DÖNEM
: 22 CİLT : 11 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
60 ıncı Birleşim
2 . 4 . 2003 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
kalkınmada öncelikli illere ve çiftçi borçlarına ilişkin gündemdışı konuşması
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
2. - Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın,
Suriye'nin El Zeytun Barajından su bırakılması sonucunda Hatay'da meydana gelen
sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı
3. - Ordu Milletvekili İdris Sami
Tandoğdu'nun, Sağlık Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ'ın cevabı
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı
ve 74 milletvekilinin, 58 inci hükümet döneminde Millî Eğitim Bakanlığındaki
atamalar ve kadrolaşma iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/55)
2. - Kocaeli Milletvekili Salih Gün ve 23
milletvekilinin, SEKA'nın mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak,
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/56)
C) Tezkereler ve Önergeler
1. - Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın,
(10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/35)
2. - Bazı milletvekillerine, belirtilen
sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/235)
IV.- SEÇİM
A) Komİsyonda AçIk Bulunan Üyelİğe Seçİm
1. - (10/4) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)
2. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/101) (S. Sayısı: 106)
3. - Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek
Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/540) (S. Sayısı : 105)
VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri
Saygun'un, Tekirdağ'da koruma altındaki tarihi evlere ilişkin sorusu ve Kültür
Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/278)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek,
hükümetin, yazılı ve sözlü soru önergelerini yeterince yanıtlamadığına,
Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, İnönü
Zaferlerinin 82 nci yıldönümü nedeniyle, Ulusal Kurtuluş Savaşında verilen
mücadeleye ve Anadolu topraklarında yüzyıllardır varlığını sürdüren Türk
Ulusunun bağımsızlık tutkusunun bundan böyle de onurla sürdürüleceğine,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar;
Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın,
Türk Demir Çelik Sanayiinin yapısal sorunları ve KARDEMİR AŞ'ye ilişkin
gündemdışı konuşmasına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun cevap verdi.
4827 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair,
4828 sayılı İş Kanunu, Sendikalar Kanunu
ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin
Tanzimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında,
Kanunların bir daha görüşülmek üzere geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 34
milletvekilinin, son ekonomik krizlerin nedenlerinin ve sonuçlarının
araştırılarak istikrarlı ve sürdürülebilir ekonomi politikalarının belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/54) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın
(6/181),
Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin
(6/280),
Esas numaralı sözlü sorularını geri
aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği
bildirildi.
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanının, Yunan
Parlamentosu Dışilişkiler ve Millî Savunma Daimî Komitesi Başkanının davetine
icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Genel Kurulun 1 Nisan 2003 Salı günkü
(bugün) birleşiminde, Sözlü Sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmemesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 29 uncu sırasında yer alan 106 sıra sayılı,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih
Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 213
milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifinin bu kısmın 2 nci sırasına, 28 inci sırasında yer alan
105 sıra sayılı, Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında
Kanun Tasarısının 3 üncü sırasına, 14 üncü sırasında yer alan 74 sıra sayılı,
Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısının ise 4 üncü sırasına alınmasına ve aynı birleşimde gündemin 3 üncü
sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına; 2 Nisan 2003 tarihli Birleşimde ise sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin AK Parti Grubunun önerisi, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının :
1 inci sırasında bulunan, İş Kanunu
Tasarısının (1/534) (S. Sayısı: 73) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;
2 nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/101)
(S. Sayısı: 106) birinci görüşmesi tamamlandı; ikinci görüşmesine en az 48 saat
geçtikten sonra başlanabileceği açıklandı.
Teklifin 3 üncü maddesinin görüşmeleri
sırasında, Mersin Milletvekili Ali Er, Antalya Milletvekili Atilla Emek'in
şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 2 Nisan 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 01.02'de son verildi.
Yılmaz
Ateş |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Enver Yılmaz |
Ahmet Küçük |
|
Ordu |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
II. - GELEN KÂĞITLAR No. : 82
2 . 4 . 2003 ÇARŞAMBA
Rapor
1. - Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827
Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/544) (S. Sayısı : 107) (Dağıtma tarihi : 2.4.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Bursa Milletvekili
Mehmet Küçükaşık'ın, nişasta bazlı şeker üretim kotalarına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/343) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)
2. - Bursa Milletvekili
Mehmet Küçükaşık'ın pancar kotalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/344) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)
3. - Edirne Milletvekili
Necdet Budak'ın, Enez Balıkçı Barınağının düzenlenmesi çalışmalarına ilişkin
Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/345) (Başkanlığa geliş tarihi :
31.3.2003)
4. - Samsun Milletvekili
Haluk Koç'un, TEKEL'in Samsun'daki tütün alımlarına ilişkin Maliye Bakanından
sözlü soru önergesi (6/346) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Manisa Milletvekili
Nuri Çilingir'in, doğalgaz çevrimli elektrik santrallerine ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/353) (Başkanlığa geliş
tarihi : 31.3.2003)
2. - Antalya Milletvekili
Nail Kamacı'nın, Antalya İlindeki belediyelere aktarılan kaynaklara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/354) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)
3. - Antalya Milletvekili
Nail Kamacı'nın, Kumluca Devlet Hastanesi inşaatı ile Mavikent Beldesinin
sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/355) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)
4. - Antalya Milletvekili
Nail Kamacı'nın, isteğe bağlı sigorta ve BAĞ-KUR primlerine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/356) (Başkanlığa geliş tarihi
: 31.3.2003)
5. - Antalya Milletvekili
Nail Kamacı'nın, Antalya'daki enerji nakil hatları ve elektrik trafosu
sorunlarına ve gölet projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/357) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)
6. - Antalya Milletvekili
Nail Kamacı'nın, toplu konut politikasına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/358) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)
7. - Antalya Milletvekili
Nail Kamacı'nın, Antalya'da afete uğrayan bazı beldelerin sorunlarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/359) (Başkanlığa geliş
tarihi : 31.3.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - Denizli Milletvekili
Mustafa Gazalcı ve 74 milletvekilinin, 58 inci Hükümet döneminde Millî Eğitim
Bakanlığındaki atamalar ve kadrolaşma iddialarının araştırılması amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/55) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.4.2003)
2. - Kocaeli Milletvekili
Salih Gün ve 23 milletvekilinin,
SEKA'nın mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/56) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati :15.00
2 Nisan 2003 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
kalkınmada öncelikli iller ve çiftçi borçlarıyla ilgili söz isteyen, Ardahan
Milletvekili Sayın Ensar Öğüt'e aittir.
Buyurun Sayın Öğüt. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. -
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, kalkınmada öncelikli illere ve çiftçi
borçlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, bizi izleyen çok değerli halkımız;
hepinizi saygıyla selamlıyorum ve konuşmama, İngiltere-Türkiye arasında bu
akşam oynanacak olan maçta Millî Takımımıza başarılar dileyerek başlıyorum.
(Alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
kalkınmada öncelikli illerin sayısı 50; ancak, 31.12.2002 tarihinde, indirimden
yararlanan bu illerin süresi bitti. Hükümetin, bir kanun tasarısıyla bunu
uzatması gerekiyor. Ben de, o zaman bir kanun teklifi vermiştim; ancak,
reddedildi. Umuyorum, hükümet, en kısa zamanda bunu getirir. Hakikaten,
özellikle Doğu Anadoluda, Güneydoğu Anadoluda işadamları şu anda yatırımları
durdurmuş durumdadır. Zaten, Irak Savaşından etkilenen bir ekonomi var; bu da,
Doğu Anadoluya ve Güneydoğu Anadoluya daha çok etki yapmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
aslında, doğu ve güneydoğu hep ihmal edildi diyoruz. Niçin ihmal edildi biliyor
musunuz -hükümetlerin, gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin kabahati var- doğuyu ve
güneydoğuyu hep sürgün yeri olarak gördüler; başarısız, beceriksiz, kavgacı,
topluma yarar sağlamayan insanları sürgün ettiler; oraya giden insanlar da
küskün gittiği için, maalesef, Doğu ve Güneydoğu Anadolu kalkınmadı. Ben,
hükümetten istirham ediyorum; kalkınmamış olan doğu ve güneydoğuya, aklı
başında, yetenekli, becerikli, işinde başarı sağlamış yöneticileri
göndersinler; bu, çok önemlidir. Aksi takdirde, biliyorsunuz, köyler boşaldı,
insanlarımız göç etti, gecekondularda yaşamaya mahkûm edildi ve orada savaşa devam
ediyorlar.
Değerli arkadaşlar,
ikinci olarak, çiftçilerin sorununa değinmek istiyorum. Biz, devamlı konuştuk;
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım, çiftçilerin doğrudan gelir desteği veya
borç faizlerinin silinmesiyle ilgili yüze yakın soru önergesi ve kanun teklifi
verdi. Ne yazık ki, iktidar partisi ve hükümet, bu işle ilgili hiçbir adım
atmadı; üzülüyorum... Niçin üzülüyorum; çünkü, Türkiye'de 22 000 000'a yakın
çiftçi var, bu insanlara seçim meydanlarında söz verdiniz, hepimiz söz verdik;
ama, hiçbir şey yapılmadı. Şu anda, çiftçilerin en kritik dönemi, bahar ayı,
gübreleme dönemi; eğer, doğrudan gelir desteği parası şimdi ödenmeyecekse ne
zaman ödenecek?! Benim, hükümetten ve yetkililerden istirhamım, rica ediyorum;
bu ülke bizim, bu insanlar bizim, bu insanlara, şu anda, yirmi gün içerisinde,
gübrelemelerini yapmaları ve tarlalarından verimini almaları için, doğrudan
gelir desteği paraları, hemen, derhal ödensin; bunu istirham ediyorum. "Bayrama yetişmeyen kınayı ne
yapayım" diye bir laf var; yani, yirmi gün sonra, ödesek de hiçbir şeye
yaramayacak.
Değerli arkadaşlar, onun
dışında, bölgemde, Ardahan'da, hem çiftçilerde hem esnafta büyük sıkıntı var.
Sekiz ay kar altında kalan ve ekonomisi duran bir bölgede, iki tane, sınır
ticareti yapılacak kapımız var; ne yazık ki, bu kapılardan sınır ticareti
yapılmıyor. Posof Kapısından mazot ticareti yapılıyordu, kapatıldı ve şu anda,
Ardahan esnafının, küçük esnaf ve sanatkârın, herkesin Bağ-Kur, SSK ve vergi
borçları var, bankalara faiz borçları var. Bu borçların tutarı 32 trilyon
civarında; yani, bu vatandaş, bu 32 trilyon lirayı nasıl ödeyecek?! Bu anlamda,
hükümetten rica ediyorum; bu çiftçi borçlarının faizleri silinsin, doğrudan
gelir desteği paraları da ödensin.
Değerli arkadaşlar,
sadece, Bakanlar Kuruluna mektup gitmiyor, bize de geliyor. Bana, Konya'dan,
Kayseri'den, Kırşehir'den, Babaeski'den gelen mektuplar var. Size, Kırşehir
Kaman'da, çiftçi borcundan ötürü, kooperatife olan borcundan ötürü intihar
edip, geriye mektup bırakan bir insanın mektubunu okuyacağım. Adı Üçler Yücel;
intihar etmiş, bir mektup bırakıyor.
Sayın Başkan, 1 dakika
daha zaman rica edeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla)
- Mektubu okuyorum: "Bu benim
vasiyetim; benim cesedimi babamın evine götürün ve bir gece, doya doya orada
yatayım. Arkamdan hiç ağlamayın; çünkü, borcumu ödeyecek takatım kalmadı.
Küskün de değilim. Kardeşim Mehmet, arabayı sat, traktörü sat, benim borçlarımı
öde; ben gidiyorum. Pınar'ın ve Ahmet'in gözlerinden öpüyorum. Gece, benim son
gecem. Bir gün önce babamı rüyamda gördüm, çok perişan haldeydi.
Hoşçakalın" diyor ve kooperatife 8 milyar borcu olduğu için -bu mektubu
bırakıyor- bu insan intihar etmiş, 8 milyar borcundan ötürü bu insan intihar
etmiş. Bu, hepimiz için yüzkarası bir durumdur, bütün milletvekilleri için,
bütün yöneticiler için. Niye; biz buraya yönetmeye geldik, insanların sorununu
çözmeye geldik, bir de seçim meydanlarında söz verdik.
İkinci mektubu okuyorum.
Halil Ürün arkadaşımız burada mı acaba?.. Konya Ereğli'den geliyor, ismini de
söyleyeceğim; Konya Ereğli'den Rafet Kılıç gönderiyor, bana hitaben yazıyor:
"Sayın milletvekilim, tarih 1 Kasım 2002, cuma namazından çıktık, Eski
Konya Belediye Başkanı, şimdi AK Parti Konya Milletvekili Halil Ürün Beyefendi,
Ereğli Ulucamiin avlusunda, 5 000-6 000 kişinin arasında, huzurumuzda şu
konuşmayı yaptı: 'Değerli hemşerilerim ve çok saygıdeğer Ereğlililer, Allah
izin verirse, seçime üç gün kaldı, 4 Kasım sabahı sizlerin oylarıyla
milletvekili olacağım. Size şu mübarek günün yüzü hürmetine namusum üzerine söz
veriyorum; ilk yapacağımız iş, çiftçilerin Ziraat Bankası ve tarım kredi
kooperatifleri borçlarını sileceğiz, zaten faize karşıyız'dedi". Şimdi,
Halil Beyefendiden rica ediyorum -şu anda da Genel Başkan Yardımcısı tahmin
ediyorum- ne olur, Allah aşkına, bu insanları öldürmek, bu insanlara üretim
yaptırmamak için mi geldik biz buraya?! Bu mektupların fotokopisini yaptırıp,
AK Partili arkadaşlarıma da vereceğim.
Değerli arkadaşlar,
milletvekili dediğin zaman, adam çözüm arıyor. Yani "sen söz vermişsin,
öbürü söz vermiş" değil; söz verdiğimizi yapmadığımız zaman yalancı
çıkıyoruz. Zaten, insanlar güven duymuyor milletvekillerine, siyasetçilere; yani,
yalancı olmayalım, sizden rica ediyorum ve çok istirham ediyorum.
Bakın, bir şey daha
söyleyeyim: Zeki Ergezen, Salih Kapusuz, Eyyüp Sanay, Abdüllatif Şener, Bülent
Arınç arkadaşlarımız, 12.6.2000 tarihinde, çiftçi borçlarının silinmesi için
kanun teklifi vermişler. İşte burada; kanun teklifi vermişler. Siz,
muhalefetteyken çiftçinin yanındaydınız da, şimdi niye yanında olmuyorsunuz?!
(Alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Yanındayız, yanındayız...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Bir şey daha söyleyeyim: Babaeski'den de mektup var; çiftçi icralık...
BAŞKAN - Sayın Öğüt,
sözlerinizi tamamlar mısınız...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Bakın arkadaşlar, köylümüz zaten perişan, Irak Savaşı zaten ekonomiyi
etkiliyor; ben, çiftçilerin, doğrudan gelir desteği parasının hemen ödenmesini
istirham ediyorum, yoksa geç kalırız, gübreleme yapamazlar.
FEYZİ BERDİBEK (Bingöl) -
Vergi barışını getirdiğimiz zaman niye karşı çıkıyordunuz?!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Efendim, şimdi, ben başka bir şey diyorum sayın milletvekilim...
BAŞKAN - Sayın Öğüt, siz,
lütfen sözlerinizi tamamlayın.
ENSAR ÖĞÜT ( Devamla) -
Sizden istirham ediyorum; doğrudan gelir desteği parası yirmi gün içerisinde
ödensin, çiftçinin işine yarasın, gübrelemesini yapsın. Çiftçilerin borç
faizleri silinsin; hükümet söz verdi, hepimiz söz verdik, bunu da istirham
ediyorum. Üçüncü olarak, Doğu ve Güneydoğu Anadoluya, yetenekli, bilgili,
becerikli insanları gönderelim. Bu memleket bizim. Yoksa, doğu ile batı
arasındaki, bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkını ve uçurumu düzeltemeyiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum Başkanım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öğüt.
Gündemdışı konuşmaya
hükümet cevap verecek mi?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gündemdışı
konuşmaya, hükümet adına Sağlık Bakanımız cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce konuşma yapan çok
değerli milletvekilimiz, yılların yükünü, yılların ülkeye getirdiği iç ve
dışborç yükünü, sanki AK Parti bu ülkeye getirmiş hediye etmiş gibi konuştu.
Şu gerçeği görmeliyiz:
Birkaç gün önce bu Yüce Meclis bir bütçe kabul etti. Hepimiz biliyoruz ki, bu
bütçe, ülkenin borçlarını ödemeye odaklanmış bir bütçeydi ve bu bütçeyi
oluşturmuş hükümet, ne 58 inci cumhuriyet hükümetidir ne de 59 uncu cumhuriyet
hükümetidir. Elbette, hükümetimiz, vermiş olduğu bütün sözlerin arkasındadır;
ama, yumak haline gelmiş bir ipliği çözmek için bile, biraz zaman gerekir,
biraz da sabır gerekir.
AHMET ERSİN (İzmir) - Beş
ay az mı?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Üç ay az mı... (CHP sıralarından "beş ay" sesleri)
Veya beş ay az mı;
elbette az, elbette az. Beş yılların, on yılların, yirmi yılların ortaya
koyduğu sorunları çözmek için, üç ay az, beş ay az ve aziz milletimiz, bu
noktada da, hükümetlerimizin arkasında olduğunu geçtiğimiz günlerde büyük bir
kararlılıkla göstermiştir.
Biz, duygu sömürüsü
yaparak meselelerin çözülebileceğine inanmıyoruz. Elbette, bir vatandaşımız
intihar etmişse, bu, hiç istenmeyen bir şeydir. İnsanlar, şu veya bu
sebeplerle, bu ülkede veya başka ülkelerde intihar edebilirler, etmişlerdir.
Bunun altındaki gerçek sebepleri araştırmadan, bunu bir duygu sömürüsü halinde
yüce milletin önüne, bu Meclise getirmeyi hiç şık bulmuyorum.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Kooperatife olan borcundan dolayı intihar etmiş.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Şimdi, onun neye bağlı olduğunu siz bilemezsiniz. Bu, psikiyatrik
bir sorunla da ilgili olabilir ve buna uzmanlar karar verir; yani, siz, bu
kişinin soruşturmasını yapan ekibin başında mıydınız da buna karar verdiniz ve
Yüce Meclise, yüce millete, bunu, bu şekilde arz ediyorsunuz?! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Eşiyle konuştum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
saniye.
Sayın Öğüt, siz
düşüncelerinizi açıkladınız; şimdi de Sayın Bakan cevap veriyor. Lütfen,
müdahale etmeyin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Türkiye'de çok sayıda çiftçimiz var ve bunlar sıkıntı
içerisindeler, esnafımız sıkıntı içerisinde, ücretlilerimiz sıkıntı içerisinde.
Bir yerden başlamanız gerekiyor, bir yerden başlamanız ve devam etmeniz
gerekiyor. Bu ülkede, en büyük sıkıntıyı çeken, işçi emeklilerimizden, Bağ-Kur
emeklilerimizden başladığımız zaman, bize karşı çıkıldı.
AHMET ERSİN (İzmir) - Ne
yaptınız da karşı çıktık?!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bize "bu parayı nereden vereceksiniz" diye soruldu.
Ülkenin birikmiş problemlerini üç ay veya beş ay içerisinde tamamen çözüme
ulaştıramayacağımızı, hiç kimsenin buna muktedir olamayacağını, bu aziz millet son derece iyi bir biçimde
bilmektedir ve aziz milletimiz şunu da bilmektedir: AK Parti hükümetleri,
sonuna kadar, milletinin, çiftçisinin, esnafının, dargelirlisinin, işçisinin
arkasında olacaktır.
AHMET ERSİN (İzmir) - Hiç
öyle görünmüyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - 58 inci cumhuriyet hükümetimiz ve bugün de 59 uncu cumhuriyet
hükümetimiz, ülkenin bütün kaynaklarını, bugüne kadar çarçur edilmiş, heba
edilmiş bütün kaynaklarını milletinin emrine vermek hususunda kararlıdır ve bu
kararlılık, önümüzdeki aylar içerisinde, önümüzdeki yıllar içerisinde
yaptığımız icraatlarla da kendisini ortaya koyacaktır.
Özellikle şunun altını
çizmek isterim, şunu vurgulamak isterim: Buraya çıkan sayın milletvekilleri
"beş ay içinde bu işi niye çözemediniz" diyen sayın milletvekilleri,
çözümleriyle birlikte bunu konuşmalıdırlar. Duygu sömürüsüyle bu iş
halledilemez; duygu sömürüsüyle bunun halledilemeyeceğini, bu millet çok iyi
bilmektedir.
AHMET ERSİN (İzmir) - Bir
başlangıç yapın.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Biz, bir başlangıç yaptık. Bu başlangıcı, en çok ihtiyacı olduğuna
inandığımız, dargelirli emeklilerimize verdiğimiz ücretlerle yaptık ve
geçmişte, bu rakamlar için de olmadık şeyler söylendi; aziz millet, bunu son
derece iyi bilmektedir.
Ben, şunu söylemek
istiyorum : Bu yüce çatı altında, duygu sömürüsü yapmayı bırakmanın zamanı
çoktan gelip geçmiştir. Bir konuyu tenkit edenler, meselenin, hangi
kaynaklarla, ne zaman ve ne şekilde, mevcut bütçe içerisinde ne şekilde
çözüleceğini de ortaya koymak zorundadırlar.
İlk defa, bu yıl, bütçeye
bir disiplin getirilmiştir. Bu disiplin, geçmişten bugüne kadar bir kartopu
gibi büyüyen ve ülke ekonomisinin üzerinde, bir anlamda, geleceğimizi,
çocuklarımızı ipotek altına sokan bu büyük borç yükünün ortadan kaldırılmasına
yöneliktir.
Dolayısıyla, bütçeyi ve
bütçeyle birlikte yapılacakları bu anlamda değerlendirmek ve bu anlamda ortaya
koymak gerekir.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Gündemdışı ikinci söz,
Hatay'daki sel felaketiyle ilgili söz isteyen, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet
Eraslan'a aittir.
Biz de, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, selden zarar gören Hataylılara geçmiş olsun diyoruz,
bütün Hatay halkına da geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Buyurun Sayın Eraslan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
2. - Hatay
Milletvekili Mehmet Eraslan'ın, Suriye'nin El Zeytun Barajından su bırakılması
sonucunda Hatay'da meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Teşekkür ediyoruz efendim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 20 Şubat 2003 tarihinde, Suriye'ye ait El Zeytun Barajından su
bırakılması sonucunda, Hatay İlimizde meydana gelen sel felaketi nedeniyle söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aynı zamanda, Millî
Takımımıza, İngiltere karşısında başarılar temenni ediyorum. (Alkışlar)
Değerli dostlar, Asi
Nehri, gerçekten, Hatay halkımıza, özellikle Hatay çiftçimize, bugüne kadar çok
sıkıntılar verdi, çok sıkıntılar yaşattı. Tabiî, bunun sebepleri var. Amacımız,
bu sebeplerin tespiti ve bu mağduriyetin, bu noktada bertaraf edilmesi,
giderilmesidir.
Değerli dostlar, kaynağı
Lübnan'da bulunan ve Suriye'yi baştan
başa geçip, Altınözü İlçesi Eşrefli Köyü yakınlarından sınırlarımız içerisine
giren Asi Nehri 380 kilometre uzunluktadır, 94 kilometresi sınırlarımızın
içerisindedir; yani, Türkiye ile Suriye arasındaki sınırımızın birkısmını
oluşturan ve Hatay Samandağ İlçemizde Akdenize dökülen bir nehrimizdir.
Değerli dostlar, tabiî
ki, Amik Ovası, Asi Nehri tarafından ikiye bölünen bir ovamızdır. Amik Ovası,
yüzde 100'ü tarımsal alana açık, tarım üretimine çok elverişli bir ovamızdır.
Bilindiği gibi, ülkemizin
tarım üretim merkezlerinden biri olan Hatay İlimiz ve Amik Ovasında, son sekiz
yıldan beri, gerek Suriye Devletine ait El Zeytun Barajından kontrolsüz bir
şekilde su bırakılması gerek Amik Ovasını ikiye bölen Asi Nehrinin sınır
bölgesinde bulunan yatağının derinliğini kaybetmesi sonucunda, sel felaketleri,
maalesef, kronik bir hal almıştır.
Değerli dostlar, geçen
yıl, 5 Şubat 2002 tarihinde -tabiî, her yıl defalarca yaşıyoruz bunu biz ve
gerçekten, ciddî mağduriyetler söz konusu oluyor- yine, Suriye'ye ait olan El
Zeytun Barajının patlaması sonucu, İlimiz merkez ilçesi Antakya ve çevre
köyleri, aynı zamanda, Altınözü İlçesine bağlı sınır köyleri, Hacıpaşa Beldesi
ve Amik Ovasında kurulu bulunan, Reyhanlı ve Kumlu İlçelerine bağlı ova
köylerinde sel felaketi yaşanmıştır.
Meydana gelen bu sel
felaketinde, yalnız merkez ilçeye bağlı bir köyde, 164 çiftçinin, 1 000 dekar
sebze, 4 000 dekar pamuk ekili alanı zarar görmüştür. Bu zarar, ortalama yüzde
50 civarındadır. Bu afetin o günkü parasal değeri 1 trilyon 800 milyardır. Aynı
şekilde, Altınözü İlçesinde ise, 10 köyde, toplam 521 çiftçinin, 10 000 dekar
pamuk, 1 600 dekar sebze ve 400 dekar buğday ekili alanı ile 20 adet su motoru
ve su kuyusu zarar görmüştür. Buradaki zarar oranı yüzde 45 civarındadır ve o
günkü birim fiyatlarla 2 trilyon zarar tespit edilmiştir. Geçen yıl, 2002 yılında,
toplam 4 trilyon zarar tespiti yapılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun;
sözlerinizi tamamlar mısınız.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Aynı şekilde, bu yıl, 20 Şubat 2003 tarihinde, yine Suriye'deki malum
barajdan su bırakılması neticesinde, Asi Nehri kanalıyla, Hatay'da yine bir
afet yaşanmıştır. 5 000 dekar ekili, 20 000 dekar ekime hazır arazi su altında
kalmıştır. Maalesef, 2001 yılında keşif bedeli 29 trilyon olan havaalanı
inşaatımız da, yine, sular altında kalmıştır.
Bayındırlık ve İskân
Bakanımız Sayın Zeki Ergezen, bölgeye bizimle beraber yapmış olduğu ziyarette
açıkça gördü, bölge halkı büyük bir mağduriyet içerisindedir. Bilindiği gibi,
ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar nedeniyle çiftçimizin, zaten,
çoluk çocuğuyla çalışarak hem kendi ailesine hem de ülke ekonomisine katkıda
bulunmak isteyen insanlarımızın bu mağduriyetini gidermek, takdir edersiniz ki,
bizim aslî vazifelerimizdendir. 28 Şubat gününde, Bayındırlık Bakanımız olaya
büyük bir hassasiyet göstermiş, Afet İşleri Genel Müdürlüğünün tüm imkânlarını
bölgeye seferber ederek, nispeten de olsa, halkımızın acılarını hafifletmiştir.
Huzurlarınızda, Sayın Bakanımıza Hatay halkı adına şükranlarımızı arz ediyorum.
Bundan birkaç gün önce
-bir hafta önce- maalesef, 25-26 Mart 2003 tarihlerinde, yine, meydana gelmiş
bir sel felaketi var. El Zeytun Barajının sularının tekrar bırakılması bizleri
üzüntüye gark etmiştir ve yine, bu sel afetinde toplam 166 köy ve mahalle zarar
görmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özellikle son iki yıldır meydana gelen bu çiftçi zararlarının
tazmini hususunda, uluslararası hukukun işletilerek, zarara sebebiyet veren
Suriye Devletiyle gerekli görüşmelerin yapılması, aynı zamanda, iç kaynaklarla,
mağdur olan çiftçilerin zararlarının karşılanması hususunda gereğinin yapılması
en büyük temennimizdir.
Bu vesileyle, hepinizi
saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
Gündemdışı konuşmaya,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap verecek.
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Hatay Milletvekilimiz
Sayın Mehmet Eraslan'ın, Hatay'da meydana gelen afet, sel ve benzeri konularla
ilgili olarak o bölgede yaşayan insanlarımızın içinde bulunduğu durumu dile
getiren konuşmasına, kısaca, hükümetimiz adına, ben de katkılarda bulunmak
istiyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım sektörünün diğer
sektörlere nispetle en temel özelliğinden birisi, işte bu tabiat şartlarına
açık olmasıdır. Asi Nehri, hâlâ zapt edilememiştir; ismini de, herhalde, geçen
zaman diliminde o bölgelere verdiği zarardan almış olsa gerek. Ancak, bunun bu şekilde isimlendirilmesi ve
bölgede, gerek Suriye sınırları içerisindeki barajın zaman zaman sularının
hızla boşaltılmasıyla ortaya çıkan gerekse Asi Nehrinin taşmasıyla oluşan
zarar, elbette, burada, şu veya bu şekilde izah etsek bile, bölgedeki
insanlarımız bakımından çok önemli sonuçlar doğurmaktadır.
Yine, hepimiz biliyoruz
ki, tarımsal faaliyetler, belli zaman dilimlerinde yerine getirilen emeğin
karşılığında uzun süre beklenilerek hâsılaya dönüşen faaliyetlerdir ve belli
dönemler geçtikten sonra da telafi edilmesi zordur; müteakip ekim dönemini
beklemek gerekir. Dolayısıyla, diğer sektörlerden ayrılan bu yönüyle, dünyanın
bütün ülkelerinde olduğu gibi bizde de, daha çok dikkat, özen gösterilmesi
gerekir ve bu tip durumlara karşı koruyucu tedbirler alınması lazımdır.
Geçmişte, iki önemli
yasa, tarım faaliyetlerimizde meydana gelen olağanüstülükleri telafi edici
olarak kullanılmıştır. Bunlardan bir tanesi, 1948 yılında çıkarılan Muhtaç
Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanundur ve bu kanun, kuraklık,
soğuktan etkilenme, sel, haşere, yangın ve benzeri afetlerden, mahsulü en az
yüzde 40 nispetinde zarara uğrayıp, tohumluğu kalmamış ve kredi kuruluşlarından
tohum kredisi alamayacak halde bulunan üreticilere gerekli yardımı yapmak için
düzenlenmiştir.
Diğer bir kanun ise, daha
yakın bir tarihte, 1977 yılında yürürlüğe giren 2090 sayılı Tabiî Afetlerden
Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanundur. Bu kanun da,
yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, fırtına, taşkın, sel, don, dolu, kuraklık,
haşere ve hastalıklar gibi nedenlerle tarımsal ürünleri, canlı-cansız üretim
araçları ve tesisleri değeri itibariyle en az yüzde 40 oranında zarar gören
veya yok olan ve bu yüzden çalışma ve üretme imkânları önemli ölçülerde bozulan
çiftçiler ile köylünün kurmuş olduğu tarımsal amaçlı kooperatiflere, devletçe
gerekli yardımların yapılmasını sağlamak ve yapılacak yardımlara ilişkin usul
ve esasları belirlemeye yönelik olarak çıkarılmış, düzenlenmiştir.
Ne yazık ki, ülkemizde,
uzun zaman, tarım kesiminde meydana gelen afetlere yönelik olarak
çiftçilerimizi himaye eden, koruyan bu iki kanun, 3 Mart 2001 tarihinde alınan
bir kararla, Meclisten geçen 4629 sayılı Kanunun Resmî Gazetede yayımlanmasıyla
-yani, birincisi 1948 yılında çıkarılan, ikincisi 1977 yılında çıkarılan bu iki
kanun- yürürlükten kaldırılmış, bu kanunlarda belirtilen görevleri yerine
getirecek fonlar tasfiye edilmiş, böylece, 2001 yılı martından itibaren çiftçilerimize
yönelik olarak uygulanan kamu desteği, âdeta budanmış, ortadan kalkmıştır.
Geriye, hepimizin bildiği, böyle durumlarda, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Fonundan sembolik anlamda yapılan yardımlar kalmaktadır. Elbette, bunun,
saygıdeğer arkadaşımızın biraz önce ifade ettiği gibi, Hataylı çiftçilerimizin
uğradıkları zararı telafi etmesine de imkân yoktur.
Dolayısıyla, hepimize
düşen görevlerden birisi, bu tarım sektörünün, tabiat şartlarının getirdiği
belirsizliğe karşı, onların gelirlerindeki kaybı telafi edici, onların hayat
seviyesini belli bir noktada tutmaya yönelik düzenlemelerin yapılmasıdır,
desteklerin verilmesidir. Bu, mutlaka yerine getirilmesi gereken bir
sorumluluktur.
Bu hususta, şu anda,
hükümetin de gündeminde olan konu, diğer sektörlerin benzer durumlarda nasıl
korunduğuyla alakalı bir düzenlemedir. Bildiğiniz gibi, diğer sektörler de
benzer durumlarda bir risk altındadır ve bu sektörler, sigortacılık
müessesesiyle, bu zararları telafi etmektedir, riskleri karşılamaktadırlar.
Tarım sektörüyle ilgili
bizim gündemimizde olan konu, tarım ürünleri sigorta yasasıdır. Halen, sorumlu
kuruluş olarak Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığımızın yürüttüğü, bizim de
ilgili kuruluş olarak içinde bulunduğumuz bu yasanın hazırlığı sürmektedir.
Tabiî, bu, bugün için zarara uğrayan çiftçilerimiz için bir çözüm değildir;
ama, tarımın tabiat şartlarına bağlılıktan ve tarımın afetlere karşı gelecekte
de karşılaşabileceği durumlara yönelik olarak alınabilecek tedbirler içerisinde
en etkili olanıdır. Bu hususta daha fazla zaman kaybetmeden, bunun bir an önce
gelmesi ve kanunlaşması konusunda, hükümetimiz, elinden gelen gayreti
gösterecektir.
Biraz önce konuşan ve
Sağlık Bakanımızın kısmen cevap verdiği; ancak, tarımla ilgili konulara da
değinen Ardahan Milletvekilimiz Sayın Ensar Öğüt'ün, yetişebildiğim kadar,
konuşmasının son kısımlarında bahsettiği ve Cumhuriyet Halk Partisine mensup
milletvekili arkadaşlarımızın da her söz alışta dile getirdikleri konulara, ben
de, kısaca değinmek istiyorum.
Evvela teşekkür ediyorum.
Tarım sektörüyle ilgili sorunlar dile getirilmelidir, eleştiri olarak dile
getirilmesinden de fayda umuyorum ve böylece, konu, hem güncelliğini sürdürüyor
hem de çözüm arayışlarımızı hızlandırıyor. Bununla ilgili olarak, benim
sıralayabildiğim kadarıyla, iki nokta üst üste ifade edildi; çiftçi borçları ve
doğrudan gelir desteği.
Kısa bir süre önce ifade
etmiştim; şu anda, tarım kesimiyle ilgili sorunlar gündemimizi çok yoğun
şekilde meşgul etmektedir. Bu konuyu, geçen hafta sonu, Kayseri'de, bir
çiftçimiz şöyle ifade etti: "Biz, bu hükümetten, 'içinde bulunduğumuz malî
şartlar şudur; dolayısıyla, çiftçi borçları konusunda bir şey yapamıyoruz'
demesini veya yakın bir zamana kadar, ne zaman çözeceğini, çözümünün ne
olduğunu açıklamasını bekliyoruz. Yoksa, biz de, sorunumuzu, evimizi barkımızı,
arabamızı, traktörümüzü satarak çözelim." Verdiğim cevap aynen şu oldu:
"Evet, buna, aynen katılıyorum."
Dolayısıyla, muhalefet
partisi milletvekillerimize bu konuda söyleyeceğim, dikkatlerine sunacağım söz
şudur: AK Parti hükümeti, bu konuyla ilgili bir çözümü çiftçilerimize yakında
sunmak durumundadır, gündemindedir; dolayısıyla, kendilerine, konunun en
azından gündemde olduğunu çiftçilerimize duyurma fırsatı verdikleri için
teşekkür ediyorum.
Doğrudan gelir desteği
konusunda, 2002 yılı borcumuzu haziran sonuna kadar ödeyeceğimizi, bütçe
görüşmelerinde ayrılan pay itibariyle, ilgili arkadaşlar zaman zaman ifade
ettiler; ben de tekrar ediyorum; 2002 yılına ait, birkısım illerimizde yüzde
60, birkısım illerimizde yüzde 50 oranındaki ödemelerimizi en geç haziran
sonuna kadar yapacağız. Tabiî bunun, Hazinenin bir bakıma gelir gider durumuyla
ilgili olarak daha erken olmaması için bir özel sebep yok; sadece, kaynak teminiyle
ilgilidir.
Ben, son söz olarak şunu
söylüyorum: Bu içinde bulunduğumuz zaman dilimi içerisindeki bir dönemde,
sürekli olarak gündemimizi işgal eden tarımla ilgili konular için çözüm
noktaları ve öneriler kamuoyuna duyurulacaktır; bununla ilgili ilk duyurulacak
açıklama da şekerpancarı konusunda olacaktır.
Bilgilerinize sunuyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı üçüncü söz, Sağlık Haftası nedeniyle söz isteyen Ordu Milletvekili
Sayın İdris Sami Tandoğdu'ya aittir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
3. - Ordu
Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Sağlık Haftasına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
İDRİS SAMİ TANDOĞDU
(Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Haftası nedeniyle
gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi
saygıyla selamlar ve Millî Futbol Takımımıza başarılar dilerim.
Değerli arkadaşlarım,
hekimlerimizin, yardımcı personelin ve en önemlisi halkımızın içinde bulunduğu
olumsuz koşullar, bu Sağlık Haftasında kutlamalar yapma yerine, ağıtlar
yakmamızı gerektirmektedir. Hekimlerin ve yardımcı personelin yaşamlarını
sürdürebilmesi için, ikinci, hatta üçüncü işte çalışmak zorunda kaldığı
ülkemiz, dünya sağlık sıralamasında gelir sıralamasının da altına inerek 108
inci sıradadır. İnsan sağlığını ve mutluluğunu temel almayan siyasî
anlayışların, sağlıktaki kötü yönetimlerin bedelini, çocuklarımızın küçük
bedenleri ödemektedir. Ülkemizde her yıl 5 yaş altında 1 000 çocuktan 48'i
ölmektedir. Ülkemizin ulusal geliri dikkate alındığında, bu rakamın binde
30'larda olması gerekmektedir.
Sağlık Bakanlığının
bütçesi 3,5 katrilyondur; yani, bütçenin 2,4'üdür. Sağlık yatırımlarına ayrılan
pay ise 266 trilyon 744 milyar liradır. Ancak, bu kadar küçük paya rağmen, her
kriz döneminde olduğu gibi, sağlık hizmetleri, şimdi de kurban edilerek,
tırpanlanmaktadır. Sağlık Bakanlığının genel bütçe içerisindeki payı,
cumhuriyet tarihi boyunca yüzde 5'in altında kalırken, son yıllarda yüzde
2,5'in altına inmiştir. Halbuki, Dünya Sağlık Örgütünün, bizim gibi ülkeler
için önerdiği rakam yüzde 10'dur.
Sağlığa ayrılan kısıtlı
kaynakların hemen hemen tamamı, tedavi edici hizmetlere ayrılmaktadır. Oysa,
çağdaş sağlık örgütlerinde öncelikli alan, koruyucu ve önleyici sağlık
hizmetlerinedir.
Bakanlıkça tasarruf
tedbirleri olarak sunulan ilaç katkı paylarının memur aylıklarından kesilmesi,
reçete kontrolü uygulaması, ilaçta ortalama fiyat uygulamasına geçilmesi,
negatif ilaç listesi uygulamasının genişletilmesi gibi konular ve tedbirler,
hem hekim ahlakına hem de hasta haklarına aykırıdır. Bazı ilaçların da hekimler
tarafından yazılmasına engel getiren kurum genelgeleri uygulamasının da kabul
edilmesi mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye'de kişi başına düşen sağlık harcaması 140 dolardır. Bunun 40 doları
ilaç harcaması içindir. Sağlıkta yapılan tasarruf, sağlık hizmetlerine
ulaşamayan halkı, hizmet vermek isteyen hekimi ve sağlık personelini mağdur
etmektedir.
Türkiye'de uygulanan
yeşil kart konusu çok önemlidir. Nüfusun yüzde 30'unun yoksulluk, yüzde 2'sinin
açlık sınırında olduğunu düşünerek, 12 000 000 yeşil kart sahibinin
azaltılmasının mümkün olamayacağını gözlemlemekteyim. Bu rakamı yadırgamak
yerine, yeşil kart sahiplerinin mağduriyetlerini önlemek zorundayız. Memurlarda
kesenek oranının yüzde 15'ten 16'ya çıkarılmasından ve emekli aylıklarından
yüzde 1 sağlık primi kesilmesinden derhal vazgeçilmelidir. Gelişmiş ülkelerde,
bu gibi uygulamalar denenmiş; ama, o hükümetler sallanmış ve bazen de
düşürülmüştür.
Sayın milletvekilleri,
sağlıkta tasarruf olmaz. Temsilcisi olduğum Ordu İlinin 16 ilçesinde uzman
hekim, ameliyathane, laboratuvar ve röntgen hizmetleri hiç yokken, 20 000
nüfuslu Kabataş İlçemizde sadece 2 pratisyen hekim vardır. Köyleriyle beraber
65 000-70 000 nüfuslu olan Kumru İlçemizde, personel yetersizliğinden nöbet
tutulamamaktadır. Gürgentepe, Korgan, Akkuş Devlet Hastanelerinde uzman hekim
yoktur ve bu hastanelerimizde, ameliyathanelerdeki cihazlar paslanmakta ve
kullanılmayan binalar da yıkılma tehlikesiyle baş başa kalmıştır.
Ülkemiz bu durumdayken,
millî gelir bu kadar düşükken, işsizlik oranı bu kadar yüksekken, devletin
sağlık alanından giderek çekilmesi, sağlık hizmetlerinin metalaştırılması
"parası olana parası kadar sağlık" anlayışının hâkim kılınması doğru
mudur?!
Sayın milletvekilleri,
dikkatinizi çekmek istiyorum. Toplumun yoksul kesimlerinin sağlık hizmetlerine
ulaşması her geçen gün daha da zorlaşmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
konuşmanızı tamamlamanız için eksüre veriyorum.
Buyurun.
İDRİS SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Türkiye, sağlıkta bu olumsuz tabloyu hak etmemektedir. Toplumsal
kaynaklarımız, tüm yurttaşlarımızın eşit, ücretsiz ve nitelikli sağlık
hizmetleri alması için yeterlidir; yeter ki, doğru politikalar uygulansın.
Anayasanın 56 ncı maddesinde yer aldığı gibi "herkes, sağlıklı ve dengeli
bir çevrede yaşama hakkına sahiptir" anlayışı, yıllardır süregelen yanlış
politikalarla rafa kaldırılmıştır. Sağlık hizmetlerinin yurt sathına
dağıtılamadığı, hizmetin eşit ve ulaşılabilir olmasının yeterince
sağlanamadığı, sağlık çalışanlarının sorunlarının çözülemediği, ilaç ve diğer
sorunlara çözüm arayan bir Türkiye'de, sağlık hizmetlerinin istenilen düzeyde
sunulabilmesi için, öncelikle, cumhuriyetin en önemli yasalarından biri olan
224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanunun uygulanması
ve aksayan yönlerinin günün şartlarına göre ayarlanması gerekmektedir; ama, bu
sistem, hükümetlerin yanlış uygulamalarıyla işlemez hale gelmiştir. Bugün,
hastane kapılarında yığılma varsa, bunun nedeni sevk zincirini sağlayamayan idarî
uygulamalardır. Sağlık ocaklarının günün şartlarına uygun tanı araçlarıyla
donatılması, muayene edilen her hastanın sağlık kayıtlarının ve hasta
dosyasının tutulmasının zorunlu hale getirilmesi, sağlık sistemimizde, sağlıkta
kaliteyi hak ettiği yere taşıyacaktır. Bu nedenle de yeni arayışlara gerek
yoktur. Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK'nın aynı çatı altında toplanması hem
sistemin daha verimli çalışmasını hem de hizmet sunumunu kolaylaştıracaktır.
Doktorun ve sağlık
çalışanlarının özlük hakları ve ücretleri günün çok gerisinde kalmıştır.
Milyarlarca liralık ilaç yazan, milyarlarca liralık tıbbî gideri emanet
ettiğimiz doktorlarımıza 24 saat nöbet karşılığı 15 000 000 lira ücret
verilmesi kabul edilemez.
Tıp fakültelerine öğrenci
alımı azaltılmalı, az ve kaliteli doktor yetiştirmeye gayret edilmelidir.
"Yardımcı sağlık
personeli" diye adlandırılan meslek gruplarının tanımları yapılmalı ve
yasaları bir an önce çıkarılmalıdır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, son olarak ülke gündeminde ilk sırayı alan savaşa değinmek
istiyorum ve bir kez daha...
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu
toparlarsanız...
İDRİS SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Hemen toparlıyorum efendim.
...biz hekimlerin hangi
gerekçeyle olursa olsun savaşa karşı olduğumuzu belirtiyor, barış için tüm
koşulların zorlanmasının gerektiğine inanıyoruz.
Bildik bir cümleyle
sözlerime son vereceğim. Savaş, bir halk sağlığı sorunudur. Savaş sonrası, uzun
yıllar sağlık göstergeleri olumsuz etkilenmiştir. Savaş öldürür; oysa, biz
doktorlar, yaşatmak için varız; ama, mutlaka savaşmak gerekiyorsa,
bebeklerimizi ve annelerimizi öldüren kötü koşullara karşı, eşitsizliklere ve
kötü yönetimlere karşı, sağlığımızı bozan politikalara ve çarpık sisteme karşı
hep beraber savaşalım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tandoğdu.
Hükümet adına, Sağlık
Bakanı Sayın Recep Akdağ konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birçoğumuzun bildiğini
tahmin ettiğim önemli bir gün var, 7 Nisan Dünya Sağlık Günü Etkinlikleri.
Dünya Sağlık Örgütü, 7 Nisanı, bu yıl "Çocuklar İçin Sağlıklı Çevre"
konulu özel bir gündemle ele almayı kararlaştırdı.
Bu konuyla ilgili
görüşlerimi ifade etmeden önce, konu üzerinde söz alan değerli milletvekili
arkadaşımın bazı ifadelerine açıklık getirmek isterim. Kendisi, son derece
haklıdır; ülkemizde, sağlıkla ilgili özel günler, hatta bayram ismiyle bilinen
"Tıp Bayramı" bile, bir bayram gibi kutlanabilecek, özel bir gün
olarak sevinçle kutlanabilecek günler olmaktan uzaktır; çünkü, sağlık
göstergelerimiz, üzülerek belirtmeliyim ki, hakikaten, dünya göstergelerinin,
Avrupa'daki göstergelerin, hatta, gelişmişlik düzeyi ülkemize yakın ülkelerin
göstergelerinin oldukça altındadır.
Ülkemizde, sağlığa
bütçelerden ayrılan payın oransal olarak son yıllarda düşük kaldığı da bir
gerçektir. Ancak, bu noktada, bu olumsuz gerçekle birlikte iki gerçeğin daha
altını çizmekte fayda var; bunlardan birincisi şudur: Bu yıl, hükümetimiz ve
Bakanlığımız, koruyucu sağlık hizmetlerine yüzde 5'in üzerinde bir pay
ayırmaktadır; ki, geçmiş yıllarda bu oran yüzde 3 civarlarındaydı.
İkincisi ve özellikle
vurgulamak istediğim husus şudur: Beklenen, gayri safî millî hâsıladan ayrılan
pay itibariyle, bütçeden bu yıl sağlığa ayrılan pay yüzde 1'in üzerinde
olacaktır. Bu pay, son yirmi yıl içerisinde sürekli olarak yüzde 0,5 ile 0,8
arasında değişmiştir; ilk defa, bu sene yüzde 1'in üzerine çıkmaktadır.
Hükümetimizin bu yıl
yürürlüğe koyduğu antibiyotik yazımı ve kullanımı üzerindeki bazı sınırlayıcı
uygulamalar, bazı ilaçlar üzerindeki negatif liste uygulamaları, hakikaten,
gelişmiş ülkelerin yıllardır uygulaya geldikleri ve modern tıbbın gereği olan
uygulamalardır. Şunu söylemeliyim: Bu uygulamalara karar verirken
oluşturduğumuz kurulların içerisinde Türk Tabipler Birliğinin değerli üyesi de
bulunmaktaydı; bu kararlar, bu arkadaşlarımızın da içinde bulunduğu bilimsel
komisyonlarca alınmıştır. Uzaktan bakılınca, siyasî bir gözle bakılınca, belki
marjinal bir bakışla bakınca bunları tenkit etmek mümkündür; ancak,
Bakanlığımız, bu uygulamalarla, bilimin gereğini yerine getirmektedir.
Bilimsel kurulların
aldığı kararlarda tenkit edilebilecek bazı hususlar bulunabilir. Önümüzdeki
uygulama safhasında, eksik görülen veya uygulama açısından değiştirilmesi
gerekli görülen noktalar varsa, bunlar da, yine bu kurullara danışılarak
düzeltilebilir. Yani, şunu açıkça söylemek istiyorum: Bakanlığımız, bu
husustaki uygulamaları, kendi keyfî uygulamaları şeklinde asla yürütmemektedir.
Bu kararlar, oluşturulmuş bilimsel kurullar tarafından alınmaktadır; dolayısıyla,
bazı marjinal grupların ifadelerini, bu yüce çatının altında, bence,
tekrarlayıp durmakta fayda yok.
Reçete kontrolü ve reçete
bedellerinin maaşlardan kesilmesi hususu, geri ödeme kurumlarının, bir anlamda
sigortacı kurumların, yine, bütün dünyada uygulayageldikleri işlerdir. Bunlara,
kesinlikle, olumsuz uygulamalar gözüyle bakmamak lazım; hepimiz biliyoruz ki,
bu yüzde 20'lik kesinti uygulamasının düzenli bir şekilde uygulanmaması,
ülkemizde, büyük ilaç israfına yol açmaktaydı ve büyük oranda da suiistimallere
yol açmaktaydı. Onun için, bunları tenkit etmek, kanaatimce, son derecede
gereksizdir.
Değerli arkadaşlarımızın
bazen, muhalefet anlamında, sağlıktan tasarruf olmaz, ifadeleri üzerinde de
ısrarla durmak istiyorum. Bu ifadeye tamamen katılıyorum; evet, sağlıktan
tasarruf olmaz; ama, sağlıkta tasarruf olur; yani, biz sağlıkta tasarruf
yapmayalım da, bir reçete bedeli üzerinde, hiç gereği yokken, yüz milyonlarca
lirayı heba mı edelim; bu ülkenin böyle kaynakları mı var? Yani, biz
"sağlıkta tasarruf olmaz" diyelim de, gereksiz tetkiklerle
bazılarının cebini mi şişirelim; bunlar mı söylenmek isteniyor? Hiç, bunların
söylenmek istendiğini, bunların ifade edilmek istendiğini zannetmiyorum.
Tekrarlamak istiyorum -arada bir kelime farkı var; ama, nüans son derecede
önemlidir- evet, kabul ediyoruz, sağlıktan tasarruf olmaz; ama, sağlıkta
tasarruf olur; pekâlâ olur ve hem de olmalıdır.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Yolsuzluğa engel olmak gerekir, yolsuzluğa!..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Evet, yolsuzluğa da engel olmak gerekir; son derecede katılıyorum;
değerli bir arkadaşımın böyle bir ifadesi var.
Değerli milletvekillerim,
müsaadelerinizle, şimdi, özellikle bu sene 7 Nisan Sağlık Günü, etkinlikler
açısından çocuklara hasredilmiş olduğu için, Bakanlığımız, bu yıl, çocuk
sağlığı konusunda neler yapacak, ne yenilikler getiriyor, hangi yeni projeleri
yürürlüğe koyuyor, onlardan bahsetmek istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti
hükümetleri, geçmişte de, hakikaten ana ve çocuk sağlığı üzerinde değerli
çalışmalar yapmıştır. 1985 yılında, bir pratisyen hekim olarak Karabük'te görev
yaptığım yıllarda, mükemmel bir aşı kampanyasının içerisinde görev almıştım.
Hakikaten çok başarılı bir çalışmaydı ve bu kampanyadan sonra Türkiye'de
aşılama oranları büyük ölçüde arttı. Bu çalışmaların sonucunda çocuk felci,
geçtiğimiz yıllar içerisinde Türkiye'den de ortadan kaldırılmış bir hastalık
olarak, Avrupa'da, dünyada kabul edilir duruma geldi. Bunlar hakikaten başarılı
çalışmalardır. Ana sağlığıyla ilgili de başarılı çalışmalarımız var. Anne ve
çocuk ölümleri bir eğilim halinde sürekli olarak azalmaktadır; ama, üzülerek
söylemeliyim ki, hâlâ çok yüksek oranlar var.
Biz, çocuk sağlığıyla
ilgili olarak neler yapacağız, bu yıl yeni neler yapıyoruz; bir defa, 2003 yılı
içerisinde bir kızamık aşılama programımız olacak. 9 ay ile 15 yaş arasındaki
20 000 000 çocuğu kızamığa karşı yeniden aşılayarak, kızamığı büyük ölçüde ülke
çocuklarından, ülke gündeminden düşürmeyi hedefliyoruz. Bu husustaki
çalışmalarımız bir proje bazında yoğun biçimde devam etmektedir. Çocuklarda
zihinsel geriliğe yol açan doğumsal hastalıklar var. Gelişmiş ülkelerde, bu
hastalıkların en sık görülenleri için, mutlaka doğumun hemen sonrasında tarama
testleri yapılarak belirli önlemler alınır. Maalesef, ülkemizde bu
hastalıklardan yalnızca birisi için, o da daha çok üniversitelerin gayretiyle,
biraz da Sağlık Bakanlığının yardımıyla bir tarama yapılmaktaydı ve 2003 yılına
gelinceye kadar diğer hastalıklarla ilgili bir tarama yoktu. Bu sene bu
hastalıklardan en sık görülen ikisi üzerinde bir tarama başlatıyoruz. Bunlardan
birisi, guatr bezinin az çalışmasıyla ilgili olan bebek hipotiroidi
hastalığıdır, yeni doğanın hipotiroidi hastalığıdır; diğeri de, yine, zamanında
tedavi edilmediğinde zeka geriliğine yol açan fenilketonüri diye bildiğimiz
hastalıktır. Bu iki hastalık için de, bütün ülke çocuklarını hedefleyen geniş
bir tarama programına içinde bulunduğumuz yılda başlayacağız.
Yine, bir tarama programı
başlatıyoruz bu yıl, geniş bir tarama programı; bu da, talasemi diye bilinen ve
halk arasında da, ailesel akdenizanemisi, ailesel akdeniz kansızlığı diye
bilinen bir hastalığın taramasıdır. Ülkemizde bu hastalık, özellikle, Ege ve
Akdeniz Bölgelerinde yaşayan vatandaşlarımızda bu hastalıkla ilgili taşıyıcılık
oranı yüzde 8'lere, 10'lara çıkmaktadır; bu, çok büyük bir miktardır. Zaten,
hastalığa ailesel akdeniz hastalığı denilmesinin bir sebebi de budur. Bu
mesele, Kıbrıs'ta, hem Rum kesiminde hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde hemen
hemen tamamen ortadan kaldırılmış bir meseledir, komşumuz Yunanistan'da,
İtalya'da, birçok ülkede büyük ölçüde halledilmiş bir meseledir; ancak, ülkemizde,
maalesef, fazla mesafe katedemediğimiz bir husus olarak, bir problem olarak
ortadadır.
Bu sene, 32 ilde, bu
hastalığın en fazla görüldüğü illerde geniş bir tarama programı başlatıyoruz ve
hedefimiz, bu yıl içerisinde talasemili olarak doğan, doğabilecek çocukların
sayısını minimuma indirmek ve önümüzdeki dönemlerde, iktidar dönemimiz
içerisinde, bu iktidar dönemimiz içerisinde de bu hastalığı toplumdan tamamen
veya tamama yakın ortadan kaldırmaktır.
Bu projelerimizden benim
düşünceme göre en önemli olanını sona bıraktım sizlere ve yüce milletimize
ifade etmek bakımından. Bu proje, çocuklarımızda beslenmeyi bozan ve de
kansızlığa yol açan eksikliklerin önlenmesi projesidir. Ülkemizdeki çocukların
sık hastalanmalarının ve çocuk ölümlerinin fazla oluşunun en önemli
sebeplerinden birisi yetersiz beslenmedir, yetersiz bebek beslenmesidir
özellikle ve bebek beslenmesinde, aslında, elimizde altın kıymetinde bir
aracımız var; anne sütüdür bu. Üzülerek söylemeliyim ki, bütün çabalara rağmen,
ülkemizde, bebeklik dönenimde anne sütü kullanımı hâlâ aşağı seviyelerdedir.
Yine, Bakanlığımızın geçmiş yıllarda yaptığı değerli çalışmalarla bu oran biraz
yükseltilebilmiş, ancak, bugün için istenilen seviyeye ulaşılamamıştır. Biz, bu
sene anne sütünün, özellikle ilk altı ayda yalnızca anne sütü şeklinde
kullanılmasını yaygınlaştıracak, vatandaşlarımızı buna teşvik edecek geniş bir
program sürdüreceğiz. Buna ilaveten altı aydan sonra da çocuklarda demir
kansızlığını, yani, demir eksikliği anemisini önleyecek yepyeni bir program
başlatıyoruz.
Bu Yüce Meclisin çatısı
altında, anne sütünün önemini 7 Nisana birkaç gün kala belirtmiş olmaktan son
derecede mutluyum. Şunu bilmeliyiz ki, sadece, anne sütünün önemini toplumumuza
anlatabilirsek, ilk altı ayda yalnızca anne sütüyle beslenmeyi ülke
çocuklarında başarabilirsek, çok büyük bir iş yapmış oluruz. Hepimizin bildiği
gibi, anne sütü, son derecede ucuz, aslında, ucuz demek biraz yanlış oluyor,
ücretsiz, sürekli hazır olan, son derecede temiz, son derecede sağlıklı ve
bütün bir hayat boyunca çocuğun sağlığını etkileyecek üstün özelliklere
sahiptir. Burada bir bilimsel toplantı yapıyor olsaydık, öyle zannediyorum ki,
anne sütüyle ilgili olarak birkaç oturum konuşabilirdik. Onun için, bu Yüce
Meclisin çatısı altından başlayarak, en başta bizlere, hepimize, toplumun her
kesimine, anne sütünün bu ülkede yaygınlaştırılması konusunda büyük görevler
düşmektedir. Tabiî, en büyük görevin Bakanlığımıza, Sağlık Bakanlığımıza düştüğünün
bilincinde olarak, bu sene bu konuyu, özellikle, değerlendireceğiz.
Şunu huzurunuzda bütün
millete tekrar ilan etmek isterim : Hükümetimizin, AK Partinin bütün hedefi
insanın mutluluğudur. Biz, insanın mutluluğu için siyasete soyunmuş, ülke
insanlarının daha mutlu, refah ve huzur içinde olması için siyaset yapan bir
ekibiz. Bu anlamda, sağlık, hakikaten, son derecede önemli bir yer tutmaktadır.
Tabiatıyla, hedefine
insanı koyan bir siyasî misyon, sağlık konusunda da önemli adımlar atacaktır.
Bu anlamda, bizim hedefimizde de, Sağlık Bakanlığı olarak, insan ve hasta olan
insan vardır. Önce, insanların hastalanmamasıdır hedef, yani, koruyucu sağlık
hizmetleridir, daha sonra da, hastalanmış insanın, doğru, yerinde ve sürekli
tedavisi vardır. Bu anlamda, yapılan binaların, inşaatların, maalesef, birçoğu
yarım bırakılmış olan yapıların, ekipmanların insanı tedavi edemeyeceğini çok
iyi biliyoruz.
Elbette, fiziksel
mekânlar ve ekipman, modern tıbbın en önemli araçlarıdır; ancak, yine,
huzurunuzda bütün sağlık çalışanlarına ve vatandaşlarımıza şunu belirtmek
isterim, özellikle belirtmek isterim: İnsana verilen hizmette en önemli faktör
yine insan olmaktadır. Biz -Bakanlığım ve hükümet ettiğimiz bütün dönemlerde-
meselenin bu tarafına özellikle itina göstereceğiz. Bütün sağlık çalışanları
Bakanlığa başladığım ilk günden beri şunu bilmektedir: Bizler, sağlık
gönüllüleri, sağlık kervanına katılmış insanlar olarak -bakanından,
hemşiresine, bir sağlık kuruluşunda görev yapan çaycısına varıncaya kadar-
hepimiz, insana doğrudan hizmet eden bir ekip içerisinde yer alıyoruz ve
dolayısıyla, insanlara güleryüzle hizmet etmek, insanlara, ihtiyaçları olduğu
anda, şefkate en çok ihtiyaç duydukları anda gerekli olduğu biçimde davranmak,
bu camianın bundan sonra birinci önceliği olacaktır. Biz, tamamıyla, bunun
bilincindeyiz ve bütün personelimizin de bunun bilincinde olması için,
hizmetiçi eğitimlerimizi başlatmış bulunmaktayız.
Bu duygu ve
düşüncelerimle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
bildiğiniz bir konuda uyarı yapmak durumunda kaldığım için, üzüldüğümü
belirtmek istiyorum. Genel Kurulumuzda cep telefonuyla çok sayıda konuşmalar
yapılıyor. Genel Kurul, bildiğiniz gibi, çalışmanın yapıldığı bir yerdir. Bu
yaptığınız güzel, verimli çalışmaya, maalesef, cep telefonlarınız gölge olarak
düşmektedir. O nedenle, sizden rica ediyorum, cep telefonuyla konuşulmaması
gerekir; aksi takdirde, konuşan arkadaşlarımı mikrofondan teşhir edip, üzmek
durumunda kalabilirim; hiçbirinizi de üzmek istemem. Rica ediyorum, lütfen, şu
telefonlarınızla konuşmayı Genel Kurul salonunun ötesine bırakın.
Teşekkür ederim.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Bu sunuşları, Divan
Üyemizin yerinden, oturarak sunması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür
ederim.
Meclis araştırması
önergeleri vardır; okutuyorum :
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1. -
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 74 milletvekilinin, 58 inci hükümet
döneminde Millî Eğitim Bakanlığındaki atamalar ve kadrolaşma iddialarının
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/55)
TBMM
Başkanlığına
Anayasanın 42 nci
maddesine göre "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları
doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve
denetimi altında yapılır."
1739 sayılı Millî Eğitim
Temel Kanununun 56 ncı maddesine göre de "eğitim ve öğretim hizmetlerinin,
bu kanun hükümlerine göre Devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden
Millî Eğitim Bakanlığı sorumludur." Yine, aynı yasanın 45 inci maddesine
göre "hangi derece ve türdeki eğitim, öğretim, teftiş ve yönetim
görevlerine, hangi seviye ve alanda öğrenim görmüş olanların ne gibi şartlarla
seçilebilecekleri yönetmelikle düzenlenir" demiştir.
58 inci hükümette Millî
Eğitim Bakanlığına getirilen Sayın Erkan Mumcu, Bakanlık görevini Anayasa,
yasalara, Millî Eğitim Temel Yasasına, tüzük ve yönetmeliklere göre yöneteceği
yerde, hızlı bir kadrolaşmaya gitmiştir. Bakanlık merkez örgütünde, il ve
ilçelerde, usulsüz, haksız birçok eğitim yöneticisinin yerini değiştirmiştir.
Sayın Millî Eğitim Bakanı
işbaşına geldikten kısa bir süre sonra, vekâleten görev yapan 1 041 eğitim
yöneticisinin yöneticilik görevlerine son vermiş, yerlerine, valilikler
aracılığıyla, yine, çoğu vekâleten kişiler getirmiştir.
17.12.2002 tarih,
3805-12089 sayılı valiliklere gönderdiği yazıyla "tereddüte düşülmeksizin
5442 sayılı İl İdaresi Kanununun verdiği yetkiler çerçevesinde hareket
edilerek, gereğinin yapılmasını" isteyerek, il ve ilçelerde siyasî
baskılarla birçok atamaların yapılmasını sağlamıştır. Bu işlemler eğitim
hizmetlerini aksatmış, birçok eğitim yöneticisini mağdur etmiştir.
Yine, 11 Ocak 2003 tarih
ve 24990 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama,
Değerlendirme, Görevde Yükselme ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinde yapılan
değişiklikle, 2003 yılı sonuna kadar yönetmelikte aranan koşullar aranmaksızın
atama yapılacağı belirtilmiştir. Bu değişikliğe göre, Bakanlık üst yönetiminde
kadrolaşma yapılmıştır. Bu atamalar da, yasalara, yönetmeliklere ve Bakanlığın
geleneklerine uygun değildir. Yönetmelik değişikliğinin iptali için mahkemeye
başvurulmuştur.
Türkiye bir hukuk
devletidir. Herkes, siyasî düşünce, felsefî inanç gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir. Kimseye yasaların tanımadığı bir kayırma ve ayrıcalık yapılamaz.
Oysa, Sayın Bakanın kısa
sayılacak Bakanlık görevi süresince Bakanlıkta yaptığı kadrolaşmayla ilgili
sürekli bir tartışma yaşanmış, bu tartışmalar basına ve TBMM'ye yansımıştır.
58 inci hükümette görev
yapan Millî Eğitim Bakanı Sayın Erkan Mumcu zamanında, Bakanlık merkez
örgütünde, il ve ilçe birimlerinde usulsüz, yanlı, hukuk dışı atama, yer
değiştirmeleri ve kadrolaşmayı incelemek üzere, Anayasanın 98 inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını
saygıyla dileriz.
1- Mustafa Gazalcı (Denizli)
2- Osman Kaptan (Antalya)
3- Nadir Saraç (Zonguldak)
4- Kerim Özkan (Burdur)
5- Güldal Okuducu (İstanbul)
6- İzzet Çetin (Kocaeli)
7- Yakup Kepenek (Ankara)
8- Gürol Ergin (Muğla)
9- Haşim Oral (Denizli)
10- Muharrem Toprak (İzmir)
11- Birgen Keleş
(İstanbul)
12- Ali Cumhur Yaka
(Muğla)
13- Mevlüt Coşkuner
(Isparta)
14- Hüseyin Özcan
(Mersin)
15- Kemal Kılıçdaroğlu
(İstanbul)
16- Mustafa Özyurt
(Bursa)
17- Mehmet Ziya Yergök
(Adana)
18- Uğur Aksöz (Adana)
19- Ali Kemal Kumkumoğlu
(İstanbul)
20- İdris Sami Tandoğdu
(Ordu)
21- Hakkı Ülkü (İzmir)
22- Kazım Türkmen (Ordu)
23- Nevin Gaye Erbatur
(Adana)
24- Feridun Ayvazoğlu
(Çorum)
25- Mehmet Işık (Giresun)
26- Mehmet Tomanbay
(Ankara)
27- Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
28- Selami Yiğit (Kars)
29- Atilla Emek (Antalya)
30- Yılmaz Kaya (İzmir)
31- Nezir Büyükcengiz
(Konya)
32- Kemal Anadol (İzmir)
33- Atilla Başoğlu
(Adana)
34- Emin Koç (Yozgat)
35- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
36- Mustafa Sayar (Amasya)
37- Ufuk Özkan (Manisa)
38- Mehmet Yıldırım
(Kastamonu)
39- Zeynep Damla Gürel
(İstanbul)
40- Salih Gün (Kocaeli)
41- Sıdıka Aydoğan
(İstanbul)
42- Onur Öymen (İstanbul)
43- Mehmet Mesut Özakcan
(Aydın)
44- Mehmet Boztaş (Aydın)
45- Engin Altay (Sinop)
46- Şevket Arz (Trabzon)
47- Erdal Karademir
(İzmir)
48- Ali Arslan (Muğla)
49- Turan Tüysüz
(Şanlıurfa)
50- Orhan Ziya Diren
(Tokat)
51- Ersin Arıoğlu
(İstanbul)
52- Mehmet Vedat Melik
(Şanlıurfa)
53- Ahmet Ersin (İzmir)
54- Halil Ünlütepe
(Afyon)
55- V. Sinan Yerlikaya
(Tunceli)
56- Türkân Miçooğulları
(İzmir)
57- İsmet Atalay
(İstanbul)
58- Necati Uzdil
(Osmaniye)
59- Abdulaziz Yazar
(Hatay)
60- Mehmet Siyam
Kesimoğlu (Kırklareli)
61- Mehmet Uğur Neşşar
(Denizli)
62- Muhsin Koçyiğit
(Diyarbakır)
63- Tuncay Ercenk
(Antalya)
64- Bülent Baratalı
(İzmir)
65- Bülent Hasan Tanla
(İstanbul)
66- Muharrem Eskiyapan
(Kayseri)
67- Algan Hacaloğlu
(İstanbul)
68- Ali Oksal (Mersin)
69- Orhan Eraslan (Niğde)
70- Yücel Artantaş
(Iğdır)
71- Nuri Çilingir
(Manisa)
72- Sedat Uzunbay (İzmir)
73- Tacidar Seyhan
(Adana)
74- Osman Özcan (Antalya)
75- Hüseyin Ekmekçioğlu
(Antalya)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
İkinci araştırma
önergesini okutuyorum :
2. -
Kocaeli Milletvekili Salih Gün ve 23 milletvekilinin, SEKA'nın mevcut durumunun
ve sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/56)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1936 yılında İzmit'te
kurulan SEKA, Akdeniz, Afyon, Aksu, Balıkesir, Dalaman, Kastamonu olmak üzere
toplam 7 müesseseyle ülkemize uzun yıllar hizmet vermiştir. 1955 yılına kadar,
önce, "Kâğıt ve Karton Fabrikası," sonra, ""Selüloz Sanayii
Müessesesi” olarak varlığını sürdüren fabrika, 1955 yılında, 6560 sayılı
kuruluş kanunuyla Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları İşletmesi Genel
Müdürlüğü (SEKA) adı altında ayrı bir KİT haline getirildi. 15 Temmuz 1998
tarihinde özelleştirme programına alınan SEKA, 24 Kasım 1998 tarihinde anonim
şirket statüsüne dönüştürüldü. Özelleştirme İdaresi kararıyla, Orman Ürünleri
Sanayii AŞ (ORÜS) 24 Eylül 1988 tarihinde SEKA'yla birleştirildi ve 3 ORÜS
işletmesi SEKA bünyesine alındı. Halen, SEKA bünyesinde, 6 kâğıt-karton
fabrikası, 1 selüloz fabrikası, ORÜS'ten intikal eden 3 işletmeyle birlikte
toplam 10 işletme bulunmaktadır.
2001-2002 verilerine
göre, SEKA, 545 000 tonluk kapasitesine karşılık 331 000 ton üretim yaparak
yüzde 61 kapasiteyle çalışmaktadır. Özel sektör üretimi ise 1 181 000 ton
civarındadır. Bugün, yıllık 2 128 000 tonluk kâğıt tüketimine sahip olan ülkemizde,
ihtiyacın 674 000 tonluk kısmı ithalatla karşılanmaktadır.
Ayrıca, SEKA, ülkemizdeki
tek selüloz üreticisidir. Kâğıt sektöründe faaliyet gösteren özel sektör
kuruluşları, pahalı ve zor bir teknoloji olan selüloz ve hamur üretimi tesisine
sahip değildir. Bu nedenle, her yıl, yaklaşık 350 000 ton selüloz ithal
edilmektedir. SEKA ise, 215 700 tonluk odun selülozu kapasitesine karşılık 243
459 ton selüloz üretmektedir.
Dünya üretimine
baktığımızda, ülkemizin, kâğıt-karton üretiminde 1 512 000 tonla 28 inci
sırada, kâğıt-karton tüketiminde 2 028 000 tonla 25 inci sırada, selüloz üretiminde 298 000 tonla 33 üncü sırada
yer aldığını görmekteyiz. SEKA ise, dünya kâğıt-karton üretiminin yüzde 67'sini
karşılayan 150 üretici firma arasında elde ettiği ciro ABD Doları bazında
değerlendirildiğinde, 133 üncü sırada yer almaktadır.
Kişi başına kâğıt-karton
tüketiminde ise 30,6 kilogramla 63 üncü sırada yer almaktayız. Kişi başına
yıllık tüketim de Türkiye'de 30,6 kilogram iken, bu rakam, ABD'de 324 kilogram,
AB'de 202 kilogram, Asya'da 28 kilogram, dünya ortalaması ise 52 kilogramdır.
Kâğıt üretiminin AB
standartlarına ulaştırılması, basın-yayın hizmetleri ve günlük ihtiyaçlarında
kullanmak için ucuz kâğıt temin edilmesi kaçınılmaz gerçektir.
Bugün, kapasitesinin çok
altında üretim yapan SEKA, gerekli modernizasyon yapılamadığı ve ihtiyaç olan
teknoloji finanse edilmediği için, özellikle de 1984'ten sonra sürekli zarar
etmektedir. Ülkemizin selüloz üreten tek kuruluşu olmasının yanı sıra, kamu ve
özel sektörün kâğıt üretiminde ülke ihtiyacını karşılayamaması, artan nüfus ve
talep de dikkate alındığında, kâğıt-karton ve benzeri mamullerin üretimi
konusunda SEKA'nın önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Gelişmişliğin
ölçülerinden biri olarak kabul edilen kâğıt tüketiminde AB normlarını
yakalamamız kaçınılmaz görülmektedir. Kâğıt tüketiminde yaşanmakta olan
çeşitlilik her geçen gün biraz daha artmakta, gazete, dergi, kitap gibi klasik
tüketim biçimlerinin yanında, çevreci politikaların da etkisiyle, özellikle
kâğıda dayalı ambalaj tüketimi hızla artmakta ve zorunlu hale gelmektedir.
Özetle, ülkemizin tek
selüloz üreticisi olan, kâğıt üretiminde önemli bir yere ve paya sahip olan
SEKA'nın durumunun araştırılarak gerekli önlemlerin alınması konusunda
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını bilgilerinize arz ederiz. 26.3.2003
1. - Salih Gün (Kocaeli)
2. - Ensar Öğüt (Ardahan)
3. - İsmet Atalay (İstanbul)
4. - İlyas Sezai Önder (Samsun)
5. - Yaşar Tüzün (Bilecik)
6. - Mehmet Küçükaşık (Bursa)
7. - Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
8. - Muharrem Kılıç (Malatya)
9. - Ersoy Bulut (Mersin)
10. - Vezir Akdemir
(İzmir)
11. - Naci Aslan (Ağrı)
12. - Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
13. - Mehmet Tomanbay
(Ankara)
14. - Mehmet Işık
(Giresun)
15. - Osman Kaptan
(Antalya)
16. - Hüseyin Özcan
(Mersin)
17. - Abdulaziz Yazar
(Hatay)
18. - Hüseyin Ekmekçioğlu
(Antalya)
19. - Ali Kemal Deveciler
(Balıkesir)
20. - Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
21. - Orhan Sür
(Balıkesir)
22. - İzzet Çetin
(Kocaeli)
23. - Yakup Kepenek
(Ankara)
24. - Mehmet Sefa Sirmen
(Kocaeli)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Komisyondan istifa
önergesi vardır; okutuyorum :
C) Tezkereler ve Önergeler
1. -
Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın, (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/35)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
10/4 esas no'lu araştırma
komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Asım
Aykan
Trabzon
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, 2 sayın milletvekilinin izinli sayılmalarına dair
tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
2. - Bazı
milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/235)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı
sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları Başkanlık Divanının 28.3.2003 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
"Bursa Milletvekili
Zafer Hıdıroğlu, hastalığı nedeniyle 22.3.2003 tarihinden geçerli olmak üzere
16 gün,"
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
"İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlu, hastalığı nedeniyle 18.3.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 18 gün."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
IV.- SEÇİM
A) Komİsyonda AçIk Bulunan Üyelİğe Seçİm
1. - (10/4)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
İzmit Büyükşehir
Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesi ile ilgili iddiaların
araştırılması amacıyla kurulan 10/4 esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunda boşalan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen bir üyelik için,
Adıyaman Milletvekili Sayın Fehmi Hüsrev Kutlu aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.
Alınan karar gereğince
sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
İş Kanunu Tasarısının
müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı : 73)
BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2. -
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı: 106)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz,
Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa ve
213 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifinin ikinci görüşmesine, birinci görüşmenin bitiminden 48
saat geçmediği için, başlayamıyoruz.
Ekonomik İstikrarı
Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun müzakerelerine
başlıyoruz.
3. -
Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 105) (1)
BAŞKAN- Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon Raporu, 105 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
(1) 105 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmelere başlıyoruz.
Tümü üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Emin Murat Bilgiç söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bilgiç. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta)- Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli üyeler;
sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, Ekonomik
İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı, daha önce
görüşmüş olduğumuz Bütçe Kanunu çerçevesinde öngörülmüş ve buradan elde
edilecek gelirler de, Bütçe Kanunu çerçevesinde kabul ettiğimiz bir husustur.
Yani, daha önce Bütçe Kanunuyla, bu hususun esas olarak bütçe gelirlerine dahil
edilmesi noktasında, Meclisimiz, kendi kararını ve iradesini ortaya koymuştur.
Şimdi yaptığımız nedir;
şimdi yaptığımız, Bütçe Kanunu çerçevesinde bir ekvergi kanun tasarısının
Meclise getirilerek, bu gelirin, hükümete, devlete kazandırılmasını sağlamaktan
ibarettir.
Bu çerçevede, şüphesiz,
ekvergi, duyulunca çok da hoş değil; fakat, bunun sebeplerinin anlaşılması
lazım. Ekverginin buradaki tanımından, daha önce ödenmiş olan Motorlu Taşıtlar
Vergisinin ve bina, arsa ve konutlar üzerinden alınan Emlak Vergisinin, bir
defa daha ödenmesi anlamına geldiğinin anlaşılması lazım. Bu çerçevede, konunun
anlaşılması açısından, buna niye ihtiyaç duyuldu, hükümet, Bütçe Kanununda bu
vergilerin niye bir tek defalık olmak üzere alınmasına ihtiyaç duydu; bunları
izah etmeye çalışacağım.
Özellikle,
hatırlanacaktır, çok büyük borç ödemeleriyle karşı karşıya bulunulan bir
dönemden geçiyoruz. Bunun, aylık borçlanma, yeni borçlanma gideri karşılığı
olarak 7,5 katrilyonluk falan bir bedeli var; bu miktarın azaltılması lazım.
Yani, Türkiye'nin, IMF'yle yaptığı anlaşmalarda da, kendi gayri safî millî
hâsılasına oranla bütçede vereceği faizdışı fazla olarak yüzde 6,5'lik bir
hedefi öngördüğünü kabul ettiğini hatırlamamız gerekiyor. Bu çerçevede,
hükümet, gelirleri artırabilmek, borçlanma maliyetlerini düşürebilmek ve bütçe
disiplinini sağlayarak, istikrarlı bir ekonomi yönetimi ve borç ödemelerinin
yerinde ve zamanında gerçekleştirilebilmesini temin amacıyla bu ek vergi
gelirine ihtiyaç duydu. Ancak, böyle bir vergi salınmasa da olabilir miydi;
olurdu.
Bunun ana sebebi de
şudur: Daha önce, özellikle, belediyelere yapılan bazı kısıntılar vardı. Geçmiş
senelerde bütçe gelirlerinin yüzde 6'sı düzeyinde belediyelere verilmesi
öngörülen bir katkı payı, yüzde 5'e düşürülmüştü. Bu tasarıyla, hükümetimiz,
özellikle belediyelerin düşmüş olan gelirlerini yerlerine koyma, yerlerine iade
etme amacını da taşımaktadır. Böylelikle, özellikle Emlak Vergisinin tamamı
belediyeler tarafından kullanılacaktır. Yani, buradan elde edilecek ek Emlak
Vergisi geliri, bütçe kanunuyla düşürülmüş bulunan belediyelerin Emlak Vergisi
gelirlerinin de ikmaline yarayacaktır.
Bu çerçevede arz etmek
istediğim bir başka husus da, bu verginin... Özellikle, Türkiye'de son yıllarda
servet üzerinden alınan vergilerde çok ciddî düşüşler yaşandığını hepiniz
hatırlayacaksınız. Özellikle, dolaylı vergilerin halk üzerinde, tüketici
üzerindeki artan etkisi ve bunun sık sık eleştirildiği hatırlanacaktır.
Halbuki, bu vergi, özellikle, servet niteliğindeki emlak ve motorlu taşıtlar
üzerine getirilen bir vergidir. Böylelikle, gelir dağılımında bir adalet tesis
edilmesi imkânı da ortaya çıkıyor. Tüketiciye, gündelik tüketimden, sınırlı ve
dargelirli insanlara yeni bir vergi getirilmemektedir. Getirilen vergi, sadece
ve sadece, bir miktar servet sayılabilecek, servet unsuru olan emlak ve motorlu
taşıtlar üzerindedir.
Burada denilebilir ki,
ticarî vasıtalardan niye böyle bir ek vergi alınmasına ihtiyaç duyuldu? Hatırlanmalıdır ki, motorlu
Taşıtlar Vergisi Kanununun 14 üncü maddesi, bu tür ticarî vasıta sahiplerinin
verecekleri beyannamelerde, ödemiş oldukları Motorlu Taşıtlar Vergilerini gider
olarak kaydedebilmelerine, yani, gelir üzerinden yeni bir vergi tahakkukuna
izin vermemektedir. Zaten, ilk ödemiş oldukları veya ödemekte oldukları Motorlu
Taşıtlar Vergileri gider kaydedilebilmektedir. Bu anlamda, bu Ek Motorlu
Taşıtlar Vergisi, sadece bu noktadan gerçek bir vergi sayılabilir. Daha
öncekiler bir gider sayılabildiği için, zaten, gelir üzerinde herhangi bir
tesir yaratmamaktadır, gelirin vergilendirilmesi amacına hizmet etmemektedir.
Bu noktada da ticarî vasıta sahiplerinin özellikle korunmuş olduklarını, zaten
kanunlardan gelen haklar çerçevesinde korunmuş olduklarını hatırlatmak isterim.
Yani, Motorlu Taşıtlar Vergisinin, toplam, bu kanun çerçevesinde vergi
gelirlerine katkısının özellikle 1,1 katrilyon civarında olacağı
beklenilmektedir ve bunun da, özellikle servet vergileri yönünden genel vergi
tabanının yayılması ve verginin daha çok servet üzerinden alınması yönünde
olumlu bir etkisi olacağını da hatırlatmak isterim.
Bunun dışında, özellikle,
belediyelerin önemli gelir kayıpları bu
imkânla düzeltilmektedir. Emlak Vergileri, doğrudan, belediyeler tarafından
alınacaktır. Ayrıca, hatırlatmak isterim ki, bina ve arazi vergileriyle ilgili
muaflık ve istisnalar bu vergi için de geçerlidir. Yani, sosyal güvenlik
kurumlarından emekli maaşı alanlar ile şehit, dul ve yetimlerine ve gazilere
ait tek meskeni olanlara yüzde sıfır olarak uygulanan Emlak Vergisi indirimi bu
vergide de uygulanacaktır. Böylelikle, vatandaşlarımız, özellikle emekli
vatandaşlarımız, bu ek vergi kapsamından istisna tutulmuşlardır.
Bu vergi kanununun
getireceği önemli avantajlardan bir tanesi de, hükümetin, bütçe disiplini ve
malî disiplinin sağlanması noktasında gösterdiği çabalara bir destek sağlayacak
olmasıdır. Şüphesiz, bu uygulama, sürekli bir nitelik arz etmemektedir.
Ayrıca, gene, bu kanunun
getirdiği önemli faydalardan bir tanesi de, şüphesiz, kamunun faiz ödemelerinde
çok önemli bir yarar sağlayacak olmasıdır. Şüphesiz, bu borçların tasfiyesi bu
hükümetin en önemli hedeflerinden bir tanesidir. Böylelikle, servet üzerinden
alınan bu vergi dolayısıyla, verginin daha âdil ve eşit biçimde alınması
yönünde önemli bir vergi prensibi de yerine getirilmiş olacaktır.
Özellikle komisyon
tartışmalarında yapılan eleştirilerden bir tanesi de, dolaylı vergilerin
payının bu vergi sebebiyle artacağı yönündedir. Halbuki, açıkça söylemek
gerekir ki, bu vergi, servet üzerinden alınan bir vergidir ve vergi adaletini
sağlayıcı çok önemli bir özellik taşımaktadır.
Ayrıca, hatırlanmalıdır
ki, hükümetimiz, özellikle bu dönemde, çok yeni, çok önemli tedbirleri
uygulamaya sokmuştur. Bunlar şöyle sıralanabilir: Kamu haznedarlığı veya tek
havuz sistemi; bu, yeniden başlatılmıştır ve etkinlik içerisinde
uygulanmaktadır; borçların, bütçe giderleri içerisindeki, bütçe içerisindeki
olumsuz etkilerini düşürücü sonuçlar doğurmaktadır. Sağlık harcamalarında
etkinlik ve tasarruf sağlamaya dönük çok önemli tedbirler alınmıştır. İhtiyaç
fazlası demirbaşların bir havuzda toplanılması ve devri çalışmaları
başlatılmıştır. Lojmanların kira bedelleri rayiç düzeye çekilerek, satılmasıyla
ilgili çalışmalar başlatılmıştır.
Bunların yanı sıra,
özellikle hatırlanmalıdır ki, vergi barışı projesi kanunlaşarak, 1 250 000'in üzerinde mükellefin bu barıştan
yararlanarak devletle uzlaşmaya gitmesi imkânı sağlanmış ve böylelikle, 4
katrilyon liranın üzerinde yeni bir gelir elde edilmesi neredeyse
kesinleşmiştir. Hatırlanacaktır, burada, IMF'in öngördüğü rakam 750 trilyon
civarındaydı. Vergi barışı sebebiyle de, bütçe üzerinde son derece olumlu
etkiler ortaya çıkacağı açıktır.
Ayrıca, şüphesiz,
hükümetimiz, sadece vergi koymamakta, vergi sistemini yeniden reforme
etmektedir. Bu çerçevede, Gelir Vergisindeki özel indirim tutarlarının
artırıldığı hatırlanmalıdır. Emeklilerden -demin söylediğim- bina vergisi
alınmamasına ilişkin uygulamanın 2003 yılında da devam edeceği hatırlanmalıdır.
Ayrıca, kurum kazançları üzerindeki nihaî toplam vergi yükünün 20 puan
azaltılacağı hatırlanmalıdır.
Ayrıca, küçük esnafın KDV
ödemesine tabi olmayacağı ve böylelikle, 800 000 esnafımızın çok önemli bir
sıkıntıdan kurtulmuş olacağı hatırlanmalıdır.
Ayrıca, yeni istihdama
çok önemli teşvikler verildiği, çok önemli vergi istisnaları getirildiği, yurt
çapında üretimin artırılmasını sağlayıcı teşviklerin, yardımların devlet
tarafından yeniden düzenlendiği hatırlanmalıdır.
Yine, bu kapsamda,
mükelleflerin eğitim ve sağlık harcamalarının da gider yazılabileceği
hatırlanmalıdır. Bu çerçevede, özellikle söylenmesi gereken husus,
hükümetimizin, bu tür tedbirler vasıtasıyla, vergi sistemini yeniden düzenlemeye,
reforme etmeye yönelik çalışmalarını istikrarlı bir biçimde sürdürdüğü ve bundan
sonra da sürdürmeye devam edeceği; bazı kalemlerde gelir artırıcı yeni vergiler
ihdas etmekle birlikte, bunları telafi edici çok önemli sosyal destek
kalemlerini gündeme getirdiği, uygulamaya başladığı, SSK ve Bağ-Kur
emeklilerinin maaşlarında yüzde 100'lere varan bir artış sağladığı
hatırlanmalıdır. Böylelikle, hükümetimiz, sosyal boyutu çok güçlü yeni bir
iktisadî programı uygulamaya başlamıştır.
Bu uygulamaların
ekvergiyle de bütünleştirildiği; ama, bunun, bir seferlik olduğu ve bu tür
fedakârlıklarla, toplumun, yeniden, ciddî, istikrarlı büyümeyi yakalamış güçlü
bir ekonomiye kavuşacağını, ekonominin hızla düzelmekte olduğunu hatırlatmak
istiyorum.
Saygılar sunar, teşekkür
ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bilgiç.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, ekvergilerle ilgili görüşlerimizi açıklamak üzere huzurunuza
geldim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Genel Kurulumuz oldukça
tenha; öyle anlaşılıyor ki, herkes, sevimsiz bir konuyu görüştüğümüzün
farkında; onun için, arkadaşlarımız, burada izlemektense, kuliste sohbet etmeyi
tercih ediyorlar; ama, değerli arkadaşlarım, bilmenizi isterim ki, önemli bir
konuyu görüşüyoruz.
Şimdi, ekvergiler,
olağanüstü vergiler konulması, işlerin iyi gitmediğinin çok açık bir
göstergesidir. Bir ekonomik düzende, bir malî sistemde, yürürlükteki normal
vergilerin, kamunun ihtiyaç duyduğu geliri sağlayabilmesi lazım. Biz,
yıllardır, kamunun ihtiyaç duyduğu gelirleri normal vergilerle, olağan vergi
kanunlarıyla karşılayamadığımız için, ekvergiler, olağanüstü vergiler yoluna
başvurmaya başladık. Bunu, ilk kez, 1994 yılında yaptık; o zaman da -Türkiye,
nedense, krizden hiç kurtulmuyor - denildi ki, bir kriz var, bu krizi aşmak
için olağanüstü vergiler getirelim ve bu krizi aşalım; ama, bu vergiler, bir
defaya mahsus olsun, tekrar başvurmayalım; çünkü, bu, adı üstünde, bir kriz
dönemidir, bunu aşalım. Şimdi, yine 1994 yılında -pek çoğunuz hatırlarsınız-
bir Ekonomik Denge Vergisi geldi, Net Aktif Vergisi geldi, Ek Motorlu Taşıtlar
Vergisi geldi, Ek Emlak Vergisi geldi.
Daha sonra, 1999'da, deprem bahanesiyle, ekonomimizin krize girdiği görüşüyle,
gene, olağanüstü vergilere, ekvergilere başvurduk. Bunlar, Ek Gelir Vergisi, Ek
Kurumlar Vergisi, Ek Emlak Vergisi, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi, Faiz Vergisi,
Özel İşlem Vergisi ve Özel İletişim Vergisi. Şimdi, tekrar, döndük, bir kriz
ortamındayız, normal vergi gelirleriyle ihtiyacımızı karşılayamıyoruz, o
nedenle, ekvergiler, olağanüstü vergiler getirelim...
Değerli arkadaşlarım,
1994 yılında da, bu vergiler ilk defa gündeme geldiğinde, ben, şu görüşü dile
getirmiştim: Bu, olağanüstü vergiler böyle giderse, yol olacak; bir defaya
mahsus diye başladığımız vergileri, tekrar tekrar getirmek zorunda kalacağız.
Ne yazık ki, bugün geldiğimiz nokta, 1994 yılında bizim söylediğimize,
-üzülerek söyleyebilirim ki, hak verdirmiştir. 1994'deki vergileri biraz önce
saydım; Ek Emlak Vergisi, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi. Şimdi, 2003 yılında,
gene, bu vergileri gündeme getiriyoruz. 1999 yılında, gene, bu vergiler vardı;
ayrıca, Özel İşlem ve Özel İletişim Vergisi dediğimiz vergiler, onların da
sürelerini uzattık; yani, bu vergilere sürekli muhtaç olmamızın, vergi sistemimizin
ve ekonomimizin içinde bulunduğu durum açısından çok olumsuz bir yanı var,
ayrıca, halkın devlete olan, Türkiye Büyük Millet Meclisine olan güvenini
sarsan bir konu.
Burada da hep söylenildi,
gerekçesinde de yazılıyor; bunlar, kriz nedeniyle bir defaya mahsus alınan
vergilerdir deniliyor. Durmadan tekrarlayacaksınız. O zaman, bizim, bir defaya
mahsus olduğunu, olağanüstü nitelikte olduğunu açıklamamız inandırıcı olmuyor;
bunlar da, hem hükümete, devlete olan güveni sarsıyor hem de Türkiye Büyük
Millet Meclisine olan güveni sarsıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar nereden çıkıyor, niçin böyle bir düzenlemeyle karşı karşıya kalıyoruz?
Öncelikle, Türkiye, ekonomisiyle, sosyal sorunlarıyla, diğer konularıyla kötü
yönetiliyor. Kötü yönetimin sonucu olarak ekonomiler bunalıma düşüyor, krize
giriyor, burada yapılan hataları karşılamak üzere, vatandaşa, normal verginin
ötesinde ek vergiler, olağanüstü vergiler yüklüyoruz.
Şimdi, bir emlak sahibini
düşününüz. Geçtiğimiz yıllarda büyükşehir belediye sınırları içinde Emlak
Vergilerinin oranlarını yüzde 100 artırdık, oran olarak birinci mesele bu.
İkincisi, 2002 Emlak Vergisinde rayiç bedellerin yeniden tespit yılıydı, pek
çok belediye sınırları içinde, astronomik düzeyde, rayiç bedelleri artırdık;
vatandaş, burnundan soluyarak tam bu vergileri ödemeye çalışırken, şimdi,
diyoruz ki, o ödediğin verginin 1 katını daha öde!
Değerli arkadaşlarım, bu,
haklı bir uygulama değil; bu, hakkaniyete uygun bir düzenleme değil ve farklı
bir uygulama da yapıyoruz. 1999 yılında, Ek Emlak Vergisi getirilirken, orada,
120 metrekarenin altındaki tek konutun, Ek Emlak Vergisinden istisna edilmesine
dair hüküm vardı. Bu kez, bu hüküm konulmamış; yani, herkesten alalım denilmiş.
Artık, bu olağanüstü vergiler alışkanlık haline geldi; ama, hiç olmazsa,
olağanüstü vergilerin içinde de bir tutarlılık sağlayalım, geçmişte almadığımız
vergileri de bu sefer alır hale gelmeyim; bu, bir yanlıştır. Biraz sonra,
Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekilleri olarak bu yönde bir önergemiz
olacak. Eğer, sizler de itibar ederseniz, hiç olmazsa, bir konutu olandan Ek
Emlak Vergisini almayalım; 1999 yılında almamıştık.
Değerli arkadaşlarım,
gene, 1999 yılında, ticarî araçlardan Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi almamıştık;
yani, taksi esnafından almamıştık, yük taşıyanlardan almamıştık, yolcu
taşıyanlardan almamıştık. Bu kez, bütün taşıtlardan alıyoruz. Gene diyorum ki,
hiç olmazsa, bu olağanüstü vergiler, ekvergiler noktasında bir tutarlılığı
sergileyelim, 1999'un gerisine gitmeyelim. Bu konuda da bir önergemiz, biraz
sonra sizlere sunulacak, ilgi gösterirseniz, çok seviniriz.
Değerli arkadaşlarım, bu
vergilerle bir yere mi varacağız?! Bu vergilerle sorunu mu çözeceğiz?! Eğer
öyle olursa, hepimiz, bağrımıza taş basalım, bu vergileri ödeyelim; ama, biz,
tam bu vergileri tartışırken kamuoyunda ne tartışılıyor; deniliyor ki, Sayın
Başbakanın açıklamasını kullanarak ifade etmek istiyorum; "ekonomimiz
oksijen çadırında, ekonomiye serum lazım." Onun için, servet vergisi
getirelim... Ne kadar; yüzde 20 servet vergisi getirelim iddiaları var. Çeşitli
oda başkanlarımızın "devletimiz güç durumda, hükümetimiz güç durumda;
öyleyse, geliniz, vatandaş olarak yardımda bulunalım..." şeklinde açıklamaları
var.
Değerli arkadaşlarım,
bunların hepsini Türkiye'de yaşadık. 27 Mayıs 1960'tan sonra -hepiniz
hatırlarsınız- bir alyans bağışı vardı. Halkımız alyansını bağışladı, onun
karşılığında, kendilerine, beyaz, ucuz metalik alyanslar verildi. Sonra, bu
alyanslar ne oldu diye araştırıldığında; işte, alyans evleri yapıldı, alyans
mahallesi kuruldu; o kadar!
Daha sonra, gene
hatırlarsınız, hani 1964'lerde filan "Kıbrıs'a çıkamıyoruz; çünkü, gemimiz
yok" diye yola çıkmıştık. O zaman da, bir "millet yapar"
kampanyası vardı. Millet bağış yapacaktı, o paralarla çıkarma gemileri inşa
edecektik ve Kıbrıs'a çıkacaktık. O da çok çabuk söndü gitti.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de şöyle bir moda var: Özellikle sivil toplum örgütü başkanlarımız
medyatik olmayı çok iyi biliyorlar ve çok seviyorlar. Bu önerilerden biri:
Servetimizin yüzde 20'sini verelim... Gerçekten vereceklerse, eğer, iktidar da,
hükümet de yüzde 20 bir servet vergisi önerisiyle gelecekse, hep beraber buna
bakalım; ama, bunu, sadece gazetelere manşet olmak için, televizyonlarda boy
göstermek için söylerseniz... Onlar söyleyebilir, Türkiye demokratik bir ülke;
ama, bunun devlet katında, hükümet katında kabul görmesi yanlıştır. Değerli
arkadaşlarım, yüzde 20 servet vergisi; telaffuzu kolay. Dünyanın her tarafında
servet vergileri vardır; fakat, servet vergilerinin oranı yüzde 1'i, yüzde 2'yi
geçmez. Yüzde 20 servet vergisi!.. Bir de bunu yüksek sesle konuştuğunuz zaman,
olsa olsa, Türkiye'den servet kaçırılmasına neden olursunuz. (AK Parti sıralarından
"yok öyle bir şey" sesleri) Hayır, bazı oda başkanlarımız bunu ilan
ettiler, demeçler verdiler ve hükümet de Sayın Ali Babacan'ın başkanlığında bir
komisyon kurduğunu, bunları incelemekte olduğunu söyledi.
Ben, hükümetten beklerdim
ki...
Biz, bütçemizi yeni
çıkardık. 15,8 katrilyonluk bir ekkaynak paketini yürürlüğe koyduk. Yardım
yapacak olan vatandaşımız varsa, buyursun, yardımını yapsın; ama, onun dışında;
yok, servet vergisi getiriyoruz; yok, herkesin maaşının yarısını geri
alıyoruz...
Değerli arkadaşlarım,
elbette, sıkışık zamanlarda bunlara başvurulabilir; ama, bunların devlet
katında kabul görmesi, ekonomimizin, gerçekten, bir oksijen çadırında olduğu
izlenimini doğurur. Bu, güveni sarsar; bu güven sarsılması sonucu, servet
dışarı kaçar. Bu bozulan güven ve tutarsızlık sonucu faizler yükselir. O
nedenle, bunlar, çok dikkatli ifade edilmesi gereken noktalardır.
Hükümetimizin, öyle zannediyorum ki, vatandaşlardan gelen bu iyi niyetli
taleplere cevaben bir komisyon kurması, biraz önce bahsettiğim, güven ve
tutarlılık açısından son derece önemlidir.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, bir ekonominin, durmadan, birkaç yıl arayla olağanüstü vergilerden
bahsetmesi, Meclisinde olağanüstü vergileri tartışması çok büyük eksikliktir.
Bunu niçin yapıyoruz; bunu, kalıcı bir vergi reformunu gerçekleştiremediğimiz
için yapıyoruz ve bu vergileri kimden alıyoruz; zaten, vergisini ödeyen
kesimden alıyoruz. Vergisini ödemeyen kesim, yine bir kuruş vergi
ödemeyecektir.
Şimdi, biz, hep söyledik;
malî milat kaldırılırken de söyledik, Vergi Barışı Yasası görüşülürken de
söyledik. Geliniz, öncelikle, kayıtdışı ekonomiyi de kayda alacak şekilde ve
hiç vergi ödemeyen kesimlerden vergi alacak şekilde bir vergi reformunu kabul
edelim. Tabiî, vergi reformunun unsurlarından biri, çok yüksek olan, vergi
kaçırmayı teşvik eden vergi oranlarından kaçınmaktır; yani, vergi oranlarını
katlanılabilir düzeye indirmektir.
Şimdi, hepimiz
şikâyetçiyiz; akaryakıt üzerinden yüzde 70 vergi alıyoruz. Hepimiz
şikâyetçiyiz; ilaçtan vergi alıyoruz. Hepimiz şikâyetçiyiz; serumdan, kandan
vergi alıyoruz. Sayın Maliye Bakanımız bunları indireceğini söyledi; bir an önce
indirilsin. Sadece adalet açısından, sosyal adalet açısından bunları
söylemiyorum; vergi oranları yüksek olduğu zaman fiş, fatura pazarlığı başlıyor
ve Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyoruz; daha az vergi
topluyoruz.
Onun için, vergi
oranlarını, Gelir Vergisi dahil, Kurumlar Vergisi dahil, Katma Değer Vergisi
dahil, Özel Tüketim Vergisi dahil, katlanılabilir, makul bir düzeye indirelim,
vergiyi bu yolla tabana yayalım ve adil, dengeli bir vergi reformu yaptıktan
sonra, vergiyi kaçıranın gözünün yaşına bakmayalım. Bunun yolu da, vergi
idaresini güçlendirmektir, vergi denetimini etkinleştirmektir.
Her gün kanun
çıkarıyoruz. Bundan önceki Meclis, biliyorsunuz, Türkiye cumhuriyeti tarihinde
en çok kanun çıkaran Meclis olarak övünür, dururlardı. Şimdi, öyle zannediyorum
ki, bizim Meclisimiz, o rekoru kıracak; ama, değerli arkadaşlarım, kanun
çıkarmak mesele değil. Kanunu, halkın benimsemesi ve halkın uygulaması...
Bu işlerin içerisinde
olan bir arkadaşınız olarak şunu söyleyebilirim ki, artık, bizim çıkardığımız
kanunları, bırakınız halk, vergi dairesinin görevlileri bile okumuyor. Öylesine
basit, sade, herkesin anlayabileceği, getirisi yüksek, adil bir vergi reformunu
yapalım, her yıl da bunu değiştirmeyelim, her gün de bunu değiştirmeyelim. Bu
olmazsa, vatandaş ne ödeyeceğini bilmezse, malî müşavir ne uygulayacağını
bilmezse, vergi dairesi müdürü "acaba bugün vergi kanunu değişti mi,
değişmedi mi" diye her sabah kalkıp Resmî Gazeteye bakarsa, o ülkede vergi
kargaşasının önüne geçemeyiz.
Bunları yapmadığımız
sürece ne olur; işte, her bütçeyi bağladığımız dönemde "bütçede şu kadar
eksik var; gelin ekvergi getirelim, gelin vergi oranlarını artıralım..."
Ve vatandaşı canından bezdiririz.
Değerli arkadaşlarım,
elbette, vergisiz bir ülke yönetilmez, vergisiz bir düzen öneriyor değilim.
Fransa'da, geçmiş dönemde, Pierre Pujat diye birisi çıkmış, vergisiz bir düzen
önermiş; demiş ki "ben, bütün vergileri kaldıracağım, verin bana
oylarınızı, vergisiz düzen kuracağım." Yüzde 10 oy almış değerli
arkadaşlarım. Vergisiz düzen önermenin de bir cazibesi vardır; ama, biz, öyle
bir öneride falan bulunuyor değiliz. Adil, kalıcı, dengeli ve durmadan
ekvergilere, olağanüstü vergilere muhtaç olmayacak bir vergi sistemini
elbirliğiyle oluşturalım. Bu Meclisteki çoğunluk, bu açıdan bir şanstır. Bu
Mecliste, bu konunun çok değerli uzmanları var; iktidar partisi içinde de var,
muhalefet partisi içinde de var; bu görevimizi yapalım.
Değerli arkadaşlarım, bir
diğer önemli nokta; vatandaş açısından, ödediği verginin nereye gittiğini
bilmesi çok önemlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun;
sözlerinizi toparlar mısınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Eğer vatandaş, ödediği verginin yerine gittiğini bilirse, verginin kendisine
yol olarak, çeşme olarak, hastane olarak, okul olarak döndüğünü bilirse,
vergisini seve seve öder; ama, ödediği verginin üç beş tane suiistimalciye
gittiğini görürse, ödediği verginin israfa gittiğini bilirse, vergisini ödemez,
vergi ödemekten cayar. Onun için, geliniz, şeffaf, saydam bir kamu yönetimini
hep birlikte kuralım; yolsuzluklara müsaade etmeyelim, israfa müsaade
etmeyelim; kim ki bu ülkenin bir kuruşunu çalar, tenezzül ederse, yakasına hep
beraber yapışalım; bakansa da yapışalım, milletvekiliyse de yapışalım.
Değerli arkadaşlarım,
bunların hepsinin yolu da, en tepeden başlayarak, herkesin hesap vermesidir;
bunun yolu da, öncelikle, dokunulmazlıkların kaldırılmasıdır. Biz, sadece,
seçim meydanlarında halkımıza söz verdiğimiz için dokunulmazlığın kaldırılması
üzerinde böylesine duruyor değiliz. Eğer yolsuzlukları önlemek istiyorsak, eğer
yolsuzlukları caydırmak istiyorsak, eğer yolsuzluk üretmeyen bir kamu düzenini
kurmak istiyorsak, önce, bakandan başlayarak, milletvekilinden başlayarak,
yolsuzluğa kim bulaşmışsa, herkes, vatandaş gibi gitmeli, hesabını vermeli,
aklanıp gelmelidir.
Bunları yapmadan, yani,
adil, kalıcı, dengeli, basit bir vergi reformu yapmadan, toplanan vergilerin,
vatandaşın nereye gittiğini anlayacağı, saydam, şeffaf bir kamu düzeni
oluşturmadan, buralarda, daha, çok ek vergiler konuşuruz, olağanüstü vergiler
konuşuruz ve hepimiz de bir mahcubiyet içinde, Genel Kurula bile gelmeden, her
nasılsa, katılan belli sayıda arkadaşlarımızın oylarıyla bu sevimsiz kanunlar
geçsin diye ellerimizi kaldırırız.
Ben, bu duygularla, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum ve hiç yoksa, ek emlak vergisinde, ek motorlu
taşıtlar vergisinde; bir konutu olanları vergi dışında bırakan, ticarî araç
sahiplerini, taksici esnafını, minibüsçü, otobüsçü esnafını bu vergilerin
dışında bırakan Cumhuriyet Halk Partisinin önerilerine destek vermenizi
bekliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özyürek.
Komisyonun veya Hükümetin
söz talebi var mı?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Hayır.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Yok.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü vergiler,
olağanüstü dönemlerde getirilir. Şu anda gelen vergi de bir olağanüstü vergi,
bir sefere mahsus olarak alınması istenilen bir vergi. Cumhuriyet tarihimizin
ilk olağanüstü vergisi Varlık Vergisidir ve dönemin İstanbul Defterdarı bu
vergi uygulandıktan sonra "Varlık Vergisinin Faciası" diye bir kitap
yazmıştır. Umuyoruz, bu vergi de böyle bir faciaya dönüşmüş olmaz.
Bizim tarihimizde,
Parlamentonun kabul ettiği ve toplumun benimsediği bir tek olağanüstü vergi
vardır. O da, geçen dönem yaşadığımız deprem sonucu kabul edilen ve
"deprem vergisi" olarak adlandırdığımız yasadır. Bu yasa sonucu yasa
sonucu yurttaşlarımız gönüllü olarak vergilerini ödemişlerdir; ama, elde edilen
vergi gelirlerinin önemli bir kısmı, maalesef, faiz ödemelerine gitmiştir.
Değerli milletvekilleri,
ekvergileri toplumlar, hükümetler, iktidarlar, mevcut olağanüstü sorunları
çözmek için getirirler. Şimdi, bu getirilen yasa, gerçekten, bizim
sorunlarımızı çözüyor mu, çözmüyor mu; ona bir kısaca bakalım.
Değerli bakanlar zaman
zaman burada konuşma yaparken şöyle bir açıklamada bulunuyorlar: "Efendim,
biz şu kadar faiz ödüyoruz..." Sayın Başbakan da, gerek grupta gerek
burada yaptığı konuşmalarda ödediği faizlerin fazlalığından yakındı. Doğrudur;
bir bütçede bu kadar faiz olursa, bu bütçenin iflah olma şansı yoktur. Şimdi,
bu hükümetin iktidar olduktan sonra ne kadar borçlandığına gelelim.
Değerli arkadaşlar,
bakın, iktidar olduktan sonra 18 Marta kadar borçlanılan miktar 12 milyar 800
milyon dolar. 12 milyar 800 milyon dolar bu hükümet borçlandı. Peki, bunun ne
kadarı iç ne kadarı dışborç; bunun 9,5 milyar doları içborç, 3,3 milyar doları
da dışborç. Bunun faizlerini hesapladık. Bu borçlanmadan ötürü ödenecek faiz
miktarı 9 katrilyon 600 trilyon lira. Şimdi, Sayın Maliye Bakanımız geçen gün
dedi ki: "Efendim, vergi barışından yapacağımız tahsilat 3 katrilyonu
aştı." Az önce konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsü de, bunun 4
katrilyon liraya yaklaştığını söyledi ve yine, ek motorlu taşıtlar vergisinden
de 1,1 katrilyon lira geleceğini söyledi.
Değerli arkadaşlar,
sadece sizin hükümetiniz döneminde borçlanılan miktarın faizi 9 katrilyonu
aşıyor. Getirdiğiniz bu vergileri, siz faize bile yetirmeyeceksiniz. Ana sorunu
bırakıp etrafında dolaşıyorsunuz arkadaşlar, ana sorunu bırakıp etrafında
dolaşıyorsunuz. Sayın Tansu Çiller de, faizleri ortadan kaldırmak için böyle
ekvergiler getirmişti; ne oldu; azaldı mı faiz; azalmadı. Getireceğiniz bu
vergiler dolayısıyla da azalmayacak. Buna kesinlikle emin olunuz.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, şunu merak ediyorum... Değerli milletvekili arkadaşımın da söylediği
gibi, at sahibine göre kişner; ama, değerli arkadaşlar, daha beş ay bir süre
geçmeden bir Başbakan kalkar, aynen şu ifadeyi söylerse: "Oksijen
çadırındayız, bize serum gerekli..." Bir Bakanlar Kurulu, bir hükümet, beş
ayda kendisini oksijen çadırında hissediyor!..
Peki, merak ediyorum,
steril ortamdaki bir Bakanlar Kurulu Türkiye Cumhuriyetini nasıl yönetecek
acaba, bu yasalarla mı?! (CHP sıralarından alkışlar) Bu yasalarla, bu hükümet,
Türkiye Cumhuriyetini yönetemez değerli arkadaşlarım. Fazla uzun süre
geçmeyecek zaten; önümüzdeki altı ay içinde göreceksiniz. Bakın, borç ödemekten
söz ediyorsunuz, geldiğiniz nokta burada. En son 18 Martta yaptığınız ihalenin
rakamlarını vereyim: Faiz yüzde 59,95; yani, yüzde 60. Yüzde 60 faizle... Siz,
topladığınız vergilerle bu faizleri nasıl kapatacaksınız?..
Değerli milletvekilleri,
bakın, steril ortamdaki bir hükümet, oksijen çadırındaki bir hükümet...
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Gerçek öyle değil.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Öyle diyor, "oksijen çadırındayız, bize serum gerekli"
diyor. Aynı ifadeyi tırnak içinde alıyorum...
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Hükümet değil, devlet.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Devlet olamaz; Türkiye Cumhuriyeti steril çadırda değildir. Türkiye
Cumhuriyeti güçlüdür; dünyanın en büyük 20 ekonomisinden birisidir sayın
milletvekilim. Bütün mesele yönetmekte. Türkiye Cumhuriyetini yönetmekteki
kararlılık gerekiyor. O kararlı ifadeyi biz göremiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bakın, şu soruyu, lütfen, hükümet üyelerinin kendisine sorması lazım:
Biz, bu 9,5 katrilyon lirayı veya Sayın Başbakanın söylediği 63 katrilyon
lirayı kime ödüyoruz? Bu soruyu, hükümet, kendisine sormaya cesaret edemiyor.
62 000 aileye ödüyoruz arkadaşlar, 62 000 aileye.
Peki, merak ediyorum, bir
evi olandan vergi alıyorsunuz, bir
arabası olandan vergi alıyorsunuz, emeklinin aylığından yüzde 1
kesiyorsunuz, bu 62 000 aileyi hiç görmüyorsunuz!.. Adalet bu mu, adalet
anlayışı bu mu bu hükümetin?!. Niye görmüyorsunuz onları; çünkü, onlara
dokunmaya cesaret edemiyorsunuz; ama, gariban vatandaşın sırtına biniyorsunuz.
Dünyada hiçbir iktidar, yoksul halkın omuzlarına binerek yükselmemiştir
arkadaşlar; ama, Adalet ve Kalkınma Partisinin Hükümeti, yoksul halkın
omuzlarına binerek, tekrar iktidar olacağını sanıyor. Bunu sanıyorsanız,
yanılıyorsunuz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bir şey daha...
Sayın Sağlık Bakanımız burada konuşurken enteresan bir açıklama yaptı; dedi ki:
"Efendim, biz, Bağ-Kur ve SSK emeklilerine sosyal destek ödemesi getirdik,
siz, buna itiraz ettiniz."
Arkadaşlar, şimdi, bunun
neresini düzelteceksiniz?.. Bir sefer, biz, buna itiraz etmedik. İki, getiren
Sayın Bakana teşekkür ettik. Teşekkür eden kişi de benim; Meclis tutanakları da
orada. Sayın Bakan, bütün bunları bulmadan, Türkiye'de kamuoyunu yanıltmayı,
acaba, bakanlık sıfatıyla bağdaştırabiliyor mu?! Türkiye Cumhuriyeti Bakanına,
halka doğruları söylememek yakışıyor mu?!
Bizim söylemek
istediğimiz şuydu: Bu 75 000 000 ve 100 000 000 lirayı kanunun metnine yazın,
hiç değilse, bu emekliler, bunu bir yıl boyunca alsınlar; ama, ne yapıldı; bu
yazılmadı ve emekliler aldatıldı.
Bir şey daha... Yine,
Sayın Bakan, ısrarla şunu söyledi: "Efendim, biz getiriyoruz; siz
diyorsunuz ki, bunun kaynağı nerede?.."
Değerli arkadaşlar,
insaf!.. Sayın Bakan, bizi bazı köşe yazarlarıyla karıştırıyor. Cumhuriyet Halk
Partisi kaynak sormaz. Cumhuriyet Halk Partisi, dayandığınız kaynaklar doğrudur
veya eğridir; onu söyler.
Şimdi, siz, emekliden
prim kesiyorsunuz; yanlıştır diyoruz. Faiz gelirinden vergi alın diyoruz;
almıyorsunuz. Bir muhalefet partisi, kaynağı nereden bulacaksınız diye sormaz.
Onu, bilim adamları sorarlar, gazetelerin köşe yazarları sorarlar, ekonomi
muhabirleri sorarlar. Muhalefet partisi bunu sormaz; çünkü, iktidar sizsiniz.
Siz kaynağı bulacaksınız. Siz çözüm yerisiniz. Siz, bizden fazla şikâyet etmeye
başladınız. Değerli arkadaşlar, iktidardasınız; iktidarda olduğunuzun farkında
değilsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) İktidar çözüm getirir.
Bize, yine, Sayın Bakan
şunu söylüyor: "Efendim, eleştiri getiriyorsunuz, çözüm
getirmiyorsunuz." Geçen gün, yine, bu kürsüde söyledim. İnsaf
arkadaşlar... Çözüm getiriyoruz, kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Şu faiz geliri
elde edenleri vergilendirin diyoruz, kulaklarınızı tıkıyorsunuz. İlle
vatandaşın emlakinden vergi alacağım diyorsunuz. Onun kullandığı arabadan vergi
alacağım diyorsunuz. Emeklinin aylığından vergi keseceğim diyorsunuz.
Arkadaşlar, öneri ne, yaptığınız ne...
Hatta bu hükümet o kadar
steril alandaki, öneri getirmekten aciz. Şimdi, önerileri, pek çok kamu
kuruluşu getiriyor. Bir sanayici diyor ki, "servet vergisi getirin,
servetimin yüzde 20'sini ödeyeceğim." Bir başkası diyor ki, "efendim,
Hazreti Ömer fonu kuralım, oraya bağışlar yapalım." Öbürü diyor ki,
"efendim tahvil çıkaralım."
CAHİT CAN (Sinop) - Size
niye teklif etmediler?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Bu nedir; acz içinde olan ve öneri getirmeyen bir hükümetin
Türkiye'de sergilediği bir tablodur arkadaşlar. Acı, ama, gerçek olan tablo bu
ve Türkiye'ye yakışmayan tablo bu.
Öneri getirmekten aciz
bir hükümet olabilir mi?! Sağlıklı öneri getirmeyen bir hükümet olabilir mi;
ama, bu hükümet, maalesef, sağlıksız öneri getiriyor.
AHMET YENİ (Samsun) -
Maliye Bakanımız geldi, cevaplarlar...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Tabiî, yanıtlarlarsa seviniriz.
Bir diğer yanlış
arkadaşlar; siz, sosyal konsolidasyon yaptınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu, sözlerinizi tamamlar mısınız...
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım.
Konsolidasyon,
biliyorsunuz, bir siyasal iktidarın, tek taraflı olarak borçlarını
ertelemesidir, karşı tarafın rızasını almadan. Cumhuriyet tarihinde ilk sefer,
siz, sosyal konsolidasyon yaptınız. İşçi ikramiyelerini vadesi belirsiz bir
tarihe ertelediniz; ama, 62 000 ailenin alacağı faizleri, o 63 katrilyon lirayı
ertelemeye cesaret edemiyorsunuz.
Teşekkür ediyorum
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum
:
EKONOMİK İSTİKRARI SAĞLAMAK İÇİN EK VERGİLER ALINMASI
HAKKINDA KANUN TASARISI
Ek motorlu taşıtlar
vergisi
MADDE 1. - 18.2.1963
tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 5 ve 6 ncı
maddelerinde yer alan (I), (II), (III) ve (IV) sayılı tarifelere göre vergiye
tâbi olan ve bu Kanunun yayımlandığı tarihte ilgili sicilde kayıtlı bulunan
taşıtlar, bir defaya mahsus olmak üzere 2003 yılı için tahakkuk ettirilen
motorlu taşıtlar vergisi tutarı kadar, ek motorlu taşıtlar vergisine tâbidir.
Ek motorlu taşıtlar
vergisi, bu Kanunun yayımı tarihinde tahakkuk etmiş ve tebliğ edilmiş sayılır.
Kanunun yayımı tarihinde
2003 yılı için adına motorlu taşıtlar vergisi tahakkuk etmiş olan gerçek ve
tüzel kişilerden, bu taşıtlar dolayısıyla 2003 yılı için tahakkuk eden motorlu
taşıtlar vergisi kadar ek motorlu taşıtlar vergisi alınır. Verginin birinci
taksiti, bu Kanunun yayımını izleyen ayın sonuna kadar, ikinci taksiti ise 2003
yılının Ekim ayı sonuna kadar eşit taksitler halinde taşıtın kayıtlı olduğu
yerin vergi dairesine ödenir.
Tahsil edilen vergiler
üzerinden 2.2.1981 tarihli ve 2380 sayılı Kanun ile 27.6.1984 tarihli ve 3030
sayılı Kanuna göre mahallî idarelere pay verilmez.
BAŞKAN - 1 inci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Tacidar Seyhan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik İstikrarı
Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, ben, kamuoyuna
buradan bir şey daha duyurmak istiyorum: Herhalde, 2003 yılının en popüler
kelimeleri "vergi" ve "ek vergi" olacak; bunu, sayenizde
halkın gündemine sık sık taşımak zorunda kalacağız ve halkın en popüler
kelimesi de "ya sabır" olacaktır; çünkü, bu kadar eziyetin altından
sabırsız kalkmak mümkün değildir.
Bu kürsüden, beş aydır,
kanun tasarı ve teklifleri hakkında söz almadım ve olumlu bir kanun tasarısını,
birlikte, halka müjde olarak vermeyi arzu ederek, onun üzerinde söz almak
istiyordum; ama, üzülerek gördüm ki, iktidar döneminizde böyle bir şeyi
yapmamız mümkün olmayacak ve vicdanım elvermediği için, özellikle bu kanun
tasarısı hakkında fikirlerimi söylemek için buraya geldim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bilindiği gibi, Türkiye'nin, yani, ülkemizin belirginleşmiş
sanayi politikası yok, ticaret politikası yok; buna karşılık, sadece, belirgin
bir vergi politikası var. Maalesef, yanlış da olsa, belirgin bir vergi
politikası var.
Siz, halkın refahı için
üretimi artıracaktınız; ama, vergilerle halktan yaygın bir şekilde para almayı
ve vergileri artırmayı, refahı artırmaya tercih ettiniz. Bu refahı nasıl
artıracaktık; sanayii geliştirecektik, ticareti geliştirecektik, üretimi
artıracaktık, istihdamı artıracaktık.
Değerli arkadaşlarım,
sizin ısrarla söylediğiniz bir şey var: "Biz, Adalet ve Kalkınma
Partisiyiz" diyorsunuz; çok doğru, partinizin adı bu; ama, bakın, bir
memurun çocuğu okula gidiyor, harçlara zam yaptık, vergilere de zam yaptık;
şimdi, ev vergisini ve araca ödediği vergiyi de -aracı varsa, kıt kanaat
almışsa bu aracını- 2 katına çıkarıyoruz. Yani, vatandaş, bundan bir yıl önce
100 000 000 lira vergi verdiyse -yüzde 59 oranında zam yaptık- bu yıl ne
ödeyecek; 159 000 000 lira; şimdi de, bunu 1 katı daha ödemeyi taahhüt edin
diyoruz insanlara. Ne kadar ödeyecek; 318 000 000 lira. Yani, geçen yıl 100 000
000 lira ödeyen bir vatandaş, aracının pulu için, bu yıl 318 000 000 lira
ödeyecek. Ne kadar zam verdik memura; yüzde 5. Siz, bunun neresine adalet
diyorsunuz?! Hangi hukuk sisteminde böyle adalet var?! "Adalet"i bir
kenara koyun, adalet bitti. Üretim yok, istihdam yok, kalkınma yok, geleceğe
bakan umut yok; siz, bunun neresine kalkınma diyorsunuz?!
"Kalkınma"yı da koyun bir kenara, o da gitti. "Adalet"i
kaldırdınız, "Kalkınma"yı kaldırdınız, geriye "Partisi"
kaldı. Böyle giderseniz, ilk genel seçimde, halk da onu ortadan kaldıracak.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
siyaset, bilgi, bilinç, toplumsal şuurun dengede tutulmasıyla mümkündür.
Toplumsal şuuru yaratmak, halkın ekonomik ve sosyal gelişimini sağlamakla
mümkündür. Devlet yönetiminde keyfiyet olmaz. Vergi politikanız ile halkın
gelir düzeyi arasındaki dengeyi oturtmak zorundasınız. Finansal ekonomiden elde
ettiği kazancı devlete veren insan ile sosyal yaşamından fedakârlık ederek,
dişinden tırnağından artırabildiklerini devlete veren vatandaş aynı huzuru
taşımak zorundadır; ancak, dargelirli insanların elinden, dişinden tırnağından
artırdığı parayı alırsanız, ne aile huzurunu bırakırsınız ne iş huzurunu bırakırsınız
ne yaşam huzurunu bırakırsınız. Bu vergi taslağı, bütünüyle dargelirliye eziyet
eden bir taslak halini almıştır. Gelin, bir değişiklik yapalım. Bu yasa, ticarî
taşımacılığı daha zor durumda bırakacak, taksiciyi daha zor durumda bırakacak,
dolmuşçuyu daha zor durumda bırakacak. Okullara fakirin fukaranın çocuğunu
taşıyan servisçiler dahi ek vergi sonucunda servis bedellerine zam yapmak
zorunda kalacak ve yaşamda yeni bir yük... Hiç değilse, bu tasarıyı geri çekip,
ticarî araçlar üzerine koymuş olduğumuz vergiyi geri alalım. Bunları vergi dışı
bırakalım. Sadece vergilerimizi lüks araçlar üzerinde yoğunlaştıralım. Bu
olmadan adalet olmaz, kalkınma olmaz, sosyal adalet olmaz değerli arkadaşlarım.
Bakın, ben, sosyal yaşamdan bir örnek vermek istiyorum sizlere.
Ben, genç bir üniversite
mezunuyken, iş bulamadığım için bir yıl ticarî taksi çalıştırdım. O insanlar,
aylarca 100 000 000 lira -bugünün değeriyle söylüyorum, belki, o gün 100 000
liraydı- para biriktirmek için sabahın köründe kalkıp duraklarına giderlerdi,
ben de giderdim. Müşteriden aldığımız parayı camın önüne koyuyoruz, biriksin
diye. Ondan şu hesabı yapıyoruz; eve ekmek gidecek, vergimi vereceğim ve o
paradan artanı durağa vereceğim; eğer, biraz daha artarsa amortisman giderine
harcayacağım diyorduk. Bir işe gittiğimiz zaman, dönüşte bir müşteri
bulduğumuzda gözümüz parlıyordu. O para için yeniden hesap yapıyorduk. Şimdi,
böyle bir vatandaş evine hangi huzurla gidecek?! 150 000 000 lira daha ek vergiyi
nasıl toplayacak?! Hadi, bir de kaza yaparsa... Ben yapıyordum acemi şoför
olarak. Ben yapabilirim. Çiziğimi, çatlağımı bir yılda da olsa yaptırıyordum;
ama, bu iş acemilikle olmuyor. Ben, çizilmiş arabayı yaptırabiliyordum; ama,
siz, koskoca Türkiye'yi aldınız, koskoca bir gemiyi aldınız, kaptanlık
yapacağız diyorsunuz, beş ayda karaya oturttunuz; beş ayda bu gemiyi karaya
oturttunuz!
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'de bir denge kurmak zorundasınız. Bakın, kanun
tasarısının 1 inci maddesinde de bir aksaklık var. Motorlu taşıtlar için,
deniliyor ki bu maddede: "Tahsil edilen vergiler üzerinden, 3030 sayılı
Kanuna göre mahallî idarelere pay verilmez." Maddenin sonuna böyle bir
cümle eklemişsiniz. Peki, Emlak Vergisinde veriyorsunuz, neden taşıttan
aldığınız ek vergide vermiyorsunuz?! O emlak, o şehrin sınırları içerisinde yer
alıyor da; o araç, o şehrin belediyesine ek bir yük getirmiyor mu?! Tasarıda,
denge de yok.
Değerli arkadaşlarım,
bunu, sadece eleştirmek için söylemiyorum. Türkiye'de kaynak ihtiyacınız var;
gelin, bu kaynağı, hep beraber, el ele vererek yaratalım; yaratabileceğimiz bir
sürü alan var. Borç mu ödeyeceksiniz; öderiz biz borcu, halk fedakârlığa hazır;
çalışarak, üreterek, istihdam sonucu aldığı paradan vergi vererek bu
fedakârlığı yapmaya hazır; ama, siz diyorsunuz ki, sürekli verin. Hükümetin
politikası, sadece, satmak ve almak üzerine kurulmuş. Dün bir kanun teklifi getirildi
ve ne denildi burada "satıyorum, satıyorum, sattım", şimdi de
"alıyorum..." Müzayedecilik anlayışıyla tahsildarlık... Halk bunu
kaldırmaz, kaldırmıyor artık.
Bugün bir taksi durağının
önünde durdum ve "Genel Kurulda söz alacağım, ne kadar vergi
veriyorsun" dedim. "İki taksitte 160 000 000" dedi. "Bir
160 000 000 daha istersek sizden ne yapacaksınız" dedim. "Ölürüz
abi" dedi. Nasıl izah edeceğiz bunu insanlara?! Kamyoncu aynı durumda,
servisçi aynı durumda. Memur, karı ve koca, parayı biriktirmiş, küçük, düşük
model bir araba almış. Kredi kartı borcu da var; dediniz ki "biz bu
borçları affettik, faiz almadık." Kafasından bir ödeme sistemi çıkardı ve
bu paraları ödemeyi taahhüt etti, gitti. Esnafa dedik ki, vergi barışı var,
halkla barışamadık; ama, nasılsa "vergi barışı" oldu bunun adı;
"vergi barışı var" dediniz; vatandaş, vergisini de taksitlendirdi,
ödemeyi de taahhüt etti; 12 taksit ona, 12 taksit diğerine; şimdi de diyoruz
ki: "Aracına verdiğin verginin, bir katını daha ver; emlaka verdiğin
verginin bir katını daha ver..."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Seyhan,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, sözlerimi tamamlıyorum. İnsan, haklı olduğunu
hissedince, zamanın nasıl geçtiğini pek bilemiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben, planlamacı bir arkadaşınızım; vergiyi, belki, maliyeci
arkadaşlar kadar yorumlayamam; ama, mesleğimin, bu hükümet döneminde hiç
kullanılmadığını gördüm. İçinizde, devlete, bu sene ne kadar para ödeyeceğinden
emin olan bir tek arkadaşım var mı; kesinlikle bir kişi yok; çünkü, yarın, ne
getireceğini bilemiyorsunuz; yarın sıkıştığınızda yeni bir ek vergi gelecek.
Buna, bu yılı kurtarmak değil, buna, günü kurtarmak denir. Yazıktır!..
Değerli arkadaşlarım,
ortak akıl, ortak vicdanımız, bu işe "hayır" diyor; yeni bir vergi
paketine "hayır" diyor; biz de, bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi
olarak "hayır" diyoruz.
Heyecanla gelip görev
yapmak isteyen arkadaşlarımı takdirle karşılıyorum; ama, unutmayın ki, bu
Meclis, heyecanla gelip, vaatle gelip, sesini yükselten, "hay Allah"
diye bu kürsüden ayrılan milletvekilleriyle dolu. Bu halk, sizi, o koltuklardan
bir gün kaldırır. Bu kadar zulüm etmeyin; bu zulüm, halka fazla.
Çok teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Seyhan.
Şahsı adına, Sayın Nezir
Büyükcengiz; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya)
- Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan Ek Vergiler
Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsî görüşlerimi
açıklamak için huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisin siz değerli
üyelerini, Sayın Başkanı ve Sayın Başkanın şahsında milyonlarca taşıt sahibi
yurttaşımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
insanoğlunun kendisine kazandırdığı, yaşamını kolaylaştıracak ve dünyamızda tüm
insanlarla her türlü ilişkilerini düzenleyip geliştirecek temel araçların en
önde geleni, kuşkusuz ki, motorlu taşıtlardır. İcadından günümüze kadar her
dönemde önemi daha da artmış, ilerleyen teknoloji, çalışmalarını bu alana
yoğunlaştırmış, böylelikle, motorlu taşıtlar insan yaşamının bir parçası ve
çağdaşlığın sembolü haline gelmiştir.
Günümüzde ülkelerin
kalkınmışlığı kişi başına düşen araç sayısıyla ölçülür hale gelmiştir. Bu
gelişmelere paralel olarak, ülkemizde de, kalkınmasını tamamlayan ülkeler kadar
olmasa da, hatırı sayılır bir taşıt sayısına ulaşılmıştır; 9 500 000 civarında
motorlu taşıta sahibiz.
İhtiyaçları karşılamak
için, otomotiv sektörü gelişmiş, buna bağlı yan sanayiler oluşmuş ve bu sektör
Türk ekonomisinin en önemli dinamiğini oluşturmuştur. Bu kadar önemli
ihtiyaçları karşılayan ve insan yaşamının zorunlu bir parçası haline gelen bu
alan, bugün, ülkemizi yönetenlerin iştahını kabartmış olmalı ki, bütçe
açıklarını kapamak ve başlangıçta önemsemedikleri yüzde 6,5 faizdışı hedefini
gerçekleştirebilmek için, adını da "Ekonomik İstikrarı Sağlamak..." koyarak,
yanlış ve haksız bir tasarıyı Yüce Meclisin gündemine getirmişlerdir.
Hükümet açısından en
kolay ve en rahat gelir elde etme biçimi; ama, kimden?! Aylardır evine ekmek
götürmekte zorlanan kamyoncu, taksici, nakliyeci ve benzeri yurttaşlarımızdan;
yıllardır hayaliyle yaşayıp, ayağımı yerden kessin, işime rahat gidip geleyim
diye, dişinden, tırnağından artırarak ve borçlanarak sahip olabildiği küçük
otomobil sahibi yurttaşlarımızdan.
Değerli arkadaşlarım,
hükümetler, doğru politikalar uygulayarak, ülkenin ekonomik sıkıntılarının
yoğun olduğu dönemlerde finansman ihtiyacını karşılayabilmek için, eşitlik
ilkesine uygun olarak, toplumdan özveri isteyebilirler. Hükümet, içinde
bulunduğumuz koşulların özelliği nedeniyle ek vergilere ihtiyaç duyulduğunu
ifade etmektedir; ayrıca, ülkemiz dışında yaşanan olaylar nedeniyle de bu
tedbirlerin alınması zorunluluğunu belirtmektedir; ancak, seçimlerden bu yana
uygulanan ülke gerçeklerinden uzak, güven vermeyen, ekonomi ve dışpolitikalarda
izlenen yol doğrultusunda bu gerekçeyi uygun bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Peki, bu noktada şöyle
bir soru akla gelebilir: Hem faizdışı fazlayı tutturacağız hem borcumuzu
azaltacağız hem de vatandaşın üzerindeki vergi yükünü azaltacağız; bu mümkün
müdür?
Değerli milletvekilleri,
hem mümkün hem de zorunludur; yapısal reformlarımızı hızla ve düzenli bir
koordinasyon içerisinde hayata geçirerek, iç ve dış politikada tutarlı, her
zaman güven veren bir söylem ve çizgiyle olabilir; günü kurtaran önlemlerle
değil, uzun vadeli bir stratejiyi uygulayarak bunlar sağlanabilir. AKP
İktidarının bugüne kadarki uygulamalarında bunu göremedik; atamalarda bilgi ve
liyakat yerine partizanlık ve yandaşlık aldı başını gidiyor. Böyle devam
ederse, uzun vadede de düzelmenin beklenmesi mümkün olmayacaktır.
Bu tasarı yürürlüğe
girdiği takdirde, yüzbinlerce araç sahibi daha büyük sıkıntılarla
karşılaşacaktır. Sayın Başbakan, bütçe konuşmalarında koyun gütmenin
erdemlerinden bahsetti. Bu vergiyle, taşımacılık yapan yüzbinlerce Anadolu
insanı işlerini bırakıp koyun gütmeye yöneleceklerdir belki; ama, uygulanan
tarım ve hayvancılık politikaları sonucunda, güdecek koyun da
bulamayacaklardır. Bu vergiyle getirilen düzenlemelerde, toplumun bütün
kesimlerinin fedakârlığının gözetilmesi gerekirken, tasarının bu maddesinde,
servetin sadece bir unsurundan ekvergi alınmasının öngörüldüğü, bunun da sadece
belli kesimlerin fedakârlığına yol açacağı açıktır. Geçtiğimiz günlerde
çıkarılan Vergi Barışı Yasasıyla, devletin katrilyonları vergisini ödemeyenlere
bağışlandı; şimdi, vergisini ödemeyi bir vatan borcu, namus borcu bilen
insanların üzerine bu tasarıyla tekrar yürüyoruz. Sayın Başbakanın "tüccar
siyaset" dediği, sanırım, bu olmalı; ama, ben, öyle biliyorum ki, iyi bir
tüccar, kendi kârını düşündüğü kadar müşterilerinin çıkarlarını da düşünen, ona
iyi servis, iyi hizmet veren, yaptığı alışveriş sonunda onu mutlu eden bir
tüccardır. Öyle sanıyorum ki, tüccar siyaset anlayışınıza göre, sizin
müşterileriniz, size oy veren seçmenlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın
Büyükcengiz, sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
NEZİR BÜYÜKCENGİZ
(Devamla)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugüne kadarki
uygulamalarınızla, müşterilerinizin büyük bir bölümünü kaybettiniz; aynı
çizgiyi sürdürürseniz, kalan müşterilerinizi en kısa sürede kaybedip, dükkânı
kapatmak zorunda kalacaksınız.
Bu vergiyle, geçmişte
yaşadığımız iki önemli ekonomik kriz sonucu çok büyük sarsıntı geçiren otomotiv
sektörü ve yan sanayii büyük ölçüde olumsuz etkilenecek ve milyonlarca
işsizimize yeni işsizler ordusu katılacaktır. Esasen, bu vergi bir deli dumrul
vergisini de andırıyor; köprüden geçenden 10 para, geçmeyenden 5 para örneği
gibi. Aslında, sizin için bu işin daha kolay yolu, taşıt sahiplerinden
alacağınız bu vergilere ek olarak, taşıt sahibi olmayan yurttaşlarımızdan da,
sen de taşıt sahibi olabilseydin gerekçesiyle, onlara da vergi salmaktır!..
Değerli milletvekilleri,
ülke yönetimi, bilgi, beceri deneyim ve donanım isteyen bir iştir. Sayın
Başbakan, Meclis Genel Kurulunda kendisine sözle müdahale eden muhalefet
milletvekillerine "ben, sizin bu ifadelerinize tahammül gösterecek kadar
da donanımlıyım; ondan endişeniz olmasın" buyurmuşlardı. O konuda donanımlı
olmak ülkemize ve milletimize ne kadar yararlıdır bilemem; ama, şu bir
gerçektir ki, bu ülkenin Başbakanının, bir ülkenin başbakanının, o ülkenin dünya
ülkeleri arasında yükselip, yücelmesini sağlamak, onurunu korumak ve halkının
yaşam düzeyini yükseltmek, refah ve mutluluğa kavuşturmak konusunda donanımlı
olması daha yeğdir, daha zorunludur. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
motorlu taşıtlar, gelişmişliğin simgesidir dedim; bunlar teknolojinin insanlığa
sunduğu en önemli araçlardır. Hükümet, göreve başladığından bugüne kadar
akaryakıta yaptığı sayısını unuttuğumuz zamlarla -bu vergiyi de ekleyerek-
milletimizi, geçmişe geri döndürüp, ulaşım ve taşımacılık gereksinimlerini
atalarımız gibi at sırtında gerçekleştirmek zorunda bırakacaktır.
Sizin geldiğiniz günden
beri yaptığınız zamlar ve getirdiğiniz vergiler sonucu, insanlar üzülüyor,
çırpınıyor, belki ağlıyor; fakat, öyle bir noktaya geldi ki, bu tasarıdaki
vergiler de yürürlüğe girdiği zaman, o meşhur, padişah ile veziri arasındaki
söyleşide olduğu gibi, insanlarımız, sokaklara dökülüp, gülmeye, hoplayıp
zıplamaya, oynamaya başlayacaklardır; inşallah öyle olmaz.
Beş ay önce trafiğe çıkan
araç sayısı ile bugün trafiğe çıkan araç sayısı arasında ne gibi bir fark
olduğunu, hiç, merak edip araştırdınız mı? Yaptığınız akaryakıt zamları sonucu,
büyük bir düşüş olduğunu göreceksiniz; bu yasa yürürlüğe girerse, yeniden bir
düşüş daha olacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
tasarının bu maddesiyle beklenen gelir, 1,1 katrilyondur. Bilinçli ve akıllı
bir söylemle, faizleri binde 8 puan öne çektiğiniz zaman Hazinenin bu kadar
kârı olacak ve milyonlarca insanı mağdur eden böyle bir uygulamayı başlatmak
zorunda kalmayacaksınız.
BAŞKAN - Sayın
Büyükcengiz, sözlerinizi tamamlar mısınız.
NEZİR BÜYÜKCENGİZ
(Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.
Bugüne kadarki
uygulamalarınızda muhalefetin uyarılarını hiç dikkate almadınız, belki bugün de
almayacaksınız; ama, en azından, bu maddeyle ilgili olarak, taşımacılık
faaliyetinde bulunanların, bu faaliyetlerinde kullandıkları taşıtların Ek
Motorlu Taşıtlar Vergisinden istisna edilmesini bari sağlayınız.
Görüşülen tasarının, her
şeye rağmen, ülkemize ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Büyükcengiz.
Şahısları adına, ikinci
söz, Sayın Hüseyin Bayındır'ın.
Buyurun Sayın Bayındır.
(CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri;
görüşmekte olduğumuz 105 sıra sayılı Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek
Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri
"barışın bir bedeli vardır" deyip, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi ve
Emlak Vergisini gündeme getirdiniz. Doğrusu, barışın bir bedelinin olduğunu da,
AKP Hükümetinden, AKP Hükümetinin bu anlayışıyla öğrenmiş olduk. Daha sonra,
savaşa "evet" dediniz ve barışı ortadan kaldırdınız, bedelli olan
barışı ortadan kaldırdınız...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Savaşa evet demedik; kimse evet demedi.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Peki, Irak'taki savunmasız insanların üzerine tonlarca bomba
atıldığı bu dönemde, savaş gündeme yerleşmişken, barışın bedeli olarak
koyduğunuz Ek Motorlu Taşıtlar Vergisini neden kaldırmıyorsunuz?! Bu nasıl
anlayış; doğrusu, ben, bunu anlayamadım. Lütfen, rüzgârın esintisine göre
davranmaktan vazgeçin. Lütfen, bir dediğiniz, bir başka dediğinizle örtüşsün.
Soruyorum size: 2003 yılı
bütçesinde sıfır zam öngördüğünüz, geçim aczine düşmüş, açlık sınırının çok
altında yaşamaya mecbur bıraktığınız bordro mahkûmu memurlardan mı alacaksınız
bu ek vergileri? Yoksa, yine, 2003 yılı bütçenizde, alınteri ve göznuruyla
evine ekmek götürme mücadelesi veren, bir ikramiyesini de elinden aldığınız
işçilerden mi alacaksınız bu ek vergileri? Ya da yine, 2003 yılında, bütçenizle
yüzde 1 sağlık kesintisi yaptığınız, üç aylık maaşlarını almak için sabahın
erken saatlerinde banka kapılarında beklettiğiniz, gözünün feri, dizinin
dermanı kalmamış, yaşama küstürdüğünüz emeklilerimizden mi alacaksınız bu ek
vergileri?
Aklımdayken söyleyeyim,
benim de bir önerim var: Gelin, Allah gecinden versin, emeklilerimiz bu
dünyadan göçüp gittiğinde, Sayın Bakanım, bir de onlara ölüm vergisi koyun,
daha anlamlı olur.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Kimden alacağız bu vergiyi?
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Bu ekvergi kararı, yanlışlıklar komedyasının yeni bir halkasını
oluşturuyor.
Ya da pancar ekim
alanlarına ek kota koyduğunuz, traktörünün deposunda mazotu olmayan,
yoksulluğun pençesinde inim inim inleyen, banka ve tarım kredi faizlerinin
getirdiği yükün altında yaşam mücadelesi veren yoksul çitçiden mi alacaksınız
bu ekvergileri; kimden alacaksınız?
RESUL TOSUN (Tokat) -
Çiftçinin faizini kaldırdık Hüseyin Bey.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Sizin bu anlayışınızın adı deli dumrul anlayışı; geçenden de 5 lira
alıyorsunuz, geçmeyenden de. Lütfen, insaf... Yoksa, ekonomide sürpriz
dediğiniz deli dumrul anlayışı mıydı, bu muydu sizin sürpriziniz?!
RESUL TOSUN (Tokat) - O
nereden çıktı?!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Vallahi, buradan öyle gözüküyor.
RESUL TOSUN (Tokat) - Hep
aynı şey konuşuyorsunuz.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Eğer ekonomiyi düzeltmek istiyorsanız, onun da yolunu size
gösterelim, bakın, beni iyi dinleyin o zaman.
HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı)
- Hep aynı şeyleri konuşuyorsun... Yeni şeyler söyle.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Başka bildiğin bir şey yok...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Siyasî ahlak yasasını çıkarın, dokunulmazlığı kaldırın,
hortumcunun, lütfen, hortumunu kesin, yapanın, çalanın yanına kâr kalmayan,
hesap verme, hesap sorma anlayışını yerleştirin.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Yerleştireceğiz; söz!..
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Rant ekonomisinin faizlerini reddedin, atıl kaynakları harekete
geçirerek, üretim ekonomisine dönün.
CAHİT CAN (Sinop) -
CHP'den mi bahsediyorsun?!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Yeraltı zenginliklerimizi kullanmaya başlayın, vergiyi tabana
yayın, sosyal adaleti gerçekleştirin.
AHMET YENİ (Samsun) -
Sloganla olmuyor...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Yaşamın her alanında insanlara fırsat eşitliğini sağlayın.
Anlayışınızın odak noktasına da insanı koyun.
Zaten bütün bunları yaptığınızda, hiçbir ekvergiye gerek kalmaz.
Açıkçası, sizin deli dumrul anlayışınızla ekvergi alma çabanız tam bir
zulümdür. Hele, bir de, son günlerde, hükümet kanadının oksijen çadırları; yok,
bir memur yarı maaşını göndermiş, yok, bir başkasının başka tavsiyeleri...
AHMET YENİ (Samsun) -
Senden de alacağız maaşı!..
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Değerli dostlarım, eğer bunu Kırşehir'de söyleseydiniz, size
"ya kaleye çıkın ya da Çarşı Camiinde mendil açın" derlerdi. (CHP
sıralarından alkışlar)
RESUL TOSUN (Tokat) -
Dilenmeyi bilmiyoruz.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Ha, bilmiyorsanız bu işi, bahane aramayın. Yine, bizim orada bir
deyim var, derler ki: "Oynayamayan gelin, yerim dar dermiş." Yeriniz
dar herhalde, oynayamıyorsunuz, dönüp dolaşıp...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) - Biz
biliyoruz...
RESUL TOSUN (Tokat) - Biz
dilenmiyoruz, bize geliyor.
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
bir saniye...
Sayın milletvekilleri,
lütfen, konuşmacıya müdahale etmeyin.
Hüseyin Bey, buyurun siz,
sözlerinizi tamamlayın.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Gelin, ekvergi yerine, vergi barışı adı altında daha önce
affettiğiniz vergi yüzsüzlerinden, naylon faturacılardan alalım bunu.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Vergi barışından 3 katrilyon lira geldi.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Gelin, bu ülkenin kanını emen rantçıların çıkarlarına dokunalım;
ama, yoksul insanların sırtına yeniden bir yük koymaya kalkmayın. O insanların
durumu kötü. O insanları yakinen tanırım, bilirim; onlara benzeyen bir insanım,
onların arasından çıkıp geldim. Ben, yalnızca hissettiklerimi ve Cumhuriyet
Halk Partisinin inandığım politikalarını söyleyerek, yön vermeye çalışıyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bayındır.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 2 adet önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş
sıralarına göre okutup, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105
sıra sayılı tasarının 1 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ederiz.
"Ticarî araçlar ek
Motorlu Taşıtlar Vergisinden istisna edilmiştir."
|
Mustafa Özyürek |
Oğuz Oyan |
Ali Topuz |
|
Mersin |
İzmir |
İstanbul |
|
|
|
|
|
Halil Tiryaki |
Ramazan Kerim Özkan |
Muharrem Eskiyapan |
|
Kırıkkale |
Burdur |
Kayseri |
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105
sıra sayılı "Ekonomik İstikrar Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında
Kanun Tasarısı"nın 1 inci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sefa Sirmen |
Ali Kemal Deveciler |
Ali Topuz |
|
Kocaeli |
Balıkesir |
İstanbul |
|
|
|
|
|
Muharrem İnce |
Orhan Sür |
Salih Gün |
|
Yalova |
Balıkesir |
Kocaeli |
Madde-1, Son fıkra:
"Bu madde hükümleri,
deprem bölgesi içindeki; Koceeli, Yalova, Sakarya, Düzce ve Bolu İllerine
kayıtlı motorlu taşıtlar için uygulanmaz. Bu illerdeki mahallî idarelere pay
verilmeye devam edilir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
İkinci okuttuğum önerge
maddeye en aykırı olan önerge; işleme koyuyorum.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
İmza sahipleri, önergenin
gerekçesini mi okutayım, yoksa, söz mü istiyorsunuz?
MEHMET SEFA SİRMEN
(Kocaeli) - Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Sirmen. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
MEHMET SEFA SİRMEN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi
"17 Ağustos Marmara depremi" diye adlandırılan asrın felaketinin
ardından üç yıl geçmiş olmasına rağmen, o bölgede yaşayan insanlar olarak, o
bölgedeki sıkıntıların, yaraların daha sarılmadığını her gün yaşayarak
görüyoruz. O günden bugüne, hâlâ, 29 metrekarelik tek gözlü prefabrikelerde
yaşamlarını devam ettirmeye çalışan aileler var. Bugün, insanlar mecbur
kalmasalar, o şartlarda, o yaşam biçiminde yaşamaya devam etmezler; ama,
maalesef, şartlar, asrın felaketi o insanları öyle yaşamaya mecbur bıraktı ve
onlar da, o yaşama devam ediyor.
Bildiğiniz gibi, geçen
günlerde, yine, vergi yasaları görüşülürken, süresinin bir yıl daha uzatılarak
deprem vergisinin toplanmasına devam edilmesi kararlaştırıldı.
Şimdi, deprem vergisi
ödenek yerine baktığımız zaman 1 milyar gibi bir ödenek vardı. O zaman da dile
getirdik, maalesef "deprem vergisi" adı altında toplanan vergilerin
deprem bölgelerinde harcanmadığını biliyoruz ve o bölgede yaşayan insanlar
olarak bu vergiden dolayı inciniyoruz, gururumuza dokunuyor. Eğer, böyle bir
vergi toplamak gerekiyorsa, en azından bunun ismi değiştirilir, adı
"deprem vergisi" olmaz, başka amaçla kullanılabilir; ama, eğer,
deprem vergisi olarak toplanıyorsa, bu verginin mutlaka deprem bölgelerinde
kullanılması gerekir.
Şimdi, tabiî, bu motorlu
taşıtlar ek vergisiyle, bütün motorlu taşıt sahibi olan -ticarî kullananlar,
hatta, çiftçilerin traktörleri de dahil- herkes bu ek vergiyi ödemek
mecburiyetinde kalacak. Şu anda, zaten, mevcut borcunu ödeyemiyor, mevcut
yaşamını sürdüremiyor, bir de, böylesi bir ek vergiyle, bu insanları daha da
mağdur duruma getiriyoruz.
Geçen gün, Sayın
Başbakanımız "tüccar siyaset" diyerek siyasete yeni bir terim
kattılar. Herhalde, Sayın Başbakanın ifade ettiği "tüccar siyaset"
anlayışında zam var, vergi var. Bundan evvel, çiftçilerimiz için tarıma destek
anlayışıyla, işte, mazot indirilecekti, 14 defa zam geldi. Geçen gün
"Vergi Barışı" adı altında bir sürü vergi, şimdi ek vergiler... Yani,
ekonomik istikrarı sağlayacağız derken, sosyal dengeleri bozacağımızı
görmezlikten geliyoruz. Bu insanlar gerçekten zor durumda. Bu önergeyi vererek
deprem bölgesinin bu vergilerden muaf olmasını istiyoruz; ama, aslında,
Türkiye'nin genelinde bu sıkıntı var, bütün vatandaşlarımız geçim derdine
düştü; kimse, artık, yarınına, geleceğine umutla bakamıyor. Hükümetimiz, Sayın
Başbakanın açıkladığı gibi, memurların, ailelerin, hükümete, devlete,
birikimlerinden katkı sağlayarak ekonomiyi düzeltme gibi böylesi girişimlerden
bahsederken, bir taraftan, vergilerle insanları daha mağdur hale getiriyoruz,
daha baskı yapar hale geliyoruz. O nedenle, bu vergilerin, hakkaniyet
ölçülerine uygun olmadığını söylemek istiyorum.
Bu vergilerin, en
azından, hiç değilse, deprem bölgeleri olan vilayetlerdeki, ağır hasar alan
vilayetlerdeki mükelleflerden alınmamasını bir önergeyle sunduk. Umuyorum ki,
özellikle Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova İllerine mensup
milletvekillerimiz -hatta, İstanbul milletvekillerimiz dahil- bu önergeye destek verirler; en azından,
oradaki esnafımız, oradaki Motorlu Taşıtlar Vergisi mükellefleri bu vergi
yükünden kurtulmuş olurlar.
Ben, bu konuda, AK
Partili sayın milletvekillerinin de destek vereceğini umuyor; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sirmen.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105
sıra sayılı tasarının 1 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ederim.
"Ticarî araçlar ek
Motorlu Taşıtlar Vergisinden istisna edilmiştir."
Mustafa Özyürek
(Mersin)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önerge sahipleri,
konuşmak mı istiyorsunuz, önergeyi mi okutayım?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Önerge sahipleri adına, Kerim Özkan konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bizler, daha yakın
zamanda, vatandaşa, refah, huzur, mutlu günler vaat ederken, toplumun yarısının
Motorlu Taşıtlar Vergisini ve Emlak Vergilerini geçen yıl ve bu yıl ödeyemediği
ülkemizde, semere kamış sürer gibi, ek Motorlu Taşıtlar Vergisi ve ek Emlak
Vergisi alınmasını nereden çıkardınız, bilemiyorum. Toplum, zaten serumla
yaşıyor, ucuz ekmek kuyruklarında ömrünü tüketiyor. Halkımızın yarısı akşamları
televizyonları karanlıkta izliyor, elektrik faturalarını ödeyecek para cebinde
yok, telefon paralarını ödeyemiyor. Türkiye nakliyecileri, isimsiz
kahramanlarımız, ikinci taşıt vergileri için, kaplama lastikle, ömrünü
tüketiyor, araba taksitini ödeyemiyor, mazot parasına çalışıyor. Taksicilerimiz
de aynı problemi yaşıyor. "Akşam evimize ekmek götüremiyoruz"
diyorlar. "LPG zamları canımıza tak dedirtti" dediği bir ortamda;
gelin, bu vergiden, vazgeçin. Ak sayfa, Ak Parti bu olmamalı.
Çözümü; gelin, kayıtdışı
ekonomide arayalım, kayıtlı hale gelelim. 30-40 ve daha fazla dairesi, işyeri,
dükkânı olup da, bildirimde bulunmayan, rantiye zenginleri üzerine hep beraber
gidelim.
AHMET YENİ (Samsun) -
Gideceğiz... Gideceğiz...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Vergi denetmenlerimize güven verelim, arkasında duralım. Üretim
aşamasında vergilendirmeyi getirelim. Küçük esnafla, taksiciyle, kamyoncuyla
uğraşmayalım. Otuz kırk yıllık birikimiyle, bir arabası veya bir evi olmuş
halkımıza, belediye tahakkuk veznelerinde, maliye veznelerinde kendimize,
gelin, kötü sözler söyletmeyelim.
Bakın, bir cadde
kenarında, bir köşede, beş dakika insanlarımızı incelemeye alın. Halkımızın
yarısı sorunlarını kendi kendine yüksek sesle konuşarak dolaşıyor.
Çözüm: Kayıtdışı
ekonomiyi kayıtlı hale getirmektir. Çözüm: Üretimdir; köylümüz, esnafımız
üretmek istiyor. Çözüm: Bunların elinden tutmaktır. Çözüm: Anason üreticisinin,
pancar üreticisinin, tütün üreticisinin kotalarını kaldırmaktır. Çözüm:
ihracatı geliştirme, eğitim merkezini çalıştırmaktır. Çözüm: ihracat kapılarını
açmaktır.
Çözüm için bizlerden,
tahıl üreticisi, hayvan üreticisi, elma üreticisi, mantar üreticisi, portakal
üreticisi, anason üreticisi, domates üreticisi, süt üreticisi, ellerinden
tutulmasını istiyor. Gelin, hep beraber, zorla değil, üreterek, denetleyerek bu
ülkeyi kalkındıralım; gelin, zalim olmayalım; gelin, zulüm yapmayalım. Bunu bir
veciz sözle sizlere hatırlatmak isterim: "Zalimin zulmünü bir ah keser,
mâni rızk olanın rızkını Allah keser."
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Özkan.
Arkadaşlar, birleşime 5
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.02
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati :18.13
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. - Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı :
105) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
İkinci önergenin
oylamasında kalmıştık.
1 inci maddeyle ilgili,
Hükümetin katılmadığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 1
inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Kabul edilmemiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum
:
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Kabul edilmiştir Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kabul edilmiştir
efendim; doğru...
Buyurun.
Ek emlak vergisi
MADDE 2. - 29.7.1970
tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 1 ve 12 nci maddelerinde yazılı
bina, arsa ve arazilerin 2003 yılı vergi matrahları üzerinden bir defaya mahsus
olmak üzere ek emlak vergisi alınır.
Bina ve arazi vergisi ile
ilgili muaflık ve istisnalar, bu vergi bakımından da geçerlidir. 2003 yılında
bina ve arazi vergisi mükellefi olanlar, bu verginin de mükellefidirler.
Bu vergi, 2003 yılı bina
ve arazi vergisi matrahı üzerinden bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren Emlak
Vergisi Kanununda yer alan nispetlere göre belediyelerce hesaplanır. Hesaplanan
vergi, başka bir işleme gerek olmaksızın tahakkuk etmiş sayılır.
Bu Kanunun yayımı
tarihine kadar emlak vergisi beyannamesi veya bildirimi verilmemiş olması
halinde vergi, Emlak Vergisi Kanununun 32 nci maddesine göre belirlenecek bina
ve arazi vergisi matrahı üzerinden tarh ve tahakkuk ettirilir.
Tahakkuk ettirilen ek emlak vergisi, mükelleflerce 2003 yılı
emlak vergisi taksit süreleri içinde belediyelere iki eşit taksitte ödenir.
Bu maddeye göre tahsil
edilen ek emlak vergisinden, Emlak Vergisi Kanununun mükerrer 38 inci
maddesinde belirtilen oranlarda
büyükşehir belediyesine pay verilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
2 nci madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Hasan Aydın; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HASAN
AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 2 nci madde üzerinde söz
aldım. Şüphesiz, benden önce konuşan arkadaşlarımızın da ifade ettikleri gibi,
buradaki, bu kanun maddesinin çıkarılmasındaki temel amaca yönelik bazı
düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Türkiye'nin içinde
bulunduğu durumun zor olduğu aşikâr. Ülkemizin, henüz aşamadığımız,
geçemediğimiz bu kriz döneminde, kaynaklara ihtiyacı var. Hükümetimizin daha
yeni olduğu, geldiğinde zor bir dönemi devraldığını da kabul etmek durumundayız.
Yeni bir kaynak ihtiyacı var ve bu çıkan yasalar, esas itibariyle, yeni
kaynakların oluşturulmasına yönelik; ancak, bazı gerçekleri irdelememiz
gerekiyor. Bugüne kadar, yıllardır, belki de onyıllardır, 1980 yılından sonra
özellikle, Türkiye, ekonomik olarak zor günler yaşadı. Her zorlandığımızda bazı
tedbirler alındı ve bu tedbirler genellikle de geleneksel...
Zorlukları aşmak için ne
yapıldı? Bugüne kadar, zorlukları aşmak için, esas itibariyle, Adalet ve
Kalkınma Partisinin uygulamakta olduğu yöntemle, uygulamakta olduğu biçimlerle
bir çözüm bulunmaya çalışıldı. Ne yapıldı? Artık, Türkiye'de, hangi insana
sorarsanız sorunuz, bilinen bir gerçek var; ne zaman hükümetler sıkışsa, ne
zaman ülke bir krize girse, en kolay, en rahat yapılabilecek, başvurulabilecek
yöntem zam. Bir türlü, Türkiye'nin kaderindeki bu zam felsefesi ve mantığı
değişmedi; zam, zam zam... Kabul etmemiz gerekiyor ki, zaten, yaşam zorluğu
içerisinde bulunan, almış oldukları ücretlerle geçinemeyen, işsiz olan
kesimler, zamdan ve hükümetin bu uygulamalarından en fazla etkilenen kesimleri
oluşturuyorlar.
Başka ne yapıyoruz;
mülklerimizi satıyoruz; cumhuriyetin
yaratmış olduğu değerleri satarak, cumhuriyetin yaratmış olduğu varlıkları,
yani hazırlarımızı satarak -yaratarak değil, üreterek değil, kazanarak değil,
kazancımızı yatırıma dönüştürerek değil, kazanarak borçlarımızı ödemek değil-
hazıra konarak, hazırı kullanarak, bizim kazanmadıklarımızı, atalarımızın,
babalarımızın kazandıklarının, bize sermaye, bize miras bıraktıklarının üzerine
oturarak bir çözüm bulmaya çalışıyoruz. Benim bildiğim, son yirmi yıldır bu
yöntem denendi ve bu yöntemi deneyenler, yani, baba mirasını hovardaca
harcayanlar, babalarının kendilerine bırakmış olduğu servetleri bedavadan, sağa
sola, har vurup harman savuranlar asla başarılı olamadılar. Ben üzgünüm; Adalet
ve Kalkınma Partisi İktidarı, maalesef, bugün bu yöntemi değiştirmiş değil;
muhalefetteyken bundan farklı şeyler önermekteydi ve halkımızın çok önemli bir
kısmı bu noktadaki iddiaların gerçekçi olabileceği düşüncesiyle Adalet ve
Kalkınma Partisine destek verdi.
Emlak Vergisi alacağız;
yani, klasik biçimiyle, evlerden vergi alacağız.
Değerli arkadaşlarım, ben
İstanbul milletvekiliyim. Dışarıdan baktığınız ya da kitaptan okuduğunuz zaman
İstanbul, Türkiye'nin en büyük şehri ve dünyanın da en büyük kentlerinden bir
tanesi; ama, İstanbul'da yaşayanlar
bilirler ki, İstanbul, aslında, belki de, dünyanın en büyük köylerinden bir
tanesi; yapısıyla, kültürüyle, binasıyla, yoluyla, trafiğiyle, insan
ilişkileriyle İstanbul, belki de, dünyanın en büyük köylerinden bir tanesi.
İstanbul'da bir ev... Bu evden, hükümetimiz, zorluk içine düştüğü için, vergi
alacak. Öyle bir ev tasavvur ediniz ki kafanızda lütfen -yüzlerce var bundan;
binlerce, onbinlerce ev var- evin 4 tane duvarı çatılmış, üzerine zar zor bir
çatı kurulmuş, uyduruk bazı pencereler, kapılar konmuş; belki, içeride 4 tane,
5 tane odası varsa ya da kapı ihtiyacı varsa bir tek kapısı var; kapısı olmayan
bir ev... Nereyi anlatıyorsunuz diyebilir arkadaşlarımız; İstanbul'u
anlatıyorum; dağı taşı altın olan İstanbul'da bir evden bahsediyorum, binlerce
evden bahsediyorum, binlerce konuttan bahsediyorum.
Sevgili arkadaşlarım, ev
bir servet değil ki. Ev, insanların, bir rant mekanizması, pay alınması gereken
bir şey değil ki. Kafalarını soktukları, soğuktan korundukları, çocuklarını bir
yuvaya koymak ihtiyacında oldukları bir makamdan, bir ortamdan vergi alarak,
ondan para isteyerek, onun vermiş olduğu parayla krizden çıkmayı nasıl
düşünebiliyoruz anlamıyorum ya da o parayı alarak, o parayla borçları
ödediğimizde nasıl vicdan rahatlığı içinde olabileceğimizi, doğrusu, ben tahmin
edemiyorum. Yöntem yanlış. Bu yöntemden vazgeçmemiz gerekiyor. Bu yöntem
yanlış, bu yöntem olmadı, bu yöntem olmayacak.
AHMET YENİ (Samsun) -
Nereden para bulacağız?
HASAN AYDIN (Devamla) -
Nereden para bulacağız... Doğrusu, bizim size yardım etmemiz gerekiyor; çünkü,
zaten, nereden para bulacağınızı biliyor olsaydınız, fakirin sırtına bu kadar
yüklenmezdiniz; ama, biz, paranın nereden bulunacağı noktasında da öneri
yapıyoruz size.
Bakınız, bugün,
arkadaşlarımızla Devlet Demiryollarının incelemesini yapıyorduk; değerli
arkadaşlarım, orada bazı bilgiler aldım. (AK Parti sıralarından "kaynak
söyle" sesleri)
Kaynak söyleyeceğim
arkadaşlar.
Bakınız, 3X3 otoban
yaptığınızda kilometre bedeli 12 milyon dolar ve böyle bir yolda saatte 30 000
kişi taşıyabilirsiniz. Demiryolundaki genel müdürümüz, arkadaşlarımız bize der
ki: "Biz, sinyalizasyon temeline dayalı iki demiryolu yaparsak, çift hat
yaparsak, saatte 30 000 yerine 60 000 kişi taşırız ve bunun kilometrekaresinin
maliyeti 4 000 000 dolar." Arkadaşlar, para, para...
Peki, samimiyetle bir şey
söyleyelim. Bir şey söylendi, duble yol denildi, 15 000 kilometre duble yol
yapılacak. Bunu, Sayın Genel Başkanınız seçimden önce söyledi. Ben de burada
bir kaynaktan söz ediyorum. Bu fakirden fukaradan almış olduğunuz vergiler,
memurdan kesmiş olduğunuz para, niye, duble yola gidiyor da, demiryoluna
gitmiyor; neden gitmiyor?
Bakınız, bir şey daha
söyleyeyim ben size: Bir ulusal politika izlediğimiz zaman, bir millî politika
izlediğimiz zaman bu ülkede çıkış var. Üstelik, bu yapmış olduğunuz duble
yollar dışa bağımlılığı artıran, enerji ihtiyacını, petrol ihtiyacını artıran,
otomotiv ihtiyacını artıran, teşvik eden bir özellikteyken, Ankara-İstanbul
arasında 3 saat 10 dakikada ulaşımı sağlamak mümkün; daha ucuz, daha kârlı,
daha millî; motoru kendisi yapıyor, vagonu kendisi yapıyor, demiri kendisi
yapıyor, uzman bizden, yürüten bizden, makinist bizden, Türkiyeli... Böyle bir
tercihi önerdiğimiz zaman, size soyut gibi geliyor; ama, bu, son derece somut
bir kaynaktır.
Bakınız, bir şey daha
söyleyeyim ben size: Yirmi yıl içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demiryolları 11 milyar dolar zarar yapmış arkadaşlar, 11 milyar dolar ve şu
andaki, 2002 yılı sonu itibariyle yapmış olduğu zarar 600 000 000 dolar
civarında. Yani, biz, şimdi, fakirden parayı alacağız, sıkıştık,
kurumlarımızın, dibi delik olan kurumlarımızın, har vurup harman savrulan
kurumlarımızın, yönetilemeyen kurumlarımızın, perişanlık içinde olan
kurumlarımızın iyileştirilmesi için değil, güzelleştirilmesi için değil,
gelecekte kâr eden kurumlara dönüştürülmesi için değil... Ya?.. Kurumların
açıklarını kapatacağız. Böyle bir anlayışla, böyle bir bakışla, böyle bir
aczle, ülkenin bugün içinde bulunmuş olduğu durumu düzeltmemiz, sevgili
arkadaşlarım, hiç mümkün mü?
Şimdi, burada, bir şey
söyleyeyim; bir arkadaşım beni uyardı. Değerli arkadaşlarım, halk, bizim
halkımız, doğrudur, özellikle de zor günlerde, sıkıntılı günlerde, yeri
geldiğinde, elindeki ekmeği, sırtındaki ceketini bile ülkesinin geleceğine feda
edebilecek özellikte, gerçekten, iyi özelliği olan bir halk. Bugün, Sayın
Başbakanın da ifade ettiği, sizlerin de ifade ettiğiniz gibi -halkımızın, yine,
samimi olduğu kanaatindeyim ben- ya, bizi bu zorluklardan çıkaracaksanız, biz,
zaten, olmayanlarımız dahil olmak üzere, size vermeye hazırız, alyanslarımızı
vermeye hazırız, bileziklerimizi vermeye hazırız, maaşlarımızın yarısını
vermeye hazırız diyorlardır.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, ne yapacağız bunları? Bu alyansları alıp ne yapacağız? Bu alyansları...
CAHİT CAN (Sinop) - Size
niye demiyorlar?!
HASAN AYDIN (Devamla) -
Bize niye desinler canım, siz perişan durumdasınız, bizim alyansa ihtiyacımız
yok ki!
AHMET YENİ (Samsun) - Siz
başka ülkede mi yaşıyorsunuz?!
HASAN AYDIN (Devamla) -
Yani, muhtaç olan sizsiniz, alyans toplamak durumunda olan sizsiniz. Lütfen
efendim... (AK Parti sıralarından gürültüler)
Sayın Başkanım...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydın,
sözlerinizi toparlar mısınız.
Sayın milletvekilleri,
lütfen, sayın konuşmacıya müdahale etmeyin.
Buyurun.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Sayın arkadaşım, arkadaşım bana laf atıyor "size niye demiyorlar"
diyor. Ben de, iktidarı yönetenlere söyleyecekler, muhalefete, bize verip de,
al bu altınları götür, iktidara borç ver diyecek halleri yok ya! Yani, doğal
olarak size önerecekler. Bitirmek istiyorum.
Ne yapacağız bu
alyansları? Üstelik, bu alyansları alıp, borç ödeyeceksek, eğer, bu alyansları
alıp iki alyans yapmayacaksak, yatırım yapmayacaksak, üretim yapmayacaksak,
yazıktır, bu alyansları almayalım.
Tabiî, bir durum daha
var. Yani, bu, işin esprisi belki; ama, büyük bir ihtimalle, sizin
toplayacağınız alyansların önemli bir kısmı gümüş olduğu için, ederi de yok.
Yani, gümüş alyanslar toplanacak.
Şimdi, sevgili
arkadaşlarım, bir noktayı bağlayarak, bir noktayı düğümleyerek, Sayın Başkanın
hoşgörüsüne sığınarak zamanı bitirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım...
AHMET YENİ (Samsun) -
Onlar sizi ilgilendirmiyor.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Konsantremi bozma Ahmet Bey.
Değerli arkadaşlarım,
benim bağlamak istediğim nokta şurasıdır: Bu yöntem...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Daha bir şey aldığımız yok Hasan Bey; millet "verelim" diyor.
Normal vergiyi
vermiyorlar ki, ekvergiyi mi versinler.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Resul Bey, biraz dur, biraz konuşma arkadaş.
BAŞKAN - Sayın Tosun...
HASAN AYDIN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, samimiyetle ve içtenlikle, lütfen, bu yöntemin, bu yolun
doğru olmadığı, hatayı bir kere yapmanın yeterli olduğu, bugün önerdiğiniz
yasaların geçmişte bir mantık içerisinde, bir anlayış içerisinde defalarca
denendiği ve Türkiye'yi zor günlerinden kurtarmayıp daha kötü günlere
getirdiği; bu yöntemi, bu bakışı değiştirmek gerektiği konusunda bir ortak
mutabakat kuralım.
Değerli arkadaşlarım,
bizim önergelerimiz, her nedense, ısrarla ve inatla reddediliyor. Bakınız, son
derece insanî önergeler geldi. Sizler, Adalet ve Kalkınma Partisinin
milletvekilleri, gerçekten, sadece ve sadece 120 metrekarelik evi olan bir
vatandaşımızın, Ankara'da taksilere yakıt yetiştiremeyen taksicilerimizin, hiç
olmazsa bu olaydan muaf tutulması konusundaki bir öneriye, nasıl bir anlayışla,
nasıl bir duyguyla ret oyu verebiliyorsunuz -samimiyetle söylüyorum-
algılamıyorum, vallahi kavramıyorum; bu nasıl bir duygudur?! Ayakta duramayan,
belki 120 metrekare evinden başka hiç bir şeyi olmayan -belki, adamın sadece
120 metrekare evi var; Allah'a sığınıyor ve "bir evim var, ne yapalım
yarın Allah kerim" diyor- adamdan, para istiyorsunuz; bunu yapmayın!
Değerli arkadaşlarım, ben
diyorum ki, bizim düşüncelerimizi biraz dikkate alın. Bizim düşüncelerimizi
dikkate almak sizin zararınıza değil; ama, samimiyetle ifade etmek isterim ki,
bu yol, yol değil. Bu yoldan ne kadar erken vazgeçerseniz, ülkeye o kadar büyük
bir hizmette bulunmuş olursunuz diyorum.
Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti
sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aydın.
Şahsı adına, Sayın Selami
Yiğit; buyurun.
SELAMİ YİĞİT (Kars) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek
Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının "Ek emlak vergisi"
başlıklı olan 2 nci maddesi hakkında görüşlerimi sunmak üzere söz almış
bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
son yıllarda, Türkiye'de, gayri safî millî hâsılanın yüzde 6,5'i oranında faiz
dışı fazla hedefinin tutturulması için gelir artırıcı önlemler olarak vergi
oranlarının yükseltilmesi bir alışkanlık haline gelmiştir. Bu uygulamalar, Türkiye'de
vergi yükünü artırmıştır. Vergi yükü ağır olan bir ülkede ek vergilendirme
yapmak insafsızlıktır. Oysa, gelişmiş ülkelerde, dolaylı ve dolaysız vergilerde
bir orantısızlık söz konusu değildir. Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere,
dolaylı vergilerin vergi gelirleri üzerindeki payı yaklaşık yüzde 70'tir. Bu
çarpıklığı, ek Emlak Vergisi gibi duble vergilerle düzeltmeye çalışmak doğru
değildir. Bu kanun tasarısında, alt ve orta gelir grubu gözetilmemiştir. Orta
gelir grubunda olan insanların maliki oldukları evi ve araçları için ikinci bir
vergilendirme haksızlıktır. Bu tasarıyla, fakirin 1 lirasıyla zenginin 1
lirasını aynı tutuyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Ek Emlak Vergisi
tahsilatının belediyelere bırakılması, buna karşılık, 2003 yılında tasarıyla,
belediyeler ve büyükşehir belediyeleri payından 1 puan kesinti yapılmasının
öngörülmesi, belediyeleri gelir kaybına uğratacaktır. Değerli milletvekilleri,
bilindiği üzere, belediyelerin, son birkaç yıldır, tahakkuk/tahsilat oranları
yüzde 100'lerden yüzde 40'lara düşmüştür. Şimdi, vatandaş, hem ek Emlak Vergisi
ödeyecek hem de bu tasarıyla gelirleri azalacak olan belediyelerin
hizmetlerinden eksik yararlanacaktır. Mevcut belediyelerin malî durumlarını
zayıflatmaya dönük bu tasarının yaklaşan yerel seçimler arifesinde gündeme
gelmesi, gerçekten düşündürücüdür.
Şimdi, bu tasarıyla elde
edeceğimiz 650 trilyonun, 147 katrilyonluk 2003 yılı bütçesinde ne kadar az bir
miktar olduğunu hatırlatmama gerek var mı?.. Bu miktar için, vatandaşın
tedirgin edilmesini doğru bulmuyorum. Değerli milletvekilleri, 3 Kasım tarihli
ve 15,7 katrilyonluk tasarruf ve gelir artırmaya dönük tedbirler paketinin
açıklanmasından sonra, dönemin Başbakanı şöyle dedi: "Sermaye kesimine
ekvergi koymayı düşündük; ancak, gelecek tepkilerden çekinerek,
vazgeçtik." Evet, Abdullah Gül böyle bir ifade kullandı. Bu yaklaşım, oy
aldığınız kesimlere karşı umursamaz tavrınızın bir dışavurumudur değerli
arkadaşlarım. Bu tip vergi uygulamaları, vergi toplamanın meşruiyetini
zedeleyen uygulamalardır.
Değerli milletvekilleri,
bu tasarının Meclis gündeminde yer almasını, hükümet için bir talihsizlik
olarak değerlendiriyorum. Tasarının başlığı "ekonomik istikrarı sağlamak
için" diye başlıyor. Sizlere soruyorum: Gelir dağılımını bozan ve
adaletsiz vergilendirmeyi getiren bu tasarı, nasıl, ekonomik istikrarı
sağlayacak?
Değerli milletvekilleri,
bu vesileyle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum; sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yiğit.
Şahısları adına ikinci
söz, Sayın Yüksel Çorbacıoğlu'nun.
Buyurun Sayın
Çorbacıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
tasarısının 2 nci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bir
arkadaşımızı daha hasta ettik, gönderdik.
AHMET YENİ (Samsun) -
Aman! Dikkat edin.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Dikkat ediyoruz.
Bundan önce, hükümet
tezkereleri konusunda da birkaç arkadaşımız yine bu rahatsızlığı çekti.
Nedense, vatandaşın aleyhine yasalar geldiğinde, tezkereler geldiğinde,
Cumhuriyet Halk Partililerin vücut kimyası bozuluyor ve bu rahatsızlıklarını
hep beraber görüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından
gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Olmaz böyle bir şey.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) -Değerli milletvekilleri...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Yani, arkadaş rahatsızlandı; siz istismar etmeyin. Ayıp yahu!
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)
- Ben görüşümü beyan ediyorum, görüşüme saygı duymanızı da bekliyorum.
Değerli arkadaşlar, ben,
bu konuya farklı bir açıdan yanaşmak istiyorum. Şimdi, ekonomik istikrarı
sağlamak düşüncesiyle vergi gelirini artırmayı düşünüyorsunuz. Acaba, bu yolla,
bu yöntemle, vergi gelirini, daha doğrusu devletin zararını veya zararına neden
olduğunuzu düşünebiliyor musunuz? Şöyle ki, devletin yönetiminde temel bir
kural vardır: Devlet yönetiminde temel ilke, devamlılık ve güvenilirlik
esasıdır. Eğer siz, yasa ve mevzuatlarınızla ve uygulamalarınızla bu
devamlılığı ve güvenilirliği sağlayamazsanız, bir kere, işin başında, ekonomik
istikrarsızlığa neden olursunuz.
Yaklaşık 2,5 katrilyonluk
bir gelir bekliyorsunuz, bir ekvergi getiriyorsunuz. Bunun hesabını yapmayan
vatandaşlar, bunun rahatsızlığını çekecek, bunu nasıl ödeyeceğini düşünecek.
Ben, bunu bir tarafa bırakıyorum; ama, daha büyük düşünerek, içeride veya
dışarıda, Türkiye Cumhuriyetinde yatırım yapmak isteyen yatırımcılar, Türkiye
Cumhuriyetinde, ne zaman, hangi yasa gelecek, hangi vergi salınacak, hangi
yükümlülük gelecek korkusunu yaşarsa, siz, böyle bir ortamın, yatırım için,
ülke ekonomisi için faydalı olabileceğini iddia edebilir misiniz?!
Bakın, bu istikrarsızlık
ve bu tedirginlik, belki, getirmek istediğiniz vergiden daha fazlasını zarar
olarak bizim hanemize yazmaktadır. Bunu, sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Anayasanın 73 üncü maddesinde "Herkes, malî gücüne göre vergi ödemekle
yükümlüdür" ve "Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı maliye
politikasının sosyal amacıdır" ifadeleri vardır.
Düzenlemeye göre,
biliyorsunuz, bu tür mevcut vergilerde, meskenlerde binde 1, mesken dışı
binalarda binde 2, arsalarda binde 3, arazilerde ise binde 1 vergi
uygulanmaktadır ve bu vergiyi, büyükşehir belediyeleri sınırları içerisinde
uygulamıyorsunuz. Bu, adaletsizlik değil midir?!
Diğer taraftan, örnek
vermek gerekirse, iki odalı bir evde oturan bir memur -muafiyet konusunu
söylüyorum; çünkü, mevcut verginin muafiyeti bu ekvergide de uygulanacak- ek
Emlak Vergisi ödemek zorundayken, kuruluşu beş yıldan eski olmayan beş yıldızlı
otellerin gayrimenkulleri (taşınmazları) vergi dışı kalacak. Bu, adaletsizlik
değil midir?! Veya biliyorsunuz, organize sanayi bölgelerinde, özellikle de
gelişen sanayi bölgelerinde bu vergiyi almayacaksınız, taşrada, az gelişmiş
bölgelerdeki küçük veya orta boy işletmelerden bu vergiyi alacaksınız. Bu,
adaletsizlik değil midir?! Bu örnekleri çoğaltabiliriz arkadaşlar.
Sonuç olarak, bu verginin
adaletsiz olduğunu söylüyoruz. Bu adaletsizliği ikinci kez uyguluyoruz; duble
yol yapalım derken duble adaletsizlik sağlıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir
de, sizin siyaset yönteminiz konusunda bir endişemi dile getirmek istiyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Çorbacıoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Tamamlıyorum.
Bu vergiyi, Maliye
Bakanının daha önce açıkladığı gibi, barışın faturası olarak mı getiriyoruz,
yoksa gayri safî millî hâsılanın yüzde 6,5 faiz fazlasını sağlamak ve bu
şekilde ekonomik istikrarı sağlamak için mi getiriyoruz; buna bir karar verelim.
Ancak, bu kararsızlığınızı daha önceden de gördük. Dün anayasa değişikliğini
görüştük; anayasa değişikliğinde, birbiriyle ilgisi olmayan iki konuyu tek
pakette getirdiniz; hem gençlerin seçilme hakkını hem de orman arazileriyle
ilgili düzenlemeyi getirdiniz. Fakat, size gelir getirecek olan orman arazileri
ve orman köylüleri hakkındaki tasarruflarda geçer oyu verdiniz; ancak, gençlere
geçer oy vermediniz. Bence, burada gençleri kullanmış olmuyor musunuz?!
AHMET YENİ (Samsun) - Siz
oy vermediniz, siz.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Verilen ret oylarına bakarsanız, sonuçlarını görürsünüz.
Değerli arkadaşlar, daha
önce bu Meclis çalıştı, İş Güvenliği Yasasını çıkardı. Tuttunuz, İş Yasasını
muhatap alarak "İş Yasası çıkmazsa İş Güvenliği Yasasını da
çıkarmayız" dediniz. Bu örnekleri çoğaltmamız çok mümkün.
Ben, sözlerimi fazla
uzatıp sizin vakitlerinizi almak istemiyorum ; ama, Türkiye'de delikanlı
siyaset yapıyoruz deyip de, yapılan siyaset, bu yapılan çelişki, bu farklı
görüşlerin, bu art niyetlerin Genel Kurula getirilerek, farklı amaçların
gerçekleşmesi, delikanlı siyasetle bağdaşır mı arkadaşlar?! Son zamanlarda,
başka bir siyaset biçimi geldi; o da "tüccar siyaset."
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Saat 19.00'a geliyor, çalışma süremiz bitecek. Şu işi bitirelim.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Başkan saate bakıyor, görüyor.
"Tüccar
siyaset" kavramını getirdiniz. Birileri de "tüccar siyaset"
kavramını duyduğu anda, Amerika'dan kalktı buraya geldi, Dışişleri Bakanı
geldi; niye geldi bilmiyorum -tüccar siyaset deyince- hangi amaçla geldiğini
bilmiyorum.
Değerli arkadaşlar,
sizden bir şeyi rica ediyorum. Yapacağınız yasa tasarılarını, buraya
getireceğiniz taleplerinizi, biz, engellemeye çalışmıyoruz; ülke için faydalı
olan neyse getirin, destek verelim; ama, ne olur, bunu açık olarak getirin -insanları
kandırmadan demeyeyim; ağır kaçar- insanlara doğruyu açık olarak ifade ederek
getirin. Bu konuda, vereceğiniz yasa tasarılarına, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, ben de şahsım olarak doğru yönde destek vereceğimizi açıklıyor, hepinize
saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çorbacıoğlu.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Kerim Özkan da aramıza döndü; kendisine geçmiş olsun diyorum.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 3 adet önerge vardır. Önergeleri, önce, geliş sırasına göre
okutacağım; sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105
sıra sayılı Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında
Kanun Tasarısının 2 nci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sefa Sirmen |
Orhan Sür |
Ali Topuz |
|
Kocaeli |
Balıkesir |
İstanbul |
|
Muharrem İnce |
Ali Kemal Deveciler |
Salih Gün |
|
Yalova |
Balıkesir |
Kocaeli |
Madde 2- Son fıkra :
"Bu madde hükümleri,
deprem bölgesi içindeki; Kocaeli, Yalova, Sakarya, Bolu ve Düzce İllerinde
uygulanmaz."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
İkinci önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105
sıra sayılı tasarının 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ederiz.
"120 m2 yi geçmeyen konutlardan
bir adedi ek emlak vergisinden müstesnadır."
|
Mustafa Özyürek |
Oğuz Oyan |
Ali Topuz |
|
Mersin |
İzmir |
İstanbul |
|
Hüseyin Ekmekçioğlu |
Salih Gün |
Muharrem İnce |
|
Antalya |
Kocaeli |
Yalova |
|
|
Ramazan Kerim Özkan |
|
|
|
Burdur |
|
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bu son önerge en aykırı önerge olduğu için okutup, işleme
alacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105
sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Yüksel Çorbacıoğlu |
Hüseyin Bayındır |
V. Haşim Oral |
|
Artvin |
Kırşehir |
Denizli |
|
Şefik Zengin |
|
Ufuk Özkan |
|
Mersin |
|
Manisa |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz;
takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
önergeye Hükümet katılmadı, Komisyon takdire bıraktı.
Önergenizin gerekçesini
mi okutalım, söz mü istiyorsunuz?
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Ben
konuşacağım efendim.
BAŞKAN - Önerge sahibi
olarak, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan; buyurun efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Konuşunca heyecanlanıyorsunuz, dikkat et.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Merak etmeyin.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 105 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci
maddesi üzerine vermiş olduğumuz soru önergesi doğrultusunda söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Soru önergesi değil, önerge.
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Evet, önerge üzerine.
Değerli arkadaşlarım,
müsaade ederseniz, size bazı şeyleri hatırlatmak istiyorum, biraz hafızamızı
tazeleyelim ve sonra, bu önergemizin üzerinde biraz görüşelim.
Değerli arkadaşlarım,
sizlerin telaffuz ettiği gibi telaffuz edeyim; AK Partinin seçim
beyannamesinde... (AK Parti sıralarından alkışlar) ...sayfa 20'de, sizlerin de altına imza koyduğu, sizlerin de
seçim meydanlarında söylediği bir iki konuyu hatırlatmak istiyorum:
"Partimiz, ilke olarak, vergi oranlarını düşürecek ve vergi sayısını
azaltacaktır." 20 nci sayfaya bunu yazmışsınız.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Orta vadede...
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
"Orta vadede toplam vergi gelirini azaltmadan verginin tabana yayılması,
kişi ve kurumları kayıtdışına iten nedenlerin kaldırılması ve vergi idaresinde
etkinliğin sağlanması..." diye devam etmişsiniz. "Geçmişe yürüyen ya
da geçmişi esas alan vergi kanunları çıkarılmayacaktır" diyorsunuz.
Yine, 58 inci hükümetin
acil eylem planından bir hatırlatma yapmak istiyorum size. Orta vadeli veya
yakın vadeli; ama, bunları hatırlatmak istiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Orta başka, yakın başka...
UFUK ÖZKAN (Devamla) - 41
inci ve 43 üncü sayfalar -yani, 41, 42, 43 üncü sayfalar- vergi konusuna
ayrılmış olan sayfalarınız. Burada şunu söylüyorsunuz yine, devamla, sözünüzde
durarak devam ediyorsunuz: "Vergi tabanının genişletilmesi için gerekli
çalışmalar ve mevzuat değişiklikleri yapılacaktır." Bunun ilaveleri var.
"Vergi Barışı Projesinin hayata geçirilmesi için gerekli düzenlemeler
yapılacaktır" diyorsunuz. Bu düzenlemeyi yaptınız; ama, bu düzenlemeyi
yaparak -yine birileri kızacak ama- naylon faturacıları maalesef affettiniz.
Vergi mevzuatının
basitleştirileceğinden bahsediyorsunuz, vergi oranlarının düşürüleceğinden
bahsediyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Uzun vadede...
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Başka bir şey daha söyleyeceğim size. 58 inci hükümetin hükümet programından,
zamanın Başbakanı Sayın Abdullah Gül'ün ifadelerini söylüyorum:
"Hükümetimizin vergi politikaları, ekonomik programı ve kamu kesimi
dengelerini gözönünde bulunduran, reel sektörü ve sosyal politikaları dikkate
alan bir anlayış içerisinde uygulanacaktır." Bunlar, bu şekilde devam
ediyor.
Dördüncü bir konudan
bahsetmek istiyorum -çok kısa zamanda iki hükümet yaşadığımız için- son
hükümetimizin, güvenoyu vermiş olduğumuz hükümetimizin konuşmalarından, hükümet
programından size aktarıyorum. Değerli arkadaşlarım, ekonomik istikrarın
sağlanmış olduğundan bahsediliyor, rekabetçi bir piyasa yapısının
oluşturulmasından bahsediliyor "sürdürülebilir kalkınma ortamını yakalamış
ekonomik refahın" diye devam ediyor. Bunları okuyunca, bu ekverginin
konulmasına pek aklım ermiyor; sizlerin de buna katılacağına inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
para, ahlı paradır; bu para, ikinci defa istenmekle, insanların tepkisini alan,
insanların birincisini ödemekte çekmiş olduğu güçlüğü, ikincisiyle ahlı para
durumuna düşüren bir paradır. Bu verginin konulması, bu verginin alınması doğru
değildir. Bu ahlı para bu bütçe içine girerse, bu devletin iki yakası bir araya
gelmiyor, iki yakası da bir araya gelmez. Gelin, topladığımız paraları,
alınterinin karşılığını veren ve gönül rızasıyla bu ülkeye, bu devlete veren
insanların verdiği para durumuna getirelim; ahlı parayı almayalım.
Değerli arkadaşlarım,
vergi oranlarımızın son derece yüksek olduğu, sizler ve bizler tarafından
telaffuz ediliyor. Bu vergi oranının yüksek olmasından dolayı, zaman zaman
-alışveriş esnasında karşılaşacaksınız- perakende alışveriş fişlerinin
kesilmediğini ve bundan dolayı pazarlık yapıldığını ve bu pazarlıktan dolayı
da, devletimizin vergi kaybına uğradığını ve verginin, kazancın kayıtdışına
itildiğini hep birlikte görüyoruz. Bunu düzeltmenin yolu var; bunu düzeltmek
için, vergi oranlarımızı düşürelim; söylediğinizi yapalım, vergiyi tabana
yayalım.
Değerli arkadaşlarım,
inanıyorum ki, sizlerin düşündüklerinizi söylüyoruz, sizlerin anlatamadıklarını
ifade ediyoruz; inanıyorum ki, sizin vicdanınızın sesini burada dile
getiriyoruz; ama, değerli arkadaşlarım, ne olur, bu konularda bizlere katkı
verin. Bu vereceğiniz katkı, bu ülkede yaşayan insanlara vereceğiniz katkıdır.
İşte, o görmeyen, duymayan, konuşmayan yapınızı birazcık değiştirelim, bu
ülkede yaşayan insanlarımızın geleceğini düşünerek hareket edelim.
Değerli arkadaşlarım,
şayet bunu kabul ederseniz, bu kanun tasarısı geçerse, seçmenlerinize de,
geleceğinize de zarar vereceksiniz. Biz, sizin zarar görmenizi istemiyoruz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Tamamlıyorum efendim.
Bu büyük millet sizi
iktidara getirdi; iktidara getirirken vermiş olduğunuz vaatlerin ve sözlerin
arkasında durun.
Değerli arkadaşlarım,
yine, bu yüce millet, bize, muhalefet görevi verdi; sizleri takip etme,
sizlerin yanlışlarını doğrultma görevini bize verdi. Gelin, sizler için
yaptığımız olumlu katkılara destek verin; çünkü, bizim sizin için yapmış
olduğumuz katkının vatandaşımızın geleceğine olumlu yansıdığını bizler
görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bütçede toplanan toplam verginin yüzde 67'si tüketim vergisidir. Yüzde 67'si
tüketim vergisi olan bir ülkede vergi adaletinden bahsetmek söz konusu
değildir; çünkü, bu vergi, İstanbul'da boğazda oturandan da alınır; Akhisar'ın,
Manisa'nın, Hakkâri'nin köyünde oturandan da alınır. Sudan da vergi alınıyor;
ilaçtan da, ekmekten de vergi alınıyor. Gelin, bunları düzeltelim.
Değerli arkadaşlarım,
şayet, vermiş olduğumuz bu önergeye destek verir, bu maddeyi kanun tasarısından
çıkarırsanız, bakın, neler kazanacağız; Emlak Vergisinin matrahı yeni
belirlenmiş olup, bunun üzerinden alınacak olan Emlak Vergisi dahi, yoksul ve
düşük gelirli kesimleri önemli ölçüde sıkıntıya sokacak niteliktedir.
Yine, değerli
arkadaşlarım, devlet iç borçlanma senetleri üzerinden elde edilen 100
milyarlarca düzeyindeki yıllık faiz gelirleri, ne Gelir Vergisi stopajına ne de
beyana tabi tutulmaktadır. Vergide adalet ve eşitlik ilkeleri uyarınca, bu tür
faiz gelirlerinin, mevduat faiz gelirleri için uygulanan Gelir Vergisi stopajı
kadar stopaja tabi tutulması sağlanırsa daha adil bir vergi politikası
uygulanmış olacaktır. Hükümet böyle bir seçeneği uygun görürse, ek emlak vergisinin
getirisinden daha fazla bir geliri elde edebilecek ve temel mal ve hizmetlerin
KDV oranlarında dahi indirime gidebilecektir. Yine, bu suretle elde
edilebilecek bir diğer kazanım da, belediyelerin genel bütçe vergi
gelirlerinden aldıkları payın tekrar yüzde 6 düzeyine çıkarılmasına sebep
olacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
gelin, vermiş olduğumuz bu önergeye AK Partili milletvekillerimiz olarak destek
verin. Gelin, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın destek vereceği önergeye
destek verin ki, insanlarımızın geleceğe biraz umutla bakmasına sebep olun.
İnsanlarımızın yüreğine biraz su serpin. Maliye Bakanımız "bütün bütçe
gelirlerini elime aldım, bundan sonra ben ne dersem onu yapacaksınız"
dedi. Gelin, bu bütçenin içindeki o temiz paraya, ak paraya ahlı parayı koymayın.
Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özkan.
Sayın milletvekilleri,
komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105
sıra sayılı tasarının 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ederiz.
"120 m2 yi geçmeyen konutlardan
bir adedi ek emlak vergisinden müstesnadır."
Mustafa Özyürek
(Mersin)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Sayın Topuz,
gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe :
Tek konutu olandan ek
emlak vergisi alınması vatandaşların mağduriyetine neden olacaktır. Bu nedenle
tek konut için istisna getirilmektedir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 105
sıra sayılı Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında
Kanun Tasarısının 2 nci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sefa Sirmen
(Kocaeli)
ve arkadaşları
Madde 2. - Son fıkra:
"Bu madde hükümleri,
deprem bölgesi içindeki; Kocaeli, Yalova, Sakarya, Bolu ve Düzce İllerinde
uygulanmaz."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılmıyor.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, Sayın Muharrem İnce konuşacaklar.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Genel Kurul çalışmalarımızın bu maddenin bitimine kadar
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın İnce. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, bu önergemizin kabul
edileceği inancındayım. İktidar partisinin deprem bölgesindeki milletvekili
olan arkadaşlarımızın, bu önergeye "hayır" diyeceklerini sanmıyorum;
bu önergeye parmak kaldıracaklarına inanıyorum. İktidar partisinin deprem
bölgesindeki milletvekili arkadaşlarım "evet" derse, zaten bu önerge
geçer. Karar onlarda, yetki onlarda diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ortada bir çelişki var. Deprem bölgesinin insanlarına katkı
sağlamak için 1999 yılında çıkarılan Özel İletişim ve Özel İşlem Vergisini
uzattınız; tekrar alıyorsunuz bunu. Hangi gerekçeyle alıyorsunuz 70 milyondan;
diyorsunuz ki, ey halkım, Özel İşlem Vergisi öde, Özel İletişim Vergisi öde ki,
deprem bölgesindeki insanlara yardım edelim, katkı sağlayalım, onların
sorunlarını çözelim, problemlerini aşalım. Bu gerçeklerle konuldu bu vergi ve
31.12.2002'de de, bir yıl süreyle, tekrar uzatıldı. Çelişki burada işte. Bir
taraftan hem bunu uzatıyorsunuz hem de deprem bölgesindeki insanlardan ek Emlak
Vergisi, ek Motorlu Taşıtlar Vergisi istiyorsunuz!.. Buradaki çelişkinin
giderilmesi gerektiğine inanıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu insanların ödeyecek gücü yok. Üç yıldır 20 metrekarelik
konutlarda yaşıyorlar. Size soruyorum: Hanginiz, üç yıl boyunca 20 metrekarelik
bir konutta yaşabilirsiniz? Şimdi, kalıcı konutlarda yaşıyorlar; sıvaları
dökülmüş, yolları çamur. Siz görmediniz herhalde?!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Ben orada vali yardımcılığı yaptım.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Ben de orada yaşadım.
Vali yardımcısı, tabiî ki
prefabrikede kalmaz; doğru söylüyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- 15 000 konut yaptım.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Vali yardımcıları, o lüks prefabrikelerde kalır. (CHP sıralarından alkışlar)
Doğru söylüyor sayın vali yardımcısı, çok doğru söylüyor.
Bu insanların
kaloriferleri bu kış yanmadı, yolları hâlâ çamur. Bu insanların, ödeyecek
paraları yok. Ben, onların sözcüsü olarak konuşuyorum sayın milletvekilim. Siz,
şu anda vali yardımcısı olarak bulunmuyorsunuz burada, milletvekili olarak
bulunuyorsunuz, o yaralı, o acılı insanların sözcüsü olarak bulunuyorsunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Doğruyu söyle!..
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Ben, doğrusunu söylüyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- İstismar etmeyin...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Hayır, istismar etmiyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Doğruyu söyleyin; 20 metrekare değil o konutlar.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Kaç metrekare?..
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Gidin bakın kaç metrekare olduğuna...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Kaç metrekare?..
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Burada bir başka yanlışlık daha var; Emlak Vergisi, sadece konutları
kapsamıyor, arazileri de kapsıyor. İşte, sanırım, çiftçiye yapılan bir başka
yardım da bu olsa gerek!..
Burada, Adalet ve
Kalkınma Partisinin sayın sözcüsü "emeklilerden ve bir evi olanlardan bunu
almayacağız" dedi. Bu, sizin elinizde mi?! Zaten böyleydi. Bunu ekstra bir
kıyak yapmış gibi sunmanızı, hiç yakıştıramadım doğrusu. Zaten yasada böyleydi.
(CHP sıralarından alkışlar) Emeklilere şirin görünmek için komiklik yapmanıza
gerek yok.
AHMET YENİ (Samsun) -
Ayıp oldu şimdi...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Hayır, var olan bir şeyi, nasıl, siz, kendiniz yapıyormuş, onlara lütufta
bulunuyormuş gibi konuşuyorsunuz?!
AHMET YENİ (Samsun) - O
ifadeyi düzeltin...
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Biz, size böyle mi hitap ediyoruz?!. Seviyeli olalım... Hiç
yakışmıyor!..
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Ben, Allah sonumuzu hayır etsin diyorum.
Bu kadar vergi toplamak
yetmedi; işçinin bir ikramiyesini kestiniz, memura zam yok, emekli keseneğini
yüzde 1 artırdınız, ilaç keseneklerini yüzde 1 artırıyorsunuz ve şimdi de,
gazetelerde "vatandaştan yardım toplama" adı altında, bazen
servetinin yüzde 20'sini istemek gibi, ben, korkarım ki, bu 22 nci Dönemin
sonunda, cuma günleri camilerin önünde mendil açarız.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) -
Vatandaş kendisi veriyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Sizin deyiminizle, inşallah, hayırlı yerlere gider..
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) -
Merak etmeyin...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Burada, ben, deprem bölgesindeki insanların acılı olduklarını, ekonomik güçleri
olmadığından o insanlara ayrıcalık tanınmasını, tıpkı 1992'deki Erzincan
depreminde, 1991 ve 1992 yılları vergilerinin terkin edilmesi gibi, bir
ayrıcalık yapılmasını sizlerden talep ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnce,
sözlerinizi toparlar mısınız...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
İktidar partisine mensup o bölge milletvekillerinin desteğine de, şimdiden,
teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim
Sayın İnce.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... (CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 2
nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 3 Nisan 2003 Perşembe
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati : 19.01