuşken eleştirmek bile
istemiyorum; ama, sözden bahsediyorsunuz ve sık sık söylüyorsunuz
"efendim, biz, öyle bir çalışacağız ki, kimse bize yetişemeyecek."
Böyle çalışırsanız yetişemez tabiî. Bir yasayı günlerce... Ne yaptık; kâr
ettik, komisyona getirmediniz, Anayasa Komisyonuna getirmediniz, alelacele
bastırdınız, amacınıza uygun ve devlette çalışma sistemini, disiplinini,
ahlakını bile bozacak bir yasa getirdiniz; bu yetmedi, garibe, fukaraya, söz
verdiğiniz kişilere yeni külfet getirdiniz. Zaman mı kazandık?! (CHP
sıralarından alkışlar) Kim buna ayak uydurabilir?! Milletvekilleri bile, şu
sıcakta, şu bunalımda, şöyle oturduğu zaman, hiçbir işe yaramadan vakit
harcamasından dolayı rahatsız. Bakın, gelmiyorlar. Neden?.. Aynı şeyleri tekrarladığı için. (AK Parti
sıralarından "maddeye gel" sesleri)
"Maddeye gel, maddeye gel..." Maddeye gelsen
ne olacak?.. Bugüne kadar bütün maddelere geldik, bir tane mi değiştirdiniz?
(CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar [!])
Onun için, değerli arkadaşlarım, kimseyi suçlamaya
lüzum yok. Burada birbirimizi kandırmaya da lüzum yok. Milletvekilleri hariç,
bakanların dokunulmazlıklarının kaldırılmayış nedenini tekrar vicdanınızda
söyleyin. İnandırıcı olabilmeniz için de verdiğiniz sözleri, özellikle,
Türkiye'nin en önemli sorunu olan o yolsuzluk, o yolsuzlukla aldıkları,
kaçtıkları paraları geri getirmeye söz verdiğinizin gerçekleşmesi için
dokunulmazlıktan başlayın ki inandırıcı olsun. Bu, amacı farklı, uygulaması
farklı; yarın bir gün bürokratların, bakanların peşinde koşacağı, oraya
yaranmak için devletin işini bile ihmal edeceği bir yöntemi getiriyorsunuz;
üstelik, bir de üste para koyuyorsunuz... Bir de, "bu, hukuka aykırı,
Anayasaya aykırı" diyen insanları suçlamaya kalkıyorsunuz. Bundan
vazgeçelim, bunlar Türkiye'ye bir şey getirmiyor. Söz verdik, söz verdik
derken, verdiğiniz sözlere, içeriğine, kapsamına bakarak, şu yaptıklarınızla bağdaşıp
bağdaşmadığını da bir görün. Onun için, biz, birlikte, bu Türkiye'ye çok olumlu
katkıda bulunacağımızı sanıyorum. Gençlere de böyle iş bulunmayacağını takdir
edersiniz; amaç da o değil.
Hepinize, beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Selvi.
Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1 inci maddede yüzde 15 olan oranın yüzde 16'ya
çıkarılmasıyla ilgili gerekçelerden biraz bahsetmek istiyorum.
Sağlık harcamalarıyla ilgili, bu kesinti yapılmadan
önce, Maliye Bakanlığımız, israfın önlenmesi, savurganlığın önlenmesi ve
yolsuzluğun önlenmesiyle ilgili çeşitli çalışmalar yaptı. Bunun, ben de bizzat
şahidiyim, bazı çalışmalarda beraber de bulunduk.
Önce, Bakanlığımız, negatif ilaç listesi yayımladı;
daha sonra, emeklilerde ortalama fiyat uygulamasına geçti; bundan önce, katılım
payının maaşlardan kesilmesi uygulamasına geçti. Bütün bu tedbirleri alıyorken,
mantık da şuydu: Ömrünün belli bir noktasına gelmiş olan emeklilerimizin daha
sağlıklı bir hayat sürdürebilmesini amaçlamak; çünkü, mesleğim icabı da
biliyorum ki, emeklilerimiz, sağlık ve tedavi hizmetini satın almada ve
hastanelere müracaatlarında çeşitli sıkıntılarla karşılaşmakta idiler. Yine,
ben, biliyorum ki, emeklilerin, bazı ilaçlarını alamamaları, ne 58 inci
hükümetin ne de 59 uncu hükümetin bir uygulaması değil, geçmiş bütün hükümetler
döneminde ilacın nevine göre çeşitli sınırlamalar yapılmıştı. Emekli Sandığı
öyle bir duruma gelmişti ki, sözleşme gereği, bir ayda ödemesi gereken sağlık
giderlerini, 60 gün içinde dahi ödeyemez konuma gelmişti. Bir hakkın tamamen
kaybedilmesi gerçeğiyle karşı karşıya idik arkadaşlar. Bunun için, bu hakkın
sürekli verilmesi, emeklilerimizin mağdur edilmemesi için bu tedbirler
alınmıştır.
2002 yılında Emekli Sandığı, 1 katrilyon 875 trilyon
lira sağlık harcaması yapmıştır. Kişi başı, bu, 780 000 000'a denk gelmektedir.
Bu rakamları kıyasladığımız zaman, hükümetimizin yaptığı tasarrufun çok büyük
bir yük getirmediği açıktır.
Yine, buradan değerli konuşmacı arkadaşlarımıza bir şey
hatırlatmak istiyorum. Bizim Niğde Milletvekilimiz Erdoğan Bey, bir deyimi çok
kullanıyor; "düğün evini bırakmış, samanlığa meze taşıyorlar" diyor.
Şimdi, burada konuşan arkadaşlarımız, her konuşmada getirip konuyu,
dokunulmazlıklarla, başka şeylerle... Maddeyle ilgili konuşursak, bahsettiğimiz
bu kıymetli zamanlarımızı da boşa harcamamış oluruz; çünkü, hayatta en kıymetli
şey, gerçekten, zamandır. Konuyla ilgili konuşalım; yani, düğün evine mezeleri
taşıyalım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Varan.
Şahısları adına ikinci söz, Bursa Milletvekili Sayın
Mustafa Özyurt'da.
Buyurun Sayın Özyurt. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Cumhurbaşkanınca geri gönderilen Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827
Sayılı Kanunu tekrar ele alıyoruz.
Arkadaşlar, bütçe görüşmeleri sırasında; bugüne kadar
-mart ayı içinde- gönderilen 32 kanundan 8 tanesi geri geldi diye demiştim. 32
kanundan 8 tanesi Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmiş. Tam bugün, seçim
biteli 5 ay oluyor arkadaşlar, 5 ay içinde 32 kanundan 8 tanesi geri gelmiş. Bu
dahil mi değil mi bilmiyorum; onu söyleyeyim; ama, bundan önceki dönemde, yani
21 inci Dönemde, 287 kanundan yalnız 12 tanesi geriye gelmiştir. Şöyle, elinizi
vicdanınıza koyup bir düşünün; acaba, hatayı yapan kim, kim bu hatayı yapıyor
diye.
FEYZİ BERDİBEK (Bingöl) - Her 3 ayda bir kanun mu
geliyor?!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Sizin sıranız geldiğinde,
gelin, burada konuşun arkadaşım. Haddinizi bilmezseniz, size haddinizi
bildirecek şekilde konuşurum; ama, lütfen, konuşmanızı bilin, kürsüye
geldiğinizde, o zaman konuşursunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - O zaman soru sorma!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Efendim?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibin ne konuşacağına
ne hakla karışıyorsunuz!
Buyurun Sayın Özyurt.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - İzninizle bir şey daha
söyleyeyim arkadaşlar. Bu Parlamentoda, 1958 senesinde, Osman Bölükbaşı, Adnan
Menderes'in yüzüne bakarak şöyle demişti: "Zengini hayırsız evlat
-hanımlardan çok özür diliyorum-...
RESUL TOSUN (Tokat) - Bütün hanımlar kızacak size.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - ...memuru süslü avrat...
RECEP KORAL (İstanbul) - Ayıp, ayıp!..
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - ...politikacıyı da, körü
körüne inat batırır." Bu, kulağınıza küpe olsun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Yıl 1958, politikacı Osman Bölükbaşı, Adnan Menderes'in
gözünün içine bakarak söyledi bunu. İki yıl geçmedi arkadaşlar...
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Yazık oldu!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Kime yazık oldu bilinmez...
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Adnan Menderes'e yazık oldu.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Ama, Bölükbaşı, bunu Adnan
Menderes'in yüzüne karşı söyledi. Ben, kendimi Bölükbaşı'nın yerine koyamam;
Bölükbaşı... (AK Parti sıralarından "ihtilali mi savunuyorsun" sesi)
İhtilali falan savunduğum yok; terbiyenizi takının!
Terbiyenizi takının! (AK Parti sıralarından gürültüler)
Ama, dediğim gibi, lütfen, elinizi vicdanınıza koyun ve
onu düşünün. (AK Parti sıralarından "Sayın Başkan, niye müdahale
etmiyorsunuz?!" sesleri)
Konuşmanızı bilin kardeşim; ben konuşuyorum! Bu kürsü
size açık efendim... (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Özyurt, bir saniye...
Sayın milletvekilleri, lütfen...
Sayın Özyurt, lütfen, siz, Genel Kurula hitap ederek
konuşun.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Peki efendim.
Türkiye, 1960'da bir 147 olayı yaşadı; belki yaşı bana
yakın olanlar bilir...
AHMET YENİ (Samsun) - Genciz, genciz.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - 147 tane öğretim üyesini
Millî Birlik Komitesi, üniversiteden attığı için, Türkiye, tam on yıl bunlarla
uğraştı, on yıl. Bu üniversite öğretim üyeleri geri döndüler, görevlerinin
başına geldiler; ne gelenler memnun kaldı ne onların yerine geçenler. Siz,
emeklilik yaşını 61'e indireceksiniz; yarın, bu yasa Anayasa Mahkemesinden geri
dönecek ve aynı olayla karşı karşıya geleceğiz. Hiç unutmayın, bu 147'ler olayı
kulağınıza küpe olsun. Er geç bu olay gelecek, yine konuşacağız, yine
görüşeceğiz. Şöyle, elinizi vicdanınıza koyun, 61 yaşında olsaydınız ve kamu
görevlisi olsaydınız, acaba, şu anda bu yasa çıkarken ne derdiniz?
BAŞKAN - Cevap beklemeyin, siz konuşmanızı sürdürün
Sayın Özyurt. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Tamam efendim; cevap
beklemiyorum, cevap beklediğim yok efendim.
12 000 000 insanımız sağlık güvencesinden yoksun. Siz,
hâlâ, bu insanlardan, emeklilerden yüzde 1 kesenek nasıl keseriz diye
düşünüyorsunuz; 12 000 000 insanımıza sağlık güvencesi veremiyorsunuz.
Vatandaşımızı yeşil kartlı, sarı kartlı diye ayırmışız; dünyanın hangi gelişmiş
ülkesinde vatandaşını yeşil kartlı vatandaşım, zengin vatandaşım, fakir
vatandaşım diye ayıran bir devlet var?! Ondan sonra, kalkıyorsunuz, Avrupa
Birliğine gireceğim... Arkadaşlarım, Avrupa Birliğine girmek için, evvela
bunları düzeltin; bunlarla Avrupa Birliğine girilmez!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hep birlikte
düzelteceğiz.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Ha, bakın, arkadaşımın
söylediği çok doğru; elinize geçmiş olan çok güzel bir fırsat var. Türkiye,
1950'den bu yana, böyle, güçlü bir iktidar ve güçlü bir muhalefetle ilk kez karşılaşıyor;
bu fırsatı iyi değerlendirin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyurt, sözlerinizi tamamlar mısınız
efendim.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Tamam, bitiriyorum efendim.
Biz, size, her zaman destek olmaya çalışıyoruz. Diyoruz
ki, arkadaşlar, şunları iyi düşünün taşının, tartışalım, görüşelim, bir daha
Cumhurbaşkanından geri dönmesin, Anayasa Mahkemesine gitmesin, gelin, bunları,
doğru dürüst yapalım, tartışalım. Sayın Anadol söyledi, dedi ki:
"Yangından mal kaçırır gibi, Anayasa Komisyonuna getirmeden, buraya,
tasarıyı getiriyorsunuz." Bunlarla bir yere varamazsınız arkadaşlar. Şöyle
bir düşünün -dediğim gibi- elinizi vicdanınıza koyun ve bu söylediklerim
kulağınıza küpe olsun.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyurt.
Sayın milletvekilleri, tabiî, akşamın bu ilerleyen
saatlerinde karşılıklı dayanışmanızı
anlayışla karşılıyorum, karşılıklı dayanışarak konuşuyorsunuz!.. Lütfen, şu
dayanışmanızı bir noktalayın da, görüşmelerimizi sürdürelim.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim.
Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 5434
sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin
birinci fıkrası ile aynı maddenin (a), (b) ve
(d) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
İştirakçilerin görevleri ile ilgilerinin kesilmesini
gerektiren yaş haddi 61 yaşını doldurdukları tarihtir. 61 yaşını dolduranların
açıktan veya naklen tayinleri yapılamaz. Ancak, personel kanunlarındaki yaş
hadlerine ilişkin hükümler ile 43 üncü madde hükmü saklıdır.
a) 6400 ve daha yukarı ek göstergeli görevlere müşterek
kararname veya Bakanlar Kurulu kararı
ile atanmış olup, bu görevleri fiilen yürütmekte olanlardan görevin önem,
sorumluluk ve niteliği itibarıyla hizmetine ihtiyaç duyulup görevinde
kalmalarında fayda görülenlerin yaş hadleri, Bakanlar Kurulu kararı ile 65
yaşını doldurdukları tarihi geçmemek üzere uzatılabilir.
b) Üniversite öğretim üyelerinin görevleri ile
ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 67 yaşını doldurdukları
tarihtir.
d) (a) bendinde belirtilen görevlere 61 yaşını, (b)
bendinde belirtilen görevlere 67 yaşını ve (ç) bendinde belirtilen görevlere de
hizalarında gösterilen yaş hadlerini doldurmuş bulunanlar açıktan veya naklen
tayin edilemezler.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci
maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, maddenin ilk görüşmesinde de,
konuyla ilgili, Grup adına ben konuşmuştum. Arkadaşlarımız da konuşmalar
yaptılar, uzun saatlerden bu yana da konuşmalarımızı tekrar ediyoruz.
RESUL TOSUN (Tokat) - Gerek yok o zaman konuşmaya.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Doğru diyorsunuz.
Sonra anlatacağım bir fıkrayı önceden anlatayım. Ben
Trabzonluyum, Bayburt'ta büyüdüm. Karadeniz'de sert bir armut vardır, kış
armudu. Bunu, zaman zaman, Karadeniz'den Bayburt'a satmak için götürürler.
Bayburtlular buna Laz armudu derler; çok serttir. Bununla ilgili şöyle bir
ifade kullanırlar: "Laz armudu; vur duvara, al geri." Yani, duvar
gibisiniz maşallah; ne söylenirse söylensin, kim ne söylerse söylesin, sizin
için bir şey fark etmiyor; konuşmayalım, gidelim. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, geçen günkü konuşmamda da ifade
etmiştim...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ayıp, ayıp!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Müsaade eder misin...
Duvar gibi olmak anlamında söyledim; yani, her türlü eleştiriye kapalı, her
türlü uyarıya kapalı... (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, buyurun siz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Lütfen... Doğru
anlayalım... (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen susun...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan,
arkadaşlarımız galiba konuşmacıları konuşturmamak üzere görevlendirilmişler.
(AK Parti sıralarından "Hakaret ediyorsun" sesleri ve gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Yani, espriyi
anlayamayıp, onu hakaret diye sayıyorsanız, benim yapabileceğim bir şey yok
değerli arkadaşlarım.
Bakın, o gün, dedik ki: Bu, çalışanlara, bu ülkeye
ömrünü vermişlere bir haksızlıktır; bunu yapmayın, bu doğru değil. Bu, adalet
anlayışına uygun bir davranış değil; bunu yapmayın. Bu, Anayasaya, birçok
açıdan aykırılıklar taşıyor; bunu yapmayın. Bu, sadece kadrolaşma amacına dönük
bir uygulamadır; bunu yapmayın. Her gelen hükümet, sizin şimdi yapmaya
çalıştığınızı yapmak gibi bir yolu dener, böyle bir yolu tutarsa,
cumhuriyetimizin kuruluşundan, 80 yıldan bu yana, kadrolaşma, devlet memurluğu,
bu statülerin korunması, bu anlamdaki birikimlerin korunabilmesi noktasında
oluşmuş bütün değerler, birikimler tahrip olur, kaybolur; dolayısıyla, çok
ciddî bir kadro problemini, Türkiye, bundan sonraki her iktidar döneminde
yaşar; bunu yapmayın, bu doğru değil dedik.
Hükümetin bakanlarının, yani, o günün Dışişleri Bakanı
Sayın Yaşar Yakış'ın, Plan ve Bütçe Komisyonunda, kendisinin de böyle bir
uygulamaya karşı olduğunu; ancak, hükümet üyelerinin çoğunluğunun
"olur" dediği için, kendisinin de "olur" demek zorunda,
mecburiyetinde kaldığını ifade ederek,
arkadaşlarımızdan, bu anlamda, katkı bekledik, yardım bekledik; olmadı...
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Mehmet Moğultay 500 adam
aldı!..
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Şimdi, aynı yasayı,
Sayın Cumhurbaşkanımız, doğal olarak, haklı olarak; biraz Anayasaya yakınlığı,
akrabalığı olan, biraz bu metnin mantığı ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
arasında bir karşılaştırma yapabilen her yurttaşımızın çıplak gözle
görebileceği bu farklılıkları, Cumhurbaşkanımız da, herkesten daha iyi görerek,
bu maddeyi, tekrar görüşülmek üzere, geri gönderdi. Bakın, hangi gerekçeleri
sayıyor Sayın Cumhurbaşkanı: "Maddenin fıkraları arasında uyumsuzluk
vardır" diyor. Yani, bir defa, şekil yönünden doğru değil. Anayasanın 2
nci, 5 inci ve 60 ıncı maddelerine atıfta bulunarak "sosyal hukuk
devletine aykırıdır" diyor. "Sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel
dengesi dikkate alınarak daha önce yapılan uygulamalara..." Yani,
işçilerde emeklilik yaşını 58 ve 60'a çıkarma noktasındaki aktuaryel dengeler
konusunda bu Meclisin öne sürdüğü gerekçelerle şimdi yapılmak istenen şeyin
gerekçelerinin birbiriyle çeliştiğini ifade ediyor. Ülkenin iç ve dış
politikalarını yürüten üst düzey görevlileri zorunlu olarak emekliliğe sevk
edileceği için, devletin üstün çıkarlarıyla bağdaşmayacağını ifade ediyor.
Anayasanın, emekliliği düzenleyen 128 inci maddesine aykırı olduğunu ifade
ediyor. Anayasanın, başta, 2 ve 10 uncu maddeleri olmak üzere, birçok
maddesinde yer alan eşitlik, hukuksal güvenlik ve hukuksal istikrar ilkelerine
ters düştüğünü ifade ediyor.
Değerli arkadaşlarım, bunların hepsini, hepimizin nasıl
bir hukuk misyonuna sahip olduğunu bildiğimiz Cumhurbaşkanı, sadece iktidar
partisine karşıtlık olsun diye mi söylüyor?!
Bakın, değerli arkadaşlarım, aynı Cumhurbaşkanıyla
ilgili, bu kürsüden birçok şey söyleyen arkadaşlarımızın partisinin sözcüleri,
bir önceki dönemde Cumhurbaşkanının Meclisimize geri gönderdiği yasalarla
ilgili neler söylemiş:
"Mehmet Altan Karapaşaoğlu - Bu iktidarın göreve
geldiğinden bugüne kadar düzenlediği yasalar, dikkat ederseniz, büyük bir çoğunluğuyla
Anayasa Mahkemesinden veya Cumhurbaşkanlığından ya iptal edilerek ya tekrar
görüşülmesi gerektiği düşüncesiyle Genel Kurulumuza geri gönderiliyor. Değerli
arkadaşlar, sabahlara kadar, burada, oturup hazırladığımız ve çıkarılması için
çok ısrarlı bir davranış içinde olan iktidarın, bu Parlamentonun, daha
doğrusunu isterseniz, milletin malı olan bu Parlamentonun maliyet hesaplarını
da düşünmesi lazım. Bu iktidar, bu ülkedeki Anayasayı, bu ülkedeki yasaları
hiçe saymak gibi bir cesaret içinde." Mehmet Altan Karapaşaoğlu,
Cumhurbaşkanının geri gönderdiği bir yasa metniyle ilgili böyle diyor.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bravo!..
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bir başka arkadaşımız
şöyle diyor:
"Sayın Cumhurbaşkanı, Kanunun 6 ncı maddesine iki
bakımdan itiraz ediyor -bakın, Cumhurbaşkanı hangi sebeple yasayı geri
göndermiş, AKP'li arkadaşımız bunu nasıl savunuyor- Birincisi, madde metni,
Türkçenin tümce yapısına aykırıdır -Cumhurbaşkanı, tümce yapısına aykırıdır
diye geri göndermiş, AKP'li arkadaşımız savunuyor- içeriği nedeniyle, anlam
bütünlüğünü yitirmiştir; ikincisi, hukuksal terminoloji yönünden önemli bir
çelişki vardır diyor ve gönderiyor. Yani, Sayın Cumhurbaşkanı, kanunun lafzını
yanlış buluyor, biz de buna katılıyoruz.
Şimdiye kadar çıkardığımız 400 civarında kanuna
bakıyoruz, bazen kanunları eksik yapıp yeniden görüşüyoruz, bazı konuları,
Sayın Cumhurbaşkanı, tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
iade etmiş; bazıları da Anayasa Mahkemesinden dönmüştür. Acaba bu yanlışları
neden yapıyoruz; bana göre, kanunları aceleye getiren hükümet, bürokratlara
talimat veriyor, iyice incelenmeden, ivedilikle bakanların imzasına açılıyor;
tabiî ki, orada da yeteri kadar incelenmiyor ve Sayın Başbakan da, emlakle
ilgili büyük bir vergi artırımı getirildiğinde -ilginç, biraz önce onları
tartışıyorduk- 'galiba ölçüyü kaçırdık' diyebiliyor...
Değerli arkadaşlar, kanunları, komisyonlarda inceleme
şansımız var. Ancak, maalesef, bunu da yapamıyoruz."
Bir kısa bölüm var, çok ilginç; şöyle: "Tasarılar,
yarım günde tali komisyonda, yarım günde aslî komisyonda görüşülüyor; 48 saat
geçmeden de Genel Kurulun huzuruna geliyor. Sayın milletvekillerinin inceleme
şansı yok. İktidar milletvekilleri, hükümet tasarısı olduğu için seslerini
çıkarmıyorlar. Muhalefet milletvekillerinden konuya hâkim olanlar varsa, itiraz
ediyorlar, önergeler gelmeye başlıyor. Önergeleri anlamak gayet zor; hukukçu
olmak lazım ve konuyu bilmek lazım. 'Falan maddenin falanca fıkrasının feşmekân
bendinin üçüncü satırının falan kelimesi çıkarılmış, yerine, falan falan
kelimeler konulmuştur..."
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Tam da bugünkü gibi.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Tam bugünü mü tarif
ediyor arkadaşımız?!
Devamı da var bunun.
Bir başka arkadaşımız, Mahmut Göksü diyor ki..
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Kim söylemiş bunu?..
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Söylüyorum...
"...O günden bugüne, çiftçilerimizin, ilgililerin
ve Cumhurbaşkanının feryadını duymayan bu hükümet, yine bildiğini
okuyor..." Mahmut Göksu, neredesin?! (AK Parti sıralarından gürültüler)
Evet, tekrar ediyorum: "...O günden bugüne,
çiftçilerimizin, ilgililerin ve Cumhurbaşkanının feryadını duymayan bu hükümet,
yine bildiğini okuyor..."
Değerli arkadaşlarım, İktidar Partisine mensup
milletvekili arkadaşlarımız değiştiklerini ifade ediyorlar. Doğrudur, bu
tutanaklara baktığınızda değişmişler; ama, bu, öyle, özlenen, olumlu bir
değişme değil; geçmişte, bu Parlamentoya yapıldığını düşündükleri haksızlığı,
şimdi, bu Parlamento aracılığıyla bütün Türkiye'ye yapmayı, çok meşru, çok
makbul, çok kabul edilebilir, çoğunluğun hakkı olduğunu düşünen bir anlayış
doğrultusunda değişmişsiniz galiba; bu, doğru bir değişme değil. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, sözlerinizi tamamlar
mısınız.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın
Başkanım.
Eğer sizin değişmeden anladığınız, değişmeden
kastettiğiniz şey buysa, bu, maalesef, çok kötü, çok olumsuz bir değişme olur.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bir noktaya daha
dikkatinizi çekmek istiyorum. Daha yeni atanmış olan -şimdi, hükümetten kim var
burada; Sayın Bakan var- valilerin içerisinde 61 yaşından büyük kaç kişi var
Sayın Hükümet? Kaç kişi var?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Lütfen!..
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
müsaade eder misiniz...
Şimdi, bakın, çok somut bir şey söylüyorum. Burada,
biz, maddenin (a) fıkrasındaki yüzde 15'i, yüzde 16 olarak değiştiriyoruz.
Maddenin (b) fıkrasında, (a) fıkrasına atıfta bulunularak "(a) fıkrasında
yazılı yüzde 15 kesilmez" duruyor. Maddenin (d) fıkrasında, tekrar (a)
fıkrasına atıfta bulunarak "(a) fıkrasında yazılı yüzde 15 emeklilik
keseneğine karşılık" diye duruyor; ama, burada, kanun tekniğini bilen
herkes, bu rakamların burada olmaması gerektiğini, değiştirilmesi gerektiğini
biliyor olmasına rağmen, Cumhurbaşkanından tekrar geri dönme ihtimalini göze
alamadığımız için, bile bile, kanun tekniğini bile bile, bunu değiştirmemiz
gerektiğini bile bile, bunu değiştirme noktasında bir öneriyi buraya
getiremiyoruz. Bu, doğru bir anlayış değil değerli arkadaşlarım.
BAŞKAN - Evet, Sayın Kumkumoğlu, lütfen tamamlayın.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Demokrasi, kurallar rejimidir. Demokrasiyle yönetilen
ülkelerde, hep iyi insanlar orada doğduğu için sistemler iyi işliyor, insanlar
iyi davranıyor değil; orada, insanlar, kurallara bağlı oldukları için,
kurallara uydukları için, kötüler isteseler de kurallara rağmen kötü şeyler
yapamadıkları için orada insanlar güzel yaşıyorlar, mutlu yaşıyorlar.
Biz istiyoruz ki, Türkiye'de de, başta Parlamento olmak
üzere, hepimiz, demokrasinin vazgeçilmez şartı olan kurallara bağlılığı
benimseyerek, insanlarının mutlu ve güzel yaşadığı bir Türkiye'de hep birlikte
yaşayalım.
Bu anlayışla, hepinize saygılar sunuyor, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kumkumoğlu.
Şahısları adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri
Varan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu vaktinde çok kısa konuşacağım.
Dünya Sağlık Örgütünün, yaşlara göre bir sıralaması
var; onu okumak istiyorum. 60 yaş üzeri kişileri yaşlı, 75 yaş üzeri kişileri
ise ileri yaşlı kabul ediyor Dünya Sağlık Örgütü. Ülkemizde yapılan
araştırmalarda, 60 ilâ 65 yaş üzerindeki kişilerin yüzde 90'ının, genellikle
bir kronik hastalığı olduğu, bunların da yüzde 35'inde 2... (CHP sıralarından
gürültüler)
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Ayıp, ayıp!..
SABRİ VARAN (Devamla) - Arkadaşlar, bunlar, ilmî
veriler; lütfen, lütfen... Dünya Sağlık Örgütü verileri.
... yüzde 23'ünde 3; yüzde 14'ünde ise 4 veya daha
fazla hastalığın bir arada bulunduğu belirtilmektedir. (CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, bunlar, daha önce bu Mecliste konuşuldu.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Onlardan oy alıp geldiniz.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - 65 yaşından büyük olanlar oy
vermesinler mi demek istiyorsun?
SABRİ VARAN (Devamla) - Lütfen efendim, lütfen...
Dünya Sağlık Örgütüne göre, hukuk ve çalışma yaşamı
bakımından yaşlılık, bir insanın çalışma performansının ve verimliliğinin
azaldığı ve emekli olduğu dönem olarak ifade edilmekte, genellikle de ülkeden
ülkeye değişmekle birlikte, sınır, 60 veya 65 olarak kabul edilmektedir.
Sayın milletvekilleri, toplumsal statü, yaşlandıkça
değişmektedir. Tarım toplumlarında yaşlıların saygın bir statüsü vardır.
Bilginin, kültürün sözlü olarak aktarıldığı, yazının az kullanıldığı
toplumlarda tecrübenin önemi çok fazladır; ancak, sanayileşmiş toplumlarda ise
teknolojinin öne çıkmasıyla, yaşlılar statü olarak gerilerler.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sen daha önündeki yazıyı
okuyamıyorsun bu yaşta!..
SABRİ VARAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
yaşlıların...
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sabun fabrikasına gönder sen
yaşlıları, kurtulursun. Bu kadar dertlisin...
SABRİ VARAN (Devamla) - Benim yaşlılıktan yana derdim
yok; ama, sizin var galiba. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Var tabiî ya...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sabun yapalım yaşlıları,
sabun yapalım!..
SABRİ VARAN (Devamla) - Arkadaşlar, yaşlıların özelliği
olarak kabul edilen değişime direnme -bugün CHP'nin yaptığı gibi- değişme
yeteneğinden yoksunluktan çok, yaşamı olduğu gibi kabul etme eğilimine
bağlanabilir ve yaşlılar, bilinçli bir şekilde, hayatın bazı yönlerine karşı
edilgen kalabilirler. Aslında, bu, üretmek için elzem olan performans
anksiyetesinin yitirilmesinin bir sonucudur.
Değerli arkadaşlar, burada konuşup konuşup "bu da
sizin kulağınıza küpe olsun" diyenlere şunu hatırlatıp, kürsüyü Sayın
Başkana bırakmak istiyorum: Unutmayalım, mezarlıklar, vazgeçilmez insanlarla
doludur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Varan.
Şahısları adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur
Öymen?.. Yok
Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından yeniden görüşülmek üzere
Meclise iade edilen Emekli Sandığı yasa tasarısı hakkında görüşlerimi bildirmek
üzere söz aldım; hepinizi -gecenin çok geç saati değil, Sayın Varan'ın birinci
tekzibi bu; saat 20.30- saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, bu Yüce Meclis çatısını birlikte
paylaştığımız değerli arkadaşlarımdan da bu özre katılacak olanlar vardır. Ben,
bütün 60 yaş üzerinde, onuruyla yaşamış ve onuruyla bundan sonrasını yaşayacak
olan bütün Türk yurttaşlarına Cumhuriyet Halk Partisinin sevgi ve saygılarını
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Sizden katılmak isteyenler olursa, sizin
adınıza da bu saygılarımızı tekrar iletiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu belirtmek
istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanımızın, yasaları tekrar görüşülmek üzere Meclise
iade etme yetkisi, anayasal sistemimizin sağlıklı biçimde işlemesi, yasalarda
yapılan bazı hataların düzeltilmesi, o yasalara konu olan meselelerin farklı
açılardan değerlendirilmesi yönünden çok yararlı bir mekanizmadır. Türkiye gibi
tek meclisli parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanının bu yetkisini kullanarak
yaptığı uyarı ve telkinlerin Meclisçe gereği gibi değerlendirilmesi hepimizin
ortak sorumluluğudur.
Ne yazık ki, bu yasama döneminde, Cumhurbaşkanlığından
geri dönen yasaların en küçük bir değişiklik yapılmadan aynen kabul edilmesi,
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının bir geleneği haline gelmiştir. Böylece,
anayasal sistemimizdeki bir mekanizma fiilen işlevsiz hale getirilmektedir.
Bazı zorunlu hallerde Meclisin ilk kararında ısrar etmesi anlaşılabilir bir
durumdur; ancak, bunu sürekli bir uygulama haline getirirsek sistemi zedelemiş
oluruz. Bu defa da, öyle anlaşılıyor ki, iktidar, emeklilik süresinin 65'ten 61
yaşa indirilmesi konusunda Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı haklı uyarıları
gözardı etmek eğilimindedir. O kadar ki, Cumhurbaşkanının yazısının ilk
bölümünde sözü edilen bazı maddî hatalarda bile -Sayın Kumkumoğlu değindiler-
ısrar edilmesi görüşünde durulmaktadır. Yasanın bu haliyle kabulünün uygulamada
ne gibi sorunlar yaratabileceği de, öyle anlaşılıyor ki, yeterince değerlendirilmiş
değildir.
Değerli arkadaşlarım, örneğin, yasanın yürürlüğe
girdiği tarihte 61 yaşını doldurmuş olanlar hemen emekliye sevk edilecektir.
Yetkili kuruluşlardan aldığımız bilgiye göre, yasa yürürlüğe girdiğinde, yurt
dışında bulunan, 61 yaşını doldurmuş memurlara Türkiye'ye dönmelerini
sağlayacak harcırah verilmesi bile, muhtemelen, mümkün olmayacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımız, işin esasıyla ilgili
değerlendirmesinde, bu yasa değişikliğinin yetişmiş kadroların kaybına yol
açacağı, kamu hizmetinin gereği ve kamu yararıyla bağdaşmayacağı görüşlerini
ifade etmekte ve bu kapsama giren memurların maddî ve sosyal açılardan zarara
uğrayacaklarını ifade etmektedir. Sizlerden istirham etmiştim bugün oturumun
başlangıcında yaptığım konuşmada; ne olur, şu gerekçeyi bir kere okuyun, ondan
sonra, yine istediğiniz değerlendirmede bulunun demiştim. Bu görüşleri, inanın,
dikkatle değerlendirmemiz gerekiyor. Bazı meslek dallarında bu yasanın
doğurabileceği sakıncaların yeterince dikkate alınmadığı görülmektedir. Yasanın
ilk görüşülmesinde örnek olarak dile getirdiğimiz meslek dallarından birisi,
diplomasi alanıydı.
Değerli milletvekilleri, o zaman Cumhuriyet Halk
Partisi adına konuşan bir milletvekilimiz, Dışişleri Bakanlığında bu yasanın
uygulanmasının çeşitli sakıncalarını dile getirirken, yurt dışına atanacak
büyükelçiler açısından emeklilik yaşının fiilen 57 yaş olacağını söylemişti.
Gerçekten, dünyadaki uygulama da, büyükelçilerin en az üç, hatta dört yıl için
yurt dışına atanmaları yolundadır. 61 yaşında emekli edeceğiniz bir
büyükelçiyi, 60, hatta 59 yaşında tayin etmek, mesleğin icaplarıyla
bağdaşmamaktadır. Bir büyükelçinin, bir iki yıl içinde, gideceği ülkeye tam
intibak edip azamî verimi vermesi, inanın ki, çok zordur.
Özetle, büyükelçiler bakımından, bu yasa, emeklilik
yaşını 57'ye çekmektedir. Diğer meslek dallarında yaşanabilecek sıkıntıları
değerli arkadaşlarımız burada dile getirdiler. O zaman sormak lazımdır; bu
hatalarda, bile bile niçin ısrar ediyoruz? Gerekli düzenlemeleri yaparak,
yasayı, uyum sağlamaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerindeki benzer
yasalara uyumlu hale getirmeye çalışsak, daha doğru bir iş yapmış olmaz mıyız?
Örneğin, Yunanistan, şu sıralarda emeklilik yaşını 65'ten 67'ye çıkarmaya
çalışıyor; biz, tam tersini yapıyoruz. Bunun makul bir sebebi, şimdiye kadar,
inanın, Meclise anlatılabilmiş değil. Özellikle, dışpolitikada yaşadığımız
sıcak gelişmeler, evvelce de Yüce Meclise sunduğumuz gibi, diplomaside
yetişmiş, deneyimli kadrolara her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu göstermektedir.
Türkiye'nin dışpolitikada hata yapmaya tahammülü yoktur değerli arkadaşlarım.
Yalnız tecrübeli kadrolara sahip olmak değil, onları en verimli biçimde
kullanmak da önem taşımaktadır. Türkiye'nin savaşa sürüklenme tehlikesine maruz
kaldığı bu günlerde, bu konunun duyarlılığı son derece önemlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç, konuşmanızı tamamlar mısınız...
HALUK KOÇ (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, dikkatlerinizi
çekmek istiyorum. Hükümetin, Meclisin 6 Şubat, 1 Mart ve 19 Mart tarihlerinde
aldığı kararların çerçevesine titizlikle uymasını ve bu kararların verdiği
yetkilerin sınırını aşacak taahhütlerden dikkatle kaçınmasını dile getirmek
istiyorum. Aksi takdirde, ülkemizin çok ciddi sıkıntılar ve tehlikelerle
karşılaşması muhtemeldir. Hükümetin 1 Mart tarihinde sunduğu tezkerenin, bu
Yüce Meclis çatısı altında reddedilmiş olması, hükümet için, başka ülkeler
karşısında bir mahcubiyet konusu teşkil etmemelidir. O tezkeredeki unsurları
yerine getirmediği için hükümet, şimdi, yetkisini zorlayarak başka tavizler
vermeye kalkışmamalıdır. Örneğin -bunu, üzülerek ifade ediyorum değerli
arkadaşlarım- Sayın Dışişleri Bakanının Türkiye'nin koalisyona dahil olduğu
yolundaki sözleri, ülkemizin fiilen savaşa dahil olduğu anlamına gelmektedir.
Bu sözler, dün ifade edilmiştir. Ben, bu Meclisin bir üyesi olarak ve 1 Mart
kararını, iradesini sergilemiş bu Meclisin bir üyesi olarak, hepiniz adına,
şunu söylemek istiyorum: Biz, bu kirli savaşın bir parçası, ortağı değiliz;
olmamak durumundayız. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bakın, böyle bir açıklamanın
yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir ve Meclis, bu konudaki tavrını,
1 Mart tarihli tezkereyi reddederek ortaya koymuştur. Ortak bir tavırdır bu. Bu
ve benzeri konularda, hükümetin daha dikkatli olmasını tavsiye ediyoruz. Millî
meselelerde ve devletin geleceğini ilgilendiren hassas konularda, parti farkı
gözetmeden, tam bir birlik ve dayanışma içinde hareket etmemizin zorunlu
olduğunu biliyoruz. İşte, bu ülkenin deneyimli kadrolara sahip olması, bu
diplomasi alanında, bu açıdan da son derece önemlidir.
Adalet ve Kalkınma Partisine mensup değerli
milletvekillerinin, emeklilik yasasında yapılan değişikliği de, bütün bu
unsurları dikkate alarak bir kere daha değerlendireceklerini umuyorum; Yüce
Meclise saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
Sayın milletvekillerim, madde üzerinde bir önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 107 S. sayılı Yasanın 2 nci
maddesinin "b" fıkrasına aşağıdaki ibarenin eklenmesini dileriz.
Saygılarımızla.
"Hâkimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye
kadar hizmet görürler."
|
Yılmaz Kaya |
Cevdet Selvi |
Mustafa Gazalcı |
|
İzmir |
Eskişehir |
Denizli |
|
Harun Akın |
Hakkı Ülkü |
Gürol Ergin |
|
Zonguldak |
İzmir |
Muğla |
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Gazalcı.
Süreniz 5 dakika.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hükümetin katılmadığı önergemiz, Anayasanın bir maddesidir, bir
ibaresidir.
Bakın, Anayasanın 140 ıncı maddesinde -aynen önergeye
buradan aldık- "hâkimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar
hizmet görürler" deniliyor.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz yasada,
yükseköğretimde çalışan öğretim elemanlarının 67 yaşına kadar çalışacağı
belirtilmiştir. Her ne kadar, bu yasada, ilgili personel yasasında ve belediye
başkanlarını ilgilendiren 43 üncü maddede "bu haklar saklıdır"
denilse de, Cumhurbaşkanı, geri gönderme tezkeresinin özellikle 3 üncü
maddesinde, yargıçlar ve savcılar için ayrı bir madde düzenlenmesi gerektiğini
bize söylemiştir.
Bakın, gerekçeyi lütfen okuyun. Ben, bir kere daha
okumak istiyorum. Burada, Cumhurbaşkanı geri gönderme tezkeresinde, zorunlu
emeklilik yaşını 65'ten 61'e düşüren yasada mutlaka savcılar ve yargıçlar için
de kuşkuyu giderici bir ibarenin bulunması gerektiğini söylüyor.
Şimdi "ilgili yasalarda vardır" demek
yetmiyor; çünkü, YÖK Yasasında da, Yüksek Öğretim Yasasında da aynı şekilde bir
madde var.
Değerli arkadaşlar, bu, Anayasanın emrettiği bir madde.
Şimdi, siz niçin reddediyorsunuz, hükümet niçin reddediyor; bir virgülünü
değiştirsek, yeniden gelecek ve iş uzayacak. Peki, nedir çok ivedi olan; yani,
48 saati beklememek ya da Anayasanın ilgili hükmünü buraya eklememek?! Hiç
olmazsa, Cumhurbaşkanının gerekçelerinden bir tanesini, haklı bulduğunuz bir
tanesini -hepsini haklı bulmayabilirsiniz- buraya ekleseydiniz. Yangından mal
mı kaçırıyorsunuz?!
Değerli arkadaşlar, kamuoyunu da yanıltıyoruz. Bu
yasanın gerekçesinde deniyor ki: "İşsizlere iş bulacağız, ön
açacağız." Gerçekten öyle mi?! Şimdi, hepimiz biliyoruz ki, kamuda
yükselmek, aşamalar yapmak belirli bir süre emek vermekle olur. 61 yaşında
zorunlu emekli ettiğiniz bir arkadaşın yerine, siz, 18-20 yaşındaki işsiz bir
genci hemen işe mi sokacaksınız da, bunu, buraya, gerekçe olarak koyuyorsunuz?!
Değerli arkadaşlar, bu yasa bir karmaşa yaratmaktadır.
Bakın, kamu görevlileri arasında bir çeşitlilik yaratıyor; yani, kimileri 67
yaşında, kimileri 65 yaşında, kimileri de 61 yaşında emekli olacak. Peki,
nerede kaldı Anayasanın 10 uncu maddesi; yani, hiçbir kimseye imtiyaz
gözetilemez diyen, yasa önünde eşitlik maddesi?! Çok açık değil mi burada bir
karmaşanın yaratılacağı?!
Şimdi, hükümete yetki veriliyor. Değerli arkadaşlar,
Meclis yetkisini hükümete nasıl devreder?! Orada somut bir ölçü yok, ölçüt yok.
Cumhurbaşkanı da bunu söylüyor. Siz, 65 yaşına kadar çalışacak kişiyi hangi
duruma, hangi ölçüte göre belirleyeceksiniz; bu belli mi; elinizde bir ölçü mü
var; diyorsunuz ki: "Onu biz belirleyeceğiz." İşte, orada niyet
yatıyor, orada partizanlık yatıyor, orada kadrolaşmak yatıyor...
Değerli arkadaşlar, kamu çalışanları çalıştığının
karşılığını alırlar; ama, Türkiye'de, maalesef, ekonomik yönden alamamışlardır.
Onlar, ne verirseniz, sizin, bizim belirlediğimiz; yani, yasayla kendilerine
tanınan hakla, ekonomik ücretle kıt kanaat geçinmeye çalışırlar.
Şimdi, 65 yaşında emekliliği planlamış bir kişiye, siz,
bir geçiş süresi vermiyorsunuz. Bakın, siz, yakında, ben bir yasal düzenleme
yapıyorum, kendini ona göre ayarla... Daha önce emeklilik yaşları öyle
düzenlenirdi; bir geçiş süresi olurdu. Siz, iki ay sonra kapının önüne
bırakıyorsunuz bu insanı.
Değerli arkadaşlar, ekonomik yönden zaten kıt kanaat
geçinen bir insanın, emekli olunca aylığından yüzde 20, yüzde 25 kesiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı toparlar mısınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî Sayın Başkanım.
Özgürlükler açısından da kamu çalışanının Batı
ölçütlerine göre bir hakkı yoktur. Bakın, Anayasanın 68 inci maddesinde kamu
görevlilerinin siyaset yapamayacağı söylenir. Birçok Batı ülkesinde, siyasî
partilere üye olabilirler, görevlerini aksatmadan siyasî etkinliklere
katılabilirler. Toplusözleşme ve grev hakları vardır kamu çalışanlarının; ama,
değerli arkadaşlar, eğer bu yasaya siz, Anayasanın emrettiği birtakım hükümleri
koymazsanız; yani, Cumhurbaşkanının uyardığı, şunları şunları yapın, bu
eksiklikleri giderin dediği kısımları düzeltmezseniz, kesinlikle bir karmaşaya
yol açacaktır, kamu çalışanları daha çok mağdur olacaktır. O yüzden,
önergemizin kabul edilmesini diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.
Sayın milletvekilleri, sayın konuşmacıyı dinledik;
ancak, bu önergeyle ilgili bir işlem yapmamız söz konusu değil; çünkü,
Anayasamızın 140 ıncı maddesinin dördüncü bendinde "Hâkimler ve savcılar
altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler" diye zaten hüküm var.
O nedenle, bu konuda, tekrar, Anayasada olan bir şeyin yasaya konmasına ihtiyaç
yok.
OYA ARASLI (Ankara) - Düzenlemeye zaruret var;
özellikle, yasa düzeyinde düzenlemeyi sağlamak için. Anayasa hükümleri, yasa
koyucuya hitap eder. Onu, yasa düzeyine indirgemek için, yasayla bir düzenleme
yapmak gerekir.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce Sayın Meclis Başkanvekilimizin de
açıkladığı gibi "hâkim ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar
hizmet görürler" hükmü, Anayasanın 140 ncı maddesinde yer almaktadır.
Ayrıca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanunun 12 nci maddesinde Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerinin, 2802 sayılı Hâkimler
ve Savcılar Kanununun 44 üncü maddesinde hâkim ve savcıların, 832 sayılı
Sayıştay Kanununun 7 nci maddesinde Sayıştay Başkan ve üyelerinin yaş haddi 65
olarak tespit edilmiş ve bunların, kendileri istemedikçe, 65 yaşından önce
emekliye ayrılmayacakları hükme bağlanmıştır.
2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 1 inci amaç
maddesinin (b) bendinde, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay Başkan ve
üyelerinin aylık ve ödenekleri ile diğer malî, sosyal hak ve yardımlarını
kapsadığı; aynı kanunun 2 nci maddesinde Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve
Danıştay Başkan ve üyelerinin, 1 inci maddenin (b) bendinde sayılan özlük
hakları bakımından, bu kanun hükümlerine tabi olacağı hükme bağlandığından,
Danıştay, Yargıtay Başkan ve üyeleri hakkında da, bu kanunda hâkim ve savcılar
için öngörülen yaş haddi hükmü uygulanmıştır.
Bütün bu hükümler nedeniyle, 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 40 ncı maddesinde, Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Başkan ve üyeleri ile hâkim ve savcıların yaş
hadlerine dair bir hüküm yer almamaktadır.
Saygıyla arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, usul hakkında söz
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Araslı...
OYA ARASLI (Ankara) - Tutumunuz hakkında söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Araslı, oturur musunuz.
Sayın milletvekilleri, benim söylediğim olay şu:
Anayasada, çok açık olan bir madde olarak var. Bunu, tekrar yasaya taşımanın
gereği var mı, yok mu?
OYA ARASLI (Ankara) - Evet, var efendim...
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - İşte, onun için açıklama
yapmak istiyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Onun için açıklayacağız
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahibi ısrar ediyorsa, oylayacağım.
Israr ediyor musunuz?
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Evet... Evet...
BAŞKAN - Peki...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır... Hayır...
Sayın Başkan, açıklayalım önce...
OYA ARASLI (Ankara) - Usul hakkında...
BAŞKAN - Müsaade eder misiniz...
OYA ARASLI (Ankara) - Açıklığa kavuşturmak istiyoruz...
BAŞKAN - Müsaade eder misiniz...
Önerge sahibi, gerekçesini açıkladı, açıklanmayan bir
durum yok. O nedenle, komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 5434 sayılı Kanunun Geçici 139 uncu maddesine
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
Bu madde uyarınca yapılacak sağlık yardımları için her
ay:
1- Emekli veya malûllük aylığı alanlardan;
a) Kendileri için 120,
b) Eşleri için 90,
c) Çocuklarının her biri için 60,
d) Ana ve babalarının her biri için 90,
2 - Dul aylığı alanlardan 90,
3 - Yetim aylığı alanlardan 60,
Gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı
ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda sağlık katkı payı alınır. Ancak, bu katkı
payı hiç bir şekilde emekli, malûllük,
dul ve yetim aylıklarının yüzde birini geçemez.
Bu Kanunun 64 üncü maddesi ile 3.11.1980 tarihli ve
2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre aylık
bağlananlardan ve Vatani Hizmet Tertibinden aylık alanlardan sağlık katkı payı
alınmaz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın İsmail Değerli; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve
Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkerenin 6 ncı maddesi ile 5434 sayılı Yasanın geçici 139 uncu
maddesine eklenen fıkra ile emekli, dul ve yetim aylığı alanlardan belirtilen
göstergelerin memur katsayısıyla çarpılması sonucu bulunacak tutarda sağlık
katkı payı alınacağıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, maddeye geçmeden önce bir şey
hatırlatmak istiyorum. Bugün, Tercüman Gazetesinde Sayın Nevzat Yalçıntaş'ın
bir yazısı var. Ben, bazı şeyleri burada okumak istiyorum: "3 Kasım 2002
seçimleriyle Türk seçmeni kendi Meclisinde âdeta iki partili bir sistemi tercih
etti. Bu, halkımızın iradî bir tercihidir ve üzerinde ayrıca tartışılabilir ve
fakat, gerçek şudur ki, halihazırda, AK Partinin iktidar, Cumhuriyet Halk
Partisinin de muhalefet olduğu bir düzen ortaya çıktı. Halkın ümidi canlandı,
yeni bir dönemin başlangıcının işareti olarak görüldü ve iyimserlik havası
yaygınlaştı. Bu olumlu başlangıçta Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Lideri
Deniz Baykal'ın tayin edici rolü olmuştur. Bu yeni siyaset anlayışının son ara
seçimlerde Siirt ve Çorum etkili olduğu anlaşılıyor. Bu durumun devamı
beklenirken, maalesef, son Anayasa değişiklikleri müzakerelerinde kürsüye çıkan
bazı CHP milletvekillerine ön sıralardan söz atılarak, onları bunaltma ve
şaşırtma yoluna gidildiği görülmektedir. Bu, kesinlikle yanlıştır ve
konuşmacının sözlerinin tutarlılığını bozar, şaşırtır. İktidarda tahammül
esastır. Şeyh Edebali'nin nasihatinin, herhalde, hepimize dağıtılması
gerekir" diyor. Burada kendisine teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, burada ilköğretim okulları arasında
yarışma yapılmıyor; burada, Anayasa maddeleri değiştiriliyor. Herhalde, Sayın
Başkan soruyu okuyor, biz de ilkokul talebeleri gibi, doğru mu yanlış mı diye,
el kaldırıp el indireceğiz. Birazcık tahammüllü olmak lazım. Burada, 70
milyonun gözleri önünde Anayasa değiştiriliyor ve bu, herkesi ilgilendiren bir
konuyla ilgili.
Değerli arkadaşlar, geçimini zor sağlayan emekli, dul,
yetimlerden sürekli kesinti yapılarak yeni bir yük getiriliyor. Biliyorsunuz,
her şeye zam gelmiştir Türkiye'de, sadece benzine 11 kere zam yapılmıştır.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 13, 13...
CEVDET SELVİ (Ankara) - 14, 14...
İSMAİL DEĞERLİ (devamla) - Bakın değerli arkadaşlar,
benzine zam geldiği zaman, iğneden ipliğe her şeye zam gelir. Bizim, emekliyi,
dulu, yetimi korumamız gerekirken, onlara bir de yük bindiriyoruz. Emekli
hastaneye gidiyor, saatlerce kuyrukta bekliyor. Emekli maaş alırken saatlerce
kuyrukta bekliyor, çoğu maaş kuyruklarında can veriyor. Bizim, onlara saygılı
olmamız gerekirken, onların durumlarını düzeltmemiz gerekirken, onlara, bir de
ek yükler getiriyoruz. Emekli, akşam olup pazarın dağılmasını bekliyor; pazara
gidip artıkları toplayan nice emekli var.
Daha önceleri -doğru bir karar değildi, ben de
katılıyorum- ilaçların yüzde 10'unu vatandaş kendi cebinden ödüyordu, maaşından
kesilmiyordu; belki, burada, yanlışlıklar olabilirdi, yolsuzluk olabilirdi;
ama, o emeklilerin çoğu eczanelere o yüzde 10'u vermiyordu; şimdi, rahatsızlığı
için yazılan reçetenin yüzde 10'u, para eline geçmeden ayrıca maaşından
kesiliyor. Bence, çalışanlara bu yapılmalıydı; ama, emekli olanlara bunun
yapılmaması gerekirdi.
Değerli arkadaşlar, bu kanunun 64 üncü maddesinde,
bazıları kapsam dışına çıkarılmış. Bu, doğru bir şeydir; ama, Anayasanın 2 nci
maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu
belirtilmiştir. Anayasanın 5 inci maddesinde, kişilerin ve toplumun gönenç,
huzur ve mutluluğunu sağlamak, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi
için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak devletin temel amaç ve görevleri
arasında sayılır. Yine, 60 ncı maddede, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip
olduğu vurgulandıktan sonra, devlet, sosyal güvenliği sağlayacak önlemleri
almak ve gerekli örgütü kurmakla görevlendirilmiştir. Bu örgütler nelerdir,
hepimiz biliyoruz; Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK.
Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlikte, bireylere
ekonomik güvence sağlamak lazım, zararlara karşı korumak lazım, bireyi ekonomik
yönden güçlendirmek lazım, insan geleceğini güvence altına almak lazım,
mutluluğunu sağlamak lazım. Bu mutluluk, dediğim gibi, bu üç kurumda olmalıdır.
Siz, bu yasayla, Emekli Sandığının yükünü artırıyorsunuz. Erken emeklilikle, 6
ncı maddeye de emekli, dul ve yetimi sokmakla sorun çıkıyor ortaya.
Değerli arkadaşlar, bütçenin açığını kapatmak için,
emekli, dul ve yetim keseneklerini bir yana bırakalım; çünkü, bununla 78
trilyon lira toplanacak. Devleti soyanların götürdüklerinin yanında, bu para,
okyanusta damladır. 1 inci maddede, yine aynı şekilde yüzde 1 kesinti var, 168
trilyon lira da oradan kesiliyor; yani, toplam 246 trilyon kesiliyor. Maaş alan
kişilere de yüzde 5 ile 10 arasında bir zam yapılmıştır.
Bu açık nereden karşılanıyor; bu açık, yetim, dul ve
emekliden, tarımsal destek amaçlı harcamalardan, bugün görüşülen ek vergilerden
karşılanıyor. Bu, bana göre, emekli, dul ve yetimlere saygısızlıktır.
Değerli arkadaşlar, bazı önerilerim var:
1-Devleti 20 milyar dolar dolandıran özel banka
sahiplerinden alınsın.
2- Hayalî ihracat, ithalat yapanlardan alınsın.
3- Kaçak işçi çalıştıran işverenlerden alınsın
4- Vergisini vermeyenlerden alınsın.
5- Sahte fatura kullananlardan alınsın.
6- Devleti başka türlü dolandıranlardan alınsın.
7- Özelleştirme adı altında cumhuriyetin 70 yıllık
birikimlerini yok pahasına alan, fabrikaları kapatan, çalışanları işten atan,
arazileri parselleyip trilyonları, katrilyonları kazananlardan alınsın.
8- Devlete ait dünya kadar fazla araç var. Bunlar
satılsın, fuzuli yere masraf edilmesin, onlardan alınsın.
Yine, gerçek hak sahiplerinin kullanmadığı, bizim gibi
milletvekilleri ve üst bürokratların kullandığı kamp yerlerinden, tatil
beldelerinden alınsın.
Değerli arkadaşlar, bu yasayla, bu kişilerden, 25 000
000 ile 110 000 000 lira arasında para gelmektedir. Sosyal devlet anlayışı, bence,
bu olmamalıdır; bana göre bu doğru değildir.
Geliniz, yukarıda saydığımız kişi ve kuruluşlarla
ilgili yasa çıkaralım, ülkeyi düze çıkaralım; ama, buna cesaret edemezsiniz;
çünkü, sizi, onlar iktidara getirdi.
AHMET YENİ (Samsun) - Halk getirdi, halk!
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Değerli.
Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, söz sıramı,
Sayın Faruk Çelik'e veriyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir kez daha görüşülmek üzere Cumhurbaşkanımız
tarafından Yüce Meclise gönderilen 107 sıra sayılı kanun üzerinde
müzakerelerimizi sürdürmekteyiz. Bu gündem üzerinde, gerek AK Parti gerekse
Cumhuriyet Halk Partisine mensup çok değerli arkadaşlarımız söz aldılar,
görüşlerini beyan ettiler; ama, ağırlıklı olarak söz alan muhalefet partisi
mensubu arkadaşlarımızın, gündemle ilgisi olmayan birçok konuya girdiklerine,
hep şikâyet ettiklerine ve Mecliste gerginliğe sebep olduklarına bir kez daha
şahit olduk.
Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Grubumuz adına
konuşan değerli bir arkadaşımız, belki de örneklemede maksadı aşan bir ifadede
bulundular. AK Parti Grubunun gerçekten hiç düşünmediği, belki de
hedeflemediği; ama, burada, belki maksadı aşacak şekilde anlaşılan bu konu
üzerinde, Grup adına, Grup Başkanvekili olarak, özür diliyorum. (Alkışlar) Bu
bir.
Başka yanlışlar olmadı mı; başka birçok yanlış oldu.
Onlardan biri şu: Cumhuriyet Halk Partisinden bir arkadaşımız buraya geldiler
ve şunları ifade ettiler: "Çoğunluğa güvenerek, parmak kaldırarak her
dediğini yapacağına inananların sonlarının yakın tarihimizde ne olduğunu bir
görün." Aslında, bütçe görüşmelerinde Genel Başkan Sayın Deniz Baykal'ın
da buradaki ifadeleri, maalesef, üç aşağı beş yukarı buna benzer tehditleri
içeriyordu.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Tehdit yok, uyarı var.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Şunu ifade etmek istiyorum:
Şimdi, buraya gelip bu üslubu kullanan arkadaşlar, bu ifadeleri burada rahatça
kullanan arkadaşlar, doğrusu ben merak ediyorum, kral mı, monark mı; bunlar kim
allahaşkına?! Böyle parlamenter olur mu?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yani, Mecliste gerginlik olmasın, iktidar-muhalefet diyalogu güzel olsun;
anladık. Bakın, birazdan söyleyeceğim şeyleri burada ısrarla ifade ettiniz,
tekrarlamaktan kaçınmadınız. Arkadaşlarımız sabır göstersin diye gayret
ediyoruz; ama, öyle şeyler söyleniyor ki, bunlara tahammül etmek, doğrusu,
mümkün değil. Demokratik bir ruh, demokratik bir anlayışa sahipseniz, bu derece
sınırları zorlamanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Yani, ben, şunu söylüyorum,
bunları burada ifade eden arkadaşlara: Arkadaşlar, siz muhalefetsiniz, millî
iradeyi hazmetmek zorundasınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara)- Muhalefet, millî irade değil mi?!
FARUK ÇELİK (Devamla)- Millî irade, 3 Kasımda böyle
tecelli etti. Siz, kendinizi -yani, bilemiyorum nereden kaynaklanıyor bu
hissiyat; ama- ısrarla, sanki, muhalefet değil, bir iktidar partisi havasına
sokmaya çalışıyorsunuz; ama, millet...
Şunu da açık söyleyeyim: Bugün konuştuğumuz ve burada
bahsettiğiniz -benzindir, enflasyondur, hayat pahalılığıdır- tüm sıkıntıların
altında, beş yıldır -selef itibariyle söylüyorum- arkamızda çöreklenen,
milletin, gerçekten, kanını emercesine politikalar uygulayan bir sol iktidar
vardı yani; o sol iktidardan buraya geldik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Bırak allahaşkına!.. Siyaset
için bilgi gerek, kültür gerek! Onlar sizin türevleriniz!
FARUK ÇELİK (Devamla)- Yani, eski genel başkanınızın
solculuğunu, sağcılığını tartışacak biz değiliz; yani, onu siz tartışın, o
sizin sorununuz. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Yalnız, bir konuda...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)- Siz, eski genel
başkanımızı ağzınıza almayın!
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri...
FARUK ÇELİK (Devamla)- Sayın Başkan, toparlıyorum....
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, müsaade edin de, sayın
konuşmacı sözlerini tamamlasın.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)- Sen, Grup
Başkanvekilisin; ama, daha da geriyorsun!
FARUK ÇELİK (Devamla)- Efendim, biz, bakın, saatlerdir
burada sabırla dinliyoruz.
ATİLA EMEK (Antalya)- İzninizle mi konuşacağız!..
FARUK ÇELİK (Devamla)- Lütfen, bakın, hiç afaki bir şey
söylemeyeceğim dedim. (CHP sıralarından gürültüler) Her şey kayıtlarda var.
Bakınız, bir arkadaşımız çıkmış ne diyor burada; tutanak burada, Meclisin
tutanağı burada; bakın, ifadeyi aynen okuyorum: "Türkiye Cumhuriyetini...
BAŞKAN- Sayın Çelik, bir saniyenizi rica edeyim.
Tabiî, bunu hatırlatmam belki gereksiz olabilir; ama,
siz, grup başkanvekilisiniz ve saat 21.00. Sizden rica ediyorum; madde üzerine
gelir misiniz. Teşekkür ediyorum uyarılarınıza; ama, madde üzerine gelir
misiniz.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Teşekkür ederim.
Yalnızca bir hususu ifade etmek istiyorum.
RESUL TOSUN (Tokat) - Mikrofon kapalı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Affedersiniz...
Buyurun, Sayın Çelik.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, bir arkadaşımız,
mevcut Cumhurbaşkanını kastederek, aynen şu ifadeleri kullandı; tutanaktan
okuyorum: "Türkiye Cumhuriyetini temsil eden ve Cumhurbaşkanlığını,
şimdiye kadar görülmemiş biçimde, devletin en güvenilir kurumu haline
getiren...."
Şimdi, size soruyorum: Mustafa Kemal Atatürk, yani, ilk
Cumhurbaşkanımız, İsmet İnönü nereye gitti?! (AK Parti sıralarından alkışlar;
CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bırak allahaşkına...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Siz, ağzınıza almayın
onları...
FARUK ÇELİK (Devamla) - Böyle bir mantık olabilir mi?!
Ölçü... İfrat ve tefritten sakınmamız gerekiyor, ölçülü olmak durumundayız.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Atatürk'e sığınacak duruma
geldiniz.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Atatürk'ü ağzınıza
almayın.
BAŞKAN -Sayın milletvekilleri, lütfen susar mısınız.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Onunla da kalınmadı -ben, iki
cümleyle söylüyorum- çok saygı duyduğumuz bir hocamız, konuyu ta 1958'lere götürdü
ve toplumun yüzde 52'sini temsil eden tüm bayanları -saatlerdir telefonlar
yağıyor- gerçekten, üzen, üzecek bir ifade burada, maalesef, kullanıldı. (AK
Parti sıralarından akışlar; CHP sıralarından gürültüler) Arkasından, Grubumuza
dönerek, "terbiyenizi takının" tarzında bir ifadeyi burada kullandı;
yani, "bu yakışıyor" diyorsanız, Cumhuriyet Halk Partililere
söyleyeceğim hiçbir şey yok. (CHP sıralarından gürültüler)
Bir başka arkadaşımızın şurada kullandığı ifade:
"Duvar gibisiniz."
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Evet, doğru.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Yani "duvar
gibisiniz" deme, bir insanı eşya gibi algılama anlayışı, bir farklı beyin
hastalığıdır; başka nedir?! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
Sayın Grup Başkanvekiliniz buraya çıktılar bir başka
yanlış yaptılar. Biz, burada, Cumhurbaşkanlığı tezkeresini görüşüyoruz; o ise,
hükümetin tezkeresinden bahsetmeye başladı. Yani, gündeme gelelim de, gündemi
konuşalım da -sabrediyoruz- gündem konuşulmuyor burada, şu anlattığım şeyler
ısrarla konuşuluyor.
Bir başka garip şey daha yapıldı; maalesef, yasama
organı, âdeta, abesle iştigal eder hale getirilmeye çalışıldı. Anayasada açık
bir hüküm var. Bu açık hüküm, önergeyle yasaya konulmaya çalışılıyor ve buna
itirazlar yapılıyor. Bunu anlamakta zorlandığımızı ifade ediyorum.
OYA ARASLI (Ankara) - Biraz hukuk öğrenin; biraz hukuk
bilerek konuşun!..
FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakın, benim söz almamın amacı
şu: Biz, bir grubu temsil ediyoruz. Grup Başkanvekili olarak ben bunları
konuşmak istemezdim; ama, söylediğim şeylerin yüzde 80'i sizin ifadelerinize
dayanıyor. Onun için, daha düzeyli olmanın yolu, birbirimize hoşgörü ve
saygıdan geçmektedir. Cumhuriyet Halk Partisini böyle bir göreve davet etme
talihsizliğiyle karşı karşıyayım.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ayıp!.. Ne ilgisi
var?!
FARUK ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bundan sonraki
görüşmelerimizin sükunet içerisinde ve madde üzerinde geçmesini temenni
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Grubumuza, Genel Başkanımıza
ve Partimize son derece haksız... (AK Parti sıralarından "Yazıklar
olsun" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir saniye...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - ...hiçbir şekilde ifade
etmediğimiz, hiçbir şekilde kastetmediğimiz noktalardan haksız suçlamalarda
bulunulmuştur. O nedenle, Grubumuz adına söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, sizden ricam, yeni bir
sataşmaya meydan vermemenizdir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, ne söyledi?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gelin, siz yönetin o
zaman.
RECEP KORAL (İstanbul) - Tarafsızlığa davet ediyoruz...
BAŞKAN - Müsaade eder misiniz lütfen.
Buyurun Sayın Özyürek.
VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1. - Mersin Milletvekili Mustafa
Özyürek'in, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, partisine ve genel başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; gecenin bu saatinde Grup Başkanvekili Sayın Çelik'in niçin
olayları gerdirmek istediğini, doğrusu, anlayabilmiş değilim. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Çünkü, bazı konular, ne yazık ki, burada birbirine
karıştırılıyor. Deniliyor ki: Biz millî iradenin temsilcisiyiz.
Değerli arkadaşlarım, biz neyi temsil ediyoruz;
elbette, biz de millî iradeyi temsil ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Demokrasi kültürleri yok.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, bir miktar fazla oy
alanlar millî iradeyi temsil ederler, az oy alanlar kendini mi temsil ederler;
onlar da millî iradeyi temsil ederler. Zaten, bizim uyarılarımıza gösterilen
alınganlığın altında bu var. Siz, eğer, bizim uyarılarımızdan şunu
anlıyorsanız, "siz hukuka uymuyorsunuz, siz Anayasaya uymuyorsunuz"
diye bazı uyarılarımızdan -ki, uymadığınız çok açık, Sayın Cumhurbaşkanının
veto gerekçeleriyle çok açık- bizim demokrasi dışı bir rejim ima ettiğimizi
düşünüyorsanız, çok yanılıyorsunuz; çünkü, Türkiye'ye demokrasiyi getiren parti
Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP sıralarından alkışlar) Cumhuriyet Halk Partisi
mi millî irade dışı, demokrasi dışı bir rejimi savunacak?! Eğer aklınızın
arkasında bunlar varsa, çok yanılıyorsunuz. Sayın Genel Başkanımız da size
"demokrasinin gereğini yapın, hukuka uyun, Anayasaya uyun" derken, bu
demokratik uyarıları yapıyor. Biz, bazıları gibi, asker geldiği zaman bir
köşede istirahat edip, asker çıktıktan sonra, asker kışlasına çekildikten sonra
siyasete soyunanlardan değil, askerî dönemde, askerlere rağmen, demokrasi
mücadelesi yapmış bir partinin fertleriyiz. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti
sıralarından gürültüler)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Buna kargalar güler.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, biz, 1920'lerden
beri, Türkiye Cumhuriyetini kurmak için bu ülkeyi...
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Siz, Sosyalist
Enternasyonalin üyesisiniz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Evet, biz, Sosyalist
Enternasyonalin üyesiyiz ve onun üyesi olmaktan da iftihar ediyoruz değerli
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
Cumhuriyet Halk Partisi, 1920'de, bu Meclisi açan
partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'ye Cumhuriyeti getiren partidir;
Türkiye'yi, şeriattan, padişahlıktan kurtaran partidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Çanak tutan partidir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi, bu
ülkeye demokrasiyi getiren partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Martlarda, 12
Eylüllerde demokrasi için şehitler veren insanların partisidir. Onun için,
demokrasi konusunda bize ders vermeye, bizim farklı şeyler söylediğimizi
düşünmeye kimsenin hakkı yok. Biz, demokrasiyi özümsemiş, demokrasi için il
başkanlarını şehit vermiş, yöneticilerini şehit vermiş...
RECEP ÖZEL (Isparta) - Allah Allah!..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - "Allah Allah"
diyen arkadaşlarımın biraz tarih okumalarını öneriyorum. Evet, biz, demokrasi
adına şehitler vermiş bir partinin mensuplarıyız. O nedenle "sizin genel
başkanınız geldi, bizi burada uyardı, sizin sözcüleriniz bizi burada
uyardı" demek, bizim, ne yapmak istediğimizi anlamamak demektir.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Anlamazlar, bu işlere kafaları
basmaz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yüz kere okusalar anlamazlar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
şimdi, solu sağı birbirine karıştırmayınız. Cumhuriyet Halk Partisi...
ŞEVKET ORHAN (Bursa) - "Duvar" demeye kimin
hakkı var?!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir
arkadaşınız, kalktı, burada, Cumhurbaşkanı için, bu tutanaklardan mutlaka çıkarılması
gereken bir benzetme yaptı. Ona bir şey demiyorsunuz, "bize duvar"
dediniz "armut" dediniz kavgasını yapıyorsunuz. Önce, işin esasını
konuşalım. Şimdi, o geçmiş şeyleri bir kenara bırakalım da, işin esasına
gelelim. (AK Parti sıralarından "siz gelin, siz" sesleri)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyürek, sözlerinizi tamamlar mısınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Bir yaş tartışması nedeniyle, Türkiye'de 60 yaşını
geçen herkese burada hakaret edildi mi, edilmedi mi? Bunu açıkça söyleyelim.
(CHP sıralarından alkışlar) Burada, açıkça, Türkiye'yi bu hale getirmiş olan,
bürokraside değerli hizmetler vermiş olan, bu ülkeye çok değerli hizmetler
vermiş olan, belki de, çoğumuzun amcası, dayısı, babasına hakaret edildi.
Bunlar doğru şeyler mi? Bunlar yapılması gereken şeyler mi?
Değerli arkadaşlarım, sonra, Anayasada olan bir hükmü
bu kanuna geçirelim demişiz; suç mu işlemişiz?!
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi içinde
çok değerli hukukçular var; ne yapmak istediklerini biliyorlar, ne
yapacaklarını çok iyi biliyorlar.
Sonra "Türkiye'yi solcular bu hale getirdi"
diyerek, bundan önceki hükümeti suçlamaya kalkıyorsunuz. Sizin şu andaki
hükümetinizin içinde o hükümetin bakanları yok mu, o hükümeti destekleyen
milletvekilleri yok mu?! (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Erkan Mumcu, o
hükümetin de bakanı değil miydi?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Solcu değil o!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sen ne bilirsin solu yahu!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, Sayın Ecevit'ten
hareketle bizi suçlamaya kalkarsanız, ben, eski Genel Başkanınız Sayın
Necmettin Erbakan'ın "Türkiye'ye şeriat gelecek, kanlı mı gelecek, kansız
mı gelecek" suçlamalarıyla sizi suçlamaya kalkıyor muyum?! (CHP
sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Alakası yok!..
BAŞKAN - Sayın Özyürek, toparlar mısınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Onun için, Cumhuriyet Halk Partisini suçlarken,
lafınızın, sözünüzün nereye gittiğini bileceksiniz.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Bilerek söyledik.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisinin
geçmişi temizdir, sicili temizdir; taşıyamayacağı ne Genel Başkanı vardır ne
yöneticisi vardır. Bizim alnımız açık, gözümüz açık ve milletten aldığımız
cesaretle, milletten aldığımız oyla, sizi, yanlışlarınızdan dolayı sonuna kadar
uyarmaya devam edeceğiz; ta ki hukuka uygun davranmayı öğrenirsiniz, ta ki
Anayasaya uyarsınız. Uymazsanız ne olur; bizim uyarılarımızdan... (AK Parti
sıralarından "Asker çağırırsınız" sesi) Biz, asker falan çağırmayız.
Biz, milleti göreve çağırıyoruz, sizin yanlışlarınızı söylüyoruz. Yanlışlarda
ısrar ederseniz, millet, size cevabını verir, dersini verir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyürek.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5. - Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003
Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/544) (S. Sayısı : 107) (Devam)
BAŞKAN - Şahsı adına, Sayın Canan Arıtman; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli üyeler;
milletimin Yüce Meclisini saygıyla selamlıyorum.
Değerli AKP'li arkadaşlarım, siz ne yapmak istiyorsunuz
allah aşkına?! Milletin vekili olduğunuzu unutup, emeklinin, dulun, yetimin,
malulün o azıcık maaşlarına göz dikiyorsunuz. İnsanca yaşamaya yetmeyen,
aslında hiçbir şeye yetmeyen o maaşlardan sağlık katkı payını artırmak, onların
yaşam güçlüğünü, yaşam zorluklarını artırmak hangi vicdana, hangi adalet
anlayışınıza sığıyor?! Dulun, yetimin, emeklinin, malulün maaşlarından
yapılacak bu kesinti, hem de sağlıktan yapılıyor. Sağlıktan kesinti yapılamaz,
yapmamak gerekir. Bu, sosyal devlet anlayışına sığmaz.
Sayın AKP milletvekillerine hatırlatmak isterim ki,
Anayasamız "Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
devletidir" der. Bu değerler, Parlamentonun, hükümetin öncelikleri
olmalıdır. Hani, AKP için insan öncelikliydi, hani "insanı yaşat ki,
devlet de yaşasın"dı?! Yaşatmak bir yana, siz öldürüyorsunuz arkadaşlarım.
Bir siyasî partinin söylemi de, eylemi de bir olmalıdır. "Vur emekliye,
vur dula, yetime" derseniz, önce, insan söyleminize kimseyi inandıramazsınız.
İnsanı siyasetin merkezine koymak bir siyasal tercihtir
ve bu Mecliste sadece Cumhuriyet Halk Partisine has bir tavırdır, bizim
önceliğimizdir. AKP'nin siyasal tercihi ise, ülkenin fakiri, yoksulu, dulu,
yetimi, emeklisi; yani, insanı değildir. AKP'nin siyasal tercihi, zengini daha
zengin, fakiri daha fakir yapmaktan, bu ülkede vergi kaçıranları korumaktan,
naylon faturacıları korumaktan yana olduğu ortadadır.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, sağlık göstergeleriyle,
kötü performans sergileyen bir ülkedir. Bütçeden sağlığa ayrılan paydan tutun,
kişi başına düşen sağlık harcamasına kadar, yüksek oranlardaki ana, bebek, çocuk
ölüm hızlarına kadar, pek çok değerimizle, pek çok Afrika ülkesinden daha
geriyiz. İnsana yatırım yapmadan, sağlığa yatırım yapmadan, bir ülkede,
ilerlemeden, kalkınmadan söz edilemez.
Değerli arkadaşlarım, emeklinin sağlık katkı payını
artırmak ne demek; git daha sağlıksız ol, git bir an önce öl demek. Ne yazık
ki, ülkemizde, işçiye, memura, emekliye verilen sağlık hizmeti, zaten, eşit,
nitelikli ve dengeli değildir. Bırakın, hiçbir sağlık güvencesi olmayan 20 000
000 insanımızı -onlardan, burada, ne yazık ki bahsedemiyorum- sağlık güvencesi
olan insanlarımız bile, aldığı sağlık hizmetinden, çok haklı olarak, memnun
değildir. Ülkemizde, insanlarımız, âdeta işkence çekerek, sağlık hizmeti almaya
çalışmaktadır.
Sayın AKP milletvekilleri, siz, hiç hastane
kuyruklarında beklediniz mi?! (AK Parti sıralarından "çok, çok"
sesleri)
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Çok bekledik, çok...
CANAN ARITMAN (Devamla) - Hem de yaşlı, yorgun ve hasta olarak, saatlerce o kuyruklarda
beklediniz mi? Bu ne demek, bilir misiniz?! (AK Parti sıralarından
"biliriz" sesleri) Eğer bilseydiniz, böyle bir yasa tasarısı
getirmezdiniz. Bırakın, bu işkenceyi yaşam boyu çekmeyi, çok değil, gidin,
sadece, sadece bir hafta o kuyruklarda bekleyin, vatandaşın ne yaşadığını, ne
çektiğini anlayın; o zaman, bu tür yasa tasarılarıyla buraya gelmezsiniz. Bu
ülkeye hizmet etmiş, vermiş, özveriyle vermiş bu insanlara ne verebiliriz diye
düşüneceğinize, ne alabiliriz, nasıl alabiliriz anlayışındasınız.
Hani, seçim meydanlarında verdiğiniz sözler?! Daha,
üstünden altı ay bile geçmedi. Seçim meydanlarında, emeklinin aldığı o yetersiz
maaşları daha da yetersiz hale getireceğinizi hiç söylemediniz. Hani kanın,
hani ilacın KDV'si olmazdı?! Seçilinceye kadar böyle, seçildikten sonra,
milletin, bırakın kanını, canını almaya bakıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, vatandaştan özveri beklemek için,
önce güvenilir olmak lazım. Seçimden önce başka, seçimden sonra başka telden
çalarsanız, güvenilir olamazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arıtman, sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Bir yandan, Başbakanlıkta onca araç varken 300
milyarlık araçlar alıp, bir yandan da, gözyaşları içerisinde tiyatral şovlar
yaparak emeklilerin maaşına göz dikemezsiniz. Bir yandan, 61 yaşta emeklilik
getirip, öte yandan, Başbakanlık Halkla İlişkiler Müsteşar Yardımcılığına 64
yaşında bir jeomorfolog atanmaz.
Değerli AKP'li arkadaşlarım, sizleri halkımıza verdiği
sözleri tutmaya ve çifte standart uygulamamaya davet ediyorum. Önce, bu
ülkenin, bu halkın milyarlarca dolarını, katrilyonlarca lirasını
hortumlayanlardan hesap sorun. Onların götürdüğü paraları geri alın da,
emeklinin maaşına göz dikmeyin; yoksa, bu Meclisin kalın duvarları bile, güçlü
duvarları bile, sizleri koruyamaz hale gelir, bir süre sonra halkın içine,
halkın karşısına çıkamazsınız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arıtman.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkan, zatıâlilerinize
yazılı bir başvurumuz olmuştu; oylamadan önce, bu konunun gündeme alınması
gerekiyordu.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, söz talebim vardı.
BAŞKAN - Ne diye?..
ALİ ARSLAN (Muğla) - Kişisel olarak.
BAŞKAN - Sayın Arslan, iki kişiye söz verdim; bir başka
maddede konuşursunuz.
Teşekkür ederim.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 213.-
40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan iştirakçilerden;
a) Kanunun yayımı tarihinden önce 61 yaşını dolduranlar
Kanunun yayımı tarihinden itibaren,
b) Kanunun yayımını izleyen iki ay içerisinde 61 yaşını
dolduranlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren,
İki ay süreyle görevlerinde kalırlar.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi
Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek, Başkanlığımıza başvurarak, Sayın
Necmettin Erbakan'ın, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanlığı yapmadığını,
üyesi dahi olmadığını belirtiyorlar. Doğrudur. Teşekkür ederim. Bunu bu şekilde
düzeltiyorum.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat)- Tavzih etmesini istiyoruz Sayın
Başkan.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Burada bazı arkadaşlar da
Ecevit'in Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olduğunu söylediler.
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Kemal Sağ.
Buyurun Sayın Sağ.
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı makamınca yeniden görüşülmek üzere
iade edilen Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7 nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum.
Anayasanın 128 inci maddesinde, memurlar ile diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin yasayla
düzenleneceği öngörülmüştür. Sosyal güvenlik kapsamında bulunan emeklilik,
Anayasanın 60 ıncı maddesi uyarınca, kamu görevlileri yönünden bir haktır. Yaş
sınırı nedeniyle emekliye sevk işleminin kamu görevlisinin isteği dışında
göreviyle ilişiğinin kesilmesini gerektiren bir işlem olduğu dikkate
alındığında, bunun koşullarının somut biçimde yasayla düzenlemesinin önemi, AKP
hükümetinin bu uygulaması dolayısıyla daha iyi anlaşılmaktadır. Bu yasayla,
hiçbir somut kriter getirilmeden bazı görevler için yaş sınırının uzatılması,
Bakanlar Kurulunun takdirine bırakılmaktadır.
Gerçi, yasada yaş sınırı uzatılırken, görevin önemi,
sorumluluk ve niteliğinin göz önünde bulundurulacağı belirtilerek bazı
kıstaslar getirilmiştir; ancak, bu ölçütler soyut olup, her iktidar döneminde
farklı yorumlanmaya ve uygulanmaya elverişlidir.
Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin
sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır. Sosyal hukuk devleti niteliği,
toplum ve çalışma yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeninin
kurulmasını gerektirmektedir.
Anayasanın 10 uncu maddesinde de, herkesin yasa önünde
eşit olduğu kurala bağlanmıştır.
Yasanın yürürlüğe girdiği günde 61 yaşını doldurmuş
olan ya da iki ay içerisinde dolduracak olan 6400 ve daha yukarı ekgöstergeli
görevlerde bulunanlardan ortak kararnameyle ya da Bakanlar Kurulu kararıyla
atanmış olanlar için iki aylık bir geçiş dönemi öngörülmüş iken, diğer
iştirakçiler böyle bir geçiş döneminden yoksun bırakılmışlardır.
Aynı durumdaki birkısım memurlar da, iki yıllık süreyi
doldurmadan makam tazminatı ya da yüksek hâkim tazminatı alma hakkından ve ek
ikramiye ödemesinden yararlanamayacaklardır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kim, hangi yorumu
getirirse getirsin, bu kanunun bir tek amacı olduğu açıktır; o da, kadrolaşmaya
zemin hazırlamaktır. Hedef, kadroları önce boşaltmak, sonra da arzu edilen bir
biçimde doldurmaktır.
Bu yasayı gündeme getiren AKP hükümeti, Türkiye'de
ortalama ömür süresinin düşük olduğunu; bu nedenle, emeklilerin üç beş yıl daha
rahat yaşam sürmeleri için bu yasayı getirdiklerini ve zorunlu emeklilik yaşını
61'e çektiklerini beyan etmektedirler. Halbuki, Türkiye'nin demografik yapısı
konusundaki veriler, ortalama yaşam süresinin gittikçe arttığını gösteriyor.
Buna göre, insanların daha geç emekli edilmesi ve daha az sayıda emekli maaşı
ödenmesinin düşünülmesi gerekirken, üstelik, sayın hükümetimizin kaynak bulmak
için her yerden imkân yaratmaya çalıştığı bir dönemde, her ne hikmetse, yine,
aynı hükümet bir taraftan da harcamaları artırmaktadır. Neden; çünkü, amaç üzüm
yemek değil, bağcıyı dövmektir.
Sayın milletvekilleri, az önce AKP'li bir konuşmacı
-Sayın Sabri Varan zannediyorum- "mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla
doludur" dedi. Peki, vazgeçilmez insanlardan daha fazla faydalanmak doğru
değil midir; onları neden hemen emekli ediyoruz?!
Ben bu arada Yüce Meclisimizle ilgili birkaç rakam
vermek istiyorum: Şu anda, Yüce Mecliste görev yapan 22 nci Dönem sayın
milletvekillerimizin yaş ortalaması 53'tür. 50 sayın milletvekilimizin 61 yaşın
üzerinde oldukları görülüyor. Sayın milletvekillerimizin...
AHMET YENİ (Samsun) - CHP'li... CHP'li onlar...
KEMAL SAĞ (Devamla) - Efendim, onlar çok tecrübeli
olduğu için öyle oluyor.
Sayın milletvekillerimizin 300 kadarı da halen
emeklidir. Şimdi, bu Mecliste görev yapan 61 yaşın üzerindeki değerli
milletvekillerimiz verimsiz mi sayılacaklardır? Ülkeye faydaları dokunmayacak
mıdır? Ben, bu kanaatte değilim, sizin de olduğunuzu zannetmiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde AKP
hükümetini en çok meşgul eden konuların başında ekonomiye kaynak arayışı
gelmektedir. Ben, aynı kanunun birinci kez görüşülmesi sırasında Sayın Maliye
Bakanımıza 35 trilyonluk bir kaynak göstermiştim. Bugün de bu kanunun
uygulanmasından doğacak kaynak israfından bahsetmek istiyorum. Hesap basit; bu
kanunla emekli edilmesi düşünülen memurların ortalama maaşlarının 2 milyar
olduğunu varsayalım. Bu memurları emekli ettiğinizde, ödeyeceğiniz emekli
ikramiyesi ortalama 25 milyar Türk Lirasıdır; öncelikle, bunu ödemek
zorundasınız. Buna ilave olarak, bu memura maaşının en az yüzde 75'i oranında
emekli maaşı vereceksiniz; bu da ortalama 1,5 milyar yapar. Bu yıl için
ödenecek emekli maaşı toplamlı yaklaşık 15 milyardır memur başına. Toplam 3 000
civarında bir memur grubu bu kanun dolayısıyla hemen emekli olacaktır. Bunların
emekli ikramiyesi toplam yaklaşık 75 trilyondur. Bunu hemen ödemek
durumundasınız. Buna ilaveten çalıştırdığınız memura 2 milyar Türk Lirası
öderken, çalıştırmadığınız bir memura 1,5 milyar lira para ödeyeceksiniz. Bu
da, sadece 2003 yılı için yaklaşık 75 trilyon Türk Lirası yapar; yani, toplam
150 trilyon kaynak kaybı 2003 yılı için. Allahaşkına tasarruf bunun neresinde!
Siz, insanların maaşlarının yarısını bağışladığı beyanı karşısında Bakanlar
Kurulunda gözyaşlarınızı tutamayacaksınız, öte yandan, devletin 150 trilyon
lirasını bir çırpıda harcayacaksanız. Böyle tasarruf olmaz değerli
milletvekilleri!
Yüce Meclisin değerli üyeleri, Emekli Sandığı Yasasında
yaş haddi nedeniyle emeklilikte sınır 65 yaştır. Tasarıyla, bu yaş sınırının
daha genç yaştakilere terfi imkânı vermek amacıyla 61'e indirildiği
söylenmektedir. Bu sınırın 65'ten 61'e indirilmesinin gerekçesi, daha genç
yaştaki personele terfi imkânı sağlanmasıyla açıklanamaz. Kamu yönetiminde
yükselmeler belli kurallara bağlıdır, yükselmeler bu kurallar içerisinde
gerçekleşir. Kamu yönetiminde bugüne kadar
bu konuda tek sorun yaşanmamıştır. Bu yasayla, kamu yönetiminin yerleşmiş
kuralları dejenere edilmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamı
bitirirken, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetini, Anayasanın ilgili
maddelerine uymaya, sosyal devlet ilkelerini uygulamaya ve sosyal güvenlik
anlayışına davet ediyor, kadrolaşma uğruna değerli birçok insanın kamu
hizmetleri dışına bırakılmaması hususunu bir kez daha düşünmenizi tavsiye
ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sağ.
Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan.
Buyurun Sayın Varan.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; önce, sözüme bir yanlışı düzelterek başlamak
istiyorum.
2 nci maddeyle ilgili yaptığım konuşmanın daha önce bu
Genel Kurulda yapıldığını belirtmiştim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu, 22 nci Dönem 1 inci yasama yılı 47 nci Birleşim, 15 Mart 2003 Cumartesi
günü, Dünya Sağlık Örgütünün verilerini burada açıkladım. Bunlar benim şahsî
görüşlerim değil. Onun için, bu gerçekler emeklilere hakaret olarak
düşünülmesin. Bu yanlışlığı bu kürsüden düzeltelim.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - 60'ını geçmiş insanlara
hakaret ettin.
SABRİ VARAN (Devamla) - Bu görüşte olan vekil...
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - 60'ını geçen bütün
vatandaşlara hakaret ettin.
BAŞKAN - Lütfen...
SABRİ VARAN (Devamla) - Efendim, lütfen, çarpıtmayın.
Bu görüşte olan vekillerim de bu görüşünü düzeltsin.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sözlerini düzeltiyor,
lütfen, müdahale etmeyin.
Buyurun.
SABRİ VARAN (Devamla) - Bu görüşler Dünya Sağlık
Örgütünün verdiği rakamlardır.
Biz, parti olarak, gelenek olarak, töre olarak, inanç
olarak, küçüklerine sevgiyi, büyüklerine saygıyı göstermeye mecbur olan bir
gelenekten geliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunun için, hiçbir AK
Partilinin büyüklerine hakaret etmesi gibi bir şey düşünülemez. Ben, bütün
büyüklerimin ellerinden öpüyorum. (CHP sıralarından gülüşmeler)
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hadi canım!..
SABRİ VARAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu
yasanın bazı milletvekillerini neden çok heyecanlandırdığını ben merak
ediyorum. Araştırdığımda bu ilgili yasanın milletvekillerine uygulanmadığını da
öğrendim. Çünkü...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Allah Allah; yapma yahu!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hayda!..
SABRİ VARAN (Devamla) - "Hayda" mı olur ne
olur kararı, milletvekillerini emekli edecek milletin kendisinindir. İnşallah,
bunu da, gelecek dönemlerde millet nasıl takdir ederse gösterecektir.
Ben -kıymetli vakitlerinizi almak istemiyorum- buradan
şunu belirtmek istiyorum: Buradan, 61 yaşını doldurduktan sonra emekli olacak,
devletimize büyük hizmetler vermiş, yıllarını devlete hizmete adamış değerli
bürokratlarımıza ve milletimizin değerli memurlarına, devletimizin memurlarına
şunu söylüyorum ki, kendileri emin olsunlar; kimsesizlerin, kimsesiz yığınların
sesi bir Başbakanımız var, Recep Tayyip Erdoğan iktidardadır. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Kimsesizlerden prim
alıyorsunuz ama...
SABRİ VARAN (Devamla) - Memuriyette alışık
olmadığınızın çok daha üzerinde bir standartta emeklilik hayatınızın olacağını
sizlere müjdeliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Varan.
Şahısları adına ikinci söz, Hatay Milletvekili Sayın
Züheyir Amber'in;
Buyurun.
ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; emeklilik yaş sınırının 65'ten 61'e indirilmesi hakkında,
şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Getirilen düzenlemeyle, yasanın yürürlüğe gireceği
günde 61 yaşını doldurmuş olanlar, kural olarak hemen emekli edileceklerdir.
Bu, toplum açısından ciddî bir talihsizlik örneğidir.
Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türkiye Devletinin
sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, 5 inci maddesinde de, kişilerin ve
toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak, devletin
temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. 60 Incı maddesinde de, herkesin
sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu vurgulandıktan sonra, devlet, sosyal
güvenliği sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütleri kurmakla
görevlendirilmiştir. Bu, açık, net, sarih maddelerle ifade edilmiştir sayın
arkadaşlarımız.
Şimdi, bu açıdan, eğer, konuyu değerlendirecek olursak,
sosyal güvenliğe ilişkin kurallarda devamlı düzenlemeler yapılır. Bugüne kadar
çeşitli düzenlemeler olmuştur. Bu yapılan değişik düzenlemelerle, çalışanların
emekli olabilme koşulları bu nedenle çok sık değiştirilmekte ve bu değişiklik,
sosyal güvenlik kurumlarının finansal sorunlarını had safhaya getirmesi
açısından önemlidir.
Dolayısıyla, şu anda yapılan değişiklikle,
hesaplamalara göre, 2 500 ilâ 3 000
civarında emekliye sevk edilecek personeli sayısı söz konusu. Bu sayı, zaten,
ciddî malî güçlükler çeken sosyal güvenlik kurumlarının yükünü daha da artırmaktadır;
ki, bunun anlamı, sosyal hukuk devletinin temelini oluşturan sosyal güvenlik
kurumlarının, âdeta, çöküşü demektir. Bununla beraber, 61 yaşını doldurup,
mesleğinin zirvesinde olan ve deneyimine gereksinim duyulan bürokrat ve teknokratlarımızın,
bir çırpıda görevden uzaklaştırılıp, boşalan kadrolara, iktidara yakın
elemanların getirilmesi amacının güdüldüğü apaçık ortadadır.
Sayın arkadaşlarım, ben, bir hekim olduğum için birkaç
gündür Antakya'daki hem SSK'nın hem de devlet hastanelerinin hekimleri arasında küçük bir anket yaptım.
Bütün hastanelerimizde çalışan hekim arkadaşlarımız, maalesef, ciddî sıkıntılar
ve endişeler içerisindedirler. Bunu, kesinlikle bütün samimiyetimle sizlere
burada ifade etmek istiyorum. Şu anda hekimlerimiz, özellikle 60 yaşını, 65
yaşını bulan hekimlerimiz, en verimli çağlarında hizmet vermekte ve bu hizmeti
ciddî bir şekilde bütün Türkiye'ye
sunma durumundalar. Şimdi, bunlar "eğer biz emekli olursak, bundan sonraki
halimiz ne olacak?" diye tedirginler; ne yapacaklarını bilememektedirler.
Çünkü, adam, alışmış hastanede senelerdir bu hizmeti vermeye; şu anda ciddî bir
bunalım içerisinde ve deminki arkadaşımızın ifade ettiği doğrultuda değil,
gelecek korkusu ve endişesini yaşamaktadır. Bilhassa, ben, bu konuşmamın
arasında, sizlere bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarı, bu çalışmayla -biz buna inanıyoruz- hızlı bir kadrolaşma süreci
içerisine girmiştir, bu yasayla da hedefini gerçekleştirmek istemektedir
maalesef. Genç insanlara iş olanakları yaratmak uğruna, birikimli ve deneyimli
insanları mağdur etmek yerine, genç nüfusa yeni istihdam alanları yaratın.
Yoksa, toplum barışı açısından getireceği zararlar ve sorunlar son derece kaygı
vericidir. İşsizlik sorununu, maalesef, bu şekilde çözemezsiniz. Bu ekonomik
koşullar içerisinde, zaten yetersiz gelire sahip olan çalışanların, emeklilikle
beraber bu gelirlerinin iyice azalması, bakmakla yükümlü oldukları aile ve
çocuklarının geleceğini zora sokacaktır. Mutlaka, sizlere de telefon veya faks
gelmiştir, kesinlikle gelmiştir; çünkü, bizlere bu konuda çok telefon ve faks
geldi. Lütfen, bu insanların feryatlarını dinleyin. Seslerini duyup ona göre
karar vermenizi, ben burada, sayın Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi
arkadaşlarıma özellikle rica ediyorum; lütfen, bu konuda biraz daha duyarlı
olsunlar ve bu kararı verdikleri zaman, samimî olarak kararlarını versinler, o
şekilde oylarını kullansınlar. Herhangi bir politik amaç yok burada. Hiçbir
politik amaç gütmeden, zaten bu olumsuz ekonomik koşullar altında yaşayan bu
insanlar, bırakın, normal zamanlarında emekli olsunlar. Bir de, lütfen, bu
insanların ahını almayalım hepimiz. Biraz da vicdanınızın sesini dinleyin ve bu
yasaya hep beraber ret oyu vererek, üzerimize düşen bu sorumluluğu yerine
getirelim.
Şimdi, ben, yine, Tercüman Gazetesinde "Yakın
Gözlüğü" köşe yazısını yazan Nursun Erel'in Sayın Öymen'le yaptığı
söyleşiden ufak bir paragrafı burada okumadan ayrılmak istemiyorum. Lütfen,
bunu dinleyin: "Bakın, 27 Mayıs ihtilalinden sonra da yaşandı bunlar,
vatandaşın yüzük, bilezik bağışları sembolik olmaktan öteye gitmedi..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Amber, bir saniye...
Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Bitireyim, lütfen...
"...Bunun yerine çok ciddî kaynaklar öneriyoruz
biz. Avrupa Birliğinin Türkiye'ye 1980-81'den beri taahhüt edip de bir türlü
vermediği 600 milyon euroluk malî yardım paketi var." Bunun dışında, yine
375 000 000 euroluk bir yardım paketi daha söz konusu. Eğer, biz, para sorunu
yaşıyorsak, en azından bunları temin edebilirsek, işte, şu anda düşünülmekte
olan ve malî sıkıntılar yarattığı iddia edilen bu sorunu, eğer detaya
inebilirsek, az da olsa buradan çözme imkânı sağlamış olabiliriz.
Hepinize çok çok teşekkür ediyorum ve sizin, bu yasaya
ret oyu vereceğinize yürekten inanıyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Amber.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8.- 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 214.- Bu Kanunun getirdiği 61 yaş haddi
nedeniyle bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte emekliye sevk edilenler hakkında
Ek 68 inci maddenin birinci fıkrasında öngörülen iki yıllık süre aranmaz.
Bunlardan 30 yıllık fiilî hizmet süresini doldurmamış olanlara, bir kereye
mahsus olmak üzere, bir aylık tutarında ek emekli ikramiyesi verilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, şahsı adına Sayın Sabri Varan; buyurun.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, söz hakkımı
Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün Beye veriyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergün. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada, daha evvel görüştüğümüz ve yasalaştırdığımız,
ancak, Cumhurbaşkanımızca veto edilen bir yasayı görüşüyoruz. Biliyorsunuz,
modern devletlerde yasama, yürütme ve yargı birbirinden ayrılmıştır. Bunun
ayrılmasının nedenleri üzerinde elbette kimsenin durmasına gerek yok, herkes
biliyor. Böylesine büyük bir devlet gücünün tek elde toplanmaması, kuvvetler
ayrılığı şeklinde, birbirini denetleyen bir mekanizmaya dönüşmesi gerekiyordu;
bu nedenle, modern devletler böyle çalışıyor.
Biz, yasama görevi yapıyoruz; Sayın Cumhurbaşkanımız,
yürütmenin başı sıfatıyla, aynı zamanda da devletin birliğini temsil eden bir
sıfatla kendi görevini yapıyor; yargı kendi görevini yapıyor. Yasama, yürütme
ve yargının, anayasa gibi bir metin üzerinde ya da kanunlar üzerinde, her zaman
aynı görüşü paylaşmaları gerekmiyor; zaten, burada, aynı görüşü paylaşmadığımız
da, çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Yasama organının bu faaliyeti, gayet
normal bir faaliyettir; Cumhurbaşkanımızın vetosu da gayet normal bir işlemdir
ve yasama organının, bugün, bu şekilde, bu yasayı tekrar görüşmesi ve tekrar
yasalaştırması da normal bir faaliyettir.
Elbette ki, muhalefet sözcüsü arkadaşlarımız, bu yasal
düzenlemeyle ilgili görüşlerini ifade edeceklerdir; bunların, mutlaka, bizim
hoşumuza da gitmesi gerekmiyor. Elbette, muhalefetin, mutlaka bizim hoşumuza
giden yaklaşımlarda bulunması beklenmiyor; ama, Türkiye'de siyaset sahnesi
değişti, partiler, aktörler hepsi birden değişti; eski siyaset iyi olsaydı, bu
sahne değişmezdi. Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Parti, siyaset yapma tarzını,
anlayışını yeniden ele alacağını ve yeni bir anlayışla hareket edeceğini,
kamuoyuna, hep beraber deklare etti. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi muhalefet
olarak Mecliste, AK Parti iktidar olarak Mecliste. Hepimizin doğruları var,
eksikleri var, yanlışları var; zaman zaman, birbirimizi burada tolere etmek
mecburiyetindeyiz. Eğer, birbirimizi tolere etmezsek, yeni bir siyaset
anlayışını birlikte inşa edemeyiz; birlikte inşa edebilmemiz için, tolere
etmemiz gerekiyor. Açıkçası bazen, CHP sözcülerinin muhalefetine hayranlıkla
bakıyorum, hayran olduğum arkadaşlar var; ama, hayret ettiğim arkadaşlar da
var. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya) - Biz de öyleyiz.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bu hayranlık ve bu hayretlik,
elbette, bir zaman dilimi içerisinde yerine oturacaktır; ya hep hayranlık haline
dönüşecektir ya da hep hayretlik işler haline dönüşecektir. Umarız, hep
Cumhuriyet Halk Partili sözcü arkadaşlarımızın, muhalefetini hayranlıkla
izleriz ve bunlardan ders alırız, hayretlikler biraz kenarda kalmış olur.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi bir sosyal
demokrat parti, AK Parti bir muhafazakâr demokrat parti. Türkiye, ikili bir
siyasî sisteme doğru gidiyor; bu, seçmenin tercihidir. Yani, Amerika Birleşik
Devletlerinde Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki, İngiltere'deki İşçi Partisi
ile Muhafazakâr Parti arasındaki, Almanya'daki Sosyal Demokratlar ile
Hıristiyan Demokratlar arasındaki çok uzun yıllardır devam eden siyasî
mücadelenin, siyaset sahnesini birlikte oluşturma anlayışının, Türkiye'de de
yerleşmesi gerekiyor ve bunu AK Parti ile Cumhuriyet Halk Partisinin birlikte
yapması gerekiyor. Eğer bunu birlikte yapamazsak, o zaman başaramayız.
Cumhuriyet Halk Partisi, eğer AK Parti iktidarı boyunca
başarılı olamazsa, yerine gelmesi gereken bir iktidar alternatifi olmalıdır;
ama bu sözcülerin bu irrite edici muhalefet tarzının, tahrik edici, itici
muhalefet tarzının Cumhuriyet Halk Partisine bir iktidar altyapısı hazırlaması
pek mümkün görünmüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Onu halk takdir eder canım.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kendinizi halkın yerine
koymayın lütfen...
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarımızın muhalefetinden gerçekten zaman zaman ders
alıyoruz, çok güzel sözler, çok güzel yaklaşımlar ifade ediyorlar; ama
Cumhuriyet Halk Partisi çok köklü bir parti; bu çok köklü partinin bugün yüzde
19'luk bir oy potansiyelinde olmaması lazımdı. Burada halkın bir kabahati yok,
burada hepimiz kendimizde bir kabahat aramalıyız. Mesela, biz yüzde 34 oy
aldık, niye yüzde 45 almadık; keşke yüzde 45 alsaydık. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bu yüzde 34 oy almamız bizim kabahatimizdir, halkın
kabahati değildir. Demek ki, kendimizi halka tam olarak anlatamadık ki, yüzde
34'de kaldık. Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız başkasına kabahat
bulmaktan çok, herhalde kendi konumlarını, söylemlerini, tarzlarını bir gözden
geçirirlerse, hepimiz bir gözden geçirirsek, yeni anlayışı birlikte inşa
edebiliriz diye düşünüyorum.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk
Partisinin kurultayı mı var burada? Bu arkadaş mevzua girse...
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bu yasa...
HARUN AKIN (Zonguldak) - Sen bizim kurultaya gel!..
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, evet,
siyaset, risk alma işidir ve biz, risk alıyoruz. Vergi kanunları çıkarmak,
riskli bir iştir. Bürokratik mekanizmalarda değişimi öngören bir yasal
düzenlemeyi yapmak, riskli bir iştir ve biz, burada, risk alıyoruz.
61 yaşın üzerindeki insanlarımızın emekli olmasını
getiren bir düzenleme, bunların emeğine, bilgisine, birikimine, asla, bir
saygısızlık anlamı taşımaz; ama, Türkiye, nüfusunun yüzde 50'si 20 yaşının
altında olan bir ülke, yüzde 66'sı 30 yaşının altında olan bir ülke... Evet, bu
büyüklerimizin tecrübesinden istifade etmeliyiz; ama, bu nüfus potansiyelini
dikkate alan bir düzenlemeyi de yapmak mecburiyetindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Teşekkür ederim, tamamlıyorum
efendim.
Tecrübe, eskiden, çok uzun zamanda elde ediliyor
olabilirdi; ama, zaman çok hızlı akıyor, dünya, eskisinden daha hızlı dönüyor.
Eskiden yüz yılda olan hadiseler, şimdi on yılda gerçekleşiyor ve insanlar, çok
daha fazla olayla karşılaşıyorlar. Bugün, tecrübe ve bilgi dediğimiz hadise,
uzun zamandan daha ziyade, olay sayısıyla ve olayların karmaşıklığıyla paralel
gidiyor ve bugün, genç yaştaki bürokrat arkadaşlarımızın, gerçekten, çok ciddî
tecrübelerinin var olduğunu biliyoruz; neden; olaylar çok karmaşık ve olay
sayısı çok fazla.
Bu nedenle, sadece 61 yaşının üzerindeki insanların
tecrübesi değil -onların, elbette büyük tecrübeleri var ama- 40 yaşında, 50-55
yaşındaki insanlarımızın, bürokratlarımızın da büyük tecrübelerinin olduğunu
kabul etmemiz lazım. Ayrıca, teknolojik gelişmeleri ve çağın, bilgi çağı
olduğunu da unutmadan, bu düzenlemelere, böyle bakmamız lazım.
Efendim, kadrolaşma var... Kadrolaşma var; 61 yaşının
üzerindekiler tasfiye edilip, kadrolaşılacak... Ne olacak; yani, uzaydan yeni
devlet memurları falan gelmeyecek! Onların yapmış olduğu görevlere, 61 yaşının
altındaki devlet memurları, bürokratlar arasından arkadaşlarımız gelecekler.
Onlar şu anda bürokrat zaten, onlar şu anda memur zaten. AK Partinin, bu
memurlar arasından, muhafazakâr demokrat bir siyasî parti olarak, kendi
politikalarına, programına, seçim bildirgelerine uygun bir atama mekanizması
işletmesinin ne mahzuru var?! Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda olsaydı,
mutlaka sosyaldemokrat politikaları özümsemiş, onları süratle hayata
geçirebilecek kadroları, eminim, görev başına getirecekti. Bunda da hiçbir
mahzur yoktur, hiç de kınanacak bir tarafı yok; bu böyle olur.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hukuka saygılı olarak,
hukuka saygı göstererek...
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Hukuk içerisinde bunlar olacak.
Eğer, AK Partinin icraatları bir partizanlığa dönüşürse
-bu, uygulama işidir, partizanlığı uygulama yapar, hukuk yapmaz- o zaman
sizinle beraber olacağız. Ehliyet ve liyakat ölçüleri dışında, birtakım iptidaî
ilişkilere dayanarak bir atama mekanizması işletirse AK Parti iktidarı, o
zaman, ben ve arkadaşlarım sizinle beraber hareket etmeye söz verirler. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ergün, toparlar mısınız.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Siyasal yozlaşmaya neden olan partizanlığın, siyasete
ve siyasetçiye güvensizliği artıran partizanlığın bize neye mal olduğunu
hepimiz biliyoruz; sizler de biliyorsunuz, bizler de biliyoruz. Onun için, AK
Parti iktidarı böyle bir yola hiç tevessül etmez; arkadaşlarımızın bunlardan
hiç endişesi olmasın.
Değerli arkadaşlar, son söz olarak şunu söylüyorum:
Eğer, ülke, bir yangın yerine dönmemiş olsaydı, ağır hastalıklarla boğuşan bir
yapıya dönüşmemiş olsaydı, siyaset sahnesi böyle değişir miydi?! Bu yangın
yerini söndürmekle, bu yangını kontrol altına almakla uğraşıyoruz; hepimiz
bununla uğraşmalıyız. Yangın devam ediyor, kontrol altına alınana kadar,
söndürülene kadar bir yangın devam eder. Biz, yollar açmaya çalışıyoruz,
kontrol altına almanın yolu budur, yollar açmaktır. Yolları açarken, daha
birtakım ağaçların yangına terk edilmesine acıyabilirsiniz, birtakım yolları
açarken, bazı güzelim sedir çamlarının devrilmesine acıyabilirsiniz; ama,
ormana acıyalım. Eğer bu işi yapmazsak ormanı kaybedeceğiz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Mutlaka ormanı kurtarmamız lazım. Hastalık, ilerlemiş,
vücudun her yerini sarmış, sanki bugün teşhis konulmuş gibi hareket edemeyiz.
Onun için, hastalığın ne kadar yaygınlaştığını, sizler de, elbette, bizden çok
daha iyi biliyorsunuz.
O nedenle, bu düzenlemeler...
BAŞKAN - Sayın Ergün, bitirir misiniz lütfen. 4 dakika
fazla...
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Bu düzenlemeler halka anlatılabilir, ben anlatırım,
emekli olan babama anlatırım, emekli memur olan amcama, 61 yaşını aşmış olan
bürokrat akrabama, komşuma, ben, bunu anlatırım; ama, anlatamayacağımız bir şey
var: Ayağımız çamura batmasın diye köylünün sırtına binmeyi anlatamam; o
anlamaz. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Hepinize teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergün.
Şahsı adına ikinci söz, Muğla Milletvekili Sayın
Fahrettin Üstün'ün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda değişiklik yapan
kanunun 8 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önceki konuşmacı arkadaşım, gerçekten iyi
hatipmiş; iyi konuştu; ama, ben, şunu merak ediyorum...
ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Siz daha iyi konuşun, sizi de
alkışlayacağız.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Teşekkür ederim.
Ben, şunu merak ediyorum: Emeklilik yaşını 65 yaştan 61
yaşa getirdiniz; birkısım memuru emekli ettiniz; dinamizm kazandırdınız,
gençleştirdiniz. Peki, bunun içinde, 65 ile 67 yaş arasında emekli
edecekleriniz, gençleştirme, dinamizm kazandırmaya ters olmuyor mu; bir çelişki
değil mi?
Sayın hatip, biraz önce dedi ki...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Anlaşılmamış.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Anlayan anladı.
Biraz önce değerli hatip dedi ki: "Biz köylünün
sırtına binersek, ben, bunu kimseye anlatamam." Köylünün sırtına zaten
bindiniz. Doğrudan gelir desteklerini ne yaptınız; tarım desteklerini ne
yaptınız?! (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen onu anlamamışsın.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Televizyondan izledin mi?
BAŞKAN - Sayın Üstün, siz buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Bakın, değerli
arkadaşlarım; içinizde, devlete önemli hizmetlerde bulunmuş değerli
büyüklerimiz var. Bunlarla konuşun; bu yasa içlerine siniyor mu? Ben konuştum
sizin içinizden bir arkadaşla... (AKP sıralarından "kimle konuştun"
sesi) Sizin yaşınız, henüz, daha genç; ama, içinizde yaşlı milletvekili
arkadaşlarımdan birisi; ben kendisiyle konuştum "bu yasa benim içime
sinmiyor" dedi.
Bakın, devlette belli hizmetlere gelmek için belli
yıllar geçer. Bu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve her bakanlığın, görevde
yükselme esaslarını içeren yönetmelikleri vardır. Siz, gençleştireceğiz diye 2
000 kişiyi tasfiye edip, yarın trenleri bile kaldıramaz hale gelirsiniz.
Bakın, bu yasayla kimler emekli olacak; Dışişleri
mensupları, devlet sanatçıları, araştırma enstitülerinde çalışanlar, yılların
birikimine sahip kamu üst düzey yöneticileri, doktorlar.
Tarih çok önemlidir. Bugün, tarihin bir kez daha tekerrür
ettiğine tanık oluyorum. Bunu, çok önemle dinlemenizi istiyorum. 1912 yılında,
Balkan Savaşı öncesi, II. Abdülhamit, devrinde görev alan Osmanlı paşalarını
tasfiye etmiştir. Bu tasfiyenin sonucunda, biz, Balkan Savaşına girdik ve
Balkanları kaybettik. İşte tecrübe.
Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanımızdan geri
dönen yasanın, geri dönme gerekçelerini bile okuma zahmetinde bulunmuyorsunuz.
Ne diyor: "Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
sosyal bir hukuk devletidir. 5 inci maddesinde, kişilerin ve toplumun, gönenç,
huzur ve mutluluğunu sağlamak, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi
için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri
arasında sayılmıştır." Yine, 60 ıncı maddesinde, herkesin sosyal güvenlik
hakkına sahip olduğu vurgulandıktan sonra "...devlet, sosyal güvenliği
sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütü kurmakla görevlendirilmiştir.
Sosyal adaletin ve sosyal güvenliğin sağlanması, sosyal hukuk devletinin
temelini oluşturmaktadır" deniliyor. Sosyal güvenlik, sosyal zararlara
karşı bireyi ekonomik yönden güçlü kılmayı amaçlayan kurumlar bütünüdür. İade
gerekçelerinden birisi de, aktuaryel dengeyi bozmaktır.
Değerli milletvekilleri "ülkenin iç ve dış
politikalarını yürüten ve ülke yönetiminde görev yapan kariyer mesleklerde
geleceğe yönelik eleman yetiştirilmesi, hizmette aksama ve yönetim boşluğu
olmaması amacıyla, belli bir plan ve program içerisinde yürütülmektedir. Bu
programı, doğal akışı sürerken, bir yerden kesintiye uğratmanın, devletin üstün
çıkarlarıyla bağdaşmayacağı açıktır. Ülkenin içerisinde bulunduğu iç ve dış
koşullar, her meslek kesiminden ülke yönetiminde görev ve sorumluluk üstlenmiş
deneyimli kamu görevlilerini var olan sisteme göre erken emekli olmaya zorunlu
kılan düzenlemeler, ülke çıkarları ve kamu hizmetlerinin gerekleri dolayısıyla,
kamu yararıyla bağdaşmamaktadır" deniliyor.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylülcüler bile, sizin
kadar acımasız değildi. (AK Parti sıralarından "Aaa" sesleri)
Bakın, bu Yasa, ikinci kez geliyor bu Meclise. Alt
düzey memurların yaş haddinden emekli edilmesi sırasında, 1 üst derece vererek
onları emekli ettiler.
Bir diğer hatip de, yaşlılarımıza hakaret etti ve sonra
ellerinden öptü.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Etmedik, etmedik;
çarpıtmayın...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - İnsanlarımızı ellerinden
öpüyor, sonra de emekli ediyorsunuz.
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Sayın Faruk Çelik, Başkanlığımıza bir açıklama gönderdiler.
Aslında, bu açıklama doğrultusunda, Sayın Çiçek'in uyarısı doğrultusunda
düzeltmeyi yapmıştım; ama, bir grup başkanvekilimiz, ısrarla, bunun tutanakları
geçmesini arzu ettiğine göre, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Grup
Başkanvekili, bir isim zikrederek ve AK Parti sıralarına dönerek
"Partinizin eski Genel Başkanı" ifadesini kullanmıştır. AK Partinin,
kuruluşundan beri Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bu vesileyle, bir kez daha ifade ediyorum ki, Partimiz,
hiçbir partinin devamı değildir.
Bu yanlış beyanın düzeltilmesini ve gerçeğin, bu
şekilde tutanağa geçmesini arz ederim.
Faruk Çelik
AK Parti Grup Başkanvekili
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şimdi, görüşmekte olduğumuz kanunun 9 uncu maddesini
okutuyorum:
MADDE 9.- Bu Kanunun 1 inci maddesi 15.4.2003
tarihinde, 6 ncı maddesi 1.4.2003 tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN -
Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri
Varan...
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Agah Kafkas konuşacak
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Agah Kafkas; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; esas itibariyle, maddenin ve yasanın bütün boyutları
tartışıldı. Ben, farklı bir boyutu ele almak istiyorum.
Geçen yıllarda, SSK emekçileri için, SSK işçileri için,
biz, 58 ve 60 yaşın çıkmasına meydanlarda direndik ve onu da "mezarda
emeklilik" diye tavsif ettik.
Türkiye'de sosyal güvenlik sisteminde, bildiğiniz gibi,
Bağ-Kur var, SSK var, Emekli Sandığı var. Şimdi, Emekli Sandığında yaş
sınırlamasını 65'ten 61'e çekerken, sanki bütün emeklilerimize hakaret
ediyormuşuz gibi, sanki bütün yaşlılarımıza bir kötü muamele yapıyormuşuz gibi
bir halin içerisindeyiz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Kafkas, bu konunun
emeklilikle ilgisi yok.
AGAH KAFKAS (Devamla) - Oysaki, Emekli Sandığından
emekli olan insanlar, diğer emeklilere göre daha geçinebilir şartlarda emekli
olabilmektedirler.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Alalım maaşlarını,
indirelim!..
AGAH KAFKAS (Devamla) - Bu çerçevede baktığımız zaman,
bütün dünyada, sosyal güvenlik sistemleri, olabildiğince, norm ve standart
birliğine sahiptir. Yani, işçinin emeklisi şu yaşta, esnafın emeklisi bu yaşta,
memurun emeklisi bu yaşta olmaz. Ben inanıyorum ki, Türkiye'de de, bir süre
sonra, bu emekli yaşı 61 yaş olmaktan çıkarılıp, kadınlarda 58, erkeklerde 60
yaş olarak düzeltilmelidir. Sanıyorum ki, bir süre sonra, partimizin genel
politikasında da sosyal güvenlik sisteminin tek çatı altında toplanması vardır
ve norm ve standart birliğinin oluşturulması vardır; bu, süreç içerisinde
sistemin aktuaryel dengeleri dikkate alınarak adım adım yapılmaktadır ve bundan
sonraki süreçte de yapılacaktır. Bu olaya, sanki, birileri yaşlıları seviyor,
birileri yaşlıların karşısındaymış gibi bakmak yanlış olur.
Bürokraside çalışan, devlete hizmet eden memurlardan 61
yaşına gelmeyenlerin, sanki, hiçbir tecrübesi yok! O zaman, biz battık; bu ülke
battı o zaman! Pırıl pırıl, genç, liyakatli birçok insanımız vardır. 61 yaşına
gelince mi, ancak, insanlar, tecrübe sahibi, bilgi sahibi, ancak hizmette ehil
hale geliyorlar. Bütün devlet memurlarına böyle bir bakış açısı haksızlık olur
diye düşünüyorum. Devletimizde, gerektiği şekilde hizmetini sürdüren birçok
çalışanımız, birçok memurumuz vardır ve hem yurt dışında hem yurt içinde
devleti temsil noktasında, ben, bu ülkenin hiçbir sıkıntı çekeceğine
inanmıyorum. Bu ülkenin kaynakları, bu ülkenin insan kaynakları çok zengindir.
Bugüne kadar, bu insan kaynaklarının rasyonel olarak değerlendirilmemesi gibi
bir sıkıntı vardı; doğrudur. Demin, değerli bir konuşmacı, kimi doktorların
emekli olmasından rahatsız olacağından bahsediyor. Ben de şunu biliyorum: Çorum
SSK Hastanesinde, artık, kendisi tedaviye muhtaç hale gelmiş, hâlâ, orada,
kadroda olan arkadaşlarımız var. Şimdi, biz, ille, insanları buraya kadar
götürmek durumunda değiliz ki. Hizmetin ehli meslek sahipleri, pekala, çıkıp,
özel sektörde de o hizmetlerini yerine getirebilirler. Biz, insanları emekli
ederken doktorluğunu da elinden almıyoruz ki.
O nedenle, bir defa, burada olayları tartışırken,
maalesef, siyah-beyaz mantığı içerisinde tartışıyoruz. Üzülerek hep bunu
görüyoruz. Doğrudur; egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. İktidarıyla
muhalefetiyle, millet, bize bu görevi vermiştir; ama, hepimiz birilerini
hazmetmeyi alışkanlık haline getireceğiz.
Bakın, şimdi, bir hafta önce Çorum'da seçim yaşadık.
Bütün olumsuzluklara rağmen, bir Allah'ın kulu çıksın, desin ki, Çorum'da şu
kullanıldı, bu kullanıldı... Çorum'da çok temiz, demokratik bir seçim yapıldı
ve oylarını en büyük oranda artıran tek parti de AK Parti oldu. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Herkes savaşı kullandı, başka şeyi kullandı!.. Şunu
gördük biz Çorum meydanlarında... Bu siyaseti temize çekerek, tayinini millet
tarafından tarihin tozlu sayfalarına çıkaran kimi siyasî partilerin genel
başkanları Çorum'da bir hafta kaldılar, on gün kaldılar, kapı kapı gezdiler ve
birçok imkânı seferber ettiler, her şeyi kullandılar; ama, oylarını
artıramadılar, geri düştüler. Cumhuriyet Halk Partisi, muhalefette, oylarını
ancak muhafaza etmiştir.
Şunun altını çizmek istiyorum...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yüzde 9 artırdı...
KEMAL SAĞ (Adana) - El insaf!..
AGAH KAFKAS (Devamla) - Kaç?..
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yüzde 9 artırdı.
AGAH KAFKAS (Devamla) - İşte, Sayın Başkan, sayın
vekilimiz tam orada, Çorum Vekili... Cumhuriyet Halk Partisi son seçimlerde
oylarını hiç artıramamıştır; sadece, 0,4 artırmıştır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Arkadaşlar anlamıyorlar;
partilerinin oylarını bile takip etmiyorlar...
AGAH KAFKAS (Devamla) - Bir dakika... Bir dakika...
Yahu, şu söz atmaktan vazgeçin. Bakın, ben konuşurken
de laf atıyorsunuz; bırakın, şunu.
Bakın, Çorum genelinde Cumhuriyet Halk Partisinin
oyları, il genelinde, 4 Kasım seçimlerinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HARUN AKIN (Zonguldak) - Yüzde 24'ten yüzde 30'a
çıkmıştır.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kafkas.
AGAH KAFKAS (Devamla) - Şimdi, 4 Kasım seçimlerinde,
genel seçimlerde, Çorum'da Cumhuriyet Halk Partisinin oyu yüzde 22,5'ti; bu,
Çorum Merkezinde de 22,5 olduğu anlamına gelmiyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Anladık, çok başarılısınız;
esasa gel...
AGAH KAFKAS (Devamla) - Çorum İl Merkezinde olmuştur bu
seçim ve Çorum Belediye Meclisi; yani, belediye sınırları içerisinde, Merkez
İlçede, Cumhuriyet Halk Partisinin oyları yüzde 30,63'tü...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yani, 22'den oraya mı çıktı?
AGAH KAFKAS (Devamla) - Yok, yok; 24 Kasımda.
BAŞKAN - Sayın Kafkas... Sayın Kafkas, dilerim, konuyla
bağlantısını kuruyorsunuzdur...
AGAH KAFKAS (Devamla) - Evet.
BAŞKAN - Çünkü, yeni bir tartışma konusu açmak
istemiyorsunuzdur tabiî.
AGAH KAFKAS (Devamla) - Yok, yok, açmıyorum. Sadece
teknik bilgi veriyorum; açmıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Çarpıtıyorsunuz.
AGAH KAFKAS (Devamla) - Efendim, rakamları veriyorum;
niye tartışalım.
Şimdi, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin oyları 4
Kasım...
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Çarpıtıyorsunuz...
Bakınız...
AGAH KAFKAS (Devamla) - Müsaade ederseniz...
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Çarpıtıyorsunuz!..
AGAH KAFKAS (Devamla) - Ben konuştuktan sonra cevap
ver.
Çarpıtırsam, bakın, bu söylediğim rakamlardan 1 puan
aşağı olsun, milletvekilliğini bırakırım burada. Ne konuşuyorsunuz?!..
Rakamların neyini çarpıtıyoruz?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin, Çorum Merkez
İlçesinde aldığı oy, 30,63'tü; bu seçimlerde aldığı oy 31,2'dir; yani, 0,4
artırmıştır oylarını; 1 puan bile değil. Ayrıca, AK Partinin, Çorum Merkez
İlçesinde 4 Kasım seçimlerinde aldığı oy 46,54'tü. (CHP sıralarından "3
Kasım seçimleri" sesleri) 46,54'tü...
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Gündeme gel, gündeme!..
AGAH KAFKAS (Devamla) - Bizim, son seçimlerde aldığımız
oy, 50,75'tir; yani, artış oranı da 4,2'dir. Cumhuriyet Halk Partisi yarım puan
artıramamıştır, AK Parti 4 küsur oy artırmıştır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Sayın milletvekili, bunun
Emekli Sandığıyla ne ilgisi var; konu nereye gitti!..
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, ne
ilgisi var!
AGAH KAFKAS (Devamla) - Ve 31 üyeli belediye
meclisinde, Cumhuriyet Halk Partisi 9 üye kazanırken, AK Parti 22 üye
kazanmıştır. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
HARUN AKIN (Zonguldak) - Emekliye gel, emekliye!..
AGAH KAFKAS (Devamla) - Şu anda, Parlamentodaki
fotoğraf, AK Parti lehine gelişerek devam etmektedir. Bu, milletin bize verdiği
bir görevdir.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Bakın, sizi dinliyor
emekliler...
AGAH KAFKAS (Devamla) - Bakın, bunu hazmetmek
zorundayız. Bunu hazmetmek için soda içmek gerekmiyor. Bunu hazmetmek için,
demokratik kodlarımızı kafamızda sağlıklı bir yere oturtmamız gerekiyor
diyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kafkas.
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Sayın Başkan, genel görüşme mi
var!..
BAŞKAN - Bir saniye...
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, niye tepki
göstermiyorsunuz; Emekli Sandığı Kanununu görüşmüyor muyuz?!
BAŞKAN - Sayın Araslı, bir şey mi söylüyorsunuz?
OYA ARASLI (Ankara) - Emekli Sandığı Yasasını
görüşmüyor muyuz?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şahısları...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir saniye...
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir saniye...
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Grup Başkanvekiliniz
söz talebinde bulunuyor; oturur musunuz yerinize!..
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Çok kısa bir açıklama yapmak
istiyorum müsaade ederseniz.
BAŞKAN - Ne diye Sayın Koç?
HALUK KOÇ (Samsun) - Usule göre... Yani, bir açıklama yapma ihtiyacım var; çok
kısa sürecek.
BAŞKAN - Peki; buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Neyi açıklıyorsunuz?!.
HALUK KOÇ (Devamla) - Daha hiçbir şey söylemedim sayın
vekilim, daha hiçbir şey söylemedim; müsaade ederseniz, iki kelime söyleyeyim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Kocaeli
Milletvekili Sevgili Nihat arkadaşımın sözlerini ilgiyle dinledim; Cumhuriyet
Halk Partisi sözcülerinin bir kısmını hayretle, bir kısmını hayranlıkla
izlediğini söyledi.
Ben, Sayın Kafkas'ın üstün matematik dehasına
güvenerek, bir kafkas formülüyle sunduğu seçim sonuçlarını, bizim açımızdan da
tekzibini ifade etti Sayın Hacaloğlu...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz de burada ifade edin
efendim.
HALUK KOÇ (Devamla) - Burada, hayretle izlenen bir
konuşma yaptılar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Burada ifade eder misiniz...
HALUK KOÇ (Devamla) - Görüşülmekte olan Emeklilik
Yasasıyla ilgilisi bakımından da, kurduğu ilişki bakımından da kendisini
kutluyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Rakamı söyler misiniz;
tutanaklara geçsin.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri, şahsı adına ikinci söz, Yalova
Milletvekili Sayın Muharrem İnce'nin.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
3 Kasım seçimlerinin hemen sonrasındaydı, yemin
ettikten sonra, Yalova'da gezerken, "Parlamento yenilendi, geçmiş partiler
cezalandırıldı; hadi bakalım, size büyük iş düşüyor" diye, hem Adalet ve
Kalkınma Partisine hem Cumhuriyet Halk Partisine, halkımızın yoğun bir
teveccühü vardı, ilgisi vardı. Takdir edersiniz ki, bu azalıyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sizinki bitti, bizimki devam
ediyor...
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, bu, çok ucuz bir
sataşma yöntemi. Bence, halkın ilgisi, Parlamentoya azalıyor. Bizim de
hatalarımız vardır; tabiî ki, iktidar olarak sizin yıpranma payınız daha fazla
olacaktır; ama, bırakın, lütfen, böyle ucuz sataşmaları.
Şunu söylemek istiyorum: Bu ülkede çok ciddî problemler
var. Bu ülkede devleti soyan holding patronlarına kelepçe takılmazken, baklava
çalan çocuklar onaltı yıl hapis yatıyor! Bu ülkede her ulaştırma bakanının
köyünde bir havaalanı var. Bu ülkede doğan her çocuk, 3 000 dolar borçla
doğuyor. Bu ülkede kendi profesörüne lirayla ücret ödeyip, öğrencisinden
dolarla para alan üniversiteler var. Bu ülkede elli kelime konuşan papağanlar
bile "çek yok, senet yok" diyor.
Bu Parlamentoyu çok ciddî çalıştırmalıyız. Eğer, bu
yasa ilk kez görüşülürken, sadece ve sadece, Sayın Oya Araslı'yı dinleseydik,
bugün, bu Parlamentoyu böyle meşgul etmezdik, burada başka işleri tartışıyor
olurduk. Boşuna uğraşıyoruz. O zaman dinlenseydi, doğru işler yapsaydık, doğru
işleri gündeme getirseydik, veto yemeseydi, biz de, bugün, ülkenin başka bir
sorununu çözseydik. Ben bunlara parmak basmak istiyorum; yoksa, kör bir
muhalefet anlayışla, sığ bir muhalefet anlayışla "ne yaparlarsa yapsınlar,
ben eleştireyim" mantığında değilim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir konunun
-ısrarla gündeme geldiği için- altını çizmek istiyorum ve Sayın Faruk Çelik'e,
değerli hemşerime teşekkür etmek istiyorum. Bizim değerli bir milletvekilimiz,
Sayın Cumhurbaşkanının "Cumhurbaşkanlığı makamını yücelttiği"
şeklindeki sözüne karşılık Sayın Çelik dediler ki:"Atatürk ve İsmet Paşayı
yok mu sayıyorsun?!" Kendisinin, Atatürk'e ve İsmet Paşaya olan bu yoğun
sevgisine teşekkür etmek geldi içimden. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben
teşekkür ettim; ama, aynı Faruk Çelik arkadaşım, bundan bir ay önce dedi ki:
"Cumhuriyet Halk Partisi deyince benim aklıma jandarma geliyor." (AK
Parti sıralarından "doğru, doğru" sesleri) Öyle mi dedi; peki. O
zaman, ben, size, o Cumhuriyet Halk Partisinden örnekler vereceğim: 1924
bütçesi 10 liraysa, Osmanlıdan kalan borç 70 lira.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Eski tarih...
MUHARREM İNCE (Devamla) - 1924 bütçesinin 7 katı borç
devralmışız. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı elinizde; yalan söylüyorsam, yanlış
söylüyorsam gider bakarsınız. Tüm dünyada, 1929-1939 yılları arasındaki sanayi
üretimi yüzde 19 artmıştır. Türkiye'de sanayi üretimi artışı yüzde 96'dır. O
dönemde, beğenmediğiniz dönemde, İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Almanya ve
Avusturya'da Hitler'in zulmünden, baskısından kaçan 142 bilim adamı, o
beğenmediğiniz tek parti dönemindeki Türkiye'ye gelmişlerdir, Amerika'ya bile
gitmemişlerdir. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Millî Şef Dönemini söylüyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Yine, sizin o beğenmediğiniz
dönemde, Osmanlıdan kalan o borçlar ödendiği gibi, sağ iktidara 60 ton altın
devredilmiştir. Ne zaman, soygun, talan, hayali ihracat, vurgun, hep elli
yıllık sağ iktidarlar döneminde olmuştur. Ülke, borç batağına, sağ iktidarlar
döneminde düşmüştür.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Doğru söylüyorsun; bizimle ilgisi
yok.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bunların altını çizelim Sayın
Çelik.
Bir konunun daha altını çizmek istiyorum: Bir çelişki
görüyorum; 65 yaşa katlanamıyorsunuz, 61'e düşürüyorsunuz. 25'i de kabul etmiyorsunuz.
Ne gençleri seviyorsunuz ne ihtiyarları. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Özünüzle sözünüz bir olsun!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Milletvekili yaşını 25'e
düşürmüyorsunuz; 65 yaşı 61'e çekiyorsunuz. Maazallah, ben, korkarım ki, bir
yaş ortalaması hesaplayacaksınız, diyelim ki 43, artı 5 eksi 5; 43'ün 5 fazlası
5 aşağısı... Neredeyse, kendinizi tanımlayacaksınız.(AK Parti sıralarından
"Siz, siz" sesleri, gürültüler)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, bu konuda...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz oy vermediniz; gençleri
aldattınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Biz, gençleri aldatmayız.
"Gençleri aldattınız" dediğiniz kişi 38 yaşında milletvekili olmuş.
Bu parti, gençleri aldatsaydı, herhalde 38 yaşında milletvekili yapmazdı. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyin.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben bir konunun da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnce, buyurun; sözlerinizi tamamlar
mısınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben, bir konunun altını
çizmek istiyorum: Hani, bizim Genel Başkanımızın "Anadolu solu"
söylemiyle gündeme gelen, Şeyh Edebali'nin Osman Beye bir öğüdü vardı: "Ey
oğul, beysin; insanı yaşat ki, devlet yaşasın" diye devam eden bir öğüttü.
(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri ve alkışlar)
Şunu anlayamıyorum; neden Osmanlıdan söz edince...
Sadece sizin mi dedeleriniz, sadece sizin mi atalarınız?! (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bakınız, diyelim ki, birisi imam-hatipten söz etti;
hemen, ne söylerse söylesin reddediyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Hatta, bakın, bir arkadaşımız "imam-hatipliler cüzamlı değildir"
dedi. Biz, cüzamlı mı dedik?! Ben, o okulda üç sene öğretmenlik yaptım; ben,
öyle bir şey demedim. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Ama, siz de, imam-hatipliyi Harvardlı yerine koymayın; sizin
yanlışınız burada. (AK Parti sıralarından gürültüler) Biz, cüzamlı yerine
koymuyoruz; ama, siz Harvardlı yerine koyuyorsunuz; yanlışlığınız burada. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Bu ülkenin çocukları onlar, niye biz onları cüzamlı
yerine koyalım; böyle bir şey olur mu?! Onlar, bu ülkenin insanları. Ben,
orada, üç sene öğretmenlik yaptım. Sayın Grup Başkanvekili benim memleketimde,
aynı okulda öğretmenlik yaptı. Bu mantığı düzeltelim diyorum.
Bir de, bu akşamki... Önce, siz söz attınız; Sayın
Ecevit'i bizim genel başkanımız yaptınız. Doğrudur, biz, bundan yüksünmüyoruz,
o da bizim partimizde genel başkanlık yapmıştır, sonra yolları ayrılmıştır;
ama, siz, bu akşam, neden, Hocayı ısrarla reddi miras yaptınız, doğrusu çok
şaşırdım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim.
Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Kanunun tümü açıkoylamaya
tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Anayasanın 89 uncu
maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanunun açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı |
: |
304 |
Kabul |
: |
247 |
Ret |
: |
57 |
Böylece, Kanun kabul edilmiştir; hayırlı olmasını
diliyorum. (1)
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 4 Nisan 2003 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum hepinize.
Kapanma Saati
: 22.38
(1) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.