DİLEK 2 3 2003-04-24T10:18:00Z 2003-04-24T10:18:00Z 67 43717 249192 TBMM 2076 498 306025 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 11       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

61 inci Birleşim

3 . 4 . 2003 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                     Sayfa       I. -  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Sosyal Sigortalar Kurumu emeklileri ile onların dul ve yetimlerinin aylıklarına bir önceki ayın tüketici fiyat endeksi (TÜFE) oranında yapılan zammın maaşlara geç yansıtılmış olmasından doğan alacaklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

2. - İstanbul Milletvekili Zeynep Karahan Uslu'nun, bu yıl 39 uncusu kutlanan Kütüphaneler Haftası nedeniyle, kütüphanelerin sorunlarına ve çözüm yollarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat'ın, 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle, savunma hakkının önemine ve avukatların sorunlarına, ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 33 milletvekilinin, kamu iktisadî teşebbüslerinin özelleştirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/57)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, (6/223) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/36)

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı : 106)

3. - Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 105)

4. - Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/401) (S. Sayısı : 74)

5. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/544) (S. Sayısı : 107)

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, partisine ve genel başkanına sataşması nedeniyle konuşması

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/207)

2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, elektrikte bölgesel fiyatlandırma sistemine geçişe yönelik bazı iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/272)

3. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, bazı vergi uygulamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/274)

4. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, iki tekerlekli motorlu araçların harç vergisine, lüks tüketim malı sınıfından çıkarılıp çıkarılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/279)

5. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, Iğdır İlindeki pancar üreticisine verilen avansa ve alacaklarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/301)

6. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, elektrikte bölgesel fiyatlandırmaya ne zaman geçileceğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/304)

7. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, 2003 yılı bütçesindeki ek vergilere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/307)

8. - İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, TEDAŞ Anadolu Yakası İşletmesinde çalışan işçilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/311)


I. -  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, kalkınmada öncelikli illere ve çiftçi borçlarına,

Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Sağlık Haftasına,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Sağlık Bakanı Recep Akdağ;

Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın, Suriye'nin El Zeytun Barajından su bırakılması sonucunda Hatay'da meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşmasına da, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,

Cevap verdi.

Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 74 milletvekilinin, 58 inci hükümet döneminde Millî Eğitim Bakanlığındaki atamalar ve kadrolaşma iddialarının araştırılması,

Kocaeli Milletvekili Salih Gün ve 23 milletvekilinin, SEKA'nın mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,

Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/55, 10/56) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın, (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

(10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, AK Parti Grubunca aday gösterilen Adıyaman Milletvekili Fehmi Hüsrev Kutlu seçildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S.Sayısı: 73) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

2 nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/101) (S.Sayısı: 106) ikinci görüşmesi, ikinci görüşmeye birinci görüşmenin bitiminden 48 saat geçmeden başlanamayacağından,

Ertelendi;

3 üncü sırasında bulunan, Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının (1/540) (S. Sayısı : 105) görüşmelerine başlanarak 3 üncü maddesine kadar kabul edildi.

3 Nisan 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.01'de son verildi.

 

 

 

Yılmaz Ateş

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Ahmet Küçük

 

Enver Yılmaz

 

Çanakkale

 

Ordu

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

                 No. : 83

II. - GELEN KÂĞITLAR

3.4.2003 PERŞEMBE

Teklif

1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek ile 21 Milletvekilinin; 4811 Sayılı Vergi Barışı Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/106) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2003)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in, Tokat-Almus-Akarçay Sulama Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/347) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2003)

2. - Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in, Turhal SSK Hastanesinin ek bina ihtiyacına  ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/348) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2003)

3. - Denizli Milletvekili V.Haşim Oral'ın, gözlükçülük kurslarına ve sağlık meslek yüksekokulu optisyenlik bölümü mezunlarının durumuna ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/349) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2003)

4. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, Bursa'da işten çıkarılan işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/350) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)

5. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, işçi çıkarmalarına karşı alınan önlemlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/351) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)

6. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, işten çıkarılan işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/352) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Konut Edindirme Yardımı Hesaplarının Tasfiyesi Hakkındaki Tebliğe ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/360) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2003)

2. - Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur'un, Adana'da patlama meydana gelen bir binaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/361) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)

3. - Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun, Kırklareli Demirköy Fatih Dökümhanesinin turizme kazandırılmasına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/362) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)

4. - Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, sulama amaçlı elektrik ücretlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/363) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)

5. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un, Şanlıurfa'ya düşen füzelere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/364) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)

6. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, TEKEL'in özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/365) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)

7. - Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, OHAL Bölgesindeki faili meçhul cinayetler ile gözaltında ölüm ve kayıp vakalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/366) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)

8. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, İstanbul-Kâğıthane Deresinin ıslahına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/367) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2003)

Geri Alınan Sözlü Soru Önergesi

1. - Antalya Milletvekili Hüseyin Ekmekçioğlu, Antalya İlinde yatırım programına alınacak projelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesini 27.3.2003 tarihinde geri almıştır. (6/324)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 33 Milletvekilinin, Kamu İktisadî Teşebbüslerinin özelleştirilmesi konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/57) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2003)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

3 Nisan 2003 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda hazır bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yeterli çoğunluğumuz yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 15.09

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.16

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ilk yapılan yoklama sonucunda toplantı yetersayısı bulunamadığından çalışmalarımıza 10 dakika ara vermiştik.

Şimdi, tekrar, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını belirtmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin. salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyor ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Sosyal Sigortalar Kurumu emeklilerinin ödenmeyen TÜFE alacaklarıyla ilgili söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin'e aittir.

Buyurun Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Sosyal Sigortalar Kurumu emeklileri ile onların dul ve yetimlerinin aylıklarına bir önceki ayın tüketici fiyat endeksi (TÜFE) oranında yapılan zammın maaşlara geç yansıtılmış olmasından doğan alacaklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, 2000 yılı ocak ayından 2002 yılı aralık ayı sonuna kadar SSK emeklisi ile onların dul ve yetimlerinin aylıklarına, bir önceki ayın tüketici fiyatları endeksi; yani, TÜFE oranında zam yapılmaktaydı; ancak, enflasyon oranı her ayın 1'inden itibaren geçerli olduğu halde, emekli aylıkları, o tarihler itibariyle her ayın 19, 21 ve 23'ünde ödenmekteydi; dolayısıyla, TÜFE farkları maaşlara geç yansıtılmaktaydı. Böylece, her SSK emeklisi, her ay, enflasyon farkının maaşlara geç yansıtılmış olmasından doğan ve maaş aldıkları gün itibariyle 19, 21 ve 23 günlük TÜFE farkı alacaklısı olmaktaydı. Bu durum tam 36 ay böyle devam etti ve SSK emeklilerinin bütün taleplerine rağmen bu farklar ödenmedi. 2002 Aralık sonu itibariyle, her bir SSK emeklisinin, 250 ile 300 milyon lira arasında TÜFE farkı alacağı olduğu hesaplanmaktadır. Bu konu yargıya da intikal etmiş ve Bakırköy İş Mahkemesi, 2001/1290 sayılı kararında, enflasyon zammına ilişkin yasanın yürürlüğe girdiği 2000 Ocak ayından itibaren TÜFE oranının maaşlara geç yansıtılmış olmasından kaynaklanan enflasyon farkının her ay için ödenmesine karar vermiştir. Bu karar SSK Genel Müdürlüğü tarafından temyiz edildi; ancak, Bakırköy İş Mahkemesinin bu kararı Yargıtayca da onaylandı ve kesinleşti; işte, Yargıtay ilamı yanımda. Yani, SSK emeklilerinin TÜFE farklarının maaşlara geç yansıtılmış olmasından doğan alacakları Yargıtay tarafından da onaylandı.

Sayın milletvekilleri, dolayısıyla, bir hukuk devletinde bu karar karşısında ne yapılması gerekirdi; bir hukuk devletinde, bu karar emsal alınarak, bütün emeklilere, SSK emeklilerine teşmil edilmesi ve her emeklinin alacağı hesaplanarak ödenmesi gerekirdi. Bir hukuk devletinde yapılması gereken buydu; ancak, Türkiye'yi yönetenlerin hukuk devleti anlayışı farklı olduğu için, bu alacaklar bugüne kadar ödenmedi. SSK emeklilerinin, emekli dernekleri ve sendikaların bütün çabalarına karşın, 36 aylık bu alacaklar bugüne kadar ödenmedi. 57 nci hükümetin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan, bu alacakları hesaplayarak, geçtiğimiz ağustos ayından itibaren ödeyeceklerini söylemişti; ancak, seçim nedeniyle bu alacaklar ödenmedi. Ondan sonra gelen 58 inci hükümet de, bu konuda hiçbir girişimde bulunmadı ve şimdiki hükümetin de bu alacakları ödeyeceğine ilişkin hiçbir işaret yok.

Değerli arkadaşlarım, emekliler, emeklilerimiz, yaşamlarının sonbaharını yaşayan insanlarımız. Bunların, zaten, maaş kuyruklarında, banka kuyruklarında çile çekmelerine neden oluyoruz. Hiç olmazsa, her emeklinin 250-300 milyon lira arasında tutan bu TÜFE farklarını ödemek gerekmez mi? Ama, görünen o ki, devlet, emeklilerinin bu alacaklarının üstüne yatmak istiyor; son derecede ayıp bir davranış. Devletin, vatandaşa karşı yapması gereken görev bu değil, böyle olmamalı!..

Şimdi, bu yetmezmiş gibi, emeklilerden prim alıyorsunuz. Dünyada eşi benzeri yok, örneği yok; emekliden prim almanın dünyada eşi benzeri yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Ersin, sözlerinizi tamamlamanız için eksüre veriyorum; buyurun.

AHMET ERSİN (Devamla)- Emekliden prim alan Türkiye'den başka bir ülke yok. Bu da yetmezmiş gibi, emeklilerimiz, SSK emeklilerimiz, her ay, bir önceki aydan daha düşük maaş alıyorlar; yani, bu ay, SSK emeklilerimiz, geçen aya göre 8-10 milyon lira daha düşük maaş aldılar, geçen ay da, ondan önceki aya göre daha düşük maaş aldılar; geçen ay da, ondan önceki aya göre daha düşük aldılar. Bunun sebebi nedir, bunun gerekçesi nedir; hiç belli değil. Bir okus pokus, aradan, emeklinin 8-10 milyonunu götürüyorsunuz. Böyle şey olur mu?! Çok ayıp! Ayıplıyorum! (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Asıl, senin, böyle, böyle yapman çok ayıp.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

Buyurun Sayın Ersin.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne konuşacaksan konuş; ama, böyle, böyle yapmak ne demek oluyor yani...

AHMET ERSİN (Devamla) - Evet, öyle götürüyorsunuz da ondan.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne götürülüyor?! Kim götürüyor?!

AHMET ERSİN (Devamla) - Siz götürüyorsunuz, kim götürecek?!

AHMET YENİ (Samsun) - Daha düzgün hareket edelim.

AHMET ERSİN (Devamla) - Yani, bu kesintilerin nereden kaynaklandığı, niçin kesildiği, gerekçesinin ne olduğu belli değil; ama, her ay emeklimizden 8-10 milyon lira kesiyorsunuz; bir açıklama yok, bir gerekçe göstermek yok.

Değerli arkadaşlarım, sizin "sürpriz kaynak" falan dediğiniz bu mu yani?! Emeklilerden mi sürpriz kaynak sağlamaya çalışıyorsunuz?!

Değerli arkadaşlarım, hükümetinizin üyelerine, Sayın Başbakana, AKP Grubuna, hepinize seslenmek istiyorum; bu olumsuzluğa bir an önce son verin. Bu alicengiz oyunlarıyla kaynak maynak yaratamazsınız. Açık söyleyeyim; yani, emekliyi ezerek, emeklinin maaşından kesinti yaparak hangi kaynağı sağlayacaksınız? Dolayısıyla, sayın hükümetimizin, hükümeti oluşturan sayın bakanların, Başbakanın, emeklilerin bu çilesine son vermeleri gerekir. Ayrıca, enflasyon farkından doğan alacaklarının bir an önce ödenmesi gerekir ve her ay yapılan bu kesintilerin gerekçesinin ne olduğunun da açıklanması gerekir. Daha önceden de tanıdığım, iyi bir siyasetçi olduğunu bildiğim Sayın Çalışma Bakanımız, sanıyorum, bu konulara eğilecektir. Bakıyorum bugün gelmemiş, sanıyorum, emeklilerimizin bu dertleriyle pek fazla ilgisinin olmadığını düşünüyor, bugün Meclise gelmemişler; ama, inanıyorum ki, önümüzdeki süreçte bu sorunları çözecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ersin.

Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Çiçek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin'in gündemdışı konuşmasıyla ilgili olarak birkaç hususu bilgilerinize arz etmek istiyorum.

Bilindiği gibi, 4447 sayılı Kanunla, emekli aylıklarının enflasyona karşı korunması amacıyla, her ay, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan tüketici fiyat endeksindeki (TÜFE) artış oranı kadar artırılması esası getirilmiştir. İlk olarak 2000 yılı ocak ayında başlanılan bu uygulamayla, emekli aylıkları, her ay, ödeme günleri olan 19, 21, 22 ve 23'ünde, bir önceki ayın TÜFE artış oranında artırılarak 506 sayılı Kanunun 98 inci maddesi uyarınca peşin olarak ödenmektedir. Mesela, 19 Ocak 2000 tarihinde ödenen aylık, 19 Ocak 2000 ilâ 18 Şubat 2000 süresini kapsamakta ve bu aylık, Ocak 2000 aylığı olarak tanımlanmaktadır. Ocak 2000 ayı emekli aylıkları, Aralık 1999 ayına ait TÜFE değişim oranında artırılarak belirlenmiştir.

Ancak, emeklilerimizin aylıklarındaki artış farklarının eksik ödendiği yolundaki yoğun talepler üzerine, konunun, Bakanlığın hukukçuları tarafından incelenmesi sonucu, 4447 sayılı Kanunun, emekli aylıklarının, bu şekilde, her ay TÜFE oranında artırılmasını öngören maddesi 1 Ocak 2000 tarihinde yürürlüğe girdiği halde, ilgili kurumca, uygulamanın, aylıkların ödeme tarihi olarak 19 ilâ 21, 22 ve 23 Ocak tarihlerinde başlatılmış olması nedeniyle, emeklilerimizin aylıklarında, Ocak 2000 ayında, Aralık 1999 ayı TÜFE değişim oranında yapılan artış farklarının aylık ödeme tarihlerine göre 18 ilâ 22 gün eksik ödendiği kanaatine varılmıştır. Bu nedenle, ilgili kurum emeklilerine, Ocak 2000 ayında ödenmesi gereken bu farklar, yasal faiziyle birlikte, Ağustos 2002 aylıklarıyla ödenmiştir. Buna göre aylıklarını ayın 19'unda alan emeklilerimize 18 günlük, ayın 21'inde alan emeklilerimize 20 günlük, ayın 22'sinde alan emeklilerimize 21 günlük, ayın 23'ünde alan emeklilerimize de 22 günlük fark, Ağustos 2002 tarihine kadar hesaplanan faizlerle birlikte ödenmiştir. Demek ki, bu hükümet, konunun üzerinde duruyor, emeklilerimize ne kadar önem verdiğimizi, bunca sıkıntıya rağmen, ülkemizin içinden geçtiği bunca zorluğa rağmen, aylıklarında, imkân ölçüsünde nasıl bir artırım yaptığımızı da herkes biliyor, en evvel de emeklilerimiz biliyor. Dolayısıyla, bu memleketin kalkınmasına büyük ölçüde elemeğiyle, göznuruyla hizmet etmiş olan bu insanların incinmesi, varsa bir haklarının verilmemesi gibi bir durum söz konusu olmaz. Demek ki, geçmişte -ki, bizim dönemimize ait olan bir husus değildir- daha evvelki uygulamalarda bir farklılık ortaya çıkmış; dolayısıyla, kurum, bu hatasını kabul etmek suretiyle, biraz evvel arz ettiğim ölçüler çerçevesinde, bu farklar kendilerine ödenmiştir. Bakanlık bu konularda hassastır, ilgili Bakan arkadaşımız da bu konularda hassastır; ancak, biraz evvel buradaki üslubun, o arkadaşımızın hassasiyetiyle mütenasip bir üslup olmadığını da bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Hepinize teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çiçek.

Gündemdışı ikinci söz, Kütüphaneler Haftası nedeniyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Zeynep Karahan Uslu'ya aittir.

Buyurun Sayın Uslu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - İstanbul Milletvekili Zeynep Karahan Uslu'nun, bu yıl 39 uncusu kutlanan Kütüphaneler Haftası nedeniyle, kütüphanelerin sorunlarına ve çözüm yollarına ilişkin gündemdışı konuşması

ZEYNEP KARAHAN USLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, medeniyetlerin yaşayabilmesi ve gelişmesi, o medeniyetin mensuplarının bilgi edinme ihtiyacını özgürce karşılayabilmesiyle doğru orantılıdır. Geniş toplum kesimleri açısından bunun en temel yoluysa, günümüzde, sanal ortam da dahil olmak üzere, çeşitli biçimlere bürünen kütüphanelerimizin yurt sathında gelişmiş ve yaygın olmasından geçmektedir. Ben de, 1964 yılından beri, mart ayının son haftasında çeşitli kültürel etkinliklerle kutlanan Kütüphane Haftası nedeniyle, konuyu Yüce Meclisin gündemine bir kez daha getirmek üzere söz almış bulunmaktayım.

Kitap ve kütüphane kültürünü 8 inci Yüzyıldan beri kurumsallaştıran ender medeniyetlerden birinin mirasçısı olan Türkiye'de, kütüphaneler, cumhuriyetin ilanıyla birlikte, ülke sathında daha da yaygınlaşmıştır.

1950 yılından sonra, özellikle, Adnan Ötüken'in gayretleriyle, kütüphanelerimiz geliştirilmiş ve 2002 yılı sonu rakamlarıyla, halen, ülkemizde 1 438 kütüphane; yaklaşık 12 500 000 kitap; 158 000 yazma, 370 000 eski harfli basmaeser mevcuttur, 23 000 000 vatandaşımız kütüphanelerden faydalanmıştır.

Hızla küreselleşen, bilginin serbest dolaşımının önündeki coğrafî sınırların anlamsızlaştığı dünyamızda, bilgi merkezleri olan kütüphanelerin yaygınlığı ve konumu, ülkeler için, toplumun eğitim düzeyi kadar önemlidir. Bilginin en önemli güç olduğu, yoğun bir rekabet ortamının bulunduğu bugünün dünyasında var kalabilmek, bireylerin kendilerini geliştirme kanallarının açık olmasıyla doğru orantılıdır. Yine, aynı şekilde, toplumda demokrasinin bütün unsurlarıyla yerleşmesinde, toplumun üretkenliğinin artmasında, kitap kültürünün yaygınlığının önemi yadsınamaz.

Eğitim kadar önemli olan halk kütüphaneleri, kamuya açık olmaları nedeniyle, çeşitli toplum kesimleri arasındaki bilgi açığının kapatılmasına katkıda bulunmaktadır.

Bilimi takip eden değil, üreten bir ulus olabilmek için, kaliteli eğitim ve bilgiye ulaşımın topluma aynı anda sağlanması, asla sapılmaması gereken millî bir politika olmak zorundadır; bu, demokrasi kültürünü içine sindirmiş ve zihni açık bir toplum için gereklidir.

Bireylerin ellerindeki araştırma olanakları ülkelerin gelişmişlik düzeyini de ortaya koymaktadır. Bu anlamda, ulaşılabilecek kaynak açısından, araştırmacılara büyük imkânlar sunan kütüphaneler, bir medeniyetin mevcut durumunu ortaya koyan temel göstergelerdendir; ancak, bugün geldiğimiz noktada belirtmek gerekir ki, gerek kütüphane sayısı gerek kitap okuma konusunda -geçen on yıllar içerisinde- ulaşılması gereken noktanın hayli gerisindeyiz.

Kültür Bakanlığı tarafından alınan kitap sayısına yıllar içerisinde baktığımızda, ciddî bir düşüşle karşılaşıyoruz. 1998 yılında yaklaşık 250 000 kitap alınırken, bu rakam her yıl azaltılarak, 2002 yılında yaklaşık 88 000'e inmiştir. Pek çok sayıda krizi iç içe yaşadığımız bu dönemde bütçe imkânlarının elverişli olmayışı hepimizin bildiği bir gerçektir; ancak, şunu göz önünde tutmak gerekir ki, bugün bu konuda kullanmadığımız kaynakların alternatif maliyetleri ancak gelecekte ortaya çıkacak ve o zaman, kaybettiklerimizi kazanmak adına yapabileceğimiz çok şey olmayacaktır.

Özellikle halk kütüphaneleri ile gezici kütüphaneler, ülkemizde bu amaçla önemli işlevler üstlenmektedir; fakat, gezici halk kütüphanelerinin bugün itibariyle sayısı sadece 67'dir. Bu, mevcut durumun geliştirilmesi açısından ideal bir rakam olmamakla birlikte, Kültür Bakanlığının bu yıl içerisinde yeni bir gezici halk kütüphanesini hizmete sokacak olmasının sevindirici olduğunun da altı çizilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uslu, sözlerinizi tamamlamanız için eksüre veriyorum.

Buyurun.

ZEYNEP KARAHAN USLU (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.

Kütüphaneler Haftasını kutladığımız 39 uncu yılda, kütüphanelerin sorunları da devasa boyutlardadır. Kütüphaneler Genel Müdürlüğünün personel sayısı yıldan yıla azaltılmış, mevcut personele, bir ölçüde de tasarruf genelgeleri nedeniyle, istenildiği gibi hizmetiçi eğitim verilememiştir. Isınma, aydınlanma, ulaştırma gibi konulardaki ödenekler yetersizdir. Kitap ve diğer kütüphane materyali için ayrılan bütçenin kısıtlılığı nedeniyle, koleksiyonların zenginleştirilmesi ve güncelleştirilmesi, yeni açılacak kütüphanelere materyal sağlanması, istenilen nitelik ve sayıda gerçekleşmemekte, kullanılmaktan yıpranan kitapların bakımları da yapılamamaktadır. Ayrıca, ihtisas kütüphanelerinin sayılarının azlığı da göze çarpmaktadır.

2527 sayılı Derleme Kanunu 1934 yılında çıkarılmış olup, günümüzde, tabiatıyla, yeterli olmaktan uzaktır. Bu kanuna göre, basılan kitapların örnek nüshaları kanunda belirtilen kütüphanelere gönderilmek zorundadır. Ancak, bu müessese de istenilen derecede çalışmamaktadır. Kültür Bakanlığında, bu konuda günün ihtiyacına cevap verecek bir yönetmelik çıkarma çalışmalarının varlığı da sevindiricidir.

Değerli milletvekilleri, kütüphanelerin topluma yararlı olması ve bireylerin kaynak arayışında doğru yönlendirilmesi açısından kütüphanecilik eğitiminin öneminin de ayrıca vurgulanması gerekir. Modern bir bilim dalı haline gelen kütüphanecilikte, hizmetin, bunun eğitimini almış personelce sunulmasının, halkımızın okuma alışkanlığının artırılmasında da yararı olacaktır. Dolayısıyla, kütüphanelerimize çağdaş ve köklü revizyonlar getirecek yetişmiş meslek elemanı atamak gerekmektedir. Mevcut kütüphanelerimiz gelişen teknoloji doğrultusunda yeniden düzenlenmelidir. İnternetin getirdiği olanaklardan yararlanarak e-kütüphaneler hızla oluşturulmalı ve tüm kitaplarımızı kapsayan bir ulusal bilgi ağı internet üzerinde kurularak, daha rasyonel ve daha efektif hizmet verilmesi sağlanmalıdır.

Kültür Bakanlığımız, elbette, tüm bu sorunlara çözüm bulmak amacıyla çalışmalarını sürdürmektedir. Bu çerçevede, kütüphaneler yurt çapında dengeli ve planlı bir biçimde yaygınlaştırılırken, kütüphanelerin niteliklerinin de yükseltilmesi hedeflenmektedir. Güncel yayınların ve yazma eserlerin kütüphanelerimize kazandırılması öngörülürken, çağın gerektirdiği teknik araç ve gereçlerin temin edilmesine ve kullanılmasına da hız verilmesi planlanmaktadır.

Sözlerime, Türk Halkının hak ettiği donanıma sahip kütüphane ve kütüphanecilerle AK Parti iktidarında buluşulacağı inancıyla son verirken, bilginin eşitçe dağıtıldığı, özgürce yayıldığı ve barışın hâkim olduğu bir dünya diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Gündemdışı üçüncü söz, Avukatlar Günü nedeniyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Özpolat'a aittir.

Buyurun Sayın Özpolat. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat'ın, 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle, savunma hakkının önemine ve avukatların sorunlarına, ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

MEHMET ALİ ÖZPOLAT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, tüm avukat meslektaşlarımın ve mensubu olmaktan onur duyduğum barolarımızın, Türkiye Barolar Birliğinin değerli yöneticilerinin Avukatlar Gününü yürekten kutluyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.

Bu günün, sadece avukatların değil, hukuk devletine, hukukun üstünlüğü ilkelerine, yargının yansız ve bağımsız olması gereğine ve savunmanın kutsallığına inanan tüm hukukçuların da günü olduğuna inanıyor ve tüm hukukçularımızı kutluyorum.

Türkiye Barolar Birliği temsilcilerinin, 5 Nisan 1958 tarihinde, İzmir'de, Türkiye Avukatlar Birliğinin statüsünün hazırlaması için yaptıkları toplantıda, 5 Nisanın Avukatlar Günü olarak kabulüne karar verilmiştir ve o günden bugüne de kutlanıyor, adaletin sorunlarının yüksek boyutta tartışıldığı bir gün olarak yerini almış bulunuyor.

Avukatlığın ve savunmanın tarihi, ülkemizde de, dünyada da çok eskilere dayanmaktadır. Savunma, tarih boyunca, bir hak olarak değerlendirilmiş ve savunma hakkı, insan hak ve özgürlüklerinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilerek, yasalarda, anayasalarda ve uluslararası belgelerde yer almıştır.

İnsanlar, haklarını güvence altına alabilmek, hukuku üstün ve egemen kılmak, hukuk devletini bütün kurum ve kurallarıyla yerleştirmek için, tarih boyunca, zorlu mücadeleler vermişlerdir; kısaca, hak ve özgürlüklerin çiğnendiği, sınırlandığı ve baskı altına alındığı zaman, savunma hakkı kullanılmıştır.

Temel insan haklarından biri olan savunma hakkı, adaletin dağıtılması ve gerçekleştirilmesinde, hukuk sistemimizin vazgeçilmez bir unsurudur. Savunma görevi üslenen avukatlar, bir taraftan hukuk sisteminin işlemesini sağlarken, diğer taraftan, insan onurunu da korumaktadırlar. Niteliği gereği, yüce bir meslek olan avukatlığın, ülkemizde, ileri meslek standartlarına ve çağdaş çalışma koşullarına kavuşturulması, hukuk devleti olmanın bir gereğidir.

Bugün, insan haklarına dayalı bir hukuk devletinden söz edebilmek için, öncelikle, özgür, bağımsız ve güçlü bir savunmanın yaşama geçirilmesi şarttır. Adalet, nasıl, bir ülkenin temeli ise, savunma da adaletin temelidir; Adalet-savunma-karar üçlüsünden oluşmaktadır. Bu üçlünün dengesi ve tekniği, yargının iyi işlemesini ve adil yargılamayı sağlar. Bu nedenledir ki, 2001 yılında, Avukatlık Yasasının 1 inci maddesinde yapılan değişiklikle "avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder" hükmü getirilmiştir.

Avukatların, meslek örgütü olan baroların varlık nedeni de, öncelikle, meslek mensuplarına güvence sağlamanın ötesinde, savunmayı bağımsız ve etkin kılmaktır; çünkü, etkin ve bağımsız savunma, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşullarındandır.

Bu nedenledir ki, savunma hakkının güvencesi olan barolar ve Türkiye Barolar Birliği üzerindeki yürütme erkinin vesayeti tamamen kaldırılmalı ve savunma kurumu, Anayasada "yargı" bölümü içerisinde ye almalıdır.

Diğer taraftan, Avukatlık Yasasının 2 nci maddesinde, yargı organlarına ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına, avukatların görevlerini yerine getirmelerinde yardımcı olma zorunluluğu ve avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunma yükümlülüğü getirilmiş olmasına rağmen, uygulamada güçlüklerle karşılaşıldığını bilmekteyiz. Bu engellemelere bir an önce son verilmelidir; çünkü, bu maddenin işlerlik kazanması, adaletin daha hızlı, doğru ve etkin şekilde gerçekleşmesine katkı sağlayacaktır.

Diğer yandan, zor koşullarda, çok onurlu ve kutsal bir mesleği icra eden avukatlar, sağlık ve sosyal güvenlik açısından da yeterli bir güvenceye maalesef sahip bulunmamaktadırlar. Yüce Meclisimizin, bu yasama döneminde, avukatlarla ilgili bu sorunu çözeceği inancındayım. Ayrıca, kamu görevlisi olarak hizmet veren kamu avukatları, çağdaş ve demokratik bir hukuk devletinde rastlanmayacak statüde ve gelir düzeyinde çalışmaktadırlar. Bu haksız uygulamaya da son verilerek, kamu avukatlarının statü ve özlük haklarıyla ilgili gerekli düzenleme bir an önce yapılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Özpolat, sözlerinizi tamamlamanız için eksüre veriyorum.

Buyurun.

MEHMET ALİ ÖZPOLAT (Devamla)- Hukuk devletini, hukukun üstünlüğünü tanımayan siyasal iktidarların, pul parasına muhtaç ettiği adaletin sorunları, aynı zamanda, avukatların da sorunlarıdır. Bu sorunları, sadece yasa metinleriyle değil, uygulamada da kalıcı biçimde çözdüğümüzde adalete verdiğimiz önemi göstermiş olacağız.

Eğer, ileride de adaletin durumuna baktıkça yüzümüzün kızarmasını istemiyorsak, bugünden bu sorunlara sahip çıkmalı, günü kurtarmaya dönük göstermelik çözümlerden fazlasını yapmalıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ünlü Fransız hukukçusu Molierac'ın, tüm hukukçuların kulağına küpe şu sözleriyle konuşmamı tamamlamak istiyorum:

"Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile ne hâkime, hele, ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz; fakat, hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizimizin en kıdemlisinden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar esir kullanmadılar; fakat, efendileri de olmadı."

Hukuk devletini kurumlaştırma, hukukun üstünlüğünü sağlama uğraşında, insan hakları ve demokrasi mücadelesinde hep ön saflarda yer tutan barolar ve Barolar Birliğini, büyük Fransız hukukçusunun sözlerini kendine rehber edinen tüm onurlu avukatları Partim adına saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, onların hak ve hukuk mücadelesinde hep yanlarında olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özpolat.

Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Çiçek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, 5 Nisan Avukatlar Gününün, değerli meslektaşlarıma hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Okumuş olduğumuz siyasî metinlerin çoğunda rastladığımız bir cümle var. Bu, aslında, hepimizin, siyasî faaliyette, çabada bulunan herkesin ulaşmak istediği bir hedeftir; muasır medeniyet seviyesine ulaşmak ya da çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak.

Şüphesiz, bu, bizim için vazgeçilmez bir hedef ise, ona ulaşmanın belki başkaca yolları da olabilir; ama, benim açımdan, bizim açımızdan bunun yolu, demokrasiden geçiyor, hukuk devletinden yola çıkarak hukukun üstünlüğüne ulaşmaktan geçiyor.

Eğer bu doğruysa ve buna yürekten inanıyorsak, hiç şüphesiz, "hukuk devleti" kavramından ne anladığımızı da doğru olarak ortaya koymamız gerekiyor.

Şüphesiz, hukuk devleti denildiğinde, esas itibariyle, özgürlüklerin teminat altına alındığı, hukukun, özgürlükleri koruduğu bir düzeni, bir sistemi ifade etmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla, özgürlükler söz konusu olduğunda, şüphesiz, bunlar içerisinde en fazla üzerinde durulması gereken konu, savunma hakkıdır. Savunma hakkı, kutsal bir hak olarak tanımlanmıştır. Bir bakıma, demokrasinin tarihi ile savunma hakkının tarihi de aynıdır. O sebeple, demokrasi, hukuk devleti ve savunma hakkı arasında vazgeçilmez bir ilişki vardır, bir münasebet vardır. Savunma hakkının, bütün demokratik ülkelerde en önemli teminatı da avukatlık mesleğidir. Dolayısıyla, avukatlık mesleğini ne kadar yüceltirsek, ona ne kadar imkân tanır isek, bir bakıma, demokrasiye hizmet etmiş olacağız; bir bakıma, hukuk devletini yazılı olmaktan çıkarıp, yaşanır hale getirmiş olacağız.

Onun için, hukuk devletinin birçok göstergesi olabilir; ama, bunların başında savunma hakkına ne ölçüde yer verildiği, bu göstergelerin de en başında geliyor. Aynı zamanda, bir ülkede demokrasinin standardının ne ölçüde yüksek olduğu da savunmaya verilen önemle alakalıdır.

Belki, bütün bunlardan yola çıkarak, son yüzyılda, 20 nci Yüzyılın ikinci yarısından itibaren, 50-55 seneden bu yana geçen dönemde uluslararası görüşmelerde, metinlerde savunma hakkı büyük ölçüde bu uluslararası metinlerde, yer almakta. Mesela, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, İnsan Hakları Sözleşmesi, 7 Eylül 1990 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler Avukatların Rolüne İlişkin Temel İlkeler Bildirisi, 29 Kasım 1995 tarihli Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığının Temel İlkeleri Bildirisi, 25 Ekim 2000 tarihli Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Avukatlık Mesleğinin Özgürce Yapılmasına Dair 21 sayılı Tavsiye Kararı gibi metinlerin hepsi, üzerinde uluslararası düzeyde mutabakata varılmış ve savunma hakkını teminat altına alabilmek bakımından avukatların rolü ve önemiyle ilgili düzenlenmiş metinlerdir. Hiç şüphesiz, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri de, Devleti de bu metinlerin altına imza koymuş ve buradaki ilkeleri de benimsemiştir.

Bu ilkelerden varmak istediğimiz şey şudur: Bir ülkede hukuk varsa, hukukun üstünlüğü varsa, orada iki şeyin muhakkak olması gerekiyor. Bunlardan bir tanesi, adil yargılama; ikincisi, hak ihlali sonucunu doğurmayacak olan bir karara ulaşma. Evet, bir ülkede hak ihlali sonucunu doğurmayacak bir karar elde etmek ve bir adil yargılama sonucunda bu noktaya varmak istiyorsak, hiç şüphesiz ki, bunun vazgeçilmez ayağı savunma hakkıyla alakalıdır, avukatlık mesleğiyle de alakalıdır.

Bu noktada, şüphesiz, yasal olarak büyük ölçüde düzenlemeler yapılmıştır. Bazı eksikliklerimiz, şüphesiz, var; ama, meseleyi sadece yasalarla ortaya koymak ve bu metinleri imzalamak yetmiyor, ona uygun bir tatbikatın da Türkiye'de gerçekleştirilmesi lazım. Kabul etmek gerekir ki, bugünkü uygulamada iddiayla savunma arasında bazı dengesizlikler vardır. İddia da yargılamanın bir tarafıdır, savunma da işin bir tarafıdır; ama, nedense, halen, Türkiye'deki uygulamamızda, iddia kısmı, savunmaya nazaran bir adım önde bulunmaktadır; bu da pek çok sıkıntıyı beraberinde getirmektedir. Zannediyorum, önümüzdeki dönemde yapılacak çalışmalarda, bu ve benzeri bazı sıkıntıları gidermemiz lazım. Gerçekten şu an Türkiye'de 52 000'e yakın meslektaşımız serbest olarak veya kamuda görevli olarak görev ifa etmektedir; yani, savunma hakkının gereğini olabildiğince yerine getirmeye çalışmaktadırlar.

Bu meslektaşlarımızın bazı sıkıntıları var; özlük haklarıyla ilgili sıkıntıları var, sosyal güvenlikle ilgili sıkıntıları var, sağlık hizmetleriyle ilgili sıkıntıları var... 550 değerli milletvekilimiz içerisinde, bildiğim kadarıyla, 98 hukukçu arkadaşımız var; bunların çok önemli bir kısmı da avukatlık mesleğinden buralara kadar gelmiş olan insanlarımız. Ümit ediyorum ki, bu dönemde başka konularda olduğu gibi, iktidarıyla muhalefetiyle, Avukatlık Kanununu yeni baştan ele alırız. Bakanlık olarak böyle bir niyetimiz, böyle bir çabamız, kısmî de olsa bir çalışmamız var; bunu Barolar Birliğiyle, barodaki değerli arkadaşlarımızla, meslektaşlarımızla, diğer barolarımızla birlikte, bu dönem, bu mesleği gerçekten teminatlı hale getirmek, bu mesleği gerçekten savunma hakkının teminatı haline getirebilmek noktasında yeni bir düzenleme yaparız; buna da ihtiyaç olduğu kanaatini taşıyorum.

Bir başka sebepten daha, böyle bir düzenlemeye ihtiyaç var. Hem 58 inci hükümet hem de, şimdiki, 59 uncu hükümet programında ve acil eylem planımızda "bilgi edinme hakkı" diye bir konuyu gündeme getirdik; yani, bilgi edinmeyi bir hak olarak kabul ediyoruz. Adalet Bakanlığı olarak bu tasarıyı hazırladık, kamuoyunun bilgisine, tartışmasına açtık. Gerçi, kamuoyunun bütün ilgisi, alakası Irak meselesine yoğunlaşıyor; onunla yatıp onunla kalkıyoruz; ama, bu arada, hükümet olarak da Bakanlık olarak da bu yöndeki çalışmalarımızı süratlendirdik. Bilgi edinme hakkı tasarısı kamuoyunun bilgisine, ilgisine, tartışmasına açılmıştır. Biz, bu konuyu ve başkaca konuları da her defasında Barolar Biriliğine, avukatlarımıza, barolarımıza olabildiğince ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu tasarı gerçekleştiği takdirde, avukatlarımıza, inanıyorum ki, bugünkünden çok daha fazla bir görev düşecektir; çünkü, bilgi edinme hakkının büyük ölçüde kullanımı yine de avukatlarımız aracılığıyla gerçekleşmiş olacaktır. Dolayısıyla, bugüne kadar yaptıkları güzel çalışmalara ilaveten, toplumun bilgilenmesi açısından, yönetenlerin aldıkları yetkiyi ne ölçüde toplum yararına, vatandaş yararına kullandığını tespit edebilmek bakımından avukatlarımıza ilave bir sorumluluk, ilave bir yük de gelmiş olacaktır; bunu da başarıyla yapacaklarına inanıyorum. İnşallah, bu dönem, Avukatlık Kanununu yeni baştan ele al, savunma hakkını bugünkünden daha teminatlı hale getirecek ve bu mesleği icra edenleri de her yönüyle teminata kavuşturacak bir yasal düzenlemeyi birlikte yaparız ümidini ve inancını taşıyorum.

Tekrar, 5 Nisan Avukatlar Gününün bütün hukuk camiamıza, değerli meslektaşlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 33 milletvekilinin, kamu iktisadî teşebbüslerinin özelleştirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/57)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) özelleştirilmesi sürecinin başlangıcı 1984 yılına gider. Yirmi yıla yaklaşan özelleştirme uygulamasının ne ölçüde başarılı olduğu kamuoyunda sürekli tartışılan bir konudur.

Öncekiler gibi, şimdiki 59 uncu hükümetin de özelleştirmeye büyük önem vereceği yapılan açıklamalardan anlaşılıyor. Özelleştirmeden sorumlu bakanın değiştirilmesi ve 2003 Bütçe Yasası kapsamında yapılan düzenlemeler, özelleştirmenin siyasal ve ekonomik gündemin önemli bir konusu olacağını kanıtlıyor.

Bu bağlamda:

KİT'i özelleştirme uygulamalarının, başlangıcından günümüze kadar:

1- Kullanılan özelleştirme yöntemleri, özelleştirmeye hazırlık, danışmanlık ve satış işlemlerinin bir bütün olarak incelenmesi,

2- KİT'in özelleştirilme öncelikleri, özelleştirme kapsamına alma ve satış süreçleri, uygulama sonuçlarının saptanması,

3- Özelleştirilen KİT'in çalışanlarının durumunun belirlenmesi,

4- Özelleştirme kapsamına alınan KİT'in yönetimi, sermaye, işgücü, yatırım, üretim, pazarlama ve kârlılık durumunun açıklık kazanması,

5- Özelleştirmenin yasal dayanakları ve bu konudaki yargı kararlarının ele alınması,

6- 59 uncu hükümetin özelleştirme hazırlıklarının irdelenmesi,

Amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını istiyoruz.

Saygılarımızla.

1- Yakup Kepenek

(Ankara)

2- İzzet Çetin

(Kocaeli)

3- Güldal Okuducu

(İstanbul)

4- Mesut Değer

(Diyarbakır)

5- Uğur Aksöz

(Adana)

6- İsmail Değerli

(Ankara)

7- M. Nezir Nazıroğlu

(Batman)

8- Nevin Gaye Erbatur

(Adana)

9- Muharrem Toprak

(İzmir)

10- Mehmet Ziya Yergök

(Adana)

11- Mustafa Özyurt

(Bursa)

12- İdris Sami Tandoğdu

(Ordu)

13- Hakkı Ülkü

(İzmir)

14- Mustafa Gazalcı

(Denizli)

15- Ali Topuz

(İstanbul)

16- Hasan Aydın

(İstanbul)

17- Kemal Kılıçdaroğlu

(İstanbul)

18- Görol Ergin

(Muğla)

19- Tacidar Seyhan

(Adana)

20- Hüseyin Ekmekçioğlu

(Antalya)

21- Abdulaziz Yazar

(Hatay)

22- Hüseyin Özcan

(Mersin)

23- Ramazan Kerim Özkan

(Burdur)

24- Algan Hacaloğlu

(İstanbul)

25- Ali Oksal

(Mersin)

26- Yücel Artantaş

(Iğdır)

27- Orhan Eraslan

(Niğde)

28- Ahmet Küçük

(Çanakkale)

29- Fikret Ünlü

(Karaman)

30- Necati Uzdil

(Osmaniye)

31- Sedat Uzunbay

(İzmir)

32- Nuri Çilingir

(Manisa)

33- Özlem Çerçioğlu

(Aydın)

34- Engin Altay

(Sinop)

Gerekçe:

İlk uygulama döneminden başlayarak, özelleştirme uygulamasının, değişik yönleriyle, ülke kamuoyunda sürekli tartışma konusu olduğu bilinmektedir.

1- Özelleştirme sürecinde, karar alma ve uygulama mekanizmaları, ayrıntılı olarak incelenmemiştir.

2- Özelleştirme alanında çalışan yerli ve yabancı danışmanlık kuruluşlarının durumu, bu kamudaki uygulamalar bir incelemeye konu olmamıştır.

3- Özelleştirmenin en azından ülkenin kimi bölgelerinde, asıl işlevinden iyice uzaklaştırıldığı; yeni yatırım, üretim artışı ve rekabet ortamı yaratma bir yana, tamamıyla bu amaçlara ters düşen sonuçlar verdiği sıkça dile getirilmektedir.

4.- Özelleştirme uygulamasının gerek yasal dayanakları gerekse uygulamasının hukukî açıdan sorgulandığı bilinmektedir.

5.- Özelleştirilen KİT'in çalışanlarının durumu, genellikle çok şikâyet edilen bir konudur.

6.- Özelleştirme İdaresine devredilen KİT'in yönetimi, satışa hazırlığı, yeni yatırım, üretim ve pazar durumları, yıllardır tam bir bilinmezlik içindedir.

7.- Başta Avrupa Birliği olmak üzere, dünyadaki özelleştirme uygulamaları ile bizdeki uygulamalar karşılaştırmalı olarak ele alınmamıştır.

8.- Özelleştirme uygulamasının, sektörel ve bölgesel açılardan, artı ve eksileri ele alınmamış, incelenmemiştir.

9.- Yayımlanmış olan program ve planların kanıtladığı gibi, AKP, parti ve iktidar olarak özelleştirmeye özel bir önem vermektedir. Başarılı bir özelleştirme uygulaması ise, yalnız ve ancak, geçmişin yanlışlarını tekrar etmemekle sağlanabilir.

Meclis araştırması ile;

KİT'i özelleştirme uygulamasının tüm boyutları,

Özelleştirme uygulamasının; 1.Yasal ve kurumsal çerçevesi, 2. Hazırlığı ve uygulanışı, 3. Ekonomik büyüme ve teknolojik gelişme etkisi, 4. Piyasa yapısını nasıl değiştirdiği, 5. Mülkiyetin el değiştirmesi süreci, 6. Başta çalışanların durumu olmak üzere toplumsal ayağı ve 7. Bölgesel kalkınma etkisi,

Özelleştirme kapsamına alınan KİT'in yönetim sorunları ve bunların çözümleri,

Özelleştirilmeyen KİT'in yönetiminin nasıl olması gerektiği,

AB üyeliği ve ekonominin geleceği açısından KİT'in konumu,

Açıklık kazanacaktır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, (6/223) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/36)

ÊTürkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 74 üncü sırasında yer alan (6/223) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                       Ali Arslan

                                              Muğla

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır; önce tümünü okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Buyurun.

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 3 Nisan 2003 Perşembe günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                     Faruk Çelik

                        AK Parti Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1- Genel Kurulun 3 Nisan 2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde; daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 107 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına alınması ve çalışma süresinin, gündemin 6 ncı sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasının,

2- 4 Nisan 2003 Cuma günü Genel Kurulun saat 14.00'te toplanması ve bu birleşimde, 106 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin ikinci görüşmelerine başlanarak, çalışma süresinin, teklifin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar olmasının,

Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Öneri hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanvekili Sayın Haluk Koç aleyhte söz istemişlerdir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kez daha benzer bir konu için söz almış bulunuyorum; tüm milletvekili arkadaşlarımızı ve Yüce Meclisi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, yine, Danışma Kurulunun uzlaşıya varamaması üzerine Adalet ve Kalkınma Partisinin, perşembe ve cuma gündemini belirleyen grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu konuda, değişik kereler, grup sorumluluğumuz olduğu için, benzer noktalarda sürekli söz almak durumunda kaldık. Ben, yine, bıkmadan usanmadan, bazı konuları dile getirmeye devam edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, geçen günkü konuşmada da kronik -tıbbî deyim olduğu için, peşinden de "müzmin" ifadesini, "süreğen" ifadesini eklemiştim- bir yanlışın içinde olduğumuzu belirtmiştim; Parlamentonun, hemen hemen her hafta bu yanlışlıkla karşılaştığını ve bu sıkıntılı süreci beraber yaşadığımızı ifade etmiştim; bunu, bir kere daha tekrar etmek istiyorum.

Bakın, uzlaşmanın tanımını da yapmıştım; sizlerin söylediğinize bizler "evet" dediğimiz sürece bunun tanımı uzlaşma olarak alınıyorsa, bunun yanlış bir tanım olduğunu söylemiştim. Her iki görüşün bir platform etrafında toplanıp, asgarîlerde buluşulmasının bir uzlaşı olduğu, doğru tanımdır diye düşünüyorum; fakat...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Koalisyon olur o!

HALUK KOÇ (Devamla) - Koalisyon değil; Parlamentoda da, çalışma düzeni bakımından, böyle bir uzlaşının olması gerekiyor. Yani, uzlaşı sözüyle ortaya çıkıp, bizim dediğimize "evet" dediğiniz sürece bu uzlaşı doğrudur mantığı, tanıma çok uyan bir mantık olarak gelmiyor.

Değerli arkadaşlarım, yine, hukuksal gerekçeleri değerlendirmek durumunda olduğumuzu ifade etmiştim. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından ikinci kez görüşülmek üzere Parlamentoya gönderilen yasaların geri gönderilme gerekçelerine, lütfen, bakınız diye bir uyarıda bulunmuştum; bakalım ve düşünelim demiştim. Daha sonra, komisyonlarda ve Genel Kurul görüşmelerinde Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin bu hassas noktalarda yaptıkları uyarıları, yapıcı uyarıları, lütfen, birlikte anımsayalım demiştim; hatta, sözler havada kalıyor, yazılı olan asıldır; bu konuda tutanaklara bakalım demiştim. Bu tutanaklarda yazan uyarıların, bu yasaların geri gönderilmesindeki hukuksal gerekçelerle ne kadar örtüştüğünü bir kez de sizlerin tespitini rica etmiştim.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Parlamentoyu çabuk çalıştırmak istiyoruz; doğrudur; bekleyen sorunlar var; doğrudur; fakat, bu tarz bir çalışma takvimiyle, belli yasaları -ki, hatırlayacaksınız, bunlar, bu dönemde oldukça fazla yinelendi, bugün de bir örneğiyle karşı karşıyayız; belki, önümüzdeki hafta iş güvenliğinin ertelenmesine dönük yasa tasarısı da, aynı mantık içerisinde, tekrar karşımıza gelecek- çift görüşme takvimiyle kaybettiğimiz zaman süresini hesaplarsanız, akıl ve mantık bakımından bu süreleri bir matematik hesaba dayandırırsak, zaman kazanmak isterken ne kadar zaman kaybettiğimizi, Parlamento olarak, görmüş oluruz. Bugün, mesai saati 19.00'da bitmesine rağmen, Sayın Cumhurbaşkanınca iade edilen  yasayı sona erdirinceye kadar görüşülme kararı alma önerisi getiriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasanın 2 nci maddesini çok net hatırlatıyor ve Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğunu belirtiyor. Yine, Anayasanın 5 inci maddesinden alıntıyla, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamanın insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmanın, devletin temel aslî görevleri arasında olduğu belirtiliyor. 

Değerli arkadaşlarım, yine, bu yasa kapsamında, ülkenin iç ve dışpolitikalarını yürüten ve ülke yönetiminde görev yapan kariyer mesleklerde, önemli mesleklerde, birikim gerektiren mesleklerde, geleceğe yönelik eleman yetiştirilmesinin, hizmette aksama ve yönetim boşluğu olmaması amacıyla, belli bir plan ve program içinde yürütüldüğü çok açık. Bu programı, doğal akışı sürerken, bir yerden, bir kararla -ardında şu düşünce yatıyor, bu düşünce yatıyor- kesintiye uğratmak, devletin üstün çıkarlarıyla nasıl bağdaşacak?! Sayın Cumhurbaşkanı, geri gönderme gerekçesinde, bu soruyu Parlamentoya soruyor; yeniden görüşürken, bunları dikkate alın diyor.

Değerli arkadaşlarım, bir başka olay, yine, bugün tekrar görüşülmesini istediğiniz, bugünkü takvimde istediğiniz yasanın getirdiği düzenlemeleri, hukuk açısından, Anayasa açısından, kavram açısından, kamu yararı açısından, sosyal güvenlik hakları açısından yeniden değerlendirmemizi, hepsini nedenleyerek, hepsini gerekçelendirerek dikkatimize sunuyor. Bu konuda da çok detaya girmeyeceğim.

Değerli arkadaşlarım, işte, bu "zaman kaybetmeyelim, bu kadar ayrıntıya gerek yok, hadi çabuk, bunu da görüşelim" mantığının, temel yanlışları da beraberinde getirdiğini, çok temel hukuksal gerekçeleri zaman ayırmayarak, dikkat odaklamayarak gözümüzden kaçırdığımızı, inanın, bilmenizi istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu anlayış, bu tek taraflı çoğunluğa dayanarak, bazen dayatmaya dönük mesai anlayışı -bunu üzülerek ifade ediyorum, çünkü, o anlam geliyor- temel hukuksal açıklarla çıkaracağımız her yasa -demin de vurguladım- zaman kazanalım derken bizi ek zaman kaybına sürüklüyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sizleri, sayın milletvekili arkadaşlarımızı uyarmaktan, dikkatlerinize ve duyarlılıklarınıza davet çıkarmaktan, yasama sorumluluklarımıza özen göstermeniz ricalarımızdan, inanın, biz bıkmayacağız ve bunu da ısrarla sürdüreceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içimizden bir kısmının, bu sözlerim üzerine bir içdeğerlendirmede bulunabileceklerini biliyorum, hatta bunun çok sayıda arkadaşımız tarafından paylaşıldığına ve bundan sonra da paylaşılacağına inanmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tamam, sizler grup önerinizin lehinde oy kullanacaksınız ve Sayın Cumhurbaşkanımızca yeniden görüşülmesi için gönderilen bu önemli yasanın, bugün, komisyonda hiçbir değişiklik yapılmadan gönderilen yasanın, Genel Kurulda hiçbir değişiklik yapılmadan, yeniden görüşülmesini kabul edeceksiniz; ancak, görüşme saatine daha çok zaman var. Sizden istirham ediyorum, elinizdeki şu yasanın Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilme gerekçelerini, görüşme saati gelene kadar, lütfen, bir okuyun, içinizde bir yerlerde, yanlış yaptığınıza inanıyorsanız, o zaman, milletin size verdiği yasama görevini, bir vekil olarak yerine getirin.

Değerli arkadaşlarım, bakın, şöyle bir beklenti içinde hükümet: Bize kaynak lazım, çeşitli sıkıntılarımız var. İşte, bu kaynağı, değişik noktalarda sağlamak zorundayız. Biz, bu gerekçenin peşindeyiz.

Bu, vergi barışı olarak karşımıza geldi, birtakım haksızlıkları da beraberinde getirdi, sosyal boyutta; vergisini zamanında ödeyene haksızlıklar yapıldı. Başka kaynak arayışları geldi; ekvergiler geldi, görüşülüyor, bugün de görüşülecek. Bunlar, hep, toplum kesimlerinin ödeme gücünü aşan, zaten, ödeye ödeye, karşılık vere vere, bir şeyi kalmayan toplum kesimlerinden talep edilen kaynaklar.

Değerli arkadaşlarım, bize, niye karşı çıkıyorsunuz diyebilirsiniz. Bakın, size, kaynak ararken, bir tek konuda karşı çıkmayacağız; gerçek kaynak nedir biliyor musunuz; bu ülkede geçmiş dönemde yaşanan soygunlardan elde edilen kaynakların, bu ülke kaynaklarına geri getirilmesidir. Gelin, bu konuda adım atın, 177 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak arkanızda olalım. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ekonomik kriz içindeyiz, doğrudur; ancak, işçimizin, memurumuzun, emeklimizin, tarım kesiminde inim inim inleyen insanlarımızın, artık, ek fedakârlık yapacak gücü yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, tamamlayacağım.

Bu iş, alyans, yüzük, bilezik meselesi de değil; fantezilerden, halüsinasyonlardan da kurtaralım kendimizi. Bir tek kaynak var önümüzde, almamız gereken; bu ülkeden, bu ülkenin bankalarından hortumlanan, kaçırılan kaynaklar. Bunları kaçıranlardan hesap soracak, bu kaynakları yeniden bu ülkeye kazandıracak yasal uygulamalar konusunda teklifleri getirin, 177 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili bu Mecliste bu kararların arkasında duracaktır.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Lehinde söz isteyen?.. Yok.

Şimdi, 1 inci öneriyi okutup oylarınıza sunacağım.

"Öneriler:

1.-Genel Kurulun 3 Nisan 2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde; daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 107 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına alınması ve çalışma süresinin, gündemin 6 ncı sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasının,"

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

2 nci öneriyi okutuyorum:

"2.- 4 Nisan 2003 Cuma günü Genel Kurulun saat 14.00'te toplanması ve bu birleşimde; 106 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin ikinci görüşmelerine başlanarak, çalışma süresinin, teklifin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar olmasının,

Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

2 nci öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı : 106)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa ve 213 Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun ikinci müzakeresine, birinci müzakerenin bitiminden itibaren 48 saat geçmediği için başlayamıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3. - Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 105) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Tasarının 2 nci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 3 üncü maddeyi okutuyorum:

Kanunların uygulama alanı

MADDE 3. - Bu Kanunun 1 ve 2 nci maddesinde yer alan vergilerin tarh, tahakkuk ve tahsiline ilişkin olarak bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu ile 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ali Kemal Deveciler söz talep etmişlerdir.

Buyurun Sayın Deveciler. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında 105 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla, sevgilerimle selamlıyorum.

Burada, görüşmekte olduğumuz tasarı, yaklaşık 20 000 000 insanımızı ilgilendiren ve iki adet ek vergi getiren bir kanun tasarısıdır. İktidarların, bütçe açıklarının kapatılmasında, ilk, akıllarına, yeni gelir elde edebilme konusu gelmektedir. İktidarların en kolay gelir elde edebilecekleri unsur, hemen, halkımıza yeni vergilerin salınması olmaktadır. Gerekçe de hemen hazırdır. Gerekçede "gelir artırıcı tedbirlerin uygulanmasında, vergi yükünün adil bir şekilde dağılımının sağlanması önem taşımaktadır. Bu nedenle, özellikle servet üzerinden alınan vergilere yönelik olarak düzenleme yapılması bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır" denilmektedir; çünkü, iktidarların, en rahat, en kolay vergi alacakları ve vergi salacakları durum budur.

Türkiye Cumhuriyeti olarak, bugüne kadar, ne krizler, ne felaketler yaşadık, saymakla bitmez, vatandaşın çilesiyse hiç bitmez. Devleti yönetenlerin başları ne zaman sıkışsa, ellerini atacakları ilk yer, ilk adres vatandaşın cebi, yeni vergi, vergi, vergi, vergi.

Şöyle bir hafızamızı yoklarsak, işte 1994 ekonomik krizi. Hani, doların, bir gecede 14 000 liradan 27 000 liraya çıktığı kriz; hani, dövizle borçlananların, sıkıntılarından dolayı "Dövizzedeler Derneği" adıyla dernek kurdukları kriz. Sonra ne oldu; devlet, Ekonomik Denge Vergisi ile Net Aktif Vergisi adı altında iki vergiyi, bir gecede icat etti.

Gelelim 1999 yılına. Ülkemizi derinden sarsan Ağustos 1999 depremi felaketinden sonra, halkımıza, deprem vergisi adı altında ek vergi getirildi. Bunlar, ek Gelir ve Kurumlar Vergisi, Özel İşlem Vergisi, Değerli Kâğıtlar Vergisi gibi vergiler. Gerek 1994 gerekse 1999 yılındaki bu vergilerin her ikisinde de, bugünkü AKP İktidarınızın getirdiği gibi, ek Emlak ve ek Motorlu Taşıtlar Vergisi de vatandaşlarımızın sırtına yüklenildi.

                                           

(1) 105 S. Sayılı Basmayazı 2.4.2003 tarihli 60 ıncı Birleşim Tutanağına eklidir.

1999 yılında deprem nedeniyle konulup, 31 Aralık 2000 tarihinde sona ermesi gereken Özel İşlem, Özel İletişim Vergileri de devlete öyle tatlı geldi ki, her dönem uzatıldı, uzatıldı; sonunda, 31 Aralık 2002 tarihinde, AKP İktidarınca da, bir kez daha uzatıldı; bu uzatma, hâlâ devam etmektedir, daha da, uzun süre devam edecek gibi gözükmektedir.

Şimdi, yine, ekvergilerle karşı karşıyayız. "Kriz falan yok, bu ek vergiler nereden çıktı" demeyelim. Bunun adı "tezkere vergisi" bunun adı "vatandaşa hücum vergisi"dir. Evet, AKP Hükümeti, yeter ki kafasına koymasın; bu iktidar, kafasına bir koydu mu, bu parayı halktan öyle veya böyle alır, krize, depreme falan gerek yok; bugün "tezkere" der, yarın "terhis vergisi der" öbür gün, başka ad altında vergiler getirir. Bir gün gelir, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkes bu havayı soluduğundan, herkes bu havayı teneffüs ettiğinden "hava alma vergisi" de getiriverirsiniz, hiç belli olmaz. İktidarın bu durumu oraya doğru gitmektedir.

Şimdi getirilen bu vergilerin birincisi ek Emlak Vergisi olmaktadır. Sayın milletvekilleri, bu vergi, sadece, binası, evi olanları kapsamamaktadır; bu ek Emlak Vergisi, binaların, konutların yanında arsaları ve arazileri de kapsamaktadır. Peki, bu vergi kimleri kapsamakta; bir evi olan emekliden vergi istemiyoruz diyemezsiniz, bu, sizin tasarrufunuz değil; daha evvelki iktidarlar döneminde çıkarılan ve uygulanmakta olan yasadan geliyor. Tamam, bir evi olan emekliyi kurtardık; ama, asgari ücretli olan işçiyi ne yapacağız, tek maaşlı memuru ne yapacağız? Bunun aldığı ücret belli, geçimini zar zor sağlıyor, daima açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm, başını sokacak bir evi zar zor yapmış 2003 yılı Emlak Vergisini nasıl ödeyeceğim diye düşünmekte.

Zaten, AKP İktidarınca, işçilerin birer ikramiyesine el konulmuş, maaş artışı yok, sağlık giderleri katkı payı, yüzde 1'e ulaşan tutarda ve bordrosundan, kaynağından, anında, peşin kesiliyor. Diğer taraftan,  memurun emekli kesenekleri, yine sizler tarafından yüzde 15'ten yüzde 16'ya çıkarılmış, ilaç bedelleri yüzde 10'dan 11'e çıkarılmış ve bunların da bordrosundan peşin kesilmekte.

Peki, çiftçiye ne diyelim; çiftçinin ektiği tarlası, arazisi için de vergiyi mükerrer almaya çalışıyorsunuz. Çiftçiyi perişan ettiğiniz yetmiyor, desteklemelerini kestiğiniz yetmiyor, doğrudan gelir desteği diye bir şey bırakmıyorsunuz, bu da yetmiyor; zeytincinin, pamukçunun, fındıkçının, mısırcının, soyacının, şekerpancarcının, ayçiçekçinin destekleme sent primlerini iptal etmişsiniz, yok; mazotuna 16 kez zam yapmışsınız, çiftçinin yeşil mazot hayalini yıkmışsınız; açıkçası, çiftçiyi bitirmişsiniz, 2003 yılı bütçesinde çiftçiyi yok saymışsınız. Şimdi ise, tüm bunlar yetmiyormuş gibi, bir de, zar zor geçimini sağlamakta olduğu tarlasından, zeytinliğinden, bağından, bahçesinden, arazi vergisini mükerrer almaya çalışıyorsunuz; oldu mu arkadaşlar?! AKP'li milletvekili arkadaşlarım, oldu mu; soruyorum sizlere! Nerede kaldı seçim öncesi verdiğiniz sözleriniz; hani, nerede kaldı çiftçiden yana söz verdiğiniz politikalarınız?!

Gelelim, Motorlu Taşıt Vergisine... Motorlu Taşıt Vergisinde de, ezilen işçi, emekli, memur, esnaf ve çiftçilerimize, bir aracı bile, bir otomobili bile çok görüyorsunuz; bu mu AKP'nin adalet anlayışı?! 1994-1999 yıllarında bile, o günkü iktidarların çıkardıkları ve aldıkları Motorlu Taşıt Vergilerinde bile, az da olsa adalet vardı.

Sayın milletvekilleri, çünkü, o dönemlerde, hiç olmazsa çiftçinin traktöründen, geçimini taşımacılıkla sağlamakta olan insanlarımızdan ek vergi alınmamıştı. O gün, ticarî olarak faaliyet göstermekte olan, yolcu taşımacılığı yapan ticarî taksicilerden, minibüsçülerden, otobüsçülerden; yük taşımacılığı yapan kamyonetçiden, kamyonculardan, tarlasını süren, tayfasını taşıyan, traktörü olan çiftçilerimizden ek Motorlu Taşıt Vergisi alınmamıştı. Ne yazıktır ki, bugün, ismi Adalet ve Kalkınma Partisi olan iktidar partisinin adaletiyle, bu insanlarımızdan ek Motorlu Taşıt Vergisi alınmaya çalışılıyor...

Sayın milletvekilleri, akaryakıtın 16 kez zamlandığı, nakliyeci esnafımızın, şoförümüzün kan ağladığı, siftah yapmadan kontak kapattığı, evinin geçimini temin edemediği bu nakliyeci esnafımıza büyük bir darbe vurulmaktadır. Nerede kaldı sizin adaletiniz?! Adaletinizin olmadığı, kalkınmayı da -2003 yılı bütçesinde gördüğümüz gibi- istemediğiniz, beş aylık iktidarınız sırasında gözler önüne serilmiştir. Hiç olmazsa, partinizin ismini değiştirin de, halkımız, partinizin ismine bakıp, halâ, ümitlenmeye devam etmesin. (AKP sıralarından gürültüler)

Sayın AKP milletvekilleri, hiç laf atıp durmayın. Dinleyin biraz, dinleyin!.. Hep çıkıyoruz, söylüyoruz; ama, bir türlü anlamıyorsunuz. (AKP sıralarından gürültüler)

Sayın AKP milletvekilleri, çiftçinin traktöründen almıyor musunuz Motorlu Taşıtlar Vergisi?..

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Daha önce alınmıyor muydu?!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Alınmıyordu; iyi araştır.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Alınıyordu.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - İyi araştır; alınmıyordu; ondan sonra konuşalım.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Alınmıştı; nerede alınmıyordu!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Bilmeden konuşma, hatibin de sesini kesme! Bilmiyorsun...

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sataşarak konuşma.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Sayın AKP milletvekilleri...

BAŞKAN - Sayın Deveciler...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Lütfen, Sayın Başkan... Sataşıyorlar...

BAŞKAN - Sayın Deveciler, bir saniye...

Sayın milletvekilleri...

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Konuşmasını yapsın!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Doğruları söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış. Siz de CHP'lileri bulsanız kovacaksınız buradan.

BAŞKAN - Sayın Deveciler, bir saniye...

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Yalan söylüyorsun!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Ne yalan söylüyorum be! Hadi!.. Konuşma!.. Konuşma!.. Önüne baksana.

AHMET YENİ (Samsun) - Kabadayılık yapma.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oturduğunuz yerden müdahale etmeyin lütfen.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Kardeşim, traktörden alınıyor mu alınmıyor mu; tarladan alınıyor mu alınmıyor mu; onu söyleyin bana. Hiç böyle laf ebeliği yapmayın. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Deveciler, siz, konuşmanızı Genel Kurula yapar mısınız...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Tamam.

Sayın AKP milletvekilleri, daha evvelki konuşmalarımda söylediğim sözleri tekrar sizlere iletmek istiyorum. Hakikaten, AKP iktidarı olarak gerek 58 inci ve 59 uncu hükümet programlarında gerekse acil eylem planınızda 15 000 kilometre duble yol yapılacağı yazılmakta, gerek Başbakan gerek Bakanca gerekse AKP sözcülerince 15 000 kilometre duble yol yapılacağı sık sık söylenmektedir. Hakikaten, şu ana kadar ne kadar duble yol yaptığınız belli değildir. Bu 15 000 kilometre duble yolun 5 000 kilometresini bile yapabileceğinize, ben, şahsen inanmıyorum. İleride, inşallah, yanılmış olduğum meydana çıkar, siz kazanırsınız; ama, doğru olan bir şey var; dubleciliği çok iyi bildiğiniz açık ve seçik ortada. Tahmin ediyorum ki, duble vergiler önümüzdeki günlerde devam edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Deveciler, sözlerinizi tamamlar mısınız...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Siz, buradaki, malî miladı, nereden buldun yasasını, vergi barışı yasasını, basın yasasını, iş güvencesi yasasını, 61 yaş emeklilik yasasını hep duble çıkarmaya çalışıyorsunuz.

AHMET YENİ (Samsun) - Sağlam olsun, sağlam...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Yani, dubleciliğiniz yasalarda da gözükmektedir. Yasaları da duble yaptınız; yani, dubleye alıştınız. Onun içindir ki, AKP İktidarı, Türkiye Cumhuriyeti tarihine "dubleci iktidar" olarak, Sayın Tayyip Erdoğan da, "dubleci Başbakan" olarak geçecektir.

AHMET YENİ (Samsun) - Tayyip Erdoğan'ın adını ağzına alma...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Seçim meydanlarında vermiş olduğunuz sözlerinizi biraz hatırlayınız. Vergileri düşüreceğinizi, bazı vergileri kaldıracağınızı sizler söylediniz. Bırakın düşürmeyi, kaldırmayı, işte, bugün görüyoruz, hâlâ vatandaşın sırtına Emlak Vergisini ek olarak, Motorlu Taşıt Vergisini ek olarak yüklemeye çalışıyorsunuz. Muhalefetteyken seçim meydanlarında söylediklerinizin tam tersini yapmaya gayret ediyorsunuz.

AKP İktidarının, beş aylık zaman içerisinde, neyin partisi olduğu, kimlerin partisi olduğu açık ve net olarak gösterilmektedir. Siz değil miydiniz, işçiden, köylüden, çiftçiden...

AHMET YENİ (Samsun) - Siirt'te ve Çorum'da?..

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) -Duble mi yaptınız?!

AHMET YENİ (Samsun) - Duble yaptık...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Vallahi, siz rakıyı da bulsanız, görmeden, duble götürürsünüz; yani, onu da söyleyeyim. Çoğunuz götürüyorsunuz zaten; dubleye alışıksınız. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

İşçiden, köylüden, çiftçiden, dul ve yetimden, emekliden, memurdan, fakirden fukaradan oy alıp, onlara hizmet etmek için iktidara gelenler siz değil miydiniz?!. Bu mağdur ve mazlum Anadolu halkının ıstırabını dile getirmek ve dindirmek için yola çıkanlar siz değil miydiniz?! Bugün geldiğiniz şu manzaraya bakınız... Açık ve seçik bir biçimde, bu AKP İktidarı, gerçek kimliğini ve siyasî kimliğini ortaya koymuştur.

 İktidarın beş aylık dönemine dikkatlice baktığımızda, dikkati çeken bazı temel anlayışlar var. AKP İktidarı, halka hizmette hiçbir iddia sahibi değil; ama, kadroları paylaşmakta müthiş iddialı. Devlet gücünü, iktidarı, kadroları ele geçirip kullanmanın bir fırsatı olarak değerlendirdiği açık seçik ortaya çıkmıştır. AKP İktidarının aradığı, hizmette liyakat değildir. AKP İktidarının aradığı, liyakat değil, sadakattir. Peki, neye sadakat; Anayasaya, cumhuriyetimizin temel ilkelerine, halkımızın refah ve mutluluğuna yönelik ilkelerine mi sadakat, yoksa başkaca bir sadakat mi?..

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız Sayın Deveciler.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - AKP İktidarı, devletin kadrolarına kendi yandaşlarını, kendi dostlarını, kendi çalışma arkadaşlarını yerleştirip ülkeyi tutabileceğini zannediyorsa, yanılmakta. Bunun olmayacağı da ileride görülecektir. AKP'nin bu gidişinin sonu bellidir. Bu gidişin sonunun, bundan evvelki yaşanan tablolarının bir tekrarı olacağı görülmektedir. Bu gidişle, 59 uncu AKP İktidarının sonu, 57 nci hükümet partilerinin sonundan da daha hazin olacaktır.

Saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Deveciler.

Sayın milletvekilleri, özellikle kürsümüzün solunda oturan gruptaki arkadaşlarımız, sizden rica ediyorum; oturduğunuz sıralar, 70 milyon tarafından izlenen, halkın sorunlarını izlemek için oturduğunuz koltuklardır; hoşunuza gitmeyen her sözcüğe müdahale ederseniz, burada çalışma yapamayız; artı, yaptığınız güzel katkılara da gölge düşer. O nedenle, hoşunuza gitmeyen her söze müdahale etmeyin. Dikkatle izliyorum ben konuşmacıyı; herhangi bir partiyi, herhangi bir milletvekilini rencide edecek bir söz söylemesine zaten müsaade etmeyiz. Olursa da, söz hakkınız doğar; ama, rica ediyorum sizden, lütfen, konuşmacının her sözüne de müdahale etmeyin.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkanım "partinizin adını değiştirin, adaletli değilsiniz" diyor; ben nasıl cevap vermeyeyim?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisine de "CHP" deniyor. Bundan niye rahatsızlık duyuyorsunuz?! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Yani, siz nasıl biliyorsanız, öyle konuşursunuz; onlar da öyle kullanıyorlar; yani, bunda alınacak bir şey yok.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - O başka bir şey.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Sayın Fahrettin Üstün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergi Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, işin kolayına kaçıp vergilerle vatandaşın sırtına yük yüklemek, artık kanıksadığımız bir olay olmaya başladı. Önce, dünyada bir ilke imza atarak, emekliden yüzde 1 kesinti, sonra memura sıfır zam, işçinin ikramiyesine el koyma, çiftçi desteklemeleri yok ve sonra da, evi ve arabası olanlardan bu kanunla getirilmek istenen ve getireceğiniz ek vergi; ama, rantiyeciye, faizciye dokunmak bir yana, 600 küsur milyar liraya kadar faiz geliri olana da vergi yok. Bu yasayı da siz çıkardınız. Eğer vatandaşın bir evi varsa, ikinci vergi; bir de külüstür arabası varsa, yine ikinci vergi; bu mu adalet?!

Değerli milletvekilleri, bu kadar çoğunlukla iktidara gelen ve bu kadar kısa sürede itibar yitiren ve ne yapacağını bilemeyen başka bir hükümet yok, olmadı da. Beş aylık sürede çıkardığınız 30'un üzerindeki yasanın 5'i Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderildi; üstelik, uyarılarımıza rağmen; ama, bunu bile umursamıyorsunuz, hatalar yapmaya devam ediyorsunuz.

Ek vergilerle ekonomik istikrar sağlanamaz. Bunu, daha önce de denediler; ama, başarılı olamadılar. İç ve dışborç bir makas gibi açıldıkça açılıyor. Aynen diğer sağ partilerin yaptıklarını yapmaya devam ediyorsunuz.

Sağ partiler derken de bunun tanımını yapmak gerek. Ansiklopedi karşılığı şöyledir: Eski olandan, kurulu düzenden yana olandır; yani, eski kurulu düzenden yana... Siz de öylesiniz. Sağcılık, bütün varlıkları durağan, değişmez, sonsuz, kesin ve saltlık sayan metafizik dünya görüşünün ürünüdür. Gerçekte, sağcılık, düşünsel değil, çıkarsal bir durumdur, egemen sınıfın çıkarlarını savunmakla eş anlamlıdır. Tıpkı, 1789 Fransız Devrimi sonrası "halktan daha fazla vergi toplayalım" diyenlerin parlamentonun sağında oturduğu -halk zaten bitmiş- "zenginden vergi alalım" diyenlerin parlamentonun solunda oturduğu, sağ ve solun bu şekilde ortaya çıktığı o günden bugüne değişen bir şey yok. Niye yok; bugün, AKP Parlamentonun sağında oturuyor, Cumhuriyet Halk Partisi solunda oturuyor. (AK Parti sıralarından "ters söylüyorsun" sesleri)

Değerli milletvekilleri, sizler bu kanunu çıkarmakla, aynı zamanda, Anayasamızın 73 üncü maddesini de ihlal etmiş oluyorsunuz. Bu maddede, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımının sağlanması için, yurttaşların da malî güçlerine göre vergi ödemeleri hükmü yer almaktadır. Kişilerin ekonomik ve sosyal durumlarına göre vergileme yapılması, söz konusu Anayasamızın 73 üncü maddesi hükmünün bir gereğidir.

Günümüzde malî gücün ana göstergeleri, gelir, servet ve harcama olarak kabul edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, gelir dağılımıyla ilgili olarak, Devlet İstatistik Enstitüsünün ve çeşitli kuruluşların yaptığı araştırmalar, dengesizliğin ve bozulmanın giderek arttığını ortaya koymuştur. Bugün, 10 000 000'dan fazla kişinin günlük geliri 1 doların altındadır. Sizin yapmanız gereken, önce, gelir dağılımındaki adaletsizliği önlemenizdir.

Size bir çağrıda bulunuyorum: Gelin, bir evi, arabası ve ticarî aracı olan insanlarımızı bu uygulamanın dışında bırakalım; ama, öyle bir niyetinizin olmadığını, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu önergeleri kabul etmeyerek göstermiş oldunuz. Artık, insanlarımız merak ediyor, sıra hangi vergiye gelecek diye ve son günlerde basında çıkan haberlere göre, memurun maaşına da göz diktiğiniz anlaşılıyor. Beş aylık sürede bu kadar acz içinde olan bir hükümet, Türkiye Cumhuriyetinin başına geçmemiştir.

Değerli milletvekilleri, bir de ikilem içerisindesiniz. Önce vergi affını çıkarıyorsunuz, sonra da vergi alıyorsunuz. Bu ne biçim perhiz, bu ne biçim lahana turşusu! Halk, sizi, zam ve vergi olarak hatırlayacak; sizin akıbetiniz de, diğer sağ partiler gibi olacaktır.

Değerli milletvekilleri, dün, ek vergi tasarısıyla ilgili ilk konuşmayı yapan arkadaşım, bu tasarının haksız olduğunu bildiği için olsa gerek, utana sıkıla bunu savundu.

"Serum lazım" diyorsunuz. Serumla hasta yaşamaz, yaşatamazsınız. Bir hekim olarak bunu söylüyorum.

Dün burada çok enteresan şeyler de yaşadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Hiçbir şey yapamıyorsanız, depremle her şeyini yitiren insanlarımızın bunun dışında tutulmasına olanak sağlayacak önergemizi kabul etmeliydiniz. Böylece, acıma duygunuzu da yitirdiğiniz anlaşılıyor. Peki, depremzedeye bile acımayan, halka nasıl acıyacak?!

Sözlerime son verirken, umutlarını yitirmek üzere olan halkıma ve ülkeme şunu söylemek istiyorum: Korkma Türkiye, Cumhuriyet Halk Partisi var!

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.

Şahısları adına ikinci söz, Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay'ın.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; 105 sıra sayılı Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun 3 üncü maddesi üzerinde söz aldım. Bunu şöyle de diyebiliriz: 105 sıra sayılı altta kalanın canı çıksın kanun tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonunun vur abalıya vurdukça tozusun raporu üzerinde söz aldım.

Görünen o ki, sizler, 3 Kasım öncesi, buraya gelmek için, yüce milletimize bol keseden vaatte bulundunuz. Şimdi, devletin defterini, kalemini, muhasebesini elinize aldınız, biraz şaşırdınız, çare arıyorsunuz. Ancak, bu anlayışla ve bu mantığınızla, hem iktidarınızı hem de ülkemizi olumsuz ve zor günler bekliyor. Ekonomik istikrarı sağlamak için, ek vergi alınmasını öngörüyorsunuz.

Şimdi, ekonomik istikrarı taksici Salih Bilik mi bozdu da, adam zor şartlara rağmen 450 000 000 vermiş, adamdan bir 450 000 000 daha alacaksınız ya da ekonomik istikrarı Abdullah Şişek mi bozdu da, adam 75 000 000 Emlak Vergisi vermişken, bir 75 000 000 daha alacaksınız.

Hoş, siz, bu vergileri, bana kalırsa alamayacaksınız. Daha öncekilerde olduğu gibi, bu da, yine bize ve ülkeye bir şey gösterecek; yürütme ile yürütmenin başı arasında ne kadar büyük bir iletişim kopukluğunun olduğunu hep beraber göreceğiz.

Siz ekonomik istikrarın bozulmasına yol açanlardan, beytülmali talan edenlerden önce bir hesap sorun bakalım. Sordunuz da, böyle bir hesap sorma niyetiniz oldu da, biz size destek vermedik mi?! Bu konuda kendinizce bir çekinceniz varsa, biz onu bilemeyiz.

Değerli arkadaşlar, hükümetlerin görevi, milletin huzurunu, refahını ve istikrar içinde yaşamasını temin ve tesis etmektir. Milleti, ıstıraba ve sefalete sevk edenlerin, düşürenlerin sonu, geçmişte çeşitli örneklerle görülmüştür. Bu tarz hükümetlerin sonları peşinen bellidir.

Sayın milletvekilleri, 18 Mart 2003'te, Sayın Başbakan, buradan, hükümet programınızı okudu. Değerli arkadaşlarım, hükümet programları, hükümetlerin anayasasıdır; bir büyük avantajı da vardır, kendiniz hazırlarsınız, bir dayatma yoktur, bir dış yaptırım yoktur; ama, anayasalara uyulur, anayasalara aykırı hareket edilmez.

Şimdi, bu, Başbakanın okuduğu 59 uncu hükümetin programının 25 inci sayfasını açacaksınız "vergi reformu ile vergi tabanı genişletilecek ve marjinal vergi oranları uygun seviyeye indirilecek" diyeceksiniz -aradan kaç gün geçti; bir ay geçmedi- gelip burada, tekrar, ek vergi almak için bir kanun tasarısı getireceksiniz... Bu uygun değildir, bu tür çelişkilere gerek yoktur. Halkımız, her gün, bu yeni çelişkilerinizi de görmeye devam edecek.

Değerli arkadaşlarım, 14 Nisan 2001'de, Türkiye, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını uygulamaya başladı ve halen, 58 inci ve 59 uncu cumhuriyet hükümetleri de, 14 Nisan 2001'de başlatılan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını uygulamaktadır. Kaldı ki, bu programın neticesinde, 2001'de eksi 7,5 olan büyüme hızımız, 2002'de artı 7,8 olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altay, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Toparlıyorum.

Bu program, zor bir programdır; ancak, şimdi, siz, temel strateji olarak, bu programı halen uyguluyorsunuz; uyguluyorsunuz da, beceremiyorsunuz. Şimdi, programın mimarı orada oturuyor. Sıkılmanıza gerek yok, utanmanıza gerek yok, takıldığınız iş ve işlemleri sorarsınız.

HASAN KARA (Kilis) - Kim o, kim?..

ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın bir âlemi de yok. Bakınız, aksi durumda... (AK Parti sıralarından gürültüler)

HASAN KARA (Kilis) - Kim o, kim?..

ENGİN ALTAY (Devamla) - Değerli arkadaşlar, İçtüzüğün 157 nci ve 160 ncı maddelerini okuyun, sonra konuşun. Aksi takdirde, Sayın Başkandan İçtüzüğü uygulamasını rica ederim.

Sayın Başbakan "un var, şeker var, mutfak var; usta yok, şimdi helva yapılmıyor" dedi. Ben de, bu sefer, biz, undan da olacağız, şekerden de olacağız, mutfaktan da olacağız diyorum. Usta zaten yok.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, üç kısa mesajla sözlerimi toparlıyorum. Parlamentomuz, hiçbir zaman, seçimde şekillendiği gibi bir dahaki seçime ermemiştir. Bunu bilmenizi istiyorum, bu bir. Türkiye'de büyük umutlarla, azımsanamayacak destekle iktidara gelen hükümetler, genellikle, birinci yılın sonunda desteklerini ve kamuoyu kredilerini yitirmeye başlarlar; ancak, Partiniz -bakın bir yere yazın- iktidar kredisini en erken bitiren cumhuriyet hükümeti olarak Türkiye Cumhuriyeti siyaset tarihine yazılacaktır.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Çorum... Çorum...

ENGİN ALTAY (Devamla) - 157'yi ve 160'ı okumadan bir daha laf atmayın; başınız dolaşır.

BAŞKAN - Sayın Altay, teşekkür ederim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, komisyonun bir söz talebi var.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, 3 üncü maddenin matlabında "kanunların uygulama alanı" şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bunun "uygulanacak kanun hükümleri" tarzında değiştirilmesinin daha uygun olacağını düşünüyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Komisyon Başkanımızın önerisiyle beraber maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdas edilmesine dair bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısına aşağıdaki maddenin eklenmesini ve kanun adının eklenen maddeye göre değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Ergün Dağcıoğlu

Ali Topuz

Sabri Varan

 

Tokat

İstanbul

Gümüşhane

 

Faruk Çelik

Erdoğan Özegen

Mustafa Özyürek

 

Bursa

Niğde

Mersin

 

İsmail Bilen

A. Yekta Haydaroğlu

Ali İbiş

 

Manisa

Van

İstanbul

 

Fatih Arıkan

Enver Yılmaz

Yahya Akman

 

Kahramanmaraş

Ordu

Şanlıurfa

 

Veli Seyda

 

İbrahim Hakkı Birlik

 

Şırnak

 

Şırnak

"Madde- 25.2.2003 tarihli ve 4811 sayılı Vergi Barışı Kanununun 7 nci maddesinin sonuna aşağıdaki (14) numaralı fıkra eklenmiş ve 10 uncu maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan "1 ay" ibaresi "20 gün" olarak değiştirilmiştir.

14.- Bu maddede yer alan asgarî matrah artırımı tutarları, 27.2.2003 tarihinden itibaren uygulanmak üzere adi ortaklıkların gerçek kişi ortakları ile kalkınmada öncelikle yörelerde mükellefiyet kaydı bulunan Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri için yüzde 50 oranında, diğer illerde ise yüzde 25 oranında indirilerek uygulanır."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 87 nci maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir: "Görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan sair kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri işleme konulmaz."

İçtüzüğümüzün ilgili maddesi çok açık olduğu için bu önergeyi işleme koyamıyorum. Muhalefet ve iktidar partileri bu konuda ortak bir önerge verdiklerine göre, bunu ayrı bir teklif haline getirdikleri takdirde, Genel Kurulumuzdan kısa sürede geçer.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, İçtüzüğün aynı maddesinin bir sonraki bölümünü okuyacak olursak...

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, bir saniye... Eğer görüş açıklayacaksanız, buyurun kürsüye.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, sizin de ifade ettiğiniz gibi, İçtüzüğün 87 nci maddesinin ilgili fıkrası, sadece ondan ibaret değil. Bir sonraki fıkrasından hareket edecek olursak, İçtüzükte böyle bir imkân verilmektedir. İlgili fıkrada "görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılır" denilmektedir. Yani, bu konu, görüşmekte olduğumuz tasarıyla çok yakından ilgilidir. İçtüzük, bu şekilde ilişki kurulabilen birtakım önergelerin, komisyonun salt çoğunluğu temin edilmek kaydıyla görüşülebileceğini ve ilgili tasarıya veyahut da teklife, bunun monte edilebileceğini açıkça ifade etmektedir. Şu anda, iki değerli grubumuzdan müteşekkil komisyon üyelerimizin salt çoğunluğu bulunmaktadır. Salt çoğunluğu bulunan ve vergi barışıyla çok yakından alakalı, geri kalmış yörelerimizle ilgili olan çok faydalı, önemli bir önergeyi, Başkanlığın işleme koymasında zaruret olduğu kanaatini taşıyorum. Şayet, bu konuda, sizlerin tereddüdü varsa, bunu, Genel Kurulun oyuna bile sunabilirsiniz; bunda fayda söz konusudur. Bununla ilgili hükmün, biraz önce de burada açık bir şekilde okuduğum gibi, İçtüzüğümüzde mevcut olması hasebiyle, geçmiş uygulamaları da bilen birisi olarak ifade ediyorum ki, bu işlemi, burada, çok rahatlıkla Meclis Genel Kurulu gündemine almalı ve sonuçlandırmalı diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Sayın milletvekilleri, konu üzerinde bir tartışma açmadım; ancak, Sayın Kapusuz'un, kendi görüşlerini Genel Kurula daha net anlatabilmesi için, yerinden söylemesi gereken konuyu, görüşünü, kürsüde açıklamasına müsaade ettim, konu bu.

Sayın Kapusuz, sizin sözünü ettiğiniz konu, örneğin verdiğiniz ikinci önerge, 87 nci maddemizin dördüncü fıkrasına uygun. Okutmadığım önergeyi, burada görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili olduğu için, işleme koyacağım; o, uyuyor; ancak, siz de okudunuz. Genel Kurulumuzun daha net anlayabilmesi için, İçtüzüğün 87 nci maddesinin ilgili bölümünü bir kez daha okuyorum: "Görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan sair kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri işleme konulamaz." Bu, tamamen buna giriyor; sizin okuduğunuz bölümde de şöyle deniliyor: "Görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan -konu tutuyor; komisyonun bize sunduğu metinde de yer almıyor- ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan." Verdiğiniz ikinci önerge, tasarıyla çok yakın ilgili olduğu için, onu işleme koyacağım; ama, bu, ayrı, tasarı metnine yeni bir madde ekliyorsunuz. Görüştüğümüz tasarı, Vergi Barışı Kanunu değil ki, siz, Vergi Barışı Kanununda bir değişiklik yapıyorsunuz. O nedenle, bunu, üzülerek işleme koyamıyorum.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, yalnız, zabıtlara geçmesi için bir şey daha ilave etmek istiyorum: Eğer, komisyon, salt çoğunluğuyla toplanabiliyorsa, bu kanunu çerçeve kanun haline getirir, birkaç tane kanunda, farklı kanunlarda bile değişiklik yapılmasına imkân sağlayabilir. Dolayısıyla, bunu, çerçeve kanun haline getirmek mümkün; komisyonun çoğunluğu burada. Dolayısıyla, bunu, buraya monte etmek mümkün.

Takdir size ait; ama, geçmişteki uygulamalardan da bunun örneklerini arkadaşlarımız size sunabilirler. Bu, çerçeve kanun haline bile getirilebilir, o şekliyle bile uygulamaya konulabilir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Zaten ikinci önergenizde komisyonun salt çoğunluğunu arayacağım; yani, o, ona girer.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısına aşağıdaki maddenin eklenmesini ve kanun adının eklenen maddeye göre değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Ali Topuz

Recep Koral

 

Bursa

İstanbul

İstanbul

 

Nusret Bayraktar

İsmail Bilen

Fatma Şahin

 

İstanbul

Manisa

Gaziantep

 

Ahmet Yeni

Fatih Arıkan

Ünal Kacır

 

Samsun

Kahramanmaraş

İstanbul

 

 

Fahri Keskin

 

 

 

Eskişehir

 

"Kaldırılan hüküm

Madde- 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun mükerrer 38 inci maddesinin dördüncü fıkrasının son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Söz vereceğim, yalnız, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 87 nci maddesinin dördüncü bendi aynen şöyle: "Görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılır." Bu bende dayalı olarak bu öneriyi işleme alıyoruz.

Sayın Başkan, salt çoğunluğunuz var mı; söz de sizin; buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkanım, ben, öncelikle birinci önergeyle ilgili söz talep etmiştim; ancak...

BAŞKAN - İllâ konuşmak istiyorsanız, buyurun; ama, o maddeyi geçtik.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - ...ancak, birinci önergenin içeriğine baktığımızda, kalkınmadaki öncelikli yörelerde Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleriyle ilgili bir düzenlemedir; yani, vergi kanunu şeklindedir. Dolayısıyla, vergi kanunu değildir diye gündeme alınmamasının ben doğru olmadığını düşünüyorum; yani, tekrar gözden geçirilirse yararlı olur diye düşünüyorum Sayın Başkanım, bir sonraki maddede.

BAŞKAN - Teşekkür ederim, o sizin görüşünüz; bu madde üzerinde görüşünüz varsa onu alayım.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Ama, içeriğinde bu net olarak görülüyor.

BAŞKAN - Efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Önergenin içeriği okunduğunda, gerekçesi okunduğunda zaten vergi yasası olduğu, vergisel bir düzenleme olduğu net olarak görülüyor; yani, bunda şüphe yok.

İkinci önerge konusunda da, zaten yeterli çoğunlumuz vardır, kabul ediyoruz.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

Hükümet?...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Kabul ediyoruz efendim; yalnız, birinci önergeyle ilgili, ben de, müsaade ederseniz görüşmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Başkan, konu kapandığı için, onu işleme koyamıyorum.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Sayın Başkan, niye kapandı?! Niye kapansın?!

BAŞKAN- Bu işleme aldığımız önergeyi oylarınıza sunuyorum...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Sayın Başkan, kapatmaya çalışıyorsunuz; kapanmadı Sayın Başkan!..

BAŞKAN- Yeni bir madde olarak, 4 üncü madde olarak eklenmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 5- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN- Söz isteyen?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belirtmek üzere, Sayın Orhan Eraslan'a söz veriyorum; aleyhte konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Eraslan. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarının tümü üzerinde oyumun rengini gerekçeleriyle açıklamak için, İçtüzüğümüzün 86 ncı maddesi gereğince söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve ulusumuzu saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, hükümet tarafından hazırlanarak Yüce Meclise sevk edilen bu kanun tasarısına neden ret oyu vereceğimi, tasarının sebebini, konusunu, maksadını niteliğini, tekniğini ve anayasal durumunu gerekçeleriyle arz etmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, kuşkusuzdur ki, en zor işlerden biri vergi kanunları yapmaktır. Bu bağlamda da, dikkatli ve ölçülü bir lisan kullanarak, hükümetin bu tasarısını eleştirmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, tekrardan kaçınmak için, iktidar partisinin muhalefette iken vergileri nasıl indirecekleri konusundaki afakî ve ölçüsüz vaatlerinden söz etmeyeceğim; bu konu, dün konuşan Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekillerince ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Bu Vergi Kanunu neden çıkarılmak isteniyor; onu, incelemek istiyorum. Hükümet gerekçesinde "ekonominin istikrarlı bir yapıya kavuşturulması ve borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranının azaltılması suretiyle sürdürülebilirliğini temin bakımından faizdışı fazla hedefinin gerçekleştirilmesi en temel unsuru oluşturmaktadır. Bu nedenle, ek gelir artırıcı tedbirlerin alınması gerekmektedir" denilmektedir. Yani, faizdışı fazla hedefi olan yüzde 6,5'i tutturmak için ilave tedbir olarak gelir artırıcı politika uygulanıyor.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuzdur ki, devletin en temel, en sağlam, en doğru gelir kaynağı da vergilerdir. Bu açıdan, Anayasamızın 73 üncü maddesinde vergiyi, hem bir temel ödev olarak koymuş hem de vergi yükünün adaletli ve dengeli olarak dağıtılmasını öngörmüştür.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın bu hükmü karşısında getirilen Vergi Yasasına, dengeli ve adil bir vergi yasası demek mümkün müdür; bunu, sizlerin vicdanına bırakıyorum. AKP iktidarı da, kendinden öncekiler gibi dolaylı vergilere yüklenmiş, vergi dağılımındaki dolaylı vergilerin payı çok yükselmiştir.

Bildiğiniz gibi, dolaylı vergiler, yani zamlar, dünyanın en haksız vergileridir. Sadece 58 inci ve 59 uncu hükümet zamanında akaryakıta 16 kez zam yapılmıştır. Beni bağışlasınlar, Sayın Maliye Bakanımızın adı, halk arasında "Kemal Unakıtan" yerine "Kemal zamakıtan"a dönüşmüştür.

AHMET IŞIK (Konya) - Yanlış!.. Yanlış!.. Yanlış!..

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, herhalde, zam yapmada şampiyon olduklarını fark etmiş olacaklar ki, bu defa dolaylı vergileri fazla kaçırdık, haydi biraz da dolaysız vergi koyalım demişler. Bu yaklaşım, belki prensip olarak doğrudur; ama, başlanılan nokta gelir olmayıp, servet unsurları olarak alınmıştır. Vergi tabanını bu şekilde genişletecekleri ümidine kapılmışlardır. Bu arada, servetin bütün unsurları vergilendirilmemiş, sadece ilk akla gelen, kolay olan unsurları, yani, motorlu taşıtlar ve emlak vergilendirilmiştir. Örneğin, menkul, diğer servet unsurları ve faiz gelirleri vergidışı tutulmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu şekilde, sözümona bir defaya mahsus yapılan -yalnız, bu bir defalar hiç bitmedi- vergilendirme adil değildir, dengeli değildir. Anayasamızın 5 inci maddesine, 10 uncu maddesine ve 73 üncü maddesine de aykırıdır.

Ayrıca, bu şekilde vergi adaleti sağlanamayacağı gibi, vergi tabanını genişletmek de mümkün değildir. Hükümet, hatalı bir vergi politikasıyla, maliyeci deyimiyle, kümese yeni kazlar koyacağına, kümesteki kazları tekrar tekrar yolmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız?..

Buyurun.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, vergi adaleti ve vergi yükünün dengeli biçimde dağıtılması, ancak ve ancak, Gelir Vergisinin vergi dağılımındaki payını artırmakla olur. Bunun için, kayıtdışı ekonomiyi kayıtiçine almanız gerekir, etkin ve dinamik bir maliye idaresi, vergi idaresi kurmanız gerekir, sigorta prim oranlarını düşürerek, kaçak çalışmayı önlemeniz gerekir, vergi oranlarını düşürerek, vergi tabanını yaymanız gerekir; ancak, ne yazık ki, hükümet, tutarlı bir vergi politikası yerine, günü kurtarma peşindedir. Bu tür yaklaşımlarla Türkiye'yi düze çıkarmak mümkün değildir.

Bu mükerrer Emlak ve Motorlu Taşıtlar Vergisinden beklenen gelir -1 katrilyon 100 trilyon lira Motorlu Taşıtlar Vergisi, 650 trilyon lira da Emlak Vergisi olmak üzere- toplam 1 katrilyon 750 trilyon liradır. Faiz oranlarının 10 puan düşmesi dahi, bu gelirden daha fazlasını getirebilmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002 yılında 57 nci hükümetten devraldığı seviyeyi koruyabilseydi, daha fazla gelir elde edecekti. Faiz oranlarının yükselmemesi için, hükümetin kararlı politika izlemesi, laf üretmemesi yeter, Sayın Başbakanımız diline hâkim olursa yeter.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin, tek bir evi olanın ekvergiden muaf tutulması ve deprem bölgesinin Emlak Vergisinden muaf tutulması doğrultusunda verdiği önergelerin kabul edilmemesi; keza, taşımacılık amacıyla kullanılan ticarî araçların vergiden muaf tutulması önerisinin kabul edilmemesi yanlıştır ve sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmaz.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, deprem bölgesindeki konutun bir servet unsuru olması tartışmalı hale gelmiştir. Ayrıca, ticarî kullanılan motorlu taşıtlar bir servet unsuru olmayıp bir iş aracıdır. Zaten 16 defa akaryakıta hükümetinizin yaptığı zam şoför esnafını büsbütün ezmiştir. Evine ekmek götüremeyen bu insanların iş araçlarını bir servet unsuru sayarak fahiş vergi talebi, mükerrer kazanç vergisi niteliğindedir.

Değerli milletvekilleri, bugünkü koşullarda, ortalama bir ev, bir otomobil, lüks olma ötesinde, zorunlu bir beşerî ve medenî ihtiyaçtır.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan, süreye bakınız.

BAŞKAN - Sayın Eraslan, sözünüzü tamamlar mısınız lütfen.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Bu duble vergiler sebebiyle, artık, onbinlerce memur ailesi, işçi ailesi, emekli, küçük esnaf, sanatkâr, serbest meslek sahibi kişiler mütevazı otomobillerini satmak zorunda kalacaklardır. Bu insanlar, sizlerin ve hiç günahımız olmadığı halde, bizlerin, ana ve babalarına rahmet okumayacaklardır. Gelin, bu hukuka aykırı adaletsiz vergiyi reddedelim.

Değerli arkadaşlarım, bu vergi, servetin bütün unsurlarını kapsayan bir vergi değildir. Kolay ve hızlı elde edildiği için, sadece, motorlu taşıt ve emlaki kapsamaktadır.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, kaç dakika oldu?

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bu noktada, konusu, bulduğundan bulduğunu alır biçimine dönüşmektedir. Servet sahibi bir kişiyle, bir gariban kamyon şoförü veya taksi şoförü aynı şekilde vergilendirilmektedir; bu durum, devlete güveni sarsar, vergi ahlakını yok eder.

Değerli milletvekilleri, bu vergilerin uygulamasında da çok büyük sorunlar olacaktır. Üzerinde hiç çalışılmadan getirilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Eraslan...

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sayın Başkanım, bir örnek vereceğim.

BAŞKAN - Sayın Eraslan, bir saniye.

5 dakikalık süre için 4 dakikalık eksüre verdim; lütfen, tamamlayınız.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - 10 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır, 5 dakika.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - 10 dakika olarak biliyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - 5 dakika... Lütfen, son sözlerinizi söyleyin.

Buyurun.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bu vergilerin uygulanmasında da birtakım sıkıntılar olacaktır. Bir örnekle anlatacak olursak... (AK Parti sıralarından gürültüler) Dinleyin arkadaşlar. Ocak 2003 tarihinde otomobili olup, bunun birinci taksitini ödeyen kişi, otomobilini Şubat 2003 tarihinde satmışsa, kanun da Nisan 2003'te yürürlüğe girdiğine göre, ekverginin birinci taksitini kim ödeyecektir? Yasa çıktığında, yani, Nisan 2003 tarihinde eski malik taşıt sahibi değildir; dolayısıyla, bunun yönünden vergiyi doğuran olay yoktur. Yeni malik ise, Motorlu Taşıtlar Vergisinin birinci taksitini ödeme zamanında, yani, Ocak 2003 tarihinde ödediği için, birinci taksitin katını ödemek zorunda değildir. Bu ihtilafların çıkacağı gözetilmeden, düşünülmeden yasa konulmaya çalışılmaktadır.

Görüldüğü gibi, vergi toplamak... (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, bir şey demiyoruz, sabırla bekliyoruz!

BAŞKAN - Sayın Eraslan...

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Görüldüğü gibi, vergi toplamak, iane toplamaya benzememektedir; bir ciddiyet, bir denge, bir adalet, bir vergi politikasını gerektirmektedir. Adaletsiz ve bir koyundan iki post çıkarma anlayışına dayanan bu vergi yasa tasarısına, biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak ret oyu vereceğiz.

Yüce Meclisi ve Yüce Ulusumuzu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, grup adına mı konuştular?!

BAŞKAN - Bir saniye...

Konuşmacı sayın milletvekillerinden rica ediyorum; benim hoşgörümün de ötesinde, Genel Kurulun hoşgörüsünü kimse istismar etmesin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Tasarı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Son oylamayı yapmadan önce, 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.18
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.34

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 105) (Devam)

BAŞKAN - Tasarı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Katılan milletvekili sayısı

:

339

Kabul

:

248

Ret

:

88

Çekimser

:

3

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) (1)

Sayın milletvekilleri, oturmanız halinde görüşmelerimize devam edeceğiz. O nedenle, sayın milletvekillerinin yerlerine oturmalarını rica ediyorum.

Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

4. - Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/401) (S. Sayısı : 74) (2)

                                              

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(2) 74 S. Sayılı basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon?.. Yerinde.

Komisyon raporu 74 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Ülkü. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Çağımızın en önemli hassasiyetlerinden biri, insan hakları mefhumudur. Demokratikleşmenin ve insana verilen önemin artışı, beraberinde, insanın doğal olarak sahip olduğu hakların, yani, insan haklarının önünü açmıştır.

İnsan hakları deyimi, geniş kapsamlıdır. İnsan haklarının, bir yandan devlet organlarına karşı korunmasını, diğer yandan da, çok boyutlu olan insan kişiliğinin gelişmesini içermesi gerekir.

İnsan hakları deyimiyle, tüm insanlara tanınması gereken haklar anlatılmak istenir. Bilindiği gibi, devlet aygıtlarının yaşamımızı tüm yönleriyle kuşatması, bireyi çok devasa bir aygıt olan devlet karşısında yalnız ve savunmasız bırakmaktadır. İşte bu yüzden, insan hakları, devlet ile birey arasındaki eşitsiz güç dağılımını dengeleyecek mekanizmaları sağlayan bir araç konumundadır.

İnsan hakları, 1961 ve 1982 Anayasalarında "temel haklar" deyimiyle, kişi güvenliği, inanç, vicdan, basın ve dernek kurma gibi temel hakları; mülkiyet, miras, dolaşım, konut hakkı gibi de sosyal, ekonomik ve kültürel haklar kapsamında kendini gösterir. Bu durum, kişinin hem bireysel hem de sosyal anlamda devlet tarafından korunmasını zorunlu kılar.

Yine, bildiğiniz gibi, genel kolluk kuvvetleri, devletin vatandaşı ile doğrudan temas ettiği etkili bir organdır; devletin, zor tekeli olarak faaliyet göstermesinin aracıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan hakları, insanca bir düzen kurma çabalarının bir parçası olmuştur. Bu nedenle, Türkiye'de demokrasinin kurumsallaşması çerçevesinde, 1985 yılında yürürlüğe giren 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununa "Gözaltına alınanların yeme, içme ve ihtiyaçlarına ve nakillerine ait masraflar Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesine konulacak ödenekle karşılanır" ifadesi, 1992 yılında eklenmiş ve bu önemli ihtiyaç karşılanmıştır. Genel kolluk kuvvetlerinin şehir merkezlerinde görev yürüten polis teşkilatı bu düzenlemeyle ihtiyacını gidermiş olmasına rağmen, kolluk kuvvetinin diğer önemli birimi olan Jandarma Komutanlığı için böyle bir düzenleme yapılmamıştır.

İnsanî gereksinmelerin devlet tarafından karşılanması çok doğal bir olgudur. Bu nedenle, komisyondan geçerek önümüze gelen bu maddeyi, şahsım ve grubum olarak, olumlu karşılamaktayız.

Ancak, şu anda görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin yanı sıra, ülkemiz insanları, birçok insan hakkı ihlaliyle boğuşmaktadır. İnsanlarımızın daha mutlu ve rahat yaşayabilmelerini güvence altına alabilmek için, ivedilikle bu sorunları giderecek düzenlemeleri yerine getirmeliyiz. Böyle bir iradeyi, kendi insanımızın iyiliği doğrultusunda göstermek, hem ülkemiz içinde huzuru sağlamada etkili olacak hem de uluslararası arenada saygınlığımız artacaktır. Mesela, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığının insan hakları raporu, biraz sonra aşağıda bahsedeceğim kötü hususları rapor edemeyecek ve ülkemizin daha saygın, kendi yasalarımızda ve davranış biçimlerimizde daha onurlu bir yerde olmamızı beraberinde getirecektir.

64 sayfalık bir rapor hazırlamış olan Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı, ülkemiz için, raporda, birkaç alanda iyileşme olmasına karşın, gücün aşırı bir biçimde kullanılması ve işkence nedeniyle bazı ciddî sorunların devam ettiği ifadelerine yer vermiştir. Ayrıca, raporda, kadınlar ve çocuklara yönelik şiddetin ciddî bir sorun olmayı sürdürdüğü, gözaltına alınan kadınların yüzde 99'una bekâret kontrolü yapıldığı, töre cinayeti kurbanı kadınların halen var olmaya devam ettiği, çocuk işçi çalıştırılması ve insan kaçakçılığının sorun olmaya devam ettiği, örgütlenme ve dernek kurma özgürlüğünün artacağı yerde kısıtlandığı belirtilmiştir. Avrupa Birliği uyum yasalarıyla birlikte bu engellere de bir an önce çözüm bulmak zorunda olduğumuzu, uluslararası saygınlığımız açısından önemli görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa eklenmesi öngörülen ve komisyonda kabul edilen rapora, elbette ki, demin de ifade ettiğim gibi, sıcak bakıyoruz; hatta, geç kalmış bir önlem olarak görüyoruz. Keşke, nüfusumuzun bir çoğu, hiç değilse yarısının köylerde oturduğu dönemlerde böylesi bir yasa çıkarılmış olsaydı. İçişleri Komisyonumuzun hazırlamış olduğu yasa tasarısında bu durum da ele alınıyor. Tasarıyla, jandarmanın gözaltına aldığı kişilerin yeme, içme ihtiyaçlarına ve nakillerine ait masrafların, Jandarma Genel Komutanlığı bütçesine konulacak bir ödenekle karşılanması yoluna gidiliyor. Böylece, insan hakları açısından ve devletin görevleri açısından önemli bir noksanlık giderilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir önemli görev de... Burada, çeşitli zamanlarda arkadaşlarımız konuşurlarken, AKP sıralarından kendilerine sataşıldığını görmekteyiz. Bizce önemsiz görülen; ama, kendilerince önemli görülen, parti adının telaffuzu konusunda uğultular duyulmaktadır. Oysa, hem AKP Grubu içinde hem de CHP Grubu içinde Türkçe yazım kılavuzunu ve geleneklerini bilen birçok arkadaşımız vardır. Buna göre, İçişleri Bakanlığına...

BAŞKAN - Sayın Ülkü, bir saniye...

Sayın Ülkü, konumuz jandarmayla ilgili. O nedenle, yeni bir usul tartışması... Yani, isim öyle olur, böyle olur; lütfen, o tartışmaya girmeyelim. Siz, konu üzerindeki görüşlerinizi açıklayın.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Peki efendim.

...verilen dilekçedeki gibi değil, yazım kılavuzunda belirtilen şekilde, nasıl Cumhuriyet Halk Partisine CHP diyorsak, Adalet ve Kalkınma Partisine de AKP demek, yazım kurallarına uygun bir okunuş biçimi olacaktır. (AK Parti sıralarından gürültüler)

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Usule uygun değil.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Siz, hiç, TBMM'ye TBM Meclisi diyebilir misiniz?!

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Biraz saygılı olun!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın konuşmacıyı uyardım, konuya gelecek.

Buyurun Sayın Ülkü.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Ad üzerinde durmak yerine...

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Biz durmuyoruz, sen duruyorsun!

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Ad üzerinde durmak yerine... Konuya dönüyorum arkadaşlarım.

Ad üzerinde durmak yerine, demin, Ankara Milletvekilimiz Sayın Yakup Kepenek ve arkadaşlarının -ki, benim de içinde imzam var- özelleştirme konusunda verdiği önerge üzerinde biraz durmuş olsalar, Türkiye'de neler olup bittiğini daha iyi görebilme şansını elde edebilmiş olacaklardır.

Arkadaşlarımızdan, grup başkanvekillerinden Sayın Salih Kapusuz'un, geçen gün, bu kürsüden söylemiş olduğu bir cümleden yola çıkarak hatırlatmak istiyorum ki, sosyaldemokratlar hiçbir zaman sermaye düşmanı olmamışlardır. Bunu, özellikle belirtmek istiyorum. Böyle bir savunuya da ihtiyaçları yoktur. Sosyaldemokratlar, yoksullukta değil, varsıllıkta eşitlik ararlar. Sosyaldemokrat nitelemesinin ardında da bu vardır. Belki, farklılığımız, tüccar devlet tanımlamasında olabilir. Biz, sosyal devlet deriz, sizler de tüccar devlet felsefesiyle ülkeyi yönetmek isteyebilirsiniz.

Hatırlarsınız ve bilirsiniz ki, Amerika Birleşik Devletlerinde bir özgürlük heykeli vardır. Bu heykel, aynı zamanda liberalizmin simgesidir ya da başka deyimle, kapitalizmin simgesidir veya "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler"in, o felsefenin simgesidir.

Amerika Birleşik Devletlerindeki bu sistemin, varsıllar ile yoksullar arasında uçurum yarattığını, sefaletin ve zenginliğin çok belirgin yaşadığını gören Marks ve Engels, bu yapılanmayı, eşitsizliği gidermek için adaletli bir gelir dağılımını sağlamak doğrultusunda, özel mülkiyetin böylesine bir uçuruma yol açtığını, kendi felsefelerinde  -ki, adına "Marksist felsefe" deniyor- bilimsel bir dille tanımlamıştır; liberalizme karşı sosyalizmi, bir devlet modeli olarak öngörmüşlerdir. O da, başta, Sovyetler Birliği olmak üzere, bazı ülkelerde uygulanmaya çalışırken... (AK parti sıralarından gürültüler)

KERİM ÖZKUL (Konya) - Sayın Başkan, konuya gelsin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir saniye...

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - ...Sovyetlerdeki reel sosyalizm deneyimi, özgürlüklerden ve insanlardan uzak olduğu için uygulanamamıştır; ama, sosyal demokrasi ise,  liberalizmin ve sosyalizmin yapısının toplumun ihtiyaçlarına cevap vermediğini gördüğünden, üretimi artırıcı tüm dinamikleri yaşama geçirerek, kapitalizmin acımasızlığını ve sosyalizmin üretim araçlarını kamulaştırmasını benimsemeyerek, sosyal devleti öne çıkararak, gelir dağılımının uçurum olmayan adaletli bir yapıya kavuşturulmasını benimsemiş "insan hakları, ancak ve ancak, sosyal devletin olduğu yerde yeşerebilir" ilkesini benimsemiştir. Yani, eşitliği gözeten bir anlayışla, zenginliğin dağıtıldığı bir dünyada insan hakları yeşerebilir. Bunun karşısında, insandan uzaklaşmış bir devlet aşığı zihniyeti ise, bırakın insan haklarını, insanlığı bile unutturabilir.

 Değerli arkadaşlarım, özetlemek gerekirse, sanayiin bulunduğu yerde emek vardır, emeğin olduğu yerde üretim vardır, üretimin olduğu yerde de ekonomi vardır, zenginlik vardır, emek ve sermayenin olduğu yerde de insan vardır, insanın olduğu yerde de örgüt vardır, örgütün olduğu yerde de sosyalleşme vardır, sosyalleşmenin olduğu yerde de demokrasi vardır; onun ismi de sosyal demokrasidir, yani, Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Jandarma, bunun bir parçasıdır. (AK Parti sıralarından gülüşmeler, alkışlar[!])

Siz, sosyal demokrasinin böylesine evrensel ilkelerinin dışında, sosyal demokrasiyi, bu kürsüden değişik biçimde tarif etmeye çalışırsanız, bizim de, tabiî ki, bunlara cevap verme hakkımız doğar. Ben de, o nedenle cevap vermeye çalıştım.

Ayrıca, siz, özelleştirme konusunda bugün Türkiye'de olup bitenlerin farkına varmazsanız, özelleştirmeyle ilgili bazı konuları sizlere hatırlatmak kürsüde bulunan hatibin hakkıdır diye düşündüğüm için bazı şeyleri söylemeye çalıştım. Söz gelimi, şu "PETKİM patlayacak" haberi, bugün, basının hemen hepsinde var olan bir haberdir ve PETKİM işçileri üç gündür işyerinden çıkmamaktadır. Bunların da, herhalde, tarafınızca dikkate alınarak, özelleştirme konusundaki bu tavrınızı biraz gözden geçirerek, daha insaflı davranacağınızı umuyorum.

Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yalova Milletvekili Sayın Şükrü Önder; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önceki konuşmacı arkadaşım, Jandarma Teşkilatıyla ilgili söz aldığını ifade etmişti; ancak, her nedense, liberalizmden bahsetti, sosyalizmden bahsetti, özelleştirmeden bahsetti, bir türlü Jandarmaya gelip de, Jandarmanın ne istediğinden bahsedemedi. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tabiî, amacını anladım. Şöyle anladım: Buraya kürsüye çıkan CHP'li bütün milletvekili arkadaşlarımız, ille bir sataşma olsun istiyor. Biz, sabrettik, sevgili kardeşimize sataşmayalım dedik; ama, bayağı bir şey konuşmamasına rağmen, kendisine sataşılmadan indiği için, bilemiyorum bundan sonra nasıl davranacaktır ve kendisine teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, söz alışımızın amacı, 74 sıra sayısıyla görüşülen Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı; amaç budur. Bu tasarıyla eklenen madde, yakalanan suçluların iaşe bedelleriyle ilgilidir.

Malumlarınız, ülkemizde asayiş, İçişleri Bakanlığınca sağlanmakta; İçişleri Bakanlığının bünyesinde de, emniyet ve jandarma teşkilatı bu görevi yürütmektedir. Tabiî, meskûn sahalarda emniyet teşkilatı bu görevi üstlenmekte, gayri meskûn sahalarda jandarma teşkilatımız bu görevi yürütmektedir. Jandarma teşkilatının -bu görevi yürütürken- 901'i ilçe merkezlerinde olmak üzere, toplam 2 774 karakolu mevcuttur; burada belirli sayıda personeli mevcuttur ve bir yıl içerisinde olayların soruşturulması nedeniyle gözaltına alınan suçlu sayısı, yaklaşık 25 000 civarındadır. Yakalanan 25 000 civarında suçlunun gözaltında tutulması, nezarette 1 gün kalması mecburîdir; kaldı ki, toplu olaylarda, yapılan son değişikliklerle 4 gün kalıyorlar; ancak, bundan önceki uygulamalarda 10 gün, hatta 15 gün kalabilmekteydiler. Yakalanan bu suçluların iaşe bedelleri, gerçekten o karakollarda büyük bir sorun olmaktaydı; çünkü, bununla ilgili bütçeye konulmuş bir ödenek yoktu. Bunu nasıl karşılıyorlardı; jandarma erlerinin istihkakından karşılıyorlardı. Jandarma erlerinin istihkakı, tayın bedeli olarak verilmektedir ve bu tayın bedeli kendilerine nakdî olarak ödenmektedir; yani, bu demektir ki, oradaki eratın kendisine verilen yemek parasının bir kısmı suçlulara ayrılmak suretiyle, bu açık giderilmek isteniyordu; yasada böylesine büyük bir boşluk vardı. Getirdiğimiz tasarıyla, bu boşluk kaldırılıyor ve bütçeye bununla ilgili bir ödenek konuluyor; ki, yerinde bir uygulamadır. Emniyet teşkilatıyla ilgili kanunda yapılan değişiklikle, yakalanan suçluların iaşe bedelleri, bütçeye konulan belli bir ödenek tarafından karşılanmakta ve bu sorun, böylece giderilmektedir.

Uygulamanın, jandarma teşkilatına büyük bir rahatlık getireceğini düşünüyorum. AK Parti Grubu adına, tasarıya olumlu oy vereceğimizi bildirir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Önder.

Şahısları adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair  Kanun Tasarısı üzerinde, kişisel söz aldım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu ek madde -Grubumuz adına konuşan arkadaşımızın da söylediği gibi- gerçekten, insan haklarına, sosyal devlet anlayışına uygun, bizim de doğru bulduğumuz, bir boşluğu dolduran ektir. Türkiye, özellikle, bu gözaltı ve nakillerde, acılardan geçmiştir. Özellikle, sıkıyönetim dönemlerinde, anımsarsanız, 12 Eylül sonrası, altı aya varan bir tutuklama ve gözaltı süreleri vardı. O altı ay, bir altı ay daha uzatıldığı zaman, insanların ocağı söndürülürdü.

Bu Jandarma Yasasına bir ek maddeyle, bir boşluk dolduruluyor; ben, bu vesileyle, bir başka boşluktan da söz etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bu gözaltı ve tutukluluk süreleri, türkülere konu olmuştur, bunun için türküler yakılmıştır. İnsanlar, çok acılardan geçti; işinden, ekmeğinden oldu. Özellikle güvenlik soruşturması nedeniyle, sınav hakkını kazandığı halde, salt güvenlik soruşturmasını geçemedi diye, insanlar işe alınamadı. 1994 yılında bu Meclisten bir yasa çıktı ve o yasayla, yargı kararı olmaksızın insanların güvenlik soruşturmasına tabi tutulamayacakları belirtildi doğruydu bu; çünkü, orada bir karakol komutanının, bir muhtarın sözüyle sakıncalı kişi denilmişti ve insanlar işe sokulmamıştı. O yasa 1994 yılında çıkarılırken, bir ek geçici 5 inci madde eklendi.

Değerli arkadaşlar "orada, bu kanunun hükümleri Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli asker ve sivil personele ve emniyet hizmetlerinde çalışanlara uygulanmaz" deniliyordu. Yani, siviller için getirdiğimiz o güzel karar, hatta geçmişe dönük, 1980 sonrası kimi hakların verilmesi, maalesef 1994'ten bu yana jandarmada, askerde ve emniyet teşkilatında uygulanmakta, eski hüküm aynı acımasızlıkla uygulanmaktadır. Bir kişi, ikinci derecede akrabasından dolayı sakıncalı bulunursa, o kişi, o hakkından maalesef yoksun kalmaktadır.

Bakın, bir örnek vermek istiyorum size, geçenlerde, burada Beytepe Jandarma Okulunda okuyan Denizlinin Çivril İlçesinden Evrim Cindemir adlı bir çocuk; iki yıllık yüksekokulu bitirmiş, savcılıktan sabıkası olmadığına ilişkin belgesini, kaydını almış gelmiş ve sekiz aydır burada başarıyla okuyor; üç ay sonra da okulu bitirecektir; güvenlik soruşturmasını geçemediği gerekçesiyle sekiz ay sonra bu arkadaşın ilişiği kesildi. Babası bir öğretmendi, öldü -ben yakından tanıyorum- bir öğretmen kardeşi var, onun da mahkemeden hiçbir cezası yok; yalnız, yasaların tanıdığı öğretmen Sendikalarına üye.

Değerli arkadaşlar, şimdi, ben, bunu, derhal İçişleri Bakanına ilettim. Sayın Bakanım, Denizli'nin Çivril İlçesinden Evrim Cindemir, sekiz aydır burada, başarıyla okuyor; ama, ikinci derecede, yani, akrabalarından dolayı, güvenlik soruşturması daha yeni tamamlandığı için -bakın, başlangıçta değil, sekiz ay sonra tamamlandığı için- bu arkadaşımızın okulla ilişiği kesildi. Sayın Bakan ilgi gösterdi; ne yapalım, yönetmelik böyle, yasa böyle dedi; komutana ve ilgili yerlere telefon açtım... İçimden, yasa önerisi vermek geldi.

Şimdi, AKP'li arkadaşlara sesleniyorum; tabiî, bu gözaltına alınanlara yemek verilmesi, nakiller dolayısıyla masraflarının devletçe karşılanması çok doğru bir anlayış, sosyal devlete uygun bir anlayış; ama, daha büyük boşluklar var; özellikle, güvenlik soruşturması nedeniyle, ikinci dereceden dolayı... Bakın, ben hukukçu değilim; ama, cezaların şahsîliği ilkesi vardır ve üstelik, o ikinci derecede sakıncalı olanlar da, yasal haklarını kullanabilmektedirler. Ben, kendi mensupları için (birinci derecede kişi için) belki, askerin, polisin, bir güvenlik soruşturmasına tabi tutulmasını uygun bulabilirim; ama, hâlâ, akrabası sakıncalıdır diye, bir kişinin, hakkından, hem de kazanılmış bir hakkından yoksun bırakılmasın kabul etmiyorum değerli arkadaşlar, doğru değil diyorum. (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Hâlâ, 12 Eylülün boşluklarının tamamlanmadığını görüyorum.

Onun için, keşke, anayasa değişiklikleri, yasa değişiklikleri, böyle küçük ekler biçiminde değil... Yani, gözaltına alınanların bir yemek parasının, isteği dışında nakledilenlerin bir nakil parasının devletçe karşılanması güzeldir; ama, değerli arkadaşlar, bu konuda, daha büyük bir boşluk vardır, güvenlik soruşturması da bunlardan biridir.

O yüzden, ben, bu eklemenin doğru olduğunu ve buna olumlu oy vereceğimizi söylüyorum; ama, bir an önce, demokrasiyi tamamlayacak, özellikle askerî ve sivil alandaki insanların hakları konusunda da bir paketin hazırlanması gerektiğini düşünüyorum. Hatta, çağımızda artık gözaltının, tutuklanmanın, bir yargı kararı olmadan, yani, bir kanıtı yok etme ya da kaçma gibi bir durum olmadıkça, insanların gözaltına alınmasının da doğru olmadığı kanısındayım. Çünkü, devlet güçlüdür, insanı her yerde bulabilir, onu ayrıca insan haklarından yoksun edip, özgürlüklerinden yoksun edip bir yerlere tıkmanın ya da bir yerlere nakletmenin bir gereği yoktur. Hatta, insanları uzun süre gözaltında tutarak, onları işinden, aşından ettiğini geçmişte gördük.

Biz, bu eklemeye oy vereceğiz; ama, öteki boşlukların da tamamlanması gerektiğini düşünüyor, Evrim Cindemir'lerin birçok olduğunu söylemek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

JANDARMA TEŞKİLÂT, GÖREV VE YETKİLERİ KANUNUNA

BİR MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 10.3.1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununa aşağıdaki madde eklenmiştir.

"EK MADDE 4. - Gözaltına alınanların yeme, içme ihtiyaçlarına ve nakillerine ait masraflar Jandarma Genel Komutanlığı bütçesine konulacak ödenekle karşılanır."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun, yayımı tarihini takip eden malî yılbaşında yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının açıkoylamasının sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı

:

306

Kabul

:

305

Çekimser

:

    1

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar) (1)

                                     

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu bölümün 5 inci sırasına alınan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5. -Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/544) (S. Sayısı : 107) (1) (2)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Komisyon raporu, 107 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 tarihli ve 4827 sayılı Kanunun 1, 2, 6, 7, 8 ve 9 uncu maddeleri, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir kere daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" hükmü yer almaktadır.

Bu hükme göre, geri gönderilen kanunun bütün maddelerinin veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenle, söz konusu kanunun, İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, ancak sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 1, 2, 6, 7, 8 ve 9 uncu maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Kanunun tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4827 Sayılı Kanunun ikinci görüşmesinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Görüşmelerine başladığımız kanunun sosyal devlet ve verimli kamu yönetimi anlayışıyla bağdaşmayan ve özellikle Anayasaya aykırı yanlarıyla ilgili çeşitli ikazlarda bulunmuştuk, ilk görüşmede; fakat, bunlar dikkate alınmadığı ve doğru-yanlış, birbirinden parmak hesabıyla ayrılmaya başlandığı için Yüce Meclisimizde son zamanlarda, yasa, birinci görüşmede, ikazda bulunduğunuz bu yanlışlarıyla birlikte kabul edildi ve maalesef, dikkatinizi çektiğimiz gibi, Cumhurbaşkanı tarafından ikinci kez görüşülmek üzere tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi.

Yanlışları dikkate almamak, acele çalışmalar yapmak bize nelere mal oluyor görüyorsunuz. Uzun zamandan beri, Yüce Meclis, olağanüstü çalışma yöntemlerini olağan çalışma yöntemi haline getirerek çalışıyor; yani, yasaları tetkik etmek için Anayasanın ve İçtüzüğün Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine tanıdığı sürelere riayet etmeksizin, yasama sürecini aceleye getirerek, İçtüzüğün tanıdığı bütün imkânlardan yararlanarak, olağanüstü çalışma yöntemleri çerçevesinde, uzun zamandan beri çalışmalarımızı sürdürüyoruz; ama, maalesef, bu acelecilik endişemize uygun bir sonucu da alamıyoruz; çünkü, acele yapılırken, acele edilirken hatalar yapılıyor ve bu hatalar pek çok yasayı ikinci kez görüşmek durumuyla bizi karşı karşıya getiriyor.

                                   

(1) 72 S. Sayılı Basmayazı 15.3.2003 tarihli 47 nci Birleşim Tutanağına eklidir.

(2) 107 S. Sayılı Basmayazı bu Birleşimin Tutanağına eklidir.

Düşününüz, neler yaptık beş aydır. Görüştüğümüz, çıkardığımız pek çok yasayı ikinci kez görüşmek mecburiyetinde kaldık. Af yasaları geldi buraya. Af yasaları, Anayasaya göre beşte 3 çoğunlukla kabul  edilebilecek yasalardır; aman, bu çoğunluğu arayalım diye ikazda bulunduk. "Parmak hesabı doğru söyler" dediniz, uyguladınız. İktidar partisinin sağlamış olduğu çoğunlukla, af yasalarını, beşte 3 çoğunluk koşuluna uymadan çıkardınız; ama, çoğunluk ne isterse yapar, çoğunluğun kararlaştırdığı doğrudur zihniyeti, gitti Cumhurbaşkanlığı makamına çarptı ve oradan geriye döndü beşte 3 çoğunlukla çıkarınız diye. İkinci kere görüştük bu yasaları.

Anayasaya aykırı hükümlerle dolu bir bütçe kanunu kabul ettik. Öyle zannediyorum ki, o da, Anayasa Mahkemesi kapısından dönmeye mahkûm. Daha geçtiğimiz günlerde, burada, 4828 sayılı Kanunla, hiçbir hukuk düzeninde eşi örneği görülmemiş bir, geçerliği erteleme hükmü kabul ettik. Âdeta, doğmuş bir çocuğa bir doğum tarihî belirledik yeniden, abesle iştigal ettik; o da, Cumhurbaşkanlığı tarafından, ikinci kere görüşülmek üzere geri gönderildi. Sözlerimin başında işaret ettiğim gibi, şimdi görüşmekte olduğumuz yasayla ilgili ikazlarımızı da dikkate almadınız ve şimdi, tekrar görüşmek durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, bu tavırlar bizi hiçbir yere götürmez. Bakınız "muhalefetin katkısını istiyoruz" diyorsunuz. Biz de, fark ettiğimiz yanlışlıklarda sizi ikaz etmek suretiyle, katkımızı koyuyoruz; ama, sonra, çoğunluğun dediği doğrudur zihniyetiyle parmaklar kalkıyor, doğru- yanlış birbirinden sayısal çoğunlukla ayırt ediliyor ve neticede, bu noktalara geliyoruz. Bu, iktidarların başına musallat olan en tehlikeli hastalık. Çoğunluğun dediği her zaman doğrudur anlayışı, çoğunlukları her zaman çok yanlış noktalara götürebilecek olan bir hastalık. Bu hastalığı, bir an önce, tedavi etmek yoluna gidelim. (CHP sıralarından alkışlar) Aksi takdirde, ortaya, çok üzücü ve ürkütücü bir tablo çıkıyor. Çıkan tablo üzücü; çünkü, bir iktidarın, Anayasaya, hukuk düzenine ne kadar saygısız olabildiğini ortaya koyuyor. Çok üzücü bir durum bu. Hele birileri, yetkili olan birileri "yanlış yapmışsınız" diye, bir şeyi size iade ederse, bu, gerçekten çok üzücü. Ürkütücü; çünkü, hukuk demek, istikrar demek, Anayasaya saygı demek, vatandaşın iktidara -çıkardığı yasalarla- güvenini diri tutmak demek. Biz böyle yapmaya devam edersek, vatandaş, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve özellikle, bu yanlışların yapılmasına parmak hesabıyla sebebiyet veren iktidara nasıl güvenecek?!

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Onlar güvenirler, güvenirler.

OYA ARASLI (Devamla) - En ürkütücü olan, iktidara, vatandaşın güven duygusunu kaybetmesidir. Bir değerli arkadaşım "onlar güvenirler, güvenirler" dedi; maalesef, hayır. Size güvenirler, güvenirler, bir yanlış yaptığınız zaman da güvenlerini sürdürürler, iki yanlış yaptığınız zaman da sürdürürler; ama, daha sonrasına izin vermezler...

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Hep tehdit ediyorsunuz!

OYA ARASLI (Devamla) - İktidara güvenini yitiren vatandaşlar, o iktidarları siyasetten silerler. Çoğunlukların, her zaman bu tehlikeleri göz önünde tutması lazım. İkaz etmesi bizden, uyması sizden!.. Biz, yine, ikaz etmek görevini yerine getiriyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Kaldı ki, vatandaş neye güvensin; meydanlarda vaat ettiğiniz neyi yerine getirdiniz?! Madem açtınız, sorayım size: Neyi yerine getirdiniz?! "Ucuz mazot" dediniz; beş ay içerisinde, 12 kere, benzine, mazota zam yaptınız; yalan mı?.. Vatandaş, sizin neyinize güvensin! Emekliye, memura zam vaat ettiniz, ne yaptınız; elinizi açıyorsunuz şimdi, emeklinin, memurun hükümete yapacağı bağışa bel bağlamış, güven bağlamış durumdasınız ileriye dönük günler için. Neyinize güvensin sizin vatandaş; güvenmiyor, çok doğal olarak, güvenini kaybediyor. Hiç değilse, Anayasaya, hukuk kurallarına saygılı olun da, bu güveni önce siz, sonra da -Yüce Meclisin içerisinde mütalaa ediliyoruz hepimiz- rejim bu güveni diri tutabilsin.

Değerli arkadaşlar, şimdi, vaktimiz daralıyor. Bu ikazları her vesileyle size yapacak gibi gözüküyoruz. Önümüze gelen yasa, çeşitli açılardan, Anayasaya, sosyal güvenlik ve hukuk devleti kavramına aykırı hükümlerle dolu. 4827 sayılı Yasanın, hukuk düzenimize getirdiği en büyük değişiklik, en büyük yenilik, zorunlu emeklilik yaş sınırını 61'e çekmesi. Burada, hemen bir ikazda bulunmayı gerekli görüyorum. Birinci görüşmede bazı arkadaşlarım dedi ki: "Fena mı, hayatının geri kalan kısmını da rahat rahat geçirsin; bunu arıyor zaten emekli, emeklilik hakkını daha erken verelim:"

Şimdi, emeklilik hakkının elde edileceği yaş ayrı bir kavramdır, bir insanın zorunlu olarak emekliye sevk edileceği yaş ayrı bir kavramdır. Siz, onu, zaten tanıyorsunuz. Birkısım vatandaşlarımız, hakkı elde edince, ya çalışmayı tercih ediyorlar ya evlerinde güzel bir özel yaşam sürdürmeyi tercih ediyorlar; ama, burada söz konusu olan, zorunlu emeklilik yaşının indirilmesidir. Bu yaş, artık, istese de kişinin çalıştırılamayacağı yaştır ve bu yaş indirilmiştir. Bu yaşın, Türkiye'de demografik yapımızın yaşam süresinin uzadığını gösterdiği bir dönemde aşağıya çekilmesi, sosyal gelişmelere aykırı bir durum arz etmektedir. Ayrıca, çalışma hakkının, âdeta, yaşlı-genç ayırımı yapılarak, demokratik bir toplum düzeninde olmaması gereken ölçüde sınırlandırılmasıdır. Burada gizli bir ayırımcılık vardır. Bunu, Kanada'da hukukçular tespit etmiş, benzer düzenlemelerde kararlarına mesnet yapmışlardır. Bu düzenleme, çalışma hakkından yararlanmak bakımından yaşa dayalı bir ayırımcılığın izlerini taşımaktadır.

Bu düzenleme yapılırken bir ayrıcalık tanınmıştır bir kuşağa. Bu kuşak, 6 400 ve üstü ekgöstergeli görevlerde çalışan ve bu görevlere, ortak kararnameyle veya Bakanlar Kurulu kararnamesiyle atanmış olan kamu görevlilerinin oluşturduğu kuşaktır. Bakanlar Kuruluna, bu tür kamu görevlilerinden görevinde taşıdığı sorumluluklar, görevin gerekleri, yetkileri, niteliği itibariyle hizmetinin devamında yarar görülenlerin hizmet süresini 65 yaşına kadar uzatmak imkânı verilmektedir. Bu,.Anayasanın eşitlikle ilgili hükümlerine, ilkelerine aykırı bir ayırımcılıktır.

Bunun yanı sıra, Anayasamıza baktığımız zaman, Anayasamızın 128 inci maddesinde, "memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir" denilmektedir. Burada, bu düzenlemenin lafzına ve ruhuna aykırı bir ayrıcalık tanıma olayıyla karşı karşıyayız.

Anayasa "kanunla düzenleme" ilkesini, kamu görevlileri-hükümet ilişkilerinde bir belirlilik, bir objektiflik, bir yansızlık sağlamak üzere getirmiştir. Yasayla düzenlemenin arkasında yatan neden budur. Kamu görevlilerini, iktidarın tercihlerine göre, görevi sona eren veya biten; yani, geleceği, iktidardakilerin iki dudakları arasından çıkacak bir söze bağlı, kapıkulları konumundan çıkarmak için getirilmiş olan bir düzenlemedir.

Şimdi biz ne yapıyoruz; Bakanlar Kurulunun hangi hallerde uzatma yetkisini kullanacağını -çok belirli birtakım ölçütlere bağlamadan- fevkalade soyut, takdire dayalı birtakım ölçütlerle belirliyoruz. Bu durum, Anayasanın 128 inci maddesine aykırıdır, kamu hizmetlerinde tarafsızlığı sağlama amacına aykırıdır! Bu bakımdan, bu düzenlemenin, düzeltilmesi için bu hükmünün tekrar gözden geçirilmesinde yarar vardır ve ayrıca, sözlerime başlarken söylediğim gibi, bu konumda olanlar ile olmayan memurlar ve kamu görevlileri arasında da Anayasamızın eşitlik ilkesine aykırı bir ayırımcılık yaratmaktadır. Daha öteye gidersek, Bakanlar Kuruluna verilmiş yetki, bir yetki devri görünümünü de alabilmektedir.

Yine, buradaki düzenlemeye baktığımız zaman, bu sözü edilen ayrıcalıklı kuşak kamu görevlilerinden 61 yaşını görevde iken dolduranlardan, bu kanun çıkmadan önce veya bu kanun yürürlüğe girdikten sonra iki ay içerisinde dolduracaklara, iki ay daha -eğer daha önce doldurmuşsa, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak; eğer, daha sonra doldurmuşsa yaşını doldurduğu tarihten başlayarak- çalışma imkânı getirmektedir. Diğer kamu görevlileri için böyle bir imkân söz konusu değildir. Bu da -düzenleme bakımından sakınca yaratan- eşitlik ilkesine aykırı bir konum ortaya çıkarmaktadır.

Yine, düzenlemeleri dikkatle inceleyecek olursak, kamu görevlilerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olan, 5434 sayılı Yasanın geçici 206 ncı maddesinden doğan, kazanılmış birtakım hakları vardır. Bu haklar, buraya intikal ettirilmemiştir. 61 yaş sınırı nedeniyle emekliye ayrılanlara verilecek ek ikramiye yönünden 30 yıl hizmeti bulunanlar ile bulunmayanlar arasında bir ayırım yapılmıştır. Bütün bu hususlar, eşitlik ilkesine, kazanılmış haklara saygıyı temel unsurlarından biri halinde gördüğümüz hukuk devleti ilkesine aykırı hususlardır; hukukta güvenlik, hukukta istikrar beklentilerine kesinlikle yanıt vermemektedir.

Yine, söz konusu yasaya baktığımız zaman, birtakım kamu görevlileri ve memurlarla ilgili zorunlu emeklilik yaş sınırını belirlerken, ayrık hükümlerin getirildiği görülmektedir. Hâkimler ve savcılarla ilgili olarak, Anayasanın 140 ıncı maddesine paralel bir düzenleme yapılmamıştır. Bundan önce böyle bir düzenlemenin olmayışı bir sorun yaratmamıştır; çünkü, 140 ıncı madde ile Emekli Sandığı Kanunu hükümleri arasında bir paralellik olmuştur; ama, bugün, böyle bir düzenleme yapıldığı zaman, hâkimler ve savcılarla ilgili ayrık bir hükmün bu yasanın metnine getirilmesi konusunda bir ihtiyaç ortaya çıkmaktadır.

Yine, bu yasaya baktığımız zaman, 1 inci maddesiyle 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 14 üncü maddesinin (a) bendinde bir değişiklik yapılmıştır; yüzde 15'lik oran yüzde 16'ya çıkarılmıştır; ama, takip eden maddelerde, bu değişikliğe paralel değişiklikler yapılmamıştır. Bu da, ileride, uygulamada birtakım sorunlar yaratacaktır.

Yine, bu yasaya baktığımız zaman, sağlık hizmetlerine katkı payı getirildiği görülmektedir. Bu, bir sigorta primi niteliğindedir; çünkü, katkı, fiilî bir hizmet alımı, gerçek bir hizmet alımı olduğu zaman, onun belli bir oranının kişi tarafından ödenmesi anlamına gelir. Halbuki, burada, Emekli Sandığı iştirakçileri için, böyle bir hizmet alımının doğacağı belli olmaksızın, herkese, sürekli olarak ödenmesi gerekecek miktarda bir katkı payı yükü getirilmektedir. Bu, sosyal devlet ilkesine aykırı bir durumdur; çünkü, sosyal devlet, vatandaşlarına sağlık hizmeti sunmak durumunda olan bir devlettir; ayrıca, hukuktaki belirlilik ve istikrar beklentisini de karşılayamayan bir durumdur; çünkü, kişiler, Emekli Sandığı iştirakçisi olarak, belli bir statüye girmişlerdir, aldıkları maaştan belli bir kısmını kesinti olarak ödemektedirler; ama, daha sonra, bu kişiler emekli olduktan sonra da, dulları ve yetimleri Emekli Sandığından dul ve yetim maaşı almaya başladıktan sonra da, bu kesintilerin artarak sürdürülmesiyle belirsiz bir statü ortaya çıkmaktadır ve sosyal devlet ilkesini, aynı zamanda hukuk devleti ilkesini de zedelemektedir.

Söz konusu olan yasa, daha pek çok üzerinde durulması gereken yanlış ve hukuk devleti, verimli kamu yönetimi ilkesiyle bağdaşmayan hususlarla doludur. Bunu, arkadaşlarımız, maddelerle ilgili görüşmeler sırasında burada dile getireceklerdir; ama, benim, yasanın tümü görüşülürken üzerinde durmak istediğim, Cumhuriyet Halk Partisinin üzerinde durulmasını istediği önemli yanlışlar, Anayasaya aykırılıklar bu hususlarla sınırlıdır ve ben, sözlerimi bitirirken, Sayın Başkanın ikazına yer bırakmaksızın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Araslı.

OYA ARASLI (Devamla) - ... sizleri selamlamadan önce, burada bir dileğimi ifade etmek istiyorum. Dilerim ki, bu, Anayasaya aykırılıkları nedeniyle, son defa, ikinci kez görüşmek zorunda kaldığımız yasa olur. Arkadaşlarımız, bundan sonra Anayasaya daha dikkatle eğilirler, daha saygılı olurlar ve bizim muhalefet olarak bu konudaki çırpınışlarımızı daha ciddî bir biçimde dikkate alırlar.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Fehmi Hüsrev Kutlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, çok kıymetli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanunun ikinci kez görüşmelerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken sahsım ve AK Parti Grubu adına hepinizi saygıyla selamlarım.

Her nedense, bütün kanun görüşmelerinde, Cumhurbaşkanından tekrar geri dönenleri bir derece anlıyorum da, özellikle ilk görüşmelerde "bu kanun Cumhurbaşkanından tekrar dönecek" sözünü, Cumhuriyet Halk Partili sayın konuşmacılar sık sık telaffuz etmekte, kullanmaktadırlar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hukuku biliyoruz da ondan...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, üç ayda, dört ayda, bu çıkacak kanunların Cumhurbaşkanından döneceği lafından, artık, ben, şahsen usandım; siz, söylemekten usanmadıysanız bilmiyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hukuka saygılı olursanız dönmez...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Şimdi, teşbihte hata olmasın. Hepinizin bildiği bir mesele var. Cumhurbaşkanımı, teşbihte hata olmaz diye tenzih ediyorum.

Şimdi, Hocanın evine hırsız girmiş, gelmişler "yahu Hoca, bu kapıyı niye sıkı kapatmadın, buraya niye tel örgü çekmedin, buraya şunu niye yapmadın, buraya bunu niye yapmadın" demişler. Hoca, en sonunda dayanamamış "yahu, bu hırsızın hiç mi bir suçu yoktu" demiş.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kim bu hırsız?!.. Hırsız kim?!..

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, teşbihte hata olmasın. Sayın Cumhurbaşkanımı tenzih ederim. Ancak...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar... Arkadaşlar...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Cumhurbaşkanına hırsız diyor...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, ben, sözlerimin başında da özellikle tenzih ettim... (CHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hukuktan anlayan kimse yok mu aranızda?!

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Hukukçu o, hukukçu... Merak etmeyin...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Biraz terbiyeli olsunlar...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, ben...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hırsız kim, hırsız?!.. Kimi terbiye ediyor?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanına hırsız dedi; sözünü düzeltmesi lazım.

BAŞKAN - Sayın Kutlu, bir saniye...

Sayın Topuz, bir saniye...

Sayın Kutlu, sanırım, maksadınızı aşan bir deyim oldu; lütfen, onu düzeltin, yeni bir tartışmaya da meydan vermeyin.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Efendim, ben, Sayın Cumhurbaşkanımı tenzih ederim diye, anlatmadan önce de özellikle vurguladım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Peki, kime söylüyorsun?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Söyle bakalım, kime söylüyorsun?

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Şimdi, kime söylediğime geliyorum arkadaşlar.

Cumhurbaşkanının, kanunları veto etme yetkisi Anayasamızda düzenlenmiş anayasal bir haktır; buna, siz de, biz de, hepimiz saygı duymak zorundayız...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - O zaman, itiraz etmeyin.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - ... ve Cumhurbaşkanımız değerli bir hukukçudur, Anayasa Mahkemesinden gelmiştir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Lütfettiniz!..

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de, Cumhurbaşkanının vetosuyla geri gelen kanunları ikinci kez kabul etme yetkisi vardır.

GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Edersin!.. Edersin!..

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - O, ne kadar anayasal bir yetkiyse, bu da, o kadar anayasal bir yetkidir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bir de...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır... Hayır... Hırsız kim, onu açıklığa kavuşturalım.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Lafı çevirmeyin!..

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Efendim... Hırsız...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Şu hırsız lafını söyleyin...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kime hırsız dediğini açıkla..

BAŞKAN - Sayın Kutlu, bir saniye... Sayın Kutlu...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Hırsız... Hocanın evine giren hırsız dedim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bırak hikâyeyi, bırak!.. Biz bu hikâyeyi biliyoruz.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Burada onun hiç mi kabahati yok derken... Yani, bu konuda...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hesabını veremeyeceğin konuşmayı yapma.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar... Arkadaşlar...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Burada hikâye anlatılmaz... Durup dururken hikâye anlatılmaz...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığını...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ya Cumhurbaşkanını kastediyorsunuz ya bizi kastediyorsunuz. Bu konuda düzeltip özür dilemezseniz, olmaz.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Efendim, öyle bir kastım yoktur; fakat, bazı arkadaşlarımız, dar görüşleriyle o şekilde anlamışlarsa, bu kürsüden, Sayın Cumhurbaşkanımdan özür diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır... Hayır...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Terbiye lazım, terbiye...

HASAN AYDIN (İstanbul) - Ayıp ediyorsun.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Yine bu kürsüden...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Siz, önce, ne dediğinizi bilin; ne dediğinizi bilmiyorsunuz!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır... Hayır...

Sayın Başkan, Sayın Hatip, açıkça, Cumhurbaşkanından ve Cumhuriyet Halk Partisinden özür dilemelidir.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, Cumhurbaşkanının avukatı siz değilsiniz!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bu olmazsa, olmaz...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Ben de hukukçuyum ve "neresi hukukçu" diyor  "neresi hukukçu" diyor Sayın Ali Topuz, benim her tarafım hukukçudur, sizin hukukçularınız kadar hukukçudur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sen kim, hukukçu kim; sen, gugukçusun.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - İnönü...

BAŞKAN - Sayın Kutlu, bir saniye, beni dinler misiniz...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sen gugukçusun, gugukçu.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir saniye...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Sayın Başkan, Sayın Ali Topuz, bana "sen hukukçu değilsin, gugukçusun" dedi, zabıtlara geçsin.

BAŞKAN - Tabiî, geçen bu süreyi sürenize ekleyeceğim.

Sayın Kutlu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasaları çıkarması ne kadar göreviyse, yine -Anayasamızda yer alan- Sayın Cumhurbaşkanının da bunu denetlemesi o kadar yerindedir. Elbette ki, Anayasaya uygun ki, biz de ikinci bir kez görüşüyoruz, onda bir şüphe yok; ancak, deyimler yerine otururken, özellikle hiç kimseyi, hele hele Sayın Cumhurbaşkanlığı makamını, Sayın Cumhurbaşkanını ve bir başka siyasî partiyi, grubunu veya mensubunu da rencide etmememiz gerekir. O konuda, lütfen, daha dikkatli bir ifade kullanmanızı rica ediyorum.

Özür dilediğinizi de belirttiniz. O nedenle de, yeni bir sataşmaya meydan vermeden sözlerinizi sürdürün.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, özür dilemedi; hayır... O sözleriyle ya Cumhurbaşkanını kastetti ya da Cumhuriyet Halk Partisini.

BAŞKAN - Bir saniye...

Sayın Kutlu, buyurun.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Ben tekrar vurguluyorum, böyle bir şey söylemedim; eğer bu şekilde anlaşılmışsa, özür diliyorum. Bana "sen hukukçu değilsin..." başka bir şeysin diyen Sayın Ali Topuz'a da, sözlerini iade ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yine, Cumhuriyet Halk Partisi "benzine 12 defa zam yaptınız" sözünü her zaman zikrediyor. Arkadaşlar, benzine 12 defa zamla yüzde kaç zam yapıldığını ve arada yapılan indirimleri de söylesinler.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Yüzde 25 zam, yüzde 2 de indirim yaptınız.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, yine bu kürsüden, sık sık tehdit alıyoruz "AKP'liler şuna dikkat edin; millet, iktidarlara dersini verir, sizi sandığa gömer."

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Aynısını siz yapıyorsunuz.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, şunu açıkça ifade edeyim: Millet, her şeye muktedirdir; insan olarak her şeye muktedirdir. Şunu da söyleyeyim: Geçen dönemde, yalnız iktidarı değil, muhalefeti de sandığa gömdü. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar) Yani, muhalefet de yanlış yaparsa, tutarsız hareket ederse, millet, onların da cevabını verir, bize de cevabını verir; ama, millete bazen soruyoruz; Siirt'te sorduk, Çorum'da sorduk...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Çorum'da ne oldu?

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) ...ne diyorsunuz dedik; millet, bu zamların, bu kötü gidişin sorumlusu siz değilsiniz; biz, bunu biliyoruz; onun için, size desteğimiz devam ediyor dedi.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Yanlış okumuşsunuz... Yanlış okumuşsunuz...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Siz okusaydınız da, doğru okusaydınız efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yüzde 85'i nasıl okuyacaksınız?

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, yine, 61 yaştan muhalefet çok az bahsettiği için, biz de, diğer konulara girip de, 61 yaşa sıra getirmeyeceğiz.

Arkadaşlar, 61 yaş ile 65 yaş arasında ne kadar fark var; 4 sene fark var. Bizim mevcut kanunlarımızda, zaten, 65 yaşında zorunlu bir emeklilik var. Sanki, eskiden ilanihaye çalışma mecburiyeti veya hakkı varmış da, bu, 61'e iniyormuş gibi bir tavır içerisine girildi. Halbuki, iyi çalışanlar, verimli çalışanlar, zaten, emeklilik hakkı doğduğunda ayrılmaktadır. Bunun dışında, çok idealist olan, çok kıymetli bürokratlarımız, memurlarımız var; onları bir tarafa bırakırsak, zaten, kimse 61 yaşını beklememektedir bu ülkede. Onlar da varsa, yine kanunda hüküm var.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - O zaman, bu kanuna ne gerek var?!

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Eğer, istifade edilebilecekse, hizmetine ihtiyaç duyuluyorsa, bunlar, yine, 65 yaşına kadar çalıştırılabilecekler, verimli kamu yönetimi bu şekilde sağlanacaktır. Bugün, ülkemizde, üç dil bilen, iki dil bilen ve Avrupa'da, Amerika'da, dünyanın çeşitli yerlerinde kendini kabul ettirmiş nice beyinler var; fakat, önlerindeki daha yaşlı olanların yer boşaltmaması nedeniyle hak ettikleri yerlere gelememişlerdir. Anayasa değişikliğinde, gençliğin öneminden bahsettik, Anayasa değişikliğinde 18 yaşında, 25 yaşında seçilme hakkının verilmesinden ve gençlere güvenilmesinden bahsettik.

Arkadaşlar, Türkiye'nin yönetiminde de gençlere güvenelim ve çok zorunlu olanlara da, yine süresini uzatarak bu hakkı verelim. Biz, bu şekilde, Sayın Oya Hocamın dediği, verimli kamu hizmetini daha iyi uygulayacağımızı zannediyorum.

Bu arada, süre sıfırlandı; ben, sürem bitmeden kürsüyü bırakacaktım; yani, zorunlu emekliliğe gelmeden nasıl emekli olunur, onu gösterecektim; fakat, arkadaşlarımız, süremizin uzatılmasına meydan verdiler. Ben, tekrar, bütün grupları, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kutlu; yine sürenizi aşmadınız; teşekkür ederim duyarlılığınıza.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Efendim, zorunlu emekli olmadan ben çıkayım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan.

Buyurun Sayın Varan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Sayın Cumhurbaşkanımızın Meclisimize iade ettiği Emekli Sandığı Kanununun ilgili maddesinin yeniden görüşülmesi nedeniyle toplanmış bulunuyoruz. Şahsım adına görüşlerimi bildirmek üzere kürsüdeyim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, biraz önceki tartışmadan bu Mecliste bulunan hiç kimsenin memnun olduğunu zannetmiyorum; fakat, suçu da hep Fehmi arkadaşımıza yöneltmek ona da yapılmış bir haksızlık olur. Sürekli kürsüye çıkıp, gözlerimizin içine baka baka, âdeta, parmaklarını gözlerimize sokarcasına, tehditkârane konuşan değerli kardeşlerimizin, büyüklerimizin de, biraz daha, kendilerini, dikkatli olmaları hususunda sorguya çekmelerini diliyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, maddeyle ilgili -vakit de çok geçiyor- çok uzun konuşmaya gerek yok. Birinci görüşmede, Sayın Maliye Bakanımızın da bahsettiği gibi, biz, daha seçim beyannamemizde de belirtmiştik devletimizi yeniden yapılandıracağız diye ve Başbakanımız da söylemişti "hızımıza yetişemeyen bürokrat önümüzden çekilsin, bize engel olmasın; statükoyu korumayacağız" diye; bunu beyan etmiştik.

Biz, dinamikleşmek mecburiyetindeyiz; nüfus yapımız genç nüfus yapısıdır. Bütün gençler sırada bekliyor. 20-22 yaşında memuriyete başlayan bir arkadaşımızın 61 yaşında emekli olması, yaklaşık 40 yıl, bu büyük devletimize, yüce devletimize hizmet etmesi anlamına gelmektedir. Türkiye'de de, ortalama yaşam süresinin 68 ile 69 yaş arasında olduğu düşünüldüğü zaman, insanlarımızın, emekliliğinden sonra çok daha rahat bir ortamda birkaç yıl daha ömürlerini sürdürmelerini istemek, galiba, onların iyiliğini istemektir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- İyiliğini istiyorsanız, kendisi takdir etsin!..

SABRİ VARAN (Devamla)- Bu konuyu biz böyle düşünüyoruz; çünkü, partimizin felsefesinde, insanı yaşat ki, devlet yaşasın mantığı vardır. Biz, insanlara hizmet için iktidar olduk, bunu vaat ederek iktidar olduk; bunun da bilincindeyiz.

Sözümü bitirirken, Atatürk'ün, bu ülkeyi gençlere emanet ettiğini CHP Grubuna hatırlatarak, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Varan.

Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol.

Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, Anayasanın 104 üncü maddesini okuyorum: "Madde 104. - Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir."

Türkiye Cumhuriyetini temsil eden ve Cumhurbaşkanlığını, şimdiye kadar görülmemiş biçimde, devletin en güvenilir kurumu haline getiren Cumhurbaşkanına biraz önce yapılan tecavüzü şiddetle ve nefretle kınıyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Yakışmıyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Çarpıtıyorsunuz.

AGAH KAFKAS (Çorum) - Ayıptır, ayıp!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Asıl ayıp burada. Zabıtlardan çıkması gereken sözleri sarf edenlerin ayıbı bu; benim ayıbım değil. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler) Bu Meclisin onurlu bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetini temsil eden kişiyi savunmak benim aslî görevimdir arkadaşlar. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Anadol, sayın hatip de özür diledi.

HASAN KARA (Kilis) - O kastedilmedi orada...

BAŞKAN - Bir saniye, sayın milletvekili...

Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanı, gerçekten, değerli bir hukukçudur, yıllarca yargıçlık yapmıştır, daha sonra, hak ettiği biçimde Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirilmiştir ve daha sonra da geçen dönem kendi içinden Cumhurbaşkanı seçemeyen Parlamento tarafından, en isabetli şekilde verilen bir kararla Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir, getirilmiştir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayırlı olsun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Elbette hayırlı olsun; hayırlı olduğunu görüyor zaten millet.

Şimdi, bu Cumhurbaşkanı hukukçu olduğu için ve Anayasa Mahkemesi eski Başkanı olduğu için, Meclisten gelen yasaları, titizlikle incelemektedir; bu, onun aslî görevidir, görevini yapıyor. Arkadaşlarımız da, Meclis açıldığından bu tarafa, Adalet ve Kalkınma Partisinin oluşturduğu iktidara yardımcı olabilmek için, getirdiğiniz, iktidar çoğunluğunun getirdiği yasaların hukuka uygun olarak çıkması için grup başkanvekillerimiz, Genel Sekreterimiz, Grubumuza mensup milletvekilleri, zaman zaman, kızmadan, bağırmadan, haklı uyarılarla bu yasaların doğru şekilde Meclisten çıkması ve yasalaşması için çaba harcadılar, harcıyorlar, aynı gayreti gösteriyoruz; ama, ben, anlayamıyorum; ya Sayın Cumhurbaşkanıyla inatlaşmak için...

HASAN KARA (Kilis) - Lütfen... Lütfen...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - ... ya da eğer öyle değilse...

HASAN KARA (Kilis) - Yani, öyle olup olmadığına siz karar veremezsiniz!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - ...kaygısız biçimde, hiçbir hukuksal kaygı duymadan "ben yaptım oldu, çoğunluğum var" hareketi içinde, anlayışı içinde bu yasaları çıkarıyorsunuz.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Mesnetsiz konuşuyorsunuz!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakınız, bütün uyarılara rağmen, bu yasalar çıkıyor. Diyor ki Cumhuriyet Halk Partisi Grubu: Bu yasalar Cumhurbaşkanından dönecek. Neden; çünkü, inceleniyor bu...

HASAN KARA (Kilis) - Nereden biliyorsun?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasaya aykırı... Nereden biliyorsun değil, perşembenin gelişi çarşambadan belli olur; Anayasaya aykırı. Bu uyarılarda bulunuyoruz; ondan sonra hakikaten dediğimiz çıkıyor ve yasalar Meclise geri gönderiliyor.

Bir defa, vaktimizi çalmaya hakkınız yok arkadaşlar. Yani, bu Meclisi fazla çalıştırıyorsunuz, üretken olmaktan çıkarıyorsunuz.

HASAN KARA (Kilis) - Meclisin çok çalışmasından millet memnun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Keşke daha fazla çalışsak, daha yararlı yasalar çıkarsak; hayır, sizin yanlışınızı düzeltmek için fazla mesai yapıyoruz burada; buna hakkınız yok.

Ayrıca, bu Parlamentoyu, 22 nci Dönem Parlamentosunu... Anayasanın 2 nci maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, sosyal bir hukuk devletidir. Siz, bu hukuk devletini, illâ, kanun devletine çevirmek istiyorsunuz. Arada çok fark var arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Yaptığınız bu! Hukuka aykırı kanunlar çıkarıyorsunuz ve döndüğü vakit de rahatsız oluyorsunuz. Niye böyle yapıyorsunuz?!

Bakınız, basit bir örnek vereyim size: Hiçbir hukuksal kaygınız yok; üzülerek söylüyorum. Bugün görüştüğümüz yasayla ilgili, Meclis Başkanlığınca bastırılan sıra sayısında "Not: Tasarı Başkanlıkça, Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına havale edilmiştir" deniliyor. Plan ve Bütçe Komisyonunun raporunda da "...geri gönderme tezkeresi ile birlikte tali komisyon olarak Anayasa Komisyonuna, esas komisyon olarak da Komisyonumuza havale edilmiştir" deniliyor. Şimdi, ben, bu Meclisin, hem Adalet ve Kalkınma Partili hem de Cumhuriyet Halk Partili Anayasa Komisyonu üyelerine soruyorum: Anayasa Komisyonu bunu görüştü mü; hayır.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hayır, görüşmedi.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bunu, nasıl buraya getiriyorsunuz, neden getiriyorsunuz?! Meclis Başkanı, bunu Plan ve Bütçe Komisyonuna havale etmiş, Anayasa Komisyonuna havale etmiş. Böyle "istim arkadan gelsin" anlayışıyla hukuka uygun yasa çıkarmak mümkün mü; onu söylemek istiyorum; çok somut bir örnek. (CHP sıralarından alkışlar) Ne olur Anayasa Komisyonunda görüşseniz?! Gereğini yerine getirseniz kıyamet mi kopar?! Ha, getirmezseniz ne olur?!. Ha, işte o zaman, bakıyorum şöyle "Anayasayı bir kere delmekle hiçbir şey olmaz" diyen zihniyetin hayaletini sıralarınızın üstünde dolaşırken görüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Hayal mi görüyorsun?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Olmaz... Olmaz...

Şuna hiç yeltenmeyin: Benim çoğunluğum var, ben yaptım oldu; benim çoğunluğum var, benim parmaklarım daha fazla, ben çıkarırım yasayı, olur; olmaz arkadaşlar. Yakın geçmişimiz, bunun olmayacağını kanıtlayan sayısız örneklerle doludur.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Bina okuyorsun...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ne okuyorum?

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Bina okuyorsun; aynı kelimelerle konuşuyorsun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Çaresizlik içerisinde ve hata yapan insanların, suçluların telaşı içinde laf atıyorsunuz.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Yok efendim...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Elbette... Elbette...

Anlamsız biçimde, yani, bir futbol tribününde maç seyreder gibi, burada milletvekilliği yapılmaz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

AGAH KAFKAS (Çorum) - Hakaret ediyorsun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir, pankart açmadığınız kaldı.

AHMET YENİ (Samsun) - Bunu sizinkiler yapıyor.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Buradaki Cumhuriyet Halk Partili sözcüler, akla, hukuka, bilime dayanan iddialar serdediyorlar; siz, ne anlama geldiği, belli olmayan laflarla saldırıyorsunuz buraya.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Onu sizinkiler yapıyor.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) -Bu Meclisin mehabetini bozuyorsunuz.

HASAN KARA (Kilis) - Şekil A'da görüldüğü gibi!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Yapmayın! Yapmayın arkadaşlar! Biraz ciddiyete davet ediyorum. Siz çoğunluk partisisiniz, iktidar sizden oluşmuş; yardımcı olmak istiyoruz "hayır, sizin yardımınıza ihtiyacımız yok" diyorsunuz. Biz onları gördük tarihte. Muhalefeti, üstüne basılacak bir karınca gibi, bir sinek gibi, bir böcek gibi gören anlayışın sonunun ne olduğunu yakın tarihimiz gösteriyor, biliyor. Yapmayın bunları! Yapmayın! Yapmayın! Biz sorumlu muhalefet yapmak istiyoruz, ille bizi saldırgan hale getirmek istiyorsunuz, provoke ediyorsunuz. Yapmayın!

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Böyle bir anlayış yok.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Biz bu üslupla konuşmak istemiyoruz; ama, bizi buna mecbur ediyorsunuz.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Sorumsuzca konuşuyorsunuz.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Çoğunluk düşmanlığı yapmayın; egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir elbette; ama, demokrasi çoğunluk istibdadı değildir; bir kişi bile varsa, onun hakkını koruyan bir kurumsal rejimdir demokrasi, çoğunluk istibdadı değildir.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Demokrasi halkın rejimidir, cumhuriyet kurumsal bir rejimdir.

BAŞKAN - Sayın Anadol, bir saniye, izin verir misiniz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sayın Başkan, bu koşullarda benim meramımı anlatmam mümkün değil. Ben rahatsız da değilim; bana kim laf atıyorsa, cevabını veririm, ben alışkınım buna.

BAŞKAN - Bir saniyenizi rica edebilir miyim.

Sayın milletvekilleri, bakın, değerli grup başkanvekilleriniz var, usule uygun olmayan bir söz olması halinde, sayın grup başkanvekillerimiz zaten müdahale ediyorlar. Yeni olduğunuzu saygıyla karşılıyorum, anlıyorum, anlayışla karşılıyorum; ama, lütfen, konuşmacının kürsü özgürlüğüne de saygı duymak gerekir.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ne alakası var?..

BAŞKAN - Şahsınıza ilişkin bir şey olursa söz vereceğim. Lütfen, oturun yerinize.

Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sayın Başkanım, ben hiçbir sayın üyenin şahsına yönelik bir galiz cümle, sözcük sarf etmedim, en ufak bir...

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ama, gruba yönelik konuşuyorsunuz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hayır efendim.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Konuya gelin lütfen.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Konuya siz varken gelemiyorum ki; onu söylüyorum, meramımı anlatamıyorum diyorum. Deminden beri söylediğim o. Amacınız beni konuşturmamak. Neden; çünkü, yaptığınız iş değil. Bu yanlış hesap dönecek geriye.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Saygılı olun gruba.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Anadol.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - AK Partiyi beğenmeyebilirsiniz...

BAŞKAN - Yahu lütfen susar mısınız!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Efendim, niye beğenmeyeyim; halkın oyuyla Parlamentoya gelmiş insanlara benim saygısız olmam mümkün değil.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ama, gruba saygısızlık yapıyorsunuz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hayır.

BAŞKAN - Sayın Çerçi, sürekli müdahale ederseniz, İçtüzüğün ilgili maddesini uygulamak durumunda kalırım. Lütfen...

Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa, partizanlık yasasıdır; bu yasa "devletin devamlılığı esastır, hangi iktidar gelirse gelsin memur görevini yapar" anlayışına ters düşen "ben iktidarım, kendi memurumu ancak kendim seçerim" anlayışıdır. Bu, sağlam yol değildir. Bu anlayış, hukuk devleti anlayışına terstir.

Düşünün şimdi, 60 yaşında bir büyükelçi Stockholm'e tayin edildi, bir sene sonra emekli edilecek, emekli edilme olasılığı var...

HASAN KARA (Kilis) - İstisna var orada, istisna...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ha, işte onu söylüyorum! Eğer, iktidar isterse, bu istisnadan yararlanacak; istemezse, yararlanmayacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bu, ne demektir biliyor musunuz; devlet hizmetinde saçlarını ağartmış, 60 yaşına gelmiş bir büyükelçiyi şu iki tercihle karşı karşıya bırakıyorsunuz: Ya iktidara uşaklık edecek ya da görevini yapamayacak; ne zaman emekli olurum hesabı içinde, o koltuğunda doğru dürüst oturup, Türkiye Cumhuriyetini bihakkın orada temsil edemeyecek. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hiçbir büyükelçi iktidarın uşaklığını yapmaz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Amaç bu; amaç, devleti, kendine uygun, uzaktan kumandalı memurlarla idare etmek.

Yanıldığınızı anlayacaksınız. Bugün, kaldırdığınız parmakların çoğunluğu bu yasayı Parlamentodan çıkarabilir; ama, tarih önünde ve önümüzdeki kısa vadede, yapılan bu yanlış, çok acı sonuçlarıyla ortaya çıkacaktır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Anadol.

Sayın milletvekilleri, kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

19.45'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.10
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati :19.50

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4827 Sayılı Kanunun müzakeresine devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/544) (S. Sayısı : 107) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Kanunun maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNUNDA

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN

MADDE 1.- 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 14 üncü maddesinin (a) fıkrasında yer alan "% 15" oranı "% 16" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi'yi davet ediyorum.

Buyurun Sayın Selvi. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanunun 1 inci maddesi üzerinde Grubumuz adına görüş ve düşüncelerimizi belirtmek üzere huzurunuzdayım.

Şimdiye kadar çok fazla çalışıyoruz, şimdiye kadar gecemizi gündüzümüze kattık, bunalım içerisinde bulunan Türkiye'de, sorunları bir an önce aşabilmek için, beraber yasa çıkardık, pek çok yasal düzenlemeler yaptık; yaptık da, aldığımız mesafeye bakınca, üzülmemek mümkün değil; çünkü, yaptığımız yasaların çoğu, düzenlemelerin çoğu, ya Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmekte veyahut da Anayasa Mahkemesine başvurulma zorunluluğunu doğurmaktadır. Bu, ciddî bir olaydır.

22 nci Dönemini idrak eden ve 59 hükümet kurulan bu Parlamentoda her yapılan yasanın veya pek çoğunun, böyle, hukukî birtakım engellerle karşılaşıp, tekrar burada görüşülmesi, milletvekillerini rahatsız ettiği, üzdüğü gibi, vatandaşı da ciddî bir biçimde rahatsız etmektedir, Parlamentonun, yani, Meclisin güvenilirliğine zede getirmektedir ve itibarını aşağı düzeye çekmektedir. Bunu, istesek de istemesek de kabul etmek zorundayız.

Tabiî, yapılan yasalar eğer hukuka uygun değilse, yapılan düzenlemeler eğer kendi içinde çelişki yaratıyorsa, yapılan düzenlemeler eşitliği bozuyorsa, Anayasaya uygun değilse, hukuk devletinde geri dönmesi de doğaldır. Tabiî ki, her düzenlemeden sonra veya pek çok düzenlemeden sonra bu engellere takıldığı zaman, burada da başkalarını suçlu bulmaya, başkalarını suçlayarak, yanlış yaptığını söyleyerek kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz.

"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözü hatırlatılıyor. Egemenlik, elbette kayıtsız şartsız milletindir de, bizi seçenler, milletvekilini seçenler, beraberinde bir Anayasa koymuşlardır, beraberinde birtakım kurallar koymuşlardır. Biz seçildik diye, milletvekiliyiz diye, hiçbir kuralı dinlemeden, Anayasayı çiğneyerek, var olan, meriyette olan yasaları hiç yokmuş gibi farz ederek mesafe alamayız. Parlamenter sistemin anlamı bu değildir, demokrasinin amacı ve anlamı bu olamaz. Hepimiz Anayasaya uymak zorundayız.

İşte 1 inci maddesini ele aldığımız yasa, çelişkiler içerdiği için, anlam ifade etmediği için, yine Cumhurbaşkanlığından geri dönmüştür; çıkarılan yasanın düzenlemesi, halka, mağdur olan insanlara pek çok sıkıntı yaratacağı için geri dönmüştür.

Bu yasanın 1 inci maddesinde, bir sosyal güvenlik kurumunda çalışanların yaşının 65'ten 61'e indirilmesi söz konusu olmuştur. Aslında, verilen sözlere itibar edilerek ve tutulmak amacıyla, gençlere iş bulalım diye getirilen olay, verilen sözlerle hiç bağdaşmamaktadır. Eğer sosyal güvenlik kurumlarıyla, sosyal güvenlik sistemiyle ilgili verdiğiniz sözü kastediyorsanız, bu o değildir; çünkü, Türkiye'de, maalesef, yıllardan beri sosyal güvenlik sağlıklı bir sistem içerisine sokulamamıştır, parça parçadır. Devletin anayasal sorumluluğu, devletin aslî görevi olan sosyal güvenlik, hiç de seçimden önce söylendiği gibi ele alınmamıştır.

Anayasamızın 2 nci maddesi, devletin niteliklerini bize göstermektedir. Bu madde, değişmez, değiştirilmesi için teklif bile verilemez bir maddedir ve bunun içerisinde de sosyal hukuk devleti denilmektedir. O halde, sosyal güvenliği ciddî bir biçimde ele almak zorunluluğu vardır. Anayasanın 5 inci maddesinde de, sosyal güvenlik herkesin hakkı denilmektedir.

İşte, bu çerçeveden, bu anlayışla olayı ele alır, hazırlık yapar, değerlendirmesini yaparsak, o zaman, verilen sözleri yerine getirir ve sosyal güvenlikten yoksun insanlarımıza da çare bulma imkânını bulabiliriz.

Şimdiye kadar göreve gelip ülkeyi yönettiğini iddia edenler, meriyette bulunan Anayasanın bu maddesine rağmen, sosyal güvenliği, âdeta, düzenli, anlam ifade eden şekle getirmek yerine, bu sosyal güvenliğe hep, kara leke diye şikâyette bulunmuşlardır. Neden, kara leke olduğunu söyledikleri, anayasal ve çağdaş bir devletin yapmak zorunda olduğu bu sosyal güvenlik sistemine ciddî bir biçimde inmemişlerdir, aynı bu sefer yapıldığı gibi? Değişik amaçlarla değişik yasal düzenlemeler yapmak; hazırlıksız, incelenmeden, sorunun temeline inilmeden, bugüne kadar yaşadığımız olumsuzlukları değerlendirmeden, amacı farklı, uygulaması farklı olduğu için, bu yasa, hem Cumhurbaşkanlığından dönmüştür hem de toplumun istediğine cevap vermeyecektir hem de sizin verdiğiniz sözle bağdaşmaz bir durum arz etmiştir.

İşte, Anayasada devletin aslî görevi olarak belirtilen sosyal güvenlik konusunda üç kuruluş vardır Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve bunlar birbirleriyle çelişir hale gelmişlerdir.

Şimdi, burada, sosyal güvenlik konusunda söz verenler, kadrolaşmalarını gerçekleştirmek için, özellikle Emekli Sandığına tabi çalışanların emeklilik yaşını küçültmüş, 65'ten, 61'e indirmiştir ve buna gerekçe olarak da -doğru olmamakla beraber- aktuaryel dengeleri sağlayabilmek amacıyla, bu yaşın küçültülmesi Emekli Sandığına katkı sağlayacak denilmektedir. İşte, yasanın, maddenin içerisindeki yeni bir düzenleme, bunun doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Siz, emeklilik yaşını 4 yıl öne alarak, kendi arzu ettiğiniz gibi, istediğinizi çıkarmak, emekli etmek, zorunlu emekli etmek, istediğinize de "sen kal, devam et" demek suretiyle devlet yönetiminde yeni zafiyetler yaratmakla beraber, yeni bir haksızlık da yapmış oluyorsunuz. Nedir; Emekli Sandığına tabi çalışanların emeklilerin emeklilik kesintisini yüzde 1 artırıyorsunuz, emekli, dul, yetim kişilere de yine yüzde 1'lik yük getiriyorsunuz. Bu, hiç de söylendiği gibi aktuaryel hesapla izah edilmeyecek bir durumdur.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - O da aktuaryel dengeyi sağlamak için...

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Evet, sağlamadığı için... Aktuaryel dengelerden bahsedersek, bunun devede kulak olduğu, bunun hiçbir anlam ifade etmediği, sosyal güvenlik sistemini hiç kimsenin, AKP'nin ciddî bir biçimde ele alıp incelemediği ortaya çıkar. Siz, başka amaçla yasa değişikliği yapacaksınız, orada, aldığı maaşla, aylıkla geçinemeyen memurlara yeni yük getireceksiniz ve ondan sonra da aktuaryel denge diyorsunuz... Sosyal güvenlikte bu zafiyeti belli etmemeye çalışmanızın yararı olduğu kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlarım, bu Parlamentodan alelacele yasalar çıkmıştır. Özellikle, sosyal güvenlik konusunda, Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgili hep bir yanlış yapılmıştır. Belirli siyasî amaçlarla, emeklilik yaşının düşürüleceği söylenmiştir, siyasî bir rant elde edebilmek için. Emeklilikte en son ele alınacak olan yaş, Türkiye kamuoyunu meşgul etmiş; ama, ne sosyal güvenlik kuruluşlarına bir olumlu katkı sağlamış ne de emeklilerine. Ne olmuş; işte, ağustosun 19'unda depremde alelacele emeklilik yaşı yükseltilmiştir, aktuaryel dengelere bakılmamıştır. Sosyal güvenlik kuruluşlarının neden yeteri kadar hizmet veremediği, kaliteli hizmet veremediği incelenmemiştir ve doğrudan doğruya emeklilik yaşı yükseltilmiştir. Yine, işte, böyle telaşla olduğu için, aradan kısa bir süre geçtikten sonra, zorunlu emeklilik getirilip işçiler emekli edilmeye çalışılmıştır. "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" derler. Böyle uygulamalarla, halkın gelecek güvencesi olan sosyal güvenliği daha fazla tahrip etmeye hakkınız olduğunu sanmıyorum.

O kadar günlük hesaplar yapılıyor ki, o kadar, alelacele, küçük çıkarlar ve yararlar için koskoca kurumlar tahrip ediliyor ki, bunun örneği çok fazla.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Selvi, tamamlayınız.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

İşte bunun bir örneğini burada görüyoruz.

Bunları söylemekteki kastımız, amacımız, "efendim, işte, kötü yaptınız, engel olalım; işte, biz, muhalefet olarak çatalım" falan değil. Eğer, vicdanla oturup düşünürseniz, Türkiye'nin en önemli sorunu olan sosyal güvenliğin, böyle değişik amaçlarla kullanılmaması gerektiğini kabul edeceğinize inanıyorum.

Bakın, emeklilerin ilaçlarını kestik, doktorun verdiği ve alması gereken ilaçları sınırladık, vermiyoruz... Emeklilerin aldıkları maaş -memur emeklileri dahil- elektrik, su, telefon ve ulaşıma yetişmiyor; yoksulluk sınırının çok altında... "İnsan bizim için en önemlidir" diyenlere yakışmayan şekilde, dula, emekliye, yetime üç kuruş da olsa fazla veriyoruz; ama, dönüp bakmıyoruz; bakın buna, rica ediyorum. Özellikle, Emekli Sandığı da dahil olmak üzere, Sosyal Sigortalar Kurumunda, yetersiz emekli maaşı, kalitesiz sağlık hizmeti ve ilacını kestiğimiz o kurumda, dönüp bakarsanız, düzelecek o kadar çok şey var ki, yaştan önce... 1,5 katrilyondan fazla yolsuzluğu Sayın Bakan -teşekkür ediyorum, ilgileniyor- ortaya çıkardı. Emekli Sandığındaki yolsuzluklar da televizyonlarda bizi utandıracak şekle geldi. Onun için, bu işler ciddî işlerdir; buna bakmak lazım. Buna bakmak için de, usulsüzlükleri, yolsuzlukları ortadan kaldırmak zorunluluğu vardır; bunun için de verdiğiniz sözden, tutmanız zorunlu olan sözden başlamak zorunluluğu vardır. Biraz önce söylediğim, sadece Sosyal Sigortalar Kurumunda, o yoksul insanlar, emekliler, dullar, yetimler ilaçsız, kaliteli hizmetten yoksun bırakılırken 1,5 katrilyon gitmiştir, Emekli Sandığında da aynıdır; o halde, dönüp bakmak lazım. Bunun için de, yolsuzluklar bu kadar ayyuka çıkmışsa, bu kadar acımasız, görünür, belgeli, dosyalar halinde ispatlıyken dokunulmazlığı niye kaldırmıyorsunuz?.. Yolsuzluğu önlemenin yolu dokunulmazlıkların kalkmasıdır arkadaşlarım. Bunu kaldırmadığınız sürece inandırıcı olamayız, inandırıcı olamazsınız.

HASAN KARA (Kilis) - Milletvekilleri mi yaptı yolsuzluğu?!

CEVDET SELVİ (Devamla) - Milletvekili değil, bakanlar var kardeşim... Aklanın...

HASAN KARA (Kilis) - Bizden kimse yok.

CEVDET SELVİ (Devamla) - Benim maksadım kimseye çatmak değil. Yanlış yerden başladığınız...

Mahkemede dosyaları bulunan bakanlar var, bırak milletvekillerini; ama, ben şunu söylüyorum: Ne bir arkadaşımı, ne bir milletvekili, ne birini, kalkıp, burada fırsatı bulmuşken eleştirmek bile istemiyorum; ama, sözden bahsediyorsunuz ve sık sık söylüyorsunuz "efendim, biz, öyle bir çalışacağız ki, kimse bize yetişemeyecek." Böyle çalışırsanız yetişemez tabiî. Bir yasayı günlerce... Ne yaptık; kâr ettik, komisyona getirmediniz, Anayasa Komisyonuna getirmediniz, alelacele bastırdınız, amacınıza uygun ve devlette çalışma sistemini, disiplinini, ahlakını bile bozacak bir yasa getirdiniz; bu yetmedi, garibe, fukaraya, söz verdiğiniz kişilere yeni külfet getirdiniz. Zaman mı kazandık?! (CHP sıralarından alkışlar) Kim buna ayak uydurabilir?! Milletvekilleri bile, şu sıcakta, şu bunalımda, şöyle oturduğu zaman, hiçbir işe yaramadan vakit harcamasından dolayı rahatsız. Bakın, gelmiyorlar. Neden?..  Aynı şeyleri tekrarladığı için. (AK Parti sıralarından "maddeye gel" sesleri)

"Maddeye gel, maddeye gel..." Maddeye gelsen ne olacak?.. Bugüne kadar bütün maddelere geldik, bir tane mi değiştirdiniz? (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar [!])

Onun için, değerli arkadaşlarım, kimseyi suçlamaya lüzum yok. Burada birbirimizi kandırmaya da lüzum yok. Milletvekilleri hariç, bakanların dokunulmazlıklarının kaldırılmayış nedenini tekrar vicdanınızda söyleyin. İnandırıcı olabilmeniz için de verdiğiniz sözleri, özellikle, Türkiye'nin en önemli sorunu olan o yolsuzluk, o yolsuzlukla aldıkları, kaçtıkları paraları geri getirmeye söz verdiğinizin gerçekleşmesi için dokunulmazlıktan başlayın ki inandırıcı olsun. Bu, amacı farklı, uygulaması farklı; yarın bir gün bürokratların, bakanların peşinde koşacağı, oraya yaranmak için devletin işini bile ihmal edeceği bir yöntemi getiriyorsunuz; üstelik, bir de üste para koyuyorsunuz... Bir de, "bu, hukuka aykırı, Anayasaya aykırı" diyen insanları suçlamaya kalkıyorsunuz. Bundan vazgeçelim, bunlar Türkiye'ye bir şey getirmiyor. Söz verdik, söz verdik derken, verdiğiniz sözlere, içeriğine, kapsamına bakarak, şu yaptıklarınızla bağdaşıp bağdaşmadığını da bir görün. Onun için, biz, birlikte, bu Türkiye'ye çok olumlu katkıda bulunacağımızı sanıyorum. Gençlere de böyle iş bulunmayacağını takdir edersiniz; amaç da o değil.

Hepinize, beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Selvi.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1 inci maddede yüzde 15 olan oranın yüzde 16'ya çıkarılmasıyla ilgili gerekçelerden biraz bahsetmek istiyorum.

Sağlık harcamalarıyla ilgili, bu kesinti yapılmadan önce, Maliye Bakanlığımız, israfın önlenmesi, savurganlığın önlenmesi ve yolsuzluğun önlenmesiyle ilgili çeşitli çalışmalar yaptı. Bunun, ben de bizzat şahidiyim, bazı çalışmalarda beraber de bulunduk.

Önce, Bakanlığımız, negatif ilaç listesi yayımladı; daha sonra, emeklilerde ortalama fiyat uygulamasına geçti; bundan önce, katılım payının maaşlardan kesilmesi uygulamasına geçti. Bütün bu tedbirleri alıyorken, mantık da şuydu: Ömrünün belli bir noktasına gelmiş olan emeklilerimizin daha sağlıklı bir hayat sürdürebilmesini amaçlamak; çünkü, mesleğim icabı da biliyorum ki, emeklilerimiz, sağlık ve tedavi hizmetini satın almada ve hastanelere müracaatlarında çeşitli sıkıntılarla karşılaşmakta idiler. Yine, ben, biliyorum ki, emeklilerin, bazı ilaçlarını alamamaları, ne 58 inci hükümetin ne de 59 uncu hükümetin bir uygulaması değil, geçmiş bütün hükümetler döneminde ilacın nevine göre çeşitli sınırlamalar yapılmıştı. Emekli Sandığı öyle bir duruma gelmişti ki, sözleşme gereği, bir ayda ödemesi gereken sağlık giderlerini, 60 gün içinde dahi ödeyemez konuma gelmişti. Bir hakkın tamamen kaybedilmesi gerçeğiyle karşı karşıya idik arkadaşlar. Bunun için, bu hakkın sürekli verilmesi, emeklilerimizin mağdur edilmemesi için bu tedbirler alınmıştır.

2002 yılında Emekli Sandığı, 1 katrilyon 875 trilyon lira sağlık harcaması yapmıştır. Kişi başı, bu, 780 000 000'a denk gelmektedir. Bu rakamları kıyasladığımız zaman, hükümetimizin yaptığı tasarrufun çok büyük bir yük getirmediği açıktır.

Yine, buradan değerli konuşmacı arkadaşlarımıza bir şey hatırlatmak istiyorum. Bizim Niğde Milletvekilimiz Erdoğan Bey, bir deyimi çok kullanıyor; "düğün evini bırakmış, samanlığa meze taşıyorlar" diyor. Şimdi, burada konuşan arkadaşlarımız, her konuşmada getirip konuyu, dokunulmazlıklarla, başka şeylerle... Maddeyle ilgili konuşursak, bahsettiğimiz bu kıymetli zamanlarımızı da boşa harcamamış oluruz; çünkü, hayatta en kıymetli şey, gerçekten, zamandır. Konuyla ilgili konuşalım; yani, düğün evine mezeleri taşıyalım diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Varan.

Şahısları adına ikinci söz, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt'da.

Buyurun Sayın Özyurt. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhurbaşkanınca geri gönderilen Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanunu tekrar ele alıyoruz.

Arkadaşlar, bütçe görüşmeleri sırasında; bugüne kadar -mart ayı içinde- gönderilen 32 kanundan 8 tanesi geri geldi diye demiştim. 32 kanundan 8 tanesi Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmiş. Tam bugün, seçim biteli 5 ay oluyor arkadaşlar, 5 ay içinde 32 kanundan 8 tanesi geri gelmiş. Bu dahil mi değil mi bilmiyorum; onu söyleyeyim; ama, bundan önceki dönemde, yani 21 inci Dönemde, 287 kanundan yalnız 12 tanesi geriye gelmiştir. Şöyle, elinizi vicdanınıza koyup bir düşünün; acaba, hatayı yapan kim, kim bu hatayı yapıyor diye.

FEYZİ BERDİBEK (Bingöl) - Her 3 ayda bir kanun mu geliyor?!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Sizin sıranız geldiğinde, gelin, burada konuşun arkadaşım. Haddinizi bilmezseniz, size haddinizi bildirecek şekilde konuşurum; ama, lütfen, konuşmanızı bilin, kürsüye geldiğinizde, o zaman konuşursunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - O zaman soru sorma!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Efendim?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibin ne konuşacağına ne hakla karışıyorsunuz!

Buyurun Sayın Özyurt.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - İzninizle bir şey daha söyleyeyim arkadaşlar. Bu Parlamentoda, 1958 senesinde, Osman Bölükbaşı, Adnan Menderes'in yüzüne bakarak şöyle demişti: "Zengini hayırsız evlat -hanımlardan çok özür diliyorum-...

RESUL TOSUN (Tokat) - Bütün hanımlar kızacak size.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - ...memuru süslü avrat...

RECEP KORAL (İstanbul) - Ayıp, ayıp!..

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - ...politikacıyı da, körü körüne inat batırır." Bu, kulağınıza küpe olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

Yıl 1958, politikacı Osman Bölükbaşı, Adnan Menderes'in gözünün içine bakarak söyledi bunu. İki yıl geçmedi arkadaşlar...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Yazık oldu!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Kime yazık oldu bilinmez...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Adnan Menderes'e yazık oldu.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Ama, Bölükbaşı, bunu Adnan Menderes'in yüzüne karşı söyledi. Ben, kendimi Bölükbaşı'nın yerine koyamam; Bölükbaşı... (AK Parti sıralarından "ihtilali mi savunuyorsun" sesi)

İhtilali falan savunduğum yok; terbiyenizi takının! Terbiyenizi takının! (AK Parti sıralarından gürültüler)

Ama, dediğim gibi, lütfen, elinizi vicdanınıza koyun ve onu düşünün. (AK Parti sıralarından "Sayın Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz?!" sesleri)

Konuşmanızı bilin kardeşim; ben konuşuyorum! Bu kürsü size açık efendim... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Özyurt, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın Özyurt, lütfen, siz, Genel Kurula hitap ederek konuşun.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Peki efendim.

Türkiye, 1960'da bir 147 olayı yaşadı; belki yaşı bana yakın olanlar bilir...

AHMET YENİ (Samsun) - Genciz, genciz.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - 147 tane öğretim üyesini Millî Birlik Komitesi, üniversiteden attığı için, Türkiye, tam on yıl bunlarla uğraştı, on yıl. Bu üniversite öğretim üyeleri geri döndüler, görevlerinin başına geldiler; ne gelenler memnun kaldı ne onların yerine geçenler. Siz, emeklilik yaşını 61'e indireceksiniz; yarın, bu yasa Anayasa Mahkemesinden geri dönecek ve aynı olayla karşı karşıya geleceğiz. Hiç unutmayın, bu 147'ler olayı kulağınıza küpe olsun. Er geç bu olay gelecek, yine konuşacağız, yine görüşeceğiz. Şöyle, elinizi vicdanınıza koyun, 61 yaşında olsaydınız ve kamu görevlisi olsaydınız, acaba, şu anda bu yasa çıkarken ne derdiniz?

BAŞKAN - Cevap beklemeyin, siz konuşmanızı sürdürün Sayın Özyurt. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Tamam efendim; cevap beklemiyorum, cevap beklediğim yok efendim.

12 000 000 insanımız sağlık güvencesinden yoksun. Siz, hâlâ, bu insanlardan, emeklilerden yüzde 1 kesenek nasıl keseriz diye düşünüyorsunuz; 12 000 000 insanımıza sağlık güvencesi veremiyorsunuz. Vatandaşımızı yeşil kartlı, sarı kartlı diye ayırmışız; dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde vatandaşını yeşil kartlı vatandaşım, zengin vatandaşım, fakir vatandaşım diye ayıran bir devlet var?! Ondan sonra, kalkıyorsunuz, Avrupa Birliğine gireceğim... Arkadaşlarım, Avrupa Birliğine girmek için, evvela bunları düzeltin; bunlarla Avrupa Birliğine girilmez!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hep birlikte düzelteceğiz.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Ha, bakın, arkadaşımın söylediği çok doğru; elinize geçmiş olan çok güzel bir fırsat var. Türkiye, 1950'den bu yana, böyle, güçlü bir iktidar ve güçlü bir muhalefetle ilk kez karşılaşıyor; bu fırsatı iyi değerlendirin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyurt, sözlerinizi tamamlar mısınız efendim.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Tamam, bitiriyorum efendim.

Biz, size, her zaman destek olmaya çalışıyoruz. Diyoruz ki, arkadaşlar, şunları iyi düşünün taşının, tartışalım, görüşelim, bir daha Cumhurbaşkanından geri dönmesin, Anayasa Mahkemesine gitmesin, gelin, bunları, doğru dürüst yapalım, tartışalım. Sayın Anadol söyledi, dedi ki: "Yangından mal kaçırır gibi, Anayasa Komisyonuna getirmeden, buraya, tasarıyı getiriyorsunuz." Bunlarla bir yere varamazsınız arkadaşlar. Şöyle bir düşünün -dediğim gibi- elinizi vicdanınıza koyun ve bu söylediklerim kulağınıza küpe olsun.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyurt.

Sayın milletvekilleri, tabiî, akşamın bu ilerleyen saatlerinde  karşılıklı dayanışmanızı anlayışla karşılıyorum, karşılıklı dayanışarak konuşuyorsunuz!.. Lütfen, şu dayanışmanızı bir noktalayın da, görüşmelerimizi sürdürelim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.-  5434 sayılı Kanunun 40 ıncı  maddesinin birinci fıkrası ile aynı maddenin (a), (b) ve  (d) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

İştirakçilerin görevleri ile ilgilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 61 yaşını doldurdukları tarihtir. 61 yaşını dolduranların açıktan veya naklen tayinleri yapılamaz. Ancak, personel kanunlarındaki yaş hadlerine ilişkin hükümler ile 43 üncü madde hükmü saklıdır.

a) 6400 ve daha yukarı ek göstergeli görevlere müşterek kararname veya Bakanlar Kurulu  kararı ile atanmış olup, bu görevleri fiilen yürütmekte olanlardan görevin önem, sorumluluk ve niteliği itibarıyla hizmetine ihtiyaç duyulup görevinde kalmalarında fayda görülenlerin yaş hadleri, Bakanlar Kurulu kararı ile 65 yaşını doldurdukları tarihi geçmemek üzere uzatılabilir.

b) Üniversite öğretim üyelerinin görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 67 yaşını doldurdukları tarihtir.

d) (a) bendinde belirtilen görevlere 61 yaşını, (b) bendinde belirtilen görevlere 67 yaşını ve (ç) bendinde belirtilen görevlere de hizalarında gösterilen yaş hadlerini doldurmuş bulunanlar açıktan veya naklen tayin edilemezler.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, maddenin ilk görüşmesinde de, konuyla ilgili, Grup adına ben konuşmuştum. Arkadaşlarımız da konuşmalar yaptılar, uzun saatlerden bu yana da konuşmalarımızı tekrar ediyoruz.

RESUL TOSUN (Tokat) - Gerek yok o zaman konuşmaya.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Doğru diyorsunuz.

Sonra anlatacağım bir fıkrayı önceden anlatayım. Ben Trabzonluyum, Bayburt'ta büyüdüm. Karadeniz'de sert bir armut vardır, kış armudu. Bunu, zaman zaman, Karadeniz'den Bayburt'a satmak için götürürler. Bayburtlular buna Laz armudu derler; çok serttir. Bununla ilgili şöyle bir ifade kullanırlar: "Laz armudu; vur duvara, al geri." Yani, duvar gibisiniz maşallah; ne söylenirse söylensin, kim ne söylerse söylesin, sizin için bir şey fark etmiyor; konuşmayalım, gidelim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, geçen günkü konuşmamda da ifade etmiştim...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ayıp, ayıp!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Müsaade eder misin... Duvar gibi olmak anlamında söyledim; yani, her türlü eleştiriye kapalı, her türlü uyarıya kapalı... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, buyurun siz.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Lütfen... Doğru anlayalım... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen susun...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, arkadaşlarımız galiba konuşmacıları konuşturmamak üzere görevlendirilmişler. (AK Parti sıralarından "Hakaret ediyorsun" sesleri ve gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Yani, espriyi anlayamayıp, onu hakaret diye sayıyorsanız, benim yapabileceğim bir şey yok değerli arkadaşlarım.

Bakın, o gün, dedik ki: Bu, çalışanlara, bu ülkeye ömrünü vermişlere bir haksızlıktır; bunu yapmayın, bu doğru değil. Bu, adalet anlayışına uygun bir davranış değil; bunu yapmayın. Bu, Anayasaya, birçok açıdan aykırılıklar taşıyor; bunu yapmayın. Bu, sadece kadrolaşma amacına dönük bir uygulamadır; bunu yapmayın. Her gelen hükümet, sizin şimdi yapmaya çalıştığınızı yapmak gibi bir yolu dener, böyle bir yolu tutarsa, cumhuriyetimizin kuruluşundan, 80 yıldan bu yana, kadrolaşma, devlet memurluğu, bu statülerin korunması, bu anlamdaki birikimlerin korunabilmesi noktasında oluşmuş bütün değerler, birikimler tahrip olur, kaybolur; dolayısıyla, çok ciddî bir kadro problemini, Türkiye, bundan sonraki her iktidar döneminde yaşar; bunu yapmayın, bu doğru değil dedik.

Hükümetin bakanlarının, yani, o günün Dışişleri Bakanı Sayın Yaşar Yakış'ın, Plan ve Bütçe Komisyonunda, kendisinin de böyle bir uygulamaya karşı olduğunu; ancak, hükümet üyelerinin çoğunluğunun "olur" dediği için, kendisinin de "olur" demek zorunda, mecburiyetinde  kaldığını ifade ederek, arkadaşlarımızdan, bu anlamda, katkı bekledik, yardım bekledik; olmadı...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Mehmet Moğultay 500 adam aldı!..

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Şimdi, aynı yasayı, Sayın Cumhurbaşkanımız, doğal olarak, haklı olarak; biraz Anayasaya yakınlığı, akrabalığı olan, biraz bu metnin mantığı ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası arasında bir karşılaştırma yapabilen her yurttaşımızın çıplak gözle görebileceği bu farklılıkları, Cumhurbaşkanımız da, herkesten daha iyi görerek, bu maddeyi, tekrar görüşülmek üzere, geri gönderdi. Bakın, hangi gerekçeleri sayıyor Sayın Cumhurbaşkanı: "Maddenin fıkraları arasında uyumsuzluk vardır" diyor. Yani, bir defa, şekil yönünden doğru değil. Anayasanın 2 nci, 5 inci ve 60 ıncı maddelerine atıfta bulunarak "sosyal hukuk devletine aykırıdır" diyor. "Sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengesi dikkate alınarak daha önce yapılan uygulamalara..." Yani, işçilerde emeklilik yaşını 58 ve 60'a çıkarma noktasındaki aktuaryel dengeler konusunda bu Meclisin öne sürdüğü gerekçelerle şimdi yapılmak istenen şeyin gerekçelerinin birbiriyle çeliştiğini ifade ediyor. Ülkenin iç ve dış politikalarını yürüten üst düzey görevlileri zorunlu olarak emekliliğe sevk edileceği için, devletin üstün çıkarlarıyla bağdaşmayacağını ifade ediyor. Anayasanın, emekliliği düzenleyen 128 inci maddesine aykırı olduğunu ifade ediyor. Anayasanın, başta, 2 ve 10 uncu maddeleri olmak üzere, birçok maddesinde yer alan eşitlik, hukuksal güvenlik ve hukuksal istikrar ilkelerine ters düştüğünü ifade ediyor.

Değerli arkadaşlarım, bunların hepsini, hepimizin nasıl bir hukuk misyonuna sahip olduğunu bildiğimiz Cumhurbaşkanı, sadece iktidar partisine karşıtlık olsun diye mi söylüyor?!

Bakın, değerli arkadaşlarım, aynı Cumhurbaşkanıyla ilgili, bu kürsüden birçok şey söyleyen arkadaşlarımızın partisinin sözcüleri, bir önceki dönemde Cumhurbaşkanının Meclisimize geri gönderdiği yasalarla ilgili neler söylemiş:

"Mehmet Altan Karapaşaoğlu - Bu iktidarın göreve geldiğinden bugüne kadar düzenlediği yasalar, dikkat ederseniz, büyük bir çoğunluğuyla Anayasa Mahkemesinden veya Cumhurbaşkanlığından ya iptal edilerek ya tekrar görüşülmesi gerektiği düşüncesiyle Genel Kurulumuza geri gönderiliyor. Değerli arkadaşlar, sabahlara kadar, burada, oturup hazırladığımız ve çıkarılması için çok ısrarlı bir davranış içinde olan iktidarın, bu Parlamentonun, daha doğrusunu isterseniz, milletin malı olan bu Parlamentonun maliyet hesaplarını da düşünmesi lazım. Bu iktidar, bu ülkedeki Anayasayı, bu ülkedeki yasaları hiçe saymak gibi bir cesaret içinde." Mehmet Altan Karapaşaoğlu, Cumhurbaşkanının geri gönderdiği bir yasa metniyle ilgili böyle diyor.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bravo!..

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bir başka arkadaşımız şöyle diyor:

"Sayın Cumhurbaşkanı, Kanunun 6 ncı maddesine iki bakımdan itiraz ediyor -bakın, Cumhurbaşkanı hangi sebeple yasayı geri göndermiş, AKP'li arkadaşımız bunu nasıl savunuyor- Birincisi, madde metni, Türkçenin tümce yapısına aykırıdır -Cumhurbaşkanı, tümce yapısına aykırıdır diye geri göndermiş, AKP'li arkadaşımız savunuyor- içeriği nedeniyle, anlam bütünlüğünü yitirmiştir; ikincisi, hukuksal terminoloji yönünden önemli bir çelişki vardır diyor ve gönderiyor. Yani, Sayın Cumhurbaşkanı, kanunun lafzını yanlış buluyor, biz de buna katılıyoruz.

Şimdiye kadar çıkardığımız 400 civarında kanuna bakıyoruz, bazen kanunları eksik yapıp yeniden görüşüyoruz, bazı konuları, Sayın Cumhurbaşkanı, tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmiş; bazıları da Anayasa Mahkemesinden dönmüştür. Acaba bu yanlışları neden yapıyoruz; bana göre, kanunları aceleye getiren hükümet, bürokratlara talimat veriyor, iyice incelenmeden, ivedilikle bakanların imzasına açılıyor; tabiî ki, orada da yeteri kadar incelenmiyor ve Sayın Başbakan da, emlakle ilgili büyük bir vergi artırımı getirildiğinde -ilginç, biraz önce onları tartışıyorduk- 'galiba ölçüyü kaçırdık' diyebiliyor...

Değerli arkadaşlar, kanunları, komisyonlarda inceleme şansımız var. Ancak, maalesef, bunu da yapamıyoruz."

Bir kısa bölüm var, çok ilginç; şöyle: "Tasarılar, yarım günde tali komisyonda, yarım günde aslî komisyonda görüşülüyor; 48 saat geçmeden de Genel Kurulun huzuruna geliyor. Sayın milletvekillerinin inceleme şansı yok. İktidar milletvekilleri, hükümet tasarısı olduğu için seslerini çıkarmıyorlar. Muhalefet milletvekillerinden konuya hâkim olanlar varsa, itiraz ediyorlar, önergeler gelmeye başlıyor. Önergeleri anlamak gayet zor; hukukçu olmak lazım ve konuyu bilmek lazım. 'Falan maddenin falanca fıkrasının feşmekân bendinin üçüncü satırının falan kelimesi çıkarılmış, yerine, falan falan kelimeler konulmuştur..."

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Tam da bugünkü gibi.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Tam bugünü mü tarif ediyor arkadaşımız?!

Devamı da var bunun. 

Bir başka arkadaşımız, Mahmut Göksü diyor ki..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Kim söylemiş bunu?..

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Söylüyorum...

"...O günden bugüne, çiftçilerimizin, ilgililerin ve Cumhurbaşkanının feryadını duymayan bu hükümet, yine bildiğini okuyor..." Mahmut Göksu, neredesin?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

Evet, tekrar ediyorum: "...O günden bugüne, çiftçilerimizin, ilgililerin ve Cumhurbaşkanının feryadını duymayan bu hükümet, yine bildiğini okuyor..."

Değerli arkadaşlarım, İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız değiştiklerini ifade ediyorlar. Doğrudur, bu tutanaklara baktığınızda değişmişler; ama, bu, öyle, özlenen, olumlu bir değişme değil; geçmişte, bu Parlamentoya yapıldığını düşündükleri haksızlığı, şimdi, bu Parlamento aracılığıyla bütün Türkiye'ye yapmayı, çok meşru, çok makbul, çok kabul edilebilir, çoğunluğun hakkı olduğunu düşünen bir anlayış doğrultusunda değişmişsiniz galiba; bu, doğru bir değişme değil. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, sözlerinizi tamamlar mısınız.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Eğer sizin değişmeden anladığınız, değişmeden kastettiğiniz şey buysa, bu, maalesef, çok kötü, çok olumsuz bir değişme olur.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Daha yeni atanmış olan -şimdi, hükümetten kim var burada; Sayın Bakan var- valilerin içerisinde 61 yaşından büyük kaç kişi var Sayın Hükümet? Kaç kişi var?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Lütfen!..

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, müsaade eder misiniz...

Şimdi, bakın, çok somut bir şey söylüyorum. Burada, biz, maddenin (a) fıkrasındaki yüzde 15'i, yüzde 16 olarak değiştiriyoruz. Maddenin (b) fıkrasında, (a) fıkrasına atıfta bulunularak "(a) fıkrasında yazılı yüzde 15 kesilmez" duruyor. Maddenin (d) fıkrasında, tekrar (a) fıkrasına atıfta bulunarak "(a) fıkrasında yazılı yüzde 15 emeklilik keseneğine karşılık" diye duruyor; ama, burada, kanun tekniğini bilen herkes, bu rakamların burada olmaması gerektiğini, değiştirilmesi gerektiğini biliyor olmasına rağmen, Cumhurbaşkanından tekrar geri dönme ihtimalini göze alamadığımız için, bile bile, kanun tekniğini bile bile, bunu değiştirmemiz gerektiğini bile bile, bunu değiştirme noktasında bir öneriyi buraya getiremiyoruz. Bu, doğru bir anlayış değil değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN - Evet, Sayın Kumkumoğlu, lütfen tamamlayın.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Demokrasi, kurallar rejimidir. Demokrasiyle yönetilen ülkelerde, hep iyi insanlar orada doğduğu için sistemler iyi işliyor, insanlar iyi davranıyor değil; orada, insanlar, kurallara bağlı oldukları için, kurallara uydukları için, kötüler isteseler de kurallara rağmen kötü şeyler yapamadıkları için orada insanlar güzel yaşıyorlar, mutlu yaşıyorlar.

Biz istiyoruz ki, Türkiye'de de, başta Parlamento olmak üzere, hepimiz, demokrasinin vazgeçilmez şartı olan kurallara bağlılığı benimseyerek, insanlarının mutlu ve güzel yaşadığı bir Türkiye'de hep birlikte yaşayalım.

Bu anlayışla, hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kumkumoğlu.

Şahısları adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu vaktinde çok kısa konuşacağım.

Dünya Sağlık Örgütünün, yaşlara göre bir sıralaması var; onu okumak istiyorum. 60 yaş üzeri kişileri yaşlı, 75 yaş üzeri kişileri ise ileri yaşlı kabul ediyor Dünya Sağlık Örgütü. Ülkemizde yapılan araştırmalarda, 60 ilâ 65 yaş üzerindeki kişilerin yüzde 90'ının, genellikle bir kronik hastalığı olduğu, bunların da yüzde 35'inde 2... (CHP sıralarından gürültüler)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Ayıp, ayıp!..

SABRİ VARAN (Devamla) - Arkadaşlar, bunlar, ilmî veriler; lütfen, lütfen... Dünya Sağlık Örgütü verileri.

... yüzde 23'ünde 3; yüzde 14'ünde ise 4 veya daha fazla hastalığın bir arada bulunduğu belirtilmektedir.  (CHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, bunlar, daha önce bu Mecliste konuşuldu.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Onlardan oy alıp geldiniz.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - 65 yaşından büyük olanlar oy vermesinler mi demek istiyorsun?

SABRİ VARAN (Devamla) - Lütfen efendim, lütfen...

Dünya Sağlık Örgütüne göre, hukuk ve çalışma yaşamı bakımından yaşlılık, bir insanın çalışma performansının ve verimliliğinin azaldığı ve emekli olduğu dönem olarak ifade edilmekte, genellikle de ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, sınır, 60 veya 65 olarak kabul edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, toplumsal statü, yaşlandıkça değişmektedir. Tarım toplumlarında yaşlıların saygın bir statüsü vardır. Bilginin, kültürün sözlü olarak aktarıldığı, yazının az kullanıldığı toplumlarda tecrübenin önemi çok fazladır; ancak, sanayileşmiş toplumlarda ise teknolojinin öne çıkmasıyla, yaşlılar statü olarak gerilerler.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Sen daha önündeki yazıyı okuyamıyorsun bu yaşta!..

SABRİ VARAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yaşlıların...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sabun fabrikasına gönder sen yaşlıları, kurtulursun. Bu kadar dertlisin...

SABRİ VARAN (Devamla) - Benim yaşlılıktan yana derdim yok; ama, sizin var galiba. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Var tabiî ya...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sabun yapalım yaşlıları, sabun yapalım!..

SABRİ VARAN (Devamla) - Arkadaşlar, yaşlıların özelliği olarak kabul edilen değişime direnme -bugün CHP'nin yaptığı gibi- değişme yeteneğinden yoksunluktan çok, yaşamı olduğu gibi kabul etme eğilimine bağlanabilir ve yaşlılar, bilinçli bir şekilde, hayatın bazı yönlerine karşı edilgen kalabilirler. Aslında, bu, üretmek için elzem olan performans anksiyetesinin yitirilmesinin bir sonucudur.

Değerli arkadaşlar, burada konuşup konuşup "bu da sizin kulağınıza küpe olsun" diyenlere şunu hatırlatıp, kürsüyü Sayın Başkana bırakmak istiyorum: Unutmayalım, mezarlıklar, vazgeçilmez insanlarla doludur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Varan.

Şahısları adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen?.. Yok

Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından yeniden görüşülmek üzere Meclise iade edilen Emekli Sandığı yasa tasarısı hakkında görüşlerimi bildirmek üzere söz aldım; hepinizi -gecenin çok geç saati değil, Sayın Varan'ın birinci tekzibi bu; saat 20.30- saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, bu Yüce Meclis çatısını birlikte paylaştığımız değerli arkadaşlarımdan da bu özre katılacak olanlar vardır. Ben, bütün 60 yaş üzerinde, onuruyla yaşamış ve onuruyla bundan sonrasını yaşayacak olan bütün Türk yurttaşlarına Cumhuriyet Halk Partisinin sevgi ve saygılarını sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Sizden katılmak isteyenler olursa, sizin adınıza da bu saygılarımızı tekrar iletiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanımızın, yasaları tekrar görüşülmek üzere Meclise iade etme yetkisi, anayasal sistemimizin sağlıklı biçimde işlemesi, yasalarda yapılan bazı hataların düzeltilmesi, o yasalara konu olan meselelerin farklı açılardan değerlendirilmesi yönünden çok yararlı bir mekanizmadır. Türkiye gibi tek meclisli parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanının bu yetkisini kullanarak yaptığı uyarı ve telkinlerin Meclisçe gereği gibi değerlendirilmesi hepimizin ortak sorumluluğudur.

Ne yazık ki, bu yasama döneminde, Cumhurbaşkanlığından geri dönen yasaların en küçük bir değişiklik yapılmadan aynen kabul edilmesi, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının bir geleneği haline gelmiştir. Böylece, anayasal sistemimizdeki bir mekanizma fiilen işlevsiz hale getirilmektedir. Bazı zorunlu hallerde Meclisin ilk kararında ısrar etmesi anlaşılabilir bir durumdur; ancak, bunu sürekli bir uygulama haline getirirsek sistemi zedelemiş oluruz. Bu defa da, öyle anlaşılıyor ki, iktidar, emeklilik süresinin 65'ten 61 yaşa indirilmesi konusunda Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı haklı uyarıları gözardı etmek eğilimindedir. O kadar ki, Cumhurbaşkanının yazısının ilk bölümünde sözü edilen bazı maddî hatalarda bile -Sayın Kumkumoğlu değindiler- ısrar edilmesi görüşünde durulmaktadır. Yasanın bu haliyle kabulünün uygulamada ne gibi sorunlar yaratabileceği de, öyle anlaşılıyor ki, yeterince değerlendirilmiş değildir.

Değerli arkadaşlarım, örneğin, yasanın yürürlüğe girdiği tarihte 61 yaşını doldurmuş olanlar hemen emekliye sevk edilecektir. Yetkili kuruluşlardan aldığımız bilgiye göre, yasa yürürlüğe girdiğinde, yurt dışında bulunan, 61 yaşını doldurmuş memurlara Türkiye'ye dönmelerini sağlayacak harcırah verilmesi bile, muhtemelen, mümkün olmayacaktır.

Sayın Cumhurbaşkanımız, işin esasıyla ilgili değerlendirmesinde, bu yasa değişikliğinin yetişmiş kadroların kaybına yol açacağı, kamu hizmetinin gereği ve kamu yararıyla bağdaşmayacağı görüşlerini ifade etmekte ve bu kapsama giren memurların maddî ve sosyal açılardan zarara uğrayacaklarını ifade etmektedir. Sizlerden istirham etmiştim bugün oturumun başlangıcında yaptığım konuşmada; ne olur, şu gerekçeyi bir kere okuyun, ondan sonra, yine istediğiniz değerlendirmede bulunun demiştim. Bu görüşleri, inanın, dikkatle değerlendirmemiz gerekiyor. Bazı meslek dallarında bu yasanın doğurabileceği sakıncaların yeterince dikkate alınmadığı görülmektedir. Yasanın ilk görüşülmesinde örnek olarak dile getirdiğimiz meslek dallarından birisi, diplomasi alanıydı.

Değerli milletvekilleri, o zaman Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan bir milletvekilimiz, Dışişleri Bakanlığında bu yasanın uygulanmasının çeşitli sakıncalarını dile getirirken, yurt dışına atanacak büyükelçiler açısından emeklilik yaşının fiilen 57 yaş olacağını söylemişti. Gerçekten, dünyadaki uygulama da, büyükelçilerin en az üç, hatta dört yıl için yurt dışına atanmaları yolundadır. 61 yaşında emekli edeceğiniz bir büyükelçiyi, 60, hatta 59 yaşında tayin etmek, mesleğin icaplarıyla bağdaşmamaktadır. Bir büyükelçinin, bir iki yıl içinde, gideceği ülkeye tam intibak edip azamî verimi vermesi, inanın ki, çok zordur.

Özetle, büyükelçiler bakımından, bu yasa, emeklilik yaşını 57'ye çekmektedir. Diğer meslek dallarında yaşanabilecek sıkıntıları değerli arkadaşlarımız burada dile getirdiler. O zaman sormak lazımdır; bu hatalarda, bile bile niçin ısrar ediyoruz? Gerekli düzenlemeleri yaparak, yasayı, uyum sağlamaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerindeki benzer yasalara uyumlu hale getirmeye çalışsak, daha doğru bir iş yapmış olmaz mıyız? Örneğin, Yunanistan, şu sıralarda emeklilik yaşını 65'ten 67'ye çıkarmaya çalışıyor; biz, tam tersini yapıyoruz. Bunun makul bir sebebi, şimdiye kadar, inanın, Meclise anlatılabilmiş değil. Özellikle, dışpolitikada yaşadığımız sıcak gelişmeler, evvelce de Yüce Meclise sunduğumuz gibi, diplomaside yetişmiş, deneyimli kadrolara her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu göstermektedir. Türkiye'nin dışpolitikada hata yapmaya tahammülü yoktur değerli arkadaşlarım. Yalnız tecrübeli kadrolara sahip olmak değil, onları en verimli biçimde kullanmak da önem taşımaktadır. Türkiye'nin savaşa sürüklenme tehlikesine maruz kaldığı bu günlerde, bu konunun duyarlılığı son derece önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, konuşmanızı tamamlar mısınız...

HALUK KOÇ (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Hükümetin, Meclisin 6 Şubat, 1 Mart ve 19 Mart tarihlerinde aldığı kararların çerçevesine titizlikle uymasını ve bu kararların verdiği yetkilerin sınırını aşacak taahhütlerden dikkatle kaçınmasını dile getirmek istiyorum. Aksi takdirde, ülkemizin çok ciddi sıkıntılar ve tehlikelerle karşılaşması muhtemeldir. Hükümetin 1 Mart tarihinde sunduğu tezkerenin, bu Yüce Meclis çatısı altında reddedilmiş olması, hükümet için, başka ülkeler karşısında bir mahcubiyet konusu teşkil etmemelidir. O tezkeredeki unsurları yerine getirmediği için hükümet, şimdi, yetkisini zorlayarak başka tavizler vermeye kalkışmamalıdır. Örneğin -bunu, üzülerek ifade ediyorum değerli arkadaşlarım- Sayın Dışişleri Bakanının Türkiye'nin koalisyona dahil olduğu yolundaki sözleri, ülkemizin fiilen savaşa dahil olduğu anlamına gelmektedir. Bu sözler, dün ifade edilmiştir. Ben, bu Meclisin bir üyesi olarak ve 1 Mart kararını, iradesini sergilemiş bu Meclisin bir üyesi olarak, hepiniz adına, şunu söylemek istiyorum: Biz, bu kirli savaşın bir parçası, ortağı değiliz; olmamak durumundayız. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakın, böyle bir açıklamanın yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir ve Meclis, bu konudaki tavrını, 1 Mart tarihli tezkereyi reddederek ortaya koymuştur. Ortak bir tavırdır bu. Bu ve benzeri konularda, hükümetin daha dikkatli olmasını tavsiye ediyoruz. Millî meselelerde ve devletin geleceğini ilgilendiren hassas konularda, parti farkı gözetmeden, tam bir birlik ve dayanışma içinde hareket etmemizin zorunlu olduğunu biliyoruz. İşte, bu ülkenin deneyimli kadrolara sahip olması, bu diplomasi alanında, bu açıdan da son derece önemlidir.

Adalet ve Kalkınma Partisine mensup değerli milletvekillerinin, emeklilik yasasında yapılan değişikliği de, bütün bu unsurları dikkate alarak bir kere daha değerlendireceklerini umuyorum; Yüce Meclise saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın milletvekillerim, madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 107 S. sayılı Yasanın 2 nci maddesinin "b" fıkrasına aşağıdaki ibarenin eklenmesini dileriz.

Saygılarımızla.

"Hâkimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler."

 

Yılmaz Kaya

Cevdet Selvi

Mustafa Gazalcı

 

İzmir

Eskişehir

Denizli

 

Harun Akın

Hakkı Ülkü

Gürol Ergin

 

Zonguldak

İzmir

Muğla

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gazalcı.

Süreniz 5 dakika.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hükümetin katılmadığı önergemiz, Anayasanın bir maddesidir, bir ibaresidir.

Bakın, Anayasanın 140 ıncı maddesinde -aynen önergeye buradan aldık- "hâkimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz yasada, yükseköğretimde çalışan öğretim elemanlarının 67 yaşına kadar çalışacağı belirtilmiştir. Her ne kadar, bu yasada, ilgili personel yasasında ve belediye başkanlarını ilgilendiren 43 üncü maddede "bu haklar saklıdır" denilse de, Cumhurbaşkanı, geri gönderme tezkeresinin özellikle 3 üncü maddesinde, yargıçlar ve savcılar için ayrı bir madde düzenlenmesi gerektiğini bize söylemiştir.

Bakın, gerekçeyi lütfen okuyun. Ben, bir kere daha okumak istiyorum. Burada, Cumhurbaşkanı geri gönderme tezkeresinde, zorunlu emeklilik yaşını 65'ten 61'e düşüren yasada mutlaka savcılar ve yargıçlar için de kuşkuyu giderici bir ibarenin bulunması gerektiğini söylüyor.

Şimdi "ilgili yasalarda vardır" demek yetmiyor; çünkü, YÖK Yasasında da, Yüksek Öğretim Yasasında da aynı şekilde bir madde var.

Değerli arkadaşlar, bu, Anayasanın emrettiği bir madde. Şimdi, siz niçin reddediyorsunuz, hükümet niçin reddediyor; bir virgülünü değiştirsek, yeniden gelecek ve iş uzayacak. Peki, nedir çok ivedi olan; yani, 48 saati beklememek ya da Anayasanın ilgili hükmünü buraya eklememek?! Hiç olmazsa, Cumhurbaşkanının gerekçelerinden bir tanesini, haklı bulduğunuz bir tanesini -hepsini haklı bulmayabilirsiniz- buraya ekleseydiniz. Yangından mal mı kaçırıyorsunuz?!

Değerli arkadaşlar, kamuoyunu da yanıltıyoruz. Bu yasanın gerekçesinde deniyor ki: "İşsizlere iş bulacağız, ön açacağız." Gerçekten öyle mi?! Şimdi, hepimiz biliyoruz ki, kamuda yükselmek, aşamalar yapmak belirli bir süre emek vermekle olur. 61 yaşında zorunlu emekli ettiğiniz bir arkadaşın yerine, siz, 18-20 yaşındaki işsiz bir genci hemen işe mi sokacaksınız da, bunu, buraya, gerekçe olarak koyuyorsunuz?!

Değerli arkadaşlar, bu yasa bir karmaşa yaratmaktadır. Bakın, kamu görevlileri arasında bir çeşitlilik yaratıyor; yani, kimileri 67 yaşında, kimileri 65 yaşında, kimileri de 61 yaşında emekli olacak. Peki, nerede kaldı Anayasanın 10 uncu maddesi; yani, hiçbir kimseye imtiyaz gözetilemez diyen, yasa önünde eşitlik maddesi?! Çok açık değil mi burada bir karmaşanın yaratılacağı?!

Şimdi, hükümete yetki veriliyor. Değerli arkadaşlar, Meclis yetkisini hükümete nasıl devreder?! Orada somut bir ölçü yok, ölçüt yok. Cumhurbaşkanı da bunu söylüyor. Siz, 65 yaşına kadar çalışacak kişiyi hangi duruma, hangi ölçüte göre belirleyeceksiniz; bu belli mi; elinizde bir ölçü mü var; diyorsunuz ki: "Onu biz belirleyeceğiz." İşte, orada niyet yatıyor, orada partizanlık yatıyor, orada kadrolaşmak yatıyor...

Değerli arkadaşlar, kamu çalışanları çalıştığının karşılığını alırlar; ama, Türkiye'de, maalesef, ekonomik yönden alamamışlardır. Onlar, ne verirseniz, sizin, bizim belirlediğimiz; yani, yasayla kendilerine tanınan hakla, ekonomik ücretle kıt kanaat geçinmeye çalışırlar.

Şimdi, 65 yaşında emekliliği planlamış bir kişiye, siz, bir geçiş süresi vermiyorsunuz. Bakın, siz, yakında, ben bir yasal düzenleme yapıyorum, kendini ona göre ayarla... Daha önce emeklilik yaşları öyle düzenlenirdi; bir geçiş süresi olurdu. Siz, iki ay sonra kapının önüne bırakıyorsunuz bu insanı.

Değerli arkadaşlar, ekonomik yönden zaten kıt kanaat geçinen bir insanın, emekli olunca aylığından yüzde 20, yüzde 25 kesiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı toparlar mısınız.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî Sayın Başkanım.

Özgürlükler açısından da kamu çalışanının Batı ölçütlerine göre bir hakkı yoktur. Bakın, Anayasanın 68 inci maddesinde kamu görevlilerinin siyaset yapamayacağı söylenir. Birçok Batı ülkesinde, siyasî partilere üye olabilirler, görevlerini aksatmadan siyasî etkinliklere katılabilirler. Toplusözleşme ve grev hakları vardır kamu çalışanlarının; ama, değerli arkadaşlar, eğer bu yasaya siz, Anayasanın emrettiği birtakım hükümleri koymazsanız; yani, Cumhurbaşkanının uyardığı, şunları şunları yapın, bu eksiklikleri giderin dediği kısımları düzeltmezseniz, kesinlikle bir karmaşaya yol açacaktır, kamu çalışanları daha çok mağdur olacaktır. O yüzden, önergemizin kabul edilmesini diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Sayın milletvekilleri, sayın konuşmacıyı dinledik; ancak, bu önergeyle ilgili bir işlem yapmamız söz konusu değil; çünkü, Anayasamızın 140 ıncı maddesinin dördüncü bendinde "Hâkimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler" diye zaten hüküm var. O nedenle, bu konuda, tekrar, Anayasada olan bir şeyin yasaya konmasına ihtiyaç yok.

OYA ARASLI (Ankara) - Düzenlemeye zaruret var; özellikle, yasa düzeyinde düzenlemeyi sağlamak için. Anayasa hükümleri, yasa koyucuya hitap eder. Onu, yasa düzeyine indirgemek için, yasayla bir düzenleme yapmak gerekir.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce Sayın Meclis Başkanvekilimizin de açıkladığı gibi "hâkim ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler" hükmü, Anayasanın 140 ncı maddesinde yer almaktadır. Ayrıca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 12 nci maddesinde Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerinin, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 44 üncü maddesinde hâkim ve savcıların, 832 sayılı Sayıştay Kanununun 7 nci maddesinde Sayıştay Başkan ve üyelerinin yaş haddi 65 olarak tespit edilmiş ve bunların, kendileri istemedikçe, 65 yaşından önce emekliye ayrılmayacakları hükme bağlanmıştır.

2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 1 inci amaç maddesinin (b) bendinde, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay Başkan ve üyelerinin aylık ve ödenekleri ile diğer malî, sosyal hak ve yardımlarını kapsadığı; aynı kanunun 2 nci maddesinde Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay Başkan ve üyelerinin, 1 inci maddenin (b) bendinde sayılan özlük hakları bakımından, bu kanun hükümlerine tabi olacağı hükme bağlandığından, Danıştay, Yargıtay Başkan ve üyeleri hakkında da, bu kanunda hâkim ve savcılar için öngörülen yaş haddi hükmü uygulanmıştır.

Bütün bu hükümler nedeniyle, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 40 ncı maddesinde, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Başkan ve üyeleri ile hâkim ve savcıların yaş hadlerine dair bir hüküm yer almamaktadır.

Saygıyla arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Araslı...

OYA ARASLI (Ankara) - Tutumunuz hakkında söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Araslı, oturur musunuz.

Sayın milletvekilleri, benim söylediğim olay şu: Anayasada, çok açık olan bir madde olarak var. Bunu, tekrar yasaya taşımanın gereği var mı, yok mu?

OYA ARASLI (Ankara) - Evet, var efendim...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - İşte, onun için açıklama yapmak istiyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Onun için açıklayacağız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahibi ısrar ediyorsa, oylayacağım. Israr ediyor musunuz?

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Evet... Evet...

BAŞKAN - Peki...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır... Hayır...

Sayın Başkan, açıklayalım önce...

OYA ARASLI (Ankara) - Usul hakkında...

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz...

OYA ARASLI (Ankara) - Açıklığa kavuşturmak istiyoruz...

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz...

Önerge sahibi, gerekçesini açıkladı, açıklanmayan bir durum yok. O nedenle, komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- 5434 sayılı Kanunun Geçici 139 uncu maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

Bu madde uyarınca yapılacak sağlık yardımları için her ay:

1- Emekli veya malûllük aylığı alanlardan;

a) Kendileri için 120,

b) Eşleri için 90,

c) Çocuklarının her biri için 60,

d) Ana ve babalarının her biri için 90,                   

2 - Dul aylığı alanlardan 90,

3 - Yetim aylığı alanlardan 60,

Gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda sağlık katkı payı alınır. Ancak, bu katkı payı hiç bir  şekilde emekli, malûllük, dul ve yetim aylıklarının yüzde birini geçemez.

Bu Kanunun 64 üncü maddesi ile 3.11.1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre aylık bağlananlardan ve Vatani Hizmet Tertibinden aylık alanlardan sağlık katkı payı alınmaz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın İsmail Değerli; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkerenin 6 ncı maddesi ile 5434 sayılı Yasanın geçici 139 uncu maddesine eklenen fıkra ile emekli, dul ve yetim aylığı alanlardan belirtilen göstergelerin memur katsayısıyla çarpılması sonucu bulunacak tutarda sağlık katkı payı alınacağıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, maddeye geçmeden önce bir şey hatırlatmak istiyorum. Bugün, Tercüman Gazetesinde Sayın Nevzat Yalçıntaş'ın bir yazısı var. Ben, bazı şeyleri burada okumak istiyorum: "3 Kasım 2002 seçimleriyle Türk seçmeni kendi Meclisinde âdeta iki partili bir sistemi tercih etti. Bu, halkımızın iradî bir tercihidir ve üzerinde ayrıca tartışılabilir ve fakat, gerçek şudur ki, halihazırda, AK Partinin iktidar, Cumhuriyet Halk Partisinin de muhalefet olduğu bir düzen ortaya çıktı. Halkın ümidi canlandı, yeni bir dönemin başlangıcının işareti olarak görüldü ve iyimserlik havası yaygınlaştı. Bu olumlu başlangıçta Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Lideri Deniz Baykal'ın tayin edici rolü olmuştur. Bu yeni siyaset anlayışının son ara seçimlerde Siirt ve Çorum etkili olduğu anlaşılıyor. Bu durumun devamı beklenirken, maalesef, son Anayasa değişiklikleri müzakerelerinde kürsüye çıkan bazı CHP milletvekillerine ön sıralardan söz atılarak, onları bunaltma ve şaşırtma yoluna gidildiği görülmektedir. Bu, kesinlikle yanlıştır ve konuşmacının sözlerinin tutarlılığını bozar, şaşırtır. İktidarda tahammül esastır. Şeyh Edebali'nin nasihatinin, herhalde, hepimize dağıtılması gerekir" diyor. Burada kendisine teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, burada ilköğretim okulları arasında yarışma yapılmıyor; burada, Anayasa maddeleri değiştiriliyor. Herhalde, Sayın Başkan soruyu okuyor, biz de ilkokul talebeleri gibi, doğru mu yanlış mı diye, el kaldırıp el indireceğiz. Birazcık tahammüllü olmak lazım. Burada, 70 milyonun gözleri önünde Anayasa değiştiriliyor ve bu, herkesi ilgilendiren bir konuyla ilgili.

Değerli arkadaşlar, geçimini zor sağlayan emekli, dul, yetimlerden sürekli kesinti yapılarak yeni bir yük getiriliyor. Biliyorsunuz, her şeye zam gelmiştir Türkiye'de, sadece benzine 11 kere zam yapılmıştır.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 13, 13...

CEVDET SELVİ (Ankara) - 14, 14...

İSMAİL DEĞERLİ (devamla) - Bakın değerli arkadaşlar, benzine zam geldiği zaman, iğneden ipliğe her şeye zam gelir. Bizim, emekliyi, dulu, yetimi korumamız gerekirken, onlara bir de yük bindiriyoruz. Emekli hastaneye gidiyor, saatlerce kuyrukta bekliyor. Emekli maaş alırken saatlerce kuyrukta bekliyor, çoğu maaş kuyruklarında can veriyor. Bizim, onlara saygılı olmamız gerekirken, onların durumlarını düzeltmemiz gerekirken, onlara, bir de ek yükler getiriyoruz. Emekli, akşam olup pazarın dağılmasını bekliyor; pazara gidip artıkları toplayan nice emekli var.

Daha önceleri -doğru bir karar değildi, ben de katılıyorum- ilaçların yüzde 10'unu vatandaş kendi cebinden ödüyordu, maaşından kesilmiyordu; belki, burada, yanlışlıklar olabilirdi, yolsuzluk olabilirdi; ama, o emeklilerin çoğu eczanelere o yüzde 10'u vermiyordu; şimdi, rahatsızlığı için yazılan reçetenin yüzde 10'u, para eline geçmeden ayrıca maaşından kesiliyor. Bence, çalışanlara bu yapılmalıydı; ama, emekli olanlara bunun yapılmaması gerekirdi.

Değerli arkadaşlar, bu kanunun 64 üncü maddesinde, bazıları kapsam dışına çıkarılmış. Bu, doğru bir şeydir; ama, Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 5 inci maddesinde, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılır. Yine, 60 ncı maddede, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu vurgulandıktan sonra, devlet, sosyal güvenliği sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütü kurmakla görevlendirilmiştir. Bu örgütler nelerdir, hepimiz biliyoruz; Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK.

Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlikte, bireylere ekonomik güvence sağlamak lazım, zararlara karşı korumak lazım, bireyi ekonomik yönden güçlendirmek lazım, insan geleceğini güvence altına almak lazım, mutluluğunu sağlamak lazım. Bu mutluluk, dediğim gibi, bu üç kurumda olmalıdır. Siz, bu yasayla, Emekli Sandığının yükünü artırıyorsunuz. Erken emeklilikle, 6 ncı maddeye de emekli, dul ve yetimi sokmakla sorun çıkıyor ortaya.

Değerli arkadaşlar, bütçenin açığını kapatmak için, emekli, dul ve yetim keseneklerini bir yana bırakalım; çünkü, bununla 78 trilyon lira toplanacak. Devleti soyanların götürdüklerinin yanında, bu para, okyanusta damladır. 1 inci maddede, yine aynı şekilde yüzde 1 kesinti var, 168 trilyon lira da oradan kesiliyor; yani, toplam 246 trilyon kesiliyor. Maaş alan kişilere de yüzde 5 ile 10 arasında bir zam yapılmıştır.

Bu açık nereden karşılanıyor; bu açık, yetim, dul ve emekliden, tarımsal destek amaçlı harcamalardan, bugün görüşülen ek vergilerden karşılanıyor. Bu, bana göre, emekli, dul ve yetimlere saygısızlıktır.

Değerli arkadaşlar, bazı önerilerim var:

1-Devleti 20 milyar dolar dolandıran özel banka sahiplerinden alınsın.

2- Hayalî ihracat, ithalat yapanlardan alınsın.

3- Kaçak işçi çalıştıran işverenlerden alınsın 

4- Vergisini vermeyenlerden alınsın.

5- Sahte fatura kullananlardan alınsın.

6- Devleti başka türlü dolandıranlardan alınsın.

7- Özelleştirme adı altında cumhuriyetin 70 yıllık birikimlerini yok pahasına alan, fabrikaları kapatan, çalışanları işten atan, arazileri parselleyip trilyonları, katrilyonları kazananlardan alınsın.

8- Devlete ait dünya kadar fazla araç var. Bunlar satılsın, fuzuli yere masraf edilmesin, onlardan alınsın.

Yine, gerçek hak sahiplerinin kullanmadığı, bizim gibi milletvekilleri ve üst bürokratların kullandığı kamp yerlerinden, tatil beldelerinden alınsın.

Değerli arkadaşlar, bu yasayla, bu kişilerden, 25 000 000 ile 110 000 000 lira arasında para gelmektedir. Sosyal devlet anlayışı, bence, bu olmamalıdır; bana göre bu doğru değildir.

Geliniz, yukarıda saydığımız kişi ve kuruluşlarla ilgili yasa çıkaralım, ülkeyi düze çıkaralım; ama, buna cesaret edemezsiniz; çünkü, sizi, onlar iktidara getirdi.

AHMET YENİ (Samsun) - Halk getirdi, halk!

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Değerli.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, söz sıramı, Sayın Faruk Çelik'e veriyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir kez daha görüşülmek üzere Cumhurbaşkanımız tarafından Yüce Meclise gönderilen 107 sıra sayılı kanun üzerinde müzakerelerimizi sürdürmekteyiz. Bu gündem üzerinde, gerek AK Parti gerekse Cumhuriyet Halk Partisine mensup çok değerli arkadaşlarımız söz aldılar, görüşlerini beyan ettiler; ama, ağırlıklı olarak söz alan muhalefet partisi mensubu arkadaşlarımızın, gündemle ilgisi olmayan birçok konuya girdiklerine, hep şikâyet ettiklerine ve Mecliste gerginliğe sebep olduklarına bir kez daha şahit olduk.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Grubumuz adına konuşan değerli bir arkadaşımız, belki de örneklemede maksadı aşan bir ifadede bulundular. AK Parti Grubunun gerçekten hiç düşünmediği, belki de hedeflemediği; ama, burada, belki maksadı aşacak şekilde anlaşılan bu konu üzerinde, Grup adına, Grup Başkanvekili olarak, özür diliyorum. (Alkışlar) Bu bir.

Başka yanlışlar olmadı mı; başka birçok yanlış oldu. Onlardan biri şu: Cumhuriyet Halk Partisinden bir arkadaşımız buraya geldiler ve şunları ifade ettiler: "Çoğunluğa güvenerek, parmak kaldırarak her dediğini yapacağına inananların sonlarının yakın tarihimizde ne olduğunu bir görün." Aslında, bütçe görüşmelerinde Genel Başkan Sayın Deniz Baykal'ın da buradaki ifadeleri, maalesef, üç aşağı beş yukarı buna benzer tehditleri içeriyordu.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Tehdit yok, uyarı var.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şunu ifade etmek istiyorum: Şimdi, buraya gelip bu üslubu kullanan arkadaşlar, bu ifadeleri burada rahatça kullanan arkadaşlar, doğrusu ben merak ediyorum, kral mı, monark mı; bunlar kim allahaşkına?! Böyle parlamenter olur mu?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, Mecliste gerginlik olmasın, iktidar-muhalefet diyalogu güzel olsun; anladık. Bakın, birazdan söyleyeceğim şeyleri burada ısrarla ifade ettiniz, tekrarlamaktan kaçınmadınız. Arkadaşlarımız sabır göstersin diye gayret ediyoruz; ama, öyle şeyler söyleniyor ki, bunlara tahammül etmek, doğrusu, mümkün değil. Demokratik bir ruh, demokratik bir anlayışa sahipseniz, bu derece sınırları zorlamanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Yani, ben, şunu söylüyorum, bunları burada ifade eden arkadaşlara: Arkadaşlar, siz muhalefetsiniz, millî iradeyi hazmetmek zorundasınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Ankara)- Muhalefet, millî irade değil mi?!

FARUK ÇELİK (Devamla)- Millî irade, 3 Kasımda böyle tecelli etti. Siz, kendinizi -yani, bilemiyorum nereden kaynaklanıyor bu hissiyat; ama- ısrarla, sanki, muhalefet değil, bir iktidar partisi havasına sokmaya çalışıyorsunuz; ama, millet...

Şunu da açık söyleyeyim: Bugün konuştuğumuz ve burada bahsettiğiniz -benzindir, enflasyondur, hayat pahalılığıdır- tüm sıkıntıların altında, beş yıldır -selef itibariyle söylüyorum- arkamızda çöreklenen, milletin, gerçekten, kanını emercesine politikalar uygulayan bir sol iktidar vardı yani; o sol iktidardan buraya geldik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Bırak allahaşkına!.. Siyaset için bilgi gerek, kültür gerek! Onlar sizin türevleriniz!

FARUK ÇELİK (Devamla)- Yani, eski genel başkanınızın solculuğunu, sağcılığını tartışacak biz değiliz; yani, onu siz tartışın, o sizin sorununuz. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Yalnız, bir konuda...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)- Siz, eski genel başkanımızı ağzınıza almayın!

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri...

FARUK ÇELİK (Devamla)- Sayın Başkan, toparlıyorum....

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, müsaade edin de, sayın konuşmacı sözlerini tamamlasın.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)- Sen, Grup Başkanvekilisin; ama, daha da geriyorsun!

FARUK ÇELİK (Devamla)- Efendim, biz, bakın, saatlerdir burada sabırla dinliyoruz.

ATİLA EMEK (Antalya)- İzninizle mi konuşacağız!..

FARUK ÇELİK (Devamla)- Lütfen, bakın, hiç afaki bir şey söylemeyeceğim dedim. (CHP sıralarından gürültüler) Her şey kayıtlarda var. Bakınız, bir arkadaşımız çıkmış ne diyor burada; tutanak burada, Meclisin tutanağı burada; bakın, ifadeyi aynen okuyorum: "Türkiye Cumhuriyetini...

BAŞKAN- Sayın Çelik, bir saniyenizi rica edeyim.

Tabiî, bunu hatırlatmam belki gereksiz olabilir; ama, siz, grup başkanvekilisiniz ve saat 21.00. Sizden rica ediyorum; madde üzerine gelir misiniz. Teşekkür ediyorum uyarılarınıza; ama, madde üzerine gelir misiniz.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Teşekkür ederim.

Yalnızca bir hususu ifade etmek istiyorum.

RESUL TOSUN (Tokat) - Mikrofon kapalı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Affedersiniz...

Buyurun, Sayın Çelik.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, bir arkadaşımız, mevcut Cumhurbaşkanını kastederek, aynen şu ifadeleri kullandı; tutanaktan okuyorum: "Türkiye Cumhuriyetini temsil eden ve Cumhurbaşkanlığını, şimdiye kadar görülmemiş biçimde, devletin en güvenilir kurumu haline getiren...."

Şimdi, size soruyorum: Mustafa Kemal Atatürk, yani, ilk Cumhurbaşkanımız, İsmet İnönü nereye gitti?! (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bırak allahaşkına...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Siz, ağzınıza almayın onları...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Böyle bir mantık olabilir mi?! Ölçü... İfrat ve tefritten sakınmamız gerekiyor, ölçülü olmak durumundayız.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Atatürk'e sığınacak duruma geldiniz.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Atatürk'ü ağzınıza almayın.

BAŞKAN -Sayın milletvekilleri, lütfen susar mısınız.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Onunla da kalınmadı -ben, iki cümleyle söylüyorum- çok saygı duyduğumuz bir hocamız, konuyu ta 1958'lere götürdü ve toplumun yüzde 52'sini temsil eden tüm bayanları -saatlerdir telefonlar yağıyor- gerçekten, üzen, üzecek bir ifade burada, maalesef, kullanıldı. (AK Parti sıralarından akışlar; CHP sıralarından gürültüler) Arkasından, Grubumuza dönerek, "terbiyenizi takının" tarzında bir ifadeyi burada kullandı; yani, "bu yakışıyor" diyorsanız, Cumhuriyet Halk Partililere söyleyeceğim hiçbir şey yok. (CHP sıralarından gürültüler)

Bir başka arkadaşımızın şurada kullandığı ifade: "Duvar gibisiniz."

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Evet, doğru.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Yani "duvar gibisiniz" deme, bir insanı eşya gibi algılama anlayışı, bir farklı beyin hastalığıdır; başka nedir?! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Grup Başkanvekiliniz buraya çıktılar bir başka yanlış yaptılar. Biz, burada, Cumhurbaşkanlığı tezkeresini görüşüyoruz; o ise, hükümetin tezkeresinden bahsetmeye başladı. Yani, gündeme gelelim de, gündemi konuşalım da -sabrediyoruz- gündem konuşulmuyor burada, şu anlattığım şeyler ısrarla konuşuluyor.

Bir başka garip şey daha yapıldı; maalesef, yasama organı, âdeta, abesle iştigal eder hale getirilmeye çalışıldı. Anayasada açık bir hüküm var. Bu açık hüküm, önergeyle yasaya konulmaya çalışılıyor ve buna itirazlar yapılıyor. Bunu anlamakta zorlandığımızı ifade ediyorum.

OYA ARASLI (Ankara) - Biraz hukuk öğrenin; biraz hukuk bilerek konuşun!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakın, benim söz almamın amacı şu: Biz, bir grubu temsil ediyoruz. Grup Başkanvekili olarak ben bunları konuşmak istemezdim; ama, söylediğim şeylerin yüzde 80'i sizin ifadelerinize dayanıyor. Onun için, daha düzeyli olmanın yolu, birbirimize hoşgörü ve saygıdan geçmektedir. Cumhuriyet Halk Partisini böyle bir göreve davet etme talihsizliğiyle karşı karşıyayım.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ayıp!.. Ne ilgisi var?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bundan sonraki görüşmelerimizin sükunet içerisinde ve madde üzerinde geçmesini temenni ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Grubumuza, Genel Başkanımıza ve Partimize son derece haksız... (AK Parti sıralarından "Yazıklar olsun" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir saniye...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - ...hiçbir şekilde ifade etmediğimiz, hiçbir şekilde kastetmediğimiz noktalardan haksız suçlamalarda bulunulmuştur. O nedenle, Grubumuz adına söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, sizden ricam, yeni bir sataşmaya meydan vermemenizdir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, ne söyledi?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gelin, siz yönetin o zaman.

RECEP KORAL (İstanbul) - Tarafsızlığa davet ediyoruz...

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz lütfen.

Buyurun Sayın Özyürek.

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, partisine ve genel başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gecenin bu saatinde Grup Başkanvekili Sayın Çelik'in niçin olayları gerdirmek istediğini, doğrusu, anlayabilmiş değilim. (AK Parti sıralarından gürültüler) Çünkü, bazı konular, ne yazık ki, burada birbirine karıştırılıyor. Deniliyor ki: Biz millî iradenin temsilcisiyiz.

Değerli arkadaşlarım, biz neyi temsil ediyoruz; elbette, biz de millî iradeyi temsil ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Demokrasi kültürleri yok.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, bir miktar fazla oy alanlar millî iradeyi temsil ederler, az oy alanlar kendini mi temsil ederler; onlar da millî iradeyi temsil ederler. Zaten, bizim uyarılarımıza gösterilen alınganlığın altında bu var. Siz, eğer, bizim uyarılarımızdan şunu anlıyorsanız, "siz hukuka uymuyorsunuz, siz Anayasaya uymuyorsunuz" diye bazı uyarılarımızdan -ki, uymadığınız çok açık, Sayın Cumhurbaşkanının veto gerekçeleriyle çok açık- bizim demokrasi dışı bir rejim ima ettiğimizi düşünüyorsanız, çok yanılıyorsunuz; çünkü, Türkiye'ye demokrasiyi getiren parti Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP sıralarından alkışlar) Cumhuriyet Halk Partisi mi millî irade dışı, demokrasi dışı bir rejimi savunacak?! Eğer aklınızın arkasında bunlar varsa, çok yanılıyorsunuz. Sayın Genel Başkanımız da size "demokrasinin gereğini yapın, hukuka uyun, Anayasaya uyun" derken, bu demokratik uyarıları yapıyor. Biz, bazıları gibi, asker geldiği zaman bir köşede istirahat edip, asker çıktıktan sonra, asker kışlasına çekildikten sonra siyasete soyunanlardan değil, askerî dönemde, askerlere rağmen, demokrasi mücadelesi yapmış bir partinin fertleriyiz. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Buna kargalar güler.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, biz, 1920'lerden beri, Türkiye Cumhuriyetini kurmak için bu ülkeyi...

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Siz, Sosyalist Enternasyonalin üyesisiniz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Evet, biz, Sosyalist Enternasyonalin üyesiyiz ve onun üyesi olmaktan da iftihar ediyoruz değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

Cumhuriyet Halk Partisi, 1920'de, bu Meclisi açan partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'ye Cumhuriyeti getiren partidir; Türkiye'yi, şeriattan, padişahlıktan kurtaran partidir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Çanak tutan partidir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkeye demokrasiyi getiren partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Martlarda, 12 Eylüllerde demokrasi için şehitler veren insanların partisidir. Onun için, demokrasi konusunda bize ders vermeye, bizim farklı şeyler söylediğimizi düşünmeye kimsenin hakkı yok. Biz, demokrasiyi özümsemiş, demokrasi için il başkanlarını şehit vermiş, yöneticilerini şehit vermiş...

RECEP ÖZEL (Isparta) - Allah Allah!..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - "Allah Allah" diyen arkadaşlarımın biraz tarih okumalarını öneriyorum. Evet, biz, demokrasi adına şehitler vermiş bir partinin mensuplarıyız. O nedenle "sizin genel başkanınız geldi, bizi burada uyardı, sizin sözcüleriniz bizi burada uyardı" demek, bizim, ne yapmak istediğimizi anlamamak demektir.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Anlamazlar, bu işlere kafaları basmaz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yüz kere okusalar anlamazlar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, solu sağı birbirine karıştırmayınız. Cumhuriyet Halk Partisi...

ŞEVKET ORHAN (Bursa) - "Duvar" demeye kimin hakkı var?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir arkadaşınız, kalktı, burada, Cumhurbaşkanı için, bu tutanaklardan mutlaka çıkarılması gereken bir benzetme yaptı. Ona bir şey demiyorsunuz, "bize duvar" dediniz "armut" dediniz kavgasını yapıyorsunuz. Önce, işin esasını konuşalım. Şimdi, o geçmiş şeyleri bir kenara bırakalım da, işin esasına gelelim. (AK Parti sıralarından "siz gelin, siz" sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, sözlerinizi tamamlar mısınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bir yaş tartışması nedeniyle, Türkiye'de 60 yaşını geçen herkese burada hakaret edildi mi, edilmedi mi? Bunu açıkça söyleyelim. (CHP sıralarından alkışlar) Burada, açıkça, Türkiye'yi bu hale getirmiş olan, bürokraside değerli hizmetler vermiş olan, bu ülkeye çok değerli hizmetler vermiş olan, belki de, çoğumuzun amcası, dayısı, babasına hakaret edildi. Bunlar doğru şeyler mi? Bunlar yapılması gereken şeyler mi?

Değerli arkadaşlarım, sonra, Anayasada olan bir hükmü bu kanuna geçirelim demişiz; suç mu işlemişiz?!

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi içinde çok değerli hukukçular var; ne yapmak istediklerini biliyorlar, ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar.

Sonra "Türkiye'yi solcular bu hale getirdi" diyerek, bundan önceki hükümeti suçlamaya kalkıyorsunuz. Sizin şu andaki hükümetinizin içinde o hükümetin bakanları yok mu, o hükümeti destekleyen milletvekilleri yok mu?! (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Erkan Mumcu, o hükümetin de bakanı değil miydi?

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Solcu değil o!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sen ne bilirsin solu yahu!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, Sayın Ecevit'ten hareketle bizi suçlamaya kalkarsanız, ben, eski Genel Başkanınız Sayın Necmettin Erbakan'ın "Türkiye'ye şeriat gelecek, kanlı mı gelecek, kansız mı gelecek" suçlamalarıyla sizi suçlamaya kalkıyor muyum?! (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Alakası yok!..

BAŞKAN - Sayın Özyürek, toparlar mısınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Onun için, Cumhuriyet Halk Partisini suçlarken, lafınızın, sözünüzün nereye gittiğini bileceksiniz.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Bilerek söyledik.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişi temizdir, sicili temizdir; taşıyamayacağı ne Genel Başkanı vardır ne yöneticisi vardır. Bizim alnımız açık, gözümüz açık ve milletten aldığımız cesaretle, milletten aldığımız oyla, sizi, yanlışlarınızdan dolayı sonuna kadar uyarmaya devam edeceğiz; ta ki hukuka uygun davranmayı öğrenirsiniz, ta ki Anayasaya uyarsınız. Uymazsanız ne olur; bizim uyarılarımızdan... (AK Parti sıralarından "Asker çağırırsınız" sesi) Biz, asker falan çağırmayız. Biz, milleti göreve çağırıyoruz, sizin yanlışlarınızı söylüyoruz. Yanlışlarda ısrar ederseniz, millet, size cevabını verir, dersini verir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/544) (S. Sayısı : 107) (Devam)

BAŞKAN - Şahsı adına, Sayın Canan Arıtman; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli üyeler; milletimin Yüce Meclisini saygıyla selamlıyorum.

Değerli AKP'li arkadaşlarım, siz ne yapmak istiyorsunuz allah aşkına?! Milletin vekili olduğunuzu unutup, emeklinin, dulun, yetimin, malulün o azıcık maaşlarına göz dikiyorsunuz. İnsanca yaşamaya yetmeyen, aslında hiçbir şeye yetmeyen o maaşlardan sağlık katkı payını artırmak, onların yaşam güçlüğünü, yaşam zorluklarını artırmak hangi vicdana, hangi adalet anlayışınıza sığıyor?! Dulun, yetimin, emeklinin, malulün maaşlarından yapılacak bu kesinti, hem de sağlıktan yapılıyor. Sağlıktan kesinti yapılamaz, yapmamak gerekir. Bu, sosyal devlet anlayışına sığmaz.

Sayın AKP milletvekillerine hatırlatmak isterim ki, Anayasamız "Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" der. Bu değerler, Parlamentonun, hükümetin öncelikleri olmalıdır. Hani, AKP için insan öncelikliydi, hani "insanı yaşat ki, devlet de yaşasın"dı?! Yaşatmak bir yana, siz öldürüyorsunuz arkadaşlarım. Bir siyasî partinin söylemi de, eylemi de bir olmalıdır. "Vur emekliye, vur dula, yetime" derseniz, önce, insan söyleminize kimseyi inandıramazsınız.

İnsanı siyasetin merkezine koymak bir siyasal tercihtir ve bu Mecliste sadece Cumhuriyet Halk Partisine has bir tavırdır, bizim önceliğimizdir. AKP'nin siyasal tercihi ise, ülkenin fakiri, yoksulu, dulu, yetimi, emeklisi; yani, insanı değildir. AKP'nin siyasal tercihi, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmaktan, bu ülkede vergi kaçıranları korumaktan, naylon faturacıları korumaktan yana olduğu ortadadır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, sağlık göstergeleriyle, kötü performans sergileyen bir ülkedir. Bütçeden sağlığa ayrılan paydan tutun, kişi başına düşen sağlık harcamasına kadar, yüksek oranlardaki ana, bebek, çocuk ölüm hızlarına kadar, pek çok değerimizle, pek çok Afrika ülkesinden daha geriyiz. İnsana yatırım yapmadan, sağlığa yatırım yapmadan, bir ülkede, ilerlemeden, kalkınmadan söz edilemez.

Değerli arkadaşlarım, emeklinin sağlık katkı payını artırmak ne demek; git daha sağlıksız ol, git bir an önce öl demek. Ne yazık ki, ülkemizde, işçiye, memura, emekliye verilen sağlık hizmeti, zaten, eşit, nitelikli ve dengeli değildir. Bırakın, hiçbir sağlık güvencesi olmayan 20 000 000 insanımızı -onlardan, burada, ne yazık ki bahsedemiyorum- sağlık güvencesi olan insanlarımız bile, aldığı sağlık hizmetinden, çok haklı olarak, memnun değildir. Ülkemizde, insanlarımız, âdeta işkence çekerek, sağlık hizmeti almaya çalışmaktadır.

Sayın AKP milletvekilleri, siz, hiç hastane kuyruklarında beklediniz mi?! (AK Parti sıralarından "çok, çok" sesleri)

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Çok bekledik, çok...

CANAN ARITMAN (Devamla) -  Hem de yaşlı, yorgun ve hasta olarak, saatlerce o kuyruklarda beklediniz mi? Bu ne demek, bilir misiniz?! (AK Parti sıralarından "biliriz" sesleri) Eğer bilseydiniz, böyle bir yasa tasarısı getirmezdiniz. Bırakın, bu işkenceyi yaşam boyu çekmeyi, çok değil, gidin, sadece, sadece bir hafta o kuyruklarda bekleyin, vatandaşın ne yaşadığını, ne çektiğini anlayın; o zaman, bu tür yasa tasarılarıyla buraya gelmezsiniz. Bu ülkeye hizmet etmiş, vermiş, özveriyle vermiş bu insanlara ne verebiliriz diye düşüneceğinize, ne alabiliriz, nasıl alabiliriz anlayışındasınız.

Hani, seçim meydanlarında verdiğiniz sözler?! Daha, üstünden altı ay bile geçmedi. Seçim meydanlarında, emeklinin aldığı o yetersiz maaşları daha da yetersiz hale getireceğinizi hiç söylemediniz. Hani kanın, hani ilacın KDV'si olmazdı?! Seçilinceye kadar böyle, seçildikten sonra, milletin, bırakın kanını, canını almaya bakıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, vatandaştan özveri beklemek için, önce güvenilir olmak lazım. Seçimden önce başka, seçimden sonra başka telden çalarsanız, güvenilir olamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arıtman, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

CANAN ARITMAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Bir yandan, Başbakanlıkta onca araç varken 300 milyarlık araçlar alıp, bir yandan da, gözyaşları içerisinde tiyatral şovlar yaparak emeklilerin maaşına göz dikemezsiniz. Bir yandan, 61 yaşta emeklilik getirip, öte yandan, Başbakanlık Halkla İlişkiler Müsteşar Yardımcılığına 64 yaşında bir jeomorfolog atanmaz.

Değerli AKP'li arkadaşlarım, sizleri halkımıza verdiği sözleri tutmaya ve çifte standart uygulamamaya davet ediyorum. Önce, bu ülkenin, bu halkın milyarlarca dolarını, katrilyonlarca lirasını hortumlayanlardan hesap sorun. Onların götürdüğü paraları geri alın da, emeklinin maaşına göz dikmeyin; yoksa, bu Meclisin kalın duvarları bile, güçlü duvarları bile, sizleri koruyamaz hale gelir, bir süre sonra halkın içine, halkın karşısına çıkamazsınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arıtman.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkan, zatıâlilerinize yazılı bir başvurumuz olmuştu; oylamadan önce, bu konunun gündeme alınması gerekiyordu.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, söz talebim vardı.

BAŞKAN - Ne diye?..

ALİ ARSLAN (Muğla) - Kişisel olarak.

BAŞKAN - Sayın Arslan, iki kişiye söz verdim; bir başka maddede konuşursunuz.

Teşekkür ederim.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 213.-  40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan iştirakçilerden;

a) Kanunun yayımı tarihinden önce 61 yaşını dolduranlar Kanunun yayımı tarihinden itibaren,

b) Kanunun yayımını izleyen iki ay içerisinde 61 yaşını dolduranlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren,

İki ay süreyle görevlerinde kalırlar.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek, Başkanlığımıza başvurarak, Sayın Necmettin Erbakan'ın, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanlığı yapmadığını, üyesi dahi olmadığını belirtiyorlar. Doğrudur. Teşekkür ederim. Bunu bu şekilde düzeltiyorum.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat)- Tavzih etmesini istiyoruz Sayın Başkan.

ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Burada bazı arkadaşlar da Ecevit'in Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olduğunu söylediler.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Kemal Sağ.

Buyurun Sayın Sağ.

CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı makamınca yeniden görüşülmek üzere iade edilen Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Anayasanın 128 inci maddesinde, memurlar ile diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin yasayla düzenleneceği öngörülmüştür. Sosyal güvenlik kapsamında bulunan emeklilik, Anayasanın 60 ıncı maddesi uyarınca, kamu görevlileri yönünden bir haktır. Yaş sınırı nedeniyle emekliye sevk işleminin kamu görevlisinin isteği dışında göreviyle ilişiğinin kesilmesini gerektiren bir işlem olduğu dikkate alındığında, bunun koşullarının somut biçimde yasayla düzenlemesinin önemi, AKP hükümetinin bu uygulaması dolayısıyla daha iyi anlaşılmaktadır. Bu yasayla, hiçbir somut kriter getirilmeden bazı görevler için yaş sınırının uzatılması, Bakanlar Kurulunun takdirine bırakılmaktadır.

Gerçi, yasada yaş sınırı uzatılırken, görevin önemi, sorumluluk ve niteliğinin göz önünde bulundurulacağı belirtilerek bazı kıstaslar getirilmiştir; ancak, bu ölçütler soyut olup, her iktidar döneminde farklı yorumlanmaya ve uygulanmaya elverişlidir.

Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır. Sosyal hukuk devleti niteliği, toplum ve çalışma yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeninin kurulmasını gerektirmektedir.

Anayasanın 10 uncu maddesinde de, herkesin yasa önünde eşit olduğu kurala bağlanmıştır.

Yasanın yürürlüğe girdiği günde 61 yaşını doldurmuş olan ya da iki ay içerisinde dolduracak olan 6400 ve daha yukarı ekgöstergeli görevlerde bulunanlardan ortak kararnameyle ya da Bakanlar Kurulu kararıyla atanmış olanlar için iki aylık bir geçiş dönemi öngörülmüş iken, diğer iştirakçiler böyle bir geçiş döneminden yoksun bırakılmışlardır.

Aynı durumdaki birkısım memurlar da, iki yıllık süreyi doldurmadan makam tazminatı ya da yüksek hâkim tazminatı alma hakkından ve ek ikramiye ödemesinden yararlanamayacaklardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kim, hangi yorumu getirirse getirsin, bu kanunun bir tek amacı olduğu açıktır; o da, kadrolaşmaya zemin hazırlamaktır. Hedef, kadroları önce boşaltmak, sonra da arzu edilen bir biçimde doldurmaktır.

Bu yasayı gündeme getiren AKP hükümeti, Türkiye'de ortalama ömür süresinin düşük olduğunu; bu nedenle, emeklilerin üç beş yıl daha rahat yaşam sürmeleri için bu yasayı getirdiklerini ve zorunlu emeklilik yaşını 61'e çektiklerini beyan etmektedirler. Halbuki, Türkiye'nin demografik yapısı konusundaki veriler, ortalama yaşam süresinin gittikçe arttığını gösteriyor. Buna göre, insanların daha geç emekli edilmesi ve daha az sayıda emekli maaşı ödenmesinin düşünülmesi gerekirken, üstelik, sayın hükümetimizin kaynak bulmak için her yerden imkân yaratmaya çalıştığı bir dönemde, her ne hikmetse, yine, aynı hükümet bir taraftan da harcamaları artırmaktadır. Neden; çünkü, amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir.

Sayın milletvekilleri, az önce AKP'li bir konuşmacı -Sayın Sabri Varan zannediyorum- "mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla doludur" dedi. Peki, vazgeçilmez insanlardan daha fazla faydalanmak doğru değil midir; onları neden hemen emekli ediyoruz?!

Ben bu arada Yüce Meclisimizle ilgili birkaç rakam vermek istiyorum: Şu anda, Yüce Mecliste görev yapan 22 nci Dönem sayın milletvekillerimizin yaş ortalaması 53'tür. 50 sayın milletvekilimizin 61 yaşın üzerinde oldukları görülüyor. Sayın milletvekillerimizin...

AHMET YENİ (Samsun) - CHP'li... CHP'li onlar...

KEMAL SAĞ (Devamla) - Efendim, onlar çok tecrübeli olduğu için öyle oluyor.

Sayın milletvekillerimizin 300 kadarı da halen emeklidir. Şimdi, bu Mecliste görev yapan 61 yaşın üzerindeki değerli milletvekillerimiz verimsiz mi sayılacaklardır? Ülkeye faydaları dokunmayacak mıdır? Ben, bu kanaatte değilim, sizin de olduğunuzu zannetmiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde AKP hükümetini en çok meşgul eden konuların başında ekonomiye kaynak arayışı gelmektedir. Ben, aynı kanunun birinci kez görüşülmesi sırasında Sayın Maliye Bakanımıza 35 trilyonluk bir kaynak göstermiştim. Bugün de bu kanunun uygulanmasından doğacak kaynak israfından bahsetmek istiyorum. Hesap basit; bu kanunla emekli edilmesi düşünülen memurların ortalama maaşlarının 2 milyar olduğunu varsayalım. Bu memurları emekli ettiğinizde, ödeyeceğiniz emekli ikramiyesi ortalama 25 milyar Türk Lirasıdır; öncelikle, bunu ödemek zorundasınız. Buna ilave olarak, bu memura maaşının en az yüzde 75'i oranında emekli maaşı vereceksiniz; bu da ortalama 1,5 milyar yapar. Bu yıl için ödenecek emekli maaşı toplamlı yaklaşık 15 milyardır memur başına. Toplam 3 000 civarında bir memur grubu bu kanun dolayısıyla hemen emekli olacaktır. Bunların emekli ikramiyesi toplam yaklaşık 75 trilyondur. Bunu hemen ödemek durumundasınız. Buna ilaveten çalıştırdığınız memura 2 milyar Türk Lirası öderken, çalıştırmadığınız bir memura 1,5 milyar lira para ödeyeceksiniz. Bu da, sadece 2003 yılı için yaklaşık 75 trilyon Türk Lirası yapar; yani, toplam 150 trilyon kaynak kaybı 2003 yılı için. Allahaşkına tasarruf bunun neresinde! Siz, insanların maaşlarının yarısını bağışladığı beyanı karşısında Bakanlar Kurulunda gözyaşlarınızı tutamayacaksınız, öte yandan, devletin 150 trilyon lirasını bir çırpıda harcayacaksanız. Böyle tasarruf olmaz değerli milletvekilleri!

Yüce Meclisin değerli üyeleri, Emekli Sandığı Yasasında yaş haddi nedeniyle emeklilikte sınır 65 yaştır. Tasarıyla, bu yaş sınırının daha genç yaştakilere terfi imkânı vermek amacıyla 61'e indirildiği söylenmektedir. Bu sınırın 65'ten 61'e indirilmesinin gerekçesi, daha genç yaştaki personele terfi imkânı sağlanmasıyla açıklanamaz. Kamu yönetiminde yükselmeler belli kurallara bağlıdır, yükselmeler bu kurallar içerisinde gerçekleşir. Kamu  yönetiminde bugüne kadar bu konuda tek sorun yaşanmamıştır. Bu yasayla, kamu yönetiminin yerleşmiş kuralları dejenere edilmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamı bitirirken, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetini, Anayasanın ilgili maddelerine uymaya, sosyal devlet ilkelerini uygulamaya ve sosyal güvenlik anlayışına davet ediyor, kadrolaşma uğruna değerli birçok insanın kamu hizmetleri dışına bırakılmaması hususunu bir kez daha düşünmenizi tavsiye ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sağ.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan.

Buyurun Sayın Varan.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce, sözüme bir yanlışı düzelterek başlamak istiyorum.

2 nci maddeyle ilgili yaptığım konuşmanın daha önce bu Genel Kurulda yapıldığını belirtmiştim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, 22 nci Dönem 1 inci yasama yılı 47 nci Birleşim, 15 Mart 2003 Cumartesi günü, Dünya Sağlık Örgütünün verilerini burada açıkladım. Bunlar benim şahsî görüşlerim değil. Onun için, bu gerçekler emeklilere hakaret olarak düşünülmesin. Bu yanlışlığı bu kürsüden düzeltelim.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - 60'ını geçmiş insanlara hakaret ettin.

SABRİ VARAN (Devamla) - Bu görüşte olan vekil...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - 60'ını geçen bütün vatandaşlara hakaret ettin.

BAŞKAN - Lütfen...

SABRİ VARAN (Devamla) - Efendim, lütfen, çarpıtmayın. Bu görüşte olan vekillerim de bu görüşünü düzeltsin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sözlerini düzeltiyor, lütfen, müdahale etmeyin.

Buyurun.

SABRİ VARAN (Devamla) - Bu görüşler Dünya Sağlık Örgütünün verdiği rakamlardır.

Biz, parti olarak, gelenek olarak, töre olarak, inanç olarak, küçüklerine sevgiyi, büyüklerine saygıyı göstermeye mecbur olan bir gelenekten geliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunun için, hiçbir AK Partilinin büyüklerine hakaret etmesi gibi bir şey düşünülemez. Ben, bütün büyüklerimin ellerinden öpüyorum. (CHP sıralarından gülüşmeler)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hadi canım!..

SABRİ VARAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu yasanın bazı milletvekillerini neden çok heyecanlandırdığını ben merak ediyorum. Araştırdığımda bu ilgili yasanın milletvekillerine uygulanmadığını da öğrendim. Çünkü...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Allah Allah; yapma yahu!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hayda!..

SABRİ VARAN (Devamla) - "Hayda" mı olur ne olur kararı, milletvekillerini emekli edecek milletin kendisinindir. İnşallah, bunu da, gelecek dönemlerde millet nasıl takdir ederse gösterecektir.

Ben -kıymetli vakitlerinizi almak istemiyorum- buradan şunu belirtmek istiyorum: Buradan, 61 yaşını doldurduktan sonra emekli olacak, devletimize büyük hizmetler vermiş, yıllarını devlete hizmete adamış değerli bürokratlarımıza ve milletimizin değerli memurlarına, devletimizin memurlarına şunu söylüyorum ki, kendileri emin olsunlar; kimsesizlerin, kimsesiz yığınların sesi bir Başbakanımız var, Recep Tayyip Erdoğan iktidardadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Kimsesizlerden prim alıyorsunuz ama...

SABRİ VARAN (Devamla) - Memuriyette alışık olmadığınızın çok daha üzerinde bir standartta emeklilik hayatınızın olacağını sizlere müjdeliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Varan.

Şahısları adına ikinci söz, Hatay Milletvekili Sayın Züheyir Amber'in;

Buyurun.

ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emeklilik yaş sınırının 65'ten 61'e indirilmesi hakkında, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Getirilen düzenlemeyle, yasanın yürürlüğe gireceği günde 61 yaşını doldurmuş olanlar, kural olarak hemen emekli edileceklerdir. Bu, toplum açısından ciddî bir talihsizlik örneğidir.

Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türkiye Devletinin sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, 5 inci maddesinde de, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. 60 Incı maddesinde de, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu vurgulandıktan sonra, devlet, sosyal güvenliği sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütleri kurmakla görevlendirilmiştir. Bu, açık, net, sarih maddelerle ifade edilmiştir sayın arkadaşlarımız.

Şimdi, bu açıdan, eğer, konuyu değerlendirecek olursak, sosyal güvenliğe ilişkin kurallarda devamlı düzenlemeler yapılır. Bugüne kadar çeşitli düzenlemeler olmuştur. Bu yapılan değişik düzenlemelerle, çalışanların emekli olabilme koşulları bu nedenle çok sık değiştirilmekte ve bu değişiklik, sosyal güvenlik kurumlarının finansal sorunlarını had safhaya getirmesi açısından önemlidir.

Dolayısıyla, şu anda yapılan değişiklikle, hesaplamalara göre,      2 500 ilâ 3 000 civarında emekliye sevk edilecek personeli sayısı söz konusu. Bu sayı, zaten, ciddî malî güçlükler çeken sosyal güvenlik kurumlarının yükünü daha da artırmaktadır; ki, bunun anlamı, sosyal hukuk devletinin temelini oluşturan sosyal güvenlik kurumlarının, âdeta, çöküşü demektir. Bununla beraber, 61 yaşını doldurup, mesleğinin zirvesinde olan ve deneyimine gereksinim duyulan bürokrat ve teknokratlarımızın, bir çırpıda görevden uzaklaştırılıp, boşalan kadrolara, iktidara yakın elemanların getirilmesi amacının güdüldüğü apaçık ortadadır.

Sayın arkadaşlarım, ben, bir hekim olduğum için birkaç gündür Antakya'daki hem SSK'nın hem de devlet hastanelerinin  hekimleri arasında küçük bir anket yaptım. Bütün hastanelerimizde çalışan hekim arkadaşlarımız, maalesef, ciddî sıkıntılar ve endişeler içerisindedirler. Bunu, kesinlikle bütün samimiyetimle sizlere burada ifade etmek istiyorum. Şu anda hekimlerimiz, özellikle 60 yaşını, 65 yaşını bulan hekimlerimiz, en verimli çağlarında hizmet vermekte ve bu hizmeti ciddî bir şekilde  bütün Türkiye'ye sunma durumundalar. Şimdi, bunlar "eğer biz emekli olursak, bundan sonraki halimiz ne olacak?" diye tedirginler; ne yapacaklarını bilememektedirler. Çünkü, adam, alışmış hastanede senelerdir bu hizmeti vermeye; şu anda ciddî bir bunalım içerisinde ve deminki arkadaşımızın ifade ettiği doğrultuda değil, gelecek korkusu ve endişesini yaşamaktadır. Bilhassa, ben, bu konuşmamın arasında, sizlere bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, bu çalışmayla -biz buna inanıyoruz- hızlı bir kadrolaşma süreci içerisine girmiştir, bu yasayla da hedefini gerçekleştirmek istemektedir maalesef. Genç insanlara iş olanakları yaratmak uğruna, birikimli ve deneyimli insanları mağdur etmek yerine, genç nüfusa yeni istihdam alanları yaratın. Yoksa, toplum barışı açısından getireceği zararlar ve sorunlar son derece kaygı vericidir. İşsizlik sorununu, maalesef, bu şekilde çözemezsiniz. Bu ekonomik koşullar içerisinde, zaten yetersiz gelire sahip olan çalışanların, emeklilikle beraber bu gelirlerinin iyice azalması, bakmakla yükümlü oldukları aile ve çocuklarının geleceğini zora sokacaktır. Mutlaka, sizlere de telefon veya faks gelmiştir, kesinlikle gelmiştir; çünkü, bizlere bu konuda çok telefon ve faks geldi. Lütfen, bu insanların feryatlarını dinleyin. Seslerini duyup ona göre karar vermenizi, ben burada, sayın Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi arkadaşlarıma özellikle rica ediyorum; lütfen, bu konuda biraz daha duyarlı olsunlar ve bu kararı verdikleri zaman, samimî olarak kararlarını versinler, o şekilde oylarını kullansınlar. Herhangi bir politik amaç yok burada. Hiçbir politik amaç gütmeden, zaten bu olumsuz ekonomik koşullar altında yaşayan bu insanlar, bırakın, normal zamanlarında emekli olsunlar. Bir de, lütfen, bu insanların ahını almayalım hepimiz. Biraz da vicdanınızın sesini dinleyin ve bu yasaya hep beraber ret oyu vererek, üzerimize düşen bu sorumluluğu yerine getirelim.

Şimdi, ben, yine, Tercüman Gazetesinde "Yakın Gözlüğü" köşe yazısını yazan Nursun Erel'in Sayın Öymen'le yaptığı söyleşiden ufak bir paragrafı burada okumadan ayrılmak istemiyorum. Lütfen, bunu dinleyin: "Bakın, 27 Mayıs ihtilalinden sonra da yaşandı bunlar, vatandaşın yüzük, bilezik bağışları sembolik olmaktan öteye gitmedi..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Amber, bir saniye...

Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.

ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Bitireyim, lütfen...

"...Bunun yerine çok ciddî kaynaklar öneriyoruz biz. Avrupa Birliğinin Türkiye'ye 1980-81'den beri taahhüt edip de bir türlü vermediği 600 milyon euroluk malî yardım paketi var." Bunun dışında, yine 375 000 000 euroluk bir yardım paketi daha söz konusu. Eğer, biz, para sorunu yaşıyorsak, en azından bunları temin edebilirsek, işte, şu anda düşünülmekte olan ve malî sıkıntılar yarattığı iddia edilen bu sorunu, eğer detaya inebilirsek, az da olsa buradan çözme imkânı sağlamış olabiliriz.

Hepinize çok çok teşekkür ediyorum ve sizin, bu yasaya ret oyu vereceğinize yürekten inanıyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Amber.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 214.- Bu Kanunun getirdiği 61 yaş haddi nedeniyle bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte emekliye sevk edilenler hakkında Ek 68 inci maddenin birinci fıkrasında öngörülen iki yıllık süre aranmaz. Bunlardan 30 yıllık fiilî hizmet süresini doldurmamış olanlara, bir kereye mahsus olmak üzere, bir aylık tutarında ek emekli ikramiyesi verilir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, şahsı adına Sayın Sabri Varan; buyurun.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, söz hakkımı Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün Beye veriyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, daha evvel görüştüğümüz ve yasalaştırdığımız, ancak, Cumhurbaşkanımızca veto edilen bir yasayı görüşüyoruz. Biliyorsunuz, modern devletlerde yasama, yürütme ve yargı birbirinden ayrılmıştır. Bunun ayrılmasının nedenleri üzerinde elbette kimsenin durmasına gerek yok, herkes biliyor. Böylesine büyük bir devlet gücünün tek elde toplanmaması, kuvvetler ayrılığı şeklinde, birbirini denetleyen bir mekanizmaya dönüşmesi gerekiyordu; bu nedenle, modern devletler böyle çalışıyor.

Biz, yasama görevi yapıyoruz; Sayın Cumhurbaşkanımız, yürütmenin başı sıfatıyla, aynı zamanda da devletin birliğini temsil eden bir sıfatla kendi görevini yapıyor; yargı kendi görevini yapıyor. Yasama, yürütme ve yargının, anayasa gibi bir metin üzerinde ya da kanunlar üzerinde, her zaman aynı görüşü paylaşmaları gerekmiyor; zaten, burada, aynı görüşü paylaşmadığımız da, çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Yasama organının bu faaliyeti, gayet normal bir faaliyettir; Cumhurbaşkanımızın vetosu da gayet normal bir işlemdir ve yasama organının, bugün, bu şekilde, bu yasayı tekrar görüşmesi ve tekrar yasalaştırması da normal bir faaliyettir.

Elbette ki, muhalefet sözcüsü arkadaşlarımız, bu yasal düzenlemeyle ilgili görüşlerini ifade edeceklerdir; bunların, mutlaka, bizim hoşumuza da gitmesi gerekmiyor. Elbette, muhalefetin, mutlaka bizim hoşumuza giden yaklaşımlarda bulunması beklenmiyor; ama, Türkiye'de siyaset sahnesi değişti, partiler, aktörler hepsi birden değişti; eski siyaset iyi olsaydı, bu sahne değişmezdi. Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Parti, siyaset yapma tarzını, anlayışını yeniden ele alacağını ve yeni bir anlayışla hareket edeceğini, kamuoyuna, hep beraber deklare etti. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi muhalefet olarak Mecliste, AK Parti iktidar olarak Mecliste. Hepimizin doğruları var, eksikleri var, yanlışları var; zaman zaman, birbirimizi burada tolere etmek mecburiyetindeyiz. Eğer, birbirimizi tolere etmezsek, yeni bir siyaset anlayışını birlikte inşa edemeyiz; birlikte inşa edebilmemiz için, tolere etmemiz gerekiyor. Açıkçası bazen, CHP sözcülerinin muhalefetine hayranlıkla bakıyorum, hayran olduğum arkadaşlar var; ama, hayret ettiğim arkadaşlar da var. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) - Biz de öyleyiz.

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bu hayranlık ve bu hayretlik, elbette, bir zaman dilimi içerisinde yerine oturacaktır; ya hep hayranlık haline dönüşecektir ya da hep hayretlik işler haline dönüşecektir. Umarız, hep Cumhuriyet Halk Partili sözcü arkadaşlarımızın, muhalefetini hayranlıkla izleriz ve bunlardan ders alırız, hayretlikler biraz kenarda kalmış olur.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi bir sosyal demokrat parti, AK Parti bir muhafazakâr demokrat parti. Türkiye, ikili bir siyasî sisteme doğru gidiyor; bu, seçmenin tercihidir. Yani, Amerika Birleşik Devletlerinde Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki, İngiltere'deki İşçi Partisi ile Muhafazakâr Parti arasındaki, Almanya'daki Sosyal Demokratlar ile Hıristiyan Demokratlar arasındaki çok uzun yıllardır devam eden siyasî mücadelenin, siyaset sahnesini birlikte oluşturma anlayışının, Türkiye'de de yerleşmesi gerekiyor ve bunu AK Parti ile Cumhuriyet Halk Partisinin birlikte yapması gerekiyor. Eğer bunu birlikte yapamazsak, o zaman başaramayız.

Cumhuriyet Halk Partisi, eğer AK Parti iktidarı boyunca başarılı olamazsa, yerine gelmesi gereken bir iktidar alternatifi olmalıdır; ama bu sözcülerin bu irrite edici muhalefet tarzının, tahrik edici, itici muhalefet tarzının Cumhuriyet Halk Partisine bir iktidar altyapısı hazırlaması pek mümkün görünmüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Onu halk takdir eder canım.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kendinizi halkın yerine koymayın lütfen...

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın muhalefetinden gerçekten zaman zaman ders alıyoruz, çok güzel sözler, çok güzel yaklaşımlar ifade ediyorlar; ama Cumhuriyet Halk Partisi çok köklü bir parti; bu çok köklü partinin bugün yüzde 19'luk bir oy potansiyelinde olmaması lazımdı. Burada halkın bir kabahati yok, burada hepimiz kendimizde bir kabahat aramalıyız. Mesela, biz yüzde 34 oy aldık, niye yüzde 45 almadık; keşke yüzde 45 alsaydık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu yüzde 34 oy almamız bizim kabahatimizdir, halkın kabahati değildir. Demek ki, kendimizi halka tam olarak anlatamadık ki, yüzde 34'de kaldık. Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız başkasına kabahat bulmaktan çok, herhalde kendi konumlarını, söylemlerini, tarzlarını bir gözden geçirirlerse, hepimiz bir gözden geçirirsek, yeni anlayışı birlikte inşa edebiliriz diye düşünüyorum.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisinin kurultayı mı var burada? Bu arkadaş mevzua girse...

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bu yasa...

HARUN AKIN (Zonguldak) - Sen bizim kurultaya gel!..

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, evet, siyaset, risk alma işidir ve biz, risk alıyoruz. Vergi kanunları çıkarmak, riskli bir iştir. Bürokratik mekanizmalarda değişimi öngören bir yasal düzenlemeyi yapmak, riskli bir iştir ve biz, burada, risk alıyoruz.

61 yaşın üzerindeki insanlarımızın emekli olmasını getiren bir düzenleme, bunların emeğine, bilgisine, birikimine, asla, bir saygısızlık anlamı taşımaz; ama, Türkiye, nüfusunun yüzde 50'si 20 yaşının altında olan bir ülke, yüzde 66'sı 30 yaşının altında olan bir ülke... Evet, bu büyüklerimizin tecrübesinden istifade etmeliyiz; ama, bu nüfus potansiyelini dikkate alan bir düzenlemeyi de yapmak mecburiyetindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Teşekkür ederim, tamamlıyorum efendim.

Tecrübe, eskiden, çok uzun zamanda elde ediliyor olabilirdi; ama, zaman çok hızlı akıyor, dünya, eskisinden daha hızlı dönüyor. Eskiden yüz yılda olan hadiseler, şimdi on yılda gerçekleşiyor ve insanlar, çok daha fazla olayla karşılaşıyorlar. Bugün, tecrübe ve bilgi dediğimiz hadise, uzun zamandan daha ziyade, olay sayısıyla ve olayların karmaşıklığıyla paralel gidiyor ve bugün, genç yaştaki bürokrat arkadaşlarımızın, gerçekten, çok ciddî tecrübelerinin var olduğunu biliyoruz; neden; olaylar çok karmaşık ve olay sayısı çok fazla.

Bu nedenle, sadece 61 yaşının üzerindeki insanların tecrübesi değil -onların, elbette büyük tecrübeleri var ama- 40 yaşında, 50-55 yaşındaki insanlarımızın, bürokratlarımızın da büyük tecrübelerinin olduğunu kabul etmemiz lazım. Ayrıca, teknolojik gelişmeleri ve çağın, bilgi çağı olduğunu da unutmadan, bu düzenlemelere, böyle bakmamız lazım.

Efendim, kadrolaşma var... Kadrolaşma var; 61 yaşının üzerindekiler tasfiye edilip, kadrolaşılacak... Ne olacak; yani, uzaydan yeni devlet memurları falan gelmeyecek! Onların yapmış olduğu görevlere, 61 yaşının altındaki devlet memurları, bürokratlar arasından arkadaşlarımız gelecekler. Onlar şu anda bürokrat zaten, onlar şu anda memur zaten. AK Partinin, bu memurlar arasından, muhafazakâr demokrat bir siyasî parti olarak, kendi politikalarına, programına, seçim bildirgelerine uygun bir atama mekanizması işletmesinin ne mahzuru var?! Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda olsaydı, mutlaka sosyaldemokrat politikaları özümsemiş, onları süratle hayata geçirebilecek kadroları, eminim, görev başına getirecekti. Bunda da hiçbir mahzur yoktur, hiç de kınanacak bir tarafı yok; bu böyle olur.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hukuka saygılı olarak, hukuka saygı göstererek...

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Hukuk içerisinde bunlar olacak.

Eğer, AK Partinin icraatları bir partizanlığa dönüşürse -bu, uygulama işidir, partizanlığı uygulama yapar, hukuk yapmaz- o zaman sizinle beraber olacağız. Ehliyet ve liyakat ölçüleri dışında, birtakım iptidaî ilişkilere dayanarak bir atama mekanizması işletirse AK Parti iktidarı, o zaman, ben ve arkadaşlarım sizinle beraber hareket etmeye söz verirler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ergün, toparlar mısınız.

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Siyasal yozlaşmaya neden olan partizanlığın, siyasete ve siyasetçiye güvensizliği artıran partizanlığın bize neye mal olduğunu hepimiz biliyoruz; sizler de biliyorsunuz, bizler de biliyoruz. Onun için, AK Parti iktidarı böyle bir yola hiç tevessül etmez; arkadaşlarımızın bunlardan hiç endişesi olmasın.

Değerli arkadaşlar, son söz olarak şunu söylüyorum: Eğer, ülke, bir yangın yerine dönmemiş olsaydı, ağır hastalıklarla boğuşan bir yapıya dönüşmemiş olsaydı, siyaset sahnesi böyle değişir miydi?! Bu yangın yerini söndürmekle, bu yangını kontrol altına almakla uğraşıyoruz; hepimiz bununla uğraşmalıyız. Yangın devam ediyor, kontrol altına alınana kadar, söndürülene kadar bir yangın devam eder. Biz, yollar açmaya çalışıyoruz, kontrol altına almanın yolu budur, yollar açmaktır. Yolları açarken, daha birtakım ağaçların yangına terk edilmesine acıyabilirsiniz, birtakım yolları açarken, bazı güzelim sedir çamlarının devrilmesine acıyabilirsiniz; ama, ormana acıyalım. Eğer bu işi yapmazsak ormanı kaybedeceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Mutlaka ormanı kurtarmamız lazım. Hastalık, ilerlemiş, vücudun her yerini sarmış, sanki bugün teşhis konulmuş gibi hareket edemeyiz. Onun için, hastalığın ne kadar yaygınlaştığını, sizler de, elbette, bizden çok daha iyi biliyorsunuz.

O nedenle, bu düzenlemeler...

BAŞKAN - Sayın Ergün, bitirir misiniz lütfen. 4 dakika fazla...

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Bu düzenlemeler halka anlatılabilir, ben anlatırım, emekli olan babama anlatırım, emekli memur olan amcama, 61 yaşını aşmış olan bürokrat akrabama, komşuma, ben, bunu anlatırım; ama, anlatamayacağımız bir şey var: Ayağımız çamura batmasın diye köylünün sırtına binmeyi anlatamam; o anlamaz. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Hepinize teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergün.

Şahsı adına ikinci söz, Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün'ün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda değişiklik yapan kanunun 8 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Biraz önceki konuşmacı arkadaşım, gerçekten iyi hatipmiş; iyi konuştu; ama, ben, şunu merak ediyorum...

ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Siz daha iyi konuşun, sizi de alkışlayacağız.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Ben, şunu merak ediyorum: Emeklilik yaşını 65 yaştan 61 yaşa getirdiniz; birkısım memuru emekli ettiniz; dinamizm kazandırdınız, gençleştirdiniz. Peki, bunun içinde, 65 ile 67 yaş arasında emekli edecekleriniz, gençleştirme, dinamizm kazandırmaya ters olmuyor mu; bir çelişki değil mi?

Sayın hatip, biraz önce dedi ki...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Anlaşılmamış.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Anlayan anladı.

Biraz önce değerli hatip dedi ki: "Biz köylünün sırtına binersek, ben, bunu kimseye anlatamam." Köylünün sırtına zaten bindiniz. Doğrudan gelir desteklerini ne yaptınız; tarım desteklerini ne yaptınız?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen onu anlamamışsın.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Televizyondan izledin mi?

BAŞKAN - Sayın Üstün, siz buyurun.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlarım; içinizde, devlete önemli hizmetlerde bulunmuş değerli büyüklerimiz var. Bunlarla konuşun; bu yasa içlerine siniyor mu? Ben konuştum sizin içinizden bir arkadaşla... (AKP sıralarından "kimle konuştun" sesi) Sizin yaşınız, henüz, daha genç; ama, içinizde yaşlı milletvekili arkadaşlarımdan birisi; ben kendisiyle konuştum "bu yasa benim içime sinmiyor" dedi.

Bakın, devlette belli hizmetlere gelmek için belli yıllar geçer. Bu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve her bakanlığın, görevde yükselme esaslarını içeren yönetmelikleri vardır. Siz, gençleştireceğiz diye 2 000 kişiyi tasfiye edip, yarın trenleri bile kaldıramaz hale gelirsiniz.

Bakın, bu yasayla kimler emekli olacak; Dışişleri mensupları, devlet sanatçıları, araştırma enstitülerinde çalışanlar, yılların birikimine sahip kamu üst düzey yöneticileri, doktorlar.

Tarih çok önemlidir. Bugün, tarihin bir kez daha tekerrür ettiğine tanık oluyorum. Bunu, çok önemle dinlemenizi istiyorum. 1912 yılında, Balkan Savaşı öncesi, II. Abdülhamit, devrinde görev alan Osmanlı paşalarını tasfiye etmiştir. Bu tasfiyenin sonucunda, biz, Balkan Savaşına girdik ve Balkanları kaybettik. İşte tecrübe.

Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanımızdan geri dönen yasanın, geri dönme gerekçelerini bile okuma zahmetinde bulunmuyorsunuz. Ne diyor: "Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sosyal bir hukuk devletidir. 5 inci maddesinde, kişilerin ve toplumun, gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır." Yine, 60 ıncı maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu vurgulandıktan sonra "...devlet, sosyal güvenliği sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütü kurmakla görevlendirilmiştir. Sosyal adaletin ve sosyal güvenliğin sağlanması, sosyal hukuk devletinin temelini oluşturmaktadır" deniliyor. Sosyal güvenlik, sosyal zararlara karşı bireyi ekonomik yönden güçlü kılmayı amaçlayan kurumlar bütünüdür. İade gerekçelerinden birisi de, aktuaryel dengeyi bozmaktır.

Değerli milletvekilleri "ülkenin iç ve dış politikalarını yürüten ve ülke yönetiminde görev yapan kariyer mesleklerde geleceğe yönelik eleman yetiştirilmesi, hizmette aksama ve yönetim boşluğu olmaması amacıyla, belli bir plan ve program içerisinde yürütülmektedir. Bu programı, doğal akışı sürerken, bir yerden kesintiye uğratmanın, devletin üstün çıkarlarıyla bağdaşmayacağı açıktır. Ülkenin içerisinde bulunduğu iç ve dış koşullar, her meslek kesiminden ülke yönetiminde görev ve sorumluluk üstlenmiş deneyimli kamu görevlilerini var olan sisteme göre erken emekli olmaya zorunlu kılan düzenlemeler, ülke çıkarları ve kamu hizmetlerinin gerekleri dolayısıyla, kamu yararıyla bağdaşmamaktadır" deniliyor.

Değerli milletvekilleri, 12 Eylülcüler bile, sizin kadar acımasız değildi. (AK Parti sıralarından "Aaa" sesleri)

Bakın, bu Yasa, ikinci kez geliyor bu Meclise. Alt düzey memurların yaş haddinden emekli edilmesi sırasında, 1 üst derece vererek onları emekli ettiler.

Bir diğer hatip de, yaşlılarımıza hakaret etti ve sonra ellerinden öptü.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Etmedik, etmedik; çarpıtmayın...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - İnsanlarımızı ellerinden öpüyor, sonra de emekli ediyorsunuz.

Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Sayın Faruk Çelik, Başkanlığımıza bir açıklama gönderdiler. Aslında, bu açıklama doğrultusunda, Sayın Çiçek'in uyarısı doğrultusunda düzeltmeyi yapmıştım; ama, bir grup başkanvekilimiz, ısrarla, bunun tutanakları geçmesini arzu ettiğine göre, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Grup Başkanvekili, bir isim zikrederek ve AK Parti sıralarına dönerek "Partinizin eski Genel Başkanı" ifadesini kullanmıştır. AK Partinin, kuruluşundan beri Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu vesileyle, bir kez daha ifade ediyorum ki, Partimiz, hiçbir partinin devamı değildir.

Bu yanlış beyanın düzeltilmesini ve gerçeğin, bu şekilde tutanağa geçmesini arz ederim.

                                     Faruk Çelik

                        AK Parti Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şimdi, görüşmekte olduğumuz kanunun 9 uncu maddesini okutuyorum:

MADDE 9.- Bu Kanunun 1 inci maddesi 15.4.2003 tarihinde, 6 ncı maddesi 1.4.2003 tarihinde, diğer maddeleri ise  yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan...

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Agah Kafkas konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Agah Kafkas; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esas itibariyle, maddenin ve yasanın bütün boyutları tartışıldı. Ben, farklı bir boyutu ele almak istiyorum.

Geçen yıllarda, SSK emekçileri için, SSK işçileri için, biz, 58 ve 60 yaşın çıkmasına meydanlarda direndik ve onu da "mezarda emeklilik" diye tavsif ettik.

Türkiye'de sosyal güvenlik sisteminde, bildiğiniz gibi, Bağ-Kur var, SSK var, Emekli Sandığı var. Şimdi, Emekli Sandığında yaş sınırlamasını 65'ten 61'e çekerken, sanki bütün emeklilerimize hakaret ediyormuşuz gibi, sanki bütün yaşlılarımıza bir kötü muamele yapıyormuşuz gibi bir halin içerisindeyiz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Kafkas, bu konunun emeklilikle ilgisi yok.

AGAH KAFKAS (Devamla) - Oysaki, Emekli Sandığından emekli olan insanlar, diğer emeklilere göre daha geçinebilir şartlarda emekli olabilmektedirler.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Alalım maaşlarını, indirelim!..

AGAH KAFKAS (Devamla) - Bu çerçevede baktığımız zaman, bütün dünyada, sosyal güvenlik sistemleri, olabildiğince, norm ve standart birliğine sahiptir. Yani, işçinin emeklisi şu yaşta, esnafın emeklisi bu yaşta, memurun emeklisi bu yaşta olmaz. Ben inanıyorum ki, Türkiye'de de, bir süre sonra, bu emekli yaşı 61 yaş olmaktan çıkarılıp, kadınlarda 58, erkeklerde 60 yaş olarak düzeltilmelidir. Sanıyorum ki, bir süre sonra, partimizin genel politikasında da sosyal güvenlik sisteminin tek çatı altında toplanması vardır ve norm ve standart birliğinin oluşturulması vardır; bu, süreç içerisinde sistemin aktuaryel dengeleri dikkate alınarak adım adım yapılmaktadır ve bundan sonraki süreçte de yapılacaktır. Bu olaya, sanki, birileri yaşlıları seviyor, birileri yaşlıların karşısındaymış gibi bakmak yanlış olur.

Bürokraside çalışan, devlete hizmet eden memurlardan 61 yaşına gelmeyenlerin, sanki, hiçbir tecrübesi yok! O zaman, biz battık; bu ülke battı o zaman! Pırıl pırıl, genç, liyakatli birçok insanımız vardır. 61 yaşına gelince mi, ancak, insanlar, tecrübe sahibi, bilgi sahibi, ancak hizmette ehil hale geliyorlar. Bütün devlet memurlarına böyle bir bakış açısı haksızlık olur diye düşünüyorum. Devletimizde, gerektiği şekilde hizmetini sürdüren birçok çalışanımız, birçok memurumuz vardır ve hem yurt dışında hem yurt içinde devleti temsil noktasında, ben, bu ülkenin hiçbir sıkıntı çekeceğine inanmıyorum. Bu ülkenin kaynakları, bu ülkenin insan kaynakları çok zengindir. Bugüne kadar, bu insan kaynaklarının rasyonel olarak değerlendirilmemesi gibi bir sıkıntı vardı; doğrudur. Demin, değerli bir konuşmacı, kimi doktorların emekli olmasından rahatsız olacağından bahsediyor. Ben de şunu biliyorum: Çorum SSK Hastanesinde, artık, kendisi tedaviye muhtaç hale gelmiş, hâlâ, orada, kadroda olan arkadaşlarımız var. Şimdi, biz, ille, insanları buraya kadar götürmek durumunda değiliz ki. Hizmetin ehli meslek sahipleri, pekala, çıkıp, özel sektörde de o hizmetlerini yerine getirebilirler. Biz, insanları emekli ederken doktorluğunu da elinden almıyoruz ki.

O nedenle, bir defa, burada olayları tartışırken, maalesef, siyah-beyaz mantığı içerisinde tartışıyoruz. Üzülerek hep bunu görüyoruz. Doğrudur; egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. İktidarıyla muhalefetiyle, millet, bize bu görevi vermiştir; ama, hepimiz birilerini hazmetmeyi alışkanlık haline getireceğiz.

Bakın, şimdi, bir hafta önce Çorum'da seçim yaşadık. Bütün olumsuzluklara rağmen, bir Allah'ın kulu çıksın, desin ki, Çorum'da şu kullanıldı, bu kullanıldı... Çorum'da çok temiz, demokratik bir seçim yapıldı ve oylarını en büyük oranda artıran tek parti de AK Parti oldu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Herkes savaşı kullandı, başka şeyi kullandı!.. Şunu gördük biz Çorum meydanlarında... Bu siyaseti temize çekerek, tayinini millet tarafından tarihin tozlu sayfalarına çıkaran kimi siyasî partilerin genel başkanları Çorum'da bir hafta kaldılar, on gün kaldılar, kapı kapı gezdiler ve birçok imkânı seferber ettiler, her şeyi kullandılar; ama, oylarını artıramadılar, geri düştüler. Cumhuriyet Halk Partisi, muhalefette, oylarını ancak muhafaza etmiştir.

Şunun altını çizmek istiyorum...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yüzde 9 artırdı...

KEMAL SAĞ (Adana) - El insaf!..

AGAH KAFKAS (Devamla) - Kaç?..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yüzde 9 artırdı.

AGAH KAFKAS (Devamla) - İşte, Sayın Başkan, sayın vekilimiz tam orada, Çorum Vekili... Cumhuriyet Halk Partisi son seçimlerde oylarını hiç artıramamıştır; sadece, 0,4 artırmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Arkadaşlar anlamıyorlar; partilerinin oylarını bile takip etmiyorlar...

AGAH KAFKAS (Devamla) - Bir dakika... Bir dakika...

Yahu, şu söz atmaktan vazgeçin. Bakın, ben konuşurken de laf atıyorsunuz; bırakın, şunu.

Bakın, Çorum genelinde Cumhuriyet Halk Partisinin oyları, il genelinde, 4 Kasım seçimlerinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HARUN AKIN (Zonguldak) - Yüzde 24'ten yüzde 30'a çıkmıştır.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kafkas.

AGAH KAFKAS (Devamla) - Şimdi, 4 Kasım seçimlerinde, genel seçimlerde, Çorum'da Cumhuriyet Halk Partisinin oyu yüzde 22,5'ti; bu, Çorum Merkezinde de 22,5 olduğu anlamına gelmiyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Anladık, çok başarılısınız; esasa gel...

AGAH KAFKAS (Devamla) - Çorum İl Merkezinde olmuştur bu seçim ve Çorum Belediye Meclisi; yani, belediye sınırları içerisinde, Merkez İlçede, Cumhuriyet Halk Partisinin oyları yüzde 30,63'tü...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yani, 22'den oraya mı çıktı?

AGAH KAFKAS (Devamla) - Yok, yok; 24 Kasımda.

BAŞKAN - Sayın Kafkas... Sayın Kafkas, dilerim, konuyla bağlantısını kuruyorsunuzdur...

AGAH KAFKAS (Devamla) - Evet.

BAŞKAN - Çünkü, yeni bir tartışma konusu açmak istemiyorsunuzdur tabiî.

AGAH KAFKAS (Devamla) - Yok, yok, açmıyorum. Sadece teknik bilgi veriyorum; açmıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Çarpıtıyorsunuz.

AGAH KAFKAS (Devamla) - Efendim, rakamları veriyorum; niye tartışalım.

Şimdi, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin oyları 4 Kasım...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Çarpıtıyorsunuz... Bakınız...

AGAH KAFKAS (Devamla) - Müsaade ederseniz...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Çarpıtıyorsunuz!..

AGAH KAFKAS (Devamla) - Ben konuştuktan sonra cevap ver.

Çarpıtırsam, bakın, bu söylediğim rakamlardan 1 puan aşağı olsun, milletvekilliğini bırakırım burada. Ne konuşuyorsunuz?!.. Rakamların neyini çarpıtıyoruz?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin, Çorum Merkez İlçesinde aldığı oy, 30,63'tü; bu seçimlerde aldığı oy 31,2'dir; yani, 0,4 artırmıştır oylarını; 1 puan bile değil. Ayrıca, AK Partinin, Çorum Merkez İlçesinde 4 Kasım seçimlerinde aldığı oy 46,54'tü. (CHP sıralarından "3 Kasım seçimleri" sesleri) 46,54'tü...

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Gündeme gel, gündeme!..

AGAH KAFKAS (Devamla) - Bizim, son seçimlerde aldığımız oy, 50,75'tir; yani, artış oranı da 4,2'dir. Cumhuriyet Halk Partisi yarım puan artıramamıştır, AK Parti 4 küsur oy artırmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Sayın milletvekili, bunun Emekli Sandığıyla ne ilgisi var; konu nereye gitti!..

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, ne ilgisi var!

AGAH KAFKAS (Devamla) - Ve 31 üyeli belediye meclisinde, Cumhuriyet Halk Partisi 9 üye kazanırken, AK Parti 22 üye kazanmıştır. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

HARUN AKIN (Zonguldak) - Emekliye gel, emekliye!..

AGAH KAFKAS (Devamla) - Şu anda, Parlamentodaki fotoğraf, AK Parti lehine gelişerek devam etmektedir. Bu, milletin bize verdiği bir görevdir.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Bakın, sizi dinliyor emekliler...

AGAH KAFKAS (Devamla) - Bakın, bunu hazmetmek zorundayız. Bunu hazmetmek için soda içmek gerekmiyor. Bunu hazmetmek için, demokratik kodlarımızı kafamızda sağlıklı bir yere oturtmamız gerekiyor diyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kafkas.

YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Sayın Başkan, genel görüşme mi var!..

BAŞKAN - Bir saniye...

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, niye tepki göstermiyorsunuz; Emekli Sandığı Kanununu görüşmüyor muyuz?!

BAŞKAN - Sayın Araslı, bir şey mi söylüyorsunuz?

OYA ARASLI (Ankara) - Emekli Sandığı Yasasını görüşmüyor muyuz?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şahısları...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir saniye...

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir saniye...

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Grup Başkanvekiliniz söz talebinde bulunuyor; oturur musunuz yerinize!..

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum müsaade ederseniz.

BAŞKAN - Ne diye Sayın Koç?

HALUK KOÇ (Samsun) - Usule göre...  Yani, bir açıklama yapma ihtiyacım var; çok kısa sürecek.

BAŞKAN - Peki; buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Neyi açıklıyorsunuz?!.

HALUK KOÇ (Devamla) - Daha hiçbir şey söylemedim sayın vekilim, daha hiçbir şey söylemedim; müsaade ederseniz, iki kelime söyleyeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Kocaeli Milletvekili Sevgili Nihat arkadaşımın sözlerini ilgiyle dinledim; Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin bir kısmını hayretle, bir kısmını hayranlıkla izlediğini söyledi.

Ben, Sayın Kafkas'ın üstün matematik dehasına güvenerek, bir kafkas formülüyle sunduğu seçim sonuçlarını, bizim açımızdan da tekzibini ifade etti Sayın Hacaloğlu...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz de burada ifade edin efendim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Burada, hayretle izlenen bir konuşma yaptılar.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Burada ifade eder misiniz...

HALUK KOÇ (Devamla) - Görüşülmekte olan Emeklilik Yasasıyla ilgilisi bakımından da, kurduğu ilişki bakımından da kendisini kutluyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Rakamı söyler misiniz; tutanaklara geçsin.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın milletvekilleri, şahsı adına ikinci söz, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce'nin.

Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

3 Kasım seçimlerinin hemen sonrasındaydı, yemin ettikten sonra, Yalova'da gezerken, "Parlamento yenilendi, geçmiş partiler cezalandırıldı; hadi bakalım, size büyük iş düşüyor" diye, hem Adalet ve Kalkınma Partisine hem Cumhuriyet Halk Partisine, halkımızın yoğun bir teveccühü vardı, ilgisi vardı. Takdir edersiniz ki, bu azalıyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sizinki bitti, bizimki devam ediyor...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, bu, çok ucuz bir sataşma yöntemi. Bence, halkın ilgisi, Parlamentoya azalıyor. Bizim de hatalarımız vardır; tabiî ki, iktidar olarak sizin yıpranma payınız daha fazla olacaktır; ama, bırakın, lütfen, böyle ucuz sataşmaları.

Şunu söylemek istiyorum: Bu ülkede çok ciddî problemler var. Bu ülkede devleti soyan holding patronlarına kelepçe takılmazken, baklava çalan çocuklar onaltı yıl hapis yatıyor! Bu ülkede her ulaştırma bakanının köyünde bir havaalanı var. Bu ülkede doğan her çocuk, 3 000 dolar borçla doğuyor. Bu ülkede kendi profesörüne lirayla ücret ödeyip, öğrencisinden dolarla para alan üniversiteler var. Bu ülkede elli kelime konuşan papağanlar bile "çek yok, senet yok" diyor.

Bu Parlamentoyu çok ciddî çalıştırmalıyız. Eğer, bu yasa ilk kez görüşülürken, sadece ve sadece, Sayın Oya Araslı'yı dinleseydik, bugün, bu Parlamentoyu böyle meşgul etmezdik, burada başka işleri tartışıyor olurduk. Boşuna uğraşıyoruz. O zaman dinlenseydi, doğru işler yapsaydık, doğru işleri gündeme getirseydik, veto yemeseydi, biz de, bugün, ülkenin başka bir sorununu çözseydik. Ben bunlara parmak basmak istiyorum; yoksa, kör bir muhalefet anlayışla, sığ bir muhalefet anlayışla "ne yaparlarsa yapsınlar, ben eleştireyim" mantığında değilim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir konunun -ısrarla gündeme geldiği için- altını çizmek istiyorum ve Sayın Faruk Çelik'e, değerli hemşerime teşekkür etmek istiyorum. Bizim değerli bir milletvekilimiz, Sayın Cumhurbaşkanının "Cumhurbaşkanlığı makamını yücelttiği" şeklindeki sözüne karşılık Sayın Çelik dediler ki:"Atatürk ve İsmet Paşayı yok mu sayıyorsun?!" Kendisinin, Atatürk'e ve İsmet Paşaya olan bu yoğun sevgisine teşekkür etmek geldi içimden. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben teşekkür ettim; ama, aynı Faruk Çelik arkadaşım, bundan bir ay önce dedi ki: "Cumhuriyet Halk Partisi deyince benim aklıma jandarma geliyor." (AK Parti sıralarından "doğru, doğru" sesleri) Öyle mi dedi; peki. O zaman, ben, size, o Cumhuriyet Halk Partisinden örnekler vereceğim: 1924 bütçesi 10 liraysa, Osmanlıdan kalan borç 70 lira.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Eski tarih...

MUHARREM İNCE (Devamla) - 1924 bütçesinin 7 katı borç devralmışız. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı elinizde; yalan söylüyorsam, yanlış söylüyorsam gider bakarsınız. Tüm dünyada, 1929-1939 yılları arasındaki sanayi üretimi yüzde 19 artmıştır. Türkiye'de sanayi üretimi artışı yüzde 96'dır. O dönemde, beğenmediğiniz dönemde, İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Almanya ve Avusturya'da Hitler'in zulmünden, baskısından kaçan 142 bilim adamı, o beğenmediğiniz tek parti dönemindeki Türkiye'ye gelmişlerdir, Amerika'ya bile gitmemişlerdir. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Millî Şef Dönemini söylüyor.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yine, sizin o beğenmediğiniz dönemde, Osmanlıdan kalan o borçlar ödendiği gibi, sağ iktidara 60 ton altın devredilmiştir. Ne zaman, soygun, talan, hayali ihracat, vurgun, hep elli yıllık sağ iktidarlar döneminde olmuştur. Ülke, borç batağına, sağ iktidarlar döneminde düşmüştür.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Doğru söylüyorsun; bizimle ilgisi yok.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bunların altını çizelim Sayın Çelik.

Bir konunun daha altını çizmek istiyorum: Bir çelişki görüyorum; 65 yaşa katlanamıyorsunuz, 61'e düşürüyorsunuz. 25'i de kabul etmiyorsunuz. Ne gençleri seviyorsunuz ne ihtiyarları. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Özünüzle sözünüz bir olsun!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Milletvekili yaşını 25'e düşürmüyorsunuz; 65 yaşı 61'e çekiyorsunuz. Maazallah, ben, korkarım ki, bir yaş ortalaması hesaplayacaksınız, diyelim ki 43, artı 5 eksi 5; 43'ün 5 fazlası 5 aşağısı... Neredeyse, kendinizi tanımlayacaksınız.(AK Parti sıralarından "Siz, siz" sesleri, gürültüler)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, bu konuda...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz oy vermediniz; gençleri aldattınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Biz, gençleri aldatmayız. "Gençleri aldattınız" dediğiniz kişi 38 yaşında milletvekili olmuş. Bu parti, gençleri aldatsaydı, herhalde 38 yaşında milletvekili yapmazdı. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben bir konunun da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnce, buyurun; sözlerinizi tamamlar mısınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben, bir konunun altını çizmek istiyorum: Hani, bizim Genel Başkanımızın "Anadolu solu" söylemiyle gündeme gelen, Şeyh Edebali'nin Osman Beye bir öğüdü vardı: "Ey oğul, beysin; insanı yaşat ki, devlet yaşasın" diye devam eden bir öğüttü. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri ve alkışlar)

Şunu anlayamıyorum; neden Osmanlıdan söz edince... Sadece sizin mi dedeleriniz, sadece sizin mi atalarınız?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakınız, diyelim ki, birisi imam-hatipten söz etti; hemen, ne söylerse söylesin reddediyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler) Hatta, bakın, bir arkadaşımız "imam-hatipliler cüzamlı değildir" dedi. Biz, cüzamlı mı dedik?! Ben, o okulda üç sene öğretmenlik yaptım; ben, öyle bir şey demedim. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ama, siz de, imam-hatipliyi Harvardlı yerine koymayın; sizin yanlışınız burada. (AK Parti sıralarından gürültüler) Biz, cüzamlı yerine koymuyoruz; ama, siz Harvardlı yerine koyuyorsunuz; yanlışlığınız burada. (AK Parti sıralarından gürültüler) Bu ülkenin çocukları onlar, niye biz onları cüzamlı yerine koyalım; böyle bir şey olur mu?! Onlar, bu ülkenin insanları. Ben, orada, üç sene öğretmenlik yaptım. Sayın Grup Başkanvekili benim memleketimde, aynı okulda öğretmenlik yaptı. Bu mantığı düzeltelim diyorum.

Bir de, bu akşamki... Önce, siz söz attınız; Sayın Ecevit'i bizim genel başkanımız yaptınız. Doğrudur, biz, bundan yüksünmüyoruz, o da bizim partimizde genel başkanlık yapmıştır, sonra yolları ayrılmıştır; ama, siz, bu akşam, neden, Hocayı ısrarla reddi miras yaptınız, doğrusu çok şaşırdım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Kanunun tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanunun açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı

:

304

Kabul

:

247

Ret

:

          57

Böylece, Kanun kabul edilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum. (1)

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Nisan 2003 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum hepinize.

 

Kapanma Saati : 22.38

 

 

 

 

 

 

                                       

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.