BIM 2 4 2003-04-24T07:46:00Z 2003-04-24T07:46:00Z 42 25532 145533 TBMM 1212 291 178724 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 11       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

60 ıncı Birleşim

2 . 4 . 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, kalkınmada öncelikli illere ve çiftçi borçlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

2. - Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın, Suriye'nin El Zeytun Barajından su bırakılması sonucunda Hatay'da meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

3. - Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Sağlık Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 74 milletvekilinin, 58 inci hükümet döneminde Millî Eğitim Bakanlığındaki atamalar ve kadrolaşma iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/55)

2. - Kocaeli Milletvekili Salih Gün ve 23 milletvekilinin, SEKA'nın mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/56)

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın, (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/35)

2. - Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/235)

IV.- SEÇİM

A) Komİsyonda AçIk Bulunan Üyelİğe Seçİm

1. - (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı: 106)

3. - Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 105)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, Tekirdağ'da koruma altındaki tarihi evlere ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/278)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, hükümetin, yazılı ve sözlü soru önergelerini yeterince yanıtlamadığına,

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, İnönü Zaferlerinin 82 nci yıldönümü nedeniyle, Ulusal Kurtuluş Savaşında verilen mücadeleye ve Anadolu topraklarında yüzyıllardır varlığını sürdüren Türk Ulusunun bağımsızlık tutkusunun bundan böyle de onurla sürdürüleceğine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar;

Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın, Türk Demir Çelik Sanayiinin yapısal sorunları ve KARDEMİR AŞ'ye ilişkin gündemdışı konuşmasına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun cevap verdi.

4827 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair,

4828 sayılı İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında,

Kanunların bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 34 milletvekilinin, son ekonomik krizlerin nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak istikrarlı ve sürdürülebilir ekonomi politikalarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/54) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın (6/181),

Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin (6/280),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanının, Yunan Parlamentosu Dışilişkiler ve Millî Savunma Daimî Komitesi Başkanının davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Genel Kurulun 1 Nisan 2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde, Sözlü Sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 29 uncu sırasında yer alan 106 sıra sayılı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 213 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin bu kısmın 2 nci sırasına, 28 inci sırasında yer alan 105 sıra sayılı, Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü sırasına, 14 üncü sırasında yer alan 74 sıra sayılı, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının ise 4 üncü sırasına alınmasına ve aynı birleşimde gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 2 Nisan 2003 tarihli Birleşimde ise sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin AK Parti Grubunun önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının :

1 inci sırasında bulunan, İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı: 73) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;

2 nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/101) (S. Sayısı: 106) birinci görüşmesi tamamlandı; ikinci görüşmesine en az 48 saat geçtikten sonra başlanabileceği açıklandı.

Teklifin 3 üncü maddesinin görüşmeleri sırasında, Mersin Milletvekili Ali Er, Antalya Milletvekili Atilla Emek'in şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 2 Nisan 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 01.02'de son verildi.

Yılmaz Ateş

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Enver Yılmaz

Ahmet Küçük

 

Ordu

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                II. - GELEN KÂĞITLAR                                         No. : 82

2 . 4 . 2003 ÇARŞAMBA

Rapor

1. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/544) (S. Sayısı : 107) (Dağıtma tarihi : 2.4.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, nişasta bazlı şeker üretim kotalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/343) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)

2. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın pancar kotalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/344) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)

3. - Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, Enez Balıkçı Barınağının düzenlenmesi çalışmalarına ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/345) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)

4. - Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, TEKEL'in Samsun'daki tütün alımlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/346) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, doğalgaz çevrimli elektrik santrallerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/353) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)

2. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya İlindeki belediyelere aktarılan kaynaklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/354) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)

3. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Kumluca Devlet Hastanesi inşaatı ile Mavikent Beldesinin sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/355) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)

4. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, isteğe bağlı sigorta ve BAĞ-KUR primlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/356) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)

5. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya'daki enerji nakil hatları ve elektrik trafosu sorunlarına ve gölet projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/357) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)

6. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, toplu konut politikasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/358) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)

7. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya'da afete uğrayan bazı beldelerin sorunlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/359) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 74 milletvekilinin, 58 inci Hükümet döneminde Millî Eğitim Bakanlığındaki atamalar ve kadrolaşma iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/55) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2003)

2. - Kocaeli Milletvekili Salih Gün ve  23 milletvekilinin, SEKA'nın mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/56) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2003)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati :15.00

2 Nisan 2003 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, kalkınmada öncelikli iller ve çiftçi borçlarıyla ilgili söz isteyen, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt'e aittir.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, kalkınmada öncelikli illere ve çiftçi borçlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, bizi izleyen çok değerli halkımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve konuşmama, İngiltere-Türkiye arasında bu akşam oynanacak olan maçta Millî Takımımıza başarılar dileyerek başlıyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlar, kalkınmada öncelikli illerin sayısı 50; ancak, 31.12.2002 tarihinde, indirimden yararlanan bu illerin süresi bitti. Hükümetin, bir kanun tasarısıyla bunu uzatması gerekiyor. Ben de, o zaman bir kanun teklifi vermiştim; ancak, reddedildi. Umuyorum, hükümet, en kısa zamanda bunu getirir. Hakikaten, özellikle Doğu Anadoluda, Güneydoğu Anadoluda işadamları şu anda yatırımları durdurmuş durumdadır. Zaten, Irak Savaşından etkilenen bir ekonomi var; bu da, Doğu Anadoluya ve Güneydoğu Anadoluya daha çok etki yapmaktadır.

Değerli arkadaşlar, aslında, doğu ve güneydoğu hep ihmal edildi diyoruz. Niçin ihmal edildi biliyor musunuz -hükümetlerin, gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin kabahati var- doğuyu ve güneydoğuyu hep sürgün yeri olarak gördüler; başarısız, beceriksiz, kavgacı, topluma yarar sağlamayan insanları sürgün ettiler; oraya giden insanlar da küskün gittiği için, maalesef, Doğu ve Güneydoğu Anadolu kalkınmadı. Ben, hükümetten istirham ediyorum; kalkınmamış olan doğu ve güneydoğuya, aklı başında, yetenekli, becerikli, işinde başarı sağlamış yöneticileri göndersinler; bu, çok önemlidir. Aksi takdirde, biliyorsunuz, köyler boşaldı, insanlarımız göç etti, gecekondularda yaşamaya mahkûm edildi ve orada savaşa devam ediyorlar.

Değerli arkadaşlar, ikinci olarak, çiftçilerin sorununa değinmek istiyorum. Biz, devamlı konuştuk; Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım, çiftçilerin doğrudan gelir desteği veya borç faizlerinin silinmesiyle ilgili yüze yakın soru önergesi ve kanun teklifi verdi. Ne yazık ki, iktidar partisi ve hükümet, bu işle ilgili hiçbir adım atmadı; üzülüyorum... Niçin üzülüyorum; çünkü, Türkiye'de 22 000 000'a yakın çiftçi var, bu insanlara seçim meydanlarında söz verdiniz, hepimiz söz verdik; ama, hiçbir şey yapılmadı. Şu anda, çiftçilerin en kritik dönemi, bahar ayı, gübreleme dönemi; eğer, doğrudan gelir desteği parası şimdi ödenmeyecekse ne zaman ödenecek?! Benim, hükümetten ve yetkililerden istirhamım, rica ediyorum; bu ülke bizim, bu insanlar bizim, bu insanlara, şu anda, yirmi gün içerisinde, gübrelemelerini yapmaları ve tarlalarından verimini almaları için, doğrudan gelir desteği paraları, hemen, derhal ödensin; bunu istirham ediyorum.  "Bayrama yetişmeyen kınayı ne yapayım" diye bir laf var; yani, yirmi gün sonra, ödesek de hiçbir şeye yaramayacak.

Değerli arkadaşlar, onun dışında, bölgemde, Ardahan'da, hem çiftçilerde hem esnafta büyük sıkıntı var. Sekiz ay kar altında kalan ve ekonomisi duran bir bölgede, iki tane, sınır ticareti yapılacak kapımız var; ne yazık ki, bu kapılardan sınır ticareti yapılmıyor. Posof Kapısından mazot ticareti yapılıyordu, kapatıldı ve şu anda, Ardahan esnafının, küçük esnaf ve sanatkârın, herkesin Bağ-Kur, SSK ve vergi borçları var, bankalara faiz borçları var. Bu borçların tutarı 32 trilyon civarında; yani, bu vatandaş, bu 32 trilyon lirayı nasıl ödeyecek?! Bu anlamda, hükümetten rica ediyorum; bu çiftçi borçlarının faizleri silinsin, doğrudan gelir desteği paraları da ödensin.

Değerli arkadaşlar, sadece, Bakanlar Kuruluna mektup gitmiyor, bize de geliyor. Bana, Konya'dan, Kayseri'den, Kırşehir'den, Babaeski'den gelen mektuplar var. Size, Kırşehir Kaman'da, çiftçi borcundan ötürü, kooperatife olan borcundan ötürü intihar edip, geriye mektup bırakan bir insanın mektubunu okuyacağım. Adı Üçler Yücel; intihar etmiş, bir mektup bırakıyor.

Sayın Başkan, 1 dakika daha zaman rica edeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -  Mektubu okuyorum: "Bu benim vasiyetim; benim cesedimi babamın evine götürün ve bir gece, doya doya orada yatayım. Arkamdan hiç ağlamayın; çünkü, borcumu ödeyecek takatım kalmadı. Küskün de değilim. Kardeşim Mehmet, arabayı sat, traktörü sat, benim borçlarımı öde; ben gidiyorum. Pınar'ın ve Ahmet'in gözlerinden öpüyorum. Gece, benim son gecem. Bir gün önce babamı rüyamda gördüm, çok perişan haldeydi. Hoşçakalın" diyor ve kooperatife 8 milyar borcu olduğu için -bu mektubu bırakıyor- bu insan intihar etmiş, 8 milyar borcundan ötürü bu insan intihar etmiş. Bu, hepimiz için yüzkarası bir durumdur, bütün milletvekilleri için, bütün yöneticiler için. Niye; biz buraya yönetmeye geldik, insanların sorununu çözmeye geldik, bir de seçim meydanlarında söz verdik.

İkinci mektubu okuyorum. Halil Ürün arkadaşımız burada mı acaba?.. Konya Ereğli'den geliyor, ismini de söyleyeceğim; Konya Ereğli'den Rafet Kılıç gönderiyor, bana hitaben yazıyor: "Sayın milletvekilim, tarih 1 Kasım 2002, cuma namazından çıktık, Eski Konya Belediye Başkanı, şimdi AK Parti Konya Milletvekili Halil Ürün Beyefendi, Ereğli Ulucamiin avlusunda, 5 000-6 000 kişinin arasında, huzurumuzda şu konuşmayı yaptı: 'Değerli hemşerilerim ve çok saygıdeğer Ereğlililer, Allah izin verirse, seçime üç gün kaldı, 4 Kasım sabahı sizlerin oylarıyla milletvekili olacağım. Size şu mübarek günün yüzü hürmetine namusum üzerine söz veriyorum; ilk yapacağımız iş, çiftçilerin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri borçlarını sileceğiz, zaten faize karşıyız'dedi". Şimdi, Halil Beyefendiden rica ediyorum -şu anda da Genel Başkan Yardımcısı tahmin ediyorum- ne olur, Allah aşkına, bu insanları öldürmek, bu insanlara üretim yaptırmamak için mi geldik biz buraya?! Bu mektupların fotokopisini yaptırıp, AK Partili arkadaşlarıma da vereceğim.

Değerli arkadaşlar, milletvekili dediğin zaman, adam çözüm arıyor. Yani "sen söz vermişsin, öbürü söz vermiş" değil; söz verdiğimizi yapmadığımız zaman yalancı çıkıyoruz. Zaten, insanlar güven duymuyor milletvekillerine, siyasetçilere; yani, yalancı olmayalım, sizden rica ediyorum ve çok istirham ediyorum.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim: Zeki Ergezen, Salih Kapusuz, Eyyüp Sanay, Abdüllatif Şener, Bülent Arınç arkadaşlarımız, 12.6.2000 tarihinde, çiftçi borçlarının silinmesi için kanun teklifi vermişler. İşte burada; kanun teklifi vermişler. Siz, muhalefetteyken çiftçinin yanındaydınız da, şimdi niye yanında olmuyorsunuz?! (Alkışlar)

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Yanındayız, yanındayız...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bir şey daha söyleyeyim: Babaeski'den de mektup var; çiftçi icralık...

BAŞKAN - Sayın Öğüt, sözlerinizi tamamlar mısınız...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bakın arkadaşlar, köylümüz zaten perişan, Irak Savaşı zaten ekonomiyi etkiliyor; ben, çiftçilerin, doğrudan gelir desteği parasının hemen ödenmesini istirham ediyorum, yoksa geç kalırız, gübreleme yapamazlar.

FEYZİ BERDİBEK (Bingöl) - Vergi barışını getirdiğimiz zaman niye karşı çıkıyordunuz?!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, şimdi, ben başka bir şey diyorum sayın milletvekilim...

BAŞKAN - Sayın Öğüt, siz, lütfen sözlerinizi tamamlayın.

ENSAR ÖĞÜT ( Devamla) - Sizden istirham ediyorum; doğrudan gelir desteği parası yirmi gün içerisinde ödensin, çiftçinin işine yarasın, gübrelemesini yapsın. Çiftçilerin borç faizleri silinsin; hükümet söz verdi, hepimiz söz verdik, bunu da istirham ediyorum. Üçüncü olarak, Doğu ve Güneydoğu Anadoluya, yetenekli, bilgili, becerikli insanları gönderelim. Bu memleket bizim. Yoksa, doğu ile batı arasındaki, bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkını ve uçurumu düzeltemeyiz.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum Başkanım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Gündemdışı konuşmaya hükümet cevap verecek mi?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmaya, hükümet adına Sağlık Bakanımız cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce konuşma yapan çok değerli milletvekilimiz, yılların yükünü, yılların ülkeye getirdiği iç ve dışborç yükünü, sanki AK Parti bu ülkeye getirmiş hediye etmiş gibi konuştu.

Şu gerçeği görmeliyiz: Birkaç gün önce bu Yüce Meclis bir bütçe kabul etti. Hepimiz biliyoruz ki, bu bütçe, ülkenin borçlarını ödemeye odaklanmış bir bütçeydi ve bu bütçeyi oluşturmuş hükümet, ne 58 inci cumhuriyet hükümetidir ne de 59 uncu cumhuriyet hükümetidir. Elbette, hükümetimiz, vermiş olduğu bütün sözlerin arkasındadır; ama, yumak haline gelmiş bir ipliği çözmek için bile, biraz zaman gerekir, biraz da sabır gerekir.

AHMET ERSİN (İzmir) - Beş ay az mı?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Üç ay az mı... (CHP sıralarından "beş ay" sesleri)

Veya beş ay az mı; elbette az, elbette az. Beş yılların, on yılların, yirmi yılların ortaya koyduğu sorunları çözmek için, üç ay az, beş ay az ve aziz milletimiz, bu noktada da, hükümetlerimizin arkasında olduğunu geçtiğimiz günlerde büyük bir kararlılıkla göstermiştir.

Biz, duygu sömürüsü yaparak meselelerin çözülebileceğine inanmıyoruz. Elbette, bir vatandaşımız intihar etmişse, bu, hiç istenmeyen bir şeydir. İnsanlar, şu veya bu sebeplerle, bu ülkede veya başka ülkelerde intihar edebilirler, etmişlerdir. Bunun altındaki gerçek sebepleri araştırmadan, bunu bir duygu sömürüsü halinde yüce milletin önüne, bu Meclise getirmeyi hiç şık bulmuyorum.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Kooperatife olan borcundan dolayı intihar etmiş.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şimdi, onun neye bağlı olduğunu siz bilemezsiniz. Bu, psikiyatrik bir sorunla da ilgili olabilir ve buna uzmanlar karar verir; yani, siz, bu kişinin soruşturmasını yapan ekibin başında mıydınız da buna karar verdiniz ve Yüce Meclise, yüce millete, bunu, bu şekilde arz ediyorsunuz?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Eşiyle konuştum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir saniye.

Sayın Öğüt, siz düşüncelerinizi açıkladınız; şimdi de Sayın Bakan cevap veriyor. Lütfen, müdahale etmeyin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Türkiye'de çok sayıda çiftçimiz var ve bunlar sıkıntı içerisindeler, esnafımız sıkıntı içerisinde, ücretlilerimiz sıkıntı içerisinde. Bir yerden başlamanız gerekiyor, bir yerden başlamanız ve devam etmeniz gerekiyor. Bu ülkede, en büyük sıkıntıyı çeken, işçi emeklilerimizden, Bağ-Kur emeklilerimizden başladığımız zaman, bize karşı çıkıldı.

AHMET ERSİN (İzmir) - Ne yaptınız da karşı çıktık?!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bize "bu parayı nereden vereceksiniz" diye soruldu. Ülkenin birikmiş problemlerini üç ay veya beş ay içerisinde tamamen çözüme ulaştıramayacağımızı, hiç kimsenin buna muktedir olamayacağını, bu aziz  millet son derece iyi bir biçimde bilmektedir ve aziz milletimiz şunu da bilmektedir: AK Parti hükümetleri, sonuna kadar, milletinin, çiftçisinin, esnafının, dargelirlisinin, işçisinin arkasında olacaktır.

AHMET ERSİN (İzmir) - Hiç öyle görünmüyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - 58 inci cumhuriyet hükümetimiz ve bugün de 59 uncu cumhuriyet hükümetimiz, ülkenin bütün kaynaklarını, bugüne kadar çarçur edilmiş, heba edilmiş bütün kaynaklarını milletinin emrine vermek hususunda kararlıdır ve bu kararlılık, önümüzdeki aylar içerisinde, önümüzdeki yıllar içerisinde yaptığımız icraatlarla da kendisini ortaya koyacaktır.

Özellikle şunun altını çizmek isterim, şunu vurgulamak isterim: Buraya çıkan sayın milletvekilleri "beş ay içinde bu işi niye çözemediniz" diyen sayın milletvekilleri, çözümleriyle birlikte bunu konuşmalıdırlar. Duygu sömürüsüyle bu iş halledilemez; duygu sömürüsüyle bunun halledilemeyeceğini, bu millet çok iyi bilmektedir.

AHMET ERSİN (İzmir) - Bir başlangıç yapın.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Biz, bir başlangıç yaptık. Bu başlangıcı, en çok ihtiyacı olduğuna inandığımız, dargelirli emeklilerimize verdiğimiz ücretlerle yaptık ve geçmişte, bu rakamlar için de olmadık şeyler söylendi; aziz millet, bunu son derece iyi bilmektedir.

Ben, şunu söylemek istiyorum : Bu yüce çatı altında, duygu sömürüsü yapmayı bırakmanın zamanı çoktan gelip geçmiştir. Bir konuyu tenkit edenler, meselenin, hangi kaynaklarla, ne zaman ve ne şekilde, mevcut bütçe içerisinde ne şekilde çözüleceğini de ortaya koymak zorundadırlar.

İlk defa, bu yıl, bütçeye bir disiplin getirilmiştir. Bu disiplin, geçmişten bugüne kadar bir kartopu gibi büyüyen ve ülke ekonomisinin üzerinde, bir anlamda, geleceğimizi, çocuklarımızı ipotek altına sokan bu büyük borç yükünün ortadan kaldırılmasına yöneliktir.

Dolayısıyla, bütçeyi ve bütçeyle birlikte yapılacakları bu anlamda değerlendirmek ve bu anlamda ortaya koymak gerekir.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, Hatay'daki sel felaketiyle ilgili söz isteyen, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan'a aittir.

Biz de, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, selden zarar gören Hataylılara geçmiş olsun diyoruz, bütün Hatay halkına da geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Buyurun Sayın Eraslan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın, Suriye'nin El Zeytun Barajından su bırakılması sonucunda Hatay'da meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Teşekkür ediyoruz efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 Şubat 2003 tarihinde, Suriye'ye ait El Zeytun Barajından su bırakılması sonucunda, Hatay İlimizde meydana gelen sel felaketi nedeniyle söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aynı zamanda, Millî Takımımıza, İngiltere karşısında başarılar temenni ediyorum. (Alkışlar)

Değerli dostlar, Asi Nehri, gerçekten, Hatay halkımıza, özellikle Hatay çiftçimize, bugüne kadar çok sıkıntılar verdi, çok sıkıntılar yaşattı. Tabiî, bunun sebepleri var. Amacımız, bu sebeplerin tespiti ve bu mağduriyetin, bu noktada bertaraf edilmesi, giderilmesidir.

Değerli dostlar, kaynağı Lübnan'da bulunan ve Suriye'yi  baştan başa geçip, Altınözü İlçesi Eşrefli Köyü yakınlarından sınırlarımız içerisine giren Asi Nehri 380 kilometre uzunluktadır, 94 kilometresi sınırlarımızın içerisindedir; yani, Türkiye ile Suriye arasındaki sınırımızın birkısmını oluşturan ve Hatay Samandağ İlçemizde Akdenize dökülen bir nehrimizdir.

Değerli dostlar, tabiî ki, Amik Ovası, Asi Nehri tarafından ikiye bölünen bir ovamızdır. Amik Ovası, yüzde 100'ü tarımsal alana açık, tarım üretimine çok elverişli bir ovamızdır.

Bilindiği gibi, ülkemizin tarım üretim merkezlerinden biri olan Hatay İlimiz ve Amik Ovasında, son sekiz yıldan beri, gerek Suriye Devletine ait El Zeytun Barajından kontrolsüz bir şekilde su bırakılması gerek Amik Ovasını ikiye bölen Asi Nehrinin sınır bölgesinde bulunan yatağının derinliğini kaybetmesi sonucunda, sel felaketleri, maalesef, kronik bir hal almıştır.

Değerli dostlar, geçen yıl, 5 Şubat 2002 tarihinde -tabiî, her yıl defalarca yaşıyoruz bunu biz ve gerçekten, ciddî mağduriyetler söz konusu oluyor- yine, Suriye'ye ait olan El Zeytun Barajının patlaması sonucu, İlimiz merkez ilçesi Antakya ve çevre köyleri, aynı zamanda, Altınözü İlçesine bağlı sınır köyleri, Hacıpaşa Beldesi ve Amik Ovasında kurulu bulunan, Reyhanlı ve Kumlu İlçelerine bağlı ova köylerinde sel felaketi yaşanmıştır.

Meydana gelen bu sel felaketinde, yalnız merkez ilçeye bağlı bir köyde, 164 çiftçinin, 1 000 dekar sebze, 4 000 dekar pamuk ekili alanı zarar görmüştür. Bu zarar, ortalama yüzde 50 civarındadır. Bu afetin o günkü parasal değeri 1 trilyon 800 milyardır. Aynı şekilde, Altınözü İlçesinde ise, 10 köyde, toplam 521 çiftçinin, 10 000 dekar pamuk, 1 600 dekar sebze ve 400 dekar buğday ekili alanı ile 20 adet su motoru ve su kuyusu zarar görmüştür. Buradaki zarar oranı yüzde 45 civarındadır ve o günkü birim fiyatlarla 2 trilyon zarar tespit edilmiştir. Geçen yıl, 2002 yılında, toplam 4 trilyon zarar tespiti yapılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun; sözlerinizi tamamlar mısınız.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Aynı şekilde, bu yıl, 20 Şubat 2003 tarihinde, yine Suriye'deki malum barajdan su bırakılması neticesinde, Asi Nehri kanalıyla, Hatay'da yine bir afet yaşanmıştır. 5 000 dekar ekili, 20 000 dekar ekime hazır arazi su altında kalmıştır. Maalesef, 2001 yılında keşif bedeli 29 trilyon olan havaalanı inşaatımız da, yine, sular altında kalmıştır.

Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen, bölgeye bizimle beraber yapmış olduğu ziyarette açıkça gördü, bölge halkı büyük bir mağduriyet içerisindedir. Bilindiği gibi, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar nedeniyle çiftçimizin, zaten, çoluk çocuğuyla çalışarak hem kendi ailesine hem de ülke ekonomisine katkıda bulunmak isteyen insanlarımızın bu mağduriyetini gidermek, takdir edersiniz ki, bizim aslî vazifelerimizdendir. 28 Şubat gününde, Bayındırlık Bakanımız olaya büyük bir hassasiyet göstermiş, Afet İşleri Genel Müdürlüğünün tüm imkânlarını bölgeye seferber ederek, nispeten de olsa, halkımızın acılarını hafifletmiştir. Huzurlarınızda, Sayın Bakanımıza Hatay halkı adına şükranlarımızı arz ediyorum.

Bundan birkaç gün önce -bir hafta önce- maalesef, 25-26 Mart 2003 tarihlerinde, yine, meydana gelmiş bir sel felaketi var. El Zeytun Barajının sularının tekrar bırakılması bizleri üzüntüye gark etmiştir ve yine, bu sel afetinde toplam 166 köy ve mahalle zarar görmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle son iki yıldır meydana gelen bu çiftçi zararlarının tazmini hususunda, uluslararası hukukun işletilerek, zarara sebebiyet veren Suriye Devletiyle gerekli görüşmelerin yapılması, aynı zamanda, iç kaynaklarla, mağdur olan çiftçilerin zararlarının karşılanması hususunda gereğinin yapılması en büyük temennimizdir.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Gündemdışı konuşmaya, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap verecek.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Hatay Milletvekilimiz Sayın Mehmet Eraslan'ın, Hatay'da meydana gelen afet, sel ve benzeri konularla ilgili olarak o bölgede yaşayan insanlarımızın içinde bulunduğu durumu dile getiren konuşmasına, kısaca, hükümetimiz adına, ben de katkılarda bulunmak istiyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım sektörünün diğer sektörlere nispetle en temel özelliğinden birisi, işte bu tabiat şartlarına açık olmasıdır. Asi Nehri, hâlâ zapt edilememiştir; ismini de, herhalde, geçen zaman diliminde o bölgelere verdiği zarardan almış olsa gerek.  Ancak, bunun bu şekilde isimlendirilmesi ve bölgede, gerek Suriye sınırları içerisindeki barajın zaman zaman sularının hızla boşaltılmasıyla ortaya çıkan gerekse Asi Nehrinin taşmasıyla oluşan zarar, elbette, burada, şu veya bu şekilde izah etsek bile, bölgedeki insanlarımız bakımından çok önemli sonuçlar doğurmaktadır.

Yine, hepimiz biliyoruz ki, tarımsal faaliyetler, belli zaman dilimlerinde yerine getirilen emeğin karşılığında uzun süre beklenilerek hâsılaya dönüşen faaliyetlerdir ve belli dönemler geçtikten sonra da telafi edilmesi zordur; müteakip ekim dönemini beklemek gerekir. Dolayısıyla, diğer sektörlerden ayrılan bu yönüyle, dünyanın bütün ülkelerinde olduğu gibi bizde de, daha çok dikkat, özen gösterilmesi gerekir ve bu tip durumlara karşı koruyucu tedbirler alınması lazımdır.

Geçmişte, iki önemli yasa, tarım faaliyetlerimizde meydana gelen olağanüstülükleri telafi edici olarak kullanılmıştır. Bunlardan bir tanesi, 1948 yılında çıkarılan Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanundur ve bu kanun, kuraklık, soğuktan etkilenme, sel, haşere, yangın ve benzeri afetlerden, mahsulü en az yüzde 40 nispetinde zarara uğrayıp, tohumluğu kalmamış ve kredi kuruluşlarından tohum kredisi alamayacak halde bulunan üreticilere gerekli yardımı yapmak için düzenlenmiştir.

Diğer bir kanun ise, daha yakın bir tarihte, 1977 yılında yürürlüğe giren 2090 sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanundur. Bu kanun da, yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, fırtına, taşkın, sel, don, dolu, kuraklık, haşere ve hastalıklar gibi nedenlerle tarımsal ürünleri, canlı-cansız üretim araçları ve tesisleri değeri itibariyle en az yüzde 40 oranında zarar gören veya yok olan ve bu yüzden çalışma ve üretme imkânları önemli ölçülerde bozulan çiftçiler ile köylünün kurmuş olduğu tarımsal amaçlı kooperatiflere, devletçe gerekli yardımların yapılmasını sağlamak ve yapılacak yardımlara ilişkin usul ve esasları belirlemeye yönelik olarak çıkarılmış, düzenlenmiştir.

Ne yazık ki, ülkemizde, uzun zaman, tarım kesiminde meydana gelen afetlere yönelik olarak çiftçilerimizi himaye eden, koruyan bu iki kanun, 3 Mart 2001 tarihinde alınan bir kararla, Meclisten geçen 4629 sayılı Kanunun Resmî Gazetede yayımlanmasıyla -yani, birincisi 1948 yılında çıkarılan, ikincisi 1977 yılında çıkarılan bu iki kanun- yürürlükten kaldırılmış, bu kanunlarda belirtilen görevleri yerine getirecek fonlar tasfiye edilmiş, böylece, 2001 yılı martından itibaren çiftçilerimize yönelik olarak uygulanan kamu desteği, âdeta budanmış, ortadan kalkmıştır. Geriye, hepimizin bildiği, böyle durumlarda, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan sembolik anlamda yapılan yardımlar kalmaktadır. Elbette, bunun, saygıdeğer arkadaşımızın biraz önce ifade ettiği gibi, Hataylı çiftçilerimizin uğradıkları zararı telafi etmesine de imkân yoktur.

Dolayısıyla, hepimize düşen görevlerden birisi, bu tarım sektörünün, tabiat şartlarının getirdiği belirsizliğe karşı, onların gelirlerindeki kaybı telafi edici, onların hayat seviyesini belli bir noktada tutmaya yönelik düzenlemelerin yapılmasıdır, desteklerin verilmesidir. Bu, mutlaka yerine getirilmesi gereken bir sorumluluktur.

Bu hususta, şu anda, hükümetin de gündeminde olan konu, diğer sektörlerin benzer durumlarda nasıl korunduğuyla alakalı bir düzenlemedir. Bildiğiniz gibi, diğer sektörler de benzer durumlarda bir risk altındadır ve bu sektörler, sigortacılık müessesesiyle, bu zararları telafi etmektedir, riskleri karşılamaktadırlar.

Tarım sektörüyle ilgili bizim gündemimizde olan konu, tarım ürünleri sigorta yasasıdır. Halen, sorumlu kuruluş olarak Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığımızın yürüttüğü, bizim de ilgili kuruluş olarak içinde bulunduğumuz bu yasanın hazırlığı sürmektedir. Tabiî, bu, bugün için zarara uğrayan çiftçilerimiz için bir çözüm değildir; ama, tarımın tabiat şartlarına bağlılıktan ve tarımın afetlere karşı gelecekte de karşılaşabileceği durumlara yönelik olarak alınabilecek tedbirler içerisinde en etkili olanıdır. Bu hususta daha fazla zaman kaybetmeden, bunun bir an önce gelmesi ve kanunlaşması konusunda, hükümetimiz, elinden gelen gayreti gösterecektir.

Biraz önce konuşan ve Sağlık Bakanımızın kısmen cevap verdiği; ancak, tarımla ilgili konulara da değinen Ardahan Milletvekilimiz Sayın Ensar Öğüt'ün, yetişebildiğim kadar, konuşmasının son kısımlarında bahsettiği ve Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın da her söz alışta dile getirdikleri konulara, ben de, kısaca değinmek istiyorum.

Evvela teşekkür ediyorum. Tarım sektörüyle ilgili sorunlar dile getirilmelidir, eleştiri olarak dile getirilmesinden de fayda umuyorum ve böylece, konu, hem güncelliğini sürdürüyor hem de çözüm arayışlarımızı hızlandırıyor. Bununla ilgili olarak, benim sıralayabildiğim kadarıyla, iki nokta üst üste ifade edildi; çiftçi borçları ve doğrudan gelir desteği.

Kısa bir süre önce ifade etmiştim; şu anda, tarım kesimiyle ilgili sorunlar gündemimizi çok yoğun şekilde meşgul etmektedir. Bu konuyu, geçen hafta sonu, Kayseri'de, bir çiftçimiz şöyle ifade etti: "Biz, bu hükümetten, 'içinde bulunduğumuz malî şartlar şudur; dolayısıyla, çiftçi borçları konusunda bir şey yapamıyoruz' demesini veya yakın bir zamana kadar, ne zaman çözeceğini, çözümünün ne olduğunu açıklamasını bekliyoruz. Yoksa, biz de, sorunumuzu, evimizi barkımızı, arabamızı, traktörümüzü satarak çözelim." Verdiğim cevap aynen şu oldu: "Evet, buna, aynen katılıyorum."

Dolayısıyla, muhalefet partisi milletvekillerimize bu konuda söyleyeceğim, dikkatlerine sunacağım söz şudur: AK Parti hükümeti, bu konuyla ilgili bir çözümü çiftçilerimize yakında sunmak durumundadır, gündemindedir; dolayısıyla, kendilerine, konunun en azından gündemde olduğunu çiftçilerimize duyurma fırsatı verdikleri için teşekkür ediyorum.

Doğrudan gelir desteği konusunda, 2002 yılı borcumuzu haziran sonuna kadar ödeyeceğimizi, bütçe görüşmelerinde ayrılan pay itibariyle, ilgili arkadaşlar zaman zaman ifade ettiler; ben de tekrar ediyorum; 2002 yılına ait, birkısım illerimizde yüzde 60, birkısım illerimizde yüzde 50 oranındaki ödemelerimizi en geç haziran sonuna kadar yapacağız. Tabiî bunun, Hazinenin bir bakıma gelir gider durumuyla ilgili olarak daha erken olmaması için bir özel sebep yok; sadece, kaynak teminiyle ilgilidir.

Ben, son söz olarak şunu söylüyorum: Bu içinde bulunduğumuz zaman dilimi içerisindeki bir dönemde, sürekli olarak gündemimizi işgal eden tarımla ilgili konular için çözüm noktaları ve öneriler kamuoyuna duyurulacaktır; bununla ilgili ilk duyurulacak açıklama da şekerpancarı konusunda olacaktır.

Bilgilerinize sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Sağlık Haftası nedeniyle söz isteyen Ordu Milletvekili Sayın İdris Sami Tandoğdu'ya aittir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Sağlık Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

İDRİS SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Haftası nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlar ve Millî Futbol Takımımıza başarılar dilerim.

Değerli arkadaşlarım, hekimlerimizin, yardımcı personelin ve en önemlisi halkımızın içinde bulunduğu olumsuz koşullar, bu Sağlık Haftasında kutlamalar yapma yerine, ağıtlar yakmamızı gerektirmektedir. Hekimlerin ve yardımcı personelin yaşamlarını sürdürebilmesi için, ikinci, hatta üçüncü işte çalışmak zorunda kaldığı ülkemiz, dünya sağlık sıralamasında gelir sıralamasının da altına inerek 108 inci sıradadır. İnsan sağlığını ve mutluluğunu temel almayan siyasî anlayışların, sağlıktaki kötü yönetimlerin bedelini, çocuklarımızın küçük bedenleri ödemektedir. Ülkemizde her yıl 5 yaş altında 1 000 çocuktan 48'i ölmektedir. Ülkemizin ulusal geliri dikkate alındığında, bu rakamın binde 30'larda olması gerekmektedir.

Sağlık Bakanlığının bütçesi 3,5 katrilyondur; yani, bütçenin 2,4'üdür. Sağlık yatırımlarına ayrılan pay ise 266 trilyon 744 milyar liradır. Ancak, bu kadar küçük paya rağmen, her kriz döneminde olduğu gibi, sağlık hizmetleri, şimdi de kurban edilerek, tırpanlanmaktadır. Sağlık Bakanlığının genel bütçe içerisindeki payı, cumhuriyet tarihi boyunca yüzde 5'in altında kalırken, son yıllarda yüzde 2,5'in altına inmiştir. Halbuki, Dünya Sağlık Örgütünün, bizim gibi ülkeler için önerdiği rakam yüzde 10'dur.

Sağlığa ayrılan kısıtlı kaynakların hemen hemen tamamı, tedavi edici hizmetlere ayrılmaktadır. Oysa, çağdaş sağlık örgütlerinde öncelikli alan, koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerinedir.

Bakanlıkça tasarruf tedbirleri olarak sunulan ilaç katkı paylarının memur aylıklarından kesilmesi, reçete kontrolü uygulaması, ilaçta ortalama fiyat uygulamasına geçilmesi, negatif ilaç listesi uygulamasının genişletilmesi gibi konular ve tedbirler, hem hekim ahlakına hem de hasta haklarına aykırıdır. Bazı ilaçların da hekimler tarafından yazılmasına engel getiren kurum genelgeleri uygulamasının da kabul edilmesi mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de kişi başına düşen sağlık harcaması 140 dolardır. Bunun 40 doları ilaç harcaması içindir. Sağlıkta yapılan tasarruf, sağlık hizmetlerine ulaşamayan halkı, hizmet vermek isteyen hekimi ve sağlık personelini mağdur etmektedir.

Türkiye'de uygulanan yeşil kart konusu çok önemlidir. Nüfusun yüzde 30'unun yoksulluk, yüzde 2'sinin açlık sınırında olduğunu düşünerek, 12 000 000 yeşil kart sahibinin azaltılmasının mümkün olamayacağını gözlemlemekteyim. Bu rakamı yadırgamak yerine, yeşil kart sahiplerinin mağduriyetlerini önlemek zorundayız. Memurlarda kesenek oranının yüzde 15'ten 16'ya çıkarılmasından ve emekli aylıklarından yüzde 1 sağlık primi kesilmesinden derhal vazgeçilmelidir. Gelişmiş ülkelerde, bu gibi uygulamalar denenmiş; ama, o hükümetler sallanmış ve bazen de düşürülmüştür.

Sayın milletvekilleri, sağlıkta tasarruf olmaz. Temsilcisi olduğum Ordu İlinin 16 ilçesinde uzman hekim, ameliyathane, laboratuvar ve röntgen hizmetleri hiç yokken, 20 000 nüfuslu Kabataş İlçemizde sadece 2 pratisyen hekim vardır. Köyleriyle beraber 65 000-70 000 nüfuslu olan Kumru İlçemizde, personel yetersizliğinden nöbet tutulamamaktadır. Gürgentepe, Korgan, Akkuş Devlet Hastanelerinde uzman hekim yoktur ve bu hastanelerimizde, ameliyathanelerdeki cihazlar paslanmakta ve kullanılmayan binalar da yıkılma tehlikesiyle baş başa kalmıştır.

Ülkemiz bu durumdayken, millî gelir bu kadar düşükken, işsizlik oranı bu kadar yüksekken, devletin sağlık alanından giderek çekilmesi, sağlık hizmetlerinin metalaştırılması "parası olana parası kadar sağlık" anlayışının hâkim kılınması doğru mudur?!

Sayın milletvekilleri, dikkatinizi çekmek istiyorum. Toplumun yoksul kesimlerinin sağlık hizmetlerine ulaşması her geçen gün daha da zorlaşmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, konuşmanızı tamamlamanız için eksüre veriyorum.

Buyurun.

İDRİS SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Türkiye, sağlıkta bu olumsuz tabloyu hak etmemektedir. Toplumsal kaynaklarımız, tüm yurttaşlarımızın eşit, ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmetleri alması için yeterlidir; yeter ki, doğru politikalar uygulansın. Anayasanın 56 ncı maddesinde yer aldığı gibi "herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir" anlayışı, yıllardır süregelen yanlış politikalarla rafa kaldırılmıştır. Sağlık hizmetlerinin yurt sathına dağıtılamadığı, hizmetin eşit ve ulaşılabilir olmasının yeterince sağlanamadığı, sağlık çalışanlarının sorunlarının çözülemediği, ilaç ve diğer sorunlara çözüm arayan bir Türkiye'de, sağlık hizmetlerinin istenilen düzeyde sunulabilmesi için, öncelikle, cumhuriyetin en önemli yasalarından biri olan 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanunun uygulanması ve aksayan yönlerinin günün şartlarına göre ayarlanması gerekmektedir; ama, bu sistem, hükümetlerin yanlış uygulamalarıyla işlemez hale gelmiştir. Bugün, hastane kapılarında yığılma varsa, bunun nedeni sevk zincirini sağlayamayan idarî uygulamalardır. Sağlık ocaklarının günün şartlarına uygun tanı araçlarıyla donatılması, muayene edilen her hastanın sağlık kayıtlarının ve hasta dosyasının tutulmasının zorunlu hale getirilmesi, sağlık sistemimizde, sağlıkta kaliteyi hak ettiği yere taşıyacaktır. Bu nedenle de yeni arayışlara gerek yoktur. Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK'nın aynı çatı altında toplanması hem sistemin daha verimli çalışmasını hem de hizmet sunumunu kolaylaştıracaktır.

Doktorun ve sağlık çalışanlarının özlük hakları ve ücretleri günün çok gerisinde kalmıştır. Milyarlarca liralık ilaç yazan, milyarlarca liralık tıbbî gideri emanet ettiğimiz doktorlarımıza 24 saat nöbet karşılığı 15 000 000 lira ücret verilmesi kabul edilemez.

Tıp fakültelerine öğrenci alımı azaltılmalı, az ve kaliteli doktor yetiştirmeye gayret edilmelidir.

"Yardımcı sağlık personeli" diye adlandırılan meslek gruplarının tanımları yapılmalı ve yasaları bir an önce çıkarılmalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, son olarak ülke gündeminde ilk sırayı alan savaşa değinmek istiyorum ve bir kez daha...

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu toparlarsanız...

İDRİS SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Hemen toparlıyorum efendim.

...biz hekimlerin hangi gerekçeyle olursa olsun savaşa karşı olduğumuzu belirtiyor, barış için tüm koşulların zorlanmasının gerektiğine inanıyoruz.

Bildik bir cümleyle sözlerime son vereceğim. Savaş, bir halk sağlığı sorunudur. Savaş sonrası, uzun yıllar sağlık göstergeleri olumsuz etkilenmiştir. Savaş öldürür; oysa, biz doktorlar, yaşatmak için varız; ama, mutlaka savaşmak gerekiyorsa, bebeklerimizi ve annelerimizi öldüren kötü koşullara karşı, eşitsizliklere ve kötü yönetimlere karşı, sağlığımızı bozan politikalara ve çarpık sisteme karşı hep beraber savaşalım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tandoğdu.

Hükümet adına, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birçoğumuzun bildiğini tahmin ettiğim önemli bir gün var, 7 Nisan Dünya Sağlık Günü Etkinlikleri. Dünya Sağlık Örgütü, 7 Nisanı, bu yıl "Çocuklar İçin Sağlıklı Çevre" konulu özel bir gündemle ele almayı kararlaştırdı.

Bu konuyla ilgili görüşlerimi ifade etmeden önce, konu üzerinde söz alan değerli milletvekili arkadaşımın bazı ifadelerine açıklık getirmek isterim. Kendisi, son derece haklıdır; ülkemizde, sağlıkla ilgili özel günler, hatta bayram ismiyle bilinen "Tıp Bayramı" bile, bir bayram gibi kutlanabilecek, özel bir gün olarak sevinçle kutlanabilecek günler olmaktan uzaktır; çünkü, sağlık göstergelerimiz, üzülerek belirtmeliyim ki, hakikaten, dünya göstergelerinin, Avrupa'daki göstergelerin, hatta, gelişmişlik düzeyi ülkemize yakın ülkelerin göstergelerinin oldukça altındadır.

Ülkemizde, sağlığa bütçelerden ayrılan payın oransal olarak son yıllarda düşük kaldığı da bir gerçektir. Ancak, bu noktada, bu olumsuz gerçekle birlikte iki gerçeğin daha altını çizmekte fayda var; bunlardan birincisi şudur: Bu yıl, hükümetimiz ve Bakanlığımız, koruyucu sağlık hizmetlerine yüzde 5'in üzerinde bir pay ayırmaktadır; ki, geçmiş yıllarda bu oran yüzde 3 civarlarındaydı.

İkincisi ve özellikle vurgulamak istediğim husus şudur: Beklenen, gayri safî millî hâsıladan ayrılan pay itibariyle, bütçeden bu yıl sağlığa ayrılan pay yüzde 1'in üzerinde olacaktır. Bu pay, son yirmi yıl içerisinde sürekli olarak yüzde 0,5 ile 0,8 arasında değişmiştir; ilk defa, bu sene yüzde 1'in üzerine çıkmaktadır.

Hükümetimizin bu yıl yürürlüğe koyduğu antibiyotik yazımı ve kullanımı üzerindeki bazı sınırlayıcı uygulamalar, bazı ilaçlar üzerindeki negatif liste uygulamaları, hakikaten, gelişmiş ülkelerin yıllardır uygulaya geldikleri ve modern tıbbın gereği olan uygulamalardır. Şunu söylemeliyim: Bu uygulamalara karar verirken oluşturduğumuz kurulların içerisinde Türk Tabipler Birliğinin değerli üyesi de bulunmaktaydı; bu kararlar, bu arkadaşlarımızın da içinde bulunduğu bilimsel komisyonlarca alınmıştır. Uzaktan bakılınca, siyasî bir gözle bakılınca, belki marjinal bir bakışla bakınca bunları tenkit etmek mümkündür; ancak, Bakanlığımız, bu uygulamalarla, bilimin gereğini yerine getirmektedir.

Bilimsel kurulların aldığı kararlarda tenkit edilebilecek bazı hususlar bulunabilir. Önümüzdeki uygulama safhasında, eksik görülen veya uygulama açısından değiştirilmesi gerekli görülen noktalar varsa, bunlar da, yine bu kurullara danışılarak düzeltilebilir. Yani, şunu açıkça söylemek istiyorum: Bakanlığımız, bu husustaki uygulamaları, kendi keyfî uygulamaları şeklinde asla yürütmemektedir. Bu kararlar, oluşturulmuş bilimsel kurullar tarafından alınmaktadır; dolayısıyla, bazı marjinal grupların ifadelerini, bu yüce çatının altında, bence, tekrarlayıp durmakta fayda yok.

Reçete kontrolü ve reçete bedellerinin maaşlardan kesilmesi hususu, geri ödeme kurumlarının, bir anlamda sigortacı kurumların, yine, bütün dünyada uygulayageldikleri işlerdir. Bunlara, kesinlikle, olumsuz uygulamalar gözüyle bakmamak lazım; hepimiz biliyoruz ki, bu yüzde 20'lik kesinti uygulamasının düzenli bir şekilde uygulanmaması, ülkemizde, büyük ilaç israfına yol açmaktaydı ve büyük oranda da suiistimallere yol açmaktaydı. Onun için, bunları tenkit etmek, kanaatimce, son derecede gereksizdir.

Değerli arkadaşlarımızın bazen, muhalefet anlamında, sağlıktan tasarruf olmaz, ifadeleri üzerinde de ısrarla durmak istiyorum. Bu ifadeye tamamen katılıyorum; evet, sağlıktan tasarruf olmaz; ama, sağlıkta tasarruf olur; yani, biz sağlıkta tasarruf yapmayalım da, bir reçete bedeli üzerinde, hiç gereği yokken, yüz milyonlarca lirayı heba mı edelim; bu ülkenin böyle kaynakları mı var? Yani, biz "sağlıkta tasarruf olmaz" diyelim de, gereksiz tetkiklerle bazılarının cebini mi şişirelim; bunlar mı söylenmek isteniyor? Hiç, bunların söylenmek istendiğini, bunların ifade edilmek istendiğini zannetmiyorum. Tekrarlamak istiyorum -arada bir kelime farkı var; ama, nüans son derecede önemlidir- evet, kabul ediyoruz, sağlıktan tasarruf olmaz; ama, sağlıkta tasarruf olur; pekâlâ olur ve hem de olmalıdır.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Yolsuzluğa engel olmak gerekir, yolsuzluğa!..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Evet, yolsuzluğa da engel olmak gerekir; son derecede katılıyorum; değerli bir arkadaşımın böyle bir ifadesi var.

Değerli milletvekillerim, müsaadelerinizle, şimdi, özellikle bu sene 7 Nisan Sağlık Günü, etkinlikler açısından çocuklara hasredilmiş olduğu için, Bakanlığımız, bu yıl, çocuk sağlığı konusunda neler yapacak, ne yenilikler getiriyor, hangi yeni projeleri yürürlüğe koyuyor, onlardan bahsetmek istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, geçmişte de, hakikaten ana ve çocuk sağlığı üzerinde değerli çalışmalar yapmıştır. 1985 yılında, bir pratisyen hekim olarak Karabük'te görev yaptığım yıllarda, mükemmel bir aşı kampanyasının içerisinde görev almıştım. Hakikaten çok başarılı bir çalışmaydı ve bu kampanyadan sonra Türkiye'de aşılama oranları büyük ölçüde arttı. Bu çalışmaların sonucunda çocuk felci, geçtiğimiz yıllar içerisinde Türkiye'den de ortadan kaldırılmış bir hastalık olarak, Avrupa'da, dünyada kabul edilir duruma geldi. Bunlar hakikaten başarılı çalışmalardır. Ana sağlığıyla ilgili de başarılı çalışmalarımız var. Anne ve çocuk ölümleri bir eğilim halinde sürekli olarak azalmaktadır; ama, üzülerek söylemeliyim ki, hâlâ çok yüksek oranlar var.

Biz, çocuk sağlığıyla ilgili olarak neler yapacağız, bu yıl yeni neler yapıyoruz; bir defa, 2003 yılı içerisinde bir kızamık aşılama programımız olacak. 9 ay ile 15 yaş arasındaki 20 000 000 çocuğu kızamığa karşı yeniden aşılayarak, kızamığı büyük ölçüde ülke çocuklarından, ülke gündeminden düşürmeyi hedefliyoruz. Bu husustaki çalışmalarımız bir proje bazında yoğun biçimde devam etmektedir. Çocuklarda zihinsel geriliğe yol açan doğumsal hastalıklar var. Gelişmiş ülkelerde, bu hastalıkların en sık görülenleri için, mutlaka doğumun hemen sonrasında tarama testleri yapılarak belirli önlemler alınır. Maalesef, ülkemizde bu hastalıklardan yalnızca birisi için, o da daha çok üniversitelerin gayretiyle, biraz da Sağlık Bakanlığının yardımıyla bir tarama yapılmaktaydı ve 2003 yılına gelinceye kadar diğer hastalıklarla ilgili bir tarama yoktu. Bu sene bu hastalıklardan en sık görülen ikisi üzerinde bir tarama başlatıyoruz. Bunlardan birisi, guatr bezinin az çalışmasıyla ilgili olan bebek hipotiroidi hastalığıdır, yeni doğanın hipotiroidi hastalığıdır; diğeri de, yine, zamanında tedavi edilmediğinde zeka geriliğine yol açan fenilketonüri diye bildiğimiz hastalıktır. Bu iki hastalık için de, bütün ülke çocuklarını hedefleyen geniş bir tarama programına içinde bulunduğumuz yılda başlayacağız.

Yine, bir tarama programı başlatıyoruz bu yıl, geniş bir tarama programı; bu da, talasemi diye bilinen ve halk arasında da, ailesel akdenizanemisi, ailesel akdeniz kansızlığı diye bilinen bir hastalığın taramasıdır. Ülkemizde bu hastalık, özellikle, Ege ve Akdeniz Bölgelerinde yaşayan vatandaşlarımızda bu hastalıkla ilgili taşıyıcılık oranı yüzde 8'lere, 10'lara çıkmaktadır; bu, çok büyük bir miktardır. Zaten, hastalığa ailesel akdeniz hastalığı denilmesinin bir sebebi de budur. Bu mesele, Kıbrıs'ta, hem Rum kesiminde hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde hemen hemen tamamen ortadan kaldırılmış bir meseledir, komşumuz Yunanistan'da, İtalya'da, birçok ülkede büyük ölçüde halledilmiş bir meseledir; ancak, ülkemizde, maalesef, fazla mesafe katedemediğimiz bir husus olarak, bir problem olarak ortadadır.

Bu sene, 32 ilde, bu hastalığın en fazla görüldüğü illerde geniş bir tarama programı başlatıyoruz ve hedefimiz, bu yıl içerisinde talasemili olarak doğan, doğabilecek çocukların sayısını minimuma indirmek ve önümüzdeki dönemlerde, iktidar dönemimiz içerisinde, bu iktidar dönemimiz içerisinde de bu hastalığı toplumdan tamamen veya tamama yakın ortadan kaldırmaktır.

Bu projelerimizden benim düşünceme göre en önemli olanını sona bıraktım sizlere ve yüce milletimize ifade etmek bakımından. Bu proje, çocuklarımızda beslenmeyi bozan ve de kansızlığa yol açan eksikliklerin önlenmesi projesidir. Ülkemizdeki çocukların sık hastalanmalarının ve çocuk ölümlerinin fazla oluşunun en önemli sebeplerinden birisi yetersiz beslenmedir, yetersiz bebek beslenmesidir özellikle ve bebek beslenmesinde, aslında, elimizde altın kıymetinde bir aracımız var; anne sütüdür bu. Üzülerek söylemeliyim ki, bütün çabalara rağmen, ülkemizde, bebeklik dönenimde anne sütü kullanımı hâlâ aşağı seviyelerdedir. Yine, Bakanlığımızın geçmiş yıllarda yaptığı değerli çalışmalarla bu oran biraz yükseltilebilmiş, ancak, bugün için istenilen seviyeye ulaşılamamıştır. Biz, bu sene anne sütünün, özellikle ilk altı ayda yalnızca anne sütü şeklinde kullanılmasını yaygınlaştıracak, vatandaşlarımızı buna teşvik edecek geniş bir program sürdüreceğiz. Buna ilaveten altı aydan sonra da çocuklarda demir kansızlığını, yani, demir eksikliği anemisini önleyecek yepyeni bir program başlatıyoruz.

Bu Yüce Meclisin çatısı altında, anne sütünün önemini 7 Nisana birkaç gün kala belirtmiş olmaktan son derecede mutluyum. Şunu bilmeliyiz ki, sadece, anne sütünün önemini toplumumuza anlatabilirsek, ilk altı ayda yalnızca anne sütüyle beslenmeyi ülke çocuklarında başarabilirsek, çok büyük bir iş yapmış oluruz. Hepimizin bildiği gibi, anne sütü, son derecede ucuz, aslında, ucuz demek biraz yanlış oluyor, ücretsiz, sürekli hazır olan, son derecede temiz, son derecede sağlıklı ve bütün bir hayat boyunca çocuğun sağlığını etkileyecek üstün özelliklere sahiptir. Burada bir bilimsel toplantı yapıyor olsaydık, öyle zannediyorum ki, anne sütüyle ilgili olarak birkaç oturum konuşabilirdik. Onun için, bu Yüce Meclisin çatısı altından başlayarak, en başta bizlere, hepimize, toplumun her kesimine, anne sütünün bu ülkede yaygınlaştırılması konusunda büyük görevler düşmektedir. Tabiî, en büyük görevin Bakanlığımıza, Sağlık Bakanlığımıza düştüğünün bilincinde olarak, bu sene bu konuyu, özellikle, değerlendireceğiz.

Şunu huzurunuzda bütün millete tekrar ilan etmek isterim : Hükümetimizin, AK Partinin bütün hedefi insanın mutluluğudur. Biz, insanın mutluluğu için siyasete soyunmuş, ülke insanlarının daha mutlu, refah ve huzur içinde olması için siyaset yapan bir ekibiz. Bu anlamda, sağlık, hakikaten, son derecede önemli bir yer tutmaktadır.

Tabiatıyla, hedefine insanı koyan bir siyasî misyon, sağlık konusunda da önemli adımlar atacaktır. Bu anlamda, bizim hedefimizde de, Sağlık Bakanlığı olarak, insan ve hasta olan insan vardır. Önce, insanların hastalanmamasıdır hedef, yani, koruyucu sağlık hizmetleridir, daha sonra da, hastalanmış insanın, doğru, yerinde ve sürekli tedavisi vardır. Bu anlamda, yapılan binaların, inşaatların, maalesef, birçoğu yarım bırakılmış olan yapıların, ekipmanların insanı tedavi edemeyeceğini çok iyi biliyoruz.

Elbette, fiziksel mekânlar ve ekipman, modern tıbbın en önemli araçlarıdır; ancak, yine, huzurunuzda bütün sağlık çalışanlarına ve vatandaşlarımıza şunu belirtmek isterim, özellikle belirtmek isterim: İnsana verilen hizmette en önemli faktör yine insan olmaktadır. Biz -Bakanlığım ve hükümet ettiğimiz bütün dönemlerde- meselenin bu tarafına özellikle itina göstereceğiz. Bütün sağlık çalışanları Bakanlığa başladığım ilk günden beri şunu bilmektedir: Bizler, sağlık gönüllüleri, sağlık kervanına katılmış insanlar olarak -bakanından, hemşiresine, bir sağlık kuruluşunda görev yapan çaycısına varıncaya kadar- hepimiz, insana doğrudan hizmet eden bir ekip içerisinde yer alıyoruz ve dolayısıyla, insanlara güleryüzle hizmet etmek, insanlara, ihtiyaçları olduğu anda, şefkate en çok ihtiyaç duydukları anda gerekli olduğu biçimde davranmak, bu camianın bundan sonra birinci önceliği olacaktır. Biz, tamamıyla, bunun bilincindeyiz ve bütün personelimizin de bunun bilincinde olması için, hizmetiçi eğitimlerimizi başlatmış bulunmaktayız.

Bu duygu ve düşüncelerimle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz bir konuda uyarı yapmak durumunda kaldığım için, üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Genel Kurulumuzda cep telefonuyla çok sayıda konuşmalar yapılıyor. Genel Kurul, bildiğiniz gibi, çalışmanın yapıldığı bir yerdir. Bu yaptığınız güzel, verimli çalışmaya, maalesef, cep telefonlarınız gölge olarak düşmektedir. O nedenle, sizden rica ediyorum, cep telefonuyla konuşulmaması gerekir; aksi takdirde, konuşan arkadaşlarımı mikrofondan teşhir edip, üzmek durumunda kalabilirim; hiçbirinizi de üzmek istemem. Rica ediyorum, lütfen, şu telefonlarınızla konuşmayı Genel Kurul salonunun ötesine bırakın.

Teşekkür ederim.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bu sunuşları, Divan Üyemizin yerinden, oturarak sunması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.

Meclis araştırması önergeleri vardır; okutuyorum :

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 74 milletvekilinin, 58 inci hükümet döneminde Millî Eğitim Bakanlığındaki atamalar ve kadrolaşma iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/55)

TBMM Başkanlığına

Anayasanın 42 nci maddesine göre "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır."

1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 56 ncı maddesine göre de "eğitim ve öğretim hizmetlerinin, bu kanun hükümlerine göre Devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden Millî Eğitim Bakanlığı sorumludur." Yine, aynı yasanın 45 inci maddesine göre "hangi derece ve türdeki eğitim, öğretim, teftiş ve yönetim görevlerine, hangi seviye ve alanda öğrenim görmüş olanların ne gibi şartlarla seçilebilecekleri yönetmelikle düzenlenir" demiştir.

58 inci hükümette Millî Eğitim Bakanlığına getirilen Sayın Erkan Mumcu, Bakanlık görevini Anayasa, yasalara, Millî Eğitim Temel Yasasına, tüzük ve yönetmeliklere göre yöneteceği yerde, hızlı bir kadrolaşmaya gitmiştir. Bakanlık merkez örgütünde, il ve ilçelerde, usulsüz, haksız birçok eğitim yöneticisinin yerini değiştirmiştir.

Sayın Millî Eğitim Bakanı işbaşına geldikten kısa bir süre sonra, vekâleten görev yapan 1 041 eğitim yöneticisinin yöneticilik görevlerine son vermiş, yerlerine, valilikler aracılığıyla, yine, çoğu vekâleten kişiler getirmiştir.

17.12.2002 tarih, 3805-12089 sayılı valiliklere gönderdiği yazıyla "tereddüte düşülmeksizin 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun verdiği yetkiler çerçevesinde hareket edilerek, gereğinin yapılmasını" isteyerek, il ve ilçelerde siyasî baskılarla birçok atamaların yapılmasını sağlamıştır. Bu işlemler eğitim hizmetlerini aksatmış, birçok eğitim yöneticisini mağdur etmiştir.

Yine, 11 Ocak 2003 tarih ve 24990 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama, Değerlendirme, Görevde Yükselme ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle, 2003 yılı sonuna kadar yönetmelikte aranan koşullar aranmaksızın atama yapılacağı belirtilmiştir. Bu değişikliğe göre, Bakanlık üst yönetiminde kadrolaşma yapılmıştır. Bu atamalar da, yasalara, yönetmeliklere ve Bakanlığın geleneklerine uygun değildir. Yönetmelik değişikliğinin iptali için mahkemeye başvurulmuştur.

Türkiye bir hukuk devletidir. Herkes, siyasî düşünce, felsefî inanç gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kimseye yasaların tanımadığı bir kayırma ve ayrıcalık yapılamaz.

Oysa, Sayın Bakanın kısa sayılacak Bakanlık görevi süresince Bakanlıkta yaptığı kadrolaşmayla ilgili sürekli bir tartışma yaşanmış, bu tartışmalar basına ve TBMM'ye yansımıştır.

58 inci hükümette görev yapan Millî Eğitim Bakanı Sayın Erkan Mumcu zamanında, Bakanlık merkez örgütünde, il ve ilçe birimlerinde usulsüz, yanlı, hukuk dışı atama, yer değiştirmeleri ve kadrolaşmayı incelemek üzere, Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını saygıyla dileriz.

  1- Mustafa Gazalcı (Denizli)

  2- Osman Kaptan (Antalya)

  3- Nadir Saraç (Zonguldak)

  4- Kerim Özkan (Burdur)

  5- Güldal Okuducu (İstanbul)

  6- İzzet Çetin (Kocaeli)

  7- Yakup Kepenek (Ankara)

  8- Gürol Ergin (Muğla)

  9- Haşim Oral (Denizli)

10- Muharrem Toprak  (İzmir)

11- Birgen Keleş (İstanbul)

12- Ali Cumhur Yaka (Muğla)

13- Mevlüt Coşkuner (Isparta)

14- Hüseyin Özcan (Mersin)

15- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)

16- Mustafa Özyurt (Bursa)

17- Mehmet Ziya Yergök (Adana)

18- Uğur Aksöz (Adana)

19- Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)

20- İdris Sami Tandoğdu (Ordu)

21- Hakkı Ülkü (İzmir)

22- Kazım Türkmen (Ordu)

23- Nevin Gaye Erbatur (Adana)

24- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)

25- Mehmet Işık (Giresun)

26- Mehmet Tomanbay (Ankara)

27- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu (Ankara)

28- Selami Yiğit (Kars)

29- Atilla Emek (Antalya)

30- Yılmaz Kaya (İzmir)

31- Nezir Büyükcengiz (Konya)

32- Kemal Anadol (İzmir)

33- Atilla Başoğlu (Adana)

34- Emin Koç (Yozgat)

35- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)

36- Mustafa Sayar  (Amasya)

37- Ufuk Özkan (Manisa)

38- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)

39- Zeynep Damla Gürel (İstanbul)

40- Salih Gün (Kocaeli)

41- Sıdıka Aydoğan (İstanbul)

42- Onur Öymen (İstanbul)

43- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)

44- Mehmet Boztaş (Aydın)

45- Engin Altay (Sinop)

46- Şevket Arz (Trabzon)

47- Erdal Karademir (İzmir)

48- Ali Arslan (Muğla)

49- Turan Tüysüz (Şanlıurfa)

50- Orhan Ziya Diren (Tokat)

51- Ersin Arıoğlu (İstanbul)

52- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)

53- Ahmet Ersin (İzmir)

54- Halil Ünlütepe (Afyon)

55- V. Sinan Yerlikaya (Tunceli)

56- Türkân Miçooğulları (İzmir)

57- İsmet Atalay (İstanbul)

58- Necati Uzdil (Osmaniye)

59- Abdulaziz Yazar (Hatay)

60- Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)

61- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)

62- Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)

63- Tuncay Ercenk (Antalya)

64- Bülent Baratalı (İzmir)

65- Bülent Hasan Tanla (İstanbul)

66- Muharrem Eskiyapan (Kayseri)

67- Algan Hacaloğlu (İstanbul)

68- Ali Oksal (Mersin)

69- Orhan Eraslan (Niğde)

70- Yücel Artantaş (Iğdır)

71- Nuri Çilingir (Manisa)

72- Sedat Uzunbay (İzmir)

73- Tacidar Seyhan (Adana)

74- Osman Özcan (Antalya)

75- Hüseyin Ekmekçioğlu (Antalya)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci araştırma önergesini okutuyorum :

2. - Kocaeli Milletvekili Salih Gün ve 23 milletvekilinin, SEKA'nın mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/56)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1936 yılında İzmit'te kurulan SEKA, Akdeniz, Afyon, Aksu, Balıkesir, Dalaman, Kastamonu olmak üzere toplam 7 müesseseyle ülkemize uzun yıllar hizmet vermiştir. 1955 yılına kadar, önce, "Kâğıt ve Karton Fabrikası," sonra, ""Selüloz Sanayii Müessesesi” olarak varlığını sürdüren fabrika, 1955 yılında, 6560 sayılı kuruluş kanunuyla Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları İşletmesi Genel Müdürlüğü (SEKA) adı altında ayrı bir KİT haline getirildi. 15 Temmuz 1998 tarihinde özelleştirme programına alınan SEKA, 24 Kasım 1998 tarihinde anonim şirket statüsüne dönüştürüldü. Özelleştirme İdaresi kararıyla, Orman Ürünleri Sanayii AŞ (ORÜS) 24 Eylül 1988 tarihinde SEKA'yla birleştirildi ve 3 ORÜS işletmesi SEKA bünyesine alındı. Halen, SEKA bünyesinde, 6 kâğıt-karton fabrikası, 1 selüloz fabrikası, ORÜS'ten intikal eden 3 işletmeyle birlikte toplam 10 işletme bulunmaktadır.

2001-2002 verilerine göre, SEKA, 545 000 tonluk kapasitesine karşılık 331 000 ton üretim yaparak yüzde 61 kapasiteyle çalışmaktadır. Özel sektör üretimi ise 1 181 000 ton civarındadır. Bugün, yıllık 2 128 000 tonluk kâğıt tüketimine sahip olan ülkemizde, ihtiyacın 674 000 tonluk kısmı ithalatla karşılanmaktadır.

Ayrıca, SEKA, ülkemizdeki tek selüloz üreticisidir. Kâğıt sektöründe faaliyet gösteren özel sektör kuruluşları, pahalı ve zor bir teknoloji olan selüloz ve hamur üretimi tesisine sahip değildir. Bu nedenle, her yıl, yaklaşık 350 000 ton selüloz ithal edilmektedir. SEKA ise, 215 700 tonluk odun selülozu kapasitesine karşılık 243 459 ton selüloz üretmektedir.

Dünya üretimine baktığımızda, ülkemizin, kâğıt-karton üretiminde 1 512 000 tonla 28 inci sırada, kâğıt-karton tüketiminde 2 028 000 tonla    25 inci sırada, selüloz üretiminde 298 000 tonla 33 üncü sırada yer aldığını görmekteyiz. SEKA ise, dünya kâğıt-karton üretiminin yüzde 67'sini karşılayan 150 üretici firma arasında elde ettiği ciro ABD Doları bazında değerlendirildiğinde, 133 üncü sırada yer almaktadır.

Kişi başına kâğıt-karton tüketiminde ise 30,6 kilogramla 63 üncü sırada yer almaktayız. Kişi başına yıllık tüketim de Türkiye'de 30,6 kilogram iken, bu rakam, ABD'de 324 kilogram, AB'de 202 kilogram, Asya'da 28 kilogram, dünya ortalaması ise 52 kilogramdır.

Kâğıt üretiminin AB standartlarına ulaştırılması, basın-yayın hizmetleri ve günlük ihtiyaçlarında kullanmak için ucuz kâğıt temin edilmesi kaçınılmaz gerçektir.

Bugün, kapasitesinin çok altında üretim yapan SEKA, gerekli modernizasyon yapılamadığı ve ihtiyaç olan teknoloji finanse edilmediği için, özellikle de 1984'ten sonra sürekli zarar etmektedir. Ülkemizin selüloz üreten tek kuruluşu olmasının yanı sıra, kamu ve özel sektörün kâğıt üretiminde ülke ihtiyacını karşılayamaması, artan nüfus ve talep de dikkate alındığında, kâğıt-karton ve benzeri mamullerin üretimi konusunda SEKA'nın önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Gelişmişliğin ölçülerinden biri olarak kabul edilen kâğıt tüketiminde AB normlarını yakalamamız kaçınılmaz görülmektedir. Kâğıt tüketiminde yaşanmakta olan çeşitlilik her geçen gün biraz daha artmakta, gazete, dergi, kitap gibi klasik tüketim biçimlerinin yanında, çevreci politikaların da etkisiyle, özellikle kâğıda dayalı ambalaj tüketimi hızla artmakta ve zorunlu hale gelmektedir.

Özetle, ülkemizin tek selüloz üreticisi olan, kâğıt üretiminde önemli bir yere ve paya sahip olan SEKA'nın durumunun araştırılarak gerekli önlemlerin alınması konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını bilgilerinize arz ederiz. 26.3.2003

  1. - Salih Gün (Kocaeli)

  2. - Ensar Öğüt (Ardahan)

  3. - İsmet Atalay (İstanbul)

  4. - İlyas Sezai Önder (Samsun)

  5. - Yaşar Tüzün (Bilecik)

  6. - Mehmet Küçükaşık (Bursa)

  7. - Hüseyin Bayındır (Kırşehir)

  8. - Muharrem Kılıç (Malatya)

  9. - Ersoy Bulut (Mersin)

10. - Vezir Akdemir (İzmir)

11. - Naci Aslan (Ağrı)

12. - Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu (Ankara)

13. - Mehmet Tomanbay (Ankara)

14. - Mehmet Işık (Giresun)

15. - Osman Kaptan (Antalya)

16. - Hüseyin Özcan (Mersin)

17. - Abdulaziz Yazar (Hatay)

18. - Hüseyin Ekmekçioğlu (Antalya)

19. - Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)

20. - Ferit Mevlüt Aslanoğlu  (Malatya)

21. - Orhan Sür (Balıkesir)

22. - İzzet Çetin (Kocaeli)

23. - Yakup Kepenek (Ankara)

24. - Mehmet Sefa Sirmen (Kocaeli)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum :

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın, (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/35)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

10/4 esas no'lu araştırma komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                                   Asım Aykan

                                          Trabzon

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 2 sayın milletvekilinin izinli sayılmalarına dair tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

2. - Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/235)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 28.3.2003 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

"Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu, hastalığı nedeniyle 22.3.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 16 gün,"

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, hastalığı nedeniyle 18.3.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

IV.- SEÇİM

A) Komİsyonda AçIk Bulunan Üyelİğe Seçİm

1. - (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

İzmit Büyükşehir Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesi ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla kurulan 10/4 esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boşalan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen bir üyelik için, Adıyaman Milletvekili Sayın Fehmi Hüsrev Kutlu aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.

Alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

İş Kanunu Tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı: 106)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa ve 213 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin ikinci görüşmesine, birinci görüşmenin bitiminden 48 saat geçmediği için, başlayamıyoruz.

Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun  müzakerelerine başlıyoruz.

3. - Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 105) (1)

BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon Raporu, 105 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

                                          

(1) 105 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Emin Murat Bilgiç söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bilgiç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta)- Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı, daha önce görüşmüş olduğumuz Bütçe Kanunu çerçevesinde öngörülmüş ve buradan elde edilecek gelirler de, Bütçe Kanunu çerçevesinde kabul ettiğimiz bir husustur. Yani, daha önce Bütçe Kanunuyla, bu hususun esas olarak bütçe gelirlerine dahil edilmesi noktasında, Meclisimiz, kendi kararını ve iradesini ortaya koymuştur.

Şimdi yaptığımız nedir; şimdi yaptığımız, Bütçe Kanunu çerçevesinde bir ekvergi kanun tasarısının Meclise getirilerek, bu gelirin, hükümete, devlete kazandırılmasını sağlamaktan ibarettir.

Bu çerçevede, şüphesiz, ekvergi, duyulunca çok da hoş değil; fakat, bunun sebeplerinin anlaşılması lazım. Ekverginin buradaki tanımından, daha önce ödenmiş olan Motorlu Taşıtlar Vergisinin ve bina, arsa ve konutlar üzerinden alınan Emlak Vergisinin, bir defa daha ödenmesi anlamına geldiğinin anlaşılması lazım. Bu çerçevede, konunun anlaşılması açısından, buna niye ihtiyaç duyuldu, hükümet, Bütçe Kanununda bu vergilerin niye bir tek defalık olmak üzere alınmasına ihtiyaç duydu; bunları izah etmeye çalışacağım.

Özellikle, hatırlanacaktır, çok büyük borç ödemeleriyle karşı karşıya bulunulan bir dönemden geçiyoruz. Bunun, aylık borçlanma, yeni borçlanma gideri karşılığı olarak 7,5 katrilyonluk falan bir bedeli var; bu miktarın azaltılması lazım. Yani, Türkiye'nin, IMF'yle yaptığı anlaşmalarda da, kendi gayri safî millî hâsılasına oranla bütçede vereceği faizdışı fazla olarak yüzde 6,5'lik bir hedefi öngördüğünü kabul ettiğini hatırlamamız gerekiyor. Bu çerçevede, hükümet, gelirleri artırabilmek, borçlanma maliyetlerini düşürebilmek ve bütçe disiplinini sağlayarak, istikrarlı bir ekonomi yönetimi ve borç ödemelerinin yerinde ve zamanında gerçekleştirilebilmesini temin amacıyla bu ek vergi gelirine ihtiyaç duydu. Ancak, böyle bir vergi salınmasa da olabilir miydi; olurdu.

Bunun ana sebebi de şudur: Daha önce, özellikle, belediyelere yapılan bazı kısıntılar vardı. Geçmiş senelerde bütçe gelirlerinin yüzde 6'sı düzeyinde belediyelere verilmesi öngörülen bir katkı payı, yüzde 5'e düşürülmüştü. Bu tasarıyla, hükümetimiz, özellikle belediyelerin düşmüş olan gelirlerini yerlerine koyma, yerlerine iade etme amacını da taşımaktadır. Böylelikle, özellikle Emlak Vergisinin tamamı belediyeler tarafından kullanılacaktır. Yani, buradan elde edilecek ek Emlak Vergisi geliri, bütçe kanunuyla düşürülmüş bulunan belediyelerin Emlak Vergisi gelirlerinin de ikmaline yarayacaktır.

Bu çerçevede arz etmek istediğim bir başka husus da, bu verginin... Özellikle, Türkiye'de son yıllarda servet üzerinden alınan vergilerde çok ciddî düşüşler yaşandığını hepiniz hatırlayacaksınız. Özellikle, dolaylı vergilerin halk üzerinde, tüketici üzerindeki artan etkisi ve bunun sık sık eleştirildiği hatırlanacaktır. Halbuki, bu vergi, özellikle, servet niteliğindeki emlak ve motorlu taşıtlar üzerine getirilen bir vergidir. Böylelikle, gelir dağılımında bir adalet tesis edilmesi imkânı da ortaya çıkıyor. Tüketiciye, gündelik tüketimden, sınırlı ve dargelirli insanlara yeni bir vergi getirilmemektedir. Getirilen vergi, sadece ve sadece, bir miktar servet sayılabilecek, servet unsuru olan emlak ve motorlu taşıtlar üzerindedir.

Burada denilebilir ki, ticarî vasıtalardan niye böyle bir ek vergi alınmasına  ihtiyaç duyuldu? Hatırlanmalıdır ki, motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 14 üncü maddesi, bu tür ticarî vasıta sahiplerinin verecekleri beyannamelerde, ödemiş oldukları Motorlu Taşıtlar Vergilerini gider olarak kaydedebilmelerine, yani, gelir üzerinden yeni bir vergi tahakkukuna izin vermemektedir. Zaten, ilk ödemiş oldukları veya ödemekte oldukları Motorlu Taşıtlar Vergileri gider kaydedilebilmektedir. Bu anlamda, bu Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi, sadece bu noktadan gerçek bir vergi sayılabilir. Daha öncekiler bir gider sayılabildiği için, zaten, gelir üzerinde herhangi bir tesir yaratmamaktadır, gelirin vergilendirilmesi amacına hizmet etmemektedir. Bu noktada da ticarî vasıta sahiplerinin özellikle korunmuş olduklarını, zaten kanunlardan gelen haklar çerçevesinde korunmuş olduklarını hatırlatmak isterim. Yani, Motorlu Taşıtlar Vergisinin, toplam, bu kanun çerçevesinde vergi gelirlerine katkısının özellikle 1,1 katrilyon civarında olacağı beklenilmektedir ve bunun da, özellikle servet vergileri yönünden genel vergi tabanının yayılması ve verginin daha çok servet üzerinden alınması yönünde olumlu bir etkisi olacağını da hatırlatmak isterim.

Bunun dışında, özellikle, belediyelerin önemli gelir kayıpları  bu imkânla düzeltilmektedir. Emlak Vergileri, doğrudan, belediyeler tarafından alınacaktır. Ayrıca, hatırlatmak isterim ki, bina ve arazi vergileriyle ilgili muaflık ve istisnalar bu vergi için de geçerlidir. Yani, sosyal güvenlik kurumlarından emekli maaşı alanlar ile şehit, dul ve yetimlerine ve gazilere ait tek meskeni olanlara yüzde sıfır olarak uygulanan Emlak Vergisi indirimi bu vergide de uygulanacaktır. Böylelikle, vatandaşlarımız, özellikle emekli vatandaşlarımız, bu ek vergi kapsamından istisna tutulmuşlardır.

Bu vergi kanununun getireceği önemli avantajlardan bir tanesi de, hükümetin, bütçe disiplini ve malî disiplinin sağlanması noktasında gösterdiği çabalara bir destek sağlayacak olmasıdır. Şüphesiz, bu uygulama, sürekli bir nitelik arz etmemektedir.

Ayrıca, gene, bu kanunun getirdiği önemli faydalardan bir tanesi de, şüphesiz, kamunun faiz ödemelerinde çok önemli bir yarar sağlayacak olmasıdır. Şüphesiz, bu borçların tasfiyesi bu hükümetin en önemli hedeflerinden bir tanesidir. Böylelikle, servet üzerinden alınan bu vergi dolayısıyla, verginin daha âdil ve eşit biçimde alınması yönünde önemli bir vergi prensibi de yerine getirilmiş olacaktır.

Özellikle komisyon tartışmalarında yapılan eleştirilerden bir tanesi de, dolaylı vergilerin payının bu vergi sebebiyle artacağı yönündedir. Halbuki, açıkça söylemek gerekir ki, bu vergi, servet üzerinden alınan bir vergidir ve vergi adaletini sağlayıcı çok önemli bir özellik taşımaktadır.

Ayrıca, hatırlanmalıdır ki, hükümetimiz, özellikle bu dönemde, çok yeni, çok önemli tedbirleri uygulamaya sokmuştur. Bunlar şöyle sıralanabilir: Kamu haznedarlığı veya tek havuz sistemi; bu, yeniden başlatılmıştır ve etkinlik içerisinde uygulanmaktadır; borçların, bütçe giderleri içerisindeki, bütçe içerisindeki olumsuz etkilerini düşürücü sonuçlar doğurmaktadır. Sağlık harcamalarında etkinlik ve tasarruf sağlamaya dönük çok önemli tedbirler alınmıştır. İhtiyaç fazlası demirbaşların bir havuzda toplanılması ve devri çalışmaları başlatılmıştır. Lojmanların kira bedelleri rayiç düzeye çekilerek, satılmasıyla ilgili çalışmalar başlatılmıştır.

Bunların yanı sıra, özellikle hatırlanmalıdır ki, vergi barışı projesi kanunlaşarak, 1  250 000'in üzerinde mükellefin bu barıştan yararlanarak devletle uzlaşmaya gitmesi imkânı sağlanmış ve böylelikle, 4 katrilyon liranın üzerinde yeni bir gelir elde edilmesi neredeyse kesinleşmiştir. Hatırlanacaktır, burada, IMF'in öngördüğü rakam 750 trilyon civarındaydı. Vergi barışı sebebiyle de, bütçe üzerinde son derece olumlu etkiler ortaya çıkacağı açıktır.

Ayrıca, şüphesiz, hükümetimiz, sadece vergi koymamakta, vergi sistemini yeniden reforme etmektedir. Bu çerçevede, Gelir Vergisindeki özel indirim tutarlarının artırıldığı hatırlanmalıdır. Emeklilerden -demin söylediğim- bina vergisi alınmamasına ilişkin uygulamanın 2003 yılında da devam edeceği hatırlanmalıdır. Ayrıca, kurum kazançları üzerindeki nihaî toplam vergi yükünün 20 puan azaltılacağı hatırlanmalıdır.

Ayrıca, küçük esnafın KDV ödemesine tabi olmayacağı ve böylelikle, 800 000 esnafımızın çok önemli bir sıkıntıdan kurtulmuş olacağı hatırlanmalıdır.

Ayrıca, yeni istihdama çok önemli teşvikler verildiği, çok önemli vergi istisnaları getirildiği, yurt çapında üretimin artırılmasını sağlayıcı teşviklerin, yardımların devlet tarafından yeniden düzenlendiği hatırlanmalıdır.

Yine, bu kapsamda, mükelleflerin eğitim ve sağlık harcamalarının da gider yazılabileceği hatırlanmalıdır. Bu çerçevede, özellikle söylenmesi gereken husus, hükümetimizin, bu tür tedbirler vasıtasıyla, vergi sistemini yeniden düzenlemeye, reforme etmeye yönelik çalışmalarını istikrarlı bir biçimde sürdürdüğü ve bundan sonra da sürdürmeye devam edeceği; bazı kalemlerde gelir artırıcı yeni vergiler ihdas etmekle birlikte, bunları telafi edici çok önemli sosyal destek kalemlerini gündeme getirdiği, uygulamaya başladığı, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarında yüzde 100'lere varan bir artış sağladığı hatırlanmalıdır. Böylelikle, hükümetimiz, sosyal boyutu çok güçlü yeni bir iktisadî programı uygulamaya başlamıştır.

Bu uygulamaların ekvergiyle de bütünleştirildiği; ama, bunun, bir seferlik olduğu ve bu tür fedakârlıklarla, toplumun, yeniden, ciddî, istikrarlı büyümeyi yakalamış güçlü bir ekonomiye kavuşacağını, ekonominin hızla düzelmekte olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Saygılar sunar, teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilgiç.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, ekvergilerle ilgili görüşlerimizi açıklamak üzere huzurunuza geldim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Genel Kurulumuz oldukça tenha; öyle anlaşılıyor ki, herkes, sevimsiz bir konuyu görüştüğümüzün farkında; onun için, arkadaşlarımız, burada izlemektense, kuliste sohbet etmeyi tercih ediyorlar; ama, değerli arkadaşlarım, bilmenizi isterim ki, önemli bir konuyu görüşüyoruz.

Şimdi, ekvergiler, olağanüstü vergiler konulması, işlerin iyi gitmediğinin çok açık bir göstergesidir. Bir ekonomik düzende, bir malî sistemde, yürürlükteki normal vergilerin, kamunun ihtiyaç duyduğu geliri sağlayabilmesi lazım. Biz, yıllardır, kamunun ihtiyaç duyduğu gelirleri normal vergilerle, olağan vergi kanunlarıyla karşılayamadığımız için, ekvergiler, olağanüstü vergiler yoluna başvurmaya başladık. Bunu, ilk kez, 1994 yılında yaptık; o zaman da -Türkiye, nedense, krizden hiç kurtulmuyor - denildi ki, bir kriz var, bu krizi aşmak için olağanüstü vergiler getirelim ve bu krizi aşalım; ama, bu vergiler, bir defaya mahsus olsun, tekrar başvurmayalım; çünkü, bu, adı üstünde, bir kriz dönemidir, bunu aşalım. Şimdi, yine 1994 yılında -pek çoğunuz hatırlarsınız- bir Ekonomik Denge Vergisi geldi, Net Aktif Vergisi geldi, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi geldi,  Ek Emlak Vergisi geldi. Daha sonra, 1999'da, deprem bahanesiyle, ekonomimizin krize girdiği görüşüyle, gene, olağanüstü vergilere, ekvergilere başvurduk. Bunlar, Ek Gelir Vergisi, Ek Kurumlar Vergisi, Ek Emlak Vergisi, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi, Faiz Vergisi, Özel İşlem Vergisi ve Özel İletişim Vergisi. Şimdi, tekrar, döndük, bir kriz ortamındayız, normal vergi gelirleriyle ihtiyacımızı karşılayamıyoruz, o nedenle, ekvergiler, olağanüstü vergiler getirelim...

Değerli arkadaşlarım, 1994 yılında da, bu vergiler ilk defa gündeme geldiğinde, ben, şu görüşü dile getirmiştim: Bu, olağanüstü vergiler böyle giderse, yol olacak; bir defaya mahsus diye başladığımız vergileri, tekrar tekrar getirmek zorunda kalacağız. Ne yazık ki, bugün geldiğimiz nokta, 1994 yılında bizim söylediğimize, -üzülerek söyleyebilirim ki, hak verdirmiştir. 1994'deki vergileri biraz önce saydım; Ek Emlak Vergisi, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi. Şimdi, 2003 yılında, gene, bu vergileri gündeme getiriyoruz. 1999 yılında, gene, bu vergiler vardı; ayrıca, Özel İşlem ve Özel İletişim Vergisi dediğimiz vergiler, onların da sürelerini uzattık; yani, bu vergilere sürekli muhtaç olmamızın, vergi sistemimizin ve ekonomimizin içinde bulunduğu durum açısından çok olumsuz bir yanı var, ayrıca, halkın devlete olan, Türkiye Büyük Millet Meclisine olan güvenini sarsan bir konu.

Burada da hep söylenildi, gerekçesinde de yazılıyor; bunlar, kriz nedeniyle bir defaya mahsus alınan vergilerdir deniliyor. Durmadan tekrarlayacaksınız. O zaman, bizim, bir defaya mahsus olduğunu, olağanüstü nitelikte olduğunu açıklamamız inandırıcı olmuyor; bunlar da, hem hükümete, devlete olan güveni sarsıyor hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine olan güveni sarsıyor.

Değerli arkadaşlarım, bunlar nereden çıkıyor, niçin böyle bir düzenlemeyle karşı karşıya kalıyoruz? Öncelikle, Türkiye, ekonomisiyle, sosyal sorunlarıyla, diğer konularıyla kötü yönetiliyor. Kötü yönetimin sonucu olarak ekonomiler bunalıma düşüyor, krize giriyor, burada yapılan hataları karşılamak üzere, vatandaşa, normal verginin ötesinde ek vergiler, olağanüstü vergiler yüklüyoruz.

Şimdi, bir emlak sahibini düşününüz. Geçtiğimiz yıllarda büyükşehir belediye sınırları içinde Emlak Vergilerinin oranlarını yüzde 100 artırdık, oran olarak birinci mesele bu. İkincisi, 2002 Emlak Vergisinde rayiç bedellerin yeniden tespit yılıydı, pek çok belediye sınırları içinde, astronomik düzeyde, rayiç bedelleri artırdık; vatandaş, burnundan soluyarak tam bu vergileri ödemeye çalışırken, şimdi, diyoruz ki, o ödediğin verginin 1 katını daha öde!

Değerli arkadaşlarım, bu, haklı bir uygulama değil; bu, hakkaniyete uygun bir düzenleme değil ve farklı bir uygulama da yapıyoruz. 1999 yılında, Ek Emlak Vergisi getirilirken, orada, 120 metrekarenin altındaki tek konutun, Ek Emlak Vergisinden istisna edilmesine dair hüküm vardı. Bu kez, bu hüküm konulmamış; yani, herkesten alalım denilmiş. Artık, bu olağanüstü vergiler alışkanlık haline geldi; ama, hiç olmazsa, olağanüstü vergilerin içinde de bir tutarlılık sağlayalım, geçmişte almadığımız vergileri de bu sefer alır hale gelmeyim; bu, bir yanlıştır. Biraz sonra, Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekilleri olarak bu yönde bir önergemiz olacak. Eğer, sizler de itibar ederseniz, hiç olmazsa, bir konutu olandan Ek Emlak Vergisini almayalım; 1999 yılında almamıştık.

Değerli arkadaşlarım, gene, 1999 yılında, ticarî araçlardan Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi almamıştık; yani, taksi esnafından almamıştık, yük taşıyanlardan almamıştık, yolcu taşıyanlardan almamıştık. Bu kez, bütün taşıtlardan alıyoruz. Gene diyorum ki, hiç olmazsa, bu olağanüstü vergiler, ekvergiler noktasında bir tutarlılığı sergileyelim, 1999'un gerisine gitmeyelim. Bu konuda da bir önergemiz, biraz sonra sizlere sunulacak, ilgi gösterirseniz, çok seviniriz.

Değerli arkadaşlarım, bu vergilerle bir yere mi varacağız?! Bu vergilerle sorunu mu çözeceğiz?! Eğer öyle olursa, hepimiz, bağrımıza taş basalım, bu vergileri ödeyelim; ama, biz, tam bu vergileri tartışırken kamuoyunda ne tartışılıyor; deniliyor ki, Sayın Başbakanın açıklamasını kullanarak ifade etmek istiyorum; "ekonomimiz oksijen çadırında, ekonomiye serum lazım." Onun için, servet vergisi getirelim... Ne kadar; yüzde 20 servet vergisi getirelim iddiaları var. Çeşitli oda başkanlarımızın "devletimiz güç durumda, hükümetimiz güç durumda; öyleyse, geliniz, vatandaş olarak yardımda bulunalım..." şeklinde açıklamaları var.

Değerli arkadaşlarım, bunların hepsini Türkiye'de yaşadık. 27 Mayıs 1960'tan sonra -hepiniz hatırlarsınız- bir alyans bağışı vardı. Halkımız alyansını bağışladı, onun karşılığında, kendilerine, beyaz, ucuz metalik alyanslar verildi. Sonra, bu alyanslar ne oldu diye araştırıldığında; işte, alyans evleri yapıldı, alyans mahallesi kuruldu; o kadar!

Daha sonra, gene hatırlarsınız, hani 1964'lerde filan "Kıbrıs'a çıkamıyoruz; çünkü, gemimiz yok" diye yola çıkmıştık. O zaman da, bir "millet yapar" kampanyası vardı. Millet bağış yapacaktı, o paralarla çıkarma gemileri inşa edecektik ve Kıbrıs'a çıkacaktık. O da çok çabuk söndü gitti.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de şöyle bir moda var: Özellikle sivil toplum örgütü başkanlarımız medyatik olmayı çok iyi biliyorlar ve çok seviyorlar. Bu önerilerden biri: Servetimizin yüzde 20'sini verelim... Gerçekten vereceklerse, eğer, iktidar da, hükümet de yüzde 20 bir servet vergisi önerisiyle gelecekse, hep beraber buna bakalım; ama, bunu, sadece gazetelere manşet olmak için, televizyonlarda boy göstermek için söylerseniz... Onlar söyleyebilir, Türkiye demokratik bir ülke; ama, bunun devlet katında, hükümet katında kabul görmesi yanlıştır. Değerli arkadaşlarım, yüzde 20 servet vergisi; telaffuzu kolay. Dünyanın her tarafında servet vergileri vardır; fakat, servet vergilerinin oranı yüzde 1'i, yüzde 2'yi geçmez. Yüzde 20 servet vergisi!.. Bir de bunu yüksek sesle konuştuğunuz zaman, olsa olsa, Türkiye'den servet kaçırılmasına neden olursunuz. (AK Parti sıralarından "yok öyle bir şey" sesleri) Hayır, bazı oda başkanlarımız bunu ilan ettiler, demeçler verdiler ve hükümet de Sayın Ali Babacan'ın başkanlığında bir komisyon kurduğunu, bunları incelemekte olduğunu söyledi.

Ben, hükümetten beklerdim ki...

Biz, bütçemizi yeni çıkardık. 15,8 katrilyonluk bir ekkaynak paketini yürürlüğe koyduk. Yardım yapacak olan vatandaşımız varsa, buyursun, yardımını yapsın; ama, onun dışında; yok, servet vergisi getiriyoruz; yok, herkesin maaşının yarısını geri alıyoruz...

Değerli arkadaşlarım, elbette, sıkışık zamanlarda bunlara başvurulabilir; ama, bunların devlet katında kabul görmesi, ekonomimizin, gerçekten, bir oksijen çadırında olduğu izlenimini doğurur. Bu, güveni sarsar; bu güven sarsılması sonucu, servet dışarı kaçar. Bu bozulan güven ve tutarsızlık sonucu faizler yükselir. O nedenle, bunlar, çok dikkatli ifade edilmesi gereken noktalardır. Hükümetimizin, öyle zannediyorum ki, vatandaşlardan gelen bu iyi niyetli taleplere cevaben bir komisyon kurması, biraz önce bahsettiğim, güven ve tutarlılık açısından son derece önemlidir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bir ekonominin, durmadan, birkaç yıl arayla olağanüstü vergilerden bahsetmesi, Meclisinde olağanüstü vergileri tartışması çok büyük eksikliktir. Bunu niçin yapıyoruz; bunu, kalıcı bir vergi reformunu gerçekleştiremediğimiz için yapıyoruz ve bu vergileri kimden alıyoruz; zaten, vergisini ödeyen kesimden alıyoruz. Vergisini ödemeyen kesim, yine bir kuruş vergi ödemeyecektir.

Şimdi, biz, hep söyledik; malî milat kaldırılırken de söyledik, Vergi Barışı Yasası görüşülürken de söyledik. Geliniz, öncelikle, kayıtdışı ekonomiyi de kayda alacak şekilde ve hiç vergi ödemeyen kesimlerden vergi alacak şekilde bir vergi reformunu kabul edelim. Tabiî, vergi reformunun unsurlarından biri, çok yüksek olan, vergi kaçırmayı teşvik eden vergi oranlarından kaçınmaktır; yani, vergi oranlarını katlanılabilir düzeye indirmektir.

Şimdi, hepimiz şikâyetçiyiz; akaryakıt üzerinden yüzde 70 vergi alıyoruz. Hepimiz şikâyetçiyiz; ilaçtan vergi alıyoruz. Hepimiz şikâyetçiyiz; serumdan, kandan vergi alıyoruz. Sayın Maliye Bakanımız bunları indireceğini söyledi; bir an önce indirilsin. Sadece adalet açısından, sosyal adalet açısından bunları söylemiyorum; vergi oranları yüksek olduğu zaman fiş, fatura pazarlığı başlıyor ve Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyoruz; daha az vergi topluyoruz.

Onun için, vergi oranlarını, Gelir Vergisi dahil, Kurumlar Vergisi dahil, Katma Değer Vergisi dahil, Özel Tüketim Vergisi dahil, katlanılabilir, makul bir düzeye indirelim, vergiyi bu yolla tabana yayalım ve adil, dengeli bir vergi reformu yaptıktan sonra, vergiyi kaçıranın gözünün yaşına bakmayalım. Bunun yolu da, vergi idaresini güçlendirmektir, vergi denetimini etkinleştirmektir.

Her gün kanun çıkarıyoruz. Bundan önceki Meclis, biliyorsunuz, Türkiye cumhuriyeti tarihinde en çok kanun çıkaran Meclis olarak övünür, dururlardı. Şimdi, öyle zannediyorum ki, bizim Meclisimiz, o rekoru kıracak; ama, değerli arkadaşlarım, kanun çıkarmak mesele değil. Kanunu, halkın benimsemesi ve halkın uygulaması...

Bu işlerin içerisinde olan bir arkadaşınız olarak şunu söyleyebilirim ki, artık, bizim çıkardığımız kanunları, bırakınız halk, vergi dairesinin görevlileri bile okumuyor. Öylesine basit, sade, herkesin anlayabileceği, getirisi yüksek, adil bir vergi reformunu yapalım, her yıl da bunu değiştirmeyelim, her gün de bunu değiştirmeyelim. Bu olmazsa, vatandaş ne ödeyeceğini bilmezse, malî müşavir ne uygulayacağını bilmezse, vergi dairesi müdürü "acaba bugün vergi kanunu değişti mi, değişmedi mi" diye her sabah kalkıp Resmî Gazeteye bakarsa, o ülkede vergi kargaşasının önüne geçemeyiz.

Bunları yapmadığımız sürece ne olur; işte, her bütçeyi bağladığımız dönemde "bütçede şu kadar eksik var; gelin ekvergi getirelim, gelin vergi oranlarını artıralım..." Ve vatandaşı canından bezdiririz.

Değerli arkadaşlarım, elbette, vergisiz bir ülke yönetilmez, vergisiz bir düzen öneriyor değilim. Fransa'da, geçmiş dönemde, Pierre Pujat diye birisi çıkmış, vergisiz bir düzen önermiş; demiş ki "ben, bütün vergileri kaldıracağım, verin bana oylarınızı, vergisiz düzen kuracağım." Yüzde 10 oy almış değerli arkadaşlarım. Vergisiz düzen önermenin de bir cazibesi vardır; ama, biz, öyle bir öneride falan bulunuyor değiliz. Adil, kalıcı, dengeli ve durmadan ekvergilere, olağanüstü vergilere muhtaç olmayacak bir vergi sistemini elbirliğiyle oluşturalım. Bu Meclisteki çoğunluk, bu açıdan bir şanstır. Bu Mecliste, bu konunun çok değerli uzmanları var; iktidar partisi içinde de var, muhalefet partisi içinde de var; bu görevimizi yapalım.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer önemli nokta; vatandaş açısından, ödediği verginin nereye gittiğini bilmesi çok önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun; sözlerinizi toparlar mısınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Eğer vatandaş, ödediği verginin yerine gittiğini bilirse, verginin kendisine yol olarak, çeşme olarak, hastane olarak, okul olarak döndüğünü bilirse, vergisini seve seve öder; ama, ödediği verginin üç beş tane suiistimalciye gittiğini görürse, ödediği verginin israfa gittiğini bilirse, vergisini ödemez, vergi ödemekten cayar. Onun için, geliniz, şeffaf, saydam bir kamu yönetimini hep birlikte kuralım; yolsuzluklara müsaade etmeyelim, israfa müsaade etmeyelim; kim ki bu ülkenin bir kuruşunu çalar, tenezzül ederse, yakasına hep beraber yapışalım; bakansa da yapışalım, milletvekiliyse de yapışalım.

Değerli arkadaşlarım, bunların hepsinin yolu da, en tepeden başlayarak, herkesin hesap vermesidir; bunun yolu da, öncelikle, dokunulmazlıkların kaldırılmasıdır. Biz, sadece, seçim meydanlarında halkımıza söz verdiğimiz için dokunulmazlığın kaldırılması üzerinde böylesine duruyor değiliz. Eğer yolsuzlukları önlemek istiyorsak, eğer yolsuzlukları caydırmak istiyorsak, eğer yolsuzluk üretmeyen bir kamu düzenini kurmak istiyorsak, önce, bakandan başlayarak, milletvekilinden başlayarak, yolsuzluğa kim bulaşmışsa, herkes, vatandaş gibi gitmeli, hesabını vermeli, aklanıp gelmelidir.

Bunları yapmadan, yani, adil, kalıcı, dengeli, basit bir vergi reformu yapmadan, toplanan vergilerin, vatandaşın nereye gittiğini anlayacağı, saydam, şeffaf bir kamu düzeni oluşturmadan, buralarda, daha, çok ek vergiler konuşuruz, olağanüstü vergiler konuşuruz ve hepimiz de bir mahcubiyet içinde, Genel Kurula bile gelmeden, her nasılsa, katılan belli sayıda arkadaşlarımızın oylarıyla bu sevimsiz kanunlar geçsin diye ellerimizi kaldırırız.

Ben, bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve hiç yoksa, ek emlak vergisinde, ek motorlu taşıtlar vergisinde; bir konutu olanları vergi dışında bırakan, ticarî araç sahiplerini, taksici esnafını, minibüsçü, otobüsçü esnafını bu vergilerin dışında bırakan Cumhuriyet Halk Partisinin önerilerine destek vermenizi bekliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

Komisyonun veya Hükümetin söz talebi var mı?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Hayır.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Yok.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü vergiler, olağanüstü dönemlerde getirilir. Şu anda gelen vergi de bir olağanüstü vergi, bir sefere mahsus olarak alınması istenilen bir vergi. Cumhuriyet tarihimizin ilk olağanüstü vergisi Varlık Vergisidir ve dönemin İstanbul Defterdarı bu vergi uygulandıktan sonra "Varlık Vergisinin Faciası" diye bir kitap yazmıştır. Umuyoruz, bu vergi de böyle bir faciaya dönüşmüş olmaz.

Bizim tarihimizde, Parlamentonun kabul ettiği ve toplumun benimsediği bir tek olağanüstü vergi vardır. O da, geçen dönem yaşadığımız deprem sonucu kabul edilen ve "deprem vergisi" olarak adlandırdığımız yasadır. Bu yasa sonucu yasa sonucu yurttaşlarımız gönüllü olarak vergilerini ödemişlerdir; ama, elde edilen vergi gelirlerinin önemli bir kısmı, maalesef, faiz ödemelerine gitmiştir.

Değerli milletvekilleri, ekvergileri toplumlar, hükümetler, iktidarlar, mevcut olağanüstü sorunları çözmek için getirirler. Şimdi, bu getirilen yasa, gerçekten, bizim sorunlarımızı çözüyor mu, çözmüyor mu; ona bir kısaca bakalım.

Değerli bakanlar zaman zaman burada konuşma yaparken şöyle bir açıklamada bulunuyorlar: "Efendim, biz şu kadar faiz ödüyoruz..." Sayın Başbakan da, gerek grupta gerek burada yaptığı konuşmalarda ödediği faizlerin fazlalığından yakındı. Doğrudur; bir bütçede bu kadar faiz olursa, bu bütçenin iflah olma şansı yoktur. Şimdi, bu hükümetin iktidar olduktan sonra ne kadar borçlandığına gelelim.

Değerli arkadaşlar, bakın, iktidar olduktan sonra 18 Marta kadar borçlanılan miktar 12 milyar 800 milyon dolar. 12 milyar 800 milyon dolar bu hükümet borçlandı. Peki, bunun ne kadarı iç ne kadarı dışborç; bunun 9,5 milyar doları içborç, 3,3 milyar doları da dışborç. Bunun faizlerini hesapladık. Bu borçlanmadan ötürü ödenecek faiz miktarı 9 katrilyon 600 trilyon lira. Şimdi, Sayın Maliye Bakanımız geçen gün dedi ki: "Efendim, vergi barışından yapacağımız tahsilat 3 katrilyonu aştı." Az önce konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsü de, bunun 4 katrilyon liraya yaklaştığını söyledi ve yine, ek motorlu taşıtlar vergisinden de 1,1 katrilyon lira geleceğini söyledi.

Değerli arkadaşlar, sadece sizin hükümetiniz döneminde borçlanılan miktarın faizi 9 katrilyonu aşıyor. Getirdiğiniz bu vergileri, siz faize bile yetirmeyeceksiniz. Ana sorunu bırakıp etrafında dolaşıyorsunuz arkadaşlar, ana sorunu bırakıp etrafında dolaşıyorsunuz. Sayın Tansu Çiller de, faizleri ortadan kaldırmak için böyle ekvergiler getirmişti; ne oldu; azaldı mı faiz; azalmadı. Getireceğiniz bu vergiler dolayısıyla da azalmayacak. Buna kesinlikle emin olunuz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, şunu merak ediyorum... Değerli milletvekili arkadaşımın da söylediği gibi, at sahibine göre kişner; ama, değerli arkadaşlar, daha beş ay bir süre geçmeden bir Başbakan kalkar, aynen şu ifadeyi söylerse: "Oksijen çadırındayız, bize serum gerekli..." Bir Bakanlar Kurulu, bir hükümet, beş ayda kendisini oksijen çadırında hissediyor!..

Peki, merak ediyorum, steril ortamdaki bir Bakanlar Kurulu Türkiye Cumhuriyetini nasıl yönetecek acaba, bu yasalarla mı?! (CHP sıralarından alkışlar) Bu yasalarla, bu hükümet, Türkiye Cumhuriyetini yönetemez değerli arkadaşlarım. Fazla uzun süre geçmeyecek zaten; önümüzdeki altı ay içinde göreceksiniz. Bakın, borç ödemekten söz ediyorsunuz, geldiğiniz nokta burada. En son 18 Martta yaptığınız ihalenin rakamlarını vereyim: Faiz yüzde 59,95; yani, yüzde 60. Yüzde 60 faizle... Siz, topladığınız vergilerle bu faizleri nasıl kapatacaksınız?..

Değerli milletvekilleri, bakın, steril ortamdaki bir hükümet, oksijen çadırındaki bir hükümet...

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Gerçek öyle değil.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Öyle diyor, "oksijen çadırındayız, bize serum gerekli" diyor. Aynı ifadeyi tırnak içinde alıyorum...

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Hükümet değil, devlet.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Devlet olamaz; Türkiye Cumhuriyeti steril çadırda değildir. Türkiye Cumhuriyeti güçlüdür; dünyanın en büyük 20 ekonomisinden birisidir sayın milletvekilim. Bütün mesele yönetmekte. Türkiye Cumhuriyetini yönetmekteki kararlılık gerekiyor. O kararlı ifadeyi biz göremiyoruz.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bakın, şu soruyu, lütfen, hükümet üyelerinin kendisine sorması lazım: Biz, bu 9,5 katrilyon lirayı veya Sayın Başbakanın söylediği 63 katrilyon lirayı kime ödüyoruz? Bu soruyu, hükümet, kendisine sormaya cesaret edemiyor. 62 000 aileye ödüyoruz arkadaşlar, 62 000 aileye.

Peki, merak ediyorum, bir evi olandan vergi alıyorsunuz, bir  arabası olandan vergi alıyorsunuz, emeklinin aylığından yüzde 1 kesiyorsunuz, bu 62 000 aileyi hiç görmüyorsunuz!.. Adalet bu mu, adalet anlayışı bu mu bu hükümetin?!. Niye görmüyorsunuz onları; çünkü, onlara dokunmaya cesaret edemiyorsunuz; ama, gariban vatandaşın sırtına biniyorsunuz. Dünyada hiçbir iktidar, yoksul halkın omuzlarına binerek yükselmemiştir arkadaşlar; ama, Adalet ve Kalkınma Partisinin Hükümeti, yoksul halkın omuzlarına binerek, tekrar iktidar olacağını sanıyor. Bunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bir şey daha... Sayın Sağlık Bakanımız burada konuşurken enteresan bir açıklama yaptı; dedi ki: "Efendim, biz, Bağ-Kur ve SSK emeklilerine sosyal destek ödemesi getirdik, siz, buna itiraz ettiniz."

Arkadaşlar, şimdi, bunun neresini düzelteceksiniz?.. Bir sefer, biz, buna itiraz etmedik. İki, getiren Sayın Bakana teşekkür ettik. Teşekkür eden kişi de benim; Meclis tutanakları da orada. Sayın Bakan, bütün bunları bulmadan, Türkiye'de kamuoyunu yanıltmayı, acaba, bakanlık sıfatıyla bağdaştırabiliyor mu?! Türkiye Cumhuriyeti Bakanına, halka doğruları söylememek yakışıyor mu?!

Bizim söylemek istediğimiz şuydu: Bu 75 000 000 ve 100 000 000 lirayı kanunun metnine yazın, hiç değilse, bu emekliler, bunu bir yıl boyunca alsınlar; ama, ne yapıldı; bu yazılmadı ve emekliler aldatıldı.

Bir şey daha... Yine, Sayın Bakan, ısrarla şunu söyledi: "Efendim, biz getiriyoruz; siz diyorsunuz ki, bunun kaynağı nerede?.."

Değerli arkadaşlar, insaf!.. Sayın Bakan, bizi bazı köşe yazarlarıyla karıştırıyor. Cumhuriyet Halk Partisi kaynak sormaz. Cumhuriyet Halk Partisi, dayandığınız kaynaklar doğrudur veya eğridir; onu söyler.

Şimdi, siz, emekliden prim kesiyorsunuz; yanlıştır diyoruz. Faiz gelirinden vergi alın diyoruz; almıyorsunuz. Bir muhalefet partisi, kaynağı nereden bulacaksınız diye sormaz. Onu, bilim adamları sorarlar, gazetelerin köşe yazarları sorarlar, ekonomi muhabirleri sorarlar. Muhalefet partisi bunu sormaz; çünkü, iktidar sizsiniz. Siz kaynağı bulacaksınız. Siz çözüm yerisiniz. Siz, bizden fazla şikâyet etmeye başladınız. Değerli arkadaşlar, iktidardasınız; iktidarda olduğunuzun farkında değilsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) İktidar çözüm getirir.

Bize, yine, Sayın Bakan şunu söylüyor: "Efendim, eleştiri getiriyorsunuz, çözüm getirmiyorsunuz." Geçen gün, yine, bu kürsüde söyledim. İnsaf arkadaşlar... Çözüm getiriyoruz, kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Şu faiz geliri elde edenleri vergilendirin diyoruz, kulaklarınızı tıkıyorsunuz. İlle vatandaşın emlakinden vergi alacağım diyorsunuz. Onun kullandığı arabadan vergi alacağım diyorsunuz. Emeklinin aylığından vergi keseceğim diyorsunuz. Arkadaşlar, öneri ne, yaptığınız ne...

Hatta bu hükümet o kadar steril alandaki, öneri getirmekten aciz. Şimdi, önerileri, pek çok kamu kuruluşu getiriyor. Bir sanayici diyor ki, "servet vergisi getirin, servetimin yüzde 20'sini ödeyeceğim." Bir başkası diyor ki, "efendim, Hazreti Ömer fonu kuralım, oraya bağışlar yapalım." Öbürü diyor ki, "efendim tahvil çıkaralım."

CAHİT CAN (Sinop) - Size niye teklif etmediler?!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu nedir; acz içinde olan ve öneri getirmeyen bir hükümetin Türkiye'de sergilediği bir tablodur arkadaşlar. Acı, ama, gerçek olan tablo bu ve Türkiye'ye yakışmayan tablo bu.

Öneri getirmekten aciz bir hükümet olabilir mi?! Sağlıklı öneri getirmeyen bir hükümet olabilir mi; ama, bu hükümet, maalesef, sağlıksız öneri getiriyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Maliye Bakanımız geldi, cevaplarlar...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tabiî, yanıtlarlarsa seviniriz.

Bir diğer yanlış arkadaşlar; siz, sosyal konsolidasyon yaptınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, sözlerinizi tamamlar mısınız...

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım.

Konsolidasyon, biliyorsunuz, bir siyasal iktidarın, tek taraflı olarak borçlarını ertelemesidir, karşı tarafın rızasını almadan. Cumhuriyet tarihinde ilk sefer, siz, sosyal konsolidasyon yaptınız. İşçi ikramiyelerini vadesi belirsiz bir tarihe ertelediniz; ama, 62 000 ailenin alacağı faizleri, o 63 katrilyon lirayı ertelemeye cesaret edemiyorsunuz.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

EKONOMİK İSTİKRARI SAĞLAMAK İÇİN EK VERGİLER ALINMASI

HAKKINDA KANUN TASARISI

Ek motorlu taşıtlar vergisi

MADDE 1. - 18.2.1963 tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 5 ve 6 ncı maddelerinde yer alan (I), (II), (III) ve (IV) sayılı tarifelere göre vergiye tâbi olan ve bu Kanunun yayımlandığı tarihte ilgili sicilde kayıtlı bulunan taşıtlar, bir defaya mahsus olmak üzere 2003 yılı için tahakkuk ettirilen motorlu taşıtlar vergisi tutarı kadar, ek motorlu taşıtlar vergisine tâbidir.

Ek motorlu taşıtlar vergisi, bu Kanunun yayımı tarihinde tahakkuk etmiş ve tebliğ edilmiş sayılır.

Kanunun yayımı tarihinde 2003 yılı için adına motorlu taşıtlar vergisi tahakkuk etmiş olan gerçek ve tüzel kişilerden, bu taşıtlar dolayısıyla 2003 yılı için tahakkuk eden motorlu taşıtlar vergisi kadar ek motorlu taşıtlar vergisi alınır. Verginin birinci taksiti, bu Kanunun yayımını izleyen ayın sonuna kadar, ikinci taksiti ise 2003 yılının Ekim ayı sonuna kadar eşit taksitler halinde taşıtın kayıtlı olduğu yerin vergi dairesine ödenir.

Tahsil edilen vergiler üzerinden 2.2.1981 tarihli ve 2380 sayılı Kanun ile 27.6.1984 tarihli ve 3030 sayılı Kanuna göre mahallî idarelere pay verilmez.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Tacidar Seyhan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, ben, kamuoyuna buradan bir şey daha duyurmak istiyorum: Herhalde, 2003 yılının en popüler kelimeleri "vergi" ve "ek vergi" olacak; bunu, sayenizde halkın gündemine sık sık taşımak zorunda kalacağız ve halkın en popüler kelimesi de "ya sabır" olacaktır; çünkü, bu kadar eziyetin altından sabırsız kalkmak mümkün değildir.

Bu kürsüden, beş aydır, kanun tasarı ve teklifleri hakkında söz almadım ve olumlu bir kanun tasarısını, birlikte, halka müjde olarak vermeyi arzu ederek, onun üzerinde söz almak istiyordum; ama, üzülerek gördüm ki, iktidar döneminizde böyle bir şeyi yapmamız mümkün olmayacak ve vicdanım elvermediği için, özellikle bu kanun tasarısı hakkında fikirlerimi söylemek için buraya geldim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, Türkiye'nin, yani, ülkemizin belirginleşmiş sanayi politikası yok, ticaret politikası yok; buna karşılık, sadece, belirgin bir vergi politikası var. Maalesef, yanlış da olsa, belirgin bir vergi politikası var.

Siz, halkın refahı için üretimi artıracaktınız; ama, vergilerle halktan yaygın bir şekilde para almayı ve vergileri artırmayı, refahı artırmaya tercih ettiniz. Bu refahı nasıl artıracaktık; sanayii geliştirecektik, ticareti geliştirecektik, üretimi artıracaktık, istihdamı artıracaktık.

Değerli arkadaşlarım, sizin ısrarla söylediğiniz bir şey var: "Biz, Adalet ve Kalkınma Partisiyiz" diyorsunuz; çok doğru, partinizin adı bu; ama, bakın, bir memurun çocuğu okula gidiyor, harçlara zam yaptık, vergilere de zam yaptık; şimdi, ev vergisini ve araca ödediği vergiyi de -aracı varsa, kıt kanaat almışsa bu aracını- 2 katına çıkarıyoruz. Yani, vatandaş, bundan bir yıl önce 100 000 000 lira vergi verdiyse -yüzde 59 oranında zam yaptık- bu yıl ne ödeyecek; 159 000 000 lira; şimdi de, bunu 1 katı daha ödemeyi taahhüt edin diyoruz insanlara. Ne kadar ödeyecek; 318 000 000 lira. Yani, geçen yıl 100 000 000 lira ödeyen bir vatandaş, aracının pulu için, bu yıl 318 000 000 lira ödeyecek. Ne kadar zam verdik memura; yüzde 5. Siz, bunun neresine adalet diyorsunuz?! Hangi hukuk sisteminde böyle adalet var?! "Adalet"i bir kenara koyun, adalet bitti. Üretim yok, istihdam yok, kalkınma yok, geleceğe bakan umut yok; siz, bunun neresine kalkınma diyorsunuz?! "Kalkınma"yı da koyun bir kenara, o da gitti. "Adalet"i kaldırdınız, "Kalkınma"yı kaldırdınız, geriye "Partisi" kaldı. Böyle giderseniz, ilk genel seçimde, halk da onu ortadan kaldıracak. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, siyaset, bilgi, bilinç, toplumsal şuurun dengede tutulmasıyla mümkündür. Toplumsal şuuru yaratmak, halkın ekonomik ve sosyal gelişimini sağlamakla mümkündür. Devlet yönetiminde keyfiyet olmaz. Vergi politikanız ile halkın gelir düzeyi arasındaki dengeyi oturtmak zorundasınız. Finansal ekonomiden elde ettiği kazancı devlete veren insan ile sosyal yaşamından fedakârlık ederek, dişinden tırnağından artırabildiklerini devlete veren vatandaş aynı huzuru taşımak zorundadır; ancak, dargelirli insanların elinden, dişinden tırnağından artırdığı parayı alırsanız, ne aile huzurunu bırakırsınız ne iş huzurunu bırakırsınız ne yaşam huzurunu bırakırsınız. Bu vergi taslağı, bütünüyle dargelirliye eziyet eden bir taslak halini almıştır. Gelin, bir değişiklik yapalım. Bu yasa, ticarî taşımacılığı daha zor durumda bırakacak, taksiciyi daha zor durumda bırakacak, dolmuşçuyu daha zor durumda bırakacak. Okullara fakirin fukaranın çocuğunu taşıyan servisçiler dahi ek vergi sonucunda servis bedellerine zam yapmak zorunda kalacak ve yaşamda yeni bir yük... Hiç değilse, bu tasarıyı geri çekip, ticarî araçlar üzerine koymuş olduğumuz vergiyi geri alalım. Bunları vergi dışı bırakalım. Sadece vergilerimizi lüks araçlar üzerinde yoğunlaştıralım. Bu olmadan adalet olmaz, kalkınma olmaz, sosyal adalet olmaz değerli arkadaşlarım. Bakın, ben, sosyal yaşamdan bir örnek vermek istiyorum sizlere.

Ben, genç bir üniversite mezunuyken, iş bulamadığım için bir yıl ticarî taksi çalıştırdım. O insanlar, aylarca 100 000 000 lira -bugünün değeriyle söylüyorum, belki, o gün 100 000 liraydı- para biriktirmek için sabahın köründe kalkıp duraklarına giderlerdi, ben de giderdim. Müşteriden aldığımız parayı camın önüne koyuyoruz, biriksin diye. Ondan şu hesabı yapıyoruz; eve ekmek gidecek, vergimi vereceğim ve o paradan artanı durağa vereceğim; eğer, biraz daha artarsa amortisman giderine harcayacağım diyorduk. Bir işe gittiğimiz zaman, dönüşte bir müşteri bulduğumuzda gözümüz parlıyordu. O para için yeniden hesap yapıyorduk. Şimdi, böyle bir vatandaş evine hangi huzurla gidecek?! 150 000 000 lira daha ek vergiyi nasıl toplayacak?! Hadi, bir de kaza yaparsa... Ben yapıyordum acemi şoför olarak. Ben yapabilirim. Çiziğimi, çatlağımı bir yılda da olsa yaptırıyordum; ama, bu iş acemilikle olmuyor. Ben, çizilmiş arabayı yaptırabiliyordum; ama, siz, koskoca Türkiye'yi aldınız, koskoca bir gemiyi aldınız, kaptanlık yapacağız diyorsunuz, beş ayda karaya oturttunuz; beş ayda bu gemiyi karaya oturttunuz!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de bir denge kurmak zorundasınız. Bakın, kanun tasarısının 1 inci maddesinde de bir aksaklık var. Motorlu taşıtlar için, deniliyor ki bu maddede: "Tahsil edilen vergiler üzerinden, 3030 sayılı Kanuna göre mahallî idarelere pay verilmez." Maddenin sonuna böyle bir cümle eklemişsiniz. Peki, Emlak Vergisinde veriyorsunuz, neden taşıttan aldığınız ek vergide vermiyorsunuz?! O emlak, o şehrin sınırları içerisinde yer alıyor da; o araç, o şehrin belediyesine ek bir yük getirmiyor mu?! Tasarıda, denge de yok.

Değerli arkadaşlarım, bunu, sadece eleştirmek için söylemiyorum. Türkiye'de kaynak ihtiyacınız var; gelin, bu kaynağı, hep beraber, el ele vererek yaratalım; yaratabileceğimiz bir sürü alan var. Borç mu ödeyeceksiniz; öderiz biz borcu, halk fedakârlığa hazır; çalışarak, üreterek, istihdam sonucu aldığı paradan vergi vererek bu fedakârlığı yapmaya hazır; ama, siz diyorsunuz ki, sürekli verin. Hükümetin politikası, sadece, satmak ve almak üzerine kurulmuş. Dün bir kanun teklifi getirildi ve ne denildi burada "satıyorum, satıyorum, sattım", şimdi de "alıyorum..." Müzayedecilik anlayışıyla tahsildarlık... Halk bunu kaldırmaz, kaldırmıyor artık.

Bugün bir taksi durağının önünde durdum ve "Genel Kurulda söz alacağım, ne kadar vergi veriyorsun" dedim. "İki taksitte 160 000 000" dedi. "Bir 160 000 000 daha istersek sizden ne yapacaksınız" dedim. "Ölürüz abi" dedi. Nasıl izah edeceğiz bunu insanlara?! Kamyoncu aynı durumda, servisçi aynı durumda. Memur, karı ve koca, parayı biriktirmiş, küçük, düşük model bir araba almış. Kredi kartı borcu da var; dediniz ki "biz bu borçları affettik, faiz almadık." Kafasından bir ödeme sistemi çıkardı ve bu paraları ödemeyi taahhüt etti, gitti. Esnafa dedik ki, vergi barışı var, halkla barışamadık; ama, nasılsa "vergi barışı" oldu bunun adı; "vergi barışı var" dediniz; vatandaş, vergisini de taksitlendirdi, ödemeyi de taahhüt etti; 12 taksit ona, 12 taksit diğerine; şimdi de diyoruz ki: "Aracına verdiğin verginin, bir katını daha ver; emlaka verdiğin verginin bir katını daha ver..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Seyhan, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, sözlerimi tamamlıyorum. İnsan, haklı olduğunu hissedince, zamanın nasıl geçtiğini pek bilemiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, planlamacı bir arkadaşınızım; vergiyi, belki, maliyeci arkadaşlar kadar yorumlayamam; ama, mesleğimin, bu hükümet döneminde hiç kullanılmadığını gördüm. İçinizde, devlete, bu sene ne kadar para ödeyeceğinden emin olan bir tek arkadaşım var mı; kesinlikle bir kişi yok; çünkü, yarın, ne getireceğini bilemiyorsunuz; yarın sıkıştığınızda yeni bir ek vergi gelecek. Buna, bu yılı kurtarmak değil, buna, günü kurtarmak denir. Yazıktır!..

Değerli arkadaşlarım, ortak akıl, ortak vicdanımız, bu işe "hayır" diyor; yeni bir vergi paketine "hayır" diyor; biz de, bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi olarak "hayır" diyoruz.

Heyecanla gelip görev yapmak isteyen arkadaşlarımı takdirle karşılıyorum; ama, unutmayın ki, bu Meclis, heyecanla gelip, vaatle gelip, sesini yükselten, "hay Allah" diye bu kürsüden ayrılan milletvekilleriyle dolu. Bu halk, sizi, o koltuklardan bir gün kaldırır. Bu kadar zulüm etmeyin; bu zulüm, halka fazla.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seyhan.

Şahsı adına, Sayın Nezir Büyükcengiz; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsî görüşlerimi açıklamak için huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini, Sayın Başkanı ve Sayın Başkanın şahsında milyonlarca taşıt sahibi yurttaşımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, insanoğlunun kendisine kazandırdığı, yaşamını kolaylaştıracak ve dünyamızda tüm insanlarla her türlü ilişkilerini düzenleyip geliştirecek temel araçların en önde geleni, kuşkusuz ki, motorlu taşıtlardır. İcadından günümüze kadar her dönemde önemi daha da artmış, ilerleyen teknoloji, çalışmalarını bu alana yoğunlaştırmış, böylelikle, motorlu taşıtlar insan yaşamının bir parçası ve çağdaşlığın sembolü haline gelmiştir.

Günümüzde ülkelerin kalkınmışlığı kişi başına düşen araç sayısıyla ölçülür hale gelmiştir. Bu gelişmelere paralel olarak, ülkemizde de, kalkınmasını tamamlayan ülkeler kadar olmasa da, hatırı sayılır bir taşıt sayısına ulaşılmıştır; 9 500 000 civarında motorlu taşıta sahibiz.

İhtiyaçları karşılamak için, otomotiv sektörü gelişmiş, buna bağlı yan sanayiler oluşmuş ve bu sektör Türk ekonomisinin en önemli dinamiğini oluşturmuştur. Bu kadar önemli ihtiyaçları karşılayan ve insan yaşamının zorunlu bir parçası haline gelen bu alan, bugün, ülkemizi yönetenlerin iştahını kabartmış olmalı ki, bütçe açıklarını kapamak ve başlangıçta önemsemedikleri yüzde 6,5 faizdışı hedefini gerçekleştirebilmek için, adını da "Ekonomik İstikrarı Sağlamak..." koyarak, yanlış ve haksız bir tasarıyı Yüce Meclisin gündemine getirmişlerdir.

Hükümet açısından en kolay ve en rahat gelir elde etme biçimi; ama, kimden?! Aylardır evine ekmek götürmekte zorlanan kamyoncu, taksici, nakliyeci ve benzeri yurttaşlarımızdan; yıllardır hayaliyle yaşayıp, ayağımı yerden kessin, işime rahat gidip geleyim diye, dişinden, tırnağından artırarak ve borçlanarak sahip olabildiği küçük otomobil sahibi yurttaşlarımızdan.

Değerli arkadaşlarım, hükümetler, doğru politikalar uygulayarak, ülkenin ekonomik sıkıntılarının yoğun olduğu dönemlerde finansman ihtiyacını karşılayabilmek için, eşitlik ilkesine uygun olarak, toplumdan özveri isteyebilirler. Hükümet, içinde bulunduğumuz koşulların özelliği nedeniyle ek vergilere ihtiyaç duyulduğunu ifade etmektedir; ayrıca, ülkemiz dışında yaşanan olaylar nedeniyle de bu tedbirlerin alınması zorunluluğunu belirtmektedir; ancak, seçimlerden bu yana uygulanan ülke gerçeklerinden uzak, güven vermeyen, ekonomi ve dışpolitikalarda izlenen yol doğrultusunda bu gerekçeyi uygun bulmadığımı ifade etmek istiyorum.

Peki, bu noktada şöyle bir soru akla gelebilir: Hem faizdışı fazlayı tutturacağız hem borcumuzu azaltacağız hem de vatandaşın üzerindeki vergi yükünü azaltacağız; bu mümkün müdür?

Değerli milletvekilleri, hem mümkün hem de zorunludur; yapısal reformlarımızı hızla ve düzenli bir koordinasyon içerisinde hayata geçirerek, iç ve dış politikada tutarlı, her zaman güven veren bir söylem ve çizgiyle olabilir; günü kurtaran önlemlerle değil, uzun vadeli bir stratejiyi uygulayarak bunlar sağlanabilir. AKP İktidarının bugüne kadarki uygulamalarında bunu göremedik; atamalarda bilgi ve liyakat yerine partizanlık ve yandaşlık aldı başını gidiyor. Böyle devam ederse, uzun vadede de düzelmenin beklenmesi mümkün olmayacaktır.

Bu tasarı yürürlüğe girdiği takdirde, yüzbinlerce araç sahibi daha büyük sıkıntılarla karşılaşacaktır. Sayın Başbakan, bütçe konuşmalarında koyun gütmenin erdemlerinden bahsetti. Bu vergiyle, taşımacılık yapan yüzbinlerce Anadolu insanı işlerini bırakıp koyun gütmeye yöneleceklerdir belki; ama, uygulanan tarım ve hayvancılık politikaları sonucunda, güdecek koyun da bulamayacaklardır. Bu vergiyle getirilen düzenlemelerde, toplumun bütün kesimlerinin fedakârlığının gözetilmesi gerekirken, tasarının bu maddesinde, servetin sadece bir unsurundan ekvergi alınmasının öngörüldüğü, bunun da sadece belli kesimlerin fedakârlığına yol açacağı açıktır. Geçtiğimiz günlerde çıkarılan Vergi Barışı Yasasıyla, devletin katrilyonları vergisini ödemeyenlere bağışlandı; şimdi, vergisini ödemeyi bir vatan borcu, namus borcu bilen insanların üzerine bu tasarıyla tekrar yürüyoruz. Sayın Başbakanın "tüccar siyaset" dediği, sanırım, bu olmalı; ama, ben, öyle biliyorum ki, iyi bir tüccar, kendi kârını düşündüğü kadar müşterilerinin çıkarlarını da düşünen, ona iyi servis, iyi hizmet veren, yaptığı alışveriş sonunda onu mutlu eden bir tüccardır. Öyle sanıyorum ki, tüccar siyaset anlayışınıza göre, sizin müşterileriniz, size oy veren seçmenlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Büyükcengiz, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugüne kadarki uygulamalarınızla, müşterilerinizin büyük bir bölümünü kaybettiniz; aynı çizgiyi sürdürürseniz, kalan müşterilerinizi en kısa sürede kaybedip, dükkânı kapatmak zorunda kalacaksınız.

Bu vergiyle, geçmişte yaşadığımız iki önemli ekonomik kriz sonucu çok büyük sarsıntı geçiren otomotiv sektörü ve yan sanayii büyük ölçüde olumsuz etkilenecek ve milyonlarca işsizimize yeni işsizler ordusu katılacaktır. Esasen, bu vergi bir deli dumrul vergisini de andırıyor; köprüden geçenden 10 para, geçmeyenden 5 para örneği gibi. Aslında, sizin için bu işin daha kolay yolu, taşıt sahiplerinden alacağınız bu vergilere ek olarak, taşıt sahibi olmayan yurttaşlarımızdan da, sen de taşıt sahibi olabilseydin gerekçesiyle, onlara da vergi salmaktır!..

Değerli milletvekilleri, ülke yönetimi, bilgi, beceri deneyim ve donanım isteyen bir iştir. Sayın Başbakan, Meclis Genel Kurulunda kendisine sözle müdahale eden muhalefet milletvekillerine "ben, sizin bu ifadelerinize tahammül gösterecek kadar da donanımlıyım; ondan endişeniz olmasın" buyurmuşlardı. O konuda donanımlı olmak ülkemize ve milletimize ne kadar yararlıdır bilemem; ama, şu bir gerçektir ki, bu ülkenin Başbakanının, bir ülkenin başbakanının, o ülkenin dünya ülkeleri arasında yükselip, yücelmesini sağlamak, onurunu korumak ve halkının yaşam düzeyini yükseltmek, refah ve mutluluğa kavuşturmak konusunda donanımlı olması daha yeğdir, daha zorunludur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, motorlu taşıtlar, gelişmişliğin simgesidir dedim; bunlar teknolojinin insanlığa sunduğu en önemli araçlardır. Hükümet, göreve başladığından bugüne kadar akaryakıta yaptığı sayısını unuttuğumuz zamlarla -bu vergiyi de ekleyerek- milletimizi, geçmişe geri döndürüp, ulaşım ve taşımacılık gereksinimlerini atalarımız gibi at sırtında gerçekleştirmek zorunda bırakacaktır.

Sizin geldiğiniz günden beri yaptığınız zamlar ve getirdiğiniz vergiler sonucu, insanlar üzülüyor, çırpınıyor, belki ağlıyor; fakat, öyle bir noktaya geldi ki, bu tasarıdaki vergiler de yürürlüğe girdiği zaman, o meşhur, padişah ile veziri arasındaki söyleşide olduğu gibi, insanlarımız, sokaklara dökülüp, gülmeye, hoplayıp zıplamaya, oynamaya başlayacaklardır; inşallah öyle olmaz.

Beş ay önce trafiğe çıkan araç sayısı ile bugün trafiğe çıkan araç sayısı arasında ne gibi bir fark olduğunu, hiç, merak edip araştırdınız mı? Yaptığınız akaryakıt zamları sonucu, büyük bir düşüş olduğunu göreceksiniz; bu yasa yürürlüğe girerse, yeniden bir düşüş daha olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, tasarının bu maddesiyle beklenen gelir, 1,1 katrilyondur. Bilinçli ve akıllı bir söylemle, faizleri binde 8 puan öne çektiğiniz zaman Hazinenin bu kadar kârı olacak ve milyonlarca insanı mağdur eden böyle bir uygulamayı başlatmak zorunda kalmayacaksınız.

BAŞKAN - Sayın Büyükcengiz, sözlerinizi tamamlar mısınız.

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bugüne kadarki uygulamalarınızda muhalefetin uyarılarını hiç dikkate almadınız, belki bugün de almayacaksınız; ama, en azından, bu maddeyle ilgili olarak, taşımacılık faaliyetinde bulunanların, bu faaliyetlerinde kullandıkları taşıtların Ek Motorlu Taşıtlar Vergisinden istisna edilmesini bari sağlayınız.

Görüşülen tasarının, her şeye rağmen, ülkemize ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Büyükcengiz.

Şahısları adına, ikinci söz, Sayın Hüseyin Bayındır'ın.

Buyurun Sayın Bayındır. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz 105 sıra sayılı Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri "barışın bir bedeli vardır" deyip, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi ve Emlak Vergisini gündeme getirdiniz. Doğrusu, barışın bir bedelinin olduğunu da, AKP Hükümetinden, AKP Hükümetinin bu anlayışıyla öğrenmiş olduk. Daha sonra, savaşa "evet" dediniz ve barışı ortadan kaldırdınız, bedelli olan barışı ortadan kaldırdınız...

RESUL TOSUN (Tokat) - Savaşa evet demedik; kimse evet demedi.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Peki, Irak'taki savunmasız insanların üzerine tonlarca bomba atıldığı bu dönemde, savaş gündeme yerleşmişken, barışın bedeli olarak koyduğunuz Ek Motorlu Taşıtlar Vergisini neden kaldırmıyorsunuz?! Bu nasıl anlayış; doğrusu, ben, bunu anlayamadım. Lütfen, rüzgârın esintisine göre davranmaktan vazgeçin. Lütfen, bir dediğiniz, bir başka dediğinizle örtüşsün.

Soruyorum size: 2003 yılı bütçesinde sıfır zam öngördüğünüz, geçim aczine düşmüş, açlık sınırının çok altında yaşamaya mecbur bıraktığınız bordro mahkûmu memurlardan mı alacaksınız bu ek vergileri? Yoksa, yine, 2003 yılı bütçenizde, alınteri ve göznuruyla evine ekmek götürme mücadelesi veren, bir ikramiyesini de elinden aldığınız işçilerden mi alacaksınız bu ek vergileri? Ya da yine, 2003 yılında, bütçenizle yüzde 1 sağlık kesintisi yaptığınız, üç aylık maaşlarını almak için sabahın erken saatlerinde banka kapılarında beklettiğiniz, gözünün feri, dizinin dermanı kalmamış, yaşama küstürdüğünüz emeklilerimizden mi alacaksınız bu ek vergileri?

Aklımdayken söyleyeyim, benim de bir önerim var: Gelin, Allah gecinden versin, emeklilerimiz bu dünyadan göçüp gittiğinde, Sayın Bakanım, bir de onlara ölüm vergisi koyun, daha anlamlı olur.

RESUL TOSUN (Tokat) - Kimden alacağız bu vergiyi?

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Bu ekvergi kararı, yanlışlıklar komedyasının yeni bir halkasını oluşturuyor.

Ya da pancar ekim alanlarına ek kota koyduğunuz, traktörünün deposunda mazotu olmayan, yoksulluğun pençesinde inim inim inleyen, banka ve tarım kredi faizlerinin getirdiği yükün altında yaşam mücadelesi veren yoksul çitçiden mi alacaksınız bu ekvergileri; kimden alacaksınız?

RESUL TOSUN (Tokat) - Çiftçinin faizini kaldırdık Hüseyin Bey.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Sizin bu anlayışınızın adı deli dumrul anlayışı; geçenden de 5 lira alıyorsunuz, geçmeyenden de. Lütfen, insaf... Yoksa, ekonomide sürpriz dediğiniz deli dumrul anlayışı mıydı, bu muydu sizin sürpriziniz?!

RESUL TOSUN (Tokat) - O nereden çıktı?!

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Vallahi, buradan öyle gözüküyor.

RESUL TOSUN (Tokat) - Hep aynı şey konuşuyorsunuz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Eğer ekonomiyi düzeltmek istiyorsanız, onun da yolunu size gösterelim, bakın, beni iyi dinleyin o zaman.

HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Hep aynı şeyleri konuşuyorsun... Yeni şeyler söyle.

RESUL TOSUN (Tokat) - Başka bildiğin bir şey yok...

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Siyasî ahlak yasasını çıkarın, dokunulmazlığı kaldırın, hortumcunun, lütfen, hortumunu kesin, yapanın, çalanın yanına kâr kalmayan, hesap verme, hesap sorma anlayışını yerleştirin.

RESUL TOSUN (Tokat) - Yerleştireceğiz; söz!..

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Rant ekonomisinin faizlerini reddedin, atıl kaynakları harekete geçirerek, üretim ekonomisine dönün.

CAHİT CAN (Sinop) - CHP'den mi bahsediyorsun?!

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Yeraltı zenginliklerimizi kullanmaya başlayın, vergiyi tabana yayın, sosyal adaleti gerçekleştirin.

AHMET YENİ (Samsun) - Sloganla olmuyor...

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Yaşamın her alanında insanlara fırsat eşitliğini sağlayın. Anlayışınızın odak noktasına da insanı koyun.  Zaten bütün bunları yaptığınızda, hiçbir ekvergiye gerek kalmaz. Açıkçası, sizin deli dumrul anlayışınızla ekvergi alma çabanız tam bir zulümdür. Hele, bir de, son günlerde, hükümet kanadının oksijen çadırları; yok, bir memur yarı maaşını göndermiş, yok, bir başkasının başka tavsiyeleri...

AHMET YENİ (Samsun) - Senden de alacağız maaşı!..

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Değerli dostlarım, eğer bunu Kırşehir'de söyleseydiniz, size "ya kaleye çıkın ya da Çarşı Camiinde mendil açın" derlerdi. (CHP sıralarından alkışlar)

RESUL TOSUN (Tokat) - Dilenmeyi bilmiyoruz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Ha, bilmiyorsanız bu işi, bahane aramayın. Yine, bizim orada bir deyim var, derler ki: "Oynayamayan gelin, yerim dar dermiş." Yeriniz dar herhalde, oynayamıyorsunuz, dönüp dolaşıp...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) - Biz biliyoruz...

RESUL TOSUN (Tokat) - Biz dilenmiyoruz, bize geliyor.

BAŞKAN - Sayın Bayındır, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, lütfen, konuşmacıya müdahale etmeyin.

Hüseyin Bey, buyurun siz, sözlerinizi tamamlayın.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Gelin, ekvergi yerine, vergi barışı adı altında daha önce affettiğiniz vergi yüzsüzlerinden, naylon faturacılardan alalım bunu.

RESUL TOSUN (Tokat) - Vergi barışından 3 katrilyon lira geldi.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Gelin, bu ülkenin kanını emen rantçıların çıkarlarına dokunalım; ama, yoksul insanların sırtına yeniden bir yük koymaya kalkmayın. O insanların durumu kötü. O insanları yakinen tanırım, bilirim; onlara benzeyen bir insanım, onların arasından çıkıp geldim. Ben, yalnızca hissettiklerimi ve Cumhuriyet Halk Partisinin inandığım politikalarını söyleyerek, yön vermeye çalışıyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bayındır.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutup, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederiz.

"Ticarî araçlar ek Motorlu Taşıtlar Vergisinden istisna edilmiştir."

 

Mustafa Özyürek

Oğuz Oyan

Ali Topuz

 

Mersin

İzmir

İstanbul

 

 

 

 

 

Halil Tiryaki

Ramazan Kerim Özkan

Muharrem Eskiyapan

 

Kırıkkale

Burdur

Kayseri

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı "Ekonomik İstikrar Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı"nın 1 inci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sefa Sirmen

Ali Kemal Deveciler

Ali Topuz

 

Kocaeli

Balıkesir

İstanbul

 

 

 

 

 

Muharrem İnce

Orhan Sür

Salih Gün

 

Yalova

Balıkesir

Kocaeli

Madde-1, Son fıkra:

"Bu madde hükümleri, deprem bölgesi içindeki; Koceeli, Yalova, Sakarya, Düzce ve Bolu İllerine kayıtlı motorlu taşıtlar için uygulanmaz. Bu illerdeki mahallî idarelere pay verilmeye devam edilir."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

İkinci okuttuğum önerge maddeye en aykırı olan önerge; işleme koyuyorum.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

İmza sahipleri, önergenin gerekçesini mi okutayım, yoksa, söz mü istiyorsunuz?

MEHMET SEFA SİRMEN (Kocaeli) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sirmen. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET SEFA SİRMEN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi "17 Ağustos Marmara depremi" diye adlandırılan asrın felaketinin ardından üç yıl geçmiş olmasına rağmen, o bölgede yaşayan insanlar olarak, o bölgedeki sıkıntıların, yaraların daha sarılmadığını her gün yaşayarak görüyoruz. O günden bugüne, hâlâ, 29 metrekarelik tek gözlü prefabrikelerde yaşamlarını devam ettirmeye çalışan aileler var. Bugün, insanlar mecbur kalmasalar, o şartlarda, o yaşam biçiminde yaşamaya devam etmezler; ama, maalesef, şartlar, asrın felaketi o insanları öyle yaşamaya mecbur bıraktı ve onlar da, o yaşama devam ediyor.

Bildiğiniz gibi, geçen günlerde, yine, vergi yasaları görüşülürken, süresinin bir yıl daha uzatılarak deprem vergisinin toplanmasına devam edilmesi kararlaştırıldı.

Şimdi, deprem vergisi ödenek yerine baktığımız zaman 1 milyar gibi bir ödenek vardı. O zaman da dile getirdik, maalesef "deprem vergisi" adı altında toplanan vergilerin deprem bölgelerinde harcanmadığını biliyoruz ve o bölgede yaşayan insanlar olarak bu vergiden dolayı inciniyoruz, gururumuza dokunuyor. Eğer, böyle bir vergi toplamak gerekiyorsa, en azından bunun ismi değiştirilir, adı "deprem vergisi" olmaz, başka amaçla kullanılabilir; ama, eğer, deprem vergisi olarak toplanıyorsa, bu verginin mutlaka deprem bölgelerinde kullanılması gerekir.

Şimdi, tabiî, bu motorlu taşıtlar ek vergisiyle, bütün motorlu taşıt sahibi olan -ticarî kullananlar, hatta, çiftçilerin traktörleri de dahil- herkes bu ek vergiyi ödemek mecburiyetinde kalacak. Şu anda, zaten, mevcut borcunu ödeyemiyor, mevcut yaşamını sürdüremiyor, bir de, böylesi bir ek vergiyle, bu insanları daha da mağdur duruma getiriyoruz.

Geçen gün, Sayın Başbakanımız "tüccar siyaset" diyerek siyasete yeni bir terim kattılar. Herhalde, Sayın Başbakanın ifade ettiği "tüccar siyaset" anlayışında zam var, vergi var. Bundan evvel, çiftçilerimiz için tarıma destek anlayışıyla, işte, mazot indirilecekti, 14 defa zam geldi. Geçen gün "Vergi Barışı" adı altında bir sürü vergi, şimdi ek vergiler... Yani, ekonomik istikrarı sağlayacağız derken, sosyal dengeleri bozacağımızı görmezlikten geliyoruz. Bu insanlar gerçekten zor durumda. Bu önergeyi vererek deprem bölgesinin bu vergilerden muaf olmasını istiyoruz; ama, aslında, Türkiye'nin genelinde bu sıkıntı var, bütün vatandaşlarımız geçim derdine düştü; kimse, artık, yarınına, geleceğine umutla bakamıyor. Hükümetimiz, Sayın Başbakanın açıkladığı gibi, memurların, ailelerin, hükümete, devlete, birikimlerinden katkı sağlayarak ekonomiyi düzeltme gibi böylesi girişimlerden bahsederken, bir taraftan, vergilerle insanları daha mağdur hale getiriyoruz, daha baskı yapar hale geliyoruz. O nedenle, bu vergilerin, hakkaniyet ölçülerine uygun olmadığını söylemek istiyorum.

Bu vergilerin, en azından, hiç değilse, deprem bölgeleri olan vilayetlerdeki, ağır hasar alan vilayetlerdeki mükelleflerden alınmamasını bir önergeyle sunduk. Umuyorum ki, özellikle Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova İllerine mensup milletvekillerimiz -hatta, İstanbul milletvekillerimiz dahil-  bu önergeye destek verirler; en azından, oradaki esnafımız, oradaki Motorlu Taşıtlar Vergisi mükellefleri bu vergi yükünden kurtulmuş olurlar.

Ben, bu konuda, AK Partili sayın milletvekillerinin de destek vereceğini umuyor; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sirmen.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"Ticarî araçlar ek Motorlu Taşıtlar Vergisinden istisna edilmiştir."

                                                           Mustafa Özyürek

                                                                          (Mersin)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Önerge sahipleri, konuşmak mı istiyorsunuz, önergeyi mi okutayım?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Önerge sahipleri adına, Kerim Özkan konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizler, daha yakın zamanda, vatandaşa, refah, huzur, mutlu günler vaat ederken, toplumun yarısının Motorlu Taşıtlar Vergisini ve Emlak Vergilerini geçen yıl ve bu yıl ödeyemediği ülkemizde, semere kamış sürer gibi, ek Motorlu Taşıtlar Vergisi ve ek Emlak Vergisi alınmasını nereden çıkardınız, bilemiyorum. Toplum, zaten serumla yaşıyor, ucuz ekmek kuyruklarında ömrünü tüketiyor. Halkımızın yarısı akşamları televizyonları karanlıkta izliyor, elektrik faturalarını ödeyecek para cebinde yok, telefon paralarını ödeyemiyor. Türkiye nakliyecileri, isimsiz kahramanlarımız, ikinci taşıt vergileri için, kaplama lastikle, ömrünü tüketiyor, araba taksitini ödeyemiyor, mazot parasına çalışıyor. Taksicilerimiz de aynı problemi yaşıyor. "Akşam evimize ekmek götüremiyoruz" diyorlar. "LPG zamları canımıza tak dedirtti" dediği bir ortamda; gelin, bu vergiden, vazgeçin. Ak sayfa, Ak Parti bu olmamalı.

Çözümü; gelin, kayıtdışı ekonomide arayalım, kayıtlı hale gelelim. 30-40 ve daha fazla dairesi, işyeri, dükkânı olup da, bildirimde bulunmayan, rantiye zenginleri üzerine hep beraber gidelim.

AHMET YENİ (Samsun) - Gideceğiz... Gideceğiz...

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Vergi denetmenlerimize güven verelim, arkasında duralım. Üretim aşamasında vergilendirmeyi getirelim. Küçük esnafla, taksiciyle, kamyoncuyla uğraşmayalım. Otuz kırk yıllık birikimiyle, bir arabası veya bir evi olmuş halkımıza, belediye tahakkuk veznelerinde, maliye veznelerinde kendimize, gelin, kötü sözler söyletmeyelim.

Bakın, bir cadde kenarında, bir köşede, beş dakika insanlarımızı incelemeye alın. Halkımızın yarısı sorunlarını kendi kendine yüksek sesle konuşarak dolaşıyor.

Çözüm: Kayıtdışı ekonomiyi kayıtlı hale getirmektir. Çözüm: Üretimdir; köylümüz, esnafımız üretmek istiyor. Çözüm: Bunların elinden tutmaktır. Çözüm: Anason üreticisinin, pancar üreticisinin, tütün üreticisinin kotalarını kaldırmaktır. Çözüm: ihracatı geliştirme, eğitim merkezini çalıştırmaktır. Çözüm: ihracat kapılarını açmaktır.

Çözüm için bizlerden, tahıl üreticisi, hayvan üreticisi, elma üreticisi, mantar üreticisi, portakal üreticisi, anason üreticisi, domates üreticisi, süt üreticisi, ellerinden tutulmasını istiyor. Gelin, hep beraber, zorla değil, üreterek, denetleyerek bu ülkeyi kalkındıralım; gelin, zalim olmayalım; gelin, zulüm yapmayalım. Bunu bir veciz sözle sizlere hatırlatmak isterim: "Zalimin zulmünü bir ah keser, mâni rızk olanın rızkını Allah keser."

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Arkadaşlar, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.02

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati :18.13

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 105) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

İkinci önergenin oylamasında kalmıştık.

1 inci maddeyle ilgili, Hükümetin katılmadığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmemiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kabul edilmiştir Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kabul edilmiştir efendim; doğru...

Buyurun.

Ek emlak  vergisi

MADDE 2. - 29.7.1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 1 ve 12 nci maddelerinde yazılı bina, arsa ve arazilerin 2003 yılı vergi matrahları üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere ek emlak vergisi alınır.

Bina ve arazi vergisi ile ilgili muaflık ve istisnalar, bu vergi bakımından da geçerlidir. 2003 yılında bina ve arazi vergisi mükellefi olanlar, bu verginin de mükellefidirler.

Bu vergi, 2003 yılı bina ve arazi vergisi matrahı üzerinden bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren Emlak Vergisi Kanununda yer alan nispetlere göre belediyelerce hesaplanır. Hesaplanan vergi, başka bir işleme gerek olmaksızın tahakkuk etmiş sayılır.

Bu Kanunun yayımı tarihine kadar emlak vergisi beyannamesi veya bildirimi verilmemiş olması halinde vergi, Emlak Vergisi Kanununun 32 nci maddesine göre belirlenecek bina ve arazi vergisi matrahı üzerinden tarh ve tahakkuk ettirilir.

Tahakkuk ettirilen  ek emlak vergisi, mükelleflerce 2003 yılı emlak vergisi taksit süreleri içinde belediyelere iki eşit taksitte ödenir.

Bu maddeye göre tahsil edilen ek emlak vergisinden, Emlak Vergisi Kanununun mükerrer 38 inci maddesinde belirtilen oranlarda  büyükşehir belediyesine pay verilir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Hasan Aydın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 2 nci madde üzerinde söz aldım. Şüphesiz, benden önce konuşan arkadaşlarımızın da ifade ettikleri gibi, buradaki, bu kanun maddesinin çıkarılmasındaki temel amaca yönelik bazı düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun zor olduğu aşikâr. Ülkemizin, henüz aşamadığımız, geçemediğimiz bu kriz döneminde, kaynaklara ihtiyacı var. Hükümetimizin daha yeni olduğu, geldiğinde zor bir dönemi devraldığını da kabul etmek durumundayız. Yeni bir kaynak ihtiyacı var ve bu çıkan yasalar, esas itibariyle, yeni kaynakların oluşturulmasına yönelik; ancak, bazı gerçekleri irdelememiz gerekiyor. Bugüne kadar, yıllardır, belki de onyıllardır, 1980 yılından sonra özellikle, Türkiye, ekonomik olarak zor günler yaşadı. Her zorlandığımızda bazı tedbirler alındı ve bu tedbirler genellikle de geleneksel...

Zorlukları aşmak için ne yapıldı? Bugüne kadar, zorlukları aşmak için, esas itibariyle, Adalet ve Kalkınma Partisinin uygulamakta olduğu yöntemle, uygulamakta olduğu biçimlerle bir çözüm bulunmaya çalışıldı. Ne yapıldı? Artık, Türkiye'de, hangi insana sorarsanız sorunuz, bilinen bir gerçek var; ne zaman hükümetler sıkışsa, ne zaman ülke bir krize girse, en kolay, en rahat yapılabilecek, başvurulabilecek yöntem zam. Bir türlü, Türkiye'nin kaderindeki bu zam felsefesi ve mantığı değişmedi; zam, zam zam... Kabul etmemiz gerekiyor ki, zaten, yaşam zorluğu içerisinde bulunan, almış oldukları ücretlerle geçinemeyen, işsiz olan kesimler, zamdan ve hükümetin bu uygulamalarından en fazla etkilenen kesimleri oluşturuyorlar.

Başka ne yapıyoruz; mülklerimizi satıyoruz;  cumhuriyetin yaratmış olduğu değerleri satarak, cumhuriyetin yaratmış olduğu varlıkları, yani hazırlarımızı satarak -yaratarak değil, üreterek değil, kazanarak değil, kazancımızı yatırıma dönüştürerek değil, kazanarak borçlarımızı ödemek değil- hazıra konarak, hazırı kullanarak, bizim kazanmadıklarımızı, atalarımızın, babalarımızın kazandıklarının, bize sermaye, bize miras bıraktıklarının üzerine oturarak bir çözüm bulmaya çalışıyoruz. Benim bildiğim, son yirmi yıldır bu yöntem denendi ve bu yöntemi deneyenler, yani, baba mirasını hovardaca harcayanlar, babalarının kendilerine bırakmış olduğu servetleri bedavadan, sağa sola, har vurup harman savuranlar asla başarılı olamadılar. Ben üzgünüm; Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, maalesef, bugün bu yöntemi değiştirmiş değil; muhalefetteyken bundan farklı şeyler önermekteydi ve halkımızın çok önemli bir kısmı bu noktadaki iddiaların gerçekçi olabileceği düşüncesiyle Adalet ve Kalkınma Partisine destek verdi.

Emlak Vergisi alacağız; yani, klasik biçimiyle, evlerden vergi alacağız.

Değerli arkadaşlarım, ben İstanbul milletvekiliyim. Dışarıdan baktığınız ya da kitaptan okuduğunuz zaman İstanbul, Türkiye'nin en büyük şehri ve dünyanın da en büyük kentlerinden bir tanesi; ama,  İstanbul'da yaşayanlar bilirler ki, İstanbul, aslında, belki de, dünyanın en büyük köylerinden bir tanesi; yapısıyla, kültürüyle, binasıyla, yoluyla, trafiğiyle, insan ilişkileriyle İstanbul, belki de, dünyanın en büyük köylerinden bir tanesi. İstanbul'da bir ev... Bu evden, hükümetimiz, zorluk içine düştüğü için, vergi alacak. Öyle bir ev tasavvur ediniz ki kafanızda lütfen -yüzlerce var bundan; binlerce, onbinlerce ev var- evin 4 tane duvarı çatılmış, üzerine zar zor bir çatı kurulmuş, uyduruk bazı pencereler, kapılar konmuş; belki, içeride 4 tane, 5 tane odası varsa ya da kapı ihtiyacı varsa bir tek kapısı var; kapısı olmayan bir ev... Nereyi anlatıyorsunuz diyebilir arkadaşlarımız; İstanbul'u anlatıyorum; dağı taşı altın olan İstanbul'da bir evden bahsediyorum, binlerce evden bahsediyorum, binlerce konuttan bahsediyorum.

Sevgili arkadaşlarım, ev bir servet değil ki. Ev, insanların, bir rant mekanizması, pay alınması gereken bir şey değil ki. Kafalarını soktukları, soğuktan korundukları, çocuklarını bir yuvaya koymak ihtiyacında oldukları bir makamdan, bir ortamdan vergi alarak, ondan para isteyerek, onun vermiş olduğu parayla krizden çıkmayı nasıl düşünebiliyoruz anlamıyorum ya da o parayı alarak, o parayla borçları ödediğimizde nasıl vicdan rahatlığı içinde olabileceğimizi, doğrusu, ben tahmin edemiyorum. Yöntem yanlış. Bu yöntemden vazgeçmemiz gerekiyor. Bu yöntem yanlış, bu yöntem olmadı, bu yöntem olmayacak.

AHMET YENİ (Samsun) - Nereden para bulacağız?

HASAN AYDIN (Devamla) - Nereden para bulacağız... Doğrusu, bizim size yardım etmemiz gerekiyor; çünkü, zaten, nereden para bulacağınızı biliyor olsaydınız, fakirin sırtına bu kadar yüklenmezdiniz; ama, biz, paranın nereden bulunacağı noktasında da öneri yapıyoruz size.

Bakınız, bugün, arkadaşlarımızla Devlet Demiryollarının incelemesini yapıyorduk; değerli arkadaşlarım, orada bazı bilgiler aldım. (AK Parti sıralarından "kaynak söyle" sesleri)

Kaynak söyleyeceğim arkadaşlar.

Bakınız, 3X3 otoban yaptığınızda kilometre bedeli 12 milyon dolar ve böyle bir yolda saatte 30 000 kişi taşıyabilirsiniz. Demiryolundaki genel müdürümüz, arkadaşlarımız bize der ki: "Biz, sinyalizasyon temeline dayalı iki demiryolu yaparsak, çift hat yaparsak, saatte 30 000 yerine 60 000 kişi taşırız ve bunun kilometrekaresinin maliyeti 4 000 000 dolar." Arkadaşlar, para, para...

Peki, samimiyetle bir şey söyleyelim. Bir şey söylendi, duble yol denildi, 15 000 kilometre duble yol yapılacak. Bunu, Sayın Genel Başkanınız seçimden önce söyledi. Ben de burada bir kaynaktan söz ediyorum. Bu fakirden fukaradan almış olduğunuz vergiler, memurdan kesmiş olduğunuz para, niye, duble yola gidiyor da, demiryoluna gitmiyor; neden gitmiyor?

Bakınız, bir şey daha söyleyeyim ben size: Bir ulusal politika izlediğimiz zaman, bir millî politika izlediğimiz zaman bu ülkede çıkış var. Üstelik, bu yapmış olduğunuz duble yollar dışa bağımlılığı artıran, enerji ihtiyacını, petrol ihtiyacını artıran, otomotiv ihtiyacını artıran, teşvik eden bir özellikteyken, Ankara-İstanbul arasında 3 saat 10 dakikada ulaşımı sağlamak mümkün; daha ucuz, daha kârlı, daha millî; motoru kendisi yapıyor, vagonu kendisi yapıyor, demiri kendisi yapıyor, uzman bizden, yürüten bizden, makinist bizden, Türkiyeli... Böyle bir tercihi önerdiğimiz zaman, size soyut gibi geliyor; ama, bu, son derece somut bir kaynaktır.

Bakınız, bir şey daha söyleyeyim ben size: Yirmi yıl içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları 11 milyar dolar zarar yapmış arkadaşlar, 11 milyar dolar ve şu andaki, 2002 yılı sonu itibariyle yapmış olduğu zarar 600 000 000 dolar civarında. Yani, biz, şimdi, fakirden parayı alacağız, sıkıştık, kurumlarımızın, dibi delik olan kurumlarımızın, har vurup harman savrulan kurumlarımızın, yönetilemeyen kurumlarımızın, perişanlık içinde olan kurumlarımızın iyileştirilmesi için değil, güzelleştirilmesi için değil, gelecekte kâr eden kurumlara dönüştürülmesi için değil... Ya?.. Kurumların açıklarını kapatacağız. Böyle bir anlayışla, böyle bir bakışla, böyle bir aczle, ülkenin bugün içinde bulunmuş olduğu durumu düzeltmemiz, sevgili arkadaşlarım, hiç mümkün mü?

Şimdi, burada, bir şey söyleyeyim; bir arkadaşım beni uyardı. Değerli arkadaşlarım, halk, bizim halkımız, doğrudur, özellikle de zor günlerde, sıkıntılı günlerde, yeri geldiğinde, elindeki ekmeği, sırtındaki ceketini bile ülkesinin geleceğine feda edebilecek özellikte, gerçekten, iyi özelliği olan bir halk. Bugün, Sayın Başbakanın da ifade ettiği, sizlerin de ifade ettiğiniz gibi -halkımızın, yine, samimi olduğu kanaatindeyim ben- ya, bizi bu zorluklardan çıkaracaksanız, biz, zaten, olmayanlarımız dahil olmak üzere, size vermeye hazırız, alyanslarımızı vermeye hazırız, bileziklerimizi vermeye hazırız, maaşlarımızın yarısını vermeye hazırız diyorlardır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, ne yapacağız bunları? Bu alyansları alıp ne yapacağız? Bu alyansları...

CAHİT CAN (Sinop) - Size niye demiyorlar?!

HASAN AYDIN (Devamla) - Bize niye desinler canım, siz perişan durumdasınız, bizim alyansa ihtiyacımız yok ki!

AHMET YENİ (Samsun) - Siz başka ülkede mi yaşıyorsunuz?!

HASAN AYDIN (Devamla) - Yani, muhtaç olan sizsiniz, alyans toplamak durumunda olan sizsiniz. Lütfen efendim... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Sayın Başkanım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, sözlerinizi toparlar mısınız.

Sayın milletvekilleri, lütfen, sayın konuşmacıya müdahale etmeyin.

Buyurun.

HASAN AYDIN (Devamla) - Sayın arkadaşım, arkadaşım bana laf atıyor "size niye demiyorlar" diyor. Ben de, iktidarı yönetenlere söyleyecekler, muhalefete, bize verip de, al bu altınları götür, iktidara borç ver diyecek halleri yok ya! Yani, doğal olarak size önerecekler. Bitirmek istiyorum.

Ne yapacağız bu alyansları? Üstelik, bu alyansları alıp, borç ödeyeceksek, eğer, bu alyansları alıp iki alyans yapmayacaksak, yatırım yapmayacaksak, üretim yapmayacaksak, yazıktır, bu alyansları almayalım.

Tabiî, bir durum daha var. Yani, bu, işin esprisi belki; ama, büyük bir ihtimalle, sizin toplayacağınız alyansların önemli bir kısmı gümüş olduğu için, ederi de yok. Yani, gümüş alyanslar toplanacak.

Şimdi, sevgili arkadaşlarım, bir noktayı bağlayarak, bir noktayı düğümleyerek, Sayın Başkanın hoşgörüsüne sığınarak zamanı bitirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım...

AHMET YENİ (Samsun) - Onlar sizi ilgilendirmiyor.

HASAN AYDIN (Devamla) - Konsantremi bozma Ahmet Bey.

Değerli arkadaşlarım, benim bağlamak istediğim nokta şurasıdır: Bu yöntem...

RESUL TOSUN (Tokat) - Daha bir şey aldığımız yok Hasan Bey; millet "verelim" diyor.

Normal vergiyi vermiyorlar ki, ekvergiyi mi versinler.

HASAN AYDIN (Devamla) - Resul Bey, biraz dur, biraz konuşma arkadaş.

BAŞKAN - Sayın Tosun...

HASAN AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, samimiyetle ve içtenlikle, lütfen, bu yöntemin, bu yolun doğru olmadığı, hatayı bir kere yapmanın yeterli olduğu, bugün önerdiğiniz yasaların geçmişte bir mantık içerisinde, bir anlayış içerisinde defalarca denendiği ve Türkiye'yi zor günlerinden kurtarmayıp daha kötü günlere getirdiği; bu yöntemi, bu bakışı değiştirmek gerektiği konusunda bir ortak mutabakat kuralım.

Değerli arkadaşlarım, bizim önergelerimiz, her nedense, ısrarla ve inatla reddediliyor. Bakınız, son derece insanî önergeler geldi. Sizler, Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri, gerçekten, sadece ve sadece 120 metrekarelik evi olan bir vatandaşımızın, Ankara'da taksilere yakıt yetiştiremeyen taksicilerimizin, hiç olmazsa bu olaydan muaf tutulması konusundaki bir öneriye, nasıl bir anlayışla, nasıl bir duyguyla ret oyu verebiliyorsunuz -samimiyetle söylüyorum- algılamıyorum, vallahi kavramıyorum; bu nasıl bir duygudur?! Ayakta duramayan, belki 120 metrekare evinden başka hiç bir şeyi olmayan -belki, adamın sadece 120 metrekare evi var; Allah'a sığınıyor ve "bir evim var, ne yapalım yarın Allah kerim" diyor- adamdan, para istiyorsunuz; bunu yapmayın!

Değerli arkadaşlarım, ben diyorum ki, bizim düşüncelerimizi biraz dikkate alın. Bizim düşüncelerimizi dikkate almak sizin zararınıza değil; ama, samimiyetle ifade etmek isterim ki, bu yol, yol değil. Bu yoldan ne kadar erken vazgeçerseniz, ülkeye o kadar büyük bir hizmette bulunmuş olursunuz diyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Şahsı adına, Sayın Selami Yiğit; buyurun.

SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının "Ek emlak vergisi" başlıklı olan 2 nci maddesi hakkında görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda, Türkiye'de, gayri safî millî hâsılanın yüzde 6,5'i oranında faiz dışı fazla hedefinin tutturulması için gelir artırıcı önlemler olarak vergi oranlarının yükseltilmesi bir alışkanlık haline gelmiştir. Bu uygulamalar, Türkiye'de vergi yükünü artırmıştır. Vergi yükü ağır olan bir ülkede ek vergilendirme yapmak insafsızlıktır. Oysa, gelişmiş ülkelerde, dolaylı ve dolaysız vergilerde bir orantısızlık söz konusu değildir. Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere, dolaylı vergilerin vergi gelirleri üzerindeki payı yaklaşık yüzde 70'tir. Bu çarpıklığı, ek Emlak Vergisi gibi duble vergilerle düzeltmeye çalışmak doğru değildir. Bu kanun tasarısında, alt ve orta gelir grubu gözetilmemiştir. Orta gelir grubunda olan insanların maliki oldukları evi ve araçları için ikinci bir vergilendirme haksızlıktır. Bu tasarıyla, fakirin 1 lirasıyla zenginin 1 lirasını aynı tutuyorsunuz değerli arkadaşlarım.

Ek Emlak Vergisi tahsilatının belediyelere bırakılması, buna karşılık, 2003 yılında tasarıyla, belediyeler ve büyükşehir belediyeleri payından 1 puan kesinti yapılmasının öngörülmesi, belediyeleri gelir kaybına uğratacaktır. Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, belediyelerin, son birkaç yıldır, tahakkuk/tahsilat oranları yüzde 100'lerden yüzde 40'lara düşmüştür. Şimdi, vatandaş, hem ek Emlak Vergisi ödeyecek hem de bu tasarıyla gelirleri azalacak olan belediyelerin hizmetlerinden eksik yararlanacaktır. Mevcut belediyelerin malî durumlarını zayıflatmaya dönük bu tasarının yaklaşan yerel seçimler arifesinde gündeme gelmesi, gerçekten düşündürücüdür.

Şimdi, bu tasarıyla elde edeceğimiz 650 trilyonun, 147 katrilyonluk 2003 yılı bütçesinde ne kadar az bir miktar olduğunu hatırlatmama gerek var mı?.. Bu miktar için, vatandaşın tedirgin edilmesini doğru bulmuyorum. Değerli milletvekilleri, 3 Kasım tarihli ve 15,7 katrilyonluk tasarruf ve gelir artırmaya dönük tedbirler paketinin açıklanmasından sonra, dönemin Başbakanı şöyle dedi: "Sermaye kesimine ekvergi koymayı düşündük; ancak, gelecek tepkilerden çekinerek, vazgeçtik." Evet, Abdullah Gül böyle bir ifade kullandı. Bu yaklaşım, oy aldığınız kesimlere karşı umursamaz tavrınızın bir dışavurumudur değerli arkadaşlarım. Bu tip vergi uygulamaları, vergi toplamanın meşruiyetini zedeleyen uygulamalardır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının Meclis gündeminde yer almasını, hükümet için bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum. Tasarının başlığı "ekonomik istikrarı sağlamak için" diye başlıyor. Sizlere soruyorum: Gelir dağılımını bozan ve adaletsiz vergilendirmeyi getiren bu tasarı, nasıl, ekonomik istikrarı sağlayacak?

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum; sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yiğit.

Şahısları adına ikinci söz, Sayın Yüksel Çorbacıoğlu'nun.

Buyurun Sayın Çorbacıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 2 nci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bir arkadaşımızı daha hasta ettik, gönderdik.

AHMET YENİ (Samsun) - Aman! Dikkat edin.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Dikkat ediyoruz.

Bundan önce, hükümet tezkereleri konusunda da birkaç arkadaşımız yine bu rahatsızlığı çekti. Nedense, vatandaşın aleyhine yasalar geldiğinde, tezkereler geldiğinde, Cumhuriyet Halk Partililerin vücut kimyası bozuluyor ve bu rahatsızlıklarını hep beraber görüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Olmaz böyle bir şey.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) -Değerli milletvekilleri...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yani, arkadaş rahatsızlandı; siz istismar etmeyin. Ayıp yahu!

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Ben görüşümü beyan ediyorum, görüşüme saygı duymanızı da bekliyorum.

Değerli arkadaşlar, ben, bu konuya farklı bir açıdan yanaşmak istiyorum. Şimdi, ekonomik istikrarı sağlamak düşüncesiyle vergi gelirini artırmayı düşünüyorsunuz. Acaba, bu yolla, bu yöntemle, vergi gelirini, daha doğrusu devletin zararını veya zararına neden olduğunuzu düşünebiliyor musunuz? Şöyle ki, devletin yönetiminde temel bir kural vardır: Devlet yönetiminde temel ilke, devamlılık ve güvenilirlik esasıdır. Eğer siz, yasa ve mevzuatlarınızla ve uygulamalarınızla bu devamlılığı ve güvenilirliği sağlayamazsanız, bir kere, işin başında, ekonomik istikrarsızlığa neden olursunuz.

Yaklaşık 2,5 katrilyonluk bir gelir bekliyorsunuz, bir ekvergi getiriyorsunuz. Bunun hesabını yapmayan vatandaşlar, bunun rahatsızlığını çekecek, bunu nasıl ödeyeceğini düşünecek. Ben, bunu bir tarafa bırakıyorum; ama, daha büyük düşünerek, içeride veya dışarıda, Türkiye Cumhuriyetinde yatırım yapmak isteyen yatırımcılar, Türkiye Cumhuriyetinde, ne zaman, hangi yasa gelecek, hangi vergi salınacak, hangi yükümlülük gelecek korkusunu yaşarsa, siz, böyle bir ortamın, yatırım için, ülke ekonomisi için faydalı olabileceğini iddia edebilir misiniz?!

Bakın, bu istikrarsızlık ve bu tedirginlik, belki, getirmek istediğiniz vergiden daha fazlasını zarar olarak bizim hanemize yazmaktadır. Bunu, sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasanın 73 üncü maddesinde "Herkes, malî gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür" ve "Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı maliye politikasının sosyal amacıdır" ifadeleri vardır.

Düzenlemeye göre, biliyorsunuz, bu tür mevcut vergilerde, meskenlerde binde 1, mesken dışı binalarda binde 2, arsalarda binde 3, arazilerde ise binde 1 vergi uygulanmaktadır ve bu vergiyi, büyükşehir belediyeleri sınırları içerisinde uygulamıyorsunuz. Bu, adaletsizlik değil midir?!

Diğer taraftan, örnek vermek gerekirse, iki odalı bir evde oturan bir memur -muafiyet konusunu söylüyorum; çünkü, mevcut verginin muafiyeti bu ekvergide de uygulanacak- ek Emlak Vergisi ödemek zorundayken, kuruluşu beş yıldan eski olmayan beş yıldızlı otellerin gayrimenkulleri (taşınmazları) vergi dışı kalacak. Bu, adaletsizlik değil midir?! Veya biliyorsunuz, organize sanayi bölgelerinde, özellikle de gelişen sanayi bölgelerinde bu vergiyi almayacaksınız, taşrada, az gelişmiş bölgelerdeki küçük veya orta boy işletmelerden bu vergiyi alacaksınız. Bu, adaletsizlik değil midir?! Bu örnekleri çoğaltabiliriz arkadaşlar.

Sonuç olarak, bu verginin adaletsiz olduğunu söylüyoruz. Bu adaletsizliği ikinci kez uyguluyoruz; duble yol yapalım derken duble adaletsizlik sağlıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir de, sizin siyaset yönteminiz konusunda bir endişemi dile getirmek istiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum.

Bu vergiyi, Maliye Bakanının daha önce açıkladığı gibi, barışın faturası olarak mı getiriyoruz, yoksa gayri safî millî hâsılanın yüzde 6,5 faiz fazlasını sağlamak ve bu şekilde ekonomik istikrarı sağlamak için mi getiriyoruz; buna bir karar verelim. Ancak, bu kararsızlığınızı daha önceden de gördük. Dün anayasa değişikliğini görüştük; anayasa değişikliğinde, birbiriyle ilgisi olmayan iki konuyu tek pakette getirdiniz; hem gençlerin seçilme hakkını hem de orman arazileriyle ilgili düzenlemeyi getirdiniz. Fakat, size gelir getirecek olan orman arazileri ve orman köylüleri hakkındaki tasarruflarda geçer oyu verdiniz; ancak, gençlere geçer oy vermediniz. Bence, burada gençleri kullanmış olmuyor musunuz?!

AHMET YENİ (Samsun) - Siz oy vermediniz, siz.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Verilen ret oylarına bakarsanız, sonuçlarını görürsünüz.

Değerli arkadaşlar, daha önce bu Meclis çalıştı, İş Güvenliği Yasasını çıkardı. Tuttunuz, İş Yasasını muhatap alarak "İş Yasası çıkmazsa İş Güvenliği Yasasını da çıkarmayız" dediniz. Bu örnekleri çoğaltmamız çok mümkün.

Ben, sözlerimi fazla uzatıp sizin vakitlerinizi almak istemiyorum ; ama, Türkiye'de delikanlı siyaset yapıyoruz deyip de, yapılan siyaset, bu yapılan çelişki, bu farklı görüşlerin, bu art niyetlerin Genel Kurula getirilerek, farklı amaçların gerçekleşmesi, delikanlı siyasetle bağdaşır mı arkadaşlar?! Son zamanlarda, başka bir siyaset biçimi geldi; o da "tüccar siyaset."

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Saat 19.00'a geliyor, çalışma süremiz bitecek. Şu işi bitirelim.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Başkan saate bakıyor, görüyor.

"Tüccar siyaset" kavramını getirdiniz. Birileri de "tüccar siyaset" kavramını duyduğu anda, Amerika'dan kalktı buraya geldi, Dışişleri Bakanı geldi; niye geldi bilmiyorum -tüccar siyaset deyince- hangi amaçla geldiğini bilmiyorum.

Değerli arkadaşlar, sizden bir şeyi rica ediyorum. Yapacağınız yasa tasarılarını, buraya getireceğiniz taleplerinizi, biz, engellemeye çalışmıyoruz; ülke için faydalı olan neyse getirin, destek verelim; ama, ne olur, bunu açık olarak getirin -insanları kandırmadan demeyeyim; ağır kaçar- insanlara doğruyu açık olarak ifade ederek getirin. Bu konuda, vereceğiniz yasa tasarılarına, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ben de şahsım olarak doğru yönde destek vereceğimizi açıklıyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çorbacıoğlu.

Sayın milletvekilleri, Sayın Kerim Özkan da aramıza döndü; kendisine geçmiş olsun diyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 3 adet önerge vardır. Önergeleri, önce, geliş sırasına göre okutacağım; sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sefa Sirmen

Orhan Sür

Ali Topuz

 

Kocaeli

Balıkesir

İstanbul

 

Muharrem İnce

Ali Kemal Deveciler

Salih Gün

 

Yalova

Balıkesir

Kocaeli

Madde 2- Son fıkra :

"Bu madde hükümleri, deprem bölgesi içindeki; Kocaeli, Yalova, Sakarya, Bolu ve Düzce İllerinde uygulanmaz."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederiz.

"120 m2 yi geçmeyen konutlardan bir adedi ek emlak vergisinden müstesnadır."

 

Mustafa Özyürek

Oğuz Oyan

Ali Topuz

 

Mersin

İzmir

İstanbul

 

Hüseyin Ekmekçioğlu

Salih Gün

Muharrem İnce

 

Antalya

Kocaeli

Yalova

 

 

Ramazan Kerim Özkan

 

 

 

Burdur

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu son önerge en aykırı önerge olduğu için okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Yüksel Çorbacıoğlu

Hüseyin Bayındır

V. Haşim Oral

 

Artvin

Kırşehir

Denizli

 

Şefik Zengin

 

Ufuk Özkan

 

Mersin

 

Manisa

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz; takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, önergeye Hükümet katılmadı, Komisyon takdire bıraktı.

Önergenizin gerekçesini mi okutalım, söz mü istiyorsunuz?

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Ben konuşacağım efendim.

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan; buyurun efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Konuşunca heyecanlanıyorsunuz, dikkat et.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Merak etmeyin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 105 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz soru önergesi doğrultusunda söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Soru önergesi değil, önerge.

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Evet, önerge üzerine.

Değerli arkadaşlarım, müsaade ederseniz, size bazı şeyleri hatırlatmak istiyorum, biraz hafızamızı tazeleyelim ve sonra, bu önergemizin üzerinde biraz görüşelim.

Değerli arkadaşlarım, sizlerin telaffuz ettiği gibi telaffuz edeyim; AK Partinin seçim beyannamesinde... (AK Parti sıralarından alkışlar) ...sayfa 20'de,  sizlerin de altına imza koyduğu, sizlerin de seçim meydanlarında söylediği bir iki konuyu hatırlatmak istiyorum: "Partimiz, ilke olarak, vergi oranlarını düşürecek ve vergi sayısını azaltacaktır." 20 nci sayfaya bunu yazmışsınız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) -  Orta vadede...

UFUK ÖZKAN (Devamla) - "Orta vadede toplam vergi gelirini azaltmadan verginin tabana yayılması, kişi ve kurumları kayıtdışına iten nedenlerin kaldırılması ve vergi idaresinde etkinliğin sağlanması..." diye devam etmişsiniz. "Geçmişe yürüyen ya da geçmişi esas alan vergi kanunları çıkarılmayacaktır" diyorsunuz.

Yine, 58 inci hükümetin acil eylem planından bir hatırlatma yapmak istiyorum size. Orta vadeli veya yakın vadeli; ama, bunları hatırlatmak istiyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Orta başka, yakın başka...

UFUK ÖZKAN (Devamla) - 41 inci ve 43 üncü sayfalar -yani, 41, 42, 43 üncü sayfalar- vergi konusuna ayrılmış olan sayfalarınız. Burada şunu söylüyorsunuz yine, devamla, sözünüzde durarak devam ediyorsunuz: "Vergi tabanının genişletilmesi için gerekli çalışmalar ve mevzuat değişiklikleri yapılacaktır." Bunun ilaveleri var. "Vergi Barışı Projesinin hayata geçirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılacaktır" diyorsunuz. Bu düzenlemeyi yaptınız; ama, bu düzenlemeyi yaparak -yine birileri kızacak ama- naylon faturacıları maalesef affettiniz.

Vergi mevzuatının basitleştirileceğinden bahsediyorsunuz, vergi oranlarının düşürüleceğinden bahsediyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Uzun vadede...

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Başka bir şey daha söyleyeceğim size. 58 inci hükümetin hükümet programından, zamanın Başbakanı Sayın Abdullah Gül'ün ifadelerini söylüyorum: "Hükümetimizin vergi politikaları, ekonomik programı ve kamu kesimi dengelerini gözönünde bulunduran, reel sektörü ve sosyal politikaları dikkate alan bir anlayış içerisinde uygulanacaktır." Bunlar, bu şekilde devam ediyor.

Dördüncü bir konudan bahsetmek istiyorum -çok kısa zamanda iki hükümet yaşadığımız için- son hükümetimizin, güvenoyu vermiş olduğumuz hükümetimizin konuşmalarından, hükümet programından size aktarıyorum. Değerli arkadaşlarım, ekonomik istikrarın sağlanmış olduğundan bahsediliyor, rekabetçi bir piyasa yapısının oluşturulmasından bahsediliyor "sürdürülebilir kalkınma ortamını yakalamış ekonomik refahın" diye devam ediyor. Bunları okuyunca, bu ekverginin konulmasına pek aklım ermiyor; sizlerin de buna katılacağına inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu para, ahlı paradır; bu para, ikinci defa istenmekle, insanların tepkisini alan, insanların birincisini ödemekte çekmiş olduğu güçlüğü, ikincisiyle ahlı para durumuna düşüren bir paradır. Bu verginin konulması, bu verginin alınması doğru değildir. Bu ahlı para bu bütçe içine girerse, bu devletin iki yakası bir araya gelmiyor, iki yakası da bir araya gelmez. Gelin, topladığımız paraları, alınterinin karşılığını veren ve gönül rızasıyla bu ülkeye, bu devlete veren insanların verdiği para durumuna getirelim; ahlı parayı almayalım.

Değerli arkadaşlarım, vergi oranlarımızın son derece yüksek olduğu, sizler ve bizler tarafından telaffuz ediliyor. Bu vergi oranının yüksek olmasından dolayı, zaman zaman -alışveriş esnasında karşılaşacaksınız- perakende alışveriş fişlerinin kesilmediğini ve bundan dolayı pazarlık yapıldığını ve bu pazarlıktan dolayı da, devletimizin vergi kaybına uğradığını ve verginin, kazancın kayıtdışına itildiğini hep birlikte görüyoruz. Bunu düzeltmenin yolu var; bunu düzeltmek için, vergi oranlarımızı düşürelim; söylediğinizi yapalım, vergiyi tabana yayalım.

Değerli arkadaşlarım, inanıyorum ki, sizlerin düşündüklerinizi söylüyoruz, sizlerin anlatamadıklarını ifade ediyoruz; inanıyorum ki, sizin vicdanınızın sesini burada dile getiriyoruz; ama, değerli arkadaşlarım, ne olur, bu konularda bizlere katkı verin. Bu vereceğiniz katkı, bu ülkede yaşayan insanlara vereceğiniz katkıdır. İşte, o görmeyen, duymayan, konuşmayan yapınızı birazcık değiştirelim, bu ülkede yaşayan insanlarımızın geleceğini düşünerek hareket edelim.

Değerli arkadaşlarım, şayet bunu kabul ederseniz, bu kanun tasarısı geçerse, seçmenlerinize de, geleceğinize de zarar vereceksiniz. Biz, sizin zarar görmenizi istemiyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özkan, sözlerinizi tamamlar mısınız.

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Bu büyük millet sizi iktidara getirdi; iktidara getirirken vermiş olduğunuz vaatlerin ve sözlerin arkasında durun.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu yüce millet, bize, muhalefet görevi verdi; sizleri takip etme, sizlerin yanlışlarını doğrultma görevini bize verdi. Gelin, sizler için yaptığımız olumlu katkılara destek verin; çünkü, bizim sizin için yapmış olduğumuz katkının vatandaşımızın geleceğine olumlu yansıdığını bizler görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bütçede toplanan toplam verginin yüzde 67'si tüketim vergisidir. Yüzde 67'si tüketim vergisi olan bir ülkede vergi adaletinden bahsetmek söz konusu değildir; çünkü, bu vergi, İstanbul'da boğazda oturandan da alınır; Akhisar'ın, Manisa'nın, Hakkâri'nin köyünde oturandan da alınır. Sudan da vergi alınıyor; ilaçtan da, ekmekten de vergi alınıyor. Gelin, bunları düzeltelim.

Değerli arkadaşlarım, şayet, vermiş olduğumuz bu önergeye destek verir, bu maddeyi kanun tasarısından çıkarırsanız, bakın, neler kazanacağız; Emlak Vergisinin matrahı yeni belirlenmiş olup, bunun üzerinden alınacak olan Emlak Vergisi dahi, yoksul ve düşük gelirli kesimleri önemli ölçüde sıkıntıya sokacak niteliktedir.

Yine, değerli arkadaşlarım, devlet iç borçlanma senetleri üzerinden elde edilen 100 milyarlarca düzeyindeki yıllık faiz gelirleri, ne Gelir Vergisi stopajına ne de beyana tabi tutulmaktadır. Vergide adalet ve eşitlik ilkeleri uyarınca, bu tür faiz gelirlerinin, mevduat faiz gelirleri için uygulanan Gelir Vergisi stopajı kadar stopaja tabi tutulması sağlanırsa daha adil bir vergi politikası uygulanmış olacaktır. Hükümet böyle bir seçeneği uygun görürse, ek emlak vergisinin getirisinden daha fazla bir geliri elde edebilecek ve temel mal ve hizmetlerin KDV oranlarında dahi indirime gidebilecektir. Yine, bu suretle elde edilebilecek bir diğer kazanım da, belediyelerin genel bütçe vergi gelirlerinden aldıkları payın tekrar yüzde 6 düzeyine çıkarılmasına sebep olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, gelin, vermiş olduğumuz bu önergeye AK Partili milletvekillerimiz olarak destek verin. Gelin, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın destek vereceği önergeye destek verin ki, insanlarımızın geleceğe biraz umutla bakmasına sebep olun. İnsanlarımızın yüreğine biraz su serpin. Maliye Bakanımız "bütün bütçe gelirlerini elime aldım, bundan sonra ben ne dersem onu yapacaksınız" dedi. Gelin, bu bütçenin içindeki o temiz paraya, ak paraya ahlı parayı koymayın.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın milletvekilleri, komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederiz.

"120 m2 yi geçmeyen konutlardan bir adedi ek emlak vergisinden müstesnadır."

                                                           Mustafa Özyürek

                                                                          (Mersin)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Sayın Topuz, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Tek konutu olandan ek emlak vergisi alınması vatandaşların mağduriyetine neden olacaktır. Bu nedenle tek konut için istisna getirilmektedir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 105 sıra sayılı Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Sefa Sirmen

                                                                         (Kocaeli)

                                                                  ve arkadaşları

Madde 2. - Son fıkra:

"Bu madde hükümleri, deprem bölgesi içindeki; Kocaeli, Yalova, Sakarya, Bolu ve Düzce İllerinde uygulanmaz."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılmıyor.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Muharrem İnce konuşacaklar.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurul çalışmalarımızın bu maddenin bitimine kadar uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, bu önergemizin kabul edileceği inancındayım. İktidar partisinin deprem bölgesindeki milletvekili olan arkadaşlarımızın, bu önergeye "hayır" diyeceklerini sanmıyorum; bu önergeye parmak kaldıracaklarına inanıyorum. İktidar partisinin deprem bölgesindeki milletvekili arkadaşlarım "evet" derse, zaten bu önerge geçer. Karar onlarda, yetki onlarda diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ortada bir çelişki var. Deprem bölgesinin insanlarına katkı sağlamak için 1999 yılında çıkarılan Özel İletişim ve Özel İşlem Vergisini uzattınız; tekrar alıyorsunuz bunu. Hangi gerekçeyle alıyorsunuz 70 milyondan; diyorsunuz ki, ey halkım, Özel İşlem Vergisi öde, Özel İletişim Vergisi öde ki, deprem bölgesindeki insanlara yardım edelim, katkı sağlayalım, onların sorunlarını çözelim, problemlerini aşalım. Bu gerçeklerle konuldu bu vergi ve 31.12.2002'de de, bir yıl süreyle, tekrar uzatıldı. Çelişki burada işte. Bir taraftan hem bunu uzatıyorsunuz hem de deprem bölgesindeki insanlardan ek Emlak Vergisi, ek Motorlu Taşıtlar Vergisi istiyorsunuz!.. Buradaki çelişkinin giderilmesi gerektiğine inanıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu insanların ödeyecek gücü yok. Üç yıldır 20 metrekarelik konutlarda yaşıyorlar. Size soruyorum: Hanginiz, üç yıl boyunca 20 metrekarelik bir konutta yaşabilirsiniz? Şimdi, kalıcı konutlarda yaşıyorlar; sıvaları dökülmüş, yolları çamur. Siz görmediniz herhalde?!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben orada vali yardımcılığı yaptım.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben de orada yaşadım.

Vali yardımcısı, tabiî ki prefabrikede kalmaz; doğru söylüyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - 15 000 konut yaptım.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Vali yardımcıları, o lüks prefabrikelerde kalır. (CHP sıralarından alkışlar) Doğru söylüyor sayın vali yardımcısı, çok doğru söylüyor.

Bu insanların kaloriferleri bu kış yanmadı, yolları hâlâ çamur. Bu insanların, ödeyecek paraları yok. Ben, onların sözcüsü olarak konuşuyorum sayın milletvekilim. Siz, şu anda vali yardımcısı olarak bulunmuyorsunuz burada, milletvekili olarak bulunuyorsunuz, o yaralı, o acılı insanların sözcüsü olarak bulunuyorsunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Doğruyu söyle!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben, doğrusunu söylüyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İstismar etmeyin...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayır, istismar etmiyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Doğruyu söyleyin; 20 metrekare değil o konutlar.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Kaç metrekare?..

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Gidin bakın kaç metrekare olduğuna...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Kaç metrekare?..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Burada bir başka yanlışlık daha var; Emlak Vergisi, sadece konutları kapsamıyor, arazileri de kapsıyor. İşte, sanırım, çiftçiye yapılan bir başka yardım da bu olsa gerek!..

Burada, Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın sözcüsü "emeklilerden ve bir evi olanlardan bunu almayacağız" dedi. Bu, sizin elinizde mi?! Zaten böyleydi. Bunu ekstra bir kıyak yapmış gibi sunmanızı, hiç yakıştıramadım doğrusu. Zaten yasada böyleydi. (CHP sıralarından alkışlar) Emeklilere şirin görünmek için komiklik yapmanıza gerek yok.

AHMET YENİ (Samsun) - Ayıp oldu şimdi...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayır, var olan bir şeyi, nasıl, siz, kendiniz yapıyormuş, onlara lütufta bulunuyormuş gibi konuşuyorsunuz?!

AHMET YENİ (Samsun) - O ifadeyi düzeltin...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Biz, size böyle mi hitap ediyoruz?!. Seviyeli olalım... Hiç yakışmıyor!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben, Allah sonumuzu hayır etsin diyorum.

Bu kadar vergi toplamak yetmedi; işçinin bir ikramiyesini kestiniz, memura zam yok, emekli keseneğini yüzde 1 artırdınız, ilaç keseneklerini yüzde 1 artırıyorsunuz ve şimdi de, gazetelerde "vatandaştan yardım toplama" adı altında, bazen servetinin yüzde 20'sini istemek gibi, ben, korkarım ki, bu 22 nci Dönemin sonunda, cuma günleri camilerin önünde mendil açarız.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) - Vatandaş kendisi veriyor.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sizin deyiminizle, inşallah, hayırlı yerlere gider..

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) - Merak etmeyin... 

MUHARREM İNCE (Devamla) - Burada, ben, deprem bölgesindeki insanların acılı olduklarını, ekonomik güçleri olmadığından o insanlara ayrıcalık tanınmasını, tıpkı 1992'deki Erzincan depreminde, 1991 ve 1992 yılları vergilerinin terkin edilmesi gibi, bir ayrıcalık yapılmasını sizlerden talep ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnce, sözlerinizi toparlar mısınız...

MUHARREM İNCE (Devamla) - İktidar partisine mensup o bölge milletvekillerinin desteğine de, şimdiden, teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın İnce.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 3 Nisan 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati : 19.01