DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 11
59 uncu Birleşim
1 . 4 . 2003 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek’in,
hükümetin, yazılı ve sözlü soru önergelerini yeterince yanıtlamadığına ilişkin
gündemdışı konuşması
2. - Karabük Milletvekili Mehmet
Ceylan'ın, Türk demir çelik sanayiinin yapısal sorunları ve KARDEMİR A.Ş.'ye
ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı
3. - Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün,
İnönü Zaferlerinin 82 nci yıldönümü nedeniyle, Ulusal Kurtuluş Savaşında
verilen mücadeleye ve Anadolu topraklarında yüzyıllardır varlığını sürdüren
Türk Ulusunun bağımsızlık tutkusunun bundan böyle de onurla sürdürüleceğine
ilişkin gündemdışı konuşması
B) Tezkereler ve Önergeler
1. - 4827 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun bir daha
görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/232)
2. - 4828 sayılı İş
Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar
Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/233)
3. - Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın
(6/181) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/33)
4. - Kırıkkale Milletvekili Halil
Tiryaki'nin (6/280) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/34)
5. - TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanının,
Yunan Parlamentosu Dışilişkiler ve Millî Savunma Daimî Komitesi Başkanının
davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/234)
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1. - Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay
ve 34 milletvekilinin, son ekonomik krizlerin nedenlerinin ve sonuçlarının
araştırılarak istikrarlı ve sürdürülebilir ekonomi politikalarının belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/54)
V. -
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti
Grubunun önerisi
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)
2. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/101) (S. Sayısı : 106)
VII. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Mersin Milletvekili Ali Er'in,
Antalya Milletvekili Atila Emek'in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VIII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un,
Anamur-Sarıdana Sağlık Ocağının sağlık elemanı ihtiyacına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/246)
2. - Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, yeni
atanan THY Genel Müdürü hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/253)
3. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in,
geçici işçilerin bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın cevabı (7/281)
4. - Hatay Milletvekili İnal Batu'nun,
Hatay-Dörtyol'daki Ziraat Bankasına borçlu bir fabrikanın satışına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
(7/290)
5. - Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın,
Edirne İlinin geri kalmış ilçelerinin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına
alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener'in cevabı (7/300)
6. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, 58
inci Hükümetin atama kararnamelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/310)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 13.30'da açılarak
iki oturum yaptı.
TBMM Başkanı ve Oturum Başkanı Bülent
Arınç, İstanbul-Ankara seferini yapmakta iken bir hava korsanı tarafından
kaçırılarak Atina Havaalanına indirilen THY uçağında bulunan ve bugünkü
çalışmalara katılan milletvekilleri ile uçağın bütün yolcu ve mürettebatına
Genel Kurul adına geçmiş olsun dileklerini sundu.
76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde görüşülen 28
ve 51 inci maddelerinin, talepte belirtilen gerekçeyle yeniden görüşülmesine
dair Plan ve Bütçe Komisyonu isteminin Genel Kurulun onayına sunulmasına
ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.
2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/530; 1/531; 1/280, 3/87,
3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79) üzerindeki görüşmeler
tamamlandı;
İstanbul Milletvekili Kemal Derviş,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma
yaptı.
Daha önce kabul edilmiş bulunan AK Parti
Grubu önerisi doğrultusunda, 76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde görüşülen 28
ve 51 inci maddelerinin, Genel Kurulda kabul edilen önergelerle tasarıda
yapılan değişiklikler nedeniyle ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesi
amacıyla, İçtüzüğün 89 uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesine ilişkin
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı tezkeresinin, yapılan oylamadan sonra,
76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının 28 ve 51 inci maddelerinin, yeniden yapılan görüşmelerden sonra,
Kabul edildikleri;
2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/530; 1/531; 1/280,
3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79) elektronik
cihazla yapılan açık oylamalar sonucunda, kabul edilip kanunlaştıkları;
Açıklandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bütçenin
kabulü nedeniyle Genel Kurula bir teşekkür konuşması yaptı.
1 Nisan 2003 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.04'te son verildi.
Bülent
Arınç |
|
|
Başkan |
|
|
|
Mevlüt Akgün |
Ahmet Küçük |
|
Karaman |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
II. - GELEN
KÂĞITLAR No. : 80
31 . 3 . 2003 PAZARTESİ
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Yozgat Milletvekili
Emin Koç'un, pancarda kota uygulamasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
sözlü soru önergesi (6/336) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)
2. - Afyon Milletvekili Halil
Ünlütepe'nin, Afyon İlinin sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/337) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)
3. - Afyon Milletvekili
Halil Ünlütepe'nin, sağlık meslek yüksekokulu mezunlarına sınavlara başvuru
hakkı tanınmadığı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/338) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)
4. - Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Irak'taki savaşın durdurulması için girişimlerde bulunulup
bulunulmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/339) (Başkanlığa
geliş tarihi : 28.3.2003)
5. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, 1967'de Sovyetler Birliği'nden alınan petrol sondaj
makinesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/340) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)
6. - Denizli Milletvekili
Mehmet Uğur Neşşar'ın, Ankara'daki bir ilköğretim okulunda meydana gelen olay
hakkında teftiş yapılıp yapılmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/341) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)
7. - Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Ardahan İli Göle İlçesi Halk Bankası şubesinin kapatılmasına
ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/342) (Başkanlığa
geliş tarihi : 29.3.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Mersin Milletvekili
Ali Oksal'ın, vergi dairelerinin tedbiren gelirde uyguladıkları kesintiye
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/346) (Başkanlığa geliş tarihi
: 28.3.2003)
2. - Mersin Milletvekili
Ali Oksal'ın, mükelleflerin KDV iadelerine ve stopaj uygulamasına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/347) (Başkanlığa geliş tarihi :
28.3.2003)
3. - Mersin Milletvekili
Ali Oksal'ın, yaş sebze ve meyve ticaretindeki KDV uygulamasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/348) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)
4. - Yozgat Milletvekili
Emin Koç'un, çiftçi borçlarına ve doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin
Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/349) (Başkanlığa geliş
tarihi : 28.3.2003)
5. - İzmir Milletvekili
Yılmaz Kaya'nın, kredi kartı borçlarıyla ilgili kanuni düzenlemeyi bankaların
uygulamadığı iddiasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/350) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)
6. - Tokat Milletvekili
Orhan Ziya Diren'in, Tokat İlinde doğalgaz kurulum çalışmalarına ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/351) (Başkanlığa geliş
tarihi : 29.3.2003)
7. - İzmir Milletvekili
Yılmaz Kaya'nın, AK Parti Seferihisar İlçe Başkanı hakkındaki iddialara ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/352) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.3.2003)
1. 4.
2003 SALI No. : 81
Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun
1. - İş Kanunu,
Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında 16.3.2003 Tarihli ve 4828 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
(1/547) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 31.3.2003)
Tasarılar
1.- 190 Sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Adalet
Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/548)
(Adalet ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
25.3.2003)
2. - Gümrük Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı (1/549) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2003)
Teklifler
1. - Kocaeli Milletvekili
İzzet Çetin ve 5 Milletvekilinin; Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/103) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2003)
2. - Niğde Milletvekili
Orhan Erarslan'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi Milletvekili Lojmanlarının
Güçsüzler Evi, Korunmaya Muhtaç Çocuklar Yurdu ve Kadın Sığınma Evi Olarak
Kullanılmak Üzere Tahsisine İlişkin Kanun Teklifi (2/104) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2003)
3. - İstanbul
Milletvekili Birgen Keleş'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi (2/105) (Anayasa Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)
Tezkereler
1. - Tunceli Milletvekili
Hasan Güyüldar'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/230) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2003)
2. .- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/231) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.3.2003)
Raporlar
1. - Akdeniz'de Tehlikeli
Atıkların Sınırötesi Hareketleri ve Bertarafından Kaynaklanan Kirliliğin
Önlenmesi Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/406) (S. Sayısı : 94) (Dağıtma
tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)
2. - Tehlikeli Atıkların
Sınırötesi Taşınımının ve Bertaraf Edilmesinin Kontrolüne İlişkin Basel
Sözleşmesine Getirilen Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/464) (S. Sayısı : 95)
(Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)
3. - Türkiye Cumhuriyeti
Sağlık Bakanlığı ile Birleşik Meksika Devletleri Sağlık Bakanlığı Arasında
Sağlık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/431) (S. Sayısı : 96) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003)
(GÜNDEME)
4. - Vatandaşlık Belgesi
Verilmesine İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/438) (S. Sayısı :
97) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)
5. - Kişi Halleri
Konusunda Milletlerarası Karşılıklı Bilgi Verilmesine İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/439) (S. Sayısı : 98) (Dağıtma tarihi :
1.4.2003) (GÜNDEME)
6. - Ahvali Şahsiye
Belgelerinde Yer Alan Bilgilerin Kodlanmasına İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/440) (S. Sayısı : 99) (Dağıtma tarihi :
1.4.2003) (GÜNDEME)
7. - Yaşam Belgesi
Verilmesine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/441) (S. Sayısı :
100) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)
8. - Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yasadışı Göçmenlerin
Geri Kabulüne Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna İlişkin Kanun
Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/479) (S. Sayısı :
101) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)
9. - Ahvali Şahsiye
Cüzdanlarının Tanınmasına ve Güncelleştirilmesine İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/442) (S. Sayısı : 102) (Dağıtma tarihi :
1.4.2003) (GÜNDEME)
10. - Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/448) (S. Sayısı : 103)
(Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)
11. - Türkiye Cumhuriyeti
ile Ukrayna Arasında Hukuki Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/450) (S. Sayısı : 104) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003)
(GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1. - Ankara Milletvekili
Mehmet Tomanbay ve 34 Milletvekilinin, son ekonomik krizlerin nedenlerinin ve
sonuçlarının araştırılarak istikrarlı ve sürdürülebilir ekonomi politikalarının
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/54) (Başkanlığa
geliş tarihi : 13.3.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati :15.00
1 Nisan 2003 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşimini açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin,
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen
sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel
aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere geçiyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, soru
önergeleri ve yanıtları konusunda söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Yakup
Kepenek'e aittir.
Buyurun Sayın Kepenek.
Konuşma süreniz 5 dakika.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek’in, hükümetin, yazılı ve sözlü soru önergelerini
yeterince yanıtlamadığına ilişkin gündemdışı konuşması
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
değerli izleyenler; milletvekilinin en önemli görevlerinden, asıl işlevlerinden
biri denetimdir. Denetim de, bildiğiniz gibi, soru önergeleri ve Meclis
araştırmasıyla olur. Kuşkusuz, birinci görevimiz, yasa çıkarmaktır; ama, bu
konuda ne kadar başarılı olduğumuz, her gün, Çankaya'dan yenilen vetolarla bir
kez daha gün ışığına çıkıyor. O konuda başarılı sayılmayız. Gel gelelim,
denetim işlevimizi de görevimizi de çok iyi yaptığımız söylenemez; çünkü, bu
konuda, hükümetin, doğru ve hemen bilgi verme süreçlerini işletmediğini
görüyoruz.
Hükümet programında,
Sayın Başbakan "Adalet ve Kalkınma Partisinin hükümet etme döneminde, sır
kavramının yerini bilgi edinme hakkı alacaktır" diyor. Bilgi edinme hakkı,
milletvekillerine ve yurttaşlara zamanında ve doğru bilgi vermekle olur.
Hükümet, milletvekillerinin bilgi edinme hakkını sınırlamaktadır. Bakınız,
nasıl: Bu Mecliste şimdiye kadar verilen sözlü soru önergelerinin toplamı
342'dir ve bunlardan yalnız 94'ü yanıtlanmıştır; bu, yüzde 28 eder. Bu, çok
büyük bir eksiktir. Yazılı soru önergelerinin sayısı 352'dir; bunların biraz
daha fazlası, yüzde 74'ü yanıtlanmıştır. Araştırma önergelerinde ise durumumuz
hiç de iyi değil. Toplam 54 araştırma önergesi verilmiş; bunların 7'si kabul
edilmiş, 6'sı reddedilmiştir ki, ret oranı neredeyse yarı yarıyadır.
Değerli arkadaşlar, bu
durum, hükümetin, hesap verme anlayışının ne kadar sınırlı ve yetersiz
kaldığının ayrı bir göstergesidir. Bu durum düzeltilmelidir. Daha özelde birkaç
örnek vermek isterim: Benim verdiğim 4-5 tane -sözüm ona yanıt aldığım- soru
önergesindeki soruların çok büyük bir bölümü yanıtsız bırakılmıştır. Yanıtsız
bırakma işi, daha çok kadrolaşmayla ilgilidir. Örneğin, kadrolaşma sürecinde,
ne kadarının, sayın bakanların hısım ve akrabalarına üst yönetimde görev
verildiği sorusu tümüyle yanıtsız bırakılmış; bu atama işlemlerinin ne
kadarının Cumhurbaşkanından döndüğü ne kadarının sürüncemede bırakıldığı
yönündeki sorulara tam ve zamanında yanıt verilememiştir. Bunun gibi, enerji
konusunda verdiğim bir soru önergesine verilen yanıtlar da yetersiz, eksik ve
yanlış bilgilerle doludur.
Dışişleri eski
Bakanımızın Beyaz Sarayda yaptığı bir görüşmeye yönelik olarak basında yer alan
haberler üzerine verdiğim bir soru önergesine verilen yanıt çok daha ilginçtir;
yalnızca, bu haberlerin yalan olduğu söylenmekte ve soru geçiştirilmektedir.
Ek olarak bir önemli konu
daha var. Ülkemizde işkence iddialarının, 1980 sonrası için ne kadar geçerli
olduğunu sordum; bu alanda verilen yanıt da aynı biçimdedir; soru önergesinin
çok büyük bir bölümü ve sorulan sorular yanıtsız kalmıştır.
Bunları bilginize niye
sunuyorum; kuşkusuz, öbür arkadaşlarımızın başına da benzer olaylar geliyor.
Hemen şu kadarını söyleyeyim; soru önergelerinin yüzde 90'ını Cumhuriyet Halk
Partili milletvekilleri vermişlerdir. Sanıyorum, Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekillerimiz ya çok bilgi sahibidirler ya da soru sorma gereği
duymamaktadırlar; ama, Mecliste soru sorma ve yanıt alma süreci tam ve doğru
işletilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Sayın Başkan, yalnız bir dakikanızı rica ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Bu bağlamda, sorulara verilen yanıtlar, bu eksiklerden kurtulmalı ve sözlü
sorulara, mutlaka, zamanında ve hemen yanıt verilmesinin yolları bulunmalıdır.
Yüzlerce sözlü soru
önergesinin yanıtsız bırakılması hem Mecliste hem kamuoyunda, denetim
işlevinin, görevinin yapılmadığı biçiminde algılanmakta ve sorgulanmaktadır.
Sözlü sorulara yazılı yanıt verilmesi yoluna gidilmemelidir. Sözlü soru kavramı
yok edilmemelidir. Mecliste sözlü soru kavramı yok edilmek istenmektedir.
Buna ek olarak, hükümet,
hepimiz ve Meclis, soruları
yanıtlamaya; soru önergelerine, araştırma önergelerine zaman ayırmaya
yönelmeli, zamanını daha çok, bilgilenme, denetim ve açıklık konusunda,
alanında göstermelidir. Hükümet, ikincisi olmakla birlikte, yeni başlıyor,
hükümet icraatının henüz başındayız. Daha işin başında, soru önergelerinin
altında boğulan, bunlara yanıt veremeyen bir hükümet durumuna düşülmemelidir.
İcraatın ilerleyen döneminde, daha sonraki aylarda, bu sorular, birikmiş
olarak, yanıtsız kalacaktır ve o zaman da, yine, verilen sözler tutulmamış
olacaktır; ama, asıl kaygı verici olan, yasama görevine ek olarak, Meclisin
yapmakta yetersiz kaldığı asıl önemli konu, bilgi edinme ve denetim konusudur
ve hem sözlü hem yazılı sorulara verilen yanıtlar veya verilmeyen yanıtlar,
eksikler ve yanlışlar hem de bunların geciktirilmesi ve zamanında yanıtlanmayarak
ertelenmesi ve ötelenmesi, toplum açısından da, Meclis açısından da, siyasetin
saygınlığı açısından da büyük eksikliktir. Bu eksikliğin bir an önce
giderilmesi dileğiyle, hepinize saygılar, sevgiler sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Sayın milletvekilleri, şu
ana kadar, salonumuzda çirkinlik yaratan, bizi de rahatsız eden, sizi de
rahatsız eden, kamuoyuna da olumsuz yansıyan bu cep telefonlarına hiçbir
arkadaşın başvurmadığını görüyorum. Bütün oturumlarımızda ve bugün de, aynen,
bu titizliğe sayın milletvekillerinin uymalarını rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı ikinci söz, Türk demir-çelik sanayiinin yapısal sorunları ve
Kardemir A.Ş.'yle ilgili söz isteyen Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan'a
aittir.
Buyurun Sayın Ceylan.
2. -
Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın, Türk demir çelik sanayiinin yapısal
sorunları ve KARDEMİR A.Ş.'ye ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali Coşkun'un cevabı
MEHMET CEYLAN (Karabük) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk demir çelik sanayiinin yapısal
sorunları ve Kardemir AŞ hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; öncelikle
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, 1 Nisan 2003.
Bundan tam 66 yıl önce, 3 Nisan 1937 tarihinde, ülkemizin ilk entegre
demir-çelik tesisi olan Karabük Demir Çelik İşletmelerinin temeli,
Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatlarıyla,
dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından Karabük'te atılmıştır. O günden
bugüne, 3 Nisan, Karabük'te Demir Çelik İşletmelerinin, dolayısıyla, o günlerde
40 haneli bir köy olan Karabük'ün de kuruluş yıldönümü olarak kutlanmaktadır.
Bu nedenle, öncelikle, ülkemizde demir-çelik sanayiinin öncü kuruluşu olan ve
yıllardır bölge ve ülke ekonomisine büyük katkılarda bulunan Karabük Demir
Çelik İşletmelerinin, şimdiki adıyla Kardemirin ve Karabük'ün kuruluş
yıldönümünü kutluyorum.
Karabük Demir Çelik
İşletmelerinin ardından ülkemizde ikinci entegre demir-çelik tesisi 1965
yılında Ereğli'de, 1977 yılında da İskenderun'da kurulmuştur. Ülkemizde ilk
elektrik ark ocaklı demir-çelik tesisi ise, 1928 yılında Kırıkkale'de Makine ve
Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından hizmete sokulmuştur. 1980 yılından itibaren
cazip yatırım ve ihracat teşviklerinin de etkisiyle, çok sayıda, ithal hurdaya
dayalı elektrik ark ocaklı tesis ülkemizde devreye girmiştir. Bugün geldiğimiz
noktada, ülkemizde 3 entegre demir-çelik tesisi ve 15 ark ocaklı tesisin toplam
sıvı çelik üretim kapasitesi 22 milyon tona ulaşmıştır. 2002 yılında, bu
tesislerde üretilen 16,5 milyon ton sıvı çelik üretimiyle, Türkiye, dünya
sıralamasında 13 üncü sıraya yükselmiştir. Bu durum, demir-çelik sanayiimizin
gelmiş olduğu seviye itibariyle sevindirici olmasına rağmen, bu gelişim
sürecinde, sektör, yapısal sorunlarla da karşı karşıya kalmıştır. En önemli
yapısal sorunların başında, bu oluşan kapasitenin, ağırlıklı olarak ithal
hurdaya dayalı elektrik ark ocaklı tesisler yönünde gelişmiş olmasıdır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; gelişmiş ülkelerde, demir-çelik sanayi üretimi ortalama olarak
yüzde 70 oranında entegre tesislerde, yüzde 30 oranında da elektrik ark ocaklı
tesislerde üretilmektedir; ancak, ülkemizde ise tam tersine bir durum
göstermekte ve üretimin ancak yüzde 30'u cevhere dayalı entegre tesislerde
üretilebilmektedir.
Sektörde yaşanan ikinci
önemli yapısal sorun ise, bu tesislerde üretilen mamulün üretim
kompozisyonudur. Yine, gelişmiş ülkelerde üretimin yüzde 60'ını yassı ürünler,
yüzde 40'ını ise uzun ürünler teşkil ederken; ülkemizde, yine tam tersi bir
yapılanmayla, yurtiçi üretimin yaklaşık yüzde 80'ini uzun ürünler, yüzde
20'sini de yassı ve kaliteli çelik oluşturmaktadır. Diğer bir ifadeyle, uzun
ürünlerde yurtiçi talebin yüzde 60 fazlası bir kapasite oluşurken, yassı mamullerde
yurtiçi talebin ancak yarısı yurtiçi üretimle karşılanabilir durumdadır. İşte,
bu yapısal sorun nedeniyle, Türkiye her yıl 5-5 500 000 ton uzun ürünü ihraç
etmek zorundadır; yine, yaklaşık 6 000 000 ton yassı ürün talebinin de yarısını
ithal etmek zorundadır.
Değerli arkadaşlarım,
işte bu nedenle, geçen yıllarda, Türkiye'nin ikinci entegre büyük tesisi olan
İsdemir, kârlı ve verimli bir şekilde çalıştırılması için ve uzun üründen yassı
mamule geçilmesi yönünde modernizasyon yatırımı yapılarak özelleştirilmiş ve
Erdemirle birleştirilmiştir; bu, tabiî, sektör açısından olumlu bir gelişmedir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarımın, sözümün başında da ifade ettiğim gibi, 3 Nisan günü,
Karabük'te, Karabük Kardemir'in ve Karabük'ün kuruluş yıldönümü olarak kutlanmaktadır.
Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi, Karabük Demir Çelik İşletmelerinin
temeli, 3 Nisan 1937 tarihinde dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından
atılmıştır. Tabiî, o günden bu güne, Karabük Demir Çelik İşletmeleri, üretmiş
olduğu demir-çeliğin yanında, diğer yan sanayi tesislerindeki üretimleriyle
ülkemizde çok çeşitli fabrikaların...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET CEYLAN (Devamla) -
Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Ceylan,
konuşmanızı tamamlamanız için, size eksüre veriyorum.
Buyurun.
MEHMET CEYLAN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Karabük Demir Çelik
Fabrikaları, sadece sıvı çelik üretmeyip, yan tesislerindeki üretimleriyle de,
ülkemizde, çimento fabrikalarının, çay fabrikalarının, şeker fabrikalarının,
köprülerin, barajların yapılmasına vesile olmuştur. Cumhuriyetimizle âdete
özdeşleşmiş ve Karabük gibi bir ilin doğmasına vesile olmuş böylesi bir tesis,
bir KİT olarak, içinde bulunduğu darboğazlar ve yaşanan yoğun rekabet ortamı
içinde, 1990'lı yıllarda, talihsiz bir kapatılma kararının ardından, bu
karardan vazgeçilerek, 1995 yılında, çalışanlara ve yöre halkına
devredilmiştir. Kardemir, bu özelleştirmeden sonra yöre halkıyla bütünleşmiş,
maliyetlerini düşürmek için, büyük ölçüde modernizasyon yatırımına girmiş ve
bugüne kadar, 200 000 000 doların üzerindeki modernizasyon yatırımlarına
gitmiş, ton başına maliyetleri 50-60 dolar düşürmeyi başarabilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde 8 adet entegre tesiste yüksek fırın bulunmaktadır. Bu yüksek
fırınlardan 3'ü Kardemir'de bulunmaktadır. Kardemirin bu yüksek 3 fırında
üretmiş olduğu sıvı çelik üretim kapasitesi 1 000 000 tonu bulmaktadır ve yeni
yapılan kontinü kütük tesisi, dünyada sayılı tesislerden birisi konumundadır.
Yine, Kardemir,
ülkemizin, uzun ürün üretebilen tek entegre tesisi konumunda olup, aynı
zamanda, ağır profil ve demiryolu rayı üretebilen tek tesisidir. Kardemir A.Ş,
maalesef, son yıllarda dünyada ve ülkemizde yaşanan krizler sonucu darboğaza ve
finansman sıkıntısına girmiştir; yardıma ve desteğe ihtiyacı bulunmaktadır.
Kardemir'in sıkıntılarını aşmak üzere, 57 nci hükümet döneminde bir kararname
çıkarılmıştır. 58 inci ve 59 uncu hükümetlerimiz döneminde de, Sayın Başbakanımız,
bakanlarımız ve yöneticilerimiz, Kardemir'in bu sıkıntısına çare olmak için
yardımcı olmaktadırlar. Bu çerçevede, 57 nci hükümet döneminde çıkarılan
kararname yürürlüğe sokulmak üzeredir; öncelik itibariyle, Kardemir'in, kamu
kesimine olan borçlarını yeniden yapılandırma çalışmaları içerisine girilmiştir.
Tabiî ki, biz, aslında,
Kardemirin, rantabl, ekenomik ve kârlı bir şekilde çalışabilmesi için,
ülkemizdeki üç entegre tesisin; yani, Erdemirin, İsdemirin, Kardemir'in tek
çatı altında toplanmasının, sektör açısından son derece faydalı ve yararlı
olacağını düşünmekteyiz.
BAŞKAN - Sayın Ceylan,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
MEHMET CEYLAN (Devamla) -
2 dakika istirham ediyorum Sayın Başkanım.
Birazcık destek verilmesi
durumunda, Kardemir, daha nice yıllar, hem bölge ekonomisine hem de demir çelik
sanayiine katkılarda bulunacak ve ülkemizin demiryolu ağlarıyla örülmesinde,
üreteceği raylarla, önemli hizmetlerde bulunacaktır. Ülkemizde, Devlet Demir
Yollarının ihtiyaç duyduğu yıllık 200 000 ton demiryolu rayı, fırsat verildiği
takdirde, Kardemir'de rahatlıkla üretilebilecektir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin ray ithalatı, yıllık yaklaşık 200 000 tonu bulmaktadır.
Sözlerimi bitirirken,
Kardemir'in daha nice yıllar üretimini başarıyla sürdürmesini, bölge ve ülke
ekonomisine yıllar boyu katkıda bulunmasını diliyor, Kardemir'e ve dolayısıyla
Karabük ve yöre ekonomisine destek çıkan hükümetimize ve yetkililere, şahsım ve
yöre milletvekili arkadaşlarım adına teşekkür ediyor; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ceylan.
Gündemdışı konuşmaya,
hükümet adına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ali Coşkun cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Coşkun.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
Karabük Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ceylan'ın, Türk demir-çelik sanayiin
yapısal sorunları ve Kardemir Anonim Şirketiyle ilgili gündemdışı konuşmaları
üzerine, bilgi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Takdir edersiniz ki,
demir-çelik, sanayiin temel yatırımlarından biridir; ancak, son yıllardaki
programlar çerçevesinde, Karabük Demir Çelik, özelleştirme kapsamına alınmış ve
Bakanlığımızın kapsamı dışında kalmıştır; ancak, konunun sanayi olması dolayısıyla,
Karabük, tamamen özel bir şirket olmasına rağmen, Grubumuz tarafından
görevlendirildiğim için sizlere bilgiler arz etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde modern anlamda demir-çelik üretimine yönelik ilk girişimler,
bilindiği gibi, cumhuriyetin kuruluşundan sonra başlamış ve ilk demir-çelik
tesisi 1932'de Kırıkkale'de kurulmuştur. Bu fabrikada her türlü takım
çelikleri, makine takım çelikleri ve az miktarda inşaat çelikleri üretilmeye
başlanmıştır.
Karabük'e gelince,
Türkiye'de ilk entegre demir-çelik sanayiinin kuruluşu için, 1925 yılında Yüce
Atatürk'ün emriyle başlayan çalışmalar sonunda, Genelkurmayın, askerî
nedenlerle bölgeyi seçmesi, madenkömürü havzalarına yakın olması, demiryolu
güzergâhı üzerinde bulunması, jeolojik bakımdan ağır sanayi kuruluşuna
elverişli oluşu ve yörenin ise yerleşime uygun bulunuşu nedeniyle Karabük
seçilmiş olup, 1 Haziran 1939 tarihinde hizmete girmiştir. Başlangıçta,
Sümerbanka bağlı olan Karabük Demir Çelik Fabrikası, 13 Mayıs 1955 tarihinde
bir kamu iktisadî teşebbüsü olarak Türkiye Demir Çelik İşletmeleri adı altında
yeniden yapılandırılmıştır. Erdemir, İsdemir, Seydişehir Alüminyum ve Petkim
gibi dev tesislerin kuruluşunu gerçekleştiren Karabük Demir Çelik Fabrikası,
köprüler, barajlar, çimento, şeker ve seramik fabrikaları ile birçok sanayi
tesisinin imalat ve montajını yapmış ve yıllarca "fabrika kuran
fabrika" unvanını kazanmıştır. Karabük Demir Çelik Fabrikaları, Sıvas,
Kastamonu, Ankara, Bartın, Zonguldak, Bolu ve Çankırı İllerini kapsayan bir
alanı ekonomik olarak doğrudan etkilemektedir. Kardemir, cevher ve kömür
kullanarak inşaat ve sanayi sektörünün ihtiyacı olan her çeşit inşaat demiri,
profil, köşebent, maden direği, demiryolu rayı üreten, ülkemizin tek tesisidir.
Üretimini
gerçekleştirirken, Sıvas, Kayseri, Ankara yörelerinin demir cevherini,
Zonguldak yöresinin kömürünü kullanmakta olup, tüm hammadde taşımaları Devlet
Demir Yolları vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Devlet Demir Yollarının
taşıma kapasitesinin yaklaşık yüzde 20-25'ini Kardemir kullanmaktadır.
Kardemir'in kullandığı
hammaddeler ve ürettiği yan mamul ve mamul malzemeler ise, genellikle
karayoluyla taşınmakta olup, günde 300'ün üzerinde araca iş imkânı
sağlamaktadır.
Ayrıca, Kardemir'in
ürettiği yarı mamul olarak adlandırılan kütüğün işlenerek inşaat demiri haline
getirilmesi için, Kardemir ve çevresinde 30'a yakın haddehane kurulmuş ve bu
sayede 3 000'in üzerinde insana iş imkânı sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yukarıdaki açıklamalarda
görüldüğü gibi, Kardemir'de yaklaşık 4 200, Karabük ve çevresindeki
haddehanelerde 3 000 kişi, karayolu nakliyesi için 900 kişi; toplam 8 100
kişiye doğrudan iş imkânı sağlanmaktadır. Buna ilaveten, Zonguldak TTK'da,
Devlet Demir Yollarında, Sıvas Divriği ve demir cevheri üreten şirketlerde
çalışan personel de, endirekt olarak Kardemir'e hizmet vermektedir.
Tabiî ki, Kardemir ve
Kardemir çalışanlarının hem Karabük'e hem de biraz önce saydığım yöreye
fevkalade önemli katkısı bulunmaktadır. Ancak, Ereğli Demir Çelik, Zonguldak
Taş Kömürü ve Kardemir'i, o bölgede üç ayak olarak kabul edersek -aslında,
Filyos Havzası olarak değerlendirebileceğimiz bölgede- bunlar fevkalade önemli
ekonomik potansiyel olarak gözükmektedir.
Burada, AK Parti olarak,
iktidara gelmeden önce, ar-ge servisimizin yaptığı çalışmalara paralel olarak,
Anamuhalefet Partimiz Cumhuriyet Halk Partisinin MYK'sında oluşturulan
Komisyonun hazırladığı rapora da, huzurunuzda, teşekkür etmek istiyorum.
Komisyon Başkanı Algan Hacaloğlu ve arkadaşlarının yaptığı şu raporu da ilgili
birimlerimiz değerlendirmeye almıştır. Bu bakımdan, katkılarına teşekkür
ediyorum. Bizim yapmış olduğumuz çalışma neticesinde vardığımız sonuç, bu
yörenin -Halk Partisinin raporunu aynen paylaşıyoruz- Filyos Havzası olarak
yeni bir anlayışla değerlendirilmesidir.
1994 yılı sonuna kadar
Türkiye Demir Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı bir müessese olarak
faaliyetlerini sürdüren Kardemir Anonim Şirketi, 30 Mart 1995 tarihinde, hisse
dağılımı şu şekilde yapılarak özelleşmiştir: Yüzde 51,8'i Kardemir
çalışanlarına, yüzde 24,2'si sanayici ve tüccarlara, yüzde 1,3'ü esnaf ve
tüccarlara, yüzde 22,7'si ise yöre halkına devredilmiştir. Böylece, Kardemir
tamamen özel bir anonim şirket haline gelmiştir.
Ülkemizde, 14 566 000
ton/yıl ark ocaklı tesisler, 6 200 ton/yıl -yıllık kapasiteyi söylüyorum-
entegre demir-çelik tesisleri olmak üzere, toplam 20 766 000 ton/yıl
demir-çelik üretim kapasitesi bulunmaktadır. Görüldüğü gibi, yatırım maliyeti
düşük; ancak, istihdamı uygun olmayan ithal hurdaya dayalı yüksek elektrik
enerjisi tüketen ark ocaklı tesislerin, ülke demir-çelik üretim
kapasitelerindeki payı her gün artmış ve yüzde 69 seviyelerine ulaşmıştır.
Entegre demir-çelik tesislerinin, ülkemiz demir-çelik üretimi içindeki payı
ise, maalesef, yüzde 31 seviyelerinde seyretmektedir.
Dünya çelik üretimine
bakıldığı zaman, entegre demir-çelik üreticilerinin pazardaki payının,
Türkiye'dekinin aksine, yüzde 65 olduğu görülmektedir. Bu da, Türkiye'deki
çelik üretimi planlamasının ne kadar yanlış geliştiğinin bir işaretidir.
Aslında, tabiî ki, rekabet bakımından da olumsuz yönde etkilenmektedir.
Kardemir'in mevcut
kapasitesi, kok+kok tozu 600 000 ton, sıvı hamdemir 1 000 000 ton, sıvı çelik 1
100 000 ton, kütük demir üretimi 700 000 ton, blum 400 000 ton, yuvarlak demir
üretim kapasitesi 350 000 ton, profil üretim kapasitesi 300 000 ton olarak
gerçekleşmektedir.
1995 yılında Kardemir
özelleştirildikten sonra, toplam 211 000 000 dolar tutarında yenileme ve
modernizasyon yatırımları gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda, maliyetlerimizin
yaklaşık 60-65 dolar/ton düşmesini sağlayan yeni çelikhane tesisi, kontinü
kütük makinesi, kontinü blum makinesi, oksijen fabrikası, kireç fabrikası ve
diğer önemli tesis yatırımları gerçekleştirilmişse de, bugün, halen
darboğazları devam etmektedir.
Kardemir'in, şu anda,
ammeye 33 000 000 dolar; kamu kurum ve kuruluşlarına 112 000 000 dolar, özel
bankalara 4 000 000 dolar, yurtiçi firmalara 4 000 000 dolar, yurtdışı
bankalara 40 000 000 dolar, yurtdışı firmalara 8 000 000 dolar olmak üzere,
toplam, yaklaşık 200 000 000 dolar borcu bulunmaktadır. Bu borcun, yaklaşık,
yüzde 58'i anapara, yüzde 42'si ise faizlerden oluşmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 8 Temmuz 2002 tarihinde, geçen hükümetin almış olduğu Bakanlar
Kurulu kararı gereği, Hazine Müsteşarlığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve
Türkiye Kalkınma Bankası elemanları tarafından hazırlanarak ilgili bakanlıklara
sunulan ve Kardemirin kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarının yeniden
yapılandırılması ve yukarıda arz edilen yatırımların bir an önce
gerçekleştirilebilmesi için, sadece işletme ve yatırım kredisi olarak 20 000
000 dolar öngörülmüştür. Bu tahsisin yapılması, takdir edersiniz ki, özel bir
şirket hüviyetine kavuşmuş olan bu kuruluşumuza, borç sarmalına sürüklenmiş
olan ekonomimizin bugünkü durumunda ve yapısında, doğrudan kaynak sağlamak
zorluğu bulunmaktadır. Bu sebeple, Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığımız bu
raporlar üzerinde çalışmakta ve değerlendirme çalışmaları devam etmektedir.
Konuyu bilgilerinize arz
eder, Yüce Heyetinize tekrar saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Coşkun.
Gündemdışı üçüncü söz,
İnönü Zaferlerinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen, Bilecek
Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün'e aittir.
Buyurun Sayın Tüzün. (CHP
sıralarından alkışlar)
3. -
Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, İnönü Zaferlerinin 82 nci yıldönümü
nedeniyle, Ulusal Kurtuluş Savaşında verilen mücadeleye ve Anadolu
topraklarında yüzyıllardır varlığını sürdüren Türk Ulusunun bağımsızlık
tutkusunun bundan böyle de onurla sürdürüleceğine ilişkin gündemdışı konuşması
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; millî mücadelemizin ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin ilk zaferi olan İnönü Zaferlerinin 82 nci yıldönümü
nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Büyük komutan ve devlet
adamı İsmet Paşanın "Bozüyük yanıyor; düşman, binlerce ölüyle doldurduğu
savaş alanını silahlarımıza terk etmiştir" diye, Büyük Önderimiz Mustafa
Kemal'e sonucu bildirdiği ve Ulu Önder Mustafa Kemal'in cevaben "siz,
orada, yalnız düşmanı değil, Türk Milletinin makûs talihini de yendiniz"
dediği İnönü Savaşının 82 nci yıldönümünü büyük bir onurla, bugün, seçim
bölgemdeki yöre halkımla kutladım. Orada yaşadığım duygularımı, huzurunuzda,
sizinle de paylaşmak isterim.
İnönü Savaşlarıyla ilk
zaferini kazanan ordularımız, Sakarya'da zaferini taçlandırmış ve Lozan'da da,
Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlığını ve dünya devleti niteliğini kazanmıştır.
Ülkemizin ve dünyanın
gündemini değiştiren, hiç kimsenin yaşamayı asla istemediği bu zor günler...
Bugün, burada, bir zamanlar Türk Halkının makûs talihinin yenildiği, her karış
toprağı tarih kokan bu şanlı topraklarda olmanın şahsım adına büyük bir onur
verdiğini söylemek isterim.
Yıllar önce Anadolu
topraklarında oynanan oyunlar ve bölücülük çabaları yeniden canlandırılmış ve
ülkemiz, içinden çıkılmaz durumlara sürüklenmek istenmiştir; ancak, Türk Ulusu,
bu tür durumlarla çağlar boyunca karşılaştığından, bugün yaşanan tüm
olumsuzlukları, yine, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal'in söylediği gibi
"milletin bağımsızlığını, yine milletin azmi ve kararlılığı
kurtaracaktır" sözüyle aşabiliriz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anadolu topraklarında yüzyıllardır varlığını Türk olmanın
onuruyla sürdüren Türk Ulusunun bağımsızlık tutkusu, daha nice yüzyıllar boyu,
onurla, bu topraklarda sürecektir. Bu uğurda, bir Bilecikli olarak, bugün
bulunduğum konum itibariyle, elimden geleni yapacağıma, İnönü Zaferinin 82 nci
yılında, bir kez daha, sizlerin huzurunda söz veriyorum.
Türkiye Cumhuriyetinin
temellerinin atıldığı, kuruluştan kurtuluşa olan serüvende Bilecik'te cereyan
eden tarihsel süreç Beylikten İmparatorluğa, İmparatorluktan Kurtuluşa Bilecik
Projesiyle, günümüz Türkiyesinde, geç de olsa, hak ettiği önemi kazanacaktır.
Kuruluşa ve kurtuluşa evsahipliği yapan Bilecik Kentinin ödediği bedelin hiçbir
dönemde unutulmaması ve gelecek kuşakların da unutmaması için, söz konusu
proje, taşıdığı tarihî misyon açısından, hayatî önem taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir zamanlar bu topraklarda oynanan Sevr oyunlarına, Türkiye
Cumhuriyetini bölme çabalarına karşı direnen, yaptırımlara aldanmayan, Türk
olmanın onurunu taşıyan, kimlikli ve ulusal bilince sahip bireyler
yetiştirmenin birinci görevimiz olduğuna inanıyorum.
Ülkemizin karşılaştığı
dış ve iç tehditlere karşı birlik ve beraberlik içinde olmak ve bu uğurda
gerekeni yapmak durumundayız. Bu ülke topraklarında, hepimizin dedelerinin,
atalarının kanları vardır. Bizler, önemli ve ağır bir mirası devraldık.
Binlerce şehidimiz için, onlara vefa borcumuz için, Ulusal Kurtuluş Savaşında
verilen mücadele asla ve asla unutulmamalıdır. Her dönemde Türkiye Cumhuriyeti
tehdit altında kalmıştır. Bu tehditlere karşı, her an, hazır ve hazırlıklı
olmak her Türk vatandaşının aslî görevidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İnönü Zaferinin 82 nci yılını kutladığımız bu şanlı günde, Ulu
Önderimizin "savaş zorunlu ve hayatî olmalı. Millet hayatı tehlikeye
girmedikçe savaş bir cinayettir" sözünü sizlere hatırlatmak isterim.
İnönü'nün, Dumlupınar'ın,
Sakarya'nın ve tüm savaşlarımızın şehitleri, rahat uyuyun; bu ülkenin insanı,
onuruyla, sizin ve Büyük Önderimizin çizdiği yoldan asla ve asla
ayrılmayacaktır.
Son olarak, tarih kokan
Bozüyük İlçemizin bazı sorunlarına değinmek istiyorum: Bozüyük'ün yerleşim
merkezinden geçen karayolunda trafik araç yoğunluğu ve kazaların her geçen gün
artması nedeniyle, acilen, çevre yolunun merkezî konumundaki 11 kilometrelik
Kütahya yol kavşağı ile bölge trafik istasyonu arasının ve menfez ayakları
yapılmış olan çevre yolunun bir an önce bitirilmesi şehiriçi trafiğinin
rahatlamasını sağlayacaktır. İhalesi yapılan, ancak, bu zamana kadar herhangi
bir çalışma yapılmayan çevre yolu projesinin gerçekleştirilmesi de tüm
Bilecikliler tarafından beklenmektedir.
Ayrıca, Eskişehir-Bursa
duble yol projesinin birinci etabı olan Eskişehir-Bozüyük duble yol yapım
çalışması başlamış olup, bitimi halinde, ikinci etabı olan Bozüyük-Bursa duble
yol yapım çalışması başlayacaktır. Bu yolların tamamlanması, Bozüyük'ün
ekonomisine büyük katkı sağlayacağı gibi, ulaşımı da kolaylaştıracaktır.
Bunun dışında, Bozüyük
Organize Sanayi Bölgesinin altyapı projelerinin arazi üzerinde uygulamasının
yapılmasıyla ve kalkınmada öncelikli yöreler içerisinde değerlendirilmesiyle,
bölgedeki sanayiin gelişmesi daha da hızlanacağı gibi, işsizlik sorunu da büyük
ölçüde halledilmiş olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tüzün,
sözlerinizi tamamlamanız için eksüre veriyorum.
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimiz; tarihimizin altın sayfalarında yer alan Bozüyük İlçesine,
günümüzün Avrupa kenti olması yolunda gerekli yatırımlar yapılmalı ve
desteklenmelidir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tüzün.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Sunuşlar uzun olduğundan,
Sayın Kâtip Üyemizin, yerinde oturarak sunmalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul
edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
tezkereleri vardır; okutuyorum :
B) Tezkereler ve Önergeler
1. - 4827
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanunun bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/232)
28.3.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: 17.3.2003 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-703/3088 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunca 16.3.2003 gününde kabul edilen, 4827 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
incelenmiştir.
A- İncelenen 4827 sayılı
Yasanın 1 inci maddesiyle, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Yasasının 14 üncü maddesinin (a) fıkrasındaki "yüzde 15" oranı
"yüzde 16" olarak değiştirilmektedir.
Değişiklikte, 5434 sayılı
Yasanın 14 üncü maddesinin (a) fıkrasıyla bağlantılı diğer düzenlemeleri
dikkate alınmamıştır.
Gerçekten, 14 üncü
maddenin,
(b) fıkrasının ikinci
bendinde "bu gibilerden o ay için ayrıca (a) fıkrasında yazılı yüzde 15
kesilmez",
(d) fıkrasında "(a)
fıkrasında yazılı yüzde 15 emeklilik keseneğine karşılık..."
Denilerek (a)
fıkrasındaki yüzde 15 oranına gönderme yapılmakta ve bu kurallardaki oranlar
incelenen Yasayla değiştirilmemektedir.
Yasa bu durumuyla
yürürlüğe girerse, maddenin fıkraları arasında uyumsuzluk olacaktır.
B- İncelenen 4827 sayılı
Yasanın,
2 nci maddesiyle, 5434
sayılı Yasanın 40 ıncı maddesinin,
Birinci fıkrası
değiştirilerek; iştirakçilerin görevleriyle ilgilerinin kesilmesini gerektiren
yaş sınırının 61 yaşını doldurdukları gün olduğu, 61 yaşını dolduranların
açıktan ya da naklen atamalarının yapılamayacağı; ancak, personel yasalarındaki
yaş sınırlarına ilişkin kurallar ile 43 üncü madde kuralının saklı olduğu,
(a) bendi değiştirilerek;
6 400 ve daha yukarı ekgöstergeli görevlere ortak kararname ya da Bakanlar
Kurulu kararıyla atanmış olup, bu görevleri fiilen yürütenlerden görevin önem,
sorumluluk ve niteliği yönünden hizmetine gereksinme duyularak görevinde
kalmalarında yarar görülenlerin yaş sınırının, Bakanlar Kurulu kararıyla 65
yaşını doldurdukları günü geçmemek üzere uzatılabileceği,
(b) bendi değiştirilerek;
üniversite öğretim üyelerinin görevleriyle ilişkilerinin kesilmesini gerektiren
yaş sınırının 67 yaşını doldurdukları gün olduğu,
(d) bendi değiştirilerek;
(a) bendinde belirtilen görevlere 61 yaşını, (b) bendinde belirtilen görevlere
67 yaşını ve (ç) bendinde belirtilen görevlere de karşılarında gösterilen yaş
sınırını doldurmuş bulunanların açıktan ya da naklen atanamayacakları,
7 nci maddesiyle, 5434
sayılı Yasaya geçici 213 üncü madde eklenerek, 40 ıncı maddenin (a) bendi
kapsamında bulunan iştirakçilerden,
Yasanın yayımından önce
61 yaşını dolduranların, Yasanın yayım gününden,
Yasanın yayımını izleyen
iki ay içinde 61 yaşını dolduranların, 61 yaşını doldurdukları günden,
Başlayarak iki ay süreyle
görevlerinde kalacakları,
8 inci maddesiyle, 5434
sayılı Yasaya geçici 214 üncü madde eklenerek,
Bu Yasanın getirdiği 61
yaş sınırı nedeniyle Yasanın yürürlüğe girdiği günde emekli edilenler hakkında
ek 68 inci maddenin birinci fıkrasında öngörülen iki yıllık sürenin
aranmayacağı,
Bunlardan 30 yıllık fiilî
hizmet süresini doldurmamış olanlara bir aylık tutarında ek emekli ikramiyesi
verileceği,
Belirtilmiştir.
1- İncelenen Yasayla en
önemli değişiklik zorunlu emeklilik yaş sınırında yapılmış, bu sınır 65'ten
61'e düşürülmüştür.
Getirilen düzenlemeyle,
Yasanın yürürlüğe gireceği günde 61 yaşını doldurmuş olanlar kural olarak hemen
emekli edileceklerdir.
Anayasanın 2 nci
maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş;
5 inci maddesinde, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak,
insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya
çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmış; 60 ıncı
maddesinde de, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu vurgulandıktan
sonra, devlet, sosyal güvenliği sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütü
kurmakla görevlendirilmiştir.
Sosyal adaletin ve sosyal
güvenliğin sağlanması sosyal hukuk devletinin temelini oluşturmaktadır.
Sosyal güvenlik,
bireylere ekonomik güvence sağlayan, onu belli kimi zararlara uğrama
olasılığına karşı koruma işlevini üstlenen, sosyal zararlara karşı bireyi
ekonomik yönden güçlü kılmayı amaçlayan kurumlar bütünüdür.
Sosyal güvenliğin
sağlanması, çağdaş toplumlarda insanların geleceğini güvence altına almaya,
gönencini, huzurunu ve mutluluğunu sağlamaya yönelik etkinliklerin en
önemlilerindendir.
Herkesin sosyal
güvenliğini sağlamakla görevli olan devlet, bu işlevini Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur gibi sosyal güvenlik
kurumları aracılığıyla yerine getirmektedir.
Sosyal güvenliği sağlamak
için kurumsal yapılaşmayı gerçekleştiren devlet, bunu korumakla da yükümlüdür.
Bu yükümlülük nedeniyle sosyal güvenlik kurumları devletin yönetimi ve denetimi
altındadır.
Sosyal güvenlik
kuruluşları finansman açıklarıyla karşılaşmamak ve devlete yük olmamak için
bilimsel kurallar ve yöntemlerle yönetilmek zorundadır. Bu yönetimin zorunlu
sonucu, sosyal güvenlik kurumlarının aktüeryal denge hesabına dayanması
gerekliliğidir.
Devletin sosyal güvenlik
sistemini ve kurumlarını koruma görevi kapsamında, Yasama Organının, yasaları
kabul ederken sosyal güvenlik kurumlarının güçlü bir malî yapıda tutulabilmesi
ve aktüeryal dengeyi gözetmesi zorunludur.
Oysa, sosyal güvenliğe
ilişkin kurallarda yapılan düzenlemelerle çalışanların emekli olabilme
koşulları çok sık değiştirilerek, sosyal güvenlik kurumları finansman
sorunlarıyla karşı karşıya bırakılmaktadır. Emekli olabilmek için gerekli
koşullar ile yaş sınırı konusundaki değişiklikler sosyal güvenlik kurumlarının
aktüeryal dengesini olumsuz yönde etkilemektedir.
İncelenen yasayla zorunlu
emeklilik yaş sınırı düşürülerek binlerce iştirakçinin daha erken emekli
edilmesi, giderek malî güçlük içine düşecek olan Emekli Sandığının yükünü daha
da artıracaktır.
Sosyal güvenlik
kuruluşlarının aktüeryal dengesindeki bozukluklar daha kısa süre önce yasa
koyucuyu kimi önlemler almaya zorlamıştır.
Bu bağlamda, 25. 8. 1999
günlü, 4447 sayılı Yasa ile 5434 sayılı Yasanın 39 uncu maddesinin (b) fıkrası
değiştirilerek, 25 fiilî hizmet yılını dolduran iştirakçilerden kadınlara 58,
erkeklere 60 yaşından önce emekli aylığı bağlanması önlenmiştir.
Bu değişikliğin gerekçesinde,
"...yapılan
düzenleme ile... emekliye ayrılabilmek için 25 hizmet yılının ve kadın ise 58,
erkek ise 60 yaşının doldurulması şartı getirilmiştir. Bu suretle, erken yaşta
emekliliğin önlenmesi ve sandığın aktüeryal dengesi üzerindeki olumsuz
etkilerin ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır."
Denilerek, erken
emekliliğin Sandığın aktüeryal dengesi üzerindeki olumsuz etkisi
vurgulanmışken, zorunlu emeklilik yaş
sınırının 65'ten 61'e çekilmesi alınan bu önlemlerle bağdaşmamaktadır.
Türkiye'nin demografik
yapısı konusunda veri olarak kabul edilen resmî belgelere göre ortalama yaşam
süresi yükselmektedir. Buna bağlı olarak insanların daha geç emekli edilmeleri
gerekirken yaş sınırının aşağıya çekilmesi, sosyal gelişmeye de uygun
düşmemektedir.
İncelenen Yasada, bir
yandan Sandığın aktüeryal dengesini sağlayabilmek yönünden emeklilik kesenek
oranları ile yeniden değerlendirilecek hizmetler için ödenecek tutara
uygulanacak faiz oranları artırılıp, emekli, dul ve yetimlerden, sağlık
sigortası primi niteliğinde "sağlık katkı payı" alınması
öngörülürken, diğer yandan, zorunlu emeklilik yaş sınırı düşürülerek Sandığın
aktüeryal dengesini bozacak düzenlemelere gidilmesi, tutarlı bir görüntü
sergilememektedir.
Ülkenin iç ve dış
politikalarını yürüten ve ülke yönetiminde görev yapan kariyer mesleklerde
geleceğe yönelik eleman yetiştirilmesi, hizmette aksama ve yönetim boşluğu
olmaması amacıyla belli bir plan ve program içinde yürütülmektedir. Bu
programı, doğal akışı sürerken bir yerden kesintiye uğratmanın devletin üstün
çıkarlarıyla bağdaşmayacağı açıktır.
Ülkenin içinde bulunduğu
iç ve dış koşullar, her meslek kesiminden, ülke yönetiminde görev ve sorumluluk
üstlenmiş deneyimli kamu görevlilerini, varolan sisteme göre erken emekli
olmaya zorunlu kılan düzenlemeler, ülke çıkarları ve kamu hizmetlerinin
gerekleri, dolayısıyla, kamu yararıyla bağdaşmamaktadır.
Hukuksal statüleri
yasayla oluşturulan ve bu statü kurallarına güvenerek geleceklerini tasarlayan
kamu görevlilerinin bir geçiş dönemi öngörülmeden hemen emekli edilmeleri,
onları maddî ve sosyal yönden zedeleyecektir ki, bu durum hukuk güvenliği ve
istikrarıyla da bağdaşmayacaktır.
2- Bunun dışında,
incelenen Yasayla yapılan düzenlemelerin hukuksal, anayasal, kavramsal, kamu
yararı ve sosyal güvenlik hakkı yönlerinden değerlendirilmesinde yarar
bulunmaktadır.
a- İncelenen Yasanın 2
nci maddesinde, 5434 sayılı Yasanın 40 ıncı maddesinin birinci fıkrası ile aynı
maddenin "(a), (b) ve (d) bentleri"nin değiştirildiği belirtilirken,
(a), (b) ve (d) harfleriyle gösterilen düzenlemelerden "bent" olarak
söz edilmiştir.
Yine 2 nci maddeyle
değiştirilen (d) işaretli düzenlemede, (a), (b) ve (ç) harfleriyle gösterilen
düzenlemelere gönderme yapılırken de, bu düzenlemeler "bent" olarak
anılmaktadır.
Oysa, maddenin bugünkü
metninde bu düzenlemelerden "fıkra" olarak söz edilmektedir. 40 ıncı
maddenin (ç) işaretli düzenlemesinden sonra gelen paragrafında ve (d) işaretli
düzenlemesinde bunun örneklerini görmek olanaklıdır.
İncelenen Yasa, bu
durumuyla yayımlanırsa, maddenin (ç) işaretli düzenlemesinden sonra gelen
paragrafında bir değişiklik öngörülmediği için düzenlemeler arasında kavram
kargaşası yaratılmış olacaktır.
b- İncelenen Yasayla,
zorunlu emeklilik yaş sınırına, 6 400 ve üstü ekgöstergeli görevlerde bulunup,
bu görevlere ortak kararname ya da Bakanlar Kurulu kararıyla atananlar yönünden
bir ayrıklık getirmekte; Bakanlar Kuruluna, bu gibilerden, görevin önem,
sorumluluk ve niteliği itibariyle hizmetine gereksinim duyulup görevde
kalmalarında yarar görülenlerin zorunlu emeklilik yaş sınırını 65 yaşına kadar
uzatma yetkisi verilmektedir.
Ayrıca, yine bu
gibilerden, Yasanın yürürlüğe girdiği günden önce ya da yürürlük gününden
başlayarak iki ay içinde 61 yaşını dolduranların, iki ay süreyle görevde
kalmaları sağlanmaktadır.
Anayasanın 128 inci
maddesinde, memurlar ile diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işlerinin yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür.
Memurlar ile diğer kamu
görevlilerinin statülerini belirleyen kuralların yasayla düzenlenmesi,
çalışanlar yönünden getirilmiş bir güvence niteliğindedir.
Sosyal güvenlik
kapsamında bulunan emeklilik, Anayasanın 60 ıncı maddesi uyarınca kamu
görevlileri yönünden bir "hak"tır. Dolayısıyla, emekliliğe ilişkin
düzenlemelerin, Anayasanın 128 inci maddesi uyarınca, en azından somut temel
ilkeler bazında yasayla yapılması gerekmektedir.
Yaş sınırı nedeniyle
emekliye sevk işleminin, kamu görevlisinin isteği ve istenci dışında göreviyle
ilişiğinin kesilmesini gerektiren bir işlem olduğu gözetildiğinde, bunun
koşullarının somut biçimde yasayla düzenlenmesinin önemi daha da
belirginleşmektedir.
Buna karşın, yukarıda
açıklandığı gibi incelenen Yasa ile yapılan düzenlemede, hiçbir somut ölçüt
getirilmeden yaş sınırının uzatılması Bakanlar Kurulunun takdirine
bırakılmaktadır.
Gerçi, Yasada, yaş sınırı
uzatılırken "görevin önem, sorumluluk ve niteliği"nin göz önünde
bulundurulacağı kurala bağlanarak kimi ölçütler getirilmeye çalışılmıştır;
ancak, bu ölçütler soyut olup, her iktidar döneminde farklı yorumlanmaya ve
uygulanmaya elverişli içeriktedir.
Oysa, anılan bendin
yürürlükteki metninde, yaş sınırı uzatılabilecek kamu görevlileri, unvanları
sayılarak somut ve sınırlı biçimde gösterilmiştir.
Bu nedenlerle, incelenen
Yasanın 2 nci maddesi ile 5434 sayılı Yasanın 40 ıncı maddesinin (a) bendinde
yapılan düzenleme, Anayasanın 128 inci maddesiyle bağdaşmamaktadır.
c- Anayasanın 2 nci
maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu
vurgulanmıştır.
Sosyal hukuk devleti
niteliği, toplum ve çalışma yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk
düzeninin kurulmasını gerektirmektedir. Bu gereklilik, diğer düzenlemelerde
olduğu gibi, sosyal güvenliğe ilişkin düzenlemelerde de, eşitlik, hukuk
güvenliği ve kazanılmış hakların korunması ilkelerinin gözetilmesini zorunlu
kılmaktadır.
Anayasanın 10 uncu
maddesinde de, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî
inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin yasa önünde
eşit olduğu; hiçbir kişiye, aileye, zümreye ya da sınıfa ayrıcalık
tanınamayacağı kurala bağlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin pek
çok kararında belirtildiği gibi, eşitlik ilkesi gereğince aynı nitelikte ya da
hukuksal durumda olan kişiler için aynı kuralların öngörülmesi zorunludur. Bir
başka anlatımla, getirilen kuralların, aynı statüde bulunanlara eşit haklar
sağlaması eşitlik ilkesinin gereğidir. Çünkü, eşitlik ilkesiyle güdülen amaç,
aynı koşullar içinde bulunan özdeş nitelikteki kişi ve durumların aynı yasal
işleme bağlı tutulmasını sağlamaktır.
Oysa, incelenen Yasanın
2, 7 ve 8 inci maddelerinde yapılan düzenlemelerle,
Yasanın yürürlüğe girdiği
günde 61 yaşını doldurmuş ya da iki ay içinde dolduracak olup da, 6 400 ve daha
yukarı ekgöstergeli görevlerde bulunanlardan ortak kararname ya da Bakanlar Kurulu kararıyla atanmış olanlar için
iki aylık bir geçiş dönemi öngörülmüş iken, diğer iştirakçiler böyle bir geçiş
döneminden yoksun bırakılmışlardır.
Yasanın yürürlüğe girdiği
günde 61 yaşını doldurmuş ya da iki ay içinde dolduracak olup da, 6 400 ve daha
yüksek ekgöstergeli görevlerde bulunanlardan ortak kararname ya da Bakanlar Kurulu kararıyla atanmış olanlar, görev
süreleri uzatılmayıp, iki ay içinde emekli edilseler de, geçici 214 üncü
maddeyle getirilen,
İki yıllık süreyi
doldurmadan makam tazminatı ya da yüksek hâkimlik tazminatı alma hakkından,
Ek ikramiye ödemesinden,
Yararlanamayacaklardır.
Yasanın yürürlüğe girdiği
günde 61 yaş sınırı nedeniyle emekliye ayrılanlara verilecek ek ikramiye
yönünden, 30 yıl hizmeti bulunanlar ile bulunmayanlar arasında ayırım
yapılmıştır.
Bu düzenlemeler, haklı
bir nedene dayanmadığı için eşitlik ilkesiyle bağdaşmamakta, ayrıca, hukuk
devleti niteliğinin gereği olan hukuksal güvenlik ve hukuksal istikrar
ilkelerine de uygun düşmemektedir.
3 - Zorunlu emeklilik yaş
sınırının 65'ten 61'e düşürülmesinin yargıçlar ve savcılar yönünden ayrıca
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anayasanın "Hâkimlik
ve savcılık mesleği" başlıklı 140 ıncı maddesinin dördüncü fıkrasında,
yargıçlar ve savcıların altmışbeş yaşını bitirinceye kadar görev yapacakları
belirtilmiştir. Bu anayasal kuralın yaşama geçirilebilmesi için uygulama
yasasında koşut düzenlemeye de yer verilmesi gerekmektedir.
2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Yasasında, 2797 sayılı Yargıtay Yasasında ve 2575 sayılı Danıştay
Yasasında yargıç ve savcıların emekliliklerine ve zorunlu emeklilik yaşı
sınırına ilişkin bir kural bulunmamasına karşın, 5434 sayılı Yasanın genel
kuralı anayasal kural ile koşut içerikli olduğu için bugüne kadar bir sorun
yaşanmamıştır.
İncelenen Yasada ise,
yargıç ve savcıların zorunlu emeklilik yaş sınırına ilişkin ayrıksı bir
düzenlemenin yapılmamış olması, yargıçlık ve savcılık mesleğinde olanların da
61 yaş sınırına bağlı tutulacağı sonucunu doğurabilecektir.
Nitekim, incelenen
Yasanın 2 nci maddesi ile yapılan düzenlemede üniversite öğretim üyelerine
ayrıca yer verilmiş ve bu gibilerin zorunlu emeklilik yaş sınırının 67 olduğu
belirtilmiştir. Üstelik bu düzenleme, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Yasasının 30
uncu maddesinde özel kural bulunmasına karşın yapılmıştır.
Açıklanan nedenlerle,
incelenen Yasanın 2 nci maddesiyle yapılan düzenlemeyi Anayasanın 140 ıncı
maddesiyle de bağdaştırmak olanağı bulunamamıştır.
C- İncelenen Yasanın 6
ncı maddesi ile 5434 sayılı Yasanın geçici
139 uncu maddesine eklenen fıkralarda,
Emekli, malullük, dul ve
yetim aylığı alanlardan, belirtilen göstergelerin katsayıyla çarpılması sonucu
bulunacak tutarda "sağlık katkı payı" alınacağı,
Bu payın hiçbir biçimde
emekli, malullük, dul ve yetim aylıklarının yüzde 1'ini geçemeyeceği,
5434 sayılı Yasanın 64
üncü maddesi uyarınca harp malullüğü aylığı alanlar ile 2330 sayılı Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Yasaya göre aylık bağlananlardan ve
Vatanî Hizmet Tertibinden aylık alanlardan sağlık katkı payı kesilmeyeceği,
belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi, yapılan
düzenleme ile emekli, malul, dul ve yetim aylıklarından "sağlık katkı
payı" adı altında "sağlık sigortası primi" niteliğinde bir
kesinti yapılması öngörülmektedir.
Yukarıda da belirtildiği
gibi, Anayasının 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir sosyal hukuk
devleti olduğu belirtilmiş; 60 ıncı maddesinde de, herkesin sosyal güvenlik
hakkına sahip bulunduğu, devletin, bu güvenliği sağlayacak gerekli önlemleri
alacağı ve örgütü kuracağı kurala bağlanmıştır.
Öte yandan, yine
Anayasanın 5 inci maddesinde, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve
mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak, Devletin temel amaç ve görevleri
arasında sayılmıştır.
Sosyal güvenlik hakkı,
yurttaşlarının gönenciyle yakından ilgilenen, onlara insanca yaşam düzeyini
sağlamakla görevli olan sosyal devletin gereği ve sonucudur.
İncelenen Yasayla
getirilen düzenlemede, hak sahibinin hasta olduğunda yapılan iyileştirme giderlerine
katılması yerine, doğabilecek sağlık risklerine göre önceden katkı payı
alınması öngörülmektedir.
Sosyal güvenlik sistemine
katılmış, bu kapsamda çalışırken belli süre prim ödemiş ve sonuçta emeklilik
hakkı kazanarak yaşayabileceği asgarî bir geliri elde edebilmiş kişinin, olası
risklere dayalı olarak yeniden ve
sürekli olarak prim benzeri ödemelere bağlı tutulmasını, Anayasanın
"sosyal hukuk devleti" ilkesiyle ve "sosyal güvenlik"
ilkesinin amacıyla bağdaştırmak olanaklı görülmemiştir.
Ayrıca, geçimini güçlükle
sağlayan emekli, dul ve yetimleri, aylıklarından sürekli kesinti yapılarak yeni
bir malî yük altında bırakmanın doğru ve yerinde olmayacağı
değerlendirilmektedir.
Gerçi, 5434 sayılı
Yasanın geçici 139 uncu maddesi uyarınca kullanılması resmî sağlık kurulu
raporuyla gerekli görülen protez, ortez ve tıbbî araç ve gereç bedelleriyle
ayakta ya da konutta tedavide kullanılacak ilaç bedellerinin yüzde 10'u hak
sahiplerince ödenmektedir; ancak, bu ödemeler, olası risk karşılığı niteliğinde
değil, fiilen yapılan iyileştirme giderlerine katkı olarak yapılmaktadır.
D- İncelenen Yasayla
yapılan düzenlemenin, 5434 sayılı Yasanın geçici 206 ncı maddesi kapsamına
girenler yönünden de değerlendirilmesi gerekmektedir.
5434 sayılı Yasanın 39
uncu maddesinin ikinci fıkrasında, iştirakçilerden yaş sınırı nedeniyle
kurumlarınca doğrudan emekli edilenlere ya da 61 yaşı doldurduklarında
istekleri üzerine emekliye ayrılanlara emekli aylığı bağlanabilmesi için en az
10 yıl hizmeti bulunma koşulu getirilmişken, bu süre 4447 sayılı Yasayla 15
yıla çıkarılmıştır.
Ayrıca, 4447 sayılı
Yasayla 5434 sayılı Yasaya eklenen geçici 206 ncı maddeyle de 8.9.1999 gününde
fiilî hizmet süresi 8 yıl ve daha fazla olanlara emekli aylığı bağlanabilmesi
için, 10 hizmet yılını doldurma koşulu korunmuştur.
Anayasa Mahkemesinin
23.2.2001 günlü, 2001/41 sayılı kararıyla, kademeli bir geçiş öngörülmediği ve
50 yaşın üzerinde olanların emeklilik hakkının ellerinden alındığı
gerekçesiyle, 4447 sayılı Yasayla getirilen geçici 206 ncı madde iptal
edilmiştir.
Bu geçici maddede
25.5.2002 günlü, 4759 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle, sözü edilen
iştirakçilerin durumu, iptal gerekçesine uygun biçimde yeniden düzenlenmiş;
8.9.1999 gününde iştirakçi olanlardan 50 ve daha yukarı yaşlarda bulunanların,
yaş sınırı nedeniyle kurumlarınca doğrudan ya da istekleri üzerine emekli
edildiklerinde fiilî hizmet sürelerinin 10 yılı doldurmuş olması koşuluyla
emekli aylığı alabilmeleri olanaklı kılınmıştır.
İncelenen Yasada, zorunlu
emeklilik yaş sınırı 61'e düşürülürken, geçici 206 ncı madde kapsamında
bulunanların kazanılmış haklarının korunmadığı görülmektedir.
Gerçekten, incelenen
Yasanın yürürlüğe girmesiyle 61 yaşını dolduran, ancak, henüz 10 yıllık hizmet
süresi bulunmayan iştirakçiler emekli aylığı bağlanmadan kamu görevinden
ayrılacaklardır ki, bu durum, "kazanılmış hakların korunması"
dolayısıyla hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Çünkü, hukuk devletinin
sonucu olan hukuk güvenliği ilkesi, beklenen hakkın yitirilmesi ya da lehe olan
düzenlemelerin kaldırılması nedeniyle kişinin uğrayacağı olası zararların
gözetilmesini gerekli kılmaktadır.
Yukarıda açıklanan
gerekçelerle yayımlanması uygun bulunmayan 4827 sayılı "Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" 1,
2, 6, 7 ve 8 inci maddeleri ile 1 ve 6 ncı maddeleriyle bağlantısı nedeniyle 9
uncu maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için,
Anayasanın değişik 89 uncu ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri
gönderilmiştir.
Ahmet
Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
İkinci tezkereyi
okutuyorum; buyurun :
2. - 4828 sayılı İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde
Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun
Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bir daha görüşülmek üzere
geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/233)
31.3.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi:17.3.2003 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-1103/4474 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunca 16.3.2003 gününde kabul edilen, 4828 sayılı "İş
Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar
Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir.
1- İncelenen 4828 sayılı
Yasanın 1 inci maddesinde, 4773 sayılı "İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile
Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un yürürlüğüne
ilişkin 13 üncü maddesindeki "15 Mart 2003" gününün "30 Haziran
2003" olarak değiştirilmesi öngörülmektedir.
Böylece, 15 Mart 2003
gününde yürürlüğe giren 4773 sayılı Yasanın yürürlüğü, incelenen Yasanın
yayımlanacağı günden başlayarak 30 Haziran 2003 gününe kadar ertelenmektedir.
2- 9.8.2002 günlü, 4773
sayılı Yasada,
Elliden fazla işçi
çalıştıran tarım işyerlerinde, 1475 sayılı İş Yasasının uygulanmasına olanak
sağlanmış,
Süresi belli olmayan sürekli
hizmet sözleşmelerinin feshinden önce, durumun diğer tarafa bildirilmesi kuralı
getirilerek, hizmet sözleşmesinin feshi için gereken en az bildirim süresi
(önel), işçinin çalışma süresine göre düzenlenip, bu sürelerin sözleşme ile
artırılabileceği vurgulanmış,
Bildirim süresine uymayan
tarafın, önellere ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorunda olduğu
belirtilmiş,
İşverenin bildirim
koşuluna uymaması ya da bildirim süresine ilişkin ücreti peşin vererek hizmet
sözleşmesini feshetmesinin, işçinin feshe karşı koruyucu kurallardan
yararlanmasına engel oluşturmayacağı öngörülmüş,
Belirsiz süreli hizmet
sözleşmelerinin işverence feshedilebilmesi, Uluslararası Çalışma Örgütünün 158
sayılı Sözleşmesinde belirlendiği gibi, geçerli bir neden bildirme
zorunluluğuna bağlanmış,
Hizmet sözleşmesinin
feshi için geçerli neden oluşturmayacak hususlar ayrıntılı biçimde sayılmış,
İşverenin fesih
bildirimini yazılı olarak yapması ve fesih nedenini açık ve kesin biçimde
belirtmesi zorunlu kılınmış,
İşçinin fesih bildirimine
itirazı ve bunun yöntemi düzenlenerek, hizmet sözleşmesi feshedilen işçinin,
fesih bildiriminde neden gösterilmediği ya da gösterilen nedenin geçerli
olmadığı durumlarda, fesih bildiriminin tebliğinden başlayarak bir ay içinde iş
mahkemesinde dava açmasına olanak sağlanmış,
Açılan davanın hızlı
yargılama yöntemiyle sonuçlandırılması, kararın temyiz edilmesi durumunda,
Yargıtayın bir ay içinde kesin karar vermesi öngörülerek, davanın kısa sürede
sonuçlandırılması amaçlanmış,
Feshin geçersizliğine
karar verilmesi durumunda işverene, bir ay içinde işçiyi işe başlatmak
zorunluluğu getirilmiş; bu zorunluluğa uymayan işveren tazminat ödemekle
yükümlü tutulmuş,
Toplu işten çıkarmalarda
işverene kimi yükümlülükler getirilmiştir.
Görüldüğü gibi 4773
sayılı Yasa, işçiler yönünden önemli güvenceler içermekte, yasa koyucu, bu
yolla işçilerin veriminin artırılmasını amaçlamaktadır.
İncelenen 4828 sayılı
Yasa ise, bu güvencelere ilişkin kuralların yürürlüğünü ertelemektedir.
3 - Anayasanın 2 nci
maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir sosyal hukuk devleti olduğu belirtilmiş;
5 inci maddesinde ise, bireyin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu
sağlamak, bireyin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmak, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
koşulları hazırlamaya çalışmak Devletin temel amaç ve görevleri arasında
sayılmıştır.
5 inci maddenin
gerekçesinde de, Devletin aynı zamanda ulusun huzurunu sağlamakla, bireylerini
mutlu kılmakla, bireyin yaşam savaşımını kolaylaştırmakla yükümlü olduğu
vurgulanmış, "insan onuruna" uygun bir ortam içinde yaşamasını
gerçekleştirmenin sosyal devletin görevi olduğu belirtilmiştir.
Çağdaş uygarlık görüşüne
ve Anayasanın temel felsefesine göre gerçek hukuk devleti, ancak sosyal devlet
ilkesiyle anlam ve içerik kazanır.
Sosyal devlet, bireyi
ekonomik yaşama yenik düşürmeyen, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak
gerçek eşitliği; yani sosyal adaleti, sosyal güvenliği ve toplumsal dengeyi
sağlamakla yükümlü devlettir.
Bireylerin sosyal hakları
ve asgarî yaşam düzeyleriyle ilgilenilerek onların gönenç, huzur ve mutluluk
içinde yaşamalarını sağlamak, sosyal devletin temel amaç ve görevlerindendir.
Sosyal devlet, bireyin
gönencini ve huzurunu sağlamakla kalmayıp, güvenceye alan devlettir. Bu
bağlamda işsizliği önleyici ve ulusal gelirin adaletli biçimde dağıtımını
sağlayıcı önlemler almak da sosyal devletin görevleri arasındadır.
Devlet, sosyal niteliği
nedeniyle, birey ile toplum arasında denge kurmak, emek ve sermaye ilişkilerini
dengeli olarak düzenlemek, özel girişimcinin güvenlik ve kararlılık içinde
çalışmasını sağlarken, çalışanların güvenci içinde insanca yaşaması ve çalışma
yaşamının kararlılık içinde gelişmesi yönünde ekonomik, malî ve sosyal
önlemleri alarak çalışanları korumak zorundadır.
Öte yandan, çağdaş
değerlere uyumu vazgeçilmez bir yaşam biçimi ve sürekli bir erek olarak
benimseyen Türk Ulusunun çağdaşlaşma tasarımını sürdürme kararlığının somut
göstergesi olarak kabul edilen "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine
İlişkin Türkiye Ulusal Program" uyarınca, bu Ulusal Programda öngörülen
süreç içinde sosyal, siyasal, yönetsel ve yargısal reformların yapılması
gereklidir.
Ulusal Programın
"siyasî kriterler"e ilişkin bölümünde, kısa erimde yapılacak işler
arasında, iş güvencesi tasarısının yasalaştırılması da bulunmaktadır.
Ulusal Programın
gerektirdiği düzenlemeler bağlamında ilk değişiklik, 3.10.2001 günlü, 4709
sayılı Yasayla Anayasanın "Çalışma hakkı ve ödevi" başlıklı 49 uncu
maddesinde yapılmıştır. Maddenin ikinci fıkrasına, "çalışanlar"
sözcüğünden sonra "işsizler" sözcüğü eklenerek, devlete, çalışanların
yanısıra işsizleri de koruma görevi verilmiştir. Yine aynı maddede, devletin,
işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli önlemleri
alacağı da belirtilmiştir.
9.8.2002 günlü, 4773
sayılı Yasayla da, yukarıda açıklandığı gibi, işçiler yönünden iş güvencesi
oluşturacak kurallar getirilmiştir.
4773 sayılı Yasanın genel
gerekçesinde, "... çağdaş iş hukukunun temel amaçlarından biri işçiye iş
güvencesinin sağlanması, başka bir deyişle, işçinin iş akdinin feshine karşı
korunmasıdır.
İşçinin iş ilişkisine
süreklilik sağlanarak geleceğine güven duyması, işini kaybetme, dolayısıyla
kendisinin ve ailesinin geçim kaynağını oluşturun gelirinden yoksun kalma
endişesinin dışında tutulması, iş hukukunun en önemli amaçlarından ve
konularından biri sayılır. İşçinin feshe karşı gerektirdiği şekilde korunmadığı
bir hukuk düzeninde, sendika özgürlüğü, toplu iş sözleşmesi özerkliği ve grev
hakkı yeterli işlev göremez.
İşverenin işçinin işine
sebep göstermeksizin son verebilmesi olanağına sahip bulunması; işçinin hakkını
arayamaması ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı menfaatını koruyamaması
sonucunu doğurabilmektedir. Ülkemizde de bu konudaki davaların, hep iş ilişkisi
sona erdikten sonra açılmış olması bir rastlantı değildir" denilerek, bir
yandan getirilen düzenlemelerin iş güvencesi niteliği belirtilmiş, diğer yandan
da bu güvencenin işçiler yönünden önemi vurgulanmıştır.
İş güvencesi kavramıyla
amaçlanan, işçinin işine geçerli bir neden olmaksızın son verilebilmesi
olanağının sınırlandırılmasıdır. Böylece, 4773 sayılı Yasa, yine Anayasanın
değişik 49 uncu maddesiyle devlete görev olarak verilmiş, çalışma barışının
sağlanmasında da önemli bir gereksinimi karşılamaktadır.
Bu nedenlerle, 4773
sayılı Yasanın yürürlüğünün ertelenmesi, Ulusal Programın yaşama geçirilmesi
gereğiyle, çağdaş iş yaşamının istemleriyle ve sosyal devlet ilkesi gereği
çalışanların korunmasıyla bağdaşmamaktadır.
Üstelik, yürürlüğe giren
ve çalışanların büyük bölümü için iş güvencesi getiren bir yasanın yürürlüğünün
ertelenmesi, hukuk devletinin önemli öğesi "devlete güven" duygusunu
zedeleyecektir.
Öte yandan, 4773 sayılı
Yasanın yürürlüğe girdiği 15 Mart 2003 gününden sonra, geçerli bir neden
olmaksızın, hizmet sözleşmesi feshedilen ve bu yasa uyarınca dava açma hakkı
bulunan işçilerin, incelenen 4828 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi durumunda bu
hakkı elinden alınmış olacaktır. Bu durum, kazanılmış hak yönünden hukuksal
sorun yaratacaktır.
Yayımlanması, yukarıda
açıklanan gerekçelerle uygun bulunmayan 4828 sayılı "İş Kanunu, Sendikalar
Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun" Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi
için, Anayasanın değişik 89 uncu ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri
gönderilmiştir.
Ahmet
Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Bir Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum :
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1. - Ankara
Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 34 milletvekilinin, son ekonomik krizlerin
nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak istikrarlı ve sürdürülebilir ekonomi
politikalarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/54)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bilindiği gibi,
Uluslararası Para Fonu (IMF) ile imzalanan stand-by anlaşmasıyla, 2000 yılı
başında uygulanmaya başlanılan Ekonomik İstikrar Programı, 2000 yılı kasım ayı
ile 2001 yılı şubat aylarında finans sektöründe yaşanan iki büyük krizle
tamamen iflas etmiş ve reel sektörü de etkisi altına alarak Türkiye
Cumhuriyetinin tarihinde yaşadığı en derin ekonomik krize dönüşmüştür.
Yaşanılan ekonomik kriz;
Kayıtlı ve kayıtdışı
sektörde 2 000 000'dan fazla çalışanın işini kaybetmesine,
400 000 civarında
işyerinin kapanmasına,
Gayri safî millî
hâsılanın 200 milyar dolardan 140 milyar dolara düşerek insanımızın
fakirleşmesine,
Uluslararası finans
piyasalarında kredi değerliliğimizin düşmesine,
Bozuk olan gelir
dağılımımızın daha da bozulması sonucunda toplumsal barışın tehlikeye
düşmesine,
Devletin içborcunun kriz
öncesi seviyesi olan 37 katrilyon Türk Liralık seviyesinden günümüzdeki, faiz hariç, 150-160 katrilyon
Türk Lirası seviyesine ulaşılmasına,
Toplam dışborcumuzun 2000
yılı kasım ayında ortaya çıkan kriz öncesi seviye olan 102 milyar dolardan
günümüzdeki 128 milyar dolar seviyesine ulaşmasına,
Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu kapsamına alınan 20 özel banka ile görev zararına uğratılan kamu
bankalarından hortumlanan paraların maliyeti olan yaklaşık 57 katrilyon (43
milyar ABD Doları) liranın devlet hazinesine, dolayısıyla, vergi ödeyenlere
yüklenerek bu işlerle hiçbir ilişkisi
bulunmayan vatandaşların zarara uğratılmasına,
Uğranılan kayıplar,
çekilen acılar, geleceğin belirsizliği ve istikrar ortamının kaybolması
nedeniyle oluşan güven bunalımı sonucu insanımızın psikolojisinin bozulmasına
neden olmuştur.
Toplumumuzu hızla
yoksullaştıran, finansal açıdan dışa bağımlılığımızı görülmemiş ölçülerde
artırarak ulusal bağımsızlığımızı tehlikeye sokan ve bu nedenle de büyük
siyasal, sosyal ve ekonomik sıkıntılar yaratan cumhuriyet tarihinde yaşadığımız
bu en büyük krizin nedenlerinin belirlenebilmesi, ileriye dönük önlemlerin
alınabilmesi ve bundan sonraki yıllarda daha sağlıklı ekonomik ve sosyal
politikalar oluşturulabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Bu nedenle, bu büyük
krizin öncesinde, kriz esnasında ve sonrasında meydana gelen olayların, verilen
kararların, yapılan yayınların, yapılan açıklamaların ve ilgili diğer
belgelerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesiyle;
2000 yılı başında
uygulamaya konan ekonomik istikrar programının yapısının hatalı olup
olmadığının,
Krizlerin oluşmasında
kasıt ve manipülasyon olup olmadığının, var ise sorumlularının ve neyi amaçladıklarının,
Kriz yönetiminin etkin
olup olmadığının, krizi yönetmekle görevli kamu personelinin bu konuda eğitimli
olup olmadıklarının, kriz yönetimi prensiplerinin uygulanıp uygulanmadığının,
Krizde uğranılan
zararların gerçek boyutlarının,
Krizlerin derinleşmesinde
medyanın rolünün,
Gelecekte bu tip
krizlerin oluşmasını önlemek üzere alınması gereken idarî ve yasal önlemlerin,
Bu tip krizlere yol
açmayacak, sürdürülebilir kalkınmayı sağlayacak, ülke koşullarına ve dünya
gerçeklerine uyumlu ekonomi politikalarının
belirlenebilmesi için
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla dileriz.
1. Mehmet Tomanbay (Ankara)
2. Orhan Ziya Diren (Tokat)
3. Şevket Arz (Trabzon)
4. Nejat Gencan (Edirne)
5. Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
6. Mehmet Boztaş (Aydın)
7. Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
8. Mehmet Semerci (Aydın)
9. Ali Dinçer (Bursa)
10. Vahit Çekmez (Mersin)
11. Hakkı Ülkü (İzmir)
12. Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
13. Nezir Büyükcengiz
(Konya)
14. Hasan Güyüldar
(Tunceli)
15. Rasim Çakır (Edirne)
16. Feridun Ayvazoğlu
(Çorum)
17. A. İsmet Çanakçı
(Ankara)
18. Mustafa Sayar
(Amasya)
19. Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
20. V. Haşim Oral
(Denizli)
21. Harun Akın
(Zonguldak)
22. Güldal Okuducu
(İstanbul)
23. Ali Rıza Gülçiçek
(İstanbul)
24. K. Kemal Anadol
(İzmir)
25. Ersoy Bulut (Mersin)
26. Mehmet Küçükaşık
(Bursa)
27. Erdoğan Kaplan
(Tekirdağ)
28. İzzet Çetin (Kocaeli)
29. Halil Ünlütepe (Afyon)
30. Şevket Gürsoy
(Adıyaman)
31. Sedat Uzunbay (İzmir)
32. İlyas Sezai Önder
(Samsun)
33. Mustafa Özyurt
(Bursa)
34. Mehmet Uğur Neşşar
(Denizli)
35. Mustafa Gazalcı
(Denizli)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sözlü soru önergelerinin
geri alınmasına dair önergeler vardır; okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
3. -
Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın (6/181) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/33)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 36 ncı sırasında yer alan (6/181) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Harun
Akın
Zonguldak
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir.
İkinciyi okutuyorum :
4. -
Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin (6/280) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi (4/34)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçişleri Bakanı Sayın
Abdülkadir Aksu'ya yöneltmiş olduğum (6/280) esas numaralı soru önergemi geri
çekmek istiyorum.
Gereğini bilgilerinize
arz ederim.
Saygılarımla. 29.3.2003
Halil
Tiryaki
Kırıkkale
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım :
5. - TBMM
Dışişleri Komisyonu Başkanının, Yunan Parlamentosu Dışilişkiler ve Millî
Savunma Daimî Komitesi Başkanının davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/234)
29.3.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Yunan Parlamentosu
Dışilişkiler ve Millî Savunma Daimî Komitesi Başkanı gönderdiği yazıda, 3-4
Nisan 2003 tarihlerinde Atina'da düzenlenecek olan Avrupa Parlamentosu ve
Avrupa Birliğine Aday Ülkeler Parlamentoları Dışişleri Komisyonu Başkanları
Konferansına TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanını da davet etmiştir.
Söz konusu davete icabet
edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun, İçtüzüğümüzün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri
vardır; önce, önerilerin tümünü okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum :
V. -
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubunun önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 1 Nisan
2003 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurula sunulmasını arz ederim.
Faruk
Çelik
AK
Parti Grubu Başkanvekili
Öneri :
Genel Kurulun 1 Nisan
2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmemesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 29 uncu sırasında yer alan 106
sıra sayılı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara
Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa ve 213 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin bu kısmın 2 nci
sırasına, 28 inci sırasında yer alan 105 sıra sayılı Ekonomik İstikrarı
Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü sırasına,
14 üncü sırasında yer alan 74 sıra sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri
Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının ise 4 üncü sırasına
alınması ve aynı birleşimde gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılması, 2 Nisan 2003 tarihli Birleşimde ise sözlü
soruların görüşülmemesinin,
Genel Kurulun onayına
sunulması önerilmiştir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önerinin lehinde söz
isteyen?.. Yok.
Önerinin aleyhinde Sayın
Haluk Koç...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, söz istemiştim.
BAŞKAN - Pardon...
Lehinde, buyurun Faruk
Bey.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkanı çağırdınız efendim; daha sonra...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Lehinde söz istediğini beyan etti efendim...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Şimdi konuşmayacağım...
BAŞKAN - Peki.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Bugün, yine, Danışma
Kurulunun uzlaşmaya varamaması üzerine, Adalet ve Kalkınma Partisinin salı ve
çarşamba günlerinin çalışma içeriğinin değiştirilmesine ilişkin grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren düzenlemeler konusunda hepimizin çok
dikkatli davranması gerektiği çok açık. Temel yasalar veya Anayasayla ilgili
değişiklik tekliflerinin, böyle, çok kısa süreler içerisinde -benzetmeyi
deyiminden alarak söylüyorum- yangından kanun kaçırır gibi, süratle, toplumsal
uzlaşma aranmadan veya gerekçesi halkla paylaşılmadan, alelacele komisyonlardan
geçirilip Genel Kurula indirilmesi ve hemen şimdi, hadi, çabuk, zamanımız dar
denilerek, bizlerden karar vermemiz istenmesi, bu yasama döneminin
başlangıcından itibaren sık sık karşılaştığımız bir durum.
Değerli arkadaşlarım,
hele de anayasa değişiklik teklifleri... Bakınız, bu konuda, Cumhuriyet Halk
Partisinin çok net, açık, somut bir önerisi olmuştu. Bunun gözlerden ve
akıllardan uzak tutulmaması için; daha doğrusu, anayasa değişikliklerinin
birlikte ele alınabileceği Meclis uzlaşma komisyonunun kurulabilmesi ve
çalışabilmesi için, bir kez daha dikkatlerinize arz etmek istiyorum.
Biliyorsunuz, 3 Kasım
seçimlerinden önce, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen her
iki siyasî partinin liderleri, Sayın Başbakan ve Sayın Genel Başkanımız Deniz
Baykal, birlikte katıldıkları bir televizyon programında da, topluma, çok açık
bir taahhütte bulunmuşlar ve geçen yasama döneminde ve dönemlerinde, sıkıntılı
tablolara tanık olan Türkiye siyasetinin, bir an önce, temiz, kurallı bir
siyaset haline dönüşebilmesi için, Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddelerinin;
yani, milletvekilliği dokunulmazlıklarının ya da herhangi bir soruşturmayla
karşı karşıya kalan bakanın, bir soruşturma
önergesinin dışında da aklanabilmesi için adlî yollara gidebilmesinin
önünü açacak 100 üncü maddesinin kaldırılacağı sözünü vermişlerdi.
Seçimlerden sonra,
sizlerden "bir yıl sonra bunu gündemimize alacağız" diye açıklamalar
geldi. Şimdi "bir yıl sonra" demenizin anlamı nedir? Bu anlam
üzerinde çok derin düşünmek gerekiyor değerli arkadaşlarım; yani, bunu,
kendinize, lütfen, bir sorun. Parti yetkilileri açıklıyorlar; ama, lütfen,
milletvekilleri olarak, topluma bu sözü veren, seçim bölgelerinde bu sözü
vererek gelen milletvekilleri olarak bir kere yüksek sesle kendinize bu konuyu
sormanız gerekiyor. Niye bir yıl? Neden bir yıl? Değerli arkadaşlarım, yoksa,
topluma, bakın, bu kırılma noktanızı anlatamayacaksınız, korkuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yine, müzmin, kronik bir yanlışın içindesiniz. Bu yanlışınızla, hemen hemen her
hafta karşılaşıyorsunuz; dolayısıyla, biz de karşılaşıyoruz.
"Uzlaşma" önemli bir kelime. Uzlaşma; ama, sizin anladığınız anlamda
uzlaşma; yani, sizin "evet" dediklerinize bizim "evet"
dememizle ortaya çıkan bir uzlaşmaysa, bu, sözlükteki uzlaşmanın karşılığı
olmuyor. Uzlaşma, karşılıklı fikirlerin ortaya getirilip, bir ortak platformda
buluşturulması demek; ama "bizim dediğimize siz de 'evet' derseniz
uzlaşırız" mantığı, o uzlaşmanın kelime karşılığını pek tutmuyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
konudaki her türlü önerimize kulak kapatıyorsunuz, haklı hukuksal
gerekçelerimizi anlamak istemiyorsunuz. Anımsayınız, ikinci kez görüşülmek
üzere Parlamentoya Sayın Cumhurbaşkanı tarafından gönderilen yasaların geri
gönderilme gerekçelerine lütfen bakınız. Yaklaşık 15 dakika iki yasanın
gerekçesi okundu demin, Divanda. Bakınız ve düşününüz lütfen; daha sonra
komisyonlarda ve Genel Kurul görüşmelerinde Cumhuriyet Halk Partisi
sözcülerinin bu hassas noktalarda yaptıkları uyarıları, lütfen, bir
anımsayınız. Hani, o, dikkate almadığınız "canım, zaman kaybetmeyelim, bu
kadar ayrıntıya gerek yok; hadi çabuk, hadi çabuk" mantığı, temel
yanlışlarınızı da beraberinde getiriyor ve getirecek gibi de gözüküyor. Bu
anlayış ve tek taraflı çoğunluğunuza dayanarak dikte etmeye çalıştığınız, bazen
dayatmaya dönük mesai takvimi ile hukuksal açıklarla çıkaracağınız her yasa,
inanın -şu son iki yasada olduğu gibi- ilave zaman kayıplarına neden oluyor. Bu
geri dönen yasaların tekrar komisyonlarda görüşülmesi, tekrar Genel Kurul
gündemine taşınmasıyla kaybedilen süreleri, lütfen, bir düşününüz.
Bakın, geçen gün daha,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç bir açıklama yaptı, bir
uyarıda bulundu ve sayın milletvekillerine "zaman zaman eski Meclis
tutanaklarını da okuyunuz, yararlanınız" dediğini ben çok iyi hatırlıyorum;
geçen hafta içerisinde yaptı bu uyarıyı. Çok geriye gitmesek de olur bu konuda;
bu yasama dönemindeki tutanaklara, isterseniz bir bakalım. Bunların içerisinde,
bu geri gönderilme gerekçelerini, âdeta, önceden, hukuk açısından belirleyen,
işaret eden, uyaran birçok iyi niyetli Cumhuriyet Halk Partisi yorumunu, bu
tutanaklarda bulacaksınız.
Değerli arkadaşlarım,
birbiriyle bağlantısı olmayan, çok farklı konuları kapsayan -önergenizle bugün
görüşülmesini istediğiniz paket yasa teklifinde olduğu gibi- tekliflerle
gelmeyi de alışkanlık haline getirdiniz. Anayasanın 76 ncı maddesini kapsayan
değişiklik önerisi ile 169 ve 170 inci maddelerin getirmeye çalıştığı
değişikliklerin, etki alanı, sosyal tabanı, konusu, ekonomik ve toplumsal
kavramlar açısından bir ilişkisi var mı allahaşkına?!. Peki, nedir bu
benzemezleri bir araya getirme gayretiniz; yani, hangisini hangisinin içinde
eritmeye, gölgelemeye çalışıp çabalıyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım,
bakın, siyasal boyutta bir anayasa değişikliği paket tasarısı şu şekilde bir
Meclis uzlaşması içinde ele alınabilir: Bir; öncelikle, 83 ve 100 üncü
maddelerle ilgili, milletvekili dokunulmazlıklarını içeren bu maddelerle ilgili
tekliflerin görüşülmesinin ele alınacağını, topluma verilen sözler
doğrultusunda, gelin, sizler de ifade edin ve şu uzlaşma komisyonu kurulsun,
diğer tüm maddeleri de tartışarak bu paketin içine alalım. Bununla da yetinmiyoruz;
Meclis dışında kalma durumunda olan siyasî
partilerimizin, bu kararların oluşturulma aşamasında, mutlaka, karar
sürecine veya bu paketin oluşturulma sürecine fikir açısından katılmaları
gerekiyor. Unutmayalım, bu, bizler için olduğu kadar sizler için de çok önemli
bir nokta. Toplumun yüzde 45'inin Parlamento dışındaki siyasî partilerimizde
olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
daha sonra -bununla da kalmıyor anayasa değişikliklerinin pişirilmesi, mutfakta
hazırlanması- ilgili sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, sendikaların
ve toplumun, bu tekliflerin son şeklini almadan önce, genişçe bir zaman,
görüşlerini özgürce tartışıp oluşturabilecekleri fikirleri siyasî katmanlara
ulaştırmalarını sağlamak gerekiyor.
Yoksa, bu aşamalar ve
süreç yaşanmadan, tek taraflı, çoğu kez, -inanın, inanın buna, samimiyetle
söylüyorum- yanıltıcı olabilecek, Meclis çoğunluğuna güvenerek çıkaracağınız
temel yasalar, günü gelir, temel demokratik kavramlara zarar verebilir,
Parlamentoya zarar verebilir, size de zarar verebilir. Ben, bu konudaki
hassasiyetinize bir kere daha, duyarlılığınıza bir kere daha seslenmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
önergenin aleyhinde oy kullanacağımızı ifade ediyor, demin söylediğim
gerekçeler konusunda, özgür vicdanınızla, sizleri düşünmeye davet ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Lehinde...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) -
Sayın Başkan, usul hatası var burada; daha önceden soruldu.
BAŞKAN - Sayın Çelik, siz
buyurun.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerimizin lehinde söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün, Yüce
Genel Kurulun huzuruna getirdiğimiz teklif şu: Bildiğiniz gibi, Anayasamızın 76
ncı, 169 uncu ve 170 inci maddelerinde değişiklik yapılmasına dair önerimizi
bugün görüşelim, bu görüşme neticesinde de, birinci tur oylama bitinceye kadar
çalışmalarımızı sürdürelim. Çarşamba günkü gündemimizi de yine Danışma Kuruluna
getirdik; ama, maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuyla bir anlaşma imkânımız
olmadı; biz de grup önerisi olarak huzurlarınıza getirdik.
Şimdi, anayasa
değişikliğiyle ilgili olarak öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Koç,
burada, anayasa değişikliğinin bir toplumsal mutabakatın gereği olması
gerektiğini vurguladılar; biz de aynen katılıyoruz. Bu mutabakat olmadan, anayasa
değişikliğini bir grubun getirebileceğini, belki de anayasa değişikliğini de
gerçekleştirebileceğini; ama, etik olarak -burada iki grup var- iki grubun bu
teklifi getirip, uzlaştıkları noktaları buradan geçirmelerinin çok daha isabetli
olacağı kanaatindeyiz.
Yalnız, bu nasıl olacak?
Bunun nasıl olacağı çok daha önemlidir. Meclisimizde resmî olmayan, ama, bugüne
kadar, çalışmalarıyla, gerçekten, çok önemli hizmetlere imza atmış olan Uzlaşma
Komisyonu var. AK Parti olarak bizler, Uzlaşma Komisyonuna çok değerli
milletvekillerimizi verdik. Şimdi bekliyoruz ki, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da
Uzlaşma Komisyonuna üyelerini göndersin, ki, çok enteresandır, bakınız,
mutabakata ne kadar bağlı ve saygılı olduğumuzun bir ifadesidir; bu Uzlaşma
Komisyonunda iktidar partisine mensup 3 arkadaşımız, muhalefet partisine mensup
3 arkadaşımız olacak; yani, oy çokluğu şeklinde bir durum da söz konusu değil.
Bu 3'er milletvekili, yani 6 milletvekili çalışmalarını sürdürecekler ve
sonunda, mutabık kaldıkları maddeler Genel Kurula gelecek ve Genel Kurulda
büyük bir ekseriyetle de kabul edilmiş olacak; ama, bugüne kadar, maalesef,
Cumhuriyet Halk Partisi, Uzlaşma Komisyonuna üye vermiş değil. Bu üyeleri
vermeyip, burada, çıkıp, bu anayasa değişikliği teklifini getiren iktidar
partisini tenkit etmek de çok doğru olmasa gerek, etik olmasa gerek.
Bakınız, uzlaşma
komisyonu oluşturulamadı, süre de geçiyor. 3 Kasımdan bugüne kadar beş ay
geçti; biz, bu konuda zaman israfının doğru olmayacağı kanaatindeyiz. Kaldı ki,
hepiniz takdir edersiniz ki, AK Parti, işbaşına geldiği günden bugüne kadar
sosyal, ekonomik, dışpolitika açısından birçok sorunu kucağında buldu. Bu
anayasa değişikliği teklifi de, bu önemli sorunlardan bir tanesini çözmek için
bugün Yüce Meclisin huzuruna getirilmiştir. Gönül arzu ederdi ki, uzlaşma
komisyonuna değerli milletvekillerinizle katkı sağlasaydınız ve uzlaşmayla bunu
buraya getirseydik. Bu imkânı bulamadığımız için, biz, Anayasanın 76, 169 ve
170 inci maddelerinde değişiklik yapılması teklifimizi huzurlarınıza getirmiş
bulunuyoruz.
Devlet, bugüne kadar,
ormanlarını sağlıklı bir şekilde işletememiş ve geliştirememiştir. Bu konuda,
ne yazık ki, hem devlet ciddî zarara uğramıştır hem de vatandaşımız, orman
köylümüz mağdur olmuştur. Bugüne kadar geçmiş siyasî iktidarlar, 3402, 2924 ve
4706 sayılı Yasaların çeşitli maddelerinde değişiklikler yapmışlar, Genel
Kuruldan geçirmişler; fakat, bunların hepsi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmiştir. İptal gerekçesine baktığımız zaman, aslında, yargının da bunu
istemeyerek iptal ettiği ortaya çıkıyor; yani, üzülerek bir iptal görüyorsunuz.
Sırf Anayasadan geçit bulamadığı için buradaki yasal düzenlemeler, böyle
iptalle karşı karşıya kalmıştır ve gerek arazileri işgal eden bazı kişiler
gerek orman vasfını kaybetmiş, artık, ormanla hiçbir ilgisi kalmayan bazı
bölgeler, maalesef, oturanlar için de, devletin kayıpları açısından da kangren
olmuş ciddî bir problem olarak devam etmektedir. Bu problemi 22 nci Dönemde
çözmek için, çok değerli siz parlamenterlerin huzuruna getirmiş bulunuyoruz.
Kaldı ki, 2/B sahaları
diye bilinen sahalara baktığımız zaman da bunların birçoğu, örneğin, Antalya'da
45 000 hektar, Balıkesir'de 34 000 hektar, İstanbul Sultanbeyli'de ağırlıklı
olmak üzere 18 000 hektar, Muğla'da 29 000 hektar, Mersin'de 39 000 hektar gibi
çok geniş alanlar ağırlıklı olarak turistik tesislerin bulunduğu, turizm
bölgelerine dönük yerlerdeki alanlardır. Burada, hiç kimsenin, özellikle orman
köylüsünün aleyhine olabilecek hiçbir durumun olmadığını da ifade ediyorum.
Bir diğer anayasa
değişikliği talebimiz ise 25 yaşla ilgili. Bildiğiniz gibi, Anayasanın 76 ncı
maddesinin ilk fıkrasında seçilme yaşı 30 olarak sınırlandırılmış; biz, bunu,
25'e çekmek istiyoruz. Bu, AK Parti seçim beyannamesinde ve programında olan
bir konudur ve bunu da huzurlarınıza getirmiş bulunuyoruz. Kaldı ki, Cumhuriyet
Halk Partisinin de seçim beyannamelerinde gerek orman arazisiyle ilgili
-2/B'yle ilgili- gerekse 25 yaşla ilgili icraatlarını nasıl gerçekleştireceklerine
dair gayet net bir şekilde beyanları vardır; bu anlamda bir ihtilaf da söz
konusu değildir. Toplumumuzun bu önemli kesimlerini mutlu etme açısından, her
iki grubun bugün birlikte hareket etmemeleri için bir nedenin olmadığına
inanıyorum ve özellikle, 25 yaşla ilgili olarak da şunu ifade edeyim: Bizim
programımızda 25 yaş var; ama, bugün, Meclisin tablosuna baktığımız zaman
görüyoruz ki, 30 ile 35 yaş arasında 35 arkadaşımız Parlamentoya girebilmiştir.
Bu 35 arkadaşın 33'ü AK Partiye mensup arkadaşlarımızdır, 2 arkadaşımız ise
Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımızdır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Daha önce niye kabul etmediniz; önergemizi niye kabul etmediniz?
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Daha önce, 21 inci Dönemde ise, 30 ile 35 yaş arasında ancak 19 arkadaşımız
Parlamentoya girebilmişti. Şimdi, bu düzenlemeyle, inşallah, bu sayıyı, hep
birlikte, gerek Cumhuriyet Halk Partisi gerekse AK Parti olarak daha yukarılara
çekme imkânımızın olacağını düşünüyorum.
Gerçekten, toplumun çok
önemli kesimini, yüzde 60'ını oluşturan genç kitleyi Parlamentoya taşımak,
inanıyorum ki, hepimizin öncelik vereceğimiz bir konudur diyor ve önerimize
destek vermeniz talebiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çelik.
Sayın milletvekilleri,
başka söz isteyen?.. Yok.
Öneri üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, bire indirilen
öneriyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.
"Öneri :
Genel Kurulun 1 Nisan
2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmemesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 29 uncu sırasında yer alan 106
sıra sayılı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara
Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa ve 213 milletvekillinin Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin bu
kısmın 2 nci sırasına, 28 inci sırasında yer alan 105 sıra sayılı, Ekonomik
İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü
sırasına, 14 üncü sırasında yer alan 74 sıra sayılı, Jandarma Teşkilat, Görev
ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının ise 4 üncü
sırasına alınması ve aynı birleşimde, gündemin 3 üncü sırasına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 2
Nisan 2003 tarihli Birleşimde ise sözlü soruların görüşülmemesinin, Genel
Kurulun onayına sunulması önerilmiştir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Öneri
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor
ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
İş Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı : 73)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok. (CHP
sıralarından "Hükümet orada" sesleri)
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, gündemin 2 nci sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa
Milletvekili Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 213 milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun birinci müzakeresine başlıyoruz.
2. -
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı : 106) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Sayın Başkan, az evvel hükümet yoktu; ne çabuk geldiler?!
BAŞKAN - Komisyon raporu
106 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde
söz isteyen?..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Yok galiba Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Lehte ve aleyhte söz isteyenleri sorun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın grup
başkanvekilleri, eğer sözcünüz yoksa, şahıslara söz vereceğim.
Sayın Çelik.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Süleyman Sarıbaş konuşacaklardır.
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Süleyman Sarıbaş; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
Anayasamızın 76 ncı maddesindeki seçilme yaş sınırını ve yine, ormanlarımızın
korunmasını düzenleyen 169 uncu maddesiyle 170 inci maddelerindeki
değişiklikleri içeren anayasa değişikliği paketi üzerine AK Parti Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlarken,
İnönü Zaferinin kutlandığı bu yıldönümünde, bu zaferin kahramanı, değerli
hemşerim, Cumhuriyet Halk Partisinin ikinci Genel Başkanı, büyük insan İsmet
İnönü'nün aziz hatırasını saygıyla anıyorum. (Alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
önümüze gelen anayasa değişikliği paketi iki ayrı sosyal olguyu içermektedir.
Bunlardan birisi Anayasamızın 76 ncı maddesinde hüküm bulan seçilme yaşının
30'dan 25'e düşürülmesi hadisesidir. Gençlerimiz, uzun yıllardan beri,
demokrasiye katılım noktasındaki taleplerini dillendirmişler, geçmişte bu
Mecliste bulunan birçok siyasî parti de gençlerin bu taleplerini parti
programlarına almasına rağmen, maalesef, şimdiye kadar gerçekleştirememişler,
gençlerin bu talebini gerçekleştirmek AK Partiye nasip olmuştur. Herkes
bilmelidir ki, AK Parti dönemiyle; yani, 3 Kasım 2002 tarihinde başlayan AK
Parti dönemiyle bir dönem de kapanmıştır. O dönem, ak saçlılar dönemidir.
Artık, bu ülkede, iki katlı binalara asansörler yapılmayacak; artık, bu ülkede,
çeşitli televizyon kanallarında gerdan kıranlar demokrasiye hiçbir şey
sağlayamayacaklardır.
(1) 106 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Tabiî, gençleri
politikaya katma düşüncesi, her ne kadar başka partilerin programlarında da
olsa da, bu, AK Partiye nasip olmuştur; gençlerimiz bunu çok iyi algılayacak,
çok iyi değerlendireceklerdir.
Bir atasözünde
belirtildiği gibi, bizler, bu dünyayı atalarımızdan miras almadık,
gençlerimizden ödünç aldık. O halde, geleceğimiz olan gençlerin bu sıralarda
oturmalarının ve kendi duygularını, kendi heyecanlarını bu kürsüde dile getirmelerinin
en tabiî hakları olduğu kanaatindeyim. Kimse, gençlerimizi, siyasî partilerin
payandası, seçim meydanlarının aksesuarı, hele hele üniversite kampuslarının
devrim bekçileri olarak görmesin. Bugünün gençleri, artık, katılmaya, ülke
sorunlarına çözüm üretmeye ve geleceği bizlerle birlikte yeniden hazırlamaya
aday gençlerimizdir.
Türk gençliği çok bedel
ödedi. Bildiğiniz gibi, tabiri caizse, 68 kuşağı denilen, 78 kuşağı denilen
Türk gençleri, tarihte hiçbir milletin ödemediği kadar bedel ödedi; hepsi
zindanlarda yattı, hepsi fişlendi; gençliklerini, geleceklerini kaybettiler. Bu
gençliğin en tabiî hakkı olduğunu düşünüyorum bu Meclise girmenin ve bu konuda,
değerli Burhan Hocam gibi, 25 yaşın henüz duygularla hareket edilen bir yaş
olduğunu düşünenleri ikna etmek bakımından şunu söylüyorum ki, cumhuriyetimizi
ve istiklalimizi emanet ettiğimiz bu gençler, hiç tereddüt etmeyin, muhtaç
oldukları kudreti damarlarındaki asil kanda bulacaklardır. Hiç korkmaya gerek
kalmadan, bu gençlerimizi bu Parlamentoya taşıma noktasında, Anayasamızın 76
ncı maddesinde yapılan değişikliği önemli bir değişiklik olarak düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
değişiklik paketinin ikinci bölümünü oluşturan Anayasamızın 169 ve 170 inci
maddelerindeki değişiklik, teknik bir değişikliktir. 169 uncu maddesinde
"...devletçe ormanlar işletilir" tabirinin yanına "ve işlettirilir"
tabiri eklenmiştir. Yani, geçmişte, hepimizin bildiği gibi, devletin iyi bir
işletmeci olmadığı, hantal yapısıyla kendi işletmelerini zarara soktuğu ve bu
zararın, milletin alınterinden alınan vergilerle karşılandığı hepimizin
malumudur. Hür teşebbüsün ve özel sektörümüzün, işletmecilik alanındaki
katkılarını, orman sahalarımızdaki işletmelere de yansıtmasından en tabiî bir
şey olamaz; hele hele serbest piyasa ekonomisini benimsemiş ülkemizde, hür
teşebbüsün her alandaki tecrübelerini, performanslarını değerlendirmek en tabiî
olaydır.
170 inci maddedeki
değişiklik, ormanlarımızı daraltan, ormanlarımızı talan ettiren ve iddia
edildiği gibi, orman alanlarımızı bazılarına peşkeş çeken bir değişiklik
değildir. 170 nci maddedeki değişiklik, 31.12.1981 tarihinden önce Bilim ve Fen
Kurulu tarafından orman sahası dışına çıkarılmış; yani, artık ormanla ilgisi
kalmamış, üzerlerinde zeytin, fındık bahçelerinin, köylerin, mahallelerin ve
hatta, Ümraniye gibi, Sultanbeyli gibi nüfusu yüzbinleri aşan ilçelerin
oluştuğu ve ormanla hiçbir ilgisi olmayan, devletin, kenarına dahi varamadığı,
millete ait, kamuya ait bu sahalar, bazılarının hiçbir bedel ödemeden
kullandığı sahalardır.
Bu hususun
değerlendirilmesi, müteaddit defalar bu Parlamentonun önüne gelmiş, yasalaşmış;
ancak, Anayasamızın 170 inci maddesi, bu düzenlemelerin, Anayasa Mahkemesi
kararıyla iptaline vesile olmuştur. Orman köylülerimiz, kırk elli yıllık
zeytinliklerinin, fındık bahçelerinin mülkiyetine bir türlü kavuşamamışlardır.
Bu yerleri orman alanı
dışına biz çıkarmadık; bu yerler, orman alanı dışına 1981 yılından önce
çıkarılmış alanlardır; yani, AK Partinin ormanları daraltma, ormanları küçültme
gibi bir niyeti yoktur; ama, AK Parti, bizden önce orman alanı dışına
çıkarılmış yerleri değerlendirmek suretiyle milletine hizmet edecek, tahsil
ettiği paraları da, yine, bu milletinin hizmetine tahsis edecektir.
İşin bana göre iki çözümü
var; birincisi -sizin dediğiniz gibi- Amerika'nın Bağdat'ı bombaladığı gibi, bu
kasabaları, bu belediyeleri topa tutup bombalamak -bizim akıllı füzelerimiz
yok- ikincisi, bu yerleri, kullanan insanlara değerinden satmak ve bu
insanların hukuksal sorunlarını bir an önce halletmektir.
Değerli arkadaşlarım,
hukuk, realiteyle ve sosyaliteyle -sosyal durumla- beslendiği takdirde
geçerlidir. Eğer, reel gerçeklerden, sosyal gerçeklerden, salt, kenara itilmiş
hukuk kaidelerine sarılırsanız, bu kaideler metrukiyete uğrar, uygulanamaz. Bir
çizgi olarak kabul ettiğiniz hukuk kaidelerinin çok ilerisine giden realite;
yani, bugün, kasabaların, köylerin, ilçelerin oluşması ve sosyal olarak bu
alanlarda yaşayan 1 000 000'dan fazla insanımızın -elektrik götürmüşüz, yol
götürmüşüz, telefon götürmüşüz- sosyal gerçeklerine aykırı bir düzenleme. İşte,
o günden beri uygulanamadığı ve metrukiyete uğradığı ortadadır. AK Partinin
yaptığı, metrukiyete uğramış bu düzenlemeyi yeni baştan düzenleyerek sosyal
realiteyle birleştirmekten ibarettir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Paralar nereye gidecek?
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Değerli arkadaşım, laf atmak hatibe top atmaktır; gol yersin, bana
laf atma!
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Ben, sana laf atmıyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Deniyor ki: "AK Parti bu dönemde sıkıştı, millete, kamuya ait
bu alanları satmak suretiyle kendisine gelir mi temin ediyor?" Bunda
ayıplanacak hiçbir şey yok arkadaşlar. Bu devlet bizim, bu devletin gelire ihtiyacı
var, hele hele milletimizin çok hassas olduğu bu dönemlerde; yani, ülkemizin
yabancılara borç karşılığı mahcup olduğu bu dönemlerde, milletimizin
hassasiyetini dikkati alan AK Parti iktidarının bu yabancılara boyun eğmemek
manasında gelir temin etmesinin yadırganacak hiçbir tarafı yok. Evet, bu
yerleri satacağız ve elde edeceğimiz geliri de bu ülkemizin insanlarına hizmet
olarak tekrar sunacağız.
Değerli arkadaşlarım, AK
Partinin millete hizmete yönelik bu tür davranışlarına sizlerin destek vermeniz
gerekir; zira, çok iyi hatırlıyorum, 1999 seçimlerine giderken, o günün
iktidarına bu manada vermediğiniz destek, sizi bir dönem bu Parlamento
sıralarına hasret bıraktı. Ben istiyorum ki, Cumhuriyet Halk Partisi...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Sen kendine bak, kendine!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Evet, evet...
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sen kendin top atıyorsun be!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - ...AK Partinin sol tarafındaki sıraları hiçbir zaman terk etmesin.
Bu bakımdan, ülkemizin sıkışık durumda olduğu bu dönemlerde, ülkemize hizmet
noktasında, kaynak ihtiyacı varsa buna sizin de katkı sağlamanız, milletin
önünde bu katkıyı açıktan vermeniz gerektiği kanaatindeyim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
92 milyar dolar ne oldu?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım orman alanlarını daralttığımız tamamıyla bir
yalandır; zira, bu arazilerin, 1981'den önce orman alanları dışına çıkarıldığı,
mevcut Anayasamızda ve değişiklik teklifimizde, gerekçelerinde açıklanmıştır.
Hem zaten, biz "kıyametin koptuğunu haber alsanız bile, elinizde bir fide
varsa, dikiniz" diyen anlayıştan ve hem "dünyada en birinci borç
değil mi her kula, bir fideyi tohum yapmak, tohumu da bir orman" diyen bir
anlayıştan ve dahası "yaş kesen baş keser" diyen anlayıştan gelen bir
partiyiz. Bu bakımdan, realiteyi ve sosyal gerçekleri göz ardı ederek, AK
Partinin ormanlarımızı daraltacağı iddiasına asla inanmıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
başkası; bu alanlar birilerine, mafyaya, mafya kuruluşlarına peşkeş mi çekilir
diye düşünülüyorsa; mafya, hukukun olmadığı yerde vardır, hukukun boşluğu
dolduramadığı yerde vardır. Eğer, bu alanlar, bugün, sosyal olgu haline
gelmişse, sosyal sorun haline gelmişse, işte, hukukun -170 inci madde
anlamındaki- dolduramadığı boşluğu bazıları doldurmuştur. Biz, diyoruz ki, bu
maddeyi değiştirmek suretiyle bu boşluğu dolduralım ve bu boşluğu doldurma
manasında Anayasada yapacağımız değişikliğe paralel yasal düzenlemeyle de, hiç
kimsenin bu alanlardan gayri hukukî yararlanmasına fırsat vermeyelim.
Değerli arkadaşlarım,
ikide bir hep "dokunulmazlık" dediniz, dokunulmazlık paketiyle
önümüze çıktınız "bu paket olmadan Anayasada diğer değişikliklere
katılmayız" dediniz.
TUNCAY ERCENK (Antalya)-
Ormanlara dokunmayın!..
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla)- Ben, inanıyorum ki, AK Partili hiçbir milletvekili arkadaşımın
dokunulmazlıktan kaçacak hiçbir şeyi yoktur. (CHP sıralarından gürültüler) Bize
dokunmak isteyenler dokunabildikleri yere kadar dokundular ve elleri boş kaldı.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, elleri havada, mahcup mahcup
dolaşıyorlar.Bakınız, dokunulmazlıkları kaldıracağımızı meydanlarda söyledik,
yine de söylüyorum; ama, dokunulmazlıkları kaldırırken, düşünce özgürlüğünün
önündeki engelleri de, inanç özgürlüğünün önündeki engelleri de, üniversite
kapısında, sırf, kılık kıyafetinden dolayı mağdur olan gençlerimizin önündeki
engelleri de beraber kaldıralım diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ona
gelince sustunuz değil mi?!
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Ormana gel, ormana...
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Hani düşünceyi, hani özgür
inanç hürriyetini savunuyordunuz?! Hiç korkmayın, bunlar, çok yakında, o
dokunulmazlık dediğiniz şey, Anayasanın 130 ve 131 inci maddeleri, YÖK
Kanunuyla birlikte bir paket olarak gelirse, belki de oy vermeyecek, mahcup
olacaksınız; bu millet bunu görecek inşallah.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Niye ayrı ayrı değil de beraber geliyor?!
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Dersine iyi çalış da gel!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Olur canım, olur.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
Sayın Sarıbaş, buyurun,
siz konuşmanızı sürdürün.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu orman alanları şu an fiilen işgal altında
bulunan alanlardır ve miktar olarak 5 milyar metrekarelik alanlar olup, bu
alanların bir kısmı, halihazırda kullanan köylümüze, zaten, eskiden beri orman
sahası dışına çıktığı için, öncelik hakkı tanınarak devredilecek, elde edilen
gelirle de, yine, köylümüzün, orman köylümüzün desteklenmesine katkı
sağlanacaktır. Şehir merkezlerindeki, artık, inşaatları yıllar önce tamamlanmış
organize sanayi bölgelerinin kurulduğu 10 katlı, 20 katlı apartmanların
oluşturduğu şehirlerin bulunduğu bölgelerdekiler de rayiç bedelleriyle
satılacak ve elde edilen gelirle de milletimizin eksik kalan diğer alanlardaki
hizmetlerine AK Parti İktidarıyla hizmet götürülecektir. Bunu, milletimiz gayet
iyi anlamaktadır, bu işin basit ve kısa yolu da budur; yani, çok fazla uzun
izaha gerek kalmadan, bizim önünüze getirdiğimiz teklifteki amacımız, milletimizin
faydalanmadığı, çok yıllar önce bazılarının talan ettiği alanları
değerlendirmek suretiyle, yine, milletin, hizmet alamayan diğer alanlarına bu
paraları tahsis etmek, yatırmak ve bu hizmeti götürmektir.
Seçim meydanlarında, bu
milletin hangi sorunu varsa, bu milletin kangren olmuş hangi yarası varsa; bu,
milletin halk tabiriyle, kerme bağlamış hangi dokusunda yara varsa; neşteri
vuracağımızı, radikal kararlar alacağımızı ve artık, milletin, mahkeme önünde,
bu tür davalarla, sosyal olguyu aşındıran, sosyal realitelere uygun olmayan
davalarla sürünmesini önleyeceğimizi, devlet ile milleti barıştıracağımızı,
devlet ile milleti muğber durumdan kurtaracağımızı vaat etmiştik; işte, bu her
iki değişiklik de, AK Partinin meydanlarda verdiği sözün bir neticesi olarak
huzurunuza gelmiş ve sizlerin desteğini beklemektedir.
Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sarıbaş.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Topuz.
Buyurun Sayın Ali Topuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ
(İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasamızda değişiklik yapılmasına ilişkin teklifin üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, değerlendirmelerimizi, düşüncelerimizi ve
önerilerimizi sunmak üzere söz aldım; hepinizi, en içten duygularımla ve
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bugün yapmakta olduğumuz iş, bir anayasa değişikliğidir; görüşeceğimiz konu,
bir anayasa değişikliğidir. Sıradan bir yasadan farklı bir durumdur. Bir
anayasa değişikliğinin nasıl ele alınmasına ilişkin bazı hatırlatmalar yapmak
ihtiyacını duyuyorum.
Anayasa değişiklikleri,
hem Mecliste hem de toplumumuzda geniş bir konsensüsü aramamız gereken
konulardır. Anayasalar, ileriye dönük olarak bütün yaşamımızı şekillendiren
belgelerdir. Bunlar üzerindeki değişiklik, hem iyi düşünülerek saptanmalıdır
hem de mümkün olduğu kadar geniş bir çerçevede paylaşılarak
kararlaştırılmalıdır. Önce, Parlamento içerisinde uzlaşma aranmalıdır; sonra,
toplumda geniş bir uzlaşma, konsensüs aranmalıdır. Toplumdan bilgi almalı, toplumu
bilgilendirmeli, interaktif bir ilişki içerisinde bu konularla ilgili ortak
noktayı hep beraber yakalamalıyız. Herhangi bir partinin Parlamentoda
bulundurduğu çoğunluk ona tek başına anayasa değişikliği yapma hakkını verse bile,
düşünülmesi gereken şey, bu uzlaşma sürecini işletmek olmalıdır; aksi
takdirde... Bunu yaparsınız; bugün, sizin çoğunluğunuz var; hiçbirimize
danışmadan, hiçbirimizle uzlaşmadan bir anayasa değişikliği yapmayı
deneyebilirsiniz; çünkü, Mecliste 365 tane sandalyeniz var; ama, unutmayın,
arkanızda yüzde 65 oy yok.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Yüzde 80 oy var.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Arkanızda ancak yüzde 35 oy var.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Arkamızda yüzde 80 oy var.
RECEP KORAL (İstanbul) -
Allah bereket versin!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Her gün aynı şeyi söylüyorsunuz.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Bunun hâlâ farkında değilseniz ve kendinizi birtakım yapay gerekçelerle avutmak
istiyorsanız... Avutmanızdan dolayı bir şikâyetim yok; çünkü, bunun sonunda
hüsrana biz uğramayacağız, siz uğrayacaksınız. (AK Parti sıralarından
"konuya gel" sesleri) Ben size demokrasiyi anlatıyorum. Eğer
demokrasiden nasip almak istemiyorsanız, istediğiniz gibi düşünebilirsiniz. Ben
size diyorum ki, sandalye sayınız ne olursa olsun, anayasa değişikliğine tek
başına karar vermenin toplumsal vicdanı rahatsız edecek yanlarını düşünün;
bunun zararını siz çekersiniz, bundan bir yarar doğacaksa, hiç unutmayın, o
yarar, mutlaka, bize gelir; ama, biz yararın peşinde değiliz; biz, demokrasinin
peşindeyiz; bu bir. Yani, Anayasanın değiştirilmesi için uygun bir ortam
yaratılması gerekir. Bugün ne yapılıyor; ona bakıyoruz. Hiç böyle bir şey
denediniz mi?.. Hiç böyle bir şey denediniz mi?..
Şimdi, biraz evvel
buradan konuşan Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın sözcüsü "efendim, biz,
Uzlaşma Komisyonuna çağrı yaptık" diyor, hem de "her iki partiden de,
üçer kişi olsun dedik" diyor. Değerli arkadaşlarım, Uzlaşma Komisyonu bundan
önceki dönemde ortaya çıkan bir kurumdu ve Parlamentoda beş veya altı tane grup
vardı. Her gruptan üçer kişiden oluşan bir Uzlaşma Komisyonu, o zaman için
geçerliydi ve eşit koşullarla, daha o komisyonun oluşması da sizin bir lütfunuz
değil, gelenekten gelen bir şey.
İki partili bir meclis
olduğu zaman, artık, uzlaşmanın yolları daha kolaydır. Bizim duyarlılıklarımızı
dikkate almadan hep kendi duyarlılıklarınıza dönük olarak uzlaşma arayışı,
bizim size teslimiyetçi bir yaklaşımla destek vermemiz anlamına gelir, bunu,
bize nasıl reva görebilirsiniz; bu, aynı şeyi, biz, size de reva görmeyiz.
Uzlaşma, tarafların duyarlı olduğu konular üzerinde mutabakat sağlamaktır,
duyarlı olduğu konuları gözetmektir. Nedir bizim duyarlı olduğumuz konu? Şimdi
anlıyorum ki, siz de duyarlı olmaya başlamışsınız, YÖK Kanunuyla beraber onu da
getireceğinizi söylüyorsunuz ve bu anayasa değişikliğinin Meclise sunulması
sırasında hangi açıkgöz davranış içindeyseniz, başka bir açıkgöz davranış
içerisinde, yeni bir teklifi de buraya getirmeye çalışıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
dokunulmazlık, milletvekillerinin kendileriyle ilgili geniş bir haktır; eğer,
bu Meclisi oluşturan milletvekilleri, kendileriyle ilgili bir hakkı en alt
düzeye indirecek feraseti göstermeyecek olursa, başka kimselerden haklarını
terk etmesini nasıl talep edeceklerdir? (CHP sıralarından alkışlar) Bizim,
örnek olmak gibi bir sorumluluğumuz var. Biz, iğneyi önce kendimize batıracağız
ki, ondan sonra başkasına bir şeyler batırabilelim. Siz, hiçbir fedakârlık
yapmayacaksınız, kendinizle ilgili konuları hep kapatacaksınız; başkalarından
fedakârlık isteyeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım,
geçenlerde, bundan bir süre önce ilgili komisyondan araştırdım, buraya 40'ın
üzerinde dokunulmazlık dosyası intikal etmiş; belki, hâlâ, daha buraya gelmemiş
sayıları 100'e varacak dokunulmazlık dosyaları var. Bu vesileyle Sayın Adalet
Bakanından rica ediyorum: Sayın Bakanın görevlerinden biri de adaletin
hızlandırılmasıdır. Seçimlerden bu yana dört ay oldu, dokunulmazlıkların
kaldırılması talebiyle buraya ulaştırılması gereken teklifler, hâlâ, neden o
mahkemelerden buraya gelmedi veya geldi de, devletin hangi kademesinde
sumenaltı edildi de Meclisin gündemine gelmedi? Bunu, lütfen, Sayın Bakan
araştırmalıdır; onun sorumluluğu altındadır.
Bu dokunulmazlık
dosyaları sizin bakanlarınız için de olsa, üyeleriniz için de olsa, bizim
üyelerimiz için de olsa, yapmamız gereken şey, önce bu dokunulmazlık
dosyalarını Meclisin Genel Kuruluna indirip, anayasa değişikliği gerçekleşinceye
kadar bu dokunulmazlıkları kaldırıp, yargının önünü açmaktır. Şimdi, yargı
işlemiyor; dokunulmazlıkları olan insanlar yüzünden yargı işlemiyor! Bunu,
nasıl içinize sindirebiliyorsunuz?! Hani Türkiye'yi yeni bir döneme taşımıştık;
hani, Türkiye'de her şeyi iyileştirecektik?.. Her şeyden önce, adaletin
sağlanması gerekir, yargının işletilmesi gerekir. Dokunulmazlık, yargının
işletilmesini de sağlayacak çok önemli bir temel unsurdur. Siz, bunu da
getirmiyorsunuz ve şimdi, burada, bir anayasa değişikliğiyle -o da bir teklif
olarak- karşımıza geliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu
anayasa değişikliği neyi içeriyor; iki ayrı konuda düzenleme içeriyor; bir
tanesi, seçilme yaşının 25'e indirilmesini öngörüyor, diğeri de ormanla ilgili
iki maddeyi içeriyor.
Şimdi, bunların ikisi
neden beraber geldi? Bir müddet sonra, çok kısa bir müddet sonra milletvekili
seçimi yapılacak da, madem böyle düşünüyoruz, şu yaşı 30'dan 25'e indirelim, 25
yaşındakiler de milletvekili seçilebilsin kaygısından mı kaynaklanıyor, yoksa,
bu iki konuyu bir araya getirerek, bundan bir kurnazlık çıkarma amacını mı
taşıyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) -
Gençler şimdiden hazırlansın diye.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bir kurnazlık peşinde olduğunuz bu tasarının 4 üncü
maddesinden anlaşılıyor; oraya yazmışsınız kurnazlığınızı. Diyorsunuz ki; bu,
maddelerin hepsi, halk oylamasına giderse, beraber oylansın. Değerli
arkadaşlarım, siz, oy verecek olan insanları, birbirinden tamamen ayrı iki
konuda ya "evet" ya "hayır" demeye mahkûm etme hakkını
nereden alıyorsunuz?! Nerden alıyorsunuz?! (CHP sıralarından alkışlar) Bunun
hukuk dayanağı nedir bana söyler misiniz?! Birine "evet" birine
"hayır" diyen vatandaşın elinden bu oy hakkını alma hakkı size
nereden veriliyor?! Bu uygulama, totaliter rejimlerde, dikta rejimlerinde,
sözümona, halk oylaması yapan birtakım diktatörlerin yaptığı halk oylamasına
benziyor, 1980'den sonra, 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının oylamaya
sunulması sırasında da "bu Anayasa kabul edildiği zaman falan adam da
devlet başkanı olur, ikisine birden oy vereceksiniz" diyen mantıktan bir
adım geri değil; belki, ondan birkaç adım daha ileri, yanlış bir adımdır. (CHP
sıralarından alkışlar) Doğrusu, ben, bunu, Adalet ve Kalkınma Partisine
yakıştıramadım, Adalet ve Kalkınma Partisinin demokrasi anlayışına
yakıştıramadım; siyaset anlayışına yakıştıramadım. Nasıl böyle
düşünebilirsiniz?! Bunu savunabilir misiniz, bunun gerekçesi var mı? İşte,
benim "kurnazlık" diye tabir ettiğim sizin davranışınızın özü budur.
Şimdi, başka bir
kurnazlık; YÖK Yasası ile dokunulmazlıkları beraber getireceğiz... Yani, bizi
de, ya ikisine "evet" ya ikisine "hayır" demeye mecbur
bırakan bir duruma sokabileceğinizi zannediyorsunuz. Bu yanlış yoldan
dönmelisiniz. Bunu, bizim için söylemiyorum, bunu, sizin için söylüyorum. Bu
sıralarda yüzde 65 oyla, yine sizin gibi bir çoğunluğa sahip olan bir parti,
bir zamanlar, bizim bütün uyarılarımıza rağmen, şimdi, sizin yaptığınız bu
yanlışları yapa yapa, sonunda, bugün, Parlamentonun dışında kaldı.
MEHMET BEŞİR HAMİDİ
(Mardin) - Siz de kalmıştınız.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Siz, gerileme sürecini başlatıyorsunuz. Korkarım, bu, sizi, ANAP'tan daha kısa
bir süre içerisinde yok olmaya götürebilir, bizim gönlümüz buna razı değil;
çünkü, biz de size umut bağladık... (AK Parti sıralarından alkışlar [!]) Size
umut bağladık; sizinle beraber, şu, geçmişin bütün çirkinliklerini bir tarafa
bırakarak, Türkiye'yi kurtarabileceğimizi zannediyoruz; öyle düşünüyoruz. O
nedenle, hata yapmayın. Size, bunu, uzun yıllar siyasî tecrübe kazanmış bir
arkadaşınız olarak, buradan, dostça söylüyorum.
MEHMET BEŞİR HAMİDİ
(Mardin) - Bize güvenebilirsiniz...
RESUL TOSUN (Tokat) - Son
düşüncenizi çok beğendik, sizi alkışlıyoruz Sayın Topuz; sizinle beraberiz.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Aklınızı ve mantığınızı kullanmadan alkışlamayın; aklınıza uysun alkışlama! O
alkışlamanın bir gereği vardır; onu yapmazsanız, yaptığınız işin hiçbir anlamı
kalmaz! (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, 25
yaş, daha, Adalet ve Kalkınma Partisi parti olmadan çok önceleri, Cumhuriyet
Halk Partisinin, bir gün Anayasayı bu açıdan değiştirme imkânına sahip
olabilirse, bunu gerçekleştireceğini vaat ettiği konulardan bir tanesidir.
Seçim bildirgemizde de var; maddeler üzerindeki konuşmalar sırasında da,
değerli arkadaşlarım, zaten, bu konudaki görüşlerini, ayrıntılı bir şekilde,
burada açıklayacaklardır. Bu konu, bizim bir tartışma konumuz değildir; bizim,
bu konunun şimdi neden getirildiğine ilişkin tartışmamız var. Keşke, bu konuyu,
bir demokratikleşme paketi içinde, içinde dokunulmazlıkların da bulunduğu daha
geniş bir paket içinde getirebilmiş olsaydınız.
Şimdi, gelelim asıl
meseleye. Zaten, bu nokta da, sizin, bu teklife sonradan ilave ettiğiniz bir
unsurdur. Günlerden beri, Sayın Orman Bakanı ve ondan önce, partinizin
yöneticileri, Sayın Genel Başkanınız, bu, orman alanı dışına çıkarılmış
alanlardan değerlendirilmesi mümkün olan yerlerin satılarak çok yüksek değerde
bir gelirin sağlanabileceği yolunda bazı iddialarla toplumun önüne çıktılar. O
iddialar, zaten, böyle bir anayasa değişikliğinin gelmekte olduğunun habercisiydi.
Bu konu, hiçbirimizin bilmediği bir konu değil. Halk arasında "2/B
uygulaması" diye tartışılan konu, gerçekte, birkaç boyutuyla üzerinde
durulması, dikkat çekilmesi gereken bir konudur. Oluşmuş bir fiilî durumu çözme
mecburiyetiyle karşı karşıya olduğumuz aşikârdır; ama, bu meseleye, bakkal
hesabı yapar gibi, 5 milyar metrekareye yakın bir alan bu kapsamdadır,
metrekaresini ortalama 5 dolardan satarsak, buradan 25 milyar dolar gelir
sağlanır diyerek bu işe başlanamaz, başlanmamalıdır; çünkü, bu hesap da
yanlıştır, böyle bir başlangıç da yanlıştır. Hesap neden yanlıştır; bu
arazilerin değerlendirilebilmesi aşamasına gelebilmeniz için yapmanız gereken
çok önemli işler vardır.
Bakın, bu arsalar nasıl
oluşmuştur; burada, yanımda devletin tapusu var, geçerliliği olması gereken
tapular var. O zamanlar, herhangi bir şekilde, bu arazilerin bir kısmının
tapusunu üzerine geçirmiş olan birtakım kişiler, onları bir başka kişilere
satmışlardır, hem de devletin garantisi altındaki tapularla satmışlardır;
parasını almış, kaybolmuşlardır. Daha sonra, ikinci, üçüncü şahıslar
ellerindeki tapulara dayanarak, en azından, bir kısmı itibariyle belediyelere
başvurmuşlardır; imar planları yapılmış, onlara uygun olarak projeler yapılmış,
binalar yapılmış, iskân edilmiş, içine girilmiş, yaşamaya başlamışlar; ama, bir
müddet sonra, Hazinenin açtığı dava dolayısıyla, bu tapuların iptal edildiği
iddiaları haberi ortaya çıkmış. Birinci şahıslar ortada yok, ikinci şahıslar
parayı vermiş tapuyu edinmiş. Siz, şimdi, satarken, bu ikinci şahıslardan da,
bir daha para mı alacaksınız allahaşkına?!.. Bir kere bedelini ödemiş bu vatandaşlardan,
nasıl para isteyeceksiniz? Devletin kusuru yüzünden, devletin garantisi
altındaki bir kurumun yanlış işlemlerinden dolayı adamları zarara sokacaksınız,
onlardan bir daha para mı isteyeceksiniz? Bu araziler, büyük parseller
halindedir; bazen, kişilere, hisseli tapularla devredilmiştir; üzerinde,
yüzlerce, binlerce, onbinlerce bina yapılmıştır. Parselasyon yapmadan, ıslah
planı yapmadan bunları nasıl vereceksiniz; kime vereceksiniz?.. Bir arazinin
üzerindeki 5 000 hak sahibine, 5 000 kişiye hisseli tapu mu vereceksiniz? Nasıl
yapacaksınız bunu?! Bunları hiç düşündünüz mü?
Değerli arkadaşlarım,
değerli Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarım; size güzel bir
hedef gösteriyor sizin yöneticileriniz; burada 25 milyar dolar var... Siz de,
iyi niyetle, mademki burada bu var, alalım, sıkıntımızı giderelim diyorsunuz.
Burada bu para yok. Bu parayı elde etmek bir senede, iki senede, üç senede, beş
senede, on senede mümkün değildir, zaman gerekecektir; ama, bu iş mutlaka
yapılmalıdır; ama, sizin dediğiniz gibi yapılamaz bu, sizin getirdiğiniz biçimiyle
yapılamaz. Eğer, bu konuya inanıyorsanız ve biraz sonra okunacak olan, bu
konularla ilgili verdiğimiz önergeleri dikkatle izler, samimîyetle ve iyi
niyetle değerlendirecek olursanız, o önergelerimize katılarak, belki, getirdiğiniz
teklifi işleyebilir hale getirme imkânınız olabilir; ama, bu konuyla ilgili
olarak şu kadarını buradan söylemek istiyorum: Bir kere, 169 uncu maddeyi,
mutlaka, bu metnin dışına çıkarmanız lazımdır. Çok büyük bir hata yapıyorsunuz.
Siz, 169 uncu maddeyle ormanları özelleştiriyorsunuz ve orman köylüsünün bir
tekel olarak elinde bulunan hakkı onun elinden alıyorsunuz; çünkü, buraya özel
sektörü soktuğunuz zaman, o orman köylüsünün burada bugün yararlanmakta olduğu haktan
yararlanma olanağı kalmayacaktır; çünkü, o özel sektör daha ucuz bir işgücü
oraya getirerek o insanların ekmeğini onların elinden alacak. Bir kere, bundan
vazgeçin.
170 inci maddeye gelince.
170 inci maddenin kentleri ilgilendiren kısmı var, orman köylülerini
ilgilendiren kısmı var. Orman köylüleriyle ilgili olan bölümünde orman
köylüsüne tanıdığınız hak nedir; bu Anayasa değiştikten sonra bir yasa
çıkaracaksınız, o yasada, bu gelirlerden ne kadarını oraya vereceğinizi tespit
edeceksiniz. Bu orman köylüsünün beklediği bu değil. Orman köylüsünün
beklediğinin ne olduğunu, yine bizim verdiğimiz önergeyi, eğer, dikkatlice, iyi
niyetle okursanız, anlamaya çalışırsanız, orada göreceksiniz.
Değerli arkadaşlar, 170
inci maddeyle ilgili olarak şunu söylemek istiyorum. Bugün oluştuğunu farz
ettiğiniz, hesapladığınız -bize göre oluşması biraz güç- size göre 25 milyar,
30 milyar, 50 milyar doların sağlanması mümkün olan bu konu, yani, 31.12.1981
tarihinden önce orman niteliğini kaybetmiş olan arazilerin bir kısmının
değerlendirilmesinden elde edilecek olan kaynaktır.
Bu kaynağın bir an için
elde edildiğini düşünerek soruyorum size: Bu kaynak hangi gerekçeyle oluşmuştur;
5 milyar metrekarelik bir orman alanının, orman bütünlüğümüzün içerisinden
ayrılmasıyla söz konusu olmuştur; yani, orman varlığımızdan 5 milyar
metrekareyi kaybetme pahasına oluşmuştur.
Sizin şimdi getireceğiniz
yeni düzenlemeyle, buradan oluşacak kaynakla, evvelemirde yapmanız gereken
şeyler şunlardır:
Birincisi, orman
köylüsüne, orada işletmekte olduğu, kullanmakta olduğu bu alana giren yerlerin
kullanılmasını ücretsiz olarak devretmektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Ücretsiz!.. Öyle, parasıyla marasıyla değil, ücretsiz!.. Onlar, orada, fedai
olarak ormanı bekleyen insanlardır ve onların geçinmeleri için de başka hiçbir
olanakları yoktur.
Siz, buradan 25 milyar
dolar kazanacaksınız; gidip, onu, bütçenin açıklarını kapatmak için
kullanacaksınız; orman köylüsü, orada yaşamına, o sefaletine hâlâ...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Topuz; sözlerinizi tamamlar mısınız.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Yorulmayın Sayın Topuz...
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Sevgili Başkan, beni kimse yoramadı bugüne kadar; siz de yoramazsınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sizi sevdiğimiz için söylüyoruz.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Şimdi, değerli arkadaşlarım, o orman köylüsüne öncelikle vereceksiniz;
ücretsiz...
İkincisi, orman
kadastrosu çok eksiktir. Bunun tamamlanması, bu olayın çözülmesi için zaten
gerekli olan bir şeydir. Şu anda satmayı düşündüğünüz yerlerin pek çoğunun
orman kadastrosu bile yoktur. O zaman, buradan elde edilecek parayla, orman
kadastrosunu bitirmeyi amaçlayacaksınız. Daha bitmedi...
Bu varlığı oluşturduğunu
iddia ettiğiniz, bu varlığın sebebi hikmeti olan 5 milyar metrekarelik kayıp
ormanı kazanmamız gerekir. Varsa böyle bir para, onunla Türkiye'de bir kısmı,
belki, henüz işgal edilmemiş, kullanılmamış, boş kalmış -bu esasa giren-
araziler olmak üzere- bir kısmı da ormana elverişli başka araziler bularak,
ormanlarımıza yeniden 5 milyar metrekarelik orman alanı kazandırmamız lazım,
onun için gerekli yatırımları bu paradan ödemeniz lazım.
Bu da yetmedi. Kentleşmiş
bölgelerde, kasaba haline gelmiş, İstanbul'daki bazı ilçeler ve bazı ilçelerin
bazı bölgeleri gibi kentleşmiş -artık, bunları, bu binaları yok farz
edemezsiniz; bunları yıkamazsınız, ormana dönüştüremezsiniz- yerleri ne
yapacaksınız; bulunduğu yerde koruyacaksınız, ıslah edeceksiniz, imar
planlarını yapacaksınız; bunun altyapıları yapılacak, planlanacak, sosyal
donatıları konulacak. Bu kaynaklar nereden çıkacak? İşte, o kaynağı buradan
alacaksınız.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
İşte, bütün bunların olması için bu anayasa değişikliği şart!
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Eğer, bütün bunlar için bu anayasa değişikliğini yapıyorsanız, o zaman, bizim,
biraz sonra burada okunacak önergemizi kabul edeceksiniz demektir. Eğer, bu
önergeyi kabul edecek olursanız, hem orman köylüsünün hem de kentlerde bu
konuda çözüm bekleyen vatandaşlarımızın gerçekten beklediği çözümü onlara
vermiş olacaksınız. Eğer, bizim buraya getireceğimiz önergeleri reddedecek
olursanız, bununla, sizin, çok iyi niyetli olmadığınız anlaşılmış olacaktır.
Sizi iyi niyetli olmaya
davet ediyorum; sizi, bizim verdiğimiz önergeler doğrultusunda hareket etmeye
davet ediyorum ve hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Topuz.
Hükümet adına Orman
Bakanı Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 76, 169 ve 170
inci maddeleri üzerinde getirilmiş olan değişiklik teklifiyle alakalı olarak
değerli milletvekillerinin, grupların değerli sözcülerinin görüş ve
düşüncelerini dinledik. Anayasamızın 169 ve 170 inci maddelerinde yapılması
gereken ve toplumda da çok ciddî bir uzlaşmanın, artık, sağlandığını gördüm.
İleri adımların atılmasında, Meclis içerisindeki iktidar ve muhalefetin, daha
önceki yapmış oldukları açıklamaları, beyanları, seçim sürecinde, seçim
beyannamelerinde, parti programlarında konuyla alakalı görüş ve düşüncelerin,
Türkiye'nin son elli yılında yaşamış olduğu büyük sosyal ve toplumsal
hareketlerin gelmiş olduğu bu noktada, kentleşme sürecinde, kentlerin
etrafındaki varoşlarda oluşmuş olan yoğun orman işgallerinin, orman
tahribatının, fiilî durumların, artık, aşılması gereken, çözülmesi gereken
sorunlar olarak görüldüğünü ve bugün de burada, bunu gerçekleştirebileceğimizi,
bunu başarabileceğimizi, bu sorunun bir iktidar ve muhalefet mantığıyla ele
alınmaması gerektiğini, bunu, bulunmuş olduğumuz seçim bölgelerinde veyahut da
Türkiye'deki milyonlarca insanın üzerinde yaşamış olduğu bu milyarlarca
metrekarelik, ülkemizin en değerli arazileri üzerindeki şu andaki mevcut
durumun çözümlenmesi gerektiğini, artık, hepimiz gördük. Bunun için inanıyorum
ki, bugün ve perşembe günü yapılacak olan oylamalarla, Anayasanın 169 ve 170
inci maddelerinde gerekli değişiklikler yapılacak ve Anayasamızın bugüne kadar
elvermediği tasarruflara, inşallah, sahip olmuş olacağız.
Değerli arkadaşlar,
uzlaşma arama noktasında, dört aylık bir dönem içerisinde, toplumun,
yargısıyla, üniversitesiyle, sivil toplum örgütleriyle, hatta, şu anda
Parlamentodaki Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekilleri, grup
başkanvekilleriyle bu konuyla alakalı düşüncelerimizi onlara aktarmak,
tekliflerimizi onlarla birlikte paylaşmak, bunu sadece AK Partinin grup önerisi
olarak, sadece Orman Bakanlığının görüş ve düşünceleri doğrultusunda atılması
gereken bir adım olarak algılanmaması gerektiğini, yapılan panellerle, yapılan
görüşmelerle, üniversitelerdeki hukuk fakültelerinin, Yargıtayın ilgili
dairelerindeki üyelerin, daha doğrusunu kısa olarak özetlemek gerekirse, dört
aylık bir süre içerisinde, biz, bu konuyu kamuoyunda tartışmaya açtık; pek çok
televizyon programında, bu konuyla alakalı konunun uzmanlarıyla karşılıklı
tartışma, meseleyi müzakere etme imkânını bulduk.
Tabiî, yine, şunu da
ifade edeyim ki; bizim internet sayfamızda, iki ikibuçuk aydan bu tarafa, konu,
interaktif bir anlayışla toplumun belleğine havale edilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
bizim, bugün, buradaki değerli sözcülerin görüş ve düşüncelerini de dikkate
alarak hazırlamış olduğumuz bu değişiklik tekliflerinde, 31.12.1981 tarihinden
önce, fen ve bilim bakımından orman vasfını yitirmiş, orman kadastrosu
marifetiyle de 1974 yılından bu tarafa Türkiye'de 2/B arazilerinin çalışmaları
yapılıyor ve orman alanlarının dışına çıkartılıyor. Bu konu bugünün olayı
değildir, dünün olayı hiç değildir; bu, son kırk yılın olayıdır. Olaya bu şekilde
bakmak lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer, sadece, bunu bir yılın,
iki yılın olayı olarak ele alırsak meseleyi doğru tarif etmiş olmayız.
Değerli arkadaşlar,
sevgili milletvekilleri; bakın, Türkiye'nin gelmiş olduğu bu noktada, bugün, bu
araziler, artık orman değildir, orman idaresinin tasarrufunda da değildir.
Yani, biz, Orman Bakanlığı olarak, orman bölge müdürlükleri olarak, orman
şeflikleri olarak, hiçbir zaman, bu araziler üzerinde bir inisiyatifimiz yok;
niye, çünkü, orman kadastrosu marifetiyle, bunlar, Anayasanın amir hükümleri,
mevcut hükümleri doğrultusunda, Anayasanın hükümleri doğrultusunda orman
alanının dışına çıkarılmış. Peki, burada murat neydi, burada arzu edilen neydi?
1982 Anayasasında, 169 ve 170 inci maddeler gerekçelerine baktığımız zaman,
aslında, burada, bir milat olarak alınan 31.12.1981 tarihinin bir af, gizli bir
af, saklı bir af olduğunu, kanun koyucunun o günkü gerekçelerine baktığımız
zaman, Anayasa Mahkemesinde yapılmış olan iptallere karşı kullanılan oyların
mülahazalarına, mütalaalarına baktığımız zaman, bunları görme imkânımız vardır.
Elbette ki, bugün,
Türkiye'de, şu anda, orman arazilerimizin, ancak üçte 2'sinin kadastrosu
yapılmış. Yapılan kadastrolar neticesinde de, yaklaşık 5 milyar metrekarelik
2/B çıkmış. Orman kadastrosunu tamamladığımız zaman, bitirdiğimiz zaman...
Bunu, önümüzdeki beş yıllık bir süre içerisinde tamamlamayı planlıyoruz; yani,
geri kalan kadastrosu yapılamamış alanları, azamî beş yıl içerisinde,
Türkiye'deki bütün kadastro çalışmalarını, ormancılık açısından, Orman
Bakanlığı açısından tamamlamayı düşünüyoruz. Bu yeni yapılan kadastro çalışmaları
neticesinde, mevcut 2/B'lere yeni 2/B'ler ilave edilecektir; bunu da ifade
etmekte fayda görüyorum; çünkü, 2/Bler, durduk yerde kendiliğinden ortaya çıkan
hudayinabit bir şey değildir, bunlar kendiliğinden olmuyor. Bunlar, yasaların
kendilerine vermiş olduğu yetkileri kullanan orman mühendislerinin, kadastro
mühendislerinin yapmış oldukları çalışmalar neticesinde ortaya çıkıyor.
Tabiî, aslında, bizim bu
konuyla alakalı, bugüne kadar toplumla ve sizinle birlikte paylaştığımız pek
çok husus oldu; ama, Anayasamızın 169 uncu maddesinde, ormanların
işlettirilmesiyle alakalı bir düzenleme getiriyoruz. Bakın, bununla ne yapmak
istiyoruz; bunu da sizinle karşılıklı olarak net bir şekilde görüşmek ve
paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
169 uncu maddede yapacak olduğumuz değişiklikten sonra, şu anda, Türkiye'deki
verimsiz olan, yaklaşık olarak, 10 000 000 hektarlık orman arazisinin, özel
ormancılık anlayışı içerisinde, özel sektöre veyahut da özel ormancılık
çalışması yapmak isteyen kesimlere, tüzelkişiliklere, köy tüzekişiliklerine,
şirketlere veyahut da şahıslara tahsisi söz konusudur.
Burada nasıl bir tahsis
yapacağız; zaten, şu anda, Özel Ormancılık Kanununda bu mevcut. Bizim şu andaki
verimsiz olan ormanlarımızın verimli hale gelebilmesi için, biz bu işi, Orman
Bakanlığının şu andaki mevcut imkânlarıyla, ancak 100 senede yapabiliriz
arkadaşlar; şu andaki finans imkânlarımız, şu andaki donanımımız, şu anda
baktığımız zaman yaptığımız projeksiyonda, 100 yılı içerisinde bu işin altından
ancak kalkabiliriz. Demek ki, burada, mutlaka ve mutlaka, özel teşebbüsü,
ormanlarımızın geliştirilmesinde devreye sokmamız lazım.
Değerli
arkadaşlarım, şu anda biz, bugün,
2/B'lerle alakalı Anayasamızın 169 ve 170 inci maddelerinde yapacak olduğumuz
değişiklikten sonra, 6831 sayılı Orman Kanununun ilgili maddelerinde ve yine,
ormancılık mevzuatını alakadar eden sair kanunlarda yapacak olduğumuz
değişiklikten hemen sonra, biz, 50 000 000 metrekareyi hemen ertesi günü
satabilecek durumdayız. 50 000 000 metrekareyi hemen ertesi günü satabilecek
noktadayız; çünkü, bu konuyla alakalı parselasyon çalışmaları, bunlarla alakalı
tespitler yapılmış, listeleri askıya çıkarılmıştır; ancak, 2/B'lerin tamamen
tasfiye edilmesinin, öyle, altı ay içerisinde olmayacağını biz de biliyoruz. Şu
anda, yaklaşık 4 milyar metrekaresinin, önümüzdeki altı aylık bir süreç
içerisinde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün verecek olduğu destekle,
hükümetin, bu konuda alacak olduğu özel önlemlerle, yapacak olduğu fevkalade
düzenlemelerle, burada, gerekirse, tapu - kadastro çalışmalarında özel sektörü
de devreye sokarak işi hızlandırmayı düşünüyoruz ve biz, altı ay içerisinde, 4
milyar metrekareyi satışa arz edebileceğimizin...
Tabiî, olayı, sadece bir
ekonomik girdi olarak alırsak haksızlık yapmış oluruz. Olayın bir sosyal boyutu
var, olayın bir hukukî boyutu var, olayın bir de ekonomik boyutu var. Bu,
2/B'lerle alakalı, Türkiye'de şu anda geldiğimiz son noktada, milyonlarca
insanın üzerinde yaşamış olduğu bu 2/B arazileriyle alakalı gerçekten çok ciddî
bir hukukî sorun söz konusudur. Bu vatandaşlarımızın önemli bir kısmı, bugün,
mahkeme kapılarında devletiyle karşılıklı olarak mahkemeleşmektedir.
Yine, bu yurttaşlarımızın
mülkiyet sorunu noktasında, yapmış oldukları binalarının, kullanmış oldukları
bağ ve bahçelerinin mülkiyet sorunları vardır. İnsan için en önemli haklardan
birisi mülkiyet hakkıdır. Mülkiyet hakkı konusunda, her ne şekilde olursa
olsun, devletin bugüne kadar aymazlığından dolayı ortaya gelmiş olan bu 2/B'ler
konusunda, devletin, artık, bana ne deyip olaya bigâne kalması mümkün değildir,
bu konuya, mutlaka ve mutlaka el koyup, çözüm getirmesi lazımdır; işte, biz de
bunu yapıyoruz.
Tabiî, burada, olaya, bir
de şehircilik açısından bakmak lazım. Elbette ki, kentlerimizin civarında
oluşmuş olan bu fevkalade olumsuz tabloların, büyük şehirleşme imkânına,
potansiyeline sahip olan bu arazilerin planlamalarının, şehircilik açısından
düzenlemelerinin, altyapılarının süratli bir şekilde yapılarak vatandaşımıza
kazandırılması lazım; aksi halde, biz, Türkiye'de çarpık kentleşmenin önüne
geçme imkânını da kaybetmiş oluruz. Bu, bir fırsattır.
Sayın Ali Topuz'un ifade
ettiği gibi, biz, burada, satıştan elde edecek olduğumuz paraları, sadece
Hazinenin borç ödemeleri için kullanmayı kesinlikle düşünmüyoruz. Orman
Bakanlığı olarak, biz, muhtelif vesilelerle, bu konuyla alakalı görüşlerimizi
ve düşüncelerimizi kamuoyuyla paylaştık. Ne dedik, buradaki satıştan elde
edilecek olan paranın en az yüzde 20'sini orman köylüsünün rehabilitasyonuna
kullanmak mecburiyetindeyiz. Niye, Türkiye'de 17 000-18 000 köyde, yaklaşık olarak
7 500 000-8 000 000 orman köylüsü yaşıyor. Bu orman köylüleri, hakikaten, hayat
standardı bakımından ülkedeki en altta bulunan insanlar. Millî gelirden almış
oldukları pay, 250-300 dolardır. Böyle bir rakamla hayatlarını idame ettirmek
durumunda olan orman köylüsüne taraf olmak, orman köylüsünün yanında olmak,
sosyal devlet olmanın gereğidir; işte, biz, onu yapmak için bu düzenlemeyi
yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakın, yine, ağaçlandırma
seferberliği için kaynak lazım, para lazım; ama, ülkemizin ekonomik şartları
ortada. Daha geçen hafta, hükümetimizin Bakanlık bütçesi burada görüşülürken,
muhalefet sözcüsü arkadaşlarımız "bu bakanlık bütçesiyle bu işleri yapmak
mümkün değildir" dediler; ben de katılıyorum, doğru; yani, yapmak
istediklerimiz yanında, mevcut kaynakların ne kadar cılız, ne kadar yetersiz
kaldığını ben de kabul ediyorum. O zaman, bir yerden kaynak bulmak lazım- işte,
kaynak burada. Diyoruz ki, buradaki satıştan elde edecek olduğumuz gelirin
önemli bir kısmını, ülkemizin, buradan kaybedecek olduğumuz 500 000 hektarlık
arazinin karşılığında, biz, gelin, 500 000 hektarlık alanın karşısında, onun üç
katını, beş katını, on katını yapabilecek potansiyele, kaynağa burada sahip
oluyoruz. Biz, bununla birlikte, yani, burada, eğer, orman alanlarının dışına
2/B olarak çıkardığımız 5 milyar metrekare, yaklaşık olarak 500 000 hektarlık
bir alanı ormanların dışına çıkarmış ve kaybetmiş gibi gözüküyorsak da,
fotoğrafa net olarak bakarsak, biz bununla, bu düzenlemeyle, burada, ciddî bir
finans imkânıyla, orman alanlarımızı genişletmeyi planlıyoruz. Bununla alakalı,
Sayın Başbakan ve Kabinedeki arkadaşlarımla bu konuyu paylaştım. Bu konuya da fevkalade desteğin olduğunu
görmenin bahtiyarlığını yaşıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tabiî, olaya, objektif olarak baktığımız zaman, meselenin, AK Parti
cephesinden, Cumhuriyet Halk Partisi cephesinden bakıldığı zaman farklı
görülmediğini, gayet net bir şekilde görüyorum; ancak, aramızda birtakım
nüanslar olabilir; çünkü, farklı partileriz. Bu bir ülke sorunudur, bu
milyonlarca insanımızın ortak sorunudur, bu Antalya'nın sorunudur, bu Mersin'in
sorunudur, bu İstanbul'un sorunudur, bu Balıkesir'in sorunudur, bu Kocaeli'nin
sorunudur, bu Trabzon'un sorunudur. Arkadaşlar, Türkiye'de, 2/B'lerle
milyonlarca insan karşı karşıyadır. Bu realiteyi görmeden, buna siyasî
perspektiften bakmadan, sadece insanî perspektiften baktığımız zaman,
kangrenleşmiş bu sosyal olayın artık çözüme kavuşturulması için, bugün,
Parlamentoda bu iradeyi görüyorum, bu gücü görüyoruz, bu kararlılığı görüyoruz.
Burada, şimdi, şöyle bir
endişenin olduğunu da ifade edeyim. Efendim, siz bu 2/B düzenlemesinin, bu 169
ve 170 inci maddede yapmış olduğunuz düzenlemelerden sonra, acaba kamuoyunda
şöyle bir yanlış kanaat olur mu: Yahu, nasıl olsa bunlar, her ne şekilde olursa
olsun, orman arazisine el atanlara, işte görüyorsunuz, Parlamento bir şekilde
bir çözüm getiriyor, onların bu yasal olmayan edinimlerini yasalaştırıyor... Bu
endişeyi toplumun bütün kesimlerinde gördüğüm için -Orman Bakanı olarak benim
aslî görevim, elbette ki, orman varlığının korunması ve geliştirilmesidir- bu
endişeyi duyanlarla, en az onlar kadar paylaşarak ben de ifade ediyorum ki,
bakın, 31.12.1981 tarihine onun için dokunmuyoruz, onu biz de milat olarak
aynen koruyoruz. Halbuki, 31.12.1981'den sonra Türkiye'de yeni 2/B'ler veyahut
da orman işgalleri oldu; ama, onlara cesaret vermemek için, yeni oluşacak, yeni
oluşturulacak 2/B'lere ve orman işgallerine fırsat vermemek için, onları
cesaretlendirmemek için bu 31.12.1981 tarihini milat olarak aynen alıyoruz ve
kabul ediyoruz ve koruyoruz. Çünkü, ormanları, hakikaten, milletin
sahiplenmesi, baş tacı etmesi gerektiğini ifade etmek durumundayken; ne yazık
ki, bazı kesimlerden, ormanlarla alakalı iyi olmayan düşüncelerde var, hoş
olmayan düşünceler de var, ormanları rant aracı görenler de var. İşte bizim
görevimiz, devletin görevi, devletin yetkili kurullarının, kurumlarının görevi
bunlara bu imkânı vermemektir; yasalar bunun için vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
sözlerinizi tamamlar mısınız...
Buyurun.
ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Anayasanın 169 ve 170 inci maddelerinde yapacak olduğumuz bu
düzenlemeden sonra, 6831 sayılı Kanun ve diğer kanunlarda yapacağımız
çalışmalarda, muhalefet partisinin (Cumhuriyet Halk Partisinin) görüş ve
düşüncelerini, mutlaka ve mutlaka değerlendirmek gerektiğini, bunların bir
uzlaşma anlayışı içerisinde Parlamentodan geçmesinin insanımızın ve ülkemizin
hayrına olacağını düşünüyor, buradaki değerli sözcülerin görüş ve düşüncelerinden
fevkalade istifade ettiğimizi ve bugün verecek olduğunuz destekle, gerek 169 ve
170 ve gerekse 76 ncı maddedeki değişikliğin geçeceğine güvenimin tam olduğunu
belirtmek istiyorum.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Şahsı adına, Sayın
Feridun Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın 76, 169 ve 170
inci maddelerinde değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifinin tümü üzerinde
kişisel düşüncelerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum.
Çok kısa bir süre önce,
milletvekili seçilme yaşının 30'dan 25'e indirilmesi amacıyla, Cumhuriyet Halk
Partili milletvekilleri bir önerge vermişlerdi. Yanlış hatırlamıyorsam, İktidar
Partisi Grubu, çoğunluğu değil, sanıyorum tamamı -gözümden kaçmış olabilir- bu
önergemize ret oyu kullandılar. Aradan geçen süre içinde Cumhuriyet Halk
Partisi düşüncelerine yakınlaşmaları, Parlamentodaki ilişkiler açısından son
derece olumlu bir gelişme olmuştur.
Aslında, olayın bir başka
boyutu daha var. Şimdi, bu yeni değişikliği, İktidar Grubu, büyük bir heyecanla
ve acelecilikle huzurumuza getiriyor, Meclisin huzuruna getiriyor. Oysaki,
geçmişte, bizim getirdiğimiz bu fırsatı kullanmış olsalardı, 169 ve 170 inci
maddeleri, 76 ncı maddeden ayrı ve daha özgür bir biçimde tartışma imkânımız
olacaktı, bu imkânı yitirmiş bulunuyoruz.
Umudumuz, Cumhuriyet Halk
Partisinin milletvekili dokunulmazlığı konusundaki görüşüne de fazla gecikmeden
gelmenizdir, bunu umut ediyorum; ama, bugünkü görüntü, bu umudumuzun pek fazla
da haklı olmadığını gösteriyor.
Önümüze getirilen teklif,
iki değişik konuyu içeriyor. Birisi, gençlikle ilgilidir, demokratik bir hakkın
kullanılmasıyla ilgilidir, gençlerin seçilme haklarının kabulüyle ilgilidir;
diğeri, ormanla ilgilidir. Ben, çok merak ediyorum, bu teklifi hazırlayan 213
arkadaşımız, ormanla gençlik arasında nasıl bir bağlantı kurdular? Ormanla
seçilme hakkı arasında nasıl bir bağlantı kurdular? Bunun, bizim anlamadığımız
veya kavrayamadığımız çok ince bir nedeni varsa, bunu öğrenmenin hakkımız
olduğunu düşünüyorum; bunu açıklayacaklarını umut ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, birtakım tahminlerde bulunabiliriz, bu iki farklı görüşün, iki farklı
düzenlemenin niye bir arada buraya getirildiğini tartışabiliriz. Belki de,
gençlerin 25 yaşında milletvekili seçilme hakkını birkaç ay önce, bir süre önce
reddetmiş olmanın doğru olmadığını, seçim bölgelerinize gittiğiniz zaman
gördünüz; gecikerek de olsa bu gerçeği gördünüz. Diliyorum, diğer konularda da
seçmenlerinizin söylediklerine aynı duyarlılığı gösterirsiniz.
Gençliğin kalbini onarmak
konusundaki aceleci tavrınız, böylesine bir harmanı gerekli kılmış olabilir.
Yani, ormanla ilgili 169 ve 170 inci maddeleri, gençliğin seçilme hakkıyla
ilgili diğer bir Anayasa maddesini bir arada getirmiş olabilirsiniz; ama,
maddelerdeki düzenlemelere, hukuk mantığı açısından ve yasal düzenleme
açısından baktığımız zaman çok ilginç şeyler görüyoruz. 169 uncu maddeyle
ilgili değişiklikte, çok ilginç bir ek var; "işlettirilir" deniliyor.
Bunu diğer konuşmacılar da söylediler. Bu değişikliğin temeli budur
"işlettirilir" deyimidir. Bu "işlettirilir" deyimi ve bu
ekleme, devlet ormanlarının, devlet ve orman köylüsü tarafından kullanılması
imkânını kısıtlayan bir düzenlemedir. Bugüne kadar, orman köylüsü, devlet ve
kooperatifler -ki bu kooperatifler orman köylülerinin kooperatifleridir- ormanı
kullanabiliyorlardı. Şimdi, bu değişiklikteki "işlettirilir"
kelimesi, orman köylüsünün dışında, başka bir unsuru getirip buraya oturtuyor.
Aslında, orman köylüsü için bir şeyler yapmış olmayı düşünüyorsak, bu
"işlettirilir" nedir?! Yani, orman köylüsü, şu anda, ormanın bu
bölümünü kullanıyor, ormanı kullanıyor, ormandan yararlanıyor; bizim
istediğimiz kadar doğru biçimde, haklı biçimde ve yaygın biçimde kullanmasa da
kullanıyor.
Arkadaşlar,
"işlettirilir" kelimesiyle köylünün payını azaltacağız. Köylünün
ormandan aldığı payı azaltma noktasına geliyoruz. Bunu, orman köylüsü yararına
bir düzenleme olarak kime kabul ettirebilirsiniz?! Yani, bugün, şu konuşmaları dinleyen
orman köylüleri, bu "işlettirilir" kelimesinin ne anlama geldiğini
bilmeyecek kadar eğitimsiz mi?! Böyle mi düşünüyorsunuz?!
Bunun dışında, 170 inci
maddedeki değişikliklere baktığımız zaman, orada da bir tuzak göze çarpıyor.
"Tuzak" kelimesini özür dileyerek kullanıyorum; belki böyle bir amaç
yoktu; ama, böyle bir düzenleme yaparsak, sonunda bir tuzağa düşmüş olduğumuzu
görürüz.
Burada
"öncelik" deyimi var. 170 inci maddenin düzenlemesinde, orman
köylüsüne satışta, kullanmada, tahsiste bir öncelik veriliyor. Burada yapılan
nedir; orman köylüsüne öncelik; yani, öyle bir görüntü var ki, orman köylüsüne
öncelik tanıyoruz, çok güzel bir şey yapıyoruz. Orman köylüsüne öncelik demek,
satışı, tahsisi, kullanmayı ona teklif etmek demektir. Orman köylüsünün cebinde
kaç lira olduğunu biliyor musunuz?.. Orman köylüsünün bu teklifi karşılayacak
gücü olduğunu düşünebiliyor musunuz.. Sizi suçlamıyorum; Türkiye'nin geldiği
noktada geçmiş iktidarların, herkesin payı olabilir; ama, orman köylüsünün reel
durumunu, cebindeki parayı, alım gücünü bilmeyen bir tek milletvekili burada
olabilir mi?.. Öncelik orman köylüsüne. Bu öncelik, hiçbir zaman
kullanılmayacaktır. Bu öncelik kullanılmadığı için, orman köylüsünün dışındaki
unsurlar değerli arazileri alacaktır ve sizin sandığınız kadar yüksek değerde
almayacaktır. Bu 169 uncu ve 170 inci maddelerdeki düzenlemelerin böylesine
yanlış sonuçlar doğurması ihtimalini dikkate almak gerekir. Grubumuz, bu
konularda hazırlıklar yaptı, önergeler getirecek. Biz, bu önergelerin peşin
hükümle reddedilmeyeceği konusunda bir umut taşıyoruz. Diliyorum ki, o
önergeler tartışılır ve o önergelerle daha sağlıklı bir sonuca varılabilir.
Yüzlerce yıldır ormanla
iç içe yaşayan, ormanı koruyan orman köylülerinin haklarını vermek istiyorsak,
bunu, bir ticaret anlayışıyla yapmamalıyız; bunu, hak edilmiş bir sonuca
ulaşmak için yapmalıyız. Toroslarda, yüzlerce yıldan beri yaşayan orman
köylüleri var. Hiç kimse, en katı orman savunucusu bile, o orman köylülerinin
ormanı yaktığını söyleyemez; oralarda, orman köylüsü eliyle hiç orman yangını
çıkmamıştır; çünkü, ormanı sevmişlerdir, korumuşlardır.
Şimdi, biz, o insanlara
haklarını vereceğimizi söylüyoruz, 2-B ile tahdit dışına çıkan ormanı
vereceğimizi söylüyoruz. Neyle veriyoruz; tam bir ticaret mantığıyla; para
istiyoruz. Yani, onların suçu, başka nedenlerle orman dışına çıkmış araziden
yararlanmak mı, kalan ormanı korumak mı?.. Onların haklarını vermek zorundayız
ve bu haklarını verirken de, bunu hiçbir şarta tabi tutmadan yapmalıyız. Şimdi,
bunlardan para istiyoruz. Nedir 2/B arkadaşlar; orman olmaktan çıkmış, bilimsel
nedenlerle çıkmış arazi... Orada duruyor; zaten köylü kullanıyor, zaten orman
sınırları dışına çıkmış olan arazi Hazinenin. Şimdi, biz, bunu, yeni bir
düzenleme gibi gösteriyoruz. Orman köylüsüne yeni ne hak veriyoruz; hiçbir yeni
hak verilmiyor. Ben, bunu, bir değişiklik, bir reform gibi Meclisin önüne
getirmenin bir çözüm olmadığını düşünüyorum.
Türkiye'de, bugün,
ormanlarımızın bir kısmı yağmacıların çabalarına rağmen ülke topraklarını
süslemeye devam ediyorsa, ülkemizi anlamlı kılmaya devam ediyorsa, bugün,
varılan bu noktada, hâlâ bu ülkede yeşil varsa, bunu sağlayanların içerisinde,
orman görevlileri kadar orman köylüleri de vardır. Orman köylülerini, bu
çözümün dışında düşünmek mümkün değildir. Eğer bu denge bozulursa, orman
köylülerine burada umut verilir; ama, uygulamada büyük umutsuzluklar doğarsa,
hayal kırıklıkları doğarsa, bunun sorumlusu biz oluruz ve bunun bedelini bütün
Türkiye öder.
Sayın milletvekilleri,
Meclise gelen teklif, bu şekliyle yetersizdir ve orman köylüsünün hakkını
vermek yerine, onu, yeni keşfedilmiş bir kaynak gibi düşünmenin hemen fark
edilen kurnazlığıyla gölgelenmiş bir tekliftir. Bu teklife verilecek oylar ve
bunun kabulü, bizi, ağır bir yük altına sokacaktır.
Toprağın sahibi olmak
için yıllardır bekleyen insanların duygularına, beklentilerine saygılı olmak
hepimizin görevidir. Onun için, orman köylüsünün cebindeki son liralara göz
koymak yerine, onun hakkını bedelsiz olarak verelim.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Baloğlu.
Şahısları adına ikinci
söz, Sayın Gürol Ergin'in.
Buyurun Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi üzerinde,
kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
sizleri, Büyük Türk Ulusunu, sevgili gençlerimizi ve aziz orman köylülerimizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bugüne kadar, bu Mecliste, Adalet ve Kalkınma Partisinin yaptığı çalışmaları
incelediğimiz zaman, hep bir parçalılık görüyoruz; yani, hep bir eklektik
çalışma düzeni görüyoruz. Bu gelen Anayasa değişikliği teklifi de, bu
çalışmanın son örneği olarak karşımıza geliyor. Oysaki, başlangıçta Sayın
Topuz'un da belirttiği gibi, anayasalar, her şeyin üzerinde ciddiye alınması
gereken belgelerdir; bunlar, parçalı çalışmalar şeklinde değiştirilirse, yarın
daha büyük sıkıntıların kaynağı olurlar.
Değerli arkadaşlarım, bu,
o kadar parçalılık arz ediyor ki -biraz önce, diğer arkadaşlarımın da
belirttiği biçimde- bir yanda gençlerimize 25 yaşında seçilme hakkı bir yanda orman sorununun çözümü!..
Gerçekten, şöyle bir düşünün bakalım; arasında ne gibi bir bağ bulacaksınız;
bulduğunuzda, lütfen bize de söyleyin.
Değerli arkadaşlarım,
gençlere 25 yaşında seçilme hakkı verilmesi, Cumhuriyet Halk Partisinin öteden
beri dile getirdiği, her platformda savunduğu ve "Yeni Hedefler, Yeni
Türkiye" başlıklı programına aldığı bir konudur. Bakınız, ne demişiz:
"Cumhuriyet Halk Partisi, ister okulda, üniversitede ister işyerinde ya da
siyasette olsun, gençliğin katılımını ve dinamizmini temel kabul etmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi, gençliğin politikada aktif olarak yer alması için gerekli
yapılanmanın sağlanmasını, mevcut yasal engellerin kaldırılmasını, gençlere
seçme ve seçilme hakkının eksiksiz tanınmasını öngörmektedir. Bu amaçla,
Cumhuriyet Halk Partisi, seçmen yaşını 18 seçilme yaşını 25'e indirecektir."
Değerli arkadaşlarım,
özünde 25 yaşı doğru bulduğumuzu, bu ifadeler de ortaya koyuyor. Bu bakımdan,
ben, kişisel olarak, bu konuda olumlu oy vereceğimi belirtmek istiyorum. Bu
arada, Adalet ve Kalkınma Partili bir sözcümüz, burada "25 yaşa indirmek
bize nasip olacak" dedi. Eğer, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım,
altında imzaları bulunan bu anayasa değişiklik teklifine benim gibi oy
vereceklerse, 25 yaşa indirme, birlikte, bizlere nasip olacaktır. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ergin, bir
konuyu hatırlatmak istiyorum: İçtüzüğümüze göre oylama gizli olduğu için,
oyunuzun rengini belli etmemenizi diliyorum.
Buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Etmeyelim efendim, etmeyelim... Ne yapalım; biraz sevindirelim istedim.
Arkadaşlarım, gelelim,
ikinci ve üçüncü değişiklik maddelerine... Burada, bir konu iyi ayrılmak zorundadır:
Anayasanın 169 uncu maddesinin esprisi ile 170 inci maddesinin esprisi
birbirinden tamamen farklıdır. Burada, Sayın Bakanın konuşmaları, sanki, bu iki
Anayasa maddesi aynı espriyi betimliyor gibi göründü. Öyle değildir; 169 uncu
madde, ormanlarımızın korunması görevini devlete verir. 170 inci madde, asıl
üzerinde duracağımız maddeyse, ormanlarımızın korunması yanında, orman
köylüsünün korunması ve güçlendirilmesini amaçlar. Şimdi, sizin getirdiğiniz
değişikliğe bakınca, bu böyle oluyor mu, olmuyor mu göreceğiz.
Değerli arkadaşlarım, 169
uncu maddeye getirmek istediğiniz değişikliğin, hiçbir şekilde, kabul edilme
ihtimali bile burada konuşulmamalıdır; çünkü, burada, çok basit bir biçimde,
yalnızca bir "işlettirilir" masum sözcüğünün eklenmesi, özünde,
ormanların tamamen amaç dışına çıkması sonucunu verecektir.
Değerli arkadaşlarım,
özellikle Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında
"hayır" demesine karşın, o konuşmasından önce ve sonra basında yer
alan beyanatından, Sayın Bakanın, kızılağacı, kestaneyi orman dışına çıkarma çalışmalarını
biliyoruz. Şimdi, bir yanda, çeşitli orman ağaçlarını, siz, ormanın dışına
çıkarmayı düşüneceksiniz; bir yanda, 169 uncu maddeyle ormanı tamamen, ama,
tamamen özel sektöre teslim edeceksiniz; özel sektörün insafsız, acımasız
talanına bırakacaksınız. Ondan sonra da "ben, Bakanlık olarak ormanları
korumak ve geliştirmekle görevliyim" diyeceksiniz; buna kendiniz de
inanamazsınız, Türk halkı da inanmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, konu,
zannedildiği ve tahmin edildiğinin çok ötesinde anlam ve önem taşıyor. Ormanlar
bu ülkenin akciğeri, akciğeri... Siz, böyle yaparsanız, akciğersiz bir ülke
yaratırsınız; buna hakkınız yoktur Sayın Bakan.
170 inci maddeye
gelince... Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, seçim bildirgemize de aldık.
Türkiye'nin en yoksul kesimi, biraz önce Sayın Bakan da söyledi, ulusal
gelirden bir kentlinin 7'de 1'i kadar pay alan orman köylüsüdür. Bu devlet ve
bu millet, orman köylüsü için ne gerekiyorsa yapmakla kendisini yükümlü
hissetmelidir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle hissediyoruz. Bunu
seçim bildirgemize de aldık, bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Orman köylüsü, üzerinde
bulunduğu toprakların sahibi olmalıdır. Bu topraklar, bu insanlara
verilmelidir; ama, bunu, böyle düşünürken, getireceğiniz düzenlemeleri çok
dikkatli hesaplamazsanız, orman köylüsüne çok cüzî bir miktarda yardımda
bulunurken, kalan ormanların talanı yolunu açarsınız, orman bıraktırmazsınız
ülkede.
Bakınız, Sayın Bakanın
beyanatından sonra -ki Anayasanın 169 uncu maddesine de aykırı bir beyanattır o
beyanatlar; suç teşkil eder- basında şu haberler yer alıyor: "Sayın
Bakanın beyanatlarından sonra -fotoğraflarıyla yer aldı, okumuşsunuzdur-
şuralara da girildi..." Buna hakkınız yok Sayın Bakan.
Değerli arkadaşlarım,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, orman alanı dışına çıkarılan arazilerin;
yani, 2/B uygulamasının orman köylüleri için yapılmasının kesin zorunluluğunu,
inandığımız gibi, kabul etmekteyiz, böyle bir çalışma doğru olur diye
düşünüyoruz. Ancak, şimdi, yine Sayın Bakanın beyanatından yola çıkarak
söyleyeyim. Sayın Bakan daha önceki beyanatlarında da söyledi: "Efendim,
gelecek gelirin yüzde 20'sini işte bu alanlara harcayacağız." Buna da
hakkınız yok. O para neyin karşılığı olan bir para; o para, orman alanı dışına,
bilerek, isteyerek veya bilmeyerek çıkarılmış alanların ve o alanlarda çalışma durumunda olanların
hakkı olan paradır; o paranın bir kuruşuna dokunamazsınız başka amaçla. O
parayı, Türkiye'de ormanları geliştirmek, orman köylüsünün refahını artırmak
için kullanma zorunluluğunuz var. Siz o parayı, eğer, biraz önce ağzınızdan
çıkan beyanatın ifade ettiği gibi, var olan sıkıntıları aşma yönünde kullanacaksanız,
buna da hakkınız yok; sizin de yok, hükümetin de yok, bu Meclisin de hakkı
yoktur... (CHP sıralarından alkışlar)
RESUL TOSUN (Tokat) -
Bravo!..
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Elbette, bravo... Sen de gel böyle konuş, ben de bravo diyeceğim sana.
Değerli arkadaşlarım,
burada bir AKP'li arkadaşım konuşurken, benim bir arkadaşıma şöyle söyledi:
"Bana laf atmayın, top atmayın, gol atarım." Ben de diyorum, bana
böyle söylerseniz, size sayamayacağınız kadar çok gol atarım; bunu da bilin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan diyor ki:
"Bu, bir ülke sorunudur; Antalya'nın, İstanbul'un, Muğla'nın
sorunudur." Ben de, şimdi, Sayın Bakanıma diyorum: Ben, bir Muğla
Milletvekili olarak konuşuyorum; elbette, bu konu, Türkiye'nin, Muğla'nın,
Antalya'nın, İstanbul'un, benzer yerlerin sorunu; peki, bu sorun, sizin
sorununuz değil mi Sayın Bakan? Orman sorunu, sizin sorununuz değil mi? Buna
dikkat etmek zorundasınız.
Bir de sorun var.
"Efendim, dekanların görüşünü aldık, paneller yaptık, sempozyumlar
yaptık..." Orada, aldığınız bütün görüşler, istisnasız, bu orman
alanlarına, hiçbir şekilde, talancı özel sektörü sokmamanız gerektiği
yönündedir. Hiçbir orman fakültesi dekanı, hiçbir orman mühendisi, hiçbir orman
mühendisleri odası, Doğal Hayatı Koruma Derneği, hiçbir ormancılık kuruluşu,
size, ormanları özel alana açın demez...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin, bir
saniye... Sayın Ergin, bir saniye; sözlerinizi tamamlamanız için süre
veriyorum.
Buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Bunu, size hiç kimse söylemedi Sayın Bakan; ama, aksini söyleyen çok insan
oldu. Bunu, siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz. (AK Parti sıralarından
"Galatasaray bir gol daha..." sesi) Bakın, gol attıracaksınız bana yine!
Değerli arkadaşlarım,
eğer bu kafayla giderseniz, Orman Bakanlığını, Türkiye'yi ormansızlaştırma
bakanlığı yaparsınız. Sizler, belki, hiçbir şey anlamazsınız; ama,
evlatlarınız, sizi hiçbir şekilde hayırla anmaz. Bunu, lütfen düşünün, ona göre
karar verin. Hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ergin.
Sayın milletvekilleri,
Anayasa Değişikliğine Dair Kanun Teklifinin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Teklifin maddelerine geçilmesi hususunda gizli oylama
yapacağız.
Gizli oylamanın ne
şekilde yapılacağını arz ediyorum :
Komisyon ve Hükümet
sıralarında yer alan kâtip üyelerden, Komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan
başlayarak İstanbul'a kadar; Hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İstanbul ile
Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline, biri beyaz, biri yeşil, biri de
kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek, pul ve zarf
verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri,
belirlenmiş bulunan bu yerlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır.
Vekâleten oy kullanacak
bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını
kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu
pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu
ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın
üye, kâtip üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad
defterine işaretlettikten sonra, kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak
kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta
kutusuna atacaktır. Bilahara oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu
zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan
milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, kanun teklifinin
maddelerine geçilmesinin oylanmasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oylar toplanıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan'ın yerine Çevre Bakanı
Sayın Kürşat Tüzmen, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in yerine Devlet
Bakanı Sayın Mehmet Aydın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat
Başesgioğlu'nun yerine Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül'ün yerine Millî Savunma Bakanı Sayın
Vecdi Gönül oy kullanmışlardır. Durumu Genel Kurulun bilgisine de arz ediyorum.
Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok.
Sayın milletvekilleri, oy
verme işlemi tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesine dair gizli
oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
487
Kabul : 342
Ret : 129
Çekimser : 15
Boş : 1
Sayın milletvekilleri,
böylece, teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Saat 19.30'a kadar
birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.03
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 19.39
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S.
Sayısı : 106) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Teklifin 1 inci maddesini
okutuyorum :
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ BAZI MADDELERİNİN
DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1. - 7.11.1982
tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 76 ncı maddesinin
birinci fıkrasındaki "Otuz" ibaresi "Yirmibeş" olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
gruplar adına söz talebi?..
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, AK Parti Grubu adına ben konuşacağım.
BAŞKAN - AK Parti Grubu
adına konuşmak üzere, buyurun Sayın Kılıç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Kılıç, süreniz 10
dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT
KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının milletvekili seçilme şartlarını belirleyen 76 ncı maddesinin
değiştirilmesi hakkındaki teklifi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
bugün burada, Türk siyasî hayatının en büyük eksikliklerinden birini gidermek
üzere toplanmış bulunuyoruz. Demokrasi bir çoğunluk rejimi midir; yoksa,
demokrasi bir çoğulculuk ve katılımcılık rejimi midir? Teorisyenlerin cevabını
aradığı bu soru karşısında, demokrasi bir çoğulculuk ve katılımcılık rejimidir
diyenler, bugün, az sonra, bu görüşmelerin ardından yapılacak oylamalarda, çok
ciddî bir demokrasi sınavıyla yüz yüze gelecekler. Bugün, Türk demokrasisi ve
siyaseti adına önemli bir gündür; çünkü, bugün burada kullanacağımız oylarla,
bugün burada atacağımız adımlarla, Türkiye'de 70 000 000 insanın siyasete karşı
tavrını ve siyasî sistem içindeki yerini belirleme imkânına kavuşmuş olacağız.
Sayın milletvekilleri,
2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre, toplam 67 000 000 olan nüfusumuzun 40
000 000'u, evet, 67 000 000 olan nüfusumuzun 40 000 000'u, 30 yaşın altındaki
gençlerden oluşuyor; ama, ne yazık ki, 3 Kasım 2002 seçimlerine esas olan 76
ncı madde nedeniyle, 40 000 000 genç insan, milletvekili adaylığının eşiğine
bile gelememiş; 550 milletvekili, 30 yaşın üzerindeki 27 000 000 vatandaş
arasından seçilmiştir.
Temsilî demokrasi
açısından bu tabloda herhangi bir sorun görülmeyebilir; ama, çoğulcu ve
katılımcı demokrasi açısından, adaylık hakkından yoksun bırakılan 40 000 000
insanın varlığı, onulmaz bir yara olarak, ne yazık ki, önümüzde durmakta.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bizler, bugün burada, bu büyük yarayı onarma, bu önemli kusuru
giderme imkânıyla yüz yüzeyiz ve az sonra kullanacağımız oylarla, 40 000 000
genç insanın, 40 000 000 Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının siyasî sistem içindeki
yerini belirleyeceğiz.
Milletvekili seçilme yaşı
neden 25'e inmeli? 30 yaşında milletvekili seçilmek niçin yeterli bulunmuyor?
Bu sorular sorulabilir; ancak, bu ve benzeri soruların tümü, karşılık sorularda
yanıtını bulacaktır.
Değerli arkadaşlar,
şunlar sorulabilir karşılık soru olarak: Belediye başkanı seçilme yaşının 25
olduğu Türkiye'de, milletvekili seçilme yaşı neden 30? Hukukî rüşt yaşının 18
olduğu Türkiye'de, milletvekili seçilme yaşı neden 30? Ve belki bunlardan çok
daha önemlisi, milletvekillerini seçme yaşının, yani seçmen olma yaşının 18
olduğu Türkiye'de, çok daha kolay olan milletvekili seçilme noktasında sınır
tayin edilen yaş niçin 30?
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; istatistikler gösteriyor ki, Türkiye'de 18 ile 30 yaş
arasındaki seçmen sayısı, Türkiye'nin toplam seçmen sayısının yüzde 42'si;
yani, bizi seçme hakkına sahip oldukları halde, bizimle aynı koşullarda seçilme
hakkından yoksun bırakılanlar, toplam seçmen sayısının neredeyse yarısı.
Türkiye'de geçen yıllar
ve önceki hükümetler döneminde ardı ardına yaşanan ekonomik krizler nedeniyle
işsiz kalanlar, onlar; iş güç sahibi olmadıkları için kahvehane köşelerinde
çürümeye terk edilenler, onlar; beş parasız oldukları için evlenip yuva
kuramayan, ev bark sahibi olamayanlar, yine onlar; milyonlarcası üniversite
mezunu olduğu halde, hiç istemedikleri halde, diplomalı işsizler ordusuna
katılmak zorunda olanlar, yine onlar; yani, bizim gençliğimiz; yani, bu
toplumun enerjik unsuru; yani, Türk toplumunun dinamizmi!
Tüm olumsuzluklarla,
herkesten önce, yine onlar yüzleşiyorlar; fakat, seslerini bu kutsal çatı
altında duyurmakta en fazla zorlanan, en fazla engelle ve barikatla karşılaşan,
yine onlar.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de hukuk sistemimizde rüşt yaşı 18; olgunlaşma, askere alınma ve
cepheye gönderilme yaşı 20; ama, ne yazık ki, söz konusu siyaset olunca,
önlerine çekilen 30 yaşını doldurmuş olmak şartını gençlerimiz aşamıyor.
Hukuk sistemi onlardan
her şeyin hesabını soruyor; kanunu bilmemek mazeret sayılmaz karinesinden
hareketle, uygulamada olan tüm kanunlara uymaları ve hesap vermeleri
bekleniyor; vatanî görev olan askerlik hizmetini de yerine getirmeleri bekleniyor
-ki, bu, onurdur, şereftir- ama, siyasete girme, temsil hakkına iştirak etme
noktasına gelindiğinde, 30 yaşını aşmadıkları yönünde bir barikatla karşı
karşıya kalıyorlar.
Enerjilerinden,
birikimlerinden, cesaretlerinden, aldıkları çağdaş eğitimden çekinenlerin
vehimleriyle dayatılan 30 yaşını doldurmuş olmak duvarı önünde, ne yazık ki,
tıkanıyorlar.
Sayın milletvekilleri, 40
000 000 Türk gencinin enerjisini, birikimini, eğitimini, geleceğe ilişkin hedef
ve beklentilerini siyaset kurumuna kazandırmak dışında bir seçeneğimizin
bulunmadığını hepinize hatırlatmak isterim.
1982 Anayasasının, o
günün koşulları içinde dayattığı depolitizasyon sürecini sona erdirmek, iktidar
ve muhalefet grupları olarak hepimizin ortak sorumluluğu ve müşterek görevi
olacaktır.
Gençliğimizi,
dışlandıkları siyaset sahasının içine çekmek zorundayız. Önlerine konulan
engelleri ve yasakları bir bir kaldırarak, Türkiye için üretim imkânlarını
geliştirmek zorundayız.
Gençler bilmeli ki,
büyükleri, bu kutsal çatı altında onlar için güzel bir gelecek düşlüyor.
Gençler hissetmeli ki,
bugün bu koltuklarda oturanlar, bulundukları yere ihtirasla yapışmak yerine,
gençliğe güzel, güçlü ve aydınlık bir Türkiye kurmanın hayalini yaşıyor ve
yaşatıyor.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; AK Parti Grubu olarak bizler, kadınlarımızı siyasetin dolgu
malzemesi olarak gören çağdışı anlayışı reddediyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) AK Parti Grubu, aynı zamanda, gençlerimizi siyasetin dolgu malzemesi
olarak gören anlayışı da reddediyor. Bizler, milletvekilleri olarak
mazbatalarımızı, gençlerimiz ve kadınlarımızla birlikte yürüttüğümüz
çalışmalarla, onlarla el ele ve omuz omuza yaptığımız seçim kampanyalarının sonucunda
aldık. Peki, şimdi, bugün geldiğimiz noktada onlara ne diyeceğiz?! Elektrik
direklerine parti flamalarını asanlar, genç insanlar; cadde ve sokaklara bayrak
ve posterlerimizi asanlar da onlardı, külfetin her türlüsünü paylaştığımız
gönüllüler ordusu da onlardı; ancak, 550 sandalyenin birkaçına oturarak
doğrudan temsil imkânı talep ettiklerinde, onlar, aramızda olamayacaklar;
özellikle, sayın muhalefet milletvekillerimize sormak istiyorum;öyle mi?!
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'deki toplam seçmen sayısının yüzde 42'si, 18-30 yaş arasında yer alan
ve seçme hakkına sahip olduğu halde seçilme hakkından mahrum bırakılan
gençlerden oluşuyor; aldığımız tüm oyların yüzde 42'siyle, kale gibi, arkamızda
duruyorlar; fakat, söz konusu temsil olunca, bir ömür boyu gölgemizde
yaşamalarını bekliyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu
anlayışın, hakla da, adaletle de, hukukla da, çoğulcu ve katılımcı demokrasi
anlayışıyla da uzaktan yakından bir ilgisi ve hakkaniyetle bağdaşır bir yanı,
ne yazık ki, bulunmamakta.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 30 yaşında seçilme şartı, Türk anayasa sistemine 1876
Anayasasıyla girmiş, 127 yıllık demode bir gelenektir. 127 yıl öncesinin
demokrasi anlayışı 30 yaş şartını ararken, bugün, aynı koşulda ısrarcı olmanın
çağdaşlaşma bilinciyle izah edilir yanı yoktur. Kaldı ki...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıç; sözlerinizi tamamlar mısınız.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
...1877 yılında, yani
1876 Anayasasından bir yıl sonra çıkarılan geçici talimatla, milletvekili
seçilme yaşı, o günün koşulları içinde bile 25 yaşına indirildi ve bu
doğrultuda, Ankara'da toplanarak, millet iradesiyle Kurtuluş Savaşını yürüten,
sonrasında da cumhuriyeti ilan eden Birinci Meclise, 25-30 yaş aralığında, bir
elin parmaklarını çok fazla aşan sayıda milletvekili girdi. Anayasa
serüvenimizin bu parametrelerine ilişkin doğruları, zannediyorum, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden çok değerli hocam Prof. Oya Araslı Hanımefendi
takdir edecektir. Hocam, aktardıklarım, hukuk fakültesinde sizden
edindiklerimdir.
Değerli
milletvekilleri...
OYA ARASLI (Ankara) -
Keşke, önergeyi verdiğimiz zaman da hatırlasaydınız!..
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Saygıdeğer hocam, ona da geleceğim; yine sizden öğrendiğimiz bir mantık içinde
o önergeyi burada reddetmek zorunda kaldığımızı da anlatacağım.
Değerli milletvekilleri,
çağdaş Batı demokrasilerinde demokratik dönüşümün kriterlerinden biri de, seçme
yaşı ile seçilme yaşı arasındaki yaş farkıdır. Bu noktada, bazı Batı
toplumlarından örnekler vermek istiyorum: Seçilme yaşı, Amerika, İtalya ve
Japonya Temsilciler Meclisinde 25; İngiltere, Avusturya, Belçika ve İsrail'de
21; Almanya, Danimarka ve Hollanda'da ise, seçilme yaşı ile seçme yaşı
birbirine eşittir, yani 18'dir. İşte, demokrasideki gelişim. İşte, yeni
neslini, genç neslini yetiştiren demokrasi terbiyesinin, demokrasi kültürünün
yeni jenerasyona duyduğu güven. Biz, bugün burada, bunu tesis etme önerisini
size getiriyoruz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Üç ay önce aklınız neredeydi?!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, nüfusu 1 200 000 000 sınırına dayanan Çin'de bile
seçilme yaşı 18; 1 200 000 000 nüfusu olan Çin Halk Cumhuriyeti bile, 18
yaşında insanlarına seçilme hakkını vermekte bir beis, bir sakınca görmüyor;
ama, Türkiye direniyor. Bugün, burada, hep birlikte, Türkiye'nin gençliğine
karşı, kendi gençliğine karşı direnişini kırmak zorundayız. Tebessümünüzden,
destek vereceğinizi anlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
geçtiğimiz aylarda Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yeniden görüşülmek üzere
Meclise geri gönderilen bir anayasa değişikliği paketinin ikinci tur
görüşmeleri sırasında, seçilme yaşına ilişkin olarak zamansız verilen bir
önergenin reddedilmiş olması, bu değişiklik teklifine karşı çıkmanın gerekçesi
olamaz.
Saygıdeğer hocam, biz
sizden şunu öğrendik. Cumhurbaşkanınca yeniden görüşülmek üzere Meclise iade
edilen anayasa değişikliği teklifi, eğer bir noktalı virgül bile eklenirse,
Cumhurbaşkanına, bir kez daha geriye gönderme hakkını verir. Bu durum, sizden
öğrendiğim bu bilgi, zannediyorum geçerliliğini yitirmemiştir ve Mecliste
ikinci tur görüşmeler yapılırken verdiğiniz önergenin reddedilmiş olması,
sadece bu hususla alakalı bir kriterdir; sizden öğrendiğimiz, burada bulunan
pek çok kişinin sizin gibi anayasa hukukçularından öğrendiği doğrulardır. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara)
-Açıklama hiç yeterli değil; size bu bağlamda öğrettiğimi zannetmiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
Genel Kurula hitap eder ve sözlerinizi tamamlar mısınız.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum anlayışınıza; toparlayacağım.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 25 yaşında milletvekili seçilme imkânını sağlama, hem Adalet
ve Kalkınma Partisinin programında hem de
-hakkı teslim ediyorum- Cumhuriyet Halk Partisinin programında yer alan
bir husustur; ama, 76 ncı maddenin o değişikliği sırasında hem Adalet ve
Kalkınma Partisi hem de Cumhuriyet Halk Partisi, biraz o günlerin hızlı
atmosferinden dolayı bu hususu atlamış olabilirler; fakat, hatırlatmak
istediğim bir şey var. İlk tur görüşmeleri öncesinde Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından bu konuda verilmiş bir önerge yoktur, görüşmeler sırasında Genel
Kurul salonunda da verilmiş bir önerge yoktur, Anayasa Komisyonunda da verilmiş
bir önerge yoktur. Bunları söylerken, siz bu değişikliğe karşısınız anlamını
çıkarmıyorum; ama, bunları söylerken, siz bu değişikliğe destek vermek
zorundasınız; çünkü siz, 3 Kasımda Türk gençliğinden bu vaatlerinizle oy
aldınız; bunu hatırlatıyorum.
OYA ARASLI (Ankara) - Biz
size hatırlatalım; bize hatırlatmanıza gerek yok.
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Komisyon Başkanı Burhan hocayı ikna edin.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; milletvekili seçilme yaşını 25'e indirecek
oylarınızı kullanırken...
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Burhan Bey burada... Karşı çıktı, bak, burada... Öyle böyle değil, Komisyon
Başkanı!..
SUAT KILIÇ (Devamla)-
...Atatürk'ün cumhuriyeti Türk gençliğine emanet ettiğini lütfen unutmayınız.
Ne diyordu cumhuriyeti kuran irade: "Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu
ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini
kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Bak, Burhan Bey burada, tutanak burada. CHP'liler değil, sizin Komisyon
Başkanınız...
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
sözlerinizi toparlar mısınız.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, bitiriyorum, 1 dakikalık bir süre talep ediyorum sizden.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; siyaset kurumu, temsil hakkından yoksun bırakılan 40 000 000
gence karşı tavrını değiştirmeli ve milletvekili seçilme yaşını 25'e mutlaka
indirmelidir.
Siyaset kurumu ve Yüce
Meclis iradesi, Türk gençliğini, alkolizmin, gayri ahlakî yaşam bataklığının,
seks ve madde bağımlılığının basitliğinden kurtarmalı, Türkiye için düşünecek,
Türkiye için üretecek genç beyinler yetiştirmenin çabası içinde olmalıdır. Bu,
iktidar ve muhalefet olarak, tek kaygısı Türkiye olan herkesin, hepimizin ortak
sorumluluğudur.
Siyaset kurumu, seçilme
yaşını 25'e indirerek, taze kan, genç beyin ve güçlü gelecek gereksinimini
kendi kaynaklarından karşılamalıdır. Bu, AK Partinin, meydanlardaki sözüydü.
Cumhuriyet Halk Partisinin de bu konuya sıcak bakmakta olduğunu umuyorum; en
azından, meydanlarda verdiği sözü, Genel Kurul çatısı altında tutması
gerektiğini düşünüyorum. Geriye, sadece, anayasa değişikliği iradesini Türkiye Büyük Millet Meclisine yansıtmak
kalıyor. Bu noktada da umutlu olduğumu sizlere ifade ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Sayın Zeynep Damla Gürel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZEYNEP
DAMLA GÜREL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 76
ncı maddesindeki değişiklik teklifiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak, geçtiğimiz aralık ayında, yani bundan tam üç ay önce,
Anayasamızdaki değişiklikler Meclis gündemine geldiğinde, hem milletvekili
dokunulmazlıklarının kaldırılması hem de milletvekili seçilme yaşının 30'dan
25'e indirilmesini talep eden önergeler vermiştik. Her ne kadar, Sayın Kılıç,
Meclisin en genç milletvekili olarak, gençliğinin verdiği heyecanla bu konuyu
unutmuş olsalar da, ben bir kez daha hatırlatmak istedim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buradaki amacımız neydi;
amacımız, sizlerin iktidar olarak, bizlerin de muhalefet olarak, seçim
dönemlerimizde verdiğimiz sözlerin yerine getirilmesine imkân tanımaktı.
Öncelikle ifade etmek isteriz ki, üç ay gecikmeli de olsa, aralık ayında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bizim vermiş olduğumuz önergelerden hiç
değilse bir tanesinin, milletvekili seçilme yaşının 30'dan 25'e indirilmesiyle
ilgili anayasa değişiklik talebinin yeniden sizler tarafından Meclis gündemine
getirilmiş olmasından büyük bir memnuniyet duyduk. Umuyoruz ki, dokunulmazlık
konusunda da tekrar sizler tarafından gündeme getirilmesi için bir üç ay daha
beklemek zorunda kalmayız! (CHP sıralarından alkışlar)
Esasen, bu konuyu,
dokunulmazlıklarla beraber, bir demokratikleşme paketi olarak getirmenizi
beklerdik; şık olan da buydu doğrusunu söylemek gerekirse. Açıkça ifade etmek
gerekirse, Meclis çalışmalarımız sırasında bizlere yansıttığınız anlaşılmaz bir
tavrınız var. Herhangi bir konu, herhangi bir önerge, sırf muhalefet tarafından
Meclis gündemine getirildiği için "hayır" diyorsunuz,
reddediyorsunuz; ardından da, sanki reddeden siz değilmişsiniz gibi, üç ay sonra
aynı konuyu, aynı şekilde Meclis gündemine tekrar taşıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
burada yasama çalışmalarımızı yaparken unutmamamız gereken en önemli nokta,
çalışmalarımızla Türkiye'nin sorunlarını çözmektir, Türkiye'nin ihtiyacı olan
yasaları çıkarmaktır; yani, öncelik Türkiye'dir. Herhangi bir önerge, herhangi
bir tasarı önümüze geldiğinde, düşünmemiz gereken, ilgili önergenin, ilgili
tasarının hangi amaca hizmet ettiğidir; oylarımızı bu paralelde kullanmamız
gerekir. Bu kürsüden yaptığımız konuşmaları bu anlayışla şekillendirmemiz
gerekir.
Bakın, biz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak, bugüne kadar, bu ilke çerçevesinde, Türkiye'nin
yararına gördüğümüz, ciddî bir sorun olarak gördüğümüz konularda getirdiğiniz
birçok tasarıya destek verdik; hatta, şimdi üzerinde görüşmelerde bulunduğumuz
Anayasamızın 76 ncı maddesi, bizlerin de oylarıyla birlikte değiştirildi; bunu
da bir kez daha hatırlatmak isterim. Aslında, gerçek düşüncelerimizi ifade
etmek gerekirse, aynı hassasiyeti sizlerden de bekliyorduk; bundan sonrası için
de bekliyoruz.
Yalnız, buradan, bir
ricam olacak: "Bu, ben yaparsam olur, benden başkası getirirse reddederim;
ben getirirsem kabul ederim davranış" zihniyetini, biçimini terk edelim
lütfen. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü, vatandaşlarımız, bizlerden, parti
ayırımı gözetmeksizin hizmet bekliyor; bu Parlamentodan, sorunlarına çözüm
getirmesini bekliyor. Bunu, hiçbir zaman, hiçbirimiz aklımızdan çıkarmayalım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; milletvekili seçilme yaşının 30'dan 25'e indirilmesi, uzun
süredir Türkiye'nin gündemindeydi. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu
konuyu, aralık ayında Meclis gündemine taşırken, gençlerin sesini, gençlerin
taleplerini dile getirmeyi hedeflemiştik; çünkü, hem GençNet-Katıl ve
Geleceğini Yarat Projesi çerçevesinde,
Türkiye'nin gençlik odaklı çalışan sivil toplum örgütleri hem de Partimizin
gençlik kollarındaki arkadaşlarımız, bu konunun, Türk gençliğinin siyasî
katılımcılığını artırmak adına ne kadar önemli olduğunu, bizlere, defalarca
ilettiler. Biz de katılımcı demokrasi anlayışını sadece parti programlarında,
seçim bildirgelerinde yazan değil; bu anlayışı, ruhunda, kalbinde yaşayan,
fiiliyatta uygulayan örnek bir parti olduğumuz için, gençlerin bu talebini
Meclis gündemine taşımayı kendimize görev edindik. Bunu yaparken, gençlerimize
bir de mesaj vermek istedik. Bu vesileyle, bu mesajı, buradan tekrar etmek
arzusundayız: Cumhuriyet Halk Partisi, Türk gençliğine güveniyor. Cumhuriyet
Halk Partisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de Türk gençliğine güvenmesini ve
Türk gençliğinin katılımının önündeki engelleri kaldırmasını bekliyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
Son altı yılını sivil
toplum alanında, gençlerin, ekonomik, sosyal ve siyasal katılımcılığının
artırılması için gönüllü çalışarak geçirmiş ve gençlerin yaşadıkları
sıkıntıları her zaman yakından hissetmiş birisi olarak, bu değişikliğin gerçekleşmesinden
ötürü, şahsen, yüreğimde ayrı bir mutluluk duyduğumu da bu vesileyle ifade
etmek isterim; ancak, beni çok üzen bir noktaya değinmeden de geçemeyeceğim.
Gençlikle ilgili bir
konunun, ormanlarımızla ilgili bir konuyla bir arada ele alınarak, eğer
halkoylamasına gidilecek olursa, birlikte oylanmasını öngörmek, hangi siyasî
etikle bağdaşıyor?! (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü, siz, böyle yaparak, bu
iki konudan ikisine de aynı oyun verilmesini vatandaştan istiyor; vatandaşın,
farklı iki konuda farklı oy verebilme hakkını elinden alıyorsunuz. Bu,
demokrasiyle bağdaşmaz; bu iki konuyu birbiriyle ilişiklendirmek de
olanaksızdır.
Bakın, size çok açık bir
soru sormak istiyorum: Siz, bu iki konuyu birlikte gündeme getirirken,
gerçekten gençliğin önünü mü açmayı hedefliyordunuz; yoksa, Cumhuriyet Halk
Partisinin gençlik konusundaki hassasiyetini kullanarak, asıl hedefiniz olan,
ormanlarla ilgili, içerisinde orman köylüsü için pek çok tuzak olan anayasa
değişikliklerini mi gerçekleştirmeyi hedefliyordunuz? (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
bakın, ben, size, Cumhuriyet Halk Partisinin 25 yaşla ilgili samimî
görüşlerini, bir kez daha buradan aktarmak istiyorum. 25 yaş konusuyla ilgili
değişiklik, özellikle gençlerimizin siyasî katılımcılığının önündeki büyük bir
engeli ortadan kaldıracaktır. Bizler, bu ülkenin geleceğiyle ilgili kararları
burada alırken, Türkiye'nin, asıl, geleceğini temsil eden 25 yaşındaki gençlere
aramıza katılma imkânı yaratmış olacağız. Böylelikle, seçmen sayısı içinde
yüzde 42 çoğunlukta olan gençlerimiz, kendi sorunlarını bu kürsüden ifade etme
şansını kendilerinde bulabileceklerdir.
Her yıl, 1 200 000
kişinin ilköğretimden başlayarak girdiği eğitim havuzundan, sadece 500 000
kişinin lise mezunu, yaklaşık 250 000 kişinin de üniversite mezunu
olabildiğinden; lise son sınıf öğrencilerinin sadece üçte 1'inin ilk senesinde üniversiteye
giriş hakkı kazanabildiğinden, 1 500
000 üniversite öğrencimizin dörtte 1'inin, bölümünden, üniversitesinden memnun
kalmayarak yeniden üniversite sınavına girmek zorunda kaldığından, gençler,
kendileri, bu kürsüden bahsedebileceklerdir. Eğitim sistemimizdeki fırsat
eşitsizliğini; ülke olarak 18 - 21 yaş arasındaki 5 500 000 genç nüfusumuzdan,
kapasite yetersizliğinden dolayı 4 000 000 gencimize yükseköğretim imkânı
sunamadığımızı; dünyada, öğrenci başına, yükseköğretim için 17 000 dolar ayıran
Amerika Birleşik Devletlerine, 4 000 dolar ilâ 11 000 dolar ayıran Avrupa
Birliği ülkelerine dikkat çekerek, Türkiye'nin, açıköğretimle birlikte 700
dolarlık eğitim yatırımını, gençler, kendileri sorgulayabileceklerdir.
Değerli milletvekilleri,
gençlerimizin pek çok sıkıntısı var. Gençler, kendi gelecekleriyle ilgili çok
karamsarlar; artık, kendi geleceklerini, Türkiye'nin geleceğinde tarif
edemiyorlar. 21 inci Yüzyıldayız, dünya, bilgi çağına, bilgi toplumuna geçiş
yaptı; Türkiye'de ise, hâlâ okulunda yeterli bilgisayarı olmadığı için
programlarını karatahtaya yazmak zorunda kalan bilgisayar programcılığı
öğrencileri var. Gençlerimize, eğitim imkânı, iş imkânı sağlayamıyoruz.
Eğitimli gençlerdeki işsizlik oranı, bugün, Türkiye'de yüzde 25.
İşte, milletvekili
seçilme yaşını 30'dan 25'e indirerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak biz,
gençlere, yaşadıkları bütün bu sorunları Meclis gündemine taşıyabilme, kendi
sorunları için kendi çözüm önerilerini geliştirebilme imkânı vermiş olacağız.
Değerli arkadaşlarım
"gençlerimiz geleceğimiz, gençlerimiz yarınlarımız" gibi söylemleri,
maalesef, hepimiz, zaman zaman yapıyoruz. O yüzden, artık, harekete geçme
zamanı, yarınlarımız için birlikte çalışma zamanı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Gürel.
ZEYNEP DAMLA GÜREL
(Devamla) - ... gençlerimizin sorunlarını, bu kürsüden, Türkiye gündemine
taşıma zamanı ve hızla çözüm getirebilme zamanı.
Bu çerçevede, bugün
gündeme gelen bu teklifin, Türkiyemiz için, gençlerimiz için, bir başlangıç
olmasını temenni ediyoruz. Bundan sonra da, gençlerimizin sorunlarını, o
sorunların sahipleri, gelecek seçimlerde seçilip, buraya gelene kadar, onlar
adına gündeme taşımaya ve çözüm üretmeye devam edeceğimizi ifade etmek isterim.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gürel.
Komisyonun söz talebi var
mı?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Yerimden, kısa bir açıklama yapmak istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 25
yaş konusunda, her iki partimizin de genç elemanları konuşma yaptı. İyi bir
mutabakat sağlandığını görüyorum. Her ne kadar, şahıs olarak ben bu işe pek
sıcak bakmasam da, bu işin geçeceği noktasında çok ciddî ümitvar oldum; bundan
kıvanç duyuyorum.
Otuz yıllık akademik
hayatımda, hiçbir zaman zikzak çizerek gelmedim ve deminki konuşmalar
sırasında, ismim verilmese de, buradaki tekliflerin reddi konusunda, Komisyon
Başkanı olarak, tabiî ki, bana da düşen birkaç kelam olsa gerektir.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partimizin, muhalefet partisi olarak, bundan önceki dönemde, 76 ncı maddeyi
değiştirirken önergeleri gerçekten verildi; ama, zamanlamasına baktığımızda, ne
Komisyonda böyle bir önerge verildi ne de burada görüşmeler sırasında verildi;
ne zaman ki Cumhurbaşkanımızdan döndü, ondan sonra verildi. Tabiî, bu, hukuken
mümkün; ama, Suat Beyin de belirttiği gibi, elbette ki, bunun tekrar iade
durumu, o günün acelesi çerçevesinde düşünülemezdi. Ondan dolayı katılamadık
biz. Ben, şahsen, tabiî, 25 yaşına her zaman için farklı gözle baktım; o ayrı,
şahsımı bağlayan bir meseledir.
İkinci bir husus;
dokunulmazlık konusunda da önerge verildi; ama, takdir edersiniz ki,
dokunulmazlık konusundaki önergeyle yapılacak bir şey değil o. Paket dışındaki
bir madde, mutlaka, 1/3 teklifle gelmesi lazımdı. O, zaten hukuken mümkün
olmazdı; ondan dolayı reddettik onu da.
Sonuç itibariyle, her iki
partinin programında da bu mesele olduğuna göre, karşılıklı olarak,
öncelik-sonralık meselesinin, zannediyorum, fazla bir anlamı olmasa gerek.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kuzu.
Şahsı adına, Sayın Özlem
Çerçioğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yanlışı düzeltmek adına, Sayın
Komisyon Başkanı, benden önce konuşan hatibe "genç eleman" demiştir,
yanlışlıkla; bunu düzeltmesini hatırlatmak istiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Teklifin 1 inci maddesi,
Anayasanın milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76 ncı maddesini
değiştirmeyi amaçlamaktadır. Milletvekili seçilme yaşının 30'dan 25'e
düşürülmesi teklif edilmektedir. 1995 yılında gerçekleştirilen, seçme ve siyasî
partilere üye olma yaşını 21'den 18'e indiren anayasa değişikliklerine paralel
olarak, milletvekili seçilme yaşının da 30'dan 25'e indirilmesi, gecikmiş
olarak teklif edilme durumuna gelinmiştir. Bu şekilde, demokratik katılımı ve
gelişmeyi engelleyen Anayasa maddelerinden biri daha değişmektedir.
Ülke nüfusunun en
kalabalık, en dinamik ve en eğitimli kesimi olan gençler siyasetdışı
bırakıldığında, hem bu kesimin beklentileri karşılama imkânı azalmakta hem de
siyasal katılımın etkinliği azalmaktadır. Cinsiyet, yaş, meslek farkı gözetilmeksizin,
yasal erginliği olan her vatandaşın seçme ve seçilme hakkı olması, siyasî
faaliyete katılması ve kendi kendini yönetmesi demokratik rejimin bir
gereğidir.
Değerli arkadaşlarım,
gençlere karşı sorumluluğumuz, sadece seçilme yaşının düşürülmesiyle
bitmemektedir. Atatürk'ün, laik cumhuriyeti, geleceği emanet ettiği gençlerin
bulundukları her yerde, okulda, işyerinde, mahallede, siyasette etkin
olmalarını sağlamalı ve yönetime katılma olanaklarını genişletmeliyiz.
Gençlerin Türkiye siyasetinde daha etkili, daha ağırlıklı hale gelmesini
desteklemeliyiz. Gençleri bilgi çağıyla buluşturmalıyız. Harç, barınma ve okuma
koşullarındaki olumsuz şartların gençlerin eğitim haklarını elinden almasına
izin vermemeliyiz. Gençlerin eğitim ve yeteneklerine göre iş bulabildikleri,
geleceğe umutla bakabildikleri bir düzen kurmalıyız. Gençlere, iş bulma, iş
kurma programı, proje ve finansman desteği vererek, TÜBİTAK, KOSGEB ve
ihracatçı birlikleri gibi kuruluşların işbirliğiyle gerçekleştirmeliyiz.
Yaratıcı, özgür düşünen, hoşgörülü, bilgili, Türkiye'ye sahip çıkacak gençliğe
ihtiyacımız olduğunu unutmayalım.
Değerli arkadaşlar,
mensubu bulunduğum Cumhuriyet Halk Partisi siyasetinin temelinde gençlik
vardır, yenilik vardır, değişim vardır. Demokratik rejimin kökleşmesine dönük
adımlardan biri olan seçme ve seçilme yaşının düşürülmesini programına koyan
ilk partidir. Yasal sınırlamalara rağmen, 12 Eylülün yarattığı siyasal
karanlığı delen, gençlik kolları çalışmaları ve gençlik kurultayını 1996
yılında ilk kez toplayan parti de Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Tarihi boyunca ileri
atılımlara kaynaklık eden Cumhuriyet Halk Partisinin, Atatürk'ün kurduğu
böylesine büyük bir partinin ve Yüce Meclisin genç bir milletvekili olmaktan
onur duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Gençlerin siyasete
katılımını genişleten bu anayasa değişikliğinin, en fazla genç milletvekiline
sahip bu dönem Parlamentosunda gerçekleştirilmesini, çok anlamlı bulduğumu
ifade ediyorum.
Dünün ve bugünün
gençlerini selamlıyor; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Çerçioğlu'na teşekkür ederim.
Sayın Burhan Kuzu da,
Sayın Çerçioğlu'nun düzeltmelerine katıldıklarını beyan ettiler. Teşekkür
ediyorum.
Şahısları adına ikinci
söz, Sayın Resul Tosun'un.
Buyurun Sayın Tosun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
(CHP sıralarından
"Gençler gelsin" sesi)
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, aslında, Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlar, bizim sağımızdaki kapıdan girdiler; ben de, sağduyulu
davranacakları şeklinde iyiye yordum. Hakikaten, sağduyulu davranıyorlar, sol
duyuyu bir kenara bıraktılar! (CHP sıralarından gürültüler)
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Laf mı bu yani!
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sulandırmasan olmaz yani!
RESUL TOSUN (Devamla) -
Oradan, bir arkadaşım "gençler gelsin" dedi.
Değerli arkadaşlar, ben,
gençliği yaşta aramıyorum. Aramızda, nice, yaşı bizden daha büyük arkadaşımız
var; ruhları itibariyle bizden daha gençler, daha dinamikler.
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Taç giyen baş ağır olur Sayın Tosun! İktidar partisi milletvekilisiniz; ayıp
yani!
RESUL TOSUN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, aslında, biraz hareketlendirmek için bir iki anekdot daha aktarabilirim;
ama, bugün vaktim çok az; CHP'li arkadaşlardan özür diliyorum!..
Evet, Anayasanın 67 nci
maddesinde "Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve
halkoylamasına katılma haklarına sahiptir" deniliyor. 76 ncı maddesinde,
yani, bugün, değişikliği üzerinde konuştuğumuz maddede ise "Otuz yaşını
dolduran her Türk milletvekili seçilebilir" deniliyor. Seçme yaşı 18,
seçilme yaşı 30; aslında, ortada bir çelişki var. Seçilme yaşının 30'dan 25'e
indirilmesi de, 67 nci maddeye bakınca, aslında, yine bir çelişki ifade ediyor.
Biz, Türkiye'yi yönetecek insanları seçebilmek için 18 yaşını yeterli görürken,
biraz önce değerli hatipler burada ifade etti, seçilme yaşını 30'a, şimdi de
25'e indirme gibi, yine, eğer meseleye sadece yaş açısından bakarsak, bir
çelişki içinde olduğumuzu görürüz.
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Zekâ yaşına da bakmak lazım!..
RESUL TOSUN (Devamla) -
Ölçü nedir; ölçü, yaş mıdır; yoksa, liyakat ve ehliyet midir? Eğer seçme ve
seçilme yetki ve hakkı kişinin yaşıyla ilişkilendirilecekse, mademki 18 yaşını
seçme hakkı olarak tanımışız, bence, seçilme hakkının da 18'e indirilmesi
gerekirdi; ama, bana göre, ölçü, yaş olmamalıdır; ölçü, liyakat ve ehliyet
olmalıdır. Eğer, biri, burada milletvekilliği görevini yerine getirebilecek
özelliklere sahipse, bu liyakati, bu ehliyeti varsa, onun yaşının 18 olması, 25
olması, 30 olması, 40 olması ya da daha fazla olmasının arasında hiçbir fark
yoktur. Eğer sadece yaş konuşacaksak, benim kanaatim, o noktada 25 yaş da çok
erkendir, en az 40 yaş yapmamız gerekir; ama, söylediğim gibi, ölçü, yaş
değildir, seneler değildir, yıllar değildir; liyakat olmalıdır, ehliyet
olmalıdır, görevi yerine getirebilme özelliklerine sahip olması olmalıdır. Bu
açıdan da...
AHMET ERSİN (İzmir) -
Resul Bey, anlaşıldı; kırmızı oy vereceksiniz!
RESUL TOSUN (Devamla) -
Kırmızı oy vermeyeceğim, beyaz oy vereceğim.
Sayın Başkan,
affedersiniz, görüşümüzü açıklamayacaktık.
BAŞKAN - Sayın Tosun, siz
buyurun.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Şimdi, biz, aynı zamanda -yine, hatipler burada ifade etti; tekrar olmasın diye
söylemiyorum- nüfusunun yüzde 60'ı 30 yaşın altında bir toplumuz ve 30 yaşın
altındakileri temsil konusunda, burada, herhangi bir ihtilaf olduğunu da
görmüyorum, sadece zamanlama açısından bir tartışma yaşıyoruz.
Bizim, Avrupa Birliğine
kesin aday üye olarak o Birlikteki ülkelerdeki seçilme yaşına baktığımızda,
bunun, Almanya'da 18, Belçika'da 21, Fransa'da 23, İtalya'da 25, Yunanistan'da
da 25 olduğunu görüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
biz, 18 yaşını seçme yaşı olarak belirlemişiz; ancak, üniversite, askerlik gibi
Türkiye'nin özel şartlarını da gözönünde bulundurursak, 25 yaşının, seçilme
yaşı olarak herhangi bir fire vermeden bu Meclisten çıkarılacağı kanaatindeyim.
BAŞKAN - Sayın Tosun, bir
saniye...
Sayın milletvekilleri,
yorulduğunuzu biliyorum, görüyorum; ancak, değerli milletvekillerimizin,
salonda, ceketlerini giyerek oturmalarını rica ediyorum.
Buyurun Sayın Tosun.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
ancak, burada, farklı bir şeyi gündeme getirmek ve kendimizi sorgulamak
durumundayız. Bu, AK Partili milletvekili arkadaşlarımız için de, CHP'li
milletvekili arkadaşlarımız için de, 22 nci Dönem milletvekilleri için, hepsi
için çok önemli bir konudur.
Görülüyor ki, seçilme
yaşını 25'e indireceğiz; ancak, mevcut Siyasî Partiler ve Seçim Yasalarını
değiştiremez ve milletvekillerinin, doğrudan doğruya halkın tercihiyle
seçilmesini sağlayacak bir demokratik yapıyı oluşturamazsak, seçilme yaşını,
hangi yaşa indirirsek indirelim, ha 25'e ha 15'e indirmişiz, bunun hiçbir
faydası olmayacaktır. Milletin tercihiyle gelecek milletvekilini, millet, 18
yaşında da olsa, 25 yaşında da olsa, bizzat kendisi seçeceği için, onun bu işe
layık ve ehil olduğunu millet tayin ettiği için, onun, başımızın üstünde yeri
olması gerekir.
Bir noktaya daha temas
etmek istiyorum; o da, her ne kadar, seçilme yaşının 25 olmasını, gençlerimizin
demokratik katılımını sağlaması açısından ve temsil açısından Meclisimizde
bulunmasını hep birlikte yararlı görüyorsak da, aslında, Mecliste
milletvekillerinin yaşı ne kadar gençleşirse, yasamanın da, o kadar, tecrübe
açısından -birtakım eksikliklerle- muallel olacağını düşünüyorum. Diğer
ülkelerdeki seçilme yaşının, temsilciler meclisindeki seçilme yaşının 25'e,
18'e indirilmiş olması, orada, aynı zamanda, bir senatonun bulunması ve
meclisten çıkan yasanın senatonun imbiğinden geçtikten sonra yürürlüğe girmesi
söz konusudur. Bizde böylesi bir senato olmadığı için -olmasını da, hoş, istemiyoruz-
bunun da -ben, yine, şu anda sesli düşünüyorum- hiç değilse, Adalet
Komisyonunda ve Anayasa Komisyonunda görev yapacak milletvekillerinde
-senatolarda aranan en az 40 yaş ve hukuk fakültesini bitirmek gibi- bir
yeterlik ve uzmanlık aramak gibi bir açığı kapatmanın gereğine ihtiyaç
hissediyorum.
Söylediğim gibi, biz, 25
yaşın, toplumun yüzde 60'ını temsil eden yaş grubunu temsil ettiğinden dolayı
Meclisimizde bulunmasından gurur duyacağız, iftihar edeceğiz. Partimizin
programında, seçim beyannamesinde yer alan bu maddenin değişikliğini saygıyla
karşılıyor ve gerekli şekilde oy kullanacağımızı bilgilerinize arz ediyorum.
Ancak, mutlak suretle, bu anayasa değişikliğinden sonra, zaman geçirmeden,
Seçim Yasasını değiştirmemiz gereğinin de altını çiziyor, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tosun.
Sayın milletvekilleri 1
inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oylar toplanıldı)
BAŞKAN - Sayın
bakanlarımızın, vekâlet bırakan sayın bakan adına oy kullanmalarını rica
ediyorum; vekâleti olmayan arkadaşlarımız oy kullanmasınlar.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Vekâleten oy
kullanan sayın bakanları Genel Kurula arz ediyorum: Maliye Bakanı Sayın Kemal
Unakıtan'ın yerine Çevre Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen, Millî Eğitim Bakanı Sayın
Hüseyin Çelik'in yerine Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu'nun yerine Orman Bakanı Sayın Osman
Pepe, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül'ün yerine
Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül oy kullanmışlardır.
Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok.
Sayın milletvekilleri, oy
verme işlemi tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımına
başlanıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, iki grubumuzun sayın başkanvekillerinin olurlarıyla, 2 nci
maddenin müzakeresine başlıyoruz.
2 nci maddeyi okutuyorum
:
MADDE 2. - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 169 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Devlet ormanlarının
mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir,
işletilir ve işlettirilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu
yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atila Kart;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLA
KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin
2 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini beyan etmek
üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, anayasa değişikliklerinin, toplumsal
uzlaşmayla, paket şeklinde ve bütün olarak yapılmasının gerekli olduğu
yolundaki görüşlerimizi 3 Kasım öncesinde ve sonrasında hep ifade ettik. Temel
görüşümüz bu yolda olmasına karşılık, antidemokratik hükümler içeren ve siyasî
istikrarı bozan, demokratik açılımın önünü tıkayan yasal engellerin kaldırılması
yolunda, hiçbir komplekse kapılmadan, hiçbir hesaba girmeden, tamamen
demokrasiye olan inancımızın gereği olarak gereken destekleri zamanında hep
verdik. Tekrar ifade ediyoruz; bunu, hiçbir siyasî hesaba girmeden yaptık. Bu
arada, Avrupa Birliğiyle uyum sürecindeki yasal ve anayasal düzenlemeleri de geciktirmeden
ve hep birlikte yaptık. Bunları yaparken, bu değişikliklerden kimin
yararlanacağının hesabını dahi yapma gereğini duymadık. Yine, bunları yaparken,
bundan böyle yapılacak anayasal düzenlemelerin, başta dokunulmazlıkların
sınırlandırılması olmak üzere, bir bütün ve paket halinde yapılmasının zorunlu
olduğunu; çünkü, toplumsal uzlaşmanın ve hukuk devleti yapılanmasının ancak bu
suretle sağlanabileceğini ifade ettik. Bu sebeple, seçim öncesinde, kamuoyu
huzurunda, dokunulmazlıkların sınırlandırılmasını kayıtsız ve şartsız taahhüt
edip; ancak, seçimden sonra, bu konunun bir yıllık programda bulunmadığını ve
esasen, bu konunun diğer kamu görevlilerinin dokunulmazlığıyla birlikte
değerlendirileceğini ifade etmeye başlayan Adalet ve Kalkınma Partisini tutarlı
olmaya ve ciddiyete davet ediyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisinin değerli milletvekilleri, artık, kaçak güreşmeyi bir tarafa
bırakmanız gerekiyor, minder dışına kaçmayı bir tarafa bırakmanız gerekiyor.
Hukukumuzda, diğer kamu görevlilerinin dokunulmazlıklarını ve yargılanmalarını
engelleyen herhangi bir yasal düzenleme mevcut değil. Bu konudaki mevzuatta
ilave düzenlemeler yapılması gerekmekle birlikte, mevcut düzenlemede, idarî
yargılama ve ceza usulü yargılaması prosedürü içerisinde, kamu görevlileri her
zaman yargılanabildiklerinden, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun bu yoldaki
savunmasının hiçbir yasal dayanağı olmadığını; bu konuyu, kararlılıkla ve
sabırla kamuoyu gündeminde tutmaya devam edeceğimizi bir defa daha beyan ediyoruz.
Bu tutarsızlık ve
yargılamadan kaçma kararlılığı ne anlama gelmektedir? Bu konu, herhalde ve
mutlaka sorgulanması gereken ve artık, bir sonuca varılması gereken bir konu
halini almıştır.
Anayasanın 83 ve 100 üncü
maddeleriyle ilgili görüşmelerin uzlaşma komisyonunda öncelikle görüşüleceği
yolunda Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun kamuoyuna beyanda bulunması
gereğini tekrar vurguluyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu
genel değerlendirmeden sonra, anayasa değişiklikleriyle ilgili somut
değerlendirmeler yapmak istiyorum.
Bilindiği gibi, orman
mevzuatında, temel amaç, orman köylüsünün korunması ve orman alanlarının
genişletilmesiyle birlikte, insanca yaşamasını sağlayacak temel şartları
yaratmaktır. Esasen, 169 uncu maddenin başlığının "Ormanların korunması ve
geliştirilmesi", 170 inci maddenin başlığının da "Orman köylüsünün
korunması" olduğu nazara alındığında, bu temel amaç açık bir şekilde
ortaya çıkmaktadır.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, ormanların işletilmesinin ve korunmasının tamamen orman köylüsü
tarafından yapılmasını istiyoruz. Bu sağlandığı ve ormanla ilgisi olmayan
üçüncü kişilerin müdahalesi önlendiği takdirde, amaca uygun düzenleme yapılmış
olacaktır. Bu yoldaki düşüncelerimiz, seçim bildirgemizde de, tutarlı olarak,
hep ifade edilmiştir. Ağaçlandırmadan erozyon mücadelesine kadar, tüm işçiliğin
ve işletmeciliğin orman köylüsü tarafından yapılmasını istiyoruz. Böylece,
ormanlar ve orman köylüsü, hem korunmuş olacak hem de desteklenmiş olacaktır.
Hal böyle olmasına
rağmen, teklifin çerçeve 2 nci maddesiyle getirilen düzenlemeyle, 169 uncu
maddenin ikinci fıkrasına "işlettirilir" ibaresi eklenmek suretiyle,
devlet ormanı sayılan arazilerde, orman ürünü hasat çalışmalarının yanı sıra,
her türlü turizm etkinliği ile madencilik, avcılık, parkçılık, zeytincilik ve
hayvancılık çalışmalarının yerli ve yabancı özel sermayeli kişi ve kuruluşlarca
yapılmasına yol açılacak, bunun sonucunda da, orman köylüsünün, çevresindeki
ormanlardan yararlanma imkânı tamamen ortadan
kaldırılmış olacaktır.
Ayrıca, ormanlar, ancak,
sahipleri, başka bir ifadeyle, orman köylüsü tarafından, kamu yararı
gözetilerek işletildikleri takdirde devamlılığı sağlanabilen varlıklardır.
Orman işletmeciliği, ormanın korunması, gençleştirilmesi, genişletilmesi
etkinliklerinden ayrı tutulabilecek bir alan değildir. Orman yönetiminin temel
ilkesi olan sürdürülebilirlilik, devamlılık ilkesi, tüm ormancılık
etkinliklerinin işlev olarak, alan ve zamanlama yönünden birlikte yürütülmesini
ve izlenmesini zorunlu kılmaktadır.
Devlet ormanı sayılan
arazilerin, devlet-orman işletmelerinin ve orman köylüsünün dışında kalan kişi
veya kuruluşlara işlettirilmesi, bu temel ilkeyle çelişmektedir. Nitekim,
cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında bu ilkeye aykırı olarak, başlangıçta
özelleştirme yolunda birtakım çalışmalar yapılmış ise de, daha sonra yurt
dışından getirilen yabancı uzmanların da çabalarıyla ve çalışmalarıyla, yapılan
bu yanlış uygulamadan 1937 yılında vazgeçilmiş; keza, benzer bir yaklaşım
1980'li yıllarda da gündeme getirilmiş, deneme amaçlı işlettirme çalışmalarının
orman yıkımına ve çeşitli yolsuzluklara yol açtığının saptanması üzerine, bu
düzenlemeden vazgeçilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu
açıklamalar ışığında, ormanların satılmasına ve işlettirilmesine yönelik
düzenlemelerden mutlaka vazgeçilmelidir. Bu yerlerin satışında, kullanıcısı
olan orman köylüsüne öncelik tanınacağı yolundaki düzenleme de gerçeğe uygun
bir düzenleme değildir. Yıllık gelirleri 400 dolar seviyesinde olan ve
Türkiye'nin en yoksul kesimini teşkil eden orman köylüsünün, bu varlıklara göz
diken üçüncü kişilerle rekabet edebilmesi mümkün değildir.
Açıkladığımız sebeplerle,
para gelsin de, nereden ve ne pahasına gelirse gelsin anlayışıyla hazırlanan
bir yasa teklifi söz konusudur. Böyle bir anlayışın, ülkemizi nerelere
getirdiği, son iki aylık süreç içerisinde, somut olarak ve maalesef, üzülerek,
hepimizin karşısında, kamuoyu gündeminde en önemli yeri teşkil etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, tüm
meslek gruplarına olduğu gibi, piyasa tüccarlığına da, elbette, saygımız
vardır; ancak, kamu yönetimini piyasa tüccarlığıyla eşdeğer zanneden, toplumun
kalkınmasının temelini teşkil eden insan unsurundan "beşerî sermaye"
diye söz eden ve ülkemizin hedefini, bölgenin süpermarketi olmak amacıyla
sınırlayan bir anlayış ve yaklaşımın Türkiye'yi götüreceği çıkmazları ve
ufuksuzluğu artık görmek gerekiyor. Piyasa tüccarlığı ilişkilerini bırakın,
özel hukuk ilişkilerimizde ve meslekî ilişkilerimizde kullanalım; ama, piyasa
tüccarlığı ilişkisini kamu yönetiminde kullanmanın yeri yoktur değerli
arkadaşlarım.
Bu anlayış ve yaklaşım
devam ettiği takdirde, bir taraftan orman kaynağı yok edilecek, orman
köylüsünün sorunlarına çözüm getirilmemiş olacak ve zararları giderilemeyecek
bir tahribata yol açılacak; diğer taraftan da, orman köylülerinin birbirleriyle
ve devletle sürekli olarak çatışmalarına ve daha fazla ormanın yok edilip, bu
arazilerin kamu yararına aykırı olarak yerleşme yerlerine ve tarım arazilerine
dönüştürülmesine yol açılmış olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kart,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
ATİLA KART (Devamla)-
Aslında, Sayın Bakanın Anayasa Komisyonunda kullanmış olduğu ifadelere
baktığımızda, derenin taşıyla derenin kuşu vurulmak istenirken, maalesef, orman
köylüsünün vurulacağının endişelerini taşıyoruz değerli arkadaşlarım. Bu
endişelerimizin haksız olmadığını gösteren somut yanlışlıkları bilgi ve
takdirlerinize biraz evvel sundum, biraz sonra tekrar açıklayacağım.
Değerli arkadaşlarım,
açıkladığımız sebeplerle, anayasal düzenlemeler yapılmadan evvel, anayasal ve
yasal çalışmaların daha verimli olması, kamu yararının korunması bakımından,
değişik statüdeki arazilerin teknik ve kadastrol olarak tespit edilmesi;
paralel olarak, imar mevzuatı düzenlemelerinin yapılması, kentleşmiş alanlarda
gerekli tespitlerin altyapı anlamında yapılması zorunludur.
Toplukonut özelliği
taşıyan alanlar ile orman alanı içerisine yapılan ve sınırlarında orman bulunan
münferit konut alanları arasında, mutlaka, ayırım yapılmalıdır. Bu ayırım
yapıldıktan sonra yasal çalışmalara başlayıp, devamında, imar mevzuatıyla
ilgili düzenlemeler, mutlaka, ona paralel olarak yapılmalıdır.
Bu çalışmalar yapılırken,
yine, ilgi gruplarıyla sınırlı olmayacak şekilde, demokratik katılımcılığın
gereği olarak, ziraat mühendisleri, şehircilik, orman ve harita mühendisleri
odalarıyla diyalog içine girilmesi, Yargıtay ve üniversitelerden, mutlaka,
katılım sağlanması gerekmektedir.
Sayın Bakan, her ne kadar
yine, Anayasa Komisyonunda yapmış olduğu açıklamalarında ve Genel Kuruldaki
konuşmalarında bu anlamda katılımcılığın sağlandığı yolunda beyanda bulunmuş
ise de, bu değerlendirmenin gerçeğe uygun olmadığını üzülerek ifade ediyorum;
çünkü, bu konularda, siz, Orman Mühendisleri Odasıyla irtibat kurmayacaksınız,
Ziraat Mühendisleri Odasıyla irtibat kurmayacaksınız, şehircilik uzmanlarıyla
irtibat kurmayacaksınız, ondan sonra da, demokratik katılımı sağladık
diyeceksiniz. Bütün bu meslekî odalarla irtibat kurulmadığı, son bir hafta
içerisinde ilgili meslek odalarının yayımlamış oldukları açıklamalardan,
kamuoyuna bilgi olarak yansımıştır.
Siz, Orman Bakanlığı
olarak, 1/25 000 ölçekli memleket haritaları ve bu haritaların yapımında
kullanılan hava fotoğrafları kullanılarak bu çalışmaları tamamlamadıktan sonra,
orman mevzuatıyla ilgili olarak, gerek Orman Yasasında ve gerekse Anayasada
gerekli düzenlemeleri yapamazsınız ve amaçlanan sonuçlara da ulaşmanız mümkün
olmaz.
Bu hususlara riayet
edilmeden günü kurtarmak uğruna düzenleme yapılmasında ısrar edildiği takdirde,
orman köylüsünün, işçisinin ve kooperatiflerin ormanla ilişiği kesilmiş olacak,
ekonomik gücü olan üçüncü kişiler, ormansızlaştırmayı çabuklaştırarak haksız
kazanç yoluyla ormanlara sahip olacaklar ve en nihayet, ormanların kamusal
yararları ortadan kalkacak, toprak varlığının korunması zorlaşacak, ormanın
ekolojik yapısı telafisi mümkün olmayacak şekilde tahribata uğrayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bütün bu açıkladığımız sebeplerle, değişiklik önergelerimiz doğrultusunda bütün
bu hususlar nazara alınarak, tartışılarak yapılması gereken bir anayasal
düzenlemenin bulunduğu gerekçesi ve düşüncesiyle, değişiklik önergelerimiz
nazara alınarak, buna göre Genel Kurulun değerlendirme yapmasının gerek
Anayasaya gerekse yasal düzenlemelere daha uygun olacağı düşüncesiyle, Genel
Kurulu en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Sayın Salih Erdoğan; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasanın 169 uncu maddesinin değiştirilmesine ilişkin kanun teklifi hakkında
söz almış bulunuyorum; AK Parti Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ormanlarımız suyumuzdur, toprağımızdır, oksijenimizdir, hayat damarlarımızdır,
kısacası, zenginliğimizdir, zenginlik kaynaklarımızdır. Bu zenginliğimizi, bu
kaynaklarımızı bugüne kadar yeterince koruduğumuzu ve bu zenginliğimizden
yeterince istifade ettiğimizi söylemek mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
1920 yılında "Baltalık Kanunu" adında bir yasa çıkarılmış,
ormanlarımızın işletilmesi köylülere verilmiş, ancak, bu işletmeler, yasal bir
zemine oturtulmadığı, gerekli denetim işlevi yerine getirilemediği için,
ormanlarımızın tahribatının önüne geçilememiştir. Daha sonra, ekonomik sıkıntı
içinde olan devlet, gelir amacıyla, ormanların işletilmesini yerli ve yabancı
bazı firmalara kiraya vermiştir.
Yine, o günkü sıkıntılı
günler içerisinde, ormanların tahribatını önleyecek gerekli yasal
düzenlemelerle birlikte, etkin bir denetim görevi yerine getirilemediği için,
bu alanda yasal bazı boşlukların da bulunması nedeniyle, yine, ormanlarımızın
kıyımının önüne geçilememiştir.
Bilahara, Orman Yasası
çıkarılmış. Orman Kanununun çıkarılmasıyla birlikte, devlet ormanlarının
korunması, yasal bir dayanağa kavuşturulmuştur.
1961 ve 1982
Anayasalarımızda, devlet ormanlarının korunması anayasal bir zemine oturtulmuş
ve ormanlarımız anayasal güvence altına alınmıştır.
Değerli arkadaşlar,
ormanların korunması, ormanların, ormanlık alanların genişletilmesi,
geliştirilmesi ve bu alanda gerekli tedbirlerin alınması, devlete ait bir görevdir.
Bu nedenle, devlet ormanları özel mülkiyete konu olamaz, devlet ormanları
özelleştirilemez ve devlet ormanları zamanaşımıyla iktisap edilemez.
Anayasamıza göre,
ormanlarımızı devlet işletir ve devlet yönetir. Üzerinde görüştüğümüz teklifle,
ormanlarımızın devletçe yönetilmesi yanında, devletçe işlettirilmesi yetkisi de
tanınmaktadır; yani, Anayasamızın 169 uncu maddesindeki "Devlet ormanları
kanuna göre Devletçe yönetilir ve işletilir" ibaresi yanına,
"Devletçe işlettirilir" ibaresi eklenmektedir.
Ormanlarımızın üçüncü
kişilerce işlettirilmesi halinde... Şimdiye kadar ormanların bu hükümle talan
edileceği, orman köylülerinin korunmayacağı, işin müteahhitlere havale
edileceği ve orman alanlarının mafyanın eline geçeceği şeklinde bazı iddialar
ileri sürüldü; bu iddialara katılmak mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
Anayasamızın 169 uncu maddesi genişçe bir maddedir. Bu maddenin üçüncü
fıkrasında "Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade
edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz;
münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak,
ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af
kapsamına alınamaz" denmektedir; yani, ormanların korunması hususunda,
devletimize, Anayasamız tarafından önemli görevler yüklenmektedir, önemli
vazifeler verilmektedir. Eğer, devlet, bu denetim görevini yerine getirecek
olursa, hakkıyla yerine getirirse bu endişelerin hiçbirisinin vaki olması
mümkün olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
bugüne kadar ormanlarımızı devletimiz işletmiştir; ancak, ormanlarımızın
verimli işletildiğini iddia etmek ve söylemek mümkün değildir. Devletin
işletmede yetersiz kaldığı durumlarda
üçüncü kişiler eliyle ormanlarımızın işletilmesine karşı olmak, öncelikle, özel
sektörü mafya gibi değerlendirmek doğru ve insaflı bir değerlendirme
olmayacaktır; özel sektörden korkmayalım.
Orman köylüsünün
korunması, işletme ve işlettirmeyle ilgili değildir; yakın bir ilişki
kurulabilir; ancak, orman köylüsünün kalkınmasını, sadece, ormanlarımızı devlet
işlettiği zaman orman köylüsü kalkınır şeklinde bir yoruma vardıracak olursak
doğru olmaz; çünkü, bugüne kadar ormanlarımızı, devlet işletmesine rağmen orman
köylülerimizin durumunda herhangi bir iyileşme, lehte bir iyileşme söz konusu
olmamıştır. Dolayısıyla, orman köylüsünün korunamaması, çok farklı birtakım
nedenlere dayanmaktadır; bir kere, orman köylüsünün hayat standardının
artırılması gerekir.
Ormanların korunmasının
sadece yasalarla mümkün olamayacağı da aşikârdır. Değerli arkadaşlar, orman
bilincini geliştirmediğimiz sürece, çevre bilincini insanımızın kafasına bir
ideal halinde yerleştirmediğimiz, sokmadığımız sürece, ormanlarımızı ve çevreyi
korumak mümkün değildir; öncelikle orman bilincinin yerleştirilmesi gerekir.
Yasalar mutlaka önemlidir; ama, bu yasaları hayata geçirmek için bilinç de
önemlidir.
Gerçi, özel ormanlarla
ilgili; ama, ben, Denizli'nin Çal İlçesinden bir örnek vermek istiyorum.
Denizli'nin Çal İlçesinde, yirmi yıl kadar önce, özel orman alanları ihdas
edildi, Hazine arazileri parsellendi; 10'ar, 15'er dekarlık parsellere ayrıldı
ve bu parseller o yöredeki insanlara verildi; hatta, sadece o yörede oturanlara
değil, o yörede görev yapan memurlarımıza da verildi. Onbeş yirmi yıl kadar
önce, bu parseller üzerinde özel ormanlar oluşturuldui. Şimdi, şu durumda, bu
ağaçlar, hakikaten, büyük bir orman haline geldi. Bu ormana sahip olan, bu
parsellerin verildiği kişiler, bugün, bu ormanda piknik yapmaktadır, bu
ormandaki ağaçları budamak suretiyle yakacakları odunu temin etmektedir ve bu
arkadaşlar, bir ormancıdan daha fazla kendi ormanını korumaktadırlar.
Anlatmak istediğim şudur:
Sadece yasa çıkarmakla, sadece yasalarımızı güzel bir hale getirmekle
ormanlarımızın korunamayacağını bilmemiz gerekir. Mutlaka, bu yasalarla
birlikte, orman bilincinin, orman şuurunun verilmesi, yerleştirilmesi gerekir.
Yine, orman köylülerinin,
mutlaka, bu tarım ve hayvancılık yapan kişiler olmaktan kurtarılması gerekir.
Yine, ben, Denizli'nin
Babadağ İlçesiyle ilgili örnek vermek istiyorum. Bizim, Denizli Babadağ İlçesi,
tekstille uğraşan bir ilçedir; bu ilçemiz, bir dağ üzerine kurulu olup, bütün
köyleri, orman köyüdür.
Değerli arkadaşlar,
Babadağ'ın köylerine gidin; bütün bu köylerde bugün küçük tezgâhlarla tekstil
imalatı yapılmaktadır; bu imalatlar, çok büyük imalatlar olmamasına rağmen
köylüler, daha önce o tahrip ettikleri ormana yanmakta ve üzülmektedir. Yine,
söylüyorum, bir orman görevlisinden
daha titiz bir şekilde, bugün ormanlarını korumaktadırlar.
Öyle ise, gelin,
yasalarımızı, çağın gereklerine uygun şekilde düzeltelim, gerekli
değişiklikleri yapalım; ancak, bunun yanında, insanımızın hayat standardının
yükseltilmesi için, onda orman bilincinin uyanması için gerekli çalışmaları ve
gayreti gösterelim.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partili sözcüler, bu Anayasa değişikliğinin yapılması
halinde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğan,
sözlerinizi tamamlamanız için ek süre veriyorum; buyurun.
MEHMET SALİH ERDOĞAN
(Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
... ormanların
korunmayacağını, orman köylülerinin yaşamında bir değişiklik olmayacağını iddia
ettiler; ancak, ben, şunu söylüyorum: Üzerinde ittifak ettiğimiz bir konu
vardır, o da, bugün orman köylülerinin bir sıkıntı içerisinde oldukları,
halihazır Anayasadaki bu uygulamayla bu sıkıntıdan kurtulamadıkları, mutlaka bu
alanda bir değişikliğin artık yapılması gerektiği gerçeğidir.
Ben, Yüce Heyetinizin bu
hususta gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Erdoğan.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin gizli oylamasının sonuçlarını açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
458
Kabul : 318
Ret : 121
Çekimser : 15
Boş : 3
Geçersiz : 1
Bu sonuca göre, teklifin
1 inci maddesi, kabul için öngörülen üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunu
sağlayamamıştır.
Madde, ikinci görüşmede
de beşte 3 çoğunlukla kabul oyu alamazsa, reddedilmiş olacaktır.
Hükümet veya Komisyonun
söz talebi?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, şahısları adına, Sayın Mehmet Işık; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET IŞIK (Giresun) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Anayasamızın 169 uncu maddesinde
yapılacak değişiklikle ilgili olarak şahsî görüşlerimi belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
hepinizin bildiği gibi, Türkiye, orman fakiri bir ülkedir. Ormanlarımız,
yüzölçümümüzün ancak yüzde 26'sını teşkil etmekte; ama, daha da kötüsü, bunun
yüzde 50'si bozuk ormanlardır; yani, verimsiz, sadece yeşil örtü gibi görünen,
aslında, ülke ekonomisine herhangi bir katkı yapmayan ormanlardır.
Yalnız, bizim
ormanlarımızın, başka ülkeler ormanlarından farklı bir konumu vardır; bizim
ormanlarımız, tabiat ormanıdır, doğal olarak gelişmiş, yaşayan ormanlardır.
Batıya baktığımız zaman, Batı ormanları kültür ormanlarıdır, yani, yetiştirilmiş
ormanlardır; ikisi ayrı bir ekosistemdir. Tabiat ormanları, içerisinde çok
çeşitli bitkiyi barındırabilen farklı bir ekosistemi oluşturan ormanlardır. O
bakımdan, 6 000'e yakın bitkinin ormanlarımızda var olduğunu belirterek, bu
zenginliğe sahip çıkmamız gerektiğini bu vesileyle belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz, ülkemizin yüzde 80'i az veya çok erozyona tabidir; ırmaklarımız
düzenli bir rejime sahip değildir, sel yataklarıdır; sel, heyelan, çığ, günlük
hayatımızın bir parçası haline gelmiştir.
Bu kısa girişten sonra,
Anayasamızın 169 uncu maddesiyle ilgili değişiklik teklifini irdelemek
istiyorum, çok basit gibi görünüyor; ama, "Devlet ormanları kanuna göre,
Devletçe yönetilir ve işletilir -arkasından bir de- ve işlettirilir"
deniliyor. Bu, düpedüz ormanları özelleştirmedir arkadaşlar; yapılmak istenen
şey, ormanların özelleştirilmesidir; bunu, burada, özellikle belirtmek
istiyorum. Devlet ormancılığından özel sektör ormancılığına geçiyoruz, geçmek
istiyoruz, geçirilmek isteniyor; bunu, özellikle belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, mevcut yasalara göre, ormanlarımız işletilirken yapılan işlemi, size,
kısaca izah etmek istiyorum. Ormanlarda, ağaç türü, yaş, kapalılık derecelerine
göre tespitler yapılır ve amenajman heyetleri gider, ağaçları tek tek ölçer,
yıllık artımını hesap eder, üzerindeki serveti hesap eder; yani, bir tüccarın
sermayesi nedir ona bakar. Bu artımdan, bu araziden gerekli verimi alabilmek
için ne kadar bir servetin üzerinde olması gerektiğini tespit ettikten sonra,
servetin eksiğini artımın fazlasıyla karşılar; onun üzerinde bir artım varsa, o
bir değer olarak üretime sokulur. Üretim, sadece bir ağacı kesip taşıma işlemi
değildir. Burada, silvikültür devreye girer; yani, ağacın biyolojik
özellikleri, bulunan yerin ekolojisi ve ormanın yapısı dikkate alınarak,
kesilecek ağaçlar tek tek işaretlenir ve ondan sonra da, üretim başlar.
Bu uygulama, ne gibi
eksiklikleri var ki, özel sektöre açılmak isteniyor anlayamadım. Orman işçimiz
mi yok, yeterli teknik elemanımız mı yok, bilgili, birikimli elemanımız mı yok;
neden kaynaklanıyor bu?! Değerli arkadaşlarım, bu, büyük bir çelişki, büyük bir
yanlış. Özellikle belirtmek istiyorum, büyük bir yanlış yapılıyor;
ormanlarımız, sadece ağaç üreten, odun hammaddesi üreten bir kaynak olarak
görülüyor. Biraz önce, benden önce burada konuşan arkadaşım, özellikle bunu
vurgulamaya çalıştı "orman bilinci, çevre bilinci yaratılmalıdır"
dedi; ama, bu çevre bilincini, orman bilincini, önce, biz kendimizde
yaratmalıyız. Bunu, bu yasalarla sağlayamayız; bu yasaları hazırlamakla da
sağlayamayız.
Değerli arkadaşlarım,
orman işçiliğini, yani, biraz önce bahsettiğim üretim işçiliğini orman köylüsü
yapar. 7 500 000 orman köylümüz var. Bu ormanda yaşayan insanlar, ülkemizin en
fakir insanlarıdır. Geçim kaynakları, şu aşamada, tamamen orman işçiliği ve
hayvancılıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Işık,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET IŞIK (Devamla) -
Tamamlamaya çalışıyorum.
Eğer, biz, bunu özel
sektöre açtığımız takdirde, özel sektörün hırsına teslim ettiğimiz takdirde,
özel sektör, kendisi, en ucuz işçiyi bulmaya çalışacak, orman köylüsünü
çalıştıramayacak, çalıştırırsa da en asgarî ücretle çalıştıracak ve orman
köylüsü, bir gelirden daha mahrum olacaktır. Ayrıca, özel sektör çalışmak üzere
ormana girdiği zaman, mutlaka gen bakımından en üstün yetenekte olan, en fazla
artımı yapan, en düzgün gövdeyi yapan ağaçları seçecektir; bu da, ormanın
çökmesine, genetik bakımdan bozulmasına ve doğanın tahrip olmasına sebep
olacaktır.
Diyeceksiniz ki, bu özel
sektör şüphesi nereden kaynaklanıyor? Arkadaşlar, bu memlekette, kendi
bankasının içini boşaltan özel sektörü de biliyoruz; hayalî ihracat yapan,
vergi kaçıran özel sektörü de biliyoruz. Çalışan, üreten, yatırım yapan,
istihdam yapan ve ihracat yapan özel sektörü saygıyla karşılıyorum; ama,
Türkiye'nin bu kaynağının çok kötü şekilde kullanılmasından da büyük endişe
ediyorum. Sizlerden ricam, lütfen, bu konuyu sadece bir işletmecilik gibi düşünmeyiniz,
işletmecilik kâr işidir, özel sektör bunu eline alırsa mutlaka kâr gayesi
güdecektir, kâr da ormanın çökmesine, yok olmasına, genetik bakımdan tümüyle
yok olup gitmesine sebep olacaktır.
Bir konuda daha sizlere
bir söz söyleyip, bitirmek istiyorum. 1930'lu yıllarda Almanya'da, Yahudiler
üzerine baskı yapılmaya başlayınca, birkısım büyük ilim adamları Türkiye'ye
çağırıldı ve üniversitelerimizde ders vermeye başladılar. Bizim Orman
Fakültesinde, kurak mıntıkalar ormancılık problemleri dersini veren bir hocamız
vardı Prof. Hesge. Bu, görevini tamamlayıp giderken öğrencilerine ve
yetiştirdiği öğretim görevlilerine "arkadaşlar, sizin tarihinize göre Orta
Asya'da yaşıyordunuz, ormanları kestiniz, ırmakları kuruttunuz ve batıya doğru
göçe başladınız; sonra Anadolu'ya geldiniz, yerleştiniz, oradan Avrupa'ya,
Asya'ya ve Afrika'ya kadar uzandınız, büyük imparatorluk kurdunuz, büyük devlet
oldunuz. Ancak, çok çeşitli sebeplerle, belki biraz da sizin hatanızla geldiniz
şimdi Anadolu'dasınız ve kendi ifadenize göre misakımillî hudutlarının dışında
da bir toprak talebiniz yok. Eğer, bu toprakları, bu bitki örtüsünü, bu
ormanları korumazsanız gidecek başka yeriniz yok, ülkenize sahip çıkınız"
diye öğüt vererek gitti.
Ben de, sizden tekrar
rica ediyorum, lütfen, başka ülke yok.
BAŞKAN - Sayın Işık, ben
de sözlerinizi toparlamanız için rica edeyim.
MEHMET IŞIK (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
Gelecek kuşaklara, yeşil,
sağlıklı bir yaşam, mutlu bir ülke bırakmak istiyorsak bu görevimizi yerine
getirelim.
Saygılarımla (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Şahıslar adına ikinci
söz, Sayın Muharrem Kılıç'ın.
Buyurun Sayın Kılıç. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci
maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; öncelikle Sayın Başkanı,
sayın milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Anayasamızın 169 uncu maddesinin
konu başlığı "Ormanların korunması ve geliştirilmesi"dir. Buradaki
amaç, ormanların korunması ve geliştirilmesi olup, ticarî bir yaklaşım
bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu maddedeki düzenlemenin, maddenin amacına uygun
olması gerekir.
Anayasamızın 169 uncu
maddesinin ikinci fıkrasındaki "Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe
yönetilir ve işletilir" hükmü yerine "Devlet ormanları kanuna göre,
Devletçe yönetilir, işletilir ve işlettirilir" düzenlemesi getirilmektedir.
Bu bir kelimelik
"işlettirilir" ibaresinin eklenmesi basit bir değişiklik olarak
görünmekteyse de, millî varlığımız olan ormanlara bakış açısı ve yaratabileceği
sonuçlar açısından çok önemlidir. Bu düzenleme, ülke ormancılığının yıkımına,
orman köylüsünün sefaletine ve zaten orman yönünden fakir olan ülkemizin daha
da fakirleşmesine sebep olacaktır.
Bu değişiklikle, devlet
ormanlarının yönetim ve işletme hakkı, özel kişi ve kuruluşlara devredilmek
istenmektedir. Böylece, devlet ormanı sayılan arazilerde, orman ürünü hasat
çalışmalarının yanı sıra, her türlü turizm etkinliği ile madencilik, avcılık,
millî parkçılık, tıbbî ve aromatik bitki tarımı, zeytincilik ve hayvancılık
çalışmaları da, yerli ve yabancı özel sermayeli kişi ve kuruluşlara
yaptırılabilecek; bu düzenleme, kamu yararına aykırı durumlara neden olacak ve
orman köylüsünün çevrelerindeki ormanlardan yararlanma olanaklarını
kısıtlayacaktır.
Kısa sürede kâr etmek
amacında olan özel girişimciler, ormanlarımız üzerinde işletim ve yönetim
hakkına sahip olduklarında, ormanlarımızın talan edileceği bir gerçektir.
Ormanlarımızı işletecek özel veya tüzelkişiler, yetişmiş ormanlarımız içindeki
iyi vasıflı ağaçları kesip sattıktan sonra, geriye kalan enkazı bırakıp
gideceklerdir. Zaten kıt olan orman kaynaklarımız büyük tahribata uğrayacaktır.
Bu uygulama, doğal dengeyi bozacak, erozyon artacak, çevre bozulacak ve sonuçta
ülkemiz yaşanılır olmaktan çıkacaktır.
Nitekim, bu uygulama,
daha önce de denenmiş; fakat, büyük orman tahribatına sebep olduğu için
vazgeçilmiştir. 1920 yılında Baltalık Kanunu çıkarılarak, ormanların
işletilmesi, yoksul köylülerin faydalandırılması düşünülerek, köylülere
verilmiştir; ancak, büyük orman tahribatı sonucu, 1924 yılında bu kanun
yürürlükten kaldırılmıştır.
Aynı yıl, yeniden,
Türkiye'de Mevcut Bilumum Ormanların Fennî Usulü İdare ve İşletmeleri Hakkında
Kanun çıkarılarak, ormanların işletilmesi yerli ve yabancı firmalara
verilmiştir; ancak, iyi niyetle yapılan bu ikinci yasal düzenleme sonucunda da,
kâr hırsıyla ormanlardan aşırı şekilde yararlanan ve halen izleri silinemeyen
bu işletmecilik şekli, kamuoyunun büyük tepkisini çekmiştir. Bu tür
işletmecilik sonunda, Türkiyemizin gözbebeği pek çok orman alanı, maalesef yok
edilmiştir. Sonuç olarak, yol açtığı yıkımlar nedeniyle, bu düzenleme, 1937
yılında yürürlükten kaldırılmış ve 3116 sayılı Orman Kanunu çıkarılarak,
ormanların mülkiyeti, işletilmesi devlete bırakılmış ve ormanların devlet eliyle
işletilmesi kabul edilmiştir. Daha sonra, bu uygulama, anayasalarda da yerini
bulmuştur.
Türkiye ormanlarının
içinde ve bitişiğinde 8 000 000-9 000 000 orman köylüsü yaşamaktadır. Bu
vatandaşlarımızın çoğunluğu, geçimini, çevrelerindeki ormanlarda çalışarak
sağlamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
sözlerinizi tamamlamanız için eksüre veriyorum.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Sağ olun efendim.
Devlet ormanlarının,
orman köylülerinin dışındaki kişi ve kuruluşlara işlettirilmesi, bu
vatandaşlarımızın mağduriyetine ve yanı başındaki ormanlara ve ormancılık
çalışmalarına tümüyle yabancılaşmalarına neden olacaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; AKP İktidarı, maalesef, verdiği sözleri tutamadı.
Yolsuzluklarla mücadelenin gereği olarak dokunulmazlıkların kaldırılması
noktasında, sessiz kalmaya devam ediyor. IMF reçetelerine karşı olduklarını
söyleyerek halktan oy aldıkları halde, pancar ve tütünde kota uygulamasını
sürdürmektedirler. Çiftçiye ucuz mazot vereceğini söyleyen iktidar, bilakis,
mazota sürekli zam yapmakta; doğrudan gelir desteği ödemelerini askıya almaya
çalışmaktadır.
FEYZİ BERDİBEK (Bingöl) -
Konuya gel, konuya.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Ona da geleceğim.
Çalışanlara büyük
vaatlerde bulunan iktidar, maalesef, işçi ve memurlara gülünç zamlar
uygulamakta; enflasyon ve faiz, aldıkları noktadan daha yükseklere çıkarmakta;
dışpolitikada, Kıbrıs ve Irak konusunda sürekli zikzaklar çizmektedir. Tüm
bunlara ilaveten, şimdi de, maalesef, ormanlarımız ve orman köylülerimiz hedef
alınmaktadır. Ormanlarımıza, sadece "satarsak veya işlettirirsek ne kadar
para elde ederiz" mantığıyla yaklaşılmaktadır.
Biz, parti olarak,
ormanlarımızın, kamu yararı gözetilerek, devlet tarafından işletilmesinin ve
orman köylümüzün de bu işletmelerde çalışmasının taraftarıyız. Orman köylüsü
olmadan, onlara rağmen ormanları koruyamayız. Öyleyse, ormanı ve orman
köylüsünü birlikte korumalıyız. Bu nedenle, ülkemizin ekonomik, sosyal,
kültürel ve turistik olgularının kaynağı olan ormanlarımızı bu felaketten
kurtarmak, iktidar-muhalefet ayrımı gözetmeksizin hepimize düşen ciddî bir görevdir.
Yüce Heyete saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 106
sıra sayılı Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanun
teklifinin; Anayasamızın 169 uncu maddesinde değişiklik yapan çerçeve 2 nci
maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını, diğer maddelerin de buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali Topuz |
Feridun Ayvazoğlu |
Haluk Koç |
|
İstanbul |
Çorum |
Samsun |
|
Atilla Emek |
Atilla Kart |
Orhan Eraslan |
|
Antalya |
Konya |
Niğde |
|
Gürol Ergin |
Mustafa Özyürek |
Tuncay Ercenk |
|
Muğla |
Mersin |
Antalya |
|
Ali Kemal Deveciler |
Orhan Sür |
Harun Akın |
|
Balıkesir |
Balıkesir |
Zonguldak |
|
Mehmet Küçükaşık |
|
Oğuz Oyan |
|
Bursa |
|
İzmir |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkanım, önergeye katılmıyoruz. Müsaade
ederseniz, bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Efendim, bu önergenin gerekçesine baktığımız zaman,
konunun tam anlaşılmadığı ortaya çıkıyor.
Bir defa, 169 uncu
maddenin kenar başlığı "Ormanların korunması ve geliştirilmesi." Bu
maddede yapılan değişiklikle, devletin işletme tekeline ilave olarak, bir
anlamda özel sektörün işletmesinin de önü açılmış oluyor. Bu, Batı'da, ağaçlanmayı,
ormanlaşmayı sağlamak bakımından bulunmuş formüllerden birisi en modern
formüllerden birisidir bu. Bu, son yıllarda, çok gelişmiş olarak, benim takip
ettiğim kadarıyla mevcuttur, Sayın Bakanımız da bunu yakından biliyor.
Şimdi, gerekçesinde,
özelleştirmeye yol açar deniliyor. Böyle bir şey yok; yani, mülkiyet yine
devlette kalıyor.
İkinci bir husus da, bu
değişikliğin orman köylüsüne bir şey vermeyeceği ileri sürülüyor. Tabiî ki
vermeyecek; çünkü, buradaki amaç orman köylüsünü korumak değildir; o, 170 inci
maddedir, ona birazdan gelinecek. Bu maddenin amacı ormanı korumaktır.
Dolayısıyla, burada köylüye bir şey beklemek zaten doğru değil. Bu gerekçeyle
katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyonunuzun çoğunluğu
yok; tabiî, Başkan olarak katılamıyorsunuz.
Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gerekçeyi mi okutalım,
söz mü istiyorsunuz?
GÜROL ERGİN (Muğla) - Ben
konuşacağım efendim.
BAŞKAN - Sayın Ergin,
sizin önergede imzanız var mı?
GÜROL ERGİN (Muğla) -
İmza atmış olmam lazım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamam, imzanız
var Sayın Ergin; buyurun.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Efendim, biz, fazla imza heveslisi olmadığımız için, herhalde pek dikkat
çekecek biçimde atmamışız imzayı.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, bu önergemiz
üzerine, Sayın Komisyon Başkanı, Avrupa'da ormanların bu yolla geliştirildiğini
söyledi. Değerli arkadaşlarım, Avrupa'da, çeşitli yollarla, çok çeşitli alanlar
geliştirilmiştir; ama, Türkiye'de, maalesef, o yollarla, çok çeşitli alanlar da
geriletilmiştir. Özelleştirme konusuna bakarsanız, bunun en net örneğini
görürsünüz. Türkiye'de, Süt Endüstrisi Kurumunu özelleştirdiniz, Et ve Balık
Kurumunu özelleştirdiniz; ne yaptınız?... Hepsi kapatılmıştır Türkiye'de.
Aksini söyleyecek bir tek milletvekili
çıkmaz içimizden; çünkü, ben de, hepinizin hakkaniyet duygusu içerisinde
olduğunuza inanıyorum, doğruya "doğru" diyeceğinize inanıyorum. Onun
için, ormanlarımızı, bu ulusun en önemli varlığını, siz "özel sektöre
işlettireceğiz" adı altında, devletin hüküm ve tasarrufundan çıkarmaya ve
özel sektöre teslim etmeye çalışmaktasınız.
Değerli arkadaşlarım,
özel sektör ne yapar? Şimdi, çok ilginç bir gelişme oldu burada; iki AKP
sözcüsü arkadaşım, burada "efendim, biz böyle, bu konuyu getirince 'canım,
siz böyle yapmakla, acaba buraları mafyanın eline mi teslim edeceksiniz'
diyecekler" dediler. Hiçbir arkadaşımız, böyle bir söz kullanmadı; ama,
dervişin fikri ile zikrinin aynı oluşu burada ortaya çıktı. Biz, mafya falan
demiyoruz, demeyeceğiz de; ama, bu ormanları korumanın, hepimizin, ulusal
olduğu kadar, insanî ve vicdanî borcu olduğunu da unutmayalım diyoruz; bunun
üzerine dikkatinizi çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, konunun iki yönü var; siz, bu ormanları özel sektöre teslim edince,
birincisi, orman köylüsünü mahvedeceksiniz. Nitekim, benden önce burada konuşan
AKP sözcüsü arkadaşım "artık, orman köylülerini tarım ve hayvancılıktan
kurtaralım" dedi. Zaten, getirdiğiniz bu düzenlemeyle, siz, o insanları
tarım ve hayvancılık yapmanın dışına çıkaracaksınız, o topraklardan
çıkaracaksınız; getirilen düzenleme bu. Niçin böyle, onu söyleyeceğim... Şimdi,
şaşkın şaşkın bakan arkadaşıma söylüyorum, niçin böyle; bugüne kadar yapılan
uygulama, Orman ve Köy İlişkileri Genel Müdürlüğü vasıtasıyla, Or-Koop
bünyesindeki, o yörenin köylülerine, orman köylüsüne, orman işletmeciliği
yönünde çalışma alanı bulmaktır ve o insanlar, orada çalışmaktadırlar; iyi ya
da kötü, bir geçim sağlayacak şekilde çalışmaktadırlar. Özel sektöre verdiniz;
iki tane büyük hata yaparsınız; birincisi, kimi daha ucuz çalıştırırsa onu
çalıştıracağından, burada ne orman kooperatifi kalır, ne orman kooperatifinin
üyesi bir yöre köylüsü, orman köylüsü kalır; ikincisi, acımasız ve insafsız
baltalara teslim edersiniz ormanları; çünkü, özel sektör -hepimiz biliyoruz-
kendi açısından, çok haklı olarak, her zaman, kârı geleceğin önüne geçirir.
Dünyada artık "sürdürülebilirlik" diye bir kavram var, tarımda da,
ormanda da, bütün ekonomik alanlarda da. Siz, bir günlük kârı, gelecek için
daha üstün göremezsiniz. Öyle çalışacaksınız ki, öyle davranacaksınız ki, sizin
bugün sahip olduğunuz ormanlar, bundan sonra torunlarınıza da kalabilmiş olsun.
Bugün, Türkiye'de,
hepimizin şikâyet ettiği konu, her zaman söylediğimiz bir konu var; Anadolu
orman doluydu diyoruz, Anadolu orman doluydu. Biraz önce, arkadaşlarım
1920'lerden 1937'lere kadar, sonra 1980, 1990'da da denenen yöntemleri söylediler.
Özel sektör eliyle işletmeciliğe verilmiş, ama, bir türlü bu alanda başarılı
olamadığı için hem 1930'lu yıllarda devlet ormancılığı ihdas edilmiş hem de
sonradan ormanların işletmesi devlette bırakılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin,
buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız...
Buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bu konu, vicdanı olan insanların gülmeyle karşılayacağı
bir konu değildir. Bu konu, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin
vicdanlarında çok ciddî olarak tartmaları gereken bir konudur. Nasıl ki,
evladınızı, ona çok iyi bakacağına emin olmadığınız birisine teslim etmezseniz,
ormanlar da bizim evladımız; lütfen, teslim etmeyiniz; lütfen, sahip çıkınız.
Ormanına sahip çıkmayan Türkiye'nin geleceği yoktur. Ormanına sahip çıkmayan
kafaların Türkiye'ye sahip çıkması da mümkün değildir.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ergin.
Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
daha önceki maddelerin gizli oylamasında bir kargaşa yaşandı. Adı okunmayan
milletvekilleri de oy pusulalarının alınacağı yerde bir yığılma yaptılar. Hem
görüntü açısından hoş olmadı hem de daha çok zaman alındı. O nedenle, ben, ismi
okunan milletvekilinin sıraya girmesini rica ediyorum; okunmayanların, lütfen,
sırası geldiği zaman, yerlerinden kalkarak oylama alanına gelmelerini rica
ediyorum.
2 nci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına
başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bir şikâyet var; eğer o konuda herhangi bir usulsüzlük
olduğunu tespit edersem, kimlikle oy kullandırırım, bilginiz olsun.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.
Oy verme işlemi
tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımına
başlanıldı)
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi
okutuyorum :
MADDE 3. - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 170 inci maddesi kenar başlığı ile beraber aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"B. Orman sınırları
dışına çıkartılan yerlerin değerlendirilmesi ve orman köylüsünün desteklenmesi
Madde 170. - Devlet,
ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların
ve bütünlüğünün korunması bakımından; ormanların gözetilmesi ve işletilmesinde
Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirleri alır.
Bilim ve fen bakımından
orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları
dışına çıkartılması; orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu
yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu
halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir.
31.12.1981 tarihinden
önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş ve orman
sınırları dışına çıkartılmış yerlerin devri, tahsisi, terki, kiraya verilmesi,
üzerinde sınırlı aynî hak tesisi, satışı ve satış gelirlerinden orman
köylülerinin kalkındırılmalarının desteklenmesi amacıyla ayrılacak payın
belirlenmesi kanunla düzenlenir. Orman köyleri sınırları içinde kalan yerlerin
satışında, kullanıcısı orman köylüsüne öncelik tanınır.
Devlet, bu halkın işletme
araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı tedbirleri
alır.
Orman içinden nakledilen
köyler halkına ait araziler, Devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Ali Er; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Er, süreniz 10
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
ER (Mersin) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri, muhterem arkadaşlar;
anayasa değişikliği teklifinin 3 üncü maddesi -aslında, Anayasanın 170 nci
maddesi- üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Muhterem arkadaşlar,
evvela, 10 000 000 orman köylüsü adına, bu yasa teklifini buraya getiren Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubuna ve başta, Sayın Bakanımız ve ekibine,
huzurlarınızda, bütün köylülerim adına çok teşekkür ediyorum, binlerce sefer
teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Geçen Orman Bakanlığı
bütçesinde, burada, yıllardır bu dertler bu kürsülerden konuşulur; ama, her yıl
tekrar edilir demiştim. Temenni ederiz ki, önümüzdeki yıl, Orman Bakanlığı
bütçesinde bu konulardan bazılarının çözüldüğünü burada görürüz demiştim.
Aradan bir hafta gibi kısa bir süre geçti, köylünün en büyük derdi olan 2/B'yle
ilgili problemin halledilmesi için anayasa değişiklik teklifi Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirildi; ben, onun için, tekrar, Orman Bakanımıza ve ekibine
teşekkür ediyorum;
Muhterem arkadaşlar, bu
konuya özellikle ilgili duymanızı rica ediyorum. Ne oldu da bu köylünün
meselesi, bugün, burada tartışılıyor; bir grup bunu getirmiş, diğer grup
"bu yanlıştır" diyor. Ne oldu da anayasa değişikliği yapılmak mecburiyetinde
kalındı? Değerli arkadaşlar, bu köylü, ormanı açtı, orayı kullandı; onun için,
zora düştü, anayasa değişikliği yapmak mecburiyetinde kaldık. İşin doğrusu bu;
ama, burada bir doğru daha var: Ne oldu da bu köylü bu ormanı açtı? Biz,
devleti yönetenler ne yaptık da bu köylü bu ormanı açtı? Bu millete ekmek
kapısı açabilseydik, sanayileşmeyi gerçekleştirebilseydik, o köylü ekmek kapısı
bulabilseydi, iş bulabilseydi... Köylünün, ormanı kesmekten zevk mi aldığını
zannediyorsunuz. O ormanı keserken o köylünün duyduğu ıstırabı, bir orman
köylüsü olarak, gelin, bana sorun. Kan ağladı benim köylüm ormanı keserken;
ama, çaresizdi, ekmek kapısı için yaptı bunu; ama, çalıştı, üzerinde bağ, bahçe
yetiştirdi, çolunun çocuğunun rızkını temin etti, yuvasını yaptı. Orman
köylüsü, açtığı yerlerde, otuz yıldır, elli yıldır, yüz yıldır yaşamaya devam
ediyor.
Şimdi, ortada bir gerçek
var, o gerçeği, evvela, tespit etmemiz lazım. Muhterem arkadaşlar, ben şunu
biliyorum: CHP Grubu da, bu işin doğruluğunu en az Ali Er kadar biliyor. Bunun
değiştirilmesi gerektiğini de biliyor; ama, hayretler içinde kaldım ki, dilin
kemiği yok, ister öyle, ister böyle konuşuluyor; ben anlamadım. Sabahtan beri
şaşırıyorum, acaba, yanlış bir yasa mı çıkarıyoruz diye! Ben, yıllardır bunun
kavgasını veriyorum burada.
Şimdi, arkadaşlar, ortada
bir gerçek var; bu köylü, bu ormanı açmış, üzerine yerleşmiş, evini yapmış,
bağını bahçesini kurmuş; hem millî gelire de katkıda bulunuyor; vergi veriyor,
ihracat yapıyor. Ben, size soruyorum: Bu duruma gelmiş yerleri, tekrar, orman
yapma imkânınız var mı?
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Kim diyor bunu?!..
ALİ ER (Devamla) - Bana
"ben burayı yıkarım, orman yaparım" diyebilecek bir tane yiğit çıkar
mı? Mümkün mü; mümkün değil...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Ali Bey, sen ne söylüyorsun ya?!
ALİ ER (Devamla) - Ha,
öyleyse, buna çözüm getireceğiz.
Şimdi, çözüm konusunda
aramızda anlaşmazlıklar var; ama, biliyorum ki, bizim söylediklerimizi, aslına
bakarsanız, şu politika olmasa, siyaset olmasa, siz de çıkar, bal gibi, bu
kürsüden söylersiniz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Daha ilerisini söylüyoruz biz; parasız verelim diyoruz; bedava verelim...
ALİ ER (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, söylemek başka, yapmak başka. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Ben, onyedi yıldır buradayım
beyler; bu kürsüden söylenilen çok sözler duydum; ama, sadece söylenildi,
yapılmadı.
Şimdi, bakın, biraz önce
bir söz söylendi "buraları orman köylüsüne bedava verelim" diye; öyle
mi?..
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Evet...
ALİ ER (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bedava verilmesine, evvela, ben taraftarım; ama, bir şeyi
unutuyorsunuz... (CHP sıralarından gürültüler)
Bir dakika... Bir
dakika... Ben, buradayım... Kanunla düzenleyeceğiz, o zaman görüşelim bunları;
ama, unuttuğunuz bir şey var...
BAŞKAN -Sayın Er, siz
Genel Kurula hitap eder misiniz.
ALİ ER (Devamla) - Evet,
Genel Kurul burası Sayın Başkan... Karşıya hitap ediyorum... Burası Genel Kurul
değil mi?!. Burası da Genel Kurul, orası da Genel Kurul... (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
daha önce bu yasada değişiklikler yapıldı ve buralar orman köylüsüne bedava
verilsin diye kanun da çıkarıldı; ama, biliyorsunuz, bunun için, o devirdeki
SHP Genel Başkanı Erdal İnönü ve ekibi Anayasa Mahkemesine gittiler ve Anayasa
Mahkemesi, devletin malını millete bedava veremezsiniz diye bunu iptal etti.
OYA ARASLI (Ankara) - Yok
öyle bir şey.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Sen hayal görüyorsun.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Yok efendim!..
ALİ ER (Devamla) - Bir
dakika... Bir dakika...
Ben biliyorum bunun
kanununun iptal edildiğini; yani, ben, köyden geldiysem, orman köyünden
geldiysem, Anayasa ile yasayı birbirinden ayırmasını burada öğrendim. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Müsaade edersen...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Hayır efendim, yok öyle bir şey.
ALİ ER (Devamla) - Sayın
Topuz, müsaade edersen, oradan bir yere geleceğim.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi
kanunu iptal etti. Niye; orman köylüsüne devletin malını bedava veremezsiniz
diye. Sayın Topuz diyor ki "Anayasanın içine koyalım." Şimdi, aynı
Anayasa Mahkemesi, yasayı iptal ederse...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Olmaz efendim...
ALİ ER (Devamla) - Yani,
hukuk açısından, Anayasa Mahkemesine ayıp olmaz mı söylediğin söz!
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Anayasayla olmazsa, yine olmaz.
ALİ ER (Devamla) - Erdal
İnönü'ye ayıp olmaz mı? Geçmişteki arkadaşlarınıza ayıp olmaz mı?
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Hayret bir şey!.. (CHP sıralarından "Niye ayıp olsun" sesleri)
ALİ ER (Devamla) -
Muhterem arkadaşlar, şimdi, biz, bunları görüyoruz; ama, bu Anayasa
değişikliğini yaptıktan sonra, kanunî düzenleme yapacağız, bunları kanunla
düzenleyeceğiz; o zaman, gelin, orada konuşalım.
Şimdi, siz, köylüye
hizmet etmek istiyor musunuz?..
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Siz istemiyorsunuz, biz istiyoruz!
ALİ ER (Devamla) -
İstiyorsunuz... İstemiyorsanız, evvela, onu söyleyin. Köylüye hizmet etmek
istiyorsanız, 2/B'yle ilgili, 170 inci maddenin değişikliğine, gelirsiniz,
burada, bal gibi oy verirsiniz; ama, köylüye hizmet etmek istemiyorsanız da,
mutlaka, bir tarafını bahane edecek bir şey bulursunuz. Bu iş böyledir.
Muhterem arkadaşlar, biz,
170 inci maddede ne diyoruz, neyi değiştiriyoruz. Bundan önce, 170 inci
maddede, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman vasfını
kaybetmiş yerler, şu şu şekilde, içerisinde bulunan köylüye verilir diyordu.
Yıl 1981...
Değerli arkadaşlar,
1981'den önce, bu Parlamentoda, ne ben vardım ne de AK Parti vardı; varsa, CHP
vardı; eksiği, yanlışı varsa... İktidar ve muhalefet onlar oldu... Onun için,
bizim bir taksiratımız yok.
Şimdi, burada yapılacak
olan şey, 31.12.1981'den önce, buralarda ilim ve fen bakımından özelliğini
kaybetmiş yerlerin köylüye verilmesi... Biz, daha önce
"değerlendirilmesi" demişiz. Bizde her şeyi açık açık yazmazsan,
birisi bir şeyler bulur, kulp takar. Şimdi, biz, burada diyoruz ki: Bir; ben
bunu değerlendirirken, satarım arkadaş! Kime; içinde bulunan köylüye. İki;
kiralarım arkadaş! Kime; içinde bulunan köylüye. Bakın, sizin gözünüzden bir
şey kaçıyor. Burada, sadece köylüyü ilgilendiren yasa var; onun haricinde, o
rantiyecileri ilgilendiren bir şey yok. Gelin, bunu burada konuşalım. Burası
sadece köylüleri ilgilendiriyor.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Okuman yazman yok mu senin!
ALİ ER (Devamla) - İçinde
bulunanları ilgilendiriyor. Ben, onlara kiralarım; ben, onlara satarım; ben,
onlara, kanunî, hukukî düzenleme neyse, onu yaparım.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Belediye sınırlarındaki...
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Sen oku önce!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Sonunu bekleyin...
ALİ ER (Devamla) -
Dinle... Dinle... Ben konuştuktan sonra, söz iste, gel buraya, sen de konuş.
BAŞKAN - Sayın Er,
buyurun, konuşmanızı sürdürün.
ALİ ER (Devamla) -
Muhterem arkadaşlar, ben bunu yaparım. Niçin yaparım; orman köylüsü için
yaparım.
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Orman köylüsü...
ALİ ER (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, derdi, çeken bilir.
Şimdi, biz burada
oturmuşuz, güzel güzel kendi kafamızdan geçenleri anlatıyoruz.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Köylüyle ne alakası var?!
ALİ ER (Devamla) - Öyle
mi?! Ama, bu yasa çıkmadığı sürece ne oluyor biliyor musunuz; orman muhafaza
memuru öbür taraftan çıktı mıydı, köylünün beti benzi değişiyor. Niye; çünkü,
burası, ormandan açma bir yer. Orman muhafaza memuru, içinde traktörüyle çift
sürerken yakalayıp zabıt tutarsa, traktörü gitti...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Er,
sözlerinizi tamamlamanız için eksüre veriyorum.
Buyurun.
ALİ ER (Devamla) - Sağ ol
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Köylü çift sürerken
yakalanırsa, traktörü gitti; öküz kalmadı zaten, öküzü hep götürdü orman
muhafaza memurları; mecburen götürdü adam, hukuken götürmek mecburiyetinde.
Zabıt tutarsa, eskisi gibi, öyle, 1 ay, 2 ay falan değil cezası, en az ceza 1
yıl beyler! Hapishaneye götürüyor, tıkıyor.
Değerli arkadaşlar, ben
size soruyorum: Bu köylüye eziyet etmekten zevk mi duyuyor bu millet?! (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Yeter artık, bizim
buramıza geldi. Artık bıktık! Yani, beyler, o köylülerin ortalama yıllık geliri
300 dolar, 500 dolar... (CHP sıralarından "Bedavaya verelim" sesleri)
Evet, verelim; benim için hiç mahzuru yok, verelim. (CHP sıralarından
"Önergeyi kabul edin" sesleri)
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Önergeyi kabul edin öyleyse.
ALİ ER (Devamla) - Benim
için hiç mahzuru yok, verelim... Verelim... Ben orman köylüsüyüm, bedava
verebiliyorsak, verelim. Verebiliyorsak, verelim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Beni mi korkutacaksınız
vermekle! Evet, verelim tabiî. Orman
köylüsü her şeyi hak ediyor. Çünkü, orman köylüsü, vatanına ve milletine bağlı.
Muhterem arkadaşlar,
şimdi, artık... Yani, bu köylü ile ormanın arasının ne kadar açık olduğunu
biliyor musunuz; kanlı kavgalı olmuş. Orman muhafaza memuru öbür taraftan
geldiği zaman, köylü ona zorla gülerek bakıyor böyle, içinden gülmüyor aslında.
Muhafaza memuru, yasalara bağlı, zorla uygulama yapıyor. Ha, arada efendim, bu
köylüye... Yani, bir şeyi ayırt edin
birbirinden; bakın, rantiyeci ayrı, köylü ayrı. Bunu ayırt edin evvela. (CHP
sıralarından gürültüler) Ama, değerli arkadaşlar, bir şey daha var; bu yasayı
çıkarmadığınız müddetçe, buna karşı çıktığınız müddetçe, o köylüye zulüm etmeye
devam edersiniz. Bu kadar! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, köylü artık
ormanla hasım olmak istemiyor, hısım olmak istiyor, akraba olmak istiyor.
Bırakın allahaşkına bizi, şu ormanla barışalım artık, biz bıktık kavgadan
ormanla!..
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Hep sizin dediğiniz olarak barışılmaz, biraz da bizim dediklerimiz olsun, öyle
barışalım.
ALİ ER (Devamla) - Ee,
doğru olursa, sizin dediğinizi de yaparız canım; doğru değilse zorla yapacak
halimiz yok ya! (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Köylüye bedava verelim, bedava... Gelin, sözünüzde durun.
ALİ ER (Devamla) - Şimdi,
muhterem arkadaşlar, benim kafama bir şey takıldı biraz evvel, Sayın Topuz
söyledi burada, tapudan bahsetti. Sayın Topuz, buralar ormandan açıldı, burada
tapu falan yok, böyle bir şey yok!
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Yahu, öbür tarafta var; bilmiyorsun.
ALİ ER (Devamla) - Hayır
efendim, bizim orman köylümüzün, ormandan açtığı yerde tapu olur mu?!
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Var efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Beykoz'da var... Beykoz'da var Ali Bey.
ALİ ER (Devamla) - Hayır
efendim, yok öyle bir şey!
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sen bilmiyorsun! Sen bunu bilmeden...
ALİ ER (Devamla) -
Arkadaşlar, bakın, bir dakika...
Değerli arkadaşlar, 170
inci maddedeki değişiklikle ilgili, orman köylüsünün 2/B'ye göre açtığı hiçbir
yerde köylünün tapusu yok! (CHP sıralarından "Köylünün yok!" sesi)
Ama, biraz evvel köylünün tapusundan bahsettiniz; öyle, tapu derdi falan yok.
Bizim derdimiz tapu verilmesi konusu. Evet...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Boğazdakilerin var; bilmiyorsun.
ALİ ER (Devamla) -
Arkadaşlar, bakın, müsaade ederseniz, orman köylüsü konusunda bu Parlamentoda
Ali Er'le hesaplaşacak ve tartışacak kimse yok; açık söylüyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Yani, bunu bilin. Bunu millet de biliyor; ama, dert
benim derdim, kolay değil... Şimdi, bana "sanayici" deseniz, ben
anlamam. Ondan anlayan arkadaşımız da buraya çıkar konuşur, ben de sizin gibi
itiraz ederim belki; ama, benim orman köylümün derdinden de ben anlarım, ben!..
Onların içinde yaşıyorum ben.
BAŞKAN - Sayın Er,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
ALİ ER (Devamla) - Sayın
Başkanım, hemen tamlayacağım; teşekkür ediyorum.
Şimdi, tabiî, işimiz
kolay değil.
Değerli arkadaşlar, bir
iş yapılırken, mutlaka, birilerine, ufak tefek de olsa bir şeyler gelir; ama,
bakın, eğer bu Parlamento, önceliğini dertlere göre tespit etseydi, bu yasanın
yıllar önce çıkması lazımdı. 3 000 kişi için bu Parlamento yasa mı çıkarmadı, 1
000 kişi için mi çıkarmadı, 5 000 kişi için mi çıkarmadı!.. Allahaşkına, 15 000
000 köylü için şuraya bir yasa geldi; buna da hep beraber, yiğitçe oy verelim,
çıkaralım şu yasayı, Allah rızası için (AK Parti sıralarından alkışlar)
Aslında bu konu 10
dakikaya, 15 dakikaya sığmaz değerli arkadaşlar. Ben, bu yasayı...
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Bedelsiz verelim, bedelsiz.
ALİ ER (Devamla) -
Verelim arkadaşım.
BAŞKAN - Sayın Er,
toparlar mısınız sözlerinizi.
ALİ ER (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım, bitiriyorum.
Ben, bu yasayı
hazırlayanlara, buraya getirenlere, Orman Bakanımıza, Teşkilatına, bütün orman
köylüsü adına binlerce sefer teşekkür ediyorum; Allah onlardan razı olsun.
Bütün Türk köylüsü, orman
köylüsü şunu biliyor: Yıllardır devam eden köylüye zulüm, inşallah, bu yasayla
birlikte sona erecek; orman köylüsü de, ilk defa Türkiye'de, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin ve Hükümetinin kendilerine değer verdiğini burada görmüş
olacak, burada tatmış olacak. Bu güzel duyguyu bize yaşatanlara, bütün orman
köylüsü adına, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Er.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
463
Kabul : 345
Ret : 112
Çekimser : 6
Bu sonuca göre, madde
yeterli çoğunluğu almıştır.
Bu maddede de vekâleten
oy kullanan sayın bakanları Genel Kurula arz ediyorum: Maliye Bakanı Sayın
Kemal Unakıtan'ın yerine Çevre Bakanı Sayın Kürşat Tüzmen, Millî Eğitim Bakanı
Sayın Hüseyin Çelik'in yerine Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu'nun yerine Orman Bakanı Sayın
Osman Pepe, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül'ün
yerine Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan'ın
yerine Turizm Bakanı Sayın Güldal Akşit oy kullanmışlardır.
Bilgilerinize sunulur.
3 üncü madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere, Sayın Orhan Sür;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü
maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
konuşmaya hazırlanırken, teknik bazı bilgileri toplamaya çalıştım. Neleri
gündeme getirmemiz gerekiyor diye gerçekten uğraş verdim; ama, bu kürsüde,
özellikle biraz önce konuşulanları duyduktan sonra, galiba boşuna uğraşmışız,
boşuna da uğraşıyoruz.
Değerli AKP sözcüsü Ali
Er'in konuşmaları çok dikkatimizi çekti. Hatta, bazı arkadaşlarımıza, anında
şiirler bile yazdırdı. Arkadaşımızın birisi, Ali Beyin ifadesinden sonra
-çünkü, kendisi "derdi çeken bilir" demişti- "derdi çeken bilir,
ormanı kesen bilir, Ali Er Bey bunu çok iyi bilir" diyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Şiiriniz güzel ama...
ORHAN SÜR (Devamla) -
Bilmiyorum şiirin güzel olup olmadığını; ama, Ali Beyin de burada bazı şeyleri
çok güzel çarpıtmaya başladığını ve çok güzel çarpıttığını da hep birlikte
izledik.
Değerli arkadaşlarım
"ne oldu da bu yasa birden bire gündeme geldi" diye soruyor. Eğer
hâlâ anlayamadıysa, bizim söyleyecek başka bir şeyimiz yok.
A. İSMET ÇANAKÇI (Ankara)
- Anlamamış!..
ORHAN SÜR (Devamla) -
Aslında, benim dinlediğim kadarıyla, galiba, grup sözcünüz, yasa teklifini daha
okumamış. Okumamanın ötesinde, burada konuşulanları da dinlememiş veya
anlamamış. Şimdi, neyini düzeltelim, hangi tarafını, hangisini düzeltelim; ben
şaşırdım!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
En iyisi kendi haline bırak.
ORHAN SÜR (Devamla) -
"Siz, köylüye hizmet etmek istiyor musunuz" diye soruyor ve kendisi
karar veriyor "hayır, siz bunu istemiyorsunuz" diyor. Neden; efendim,
bunu satmamız gerekiyormuş köylüye. "Gelin bedava verelim" diyorum
"olmaz" diyor. Bedava verelim; olmaz... Niye; Anayasa Mahkemesi iptal
edermiş. Anayasayı değiştirelim bu konuda... Yani, herhalde, o konuya daha
gelemedi; ona, ileriki aşamada gelinecek.
Şimdi, bir tapuya taktı,
Sayın Topuz'un konuşmasında gündeme getirdiği tapuya. Tabiî, kendisi, sadece,
Mersin'de açılan ormanların, oradaki 2/B bölgelerini bildiği için, İstanbul,
İzmir gibi büyük kentlerin varoşlarında çok büyük alanların nasıl orman
alanından çıkarılıp, önce tapu alındığını, sonra o tapuların hisseli olarak
satıldığını ve Hazinenin olaya müdahalesi sonucunda bu tapuların iptal
edildiğinin farkında değil. Elbette, mesleği de bu değilse, bilme olanağı da
yoktur ve ben inanıyorum ki, Yüce Mecliste şu anda bulunan milletvekili
arkadaşlarımızın çok büyük bir bölümü, siyasete başlamadan, eğer başlarında
böyle bir sorun yoksa, 2/B maddesinin ne olduğunu bile bilmiyorlardı; belki,
çoğu, çok yeni öğrendiler. Gerçekten, 2/B, köylümüzü ve büyük kentlerimizi çok
büyük boyutlarda ilgilendiren bir sorun.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasamızın 169 uncu ve 170 inci maddelerinde ve 6831 sayılı Orman Kanunumuzun
2 nci maddesinin (A) bendinde, orman olarak muhafazasında bilim ve fen
bakımından yarar görülmeyen, 2 nci maddesinin (B) bendindeyse, 31.12.1981
tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş
yerlerin orman sınırları dışına çıkarılabileceği belirtilmektedir. 6831 sayılı
Orman Kanununun 7-13 üncü maddeleri gereğince, orman kadastro komisyonlarınca
sınırlandırılan bu alanlar, aynı kanunun 2/B maddesi uyarınca orman dışına
çıkarılma işlemleri tamamlanıp, ilan sonucu kesinleştirilmek suretiyle, Orman
Bakanlığının istemi üzerine, harita ve tutanakların Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne
gönderilerek tescil işleminde bulunulmasıyla bir mülkiyet haline geliyorlar.
Sorun, vatandaşın 2/B diye dillendirdiği, özellikle seçim dönemlerinde, aday
olarak köylere gittiğimizde "bu sorunu çözün" diye bizden çözüm
istedikleri sorun bu. Gerçekten de, 3 Kasım seçimleri öncesinde, hem Cumhuriyet
Halk Partisi adayları hem de Adalet ve Kalkınma Partisi adayları, köylere gidip
bu sorunla karışlaştıklarında, bu sorunun çözüleceği konusunda söz verdiler;
ama, burada görülüyor ki, bu sorunu çözüm yöntemimiz birbirimizden biraz
farklı; bizler farklı düşünüyoruz, sizler farklı düşünüyorsunuz. Bizim için, 17
000 köyde yaşayan 8 000 000 insanın sorununu çözmek çok önemli; ama, galiba, sizin
için, bundan daha önemli bir şey var; bu 17 000 köyde yaşayan 8 000 000
köylüden yeşil dolarlar alabilmek. Yani, bunun, finansal konumu, parasal
konumu, Adalet ve Kalkınma Partisi için, daha da önplana çıkmış. Biraz önce,
169 uncu madde konuşulurken, Komisyon Başkanımızın, orada yapılan bir
değişiklikle ilgili "169 uncu madde üzerindeki bu değişiklik, orman
köylüsünü değil ormanı koruyor" demesi de, aslında, bu mantığın bir
göstergesi.
Değerli arkadaşlarım,
orman ile orman köylüsünün et ve tırnak gibi birbirinden ayrılamaz birer parça
olduğunu kabul etmedikten sonra, hiçbir mantıkla, bu olayı çözemezsiniz. Orman
köylüsünü ormandan ayırırsanız, ormanın dışına iterseniz, ormanı başkalarının
işletmesine verirseniz, orman köylüsünü ormandan uzaklaştırırsanız, o ormanı da
koruyamazsınız; bunu, bilmek zorundasınız. Elbette, belediye ve mücavir alanlar
içinde kalan bölgelerde de orman içinde yapılan yerleşmeler 2/B alanlarını
ortaya çıkarmıştır. Bu alanlarda da milyonlarca insanımız çözüm beklemektedir.
Türkiye genelinde, şu anda, bugünkü verilen rakamlara göre, 473 000 hektar
civarında 2/B alanı olduğu söylenmektedir. Orman Bakanımız, bu 2/B sorununu ele
aldığında, orman köylülerinin sorunlarını çözeceği iddiası adıyla ele
aldığında, önce, 8-10 milyar dolar civarında buradan bir gelir elde edileceğini
gündeme getirmişti; daha sonra, bu rakam 25 milyar dolar...
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
50 milyar dolar...
ORHAN SÜR (Devamla) -
Şimdi de 50'ye çıkıyor arkadaşlarımızca.
...gibi bir rakama
çıkmıştır. Belirtilen rakamların, hükümetin iştahını kabarttığı açıktır. Orman
Bakanımızın "artık orası fiilî olarak orman değil, orada vatandaşların
villası, fabrikası var; onların sorunları çözümlenmeli" şeklindeki
açıklaması, Türkiye'de, yalnız ormanların değil, orman köylüsünün de gözden
çıkarıldığını göstermektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Türkiye'de
ormanların nasıl başıboş bırakılarak villa ve fabrika cenneti durumuna geldiğini
sorgulamak yerine, üzülerek görüyoruz ki, buradan geleceğini düşündüğü
dolarların peşindedir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Bırakalım o zaman.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Hayır, bırakmayı düşünmüyoruz, bırakmayı düşünmüyoruz; ama...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Onu söyleyin.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Hayır, onun da çözümlerini getiriyoruz.
Elbette, hepimiz, Adalet
ve Kalkınma Partisinin bu dolarlara çok önem verdiğinin farkındayız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Türkiye'ye lazım, Türkiye'ye!..
ORHAN SÜR (Devamla) -
Başbakanımız Sayın Tayyip Erdoğan, hükümet programını burada açıklarken, bu
programın ikinci roketleme hamlesi olduğundan bahsetmişti. Sanırım, sizlere
göre bu roketin yakıtı da ormanlarımızdan gelecek olan bu 25 milyar dolar; bunu
bu şekilde düşünüyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ormandan gelmiyor, ormanın dışında kalan yerlerden geliyor.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Evet.
Ormanları korumak için
yapılan ilk iş, orman kadastrosu olarak adlandırılan ormanların
sınırlandırılması çalışmalarını tamamlamak olmalıdır. Bir Orman Bakanının aslî
görevi aslında budur. 1937 yılından bu yana -1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı
Yasayla orman kadastrosuna başlanılmış, 10 yıl içinde orman kadastrosunun
tamamlanacağı halkımıza ifade edilmiş- 65 yıl geçmiş. 65 yılda, Türkiye
ormanlarının yüzde 75'inin orman kadastrosunun tamamlandığı ve bu tamamlanan
orman kadastrosunun yüzde 75'inin de maalesef hâlâ tescil edilmediğini
biliyoruz. Yani, yaklaşık yüzde 25 civarındaki bir bölüm kadastro tarafından
tescil edilmiştir. Kaldı ki, 65 yıldır sınırlandığı sanılan yerlerdeki
bilgilerin farklı ölçü yöntemleriyle ölçülmesi, farklı koordinat sistemlerinin
kullanılması ve zaman içinde bunların uygulama yeteneklerinin yok olması
nedeniyle, ülke çapında, tek bir sistemde bunların birleştirilmesi mümkün
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sür,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
Dolayısıyla, 65 yılda bir
arpa boyu yol gidilmiş, tapuya bir türlü tescil edilemedikleri için,
ormanlarımız yağmaya açık hale gelmiştir.
Hükümetin, anayasa
değişikliği önerisinin gerekçesinde, orman sınırları dışına çıkarılan 473 000
hektarlık alanın yüzde 10'unu oluşturan 43 962 hektarlık alanda kadastro
çalışmalarının tamamlandığı bilinmektedir. Bu durumda, geriye kalan yüzde
40'lık kısım ne zaman sınırlandırılarak tescil edilecek ve satışa hazır hale
getirilecektir; bu, tam bir belirsizliktir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Yapacağız, görevimiz...
ORHAN SÜR (Devamla) -
Evet, görevimiz; ama, süre?..
Görüldüğü gibi, altyapısı
hazırlanamayan bir değişikliğin, orman köylüsünün sorunlarını çözmekten uzak
olmasının yanında, belediyeler ve mücavir alanlar içerisinde çarpık yapılaşma
oluşmuş, 2/B kapsamındaki arazilerin değerlendirilmesi için teknik altyapı da
hazırlanmamıştır. Âdeta, yangından mal kaçırılmaktadır. Satılacak 2/B
alanlarının mevcut ya da ileride yapılacak imar planlarında, park, yeşil alan,
yol, sağlık ve eğitim tesisleri gibi kamusal kurumlara tahsis edilmesi
durumunda ne yapılacağı belli değildir.
Teklifin genelinde söz
alan Adalet ve Kalkınma Partisi temsilcisi arkadaşımız, Cumhuriyet Halk
Partisine, burada bir sataşmada bulunmuştur, ona da yanıt vermek istiyorum. O
arkadaşımız "ya bizim dediğimiz gibi yapacaksınız yahut da Cumhuriyet Halk
Partisinin dediği gibi topa tutup yıkacaksınız" dedi. Hangi Cumhuriyet
Halk Partiliden, bugüne kadar, böyle bir mantıkla bir söz duydunuz?!
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Hepsinden!..
ORHAN SÜR (Devamla) -
Hepsinden diyenler isim versin... Hepsinden diyenler isim versin... Çamur at
izi kalsın mantığıyla politika yapmayı bıraktığımızı zannediyordum; ama, devam
ediyorsanız, halk sizi görecek!
Değerli arkadaşlarım,
devlet, kendisine ait olan yerleri, bu şekilde ucuza elden çıkararak, bir süre
sonra kamulaştırmak zorunda kalacaktır. Bunu, 1985 yılında çıkan İmar Affı
Yasasında yaşadık. O zaman, bu kadar büyük alanlardan bahsedilmiyordu. Maksimum
400 metrekarelik alanlarda bile kamulaştırma sorunu çıkmıştır ve devlet çok
büyük zararlara uğramıştır ve bu yasanın hemen akabinde, hükümetimiz, bir imar
affı yasası da çıkarmak zorunda kalacaktır. 1948'den bu yana, 17 defa imar affı
çıkardık ve her çıkarışta da bu son dedik; ama, 18 incisi galiba gündemde.
Değerli arkadaşlarım,
aflar bu olayı çözmüyor. Ülkemiz, deprem kuşağında bir ülke. Bu arazileri
satışa çıkarırken, konuta açarken buralarda hiçbir ciddî çalışma yapılmadı,
hiçbir çalışma yok. Yarın bir deprem olur, bu bölgelerdeki binalar yıkılırsa,
bunun sorumluluğunu kim yüklenecek?! Bunu hiç düşündünüz mü; kimse düşünmüyor.
BAŞKAN - Sayın Sür,
sözlerinizi toparlar mısınız.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
Değerli arkadaşlarım,
söylenecek çok şey var; ama...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Yerler bedava verilirse bir şey olmuyor, parayla satılırsa...
ORHAN SÜR (Devamla) -
Hayır, yerler bedava verilsin demiyoruz değerli arkadaşlarım...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ee, o zaman?..
ORHAN SÜR (Devamla) - Biz
şunu söylüyoruz: Biraz önce Sevgili Ali Er'in ifade ettiği gibi, orman
köylüsünün emeğiyle meydana getirdiği bu alanları, tarım yaptığı, hayvancılık
yaptığı bu alanları orman köylüsüne satmanın haksızlık olduğunu düşünüyoruz.
Eğer, orman köylüsü, emeğiyle bu yerleri tarla haline getirmişse, Ali Er Beyin
ifade ettiği gibi değil, o yerlerin satışına başkaları da girebilecektir bu
yasayla.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
İstanbul'dakini ne yapacaksın?..
ORHAN SÜR (Devamla) -
İstanbul'dan bahsetmiyorum, Ali Bey Mersin'i örnek verdi, onu yanıtlıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
İstanbul'daki villalara ne diyorsun?..
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Her şeye maydanoz oluyorsunuz, ne bu yahu!..
ORHAN SÜR (Devamla) -
Onları satacağız.
Değerli arkadaşlarım,
köylerde yaşayan arkadaşlarımız...
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Her şeye karışıyorsun!.. Bütün hatiplere karışıyorsun!..
BAŞKAN - Sayın
Milletvekilleri...
Sayın Sür, siz
konuşmanızı sürdürün.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, orman köylerinde yaşayan arkadaşlarımızın, köylülerimizin
bu yerleri dolar karşılığında alabileceklerine inanıyor musunuz?! Biraz önce
Sayın Bakanımız burada -ben Balıkesir Milletvekiliyim- Balıkesir'de 35 000
hektar 2/B bölgesi olduğunu söylüyor. Bana şunu söyleyebilir mi: Sındırgı'nın
Kertil'indeki, Dursunbey'in Güğü'sündeki, Savaştepe'nin Çamköyü'ndeki köylünün
bu arazileri alması mümkün mü?!
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
Geç, geç!..
ORHAN SÜR (Devamla) -
Gelin, bunları bedava bu köylülere verelim; ama, sizlerin söylediği gibi, İstanbul'daki
o rant peşinde koşanların kapattığı arazileri de o kişilere elbette satalım;
ama, önce planlamasını yapalım. Önce planlamasını yapalım, ondan sonra satalım.
Bizim sizlere söylemek
istediğimiz bu.
Değerli arkadaşlarım...
BAŞKAN - Sayın Sür,
toparlar mısınız.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
Hazırlanan bu değişiklik
teklifleri, maalesef, hiç teknik ve sosyal planlama yapılmadan, işin sadece
ekonomik yönüne yöneliktir. Sağlıklı bir çevre ve bu çevrede yaşayan insan
faktörü unutulmuştur. Yüce Meclisin öncelikli görevi, her Türk vatandaşına
sağlıklı bir çevrede yaşam koşulu hazırlamaktır. Vatandaşlarımızın, bu
sorunlarının çözümünü umutla beklediklerini biliyoruz.
Altyapının hazırlanması,
vatandaşlarımızın hayal kırıklığına uğratılmaması için, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunca hazırlanarak Meclis Başkanlığına sunulan önergemizdeki düzenlemelerin
Meclisimizce kabulü ve teklifin bu haliyle yasalaşmasını dilerim.
Bu duygularla, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sür.
Hükümet ve Komisyonun söz
isteği?.. Yok.
Şahısları adına ilk söz,
Sayın Orhan Eraslan'ın.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Sayın Başkanım, süre konusunu takdirinize bırakıyorum; önemli şeyler söylemeye
çalışacağım, bir polemik yapmayacağım.
Sayın Başkan, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; Anayasanın Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde görüşlerimi
açıklamak üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
değişiklik yapmaya çalıştığımız Anayasa maddesinin Anayasamızdaki başlığı
"orman köylüsünün korunması", 170 nci madde. Biz, bunu değiştirerek
"orman sınırları dışına çıkartılan yerlerin değerlendirilmesi ve orman
köylüsünün desteklenmesi" biçimine getiriyoruz. Bunun için, sayın iktidar
partisi sözcülerinin, sanki, köylü korunuyormuş da buna Cumhuriyet Halk Partisi
engel oluyormuş biçimindeki yaklaşımları doğru değildir.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasa Komisyonunda, bu anayasa değişikliği teklifi geldiğinde, ben,
komisyonun üyesi olmamama rağmen, hassasiyet gösterdim, bir konuşma yaptım.
Sayın Bakanımın da yanında oturuyordum. Bakanımdan da özellikle rica ettim.
Dedim ki: "Sayın Bakanım, önemli bir anayasa değişikliği. Gelin, bunu
tartışma sürecine açalım; gelin, bunu tartışalım; hakikaten çözüm bekleyen bir
sorundur; gelin, bunu, kolektif akılla çözelim." Sayın Bakanım tartışma
sürecinin yaşandığını söyledi, burada, konuşmasında da ifade etti.
Ben, çevreye duyarlı,
ormana duyarlı, köylüye duyarlı bir milletvekili olarak, doğrusu, bu
Parlamentonun çatısı altında böyle bir tartışmayı duymadığım gibi -ilk defa,
11.3.2003 tarihinde, Sayın Bakanım bu konuyu açtı- 11.3.2003 tarihinden önce
böyle bir konudan da söz edilmedi. Ayrıca, elimdeki belgeden de anlaşılacağı
üzere, Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Birliği, Orman Mühendisleri Odası
vesair kitle örgütlerinden 26 tanesi ve Or-Koop'a bağlı 21 orman kooperatifi
birliği, bu değişiklikle mutabık olmadıklarını söylüyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisinin aklına ihtiyacınız yok mu?.. Cumhuriyet Halk
Partisinin katkısına ihtiyacınız yok mu?.. Bizim katkımız olmadan çıkarılan
yasaların ne olduğunu görmüyor musunuz?.. Bunu kolektif olarak yapsak,
hepimizin aklını üst üste koysak, müşterek bir akla ulaşmaya çalışsak, yanlış
bir şey mi yapmış oluruz?.. Siz iktidarsınız; buradan doğacak olumlu sonuç,
sizin hanenize yazılır; niye bundan kaçınıyorsunuz?..
Değerli arkadaşlarım, bu
konuyla ilgili geniş bir mutabakatın aranmadığı ve sağlanmadığı ortaya
çıkmıştır. Bu konuda Sayın Topuz ayrıntılı açıklamalarda bulunduğu için,
tekrardan kaçınmak için konuya girmiyorum.
Sayın milletvekilleri,
her yasalaştırma işleminin, her kodifikasyon faaliyetinin, hukukçularca bir
sebebi, bir konusu, bir maksadı vardır. Bu anayasa değişikliğinin sebebi,
konusu ve maksadını açıkça ortaya koymak gerekmektedir. Bu anayasa
değişikliğinin sebebi, hedefi, maksadı, orman köylüsü değil, orman köylüsünün
sofrasına bir dilim ekmek koymak değil. Bunu, herkesle, her düzeyde, en
akademik düzeyde de olmak üzere tartışırım. Böyle bir şey yok; bu doğru değil;
ucuz hamasete gerek yok.
Bu anayasa değişikliğinin
hedefi, kentsel alanlarda, orman niteliğini kaybetmiş araziler üzerindeki
yapılaşmayla ilgili sorunları, yani fiilî durumu çözmek değil; bu anayasa
değişikliğinin amacı, ormanı, millî serveti geliştirmek değil, orman yağmasını
durdurmak değil değerli arkadaşlarım; bu anayasa değişikliğinin sebebi,
bunlardan hiçbiri değil. Bu anayasa değişikliğinin bir tek sebebi var sayın
milletvekilleri; bu anayasa değişikliğinin sebebi, iktidarın kaynak arayışına
çözüm olması için, orman arazilerinin, orman niteliğini kaybeden yerlerin
satışından ibarettir.
Sayın Başbakan, 25 milyar
dolarlık gizli kaynaktan söz ediyordu. Tavşan şapkadan çıkmıştır; bu, orman...
Değerli milletvekilleri, oysa, sorunun, para kazanmanın dışında, çok önemli
yasal, teknik ve toplumsal boyutlarını da nazara almak gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi
tamamlar mısınız Sayın Eraslan.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Sayın Orman Bakanımız, 5 milyar metrekare orman alanının orman niteliğini
kaybettiğini, metrekaresi ortalama 5 dolardan toplam 25 milyar dolar edeceğini
söylüyor; derenin taşıyla derenin kuşunu vuracağını söylüyor. Söz kendisine
aittir; onun için bu tutanakları getirdim.
Bu, evdeki hesap değerli
arkadaşlarım. Hayallerinizi süsleyebilirsiniz evdeki hesapla, metrekaresi 10
dolardan dersiniz, 50 milyar dolar eder; ne mahzuru var efendim?! Çarşıya
uyacak mı bakalım; çarşıya uyacak mı bir bakalım!.. Sayın Bakanın, yaklaşık
olarak söylediği bu 5 milyar metrekare arazinin -ki, bunun 5 milyar metrekare
olduğu da kesin değildir, tartışmalıdır; Sayın Bakandan sorabilirsiniz- fiilî
kullanım biçimleri değişik değişiktir. Bu konuyla ilgili yeterli bir envanter
çıkarılmamış olmakla birlikte, orman niteliğini kaybeden arazilerin bir bölümü,
orman köylülerinin kullandığı arazilerdir. Toplumumuzun gelir düzeyi en düşük
kesimi olan orman köylülerine, bu arazilerin bırakın 5 dolara satışını, 5 sente
bile satılması halinde, alım gücü yoktur. Orman köylüsü zaten açtır,
perişandır, karnını doyuramayacak
durumdadır; satılacak arsayı neyle alsın?! Dolayısıyla, orman köylüsüne
satış yapılacağı varsayımı, sadece varsayımdır, gerçekleşme olanağı yoktur. Bu
nedenle, orman köyleri sınırları içinde yer alan tarım ve hayvancılık amaçlı
kullanılan yerler, bedelsiz olarak orman köylülerine verilmelidir; bu
doğrultuda önergemiz gelecek.
Öte yandan, değerli
arkadaşlarım, daha önce tapulu araziyken, orman sınırlarına girmesi nedeniyle,
orman niteliği bulunmamasına rağmen, tapu iptal davası sonucu orman arazisi
olan yerler vardır; bunların da sahiplerinin hiçbir kusuru, hiçbir tecavüzü
yoktur; bunlara da, orman niteliği bulunmayan arazilerin bedelsiz verilmesi,
hakkaniyet kurallarının bir gereğidir.
Bir de, 1952 yılında,
devletin maki tefrik komisyonları aracılığıyla dağıttığı; ancak, devletin
düzgün çalışamaması sonucu, maki tefrik komisyonu işlemlerinin onanmaması
nedeniyle, hak sahipliği belgesi olmasına rağmen, orman sayılan yerler vardır.
Devletin bir işlemi söz konusu olduğundan, devlete güven ilkesi gereği, bu
kişilere de, hak sahibi oldukları yerler bedelsiz verilmelidir.
Nihayet, kentsel
alanlarda sağlıklı ve nitelikli arsa üretilememesi sonucu, kentin kenar
semtlerinde meydana gelen, Çavuşbaşı, Sultanbeyli gibi kocaman semtler vardır.
Bu sorunları çözmek gerekir; bu, toplumsal bir yaradır, bulunduğu halde
bırakamayız; ama, burada da para kazanma mantığıyla hareket etmemek gerekir
sayın milletvekilleri.
İnsanların, yüzyılımızda,
kentte yaşamak istemeleri son derece doğal ve insanî bir arzudur. Bunun için de
en doğru yol, kentlerin, sürekli, doğru, nitelikli, altyapısı hazır arsa
üretmeleridir. Yoksa, ünlü bir belediye başkanının dediği gibi, İstanbul'a
giriş için vize koymak gerekmez; değil mi arkadaşlar, ne dersiniz?
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
sözlerinizi tamamlar mısınız lütfen...
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Çok az kaldı efendim; izninizle...
Sayın milletvekilleri, bu
sağlıklı kentleşme, ne yazık ki, sağlanamamıştır. Bu olayı bir kazanç kapısı
gibi görmeden bu çarpık yapılaşma sorunu çözülmeli, buradan elde edilecek
gelirler, ıslah imar planlarının yapılması, sosyal ve teknik altyapının
gerçekleştirilmesine harcanmalıdır. Nihayetinde, bir de, kıyı ormanlarını ve
boğazı yağmalamak isteyen açıkgözler ve fırsatçılar vardır; bunlara da asla
fırsat verilmemelidir. Anayasa değişikliğinin mantığında böyle bir sosyal amaç
olmadıkça, sadece para kazanma mantığıyla yapılacak değişiklik, sorunu
çözmediği gibi, giderek kangren olması neticesini verecektir; sorun
çözülemediği gibi, ormana yeni tecavüzlere yol açacaktır. Bu tür düzenlemelerde
salt para boyutu, yani, malî boyut nazara alındığında, sağlıklı kentleşme
sağlanamadığı gibi, yeni bir imar affı niteliğini taşıyacaktır.
Gelin, bu olayı, sorunu
çözme mantalitesi içinde ele alalım. Anayasa değişikliğinden önce, satmayı ya
da devretmeyi düşündüğümüz bu arsaların bir envanterini çıkarttıralım. Tapuya
tescilleri yapılmalı, ıslah imar planları yapılmalı; sağlıklı kentler için
gereken sosyal donatılar, okul, sağlık ocağı, cami ve sair, park alanları,
yeşil alanlar yapılmalı; parselasyon çalışmaları yapılmalı, orman kadastrosu ve
orman tahdidi yapılmalı, ormana tecavüz olmayacak şekilde sınırlandırılmalı.
Anayasa değişikliği ise, evet, ihtiyaçtır; ama, bunun son aşamasıdır.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Sayın Başkan, fazladan 6 dakika oldu.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Elimizde hiçbir veri olmadan, binayı yapmaya çatıdan başlarsak, binayı yapmaya
muvaffak olamayız. Sondan başlayarak sorun çözülemez. Anayasa değişikliği,
taşla kuş vurma işi değildir. Keza, hiçbir şekilde, tüccar siyasete konu
edilemez. Bu anlayışla gidilirse orman köylüsü mağdur olur, sorunları
çözülmemiş olur.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
Ormanı olmayan bölge
milletvekillerine biraz imtiyaz tanıyoruz.
İkinci söz, Sayın Erdal
Karademir'in.
Buyurun Sayın Karademir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde kişisel olarak
söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasanın 169 uncu maddesi ormanların korunması ve
geliştirilmesini düzenleyen bir madde olup şöyle denilmektedir: "Devlet,
ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar
ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir... Bütün
ormanların gözetimi Devlete aittir... Ormanlara zarar verebilecek hiçbir
faaliyet ve eyleme müsaade edilemez... Orman suçları için genel ve özel af
çıkarılamaz."
Peki, sizlere soruyorum:
Anayasanın bu kadar katı kurallarına rağmen, daha önce orman olup, sonra bu
ormanın yok olması süreci nasıl olmuştur? Sorumluları, yani, anayasal suç
işleyenler kimlerdir? Bunlar hakkında yasal soruşturma açılmış mıdır? Yoksa,
ormanları korumakla sorumlu olan devlet, devletin görevlileri, bir gecede, bir
günde oluşması mümkün olmayan kaçak villa, kaçak fabrika, kaçak kentlerin
oluşmasına göz mü yummuşlardır? Bu konuda, ormanları korumakla görevli bakanın
herhangi bir çalışması var mıdır? Ormanları haksız olarak sahiplenen,
bütünlüğünü bozan ve bu yerlerin orman niteliğini kaybetmelerine yol açanlara,
işgal edenlere orman parçalarını satarak ormanları korumak mümkün müdür?
Aksine, bir orman affı olan bu düzenlemeyle, bundan sonra, ormanlara yönelik
tecavüz ve işgaller artacaktır.
Orman Bakanının
"artık, orası fiilî olarak orman değil, orada vatandaşların villası,
fabrikası var; onların sorunları çözülmeli" şeklindeki açıklamaları -ki,
Cumhuriyet Gazetesinde 4.12.2002 tarihinde de yazıldı- Türkiye'de, yalnız ormanların
değil, aynı zamanda orman köylülerinin de gözden çıkarıldığını göstermektedir.
AKP İktidarı, Türkiye'de ormanların nasıl başıboş bırakılarak, villa ve fabrika
cenneti durumuna geldiğini sorgulamak yerine, bu yerleri satmak suretiyle
kaynak yaratma peşindedir. Bu gelirlerden, orman köylüsünün kalkındırılmasına
yönelik hiçbir öneri de yoktur.
Evet, AKP İktidarı,
Anayasamızın bu 169 uncu ve 170 inci maddelerindeki değişikliği, kendisinin
düşündüğünü ve bu anlamda, orman köylülerinin çıkarına yönelikmiş gibi,
Parlamentoya getirdiğini söylüyor. Aksine, bu öneriyi, AKP İktidarı getirmedi.
AKP İktidarı, birilerinin önerilerini buraya getirdi. İsterseniz, bunu
söyleyeyim...
AHMET YENİ (Samsun) -
Netice bakın, neticeye!
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- Yer Ankara Sanayi Odası, yıl 1.12.1999, Sanayi Odasındaki toplantı salonu. O
günlerde AKP falan yoktu. Bakınız arkadaşlar, o toplantıda ne deniyor:
"Anayasanın 169 ve 170 inci maddesi öncelikle değiştirilmelidir.
Uluslararası tahkimden önce, yap-işlet-devretten önce, enerji sisteminden önce,
meraları düzenleyen yasa maddeleri ile ormanları düzenleyen yasa maddeleri
değiştirilmelidir. Bunlar, özel mülkiyete açık hale getirilmelidir." Yargıtay,
Danıştay ve Anayasa Mahkemelerimizin de verdikleri kararlarda, bu arazilerin
özel mülkiyete konu olamayacağı içtihat haline getirildiği gibi, son yirmi
yıldaki kararlarında, burada kamu mülkiyetinin bile söz konusu olamayacağını iddia
etmektedirler. Bu içtihatların değiştirilmesi, ancak yasa yoluyla mümkündür.
Onun için, sivil toplum örgütü olan, lobisi güçlü olan bu sanayi odamız başta
olmak üzere, Anayasanın ve ona uygun olarak da yasaların mülkiyeti, özellikle
toprak mülkiyetini ve orada da orman ve mera mülkiyetini düzenleyen hükümlerin
değiştirilmesi için uğraşmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karademir,
sözlerinizi tamamlamanız için süre veriyorum.
Buyurun.
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- Evet, arkadaşlar, bu belge, çok net; yani, AKP İktidarının kimin sözcüsü...
AHMET YENİ (Samsun) -
Milletin sözcüsü...
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- ...kimin kararlarıyla Anayasa değiştirdiğinin çok açık, somut bir kanıtıdır.
Onun için, eğer, AKP İktidarı
"biz, bugün, orman köylülerinin sorunlarını çözeceğiz" diyorsa,
yanılıyorlar arkadaşlar; aksine, bugün, orman köylülerinin hiçbirisinin,
atalarından kalmış, tarım arazisi olarak kullandığı yerleri herhangi bir
değerle alabilmesi mümkün değildir. Orman köylülerinin yıllık geliri -ki, AKP,
kendisi de belirtmektedir- 250-300 dolar düzeyindedir. Böylesi gelir düzeyi
olan köylümüzün, kullandığı, atalardan kalma bu yerleri satın alması mümkün
müdür; alamayacaktır. Kim alacaktır; parası olan üçüncü şahıslar alacaktır.
Demek ki, bu değişiklikle, hâlâ kullanılan, orman köylülerinin kullandığı
yerler de ellerinden gidecektir.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Karademir.
Madde üzerinde bir önerge
vardır; okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 106
sıra sayılı Anayasa değişikliği hakkındaki kanun teklifinin, Anayasamızın 170
inci maddesini değiştiren çerçeve 3
üncü maddesinin üçüncü fıkrasının "ve satış gelirlerinden"
sözcüklerinden sonra gelmek üzere aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Ali Topuz |
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
|
İstanbul |
Niğde |
Çorum |
|
Tuncay Ercenk |
Haluk Koç |
Gürol Ergin |
|
Antalya |
Samsun |
Muğla |
|
Atilla Emek |
Mustafa Özyürek |
Atilla Kart |
|
Antalya |
Mersin |
Konya |
|
Orhan Sür |
Mehmet Küçükaşık |
Harun Akın |
|
Balıkesir |
Bursa |
Zonguldak |
|
Ali Kemal Deveciler |
|
Oğuz Oyan |
|
Balıkesir |
|
İzmir |
"... orman
köylülerinin kalkındırılmalarının desteklenmesi, orman kadastrosunun tamamlanması,
31.12.1981 tarihinden önce orman vasfını kaybederek orman alanı dışına
çıkarılan alan kadar yeni orman alanı oluşturulması ve eski orman alanlarında
çarpık yapılaşma biçiminde oluşan beldelerin planlanması, teknik ve sosyal
altyapılarının gerçekleştirilmesi, elde edilecek gelirlerin tamamının
münhasıran bu alanlara sarf edilmesi kanunla düzenlenir. Orman köyleri sınırları
içinde kalan yerler zilyetlik durumuna göre tarımsal amaçlı kullanılmak
kaydıyla bedelsiz olarak orman köylüsüne verilir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, bir açıklama yapmak
istiyorum...
BAŞKAN - Buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 170 inci madde,
orman köylüsünün korunmasıyla ilgili bir madde olarak gözüküyor. Bununla
alakalı getirilen önergedeki hususlar, tabiî, önemli konulardır; bunların
inkârı mümkün değil. Yalnız, Anayasa tekniği bakımından, bunların, Anayasa
içerisinde yer almasının doğru olmayacağını düşünüyoruz.
Esasen, elimizdeki mevcut
metinde, orman köylüsünün korunması, satışta öncelik tanınması ve alınan o
paraların orman köylüsünü desteklemede ne kadarının, nasıl ayrılacağının
kanunla gösterileceği belirtiliyor. Elimizdeki önerge buna açıklık getirmiş.
Burada elde edilen paraların tamamının münhasıran ormanların oluşması
bakımından kullanılmasını ve zilyet durumundaki orman köylüsüne bu yerlerin
bedelsiz verilmesini öngörüyor; orman alanı oluşturma bakımından da teşvik
edilmesi vurgulanıyor.
Bütün bunlar doğru
şeylerdir; ama, bunlar -dediğim gibi- Anayasa tekniği bakımından çok doğru
şeyler değil; ancak, yasa bakımından dikkate alınabilir. Köylünün almasını
kolaylaştırmak bakımından belki satışta taksit usulü öngörülebilir; ama, elde
edilecek gelir...
ÖNDER SAV (Ankara) -
Anayasada yetki olmazsa, yasayla nasıl vereceksiniz?!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Müsaade buyurun... Anayasa yetki veriyor Sayın
Başkanım.
ÖNDER SAV (Ankara) - Vermiyor...
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Müsaade buyurun, açıklıyorum.
ÖNDER SAV (Ankara) -
Anayasa hukukçususunuz!..
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Bakın ne diyor; okuyorum: "Satış gelirlerinden
orman köylülerinin kalkındırılmalarının desteklenmesi amacıyla ayrılacak payın
belirlenmesi kanunla düzenlenir." Devam ediyorum: "Orman köyleri
sınırları içinde kalan yerlerin satışında, kullanıcısı orman köylüsüne öncelik
tanınır."
Siz açıklık
getirmişsiniz; bundan farklı bir şey yok.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Daha fazla şey var...
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Ama, bu teknik bakımdan doğru değil. Bir de şunu
özellikle belirtmek istiyorum: "Elde edilecek gelirlerin tamamının
münhasıran bu alana ayrılması..." Böyle bir şey teknik olarak nasıl mümkün
olabilir?! Yani, siz, elde ettiğiniz tüm gelirleri bu alana ayırmanız...
Bırakın da onu hükümet takdir etsin değil mi?! Doğru değil ki bu. Mantıken
yanlış.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Niye hükümetten dilesin!..
ÖNDER SAV (Ankara) -
Maddenin başlığı "Orman köylüsünün korunması..."
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Neyse, tabiî, bunlar, benim belki de şeyimi aşan
konular. Bu çerçevede takdire bırakıyorum. Esasen katılmıyoruz.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.
Hükümet?..
ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçenizi mi
okutayım, söz mü talep ediyorsunuz?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Emek konuşacaklar.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Emek.
Konuşma süreniz 5 dakika.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; önergemiz üzerine söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Geç saate kadar çalışırız artık.
ATİLA EMEK (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlarken, bazı milletvekili arkadaşlarımızın
"gecenin geç saatine kadar burada mı olacağız" gibi serzenişlerini
duydum. Bunu, milletim adına, ülkem adına, halkım adına üzüntüyle karşılıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Aynı şey...
ATİLA EMEK (Devamla) -
Sabırlı ol... Herkese de sataşıyorsunuz. Biraz sabırlı olun.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasa Komisyonu üyesi olarak -Sayın Bakanım burada, Sayın Anayasa Komisyonu
Başkanımız burada- Komisyonda da ifade etmiştim. Türkiye'nin en temel
sorunlarından birini görüşüyoruz. Şimdi, Türkiye'de bütün insanlar televizyonlarının
başında, Yüce Meclisten çıkacak bu kararı bekliyor. Şimdi, arkadaşlarım da
kalkmış, "gecenin bu saatinde burada bekleyeceğiz mi" diyor. Olmuyor
arkadaşlarım, samimî olalım. (AK Parti sıralarından gürültüler) Zamana da uyacağız,
mekâna da uyacağız; ama, halkımız yararına, halkımız için doğrusunu yapacağız.
Bakınız, aceleye getirmeye gerek yok. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti
sıralarından gürültüler) Gümrükten mal kaçırmıyoruz, Türkiye'nin temel bir sorununu
çözüyoruz.
CÜNEYT KARABIYIK (Van) -
O televizyon olmasa, böyle konuşmazsın!..
ATİLA EMEK (Devamla) -
Kimin adına çözüyoruz; halkımız adına çözeceğinizi, orman köylüsü adına
çözeceğinizi söylüyorsunuz; ama, asıl amacın orman köylüsü olmadığı... Bir an
önce bunu çıkaralım da, bunu paraya tahvil edip de, bunu nasıl kullanalım
hesabı içindesiniz.
AHMET YENİ (Samsun) -
Para lazım... Para...
ATİLA EMEK (Devamla) -
"Para lazım" diyorsunuz; ama, orman köylüsü bunu duysun. Benim
köylüm, bir metrekare yer alma imkânına sahip değil. Getirdiğiniz teklifle,
orman köylüsü bir metrekare yeri satın alamayacak. Sayın Bakanım söyledi; bugün,
orman köylüsünün yıllık geliri belli, 300-400 dolar. 300-400 dolarla, sizin dolarla
satacağınız bu yerden orman köylüsü neyi alacak allahaşkına?!
Şimdi, orman köylüsünün
üzerine burada edebiyat yapıyoruz. Burada, açıkça orman köylüsünü istismar
ediyoruz. Ben de bir köyden geliyorum, ben de o ıstırabın içinden geliyorum;
ama, Ali Er'le bir farkımız var; ben ormanı tahrip etmedim, ben ormanı işgal
etmedim, ben orman köylüsünün ıstırabını yaşayarak geliyorum. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, onların ıstırabına çözüm bulacağız
değerli arkadaşlarım.
AHMET YENİ (Samsun) - AK
Parti bulacak...
ATİLA EMEK (Devamla) -
Biraz sabırlı olalım... Biraz sabırlı olalım...
Değerli arkadaşlarım, bu
işin insanî boyutu var, bu işin sosyal boyutu var, bu işin ekonomik boyutu var.
Siz, bir an önce bu parayı alalım -sanki, hemen hazır da- dolarları bir
yerlerde kullanalım diyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
onun için, eğer, orman köylüsünden yanaysanız, orman köylüsünü düşünüyorsanız,
bu değişiklik teklifi orman köylüsünden yanaysa, geliniz; biz sonuna kadar
varız, biz orman köylüsünün sonuna kadar yanındayız ve orman köylüsünün
ıstırabını içimizde duyuyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) - Oy
verirsiniz o zaman...
ATİLA EMEK (Devamla) -
Onun için bu değişiklik önergesini getirdik. Sayın Başkan diyor ki:
"Doğru, katılıyorum da, Anayasa tekniği açısından fazla uygun değil."
Peki değerli arkadaşlarım, orman köylüsünün durumunu nasıl güvence altına alacağız?!
Bakınız, burada, orman
köylülerinin kalkındırılmalarının desteklenmesi için, elde edilen bu paranın
kullanılmasını istiyoruz. Var mısınız?.. Var mısınız?..
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Varız.
ATİLA EMEK (Devamla) -
Buyurun o zaman, birlikte bu önergeyi kabul edelim.
Devam ediyorum, değerli
arkadaşlarım, beraberinde birtakım sorunlar getirecek bu olay; bunların tümünün
çözüme kavuşması gerekiyor. Ama, zaten, önerge metnimiz de okundu...
Ben, asıl önemli olan
konu üzerinde durmak istiyorum. "Orman köylerinin sınırları içinde kalan
yerler, zilyetlik durumuna göre, tarımsal amaçlı kullanılmak kaydıyla, bedelsiz
olarak orman köylüsüne verilir." Önergemiz bu; buna katılmaz mısınız?!
AHMET YENİ (Samsun) -
Katılmayız... Katılmayız...
BAŞKAN - Sayın Emek...
ATİLA EMEK (Devamla) -
Katılmayın; ama, orman köylüleri dinliyor sizi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Emek, bir
dakika beni dinler misiniz. Size eksüre veriyorum, sözlerinizi tamamlar
mısınız.
ATİLA EMEK (Devamla) -
Sağ olun; tamamlayacağım Sayın Başkanım.
Orman köylümüz, oradan,
bir avuç tohumunu atıp ekinini kaldırdığı tarlasından ekmek parasını kazanıyor;
siz, bunu vermeyiz diyorsunuz. Şimdi, samimîyseniz, gelin, bu önergemizi kabul
edin, sonuna kadar beraber olalım; Türkiye'nin bu temel sorununu, orman köylüsü
yararına, ülkemiz yararına çözelim. Aksi halde, sadece rant anlayışıyla, burayı
paraya çevirip, orman köylüsünün ıstırabını istismar ederek çözdüğünüzü
sanıyorsanız, bu çözüm, sadece, şu anda içinde bulunduğunuz sıkıntıları
gidermek üzere amaçladığınız bir çözüm olur, orman köylüsünün sorununu
çözmezsiniz. Orman köylüsü de, bu sorunun çözülmediğini en kısa zamanda
görecektir ve bunu, halkımızın içinde beraber yaşayacağız. Ama, gelin, ne olur,
şu önergemizi kabul edin, bu olayı temelden çözelim.
Önergemizi kabul
edeceğiniz inancıyla ve temelde bu olayı çözeceğimize inanarak Yüce Meclise
sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Emek.
ALİ ER (Mersin) - Sayın
Başkan, sataşma var, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Er, nasıl
sataşma?
ALİ ER (Mersin) -
"Ali Er gibi, ormanları tahrip edip, gelmedik" dedi.
BAŞKAN - Dikkatle
dinledim, öyle bir cümle yok. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ALİ ER (Mersin) - Sayın
Başkan, var...
BAŞKAN - Sayın Er,
yerinize oturun, tutanakları getirteceğim, öyle bir cümle varsa, söz vereceğim
tabiî.
Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Sayın Kapusuz, el kaldırmasan, kimse el kaldırmayacak, sizin
elinize bakıyor herkes. Neye el kaldırdığını bilmiyor çoğu.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Başkanvekilinin, Başkanlığımıza bir başvurusu var, onu okutacağım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Yerlerine otursunlar Sayın Başkan.
BAŞKAN - Arkadaşlar,
oylama yok, lütfen, herkes yerine otursun.
Buyurun, okuyun :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Grup Başkanvekilliğimize
verilen bilgilere göre, salonda bulunmayan kimi milletvekillerinin yerine oy
kullanıldığı iddiaları yapılmaktadır. Hiçbir Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyesinin böyle bir usulsüzlüğe alet olacağını düşünmek bile istemeyiz. Anayasa
değişikliği gibi fevkalade önemli bir uygulamada, kuşkuların ve tereddütlerin
yer almaması için;
1. - Oylamanın, her il
için milletvekilleri ayrı ayrı çağrılıp, tamamlandıktan sonra diğer ilin
milletvekillerinin oy kullanmasına geçilmesinin,
2. - Oy kullanan milletvekillerinin isimlerinin
karşısına imzalarının alınmasının karara bağlanmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Mustafa
Özyürek
Mersin
CHP
Grup Başkanvekili
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, oy kullanma yerlerinde bir kargaşa yaşanmaktadır. Şimdi,
imzaya başvurmadan, bu başvuru hakkında da bir görüşme açmadan, Divan olarak şu
tedbiri alıyoruz: Salonda yer alan Divanımızın kâtip üyelerinin orada yer
almalarını istiyoruz ve burada isimler okunurken de, ismi okunan ilin
milletvekilleri oylarını kullandıktan sonra diğer illerin milletvekillerini
çağıracağız.
Sayın milletvekilleri, bu
madde üzerinde de şu bakanlarımız vekâleten oy kullanacaklardır: Maliye Bakanı
Sayın Kemal Unakıtan'ın yerine, Çevre Bakanı Sayın Kürşat Tüzmen; Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in yerine,
Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat
Başesgioğlu'nun yerine, Orman Bakanı Sayın Osman Pepe; Başbakan Yardımcı ve
Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül'ün yerine, Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi
Gönül; Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine, İçişleri Bakanı Sayın
Abdülkadir Aksu; Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan'ın yerine, Turizm Bakanı Sayın
Güldal Akşit oy kullanacaklardır.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, ben de Sayın Sağlık Bakanının yerine oy
kullanacağım; vekâletimi Birinci Oturumda vermiştim.
BAŞKAN - Vekâletiniz
buradaysa...
Sayın milletvekilleri,
yerlerinize oturun. Sayın Er'in bir haksızlığa uğramasını da istemem;
tutanakları istedim, gelsin, ondan sonra oylamaya geçeceğim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, aynı birleşim içerisinde, oylamadan sonra söz verirsiniz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, ben de, Adalet Bakanı Sayın Cemil
Çiçek'in yerine oy kullanacağım.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
takdir edersiniz ki, o vekâletlerin bize gelmesi lazım.
Adalet Bakanı Sayın Cemil
Çiçek'in yerine, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen oy
kullanacaklardır.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, neyi bekliyoruz?!
BAŞKAN - Sayın Ali Er,
kendisine sataşıldığı iddiasında.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkanım, işlemler devam eder, oturumu kapatmadığınız için, işlemler
bittikten sonra da konuşmayı verebilirsiniz; çünkü, bu oturumda
verebiliyorsunuz.
BAŞKAN - Hatırlatmanız
için teşekkür ederim, ben de biliyorum Sayın Kapusuz; ama, konuya sıcağı
sıcağına yanıt verilirse bir anlamı olur.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Arkadaşların hepsi bekliyorlar da...
BAŞKAN - Bir şey olmaz,
bir beş dakika beklerler, şimdi geliyor...
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) -
Sayın Başkan, sözü verin de sataşma yoksa geri alırsınız!..
BAŞKAN - Sayın Er takdir
ederse başlatırım; yoksa, ben beklerim.
Sayın Er, oylamayı
başlatayım mı?
ALİ ER (Mersin) -
Başlatın...
BAŞKAN - Şimdi, sayın
milletvekilleri, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
Sayın arkadaşlar,
lütfen... Adana İlinin milletvekilleri oy kullandıktan sonra il il okuyacağız,
ikinci illeri çağıracağız.
(Oylar toplanıldı)
BAŞKAN - Genel Kurulda,
oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.
Oy verme işlemi
tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımına başlanıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, çalışmalarımızı sürdürebilmemiz için, yerlerinize oturmanızı
rica ediyorum; yerlerinize oturursanız, son maddeyi de görüşmeye devam
edeceğiz.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Ali Er, 3 üncü maddenin görüşülmesi sırasında şahsına sataşma olduğu
gerekçesiyle söz istemiştir. Yeni bir sataşmaya meydan vermemek şartıyla, Sayın
Er'e, 5 dakika, söz veriyorum.
Buyurun Sayın Er. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
VII. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Mersin
Milletvekili Ali Er'in, Antalya Milletvekili Atila Emek'in şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ALİ ER (Mersin) - Sayın
Başkanım, sataşmadan dolayı söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
konuşmacısı, burada, gerçekten üzüntüyle karşıladığım bir söz söyledi:
"Ali Er'le bizim farkımız, ben, Ali Er gibi orman talan ederek
gelmedim" dedi.
Değerli arkadaşlar, 10
000 000 orman köylüsü talancı değil; bu sözü esefle kınıyorum; birincisi bu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
İkincisi; Ali Er'in,
Erdemli'nin Çiftepınar Köyünde 4,5 dönüm babadan kalma tapulu bir mülkü var;
onun dışında da, dünya yüzünde başka mülkü yok. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunu, bütün insanlar bilirler.
Üçüncüsü; ben, sizin
telaşınızı anlıyorum. 10 000 000 köylünün derdi burada çözülüyor; ama, oy
kaygısıyla, bu sözleri söyleyecek kadar köylüye ters bakmanın da hiçbir manası
yok. Bırakın bunların yakasını; bu 10 000 000 insanın derdi çözülüyor,
dünyadaki ıstıraplarının bir bölümü bitiyor. Allah rızası için, ben, millet
adına size diyorum ki: Böyle küçük hesapların peşinde koşmadan, oy kaygısına
düşmeden, köylüler için çıkarılan bu yasayı destekleyin; bırakın,
telaşlanmayın, merak etmeyin, millet sandık önüne geldiği zaman gereğini
yapacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Er.
Sayın milletvekilleri, 4
üncü maddenin görüşmelerine başlıyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2. -
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı : 106) (Devam)
BAŞKAN - 4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde tümüyle
oylanır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, gruplar
adına, Cumhuriyet Halk Partisinin talebi var; Adalet ve Kalkınma Partisinin
talebi yok. Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Sayın Erdal Karademir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesi hakkındaki
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, bu madde
yürürlük maddesi. Bu maddeye gelmeden önce, ben, maddelerin bütünlüğü hakkında
bazı görüşlerimi de açıklamak istiyorum. Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, Plan ve
Bütçe Komisyonunda, Bakanlığının bütçe konuşmasında, ormanla ilgili olarak
"ormanlar, bir ülkenin sosyal ve ekonomik olarak kalkınması, ülke
insanlarının refahı ve sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi için son derece
önemlidir" diyor. Yine, aynı Bakan "ormanlarımız, atalarımızın mirası
değil, çocuklarımızın emanetidir" demektedir. Herkesin katılacağı, itiraz
edemeyeceği bu sözler, sadece Orman Bakanı Osman Pepe'nin değil, yıllardan
beri, ormanları korumakla görevli sorumluların söyledikleri sözlerdir.
Ormanlarımızı, hep bu sözleri söyleyerek kaybettik. Son yetmişbeş yılda
ormanlarımızın yarısı yok olmuştur. Bir kez sınırlandırılarak tapuya tescil
edilen bir ormanda bir daha daraltma yapılamayacağı Anayasanın 169 uncu
maddesinde belirtilmiştir. Görülmektedir ki, ormanları korumak için yapılacak
ilk iş, orman kadastrosunun yapılması ve tescil ettirilmesidir. Niçin orman
kadastrosu ve tapu tescilini önemsiyoruz:
Sayın milletvekilleri,
sizlere soruyorum; sizlerin tapulu arazilerine, birileri tecavüz ve işgal
ederek, villa ve fabrika yaptı mı; hayır, yapmadı. O halde, tecavüz ve işgal,
ancak, sahipsiz, sınırları belli olmayan ve tescil edilemeyen orman ve hazine
arazilerinde oluyor. Bunu çok önemsiyoruz. Bu yasadan gelecek gelirlerle
-Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önergeleri her ne kadar reddetmiş olsanız
da- alınacak paralarla, öncelikle bu görevleri yerine getirmenizi istiyorum.
1937 yılından bu yana
orman kadastrosu çalışmaları devam etmekte, ilk hedef de 10 yıldı; ama 2003
yılına geldik hâlâ kadastro ve sınırlandırma bitmiyor. Bunun gerekçesi açık,
biraz önce açıkladım; çünkü, biz, gerçekten devletin ormanlarını korumak gibi
bir anlayışa sahip değiliz, aksine, ona tecavüz edilmesinin önünü açıyoruz.
Onun için, Sayın Bakanımdan, orman kadastrosunu ne zaman bitirmeyi
hedeflediğini öğrenmek de istiyorum.
Sayın Osman Pepe'ye,
öncelikle korumakla görevli olduğu ormanların sınırlandırılması ve tesciliyle
ilgili çalışma yapmasını öneriyorum. Ayrıca, günümüzdeki teknolojik imkânlarla
orman kadastrosunun ikibuçuk yıl gibi bir sürede bitirilmesi de mümkün; bunu da
Parlamentonun önünde koyalım ki, bu işin çok da zor olmadığını Sayın Bakana da
hatırlatmış olalım.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Anayasamızda, bilim ve fen bakımından orman niteliğinin
kaybedilmesi kavramından bahsediliyor. Bu kavram, bilimsel bir kavram değildir,
doğru bir kavram değildir. Bu, tartışılması gereken bir kavramdır. Biz, nasıl
bu kavramla, hangi gerekçelerle, hangi niteliklerle, kimlerle, bir ormanın,
önce orman olan bir yerin, orman vasfından çıktığını söyleyebiliyoruz?!
Bence, Orman
Bakanlığımızın, öncelikle, ülkemizdeki üniversitelerimizle, meslek odalarımızla
bir araya gelerek, bu kavramın ne olduğunu tartışması ve ondan sonra,
gerekiyorsa Anayasadan bu kavramı kaldırmamız gerekiyor.
31.12.1981 öncesi bilim
ve fen bakımından orman niteliğini yitirdiğine karar verilen yerlerden, bugüne
kadar, 2/B uygulamasıyla, 473 000 hektarlık alanın orman dışına çıkarıldığı
söyleniyor. O halde, 2/B ile orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin şu
andaki durumları nedir:
Bir; öncelikle, orman
köylüsünün kullandığı alanlar var. Bu alanlar, makilik, fundalık ve benzeri
yerleri imar ederek edinilen tarım arazileri. Bu araziler, kullanıcısı olan
köylülerimize bedelsiz olarak verilmelidir dedik. Cumhuriyet Halk Partisinin,
orman köylüsünün sorununa, gerçekten, bu kadar çözüm getirecek ve her birimizin
orman köylüsünden yanayız dememizin samimiyetinin bir ifadesi olan önergesini
reddetmekle, AKP'li arkadaşlarımızın, ne kadar orman köylüsünün yanında
olduğunu, bir kez daha Yüce Meclis önünde görmüş olduk; çünkü, bedelsiz olarak
vermezsek -biraz önceki konuşmamda da söylemiştim- bu yerleri, kullanıcısı olan
orman köylülerinin alması ve bundan sonra kullanması da mümkün olmayacaktır.
Yine, Bakanımızın
konuşmasından aktarıyorum: 2/B ile 5 milyar metrekare ormanın orman vasfını
kaybettiğini belirtiyor ve "devletin ve Orman Bakanlığının görevlerinin
başında, orman alanlarının korunması ve genişletilmesi gelmektedir" diyor.
O halde, 2/B ile kaybettiğimiz alanlar kadar yerin, tekrar orman alanlarına
kazandırılması için, 2/B arazilerinin satışından elde edilen kaynakların yeni
orman oluşumuna harcanması yönünde, yine Cumhuriyet Halk Partisi -çok ciddî,
çok olumlu- olarak gerçekten ormanı sevdiğimizi ifade eden bizler, böylesi bir
alana kaynak aktarılması için önerge verdik; bu önerge de reddedildi. AKP'li
milletvekili arkadaşlarımız tarafından reddedildi.
Bu, şunun ifadesidir:
Türkiye'deki orman sahalarının her geçen gün azaldığı bir dönemde, bu
kaynakların, ormanların büyütülmesi amacıyla harcanmasından yana değil miydik?!
Reddetmekle burada neyi tespit ettik; bu alanları büyütmeden yana değiliz.
Sadece, yetişmiş ormanlarımızı emek harcamadan satmaktan yana olan anlayışımız
bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
Bu, aynı zamanda, Sayın
Bakanın bütçe konuşmasında söylediği "ormanlarımız, atalarımızın mirası
değil, çocuklarımızın emanetidir" görüşünün, ne kadar asılsız olduğunun ve
samimî olmadığının bir göstergesidir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; biz bu önergelerimizde, yine, 2/B ile elde edilecek
gelirlerden, 2/B arazileri üzerinde oluşmuş düzensiz, çarpık, altyapısız olarak
meydana gelen kentlerimizin, çağdaş, yaşanılabilir kentler olması için kaynak
ayrılmalıdır dedik. Bu kaynaklar da, o yerlerin imar planları, sosyal donatı
alanları, yolları, parkları, çocuk bahçeleri, altyapıları için harcanmalıdır
dedik. Ayrıca, ülkemizin deprem kuşağında olmasından dolayı, çarpık ve düzensiz
olan bu kentlerin kuruldukları arazilerin jeolojik etütlerinin yapılarak,
oralarda yaşayan insanlarımızı deprem risklerine karşı korumak devletin
öncelikli görevi olmalıdır dedik. Bunun için, arazilerin satışıyla elde edilen
gelirler de, çarpık kentleşen bu yerlerin bu sorunlarını gidermek için
harcanmalıdır dedik; yine reddolundu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi
tamamlar mısınız.
Buyurun.
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- Bu kadar olumlu önergelerimizi reddetmekle, bir kez daha şunu göstermiş
oldunuz ve biz bunu gördük: AKP İktidarı, gerçekten, çağdaş, yaşanılabilir bir
kentten yana değil; çarpık gecekonduların sorunlarının çözümünden yana değil.
Bunları reddetmekle, bunlar, bu haliyle devam edecektir, çarpık yapılaşma da
devam edecektir, işgaller de devam edecektir.
Sayın milletvekilleri,
oysa, getirdiğimiz önerileri kabul etmiş olsaydınız, ormanlarımızın korunması
artık mümkün olacaktı; orman alanlarımızın küçültülmesinin önüne geçilecekti;
orman köylüsünün istediği çözüm önerisi yaşama geçecekti ve 2/B arazilerinin
üzerindeki çarpık, düzensiz yapılaşma sorunlarına çözüm getirmiş olacaktık.
Maalesef, bu olanak ve şansı kaybettik. Gerçekten, emekten, köylüden,
çalışandan ve orman köylüsünden yana olduğunuz konusunda samimî olmadığınızı
-bu samimiyetsizliğinizi- önergelerimiz aleyhinde oy kullanarak, bir kez daha
göstermiş oldunuz.
Bu duygularla, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Karademir.
Hükümet ve Komisyonun söz
talebi?.. Yok.
Şahsı adına, Ankara
Milletvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yorucu bir mesai yaptık, gecenin bu saatinde
sizleri çok fazla meşgul etmek istemiyorum. 4 üncü madde "Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde tümüyle
oylanır" maddesidir. Çok uygundur.
Hayırlı olmasını temenni
ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kapusuz.
Erzurum Milletvekili
Sayın Ömer Özyılmaz, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çok önemli iki konuyu görüşüyoruz. Gecenin bu
saatinde sizleri fazla tutmayacağım demiyorum; çünkü, biz, önemli konular
üzerinde saat 05.00'e kadar çalıştık, daha çok çalışırız.
Şimdiye kadar, iki konu
üzerinde görüşülüyor; ama, daha çok ormanla ilgili konular tartışıldı. Ben,
genç fidanlara şöyle dikkatlerinizi yönlendirmek istiyorum. Seçilme yaşının
25'e indirilmesiyle ilgili olarak -bildiğiniz
gibi, 1 inci madde bununla ilgiliydi- ben, o konuya, biraz gelişim psikolojisi
açısından, gençlik psikolojisi açısından bakmak istiyorum; o yüzden birkaç
dakikanızı istirham edeceğim.
Değerli arkadaşlar,
seçilme yaşının 25'e indirilmesi konusunda, buradaki hatip arkadaşlarımız pek
çok şey söylediler ve Meclisin iktidar ve muhalefet partilerine mensup
arkadaşların da değişik düşünceleri olduğunu hepimiz biliyoruz. Şunu ifade
etmek istiyorum ki: Seçilme yaşının 25'e indirilmesiyle, elbette önemli bir
ivme kazanacaktır Türkiye'deki siyasî hayat.
Ben, bu konuyu, gelişim
psikolojisi açısından incelemek istiyorum. Bilindiği gibi, gençlik, 12 yaşında
başlar. Ondan öncesi çocukluk dönemidir. 12 - 15 yaş arası, 15 - 18 yaş arası
ve 18 - 20 yaş arası gençlik dönemidir. Bu gençlik dönemine baktığımızda
değerli arkadaşlar, 12 - 15 yaş arasında, insanda biyolojik gelişimin bir anda
ortaya çıkmış olduğunu, insanın hızlı bir şekilde gelişmeye başlamış olduğunu
görürüz. 15 yaşından 18 yaşına kadar da, biyolojik olarak gençlik dönemine
girmiş olan insanın, fikir bakımından geliştiğini görürüz. 18 yaşına gelince,
gençlerde, artık, kişiliğin ana hatlarıyla ortaya çıkmış olduğu bilimsel bir
gerçektir.
Kişilik, hepimizin
bildiği gibi...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Talebe yok burada; ne anlatıyorsun sen?!
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
... insanın doğuştan getirdiği güçler ile çevreden edindiği bilgilerin
karışımından meydana gelir. Aynı zamanda, kimlik de bu dönemde oluşmaya başlar.
Oluşan bu kimlik ve bu kişilik, 18 ile
20 yaş arasında, toplumsal bir boyut kazanmaya başlar ve 20 yaşına gelen insan,
artık, toplumunun inancını, bilgisini, kültürünü ve kendine has bir dünya
görüşünü elde etmiş olarak karşımıza çıkar. Bu yaştan itibaren, o genç, artık,
toplumu hakkında bir bilgiye, bir vizyona, bir dönüşüm anlayışına sahip olarak
karşımızda bulunur; bu yaştan itibaren, gelişimi daha da güçlenir. Eğer, bu
yaştan itibaren gence, bu manada bir görev verilirse ve bu manada kendisine
toplum tarafından güvenilirse, şu yararlar ortaya çıkar değerli arkadaşlar.
Birincisi, insanın gelişim sürecine, gencin gelişim sürecine olumlu etki yapar;
ikincisi, özellikle üniversitelerde, ideolojik kavgaların daha aza ineceğini
düşünebiliriz; çünkü, genç "ben, üniversiteyi bitirdiğim andan itibaren,
kısa bir süre içerisinde bu düşüncelerimi uygulama ve bu konuları Türkiye
gündemine getirme imkânı bulacağım" diye düşünebilir.
Değerli arkadaşlar, bir
diğer önemli husus; gençlerin dinamizmi ile yaşlıların tecrübesinin bir araya
gelmesi, elbette, fevkalade önemlidir. Burada şu düşünce de var: Değişik Avrupa
ülkelerinde seçilme yaşının 25'e indirilmiş olması konusunda deniliyor ki,
orada çift meclis var; işte, senato gibi bir meclis daha var, onu tolere eder.
Aslında, bizim Meclisimiz de, diğer ülkelerdeki iki meclisin yerini
tutmaktadır. Dolayısıyla, bunu da tolere edecek durumdadır.
Değerli arkadaşlar,
ayrıca, her iki parti de -biz, AK Parti olarak ve Cumhuriyet Halk Partisi-
bunun seçimden önce sözünü vermiş bulunuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi
tamamlamanız için süre veriyorum Sayın Özyılmaz; buyurun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Tamam, Sayın Başkan; teşekkür ediyorum.
Her iki parti de söz
vermiş bulunuyor. Bu sözü yerine getirmekle, gençliğe yönelik önemli bir mesaj
verilmiş olacaktır; bu, fevkalade önemlidir. Gençliğin bu duygularıyla,
elbette, kimsenin oynamayacağı düşüncesineyim.
Ayrıca, gençlik, toplumun
aynasıdır; toplumda var olan problemler, gençlikte daha bir güzel ortaya çıkar
ve gençlik, geleceğe yönelik fazla bir endişe taşımadan, onu olduğu gibi ortaya
çıkarır ve çözümü için de ciddî çalışmalar içerisine girer.
Bu manada, gençliğin
önünün açılması ve onlara daha genç yaşta sorumluluk verilmesinin yararlı
olacağını düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özyılmaz.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin 3 üncü maddesinin gizli oylamasının sonuçlarını açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 452
Kabul : 336
Ret : 109
Çekimser : 6
Geçersiz : 1
Bu sonuca göre, yeterli
olan oy alınmıştır.
Sayın milletvekilleri,
lütfen, yerlerinize... Daha işimiz var. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde
önerge var; daha önergeyi okutacağım.
Şimdi, görüşmekte
olduğumuz 4 üncü madde üzerinde önerge vardır; okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 106
sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali Topuz |
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
|
İstanbul |
Niğde |
Çorum |
|
Ali Kemal Deveciler |
Oya Araslı |
Haluk Koç |
|
Balıkesir |
Ankara |
Samsun |
|
Gürol Ergin |
Atila Emek |
Mustafa Özyürek |
|
Muğla |
Antalya |
Mersin |
|
Atilla Kart |
Harun Akın |
Orhan Sür |
|
Konya |
Zonguldak |
Balıkesir |
|
Mehmet Küçükaşık |
Oğuz Oyan |
Tuncay Ercenk |
|
Bursa |
İzmir |
Antalya |
Madde 4. Bu kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde 1 inci, 2 nci, 3
üncü maddeleri ayrı ayrı oylanır.
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gerekçeyi mi okutayım,
söz mü istiyorsunuz?
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Tuncay Ercenk konuşacaklar.
BAŞKAN - Buyurun Tuncay
Bey. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
(Gürültüler)
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Yüce Meclisi ciddiyete davet
ediyorum.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, lütfen, herkes yerine otursun.
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
bir saniye...
Sayın milletvekilleri,
lütfen, yerlerinize oturur musunuz...
Buyurun Sayın Ercenk.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Öncelikle, Yüce Meclisi, çok önemli kararlar almak üzere halkımızın bize oy
vererek buraya gönderdiği milletvekillerini ciddiyete davet ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar [!])
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, önemli bir yasa teklifiyle karşı karşıyayız. Ben, 4 üncü madde
hakkındaki önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. "Bu kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde tümüyle
oylanır." Yasa teklifindeki madde bu.
Şimdi, ben merak
ediyorum, AKP milletvekilleri ve AKP hükümeti (AK Parti sıralarından "AK
Parti" sesleri) bu kurnazlığı nereden öğrendiler; onu merak ediyorum. (AK
Parti sıralarından "Sizden... Sizden..." sesleri) Bunu size öğreten
geliyor yalnız, haberiniz olsun. Hoca geliyor... (AK Parti sıralarından
"Ne alakası var!.." sesleri, CHP sıralarından alkışlar) Bizim
sözlerimizi dinlemiyorsunuz. Bir parti kendisine ak demekle, ak olmaz...
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Konuya gel, konuya!..
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Ona geliyorum...
Bir parti kendisine ak
demekle, ak olmaz. Ak, temizdir, dürüsttür, yiğitliktir...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, lütfen, sataşmasın.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Ak demek, sözünü tutmaktır...
BAŞKAN - Sayın Ercenk...
Sayın Ercenk, bir saniye...
Sayın milletvekilleri,
oturduğunuz yer...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Sözünü tutarsan, ak olursun...
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
bir saniye...
...düşünce açıklama yeri
değildir; düşünce açıklama yeri kürsüdür. Sayın hatibi dinleyelim, sizden de
söz isteyen olursa, onu da veririm.
Buyurun Sayın Ercenk.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Seçimden önce verdiğin sözü tutmayacaksın, ondan sonra geleceksin burada, AK
Partiyim diyeceksin. Kim inanacak buna?!.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Sayın Başkan, konuya gelsin; boş konuşuyor...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, yani, biraz ciddiyete davet ediyorum...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Arkadaş, sen biraz ciddî ol...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Biraz ciddiyete davet ediyorum. Lütfen, kendinize gelin.
Bakın, koskoca
iktidarsınız; biraz kendinize gelin... (AK Parti sıralarından alkışlar[!])
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, AKP sözcüleri "meydanlarda verdiğimiz sözü tutuyoruz"
diyorlar.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Hepsini tutuyoruz...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bu yasa teklifini getirdikleri zaman, gerekçeleri bu oluyor. Acaba, AKP
milletvekillerinin meydanlarda verdikleri başka söz yok muydu? Acaba, mazotu
indireceğiz diye söz vermediniz mi?.. (AK Parti sıralarından "Ne alakası
var" sesleri) Dokunulmazlığı kaldıracağız diye söz vermediniz mi?.. Faiz
borcunu indireceğiz diye söz vermediniz mi? Bunları niye konuşmuyorsunuz?..
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Ormana gel, ormana!
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Ve şimdi de kalkmışsınız, daha 4 üncü madde konuşulacak, sandığa gidiyorsunuz
oy kullanmak için!.. Biraz ciddiyet lütfen! (AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım...
Değerli arkadaşlarım, dinleyin... Bakın, dinleyin... Dinleyin... Ama, bakın,
ders veriyoruz, dinlemiyorsunuz; hocalarımız anlatıyor, dinlemiyorsunuz; Genel
Başkanımız anlatıyor, dinlemiyorsunuz!.. (AK Parti sıralarından gürültüler,
alkışlar[!])
Şimdi, gençliğin
neresinde görülmüş...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Biraz önce, burada, gençlik ders vermedi mi?
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bakın, gençliğin neresinde görülmüş; kendisine ders veren, onun elini tutan,
ona bir şey öğreten bir insana kalkıp da "sizin gibi anayasa
profesörleri" demek hakkı var mıdır bu gençliğin?!.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Biraz önce ders verdik; niye dinlemediniz, niye ciddîye almadınız?..
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Lütfen, dikkatinizi çekiyorum, var mıdır böyle bir şey?! Genel Başkandan mı
öğrendiniz bunu?! Olur mu böyle şey?! Biz, 76 ncı madde değişikliğini
getirdiğimiz zaman, Sayın Baykal olmasaydı, Recep Tayyip Erdoğan burada
konuşabilir miydi?..
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Konuşurdu, konuşurdu.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Niye bunları atlıyorsunuz? Biraz samimî olun!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Siz mi verdiniz oyu?.. Halk verdi oyu.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Uzlaşmayı sağlayalım diyorsunuz, anlaşalım diyorsunuz. Nerede bu uzlaşma?..
Birbirimizi anlayalım, dinleyelim, güzelce oturalım. Bizim söylediğimizi,
bizden geliyor diye, Cumhuriyet Halk Partisi söylüyor diye reddetmeyiniz;
doğrudur, doğru olabilir diye düşününüz. Niye bunu yapmıyorsunuz; sözümü
kesmeye uğraşıyorsunuz?..
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Siz mi verdiniz o yetkiyi?.. Tabiî, halk verdi o yetkiyi.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Çık konuş oradan, seni de dinleyelim...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, yine "AKP Grubu, aynı zamanda gençlerimizi siyasetin
dolgu maddesi olarak gören anlayışı reddediyor" dedi bir AKP sözcüsü. (AK
Parti sıralarından "AKP değil" sesleri) AKP sözcüsü!.. Adalet ve
kalkınmayı engelleyen parti. Ben, bunu biliyorum: AKP...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Adalet ve kalkınmayı engelleyen parti!.. AKP!.. (AK Parti sıralarından
"Bravo!" sesleri, alkışlar[!]
NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Meclisin itibarını kimsenin zedelemeye hakkı yok.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Değerli arkadaşım...
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
bir saniye...
Sayın milletvekilleri,
9,5 saattir büyük bir ciddiyetle, sabırla, çok düzeyli bir şekilde
görüşmelerimizi sürdürüyoruz, son saniyelerine geldik. Sayın Ercenk de
sözlerini artık tamamlıyor.
Buyurun Sayın Ercenk.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
Şimdi "dolgu
malzemesi olarak gören anlayışı reddediyor" diyor AKP milletvekilleri ve
iktidarı.
Şimdi, ben, maddeye
baktım, yasa teklifine baktım...
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Sayın Başkan, dolgu malzemesi deyip duruyor.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Ya, konuşma artık canım, sus, dinle!.. Sus dinle canım, dinlemesini öğren
biraz!..
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Ayıp!.. Ayıp!..
BAŞKAN - Sayın Ercenk...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bak kardeşim...
BAŞKAN - Sayın Ercenk...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bak arkadaşım...
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
bir saniye...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Sayın Başkanım, buyurun.
BAŞKAN - Bakın,
gerekçenizi açıklıyorsunuz...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Açıklıyorum efendim.
BAŞKAN - Tamamlayın
sözlerinizi, süreniz de bitti.
Buyurun.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bırakmıyorlar efendim, baksanıza...
BAŞKAN - Tamam, siz
buyurun; sözlerinizi tamamlayın.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Şimdi, bu sunduğunuz kanun teklifi, 1 inci maddesiyle diğer maddeleri
arasındaki çelişkiyi gördüğünüz zaman, birisi seçilme yaşı, diğeri Anayasadaki
169 ve 170 inci maddeleri kapsıyor.
İşte, asıl, gençlik,
burada dolgu maddesi haline getiriliyor. Dikkatinizi çekiyorum: İşte, böylesine
kitlesel heyecanı sağlayan bir seçilme yaşı anlayışının arkasına, maalesef,
birtakım arazilerin ve arsaların birilerine peşkeş çekilmesi amacının yattığını
görmemek mümkün değil değerli arkadaşlarım, bunu anlamamak mümkün değil.
Bakın, kendi çıkarınız
için, 25 milyar dolar bulmak için, gençliği alet etmeyiniz...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Türkiye'nin çıkarı...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bakın, itiraf ediyorsunuz... Para bulmak için yapıyorsunuz o zaman.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Türkiye'nin çıkarı...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Para bulmak için yapıyorsunuz o zaman... Ha, orada anlaşalım; doğru mu?
RESUL TOSUN (Tokat) -
Türkiye'nin paraya ihtiyacı var; orada da kaynak var.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Orada anlaşalım... Orada anlaşalım; doğruysa, mesele yok...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Gerekçesi açıklandı...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
O zaman, orman köylüsünü buna alet etmeyiniz.
Şimdi, orman köylüsüne
satacağım diyorsun...
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
son cümlenizi söyler misiniz...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bitiriyorum.
Orman köylüsünün zaten
çay içecek parası yok; "veresiye çay satılmaz" diyor kahvelerde.
Bunlara mı satacaksınız?!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, artık önergeye gelse...
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Önerge üzerinde konuşsun...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bu iki konuyu birbirinden ayırmak lazım. Sizin, tamamen
birbirinden ayrı iki konuyu, bir tek halkoylamasına sunmaya hakkınız yoktur.
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- CHP'yi bitirdiniz...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bakın, yoğurt kesesi ağzından eskir. Haberin olsun...
BAŞKAN - Sayın Ercenk...
Sayın Ercenk...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, yeter artık; 3 dakika geçti...
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
cümlenizi tamamlamazsanız, sözünüzü kesiyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Evet, biraz daha ciddî olalım, biraz daha dikkatli olalım... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Artık bu kadar da olmaz ya...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bitiriyorum... Bitiriyorum...
Devlet ciddiyetiyle bu
işi yapın ve AKP'li milletvekillerinden önergemize destek vermelerini
bekliyorum; hepinize saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ercenk.
NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, ciddiyete davet etmek sizin göreviniz. Bu kadar
olmaz!..
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, oylamaya, Adana İlinden başlayacağız; yalnız, az önceki düzen
içerisinde, ismi okunan ilin milletvekilleri tamamlamadan diğer milletvekilleri
gelmesin lütfen.
Buyurun.
(Oylar toplanıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bu maddenin oylamasında, Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan'ın
yerine Çevre Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin
Çelik'in yerine Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu'nun yerine Orman Bakanı Sayın Osman Pepe,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül'ün yerine Millî
Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine
İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan'ın
yerine Turizm Bakanı Sayın Güldal Akşit, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek'in
yerine Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen oy kullanmışlardır;
bilgilerinize sunulur.
Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok.
Sayın milletvekilleri, oy
verme işlemi tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin gizli oylaması
sonuçlarını açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
441
Kabul : 334
Ret : 102
Çekimser : 5
Bu sonuca göre, 4 üncü
madde gerekli olan oyu almıştır. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin birinci
görüşmeleri tamamlanmıştır. İkinci görüşmeye en az kırksekiz saat geçtikten
sonra başlanabilecektir.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 2 Nisan 2003 Çarşamba
günü (yani, bugün) saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum
hepinize.
Kapanma Saati : 01.02