TBMM 2 2 2003-04-22T06:23:00Z 2003-04-22T06:23:00Z 51 35756 203811 TBMM 1698 407 250294 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22                         CİLT : 10 YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

58 inci Birleşim

29 . 3 . 2003 Cumartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                                                                                                                Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, talepte belirtilen gerekçeyle yeniden görüşülmesine dair Plan ve Bütçe Komisyonu isteminin Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/530) (S. Sayısı : 76)

 

2. - 2001 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/280, 3/87, 3/89, 3/90) (S. Sayısı : 78)

3. - 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerBütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı : 77)

 

4. - 2001 Mali Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/281, 3/88) (S. Sayısı : 79)

 

V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Kemal Derviş'in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, İncirlik Hava Üssünde son üç aydaki ranza, yorgan ve yatak ihalelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün cevabı (7/247)

2. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 1995-2002 yılları arasında Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine tahsis edilen ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/251)

3. - Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın, tarım sektöründeki BAĞ-KUR'luların prim ödemelerinin yılda iki dönem yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/258)

4. - İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın, doğrudan gelir desteği ödemelerine,

- Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın, tarım kesimine yönelik destekleme uygulamalarına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/275, 7/282)

5. - Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun, çarşı ve mahalle bekçilerinin özlük haklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/276)

6. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Dışişleri Bakanı ve ekonomiden sorumlu Devlet Bakanının ABD Başkanı ve Dışişleri Bakanıyla yaptığı görüşmelerin tutanaklarının açıklanıp açıklanmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı (7/283)

7. - İzmir Milletvekili Hakkı Akalın'ın, bir terör örgütü ile ilgili Yunanistan'daki davaya müdahil olunup olunmadığına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı (7/294)

8. - Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun, biçerdöver sahibi çiftçilerin vergilendirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/303)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak beş oturum yaptı.

Birinci, İkinci, Üçüncü Oturum

2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79) görüşmelerine devam olunarak;

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı,

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,

Maliye Bakanlığı,

2003 malî yılı bütçeleri ile 2001 malî yılı kesinhesapları kabul edildi.

3-20 Haziran 2002 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 90 ıncı Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen 155 sayılı İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sözleşmesine ek "İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları Protokolü" ile 193 sayılı "Kooperatiflerin Teşviki" ve 194 sayılı "Meslek Hastalıkları Listesi"ne ilişkin Tavsiye Kararlarıyla ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Uluslararası Çalışma Teşkilatı Anayasası gereğince, tezkere eki üzerinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu tarafından Genel Kurula bilgi verildi.

Görüşmeleri izlemek için Genel Kurulu ziyaret eden Hindistan Büyükelçisi ve beraberindeki heyete, Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denilerek, Hindistan ve Türkiye arasındaki dostluğun ve kardeşliğin ilelebet devam etmesi temennisinde bulunuldu.

2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının (1/530) (S. Sayısı: 76), görüşmelerine geçilerek, 13 üncü maddesine kadar kabul edildi.

Sadık Yakut

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Enver Yılmaz

Yaşar Tüzün

 

Ordu

Bilecik

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Ahmet Küçük

 

 

Çanakkale

 

 

Kâtip Üye

 

 

Dördüncü ve Beşinci Oturumlar

Görüşmelerine devam olunan 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı (1/530) (S. Sayısı:  76) ile 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının (1/531) (S. Sayısı : 77) ve 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 78, 79), görüşmeleri tamamlanarak, maddelerinin kabul edildiği ve açıkoylamalarının 29 Mart 2003 Cumartesi günkü birleşimde, son konuşmalardan sonra yapılacağı açıklandı.

Alınan karar gereğince 29 Mart 2003 Cumartesi günü, saat 13.30'da toplanmak üzere, birleşime 04.02'de son verildi.

Nevzat Pakdil

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Enver Yılmaz

Ahmet Küçük

 

Ordu

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Yaşar Tüzün

 

 

Bilecik

 

 

Kâtip Üye

 

 

     No. :  79

II. - GELEN KÂĞITLAR

29 . 3 . 2003 CUMARTESİ

Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun

1. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 tarih ve 4827 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/544) (Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)

Tasarılar

1. - Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısı (1/545) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2003)

2. - Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/546) (Çevre ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2003)

Teklif

1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve 26 Milletvekilinin; Avrupa Birliği ile İlişkiler Komisyonu Kanunu Teklifi (2/102) (Dışişleri ve Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.2003)

Rapor

1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 213 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı: 106) (Dağıtma tarihi : 29.3.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, özürlülerin ve sokak çocuklarının sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/332) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)

2. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, sosyal güvenlik kurumlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/333) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)

3. - Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, Tanıtma Genel Müdürlüğünce hazırlanan "Türkiye'nin Turizm Değerleri" adlı yayına ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/334) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)

4. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü personelinin özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/335) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren'in, Vergi Barışı Kanununda yeni düzenlemeler yapılıp yapılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/341) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)

2. - Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'ın, PETLAS A.Ş.'nin özelleştirilmesi sonucu işten çıkarılan işçilere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/342) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)

3. - Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, görevden alınan yöneticilerin yerlerine yapılan atamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/343) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)

4. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının Maliye Bakanlığına bağlanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/344) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)

5. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan verilen burslara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/345) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 13.30

29 Mart 2003 Cumartesi

BAŞKAN : Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

III. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, talepte belirtilen gerekçeyle yeniden görüşülmesine dair Plan ve Bütçe Komisyonu isteminin Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 29.3.2003 Cumartesi günü yapılan ilk çağrıda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu temsilcisinin katılmaması nedeniyle toplanamadığından, Grubumuzun ekteki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                             Salih Kapusuz

                                                                                                 AK Parti Grubu Başkanvekili

Öneri:

76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, talepte belirtilen gerekçeyle yeniden görüşülmesine dair Plan ve Bütçe Komisyonunun isteminin Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Grup Önerisi üzerinde söz mü istiyorsunuz Sayın Oyan?

OĞUZ OYAN (İzmir) - Aleyhte söz istiyorum.

BAŞKAN - Aleyhte...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, lehte söz istiyorum.

BAŞKAN - AK Parti Grubu önerisi üzerinde aleyhte söz isteyen Sayın Sayın Oğuz Oyan, buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evvelki akşam geç saatlere kadar bütçe üzerinde görüşmeler yapıldı. Bu görüşmeler, cuma sabahı itibariyle saat 4'de tamamlandı. Burada ilginç bazı uygulamalara tanık olduk. Bu uygulamalar, Meclisin çalışma biçimine uygun olmayan uygulamalardı. Bir kere, öncelikle, hükümetin, kendi bütçe tasarısı üzerinde yeterli hazırlığa sahip olmadığını, birçok önergeyle kendi bütçesinin maddelerini değiştirmek üzere teklifler yaptığını gördük. Bunu yadırgadığımızı söyledik; ama, daha fazla yadırgadığımız bir olay oldu ve usul hatası oldu; İçtüzük, burada, alenen çiğnendi. O da şuydu: 51 inci madde üzerinde konuşulurken, görüşülürken, 9 tane önerge getirildi. Bir kere, bu "bir madde üzerinde 7 önergeden fazla verilemez" hükmüne aykırıydı; ama, daha önemlisi, tek imzayla önerge verilmesi ancak tasarı görüşülmeden önce mümkün olabilecekken, hükümetin, tasarı görüşülüp son maddesine gelinmiş bir durumda böyle bir hakkı kullanmaya çalışması, açıkça, İçtüzüğün 87 nci maddesine aykırılık teşkil ediyordu.

Bu madde, çok açık olarak, değişiklik önergelerinin, kanun tasarı veya tekliflerinin basılıp dağıtılmasından itibaren Başkanlığa verilebileceğini; ancak, tasarı veya teklifin görüşülmesine başlandıktan sonra verilecek değişiklik önergelerinde en az beş milletvekilinin imzası bulunmadıkça önergenin işleme konulamayacağını düzenlemektedir.  Dolayısıyla, burada, ne yazık ki, Meclis Başkanlığının da, yönetiminin de o sırada yaptığı bir hatayla bu usul koşullarına uyulmamış ve bu önerge, burada kabul edilmiştir.

Biz, ayrıca, bu değişiklik önergelerinin, burada grubu bulunan partilere -ve tabiî, anamuhalefet partisi olarak bize- zamanında iletilmemesi konusunda da şikâyetlerimizi dile getirmiştik; çünkü, bu tür önergeler, madde görüşülmeden hemen önce ya da madde sırasında tarafımıza iletilmektedir. Bu, 87 nci maddenin açık hükmüne "Başkan, değişiklik önergesi hakkında komisyona ve gruplara derhal bilgi verir" maddesine açık bir aykırılık teşkil etmekteydi. Bu önergelerin bir bölümü saatlerce önce verilmiş olduğu halde, son 5 dakika içerisinde önümüze getiriliyordu.

Bütün bunlara itirazımızı, ne yazık ki, biz, burada, kürsüden yapma fırsatını da bulamadık, bu usul hatalarını anında belirtemedik; 9 önerge okunduktan sonra, ancak, yerimizden, buna, bir küçük yanıt verme ya da itiraz etme imkânı bize verildi. Bunu, bir kere, tekrar zapta geçiriyorum. Burada bir tek partinin bu kadar büyük bir çoğunluğu var diye, bu kadar rahat davranma alışkanlıklarından kurtulmamız gerekir diye söylüyorum.

Burada, şimdi önümüze gelen konuyla ilgili ikinci bir itirazımız var. Bir kere, burada, 28 ve 51 inci maddelerde, iktidarın kendi verdiği önergeleri değiştirmek istediğine tanık oluyoruz. Bir tanesinde, 28 inci maddede verdiği bir önergeyle (h) fıkrası eklenmişti, (h) fıkrasını geri almak istiyor. İkincisinde de, 51 inci maddeyle ilgili verdiği bir önergeyi değiştirmek istiyor.

Bir kere, her iki önergede de, biz, içerik olarak bunların doğru olmadığını belirttik. Burada, biçim tartışması bir yana, bunların içerik olarak yanlış olduğunu belirttik. Buna rağmen, bu önergeler, tabiî, burada, -kimse de incelemediği için önergeleri eller kalktı- onaylandı, geçti.

Şimdi, bize, AK Parti Grubu diyor ki "gelin, toplanalım, bunları bir tekriri müzakereyle geri alalım." Efendim, bir kere -içeriğine birazdan geleceğim- bu, İçtüzük uyarınca mümkün olmayan bir yoldur; yani, eğer, Danışma Kurulunun görüşü alınmadan, buraya, böyle bir önerge getirilir ve oylama yapılmadan ya da işaret oyuyla görüşmesiz yapılmaya kalkılırsa, bu İçtüzük ihlali anlamına gelir.

Bakınız, İçtüzüğümüzün 19 uncu maddesi, Danışma Kurulunun yetkilerini tanımlamaktadır. Danışma Kurulunun yetkileri, 19 uncu maddede uzun uzun tanımlanmaktadır; ama, bir de, ayrıca, özel bir duruma taalluk eden bir durumu, yani, Genel Kurulda tasarıların tümünün ya da maddesinin yeniden görüşülmesini 89 uncu maddeyle bir karara bağlamaktadır. 89 uncu maddenin ikinci fıkrasını okuyorum: "Bu istem Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanır." Danışma Kurulunun görüşünün alınması, burada, şu anlama gelmektedir: Danışma Kurulunu oluşturan tarafların, ortak, olumlu görüşünün alınması halinde mümkündür; yani, bir ittifak içerdiğini açıkça anlıyoruz. Eğer, bir ittifak koşulu olmasaydı, bu, zaten 19 uncu madde içerisinde düzenlenir, geçilirdi. Burada, bunun ayrı olarak, özel bir duruma ilişkin olarak düzenlenmesinin esas nedeni, bunun, özel bir nitelik taşıması ve ittifak aramasıdır.

Bu ittifakı aramasının bir başka nedeni de, görüşmesiz yapılmasıdır. Yani, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanması ifadesinin de gösterdiği gibi, bu, ancak, Danışma Kurulundan grupların ortak kararıyla gelmesi halinde böyle bir düzenleme olabilirdi. Dolayısıyla, burada, bu önergenin görüşmesiz işaret oyuyla karara bağlanması mümkün değildir. Bu önergenin işleme konulmaması gerekir.

Öte yandan, bununla ilgili şunu söyleyeyim: Eğer bu görüşülürse ne olur ya da görüşülmesi işaret oyuyla kabul edilirse ne olur. Bir kere, burada, iktidar partisinin kendisini Danışma Kurulu yerine koyduğu anlamını biz çıkarırız; yani, muhalefetin burada tamamen dışlanmış olduğu anlamını çıkarırız ve dolayısıyla, Danışma Kurulunun şeklî bir organ haline geldiği, şeklî bile değil, içeriksiz bir organ haline geldiği anlamını çıkarırız. Dolayısıyla, bizim burada mutlaka hukuka uymamız gerekiyor. Eğer uymazsak ne olur; bir kere Anayasa yargısından döner; ama, her şeyi Anayasa yargısından döndürmeyelim. Bakınız, 61 yaş döndü. Biz bu Bütçe Kanununda, 20 kadar anayasaya aykırılık tespit ettik; ama, şekil yönünden bari bu hataları yapmayalım. Yani, biz, biraz bunları söylemekten bıktık; ama, hukukla oynamayalım, hukuka aykırı işlem yapmayalım.

Değerli arkadaşlarım, bu arada, kuşkusuz, içerikler açısından da sıkıntılar var. Bu iki maddenin içeriğine, gerek 28/h maddesinin İhale Kanununu dışarıda bırakan içeriğine karşı çıkmıştık gerekse de 51 inci maddeyle, özelleştirmeyle ilgili getirilen önergenin içeriğine karşı çıkmıştık; çünkü, burada da, özelleştirme uygulaması sonucu alıcılarla yapılan satış sözleşmelerinde yer alan malî yükümlülükleri, ortaya çıkan malî veya ekonomik zorluk sebeplerinin varlığı halinde gerektiğinde yeniden düzenlemeye karar vermek gibi bir hüküm getirilmişti. Bunun, bir kere, hükümete ve hükümeti temsil eden buradaki Özelleştirme İdaresine çok keyfî, sınırları belirsiz, sözleşmeleri yeniden ele alıp yeniden müzakere edecek; birtakım insanlara, Özelleştirme İdaresiyle ilişkileri olanlara çok rahat rantlar aktarabilecek, onlar lehine düzenleme yapacak imkânlar sağlayabileceğini söylemiştik bu madde görüşülürken ve bunun yanlış olduğunu söylemiştik. Bakın, bugün, Milliyet Gazetesinde "kimler yararlanabilir" diye birtakım isimler var. Ben isimleri saymayayım; bir ünlü holdingin patronu ile burada, AKP sıraları içinde yer alan bir milletvekilinin adları da geçiyor. Yani, bunları yapmamak gerektiğini söylemiştik; ama, şimdi, çok daha büyük bir hata içerisine giriliyor. Bu yanlış yapılmış iş, bir, içerik olarak yanlış; iki, yöntem olarak yanlış bir şekilde önümüze getirilmiş olan bütçenin 51 inci maddesinde, şimdi, içerik itibariyle "gelin, bunu düzeltelim; ama, yeni bir şeklî, yeni bir yöntem hatası yaparak düzeltelim" deniliyor.

Bakınız, yasama organı, iktidar partisinin oyuncağı değildir; yasama, yürütmenin oyuncağı değildir. Bunlar, farklı farklı tanımlanmış organlardır. Bunların birbirleriyle olan kuvvet ilişkilerini bu şekilde tahrip etmeyelim.

Bu arada, son olarak şunları söyleyeyim: Hangi menfaat ilişkisinin şimdi bunu geri çekme yönünde karar almaya iktidarı sevk ettiğini bilemiyoruz; ancak, bunun, bize gönderilen gerekçelerde açıklanmayan gerekçeleri olduğu kuvvetle muhtemeldir. Meclisin, bu kadar hazırlıksız, yasama yapma sürecine bu kadar saygısız bir şekilde kullanılmasını, yasama organının buna alet edilmeye çalışılmasını, esefle kınadığımızı burada belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Oyan, teşekkür ederim.

Önerinin lehinde, AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Kapusuz, süreniz 10 dakika.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi, bu önemli günde saygıyla selamlıyorum.

Yapmakta olduğumuz işlem, İçtüzük gereği, İçtüzüğün 89 uncu maddesini ve 19 uncu maddesini ilgilendiren ve orada kural olarak belirlenmiş, kurallara uygun bir işlemdir.

Her şeyden önce -değerli milletvekili arkadaşlarımız, belki, bunun detayı konusunda net bilgi sahibi olmayabilirler- yaptığımız işlemle ilgili kısaca bir açıklama yapmak istiyorum.

Biliyorsunuz, bütçe görüşmeleri, uzun süredir komisyon gündeminde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündeminde, tartışılarak bugünlere kadar gelindi. Bugün, son görüşmelerin, konuşmaların yapılacağı, buna bağlı olarak da, oylamaların yapılacağı ve sonuçlanacağı gündür. Dolayısıyla, İçtüzüğün 89 uncu maddesini arkadaşlarımızın hatırlamaları açısından biraz sonra okuyacağım. Bu 89 uncu madde, biliyorsunuz... Mecliste Genel Kurul çalışmaları yapılırken, elbette, tasarı ve teklifler üzerinde değişiklik yapma yetkisi komisyonlarda olduğu gibi Genel Kurulun da uhdesindedir. Genel Kurul, önüne gelen bu hususlarla ilgili düzenleme yapma hak ve salahiyetine sahiptir. Yapılmış olan düzenleme, 89 uncu maddeye göre... 89 uncu maddenin ikinci fıkrasını değerli meslekdaşım okudular, bir kez de ben okumak istiyorum: "Bu istem, Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanır."

İstenilen nedir: Genel Kurulda verilmiş olan iki önerge var. Bu önergeler Genel Kurul tarafından oylandı ve kabul edildi; fakat, üzerinde birtakım değerlendirmelere, yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemek ve kurumlar arasında birtakım dengesizliklere de mahal vermemek için, esas komisyon olan Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından, bu iki önergenin Genel Kurulda tekrar müzakere edilmesi isteniyor. Yani, getirilen tasarıda değil, burada verilen iki önergeyle ilgili olarak komisyon diyor ki: "Genel Kurul bu iki önergeden birinde değişiklik yapsın, birini de geri çeksin." Bu hakkı nereden alıyor; biraz önce söylediğim 89 uncu maddeden alıyor. 89 uncu maddede "Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra" deniliyor. Dolayısıyla, biz de, Danışma Kurulunun görüşü hususunda değerli arkadaşlarımızla konuştuk, "uygun bulursanız, bu konuda böyle bir talebimiz olacak" dedik; başlangıç itibariyle, sıcak baktılar, "olabilir" dediler; fakat, daha sonra değerli arkadaşım dedi ki "size bu  konuda katkı sağlayamayacağız." O zaman, biz de Danışma Kurulu toplantısı istedik. Cumhuriyet Halk Partisi Danışma Kurulu toplantısına da katılmadı.

Bizim isteğimizin zabıtlara geçmesi açısından bir kez daha altını çizmek istiyorum. Biz Genel Kurula şunu öneriyoruz; diyoruz ki: İşte, 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşimde görüşülen tasarının 28 ve 51 inci maddeleriyle ilgili olarak, esas komisyon olan Plan ve Bütçe Komisyonunun gerekçeleriyle bize intikal ettirdiği talebin, istemin, mutlaka Genel Kurul tarafından onaylanması... Bu istemin kabul edilmesini istiyoruz; yani, bizim, Danışma Kurulunda istediğimiz şey, asıl komisyonun talebinin oylanmasıdır. Sizlerden de talep edilen şey, eğer Danışma Kurulu olarak onay vermiş olsaydınız, buna katkı sağlamanız olacaktı. Bir değerli grubumuz buna katkı sağlayamadığı için, katılmadığı için, biz de, Genel Kurulun onayına müracaat ediyoruz; istemimiz budur.

Bu istemimizin, arkadaşlarımızın hatırlaması açısından, 19 uncu maddeyle ilişkisini de ifade etmek isterim ki, 19 uncu madde çok açıktır; Danışma Kurulunun görevini, kuruluşunu, oluşumunu izah ediyor. 19 uncu maddenin beşinci fıkrası aynen şunu ifade ediyor: "İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine, teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hallerde -ki, bu, Danışma Kurulunun teklif, tespit ve kararına bağlanmış olmasıyla ilgili bir husus olması hasebiyle- Danışma Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz veya görüş bildirmezse, Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler." Evet, bu istemi, toplanamadığımız için, Cumhuriyet Halk Partisi katılmadığı için, yerine getiremediğimizden dolayıdır ki, şu anda, bu 19 uncu maddeyle ilgili olarak biz, bunu, Grup önerisi olarak buraya getirdik; Genel Kurulun oylarına sunacağız.

Değerli arkadaşlar, biraz önce söylediğim İçtüzüğün 89 uncu maddesinin bir de gerekçesini okuyacağım size. Biliyorsunuz, İçtüzük maddeleri, tasarı ve tekliflerde olduğu gibi, gerekçeleriyle birlikte daha iyi anlam ifade ederler.

İçtüzüğün 89 uncu maddesinin gerekçesi aynen şöyle ifade ediyor; deniliyor ki: "Tek meclis ve tek görüşme esası sebebiyle husule gelebilecek bazı hataların veya noksanlıkların giderilmesi amacıyla, Genel Kurulda yeniden görüşme imkânı sağlanmıştır."

Tek meclis, tek görüşmeli bir tasarı üzerinde çalışıyoruz. Dolayısıyla, burada da hatalar olabilir, değişikliklerle karşılaşabiliriz. O halde, yapılacak şey nedir? Bu maddenin hükmü gereği, tekriri müzakere demek, yeniden görüşmeyi yapabilme imkânını vermektedir. Buna göre, burada, bir maddeden kastedilen tek bir madde değil, maddeleri ihtiva ettiği, gerekçede açıkça ifade edilmektedir.

Değerli arkadaşlar, bir hususu daha ifade etmekte fayda görüyorum. Şimdi, birinci olarak, bu tasarıya, öneriler gündeme geldiğinde Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, o zaman, görüşme anında karşı çıktılar. Birinci karşı çıktıkları usul yönündendi. Usul yönünden karşı çıkmalarının sebebi  "7 tane önerge var; hükümet, görüşme sırasında önerge veremez" iddiasıydı. O gün Genel Kurulda bu kabul edildi. Asıl ise, bizim, burada, usul yönünden bir problem gördüğümüzden dolayı değil, içerik olarak tartışılması, kafaları karıştırması ihtimali olan iki önergeyle alakalıdır. Bir tanesi, boru hatları ve petrol taşımasıyla ilgili, BOTAŞ'la ilgili. Bazı uluslararası ihaleleri almış kurum olması hasebiyle, bazı eylemlerini yerine getirmek açısından, mevcut, yeni yürürlüğe giren İhale Yasası sebebiyle bazı şeylerde gecikmeler oluyor. Bu gecikmelerden dolayı da, ilgili bakanlık ve kurum mensubu arkadaşlarımız, acaba, burada bu ihale dışı kalabilir mi diye bir yaklaşım getirdiler. Aslında bunun, başka kurumlardan da aynı talebin geleceği düşünülerek tereddüt göstermiş olsak da, Genel Kurulda kabul edilmiş olduğu için, bunun daha sonra tartışmaları devam etti, bunun abartılması tehlikesini gördük. Dolayısıyla, geçici olarak girilmiş olan bu hususun ortadan kaldırılması uygun görüldüğü için, bunu gündeme sokan, kanun tasarısına ekleyen önergenin gündemden çıkarılmasını, yani, metinden çıkarılmasını önermek için böyle bir tekriri müzakere talebimiz var. 28 inci madde budur.

51 inci maddede ise, sadece ve sadece, yine düzenlemenin bir bölümünü metinden çıkarıyoruz. O da şudur: Özelleştirme uygulamaları sonucu alıcılarla yapılan satış sözleşmelerinde yer alan malî yükümlülükleri ortaya çıkan, malî veya ekonomik zorunluluk sebepleriyle meydana gelebilecek sıkıntıları ortadan kaldırma konusunda bir yetki veriliyordu. Şimdi, bu yetkinin, biraz önce değerli arkadaşım da, acaba, bununla, kime, hangi menfaat ilişkileri karşılığı ne yapılmak isteniyor gibi birtakım sualleri de bu kürsüden ifade etti. İşte, bu tartışmaları da ortadan kaldırmak için, mevcut eski hali korunsun diye, bunun da buradan çıkarılmasını istiyoruz. Bunu, kimseye menfaat vermek veyahut da birinin menfaatını karşılamak için değil, şayet, bu konuda yapılmış bir yanlışlık varsa, onu düzeltelim, yanlış anlaşılmalara mahal olmasın diye metinden çıkarılmasını istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, sizlere şunu hatırlatmak istiyorum: Siz, başlangıçta itiraz ettiniz; biz de, sizin, âdeta, itirazınızı uygun bulduk. Şimdi bunun neyine karşı çıkıyorsunuz; ben bunu anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu.

HALUK KOÇ (Samsun) - Usule karşı çıkıyoruz.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Karşı çıkmıyoruz; böyle getirilmesine karşı çıkıyoruz. Meclis oyuncak değildir.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, Meclis, bir yasanın, kendisi tarafından nihaî sonuçlanması, oylaması, kabulü veyahut da reddi anına kadar her türlü düzenlemenin, kendisi, uhdesinde olan yetkisini kullanma hakkına sahiptir. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi, zaman zaman sizler de ifade ediyorsunuz, noter de değil. Evet, hükümetten gelen bütün tasarıları denetlemek, düzeltme ihtiyacı varsa, bunları yerine getirmek için, görevi olduğu için yerine getiriyor. Dolayısıyla, biz, bu, verilmiş iki ilave önergenin bir tanesini tamamen metinden çıkarmak, bir tanesinde de, bir bölümünü içinden ayırarak, tekrar metni eski haline getirmek için bir talepte bulunduk. Bu talebimiz, İçtüzüğün -açıkça ifade ediyorum- 89 uncu maddesi gereği, yeniden görüşmeyi bize imkân olarak vermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Esas komisyonumuz bu konuda bir talepte bulunmuştur. 19 uncu maddede ise, burada bir mutabakat söz konusu ise, bu mutabakatın buraya getirilip oylanması şeklindeydi. Eğer, mutabakat olmazsa ki, katılmadığınız için bu mutabakat sağlanamadı; biz, bunu, grup önerisi olarak getirdik. İstediğimiz şey, açıkçası, esas komisyonun isteminin Genel Kurul tarafından kabulüyle alakalıdır.

Dolayısıyla -zaten, İçtüzüğün gerekçesini de biraz önce sizlerle paylaştım- yapılan şey, usulî bir düzenlemedir. Bu yapılan düzenlemenin Genel Kurul tarafından tasvibi halinde, doğru bir adım atılmış olacağını düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Sayın Sav, aleyhte mi, söz mü ?

ÖNDER SAV( Ankara) - Aleyhte konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

Önerinin aleyhinde, Sayın Önder Sav; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Sav, süreniz 10 dakika efendim.

ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bilmiyorum, Parlamento geleneğinde ve geçmişinde, bugün, şu anda tartıştığımız bir konu yaşanmış mıdır. Bir defa, yaşanmadığını sanıyorum. Fevkalade önemli bir usul ve İçtüzük konusunu tartışmak zorunda kaldığımızı ifade etmek istiyorum. İşin içeriğine, özüne girmek istemiyorum; ancak, her iki değerli konuşmacıyı da dinledim; hem aleyhte hem lehte konuşan değerli iki konuşmacı, kendilerinin görüşlerini ifade ettiler.

Burada tartışılması gereken husus,  Danışma Kurulunun toplanmasını ve yetkilerini belirleyen 19 uncu madde ile 89 uncu madde arasındaki ilişkidir. Eğer, bir konunun tekrar görüşülmesi için Meclise getirilmesi hususunda Danışma Kurulunda bir ittifak aramamış olsaydı İçtüzük, 19 uncu maddeyle yetinirdi. Bu, fevkalade özel bir konudur. 89 uncu maddenin ikinci fıkrası, özel bir konuyu düzenlemiştir. Nedir o özel konu; Danışma Kurulunun ittifakı sağlanması konusudur. Maddede ittifak yazılmış olmaması, onun ittifakı aramadığı anlamına gelmez. Ne diyor madde; görüşmesiz, işaret oyuyla kabul edilir... Biz, neyi görüşmeye başladık; üçüncü konuşmacı benim, konuyu görüşüyoruz. Demek ki, biz, 19 uncu madde çerçevesi içinde görüşmeye başladık. 89 uncu madde çerçevesi içinde olmuş olsaydı, Danışma Kurulu ittifakını yapacak ve bu tür görüşmelere gerek kalmayacaktı. Bir kez, bunun altını çizmek istiyorum.

İkinci konu: Hepimiz, burada Meclisi yöneten Sayın Başkan dahil, hukukun üstünlüğü kurallarına ve İçtüzük kurallarına bağlıyız. Öyle, keyfî, benim canım böyle istiyor, İçtüzüğü ben böyle anlarım, böyle uygularım anlayışı olamaz. Hukukun üstünlüğü, herkesin istediğini yapma yetkisini vermez. Herkes hukuk kurallarıyla bağlıdır. Hem Sayın Meclis Bakanı hem gruplar hem de bireyler olarak Yüce Meclisin değerli üyeleri, hepimiz, bu, hukuk ve İçtüzük kurallarıyla bağlıyız.

Şimdi, önümüze getirilen konu, Danışma Kurulunda ittifak sağlanmadan, bir maddenin yeniden görüşülmesi konusudur. Bunun yeri 89 uncu madde değildir arkadaşlar, bunun yeri 88 inci maddedir. 88 inci madde çok açık. Eğer, hükümet veya komisyon, yanlış yapıldığına kaniyse, yapması gereken şey, tasarı veya teklifin tümünün belli bir veya birkaç maddesinin komisyona çekilmesidir. Komisyon bu görevini yapmayacak, hükümet bu görevini yapmayacak; ama, İçtüzüğü ve hukuku çiğneyerek o amaca ulaşmak isteyecek; böyle şey olmaz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Ben, çok inceleyici ve değerli bir hukukçu olan Meclis Başkanımızı da, bir konuda açıklığa kavuşulması hususunda dikkate davet etmek istiyorum. Bu öneri oylanamaz Sayın Başkan. Bu önerinin oylanması İçtüzüğe aykırıdır. Eğer, bu öneriyi oylarsanız, İçtüzük kuralını, Meclisi yöneten başkan olarak siz de ihlal etmiş olursunuz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, öneri üzerinde başka konuşma yok. Ancak, Sayın Sav'ın son cümlelerine istinaden, bir konuyu dikkatlerinize arz edip, ondan sonra öneriyi okutup, oylarınıza sunacağım.

Değerli arkadaşlar, AK Parti Grubunun önerisi olarak gelen husus, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının bir istemidir, bu istemin Danışma Kurulu kararıyla Meclis önüne getirilmesidir. Talep, gruplara iletildi; sadece AK Parti Grubu geldi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu temsil edilmedi -bu, yasal haklarıdır; buna hiçbir şey demiyorum- ve 19 uncu maddedeki espri içerisinde, AK Parti Grubu, bunu bir öneri olarak huzurlarınıza getirdi. 19 uncu madde, hemen hemen Danışma Kurulunun görevlerini içeren temel bir maddedir ve burada, bildiğiniz gibi, tekraren ifade etmek istiyorum: "İçtüzükte -bir fıkrası olarak okuyorum- Danışma Kurulunun tespitine, teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hallerde, Danışma Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz veya görüş bildiremezse -bugün olduğu gibi- Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler. Bu durumda istemin oylanması ilk birleşimin gündemindeki Başkanlık sunuşlarında yer alır ve Genel Kurul işaret oyuyla karar verir." 19 uncu maddeye göre, AK Parti Grubu önerisini huzurlarınıza getirdi; üzerinde, lehte ve aleyhte konuşma yaptık.

89 uncu madde, Sayın Oyan'ın da Sayın Sav'ın da ifade ettiği konu şudur: "Tasarı veya teklifin tümünün oylanmasından önce, -bugün yapacağımız gibi- belli bir maddesinin yeniden görüşülmesini gerekçeli bir önerge ile esas komisyon veya Hükümet bir defaya mahsus olmak üzere isteyebilir." Esas komisyon, 76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, talepte belirtilen gerekçeyle, yeniden görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunulmasını istiyor.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, yerimden bir şey söyleyebilir miyim?

BAŞKAN - Müsaade buyurun efendim; ben konuşuyorum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Efendim, ben, bitti zannettim.

BAŞKAN - Hayır, ben daha konuşuyorum; müsaade buyurun...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Peki efendim.

BAŞKAN - Müsaade buyurun efendim.

"Bu istem, Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanır." Burada, iki konu var: Sayın Sav ve Oyan da ifade ettiler, Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanacağına göre, burada, Danışma Kurulunda birlik, beraberlik, ittifak aranır buyuruyorlar; bu maddenin ikinci fıkrasında, Danışma Kurulunun ittifakı aranır diye bir hüküm yok, aksi de yok. 19 uncu maddeyi esas aldığımız zaman, gruplardan birinin öneri olarak getirmesi de mümkün; bir.

İkincisi, ikinci fıkra "bu istem" diye başlıyor. İstem nedir; Plan ve Bütçe Komisyonunun talebi. Demek ki, ben, Danışma Kurulunun veya gruplardan birisinin önerisini burada görüştüreceğim, onun kabul edilmesi halinde, istemi oylarınıza sunacağım ve bu istem, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanacak. Benim anlayabildiğim, hukuk mantığı içerisinde doğru olan da budur.

Üçüncüsü, 89 uncu maddeyle ilgili olarak, Sayın Kapusuz da ifade ettiler; ama, o sırada biraz uğultu vardı, dikkat çekmemiş olabilir; sayın bakanlarımız, sayın milletvekillerimizle sohbet ediyorlardı. Şimdi, burada konuşulan şey şudur: 89 uncu maddeye niye böyle bir hüküm getirilmiş? Gerekçede deniliyor ki: "Tek Meclis ve tek görüşme esası sebebiyle husule gelebilecek bazı hataların veya noksanlıkların giderilmesi amacıyla, Genel Kurulda yeniden görüşme imkânı sağlanmıştır." Bugün getirilen öneri, Plan ve Bütçe Komisyonunun talebi üzerinde, bir konunun yeniden görüşülmesidir. Siz, iki grup var Mecliste, üç, dört, beş grup olduğunu farz edin, bunlardan birisi katılmayacak ve ben, belki de çok önemli sayılabilecek bir konuyu, ittifak olmadı diye, Meclisin oyuna sunmayacağım; böyle bir şey olabilir mi?..

OĞUZ OYAN (İzmir) - Olabilir Sayın Başkan...

BAŞKAN - Olamaz... Benim düşüncem bu değerli arkadaşlarım; dolayısıyla, öneriyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN - Sayın Topuz, lütfen, yerinizde...

Buyurun.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bulunduğum yerden bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim, buyurun; yani, yürümenize gerek yoktu, zahmet etmeyin diye söylüyorum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sizin de bahsettiğiniz gibi, “Plan ve Bütçe Komisyonun bir talebi üzerine bu yapılabilir" dediniz. Plan ve Bütçe Komisyonunun, bu konuda alınmış bir kararı yoktur; bu konuyu görüşmemiştir; bu talep, Sait Açba'nın şahsî talebidir, komisyonun talebi değildir.

Arz ederim efendim.

BAŞKAN - Sait Açba Bey Plan ve Bütçe Komisyonumuzun Başkanı değil mi Sayın Topuz?

OĞUZ OYAN (İzmir) - 40 kişi yerine karar alabilir mi?!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Efendim, Sayın Başkan kendi başına karar verme hakkına sahip değil.

BAŞKAN - Yani, ben, böyle bir imzalı talep geldiği zaman...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sizi suçlamıyorum.

BAŞKAN - Peki.

Sayın Oyan, bir sözünüz mü var; buyurun.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, bu durumda, biz burada, bütçeyle toplanacak vergi gelirlerini 86 katrilyon yerine 186 katrilyon olarak görüşmesiz oylamaya sunup, karar alabiliriz.

BAŞKAN - Yeri geldiğinde yaparız efendim.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Eğer böyle ise bu, yasama organı hiçe sayılmıştır.

BAŞKAN - Öneriyi okutup, oylarınıza sunacağım.

Buyurun.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, nasıl sunarsınız efendim?! Bu talep, usule aykırı bir taleptir efendim. Komisyonun böyle bir kararı yok.

BAŞKAN - Yeri geldiğinde söylersiniz efendim. Tabiî...

Okutuyorum efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 29.3.2003 cumartesi günü yapılan ilk çağrıda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu temsilcisinin katılmaması nedeniyle toplanamadığından, Grubumuzun ekteki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

 

 

Salih Kapusuz

 

 

AK Parti Grubu

 

 

Başkanvekili

Öneri :

76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, talepte belirtilen gerekçeyle yeniden görüşülmesine dair Plan ve Bütçe Komisyonunun isteminin Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (CHP sıralarından "bu tarafa bakmadan karar veriyorsunuz" sesleri)

Çok bariz bir fark vardı efendim. Bütün arkadaşlar burada. (CHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, esas komisyonun istemi, sırası geldiğinde görüşülecektir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Programa göre 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki son görüşmelere başlıyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/530) (S. Sayısı : 76)

2. - 2001 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/280, 3/87, 3/89, 38/90) (S. Sayısı : 78)

3. - 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerBütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı : 77)

4. - 2001 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/281, 3/88) (S. Sayısı : 79) (1)

BAŞKAN - Hükümet?.. Sayın Maliye Bakanımız, teşrif edin efendim.

Komisyon Başkanımız?.. Buyurun efendim.

Bu görüşmelerde, gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmalar 45'er dakika, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmalar ise 10'ar dakikadır.

Şimdi, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Mustafa Açıkalın, İstanbul Milletvekili Nazım Ekren; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili Ali Topuz; şahsı adına; lehinde, İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu, Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı; aleyhinde, Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım.

Burada, bir şeyi hatırlatayım: Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül arkadaşımız aleyhinde söz almışken, söz hakkını Sayın Mehmet Yıldırım'a bıraktılar.

Değerli arkadaşlarım, görüşmelere geçmeden önce, dün akşamdan kalan bir geçmiş olsun dileğimi ifade etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, dün akşam, uçakları kaçırıldığı için Atina'ya gitmek zorunda kalan 4 değerli milletvekili arkadaşımızın, şu anda görebildiğim kadarıyla, 3'ü buradadırlar. Kırıkkale Milletvekili Sayın Vahit Erdem, Balıkesir Milletvekili Sayın Turhan Çömez, Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun, Şanlıurfa Milletvekili Hüseyin Mahmut Yıldız, hem bu değerli milletvekili arkadaşlarıma hem uçağın bütün yolcu ve mürettebatına, canı gönülden ve sizler adına geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. (Alkışlar)

                                           

(1) 76, 77, 78 ve 79 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 23.3.2003 tarihli 53 üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

Değerli arkadaşlarım, gruplar adına ilk konuşma AK Parti Grubunundur.

Sayın Açıkalın, 45 dakikalık süreyi eşit olarak mı kullanacaksınız, 20-25 dakika şeklinde mi?

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) - İkiye bölelim Sayın Başkan.

BAŞKAN - İkiye bölersek, küsuratlı olur. Sayın Ekren'den rica edelim, 20 dakika konuşsun, siz 25 dakika kullanın.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) - Tamam efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Açıkalın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 25 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlarım.

2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının yasalaşma sürecini tamamlamak üzereyiz. Genel Kurulumuz, yoğun mesai vererek, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısını görüşmüş ve geçici bütçe döneminin bitmesinden önce tasarı üzerindeki görüşmelerini tamamlama aşamasına gelmiş bulunmaktadır.

Burada, bütçenin görüşülmesi sırasında büyük bir fedakârlık örneği veren, başta Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri olmak üzere, iktidar ve muhalefetiyle bütün milletvekillerine, göstermiş oldukları gayret dolayısıyla, şahsım ve AK Parti Grubu adına teşekkürlerimi sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Açıkalın, bir saniye efendim.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda çok büyük bir uğultu var; hatibin konuşmasını dinlemekte zorluk çekiyorum. Ben, arkadaşlarıma, hepiniz adına, geçmiş olsun dileklerimi sundum; lütfen, yerlerinize oturunuz. Hatibi, lütfen, dikkatle dinleyelim.

Sayın Açıkalın, siz de sesinizi biraz yükseltin efendim...

Buyurun.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) - Bilindiği üzere, bütçeler, sadece ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına ödenek dağıtmaya yarayan metinler değildir. Bütçeler, hem hükümetlerin önceliklerini yansıtmakta hem de başta finansal piyasalar olmak üzere, hükümetlerce izlenecek ekonomi ve maliye politikaları konusunda herkese önemli mesajlar vermektedir.

Bu bütçenin maliye politikası önceliği, kamu harcamalarının kontrol altına alınması ve yüzde 6,5 bütçe fazlasına ulaşmaktır; aynı şekilde, hedeflenen enflasyona uygun olarak bir gelir politikası takip etmektir. Keza, bu bütçenin para politikası amacıysa, kısa dönemde enflasyonu kontrol altına almak, orta ve uzun dönemde de fiyat istikrarını temin etmek ve böylece, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi elde etmek ve bankacılık sektörünü aslî fonksiyonuna döndürerek, sanayii ve üretimi finanse eder bir yapıya kavuşturmaktır.

Büyümede, özel sektörün sabit sermaye yatırımları ve tüketim harcamaları dolayısıyla öngörülen bir büyüme modeli öngörülmüştür. Burada, reel faizlerin aşağıya çekilmesi, özel tüketim ve özel yatırım harcamalarını hızlandıracaktır.

Geçmişte izlenen ekonomik programlar ve gerekli yapısal reformların yapılmaması, ülkemizi, yüksek enflasyon, ciddî bir borç stoku, yüksek reel faizler, yüksek kamu borçlanma gereği, dengesiz gelir dağılımı ve yüksek işsizlik gibi önemli sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. İlk defa, son yılda, finans sektöründe, 30 000 civarında, tecrübeli, bilgili, yüksek tahsilli insanlar işsiz hale gelmiştir.

Kamu maliye ve para politikalarında disiplin unsurunun gözardı edilmesi, kamu yönetiminde modern yönetim ve örgütlenme ilkelerinden uzaklaşılarak hantal bir yapının oluşmasına meydan verilmesi, israfın önüne geçilmemesi, kamunun malî yapısını büsbütün bozmuş ve sorunlar giderek kronikleşmiştir.

Bazı göstergeler, sağlıksız bir yapının nasıl oluştuğunu açık bir şekilde göstermektedir. 2002 yılı sonu itibariyle, sadece konsolide bütçe kuruluşlarının toplam borç stoku 149 milyar dolardır. Keza, 2003 yılında konsolide bütçeden ödenecek faiz tutarı 65 katrilyon lira veya 37 milyar dolara ulaşmaktadır.

1990 yılında, gayri safî millî hâsılanın yüzde 29 seviyesinde olan net kamu borcu, 2002 yılı sonu itibariyle yüzde 80'ler düzeyine ulaşmıştır. Dolayısıyla, kamu borç stokunun düşmesini sağlayacak önlemler alınmadığı takdirde, ekonomi, her zaman, iç ve dış piyasalardaki gelişmelere karşı son derece hassas olacaktır, hassas davranacaktır.

Kamu borçlanma gereğine bakıldığında, 1986-2002 yılları arasında yüzde 3 ile yüzde 16,5 arasında değişmiştir. En son, 2002 yılında yüzde 12 civarında kamu borçlanma gereği ortaya çıkmış, 2003 yılı için de yüzde 10 mertebesinde bir kamu borçlanma gereği öngörülmüştür.

Avrupa Birliği Maastricht kriterlerine baktığımızda, bunun yüzde 3 mertebesinde olması icap ettiğini biliyoruz. Bu demektir ki, daha alacak çok yolumuz vardır. Birlik üyelerinden üç ülke, bilindiği üzere, bu yıl Maastricht kriterlerini ihlal etmiş -bunlar arasında Fransa da bulunmaktadır- ve bunlar, bu kriterlere uyma konusunda uyarılmışlardır.

Şiddeti giderek artan kamu borçlanma gereği, yüksek faiz uygulanmasını zorunlu hale getirmiş, yükselen faizler ise fiyatlar genel düzeyini tırmanışa geçirmiştir. 1980'lerin ortalarında yüzde 8'ler düzeyinde bulunan yıllık reel faizler, 1990'lı yılların başında yüzde 15'lere, nihayet, 1990'lı yılların sonlarına doğru da yüzde 30-yüzde 40'lara yükselmiştir.

Yüksek borç stoku ve kamu borçlanma gereğinin maliyeti, bütçe açısından faizlere ayrılan payın hızlı bir şekilde yükselmesine yol açmıştır. 1983'te borç faizi ödemeleri konsolide borç harcamalarının yüzde 8'ini oluştururken, bu oran 1986'da yüzde 16, 2001 yılında da yüzde 51'e ulaşmıştır.

Bütçe kaynaklarının önemli bir kısmının borç faizi ödemelerine ayrılması, personel, yatırım ve diğer cari harcamalar gibi kamunun aslî gider kalemlerine yeterli kaynak tahsis edilmesine engel olmuştur.

1992'de yüzde 41 olarak en yüksek düzeye çıkan personel harcamaları daha sonra sürekli azalmış, 2000 yılında yüzde 21'e, 2002 yılında da yüzde 20,1'e ulaşmıştır.

Sağlam bir malî yapıya sahip olunamaması, ekonomide istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme hızının yakalanamamasına yol açmıştır. Büyüme oranlarının sürekli olarak dalgalanma göstermesi, geçmişte bazı dönemlerde yapıldığı gibi, kamu harcamaları yoluyla talebin artırılmasının hiç de sağlıklı bir yöntem olmadığını göstermektedir. Benzer türden istikrarsızlıklar, ihracat ve ithalat, enflasyon, işsizlik oranı, cari işlemler dengesi gibi temel göstergelerde de yaşanmıştır.

Ülkemizde enflasyonun ve ekonomik istikrarsızlığın nedenlerinden biri de, son dönemlerde hükümetlerin iktidar sürelerinin kısa olması, seçim atmosferlerinin sürekli hale gelmesi ve genişletici ekonomi politikalarından vazgeçilmemesidir. Bütün bu gelişmeler, hepimize, izlememiz gereken yönü açık bir şekilde ortaya koymuştur.

2003 bütçesini incelediğimizde, geçmişte yaşanan gelişmelerden kaynaklanan önemli bir strateji değişikliğine gidildiğini görmekteyiz. 2003 bütçesi, maliye politikasını en kapsamlı bir şekilde önplana çıkararak, geçmişte sadece para politikalarına dayandırılan istikrar politikası uygulamalarına son vermekte ve istikrar politikalarının daha sağlam temellere dayandırılmasını sağlamaktadır. Kanaatimce, borç faizi ödemelerinin konsolide bütçe ödeneklerinin yüzde 45'ini oluşturduğu ve toplam bütçe gelirlerinin de yüzde 65'inin borç faiz ödemelerine ayrıldığı bir yapıda, şimdiye kadar, maliye politikalarının ikinci plana atılmış olması önemli bir hata olmuştur. Şunu da unutmamak gerekir ki, önemli olan, kamu harcamalarının gayri safî millî hâsıla içindeki payının artırılması değil, mevcut kaynakların en etkin ve verimli bir şekilde kullanılması ve harcamalar boyutundan ziyade kamu hizmeti kalitesinin artırılmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 yılı bütçesi üzerindeki görüşmeler olağanüstü bir dönemde cereyan etmiştir. Maalesef, Irak ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki kriz savaşa dönüşmüş ve bölgemizde önemli bir istikrarsızlık ve belirsizlik ortamı yaratmıştır. Gönül isterdi ki, bu sorunun savaşa gerek kalmadan sulh yoluyla halline ulaşılsın. Bilindiği üzere, Türkiye, krizin savaşa dönüşmemesi ve bölgede barışın tesisi açısından elinden gelen bütün gayreti göstermiştir. Bazı durumlarda, stratejik öneme sahip olmak, bu tür risklere de hazır olmayı, bu tür sorunların yarattığı askerî, siyasî ve ekonomik maliyetlere göğüs germeyi icap ettirmektedir. Bu aşamada en büyük beklentimiz, savaşın bir an önce sona ermesi ve bölgedeki istikrarın tekrar avdet etmesidir.

Kuşkusuz, ABD ile Irak arasındaki savaşın ekonomik, siyasî ve sosyal sonuçları ülkemiz bakımından da müşahede edilecektir. Türkiye, bu savaşta ulusal çıkarlarının gerektirdiği en iyi kararı almış, savaşın yarattığı her türlü sonucun üstesinden gelecek güce ve iradeye sahip olduğunu göstermiştir. Krizin ve daha sonra savaşın ortaya çıkmasıyla birlikte, piyasalarda önemli sayılmayacak derecede de olsa, bazı dalgalanmalar cereyan etmiştir. Esasen, bu tür dalgalanmaların varlığı, olağan bir hadise olarak karşılanmak icap eder.

Günümüz ekonomilerinde psikolojik unsurların önemi oldukça artmıştır. Ekonomik sınırların ortadan kalktığı ve küresel düzeyde bir ekonomik anlayışın geçerli olduğu bir ortamda, uluslararası düzeyde yaşanan gelişmelerin hemen bütün ülkelere yansımaları tabiîdir. Özellikle, bu tür askerî çatışmaların, dünya petrol rezervlerinin önemli bir kısmına sahip olan bir bölgede cereyan etmiş olması, piyasaları bu bakımdan daha da hassas bir noktaya getirmektedir. Şunu da gözden uzak tutmamak gerekir ki, bu tür dalgalanmalar, esasen, gelişmiş ülkelerde de yaşanmıştır. Karamsarlığa kapılmak için herhangi bir sebep bulunmamaktadır. Bu tür belirsizlik ortamlarında hükümetlerin karar esnekliğini sağlayan iki temel unsur bulunmaktadır: Bunlardan birisi, bankacılık sektörünün sahip olacağı likiditedir; ikincisi de, Merkez Bankası rezervleridir.

Siyasî istikrarın gerçekleştirilmiş olması da, kısa sürede etkili kararlar alınmasını sağlamıştır. Hükümetimiz, her türlü gelişmeye karşı gerekli kararları alacak iradeye sahiptir. Nitekim, dalgalanmalar kısa süreli olmuş, hükümetimizin aldığı kararlar ve gösterdiği kararlılık piyasalarda güven ortamını yeniden tesis etmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 bütçesini incelediğimizde, bütçenin gerçek fonksiyonuna doğru bir yöneliş olduğunu görmekteyiz. Her şeyden önce, Türkiye'nin ekonomik ve malî sorunlarına doğru bir teşhis konulmuş ve bu anlayış bütçeye yansıtılmıştır; o da, malî disiplinin sağlanmasının, şu anda Türkiye'nin en önemli önceliklerinden biri olduğunun kabul edilmesidir. Geçen yıl bütçe harcamalarının 111,5 katrilyon olarak gerçekleştirildiği dikkate alındığında, konsolide bütçe harcamalarındaki artış yaklaşık yüzde 25,7'dir. 2002'de kamu harcamalarının gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 42'dir. Bu yıl da, bu oran, daha da aşağı çekilmek suretiyle yüzde 40,9'a ulaşmıştır.

Konsolide bütçe harcamalarının gayri safî millî hâsılaya oranının düşürülmesi, kamu hizmetlerinin azaltıldığı, devletin temel fonksiyonlarının zaafa uğratıldığı anlamına gelmez. Önemli olan, önceliklerin iyi tespit edilmiş olması, optimum kaynak dağılımının gerçekleştirilmesidir. Gelirden kopuk bir harcama anlayışının ülkemizi hangi noktaya getirdiği ortadadır.

Malî disiplinin gerçekleştirilmesi amacıyla, kamu harcamalarındaki artış oranında sınırlamaya gidilirken, aynı zamanda kamu harcama politikasında etkinliğin sağlanması ve gelir yaratma kapasitesinin artırılması da ihmal edilmemiştir. Bu aşamada, kamu hizmetlerinde israfın önlenmesi ve hizmet kalitesinin artırılması önem kazanmaktadır.

Hükümetimiz, malî disiplinin sağlanmasını, sadece tasarruf tedbirleri almak şeklinde anlamamıştır. Kamu kuruluşlarının kurumsal bazda gözden geçirilmesi, personel rejiminin reforma tabi tutulması, e-devlet projesinin hayata geçirilmesi, yatırım politikalarının rasyonelleştirilmesi, devlet, bütçe ve muhasebe sisteminin modernleşmesine yönelik birçok projelerin uygulanmaya konulması ve en önemlisi de, yerel yönetimlerin, mahallî idarelerin yapısal bir reforma tabi tutulması, en önemli önceliklerinden biridir.

2003 bütçesi, hem istikrarlı bir ekonomik büyümeyi destekleme hem de malî disiplini sağlama noktasında rasyonel bir denge kurmuş; bu şekilde, etkin bir bütçe politikası aracı konumuna getirilmiştir.

Sağlam bir kamu maliyesinin, devletlerin yaşaması için temel unsurlar olduğunun bilinci içinde hazırlanan bütçe, harcamalarda tasarrufu ve etkinliği artıracak, israfı önleyecek, borç servisini sürdürülebilecek gelir-gider dengesi düzeyine oturtacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 bütçesi, saydamlık, hesap verilebilirlik, samimiyet ve bütçe disiplini açısından, bugüne kadar gelen bütçeler içerisinde en cesur adımları atmıştır. Bu çerçevede, birinci olarak, tertipler arasında yapılacak ödenek aktarmalarına sınırlamalar getirilmiştir. Bu şekliyle, kamu idarelerinde bütçe hazırlama ve uygulama sürecinde etkinlik sağlamaya ve malî disiplini sağlamaya yönelik önemli bir mesaj verilmiştir.

Aynı şekilde, Muhasebei Umumiye Kanununun 48 inci maddesi çerçevesinde, ödenek şartı aranmadan ödeme yapılan harcama kalemleri için ödenek konularak, bütçede samimiyet ve saydamlık açısından önemli bir aşama katedilmiştir. Keza, yatırımları hızlandırma ödeneğinden proje bazında yapılacak aktarmalara sınırlamalar getirilmiştir. Bu şekilde, yatırım politikasına disiplin getirilmiş, başlangıç ödeneklerinden sapma ihtimali sınırlandırılmıştır.

Bilindiği üzere, yatırım harcamaları, ülkemiz açısından, bütçe disiplinini bozan fevkalade önemli bir kalemdir. Yatırımların Türkiye'de bitiriliş süresi ortalama on yıldır. Yatırım harcamalarına bakıldığında, esasen, otuz yılda tamamlanan projeler vardır.

Aynı şekilde, bu bütçede, yedek ödenekten yapılacak aktarmaların zorunlu durumlarda yapılabileceği esası getirilerek, kamu idarelerinin kendilerine verilen başlangıç ödeneklerini en etkili ve önceliklerine uygun bir şekilde kullanmaları için, teşvik mekanizması öngörülmüştür. Kamu haznedarlığını yaygınlaştıran ve geçici bütçede yer alan düzenleme 2003 bütçesine de taşınmış ve bu sayede borçlanma maliyetini düşürmeye ve kamu kaynaklarının kullanımında etkinliği artırmaya yönelik önemli bir tedbir alınmıştır.

2003 bütçesi, çağdaş bir bütçeleme ilkesinin yaygınlaştırıldığı bir bütçedir. Buna göre, bütün konsolide bütçeli kuruluşlara, diğer cari ve kamulaştırma tertiplerinde yer alan başlangıç ödeneklerini bir sonraki yıla devretme imkânı getirilmiştir. Bu, özellikle genel ve katma bütçeli idarelerin, yıl sonlarında, ödeneklerinin -resmî tabirle- "düyuna kalması" korkusuyla bütçe yılı sonlarındaki harcama artırmalarına, israfa giden harcamalarına engel teşkil edecek bir tedbirdir.

Kadroların ve personel ödeneklerinin kullanımında disiplini sağlayacak en kapsamlı düzenlemelere yer verilmiştir. İlk defa, hükümet, alınacak personel sayısını 35 000'le sınırlandırırken, bunun, eğitim, sağlık, adalet ve güvenlik gibi personel açığı olan alanlarda kullanılmasını planlamıştır. Dolayısıyla, temel kamu hizmetlerinin aksamaması sağlanırken, diğer alanlarda personel alımı sınırlandırılmak suretiyle, kamu idareleri, norm kadro uygulamasına geçme ve atıl personeli eğiterek ihtiyaç duyulan alanlara kullanmaya teşvik edilmiştir.

Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun kapsamında, borçlanma limiti içinde kalmak kaydıyla, dışproje kredilerine ilişkin, bütçeye yeteri kadar ödenek konulmuştur. Diğer taraftan, hazine garantili ödemelerin karşılanması amacıyla oluşturulan risk hesabına 1,6 katrilyon lira ödenek tahsis edilmiştir.

Bu düzenlemeler, bütçede saydamlık ilkesi açısından önemli bir aşamadır. Unutulmamalıdır ki, saydamlık ve samimî bir bütçe, piyasalar açısından belirsizlikleri azaltacak, hükümet politikaları açısından da daha piyasalara daha net mesaj verilmesini temin edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuşkusuz, sağlıklı bir malî yapı, kamu harcamalarının sağlam kaynaklarla finanse edilmesini gerektirir. Sağlam kaynaklar, bilindiği üzere, vergidir, vergi gibi normal gelirlerdir, devletin patrimuan işletmeciliğinden elde ettiği gelirlerdir. Bu amaçla, vergi kayıp kaçağının azaltılması, kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması ve verginin tabana yayılması son derece önemlidir. AK Parti hükümeti, bu hedeflerin gerçekleştirilmesi amacıyla, son aylarda kararlı adımlar atmıştır. Vergi idaresinin istihbarat kapasitesinin artırılması, teknolojik altyapısının güçlendirilmesi, fonksiyonel organizasyon yapısının ilerletilmesi, iyileştirilmesi, mükellef odaklı bir yönetim anlayışının yerleştirilmesi, vergi idaresine, vergi sistemine daha hâkim bir konum kazandıracaktır.

Türkiye'de iktisadî istikrarın sağlanmasının, büyük oranda siyasî istikrardan geçtiği dikkate alındığında, bu durumun ne anlama geldiğini daha açık şekilde görebiliriz. 3 Kasım 2002 seçimleriyle sağlanan siyasî istikrar, ekonomik istikrarın sağlanmasında en önemli unsur olmuştur. Nitekim, AK Parti döneminde alınan tedbirler semeresini vermeye başlamıştır. 2003 yılının ocak ve şubat ayı bütçe uygulama sonuçlarına baktığımızda, bunu açık bir şekilde görmekteyiz. Konsolide bütçe harcaması, önceki yıla göre sadece yüzde 1,8'lik bir artış göstermiş ve 20,9 katrilyon olarak gerçekleşmiştir.

Ümit verici gelişmeler, sadece harcamalarda değil, gelirler açısından da müşahede edilmiştir. Keza, konsolide bütçe gelirlerine baktığımızda, ocak, şubat ayları itibariyle, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 43'lük bir artış müşahede edilmiş; bu da, aşağı yukarı 14,2 katrilyon liralık bir gelire tekabül etmiştir. Bütçe açığı, aynı şekilde, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 36,9'luk bir azalışla 6,7 katrilyon olarak gerçekleşmiştir. Bütçelerin performanslarının ölçülmesinde kullanılan en önemli göstergelerden biri olan faizdışı fazlada, öngörülenin üzerinde bir gerçekleşme müşahede edilmiştir.

Ekonominin, ulusal ve uluslararası düzeyde ortaya çıkan olağanüstü gelişmelerden ve çalkantılardan etkilenmemesi, sağlam bir ekonomik, malî ve idarî yapıya sahip olmasından geçmektedir. 2003 yılıyla birlikte, hükümetimiz, kuşkusuz, kamunun borç stokunun makul düzeylere çekilmesi, kamu borçlanma gereğinin düşürülmesi, reel faizlerin indirilmesi ve yapısal reformların gerçekleştirilmesine yönelik çabaları yoğunlaştıracaktır.

Ülkemiz kaynaklar yönünden fakir bir ülke değildir. Ülkemizin genç ve dinamik bir nüfusu, eşsiz coğrafik bir konumu, zengin tabiî kaynakları, gelişmelere uyum sağlama kabiliyeti önemli bir avantajdır. Önemli olan, bu dinamikleri harekete geçirecek programları ve stratejileri belirlemek ve uygulamaya koymaktır. AK Parti, bunu uygulamaya koyacak kararlılık ve potansiyele sahiptir.

Konuşmama burada son verirken, 2003 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Açıkalın, çok teşekkür ederim, tam süresinde bitirdiniz.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Nazım Ekren; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Ekren, süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA NAZIM EKREN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının tümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Ben, konuşmamı, daha önce yapılan görüşmeleri ve müzakereleri dikkate alarak, bütçenin kantitatif çerçevesi ya da rakamsal boyutundan daha çok, bütçe hazırlanırken, AK Parti tarafından dikkate alınan temel ekonomik felsefe nedir ya da ana yaklaşım tarzları nasıl belirlenmektedir; bu konulardaki görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Birinci nokta şu: 2003 yılı programı hazırlanırken dikkate alınan temel kamu dokümanları şunlar olmuştur: 2001-2005 yılları arasını kapsayan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla, katılım öncesi ekonomik program ve bunlarla uyumlu şekilde hazırlanan ve dizayn edilen IMF programları, 2003 yılı bütçesinin hem kantitatif veri kısmını hem de ekonomik felsefî tarafını belirleyen ana dokümanlardır. Bu çerçevede yaklaşıldığında, ortaya çıkan sonuç şudur: Üç tane temel kriter ya da üç tane temel bileşen, bütçenin ana kurgusunun altyapısını oluşturmaktadır. Birincisi, yüksek tutarda bütçe fazlası oluşturmak; ikincisi, yıl sonunda enflasyon hedefini gerçekleştirebilmek; bir diğeri ise, ekonomide sürdürülebilir bir istikrarı sağlamak. Böyle yaklaşıldığı zaman, bütçenin üzerinde durduğu, bütçeye çok net yansımadığı görülen iki tane faktör daha söz konusudur. Bunlardan bir tanesi, AK Parti, problemlerin doğru şekilde teşhisinin ve çözümünün önemli olduğunu, çözümün -en azından yarısının- sorunların doğru şekilde teşhisinden geçtiğini varsaymaktadır, bir varsayım olarak. İkinci varsayım ise, bütçede, acil çözümün köklü çözüm olduğu, dolayısıyla, acil ve köklü çözüm arasında zaman ve içerik bakımından bir farkın oluşmayacağıdır.

Bütçe performansını değerlendirirken üzerinde durulması gereken bir başka faktörler grubu da, iç ve dış faktör grubu olarak adlandırılabilir. Bu çerçevede, mevcut ekonomik durum, yani devralınan, 2000 yılından itibaren gelen ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminin ürettiği olumlu ya da olumsuz sonuçlar; ikincisi, ekonominin sahip olduğu imkân ve kaynaklar; bir diğeri ise, ekonomi yönetiminin kalitesi ve kullandığı teknolojidir. Dış çevre koşullarında ise, dış ekonomik ilişkiler, devletin kurumsal ve sosyal sorumluluk anlayışı ve sonuçta da, devletin imajı, bütçenin belirlenmesine yansıyan ana felsefelerdir.

Ekonomik performansı etkileyecek önemli faktörler, elbette, bütçenin belirlenmesinde ciddî şekilde etkide bulunmaktadır. Bu, şu bakımdan önemlidir: AK Parti hükümetinin, iktidara gelmeden önce ve geldikten sonra ekonomik olayları yorumlama ve değerlendirme yaklaşımında bazı eksikliklerin olduğu iddiasının neden çok fazla gerçekçi olmadığını şu şekilde açıklayabiliriz: Daha önceki programlar; yani, 2000 yılından günümüze kadar devam eden programlar ve IMF'nin uluslararası tecrübeleri dikkate alındığı zaman ortaya çıkan tablo şöyle olmuştur: Bir tanesi, reformların paralel olarak uygulanmasındaki başarısızlıklarla zengin ve fakir arasındaki uçurumun giderek artması, yoksulluğu oluşturan ve yeniden üreten koşulların zamanla güçlenmesi, ekonominin informel yapıya hızla yönelmesi, devletin fonksiyonlarının değişmesi ve biriken sorunlardan dolayı politika opsiyonlarının azalması, bütçeyi hazırlarken karşılaşılan en önemli kısıtlamalardır. Bir diğer yaklaşım ise, IMF programlarının iyi ya da doğru şekilde kurgulanmadığında ya da dizayn edilmediğinde ortaya çıkan sonuçları da şu şekilde değerlendirmek gerekir: Bir tanesi -Türkiye'de de yaşanan bir süreçtir bu- devalüasyon ve enflasyon arasındaki ilişki düzgün şekilde kurgulanmadığında beklenmeyen olumsuz sonuçlarla karşılaşılmaktadır. İkincisi, programa güveni sağlamada döviz politikası önemli olmasına rağmen, genellikle ihmal edilmektedir. Bir diğeri, durgunluk dönemlerinde bütçe açığı verileceği bilinmesine rağmen, gereğinden fazla bütçe açığına vurgu yapılması. Bir diğer faktör, ekonomik büyümeyi azaltacağı bilindiği halde, sürekli olarak vergi oranlarıyla oynanması. Son olarak da, yatırımları caydırarak ya da cezalandırarak büyümeye sınır getirme, bu tür programların ürettiği ya da üretebileceği önemli sorunlardır. AK Parti hükümeti, bu sorunları dikkate alarak, bütçeyi, menfî bir tablonun ortaya çıkma ihtimalini azaltacak şekilde yeniden kurgulamıştır. Diğer bir ifadeyle, 2003 yılı bütçesinin felsefî arka planı, mümkünse mevcut koşullarda en iyisini elde etmek; eğer, bu gerçekleştirilemiyorsa, ortaya çıkacak zararları en aza indirmek şeklinde tanımlanabilir.

Borçlanma konusunda çok sık tartışılan bir konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Borçlanma, aslında, nesiller arasında bir kaynak ve servet transferinin ortaya çıkardığı bir süreç gibi algılanabilir. Böyle bir yaklaşım, borcun, kimler tarafından ya da toplumun hangi kesimi tarafından elde edildiğine bağlıdır. Diğer bir ifadeyle, borçlanma sürecinde ortaya çıkan faiz yükü ile gelir ve servetin el değiştirme yön ve şekli, borçlanma politikasının ana felsefesidir. Böyle bakıldığında, ekonomide borçlanmanın maliyetini ve tutarını azaltmak özel bir öneme sahiptir; 2003 bütçesinde de bu yönde ciddî adımlar atıldığını söylemek mümkündür.

Bütçe açığı, kısa ve uzun vadede farklı etkiler ortaya çıkaracaktır; kısa vadede çıkardığı temel etki, üretim, tüketim ve yatırım davranışlarını değiştirmesidir; orta vadede ortaya çıkardığı sonuç ise, ekonomik birimlerin tasarruf eğilimlerini yeniden yapılandırmasıdır. Daha önceki programlara bakıldığında, bu sonuçların, ülkenin üretim yeteneğini önemli ölçüde azalttığını dikkate alırsak, 2003 yılı bütçesinin, yeniden bir restorasyon ya da rehabilitasyon bütçesi olduğunu söylemek mümkündür.

Bir diğer faktör, açığın reel anlamı konusunda bir tartışma ortaya koymaktır. Genellikle, politikacıların, bütçe açığının reel boyutunu tartışırken, bunun azaltılması, yani bütçe açığının azaltılmasıyla toplumun bireysel ve kurumsal tercihlerinin yeniden dengelenmesine özel önem vermeleri gerekir.

Son olarak, üzerinde durulması gereken temel faktörlerden bir tanesi, bütçe verileri ile makro göstergeler ya da dış gelişmeler önümüzdeki dönemin ya da yılın sıkıntılı bir yıl olacağını göstermektedir. Buradan hareketle, bütçenin muhafazakâr hazırlanmasının temel nedeni de, olası menfi gelişmeleri mümkün olduğu şekilde etkin yönetmek ve bunun topluma zararlarını en aza indirmektir.

Bütçeleme sürecinde karşılaşılan bir başka problem de, bütçeler, her ne kadar ekonomik yapı ve ilişkiler sistemini yeniden kurgulamayı amaçlasa da, ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminin özelliğinden dolayı, bu, genellikle mümkün olamamaktadır. 2003 yılı bütçesi için de geçerli olabilecek bu yaklaşım, ilave tedbirlerle ve yeni yapısal reformlarla dengelenmeye çalışılmıştır.

2003 yılı bütçesi bu açıdan değerlendirildiğinde, devletin ana hedefinin, ekonomik yapının istikrarlı bir şekilde işlemesini, daha açık bir ifadeyle, makro risklerin yeniden yapılandırılmasını amaçladığını söyleyebiliriz. Bu çerçevede sizlerle paylaşmayı düşündüğüm birkaç teknik orandan bahsetmek istiyorum.

Bütçe açığının giderlere oranı, 2001 ve 2002 yıllarında gerçekleşmeler dikkate alındığında, sırasıyla, yüzde 36 ve 34 iken, 2003 yılı bütçesinin hedefinde yüzde 31'e kadar düşürülmüştür. Bunun anlamı şudur: Son iki yıllık değişmeler dikkate alındığında, bütçe, bu sene için, yüzde 9'luk bir iyileştirmeyi dikkate alan bir bütçe özelliği taşımaktadır.

Bütçede ikinci önemli kriter, gelir ve gider dengesidir, diğer bir ifadeyle, gelirlerin giderleri ne kadar karşıladığıdır. Yine, 2001 ve 2002 yılarında bütçelerinin gerçek rakamları dikkate alındığında, gelirlerin giderleri karşılama oranı, sırasıyla, yüzde 64 ve 66 iken, 2003 yılı bütçesinin hedef oranı yüzde 69'dur. Bu da şunu ifade etmektedir: 2003 yılı bütçesi, bir önceki yıla göre, gelir ve gider dengesini oluşturmada yüzde 4 ya da yüzde 5'lik bir iyileştirme sağlamayı amaçlamaktadır.

Bir diğer faktör, bütçenin, ekonomide yeniden yapılanmanın önemli bir enstrümanı olarak kullanılabileceğini gösteren ve 2003 yılı bütçesinde de, benzer şekilde bazı adımların atıldığını yansıtan bir diğer faktör, sosyal güvenlik harcamalarının toplam giderlere oranıdır. 2001 ve 2002 yılları gerçekleşmeleri dikkate alındığında, bu oranın yüzde 6,3'le yüzde 9,7 olduğunu söyleyebiliriz. Bir önceki yıla göre 2002'de artan bu yüzde 50'lik artışın, aslında, sosyal güvenliğin yeniden yapılandırılmasından daha çok; yani, ekonomik birimlere sosyal güvence sağlamadan daha çok, sosyal güvenlik kuruluşlarını finanse etmek amacıyla bütçeden yapılan aktarımları göstermektedir. Bunun da anlamı şudur: Aslında, bütçede, borçlanma kadar yeni bir problemin de doğmaya başladığının ilk işaretleridir. 2003 yılı bütçesi, bu açıdan da yeniden yapılanma işareti veren bir özellik taşımaktadır. Sosyal güvenlik giderlerinin toplam giderlere oranı, 2003 yılında, hedefleme açısından bakıldığında, yüzde 10,2'dir; bu da, bir önceki yıla göre yüzde 5'lik bir artışı ifade etmektedir. Benzer şekilde, bütçenin hazırlanma sürecinde dikkate alınan makro değişkenlere bakıldığında, ithalat ve ihracat dengesinde de 2003'te olumlu sonuçların hedeflendiği görülebilir. Aynı şekilde, dışticaret açığının ithalata oranının da, 2003 yılında 2002'den daha iyi şekilde hedeflendiği ve kurgulandığını söyleyebiliriz.

Bu özet rakamsal değerlendirmelerden sonra, 2003 yılı bütçesinin, her ne kadar iç ve dış kısıtlar altında hazırlanmış olsa da, felsefî arka planı ya da ekonomi politiği bakımından ekonomide yeniden yapılanmayı hedeflediği, ekonomik birimler için faaliyette bulunabilir bir makro çerçeveyi oluşturmayı amaçladığını ifade edebiliriz.

Genel bir değerlendirme olarak şunu söylemek mümkün: Diğer ekonomik birimler, reel ve finans sektöründe olanlar, devletin belirlediği makro riskleri dikkate alarak kendi özel risklerini yeniden belirleme sürecine girmeye başladığında, 2003 yılı bütçesi, bütün toplum kesimleri için olumlu sonuç üretecek hale gelecektir. Dolayısıyla, hükümetin, bu çerçevede muhalefetin de desteğiyle kendi üzerine düşeni yaptığını söylemek mümkündür. Buradan da şunu söylemek gerekir: Toplumun tüm kesimlerinin yakın işbirliği ve eşgüdümüyle güçlü ve mutlu Türkiye'yi kurmak en büyük desteğimiz olacaktır.

2003 yılı bütçesinin, hedeflenen sonuçları üretebilecek yetenek ve kapasiteye sahip olduğunu tekrar ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ekren, teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına birinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu.

Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi kullanacaksınız Sayın Hacaloğlu?

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)- Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN- O zaman, ben, 25 dakika süre vereyim de...

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 59 uncu cumhuriyet hükümetinin 2003 yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yüce Meclisimizin değerli üyeleri, Türkiye ekonomisi, son onbeş yıl çok kötü yönetildi. Sağ siyasetçiler tarafından pompalanan rant ekonomisi, ülkeyi, yüksek enflasyona ve yüksek faizli borç batağına taşıdı. Malî sektör, spekülatörlere rant, kamuya ise, maliyeti giderek artan kaynak sağlama aracına dönüştü.

İçborçlanmaya dayalı kaynak yaratma ve sorumsuz maliye politikalarıyla, Türkiye, borç sarmalına, devlet bütçesi ise, iflasa sürüklendi.

Sorumsuz borçlanma politikaları sonucu, günümüzde kamu kesiminin içborcu, yaklaşık 98 milyar dolar, dışborcu ise 90 milyar dolara ulaştı. 1990'da yüzde 14,5 olan içborç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranı 2002'de yüzde 55'e tırmandı. Kamunun borç yükü, giderek, daha taşınamaz bir hale geldi.

Yüksek reel faiz ortamında, üretimden, reel sektörden kaçan kaynaklar, devlete borç olarak gitti, yüzde 30'ların üzerinde reel faiz getirisiyle rantiyeye geri döndü. 1990 yılından günümüze, devlet, sadece içborç faizi olarak 209 milyar doları; yani, bu yıl yaratacağı millî gelirden fazlasını ödeme zorunda kaldı. İş bununla bitmedi; kamuda inanılmaz boyutlara tırmanan yolsuzluklar, eşin, dostun kayrıldığı kamu ihaleleri, partiye yakın işadamlarına peşkeş çekilen özelleştirmeler, içleri hortumlanan batık bankalar ve kamu bankalarındaki kredi vurgunlarıyla hazinenin içi boşaltıldı. Son onbeş yıl içinde bu tür kayıplarla, hazinenin, asgarî 100 milyar dolarlık bir kayba uğradığı düşünülmekte.

Ülkede, üretim ve yatırım, âdeta caydırıldı; ileri sanayileşme, dengeli ve istikrarlı büyümenin dayanağı olmaktan çıkarıldı. 1960-1979 döneminde ortalama yüzde 5,1 oranında büyüyen Türkiye ekonomisinin büyüme hızı, 1980 yılından günümüze yüzde 4'lere geri çekildi. Tarım sektörümüzün kaderi, âdeta doğaya terk edildi. Ülke nüfusunun yaklaşık üçte 1'ini barındıran kırsal kesimin, son on yılda, büyüme hızı yılda ortalama yüzde 1'le sınırlı kaldı. Oysa, bu dönemde, kırsal kesimde, nüfusun, asgarî, ortalama yüzde 2,5 arttığı düşünülürse, her türlü destekten yoksun kalan çiftçinin fiilen yoksullaştırıldığı çok açık şekilde ortaya çıkmakta. Sosyal devlet geriletildi. Esnafın kepenkleri kapandı. Çalışanlar kapı önüne kondu. Üniversite mezunu her üç gençten biri işsiz kaldı. İşsizlik, yoksullaşma ve geçim sorunu, toplumsal bunalım noktalarına tırmandı. 2002 yılında Avrupa Birliğinde işsizlik oranı yüzde 7,7 iken, Türkiye'de yüzde 14,3'e, eksik istihdam dahil yüzde 20'ye tırmandı.

Yüce Meclisin sayın üyeleri, Türkiye ekonomisi yıllardır insanlarına yeterince refah yaratamamaktadır. Bu politikalarla ve yirmi yıldır yaşanmakta olan düşük büyüme hızıyla refah sağlanamaz. Ülke ekonomisi, düzenli, sürekli ve istikrarlı olarak ortalama yüzde 7 düzeyinde büyümediği sürece, ülkemiz, ekonomik ve sosyal sorunlarını aşamaz, toplumsal barışını koruyamaz, bölgesinde önder ve güçlü ülke olma iddiasını sürdüremez.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye ekonomisi, 2003 yılına, 2002 yılında sağlanmış olan yüzde 6,5 düzeyinde büyüme, yüzde 70'lerden yüzde 30'lara düşen, indirilen enflasyon, 27 milyar dolarlık Merkez Bankası rezervi, 35 milyar dolara tırmanan ihracat, 51 milyar dolara tırmanan ithalat koşullarında girdi.

2002 yılında uygulamaya konulan ve bir süre kararlılık içinde yürütülen güçlü ekonomiye geçiş programının da katkısıyla, AKP'nin 2003 yılı başında devraldığı bu miras, ekonomide toparlanma ve normalleşmeye yeni bir başlangıç için önemli bir potansiyel yarattı; ancak, ne yazık ki, AKP hükümetinin, ekonomide devralmış olduğu bu mirası, sorumlu bir siyaset anlayışıyla daha ileriye taşıma birikim ve iddiasından yoksun olduğu kısa sürede anlaşıldı.

AKP hükümetinin, yıllardır hayatı karartılmış olan çiftçimizin, açlık sınırında yaşama tutunma zorunda bırakılan işçi, memur, emeklilerimizin, sorunlarını aşmalarını sağlayacak iddia ve kararlılığı ortaya koyamadığı görülmektedir.

Yüce Meclisin sayın üyeleri, geride kalan beş aylık iktidar süresinin, iktidarın ekonomik karnesinin değerlendirilebilmesi için yeterli bir süre olmadığı düşünülebilinir. Haksızlık yapmak istemiyorum; ancak, görünen köy kılavuz istemez. AKP iktidarı, politikaları, projeleri ve kadrolarıyla yılların birikimi sonucu oluşan ülke sorunları altında ezilmektedir. AKP'nin, tek başına iktidar için hazır olmadığı, halkımızın talepleriyle, toplumun beklentilerinden, kısaca, halkımızın gündeminden kopuk olduğu daha şimdiden ayan beyan ortaya çıkmaktadır.

Bugün, bu görüşmelerden evvel ortaya çıkan durum, AKP'nin, belirli konularda kafasının ne kadar karışık olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. AKP'nin, bu Yüce Mecliste, elinde bulundurduğu yüksek çoğunluğa güvenerek "bizim her dediğimiz doğrudur" anlayışını, eğer, ısrarla sürdürecek olursa, korkarım, parlamenter rejimde ciddî sıkıntılar yaratabilir ve biliniz ki, eğer, o olursa, bizi yanınızda görebileceğinizi umut etmeyin.

Sayın üyeler, halkımızın gündemi, iştir, aştır, sosyal bunalım noktalarına tırmanmış olan işsizliğin aşılmasıdır. Halkımızın gündemi, yüksek enflasyonun aşılmasıdır, hayat pahalılığıdır, geçim sorunudur. Halkımızın gündemi, çocuklarına yeterli eğitim hizmeti, ailesine sosyal güvenlik ve sağlık hizmetidir. Halkımızın gündemi, yolsuzlukların önlenmesi, ülkede temiz siyaset ve dürüst yönetimin sağlanmasıdır. Oysa, AKP hükümetinin gündemi farklı ve halkın gündemiyle hiç örtüşmüyor. AKP, kendi halkını dinleyeceğine, kulağını okyanus ötesine çevirmiş görünüyor. Öyle anlaşılıyor ki, AKP hükümetinin gündemi, günü kurtarmaktır; bu amaçla, ülke yararı olsun olmasın, siyasette ve ekonomide her yola başvurmaktır. AKP hükümetinin gündemi, yolsuzlukları görmemek, milletvekillerine dokunmamaktır. AKP hükümetinin gündemi, IMF'ye "hayır"la yola çıkıp, IMF'ye körü körüne teslimiyettir. (CHP sıralarından alkışlar) AKP hükümetinin gündemi, popülizme sığınarak, halka refah vermek yerine, umut pazarlamaktır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kemal Derviş'e söyleyin onu!

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Kemal Derviş biraz sonra size konuşacak...

AKP hükümetinin gündemi, kadrolaşmak doğal hakkım, isteyen yasal yollara başvursun gibi, demokrasi kültürüyle bağdaşmayan bir ilkel anlayışla, devleti partizanca parsellemektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümet tarafından dışpolitikada izlenmekte olan silik, kararsız, içe ve dışa güven vermeyen siyasetin bedelini, ekonomimiz, şimdiden ağır bir şekilde ödemeye başlamıştır. Ülkemiz, 1991 Irak Savaşında 9,5 milyar dolarlık kayba uğradı. Bu kayıp, yıllar içerisinde, 45 milyar dolara kadar tırmandı. Halen Irak'a karşı sürdürülmekte olan savaşın doğrudan tarafı olmamamıza rağmen, ekonomimize yaratacağı maddî kaybın, özellikle, turizm, dışticaret, yurtdışı müteahhitlik, ulaşım ve bölgesel ticarette yaratacağı gerileme nedenleriyle, asgarî 8-10 milyar dolara tırmanması kaçınılmaz görülmektedir. Bu nedenle, ABD tarafından sağlandığı söylenen 1 milyar dolarlık hibenin, geçmişte olduğu gibi, değil Türkiye'nin zararlarını, onun KDV'sini bile karşılamaya yeterli olmayacağı açıktır. (CHP sıralarından alkışlar)

"Ben yıktım, ben yaparım" diyerek, şimdiden bu çıkar savaşına yeni çirkin boyutlar kazandıran ABD'ye Türkiye'nin paçayı kaptırmaması için, Cumhuriyet Halk Partisinin hükümete yapmış olduğu uyarılarda ne kadar haklı olduğu, şimdiden ortaya çıkmaktadır. Hükümeti bu konuda bir kez daha uyarmayı görev biliyoruz. ABD ile stratejik ortaklığımızı sürdürün; ancak, hiçbir zaman, ulusal değerlerimizi ve çıkarlarımızı çiğneyerek, insanlığa ve barışa olan tutkumuzu zedeleyerek, ülkemizi, ABD'ye teslim etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan, seçimlerin ardından faiz oranlarında yaşanan 15 puanlık düşüşü, AKP'nin bereketi olarak yorumlamıştı. Ancak, tek başına iktidar olmanın tılsımı bozulup, AKP'nin, ülkeyi yönetme konusunda, ne kadar hazırlıksız, programının ve kadrolarının ne kadar yetersiz olduğu ortaya çıkıp, piyasalarda güven kaybolup, faizler tekrar yüzde 70'lere tırmanınca, gerçekte, ülkenin, AKP'nin bereketini değil, kuraklığını yaşadığı açıklıkla ortaya çıktı. Bunu fark eden dış çevreler, kredi notumuzu düşürmekte gecikmediler.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2003 yılı bütçesi, Amerika ile girişilen pazarlıklar ve hükümetin keyfine göre geciktirilmiş, kaderi Irak Savaşına bağlanmış olan bir bütçedir. Bu bütçe, ekonomiyi yönlendirebilme yeteneği ve esnekliği olmayan, ekonominin ve gelişmelerin peşinden sürüklenen bir bütçedir; bu bütçe, Sekizci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla tutarlılığı olmayan, stratejik planlamanın vizyon ve perspektifinden yoksun olan bir bütçedir; bu bütçe, 16 ayrı konuda Anayasaya aykırı maddeleriyle hukuka duyarlılığı olmayan bir bütçedir...

Sayın üyeler, seçimden önce IMF programını sürekli eleştiren "onu değiştireceğiz, ona sosyal boyut katacağız" diyen AKP, şimdi, tam anlamıyla IMF'ye teslim olmuş görünmektedir. AKP'de seçimden sonra oluşan bu değişimin ürünü olan 2003 yılı bütçesi, IMF'ye tam bir teslimiyet bütçesidir.

Burada önemle bir kez daha altını çizmek istiyorum: IMF'yle beraber çalışmak ayıp değildir; ayıp olan, IMF'yle teslimiyetçi ilişkiye girmektir, ulusal gelişme dinamiklerinin ve güçlerinin IMF tarafından ipotek altına alınmasını hükümetin içine sindirmesidir; ayıp olan, IMF istedi diye hükümetin çiftçiye doğrudan desteği kuşa çevirmesidir; ayıp olan, IMF istedi diye hükümetin kamu yatırımlarını neredeyse sıfırlamasıdır...

Yüce Meclisin sayın üyeleri, bu bütçenin uygulamasıyla, 2003 yılı sonunda, kamu kesimi borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranının, yüzde 60 olan Maastricht kriterlerini ikiye katlaması kaçınılmaz olacağa benzemektedir.

Bu, sağlıklı kaynaklara dayanmayan bir bütçedir. Bütçenin vergi gelirleri, toplam giderlerin ancak yüzde 59'unu karşılayabilmektedir. Vergi gelirlerinin üçte 2'sini dolaylı vergiler oluşturmaktadır. Bu yapıda bir bütçeyle, ülkemizde zaten yetersiz olan sosyal adalete hükümet tarafından yeni bir darbe indirilmektedir.

Sayın Başbakan, sayın bakanlar; malî miladı 1 yıl ertelemek yerine tümüyle kaldırdınız "nereden buldun"u ileriye dönük olarak sorma cesaretini gösteremediniz, naylon faturacıları akladınız. Hükümet olarak, bu sorumsuz tavrınızla, hem ekonomide kayıtdışılığı özendirdiniz hem de 2003 yılı bütçesinin büyük açık vererek, enflasyonu, reel faizleri ve kamu borçlanmasını körüklemesine neden oldunuz. Değerli arkadaşlarım, herhalde, bir maliye bakanı, kendi bakanlığına ve ülke ekonomisine bundan daha büyük bir kötülüğü, başka türlü istese dahi yapamazdı diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu bütçe, çiftçiyi, memuru, kamu çalışanlarını korumayan, onlara haklarını vermeyen, onları enflasyon karşısında kendi kaderlerine terk eden bir bütçedir. Yarısına yakını borç faizlerine gidecek olan 2003 yılı bütçesinde, tarım, orman ve köy hizmetlerine ayrılan kaynak, toplam bütçenin sadece yüzde 1,9'uyla, sağlık hizmetlerine ayrılan kaynak yüzde 2,4'üyle, diğer sosyal hizmetlere ayrılan kaynak ise yüzde 6,3'üyle sınırlı kalmıştır. Kısaca, bu bütçe, sosyal duyarlılığı olmayan, halkın gündeminden ve halka hizmet anlayışından kopuk olan, sosyal devleti gerileten bir bütçedir.

5 Şubatta yaptığı "ömrü boyunca maaştan başka bir şey almayanlar bizi anlamazlar, anlayamazlar; bizi, ancak işadamları anlar" açıklamasıyla, Sayın Maliye Bakanı, ekonomi tarihimizde anlamlı bir iz bırakmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

Ancak, ne yazık ki, bu bütçeyi "müsrif, israfçı ve hantal" olarak değerlendiren TOBB Başkanı Sayın Hisarcıklıoğlu ile "bu hükümete istikrar adına destek verdik. Son dört ayda yaşadıklarımız Türkiye'yi öyle bir noktaya getirdi ki, şapkamızı önümüze koyup, aklımıza başımıza devşirmediğimiz takdirde, tüm hayal ve ideallerimize veda etmek ve elli yıl geriye gidip, her şeye yeniden başlamak zorunda kalacağız" açıklamasını yapan TÜSİAD Başkanı Sayın Özilhan'ın da AKP'yi anlamakta yetersiz kaldıkları ortaya çıkmıştır. Demek ki, seçimlerde yüzde 32 oy alarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde üçte 2 çoğunluk sağlayan AKP'yi ya halkımız yanlış anlamıştır ya da AKP, son dört aylık uygulamalarıyla, halkımızı aldatmıştır.

Sayın üyeler, Maliye Bakanı "vergiler için milletten anlayış bekliyoruz" diyor. Sayın Bakan, millet de sizden insaf bekliyor biraz! Sayın Bakan, işçiyi, memuru, vergisini düzenli veren girişimciyi kurbanlık seçip, kaz gibi yolmaya son verin; kayıtdışı ekonomiyi daraltın, kazanandan gücüne göre vergisini alın; ancak, insaflı olun; vergi oranlarını düşürün, ek istihdam sağlayanın vergisini indirin, çalışanların gelirlerinin asgarî ücret kadarki bölümünden vergiyi kaldırın, enflasyon muhasebesine en kısa zamanda geçin, adil ve etkin bir vergi düzeni kurun; biliniz ki, naylon faturacıları affederek değil, ancak, bunları yaparsanız halkın gönlünde taht kurarsınız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çarpık ekonomik düzenin, hükümetlerin bir avuç kesimi kayıran uygulamalarının, sözde istikrar programlarının tüm yükünü yıllardır taşımakta olan halkımız artık bıktı; halkımızın, artık, dayanacak gücü kalmadı. Zaman kaybetmeden, halkı sömüren bu çark tersine çevrilmeli, tersyüz edilmelidir. Ekonomide kalıcı istikrar koşullarına ulaşmanın bedelini, artık, bugüne değin olduğu gibi, AKP'nin 2003 yılı bütçesinde öngörüldüğü gibi, çiftçi, işçi, memur, emekli, dargelirli, kısaca, ülkemizin yüzde 85'ini oluşturan ezilen kesimler, kavruk insanlarımız değil; bugüne kadar bu yükü gereğince paylaşmamış olanlar, yıllardır rant ekonomisinin kulvarlarında fahiş faiz gelirleriyle beslenenler, spekülatif piyasalarda, her fırsatta, risk primini gerçeklerin ötesine tetikleyenler, üretmeden yüksek kazancı yaşam şekli haline dönüştürenler, kayıtdışı ekonomiye sığınarak vergiden kaçanlar üstlenmelidir.

Biliniz ki, bu düzen değişikliği yapılmadığı sürece, ne ülkemiz sorunların altından kalkabilir ne de ülkede sosyal ve toplumsal barış sağlanabilir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Güneydoğu Anadoluda 8 yıl iççatışma yaşandı; 30 000'i aşkın insanımız yaşamını yitirdi; 3 428 köy ve mezra zorunlu olarak boşaltıldı; 400 000'i aşkın insanımız evinden, tarlasından, ekmek teknesinden kopartıldı; işsizlik ve yoksulluk, sefalete dönüştü; çatışmanın bedeli bütçeye 80 milyar dolar yük olarak yansıdı.

Sonra, birkaç yıldır işler düzelmeye başladı, bölgeye barış geldi, teşvik yasasıyla yatırımların ve ekistihdamın önü açıldı.

Ancak, günümüzde, Doğu ve Güneydoğu Anadoluda yaşayan insanlarımızın hayatı yine karardı. Bir taraftan, AKP hükümeti teşvik yasasını uzatmayarak, girişimciyi caydırdı. Diğer yandan, savaş rüzgârlarının etkisiyle halkın alım gücü kırıldı, sınır ticareti, üretim ve yatırımlar âdeta durdu.

Hükümet, şimdi, derhal, bu bölgedeki insanlarımıza elini uzatmalı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu için gerçekçi bir onarım ve destek planı hazırlamalıdır; ancak, bu plan, kesinlikle, AKP'nin acil eylem planı gibi lafta kalmamalı, derhal uygulamaya konmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK Parti yüksek reel faiz sorunuyla nasıl mücadele edeceğinin ipuçlarını ilginç bir şekilde vermeye başladı. Buradan "faiz haramdır" diyen; ancak, kâr adı altında, fiilen tefecilik yapan zihniyetin, bezirgân, tacir anlayışını kamu bankalarına taşımaya hazırlanan AKP hükümetini, CHP adına, önemle uyarmayı görev biliyorum.

Ziraat Bankası ve Halk Bankasına lütfen dokunmayınız, bu bankaları siyasete ve kendi emellerinize bulaştırmayınız...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Siz de, Sayıştaya dokunmayın.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Tarımsal gelişmenin ve çiftçinin refahının en önemli destekçisi ve güvencesi olan Ziraat Bankası ile esnaf ve sanatkârların, teknolojik yenilenmeye açık KOBİ'lerin kredi kaynağını oluşturan Halk Bankasını, sakın ola ki, ona buna peşkeş çekmeye kalkmayınız.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Siz de Sayıştaya laf atmayın!

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Son bir yıldır düzelmeye başlayan kamu bankaları yapısını bozmaya kalkmayınız. Yoksa, bu hesabın altından çok zor kalkarsınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümet, bunalımdan çıkışın çaresini, başta PETKİM, Türk Hava Yolları ve TÜPRAŞ olmak üzere, mal ve hizmet üretimi açısından çok önemli olan KİT'leri hızla özelleştirmede arıyor. Bu yol çıkış yolu değildir. Hükümet, bu kuruluşları, günü kurtarabilmek için haraç mezat satma hevesinden derhal vazgeçmelidir. Yıllardır sağ iktidarlar tarafından kendi kaderlerine terk edilen bu kuruluşların temel ihtiyacı, teknolojik yenileşme ve daha güçlü malî yapılara kavuşmadır.

Bu konu, ulusal ekonominin üretim temelinin güçlendirilmesi, ekonomide verimliliğin artırılması ve kamu yararının korunması boyutlarıyla değerlendirilmelidir. Bu nedenle, bu kuruluşların bütçe açıklarını azaltmak için kaynak sağlamak amacıyla apar topar elden çıkarılmaları yerine, kendi sektörlerinde öncü olan, teknoloji üreten yerli ve yabancı kuruluşlarla birleştirilmeleri hedef alınmalıdır.

Sayın Başbakan, halkımız, size, piyasalarda güven duygusunu sarsacak davranış ve uygulamalardan kaçınmanız; enflasyonla mücadeleyi kararlılıkla sürdürmeniz; kamu harcamalarında savurganlığa, maliye politikalarında disiplinsizliğe, kaynağı olmayan vaatlere ve ucuz popülizme kapı açmamanız; reel ekonomiyi ayağa kaldırmanız; KOBİ'lere arka çıkmanız; turizmi, ihracatı ve doğrudan yatırımları desteklemeniz; ekonomide hızla ekistihdam olanakları yaratmanız; tarımımıza ve çiftçimize sahip çıkmanız; sosyal devletin geriletilmesine, işçi, memur ve emeklilerin ezilmelerine son vermeniz; her kademedeki yolsuzluklarla ödünsüz mücadele etmeniz; milletvekili dokunulmazlığını Batılı demokratik standartlarda sınırlandırmanız; siyasî ahlak kurallarını eksiksiz olarak yaşama geçirmeniz için oy verdi. Eğer bunları yaparsanız, sorumlu bir muhalefet anlayışıyla daima arkanızda olacağız. Eğer bunları yapmazsanız, eğer halkımıza verdiğiniz vaatleri tutmazsanız, ellerimizi, yakanızdan kurtaramazsınız. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika eksüre verebilirseniz...

BAŞKAN - Buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin stratejik önemi sadece coğrafî konumundan değil; laik, demokratik cumhuriyet ilke ve değerlerini piyasa ekonomisi ve çağdaşlıkla bütünleştiren, Atatürk tarafından temelleri atılmış, 1 milyarlık İslam dünyasında benzeri olmayan Türkiye modelinden kaynaklanmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar)

Türkiye'nin bu anlamdaki stratejik konumu, ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunların aşılmasında en önemli dayanağımızdır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kuruluşunda harcımız olan bu emsalsiz Türkiye modelini, her türlü tehdide karşı sonuna dek savunmaya kararlıyız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu bütçeye evet demek, çiftçi, işçi, memur, esnaf, emekli ve işsizlerimizin yaşamsal sorunlarına ve sıkıntılarına duyarsız kalmak, AKP iktidarının bu bütçeyle onlara öngördüğü haksızlıklar karşısında boyun eğmek demektir.

Bu bütçeye evet demek, devlet kadrolarının muhafazakâr sağ siyaset tarafından kuşatılmasına göz yummak, ülkemizde sosyal devlet anlayışının çökertilmesine omuz vermek demektir.

Bu bütçeye evet demek, AKP'nin, IMF'ye teslimiyetçi rant ve vurgun ekonomisi anlayışına boyun eğmek demektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; CHP milletvekilleri olarak, biz, hem bu nedenlerle hem de sosyaldemokrat siyasete, laik, demokratik cumhuriyet değerlerine, siyasette etik ve dürüstlüğe ödünsüz bağlılığımızın gereği olarak, bu bütçeye "hayır" diyeceğiz. (AK Parti sıralarından "Bravo[!]" sesleri)

Sayın Başkan ve sayın milletvekilleri; insan hak ve özgürlüklerinin çiğnenmediği, şiddetin ve savaşın olmadığı, adalet ve eşitliğin, barış ve hoşgörünün egemen olduğu bir Türkiye ve dünya en öncelikli dileğimizdir. Bu nedenle, Irak'ta, uluslararası meşruiyetten yoksun savaşın, acilen sona ermesi ve çözümün barış ortamında aranmasını diliyoruz.

Türkiye'yi kötü, kirli, yetersiz siyaset batırdı; iyi, temiz, ilkeli siyaset çıkaracaktır. Türkiye'yi ekonomik ve sosyal bunalımdan çıkaracak olan siyaset, sosyaldemokrasidir.

AHMET YENİ (Samsun) - AK Partidir, AK Parti...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Önce insan, önce ahlak, önce iş ilkesini amaç edinmiş olan Cumhuriyet Halk Partisidir.

Cumhuriyet Halk Partisine, hükümete ve Sayın Başbakana başarı dileklerimi sunuyorum. Ekonomide göstereceğiniz başarı, Türkiye'nin ve hepimizin başarısı olacaktır. Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşma, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Derviş tarafından yapılacaktır.

Sayın Derviş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Derviş, süreniz 20 dakikadır; yetmediği takdirde, uzatırım.

CHP GRUBU ADINA KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllardır, Türk ekonomisini, hep birlikte yaşıyoruz, izliyoruz. Türkiye müthiş bir potansiyele sahip bir ülke; bunu hiçbir zaman unutmayalım. İnsanımız güçlü, coğrafyamız uygun, suyumuz, toprağımız var, doğal kaynaklarımız yeterli...

Bazı iyi dönemlerimiz oldu, 1960'lı yıllarda, ondan sonra 1980'lerin ortalarında Türkiye hızla büyüdü. Ancak, özellikle, son onbeş yıllık dönemde büyümemiz çok yetersiz kaldı. İtalya, Yunanistan, İspanya, Macaristan gibi Akdeniz ve Doğu Avrupa ülkeleriyle aramızdaki mesafe, maalesef, arttı. Onların insanları refaha ulaşıyor, bizim insanımız iş bulmakta ve ailesine mutlu bir yaşam sağlamakta zorlanıyor. Bütçeyi tartışırken, ekonomik büyümeyi ve hepimizin geleceğini tartışıyoruz.

Hatırlarsınız, iki yıl önce 13 Martta, ülkemizin çok zor bir anında Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığına geldim. Şubat sonunda faizler yüzde 1 000'in üstüne çıkmıştı; Hazine bir ay için bile borçlanmakta zorlanıyordu; ekonomi tamamen durmuştu, enflasyon bir tek ayda yüzde 15'i bulmuştu ve devlet maaşlarını ödeyememekten, bankacılar da vatandaşa mevduatlarını verememekten korkuyordu.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sanıyorum, hepimizin öncelikli görevi, el ele verip, ülkemizin bir daha böyle bir duruma düşmesini önlemektir. (Alkışlar)

Hep birlikte mücadele ettik, millet olarak çaba gösterdik, ağır bedeller ödedik; ama, Türkiye'yi uçurumdan koruduk ve iyileşmenin temellerini atabildik.

2002 yılı sonbaharındaki seçimler ve seçimle ilgili belirsizliklere rağmen, 2002 yılı krizden çıkış ve makro dengelerin yeniden tesis olduğu yıl olmuştur; ama, elbette, bu dengelerin tesisi, vatandaşın yaşamına henüz yansımamıştı.

2002 yılının sonunda yeni iktidarın devraldığı Türk ekonomisinin durumunu rakamlarla kısaca hatırlayalım: Onbeş yıldır ortalama yüzde 70'e yakın seyretmiş olan enflasyon oranı, 2002 yılında yüzde 30'a düşmüştü; performans, hedeften biraz daha iyi olmuştu. Aynı zamanda, 2001 çöküşünden sonra, ekonomi yeniden büyümeye başlamıştı -elimizde henüz kesin veriler yok; ama, herhalde 2002 yılı büyüme hızı, yüzde 6'nın biraz üstünde gerçekleşmiş olacaktır- hem büyüme artıyor, hem enflasyon düşüyordu. Dünya piyasalarında Türkiye yeniden saygınlık kazanmıştı ve bütün ekonomik dertlerimizin esas kaynağı olan borç- millî  gelir oranı hızla düşmeye başlamıştı. Kriz ve bankaların çöküşü yüzünden 2001 yılında yüzde 97'ye kadar çıkmış olan kamu borcunun millî gelire oranı, 2002'nin sonunda yüzde 81'e kadar düştü; yani, yüzde 97'den yüzde 81'e; 16 puanlık çok önemli bir düşüş.

Değerli milletvekilleri, bu oran çok önemli. Bu oranın her yıl en az 5-6 puan düşmesi gerekiyor. Türkiye ancak borcunu böyle azaltarak büyüyebilir, istihdam yaratabilir ve insanlarımıza refah sağlayabilir. Aynı zamanda, Türkiye, ancak aşırı borçtan kurtularak uluslararası ilişkilerde de gücünü gösterebilir. 2002 yılında bu borç yükünü azaltabildik; ancak, ne yazık ki, 2003 yılının ilk üç ayında borç-gelir oranı yeniden tırmanmaya başlamıştır ve mart sonu itibariyle büyük ihtimalle yeniden birkaç puan yükselmiş olabilir. Rakamlar kesin olarak elimizde değil; ama, benim tahminin yüzde 81'den yüzde 87-88'e kadar yeniden çıkmıştır.

Enflasyon cephesinde de maalesef gerileme başlamıştır. Henüz mart rakamlarını bilmiyoruz; ancak, TEFE'de, bütün 2003 yılı için, hükümetin, bence, yanlış olarak belirlediği tavanın yarısına yılın ilk çeyreğinde ulaşmış olacağız. Çok üzülerek ifade ediyorum; 2002'deki başarının tersine, 2003 yılı enflasyon hedefinin tutması mümkün değil demeyeyim; ama, çok zor olacaktır.

Şimdi, burada bir parantez açıp enflasyon hedefi konusunda sizinle çok önemli bir noktayı paylaşmak istiyorum. 2002 yılının başlarında, hatta 2001'in sonunda, IMF heyetiyle müzakerede, onlar 2002 yılı için enflasyon hedefinin yüzde 20 olması gerektiğini savunuyorlardı, biz ise, o zamanın ekonomi yönetimi olarak, yüzde 20'yi gerçekleştiremeyiz, bizim, mutlaka gerçekleştirebileceğimiz bir hedefi seçmemiz gerekir ve bizim hedefimiz yüzde 35 olmalıdır görüşünü savunduk. Uzun tartışmalar oldu IMF heyetiyle; fakat, sonunda onlar bizim hedefimizi, tabiî, kabul etmek durumunda kaldılar. Kendi hedefimizi kendimiz koyduk; yani, IMF'nin istediği hedefi seçmedik, yüzde 35 hedefini koyduk ve Türkiye olarak yüzde 35 hedefini de tutturduk. Bunun altını çiziyorum; çünkü, hedefleri gerçekçi seçip ondan sonra yerine getirmekte büyük yarar var.

Türkiye, maalesef, enflasyon ve birçok diğer konuda, yirmi yıl, hep, yılbaşında, tutturulamayacak, gerçekçi olmayan hedefleri seçip ondan sonra yıl sonunda olmadı demek durumunda kaldı. Bunun, tabiî, piyasalardaki güvene, vatandaşımızın ekonomi yönetimine olan güvenine büyük zararı oldu. Onun için, benim görüşüm, her zaman gerçekçi bir hedef seçelim; iddialı olsun; ama, çok da iddialı olmasın; ondan sonra bu hedefi tutturalım. Bu konuda, 2003 yılı için, bence, bir hata yapılmıştır; TEFE'de yüzde 17, TÜFE'de yüzde 20'yi tutturmak son derece güç olacaktır. Maalesef, yıl sonunda, yine, bu hedef tutmadı demek durumunda kalma tehlikemiz var; bunu çok üzülerek belirtiyorum. Diğer konularda bari böyle bir hatayı yeniden yapmayalım.

Bazı temel gerçekleri tekrarlamakta yarar var. Faiz ve borç yükünü düşürmeden, Türkiye büyüyemez; faizlerin düşmesi için de temel koşul, olmazsa olmaz koşul, güven ve tutarlılıktır. Hedefler gerçekçi biçimde belirlenmeli ve ondan sonra tutturulmalıdır. Enflasyon hedefini TEFE'de yüzde 17 olarak seçip, ondan sonra yüzde 27 olarak gerçekleştirmek; yani, hedefi yüzde 60 oranında aşmak olmaz. Hiç yeni vergi koymayacağız deyip, yeni vergi koymak güven vermez. Hiç değilse ilk başta bir miktar yeni vergi gerekebilir deseydik daha doğru olurdu.

Değerli arkadaşlar, borç yükünü azaltmamız için, yüzde 6,5'lik faizdışı fazlayı gerçekleştirmek zorundayız. Cumhuriyet Halk Partisi seçim bildirgesinde, bunu açıkça belirtmekten çekinmemiştir. Yani, seçime girerken, Cumhuriyet Halk Partisi, maalesef, yüzde 6,5 faizdışı fazlayı gerekli görüyoruz dedi, bunu açıkça belirtti. Bu konuda, maalesef, kasım ve aralık aylarında karışıklık oldu ve şüpheler uyandı. Hükümetin, o dönemin hükümetinin bazı bakanları, AKP hükümetinin bazı bakanları "6,5'i tutturmasak da olur" söylemine girdiler; sanıyorum, bu, piyasalara güven vermedi. Tam ne oldu bilemiyorum; tabiî, hükümetin içinde değiliz; fakat, benim tahminim -belki yanılıyorum- Irak'la ilgili çok önemli bir Amerikan yardımının gelebileceğini belki düşünerek, o yardım sayesinde maliye politikasını gevşetebiliriz; 6,5 yerine 5 veya 4,5'lik bir faizdışı fazla yeter diye düşünmüş olabilir bazı arkadaşlar. Bu konuda, sanıyorum, çok dikkatli olmak lazım. Özellikle, ikili ilişkiler çerçevesinde bir yabancı ülkeden -herhangi bir yabancı ülkeden; Amerika olsun, Almanya olsun, Japonya olsun- bir ikili ilişki içinde hibeye güvenerek hareket etmek, dışpolitikayı ve bütün bağımsız çıkarlarımızın desteğinde olması gereken bütün politikamızı her zaman tehlikeye sokar.

Benim tavsiyem, hiçbir zaman ikili hibeye güvenmemektir. Kendi ayağımızın üzerinde duralım, biraz zorlanalım; ama, ikili ilişkiler içinde bir hibe arayışında bulunmayalım.

Bugün, AKP, 6,5'lik faizdışı fazlanın gerekli ve yararlı bir hedef olduğunu kabul etmiştir ve bu kararlılıkta ekonomi yönetimini desteklemek, ekonomiden anlayan her arkadaşımızın bence görevidir.

Değerli arkadaşlarım, yüzde 6'nın üstünde bir faizdışı fazla gerçekleştirmek zordur, zor olmaya devam edecektir. Burada bir şeyi ekleyeyim, o konuda da emin değilim; ama, IMF'den veya başka yerden yüzde 6,5'in de üstünde bir istek gelebilir. Bence, 6,5'in üstüne gidemeyiz; yani, 6,5 son noktadır, öyle 7-7,5-8 gibi bir faizdışı fazlayı ülkenin kaldıracak gücü yoktur; onun da bilincinde olalım. 6,5'e karar verelim ve ondan sonra bu 6,5'i gerçekleştirelim derim.

Yapısal yenileme konusunda çok şeyler yapıldı ve şunu söyleyeyim; 6,5'lik faizdışı fazlayı tutturmanın da tek yolu, her alanda yapısal reformları gerçekleştirmektir. Yapısal yenileme, Hazine, Merkez Bankası ve BDDK'nın çabalarıyla finans sektöründe büyük ölçüde gerçekleşti. Kamu bankalarımız artık, zarar etmiyor, boşalmış birçok özel banka sistemden çıkarılmıştır, vatandaşın mevduatı tam bir güven altındadır. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, güçlü ve bağımsız bir Merkez Bankamız vardır. Bütün bunlar, son haftaların olağanüstü olaylarına rağmen, Türkiye'yi ayakta tutmuştur ve korumuştur.

Bu olumlu gelişmelere rağmen sosyal güvenlik, sağlık, enerji, tarım gibi alanlarda eski anlayışı yenilemek ve çağdaş bir düzen getirmek, rant ve israf alışkanlıklarını yenmek, partizan politikayı kamu yönetimi sanan davranışlardan kurtulmak, maalesef, son iki yılda mümkün olmamıştır. Bugün, Türkiye'nin önündeki en büyük sorun, borcun sürdürülebilirliği değil, o da bir sorun; ama, bence en büyük sorun, sosyal sürdürülebilirliktir. Bıçak kemiğe dayanmıştır; Türkiye'yi, sosyal patlamadan, hepimizin el ele verip korumamız lazım.

Maliye politikasında başarı, artık, ekvergilerle veya zaten yetersiz olan sosyal harcamaları daha da kısarak sağlanamaz. Sosyal sigorta primlerini, vergi oranlarını artırmak değil, zaman içinde mutlaka düşürmek gerekiyor. Sosyal alanda da, özellikle eğitim harcamalarını çok önemli ölçüde artırmamız gerekiyor.

Maliye politikasını, vatandaş ve iş sahası açacak özel girişimcinin üstünde, taşınamayacak kadar ağır bir yük olmaktan çıkarmamız gerekli. Daha fazla yük, hem ekonomiyi çökertir hem de tamiri güç sosyal yaralar açar.

Peki, bu noktada şu soruyu sormak, tabiî, herkesin hakkı: Hem faizdışı fazlayı tutturacağız hem borcumuzu azaltacağız hem de vatandaşın üstündeki vergi yükünü hafifleteceğiz; bu, mümkün mü? Değerli milletvekilleri, bu, hem mümkün hem de zorunludur. Nasıl olabilir; yapısal reformlarımızı hızla ve eşgüdüm içinde hayata geçirerek olabilir; iç ve dışpolitikada tutarlı, her zaman güven veren bir söylem ve çizgiyle olabilir; günü kurtaran önlemlerle değil, uzun vadeli bir stratejiyi uygulayarak bunlar sağlanabilir.

Toplum olarak, köşeyi dönme sevdasından vazgeçip, sabırla ve inatla uzun vadeli işler yapmak kararlılığını göstermeliyiz. Koalisyonlar devrinde bu reformlar konusunda bu kararlılık gösterilemedi, -koalisyonlar devri dediğim zaman, aslında, bütün 1990'lı yılları kastediyorum, sadece, son 57 nci Hükümet dönemini değil- uzun vadeli düşünülemedi, ekonomi tek elden yönetilemedi, eşgüdüm sağlanamadı ve maalesef, çok gerilerde kaldık. Bugün, iktidarın elinde, tam bir çoğunluk; dolayısıyla, köklü bir dönüşümü gerçekleştirecek araçlar var. Bu fırsatı kullanırsa, hepimiz kazanırız; çünkü, Türkiye kazanır, Türkiye güçlenir.

Bu reformlar konusunda, tabiî zaman dar fakat, birkaç örnek vermek istiyorum:

Sosyal güvenlik sistemiyle başlayalım. SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur tek çatı altında toplanmalı; sistem, sadece sigortacılık yapan, idarî ve malî açıdan özerk, çağdaş yönetim anlayışı içinde çalışan bir örgütlenmeye kavuşturulmalıdır. Sosyal devletin görevi, hizmetin vatandaşa verilebilmesi için gerekli sigorta kaynağını oluşturmaktır; hizmeti, güzel bir yarışma ortamı içinde, özel sektör de verebilir.

Yatak kapasitesinin yarısını bile kullanamayan nice devlet hastanesi var. Sağlık malzemeleri ve araçlarının alımındaki israfı, vergi ödeyen vatandaş gazetelerden takip ediyor; bunu önleyen bir yapıya şiddetle ihtiyacımız var.

İşverenler, vergi, SSK ve Bağ-Kur beyannamelerini tek bir belge olarak verebilmeli; vergi ve sigorta primleri, Maliye Bakanlığı tarafından toplanmalıdır. Sigorta primleri, beş yıllık bir süre içinde her yıl 3 puan düşürülmeli; aynı zamanda, prim yükü hakça paylaşılmalıdır.

Enerji sektöründe de çok köklü bir dönüşüme ihtiyaç var. Kayıp ve kaçaklar, çağdaş herhangi bir ülkenin çok üstündedir. Bakanlıklararası eşgüdüm eksikliğinden sorunlar çözülemiyor, kararlar verilemiyor, yatırımlar yapılamıyor; kararsızlığın bedelini de, Türk vatandaşı ve Türk sanayicisi ödüyor.

Tarımsal kalkınmayı ve dönüşümü destekleyecek kaynağın hedefe uygun biçimde kullanılması, yaşamsal önem taşımaktadır; tarım, hâlâ, en önemli sektörümüzdür. Tarım reformunu destekleyen, üreticiye yönelen bir doğrudan gelir desteği politikası uygulanmalıdır. Geçmişte büyük ekonomik israfa yol açan yanlış politikalar yerine, verimliliği ve dışpazar koşullarını gözeten bir destek politikasının etkinlik kazanması şarttır. Bunun için, 2003 yılı bütçesinden, kanımca, en az 1,5 katrilyonluk eködemenin yapılması gerekiyor; bu bile yetersiz; ama, en azından bunu sağlamamız gerekiyor; yoksa, tarımdaki, çiftçiye söz verdiğimiz dönüşümü yapmamız mümkün olmayacaktır. Bu ödemeler, elbette, amaca uygun biçimde düzenlenen üretici belgelerine dayanarak yapılmalıdır. Üreticilerin ürettikleri ürün ve bunların satışına ilişkin bilgilerin yer alacağı üretici defteri sistemine geçilerek, yeni bir düzen oluşturulmalıdır. Tarım Bakanlığının çok geniş bir teşkilatı vardır. Bu teşkilatı verimli ve akıllıca kullanabilirsek, tarıma gereken desteğin verilebilmesi için altyapı mevcuttur.

Genel olarak, kamuda yönetim ve kaynak kullanma modeline de değinmek istiyorum. Kamu işletmelerinde oluşan zararları yok etmenin tek yolu zam değildir. Zam, bazen gereklidir; ama, son çare olmalıdır. Zararları, çoğu kez yeniden yapılanmayla, daha etkin bir yönetimle önlemek mümkündür; ancak, bunun geçerli olması için, kamu yönetiminde, partizanlık yerine bilginin ve deneyimin egemen olması gerekecektir. Kamu yönetimini bir siyasal kadrolaşma fırsatı olarak gören anlayış, Türkiye'yi, 2001 yılında iflasın eşiğine getirmiştir; sorunun esas kaynağı budur. AKP iktidarı, atamalarda partizanca davranırsa, bilgi yerine yandaşlığı önemserse, başarılı olamayacaktır; bedelini de, vatandaş ödeyecektir. Yok, bu hatayı yapmaz, çağdaş bir yaklaşım içinde hareket ederse, bilgiye ve ehliyete dayanan atamaları yaparsa, bunu, destekler ve alkışlarız. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bilişim ve iletişim teknolojileri, kamu yönetiminin her kademesinde benimsenmelidir. Diğer ülkelerin deneyimlerine baktığınız zaman, e-devlet doğrultusunda dönüşümlerle, kamu hizmetlerinde ciddî boyutta kaynak tasarrufu ve etkinlik artışı sağlanabildiğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yapısal reformları artık bekletemeyiz. Güven ortamını bir an önce sağlamamız gerekiyor. Türkiye'nin, ne yeni bir krize tahammülü vardır ne de ekonomimizi sürüncemede bırakabiliriz. 2 000 000 insan işsiz; buna, en az o kadar da eksik istihdam koşullarında çalışan insanları eklememiz gerekiyor ve bunun üstünde de, her yıl, 500 000'e yakın genç yetişip, işgücümüze katılıyor. Hepimizi endişeye sevk eden işsizlik sorununu mutlaka çözmemiz lazım ve bunun da tek yolu, Türkiye'nin bir yatırım patlamasına tanık olmasıdır, bir yatırım patlamasını gerçekleştirmesidir. Böyle bir yatırım patlamasını, Avrupa Birliğine giriş sürecinde birçok Akdeniz veya Doğu Avrupa ülkesi başarmıştır; biz de başarmalıyız ve başarabiliriz.

Bütün zorluklara rağmen, 2010 yılında Avrupa Birliğine tam üye olmayı ulusal hedef seçip, sivil-asker, işçi-sanayici, esnaf, memur, çiftçi, hepimiz buna odaklanmalıyız. Coğrafyamız, tarihimiz, dünyanın gidişatı, ekonomimizin ihtiyaçları bunu emrediyor. Türkiye korkularını aşar, Atatürk'ün özgüvenini yeniden hissedebilirse bunu başaracaktır.

Gerçekten, önümüzdeki çok ciddî engelleri aşmamız lazım;  gençlerimizin iş bulabilmesi için bunu başarmalıyız. Emeklilere geçinebilecek düzeyde maaş ödeyebilmemizin tek şartı budur, bu yatırım patlamasını mutlaka gerçekleştirmemiz gerekiyor. Ulusal savunma ihtiyaçlarımızı karşılamamız için de bunu başarmalıyız. 21 inci Yüzyılda gerçek milliyetçilik, böyle bir yatırım patlamasını başarmaktan geçiyor.

Cumhuriyet Halk Partisi, bütçeye ret oyu verecektir muhalefet olarak. Son dört ayda sergilenen tutarsızlıkları, çelişkili davranışları, partizanlık özlemlerini yadırgıyoruz; ancak, dört ay kısa bir süre, hükümetin elinde önemli bir fırsat, önemli bir şans var. Türkiye'nin sorunlarını hep birlikte çözmeliyiz. Özellikle, yanı başımızdaki savaşın -önümüzdeki aylarda, biraz uzayacağına dair çok gösterge var- yaratacağı ek sorunları da göğüslememiz gerekiyor ve bunu, ancak beraber göğüsleyebiliriz. Ulusal dayanışma bu dönemde özel bir önem taşımaktadır. Mecliste de bu dayanışma içinde çalışacağımızı umuyorum ve dikkatli biçimde bunu gerçekleştirmemiz gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Derviş, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

KEMAL DERVİŞ (Devamla) - 2003 bütçesinin Türkiye'ye hayırlı olmasını diliyoruz. Hazineden sorumlu Devlet Bakanına, Maliye Bakanına ve tüm ekonomi yönetimine başarılar dilemek istiyorum.

Yanlışları eleştireceğiz ve elverdiği ölçüde engellemeye çalışacağız. Aynı zamanda, demokratik hak ve özgürlükleri ileri götüren   -Anayasa değişikliklerinde yaptığımız gibi- ülkemizin uzun vadeli yararına olan her adımı da, içtenlikle destekleyeceğiz.

Saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Derviş, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahsı adına, bütçenin lehinde konuşmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2003 yılı bütçesiyle ilgili olarak, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Küreselleşen ve -karşılıklı bağımlılık ilkesi gereği- ülkeler ötesinde, firmaları, borsaları ve hatta bireyleri etkileyecek şekilde yayılan bir dünya ekonomisinde, hükümetlerin yıllık olarak hazırladıkları bütçeler, kaynakların dağılımı, üretim, yatırım ve sosyal refaha katkısı yönüyle daha da önem arz etmektedir.

Bütçeler, sadece devlet daire ve kuruluşlarının gelir ve gider tahminlerini gösteren, bunların toplanmasına ve harcanmasına yetki veren kanunlar değil, aynı zamanda, hükümetin izlemeyi amaçladığı sosyal ve ekonomik politikaları, yönetim anlayışını, ülkenin geleceğine bakışını ortaya koyarlar. Başka bir ifadeyle, bütçelerin malî yönü yanında, ekonomik, sosyal ve düşünsel boyutları da vardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son yıllarda, küresel düzeyde, dünya ekonomisinde meydana gelen büyüme hızının şiddetli bir düşüş göstermesi sendromundan, maalesef, bizim ekonomimiz de etkilenmiş ve son iki yılda, tarihimizin en derin krizlerinden ikisini yaşamışızdır.

Bütün bunlara rağmen, geçen yılın başlarında, küresel ekonominin yanında, bizim ekonomimizde de canlanma işaretleri artmış, sanayi üretimi ve ticaret yükselmiş, hükümetimizin de işbaşı yapmasıyla, toplumu ve iş dünyasını iyimser bir hava kaplamıştır. Bu nedenledir ki, ekonomimizi felce uğratacağı tahminleri yapılan Irak savaşının dahi olumsuz etkisi o kadar büyük olmamıştır; fakat, serbest piyasa koşulları altında ve küreselleşen ekonominin bir parçası olan ekonomimiz, petrol piyasasındaki gelişmeler, Irak krizi ve bölgede meydana gelen diğer gelişmelerin etkisiyle ortaya çıkan belirsizlik durumundan etkilenecektir. Bu etkilenme gayet doğal olup, serbest piyasa koşullarının bir neticesidir; fakat, bunu gereğinden fazla abartma ve içeride üretici ve tüketicinin güvenini sarsacak boyutlara vardırma gayretleri başarısız olacak ve bu tür girişimleri yapanlar, hem kendilerine hem de halkımıza büyük bir kötülük etmiş olacaklardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, dünyanın gittiği yön ve doğurduğu siyasî ve ekonomik yapılar, gerek ekonomik gerekse siyasî ve sosyal alanda olsun, yeni oluşumları, yapılanmaları ve bunların oluşturduğu ortam ise yeni ilişki türlerini zorunlu kılmaktadır. Küreselleşme gibi bir olgu, global entegrasyonu zorunlu hale getirirken, bölgeselleşme, yeni bir alternatif oluşum olmaktan ziyade, âdeta, globalleşmenin mütemmim cüzü, başka bir ifadeyle olmazsa olmazı olmuş durumdadır. Bu yönle, günümüzde, küreselleşme ve bölgesel entegrasyonlar giderek önem kazanmakta ve yayılmaktadır. Bu yeni oluşumların getirdiği yeni ilişkiler ağında yaşayabilmek, rekabet edebilmek ve hatta şartları şekillendirici olabilmek için, geniş çaplı içpazarlar gerekli olmakta; bu da, bölgesel entegrasyonları gündeme getirmektedir. Hükümetimiz, dünyada meydana gelen bütün gelişmeleri dikkatle izlemekle kalmayıp, aktif bir rol almakta, politikalarını ülke çıkarlarını en iyi şekilde korumak doğrultusunda oluşturmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, 2003 yılı bütçe uygulamalarıyla, makro ekonomik dengeleri sağlama ve ekonomik kalkınma hedeflerine ulaşma amaçlanmıştır. Kamu yönetiminde verimliliği artırmak, etkinliği sağlamak diğer hedefler arasındadır. Ayrıca, en az malî kaynak harcamasıyla en çok yarar sağlama amaçlanmıştır.

Bütçe gelir tahminleri, ekonomik büyüme hedefiyle tutarlıdır; o nedenle, vergi ve vergidışı gelirlerde beklenen rakamlara ulaşılacaktır. Bütçede planlanan harcamalar da, 2003 yılı enflasyon hedefiyle uyumludur; o nedenle, bütçe harcama rakamlarında bir sapma beklenmemektedir.

Özelleştirme gelirleri ve vergi barışı projesiyle sağlanacak gelirler, kimilerinin iddia ettiği gibi hayalî değil, gerçekçi rakamlardır. 28 Mart tarihi itibariyle, Vergi Barışı Yasasından yararlanmak için yapılan müracaatlar 1 000 000 kişiyi, bu yasayla sağlanacak gelirler toplamı da 3 katrilyon lirayı geçmiştir.

Hükümetimiz, acil eylem planında ve Hükümet Programında da açıkladığı gibi, yapısal reformları devam ettirecek ve sağlanan güven ortamının azalmasına asla izin vermeyecektir. Hükümetimiz, uygulayacağı tutarlı politikalarla, bu güveni devam ettirmeye kararlıdır. Böylece, bütçe gelir ve harcama tahminleri sapma göstermeden gerçekleşecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK Parti hükümetinin temel hedefi, mümkün olan en kısa vadede enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek, reel faizleri süratle aşağıya çekmek, kamu finansman dengesini sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak, ekonomide sürdürülebilir bir büyüme ortamı tesis etmek ve yapısal reformları hızla gerçekleştirmenin yanında, yerleşmiş, demokratik bir sistemi oturtmaktır.

Hükümetimiz, programında da belirttiği gibi, 2003 bütçesine, sıkıntı içerisinde olan sosyal sınıfları destekleyerek, devletin temel fonksiyonlarının yerine getirilmesini sağlayacak ölçüde gerekli ödenek tahsis etmiş bulunmaktadır. Bu destekleme, toplumdaki sosyal adaletsizliğin bir ölçüde düzeltilmesi ve zor durumdaki kesimleri rahatlatması açısından önemlidir.

Sağlam bir kamu maliyesi, sağlıklı ekonominin en önemli unsurlarından biridir. Bunun bilincinde olan hükümetimiz, malî disiplinin sağlanması amacıyla 2003 yılı bütçesinde önemli yenilikler yapmış; harcamalarda tasarrufu, etkinliği ve verimliliği artırmayı, israfı önlemeyi, borç servisini, sürdürülebilecek gelir-gider dengesini gerçekleştirmeyi hedefleyen bir bütçe hazırlamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemiz, oldukça hassas, hassas olduğu kadar da önemli bir bölgede bulunmaktadır. Bu durum, Türkiye'ye hem stratejik bir önem kazandırmakta hem de ekonomik ve askerî açıdan maliyet oluşturmaktadır.

Irak konusunda yaşanan gelişmeler, Ortadoğu'da mevcut belirsizlikleri daha da artırmıştır. Hükümetimiz, barışın sağlanması açısından elinden geleni yapmış ve bu durum dahil, her türlü senaryoya karşı ihtiyaç ve kaynak planlamasını yapmış durumdadır.

Bütçe yorumları, sadece rakamlarla konuşmaktan ibaret değildir; o rakamlar arkasındaki gerçeklerin, neden ve muhtemel sonuçlarının görülmesi ve ona göre çözümlerin üretilmesidir. Bu bütçenin rakamlarının arkasında yatan gerçeklerin, kısaca, ekonomik istikrarın ve malî disiplinin sağlanması, özel sektörün daha aktif ve büyük bir rol oynaması, teknolojiye, yeniliklere ve verimliliğe dayalı bir altyapının ve ekonomik altyapının oluşturulması olduğu görülür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yukarıda tartışılan hedef ve önceliklerin gerçekleştirilebilmesi için, topyekûn, bütün toplumla beraber bazı hamleleri yapmak gerek. Bunlar, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanda yapısal reformların evrensel ölçeklerde gerçekleştirilmesi ve hayata geçirilmesidir. Hükümetimiz, programında, bütün bu alanları kapsayacak şekilde yenilikler sıralamış ve onları gerçekleştirmek için azimli ve kararlı olduğunu vurgulamıştır.

2003 yılı bütçesinin, halkımıza yeni fırsat pencereleri açmasını ve özlenen noktaya ulaşılmasını, hayırlı sonuçlara varmasını diliyor, bütçeye kabul oyu vereceğimi belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kansu, teşekkür ederim.

Şimdi, bütçenin aleyhinde söz isteyen Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım konuşacaktır.

Sayın Yıldırım?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Ilıcalı; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Ilıcalı, süreniz 10 dakika efendim.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 malî yılı bütçesinin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi ve aziz milletimi saygılarımla selamlıyorum.

Geçmişte uygulanan yanlış ekonomik ve malî politikalar ülkemizi bu duruma getirmiştir. Bu olumsuzluğu belirtmek için borç stokumuza ve işsiz sayısına bakmak yeterlidir. Yine, personel harcamaları düşmüş, büyüme oranı dalgalı hale gelmiştir.

Bu olumsuzlukların nedenlerine kısaca baktığımızda şunları görebiliriz: Kamu harcamaları kontrol edilememiş, yanlış para politikaları yüzünden fiyat istikrarı sağlanamamış, bankacılık sektörü aslî fonksiyonlarından uzaklaştırılmış ve son yıllarda finans sektöründeki işsiz sayısı 30 000'e ulaşmıştır.

Açıkladığım olumsuzluklardan sonra, görüşmekte olduğumuz 2003 malî yılı bütçesini irdelediğimizde neler görebiliyoruz; mevcut ekonomik durum, sahip olduğumuz imkânlar, daha önce uygulanan programların başarısızlıkları ve dış çevre koşulları göz önüne alınmıştır. Bu bütçe, rehabilitasyon ve restorasyon bütçesidir. Temel faktörlerden bir tanesi de dış gelişmelerdeki sıkıntılardan en az zarar görecek bir esnekliğin sağlanmasıdır. Bütçe hazırlanırken ana yaklaşım olarak yüksek miktarda bütçe fazlası, enflasyon hedefi, ekonomide sürdürülebilir istikrar göz önüne alınmıştır. Ülkemiz, yerüstü ve yeraltı zengin kaynaklara, genç nüfusa sahiptir; bu önemli avantaj da harekete geçirilecektir. 2003 malî yılı bütçesi hazırlanırken önemli bir strateji değişikliğine gidilmiş, istikrar politikaları sağlam temele dayandırılmış, maliye politikaları öne çıkarılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Kasım 2002 seçimlerinde sağlanan siyasî istikrar piyasalara güven vermiştir. Yaşadığımız bu sıkıntılı günlerde bile, bu istikrar ve hükümetimizin aldığı kararlar sayesinde, piyasalardaki dalgalanmalar normal hale getirilmiştir. Yine, ekonomik ve malî sorunlara doğru teşhis konulmuştur. Malî disiplinin sağlanması sayesinde, personel rejiminin iyileştirilmesi, yatırım politikalarının rasyonelleştirilmesi, yerel yönetimlerin yapısal reformu, istikrarlı bir ekonomik büyüme sağlanacak, israf önlenecektir.

Yatırım politikalarına disiplin getirilmiştir. Bilindiği gibi, bugün, otuz yılı bulmasına rağmen, tamamlanmayan projeler vardır.

Personel alımına sınır getirilmiş, atıl personelden istifade edilmesi teşvik edilmiştir.

Sağlıklı malî yapının oluşmasında vergi çok önemli olup, verginin tabana yayılması konusunda sağlam adımlar atılmıştır. Bu konuda, bugüne kadar, Vergi Barışı Yasasından dolayı müracaat edenlerin sayısı ve bunların sağlayacağı katkı, hepimiz tarafından bilinmektedir.

Yine, bütçenin olumlu olumsuz kriterlerini değerlendirmek açısından şu rakamlarına bir göz attığımız zaman; -örneğin, bütçe açığının giderlere oranı, gelir gider oranı, sosyal güvenlik harcamaları...

İthalat ihracat dengesine baktığımız zaman da, 2003 yılında önemli iyileştirmeler olacaktır. Hükümetimizin başarısı, hepimizin başarısı olacaktır.

Şu ana kadar, bir mühendis milletvekili olarak, ekonomik konular üzerinde genel bir değerlendirme yaptım. Biraz da, kendi uzmanlık konumum üzerinden yaklaşarak, ülkemize ne tür imkânlar yaratabiliriz diye bir göz attığımızda, yine, hükümet programımızda, Acil Eylem Planımızda yer alan, bütçemizde de gerekli desteği bulacak önemli yatırımlarımızın var olduğunu göreceğiz; bunların en önemlilerinden birisi, ulaşım yatırımlarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkenin kalkınmasında ulaşım önemlidir. Ulaşımın canlandırılması mümkün olmadan diğer hizmetlerin canlandırılması mümkün değildir. Bunu, şu şekilde bir örnekle karşılaştırmak istiyorum: Kilometrekare başına düşen yol ağı ile fert başına düşen geliri karşılaştırdığımızda bir paralellik vardır. Ülkemizde, bu yönde, kilometrekareye -sadece devlet ve il yolları bile gözönüne alındığında- düşen yol 80 metredir. Bunun, gelişmiş ülkelerde 2 000-2 300 metre olduğunu görüp, yine fert başına düşen gelirle karşılaştırdığımızda, bu söylediğimin ne kadar doğru olduğunu görebiliriz.

Bu durumda yapılması gereken, bu ulaşım ağımızın geliştirilmesidir. Ne yapmıştır hükümetimiz -gerek 58 inci hükümetimiz gerekse 59 uncu hükümetimiz, hükümet programlarında- 15 000 kilometrelik bir bölünmüş yolun projelendirilmesini ve bunun uygulanmasını hedeflemiştir; ama, maalesef, bu konuda da, özellikle sayın muhalefet milletvekillerimiz eleştiri getirmişler ve "bu 15 000 kilometre nasıl gerçekleşecektir" demişlerdir.

Değerli milletvekilleri, bu 15 000 kilometre, hükümetimizin sadece karayolu yapacağı manasına gelmemektedir. Burada, yol ağızım yetersizdir; geometrik, fizikî standartları oldukça düşüktür. Türkiye'deki trafik kazaları, hangi kriterleri alırsanız alın, çok yüksektir; bunların azaltılması, kayıpların ülke ekonomisine kazandırılması önemlidir. Gayri safî millî hâsılanın sadece yüzde 2'sini bile aldığımız zaman, trafik kazalarındaki kayıplar 5-6 milyar dolar mertebesindedir. Bu, bugünkü hükümetimizin planladığı 15 000 kilometrelik bölünmüş yolun maliyetinin oldukça üzerindedir; yani, şunu vurgulamak istiyoruz: Bu yolların yapılmasıyla beraber, hem ekonomik kalkınmaya katkı sağlanacak hem trafik kazalarındaki önemli olan kayıplar ortadan kaldırılacak hem de trafik kazaları açısından güven sağlanacaktır. Burada, zaten bu 15 000 kilometre yol tespit edilirken, belli bir uzman grubuyla çalışılmıştır; bunların öncelikleri vardır; trafik yoğunluğu miktarı vardır, kaza oranı vardır, uluslararası yol bütünlüğü vardır, ulusal yol bütünlüğü vardır; bütün bunlar irdelenerek bunlar gruplandırılmıştır. Ayrıca hükümetimiz, yine çok önemli bir şeyi hayata geçirmiş, ulaşım anaplanının hazırlanmasına başlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, son derece önemlidir. Bu zamana kadar yapılan planlar vardır; ama, maalesef, uygulanamamıştır; çünkü, ülke gerçeklerinden uzak kalmıştır. Şu anda hazırladığımız ulaşım ana planıyla, tüm sistemler üzerinde -yani karasıyla, deniziyle, havasıyla- denge sağlanacak; bunlar birbirinin rakibi değil, birbirinin tamamlayıcısı olarak göz önüne alınacaktır ve bu çalışma başlamıştır. Bu çalışmanın içerisindeyim. Bu konuda, Türkiye'deki en ileri gelen uzmanlar, bürokratlar çalışmaktadırlar. Ben de, bu çalışmaları çok yakından takip etmekteyim.

Diğer taraftan, demiryollarımızla  ilgili önemli adımlar atılacaktır. Mevcut hattın rehabilitasyonu ve sinyal optimizasyonlarıyla hat kapasiteleri artırılacak; yeni hatlar da ulaşım anaplanı çerçevesinde test edilerek, bunların öncelikleri belirlenecektir.

Diğer taraftan, deniz-kara entegrasyonunda yeni limanların oluşturulmasında, çok önemli adımlar atılacaktır. Burada ne demek istiyorum; hükümetimizin çok çok bilimsel bir şekilde konuya yaklaşarak, hazırlamış olduğu bilimsel ve uygulanabilir bir ulaşım anaplanı sayesinde ülkemizin ulaşım problemi ortadan kaldırılacaktır.

Bunun yanında, yine çok önemli bir yasa tasarısı, yakında Genel Kurula gelecektir. Biliyorsunuz, ülkemizde taşımanın -yolcuda, yükte-yüzde 90'dan fazlası karayolundan gerçekleştirilmekte, bu da önemli bir karmaşa meydana getirmektedir. Bu hazırlanacak tasarıyla beraber, taşıma kanununun gerçekleşmesi sayesinde, yolcu ve yük taşımasına bir disiplin getirilecektir.

Diğer taraftan, demiryollarımızla, işte, Ankara-İstanbul demiryolu hattı, Kars-Tiflis demiryolu hattı-tüpgeçit projeleri de yine, anaplan çerçevesinde gerekli bilimsel kriterlere göre öncelikleri belirlenerek değerlendirilecek, gerekli havaalanlarının yapılması, mevcutların kuvvetlendirilmesi yönünde önemli adımlar atılacaktır. 

Bu zamana kadar, bilindiği gibi, bu yatırımlarda da gerekli fizibilite çalışmaları yapılmadığından ve bilimsel esaslar önplana çıkarılmadığından dolayı, öncelikler iyi belirlenememiş, milyonlarca dolar harcanan yatırımlar atıl vaziyette kalmıştır.

İşte, hükümetimizin, altını çizeceğim yatırımların önceliklerini bilimsel esaslara göre belirlemesi oldukça önemlidir. Bu da önemli bir tasarruf konusudur; yani, önceliğinin belirlenerek, bir an önce hayata geçirilmesi ülke ekonomisine önemli katkı sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer taraftan, yine, hükümetimizin önemli bir icraatı, toplu konut hamlesidir. Burada, 2003 yılında 25 000 konut yapılması hedeflenmiştir. İnşaat sektörü, birçok sektörü, 400-500 sektörü birden tetikleyen bir güçtür. Bu konutların harekete geçmesiyle beraber birçok sektör canlanacak, istihdam yönünden, ekonomik canlılık yönünden önemli katkı sağlayacaktır. Bu 25 000 rakamının ne olduğu konusunda size bir fikir verebilmem için, 1998'den itibaren bu zamana kadar yapılan toplu konutun 8 000 mertebesinde olduğu düşünülürse, bunun 3 katı olduğunu görmemiz yeterli olacaktır.

Diğer taraftan, toplu konut kredileri verilecektir; yani, bugün, hükümetimiz, 8 000'e 27 000 ilave etmiş, 35 000'lere, 40 000'lere çıkmış, burada kredi verilecek konut sayısı 75 000 olarak hedeflenmiştir. Bunun da, yine, buradaki kooperatiflerin devam etmesi, konutların hayata geçirilmesi açısından ne kadar önemli olduğunu görebiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, süreniz bitti; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimizin yapacağı işleri, burada, çok hızlı bir şekilde 10 dakikaya sığdırmak, tabiî ki, mümkün değil; ama, bazı önemli konuları, uzmanlık alanım olan konuları öne çıkarmaya çalıştım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, özellikle değerli muhalefet milletvekilleri; hükümetimizin başarısı, ülkemizin başarısıdır. Bilimsel esaslara dayanan bu projelerimize, hükümetimizin yapacağı çalışmalara tüm toplum kesimlerinin, muhalefetin güvenmesi ve destek vermesiyle sonuca çok daha kısa zamanda gidilecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, çok teşekkür ederim.

Şahısları adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Hükümet adına, Sayın Başbakan konuşacaktır.

Sayın Başbakan, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar)

Sayın Başbakan, süreniz 45 dakika efendim.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisin şahsında, tüm vatandaşlarımızı saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Kısa, ama, uzun geçen bir gecenin ardından, şu anda, sizlerle bir arada bulunuyoruz. Bu gece, yaklaşık 200 vatandaşımızın "Ergene" adlı uçaktaki sıkıntılı anlarını, milletçe, hep birlikte, yaşadık,  paylaştık ve vatandaşlarımıza tekrar geçmiş olsun diyorum. Tabiî, bu tür sıkıntıları ne ülkemizde ne de dünyamızda yaşamak istemediğimizi de ayrıca vurgulamak istiyorum.

Türkiye'nin çok zor şartlardan geçtiği bir dönemde, Türkiye'nin bütün kurumlarına çok önemli vazifeler düşmektedir. Kuşkusuz bu süreçte en önemli vazife Yüce Meclisimize aittir. Milletimizin Kurtuluş Savaşına önderlik yapmış bu Meclis, zor şartları, ülkemizin geleceği için yepyeni fırsatlara dönüştürmekte mahirdir; bunu, her zaman ispat etmiştir. Yüce Meclis, milletimizin, bağımsızlığının ve dünya milletlerinin şerefli bir üyesi olmasının da açık, net bir garantisidir. Tarihi böylesine bir şeref abidesi olan Yüce Meclisimize hitap etmekten gerçekten çok mutluyum. Bildiğiniz gibi bugün, 2003 malî yılı bütçesiyle ilgili hükümetim adına görüşlerimizi belirtmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle, sizlere, siyaset üslubumuz üzerine birkaç şey söylemek istiyorum: Bildiniz gibi AK Parti, 3 Kasım seçimleriyle beraber, köhnemiş siyasî zihniyetin ve siyaset üslubunun tasfiyesini gerçekleştiren büyük bir başarı göstermiştir. 3 Kasım seçimlerine gelininceye kadar siyaset kurumu, artık, halkımız tarafından muteber kabul edilmeyen bir kurum haline gelmişti. Yapılan kamuoyu yoklamalarında, halk nezdinde itibarı en düşük olan kurum olarak siyaset kurumu öne çıkmaktaydı. Halkımızın siyasetçiye güveni kalmamıştı. Toplumumuz, geleceği hakkında ciddî tereddütler içindeydi. 3 Kasım seçimleriyle beraber, siyaset kurumunun itibarını kaybetmiş tüm aktörleri ve güven kaybına uğramış tüm siyaset tarzları tasfiye olmuştur.

Bu büyük değişimi, toplumun seçkinleri değil -buranın altını çiziyorum- sade vatandaşları gerçekleştirmiştir. Bildiğiniz gibi, siyasî seçkinlerimiz, yıllardan beri Türkiye'nin büyük bir değişim ihtiyacı içinde olduğunu hep söyleyegeldiler, televizyon ekranlarında bunu hep anlatageldiler; ama, bu konuda, hiçbir fiilî durumu ortaya koyamadılar, sadece konuştular. "Buyurun, meydan" dediğiniz zaman, hiçbirisi meydana çıkamadı, çıktıysa da, kapalı bir dünyaya kendileri takılıp kaldılar. Değişim, âdeta bir "kızıl elma" gibi efsaneleştirildi. Türkiye, yıllardan beri değişimi hep konuşageldi; ama, bir türlü değişim iradesini, ne yazık ki, ortaya koyamadı.

Yıllar içinde değişimi talep etmek ile değişimi gerçekleştirmek arasındaki makas farkı hep büyüyegeldi; fakat, bu arada, bir şey sürekli olarak gözlerden kaçırıldı: Bu değişimi kim gerçekleştirecekti? Kuşkusuz, demokratik rejimlerde toplumsal değişim talebini gerçekleştirme görevi, siyaset kurumuna aittir; fakat, değişimi gerçekleştirmede öncü olması gerek siyaset kurumu, bizzat, kendi içindeki değişimini gerçekleştiremiyordu. İşte, toplumun önünü açması gereken siyaset kurumu, değişimin önüne, en büyük engel olarak dikiliyordu. Oysa, bize göre siyaset, siyasetçilerin meslekî faaliyetinden ibaret bir alan değildir. Siyaset, sadece siyasetçilerin özel gündemleriyle yapılmaz. Siyasetin esası, millettir, toplumdur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Siyaset kurumunun öncelikli görevi, toplumun taleplerini siyasî temsile dönüştürmektir. Toplumdan kopuk siyaset olmaz. Toplumsal taleplere sırtını dönmüş olarak, fildişi kuleden milleti seyretmek suretiyle siyaset olmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Toplumsal talepleri algılama yeteneğinden yoksun olanlar, siyaset yapamazlar. Bu, böyle bilinmelidir ve bunun sonu da hüsrandır. (AK Parti sıralarından alkışlar) İşte, bugüne kadar da, hep, bunların örneklerini çok açık ve net olarak gördük. Bu nedenle, biz, siyasî duruşumuzu, toplumumuzun taleplerini siyasette temsil etmek üzere belirledik. Bu duruşumuz, siyaset kurumunu, iş takipçiliği, topluma ideoloji empoze etme, rant dağıtma, kendi yandaşlarını güçlendirme ve toplumu biçimlendirmeye soyunma gibi, gayri ahlakî ve antidemokratik ilişki ağından kurtarmak için, kararlı ve köklü bir adım atma anlamına gelmektedir. İşte bu amaçla siyaset sahnesine çıkan AK Parti, çok kısa zamanda -16 ay- iktidar olma fırsatını yakalamıştır; çünkü, bu partiyi, milletin talep ve özlemleri kurmuştur; bizler de, sadece tabelasını astık.

AK Partinin çok kısa zamanda elde ettiği başarılar üzerine yazılan yazıların üzerinde duracak değilim; bu yorumların içinde katıldıklarımız var, katılmadıklarımız var; fakat, biz, çok daha uzun sürecek bu tartışmalarda, herhangi bir saf belirlemek yerine, kendi cümlelerimizi söylüyoruz. AK Partinin, bu milletin ortak aklını ve ortak vicdanını temsil ettiği için bu başarıyı yakaladığını çok iyi biliyoruz. Bu nedenle, yıllardan beri siyasî seçkinlerin konuştuğu; ama, bir türlü başaramadığı değişimi, bu ülkenin sade vatandaşları, 3 Kasım seçimlerinde gerçekleştirmiştir.

Milletimiz, AK Partinin siyasî yaklaşımlarını ve siyaset üslubunu taleplerinin ve özlemlerinin bire bir karşılığı olarak görmüş ve yıllar boyunca bu ülkenin üstüne kara bulut gibi çökmüş köhne siyaset tarzını defterden silmiştir. İşte, milletin ortak aklının ve vicdanının ifadesi ve taşıyıcısı olarak Türk siyasetinde uzlaşmanın, katılımın ve demokratik nezaketin hâkim olmasını, gerçekten, milletimizin çok özlediğini görüyor, biliyor ve buna inanıyoruz ve ben, şunu da peşinen ifade edeyim ki, şu andaki Meclis de, bunun, gerçekten, en güzel örneğini teşkil ediyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Uzun yıllar boyunca, iktidar sarhoşluğuna kapılarak, milletin taleplerinden kopan iktidarların ve milletin talepleri yerine, belirli çıkarları temsil ederek tahripkâr muhalefet yapan muhalefet anlayışının, ülkemize ne kadar çok zarar verdiği hepimiz tarafından bilinmektedir. Ülke yönetmeyi bir katılım ve işbirliği sanatı olarak gören hükümet etme mantığı, evet, partimizle başlamıştır. AK Parti iktidarları, aldığı her kararda, Meclisteki muhalefet partilerinin ve Meclis dışındaki legal muhalefetin görüşlerini dikkate almayı hükümet etme mantığının ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. AK Parti iktidarları, toplumdan yükselen her sese kulak vermeyi ve bunları karar alma süreçlerinin omurgası yapmayı önemsemektedir, benimsemektedir. İktidarımız, katılıma, işbirliğine ve diyaloğa dayalı siyaset anlayışının kararlı bir temsilcisiyken, bunu gerçek manada geleceğe taşıma anlayışındayken, müsaadenizle, ben, bütçe görüşmelerinin başındaki bazı açıklamalara şöyle bir değinmek istiyorum; fakat, bunu, asla, bir çatışmanın altyapısı olarak değerlendirmeyin; sadece, bu yaklaşıma karşı bir cevabî anlayışım olarak görün.

Özellikle, Sayın Baykal'ın, 2003 malî yılı bütçesi üzerinde yaptığı konuşmadaki şu ifade benim gerçekten dikkatimi çekti: "Bugünkü iktidarın, geçmiş dönemi suçlama, krizden yakınma, muhalefete sataşma ve içinde bulunulan durumun sıkıntılarını, sorunlarını sağa sola dağıtma olanağı kalmamıştır." Şimdi, bu ifadeyle, Sayın Baykal, bana göre, iki önemli şey söylüyor; bir "geçmişi kurcalamayın" diyor; iki "sorunlar hakkında bize fazla bir şey sormayın; çünkü, verecek cevabımız yok" demiş oluyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İDRİS SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Bir daha anlat!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Malum cümlede ifade bulan yaklaşım tarzı, Cumhuriyet Halk Partisinin bir telaş içinde olduğunu göstermektedir; geçmiş dönemdeki kötü yönetimin sorumlularını içinde barındırdığının telaşı içindedir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

HASAN ÖREN (Manisa) - Hadi kaldıralım dokunulmazlığı...

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Geçmişin hesabını soralım...

AHMET YENİ (Samsun) - Sabredin!.. Sabredin!.. Sonunu dinleyin!

HASAN ÖREN (Manisa) - Dokunulmazlığı kaldıralım; Anayasa Komisyonuna da üye verelim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyin efendim.

Buyurun Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hükümetimizin göreve başlarken yaptığı durum tespitinden ve geçmiş dönemlerdeki yaşanan sıkıntıların ve krizlerin siyasal sorumlularının, halkımızca daha iyi bilinmesi için yaptığı açıklamalardan, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Baykal'ın neden rahatsızlık duyduğunu çok daha iyi anladım; çünkü, ülkemizin en kötü şekilde yönetildiği dönemlerden olan, 3 Kasım öncesi koalisyon hükümetinin dördüncü ortağı olan Sayın Derviş, bugün, Cumhuriyet Halk Partisi saflarında bulunmaktadır. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Yakışmıyor Sayın Başbakan, size yakışmıyor!.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Üstelik, 3 Kasım öncesi, kötü yönetimin sorumlularından olan Sayın Derviş, Sayın Baykal tarafından önemli bir transfer olarak sunulmuştur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Türkiye'nin bu ortamında, bu üslup Sayın Başbakana yakışmıyor.

Siz hesabınızı verin, görevinizi yapın.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Baykal, yapmış olduğunuz konuşmada, şahsımla ilgili, yönetimimizle ilgili eleştirilerinizi gayet sükûnetle dinledim ve özellikle de dinlemeye dikkat ediyorum, bundan sonra da yine dinleyeceğim.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Biz de dinledik.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ama, ben istiyorum ki, burada, bu güzel, yüce çatının altında, yine, biz, bunları gayet edip bir şekilde, teeddüble yine yapalım; bundan da hiç çekinmeyelim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Öyle olsun, evet...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Eski hükümetlerin bakanları da sizlerde bakan, eskiye indirgerseniz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin; Sayın Hatibi dinleyelim efendim.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yani, ben, müdahalelerinizi de dinledim.

Burada, haber bültenlerinden, partiniz haber bülteninden çıkarılmış bazı başlıkları vermek isterim.

Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Derviş, o zaman, 58 inci hükümetten önceki 57 nci hükümetin içinde ve "Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş yaptığı açıklamada, "halen yürürlükte olan konsolide bütçe değerlerini bir tarafa atarak, 2001 yılında tarıma, ancak 200 trilyon liralık destek verileceğini açıkladı. Daha Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda kararını vermeden, IMF'nin acımasız kararını tebliğ etti." O dönemin Cumhuriyet Halk Partisi haber bülteninden.

Geçiyorum bir başkasına; "Batılı ülkeler kendi çiftçisini koruyor, biz ise IMF'nin insafına terk ediyoruz. Kemal Derviş ve hükümet kendi çiftçimizi yabancıların insafına terk ediyor. Destekleme için en çok 200 trilyon vereceğiz diye dayatıyor."

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Siz söz verdiniz, çiftçilerin borçlarını silecektiniz, silseydiniz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben yanlış demiyorum.

Geliyorum bir başkasına; Yine, Cumhuriyet Halk Partisinin kendi haber bülteninden "Haftanın dayatması: IMF'ye söz verdim, ya sıfır zam ya da 200 000 kişi emekli edilir. Kemal Derviş, Devlet Bakanı" ve o zaman Sayın Meral'in, Genel Başkanlığım makamına gelerek bana söylediği sözler var, o sözleri ben burada kullanmıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bir başkası; "Haftanın Gözdağı: "Olmayan parayı veremeyiz; zorlarsanız, baskıcı rejim gelir!" Bunu kime söylüyor Sayın Derviş; zam isteyen işçilere söylüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bir başkası; "Kurtuluş IMF, Kemal Derviş ve yolsuzluklar karşısında titreyen beceriksiz hükümetle olmaz. Sayın Baykal..."

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başbakan, bütçeye gel, bütçeye...

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şu anda bütçeyi konuşuyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, isminizi bilemediğim için, buradan isminizle hitap edemiyorum. Lütfen, hatibi dinleyiniz. Bir Başbakan eleştiri hakkını elbette kullanacaktır. Lütfen hazımlı olunuz. Böyle şey mi olur? (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar)

Buyurun Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "Uygulanmakta olan IMF, Derviş, hükümet ekonomi politikalarındaki tutarsızlıklar, CHP'nin daha evvel yapmış olduğu tüm uyarılar gözardı edilerek, son beş aydır uygulamaya konulan dalgalı kur sisteminden tüm beklentileri boşa çıkardı." Yine, aynı bültenden ve işin, artık, geliyorum son kısımlarına. "Hükümetin, şubat krizinden sonra, Amerika'dan gelen -evet, okyanuslar ötesinden şimdi sizlere bir selam getiriyorum- Kemal Derviş'in aracılığı ve IMF'nin talimatlarıyla hazırlayarak uygulamaya koyduğu güçlü ekonomiye geçiş programı, bankacılık alanındaki bazı düzenlemelere karşın önemini ve iddiasını yitirdi, hemen hemen tüm hedeflerini tüketti." Yine, Cumhuriyet Halk Partisi Bülteni.

Bir başkası; "Hükümetin 'son umudumuz budur, bu da tıkanırsa bundan sonra artık yapacak bir şeyimiz yoktur' diyerek, Kemal Derviş-IMF rumuzuyla vitrine sunduğu programın uygulaması bu hükümete yönelik tüm güveni silip süpürdü."

Ve işin mutlu sonu; nedir mutlu son, evet, Sayın Baykal: "Yeni bir sentez oluşturuyoruz; Derviş'in katılımı, Türkiye'yi yenileme kararının büyük açılımı, bir çıkış noktası olarak özel bir önem taşımaktadır. Türkiye'yi saygılı ve onurlu bir ülke olarak dünya içinde hak ettiği yere taşımamız gerek." Derviş CHP'ye katılıyor, Baykal: "Bu, sıradan bir partiye katılma olayı olmanın çok ötesindedir; Türkiye'de yeni bir bütünleşme arayışının, yeni bir büyük oluşumun çağrısı niteliğinde bir girişimdir. Derviş: "Türkiye'nin gerçekten ağır sorunlarına mümkün olduğu kadar hızlı biçimde çözüm bulmak istiyoruz." Ve bununla da mutlu son, evet, bir başlangıç olarak başlıyor.

Tabiî, bunu söyledikten sonra, ben, 1974 yılındaki, yine, Sayın Baykal'ın Maliye Bakanlığındaki bir...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Çaya ve simide gelin!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Geleceğim ona da; tabiî; yani, çayla simidi öğrenmiş olmanız benim için ayrı bir mutluluk sebebi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi onun cevabını veriyorum. Sene 1974 ve Sayın Baykal, Maliye Bakanı olarak şu ifadeyi kullanıyor bu çatının altında: "Siyaset adamları seleflerini seçmek hakkına sahip değildirler. Biz, bizden önceki hükümetin, onu da aşarak dünya şartlarının, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartların ortaya koyduğu zam mecburiyetini siyasî hesaplarla geriye bırakacak insanlar değiliz." (CHP sıralarından "ne var bunda" sesleri, gürültüler)

Ben, bir şey var demedim. Bir şey var demedim... İşte, bu siyasî deneyimleri bugün niçin unutuyorsunuz; bunu hatırlatmak istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ ARSLAN (Muğla)- Ben de, naylon fatura diyeceksin sanmıştım!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Şimdi, bir de, ikide bir -ki, o gün de, yine bu söylendi- seçimlerden çıkan demokratik sonucu farklı bir zemine çekme çabasına Sayın Baykal giriyor. Gerçekten, bu, benim siyasî noktada üzüntüme de neden oluyor. Seçimlerden çıkan sonucu demokratik bir mantıkla, saygıyla karşılamak yerine, şüpheli bir hale sokma gibi beyhude bir gayrete girmek, gerçekten bizi üzüyor. Şu talihsiz ifadeleri kullanıyor Sayın Baykal:

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Baykal olmasa sen konuşamayacaktın orada!..

HAŞİM ORAL (Denizli)- Bir sene sonra göreceğiz seni!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- "Sizin yüzde 35 oyla Parlamentoda üçte 2'lik bir çoğunluk sağlamış olmanız, seçim sonuçlarının bu şekilde çıkması, Seçim Kanununun bir rastlantısının sonucudur." (CHP sıralarından "Doğru" sesleri) Biz, vatandaşın sadece yüzde 35'ini temsil ediyoruz, bunu söylüyor. (CHP sıralarından "Doğru" sesleri) "Bu farkı unutursanız, Türkiye'nin de başına ciddî sıkıntılar açarsınız." (CHP sıralarından "o da doğru" sesleri) "Kendi başınıza da ciddî sıkıntılar açarsınız."

Bakın, bu "doğru" dedikleriniz, sonra sizin için, bir bumerang olmasın, buna dikkat edin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Baykal'ın, ikide bir partimizin ya da Türkiye'nin başına ciddî sıkıntılar açılabileceği şeklinde tehdit imalı sözler söylemesini, doğrusu, demokratik, siyasî bir mantıkla bağdaştıramıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, bana, âdeta, tek partili siyaset dönemini hatırlatıyor.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hiç alakası yok.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Uzlaşma bu mu oluyor?!.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ama, artık, tek partili siyaset dönemini çok gerilerde bıraktık, artık, çokpartili siyaset dönemindeyiz. Şunu, özellikle hatırlatmak isterim ki, artık, çokpartili siyaset dönemi başlayalı yıllar geçti; 1946'dan itibaren sayarsak, 57 yıl oldu.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kim getirdi, onu söyle?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yine, Türkiye'nin sahibinin, şu veya bu parti değil, 70 000 000'luk milletimiz olduğunu da hatırlatmak isterim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - 70 000 000 aç, aç!..

BAŞKAN - Sayın Başbakanım, izin verir misiniz efendim bir saniye...

Sayın milletvekilleri, hatibin ne konuşacağını, nasıl konuşacağını hiçbirimiz tayin edemeyiz. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, böyle bir üslupla konuşulmaz ki!

BAŞKAN - Sayın Başbakan, kendi süresi içerisinde... (CHP sıralarından gürültüler)

OĞUZ OYAN (İzmir) - Bir Başbakan ilk kez böyle bir üslupla konuşuyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen... Lütfen... Burası kahvehane değil. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Lütfen...

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sen de her şeye müdahale ediyorsun. Bırakın insanlar konuşsun.

BAŞKAN - İsminizi bilmiyorum... Lütfen...

Bakın, değerli arkadaşlar, her birinizin önünde İçtüzük var.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Biz de sizin kadar biliyoruz İçtüzüğü.

BAŞKAN - Hatip konuşur, hatibin konuşması sırasında...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, izin verir misiniz?..

BAŞKAN - Lütfen efendim... Lütfen... Yerinize oturun ve sesinizi kesin.

Sayın Başbakan, izin verin...

Değerli arkadaşlar, bu İçtüzükte yazar ki, hatip, sizinle ilgili bir sataşmada bulunursa, hilafı hakikat bir beyanda bulunursa...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, izin verir misiniz?..

BAŞKAN - Lütfen efendim... Siz ne kadar çok konuşuyorsunuz!..

...sataşma üzerine söz istersiniz, talep edersiniz, ben değerlendiririm. Oturduğunuz yerden, keyfinize gelmeyen şeylerde, anlamsız müdahalelerle çıkmaz hale getirmeyin.

Sayın Başbakan, buyurun.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sizin yetkilerinizi de biliyoruz...

BAŞKAN - İkide bir konuşmayın! Öyle şey mi olur?! (CHP sıralarından "sıkıyönetim mi var" sesleri, gürültüler)

Sayın Başbakan, buyurun efendim.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sevgili dostlara şunu hatırlatmak istiyorum...

OĞUZ OYAN (İzmir) - İlk defa bir Başbakan böyle bir üslubu kullanıyor.

BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...

OĞUZ OYAN (İzmir) - İlk defa bir Başbakan böyle bir üslupla konuşuyor.

BAŞKAN - Lütfen... Söz istersiniz, veririm efendim

Buyurun.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ...Cumhuriyet Halk Partisinin almış olduğu yüzde 19,4 oyla 177 milletvekiline sahip olmanız, aynı Seçim Kanununun sonucu değil mi? (AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye Büyük Millet Meclisine yansımayan oyların, sanki, Cumhuriyet Halk Partisinin oyları gibi sunulması bir çelişkidir.

Burada, asıl düşünmeniz gereken, AK Partinin aldığı yüzde 35 oyun nasıl önemsiz gösterilebileceği değil; Cumhuriyet Halk Partisi neden yüzde 19,4 oy almıştır, bunun üzerinde düşünün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakınız, bu arada, Siirt'te millet bizi test etti; arkasından, Çorum'da da test etti. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bence, bunun da üzerinde iyi düşünmek gerekiyor. İktidar partisi olarak, bizler, şu anda, milletimizin arzusuna ve taleplerine uygun olarak görevimizi yerine getirmenin gayretiyle bu uzun siyaset maratonunu sürdürmekte kararlıyız.

Şunu da yine çok açık, net söylemek durumundayım ki, AK Partinin aldığı yüzde 35'lik oy, sayısal bir göstergedir; ama, bu oyun siyasî niteliği çok daha önemlidir.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bir daha zor görürsünüz...

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Nedir bu; bu, demokratik bir niteliğin ifadesidir ve bu, demokratik bir nitelik ortaya koymaktadır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Başkalarınınki antidemokratik mi Sayın Başbakan?! Yani, ağırlıklı oy mu aldınız?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakın, dikkat edin, ifademi ya iyi izlemiyorsunuz...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İzliyorum, izliyorum.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Eğer iyi izliyorsanız, bakın, ne diyorum: Bu, demokratik bir nitelik derken; onaltı aylık bir parti olarak, bizim partimizin bu oyları içerisinde, daha önce farklı düşüncelerde olan, farklı siyasî partilerde olan bir katılımın olduğunu ortaya koyuyorum; ortaya koymak istediğim budur.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yani, ağırlıklı olarak oy aldığınızı mı söylüyorsunuz?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunu farklı yerlere çekerseniz, bu, yanlış olur. (CHP sıralarından gürültüler)

Tabiî, ben, sizlere cevap vermeyeceğim, kendi tezimi işleyeceğim burada. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Fakirlikten bahsedin; köylüden, işçiden bahsedin Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Burada, tabiî, bir gerçeği daha ortaya koyacağım; o da şudur: "Muhalefet üslubunu iktidar sorumluluğuyla dengeleyen bir siyasî parti olacağız" diyor Sayın Baykal. "Sadece şikâyet etmekle, sadece eleştirmekle yetinmemeliyiz; çare ve çözüm önermeliyiz" şeklindeki ifadelerini, demokrasimiz açısından ciddî bir katkı sayıyoruz ve bu anlayışı önemsiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin anayasa değişiklikleri konusundaki verdiği desteği unutmadık ve her zaman da takdirle anacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Temenni ederim ki...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Unutmuş görünüyorsunuz her şeyi Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Merak etmeyin, biz, unutmayız.

Tabiî, biz, şunu da istiyoruz: Dış politikada da, biz, bu mutabakatı, bu birlikteliği sağlamak suretiyle, bir ulusal birliğe de, Yüce Mecliste bir zemin oluşturalım.

ATİLA EMEK (Antalya) - Bu konuşmalarla mı?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Özellikle de, Irak ve Kıbrıs gibi millî siyaset ve millî mutabakat gerektiren konularda Cumhuriyet Halk Partisinin topu taca atma anlayışını da anlamış değilim! (CHP sıralarından "Ayıp" sesleri)

Öte yandan, dört ay gibi kısa bir sürede, kalkıp da, âdeta, beş yılın hesabını sorma anlayışını da izah etmek mümkün değil. Nedir o; o da şudur: Değerli dostlar, bakınız, bu hükümet, 3 Kasımda seçilmiş; ama, 3 Kasımdan bu yana da, 58 ve 59 uncu hükümetler olarak, yaklaşık dört aylık bir hükümettir. Böyle bir kısa dönemde, bu hükümetten, tamamıyla, âdeta, beş yılın, geçmişteki o bütün yıkıntıların hesabını sormak, öyle zannediyorum ki, biraz insaf dışı yaklaşım oluyor.

Ortadaki enflasyon, yatırım harcamaları, asgarî ücret, reel faiz, cari açık ve benzeri yapısal sorunlarla ilgili olarak ülkemizin iç ve dışborç stokunun yüksekliği, Irak'taki savaş ihtimalinin ve başlayan savaşın ekonomiye olumsuz etkileri ve dünyada petrol fiyatlarının yükselişi gibi unsurları hiç dikkate almadan, pek çok haksız eleştiriler var. Ayrıca, ülkenin bu önemli sorunlarını ortadan kaldırmaya yönelik kayda değer bir çözüm önerisi de yok. Daha ilk günden muhalefet üslubunu iktidar sorumluluğuyla dengeleyemediği çok açık bir biçimde görülmektedir.

Sonuç olarak şurada bir gerçeğin altını çizeyim, da şudur: Yeni dönemin siyaset anlayışında, şüphesiz ki, bu Yüce Meclisin çatısı altında, bizler, belki bu tür eleştirilerimizi yapacağız; ancak, bu eleştirilerimizi yaparken, çözüm önerilerimizi de getirecek olursak, bu çözüm önerilerinden, eğer, hükümet istifade etmezse, o zaman, tabiî ki, sizlerin bu eleştirileri çok daha farklı bir şekilde yapmanız, ben inanıyorum ki, milletin vermiş olduğu, sizlere teslim ettiği iradenin de bir gereğidir.

AHMET ERSİN (İzmir) - Hiç de istifade etmiyorsunuz!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, bütçe, devlet daire ve kurumlarının bir malî yılda yapmayı tasarladığı hizmetler ve bu hizmetlerin gerektirdiği giderlerle, gider karşılığı olan gelirlerin tahminî miktarını gösteren ve bunların uygulanmasına ve yürütülmesine izin veren bir kanundur. Bütçe kanunlarıyla, yasama kuvveti, gelirlerin toplanılması ve giderlerin yapılması konusunda yürütme organına yetki ve izin verir.

Biraz sonra sizlerin oylarına sunulacak 2003 malî yılı bütçesi, yapısı ve özellikleri nedeniyle, hükümetin ve ekonomi yönetiminin makro istikrarı sağlamada ve ekonomik birimlerin davranışlarını şekillendirmede önemli bir enstrümandır. Bu enstrümanın içeriğinin kurgulanmasında ve uygulanmasında iki husus özel önem taşımaktadır; yapısal ekonomik sorunlar ve konjonktürel ekonomik sorunlar.

Türkiye ekonomisi her iki hususta da sorunlarla karşı karşıyadır. Ne yazık ki, Türkiye, çok uzun süredir, her alanda olduğu gibi, ekonomik alanda da iyi yönetilmediği için, bunalımlı ve zor bir dönemden geçmektedir.

Biz, hep tekrarladık "enkaz edebiyatı yapmayacağız" dedik ve gerçekten de, bunu, yapmıyoruz; ama, hem bu noktaya nasıl geldiğimizin anlaşılmasında hem önümüzdeki bütçenin şekillenmesinde etkili olan gerçeklerin bilinmesi açısından sizleri biraz geriye götürmek istiyorum; çünkü, hepinizin bildiği ve yaşadığı gibi, çok yoğun gündemlerle karşı karşıyayız. Ayrıca, insanlar, hatırlatılmadığı takdirde, geçmişi çabucak unutmaya yatkındır. Bu hatırlatmayı yapmazsak, bazı zorlukları ve bazı kaçınılmaz düzenlemeleri doğru izah edemeyiz, hakkaniyetten uzak kalırız. Bu bütçenin çeşitli toplum kesimlerine dönük içerdiği kimi yüklerin bizim dönemimizden kaynaklanmadığını, 3 Kasım öncesinin kötü ekonomi yönetimlerinden bugüne tevarüs ettiğini gözden kaçırmış oluruz.

Ekonominin oldukça kırılgan bir dönemden geçtiğini gösteren birçok gösterge var. Özellikle de reel faiz oranlarının yüksekliği dikkat çekmektedir. Bu oran, 2002 yılında yüzde 30'lara kadar çıkmış bulunmaktadır. Enflasyon oranı, faiz oranı ve döviz kuru arasındaki dengenin kaybolması, ekonomide kan kaybının hızını ve boyutunu önemli ölçüde artırmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3 Kasımda devraldığımız sorunların ağırlığı ortadadır. Buna rağmen, AK Parti iktidarı, dışarıda, Avrupa Birliği, Irak, Kıbrıs gibi yoğun problemlerle uğraşırken, içeride de, dört ay içerisinde 20 milyar doların üzerinde borç ödemesinde bulunmuştur. Ancak, ekonominin kırılgan yapısı hâlâ devam etmektedir. 2001 yılında ortalama 41 katrilyon faiz ödenmiş ve buna karşılık 40 katrilyon vergi toplanılmıştır. 2002 yılında ise yaklaşık 52 katrilyon faiz ödenmiş, buna karşılık yaklaşık 60 katrilyon vergi toplanılmıştır. Kredi mevduat oranı, hâlâ, ortalama yüzde 28'ler seviyesindedir. Bu oran, ortalama olarak, 2001 yılında yüzde 31 iken, 2002 yılında yüzde 25'e düşmüştür; yani, bankalara yatırılan her 100 lira mevduatın 28 lirası kredi olarak kullandırılmıştır; geriye kalan kısım, büyük ölçüde, devlete borç verilmektedir.

Bir başka gösterge ise, tasfiye olunacak alacakların kredilere oranının ortalama yüzde 28'e yükselmiş olmasıdır. Bu, reel sektörün önemli sorunlarla karşı karşıya bulunduğunu göstermektedir.

Ayrıca, halkın, yaşadığı krizler nedeniyle, Türk Lirasına güvensizliği, maalesef, devam etmektedir. Toplam mevduat içinde döviz tevdiat hesaplarının ağırlığı ortalama yüzde 52 düzeyindedir; bu ise, halkın, Türk Lirası yerine, yabancı paraya talebinin ve güveninin hâlâ yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.

Ekonomik tablonun bir başka sorunlu alanı da kamu borç stokudur. Kamu borç stokunun en önemli kısmını, iç piyasaya, kamu kesimine, dış piyasaya ve IMF'e olan borçlar oluşturmaktadır. Ayrıca, içborç stokunun ortalama yüzde 30'u sabit getirili, geriye kalanı değişken faizli döviz veya dövize endeksli borçlardan oluşmaktadır.

Burada, kısa olarak, yine ifade etmek istiyorum, şu anda konsolide bütçe toplam borç stoku, Şubat 2003 itibariyle 153,2 milyar dolar; iç piyasa, buradan -küsuratına girmiyorum- 45 milyar dolar, kamu kesimi 43 milyar dolar, dış piyasa 31 milyar dolar, yabancı resmî kuruluşlar 13,5 milyar dolar, IMF kredisi 20 milyar dolar...

Diğer bir sorunlu alan da, ithalat ve ihracattaki dengesizliktir. 2001 yılında, ihracat ortalama 31 milyar dolar, ithalat ise 41 milyar dolardı; 2002 yılında da, ihracat 35 milyar dolar, ithalat ise 51 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devraldığımız ekonomik tablo, yukarıda saydığımız sorunlardan ibaret kalmadı. Ağustos ayında seçim kararı alınmasından sonra, o günkü hükümet, yapması gerekenleri yapmadı. Bu nedenle, neler oldu, bunları da şöyle, kısa olarak özetlemek isterim:

Gelir Vergisi tahsilatında gerilemeler görüldü, sigorta primleri ne yazık ki toplanılamadı, emeklilikle ilgili kurumların sağlık harcamaları yükseldi; bunun yanı sıra, KİT fiyat artışlarının bazılarının, programda öngörülen seviyelerin altında kalması da programla ilgili riskleri artırmıştır. Bu gelişmelerden sonra, hedeflenen, yüzde 6,5 faiz dışı fazlanın gerçekleştirilemeyeceği anlaşılmıştır.

Kendimi, bütün bunları sizlerle paylaşmak mecburiyetinde hissediyorum

Türkiye ekonomisinin mevcut durumu, aynı alanda, adeta, hem şeker hem de sarılık hastalığına yakalanan kişinin durumuna benziyor. Sarılığın tedavisi için, şeker yükleme hayatî öneme sahipken, şeker hastalığının tedavisi içinse, insülin tedavisine ihtiyaç var.

HALUK KOÇ (Samsun) - Pek öyle değil Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Böyle oldukça, hassas ve kırılgan bir ortamda, ekonomi politikalarının objektif ve sağduyulu bir yaklaşımla kurgulanması ve uygulanması özel bir önem kazanmaktadır.

Değerli dostlar, 2003 yılında 354 katrilyon gayri safî millî hâsıla üretmeyi, 146 katrilyon bütçe gideri yapmayı planlıyoruz. Faiz ödemelerinin ise, 65 katrilyon lira olarak gerçekleşeceğini beklemekteyiz. 2003 yılında 77,3 milyar dolar ödeme yapılacaktır. Az önce de ifade ettiğim gibi, bunun yaklaşık 20 milyar dolarını ödemiş bulunuyoruz. Bunun 65,8 milyar doları içborç servisi, 11,5 milyar doları ise dışborç servisidir. Bu borçların 57,3 milyar doları iç borçlanmayla sağlanacaktır.

Oldukça zor bir tablo içerisinde olmamıza rağmen, hükümetimiz, halkımıza önemli destekler sunmayı planlamaktadır. Partimizin seçim sürecinde meydanlarda verdiği sözler beş yıl için verilmiştir. Bakınız, ben şunu meydanlarda çok açık ve net söyledim: Bir yıl bizden bir şey beklemeyin dedim. Buna meydanlar şahittir, millet şahittir.

MUHARREM KILIÇ (Malatya)- Beş yıl götüremezsiniz zaten!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Zaten beklemiyoruz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Üçüncü yılın sonunda da neticeleri almaya başlayacağımızı göreceksiniz dedim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- İnşallah!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Bu nedir biliyor musunuz; bu, duruma ne kadar hâkim olduğumuzu göstermektedir. Bunu böyle bilin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakınız, bir gerçeği daha söyleyeyim: Bu iş -kusura bakmayın- teoriyle olmuyor. Hayatında iki koyun gütmeyenlerin konuşmasıyla olmaz; bu, hayatı yaşamakla olur. Bu böyle bilinmelidir... Bu böyle bilinmelidir... (AK Parti sıralarından alkışlar)

Huzurlarınıza bu işi yaşayan birisi olarak geliyorum. Benim devralmış olduğum İstanbul Büyükşehir Belediyesi de böyle çökmüştü, bitmişti. Böyle bir dönemde aldım... Böyle bir dönemde aldım... (AK Parti sıralarından alkışlar)

NURETTİN SÖZEN (Sıvas)- Yalan söylüyorsun; onların hepsi yalan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Eğer, bu noktada çok daha fazla şeyler konuşursanız... Devraldığım belediyenin 2 milyar dolar borcu vardı. Gidin araştırın, bıraktığım belediyenin ne kadar borcu vardı, onu göreceksiniz...

NURETTİN SÖZEN (Sıvas)- Aklan da öyle gel.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- ...ve çöp dağlarının yükseldiği bir İstanbul vardı, suyu akmayan bir İstanbul vardı ve ondan sonra suyunu da bulduk...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Başbakan, süreniz bitti; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Belediyeden çıkın artık.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Davalara gel, davalara!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Herhalde, belediyeler de bir yönetim anlayışının ifadesidir. Bunu da öğrenmeniz lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Türkiye önemli.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Belediyeler de Türkiye'nin kurumlarıdır; bunu da bilmeniz lazım. Onları bir tarafa atamazsınız, belediye başkanlarıyla şu anda politika yapıyorsunuz, unutmayın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli)- 2004 nisanında görüşeceğiz. 2004 nisanına az kaldı.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Bu arada, esnaf ve kefalet kooperatiflerine geçen sene verilmek üzere tahsis edilen 50 trilyon liranın sadece 12 trilyon lirası kullanılmıştır. Kalan kısım da dahil olmak üzere, bu sene 100 trilyon liralık bir fon ayrılmıştır. Bu, söz konusu kurumlara verilecek krediyi sübvanse etmek amacıyla kullanılacaktır. Böylece, oldukça uygun koşullarda kredi sağlanmış olacaktır.

Öte yandan, Avrupa Kalkınma Bankasından 200 000 000 euroluk uzun vadeli, düşük faizli kredi anlaşması önümüzdeki günlerde imzalanacaktır; bu kaynak, KOBİ'lere destek için kullanılacaktır.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Gördün peşin parayı!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu bütçe, en kötü olasılıklar dikkate alınarak hazırlanmış bir bütçedir. Umuyorum ki, göstereceğimiz performans sonucu, umulandan daha iyi neticeler elde edeceğiz. Örneğin, bu bütçe hazırlanırken, bu sene için... Bazı teorisyenler bunu anlamıyor. Nedir o; sürpriz kaynak diyoruz ya... Neydi o; işte, bir tanesi vergi barışıydı. Şimdi, naylon faturalar deniliyor. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizden hizmet bekliyoruz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tahsil edemeyeceğiniz hiçbir -tahakkuk ettirilmiş veya mevcut- dosya sizin değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben, tüccar siyasetten bahsediyorum ve bu tüccar siyasete ihtiyacımız var (CHP sıralarından gürültüler) ve biz, şu anda, Vergi Barışı Yasasıyla, bakınız, şu ana kadar 1 000 000'un üzerinde, 1 146 000 kişi müracaat etmiş durumdadır ve beklenilen rakam...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sadece dilekçe verdiler Sayın Başbakan!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunların tahakkuku da yapılacaktır; bunları siz çok iyi bilirsiniz Mustafa Bey; bunları iyi bilmeniz lazım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ne kadar toplanılacağını göreceğiz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İnşallah, buradan gelecek olan rakam; ki, o müracaatı yapanlar, o dilekçeyi verenler, ne kadar para ödeyeceklerini bilerek müracaatlarını yapıyorlar; endişeye kapılmayın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sonra da ödeyemiyorlar!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Verecekler, ödeyecekler de inşallah; ben, bunu da görüyorum şu anda.

Buradan beklenilen rakam, şu andaki müracaata ve -tabiî, süre uzatıldı; bu sayı daha da artacak- şu andaki tabloya göre, 3 katrilyonun üzerinde ve bunlar, gelecek değildi; gelmeyecekti, umutsuz rakamlardı! Şimdi, biz, bunu, umuda çeviriyoruz ve devletin hazinesine, inşallah, bunlar, böylece girmiş olacak.

Bunun yanında, yine, Meclise sunmaya hazırlandığımız, özellikle reel sektöre, önemli vergi düzenlemeleriyle katkı sağlayacak düzenlemeler var. Bunlar arasında, şirket kazançlarının sermayeye ilavesinde vergi avantajı, yatırım indirimindeki stopajın kaldırılması, kâr dağıtım sürecinde vergi oranlarının düşürülmesi ve vergide fonların kaldırılması gibi önemli düzenlemeler yer almaktadır. Hükümetimizin...

MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - Ormanlar?..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sabırlı ol!.. Bak, öğreniyorsunuz yavaş yavaş; o da olacak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu gelirlerin yanında, 2/B ile birlikte orman olmaktan çıkmış, orman vasfını yitirmiş ve şu anda işgal altında olan yerler var. Bu, yaklaşık 5 milyar metrekare; böyle bir alan söz konusu ve bu alanın şu anda hepsinin üzerinde evler var, konutlar var. Âdeta, şehirler kurulmuş; bir İstanbul çocuğu olarak söylüyorum, sizler de çok iyi biliyorsunuz. İstanbul milletvekilleri, nerelerin ne halde olduğunu çok çok iyi bilirler. Bunun şu anda devlete hiçbir faydası yok ve maalesef, sürekli de buralar rüşvet kaynağı olarak kullanılıyor. Birileri geliyor "kaçaksın" diyor, oradan giriyor; öbürü geliyor "kaçaksın" diyor, öbür taraftan giriyor ve sürekli olarak bir huzursuzluğun kaynağı. Biz bunu da, yine, Hazinemize, evet, bir gelir kaynağı olarak görüyoruz. (CHP Sıralarından "Bütçeye koyarsın" sesi)

Değerli dostum, ifadeleri kullanırken, çok çok iyi seçerseniz, öyle zannediyorum ki, çok daha isabetli olacak. Ben, sizin bu ifadelerinize tahammül gösterecek kadar da donanımlıyım; ondan da endişeniz olmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından "Bravo[!]" sesleri)

Tabiî, özellikle, şu kadrolaşma konusuyla alakalı da, yine, sık sık bazı eleştiriler yapılıyor. Şunu açık, net söylüyorum: Bakınız, bizim bir defa böyle bir derdimiz, böyle bir sıkıntımız yoktur; ama -şunu çok açık ve net söyleyeyim- eğer, biz, "beyin kadro" dediğimiz ekiplerde bir değişiklik yapmamış olursak, evet, kusura bakmayın, devraldığımız durum, tablo neyse, bu aynen devam edecek demektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz aynı tabloyla devam edemeyiz. Hiç hedef saptırmayın... Hiç hedef saptırmayın... Neyin ne olduğu çok iyi bellidir. Biz, burada, netice alacağız; milletimize hesap vereceğiz; biz, milletimize hesap vermek üzerindeyiz, şu veya bu şahsa değil; onun için buraya geldik (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ve burada, işte, tasarruf örneği olarak, kamu kesiminin personel alımının 35 000'le sınırlandırılması, bunun en açık örneğidir; yani, boşalan kadrolara 35 000'den daha fazla personel alımı kesinlikle yapılmayacaktır.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - 300 milyarlık Mercedes!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu, iki temel eksende yapılacak çalışmalar, Türkiye'nin, kısa zamanda, istediği noktaya ulaşmasını da, inşallah, sağlayacaktır.

2003 yılında hedefimiz, ortalama 86 katrilyon Türk Lirası vergi toplamaktır. Toplanılan verginin 65 katrilyon lirasının faize ödenmesi hedeflenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak sizlere, dışpolitikamızdan bahsetmek istiyorum:

İçine girdiğimiz süreç, dışpolitikamızda hassas davranmamızı gerektirmektedir; çünkü, Irak gibi, tüm dünyayı sarsan kriz var gündemimizde ve bu krizin merkezi sınır komşumuzdur.

Öte yandan, Kıbrıs gibi bir millî dava, Avrupa Birliği ülkelerinden Amerika Birleşik Devletlerine kadar çok geniş bir siyasî yelpazenin ilgi sahası içindedir. Bu nedenle, hükümetimiz, dışpolitikamızın millî mutabakat anlayışı içerisinde sürdürülmesi için, olabilecek en katılımcı anlayışı benimsemektedir. Bildiğiniz gibi, Irak krizi Birleşmiş Milletler ve NATO gibi, dünya düzeninin temel kurumlarını bile sıkıntıya sokan küresel bir sorun haline gelmiştir.

AK Parti hükümetleri, bu krizi, devletimizin müttefiklik ilişkilerinin gözetilmesi, bölgemizde barış ve istikrarın korunması ve ülkemizin siyasî, askerî ekonomik çıkarları arasında belli ve verimli bir denge kurarak yönetme anlayışı içinde olmuştur. Tüm dünya bilmektedir ki, AK Parti hükümetleri Irak sorununun barış içinde çözülmesi için elinden gelen gayreti ortaya koymuştur. Başından beri, bu sorunun, Birleşmiş Milletler eliyle çözülmesi için elimizden gelen vurguyu yaptık ve çabayı gösterdik; Amerikan yetkililerine, sorunun, Birleşmiş Milletler temelinde ve barış yoluyla çözülmesi için her çeşit kapının sonuna kadar zorlanması gerektiğini söyledik. Irak yönetimini, Birleşmiş Milletlerle tam ve aktif işbirliği içinde yapması gereken,  başarması gereken bir mutabakatın olması gerektiğini sürekli söyledik; fakat, tüm bu çabalarımıza rağmen, maalesef, savaş başladı ve olanca şiddetiyle devam ediyor.

Hükümetlerimiz, sorunun, Birleşmiş Milletler temelinde çözülmesi konusunda ısrarcı olmasına rağmen, bu yolun, gelişmeler sebebiyle adım adım kapanması karşısında, ülkemizin güvenliği ve müttefiklik ilişkilerimiz çerçevesinde gereken kararları almıştır. Bu süreçte, millî siyaset üretilmesi ve millî mutabakat sağlanması konusundaki tüm ısrarlarımıza rağmen muhalefet partimizden gerekli desteği göremedik. (CHP sıralarından "insaf" sesleri)

Bildiğiniz gibi, hükümetlerimizin, ilk günlerinden itibaren, Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanı, bizim, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush'la görüşmemizde birtakım sözler söylediğimizi hep söyleyip durdu. Bunları defalarca yalanlamamıza rağmen, Sayın Baykal, anlaşılmayan bir duruşla bu söyleminde ısrar etti; fakat, zaman içinde görüldü ki, ortada, ne verilmiş bir söz var ne de devletimizin resmî mekanizmaları dışında kullanılmış bir zemin var.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Ali Babacan'a sorun!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi ise, Sayın Baykal, bu krizi iyi yönetemediğimizi söyleyerek, Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerimizin bozulduğunu ima ediyor. Bu noktada sormak gerekiyor; Sayın Baykal, hangi söylediğiniz doğru?! Amerika'ya birtakım sözler verdiğimiz şeklindeki iddianız mı gerçek; yoksa, krizi iyi yönetemediğimiz mi... (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Hepsi doğru!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir de, sık sık, Amerika'yla görüşmelerimizin ekonomik boyutu polemik konusu yapılıyor.

Değerli arkadaşlar, bizim, bu süreçte önceliğimiz, hiçbir zaman ekonomik olmamıştır; önceliklerimiz, her zaman, siyasî ve askerî olmuştur. Bunların yanı sıra, tabiî ki, ülkemizin göreceği zararları en aza indirmek için, ekonomik boyutu da gözettik. Bir hükümetin, halkının çıkarlarını gözetmesinden daha doğal ne olabilir. Bu süreçte, birçok kesimin bu olaylara ne kadar basit yaklaşımlarla baktığını da gördük. Sürecin başında, bizi, pazarlık yaptığımız iddiasıyla eleştirenler, daha sonra, 6 milyar dolar uçtu gitti diyerek eleştirmeye başladılar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Ali Babacan, 1 milyar dolar geleceğini...

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Oysa, meselenin anlaşılamayacak bir yönü yok. Türkiye, çıkarlarını korumak için sorunun tüm boyutlarını gözeten, olayın bütününe bakan bir yaklaşım içinde olmuştur. Devletimizin çıkarlarına uygun adımlar atılmış, çıkarlarımız açısından doğru bulmadıklarımız bir kenara bırakılmıştır.

Yine, bu süreçte, kimileri, bizim, Amerika'dan gelecek para uğruna, Amerika talepleri doğrultusunda ne yapılıyorsa yapmamızı söyleyebildiler. Bunlara, Türkiye'nin bağımsız bir devlet olduğunu da özellikle hatırlatmak istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sadece ekonomik kaygılarla, siyasî açıdan bizi tatmin etmeyen ve güvenliğimiz açısından uygun olmayan hiçbir adımı atmayız; kimsenin de böyle adımlar atmadık diye bizi eleştirmesine müsaade etmeyiz. Öte yandan, bu fikirdekilerin tam zıddında düşünen kimilerinin de, Türkiye'nin müttefiklik ilişkileri ve güvenliği için attığımız adımları savaşa girmek şeklinde yorumlayan talihsiz ve izansız beyanlarına tanık olduk. Çıkardığımız tezkerelerin, devletimizin müttefiklik ilişkilerinin ve güvenliğimizin bir gereği olduğunu bile anlayamayacak kadar dünya gerçeklerinden kopmuş olanlar, hükümet tezkereleriyle, savaşın başlamasına destek verdiğimiz gibi, hiçbir mantığın, insaf duygusunun ve iyi niyetin kabul edemeyeceği beyanlarda bulunmuşlardır.

Oysa, hükümetimiz, ne para uğruna önümüze konulan her paketi kabul etmemizi isteyenlerin millî duygu yoksunluğunun ne de güvenliğimiz için attığımız adımları "savaşa girmek" olarak yorumlayanların, dünya gerçeklerinden kopuk zihniyetlerinin tuzağına düşmemiştir. Bu çerçevede,  Kuzey Irak konusundaki spekülasyonların da hiçbir anlamı yoktur.

Türkiye, Kuzey Irak'a, komşu bir ülkeden toprak elde etmek ya da komşularımızın topraklarını işgal etmek için girmek istemiyor; böyle bir niyet, asla söz konusu olamaz. Türkiye, başından beri, Irak'ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu söylemiştir; hükümetimizin samimî kanaati de budur.

Anamuhalefet partisi lideri ve sözcüleri, Kuzey Irak'a askerimizi sokmamızı söylüyorlar; devletimizin müttefiklerinin Kuzey Irak'a şu anda girmememiz yönündeki taleplerini dikkate almamızı eleştiri konusu yapıyorlar; bu eleştiri, haksız ve dayanaksızdır.

Türkiye'nin, kendi hassasiyetleri korunduğu sürece, müttefiklerinin taleplerine olumlu yanıt vermesinden daha doğal bir şey yoktur. Türkiye, herhangi bir ülke değildir ki, müttefiklerinden kopuk olarak hareket etsin. Ülkemiz, dünya sisteminin güçlü ve etkin bir üyesidir, Amerika'nın müttefiğidir; Amerika müttefikliği yanında, Avrupa Birliği perspektifini koruyan bir ülkedir. Bu nedenle, çeşitli konularda adımlarını atarken, belli hassasiyetleri gözetmesinden daha doğal bir şey yoktur.

Şunu da tam bir açıklıkla belirtiyorum: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir defa kesinlikle bilinmelidir ki, bağımsız bir devlettir, kimseden talimat almaz. Hükümetimize de, aziz milletimiz dışında kimsenin talimat vermesi söz konusu olamaz. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Hükümetimiz, dünya gerçeklerini dikkate almaktadır, müttefikleriyle ilişkilerine büyük önem vermektedir; ama, bu, devletimizin çıkarları ve milletimizin selameti zemininde alacağımız kararlar konusunda, egemenliğin gerçek sahibi aziz milletimiz dışında kimseden emir almayacağımız gerçeğiyle çatışmamaktadır.

Kuzey Irak'taki hassasiyetlerimiz konusunda müttefiklerimizi bilgilendirdik ve konuyla ilgili olarak, Dışişleri riyasetindeki çalışmalar, sürekli olarak bu enformasyonu devam ettirmektedir. Hassasiyetlerimizin müttefiklerimiz tarafından gözetileceğinden kuşku duymak istemiyoruz; fakat, hassasiyetlerimizi zedeleyen durumların ortaya çıkması durumunda, bağımsız ve egemen bir devlet olarak gereğini yapacağımızdan da kimsenin şüphesi olmamalıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz, insanlığın yaşadığı bu acı tecrübenin bir an evvel sonuçlanmasını ve Irak halkının daha fazla zarar görmemesini temenni ediyoruz. Tüm insanlık için barış ve adalet dileklerimizi tekrarlıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak krizi ve Kıbrıs gibi konularda, herhangi bir hükümetin ancak dört yılda yaşayacağı bir yoğunluk ve muhatap olacağı yük, hükümetlerimizin dört aylık döneminde ortaya çıkmıştır. Kıbrıs konusunda da, çok dinamik bir takvim işlemektedir. Kıbrıs davamızda, Ada gerçekleriyle uyumlu, Kıbrıs Türkünün varoluş davasını koruyan, iki egemen kurucu devlete dayanan bir ortaklık devletinin kurulmasını temel kabul eden bir perspektifi esas kabul ediyoruz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hele şükür!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu gerçekler ışığında...

İyi takip etmezseniz, anlayamazsınız. Eğer...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Belçika modeli ne oldu, Belçika modeli?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biraz dünyayı tanımanız lazım, neler söylediğimizi iyi izlemeniz lazım; eğer, iyi izler, iyi tanırsanız, bunların da gerçeğinin ne olduğunu anlarsınız.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Dört ay sonra geliyorsunuz bizim söylediğimize!

BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen müdahale etmeyin efendim.

Buyurun Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu gerçekler ışığında, Annan Planını müzakere edilebilir bulduğumuzu söyledik; fakat, Annan Planının bizim hassasiyetlerimizi tam karşılayan bir çözüm perspektifinden geriye düşmesi karşısında, maalesef, ilgili süreç bu sıkıntıya düşmüştür. Lakin, hükümetimiz, çözüm perspektifini korumaktadır; çözümsüzlük politikasını asla benimsememektedir. Çözüm çerçevesinde yeni arayışlarımız ve çalışmalarımız sürmektedir. Bu çerçevede, çözüme dönük kararlılığımızda herhangi bir eksiklik yoktur; fakat, Kıbrıs konusunun zor bir sürece girdiğini de asla unutmamalıyız.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayenizde!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hükümet etmek, ülkenin sadece bugününü değil, geleceğini de yönetmek demektir. Sadece bugünü yönetmeye aday olanlar, ne bugün için bir başarı sağlayabilirler ne de geleceğin dinamiklerine hazırlıklı olabilirler.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Denktaş'tan özür dile!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hükümetimiz, bir yandan, geçmişten tevarüs eden sıkıntılardan milletimizi tamamen kurtarmak için gerekli adımları atmaktadır; bir yandan da, ülkemizin bugününü en iyi şekilde yönetmeye gayret etmektedir; aynı zamanda da, çocuklarımız için müreffeh bir gelecek hazırlamaya çalışmaktadır. Aziz milletimiz, emanetinin emin ellerde olduğunun huzur ve güveni içinde olsun; doğrularını, milletin ortak malı kabul eden bir hükümet iş başındadır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yanlışlarımız karşısında da, her türlü eleştiriye saygıyla yaklaşıyoruz.

2003 malî yılı bütçesinin bereketler getirmesini diliyor, Yüce Meclise ve Meclisin şahsında milletimize saygılar sunuyorum. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, son konuşma, bütçenin aleyhinde olmak üzere, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım'a aittir.

KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yıldırım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Konuşmayı yapalım, taleplerinizi alayım; hay hay...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İzin verir misiniz Sayın Başkan...

BAŞKAN - Dinleyeceğim efendim... Dinleyeceğim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Kemal Derviş'in şahsına sataşma nedeniyle...

BAŞKAN - Şu konuşmayı yapalım; dinleyeceğim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, bu aşamada verilir Sayın Başkan...

BAŞKAN - Hayır, dinleyeceğim efendim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, Sayın Başkan...

BAŞKAN - Hay hay... Hay hay...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Söz istiyor Sayın Arkadaşımız...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Derviş, söz istemesini, elbette, hepimizden daha iyi bilir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, görmüyorsunuz Sayın Başkan...

BAŞKAN - Konuşma yapmak üzere arkadaşımızı davet ettim.

Buyurun efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - ...başka yere bakıyorsunuz...

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, buyurun efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Şimdi niye vermiyorsunuz?

BAŞKAN - Vereceğim efendim... Vereceğim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Şimdi niye vermiyorsunuz Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Lütfen, yerini ve zamanını ben tayin edeyim efendim.

Sayın Yıldırım, buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, her şeyi de siz tayin ediyorsunuz Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Aynı oturumun içindeyiz efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sataşma varsa, söz vereceksiniz!..

BAŞKAN - Lütfen, Başkana müdahale etmeyin; ben, görevimi biliyorum. Lütfen... Telaş da etmeyin, acele de etmeyin.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Ben de tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonları başında bizleri izleyen değerleri vatandaşlarım; ben, Kastamonu'nun Taşköprü İlçesinde yetiştirilen, yüksek tansiyona iyi geldiğini iddia ettiğim bir ürünü, Sayın Başbakana da Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine de hediye etmiştim; anlaşılıyor ki, tansiyon çok yükselmiş, sarmısak fayda etmemiş. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])

Değerli arkadaşlar, bu Türkiye bizim, bu ülke bizim, bu Meclis bizim. Bakın, bu Türkiye'yi bu hale sokanlardan, bu Mecliste, sen kelsin, sen körsün diyen bir siyaset anlayışından, sataşan, birbirine karşı laf atan bir siyaset anlayışından, burada, hiç kimse yok. Hatta hatta, burada kavga çıkartıp, kavgayla birlikte birbirini öldürenlerden kimse yok. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakan, biz, Cumhuriyet Halk Partililer Anayasanın değişikliğine oy vermeseydik siz burada yoktunuz; çünkü, o salt çoğunluğu sağlayamayıp, belki, Türkiye, şu anda, o Meclisten salt çoğunlukla çıkmayan bir anayasa değişikliğiyle, belki referandum konusunda tartışıp duracaktık; ama Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'yi çok sevdiği için, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Türkiye'yi çok sevdiği için, hepimiz destek verdik, ben de oy verdim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ama, görüyorum ki... Sayın Başbakanın konuşmasını yakıştıramadım. (AK Parti sıralarından "niye, niye"sesleri) Çok ipi germek istiyor. Sayın Başbakan, lütfen ipi gevşetin; çünkü, ip gerildiği zaman, ip koptuğu zaman ülkem zarar görecek, faizler yükselecek, tefeciler bizi soyacak, buna müsaade etmeyin, müsaade etmeyin buna.

AHMET YENİ (Samsun) - Hayır, hayır.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakın, Cumhuriyet Halk Partisi 1920'de kurulmuş bir siyasî parti, öyle, üç kişinin, beş kişinin bir araya gelip -başka siyasî anlayışlar yok oldu- bir koalisyon hareketi kuralım da yeniden bir dönemeç başlatalım diyen bir siyasî partinin adı değil. Tam 83 yıl önce bu Meclisi kuran siyaset anlayışının, siyasî hareketin adıdır Cumhuriyet Halk Partisi.

Cumhuriyet Halk Partisine sataşmadan önce, erken kalkacaksınız, sabah namazınızı kılacaksınız, aptesinizde buraya geleceksiniz; başka türlü olmaz! (AK Parti sıralarından alkışlar)

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Hep beraber.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Başka türlü olmaz; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi demek, ulus devlet demek; Cumhuriyet Halk Partisi demek, Mustafa Kemal Atatürk demek! (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; bütçenin aleyhinde söz istedim. 147 katrilyonluk bütçeyi konuşuyoruz. 147 katrilyonluk bütçede, 65 katrilyon tefeciye faiz ödüyoruz.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Derviş...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Derviş mi?! Bekle, alıyorsun cevabı...

Şimdi, 45 katrilyon da açık veriyoruz.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - O borçlandı, biz ödüyoruz!..

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Doğru!..

Bakın, bu borç, 1980 yılında 16 katrilyon civarında; yani, 1980'li yıllardan bugüne 145 katrilyona kadar yükselmiş. Bu siyasî borçlanmanın içinde, 1980'den itibaren, Cumhuriyet Halk Partisi yok, sizin kurduğunuz, Sayın Tayyip Erdoğan'ın önderliğini yaptığı AK Parti yok; ama, bakıyorum sıralarınıza, bakıyorum hükümet sıralarına, Türkiye'nin bu noktaya gidişinden siyasî sorumlular var, bakanlar var, grup başkanları var.

Değerli arkadaşlar, Derviş'e laf atarken, önce kendin, evinin önüne bir bakacaksın. Kemal Derviş bakan olarak gelmemiş, başbakan olarak gelmemiş, Türkiye'nin IMF'ye programını getirmemiş.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Niye gelmiş?!.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Hafıza kaybı var galiba sizde!

Derviş'ten önce, abuk subuk, elinde çantası, sarı, uzun boylu, Sheraton Oteline inen bir Cottarelli diye birisi vardı, biliyorsunuz...

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Sizin arkadaşınız...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - O benim arkadaşım olmaz, sen benim arkadaşım olursun.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, bir saniye efendim.

Sayın Yıldırım, mikrofona çok yaklaşıyorsunuz, yankı yapıyor, o güzel konuşmanız tam anlaşılamıyor. (Alkışlar)

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - İkinci olarak, arkadaşlar, lütfen müdahale etmeyin, Sayın Yıldırım, konuşmasını rahatlıkla yapsın.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Kemal Derviş'i savunmak bana düşmez; çünkü, onun ekonomik programını anlatmak veya ne yaptığını söylemek bana yetmez; ama, maalesef, sizlerin bu baskısıyla, Kemal Derviş'i, Türkiye, iyi tanıyamadı; ben de, seçim meydanlarında, Kastamonu'da, Kemal Derviş'in Cumhuriyet Halk Partisine girmesiyle eksik oy aldım. Bu bir gerçektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, şimdi, Kemal Derviş'i tanıdıkça, bakıyorum ki, değerlendiriyorum ki, 2001'in şubatına dönüyorum, dolar 500 000 lirayken 1 500 000-1 700 000 lira olmuş; 2003'ün martının sonuna geliyoruz, dolar, hâlâ 1 700 000 lirada duruyorsa, bunu, Kemal Derviş'in oturttuğu, yolsuzlukları bertaraf eden sosyal demokrat ve dürüst politikaların gereği olarak, ona borçlu olduğumuzu düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)  Haksızlık ettiğimizi, sizin haksızlık ettiğinizi, Türkiye'nin Cumhuriyet Halk Partisine haksızlık ettiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, artık, laf atmaları bırakalım. İnanın, yemin ediyorum ki, Başbakanı dinleyince çok üzüldüm; çünkü, ipi germe, muhalefetle ipi koparma noktasına doğru, sanki bir dernekte, bir kongrede, il kongresinde konuşur gibi bir siyaset anlayışını Türkiye'nin gündemine taşımaya çalıştı.

Yazık oldu bize; ama, şunu söylemek istiyorum arkadaşlar: Başka Türkiye yok, başka Türkiye Büyük Millet Meclisi de yok. Bakın, Siirt, size bir şans verdi, eniştesine sahip çıktı. Gülmeyin!.. Çorum'da, benim eşimin köyünde, Cumhuriyet Halk Partisinin 5 oyu vardı; ben, 105 oy aldım. (AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Türk Halkının özlemidir bu. Bunu, bir siyasî başarı gibi göstermeye gerek yok; o siyasî başarının arkasında Cumhuriyet Halk Partisi vardır. Onlara şükran duyun, şükran duymaya devam edin.

Değerli arkadaşlar...

AHMET YENİ (Samsun) - Size oy vermediler.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Hayır, Başbakan olmasını sağlamaya çalıştık. Genel Başkanımız oraya bile gitmedi.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin çaresi tek. Bakın, bu bütçede yatırım yok. Bütçeden, Karayollarına yüzde 1,6 pay veriyoruz; 2,3 katrilyon lira. Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımızın da dediği gibi, ucuz enerji için barajların yapılması lazım, hidroelektrik santralların yapılması lazım; ayırdığımız pay 3,5 katrilyon lira. Savunmaya ayırdığımız pay 10 katrilyon lira; ama, tefeciye ayırdığımız pay 65 katrilyon lira.

Ben, Sayın Başbakandan, bu yıl, 65 katrilyon lira faizi, sürpriz kaynaklarla 30 katrilyon liraya indireceğim; 35 katrilyon lira kaynaktan 25 katrilyon lirasını içborca, 10 katrilyon lirasını da, işsizlere, istihdam olması için yatırıma ayırdım demesini beklerdim.

Sayın Başbakana sormak istiyorum. Ben, bir karayolcu mühendisim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, süreniz bitti; lütfen konuşmanızı tamamlayın.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bitiriyorum.

2 000 kilometre bölünmüş yol yapacağız... İnşallah 3 000 kilometre yaparız; ama, emanet çalışmayla gerçekleştireceğimiz minimum kaynak, mevcut yaptığımız bölünmüş yolun, ancak yüzde 10-13'ünü gerçekleştirmektedir. Doğru bir yaklaşımdır; Türkiye, hem işçisine para ödeyecek hem makinesini bekletecek hem de müteahhite para arayacak; öyle bir lüksümüz yok. (AK Parti sıralarından alkışlar) Doğrudur; ama, eksiktir. Eksiktir, yeterli değildir; çünkü, bu proje, Karayollarında baskıyla, adam kayırmayla, bir yöntemle "onu al, bunu ver, onun hakkında soruşturma yap" anlayışıyla devam edemez. Yolsuzluklar var diyoruz, Sayın Başbakan "açıklayacağım" diyor. Lütfen, açıklasın. Şu ana kadar, Karayollarında, fazla ödemeyle ilgili, bir kuruşluk fazla ödemeyle ilgili soruşturma yoktur. Hiçbir karayolcu mühendis, fazla ödemeye imza atmaz; ama, kayırma vardır. Kayırmanın adresi de, ANAP ve MHP İktidarıdır, bakanlarıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sap ile samanı karıştırmayalım; mühendislerin, teknokratların üzerine saldırmayalım. Onların, siyasî iktidarların yaptığı kayırmayı, yolsuzluk gibi aktarmayalım, zihinleri karıştırmayalım diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Sayın Başkanın müsamahasına sığınarak...

Yeni bir başlangıç yaptık; gelin, bu başlangıcı devam ettirelim. Projeler yarıştıralım; laf yarıştırmayı, sataşmaları bir tarafa itelim. Türkiye'nin üretim yapması lazım; tarlada üretimi, fabrikada üretimi, kamuda dürüst yönetimi kaim kılalım. İllâ ki özelleştireceğiz diye, elimizde olan fabrikaların hâlâ  zarar etmesine müsaade etmeyelim. Ondokuz yıldır, Türkiye, özelleştirme düğmesine basmış; 8 milyar dolarlık özelleştirme yapmışız, 12 milyar dolar harcamışız; hani, babadan kalan mirasyediler gibi...

Değerli arkadaşlar, gelin,  zarar eden KİT'leri, gerekirse -özelleştirmeye Cumhuriyet Halk Partisi de karşı değil- özelleştirelim; ama, özerkleştirme diye bir müesseseyi de ortaya koyalım; kendi ayakları üstünde durmasını sağlayalım.

Örneğin, geçenlerde, burada konuşmamda anlatmıştım; kendir demiştim, kendir... Hani, Hollanda'dan 5 000 ton ithal ediliyor, sigara kâğıdının hammaddesi; Taşköprü'de üretiliyor. Bu fabrikaya 15 milyar dolar yatırım yapılmış, 4 milyar dolar teklif var; şu anda, Yüksek Planlama Kurulunun önünde karar bekliyor. Allah'tan korkalım, kuldan utanalım, yetimin hakkını koruyalım; çünkü, üç ayda, fabrika 4,5 trilyon kâr etmiş arkadaşlar. Murat Başesgioğlu çok yakından biliyor. İki tane perfore makinesiyle, fabrika, üç ayda, geçen yıldan beri 4,5 trilyon kâr etmiş durumdadır.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bu fabrikaları yeniden ayağa kaldıralım. Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisine, Türkiye, bir fırsat vermiştir. Anlaşılıyor ki, siz, batmaya kararlısınız. Eğer, siz batarsanız biz çıkamayız. Bu halk alıştı; Mecliste bulunanların hepsini tasfiye ediyor. Tasfiye olmaya gönlüm razı değil. Ben buraya yirmi yıl didişe didişe geldim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yirmi yıl daha gitmemek istiyorum, mücadele etmek istiyorum. Onun için, doğru bir siyaset anlayışını egemen kılalım diyorum.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen, son cümlenizi söyleyin.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Son cümlemi okuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye çok önemli günler yaşıyor. Ben inançlı bir insanım. Cumhuriyet Halk Partililer de hep inançlıdır ve laiktir. Şimdi, Irak da bombalanıyor. İçim sızlıyor. Tezkereler bu Meclise gelmemeli artık; korkuyorum, gelecek diye. Sayın Dışişleri Bakanına bir soru sordum; dedi ki: "Gelmeyecek, bir talep yok." İnşallah... Dua ediyorum Allahıma; ama, Fil Suresini de Sayın Başbakana hatırlatmak istiyorum. Bunu benden çok daha iyi bilir: "Görmedin mi Rabbin ne yaptı fil ashabını? Hilelerini boşa çıkarmadı mı?"

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - "Üzerlerine sürü sürü ebabil kuşlarını salmadı mı? O kuşlar, ona, çamurdan pişirilmiş taşları atmadılar mı? Derken, onları yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıvermedi mi?" Kerbelâ'daki Hasanlar, Hüseyinler, Abdülkadir Geylaniler, İmamı Azam Ebu Hanifeler... (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer, sen, seçimden önce deseydin ki, ben Başbakan olacağım, Amerika, Türkiye'nin üstünden, altından, içinden, Irak'taki Müslümanları, çocukları, bombalayacak; yemin ediyorum ki, yüzde 35 değil, yüzde 1 bile oy alamazdınız.

Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, teşekkür ederim.

İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Derviş'in bir talepleri vardır.

Efendim, lütfen, talebinizi oradan açıklar mısınız... Hangi konuda talepte bulunuyorsunuz Sayın Derviş?

KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - Kısa cevap...

BAŞKAN - Nedir; neye cevap efendim?

KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - İçtüzüğün 69 uncu maddesinden, sataşmadan...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, sataşma nedeniyle söz istiyor.

BAŞKAN - Sayın Derviş, bir saniye... Bir saniye...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Yetenç, lütfen telaşlanmayın efendim... Hep beraber yönetiyoruz burayı.

KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - Sayın Başkan "sataşma" kelimesini sevmiyorum; ama, ona benzer bir şey oldu.

BAŞKAN - Tamam.

Sayın Derviş, şunu ifade edeyim: İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, herhangi bir milletvekilimiz, komisyon, hükümet, konuşmalarda, bir yanlış söylendiğinden, kendilerine bir sataşma yapıldığından bahsederlerse, söz isterler. Taleplerini Başkan kabul ederse, söz verir; kabul etmezse, oylar, onun neticesine göre hareket eder.

Siz, bugün, Genel Kurulda çok olumlu bir konuşma yaptınız ve bu konuşmanız, AK Partili milletvekilleri tarafından da zaman zaman alkışlandı. Dolayısıyla, ben, bu söz hakkını da en güzel şekliyle kullanacağınızı düşünüyorum.

Buyurun efendim. (Alkışlar)

V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Kemal Derviş'in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; bazen düşünüyorum; yani, rüyanıza mı giriyorum arada bir, Başbakanın rüyasına mı giriyorum; kitaplar yayımlıyorsunuz... (AK Parti sıralarından alkışlar) Ne adammışım be diyorum... Vallahi... Sanıyorum, ekonominin çok zor sorunları var; enerjinin daha büyük bir kısmını ona harcasanız, daha iyi olur diye düşünüyorum.

Evet, şimdi, bu üslup konusunda, hakikaten, bizim arkadaşlar arasında da bazen ciddî sorunlar var; gerçekten... (AK Parti sıralarından alkışlar) Fakat, Türkiye'nin bu zor günlerinde, bir Başbakandan çok farklı bir konuşma beklerdim. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Maalesef, konuşmasını dinledikten sonra, Türkiye'nin geleceği için endişem artmıştır. Sanıyorum, Recep Erdoğan'ı dinlerken, vatandaşlarımız, Sayın Abdullah Gül'ün saygılı ve alçakgönüllü üslubunu özlemiştir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Recep Erdoğan, bu yaklaşım ve üslubuyla Türkiye'yi huzura kavuşturacağını düşünüyorsa, vatandaşın, maalesef, çok çekeceği var. Ben, burada, bağırarak, çağırarak, o seviyeye inmeyeceğim...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hangi seviyeye inmiyorsun?!

KEMAL DERVİŞ (Devamla) - Ancak, iki konuda, iki noktayı vurgulamak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, 57 nci hükümet döneminde muhalefetteydi ve buna rağmen, özellikle Sayın Deniz Baykal, çok sorumlu, önce ülkeyi düşünen bir muhalefet sergiledi... (AK Parti sıralarından "aynı zihniyet, aynı..." sesleri) Evet; çok kolay olurdu sert, sorumsuz bir muhalefet yapmak. Sayın Baykal -otuz yıldır tanıyorum- her zaman önce Türkiye'yi düşünür. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) - Siz düşünmüyor musunuz?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin efendim.

Sayın Derviş, buyurun efendim.

KEMAL DERVİŞ (Devamla) - Ayrıca, hiç kimse merak etmesin, Cumhuriyet Halk Partisi, hem cumhuriyetimizi kuran Kemalist geleneği ve heyecanı sürdürecektir hem de Türkiye'yi çağdaş, laik bir sosyal demokrat düzene çok yakında kavuşturacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Aramızda gönül ve fikir birliği vardır. Hiçbir mahalle kurnazlığı, Cumhuriyet Halk Partisinin dostça çalışma düzenini bozamaz.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Derviş, çok teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN -Sayın Erdoğan Yetenç, buyurun efendim.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Anlayamadım; hangi tutumum hakkında?!

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Az önce, sataşmalar esnasında milletvekillerimize takındığınız tavır nedeniyle tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Hayır, böyle bir şey yok.

Değerli arkadaşlarım...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Başkan, milletvekillerimize karşı, bir milletvekiline nasıl hitap edileceğinde usulünce davranmadınız; o nedenle, söz istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim... Teşekkür ederim... Buyurun, oturun efendim.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Söz vermiyor musunuz Sayın Başkan?..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Saat 17.40'ta tekrar toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.28

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.40

BAŞKAN : Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/530) (S. Sayısı : 76) (Devam)

2. - 2001 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap  Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/280, 3/87, 3/89, 3/90) (S. Sayısı : 78) (Devam)

3. - 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı : 77)(Devam)

4. - 2001 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/281, 3/88) (S. Sayısı : 79) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının, 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının, 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının ve 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylamalarını yapacağız.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Her dört kanun tasarısının açıkoylamasının elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlayacağız; ancak, sayın milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunun, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının tümünün oylanmasından önce, 28 ve 51 inci maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre, bir talebi vardır; bu talebi yerine getireceğim.

Şimdi, birleşimin başında kabul edilen Adalet ve Kalkınma Partisi önerisi doğrultusunda Plan ve Bütçe Komisyonunun istemini okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, Genel Kurulda kabul edilen önergelerle tasarıda yapılan değişiklikler nedeniyle ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesi amacıyla, İçtüzüğün 89 uncu maddesine gereğince, yeniden görüşülmesini arz ederim.

                                                                                                               Sait Açba

                                                                                                                  Afyon

                                                                                           Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Plan ve Bütçe Komisyonunun istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu durumda, tasarının 28 inci maddesini yeniden müzakereye açıyorum.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görevi yasa yapmak olan bir parlamentonun her şeyden önce yasalara uyması gerekiyor. Biz, görevimizi yaparken, Anayasaya aykırılık olduğunu bildiğimiz bazı hükümleri Bütçe Yasasına koyduğumuz zaman, öncelikle, Parlamento olarak görevimizi yerine getirmemiş oluruz. Eğer, bunu, bir bürokrat yapsaydı, görevi kötüye kullanmaktan, memuriyete sona kadar varan pek çok cezayla karşılaşabilirdi; ama, maalesef, hukuku uygulama görevi olan bir Parlamento, hukuku çiğnemekten kendisini alamıyor.

Şimdi, bakınız değerli milletvekilleri, Bütçe Yasasının 28 inci maddesine (h) bendinin eklenmesini Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri istedi. Peki, 24 saatte ne oldu da bunu tekrar, yeniden görüşüyoruz?! Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bunun konulamayacağını, İhale Yasasıyla ilgili değişikliklerin, ancak, İhale Yasasında yapılması gerektiğini, 20'yi aşkın maddeyle ilgili de bu düzenlemelerin yapılması gerektiğini söyledik; ama, maalesef, bizim önerilerimiz dikkate alınmadı; ki, Sayın Başbakan az önce yaptığı konuşmada, Cumhuriyet Halk Partisinin öneri getirmediğini vurguladı. Oysa, biz, öneri getiriyoruz; ama, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri, bırakın öneriye uymayı, hukuka uymamayı genel kural haline getiriyorlar.

Şimdi, bakınız değerli milletvekilleri, eğer bir madde görüşülecekse, Danışma Kurulunun ittifakı gerekiyor. Danışma Kurulunun ittifakı olmadan bu tür kararları getirmek mümkün değil. Kaldı ki, Danışma Kurulunun ittifakı olsa dahi, ancak 1 madde getirilebilir. Bakın, İçtüzüğün 89 uncu maddesinde "tasarı veya teklifin tümünün oylanmasından önce, belli bir maddesinin yeniden görüşülmesi teklif edilir" deniyor. "Belli bir madde." Yani, 1 madde...

Belki, Sayın Başkan, şunu yorumlamış olabilir: Buradaki "belli bir madde" diğer maddeleri de içerebilir, birden fazla madde de olabilir. O zaman, bakın, İçtüzüğün 88 inci maddesi... Orada da, bir maddenin geri istenmesiyle ilgili bir düzenlemeye yer verilmiş. Oradaki ifade de, aynen şöyle: "Esas komisyon veya Hükümet, tasarı veya teklifin tümünün, belli bir veya birkaç maddesinin..." Yani, 89 uncu maddede -özellikle kastettiği- bir maddeden fazla maddenin yeniden görüşülemeyeceği açıklıkla ortaya konuyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bazı kamu kuruluşlarının, İhale Yasasının kapsamı dışında tutulması kabul edilmişti. Merak ediyorum; İhale Yasasında, Adalet ve Kalkınma Partisinin rahatsız olmasını gerektiren, acaba, ne tür bir düzenleme var? Eğer, böyle bir düzenlemeye gerek yoksa, niçin, İhale Yasası çalıştırılmasın ve özellikle enerji ihalelerini öngören bir düzenleme açısından İhale Kanunu devredışı bırakılmak istensin?

Bu yapılıyor; aradan 24 saat geçmeden "biz bunu geri alacağız" deniliyor. 24 saatte ne değişti arkadaşlar?

Şimdi, verilen önergenin gerekçesine baktım, olur ya belki de bizim bilmediğimiz bir gerekçe vardır da bu önergede, o nedenle, İhale Kanununun belli hükümleri, belli kamu kuruluşları için askıya alınıyordur diye. Belirtilen gerekçe şu: Efendim, bu Devlet İhale Kanunuyla, biz hızlı ihale yapamıyoruz, o nedenle biz bunu devredışı bırakalım, daha sonra da çok hızlı ihale yapacağız.

Peki, değerli arkadaşlar, bu hükümet, acaba bürokrasiyi çalıştıramıyor mu? Acaba, İhale Yasasında şöyle bir hüküm mü var: "İhaleye çıkılacak; konu, altı ay sonra yürürlüğe girer" gibi bir düzenleme mi var; böyle bir şey yok. Özellikle baktım, ihaleyi geciktirecek belli kurallar da yok. O zaman, hükümetin görevi, bürokrasiyi çalıştırmak, ihaleleri hızlandırmak; kuralına, yasaya uygun düzenlemeler yapmak. Siz, Anayasaya aykırı -ki, Anayasa Mahkemesinin bu konuyla ilgili 10'un üzerinde kararı var- yeni bir düzenlemeyi, Parlamentoyu âdeta bir onay makamı gibi görüp, buraya getiriyorsunuz ve bunu, bizim itirazlarımıza rağmen koyuyorsunuz; şimdi de "biz, bunu kaldıracağız, geri çekeceğiz" diyorsunuz. Ne oldu arkadaşlar? Özellikle, bu önergeyi veren arkadaşlardan, bu konunun burada açıklanmasını istiyorum. Bir diğer konu...

Değerli arkadaşlar, Yüce Parlamentoya iyi düşünülmüş taşınılmış yasalarla gelinir, o yasalar görüşülür ve karara varılır. Gece yarısı operasyonlarıyla yasa yaparsanız, hata yaparsınız ve nitekim, biz, hata yaptık; İçtüzüğe aykırı 2 tane yasayı, burada, getirdik koyduk bütçe kanununa; şimdi, hata yaptığımızı fark ediyoruz, geri alıyoruz. Peki, bütün bu 550 kişilik saygıdeğer milletvekillerinin iradeleriyle, bir anlamda, bir günden ertesi güne oynamak, onları, bir anlamda, dilim söylemeye varmıyor ama...

Değerli arkadaşlar, Parlamentoda, milletvekillerini bu kadar zor duruma, iki çelişik kararı 24 saat içerisinde alma durumuna getirmek, acaba, bir siyasal iktidarın, bir siyasal partinin başvurabileceği bir yöntem mi?! Üstelik, 365 milletvekiliniz var; getirirsiniz doğru dürüst bir yasa, burada tartışılır, doğrusu eğrisi ortaya konulur ve biz de karar veririz; ama, dediğim gibi, gece yarısı operasyonlarıyla getiriyorsunuz bir düzenleme, ondan sonra da geri alacağız diyorsunuz. Bir hükümetin, bu kadar kısa süre içerisinde zikzak çizmesi, o hükümete halkın duyabileceği güvenin duyulmaması sonucunu doğurur. Sayın Başbakan, altını çizerek vurguladı; siyaset kurumu yıpranıyor. Doğru, siyaset kurumu yıpranıyor. Siyaset kurumu nasıl yıpranır; bir söylediğini ertesi gün değiştirirse, siyaset kurumu yıpranır. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim yapmak istediğimiz, siyasete saygınlık kazandırmak değerli milletvekilleri. Biz, Parlamento olarak, yasama organı olarak, Yüce Türk Halkına layık olmak istiyoruz; onların isteklerine tercüman olmak istiyoruz, onların sorunlarını çözmek istiyoruz. Eskiden, koalisyon hükümetleri döneminde, yasa çıkarmak zordu; şimdi, artık, yasa çıkarmak zor diye bir kavram yok. Parlamento çalışacak, hükümet çalışacak, gündeme getirecek ve biz, çözeceğiz ülkenin sorunlarını. Biz, buraya kavga etmek için gelmedik, ülkenin sorunlarını kararlı bir parlamento olarak çözmek için geldik. Şimdi, eğer, bir sayın başbakan çıkar, gerçekten de ortamı gererse, kullanacağı üslup itibariyle, Parlamentonun saygınlığına -özür dileyerek söylüyorum- gölge düşürecek ifadeler kullanırsa, bunlar Parlamentoda rahatsızlık yaratır değerli arkadaşlar, bunları yapmamamız lazım.

Şimdi, bakınız, yasaları bu kadar sık değiştirmenin, daha doğrusu kararları bu kadar sık değiştirmenin hata olduğunu vurguladım. Sanıyorum, her sağduyulu yurttaş da, bu tür uygulamaların hata olduğu konusunda aynı karara varır. Bu, yeni bir olay da değil. Geçenlerde Vergi Yasası görüşülürken Plan ve Bütçe Komisyonunda hayat standardı esası birden bire bir önergeyle dahil edildi. Hata olduğunu söyledik, kimse dinlemedi. Sonra, Genel Kurula geldi. Tıpkı burada olduğu gibi, Genel Kurulda, yine, AKP'li arkadaşların verdiği önergeyle, bu, geri çekildi. Uygulamadan kalkan bir şey uygulamaya konuluyordu; ama, daha sonra bir sayın milletvekili kalktı dedi ki: "Hayat standardını kaldırmak Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından gerçekleştirilecektir." Yahu, kalkan şey nasıl kalkacak? Zaten kalkmış. (CHP sıralarından alkışlar) Uygulamaya koymak istiyorsunuz reddediyoruz; bu, uygulanamaz diyoruz, uygulamayın diyoruz; ama, söylediklerimizi anlatamıyoruz ve Sayın Başbakan, kalkıyor, burada diyor ki: "Cumhuriyet Halk Partisi öneri getirmiyor." Çok özür dilerim arkadaşlar, biz, öneri getiriyoruz. Bakın, Sayın Kemal Derviş konuştu ve Türkiye'nin öncelikle ele alması gereken konulardan birisinin sosyal güvenlik olduğunu söyledi. Öneri de getirdi. Nasıl çözülmesi gerektiğini de getirdi; ama, iktidar partisini oluşturan Sayın Başbakan ve Bakanlar kulaklarını tıkamışlarsa, biz, kime anlatacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, biz, ne derseniz deyin, hangi üslubu kullanırsanız kullanın, halkımıza, Parlamentoya doğruları söylemekten asla ve asla vazgeçmeyeceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Oyan, süreniz 5 dakika efendim.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada 28 inci madde tekrar görüşülüyor. Bu maddeyle ilgili -geçen gün- değişiklik önergesi getirildiğinde, bunun hem içerik hem yöntem olarak yanlış olduğunu söylemiştik. Yanlış yapmaya devam ediyor iktidar, hukuk konusundaki lakaydini sürdürüyor; bunu getirdi, şimdi geri alıyor, hem de yanlış bir yöntemle geri alıyor. Yanlış yöntem; çünkü, 89 uncu madde -biraz önce arkadaşım burada açıkladı- sadece belli bir maddeyi geri almaya izin veriyor, iki maddeyi değil; iki madde olsaydı 88'deki ifadeyi kullanırdı.

Fakat, burada daha önemli şeyler oldu bugün. Ben, bugün Meclisin irtifa ve itibar kaybettiğini düşünüyorum. Bu Meclisin irtifa ve itibar kaybetmesine vermemeliyiz değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Burada bir başbakana yakışan üslup, siyasete üstten bakma üslubudur. Siyasete üstten bakmıyorsanız, bir başbakana yakışan üslubu benimsemiş olamazsınız. Bugün burada dile getirilen üslup, iddiasını dört ay sonra yitirmiş bir iktidarın üslubudur. Bu, acze düşmüş bir hükümetin üslubudur. (CHP sıralarından alkışlar) Burada, 16 Kasımda Acil Eylem Planını açıkladıktan henüz bir ay sonra, geçici bütçesiyle, Acil Eylem Planında söylediği bütün sözleri yutan ve gündemi dışına çıkaran bir iktidarın üslubu söz konusudur. Bu, kendi konumunu savunmak için, kişisel saldırılardan medet uman bir aczin ifadesidir. 1974 yılına kadar tarayıp arayıp bir söz bulmaya çalışmak ya da bir milletvekilini hedef alarak burada iktidar olarak bütçesini savunmak!.. Böyle bir şey olamaz; Meclis tarihinde görülmemiş bir şeydir!.. Meclis tarihinde böyle bir üslup, böyle bir itibar kaybı yaşanmamıştır.

Demokrasiyi, sadece, hedefe götürecek bir tramvay olarak tanımlayan zihniyet, ancak bu kadarını yapabilirdi. (CHP sıralarından alkışlar) Ne yazık ki, halkın ümitlerini sömürerek iktidar olanlar, bugün, bu sözlerini yerine getirememenin telaşı içinde, bir savunma pozisyonu içine girmeye başlamışlardır.

Eğer burada, bu hükümet, IMF programına karşı tutarlı bir alternatif getirebilmiş olsa ve o konumdan, geçmiş IMF programlarını eleştiriyor olsa, saygıya değerdi; ama, ne oluyor; IMF programına tam olarak angaje olmuş, bütün sözlerini bir tarafa bırakmış ve gelmiş, burada, geçmiş dönemlerin IMF programını eleştiriyor. Böyle bir çelişki, taşınamaz bir çelişkidir Sayın Başbakan; böyle bir çelişki, ancak, takıyyeyle savunulabilir; takıyye, bu Meclise yakışmaz! (CHP sıralarından alkışlar)

Başbakan, burada çok değerli üsluplarına, kavramlarına, bir de "tüccar siyasetçi" kavramını ekledi. Böylece, Meclisimizin kavram dağarcığı zenginleşiyor; belediyeci siyasetçiden sonra, şimdi, bir tüccar siyasetçi... Anladık; bakalım, bu tüccar siyasetçi, Türkiye'yi kaça pazarlayacak, göreceğiz.(CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin efendim; sıra kapaklarına vurmayın efendim...

OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu bütçe, halka karşı bir bütçedir; bu bütçe, işçinin ikramiyesine göz koyan bütçedir; bu bütçe, memur maaşlarının zammına göz koyan bütçedir; bu bütçe, memura yüzde 1 Emekli Sandığı prim artışı getiren bütçedir; bu bütçe, emekliye, prim zammını dünyada ilk kez getiren bütçedir; bu bütçe, köylüyü mevcut destekten dahi mahrum bırakan, 3,5 katrilyon doğrudan gelir desteği yerine, sadece göstermelik, 500 trilyon koyan bir bütçedir; bu bütçe, belediyeci zihniyete rağmen, belediyeleri hak kaybına uğratan bir bütçedir; gerek belediyelerin nüfuslarına göre verilen pay yüzde 6'dan yüzde 5'e düşmekte gerekse de büyükşehir belediyelerinin payı yüzde 4,1'den yüzde 3,5'a düşmekte.

Bazı milletvekilleri izlememişler herhalde; gülüyorlar. Bunların, belki de, bütçeyle geldiğini bilmeyenler vardır.

Bu bütçe, duble vergiler getiren bütçedir. Duble yol değil, dikkat ediniz, duble vergiler... Emlak Vergisi gibi, toplumun 10 000 000 insanından, yeniden, matrahı artırılmış verginin, bir kez daha, ikinci kez alınmasına zorlayan bütçedir. Duble Motorlu Taşıtlar Vergisi getiren bütçedir; dolaylı vergileri yüzde 70'lere çıkaracak bütçedir. Bu bütçenin nesiyle övünüyorsunuz?! İnsan, bu bütçeyi burada sunarken, özür diler, biraz mahcup olur; yani, kusura bakmayın, iyi bir şey yapamadık, bundan sonra yaparız der bari. Bunun nesini savunuyorsunuz Sayın Başbakan, değerli milletvekilleri, sayın hükümet?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oyan, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu bütçede artan tek şey faizdir. 65 katrilyon faiz kondu ve göreceksiniz -burada isterseniz bahse girelim- size, bu faiz dahi yetmeyecektir. Bu bütçe, 65 katrilyonluk faiz ödemesine dahi sığdırılamayacak bir bütçedir. Ne yazık ki, siz, bu bütçeyi, gelip, burada savunuyorsunuz. Bari, deyin ki, acze düştük; bu bütçeyi getirmekten başka çare bulamadık. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, laf atanları uyarın lütfen.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Savaşa destek veren dört ülkeden biri Türkiye. Gidin... Şanlıurfa Birecik'te düşenler nedir?.. Fransa hava sahasını açmış olabilir; Fransa'nın üzerinden uçaklar geçiyor, bombalar değil, roketler değil. Türkiye hava sahasını açtı, millet tarladan bomba topluyor. Böyle mi savaşa girmeyen, böyle mi savaşa destek vermeyen bir ülkesiniz?! Çocukları bombalayan uçaklar üstümüzden geçmiyor mu? Burada, gerçekten bir kimlik bunalımı altındasınız; bunu tekrar söylüyorum.

Türkiye, Kıbrıs'ta, Irak'ta acze düşmüştür ve burada, bunu, Amerika Birleşik Devletlerinin müttefikliği üzerinden savunuyor. Size soruyorum: Hangi NATO ülkesi, Amerika Birleşik Devletlerine karşı, Amerikan müttefiki olduğu için destek veriyor; kaç tanesi destek veriyor; bunu bana söyler misiniz? Avrupa Birliğine girerken, kaç tane ülke, Kıbrıs gibi ödünler vererek girmeyi göze almıştır?

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'de, hem cumhuriyeti kuran hem de 80 yıldır cumhuriyetin tanığı olan bir partidir. Bu parti, çok parti görmüştür, sizleri de görmektedir; ancak, şunu söyleyeyim: Meclisi ve milleti yanıltmak üzere Türkiye'de siyaset yapmanın ne olduğunu, sonuçlarını gördük; yapanların, ne olduğunu görmeyenlerin, Türkiye'deki, sınırları giderek genişleyen siyasetçi mezarlığına bakmalarını öneririm.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Oyan, teşekkür ederim.

Madde üzerinde verilmiş önerge vardır; okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 28 inci maddesinin (h) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Salih Kapusuz                       Necati Çetinkaya                              Ali İbiş

                  Ankara                                     Elazığ                                      İstanbul

                                   Halil Aydoğan                           Hikmet Özdemir

                                          Afyon                                         Çankırı

Gerekçe:

Kamu İhale Kanunundan istisna tutulacak işlemlerin ilgili kanunda yapılacak düzenlemeyle gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla madde metninde değişiklik öngörülmektedir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun Genel Kurulun takdirine bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi de tasarının 51 inci maddesini yeniden müzakereye açıyorum.

Madde üzerinde söz isteyen?..

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kepenek, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

51 inci madde, kamu kaynakları, özelleştirme, devlet gelirleri konusunda olduğu için, ben, önce maddeyle ilgili görüşlerimizi özetleyeceğim, sonra da bugünkü tartışmalar ve bütçe üzerinde kimi konulara değineceğim.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan bu yana, kamu, elindeki varlıkları gözbebeği gibi korumuştur. Türkiye, 1930'lu yıllarda ulusal sanayileşme yönünde çok önemli adımlar atmıştır; dokumasından demir çeliğine kadar üretim temeli oluşturmuş ve -burası çok önemli- bu kurumları, özerk, siyasetçinin çiftliği olmadan, dürüst yönetmiştir. Türkiye'de, bugün, özel kesim dediğimiz kesimin, sanayiin gelişmesinde kamu kuruluşlarının çok şeyi vardır; personeli vardır, ortaklığı vardır, sermayesi vardır, ucuz girdi katkısı vardır. Türkiye, gelişme sürecinden, adım adım sanayileşmeden uzaklaştı ve bu süreçte özelleştirme dönemine girdi. Hep birlikte yaşıyoruz; özelleştirmenin yağmalama olduğunu, perşembe günkü müzakerelerde, Adalet ve Kalkınma Partili bir arkadaşım bu kürsüden söyledi. Yağma, özelleştirmenin özünü oluşturdu.

Özelleştirmenin -uyarı olarak söylüyorum- kimi temel ilkeleri var:

Bir; özelleştireceğiniz kurumların fiyatını saptamak dünyanın en zor işidir. Özellikle, enflasyon dönemlerinde bu fiyat saptanamaz; çünkü, bunların benzeri yoktur, piyasada satılmaz. Kaçımız, elmanın ya da ekmeğin fiyatını tam olarak bilebiliyoruz ki, Tekelin, Türk Hava Yollarının, başkalarının fiyatını bilelim.

İkincisi; özelleştirmede çok önemli bir kural daha var; o da şudur: Özelleştirme, yeni üretim olanakları yaratmalıdır, geliştirmelidir ki, burada öngördüğümüz, maddede öngördüğümüz gibi devlete gelir gelsin. Şimdi, bu noktaya çok dikkat etmek gerekiyor. Türkiye'de yapılan özelleştirmenin bir ayağı, sosyal ayağı kesiktir. Türkiye'deki özelleştirme, çalışanlarını göz ardı etmiştir.

Buradan nereye gelmek istiyorum; buradan şuna gelmek istiyorum: Özelleştirme politikasını düzenlerken, yeni hükümet bu doğrultuda çalışırken bu noktalara dikkat etmelidir. Bir şeye daha dikkat etmelidir. Önemli olan, Türkiye'nin geleceğidir. Önemli olan, Türkiye'nin üretim olanaklarının artırılmasıdır. Bunu yaparken, halka ait kurumların özelleştirilmesinde şimdiye kadar yapıldığı gibi, ille de, muhakkak, kesinlikle, yabancı uzman, yabancı danışman çalıştırmak zorunluluğu yoktur. Türkiye, kendi mühendisine, kendi insan gücüne, kendi planlama teşkilatına güvenmelidir; ama, uygulamanın böyle olmayacağı anlaşılmaktadır. Türkiye'nin saygın kurumları var. Türkiye, Türk Hava Yollarını üç dört yıl evvel özelleştirseydi, Swiss Air alacaktı. Biliyorsunuz, Swiss Air sonradan iflas etti. Dolayısıyla, zamanlama bakımından da -eğer, bir tüccar gibi yönetilmemesi gereken ülkeyi, bir tüccar gibi yönetiyorsanız bile- satış zamanını iyi ayarlayın; bir.

İki; Türkiye'nin stratejik gelişmesi için zorunlu, kaçınılmaz KİT'lerini, kuruluşlarını, kurumlarını, kesinlikle, özelleştirmeyin. Bu, geliri kesmektir; bu, toplumun geleceğini kesmektir.

Bir de, bir yanlış daha yapılıyor; yapmayın. O da şudur: Türkiye, özelleştirme furyasında, militanlığında, Avrupa Birliğini bile geride bırakacak işler yapmaktadır; külliyen yanlıştır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, çok isterdim ki, hep bu konuları tartışalım, bütçeyi sağlıklı tartışalım, iyi tartışalım. Üzülerek belirteyim ki, buradaki tartışmalar, öyle çok düzeyli gitmedi, keşke gitseydi. Birkaç noktaya, izin verirseniz, hiç demagoji yapmadan, değineyim.

Sayın Başbakan, CHP'nin projelerini soruyor. İşsizlikle mücadeleden başlayın, ihracatla devam edin, vergi adaletinden gidin, teknolojik yenilikten geçin, yönetimin yeniden yapılanmasına ve başka konulara geçin, tarımın yeniden düzenlenmesinden Avrupa Birliğinde rekabet gücü kazanmaya kadar CHP'nin pek çok projesi var.

Bu bir yana, başka önemli konu var. Bugünkü basında var ve bu, bir yönetim anlayışını simgeliyor. Bugünkü basında Sayın Maliye Bakanı "Başbakan bana 'ağabey' der, 'Özelleştirme İdaresini gel al, yönet' dedi, ben de aldım" diyor.

Değerli arkadaşlar, bu, sağlıklı bir devlet yönetimi anlayışı değildir. Kaldı ki, bu, yasalara da aykırıdır. Bundan sonra bu işler yapılacak. Halka ait ormanlar, doğal ve kültürel değerler, madenler, belki satışa çıkarılacak; ama, bu yanlışlar, bu yasadışı tutumlarla, bu "ben yaptım, oldu" mantığıyla, bu hukuk tanımazlıkla olmamalıdır, buna izin verilmemelidir.

Burada, Sayın Başbakan "biz, çok koyun güttük" diyor. Doğrudur. Burada da koyun güden arkadaşlarımız olabilir. Koyun güdenlere saygılar sunarım; ama, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması için seçimlerden önce onca söz vereceksiniz, burada ondan hiç söz etmeyeceksiniz... Acaba, bu, çok koyun gütme mantığının bir uzantısı olmasın?! (CHP sıralarından alkışlar) Önce siyaseti aklayalım, önce siyaseti elbirliğiyle aklayalım.

Değerli arkadaşlar, bir başka şey oluyor, onu da özellikle söyleyeyim. Sayın Başbakan, hep geçmişe referans veriyor, hep geçmişten söz ediyor, hiç bugüne gelmiyor, bugünü çok ayrıntılı ve net konuşma olanağını bulmuyoruz. Kimi zaman, fıkralar çok şey anlatır. İzninizle, ben, Trabzon eski Milletvekili rahmetli Faik Ahmet Barutçu'nun anlattığı bir Temel fıkrasını anlatmak istiyorum.

Temel, Sirkeci'de cinayet işlemiş.

AHMET YENİ (Samsun) - Temel cinayet işlemez.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bazıları işler.

Hâkimin karşısına çıkmış, hâkim sorguluyor ve Temel anlatıyor: "Hopa'dan vapura bindik; geldik, geldik; fırtına çıktı; işte, Pazar'da limana kaçtık." Hâkim soruyor: "Ne oldu sonra?" Temel "tekrar vapura bindik; geldik geldik; fırtına çıktı, Vakfıkebir'de limana girdik" diyor. Hâkim yine soruyor: "Sonra?.." Temel devam ediyor: "Tekrar vapura bindik; geldik, geldik; işte, Perşembe'de vapur karaya vurdu fırtına yüzünden" deyince, hâkimin sabrı taşıyor; diyor ki: "Temel, Sirkeci'ye gel, Sirkeci'ye..." Temel'in yanıtı çok ilginç: "Oraya geleyim de, sen de benim hakkımdan mı gelesin."

Yakına gelelim, yakını konuşalım.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kepenek, teşekkür ederim.

Şahsı adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Özyürek, süreniz 5 dakikadır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ben, şahsım adına söz aldım; ama, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili olarak, bu oturumda Sayın Meclis Başkanımızın bir tutumuyla ilgili olarak, müsamahalarına sığınarak, bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Sayın Meclis Başkanımız, biraz önce, Sayın Başbakanın konuşması sırasında, bazı Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerine ve Grubumuza karşı, son derece sert, kendisinden beklemediğimiz uyarılarda bulundu. Daha önce Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri burada konuşurken -örneğin, ben konuşurken- yine laf atmalar üzerine, Sayın Başkan "atılan her lafı duymayınız, işinize gelenlere cevap veriniz" demişti.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Başbakan konuşuyordu o zaman...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Ne fark eder, Başbakanın farkı mı var?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ama, şimdi, burada, Sayın Meclis Başkanımız, o günkü söylediklerini unuttular ki, kim herhangi bir şekilde laf atmışsa, onu çok acımasız bir şekilde eleştirdiler.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Biz, Baykal'ı saygıyla dinledik.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ben, bu çifte standardı, engin deneyimine ve saygı duyduğumuz tarafsızlığına yakıştıramadığımızı, izinleriyle, söylemek istiyorum.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Deniz Baykal konuşurken, laf atmadık; saygıyla dinledik.

BAŞKAN - Lütfen, müdahale etmeyin arkadaşlar.

Buyurun efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yeni bir tartışmaya meydan vermemek kararıyla buraya geldim. Onun için, siz, istediğiniz kadar laf atabilirsiniz; ama, benden cevap alamazsınız.

Değerli arkadaşlarım, yine, Sayın Başbakanımız, burada, belli bir üslupla, bize göre, çok önemli bir dokümanı, bir bütçeyi değerlendirirken, beklemediğimiz sertlikte, Cumhuriyet Halk Partisiyle, muhalefetle, âdeta, bugüne kadar devam etmiş olan uzlaşma ve anlayış havasından rahatsız olmuşçasına ve artık, sizlerle yollarımızı ayırmak istiyoruz tavrıyla, sert konuşmalar yaptı. Tabiî, kendi takdirleridir. Bizim Grubumuz da kendi takdirlerini kullanacaktır; ama, hakem millettir, hakem halktır, onlar değerlendirmelerini yaparlar.

Sayın Başbakanımız "biz yeni bir dönemi başlattık, yeni bir üslup sergiliyoruz" dediler. Sayın Başbakan, doğal olarak, Meclis çalışmalarını izleme fırsatını bulamadıkları için, böyle bir yeni dönemin açılmadığını göremiyorlar.

Şimdi, geçmiş dönemde, bütçelere Anayasaya aykırı hükümler hep doldurulurdu, buralara gelirdi, hep eleştirilirdi ve Anayasa Mahkemesine gidildiğinde de, Anayasa Mahkemesinden bu hükümler dönerdi. Şimdi, biz beklerdik ki, yeni dönemde ve yeni bir üslup, siyaset üslubu güdülürken, bunlar olmasın, Anayasaya aykırı hükümler bu bütçede yer almasın. Ne yazık ki, 22 konuda Anayasaya aykırı düzenleme yapılmıştır. Dünkü iktidarlar da bunu yapıyordu, şimdiki iktidar da bunu yapıyor. Burada yenilik nerede, üslup farkı nerede; doğrusu, anlayabilmiş değiliz.

Yine, geçmiş dönemlerde, buraya, gece yarısı önergeler gelirdi. Ben, bu Meclisin çalışmalarını her zaman dikkatle izlemiş bir vatandaş olarak, gece yarısı gelen önergelerden her zaman korkmuşumdur. Hani, İsmet Paşa'nın güzel bir sözü vardır ya, "eşkıyanın gece yarısı ne yapacağı belli olmaz" diye... Onun için, gece yarısı gelen önergelerle, neyin nasıl değişeceğinin hiç kimse farkına varmadan... (AK Parti sıralarından gürültüler)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bu Meclis eşkıya değil.

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Biz eşkıya değiliz Sayın Başkan.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Kimsenin alınmasına lüzum yok değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyelim.

Sayın Özyürek, buyurun.

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Sözünü geri alsın Sayın Başkan.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Eşkıya mısınız da alınıyorsunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Kimsenin alınmasına lüzum yok, kimseye eşkıya filan demek niyetinde de değilim; öyle bir şey yapmam, hiç merak etmeyin. Gereksiz alınganlık da göstermeyelim.

Gece yarısı gelen önergeler her zaman tehlikelidir.

Şimdi, burada 51 inci maddede bir düzeltme yapıyoruz. Tabiî, biz, yanlıştan dönülmesini takdirle karşılıyoruz; ama, bu yanlışa niçin düşüldü?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, lütfen konuşmanıza devam edin.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - İzin verirseniz hemen tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Özelleştirmelerdeki sözleşmelerin yeniden gözden geçirilmesi gibi akıl almaz bir yetkiyi alan böylesine önemli bir önergeyi, niçin bu bütçe Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken getirmediniz, niçin bütçe hazırlanırken hükümet tarafından akıl edip buraya koymadınız? Belli ki, bunu, buraya, belli çevreler, gece yarısı "acaba, yangından mal kaçırırmış gibi, bir yetkiyi aldırır, daha sonra da, isteğimize uygun düzenlemeleri yaptırabilir miyiz" diye getirmiş.

Şimdi, Sayın Başbakan, eskiden de böyle oluyordu, eski hükümetler de bunu yapıyordu, sizin hükümetiniz de bunu yapıyor; niye buna ihtiyaç duyuyorsunuz?! "Biz yenilendik, biz yeniyiz" demekle yeni olunmaz değerli arkadaşlarım; bunu üslubunuzla, bunu tavrınızla göstereceksiniz. Eski hükümetlerin yaptığı gibi, Anayasaya aykırı hükümleri bütçeye koymayacaksınız; eski hükümetler gibi, gece yarısı önergeler getirip, sistemi esasından bozmayacaksınız; eski hükümetler gibi, o çıkar grubunun bu çıkar grubunun telkinleriyle gece yarısı önerge vermeyeceksiniz...

Ben, mutlulukla görüyorum ki, yanlış hesap Bağdat'tan dönmüştür; Cumhuriyet Halk Partisinin "yanlış" dediği konulardan hükümet dönmüştür. İnşallah, Sayın Başbakan, bundan böyle, Meclis çalışmalarını daha yakından izler, burada geçmiş hükümetlerden daha farklı uygulamalara fırsat verir; biz de, o zaman, yenilikle ilgili bir değerlendirme yaparız.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer önemli nokta, Cumhuriyet Halk Partisinin tarihî bir parti olmasından gelen... Cumhuriyet Halk Partisi tekparti olarak da Türkiye'yi yönetmiştir; ama, Cumhuriyet Halk Partisi, halkımızın ihtiyacı olduğunu bildiği için, Türkiye'ye demokrasiyi de getiren partidir. Sayın Başbakan da, bu partinin o vasfını dikkate almadan "tekparti üslubunu bırakalım" gibi, kendisine yakıştıramadığım uyarılarda bulundu.

Sayın Başbakanım, yine, Meclis çalışmalarını izlerseniz, burada, değerli AKP milletvekilleri, âdeta, tekparti gibi, toplumun kabul etmeyeceği, hukukun kabul etmeyeceği, Anayasaya aykırı uygulamaları yapıyorlar. Bunu, size, şikâyet olarak söylüyorum.

Nitekim, buradan çıkan kanunların pek çoğu Cumhurbaşkanından dönüyor. Göreceksiniz, bir süre sonra, konuşacağız, Anayasa Mahkemesinden dönecek. Bunları, biz, ne Sayın Cumhurbaşkanından bir özel istihbarat alarak ne Anayasa Mahkemesinden herhangi bir kimseyle istişare ederek söylüyoruz; biz, hukuk bilgimizin gereği olarak söylüyoruz, biz, hukukun üstünlüğüne inandığımız için söylüyoruz, yanlış yapmayınız diyoruz. Geçmişte de Anayasaya aykırı kanunlar çıkıyordu, şimdi de çıkıyor. O zaman, fark nerede?!

Biz, Türkiye Cumhuriyeti başbakanlarının başarılı olmasını dileriz; biz, Türkiye Cumhuriyeti başbakanlarının, sadece bir partinin başkanı gibi, sadece kendi kongrelerinde, kurultaylarında konuşuyor gibi konuşmalarını değil, tüm halkı kucaklayacak şekilde, bütün vatandaşlara dönük mesajlar vermesini bekleriz; biz, Sayın Başbakandan, Türkiye'nin bu savaş ortamında binbir sorunu varken, 1974'te Deniz Baykal şunu söylemişti, Cumhuriyet Halk Partisi 1980'de bunu yapmıştı gibi, polemik kokan... Eğer, bir şey yapacaksak, bir mesajımız varsa, bunları versin Sayın Başbakan, halkımız da alsın, biz de değerlendirelim; ama, sadece, belli eksiklerini, yapamadıklarını kamufle etmek için Cumhuriyet Halk Partisine hücum ederek, Cumhuriyet Halk Partisini dışlayarak ve Cumhuriyet Halk Partisiyle 3 Kasımdan beri oluşmuş bulunan iyi niyet havasını, uzlaşma havasını berhava ederek siyaset yapmak mümkün değildir.

Bunları, daha, Sayın Başbakanın bu Mecliste yaptığı ikinci konuşmasında hatırlatmak durumunda kaldığım için gerçekten üzgünüm.

Bu bütçenin, Türkiye'ye, halkımıza, sizlere ve Sayın Başbakanın bugün yaptığı bütün yanlışlara rağmen, Sayın Başbakana da hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Özyürek, size, konuşmanız için teşekkür ediyorum; ayrıca, eleştirilerinize de saygı duyuyorum; ancak, biraz önce vuku bulan hadisede iki konu dikkatimi çekiyor. Birincisi, hatibin konuşmasını beğenmek, onaylamak zorunda değiliz. Bunun karşılığı, bir başka konuşmayla cevap vermektir; bir de, İçtüzük gereğince, bütün muhalefet imkânlarını kullanmaktır.

Şuna dikkat ettim: Birkaç arkadaşımız, sürekli olarak, her kelimede itiraz ediyor ve çoğu zaman da, bu kelimelerin anlamları yok. Kendilerini ikaz etmeye çalıştığım zamanda bile, benim konuşmam devam ederken, bu itirazlarını sürdürdüler.

Bir Meclis Başkanı, bir konuda, bir ikazda bulunmak istiyorsa, mutlaka dinlenir ve gereği yapılır. Eğer, hatiplerin konuşmalarında, sataşma sayabileceğimiz, yanlış anlama, yanlış anlatma, bu konular varsa, söz istenir ve mutlaka yerine getirilir; biraz evvel Sayın Derviş'in de yaptığı gibi, başka talepler olsaydı yapacağım gibi.

Hepimiz, zaman zaman, bazı kelimeleri bilerek, bazı kelimeleri bilmeyerek kullanıyoruz, biraz evvel de kullanıldığı gibi; ama, bir görüşme ortamında, her kelime üzerinde ayrı ayrı durarak, ortaya bir terazi koymak da mümkün değildir. Dolayısıyla, "eşkıya" sözünden ne kastedildiğini veya Sayın Oyan'ın biraz evvelki bir cümlesinin ne maksat taşıdığını burada teraziye koyarak Meclis yönetilmez. Zaman zaman müdahaleler yapılır, zaman zaman söz verilir, zaman zaman hava yumuşatılır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ve bütün milletvekillerine ne kadar saygım olduğunu takdir edersiniz. Kastımı aşmışsam, huzurlarınızda özür diliyorum; ama, lütfen, Meclis müzakerelerini en güzel şekilde yapmaya devam edelim. (CHP sıralarından alkışlar)

Şahsı adına, ikinci konuşma, Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz'a aittir.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, bütçe gibi önemli bir görevi yerine getirirken, bütçenin son müzakerelerini yaptık ve biraz sonra da oylama yapacağız. Takdir edersiniz ki, Anayasaya göre yönetilen bu ülkede, demokratik bir ülkede, kurallar belirlenmiştir. Bu kurallara uygun yapılan her işlem de, hoşunuza gidebilir, gitmeyebilir, uygun görürsünüz veyahut da görmezsiniz; ama, o kurala uygun yapılıyorsa, bunu kuralsızlık olarak ifade etmek çok yanlış olur. Dolayısıyla, şu anda, bu Parlamentoda yapılan bütün işlemler hukuka ve kurala uygun yapılmaktadır. Bunun altını, bilerek ve ısrarla, çizmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Meclisin görevi, hem yasa yapmak hem de denetim yapmak. Denetimi nerede yapıyoruz; denetimi, yürütme üzerinde yapıyoruz. Yani, Bakanlar Kurulunun icraatlarını, Parlamento olarak biz de, iktidarı ve muhalefeti fark etmeksizin, beraberce denetliyoruz. Dolayısıyla, denetim görevimizi yerine getirirken, düzeltmek gibi bir imkânı elimizle kullanırken, bunu gayri hukukî ilan etmek, Anayasayla veyahut da beceriksizlik gibi birtakım şık olmayan ifadelerle ifade etmek, bence, bu kürsüye de, bu Meclise de yakışmıyor.

Bu heyete benim hatırlatmak istediğim bir husus daha var. Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımdan, bir önceki oturumda ifade edildi -bundan önceki oturumlarda da ifade edildi- bizim ismimiz AK Parti. Ben, adı Ahmet olana Mehmet dersem, Ahmet herhalde benim çağrıma cevap vermeyebilir. Dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma Partisinin tüzükteki kısaltılmış ismi, AK Partidir. Ben, Cumhuriyet Halk Partisine CEHAP demiyorum arkadaşlar. Dikkat buyurun. Yani, siz “AKP” derken, ben de Cumhuriyet Halk Partisine CEHAP demiyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - "CHP" diyorsunuz.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Yani, ben size CHP derken, sizin de AK Parti demek gibi bir nezaket göstermenizi bir kez daha hatırlatmak istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kapusuz...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, üsluptan şikâyet ettiniz. Sayın Başbakanımız, benim takip edebildiğim kadarıyla... Başından sonuna kadar buradaydım. Değerli, tecrübeli milletvekili arkadaşlarımız var. Bu Parlamentoda bütçe görüşmeleri her zaman için hareketli, şık, biraz da renkli geçmiştir. Sayın Başbakanımız, kendisine yakışan bir üslupla -hakaret etmedi, sataşmadı- sadece, belki sizin hoşunuza gitmeyen, Sayın Baykal'ın bir önceki konuşmalarındaki sözlerine, kendi bakış açısıyla katkı getirdi. Dolayısıyla, hoşunuza gitmedi diye bu üslubu yadırgamış olmak gibi bir yanlış beyanınızı da ben doğru bulmuyorum. Aksine, siz bunu bahane ederek burada konuşma yaptınız. Yaptığınız konuşmada, ülkenin pazarlamasından tutun da, benim ağzıma almayacağım, almak istemediğim birtakım cümleleri de, maalesef ama maalesef, tezada düşerek tekrar ettiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu yakışmamıştır, doğru da değil. Burada herkes fikrini çok rahat söylüyor ve söylemelidir. Hatta, Başkanlığımız, kuralları da biraz daha geniş düşünerek, toleranslı davranarak zamanı da çok uzun kullandırıyor ki, arkadaşlarımız rahat rahat birikimlerini orta yere koysun diye; fakat, bu birikimler haddi ve sınırı aşmamalıdır diye düşünüyorum

Yine, anlayamadığım bir diğer hususu da ifade etmek istiyorum. Zannedersem, geçenlerde, İş Yasa Tasarısında da yaşadık bunu. Ben orada da ikaz ettim arkadaşlarımızı; fakat, çok tepki gösterdiler; inşallah, bu sefer tepki göstermezler. Nedense, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarım veyahut da sözcüler, tüccarlıktan, ticaretten, sermayeden, işyerinden, işverenden bir nevi rahatsızlık duyuyor gibi tavır gösteriyorlar. (CHP sıralarından "Hayır... Hayır..." sesleri) Evet, müdebbir tüccar gibi hareket etmek yasalarda mevcuttur. Sayın Başbakanın da ifade ettiği budur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Müdebbir tüccar, tedbir almış, öngörebilen, önceden tedbir koyabilen ve yapılması gerekli olan her şeyi usulüne uygun, başarılı bir şekilde yapan insan demektir. Onun için, yasalardaki "müdebbir tüccar" ifadesini, hukukçu olup da bilmeyen arkadaşımız yoktur.

ATİLLA EMEK (Antalya) - Siyaset ile ticaret bağdaşmaz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Biz pek tüccar olmadığımız için...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir husus daha var ki, ifade etmek istiyorum; o da şu: Şimdi, burada üsluptan hareketle, siz, bugün böyle yaptınız; işte, diyalogu, uzlaşmayı, anlayışı, yeni siyaset anlayışını ne yapıyorsunuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

...bunları, âdeta, gündeme getirip bundan şikâyetçi -güya, biz bozan taraf gibi- olur görüntüsü vererek -korkuyorum ki- bundan sonra, siyasetteki bu anlayışlı tavrınızı değiştirip, acaba, geçmişteki anlayışınıza mı dönmek istiyorsunuz, onu bilmiyorum! (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler) Ama, bunu bahane etmek, hiçbir zaman kimseye bir şey kazandırmaz; biz, her zaman için tahammül etmeye, sizleri dinlemeye, sizlerin haklı önerilerinize de ilgi göstermeye hazırız ve bunu da yapıyoruz; arkadaşlarım olarak, sizler şahitsiniz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İkinci kısım çok doğru değil.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) -  Şu anda, siz de biraz önce söylediniz, siz, bu yanlış dediğiniz, buraya konulmamasını uygun gördüğünüz şeyi, şayet, biz yerine getiriyorsak, buna katkı sağlamanız gerekirken, üzülerek ifade ediyorum ki, aleyhinde tavır gösteriyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, 51 inci maddeyle ilgili olarak bugün yapmak istediğimiz husus şudur: Bildiğiniz gibi, şimdiye kadar, Özelleştirme İdaresiyle ilgili olarak, devlet bakanları Özelleştirme Yüksek Kurulunda görev alıyordu; ama, Sayın Başbakanımız, sadece devlet bakanlarının değil, bakanların da görev alması düşüncesinden hareketle, buraya, "devlet bakanları" ifadesinin yerine neyi getirdiler; "bakanlar" ifadesini getirdiler; yapılan düzenlemenin bir tanesi bu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ona itirazımız yok.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bir diğeri de, şayet, Başbakan isterse, özelleştirmeyle ilgili yetkilerini, görevlendirdiği bakana tamamen devredebilir, yetkilendirebilir; bir de bunu getiriyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ona da itirazımız yok.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Buna da itirazınız yok...

Şimdi gelelim, itiraz ettiğiniz hususa; ki, biz de onu yapıyoruz zaten.

Nedir o; değerli arkadaşlar, özelleştirme işlemleriyle ilgili olarak, biliyorsunuz, özelleştirilen KİT'lerle alakalı olarak sözleşmeler yapılıyor. Bu yapılan sözleşmelerin üzerinde daha biz, hiçbir işlem yapmadık. Bizden önceki hükümetler ve bakanlar birtakım işlemler yapmışlar. Yaptıkları işlemlerden dolayı, şayet, biz oraya o hükmü koyacak olursak, Ceza Yasasında temel bir hüküm vardır biliyorsunuz, sanığın lehine yapılan bütün düzenlemeler geçmişe yürür. Dolayısıyla, acaba, buraya konulan hükümden dolayı, geçmişte yapılan yanlışların üzerine bir yanlış anlayış veyahut da bir yanlış uygulama gelir mi endişesiyle, getirilmiş olan bu önergeyle bu hükmü çıkarıyoruz. Buna siz de katılıyorsunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bu kısmı güzel de; diğeri yanlış ama...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - O halde, değerli arkadaşlar, tartıştığınız konunun, milletimiz tarafından anlaşılacak bir yanının olmadığını sizler de takdir ediyorsunuz kanaatindeyim.

Son söz olarak şunu söylüyorum arkadaşlar: Evet, bütçe görüşmeleri fevkalade centilmence geçmiştir. Arkadaşlarımızın her türlü rahatlıkla, hatta, bazen sınırı aşan, hakarete varan söylemlerine rağmen, biz bu maratonu tamamlamış bulunuyoruz. Dolayısıyla, Sayın Başbakanımızın bu ilk bütçe görüşmesiyle ilgili ifade etmiş olduğu nazik görüşlerini, kamuoyu nezdinde biraz önce, biraz şık olmayan bir şekilde, biraz da abartarak tenkit etmiş olmanıza katılmadığımı da ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, teşekkür ederim.

Madde üzerinde verilmiş önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 51 inci maddesinin (i) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Salih Kapusuz                    M. Necati Çetinkaya                         Haluk İpek

                  Ankara                                     Elazığ                                        Ankara

                  Ali İbiş                              Halil Aydoğan                          Hikmet Özdemir

                 İstanbul                                    Afyon                                        Çankırı

"i) 26.3.2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun;

1. 3 üncü maddesinin birinci fıkrası "Başbakanın başkanlığında, Başbakanın belirleyeceği dört bakandan oluşan Özelleştirme Yüksek Kurulu (Kurul) kurulmuştur. Kurul, üyelerin tamamının katılımı ile toplanır ve kararları oybirliğiyle alır. Kurulun sekreterya hizmetleri Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca yürütülür."

2. 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi "Başbakan bu kanunla ilgili yetkilerini görevlendireceği bir bakan vasıtasıyla kullanabilir."

Olarak uygulanır."

Gerekçe:

59 uncu hükümetle birlikte devlet bakanlarının sayısı azaltılmış olduğundan kurulun yapısının yeniden oluşturulması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Ayrıca, 4046 sayılı Kanuna göre Başbakanın bu kanunla ilgili yetkilerini görevlendireceği özelleştirmeden sorumlu bir devlet bakanı yerine, bir bakan vasıtasıyla kullanabilmesine imkân sağlanmaktadır.

Öte yandan, "Özelleştirme uygulamaları sonucu alıcılarla yapılan satış sözleşmelerinde yer alan malî yükümlülükleri, ortaya çıkan malî veya ekonomik zorunlu sebeplerin varlığı halinde gerektiğinde yeniden düzenlemeye karar vermek" şeklinde madde metninde yer alan düzenleme, yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemek için çıkarılmıştır. Bu çerçevede geçtiğimiz yıllarda yapılmış olan bazı özelleştirme uygulamaları ile ilgili olarak halen sürmekte olan araştırma ve incelemelerin sağlıklı bir şekilde sonuçlanmasına imkân sağlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1. - 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/530) (S. Sayısı : 76)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanun Tasarısının oylama sonucunu okuyorum :

Kullanılan oy sayısı          :                 505

Kabul                                 :                 343

Ret                                     :                 161

Çekimser                           :                     1

Bu sonuca göre, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.(1)

2. - 2001 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/280, 3/87, 3/89, 3/90) (S. Sayısı : 78)

BAŞKAN - 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının açık oylamasına başlıyoruz.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığı ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum :

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanun Tasarısının oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı          :                 500

Kabul                                 :                 341

Ret                                     :                 159

Bu sonuca göre, 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.(2)

3. - 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı: 77)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

                                                

(1), (2) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının oylama sonucunu takdim ediyorum:

Kullanılan oy sayısı                  :              495

Kabul                                        :              337

Ret                                            :              157

Çekimser                                   :                  1

Bu sonuca göre, 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.(1)

4. - 2001 Mali Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi İle 2001 Mali Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/281, 3/88) (S. Sayısı : 79)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı        :              497

Kabul                               :              334

Ret                                   :              162

Çekimser                         :                  1

Bu şekilde, 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.(2)

Sayın milletvekilleri, bütçe ve kesinhesap kanunu tasarıları kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; milletimiz ve memleketimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakan teşekkür konuşması yapmak üzere söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Başbakan. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 malî yılı bütçesi, değerli oylarınızla, az önce Meclisimizden geçmiştir ve Yüce Meclisin bu güveni, inanıyorum ki, gerek 2003 yılı için gerekse gelecek için çok önemli bir adım olacaktır.

Tabiî, burada, iktidar ve muhalefet olarak, inanıyorum ki, bundan sonra da, yine, bu Yüce Meclisin çatısı altında, birçok konuda olumlu veya olumsuz birçok yaklaşım olacaktır. Bunlar, demokrasinin güzellikleridir. Bunları kabul etmek durumundayız. Yeterki, bunlar, ahlak değerlerinin altına düşmesin. Bu değerleri koruyalım. Bu değerleri koruduğumuz sürece, hiçbir zaman gerginlikten, şundan bundan bahsetmeye, kimsenin de hakkı yoktur.

Bütün olay, bizim, müeddep bir millet olarak, bir ahlak anlayışımız vardır, bir değerler anlayışımız vardır; buna sahip çıkıldığı sürece, inanıyorum ki, hiçbir zaman bu tür bir gerginliğe de zemin olmayacaktır; ama, bir taraftan gerginliği ortadan kaldıralım derken, öbür taraftan gecelerle ilgili farklı yaklaşımlar olursa, bunu da, tabiî, kimsenin anlaması mümkün olmaz. İşleri bunlara asla getirmememiz gerekir.

Bakın, bir Başbakanın, eğer, sürekli olarak Millet Meclisindeki oturumları takip etmesini isterseniz, onu yürütmeden alıkoyarsınız. Biz, fırsat buldukça, şüphesiz ki burada olacağız. İşte, bugün, önemli bir gün ve geldik, gerek hafta başında gerekse bugün, yine, bu müzakereleri takip ettik; ama, biliyorsunuz ki, bize verilen görev, bu yürütmeyle alakalı, yasamanın aldığı kararları ne yapmaktır; uygulamaya koymaktır, bunu takip etmektir, neticelendirmektir. Onun için, gecelerimiz, zaman olacak gündüze dönecektir ve koşturacağımız kilometreler, zaman zaman geçmişle tartışılır, onu aşar duruma gelecektir. Aslolan, bu noktada, milletimizin o beklentilerine cevap verecek tabloyu ortaya koyabilmektir.

Ben, tekrar, Cumhuriyet Halk Partili bütün kardeşlerimden, eğer gönüllerini bugün kırdıysam, burada özür diliyorum. Bu Yüce Meclisin birliğine, beraberliğine hiçbir zaman gölge düşsün istemiyorum ve bu iktidar-muhalefet anlayışı içerisinde, birliğimizin, beraberliğimizin, ulusal birliğimize bir altyapı oluşturacağına inançla, tekrar, bütçemiz, milletimize, vatanımıza ve tüm siyasete gönül verenlere hayırlı olsun diyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar; CHP ve bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 1 Nisan 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi akşamlar.

Kapanma Saati : 19.04