DÖNEM
: 22 CİLT : 10 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
58 inci Birleşim
29 . 3 . 2003
Cumartesi
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
ÖNERİLER
A)
SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde görüşülen 28
ve 51 inci maddelerinin, talepte belirtilen gerekçeyle yeniden görüşülmesine
dair Plan ve Bütçe Komisyonu isteminin Genel Kurulun onayına sunulmasına
ilişkin AK Parti Grubu önerisi
IV. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/530) (S. Sayısı : 76)
2. - 2001 Malî Yılı Genel Bütçeye
Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/280, 3/87, 3/89, 3/90) (S. Sayısı
: 78)
3. - 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli
İdarelerBütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/531) (S.
Sayısı : 77)
4. - 2001 Mali Yılı Katma Bütçeye
Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/281, 3/88) (S.
Sayısı : 79)
V. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - İstanbul Milletvekili Kemal
Derviş'in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Adana Milletvekili Tacidar
Seyhan'ın, İncirlik Hava Üssünde son üç aydaki ranza, yorgan ve yatak
ihalelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün
cevabı (7/247)
2. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, 1995-2002 yılları arasında Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine
tahsis edilen ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan'ın cevabı (7/251)
3. - Edirne Milletvekili Rasim
Çakır'ın, tarım sektöründeki BAĞ-KUR'luların prim ödemelerinin yılda iki dönem
yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/258)
4. - İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın,
doğrudan gelir desteği ödemelerine,
- Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın,
tarım kesimine yönelik destekleme uygulamalarına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/275, 7/282)
5. - Kırklareli Milletvekili Mehmet
Siyam Kesimoğlu'nun, çarşı ve mahalle bekçilerinin özlük haklarına ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/276)
6. - Konya Milletvekili Atilla
Kart'ın, Dışişleri Bakanı ve ekonomiden sorumlu Devlet Bakanının ABD Başkanı ve
Dışişleri Bakanıyla yaptığı görüşmelerin tutanaklarının açıklanıp
açıklanmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı (7/283)
7. - İzmir Milletvekili Hakkı
Akalın'ın, bir terör örgütü ile ilgili Yunanistan'daki davaya müdahil olunup
olunmadığına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah
Gül'ün cevabı (7/294)
8. - Kırklareli Milletvekili Mehmet
Siyam Kesimoğlu'nun, biçerdöver sahibi çiftçilerin vergilendirilmesine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/303)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de
açılarak beş oturum yaptı.
Birinci,
İkinci, Üçüncü Oturum
2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/530; 1/531; 1/280,
3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79) görüşmelerine
devam olunarak;
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı,
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,
Maliye Bakanlığı,
2003 malî yılı bütçeleri ile 2001 malî
yılı kesinhesapları kabul edildi.
3-20 Haziran 2002 tarihleri arasında
Cenevre'de yapılan 90 ıncı Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel
Konferansında kabul edilen 155 sayılı İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sözleşmesine
ek "İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları Protokolü" ile 193 sayılı
"Kooperatiflerin Teşviki" ve 194 sayılı "Meslek Hastalıkları
Listesi"ne ilişkin Tavsiye Kararlarıyla ilgili olarak Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet
Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Uluslararası
Çalışma Teşkilatı Anayasası gereğince, tezkere eki üzerinde, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu tarafından Genel Kurula bilgi verildi.
Görüşmeleri izlemek için Genel Kurulu
ziyaret eden Hindistan Büyükelçisi ve beraberindeki heyete, Başkanlıkça
"Hoş geldiniz" denilerek, Hindistan ve Türkiye arasındaki dostluğun
ve kardeşliğin ilelebet devam etmesi temennisinde bulunuldu.
2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının (1/530) (S. Sayısı: 76), görüşmelerine geçilerek, 13 üncü maddesine
kadar kabul edildi.
Sadık
Yakut |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Enver Yılmaz |
Yaşar Tüzün |
|
Ordu
|
Bilecik |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
Ahmet Küçük |
|
|
Çanakkale |
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
Dördüncü
ve Beşinci Oturumlar
Görüşmelerine devam olunan 2003 Malî
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı (1/530) (S. Sayısı:
76) ile 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının
(1/531) (S. Sayısı : 77) ve 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281,
3/88) (S. Sayıları : 78, 79), görüşmeleri tamamlanarak, maddelerinin kabul
edildiği ve açıkoylamalarının 29 Mart 2003 Cumartesi günkü birleşimde, son
konuşmalardan sonra yapılacağı açıklandı.
Alınan karar gereğince 29 Mart 2003
Cumartesi günü, saat 13.30'da toplanmak üzere, birleşime 04.02'de son verildi.
Nevzat Pakdil |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Enver Yılmaz |
Ahmet Küçük |
|
Ordu
|
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
Yaşar Tüzün |
|
|
Bilecik |
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
No. :
79
II. -
GELEN KÂĞITLAR
29 . 3
. 2003 CUMARTESİ
Cumhurbaşkanınca
Geri Gönderilen Kanun
1. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 tarih ve 4827 sayılı
Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/544) (Anayasa ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2003)
Tasarılar
1. - Bazı Kanunlardaki Cezaların İdarî
Para Cezasına Dönüştürülmesine Dair Kanun Tasarısı (1/545) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2003)
2. - Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilât
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/546) (Çevre ve Tarım, Orman ve
Köyişleri ve Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi
: 29.3.2003)
Teklif
1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa
ile Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve 26 Milletvekilinin; Avrupa Birliği ile
İlişkiler Komisyonu Kanunu Teklifi (2/102) (Dışişleri ve Anayasa
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.2003)
Rapor
1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk
Çelik ile Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 213 Milletvekilinin; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/101) (S. Sayısı: 106) (Dağıtma tarihi :
29.3.2003) (GÜNDEME)
Sözlü
Soru Önergeleri
1. - İzmir Milletvekili Vezir
Akdemir'in, özürlülerin ve sokak çocuklarının sorunlarına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/332) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)
2. - İzmir Milletvekili Vezir
Akdemir'in, sosyal güvenlik kurumlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/333) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)
3. - Kocaeli Milletvekili İzzet
Çetin'in, Tanıtma Genel Müdürlüğünce hazırlanan "Türkiye'nin Turizm
Değerleri" adlı yayına ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi
(6/334) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)
4. - Bursa Milletvekili Mehmet
Küçükaşık'ın, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü personelinin özlük
haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/335) (Başkanlığa
geliş tarihi : 27.3.2003)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. - Tokat Milletvekili Orhan Ziya
Diren'in, Vergi Barışı Kanununda yeni düzenlemeler yapılıp yapılmayacağına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/341) (Başkanlığa geliş tarihi
: 27.3.2003)
2. - Kırşehir Milletvekili Hüseyin
Bayındır'ın, PETLAS A.Ş.'nin özelleştirilmesi sonucu işten çıkarılan işçilere
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/342) (Başkanlığa
geliş tarihi : 27.3.2003)
3. - Muğla Milletvekili Ali Cumhur
Yaka'nın, görevden alınan yöneticilerin yerlerine yapılan atamalara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/343) (Başkanlığa geliş tarihi :
27.3.2003)
4. - Ankara Milletvekili Yakup
Kepenek'in, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının Maliye Bakanlığına bağlanmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/344) (Başkanlığa geliş tarihi :
27.3.2003)
5. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın,
Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan verilen burslara
ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/345)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati : 13.30
29 Mart
2003 Cumartesi
BAŞKAN
: Bülent ARINÇ
KÂTİP
ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 58 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun,
İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım:
III. -
ÖNERİLER
A)
SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. -
2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57
nci Birleşiminde görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, talepte belirtilen
gerekçeyle yeniden görüşülmesine dair Plan ve Bütçe Komisyonu isteminin Genel
Kurulun onayına sunulmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu, 29.3.2003 Cumartesi
günü yapılan ilk çağrıda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu temsilcisinin
katılmaması nedeniyle toplanamadığından, Grubumuzun ekteki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Salih
Kapusuz
AK
Parti Grubu Başkanvekili
Öneri:
76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde
görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, talepte belirtilen gerekçeyle yeniden
görüşülmesine dair Plan ve Bütçe Komisyonunun isteminin Genel Kurulun onayına
sunulması önerilmiştir.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Grup Önerisi üzerinde söz mü
istiyorsunuz Sayın Oyan?
OĞUZ OYAN (İzmir) - Aleyhte söz
istiyorum.
BAŞKAN - Aleyhte...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
lehte söz istiyorum.
BAŞKAN - AK Parti Grubu önerisi
üzerinde aleyhte söz isteyen Sayın Sayın Oğuz Oyan, buyurun efendim.
Süreniz 10 dakikadır.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; evvelki akşam geç saatlere kadar bütçe üzerinde
görüşmeler yapıldı. Bu görüşmeler, cuma sabahı itibariyle saat 4'de tamamlandı.
Burada ilginç bazı uygulamalara tanık olduk. Bu uygulamalar, Meclisin çalışma
biçimine uygun olmayan uygulamalardı. Bir kere, öncelikle, hükümetin, kendi
bütçe tasarısı üzerinde yeterli hazırlığa sahip olmadığını, birçok önergeyle
kendi bütçesinin maddelerini değiştirmek üzere teklifler yaptığını gördük. Bunu
yadırgadığımızı söyledik; ama, daha fazla yadırgadığımız bir olay oldu ve usul
hatası oldu; İçtüzük, burada, alenen çiğnendi. O da şuydu: 51 inci madde
üzerinde konuşulurken, görüşülürken, 9 tane önerge getirildi. Bir kere, bu
"bir madde üzerinde 7 önergeden fazla verilemez" hükmüne aykırıydı;
ama, daha önemlisi, tek imzayla önerge verilmesi ancak tasarı görüşülmeden önce
mümkün olabilecekken, hükümetin, tasarı görüşülüp son maddesine gelinmiş bir
durumda böyle bir hakkı kullanmaya çalışması, açıkça, İçtüzüğün 87 nci
maddesine aykırılık teşkil ediyordu.
Bu madde, çok açık olarak, değişiklik
önergelerinin, kanun tasarı veya tekliflerinin basılıp dağıtılmasından itibaren
Başkanlığa verilebileceğini; ancak, tasarı veya teklifin görüşülmesine
başlandıktan sonra verilecek değişiklik önergelerinde en az beş milletvekilinin
imzası bulunmadıkça önergenin işleme konulamayacağını düzenlemektedir. Dolayısıyla, burada, ne yazık ki, Meclis
Başkanlığının da, yönetiminin de o sırada yaptığı bir hatayla bu usul koşullarına
uyulmamış ve bu önerge, burada kabul edilmiştir.
Biz, ayrıca, bu değişiklik
önergelerinin, burada grubu bulunan partilere -ve tabiî, anamuhalefet partisi
olarak bize- zamanında iletilmemesi konusunda da şikâyetlerimizi dile
getirmiştik; çünkü, bu tür önergeler, madde görüşülmeden hemen önce ya da madde
sırasında tarafımıza iletilmektedir. Bu, 87 nci maddenin açık hükmüne
"Başkan, değişiklik önergesi hakkında komisyona ve gruplara derhal bilgi
verir" maddesine açık bir aykırılık teşkil etmekteydi. Bu önergelerin bir
bölümü saatlerce önce verilmiş olduğu halde, son 5 dakika içerisinde önümüze
getiriliyordu.
Bütün bunlara itirazımızı, ne yazık
ki, biz, burada, kürsüden yapma fırsatını da bulamadık, bu usul hatalarını
anında belirtemedik; 9 önerge okunduktan sonra, ancak, yerimizden, buna, bir
küçük yanıt verme ya da itiraz etme imkânı bize verildi. Bunu, bir kere, tekrar
zapta geçiriyorum. Burada bir tek partinin bu kadar büyük bir çoğunluğu var
diye, bu kadar rahat davranma alışkanlıklarından kurtulmamız gerekir diye
söylüyorum.
Burada, şimdi önümüze gelen konuyla
ilgili ikinci bir itirazımız var. Bir kere, burada, 28 ve 51 inci maddelerde,
iktidarın kendi verdiği önergeleri değiştirmek istediğine tanık oluyoruz. Bir
tanesinde, 28 inci maddede verdiği bir önergeyle (h) fıkrası eklenmişti, (h)
fıkrasını geri almak istiyor. İkincisinde de, 51 inci maddeyle ilgili verdiği
bir önergeyi değiştirmek istiyor.
Bir kere, her iki önergede de, biz,
içerik olarak bunların doğru olmadığını belirttik. Burada, biçim tartışması bir
yana, bunların içerik olarak yanlış olduğunu belirttik. Buna rağmen, bu
önergeler, tabiî, burada, -kimse de incelemediği için önergeleri eller kalktı-
onaylandı, geçti.
Şimdi, bize, AK Parti Grubu diyor ki
"gelin, toplanalım, bunları bir tekriri müzakereyle geri alalım." Efendim,
bir kere -içeriğine birazdan geleceğim- bu, İçtüzük uyarınca mümkün olmayan bir
yoldur; yani, eğer, Danışma Kurulunun görüşü alınmadan, buraya, böyle bir
önerge getirilir ve oylama yapılmadan ya da işaret oyuyla görüşmesiz yapılmaya
kalkılırsa, bu İçtüzük ihlali anlamına gelir.
Bakınız, İçtüzüğümüzün 19 uncu
maddesi, Danışma Kurulunun yetkilerini tanımlamaktadır. Danışma Kurulunun
yetkileri, 19 uncu maddede uzun uzun tanımlanmaktadır; ama, bir de, ayrıca,
özel bir duruma taalluk eden bir durumu, yani, Genel Kurulda tasarıların
tümünün ya da maddesinin yeniden görüşülmesini 89 uncu maddeyle bir karara
bağlamaktadır. 89 uncu maddenin ikinci fıkrasını okuyorum: "Bu istem
Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret
oyuyla karara bağlanır." Danışma Kurulunun görüşünün alınması, burada, şu
anlama gelmektedir: Danışma Kurulunu oluşturan tarafların, ortak, olumlu
görüşünün alınması halinde mümkündür; yani, bir ittifak içerdiğini açıkça
anlıyoruz. Eğer, bir ittifak koşulu olmasaydı, bu, zaten 19 uncu madde
içerisinde düzenlenir, geçilirdi. Burada, bunun ayrı olarak, özel bir duruma
ilişkin olarak düzenlenmesinin esas nedeni, bunun, özel bir nitelik taşıması ve
ittifak aramasıdır.
Bu ittifakı aramasının bir başka
nedeni de, görüşmesiz yapılmasıdır. Yani, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara
bağlanması ifadesinin de gösterdiği gibi, bu, ancak, Danışma Kurulundan
grupların ortak kararıyla gelmesi halinde böyle bir düzenleme olabilirdi.
Dolayısıyla, burada, bu önergenin görüşmesiz işaret oyuyla karara bağlanması
mümkün değildir. Bu önergenin işleme konulmaması gerekir.
Öte yandan, bununla ilgili şunu
söyleyeyim: Eğer bu görüşülürse ne olur ya da görüşülmesi işaret oyuyla kabul
edilirse ne olur. Bir kere, burada, iktidar partisinin kendisini Danışma Kurulu
yerine koyduğu anlamını biz çıkarırız; yani, muhalefetin burada tamamen
dışlanmış olduğu anlamını çıkarırız ve dolayısıyla, Danışma Kurulunun şeklî bir
organ haline geldiği, şeklî bile değil, içeriksiz bir organ haline geldiği
anlamını çıkarırız. Dolayısıyla, bizim burada mutlaka hukuka uymamız gerekiyor.
Eğer uymazsak ne olur; bir kere Anayasa yargısından döner; ama, her şeyi
Anayasa yargısından döndürmeyelim. Bakınız, 61 yaş döndü. Biz bu Bütçe
Kanununda, 20 kadar anayasaya aykırılık tespit ettik; ama, şekil yönünden bari
bu hataları yapmayalım. Yani, biz, biraz bunları söylemekten bıktık; ama,
hukukla oynamayalım, hukuka aykırı işlem yapmayalım.
Değerli arkadaşlarım, bu arada,
kuşkusuz, içerikler açısından da sıkıntılar var. Bu iki maddenin içeriğine,
gerek 28/h maddesinin İhale Kanununu dışarıda bırakan içeriğine karşı çıkmıştık
gerekse de 51 inci maddeyle, özelleştirmeyle ilgili getirilen önergenin
içeriğine karşı çıkmıştık; çünkü, burada da, özelleştirme uygulaması sonucu
alıcılarla yapılan satış sözleşmelerinde yer alan malî yükümlülükleri, ortaya
çıkan malî veya ekonomik zorluk sebeplerinin varlığı halinde gerektiğinde
yeniden düzenlemeye karar vermek gibi bir hüküm getirilmişti. Bunun, bir kere,
hükümete ve hükümeti temsil eden buradaki Özelleştirme İdaresine çok keyfî,
sınırları belirsiz, sözleşmeleri yeniden ele alıp yeniden müzakere edecek;
birtakım insanlara, Özelleştirme İdaresiyle ilişkileri olanlara çok rahat
rantlar aktarabilecek, onlar lehine düzenleme yapacak imkânlar
sağlayabileceğini söylemiştik bu madde görüşülürken ve bunun yanlış olduğunu
söylemiştik. Bakın, bugün, Milliyet Gazetesinde "kimler
yararlanabilir" diye birtakım isimler var. Ben isimleri saymayayım; bir
ünlü holdingin patronu ile burada, AKP sıraları içinde yer alan bir
milletvekilinin adları da geçiyor. Yani, bunları yapmamak gerektiğini
söylemiştik; ama, şimdi, çok daha büyük bir hata içerisine giriliyor. Bu yanlış
yapılmış iş, bir, içerik olarak yanlış; iki, yöntem olarak yanlış bir şekilde
önümüze getirilmiş olan bütçenin 51 inci maddesinde, şimdi, içerik itibariyle
"gelin, bunu düzeltelim; ama, yeni bir şeklî, yeni bir yöntem hatası
yaparak düzeltelim" deniliyor.
Bakınız, yasama organı, iktidar
partisinin oyuncağı değildir; yasama, yürütmenin oyuncağı değildir. Bunlar,
farklı farklı tanımlanmış organlardır. Bunların birbirleriyle olan kuvvet
ilişkilerini bu şekilde tahrip etmeyelim.
Bu arada, son olarak şunları
söyleyeyim: Hangi menfaat ilişkisinin şimdi bunu geri çekme yönünde karar
almaya iktidarı sevk ettiğini bilemiyoruz; ancak, bunun, bize gönderilen
gerekçelerde açıklanmayan gerekçeleri olduğu kuvvetle muhtemeldir. Meclisin, bu
kadar hazırlıksız, yasama yapma sürecine bu kadar saygısız bir şekilde
kullanılmasını, yasama organının buna alet edilmeye çalışılmasını, esefle
kınadığımızı burada belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Oyan, teşekkür ederim.
Önerinin lehinde, AK Parti Grup
Başkanvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Kapusuz, süreniz 10 dakika.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi, bu önemli günde saygıyla
selamlıyorum.
Yapmakta olduğumuz işlem, İçtüzük
gereği, İçtüzüğün 89 uncu maddesini ve 19 uncu maddesini ilgilendiren ve orada
kural olarak belirlenmiş, kurallara uygun bir işlemdir.
Her şeyden önce -değerli milletvekili
arkadaşlarımız, belki, bunun detayı konusunda net bilgi sahibi olmayabilirler-
yaptığımız işlemle ilgili kısaca bir açıklama yapmak istiyorum.
Biliyorsunuz, bütçe görüşmeleri, uzun
süredir komisyon gündeminde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul
gündeminde, tartışılarak bugünlere kadar gelindi. Bugün, son görüşmelerin,
konuşmaların yapılacağı, buna bağlı olarak da, oylamaların yapılacağı ve
sonuçlanacağı gündür. Dolayısıyla, İçtüzüğün 89 uncu maddesini arkadaşlarımızın
hatırlamaları açısından biraz sonra okuyacağım. Bu 89 uncu madde,
biliyorsunuz... Mecliste Genel Kurul çalışmaları yapılırken, elbette, tasarı ve
teklifler üzerinde değişiklik yapma yetkisi komisyonlarda olduğu gibi Genel
Kurulun da uhdesindedir. Genel Kurul, önüne gelen bu hususlarla ilgili
düzenleme yapma hak ve salahiyetine sahiptir. Yapılmış olan düzenleme, 89 uncu
maddeye göre... 89 uncu maddenin ikinci fıkrasını değerli meslekdaşım okudular,
bir kez de ben okumak istiyorum: "Bu istem, Danışma Kurulunun görüşü
alındıktan sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara
bağlanır."
İstenilen nedir: Genel Kurulda
verilmiş olan iki önerge var. Bu önergeler Genel Kurul tarafından oylandı ve
kabul edildi; fakat, üzerinde birtakım değerlendirmelere, yanlış anlaşılmalara
sebebiyet vermemek ve kurumlar arasında birtakım dengesizliklere de mahal
vermemek için, esas komisyon olan Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından, bu iki
önergenin Genel Kurulda tekrar müzakere edilmesi isteniyor. Yani, getirilen
tasarıda değil, burada verilen iki önergeyle ilgili olarak komisyon diyor ki:
"Genel Kurul bu iki önergeden birinde değişiklik yapsın, birini de geri
çeksin." Bu hakkı nereden alıyor; biraz önce söylediğim 89 uncu maddeden
alıyor. 89 uncu maddede "Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra" deniliyor.
Dolayısıyla, biz de, Danışma Kurulunun görüşü hususunda değerli
arkadaşlarımızla konuştuk, "uygun bulursanız, bu konuda böyle bir
talebimiz olacak" dedik; başlangıç itibariyle, sıcak baktılar,
"olabilir" dediler; fakat, daha sonra değerli arkadaşım dedi ki
"size bu konuda katkı
sağlayamayacağız." O zaman, biz de Danışma Kurulu toplantısı istedik.
Cumhuriyet Halk Partisi Danışma Kurulu toplantısına da katılmadı.
Bizim isteğimizin zabıtlara geçmesi
açısından bir kez daha altını çizmek istiyorum. Biz Genel Kurula şunu
öneriyoruz; diyoruz ki: İşte, 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşimde görüşülen
tasarının 28 ve 51 inci maddeleriyle ilgili olarak, esas komisyon olan Plan ve
Bütçe Komisyonunun gerekçeleriyle bize intikal ettirdiği talebin, istemin,
mutlaka Genel Kurul tarafından onaylanması... Bu istemin kabul edilmesini
istiyoruz; yani, bizim, Danışma Kurulunda istediğimiz şey, asıl komisyonun
talebinin oylanmasıdır. Sizlerden de talep edilen şey, eğer Danışma Kurulu
olarak onay vermiş olsaydınız, buna katkı sağlamanız olacaktı. Bir değerli
grubumuz buna katkı sağlayamadığı için, katılmadığı için, biz de, Genel Kurulun
onayına müracaat ediyoruz; istemimiz budur.
Bu istemimizin, arkadaşlarımızın
hatırlaması açısından, 19 uncu maddeyle ilişkisini de ifade etmek isterim ki,
19 uncu madde çok açıktır; Danışma Kurulunun görevini, kuruluşunu, oluşumunu
izah ediyor. 19 uncu maddenin beşinci fıkrası aynen şunu ifade ediyor:
"İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine, teklifine veya görüş bildirmesine
bağlanmış olan bütün hallerde -ki, bu, Danışma Kurulunun teklif, tespit ve
kararına bağlanmış olmasıyla ilgili bir husus olması hasebiyle- Danışma Kurulu,
yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz veya görüş
bildirmezse, Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı, istemlerini
doğrudan Genel Kurula sunabilirler." Evet, bu istemi, toplanamadığımız
için, Cumhuriyet Halk Partisi katılmadığı için, yerine getiremediğimizden
dolayıdır ki, şu anda, bu 19 uncu maddeyle ilgili olarak biz, bunu, Grup
önerisi olarak buraya getirdik; Genel Kurulun oylarına sunacağız.
Değerli arkadaşlar, biraz önce
söylediğim İçtüzüğün 89 uncu maddesinin bir de gerekçesini okuyacağım size.
Biliyorsunuz, İçtüzük maddeleri, tasarı ve tekliflerde olduğu gibi,
gerekçeleriyle birlikte daha iyi anlam ifade ederler.
İçtüzüğün 89 uncu maddesinin gerekçesi
aynen şöyle ifade ediyor; deniliyor ki: "Tek meclis ve tek görüşme esası
sebebiyle husule gelebilecek bazı hataların veya noksanlıkların giderilmesi
amacıyla, Genel Kurulda yeniden görüşme imkânı sağlanmıştır."
Tek meclis, tek görüşmeli bir tasarı
üzerinde çalışıyoruz. Dolayısıyla, burada da hatalar olabilir, değişikliklerle
karşılaşabiliriz. O halde, yapılacak şey nedir? Bu maddenin hükmü gereği,
tekriri müzakere demek, yeniden görüşmeyi yapabilme imkânını vermektedir. Buna
göre, burada, bir maddeden kastedilen tek bir madde değil, maddeleri ihtiva
ettiği, gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Değerli arkadaşlar, bir hususu daha
ifade etmekte fayda görüyorum. Şimdi, birinci olarak, bu tasarıya, öneriler
gündeme geldiğinde Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, o zaman, görüşme
anında karşı çıktılar. Birinci karşı çıktıkları usul yönündendi. Usul yönünden
karşı çıkmalarının sebebi "7 tane
önerge var; hükümet, görüşme sırasında önerge veremez" iddiasıydı. O gün
Genel Kurulda bu kabul edildi. Asıl ise, bizim, burada, usul yönünden bir
problem gördüğümüzden dolayı değil, içerik olarak tartışılması, kafaları
karıştırması ihtimali olan iki önergeyle alakalıdır. Bir tanesi, boru hatları
ve petrol taşımasıyla ilgili, BOTAŞ'la ilgili. Bazı uluslararası ihaleleri
almış kurum olması hasebiyle, bazı eylemlerini yerine getirmek açısından,
mevcut, yeni yürürlüğe giren İhale Yasası sebebiyle bazı şeylerde gecikmeler
oluyor. Bu gecikmelerden dolayı da, ilgili bakanlık ve kurum mensubu
arkadaşlarımız, acaba, burada bu ihale dışı kalabilir mi diye bir yaklaşım
getirdiler. Aslında bunun, başka kurumlardan da aynı talebin geleceği
düşünülerek tereddüt göstermiş olsak da, Genel Kurulda kabul edilmiş olduğu
için, bunun daha sonra tartışmaları devam etti, bunun abartılması tehlikesini
gördük. Dolayısıyla, geçici olarak girilmiş olan bu hususun ortadan
kaldırılması uygun görüldüğü için, bunu gündeme sokan, kanun tasarısına ekleyen
önergenin gündemden çıkarılmasını, yani, metinden çıkarılmasını önermek için
böyle bir tekriri müzakere talebimiz var. 28 inci madde budur.
51 inci maddede ise, sadece ve sadece,
yine düzenlemenin bir bölümünü metinden çıkarıyoruz. O da şudur: Özelleştirme
uygulamaları sonucu alıcılarla yapılan satış sözleşmelerinde yer alan malî
yükümlülükleri ortaya çıkan, malî veya ekonomik zorunluluk sebepleriyle meydana
gelebilecek sıkıntıları ortadan kaldırma konusunda bir yetki veriliyordu.
Şimdi, bu yetkinin, biraz önce değerli arkadaşım da, acaba, bununla, kime,
hangi menfaat ilişkileri karşılığı ne yapılmak isteniyor gibi birtakım sualleri
de bu kürsüden ifade etti. İşte, bu tartışmaları da ortadan kaldırmak için,
mevcut eski hali korunsun diye, bunun da buradan çıkarılmasını istiyoruz. Bunu,
kimseye menfaat vermek veyahut da birinin menfaatını karşılamak için değil,
şayet, bu konuda yapılmış bir yanlışlık varsa, onu düzeltelim, yanlış
anlaşılmalara mahal olmasın diye metinden çıkarılmasını istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, sizlere
şunu hatırlatmak istiyorum: Siz, başlangıçta itiraz ettiniz; biz de, sizin,
âdeta, itirazınızı uygun bulduk. Şimdi bunun neyine karşı çıkıyorsunuz; ben
bunu anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu.
HALUK KOÇ (Samsun) - Usule karşı
çıkıyoruz.
İSMET ATALAY (İstanbul) - Karşı
çıkmıyoruz; böyle getirilmesine karşı çıkıyoruz. Meclis oyuncak değildir.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakınız, Meclis, bir yasanın, kendisi tarafından nihaî
sonuçlanması, oylaması, kabulü veyahut da reddi anına kadar her türlü
düzenlemenin, kendisi, uhdesinde olan yetkisini kullanma hakkına sahiptir.
Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi, zaman zaman sizler de ifade ediyorsunuz,
noter de değil. Evet, hükümetten gelen bütün tasarıları denetlemek, düzeltme
ihtiyacı varsa, bunları yerine getirmek için, görevi olduğu için yerine getiriyor.
Dolayısıyla, biz, bu, verilmiş iki ilave önergenin bir tanesini tamamen
metinden çıkarmak, bir tanesinde de, bir bölümünü içinden ayırarak, tekrar
metni eski haline getirmek için bir talepte bulunduk. Bu talebimiz, İçtüzüğün
-açıkça ifade ediyorum- 89 uncu maddesi gereği, yeniden görüşmeyi bize imkân
olarak vermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, lütfen
konuşmanızı tamamlayın.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
Esas komisyonumuz bu konuda bir
talepte bulunmuştur. 19 uncu maddede ise, burada bir mutabakat söz konusu ise,
bu mutabakatın buraya getirilip oylanması şeklindeydi. Eğer, mutabakat olmazsa
ki, katılmadığınız için bu mutabakat sağlanamadı; biz, bunu, grup önerisi
olarak getirdik. İstediğimiz şey, açıkçası, esas komisyonun isteminin Genel
Kurul tarafından kabulüyle alakalıdır.
Dolayısıyla -zaten, İçtüzüğün
gerekçesini de biraz önce sizlerle paylaştım- yapılan şey, usulî bir
düzenlemedir. Bu yapılan düzenlemenin Genel Kurul tarafından tasvibi halinde,
doğru bir adım atılmış olacağını düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Kapusuz.
Sayın Sav, aleyhte mi, söz mü ?
ÖNDER SAV( Ankara) - Aleyhte konuşmak
istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
Önerinin aleyhinde, Sayın Önder Sav;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Sav, süreniz 10 dakika efendim.
ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; bilmiyorum, Parlamento geleneğinde ve
geçmişinde, bugün, şu anda tartıştığımız bir konu yaşanmış mıdır. Bir defa,
yaşanmadığını sanıyorum. Fevkalade önemli bir usul ve İçtüzük konusunu
tartışmak zorunda kaldığımızı ifade etmek istiyorum. İşin içeriğine, özüne
girmek istemiyorum; ancak, her iki değerli konuşmacıyı da dinledim; hem aleyhte
hem lehte konuşan değerli iki konuşmacı, kendilerinin görüşlerini ifade
ettiler.
Burada tartışılması gereken
husus, Danışma Kurulunun toplanmasını
ve yetkilerini belirleyen 19 uncu madde ile 89 uncu madde arasındaki ilişkidir.
Eğer, bir konunun tekrar görüşülmesi için Meclise getirilmesi hususunda Danışma
Kurulunda bir ittifak aramamış olsaydı İçtüzük, 19 uncu maddeyle yetinirdi. Bu,
fevkalade özel bir konudur. 89 uncu maddenin ikinci fıkrası, özel bir konuyu
düzenlemiştir. Nedir o özel konu; Danışma Kurulunun ittifakı sağlanması
konusudur. Maddede ittifak yazılmış olmaması, onun ittifakı aramadığı anlamına
gelmez. Ne diyor madde; görüşmesiz, işaret oyuyla kabul edilir... Biz, neyi
görüşmeye başladık; üçüncü konuşmacı benim, konuyu görüşüyoruz. Demek ki, biz,
19 uncu madde çerçevesi içinde görüşmeye başladık. 89 uncu madde çerçevesi
içinde olmuş olsaydı, Danışma Kurulu ittifakını yapacak ve bu tür görüşmelere
gerek kalmayacaktı. Bir kez, bunun altını çizmek istiyorum.
İkinci konu: Hepimiz, burada Meclisi
yöneten Sayın Başkan dahil, hukukun üstünlüğü kurallarına ve İçtüzük
kurallarına bağlıyız. Öyle, keyfî, benim canım böyle istiyor, İçtüzüğü ben
böyle anlarım, böyle uygularım anlayışı olamaz. Hukukun üstünlüğü, herkesin
istediğini yapma yetkisini vermez. Herkes hukuk kurallarıyla bağlıdır. Hem Sayın
Meclis Bakanı hem gruplar hem de bireyler olarak Yüce Meclisin değerli üyeleri,
hepimiz, bu, hukuk ve İçtüzük kurallarıyla bağlıyız.
Şimdi, önümüze getirilen konu, Danışma
Kurulunda ittifak sağlanmadan, bir maddenin yeniden görüşülmesi konusudur.
Bunun yeri 89 uncu madde değildir arkadaşlar, bunun yeri 88 inci maddedir. 88
inci madde çok açık. Eğer, hükümet veya komisyon, yanlış yapıldığına kaniyse,
yapması gereken şey, tasarı veya teklifin tümünün belli bir veya birkaç
maddesinin komisyona çekilmesidir. Komisyon bu görevini yapmayacak, hükümet bu
görevini yapmayacak; ama, İçtüzüğü ve hukuku çiğneyerek o amaca ulaşmak
isteyecek; böyle şey olmaz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Ben, çok inceleyici ve değerli bir
hukukçu olan Meclis Başkanımızı da, bir konuda açıklığa kavuşulması hususunda
dikkate davet etmek istiyorum. Bu öneri oylanamaz Sayın Başkan. Bu önerinin
oylanması İçtüzüğe aykırıdır. Eğer, bu öneriyi oylarsanız, İçtüzük kuralını,
Meclisi yöneten başkan olarak siz de ihlal etmiş olursunuz.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, öneri
üzerinde başka konuşma yok. Ancak, Sayın Sav'ın son cümlelerine istinaden, bir
konuyu dikkatlerinize arz edip, ondan sonra öneriyi okutup, oylarınıza
sunacağım.
Değerli arkadaşlar, AK Parti Grubunun
önerisi olarak gelen husus, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının bir istemidir,
bu istemin Danışma Kurulu kararıyla Meclis önüne getirilmesidir. Talep,
gruplara iletildi; sadece AK Parti Grubu geldi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
temsil edilmedi -bu, yasal haklarıdır; buna hiçbir şey demiyorum- ve 19 uncu
maddedeki espri içerisinde, AK Parti Grubu, bunu bir öneri olarak huzurlarınıza
getirdi. 19 uncu madde, hemen hemen Danışma Kurulunun görevlerini içeren temel
bir maddedir ve burada, bildiğiniz gibi, tekraren ifade etmek istiyorum:
"İçtüzükte -bir fıkrası olarak okuyorum- Danışma Kurulunun tespitine,
teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hallerde, Danışma
Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz
veya görüş bildiremezse -bugün olduğu gibi- Meclis Başkanı veya siyasî parti
grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler. Bu durumda
istemin oylanması ilk birleşimin gündemindeki Başkanlık sunuşlarında yer alır
ve Genel Kurul işaret oyuyla karar verir." 19 uncu maddeye göre, AK Parti
Grubu önerisini huzurlarınıza getirdi; üzerinde, lehte ve aleyhte konuşma yaptık.
89 uncu madde, Sayın Oyan'ın da Sayın
Sav'ın da ifade ettiği konu şudur: "Tasarı veya teklifin tümünün
oylanmasından önce, -bugün yapacağımız gibi- belli bir maddesinin yeniden
görüşülmesini gerekçeli bir önerge ile esas komisyon veya Hükümet bir defaya
mahsus olmak üzere isteyebilir." Esas komisyon, 76 sıra sayılı 2003 Malî
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci
Birleşiminde görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, talepte belirtilen
gerekçeyle, yeniden görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunulmasını istiyor.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan,
yerimden bir şey söyleyebilir miyim?
BAŞKAN - Müsaade buyurun efendim; ben
konuşuyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Efendim, ben,
bitti zannettim.
BAŞKAN - Hayır, ben daha konuşuyorum;
müsaade buyurun...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Peki efendim.
BAŞKAN - Müsaade buyurun efendim.
"Bu istem, Danışma Kurulunun
görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara
bağlanır." Burada, iki konu var: Sayın Sav ve Oyan da ifade ettiler,
Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara
bağlanacağına göre, burada, Danışma Kurulunda birlik, beraberlik, ittifak
aranır buyuruyorlar; bu maddenin ikinci fıkrasında, Danışma Kurulunun ittifakı
aranır diye bir hüküm yok, aksi de yok. 19 uncu maddeyi esas aldığımız zaman,
gruplardan birinin öneri olarak getirmesi de mümkün; bir.
İkincisi, ikinci fıkra "bu
istem" diye başlıyor. İstem nedir; Plan ve Bütçe Komisyonunun talebi.
Demek ki, ben, Danışma Kurulunun veya gruplardan birisinin önerisini burada
görüştüreceğim, onun kabul edilmesi halinde, istemi oylarınıza sunacağım ve bu
istem, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanacak. Benim anlayabildiğim,
hukuk mantığı içerisinde doğru olan da budur.
Üçüncüsü, 89 uncu maddeyle ilgili
olarak, Sayın Kapusuz da ifade ettiler; ama, o sırada biraz uğultu vardı,
dikkat çekmemiş olabilir; sayın bakanlarımız, sayın milletvekillerimizle sohbet
ediyorlardı. Şimdi, burada konuşulan şey şudur: 89 uncu maddeye niye böyle bir
hüküm getirilmiş? Gerekçede deniliyor ki: "Tek Meclis ve tek görüşme esası
sebebiyle husule gelebilecek bazı hataların veya noksanlıkların giderilmesi
amacıyla, Genel Kurulda yeniden görüşme imkânı sağlanmıştır." Bugün
getirilen öneri, Plan ve Bütçe Komisyonunun talebi üzerinde, bir konunun
yeniden görüşülmesidir. Siz, iki grup var Mecliste, üç, dört, beş grup olduğunu
farz edin, bunlardan birisi katılmayacak ve ben, belki de çok önemli sayılabilecek
bir konuyu, ittifak olmadı diye, Meclisin oyuna sunmayacağım; böyle bir şey
olabilir mi?..
OĞUZ OYAN (İzmir) - Olabilir Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Olamaz... Benim düşüncem bu
değerli arkadaşlarım; dolayısıyla, öneriyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan,
müsaade eder misiniz?
BAŞKAN - Sayın Topuz, lütfen,
yerinizde...
Buyurun.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bulunduğum
yerden bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim, buyurun;
yani, yürümenize gerek yoktu, zahmet etmeyin diye söylüyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan,
sizin de bahsettiğiniz gibi, “Plan ve Bütçe Komisyonun bir talebi üzerine bu
yapılabilir" dediniz. Plan ve Bütçe Komisyonunun, bu konuda alınmış bir
kararı yoktur; bu konuyu görüşmemiştir; bu talep, Sait Açba'nın şahsî
talebidir, komisyonun talebi değildir.
Arz ederim efendim.
BAŞKAN - Sait Açba Bey Plan ve Bütçe
Komisyonumuzun Başkanı değil mi Sayın Topuz?
OĞUZ OYAN (İzmir) - 40 kişi yerine
karar alabilir mi?!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Efendim, Sayın
Başkan kendi başına karar verme hakkına sahip değil.
BAŞKAN - Yani, ben, böyle bir imzalı
talep geldiği zaman...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sizi
suçlamıyorum.
BAŞKAN - Peki.
Sayın Oyan, bir sözünüz mü var;
buyurun.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, bu
durumda, biz burada, bütçeyle toplanacak vergi gelirlerini 86 katrilyon yerine
186 katrilyon olarak görüşmesiz oylamaya sunup, karar alabiliriz.
BAŞKAN - Yeri geldiğinde yaparız
efendim.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Eğer böyle ise bu,
yasama organı hiçe sayılmıştır.
BAŞKAN - Öneriyi okutup, oylarınıza
sunacağım.
Buyurun.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan,
nasıl sunarsınız efendim?! Bu talep, usule aykırı bir taleptir efendim.
Komisyonun böyle bir kararı yok.
BAŞKAN - Yeri geldiğinde söylersiniz
efendim. Tabiî...
Okutuyorum efendim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu, 29.3.2003 cumartesi
günü yapılan ilk çağrıda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu temsilcisinin
katılmaması nedeniyle toplanamadığından, Grubumuzun ekteki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
|
|
Salih Kapusuz |
|
|
AK Parti Grubu |
|
|
Başkanvekili |
Öneri :
76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde
görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, talepte belirtilen gerekçeyle yeniden
görüşülmesine dair Plan ve Bütçe Komisyonunun isteminin Genel Kurulun onayına
sunulması önerilmiştir.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (CHP sıralarından "bu
tarafa bakmadan karar veriyorsunuz" sesleri)
Çok bariz bir fark vardı efendim.
Bütün arkadaşlar burada. (CHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, esas komisyonun
istemi, sırası geldiğinde görüşülecektir.
Gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.
Programa göre 2003 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki
son görüşmelere başlıyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. -
2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/530)
(S. Sayısı : 76)
2. -
2001 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel
Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/280, 3/87, 3/89, 38/90) (S. Sayısı : 78)
3. -
2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerBütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı : 77)
4. -
2001 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel
Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/281, 3/88) (S. Sayısı : 79) (1)
BAŞKAN - Hükümet?.. Sayın Maliye
Bakanımız, teşrif edin efendim.
Komisyon Başkanımız?.. Buyurun
efendim.
Bu görüşmelerde, gruplar ve hükümet
adına yapılacak konuşmalar 45'er dakika, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre
yapılacak kişisel konuşmalar ise 10'ar dakikadır.
Şimdi, grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK Parti Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Mustafa Açıkalın, İstanbul Milletvekili Nazım Ekren; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, İstanbul
Milletvekili Ali Topuz; şahsı adına; lehinde, İstanbul Milletvekili Hüseyin
Kansu, Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı; aleyhinde, Kastamonu Milletvekili
Mehmet Yıldırım.
Burada, bir şeyi hatırlatayım:
Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül arkadaşımız aleyhinde söz almışken, söz
hakkını Sayın Mehmet Yıldırım'a bıraktılar.
Değerli arkadaşlarım, görüşmelere
geçmeden önce, dün akşamdan kalan bir geçmiş olsun dileğimi ifade etmek
istiyorum. Bildiğiniz gibi, dün akşam, uçakları kaçırıldığı için Atina'ya
gitmek zorunda kalan 4 değerli milletvekili arkadaşımızın, şu anda görebildiğim
kadarıyla, 3'ü buradadırlar. Kırıkkale Milletvekili Sayın Vahit Erdem,
Balıkesir Milletvekili Sayın Turhan Çömez, Aksaray Milletvekili Ali Rıza
Alaboyun, Şanlıurfa Milletvekili Hüseyin Mahmut Yıldız, hem bu değerli
milletvekili arkadaşlarıma hem uçağın bütün yolcu ve mürettebatına, canı
gönülden ve sizler adına geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. (Alkışlar)
(1) 76,
77, 78 ve 79 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 23.3.2003 tarihli 53
üncü Birleşim Tutanağına eklidir.
Değerli arkadaşlarım, gruplar adına
ilk konuşma AK Parti Grubunundur.
Sayın Açıkalın, 45 dakikalık süreyi
eşit olarak mı kullanacaksınız, 20-25 dakika şeklinde mi?
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) -
İkiye bölelim Sayın Başkan.
BAŞKAN - İkiye bölersek, küsuratlı
olur. Sayın Ekren'den rica edelim, 20 dakika konuşsun, siz 25 dakika kullanın.
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) -
Tamam efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Açıkalın. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 25 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUSTAFA
AÇIKALIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin tümü
üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan
önce, hepinizi saygıyla selamlarım.
2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının yasalaşma sürecini tamamlamak üzereyiz. Genel Kurulumuz, yoğun
mesai vererek, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısını görüşmüş ve geçici bütçe
döneminin bitmesinden önce tasarı üzerindeki görüşmelerini tamamlama aşamasına
gelmiş bulunmaktadır.
Burada, bütçenin görüşülmesi sırasında
büyük bir fedakârlık örneği veren, başta Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri olmak
üzere, iktidar ve muhalefetiyle bütün milletvekillerine, göstermiş oldukları
gayret dolayısıyla, şahsım ve AK Parti Grubu adına teşekkürlerimi sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Açıkalın, bir saniye
efendim.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda
çok büyük bir uğultu var; hatibin konuşmasını dinlemekte zorluk çekiyorum. Ben,
arkadaşlarıma, hepiniz adına, geçmiş olsun dileklerimi sundum; lütfen,
yerlerinize oturunuz. Hatibi, lütfen, dikkatle dinleyelim.
Sayın Açıkalın, siz de sesinizi biraz
yükseltin efendim...
Buyurun.
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) -
Bilindiği üzere, bütçeler, sadece ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına ödenek
dağıtmaya yarayan metinler değildir. Bütçeler, hem hükümetlerin önceliklerini
yansıtmakta hem de başta finansal piyasalar olmak üzere, hükümetlerce izlenecek
ekonomi ve maliye politikaları konusunda herkese önemli mesajlar vermektedir.
Bu bütçenin maliye politikası
önceliği, kamu harcamalarının kontrol altına alınması ve yüzde 6,5 bütçe
fazlasına ulaşmaktır; aynı şekilde, hedeflenen enflasyona uygun olarak bir
gelir politikası takip etmektir. Keza, bu bütçenin para politikası amacıysa,
kısa dönemde enflasyonu kontrol altına almak, orta ve uzun dönemde de fiyat
istikrarını temin etmek ve böylece, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi elde
etmek ve bankacılık sektörünü aslî fonksiyonuna döndürerek, sanayii ve üretimi
finanse eder bir yapıya kavuşturmaktır.
Büyümede, özel sektörün sabit sermaye
yatırımları ve tüketim harcamaları dolayısıyla öngörülen bir büyüme modeli
öngörülmüştür. Burada, reel faizlerin aşağıya çekilmesi, özel tüketim ve özel
yatırım harcamalarını hızlandıracaktır.
Geçmişte izlenen ekonomik programlar
ve gerekli yapısal reformların yapılmaması, ülkemizi, yüksek enflasyon, ciddî
bir borç stoku, yüksek reel faizler, yüksek kamu borçlanma gereği, dengesiz
gelir dağılımı ve yüksek işsizlik gibi önemli sorunlarla karşı karşıya
bırakmıştır. İlk defa, son yılda, finans sektöründe, 30 000 civarında,
tecrübeli, bilgili, yüksek tahsilli insanlar işsiz hale gelmiştir.
Kamu maliye ve para politikalarında
disiplin unsurunun gözardı edilmesi, kamu yönetiminde modern yönetim ve
örgütlenme ilkelerinden uzaklaşılarak hantal bir yapının oluşmasına meydan
verilmesi, israfın önüne geçilmemesi, kamunun malî yapısını büsbütün bozmuş ve
sorunlar giderek kronikleşmiştir.
Bazı göstergeler, sağlıksız bir
yapının nasıl oluştuğunu açık bir şekilde göstermektedir. 2002 yılı sonu
itibariyle, sadece konsolide bütçe kuruluşlarının toplam borç stoku 149 milyar
dolardır. Keza, 2003 yılında konsolide bütçeden ödenecek faiz tutarı 65
katrilyon lira veya 37 milyar dolara ulaşmaktadır.
1990 yılında, gayri safî millî
hâsılanın yüzde 29 seviyesinde olan net kamu borcu, 2002 yılı sonu itibariyle
yüzde 80'ler düzeyine ulaşmıştır. Dolayısıyla, kamu borç stokunun düşmesini
sağlayacak önlemler alınmadığı takdirde, ekonomi, her zaman, iç ve dış
piyasalardaki gelişmelere karşı son derece hassas olacaktır, hassas
davranacaktır.
Kamu borçlanma gereğine bakıldığında,
1986-2002 yılları arasında yüzde 3 ile yüzde 16,5 arasında değişmiştir. En son,
2002 yılında yüzde 12 civarında kamu borçlanma gereği ortaya çıkmış, 2003 yılı
için de yüzde 10 mertebesinde bir kamu borçlanma gereği öngörülmüştür.
Avrupa Birliği Maastricht kriterlerine
baktığımızda, bunun yüzde 3 mertebesinde olması icap ettiğini biliyoruz. Bu
demektir ki, daha alacak çok yolumuz vardır. Birlik üyelerinden üç ülke,
bilindiği üzere, bu yıl Maastricht kriterlerini ihlal etmiş -bunlar arasında
Fransa da bulunmaktadır- ve bunlar, bu kriterlere uyma konusunda
uyarılmışlardır.
Şiddeti giderek artan kamu borçlanma
gereği, yüksek faiz uygulanmasını zorunlu hale getirmiş, yükselen faizler ise
fiyatlar genel düzeyini tırmanışa geçirmiştir. 1980'lerin ortalarında yüzde
8'ler düzeyinde bulunan yıllık reel faizler, 1990'lı yılların başında yüzde
15'lere, nihayet, 1990'lı yılların sonlarına doğru da yüzde 30-yüzde 40'lara
yükselmiştir.
Yüksek borç stoku ve kamu borçlanma
gereğinin maliyeti, bütçe açısından faizlere ayrılan payın hızlı bir şekilde
yükselmesine yol açmıştır. 1983'te borç faizi ödemeleri konsolide borç
harcamalarının yüzde 8'ini oluştururken, bu oran 1986'da yüzde 16, 2001 yılında
da yüzde 51'e ulaşmıştır.
Bütçe kaynaklarının önemli bir
kısmının borç faizi ödemelerine ayrılması, personel, yatırım ve diğer cari
harcamalar gibi kamunun aslî gider kalemlerine yeterli kaynak tahsis edilmesine
engel olmuştur.
1992'de yüzde 41 olarak en yüksek
düzeye çıkan personel harcamaları daha sonra sürekli azalmış, 2000 yılında
yüzde 21'e, 2002 yılında da yüzde 20,1'e ulaşmıştır.
Sağlam bir malî yapıya sahip
olunamaması, ekonomide istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme hızının
yakalanamamasına yol açmıştır. Büyüme oranlarının sürekli olarak dalgalanma
göstermesi, geçmişte bazı dönemlerde yapıldığı gibi, kamu harcamaları yoluyla
talebin artırılmasının hiç de sağlıklı bir yöntem olmadığını göstermektedir.
Benzer türden istikrarsızlıklar, ihracat ve ithalat, enflasyon, işsizlik oranı,
cari işlemler dengesi gibi temel göstergelerde de yaşanmıştır.
Ülkemizde enflasyonun ve ekonomik
istikrarsızlığın nedenlerinden biri de, son dönemlerde hükümetlerin iktidar
sürelerinin kısa olması, seçim atmosferlerinin sürekli hale gelmesi ve
genişletici ekonomi politikalarından vazgeçilmemesidir. Bütün bu gelişmeler,
hepimize, izlememiz gereken yönü açık bir şekilde ortaya koymuştur.
2003 bütçesini incelediğimizde,
geçmişte yaşanan gelişmelerden kaynaklanan önemli bir strateji değişikliğine
gidildiğini görmekteyiz. 2003 bütçesi, maliye politikasını en kapsamlı bir
şekilde önplana çıkararak, geçmişte sadece para politikalarına dayandırılan
istikrar politikası uygulamalarına son vermekte ve istikrar politikalarının
daha sağlam temellere dayandırılmasını sağlamaktadır. Kanaatimce, borç faizi
ödemelerinin konsolide bütçe ödeneklerinin yüzde 45'ini oluşturduğu ve toplam
bütçe gelirlerinin de yüzde 65'inin borç faiz ödemelerine ayrıldığı bir yapıda,
şimdiye kadar, maliye politikalarının ikinci plana atılmış olması önemli bir
hata olmuştur. Şunu da unutmamak gerekir ki, önemli olan, kamu harcamalarının
gayri safî millî hâsıla içindeki payının artırılması değil, mevcut kaynakların en
etkin ve verimli bir şekilde kullanılması ve harcamalar boyutundan ziyade kamu
hizmeti kalitesinin artırılmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2003 yılı bütçesi üzerindeki görüşmeler olağanüstü bir dönemde cereyan
etmiştir. Maalesef, Irak ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki kriz savaşa
dönüşmüş ve bölgemizde önemli bir istikrarsızlık ve belirsizlik ortamı
yaratmıştır. Gönül isterdi ki, bu sorunun savaşa gerek kalmadan sulh yoluyla
halline ulaşılsın. Bilindiği üzere, Türkiye, krizin savaşa dönüşmemesi ve
bölgede barışın tesisi açısından elinden gelen bütün gayreti göstermiştir. Bazı
durumlarda, stratejik öneme sahip olmak, bu tür risklere de hazır olmayı, bu
tür sorunların yarattığı askerî, siyasî ve ekonomik maliyetlere göğüs germeyi
icap ettirmektedir. Bu aşamada en büyük beklentimiz, savaşın bir an önce sona
ermesi ve bölgedeki istikrarın tekrar avdet etmesidir.
Kuşkusuz, ABD ile Irak arasındaki
savaşın ekonomik, siyasî ve sosyal sonuçları ülkemiz bakımından da müşahede
edilecektir. Türkiye, bu savaşta ulusal çıkarlarının gerektirdiği en iyi kararı
almış, savaşın yarattığı her türlü sonucun üstesinden gelecek güce ve iradeye
sahip olduğunu göstermiştir. Krizin ve daha sonra savaşın ortaya çıkmasıyla
birlikte, piyasalarda önemli sayılmayacak derecede de olsa, bazı dalgalanmalar
cereyan etmiştir. Esasen, bu tür dalgalanmaların varlığı, olağan bir hadise
olarak karşılanmak icap eder.
Günümüz ekonomilerinde psikolojik
unsurların önemi oldukça artmıştır. Ekonomik sınırların ortadan kalktığı ve
küresel düzeyde bir ekonomik anlayışın geçerli olduğu bir ortamda, uluslararası
düzeyde yaşanan gelişmelerin hemen bütün ülkelere yansımaları tabiîdir.
Özellikle, bu tür askerî çatışmaların, dünya petrol rezervlerinin önemli bir
kısmına sahip olan bir bölgede cereyan etmiş olması, piyasaları bu bakımdan
daha da hassas bir noktaya getirmektedir. Şunu da gözden uzak tutmamak gerekir
ki, bu tür dalgalanmalar, esasen, gelişmiş ülkelerde de yaşanmıştır.
Karamsarlığa kapılmak için herhangi bir sebep bulunmamaktadır. Bu tür
belirsizlik ortamlarında hükümetlerin karar esnekliğini sağlayan iki temel
unsur bulunmaktadır: Bunlardan birisi, bankacılık sektörünün sahip olacağı
likiditedir; ikincisi de, Merkez Bankası rezervleridir.
Siyasî istikrarın gerçekleştirilmiş
olması da, kısa sürede etkili kararlar alınmasını sağlamıştır. Hükümetimiz, her
türlü gelişmeye karşı gerekli kararları alacak iradeye sahiptir. Nitekim,
dalgalanmalar kısa süreli olmuş, hükümetimizin aldığı kararlar ve gösterdiği
kararlılık piyasalarda güven ortamını yeniden tesis etmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2003 bütçesini incelediğimizde, bütçenin gerçek fonksiyonuna doğru bir yöneliş
olduğunu görmekteyiz. Her şeyden önce, Türkiye'nin ekonomik ve malî sorunlarına
doğru bir teşhis konulmuş ve bu anlayış bütçeye yansıtılmıştır; o da, malî
disiplinin sağlanmasının, şu anda Türkiye'nin en önemli önceliklerinden biri
olduğunun kabul edilmesidir. Geçen yıl bütçe harcamalarının 111,5 katrilyon
olarak gerçekleştirildiği dikkate alındığında, konsolide bütçe harcamalarındaki
artış yaklaşık yüzde 25,7'dir. 2002'de kamu harcamalarının gayri safî millî
hâsıla içindeki payı yüzde 42'dir. Bu yıl da, bu oran, daha da aşağı çekilmek
suretiyle yüzde 40,9'a ulaşmıştır.
Konsolide bütçe harcamalarının gayri
safî millî hâsılaya oranının düşürülmesi, kamu hizmetlerinin azaltıldığı,
devletin temel fonksiyonlarının zaafa uğratıldığı anlamına gelmez. Önemli olan,
önceliklerin iyi tespit edilmiş olması, optimum kaynak dağılımının
gerçekleştirilmesidir. Gelirden kopuk bir harcama anlayışının ülkemizi hangi
noktaya getirdiği ortadadır.
Malî disiplinin gerçekleştirilmesi
amacıyla, kamu harcamalarındaki artış oranında sınırlamaya gidilirken, aynı
zamanda kamu harcama politikasında etkinliğin sağlanması ve gelir yaratma
kapasitesinin artırılması da ihmal edilmemiştir. Bu aşamada, kamu hizmetlerinde
israfın önlenmesi ve hizmet kalitesinin artırılması önem kazanmaktadır.
Hükümetimiz, malî disiplinin
sağlanmasını, sadece tasarruf tedbirleri almak şeklinde anlamamıştır. Kamu
kuruluşlarının kurumsal bazda gözden geçirilmesi, personel rejiminin reforma
tabi tutulması, e-devlet projesinin hayata geçirilmesi, yatırım politikalarının
rasyonelleştirilmesi, devlet, bütçe ve muhasebe sisteminin modernleşmesine
yönelik birçok projelerin uygulanmaya konulması ve en önemlisi de, yerel
yönetimlerin, mahallî idarelerin yapısal bir reforma tabi tutulması, en önemli
önceliklerinden biridir.
2003 bütçesi, hem istikrarlı bir
ekonomik büyümeyi destekleme hem de malî disiplini sağlama noktasında rasyonel
bir denge kurmuş; bu şekilde, etkin bir bütçe politikası aracı konumuna
getirilmiştir.
Sağlam bir kamu maliyesinin,
devletlerin yaşaması için temel unsurlar olduğunun bilinci içinde hazırlanan
bütçe, harcamalarda tasarrufu ve etkinliği artıracak, israfı önleyecek, borç
servisini sürdürülebilecek gelir-gider dengesi düzeyine oturtacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2003 bütçesi, saydamlık, hesap verilebilirlik, samimiyet ve bütçe disiplini
açısından, bugüne kadar gelen bütçeler içerisinde en cesur adımları atmıştır.
Bu çerçevede, birinci olarak, tertipler arasında yapılacak ödenek aktarmalarına
sınırlamalar getirilmiştir. Bu şekliyle, kamu idarelerinde bütçe hazırlama ve
uygulama sürecinde etkinlik sağlamaya ve malî disiplini sağlamaya yönelik
önemli bir mesaj verilmiştir.
Aynı şekilde, Muhasebei Umumiye
Kanununun 48 inci maddesi çerçevesinde, ödenek şartı aranmadan ödeme yapılan
harcama kalemleri için ödenek konularak, bütçede samimiyet ve saydamlık
açısından önemli bir aşama katedilmiştir. Keza, yatırımları hızlandırma
ödeneğinden proje bazında yapılacak aktarmalara sınırlamalar getirilmiştir. Bu
şekilde, yatırım politikasına disiplin getirilmiş, başlangıç ödeneklerinden
sapma ihtimali sınırlandırılmıştır.
Bilindiği üzere, yatırım harcamaları,
ülkemiz açısından, bütçe disiplinini bozan fevkalade önemli bir kalemdir.
Yatırımların Türkiye'de bitiriliş süresi ortalama on yıldır. Yatırım
harcamalarına bakıldığında, esasen, otuz yılda tamamlanan projeler vardır.
Aynı şekilde, bu bütçede, yedek
ödenekten yapılacak aktarmaların zorunlu durumlarda yapılabileceği esası
getirilerek, kamu idarelerinin kendilerine verilen başlangıç ödeneklerini en
etkili ve önceliklerine uygun bir şekilde kullanmaları için, teşvik mekanizması
öngörülmüştür. Kamu haznedarlığını yaygınlaştıran ve geçici bütçede yer alan
düzenleme 2003 bütçesine de taşınmış ve bu sayede borçlanma maliyetini
düşürmeye ve kamu kaynaklarının kullanımında etkinliği artırmaya yönelik önemli
bir tedbir alınmıştır.
2003 bütçesi, çağdaş bir bütçeleme
ilkesinin yaygınlaştırıldığı bir bütçedir. Buna göre, bütün konsolide bütçeli
kuruluşlara, diğer cari ve kamulaştırma tertiplerinde yer alan başlangıç
ödeneklerini bir sonraki yıla devretme imkânı getirilmiştir. Bu, özellikle
genel ve katma bütçeli idarelerin, yıl sonlarında, ödeneklerinin -resmî
tabirle- "düyuna kalması" korkusuyla bütçe yılı sonlarındaki harcama
artırmalarına, israfa giden harcamalarına engel teşkil edecek bir tedbirdir.
Kadroların ve personel ödeneklerinin kullanımında
disiplini sağlayacak en kapsamlı düzenlemelere yer verilmiştir. İlk defa,
hükümet, alınacak personel sayısını 35 000'le sınırlandırırken, bunun, eğitim,
sağlık, adalet ve güvenlik gibi personel açığı olan alanlarda kullanılmasını
planlamıştır. Dolayısıyla, temel kamu hizmetlerinin aksamaması sağlanırken,
diğer alanlarda personel alımı sınırlandırılmak suretiyle, kamu idareleri, norm
kadro uygulamasına geçme ve atıl personeli eğiterek ihtiyaç duyulan alanlara
kullanmaya teşvik edilmiştir.
Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun kapsamında, borçlanma limiti içinde kalmak
kaydıyla, dışproje kredilerine ilişkin, bütçeye yeteri kadar ödenek
konulmuştur. Diğer taraftan, hazine garantili ödemelerin karşılanması amacıyla
oluşturulan risk hesabına 1,6 katrilyon lira ödenek tahsis edilmiştir.
Bu düzenlemeler, bütçede saydamlık
ilkesi açısından önemli bir aşamadır. Unutulmamalıdır ki, saydamlık ve samimî
bir bütçe, piyasalar açısından belirsizlikleri azaltacak, hükümet politikaları
açısından da daha piyasalara daha net mesaj verilmesini temin edecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kuşkusuz, sağlıklı bir malî yapı, kamu harcamalarının sağlam kaynaklarla
finanse edilmesini gerektirir. Sağlam kaynaklar, bilindiği üzere, vergidir,
vergi gibi normal gelirlerdir, devletin patrimuan işletmeciliğinden elde ettiği
gelirlerdir. Bu amaçla, vergi kayıp kaçağının azaltılması, kayıtdışı ekonominin
kayıt altına alınması ve verginin tabana yayılması son derece önemlidir. AK
Parti hükümeti, bu hedeflerin gerçekleştirilmesi amacıyla, son aylarda kararlı
adımlar atmıştır. Vergi idaresinin istihbarat kapasitesinin artırılması,
teknolojik altyapısının güçlendirilmesi, fonksiyonel organizasyon yapısının
ilerletilmesi, iyileştirilmesi, mükellef odaklı bir yönetim anlayışının
yerleştirilmesi, vergi idaresine, vergi sistemine daha hâkim bir konum
kazandıracaktır.
Türkiye'de iktisadî istikrarın
sağlanmasının, büyük oranda siyasî istikrardan geçtiği dikkate alındığında, bu
durumun ne anlama geldiğini daha açık şekilde görebiliriz. 3 Kasım 2002
seçimleriyle sağlanan siyasî istikrar, ekonomik istikrarın sağlanmasında en
önemli unsur olmuştur. Nitekim, AK Parti döneminde alınan tedbirler semeresini
vermeye başlamıştır. 2003 yılının ocak ve şubat ayı bütçe uygulama sonuçlarına
baktığımızda, bunu açık bir şekilde görmekteyiz. Konsolide bütçe harcaması,
önceki yıla göre sadece yüzde 1,8'lik bir artış göstermiş ve 20,9 katrilyon
olarak gerçekleşmiştir.
Ümit verici gelişmeler, sadece
harcamalarda değil, gelirler açısından da müşahede edilmiştir. Keza, konsolide
bütçe gelirlerine baktığımızda, ocak, şubat ayları itibariyle, bir önceki yılın
aynı dönemine göre yüzde 43'lük bir artış müşahede edilmiş; bu da, aşağı yukarı
14,2 katrilyon liralık bir gelire tekabül etmiştir. Bütçe açığı, aynı şekilde,
geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 36,9'luk bir azalışla 6,7 katrilyon olarak
gerçekleşmiştir. Bütçelerin performanslarının ölçülmesinde kullanılan en önemli
göstergelerden biri olan faizdışı fazlada, öngörülenin üzerinde bir gerçekleşme
müşahede edilmiştir.
Ekonominin, ulusal ve uluslararası
düzeyde ortaya çıkan olağanüstü gelişmelerden ve çalkantılardan etkilenmemesi,
sağlam bir ekonomik, malî ve idarî yapıya sahip olmasından geçmektedir. 2003
yılıyla birlikte, hükümetimiz, kuşkusuz, kamunun borç stokunun makul düzeylere
çekilmesi, kamu borçlanma gereğinin düşürülmesi, reel faizlerin indirilmesi ve
yapısal reformların gerçekleştirilmesine yönelik çabaları yoğunlaştıracaktır.
Ülkemiz kaynaklar yönünden fakir bir
ülke değildir. Ülkemizin genç ve dinamik bir nüfusu, eşsiz coğrafik bir konumu,
zengin tabiî kaynakları, gelişmelere uyum sağlama kabiliyeti önemli bir
avantajdır. Önemli olan, bu dinamikleri harekete geçirecek programları ve
stratejileri belirlemek ve uygulamaya koymaktır. AK Parti, bunu uygulamaya
koyacak kararlılık ve potansiyele sahiptir.
Konuşmama burada son verirken, 2003
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Açıkalın, çok teşekkür
ederim, tam süresinde bitirdiniz.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı,
İstanbul Milletvekili Sayın Nazım Ekren; buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Ekren, süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA NAZIM EKREN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına, 2003
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının tümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisimizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Ben, konuşmamı, daha önce yapılan
görüşmeleri ve müzakereleri dikkate alarak, bütçenin kantitatif çerçevesi ya da
rakamsal boyutundan daha çok, bütçe hazırlanırken, AK Parti tarafından dikkate
alınan temel ekonomik felsefe nedir ya da ana yaklaşım tarzları nasıl
belirlenmektedir; bu konulardaki görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birinci nokta şu: 2003 yılı programı
hazırlanırken dikkate alınan temel kamu dokümanları şunlar olmuştur: 2001-2005
yılları arasını kapsayan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla, katılım öncesi
ekonomik program ve bunlarla uyumlu şekilde hazırlanan ve dizayn edilen IMF
programları, 2003 yılı bütçesinin hem kantitatif veri kısmını hem de ekonomik
felsefî tarafını belirleyen ana dokümanlardır. Bu çerçevede yaklaşıldığında,
ortaya çıkan sonuç şudur: Üç tane temel kriter ya da üç tane temel bileşen,
bütçenin ana kurgusunun altyapısını oluşturmaktadır. Birincisi, yüksek tutarda
bütçe fazlası oluşturmak; ikincisi, yıl sonunda enflasyon hedefini
gerçekleştirebilmek; bir diğeri ise, ekonomide sürdürülebilir bir istikrarı sağlamak.
Böyle yaklaşıldığı zaman, bütçenin üzerinde durduğu, bütçeye çok net
yansımadığı görülen iki tane faktör daha söz konusudur. Bunlardan bir tanesi,
AK Parti, problemlerin doğru şekilde teşhisinin ve çözümünün önemli olduğunu,
çözümün -en azından yarısının- sorunların doğru şekilde teşhisinden geçtiğini
varsaymaktadır, bir varsayım olarak. İkinci varsayım ise, bütçede, acil çözümün
köklü çözüm olduğu, dolayısıyla, acil ve köklü çözüm arasında zaman ve içerik
bakımından bir farkın oluşmayacağıdır.
Bütçe performansını değerlendirirken
üzerinde durulması gereken bir başka faktörler grubu da, iç ve dış faktör grubu
olarak adlandırılabilir. Bu çerçevede, mevcut ekonomik durum, yani devralınan,
2000 yılından itibaren gelen ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminin ürettiği
olumlu ya da olumsuz sonuçlar; ikincisi, ekonominin sahip olduğu imkân ve
kaynaklar; bir diğeri ise, ekonomi yönetiminin kalitesi ve kullandığı
teknolojidir. Dış çevre koşullarında ise, dış ekonomik ilişkiler, devletin
kurumsal ve sosyal sorumluluk anlayışı ve sonuçta da, devletin imajı, bütçenin
belirlenmesine yansıyan ana felsefelerdir.
Ekonomik performansı etkileyecek
önemli faktörler, elbette, bütçenin belirlenmesinde ciddî şekilde etkide
bulunmaktadır. Bu, şu bakımdan önemlidir: AK Parti hükümetinin, iktidara
gelmeden önce ve geldikten sonra ekonomik olayları yorumlama ve değerlendirme
yaklaşımında bazı eksikliklerin olduğu iddiasının neden çok fazla gerçekçi
olmadığını şu şekilde açıklayabiliriz: Daha önceki programlar; yani, 2000 yılından
günümüze kadar devam eden programlar ve IMF'nin uluslararası tecrübeleri
dikkate alındığı zaman ortaya çıkan tablo şöyle olmuştur: Bir tanesi,
reformların paralel olarak uygulanmasındaki başarısızlıklarla zengin ve fakir
arasındaki uçurumun giderek artması, yoksulluğu oluşturan ve yeniden üreten
koşulların zamanla güçlenmesi, ekonominin informel yapıya hızla yönelmesi,
devletin fonksiyonlarının değişmesi ve biriken sorunlardan dolayı politika
opsiyonlarının azalması, bütçeyi hazırlarken karşılaşılan en önemli
kısıtlamalardır. Bir diğer yaklaşım ise, IMF programlarının iyi ya da doğru
şekilde kurgulanmadığında ya da dizayn edilmediğinde ortaya çıkan sonuçları da
şu şekilde değerlendirmek gerekir: Bir tanesi -Türkiye'de de yaşanan bir
süreçtir bu- devalüasyon ve enflasyon arasındaki ilişki düzgün şekilde
kurgulanmadığında beklenmeyen olumsuz sonuçlarla karşılaşılmaktadır. İkincisi,
programa güveni sağlamada döviz politikası önemli olmasına rağmen, genellikle
ihmal edilmektedir. Bir diğeri, durgunluk dönemlerinde bütçe açığı verileceği
bilinmesine rağmen, gereğinden fazla bütçe açığına vurgu yapılması. Bir diğer
faktör, ekonomik büyümeyi azaltacağı bilindiği halde, sürekli olarak vergi
oranlarıyla oynanması. Son olarak da, yatırımları caydırarak ya da
cezalandırarak büyümeye sınır getirme, bu tür programların ürettiği ya da
üretebileceği önemli sorunlardır. AK Parti hükümeti, bu sorunları dikkate
alarak, bütçeyi, menfî bir tablonun ortaya çıkma ihtimalini azaltacak şekilde
yeniden kurgulamıştır. Diğer bir ifadeyle, 2003 yılı bütçesinin felsefî arka
planı, mümkünse mevcut koşullarda en iyisini elde etmek; eğer, bu
gerçekleştirilemiyorsa, ortaya çıkacak zararları en aza indirmek şeklinde
tanımlanabilir.
Borçlanma konusunda çok sık tartışılan
bir konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Borçlanma, aslında, nesiller
arasında bir kaynak ve servet transferinin ortaya çıkardığı bir süreç gibi
algılanabilir. Böyle bir yaklaşım, borcun, kimler tarafından ya da toplumun
hangi kesimi tarafından elde edildiğine bağlıdır. Diğer bir ifadeyle, borçlanma
sürecinde ortaya çıkan faiz yükü ile gelir ve servetin el değiştirme yön ve
şekli, borçlanma politikasının ana felsefesidir. Böyle bakıldığında, ekonomide
borçlanmanın maliyetini ve tutarını azaltmak özel bir öneme sahiptir; 2003
bütçesinde de bu yönde ciddî adımlar atıldığını söylemek mümkündür.
Bütçe açığı, kısa ve uzun vadede
farklı etkiler ortaya çıkaracaktır; kısa vadede çıkardığı temel etki, üretim,
tüketim ve yatırım davranışlarını değiştirmesidir; orta vadede ortaya çıkardığı
sonuç ise, ekonomik birimlerin tasarruf eğilimlerini yeniden yapılandırmasıdır.
Daha önceki programlara bakıldığında, bu sonuçların, ülkenin üretim yeteneğini
önemli ölçüde azalttığını dikkate alırsak, 2003 yılı bütçesinin, yeniden bir
restorasyon ya da rehabilitasyon bütçesi olduğunu söylemek mümkündür.
Bir diğer faktör, açığın reel anlamı
konusunda bir tartışma ortaya koymaktır. Genellikle, politikacıların, bütçe
açığının reel boyutunu tartışırken, bunun azaltılması, yani bütçe açığının
azaltılmasıyla toplumun bireysel ve kurumsal tercihlerinin yeniden
dengelenmesine özel önem vermeleri gerekir.
Son olarak, üzerinde durulması gereken
temel faktörlerden bir tanesi, bütçe verileri ile makro göstergeler ya da dış
gelişmeler önümüzdeki dönemin ya da yılın sıkıntılı bir yıl olacağını
göstermektedir. Buradan hareketle, bütçenin muhafazakâr hazırlanmasının temel
nedeni de, olası menfi gelişmeleri mümkün olduğu şekilde etkin yönetmek ve
bunun topluma zararlarını en aza indirmektir.
Bütçeleme sürecinde karşılaşılan bir
başka problem de, bütçeler, her ne kadar ekonomik yapı ve ilişkiler sistemini
yeniden kurgulamayı amaçlasa da, ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminin
özelliğinden dolayı, bu, genellikle mümkün olamamaktadır. 2003 yılı bütçesi
için de geçerli olabilecek bu yaklaşım, ilave tedbirlerle ve yeni yapısal
reformlarla dengelenmeye çalışılmıştır.
2003 yılı bütçesi bu açıdan
değerlendirildiğinde, devletin ana hedefinin, ekonomik yapının istikrarlı bir
şekilde işlemesini, daha açık bir ifadeyle, makro risklerin yeniden
yapılandırılmasını amaçladığını söyleyebiliriz. Bu çerçevede sizlerle
paylaşmayı düşündüğüm birkaç teknik orandan bahsetmek istiyorum.
Bütçe açığının giderlere oranı, 2001
ve 2002 yıllarında gerçekleşmeler dikkate alındığında, sırasıyla, yüzde 36 ve
34 iken, 2003 yılı bütçesinin hedefinde yüzde 31'e kadar düşürülmüştür. Bunun
anlamı şudur: Son iki yıllık değişmeler dikkate alındığında, bütçe, bu sene
için, yüzde 9'luk bir iyileştirmeyi dikkate alan bir bütçe özelliği
taşımaktadır.
Bütçede ikinci önemli kriter, gelir ve
gider dengesidir, diğer bir ifadeyle, gelirlerin giderleri ne kadar
karşıladığıdır. Yine, 2001 ve 2002 yılarında bütçelerinin gerçek rakamları
dikkate alındığında, gelirlerin giderleri karşılama oranı, sırasıyla, yüzde 64
ve 66 iken, 2003 yılı bütçesinin hedef oranı yüzde 69'dur. Bu da şunu ifade
etmektedir: 2003 yılı bütçesi, bir önceki yıla göre, gelir ve gider dengesini
oluşturmada yüzde 4 ya da yüzde 5'lik bir iyileştirme sağlamayı amaçlamaktadır.
Bir diğer faktör, bütçenin, ekonomide
yeniden yapılanmanın önemli bir enstrümanı olarak kullanılabileceğini gösteren
ve 2003 yılı bütçesinde de, benzer şekilde bazı adımların atıldığını yansıtan
bir diğer faktör, sosyal güvenlik harcamalarının toplam giderlere oranıdır.
2001 ve 2002 yılları gerçekleşmeleri dikkate alındığında, bu oranın yüzde
6,3'le yüzde 9,7 olduğunu söyleyebiliriz. Bir önceki yıla göre 2002'de artan bu
yüzde 50'lik artışın, aslında, sosyal güvenliğin yeniden yapılandırılmasından
daha çok; yani, ekonomik birimlere sosyal güvence sağlamadan daha çok, sosyal
güvenlik kuruluşlarını finanse etmek amacıyla bütçeden yapılan aktarımları
göstermektedir. Bunun da anlamı şudur: Aslında, bütçede, borçlanma kadar yeni
bir problemin de doğmaya başladığının ilk işaretleridir. 2003 yılı bütçesi, bu
açıdan da yeniden yapılanma işareti veren bir özellik taşımaktadır. Sosyal
güvenlik giderlerinin toplam giderlere oranı, 2003 yılında, hedefleme açısından
bakıldığında, yüzde 10,2'dir; bu da, bir önceki yıla göre yüzde 5'lik bir
artışı ifade etmektedir. Benzer şekilde, bütçenin hazırlanma sürecinde dikkate
alınan makro değişkenlere bakıldığında, ithalat ve ihracat dengesinde de
2003'te olumlu sonuçların hedeflendiği görülebilir. Aynı şekilde, dışticaret
açığının ithalata oranının da, 2003 yılında 2002'den daha iyi şekilde
hedeflendiği ve kurgulandığını söyleyebiliriz.
Bu özet rakamsal değerlendirmelerden
sonra, 2003 yılı bütçesinin, her ne kadar iç ve dış kısıtlar altında
hazırlanmış olsa da, felsefî arka planı ya da ekonomi politiği bakımından
ekonomide yeniden yapılanmayı hedeflediği, ekonomik birimler için faaliyette
bulunabilir bir makro çerçeveyi oluşturmayı amaçladığını ifade edebiliriz.
Genel bir değerlendirme olarak şunu
söylemek mümkün: Diğer ekonomik birimler, reel ve finans sektöründe olanlar,
devletin belirlediği makro riskleri dikkate alarak kendi özel risklerini
yeniden belirleme sürecine girmeye başladığında, 2003 yılı bütçesi, bütün
toplum kesimleri için olumlu sonuç üretecek hale gelecektir. Dolayısıyla,
hükümetin, bu çerçevede muhalefetin de desteğiyle kendi üzerine düşeni
yaptığını söylemek mümkündür. Buradan da şunu söylemek gerekir: Toplumun tüm
kesimlerinin yakın işbirliği ve eşgüdümüyle güçlü ve mutlu Türkiye'yi kurmak en
büyük desteğimiz olacaktır.
2003 yılı bütçesinin, hedeflenen
sonuçları üretebilecek yetenek ve kapasiteye sahip olduğunu tekrar ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ekren, teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
birinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu.
Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreyi eşit mi kullanacaksınız Sayın
Hacaloğlu?
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)- Evet Sayın
Başkan.
BAŞKAN- O zaman, ben, 25 dakika süre
vereyim de...
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
59 uncu cumhuriyet hükümetinin 2003 yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yüce Meclisimizin değerli üyeleri,
Türkiye ekonomisi, son onbeş yıl çok kötü yönetildi. Sağ siyasetçiler
tarafından pompalanan rant ekonomisi, ülkeyi, yüksek enflasyona ve yüksek
faizli borç batağına taşıdı. Malî sektör, spekülatörlere rant, kamuya ise,
maliyeti giderek artan kaynak sağlama aracına dönüştü.
İçborçlanmaya dayalı kaynak yaratma ve
sorumsuz maliye politikalarıyla, Türkiye, borç sarmalına, devlet bütçesi ise,
iflasa sürüklendi.
Sorumsuz borçlanma politikaları
sonucu, günümüzde kamu kesiminin içborcu, yaklaşık 98 milyar dolar, dışborcu
ise 90 milyar dolara ulaştı. 1990'da yüzde 14,5 olan içborç stokunun gayri safî
millî hâsılaya oranı 2002'de yüzde 55'e tırmandı. Kamunun borç yükü, giderek,
daha taşınamaz bir hale geldi.
Yüksek reel faiz ortamında, üretimden,
reel sektörden kaçan kaynaklar, devlete borç olarak gitti, yüzde 30'ların
üzerinde reel faiz getirisiyle rantiyeye geri döndü. 1990 yılından günümüze,
devlet, sadece içborç faizi olarak 209 milyar doları; yani, bu yıl yaratacağı
millî gelirden fazlasını ödeme zorunda kaldı. İş bununla bitmedi; kamuda
inanılmaz boyutlara tırmanan yolsuzluklar, eşin, dostun kayrıldığı kamu
ihaleleri, partiye yakın işadamlarına peşkeş çekilen özelleştirmeler, içleri
hortumlanan batık bankalar ve kamu bankalarındaki kredi vurgunlarıyla hazinenin
içi boşaltıldı. Son onbeş yıl içinde bu tür kayıplarla, hazinenin, asgarî 100
milyar dolarlık bir kayba uğradığı düşünülmekte.
Ülkede, üretim ve yatırım, âdeta
caydırıldı; ileri sanayileşme, dengeli ve istikrarlı büyümenin dayanağı
olmaktan çıkarıldı. 1960-1979 döneminde ortalama yüzde 5,1 oranında büyüyen
Türkiye ekonomisinin büyüme hızı, 1980 yılından günümüze yüzde 4'lere geri
çekildi. Tarım sektörümüzün kaderi, âdeta doğaya terk edildi. Ülke nüfusunun
yaklaşık üçte 1'ini barındıran kırsal kesimin, son on yılda, büyüme hızı yılda
ortalama yüzde 1'le sınırlı kaldı. Oysa, bu dönemde, kırsal kesimde, nüfusun,
asgarî, ortalama yüzde 2,5 arttığı düşünülürse, her türlü destekten yoksun
kalan çiftçinin fiilen yoksullaştırıldığı çok açık şekilde ortaya çıkmakta.
Sosyal devlet geriletildi. Esnafın kepenkleri kapandı. Çalışanlar kapı önüne
kondu. Üniversite mezunu her üç gençten biri işsiz kaldı. İşsizlik, yoksullaşma
ve geçim sorunu, toplumsal bunalım noktalarına tırmandı. 2002 yılında Avrupa
Birliğinde işsizlik oranı yüzde 7,7 iken, Türkiye'de yüzde 14,3'e, eksik
istihdam dahil yüzde 20'ye tırmandı.
Yüce Meclisin sayın üyeleri, Türkiye
ekonomisi yıllardır insanlarına yeterince refah yaratamamaktadır. Bu politikalarla
ve yirmi yıldır yaşanmakta olan düşük büyüme hızıyla refah sağlanamaz. Ülke
ekonomisi, düzenli, sürekli ve istikrarlı olarak ortalama yüzde 7 düzeyinde
büyümediği sürece, ülkemiz, ekonomik ve sosyal sorunlarını aşamaz, toplumsal
barışını koruyamaz, bölgesinde önder ve güçlü ülke olma iddiasını sürdüremez.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye ekonomisi, 2003 yılına, 2002 yılında sağlanmış olan yüzde 6,5 düzeyinde
büyüme, yüzde 70'lerden yüzde 30'lara düşen, indirilen enflasyon, 27 milyar dolarlık
Merkez Bankası rezervi, 35 milyar dolara tırmanan ihracat, 51 milyar dolara
tırmanan ithalat koşullarında girdi.
2002 yılında uygulamaya konulan ve bir
süre kararlılık içinde yürütülen güçlü ekonomiye geçiş programının da
katkısıyla, AKP'nin 2003 yılı başında devraldığı bu miras, ekonomide toparlanma
ve normalleşmeye yeni bir başlangıç için önemli bir potansiyel yarattı; ancak,
ne yazık ki, AKP hükümetinin, ekonomide devralmış olduğu bu mirası, sorumlu bir
siyaset anlayışıyla daha ileriye taşıma birikim ve iddiasından yoksun olduğu
kısa sürede anlaşıldı.
AKP hükümetinin, yıllardır hayatı
karartılmış olan çiftçimizin, açlık sınırında yaşama tutunma zorunda bırakılan
işçi, memur, emeklilerimizin, sorunlarını aşmalarını sağlayacak iddia ve
kararlılığı ortaya koyamadığı görülmektedir.
Yüce Meclisin sayın üyeleri, geride
kalan beş aylık iktidar süresinin, iktidarın ekonomik karnesinin
değerlendirilebilmesi için yeterli bir süre olmadığı düşünülebilinir. Haksızlık
yapmak istemiyorum; ancak, görünen köy kılavuz istemez. AKP iktidarı,
politikaları, projeleri ve kadrolarıyla yılların birikimi sonucu oluşan ülke
sorunları altında ezilmektedir. AKP'nin, tek başına iktidar için hazır
olmadığı, halkımızın talepleriyle, toplumun beklentilerinden, kısaca, halkımızın
gündeminden kopuk olduğu daha şimdiden ayan beyan ortaya çıkmaktadır.
Bugün, bu görüşmelerden evvel ortaya
çıkan durum, AKP'nin, belirli konularda kafasının ne kadar karışık olduğunu bir
kez daha kanıtlamıştır. AKP'nin, bu Yüce Mecliste, elinde bulundurduğu yüksek
çoğunluğa güvenerek "bizim her dediğimiz doğrudur" anlayışını, eğer,
ısrarla sürdürecek olursa, korkarım, parlamenter rejimde ciddî sıkıntılar
yaratabilir ve biliniz ki, eğer, o olursa, bizi yanınızda görebileceğinizi umut
etmeyin.
Sayın üyeler, halkımızın gündemi,
iştir, aştır, sosyal bunalım noktalarına tırmanmış olan işsizliğin aşılmasıdır.
Halkımızın gündemi, yüksek enflasyonun aşılmasıdır, hayat pahalılığıdır, geçim
sorunudur. Halkımızın gündemi, çocuklarına yeterli eğitim hizmeti, ailesine
sosyal güvenlik ve sağlık hizmetidir. Halkımızın gündemi, yolsuzlukların
önlenmesi, ülkede temiz siyaset ve dürüst yönetimin sağlanmasıdır. Oysa, AKP
hükümetinin gündemi farklı ve halkın gündemiyle hiç örtüşmüyor. AKP, kendi
halkını dinleyeceğine, kulağını okyanus ötesine çevirmiş görünüyor. Öyle
anlaşılıyor ki, AKP hükümetinin gündemi, günü kurtarmaktır; bu amaçla, ülke
yararı olsun olmasın, siyasette ve ekonomide her yola başvurmaktır. AKP
hükümetinin gündemi, yolsuzlukları görmemek, milletvekillerine dokunmamaktır.
AKP hükümetinin gündemi, IMF'ye "hayır"la yola çıkıp, IMF'ye körü
körüne teslimiyettir. (CHP sıralarından alkışlar) AKP hükümetinin gündemi, popülizme
sığınarak, halka refah vermek yerine, umut pazarlamaktır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kemal Derviş'e söyleyin onu!
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Kemal
Derviş biraz sonra size konuşacak...
AKP hükümetinin gündemi, kadrolaşmak
doğal hakkım, isteyen yasal yollara başvursun gibi, demokrasi kültürüyle bağdaşmayan
bir ilkel anlayışla, devleti partizanca parsellemektir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hükümet tarafından dışpolitikada izlenmekte olan silik, kararsız, içe ve dışa
güven vermeyen siyasetin bedelini, ekonomimiz, şimdiden ağır bir şekilde
ödemeye başlamıştır. Ülkemiz, 1991 Irak Savaşında 9,5 milyar dolarlık kayba
uğradı. Bu kayıp, yıllar içerisinde, 45 milyar dolara kadar tırmandı. Halen
Irak'a karşı sürdürülmekte olan savaşın doğrudan tarafı olmamamıza rağmen, ekonomimize
yaratacağı maddî kaybın, özellikle, turizm, dışticaret, yurtdışı müteahhitlik,
ulaşım ve bölgesel ticarette yaratacağı gerileme nedenleriyle, asgarî 8-10
milyar dolara tırmanması kaçınılmaz görülmektedir. Bu nedenle, ABD tarafından
sağlandığı söylenen 1 milyar dolarlık hibenin, geçmişte olduğu gibi, değil
Türkiye'nin zararlarını, onun KDV'sini bile karşılamaya yeterli olmayacağı
açıktır. (CHP sıralarından alkışlar)
"Ben yıktım, ben yaparım"
diyerek, şimdiden bu çıkar savaşına yeni çirkin boyutlar kazandıran ABD'ye
Türkiye'nin paçayı kaptırmaması için, Cumhuriyet Halk Partisinin hükümete
yapmış olduğu uyarılarda ne kadar haklı olduğu, şimdiden ortaya çıkmaktadır.
Hükümeti bu konuda bir kez daha uyarmayı görev biliyoruz. ABD ile stratejik
ortaklığımızı sürdürün; ancak, hiçbir zaman, ulusal değerlerimizi ve
çıkarlarımızı çiğneyerek, insanlığa ve barışa olan tutkumuzu zedeleyerek, ülkemizi,
ABD'ye teslim etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan,
seçimlerin ardından faiz oranlarında yaşanan 15 puanlık düşüşü, AKP'nin
bereketi olarak yorumlamıştı. Ancak, tek başına iktidar olmanın tılsımı
bozulup, AKP'nin, ülkeyi yönetme konusunda, ne kadar hazırlıksız, programının
ve kadrolarının ne kadar yetersiz olduğu ortaya çıkıp, piyasalarda güven
kaybolup, faizler tekrar yüzde 70'lere tırmanınca, gerçekte, ülkenin, AKP'nin
bereketini değil, kuraklığını yaşadığı açıklıkla ortaya çıktı. Bunu fark eden
dış çevreler, kredi notumuzu düşürmekte gecikmediler.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 2003 yılı bütçesi, Amerika ile girişilen pazarlıklar ve
hükümetin keyfine göre geciktirilmiş, kaderi Irak Savaşına bağlanmış olan bir
bütçedir. Bu bütçe, ekonomiyi yönlendirebilme yeteneği ve esnekliği olmayan,
ekonominin ve gelişmelerin peşinden sürüklenen bir bütçedir; bu bütçe, Sekizci
Beş Yıllık Kalkınma Planıyla tutarlılığı olmayan, stratejik planlamanın vizyon
ve perspektifinden yoksun olan bir bütçedir; bu bütçe, 16 ayrı konuda Anayasaya
aykırı maddeleriyle hukuka duyarlılığı olmayan bir bütçedir...
Sayın üyeler, seçimden önce IMF
programını sürekli eleştiren "onu değiştireceğiz, ona sosyal boyut
katacağız" diyen AKP, şimdi, tam anlamıyla IMF'ye teslim olmuş
görünmektedir. AKP'de seçimden sonra oluşan bu değişimin ürünü olan 2003 yılı
bütçesi, IMF'ye tam bir teslimiyet bütçesidir.
Burada önemle bir kez daha altını
çizmek istiyorum: IMF'yle beraber çalışmak ayıp değildir; ayıp olan, IMF'yle
teslimiyetçi ilişkiye girmektir, ulusal gelişme dinamiklerinin ve güçlerinin
IMF tarafından ipotek altına alınmasını hükümetin içine sindirmesidir; ayıp
olan, IMF istedi diye hükümetin çiftçiye doğrudan desteği kuşa çevirmesidir;
ayıp olan, IMF istedi diye hükümetin kamu yatırımlarını neredeyse
sıfırlamasıdır...
Yüce Meclisin sayın üyeleri, bu
bütçenin uygulamasıyla, 2003 yılı sonunda, kamu kesimi borç stokunun gayri safî
millî hâsılaya oranının, yüzde 60 olan Maastricht kriterlerini ikiye katlaması
kaçınılmaz olacağa benzemektedir.
Bu, sağlıklı kaynaklara dayanmayan bir
bütçedir. Bütçenin vergi gelirleri, toplam giderlerin ancak yüzde 59'unu
karşılayabilmektedir. Vergi gelirlerinin üçte 2'sini dolaylı vergiler
oluşturmaktadır. Bu yapıda bir bütçeyle, ülkemizde zaten yetersiz olan sosyal
adalete hükümet tarafından yeni bir darbe indirilmektedir.
Sayın Başbakan, sayın bakanlar; malî
miladı 1 yıl ertelemek yerine tümüyle kaldırdınız "nereden buldun"u
ileriye dönük olarak sorma cesaretini gösteremediniz, naylon faturacıları
akladınız. Hükümet olarak, bu sorumsuz tavrınızla, hem ekonomide kayıtdışılığı
özendirdiniz hem de 2003 yılı bütçesinin büyük açık vererek, enflasyonu, reel
faizleri ve kamu borçlanmasını körüklemesine neden oldunuz. Değerli
arkadaşlarım, herhalde, bir maliye bakanı, kendi bakanlığına ve ülke ekonomisine
bundan daha büyük bir kötülüğü, başka türlü istese dahi yapamazdı diye
düşünüyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bu bütçe, çiftçiyi, memuru, kamu çalışanlarını korumayan, onlara haklarını
vermeyen, onları enflasyon karşısında kendi kaderlerine terk eden bir bütçedir.
Yarısına yakını borç faizlerine gidecek olan 2003 yılı bütçesinde, tarım, orman
ve köy hizmetlerine ayrılan kaynak, toplam bütçenin sadece yüzde 1,9'uyla,
sağlık hizmetlerine ayrılan kaynak yüzde 2,4'üyle, diğer sosyal hizmetlere
ayrılan kaynak ise yüzde 6,3'üyle sınırlı kalmıştır. Kısaca, bu bütçe, sosyal
duyarlılığı olmayan, halkın gündeminden ve halka hizmet anlayışından kopuk
olan, sosyal devleti gerileten bir bütçedir.
5 Şubatta yaptığı "ömrü boyunca
maaştan başka bir şey almayanlar bizi anlamazlar, anlayamazlar; bizi, ancak
işadamları anlar" açıklamasıyla, Sayın Maliye Bakanı, ekonomi tarihimizde
anlamlı bir iz bırakmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)
Ancak, ne yazık ki, bu bütçeyi
"müsrif, israfçı ve hantal" olarak değerlendiren TOBB Başkanı Sayın
Hisarcıklıoğlu ile "bu hükümete istikrar adına destek verdik. Son dört
ayda yaşadıklarımız Türkiye'yi öyle bir noktaya getirdi ki, şapkamızı önümüze
koyup, aklımıza başımıza devşirmediğimiz takdirde, tüm hayal ve ideallerimize
veda etmek ve elli yıl geriye gidip, her şeye yeniden başlamak zorunda
kalacağız" açıklamasını yapan TÜSİAD Başkanı Sayın Özilhan'ın da AKP'yi anlamakta
yetersiz kaldıkları ortaya çıkmıştır. Demek ki, seçimlerde yüzde 32 oy alarak
Türkiye Büyük Millet Meclisinde üçte 2 çoğunluk sağlayan AKP'yi ya halkımız
yanlış anlamıştır ya da AKP, son dört aylık uygulamalarıyla, halkımızı
aldatmıştır.
Sayın üyeler, Maliye Bakanı
"vergiler için milletten anlayış bekliyoruz" diyor. Sayın Bakan,
millet de sizden insaf bekliyor biraz! Sayın Bakan, işçiyi, memuru, vergisini
düzenli veren girişimciyi kurbanlık seçip, kaz gibi yolmaya son verin;
kayıtdışı ekonomiyi daraltın, kazanandan gücüne göre vergisini alın; ancak,
insaflı olun; vergi oranlarını düşürün, ek istihdam sağlayanın vergisini
indirin, çalışanların gelirlerinin asgarî ücret kadarki bölümünden vergiyi kaldırın,
enflasyon muhasebesine en kısa zamanda geçin, adil ve etkin bir vergi düzeni
kurun; biliniz ki, naylon faturacıları affederek değil, ancak, bunları
yaparsanız halkın gönlünde taht kurarsınız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
çarpık ekonomik düzenin, hükümetlerin bir avuç kesimi kayıran uygulamalarının,
sözde istikrar programlarının tüm yükünü yıllardır taşımakta olan halkımız
artık bıktı; halkımızın, artık, dayanacak gücü kalmadı. Zaman kaybetmeden,
halkı sömüren bu çark tersine çevrilmeli, tersyüz edilmelidir. Ekonomide kalıcı
istikrar koşullarına ulaşmanın bedelini, artık, bugüne değin olduğu gibi,
AKP'nin 2003 yılı bütçesinde öngörüldüğü gibi, çiftçi, işçi, memur, emekli,
dargelirli, kısaca, ülkemizin yüzde 85'ini oluşturan ezilen kesimler, kavruk
insanlarımız değil; bugüne kadar bu yükü gereğince paylaşmamış olanlar,
yıllardır rant ekonomisinin kulvarlarında fahiş faiz gelirleriyle beslenenler,
spekülatif piyasalarda, her fırsatta, risk primini gerçeklerin ötesine
tetikleyenler, üretmeden yüksek kazancı yaşam şekli haline dönüştürenler,
kayıtdışı ekonomiye sığınarak vergiden kaçanlar üstlenmelidir.
Biliniz ki, bu düzen değişikliği
yapılmadığı sürece, ne ülkemiz sorunların altından kalkabilir ne de ülkede
sosyal ve toplumsal barış sağlanabilir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Güneydoğu Anadoluda 8 yıl iççatışma yaşandı; 30 000'i aşkın insanımız yaşamını
yitirdi; 3 428 köy ve mezra zorunlu olarak boşaltıldı; 400 000'i aşkın
insanımız evinden, tarlasından, ekmek teknesinden kopartıldı; işsizlik ve
yoksulluk, sefalete dönüştü; çatışmanın bedeli bütçeye 80 milyar dolar yük
olarak yansıdı.
Sonra, birkaç yıldır işler düzelmeye
başladı, bölgeye barış geldi, teşvik yasasıyla yatırımların ve ekistihdamın önü
açıldı.
Ancak, günümüzde, Doğu ve Güneydoğu
Anadoluda yaşayan insanlarımızın hayatı yine karardı. Bir taraftan, AKP
hükümeti teşvik yasasını uzatmayarak, girişimciyi caydırdı. Diğer yandan, savaş
rüzgârlarının etkisiyle halkın alım gücü kırıldı, sınır ticareti, üretim ve
yatırımlar âdeta durdu.
Hükümet, şimdi, derhal, bu bölgedeki
insanlarımıza elini uzatmalı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu için gerçekçi bir
onarım ve destek planı hazırlamalıdır; ancak, bu plan, kesinlikle, AKP'nin acil
eylem planı gibi lafta kalmamalı, derhal uygulamaya konmalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
AK Parti yüksek reel faiz sorunuyla nasıl mücadele edeceğinin ipuçlarını ilginç
bir şekilde vermeye başladı. Buradan "faiz haramdır" diyen; ancak,
kâr adı altında, fiilen tefecilik yapan zihniyetin, bezirgân, tacir anlayışını
kamu bankalarına taşımaya hazırlanan AKP hükümetini, CHP adına, önemle uyarmayı
görev biliyorum.
Ziraat Bankası ve Halk Bankasına
lütfen dokunmayınız, bu bankaları siyasete ve kendi emellerinize
bulaştırmayınız...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Siz de,
Sayıştaya dokunmayın.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Tarımsal
gelişmenin ve çiftçinin refahının en önemli destekçisi ve güvencesi olan Ziraat
Bankası ile esnaf ve sanatkârların, teknolojik yenilenmeye açık KOBİ'lerin
kredi kaynağını oluşturan Halk Bankasını, sakın ola ki, ona buna peşkeş çekmeye
kalkmayınız.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Siz de
Sayıştaya laf atmayın!
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Son bir
yıldır düzelmeye başlayan kamu bankaları yapısını bozmaya kalkmayınız. Yoksa,
bu hesabın altından çok zor kalkarsınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hükümet, bunalımdan çıkışın çaresini, başta PETKİM, Türk Hava Yolları ve TÜPRAŞ
olmak üzere, mal ve hizmet üretimi açısından çok önemli olan KİT'leri hızla
özelleştirmede arıyor. Bu yol çıkış yolu değildir. Hükümet, bu kuruluşları,
günü kurtarabilmek için haraç mezat satma hevesinden derhal vazgeçmelidir.
Yıllardır sağ iktidarlar tarafından kendi kaderlerine terk edilen bu
kuruluşların temel ihtiyacı, teknolojik yenileşme ve daha güçlü malî yapılara
kavuşmadır.
Bu konu, ulusal ekonominin üretim
temelinin güçlendirilmesi, ekonomide verimliliğin artırılması ve kamu yararının
korunması boyutlarıyla değerlendirilmelidir. Bu nedenle, bu kuruluşların bütçe
açıklarını azaltmak için kaynak sağlamak amacıyla apar topar elden
çıkarılmaları yerine, kendi sektörlerinde öncü olan, teknoloji üreten yerli ve
yabancı kuruluşlarla birleştirilmeleri hedef alınmalıdır.
Sayın Başbakan, halkımız, size,
piyasalarda güven duygusunu sarsacak davranış ve uygulamalardan kaçınmanız;
enflasyonla mücadeleyi kararlılıkla sürdürmeniz; kamu harcamalarında
savurganlığa, maliye politikalarında disiplinsizliğe, kaynağı olmayan vaatlere
ve ucuz popülizme kapı açmamanız; reel ekonomiyi ayağa kaldırmanız; KOBİ'lere
arka çıkmanız; turizmi, ihracatı ve doğrudan yatırımları desteklemeniz;
ekonomide hızla ekistihdam olanakları yaratmanız; tarımımıza ve çiftçimize
sahip çıkmanız; sosyal devletin geriletilmesine, işçi, memur ve emeklilerin
ezilmelerine son vermeniz; her kademedeki yolsuzluklarla ödünsüz mücadele
etmeniz; milletvekili dokunulmazlığını Batılı demokratik standartlarda
sınırlandırmanız; siyasî ahlak kurallarını eksiksiz olarak yaşama geçirmeniz
için oy verdi. Eğer bunları yaparsanız, sorumlu bir muhalefet anlayışıyla daima
arkanızda olacağız. Eğer bunları yapmazsanız, eğer halkımıza verdiğiniz
vaatleri tutmazsanız, ellerimizi, yakanızdan kurtaramazsınız. (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Sayın
Başkan, 1 dakika eksüre verebilirseniz...
BAŞKAN - Buyurun.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin stratejik önemi sadece coğrafî
konumundan değil; laik, demokratik cumhuriyet ilke ve değerlerini piyasa
ekonomisi ve çağdaşlıkla bütünleştiren, Atatürk tarafından temelleri atılmış, 1
milyarlık İslam dünyasında benzeri olmayan Türkiye modelinden kaynaklanmaktadır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye'nin bu anlamdaki stratejik
konumu, ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunların
aşılmasında en önemli dayanağımızdır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
kuruluşunda harcımız olan bu emsalsiz Türkiye modelini, her türlü tehdide karşı
sonuna dek savunmaya kararlıyız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bu bütçeye evet demek, çiftçi, işçi, memur, esnaf, emekli ve işsizlerimizin
yaşamsal sorunlarına ve sıkıntılarına duyarsız kalmak, AKP iktidarının bu
bütçeyle onlara öngördüğü haksızlıklar karşısında boyun eğmek demektir.
Bu bütçeye evet demek, devlet
kadrolarının muhafazakâr sağ siyaset tarafından kuşatılmasına göz yummak,
ülkemizde sosyal devlet anlayışının çökertilmesine omuz vermek demektir.
Bu bütçeye evet demek, AKP'nin, IMF'ye
teslimiyetçi rant ve vurgun ekonomisi anlayışına boyun eğmek demektir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
CHP milletvekilleri olarak, biz, hem bu nedenlerle hem de sosyaldemokrat
siyasete, laik, demokratik cumhuriyet değerlerine, siyasette etik ve dürüstlüğe
ödünsüz bağlılığımızın gereği olarak, bu bütçeye "hayır" diyeceğiz.
(AK Parti sıralarından "Bravo[!]" sesleri)
Sayın Başkan ve sayın milletvekilleri;
insan hak ve özgürlüklerinin çiğnenmediği, şiddetin ve savaşın olmadığı, adalet
ve eşitliğin, barış ve hoşgörünün egemen olduğu bir Türkiye ve dünya en
öncelikli dileğimizdir. Bu nedenle, Irak'ta, uluslararası meşruiyetten yoksun
savaşın, acilen sona ermesi ve çözümün barış ortamında aranmasını diliyoruz.
Türkiye'yi kötü, kirli, yetersiz
siyaset batırdı; iyi, temiz, ilkeli siyaset çıkaracaktır. Türkiye'yi ekonomik
ve sosyal bunalımdan çıkaracak olan siyaset, sosyaldemokrasidir.
AHMET YENİ (Samsun) - AK Partidir, AK
Parti...
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Önce
insan, önce ahlak, önce iş ilkesini amaç edinmiş olan Cumhuriyet Halk
Partisidir.
Cumhuriyet Halk Partisine, hükümete ve
Sayın Başbakana başarı dileklerimi sunuyorum. Ekonomide göstereceğiniz başarı,
Türkiye'nin ve hepimizin başarısı olacaktır. Yüce Meclisi en derin saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
ikinci konuşma, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Derviş tarafından
yapılacaktır.
Sayın Derviş, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Derviş, süreniz 20 dakikadır;
yetmediği takdirde, uzatırım.
CHP GRUBU ADINA KEMAL DERVİŞ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllardır, Türk
ekonomisini, hep birlikte yaşıyoruz, izliyoruz. Türkiye müthiş bir potansiyele
sahip bir ülke; bunu hiçbir zaman unutmayalım. İnsanımız güçlü, coğrafyamız
uygun, suyumuz, toprağımız var, doğal kaynaklarımız yeterli...
Bazı iyi dönemlerimiz oldu, 1960'lı
yıllarda, ondan sonra 1980'lerin ortalarında Türkiye hızla büyüdü. Ancak,
özellikle, son onbeş yıllık dönemde büyümemiz çok yetersiz kaldı. İtalya,
Yunanistan, İspanya, Macaristan gibi Akdeniz ve Doğu Avrupa ülkeleriyle
aramızdaki mesafe, maalesef, arttı. Onların insanları refaha ulaşıyor, bizim
insanımız iş bulmakta ve ailesine mutlu bir yaşam sağlamakta zorlanıyor.
Bütçeyi tartışırken, ekonomik büyümeyi ve hepimizin geleceğini tartışıyoruz.
Hatırlarsınız, iki yıl önce 13 Martta,
ülkemizin çok zor bir anında Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığına geldim. Şubat
sonunda faizler yüzde 1 000'in üstüne çıkmıştı; Hazine bir ay için bile
borçlanmakta zorlanıyordu; ekonomi tamamen durmuştu, enflasyon bir tek ayda
yüzde 15'i bulmuştu ve devlet maaşlarını ödeyememekten, bankacılar da vatandaşa
mevduatlarını verememekten korkuyordu.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
sanıyorum, hepimizin öncelikli görevi, el ele verip, ülkemizin bir daha böyle
bir duruma düşmesini önlemektir. (Alkışlar)
Hep birlikte mücadele ettik, millet
olarak çaba gösterdik, ağır bedeller ödedik; ama, Türkiye'yi uçurumdan koruduk
ve iyileşmenin temellerini atabildik.
2002 yılı sonbaharındaki seçimler ve
seçimle ilgili belirsizliklere rağmen, 2002 yılı krizden çıkış ve makro
dengelerin yeniden tesis olduğu yıl olmuştur; ama, elbette, bu dengelerin
tesisi, vatandaşın yaşamına henüz yansımamıştı.
2002 yılının sonunda yeni iktidarın
devraldığı Türk ekonomisinin durumunu rakamlarla kısaca hatırlayalım: Onbeş
yıldır ortalama yüzde 70'e yakın seyretmiş olan enflasyon oranı, 2002 yılında
yüzde 30'a düşmüştü; performans, hedeften biraz daha iyi olmuştu. Aynı zamanda,
2001 çöküşünden sonra, ekonomi yeniden büyümeye başlamıştı -elimizde henüz
kesin veriler yok; ama, herhalde 2002 yılı büyüme hızı, yüzde 6'nın biraz
üstünde gerçekleşmiş olacaktır- hem büyüme artıyor, hem enflasyon düşüyordu.
Dünya piyasalarında Türkiye yeniden saygınlık kazanmıştı ve bütün ekonomik
dertlerimizin esas kaynağı olan borç- millî
gelir oranı hızla düşmeye başlamıştı. Kriz ve bankaların çöküşü yüzünden
2001 yılında yüzde 97'ye kadar çıkmış olan kamu borcunun millî gelire oranı,
2002'nin sonunda yüzde 81'e kadar düştü; yani, yüzde 97'den yüzde 81'e; 16
puanlık çok önemli bir düşüş.
Değerli milletvekilleri, bu oran çok
önemli. Bu oranın her yıl en az 5-6 puan düşmesi gerekiyor. Türkiye ancak
borcunu böyle azaltarak büyüyebilir, istihdam yaratabilir ve insanlarımıza
refah sağlayabilir. Aynı zamanda, Türkiye, ancak aşırı borçtan kurtularak
uluslararası ilişkilerde de gücünü gösterebilir. 2002 yılında bu borç yükünü
azaltabildik; ancak, ne yazık ki, 2003 yılının ilk üç ayında borç-gelir oranı
yeniden tırmanmaya başlamıştır ve mart sonu itibariyle büyük ihtimalle yeniden
birkaç puan yükselmiş olabilir. Rakamlar kesin olarak elimizde değil; ama,
benim tahminin yüzde 81'den yüzde 87-88'e kadar yeniden çıkmıştır.
Enflasyon cephesinde de maalesef
gerileme başlamıştır. Henüz mart rakamlarını bilmiyoruz; ancak, TEFE'de, bütün
2003 yılı için, hükümetin, bence, yanlış olarak belirlediği tavanın yarısına
yılın ilk çeyreğinde ulaşmış olacağız. Çok üzülerek ifade ediyorum; 2002'deki
başarının tersine, 2003 yılı enflasyon hedefinin tutması mümkün değil
demeyeyim; ama, çok zor olacaktır.
Şimdi, burada bir parantez açıp
enflasyon hedefi konusunda sizinle çok önemli bir noktayı paylaşmak istiyorum.
2002 yılının başlarında, hatta 2001'in sonunda, IMF heyetiyle müzakerede, onlar
2002 yılı için enflasyon hedefinin yüzde 20 olması gerektiğini savunuyorlardı,
biz ise, o zamanın ekonomi yönetimi olarak, yüzde 20'yi gerçekleştiremeyiz,
bizim, mutlaka gerçekleştirebileceğimiz bir hedefi seçmemiz gerekir ve bizim
hedefimiz yüzde 35 olmalıdır görüşünü savunduk. Uzun tartışmalar oldu IMF
heyetiyle; fakat, sonunda onlar bizim hedefimizi, tabiî, kabul etmek durumunda
kaldılar. Kendi hedefimizi kendimiz koyduk; yani, IMF'nin istediği hedefi
seçmedik, yüzde 35 hedefini koyduk ve Türkiye olarak yüzde 35 hedefini de
tutturduk. Bunun altını çiziyorum; çünkü, hedefleri gerçekçi seçip ondan sonra
yerine getirmekte büyük yarar var.
Türkiye, maalesef, enflasyon ve birçok
diğer konuda, yirmi yıl, hep, yılbaşında, tutturulamayacak, gerçekçi olmayan
hedefleri seçip ondan sonra yıl sonunda olmadı demek durumunda kaldı. Bunun,
tabiî, piyasalardaki güvene, vatandaşımızın ekonomi yönetimine olan güvenine
büyük zararı oldu. Onun için, benim görüşüm, her zaman gerçekçi bir hedef
seçelim; iddialı olsun; ama, çok da iddialı olmasın; ondan sonra bu hedefi
tutturalım. Bu konuda, 2003 yılı için, bence, bir hata yapılmıştır; TEFE'de
yüzde 17, TÜFE'de yüzde 20'yi tutturmak son derece güç olacaktır. Maalesef, yıl
sonunda, yine, bu hedef tutmadı demek durumunda kalma tehlikemiz var; bunu çok
üzülerek belirtiyorum. Diğer konularda bari böyle bir hatayı yeniden
yapmayalım.
Bazı temel gerçekleri tekrarlamakta
yarar var. Faiz ve borç yükünü düşürmeden, Türkiye büyüyemez; faizlerin düşmesi
için de temel koşul, olmazsa olmaz koşul, güven ve tutarlılıktır. Hedefler
gerçekçi biçimde belirlenmeli ve ondan sonra tutturulmalıdır. Enflasyon
hedefini TEFE'de yüzde 17 olarak seçip, ondan sonra yüzde 27 olarak
gerçekleştirmek; yani, hedefi yüzde 60 oranında aşmak olmaz. Hiç yeni vergi
koymayacağız deyip, yeni vergi koymak güven vermez. Hiç değilse ilk başta bir
miktar yeni vergi gerekebilir deseydik daha doğru olurdu.
Değerli arkadaşlar, borç yükünü
azaltmamız için, yüzde 6,5'lik faizdışı fazlayı gerçekleştirmek zorundayız.
Cumhuriyet Halk Partisi seçim bildirgesinde, bunu açıkça belirtmekten
çekinmemiştir. Yani, seçime girerken, Cumhuriyet Halk Partisi, maalesef, yüzde
6,5 faizdışı fazlayı gerekli görüyoruz dedi, bunu açıkça belirtti. Bu konuda,
maalesef, kasım ve aralık aylarında karışıklık oldu ve şüpheler uyandı.
Hükümetin, o dönemin hükümetinin bazı bakanları, AKP hükümetinin bazı bakanları
"6,5'i tutturmasak da olur" söylemine girdiler; sanıyorum, bu,
piyasalara güven vermedi. Tam ne oldu bilemiyorum; tabiî, hükümetin içinde
değiliz; fakat, benim tahminim -belki yanılıyorum- Irak'la ilgili çok önemli
bir Amerikan yardımının gelebileceğini belki düşünerek, o yardım sayesinde
maliye politikasını gevşetebiliriz; 6,5 yerine 5 veya 4,5'lik bir faizdışı
fazla yeter diye düşünmüş olabilir bazı arkadaşlar. Bu konuda, sanıyorum, çok
dikkatli olmak lazım. Özellikle, ikili ilişkiler çerçevesinde bir yabancı
ülkeden -herhangi bir yabancı ülkeden; Amerika olsun, Almanya olsun, Japonya
olsun- bir ikili ilişki içinde hibeye güvenerek hareket etmek, dışpolitikayı ve
bütün bağımsız çıkarlarımızın desteğinde olması gereken bütün politikamızı her
zaman tehlikeye sokar.
Benim tavsiyem, hiçbir zaman ikili
hibeye güvenmemektir. Kendi ayağımızın üzerinde duralım, biraz zorlanalım; ama,
ikili ilişkiler içinde bir hibe arayışında bulunmayalım.
Bugün, AKP, 6,5'lik faizdışı fazlanın
gerekli ve yararlı bir hedef olduğunu kabul etmiştir ve bu kararlılıkta ekonomi
yönetimini desteklemek, ekonomiden anlayan her arkadaşımızın bence görevidir.
Değerli arkadaşlarım, yüzde 6'nın
üstünde bir faizdışı fazla gerçekleştirmek zordur, zor olmaya devam edecektir.
Burada bir şeyi ekleyeyim, o konuda da emin değilim; ama, IMF'den veya başka
yerden yüzde 6,5'in de üstünde bir istek gelebilir. Bence, 6,5'in üstüne
gidemeyiz; yani, 6,5 son noktadır, öyle 7-7,5-8 gibi bir faizdışı fazlayı
ülkenin kaldıracak gücü yoktur; onun da bilincinde olalım. 6,5'e karar verelim
ve ondan sonra bu 6,5'i gerçekleştirelim derim.
Yapısal yenileme konusunda çok şeyler
yapıldı ve şunu söyleyeyim; 6,5'lik faizdışı fazlayı tutturmanın da tek yolu,
her alanda yapısal reformları gerçekleştirmektir. Yapısal yenileme, Hazine,
Merkez Bankası ve BDDK'nın çabalarıyla finans sektöründe büyük ölçüde
gerçekleşti. Kamu bankalarımız artık, zarar etmiyor, boşalmış birçok özel banka
sistemden çıkarılmıştır, vatandaşın mevduatı tam bir güven altındadır. Gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi, güçlü ve bağımsız bir Merkez Bankamız vardır. Bütün
bunlar, son haftaların olağanüstü olaylarına rağmen, Türkiye'yi ayakta
tutmuştur ve korumuştur.
Bu olumlu gelişmelere rağmen sosyal
güvenlik, sağlık, enerji, tarım gibi alanlarda eski anlayışı yenilemek ve
çağdaş bir düzen getirmek, rant ve israf alışkanlıklarını yenmek, partizan
politikayı kamu yönetimi sanan davranışlardan kurtulmak, maalesef, son iki
yılda mümkün olmamıştır. Bugün, Türkiye'nin önündeki en büyük sorun, borcun
sürdürülebilirliği değil, o da bir sorun; ama, bence en büyük sorun, sosyal
sürdürülebilirliktir. Bıçak kemiğe dayanmıştır; Türkiye'yi, sosyal patlamadan,
hepimizin el ele verip korumamız lazım.
Maliye politikasında başarı, artık,
ekvergilerle veya zaten yetersiz olan sosyal harcamaları daha da kısarak
sağlanamaz. Sosyal sigorta primlerini, vergi oranlarını artırmak değil, zaman
içinde mutlaka düşürmek gerekiyor. Sosyal alanda da, özellikle eğitim
harcamalarını çok önemli ölçüde artırmamız gerekiyor.
Maliye politikasını, vatandaş ve iş
sahası açacak özel girişimcinin üstünde, taşınamayacak kadar ağır bir yük
olmaktan çıkarmamız gerekli. Daha fazla yük, hem ekonomiyi çökertir hem de
tamiri güç sosyal yaralar açar.
Peki, bu noktada şu soruyu sormak,
tabiî, herkesin hakkı: Hem faizdışı fazlayı tutturacağız hem borcumuzu
azaltacağız hem de vatandaşın üstündeki vergi yükünü hafifleteceğiz; bu, mümkün
mü? Değerli milletvekilleri, bu, hem mümkün hem de zorunludur. Nasıl olabilir;
yapısal reformlarımızı hızla ve eşgüdüm içinde hayata geçirerek olabilir; iç ve
dışpolitikada tutarlı, her zaman güven veren bir söylem ve çizgiyle olabilir;
günü kurtaran önlemlerle değil, uzun vadeli bir stratejiyi uygulayarak bunlar
sağlanabilir.
Toplum olarak, köşeyi dönme
sevdasından vazgeçip, sabırla ve inatla uzun vadeli işler yapmak kararlılığını
göstermeliyiz. Koalisyonlar devrinde bu reformlar konusunda bu kararlılık
gösterilemedi, -koalisyonlar devri dediğim zaman, aslında, bütün 1990'lı
yılları kastediyorum, sadece, son 57 nci Hükümet dönemini değil- uzun vadeli
düşünülemedi, ekonomi tek elden yönetilemedi, eşgüdüm sağlanamadı ve maalesef,
çok gerilerde kaldık. Bugün, iktidarın elinde, tam bir çoğunluk; dolayısıyla,
köklü bir dönüşümü gerçekleştirecek araçlar var. Bu fırsatı kullanırsa, hepimiz
kazanırız; çünkü, Türkiye kazanır, Türkiye güçlenir.
Bu reformlar konusunda, tabiî zaman
dar fakat, birkaç örnek vermek istiyorum:
Sosyal güvenlik sistemiyle başlayalım.
SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur tek çatı altında toplanmalı; sistem, sadece
sigortacılık yapan, idarî ve malî açıdan özerk, çağdaş yönetim anlayışı içinde
çalışan bir örgütlenmeye kavuşturulmalıdır. Sosyal devletin görevi, hizmetin
vatandaşa verilebilmesi için gerekli sigorta kaynağını oluşturmaktır; hizmeti,
güzel bir yarışma ortamı içinde, özel sektör de verebilir.
Yatak kapasitesinin yarısını bile
kullanamayan nice devlet hastanesi var. Sağlık malzemeleri ve araçlarının
alımındaki israfı, vergi ödeyen vatandaş gazetelerden takip ediyor; bunu
önleyen bir yapıya şiddetle ihtiyacımız var.
İşverenler, vergi, SSK ve Bağ-Kur
beyannamelerini tek bir belge olarak verebilmeli; vergi ve sigorta primleri,
Maliye Bakanlığı tarafından toplanmalıdır. Sigorta primleri, beş yıllık bir
süre içinde her yıl 3 puan düşürülmeli; aynı zamanda, prim yükü hakça
paylaşılmalıdır.
Enerji sektöründe de çok köklü bir
dönüşüme ihtiyaç var. Kayıp ve kaçaklar, çağdaş herhangi bir ülkenin çok
üstündedir. Bakanlıklararası eşgüdüm eksikliğinden sorunlar çözülemiyor,
kararlar verilemiyor, yatırımlar yapılamıyor; kararsızlığın bedelini de, Türk
vatandaşı ve Türk sanayicisi ödüyor.
Tarımsal kalkınmayı ve dönüşümü
destekleyecek kaynağın hedefe uygun biçimde kullanılması, yaşamsal önem
taşımaktadır; tarım, hâlâ, en önemli sektörümüzdür. Tarım reformunu
destekleyen, üreticiye yönelen bir doğrudan gelir desteği politikası
uygulanmalıdır. Geçmişte büyük ekonomik israfa yol açan yanlış politikalar
yerine, verimliliği ve dışpazar koşullarını gözeten bir destek politikasının
etkinlik kazanması şarttır. Bunun için, 2003 yılı bütçesinden, kanımca, en az 1,5
katrilyonluk eködemenin yapılması gerekiyor; bu bile yetersiz; ama, en azından
bunu sağlamamız gerekiyor; yoksa, tarımdaki, çiftçiye söz verdiğimiz dönüşümü
yapmamız mümkün olmayacaktır. Bu ödemeler, elbette, amaca uygun biçimde düzenlenen
üretici belgelerine dayanarak yapılmalıdır. Üreticilerin ürettikleri ürün ve
bunların satışına ilişkin bilgilerin yer alacağı üretici defteri sistemine
geçilerek, yeni bir düzen oluşturulmalıdır. Tarım Bakanlığının çok geniş bir
teşkilatı vardır. Bu teşkilatı verimli ve akıllıca kullanabilirsek, tarıma gereken
desteğin verilebilmesi için altyapı mevcuttur.
Genel olarak, kamuda yönetim ve kaynak
kullanma modeline de değinmek istiyorum. Kamu işletmelerinde oluşan zararları
yok etmenin tek yolu zam değildir. Zam, bazen gereklidir; ama, son çare
olmalıdır. Zararları, çoğu kez yeniden yapılanmayla, daha etkin bir yönetimle
önlemek mümkündür; ancak, bunun geçerli olması için, kamu yönetiminde,
partizanlık yerine bilginin ve deneyimin egemen olması gerekecektir. Kamu
yönetimini bir siyasal kadrolaşma fırsatı olarak gören anlayış, Türkiye'yi,
2001 yılında iflasın eşiğine getirmiştir; sorunun esas kaynağı budur. AKP
iktidarı, atamalarda partizanca davranırsa, bilgi yerine yandaşlığı önemserse,
başarılı olamayacaktır; bedelini de, vatandaş ödeyecektir. Yok, bu hatayı
yapmaz, çağdaş bir yaklaşım içinde hareket ederse, bilgiye ve ehliyete dayanan
atamaları yaparsa, bunu, destekler ve alkışlarız. (Alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bilişim ve
iletişim teknolojileri, kamu yönetiminin her kademesinde benimsenmelidir. Diğer
ülkelerin deneyimlerine baktığınız zaman, e-devlet doğrultusunda dönüşümlerle,
kamu hizmetlerinde ciddî boyutta kaynak tasarrufu ve etkinlik artışı
sağlanabildiğini görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, yapısal
reformları artık bekletemeyiz. Güven ortamını bir an önce sağlamamız gerekiyor.
Türkiye'nin, ne yeni bir krize tahammülü vardır ne de ekonomimizi sürüncemede
bırakabiliriz. 2 000 000 insan işsiz; buna, en az o kadar da eksik istihdam
koşullarında çalışan insanları eklememiz gerekiyor ve bunun üstünde de, her
yıl, 500 000'e yakın genç yetişip, işgücümüze katılıyor. Hepimizi endişeye sevk
eden işsizlik sorununu mutlaka çözmemiz lazım ve bunun da tek yolu, Türkiye'nin
bir yatırım patlamasına tanık olmasıdır, bir yatırım patlamasını
gerçekleştirmesidir. Böyle bir yatırım patlamasını, Avrupa Birliğine giriş
sürecinde birçok Akdeniz veya Doğu Avrupa ülkesi başarmıştır; biz de başarmalıyız
ve başarabiliriz.
Bütün zorluklara rağmen, 2010 yılında
Avrupa Birliğine tam üye olmayı ulusal hedef seçip, sivil-asker, işçi-sanayici,
esnaf, memur, çiftçi, hepimiz buna odaklanmalıyız. Coğrafyamız, tarihimiz,
dünyanın gidişatı, ekonomimizin ihtiyaçları bunu emrediyor. Türkiye korkularını
aşar, Atatürk'ün özgüvenini yeniden hissedebilirse bunu başaracaktır.
Gerçekten, önümüzdeki çok ciddî
engelleri aşmamız lazım; gençlerimizin
iş bulabilmesi için bunu başarmalıyız. Emeklilere geçinebilecek düzeyde maaş
ödeyebilmemizin tek şartı budur, bu yatırım patlamasını mutlaka gerçekleştirmemiz
gerekiyor. Ulusal savunma ihtiyaçlarımızı karşılamamız için de bunu
başarmalıyız. 21 inci Yüzyılda gerçek milliyetçilik, böyle bir yatırım
patlamasını başarmaktan geçiyor.
Cumhuriyet Halk Partisi, bütçeye ret
oyu verecektir muhalefet olarak. Son dört ayda sergilenen tutarsızlıkları,
çelişkili davranışları, partizanlık özlemlerini yadırgıyoruz; ancak, dört ay
kısa bir süre, hükümetin elinde önemli bir fırsat, önemli bir şans var.
Türkiye'nin sorunlarını hep birlikte çözmeliyiz. Özellikle, yanı başımızdaki
savaşın -önümüzdeki aylarda, biraz uzayacağına dair çok gösterge var-
yaratacağı ek sorunları da göğüslememiz gerekiyor ve bunu, ancak beraber
göğüsleyebiliriz. Ulusal dayanışma bu dönemde özel bir önem taşımaktadır.
Mecliste de bu dayanışma içinde çalışacağımızı umuyorum ve dikkatli biçimde
bunu gerçekleştirmemiz gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Derviş, lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız.
KEMAL DERVİŞ (Devamla) - 2003
bütçesinin Türkiye'ye hayırlı olmasını diliyoruz. Hazineden sorumlu Devlet
Bakanına, Maliye Bakanına ve tüm ekonomi yönetimine başarılar dilemek
istiyorum.
Yanlışları eleştireceğiz ve elverdiği
ölçüde engellemeye çalışacağız. Aynı zamanda, demokratik hak ve özgürlükleri
ileri götüren -Anayasa
değişikliklerinde yaptığımız gibi- ülkemizin uzun vadeli yararına olan her adımı
da, içtenlikle destekleyeceğiz.
Saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Derviş, teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahsı adına, bütçenin lehinde
konuşmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2003 yılı bütçesiyle ilgili olarak, şahsım adına
söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Küreselleşen ve -karşılıklı bağımlılık
ilkesi gereği- ülkeler ötesinde, firmaları, borsaları ve hatta bireyleri
etkileyecek şekilde yayılan bir dünya ekonomisinde, hükümetlerin yıllık olarak
hazırladıkları bütçeler, kaynakların dağılımı, üretim, yatırım ve sosyal refaha
katkısı yönüyle daha da önem arz etmektedir.
Bütçeler, sadece devlet daire ve
kuruluşlarının gelir ve gider tahminlerini gösteren, bunların toplanmasına ve
harcanmasına yetki veren kanunlar değil, aynı zamanda, hükümetin izlemeyi
amaçladığı sosyal ve ekonomik politikaları, yönetim anlayışını, ülkenin
geleceğine bakışını ortaya koyarlar. Başka bir ifadeyle, bütçelerin malî yönü
yanında, ekonomik, sosyal ve düşünsel boyutları da vardır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
son yıllarda, küresel düzeyde, dünya ekonomisinde meydana gelen büyüme hızının
şiddetli bir düşüş göstermesi sendromundan, maalesef, bizim ekonomimiz de
etkilenmiş ve son iki yılda, tarihimizin en derin krizlerinden ikisini
yaşamışızdır.
Bütün bunlara rağmen, geçen yılın
başlarında, küresel ekonominin yanında, bizim ekonomimizde de canlanma
işaretleri artmış, sanayi üretimi ve ticaret yükselmiş, hükümetimizin de işbaşı
yapmasıyla, toplumu ve iş dünyasını iyimser bir hava kaplamıştır. Bu nedenledir
ki, ekonomimizi felce uğratacağı tahminleri yapılan Irak savaşının dahi olumsuz
etkisi o kadar büyük olmamıştır; fakat, serbest piyasa koşulları altında ve
küreselleşen ekonominin bir parçası olan ekonomimiz, petrol piyasasındaki
gelişmeler, Irak krizi ve bölgede meydana gelen diğer gelişmelerin etkisiyle
ortaya çıkan belirsizlik durumundan etkilenecektir. Bu etkilenme gayet doğal
olup, serbest piyasa koşullarının bir neticesidir; fakat, bunu gereğinden fazla
abartma ve içeride üretici ve tüketicinin güvenini sarsacak boyutlara vardırma
gayretleri başarısız olacak ve bu tür girişimleri yapanlar, hem kendilerine hem
de halkımıza büyük bir kötülük etmiş olacaklardır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bugün, dünyanın gittiği yön ve doğurduğu siyasî ve ekonomik yapılar, gerek
ekonomik gerekse siyasî ve sosyal alanda olsun, yeni oluşumları, yapılanmaları
ve bunların oluşturduğu ortam ise yeni ilişki türlerini zorunlu kılmaktadır.
Küreselleşme gibi bir olgu, global entegrasyonu zorunlu hale getirirken, bölgeselleşme,
yeni bir alternatif oluşum olmaktan ziyade, âdeta, globalleşmenin mütemmim
cüzü, başka bir ifadeyle olmazsa olmazı olmuş durumdadır. Bu yönle, günümüzde,
küreselleşme ve bölgesel entegrasyonlar giderek önem kazanmakta ve
yayılmaktadır. Bu yeni oluşumların getirdiği yeni ilişkiler ağında
yaşayabilmek, rekabet edebilmek ve hatta şartları şekillendirici olabilmek
için, geniş çaplı içpazarlar gerekli olmakta; bu da, bölgesel entegrasyonları
gündeme getirmektedir. Hükümetimiz, dünyada meydana gelen bütün gelişmeleri
dikkatle izlemekle kalmayıp, aktif bir rol almakta, politikalarını ülke
çıkarlarını en iyi şekilde korumak doğrultusunda oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri,
2003 yılı bütçe uygulamalarıyla, makro ekonomik dengeleri sağlama ve ekonomik
kalkınma hedeflerine ulaşma amaçlanmıştır. Kamu yönetiminde verimliliği
artırmak, etkinliği sağlamak diğer hedefler arasındadır. Ayrıca, en az malî
kaynak harcamasıyla en çok yarar sağlama amaçlanmıştır.
Bütçe gelir tahminleri, ekonomik büyüme
hedefiyle tutarlıdır; o nedenle, vergi ve vergidışı gelirlerde beklenen
rakamlara ulaşılacaktır. Bütçede planlanan harcamalar da, 2003 yılı enflasyon
hedefiyle uyumludur; o nedenle, bütçe harcama rakamlarında bir sapma
beklenmemektedir.
Özelleştirme gelirleri ve vergi barışı
projesiyle sağlanacak gelirler, kimilerinin iddia ettiği gibi hayalî değil,
gerçekçi rakamlardır. 28 Mart tarihi itibariyle, Vergi Barışı Yasasından
yararlanmak için yapılan müracaatlar 1 000 000 kişiyi, bu yasayla sağlanacak gelirler
toplamı da 3 katrilyon lirayı geçmiştir.
Hükümetimiz, acil eylem planında ve
Hükümet Programında da açıkladığı gibi, yapısal reformları devam ettirecek ve
sağlanan güven ortamının azalmasına asla izin vermeyecektir. Hükümetimiz,
uygulayacağı tutarlı politikalarla, bu güveni devam ettirmeye kararlıdır.
Böylece, bütçe gelir ve harcama tahminleri sapma göstermeden gerçekleşecektir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
AK Parti hükümetinin temel hedefi, mümkün olan en kısa vadede enflasyonu tek
haneli rakamlara indirmek, reel faizleri süratle aşağıya çekmek, kamu finansman
dengesini sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak, ekonomide
sürdürülebilir bir büyüme ortamı tesis etmek ve yapısal reformları hızla
gerçekleştirmenin yanında, yerleşmiş, demokratik bir sistemi oturtmaktır.
Hükümetimiz, programında da belirttiği
gibi, 2003 bütçesine, sıkıntı içerisinde olan sosyal sınıfları destekleyerek,
devletin temel fonksiyonlarının yerine getirilmesini sağlayacak ölçüde gerekli
ödenek tahsis etmiş bulunmaktadır. Bu destekleme, toplumdaki sosyal
adaletsizliğin bir ölçüde düzeltilmesi ve zor durumdaki kesimleri rahatlatması
açısından önemlidir.
Sağlam bir kamu maliyesi, sağlıklı
ekonominin en önemli unsurlarından biridir. Bunun bilincinde olan hükümetimiz,
malî disiplinin sağlanması amacıyla 2003 yılı bütçesinde önemli yenilikler
yapmış; harcamalarda tasarrufu, etkinliği ve verimliliği artırmayı, israfı
önlemeyi, borç servisini, sürdürülebilecek gelir-gider dengesini
gerçekleştirmeyi hedefleyen bir bütçe hazırlamıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
ülkemiz, oldukça hassas, hassas olduğu kadar da önemli bir bölgede
bulunmaktadır. Bu durum, Türkiye'ye hem stratejik bir önem kazandırmakta hem de
ekonomik ve askerî açıdan maliyet oluşturmaktadır.
Irak konusunda yaşanan gelişmeler,
Ortadoğu'da mevcut belirsizlikleri daha da artırmıştır. Hükümetimiz, barışın
sağlanması açısından elinden geleni yapmış ve bu durum dahil, her türlü
senaryoya karşı ihtiyaç ve kaynak planlamasını yapmış durumdadır.
Bütçe yorumları, sadece rakamlarla
konuşmaktan ibaret değildir; o rakamlar arkasındaki gerçeklerin, neden ve
muhtemel sonuçlarının görülmesi ve ona göre çözümlerin üretilmesidir. Bu
bütçenin rakamlarının arkasında yatan gerçeklerin, kısaca, ekonomik istikrarın
ve malî disiplinin sağlanması, özel sektörün daha aktif ve büyük bir rol
oynaması, teknolojiye, yeniliklere ve verimliliğe dayalı bir altyapının ve
ekonomik altyapının oluşturulması olduğu görülür.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yukarıda tartışılan hedef ve önceliklerin gerçekleştirilebilmesi için,
topyekûn, bütün toplumla beraber bazı hamleleri yapmak gerek. Bunlar, ekonomik,
sosyal, siyasal ve kültürel alanda yapısal reformların evrensel ölçeklerde
gerçekleştirilmesi ve hayata geçirilmesidir. Hükümetimiz, programında, bütün bu
alanları kapsayacak şekilde yenilikler sıralamış ve onları gerçekleştirmek için
azimli ve kararlı olduğunu vurgulamıştır.
2003 yılı bütçesinin, halkımıza yeni
fırsat pencereleri açmasını ve özlenen noktaya ulaşılmasını, hayırlı sonuçlara
varmasını diliyor, bütçeye kabul oyu vereceğimi belirtiyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kansu, teşekkür ederim.
Şimdi, bütçenin aleyhinde söz isteyen
Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım konuşacaktır.
Sayın Yıldırım?.. Yok.
Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa
Ilıcalı; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Ilıcalı, süreniz 10 dakika
efendim.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 malî yılı bütçesinin tümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi ve aziz milletimi
saygılarımla selamlıyorum.
Geçmişte uygulanan yanlış ekonomik ve
malî politikalar ülkemizi bu duruma getirmiştir. Bu olumsuzluğu belirtmek için
borç stokumuza ve işsiz sayısına bakmak yeterlidir. Yine, personel harcamaları
düşmüş, büyüme oranı dalgalı hale gelmiştir.
Bu olumsuzlukların nedenlerine kısaca
baktığımızda şunları görebiliriz: Kamu harcamaları kontrol edilememiş, yanlış
para politikaları yüzünden fiyat istikrarı sağlanamamış, bankacılık sektörü
aslî fonksiyonlarından uzaklaştırılmış ve son yıllarda finans sektöründeki
işsiz sayısı 30 000'e ulaşmıştır.
Açıkladığım olumsuzluklardan sonra,
görüşmekte olduğumuz 2003 malî yılı bütçesini irdelediğimizde neler
görebiliyoruz; mevcut ekonomik durum, sahip olduğumuz imkânlar, daha önce
uygulanan programların başarısızlıkları ve dış çevre koşulları göz önüne
alınmıştır. Bu bütçe, rehabilitasyon ve restorasyon bütçesidir. Temel
faktörlerden bir tanesi de dış gelişmelerdeki sıkıntılardan en az zarar görecek
bir esnekliğin sağlanmasıdır. Bütçe hazırlanırken ana yaklaşım olarak yüksek
miktarda bütçe fazlası, enflasyon hedefi, ekonomide sürdürülebilir istikrar göz
önüne alınmıştır. Ülkemiz, yerüstü ve yeraltı zengin kaynaklara, genç nüfusa
sahiptir; bu önemli avantaj da harekete geçirilecektir. 2003 malî yılı bütçesi
hazırlanırken önemli bir strateji değişikliğine gidilmiş, istikrar politikaları
sağlam temele dayandırılmış, maliye politikaları öne çıkarılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
3 Kasım 2002 seçimlerinde sağlanan siyasî istikrar piyasalara güven vermiştir.
Yaşadığımız bu sıkıntılı günlerde bile, bu istikrar ve hükümetimizin aldığı
kararlar sayesinde, piyasalardaki dalgalanmalar normal hale getirilmiştir.
Yine, ekonomik ve malî sorunlara doğru teşhis konulmuştur. Malî disiplinin
sağlanması sayesinde, personel rejiminin iyileştirilmesi, yatırım
politikalarının rasyonelleştirilmesi, yerel yönetimlerin yapısal reformu,
istikrarlı bir ekonomik büyüme sağlanacak, israf önlenecektir.
Yatırım politikalarına disiplin
getirilmiştir. Bilindiği gibi, bugün, otuz yılı bulmasına rağmen, tamamlanmayan
projeler vardır.
Personel alımına sınır getirilmiş,
atıl personelden istifade edilmesi teşvik edilmiştir.
Sağlıklı malî yapının oluşmasında
vergi çok önemli olup, verginin tabana yayılması konusunda sağlam adımlar
atılmıştır. Bu konuda, bugüne kadar, Vergi Barışı Yasasından dolayı müracaat
edenlerin sayısı ve bunların sağlayacağı katkı, hepimiz tarafından
bilinmektedir.
Yine, bütçenin olumlu olumsuz
kriterlerini değerlendirmek açısından şu rakamlarına bir göz attığımız zaman;
-örneğin, bütçe açığının giderlere oranı, gelir gider oranı, sosyal güvenlik
harcamaları...
İthalat ihracat dengesine baktığımız
zaman da, 2003 yılında önemli iyileştirmeler olacaktır. Hükümetimizin başarısı,
hepimizin başarısı olacaktır.
Şu ana kadar, bir mühendis
milletvekili olarak, ekonomik konular üzerinde genel bir değerlendirme yaptım.
Biraz da, kendi uzmanlık konumum üzerinden yaklaşarak, ülkemize ne tür imkânlar
yaratabiliriz diye bir göz attığımızda, yine, hükümet programımızda, Acil Eylem
Planımızda yer alan, bütçemizde de gerekli desteği bulacak önemli
yatırımlarımızın var olduğunu göreceğiz; bunların en önemlilerinden birisi,
ulaşım yatırımlarıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bir ülkenin kalkınmasında ulaşım önemlidir. Ulaşımın canlandırılması mümkün
olmadan diğer hizmetlerin canlandırılması mümkün değildir. Bunu, şu şekilde bir
örnekle karşılaştırmak istiyorum: Kilometrekare başına düşen yol ağı ile fert
başına düşen geliri karşılaştırdığımızda bir paralellik vardır. Ülkemizde, bu
yönde, kilometrekareye -sadece devlet ve il yolları bile gözönüne alındığında-
düşen yol 80 metredir. Bunun, gelişmiş ülkelerde 2 000-2 300 metre olduğunu
görüp, yine fert başına düşen gelirle karşılaştırdığımızda, bu söylediğimin ne
kadar doğru olduğunu görebiliriz.
Bu durumda yapılması gereken, bu
ulaşım ağımızın geliştirilmesidir. Ne yapmıştır hükümetimiz -gerek 58 inci
hükümetimiz gerekse 59 uncu hükümetimiz, hükümet programlarında- 15 000
kilometrelik bir bölünmüş yolun projelendirilmesini ve bunun uygulanmasını
hedeflemiştir; ama, maalesef, bu konuda da, özellikle sayın muhalefet
milletvekillerimiz eleştiri getirmişler ve "bu 15 000 kilometre nasıl
gerçekleşecektir" demişlerdir.
Değerli milletvekilleri, bu 15 000
kilometre, hükümetimizin sadece karayolu yapacağı manasına gelmemektedir.
Burada, yol ağızım yetersizdir; geometrik, fizikî standartları oldukça düşüktür.
Türkiye'deki trafik kazaları, hangi kriterleri alırsanız alın, çok yüksektir;
bunların azaltılması, kayıpların ülke ekonomisine kazandırılması önemlidir.
Gayri safî millî hâsılanın sadece yüzde 2'sini bile aldığımız zaman, trafik
kazalarındaki kayıplar 5-6 milyar dolar mertebesindedir. Bu, bugünkü
hükümetimizin planladığı 15 000 kilometrelik bölünmüş yolun maliyetinin oldukça
üzerindedir; yani, şunu vurgulamak istiyoruz: Bu yolların yapılmasıyla beraber,
hem ekonomik kalkınmaya katkı sağlanacak hem trafik kazalarındaki önemli olan
kayıplar ortadan kaldırılacak hem de trafik kazaları açısından güven
sağlanacaktır. Burada, zaten bu 15 000 kilometre yol tespit edilirken, belli
bir uzman grubuyla çalışılmıştır; bunların öncelikleri vardır; trafik yoğunluğu
miktarı vardır, kaza oranı vardır, uluslararası yol bütünlüğü vardır, ulusal
yol bütünlüğü vardır; bütün bunlar irdelenerek bunlar gruplandırılmıştır.
Ayrıca hükümetimiz, yine çok önemli bir şeyi hayata geçirmiş, ulaşım anaplanının
hazırlanmasına başlamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu, son derece önemlidir. Bu zamana kadar yapılan planlar vardır; ama,
maalesef, uygulanamamıştır; çünkü, ülke gerçeklerinden uzak kalmıştır. Şu anda
hazırladığımız ulaşım ana planıyla, tüm sistemler üzerinde -yani karasıyla,
deniziyle, havasıyla- denge sağlanacak; bunlar birbirinin rakibi değil,
birbirinin tamamlayıcısı olarak göz önüne alınacaktır ve bu çalışma
başlamıştır. Bu çalışmanın içerisindeyim. Bu konuda, Türkiye'deki en ileri
gelen uzmanlar, bürokratlar çalışmaktadırlar. Ben de, bu çalışmaları çok
yakından takip etmekteyim.
Diğer taraftan, demiryollarımızla ilgili önemli adımlar atılacaktır. Mevcut
hattın rehabilitasyonu ve sinyal optimizasyonlarıyla hat kapasiteleri
artırılacak; yeni hatlar da ulaşım anaplanı çerçevesinde test edilerek,
bunların öncelikleri belirlenecektir.
Diğer taraftan, deniz-kara
entegrasyonunda yeni limanların oluşturulmasında, çok önemli adımlar
atılacaktır. Burada ne demek istiyorum; hükümetimizin çok çok bilimsel bir şekilde
konuya yaklaşarak, hazırlamış olduğu bilimsel ve uygulanabilir bir ulaşım
anaplanı sayesinde ülkemizin ulaşım problemi ortadan kaldırılacaktır.
Bunun yanında, yine çok önemli bir
yasa tasarısı, yakında Genel Kurula gelecektir. Biliyorsunuz, ülkemizde
taşımanın -yolcuda, yükte-yüzde 90'dan fazlası karayolundan
gerçekleştirilmekte, bu da önemli bir karmaşa meydana getirmektedir. Bu
hazırlanacak tasarıyla beraber, taşıma kanununun gerçekleşmesi sayesinde, yolcu
ve yük taşımasına bir disiplin getirilecektir.
Diğer taraftan, demiryollarımızla,
işte, Ankara-İstanbul demiryolu hattı, Kars-Tiflis demiryolu hattı-tüpgeçit
projeleri de yine, anaplan çerçevesinde gerekli bilimsel kriterlere göre
öncelikleri belirlenerek değerlendirilecek, gerekli havaalanlarının yapılması,
mevcutların kuvvetlendirilmesi yönünde önemli adımlar atılacaktır.
Bu zamana kadar, bilindiği gibi, bu
yatırımlarda da gerekli fizibilite çalışmaları yapılmadığından ve bilimsel
esaslar önplana çıkarılmadığından dolayı, öncelikler iyi belirlenememiş,
milyonlarca dolar harcanan yatırımlar atıl vaziyette kalmıştır.
İşte, hükümetimizin, altını çizeceğim
yatırımların önceliklerini bilimsel esaslara göre belirlemesi oldukça
önemlidir. Bu da önemli bir tasarruf konusudur; yani, önceliğinin belirlenerek,
bir an önce hayata geçirilmesi ülke ekonomisine önemli katkı sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
diğer taraftan, yine, hükümetimizin önemli bir icraatı, toplu konut hamlesidir.
Burada, 2003 yılında 25 000 konut yapılması hedeflenmiştir. İnşaat sektörü,
birçok sektörü, 400-500 sektörü birden tetikleyen bir güçtür. Bu konutların
harekete geçmesiyle beraber birçok sektör canlanacak, istihdam yönünden,
ekonomik canlılık yönünden önemli katkı sağlayacaktır. Bu 25 000 rakamının ne
olduğu konusunda size bir fikir verebilmem için, 1998'den itibaren bu zamana
kadar yapılan toplu konutun 8 000 mertebesinde olduğu düşünülürse, bunun 3 katı
olduğunu görmemiz yeterli olacaktır.
Diğer taraftan, toplu konut kredileri
verilecektir; yani, bugün, hükümetimiz, 8 000'e 27 000 ilave etmiş, 35
000'lere, 40 000'lere çıkmış, burada kredi verilecek konut sayısı 75 000 olarak
hedeflenmiştir. Bunun da, yine, buradaki kooperatiflerin devam etmesi,
konutların hayata geçirilmesi açısından ne kadar önemli olduğunu görebiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, süreniz bitti;
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimizin yapacağı işleri, burada, çok hızlı
bir şekilde 10 dakikaya sığdırmak, tabiî ki, mümkün değil; ama, bazı önemli
konuları, uzmanlık alanım olan konuları öne çıkarmaya çalıştım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
özellikle değerli muhalefet milletvekilleri; hükümetimizin başarısı, ülkemizin
başarısıdır. Bilimsel esaslara dayanan bu projelerimize, hükümetimizin yapacağı
çalışmalara tüm toplum kesimlerinin, muhalefetin güvenmesi ve destek vermesiyle
sonuca çok daha kısa zamanda gidilecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, çok teşekkür
ederim.
Şahısları adına yapılan konuşmalar
tamamlanmıştır.
Hükümet adına, Sayın Başbakan
konuşacaktır.
Sayın Başbakan, buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından ayakta alkışlar)
Sayın Başbakan, süreniz 45 dakika
efendim.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisin şahsında, tüm
vatandaşlarımızı saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Kısa, ama, uzun geçen bir gecenin
ardından, şu anda, sizlerle bir arada bulunuyoruz. Bu gece, yaklaşık 200
vatandaşımızın "Ergene" adlı uçaktaki sıkıntılı anlarını, milletçe,
hep birlikte, yaşadık, paylaştık ve
vatandaşlarımıza tekrar geçmiş olsun diyorum. Tabiî, bu tür sıkıntıları ne
ülkemizde ne de dünyamızda yaşamak istemediğimizi de ayrıca vurgulamak
istiyorum.
Türkiye'nin çok zor şartlardan geçtiği
bir dönemde, Türkiye'nin bütün kurumlarına çok önemli vazifeler düşmektedir.
Kuşkusuz bu süreçte en önemli vazife Yüce Meclisimize aittir. Milletimizin
Kurtuluş Savaşına önderlik yapmış bu Meclis, zor şartları, ülkemizin geleceği
için yepyeni fırsatlara dönüştürmekte mahirdir; bunu, her zaman ispat etmiştir.
Yüce Meclis, milletimizin, bağımsızlığının ve dünya milletlerinin şerefli bir
üyesi olmasının da açık, net bir garantisidir. Tarihi böylesine bir şeref
abidesi olan Yüce Meclisimize hitap etmekten gerçekten çok mutluyum. Bildiğiniz
gibi bugün, 2003 malî yılı bütçesiyle ilgili hükümetim adına görüşlerimizi
belirtmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle,
sizlere, siyaset üslubumuz üzerine birkaç şey söylemek istiyorum: Bildiniz gibi
AK Parti, 3 Kasım seçimleriyle beraber, köhnemiş siyasî zihniyetin ve siyaset
üslubunun tasfiyesini gerçekleştiren büyük bir başarı göstermiştir. 3 Kasım
seçimlerine gelininceye kadar siyaset kurumu, artık, halkımız tarafından
muteber kabul edilmeyen bir kurum haline gelmişti. Yapılan kamuoyu
yoklamalarında, halk nezdinde itibarı en düşük olan kurum olarak siyaset kurumu
öne çıkmaktaydı. Halkımızın siyasetçiye güveni kalmamıştı. Toplumumuz, geleceği
hakkında ciddî tereddütler içindeydi. 3 Kasım seçimleriyle beraber, siyaset
kurumunun itibarını kaybetmiş tüm aktörleri ve güven kaybına uğramış tüm
siyaset tarzları tasfiye olmuştur.
Bu büyük değişimi, toplumun seçkinleri
değil -buranın altını çiziyorum- sade vatandaşları gerçekleştirmiştir.
Bildiğiniz gibi, siyasî seçkinlerimiz, yıllardan beri Türkiye'nin büyük bir
değişim ihtiyacı içinde olduğunu hep söyleyegeldiler, televizyon ekranlarında
bunu hep anlatageldiler; ama, bu konuda, hiçbir fiilî durumu ortaya
koyamadılar, sadece konuştular. "Buyurun, meydan" dediğiniz zaman,
hiçbirisi meydana çıkamadı, çıktıysa da, kapalı bir dünyaya kendileri takılıp
kaldılar. Değişim, âdeta bir "kızıl elma" gibi efsaneleştirildi.
Türkiye, yıllardan beri değişimi hep konuşageldi; ama, bir türlü değişim
iradesini, ne yazık ki, ortaya koyamadı.
Yıllar içinde değişimi talep etmek ile
değişimi gerçekleştirmek arasındaki makas farkı hep büyüyegeldi; fakat, bu
arada, bir şey sürekli olarak gözlerden kaçırıldı: Bu değişimi kim
gerçekleştirecekti? Kuşkusuz, demokratik rejimlerde toplumsal değişim talebini
gerçekleştirme görevi, siyaset kurumuna aittir; fakat, değişimi
gerçekleştirmede öncü olması gerek siyaset kurumu, bizzat, kendi içindeki
değişimini gerçekleştiremiyordu. İşte, toplumun önünü açması gereken siyaset
kurumu, değişimin önüne, en büyük engel olarak dikiliyordu. Oysa, bize göre
siyaset, siyasetçilerin meslekî faaliyetinden ibaret bir alan değildir.
Siyaset, sadece siyasetçilerin özel gündemleriyle yapılmaz. Siyasetin esası,
millettir, toplumdur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Siyaset kurumunun
öncelikli görevi, toplumun taleplerini siyasî temsile dönüştürmektir. Toplumdan
kopuk siyaset olmaz. Toplumsal taleplere sırtını dönmüş olarak, fildişi kuleden
milleti seyretmek suretiyle siyaset olmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Toplumsal talepleri algılama yeteneğinden yoksun olanlar, siyaset yapamazlar.
Bu, böyle bilinmelidir ve bunun sonu da hüsrandır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İşte, bugüne kadar da, hep, bunların örneklerini çok açık ve net olarak gördük.
Bu nedenle, biz, siyasî duruşumuzu, toplumumuzun taleplerini siyasette temsil
etmek üzere belirledik. Bu duruşumuz, siyaset kurumunu, iş takipçiliği, topluma
ideoloji empoze etme, rant dağıtma, kendi yandaşlarını güçlendirme ve toplumu
biçimlendirmeye soyunma gibi, gayri ahlakî ve antidemokratik ilişki ağından
kurtarmak için, kararlı ve köklü bir adım atma anlamına gelmektedir. İşte bu
amaçla siyaset sahnesine çıkan AK Parti, çok kısa zamanda -16 ay- iktidar olma
fırsatını yakalamıştır; çünkü, bu partiyi, milletin talep ve özlemleri
kurmuştur; bizler de, sadece tabelasını astık.
AK Partinin çok kısa zamanda elde
ettiği başarılar üzerine yazılan yazıların üzerinde duracak değilim; bu
yorumların içinde katıldıklarımız var, katılmadıklarımız var; fakat, biz, çok
daha uzun sürecek bu tartışmalarda, herhangi bir saf belirlemek yerine, kendi
cümlelerimizi söylüyoruz. AK Partinin, bu milletin ortak aklını ve ortak
vicdanını temsil ettiği için bu başarıyı yakaladığını çok iyi biliyoruz. Bu
nedenle, yıllardan beri siyasî seçkinlerin konuştuğu; ama, bir türlü
başaramadığı değişimi, bu ülkenin sade vatandaşları, 3 Kasım seçimlerinde
gerçekleştirmiştir.
Milletimiz, AK Partinin siyasî
yaklaşımlarını ve siyaset üslubunu taleplerinin ve özlemlerinin bire bir
karşılığı olarak görmüş ve yıllar boyunca bu ülkenin üstüne kara bulut gibi
çökmüş köhne siyaset tarzını defterden silmiştir. İşte, milletin ortak aklının
ve vicdanının ifadesi ve taşıyıcısı olarak Türk siyasetinde uzlaşmanın,
katılımın ve demokratik nezaketin hâkim olmasını, gerçekten, milletimizin çok
özlediğini görüyor, biliyor ve buna inanıyoruz ve ben, şunu da peşinen ifade
edeyim ki, şu andaki Meclis de, bunun, gerçekten, en güzel örneğini teşkil
ediyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Uzun yıllar boyunca, iktidar
sarhoşluğuna kapılarak, milletin taleplerinden kopan iktidarların ve milletin
talepleri yerine, belirli çıkarları temsil ederek tahripkâr muhalefet yapan
muhalefet anlayışının, ülkemize ne kadar çok zarar verdiği hepimiz tarafından
bilinmektedir. Ülke yönetmeyi bir katılım ve işbirliği sanatı olarak gören
hükümet etme mantığı, evet, partimizle başlamıştır. AK Parti iktidarları,
aldığı her kararda, Meclisteki muhalefet partilerinin ve Meclis dışındaki legal
muhalefetin görüşlerini dikkate almayı hükümet etme mantığının ayrılmaz bir
parçası olarak görmektedir. AK Parti iktidarları, toplumdan yükselen her sese
kulak vermeyi ve bunları karar alma süreçlerinin omurgası yapmayı
önemsemektedir, benimsemektedir. İktidarımız, katılıma, işbirliğine ve diyaloğa
dayalı siyaset anlayışının kararlı bir temsilcisiyken, bunu gerçek manada
geleceğe taşıma anlayışındayken, müsaadenizle, ben, bütçe görüşmelerinin
başındaki bazı açıklamalara şöyle bir değinmek istiyorum; fakat, bunu, asla,
bir çatışmanın altyapısı olarak değerlendirmeyin; sadece, bu yaklaşıma karşı
bir cevabî anlayışım olarak görün.
Özellikle, Sayın Baykal'ın, 2003 malî
yılı bütçesi üzerinde yaptığı konuşmadaki şu ifade benim gerçekten dikkatimi
çekti: "Bugünkü iktidarın, geçmiş dönemi suçlama, krizden yakınma,
muhalefete sataşma ve içinde bulunulan durumun sıkıntılarını, sorunlarını sağa
sola dağıtma olanağı kalmamıştır." Şimdi, bu ifadeyle, Sayın Baykal, bana
göre, iki önemli şey söylüyor; bir "geçmişi kurcalamayın" diyor; iki
"sorunlar hakkında bize fazla bir şey sormayın; çünkü, verecek cevabımız
yok" demiş oluyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İDRİS SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Bir daha
anlat!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Malum cümlede ifade bulan yaklaşım tarzı, Cumhuriyet Halk
Partisinin bir telaş içinde olduğunu göstermektedir; geçmiş dönemdeki kötü
yönetimin sorumlularını içinde barındırdığının telaşı içindedir. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
HASAN ÖREN (Manisa) - Hadi kaldıralım
dokunulmazlığı...
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Geçmişin
hesabını soralım...
AHMET YENİ (Samsun) - Sabredin!..
Sabredin!.. Sonunu dinleyin!
HASAN ÖREN (Manisa) - Dokunulmazlığı kaldıralım;
Anayasa Komisyonuna da üye verelim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen, hatibe müdahale etmeyin efendim.
Buyurun Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Hükümetimizin göreve başlarken yaptığı durum tespitinden ve geçmiş
dönemlerdeki yaşanan sıkıntıların ve krizlerin siyasal sorumlularının,
halkımızca daha iyi bilinmesi için yaptığı açıklamalardan, Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Sayın Baykal'ın neden rahatsızlık duyduğunu çok daha iyi
anladım; çünkü, ülkemizin en kötü şekilde yönetildiği dönemlerden olan, 3 Kasım
öncesi koalisyon hükümetinin dördüncü ortağı olan Sayın Derviş, bugün,
Cumhuriyet Halk Partisi saflarında bulunmaktadır. (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Yakışmıyor
Sayın Başbakan, size yakışmıyor!.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Üstelik, 3 Kasım öncesi, kötü yönetimin sorumlularından olan Sayın
Derviş, Sayın Baykal tarafından önemli bir transfer olarak sunulmuştur. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Türkiye'nin
bu ortamında, bu üslup Sayın Başbakana yakışmıyor.
Siz hesabınızı verin, görevinizi
yapın.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Sayın Baykal, yapmış olduğunuz konuşmada, şahsımla ilgili,
yönetimimizle ilgili eleştirilerinizi gayet sükûnetle dinledim ve özellikle de
dinlemeye dikkat ediyorum, bundan sonra da yine dinleyeceğim.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Biz de
dinledik.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Ama, ben istiyorum ki, burada, bu güzel, yüce çatının altında,
yine, biz, bunları gayet edip bir şekilde, teeddüble yine yapalım; bundan da
hiç çekinmeyelim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Öyle olsun,
evet...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Eski
hükümetlerin bakanları da sizlerde bakan, eskiye indirgerseniz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
müdahale etmeyin; Sayın Hatibi dinleyelim efendim.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Yani, ben, müdahalelerinizi de dinledim.
Burada, haber bültenlerinden, partiniz
haber bülteninden çıkarılmış bazı başlıkları vermek isterim.
Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın
Derviş, o zaman, 58 inci hükümetten önceki 57 nci hükümetin içinde ve
"Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş yaptığı açıklamada,
"halen yürürlükte olan konsolide bütçe değerlerini bir tarafa atarak, 2001
yılında tarıma, ancak 200 trilyon liralık destek verileceğini açıkladı. Daha
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda kararını vermeden, IMF'nin acımasız
kararını tebliğ etti." O dönemin Cumhuriyet Halk Partisi haber
bülteninden.
Geçiyorum bir başkasına; "Batılı
ülkeler kendi çiftçisini koruyor, biz ise IMF'nin insafına terk ediyoruz. Kemal
Derviş ve hükümet kendi çiftçimizi yabancıların insafına terk ediyor.
Destekleme için en çok 200 trilyon vereceğiz diye dayatıyor."
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Siz söz
verdiniz, çiftçilerin borçlarını silecektiniz, silseydiniz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Ben yanlış demiyorum.
Geliyorum bir başkasına; Yine,
Cumhuriyet Halk Partisinin kendi haber bülteninden "Haftanın dayatması:
IMF'ye söz verdim, ya sıfır zam ya da 200 000 kişi emekli edilir. Kemal Derviş,
Devlet Bakanı" ve o zaman Sayın Meral'in, Genel Başkanlığım makamına
gelerek bana söylediği sözler var, o sözleri ben burada kullanmıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Bir başkası; "Haftanın Gözdağı:
"Olmayan parayı veremeyiz; zorlarsanız, baskıcı rejim gelir!" Bunu
kime söylüyor Sayın Derviş; zam isteyen işçilere söylüyor. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bir başkası; "Kurtuluş IMF, Kemal
Derviş ve yolsuzluklar karşısında titreyen beceriksiz hükümetle olmaz. Sayın
Baykal..."
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın
Başbakan, bütçeye gel, bütçeye...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Şu anda bütçeyi konuşuyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
Sayın milletvekilleri, isminizi bilemediğim için, buradan isminizle hitap
edemiyorum. Lütfen, hatibi dinleyiniz. Bir Başbakan eleştiri hakkını elbette
kullanacaktır. Lütfen hazımlı olunuz. Böyle şey mi olur? (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri alkışlar)
Buyurun Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - "Uygulanmakta olan IMF, Derviş, hükümet ekonomi
politikalarındaki tutarsızlıklar, CHP'nin daha evvel yapmış olduğu tüm uyarılar
gözardı edilerek, son beş aydır uygulamaya konulan dalgalı kur sisteminden tüm
beklentileri boşa çıkardı." Yine, aynı bültenden ve işin, artık, geliyorum
son kısımlarına. "Hükümetin, şubat krizinden sonra, Amerika'dan gelen
-evet, okyanuslar ötesinden şimdi sizlere bir selam getiriyorum- Kemal Derviş'in
aracılığı ve IMF'nin talimatlarıyla hazırlayarak uygulamaya koyduğu güçlü
ekonomiye geçiş programı, bankacılık alanındaki bazı düzenlemelere karşın
önemini ve iddiasını yitirdi, hemen hemen tüm hedeflerini tüketti." Yine,
Cumhuriyet Halk Partisi Bülteni.
Bir başkası; "Hükümetin 'son
umudumuz budur, bu da tıkanırsa bundan sonra artık yapacak bir şeyimiz yoktur'
diyerek, Kemal Derviş-IMF rumuzuyla vitrine sunduğu programın uygulaması bu
hükümete yönelik tüm güveni silip süpürdü."
Ve işin mutlu sonu; nedir mutlu son,
evet, Sayın Baykal: "Yeni bir sentez oluşturuyoruz; Derviş'in katılımı,
Türkiye'yi yenileme kararının büyük açılımı, bir çıkış noktası olarak özel bir
önem taşımaktadır. Türkiye'yi saygılı ve onurlu bir ülke olarak dünya içinde
hak ettiği yere taşımamız gerek." Derviş CHP'ye katılıyor, Baykal:
"Bu, sıradan bir partiye katılma olayı olmanın çok ötesindedir; Türkiye'de
yeni bir bütünleşme arayışının, yeni bir büyük oluşumun çağrısı niteliğinde bir
girişimdir. Derviş: "Türkiye'nin gerçekten ağır sorunlarına mümkün olduğu
kadar hızlı biçimde çözüm bulmak istiyoruz." Ve bununla da mutlu son,
evet, bir başlangıç olarak başlıyor.
Tabiî, bunu söyledikten sonra, ben,
1974 yılındaki, yine, Sayın Baykal'ın Maliye Bakanlığındaki bir...
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Çaya ve
simide gelin!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla)- Geleceğim ona da; tabiî; yani, çayla simidi öğrenmiş olmanız benim
için ayrı bir mutluluk sebebi. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi onun cevabını veriyorum. Sene
1974 ve Sayın Baykal, Maliye Bakanı olarak şu ifadeyi kullanıyor bu çatının
altında: "Siyaset adamları seleflerini seçmek hakkına sahip değildirler.
Biz, bizden önceki hükümetin, onu da aşarak dünya şartlarının, Türkiye'nin
içinde bulunduğu şartların ortaya koyduğu zam mecburiyetini siyasî hesaplarla
geriye bırakacak insanlar değiliz." (CHP sıralarından "ne var
bunda" sesleri, gürültüler)
Ben, bir şey var demedim. Bir şey var
demedim... İşte, bu siyasî deneyimleri bugün niçin unutuyorsunuz; bunu hatırlatmak
istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ ARSLAN (Muğla)- Ben de, naylon
fatura diyeceksin sanmıştım!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla)- Şimdi, bir de, ikide bir -ki, o gün de, yine bu söylendi-
seçimlerden çıkan demokratik sonucu farklı bir zemine çekme çabasına Sayın
Baykal giriyor. Gerçekten, bu, benim siyasî noktada üzüntüme de neden oluyor.
Seçimlerden çıkan sonucu demokratik bir mantıkla, saygıyla karşılamak yerine,
şüpheli bir hale sokma gibi beyhude bir gayrete girmek, gerçekten bizi üzüyor.
Şu talihsiz ifadeleri kullanıyor Sayın Baykal:
TUNCAY ERCENK (Antalya)- Baykal olmasa
sen konuşamayacaktın orada!..
HAŞİM ORAL (Denizli)- Bir sene sonra
göreceğiz seni!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla)- "Sizin yüzde 35 oyla Parlamentoda üçte 2'lik bir çoğunluk
sağlamış olmanız, seçim sonuçlarının bu şekilde çıkması, Seçim Kanununun bir
rastlantısının sonucudur." (CHP sıralarından "Doğru" sesleri)
Biz, vatandaşın sadece yüzde 35'ini temsil ediyoruz, bunu söylüyor. (CHP
sıralarından "Doğru" sesleri) "Bu farkı unutursanız, Türkiye'nin
de başına ciddî sıkıntılar açarsınız." (CHP sıralarından "o da
doğru" sesleri) "Kendi başınıza da ciddî sıkıntılar açarsınız."
Bakın, bu "doğru"
dedikleriniz, sonra sizin için, bir bumerang olmasın, buna dikkat edin. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Baykal'ın, ikide bir partimizin
ya da Türkiye'nin başına ciddî sıkıntılar açılabileceği şeklinde tehdit imalı
sözler söylemesini, doğrusu, demokratik, siyasî bir mantıkla bağdaştıramıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, bana, âdeta, tek partili siyaset dönemini
hatırlatıyor.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hiç alakası
yok.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Uzlaşma bu
mu oluyor?!.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Ama, artık, tek partili siyaset dönemini çok gerilerde bıraktık,
artık, çokpartili siyaset dönemindeyiz. Şunu, özellikle hatırlatmak isterim ki,
artık, çokpartili siyaset dönemi başlayalı yıllar geçti; 1946'dan itibaren
sayarsak, 57 yıl oldu.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kim getirdi,
onu söyle?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Yine, Türkiye'nin sahibinin, şu veya bu parti değil, 70 000 000'luk
milletimiz olduğunu da hatırlatmak isterim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - 70 000
000 aç, aç!..
BAŞKAN - Sayın Başbakanım, izin verir
misiniz efendim bir saniye...
Sayın milletvekilleri, hatibin ne
konuşacağını, nasıl konuşacağını hiçbirimiz tayin edemeyiz. (CHP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, böyle
bir üslupla konuşulmaz ki!
BAŞKAN - Sayın Başbakan, kendi süresi
içerisinde... (CHP sıralarından gürültüler)
OĞUZ OYAN (İzmir) - Bir Başbakan ilk
kez böyle bir üslupla konuşuyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen... Lütfen... Burası
kahvehane değil. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Lütfen...
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sayın
Başkan, sen de her şeye müdahale ediyorsun. Bırakın insanlar konuşsun.
BAŞKAN - İsminizi bilmiyorum...
Lütfen...
Bakın, değerli arkadaşlar, her
birinizin önünde İçtüzük var.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Biz de
sizin kadar biliyoruz İçtüzüğü.
BAŞKAN - Hatip konuşur, hatibin
konuşması sırasında...
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın
Başkan, izin verir misiniz?..
BAŞKAN - Lütfen efendim... Lütfen...
Yerinize oturun ve sesinizi kesin.
Sayın Başbakan, izin verin...
Değerli arkadaşlar, bu İçtüzükte yazar
ki, hatip, sizinle ilgili bir sataşmada bulunursa, hilafı hakikat bir beyanda
bulunursa...
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın
Başkan, izin verir misiniz?..
BAŞKAN - Lütfen efendim... Siz ne
kadar çok konuşuyorsunuz!..
...sataşma üzerine söz istersiniz,
talep edersiniz, ben değerlendiririm. Oturduğunuz yerden, keyfinize gelmeyen
şeylerde, anlamsız müdahalelerle çıkmaz hale getirmeyin.
Sayın Başbakan, buyurun.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sizin
yetkilerinizi de biliyoruz...
BAŞKAN - İkide bir konuşmayın! Öyle
şey mi olur?! (CHP sıralarından "sıkıyönetim mi var" sesleri,
gürültüler)
Sayın Başbakan, buyurun efendim.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Sevgili dostlara şunu hatırlatmak istiyorum...
OĞUZ OYAN (İzmir) - İlk defa bir
Başbakan böyle bir üslubu kullanıyor.
BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...
OĞUZ OYAN (İzmir) - İlk defa bir
Başbakan böyle bir üslupla konuşuyor.
BAŞKAN - Lütfen... Söz istersiniz,
veririm efendim
Buyurun.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - ...Cumhuriyet Halk Partisinin almış olduğu yüzde 19,4 oyla 177
milletvekiline sahip olmanız, aynı Seçim Kanununun sonucu değil mi? (AK Parti
sıralarından alkışlar) Türkiye Büyük Millet Meclisine yansımayan oyların,
sanki, Cumhuriyet Halk Partisinin oyları gibi sunulması bir çelişkidir.
Burada, asıl düşünmeniz gereken, AK
Partinin aldığı yüzde 35 oyun nasıl önemsiz gösterilebileceği değil; Cumhuriyet
Halk Partisi neden yüzde 19,4 oy almıştır, bunun üzerinde düşünün. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bakınız, bu arada, Siirt'te millet
bizi test etti; arkasından, Çorum'da da test etti. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bence, bunun da üzerinde iyi düşünmek gerekiyor. İktidar partisi
olarak, bizler, şu anda, milletimizin arzusuna ve taleplerine uygun olarak
görevimizi yerine getirmenin gayretiyle bu uzun siyaset maratonunu sürdürmekte
kararlıyız.
Şunu da yine çok açık, net söylemek
durumundayım ki, AK Partinin aldığı yüzde 35'lik oy, sayısal bir göstergedir;
ama, bu oyun siyasî niteliği çok daha önemlidir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bir daha zor
görürsünüz...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Nedir bu; bu, demokratik bir niteliğin ifadesidir ve bu, demokratik
bir nitelik ortaya koymaktadır.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) -
Başkalarınınki antidemokratik mi Sayın Başbakan?! Yani, ağırlıklı oy mu
aldınız?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Bakın, dikkat edin, ifademi ya iyi izlemiyorsunuz...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İzliyorum,
izliyorum.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Eğer iyi izliyorsanız, bakın, ne diyorum: Bu, demokratik bir
nitelik derken; onaltı aylık bir parti olarak, bizim partimizin bu oyları
içerisinde, daha önce farklı düşüncelerde olan, farklı siyasî partilerde olan
bir katılımın olduğunu ortaya koyuyorum; ortaya koymak istediğim budur.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yani,
ağırlıklı olarak oy aldığınızı mı söylüyorsunuz?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Bunu farklı yerlere çekerseniz, bu, yanlış olur. (CHP sıralarından
gürültüler)
Tabiî, ben, sizlere cevap
vermeyeceğim, kendi tezimi işleyeceğim burada. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Fakirlikten
bahsedin; köylüden, işçiden bahsedin Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Burada, tabiî, bir gerçeği daha ortaya koyacağım; o da şudur:
"Muhalefet üslubunu iktidar sorumluluğuyla dengeleyen bir siyasî parti
olacağız" diyor Sayın Baykal. "Sadece şikâyet etmekle, sadece eleştirmekle
yetinmemeliyiz; çare ve çözüm önermeliyiz" şeklindeki ifadelerini,
demokrasimiz açısından ciddî bir katkı sayıyoruz ve bu anlayışı önemsiyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisinin anayasa değişiklikleri konusundaki verdiği desteği unutmadık
ve her zaman da takdirle anacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Temenni ederim ki...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Unutmuş
görünüyorsunuz her şeyi Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Merak etmeyin, biz, unutmayız.
Tabiî, biz, şunu da istiyoruz: Dış
politikada da, biz, bu mutabakatı, bu birlikteliği sağlamak suretiyle, bir
ulusal birliğe de, Yüce Mecliste bir zemin oluşturalım.
ATİLA EMEK (Antalya) - Bu konuşmalarla
mı?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Özellikle de, Irak ve Kıbrıs gibi millî siyaset ve millî mutabakat
gerektiren konularda Cumhuriyet Halk Partisinin topu taca atma anlayışını da
anlamış değilim! (CHP sıralarından "Ayıp" sesleri)
Öte yandan, dört ay gibi kısa bir
sürede, kalkıp da, âdeta, beş yılın hesabını sorma anlayışını da izah etmek
mümkün değil. Nedir o; o da şudur: Değerli dostlar, bakınız, bu hükümet, 3
Kasımda seçilmiş; ama, 3 Kasımdan bu yana da, 58 ve 59 uncu hükümetler olarak,
yaklaşık dört aylık bir hükümettir. Böyle bir kısa dönemde, bu hükümetten,
tamamıyla, âdeta, beş yılın, geçmişteki o bütün yıkıntıların hesabını sormak,
öyle zannediyorum ki, biraz insaf dışı yaklaşım oluyor.
Ortadaki enflasyon, yatırım
harcamaları, asgarî ücret, reel faiz, cari açık ve benzeri yapısal sorunlarla
ilgili olarak ülkemizin iç ve dışborç stokunun yüksekliği, Irak'taki savaş
ihtimalinin ve başlayan savaşın ekonomiye olumsuz etkileri ve dünyada petrol
fiyatlarının yükselişi gibi unsurları hiç dikkate almadan, pek çok haksız
eleştiriler var. Ayrıca, ülkenin bu önemli sorunlarını ortadan kaldırmaya
yönelik kayda değer bir çözüm önerisi de yok. Daha ilk günden muhalefet
üslubunu iktidar sorumluluğuyla dengeleyemediği çok açık bir biçimde
görülmektedir.
Sonuç olarak şurada bir gerçeğin
altını çizeyim, da şudur: Yeni dönemin siyaset anlayışında, şüphesiz ki, bu
Yüce Meclisin çatısı altında, bizler, belki bu tür eleştirilerimizi yapacağız;
ancak, bu eleştirilerimizi yaparken, çözüm önerilerimizi de getirecek olursak,
bu çözüm önerilerinden, eğer, hükümet istifade etmezse, o zaman, tabiî ki,
sizlerin bu eleştirileri çok daha farklı bir şekilde yapmanız, ben inanıyorum
ki, milletin vermiş olduğu, sizlere teslim ettiği iradenin de bir gereğidir.
AHMET ERSİN (İzmir) - Hiç de istifade
etmiyorsunuz!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, bütçe, devlet
daire ve kurumlarının bir malî yılda yapmayı tasarladığı hizmetler ve bu
hizmetlerin gerektirdiği giderlerle, gider karşılığı olan gelirlerin tahminî
miktarını gösteren ve bunların uygulanmasına ve yürütülmesine izin veren bir
kanundur. Bütçe kanunlarıyla, yasama kuvveti, gelirlerin toplanılması ve
giderlerin yapılması konusunda yürütme organına yetki ve izin verir.
Biraz sonra sizlerin oylarına
sunulacak 2003 malî yılı bütçesi, yapısı ve özellikleri nedeniyle, hükümetin ve
ekonomi yönetiminin makro istikrarı sağlamada ve ekonomik birimlerin
davranışlarını şekillendirmede önemli bir enstrümandır. Bu enstrümanın
içeriğinin kurgulanmasında ve uygulanmasında iki husus özel önem taşımaktadır;
yapısal ekonomik sorunlar ve konjonktürel ekonomik sorunlar.
Türkiye ekonomisi her iki hususta da
sorunlarla karşı karşıyadır. Ne yazık ki, Türkiye, çok uzun süredir, her alanda
olduğu gibi, ekonomik alanda da iyi yönetilmediği için, bunalımlı ve zor bir
dönemden geçmektedir.
Biz, hep tekrarladık "enkaz
edebiyatı yapmayacağız" dedik ve gerçekten de, bunu, yapmıyoruz; ama, hem
bu noktaya nasıl geldiğimizin anlaşılmasında hem önümüzdeki bütçenin
şekillenmesinde etkili olan gerçeklerin bilinmesi açısından sizleri biraz
geriye götürmek istiyorum; çünkü, hepinizin bildiği ve yaşadığı gibi, çok yoğun
gündemlerle karşı karşıyayız. Ayrıca, insanlar, hatırlatılmadığı takdirde,
geçmişi çabucak unutmaya yatkındır. Bu hatırlatmayı yapmazsak, bazı zorlukları
ve bazı kaçınılmaz düzenlemeleri doğru izah edemeyiz, hakkaniyetten uzak
kalırız. Bu bütçenin çeşitli toplum kesimlerine dönük içerdiği kimi yüklerin
bizim dönemimizden kaynaklanmadığını, 3 Kasım öncesinin kötü ekonomi
yönetimlerinden bugüne tevarüs ettiğini gözden kaçırmış oluruz.
Ekonominin oldukça kırılgan bir
dönemden geçtiğini gösteren birçok gösterge var. Özellikle de reel faiz
oranlarının yüksekliği dikkat çekmektedir. Bu oran, 2002 yılında yüzde 30'lara
kadar çıkmış bulunmaktadır. Enflasyon oranı, faiz oranı ve döviz kuru
arasındaki dengenin kaybolması, ekonomide kan kaybının hızını ve boyutunu
önemli ölçüde artırmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3
Kasımda devraldığımız sorunların ağırlığı ortadadır. Buna rağmen, AK Parti
iktidarı, dışarıda, Avrupa Birliği, Irak, Kıbrıs gibi yoğun problemlerle
uğraşırken, içeride de, dört ay içerisinde 20 milyar doların üzerinde borç
ödemesinde bulunmuştur. Ancak, ekonominin kırılgan yapısı hâlâ devam
etmektedir. 2001 yılında ortalama 41 katrilyon faiz ödenmiş ve buna karşılık 40
katrilyon vergi toplanılmıştır. 2002 yılında ise yaklaşık 52 katrilyon faiz
ödenmiş, buna karşılık yaklaşık 60 katrilyon vergi toplanılmıştır. Kredi
mevduat oranı, hâlâ, ortalama yüzde 28'ler seviyesindedir. Bu oran, ortalama
olarak, 2001 yılında yüzde 31 iken, 2002 yılında yüzde 25'e düşmüştür; yani,
bankalara yatırılan her 100 lira mevduatın 28 lirası kredi olarak
kullandırılmıştır; geriye kalan kısım, büyük ölçüde, devlete borç
verilmektedir.
Bir başka gösterge ise, tasfiye
olunacak alacakların kredilere oranının ortalama yüzde 28'e yükselmiş
olmasıdır. Bu, reel sektörün önemli sorunlarla karşı karşıya bulunduğunu
göstermektedir.
Ayrıca, halkın, yaşadığı krizler
nedeniyle, Türk Lirasına güvensizliği, maalesef, devam etmektedir. Toplam
mevduat içinde döviz tevdiat hesaplarının ağırlığı ortalama yüzde 52
düzeyindedir; bu ise, halkın, Türk Lirası yerine, yabancı paraya talebinin ve
güveninin hâlâ yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.
Ekonomik tablonun bir başka sorunlu
alanı da kamu borç stokudur. Kamu borç stokunun en önemli kısmını, iç piyasaya,
kamu kesimine, dış piyasaya ve IMF'e olan borçlar oluşturmaktadır. Ayrıca,
içborç stokunun ortalama yüzde 30'u sabit getirili, geriye kalanı değişken
faizli döviz veya dövize endeksli borçlardan oluşmaktadır.
Burada, kısa olarak, yine ifade etmek
istiyorum, şu anda konsolide bütçe toplam borç stoku, Şubat 2003 itibariyle
153,2 milyar dolar; iç piyasa, buradan -küsuratına girmiyorum- 45 milyar dolar,
kamu kesimi 43 milyar dolar, dış piyasa 31 milyar dolar, yabancı resmî
kuruluşlar 13,5 milyar dolar, IMF kredisi 20 milyar dolar...
Diğer bir sorunlu alan da, ithalat ve
ihracattaki dengesizliktir. 2001 yılında, ihracat ortalama 31 milyar dolar,
ithalat ise 41 milyar dolardı; 2002 yılında da, ihracat 35 milyar dolar,
ithalat ise 51 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
devraldığımız ekonomik tablo, yukarıda saydığımız sorunlardan ibaret kalmadı.
Ağustos ayında seçim kararı alınmasından sonra, o günkü hükümet, yapması
gerekenleri yapmadı. Bu nedenle, neler oldu, bunları da şöyle, kısa olarak
özetlemek isterim:
Gelir Vergisi tahsilatında gerilemeler
görüldü, sigorta primleri ne yazık ki toplanılamadı, emeklilikle ilgili
kurumların sağlık harcamaları yükseldi; bunun yanı sıra, KİT fiyat artışlarının
bazılarının, programda öngörülen seviyelerin altında kalması da programla
ilgili riskleri artırmıştır. Bu gelişmelerden sonra, hedeflenen, yüzde 6,5 faiz
dışı fazlanın gerçekleştirilemeyeceği anlaşılmıştır.
Kendimi, bütün bunları sizlerle
paylaşmak mecburiyetinde hissediyorum
Türkiye ekonomisinin mevcut durumu,
aynı alanda, adeta, hem şeker hem de sarılık hastalığına yakalanan kişinin
durumuna benziyor. Sarılığın tedavisi için, şeker yükleme hayatî öneme
sahipken, şeker hastalığının tedavisi içinse, insülin tedavisine ihtiyaç var.
HALUK KOÇ (Samsun) - Pek öyle değil
Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Böyle oldukça, hassas ve kırılgan bir ortamda, ekonomi
politikalarının objektif ve sağduyulu bir yaklaşımla kurgulanması ve
uygulanması özel bir önem kazanmaktadır.
Değerli dostlar, 2003 yılında 354
katrilyon gayri safî millî hâsıla üretmeyi, 146 katrilyon bütçe gideri yapmayı
planlıyoruz. Faiz ödemelerinin ise, 65 katrilyon lira olarak gerçekleşeceğini
beklemekteyiz. 2003 yılında 77,3 milyar dolar ödeme yapılacaktır. Az önce de
ifade ettiğim gibi, bunun yaklaşık 20 milyar dolarını ödemiş bulunuyoruz. Bunun
65,8 milyar doları içborç servisi, 11,5 milyar doları ise dışborç servisidir.
Bu borçların 57,3 milyar doları iç borçlanmayla sağlanacaktır.
Oldukça zor bir tablo içerisinde
olmamıza rağmen, hükümetimiz, halkımıza önemli destekler sunmayı
planlamaktadır. Partimizin seçim sürecinde meydanlarda verdiği sözler beş yıl
için verilmiştir. Bakınız, ben şunu meydanlarda çok açık ve net söyledim: Bir
yıl bizden bir şey beklemeyin dedim. Buna meydanlar şahittir, millet şahittir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)- Beş yıl
götüremezsiniz zaten!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Zaten
beklemiyoruz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla)- Üçüncü yılın sonunda da neticeleri almaya başlayacağımızı
göreceksiniz dedim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- İnşallah!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla)- Bu nedir biliyor musunuz; bu, duruma ne kadar hâkim olduğumuzu
göstermektedir. Bunu böyle bilin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakınız, bir gerçeği daha söyleyeyim:
Bu iş -kusura bakmayın- teoriyle olmuyor. Hayatında iki koyun gütmeyenlerin
konuşmasıyla olmaz; bu, hayatı yaşamakla olur. Bu böyle bilinmelidir... Bu
böyle bilinmelidir... (AK Parti sıralarından alkışlar)
Huzurlarınıza bu işi yaşayan birisi
olarak geliyorum. Benim devralmış olduğum İstanbul Büyükşehir Belediyesi de
böyle çökmüştü, bitmişti. Böyle bir dönemde aldım... Böyle bir dönemde aldım...
(AK Parti sıralarından alkışlar)
NURETTİN SÖZEN (Sıvas)- Yalan söylüyorsun;
onların hepsi yalan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla)- Eğer, bu noktada çok daha fazla şeyler konuşursanız... Devraldığım
belediyenin 2 milyar dolar borcu vardı. Gidin araştırın, bıraktığım belediyenin
ne kadar borcu vardı, onu göreceksiniz...
NURETTİN SÖZEN (Sıvas)- Aklan da öyle
gel.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla)- ...ve çöp dağlarının yükseldiği bir İstanbul vardı, suyu akmayan bir
İstanbul vardı ve ondan sonra suyunu da bulduk...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Başbakan, süreniz bitti;
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Belediyeden
çıkın artık.
TUNCAY ERCENK (Antalya)- Davalara gel,
davalara!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla)- Herhalde, belediyeler de bir yönetim anlayışının ifadesidir. Bunu da
öğrenmeniz lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Türkiye
önemli.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla)- Belediyeler de Türkiye'nin kurumlarıdır; bunu da bilmeniz lazım.
Onları bir tarafa atamazsınız, belediye başkanlarıyla şu anda politika
yapıyorsunuz, unutmayın. (AK Parti sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli)- 2004
nisanında görüşeceğiz. 2004 nisanına az kaldı.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla)- Bu arada, esnaf ve kefalet kooperatiflerine geçen sene verilmek
üzere tahsis edilen 50 trilyon liranın sadece 12 trilyon lirası kullanılmıştır.
Kalan kısım da dahil olmak üzere, bu sene 100 trilyon liralık bir fon
ayrılmıştır. Bu, söz konusu kurumlara verilecek krediyi sübvanse etmek amacıyla
kullanılacaktır. Böylece, oldukça uygun koşullarda kredi sağlanmış olacaktır.
Öte yandan, Avrupa Kalkınma
Bankasından 200 000 000 euroluk uzun vadeli, düşük faizli kredi anlaşması
önümüzdeki günlerde imzalanacaktır; bu kaynak, KOBİ'lere destek için
kullanılacaktır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Gördün peşin
parayı!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Bu bütçe, en kötü olasılıklar dikkate alınarak hazırlanmış bir
bütçedir. Umuyorum ki, göstereceğimiz performans sonucu, umulandan daha iyi
neticeler elde edeceğiz. Örneğin, bu bütçe hazırlanırken, bu sene için... Bazı
teorisyenler bunu anlamıyor. Nedir o; sürpriz kaynak diyoruz ya... Neydi o;
işte, bir tanesi vergi barışıydı. Şimdi, naylon faturalar deniliyor. (CHP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizden
hizmet bekliyoruz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, tahsil edemeyeceğiniz hiçbir -tahakkuk
ettirilmiş veya mevcut- dosya sizin değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ben, tüccar siyasetten bahsediyorum ve
bu tüccar siyasete ihtiyacımız var (CHP sıralarından gürültüler) ve biz, şu
anda, Vergi Barışı Yasasıyla, bakınız, şu ana kadar 1 000 000'un üzerinde, 1
146 000 kişi müracaat etmiş durumdadır ve beklenilen rakam...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sadece
dilekçe verdiler Sayın Başbakan!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Bunların tahakkuku da yapılacaktır; bunları siz çok iyi bilirsiniz
Mustafa Bey; bunları iyi bilmeniz lazım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ne kadar
toplanılacağını göreceğiz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - İnşallah, buradan gelecek olan rakam; ki, o müracaatı yapanlar, o
dilekçeyi verenler, ne kadar para ödeyeceklerini bilerek müracaatlarını
yapıyorlar; endişeye kapılmayın.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sonra da
ödeyemiyorlar!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Verecekler, ödeyecekler de inşallah; ben, bunu da görüyorum şu
anda.
Buradan beklenilen rakam, şu andaki
müracaata ve -tabiî, süre uzatıldı; bu sayı daha da artacak- şu andaki tabloya
göre, 3 katrilyonun üzerinde ve bunlar, gelecek değildi; gelmeyecekti, umutsuz
rakamlardı! Şimdi, biz, bunu, umuda çeviriyoruz ve devletin hazinesine,
inşallah, bunlar, böylece girmiş olacak.
Bunun yanında, yine, Meclise sunmaya
hazırlandığımız, özellikle reel sektöre, önemli vergi düzenlemeleriyle katkı
sağlayacak düzenlemeler var. Bunlar arasında, şirket kazançlarının sermayeye
ilavesinde vergi avantajı, yatırım indirimindeki stopajın kaldırılması, kâr
dağıtım sürecinde vergi oranlarının düşürülmesi ve vergide fonların
kaldırılması gibi önemli düzenlemeler yer almaktadır. Hükümetimizin...
MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - Ormanlar?..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Sabırlı ol!.. Bak, öğreniyorsunuz yavaş yavaş; o da olacak. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu gelirlerin yanında, 2/B ile
birlikte orman olmaktan çıkmış, orman vasfını yitirmiş ve şu anda işgal altında
olan yerler var. Bu, yaklaşık 5 milyar metrekare; böyle bir alan söz konusu ve
bu alanın şu anda hepsinin üzerinde evler var, konutlar var. Âdeta, şehirler
kurulmuş; bir İstanbul çocuğu olarak söylüyorum, sizler de çok iyi
biliyorsunuz. İstanbul milletvekilleri, nerelerin ne halde olduğunu çok çok iyi
bilirler. Bunun şu anda devlete hiçbir faydası yok ve maalesef, sürekli de
buralar rüşvet kaynağı olarak kullanılıyor. Birileri geliyor
"kaçaksın" diyor, oradan giriyor; öbürü geliyor "kaçaksın"
diyor, öbür taraftan giriyor ve sürekli olarak bir huzursuzluğun kaynağı. Biz
bunu da, yine, Hazinemize, evet, bir gelir kaynağı olarak görüyoruz. (CHP Sıralarından
"Bütçeye koyarsın" sesi)
Değerli dostum, ifadeleri kullanırken,
çok çok iyi seçerseniz, öyle zannediyorum ki, çok daha isabetli olacak. Ben,
sizin bu ifadelerinize tahammül gösterecek kadar da donanımlıyım; ondan da
endişeniz olmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
"Bravo[!]" sesleri)
Tabiî, özellikle, şu kadrolaşma
konusuyla alakalı da, yine, sık sık bazı eleştiriler yapılıyor. Şunu açık, net
söylüyorum: Bakınız, bizim bir defa böyle bir derdimiz, böyle bir sıkıntımız
yoktur; ama -şunu çok açık ve net söyleyeyim- eğer, biz, "beyin
kadro" dediğimiz ekiplerde bir değişiklik yapmamış olursak, evet, kusura
bakmayın, devraldığımız durum, tablo neyse, bu aynen devam edecek demektir. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Biz aynı tabloyla devam edemeyiz. Hiç hedef
saptırmayın... Hiç hedef saptırmayın... Neyin ne olduğu çok iyi bellidir. Biz,
burada, netice alacağız; milletimize hesap vereceğiz; biz, milletimize hesap
vermek üzerindeyiz, şu veya bu şahsa değil; onun için buraya geldik (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Ve burada, işte, tasarruf örneği
olarak, kamu kesiminin personel alımının 35 000'le sınırlandırılması, bunun en
açık örneğidir; yani, boşalan kadrolara 35 000'den daha fazla personel alımı
kesinlikle yapılmayacaktır.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - 300
milyarlık Mercedes!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Bu, iki temel eksende yapılacak çalışmalar, Türkiye'nin, kısa
zamanda, istediği noktaya ulaşmasını da, inşallah, sağlayacaktır.
2003 yılında hedefimiz, ortalama 86 katrilyon
Türk Lirası vergi toplamaktır. Toplanılan verginin 65 katrilyon lirasının faize
ödenmesi hedeflenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
son olarak sizlere, dışpolitikamızdan bahsetmek istiyorum:
İçine girdiğimiz süreç,
dışpolitikamızda hassas davranmamızı gerektirmektedir; çünkü, Irak gibi, tüm
dünyayı sarsan kriz var gündemimizde ve bu krizin merkezi sınır komşumuzdur.
Öte yandan, Kıbrıs gibi bir millî
dava, Avrupa Birliği ülkelerinden Amerika Birleşik Devletlerine kadar çok geniş
bir siyasî yelpazenin ilgi sahası içindedir. Bu nedenle, hükümetimiz,
dışpolitikamızın millî mutabakat anlayışı içerisinde sürdürülmesi için,
olabilecek en katılımcı anlayışı benimsemektedir. Bildiğiniz gibi, Irak krizi
Birleşmiş Milletler ve NATO gibi, dünya düzeninin temel kurumlarını bile
sıkıntıya sokan küresel bir sorun haline gelmiştir.
AK Parti hükümetleri, bu krizi,
devletimizin müttefiklik ilişkilerinin gözetilmesi, bölgemizde barış ve
istikrarın korunması ve ülkemizin siyasî, askerî ekonomik çıkarları arasında
belli ve verimli bir denge kurarak yönetme anlayışı içinde olmuştur. Tüm dünya
bilmektedir ki, AK Parti hükümetleri Irak sorununun barış içinde çözülmesi için
elinden gelen gayreti ortaya koymuştur. Başından beri, bu sorunun, Birleşmiş
Milletler eliyle çözülmesi için elimizden gelen vurguyu yaptık ve çabayı
gösterdik; Amerikan yetkililerine, sorunun, Birleşmiş Milletler temelinde ve
barış yoluyla çözülmesi için her çeşit kapının sonuna kadar zorlanması
gerektiğini söyledik. Irak yönetimini, Birleşmiş Milletlerle tam ve aktif
işbirliği içinde yapması gereken,
başarması gereken bir mutabakatın olması gerektiğini sürekli söyledik;
fakat, tüm bu çabalarımıza rağmen, maalesef, savaş başladı ve olanca şiddetiyle
devam ediyor.
Hükümetlerimiz, sorunun, Birleşmiş
Milletler temelinde çözülmesi konusunda ısrarcı olmasına rağmen, bu yolun,
gelişmeler sebebiyle adım adım kapanması karşısında, ülkemizin güvenliği ve
müttefiklik ilişkilerimiz çerçevesinde gereken kararları almıştır. Bu süreçte,
millî siyaset üretilmesi ve millî mutabakat sağlanması konusundaki tüm
ısrarlarımıza rağmen muhalefet partimizden gerekli desteği göremedik. (CHP
sıralarından "insaf" sesleri)
Bildiğiniz gibi, hükümetlerimizin, ilk
günlerinden itibaren, Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanı, bizim,
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush'la görüşmemizde birtakım sözler
söylediğimizi hep söyleyip durdu. Bunları defalarca yalanlamamıza rağmen, Sayın
Baykal, anlaşılmayan bir duruşla bu söyleminde ısrar etti; fakat, zaman içinde
görüldü ki, ortada, ne verilmiş bir söz var ne de devletimizin resmî
mekanizmaları dışında kullanılmış bir zemin var.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Ali
Babacan'a sorun!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Şimdi ise, Sayın Baykal, bu krizi iyi yönetemediğimizi söyleyerek,
Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerimizin bozulduğunu ima ediyor. Bu
noktada sormak gerekiyor; Sayın Baykal, hangi söylediğiniz doğru?! Amerika'ya
birtakım sözler verdiğimiz şeklindeki iddianız mı gerçek; yoksa, krizi iyi
yönetemediğimiz mi... (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Hepsi
doğru!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Bir de, sık sık, Amerika'yla görüşmelerimizin ekonomik boyutu
polemik konusu yapılıyor.
Değerli arkadaşlar, bizim, bu süreçte
önceliğimiz, hiçbir zaman ekonomik olmamıştır; önceliklerimiz, her zaman,
siyasî ve askerî olmuştur. Bunların yanı sıra, tabiî ki, ülkemizin göreceği
zararları en aza indirmek için, ekonomik boyutu da gözettik. Bir hükümetin,
halkının çıkarlarını gözetmesinden daha doğal ne olabilir. Bu süreçte, birçok
kesimin bu olaylara ne kadar basit yaklaşımlarla baktığını da gördük. Sürecin
başında, bizi, pazarlık yaptığımız iddiasıyla eleştirenler, daha sonra, 6
milyar dolar uçtu gitti diyerek eleştirmeye başladılar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Ali
Babacan, 1 milyar dolar geleceğini...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Oysa, meselenin anlaşılamayacak bir yönü yok. Türkiye, çıkarlarını
korumak için sorunun tüm boyutlarını gözeten, olayın bütününe bakan bir
yaklaşım içinde olmuştur. Devletimizin çıkarlarına uygun adımlar atılmış,
çıkarlarımız açısından doğru bulmadıklarımız bir kenara bırakılmıştır.
Yine, bu süreçte, kimileri, bizim,
Amerika'dan gelecek para uğruna, Amerika talepleri doğrultusunda ne yapılıyorsa
yapmamızı söyleyebildiler. Bunlara, Türkiye'nin bağımsız bir devlet olduğunu da
özellikle hatırlatmak istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sadece
ekonomik kaygılarla, siyasî açıdan bizi tatmin etmeyen ve güvenliğimiz
açısından uygun olmayan hiçbir adımı atmayız; kimsenin de böyle adımlar atmadık
diye bizi eleştirmesine müsaade etmeyiz. Öte yandan, bu fikirdekilerin tam
zıddında düşünen kimilerinin de, Türkiye'nin müttefiklik ilişkileri ve
güvenliği için attığımız adımları savaşa girmek şeklinde yorumlayan talihsiz ve
izansız beyanlarına tanık olduk. Çıkardığımız tezkerelerin, devletimizin
müttefiklik ilişkilerinin ve güvenliğimizin bir gereği olduğunu bile
anlayamayacak kadar dünya gerçeklerinden kopmuş olanlar, hükümet
tezkereleriyle, savaşın başlamasına destek verdiğimiz gibi, hiçbir mantığın,
insaf duygusunun ve iyi niyetin kabul edemeyeceği beyanlarda bulunmuşlardır.
Oysa, hükümetimiz, ne para uğruna
önümüze konulan her paketi kabul etmemizi isteyenlerin millî duygu
yoksunluğunun ne de güvenliğimiz için attığımız adımları "savaşa
girmek" olarak yorumlayanların, dünya gerçeklerinden kopuk zihniyetlerinin
tuzağına düşmemiştir. Bu çerçevede,
Kuzey Irak konusundaki spekülasyonların da hiçbir anlamı yoktur.
Türkiye, Kuzey Irak'a, komşu bir
ülkeden toprak elde etmek ya da komşularımızın topraklarını işgal etmek için
girmek istemiyor; böyle bir niyet, asla söz konusu olamaz. Türkiye, başından
beri, Irak'ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu söylemiştir; hükümetimizin
samimî kanaati de budur.
Anamuhalefet partisi lideri ve
sözcüleri, Kuzey Irak'a askerimizi sokmamızı söylüyorlar; devletimizin
müttefiklerinin Kuzey Irak'a şu anda girmememiz yönündeki taleplerini dikkate
almamızı eleştiri konusu yapıyorlar; bu eleştiri, haksız ve dayanaksızdır.
Türkiye'nin, kendi hassasiyetleri
korunduğu sürece, müttefiklerinin taleplerine olumlu yanıt vermesinden daha
doğal bir şey yoktur. Türkiye, herhangi bir ülke değildir ki, müttefiklerinden
kopuk olarak hareket etsin. Ülkemiz, dünya sisteminin güçlü ve etkin bir
üyesidir, Amerika'nın müttefiğidir; Amerika müttefikliği yanında, Avrupa
Birliği perspektifini koruyan bir ülkedir. Bu nedenle, çeşitli konularda
adımlarını atarken, belli hassasiyetleri gözetmesinden daha doğal bir şey
yoktur.
Şunu da tam bir açıklıkla
belirtiyorum: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir defa kesinlikle bilinmelidir ki,
bağımsız bir devlettir, kimseden talimat almaz. Hükümetimize de, aziz
milletimiz dışında kimsenin talimat vermesi söz konusu olamaz. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Hükümetimiz, dünya gerçeklerini
dikkate almaktadır, müttefikleriyle ilişkilerine büyük önem vermektedir; ama,
bu, devletimizin çıkarları ve milletimizin selameti zemininde alacağımız
kararlar konusunda, egemenliğin gerçek sahibi aziz milletimiz dışında kimseden
emir almayacağımız gerçeğiyle çatışmamaktadır.
Kuzey Irak'taki hassasiyetlerimiz
konusunda müttefiklerimizi bilgilendirdik ve konuyla ilgili olarak, Dışişleri
riyasetindeki çalışmalar, sürekli olarak bu enformasyonu devam ettirmektedir.
Hassasiyetlerimizin müttefiklerimiz tarafından gözetileceğinden kuşku duymak
istemiyoruz; fakat, hassasiyetlerimizi zedeleyen durumların ortaya çıkması
durumunda, bağımsız ve egemen bir devlet olarak gereğini yapacağımızdan da
kimsenin şüphesi olmamalıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Başbakan, lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Biz, insanlığın yaşadığı bu acı tecrübenin bir an evvel
sonuçlanmasını ve Irak halkının daha fazla zarar görmemesini temenni ediyoruz.
Tüm insanlık için barış ve adalet dileklerimizi tekrarlıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Irak krizi ve Kıbrıs gibi konularda, herhangi bir hükümetin ancak dört yılda
yaşayacağı bir yoğunluk ve muhatap olacağı yük, hükümetlerimizin dört aylık
döneminde ortaya çıkmıştır. Kıbrıs konusunda da, çok dinamik bir takvim
işlemektedir. Kıbrıs davamızda, Ada gerçekleriyle uyumlu, Kıbrıs Türkünün
varoluş davasını koruyan, iki egemen kurucu devlete dayanan bir ortaklık
devletinin kurulmasını temel kabul eden bir perspektifi esas kabul ediyoruz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hele şükür!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Bu gerçekler ışığında...
İyi takip etmezseniz, anlayamazsınız.
Eğer...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Belçika
modeli ne oldu, Belçika modeli?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Biraz dünyayı tanımanız lazım, neler söylediğimizi iyi izlemeniz
lazım; eğer, iyi izler, iyi tanırsanız, bunların da gerçeğinin ne olduğunu
anlarsınız.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Dört ay
sonra geliyorsunuz bizim söylediğimize!
BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen müdahale
etmeyin efendim.
Buyurun Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Bu gerçekler ışığında, Annan Planını müzakere edilebilir
bulduğumuzu söyledik; fakat, Annan Planının bizim hassasiyetlerimizi tam
karşılayan bir çözüm perspektifinden geriye düşmesi karşısında, maalesef,
ilgili süreç bu sıkıntıya düşmüştür. Lakin, hükümetimiz, çözüm perspektifini
korumaktadır; çözümsüzlük politikasını asla benimsememektedir. Çözüm
çerçevesinde yeni arayışlarımız ve çalışmalarımız sürmektedir. Bu çerçevede, çözüme
dönük kararlılığımızda herhangi bir eksiklik yoktur; fakat, Kıbrıs konusunun
zor bir sürece girdiğini de asla unutmamalıyız.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayenizde!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Hükümet etmek, ülkenin sadece bugününü değil, geleceğini de
yönetmek demektir. Sadece bugünü yönetmeye aday olanlar, ne bugün için bir
başarı sağlayabilirler ne de geleceğin dinamiklerine hazırlıklı olabilirler.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Denktaş'tan
özür dile!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
(Devamla) - Hükümetimiz, bir yandan, geçmişten tevarüs eden sıkıntılardan
milletimizi tamamen kurtarmak için gerekli adımları atmaktadır; bir yandan da,
ülkemizin bugününü en iyi şekilde yönetmeye gayret etmektedir; aynı zamanda da,
çocuklarımız için müreffeh bir gelecek hazırlamaya çalışmaktadır. Aziz
milletimiz, emanetinin emin ellerde olduğunun huzur ve güveni içinde olsun;
doğrularını, milletin ortak malı kabul eden bir hükümet iş başındadır. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Yanlışlarımız karşısında da, her türlü eleştiriye
saygıyla yaklaşıyoruz.
2003 malî yılı bütçesinin bereketler
getirmesini diliyor, Yüce Meclise ve Meclisin şahsında milletimize saygılar
sunuyorum. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Başbakan, teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri, son konuşma,
bütçenin aleyhinde olmak üzere, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım'a
aittir.
KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yıldırım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Konuşmayı yapalım,
taleplerinizi alayım; hay hay...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İzin verir
misiniz Sayın Başkan...
BAŞKAN - Dinleyeceğim efendim...
Dinleyeceğim...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Kemal
Derviş'in şahsına sataşma nedeniyle...
BAŞKAN - Şu konuşmayı yapalım;
dinleyeceğim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, bu
aşamada verilir Sayın Başkan...
BAŞKAN - Hayır, dinleyeceğim
efendim...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Hay hay... Hay hay...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Söz istiyor
Sayın Arkadaşımız...
BAŞKAN - Efendim, Sayın Derviş, söz
istemesini, elbette, hepimizden daha iyi bilir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama,
görmüyorsunuz Sayın Başkan...
BAŞKAN - Konuşma yapmak üzere
arkadaşımızı davet ettim.
Buyurun efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - ...başka
yere bakıyorsunuz...
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, buyurun
efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Şimdi niye
vermiyorsunuz?
BAŞKAN - Vereceğim efendim...
Vereceğim...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Şimdi niye
vermiyorsunuz Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Lütfen, yerini ve zamanını
ben tayin edeyim efendim.
Sayın Yıldırım, buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, her
şeyi de siz tayin ediyorsunuz Sayın Başkan!..
BAŞKAN - Aynı oturumun içindeyiz
efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sataşma
varsa, söz vereceksiniz!..
BAŞKAN - Lütfen, Başkana müdahale
etmeyin; ben, görevimi biliyorum. Lütfen... Telaş da etmeyin, acele de etmeyin.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Ben
de tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonları başında bizleri izleyen
değerleri vatandaşlarım; ben, Kastamonu'nun Taşköprü İlçesinde yetiştirilen,
yüksek tansiyona iyi geldiğini iddia ettiğim bir ürünü, Sayın Başbakana da
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine de hediye etmiştim; anlaşılıyor ki,
tansiyon çok yükselmiş, sarmısak fayda etmemiş. (AK Parti sıralarından
alkışlar[!])
Değerli arkadaşlar, bu Türkiye bizim,
bu ülke bizim, bu Meclis bizim. Bakın, bu Türkiye'yi bu hale sokanlardan, bu
Mecliste, sen kelsin, sen körsün diyen bir siyaset anlayışından, sataşan,
birbirine karşı laf atan bir siyaset anlayışından, burada, hiç kimse yok. Hatta
hatta, burada kavga çıkartıp, kavgayla birlikte birbirini öldürenlerden kimse
yok. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakan, biz, Cumhuriyet Halk
Partililer Anayasanın değişikliğine oy vermeseydik siz burada yoktunuz; çünkü,
o salt çoğunluğu sağlayamayıp, belki, Türkiye, şu anda, o Meclisten salt
çoğunlukla çıkmayan bir anayasa değişikliğiyle, belki referandum konusunda
tartışıp duracaktık; ama Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'yi çok sevdiği için,
Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Türkiye'yi çok sevdiği için, hepimiz
destek verdik, ben de oy verdim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ama, görüyorum ki... Sayın Başbakanın
konuşmasını yakıştıramadım. (AK Parti sıralarından "niye,
niye"sesleri) Çok ipi germek istiyor. Sayın Başbakan, lütfen ipi gevşetin;
çünkü, ip gerildiği zaman, ip koptuğu zaman ülkem zarar görecek, faizler
yükselecek, tefeciler bizi soyacak, buna müsaade etmeyin, müsaade etmeyin buna.
AHMET YENİ (Samsun) - Hayır, hayır.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bakın, Cumhuriyet Halk Partisi 1920'de kurulmuş bir siyasî
parti, öyle, üç kişinin, beş kişinin bir araya gelip -başka siyasî anlayışlar
yok oldu- bir koalisyon hareketi kuralım da yeniden bir dönemeç başlatalım
diyen bir siyasî partinin adı değil. Tam 83 yıl önce bu Meclisi kuran siyaset
anlayışının, siyasî hareketin adıdır Cumhuriyet Halk Partisi.
Cumhuriyet Halk Partisine sataşmadan
önce, erken kalkacaksınız, sabah namazınızı kılacaksınız, aptesinizde buraya
geleceksiniz; başka türlü olmaz! (AK Parti sıralarından alkışlar)
İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Hep
beraber.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Başka
türlü olmaz; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi demek, ulus devlet demek;
Cumhuriyet Halk Partisi demek, Mustafa Kemal Atatürk demek! (Alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, sevgili
milletvekilleri; bütçenin aleyhinde söz istedim. 147 katrilyonluk bütçeyi
konuşuyoruz. 147 katrilyonluk bütçede, 65 katrilyon tefeciye faiz ödüyoruz.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Derviş...
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Derviş
mi?! Bekle, alıyorsun cevabı...
Şimdi, 45 katrilyon da açık veriyoruz.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - O borçlandı,
biz ödüyoruz!..
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Doğru!..
Bakın, bu borç, 1980 yılında 16
katrilyon civarında; yani, 1980'li yıllardan bugüne 145 katrilyona kadar
yükselmiş. Bu siyasî borçlanmanın içinde, 1980'den itibaren, Cumhuriyet Halk
Partisi yok, sizin kurduğunuz, Sayın Tayyip Erdoğan'ın önderliğini yaptığı AK Parti
yok; ama, bakıyorum sıralarınıza, bakıyorum hükümet sıralarına, Türkiye'nin bu
noktaya gidişinden siyasî sorumlular var, bakanlar var, grup başkanları var.
Değerli arkadaşlar, Derviş'e laf
atarken, önce kendin, evinin önüne bir bakacaksın. Kemal Derviş bakan olarak
gelmemiş, başbakan olarak gelmemiş, Türkiye'nin IMF'ye programını getirmemiş.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Niye gelmiş?!.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Hafıza
kaybı var galiba sizde!
Derviş'ten önce, abuk subuk, elinde
çantası, sarı, uzun boylu, Sheraton Oteline inen bir Cottarelli diye birisi
vardı, biliyorsunuz...
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Sizin
arkadaşınız...
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - O benim
arkadaşım olmaz, sen benim arkadaşım olursun.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, bir saniye
efendim.
Sayın Yıldırım, mikrofona çok
yaklaşıyorsunuz, yankı yapıyor, o güzel konuşmanız tam anlaşılamıyor.
(Alkışlar)
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Çok
teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - İkinci olarak, arkadaşlar,
lütfen müdahale etmeyin, Sayın Yıldırım, konuşmasını rahatlıkla yapsın.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Kemal Derviş'i savunmak bana düşmez; çünkü, onun ekonomik
programını anlatmak veya ne yaptığını söylemek bana yetmez; ama, maalesef,
sizlerin bu baskısıyla, Kemal Derviş'i, Türkiye, iyi tanıyamadı; ben de, seçim
meydanlarında, Kastamonu'da, Kemal Derviş'in Cumhuriyet Halk Partisine
girmesiyle eksik oy aldım. Bu bir gerçektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ama, şimdi, Kemal Derviş'i tanıdıkça, bakıyorum ki, değerlendiriyorum ki,
2001'in şubatına dönüyorum, dolar 500 000 lirayken 1 500 000-1 700 000 lira
olmuş; 2003'ün martının sonuna geliyoruz, dolar, hâlâ 1 700 000 lirada
duruyorsa, bunu, Kemal Derviş'in oturttuğu, yolsuzlukları bertaraf eden sosyal
demokrat ve dürüst politikaların gereği olarak, ona borçlu olduğumuzu
düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Haksızlık ettiğimizi, sizin haksızlık ettiğinizi, Türkiye'nin Cumhuriyet
Halk Partisine haksızlık ettiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın, artık, laf
atmaları bırakalım. İnanın, yemin ediyorum ki, Başbakanı dinleyince çok
üzüldüm; çünkü, ipi germe, muhalefetle ipi koparma noktasına doğru, sanki bir
dernekte, bir kongrede, il kongresinde konuşur gibi bir siyaset anlayışını
Türkiye'nin gündemine taşımaya çalıştı.
Yazık oldu bize; ama, şunu söylemek
istiyorum arkadaşlar: Başka Türkiye yok, başka Türkiye Büyük Millet Meclisi de
yok. Bakın, Siirt, size bir şans verdi, eniştesine sahip çıktı. Gülmeyin!..
Çorum'da, benim eşimin köyünde, Cumhuriyet Halk Partisinin 5 oyu vardı; ben,
105 oy aldım. (AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Türk Halkının özlemidir bu.
Bunu, bir siyasî başarı gibi göstermeye gerek yok; o siyasî başarının arkasında
Cumhuriyet Halk Partisi vardır. Onlara şükran duyun, şükran duymaya devam edin.
Değerli arkadaşlar...
AHMET YENİ (Samsun) - Size oy
vermediler.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Hayır,
Başbakan olmasını sağlamaya çalıştık. Genel Başkanımız oraya bile gitmedi.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin çaresi
tek. Bakın, bu bütçede yatırım yok. Bütçeden, Karayollarına yüzde 1,6 pay
veriyoruz; 2,3 katrilyon lira. Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımızın da
dediği gibi, ucuz enerji için barajların yapılması lazım, hidroelektrik
santralların yapılması lazım; ayırdığımız pay 3,5 katrilyon lira. Savunmaya
ayırdığımız pay 10 katrilyon lira; ama, tefeciye ayırdığımız pay 65 katrilyon
lira.
Ben, Sayın Başbakandan, bu yıl, 65
katrilyon lira faizi, sürpriz kaynaklarla 30 katrilyon liraya indireceğim; 35
katrilyon lira kaynaktan 25 katrilyon lirasını içborca, 10 katrilyon lirasını
da, işsizlere, istihdam olması için yatırıma ayırdım demesini beklerdim.
Sayın Başbakana sormak istiyorum. Ben,
bir karayolcu mühendisim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, süreniz
bitti; lütfen konuşmanızı tamamlayın.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın
Başkan, müsaade ederseniz, bitiriyorum.
2 000 kilometre bölünmüş yol
yapacağız... İnşallah 3 000 kilometre yaparız; ama, emanet çalışmayla
gerçekleştireceğimiz minimum kaynak, mevcut yaptığımız bölünmüş yolun, ancak
yüzde 10-13'ünü gerçekleştirmektedir. Doğru bir yaklaşımdır; Türkiye, hem
işçisine para ödeyecek hem makinesini bekletecek hem de müteahhite para
arayacak; öyle bir lüksümüz yok. (AK Parti sıralarından alkışlar) Doğrudur;
ama, eksiktir. Eksiktir, yeterli değildir; çünkü, bu proje, Karayollarında
baskıyla, adam kayırmayla, bir yöntemle "onu al, bunu ver, onun hakkında
soruşturma yap" anlayışıyla devam edemez. Yolsuzluklar var diyoruz, Sayın
Başbakan "açıklayacağım" diyor. Lütfen, açıklasın. Şu ana kadar,
Karayollarında, fazla ödemeyle ilgili, bir kuruşluk fazla ödemeyle ilgili
soruşturma yoktur. Hiçbir karayolcu mühendis, fazla ödemeye imza atmaz; ama,
kayırma vardır. Kayırmanın adresi de, ANAP ve MHP İktidarıdır, bakanlarıdır.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Sap ile samanı karıştırmayalım; mühendislerin,
teknokratların üzerine saldırmayalım. Onların, siyasî iktidarların yaptığı
kayırmayı, yolsuzluk gibi aktarmayalım, zihinleri karıştırmayalım diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; Sayın Başkanın müsamahasına sığınarak...
Yeni bir başlangıç yaptık; gelin, bu
başlangıcı devam ettirelim. Projeler yarıştıralım; laf yarıştırmayı,
sataşmaları bir tarafa itelim. Türkiye'nin üretim yapması lazım; tarlada
üretimi, fabrikada üretimi, kamuda dürüst yönetimi kaim kılalım. İllâ ki
özelleştireceğiz diye, elimizde olan fabrikaların hâlâ zarar etmesine müsaade etmeyelim. Ondokuz
yıldır, Türkiye, özelleştirme düğmesine basmış; 8 milyar dolarlık özelleştirme
yapmışız, 12 milyar dolar harcamışız; hani, babadan kalan mirasyediler gibi...
Değerli arkadaşlar, gelin, zarar eden KİT'leri, gerekirse
-özelleştirmeye Cumhuriyet Halk Partisi de karşı değil- özelleştirelim; ama,
özerkleştirme diye bir müesseseyi de ortaya koyalım; kendi ayakları üstünde durmasını
sağlayalım.
Örneğin, geçenlerde, burada konuşmamda
anlatmıştım; kendir demiştim, kendir... Hani, Hollanda'dan 5 000 ton ithal
ediliyor, sigara kâğıdının hammaddesi; Taşköprü'de üretiliyor. Bu fabrikaya 15
milyar dolar yatırım yapılmış, 4 milyar dolar teklif var; şu anda, Yüksek
Planlama Kurulunun önünde karar bekliyor. Allah'tan korkalım, kuldan utanalım,
yetimin hakkını koruyalım; çünkü, üç ayda, fabrika 4,5 trilyon kâr etmiş
arkadaşlar. Murat Başesgioğlu çok yakından biliyor. İki tane perfore
makinesiyle, fabrika, üç ayda, geçen yıldan beri 4,5 trilyon kâr etmiş
durumdadır.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bu
fabrikaları yeniden ayağa kaldıralım. Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve
Kalkınma Partisine, Türkiye, bir fırsat vermiştir. Anlaşılıyor ki, siz, batmaya
kararlısınız. Eğer, siz batarsanız biz çıkamayız. Bu halk alıştı; Mecliste
bulunanların hepsini tasfiye ediyor. Tasfiye olmaya gönlüm razı değil. Ben
buraya yirmi yıl didişe didişe geldim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yirmi
yıl daha gitmemek istiyorum, mücadele etmek istiyorum. Onun için, doğru bir
siyaset anlayışını egemen kılalım diyorum.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen, son
cümlenizi söyleyin.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Son
cümlemi okuyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye çok
önemli günler yaşıyor. Ben inançlı bir insanım. Cumhuriyet Halk Partililer de
hep inançlıdır ve laiktir. Şimdi, Irak da bombalanıyor. İçim sızlıyor.
Tezkereler bu Meclise gelmemeli artık; korkuyorum, gelecek diye. Sayın
Dışişleri Bakanına bir soru sordum; dedi ki: "Gelmeyecek, bir talep
yok." İnşallah... Dua ediyorum Allahıma; ama, Fil Suresini de Sayın
Başbakana hatırlatmak istiyorum. Bunu benden çok daha iyi bilir: "Görmedin
mi Rabbin ne yaptı fil ashabını? Hilelerini boşa çıkarmadı mı?"
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen...
MEHMET YILDIRIM (Devamla) -
"Üzerlerine sürü sürü ebabil kuşlarını salmadı mı? O kuşlar, ona, çamurdan
pişirilmiş taşları atmadılar mı? Derken, onları yenilmiş ekin yaprağı gibi
kılıvermedi mi?" Kerbelâ'daki Hasanlar, Hüseyinler, Abdülkadir Geylaniler,
İmamı Azam Ebu Hanifeler... (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer, sen,
seçimden önce deseydin ki, ben Başbakan olacağım, Amerika, Türkiye'nin
üstünden, altından, içinden, Irak'taki Müslümanları, çocukları, bombalayacak;
yemin ediyorum ki, yüzde 35 değil, yüzde 1 bile oy alamazdınız.
Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, teşekkür
ederim.
İstanbul Milletvekili Sayın Kemal
Derviş'in bir talepleri vardır.
Efendim, lütfen, talebinizi oradan
açıklar mısınız... Hangi konuda talepte bulunuyorsunuz Sayın Derviş?
KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - Kısa
cevap...
BAŞKAN - Nedir; neye cevap efendim?
KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - İçtüzüğün 69
uncu maddesinden, sataşmadan...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın
Başkan, sataşma nedeniyle söz istiyor.
BAŞKAN - Sayın Derviş, bir saniye...
Bir saniye...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Yetenç, lütfen
telaşlanmayın efendim... Hep beraber yönetiyoruz burayı.
KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - Sayın Başkan
"sataşma" kelimesini sevmiyorum; ama, ona benzer bir şey oldu.
BAŞKAN - Tamam.
Sayın Derviş, şunu ifade edeyim:
İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, herhangi bir milletvekilimiz, komisyon,
hükümet, konuşmalarda, bir yanlış söylendiğinden, kendilerine bir sataşma
yapıldığından bahsederlerse, söz isterler. Taleplerini Başkan kabul ederse, söz
verir; kabul etmezse, oylar, onun neticesine göre hareket eder.
Siz, bugün, Genel Kurulda çok olumlu
bir konuşma yaptınız ve bu konuşmanız, AK Partili milletvekilleri tarafından da
zaman zaman alkışlandı. Dolayısıyla, ben, bu söz hakkını da en güzel şekliyle
kullanacağınızı düşünüyorum.
Buyurun efendim. (Alkışlar)
V. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. -
İstanbul Milletvekili Kemal Derviş'in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - Değerli
Başkan, değerli arkadaşlar; bazen düşünüyorum; yani, rüyanıza mı giriyorum
arada bir, Başbakanın rüyasına mı giriyorum; kitaplar yayımlıyorsunuz... (AK
Parti sıralarından alkışlar) Ne adammışım be diyorum... Vallahi... Sanıyorum,
ekonominin çok zor sorunları var; enerjinin daha büyük bir kısmını ona
harcasanız, daha iyi olur diye düşünüyorum.
Evet, şimdi, bu üslup konusunda,
hakikaten, bizim arkadaşlar arasında da bazen ciddî sorunlar var; gerçekten...
(AK Parti sıralarından alkışlar) Fakat, Türkiye'nin bu zor günlerinde, bir
Başbakandan çok farklı bir konuşma beklerdim. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Maalesef, konuşmasını dinledikten sonra,
Türkiye'nin geleceği için endişem artmıştır. Sanıyorum, Recep Erdoğan'ı
dinlerken, vatandaşlarımız, Sayın Abdullah Gül'ün saygılı ve alçakgönüllü
üslubunu özlemiştir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Recep Erdoğan, bu
yaklaşım ve üslubuyla Türkiye'yi huzura kavuşturacağını düşünüyorsa,
vatandaşın, maalesef, çok çekeceği var. Ben, burada, bağırarak, çağırarak, o
seviyeye inmeyeceğim...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hangi
seviyeye inmiyorsun?!
KEMAL DERVİŞ (Devamla) - Ancak, iki
konuda, iki noktayı vurgulamak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, 57 nci
hükümet döneminde muhalefetteydi ve buna rağmen, özellikle Sayın Deniz Baykal,
çok sorumlu, önce ülkeyi düşünen bir muhalefet sergiledi... (AK Parti
sıralarından "aynı zihniyet, aynı..." sesleri) Evet; çok kolay olurdu
sert, sorumsuz bir muhalefet yapmak. Sayın Baykal -otuz yıldır tanıyorum- her
zaman önce Türkiye'yi düşünür. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti
sıralarından gürültüler)
MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) - Siz
düşünmüyor musunuz?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen, müdahale etmeyin efendim.
Sayın Derviş, buyurun efendim.
KEMAL DERVİŞ (Devamla) - Ayrıca, hiç
kimse merak etmesin, Cumhuriyet Halk Partisi, hem cumhuriyetimizi kuran
Kemalist geleneği ve heyecanı sürdürecektir hem de Türkiye'yi çağdaş, laik bir
sosyal demokrat düzene çok yakında kavuşturacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
Aramızda gönül ve fikir birliği vardır. Hiçbir mahalle kurnazlığı, Cumhuriyet
Halk Partisinin dostça çalışma düzenini bozamaz.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Derviş, çok teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN -Sayın Erdoğan Yetenç, buyurun
efendim.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) -
Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN - Anlayamadım; hangi tutumum
hakkında?!
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Az
önce, sataşmalar esnasında milletvekillerimize takındığınız tavır nedeniyle
tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN - Hayır, böyle bir şey yok.
Değerli arkadaşlarım...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) -
Sayın Başkan, milletvekillerimize karşı, bir milletvekiline nasıl hitap
edileceğinde usulünce davranmadınız; o nedenle, söz istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim... Teşekkür
ederim... Buyurun, oturun efendim.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Söz
vermiyor musunuz Sayın Başkan?..
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2003
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Saat 17.40'ta tekrar toplanmak üzere,
birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.28
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati : 17.40
BAŞKAN : Bülent ARINÇ
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt
AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
IV. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
1. -
2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/530)
(S. Sayısı : 76) (Devam)
2. -
2001 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel
Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/280, 3/87, 3/89, 3/90) (S. Sayısı
: 78) (Devam)
3. -
2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı : 77)(Devam)
4. -
2001 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel
Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/281, 3/88) (S. Sayısı : 79) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, 2003 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının, 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının, 2003 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının ve 2001 Malî Yılı Katma
Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylamalarını yapacağız.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel
Kurulun kararını alacağım.
Her dört kanun tasarısının
açıkoylamasının elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının açıkoylamasına başlayacağız; ancak, sayın milletvekilleri, Plan ve
Bütçe Komisyonunun, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının tümünün
oylanmasından önce, 28 ve 51 inci maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin,
İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre, bir talebi vardır; bu talebi yerine
getireceğim.
Şimdi, birleşimin başında kabul edilen
Adalet ve Kalkınma Partisi önerisi doğrultusunda Plan ve Bütçe Komisyonunun
istemini okutup, oylarınıza sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
76 sıra sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının Genel Kurulun 27 Mart 2003 tarihli 57 nci Birleşiminde
görüşülen 28 ve 51 inci maddelerinin, Genel Kurulda kabul edilen önergelerle
tasarıda yapılan değişiklikler nedeniyle ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesi
amacıyla, İçtüzüğün 89 uncu maddesine gereğince, yeniden görüşülmesini arz
ederim.
Sait
Açba
Afyon
Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanı
BAŞKAN - Plan ve Bütçe Komisyonunun
istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bu durumda, tasarının 28 inci
maddesini yeniden müzakereye açıyorum.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görevi yasa yapmak olan bir parlamentonun her şeyden önce yasalara uyması
gerekiyor. Biz, görevimizi yaparken, Anayasaya aykırılık olduğunu bildiğimiz
bazı hükümleri Bütçe Yasasına koyduğumuz zaman, öncelikle, Parlamento olarak
görevimizi yerine getirmemiş oluruz. Eğer, bunu, bir bürokrat yapsaydı, görevi
kötüye kullanmaktan, memuriyete sona kadar varan pek çok cezayla
karşılaşabilirdi; ama, maalesef, hukuku uygulama görevi olan bir Parlamento,
hukuku çiğnemekten kendisini alamıyor.
Şimdi, bakınız değerli
milletvekilleri, Bütçe Yasasının 28 inci maddesine (h) bendinin eklenmesini
Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri istedi. Peki, 24 saatte
ne oldu da bunu tekrar, yeniden görüşüyoruz?! Cumhuriyet Halk Partisi olarak
biz bunun konulamayacağını, İhale Yasasıyla ilgili değişikliklerin, ancak,
İhale Yasasında yapılması gerektiğini, 20'yi aşkın maddeyle ilgili de bu
düzenlemelerin yapılması gerektiğini söyledik; ama, maalesef, bizim
önerilerimiz dikkate alınmadı; ki, Sayın Başbakan az önce yaptığı konuşmada,
Cumhuriyet Halk Partisinin öneri getirmediğini vurguladı. Oysa, biz, öneri
getiriyoruz; ama, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri,
bırakın öneriye uymayı, hukuka uymamayı genel kural haline getiriyorlar.
Şimdi, bakınız değerli
milletvekilleri, eğer bir madde görüşülecekse, Danışma Kurulunun ittifakı
gerekiyor. Danışma Kurulunun ittifakı olmadan bu tür kararları getirmek mümkün
değil. Kaldı ki, Danışma Kurulunun ittifakı olsa dahi, ancak 1 madde
getirilebilir. Bakın, İçtüzüğün 89 uncu maddesinde "tasarı veya teklifin
tümünün oylanmasından önce, belli bir maddesinin yeniden görüşülmesi teklif
edilir" deniyor. "Belli bir madde." Yani, 1 madde...
Belki, Sayın Başkan, şunu yorumlamış
olabilir: Buradaki "belli bir madde" diğer maddeleri de içerebilir,
birden fazla madde de olabilir. O zaman, bakın, İçtüzüğün 88 inci maddesi...
Orada da, bir maddenin geri istenmesiyle ilgili bir düzenlemeye yer verilmiş.
Oradaki ifade de, aynen şöyle: "Esas komisyon veya Hükümet, tasarı veya
teklifin tümünün, belli bir veya birkaç maddesinin..." Yani, 89 uncu
maddede -özellikle kastettiği- bir maddeden fazla maddenin yeniden görüşülemeyeceği
açıklıkla ortaya konuyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bazı kamu
kuruluşlarının, İhale Yasasının kapsamı dışında tutulması kabul edilmişti.
Merak ediyorum; İhale Yasasında, Adalet ve Kalkınma Partisinin rahatsız
olmasını gerektiren, acaba, ne tür bir düzenleme var? Eğer, böyle bir
düzenlemeye gerek yoksa, niçin, İhale Yasası çalıştırılmasın ve özellikle
enerji ihalelerini öngören bir düzenleme açısından İhale Kanunu devredışı
bırakılmak istensin?
Bu yapılıyor; aradan 24 saat geçmeden
"biz bunu geri alacağız" deniliyor. 24 saatte ne değişti arkadaşlar?
Şimdi, verilen önergenin gerekçesine
baktım, olur ya belki de bizim bilmediğimiz bir gerekçe vardır da bu önergede,
o nedenle, İhale Kanununun belli hükümleri, belli kamu kuruluşları için askıya
alınıyordur diye. Belirtilen gerekçe şu: Efendim, bu Devlet İhale Kanunuyla,
biz hızlı ihale yapamıyoruz, o nedenle biz bunu devredışı bırakalım, daha sonra
da çok hızlı ihale yapacağız.
Peki, değerli arkadaşlar, bu hükümet,
acaba bürokrasiyi çalıştıramıyor mu? Acaba, İhale Yasasında şöyle bir hüküm mü
var: "İhaleye çıkılacak; konu, altı ay sonra yürürlüğe girer" gibi
bir düzenleme mi var; böyle bir şey yok. Özellikle baktım, ihaleyi geciktirecek
belli kurallar da yok. O zaman, hükümetin görevi, bürokrasiyi çalıştırmak,
ihaleleri hızlandırmak; kuralına, yasaya uygun düzenlemeler yapmak. Siz,
Anayasaya aykırı -ki, Anayasa Mahkemesinin bu konuyla ilgili 10'un üzerinde
kararı var- yeni bir düzenlemeyi, Parlamentoyu âdeta bir onay makamı gibi
görüp, buraya getiriyorsunuz ve bunu, bizim itirazlarımıza rağmen koyuyorsunuz;
şimdi de "biz, bunu kaldıracağız, geri çekeceğiz" diyorsunuz. Ne oldu
arkadaşlar? Özellikle, bu önergeyi veren arkadaşlardan, bu konunun burada
açıklanmasını istiyorum. Bir diğer konu...
Değerli arkadaşlar, Yüce Parlamentoya
iyi düşünülmüş taşınılmış yasalarla gelinir, o yasalar görüşülür ve karara
varılır. Gece yarısı operasyonlarıyla yasa yaparsanız, hata yaparsınız ve
nitekim, biz, hata yaptık; İçtüzüğe aykırı 2 tane yasayı, burada, getirdik
koyduk bütçe kanununa; şimdi, hata yaptığımızı fark ediyoruz, geri alıyoruz.
Peki, bütün bu 550 kişilik saygıdeğer milletvekillerinin iradeleriyle, bir
anlamda, bir günden ertesi güne oynamak, onları, bir anlamda, dilim söylemeye
varmıyor ama...
Değerli arkadaşlar, Parlamentoda,
milletvekillerini bu kadar zor duruma, iki çelişik kararı 24 saat içerisinde
alma durumuna getirmek, acaba, bir siyasal iktidarın, bir siyasal partinin
başvurabileceği bir yöntem mi?! Üstelik, 365 milletvekiliniz var; getirirsiniz
doğru dürüst bir yasa, burada tartışılır, doğrusu eğrisi ortaya konulur ve biz
de karar veririz; ama, dediğim gibi, gece yarısı operasyonlarıyla
getiriyorsunuz bir düzenleme, ondan sonra da geri alacağız diyorsunuz. Bir
hükümetin, bu kadar kısa süre içerisinde zikzak çizmesi, o hükümete halkın
duyabileceği güvenin duyulmaması sonucunu doğurur. Sayın Başbakan, altını
çizerek vurguladı; siyaset kurumu yıpranıyor. Doğru, siyaset kurumu yıpranıyor.
Siyaset kurumu nasıl yıpranır; bir söylediğini ertesi gün değiştirirse, siyaset
kurumu yıpranır. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim yapmak istediğimiz, siyasete
saygınlık kazandırmak değerli milletvekilleri. Biz, Parlamento olarak, yasama organı
olarak, Yüce Türk Halkına layık olmak istiyoruz; onların isteklerine tercüman
olmak istiyoruz, onların sorunlarını çözmek istiyoruz. Eskiden, koalisyon
hükümetleri döneminde, yasa çıkarmak zordu; şimdi, artık, yasa çıkarmak zor
diye bir kavram yok. Parlamento çalışacak, hükümet çalışacak, gündeme getirecek
ve biz, çözeceğiz ülkenin sorunlarını. Biz, buraya kavga etmek için gelmedik,
ülkenin sorunlarını kararlı bir parlamento olarak çözmek için geldik. Şimdi,
eğer, bir sayın başbakan çıkar, gerçekten de ortamı gererse, kullanacağı üslup
itibariyle, Parlamentonun saygınlığına -özür dileyerek söylüyorum- gölge
düşürecek ifadeler kullanırsa, bunlar Parlamentoda rahatsızlık yaratır değerli
arkadaşlar, bunları yapmamamız lazım.
Şimdi, bakınız, yasaları bu kadar sık
değiştirmenin, daha doğrusu kararları bu kadar sık değiştirmenin hata olduğunu
vurguladım. Sanıyorum, her sağduyulu yurttaş da, bu tür uygulamaların hata
olduğu konusunda aynı karara varır. Bu, yeni bir olay da değil. Geçenlerde
Vergi Yasası görüşülürken Plan ve Bütçe Komisyonunda hayat standardı esası
birden bire bir önergeyle dahil edildi. Hata olduğunu söyledik, kimse
dinlemedi. Sonra, Genel Kurula geldi. Tıpkı burada olduğu gibi, Genel Kurulda,
yine, AKP'li arkadaşların verdiği önergeyle, bu, geri çekildi. Uygulamadan
kalkan bir şey uygulamaya konuluyordu; ama, daha sonra bir sayın milletvekili
kalktı dedi ki: "Hayat standardını kaldırmak Adalet ve Kalkınma Partisi
tarafından gerçekleştirilecektir." Yahu, kalkan şey nasıl kalkacak? Zaten
kalkmış. (CHP sıralarından alkışlar) Uygulamaya koymak istiyorsunuz
reddediyoruz; bu, uygulanamaz diyoruz, uygulamayın diyoruz; ama,
söylediklerimizi anlatamıyoruz ve Sayın Başbakan, kalkıyor, burada diyor ki:
"Cumhuriyet Halk Partisi öneri getirmiyor." Çok özür dilerim
arkadaşlar, biz, öneri getiriyoruz. Bakın, Sayın Kemal Derviş konuştu ve
Türkiye'nin öncelikle ele alması gereken konulardan birisinin sosyal güvenlik
olduğunu söyledi. Öneri de getirdi. Nasıl çözülmesi gerektiğini de getirdi;
ama, iktidar partisini oluşturan Sayın Başbakan ve Bakanlar kulaklarını
tıkamışlarsa, biz, kime anlatacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, biz, ne derseniz
deyin, hangi üslubu kullanırsanız kullanın, halkımıza, Parlamentoya doğruları
söylemekten asla ve asla vazgeçmeyeceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Kılıçdaroğlu.
Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın
Oğuz Oyan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Oyan, süreniz 5 dakika efendim.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada 28 inci madde tekrar görüşülüyor. Bu maddeyle
ilgili -geçen gün- değişiklik önergesi getirildiğinde, bunun hem içerik hem
yöntem olarak yanlış olduğunu söylemiştik. Yanlış yapmaya devam ediyor iktidar,
hukuk konusundaki lakaydini sürdürüyor; bunu getirdi, şimdi geri alıyor, hem de
yanlış bir yöntemle geri alıyor. Yanlış yöntem; çünkü, 89 uncu madde -biraz
önce arkadaşım burada açıkladı- sadece belli bir maddeyi geri almaya izin
veriyor, iki maddeyi değil; iki madde olsaydı 88'deki ifadeyi kullanırdı.
Fakat, burada daha önemli şeyler oldu
bugün. Ben, bugün Meclisin irtifa ve itibar kaybettiğini düşünüyorum. Bu
Meclisin irtifa ve itibar kaybetmesine vermemeliyiz değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar) Burada bir başbakana yakışan üslup, siyasete üstten
bakma üslubudur. Siyasete üstten bakmıyorsanız, bir başbakana yakışan üslubu
benimsemiş olamazsınız. Bugün burada dile getirilen üslup, iddiasını dört ay
sonra yitirmiş bir iktidarın üslubudur. Bu, acze düşmüş bir hükümetin
üslubudur. (CHP sıralarından alkışlar) Burada, 16 Kasımda Acil Eylem Planını
açıkladıktan henüz bir ay sonra, geçici bütçesiyle, Acil Eylem Planında
söylediği bütün sözleri yutan ve gündemi dışına çıkaran bir iktidarın üslubu
söz konusudur. Bu, kendi konumunu savunmak için, kişisel saldırılardan medet
uman bir aczin ifadesidir. 1974 yılına kadar tarayıp arayıp bir söz bulmaya
çalışmak ya da bir milletvekilini hedef alarak burada iktidar olarak bütçesini
savunmak!.. Böyle bir şey olamaz; Meclis tarihinde görülmemiş bir şeydir!..
Meclis tarihinde böyle bir üslup, böyle bir itibar kaybı yaşanmamıştır.
Demokrasiyi, sadece, hedefe götürecek
bir tramvay olarak tanımlayan zihniyet, ancak bu kadarını yapabilirdi. (CHP
sıralarından alkışlar) Ne yazık ki, halkın ümitlerini sömürerek iktidar
olanlar, bugün, bu sözlerini yerine getirememenin telaşı içinde, bir savunma
pozisyonu içine girmeye başlamışlardır.
Eğer burada, bu hükümet, IMF
programına karşı tutarlı bir alternatif getirebilmiş olsa ve o konumdan, geçmiş
IMF programlarını eleştiriyor olsa, saygıya değerdi; ama, ne oluyor; IMF
programına tam olarak angaje olmuş, bütün sözlerini bir tarafa bırakmış ve
gelmiş, burada, geçmiş dönemlerin IMF programını eleştiriyor. Böyle bir
çelişki, taşınamaz bir çelişkidir Sayın Başbakan; böyle bir çelişki, ancak,
takıyyeyle savunulabilir; takıyye, bu Meclise yakışmaz! (CHP sıralarından
alkışlar)
Başbakan, burada çok değerli
üsluplarına, kavramlarına, bir de "tüccar siyasetçi" kavramını
ekledi. Böylece, Meclisimizin kavram dağarcığı zenginleşiyor; belediyeci
siyasetçiden sonra, şimdi, bir tüccar siyasetçi... Anladık; bakalım, bu tüccar
siyasetçi, Türkiye'yi kaça pazarlayacak, göreceğiz.(CHP sıralarından alkışlar;
AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen, müdahale etmeyin efendim; sıra kapaklarına vurmayın efendim...
OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bu bütçe, halka karşı bir bütçedir; bu bütçe, işçinin
ikramiyesine göz koyan bütçedir; bu bütçe, memur maaşlarının zammına göz koyan
bütçedir; bu bütçe, memura yüzde 1 Emekli Sandığı prim artışı getiren bütçedir;
bu bütçe, emekliye, prim zammını dünyada ilk kez getiren bütçedir; bu bütçe,
köylüyü mevcut destekten dahi mahrum bırakan, 3,5 katrilyon doğrudan gelir
desteği yerine, sadece göstermelik, 500 trilyon koyan bir bütçedir; bu bütçe,
belediyeci zihniyete rağmen, belediyeleri hak kaybına uğratan bir bütçedir;
gerek belediyelerin nüfuslarına göre verilen pay yüzde 6'dan yüzde 5'e düşmekte
gerekse de büyükşehir belediyelerinin payı yüzde 4,1'den yüzde 3,5'a düşmekte.
Bazı milletvekilleri izlememişler
herhalde; gülüyorlar. Bunların, belki de, bütçeyle geldiğini bilmeyenler
vardır.
Bu bütçe, duble vergiler getiren
bütçedir. Duble yol değil, dikkat ediniz, duble vergiler... Emlak Vergisi gibi,
toplumun 10 000 000 insanından, yeniden, matrahı artırılmış verginin, bir kez
daha, ikinci kez alınmasına zorlayan bütçedir. Duble Motorlu Taşıtlar Vergisi
getiren bütçedir; dolaylı vergileri yüzde 70'lere çıkaracak bütçedir. Bu
bütçenin nesiyle övünüyorsunuz?! İnsan, bu bütçeyi burada sunarken, özür diler,
biraz mahcup olur; yani, kusura bakmayın, iyi bir şey yapamadık, bundan sonra
yaparız der bari. Bunun nesini savunuyorsunuz Sayın Başbakan, değerli
milletvekilleri, sayın hükümet?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan, lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu bütçede artan
tek şey faizdir. 65 katrilyon faiz kondu ve göreceksiniz -burada isterseniz
bahse girelim- size, bu faiz dahi yetmeyecektir. Bu bütçe, 65 katrilyonluk faiz
ödemesine dahi sığdırılamayacak bir bütçedir. Ne yazık ki, siz, bu bütçeyi,
gelip, burada savunuyorsunuz. Bari, deyin ki, acze düştük; bu bütçeyi
getirmekten başka çare bulamadık. (AK Parti sıralarından gürültüler)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın
Başkan, laf atanları uyarın lütfen.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Savaşa destek
veren dört ülkeden biri Türkiye. Gidin... Şanlıurfa Birecik'te düşenler
nedir?.. Fransa hava sahasını açmış olabilir; Fransa'nın üzerinden uçaklar
geçiyor, bombalar değil, roketler değil. Türkiye hava sahasını açtı, millet
tarladan bomba topluyor. Böyle mi savaşa girmeyen, böyle mi savaşa destek
vermeyen bir ülkesiniz?! Çocukları bombalayan uçaklar üstümüzden geçmiyor mu?
Burada, gerçekten bir kimlik bunalımı altındasınız; bunu tekrar söylüyorum.
Türkiye, Kıbrıs'ta, Irak'ta acze
düşmüştür ve burada, bunu, Amerika Birleşik Devletlerinin müttefikliği
üzerinden savunuyor. Size soruyorum: Hangi NATO ülkesi, Amerika Birleşik
Devletlerine karşı, Amerikan müttefiki olduğu için destek veriyor; kaç tanesi
destek veriyor; bunu bana söyler misiniz? Avrupa Birliğine girerken, kaç tane
ülke, Kıbrıs gibi ödünler vererek girmeyi göze almıştır?
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk
Partisi, Türkiye'de, hem cumhuriyeti kuran hem de 80 yıldır cumhuriyetin tanığı
olan bir partidir. Bu parti, çok parti görmüştür, sizleri de görmektedir;
ancak, şunu söyleyeyim: Meclisi ve milleti yanıltmak üzere Türkiye'de siyaset
yapmanın ne olduğunu, sonuçlarını gördük; yapanların, ne olduğunu
görmeyenlerin, Türkiye'deki, sınırları giderek genişleyen siyasetçi mezarlığına
bakmalarını öneririm.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Oyan, teşekkür ederim.
Madde üzerinde verilmiş önerge vardır;
okutup, işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2003 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının 28 inci maddesinin (h) bendinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Salih Kapusuz Necati Çetinkaya Ali İbiş
Ankara Elazığ İstanbul
Halil Aydoğan Hikmet Özdemir
Afyon Çankırı
Gerekçe:
Kamu İhale Kanunundan istisna
tutulacak işlemlerin ilgili kanunda yapılacak düzenlemeyle gerçekleştirilmesini
sağlamak amacıyla madde metninde değişiklik öngörülmektedir.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT
AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Komisyonun Genel Kurulun
takdirine bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Şimdi de tasarının 51 inci maddesini
yeniden müzakereye açıyorum.
Madde üzerinde söz isteyen?..
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Kepenek, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
51 inci madde, kamu kaynakları,
özelleştirme, devlet gelirleri konusunda olduğu için, ben, önce maddeyle ilgili
görüşlerimizi özetleyeceğim, sonra da bugünkü tartışmalar ve bütçe üzerinde
kimi konulara değineceğim.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Cumhuriyeti kurulduktan bu yana, kamu, elindeki varlıkları gözbebeği gibi
korumuştur. Türkiye, 1930'lu yıllarda ulusal sanayileşme yönünde çok önemli
adımlar atmıştır; dokumasından demir çeliğine kadar üretim temeli oluşturmuş ve
-burası çok önemli- bu kurumları, özerk, siyasetçinin çiftliği olmadan, dürüst
yönetmiştir. Türkiye'de, bugün, özel kesim dediğimiz kesimin, sanayiin
gelişmesinde kamu kuruluşlarının çok şeyi vardır; personeli vardır, ortaklığı
vardır, sermayesi vardır, ucuz girdi katkısı vardır. Türkiye, gelişme
sürecinden, adım adım sanayileşmeden uzaklaştı ve bu süreçte özelleştirme
dönemine girdi. Hep birlikte yaşıyoruz; özelleştirmenin yağmalama olduğunu,
perşembe günkü müzakerelerde, Adalet ve Kalkınma Partili bir arkadaşım bu
kürsüden söyledi. Yağma, özelleştirmenin özünü oluşturdu.
Özelleştirmenin -uyarı olarak
söylüyorum- kimi temel ilkeleri var:
Bir; özelleştireceğiniz kurumların
fiyatını saptamak dünyanın en zor işidir. Özellikle, enflasyon dönemlerinde bu
fiyat saptanamaz; çünkü, bunların benzeri yoktur, piyasada satılmaz. Kaçımız,
elmanın ya da ekmeğin fiyatını tam olarak bilebiliyoruz ki, Tekelin, Türk Hava
Yollarının, başkalarının fiyatını bilelim.
İkincisi; özelleştirmede çok önemli
bir kural daha var; o da şudur: Özelleştirme, yeni üretim olanakları
yaratmalıdır, geliştirmelidir ki, burada öngördüğümüz, maddede öngördüğümüz
gibi devlete gelir gelsin. Şimdi, bu noktaya çok dikkat etmek gerekiyor. Türkiye'de
yapılan özelleştirmenin bir ayağı, sosyal ayağı kesiktir. Türkiye'deki
özelleştirme, çalışanlarını göz ardı etmiştir.
Buradan nereye gelmek istiyorum;
buradan şuna gelmek istiyorum: Özelleştirme politikasını düzenlerken, yeni
hükümet bu doğrultuda çalışırken bu noktalara dikkat etmelidir. Bir şeye daha
dikkat etmelidir. Önemli olan, Türkiye'nin geleceğidir. Önemli olan,
Türkiye'nin üretim olanaklarının artırılmasıdır. Bunu yaparken, halka ait
kurumların özelleştirilmesinde şimdiye kadar yapıldığı gibi, ille de, muhakkak,
kesinlikle, yabancı uzman, yabancı danışman çalıştırmak zorunluluğu yoktur.
Türkiye, kendi mühendisine, kendi insan gücüne, kendi planlama teşkilatına
güvenmelidir; ama, uygulamanın böyle olmayacağı anlaşılmaktadır. Türkiye'nin
saygın kurumları var. Türkiye, Türk Hava Yollarını üç dört yıl evvel
özelleştirseydi, Swiss Air alacaktı. Biliyorsunuz, Swiss Air sonradan iflas
etti. Dolayısıyla, zamanlama bakımından da -eğer, bir tüccar gibi yönetilmemesi
gereken ülkeyi, bir tüccar gibi yönetiyorsanız bile- satış zamanını iyi
ayarlayın; bir.
İki; Türkiye'nin stratejik gelişmesi
için zorunlu, kaçınılmaz KİT'lerini, kuruluşlarını, kurumlarını, kesinlikle,
özelleştirmeyin. Bu, geliri kesmektir; bu, toplumun geleceğini kesmektir.
Bir de, bir yanlış daha yapılıyor;
yapmayın. O da şudur: Türkiye, özelleştirme furyasında, militanlığında, Avrupa
Birliğini bile geride bırakacak işler yapmaktadır; külliyen yanlıştır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, çok
isterdim ki, hep bu konuları tartışalım, bütçeyi sağlıklı tartışalım, iyi
tartışalım. Üzülerek belirteyim ki, buradaki tartışmalar, öyle çok düzeyli
gitmedi, keşke gitseydi. Birkaç noktaya, izin verirseniz, hiç demagoji
yapmadan, değineyim.
Sayın Başbakan, CHP'nin projelerini
soruyor. İşsizlikle mücadeleden başlayın, ihracatla devam edin, vergi
adaletinden gidin, teknolojik yenilikten geçin, yönetimin yeniden yapılanmasına
ve başka konulara geçin, tarımın yeniden düzenlenmesinden Avrupa Birliğinde
rekabet gücü kazanmaya kadar CHP'nin pek çok projesi var.
Bu bir yana, başka önemli konu var.
Bugünkü basında var ve bu, bir yönetim anlayışını simgeliyor. Bugünkü basında
Sayın Maliye Bakanı "Başbakan bana 'ağabey' der, 'Özelleştirme İdaresini
gel al, yönet' dedi, ben de aldım" diyor.
Değerli arkadaşlar, bu, sağlıklı bir
devlet yönetimi anlayışı değildir. Kaldı ki, bu, yasalara da aykırıdır. Bundan
sonra bu işler yapılacak. Halka ait ormanlar, doğal ve kültürel değerler,
madenler, belki satışa çıkarılacak; ama, bu yanlışlar, bu yasadışı tutumlarla,
bu "ben yaptım, oldu" mantığıyla, bu hukuk tanımazlıkla olmamalıdır,
buna izin verilmemelidir.
Burada, Sayın Başbakan "biz, çok
koyun güttük" diyor. Doğrudur. Burada da koyun güden arkadaşlarımız
olabilir. Koyun güdenlere saygılar sunarım; ama, milletvekili dokunulmazlığının
kaldırılması için seçimlerden önce onca söz vereceksiniz, burada ondan hiç söz
etmeyeceksiniz... Acaba, bu, çok koyun gütme mantığının bir uzantısı olmasın?!
(CHP sıralarından alkışlar) Önce siyaseti aklayalım, önce siyaseti elbirliğiyle
aklayalım.
Değerli arkadaşlar, bir başka şey
oluyor, onu da özellikle söyleyeyim. Sayın Başbakan, hep geçmişe referans
veriyor, hep geçmişten söz ediyor, hiç bugüne gelmiyor, bugünü çok ayrıntılı ve
net konuşma olanağını bulmuyoruz. Kimi zaman, fıkralar çok şey anlatır.
İzninizle, ben, Trabzon eski Milletvekili rahmetli Faik Ahmet Barutçu'nun
anlattığı bir Temel fıkrasını anlatmak istiyorum.
Temel, Sirkeci'de cinayet işlemiş.
AHMET YENİ (Samsun) - Temel cinayet
işlemez.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bazıları
işler.
Hâkimin karşısına çıkmış, hâkim
sorguluyor ve Temel anlatıyor: "Hopa'dan vapura bindik; geldik, geldik;
fırtına çıktı; işte, Pazar'da limana kaçtık." Hâkim soruyor: "Ne oldu
sonra?" Temel "tekrar vapura bindik; geldik geldik; fırtına çıktı,
Vakfıkebir'de limana girdik" diyor. Hâkim yine soruyor:
"Sonra?.." Temel devam ediyor: "Tekrar vapura bindik; geldik,
geldik; işte, Perşembe'de vapur karaya vurdu fırtına yüzünden" deyince,
hâkimin sabrı taşıyor; diyor ki: "Temel, Sirkeci'ye gel,
Sirkeci'ye..." Temel'in yanıtı çok ilginç: "Oraya geleyim de, sen de
benim hakkımdan mı gelesin."
Yakına gelelim, yakını konuşalım.
Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kepenek, teşekkür
ederim.
Şahsı adına, Mersin Milletvekili Sayın
Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Özyürek, süreniz 5 dakikadır.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ben, şahsım adına söz aldım; ama,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili olarak, bu oturumda Sayın Meclis
Başkanımızın bir tutumuyla ilgili olarak, müsamahalarına sığınarak, bir
değerlendirme yapmak istiyorum.
Sayın Meclis Başkanımız, biraz önce,
Sayın Başbakanın konuşması sırasında, bazı Cumhuriyet Halk Partili
milletvekillerine ve Grubumuza karşı, son derece sert, kendisinden
beklemediğimiz uyarılarda bulundu. Daha önce Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri burada konuşurken -örneğin, ben konuşurken- yine laf atmalar
üzerine, Sayın Başkan "atılan her lafı duymayınız, işinize gelenlere cevap
veriniz" demişti.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) -
Başbakan konuşuyordu o zaman...
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Ne fark
eder, Başbakanın farkı mı var?!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ama,
şimdi, burada, Sayın Meclis Başkanımız, o günkü söylediklerini unuttular ki,
kim herhangi bir şekilde laf atmışsa, onu çok acımasız bir şekilde
eleştirdiler.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) -
Biz, Baykal'ı saygıyla dinledik.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ben, bu
çifte standardı, engin deneyimine ve saygı duyduğumuz tarafsızlığına
yakıştıramadığımızı, izinleriyle, söylemek istiyorum.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) -
Deniz Baykal konuşurken, laf atmadık; saygıyla dinledik.
BAŞKAN - Lütfen, müdahale etmeyin
arkadaşlar.
Buyurun efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, yeni bir tartışmaya meydan vermemek kararıyla buraya geldim. Onun
için, siz, istediğiniz kadar laf atabilirsiniz; ama, benden cevap alamazsınız.
Değerli arkadaşlarım, yine, Sayın
Başbakanımız, burada, belli bir üslupla, bize göre, çok önemli bir dokümanı,
bir bütçeyi değerlendirirken, beklemediğimiz sertlikte, Cumhuriyet Halk
Partisiyle, muhalefetle, âdeta, bugüne kadar devam etmiş olan uzlaşma ve
anlayış havasından rahatsız olmuşçasına ve artık, sizlerle yollarımızı ayırmak
istiyoruz tavrıyla, sert konuşmalar yaptı. Tabiî, kendi takdirleridir. Bizim
Grubumuz da kendi takdirlerini kullanacaktır; ama, hakem millettir, hakem
halktır, onlar değerlendirmelerini yaparlar.
Sayın Başbakanımız "biz yeni bir
dönemi başlattık, yeni bir üslup sergiliyoruz" dediler. Sayın Başbakan,
doğal olarak, Meclis çalışmalarını izleme fırsatını bulamadıkları için, böyle
bir yeni dönemin açılmadığını göremiyorlar.
Şimdi, geçmiş dönemde, bütçelere
Anayasaya aykırı hükümler hep doldurulurdu, buralara gelirdi, hep eleştirilirdi
ve Anayasa Mahkemesine gidildiğinde de, Anayasa Mahkemesinden bu hükümler
dönerdi. Şimdi, biz beklerdik ki, yeni dönemde ve yeni bir üslup, siyaset
üslubu güdülürken, bunlar olmasın, Anayasaya aykırı hükümler bu bütçede yer
almasın. Ne yazık ki, 22 konuda Anayasaya aykırı düzenleme yapılmıştır. Dünkü
iktidarlar da bunu yapıyordu, şimdiki iktidar da bunu yapıyor. Burada yenilik
nerede, üslup farkı nerede; doğrusu, anlayabilmiş değiliz.
Yine, geçmiş dönemlerde, buraya, gece
yarısı önergeler gelirdi. Ben, bu Meclisin çalışmalarını her zaman dikkatle
izlemiş bir vatandaş olarak, gece yarısı gelen önergelerden her zaman
korkmuşumdur. Hani, İsmet Paşa'nın güzel bir sözü vardır ya, "eşkıyanın
gece yarısı ne yapacağı belli olmaz" diye... Onun için, gece yarısı gelen
önergelerle, neyin nasıl değişeceğinin hiç kimse farkına varmadan... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bu Meclis
eşkıya değil.
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Biz
eşkıya değiliz Sayın Başkan.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Kimsenin
alınmasına lüzum yok değerli arkadaşlarım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen, müdahale etmeyelim.
Sayın Özyürek, buyurun.
ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Sözünü
geri alsın Sayın Başkan.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Eşkıya
mısınız da alınıyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Kimsenin
alınmasına lüzum yok, kimseye eşkıya filan demek niyetinde de değilim; öyle bir
şey yapmam, hiç merak etmeyin. Gereksiz alınganlık da göstermeyelim.
Gece yarısı gelen önergeler her zaman
tehlikelidir.
Şimdi, burada 51 inci maddede bir
düzeltme yapıyoruz. Tabiî, biz, yanlıştan dönülmesini takdirle karşılıyoruz;
ama, bu yanlışa niçin düşüldü?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyürek, lütfen
konuşmanıza devam edin.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - İzin
verirseniz hemen tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Özelleştirmelerdeki sözleşmelerin
yeniden gözden geçirilmesi gibi akıl almaz bir yetkiyi alan böylesine önemli
bir önergeyi, niçin bu bütçe Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken
getirmediniz, niçin bütçe hazırlanırken hükümet tarafından akıl edip buraya
koymadınız? Belli ki, bunu, buraya, belli çevreler, gece yarısı "acaba,
yangından mal kaçırırmış gibi, bir yetkiyi aldırır, daha sonra da, isteğimize
uygun düzenlemeleri yaptırabilir miyiz" diye getirmiş.
Şimdi, Sayın Başbakan, eskiden de
böyle oluyordu, eski hükümetler de bunu yapıyordu, sizin hükümetiniz de bunu
yapıyor; niye buna ihtiyaç duyuyorsunuz?! "Biz yenilendik, biz
yeniyiz" demekle yeni olunmaz değerli arkadaşlarım; bunu üslubunuzla, bunu
tavrınızla göstereceksiniz. Eski hükümetlerin yaptığı gibi, Anayasaya aykırı
hükümleri bütçeye koymayacaksınız; eski hükümetler gibi, gece yarısı önergeler
getirip, sistemi esasından bozmayacaksınız; eski hükümetler gibi, o çıkar
grubunun bu çıkar grubunun telkinleriyle gece yarısı önerge vermeyeceksiniz...
Ben, mutlulukla görüyorum ki, yanlış
hesap Bağdat'tan dönmüştür; Cumhuriyet Halk Partisinin "yanlış"
dediği konulardan hükümet dönmüştür. İnşallah, Sayın Başbakan, bundan böyle,
Meclis çalışmalarını daha yakından izler, burada geçmiş hükümetlerden daha
farklı uygulamalara fırsat verir; biz de, o zaman, yenilikle ilgili bir
değerlendirme yaparız.
Değerli arkadaşlarım, bir diğer önemli
nokta, Cumhuriyet Halk Partisinin tarihî bir parti olmasından gelen...
Cumhuriyet Halk Partisi tekparti olarak da Türkiye'yi yönetmiştir; ama,
Cumhuriyet Halk Partisi, halkımızın ihtiyacı olduğunu bildiği için, Türkiye'ye
demokrasiyi de getiren partidir. Sayın Başbakan da, bu partinin o vasfını
dikkate almadan "tekparti üslubunu bırakalım" gibi, kendisine
yakıştıramadığım uyarılarda bulundu.
Sayın Başbakanım, yine, Meclis
çalışmalarını izlerseniz, burada, değerli AKP milletvekilleri, âdeta, tekparti
gibi, toplumun kabul etmeyeceği, hukukun kabul etmeyeceği, Anayasaya aykırı
uygulamaları yapıyorlar. Bunu, size, şikâyet olarak söylüyorum.
Nitekim, buradan çıkan kanunların pek
çoğu Cumhurbaşkanından dönüyor. Göreceksiniz, bir süre sonra, konuşacağız,
Anayasa Mahkemesinden dönecek. Bunları, biz, ne Sayın Cumhurbaşkanından bir
özel istihbarat alarak ne Anayasa Mahkemesinden herhangi bir kimseyle istişare
ederek söylüyoruz; biz, hukuk bilgimizin gereği olarak söylüyoruz, biz, hukukun
üstünlüğüne inandığımız için söylüyoruz, yanlış yapmayınız diyoruz. Geçmişte de
Anayasaya aykırı kanunlar çıkıyordu, şimdi de çıkıyor. O zaman, fark nerede?!
Biz, Türkiye Cumhuriyeti
başbakanlarının başarılı olmasını dileriz; biz, Türkiye Cumhuriyeti
başbakanlarının, sadece bir partinin başkanı gibi, sadece kendi kongrelerinde,
kurultaylarında konuşuyor gibi konuşmalarını değil, tüm halkı kucaklayacak
şekilde, bütün vatandaşlara dönük mesajlar vermesini bekleriz; biz, Sayın
Başbakandan, Türkiye'nin bu savaş ortamında binbir sorunu varken, 1974'te Deniz
Baykal şunu söylemişti, Cumhuriyet Halk Partisi 1980'de bunu yapmıştı gibi,
polemik kokan... Eğer, bir şey yapacaksak, bir mesajımız varsa, bunları versin
Sayın Başbakan, halkımız da alsın, biz de değerlendirelim; ama, sadece, belli
eksiklerini, yapamadıklarını kamufle etmek için Cumhuriyet Halk Partisine hücum
ederek, Cumhuriyet Halk Partisini dışlayarak ve Cumhuriyet Halk Partisiyle 3
Kasımdan beri oluşmuş bulunan iyi niyet havasını, uzlaşma havasını berhava
ederek siyaset yapmak mümkün değildir.
Bunları, daha, Sayın Başbakanın bu
Mecliste yaptığı ikinci konuşmasında hatırlatmak durumunda kaldığım için
gerçekten üzgünüm.
Bu bütçenin, Türkiye'ye, halkımıza,
sizlere ve Sayın Başbakanın bugün yaptığı bütün yanlışlara rağmen, Sayın
Başbakana da hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Özyürek, size, konuşmanız için
teşekkür ediyorum; ayrıca, eleştirilerinize de saygı duyuyorum; ancak, biraz
önce vuku bulan hadisede iki konu dikkatimi çekiyor. Birincisi, hatibin
konuşmasını beğenmek, onaylamak zorunda değiliz. Bunun karşılığı, bir başka
konuşmayla cevap vermektir; bir de, İçtüzük gereğince, bütün muhalefet
imkânlarını kullanmaktır.
Şuna dikkat ettim: Birkaç arkadaşımız,
sürekli olarak, her kelimede itiraz ediyor ve çoğu zaman da, bu kelimelerin
anlamları yok. Kendilerini ikaz etmeye çalıştığım zamanda bile, benim konuşmam
devam ederken, bu itirazlarını sürdürdüler.
Bir Meclis Başkanı, bir konuda, bir
ikazda bulunmak istiyorsa, mutlaka dinlenir ve gereği yapılır. Eğer, hatiplerin
konuşmalarında, sataşma sayabileceğimiz, yanlış anlama, yanlış anlatma, bu
konular varsa, söz istenir ve mutlaka yerine getirilir; biraz evvel Sayın
Derviş'in de yaptığı gibi, başka talepler olsaydı yapacağım gibi.
Hepimiz, zaman zaman, bazı kelimeleri
bilerek, bazı kelimeleri bilmeyerek kullanıyoruz, biraz evvel de kullanıldığı
gibi; ama, bir görüşme ortamında, her kelime üzerinde ayrı ayrı durarak, ortaya
bir terazi koymak da mümkün değildir. Dolayısıyla, "eşkıya" sözünden
ne kastedildiğini veya Sayın Oyan'ın biraz evvelki bir cümlesinin ne maksat
taşıdığını burada teraziye koyarak Meclis yönetilmez. Zaman zaman müdahaleler
yapılır, zaman zaman söz verilir, zaman zaman hava yumuşatılır. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna ve bütün milletvekillerine ne kadar saygım olduğunu takdir
edersiniz. Kastımı aşmışsam, huzurlarınızda özür diliyorum; ama, lütfen, Meclis
müzakerelerini en güzel şekilde yapmaya devam edelim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şahsı adına, ikinci konuşma, Ankara
Milletvekili Sayın Salih Kapusuz'a aittir.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, bütçe gibi önemli bir görevi
yerine getirirken, bütçenin son müzakerelerini yaptık ve biraz sonra da oylama
yapacağız. Takdir edersiniz ki, Anayasaya göre yönetilen bu ülkede, demokratik
bir ülkede, kurallar belirlenmiştir. Bu kurallara uygun yapılan her işlem de,
hoşunuza gidebilir, gitmeyebilir, uygun görürsünüz veyahut da görmezsiniz; ama,
o kurala uygun yapılıyorsa, bunu kuralsızlık olarak ifade etmek çok yanlış
olur. Dolayısıyla, şu anda, bu Parlamentoda yapılan bütün işlemler hukuka ve
kurala uygun yapılmaktadır. Bunun altını, bilerek ve ısrarla, çizmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Meclisin görevi,
hem yasa yapmak hem de denetim yapmak. Denetimi nerede yapıyoruz; denetimi,
yürütme üzerinde yapıyoruz. Yani, Bakanlar Kurulunun icraatlarını, Parlamento
olarak biz de, iktidarı ve muhalefeti fark etmeksizin, beraberce denetliyoruz.
Dolayısıyla, denetim görevimizi yerine getirirken, düzeltmek gibi bir imkânı
elimizle kullanırken, bunu gayri hukukî ilan etmek, Anayasayla veyahut da
beceriksizlik gibi birtakım şık olmayan ifadelerle ifade etmek, bence, bu
kürsüye de, bu Meclise de yakışmıyor.
Bu heyete benim hatırlatmak istediğim
bir husus daha var. Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımdan, bir
önceki oturumda ifade edildi -bundan önceki oturumlarda da ifade edildi- bizim
ismimiz AK Parti. Ben, adı Ahmet olana Mehmet dersem, Ahmet herhalde benim
çağrıma cevap vermeyebilir. Dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma Partisinin
tüzükteki kısaltılmış ismi, AK Partidir. Ben, Cumhuriyet Halk Partisine CEHAP
demiyorum arkadaşlar. Dikkat buyurun. Yani, siz “AKP” derken, ben de Cumhuriyet
Halk Partisine CEHAP demiyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) -
"CHP" diyorsunuz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Yani, ben
size CHP derken, sizin de AK Parti demek gibi bir nezaket göstermenizi bir kez
daha hatırlatmak istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kapusuz...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, üsluptan şikâyet ettiniz. Sayın Başbakanımız, benim takip
edebildiğim kadarıyla... Başından sonuna kadar buradaydım. Değerli, tecrübeli
milletvekili arkadaşlarımız var. Bu Parlamentoda bütçe görüşmeleri her zaman
için hareketli, şık, biraz da renkli geçmiştir. Sayın Başbakanımız, kendisine
yakışan bir üslupla -hakaret etmedi, sataşmadı- sadece, belki sizin hoşunuza
gitmeyen, Sayın Baykal'ın bir önceki konuşmalarındaki sözlerine, kendi bakış
açısıyla katkı getirdi. Dolayısıyla, hoşunuza gitmedi diye bu üslubu yadırgamış
olmak gibi bir yanlış beyanınızı da ben doğru bulmuyorum. Aksine, siz bunu
bahane ederek burada konuşma yaptınız. Yaptığınız konuşmada, ülkenin
pazarlamasından tutun da, benim ağzıma almayacağım, almak istemediğim birtakım
cümleleri de, maalesef ama maalesef, tezada düşerek tekrar ettiniz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bu yakışmamıştır, doğru da değil. Burada herkes fikrini çok
rahat söylüyor ve söylemelidir. Hatta, Başkanlığımız, kuralları da biraz daha
geniş düşünerek, toleranslı davranarak zamanı da çok uzun kullandırıyor ki,
arkadaşlarımız rahat rahat birikimlerini orta yere koysun diye; fakat, bu
birikimler haddi ve sınırı aşmamalıdır diye düşünüyorum
Yine, anlayamadığım bir diğer hususu
da ifade etmek istiyorum. Zannedersem, geçenlerde, İş Yasa Tasarısında da
yaşadık bunu. Ben orada da ikaz ettim arkadaşlarımızı; fakat, çok tepki
gösterdiler; inşallah, bu sefer tepki göstermezler. Nedense, Cumhuriyet Halk
Partili milletvekili arkadaşlarım veyahut da sözcüler, tüccarlıktan,
ticaretten, sermayeden, işyerinden, işverenden bir nevi rahatsızlık duyuyor
gibi tavır gösteriyorlar. (CHP sıralarından "Hayır... Hayır..."
sesleri) Evet, müdebbir tüccar gibi hareket etmek yasalarda mevcuttur. Sayın
Başbakanın da ifade ettiği budur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Müdebbir
tüccar, tedbir almış, öngörebilen, önceden tedbir koyabilen ve yapılması gerekli
olan her şeyi usulüne uygun, başarılı bir şekilde yapan insan demektir. Onun
için, yasalardaki "müdebbir tüccar" ifadesini, hukukçu olup da
bilmeyen arkadaşımız yoktur.
ATİLLA EMEK (Antalya) - Siyaset ile
ticaret bağdaşmaz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Biz pek
tüccar olmadığımız için...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bir husus daha var ki, ifade etmek istiyorum; o da şu: Şimdi,
burada üsluptan hareketle, siz, bugün böyle yaptınız; işte, diyalogu,
uzlaşmayı, anlayışı, yeni siyaset anlayışını ne yapıyorsunuz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, lütfen,
konuşmanızı tamamlayın.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkanım.
...bunları, âdeta, gündeme getirip
bundan şikâyetçi -güya, biz bozan taraf gibi- olur görüntüsü vererek
-korkuyorum ki- bundan sonra, siyasetteki bu anlayışlı tavrınızı değiştirip,
acaba, geçmişteki anlayışınıza mı dönmek istiyorsunuz, onu bilmiyorum! (AK
Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler) Ama, bunu bahane
etmek, hiçbir zaman kimseye bir şey kazandırmaz; biz, her zaman için tahammül
etmeye, sizleri dinlemeye, sizlerin haklı önerilerinize de ilgi göstermeye
hazırız ve bunu da yapıyoruz; arkadaşlarım olarak, sizler şahitsiniz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İkinci
kısım çok doğru değil.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Şu anda, siz de biraz önce söylediniz, siz,
bu yanlış dediğiniz, buraya konulmamasını uygun gördüğünüz şeyi, şayet, biz
yerine getiriyorsak, buna katkı sağlamanız gerekirken, üzülerek ifade ediyorum
ki, aleyhinde tavır gösteriyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, 51
inci maddeyle ilgili olarak bugün yapmak istediğimiz husus şudur: Bildiğiniz
gibi, şimdiye kadar, Özelleştirme İdaresiyle ilgili olarak, devlet bakanları
Özelleştirme Yüksek Kurulunda görev alıyordu; ama, Sayın Başbakanımız, sadece
devlet bakanlarının değil, bakanların da görev alması düşüncesinden hareketle,
buraya, "devlet bakanları" ifadesinin yerine neyi getirdiler;
"bakanlar" ifadesini getirdiler; yapılan düzenlemenin bir tanesi bu.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ona
itirazımız yok.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bir diğeri
de, şayet, Başbakan isterse, özelleştirmeyle ilgili yetkilerini,
görevlendirdiği bakana tamamen devredebilir, yetkilendirebilir; bir de bunu
getiriyoruz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ona da
itirazımız yok.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Buna da
itirazınız yok...
Şimdi gelelim, itiraz ettiğiniz
hususa; ki, biz de onu yapıyoruz zaten.
Nedir o; değerli arkadaşlar,
özelleştirme işlemleriyle ilgili olarak, biliyorsunuz, özelleştirilen KİT'lerle
alakalı olarak sözleşmeler yapılıyor. Bu yapılan sözleşmelerin üzerinde daha
biz, hiçbir işlem yapmadık. Bizden önceki hükümetler ve bakanlar birtakım
işlemler yapmışlar. Yaptıkları işlemlerden dolayı, şayet, biz oraya o hükmü
koyacak olursak, Ceza Yasasında temel bir hüküm vardır biliyorsunuz, sanığın
lehine yapılan bütün düzenlemeler geçmişe yürür. Dolayısıyla, acaba, buraya
konulan hükümden dolayı, geçmişte yapılan yanlışların üzerine bir yanlış
anlayış veyahut da bir yanlış uygulama gelir mi endişesiyle, getirilmiş olan bu
önergeyle bu hükmü çıkarıyoruz. Buna siz de katılıyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bu kısmı
güzel de; diğeri yanlış ama...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - O halde,
değerli arkadaşlar, tartıştığınız konunun, milletimiz tarafından anlaşılacak
bir yanının olmadığını sizler de takdir ediyorsunuz kanaatindeyim.
Son söz olarak şunu söylüyorum
arkadaşlar: Evet, bütçe görüşmeleri fevkalade centilmence geçmiştir.
Arkadaşlarımızın her türlü rahatlıkla, hatta, bazen sınırı aşan, hakarete varan
söylemlerine rağmen, biz bu maratonu tamamlamış bulunuyoruz. Dolayısıyla, Sayın
Başbakanımızın bu ilk bütçe görüşmesiyle ilgili ifade etmiş olduğu nazik
görüşlerini, kamuoyu nezdinde biraz önce, biraz şık olmayan bir şekilde, biraz
da abartarak tenkit etmiş olmanıza katılmadığımı da ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, teşekkür
ederim.
Madde üzerinde verilmiş önerge vardır;
okutup, işleme alacağım.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2003 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının 51 inci maddesinin (i) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Salih Kapusuz M. Necati Çetinkaya Haluk İpek
Ankara Elazığ Ankara
Ali İbiş Halil Aydoğan Hikmet Özdemir
İstanbul Afyon Çankırı
"i) 26.3.2003 tarihinden itibaren
geçerli olmak üzere, 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun;
1. 3 üncü maddesinin birinci fıkrası
"Başbakanın başkanlığında, Başbakanın belirleyeceği dört bakandan oluşan
Özelleştirme Yüksek Kurulu (Kurul) kurulmuştur. Kurul, üyelerin tamamının
katılımı ile toplanır ve kararları oybirliğiyle alır. Kurulun sekreterya
hizmetleri Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca yürütülür."
2. 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının ikinci cümlesi "Başbakan bu kanunla ilgili yetkilerini
görevlendireceği bir bakan vasıtasıyla kullanabilir."
Olarak uygulanır."
Gerekçe:
59 uncu hükümetle birlikte devlet
bakanlarının sayısı azaltılmış olduğundan kurulun yapısının yeniden
oluşturulması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Ayrıca, 4046 sayılı Kanuna göre
Başbakanın bu kanunla ilgili yetkilerini görevlendireceği özelleştirmeden
sorumlu bir devlet bakanı yerine, bir bakan vasıtasıyla kullanabilmesine imkân
sağlanmaktadır.
Öte yandan, "Özelleştirme
uygulamaları sonucu alıcılarla yapılan satış sözleşmelerinde yer alan malî
yükümlülükleri, ortaya çıkan malî veya ekonomik zorunlu sebeplerin varlığı
halinde gerektiğinde yeniden düzenlemeye karar vermek" şeklinde madde
metninde yer alan düzenleme, yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemek için
çıkarılmıştır. Bu çerçevede geçtiğimiz yıllarda yapılmış olan bazı özelleştirme
uygulamaları ile ilgili olarak halen sürmekte olan araştırma ve incelemelerin
sağlıklı bir şekilde sonuçlanmasına imkân sağlanmıştır.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT
AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN
(İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümetin katıldığı,
Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1. -
2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/530)
(S. Sayısı : 76)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2003
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2003
Malî Yılı Bütçe Kanun Tasarısının oylama sonucunu okuyorum :
Kullanılan oy sayısı :
505
Kabul : 343
Ret : 161
Çekimser : 1
Bu sonuca göre, 2003
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.(1)
2. - 2001 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/280, 3/87, 3/89, 3/90) (S. Sayısı : 78)
BAŞKAN - 2001 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının açık oylamasına başlıyoruz.
Oylama için 3 dakika
süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığı
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum :
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanun Tasarısının oylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 500
Kabul : 341
Ret : 159
Bu sonuca göre, 2001 Malî Yılı
Kesinhesap Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.(2)
3. -
2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı: 77)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2003
Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylamasına
başlıyoruz.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
(1), (2) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2003
Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının oylama sonucunu
takdim ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 495
Kabul : 337
Ret : 157
Çekimser : 1
Bu sonuca göre, 2003 Malî Yılı Katma
Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.(1)
4. -
2001 Mali Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel
Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi İle
2001 Mali Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/281, 3/88) (S. Sayısı : 79)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2001
Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylamasına
başlıyoruz.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2001
Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının oylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 497
Kabul : 334
Ret : 162
Çekimser : 1
Bu şekilde, 2001 Malî Yılı Katma
Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.(2)
Sayın milletvekilleri, bütçe ve
kesinhesap kanunu tasarıları kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; milletimiz ve
memleketimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Başbakan teşekkür konuşması
yapmak üzere söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Başbakan. (AK Parti ve
Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 malî yılı bütçesi, değerli
oylarınızla, az önce Meclisimizden geçmiştir ve Yüce Meclisin bu güveni,
inanıyorum ki, gerek 2003 yılı için gerekse gelecek için çok önemli bir adım
olacaktır.
Tabiî, burada, iktidar ve muhalefet
olarak, inanıyorum ki, bundan sonra da, yine, bu Yüce Meclisin çatısı altında,
birçok konuda olumlu veya olumsuz birçok yaklaşım olacaktır. Bunlar,
demokrasinin güzellikleridir. Bunları kabul etmek durumundayız. Yeterki,
bunlar, ahlak değerlerinin altına düşmesin. Bu değerleri koruyalım. Bu
değerleri koruduğumuz sürece, hiçbir zaman gerginlikten, şundan bundan
bahsetmeye, kimsenin de hakkı yoktur.
Bütün olay, bizim, müeddep bir millet
olarak, bir ahlak anlayışımız vardır, bir değerler anlayışımız vardır; buna
sahip çıkıldığı sürece, inanıyorum ki, hiçbir zaman bu tür bir gerginliğe de
zemin olmayacaktır; ama, bir taraftan gerginliği ortadan kaldıralım derken,
öbür taraftan gecelerle ilgili farklı yaklaşımlar olursa, bunu da, tabiî,
kimsenin anlaması mümkün olmaz. İşleri bunlara asla getirmememiz gerekir.
Bakın, bir Başbakanın, eğer, sürekli
olarak Millet Meclisindeki oturumları takip etmesini isterseniz, onu yürütmeden
alıkoyarsınız. Biz, fırsat buldukça, şüphesiz ki burada olacağız. İşte, bugün,
önemli bir gün ve geldik, gerek hafta başında gerekse bugün, yine, bu
müzakereleri takip ettik; ama, biliyorsunuz ki, bize verilen görev, bu
yürütmeyle alakalı, yasamanın aldığı kararları ne yapmaktır; uygulamaya
koymaktır, bunu takip etmektir, neticelendirmektir. Onun için, gecelerimiz,
zaman olacak gündüze dönecektir ve koşturacağımız kilometreler, zaman zaman
geçmişle tartışılır, onu aşar duruma gelecektir. Aslolan, bu noktada,
milletimizin o beklentilerine cevap verecek tabloyu ortaya koyabilmektir.
Ben, tekrar, Cumhuriyet Halk Partili
bütün kardeşlerimden, eğer gönüllerini bugün kırdıysam, burada özür diliyorum.
Bu Yüce Meclisin birliğine, beraberliğine hiçbir zaman gölge düşsün istemiyorum
ve bu iktidar-muhalefet anlayışı içerisinde, birliğimizin, beraberliğimizin,
ulusal birliğimize bir altyapı oluşturacağına inançla, tekrar, bütçemiz,
milletimize, vatanımıza ve tüm siyasete gönül verenlere hayırlı olsun diyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından ayakta alkışlar; CHP ve bağımsızlar sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Başbakan, teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 1 Nisan 2003
Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Hepinize iyi akşamlar.
Kapanma
Saati : 19.04