BIM 2 13 2003-04-24T07:38:00Z 2003-04-24T07:38:00Z 75 47860 272804 TBMM 2273 545 335022 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 11

 

59 uncu Birleşim

1 . 4 . 2003 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek’in, hükümetin, yazılı ve sözlü soru önergelerini yeterince yanıtlamadığına ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın, Türk demir çelik sanayiinin yapısal sorunları ve KARDEMİR A.Ş.'ye ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı

3. - Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, İnönü Zaferlerinin 82 nci yıldönümü nedeniyle, Ulusal Kurtuluş Savaşında verilen mücadeleye ve Anadolu topraklarında yüzyıllardır varlığını sürdüren Türk Ulusunun bağımsızlık tutkusunun bundan böyle de onurla sürdürüleceğine ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - 4827 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/232)

2. - 4828 sayılı İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/233)

3. - Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın (6/181) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/33)

4. - Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin (6/280) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/34)

5. - TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanının, Yunan Parlamentosu Dışilişkiler ve Millî Savunma Daimî Komitesi Başkanının davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/234)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 34 milletvekilinin, son ekonomik krizlerin nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak istikrarlı ve sürdürülebilir ekonomi politikalarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/54)

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubunun önerisi

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı : 106)

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Mersin Milletvekili Ali Er'in, Antalya Milletvekili Atila Emek'in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, Anamur-Sarıdana Sağlık Ocağının sağlık elemanı ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/246)

2. - Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, yeni atanan THY Genel Müdürü hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/253)

3. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, geçici işçilerin bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın cevabı (7/281)

4. - Hatay Milletvekili İnal Batu'nun, Hatay-Dörtyol'daki Ziraat Bankasına borçlu bir fabrikanın satışına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/290)

5. - Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın, Edirne İlinin geri kalmış ilçelerinin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/300)

6. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, 58 inci Hükümetin atama kararnamelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/310)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.30'da açılarak iki oturum yaptı.

TBMM Başkanı ve Oturum Başkanı Bülent Arınç, İstanbul-Ankara seferini yapmakta iken bir hava korsanı tarafından kaçırılarak Atina Havaalanına indirilen THY uçağında bulunan ve bugünkü çalışmalara katılan milletvekilleri ile uçağın bütün yolcu ve mürettebatına Genel Kurul adına geçmiş olsun dileklerini sundu.

76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, talepte belirtilen gerekçeyle yeniden görüşülmesine dair Plan ve Bütçe Komisyonu isteminin Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79) üzerindeki görüşmeler tamamlandı;

İstanbul Milletvekili Kemal Derviş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Daha önce kabul edilmiş bulunan AK Parti Grubu önerisi doğrultusunda, 76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, Genel Kurulda kabul edilen önergelerle tasarıda yapılan değişiklikler nedeniyle ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesi amacıyla, İçtüzüğün 89 uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesine ilişkin Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı tezkeresinin, yapılan oylamadan sonra,

76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 28 ve 51 inci maddelerinin, yeniden yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edildikleri;

2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79) elektronik cihazla yapılan açık oylamalar sonucunda, kabul edilip kanunlaştıkları;

Açıklandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bütçenin kabulü nedeniyle Genel Kurula bir teşekkür konuşması yaptı.

1 Nisan 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.04'te son verildi.

Bülent Arınç

 

 

Başkan

 

 

 

Mevlüt Akgün

Ahmet Küçük

 

Karaman

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                   II. - GELEN KÂĞITLAR                                             No. :  80

31 . 3 . 2003 PAZARTESİ

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, pancarda kota uygulamasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/336) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)

2. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, Afyon İlinin sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/337) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)

3. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, sağlık meslek yüksekokulu mezunlarına sınavlara başvuru hakkı tanınmadığı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/338) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)

4. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Irak'taki savaşın durdurulması için girişimlerde bulunulup bulunulmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/339) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)

5. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, 1967'de Sovyetler Birliği'nden alınan petrol sondaj makinesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/340) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)

6. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, Ankara'daki bir ilköğretim okulunda meydana gelen olay hakkında teftiş yapılıp yapılmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/341) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)

7. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan İli Göle İlçesi Halk Bankası şubesinin kapatılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/342) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Mersin Milletvekili Ali Oksal'ın, vergi dairelerinin tedbiren gelirde uyguladıkları kesintiye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/346) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)

2. - Mersin Milletvekili Ali Oksal'ın, mükelleflerin KDV iadelerine ve stopaj uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/347) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)

3. - Mersin Milletvekili Ali Oksal'ın, yaş sebze ve meyve ticaretindeki KDV uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/348) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)

4. - Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, çiftçi borçlarına ve doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/349) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)

5. - İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, kredi kartı borçlarıyla ilgili kanuni düzenlemeyi bankaların uygulamadığı iddiasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/350) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)

6. - Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren'in, Tokat İlinde doğalgaz kurulum çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/351) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2003)

7. - İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, AK Parti Seferihisar İlçe Başkanı hakkındaki iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/352) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2003)

                                                            1. 4. 2003 SALI                                               No. : 81

Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun

1. - İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında 16.3.2003 Tarihli ve 4828 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/547) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2003)

Tasarılar

1.- 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Adalet Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/548) (Adalet ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2003)

2. - Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına  İlişkin Kanun Tasarısı (1/549) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2003)

Teklifler

1. - Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 5 Milletvekilinin; Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/103) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

2. - Niğde Milletvekili Orhan Erarslan'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi Milletvekili Lojmanlarının Güçsüzler Evi, Korunmaya Muhtaç Çocuklar Yurdu ve Kadın Sığınma Evi Olarak Kullanılmak Üzere Tahsisine İlişkin Kanun Teklifi (2/104) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2003)

3. - İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi (2/105) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)

Tezkereler

1. - Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/230) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2003)

2. .- Bilecik  Milletvekili Yaşar Tüzün'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/231) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2003)

Raporlar

1. - Akdeniz'de Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Hareketleri ve Bertarafından Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/406) (S. Sayısı : 94) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)

2. - Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Taşınımının ve Bertaraf Edilmesinin Kontrolüne İlişkin Basel Sözleşmesine Getirilen Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/464) (S. Sayısı : 95) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)

3. - Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Birleşik Meksika Devletleri Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/431) (S. Sayısı : 96) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)

4. - Vatandaşlık Belgesi Verilmesine İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/438) (S. Sayısı : 97) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)

5. - Kişi Halleri Konusunda Milletlerarası Karşılıklı Bilgi Verilmesine İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/439) (S. Sayısı : 98) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)

6. - Ahvali Şahsiye Belgelerinde Yer Alan Bilgilerin Kodlanmasına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/440) (S. Sayısı : 99) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)

7. - Yaşam Belgesi Verilmesine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/441) (S. Sayısı : 100) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)

8. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yasadışı Göçmenlerin Geri Kabulüne Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna İlişkin Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/479) (S. Sayısı : 101) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)

9. - Ahvali Şahsiye Cüzdanlarının Tanınmasına ve Güncelleştirilmesine İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/442) (S. Sayısı : 102) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)

10. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve  Dışişleri Komisyonları Raporları (1/448) (S. Sayısı : 103) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)

11. - Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukuki Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/450) (S. Sayısı : 104) (Dağıtma tarihi : 1.4.2003) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 34 Milletvekilinin, son ekonomik krizlerin nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak istikrarlı ve sürdürülebilir ekonomi politikalarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/54) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.2003)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati :15.00

1 Nisan 2003 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere geçiyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, soru önergeleri ve yanıtları konusunda söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'e aittir.

Buyurun Sayın Kepenek.

Konuşma süreniz 5 dakika.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek’in, hükümetin, yazılı ve sözlü soru önergelerini yeterince yanıtlamadığına ilişkin gündemdışı konuşması

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, değerli izleyenler; milletvekilinin en önemli görevlerinden, asıl işlevlerinden biri denetimdir. Denetim de, bildiğiniz gibi, soru önergeleri ve Meclis araştırmasıyla olur. Kuşkusuz, birinci görevimiz, yasa çıkarmaktır; ama, bu konuda ne kadar başarılı olduğumuz, her gün, Çankaya'dan yenilen vetolarla bir kez daha gün ışığına çıkıyor. O konuda başarılı sayılmayız. Gel gelelim, denetim işlevimizi de görevimizi de çok iyi yaptığımız söylenemez; çünkü, bu konuda, hükümetin, doğru ve hemen bilgi verme süreçlerini işletmediğini görüyoruz.

Hükümet programında, Sayın Başbakan "Adalet ve Kalkınma Partisinin hükümet etme döneminde, sır kavramının yerini bilgi edinme hakkı alacaktır" diyor. Bilgi edinme hakkı, milletvekillerine ve yurttaşlara zamanında ve doğru bilgi vermekle olur. Hükümet, milletvekillerinin bilgi edinme hakkını sınırlamaktadır. Bakınız, nasıl: Bu Mecliste şimdiye kadar verilen sözlü soru önergelerinin toplamı 342'dir ve bunlardan yalnız 94'ü yanıtlanmıştır; bu, yüzde 28 eder. Bu, çok büyük bir eksiktir. Yazılı soru önergelerinin sayısı 352'dir; bunların biraz daha fazlası, yüzde 74'ü yanıtlanmıştır. Araştırma önergelerinde ise durumumuz hiç de iyi değil. Toplam 54 araştırma önergesi verilmiş; bunların 7'si kabul edilmiş, 6'sı reddedilmiştir ki, ret oranı neredeyse yarı yarıyadır.

Değerli arkadaşlar, bu durum, hükümetin, hesap verme anlayışının ne kadar sınırlı ve yetersiz kaldığının ayrı bir göstergesidir. Bu durum düzeltilmelidir. Daha özelde birkaç örnek vermek isterim: Benim verdiğim 4-5 tane -sözüm ona yanıt aldığım- soru önergesindeki soruların çok büyük bir bölümü yanıtsız bırakılmıştır. Yanıtsız bırakma işi, daha çok kadrolaşmayla ilgilidir. Örneğin, kadrolaşma sürecinde, ne kadarının, sayın bakanların hısım ve akrabalarına üst yönetimde görev verildiği sorusu tümüyle yanıtsız bırakılmış; bu atama işlemlerinin ne kadarının Cumhurbaşkanından döndüğü ne kadarının sürüncemede bırakıldığı yönündeki sorulara tam ve zamanında yanıt verilememiştir. Bunun gibi, enerji konusunda verdiğim bir soru önergesine verilen yanıtlar da yetersiz, eksik ve yanlış bilgilerle doludur.

Dışişleri eski Bakanımızın Beyaz Sarayda yaptığı bir görüşmeye yönelik olarak basında yer alan haberler üzerine verdiğim bir soru önergesine verilen yanıt çok daha ilginçtir; yalnızca, bu haberlerin yalan olduğu söylenmekte ve soru geçiştirilmektedir.

Ek olarak bir önemli konu daha var. Ülkemizde işkence iddialarının, 1980 sonrası için ne kadar geçerli olduğunu sordum; bu alanda verilen yanıt da aynı biçimdedir; soru önergesinin çok büyük bir bölümü ve sorulan sorular yanıtsız kalmıştır.

Bunları bilginize niye sunuyorum; kuşkusuz, öbür arkadaşlarımızın başına da benzer olaylar geliyor. Hemen şu kadarını söyleyeyim; soru önergelerinin yüzde 90'ını Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri vermişlerdir. Sanıyorum, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerimiz ya çok bilgi sahibidirler ya da soru sorma gereği duymamaktadırlar; ama, Mecliste soru sorma ve yanıt alma süreci tam ve doğru işletilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Başkan, yalnız bir dakikanızı rica ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kepenek.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bu bağlamda, sorulara verilen yanıtlar, bu eksiklerden kurtulmalı ve sözlü sorulara, mutlaka, zamanında ve hemen yanıt verilmesinin yolları bulunmalıdır.

Yüzlerce sözlü soru önergesinin yanıtsız bırakılması hem Mecliste hem kamuoyunda, denetim işlevinin, görevinin yapılmadığı biçiminde algılanmakta ve sorgulanmaktadır. Sözlü sorulara yazılı yanıt verilmesi yoluna gidilmemelidir. Sözlü soru kavramı yok edilmemelidir. Mecliste sözlü soru kavramı yok edilmek istenmektedir.

Buna ek olarak, hükümet, hepimiz ve Meclis,  soruları yanıtlamaya; soru önergelerine, araştırma önergelerine zaman ayırmaya yönelmeli, zamanını daha çok, bilgilenme, denetim ve açıklık konusunda, alanında göstermelidir. Hükümet, ikincisi olmakla birlikte, yeni başlıyor, hükümet icraatının henüz başındayız. Daha işin başında, soru önergelerinin altında boğulan, bunlara yanıt veremeyen bir hükümet durumuna düşülmemelidir. İcraatın ilerleyen döneminde, daha sonraki aylarda, bu sorular, birikmiş olarak, yanıtsız kalacaktır ve o zaman da, yine, verilen sözler tutulmamış olacaktır; ama, asıl kaygı verici olan, yasama görevine ek olarak, Meclisin yapmakta yetersiz kaldığı asıl önemli konu, bilgi edinme ve denetim konusudur ve hem sözlü hem yazılı sorulara verilen yanıtlar veya verilmeyen yanıtlar, eksikler ve yanlışlar hem de bunların geciktirilmesi ve zamanında yanıtlanmayarak ertelenmesi ve ötelenmesi, toplum açısından da, Meclis açısından da, siyasetin saygınlığı açısından da büyük eksikliktir. Bu eksikliğin bir an önce giderilmesi dileğiyle, hepinize saygılar, sevgiler sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Sayın milletvekilleri, şu ana kadar, salonumuzda çirkinlik yaratan, bizi de rahatsız eden, sizi de rahatsız eden, kamuoyuna da olumsuz yansıyan bu cep telefonlarına hiçbir arkadaşın başvurmadığını görüyorum. Bütün oturumlarımızda ve bugün de, aynen, bu titizliğe sayın milletvekillerinin uymalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, Türk demir-çelik sanayiinin yapısal sorunları ve Kardemir A.Ş.'yle ilgili söz isteyen Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan'a aittir.

Buyurun Sayın Ceylan.

2. - Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın, Türk demir çelik sanayiinin yapısal sorunları ve KARDEMİR A.Ş.'ye ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk demir çelik sanayiinin yapısal sorunları ve Kardemir AŞ hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; öncelikle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 1 Nisan 2003. Bundan tam 66 yıl önce, 3 Nisan 1937 tarihinde, ülkemizin ilk entegre demir-çelik tesisi olan Karabük Demir Çelik İşletmelerinin temeli, Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatlarıyla, dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından Karabük'te atılmıştır. O günden bugüne, 3 Nisan, Karabük'te Demir Çelik İşletmelerinin, dolayısıyla, o günlerde 40 haneli bir köy olan Karabük'ün de kuruluş yıldönümü olarak kutlanmaktadır. Bu nedenle, öncelikle, ülkemizde demir-çelik sanayiinin öncü kuruluşu olan ve yıllardır bölge ve ülke ekonomisine büyük katkılarda bulunan Karabük Demir Çelik İşletmelerinin, şimdiki adıyla Kardemirin ve Karabük'ün kuruluş yıldönümünü kutluyorum.

Karabük Demir Çelik İşletmelerinin ardından ülkemizde ikinci entegre demir-çelik tesisi 1965 yılında Ereğli'de, 1977 yılında da İskenderun'da kurulmuştur. Ülkemizde ilk elektrik ark ocaklı demir-çelik tesisi ise, 1928 yılında Kırıkkale'de Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından hizmete sokulmuştur. 1980 yılından itibaren cazip yatırım ve ihracat teşviklerinin de etkisiyle, çok sayıda, ithal hurdaya dayalı elektrik ark ocaklı tesis ülkemizde devreye girmiştir. Bugün geldiğimiz noktada, ülkemizde 3 entegre demir-çelik tesisi ve 15 ark ocaklı tesisin toplam sıvı çelik üretim kapasitesi 22 milyon tona ulaşmıştır. 2002 yılında, bu tesislerde üretilen 16,5 milyon ton sıvı çelik üretimiyle, Türkiye, dünya sıralamasında 13 üncü sıraya yükselmiştir. Bu durum, demir-çelik sanayiimizin gelmiş olduğu seviye itibariyle sevindirici olmasına rağmen, bu gelişim sürecinde, sektör, yapısal sorunlarla da karşı karşıya kalmıştır. En önemli yapısal sorunların başında, bu oluşan kapasitenin, ağırlıklı olarak ithal hurdaya dayalı elektrik ark ocaklı tesisler yönünde gelişmiş olmasıdır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gelişmiş ülkelerde, demir-çelik sanayi üretimi ortalama olarak yüzde 70 oranında entegre tesislerde, yüzde 30 oranında da elektrik ark ocaklı tesislerde üretilmektedir; ancak, ülkemizde ise tam tersine bir durum göstermekte ve üretimin ancak yüzde 30'u cevhere dayalı entegre tesislerde üretilebilmektedir.

Sektörde yaşanan ikinci önemli yapısal sorun ise, bu tesislerde üretilen mamulün üretim kompozisyonudur. Yine, gelişmiş ülkelerde üretimin yüzde 60'ını yassı ürünler, yüzde 40'ını ise uzun ürünler teşkil ederken; ülkemizde, yine tam tersi bir yapılanmayla, yurtiçi üretimin yaklaşık yüzde 80'ini uzun ürünler, yüzde 20'sini de yassı ve kaliteli çelik oluşturmaktadır. Diğer bir ifadeyle, uzun ürünlerde yurtiçi talebin yüzde 60 fazlası bir kapasite oluşurken, yassı mamullerde yurtiçi talebin ancak yarısı yurtiçi üretimle karşılanabilir durumdadır. İşte, bu yapısal sorun nedeniyle, Türkiye her yıl 5-5 500 000 ton uzun ürünü ihraç etmek zorundadır; yine, yaklaşık 6 000 000 ton yassı ürün talebinin de yarısını ithal etmek zorundadır.

Değerli arkadaşlarım, işte bu nedenle, geçen yıllarda, Türkiye'nin ikinci entegre büyük tesisi olan İsdemir, kârlı ve verimli bir şekilde çalıştırılması için ve uzun üründen yassı mamule geçilmesi yönünde modernizasyon yatırımı yapılarak özelleştirilmiş ve Erdemirle birleştirilmiştir; bu, tabiî, sektör açısından olumlu bir gelişmedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarımın, sözümün başında da ifade ettiğim gibi, 3 Nisan günü, Karabük'te, Karabük Kardemir'in ve Karabük'ün kuruluş yıldönümü olarak kutlanmaktadır. Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi, Karabük Demir Çelik İşletmelerinin temeli, 3 Nisan 1937 tarihinde dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından atılmıştır. Tabiî, o günden bu güne, Karabük Demir Çelik İşletmeleri, üretmiş olduğu demir-çeliğin yanında, diğer yan sanayi tesislerindeki üretimleriyle ülkemizde çok çeşitli fabrikaların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Sayın Ceylan, konuşmanızı tamamlamanız için, size eksüre veriyorum.

Buyurun.

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Karabük Demir Çelik Fabrikaları, sadece sıvı çelik üretmeyip, yan tesislerindeki üretimleriyle de, ülkemizde, çimento fabrikalarının, çay fabrikalarının, şeker fabrikalarının, köprülerin, barajların yapılmasına vesile olmuştur. Cumhuriyetimizle âdete özdeşleşmiş ve Karabük gibi bir ilin doğmasına vesile olmuş böylesi bir tesis, bir KİT olarak, içinde bulunduğu darboğazlar ve yaşanan yoğun rekabet ortamı içinde, 1990'lı yıllarda, talihsiz bir kapatılma kararının ardından, bu karardan vazgeçilerek, 1995 yılında, çalışanlara ve yöre halkına devredilmiştir. Kardemir, bu özelleştirmeden sonra yöre halkıyla bütünleşmiş, maliyetlerini düşürmek için, büyük ölçüde modernizasyon yatırımına girmiş ve bugüne kadar, 200 000 000 doların üzerindeki modernizasyon yatırımlarına gitmiş, ton başına maliyetleri 50-60 dolar düşürmeyi başarabilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde 8 adet entegre tesiste yüksek fırın bulunmaktadır. Bu yüksek fırınlardan 3'ü Kardemir'de bulunmaktadır. Kardemirin bu yüksek 3 fırında üretmiş olduğu sıvı çelik üretim kapasitesi 1 000 000 tonu bulmaktadır ve yeni yapılan kontinü kütük tesisi, dünyada sayılı tesislerden birisi konumundadır.

Yine, Kardemir, ülkemizin, uzun ürün üretebilen tek entegre tesisi konumunda olup, aynı zamanda, ağır profil ve demiryolu rayı üretebilen tek tesisidir. Kardemir A.Ş, maalesef, son yıllarda dünyada ve ülkemizde yaşanan krizler sonucu darboğaza ve finansman sıkıntısına girmiştir; yardıma ve desteğe ihtiyacı bulunmaktadır. Kardemir'in sıkıntılarını aşmak üzere, 57 nci hükümet döneminde bir kararname çıkarılmıştır. 58 inci ve 59 uncu hükümetlerimiz döneminde de, Sayın Başbakanımız, bakanlarımız ve yöneticilerimiz, Kardemir'in bu sıkıntısına çare olmak için yardımcı olmaktadırlar. Bu çerçevede, 57 nci hükümet döneminde çıkarılan kararname yürürlüğe sokulmak üzeredir; öncelik itibariyle, Kardemir'in, kamu kesimine olan borçlarını yeniden yapılandırma çalışmaları içerisine girilmiştir.

Tabiî ki, biz, aslında, Kardemirin, rantabl, ekenomik ve kârlı bir şekilde çalışabilmesi için, ülkemizdeki üç entegre tesisin; yani, Erdemirin, İsdemirin, Kardemir'in tek çatı altında toplanmasının, sektör açısından son derece faydalı ve yararlı olacağını düşünmekteyiz.

BAŞKAN - Sayın Ceylan, sözlerinizi tamamlar mısınız.

MEHMET CEYLAN (Devamla) - 2 dakika istirham ediyorum Sayın Başkanım.

Birazcık destek verilmesi durumunda, Kardemir, daha nice yıllar, hem bölge ekonomisine hem de demir çelik sanayiine katkılarda bulunacak ve ülkemizin demiryolu ağlarıyla örülmesinde, üreteceği raylarla, önemli hizmetlerde bulunacaktır. Ülkemizde, Devlet Demir Yollarının ihtiyaç duyduğu yıllık 200 000 ton demiryolu rayı, fırsat verildiği takdirde, Kardemir'de rahatlıkla üretilebilecektir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin ray ithalatı, yıllık yaklaşık 200 000 tonu bulmaktadır.

Sözlerimi bitirirken, Kardemir'in daha nice yıllar üretimini başarıyla sürdürmesini, bölge ve ülke ekonomisine yıllar boyu katkıda bulunmasını diliyor, Kardemir'e ve dolayısıyla Karabük ve yöre ekonomisine destek çıkan hükümetimize ve yetkililere, şahsım ve yöre milletvekili arkadaşlarım adına teşekkür ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ceylan.

Gündemdışı konuşmaya, hükümet adına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ali Coşkun cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Coşkun.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Karabük Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ceylan'ın, Türk demir-çelik sanayiin yapısal sorunları ve Kardemir Anonim Şirketiyle ilgili gündemdışı konuşmaları üzerine, bilgi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Takdir edersiniz ki, demir-çelik, sanayiin temel yatırımlarından biridir; ancak, son yıllardaki programlar çerçevesinde, Karabük Demir Çelik, özelleştirme kapsamına alınmış ve Bakanlığımızın kapsamı dışında kalmıştır; ancak, konunun sanayi olması dolayısıyla, Karabük, tamamen özel bir şirket olmasına rağmen, Grubumuz tarafından görevlendirildiğim için sizlere bilgiler arz etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde modern anlamda demir-çelik üretimine yönelik ilk girişimler, bilindiği gibi, cumhuriyetin kuruluşundan sonra başlamış ve ilk demir-çelik tesisi 1932'de Kırıkkale'de kurulmuştur. Bu fabrikada her türlü takım çelikleri, makine takım çelikleri ve az miktarda inşaat çelikleri üretilmeye başlanmıştır.

Karabük'e gelince, Türkiye'de ilk entegre demir-çelik sanayiinin kuruluşu için, 1925 yılında Yüce Atatürk'ün emriyle başlayan çalışmalar sonunda, Genelkurmayın, askerî nedenlerle bölgeyi seçmesi, madenkömürü havzalarına yakın olması, demiryolu güzergâhı üzerinde bulunması, jeolojik bakımdan ağır sanayi kuruluşuna elverişli oluşu ve yörenin ise yerleşime uygun bulunuşu nedeniyle Karabük seçilmiş olup, 1 Haziran 1939 tarihinde hizmete girmiştir. Başlangıçta, Sümerbanka bağlı olan Karabük Demir Çelik Fabrikası, 13 Mayıs 1955 tarihinde bir kamu iktisadî teşebbüsü olarak Türkiye Demir Çelik İşletmeleri adı altında yeniden yapılandırılmıştır. Erdemir, İsdemir, Seydişehir Alüminyum ve Petkim gibi dev tesislerin kuruluşunu gerçekleştiren Karabük Demir Çelik Fabrikası, köprüler, barajlar, çimento, şeker ve seramik fabrikaları ile birçok sanayi tesisinin imalat ve montajını yapmış ve yıllarca "fabrika kuran fabrika" unvanını kazanmıştır. Karabük Demir Çelik Fabrikaları, Sıvas, Kastamonu, Ankara, Bartın, Zonguldak, Bolu ve Çankırı İllerini kapsayan bir alanı ekonomik olarak doğrudan etkilemektedir. Kardemir, cevher ve kömür kullanarak inşaat ve sanayi sektörünün ihtiyacı olan her çeşit inşaat demiri, profil, köşebent, maden direği, demiryolu rayı üreten, ülkemizin tek tesisidir.

Üretimini gerçekleştirirken, Sıvas, Kayseri, Ankara yörelerinin demir cevherini, Zonguldak yöresinin kömürünü kullanmakta olup, tüm hammadde taşımaları Devlet Demir Yolları vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Devlet Demir Yollarının taşıma kapasitesinin yaklaşık yüzde 20-25'ini Kardemir kullanmaktadır.

Kardemir'in kullandığı hammaddeler ve ürettiği yan mamul ve mamul malzemeler ise, genellikle karayoluyla taşınmakta olup, günde 300'ün üzerinde araca iş imkânı sağlamaktadır.

Ayrıca, Kardemir'in ürettiği yarı mamul olarak adlandırılan kütüğün işlenerek inşaat demiri haline getirilmesi için, Kardemir ve çevresinde 30'a yakın haddehane kurulmuş ve bu sayede 3 000'in üzerinde insana iş imkânı sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıdaki açıklamalarda  görüldüğü gibi, Kardemir'de yaklaşık 4 200, Karabük ve çevresindeki haddehanelerde 3 000 kişi, karayolu nakliyesi için 900 kişi; toplam 8 100 kişiye doğrudan iş imkânı sağlanmaktadır. Buna ilaveten, Zonguldak TTK'da, Devlet Demir Yollarında, Sıvas Divriği ve demir cevheri üreten şirketlerde çalışan personel de, endirekt olarak Kardemir'e hizmet vermektedir.

Tabiî ki, Kardemir ve Kardemir çalışanlarının hem Karabük'e hem de biraz önce saydığım yöreye fevkalade önemli katkısı bulunmaktadır. Ancak, Ereğli Demir Çelik, Zonguldak Taş Kömürü ve Kardemir'i, o bölgede üç ayak olarak kabul edersek -aslında, Filyos Havzası olarak değerlendirebileceğimiz bölgede- bunlar fevkalade önemli ekonomik potansiyel olarak gözükmektedir.

Burada, AK Parti olarak, iktidara gelmeden önce, ar-ge servisimizin yaptığı çalışmalara paralel olarak, Anamuhalefet Partimiz Cumhuriyet Halk Partisinin MYK'sında oluşturulan Komisyonun hazırladığı rapora da, huzurunuzda, teşekkür etmek istiyorum. Komisyon Başkanı Algan Hacaloğlu ve arkadaşlarının yaptığı şu raporu da ilgili birimlerimiz değerlendirmeye almıştır. Bu bakımdan, katkılarına teşekkür ediyorum. Bizim yapmış olduğumuz çalışma neticesinde vardığımız sonuç, bu yörenin -Halk Partisinin raporunu aynen paylaşıyoruz- Filyos Havzası olarak yeni bir anlayışla değerlendirilmesidir.

1994 yılı sonuna kadar Türkiye Demir Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı bir müessese olarak faaliyetlerini sürdüren Kardemir Anonim Şirketi, 30 Mart 1995 tarihinde, hisse dağılımı şu şekilde yapılarak özelleşmiştir: Yüzde 51,8'i Kardemir çalışanlarına, yüzde 24,2'si sanayici ve tüccarlara, yüzde 1,3'ü esnaf ve tüccarlara, yüzde 22,7'si ise yöre halkına devredilmiştir. Böylece, Kardemir tamamen özel bir anonim şirket haline gelmiştir.

Ülkemizde, 14 566 000 ton/yıl ark ocaklı tesisler, 6 200 ton/yıl -yıllık kapasiteyi söylüyorum- entegre demir-çelik tesisleri olmak üzere, toplam 20 766 000 ton/yıl demir-çelik üretim kapasitesi bulunmaktadır. Görüldüğü gibi, yatırım maliyeti düşük; ancak, istihdamı uygun olmayan ithal hurdaya dayalı yüksek elektrik enerjisi tüketen ark ocaklı tesislerin, ülke demir-çelik üretim kapasitelerindeki payı her gün artmış ve yüzde 69 seviyelerine ulaşmıştır. Entegre demir-çelik tesislerinin, ülkemiz demir-çelik üretimi içindeki payı ise, maalesef, yüzde 31 seviyelerinde seyretmektedir.

Dünya çelik üretimine bakıldığı zaman, entegre demir-çelik üreticilerinin pazardaki payının, Türkiye'dekinin aksine, yüzde 65 olduğu görülmektedir. Bu da, Türkiye'deki çelik üretimi planlamasının ne kadar yanlış geliştiğinin bir işaretidir. Aslında, tabiî ki, rekabet bakımından da olumsuz yönde etkilenmektedir.

Kardemir'in mevcut kapasitesi, kok+kok tozu 600 000 ton, sıvı hamdemir 1 000 000 ton, sıvı çelik 1 100 000 ton, kütük demir üretimi 700 000 ton, blum 400 000 ton, yuvarlak demir üretim kapasitesi 350 000 ton, profil üretim kapasitesi 300 000 ton olarak gerçekleşmektedir.

1995 yılında Kardemir özelleştirildikten sonra, toplam 211 000 000 dolar tutarında yenileme ve modernizasyon yatırımları gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda, maliyetlerimizin yaklaşık 60-65 dolar/ton düşmesini sağlayan yeni çelikhane tesisi, kontinü kütük makinesi, kontinü blum makinesi, oksijen fabrikası, kireç fabrikası ve diğer önemli tesis yatırımları gerçekleştirilmişse de, bugün, halen darboğazları devam etmektedir.

Kardemir'in, şu anda, ammeye 33 000 000 dolar; kamu kurum ve kuruluşlarına 112 000 000 dolar, özel bankalara 4 000 000 dolar, yurtiçi firmalara 4 000 000 dolar, yurtdışı bankalara 40 000 000 dolar, yurtdışı firmalara 8 000 000 dolar olmak üzere, toplam, yaklaşık 200 000 000 dolar borcu bulunmaktadır. Bu borcun, yaklaşık, yüzde 58'i anapara, yüzde 42'si ise faizlerden oluşmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Temmuz 2002 tarihinde, geçen hükümetin almış olduğu Bakanlar Kurulu kararı gereği, Hazine Müsteşarlığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Türkiye Kalkınma Bankası elemanları tarafından hazırlanarak ilgili bakanlıklara sunulan ve Kardemirin kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarının yeniden yapılandırılması ve yukarıda arz edilen yatırımların bir an önce gerçekleştirilebilmesi için, sadece işletme ve yatırım kredisi olarak 20 000 000 dolar öngörülmüştür. Bu tahsisin yapılması, takdir edersiniz ki, özel bir şirket hüviyetine kavuşmuş olan bu kuruluşumuza, borç sarmalına sürüklenmiş olan ekonomimizin bugünkü durumunda ve yapısında, doğrudan kaynak sağlamak zorluğu bulunmaktadır. Bu sebeple, Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığımız bu raporlar üzerinde çalışmakta ve değerlendirme çalışmaları devam etmektedir.

Konuyu bilgilerinize arz eder, Yüce Heyetinize tekrar saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkun.

Gündemdışı üçüncü söz, İnönü Zaferlerinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen, Bilecek Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün'e aittir.

Buyurun Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, İnönü Zaferlerinin 82 nci yıldönümü nedeniyle, Ulusal Kurtuluş Savaşında verilen mücadeleye ve Anadolu topraklarında yüzyıllardır varlığını sürdüren Türk Ulusunun bağımsızlık tutkusunun bundan böyle de onurla sürdürüleceğine ilişkin gündemdışı konuşması

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; millî mücadelemizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk zaferi olan İnönü Zaferlerinin 82 nci yıldönümü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Büyük komutan ve devlet adamı İsmet Paşanın "Bozüyük yanıyor; düşman, binlerce ölüyle doldurduğu savaş alanını silahlarımıza terk etmiştir" diye, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal'e sonucu bildirdiği ve Ulu Önder Mustafa Kemal'in cevaben "siz, orada, yalnız düşmanı değil, Türk Milletinin makûs talihini de yendiniz" dediği İnönü Savaşının 82 nci yıldönümünü büyük bir onurla, bugün, seçim bölgemdeki yöre halkımla kutladım. Orada yaşadığım duygularımı, huzurunuzda, sizinle de paylaşmak isterim.

İnönü Savaşlarıyla ilk zaferini kazanan ordularımız, Sakarya'da zaferini taçlandırmış ve Lozan'da da, Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlığını ve dünya devleti niteliğini kazanmıştır.

Ülkemizin ve dünyanın gündemini değiştiren, hiç kimsenin yaşamayı asla istemediği bu zor günler... Bugün, burada, bir zamanlar Türk Halkının makûs talihinin yenildiği, her karış toprağı tarih kokan bu şanlı topraklarda olmanın şahsım adına büyük bir onur verdiğini söylemek isterim.

Yıllar önce Anadolu topraklarında oynanan oyunlar ve bölücülük çabaları yeniden canlandırılmış ve ülkemiz, içinden çıkılmaz durumlara sürüklenmek istenmiştir; ancak, Türk Ulusu, bu tür durumlarla çağlar boyunca karşılaştığından, bugün yaşanan tüm olumsuzlukları, yine, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal'in söylediği gibi "milletin bağımsızlığını, yine milletin azmi ve kararlılığı kurtaracaktır" sözüyle aşabiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anadolu topraklarında yüzyıllardır varlığını Türk olmanın onuruyla sürdüren Türk Ulusunun bağımsızlık tutkusu, daha nice yüzyıllar boyu, onurla, bu topraklarda sürecektir. Bu uğurda, bir Bilecikli olarak, bugün bulunduğum konum itibariyle, elimden geleni yapacağıma, İnönü Zaferinin 82 nci yılında, bir kez daha, sizlerin huzurunda söz veriyorum.

Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin atıldığı, kuruluştan kurtuluşa olan serüvende Bilecik'te cereyan eden tarihsel süreç Beylikten İmparatorluğa, İmparatorluktan Kurtuluşa Bilecik Projesiyle, günümüz Türkiyesinde, geç de olsa, hak ettiği önemi kazanacaktır. Kuruluşa ve kurtuluşa evsahipliği yapan Bilecik Kentinin ödediği bedelin hiçbir dönemde unutulmaması ve gelecek kuşakların da unutmaması için, söz konusu proje, taşıdığı tarihî misyon açısından, hayatî önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir zamanlar bu topraklarda oynanan Sevr oyunlarına, Türkiye Cumhuriyetini bölme çabalarına karşı direnen, yaptırımlara aldanmayan, Türk olmanın onurunu taşıyan, kimlikli ve ulusal bilince sahip bireyler yetiştirmenin birinci görevimiz olduğuna inanıyorum.

Ülkemizin karşılaştığı dış ve iç tehditlere karşı birlik ve beraberlik içinde olmak ve bu uğurda gerekeni yapmak durumundayız. Bu ülke topraklarında, hepimizin dedelerinin, atalarının kanları vardır. Bizler, önemli ve ağır bir mirası devraldık. Binlerce şehidimiz için, onlara vefa borcumuz için, Ulusal Kurtuluş Savaşında verilen mücadele asla ve asla unutulmamalıdır. Her dönemde Türkiye Cumhuriyeti tehdit altında kalmıştır. Bu tehditlere karşı, her an, hazır ve hazırlıklı olmak her Türk vatandaşının aslî görevidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnönü Zaferinin 82 nci yılını kutladığımız bu şanlı günde, Ulu Önderimizin "savaş zorunlu ve hayatî olmalı. Millet hayatı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir" sözünü sizlere hatırlatmak isterim.

İnönü'nün, Dumlupınar'ın, Sakarya'nın ve tüm savaşlarımızın şehitleri, rahat uyuyun; bu ülkenin insanı, onuruyla, sizin ve Büyük Önderimizin çizdiği yoldan asla ve asla ayrılmayacaktır.

Son olarak, tarih kokan Bozüyük İlçemizin bazı sorunlarına değinmek istiyorum: Bozüyük'ün yerleşim merkezinden geçen karayolunda trafik araç yoğunluğu ve kazaların her geçen gün artması nedeniyle, acilen, çevre yolunun merkezî konumundaki 11 kilometrelik Kütahya yol kavşağı ile bölge trafik istasyonu arasının ve menfez ayakları yapılmış olan çevre yolunun bir an önce bitirilmesi şehiriçi trafiğinin rahatlamasını sağlayacaktır. İhalesi yapılan, ancak, bu zamana kadar herhangi bir çalışma yapılmayan çevre yolu projesinin gerçekleştirilmesi de tüm Bilecikliler tarafından beklenmektedir.

Ayrıca, Eskişehir-Bursa duble yol projesinin birinci etabı olan Eskişehir-Bozüyük duble yol yapım çalışması başlamış olup, bitimi halinde, ikinci etabı olan Bozüyük-Bursa duble yol yapım çalışması başlayacaktır. Bu yolların tamamlanması, Bozüyük'ün ekonomisine büyük katkı sağlayacağı gibi, ulaşımı da kolaylaştıracaktır.

Bunun dışında, Bozüyük Organize Sanayi Bölgesinin altyapı projelerinin arazi üzerinde uygulamasının yapılmasıyla ve kalkınmada öncelikli yöreler içerisinde değerlendirilmesiyle, bölgedeki sanayiin gelişmesi daha da hızlanacağı gibi, işsizlik sorunu da büyük ölçüde halledilmiş olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tüzün, sözlerinizi tamamlamanız için eksüre veriyorum.

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; tarihimizin altın sayfalarında yer alan Bozüyük İlçesine, günümüzün Avrupa kenti olması yolunda gerekli yatırımlar yapılmalı ve desteklenmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sunuşlar uzun olduğundan, Sayın Kâtip Üyemizin, yerinde oturarak sunmalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutuyorum :

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - 4827 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/232)

                                                                        28.3.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 17.3.2003 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-703/3088 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 16.3.2003 gününde kabul edilen, 4827 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun incelenmiştir.

A- İncelenen 4827 sayılı Yasanın 1 inci maddesiyle, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Yasasının 14 üncü maddesinin (a) fıkrasındaki "yüzde 15" oranı "yüzde 16" olarak değiştirilmektedir.

Değişiklikte, 5434 sayılı Yasanın 14 üncü maddesinin (a) fıkrasıyla bağlantılı diğer düzenlemeleri dikkate alınmamıştır.

Gerçekten, 14 üncü maddenin,

(b) fıkrasının ikinci bendinde "bu gibilerden o ay için ayrıca (a) fıkrasında yazılı yüzde 15 kesilmez",

(d) fıkrasında "(a) fıkrasında yazılı yüzde 15 emeklilik keseneğine karşılık..."

Denilerek (a) fıkrasındaki yüzde 15 oranına gönderme yapılmakta ve bu kurallardaki oranlar incelenen Yasayla değiştirilmemektedir.

Yasa bu durumuyla yürürlüğe girerse, maddenin fıkraları arasında uyumsuzluk olacaktır.

B- İncelenen 4827 sayılı Yasanın,

2 nci maddesiyle, 5434 sayılı Yasanın 40 ıncı maddesinin,

Birinci fıkrası değiştirilerek; iştirakçilerin görevleriyle ilgilerinin kesilmesini gerektiren yaş sınırının 61 yaşını doldurdukları gün olduğu, 61 yaşını dolduranların açıktan ya da naklen atamalarının yapılamayacağı; ancak, personel yasalarındaki yaş sınırlarına ilişkin kurallar ile 43 üncü madde kuralının saklı olduğu,

(a) bendi değiştirilerek; 6 400 ve daha yukarı ekgöstergeli görevlere ortak kararname ya da Bakanlar Kurulu kararıyla atanmış olup, bu görevleri fiilen yürütenlerden görevin önem, sorumluluk ve niteliği yönünden hizmetine gereksinme duyularak görevinde kalmalarında yarar görülenlerin yaş sınırının, Bakanlar Kurulu kararıyla 65 yaşını doldurdukları günü geçmemek üzere uzatılabileceği,

(b) bendi değiştirilerek; üniversite öğretim üyelerinin görevleriyle ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş sınırının 67 yaşını doldurdukları gün olduğu,

(d) bendi değiştirilerek; (a) bendinde belirtilen görevlere 61 yaşını, (b) bendinde belirtilen görevlere 67 yaşını ve (ç) bendinde belirtilen görevlere de karşılarında gösterilen yaş sınırını doldurmuş bulunanların açıktan ya da naklen atanamayacakları,

7 nci maddesiyle, 5434 sayılı Yasaya geçici 213 üncü madde eklenerek, 40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan iştirakçilerden,

Yasanın yayımından önce 61 yaşını dolduranların, Yasanın yayım gününden,

Yasanın yayımını izleyen iki ay içinde 61 yaşını dolduranların, 61 yaşını doldurdukları günden,

Başlayarak iki ay süreyle görevlerinde kalacakları,

8 inci maddesiyle, 5434 sayılı Yasaya geçici 214 üncü madde eklenerek,

Bu Yasanın getirdiği 61 yaş sınırı nedeniyle Yasanın yürürlüğe girdiği günde emekli edilenler hakkında ek 68 inci maddenin birinci fıkrasında öngörülen iki yıllık sürenin aranmayacağı,

Bunlardan 30 yıllık fiilî hizmet süresini doldurmamış olanlara bir aylık tutarında ek emekli ikramiyesi verileceği,

Belirtilmiştir.

1- İncelenen Yasayla en önemli değişiklik zorunlu emeklilik yaş sınırında yapılmış, bu sınır 65'ten 61'e düşürülmüştür.

Getirilen düzenlemeyle, Yasanın yürürlüğe gireceği günde 61 yaşını doldurmuş olanlar kural olarak hemen emekli edileceklerdir.

Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş; 5 inci maddesinde, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmış; 60 ıncı maddesinde de, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu vurgulandıktan sonra, devlet, sosyal güvenliği sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütü kurmakla görevlendirilmiştir.

Sosyal adaletin ve sosyal güvenliğin sağlanması sosyal hukuk devletinin temelini oluşturmaktadır.

Sosyal güvenlik, bireylere ekonomik güvence sağlayan, onu belli kimi zararlara uğrama olasılığına karşı koruma işlevini üstlenen, sosyal zararlara karşı bireyi ekonomik yönden güçlü kılmayı amaçlayan kurumlar bütünüdür.

Sosyal güvenliğin sağlanması, çağdaş toplumlarda insanların geleceğini güvence altına almaya, gönencini, huzurunu ve mutluluğunu sağlamaya yönelik etkinliklerin en önemlilerindendir.

Herkesin sosyal güvenliğini sağlamakla görevli olan devlet, bu işlevini Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur gibi sosyal güvenlik kurumları aracılığıyla yerine getirmektedir.

Sosyal güvenliği sağlamak için kurumsal yapılaşmayı gerçekleştiren devlet, bunu korumakla da yükümlüdür. Bu yükümlülük nedeniyle sosyal güvenlik kurumları devletin yönetimi ve denetimi altındadır.

Sosyal güvenlik kuruluşları finansman açıklarıyla karşılaşmamak ve devlete yük olmamak için bilimsel kurallar ve yöntemlerle yönetilmek zorundadır. Bu yönetimin zorunlu sonucu, sosyal güvenlik kurumlarının aktüeryal denge hesabına dayanması gerekliliğidir.

Devletin sosyal güvenlik sistemini ve kurumlarını koruma görevi kapsamında, Yasama Organının, yasaları kabul ederken sosyal güvenlik kurumlarının güçlü bir malî yapıda tutulabilmesi ve aktüeryal dengeyi gözetmesi zorunludur.

Oysa, sosyal güvenliğe ilişkin kurallarda yapılan düzenlemelerle çalışanların emekli olabilme koşulları çok sık değiştirilerek, sosyal güvenlik kurumları finansman sorunlarıyla karşı karşıya bırakılmaktadır. Emekli olabilmek için gerekli koşullar ile yaş sınırı konusundaki değişiklikler sosyal güvenlik kurumlarının aktüeryal dengesini olumsuz yönde etkilemektedir.

İncelenen yasayla zorunlu emeklilik yaş sınırı düşürülerek binlerce iştirakçinin daha erken emekli edilmesi, giderek malî güçlük içine düşecek olan Emekli Sandığının yükünü daha da artıracaktır.

Sosyal güvenlik kuruluşlarının aktüeryal dengesindeki bozukluklar daha kısa süre önce yasa koyucuyu kimi önlemler almaya zorlamıştır.

Bu bağlamda, 25. 8. 1999 günlü, 4447 sayılı Yasa ile 5434 sayılı Yasanın 39 uncu maddesinin (b) fıkrası değiştirilerek, 25 fiilî hizmet yılını dolduran iştirakçilerden kadınlara 58, erkeklere 60 yaşından önce emekli aylığı bağlanması önlenmiştir.

Bu değişikliğin gerekçesinde,

"...yapılan düzenleme ile... emekliye ayrılabilmek için 25 hizmet yılının ve kadın ise 58, erkek ise 60 yaşının doldurulması şartı getirilmiştir. Bu suretle, erken yaşta emekliliğin önlenmesi ve sandığın aktüeryal dengesi üzerindeki olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır."

Denilerek, erken emekliliğin Sandığın aktüeryal dengesi üzerindeki olumsuz etkisi vurgulanmışken,  zorunlu emeklilik yaş sınırının 65'ten 61'e çekilmesi alınan bu önlemlerle bağdaşmamaktadır.

Türkiye'nin demografik yapısı konusunda veri olarak kabul edilen resmî belgelere göre ortalama yaşam süresi yükselmektedir. Buna bağlı olarak insanların daha geç emekli edilmeleri gerekirken yaş sınırının aşağıya çekilmesi, sosyal gelişmeye de uygun düşmemektedir.

İncelenen Yasada, bir yandan Sandığın aktüeryal dengesini sağlayabilmek yönünden emeklilik kesenek oranları ile yeniden değerlendirilecek hizmetler için ödenecek tutara uygulanacak faiz oranları artırılıp, emekli, dul ve yetimlerden, sağlık sigortası primi niteliğinde "sağlık katkı payı" alınması öngörülürken, diğer yandan, zorunlu emeklilik yaş sınırı düşürülerek Sandığın aktüeryal dengesini bozacak düzenlemelere gidilmesi, tutarlı bir görüntü sergilememektedir.

Ülkenin iç ve dış politikalarını yürüten ve ülke yönetiminde görev yapan kariyer mesleklerde geleceğe yönelik eleman yetiştirilmesi, hizmette aksama ve yönetim boşluğu olmaması amacıyla belli bir plan ve program içinde yürütülmektedir. Bu programı, doğal akışı sürerken bir yerden kesintiye uğratmanın devletin üstün çıkarlarıyla bağdaşmayacağı açıktır.

Ülkenin içinde bulunduğu iç ve dış koşullar, her meslek kesiminden, ülke yönetiminde görev ve sorumluluk üstlenmiş deneyimli kamu görevlilerini, varolan sisteme göre erken emekli olmaya zorunlu kılan düzenlemeler, ülke çıkarları ve kamu hizmetlerinin gerekleri, dolayısıyla, kamu yararıyla bağdaşmamaktadır.

Hukuksal statüleri yasayla oluşturulan ve bu statü kurallarına güvenerek geleceklerini tasarlayan kamu görevlilerinin bir geçiş dönemi öngörülmeden hemen emekli edilmeleri, onları maddî ve sosyal yönden zedeleyecektir ki, bu durum hukuk güvenliği ve istikrarıyla da bağdaşmayacaktır.

2- Bunun dışında, incelenen Yasayla yapılan düzenlemelerin hukuksal, anayasal, kavramsal, kamu yararı ve sosyal güvenlik hakkı yönlerinden değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

a- İncelenen Yasanın 2 nci maddesinde, 5434 sayılı Yasanın 40 ıncı maddesinin birinci fıkrası ile aynı maddenin "(a), (b) ve (d) bentleri"nin değiştirildiği belirtilirken, (a), (b) ve (d) harfleriyle gösterilen düzenlemelerden "bent" olarak söz edilmiştir.

Yine 2 nci maddeyle değiştirilen (d) işaretli düzenlemede, (a), (b) ve (ç) harfleriyle gösterilen düzenlemelere gönderme yapılırken de, bu düzenlemeler "bent" olarak anılmaktadır.

Oysa, maddenin bugünkü metninde bu düzenlemelerden "fıkra" olarak söz edilmektedir. 40 ıncı maddenin (ç) işaretli düzenlemesinden sonra gelen paragrafında ve (d) işaretli düzenlemesinde bunun örneklerini görmek olanaklıdır.

İncelenen Yasa, bu durumuyla yayımlanırsa, maddenin (ç) işaretli düzenlemesinden sonra gelen paragrafında bir değişiklik öngörülmediği için düzenlemeler arasında kavram kargaşası yaratılmış olacaktır.

b- İncelenen Yasayla, zorunlu emeklilik yaş sınırına, 6 400 ve üstü ekgöstergeli görevlerde bulunup, bu görevlere ortak kararname ya da Bakanlar Kurulu kararıyla atananlar yönünden bir ayrıklık getirmekte; Bakanlar Kuruluna, bu gibilerden, görevin önem, sorumluluk ve niteliği itibariyle hizmetine gereksinim duyulup görevde kalmalarında yarar görülenlerin zorunlu emeklilik yaş sınırını 65 yaşına kadar uzatma yetkisi verilmektedir.

Ayrıca, yine bu gibilerden, Yasanın yürürlüğe girdiği günden önce ya da yürürlük gününden başlayarak iki ay içinde 61 yaşını dolduranların, iki ay süreyle görevde kalmaları sağlanmaktadır.

Anayasanın 128 inci maddesinde, memurlar ile diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür.

Memurlar ile diğer kamu görevlilerinin statülerini belirleyen kuralların yasayla düzenlenmesi, çalışanlar yönünden getirilmiş bir güvence niteliğindedir.

Sosyal güvenlik kapsamında bulunan emeklilik, Anayasanın 60 ıncı maddesi uyarınca kamu görevlileri yönünden bir "hak"tır. Dolayısıyla, emekliliğe ilişkin düzenlemelerin, Anayasanın 128 inci maddesi uyarınca, en azından somut temel ilkeler bazında yasayla yapılması gerekmektedir.

Yaş sınırı nedeniyle emekliye sevk işleminin, kamu görevlisinin isteği ve istenci dışında göreviyle ilişiğinin kesilmesini gerektiren bir işlem olduğu gözetildiğinde, bunun koşullarının somut biçimde yasayla düzenlenmesinin önemi daha da belirginleşmektedir.

Buna karşın, yukarıda açıklandığı gibi incelenen Yasa ile yapılan düzenlemede, hiçbir somut ölçüt getirilmeden yaş sınırının uzatılması Bakanlar Kurulunun takdirine bırakılmaktadır.

Gerçi, Yasada, yaş sınırı uzatılırken "görevin önem, sorumluluk ve niteliği"nin göz önünde bulundurulacağı kurala bağlanarak kimi ölçütler getirilmeye çalışılmıştır; ancak, bu ölçütler soyut olup, her iktidar döneminde farklı yorumlanmaya ve uygulanmaya elverişli içeriktedir.

Oysa, anılan bendin yürürlükteki metninde, yaş sınırı uzatılabilecek kamu görevlileri, unvanları sayılarak somut ve sınırlı biçimde gösterilmiştir.

Bu nedenlerle, incelenen Yasanın 2 nci maddesi ile 5434 sayılı Yasanın 40 ıncı maddesinin (a) bendinde yapılan düzenleme, Anayasanın 128 inci maddesiyle bağdaşmamaktadır.

c- Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır.

Sosyal hukuk devleti niteliği, toplum ve çalışma yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeninin kurulmasını gerektirmektedir. Bu gereklilik, diğer düzenlemelerde olduğu gibi, sosyal güvenliğe ilişkin düzenlemelerde de, eşitlik, hukuk güvenliği ve kazanılmış hakların korunması ilkelerinin gözetilmesini zorunlu kılmaktadır.

Anayasanın 10 uncu maddesinde de, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu; hiçbir kişiye, aileye, zümreye ya da sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı kurala bağlanmıştır.

Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında belirtildiği gibi, eşitlik ilkesi gereğince aynı nitelikte ya da hukuksal durumda olan kişiler için aynı kuralların öngörülmesi zorunludur. Bir başka anlatımla, getirilen kuralların, aynı statüde bulunanlara eşit haklar sağlaması eşitlik ilkesinin gereğidir. Çünkü, eşitlik ilkesiyle güdülen amaç, aynı koşullar içinde bulunan özdeş nitelikteki kişi ve durumların aynı yasal işleme bağlı tutulmasını sağlamaktır.

Oysa, incelenen Yasanın 2, 7 ve 8 inci maddelerinde yapılan düzenlemelerle,

Yasanın yürürlüğe girdiği günde 61 yaşını doldurmuş ya da iki ay içinde dolduracak olup da, 6 400 ve daha yukarı ekgöstergeli görevlerde bulunanlardan ortak  kararname ya da Bakanlar Kurulu kararıyla atanmış olanlar için iki aylık bir geçiş dönemi öngörülmüş iken, diğer iştirakçiler böyle bir geçiş döneminden yoksun bırakılmışlardır.

Yasanın yürürlüğe girdiği günde 61 yaşını doldurmuş ya da iki ay içinde dolduracak olup da, 6 400 ve daha yüksek ekgöstergeli görevlerde bulunanlardan ortak  kararname ya da Bakanlar Kurulu kararıyla atanmış olanlar, görev süreleri uzatılmayıp, iki ay içinde emekli edilseler de, geçici 214 üncü maddeyle getirilen,

İki yıllık süreyi doldurmadan makam tazminatı ya da yüksek hâkimlik tazminatı alma hakkından,

Ek ikramiye ödemesinden,

Yararlanamayacaklardır.

Yasanın yürürlüğe girdiği günde 61 yaş sınırı nedeniyle emekliye ayrılanlara verilecek ek ikramiye yönünden, 30 yıl hizmeti bulunanlar ile bulunmayanlar arasında ayırım yapılmıştır.

Bu düzenlemeler, haklı bir nedene dayanmadığı için eşitlik ilkesiyle bağdaşmamakta, ayrıca, hukuk devleti niteliğinin gereği olan hukuksal güvenlik ve hukuksal istikrar ilkelerine de uygun düşmemektedir.

3 - Zorunlu emeklilik yaş sınırının 65'ten 61'e düşürülmesinin yargıçlar ve savcılar yönünden ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

Anayasanın "Hâkimlik ve savcılık mesleği" başlıklı 140 ıncı maddesinin dördüncü fıkrasında, yargıçlar ve savcıların altmışbeş yaşını bitirinceye kadar görev yapacakları belirtilmiştir. Bu anayasal kuralın yaşama geçirilebilmesi için uygulama yasasında koşut düzenlemeye de yer verilmesi gerekmektedir.

2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasasında, 2797 sayılı Yargıtay Yasasında ve 2575 sayılı Danıştay Yasasında yargıç ve savcıların emekliliklerine ve zorunlu emeklilik yaşı sınırına ilişkin bir kural bulunmamasına karşın, 5434 sayılı Yasanın genel kuralı anayasal kural ile koşut içerikli olduğu için bugüne kadar bir sorun yaşanmamıştır.

İncelenen Yasada ise, yargıç ve savcıların zorunlu emeklilik yaş sınırına ilişkin ayrıksı bir düzenlemenin yapılmamış olması, yargıçlık ve savcılık mesleğinde olanların da 61 yaş sınırına bağlı tutulacağı sonucunu doğurabilecektir.

Nitekim, incelenen Yasanın 2 nci maddesi ile yapılan düzenlemede üniversite öğretim üyelerine ayrıca yer verilmiş ve bu gibilerin zorunlu emeklilik yaş sınırının 67 olduğu belirtilmiştir. Üstelik bu düzenleme, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Yasasının 30 uncu maddesinde özel kural bulunmasına karşın yapılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, incelenen Yasanın 2 nci maddesiyle yapılan düzenlemeyi Anayasanın 140 ıncı maddesiyle de bağdaştırmak olanağı bulunamamıştır.

C- İncelenen Yasanın 6 ncı maddesi ile 5434 sayılı Yasanın geçici  139 uncu maddesine eklenen fıkralarda,

Emekli, malullük, dul ve yetim aylığı alanlardan, belirtilen göstergelerin katsayıyla çarpılması sonucu bulunacak tutarda "sağlık katkı payı" alınacağı,

Bu payın hiçbir biçimde emekli, malullük, dul ve yetim aylıklarının yüzde 1'ini geçemeyeceği,

5434 sayılı Yasanın 64 üncü maddesi uyarınca harp malullüğü aylığı alanlar ile 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Yasaya göre aylık bağlananlardan ve Vatanî Hizmet Tertibinden aylık alanlardan sağlık katkı payı kesilmeyeceği,

belirtilmiştir.

Görüldüğü gibi, yapılan düzenleme ile emekli, malul, dul ve yetim aylıklarından "sağlık katkı payı" adı altında "sağlık sigortası primi" niteliğinde bir kesinti yapılması öngörülmektedir.

Yukarıda da belirtildiği gibi, Anayasının 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir sosyal hukuk devleti olduğu belirtilmiş; 60 ıncı maddesinde de, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip bulunduğu, devletin, bu güvenliği sağlayacak gerekli önlemleri alacağı ve örgütü kuracağı kurala bağlanmıştır.

Öte yandan, yine Anayasanın 5 inci maddesinde, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak, Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.

Sosyal güvenlik hakkı, yurttaşlarının gönenciyle yakından ilgilenen, onlara insanca yaşam düzeyini sağlamakla görevli olan sosyal devletin gereği ve sonucudur.

İncelenen Yasayla getirilen düzenlemede, hak sahibinin hasta olduğunda yapılan iyileştirme giderlerine katılması yerine, doğabilecek sağlık risklerine göre önceden katkı payı alınması öngörülmektedir.

Sosyal güvenlik sistemine katılmış, bu kapsamda çalışırken belli süre prim ödemiş ve sonuçta emeklilik hakkı kazanarak yaşayabileceği asgarî bir geliri elde edebilmiş kişinin, olası risklere dayalı olarak  yeniden ve sürekli olarak prim benzeri ödemelere bağlı tutulmasını, Anayasanın "sosyal hukuk devleti" ilkesiyle ve "sosyal güvenlik" ilkesinin amacıyla bağdaştırmak olanaklı görülmemiştir.

Ayrıca, geçimini güçlükle sağlayan emekli, dul ve yetimleri, aylıklarından sürekli kesinti yapılarak yeni bir malî yük altında bırakmanın doğru ve yerinde olmayacağı değerlendirilmektedir.

Gerçi, 5434 sayılı Yasanın geçici 139 uncu maddesi uyarınca kullanılması resmî sağlık kurulu raporuyla gerekli görülen protez, ortez ve tıbbî araç ve gereç bedelleriyle ayakta ya da konutta tedavide kullanılacak ilaç bedellerinin yüzde 10'u hak sahiplerince ödenmektedir; ancak, bu ödemeler, olası risk karşılığı niteliğinde değil, fiilen yapılan iyileştirme giderlerine katkı olarak yapılmaktadır.

D- İncelenen Yasayla yapılan düzenlemenin, 5434 sayılı Yasanın geçici 206 ncı maddesi kapsamına girenler yönünden de değerlendirilmesi gerekmektedir.

5434 sayılı Yasanın 39 uncu maddesinin ikinci fıkrasında, iştirakçilerden yaş sınırı nedeniyle kurumlarınca doğrudan emekli edilenlere ya da 61 yaşı doldurduklarında istekleri üzerine emekliye ayrılanlara emekli aylığı bağlanabilmesi için en az 10 yıl hizmeti bulunma koşulu getirilmişken, bu süre 4447 sayılı Yasayla 15 yıla çıkarılmıştır.

Ayrıca, 4447 sayılı Yasayla 5434 sayılı Yasaya eklenen geçici 206 ncı maddeyle de 8.9.1999 gününde fiilî hizmet süresi 8 yıl ve daha fazla olanlara emekli aylığı bağlanabilmesi için, 10 hizmet yılını doldurma koşulu korunmuştur.

Anayasa Mahkemesinin 23.2.2001 günlü, 2001/41 sayılı kararıyla, kademeli bir geçiş öngörülmediği ve 50 yaşın üzerinde olanların emeklilik hakkının ellerinden alındığı gerekçesiyle, 4447 sayılı Yasayla getirilen geçici 206 ncı madde iptal edilmiştir.

Bu geçici maddede 25.5.2002 günlü, 4759 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle, sözü edilen iştirakçilerin durumu, iptal gerekçesine uygun biçimde yeniden düzenlenmiş; 8.9.1999 gününde iştirakçi olanlardan 50 ve daha yukarı yaşlarda bulunanların, yaş sınırı nedeniyle kurumlarınca doğrudan ya da istekleri üzerine emekli edildiklerinde fiilî hizmet sürelerinin 10 yılı doldurmuş olması koşuluyla emekli aylığı alabilmeleri olanaklı kılınmıştır.

İncelenen Yasada, zorunlu emeklilik yaş sınırı 61'e düşürülürken, geçici 206 ncı madde kapsamında bulunanların kazanılmış haklarının korunmadığı görülmektedir.

Gerçekten, incelenen Yasanın yürürlüğe girmesiyle 61 yaşını dolduran, ancak, henüz 10 yıllık hizmet süresi bulunmayan iştirakçiler emekli aylığı bağlanmadan kamu görevinden ayrılacaklardır ki, bu durum, "kazanılmış hakların korunması" dolayısıyla hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.

Çünkü, hukuk devletinin sonucu olan hukuk güvenliği ilkesi, beklenen hakkın yitirilmesi ya da lehe olan düzenlemelerin kaldırılması nedeniyle kişinin uğrayacağı olası zararların gözetilmesini gerekli kılmaktadır.

Yukarıda açıklanan gerekçelerle yayımlanması uygun bulunmayan 4827 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" 1, 2, 6, 7 ve 8 inci maddeleri ile 1 ve 6 ncı maddeleriyle bağlantısı nedeniyle 9 uncu maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 uncu ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

                        Ahmet Necdet Sezer

                               Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum; buyurun :

2. - 4828 sayılı İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/233)

                                        31.3.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi:17.3.2003 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-1103/4474 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 16.3.2003 gününde kabul edilen, 4828 sayılı "İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir.

1- İncelenen 4828 sayılı Yasanın 1 inci maddesinde, 4773 sayılı "İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un yürürlüğüne ilişkin 13 üncü maddesindeki "15 Mart 2003" gününün "30 Haziran 2003" olarak değiştirilmesi öngörülmektedir.

Böylece, 15 Mart 2003 gününde yürürlüğe giren 4773 sayılı Yasanın yürürlüğü, incelenen Yasanın yayımlanacağı günden başlayarak 30 Haziran 2003 gününe kadar ertelenmektedir.

2- 9.8.2002 günlü, 4773 sayılı Yasada,

Elliden fazla işçi çalıştıran tarım işyerlerinde, 1475 sayılı İş Yasasının uygulanmasına olanak sağlanmış,

Süresi belli olmayan sürekli hizmet sözleşmelerinin feshinden önce, durumun diğer tarafa bildirilmesi kuralı getirilerek, hizmet sözleşmesinin feshi için gereken en az bildirim süresi (önel), işçinin çalışma süresine göre düzenlenip, bu sürelerin sözleşme ile artırılabileceği vurgulanmış,

Bildirim süresine uymayan tarafın, önellere ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorunda olduğu belirtilmiş,

İşverenin bildirim koşuluna uymaması ya da bildirim süresine ilişkin ücreti peşin vererek hizmet sözleşmesini feshetmesinin, işçinin feshe karşı koruyucu kurallardan yararlanmasına engel oluşturmayacağı öngörülmüş,

Belirsiz süreli hizmet sözleşmelerinin işverence feshedilebilmesi, Uluslararası Çalışma Örgütünün 158 sayılı Sözleşmesinde belirlendiği gibi, geçerli bir neden bildirme zorunluluğuna bağlanmış,

Hizmet sözleşmesinin feshi için geçerli neden oluşturmayacak hususlar ayrıntılı biçimde sayılmış,

İşverenin fesih bildirimini yazılı olarak yapması ve fesih nedenini açık ve kesin biçimde belirtmesi zorunlu kılınmış,

İşçinin fesih bildirimine itirazı ve bunun yöntemi düzenlenerek, hizmet sözleşmesi feshedilen işçinin, fesih bildiriminde neden gösterilmediği ya da gösterilen nedenin geçerli olmadığı durumlarda, fesih bildiriminin tebliğinden başlayarak bir ay içinde iş mahkemesinde dava açmasına olanak sağlanmış,

Açılan davanın hızlı yargılama yöntemiyle sonuçlandırılması, kararın temyiz edilmesi durumunda, Yargıtayın bir ay içinde kesin karar vermesi öngörülerek, davanın kısa sürede sonuçlandırılması amaçlanmış,

Feshin geçersizliğine karar verilmesi durumunda işverene, bir ay içinde işçiyi işe başlatmak zorunluluğu getirilmiş; bu zorunluluğa uymayan işveren tazminat ödemekle yükümlü tutulmuş,

Toplu işten çıkarmalarda işverene kimi yükümlülükler getirilmiştir.

Görüldüğü gibi 4773 sayılı Yasa, işçiler yönünden önemli güvenceler içermekte, yasa koyucu, bu yolla işçilerin veriminin artırılmasını amaçlamaktadır.

İncelenen 4828 sayılı Yasa ise, bu güvencelere ilişkin kuralların yürürlüğünü ertelemektedir.

3 - Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir sosyal hukuk devleti olduğu belirtilmiş; 5 inci maddesinde ise, bireyin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak, bireyin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.

5 inci maddenin gerekçesinde de, Devletin aynı zamanda ulusun huzurunu sağlamakla, bireylerini mutlu kılmakla, bireyin yaşam savaşımını kolaylaştırmakla yükümlü olduğu vurgulanmış, "insan onuruna" uygun bir ortam içinde yaşamasını gerçekleştirmenin sosyal devletin görevi olduğu belirtilmiştir.

Çağdaş uygarlık görüşüne ve Anayasanın temel felsefesine göre gerçek hukuk devleti, ancak sosyal devlet ilkesiyle anlam ve içerik kazanır.

Sosyal devlet, bireyi ekonomik yaşama yenik düşürmeyen, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği; yani sosyal adaleti, sosyal güvenliği ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlettir.

Bireylerin sosyal hakları ve asgarî yaşam düzeyleriyle ilgilenilerek onların gönenç, huzur ve mutluluk içinde yaşamalarını sağlamak, sosyal devletin temel amaç ve görevlerindendir.

Sosyal devlet, bireyin gönencini ve huzurunu sağlamakla kalmayıp, güvenceye alan devlettir. Bu bağlamda işsizliği önleyici ve ulusal gelirin adaletli biçimde dağıtımını sağlayıcı önlemler almak da sosyal devletin görevleri arasındadır.

Devlet, sosyal niteliği nedeniyle, birey ile toplum arasında denge kurmak, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenlemek, özel girişimcinin güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlarken, çalışanların güvenci içinde insanca yaşaması ve çalışma yaşamının kararlılık içinde gelişmesi yönünde ekonomik, malî ve sosyal önlemleri alarak çalışanları korumak zorundadır.

Öte yandan, çağdaş değerlere uyumu vazgeçilmez bir yaşam biçimi ve sürekli bir erek olarak benimseyen Türk Ulusunun çağdaşlaşma tasarımını sürdürme kararlığının somut göstergesi olarak kabul edilen "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Program" uyarınca, bu Ulusal Programda öngörülen süreç içinde sosyal, siyasal, yönetsel ve yargısal reformların yapılması gereklidir.

Ulusal Programın "siyasî kriterler"e ilişkin bölümünde, kısa erimde yapılacak işler arasında, iş güvencesi tasarısının yasalaştırılması da bulunmaktadır.

Ulusal Programın gerektirdiği düzenlemeler bağlamında ilk değişiklik, 3.10.2001 günlü, 4709 sayılı Yasayla Anayasanın "Çalışma hakkı ve ödevi" başlıklı 49 uncu maddesinde yapılmıştır. Maddenin ikinci fıkrasına, "çalışanlar" sözcüğünden sonra "işsizler" sözcüğü eklenerek, devlete, çalışanların yanısıra işsizleri de koruma görevi verilmiştir. Yine aynı maddede, devletin, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli önlemleri alacağı da belirtilmiştir.

9.8.2002 günlü, 4773 sayılı Yasayla da, yukarıda açıklandığı gibi, işçiler yönünden iş güvencesi oluşturacak kurallar getirilmiştir.

4773 sayılı Yasanın genel gerekçesinde, "... çağdaş iş hukukunun temel amaçlarından biri işçiye iş güvencesinin sağlanması, başka bir deyişle, işçinin iş akdinin feshine karşı korunmasıdır.

İşçinin iş ilişkisine süreklilik sağlanarak geleceğine güven duyması, işini kaybetme, dolayısıyla kendisinin ve ailesinin geçim kaynağını oluşturun gelirinden yoksun kalma endişesinin dışında tutulması, iş hukukunun en önemli amaçlarından ve konularından biri sayılır. İşçinin feshe karşı gerektirdiği şekilde korunmadığı bir hukuk düzeninde, sendika özgürlüğü, toplu iş sözleşmesi özerkliği ve grev hakkı yeterli işlev göremez.

İşverenin işçinin işine sebep göstermeksizin son verebilmesi olanağına sahip bulunması; işçinin hakkını arayamaması ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı menfaatını koruyamaması sonucunu doğurabilmektedir. Ülkemizde de bu konudaki davaların, hep iş ilişkisi sona erdikten sonra açılmış olması bir rastlantı değildir" denilerek, bir yandan getirilen düzenlemelerin iş güvencesi niteliği belirtilmiş, diğer yandan da bu güvencenin işçiler yönünden önemi vurgulanmıştır.

İş güvencesi kavramıyla amaçlanan, işçinin işine geçerli bir neden olmaksızın son verilebilmesi olanağının sınırlandırılmasıdır. Böylece, 4773 sayılı Yasa, yine Anayasanın değişik 49 uncu maddesiyle devlete görev olarak verilmiş, çalışma barışının sağlanmasında da önemli bir gereksinimi karşılamaktadır.

Bu nedenlerle, 4773 sayılı Yasanın yürürlüğünün ertelenmesi, Ulusal Programın yaşama geçirilmesi gereğiyle, çağdaş iş yaşamının istemleriyle ve sosyal devlet ilkesi gereği çalışanların korunmasıyla bağdaşmamaktadır.

Üstelik, yürürlüğe giren ve çalışanların büyük bölümü için iş güvencesi getiren bir yasanın yürürlüğünün ertelenmesi, hukuk devletinin önemli öğesi "devlete güven" duygusunu zedeleyecektir.

Öte yandan, 4773 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 15 Mart 2003 gününden sonra, geçerli bir neden olmaksızın, hizmet sözleşmesi feshedilen ve bu yasa uyarınca dava açma hakkı bulunan işçilerin, incelenen 4828 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi durumunda bu hakkı elinden alınmış olacaktır. Bu durum, kazanılmış hak yönünden hukuksal sorun yaratacaktır.

Yayımlanması, yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun bulunmayan 4828 sayılı "İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 uncu ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

                        Ahmet Necdet Sezer

                               Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum :

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 34 milletvekilinin, son ekonomik krizlerin nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak istikrarlı ve sürdürülebilir ekonomi politikalarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/54)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile imzalanan stand-by anlaşmasıyla, 2000 yılı başında uygulanmaya başlanılan Ekonomik İstikrar Programı, 2000 yılı kasım ayı ile 2001 yılı şubat aylarında finans sektöründe yaşanan iki büyük krizle tamamen iflas etmiş ve reel sektörü de etkisi altına alarak Türkiye Cumhuriyetinin tarihinde yaşadığı en derin ekonomik krize dönüşmüştür.

Yaşanılan ekonomik kriz;

Kayıtlı ve kayıtdışı sektörde 2 000 000'dan fazla çalışanın işini kaybetmesine,

400 000 civarında işyerinin kapanmasına,

Gayri safî millî hâsılanın 200 milyar dolardan 140 milyar dolara düşerek insanımızın fakirleşmesine,

Uluslararası finans piyasalarında kredi değerliliğimizin düşmesine,

Bozuk olan gelir dağılımımızın daha da bozulması sonucunda toplumsal barışın tehlikeye düşmesine,

Devletin içborcunun kriz öncesi seviyesi olan 37 katrilyon Türk Liralık seviyesinden  günümüzdeki, faiz hariç, 150-160 katrilyon Türk Lirası seviyesine ulaşılmasına,

Toplam dışborcumuzun 2000 yılı kasım ayında ortaya çıkan kriz öncesi seviye olan 102 milyar dolardan günümüzdeki 128 milyar dolar seviyesine ulaşmasına,

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamına alınan 20 özel banka ile görev zararına uğratılan kamu bankalarından hortumlanan paraların maliyeti olan yaklaşık 57 katrilyon (43 milyar ABD Doları) liranın devlet hazinesine, dolayısıyla, vergi ödeyenlere yüklenerek  bu işlerle hiçbir ilişkisi bulunmayan vatandaşların zarara uğratılmasına,

Uğranılan kayıplar, çekilen acılar, geleceğin belirsizliği ve istikrar ortamının kaybolması nedeniyle oluşan güven bunalımı sonucu insanımızın psikolojisinin bozulmasına neden olmuştur.

Toplumumuzu hızla yoksullaştıran, finansal açıdan dışa bağımlılığımızı görülmemiş ölçülerde artırarak ulusal bağımsızlığımızı tehlikeye sokan ve bu nedenle de büyük siyasal, sosyal ve ekonomik sıkıntılar yaratan cumhuriyet tarihinde yaşadığımız bu en büyük krizin nedenlerinin belirlenebilmesi, ileriye dönük önlemlerin alınabilmesi ve bundan sonraki yıllarda daha sağlıklı ekonomik ve sosyal politikalar oluşturulabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Bu nedenle, bu büyük krizin öncesinde, kriz esnasında ve sonrasında meydana gelen olayların, verilen kararların, yapılan yayınların, yapılan açıklamaların ve ilgili diğer belgelerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesiyle;

2000 yılı başında uygulamaya konan ekonomik istikrar programının yapısının hatalı olup olmadığının,

Krizlerin oluşmasında kasıt ve manipülasyon olup olmadığının, var ise sorumlularının ve neyi amaçladıklarının,

Kriz yönetiminin etkin olup olmadığının, krizi yönetmekle görevli kamu personelinin bu konuda eğitimli olup olmadıklarının, kriz yönetimi prensiplerinin uygulanıp uygulanmadığının,

Krizde uğranılan zararların gerçek boyutlarının,

Krizlerin derinleşmesinde medyanın rolünün,

Gelecekte bu tip krizlerin oluşmasını önlemek üzere alınması gereken idarî ve yasal önlemlerin,

Bu tip krizlere yol açmayacak, sürdürülebilir kalkınmayı sağlayacak, ülke koşullarına ve dünya gerçeklerine uyumlu ekonomi politikalarının

belirlenebilmesi için Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla dileriz.

  1. Mehmet Tomanbay (Ankara)

  2. Orhan Ziya Diren (Tokat)

  3. Şevket Arz (Trabzon)

  4. Nejat Gencan (Edirne)

  5. Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)

  6. Mehmet Boztaş (Aydın)

  7. Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)

  8. Mehmet Semerci (Aydın)

  9. Ali Dinçer (Bursa)

10. Vahit Çekmez (Mersin)

11. Hakkı Ülkü (İzmir)

12. Mehmet Yıldırım (Kastamonu)

13. Nezir Büyükcengiz (Konya)

14. Hasan Güyüldar (Tunceli)

15. Rasim Çakır (Edirne)

16. Feridun Ayvazoğlu (Çorum)

17. A. İsmet Çanakçı (Ankara)

18. Mustafa Sayar (Amasya)

19. Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu (Ankara)

20. V. Haşim Oral (Denizli)

21. Harun Akın (Zonguldak)

22. Güldal Okuducu (İstanbul)

23. Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)

24. K. Kemal Anadol (İzmir)

25. Ersoy Bulut (Mersin)

26. Mehmet Küçükaşık (Bursa)

27. Erdoğan Kaplan (Tekirdağ)

28. İzzet Çetin (Kocaeli)

29. Halil Ünlütepe (Afyon)

30. Şevket Gürsoy (Adıyaman)

31. Sedat Uzunbay (İzmir)

32. İlyas Sezai Önder (Samsun)

33. Mustafa Özyurt (Bursa)

34. Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)

35. Mustafa Gazalcı (Denizli)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair önergeler vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

3. - Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın (6/181) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/33)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 36 ncı sırasında yer alan (6/181) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                     Harun Akın

                                       Zonguldak

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

İkinciyi okutuyorum :

4. - Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin (6/280) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/34)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu'ya yöneltmiş olduğum (6/280) esas numaralı soru önergemi geri çekmek istiyorum.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.                    29.3.2003

                                   Halil Tiryaki

                                         Kırıkkale

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım :

5. - TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanının, Yunan Parlamentosu Dışilişkiler ve Millî Savunma Daimî Komitesi Başkanının davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/234)

                                        29.3.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Yunan Parlamentosu Dışilişkiler ve Millî Savunma Daimî Komitesi Başkanı gönderdiği yazıda, 3-4 Nisan 2003 tarihlerinde Atina'da düzenlenecek olan Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliğine Aday Ülkeler Parlamentoları Dışişleri Komisyonu Başkanları Konferansına TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanını da davet etmiştir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğümüzün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır; önce, önerilerin tümünü okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum :

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubunun önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 1 Nisan 2003 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurula sunulmasını arz ederim.

                                     Faruk Çelik

                        AK Parti Grubu Başkanvekili

Öneri :

Genel Kurulun 1 Nisan 2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 29 uncu sırasında yer alan 106 sıra sayılı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 213 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin bu kısmın 2 nci sırasına, 28 inci sırasında yer alan 105 sıra sayılı Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü sırasına, 14 üncü sırasında yer alan 74 sıra sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının ise 4 üncü sırasına alınması ve aynı birleşimde gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin  tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 2 Nisan 2003 tarihli Birleşimde ise sözlü soruların görüşülmemesinin,

Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Önerinin lehinde söz isteyen?.. Yok.

Önerinin aleyhinde Sayın Haluk Koç...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, söz istemiştim.

BAŞKAN - Pardon...

Lehinde, buyurun Faruk Bey.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkanı çağırdınız efendim; daha sonra...

HALUK KOÇ (Samsun) - Lehinde söz istediğini beyan etti efendim...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Şimdi konuşmayacağım...

BAŞKAN - Peki.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün, yine, Danışma Kurulunun uzlaşmaya varamaması üzerine, Adalet ve Kalkınma Partisinin salı ve çarşamba günlerinin çalışma içeriğinin değiştirilmesine ilişkin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren düzenlemeler konusunda hepimizin çok dikkatli davranması gerektiği çok açık. Temel yasalar veya Anayasayla ilgili değişiklik tekliflerinin, böyle, çok kısa süreler içerisinde -benzetmeyi deyiminden alarak söylüyorum- yangından kanun kaçırır gibi, süratle, toplumsal uzlaşma aranmadan veya gerekçesi halkla paylaşılmadan, alelacele komisyonlardan geçirilip Genel Kurula indirilmesi ve hemen şimdi, hadi, çabuk, zamanımız dar denilerek, bizlerden karar vermemiz istenmesi, bu yasama döneminin başlangıcından itibaren sık sık karşılaştığımız bir durum.

Değerli arkadaşlarım, hele de anayasa değişiklik teklifleri... Bakınız, bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisinin çok net, açık, somut bir önerisi olmuştu. Bunun gözlerden ve akıllardan uzak tutulmaması için; daha doğrusu, anayasa değişikliklerinin birlikte ele alınabileceği Meclis uzlaşma komisyonunun kurulabilmesi ve çalışabilmesi için, bir kez daha dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

Biliyorsunuz, 3 Kasım seçimlerinden önce, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen her iki siyasî partinin liderleri, Sayın Başbakan ve Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal, birlikte katıldıkları bir televizyon programında da, topluma, çok açık bir taahhütte bulunmuşlar ve geçen yasama döneminde ve dönemlerinde, sıkıntılı tablolara tanık olan Türkiye siyasetinin, bir an önce, temiz, kurallı bir siyaset haline dönüşebilmesi için, Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddelerinin; yani, milletvekilliği dokunulmazlıklarının ya da herhangi bir soruşturmayla karşı karşıya kalan bakanın, bir soruşturma  önergesinin dışında da aklanabilmesi için adlî yollara gidebilmesinin önünü açacak 100 üncü maddesinin kaldırılacağı sözünü vermişlerdi.

Seçimlerden sonra, sizlerden "bir yıl sonra bunu gündemimize alacağız" diye açıklamalar geldi. Şimdi "bir yıl sonra" demenizin anlamı nedir? Bu anlam üzerinde çok derin düşünmek gerekiyor değerli arkadaşlarım; yani, bunu, kendinize, lütfen, bir sorun. Parti yetkilileri açıklıyorlar; ama, lütfen, milletvekilleri olarak, topluma bu sözü veren, seçim bölgelerinde bu sözü vererek gelen milletvekilleri olarak bir kere yüksek sesle kendinize bu konuyu sormanız gerekiyor. Niye bir yıl? Neden bir yıl? Değerli arkadaşlarım, yoksa, topluma, bakın, bu kırılma noktanızı anlatamayacaksınız, korkuyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, müzmin, kronik bir yanlışın içindesiniz. Bu yanlışınızla, hemen hemen her hafta karşılaşıyorsunuz; dolayısıyla, biz de karşılaşıyoruz. "Uzlaşma" önemli bir kelime. Uzlaşma; ama, sizin anladığınız anlamda uzlaşma; yani, sizin "evet" dediklerinize bizim "evet" dememizle ortaya çıkan bir uzlaşmaysa, bu, sözlükteki uzlaşmanın karşılığı olmuyor. Uzlaşma, karşılıklı fikirlerin ortaya getirilip, bir ortak platformda buluşturulması demek; ama "bizim dediğimize siz de 'evet' derseniz uzlaşırız" mantığı, o uzlaşmanın kelime karşılığını pek tutmuyor.

Değerli arkadaşlarım, bu konudaki her türlü önerimize kulak kapatıyorsunuz, haklı hukuksal gerekçelerimizi anlamak istemiyorsunuz. Anımsayınız, ikinci kez görüşülmek üzere Parlamentoya Sayın Cumhurbaşkanı tarafından gönderilen yasaların geri gönderilme gerekçelerine lütfen bakınız. Yaklaşık 15 dakika iki yasanın gerekçesi okundu demin, Divanda. Bakınız ve düşününüz lütfen; daha sonra komisyonlarda ve Genel Kurul görüşmelerinde Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin bu hassas noktalarda yaptıkları uyarıları, lütfen, bir anımsayınız. Hani, o, dikkate almadığınız "canım, zaman kaybetmeyelim, bu kadar ayrıntıya gerek yok; hadi çabuk, hadi çabuk" mantığı, temel yanlışlarınızı da beraberinde getiriyor ve getirecek gibi de gözüküyor. Bu anlayış ve tek taraflı çoğunluğunuza dayanarak dikte etmeye çalıştığınız, bazen dayatmaya dönük mesai takvimi ile hukuksal açıklarla çıkaracağınız her yasa, inanın -şu son iki yasada olduğu gibi- ilave zaman kayıplarına neden oluyor. Bu geri dönen yasaların tekrar komisyonlarda görüşülmesi, tekrar Genel Kurul gündemine taşınmasıyla kaybedilen süreleri, lütfen, bir düşününüz.

Bakın, geçen gün daha, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç bir açıklama yaptı, bir uyarıda bulundu ve sayın milletvekillerine "zaman zaman eski Meclis tutanaklarını da okuyunuz, yararlanınız" dediğini ben çok iyi hatırlıyorum; geçen hafta içerisinde yaptı bu uyarıyı. Çok geriye gitmesek de olur bu konuda; bu yasama dönemindeki tutanaklara, isterseniz bir bakalım. Bunların içerisinde, bu geri gönderilme gerekçelerini, âdeta, önceden, hukuk açısından belirleyen, işaret eden, uyaran birçok iyi niyetli Cumhuriyet Halk Partisi yorumunu, bu tutanaklarda bulacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, birbiriyle bağlantısı olmayan, çok farklı konuları kapsayan -önergenizle bugün görüşülmesini istediğiniz paket yasa teklifinde olduğu gibi- tekliflerle gelmeyi de alışkanlık haline getirdiniz. Anayasanın 76 ncı maddesini kapsayan değişiklik önerisi ile 169 ve 170 inci maddelerin getirmeye çalıştığı değişikliklerin, etki alanı, sosyal tabanı, konusu, ekonomik ve toplumsal kavramlar açısından bir ilişkisi var mı allahaşkına?!. Peki, nedir bu benzemezleri bir araya getirme gayretiniz; yani, hangisini hangisinin içinde eritmeye, gölgelemeye çalışıp çabalıyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, bakın, siyasal boyutta bir anayasa değişikliği paket tasarısı şu şekilde bir Meclis uzlaşması içinde ele alınabilir: Bir; öncelikle, 83 ve 100 üncü maddelerle ilgili, milletvekili dokunulmazlıklarını içeren bu maddelerle ilgili tekliflerin görüşülmesinin ele alınacağını, topluma verilen sözler doğrultusunda, gelin, sizler de ifade edin ve şu uzlaşma komisyonu kurulsun, diğer tüm maddeleri de tartışarak bu paketin içine alalım. Bununla da yetinmiyoruz; Meclis dışında kalma durumunda olan siyasî  partilerimizin, bu kararların oluşturulma aşamasında, mutlaka, karar sürecine veya bu paketin oluşturulma sürecine fikir açısından katılmaları gerekiyor. Unutmayalım, bu, bizler için olduğu kadar sizler için de çok önemli bir nokta. Toplumun yüzde 45'inin Parlamento dışındaki siyasî partilerimizde olduğunu unutmamamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, daha sonra -bununla da kalmıyor anayasa değişikliklerinin pişirilmesi, mutfakta hazırlanması- ilgili sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, sendikaların ve toplumun, bu tekliflerin son şeklini almadan önce, genişçe bir zaman, görüşlerini özgürce tartışıp oluşturabilecekleri fikirleri siyasî katmanlara ulaştırmalarını sağlamak gerekiyor.

Yoksa, bu aşamalar ve süreç yaşanmadan, tek taraflı, çoğu kez, -inanın, inanın buna, samimiyetle söylüyorum- yanıltıcı olabilecek, Meclis çoğunluğuna güvenerek çıkaracağınız temel yasalar, günü gelir, temel demokratik kavramlara zarar verebilir, Parlamentoya zarar verebilir, size de zarar verebilir. Ben, bu konudaki hassasiyetinize bir kere daha, duyarlılığınıza bir kere daha seslenmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu önergenin aleyhinde oy kullanacağımızı ifade ediyor, demin söylediğim gerekçeler konusunda, özgür vicdanınızla, sizleri düşünmeye davet ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Lehinde...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sayın Başkan, usul hatası var burada; daha önceden soruldu.

BAŞKAN - Sayın Çelik, siz buyurun.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün, Yüce Genel Kurulun huzuruna getirdiğimiz teklif şu: Bildiğiniz gibi, Anayasamızın 76 ncı, 169 uncu ve 170 inci maddelerinde değişiklik yapılmasına dair önerimizi bugün görüşelim, bu görüşme neticesinde de, birinci tur oylama bitinceye kadar çalışmalarımızı sürdürelim. Çarşamba günkü gündemimizi de yine Danışma Kuruluna getirdik; ama, maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuyla bir anlaşma imkânımız olmadı; biz de grup önerisi olarak huzurlarınıza getirdik.

Şimdi, anayasa değişikliğiyle ilgili olarak öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Koç, burada, anayasa değişikliğinin bir toplumsal mutabakatın gereği olması gerektiğini vurguladılar; biz de aynen katılıyoruz. Bu mutabakat olmadan, anayasa değişikliğini bir grubun getirebileceğini, belki de anayasa değişikliğini de gerçekleştirebileceğini; ama, etik olarak -burada iki grup var- iki grubun bu teklifi getirip, uzlaştıkları noktaları buradan geçirmelerinin çok daha isabetli olacağı kanaatindeyiz.

Yalnız, bu nasıl olacak? Bunun nasıl olacağı çok daha önemlidir. Meclisimizde resmî olmayan, ama, bugüne kadar, çalışmalarıyla, gerçekten, çok önemli hizmetlere imza atmış olan Uzlaşma Komisyonu var. AK Parti olarak bizler, Uzlaşma Komisyonuna çok değerli milletvekillerimizi verdik. Şimdi bekliyoruz ki, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da Uzlaşma Komisyonuna üyelerini göndersin, ki, çok enteresandır, bakınız, mutabakata ne kadar bağlı ve saygılı olduğumuzun bir ifadesidir; bu Uzlaşma Komisyonunda iktidar partisine mensup 3 arkadaşımız, muhalefet partisine mensup 3 arkadaşımız olacak; yani, oy çokluğu şeklinde bir durum da söz konusu değil. Bu 3'er milletvekili, yani 6 milletvekili çalışmalarını sürdürecekler ve sonunda, mutabık kaldıkları maddeler Genel Kurula gelecek ve Genel Kurulda büyük bir ekseriyetle de kabul edilmiş olacak; ama, bugüne kadar, maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi, Uzlaşma Komisyonuna üye vermiş değil. Bu üyeleri vermeyip, burada, çıkıp, bu anayasa değişikliği teklifini getiren iktidar partisini tenkit etmek de çok doğru olmasa gerek, etik olmasa gerek.

Bakınız, uzlaşma komisyonu oluşturulamadı, süre de geçiyor. 3 Kasımdan bugüne kadar beş ay geçti; biz, bu konuda zaman israfının doğru olmayacağı kanaatindeyiz. Kaldı ki, hepiniz takdir edersiniz ki, AK Parti, işbaşına geldiği günden bugüne kadar sosyal, ekonomik, dışpolitika açısından birçok sorunu kucağında buldu. Bu anayasa değişikliği teklifi de, bu önemli sorunlardan bir tanesini çözmek için bugün Yüce Meclisin huzuruna getirilmiştir. Gönül arzu ederdi ki, uzlaşma komisyonuna değerli milletvekillerinizle katkı sağlasaydınız ve uzlaşmayla bunu buraya getirseydik. Bu imkânı bulamadığımız için, biz, Anayasanın 76, 169 ve 170 inci maddelerinde değişiklik yapılması teklifimizi huzurlarınıza getirmiş bulunuyoruz.

Devlet, bugüne kadar, ormanlarını sağlıklı bir şekilde işletememiş ve geliştirememiştir. Bu konuda, ne yazık ki, hem devlet ciddî zarara uğramıştır hem de vatandaşımız, orman köylümüz mağdur olmuştur. Bugüne kadar geçmiş siyasî iktidarlar, 3402, 2924 ve 4706 sayılı Yasaların çeşitli maddelerinde değişiklikler yapmışlar, Genel Kuruldan geçirmişler; fakat, bunların hepsi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. İptal gerekçesine baktığımız zaman, aslında, yargının da bunu istemeyerek iptal ettiği ortaya çıkıyor; yani, üzülerek bir iptal görüyorsunuz. Sırf Anayasadan geçit bulamadığı için buradaki yasal düzenlemeler, böyle iptalle karşı karşıya kalmıştır ve gerek arazileri işgal eden bazı kişiler gerek orman vasfını kaybetmiş, artık, ormanla hiçbir ilgisi kalmayan bazı bölgeler, maalesef, oturanlar için de, devletin kayıpları açısından da kangren olmuş ciddî bir problem olarak devam etmektedir. Bu problemi 22 nci Dönemde çözmek için, çok değerli siz parlamenterlerin huzuruna getirmiş bulunuyoruz.

Kaldı ki, 2/B sahaları diye bilinen sahalara baktığımız zaman da bunların birçoğu, örneğin, Antalya'da 45 000 hektar, Balıkesir'de 34 000 hektar, İstanbul Sultanbeyli'de ağırlıklı olmak üzere 18 000 hektar, Muğla'da 29 000 hektar, Mersin'de 39 000 hektar gibi çok geniş alanlar ağırlıklı olarak turistik tesislerin bulunduğu, turizm bölgelerine dönük yerlerdeki alanlardır. Burada, hiç kimsenin, özellikle orman köylüsünün aleyhine olabilecek hiçbir durumun olmadığını da ifade ediyorum.

Bir diğer anayasa değişikliği talebimiz ise 25 yaşla ilgili. Bildiğiniz gibi, Anayasanın 76 ncı maddesinin ilk fıkrasında seçilme yaşı 30 olarak sınırlandırılmış; biz, bunu, 25'e çekmek istiyoruz. Bu, AK Parti seçim beyannamesinde ve programında olan bir konudur ve bunu da huzurlarınıza getirmiş bulunuyoruz. Kaldı ki, Cumhuriyet Halk Partisinin de seçim beyannamelerinde gerek orman arazisiyle ilgili -2/B'yle ilgili- gerekse 25 yaşla ilgili icraatlarını nasıl gerçekleştireceklerine dair gayet net bir şekilde beyanları vardır; bu anlamda bir ihtilaf da söz konusu değildir. Toplumumuzun bu önemli kesimlerini mutlu etme açısından, her iki grubun bugün birlikte hareket etmemeleri için bir nedenin olmadığına inanıyorum ve özellikle, 25 yaşla ilgili olarak da şunu ifade edeyim: Bizim programımızda 25 yaş var; ama, bugün, Meclisin tablosuna baktığımız zaman görüyoruz ki, 30 ile 35 yaş arasında 35 arkadaşımız Parlamentoya girebilmiştir. Bu 35 arkadaşın 33'ü AK Partiye mensup arkadaşlarımızdır, 2 arkadaşımız ise Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımızdır.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Daha önce niye kabul etmediniz; önergemizi niye kabul etmediniz?

FARUK ÇELİK (Devamla) - Daha önce, 21 inci Dönemde ise, 30 ile 35 yaş arasında ancak 19 arkadaşımız Parlamentoya girebilmişti. Şimdi, bu düzenlemeyle, inşallah, bu sayıyı, hep birlikte, gerek Cumhuriyet Halk Partisi gerekse AK Parti olarak daha yukarılara çekme imkânımızın olacağını düşünüyorum.

Gerçekten, toplumun çok önemli kesimini, yüzde 60'ını oluşturan genç kitleyi Parlamentoya taşımak, inanıyorum ki, hepimizin öncelik vereceğimiz bir konudur diyor ve önerimize destek vermeniz talebiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, başka söz isteyen?.. Yok.

Öneri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, bire indirilen öneriyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

"Öneri :

Genel Kurulun 1 Nisan 2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 29 uncu sırasında yer alan 106 sıra sayılı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 213 milletvekillinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin bu kısmın 2 nci sırasına, 28 inci sırasında yer alan 105 sıra sayılı, Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü sırasına, 14 üncü sırasında yer alan 74 sıra sayılı, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının ise 4 üncü sırasına alınması ve aynı birleşimde, gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 2 Nisan 2003 tarihli Birleşimde ise sözlü soruların görüşülmemesinin, Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok. (CHP sıralarından "Hükümet orada" sesleri)

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin 2 nci sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 213 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun birinci müzakeresine başlıyoruz.

2. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı : 106) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, az evvel hükümet yoktu; ne çabuk geldiler?!

BAŞKAN - Komisyon raporu 106 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen?..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yok galiba Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Lehte ve aleyhte söz isteyenleri sorun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın grup başkanvekilleri, eğer sözcünüz yoksa, şahıslara söz vereceğim.

Sayın Çelik.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Süleyman Sarıbaş konuşacaklardır.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Süleyman Sarıbaş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Anayasamızın 76 ncı maddesindeki seçilme yaş sınırını ve yine, ormanlarımızın korunmasını düzenleyen 169 uncu maddesiyle 170 inci maddelerindeki değişiklikleri içeren anayasa değişikliği paketi üzerine AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, İnönü Zaferinin kutlandığı bu yıldönümünde, bu zaferin kahramanı, değerli hemşerim, Cumhuriyet Halk Partisinin ikinci Genel Başkanı, büyük insan İsmet İnönü'nün aziz hatırasını saygıyla anıyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlar, önümüze gelen anayasa değişikliği paketi iki ayrı sosyal olguyu içermektedir. Bunlardan birisi Anayasamızın 76 ncı maddesinde hüküm bulan seçilme yaşının 30'dan 25'e düşürülmesi hadisesidir. Gençlerimiz, uzun yıllardan beri, demokrasiye katılım noktasındaki taleplerini dillendirmişler, geçmişte bu Mecliste bulunan birçok siyasî parti de gençlerin bu taleplerini parti programlarına almasına rağmen, maalesef, şimdiye kadar gerçekleştirememişler, gençlerin bu talebini gerçekleştirmek AK Partiye nasip olmuştur. Herkes bilmelidir ki, AK Parti dönemiyle; yani, 3 Kasım 2002 tarihinde başlayan AK Parti dönemiyle bir dönem de kapanmıştır. O dönem, ak saçlılar dönemidir. Artık, bu ülkede, iki katlı binalara asansörler yapılmayacak; artık, bu ülkede, çeşitli televizyon kanallarında gerdan kıranlar demokrasiye hiçbir şey sağlayamayacaklardır.

                                           

(1) 106 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tabiî, gençleri politikaya katma düşüncesi, her ne kadar başka partilerin programlarında da olsa da, bu, AK Partiye nasip olmuştur; gençlerimiz bunu çok iyi algılayacak, çok iyi değerlendireceklerdir.

Bir atasözünde belirtildiği gibi, bizler, bu dünyayı atalarımızdan miras almadık, gençlerimizden ödünç aldık. O halde, geleceğimiz olan gençlerin bu sıralarda oturmalarının ve kendi duygularını, kendi heyecanlarını bu kürsüde dile getirmelerinin en tabiî hakları olduğu kanaatindeyim. Kimse, gençlerimizi, siyasî partilerin payandası, seçim meydanlarının aksesuarı, hele hele üniversite kampuslarının devrim bekçileri olarak görmesin. Bugünün gençleri, artık, katılmaya, ülke sorunlarına çözüm üretmeye ve geleceği bizlerle birlikte yeniden hazırlamaya aday gençlerimizdir.

Türk gençliği çok bedel ödedi. Bildiğiniz gibi, tabiri caizse, 68 kuşağı denilen, 78 kuşağı denilen Türk gençleri, tarihte hiçbir milletin ödemediği kadar bedel ödedi; hepsi zindanlarda yattı, hepsi fişlendi; gençliklerini, geleceklerini kaybettiler. Bu gençliğin en tabiî hakkı olduğunu düşünüyorum bu Meclise girmenin ve bu konuda, değerli Burhan Hocam gibi, 25 yaşın henüz duygularla hareket edilen bir yaş olduğunu düşünenleri ikna etmek bakımından şunu söylüyorum ki, cumhuriyetimizi ve istiklalimizi emanet ettiğimiz bu gençler, hiç tereddüt etmeyin, muhtaç oldukları kudreti damarlarındaki asil kanda bulacaklardır. Hiç korkmaya gerek kalmadan, bu gençlerimizi bu Parlamentoya taşıma noktasında, Anayasamızın 76 ncı maddesinde yapılan değişikliği önemli bir değişiklik olarak düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, değişiklik paketinin ikinci bölümünü oluşturan Anayasamızın 169 ve 170 inci maddelerindeki değişiklik, teknik bir değişikliktir. 169 uncu maddesinde "...devletçe ormanlar işletilir" tabirinin yanına "ve işlettirilir" tabiri eklenmiştir. Yani, geçmişte, hepimizin bildiği gibi, devletin iyi bir işletmeci olmadığı, hantal yapısıyla kendi işletmelerini zarara soktuğu ve bu zararın, milletin alınterinden alınan vergilerle karşılandığı hepimizin malumudur. Hür teşebbüsün ve özel sektörümüzün, işletmecilik alanındaki katkılarını, orman sahalarımızdaki işletmelere de yansıtmasından en tabiî bir şey olamaz; hele hele serbest piyasa ekonomisini benimsemiş ülkemizde, hür teşebbüsün her alandaki tecrübelerini, performanslarını değerlendirmek en tabiî olaydır.

170 inci maddedeki değişiklik, ormanlarımızı daraltan, ormanlarımızı talan ettiren ve iddia edildiği gibi, orman alanlarımızı bazılarına peşkeş çeken bir değişiklik değildir. 170 nci maddedeki değişiklik, 31.12.1981 tarihinden önce Bilim ve Fen Kurulu tarafından orman sahası dışına çıkarılmış; yani, artık ormanla ilgisi kalmamış, üzerlerinde zeytin, fındık bahçelerinin, köylerin, mahallelerin ve hatta, Ümraniye gibi, Sultanbeyli gibi nüfusu yüzbinleri aşan ilçelerin oluştuğu ve ormanla hiçbir ilgisi olmayan, devletin, kenarına dahi varamadığı, millete ait, kamuya ait bu sahalar, bazılarının hiçbir bedel ödemeden kullandığı sahalardır.

Bu hususun değerlendirilmesi, müteaddit defalar bu Parlamentonun önüne gelmiş, yasalaşmış; ancak, Anayasamızın 170 inci maddesi, bu düzenlemelerin, Anayasa Mahkemesi kararıyla iptaline vesile olmuştur. Orman köylülerimiz, kırk elli yıllık zeytinliklerinin, fındık bahçelerinin mülkiyetine bir türlü kavuşamamışlardır.

Bu yerleri orman alanı dışına biz çıkarmadık; bu yerler, orman alanı dışına 1981 yılından önce çıkarılmış alanlardır; yani, AK Partinin ormanları daraltma, ormanları küçültme gibi bir niyeti yoktur; ama, AK Parti, bizden önce orman alanı dışına çıkarılmış yerleri değerlendirmek suretiyle milletine hizmet edecek, tahsil ettiği paraları da, yine, bu milletinin hizmetine tahsis edecektir.

İşin bana göre iki çözümü var; birincisi -sizin dediğiniz gibi- Amerika'nın Bağdat'ı bombaladığı gibi, bu kasabaları, bu belediyeleri topa tutup bombalamak -bizim akıllı füzelerimiz yok- ikincisi, bu yerleri, kullanan insanlara değerinden satmak ve bu insanların hukuksal sorunlarını bir an önce halletmektir.

Değerli arkadaşlarım, hukuk, realiteyle ve sosyaliteyle -sosyal durumla- beslendiği takdirde geçerlidir. Eğer, reel gerçeklerden, sosyal gerçeklerden, salt, kenara itilmiş hukuk kaidelerine sarılırsanız, bu kaideler metrukiyete uğrar, uygulanamaz. Bir çizgi olarak kabul ettiğiniz hukuk kaidelerinin çok ilerisine giden realite; yani, bugün, kasabaların, köylerin, ilçelerin oluşması ve sosyal olarak bu alanlarda yaşayan 1 000 000'dan fazla insanımızın -elektrik götürmüşüz, yol götürmüşüz, telefon götürmüşüz- sosyal gerçeklerine aykırı bir düzenleme. İşte, o günden beri uygulanamadığı ve metrukiyete uğradığı ortadadır. AK Partinin yaptığı, metrukiyete uğramış bu düzenlemeyi yeni baştan düzenleyerek sosyal realiteyle birleştirmekten ibarettir.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Paralar nereye gidecek?

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşım, laf atmak hatibe top atmaktır; gol yersin, bana laf atma!

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben, sana laf atmıyorum.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Deniyor ki: "AK Parti bu dönemde sıkıştı, millete, kamuya ait bu alanları satmak suretiyle kendisine gelir mi temin ediyor?" Bunda ayıplanacak hiçbir şey yok arkadaşlar. Bu devlet bizim, bu devletin gelire ihtiyacı var, hele hele milletimizin çok hassas olduğu bu dönemlerde; yani, ülkemizin yabancılara borç karşılığı mahcup olduğu bu dönemlerde, milletimizin hassasiyetini dikkati alan AK Parti iktidarının bu yabancılara boyun eğmemek manasında gelir temin etmesinin yadırganacak hiçbir tarafı yok. Evet, bu yerleri satacağız ve elde edeceğimiz geliri de bu ülkemizin insanlarına hizmet olarak tekrar sunacağız.

Değerli arkadaşlarım, AK Partinin millete hizmete yönelik bu tür davranışlarına sizlerin destek vermeniz gerekir; zira, çok iyi hatırlıyorum, 1999 seçimlerine giderken, o günün iktidarına bu manada vermediğiniz destek, sizi bir dönem bu Parlamento sıralarına hasret bıraktı. Ben istiyorum ki, Cumhuriyet Halk Partisi...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sen kendine bak, kendine!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Evet, evet...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sen kendin top atıyorsun be!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - ...AK Partinin sol tarafındaki sıraları hiçbir zaman terk etmesin. Bu bakımdan, ülkemizin sıkışık durumda olduğu bu dönemlerde, ülkemize hizmet noktasında, kaynak ihtiyacı varsa buna sizin de katkı sağlamanız, milletin önünde bu katkıyı açıktan vermeniz gerektiği kanaatindeyim.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - 92 milyar dolar ne oldu?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım orman alanlarını daralttığımız tamamıyla bir yalandır; zira, bu arazilerin, 1981'den önce orman alanları dışına çıkarıldığı, mevcut Anayasamızda ve değişiklik teklifimizde, gerekçelerinde açıklanmıştır. Hem zaten, biz "kıyametin koptuğunu haber alsanız bile, elinizde bir fide varsa, dikiniz" diyen anlayıştan ve hem "dünyada en birinci borç değil mi her kula, bir fideyi tohum yapmak, tohumu da bir orman" diyen bir anlayıştan ve dahası "yaş kesen baş keser" diyen anlayıştan gelen bir partiyiz. Bu bakımdan, realiteyi ve sosyal gerçekleri göz ardı ederek, AK Partinin ormanlarımızı daraltacağı iddiasına asla inanmıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir başkası; bu alanlar birilerine, mafyaya, mafya kuruluşlarına peşkeş mi çekilir diye düşünülüyorsa; mafya, hukukun olmadığı yerde vardır, hukukun boşluğu dolduramadığı yerde vardır. Eğer, bu alanlar, bugün, sosyal olgu haline gelmişse, sosyal sorun haline gelmişse, işte, hukukun -170 inci madde anlamındaki- dolduramadığı boşluğu bazıları doldurmuştur. Biz, diyoruz ki, bu maddeyi değiştirmek suretiyle bu boşluğu dolduralım ve bu boşluğu doldurma manasında Anayasada yapacağımız değişikliğe paralel yasal düzenlemeyle de, hiç kimsenin bu alanlardan gayri hukukî yararlanmasına fırsat vermeyelim.

Değerli arkadaşlarım, ikide bir hep "dokunulmazlık" dediniz, dokunulmazlık paketiyle önümüze çıktınız "bu paket olmadan Anayasada diğer değişikliklere katılmayız" dediniz.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Ormanlara dokunmayın!..

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Ben, inanıyorum ki, AK Partili hiçbir milletvekili arkadaşımın dokunulmazlıktan kaçacak hiçbir şeyi yoktur. (CHP sıralarından gürültüler) Bize dokunmak isteyenler dokunabildikleri yere kadar dokundular ve elleri boş kaldı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, elleri havada, mahcup mahcup dolaşıyorlar.Bakınız, dokunulmazlıkları kaldıracağımızı meydanlarda söyledik, yine de söylüyorum; ama, dokunulmazlıkları kaldırırken, düşünce özgürlüğünün önündeki engelleri de, inanç özgürlüğünün önündeki engelleri de, üniversite kapısında, sırf, kılık kıyafetinden dolayı mağdur olan gençlerimizin önündeki engelleri de beraber kaldıralım diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ona gelince sustunuz değil mi?!

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ormana gel, ormana...

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) -  Hani düşünceyi, hani özgür inanç hürriyetini savunuyordunuz?! Hiç korkmayın, bunlar, çok yakında, o dokunulmazlık dediğiniz şey, Anayasanın 130 ve 131 inci maddeleri, YÖK Kanunuyla birlikte bir paket olarak gelirse, belki de oy vermeyecek, mahcup olacaksınız; bu millet bunu görecek inşallah.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Niye ayrı ayrı değil de beraber geliyor?!

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Dersine iyi çalış da gel!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Olur canım, olur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın Sarıbaş, buyurun, siz konuşmanızı sürdürün.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu orman alanları şu an fiilen işgal altında bulunan alanlardır ve miktar olarak 5 milyar metrekarelik alanlar olup, bu alanların bir kısmı, halihazırda kullanan köylümüze, zaten, eskiden beri orman sahası dışına çıktığı için, öncelik hakkı tanınarak devredilecek, elde edilen gelirle de, yine, köylümüzün, orman köylümüzün desteklenmesine katkı sağlanacaktır. Şehir merkezlerindeki, artık, inşaatları yıllar önce tamamlanmış organize sanayi bölgelerinin kurulduğu 10 katlı, 20 katlı apartmanların oluşturduğu şehirlerin bulunduğu bölgelerdekiler de rayiç bedelleriyle satılacak ve elde edilen gelirle de milletimizin eksik kalan diğer alanlardaki hizmetlerine AK Parti İktidarıyla hizmet götürülecektir. Bunu, milletimiz gayet iyi anlamaktadır, bu işin basit ve kısa yolu da budur; yani, çok fazla uzun izaha gerek kalmadan, bizim önünüze getirdiğimiz teklifteki amacımız, milletimizin faydalanmadığı, çok yıllar önce bazılarının talan ettiği alanları değerlendirmek suretiyle, yine, milletin, hizmet alamayan diğer alanlarına bu paraları tahsis etmek, yatırmak ve bu hizmeti götürmektir.

Seçim meydanlarında, bu milletin hangi sorunu varsa, bu milletin kangren olmuş hangi yarası varsa; bu, milletin halk tabiriyle, kerme bağlamış hangi dokusunda yara varsa; neşteri vuracağımızı, radikal kararlar alacağımızı ve artık, milletin, mahkeme önünde, bu tür davalarla, sosyal olguyu aşındıran, sosyal realitelere uygun olmayan davalarla sürünmesini önleyeceğimizi, devlet ile milleti barıştıracağımızı, devlet ile milleti muğber durumdan kurtaracağımızı vaat etmiştik; işte, bu her iki değişiklik de, AK Partinin meydanlarda verdiği sözün bir neticesi olarak huzurunuza gelmiş ve sizlerin desteğini beklemektedir.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Topuz.

Buyurun Sayın Ali Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızda değişiklik yapılmasına ilişkin teklifin üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, değerlendirmelerimizi, düşüncelerimizi ve önerilerimizi sunmak üzere söz aldım; hepinizi, en içten duygularımla ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün yapmakta olduğumuz iş, bir anayasa değişikliğidir; görüşeceğimiz konu, bir anayasa değişikliğidir. Sıradan bir yasadan farklı bir durumdur. Bir anayasa değişikliğinin nasıl ele alınmasına ilişkin bazı hatırlatmalar yapmak ihtiyacını duyuyorum.

Anayasa değişiklikleri, hem Mecliste hem de toplumumuzda geniş bir konsensüsü aramamız gereken konulardır. Anayasalar, ileriye dönük olarak bütün yaşamımızı şekillendiren belgelerdir. Bunlar üzerindeki değişiklik, hem iyi düşünülerek saptanmalıdır hem de mümkün olduğu kadar geniş bir çerçevede paylaşılarak kararlaştırılmalıdır. Önce, Parlamento içerisinde uzlaşma aranmalıdır; sonra, toplumda geniş bir uzlaşma, konsensüs aranmalıdır. Toplumdan bilgi almalı, toplumu bilgilendirmeli, interaktif bir ilişki içerisinde bu konularla ilgili ortak noktayı hep beraber yakalamalıyız. Herhangi bir partinin Parlamentoda bulundurduğu çoğunluk ona tek başına anayasa değişikliği yapma hakkını verse bile, düşünülmesi gereken şey, bu uzlaşma sürecini işletmek olmalıdır; aksi takdirde... Bunu yaparsınız; bugün, sizin çoğunluğunuz var; hiçbirimize danışmadan, hiçbirimizle uzlaşmadan bir anayasa değişikliği yapmayı deneyebilirsiniz; çünkü, Mecliste 365 tane sandalyeniz var; ama, unutmayın, arkanızda yüzde 65 oy yok.

RESUL TOSUN (Tokat) - Yüzde 80 oy var.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Arkanızda ancak yüzde 35 oy var.

RESUL TOSUN (Tokat) - Arkamızda yüzde 80 oy var.

RECEP KORAL (İstanbul) - Allah bereket versin!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Her gün aynı şeyi söylüyorsunuz.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Bunun hâlâ farkında değilseniz ve kendinizi birtakım yapay gerekçelerle avutmak istiyorsanız... Avutmanızdan dolayı bir şikâyetim yok; çünkü, bunun sonunda hüsrana biz uğramayacağız, siz uğrayacaksınız. (AK Parti sıralarından "konuya gel" sesleri) Ben size demokrasiyi anlatıyorum. Eğer demokrasiden nasip almak istemiyorsanız, istediğiniz gibi düşünebilirsiniz. Ben size diyorum ki, sandalye sayınız ne olursa olsun, anayasa değişikliğine tek başına karar vermenin toplumsal vicdanı rahatsız edecek yanlarını düşünün; bunun zararını siz çekersiniz, bundan bir yarar doğacaksa, hiç unutmayın, o yarar, mutlaka, bize gelir; ama, biz yararın peşinde değiliz; biz, demokrasinin peşindeyiz; bu bir. Yani, Anayasanın değiştirilmesi için uygun bir ortam yaratılması gerekir. Bugün ne yapılıyor; ona bakıyoruz. Hiç böyle bir şey denediniz mi?.. Hiç böyle bir şey denediniz mi?..

Şimdi, biraz evvel buradan konuşan Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın sözcüsü "efendim, biz, Uzlaşma Komisyonuna çağrı yaptık" diyor, hem de "her iki partiden de, üçer kişi olsun dedik" diyor. Değerli arkadaşlarım, Uzlaşma Komisyonu bundan önceki dönemde ortaya çıkan bir kurumdu ve Parlamentoda beş veya altı tane grup vardı. Her gruptan üçer kişiden oluşan bir Uzlaşma Komisyonu, o zaman için geçerliydi ve eşit koşullarla, daha o komisyonun oluşması da sizin bir lütfunuz değil, gelenekten gelen bir şey.

İki partili bir meclis olduğu zaman, artık, uzlaşmanın yolları daha kolaydır. Bizim duyarlılıklarımızı dikkate almadan hep kendi duyarlılıklarınıza dönük olarak uzlaşma arayışı, bizim size teslimiyetçi bir yaklaşımla destek vermemiz anlamına gelir, bunu, bize nasıl reva görebilirsiniz; bu, aynı şeyi, biz, size de reva görmeyiz. Uzlaşma, tarafların duyarlı olduğu konular üzerinde mutabakat sağlamaktır, duyarlı olduğu konuları gözetmektir. Nedir bizim duyarlı olduğumuz konu? Şimdi anlıyorum ki, siz de duyarlı olmaya başlamışsınız, YÖK Kanunuyla beraber onu da getireceğinizi söylüyorsunuz ve bu anayasa değişikliğinin Meclise sunulması sırasında hangi açıkgöz davranış içindeyseniz, başka bir açıkgöz davranış içerisinde, yeni bir teklifi de buraya getirmeye çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, dokunulmazlık, milletvekillerinin kendileriyle ilgili geniş bir haktır; eğer, bu Meclisi oluşturan milletvekilleri, kendileriyle ilgili bir hakkı en alt düzeye indirecek feraseti göstermeyecek olursa, başka kimselerden haklarını terk etmesini nasıl talep edeceklerdir? (CHP sıralarından alkışlar) Bizim, örnek olmak gibi bir sorumluluğumuz var. Biz, iğneyi önce kendimize batıracağız ki, ondan sonra başkasına bir şeyler batırabilelim. Siz, hiçbir fedakârlık yapmayacaksınız, kendinizle ilgili konuları hep kapatacaksınız; başkalarından fedakârlık isteyeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, geçenlerde, bundan bir süre önce ilgili komisyondan araştırdım, buraya 40'ın üzerinde dokunulmazlık dosyası intikal etmiş; belki, hâlâ, daha buraya gelmemiş sayıları 100'e varacak dokunulmazlık dosyaları var. Bu vesileyle Sayın Adalet Bakanından rica ediyorum: Sayın Bakanın görevlerinden biri de adaletin hızlandırılmasıdır. Seçimlerden bu yana dört ay oldu, dokunulmazlıkların kaldırılması talebiyle buraya ulaştırılması gereken teklifler, hâlâ, neden o mahkemelerden buraya gelmedi veya geldi de, devletin hangi kademesinde sumenaltı edildi de Meclisin gündemine gelmedi? Bunu, lütfen, Sayın Bakan araştırmalıdır; onun sorumluluğu altındadır.

Bu dokunulmazlık dosyaları sizin bakanlarınız için de olsa, üyeleriniz için de olsa, bizim üyelerimiz için de olsa, yapmamız gereken şey, önce bu dokunulmazlık dosyalarını Meclisin Genel Kuruluna indirip, anayasa değişikliği gerçekleşinceye kadar bu dokunulmazlıkları kaldırıp, yargının önünü açmaktır. Şimdi, yargı işlemiyor; dokunulmazlıkları olan insanlar yüzünden yargı işlemiyor! Bunu, nasıl içinize sindirebiliyorsunuz?! Hani Türkiye'yi yeni bir döneme taşımıştık; hani, Türkiye'de her şeyi iyileştirecektik?.. Her şeyden önce, adaletin sağlanması gerekir, yargının işletilmesi gerekir. Dokunulmazlık, yargının işletilmesini de sağlayacak çok önemli bir temel unsurdur. Siz, bunu da getirmiyorsunuz ve şimdi, burada, bir anayasa değişikliğiyle -o da bir teklif olarak- karşımıza geliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu anayasa değişikliği neyi içeriyor; iki ayrı konuda düzenleme içeriyor; bir tanesi, seçilme yaşının 25'e indirilmesini öngörüyor, diğeri de ormanla ilgili iki maddeyi içeriyor.

Şimdi, bunların ikisi neden beraber geldi? Bir müddet sonra, çok kısa bir müddet sonra milletvekili seçimi yapılacak da, madem böyle düşünüyoruz, şu yaşı 30'dan 25'e indirelim, 25 yaşındakiler de milletvekili seçilebilsin kaygısından mı kaynaklanıyor, yoksa, bu iki konuyu bir araya getirerek, bundan bir kurnazlık çıkarma amacını mı taşıyorsunuz?

AHMET YENİ (Samsun) - Gençler şimdiden hazırlansın diye.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir kurnazlık peşinde olduğunuz bu tasarının 4 üncü maddesinden anlaşılıyor; oraya yazmışsınız kurnazlığınızı. Diyorsunuz ki; bu, maddelerin hepsi, halk oylamasına giderse, beraber oylansın. Değerli arkadaşlarım, siz, oy verecek olan insanları, birbirinden tamamen ayrı iki konuda ya "evet" ya "hayır" demeye mahkûm etme hakkını nereden alıyorsunuz?! Nerden alıyorsunuz?! (CHP sıralarından alkışlar) Bunun hukuk dayanağı nedir bana söyler misiniz?! Birine "evet" birine "hayır" diyen vatandaşın elinden bu oy hakkını alma hakkı size nereden veriliyor?! Bu uygulama, totaliter rejimlerde, dikta rejimlerinde, sözümona, halk oylaması yapan birtakım diktatörlerin yaptığı halk oylamasına benziyor, 1980'den sonra, 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının oylamaya sunulması sırasında da "bu Anayasa kabul edildiği zaman falan adam da devlet başkanı olur, ikisine birden oy vereceksiniz" diyen mantıktan bir adım geri değil; belki, ondan birkaç adım daha ileri, yanlış bir adımdır. (CHP sıralarından alkışlar) Doğrusu, ben, bunu, Adalet ve Kalkınma Partisine yakıştıramadım, Adalet ve Kalkınma Partisinin demokrasi anlayışına yakıştıramadım; siyaset anlayışına yakıştıramadım. Nasıl böyle düşünebilirsiniz?! Bunu savunabilir misiniz, bunun gerekçesi var mı? İşte, benim "kurnazlık" diye tabir ettiğim sizin davranışınızın özü budur.

Şimdi, başka bir kurnazlık; YÖK Yasası ile dokunulmazlıkları beraber getireceğiz... Yani, bizi de, ya ikisine "evet" ya ikisine "hayır" demeye mecbur bırakan bir duruma sokabileceğinizi zannediyorsunuz. Bu yanlış yoldan dönmelisiniz. Bunu, bizim için söylemiyorum, bunu, sizin için söylüyorum. Bu sıralarda yüzde 65 oyla, yine sizin gibi bir çoğunluğa sahip olan bir parti, bir zamanlar, bizim bütün uyarılarımıza rağmen, şimdi, sizin yaptığınız bu yanlışları yapa yapa, sonunda, bugün, Parlamentonun dışında kaldı.

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Siz de kalmıştınız.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Siz, gerileme sürecini başlatıyorsunuz. Korkarım, bu, sizi, ANAP'tan daha kısa bir süre içerisinde yok olmaya götürebilir, bizim gönlümüz buna razı değil; çünkü, biz de size umut bağladık... (AK Parti sıralarından alkışlar [!]) Size umut bağladık; sizinle beraber, şu, geçmişin bütün çirkinliklerini bir tarafa bırakarak, Türkiye'yi kurtarabileceğimizi zannediyoruz; öyle düşünüyoruz. O nedenle, hata yapmayın. Size, bunu, uzun yıllar siyasî tecrübe kazanmış bir arkadaşınız olarak, buradan, dostça söylüyorum.

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Bize güvenebilirsiniz...

RESUL TOSUN (Tokat) - Son düşüncenizi çok beğendik, sizi alkışlıyoruz Sayın Topuz; sizinle beraberiz.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Aklınızı ve mantığınızı kullanmadan alkışlamayın; aklınıza uysun alkışlama! O alkışlamanın bir gereği vardır; onu yapmazsanız, yaptığınız işin hiçbir anlamı kalmaz! (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, 25 yaş, daha, Adalet ve Kalkınma Partisi parti olmadan çok önceleri, Cumhuriyet Halk Partisinin, bir gün Anayasayı bu açıdan değiştirme imkânına sahip olabilirse, bunu gerçekleştireceğini vaat ettiği konulardan bir tanesidir. Seçim bildirgemizde de var; maddeler üzerindeki konuşmalar sırasında da, değerli arkadaşlarım, zaten, bu konudaki görüşlerini, ayrıntılı bir şekilde, burada açıklayacaklardır. Bu konu, bizim bir tartışma konumuz değildir; bizim, bu konunun şimdi neden getirildiğine ilişkin tartışmamız var. Keşke, bu konuyu, bir demokratikleşme paketi içinde, içinde dokunulmazlıkların da bulunduğu daha geniş bir paket içinde getirebilmiş olsaydınız.

Şimdi, gelelim asıl meseleye. Zaten, bu nokta da, sizin, bu teklife sonradan ilave ettiğiniz bir unsurdur. Günlerden beri, Sayın Orman Bakanı ve ondan önce, partinizin yöneticileri, Sayın Genel Başkanınız, bu, orman alanı dışına çıkarılmış alanlardan değerlendirilmesi mümkün olan yerlerin satılarak çok yüksek değerde bir gelirin sağlanabileceği yolunda bazı iddialarla toplumun önüne çıktılar. O iddialar, zaten, böyle bir anayasa değişikliğinin gelmekte olduğunun habercisiydi. Bu konu, hiçbirimizin bilmediği bir konu değil. Halk arasında "2/B uygulaması" diye tartışılan konu, gerçekte, birkaç boyutuyla üzerinde durulması, dikkat çekilmesi gereken bir konudur. Oluşmuş bir fiilî durumu çözme mecburiyetiyle karşı karşıya olduğumuz aşikârdır; ama, bu meseleye, bakkal hesabı yapar gibi, 5 milyar metrekareye yakın bir alan bu kapsamdadır, metrekaresini ortalama 5 dolardan satarsak, buradan 25 milyar dolar gelir sağlanır diyerek bu işe başlanamaz, başlanmamalıdır; çünkü, bu hesap da yanlıştır, böyle bir başlangıç da yanlıştır. Hesap neden yanlıştır; bu arazilerin değerlendirilebilmesi aşamasına gelebilmeniz için yapmanız gereken çok önemli işler vardır.

Bakın, bu arsalar nasıl oluşmuştur; burada, yanımda devletin tapusu var, geçerliliği olması gereken tapular var. O zamanlar, herhangi bir şekilde, bu arazilerin bir kısmının tapusunu üzerine geçirmiş olan birtakım kişiler, onları bir başka kişilere satmışlardır, hem de devletin garantisi altındaki tapularla satmışlardır; parasını almış, kaybolmuşlardır. Daha sonra, ikinci, üçüncü şahıslar ellerindeki tapulara dayanarak, en azından, bir kısmı itibariyle belediyelere başvurmuşlardır; imar planları yapılmış, onlara uygun olarak projeler yapılmış, binalar yapılmış, iskân edilmiş, içine girilmiş, yaşamaya başlamışlar; ama, bir müddet sonra, Hazinenin açtığı dava dolayısıyla, bu tapuların iptal edildiği iddiaları haberi ortaya çıkmış. Birinci şahıslar ortada yok, ikinci şahıslar parayı vermiş tapuyu edinmiş. Siz, şimdi, satarken, bu ikinci şahıslardan da, bir daha para mı alacaksınız allahaşkına?!.. Bir kere bedelini ödemiş bu vatandaşlardan, nasıl para isteyeceksiniz? Devletin kusuru yüzünden, devletin garantisi altındaki bir kurumun yanlış işlemlerinden dolayı adamları zarara sokacaksınız, onlardan bir daha para mı isteyeceksiniz? Bu araziler, büyük parseller halindedir; bazen, kişilere, hisseli tapularla devredilmiştir; üzerinde, yüzlerce, binlerce, onbinlerce bina yapılmıştır. Parselasyon yapmadan, ıslah planı yapmadan bunları nasıl vereceksiniz; kime vereceksiniz?.. Bir arazinin üzerindeki 5 000 hak sahibine, 5 000 kişiye hisseli tapu mu vereceksiniz? Nasıl yapacaksınız bunu?! Bunları hiç düşündünüz mü?

Değerli arkadaşlarım, değerli Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarım; size güzel bir hedef gösteriyor sizin yöneticileriniz; burada 25 milyar dolar var... Siz de, iyi niyetle, mademki burada bu var, alalım, sıkıntımızı giderelim diyorsunuz. Burada bu para yok. Bu parayı elde etmek bir senede, iki senede, üç senede, beş senede, on senede mümkün değildir, zaman gerekecektir; ama, bu iş mutlaka yapılmalıdır; ama, sizin dediğiniz gibi yapılamaz bu, sizin getirdiğiniz biçimiyle yapılamaz. Eğer, bu konuya inanıyorsanız ve biraz sonra okunacak olan, bu konularla ilgili verdiğimiz önergeleri dikkatle izler, samimîyetle ve iyi niyetle değerlendirecek olursanız, o önergelerimize katılarak, belki, getirdiğiniz teklifi işleyebilir hale getirme imkânınız olabilir; ama, bu konuyla ilgili olarak şu kadarını buradan söylemek istiyorum: Bir kere, 169 uncu maddeyi, mutlaka, bu metnin dışına çıkarmanız lazımdır. Çok büyük bir hata yapıyorsunuz. Siz, 169 uncu maddeyle ormanları özelleştiriyorsunuz ve orman köylüsünün bir tekel olarak elinde bulunan hakkı onun elinden alıyorsunuz; çünkü, buraya özel sektörü soktuğunuz zaman, o orman köylüsünün burada bugün yararlanmakta olduğu haktan yararlanma olanağı kalmayacaktır; çünkü, o özel sektör daha ucuz bir işgücü oraya getirerek o insanların ekmeğini onların elinden alacak. Bir kere, bundan vazgeçin.

170 inci maddeye gelince. 170 inci maddenin kentleri ilgilendiren kısmı var, orman köylülerini ilgilendiren kısmı var. Orman köylüleriyle ilgili olan bölümünde orman köylüsüne tanıdığınız hak nedir; bu Anayasa değiştikten sonra bir yasa çıkaracaksınız, o yasada, bu gelirlerden ne kadarını oraya vereceğinizi tespit edeceksiniz. Bu orman köylüsünün beklediği bu değil. Orman köylüsünün beklediğinin ne olduğunu, yine bizim verdiğimiz önergeyi, eğer, dikkatlice, iyi niyetle okursanız, anlamaya çalışırsanız, orada göreceksiniz.

Değerli arkadaşlar, 170 inci maddeyle ilgili olarak şunu söylemek istiyorum. Bugün oluştuğunu farz ettiğiniz, hesapladığınız -bize göre oluşması biraz güç- size göre 25 milyar, 30 milyar, 50 milyar doların sağlanması mümkün olan bu konu, yani, 31.12.1981 tarihinden önce orman niteliğini kaybetmiş olan arazilerin bir kısmının değerlendirilmesinden elde edilecek olan kaynaktır.

Bu kaynağın bir an için elde edildiğini düşünerek soruyorum size: Bu kaynak hangi gerekçeyle oluşmuştur; 5 milyar metrekarelik bir orman alanının, orman bütünlüğümüzün içerisinden ayrılmasıyla söz konusu olmuştur; yani, orman varlığımızdan 5 milyar metrekareyi kaybetme pahasına oluşmuştur.

Sizin şimdi getireceğiniz yeni düzenlemeyle, buradan oluşacak kaynakla, evvelemirde yapmanız gereken şeyler şunlardır:

Birincisi, orman köylüsüne, orada işletmekte olduğu, kullanmakta olduğu bu alana giren yerlerin kullanılmasını ücretsiz olarak devretmektir. (CHP sıralarından alkışlar) Ücretsiz!.. Öyle, parasıyla marasıyla değil, ücretsiz!.. Onlar, orada, fedai olarak ormanı bekleyen insanlardır ve onların geçinmeleri için de başka hiçbir olanakları yoktur.

Siz, buradan 25 milyar dolar kazanacaksınız; gidip, onu, bütçenin açıklarını kapatmak için kullanacaksınız; orman köylüsü, orada yaşamına, o sefaletine hâlâ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Topuz; sözlerinizi tamamlar mısınız.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yorulmayın Sayın Topuz...

ALİ TOPUZ (Devamla) - Sevgili Başkan, beni kimse yoramadı bugüne kadar; siz de yoramazsınız. (CHP sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sizi sevdiğimiz için söylüyoruz.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, o orman köylüsüne öncelikle vereceksiniz; ücretsiz...

İkincisi, orman kadastrosu çok eksiktir. Bunun tamamlanması, bu olayın çözülmesi için zaten gerekli olan bir şeydir. Şu anda satmayı düşündüğünüz yerlerin pek çoğunun orman kadastrosu bile yoktur. O zaman, buradan elde edilecek parayla, orman kadastrosunu bitirmeyi amaçlayacaksınız. Daha bitmedi...

Bu varlığı oluşturduğunu iddia ettiğiniz, bu varlığın sebebi hikmeti olan 5 milyar metrekarelik kayıp ormanı kazanmamız gerekir. Varsa böyle bir para, onunla Türkiye'de bir kısmı, belki, henüz işgal edilmemiş, kullanılmamış, boş kalmış -bu esasa giren- araziler olmak üzere- bir kısmı da ormana elverişli başka araziler bularak, ormanlarımıza yeniden 5 milyar metrekarelik orman alanı kazandırmamız lazım, onun için gerekli yatırımları bu paradan ödemeniz lazım.

Bu da yetmedi. Kentleşmiş bölgelerde, kasaba haline gelmiş, İstanbul'daki bazı ilçeler ve bazı ilçelerin bazı bölgeleri gibi kentleşmiş -artık, bunları, bu binaları yok farz edemezsiniz; bunları yıkamazsınız, ormana dönüştüremezsiniz- yerleri ne yapacaksınız; bulunduğu yerde koruyacaksınız, ıslah edeceksiniz, imar planlarını yapacaksınız; bunun altyapıları yapılacak, planlanacak, sosyal donatıları konulacak. Bu kaynaklar nereden çıkacak? İşte, o kaynağı buradan alacaksınız.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İşte, bütün bunların olması için bu anayasa değişikliği şart!

ALİ TOPUZ (Devamla) - Eğer, bütün bunlar için bu anayasa değişikliğini yapıyorsanız, o zaman, bizim, biraz sonra burada okunacak önergemizi kabul edeceksiniz demektir. Eğer, bu önergeyi kabul edecek olursanız, hem orman köylüsünün hem de kentlerde bu konuda çözüm bekleyen vatandaşlarımızın gerçekten beklediği çözümü onlara vermiş olacaksınız. Eğer, bizim buraya getireceğimiz önergeleri reddedecek olursanız, bununla, sizin, çok iyi niyetli olmadığınız anlaşılmış olacaktır.

Sizi iyi niyetli olmaya davet ediyorum; sizi, bizim verdiğimiz önergeler doğrultusunda hareket etmeye davet ediyorum ve hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Topuz.

Hükümet adına Orman Bakanı Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 76, 169 ve 170 inci maddeleri üzerinde getirilmiş olan değişiklik teklifiyle alakalı olarak değerli milletvekillerinin, grupların değerli sözcülerinin görüş ve düşüncelerini dinledik. Anayasamızın 169 ve 170 inci maddelerinde yapılması gereken ve toplumda da çok ciddî bir uzlaşmanın, artık, sağlandığını gördüm. İleri adımların atılmasında, Meclis içerisindeki iktidar ve muhalefetin, daha önceki yapmış oldukları açıklamaları, beyanları, seçim sürecinde, seçim beyannamelerinde, parti programlarında konuyla alakalı görüş ve düşüncelerin, Türkiye'nin son elli yılında yaşamış olduğu büyük sosyal ve toplumsal hareketlerin gelmiş olduğu bu noktada, kentleşme sürecinde, kentlerin etrafındaki varoşlarda oluşmuş olan yoğun orman işgallerinin, orman tahribatının, fiilî durumların, artık, aşılması gereken, çözülmesi gereken sorunlar olarak görüldüğünü ve bugün de burada, bunu gerçekleştirebileceğimizi, bunu başarabileceğimizi, bu sorunun bir iktidar ve muhalefet mantığıyla ele alınmaması gerektiğini, bunu, bulunmuş olduğumuz seçim bölgelerinde veyahut da Türkiye'deki milyonlarca insanın üzerinde yaşamış olduğu bu milyarlarca metrekarelik, ülkemizin en değerli arazileri üzerindeki şu andaki mevcut durumun çözümlenmesi gerektiğini, artık, hepimiz gördük. Bunun için inanıyorum ki, bugün ve perşembe günü yapılacak olan oylamalarla, Anayasanın 169 ve 170 inci maddelerinde gerekli değişiklikler yapılacak ve Anayasamızın bugüne kadar elvermediği tasarruflara, inşallah, sahip olmuş olacağız.

Değerli arkadaşlar, uzlaşma arama noktasında, dört aylık bir dönem içerisinde, toplumun, yargısıyla, üniversitesiyle, sivil toplum örgütleriyle, hatta, şu anda Parlamentodaki Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekilleri, grup başkanvekilleriyle bu konuyla alakalı düşüncelerimizi onlara aktarmak, tekliflerimizi onlarla birlikte paylaşmak, bunu sadece AK Partinin grup önerisi olarak, sadece Orman Bakanlığının görüş ve düşünceleri doğrultusunda atılması gereken bir adım olarak algılanmaması gerektiğini, yapılan panellerle, yapılan görüşmelerle, üniversitelerdeki hukuk fakültelerinin, Yargıtayın ilgili dairelerindeki üyelerin, daha doğrusunu kısa olarak özetlemek gerekirse, dört aylık bir süre içerisinde, biz, bu konuyu kamuoyunda tartışmaya açtık; pek çok televizyon programında, bu konuyla alakalı konunun uzmanlarıyla karşılıklı tartışma, meseleyi müzakere etme imkânını bulduk.

Tabiî, yine, şunu da ifade edeyim ki; bizim internet sayfamızda, iki ikibuçuk aydan bu tarafa, konu, interaktif bir anlayışla toplumun belleğine havale edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bizim, bugün, buradaki değerli sözcülerin görüş ve düşüncelerini de dikkate alarak hazırlamış olduğumuz bu değişiklik tekliflerinde, 31.12.1981 tarihinden önce, fen ve bilim bakımından orman vasfını yitirmiş, orman kadastrosu marifetiyle de 1974 yılından bu tarafa Türkiye'de 2/B arazilerinin çalışmaları yapılıyor ve orman alanlarının dışına çıkartılıyor. Bu konu bugünün olayı değildir, dünün olayı hiç değildir; bu, son kırk yılın olayıdır. Olaya bu şekilde bakmak lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer, sadece, bunu bir yılın, iki yılın olayı olarak ele alırsak meseleyi doğru tarif etmiş olmayız.

Değerli arkadaşlar, sevgili milletvekilleri; bakın, Türkiye'nin gelmiş olduğu bu noktada, bugün, bu araziler, artık orman değildir, orman idaresinin tasarrufunda da değildir. Yani, biz, Orman Bakanlığı olarak, orman bölge müdürlükleri olarak, orman şeflikleri olarak, hiçbir zaman, bu araziler üzerinde bir inisiyatifimiz yok; niye, çünkü, orman kadastrosu marifetiyle, bunlar, Anayasanın amir hükümleri, mevcut hükümleri doğrultusunda, Anayasanın hükümleri doğrultusunda orman alanının dışına çıkarılmış. Peki, burada murat neydi, burada arzu edilen neydi? 1982 Anayasasında, 169 ve 170 inci maddeler gerekçelerine baktığımız zaman, aslında, burada, bir milat olarak alınan 31.12.1981 tarihinin bir af, gizli bir af, saklı bir af olduğunu, kanun koyucunun o günkü gerekçelerine baktığımız zaman, Anayasa Mahkemesinde yapılmış olan iptallere karşı kullanılan oyların mülahazalarına, mütalaalarına baktığımız zaman, bunları görme imkânımız vardır.

Elbette ki, bugün, Türkiye'de, şu anda, orman arazilerimizin, ancak üçte 2'sinin kadastrosu yapılmış. Yapılan kadastrolar neticesinde de, yaklaşık 5 milyar metrekarelik 2/B çıkmış. Orman kadastrosunu tamamladığımız zaman, bitirdiğimiz zaman... Bunu, önümüzdeki beş yıllık bir süre içerisinde tamamlamayı planlıyoruz; yani, geri kalan kadastrosu yapılamamış alanları, azamî beş yıl içerisinde, Türkiye'deki bütün kadastro çalışmalarını, ormancılık açısından, Orman Bakanlığı açısından tamamlamayı düşünüyoruz. Bu yeni yapılan kadastro çalışmaları neticesinde, mevcut 2/B'lere yeni 2/B'ler ilave edilecektir; bunu da ifade etmekte fayda görüyorum; çünkü, 2/Bler, durduk yerde kendiliğinden ortaya çıkan hudayinabit bir şey değildir, bunlar kendiliğinden olmuyor. Bunlar, yasaların kendilerine vermiş olduğu yetkileri kullanan orman mühendislerinin, kadastro mühendislerinin yapmış oldukları çalışmalar neticesinde ortaya çıkıyor.

Tabiî, aslında, bizim bu konuyla alakalı, bugüne kadar toplumla ve sizinle birlikte paylaştığımız pek çok husus oldu; ama, Anayasamızın 169 uncu maddesinde, ormanların işlettirilmesiyle alakalı bir düzenleme getiriyoruz. Bakın, bununla ne yapmak istiyoruz; bunu da sizinle karşılıklı olarak net bir şekilde görüşmek ve paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 169 uncu maddede yapacak olduğumuz değişiklikten sonra, şu anda, Türkiye'deki verimsiz olan, yaklaşık olarak, 10 000 000 hektarlık orman arazisinin, özel ormancılık anlayışı içerisinde, özel sektöre veyahut da özel ormancılık çalışması yapmak isteyen kesimlere, tüzelkişiliklere, köy tüzekişiliklerine, şirketlere veyahut da şahıslara tahsisi söz konusudur.

Burada nasıl bir tahsis yapacağız; zaten, şu anda, Özel Ormancılık Kanununda bu mevcut. Bizim şu andaki verimsiz olan ormanlarımızın verimli hale gelebilmesi için, biz bu işi, Orman Bakanlığının şu andaki mevcut imkânlarıyla, ancak 100 senede yapabiliriz arkadaşlar; şu andaki finans imkânlarımız, şu andaki donanımımız, şu anda baktığımız zaman yaptığımız projeksiyonda, 100 yılı içerisinde bu işin altından ancak kalkabiliriz. Demek ki, burada, mutlaka ve mutlaka, özel teşebbüsü, ormanlarımızın geliştirilmesinde devreye sokmamız lazım.

Değerli arkadaşlarım,  şu anda biz, bugün, 2/B'lerle alakalı Anayasamızın 169 ve 170 inci maddelerinde yapacak olduğumuz değişiklikten sonra, 6831 sayılı Orman Kanununun ilgili maddelerinde ve yine, ormancılık mevzuatını alakadar eden sair kanunlarda yapacak olduğumuz değişiklikten hemen sonra, biz, 50 000 000 metrekareyi hemen ertesi günü satabilecek durumdayız. 50 000 000 metrekareyi hemen ertesi günü satabilecek noktadayız; çünkü, bu konuyla alakalı parselasyon çalışmaları, bunlarla alakalı tespitler yapılmış, listeleri askıya çıkarılmıştır; ancak, 2/B'lerin tamamen tasfiye edilmesinin, öyle, altı ay içerisinde olmayacağını biz de biliyoruz. Şu anda, yaklaşık 4 milyar metrekaresinin, önümüzdeki altı aylık bir süreç içerisinde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün verecek olduğu destekle, hükümetin, bu konuda alacak olduğu özel önlemlerle, yapacak olduğu fevkalade düzenlemelerle, burada, gerekirse, tapu - kadastro çalışmalarında özel sektörü de devreye sokarak işi hızlandırmayı düşünüyoruz ve biz, altı ay içerisinde, 4 milyar metrekareyi satışa arz edebileceğimizin...

Tabiî, olayı, sadece bir ekonomik girdi olarak alırsak haksızlık yapmış oluruz. Olayın bir sosyal boyutu var, olayın bir hukukî boyutu var, olayın bir de ekonomik boyutu var. Bu, 2/B'lerle alakalı, Türkiye'de şu anda geldiğimiz son noktada, milyonlarca insanın üzerinde yaşamış olduğu bu 2/B arazileriyle alakalı gerçekten çok ciddî bir hukukî sorun söz konusudur. Bu vatandaşlarımızın önemli bir kısmı, bugün, mahkeme kapılarında devletiyle karşılıklı olarak mahkemeleşmektedir.

Yine, bu yurttaşlarımızın mülkiyet sorunu noktasında, yapmış oldukları binalarının, kullanmış oldukları bağ ve bahçelerinin mülkiyet sorunları vardır. İnsan için en önemli haklardan birisi mülkiyet hakkıdır. Mülkiyet hakkı konusunda, her ne şekilde olursa olsun, devletin bugüne kadar aymazlığından dolayı ortaya gelmiş olan bu 2/B'ler konusunda, devletin, artık, bana ne deyip olaya bigâne kalması mümkün değildir, bu konuya, mutlaka ve mutlaka el koyup, çözüm getirmesi lazımdır; işte, biz de bunu yapıyoruz.

Tabiî, burada, olaya, bir de şehircilik açısından bakmak lazım. Elbette ki, kentlerimizin civarında oluşmuş olan bu fevkalade olumsuz tabloların, büyük şehirleşme imkânına, potansiyeline sahip olan bu arazilerin planlamalarının, şehircilik açısından düzenlemelerinin, altyapılarının süratli bir şekilde yapılarak vatandaşımıza kazandırılması lazım; aksi halde, biz, Türkiye'de çarpık kentleşmenin önüne geçme imkânını da kaybetmiş oluruz. Bu, bir fırsattır.

Sayın Ali Topuz'un ifade ettiği gibi, biz, burada, satıştan elde edecek olduğumuz paraları, sadece Hazinenin borç ödemeleri için kullanmayı kesinlikle düşünmüyoruz. Orman Bakanlığı olarak, biz, muhtelif vesilelerle, bu konuyla alakalı görüşlerimizi ve düşüncelerimizi kamuoyuyla paylaştık. Ne dedik, buradaki satıştan elde edilecek olan paranın en az yüzde 20'sini orman köylüsünün rehabilitasyonuna kullanmak mecburiyetindeyiz. Niye, Türkiye'de 17 000-18 000 köyde, yaklaşık olarak 7 500 000-8 000 000 orman köylüsü yaşıyor. Bu orman köylüleri, hakikaten, hayat standardı bakımından ülkedeki en altta bulunan insanlar. Millî gelirden almış oldukları pay, 250-300 dolardır. Böyle bir rakamla hayatlarını idame ettirmek durumunda olan orman köylüsüne taraf olmak, orman köylüsünün yanında olmak, sosyal devlet olmanın gereğidir; işte, biz, onu yapmak için bu düzenlemeyi yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakın, yine, ağaçlandırma seferberliği için kaynak lazım, para lazım; ama, ülkemizin ekonomik şartları ortada. Daha geçen hafta, hükümetimizin Bakanlık bütçesi burada görüşülürken, muhalefet sözcüsü arkadaşlarımız "bu bakanlık bütçesiyle bu işleri yapmak mümkün değildir" dediler; ben de katılıyorum, doğru; yani, yapmak istediklerimiz yanında, mevcut kaynakların ne kadar cılız, ne kadar yetersiz kaldığını ben de kabul ediyorum. O zaman, bir yerden kaynak bulmak lazım- işte, kaynak burada. Diyoruz ki, buradaki satıştan elde edecek olduğumuz gelirin önemli bir kısmını, ülkemizin, buradan kaybedecek olduğumuz 500 000 hektarlık arazinin karşılığında, biz, gelin, 500 000 hektarlık alanın karşısında, onun üç katını, beş katını, on katını yapabilecek potansiyele, kaynağa burada sahip oluyoruz. Biz, bununla birlikte, yani, burada, eğer, orman alanlarının dışına 2/B olarak çıkardığımız 5 milyar metrekare, yaklaşık olarak 500 000 hektarlık bir alanı ormanların dışına çıkarmış ve kaybetmiş gibi gözüküyorsak da, fotoğrafa net olarak bakarsak, biz bununla, bu düzenlemeyle, burada, ciddî bir finans imkânıyla, orman alanlarımızı genişletmeyi planlıyoruz. Bununla alakalı, Sayın Başbakan ve Kabinedeki arkadaşlarımla bu konuyu paylaştım.  Bu konuya da fevkalade desteğin olduğunu görmenin bahtiyarlığını yaşıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabiî, olaya, objektif olarak baktığımız zaman, meselenin, AK Parti cephesinden, Cumhuriyet Halk Partisi cephesinden bakıldığı zaman farklı görülmediğini, gayet net bir şekilde görüyorum; ancak, aramızda birtakım nüanslar olabilir; çünkü, farklı partileriz. Bu bir ülke sorunudur, bu milyonlarca insanımızın ortak sorunudur, bu Antalya'nın sorunudur, bu Mersin'in sorunudur, bu İstanbul'un sorunudur, bu Balıkesir'in sorunudur, bu Kocaeli'nin sorunudur, bu Trabzon'un sorunudur. Arkadaşlar, Türkiye'de, 2/B'lerle milyonlarca insan karşı karşıyadır. Bu realiteyi görmeden, buna siyasî perspektiften bakmadan, sadece insanî perspektiften baktığımız zaman, kangrenleşmiş bu sosyal olayın artık çözüme kavuşturulması için, bugün, Parlamentoda bu iradeyi görüyorum, bu gücü görüyoruz, bu kararlılığı görüyoruz.

Burada, şimdi, şöyle bir endişenin olduğunu da ifade edeyim. Efendim, siz bu 2/B düzenlemesinin, bu 169 ve 170 inci maddede yapmış olduğunuz düzenlemelerden sonra, acaba kamuoyunda şöyle bir yanlış kanaat olur mu: Yahu, nasıl olsa bunlar, her ne şekilde olursa olsun, orman arazisine el atanlara, işte görüyorsunuz, Parlamento bir şekilde bir çözüm getiriyor, onların bu yasal olmayan edinimlerini yasalaştırıyor... Bu endişeyi toplumun bütün kesimlerinde gördüğüm için -Orman Bakanı olarak benim aslî görevim, elbette ki, orman varlığının korunması ve geliştirilmesidir- bu endişeyi duyanlarla, en az onlar kadar paylaşarak ben de ifade ediyorum ki, bakın, 31.12.1981 tarihine onun için dokunmuyoruz, onu biz de milat olarak aynen koruyoruz. Halbuki, 31.12.1981'den sonra Türkiye'de yeni 2/B'ler veyahut da orman işgalleri oldu; ama, onlara cesaret vermemek için, yeni oluşacak, yeni oluşturulacak 2/B'lere ve orman işgallerine fırsat vermemek için, onları cesaretlendirmemek için bu 31.12.1981 tarihini milat olarak aynen alıyoruz ve kabul ediyoruz ve koruyoruz. Çünkü, ormanları, hakikaten, milletin sahiplenmesi, baş tacı etmesi gerektiğini ifade etmek durumundayken; ne yazık ki, bazı kesimlerden, ormanlarla alakalı iyi olmayan düşüncelerde var, hoş olmayan düşünceler de var, ormanları rant aracı görenler de var. İşte bizim görevimiz, devletin görevi, devletin yetkili kurullarının, kurumlarının görevi bunlara bu imkânı vermemektir; yasalar bunun için vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlerinizi tamamlar mısınız...

Buyurun.

ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Anayasanın 169 ve 170 inci maddelerinde yapacak olduğumuz bu düzenlemeden sonra, 6831 sayılı Kanun ve diğer kanunlarda yapacağımız çalışmalarda, muhalefet partisinin (Cumhuriyet Halk Partisinin) görüş ve düşüncelerini, mutlaka ve mutlaka değerlendirmek gerektiğini, bunların bir uzlaşma anlayışı içerisinde Parlamentodan geçmesinin insanımızın ve ülkemizin hayrına olacağını düşünüyor, buradaki değerli sözcülerin görüş ve düşüncelerinden fevkalade istifade ettiğimizi ve bugün verecek olduğunuz destekle, gerek 169 ve 170 ve gerekse 76 ncı maddedeki değişikliğin geçeceğine güvenimin tam olduğunu belirtmek istiyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şahsı adına, Sayın Feridun Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın 76, 169 ve 170 inci maddelerinde değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifinin tümü üzerinde kişisel düşüncelerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum.

Çok kısa bir süre önce, milletvekili seçilme yaşının 30'dan 25'e indirilmesi amacıyla, Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri bir önerge vermişlerdi. Yanlış hatırlamıyorsam, İktidar Partisi Grubu, çoğunluğu değil, sanıyorum tamamı -gözümden kaçmış olabilir- bu önergemize ret oyu kullandılar. Aradan geçen süre içinde Cumhuriyet Halk Partisi düşüncelerine yakınlaşmaları, Parlamentodaki ilişkiler açısından son derece olumlu bir gelişme olmuştur.

Aslında, olayın bir başka boyutu daha var. Şimdi, bu yeni değişikliği, İktidar Grubu, büyük bir heyecanla ve acelecilikle huzurumuza getiriyor, Meclisin huzuruna getiriyor. Oysaki, geçmişte, bizim getirdiğimiz bu fırsatı kullanmış olsalardı, 169 ve 170 inci maddeleri, 76 ncı maddeden ayrı ve daha özgür bir biçimde tartışma imkânımız olacaktı, bu imkânı yitirmiş bulunuyoruz.

Umudumuz, Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekili dokunulmazlığı konusundaki görüşüne de fazla gecikmeden gelmenizdir, bunu umut ediyorum; ama, bugünkü görüntü, bu umudumuzun pek fazla da haklı olmadığını gösteriyor.

Önümüze getirilen teklif, iki değişik konuyu içeriyor. Birisi, gençlikle ilgilidir, demokratik bir hakkın kullanılmasıyla ilgilidir, gençlerin seçilme haklarının kabulüyle ilgilidir; diğeri, ormanla ilgilidir. Ben, çok merak ediyorum, bu teklifi hazırlayan 213 arkadaşımız, ormanla gençlik arasında nasıl bir bağlantı kurdular? Ormanla seçilme hakkı arasında nasıl bir bağlantı kurdular? Bunun, bizim anlamadığımız veya kavrayamadığımız çok ince bir nedeni varsa, bunu öğrenmenin hakkımız olduğunu düşünüyorum; bunu açıklayacaklarını umut ediyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, birtakım tahminlerde bulunabiliriz, bu iki farklı görüşün, iki farklı düzenlemenin niye bir arada buraya getirildiğini tartışabiliriz. Belki de, gençlerin 25 yaşında milletvekili seçilme hakkını birkaç ay önce, bir süre önce reddetmiş olmanın doğru olmadığını, seçim bölgelerinize gittiğiniz zaman gördünüz; gecikerek de olsa bu gerçeği gördünüz. Diliyorum, diğer konularda da seçmenlerinizin söylediklerine aynı duyarlılığı gösterirsiniz.

Gençliğin kalbini onarmak konusundaki aceleci tavrınız, böylesine bir harmanı gerekli kılmış olabilir. Yani, ormanla ilgili 169 ve 170 inci maddeleri, gençliğin seçilme hakkıyla ilgili diğer bir Anayasa maddesini bir arada getirmiş olabilirsiniz; ama, maddelerdeki düzenlemelere, hukuk mantığı açısından ve yasal düzenleme açısından baktığımız zaman çok ilginç şeyler görüyoruz. 169 uncu maddeyle ilgili değişiklikte, çok ilginç bir ek var; "işlettirilir" deniliyor. Bunu diğer konuşmacılar da söylediler. Bu değişikliğin temeli budur "işlettirilir" deyimidir. Bu "işlettirilir" deyimi ve bu ekleme, devlet ormanlarının, devlet ve orman köylüsü tarafından kullanılması imkânını kısıtlayan bir düzenlemedir. Bugüne kadar, orman köylüsü, devlet ve kooperatifler -ki bu kooperatifler orman köylülerinin kooperatifleridir- ormanı kullanabiliyorlardı. Şimdi, bu değişiklikteki "işlettirilir" kelimesi, orman köylüsünün dışında, başka bir unsuru getirip buraya oturtuyor. Aslında, orman köylüsü için bir şeyler yapmış olmayı düşünüyorsak, bu "işlettirilir" nedir?! Yani, orman köylüsü, şu anda, ormanın bu bölümünü kullanıyor, ormanı kullanıyor, ormandan yararlanıyor; bizim istediğimiz kadar doğru biçimde, haklı biçimde ve yaygın biçimde kullanmasa da kullanıyor.

Arkadaşlar, "işlettirilir" kelimesiyle köylünün payını azaltacağız. Köylünün ormandan aldığı payı azaltma noktasına geliyoruz. Bunu, orman köylüsü yararına bir düzenleme olarak kime kabul ettirebilirsiniz?! Yani, bugün, şu konuşmaları dinleyen orman köylüleri, bu "işlettirilir" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmeyecek kadar eğitimsiz mi?! Böyle mi düşünüyorsunuz?!

Bunun dışında, 170 inci maddedeki değişikliklere baktığımız zaman, orada da bir tuzak göze çarpıyor. "Tuzak" kelimesini özür dileyerek kullanıyorum; belki böyle bir amaç yoktu; ama, böyle bir düzenleme yaparsak, sonunda bir tuzağa düşmüş olduğumuzu görürüz.

Burada "öncelik" deyimi var. 170 inci maddenin düzenlemesinde, orman köylüsüne satışta, kullanmada, tahsiste bir öncelik veriliyor. Burada yapılan nedir; orman köylüsüne öncelik; yani, öyle bir görüntü var ki, orman köylüsüne öncelik tanıyoruz, çok güzel bir şey yapıyoruz. Orman köylüsüne öncelik demek, satışı, tahsisi, kullanmayı ona teklif etmek demektir. Orman köylüsünün cebinde kaç lira olduğunu biliyor musunuz?.. Orman köylüsünün bu teklifi karşılayacak gücü olduğunu düşünebiliyor musunuz.. Sizi suçlamıyorum; Türkiye'nin geldiği noktada geçmiş iktidarların, herkesin payı olabilir; ama, orman köylüsünün reel durumunu, cebindeki parayı, alım gücünü bilmeyen bir tek milletvekili burada olabilir mi?.. Öncelik orman köylüsüne. Bu öncelik, hiçbir zaman kullanılmayacaktır. Bu öncelik kullanılmadığı için, orman köylüsünün dışındaki unsurlar değerli arazileri alacaktır ve sizin sandığınız kadar yüksek değerde almayacaktır. Bu 169 uncu ve 170 inci maddelerdeki düzenlemelerin böylesine yanlış sonuçlar doğurması ihtimalini dikkate almak gerekir. Grubumuz, bu konularda hazırlıklar yaptı, önergeler getirecek. Biz, bu önergelerin peşin hükümle reddedilmeyeceği konusunda bir umut taşıyoruz. Diliyorum ki, o önergeler tartışılır ve o önergelerle daha sağlıklı bir sonuca varılabilir.

Yüzlerce yıldır ormanla iç içe yaşayan, ormanı koruyan orman köylülerinin haklarını vermek istiyorsak, bunu, bir ticaret anlayışıyla yapmamalıyız; bunu, hak edilmiş bir sonuca ulaşmak için yapmalıyız. Toroslarda, yüzlerce yıldan beri yaşayan orman köylüleri var. Hiç kimse, en katı orman savunucusu bile, o orman köylülerinin ormanı yaktığını söyleyemez; oralarda, orman köylüsü eliyle hiç orman yangını çıkmamıştır; çünkü, ormanı sevmişlerdir, korumuşlardır.

Şimdi, biz, o insanlara haklarını vereceğimizi söylüyoruz, 2-B ile tahdit dışına çıkan ormanı vereceğimizi söylüyoruz. Neyle veriyoruz; tam bir ticaret mantığıyla; para istiyoruz. Yani, onların suçu, başka nedenlerle orman dışına çıkmış araziden yararlanmak mı, kalan ormanı korumak mı?.. Onların haklarını vermek zorundayız ve bu haklarını verirken de, bunu hiçbir şarta tabi tutmadan yapmalıyız. Şimdi, bunlardan para istiyoruz. Nedir 2/B arkadaşlar; orman olmaktan çıkmış, bilimsel nedenlerle çıkmış arazi... Orada duruyor; zaten köylü kullanıyor, zaten orman sınırları dışına çıkmış olan arazi Hazinenin. Şimdi, biz, bunu, yeni bir düzenleme gibi gösteriyoruz. Orman köylüsüne yeni ne hak veriyoruz; hiçbir yeni hak verilmiyor. Ben, bunu, bir değişiklik, bir reform gibi Meclisin önüne getirmenin bir çözüm olmadığını düşünüyorum.

Türkiye'de, bugün, ormanlarımızın bir kısmı yağmacıların çabalarına rağmen ülke topraklarını süslemeye devam ediyorsa, ülkemizi anlamlı kılmaya devam ediyorsa, bugün, varılan bu noktada, hâlâ bu ülkede yeşil varsa, bunu sağlayanların içerisinde, orman görevlileri kadar orman köylüleri de vardır. Orman köylülerini, bu çözümün dışında düşünmek mümkün değildir. Eğer bu denge bozulursa, orman köylülerine burada umut verilir; ama, uygulamada büyük umutsuzluklar doğarsa, hayal kırıklıkları doğarsa, bunun sorumlusu biz oluruz ve bunun bedelini bütün Türkiye öder.

Sayın milletvekilleri, Meclise gelen teklif, bu şekliyle yetersizdir ve orman köylüsünün hakkını vermek yerine, onu, yeni keşfedilmiş bir kaynak gibi düşünmenin hemen fark edilen kurnazlığıyla gölgelenmiş bir tekliftir. Bu teklife verilecek oylar ve bunun kabulü, bizi, ağır bir yük altına sokacaktır.

Toprağın sahibi olmak için yıllardır bekleyen insanların duygularına, beklentilerine saygılı olmak hepimizin görevidir. Onun için, orman köylüsünün cebindeki son liralara göz koymak yerine, onun hakkını bedelsiz olarak verelim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.

Şahısları adına ikinci söz, Sayın Gürol Ergin'in.

Buyurun Sayın Ergin.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi üzerinde, kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, sizleri, Büyük Türk Ulusunu, sevgili gençlerimizi ve aziz orman köylülerimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar, bu Mecliste, Adalet ve Kalkınma Partisinin yaptığı çalışmaları incelediğimiz zaman, hep bir parçalılık görüyoruz; yani, hep bir eklektik çalışma düzeni görüyoruz. Bu gelen Anayasa değişikliği teklifi de, bu çalışmanın son örneği olarak karşımıza geliyor. Oysaki, başlangıçta Sayın Topuz'un da belirttiği gibi, anayasalar, her şeyin üzerinde ciddiye alınması gereken belgelerdir; bunlar, parçalı çalışmalar şeklinde değiştirilirse, yarın daha büyük sıkıntıların kaynağı olurlar.

Değerli arkadaşlarım, bu, o kadar parçalılık arz ediyor ki -biraz önce, diğer arkadaşlarımın da belirttiği biçimde- bir yanda gençlerimize 25 yaşında seçilme hakkı  bir yanda orman sorununun çözümü!.. Gerçekten, şöyle bir düşünün bakalım; arasında ne gibi bir bağ bulacaksınız; bulduğunuzda, lütfen bize de söyleyin.

Değerli arkadaşlarım, gençlere 25 yaşında seçilme hakkı verilmesi, Cumhuriyet Halk Partisinin öteden beri dile getirdiği, her platformda savunduğu ve "Yeni Hedefler, Yeni Türkiye" başlıklı programına aldığı bir konudur. Bakınız, ne demişiz: "Cumhuriyet Halk Partisi, ister okulda, üniversitede ister işyerinde ya da siyasette olsun, gençliğin katılımını ve dinamizmini temel kabul etmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi, gençliğin politikada aktif olarak yer alması için gerekli yapılanmanın sağlanmasını, mevcut yasal engellerin kaldırılmasını, gençlere seçme ve seçilme hakkının eksiksiz tanınmasını öngörmektedir. Bu amaçla, Cumhuriyet Halk Partisi, seçmen yaşını 18 seçilme yaşını 25'e indirecektir."

Değerli arkadaşlarım, özünde 25 yaşı doğru bulduğumuzu, bu ifadeler de ortaya koyuyor. Bu bakımdan, ben, kişisel olarak, bu konuda olumlu oy vereceğimi belirtmek istiyorum. Bu arada, Adalet ve Kalkınma Partili bir sözcümüz, burada "25 yaşa indirmek bize nasip olacak" dedi. Eğer, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, altında imzaları bulunan bu anayasa değişiklik teklifine benim gibi oy vereceklerse, 25 yaşa indirme, birlikte, bizlere nasip olacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ergin, bir konuyu hatırlatmak istiyorum: İçtüzüğümüze göre oylama gizli olduğu için, oyunuzun rengini belli etmemenizi diliyorum.

Buyurun.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Etmeyelim efendim, etmeyelim... Ne yapalım; biraz sevindirelim istedim.

Arkadaşlarım, gelelim, ikinci ve üçüncü değişiklik maddelerine... Burada, bir konu iyi ayrılmak zorundadır: Anayasanın 169 uncu maddesinin esprisi ile 170 inci maddesinin esprisi birbirinden tamamen farklıdır. Burada, Sayın Bakanın konuşmaları, sanki, bu iki Anayasa maddesi aynı espriyi betimliyor gibi göründü. Öyle değildir; 169 uncu madde, ormanlarımızın korunması görevini devlete verir. 170 inci madde, asıl üzerinde duracağımız maddeyse, ormanlarımızın korunması yanında, orman köylüsünün korunması ve güçlendirilmesini amaçlar. Şimdi, sizin getirdiğiniz değişikliğe bakınca, bu böyle oluyor mu, olmuyor mu göreceğiz.

Değerli arkadaşlarım, 169 uncu maddeye getirmek istediğiniz değişikliğin, hiçbir şekilde, kabul edilme ihtimali bile burada konuşulmamalıdır; çünkü, burada, çok basit bir biçimde, yalnızca bir "işlettirilir" masum sözcüğünün eklenmesi, özünde, ormanların tamamen amaç dışına çıkması sonucunu verecektir.

Değerli arkadaşlarım, özellikle Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında "hayır" demesine karşın, o konuşmasından önce ve sonra basında yer alan beyanatından, Sayın Bakanın, kızılağacı, kestaneyi orman dışına çıkarma çalışmalarını biliyoruz. Şimdi, bir yanda, çeşitli orman ağaçlarını, siz, ormanın dışına çıkarmayı düşüneceksiniz; bir yanda, 169 uncu maddeyle ormanı tamamen, ama, tamamen özel sektöre teslim edeceksiniz; özel sektörün insafsız, acımasız talanına bırakacaksınız. Ondan sonra da "ben, Bakanlık olarak ormanları korumak ve geliştirmekle görevliyim" diyeceksiniz; buna kendiniz de inanamazsınız, Türk halkı da inanmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, konu, zannedildiği ve tahmin edildiğinin çok ötesinde anlam ve önem taşıyor. Ormanlar bu ülkenin akciğeri, akciğeri... Siz, böyle yaparsanız, akciğersiz bir ülke yaratırsınız; buna hakkınız yoktur Sayın Bakan.

170 inci maddeye gelince... Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, seçim bildirgemize de aldık. Türkiye'nin en yoksul kesimi, biraz önce Sayın Bakan da söyledi, ulusal gelirden bir kentlinin 7'de 1'i kadar pay alan orman köylüsüdür. Bu devlet ve bu millet, orman köylüsü için ne gerekiyorsa yapmakla kendisini yükümlü hissetmelidir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle hissediyoruz. Bunu seçim bildirgemize de aldık, bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Orman köylüsü, üzerinde bulunduğu toprakların sahibi olmalıdır. Bu topraklar, bu insanlara verilmelidir; ama, bunu, böyle düşünürken, getireceğiniz düzenlemeleri çok dikkatli hesaplamazsanız, orman köylüsüne çok cüzî bir miktarda yardımda bulunurken, kalan ormanların talanı yolunu açarsınız, orman bıraktırmazsınız ülkede.

Bakınız, Sayın Bakanın beyanatından sonra -ki Anayasanın 169 uncu maddesine de aykırı bir beyanattır o beyanatlar; suç teşkil eder- basında şu haberler yer alıyor: "Sayın Bakanın beyanatlarından sonra -fotoğraflarıyla yer aldı, okumuşsunuzdur- şuralara da girildi..." Buna hakkınız yok Sayın Bakan.

Değerli arkadaşlarım, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, orman alanı dışına çıkarılan arazilerin; yani, 2/B uygulamasının orman köylüleri için yapılmasının kesin zorunluluğunu, inandığımız gibi, kabul etmekteyiz, böyle bir çalışma doğru olur diye düşünüyoruz. Ancak, şimdi, yine Sayın Bakanın beyanatından yola çıkarak söyleyeyim. Sayın Bakan daha önceki beyanatlarında da söyledi: "Efendim, gelecek gelirin yüzde 20'sini işte bu alanlara harcayacağız." Buna da hakkınız yok. O para neyin karşılığı olan bir para; o para, orman alanı dışına, bilerek, isteyerek veya bilmeyerek çıkarılmış alanların ve  o alanlarda çalışma durumunda olanların hakkı olan paradır; o paranın bir kuruşuna dokunamazsınız başka amaçla. O parayı, Türkiye'de ormanları geliştirmek, orman köylüsünün refahını artırmak için kullanma zorunluluğunuz var. Siz o parayı, eğer, biraz önce ağzınızdan çıkan beyanatın ifade ettiği gibi, var olan sıkıntıları aşma yönünde kullanacaksanız, buna da hakkınız yok; sizin de yok, hükümetin de yok, bu Meclisin de hakkı yoktur... (CHP sıralarından alkışlar)

RESUL TOSUN (Tokat) - Bravo!..

GÜROL ERGİN (Devamla) - Elbette, bravo... Sen de gel böyle konuş, ben de bravo diyeceğim sana.

Değerli arkadaşlarım, burada bir AKP'li arkadaşım konuşurken, benim bir arkadaşıma şöyle söyledi: "Bana laf atmayın, top atmayın, gol atarım." Ben de diyorum, bana böyle söylerseniz, size sayamayacağınız kadar çok gol atarım; bunu da bilin. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan diyor ki: "Bu, bir ülke sorunudur; Antalya'nın, İstanbul'un, Muğla'nın sorunudur." Ben de, şimdi, Sayın Bakanıma diyorum: Ben, bir Muğla Milletvekili olarak konuşuyorum; elbette, bu konu, Türkiye'nin, Muğla'nın, Antalya'nın, İstanbul'un, benzer yerlerin sorunu; peki, bu sorun, sizin sorununuz değil mi Sayın Bakan? Orman sorunu, sizin sorununuz değil mi? Buna dikkat etmek zorundasınız.

Bir de sorun var. "Efendim, dekanların görüşünü aldık, paneller yaptık, sempozyumlar yaptık..." Orada, aldığınız bütün görüşler, istisnasız, bu orman alanlarına, hiçbir şekilde, talancı özel sektörü sokmamanız gerektiği yönündedir. Hiçbir orman fakültesi dekanı, hiçbir orman mühendisi, hiçbir orman mühendisleri odası, Doğal Hayatı Koruma Derneği, hiçbir ormancılık kuruluşu, size, ormanları özel alana açın demez...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ergin, bir saniye... Sayın Ergin, bir saniye; sözlerinizi tamamlamanız için süre veriyorum.

Buyurun.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Bunu, size hiç kimse söylemedi Sayın Bakan; ama, aksini söyleyen çok insan oldu. Bunu, siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz. (AK Parti sıralarından "Galatasaray bir gol daha..." sesi) Bakın, gol attıracaksınız bana yine!

Değerli arkadaşlarım, eğer bu kafayla giderseniz, Orman Bakanlığını, Türkiye'yi ormansızlaştırma bakanlığı yaparsınız. Sizler, belki, hiçbir şey anlamazsınız; ama, evlatlarınız, sizi hiçbir şekilde hayırla anmaz. Bunu, lütfen düşünün, ona göre karar verin. Hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Değişikliğine Dair Kanun Teklifinin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Teklifin maddelerine geçilmesi hususunda gizli oylama yapacağız.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum :

Komisyon ve Hükümet sıralarında yer alan kâtip üyelerden, Komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan başlayarak İstanbul'a kadar; Hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İstanbul ile Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline, biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek, pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan bu yerlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır.

Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.

Oyunu kullanacak sayın üye, kâtip üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra, kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.

Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Şimdi, kanun teklifinin maddelerine geçilmesinin oylanmasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan'ın yerine Çevre Bakanı Sayın Kürşat Tüzmen, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in yerine Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu'nun yerine Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül'ün yerine Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül oy kullanmışlardır. Durumu Genel Kurulun bilgisine de arz ediyorum.

Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, oy verme işlemi tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesine dair gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 487

Kabul : 342

Ret : 129

Çekimser : 15

Boş : 1

Sayın milletvekilleri, böylece, teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Saat 19.30'a kadar birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.03

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 19.39

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı : 106) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Teklifin 1 inci maddesini okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ BAZI MADDELERİNİN

DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 76 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki "Otuz" ibaresi "Yirmibeş" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına söz talebi?..

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, AK Parti Grubu adına ben konuşacağım.

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına konuşmak üzere, buyurun Sayın Kılıç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Kılıç, süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının milletvekili seçilme şartlarını belirleyen 76 ncı maddesinin değiştirilmesi hakkındaki teklifi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün burada, Türk siyasî hayatının en büyük eksikliklerinden birini gidermek üzere toplanmış bulunuyoruz. Demokrasi bir çoğunluk rejimi midir; yoksa, demokrasi bir çoğulculuk ve katılımcılık rejimi midir? Teorisyenlerin cevabını aradığı bu soru karşısında, demokrasi bir çoğulculuk ve katılımcılık rejimidir diyenler, bugün, az sonra, bu görüşmelerin ardından yapılacak oylamalarda, çok ciddî bir demokrasi sınavıyla yüz yüze gelecekler. Bugün, Türk demokrasisi ve siyaseti adına önemli bir gündür; çünkü, bugün burada kullanacağımız oylarla, bugün burada atacağımız adımlarla, Türkiye'de 70 000 000 insanın siyasete karşı tavrını ve siyasî sistem içindeki yerini belirleme imkânına kavuşmuş olacağız.

Sayın milletvekilleri, 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre, toplam 67 000 000 olan nüfusumuzun 40 000 000'u, evet, 67 000 000 olan nüfusumuzun 40 000 000'u, 30 yaşın altındaki gençlerden oluşuyor; ama, ne yazık ki, 3 Kasım 2002 seçimlerine esas olan 76 ncı madde nedeniyle, 40 000 000 genç insan, milletvekili adaylığının eşiğine bile gelememiş; 550 milletvekili, 30 yaşın üzerindeki 27 000 000 vatandaş arasından seçilmiştir.

Temsilî demokrasi açısından bu tabloda herhangi bir sorun görülmeyebilir; ama, çoğulcu ve katılımcı demokrasi açısından, adaylık hakkından yoksun bırakılan 40 000 000 insanın varlığı, onulmaz bir yara olarak, ne yazık ki, önümüzde durmakta.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bizler, bugün burada, bu büyük yarayı onarma, bu önemli kusuru giderme imkânıyla yüz yüzeyiz ve az sonra kullanacağımız oylarla, 40 000 000 genç insanın, 40 000 000 Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının siyasî sistem içindeki yerini belirleyeceğiz.

Milletvekili seçilme yaşı neden 25'e inmeli? 30 yaşında milletvekili seçilmek niçin yeterli bulunmuyor? Bu sorular sorulabilir; ancak, bu ve benzeri soruların tümü, karşılık sorularda yanıtını bulacaktır.

Değerli arkadaşlar, şunlar sorulabilir karşılık soru olarak: Belediye başkanı seçilme yaşının 25 olduğu Türkiye'de, milletvekili seçilme yaşı neden 30? Hukukî rüşt yaşının 18 olduğu Türkiye'de, milletvekili seçilme yaşı neden 30? Ve belki bunlardan çok daha önemlisi, milletvekillerini seçme yaşının, yani seçmen olma yaşının 18 olduğu Türkiye'de, çok daha kolay olan milletvekili seçilme noktasında sınır tayin edilen yaş niçin 30?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; istatistikler gösteriyor ki, Türkiye'de 18 ile 30 yaş arasındaki seçmen sayısı, Türkiye'nin toplam seçmen sayısının yüzde 42'si; yani, bizi seçme hakkına sahip oldukları halde, bizimle aynı koşullarda seçilme hakkından yoksun bırakılanlar, toplam seçmen sayısının neredeyse yarısı.

Türkiye'de geçen yıllar ve önceki hükümetler döneminde ardı ardına yaşanan ekonomik krizler nedeniyle işsiz kalanlar, onlar; iş güç sahibi olmadıkları için kahvehane köşelerinde çürümeye terk edilenler, onlar; beş parasız oldukları için evlenip yuva kuramayan, ev bark sahibi olamayanlar, yine onlar; milyonlarcası üniversite mezunu olduğu halde, hiç istemedikleri halde, diplomalı işsizler ordusuna katılmak zorunda olanlar, yine onlar; yani, bizim gençliğimiz; yani, bu toplumun enerjik unsuru; yani, Türk toplumunun dinamizmi!

Tüm olumsuzluklarla, herkesten önce, yine onlar yüzleşiyorlar; fakat, seslerini bu kutsal çatı altında duyurmakta en fazla zorlanan, en fazla engelle ve barikatla karşılaşan, yine onlar.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de hukuk sistemimizde rüşt yaşı 18; olgunlaşma, askere alınma ve cepheye gönderilme yaşı 20; ama, ne yazık ki, söz konusu siyaset olunca, önlerine çekilen 30 yaşını doldurmuş olmak şartını gençlerimiz aşamıyor.

Hukuk sistemi onlardan her şeyin hesabını soruyor; kanunu bilmemek mazeret sayılmaz karinesinden hareketle, uygulamada olan tüm kanunlara uymaları ve hesap vermeleri bekleniyor; vatanî görev olan askerlik hizmetini de yerine getirmeleri bekleniyor -ki, bu, onurdur, şereftir- ama, siyasete girme, temsil hakkına iştirak etme noktasına gelindiğinde, 30 yaşını aşmadıkları yönünde bir barikatla karşı karşıya kalıyorlar.

Enerjilerinden, birikimlerinden, cesaretlerinden, aldıkları çağdaş eğitimden çekinenlerin vehimleriyle dayatılan 30 yaşını doldurmuş olmak duvarı önünde, ne yazık ki, tıkanıyorlar.

Sayın milletvekilleri, 40 000 000 Türk gencinin enerjisini, birikimini, eğitimini, geleceğe ilişkin hedef ve beklentilerini siyaset kurumuna kazandırmak dışında bir seçeneğimizin bulunmadığını hepinize hatırlatmak isterim.

1982 Anayasasının, o günün koşulları içinde dayattığı depolitizasyon sürecini sona erdirmek, iktidar ve muhalefet grupları olarak hepimizin ortak sorumluluğu ve müşterek görevi olacaktır.

Gençliğimizi, dışlandıkları siyaset sahasının içine çekmek zorundayız. Önlerine konulan engelleri ve yasakları bir bir kaldırarak, Türkiye için üretim imkânlarını geliştirmek zorundayız.

Gençler bilmeli ki, büyükleri, bu kutsal çatı altında onlar için güzel bir gelecek düşlüyor.

Gençler hissetmeli ki, bugün bu koltuklarda oturanlar, bulundukları yere ihtirasla yapışmak yerine, gençliğe güzel, güçlü ve aydınlık bir Türkiye kurmanın hayalini yaşıyor ve yaşatıyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK Parti Grubu olarak bizler, kadınlarımızı siyasetin dolgu malzemesi olarak gören çağdışı anlayışı reddediyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK Parti Grubu, aynı zamanda, gençlerimizi siyasetin dolgu malzemesi olarak gören anlayışı da reddediyor. Bizler, milletvekilleri olarak mazbatalarımızı, gençlerimiz ve kadınlarımızla birlikte yürüttüğümüz çalışmalarla, onlarla el ele ve omuz omuza yaptığımız seçim kampanyalarının sonucunda aldık. Peki, şimdi, bugün geldiğimiz noktada onlara ne diyeceğiz?! Elektrik direklerine parti flamalarını asanlar, genç insanlar; cadde ve sokaklara bayrak ve posterlerimizi asanlar da onlardı, külfetin her türlüsünü paylaştığımız gönüllüler ordusu da onlardı; ancak, 550 sandalyenin birkaçına oturarak doğrudan temsil imkânı talep ettiklerinde, onlar, aramızda olamayacaklar; özellikle, sayın muhalefet milletvekillerimize sormak istiyorum;öyle mi?!

Değerli arkadaşlar, Türkiye'deki toplam seçmen sayısının yüzde 42'si, 18-30 yaş arasında yer alan ve seçme hakkına sahip olduğu halde seçilme hakkından mahrum bırakılan gençlerden oluşuyor; aldığımız tüm oyların yüzde 42'siyle, kale gibi, arkamızda duruyorlar; fakat, söz konusu temsil olunca, bir ömür boyu gölgemizde yaşamalarını bekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu anlayışın, hakla da, adaletle de, hukukla da, çoğulcu ve katılımcı demokrasi anlayışıyla da uzaktan yakından bir ilgisi ve hakkaniyetle bağdaşır bir yanı, ne yazık ki, bulunmamakta.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 30 yaşında seçilme şartı, Türk anayasa sistemine 1876 Anayasasıyla girmiş, 127 yıllık demode bir gelenektir. 127 yıl öncesinin demokrasi anlayışı 30 yaş şartını ararken, bugün, aynı koşulda ısrarcı olmanın çağdaşlaşma bilinciyle izah edilir yanı yoktur. Kaldı ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kılıç; sözlerinizi tamamlar mısınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

...1877 yılında, yani 1876 Anayasasından bir yıl sonra çıkarılan geçici talimatla, milletvekili seçilme yaşı, o günün koşulları içinde bile 25 yaşına indirildi ve bu doğrultuda, Ankara'da toplanarak, millet iradesiyle Kurtuluş Savaşını yürüten, sonrasında da cumhuriyeti ilan eden Birinci Meclise, 25-30 yaş aralığında, bir elin parmaklarını çok fazla aşan sayıda milletvekili girdi. Anayasa serüvenimizin bu parametrelerine ilişkin doğruları, zannediyorum, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden çok değerli hocam Prof. Oya Araslı Hanımefendi takdir edecektir. Hocam, aktardıklarım, hukuk fakültesinde sizden edindiklerimdir.

Değerli milletvekilleri...

OYA ARASLI (Ankara) - Keşke, önergeyi verdiğimiz zaman da hatırlasaydınız!..

SUAT KILIÇ (Devamla) - Saygıdeğer hocam, ona da geleceğim; yine sizden öğrendiğimiz bir mantık içinde o önergeyi burada reddetmek zorunda kaldığımızı da anlatacağım.

Değerli milletvekilleri, çağdaş Batı demokrasilerinde demokratik dönüşümün kriterlerinden biri de, seçme yaşı ile seçilme yaşı arasındaki yaş farkıdır. Bu noktada, bazı Batı toplumlarından örnekler vermek istiyorum: Seçilme yaşı, Amerika, İtalya ve Japonya Temsilciler Meclisinde 25; İngiltere, Avusturya, Belçika ve İsrail'de 21; Almanya, Danimarka ve Hollanda'da ise, seçilme yaşı ile seçme yaşı birbirine eşittir, yani 18'dir. İşte, demokrasideki gelişim. İşte, yeni neslini, genç neslini yetiştiren demokrasi terbiyesinin, demokrasi kültürünün yeni jenerasyona duyduğu güven. Biz, bugün burada, bunu tesis etme önerisini size getiriyoruz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Üç ay önce aklınız neredeydi?!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, nüfusu 1 200 000 000 sınırına dayanan Çin'de bile seçilme yaşı 18; 1 200 000 000 nüfusu olan Çin Halk Cumhuriyeti bile, 18 yaşında insanlarına seçilme hakkını vermekte bir beis, bir sakınca görmüyor; ama, Türkiye direniyor. Bugün, burada, hep birlikte, Türkiye'nin gençliğine karşı, kendi gençliğine karşı direnişini kırmak zorundayız. Tebessümünüzden, destek vereceğinizi anlıyorum.

Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz aylarda Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yeniden görüşülmek üzere Meclise geri gönderilen bir anayasa değişikliği paketinin ikinci tur görüşmeleri sırasında, seçilme yaşına ilişkin olarak zamansız verilen bir önergenin reddedilmiş olması, bu değişiklik teklifine karşı çıkmanın gerekçesi olamaz.

Saygıdeğer hocam, biz sizden şunu öğrendik. Cumhurbaşkanınca yeniden görüşülmek üzere Meclise iade edilen anayasa değişikliği teklifi, eğer bir noktalı virgül bile eklenirse, Cumhurbaşkanına, bir kez daha geriye gönderme hakkını verir. Bu durum, sizden öğrendiğim bu bilgi, zannediyorum geçerliliğini yitirmemiştir ve Mecliste ikinci tur görüşmeler yapılırken verdiğiniz önergenin reddedilmiş olması, sadece bu hususla alakalı bir kriterdir; sizden öğrendiğimiz, burada bulunan pek çok kişinin sizin gibi anayasa hukukçularından öğrendiği doğrulardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Ankara) -Açıklama hiç yeterli değil; size bu bağlamda öğrettiğimi zannetmiyorum.

BAŞKAN - Sayın Kılıç, Genel Kurula hitap eder ve sözlerinizi tamamlar mısınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum anlayışınıza; toparlayacağım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 25 yaşında milletvekili seçilme imkânını sağlama, hem Adalet ve Kalkınma Partisinin programında hem de  -hakkı teslim ediyorum- Cumhuriyet Halk Partisinin programında yer alan bir husustur; ama, 76 ncı maddenin o değişikliği sırasında hem Adalet ve Kalkınma Partisi hem de Cumhuriyet Halk Partisi, biraz o günlerin hızlı atmosferinden dolayı bu hususu atlamış olabilirler; fakat, hatırlatmak istediğim bir şey var. İlk tur görüşmeleri öncesinde Cumhuriyet Halk Partisi tarafından bu konuda verilmiş bir önerge yoktur, görüşmeler sırasında Genel Kurul salonunda da verilmiş bir önerge yoktur, Anayasa Komisyonunda da verilmiş bir önerge yoktur. Bunları söylerken, siz bu değişikliğe karşısınız anlamını çıkarmıyorum; ama, bunları söylerken, siz bu değişikliğe destek vermek zorundasınız; çünkü siz, 3 Kasımda Türk gençliğinden bu vaatlerinizle oy aldınız; bunu hatırlatıyorum.

OYA ARASLI (Ankara) - Biz size hatırlatalım; bize hatırlatmanıza gerek yok.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Komisyon Başkanı Burhan hocayı ikna edin.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; milletvekili seçilme yaşını 25'e indirecek oylarınızı kullanırken...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Burhan Bey burada... Karşı çıktı, bak, burada... Öyle böyle değil, Komisyon Başkanı!..

SUAT KILIÇ (Devamla)- ...Atatürk'ün cumhuriyeti Türk gençliğine emanet ettiğini lütfen unutmayınız. Ne diyordu cumhuriyeti kuran irade: "Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Bak, Burhan Bey burada, tutanak burada. CHP'liler değil, sizin Komisyon Başkanınız...

BAŞKAN - Sayın Kılıç, sözlerinizi toparlar mısınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum, 1 dakikalık bir süre talep ediyorum sizden.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; siyaset kurumu, temsil hakkından yoksun bırakılan 40 000 000 gence karşı tavrını değiştirmeli ve milletvekili seçilme yaşını 25'e mutlaka indirmelidir.

Siyaset kurumu ve Yüce Meclis iradesi, Türk gençliğini, alkolizmin, gayri ahlakî yaşam bataklığının, seks ve madde bağımlılığının basitliğinden kurtarmalı, Türkiye için düşünecek, Türkiye için üretecek genç beyinler yetiştirmenin çabası içinde olmalıdır. Bu, iktidar ve muhalefet olarak, tek kaygısı Türkiye olan herkesin, hepimizin ortak sorumluluğudur.

Siyaset kurumu, seçilme yaşını 25'e indirerek, taze kan, genç beyin ve güçlü gelecek gereksinimini kendi kaynaklarından karşılamalıdır. Bu, AK Partinin, meydanlardaki sözüydü. Cumhuriyet Halk Partisinin de bu konuya sıcak bakmakta olduğunu umuyorum; en azından, meydanlarda verdiği sözü, Genel Kurul çatısı altında tutması gerektiğini düşünüyorum. Geriye, sadece, anayasa değişikliği iradesini  Türkiye Büyük Millet Meclisine yansıtmak kalıyor. Bu noktada da umutlu olduğumu sizlere ifade ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Zeynep Damla Gürel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ZEYNEP DAMLA GÜREL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 76 ncı maddesindeki değişiklik teklifiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, geçtiğimiz aralık ayında, yani bundan tam üç ay önce, Anayasamızdaki değişiklikler Meclis gündemine geldiğinde, hem milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması hem de milletvekili seçilme yaşının 30'dan 25'e indirilmesini talep eden önergeler vermiştik. Her ne kadar, Sayın Kılıç, Meclisin en genç milletvekili olarak, gençliğinin verdiği heyecanla bu konuyu unutmuş olsalar da, ben bir kez daha hatırlatmak istedim. (CHP sıralarından alkışlar)

Buradaki amacımız neydi; amacımız, sizlerin iktidar olarak, bizlerin de muhalefet olarak, seçim dönemlerimizde verdiğimiz sözlerin yerine getirilmesine imkân tanımaktı. Öncelikle ifade etmek isteriz ki, üç ay gecikmeli de olsa, aralık ayında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bizim vermiş olduğumuz önergelerden hiç değilse bir tanesinin, milletvekili seçilme yaşının 30'dan 25'e indirilmesiyle ilgili anayasa değişiklik talebinin yeniden sizler tarafından Meclis gündemine getirilmiş olmasından büyük bir memnuniyet duyduk. Umuyoruz ki, dokunulmazlık konusunda da tekrar sizler tarafından gündeme getirilmesi için bir üç ay daha beklemek zorunda kalmayız! (CHP sıralarından alkışlar)

Esasen, bu konuyu, dokunulmazlıklarla beraber, bir demokratikleşme paketi olarak getirmenizi beklerdik; şık olan da buydu doğrusunu söylemek gerekirse. Açıkça ifade etmek gerekirse, Meclis çalışmalarımız sırasında bizlere yansıttığınız anlaşılmaz bir tavrınız var. Herhangi bir konu, herhangi bir önerge, sırf muhalefet tarafından Meclis gündemine getirildiği için "hayır" diyorsunuz, reddediyorsunuz; ardından da, sanki reddeden siz değilmişsiniz gibi, üç ay sonra aynı konuyu, aynı şekilde Meclis gündemine tekrar taşıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, burada yasama çalışmalarımızı yaparken unutmamamız gereken en önemli nokta, çalışmalarımızla Türkiye'nin sorunlarını çözmektir, Türkiye'nin ihtiyacı olan yasaları çıkarmaktır; yani, öncelik Türkiye'dir. Herhangi bir önerge, herhangi bir tasarı önümüze geldiğinde, düşünmemiz gereken, ilgili önergenin, ilgili tasarının hangi amaca hizmet ettiğidir; oylarımızı bu paralelde kullanmamız gerekir. Bu kürsüden yaptığımız konuşmaları bu anlayışla şekillendirmemiz gerekir.

Bakın, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bugüne kadar, bu ilke çerçevesinde, Türkiye'nin yararına gördüğümüz, ciddî bir sorun olarak gördüğümüz konularda getirdiğiniz birçok tasarıya destek verdik; hatta, şimdi üzerinde görüşmelerde bulunduğumuz Anayasamızın 76 ncı maddesi, bizlerin de oylarıyla birlikte değiştirildi; bunu da bir kez daha hatırlatmak isterim. Aslında, gerçek düşüncelerimizi ifade etmek gerekirse, aynı hassasiyeti sizlerden de bekliyorduk; bundan sonrası için de bekliyoruz.

Yalnız, buradan, bir ricam olacak: "Bu, ben yaparsam olur, benden başkası getirirse reddederim; ben getirirsem kabul ederim davranış" zihniyetini, biçimini terk edelim lütfen. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü, vatandaşlarımız, bizlerden, parti ayırımı gözetmeksizin hizmet bekliyor; bu Parlamentodan, sorunlarına çözüm getirmesini bekliyor. Bunu, hiçbir zaman, hiçbirimiz aklımızdan çıkarmayalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekili seçilme yaşının 30'dan 25'e indirilmesi, uzun süredir Türkiye'nin gündemindeydi. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu konuyu, aralık ayında Meclis gündemine taşırken, gençlerin sesini, gençlerin taleplerini dile getirmeyi hedeflemiştik; çünkü, hem GençNet-Katıl ve Geleceğini Yarat  Projesi çerçevesinde, Türkiye'nin gençlik odaklı çalışan sivil toplum örgütleri hem de Partimizin gençlik kollarındaki arkadaşlarımız, bu konunun, Türk gençliğinin siyasî katılımcılığını artırmak adına ne kadar önemli olduğunu, bizlere, defalarca ilettiler. Biz de katılımcı demokrasi anlayışını sadece parti programlarında, seçim bildirgelerinde yazan değil; bu anlayışı, ruhunda, kalbinde yaşayan, fiiliyatta uygulayan örnek bir parti olduğumuz için, gençlerin bu talebini Meclis gündemine taşımayı kendimize görev edindik. Bunu yaparken, gençlerimize bir de mesaj vermek istedik. Bu vesileyle, bu mesajı, buradan tekrar etmek arzusundayız: Cumhuriyet Halk Partisi, Türk gençliğine güveniyor. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de Türk gençliğine güvenmesini ve Türk gençliğinin katılımının önündeki engelleri kaldırmasını bekliyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Son altı yılını sivil toplum alanında, gençlerin, ekonomik, sosyal ve siyasal katılımcılığının artırılması için gönüllü çalışarak geçirmiş ve gençlerin yaşadıkları sıkıntıları her zaman yakından hissetmiş birisi olarak, bu değişikliğin gerçekleşmesinden ötürü, şahsen, yüreğimde ayrı bir mutluluk duyduğumu da bu vesileyle ifade etmek isterim; ancak, beni çok üzen bir noktaya değinmeden de geçemeyeceğim.

Gençlikle ilgili bir konunun, ormanlarımızla ilgili bir konuyla bir arada ele alınarak, eğer halkoylamasına gidilecek olursa, birlikte oylanmasını öngörmek, hangi siyasî etikle bağdaşıyor?! (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü, siz, böyle yaparak, bu iki konudan ikisine de aynı oyun verilmesini vatandaştan istiyor; vatandaşın, farklı iki konuda farklı oy verebilme hakkını elinden alıyorsunuz. Bu, demokrasiyle bağdaşmaz; bu iki konuyu birbiriyle ilişiklendirmek de olanaksızdır.

Bakın, size çok açık bir soru sormak istiyorum: Siz, bu iki konuyu birlikte gündeme getirirken, gerçekten gençliğin önünü mü açmayı hedefliyordunuz; yoksa, Cumhuriyet Halk Partisinin gençlik konusundaki hassasiyetini kullanarak, asıl hedefiniz olan, ormanlarla ilgili, içerisinde orman köylüsü için pek çok tuzak olan anayasa değişikliklerini mi gerçekleştirmeyi hedefliyordunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bakın, ben, size, Cumhuriyet Halk Partisinin 25 yaşla ilgili samimî görüşlerini, bir kez daha buradan aktarmak istiyorum. 25 yaş konusuyla ilgili değişiklik, özellikle gençlerimizin siyasî katılımcılığının önündeki büyük bir engeli ortadan kaldıracaktır. Bizler, bu ülkenin geleceğiyle ilgili kararları burada alırken, Türkiye'nin, asıl, geleceğini temsil eden 25 yaşındaki gençlere aramıza katılma imkânı yaratmış olacağız. Böylelikle, seçmen sayısı içinde yüzde 42 çoğunlukta olan gençlerimiz, kendi sorunlarını bu kürsüden ifade etme şansını kendilerinde bulabileceklerdir.

Her yıl, 1 200 000 kişinin ilköğretimden başlayarak girdiği eğitim havuzundan, sadece 500 000 kişinin lise mezunu, yaklaşık 250 000 kişinin de üniversite mezunu olabildiğinden; lise son sınıf öğrencilerinin sadece üçte 1'inin ilk senesinde üniversiteye giriş hakkı kazanabildiğinden,  1 500 000 üniversite öğrencimizin dörtte 1'inin, bölümünden, üniversitesinden memnun kalmayarak yeniden üniversite sınavına girmek zorunda kaldığından, gençler, kendileri, bu kürsüden bahsedebileceklerdir. Eğitim sistemimizdeki fırsat eşitsizliğini; ülke olarak 18 - 21 yaş arasındaki 5 500 000 genç nüfusumuzdan, kapasite yetersizliğinden dolayı 4 000 000 gencimize yükseköğretim imkânı sunamadığımızı; dünyada, öğrenci başına, yükseköğretim için 17 000 dolar ayıran Amerika Birleşik Devletlerine, 4 000 dolar ilâ 11 000 dolar ayıran Avrupa Birliği ülkelerine dikkat çekerek, Türkiye'nin, açıköğretimle birlikte 700 dolarlık eğitim yatırımını, gençler, kendileri sorgulayabileceklerdir.

Değerli milletvekilleri, gençlerimizin pek çok sıkıntısı var. Gençler, kendi gelecekleriyle ilgili çok karamsarlar; artık, kendi geleceklerini, Türkiye'nin geleceğinde tarif edemiyorlar. 21 inci Yüzyıldayız, dünya, bilgi çağına, bilgi toplumuna geçiş yaptı; Türkiye'de ise, hâlâ okulunda yeterli bilgisayarı olmadığı için programlarını karatahtaya yazmak zorunda kalan bilgisayar programcılığı öğrencileri var. Gençlerimize, eğitim imkânı, iş imkânı sağlayamıyoruz. Eğitimli gençlerdeki işsizlik oranı, bugün, Türkiye'de yüzde 25.

İşte, milletvekili seçilme yaşını 30'dan 25'e indirerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak biz, gençlere, yaşadıkları bütün bu sorunları Meclis gündemine taşıyabilme, kendi sorunları için kendi çözüm önerilerini geliştirebilme imkânı vermiş olacağız.

Değerli arkadaşlarım "gençlerimiz geleceğimiz, gençlerimiz yarınlarımız" gibi söylemleri, maalesef, hepimiz, zaman zaman yapıyoruz. O yüzden, artık, harekete geçme zamanı, yarınlarımız için birlikte çalışma zamanı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gürel.

ZEYNEP DAMLA GÜREL (Devamla) - ... gençlerimizin sorunlarını, bu kürsüden, Türkiye gündemine taşıma zamanı ve hızla çözüm getirebilme zamanı.

Bu çerçevede, bugün gündeme gelen bu teklifin, Türkiyemiz için, gençlerimiz için, bir başlangıç olmasını temenni ediyoruz. Bundan sonra da, gençlerimizin sorunlarını, o sorunların sahipleri, gelecek seçimlerde seçilip, buraya gelene kadar, onlar adına gündeme taşımaya ve çözüm üretmeye devam edeceğimizi ifade etmek isterim.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gürel.

Komisyonun söz talebi var mı?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Yerimden, kısa bir açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 25 yaş konusunda, her iki partimizin de genç elemanları konuşma yaptı. İyi bir mutabakat sağlandığını görüyorum. Her ne kadar, şahıs olarak ben bu işe pek sıcak bakmasam da, bu işin geçeceği noktasında çok ciddî ümitvar oldum; bundan kıvanç duyuyorum.

Otuz yıllık akademik hayatımda, hiçbir zaman zikzak çizerek gelmedim ve deminki konuşmalar sırasında, ismim verilmese de, buradaki tekliflerin reddi konusunda, Komisyon Başkanı olarak, tabiî ki, bana da düşen birkaç kelam olsa gerektir.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partimizin, muhalefet partisi olarak, bundan önceki dönemde, 76 ncı maddeyi değiştirirken önergeleri gerçekten verildi; ama, zamanlamasına baktığımızda, ne Komisyonda böyle bir önerge verildi ne de burada görüşmeler sırasında verildi; ne zaman ki Cumhurbaşkanımızdan döndü, ondan sonra verildi. Tabiî, bu, hukuken mümkün; ama, Suat Beyin de belirttiği gibi, elbette ki, bunun tekrar iade durumu, o günün acelesi çerçevesinde düşünülemezdi. Ondan dolayı katılamadık biz. Ben, şahsen, tabiî, 25 yaşına her zaman için farklı gözle baktım; o ayrı, şahsımı bağlayan bir meseledir.

İkinci bir husus; dokunulmazlık konusunda da önerge verildi; ama, takdir edersiniz ki, dokunulmazlık konusundaki önergeyle yapılacak bir şey değil o. Paket dışındaki bir madde, mutlaka, 1/3 teklifle gelmesi lazımdı. O, zaten hukuken mümkün olmazdı; ondan dolayı reddettik onu da.

Sonuç itibariyle, her iki partinin programında da bu mesele olduğuna göre, karşılıklı olarak, öncelik-sonralık meselesinin, zannediyorum, fazla bir anlamı olmasa gerek.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kuzu.

Şahsı adına, Sayın Özlem Çerçioğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yanlışı düzeltmek adına, Sayın Komisyon Başkanı, benden önce konuşan hatibe "genç eleman" demiştir, yanlışlıkla; bunu düzeltmesini hatırlatmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Teklifin 1 inci maddesi, Anayasanın milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76 ncı maddesini değiştirmeyi amaçlamaktadır. Milletvekili seçilme yaşının 30'dan 25'e düşürülmesi teklif edilmektedir. 1995 yılında gerçekleştirilen, seçme ve siyasî partilere üye olma yaşını 21'den 18'e indiren anayasa değişikliklerine paralel olarak, milletvekili seçilme yaşının da 30'dan 25'e indirilmesi, gecikmiş olarak teklif edilme durumuna gelinmiştir. Bu şekilde, demokratik katılımı ve gelişmeyi engelleyen Anayasa maddelerinden biri daha değişmektedir.

Ülke nüfusunun en kalabalık, en dinamik ve en eğitimli kesimi olan gençler siyasetdışı bırakıldığında, hem bu kesimin beklentileri karşılama imkânı azalmakta hem de siyasal katılımın etkinliği azalmaktadır. Cinsiyet, yaş, meslek farkı gözetilmeksizin, yasal erginliği olan her vatandaşın seçme ve seçilme hakkı olması, siyasî faaliyete katılması ve kendi kendini yönetmesi demokratik rejimin bir gereğidir.

Değerli arkadaşlarım, gençlere karşı sorumluluğumuz, sadece seçilme yaşının düşürülmesiyle bitmemektedir. Atatürk'ün, laik cumhuriyeti, geleceği emanet ettiği gençlerin bulundukları her yerde, okulda, işyerinde, mahallede, siyasette etkin olmalarını sağlamalı ve yönetime katılma olanaklarını genişletmeliyiz. Gençlerin Türkiye siyasetinde daha etkili, daha ağırlıklı hale gelmesini desteklemeliyiz. Gençleri bilgi çağıyla buluşturmalıyız. Harç, barınma ve okuma koşullarındaki olumsuz şartların gençlerin eğitim haklarını elinden almasına izin vermemeliyiz. Gençlerin eğitim ve yeteneklerine göre iş bulabildikleri, geleceğe umutla bakabildikleri bir düzen kurmalıyız. Gençlere, iş bulma, iş kurma programı, proje ve finansman desteği vererek, TÜBİTAK, KOSGEB ve ihracatçı birlikleri gibi kuruluşların işbirliğiyle gerçekleştirmeliyiz. Yaratıcı, özgür düşünen, hoşgörülü, bilgili, Türkiye'ye sahip çıkacak gençliğe ihtiyacımız olduğunu unutmayalım.

Değerli arkadaşlar, mensubu bulunduğum Cumhuriyet Halk Partisi siyasetinin temelinde gençlik vardır, yenilik vardır, değişim vardır. Demokratik rejimin kökleşmesine dönük adımlardan biri olan seçme ve seçilme yaşının düşürülmesini programına koyan ilk partidir. Yasal sınırlamalara rağmen, 12 Eylülün yarattığı siyasal karanlığı delen, gençlik kolları çalışmaları ve gençlik kurultayını 1996 yılında ilk kez toplayan parti de Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Tarihi boyunca ileri atılımlara kaynaklık eden Cumhuriyet Halk Partisinin, Atatürk'ün kurduğu böylesine büyük bir partinin ve Yüce Meclisin genç bir milletvekili olmaktan onur duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Gençlerin siyasete katılımını genişleten bu anayasa değişikliğinin, en fazla genç milletvekiline sahip bu dönem Parlamentosunda gerçekleştirilmesini, çok anlamlı bulduğumu ifade ediyorum.

Dünün ve bugünün gençlerini selamlıyor; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çerçioğlu'na teşekkür ederim.

Sayın Burhan Kuzu da, Sayın Çerçioğlu'nun düzeltmelerine katıldıklarını beyan ettiler. Teşekkür ediyorum.

Şahısları adına ikinci söz, Sayın Resul Tosun'un.

Buyurun Sayın Tosun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

(CHP sıralarından "Gençler gelsin" sesi)

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, aslında, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar, bizim sağımızdaki kapıdan girdiler; ben de, sağduyulu davranacakları şeklinde iyiye yordum. Hakikaten, sağduyulu davranıyorlar, sol duyuyu bir kenara bıraktılar! (CHP sıralarından gürültüler)

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Laf mı bu yani!

ATİLA EMEK (Antalya) - Sulandırmasan olmaz yani!

RESUL TOSUN (Devamla) - Oradan, bir arkadaşım "gençler gelsin"  dedi.

Değerli arkadaşlar, ben, gençliği yaşta aramıyorum. Aramızda, nice, yaşı bizden daha büyük arkadaşımız var; ruhları itibariyle bizden daha gençler, daha dinamikler.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Taç giyen baş ağır olur Sayın Tosun! İktidar partisi milletvekilisiniz; ayıp yani!

RESUL TOSUN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, aslında, biraz hareketlendirmek için bir iki anekdot daha aktarabilirim; ama, bugün vaktim çok az; CHP'li arkadaşlardan özür diliyorum!..

Evet, Anayasanın 67 nci maddesinde "Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halkoylamasına katılma haklarına sahiptir" deniliyor. 76 ncı maddesinde, yani, bugün, değişikliği üzerinde konuştuğumuz maddede ise "Otuz yaşını dolduran her Türk milletvekili seçilebilir" deniliyor. Seçme yaşı 18, seçilme yaşı 30; aslında, ortada bir çelişki var. Seçilme yaşının 30'dan 25'e indirilmesi de, 67 nci maddeye bakınca, aslında, yine bir çelişki ifade ediyor. Biz, Türkiye'yi yönetecek insanları seçebilmek için 18 yaşını yeterli görürken, biraz önce değerli hatipler burada ifade etti, seçilme yaşını 30'a, şimdi de 25'e indirme gibi, yine, eğer meseleye sadece yaş açısından bakarsak, bir çelişki içinde olduğumuzu görürüz.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Zekâ yaşına da bakmak lazım!..

RESUL TOSUN (Devamla) - Ölçü nedir; ölçü, yaş mıdır; yoksa, liyakat ve ehliyet midir? Eğer seçme ve seçilme yetki ve hakkı kişinin yaşıyla ilişkilendirilecekse, mademki 18 yaşını seçme hakkı olarak tanımışız, bence, seçilme hakkının da 18'e indirilmesi gerekirdi; ama, bana göre, ölçü, yaş olmamalıdır; ölçü, liyakat ve ehliyet olmalıdır. Eğer, biri, burada milletvekilliği görevini yerine getirebilecek özelliklere sahipse, bu liyakati, bu ehliyeti varsa, onun yaşının 18 olması, 25 olması, 30 olması, 40 olması ya da daha fazla olmasının arasında hiçbir fark yoktur. Eğer sadece yaş konuşacaksak, benim kanaatim, o noktada 25 yaş da çok erkendir, en az 40 yaş yapmamız gerekir; ama, söylediğim gibi, ölçü, yaş değildir, seneler değildir, yıllar değildir; liyakat olmalıdır, ehliyet olmalıdır, görevi yerine getirebilme özelliklerine sahip olması olmalıdır. Bu açıdan da...

AHMET ERSİN (İzmir) - Resul Bey, anlaşıldı; kırmızı oy vereceksiniz!

RESUL TOSUN (Devamla) - Kırmızı oy vermeyeceğim, beyaz oy vereceğim.

Sayın Başkan, affedersiniz, görüşümüzü açıklamayacaktık.

BAŞKAN - Sayın Tosun, siz buyurun.

RESUL TOSUN (Devamla) - Şimdi, biz, aynı zamanda -yine, hatipler burada ifade etti; tekrar olmasın diye söylemiyorum- nüfusunun yüzde 60'ı 30 yaşın altında bir toplumuz ve 30 yaşın altındakileri temsil konusunda, burada, herhangi bir ihtilaf olduğunu da görmüyorum, sadece zamanlama açısından bir tartışma yaşıyoruz.

Bizim, Avrupa Birliğine kesin aday üye olarak o Birlikteki ülkelerdeki seçilme yaşına baktığımızda, bunun, Almanya'da 18, Belçika'da 21, Fransa'da 23, İtalya'da 25, Yunanistan'da da 25 olduğunu görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, biz, 18 yaşını seçme yaşı olarak belirlemişiz; ancak, üniversite, askerlik gibi Türkiye'nin özel şartlarını da gözönünde bulundurursak, 25 yaşının, seçilme yaşı olarak herhangi bir fire vermeden bu Meclisten çıkarılacağı kanaatindeyim.

BAŞKAN - Sayın Tosun, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, yorulduğunuzu biliyorum, görüyorum; ancak, değerli milletvekillerimizin, salonda, ceketlerini giyerek oturmalarını rica ediyorum.

Buyurun Sayın Tosun.

RESUL TOSUN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, ancak, burada, farklı bir şeyi gündeme getirmek ve kendimizi sorgulamak durumundayız. Bu, AK Partili milletvekili arkadaşlarımız için de, CHP'li milletvekili arkadaşlarımız için de, 22 nci Dönem milletvekilleri için, hepsi için çok önemli bir konudur.

Görülüyor ki, seçilme yaşını 25'e indireceğiz; ancak, mevcut Siyasî Partiler ve Seçim Yasalarını değiştiremez ve milletvekillerinin, doğrudan doğruya halkın tercihiyle seçilmesini sağlayacak bir demokratik yapıyı oluşturamazsak, seçilme yaşını, hangi yaşa indirirsek indirelim, ha 25'e ha 15'e indirmişiz, bunun hiçbir faydası olmayacaktır. Milletin tercihiyle gelecek milletvekilini, millet, 18 yaşında da olsa, 25 yaşında da olsa, bizzat kendisi seçeceği için, onun bu işe layık ve ehil olduğunu millet tayin ettiği için, onun, başımızın üstünde yeri olması gerekir.

Bir noktaya daha temas etmek istiyorum; o da, her ne kadar, seçilme yaşının 25 olmasını, gençlerimizin demokratik katılımını sağlaması açısından ve temsil açısından Meclisimizde bulunmasını hep birlikte yararlı görüyorsak da, aslında, Mecliste milletvekillerinin yaşı ne kadar gençleşirse, yasamanın da, o kadar, tecrübe açısından -birtakım eksikliklerle- muallel olacağını düşünüyorum. Diğer ülkelerdeki seçilme yaşının, temsilciler meclisindeki seçilme yaşının 25'e, 18'e indirilmiş olması, orada, aynı zamanda, bir senatonun bulunması ve meclisten çıkan yasanın senatonun imbiğinden geçtikten sonra yürürlüğe girmesi söz konusudur. Bizde böylesi bir senato olmadığı için -olmasını da, hoş, istemiyoruz- bunun da -ben, yine, şu anda sesli düşünüyorum- hiç değilse, Adalet Komisyonunda ve Anayasa Komisyonunda görev yapacak milletvekillerinde -senatolarda aranan en az 40 yaş ve hukuk fakültesini bitirmek gibi- bir yeterlik ve uzmanlık aramak gibi bir açığı kapatmanın gereğine ihtiyaç hissediyorum.

Söylediğim gibi, biz, 25 yaşın, toplumun yüzde 60'ını temsil eden yaş grubunu temsil ettiğinden dolayı Meclisimizde bulunmasından gurur duyacağız, iftihar edeceğiz. Partimizin programında, seçim beyannamesinde yer alan bu maddenin değişikliğini saygıyla karşılıyor ve gerekli şekilde oy kullanacağımızı bilgilerinize arz ediyorum. Ancak, mutlak suretle, bu anayasa değişikliğinden sonra, zaman geçirmeden, Seçim Yasasını değiştirmemiz gereğinin de altını çiziyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tosun.

Sayın milletvekilleri 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Sayın bakanlarımızın, vekâlet bırakan sayın bakan adına oy kullanmalarını rica ediyorum; vekâleti olmayan arkadaşlarımız oy kullanmasınlar.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Vekâleten oy kullanan sayın bakanları Genel Kurula arz ediyorum: Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan'ın yerine Çevre Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in yerine Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu'nun yerine Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül'ün yerine Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül oy kullanmışlardır.

Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, oy verme işlemi tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, iki grubumuzun sayın başkanvekillerinin olurlarıyla, 2 nci maddenin müzakeresine başlıyoruz.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 169 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir, işletilir ve işlettirilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atila Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 2 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, anayasa değişikliklerinin, toplumsal uzlaşmayla, paket şeklinde ve bütün olarak yapılmasının gerekli olduğu yolundaki görüşlerimizi 3 Kasım öncesinde ve sonrasında hep ifade ettik. Temel görüşümüz bu yolda olmasına karşılık, antidemokratik hükümler içeren ve siyasî istikrarı bozan, demokratik açılımın önünü tıkayan yasal engellerin kaldırılması yolunda, hiçbir komplekse kapılmadan, hiçbir hesaba girmeden, tamamen demokrasiye olan inancımızın gereği olarak gereken destekleri zamanında hep verdik. Tekrar ifade ediyoruz; bunu, hiçbir siyasî hesaba girmeden yaptık. Bu arada, Avrupa Birliğiyle uyum sürecindeki yasal ve anayasal düzenlemeleri de geciktirmeden ve hep birlikte yaptık. Bunları yaparken, bu değişikliklerden kimin yararlanacağının hesabını dahi yapma gereğini duymadık. Yine, bunları yaparken, bundan böyle yapılacak anayasal düzenlemelerin, başta dokunulmazlıkların sınırlandırılması olmak üzere, bir bütün ve paket halinde yapılmasının zorunlu olduğunu; çünkü, toplumsal uzlaşmanın ve hukuk devleti yapılanmasının ancak bu suretle sağlanabileceğini ifade ettik. Bu sebeple, seçim öncesinde, kamuoyu huzurunda, dokunulmazlıkların sınırlandırılmasını kayıtsız ve şartsız taahhüt edip; ancak, seçimden sonra, bu konunun bir yıllık programda bulunmadığını ve esasen, bu konunun diğer kamu görevlilerinin dokunulmazlığıyla birlikte değerlendirileceğini ifade etmeye başlayan Adalet ve Kalkınma Partisini tutarlı olmaya ve ciddiyete davet ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri, artık, kaçak güreşmeyi bir tarafa bırakmanız gerekiyor, minder dışına kaçmayı bir tarafa bırakmanız gerekiyor. Hukukumuzda, diğer kamu görevlilerinin dokunulmazlıklarını ve yargılanmalarını engelleyen herhangi bir yasal düzenleme mevcut değil. Bu konudaki mevzuatta ilave düzenlemeler yapılması gerekmekle birlikte, mevcut düzenlemede, idarî yargılama ve ceza usulü yargılaması prosedürü içerisinde, kamu görevlileri her zaman yargılanabildiklerinden, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun bu yoldaki savunmasının hiçbir yasal dayanağı olmadığını; bu konuyu, kararlılıkla ve sabırla kamuoyu gündeminde tutmaya devam edeceğimizi bir defa daha beyan ediyoruz.

Bu tutarsızlık ve yargılamadan kaçma kararlılığı ne anlama gelmektedir? Bu konu, herhalde ve mutlaka sorgulanması gereken ve artık, bir sonuca varılması gereken bir konu halini almıştır.

Anayasanın 83 ve 100 üncü maddeleriyle ilgili görüşmelerin uzlaşma komisyonunda öncelikle görüşüleceği yolunda Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun kamuoyuna beyanda bulunması gereğini tekrar vurguluyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu genel değerlendirmeden sonra, anayasa değişiklikleriyle ilgili somut değerlendirmeler yapmak istiyorum.

Bilindiği gibi, orman mevzuatında, temel amaç, orman köylüsünün korunması ve orman alanlarının genişletilmesiyle birlikte, insanca yaşamasını sağlayacak temel şartları yaratmaktır. Esasen, 169 uncu maddenin başlığının "Ormanların korunması ve geliştirilmesi", 170 inci maddenin başlığının da "Orman köylüsünün korunması" olduğu nazara alındığında, bu temel amaç açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ormanların işletilmesinin ve korunmasının tamamen orman köylüsü tarafından yapılmasını istiyoruz. Bu sağlandığı ve ormanla ilgisi olmayan üçüncü kişilerin müdahalesi önlendiği takdirde, amaca uygun düzenleme yapılmış olacaktır. Bu yoldaki düşüncelerimiz, seçim bildirgemizde de, tutarlı olarak, hep ifade edilmiştir. Ağaçlandırmadan erozyon mücadelesine kadar, tüm işçiliğin ve işletmeciliğin orman köylüsü tarafından yapılmasını istiyoruz. Böylece, ormanlar ve orman köylüsü, hem korunmuş olacak hem de desteklenmiş olacaktır.

Hal böyle olmasına rağmen, teklifin çerçeve 2 nci maddesiyle getirilen düzenlemeyle, 169 uncu maddenin ikinci fıkrasına "işlettirilir" ibaresi eklenmek suretiyle, devlet ormanı sayılan arazilerde, orman ürünü hasat çalışmalarının yanı sıra, her türlü turizm etkinliği ile madencilik, avcılık, parkçılık, zeytincilik ve hayvancılık çalışmalarının yerli ve yabancı özel sermayeli kişi ve kuruluşlarca yapılmasına yol açılacak, bunun sonucunda da, orman köylüsünün, çevresindeki ormanlardan yararlanma imkânı tamamen ortadan  kaldırılmış olacaktır.

Ayrıca, ormanlar, ancak, sahipleri, başka bir ifadeyle, orman köylüsü tarafından, kamu yararı gözetilerek işletildikleri takdirde devamlılığı sağlanabilen varlıklardır. Orman işletmeciliği, ormanın korunması, gençleştirilmesi, genişletilmesi etkinliklerinden ayrı tutulabilecek bir alan değildir. Orman yönetiminin temel ilkesi olan sürdürülebilirlilik, devamlılık ilkesi, tüm ormancılık etkinliklerinin işlev olarak, alan ve zamanlama yönünden birlikte yürütülmesini ve izlenmesini zorunlu kılmaktadır.

Devlet ormanı sayılan arazilerin, devlet-orman işletmelerinin ve orman köylüsünün dışında kalan kişi veya kuruluşlara işlettirilmesi, bu temel ilkeyle çelişmektedir. Nitekim, cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında bu ilkeye aykırı olarak, başlangıçta özelleştirme yolunda birtakım çalışmalar yapılmış ise de, daha sonra yurt dışından getirilen yabancı uzmanların da çabalarıyla ve çalışmalarıyla, yapılan bu yanlış uygulamadan 1937 yılında vazgeçilmiş; keza, benzer bir yaklaşım 1980'li yıllarda da gündeme getirilmiş, deneme amaçlı işlettirme çalışmalarının orman yıkımına ve çeşitli yolsuzluklara yol açtığının saptanması üzerine, bu düzenlemeden vazgeçilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu açıklamalar ışığında, ormanların satılmasına ve işlettirilmesine yönelik düzenlemelerden mutlaka vazgeçilmelidir. Bu yerlerin satışında, kullanıcısı olan orman köylüsüne öncelik tanınacağı yolundaki düzenleme de gerçeğe uygun bir düzenleme değildir. Yıllık gelirleri 400 dolar seviyesinde olan ve Türkiye'nin en yoksul kesimini teşkil eden orman köylüsünün, bu varlıklara göz diken üçüncü kişilerle rekabet edebilmesi mümkün değildir.

Açıkladığımız sebeplerle, para gelsin de, nereden ve ne pahasına gelirse gelsin anlayışıyla hazırlanan bir yasa teklifi söz konusudur. Böyle bir anlayışın, ülkemizi nerelere getirdiği, son iki aylık süreç içerisinde, somut olarak ve maalesef, üzülerek, hepimizin karşısında, kamuoyu gündeminde en önemli yeri teşkil etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, tüm meslek gruplarına olduğu gibi, piyasa tüccarlığına da, elbette, saygımız vardır; ancak, kamu yönetimini piyasa tüccarlığıyla eşdeğer zanneden, toplumun kalkınmasının temelini teşkil eden insan unsurundan "beşerî sermaye" diye söz eden ve ülkemizin hedefini, bölgenin süpermarketi olmak amacıyla sınırlayan bir anlayış ve yaklaşımın Türkiye'yi götüreceği çıkmazları ve ufuksuzluğu artık görmek gerekiyor. Piyasa tüccarlığı ilişkilerini bırakın, özel hukuk ilişkilerimizde ve meslekî ilişkilerimizde kullanalım; ama, piyasa tüccarlığı ilişkisini kamu yönetiminde kullanmanın yeri yoktur değerli arkadaşlarım.

Bu anlayış ve yaklaşım devam ettiği takdirde, bir taraftan orman kaynağı yok edilecek, orman köylüsünün sorunlarına çözüm getirilmemiş olacak ve zararları giderilemeyecek bir tahribata yol açılacak; diğer taraftan da, orman köylülerinin birbirleriyle ve devletle sürekli olarak çatışmalarına ve daha fazla ormanın yok edilip, bu arazilerin kamu yararına aykırı olarak yerleşme yerlerine ve tarım arazilerine dönüştürülmesine yol açılmış olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kart, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

ATİLA KART (Devamla)- Aslında, Sayın Bakanın Anayasa Komisyonunda kullanmış olduğu ifadelere baktığımızda, derenin taşıyla derenin kuşu vurulmak istenirken, maalesef, orman köylüsünün vurulacağının endişelerini taşıyoruz değerli arkadaşlarım. Bu endişelerimizin haksız olmadığını gösteren somut yanlışlıkları bilgi ve takdirlerinize biraz evvel sundum, biraz sonra tekrar açıklayacağım.

Değerli arkadaşlarım, açıkladığımız sebeplerle, anayasal düzenlemeler yapılmadan evvel, anayasal ve yasal çalışmaların daha verimli olması, kamu yararının korunması bakımından, değişik statüdeki arazilerin teknik ve kadastrol olarak tespit edilmesi; paralel olarak, imar mevzuatı düzenlemelerinin yapılması, kentleşmiş alanlarda gerekli tespitlerin altyapı anlamında yapılması zorunludur.

Toplukonut özelliği taşıyan alanlar ile orman alanı içerisine yapılan ve sınırlarında orman bulunan münferit konut alanları arasında, mutlaka, ayırım yapılmalıdır. Bu ayırım yapıldıktan sonra yasal çalışmalara başlayıp, devamında, imar mevzuatıyla ilgili düzenlemeler, mutlaka, ona paralel olarak yapılmalıdır.

Bu çalışmalar yapılırken, yine, ilgi gruplarıyla sınırlı olmayacak şekilde, demokratik katılımcılığın gereği olarak, ziraat mühendisleri, şehircilik, orman ve harita mühendisleri odalarıyla diyalog içine girilmesi, Yargıtay ve üniversitelerden, mutlaka, katılım sağlanması gerekmektedir.

Sayın Bakan, her ne kadar yine, Anayasa Komisyonunda yapmış olduğu açıklamalarında ve Genel Kuruldaki konuşmalarında bu anlamda katılımcılığın sağlandığı yolunda beyanda bulunmuş ise de, bu değerlendirmenin gerçeğe uygun olmadığını üzülerek ifade ediyorum; çünkü, bu konularda, siz, Orman Mühendisleri Odasıyla irtibat kurmayacaksınız, Ziraat Mühendisleri Odasıyla irtibat kurmayacaksınız, şehircilik uzmanlarıyla irtibat kurmayacaksınız, ondan sonra da, demokratik katılımı sağladık diyeceksiniz. Bütün bu meslekî odalarla irtibat kurulmadığı, son bir hafta içerisinde ilgili meslek odalarının yayımlamış oldukları açıklamalardan, kamuoyuna bilgi olarak yansımıştır.

Siz, Orman Bakanlığı olarak, 1/25 000 ölçekli memleket haritaları ve bu haritaların yapımında kullanılan hava fotoğrafları kullanılarak bu çalışmaları tamamlamadıktan sonra, orman mevzuatıyla ilgili olarak, gerek Orman Yasasında ve gerekse Anayasada gerekli düzenlemeleri yapamazsınız ve amaçlanan sonuçlara da ulaşmanız mümkün olmaz.

Bu hususlara riayet edilmeden günü kurtarmak uğruna düzenleme yapılmasında ısrar edildiği takdirde, orman köylüsünün, işçisinin ve kooperatiflerin ormanla ilişiği kesilmiş olacak, ekonomik gücü olan üçüncü kişiler, ormansızlaştırmayı çabuklaştırarak haksız kazanç yoluyla ormanlara sahip olacaklar ve en nihayet, ormanların kamusal yararları ortadan kalkacak, toprak varlığının korunması zorlaşacak, ormanın ekolojik yapısı telafisi mümkün olmayacak şekilde tahribata uğrayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu açıkladığımız sebeplerle, değişiklik önergelerimiz doğrultusunda bütün bu hususlar nazara alınarak, tartışılarak yapılması gereken bir anayasal düzenlemenin bulunduğu gerekçesi ve düşüncesiyle, değişiklik önergelerimiz nazara alınarak, buna göre Genel Kurulun değerlendirme yapmasının gerek Anayasaya gerekse yasal düzenlemelere daha uygun olacağı düşüncesiyle, Genel Kurulu en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Salih Erdoğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 169 uncu maddesinin değiştirilmesine ilişkin kanun teklifi hakkında söz almış bulunuyorum; AK Parti Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ormanlarımız suyumuzdur, toprağımızdır, oksijenimizdir, hayat damarlarımızdır, kısacası, zenginliğimizdir, zenginlik kaynaklarımızdır. Bu zenginliğimizi, bu kaynaklarımızı bugüne kadar yeterince koruduğumuzu ve bu zenginliğimizden yeterince istifade ettiğimizi söylemek mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, 1920 yılında "Baltalık Kanunu" adında bir yasa çıkarılmış, ormanlarımızın işletilmesi köylülere verilmiş, ancak, bu işletmeler, yasal bir zemine oturtulmadığı, gerekli denetim işlevi yerine getirilemediği için, ormanlarımızın tahribatının önüne geçilememiştir. Daha sonra, ekonomik sıkıntı içinde olan devlet, gelir amacıyla, ormanların işletilmesini yerli ve yabancı bazı firmalara kiraya vermiştir.

Yine, o günkü sıkıntılı günler içerisinde, ormanların tahribatını önleyecek gerekli yasal düzenlemelerle birlikte, etkin bir denetim görevi yerine getirilemediği için, bu alanda yasal bazı boşlukların da bulunması nedeniyle, yine, ormanlarımızın kıyımının önüne geçilememiştir.

Bilahara, Orman Yasası çıkarılmış. Orman Kanununun çıkarılmasıyla birlikte, devlet ormanlarının korunması, yasal bir dayanağa kavuşturulmuştur.

1961 ve 1982 Anayasalarımızda, devlet ormanlarının korunması anayasal bir zemine oturtulmuş ve ormanlarımız anayasal güvence altına alınmıştır.

Değerli arkadaşlar, ormanların korunması, ormanların, ormanlık alanların genişletilmesi, geliştirilmesi ve bu alanda gerekli tedbirlerin alınması, devlete ait bir görevdir. Bu nedenle, devlet ormanları özel mülkiyete konu olamaz, devlet ormanları özelleştirilemez ve devlet ormanları zamanaşımıyla iktisap edilemez.

Anayasamıza göre, ormanlarımızı devlet işletir ve devlet yönetir. Üzerinde görüştüğümüz teklifle, ormanlarımızın devletçe yönetilmesi yanında, devletçe işlettirilmesi yetkisi de tanınmaktadır; yani, Anayasamızın 169 uncu maddesindeki "Devlet ormanları kanuna göre Devletçe yönetilir ve işletilir" ibaresi yanına, "Devletçe işlettirilir" ibaresi eklenmektedir.

Ormanlarımızın üçüncü kişilerce işlettirilmesi halinde... Şimdiye kadar ormanların bu hükümle talan edileceği, orman köylülerinin korunmayacağı, işin müteahhitlere havale edileceği ve orman alanlarının mafyanın eline geçeceği şeklinde bazı iddialar ileri sürüldü; bu iddialara katılmak mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 169 uncu maddesi genişçe bir maddedir. Bu maddenin üçüncü fıkrasında "Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz" denmektedir; yani, ormanların korunması hususunda, devletimize, Anayasamız tarafından önemli görevler yüklenmektedir, önemli vazifeler verilmektedir. Eğer, devlet, bu denetim görevini yerine getirecek olursa, hakkıyla yerine getirirse bu endişelerin hiçbirisinin vaki olması mümkün olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar ormanlarımızı devletimiz işletmiştir; ancak, ormanlarımızın verimli işletildiğini iddia etmek ve söylemek mümkün değildir. Devletin işletmede  yetersiz kaldığı durumlarda üçüncü kişiler eliyle ormanlarımızın işletilmesine karşı olmak, öncelikle, özel sektörü mafya gibi değerlendirmek doğru ve insaflı bir değerlendirme olmayacaktır; özel sektörden korkmayalım.

Orman köylüsünün korunması, işletme ve işlettirmeyle ilgili değildir; yakın bir ilişki kurulabilir; ancak, orman köylüsünün kalkınmasını, sadece, ormanlarımızı devlet işlettiği zaman orman köylüsü kalkınır şeklinde bir yoruma vardıracak olursak doğru olmaz; çünkü, bugüne kadar ormanlarımızı, devlet işletmesine rağmen orman köylülerimizin durumunda herhangi bir iyileşme, lehte bir iyileşme söz konusu olmamıştır. Dolayısıyla, orman köylüsünün korunamaması, çok farklı birtakım nedenlere dayanmaktadır; bir kere, orman köylüsünün hayat standardının artırılması gerekir.

Ormanların korunmasının sadece yasalarla mümkün olamayacağı da aşikârdır. Değerli arkadaşlar, orman bilincini geliştirmediğimiz sürece, çevre bilincini insanımızın kafasına bir ideal halinde yerleştirmediğimiz, sokmadığımız sürece, ormanlarımızı ve çevreyi korumak mümkün değildir; öncelikle orman bilincinin yerleştirilmesi gerekir. Yasalar mutlaka önemlidir; ama, bu yasaları hayata geçirmek için bilinç de önemlidir.

Gerçi, özel ormanlarla ilgili; ama, ben, Denizli'nin Çal İlçesinden bir örnek vermek istiyorum. Denizli'nin Çal İlçesinde, yirmi yıl kadar önce, özel orman alanları ihdas edildi, Hazine arazileri parsellendi; 10'ar, 15'er dekarlık parsellere ayrıldı ve bu parseller o yöredeki insanlara verildi; hatta, sadece o yörede oturanlara değil, o yörede görev yapan memurlarımıza da verildi. Onbeş yirmi yıl kadar önce, bu parseller üzerinde özel ormanlar oluşturuldui. Şimdi, şu durumda, bu ağaçlar, hakikaten, büyük bir orman haline geldi. Bu ormana sahip olan, bu parsellerin verildiği kişiler, bugün, bu ormanda piknik yapmaktadır, bu ormandaki ağaçları budamak suretiyle yakacakları odunu temin etmektedir ve bu arkadaşlar, bir ormancıdan daha fazla kendi ormanını korumaktadırlar.

Anlatmak istediğim şudur: Sadece yasa çıkarmakla, sadece yasalarımızı güzel bir hale getirmekle ormanlarımızın korunamayacağını bilmemiz gerekir. Mutlaka, bu yasalarla birlikte, orman bilincinin, orman şuurunun verilmesi, yerleştirilmesi gerekir.

Yine, orman köylülerinin, mutlaka, bu tarım ve hayvancılık yapan kişiler olmaktan kurtarılması gerekir.

Yine, ben, Denizli'nin Babadağ İlçesiyle ilgili örnek vermek istiyorum. Bizim, Denizli Babadağ İlçesi, tekstille uğraşan bir ilçedir; bu ilçemiz, bir dağ üzerine kurulu olup, bütün köyleri, orman köyüdür.

Değerli arkadaşlar, Babadağ'ın köylerine gidin; bütün bu köylerde bugün küçük tezgâhlarla tekstil imalatı yapılmaktadır; bu imalatlar, çok büyük imalatlar olmamasına rağmen köylüler, daha önce o tahrip ettikleri ormana yanmakta ve üzülmektedir. Yine, söylüyorum, bir orman görevlisinden  daha titiz bir şekilde, bugün ormanlarını korumaktadırlar.

Öyle ise, gelin, yasalarımızı, çağın gereklerine uygun şekilde düzeltelim, gerekli değişiklikleri yapalım; ancak, bunun yanında, insanımızın hayat standardının yükseltilmesi için, onda orman bilincinin uyanması için gerekli çalışmaları ve gayreti gösterelim.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partili sözcüler, bu Anayasa değişikliğinin yapılması halinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdoğan, sözlerinizi tamamlamanız için ek süre veriyorum;  buyurun.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

... ormanların korunmayacağını, orman köylülerinin yaşamında bir değişiklik olmayacağını iddia ettiler; ancak, ben, şunu söylüyorum: Üzerinde ittifak ettiğimiz bir konu vardır, o da, bugün orman köylülerinin bir sıkıntı içerisinde oldukları, halihazır Anayasadaki bu uygulamayla bu sıkıntıdan kurtulamadıkları, mutlaka bu alanda bir değişikliğin artık yapılması gerektiği gerçeğidir.

Ben, Yüce Heyetinizin bu hususta gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin gizli oylamasının sonuçlarını açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 458

Kabul : 318

Ret : 121

Çekimser : 15

Boş : 3

Geçersiz : 1

Bu sonuca göre, teklifin 1 inci maddesi, kabul için öngörülen üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunu sağlayamamıştır.

Madde, ikinci görüşmede de beşte 3 çoğunlukla kabul oyu alamazsa, reddedilmiş olacaktır.

Hükümet veya Komisyonun söz talebi?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, şimdi, şahısları adına, Sayın Mehmet Işık; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Anayasamızın 169 uncu maddesinde yapılacak değişiklikle ilgili olarak şahsî görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi, Türkiye, orman fakiri bir ülkedir. Ormanlarımız, yüzölçümümüzün ancak yüzde 26'sını teşkil etmekte; ama, daha da kötüsü, bunun yüzde 50'si bozuk ormanlardır; yani, verimsiz, sadece yeşil örtü gibi görünen, aslında, ülke ekonomisine herhangi bir katkı yapmayan ormanlardır.

Yalnız, bizim ormanlarımızın, başka ülkeler ormanlarından farklı bir konumu vardır; bizim ormanlarımız, tabiat ormanıdır, doğal olarak gelişmiş, yaşayan ormanlardır. Batıya baktığımız zaman, Batı ormanları kültür ormanlarıdır, yani, yetiştirilmiş ormanlardır; ikisi ayrı bir ekosistemdir. Tabiat ormanları, içerisinde çok çeşitli bitkiyi barındırabilen farklı bir ekosistemi oluşturan ormanlardır. O bakımdan, 6 000'e yakın bitkinin ormanlarımızda var olduğunu belirterek, bu zenginliğe sahip çıkmamız gerektiğini bu vesileyle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, ülkemizin yüzde 80'i az veya çok erozyona tabidir; ırmaklarımız düzenli bir rejime sahip değildir, sel yataklarıdır; sel, heyelan, çığ, günlük hayatımızın bir parçası haline gelmiştir.

Bu kısa girişten sonra, Anayasamızın 169 uncu maddesiyle ilgili değişiklik teklifini irdelemek istiyorum, çok basit gibi görünüyor; ama, "Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir -arkasından bir de- ve işlettirilir" deniliyor. Bu, düpedüz ormanları özelleştirmedir arkadaşlar; yapılmak istenen şey, ormanların özelleştirilmesidir; bunu, burada, özellikle belirtmek istiyorum. Devlet ormancılığından özel sektör ormancılığına geçiyoruz, geçmek istiyoruz, geçirilmek isteniyor; bunu, özellikle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, mevcut yasalara göre, ormanlarımız işletilirken yapılan işlemi, size, kısaca izah etmek istiyorum. Ormanlarda, ağaç türü, yaş, kapalılık derecelerine göre tespitler yapılır ve amenajman heyetleri gider, ağaçları tek tek ölçer, yıllık artımını hesap eder, üzerindeki serveti hesap eder; yani, bir tüccarın sermayesi nedir ona bakar. Bu artımdan, bu araziden gerekli verimi alabilmek için ne kadar bir servetin üzerinde olması gerektiğini tespit ettikten sonra, servetin eksiğini artımın fazlasıyla karşılar; onun üzerinde bir artım varsa, o bir değer olarak üretime sokulur. Üretim, sadece bir ağacı kesip taşıma işlemi değildir. Burada, silvikültür devreye girer; yani, ağacın biyolojik özellikleri, bulunan yerin ekolojisi ve ormanın yapısı dikkate alınarak, kesilecek ağaçlar tek tek işaretlenir ve ondan sonra da, üretim başlar.

Bu uygulama, ne gibi eksiklikleri var ki, özel sektöre açılmak isteniyor anlayamadım. Orman işçimiz mi yok, yeterli teknik elemanımız mı yok, bilgili, birikimli elemanımız mı yok; neden kaynaklanıyor bu?! Değerli arkadaşlarım, bu, büyük bir çelişki, büyük bir yanlış. Özellikle belirtmek istiyorum, büyük bir yanlış yapılıyor; ormanlarımız, sadece ağaç üreten, odun hammaddesi üreten bir kaynak olarak görülüyor. Biraz önce, benden önce burada konuşan arkadaşım, özellikle bunu vurgulamaya çalıştı "orman bilinci, çevre bilinci yaratılmalıdır" dedi; ama, bu çevre bilincini, orman bilincini, önce, biz kendimizde yaratmalıyız. Bunu, bu yasalarla sağlayamayız; bu yasaları hazırlamakla da sağlayamayız.

Değerli arkadaşlarım, orman işçiliğini, yani, biraz önce bahsettiğim üretim işçiliğini orman köylüsü yapar. 7 500 000 orman köylümüz var. Bu ormanda yaşayan insanlar, ülkemizin en fakir insanlarıdır. Geçim kaynakları, şu aşamada, tamamen orman işçiliği ve hayvancılıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Işık, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET IŞIK (Devamla) - Tamamlamaya çalışıyorum.

Eğer, biz, bunu özel sektöre açtığımız takdirde, özel sektörün hırsına teslim ettiğimiz takdirde, özel sektör, kendisi, en ucuz işçiyi bulmaya çalışacak, orman köylüsünü çalıştıramayacak, çalıştırırsa da en asgarî ücretle çalıştıracak ve orman köylüsü, bir gelirden daha mahrum olacaktır. Ayrıca, özel sektör çalışmak üzere ormana girdiği zaman, mutlaka gen bakımından en üstün yetenekte olan, en fazla artımı yapan, en düzgün gövdeyi yapan ağaçları seçecektir; bu da, ormanın çökmesine, genetik bakımdan bozulmasına ve doğanın tahrip olmasına sebep olacaktır.

Diyeceksiniz ki, bu özel sektör şüphesi nereden kaynaklanıyor? Arkadaşlar, bu memlekette, kendi bankasının içini boşaltan özel sektörü de biliyoruz; hayalî ihracat yapan, vergi kaçıran özel sektörü de biliyoruz. Çalışan, üreten, yatırım yapan, istihdam yapan ve ihracat yapan özel sektörü saygıyla karşılıyorum; ama, Türkiye'nin bu kaynağının çok kötü şekilde kullanılmasından da büyük endişe ediyorum. Sizlerden ricam, lütfen, bu konuyu sadece bir işletmecilik gibi düşünmeyiniz, işletmecilik kâr işidir, özel sektör bunu eline alırsa mutlaka kâr gayesi güdecektir, kâr da ormanın çökmesine, yok olmasına, genetik bakımdan tümüyle yok olup gitmesine sebep olacaktır.

Bir konuda daha sizlere bir söz söyleyip, bitirmek istiyorum. 1930'lu yıllarda Almanya'da, Yahudiler üzerine baskı yapılmaya başlayınca, birkısım büyük ilim adamları Türkiye'ye çağırıldı ve üniversitelerimizde ders vermeye başladılar. Bizim Orman Fakültesinde, kurak mıntıkalar ormancılık problemleri dersini veren bir hocamız vardı Prof. Hesge. Bu, görevini tamamlayıp giderken öğrencilerine ve yetiştirdiği öğretim görevlilerine "arkadaşlar, sizin tarihinize göre Orta Asya'da yaşıyordunuz, ormanları kestiniz, ırmakları kuruttunuz ve batıya doğru göçe başladınız; sonra Anadolu'ya geldiniz, yerleştiniz, oradan Avrupa'ya, Asya'ya ve Afrika'ya kadar uzandınız, büyük imparatorluk kurdunuz, büyük devlet oldunuz. Ancak, çok çeşitli sebeplerle, belki biraz da sizin hatanızla geldiniz şimdi Anadolu'dasınız ve kendi ifadenize göre misakımillî hudutlarının dışında da bir toprak talebiniz yok. Eğer, bu toprakları, bu bitki örtüsünü, bu ormanları korumazsanız gidecek başka yeriniz yok, ülkenize sahip çıkınız" diye öğüt vererek gitti.

Ben de, sizden tekrar rica ediyorum, lütfen, başka ülke yok.

BAŞKAN - Sayın Işık, ben de sözlerinizi toparlamanız için rica edeyim.

MEHMET IŞIK (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Gelecek kuşaklara, yeşil, sağlıklı bir yaşam, mutlu bir ülke bırakmak istiyorsak bu görevimizi yerine getirelim.

Saygılarımla (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

Şahıslar adına ikinci söz, Sayın Muharrem Kılıç'ın.

Buyurun Sayın Kılıç. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; öncelikle Sayın Başkanı, sayın milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Anayasamızın 169 uncu maddesinin konu başlığı "Ormanların korunması ve geliştirilmesi"dir. Buradaki amaç, ormanların korunması ve geliştirilmesi olup, ticarî bir yaklaşım bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu maddedeki düzenlemenin, maddenin amacına uygun olması gerekir.

Anayasamızın 169 uncu maddesinin ikinci fıkrasındaki "Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir" hükmü yerine "Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir, işletilir ve işlettirilir" düzenlemesi getirilmektedir.

Bu bir kelimelik "işlettirilir" ibaresinin eklenmesi basit bir değişiklik olarak görünmekteyse de, millî varlığımız olan ormanlara bakış açısı ve yaratabileceği sonuçlar açısından çok önemlidir. Bu düzenleme, ülke ormancılığının yıkımına, orman köylüsünün sefaletine ve zaten orman yönünden fakir olan ülkemizin daha da fakirleşmesine sebep olacaktır.

Bu değişiklikle, devlet ormanlarının yönetim ve işletme hakkı, özel kişi ve kuruluşlara devredilmek istenmektedir. Böylece, devlet ormanı sayılan arazilerde, orman ürünü hasat çalışmalarının yanı sıra, her türlü turizm etkinliği ile madencilik, avcılık, millî parkçılık, tıbbî ve aromatik bitki tarımı, zeytincilik ve hayvancılık çalışmaları da, yerli ve yabancı özel sermayeli kişi ve kuruluşlara yaptırılabilecek; bu düzenleme, kamu yararına aykırı durumlara neden olacak ve orman köylüsünün çevrelerindeki ormanlardan yararlanma olanaklarını kısıtlayacaktır.

Kısa sürede kâr etmek amacında olan özel girişimciler, ormanlarımız üzerinde işletim ve yönetim hakkına sahip olduklarında, ormanlarımızın talan edileceği bir gerçektir. Ormanlarımızı işletecek özel veya tüzelkişiler, yetişmiş ormanlarımız içindeki iyi vasıflı ağaçları kesip sattıktan sonra, geriye kalan enkazı bırakıp gideceklerdir. Zaten kıt olan orman kaynaklarımız büyük tahribata uğrayacaktır. Bu uygulama, doğal dengeyi bozacak, erozyon artacak, çevre bozulacak ve sonuçta ülkemiz yaşanılır olmaktan çıkacaktır.

Nitekim, bu uygulama, daha önce de denenmiş; fakat, büyük orman tahribatına sebep olduğu için vazgeçilmiştir. 1920 yılında Baltalık Kanunu çıkarılarak, ormanların işletilmesi, yoksul köylülerin faydalandırılması düşünülerek, köylülere verilmiştir; ancak, büyük orman tahribatı sonucu, 1924 yılında bu kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

Aynı yıl, yeniden, Türkiye'de Mevcut Bilumum Ormanların Fennî Usulü İdare ve İşletmeleri Hakkında Kanun çıkarılarak, ormanların işletilmesi yerli ve yabancı firmalara verilmiştir; ancak, iyi niyetle yapılan bu ikinci yasal düzenleme sonucunda da, kâr hırsıyla ormanlardan aşırı şekilde yararlanan ve halen izleri silinemeyen bu işletmecilik şekli, kamuoyunun büyük tepkisini çekmiştir. Bu tür işletmecilik sonunda, Türkiyemizin gözbebeği pek çok orman alanı, maalesef yok edilmiştir. Sonuç olarak, yol açtığı yıkımlar nedeniyle, bu düzenleme, 1937 yılında yürürlükten kaldırılmış ve 3116 sayılı Orman Kanunu çıkarılarak, ormanların mülkiyeti, işletilmesi devlete bırakılmış ve ormanların devlet eliyle işletilmesi kabul edilmiştir. Daha sonra, bu uygulama, anayasalarda da yerini bulmuştur.

Türkiye ormanlarının içinde ve bitişiğinde 8 000 000-9 000 000 orman köylüsü yaşamaktadır. Bu vatandaşlarımızın çoğunluğu, geçimini, çevrelerindeki ormanlarda çalışarak sağlamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, sözlerinizi tamamlamanız için eksüre veriyorum.

Buyurun.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Sağ olun efendim.

Devlet ormanlarının, orman köylülerinin dışındaki kişi ve kuruluşlara işlettirilmesi, bu vatandaşlarımızın mağduriyetine ve yanı başındaki ormanlara ve ormancılık çalışmalarına tümüyle yabancılaşmalarına neden olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AKP İktidarı, maalesef, verdiği sözleri tutamadı. Yolsuzluklarla mücadelenin gereği olarak dokunulmazlıkların kaldırılması noktasında, sessiz kalmaya devam ediyor. IMF reçetelerine karşı olduklarını söyleyerek halktan oy aldıkları halde, pancar ve tütünde kota uygulamasını sürdürmektedirler. Çiftçiye ucuz mazot vereceğini söyleyen iktidar, bilakis, mazota sürekli zam yapmakta; doğrudan gelir desteği ödemelerini askıya almaya çalışmaktadır.

FEYZİ BERDİBEK (Bingöl) - Konuya gel, konuya.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Ona da geleceğim.

Çalışanlara büyük vaatlerde bulunan iktidar, maalesef, işçi ve memurlara gülünç zamlar uygulamakta; enflasyon ve faiz, aldıkları noktadan daha yükseklere çıkarmakta; dışpolitikada, Kıbrıs ve Irak konusunda sürekli zikzaklar çizmektedir. Tüm bunlara ilaveten, şimdi de, maalesef, ormanlarımız ve orman köylülerimiz hedef alınmaktadır. Ormanlarımıza, sadece "satarsak veya işlettirirsek ne kadar para elde ederiz" mantığıyla yaklaşılmaktadır.

Biz, parti olarak, ormanlarımızın, kamu yararı gözetilerek, devlet tarafından işletilmesinin ve orman köylümüzün de bu işletmelerde çalışmasının taraftarıyız. Orman köylüsü olmadan, onlara rağmen ormanları koruyamayız. Öyleyse, ormanı ve orman köylüsünü birlikte korumalıyız. Bu nedenle, ülkemizin ekonomik, sosyal, kültürel ve turistik olgularının kaynağı olan ormanlarımızı bu felaketten kurtarmak, iktidar-muhalefet ayrımı gözetmeksizin hepimize düşen ciddî bir görevdir.

Yüce Heyete saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanun teklifinin; Anayasamızın 169 uncu maddesinde değişiklik yapan çerçeve 2 nci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını, diğer maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Topuz

Feridun Ayvazoğlu

Haluk Koç

 

İstanbul

Çorum

Samsun

 

Atilla Emek

Atilla Kart

Orhan Eraslan

 

Antalya

Konya

Niğde

 

Gürol Ergin

Mustafa Özyürek

Tuncay Ercenk

 

Muğla

Mersin

Antalya

 

Ali Kemal Deveciler

Orhan Sür

Harun Akın

 

Balıkesir

Balıkesir

Zonguldak

 

Mehmet Küçükaşık

 

Oğuz Oyan

 

Bursa

 

İzmir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkanım, önergeye katılmıyoruz. Müsaade ederseniz, bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) Efendim, bu önergenin gerekçesine baktığımız zaman, konunun tam anlaşılmadığı ortaya çıkıyor.

Bir defa, 169 uncu maddenin kenar başlığı "Ormanların korunması ve geliştirilmesi." Bu maddede yapılan değişiklikle, devletin işletme tekeline ilave olarak, bir anlamda özel sektörün işletmesinin de önü açılmış oluyor. Bu, Batı'da, ağaçlanmayı, ormanlaşmayı sağlamak bakımından bulunmuş formüllerden birisi en modern formüllerden birisidir bu. Bu, son yıllarda, çok gelişmiş olarak, benim takip ettiğim kadarıyla mevcuttur, Sayın Bakanımız da bunu yakından biliyor.

Şimdi, gerekçesinde, özelleştirmeye yol açar deniliyor. Böyle bir şey yok; yani, mülkiyet yine devlette kalıyor.

İkinci bir husus da, bu değişikliğin orman köylüsüne bir şey vermeyeceği ileri sürülüyor. Tabiî ki vermeyecek; çünkü, buradaki amaç orman köylüsünü korumak değildir; o, 170 inci maddedir, ona birazdan gelinecek. Bu maddenin amacı ormanı korumaktır. Dolayısıyla, burada köylüye bir şey beklemek zaten doğru değil. Bu gerekçeyle katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Komisyonunuzun çoğunluğu yok; tabiî, Başkan olarak katılamıyorsunuz.

Hükümet önergeye katılıyor mu?

ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gerekçeyi mi okutalım, söz mü istiyorsunuz?

GÜROL ERGİN (Muğla) - Ben konuşacağım efendim.

BAŞKAN - Sayın Ergin, sizin önergede imzanız var mı?

GÜROL ERGİN (Muğla) - İmza atmış olmam lazım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamam, imzanız var Sayın Ergin; buyurun.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Efendim, biz, fazla imza heveslisi olmadığımız için, herhalde pek dikkat çekecek biçimde atmamışız imzayı.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, bu önergemiz üzerine, Sayın Komisyon Başkanı, Avrupa'da ormanların bu yolla geliştirildiğini söyledi. Değerli arkadaşlarım, Avrupa'da, çeşitli yollarla, çok çeşitli alanlar geliştirilmiştir; ama, Türkiye'de, maalesef, o yollarla, çok çeşitli alanlar da geriletilmiştir. Özelleştirme konusuna bakarsanız, bunun en net örneğini görürsünüz. Türkiye'de, Süt Endüstrisi Kurumunu özelleştirdiniz, Et ve Balık Kurumunu özelleştirdiniz; ne yaptınız?... Hepsi kapatılmıştır Türkiye'de. Aksini söyleyecek  bir tek milletvekili çıkmaz içimizden; çünkü, ben de, hepinizin hakkaniyet duygusu içerisinde olduğunuza inanıyorum, doğruya "doğru" diyeceğinize inanıyorum. Onun için, ormanlarımızı, bu ulusun en önemli varlığını, siz "özel sektöre işlettireceğiz" adı altında, devletin hüküm ve tasarrufundan çıkarmaya ve özel sektöre teslim etmeye çalışmaktasınız.

Değerli arkadaşlarım, özel sektör ne yapar? Şimdi, çok ilginç bir gelişme oldu burada; iki AKP sözcüsü arkadaşım, burada "efendim, biz böyle, bu konuyu getirince 'canım, siz böyle yapmakla, acaba buraları mafyanın eline mi teslim edeceksiniz' diyecekler" dediler. Hiçbir arkadaşımız, böyle bir söz kullanmadı; ama, dervişin fikri ile zikrinin aynı oluşu burada ortaya çıktı. Biz, mafya falan demiyoruz, demeyeceğiz de; ama, bu ormanları korumanın, hepimizin, ulusal olduğu kadar, insanî ve vicdanî borcu olduğunu da unutmayalım diyoruz; bunun üzerine dikkatinizi çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, konunun iki yönü var; siz, bu ormanları özel sektöre teslim edince, birincisi, orman köylüsünü mahvedeceksiniz. Nitekim, benden önce burada konuşan AKP sözcüsü arkadaşım "artık, orman köylülerini tarım ve hayvancılıktan kurtaralım" dedi. Zaten, getirdiğiniz bu düzenlemeyle, siz, o insanları tarım ve hayvancılık yapmanın dışına çıkaracaksınız, o topraklardan çıkaracaksınız; getirilen düzenleme bu. Niçin böyle, onu söyleyeceğim... Şimdi, şaşkın şaşkın bakan arkadaşıma söylüyorum, niçin böyle; bugüne kadar yapılan uygulama, Orman ve Köy İlişkileri Genel Müdürlüğü vasıtasıyla, Or-Koop bünyesindeki, o yörenin köylülerine, orman köylüsüne, orman işletmeciliği yönünde çalışma alanı bulmaktır ve o insanlar, orada çalışmaktadırlar; iyi ya da kötü, bir geçim sağlayacak şekilde çalışmaktadırlar. Özel sektöre verdiniz; iki tane büyük hata yaparsınız; birincisi, kimi daha ucuz çalıştırırsa onu çalıştıracağından, burada ne orman kooperatifi kalır, ne orman kooperatifinin üyesi bir yöre köylüsü, orman köylüsü kalır; ikincisi, acımasız ve insafsız baltalara teslim edersiniz ormanları; çünkü, özel sektör -hepimiz biliyoruz- kendi açısından, çok haklı olarak, her zaman, kârı geleceğin önüne geçirir. Dünyada artık "sürdürülebilirlik" diye bir kavram var, tarımda da, ormanda da, bütün ekonomik alanlarda da. Siz, bir günlük kârı, gelecek için daha üstün göremezsiniz. Öyle çalışacaksınız ki, öyle davranacaksınız ki, sizin bugün sahip olduğunuz ormanlar, bundan sonra torunlarınıza da kalabilmiş olsun.

Bugün, Türkiye'de, hepimizin şikâyet ettiği konu, her zaman söylediğimiz bir konu var; Anadolu orman doluydu diyoruz, Anadolu orman doluydu. Biraz önce, arkadaşlarım 1920'lerden 1937'lere kadar, sonra 1980, 1990'da da denenen yöntemleri söylediler. Özel sektör eliyle işletmeciliğe verilmiş, ama, bir türlü bu alanda başarılı olamadığı için hem 1930'lu yıllarda devlet ormancılığı ihdas edilmiş hem de sonradan ormanların işletmesi devlette bırakılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ergin, buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız...

Buyurun.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu konu, vicdanı olan insanların gülmeyle karşılayacağı bir konu değildir. Bu konu, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin vicdanlarında çok ciddî olarak tartmaları gereken bir konudur. Nasıl ki, evladınızı, ona çok iyi bakacağına emin olmadığınız birisine teslim etmezseniz, ormanlar da bizim evladımız; lütfen, teslim etmeyiniz; lütfen, sahip çıkınız. Ormanına sahip çıkmayan Türkiye'nin geleceği yoktur. Ormanına sahip çıkmayan kafaların Türkiye'ye sahip çıkması da mümkün değildir.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, daha önceki maddelerin gizli oylamasında bir kargaşa yaşandı. Adı okunmayan milletvekilleri de oy pusulalarının alınacağı yerde bir yığılma yaptılar. Hem görüntü açısından hoş olmadı hem de daha çok zaman alındı. O nedenle, ben, ismi okunan milletvekilinin sıraya girmesini rica ediyorum; okunmayanların, lütfen, sırası geldiği zaman, yerlerinden kalkarak oylama alanına gelmelerini rica ediyorum.

2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir şikâyet var; eğer o konuda herhangi bir usulsüzlük olduğunu tespit edersem, kimlikle oy kullandırırım, bilginiz olsun.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 170 inci maddesi kenar başlığı ile beraber aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"B. Orman sınırları dışına çıkartılan yerlerin değerlendirilmesi ve orman köylüsünün desteklenmesi

Madde 170. - Devlet, ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımından; ormanların gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirleri alır.

Bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması; orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir.

31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş ve orman sınırları dışına çıkartılmış yerlerin devri, tahsisi, terki, kiraya verilmesi, üzerinde sınırlı aynî hak tesisi, satışı ve satış gelirlerinden orman köylülerinin kalkındırılmalarının desteklenmesi amacıyla ayrılacak payın belirlenmesi kanunla düzenlenir. Orman köyleri sınırları içinde kalan yerlerin satışında, kullanıcısı orman köylüsüne öncelik tanınır.

Devlet, bu halkın işletme araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı tedbirleri alır.

Orman içinden nakledilen köyler halkına ait araziler, Devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Ali Er; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Er, süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ER (Mersin) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri, muhterem arkadaşlar; anayasa değişikliği teklifinin 3 üncü maddesi -aslında, Anayasanın 170 nci maddesi- üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, evvela, 10 000 000 orman köylüsü adına, bu yasa teklifini buraya getiren Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna ve başta, Sayın Bakanımız ve ekibine, huzurlarınızda, bütün köylülerim adına çok teşekkür ediyorum, binlerce sefer teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Geçen Orman Bakanlığı bütçesinde, burada, yıllardır bu dertler bu kürsülerden konuşulur; ama, her yıl tekrar edilir demiştim. Temenni ederiz ki, önümüzdeki yıl, Orman Bakanlığı bütçesinde bu konulardan bazılarının çözüldüğünü burada görürüz demiştim. Aradan bir hafta gibi kısa bir süre geçti, köylünün en büyük derdi olan 2/B'yle ilgili problemin halledilmesi için anayasa değişiklik teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisine getirildi; ben, onun için, tekrar, Orman Bakanımıza ve ekibine teşekkür ediyorum;

Muhterem arkadaşlar, bu konuya özellikle ilgili duymanızı rica ediyorum. Ne oldu da bu köylünün meselesi, bugün, burada tartışılıyor; bir grup bunu getirmiş, diğer grup "bu yanlıştır" diyor. Ne oldu da anayasa değişikliği yapılmak mecburiyetinde kalındı? Değerli arkadaşlar, bu köylü, ormanı açtı, orayı kullandı; onun için, zora düştü, anayasa değişikliği yapmak mecburiyetinde kaldık. İşin doğrusu bu; ama, burada bir doğru daha var: Ne oldu da bu köylü bu ormanı açtı? Biz, devleti yönetenler ne yaptık da bu köylü bu ormanı açtı? Bu millete ekmek kapısı açabilseydik, sanayileşmeyi gerçekleştirebilseydik, o köylü ekmek kapısı bulabilseydi, iş bulabilseydi... Köylünün, ormanı kesmekten zevk mi aldığını zannediyorsunuz. O ormanı keserken o köylünün duyduğu ıstırabı, bir orman köylüsü olarak, gelin, bana sorun. Kan ağladı benim köylüm ormanı keserken; ama, çaresizdi, ekmek kapısı için yaptı bunu; ama, çalıştı, üzerinde bağ, bahçe yetiştirdi, çolunun çocuğunun rızkını temin etti, yuvasını yaptı. Orman köylüsü, açtığı yerlerde, otuz yıldır, elli yıldır, yüz yıldır yaşamaya devam ediyor.

Şimdi, ortada bir gerçek var, o gerçeği, evvela, tespit etmemiz lazım. Muhterem arkadaşlar, ben şunu biliyorum: CHP Grubu da, bu işin doğruluğunu en az Ali Er kadar biliyor. Bunun değiştirilmesi gerektiğini de biliyor; ama, hayretler içinde kaldım ki, dilin kemiği yok, ister öyle, ister böyle konuşuluyor; ben anlamadım. Sabahtan beri şaşırıyorum, acaba, yanlış bir yasa mı çıkarıyoruz diye! Ben, yıllardır bunun kavgasını veriyorum burada.

Şimdi, arkadaşlar, ortada bir gerçek var; bu köylü, bu ormanı açmış, üzerine yerleşmiş, evini yapmış, bağını bahçesini kurmuş; hem millî gelire de katkıda bulunuyor; vergi veriyor, ihracat yapıyor. Ben, size soruyorum: Bu duruma gelmiş yerleri, tekrar, orman yapma imkânınız var mı?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Kim diyor bunu?!..

ALİ ER (Devamla) - Bana "ben burayı yıkarım, orman yaparım" diyebilecek bir tane yiğit çıkar mı? Mümkün mü; mümkün değil...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ali Bey, sen ne söylüyorsun ya?!

ALİ ER (Devamla) - Ha, öyleyse, buna çözüm getireceğiz.

Şimdi, çözüm konusunda aramızda anlaşmazlıklar var; ama, biliyorum ki, bizim söylediklerimizi, aslına bakarsanız, şu politika olmasa, siyaset olmasa, siz de çıkar, bal gibi, bu kürsüden söylersiniz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Daha ilerisini söylüyoruz biz; parasız verelim diyoruz; bedava verelim...

ALİ ER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, söylemek başka, yapmak başka. (AK Parti sıralarından alkışlar)  Ben, onyedi yıldır buradayım beyler; bu kürsüden söylenilen çok sözler duydum; ama, sadece söylenildi, yapılmadı.  

Şimdi, bakın, biraz önce bir söz söylendi "buraları orman köylüsüne bedava verelim" diye; öyle mi?..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Evet...

ALİ ER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bedava verilmesine, evvela, ben taraftarım; ama, bir şeyi unutuyorsunuz... (CHP sıralarından gürültüler)

Bir dakika... Bir dakika... Ben, buradayım... Kanunla düzenleyeceğiz, o zaman görüşelim bunları; ama, unuttuğunuz bir şey var...

BAŞKAN -Sayın Er, siz Genel Kurula hitap eder misiniz.

ALİ ER (Devamla) - Evet, Genel Kurul burası Sayın Başkan... Karşıya hitap ediyorum... Burası Genel Kurul değil mi?!. Burası da Genel Kurul, orası da Genel Kurul... (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, daha önce bu yasada değişiklikler yapıldı ve buralar orman köylüsüne bedava verilsin diye kanun da çıkarıldı; ama, biliyorsunuz, bunun için, o devirdeki SHP Genel Başkanı Erdal İnönü ve ekibi Anayasa Mahkemesine gittiler ve Anayasa Mahkemesi, devletin malını millete bedava veremezsiniz diye bunu iptal etti.

OYA ARASLI (Ankara) - Yok öyle bir şey.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sen hayal görüyorsun.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yok efendim!..

ALİ ER (Devamla) - Bir dakika... Bir dakika...

Ben biliyorum bunun kanununun iptal edildiğini; yani, ben, köyden geldiysem, orman köyünden geldiysem, Anayasa ile yasayı birbirinden ayırmasını burada öğrendim. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Müsaade edersen...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hayır efendim, yok öyle bir şey.

ALİ ER (Devamla) - Sayın Topuz, müsaade edersen, oradan bir yere geleceğim.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi kanunu iptal etti. Niye; orman köylüsüne devletin malını bedava veremezsiniz diye. Sayın Topuz diyor ki "Anayasanın içine koyalım." Şimdi, aynı Anayasa Mahkemesi, yasayı iptal ederse...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Olmaz efendim...

ALİ ER (Devamla) - Yani, hukuk açısından, Anayasa Mahkemesine ayıp olmaz mı söylediğin söz!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Anayasayla olmazsa, yine olmaz.

ALİ ER (Devamla) - Erdal İnönü'ye ayıp olmaz mı? Geçmişteki arkadaşlarınıza ayıp olmaz mı?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hayret bir şey!.. (CHP sıralarından "Niye ayıp olsun" sesleri)

ALİ ER (Devamla) - Muhterem arkadaşlar, şimdi, biz, bunları görüyoruz; ama, bu Anayasa değişikliğini yaptıktan sonra, kanunî düzenleme yapacağız, bunları kanunla düzenleyeceğiz; o zaman, gelin, orada konuşalım.

Şimdi, siz, köylüye hizmet etmek istiyor musunuz?..

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Siz istemiyorsunuz, biz istiyoruz!

ALİ ER (Devamla) - İstiyorsunuz... İstemiyorsanız, evvela, onu söyleyin. Köylüye hizmet etmek istiyorsanız, 2/B'yle ilgili, 170 inci maddenin değişikliğine, gelirsiniz, burada, bal gibi oy verirsiniz; ama, köylüye hizmet etmek istemiyorsanız da, mutlaka, bir tarafını bahane edecek bir şey bulursunuz. Bu iş böyledir.

Muhterem arkadaşlar, biz, 170 inci maddede ne diyoruz, neyi değiştiriyoruz. Bundan önce, 170 inci maddede, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman vasfını kaybetmiş yerler, şu şu şekilde, içerisinde bulunan köylüye verilir diyordu. Yıl 1981...

Değerli arkadaşlar, 1981'den önce, bu Parlamentoda, ne ben vardım ne de AK Parti vardı; varsa, CHP vardı; eksiği, yanlışı varsa... İktidar ve muhalefet onlar oldu... Onun için, bizim bir taksiratımız yok.

Şimdi, burada yapılacak olan şey, 31.12.1981'den önce, buralarda ilim ve fen bakımından özelliğini kaybetmiş yerlerin köylüye verilmesi... Biz, daha önce "değerlendirilmesi" demişiz. Bizde her şeyi açık açık yazmazsan, birisi bir şeyler bulur, kulp takar. Şimdi, biz, burada diyoruz ki: Bir; ben bunu değerlendirirken, satarım arkadaş! Kime; içinde bulunan köylüye. İki; kiralarım arkadaş! Kime; içinde bulunan köylüye. Bakın, sizin gözünüzden bir şey kaçıyor. Burada, sadece köylüyü ilgilendiren yasa var; onun haricinde, o rantiyecileri ilgilendiren bir şey yok. Gelin, bunu burada konuşalım. Burası sadece köylüleri ilgilendiriyor.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Okuman yazman yok mu senin!

ALİ ER (Devamla) - İçinde bulunanları ilgilendiriyor. Ben, onlara kiralarım; ben, onlara satarım; ben, onlara, kanunî, hukukî düzenleme neyse, onu yaparım.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Belediye sınırlarındaki...

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sen oku önce!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sonunu bekleyin...

ALİ ER (Devamla) - Dinle... Dinle... Ben konuştuktan sonra, söz iste, gel buraya, sen de konuş.

BAŞKAN - Sayın Er, buyurun, konuşmanızı sürdürün.

ALİ ER (Devamla) - Muhterem arkadaşlar, ben bunu yaparım. Niçin yaparım; orman köylüsü için yaparım.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Orman köylüsü...

ALİ ER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, derdi, çeken bilir.

Şimdi, biz burada oturmuşuz, güzel güzel kendi kafamızdan geçenleri anlatıyoruz.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Köylüyle ne alakası var?!

ALİ ER (Devamla) - Öyle mi?! Ama, bu yasa çıkmadığı sürece ne oluyor biliyor musunuz; orman muhafaza memuru öbür taraftan çıktı mıydı, köylünün beti benzi değişiyor. Niye; çünkü, burası, ormandan açma bir yer. Orman muhafaza memuru, içinde traktörüyle çift sürerken yakalayıp zabıt tutarsa, traktörü gitti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Er, sözlerinizi tamamlamanız için eksüre veriyorum.

Buyurun.

ALİ ER (Devamla) - Sağ ol Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Köylü çift sürerken yakalanırsa, traktörü gitti; öküz kalmadı zaten, öküzü hep götürdü orman muhafaza memurları; mecburen götürdü adam, hukuken götürmek mecburiyetinde. Zabıt tutarsa, eskisi gibi, öyle, 1 ay, 2 ay falan değil cezası, en az ceza 1 yıl beyler! Hapishaneye götürüyor, tıkıyor.

Değerli arkadaşlar, ben size soruyorum: Bu köylüye eziyet etmekten zevk mi duyuyor bu millet?! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Yeter artık, bizim buramıza geldi. Artık bıktık! Yani, beyler, o köylülerin ortalama yıllık geliri 300 dolar, 500 dolar... (CHP sıralarından "Bedavaya verelim" sesleri) Evet, verelim; benim için hiç mahzuru yok, verelim. (CHP sıralarından "Önergeyi kabul edin" sesleri)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Önergeyi kabul edin öyleyse.

ALİ ER (Devamla) - Benim için hiç mahzuru yok, verelim... Verelim... Ben orman köylüsüyüm, bedava verebiliyorsak, verelim. Verebiliyorsak, verelim.  (AK Parti sıralarından alkışlar) Beni mi korkutacaksınız vermekle! Evet, verelim tabiî.  Orman köylüsü her şeyi hak ediyor. Çünkü, orman köylüsü, vatanına ve milletine bağlı.

Muhterem arkadaşlar, şimdi, artık... Yani, bu köylü ile ormanın arasının ne kadar açık olduğunu biliyor musunuz; kanlı kavgalı olmuş. Orman muhafaza memuru öbür taraftan geldiği zaman, köylü ona zorla gülerek bakıyor böyle, içinden gülmüyor aslında. Muhafaza memuru, yasalara bağlı, zorla uygulama yapıyor. Ha, arada efendim, bu köylüye...  Yani, bir şeyi ayırt edin birbirinden; bakın, rantiyeci ayrı, köylü ayrı. Bunu ayırt edin evvela. (CHP sıralarından gürültüler) Ama, değerli arkadaşlar, bir şey daha var; bu yasayı çıkarmadığınız müddetçe, buna karşı çıktığınız müddetçe, o köylüye zulüm etmeye devam edersiniz. Bu kadar! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, köylü artık ormanla hasım olmak istemiyor, hısım olmak istiyor, akraba olmak istiyor. Bırakın allahaşkına bizi, şu ormanla barışalım artık, biz bıktık kavgadan ormanla!..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hep sizin dediğiniz olarak barışılmaz, biraz da bizim dediklerimiz olsun, öyle barışalım.

ALİ ER (Devamla) - Ee, doğru olursa, sizin dediğinizi de yaparız canım; doğru değilse zorla yapacak halimiz yok ya! (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Köylüye bedava verelim, bedava... Gelin, sözünüzde durun.

ALİ ER (Devamla) - Şimdi, muhterem arkadaşlar, benim kafama bir şey takıldı biraz evvel, Sayın Topuz söyledi burada, tapudan bahsetti. Sayın Topuz, buralar ormandan açıldı, burada tapu falan yok, böyle bir şey yok!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yahu, öbür tarafta var; bilmiyorsun.

ALİ ER (Devamla) - Hayır efendim, bizim orman köylümüzün, ormandan açtığı yerde tapu olur mu?!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Var efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Beykoz'da var... Beykoz'da var Ali Bey.

ALİ ER (Devamla) - Hayır efendim, yok öyle bir şey!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sen bilmiyorsun! Sen bunu bilmeden...

ALİ ER (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, bir dakika...

Değerli arkadaşlar, 170 inci maddedeki değişiklikle ilgili, orman köylüsünün 2/B'ye göre açtığı hiçbir yerde köylünün tapusu yok! (CHP sıralarından "Köylünün yok!" sesi) Ama, biraz evvel köylünün tapusundan bahsettiniz; öyle, tapu derdi falan yok. Bizim derdimiz tapu verilmesi konusu. Evet...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Boğazdakilerin var; bilmiyorsun.

ALİ ER (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, müsaade ederseniz, orman köylüsü konusunda bu Parlamentoda Ali Er'le hesaplaşacak ve tartışacak kimse yok; açık söylüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, bunu bilin. Bunu millet de biliyor; ama, dert benim derdim, kolay değil... Şimdi, bana "sanayici" deseniz, ben anlamam. Ondan anlayan arkadaşımız da buraya çıkar konuşur, ben de sizin gibi itiraz ederim belki; ama, benim orman köylümün derdinden de ben anlarım, ben!.. Onların içinde yaşıyorum ben.

BAŞKAN - Sayın Er, sözlerinizi tamamlar mısınız.

ALİ ER (Devamla) - Sayın Başkanım, hemen tamlayacağım; teşekkür ediyorum.

Şimdi, tabiî, işimiz kolay değil.

Değerli arkadaşlar, bir iş yapılırken, mutlaka, birilerine, ufak tefek de olsa bir şeyler gelir; ama, bakın, eğer bu Parlamento, önceliğini dertlere göre tespit etseydi, bu yasanın yıllar önce çıkması lazımdı. 3 000 kişi için bu Parlamento yasa mı çıkarmadı, 1 000 kişi için mi çıkarmadı, 5 000 kişi için mi çıkarmadı!.. Allahaşkına, 15 000 000 köylü için şuraya bir yasa geldi; buna da hep beraber, yiğitçe oy verelim, çıkaralım şu yasayı, Allah rızası için (AK Parti sıralarından alkışlar)

Aslında bu konu 10 dakikaya, 15 dakikaya sığmaz değerli arkadaşlar. Ben, bu yasayı...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Bedelsiz verelim, bedelsiz.

ALİ ER (Devamla) - Verelim arkadaşım.

BAŞKAN - Sayın Er, toparlar mısınız sözlerinizi.

ALİ ER (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, bitiriyorum.

Ben, bu yasayı hazırlayanlara, buraya getirenlere, Orman Bakanımıza, Teşkilatına, bütün orman köylüsü adına binlerce sefer teşekkür ediyorum; Allah onlardan razı olsun.

Bütün Türk köylüsü, orman köylüsü şunu biliyor: Yıllardır devam eden köylüye zulüm, inşallah, bu yasayla birlikte sona erecek; orman köylüsü de, ilk defa Türkiye'de, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Hükümetinin kendilerine değer verdiğini burada görmüş olacak, burada tatmış olacak. Bu güzel duyguyu bize yaşatanlara, bütün orman köylüsü adına, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Er.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 463

Kabul : 345

Ret : 112

Çekimser : 6

Bu sonuca göre, madde yeterli çoğunluğu almıştır.

Bu maddede de vekâleten oy kullanan sayın bakanları Genel Kurula arz ediyorum: Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan'ın yerine Çevre Bakanı Sayın Kürşat Tüzmen, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in yerine Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu'nun yerine Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül'ün yerine Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan'ın yerine Turizm Bakanı Sayın Güldal Akşit oy kullanmışlardır.

Bilgilerinize sunulur.

3 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere, Sayın Orhan Sür; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu konuşmaya hazırlanırken, teknik bazı bilgileri toplamaya çalıştım. Neleri gündeme getirmemiz gerekiyor diye gerçekten uğraş verdim; ama, bu kürsüde, özellikle biraz önce konuşulanları duyduktan sonra, galiba boşuna uğraşmışız, boşuna da uğraşıyoruz.

Değerli AKP sözcüsü Ali Er'in konuşmaları çok dikkatimizi çekti. Hatta, bazı arkadaşlarımıza, anında şiirler bile yazdırdı. Arkadaşımızın birisi, Ali Beyin ifadesinden sonra -çünkü, kendisi "derdi çeken bilir" demişti- "derdi çeken bilir, ormanı kesen bilir, Ali Er Bey bunu çok iyi bilir" diyor. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Şiiriniz güzel ama...

ORHAN SÜR (Devamla) - Bilmiyorum şiirin güzel olup olmadığını; ama, Ali Beyin de burada bazı şeyleri çok güzel çarpıtmaya başladığını ve çok güzel çarpıttığını da hep birlikte izledik.

Değerli arkadaşlarım "ne oldu da bu yasa birden bire gündeme geldi" diye soruyor. Eğer hâlâ anlayamadıysa, bizim söyleyecek başka bir şeyimiz yok.

A. İSMET ÇANAKÇI (Ankara) - Anlamamış!..

ORHAN SÜR (Devamla) - Aslında, benim dinlediğim kadarıyla, galiba, grup sözcünüz, yasa teklifini daha okumamış. Okumamanın ötesinde, burada konuşulanları da dinlememiş veya anlamamış. Şimdi, neyini düzeltelim, hangi tarafını, hangisini düzeltelim; ben şaşırdım!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - En iyisi kendi haline bırak.

ORHAN SÜR (Devamla) - "Siz, köylüye hizmet etmek istiyor musunuz" diye soruyor ve kendisi karar veriyor "hayır, siz bunu istemiyorsunuz" diyor. Neden; efendim, bunu satmamız gerekiyormuş köylüye. "Gelin bedava verelim" diyorum "olmaz" diyor. Bedava verelim; olmaz... Niye; Anayasa Mahkemesi iptal edermiş. Anayasayı değiştirelim bu konuda... Yani, herhalde, o konuya daha gelemedi; ona, ileriki aşamada gelinecek.

Şimdi, bir tapuya taktı, Sayın Topuz'un konuşmasında gündeme getirdiği tapuya. Tabiî, kendisi, sadece, Mersin'de açılan ormanların, oradaki 2/B bölgelerini bildiği için, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerin varoşlarında çok büyük alanların nasıl orman alanından çıkarılıp, önce tapu alındığını, sonra o tapuların hisseli olarak satıldığını ve Hazinenin olaya müdahalesi sonucunda bu tapuların iptal edildiğinin farkında değil. Elbette, mesleği de bu değilse, bilme olanağı da yoktur ve ben inanıyorum ki, Yüce Mecliste şu anda bulunan milletvekili arkadaşlarımızın çok büyük bir bölümü, siyasete başlamadan, eğer başlarında böyle bir sorun yoksa, 2/B maddesinin ne olduğunu bile bilmiyorlardı; belki, çoğu, çok yeni öğrendiler. Gerçekten, 2/B, köylümüzü ve büyük kentlerimizi çok büyük boyutlarda ilgilendiren bir sorun.

Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın 169 uncu ve 170 inci maddelerinde ve 6831 sayılı Orman Kanunumuzun 2 nci maddesinin (A) bendinde, orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından yarar görülmeyen, 2 nci maddesinin (B) bendindeyse, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerin orman sınırları dışına çıkarılabileceği belirtilmektedir. 6831 sayılı Orman Kanununun 7-13 üncü maddeleri gereğince, orman kadastro komisyonlarınca sınırlandırılan bu alanlar, aynı kanunun 2/B maddesi uyarınca orman dışına çıkarılma işlemleri tamamlanıp, ilan sonucu kesinleştirilmek suretiyle, Orman Bakanlığının istemi üzerine, harita ve tutanakların Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne gönderilerek tescil işleminde bulunulmasıyla bir mülkiyet haline geliyorlar. Sorun, vatandaşın 2/B diye dillendirdiği, özellikle seçim dönemlerinde, aday olarak köylere gittiğimizde "bu sorunu çözün" diye bizden çözüm istedikleri sorun bu. Gerçekten de, 3 Kasım seçimleri öncesinde, hem Cumhuriyet Halk Partisi adayları hem de Adalet ve Kalkınma Partisi adayları, köylere gidip bu sorunla karışlaştıklarında, bu sorunun çözüleceği konusunda söz verdiler; ama, burada görülüyor ki, bu sorunu çözüm yöntemimiz birbirimizden biraz farklı; bizler farklı düşünüyoruz, sizler farklı düşünüyorsunuz. Bizim için, 17 000 köyde yaşayan 8 000 000 insanın sorununu çözmek çok önemli; ama, galiba, sizin için, bundan daha önemli bir şey var; bu 17 000 köyde yaşayan 8 000 000 köylüden yeşil dolarlar alabilmek. Yani, bunun, finansal konumu, parasal konumu, Adalet ve Kalkınma Partisi için, daha da önplana çıkmış. Biraz önce, 169 uncu madde konuşulurken, Komisyon Başkanımızın, orada yapılan bir değişiklikle ilgili "169 uncu madde üzerindeki bu değişiklik, orman köylüsünü değil ormanı koruyor" demesi de, aslında, bu mantığın bir göstergesi.

Değerli arkadaşlarım, orman ile orman köylüsünün et ve tırnak gibi birbirinden ayrılamaz birer parça olduğunu kabul etmedikten sonra, hiçbir mantıkla, bu olayı çözemezsiniz. Orman köylüsünü ormandan ayırırsanız, ormanın dışına iterseniz, ormanı başkalarının işletmesine verirseniz, orman köylüsünü ormandan uzaklaştırırsanız, o ormanı da koruyamazsınız; bunu, bilmek zorundasınız. Elbette, belediye ve mücavir alanlar içinde kalan bölgelerde de orman içinde yapılan yerleşmeler 2/B alanlarını ortaya çıkarmıştır. Bu alanlarda da milyonlarca insanımız çözüm beklemektedir. Türkiye genelinde, şu anda, bugünkü verilen rakamlara göre, 473 000 hektar civarında 2/B alanı olduğu söylenmektedir. Orman Bakanımız, bu 2/B sorununu ele aldığında, orman köylülerinin sorunlarını çözeceği iddiası adıyla ele aldığında, önce, 8-10 milyar dolar civarında buradan bir gelir elde edileceğini gündeme getirmişti; daha sonra, bu rakam 25 milyar dolar...

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - 50 milyar dolar...

ORHAN SÜR (Devamla) - Şimdi de 50'ye çıkıyor arkadaşlarımızca.

...gibi bir rakama çıkmıştır. Belirtilen rakamların, hükümetin iştahını kabarttığı açıktır. Orman Bakanımızın "artık orası fiilî olarak orman değil, orada vatandaşların villası, fabrikası var; onların sorunları çözümlenmeli" şeklindeki açıklaması, Türkiye'de, yalnız ormanların değil, orman köylüsünün de gözden çıkarıldığını göstermektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Türkiye'de ormanların nasıl başıboş bırakılarak villa ve fabrika cenneti durumuna geldiğini sorgulamak yerine, üzülerek görüyoruz ki, buradan geleceğini düşündüğü dolarların peşindedir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bırakalım o zaman.

ORHAN SÜR (Devamla) - Hayır, bırakmayı düşünmüyoruz, bırakmayı düşünmüyoruz; ama...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Onu söyleyin.

ORHAN SÜR (Devamla) - Hayır, onun da çözümlerini getiriyoruz.

Elbette, hepimiz, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu dolarlara çok önem verdiğinin farkındayız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Türkiye'ye lazım, Türkiye'ye!..

ORHAN SÜR (Devamla) - Başbakanımız Sayın Tayyip Erdoğan, hükümet programını burada açıklarken, bu programın ikinci roketleme hamlesi olduğundan bahsetmişti. Sanırım, sizlere göre bu roketin yakıtı da ormanlarımızdan gelecek olan bu 25 milyar dolar; bunu bu şekilde düşünüyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ormandan gelmiyor, ormanın dışında kalan yerlerden geliyor.

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet.

Ormanları korumak için yapılan ilk iş, orman kadastrosu olarak adlandırılan ormanların sınırlandırılması çalışmalarını tamamlamak olmalıdır. Bir Orman Bakanının aslî görevi aslında budur. 1937 yılından bu yana -1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı Yasayla orman kadastrosuna başlanılmış, 10 yıl içinde orman kadastrosunun tamamlanacağı halkımıza ifade edilmiş- 65 yıl geçmiş. 65 yılda, Türkiye ormanlarının yüzde 75'inin orman kadastrosunun tamamlandığı ve bu tamamlanan orman kadastrosunun yüzde 75'inin de maalesef hâlâ tescil edilmediğini biliyoruz. Yani, yaklaşık yüzde 25 civarındaki bir bölüm kadastro tarafından tescil edilmiştir. Kaldı ki, 65 yıldır sınırlandığı sanılan yerlerdeki bilgilerin farklı ölçü yöntemleriyle ölçülmesi, farklı koordinat sistemlerinin kullanılması ve zaman içinde bunların uygulama yeteneklerinin yok olması nedeniyle, ülke çapında, tek bir sistemde bunların birleştirilmesi mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sür, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ORHAN SÜR (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Dolayısıyla, 65 yılda bir arpa boyu yol gidilmiş, tapuya bir türlü tescil edilemedikleri için, ormanlarımız yağmaya açık hale gelmiştir.

Hükümetin, anayasa değişikliği önerisinin gerekçesinde, orman sınırları dışına çıkarılan 473 000 hektarlık alanın yüzde 10'unu oluşturan 43 962 hektarlık alanda kadastro çalışmalarının tamamlandığı bilinmektedir. Bu durumda, geriye kalan yüzde 40'lık kısım ne zaman sınırlandırılarak tescil edilecek ve satışa hazır hale getirilecektir; bu, tam bir belirsizliktir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yapacağız, görevimiz...

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, görevimiz; ama, süre?..

Görüldüğü gibi, altyapısı hazırlanamayan bir değişikliğin, orman köylüsünün sorunlarını çözmekten uzak olmasının yanında, belediyeler ve mücavir alanlar içerisinde çarpık yapılaşma oluşmuş, 2/B kapsamındaki arazilerin değerlendirilmesi için teknik altyapı da hazırlanmamıştır. Âdeta, yangından mal kaçırılmaktadır. Satılacak 2/B alanlarının mevcut ya da ileride yapılacak imar planlarında, park, yeşil alan, yol, sağlık ve eğitim tesisleri gibi kamusal kurumlara tahsis edilmesi durumunda ne yapılacağı belli değildir.

Teklifin genelinde söz alan Adalet ve Kalkınma Partisi temsilcisi arkadaşımız, Cumhuriyet Halk Partisine, burada bir sataşmada bulunmuştur, ona da yanıt vermek istiyorum. O arkadaşımız "ya bizim dediğimiz gibi yapacaksınız yahut da Cumhuriyet Halk Partisinin dediği gibi topa tutup yıkacaksınız" dedi. Hangi Cumhuriyet Halk Partiliden, bugüne kadar, böyle bir mantıkla bir söz duydunuz?!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Hepsinden!..

ORHAN SÜR (Devamla) - Hepsinden diyenler isim versin... Hepsinden diyenler isim versin... Çamur at izi kalsın mantığıyla politika yapmayı bıraktığımızı zannediyordum; ama, devam ediyorsanız, halk sizi görecek!

Değerli arkadaşlarım, devlet, kendisine ait olan yerleri, bu şekilde ucuza elden çıkararak, bir süre sonra kamulaştırmak zorunda kalacaktır. Bunu, 1985 yılında çıkan İmar Affı Yasasında yaşadık. O zaman, bu kadar büyük alanlardan bahsedilmiyordu. Maksimum 400 metrekarelik alanlarda bile kamulaştırma sorunu çıkmıştır ve devlet çok büyük zararlara uğramıştır ve bu yasanın hemen akabinde, hükümetimiz, bir imar affı yasası da çıkarmak zorunda kalacaktır. 1948'den bu yana, 17 defa imar affı çıkardık ve her çıkarışta da bu son dedik; ama, 18 incisi galiba gündemde.

Değerli arkadaşlarım, aflar bu olayı çözmüyor. Ülkemiz, deprem kuşağında bir ülke. Bu arazileri satışa çıkarırken, konuta açarken buralarda hiçbir ciddî çalışma yapılmadı, hiçbir çalışma yok. Yarın bir deprem olur, bu bölgelerdeki binalar yıkılırsa, bunun sorumluluğunu kim yüklenecek?! Bunu hiç düşündünüz mü; kimse düşünmüyor.

BAŞKAN - Sayın Sür, sözlerinizi toparlar mısınız.

ORHAN SÜR (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Değerli arkadaşlarım, söylenecek çok şey var; ama...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yerler bedava verilirse bir şey olmuyor, parayla satılırsa...

ORHAN SÜR (Devamla) - Hayır, yerler bedava verilsin demiyoruz değerli arkadaşlarım...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ee, o zaman?..

ORHAN SÜR (Devamla) - Biz şunu söylüyoruz: Biraz önce Sevgili Ali Er'in ifade ettiği gibi, orman köylüsünün emeğiyle meydana getirdiği bu alanları, tarım yaptığı, hayvancılık yaptığı bu alanları orman köylüsüne satmanın haksızlık olduğunu düşünüyoruz. Eğer, orman köylüsü, emeğiyle bu yerleri tarla haline getirmişse, Ali Er Beyin ifade ettiği gibi değil, o yerlerin satışına başkaları da girebilecektir bu yasayla.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İstanbul'dakini ne yapacaksın?..

ORHAN SÜR (Devamla) - İstanbul'dan bahsetmiyorum, Ali Bey Mersin'i örnek verdi, onu yanıtlıyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İstanbul'daki villalara ne diyorsun?..

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Her şeye maydanoz oluyorsunuz, ne bu yahu!..

ORHAN SÜR (Devamla) - Onları satacağız.

Değerli arkadaşlarım, köylerde yaşayan arkadaşlarımız...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Her şeye karışıyorsun!.. Bütün hatiplere karışıyorsun!..

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri...

Sayın Sür, siz konuşmanızı sürdürün.

ORHAN SÜR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, orman köylerinde yaşayan arkadaşlarımızın, köylülerimizin bu yerleri dolar karşılığında alabileceklerine inanıyor musunuz?! Biraz önce Sayın Bakanımız burada -ben Balıkesir Milletvekiliyim- Balıkesir'de 35 000 hektar 2/B bölgesi olduğunu söylüyor. Bana şunu söyleyebilir mi: Sındırgı'nın Kertil'indeki, Dursunbey'in Güğü'sündeki, Savaştepe'nin Çamköyü'ndeki köylünün bu arazileri alması mümkün mü?!

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) Geç, geç!..

ORHAN SÜR (Devamla) - Gelin, bunları bedava bu köylülere verelim; ama, sizlerin söylediği gibi, İstanbul'daki o rant peşinde koşanların kapattığı arazileri de o kişilere elbette satalım; ama, önce planlamasını yapalım. Önce planlamasını yapalım, ondan sonra satalım.

Bizim sizlere söylemek istediğimiz bu.

Değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN - Sayın Sür, toparlar mısınız.

ORHAN SÜR (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Hazırlanan bu değişiklik teklifleri, maalesef, hiç teknik ve sosyal planlama yapılmadan, işin sadece ekonomik yönüne yöneliktir. Sağlıklı bir çevre ve bu çevrede yaşayan insan faktörü unutulmuştur. Yüce Meclisin öncelikli görevi, her Türk vatandaşına sağlıklı bir çevrede yaşam koşulu hazırlamaktır. Vatandaşlarımızın, bu sorunlarının çözümünü umutla beklediklerini biliyoruz.

Altyapının hazırlanması, vatandaşlarımızın hayal kırıklığına uğratılmaması için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca hazırlanarak Meclis Başkanlığına sunulan önergemizdeki düzenlemelerin Meclisimizce kabulü ve teklifin bu haliyle yasalaşmasını dilerim.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sür.

Hükümet ve Komisyonun söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına ilk söz, Sayın Orhan Eraslan'ın.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkanım, süre konusunu takdirinize bırakıyorum; önemli şeyler söylemeye çalışacağım, bir polemik yapmayacağım.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; Anayasanın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, değişiklik yapmaya çalıştığımız Anayasa maddesinin Anayasamızdaki başlığı "orman köylüsünün korunması", 170 nci madde. Biz, bunu değiştirerek "orman sınırları dışına çıkartılan yerlerin değerlendirilmesi ve orman köylüsünün desteklenmesi" biçimine getiriyoruz. Bunun için, sayın iktidar partisi sözcülerinin, sanki, köylü korunuyormuş da buna Cumhuriyet Halk Partisi engel oluyormuş biçimindeki yaklaşımları doğru değildir.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Komisyonunda, bu anayasa değişikliği teklifi geldiğinde, ben, komisyonun üyesi olmamama rağmen, hassasiyet gösterdim, bir konuşma yaptım. Sayın Bakanımın da yanında oturuyordum. Bakanımdan da özellikle rica ettim. Dedim ki: "Sayın Bakanım, önemli bir anayasa değişikliği. Gelin, bunu tartışma sürecine açalım; gelin, bunu tartışalım; hakikaten çözüm bekleyen bir sorundur; gelin, bunu, kolektif akılla çözelim." Sayın Bakanım tartışma sürecinin yaşandığını söyledi, burada, konuşmasında da ifade etti.

Ben, çevreye duyarlı, ormana duyarlı, köylüye duyarlı bir milletvekili olarak, doğrusu, bu Parlamentonun çatısı altında böyle bir tartışmayı duymadığım gibi -ilk defa, 11.3.2003 tarihinde, Sayın Bakanım bu konuyu açtı- 11.3.2003 tarihinden önce böyle bir konudan da söz edilmedi. Ayrıca, elimdeki belgeden de anlaşılacağı üzere, Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Birliği, Orman Mühendisleri Odası vesair kitle örgütlerinden 26 tanesi ve Or-Koop'a bağlı 21 orman kooperatifi birliği, bu değişiklikle mutabık olmadıklarını söylüyorlar.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin aklına ihtiyacınız yok mu?.. Cumhuriyet Halk Partisinin katkısına ihtiyacınız yok mu?.. Bizim katkımız olmadan çıkarılan yasaların ne olduğunu görmüyor musunuz?.. Bunu kolektif olarak yapsak, hepimizin aklını üst üste koysak, müşterek bir akla ulaşmaya çalışsak, yanlış bir şey mi yapmış oluruz?.. Siz iktidarsınız; buradan doğacak olumlu sonuç, sizin hanenize yazılır; niye bundan kaçınıyorsunuz?..

Değerli arkadaşlarım, bu konuyla ilgili geniş bir mutabakatın aranmadığı ve sağlanmadığı ortaya çıkmıştır. Bu konuda Sayın Topuz ayrıntılı açıklamalarda bulunduğu için, tekrardan kaçınmak için konuya girmiyorum.

Sayın milletvekilleri, her yasalaştırma işleminin, her kodifikasyon faaliyetinin, hukukçularca bir sebebi, bir konusu, bir maksadı vardır. Bu anayasa değişikliğinin sebebi, konusu ve maksadını açıkça ortaya koymak gerekmektedir. Bu anayasa değişikliğinin sebebi, hedefi, maksadı, orman köylüsü değil, orman köylüsünün sofrasına bir dilim ekmek koymak değil. Bunu, herkesle, her düzeyde, en akademik düzeyde de olmak üzere tartışırım. Böyle bir şey yok; bu doğru değil; ucuz hamasete gerek yok.

Bu anayasa değişikliğinin hedefi, kentsel alanlarda, orman niteliğini kaybetmiş araziler üzerindeki yapılaşmayla ilgili sorunları, yani fiilî durumu çözmek değil; bu anayasa değişikliğinin amacı, ormanı, millî serveti geliştirmek değil, orman yağmasını durdurmak değil değerli arkadaşlarım; bu anayasa değişikliğinin sebebi, bunlardan hiçbiri değil. Bu anayasa değişikliğinin bir tek sebebi var sayın milletvekilleri; bu anayasa değişikliğinin sebebi, iktidarın kaynak arayışına çözüm olması için, orman arazilerinin, orman niteliğini kaybeden yerlerin satışından ibarettir.

Sayın Başbakan, 25 milyar dolarlık gizli kaynaktan söz ediyordu. Tavşan şapkadan çıkmıştır; bu, orman... Değerli milletvekilleri, oysa, sorunun, para kazanmanın dışında, çok önemli yasal, teknik ve toplumsal boyutlarını da nazara almak gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız Sayın Eraslan.

Buyurun.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sayın Orman Bakanımız, 5 milyar metrekare orman alanının orman niteliğini kaybettiğini, metrekaresi ortalama 5 dolardan toplam 25 milyar dolar edeceğini söylüyor; derenin taşıyla derenin kuşunu vuracağını söylüyor. Söz kendisine aittir; onun için bu tutanakları getirdim.

Bu, evdeki hesap değerli arkadaşlarım. Hayallerinizi süsleyebilirsiniz evdeki hesapla, metrekaresi 10 dolardan dersiniz, 50 milyar dolar eder; ne mahzuru var efendim?! Çarşıya uyacak mı bakalım; çarşıya uyacak mı bir bakalım!.. Sayın Bakanın, yaklaşık olarak söylediği bu 5 milyar metrekare arazinin -ki, bunun 5 milyar metrekare olduğu da kesin değildir, tartışmalıdır; Sayın Bakandan sorabilirsiniz- fiilî kullanım biçimleri değişik değişiktir. Bu konuyla ilgili yeterli bir envanter çıkarılmamış olmakla birlikte, orman niteliğini kaybeden arazilerin bir bölümü, orman köylülerinin kullandığı arazilerdir. Toplumumuzun gelir düzeyi en düşük kesimi olan orman köylülerine, bu arazilerin bırakın 5 dolara satışını, 5 sente bile satılması halinde, alım gücü yoktur. Orman köylüsü zaten açtır, perişandır, karnını doyuramayacak  durumdadır; satılacak arsayı neyle alsın?! Dolayısıyla, orman köylüsüne satış yapılacağı varsayımı, sadece varsayımdır, gerçekleşme olanağı yoktur. Bu nedenle, orman köyleri sınırları içinde yer alan tarım ve hayvancılık amaçlı kullanılan yerler, bedelsiz olarak orman köylülerine verilmelidir; bu doğrultuda önergemiz gelecek.

Öte yandan, değerli arkadaşlarım, daha önce tapulu araziyken, orman sınırlarına girmesi nedeniyle, orman niteliği bulunmamasına rağmen, tapu iptal davası sonucu orman arazisi olan yerler vardır; bunların da sahiplerinin hiçbir kusuru, hiçbir tecavüzü yoktur; bunlara da, orman niteliği bulunmayan arazilerin bedelsiz verilmesi, hakkaniyet kurallarının bir gereğidir.

Bir de, 1952 yılında, devletin maki tefrik komisyonları aracılığıyla dağıttığı; ancak, devletin düzgün çalışamaması sonucu, maki tefrik komisyonu işlemlerinin onanmaması nedeniyle, hak sahipliği belgesi olmasına rağmen, orman sayılan yerler vardır. Devletin bir işlemi söz konusu olduğundan, devlete güven ilkesi gereği, bu kişilere de, hak sahibi oldukları yerler bedelsiz verilmelidir.

Nihayet, kentsel alanlarda sağlıklı ve nitelikli arsa üretilememesi sonucu, kentin kenar semtlerinde meydana gelen, Çavuşbaşı, Sultanbeyli gibi kocaman semtler vardır. Bu sorunları çözmek gerekir; bu, toplumsal bir yaradır, bulunduğu halde bırakamayız; ama, burada da para kazanma mantığıyla hareket etmemek gerekir sayın milletvekilleri.

İnsanların, yüzyılımızda, kentte yaşamak istemeleri son derece doğal ve insanî bir arzudur. Bunun için de en doğru yol, kentlerin, sürekli, doğru, nitelikli, altyapısı hazır arsa üretmeleridir. Yoksa, ünlü bir belediye başkanının dediği gibi, İstanbul'a giriş için vize koymak gerekmez; değil mi arkadaşlar, ne dersiniz?

BAŞKAN - Sayın Eraslan, sözlerinizi tamamlar mısınız lütfen...

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Çok az kaldı efendim; izninizle...

Sayın milletvekilleri, bu sağlıklı kentleşme, ne yazık ki, sağlanamamıştır. Bu olayı bir kazanç kapısı gibi görmeden bu çarpık yapılaşma sorunu çözülmeli, buradan elde edilecek gelirler, ıslah imar planlarının yapılması, sosyal ve teknik altyapının gerçekleştirilmesine harcanmalıdır. Nihayetinde, bir de, kıyı ormanlarını ve boğazı yağmalamak isteyen açıkgözler ve fırsatçılar vardır; bunlara da asla fırsat verilmemelidir. Anayasa değişikliğinin mantığında böyle bir sosyal amaç olmadıkça, sadece para kazanma mantığıyla yapılacak değişiklik, sorunu çözmediği gibi, giderek kangren olması neticesini verecektir; sorun çözülemediği gibi, ormana yeni tecavüzlere yol açacaktır. Bu tür düzenlemelerde salt para boyutu, yani, malî boyut nazara alındığında, sağlıklı kentleşme sağlanamadığı gibi, yeni bir imar affı niteliğini taşıyacaktır.

Gelin, bu olayı, sorunu çözme mantalitesi içinde ele alalım. Anayasa değişikliğinden önce, satmayı ya da devretmeyi düşündüğümüz bu arsaların bir envanterini çıkarttıralım. Tapuya tescilleri yapılmalı, ıslah imar planları yapılmalı; sağlıklı kentler için gereken sosyal donatılar, okul, sağlık ocağı, cami ve sair, park alanları, yeşil alanlar yapılmalı; parselasyon çalışmaları yapılmalı, orman kadastrosu ve orman tahdidi yapılmalı, ormana tecavüz olmayacak şekilde sınırlandırılmalı. Anayasa değişikliği ise, evet, ihtiyaçtır; ama, bunun son aşamasıdır.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, fazladan 6 dakika oldu.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Elimizde hiçbir veri olmadan, binayı yapmaya çatıdan başlarsak, binayı yapmaya muvaffak olamayız. Sondan başlayarak sorun çözülemez. Anayasa değişikliği, taşla kuş vurma işi değildir. Keza, hiçbir şekilde, tüccar siyasete konu edilemez. Bu anlayışla gidilirse orman köylüsü mağdur olur, sorunları çözülmemiş olur.

Hepinize saygılar, sevgiler sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Ormanı olmayan bölge milletvekillerine biraz imtiyaz tanıyoruz.

İkinci söz, Sayın Erdal Karademir'in.

Buyurun Sayın Karademir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde kişisel olarak söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 169 uncu maddesi ormanların korunması ve geliştirilmesini düzenleyen bir madde olup şöyle denilmektedir: "Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir... Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir... Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez... Orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz."

Peki, sizlere soruyorum: Anayasanın bu kadar katı kurallarına rağmen, daha önce orman olup, sonra bu ormanın yok olması süreci nasıl olmuştur? Sorumluları, yani, anayasal suç işleyenler kimlerdir? Bunlar hakkında yasal soruşturma açılmış mıdır? Yoksa, ormanları korumakla sorumlu olan devlet, devletin görevlileri, bir gecede, bir günde oluşması mümkün olmayan kaçak villa, kaçak fabrika, kaçak kentlerin oluşmasına göz mü yummuşlardır? Bu konuda, ormanları korumakla görevli bakanın herhangi bir çalışması var mıdır? Ormanları haksız olarak sahiplenen, bütünlüğünü bozan ve bu yerlerin orman niteliğini kaybetmelerine yol açanlara, işgal edenlere orman parçalarını satarak ormanları korumak mümkün müdür? Aksine, bir orman affı olan bu düzenlemeyle, bundan sonra, ormanlara yönelik tecavüz ve işgaller artacaktır.

Orman Bakanının "artık, orası fiilî olarak orman değil, orada vatandaşların villası, fabrikası var; onların sorunları çözülmeli" şeklindeki açıklamaları -ki, Cumhuriyet Gazetesinde 4.12.2002 tarihinde de yazıldı- Türkiye'de, yalnız ormanların değil, aynı zamanda orman köylülerinin de gözden çıkarıldığını göstermektedir. AKP İktidarı, Türkiye'de ormanların nasıl başıboş bırakılarak, villa ve fabrika cenneti durumuna geldiğini sorgulamak yerine, bu yerleri satmak suretiyle kaynak yaratma peşindedir. Bu gelirlerden, orman köylüsünün kalkındırılmasına yönelik hiçbir öneri de yoktur.

Evet, AKP İktidarı, Anayasamızın bu 169 uncu ve 170 inci maddelerindeki değişikliği, kendisinin düşündüğünü ve bu anlamda, orman köylülerinin çıkarına yönelikmiş gibi, Parlamentoya getirdiğini söylüyor. Aksine, bu öneriyi, AKP İktidarı getirmedi. AKP İktidarı, birilerinin önerilerini buraya getirdi. İsterseniz, bunu söyleyeyim...

AHMET YENİ (Samsun) - Netice bakın, neticeye!

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Yer Ankara Sanayi Odası, yıl 1.12.1999, Sanayi Odasındaki toplantı salonu. O günlerde AKP falan yoktu. Bakınız arkadaşlar, o toplantıda ne deniyor: "Anayasanın 169 ve 170 inci maddesi öncelikle değiştirilmelidir. Uluslararası tahkimden önce, yap-işlet-devretten önce, enerji sisteminden önce, meraları düzenleyen yasa maddeleri ile ormanları düzenleyen yasa maddeleri değiştirilmelidir. Bunlar, özel mülkiyete açık hale getirilmelidir." Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemelerimizin de verdikleri kararlarda, bu arazilerin özel mülkiyete konu olamayacağı içtihat haline getirildiği gibi, son yirmi yıldaki kararlarında, burada kamu mülkiyetinin bile söz konusu olamayacağını iddia etmektedirler. Bu içtihatların değiştirilmesi, ancak yasa yoluyla mümkündür. Onun için, sivil toplum örgütü olan, lobisi güçlü olan bu sanayi odamız başta olmak üzere, Anayasanın ve ona uygun olarak da yasaların mülkiyeti, özellikle toprak mülkiyetini ve orada da orman ve mera mülkiyetini düzenleyen hükümlerin değiştirilmesi için uğraşmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karademir, sözlerinizi tamamlamanız için süre veriyorum.

Buyurun.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Evet, arkadaşlar, bu belge, çok net; yani, AKP İktidarının kimin sözcüsü...

AHMET YENİ (Samsun) - Milletin sözcüsü...

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - ...kimin kararlarıyla Anayasa değiştirdiğinin çok açık, somut bir kanıtıdır.

Onun için, eğer, AKP İktidarı "biz, bugün, orman köylülerinin sorunlarını çözeceğiz" diyorsa, yanılıyorlar arkadaşlar; aksine, bugün, orman köylülerinin hiçbirisinin, atalarından kalmış, tarım arazisi olarak kullandığı yerleri herhangi bir değerle alabilmesi mümkün değildir. Orman köylülerinin yıllık geliri -ki, AKP, kendisi de belirtmektedir- 250-300 dolar düzeyindedir. Böylesi gelir düzeyi olan köylümüzün, kullandığı, atalardan kalma bu yerleri satın alması mümkün müdür; alamayacaktır. Kim alacaktır; parası olan üçüncü şahıslar alacaktır. Demek ki, bu değişiklikle, hâlâ kullanılan, orman köylülerinin kullandığı yerler de ellerinden gidecektir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karademir.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Anayasa değişikliği hakkındaki kanun teklifinin, Anayasamızın 170 inci maddesini değiştiren çerçeve  3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının "ve satış gelirlerinden" sözcüklerinden sonra gelmek üzere aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 

 

Ali Topuz

Orhan Eraslan

Feridun Ayvazoğlu

 

İstanbul

Niğde

Çorum

 

Tuncay Ercenk

Haluk Koç

Gürol Ergin

 

Antalya

Samsun

Muğla

 

Atilla Emek

Mustafa Özyürek

Atilla Kart

 

Antalya

Mersin

Konya

 

Orhan Sür

Mehmet Küçükaşık

Harun Akın

 

Balıkesir

Bursa

Zonguldak

 

Ali Kemal Deveciler

 

Oğuz Oyan

 

Balıkesir

 

İzmir

"... orman köylülerinin kalkındırılmalarının desteklenmesi, orman kadastrosunun tamamlanması, 31.12.1981 tarihinden önce orman vasfını kaybederek orman alanı dışına çıkarılan alan kadar yeni orman alanı oluşturulması ve eski orman alanlarında çarpık yapılaşma biçiminde oluşan beldelerin planlanması, teknik ve sosyal altyapılarının gerçekleştirilmesi, elde edilecek gelirlerin tamamının münhasıran bu alanlara sarf edilmesi kanunla düzenlenir. Orman köyleri sınırları içinde kalan yerler zilyetlik durumuna göre tarımsal amaçlı kullanılmak kaydıyla bedelsiz olarak orman köylüsüne verilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, bir açıklama yapmak istiyorum...

BAŞKAN - Buyurun.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 170 inci madde, orman köylüsünün korunmasıyla ilgili bir madde olarak gözüküyor. Bununla alakalı getirilen önergedeki hususlar, tabiî, önemli konulardır; bunların inkârı mümkün değil. Yalnız, Anayasa tekniği bakımından, bunların, Anayasa içerisinde yer almasının doğru olmayacağını düşünüyoruz.

Esasen, elimizdeki mevcut metinde, orman köylüsünün korunması, satışta öncelik tanınması ve alınan o paraların orman köylüsünü desteklemede ne kadarının, nasıl ayrılacağının kanunla gösterileceği belirtiliyor. Elimizdeki önerge buna açıklık getirmiş. Burada elde edilen paraların tamamının münhasıran ormanların oluşması bakımından kullanılmasını ve zilyet durumundaki orman köylüsüne bu yerlerin bedelsiz verilmesini öngörüyor; orman alanı oluşturma bakımından da teşvik edilmesi vurgulanıyor.

Bütün bunlar doğru şeylerdir; ama, bunlar -dediğim gibi- Anayasa tekniği bakımından çok doğru şeyler değil; ancak, yasa bakımından dikkate alınabilir. Köylünün almasını kolaylaştırmak bakımından belki satışta taksit usulü öngörülebilir; ama, elde edilecek gelir...

ÖNDER SAV (Ankara) - Anayasada yetki olmazsa, yasayla nasıl vereceksiniz?!

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Müsaade buyurun... Anayasa yetki veriyor Sayın Başkanım.

ÖNDER SAV (Ankara) - Vermiyor...

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Müsaade buyurun, açıklıyorum.

ÖNDER SAV (Ankara) - Anayasa hukukçususunuz!..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Bakın ne diyor; okuyorum: "Satış gelirlerinden orman köylülerinin kalkındırılmalarının desteklenmesi amacıyla ayrılacak payın belirlenmesi kanunla düzenlenir." Devam ediyorum: "Orman köyleri sınırları içinde kalan yerlerin satışında, kullanıcısı orman köylüsüne öncelik tanınır."

Siz açıklık getirmişsiniz; bundan farklı bir şey yok.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Daha fazla şey var...

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Ama, bu teknik bakımdan doğru değil. Bir de şunu özellikle belirtmek istiyorum: "Elde edilecek gelirlerin tamamının münhasıran bu alana ayrılması..." Böyle bir şey teknik olarak nasıl mümkün olabilir?! Yani, siz, elde ettiğiniz tüm gelirleri bu alana ayırmanız... Bırakın da onu hükümet takdir etsin değil mi?! Doğru değil ki bu. Mantıken yanlış.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Niye hükümetten dilesin!..

ÖNDER SAV (Ankara) - Maddenin başlığı "Orman köylüsünün korunması..."

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Neyse, tabiî, bunlar, benim belki de şeyimi aşan konular. Bu çerçevede takdire bırakıyorum. Esasen katılmıyoruz.

BAŞKAN -  Peki, teşekkür ederim.

Hükümet?..

ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçenizi mi okutayım, söz mü talep ediyorsunuz?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Emek konuşacaklar.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Emek.

Konuşma süreniz 5 dakika.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Geç saate kadar çalışırız artık.

ATİLA EMEK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlarken, bazı milletvekili arkadaşlarımızın "gecenin geç saatine kadar burada mı olacağız" gibi serzenişlerini duydum. Bunu, milletim adına, ülkem adına, halkım adına üzüntüyle karşılıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Aynı şey...

ATİLA EMEK (Devamla) - Sabırlı ol... Herkese de sataşıyorsunuz. Biraz sabırlı olun.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Komisyonu üyesi olarak -Sayın Bakanım burada, Sayın Anayasa Komisyonu Başkanımız burada- Komisyonda da ifade etmiştim. Türkiye'nin en temel sorunlarından birini görüşüyoruz. Şimdi, Türkiye'de bütün insanlar televizyonlarının başında, Yüce Meclisten çıkacak bu kararı bekliyor. Şimdi, arkadaşlarım da kalkmış, "gecenin bu saatinde burada bekleyeceğiz mi" diyor. Olmuyor arkadaşlarım, samimî olalım. (AK Parti sıralarından gürültüler) Zamana da uyacağız, mekâna da uyacağız; ama, halkımız yararına, halkımız için doğrusunu yapacağız. Bakınız, aceleye getirmeye gerek yok. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler) Gümrükten mal kaçırmıyoruz, Türkiye'nin temel bir sorununu çözüyoruz.

CÜNEYT KARABIYIK (Van) - O televizyon olmasa, böyle konuşmazsın!..

ATİLA EMEK (Devamla) - Kimin adına çözüyoruz; halkımız adına çözeceğinizi, orman köylüsü adına çözeceğinizi söylüyorsunuz; ama, asıl amacın orman köylüsü olmadığı... Bir an önce bunu çıkaralım da, bunu paraya tahvil edip de, bunu nasıl kullanalım hesabı içindesiniz.

AHMET YENİ (Samsun) - Para lazım... Para...

ATİLA EMEK (Devamla) - "Para lazım" diyorsunuz; ama, orman köylüsü bunu duysun. Benim köylüm, bir metrekare yer alma imkânına sahip değil. Getirdiğiniz teklifle, orman köylüsü bir metrekare yeri satın alamayacak. Sayın Bakanım söyledi; bugün, orman köylüsünün yıllık geliri belli, 300-400 dolar. 300-400 dolarla, sizin dolarla satacağınız bu yerden orman köylüsü neyi alacak allahaşkına?!

Şimdi, orman köylüsünün üzerine burada edebiyat yapıyoruz. Burada, açıkça orman köylüsünü istismar ediyoruz. Ben de bir köyden geliyorum, ben de o ıstırabın içinden geliyorum; ama, Ali Er'le bir farkımız var; ben ormanı tahrip etmedim, ben ormanı işgal etmedim, ben orman köylüsünün ıstırabını yaşayarak geliyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, onların ıstırabına çözüm bulacağız değerli arkadaşlarım.

AHMET YENİ (Samsun) - AK Parti bulacak...

ATİLA EMEK (Devamla) - Biraz sabırlı olalım... Biraz sabırlı olalım...

Değerli arkadaşlarım, bu işin insanî boyutu var, bu işin sosyal boyutu var, bu işin ekonomik boyutu var. Siz, bir an önce bu parayı alalım -sanki, hemen hazır da- dolarları bir yerlerde kullanalım diyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, onun için, eğer, orman köylüsünden yanaysanız, orman köylüsünü düşünüyorsanız, bu değişiklik teklifi orman köylüsünden yanaysa, geliniz; biz sonuna kadar varız, biz orman köylüsünün sonuna kadar yanındayız ve orman köylüsünün ıstırabını içimizde duyuyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) - Oy verirsiniz o zaman...

ATİLA EMEK (Devamla) - Onun için bu değişiklik önergesini getirdik. Sayın Başkan diyor ki: "Doğru, katılıyorum da, Anayasa tekniği açısından fazla uygun değil." Peki değerli arkadaşlarım, orman köylüsünün durumunu nasıl güvence altına alacağız?!

Bakınız, burada, orman köylülerinin kalkındırılmalarının desteklenmesi için, elde edilen bu paranın kullanılmasını istiyoruz. Var mısınız?.. Var mısınız?..

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Varız.

ATİLA EMEK (Devamla) - Buyurun o zaman, birlikte bu önergeyi kabul edelim.

Devam ediyorum, değerli arkadaşlarım, beraberinde birtakım sorunlar getirecek bu olay; bunların tümünün çözüme kavuşması gerekiyor. Ama, zaten, önerge metnimiz de okundu...

Ben, asıl önemli olan konu üzerinde durmak istiyorum. "Orman köylerinin sınırları içinde kalan yerler, zilyetlik durumuna göre, tarımsal amaçlı kullanılmak kaydıyla, bedelsiz olarak orman köylüsüne verilir." Önergemiz bu; buna katılmaz mısınız?!

AHMET YENİ (Samsun) - Katılmayız... Katılmayız...

BAŞKAN - Sayın Emek...

ATİLA EMEK (Devamla) - Katılmayın; ama, orman köylüleri dinliyor sizi...

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Emek, bir dakika beni dinler misiniz. Size eksüre veriyorum, sözlerinizi tamamlar mısınız.

ATİLA EMEK (Devamla) - Sağ olun; tamamlayacağım Sayın Başkanım.

Orman köylümüz, oradan, bir avuç tohumunu atıp ekinini kaldırdığı tarlasından ekmek parasını kazanıyor; siz, bunu vermeyiz diyorsunuz. Şimdi, samimîyseniz, gelin, bu önergemizi kabul edin, sonuna kadar beraber olalım; Türkiye'nin bu temel sorununu, orman köylüsü yararına, ülkemiz yararına çözelim. Aksi halde, sadece rant anlayışıyla, burayı paraya çevirip, orman köylüsünün ıstırabını istismar ederek çözdüğünüzü sanıyorsanız, bu çözüm, sadece, şu anda içinde bulunduğunuz sıkıntıları gidermek üzere amaçladığınız bir çözüm olur, orman köylüsünün sorununu çözmezsiniz. Orman köylüsü de, bu sorunun çözülmediğini en kısa zamanda görecektir ve bunu, halkımızın içinde beraber yaşayacağız. Ama, gelin, ne olur, şu önergemizi kabul edin, bu olayı temelden çözelim.

Önergemizi kabul edeceğiniz inancıyla ve temelde bu olayı çözeceğimize inanarak Yüce Meclise sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emek.

ALİ ER (Mersin) - Sayın Başkan, sataşma var, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Er, nasıl sataşma?

ALİ ER (Mersin) - "Ali Er gibi, ormanları tahrip edip, gelmedik" dedi.

BAŞKAN - Dikkatle dinledim, öyle bir cümle yok. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ALİ ER (Mersin) - Sayın Başkan, var...

BAŞKAN - Sayın Er, yerinize oturun, tutanakları getirteceğim, öyle bir cümle varsa, söz vereceğim tabiî.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Kapusuz, el kaldırmasan, kimse el kaldırmayacak, sizin elinize bakıyor herkes. Neye el kaldırdığını bilmiyor çoğu.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanvekilinin, Başkanlığımıza bir başvurusu var, onu okutacağım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yerlerine otursunlar Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arkadaşlar, oylama yok, lütfen, herkes yerine otursun.

Buyurun, okuyun :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Grup Başkanvekilliğimize verilen bilgilere göre, salonda bulunmayan kimi milletvekillerinin yerine oy kullanıldığı iddiaları yapılmaktadır. Hiçbir Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesinin böyle bir usulsüzlüğe alet olacağını düşünmek bile istemeyiz. Anayasa değişikliği gibi fevkalade önemli bir uygulamada, kuşkuların ve tereddütlerin yer almaması için;

1. - Oylamanın, her il için milletvekilleri ayrı ayrı çağrılıp, tamamlandıktan sonra diğer ilin milletvekillerinin oy kullanmasına geçilmesinin,

2. -  Oy kullanan milletvekillerinin isimlerinin karşısına imzalarının alınmasının karara bağlanmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

                           Mustafa Özyürek

                                            Mersin

                        CHP Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oy kullanma yerlerinde bir kargaşa yaşanmaktadır. Şimdi, imzaya başvurmadan, bu başvuru hakkında da bir görüşme açmadan, Divan olarak şu tedbiri alıyoruz: Salonda yer alan Divanımızın kâtip üyelerinin orada yer almalarını istiyoruz ve burada isimler okunurken de, ismi okunan ilin milletvekilleri oylarını kullandıktan sonra diğer illerin milletvekillerini çağıracağız.

Sayın milletvekilleri, bu madde üzerinde de şu bakanlarımız vekâleten oy kullanacaklardır: Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan'ın yerine, Çevre Bakanı Sayın Kürşat Tüzmen; Millî  Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in yerine, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu'nun yerine, Orman Bakanı Sayın Osman Pepe; Başbakan Yardımcı ve Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül'ün yerine, Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül; Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu; Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan'ın yerine, Turizm Bakanı Sayın Güldal Akşit oy kullanacaklardır.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, ben de Sayın Sağlık Bakanının yerine oy kullanacağım; vekâletimi Birinci Oturumda vermiştim.

BAŞKAN - Vekâletiniz buradaysa...

Sayın milletvekilleri, yerlerinize oturun. Sayın Er'in bir haksızlığa uğramasını da istemem; tutanakları istedim, gelsin, ondan sonra oylamaya geçeceğim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, aynı birleşim içerisinde, oylamadan sonra söz verirsiniz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, ben de, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek'in yerine oy kullanacağım.

BAŞKAN - Sayın Bakan, takdir edersiniz ki, o vekâletlerin bize gelmesi lazım.

Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek'in yerine, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen oy kullanacaklardır.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, neyi bekliyoruz?!

BAŞKAN - Sayın Ali Er, kendisine sataşıldığı iddiasında.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkanım, işlemler devam eder, oturumu kapatmadığınız için, işlemler bittikten sonra da konuşmayı verebilirsiniz; çünkü, bu oturumda verebiliyorsunuz.

BAŞKAN - Hatırlatmanız için teşekkür ederim, ben de biliyorum Sayın Kapusuz; ama, konuya sıcağı sıcağına yanıt verilirse bir anlamı olur.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Arkadaşların hepsi bekliyorlar da...

BAŞKAN - Bir şey olmaz, bir beş dakika beklerler, şimdi geliyor...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sözü verin de sataşma yoksa geri alırsınız!..

BAŞKAN - Sayın Er takdir ederse başlatırım; yoksa, ben beklerim.

Sayın Er, oylamayı başlatayım mı?

ALİ ER (Mersin) - Başlatın...

BAŞKAN - Şimdi, sayın milletvekilleri, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

Sayın arkadaşlar, lütfen... Adana İlinin milletvekilleri oy kullandıktan sonra il il okuyacağız, ikinci illeri çağıracağız.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Genel Kurulda, oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çalışmalarımızı sürdürebilmemiz için, yerlerinize oturmanızı rica ediyorum; yerlerinize oturursanız, son maddeyi de görüşmeye devam edeceğiz.

Sayın milletvekilleri, Sayın Ali Er, 3 üncü maddenin görüşülmesi sırasında şahsına sataşma olduğu gerekçesiyle söz istemiştir. Yeni bir sataşmaya meydan vermemek şartıyla, Sayın Er'e, 5 dakika, söz veriyorum.

Buyurun Sayın Er. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Mersin Milletvekili Ali Er'in, Antalya Milletvekili Atila Emek'in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ALİ ER (Mersin) - Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi konuşmacısı, burada, gerçekten üzüntüyle karşıladığım bir söz söyledi: "Ali Er'le bizim farkımız, ben, Ali Er gibi orman talan ederek gelmedim" dedi.

Değerli arkadaşlar, 10 000 000 orman köylüsü talancı değil; bu sözü esefle kınıyorum; birincisi bu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İkincisi; Ali Er'in, Erdemli'nin Çiftepınar Köyünde 4,5 dönüm babadan kalma tapulu bir mülkü var; onun dışında da, dünya yüzünde başka mülkü yok. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu, bütün insanlar bilirler.

Üçüncüsü; ben, sizin telaşınızı anlıyorum. 10 000 000 köylünün derdi burada çözülüyor; ama, oy kaygısıyla, bu sözleri söyleyecek kadar köylüye ters bakmanın da hiçbir manası yok. Bırakın bunların yakasını; bu 10 000 000 insanın derdi çözülüyor, dünyadaki ıstıraplarının bir bölümü bitiyor. Allah rızası için, ben, millet adına size diyorum ki: Böyle küçük hesapların peşinde koşmadan, oy kaygısına düşmeden, köylüler için çıkarılan bu yasayı destekleyin; bırakın, telaşlanmayın, merak etmeyin, millet sandık önüne geldiği zaman gereğini yapacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Er.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddenin görüşmelerine başlıyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı : 106) (Devam)

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde tümüyle oylanır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisinin talebi var; Adalet ve Kalkınma Partisinin talebi yok. Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Erdal Karademir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesi hakkındaki Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, bu madde yürürlük maddesi. Bu maddeye gelmeden önce, ben, maddelerin bütünlüğü hakkında bazı görüşlerimi de açıklamak istiyorum. Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Bakanlığının bütçe konuşmasında, ormanla ilgili olarak "ormanlar, bir ülkenin sosyal ve ekonomik olarak kalkınması, ülke insanlarının refahı ve sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi için son derece önemlidir" diyor. Yine, aynı Bakan "ormanlarımız, atalarımızın mirası değil, çocuklarımızın emanetidir" demektedir. Herkesin katılacağı, itiraz edemeyeceği bu sözler, sadece Orman Bakanı Osman Pepe'nin değil, yıllardan beri, ormanları korumakla görevli sorumluların söyledikleri sözlerdir. Ormanlarımızı, hep bu sözleri söyleyerek kaybettik. Son yetmişbeş yılda ormanlarımızın yarısı yok olmuştur. Bir kez sınırlandırılarak tapuya tescil edilen bir ormanda bir daha daraltma yapılamayacağı Anayasanın 169 uncu maddesinde belirtilmiştir. Görülmektedir ki, ormanları korumak için yapılacak ilk iş, orman kadastrosunun yapılması ve tescil ettirilmesidir. Niçin orman kadastrosu ve tapu tescilini önemsiyoruz:

Sayın milletvekilleri, sizlere soruyorum; sizlerin tapulu arazilerine, birileri tecavüz ve işgal ederek, villa ve fabrika yaptı mı; hayır, yapmadı. O halde, tecavüz ve işgal, ancak, sahipsiz, sınırları belli olmayan ve tescil edilemeyen orman ve hazine arazilerinde oluyor. Bunu çok önemsiyoruz. Bu yasadan gelecek gelirlerle -Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önergeleri her ne kadar reddetmiş olsanız da- alınacak paralarla, öncelikle bu görevleri yerine getirmenizi istiyorum.

1937 yılından bu yana orman kadastrosu çalışmaları devam etmekte, ilk hedef de 10 yıldı; ama 2003 yılına geldik hâlâ kadastro ve sınırlandırma bitmiyor. Bunun gerekçesi açık, biraz önce açıkladım; çünkü, biz, gerçekten devletin ormanlarını korumak gibi bir anlayışa sahip değiliz, aksine, ona tecavüz edilmesinin önünü açıyoruz. Onun için, Sayın Bakanımdan, orman kadastrosunu ne zaman bitirmeyi hedeflediğini öğrenmek de istiyorum.

Sayın Osman Pepe'ye, öncelikle korumakla görevli olduğu ormanların sınırlandırılması ve tesciliyle ilgili çalışma yapmasını öneriyorum. Ayrıca, günümüzdeki teknolojik imkânlarla orman kadastrosunun ikibuçuk yıl gibi bir sürede bitirilmesi de mümkün; bunu da Parlamentonun önünde koyalım ki, bu işin çok da zor olmadığını Sayın Bakana da hatırlatmış olalım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızda, bilim ve fen bakımından orman niteliğinin kaybedilmesi kavramından bahsediliyor. Bu kavram, bilimsel bir kavram değildir, doğru bir kavram değildir. Bu, tartışılması gereken bir kavramdır. Biz, nasıl bu kavramla, hangi gerekçelerle, hangi niteliklerle, kimlerle, bir ormanın, önce orman olan bir yerin, orman vasfından çıktığını söyleyebiliyoruz?!

Bence, Orman Bakanlığımızın, öncelikle, ülkemizdeki üniversitelerimizle, meslek odalarımızla bir araya gelerek, bu kavramın ne olduğunu tartışması ve ondan sonra, gerekiyorsa Anayasadan bu kavramı kaldırmamız gerekiyor.

31.12.1981 öncesi bilim ve fen bakımından orman niteliğini yitirdiğine karar verilen yerlerden, bugüne kadar, 2/B uygulamasıyla, 473 000 hektarlık alanın orman dışına çıkarıldığı söyleniyor. O halde, 2/B ile orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin şu andaki durumları nedir:

Bir; öncelikle, orman köylüsünün kullandığı alanlar var. Bu alanlar, makilik, fundalık ve benzeri yerleri imar ederek edinilen tarım arazileri. Bu araziler, kullanıcısı olan köylülerimize bedelsiz olarak verilmelidir dedik. Cumhuriyet Halk Partisinin, orman köylüsünün sorununa, gerçekten, bu kadar çözüm getirecek ve her birimizin orman köylüsünden yanayız dememizin samimiyetinin bir ifadesi olan önergesini reddetmekle, AKP'li arkadaşlarımızın, ne kadar orman köylüsünün yanında olduğunu, bir kez daha Yüce Meclis önünde görmüş olduk; çünkü, bedelsiz olarak vermezsek -biraz önceki konuşmamda da söylemiştim- bu yerleri, kullanıcısı olan orman köylülerinin alması ve bundan sonra kullanması da mümkün olmayacaktır.

Yine, Bakanımızın konuşmasından aktarıyorum: 2/B ile 5 milyar metrekare ormanın orman vasfını kaybettiğini belirtiyor ve "devletin ve Orman Bakanlığının görevlerinin başında, orman alanlarının korunması ve genişletilmesi gelmektedir" diyor. O halde, 2/B ile kaybettiğimiz alanlar kadar yerin, tekrar orman alanlarına kazandırılması için, 2/B arazilerinin satışından elde edilen kaynakların yeni orman oluşumuna harcanması yönünde, yine Cumhuriyet Halk Partisi -çok ciddî, çok olumlu- olarak gerçekten ormanı sevdiğimizi ifade eden bizler, böylesi bir alana kaynak aktarılması için önerge verdik; bu önerge de reddedildi. AKP'li milletvekili arkadaşlarımız tarafından reddedildi.

Bu, şunun ifadesidir: Türkiye'deki orman sahalarının her geçen gün azaldığı bir dönemde, bu kaynakların, ormanların büyütülmesi amacıyla harcanmasından yana değil miydik?! Reddetmekle burada neyi tespit ettik; bu alanları büyütmeden yana değiliz. Sadece, yetişmiş ormanlarımızı emek harcamadan satmaktan yana olan anlayışımız bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

Bu, aynı zamanda, Sayın Bakanın bütçe konuşmasında söylediği "ormanlarımız, atalarımızın mirası değil, çocuklarımızın emanetidir" görüşünün, ne kadar asılsız olduğunun ve samimî olmadığının bir göstergesidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biz bu önergelerimizde, yine, 2/B ile elde edilecek gelirlerden, 2/B arazileri üzerinde oluşmuş düzensiz, çarpık, altyapısız olarak meydana gelen kentlerimizin, çağdaş, yaşanılabilir kentler olması için kaynak ayrılmalıdır dedik. Bu kaynaklar da, o yerlerin imar planları, sosyal donatı alanları, yolları, parkları, çocuk bahçeleri, altyapıları için harcanmalıdır dedik. Ayrıca, ülkemizin deprem kuşağında olmasından dolayı, çarpık ve düzensiz olan bu kentlerin kuruldukları arazilerin jeolojik etütlerinin yapılarak, oralarda yaşayan insanlarımızı deprem risklerine karşı korumak devletin öncelikli görevi olmalıdır dedik. Bunun için, arazilerin satışıyla elde edilen gelirler de, çarpık kentleşen bu yerlerin bu sorunlarını gidermek için harcanmalıdır dedik; yine reddolundu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Bu kadar olumlu önergelerimizi reddetmekle, bir kez daha şunu göstermiş oldunuz ve biz bunu gördük: AKP İktidarı, gerçekten, çağdaş, yaşanılabilir bir kentten yana değil; çarpık gecekonduların sorunlarının çözümünden yana değil. Bunları reddetmekle, bunlar, bu haliyle devam edecektir, çarpık yapılaşma da devam edecektir, işgaller de devam edecektir.

Sayın milletvekilleri, oysa, getirdiğimiz önerileri kabul etmiş olsaydınız, ormanlarımızın korunması artık mümkün olacaktı; orman alanlarımızın küçültülmesinin önüne geçilecekti; orman köylüsünün istediği çözüm önerisi yaşama geçecekti ve 2/B arazilerinin üzerindeki çarpık, düzensiz yapılaşma sorunlarına çözüm getirmiş olacaktık. Maalesef, bu olanak ve şansı kaybettik. Gerçekten, emekten, köylüden, çalışandan ve orman köylüsünden yana olduğunuz konusunda samimî olmadığınızı -bu samimiyetsizliğinizi- önergelerimiz aleyhinde oy kullanarak, bir kez daha göstermiş oldunuz.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karademir.

Hükümet ve Komisyonun söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yorucu bir mesai yaptık, gecenin bu saatinde sizleri çok fazla meşgul etmek istemiyorum. 4 üncü madde "Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde tümüyle oylanır" maddesidir. Çok uygundur.

Hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çok önemli iki konuyu görüşüyoruz. Gecenin bu saatinde sizleri fazla tutmayacağım demiyorum; çünkü, biz, önemli konular üzerinde saat 05.00'e kadar çalıştık, daha çok çalışırız.

Şimdiye kadar, iki konu üzerinde görüşülüyor; ama, daha çok ormanla ilgili konular tartışıldı. Ben, genç fidanlara şöyle dikkatlerinizi yönlendirmek istiyorum. Seçilme yaşının 25'e indirilmesiyle ilgili olarak   -bildiğiniz gibi, 1 inci madde bununla ilgiliydi- ben, o konuya, biraz gelişim psikolojisi açısından, gençlik psikolojisi açısından bakmak istiyorum; o yüzden birkaç dakikanızı istirham edeceğim.

Değerli arkadaşlar, seçilme yaşının 25'e indirilmesi konusunda, buradaki hatip arkadaşlarımız pek çok şey söylediler ve Meclisin iktidar ve muhalefet partilerine mensup arkadaşların da değişik düşünceleri olduğunu hepimiz biliyoruz. Şunu ifade etmek istiyorum ki: Seçilme yaşının 25'e indirilmesiyle, elbette önemli bir ivme kazanacaktır Türkiye'deki siyasî hayat.

Ben, bu konuyu, gelişim psikolojisi açısından incelemek istiyorum. Bilindiği gibi, gençlik, 12 yaşında başlar. Ondan öncesi çocukluk dönemidir. 12 - 15 yaş arası, 15 - 18 yaş arası ve 18 - 20 yaş arası gençlik dönemidir. Bu gençlik dönemine baktığımızda değerli arkadaşlar, 12 - 15 yaş arasında, insanda biyolojik gelişimin bir anda ortaya çıkmış olduğunu, insanın hızlı bir şekilde gelişmeye başlamış olduğunu görürüz. 15 yaşından 18 yaşına kadar da, biyolojik olarak gençlik dönemine girmiş olan insanın, fikir bakımından geliştiğini görürüz. 18 yaşına gelince, gençlerde, artık, kişiliğin ana hatlarıyla ortaya çıkmış olduğu bilimsel bir gerçektir.

Kişilik, hepimizin bildiği gibi...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Talebe yok burada; ne anlatıyorsun sen?!

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - ... insanın doğuştan getirdiği güçler ile çevreden edindiği bilgilerin karışımından meydana gelir. Aynı zamanda, kimlik de bu dönemde oluşmaya başlar. Oluşan bu kimlik ve bu kişilik, 18  ile 20 yaş arasında, toplumsal bir boyut kazanmaya başlar ve 20 yaşına gelen insan, artık, toplumunun inancını, bilgisini, kültürünü ve kendine has bir dünya görüşünü elde etmiş olarak karşımıza çıkar. Bu yaştan itibaren, o genç, artık, toplumu hakkında bir bilgiye, bir vizyona, bir dönüşüm anlayışına sahip olarak karşımızda bulunur; bu yaştan itibaren, gelişimi daha da güçlenir. Eğer, bu yaştan itibaren gence, bu manada bir görev verilirse ve bu manada kendisine toplum tarafından güvenilirse, şu yararlar ortaya çıkar değerli arkadaşlar. Birincisi, insanın gelişim sürecine, gencin gelişim sürecine olumlu etki yapar; ikincisi, özellikle üniversitelerde, ideolojik kavgaların daha aza ineceğini düşünebiliriz; çünkü, genç "ben, üniversiteyi bitirdiğim andan itibaren, kısa bir süre içerisinde bu düşüncelerimi uygulama ve bu konuları Türkiye gündemine getirme imkânı bulacağım" diye düşünebilir.

Değerli arkadaşlar, bir diğer önemli husus; gençlerin dinamizmi ile yaşlıların tecrübesinin bir araya gelmesi, elbette, fevkalade önemlidir. Burada şu düşünce de var: Değişik Avrupa ülkelerinde seçilme yaşının 25'e indirilmiş olması konusunda deniliyor ki, orada çift meclis var; işte, senato gibi bir meclis daha var, onu tolere eder. Aslında, bizim Meclisimiz de, diğer ülkelerdeki iki meclisin yerini tutmaktadır. Dolayısıyla, bunu da tolere edecek durumdadır.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, her iki parti de -biz, AK Parti olarak ve Cumhuriyet Halk Partisi- bunun seçimden önce sözünü vermiş bulunuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlamanız için süre veriyorum Sayın Özyılmaz; buyurun.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Tamam, Sayın Başkan; teşekkür ediyorum.

Her iki parti de söz vermiş bulunuyor. Bu sözü yerine getirmekle, gençliğe yönelik önemli bir mesaj verilmiş olacaktır; bu, fevkalade önemlidir. Gençliğin bu duygularıyla, elbette, kimsenin oynamayacağı düşüncesineyim.

Ayrıca, gençlik, toplumun aynasıdır; toplumda var olan problemler, gençlikte daha bir güzel ortaya çıkar ve gençlik, geleceğe yönelik fazla bir endişe taşımadan, onu olduğu gibi ortaya çıkarır ve çözümü için de ciddî çalışmalar içerisine girer.

Bu manada, gençliğin önünün açılması ve onlara daha genç yaşta sorumluluk verilmesinin yararlı olacağını düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyılmaz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü maddesinin gizli oylamasının sonuçlarını açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 452

Kabul : 336

Ret : 109

Çekimser : 6

Geçersiz : 1

Bu sonuca göre, yeterli olan oy alınmıştır.

Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerinize... Daha işimiz var. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde önerge var; daha önergeyi okutacağım.

Şimdi, görüşmekte olduğumuz 4 üncü madde üzerinde önerge vardır; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Topuz

Orhan Eraslan

Feridun Ayvazoğlu

 

İstanbul

Niğde

Çorum

 

Ali Kemal Deveciler

Oya Araslı

Haluk Koç

 

Balıkesir

Ankara

Samsun

 

Gürol Ergin

Atila Emek

Mustafa Özyürek

 

Muğla

Antalya

Mersin

 

Atilla Kart

Harun Akın

Orhan Sür

 

Konya

Zonguldak

Balıkesir

 

Mehmet Küçükaşık

Oğuz Oyan

Tuncay Ercenk

 

Bursa

İzmir

Antalya

Madde 4. Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde 1 inci, 2 nci, 3 üncü maddeleri ayrı ayrı oylanır.

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gerekçeyi mi okutayım, söz mü istiyorsunuz?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Tuncay Ercenk konuşacaklar.

BAŞKAN - Buyurun Tuncay Bey. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır. (Gürültüler)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Yüce Meclisi ciddiyete davet ediyorum.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, lütfen, herkes yerine otursun.

BAŞKAN - Sayın Ercenk, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerinize oturur musunuz...

Buyurun Sayın Ercenk.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Öncelikle, Yüce Meclisi, çok önemli kararlar almak üzere halkımızın bize oy vererek buraya gönderdiği milletvekillerini ciddiyete davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar [!])

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, önemli bir yasa teklifiyle karşı karşıyayız. Ben, 4 üncü madde hakkındaki önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. "Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde tümüyle oylanır." Yasa teklifindeki madde bu.

Şimdi, ben merak ediyorum, AKP milletvekilleri ve AKP hükümeti (AK Parti sıralarından "AK Parti" sesleri) bu kurnazlığı nereden öğrendiler; onu merak ediyorum. (AK Parti sıralarından "Sizden... Sizden..." sesleri) Bunu size öğreten geliyor yalnız, haberiniz olsun. Hoca geliyor... (AK Parti sıralarından "Ne alakası var!.." sesleri, CHP sıralarından alkışlar) Bizim sözlerimizi dinlemiyorsunuz. Bir parti kendisine ak demekle, ak olmaz...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Konuya gel, konuya!..

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Ona geliyorum...

Bir parti kendisine ak demekle, ak olmaz. Ak, temizdir, dürüsttür, yiğitliktir...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, lütfen, sataşmasın.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Ak demek, sözünü tutmaktır...

BAŞKAN - Sayın Ercenk... Sayın Ercenk, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, oturduğunuz yer...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Sözünü tutarsan, ak olursun...

BAŞKAN - Sayın Ercenk, bir saniye...

...düşünce açıklama yeri değildir; düşünce açıklama yeri kürsüdür. Sayın hatibi dinleyelim, sizden de söz isteyen olursa, onu da veririm.

Buyurun Sayın Ercenk.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Seçimden önce verdiğin sözü tutmayacaksın, ondan sonra geleceksin burada, AK Partiyim diyeceksin. Kim inanacak buna?!.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, konuya gelsin; boş konuşuyor...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yani, biraz ciddiyete davet ediyorum...

RESUL TOSUN (Tokat) - Arkadaş, sen biraz ciddî ol...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Biraz ciddiyete davet ediyorum. Lütfen, kendinize gelin.

Bakın, koskoca iktidarsınız; biraz kendinize gelin... (AK Parti sıralarından alkışlar[!])

Değerli arkadaşlarım, şimdi, AKP sözcüleri "meydanlarda verdiğimiz sözü tutuyoruz" diyorlar.

RESUL TOSUN (Tokat) - Hepsini tutuyoruz...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bu yasa teklifini getirdikleri zaman, gerekçeleri bu oluyor. Acaba, AKP milletvekillerinin meydanlarda verdikleri başka söz yok muydu? Acaba, mazotu indireceğiz diye söz vermediniz mi?.. (AK Parti sıralarından "Ne alakası var" sesleri) Dokunulmazlığı kaldıracağız diye söz vermediniz mi?.. Faiz borcunu indireceğiz diye söz vermediniz mi? Bunları niye konuşmuyorsunuz?..

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Ormana gel, ormana!

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Ve şimdi de kalkmışsınız, daha 4 üncü madde konuşulacak, sandığa gidiyorsunuz oy kullanmak için!.. Biraz ciddiyet lütfen! (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım... Değerli arkadaşlarım, dinleyin... Bakın, dinleyin... Dinleyin... Ama, bakın, ders veriyoruz, dinlemiyorsunuz; hocalarımız anlatıyor, dinlemiyorsunuz; Genel Başkanımız anlatıyor, dinlemiyorsunuz!.. (AK Parti sıralarından gürültüler, alkışlar[!])

Şimdi, gençliğin neresinde görülmüş...

RESUL TOSUN (Tokat) - Biraz önce, burada, gençlik ders vermedi mi?

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bakın, gençliğin neresinde görülmüş; kendisine ders veren, onun elini tutan, ona bir şey öğreten bir insana kalkıp da "sizin gibi anayasa profesörleri" demek hakkı var mıdır bu gençliğin?!.

RESUL TOSUN (Tokat) - Biraz önce ders verdik; niye dinlemediniz, niye ciddîye almadınız?..

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Lütfen, dikkatinizi çekiyorum, var mıdır böyle bir şey?! Genel Başkandan mı öğrendiniz bunu?! Olur mu böyle şey?! Biz, 76 ncı madde değişikliğini getirdiğimiz zaman, Sayın Baykal olmasaydı, Recep Tayyip Erdoğan burada konuşabilir miydi?..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Konuşurdu, konuşurdu.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Niye bunları atlıyorsunuz? Biraz samimî olun!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz mi verdiniz oyu?.. Halk verdi oyu.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Uzlaşmayı sağlayalım diyorsunuz, anlaşalım diyorsunuz. Nerede bu uzlaşma?.. Birbirimizi anlayalım, dinleyelim, güzelce oturalım. Bizim söylediğimizi, bizden geliyor diye, Cumhuriyet Halk Partisi söylüyor diye reddetmeyiniz; doğrudur, doğru olabilir diye düşününüz. Niye bunu yapmıyorsunuz; sözümü kesmeye uğraşıyorsunuz?..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz mi verdiniz o yetkiyi?.. Tabiî, halk verdi o yetkiyi.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Çık konuş oradan, seni de dinleyelim...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine "AKP Grubu, aynı zamanda gençlerimizi siyasetin dolgu maddesi olarak gören anlayışı reddediyor" dedi bir AKP sözcüsü. (AK Parti sıralarından "AKP değil" sesleri) AKP sözcüsü!.. Adalet ve kalkınmayı engelleyen parti. Ben, bunu biliyorum: AKP...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Adalet ve kalkınmayı engelleyen parti!.. AKP!.. (AK Parti sıralarından "Bravo!" sesleri, alkışlar[!]

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Meclisin itibarını kimsenin zedelemeye hakkı yok.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Değerli arkadaşım...

BAŞKAN - Sayın Ercenk, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, 9,5 saattir büyük bir ciddiyetle, sabırla, çok düzeyli bir şekilde görüşmelerimizi sürdürüyoruz, son saniyelerine geldik. Sayın Ercenk de sözlerini artık tamamlıyor.

Buyurun Sayın Ercenk.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Şimdi "dolgu malzemesi olarak gören anlayışı reddediyor" diyor AKP milletvekilleri ve iktidarı.

Şimdi, ben, maddeye baktım, yasa teklifine baktım...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, dolgu malzemesi deyip duruyor.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Ya, konuşma artık canım, sus, dinle!.. Sus dinle canım, dinlemesini öğren biraz!..

GÜROL ERGİN (Muğla) - Ayıp!.. Ayıp!..

BAŞKAN - Sayın Ercenk...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bak kardeşim...

BAŞKAN - Sayın Ercenk...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bak arkadaşım...

BAŞKAN - Sayın Ercenk, bir saniye...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Sayın Başkanım, buyurun.

BAŞKAN - Bakın, gerekçenizi açıklıyorsunuz...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Açıklıyorum efendim.

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi, süreniz de bitti.

Buyurun.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bırakmıyorlar efendim, baksanıza...

BAŞKAN - Tamam, siz buyurun; sözlerinizi tamamlayın.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi, bu sunduğunuz kanun teklifi, 1 inci maddesiyle diğer maddeleri arasındaki çelişkiyi gördüğünüz zaman, birisi seçilme yaşı, diğeri Anayasadaki 169 ve 170 inci maddeleri kapsıyor.

İşte, asıl, gençlik, burada dolgu maddesi haline getiriliyor. Dikkatinizi çekiyorum: İşte, böylesine kitlesel heyecanı sağlayan bir seçilme yaşı anlayışının arkasına, maalesef, birtakım arazilerin ve arsaların birilerine peşkeş çekilmesi amacının yattığını görmemek mümkün değil değerli arkadaşlarım, bunu anlamamak mümkün değil.

Bakın, kendi çıkarınız için, 25 milyar dolar bulmak için, gençliği alet etmeyiniz...

RESUL TOSUN (Tokat) - Türkiye'nin çıkarı...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bakın, itiraf ediyorsunuz... Para bulmak için yapıyorsunuz o zaman.

RESUL TOSUN (Tokat) - Türkiye'nin çıkarı...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Para bulmak için yapıyorsunuz o zaman... Ha, orada anlaşalım; doğru mu?

RESUL TOSUN (Tokat) - Türkiye'nin paraya ihtiyacı var; orada da kaynak var.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Orada anlaşalım... Orada anlaşalım; doğruysa, mesele yok...

RESUL TOSUN (Tokat) - Gerekçesi açıklandı...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - O zaman, orman köylüsünü buna alet etmeyiniz.

Şimdi, orman köylüsüne satacağım diyorsun...

BAŞKAN - Sayın Ercenk, son cümlenizi söyler misiniz...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bitiriyorum.

Orman köylüsünün zaten çay içecek parası yok; "veresiye çay satılmaz" diyor kahvelerde. Bunlara mı satacaksınız?!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, artık önergeye gelse...

SUAT KILIÇ (Samsun) - Önerge üzerinde konuşsun...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu iki konuyu birbirinden ayırmak lazım. Sizin, tamamen birbirinden ayrı iki konuyu, bir tek halkoylamasına sunmaya hakkınız yoktur.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - CHP'yi bitirdiniz...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bakın, yoğurt kesesi ağzından eskir. Haberin olsun...

BAŞKAN - Sayın Ercenk... Sayın Ercenk...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, yeter artık; 3 dakika geçti...

BAŞKAN - Sayın Ercenk, cümlenizi tamamlamazsanız, sözünüzü kesiyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Evet, biraz daha ciddî olalım, biraz daha dikkatli olalım... (AK Parti sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Artık bu kadar da olmaz ya...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bitiriyorum... Bitiriyorum...

Devlet ciddiyetiyle bu işi yapın ve AKP'li milletvekillerinden önergemize destek vermelerini bekliyorum; hepinize saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ercenk.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, ciddiyete davet etmek sizin göreviniz. Bu kadar olmaz!..

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, oylamaya, Adana İlinden başlayacağız; yalnız, az önceki düzen içerisinde, ismi okunan ilin milletvekilleri tamamlamadan diğer milletvekilleri gelmesin lütfen.

Buyurun.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu maddenin oylamasında, Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan'ın yerine Çevre Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in yerine Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu'nun yerine Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül'ün yerine Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan'ın yerine Turizm Bakanı Sayın Güldal Akşit, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek'in yerine Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen oy kullanmışlardır; bilgilerinize sunulur.

Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, oy verme işlemi tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin gizli oylaması sonuçlarını açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 441

Kabul : 334

Ret : 102

Çekimser : 5

Bu sonuca göre, 4 üncü madde gerekli olan oyu almıştır. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin birinci görüşmeleri tamamlanmıştır. İkinci görüşmeye en az kırksekiz saat geçtikten sonra başlanabilecektir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 2 Nisan 2003 Çarşamba günü (yani, bugün) saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum hepinize.

Kapanma Saati : 01.02