DÖNEM : 22 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 10
54 üncü Birleşim
24 . 3 . 2003 Pazartesi
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1. - Oturum Başkanı TBMMBaşkanvekili Sadık
Yakut’un 18-24 Mart Yaşlılar Haftasını ve 21-26 Mart Orman Haftasını kutlayan
konuşması
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/530; 1/531; 1/280, 3/87,
3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79)
A)
BAŞBAKANLIK
1. - Başbakanlık 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. - Başbakanlık 2001 Malî Yılı
Kesinhesabı
B) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2001 Malî
Yılı Kesinhesabı
C) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003
Malî Yılı Bütçesi
2. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001
Malî Yılı Kesinhesabı
D) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1. - Danıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Danıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı
Kesinhesabı
E) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI
1. - Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Gümrük Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı
Kesinhesabı
F) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Kesinhesabı
G) DEVLET
PLANLAMA TEŞKİLÂTI MÜSTEŞARLIĞI
1. - Devlet Planlama Teşkilâtı
Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet Planlama Teşkilâtı
Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
H) DEVLET
İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1. - Devlet İstatistik Enstitüsü
Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet İstatistik Enstitüsü
Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
I) DIŞ
TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2001 Malî
Yılı Kesinhesabı
İ) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI
1. - Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı
Kesinhesabı
J) TURİZM
BAKANLIĞI
1. - Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Turizm Bakanlığı 2001 Malî Yılı
Kesinhesabı
V. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu’nun, KİPTAŞ konutlarının hak sahiplerine ne zaman teslim
edileceğine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı
(7/193)
2. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu’nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin doğalgaz sayaçlarına ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı (7/236)
3. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu’nun, Akay Alt Geçidinin ilk ihale ve hakediş bedeline ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı (7/237)
4. - Edirne Milletvekili Nejat Gencan’ın,
çiftçilerin Devlete olan borçlarına ve vergi yüküne ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/256)
5. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu’nun, Antalya Kepezüstü mevkiindeki hastane inşaatına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/259)
6. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu’nun, Türk Sağlık ve Eğitim Vakfına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı (7/260)
7. - Kayseri Milletvekili Muharrem
Eskiyapan’ın,
Yamula Barajı tamamlanınca sular altında
kalacak karayollarına, Felahiye-Kayseri ve Erkilet-Boğazlıyan yollarına,
- Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar’ın,
doğal afet risk haritasının yapılıp yapılmayacağına
İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Zeki Ergezen’in cevabı (7/261, 7/264)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak
dört oturum yaptı.
Birinci,
İkinci ve Üçüncü Oturum
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
kurulan Bakanlar Kurulunun, elektronik cihazla yapılan açık oylama sonucunda,
162 ret oyuna karşılık 350 oyla güvenoyu aldığı açıklandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, güvenoyu
nedeniyle bir teşekkür konuşması yaptı.
Başkanlıkça, bakanların mazereti
nedeniyle, 24.3.2003 Pazartesi günü görüşülecek olan Orman Bakanlığı Bütçesi
ile 26.3.2003 Çarşamba günü görüşülecek olan Turizm Bakanlığı Bütçesinin
karşılıklı olarak yer değiştirdiğine ilişkin duyuruda bulunuldu.
2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/530; 1/531; 1/280,
3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79) tümü üzerindeki
görüşmeleri tamamlanarak, maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1
inci maddeleri okundu.
Bülent
Arınç
Başkan
Mehmet
Daniş Ahmet
Küçük
Çanakkale Çanakkale
Kâtip Üye Kâtip Üye
Dördüncü
Oturum
2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/530; 1/531; 1/280,
3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79) görüşmelerine
devam olunarak;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay Başkanlığı,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,
2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile
2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 24 Mart 2003
Pazartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 20.15’te son verildi.
Nevzat
Pakdil
Başkanvekili
Mehmet
Daniş Yaşar
Tüzün
Çanakkale Bilecik
Kâtip Üye Kâtip Üye
No. : 75
II. - GELEN KÂĞITLAR
24 . 3 . 2003
PAZARTESİ
Teklif
1. - Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa
Milletvekili Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 213
Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/101) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19.3.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
24 Mart 2003 Pazartesi
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 54 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. - Oturum
Başkanı TBMMBaşkanvekili Sadık Yakut’un 18-24 Mart Yaşlılar Haftasını ve 21-26
Mart Orman Haftasını kutlayan konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
bilindiği gibi, 18-24 Mart günleri arası yaşlılar haftası, 21-26 Mart günleri
arası da orman haftası. Bu vesileyle "bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve
emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Mazide
muktedirken, bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir
milletin geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur" diyor Sayın Büyük Atatürk.
21-26 Mart günleri arası
orman haftası olarak kutlanılmaktadır. "Ağaç, çiçek ve yeşillik uygarlık
demektir" diyen Atatürk, uygarlaşmanın en önemli ölçülerinden biri olarak
ağacı, yeşili, ormanı göstermiştir. Dünyamızı, atalarımız bize nasıl
bıraktıysa, bizler de onu daha geliştirerek, ormanları ve yeşili çoğaltarak
gelecek nesillere bırakmalıyız. Gölgesinde oturduğumuz, havasından
yararlandığımız, sanatçılarımıza ilham kaynağı olmuş güzellikler sunmuş
ormanlarımız, diliyoruz ki, hak ettiği ilgiyi görür.
Sayın milletvekilleri,
2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanun Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçe Kesinhesap Kanun Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca, bugün
üç tur görüşme yapacağız.
İkinci turda,
Başbakanlık, Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
Danıştay Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - 2003
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78,
79) (1)
A)
BAŞBAKANLIK
1. -
Başbakanlık 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Başbakanlık 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1. -
Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Diyanet İşleri Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
C) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. -
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
D) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1. -
Danıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Danıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde
Sayın milletvekilleri,
18.3.2003 tarihli 49 uncu Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar, sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekranda söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz
talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler
bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği
takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
İkinci turda grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu, Ankara Milletvekili
Mehmet Tomanbay, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek; AK Parti Grubu adına,
Amasya Milletvekili Akif Gülle, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek, Trabzon
Milletvekili Faruk Özak, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş.
Şahısları adına; lehinde,
Mardin Milletvekili Nihat Eri, Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu,
Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı, Amasya Milletvekili Hamza Albayrak, Trabzon
Milletvekili Faruk Özak, Afyon Milletvekili Ahmet Koca; aleyhinde, Ankara
Milletvekili İsmail Değerli, İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek, Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, Bayburt Milletvekili
Ülkü Güney.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın hatip, süreyi nasıl
kullanacaksınız?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, zamanı, üç arkadaş eşit olarak kullanacağız.
BAŞKAN - Buyurun.
Konuşma süreniz 10
dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL
KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Başbakanlık bütçesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum;
hepinizi ve bizi izleyen değerli yurttaşlarımızı, Grubum ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 3
Kasım seçimleri, Türkiye'nin siyasal yaşamında, gerçekten sonuçları itibariyle
devrim sayılabilecek, demokratik kurallar içerisinde bir ülke yurttaşlarının
yapabileceği en üst düzeydeki dönüşümlerin yapılabildiği bir seçim olarak
gerçekleşmiştir. Halkımız, bütün geleneklerini, bütün alışkanlıklarını, 3 Kasım
seçimlerine kadar var olan bütün siyasal angajmanlarını önemli ölçüde terk
ederek, yaşadığı sıkıntılara, sorunlara yeni çözümler arama arayışı içerisinde
yepyeni siyasal bir tercih ve yepyeni bir parlamento oluşturmuştur.
Bu seçim sürecince
yapılan çalışmalarda, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı ve
sözcüleri, tek başına bir iktidarın, Türkiye için, Türkiye'nin yararına neler
ifade ettiğini, her vesileyle yurttaşla paylaşmaya çalışmış ve
yurttaşımızın böyle bir tercihi ortaya
koyabilmesinin, ülke yararına yaratabileceği sonuçları önceden onlarla
paylaşarak, tek başına bir iktidar, kim olursa olsun tek başına bir iktidar
için, olağanüstü gayret sarf etmiştir ve sonuçta, tek başına bir iktidarla
birlikte, Cumhuriyet Halk Partisinin, seçim süresinde ifade etmiş olduğu bütün
yararların, o iktidarın, kim olduğuna bakılmaksızın ortaya çıktığını somut
olarak gördük; üstelik, bu, sadece Cumhuriyet Halk Partisinin bir iddiası
değil.
Bakın, Devlet Bakanı
Sayın Ali Babacan, bütçesinin sunuş konuşmasında bu durumu nasıl izah ediyor:
"Kasım ayında yapılan erken seçim sonrasında, AK Partinin tek başına
iktidara gelmesi, malî piyasalarda olumlu karşılanmış, döviz kuru ve faiz
oranları tekrar düşme eğilimine girmiştir. Bu süreçte, sanayi üretiminde de
nispî bir canlanma gözlenmiştir." Ne zaman; sadece AK Partinin tek başına
iktidarının ortaya çıktığı; ama, AK Partinin, bir iktidar partisi olarak,
henüz, hiçbir uygulama içerisine girmediği, daha nasıl bir iktidar olabileceği
noktasında topluma en küçük bir mesaj sunmadığı bir dönemde, Cumhuriyet Halk
Partisinin o seçim sürecinde ifade etmiş olduğu gibi, sadece tek başına bir iktidarın
yaratmış olduğu pozitif ortam ve Cumhuriyet Halk Partisinin ortaya koyacağı
muhalefet çizgisinin o günden belirlenmiş olması, böyle bir olumlu gelişmenin
kendiliğinden ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan, bu ifadeyi kullandıktan sonra, devamında ne olduğuna ilişkin
hiçbir şey söylememektedir; ama, asıl problem, bugün, Türkiye'nin yaşadığı bu
tarihî sıkıntıların altında yatan en temel problem "ondan sonra ne
olmuştur" sorusuna, Sayın Bakanın, Sayın Başbakanın, sayın hükümet
yetkililerinin, sayın iktidar partisi üyelerinin vereceği cevapla ilgilidir;
ama, maalesef, bunun cevabı yoktur.
Burada da bunun cevabı yoktur, sadece bir durum tespiti yapılmaktadır,
ondan sonrasına dönük olarak hiçbir ifade kullanılmamaktadır. Değerli
arkadaşlarım, bugün yaşadığımız bütün sıkıntıların temelinde yatan asıl
gerekçe, bu olumlu başlangıca rağmen, AK Parti iktidarının, başta, 58 nci
hükümet dönemindeki Başbakanlık kurumunun üzerindeki müdahalelerden, Bakanlar
Kurulu üzerindeki müdahalelerden başlamak üzere, bir bütünlük sergileyememesi,
topluma güven verememesi, gerekli kararları gerektiği biçimde alamaması; hatta,
dünyaya gerekli mesajları, bu güvenin yarattığı, iktidarın gerektirdiği
mesajları verememesiyle ilgilidir. Dolayısıyla, şu anda bütçesini görüşmekte
olduğumuz -58 inci hükümet döneminde bir kısmını yaptığımız, şimdi 59 uncu
hükümet döneminde tamamına ilişkin yapmış olduğumuz bu görüşmelerde-Başbakanlık
görüşmelerinde, Türkiye'nin asıl sorununun ve sıkıntısının buradan başladığını
hepimiz görmek durumundayız.
Değerli arkadaşlarım, bir
iddiayla yola çıkılmıştır: "Başbakanlık kurumunu küçülteceğiz.
Başbakanlık, icracı bir bakanlık olmaktan çıkacak, koordinasyon bakanlığı
haline dönüştürülecektir." Doğrudur, başlangıçta Başbakanlık küçültülmüştür;
ama, maalesef, koordinasyonu sağlayan bir bakanlık haline dönüştürülememiştir;
tam aksine, herkesin bildiğini söylediği, herkesin bildiğini yaptığı, Başbakana
herkesin müdahale edebildiği, koordinasyon sağlamakla görevli bir kurum
olmaktan çok uzaklaşan bir noktaya hızla Başbakanlık kurumunun sürüklendiğini,
maalesef, hep birlikte gördük.
Değerli arkadaşlarım, AK
Parti, Sayın Genel Başkanının ifadesiyle reddi miras üzerine kurulu bir
partidir; dolayısıyla, geçmişten getirdiği bütün birikimlerini, biraz da
siyasetin zorlamaları nedeniyle reddetmek durumuyla karşı karşıya kalmıştır.
Böyle olunca, herkes, kendine göre farklı gerekçelerle, farklı nedenlerle,
farklı sebeplerle AK Parti içerisinde
bir biçimiyle yer almıştır; bakanlıklar da böyle oluşmuştur. Koordinasyondan
sorumlu olması gereken Başbakanlık kurumu, üzerine düşen sorumluluğu yeterince
yerine getiremediği için, her bakan, her konuda, zaman zaman kendi içinde
tutarsız, günübirlik, bugün söylediğini yarın reddeden, bugün söylediğinin yarın
tam aksini söyleyen, çoğu zaman da, bir bakanın söylediğini öbür bakanın
reddettiği, bir bakanın söylediğini öbür bakanın ertesi gün reddetmek durumunda
kaldığı bir karmaşa içerisine hızla sürüklenmiştir. (AK Parti sıralarından
"bütçeyle ilgili ne var; bütçeyle?" sesleri) Evet, bütçeyle ilgili
konuşuyoruz değerli arkadaşlarım.
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, lütfen, hatibin sözünü kesmeyelim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla)- Bütçeyi konuşuyoruz; çünkü, bizim konuştuğumuz şey Başbakanlık
bütçesi; yani, Başbakanlık, yatırım bakanlığı değil, koordinasyon bakanlığı.
Dolayısıyla, Başbakanlığın rakamlarını, herhalde, hiçbirimiz burada
konuşmayacağız değerli arkadaşlarım; politikaları konuşacağız.
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul)- Bütçe görüşmelerinde siyaset yapmak serbesttir.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla)- Sayın Çelik, burada yaptığı konuşmada -ki, AK Parti içerisindeki
etkinliğini hepimiz biliyoruz- bu reddi miras anlayışını, eğer, yeni
iktidarlarla siyasetler değişmeyecekse, o zaman, seçimlerin ne anlamı var
biçiminde ifade etmeye çalıştı. Bunu neyle ilgili söyledi; Kıbrıs konusuyla
ilgili. Yani, günlük politikaların değişmesini ulusal politikaların
değişmesiyle özdeşleştiren bir yaklaşım içerisinde arkadaşlarımız. Bakın,
hükümet programının 42 nci sayfasında, bu, hangi boyutlara tırmandırılıyor
değerli arkadaşlarım: "Değişen bölgesel ve küresel gerçekler karşısında
Türkiye'nin, dışpolitika önceliklerini yeniden tanımlaması ve bu gerçeklerle
ulusal çıkarları arasında yeni bir denge oluşturması gerekmektedir." Yani,
cumhuriyetin, bugüne kadar, dışpolitika konusunda biriktirdiği, oluşturduğu
bütün değerlerin; yani, belki, ben, sınırlarını aşarak mı ifade ediyorum
bilemem; ama, cumhuriyetle birlikte oluşturduğumuz "yurtta sulh, cihanda
sulh" temeline, anlayışına dayalı politikaların bile değiştirilebileceği
iddiası hükümet programında, Irak konusunun hemen başlangıcında -bu, tesadüfî
bir paragraf değil- ortaya konan bir yaklaşımdır.
Değerli arkadaşlarım,
hükümetin, en temel siyasal güç olarak, hatta AK Partili arkadaşlarımızın, en
temel güç olarak kendilerinin farklı oldukları yanı ifade etme noktasında
dayandıkları en önemli siyasî argüman piyasadan gelmektir. "Biz piyasadan
geliyoruz, siz bilmezsiniz. Bu bürokratlar, bu siyasiler, bu piyasadan
gelmeyenler, Türkiye'nin sorunlarını çözemez." Burada bir kurnazlıkla, bir
şark kurnazlığıyla...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakika ek süre veriyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - ... o bildiğimiz, işini doğru yapmaya çalışan, dürüst esnaf
anlayışıyla bu işi yapan bir piyasadan gelme değil de, kurnazlıkla biz bu
işleri hallederiz, kim gelirse gelsin, Amerikan Başkanı da olabilir; biz
esnafız, biz onunla da gerekli pazarlığı yaparız, bütün sorunları çözeriz
biçimindeki anlayış, Sayın Maliye Bakanımızdan Sayın Başbakana kadar bütün AK
Partili arkadaşlarımızın, milletvekillerinin, bakanların farklı oldukları en
siyasal argüman olarak ortaya çıkmıştır, çıkarılmıştır.
TEMEL YILMAZ (Gümüşhane)
- Ne alakası var!..
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Daha dün, Sayın Bakan, bu anlayışı, piyasadan geliyor olmanın ne
kadar önemli bir meziyet olduğunu, burada bütün arkadaşlarımıza
seslendiriyordu.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, bu anlayışla hiçbir şey ciddiye alınmamıştır; muhalefetin eleştirileri
ciddiye alınmamıştır. Şimdi, hepinizin tanık olduğu birkaç örnek vereceğim.
Mesela, muhalefet "bu naylon faturacıları niye affettiniz" diye
soruyor; Sayın Bakan diyor ki: "Siz, vergi affına karşı mısınız?"
Siz "emeklinin,
dulun, yetimin sağlığından tasarruf olur mu" diyorsunuz, Sayın Bakan diyor
ki: "Bir bayan memur tespit ettik, bir günde 803 tane idrar tahlili
yaptırmış." (AK Parti sıralarından "doğru" sesleri) Evet, aynı
mantık işte. Bunun tasarrufla bir ilgisi yok değerli arkadaşım, yolsuzluk başka
bir şeydir, tasarruf başka bir şeydir. Vergi affını sahiplenmek veya vergi affına karşı çıkmak başka bir şeydir;
naylon fatura sahtekârlarını affetmek başka bir şeydir. (CHP sıralarından
alkışlar) Eğer, bunu bile kavramıyorsanız, o zaman, denecek fazla bir şey yok.
Bu bütçede bütün yük,
yoksulun, kimsesizin, çaresizin üzerine yüklenmiştir; bu, doğru değildir
diyorsunuz; o "biz, sizin daha sıkı bir bütçe istiyor olmanızı
beklerdik" diyor. Sanki, biz, yoksulu daha çok ezin diyoruz. Biz, diyoruz
ki: Biraz da varlıklının üzerine gidin.
Bir bakan, bütçe
içerisine, savaşla ilgili...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, 1-2 dakika süre arkadaşlarımızdan alalım.
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, benim usulümde eksüre verme yok; 2 dakikalık ek süre verdim,
tamamlamanız gerekirdi.
Teşekkür ediyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, 1-2 dakika süre arkadaşlarımızdan alalım.
BAŞKAN -
Arkadaşlarınızdan alınması kaydıyla buyurun Sayın Kumkumoğlu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ederim.
Sayın Bakan "bütçe
içerisine savaşla ilgili her türlü ödenek konmuştur" diyor.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, bir başka sayın bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundan ne talep ediyor:
"Amerika Birleşik Devletleri tarafından Irak'a yapılacak olası askerî
harekâtta NBC silahlarının kullanılması durumunda, ülkemizde de söz konusu
silahların etkilerine maruz kalma ihtimali yüksektir. Çevre Bakanlığının merkez
ve taşra teşkilatlarının görevlerini aksatmadan yerine getirebilmesi ve can
kaybının olmaması için 500 adet gaz maskesi ve filtresine ihtiyaç vardır. Bu
çerçevede, 135 700 000 000 liranın Bakanlığımıza tahsisini Plan ve Bütçe
Komisyonundan talep ediyorum."
Bu, nasıl bir anlayıştır;
ben, bunu, hem burada bizi dinleyen değerli arkadaşlarımızın hem de bizi
izleyen yurttaşlarımızın dikkatine sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bütün bunlar olurken, Sayın Başbakan "usta kaptan marifetini fırtınalı
denizlerde gösterir" diyor.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Göreceksiniz...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Ama "minareler süngü camiler kışlamız" diye başlayan
yolculuk, maalesef, şimdi... (Ak Parti sıralarından gürültüler)
BURHAN KILIÇ (Antalya) -
Ne alakası var!
RESUL TOSUN (Tokat) -
Saçmalama!..
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Müsaade eder misiniz efendim...
RESUL TOSUN (Tokat) - Ne
alakası var!. Saçmalama!..
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Söylenmeyen bir şeyi söylemiyorum ben.
"Minareler süngümüz,
camiler kışlamız" diye başlayan yolculuk, şimdi, karagözlü, karakaşlı,
hepimizin her gün televizyonlarda alnına bant sarılı olarak gördüğümüz,
yüreğimiz burkularak, ağlayarak gördüğümüz Iraklı çocukların üzerine dünyanın
en gelişmiş silahlarıyla yağdırılan bombalara fırsat tanıyarak, fırsat vererek
devam ediyor maalesef. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Bakın, millet yüzde 50 oy veriyor!..
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Buradan Sayın Başbakana seslenmek istiyorum: Türkiye'nin, fırtınalı
denizlerde gemilerini sürecek, kullanacak yetenekte, birikimde çok sayıda
kaptanı var; ama, bir gerçek var, bilmem Sayın Başbakan farkında mı;
Türkiye'nin Tayyip Erdoğan'dan başka Başbakanı yok; lütfen, herkes görevini
yapsın.
Hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı, Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay; buyurun
Sayın Tomanbay. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz, Sayın
Kumkumoğlu'nun sürenizden alması sebebiyle, 8 dakikadır.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Hayır; eğer böyle bir şey yapıyorsanız, ben hiç konuşmama başlamayayım;
çünkü, benim konuşma süremi verirken benden izin almadınız. Ben böyle bir...
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu
"arkadaşlarımız, süre..."
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Hayır; benden sormadınız ve ben, öyle bir izin vermedim. Benim rızam olmadan
konuşmamı kesiyorsanız, ben konuşmama başlamayayım efendim.
AHMET IŞIK (Konya) - Konuşma
o zaman, vazgeç.
BAŞKAN - Sayın Tomanbay,
size sorma gibi bir alışkanlığımız da yok burada.
Buyurun.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Efendim, ben, Mehmet Tomanbay'ım, Kumkumoğlu değilim...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Sayın Başkan, tartışmayla, konuşma süresinin 1 dakikası gitti zaten!
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Hayır; Sayın Başkan, eğer 10 dakika konuşma izni vermiyorsanız, konuşmama
başlamayayım. (AK Parti sıralarından "Konuşma, konuşma" sesleri)
BAŞKAN - Sayın Tomanbay,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun üç konuşmacısının toplam konuşma süresi 30
dakikadır. Kendi aranızda hangi türlü anlaşırsınız, onu bilemem; o, sizin
probleminiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Sayın Başkan, saati lütfen sıfırlayın; 2 dakikası gitti zaten.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Burada, Danışma Kurulunda alınan karar uygulanıyor.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Sayın Başkan, konuşma süresini yeniden başlatın.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan gerekli müsamahayı gösterir arkadaşlar.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidarının
adaletini, tekrar burada çok açık ve net bir şekilde görüyorsunuz. O sözlerimle, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Diyanet İşleri
Başkanlığının 2003 malî yılı bütçesi üzerine...
BAŞKAN - Sayın Tomanbay,
buradaki adalet, AK Parti adaleti değil, Başkanın adaletidir.
Buyurun.(AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Başkan da, Adalet ve Kalkınma Partisi Başkanıdır, onun üyesidir; o nedenle
onu söyledim.
EYÜP FATSA (Ordu) -
Hayır; Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanvekilidir.
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Sözlerimi AK Partiden dinleyeceksiniz.
Demin, değerli arkadaşım
Kumkumoğlu'nun da söylediği gibi, AKP iktidarının kötü yönetimi sonucunda,
Türkiye, ne yazık ki, Irak'ta, çocukların, kadınların, masum insanların başına
bombaların yağdığı bir savaşa karışmış bulundu. Böyle bir ortamda, bu savaşın,
ülkemizin, ekonomik, siyasal, sosyal hayatına büyük etkileri olacağı açıktır.
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Millet AK Partiden memnun.
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Böyle bir dönemde, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi hakkında konuşmak
üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
3 Mart 1924 tarihinde
Başbakanlığa bağlı olarak kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasamızın 136
ncı maddesinde şöyle tanımlanmaktadır: "Genel idare içinde yer alan
Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve
düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç
edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir." Görüleceği
üzere, Anayasamız, laiklik ilkesi doğrultusunda, Diyanet İşleri Başkanlığının,
özel kanununda belirtilen görevlerini, iki temel sorumluluk çerçevesinde
yürütmesini emretmiştir. Ülkemizin huzur ve refahı açısından çok önemli olan bu
iki temel sorumluluktan birincisi, Diyanet İşleri Başkanlığının, görevini
yerine getirirken, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalması, bir
diğer deyişle, farklı inanış ve düşüncelere eşit yaklaşması ve ikincisi de, bu
eşitlik ve adalet çerçevesinde, milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi sağlamaktır.
Değerli milletvekilleri,
görüleceği üzere, Anayasamız, Diyanet İşleri Başkanlığına, rejimimizin temel
ilkelerinden olan laiklik ilkesi çerçevesinde, ülkemizde huzur ve kardeşliği
sağlayabilme gibi çok önemli bir temel görevi vermiştir. Ancak, ne yazık ki,
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, göreve geldiğinden beri, hemen her konuda
olduğu gibi, bu konuda da yanlış yapmıştır; demin açıkladığım gibi, ülkemizin
birlik ve dayanışması açısından çok önemli görev ve sorumlulukları bulunan
Diyanet İşleri Başkanlığını, ne yazık ki, bu hayatî dönemde başsız bırakmıştır.
Ülkeye hizmet verme değil; ama, sadece kadrolaşma, kendi yandaşlarına mevki
sağlama amacıyla hareket eden AKP iktidarı, dayanışmaya ve bütünleşmeye, bu
yönde de çok önemli çalışmalara ve mesajlara gereksinim duyulan hayatî bir
dönemde Diyanet İşleri Başkanının görevden ayrılmasına neden olmuştur. Bu
baskıyı, Başkan, veda toplantısında "son dönemi saymazsak, birlikte görev
yaptığımız hiçbir hükümet ve bakandan siyasî baskı görmedik" sözleriyle
açıklamıştır.
Ülkemizin en hassas
kurumlarından birinin başkanına yapılan bu baskının altında neyin yattığı
bilinmemektedir; acaba, Başkan, görevini hakkıyla yerine mi getirememişti; bu
konuda hükümetten hiçbir açıklama gelmemiştir.
Ülkemizin içinde
bulunduğu bu sıkıntılı ortamı hiçe sayarak, sadece kadrolaşmayı amaçlayan bir
iktidar, ülkeye hizmet vermemekte, aksine, büyük zararları dokunmaktadır. Oysa,
Diyanet İşleri Başkanlığında yapılması gereken çok önemli işler vardır.
Örneğin, Diyanet İşleri Başkanlığı, yıllardan beri, teşkilat yasası olmadan
yönetilmeye çalışılmaktadır. Bilindiği üzere, bu teşkilat yasası 1965 yılında
çıkarılmış, 1984 yılında iptal edilmiş ve 1984 yılından beri, Diyanet İşleri
Başkanlığı, teşkilat yasası olmadan, Bakanlar Kurulu kararıyla yönetilmektedir.
Yeterli bir teşkilat yasası olmadığı için, birçok konuda belirsizlik, Diyanet
İşleri Başkanlığının, kendisinden beklenen görevlerini Anayasada belirtilen her
düşünce ve inanışa eşit ve adil yaklaşma ilkesine ne kadar uygun yaptığı
konusunda da tartışmalar yaratmaktadır.
Teşkilat yasasındaki
belirsizlik sonucunda görev tanımlamalarının ve gereksinmelerin yeterince iyi
tanımlanamaması, bugün, Başkanlıkta büyük ve hantal bir yapı yaratmıştır.
Yine, ülkemizin birlik ve
beraberliği açısından büyük görevleri olan Başkanlığa bağlı Ankara ve İstanbul
Müftülükleri, uzun süreden beri vekâleten yürütülmektedir. Bu görevlere de, en
kısa sürede, asaleten atamalar gerçekleştirilmelidir. AKP İktidarının,
kadrolaşma yerine, millete hizmet açısından öncelikle bu görevleri yerine
getirmesi gerekmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı,
son yıllarda bütçeden aldığı payı hızla artırmıştır. 2003 bütçesindeki artış
bir önceki yıla göre yüzde 39 oranındadır. Bu paranın, Diyanet İşleri
Başkanlığının Anayasa ve ilgili diğer yasalarda belirlenen görevlerine ne denli
uygun harcandığı bir diğer önemli tartışma konusudur.
Belirttiğimiz gibi,
Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumumuzu, din konusunda aydınlatma, dinî
konularda eğitme, inanç ve inanç ayrılıklarının istismarını önleme gibi laiklik
ilkesi çerçevesinde çok önemli görevleri olan bir kuruluştur.
Bu çerçevede üzerinde
duracağım bir konu, Başkanlığın yayımlarında kullandığı dildir. Ne yazık ki,
Diyanet İşleri Başkanlığının yayımlarında kullandığı dil, neredeyse
Osmanlıcadır. Yayımlarda kullanılan bu dilin Türkçeleştirilmesi, Diyanet yayımlarının
herkesin anlayacağı bir dille yayımlanması, her konudaki dinî bilginin olduğu
kadar yüce dinimizin de geniş kitleler tarafından daha iyi anlaşılmasına ve
benimsenmesine neden olacaktır. Dolayısıyla, vatandaşlarımızdan hiçbir inanış
ve düşünce farkı gözetilmeden toplanan vergilerden oluşan Başkanlık bütçesinin,
yukarıdaki amaçlara uygun bir şekilde, inanç ve düşünce farklılıklarına saygı
gösterilerek, her kesime adaletli yaklaşılarak harcanması da, toplumsal
dayanışma ve bütünlüğümüzün korunması açısından anayasal bir zorunluluktur.
Ülkemizde, laikliğin güvencesi durumunda olan ve bu açıdan çok özel bir konuma
sahip bulunan Diyanet İşleri Başkanlığının, tek bir mezhep ya da inanışı temel
alarak faaliyette bulunması söz konusu olamaz. Bu nedenle, Başkanlık,
Anayasanın da emrettiği gibi, farklı inançlara yansız yaklaşmalı ve katılmak
isteyen her inanca açık bir yapılanmaya yönelerek, inanç dünyamızda hoşgörü
ortamının gelişmesine katkıda bulunmalıdır.
Öte yandan, resmî devlet
kurumunda yer almak istemeyen inançların da devlet desteğinden yoksun
bırakılmaması, bulunacak uygun yöntemlerle desteklenmesi, yine, Anayasamızın
laiklik ve eşitlik ilkeleri gereği ortaya çıkan bir zorunluluktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tomanbay,
konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakikalık eksüre veriyorum.
Buyurun.
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Teşekkür ediyorum.
Konuşmamın başında da
belirttiğim gibi, özellikle içerisinde bulunduğumuz sıkıntılı dönemlerde böyle
bir hoşgörüye ulusal dayanışma ve bütünleşme açısından büyük bir gereksinmemiz
vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı, cumhuriyetimizin, ulusal bütünlüğümüzün ve
toplumsal barışın kökleşmesi için gerekli olan laikliğin daha da güçlenmesi ve
daha da gelişmesi için, hızla, Anayasada belirtilen amacına uygun bir teşkilat
yasasına kavuşturulmalıdır; böylelikle, toplumsal işlevi bakımından, ülkemizde
laikliği, kardeşliği, ulusal dayanışmayı ve bütünleşmeyi bir büyük dinî hoşgörü
çerçevesinde gerçekleştirecek olan Diyanet İşleri Başkanlığı, aslî görevine
dönmüş konuma gelebilir.
Teşkilat yasası olmadan,
bir Başbakanlık kararnamesiyle yürütülmeye çalışılan Diyanet İşleri
Başkanlığına, her türlü baskı, çok daha rahatlıkla yapılabilir ve Anayasamızda
belirtilen laiklik ilkesi çerçevesinde, o beklenilen hoşgörü, dayanışma ve
ulusal bütünlüğümüz, ancak, görevleri çok net bir şekilde belirlenmiş Diyanet
İşleri Başkanlığı çerçevesinde yerine getirilebilir.
Diyanet İşleri
Başkanlığının, ülkemizdeki huzur ve kardeşliğe, dayanışma ve bütünlüğe yeni
baştan katkıda bulunacak, bağımsız, tarafsız bir kurum şeklinde görev
yapabilecek hale getirilmesi düşüncesiyle; hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tomanbay.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına üçüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Bir şeyi ifade etmek
istiyorum Sayın Başkanım: Burhan değil, "r"sine bastığınız zaman
ortaya çıkan bir ismim var; Berhan... Çok teşekkür ederim. Bunu da, lütfen,
süreme katmanızı rica ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri, sayın yurttaşlarımız; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne
ayrılan bütçeyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere,
yıllardan beri bir türlü adını koyamadığımız, zaman içerisinde Gençlik ve Spor
Bakanlığı, zaman içerisinde Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı ve bugün de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
olarak karşımıza çıkan bir yapılanma söz konusu. Ne kadar önem verdiğimiz de,
gençlerimizi kiminle evlendireceğimizden -kurum olarak- belli oluyor; yani "gençlik"
kelimesi, sadece tabelaların üzerinde kalmış ve spor önplana çıkmış. Üstelik,
önplana çıkan spor da, sadece seyir sporudur; yani, sporla skoru ayırmayan,
sporu bir yaşam biçimi olarak görmeyen bir anlayış.
Geçtiğimiz yıllarda,
Galatasaray Futbol Takımının Avrupa kupalarındaki başarıları, Ulusal Futbol
Takımımızın dünya üçüncülüğü, toplumumuza büyük sevinç yaşattı; fakat, sporun
kitleselleşmesi mümkün olmadı. Oysa, her yaş grubundan insanımız, sporla
tanışmalı, beden ve ruh sağlığını bu sayede geliştirmeli.
Böylesine bir bütçeyle,
2003 yılında da gençliğimizin ve sporumuzun sorunlarının çözülmesi mümkün
değil. Öncelikle gençliğimize ve sorunlarına değinmek istiyorum:
Bugün, gençlerimizin
geleceği ve eğitimi anne babalarının cüzdanına bağlı, devletin yetersiz kredi
ve burslarıyla eğitimlerini sürdürmeye çalışıyor ve gençlerimiz kendilerine bu
olanakları sağlayan belli çevrelerin tutsağı oluyorlar. Öğrenim sırasında yurt,
çalışma hayatında barınma ihtiyaçları karşılanmıyor. Gençlerimiz, sağlıksız
ortamlarda yaşamlarının en güzel yıllarını tüketiyor. Üstelik Anayasamızın 58
inci maddesine göre, gençliğimizi bilimsel esaslara göre yetiştirmek, her türlü
kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak zorundayız. İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinin 26 ncı maddesine ve Anayasamızın 42 nci maddesine göre "her
yurttaş eğitim hakkına sahiptir; yani, gençlerimiz, aslında, insan olmanın en
temel hakkı olan, eğitim hakkından mahrumlar.
Gençlerimiz bilgi çağının
gerektirdiği yeterli bilgiyi alamıyor. Örneğin, şu anda, sadece, gençlerimizin
yüzde 6'sı bilgisayar kullanabiliyor, yüzde 75'i gazete bile okumuyor.
Avrupa'da çocuklar 3-4 yaşlarından itibaren ilgi ve becerilerine göre seçilip,
eğitilirken, gençlerimiz 80-90 kişilik sınıflarda eğitim görüyor. Yaklaşık 2
400 000 kişilik işsizler ordusunun yarısı 15-24 yaş grubundan, bu, 1 200 000
kişinin ne okulu, ne de uğraşısı var. Liseyi bitirip, üniversite kapısından
dönen ya da askerliğini yapmış, boşta gezen milyonlarca gencimize meslekî eğitim verecek okullar açılmalı;
ayrıca, meslek liselerinin sayısı mutlaka artırılmalı.
İş bulmada ve kurmada
karşılaştıkları büyük zorlukları çok iyi biliyorsunuz. Her gün hepimizin
kapısına yüzlerce ziyaretçi geliyor, telefon açılıyor iş için. Gençlik, kültür
ve gelişme merkezleri kurulursa, gençlerimiz kahve köşelerinde heba olmaz,
kültürel, sanatsal faaliyetlerle uğraşır.
Gençlerimiz, toplumsal
sorunların çözümünde ve ülkenin geleceğine ilişkin konularda söz sahibi
olamıyor. Söz sahibi olmak isteyenlerse binbir türlü engellerle karşılaşıyor ve
hatta, bağımsız Türkiye talebinde bulunanları darağacına götürdük. Başta Millî
Eğitim, Kültür, Sağlık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları olmak üzere tüm
bakanlıklar, yarınlarımızın teminatı olan gençlerimizden sorumludur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yaklaşık 40 000 000 yurttaşımızın 24 yaşın altındaki bu
gençlerimizin çoğu mutsuz, yön duygusu kalmamış. Gençlerimiz çıkış yolu
bulamayıp kendi canlarına kıyıyor. Bir yılda intihar eden 1 802 yurttaşımızdan
1 077'si 35 yaşın altında; yani, intihar edenlerin yüzde 65'i genç nüfusumuzdan
insanlar.
2003 yılı Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün bütçesinde ise, gençlik hizmetlerine toplam 3 trilyon 214
milyar pay ayrılmış. Bu pay, Millî Piyango biletinin yılbaşı ödülünün üçte 1'i
kadar. Yani, sizlerin yapmak istediği 15 000 kilometrelik duble yolun ancak 3
kilometresini yapıyor. Geleceğimizin teminatı olan gençliği 3 kilometre duble
yolla eşit tutuyoruz.
İl müdürlüklerine bağlı
gençlik merkezleri, gençlik kamp tesislerindeki faaliyetler için 2 trilyon
yeterli görülmüş; gençlik kulüplerine ise, 250 milyarlık yardım öngörülüyor.
Bu kadar komik
rakamlarla, gençliğimizin önünde çığ gibi büyüyen sorunları çözebilir miyiz?!
Ülkemizin büyük ekonomik zorluklar ve kaynak sıkıntısı içerisinde bulunduğu
doğru; fakat, toplumumuzun geleceği olan gençlerimizin uçurumun kenarında
durduğunu unutmayalım. Gençliği başlı başına bir proje, yarınlarımıza yapılacak
en önemli yatırım olarak düşünmek gerek. Okuldaki, tarladaki, fabrikadaki genci
bir bütün olarak düşünüp, toplumumuzun geleceğini bu potansiyelle
değerlendirmeliyiz. Gençlerimizi, tarikat liderlerinin dizinin dibinden ayağa
kaldırıp, Büyük Atatürk'ün deyimiyle, aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür
nesiller yetiştirmek zorundayız.
Bu yıl, toplam 209
trilyon 118 milyarlık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi, genel bütçenin
binde 1,3'ü. 1978 yılında bile bu bütçe binde 5,1'di; yani, her yıl, her geçen
yıl gençliğe ayrılan pay azalıyor.
AKP'nin, seçim
beyannamesine "gençlik geleceğimizdir" yazması bir şey ifade etmiyor.
Binde 1,3'lük bir bütçeyle, gençlikle ilgili hiçbir atılım, proje hayata
katılamaz. Üzgünüm, birçok konuda olduğu gibi, gençlik geleceğimizdir anlayışı
da sadece seçim beyannamenizde kalmış oluyor.
Gençlik, bütün çağdaş
toplumlarda, özgürlük, dinamizm ve yenileşme demektir. Türkiye, vizyonunu ve
geleceğe olan güvenini yitirmiş insanların toplumu olamaz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Atatürk'ün eğitim politikası, özgür düşünen çağdaş yurttaşlar
yetiştirmeyi amaçlıyordu. Bu hedefe ulaşmak için kentlerimizde halkevleri,
köylerimizde köy enstitüleri kurulmuştu. Şimdiki gibi, eğitim alanında kent ve
köy ayırımı yoktu; tevhidi tedrisat çerçevesinde, tüm gençlerimiz eşit
koşullarda yetişiyordu. Süre içerisinde, gençlerin eğitimi ve aydınlanması
seferberliğinden sapıldı. Böylelikle, az önce ifade ettiğim karanlık tablo
ortaya çıktı; ezbere dayalı, sözel, yaratıcılığı körelten ve niteliksiz bir
eğitim uygulandı.
Bugün gelinen noktada
ise, sporun manzarası son derece olumsuz. Anayasamızın 59 uncu maddesinde
"Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını
geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet
başarılı sporcuyu korur" denilmektedir.
Durum, ne yazık ki,
Anayasada belirtilen anlayışın tam tersidir; amatör branşlar ve beyinsel
sporlar teşvik edilmemiş, alternatif spora yatırım yapılmamış; spor, sadece
seyirde ve skorda kalmış.
Bilim adamlarımızın beyin
göçünden sonra, şimdi de şampiyon sporcu göçüyle, nitelikli insangücümüzü
Batıya kaptırıyoruz. Dünya Şampiyonu Bilardocumuz Semih Saygıner, kariyerini
Hollanda'da; namağlup Avrupa Profesyonel Boks Şampiyonumuz Sinan Şamil Sam,
kariyerini Almanya'da sürdürmek zorunda kaldı.
Gelişmiş ülkelerde olduğu
gibi, ülkemizde de sponsorluk kurumunu hayata geçirmek gerek. Çünkü, dünyada
spor en büyük 21 inci endüstridir.
Otomotiv sektöründen bile daha büyük bir oranda bir ekonomik potansiyeli
var. Oysa, Türkiye'de, hâlâ, sponsorluğun önünde pek çok engel görülüyor.
Ayrıca, spor tesislerine
ayrılan 61 trilyonluk bütçeyle yatırımlar tamamlanamaz, yine de, önemli olan,
elimizdeki tesisleri yeterince kullanabilmek, sporu halka yaymak ve Avrupa
kriterlerini yakalamak için ailelerden, gönüllü spor liderlerinden, teknik
elemanlardan, doktorlardan, masörlerden, hakemlerden, öğretmenlerden oluşan bir
yapı oluşturmak gerek. Böyle bir yapı için, ilerlemiş ülkelerin, Kanada,
Almanya, Fransa, İspanya ve Japonya gibi ülkelerin uygulamaları iyi etüt
edilmeli.
Millî Eğitim Bakanlığı ve
diğer bakanlıklar ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı tesislerden
gençlerimizin ve toplumumuzun diğer kesimlerinin faydalanması mutlaka
sağlanmalıdır.
Sonuç olarak; büyük bir
ifadedir, Tokat'tan hatırlıyorum veya Yozgat'tan, Sayın Başbakan, seçim
mitinglerinde diyordu ki: "Bu ülkede tuz var, şeker var, un var, kim yok;
usta yok!" Herhalde 45 katrilyonluk bütçe ve...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakika süre veriyorum; buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
...Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 209 trilyonluk bütçesiyle, daha denize
açılmadan gemiyi karaya oturtan usta helvacı, usta kaptan ancak bu bütçeyle bu
ülkeyi idare edebilir!
Evet, Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; dün söylediklerine dikkat etmedik; "ekonomik özgürlükler
olmadan, siyasal özgürlük olmaz" diyen yüzyılın dehası Mustafa Kemal
Atatürk gençlerle ilgili şu şiarı dile getiriyor: "Gençliği yetiştiriniz,
onlara ilim ve irfan müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla
kavuşacaksınız."
Anısı önünde saygıyla
eğiliyor, O'nun ve silah arkadaşlarının kurmuş olduğu Yüce Meclisi en içten
duygularımla selamlıyorum.
Saygılar sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Şimşek.
AK Parti Grubu adına,
birinci konuşmacı, Amasya Milletvekili Akif Gülle; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Gülle, 30 dakikayı
tek başına mı kullanacaksınız, arkadaşlarınızla birlikte mi kullanacaksınız?
AKİF GÜLLE (Amasya) -
Birlikte kullanacağız.
BAŞKAN - Konuşma Süreniz
7 dakika 30 saniye.
AK PARTİ GRUBU ADINA AKİF
GÜLLE (Amasya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Başbakanlık bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına,
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
hepinizin de bildiği gibi, parlamenter demokrasilerde Başbakanlık, koordinasyon
ve gözetimden sorumlu bir kurumdur; yapılan işlerin uyum içerisinde, etkin ve
verimli yürütülmesini gözetir, bu yönde gerekli tedbirleri alır.
Diğer taraftan,
Başbakanlık, bürokraside de, âdeta, termometre görevini ifa eder; yani,
bürokrasiye karşı hükümetlerin bakışını en açık şekilde Başbakanlıktaki
yapılanmalar ifade eder.
Bugün, mevcut 59 uncu
hükümetimizden geriye doğru gittiğimizde, Başbakanlık bünyesindeki
uygulamalarda, maalesef, hiç de bu makamın yüceliğiyle bağdaşmayan, iyi örnek
teşkil etmeyen sahneleri beraberce yaşamıştık. Sırf gönül almak için
oluşturulan veya sadece ve sadece siyasî mülahazalara dayalı olarak meydana
getirilen devlet bakanlıkları, yolgeçen hanı gibi kullanılan Başbakanlık
kadroları, eş dost, yârenin kümelendirildiği -yine üzülerek belirtelim ki-
Başbakanlık koridorları... Özellikle, sadece özel kalem, basın ve halkla
ilişkiler müşavirliği aracılığıyla, kendi seçim bölgelerinde hemşerilerine
kullandırılan, bir bakıma, geçiş bölgesi gibi kullandırılan kadro aktarımları,
kadro kullanımları... Bu sahneleri görmek için, hiç de uzağa gitmeye gerek yok.
Şöyle, geriye doğru, takvim sayfalarını yavaş yavaş açarsak, çok kısa süre
önce, maalesef, bu bahsettiklerimizi yaşadık ve de gördük; ama, şimdi sevinerek
belirtelim ki, bu sahneler geride kaldı. 58 ve 59 uncu AK Parti hükümetlerinin
Başbakanlık bünyesindeki uygulamalarını takdirle karşılıyorum ve emeği geçen
herkese, huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Devlet bakanlıklarının
sayısı, hepinizin de yakından bildiği gibi, önce, 58 inci hükümet döneminde
20'den 7'ye indirildi; şimdi de, bu sayı, sadece 5'le sınırlandırılmış oldu.
Bununla beraber, hiç
şüphesiz, Başbakanlık bünyesinde, âdeta çok büyük KİT görünümüne taşınmış olan
Başbakanlık bünyesinde personel kısıtlamasına da gidildi. Bu manada, ilgili
arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiye göre, Başbakanlığın personeli 300 civarında
azaltılmış oldu.
Başbakanlığa bağlı ve
ilgili kurumların sayısı, maalesef, 52 civarındaydı; bu sayı da, şu anda, yine,
tespit edebildiğimiz kadarıyla 32'ye indirildi; ama, öyle inanıyoruz ki,
Başbakanlığa bağlı bu birimlerin daha da aşağı çekilmesi gerekmektedir.
Yine, burada, sevinerek
belirtmemiz gereken bir sahne, Başbakanlık bünyesinde, bütün kurumlarımızda
olduğu gibi, çok sınırsızca kullanılan makam araçlarındaki sınırlamadır. 58
inci hükümet göreve geldiğinde, 320'lerde olan makam aracında, bugün
itibariyle, asgari yüzde 40, yüzde 50 civarında bir kısıtlama olmuştur.
Hepimizin ihtiyacı olan tasarruf konusunda, arkadaşlarımızın çok ciddî bir adım
attıklarını görmüş olmanın memnuniyetini de, bu vesileyle ifade etmiş olalım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ifade etmeye çalıştığım bu güzel gelişmeler doğrultusunda, hiç
şüphesiz, hükümetimizden, Başbakanlık teşkilatının, kısa sürede, tamamen bir
koordinasyon merkezi haline getirilmesini bekliyoruz. Bunun için de,
Başbakanlık teşkilatı içerisinde yer alan, işlevsiz, sadece kadro deposu olarak
kullanılan birimlerin birleştirilmesi, etkin ve verimli bir yapıya
kavuşturulması için en kısa sürede yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesini
değerli ilgililerimizden ve yetkililerimizden bekliyoruz.
Başbakanlık Teşkilat
Yasasıyla beraber, Başbakanlıkta, mutlaka norm kadroya geçilmesini; kaliteli,
iş üreten verimli kadrolarla, bu müessesenin örnek bir kurum haline
getirilmesini de, yine, değerli arkadaşlarımızdan, ilgililerimizden
beklemekteyiz.
Değerli milletvekilleri,
bugün, dünyada örneğine çok az rastladığımız, maalesef -bu bahsettiğimiz
kısıtlamalara rağmen- bir başbakanlıkla karşı karşıyayız. Margaret Teacher,
anılarında, İngiltere'ye başbakan olduğu zaman, İngiltere Başbakanlığında çok
ciddî bir kadroyla karşılaştığını ifade ediyor ve toplam kadro sayısının da
170'le sınırlı olduğunu söylüyor. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığındaki sayının
binlerle ifade ediliyor olması, elbette, bizim için, övünebileceğimiz bir şey
değil.
Almanya Başbakanlığında
çalışan personel 400 civarında. Beyaz Sarayda bile, her şeye rağmen, bizim
Başbakanlığımızda çalışan personelin yarısı kadar, bugün itibariyle, elemanın
istihdam edilmediğini düşünürsek, daha yapmamız gereken çok şeyin olduğuna ve
arkadaşlarımızın da, mutlaka gereğini yapacaklarına inancımızı buradan ifade
etmiş olalım.
Yeri gelmişken, bir
hususu da, Bakanımızdan, ilgili Bakanımızdan ve arkadaşlarımızdan beklediğimizi
ifade etmek istiyorum. Hükümetimizden, kamu personel yasası konusundaki
çalışmaları bir an önce bitirmelerini bekliyoruz. Bu konuda, çok ciddî
çalışmaların yapıldığını, oldukça iyi mesafe alındığını da, elbette biliyorum;
bununla beraber, daha da hızlandırılmasının gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Kamu rejimimiz, hiç vakit kaybetmeden, yeni ve taze bir başlangıç yapmaya
ihtiyaç duymaktadır; eşit işe eşit ücretin, başarı ve kaliteye kilitlenmiş bir
anlayışın, hızlı ve verimli çalışan bir organizasyonun, yetki ve sorumluluk
ilişkisinin doğru oluşturulduğu bir yaklaşımın acil ihtiyaç duyduğumuz konular
olduğunu ifade etmek istiyor; hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum, sağ
olunuz. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gülle.
AK Parti Grubu adına
ikinci konuşmacı, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Diyanet İşleri Başkanlığının 2003 malî yılı bütçesi hakkında, Grubum adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Diyanet
İşleri Başkanlığı teşkilatı, cumhuriyetin ilk kurulan müesseselerindendir. 1920
yılında kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinde, Meşihat, Şer'iye ve
Evkaf Vekâleti adıyla bakanlık olarak yer almıştır; 1923'te kurulan cumhuriyet
döneminde de bu statü aynen muhafaza edilmiştir. 3 Mart 1924'te, bakanlık vasfı
kaldırılmış ve 429 sayılı Kanunla, Başvekâlet bütçesine dahil ve Başvekâlete
bağlı Diyanet İşleri Reisliği kurulmuştur; daha sonra, ismi Diyanet İşleri
Başkanlığı haline getirilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
konumunun, gördüğümüz gibi, 1920'den itibaren kademe kademe gerilediğini, âdeta
kaderine terk edildiğini görüyoruz. Bakanlık statüsünden başkanlık statüsüne
indirilmiş; daha sonra da, Anayasa Mahkemesince, 633 sayılı Kanun Anayasaya
aykırı bulunarak çeşitli maddeleri iptal edilmiştir. Kurum, genelgelerle, arada
sırada çıkarılan kırık dökük kanunlarla ve kanun değişiklikleriyle idare
edilmeye çalışılmaktadır.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, Türkiye'nin 3 haneli köyünde bile, kadrolu kadrosuz temsilcisi
bulunan, devletimizin en yaygın teşkilatlarındandır. 88 501 kadrolu personeli
olan bu teşkilatımız, Kur'an kursları ve diğer müesseseleriyle, döner sermaye
aracılığıyla, çeşitli Türk lehçelerinde ve Rusya'da, toplam 2 952 000 çeşitli
eser ve broşürü dağıtan teşkilatımızdır; ayrıca, Türkiye Diyanet Vakfıyla
müştereken Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Nahcivan, Romanya, Afganistan,
Dağıstan, Kırgızistan, Bulgaristan'da ve
ülkemizin çeşitli üniversiteleriyle işbirliği yaparak eğitimini sürdüren
ilahiyat fakülteleri ve imam-hatip liseleriyle kardeş Türk cumhuriyetlerinde ve
dünyanın çeşitli yerlerinde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Atatürk'ün, kuruluşundan
itibaren çok değer verdiği bu güzide teşkilatın, bugün, maalesef, devlet
protokolündeki yeri 76 ncı sıradır. Ülkemizin dinî, siyasî, kültürel, ahlakî,
ekonomik her türlü problemlerinin çözümünde, ayrıcalığın her türlüsünün ortadan
kaldırılmasını hedeflemiş, önyargıdan uzaklaşmış, özgür, dinamik, gerçekçi
düşünebilen, asrın imkânlarının tamamını kullanarak ülkemizin dinî
problemlerini çözme imkân ve kabiliyetinde, iyi yetişmiş, özü sözü bir,
inandığı gibi yaşayan, dürüst ve gerçekçi, ülkesini ve ülkesinin bütün
insanlarını hiçbir ayırıma tabi tutmadan özvarlığı gibi sevebilen, her türlü
radikallikten uzak, dengeli, bilgisi ve becerisiyle halkı her konuda
aydınlatabilen, hayatı ve yaşayışıyla insanlara örnek olan bir din adamı
kadrosuna, her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. 1683 Viyana bozgunundan
beri devam eden mağlubiyetlerimizin temelinde, millete rehberlik iddiasıyla
ortaya çıkan ehliyetsiz ve samimiyetsiz kadroların hissesinin büyük olduğunu
hepiniz biliyorsunuz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bazı değerler vardır;
bu değerler toplumun ortak malıdır, bu değerlerde toplumun istisnasız
her bireyinin eşit hak sahibi olduğunu biliyoruz. Türkler, Müslüman oldukları
tarihten itibaren, İslamı sadece yaşamakla kalmamışlar, bütün dünyada en doğru
şekilde anlaşılmasını ve yaşanmasını temin etmişlerdir. Bunu, Türkler
aracılığıyla Müslüman olmuş ülkelerin İslamı yaşamak ve anlamaktaki
farklılıklarında görebilirsiniz. İslamiyetin siyasî, kültürel, ahlâkî, ekonomik
konularda oluşturulan müesseselerinin en güzide örneklerini Türkler
aracılığıyla dünyaya tanıtmışlardır.
Türk-İslam kültürünün
hayat buluşu, Türk Milletinin yaşadığı her şeyi, istisnasız her şeyi İslama
uygun hale getirmesiyle yepyeni bir hayat nizamı oluşmuştur. Tarih tetkik
edilecek olursa tüm ilahî dinler ve bu dinlerin tahrif edilmeyen prensiplerini
bünyesinde özümlemiş olan İslam dini, insanlığın barış ve mutluluğu için
gönderilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu din, sahih akidesi, engin adalet anlayışı, yüksek moral ve
ahlâkî değerleriyle hakka ve haklılığa saygılı, gerçek kardeşlikten ve
özgürlükten yanadır, barıştan yanadır. Müslümanlık, insanların dün olduğu gibi
bugününü ve geleceğini, insanlığın ortak paydası olmaya devam edecek şekilde
düzenlemiştir. Böyle mükemmel bir dinin,
son dinin, Müslümanlığın müntesibi olmamız yetmez; onu, bütün insanlara
dün olduğu gibi bugün de en mükemmel şekilde taşımamız gerekir. Bunun için
Diyanet teşkilatımızın madden ve manen eğitilmiş kadrolarıyla çok güçlü olması
gerekir.
Bütçesine bakınız;
bütçenin genel toplamı 771 trilyon; bu bütçenin 754 trilyonu personel
giderlerine gitmektedir, ancak 4 trilyonluk yatırım planlanmış, proje
yatırımları ise maalesef yok.
Şimdi, Türkiye üzerinde
emelleri olan teşkilatların, Türkiye üzerindeki malî harcamalarına bakalım.
Hıristiyan Misyonerlik Teşkilatının, Vatikan, merkezî Anadolu ve Türk cumhuriyetleri için ayırdığı para 1997
itibariyle 200 milyar dolar. Buna ilaveten, her yıl, 2 milyar İncil ücretsiz
dağıtılıyor. Sadece bu bölgelerde 4 000 000 misyoner, aktif olarak faaliyet
gösteriyor sayın milletvekilleri. Bizim din görevlilerimiz, namazlarını
kıldırıp evlerine giderken, dinî görevlerinin camide başlayıp camide bittiğini
zannederken, 4 000 000 misyoner, fert fert kapı çalıyor, muharref bir dini,
Hıristiyanlığı yaymaya çalışıyor. Devlet televizyonu dahil, özel
televizyonlarımızda, reyting elde etmek için, dinimizin en kutsal müesseseleri,
ahlakî değerlerimiz, kültürel varlığımız, yerli yersiz, sorumsuz kişilerce,
paparazzi programı üslubuyla tartışılırken; Kiliseler Birliğinin denetiminden
geçmiş programlarla, çizgi filmlerle, tiyatro eserleriyle, 3 400 radyo ve
televizyon istasyonuyla, İslam ülkelerinde, insanlarımızın beyni yıkanmaya
çalışılıyor. 2000 yılında harcanan paranın 200 milyar dolar olduğu ifade
ediliyor, radyo ve televizyon istasyonları adedinin, 2000 yılında 4 000
olduğunu, misyoner adedinin ise 6 000 000'a ulaştığını tespit ediyoruz.
Misyoner teşkilatlarının
2025 yılına kadarki programı ise; 870 milyar dolar harcanacak, 10 000 radyo ve
televizyon istasyonu propaganda yapacak, 250 çeşit kitap dağıtılacak, 7 000 000
misyoner faaliyet gösterecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın konuşmacı,
konuşmanızı tamamlayabilmeniz için, Sayın Gülle'nin konuşmadığı süre de dahil
olmak üzere, 4 dakikalık süre veriyorum.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, dikkatinizi çekiyor mu; Alparslan ve Kılıç Arslan'ın
ordularını Anadolu'dan kovmak için, Pierre l'Ermite'in başkanlığında
oluşturulan Haçlı ordularına iştirak eden, teşdid eden Avrupa ülkeleri ile
Hıristiyan misyonerlerini Müslüman dünyasına salıveren Batı ülkelerinin aynı
ülkeler olduğu; sadece adları değişmiş. Misyonerler diyorlar ki, Türkiye
aşılmadan, Türkiye fethedilmeden, Asya'ya ulaşmamız mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri, bu
faaliyetlerin önüne, kanunî yasaklarla çıkamazsınız. Bugün, internet siteleri,
uydular aracılığıyla yayın yapan medya kuruluşları sınır tanımıyor.
Rakiplerimizden daha organizeli, bilgiyle donatılmış, asrın her türlü imkânıyla
eğitilmiş kadrolarınızın olması gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı, kadrolarını
bu hale getirmelidir.
Kanunî yasaklar koyma
yerine, 2 milyar Kur'an-ı Kerim'i ayda dağıtabilecek malî kaynağı Diyanet
İşleri Başkanlığının emrine vermeliyiz.
Ülkemizde bazı sapık
görüşler ve cereyanlar bahane edilmek suretiyle yapılan Müslümanlık
düşmanlığına son verilmelidir. Din İşleri Yüksek Kurulu, her hafta,
milletimizin zihnini bulandıran münakaşaların konusu olan problemleri
açıklamalıdır; çünkü, bu kurul, ülkemizin seçkin din adamlarının seçimle
işbaşına gelmesiyle temin edilmektedir.
Dinî Yayınlar Döner
Sermaye İşletmesi aracılığıyla, bütün dünya ülkelerine dinimizi ve memleketimizi
tanıtıcı neşriyat yapılmalıdır. İnanç turizmi bunun için çok önemli bir
fırsattır. Sadece Sultan Ahmet ve Ayasofya Camilerimizi 8 000 000 - 10 000 000
yerli ve yabancı ziyaret ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, dil bilen
elemanları aracılığıyla, hem Müslümanlığı hem de gerçek İncil ve Tevrat'ı
insanlara tanıtmalıdır.
Camilerimizde 20 000
kadro açığı bulunmaktadır. Her ne sebeple, hâlâ gerekçesini bilemediğimiz
sebeplerle, bu kadrolara yıllardan beri atama yapılmamıştır. İnşallah, bu
kadroları doldurmak hükümetimize nasip olacaktır. Din görevlilerimizin
bulunmadığı yerde, başkaları söz sahibidir. Dini, ehliyetsiz insanlar anlatır;
o zaman, yarım imam dinden, yarım doktor da candan eder.
Diyanet İşleri
Başkanlığının, yurtiçi ve yurt dışındaki bütün birimlerinin tam faal hale
gelmesinin önündeki hukukî engelleri inşallah kaldıracağız. Diyanet İşleri
Başkanlığı, özerk bir yapıya mutlaka kavuşturulmalıdır. Diyanet İşleri
Başkanlığı kanunu mutlaka çıkarılmalıdır; inşallah, bu kanunu çıkarmak yine
bize nasip olacaktır.
Ülkemizdeki çeşitli
grupların ve şahısların yaptığı yanlışlıkların faturası, her seferinde Diyanet
İşleri Başkanlığına çıkarılmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin özlük hakları zamanın şartlarına göre
mutlaka yeniden düzenlenmelidir. Millî eğitim il müdürleri, il emniyet
müdürleri hangi maaşı alıyorsa, il müftülerinin de aynı maaşı alır hale
getirilmesi gerekir.
Asrın bütün teknik
imkânlarıyla donatılmış, maddî ve manevî hazırlıklarını tamamlamış, yüce dinimizin
hayata uygulamasını başarıyla sonuçlandıracak, her türlü problemin üstüne
basiretle ve başarıyla gidebilecek bir Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizde din
adına devam eden kargaşanın, kesinlikle, üstesinden gelecektir.
Yine, Diyanet İşleri
Başkanlığı Teşkilatımız, yurt içinde ve yurt dışında dinimizi ve devletimizi
yıkmak isteyen ihanet şebekelerinin faaliyetlerini akamete uğratacak, bu kaosun
sonunu getirecektir.
Şanlı ordumuzu mağlup
ederek ülkemizi ele geçirmeye cesaret edemeyenler, cephe gerisinde, dinimizi de
alet ederek, toplumumuzun mozaiğini çatlatmak istemektedirler. Bu mozaiğin
tamiri, ancak ve ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatımızın, Müslümanlığı,
özkaynaklarına uygun tarzda tam öğretmesiyle başarılabilir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
hayallerimizi süsleyen bu mükemmel yapılandırmayı, Diyanet İşleri Başkanlığı
Teşkilatımızın gerçekleştireceği bu yapılanmayı, inşallah, Rabbimiz, bizim
dönemimizde Parlamentomuza nasip edecektir.
Hepinizi, bu vesileyle,
saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çiçek.
AK Parti Grubu adına
üçüncü konuşmacı, Trabzon Milletvekili Faruk Özak.
Buyurun Sayın Özak. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
FARUK ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Parti Grubum adına söz almış bulunuyorum;
Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi ve ekranları başında bizleri izlemekte
olan aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle, konuşan
arkadaşlar sporun tanımını yaptılar, Anayasamızın 58 inci ve 59 uncu
maddelerinden bahsettiler. Ben, bu konu üzerinde fazla durmak istemiyorum;
ancak, özellikle Meclisimize büyük bir sorumluluk yükleyen Anayasamızın 58 inci
maddesinin şu paragrafını okumak istiyorum: "Devlet, gençleri alkol
düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü
alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır." Bu
ifadeyi, gerçekten, çok düşünmemiz ve bu konuda sorumluluğumuzu yerine
getirmemiz gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özellikle, cumhuriyetimizin bânisi Gazi Mustafa Kemal
Atatürk'ün, spora ilgisini, spora bakışını, spor sevgisini, spora verdiği önemi
ve sporla ilgili direktiflerini, biz, yalnızca "ben, sporcunun zeki, çevik
ve ahlaklısını severim" sözüyle kısıtlı olarak görebiliyoruz. Halbuki,
bunu biraz incelememiz gerekiyor. "Fikrî idman bedenî idmanla muvazi
gitmelidir" diyen Yüce Atatürk, günümüzde, hâlâ köylerde spor tesisi
bulunmazken, 1915 yılında, Osmanlı Genç Cemiyetleri başmüfettişliğine atanınca,
sporun köylere yaygınlaştırılması için spor tesisi kurulmasını rapor etmiş;
ekonomik nedenlerle buna muvaffak olamayınca, tüm köylerde güreşi zorunlu spor
yapmıştır.
Askerlerimizi sporla yine
O tanıştırıp, 1920 yılında "Muhafız Gücü"nü kurmuştur.
1921 yılında, Türkiye'nin
Amerika mandası olmasını sağlamak için spor karşılaşmaları düzenleyen Genç
Erkekler Hıristiyan Birliğine karşı, Türkiye İdman İttifakları Cemiyetinin
güçlenmesi için maddî destek sağlamıştır.
Atatürk, 1921 yılında,
Lozan görüşmeleri sırasında, Türkiye'ye uygulanan olimpiyat ambargosunu
kaldırtmıştır.
Yine, 1925 yılında, At ve
At Yarışı Islah Encümenini kurup, Ankara Hipodromunu yaptırmıştır.
1927 yılında, bayanlar
kürek takımı ile bayan tenisçi takımı kurulmuştur.
1927 yılında, yine at
yarışlarında "Gazi Koşusu"nu başlatmıştır, Binicilik Federasyonunu
kurdurmuştur. Sponsorluğu, ülkemizde yine ilk o başlatmıştır.
1931 yılında, New
York'tan havalanıp okyanusu geçerek hiçbir yere uğramadan İstanbul'a uçarak,
uzun uçuşta dünya rekoru kıran John Polanda ve Russel Bortman'ın sponsorluğunu,
İş Bankası aracılığıyla üstlenmiştir.
1935 yılında, havacılık
sporuna büyük katkı sağlayan "Türk Kuşu"nu kurmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yeni çağın icapları, gelişmişliğin göstergeleri, yalnızca
bilim ve teknoloji değildir. Sanat, kültür ve en önemlisi de spordur. Sporun
kişisellikten, yöresellikten, ulusallıktan evrenselliğe giden çok önemli ve
etkili bir yönü vardır.
Dünyada, gelişmiş
toplumlarca uygulanan en önemli eğitim araçlarından biri olan beden eğitimi ve
spor faaliyetlerinin amacı, insanların fizikî, sosyal, psikolojik, kültürel ve
zihnî gelişmelerine katkıda bulunarak, toplumun sağlıklı nesiller kazanmasını sağlamaktır.
Genel anlamda özetlersek,
spor, gezegenimizin tek ortak değeri, ülkelerin tanıtımında, prestijinde ve
ilişkilerinde çok önemli etkisi olan, kitlelerin yaşam kalitesinde, moral
değerlerinde, bütünleşmelerinde önemli bir rol oynayan, fiziksel, düşünsel,
duygusal ve sosyal gelişmeye önemli katkılarda bulunan, tüm aşırılıklar,
aykırılıklar ve zararlara karşı en güvenli koruyucu olması nedeniyle,
yüzyılımızın en önemli ve etkili sosyolojik olgusu olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Sporun bütün bu faydalarına
rağmen, ülkemizde, ne yazık ki, sportif faliyetler, çağdaş anlamda, gerek
tesisleşme gerekse geniş halk kesimlerine yaygınlık ölçüleri açısından belli
bir seviyeye gelememiştir. Öncelikle, kalkınma planları içerisinde düzenli
olarak yer alan sporun bir eğitim politikası aracı olduğu bilinciyle hareket
edilmelidir. Özellikle, devletin, seyir sporunu düzenleyici rolünde gelişme
sağlanarak, sporla ilgili tüm faaliyetleri topluma yönelten, okul ile halk
sporuna öncelik veren nitelikler kazandırılmalıdır. Bunun için de, bugüne kadar
tam sağlandığı söylenemeyecek dayanışma ve koordinasyonun, başta ilgili devlet
kuruluşları arasında, sonra da özel sektör ve medyayla sağlanması mutlaka
gerçekleştirilmelidir. Bu koordinasyon, spordan sorumlu Devlet Bakanlığı, Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı (okullarımız), Adalet Bakanlığı
(cezaevleri), Çocuk Esirgeme Kurumu, Maliye Bakanlığı (sponsorlar), yerel
yönetimler, üniversiteler, KİT'ler ve Türk Silahlı Kuvvetleri arasında mutlaka
kurulmalıdır.
Ülkemizde, sporun önemli
sorunları olduğu kesindir. Dünyada tüm ülkeler, spor politikalarını, artık,
devletten ayrılmış bağımsız organlarıyla; yerel yönetimlerle, özel ve tüzel
gönüllü kuruluşlarla ve sporda demokrasi gereği özerk federasyonlarla düzenlemektedirler.
Sporun devlet eliyle
yapıldığı ülkelerin başında Türkiye gelmektedir; diğer iki ülke ise, Kuzey Kore
ve Küba'dır. Çin bile, olimpiyatları düzenledikten sonra bağımsız spor kurumuna
adımını atmıştır. Devlet, yalnızca, yönlendirici, teşvik edici ve denetleyici
olmalıdır.
10 000 000'luk
Portekiz'de 2 000 000; 5 000 000'luk Danimarka'da 2 000 000; 55 000 000'luk
Fransa'da 13 000 000; 80 000 000'luk Almanya'da 24 000 000 insan spor
yapmaktayken, Türkiye'deki tablo içler acısıdır. Özellikle politik ve yanlış
tercihlerle Türkiye, tesis mezarlığı haline dönmüştür. Bugünkü bütçe
imkânlarıyla mevcut yatırımların bitirilmesi için, en az onbeş yıllık süreye
ihtiyaç vardır. Ülke genelinde, bölgelerarası nüfus artışı, ekonomik yapı,
coğrafî konum, iklim, sosyal yapı, demografik yapı gözönüne alınarak, spor
tesisi politikası acilen oluşturulmalıdır. Tesislerin bitirilmesi için, bütün
bu şartlar gözönünde bulundurularak öncelikler tespit edilmelidir.
Yerel yönetimlerimizin,
spor ve spor yatırımları için bir politikaları maalesef yoktur. Tesislerin
planlanması ve yapımında, imar planları hazırlanırken Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğüyle koordinasyon sağlanmalıdır.
Türkiye'de en ciddî
sorunların başında insan gelmektedir; bilgisi, deneyimi, çağdaş düşüncesi, atılımcı
kişiliği, hizmet verme arzusu, ülkesini bir yerlere taşıma sevdasıyla insan...
Bu ülkede, spor yapma çağında 30 000 000'u aşkın insan vardır. Anayasamızın 59
uncu maddesini tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor.
Sporun bu kadar çok
konuşulduğu, sporcunun bu kadar çok sevildiği; ama, sporun bu kadar az
yapıldığı bir ülke dünyada yoktur. Millî eğitimde 17 000 000 gencimiz var.
Özellikle bunlar, göstermelik bazı organizasyonlar dışında en ufak spor hizmeti
alamamaktadırlar. Buradaki beden eğitimi çağdışıdır. 1-2 saatlik derslerle, bu
sporu, millî eğitimde başarılı kılmamız mümkün değildir. Özellikle, Avrupa
ülkeleriyle karşılaştırdığımızda, 19 Avrupa ülkesi arasında, bu konuda
sıralamada 18 inciyiz. Eğer çağdaş anlamda bu ders yapılacaksa, saatinin fazlalaşması,
öğrenciye soyunma-giyinme ve duş olanaklarının sağlanması gerekir. Daha da
önemlisi, spor felsefesinin, olimpizm ruhunun, tabiî ki oyun kurallarının, fair
play'in, hatta, dünya çapındaki sporcuların kısa yaşam öykülerinin; alkol,
uyuşturucu gibi kötü alışkanlıkların kişiye ve cemiyete zararlarının
anlatıldığı böyle bir dersin, Türk sporunun geleceğine daha fazla katkı
yapacağına inanıyorum.
Spor bilinci ve spor
kültürünü geliştirmeliyiz. Bunun için, spor tesislerini ve bu tesislerde
üretilen spor programlarını tanıtan broşür ve dokümanlara ihtiyaç olduğu kesin.
Özellikle halk eğitiminde çok önemli bir yere sahip olan televizyonlarda
yapılan fantezi ve magazin başlıklı bazı spor programlarıyla, insanlarımızın
spora ilgi ve kültürleri geliştirilemediği gibi, kültür yozlaşmasına yol açan
etkiler yaratmaktadır.
64 000 okulumuz var 800
spor tesisimiz var. Bu yetersizlikler sonucu, 7-18 yaş arasında 17 000 000
gencimiz, hiçbir spor görmeden ve spor yapmadan eğitimlerini bitirmektedirler.
Biraz atlayarak geçiyorum,
zaman kısıtlı.
Özellikle sporcu-sağlık
ilişkisine bakarsak, 600 uzman spor hekimimiz var. Düşünebiliyor musunuz; 600
000 kişi lisanslı olarak spor yapmakta, 10 000 kişiye 1 uzman doktor
düşmektedir. Bu konu derhal gündeme getirilip çözüm bulunmalıdır. Profesyonel
sporcular dışında, tüm amatör sporcular sosyal güvenlik şemsiyesi altına
alınarak, sporcu sağlığına önem verilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özak,
konuşmanızı tamamlayabilmeniz için, 1,5 dakikalık ek süre veriyorum.
FARUK ÖZAK (Devamla) -
Sporda demokrasinin gereği yerine getirilmelidir. Federasyonlar özerk hale
getirilmelidir. Devlet, sporda yalnızca yönlendirici, denetleyici ve teşvik
edici olmalı ve organize görevi üstlenmelidir. Bu yönetim biçimi geldiği zaman,
tesislerin verimli kullanımı, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, yerel
yönetimler, halkla ilişkiler, kaynak sağlanması, çağdaş spor bilincinin
gerçekleştirilmesi ve sosyal konularda olumlu etkileşim olacaktır. Birtakım
öneriler var, özellikle millî eğitimle ilgili; bunları geçiyorum.
Özellikle, 2005'te
İzmir'de bir "Üniversiade" yani, üniversite olimpiyatı yapacağız; bu,
bizim için bir prestijdir; inşallah, 2012'deki olimpiyatlar için çok önemli bir
köprü olacaktır. O bakımdan, buraya çok önem vermemiz gerekiyor. Yerel
yönetimler, devlet ve Millî Olimpiyat Komitesiyle kurulan bu olimpiyat
organizasyonunun, özellikle, olimpiyatların turizme, gayri safî millî hâsılaya,
istihdama, tanıtıma, spor tesisi yapımına ve spor yapmayı teşvike verdiği önem
göz önüne alınırsa, bunu, çok ciddî bir devlet politikası olarak almamız lazım.
Özellikle, bugünkü mevcut imkânlarla, ayrılan ödeneklerle Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğümüzün 2005 yılındaki bu büyük organizasyonu yetiştirmesi son derece
zordur.
Burada, özellikle
sponsorlukla ilgili yasayı tekrar gözden geçirerek ve inşallah, bizim dönemde
çıkararak bunu tamamlamamız gerekiyor. Özellikle, mevcut sponsorlukla ilgili
yasa -sayın meslektaşım söyledi, ben de bir şeyler söylemek istiyorum- şu anda
yeterli değildir. 5422 sayılı Kurumlar Vergisi ile 193 sayılı Gelir Vergisi
Yasasını tekrar değiştirip kişiye, takıma, tesise...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FARUK ÖZAK (Devamla) -
Özellikle sponsorlukla ilgili yasayı ayağa kaldırarak bitirilemeyen tesisleri
bitirmeye çalışmak gerekmektedir. Aslında, söylenecek çok şey var.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özak.
AK Parti Grubu adına
dördüncü konuşmacı Süleyman Sarıbaş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 7,5
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
yüksek yargı organlarımızdan Danıştayımızın bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu
adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, Danıştay, yüksek yargı organlarımızdan bir tanesi; iki temel
görevi var; belirli konularda, idare edenlere görüş belirtmek ve üst yargı
organı olarak, idare mahkemelerimizde karara bağlanan dosyaları yüksek yargı
organı olarak incelemek ve bidayet mahkemesi olarak da kendisine doğrudan
açılan davaları sonuca bağlamak.
Değerli arkadaşlar,
Anayasamızın 2 nci maddesinde cumhuriyetimizin temel ilkelerinden sayılan hukuk
devleti anlayışı içerisinde hukukun üstünlüğü prensibine bağlı olarak idare
edenlerin hukuk dışına çıktığı alanlarda tekrar idareyi hukuk içine çekme
faaliyeti olarak belirlenen yargı faaliyetinden Danıştayın faaliyeti önemli bir
fonksiyon icra etmektedir; çünkü, Danıştay, idarenin hukukta ayrıldığı her
noktada tekrar idareyi hukuk alanına çekmekle önemli bir görev ihtiva eder.
Bunun temel özelliği, idare edenlerin belli usul ve esaslara uymalarını
sağlamaktır; ama, Türk hukuk sistemimizde, maalesef -dün hükümet programımızda
da belirtildiği gibi- idarî usul yasası mevcut değildir; yani, idare edenlerin
her türlü işlem ve eylemlerinin bir hukuk nizamına bağlandığı bir idarî usul
yasası mevcut olmadığından, öncelikle idarî usul yasasının çıkarılmasında büyük
zaruret vardır.
İdarenin verdiği
zararların mutlaka yargı kararlarıyla karşılanması gerektiği uygulaması,
maalesef, Türkiye'de hazin bir uygulamadır. Hiçbir idarî kurum, vatandaşına
vermiş olduğu zararı, sulh esasları dahilinde ödemeye yanaşmamakta, gidermeye
yanaşmamakta, mutlaka bir yargı kararı bulunması gerektiğini ileri sürmektedir.
Oysa, bu, yargıdaki dosyaların artmasına, usul ekonomisinin uygulanamamasına
vesile olmaktadır. Öncelikle, idarî usul yasası hazırlanırken, idarenin
vatandaşına verdiği zararların hangi metotlarla yerine getirileceği, tazmin
edileceği de belirlenmelidir diye düşünüyorum.
Bazen, idarî işlemlerde
ortaya çıkan hukukî görüş, uygulamada onbinlerce kişiyi kapsamasına rağmen, sadece dava açan açısından netice
doğurmaktadır. Oysa, yargı, hukukî görüşünü o işlemde ortaya koyduktan sonra, o
konuda taraf olan bütün mağdurlar için, bunun öncelikle uygulanması gerektiği
kanaatindeyim.
İdarî işlemler, saydam ve
şeffaf olmalıdır. Yolsuzluğu önlemenin en önemli özelliğinden biri, idarî
işlemlerin şeffaf ve saydamlığıdır. Şeffaf ve saydam olmayan, gizlilik içeren
işlemlerde mutlaka kuşku vardır.
Değerli arkadaşlarım,
gizlilik noktası da, Türkiye'de, yeni baştan değerlendirilmelidir. İlçe
jandarma komutanlığının, şahsın nüfus bilgilerini ilgili makama gönderdiği
belge üzerine "gizlidir" ibaresini yazması ve savunma mesleğinde olan
avukatların dahi, artık, bu gizlidir belgesini aşamaması hazin bir durumdur.
Devlette mutlaka gizli
şeyler olacaktır; ancak, bugünkü uygulama anlamında, gizlilik ilkesinin yeni
baştan değerlendirilmesini, yeni baştan bir statüye kavuşturulmasını
istemekteyiz.
Savunma hakkı, kutsal bir
haktır. İdarî işlem ve eylemlerde zarar gören vatandaşlarımızın, savunma
kapsamında, kendilerinin, bu idarî işlem ve eylemi hangi bilgi ve belgeler
dahilinde yaptıklarını öğrenme hakkına sahip olması gerekir, yapılan idarî
işlem ve eyleme karşı kendini savunabilmesi için. Bu idarî işlem ve eylemi
ortaya koyan bilgi ve belgelerin, mutlaka, bu idarî işlemde taraf olan
şahıslara açık olması gerekir diye düşünüyorum.
Danıştayımızın her
dairesinde onbinlerce dosya birikmiştir. Bu da, yargının geç işlediğini
gösteren bir işarettir. Zira, bugün, Danıştayın her dairesinde basit bir iptal
davası bile iki üç sene sonra sonuca bağlanmaktadır. Bir de, bunun, bölge idare
mahkemelerindeki iki üç yıllık sürecini düşünürseniz, bir idarî dava beş yıl
sonra neticeye kavuşmaktadır; ki, geç tecelli eden adaletin, adalet olmadığını
herkes bilir; yani, yirmibeş yıl çalışma hayatı olan bir memur, haksızlığa
uğradığı bir idarî tasarruftan dolayı ömrünün beş yılını mücadele ederek
geçiriyorsa, bu idarî yargı sisteminin hızlandırılması, çabuklaştırılması
gerektiği kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar,
Danıştayımızda avukatlık mesleğinin de tam olarak icra edilemediğini, bu
noktada birçok engel olduğunu da burada belirtmek istiyorum. Ben, Danıştayda
hiçbir bilgi ve belgeyi vekâlet koymadan inceleyemedim; her defasında, gizlilik
esasıyla... Mesela, bir kanun sözcüsünün görüşüne bakamazsınız, gizlidir. Oysa
kanun sözcüsü, savcılık görevi yapar ve bir mütalaada bulunur, karara etkisi
olur veya olmaz, kararı veren yargıçtır; ancak, kanun sözcüsünün görüşü bile
çok önemli bir sırmış gibi saklanır, avukatlara gösterilmez, dosyadan belge
almanız için çeşitli zorluklar çıkartır. Danıştayda, maalesef, avukatlık
mesleği icra edilirken her türlü zorluk avukatın önüne gelmektedir. Avukatın
önüne gelen bu zorluk, aynı zamanda, savunma mesleğinin, yani, kişinin
kendisini savunmasının önüne gelen zorluk olarak, maalesef, önümüzde
durmaktadır. Bunların süratle düzeltilmesi ve Danıştayın çalışma
faaliyetlerinin yeni baştan gözden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlarım, bir
başka husus da, idarenin işlem ve eylemlerinde kullanmış olduğu takdir hakkı
ile yargının bu takdir hakkına müdahalesidir; yani, bir idare işlem ve eylem
yaparken, yürütme erki faaliyeti gösterirken bir takdir kullanmaktadır. Şimdi,
yargı, bu yürütme erkinin takdir hakkına yargı erki olarak müdahale ederse,
yargı erki ile yürütme erki arasındaki hassas çizginin bazen siyasallaştığı,
icranın...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş,
konuşma sürenizi tamamlayabilmeniz için, 2 dakika eksüre veriyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - ...halktan aldığı temsiliyet yetkisini kullanmada yargının,
maalesef, idarenin bu takdir hakkını engellediği ve siyasallaştığı da günümüzde
bilinen bir şeydir. Özellikle, özelleştirme kararlarında, kamulaştırma, devletleştirme
kararlarında ve imar uygulamalarında bunun çok açık olarak ortaya çıktığı
bilinen bir gerçektir.
Kamu yararı ilkesi soyut
bir ilkedir, içinin doldurulması gerekir. Kamu yararına karar verenler ile kamu
yararı adına verilen idarî kararları değerlendirenlerin, bu kamu yararlarını
hangi kıstaslar ve hangi ilkeler dahilinde kullandıklarını, içini
doldurduklarını açık olarak, net olarak ortaya koymaları gerekir. İdarenin kamu
yararı adına almış olduğu bir kararı, yargının, tekrar, kamu adına bozmaya kalkması
veya düzeltmeye kalkması nedeniyledir ki, işte bu kamu yararı alanındaki görüş
ayrılıklarının artık, ortadan kalkması, kamu yararı denilen kavramın içinin
doldurulması gerektiği kanaatindeyim.
Bu duygularla, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sarıbaş.
Grupları adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına
konuşacak üyelere söz veriyorum.
Tasarının lehinde, Mardin
Milletvekili Nihat Eri; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
NİHAT ERİ (Mardin) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hükümetimiz, bütün imkânlarını zorlayarak
olabilecek en iyi bütçeyi hazırlamıştır. Bu bütçe, birçok yeniliği ihtiva
etmektedir. AK Parti iktidarının, gelecekte çok daha iyi bütçelerle halkın
karşısına çıkacağına inanıyoruz.
Bildiğiniz gibi,
Başbakanlık, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetlemek, bakanlıklar
arasında koordinasyonu sağlamakla görevli en üst mercidir. Başbakanlığa bağlı
ve ilgili kuruluş sayısı 51'den 31'e indirilmiştir; daha da indirilmesi
mümkündür. Bu şekliyle Başbakanlık, daha çok koordinasyon sağlayan bir merci
haline getirilmiştir. Bu, olumlu bir gelişmedir.
58 ve 59 uncu
hükümetlerde bakanlık sayısının azaltmış olması, devletin küçüleceği bağlamında
seçmene verdiğimiz sözün yerine getirilmiş olduğunu göstermektedir. Arkasından,
yerel yönetimler yasa tasarısının da hazırlanmakta olduğunu ve bu konudaki
çalışmaların son safhaya geldiğini biliyoruz. Böylelikle, aşırı merkeziyetçi ve
hantal devlet yapısı yerine, aslî fonksiyonlarını yerine getiren, denetleyen ve
koordine eden bir devlet yapısına geçilmiş oluyor.
E-devlet (elektronik
devlet) projesi, vatandaşın kamudaki bilgilere rahat ulaşmasını sağlayacak, bu
durum, devletin şeffaflığını ve giderek vatandaş tarafından denetilebilir
olmasını getirecektir.
Osmanlı belgelerinin
dijital ortama aktarılması, tarihî hafızamızın korunması açısından olumlu bir
gelişmedir.
Değerli arkadaşlar,
Başbakanlığa bağlı kuruluşlardan biri de GAP İdaresi Başkanlığıdır. Kısaca GAP
diye bilinen Güneydoğu Anadolu Projesi, dünyada, bugüne kadar uygulanan en
kapsamlı, entegre bölgesel kalkınma projelerinden birisidir. GAP, ülkemizde
Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını
giderebilecek, üretim ve istihdam sınırlarını aşabilecek bir potansiyele
sahiptir. Enerji yatırımlarında yüzde 70'ler düzeyindeki bir gerçekleşmeye
karşılık, kalkınmanın itici gücü olan sulama projelerinde, ancak, yüzde 14'ler
seviyesine ulaşılabilmiştir. Sulamanın yapıldığı alanlarda kişi başına gelir
3-4 kat artmıştır. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere, sosyal sektör
göstergeleri, dönem boyunca, maalesef, olumsuzluğunu sürdürmüştür.
388 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatı kurulmuştur. Bu teşkilat,
bölgesel kalkınmayı gerçekleştirmekle görevlendirilmiş, Türkiye'nin ilk ve tek
kuruluşu durumundadır.
GAP İdaresi, bölge
kalkınmasının eşitlik ve adalet temelinde gelişmesini ilke edinmiştir. Sulama
sonuçlarından olumlu yararlanan kesimlere sağlanan imkânlar kadar, kalkınma
sürecinden yeterince pay almayanlarla, olumsuz etkilenenlere de fırsatlar sunan
projelerin geliştirilmesi ve uygulanması, GAP İdaresinin temel yaklaşımı
olmuştur.
Kadınların toplumsal
statüsünün güçlendirilmesi ve kalkınma sürecine etkin katılımlarının sağlanması
amacıyla açılan çok amaçlı toplum
merkezlerinde, ÇATOM'larda, eğitici ve sosyal programlar uygulanmakta, gelir
getirici faaliyetler yürütülmekte ve kısmî sağlık hizmetleri verilmektedir.
Gençlerin topluma kazandırılması,
kapasitelerinin güçlendirilmesi ve kalkınmaya katılımlarının sağlanmasını
gerçekleştirmek üzere kurulan gençlik merkezlerinde, eğitici, sportif ve
kültürel faaliyetler düzenlenmekte, gelir getirici programlar uygulanmaktadır.
Hayvancılığın
geliştirilmesine yönelik projeler içeren GAP Halkaları modeli, sözleşmeli
hayvancılık temelinde, geri dönüşümlerin tekrar üreticiye yansıtıldığı bir
yaklaşımla yürütülmektedir.
Ilısu Barajından
etkilenen nüfusa yönelik çalışmalara başlanmıştır.
GAP bölgesinde, köye
dönüş sürecinin planlı bir şekilde gerçekleştirilmesi ve geri dönülen alanlarda
sürdürülebilir yaşam koşullarının oluşturulmasına yönelik planlama çalışmaları
tamamlanmış, uygulama projeleri hazırlanmıştır; ancak, GAP'a tahsis edilen
ödenekler yetersiz kalmıştır. GAP İdaresi, kendisine yüklenen bu ağır
görevlerin yerine getirebilmesini mümkün kılacak yetkilerden mahrum
bırakılmaktadır; sınırlı bütçe imkânlarıyla bölge halkının gelir düzeyini
artırıcı uygulamalar yürütmekte, istihdam yaratan faaliyetler geliştirmekte ve
böylece, yerel kalkınmaya önemli katkılarda bulunmaktadır. Ancak, gerekli bütçe
olanaklarının sağlanması ve bu uygulamaların ölçeklerinin büyütülmesiyle,
bölgesel kalkınmada daha önemli gelişmeler sağlanabilecektir. Bugüne kadar GAP
uygulamaları çerçevesinde oluşan sorunların aşılabilmesi için, GAP bölge
kalkınma planlarının öngördüğü finansman ihtiyacı mutlaka karşılanmalıdır.
Bölge dışı, uluslararası kaynak transferlerini mümkün ve çekici kılacak yasal
düzenlemeler yapılmalıdır. Yap-işlet-devret gibi kamu dışı finansman modelleri,
özellikle, sulama yatırımları için gündeme gelmelidir. Daha çok kredinin GAP'a
yönlendirilmesi sağlanmalıdır. GAP'ın, öncelikle, entegre bölgesel kalkınma
projesi olma özelliği, devlet yatırım programı hazırlama çalışmalarında dikkate
alınmalıdır.
Değerli arkadaşlar,
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığının bazı
uygulamalarına değinmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığının uzlaşmacı ve
bilge kişiliğiyle toplumda takdir gören değerli bilim adamı Mehmet Aydın Hocaya
bağlanmış olması, Diyanet camiası için bir şans, Türkiye için de bir
kazanımdır.
Din, insan ve toplum
hayatında çok önemli bir olgudur. Bu nedenle, dinle ilgili tartışmalar sık sık
kamuoyunun gündemine gelmektedir. Halk, haklı olarak her seferinde Diyanetten
bir açıklama beklemekte, ama, ne yazık ki, beklenen açıklamalar, Diyanet hariç,
hemen herkesten ve her kurumdan gelmekte, âdeta, ağzı olan konuşmakta ve ahkâm
kesmektedir. Kanunla verilen görevleri arasında din konusunda halkı aydınlatmak
olan Diyanet Kurumu ise, sanki Diyarbakırlı şairin dizelerinde dediği gibi,
ağzı var dili yok Diyarbekir kalası gibi lâl kesilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
gibi cumhuriyetle yaşıt bir kurumun, henüz bir teşkilat kanunu yoktur; bu
eksiklik süratle telafi edilmelidir. Din görevlileri, maaş yönünden, yardımcı
hizmetler sınıfı düzeyinde maaş almakta ve toplumsal statüleriyle mütenasip
olmayan şekilde düşük ücretle çalıştırılmaktadır.
Şu anda, imam kadrosu
bulunun 10 000 camiin kadroları boş tutulmakta, ayrıca, halk tarafından
yaptırılan ve hizmete giren 10 000 yeni cami de kadro beklemektedir. Boş
bulunan 10 000 kadroya, vekil imamlardan başlayarak atamalar yapılmalı ve yeni
camiler için de gerekli olan kadrolar ihdas edilmelidir.
Diyanet mensuplarının
eğitim düzeyleri yükseltilmelidir. Meslek lisesi mezunu imamların, ilahiyat
meslek yüksekokulu eğitiminden geçirilmeleri gerekir.
Turistik bölgelerde, dil
bilen, büyükşehirlerde, selatin camilerinde üniversite ve üniversiteüstü eğitim
görmüş kişiler istihdam edilmelidir. Özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde, camilerde, yaz aylarında küçük çocuklara verilen Kur'an dersleri,
öteden beri devam eden geleneksel uygulamadır, bunu, 15 yaşla sınırlı resmî Kur'an
kursları kapsamında görmemek gerekir.
Ayrıca, camilerde,
icazetli alimlerin, din ilmi talep edenlere verdikleri eğitim de
engellenmemeli; bu dersler ihtisas dersleridir, imam hatip mezunlarının, hatta
ilahiyat fakültesi mezunlarının dahi yararlanabilecekleri derslerdir.
Özellikle, doğu ve güneydoğu halkımız, dinî ilimler konusunda, bir yetkinliğin
ifadesi olan icazet sahibi din adamlarına itibar etmekte ve ancak, onların din
konusundaki görüşlerini kabule değer bulmaktadır. Bu tür eğitimi yapan din alimlerimiz,
maalesef, uzunca bir süredir baskı altında tutulmakta, öğrencilerine, âdeta
suçlu muamelesi yapılmaktadır. Hayatlarını ilme vakfetmiş, topluma karşı
sorumluluklarını yerine getirmek isteyen ve halkın büyük saygı duyduğu bu
hocalar, devletten ne kadro ne ödenek ne yardım, hiçbir şey talep etmiyorlar;
sadece, insanlara hizmet etmek istiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eri,
konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakikalık eksüre veriyorum.
NİHAT ERİ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Diyanetin, insanlara zarar bazı uygulamalarına değinmek istiyorum.
Halkın inançlarını temsil
eden, topluma barış, hoşgörü ve kardeşlik duygularını yaymaya çalışan Diyanet
İşleri Başkanlığı "mum dibine ışık vermez" misali, cami cemaatine ve
kendi mensuplarına karşı acımasız davranmakta ve onlara potansiyel suçlu
muamelesi yapmaktadır; şöyle ki: Camiler, namaz saatlerinden hemen önce
açılmakta, namaz biter bitmez kapatılmaktadır. En azından gün boyu açık
tutulması gereken camiler, bu yolla, cami cemaatine kapatılmaktadır.
OHAL uygulamaları
süresince Güneydoğu Anadolu Bölgesinde gözaltına alınmalar yaygındı. Kamu
görevlileri de, herhangi bir ihbar sonucu gözaltına alınır ve
soruşturulurlardı. Bu süreçte, kurumları, gözaltına alınan mensuplarını açığa
alırlar, şayet beraat etmişlerse, hatta, sadece tahliye olmuşlarsa, yasalar
gereği görevlerine iade ederlerdi. Bunun tek istisnası Diyanet teşkilatıdır.
Diyanet, DGM'den takipsizlik kararı alanlar dahil, hiçbir görevlisini tekrar
göreve almamış, hatta, memuriyetten ihraç etmiştir. Düşünebiliyor musunuz;
emekliliğine üç ay kalmış, onca hizmetine rağmen, asgarî ücret düzeyinde bir
maaşla çalıştırılmış, hayatı boyunca hiçbir sicil cezası almamış bir imam,
sırf, tesadüfen gözaltına alındığı için, DGM'nin takipsizlik kararına rağmen,
memuriyetten ihraç edilmiş, emeklilik ikramiyesi alma hakkından mahrum
bırakılmış, o esnada polislik sınavını kazanan oğlu, bu yüzden işe
alınmamıştır. Bu imam, şu anda İstanbul'da bir kozmetik fabrikasında gece
bekçiliği yapmakta, kendisine "Ahmet Hoca" diye hitap edenlere, acı
acı gülerek "ben, artık hoca değilim, bana Bekçi Ahmet" deyin
demektedir.
Suçsuz ceza olmaz ilkesi,
hukukun en bilinen kurallarından biridir. Soruyorum; en merhametli ve hakşinas
olması gereken bir kurum, mensuplarına karşı neden bu kadar acımasız
davranıyor? Lügatlarında, insafın hiç mi yeri yok; yoksa, Diyanet, bilmediğimiz
kanunlarla mı yönetiliyor?
Diyanetin, din
görevlilerine güvenmediğinin bir diğer kanıtı da, merkezî hutbe, merkezî vaaz
ve merkezî ezan...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NİHAT ERİ (Devamla) -
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Eri.
Aleyhinde, şahsı adına
söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın İsmail Değerli; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakika.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bu turda kişisel olarak söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 70
000 000 olan nüfusumuzun, 3 000 000'u İngiltere, 7 000 000'u İtalya, 60 000
000'u ise üçüncü dünya ülkeleri durumundadır. Ülkemizde, 15 000 000 insan açlık
sınırında, 10 000 000 insan da işsiz bir şekilde dolaşmaktadır.
Ülkemiz, olağanüstü
günlerden geçmekte, yanı başımızda bir savaş sürmekte; bugün, dünden daha fazla
toplumsal barışa, birliğe, dayanışmaya ihtiyaç duymaktadır. Bugün, özellikle
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili görüşler üzerinde konuşacağım.
Değerli arkadaşlar,
Başbakanlık bütçesi 697,3 trilyon, Danıştay 15,8 trilyon, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü 200 küsur trilyon, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi ise 771,2
trilyon Türk Lirasıdır. Ben, benden önce konuşan iktidar kanadına mensup
milletvekili arkadaşımın "diyanet, kaderine terk edilmiştir" sözlerine
katılmıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Avrupa Birliği anayasaları incelendiğinde, bireysel özgürlük, hukukun
üstünlüğü, insan hakları, kültürel çeşitliliğin tanınması, demokrasi, ademi
merkeziyet ve din ile devlet ilişkilerinin ayrılığı üzerine kurulmuş olduğu
görülür. Yine, Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi gözden geçirildiğinde, 54
maddenin büyük çoğunluğu, insan onuru, demokrasi, bireyin düşünce ve din
özgürlüğü, eğitim hakkı, yasalar önünde eşitlik, ayırımcılık yasağı, kültürel
dinsel çeşitlilik, sosyal güvenlik ve kişi haklarına saygıya dayalıdır ve bu
haklar teminat altına alınmıştır.
Bu ülkeler dinî eğitimi
mezhebe dayalı ve mezheplerüstü din eğitimi diye iki şekilde uygulamaktadır.
Bazı örnekler verirsek; Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Hollanda,
İspanya, Norveç mezhebe dayalı bir eğitim vermekte; bu eğitimi, mezhepler veya
dinî kurumlar yaptırmaktadır. Danimarka, İsveç, İngiltere, Yunanistan'da ise
mezhepler üstü eğitim verilmekte, programlarını devlet yapmaktadır. Devlet
okullarında din dersi vermeyen tek ülke ise Fransa'dır; 1904 yılında devlet
okullarından din dersleri kaldırılmış, özel okullarda ise serbest
bırakılmıştır.
Değerli arkadaşlar,
demokratik ülkelerde din eğitim hakkı tartışılamaz; sorun, bu eğitimi kimin
vereceğinde düğümlenmektedir. Avrupa'da devlet, vatandaşın dinine karışmayı,
özgürlüğüne müdahale olarak algılamakta olduğu için, din eğitimini, ilgili
dinin temsilcisi cemaatlere ve kurumlara bırakmıştır. Ülkemizde ise,
cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte halifeliğin ve şeyhülislâmlığın
kaldırılmasıyla, siyasal İslamdan cumhuriyete gelecek tehlikelere engel olmak
için, 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı Yasayla Diyanet İşleri Başkanlığı
kurulmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı, dinî hizmeti, mezhep, dinî yorum,
vesaire farkı gözetmeksizin toplumun tamamına yaymak için kurulmuştur; ancak,
bugün, bu görevini yerine getiremediği gibi, devleti kontrol edecek hale
gelmiştir. Türkiye, halen geleneksellikten modernliğe, tarım toplumundan sanayi
toplumuna, köy toplumundan kent toplumuna geçişini tamamlayamamıştır.
Avrupa'da, din adına iktidar talebi ortadan kalktığı gibi, dine de siyasal
iktidar müdahaleleri söz konusu değildir; ülkemizde biz bunu henüz
başaramamışız.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de, 1950'den sonra din adına iktidar talebi ortadan kalkmadığı gibi,
dine iktidarların müdahalesi de bitmedi. Ülkemizde modernleşmeye karşı
muhalefet hareketleri daima dinsel kimliğe bürünmüş ve 1960'tan günümüze kadar
din adına iktidar talepleri olan partiler olmuş ve halen devam etmektedir. Ülkemizde,
Batı demokrasilerinden farklı olarak devlet bünyesinde Diyanet İşleri
Başkanlığı kurumsallaştırılmış, devlet, dini ve dinî kurumları kendi
denetiminde tutmakta ve din eğitimini bir hak olarak düzenlemektedir. Din
eğitimi, bir özgürlükler konusu değil, Anayasal bir tercih, devlet tarafından
yerine getirilmesi gereken sosyal hak olarak görülmüştür. Özellikle, 1982
Anayasası, Tevhidi Tedrisat Yasası uyarınca eğitimi, bu arada din eğitimini de
devlet tekeline bırakmıştır.
Değerli arkadaşlar,
Anayasanın 24 üncü maddesi "Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat
hürriyetine sahiptir" der ve hiç kimse, dinî inançlarından, ibadetinden,
inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz, suçlanamaz der; ama, din ve ahlâk
eğitimi ve öğretimi devletin gözetimi ve denetimi altındadır mecburiyetini
getirmiştir.
Ülkemizde, din kültürü ve
ahlâk öğretimi, ilkokul 4 üncü sınıftan itibaren, ortaöğretimde zorunlu dersler
arasına alınmıştır; yaşı küçük olanlar için ise, velisinin vesayetine
bırakılmıştır.
Ancak, değerli arkadaşlar,
laik devlet anlayışında, din ile devlet işlerinin birbirinden ayrı olması
gerekmez mi? Laik devlet bünyesinde örgütlenen Diyanet İşleri Başkanlığı, 88
516 kişilik kadrosu, 75 283 çalışanı, 81 il, 851 ilçe müftülüğü, 3 430 resmî
Kur'an kursu, 259 lojmanı, binlerce araç, ayrıca, yüzlerce vakıf, dernek, basın
yayın kuruluşlarıyla dev bir kuruluş haline gelmiştir ve bu kuruluş, sadece,
tek bir Sünnî mezhebine hitap etmektedir; Hıristiyanlar, Caferiler, Yahudiler,
Alevîler ne olacaktır?
Değerli arkadaşlar, laik
devlet bünyesinde örgütlenen Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizde tüm toplum
kesimlerine, diğer mezheplere ve cemaatlere hitap etmediği gibi, zaman zaman
dinî gruplar arasında çatışmalara sebep olmaktadır.
Zaman zaman Libya, Suudi
Arabistan, İran gibi fanatik İslam devletleriyle gizli ilişkilerde bulunulmuş,
Arabistan El Vakıftan yardım alınmıştır, Avrupa'da açtıkları İslamî okul ve
camilerde, cumhuriyeti, laik devlet düzenini yıkmaya yönelik faaliyetlerde
bulunulduğunu hepimiz bilmekteyiz.
Değerli arkadaşlar,
bugün, ülkemizde, 15 000 000 Alevî yurttaş yaşamaktadır. Aleviler, ülkemizin
birliğine, bütünlüğüne, demokratik, laik, sosyal devlet anlayışına ölesiye
bağlıdır. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze daima devlete bağlı, Atatürk
devrim ve ilkelerine bağlı kalmışlardır; ama, 10 bakanlığa eşit Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesinden, yıllardır bir tek Alevî yurttaşımız faydalanmamıştır.
Yapılan bu haksızlık gönül yıkmış, devletine küskün, mutsuz, muhalif insanların
çoğalmasına sebep olmuştur. Bugün, 771 trilyonluk bütçeden hiçbir Alevî kuruluş
ile Hıristiyan, Musevî ve diğer din mensupları faydalanmamaktadır. 88 500
kişilik çalışanında zannetmiyorum Alevîler olsun. Bu yetmezmiş gibi, Alevîlik
hor görülmekte, dışlanmakta ve Diyanet, "Günümüz Alevîliği" adlı
kitapta "Alevîlik bir ideoloji, cemevleri ise, sol örgütlerin yuvası
olmuştur" diye suçlamaktadır. Yine, Doktor İlyas Üzüm,"cemevleri,
ideolojik dernek ve siyasal lokale dönüşmüştür" demektedir.
Türkiye Cumhuriyeti,
kendine Alevî diyen bir inanış ve kültürü resmen kabul etmemiştir. Devlet, bu
yok sayma politikasını terk etmelidir. Alevîliğin, Mevlevîlik gibi İslam
Dininin bir zenginliği, kolu olduğunu resmî işlemlerde dikkate almalıdır.
HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı)
- Alevîlik din mi?!.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Cemevleri, "cem" kelimesinden dolayı kurulamamakta, mahkemeler
Dinayet İşleri Başkanlığından fetva verilmesini istemektedir.
HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı)
- Diyanet... Diyanet...
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Evet, Diyanet.
Değerli milletvekilleri,
bu ülke hilafetle yönetilmiyor; yönetim şeklimiz laik Türkiye Cumhuriyetidir.
Alevîlik anlayışına inanan veya İslamı böyle yorumlayan yurttaşlarımıza saygılı
olmalıyız. Alevîlikte sevgi, kardeşlik, dayanışma, özgürlük ve barış vardır;
eline, beline, diline sahip ol felsefesi vardır. Bu felsefede yarin yanağından
gayri her şey ortaktır. "Hak etmediğin şeye elini uzatma, sahip olma yalan
söyleme" vardır. Yaradan'dan dolayı insana saygı ve sevgi vardır.
Değerli arkadaşlar,
cemevlerine Diyanet saygılı davranmalıdır İnanç gruplarını, başka inanç
grupları tanımlama hakkına sahip değildir, laikliğin temel ilkelerinden biri
budur; aksi, insan haklarını ihlaldir. Devlet televizyonunda Alevîlikle ilgili
eğitici saatler mutlaka yer almalıdır. Alevî köylerine cami yapımı
durdurulmalıdır. Sünnîleştirme, İnsan Hakları Bildirgesine aykırıdır, bir nevi
asimilasyondur. Alevilere yönelik hakaretler ve aşağılamalar, dine yönelik
suçlar kapsamına alınmalıdır. Kitap ve ansiklopedilerden hakaret anlamına gelen
yaklaşımlar çıkarılmalıdır. Okullarda din dersi isteğe bağlı hale
getirilmelidir. Sünnî bir din bilgisi dersinde Alevîliğin temel felsefesi
öğretilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Değerli,
konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakikalık ek süre veriyorum.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Bu, kardeşliği, dostluğu sağlayacak, ayırımcılığı yok edecektir; toplumu
kaynaştıracak, ulusal birliği pekiştirecektir.
Değerli arkadaşlar,
Diyanet İşleri Başkanlığı, din hizmetlerini tarafsız yürüten, halkı dinî yönden
çağın gereklerine göre yönlendiren, dinin temel kurallarını bozmadan herkesin
dinî duygularını, ibadet şeklini rencide etmeden organizasyon yapan, insanları
hurafe ve yanlış bilgilerden arındıran özel bir kurum olmalıdır. Devlet, elini
Diyanetten çekmeli veya yeniden organize etmelidir.
Değerli arkadaşlar,
Diyanet İşleri Başkanlığı, modern ülkelerdeki gibi özgürlükçü, laiklik
açısından uygun bir kurum haline gelmelidir. Halk arasında "et kokarsa tuz
atarsın, tuz kokarsa ne yaparsın" diye bir deyim vardır, sosyal
hayatımızın tuzu din ve din kurumlarıdır; bu kurum, yeniden yapılanmalı ve
özerk olmalıdır. Cahilin elindeki din kavga yaratır, ehli din adamları
yetiştirilmelidir, derin hoşgörü anlayışı verilmelidir; bu, Anadolu kültürünün
temelini teşkil eder. Mevlânâlar, Yunuslar, Hoca Ahmet Yeseviler, Hacı Bektaşi
Veliler, Hallacı Mansurlar bu temel kültürün ve felsefenin temelini
oluşturmuşlardır. İşte, bu, Alevîliğin felsefesidir. Bunlarla ilgili
konferanslar verilmelidir. Üniversitelerde Alevîliğin, Bektaşiliğin öğretisi
için kürsüler oluşturulmalıdır.
Değerli arkadaşlar, 771
trilyonluk bütçeden, Alevî derneklerine verilen para 2001 yılında 90 milyar,
2002 yılında verilen 140 milyar. Bu bütçe içerisinde bu para gerçekten
dilenciye verilecek paradır. Laik bir devlet bu parayı 70 000 000 Türkiye için
kullanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, sonuç
olarak, devlet, dinler üzerindeki baskıları kaldırmalı, mezheplerüstü din
eğitimi uygulanmalı, Diyanet ise, devlet yapısının içinden elini çekmeli,
bağımsız, tüm dinlere saygılı bir kurum haline gelmelidir. Eğer bu bütçe helal
ise Diyanet İşleri Başkanlığı fetva versin; ama, bize göre değil. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Değerli.
Sayın milletvekilleri,
ikinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara
geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri,
bilindiği gibi, İçtüzük gereği, soru sorma süresi 10 dakikadır; ancak, ekrandan
gördüğüm kadarıyla, 9 kişi soru sormak için müracaat etmiştir. Soru soracak
arkadaşın, diğer arkadaşlarımızın da sorularını sorabilmeleri açısından, süreye
dikkat etmesini rica ediyorum.
Buyurun Sayın Güney,
sorunuzu sorabilirsiniz.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana bir sualim var.
Onbir yıldan beri
ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığını yapan değerli bir başkan son günlerde
görevinden istifa etmiştir ve gerekçesinde kendisine siyasî baskı yapıldığını
ifade etmişlerdir. Bu Başkan, başarılı bir başkanlık dönemi geçirmiştir; aynı
zamanda, bu uzun süre içerisinde, muhtelif başbakanlar ve muhtelif hükümetlerle
çalışmıştır. Buna rağmen, bu aşamada, hele de ülkemizin şu kritik döneminde,
acaba, Sayın Başkan hangi gerekçelerle istifaya zorlanmıştır? Bana göre, bu,
şık olmamıştır, çok yanlış olmuştur ve kamuoyunu da rencide etmiştir.
Sayın Bakandan, bunu
cevaplandırmasını rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Güney,
teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Koral.
RECEP KORAL (İstanbul) -
Sayın Başkanım, Ankara'nın merkezinde, bir cuma namazı vaktinden evvel, bir
camiye girildiğinde, hoparlörden Kur'an-ı Kerim okunuyor; yani, Ankara'nın
merkezinde hoparlörle yayın yapılıyor. Aklıma şu geldi; acaba, Diyanet İşleri
Başkanlığı, camilerde görevlendirdiği imamların Kur'an-ı Kerim okumalarıyla
alakalı bir şüphe içinde midir ki, merkezî sistemden yayın yapılıyor? Vaazlarla
alakalı olarak şöyle söyledi, böyle söyledi gibi tereddütler olabilir; ama,
Kur'an-ı Kerim okunmasının hoparlörle yapılmasının... ki, benim de şahit
olduğum olay, ses kesiliverdi birden bire, bütün cemaat kaldı ortada böyle bir
ortamın insanların manevî dünyasını rencide ettiğini düşünüyorum. Bu konuda bir
değerlendirmeleri var mıdır?
Arz ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Koral,
sorunuz kısa olursa, arkadaşlarımız sırada bekliyor.
RECEP KORAL (İstanbul) -
Kısa efendim.
Ayrıca, amatör sporlarla
ilgili, bilhassa, ata sporumuz güreşle ilgili olarak, geçmiş yıllarda büyük bir
boşluk oluşmuştur. Türk güreşi, maalesef, kamu kurum ve kuruluşlarının, mahallî
idarelerin desteğiyle ve bu kuruluşlardaki yöneticilerin gayretleriyle ayakta
kalmaya çalışıyor; dolayısıyla, amatör spor branşlarına ve güreş camiasına, bu
bütçeyle, yeteri kadar destek verebilecek misiniz? Bunu arz ediyorum.
Son olarak da,
bakanlıkların idarî yapılanmalarıyla ilgili, ne zaman tasarruf ve iyi bir
işleyişe geçeceğiz? Bildiğimiz gibi, bakanlık sayılarını düşürdünüz; ama,
bakanlıkların kendi iç yapılarıyla alakalı ne zaman bir iyileştirme göreceğiz?
Bu bütçeyle de, bu idarî yapılanmaları, düşündüğünüz tasarrufları
gerçekleştirebilecek misiniz?
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koral.
Buyurun Sayın Özmen, soru
sorma sırası sizde.
MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı)
- Sayın Başkanım, aracılığınızla, Diyanet İşleri Başkanlığının bağlı olduğu
Bakanlığımıza bir soru yöneltmek istiyorum.
Bilindiği gibi,
ülkemizde, Caferî, Şiî ve Alevî vatandaşlarımız da bulunmakta. Diyanet İşleri
Başkanlığı ile TRT, ortak bir işbirliği içerisinde - şu an muharrem ayıdır, 10
günlük bir oruç tutma dönemleri vardır bu vatandaşlarımızın- bu 10 günlük oruç
tutma döneminde, ramazan aylarında uygulanan programlar gibi, akşamları sohbet
programları düzenlese iyi olmaz mı diye soruyorum?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özmen.
Sayın Aydın, söz sırası
sizde; buyurun.
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Bildiğiniz gibi, Sayın Başbakanımız, daha Parlamento harekete geçmeden,
lojmanlarla ilgili bir kanaat ifade etmişti ve bu, yaşamsallaştı. Şu anda,
lojmanlarda, milletvekillerimiz, daha doğrusu, bir tek Cumhuriyet Halk Partili
milletvekili oturmuyor; ama, hâlâ, AKP'li milletvekili arkadaşlarım -sizin de
bilginiz dahilinde- oturuyor.
Bugün, gazetelerde Sayın
Başbakanımızın kendi konutunda oturmayacağı yazılı; bu -buna paralel olarak-
doğru mu ve lojmanlarla ne gibi bir ilgisi var?
İkinci sorum: Aldığımız
haberlere göre, üniversite öğrencilerine çok cüzi miktarda ödenen burslar şubat
ve mart aylarında ödenmemiştir. Çoğu yoksul çocuğu ve ihtiyaç içerisinde olan
bu gençlerimizin bu burslarının ödenmemesinin nedeni nedir; ödenecek midir,
ödenecekse, ne zaman ödenecektir?
Son sorum: Sayın Başkan,
devlet bürokrasisiyle, özellikle de üst bürokratlarla zaman zaman iletişim
kurmak durumunda kalmaktayız. Bürokratlar, sekreterlerimize, ilk soru olarak
"sayın milletvekili hangi partidendir" diye sorduktan sonra, bürokratlarımızda,
âdeta, kendilerine verilmiş bir talimatla, bir milletvekiline davranmaktan çok,
yoğunluk içinde bulunan, muhatap almaması gereken, savuşturan, konuyla asla
ilgilenmeyen, zaman zaman da dozajı artırıp "beni ilgilendirmiyor"
diyerek başka kapılara yönlendiren bir bürokratik yapı görmekteyiz.
Aynı çatı altında
milletvekilliği yapıyoruz. Varsayalım ki, sizler, muhalefette olsanız, hukuka,
yasaya uygun bir iletişimde, üst düzey bürokratlarımızın bu tür davranışlarını,
acaba, benimser misiniz, içinize sindirir misiniz? Bu konuda bürokratlarımıza
verilmiş bir talimat mı var?
Bunları öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Buyurun Sayın
Ekmekçioğlu; sorunuzu sorabilirsiniz.
HÜSEYİN EKMEKÇİOĞLU
(Antalya) - Gençliğin boş zamanlarını değerlendirebilecekleri gençlik
merkezleri, spor alanları ve kültür etkinlikleri için gerekli mekânların
yapımında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün çalışmaları ne durumdadır?
Yurt genelinde yarım
kalan tesisleri tamamlamaya yönelik çalışmaların bu bütçeyle
tamamlanabileceğine inanıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ekmekçioğlu.
Buyurun Sayın Erdöl;
sorunuzu sorabilirsiniz.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) -
Sayın Başkanım, her yıl, 100 000'den fazla kişi Türkiye'den hacca gitmektedir.
Bunların organizasyonunda, maalesef, çok ciddî üzücü olaylar, hatta ölümlere
varan üzücü olaylar olmaktadır. Bunların önlenmesinde, Suudi yetkililere
düştüğü kadar Diyanet İşleri Başkanlığına da çok ciddî görevler düşmektedir. Bu
üzücü olayların önlenmesi için ne gibi tedbirler alınması düşünülüyor?
İlave olarak şunu
söylemek istiyorum ki, bu yılki hac organizasyon bozukluğunun programlayıcısı
Diyanet İşleri Başkanı çok daha önceden görevinden ayrılmalıydı; çünkü, bu
kadar bozuk bir düzen hiçbir zaman görülmemiştir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Erdöl.
Buyurun Sayın Çiçek;
sorunuzu sorabilirsiniz.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Değerli, benim
konuşmamı ima ederek, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin 771 trilyon 267
milyar olarak benim tarafımdan ifade edildiğini...
BAŞKAN - Sayın Çiçek,
konuşmacı arkadaşın konuşmasını değerlendirmekten ziyade, lütfen, soru sorar
mısınız.
Buyurun.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Soru soracağım, bir saniye efendim, soruyu, bu açıklamam üzerine soracağım.
... birçok bakanlığın
bütçesinden daha fazla bütçesinin olduğunu söylediğimi ifade ettiler. Bu
arkadaşımız, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatının personel giderlerinin
dışındaki harcamalarının neler olduğuna baktı mı?
Hükümetimiz, personel
giderlerinin dışında, konuşmamda ifade ettiğim beynelmilel teşkilatların
karşısında faaliyet gösterecek bu teşkilata, Diyanet İşleri Başkanlığına
ekbütçe ödeneği hazırlamayı düşünüyor mu?
İkincisi; Diyanet İşleri
Başkanlığı teşkilatının yapısı hakkında, kuruluşu hakkında, Atatürk, bu
teşkilatı kurarken, hangi temel dayanaklara göre kurmuş; bu konuda, anlaşılıyor
ki, parlamenter arkadaşlarımızın çok fazla bilgisi yok. Diyanet İşleri
Başkanlığı Teşkilatı, kuruluş yapısı itibariyle, temel teşkilatlardan birisidir
dedik. Bütün ırk, mezhep, meşrep, tarikat, cemaat ve cemiyetlerin tamamının
temsil edildiği bu şemsiye teşkilatın daha mükemmel hale getirilmesi için hangi
planlar, programlar hazırlanıyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çiçek.
Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, aracılığınızla, aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum.
Birinci sorum şu: 1999
yılında yapılan devlet memurluğu sınavı sonuçları uygulanmaya başlandıktan
sonra hangi sayıda personel istihdam edilmiştir? Bu sınavı kazanıp da istihdam
edilemeyenler için nasıl bir uygulama planlanmıştır ya da planlanmaktadır?
İkinci sorum da şu:
Bilindiği gibi, idarî yargıda ve Danıştayda, hukukçu olmayan hâkim ağırlığı vardır.
Bu yapılanmayı değiştirmek için ve nitelikli hukukçu alımına ağırlık verecek
bir yapılanma için herhangi bir çalışma planlanmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
Buyurun Sayın Keskin.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede,
İslamın farz ibadetlerinden olan hac farizasının önündeki engeller ve güçlükler
ne zaman kaldırılacak?
Hacılara ulaşım
alternatifi ne zaman sunulacak? Ulaşım yolu olarak havayolunun alternatifi,
deniz ve karayolunun açılması ne zaman sağlanacak?
Bu yolda, hacıların
mağduriyetine örnek mi istiyorsunuz; 12 saatlik Amerika yolculuğunun uçak
biletiyle 3 saatlik Cidde yolculuğunun uçak biletinin aynı fiyata satıldığını
biliyor musunuz? Her yıl, devletin bu faaliyetlerden ne kadar kâr etmiş
olduğunu öğrenmek istiyorum. Burada kayrılan, savunulan Türk Hava Yolları ise,
biz, bunu desteklemek zorunda mıyız? Bunları öğrenmek istiyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Keskin.
Soru sorma süresi
tamamlandığı için, diğer soru soracak arkadaşlara imkân veremiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
Hükümet adına, sorulara
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin Bey cevap verecektir.
Buyurun Sayın Şahin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Başbakanlık Diyanet
İşleri Bakanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Danıştay Başkanlığı
üzerinde, hem iktidar hem de muhalefet gruplarına mensup 9 arkadaşımız, çok
değerli fikirlerini ortaya koydular, kendilerine teşekkür ediyorum. Tabiî ki,
önerilerinden, tespitlerinden hükümet olarak istifade edeceğiz.
Vaktim çok sınırlı olduğu
için, izin verirseniz, bana yöneltilen sorulara kısa kısa cevaplar vermek
istiyorum:
Sayın Güney, Diyanet
İşleri Başkanı Sayın Yılmaz'ın, neden görevinden istifa etmek zorunda kaldığını
belirttiler ve "siyasî baskı yapıldı bana" şeklindeki bir
açıklamasını beyan ettiler. Hemen şunu ifade etmek istiyorum ki, ne
hükümetimizce ne diyanetten sorumlu Devlet Bakanımız -ki, şu anda yurtdışı bir
görev sebebiyle Almanya'da bulunmaktadır- Sayın Aydın'dan, Diyanet İşleri
Başkanımıza herhangi bir baskı olmamıştır. Kendisi, Sayın Güney'in de ifade
ettiği gibi, onbir yılı aşkın bir süre bu görevi yürütmüştür. Bu makamlar hiç
kimsenin tapulu malı değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakın, burada 2
Diyanet İşleri eski Başkanı milletvekili arkadaşımız vardır. Onlar da bu
görevde bulunmuşlar, milletimize, Diyanet camiasına görev ifa etmişler, zamanı
gelince de, ya emekliliğini isteyerek ya istifa ederek bu görevlerinden
ayrılmışlardır. Ancak, Sayın Yılmaz'ın bu kadar önemli bir görevden ayrılırken
"bana siyasî baskı yapılıyor" sözünü kendi ağzından bizzat duymuş
değilim; ama, eğer böyle bir şey söylemişse, asıl siyaset budur. Diyanet İşleri
Başkanlığı yapmış olan bir kişinin "siyaset" kelimesini menfî
yönünden de olsa ağzına almaması gerekirdi diye düşünüyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İstanbul Milletvekili
Sayın Recep Koral Bey "camilerde merkezî sistemden yayın yapılıyor. Acaba,
biz, o camilerde görev yapan din görevlisi arkadaşlarımıza itimat etmiyor
muyuz" şeklinde bir soru yönelttiler. Hemen şunu ifade edeyim:
Camilerimizde, Kur'an-ı Kerim, bizzat görevliler tarafından okunmaktadır;
ancak, arzu edildiği takdirde, merkezî sistemle çok daha güzel bir tilavetle
Kur'an okunduğu takdirde merkezî sisteme bağlanılmaktadır; ama, merkezî
sistemle vaaz sistemi de uygulanmaktadır. Diyanet İşleri Başkanvekilimizden, bu
konuda bir mecburiyetin olmadığı şeklinde bir not tarafıma iletildi; ben de
sizlerle bunu paylaşmak istiyorum.
Ayrıca, amatör spora
değindi Sayın Koral. Türk güreşinin daha iyi noktalarda bulunması gerektiğini
temenni ettiler; birtakım kamu kuruluşlarımızın, sporumuza, özellikle amatör
sporumuza destek verdiğini söylediler ve devlet, acaba, amatör sporların ve
sporun daha da gelişmesi için ne gibi katkılar yapacak, anlamına gelen
beyanlarda bulundular.
Kuşkusuz, devletimiz
-biraz önce konuşan arkadaşlarımız da Anayasanın ilgili maddelerini ifade
ettiler- sporun gelişmesine, gençliğin iyi yetişmesine dair görevler
yüklenmiştir Anayasayla; ancak, çağdaş ülkelere baktığımız zaman, sporun
gelişmesinde, artık, devletler, kendilerini, düzenleyici, denetleyici konumuna
çekmekte, sporun beklediği hizmetlerin özel sektör tarafından yapılması, yerel
yönetimler tarafından yapılması ve özellikle, spor federasyonlarının
özerkleştirilmesi gibi bir metot uygulamaktadırlar.
Biz, hükümet olarak,
sporda çok ciddî atılımlar yapmayı amaçladık. O bakımdan, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün ilgili yasasında bu doğrultuda değişiklikler yaparak -biraz önce
söz alan değerli arkadaşlarımız da kürsüde ifade ettiler- sponsorluk yasasını
yeniden gözden geçireceğiz. Özellikle işadamlarımızın, sanayicilerimizin spora
destek vermelerini sağlayacak birtakım düzenlemeler yaparak, bunu özendireceğiz
birtakım tedbirlerle. O bakımdan, ileri Batı ülkelerinde olduğu gibi, özel
sektörü sporun içerisine çektiğimiz takdirde -tabiî ki, devletin desteği de
olacaktır ama- asıl, özel sektörü bu işin içerisine soktuğumuz takdirde, sporda
çok daha ciddî adımlar atacağımıza, atılımlar meydana getireceğimize
inanıyorum.
Yine Sayın Koral, yeniden
yapılanmayı sordu. Gerçekten, bugün saat 10.00'da Bakanlar Kurulu toplantımız
vardı. Bakanlar Kurulu toplantımızın ilk gündem maddesi, kamu reformu taslağı
idi. Ben, tabiî, bu toplantı için ayrıldım. Hükümet olarak, Acil Eylem
Planımızda öngördüğümüz şekilde, merkezî sistemin -kamu sisteminin- yeniden
gözden geçirilmesini, devlet personel rejimi konusunda beklenen bir yasal
düzenlemenin gerçekleştirilmesi ve özellikle, merkezdeki yetkilerin önemli bir
bölümünün, kaynaklarıyla birlikte yerel yönetimlere aktarılmasını amaçlayan bu
paketi tasarı haline getiremedik; halen taslaktır; ama, şu anda Bakanlar Kurulunun
gündemindedir. Önümüzdeki günlerde, inanıyorum ki, Bakanlar Kurulundan bir
tasarı halinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiş olacağız.
Bu, devlette küçülmeyi...
Başbakanlık bütçesi üzerinde biraz önce görüşler ifade edildi. Gerçekten,
Başbakanlık, birçok yetkilerin ve kaynakların kendisinde temerküz ettiği bir
yapı haline gelmiştir. Bu hükümeti, aslında, tebrik etmek gerekir; şu bakımdan:
38 bakanlığı 22'ye indirmişiz, Başbakanlığa bağlı olan kuruluşların önemli bir
bölümünü icracı bakanlıklara bağlamışız. Hatta, 59 uncu hükümet kurulduğunda 32
olan bu bağlı kuruluş sayısı, şimdi, 31'e iniyor. Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğini de Dışişleri Bakanlığına bağladık, bu, bütçede yoktur; şimdi,
önerge verdik; inşallah, oylarınızla bu da kabul edilirse, Başbakanlığa bağlı
ve ilgili kuruluşların sayısı da azalmış oluyor. Böylece, Başbakanlığı koordine
eden bir makam haline getirmeyi planladık. Bu konuda da yasal düzenleme
yapılmadan yapılabilecekleri yaptık. Şimdi, yasal düzenlemeyle yapılabilecekleri
de tasarı halinde önünüze getireceğiz. İnşallah, iktidar, muhalefet bu adımları
hep birlikte atacağız.
Evet, Sayın Özmen'in,
muharrem ayında da TRT'de dinî yayın yapılsın temennisi var. Kuşkusuz, bunda
hiçbir beis yok; ama, bu yayınları TRT yapmaktadır. Diyanet İşleri
Başkanlığımız bu hususu, bu talebi not olarak almıştır, TRT yetkilileriyle
görüşecektir.
Sayın Aydın, lojmanlarla
ilgili bir soru sordu; ama, tam anlayabilmiş değilim. Bazı milletvekillerinin,
yani, 21 inci dönemde milletvekili olan ve şimdi de milletvekilliği yapan bazı
arkadaşlarımızın, hâlâ, lojmanlarda oturmakta olduklarından bahsettiler
zannediyorum...
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Onların hepsi AKP'li...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim?..
Şimdi, biliyorsunuz,
lojmanlar, artık, Maliye Bakanlığına intikal etmiştir. Lojmanlar satılana kadar
lojmanda oturabilirsiniz diye Maliye Bakanlığının bir yazısının geldiğini
hatırlıyorum. Ben de oturuyordum, çıktım; ben de sizler gibi kiralık bir eve
taşındım; ama, bazı arkadaşlarımız, eğer, oturmaya devam ediyorlarsa, 690 000
000 lira aylık kira ödeyerek oturmaya devam ediyorlar, satıldığı an veya
satışla ilgili işlemler başladığı anda çıkacaklardır.
Bursla ilgili bir soru
yöneltildi. Zannediyorum, Devlet Bakanımız Sayın Atalay'ın görev alanına
giriyor. Bu konuda sizleri tatmin edici bir cevap vermemekten çekiniyorum; o
bakımdan, Sayın Atalay'la da hemen temas
kurarak, Sayın Hasan Aydın'ın bu sorusuna yazılı olarak cevap vermeyi
planlıyorum.
Sayın Ekmekçioğlu'nun,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yatırımlarıyla ilgili bir sorusu oldu.
Değerli arkadaşlarım,
dün, Maliye Bakanımız da burada ifade ettiler: 2003 yılı bütçesi, kuşkusuz,
ekonominin içinde bulunduğu şartlar gereği, arzu ettiğimiz yatırımları yapacak büyüklükte
bir bütçe değildir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün geçmişte yapmış olduğu,
bitmiş 28 tane yatırımının açılış programını şu anda yapıyoruz. Yüzde 75'i
tamamlanmış olan yatırımları bu sene bitirmeyi amaçlıyoruz. 2003 yılı bütçesi
ve bu bütçede ortaya konulan dengeler muhafaza edildikten sonra, biz inanıyoruz
ki, 2004 yılında, Türk ekonomisi rahatlayacaktır. 2004 yılından itibaren, hem
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde hem de yatırım bekleyen diğer kurumlarımızda
çok daha fazla yatırım yapma imkânına kavuşmuş olacağız.
Hac organizasyonuyla
ilgili bir soru yöneltilmişti. 2003 yılı hac organizasyonu Diyanet İşleri
Başkanlığımız tarafından yapıldı; ama, şunu belirtmek zorundayım ki, dünya
ülkeleri çerisinde bu hac organizasyonunu en iyi yapan kuruluşlardan biri ve
belki de başta geleni Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Ancak, bazı şikâyetlerin
geldiği ifade ediliyor. Bunlar, zannediyorum, seyahat acentelerinin
organizasyonunda yaşanmıştır; ama, bildiğim kadarıyla, bu seyahat acentelerinin
organizasyonundan da Diyanet İşleri Başkanlığı sorumludur. Bu konuda gerekli
uyarı ilgili arkadaşlarımıza yapılacaktır.
Sayın Çiçek, Diyanet
İşleri Başkanlığıyla ilgili bir soru yöneltti; ancak, bu sorusunu yöneltirken,
biraz önce, burada, kendisini dinlediğimiz Ankara Milletvekili Sayın Değerli'ye
de atıfta bulundu. Bu hassas konuya daha fazla girmek istemiyorum. Sayın
Çiçek'in de belirttiği gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı cumhuriyetimizle yaşıt
bir anayasal kurumumuzdur. Cumhuriyetle kendisine hangi görev verilmişse, hangi
statüye oturtulmuşsa şu anda da bu statüde devam etmektedir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımız, zaman zaman "biz, cumhuriyeti kuran partiyiz"
demektedirler. O halde, şu andaki, şikayet ettikleri Diyanet İşleri Başkanlığının
statüsü kendilerinin eseridir; ama, biz, AK Parti iktidarı olarak, aksayan
yönleri değiştirmek için Diyanet Teşkilat Kanununda ciddî çalışmalar yapıyoruz.
Nitekim, diyanetten sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Aydın da bu konuda kamuoyuna
açıklamalar yapmıştır. Sayın Değerli'nin, ifade ettiği noktada birtakım
adımları atma noktasında, kendisi kararlıdır. Bu şikayetleri de bu itirazları
da kuşkusuz ki, yeni yapılanmada dikkate alacağız.
Devlet personel sınavıyla
ilgili olarak Sayın Kart bir soru yöneltti. 1999 yılında ilk kez devlet
memurları sınavı yapıldı. Geçtiğimiz hükümet döneminde, süresi dolduğu halde
bunun süresi uzatılmıştı, biliyorsunuz VE 392 000 kişi kazandı gösterildi
geçtiğimiz dönemde, şu ana kadar bu sınavı kazanıp da kamu kurumlarına
yerleştirilmiş olan kişi sayısı 72 000'dir.
Demek ki, 320 000 civarında, bu imtihana girip de kazanan, insanlara
devlet herhangi bir iş verememiş durumdadır.
Daha önceki hükümet
döneminde yapılan bir değişiklikle, ÖSYM, hem bu sınavları yapmakta hem de
yerleştirme işini yapmaktadır. Dolayısıyla, şu anda, Devlet Personel Başkanlığı
bu konuda herhangi bir görev üstlenmiş değildir, hem sınav hem de yerleştirme
görevi, tamamen, Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezine bırakılmıştır.
Sayın Keskin "Hac
için deniz ve karayolu ne zaman açılacak" diye sordu; ama, yani, şu
günlerde herhalde açılması hiç düşünülemez de ileride inşallah olur.
Bunun dışında şu anda
bana tevcih edilmiş...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, süresi yok mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sürem doldu mu Sayın Başkan?
BAŞKAN - Sayın Şahin,
süreniz geçti efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Değerli milletvekili arkadaşlarım,
milletvekili arkadaşlarımızca bana tevcih edilen sorulara kısaca cevap vermeye
çalıştım. Bunların dışında atladığım varsa, daha sonra gözden geçiririm; bu
arkadaşlarımıza da yazılı cevap veririz.
Ben, ilginiz sebebiyle
hepinize teşekkür ediyorum. Önerilerinizden, tekliflerinizden yararlanacağımızı
belirtmek istiyor; saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Şahin.
Sayın milletvekilleri,
bilindiği gibi, çalışma süremiz saat 13.00'te tamamlanmıştır.
Ancak, ikinci turun
tamamlanması açısından, çalışma süresinin uzatılmasını Genel Kurulun
tasviplerine sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, sırasıyla, ikinci
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı
ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:
Başbakanlık 2003 malî
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
A) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Program |
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
311 722 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Bakanlıklararası İşbirliğini Sağlamak ve Hükümetin Genel |
|
|
Siyasetini İzlemek |
36 429 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
112 |
Millî Güvenlik Hizmetlerinin Yürütülmesi |
23 812 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
113 |
Devlet Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve Geliştirilmesi |
6 072 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
114 |
Enformasyon Kamuoyu Oluşturma ve Halkla İlişkiler
Hizmetleri |
31 427 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
117 |
Avrupa Birliği Hizmetleri |
2 368 000 000 000 |
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bu bölüm üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Cetvelde gösterilen
değişikliğin aşağıdaki gerekçeyle kabulünü arz ve teklif ederiz.
|
Ali Topuz |
Eyüp Fatsa |
Mehmet Soydan |
|
İstanbul |
Ordu |
Hatay |
|
Polat Türkmen |
Enis Tütüncü |
|
|
Zonguldak |
Tekirdağ |
|
KURUM :
BAŞBAKANLIK-DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
EKLENEN:
Dışişleri Bakanlığı
Daire : 12
Kurum : 00
Program : 117
Açıklama : Avrupa Birliği
Hizmetleri
Bütçe Ödeneği : 2 368 000 000 000
DÜŞÜNÜLEN :
Daire : 07
Kurum : 00
Program :117
Açıklama : Avrupa Birliği
Hizmetleri
Bütçe Ödeneği : 2 368 000 000 000
TOPLAM 2 368 000 000 000
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe: 21.03.2003 tarih
ve 25055 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan 3046 Sayılı Kanunun 3313 Sayılı Kanunla değişik 10 uncu maddesi gereğince Başbakanlığa Bağlı
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin Dışişleri Bakanlığına bağlanması kararı
uyarınca, Başbakanlık 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu tasarısında yer alan Avrupa
Birliği hizmetleri programında yer alan tertip ve harcama kalemleri
değişmeksizin Dışişleri Bakanlığı bütçesine aktarılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, uygundur mütalaamızı
belirtiyor, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu ?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler...Kabul
etmeyenler...Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda, Başbakanlık bütçesinin 117 programında yer alan toplam 2 368 000
000 000 liralık ödenek bu bütçeden çıkarılmıştır. Bu ödenek, Dışişleri
Bakanlığı bütçesinde yeni açılacak 117 programa, harcama kalemleri
değişmeksizin eklenmiştir.
Bilgilerinize sunulur.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, son söz milletvekilinin...
BAŞKAN - Diğer bölümü
okutuyorum :
900 |
Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
261 660 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
999 |
Dış Proje Kredileri |
23 900 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
Toplamı, kabul edilen önerge nedeniyle değişik şekliyle
okutuyorum: |
|
|
|
|
|
T O P L A M |
695 022 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2003 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2001 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Başbakanlık 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Başbakanlık 2001 Malî
Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
L i r a
- Genel Ödenek Toplamı : 572 383 983 605 000
- Toplam Harcama : 532 168 453 180 000
- İptal Edilen Ödenek : 40 716 049 225 000
- Ödenek Dışı Harcama : 500 518 800 000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.
ve
Dış Proje Kredilerinden Ertesi
Yıla Devreden : 1 373 858 070 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2001 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
B) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Program |
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
117 898 500 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Toplumun Dinî Konularda Aydınlatılması ve |
|
|
İbadet Yerlerinin Yönetimi |
652 030 250 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
900 |
Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
1 338 250 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
T O P L A M |
771 267 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Diyanet İşleri Başkanlığı
2001 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
L
i r a
- Genel Ödenek Toplamı : 397
929 933 500 000
- Toplam Harcama : 400 302 562 640 000
- İptal Edilen Ödenek : 4
926 191 470 000
- Ödenek Dışı Harcama : 7
298 820 610 000
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
C) GENÇLİK VE SPOR VE GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Program |
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
89 951 000 000 000 |
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Türk Sporunun İdamesi ve Geliştirilmesi Hizmetleri |
117 554 500 000 000 |
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
900 |
Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
1 612 500 000 000 |
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
T O P L A M |
209 118 000 000 000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Gelir |
|
|
Türü |
A ç ı k l a m a |
L i r a |
|
|
|
2 |
Vergi Dışı Normal Gelirler |
574 999 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
3 |
Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı |
208 543 001 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
T O P L A M |
209 118 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
L i r
a
- Genel Ödenek Toplamı : 105
077 030 780 000
- Toplam Harcama : 100 086 966 850 000
- İptal edilen Ödenek : 1 266 013 870 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel
Kanunlar Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 3
724 050 060 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
L i r a
- Bütçe tahmini : 50 407 000 000 000
- Yılı tahsilatı : 99 488 693 790 000
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2003
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
D) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Danıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Program |
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
6 294 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Yargı, Danışma ve İnceleme Hizmetleri |
9 499 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
900 |
Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
92 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
T O P L A M |
15 885 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2003
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2001
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Danıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Danıştay Başkanlığı 2001
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
L i r a
- Genel Ödenek Toplamı : 8 463 443 750 000
- Toplam Harcama : 8 378 897 020 000
- İptal Edilen Ödenek : 104 379 880 000
- Ödenek Dışı Harcama : 19 833 150 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2001
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Başbakanlık,
Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Danıştay
Başkanlığı 2003 malî yılı bütçeleri ile 2001 malî yılı kesinhesapları kabul
edilmiştir, hayırlı olmalarını temenni ediyorum.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, ben bir önerge vermiştim, o önergeyi işleme koymanız gerekiyordu,
kişisel söz hakkım var...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tütüncü...
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
İçtüzüğümüz 61 inci maddesine göre...
RECEP KORAL (İstanbul) -
Son sözü zaten vekil konuştu...
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
bir saniye, söz istemişsiniz; ama, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre, biri lehte
biri de aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verildi ve bir üyenin de, bir turda,
birden fazla söz kaydı yaptırması mümkün değildir.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
O yanlış efendim...
BAŞKAN - Lehte ve aleyhte
olmak üzere söz verildi...
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, rica ediyorum, 61 inci madde...
BAŞKAN - Dolayısıyla, söz
veremiyorum.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Efendim, 61 inci maddenin...
BAŞKAN - Birleşime, saat
14.30'a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati : 13.32
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.30
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - 54 üncü
Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.
2003 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarılarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Üçüncü tur görüşmelerine
başlıyoruz.
Üçüncü turda, Gümrük
Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
IV. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90;
1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79)
(Devam)
E) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1. - Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. - Gümrük Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
F) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
G) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLÂTI MÜSTEŞARLIĞI
1. - Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı
Kesinhesabı
H) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2001 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
hükümet yerlerini almışlardır.
Sayın milletvekilleri,
18.3.2003 tarihli 49 uncu Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve her tur için soru cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki "söz isteme" butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler
bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği
takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Üçüncü turda grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK Parti Grubu adına;
İzmir Milletvekili Nükhet Hotar, Edirne Milletvekili Ali Ayağ, Ordu
Milletvekili Cemal Uysal, Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Adana Milletvekili Kemal Sağ, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu,
İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.
Şahısları adına; lehinde
olmak üzere, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan, Kütahya Milletvekili Abdullah
Erdem Cantimur, Edirne Milletvekili Ali Ayağ; aleyhinde olmak üzere, Antalya
Milletvekili Osman Kaptan, Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu, Manisa
Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi.
AK Parti Grubu adına,
İzmir Milletvekili Sayın Nükhet Hotar; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 7,5
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
NÜKHET HOTAR (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık Gümrük
Müsteşarlığının 2003 malî yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Ekonominin en önemli
unsurlarından olan gümrüklerin, dürüstlük anlamında, daha fazla yol almasını ve
iyi yönetimini hedefleyen Türk gümrük idaresi, hem kendi yetki ve faaliyet
alanı içerisinde dürüstlük konusunu çeşitli vesile ve faaliyetlerle gündeme
getirmekte hem de kendi bölgesinde konuya ilişkin rehberlik etmek gibi önemli
bir misyonu üstlenmiş bulunmaktadır.
Çağdaş bir gümrük
idaresinde bulunması gereken niteliklerin başında, sunulan hizmetin kalitesi,
hızı ve uygulamaların eşit ve adil dağılımı gelmektedir. Bunun için de hukukî,
fizikî, beşeri ve teknik olarak dinamik bir yapıya sahip olunması gerekmektedir.
Gümrük Müsteşarlığı, son
yıllarda, hukukî altyapısı tümüyle yenilendiği gibi, yıllardır ihmal edilen
gümrük tesis ve binalarının da
modernize edilmesi için yoğun bir çalışma ortaya koymuştur.
Bu çerçevede, gerek bütçe
imkânsızlıkları gerek ödenek yetersizliği veya mevcut ödeneklerin kullanımında
karşılaşılan sorunlar nedeniyle, yıllardır ihmal edilen gümrük tesis ve
binalarının çağdaş bir yapıya kavuşturulması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Gümrük Müsteşarlığının
2003 malî yılı bütçe tasarısında, yatırımlara ayrılan ödenek miktarı, bir
önceki yıla göre yüzde 28 azalmasına rağmen, yoğun bir çalışma içerisine
girdiğinin görülmesi memnuniyet vericidir.
Gümrük Müsteşarlığımızın,
diğer kamu kurum ve kuruluşlarına da örnek olmasını temenni ettiğimiz
çalışmaları, yap-işlet-devret ve katılımcı modeldir. Yap-işlet-devret
modeliyle, Yunanistan sınırında bulunan İpsala gümrük tesisleri, yüzelli gün
gibi kısa bir sürede, TOBB'un önderliğinde, bölge odaları ve Uluslararası Umumî
Mağazalar Derneği tarafından, devlet bütçesinden herhangi bir ek yardım
alınmadan, çağdaş bir yapıya kavuşturulmuştur. İnanıyorum ki, Türkiye'ye yıllık
izinlerini geçirmek üzere gelen vatandaşlarımız, geliş gidişlerinde sürekli
olarak karşılaştıkları sorunlarla, artık bir daha karşılaşmayacaklardır.
Diğer yandan, Türk
cumhuriyetlerine açılan Doğu'nun en büyük kapısı olan Gürbulak gümrük tesisleri
de, bir yıl gibi kısa bir sürede, aynı yöntemle, Uluslararası Nakliyeciler
Derneği tarafından tamamlanmış ve önümüzdeki ay içerisinde hizmete girmesi
planlanmıştır.
Söz konusu tesislerin
yanında, Sarp, Dereköy, Cilvegözü, Karkamış ve Halkalı Gümrük İdarelerinin de
aynı yöntemle yenilenmesi için çalışmalara başlanmıştır. Yüksek Planlama
Kurulundan izin çıktığında, adı geçen gümrük idareleri de modern bir yapıya
kavuşacaklardır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; katılımcı model yöntemiyle, bölge meslek kuruluşları ve
odalarının katkılarıyla, aralarında Eskişehir, Konya, Kayseri, Aksaray,
Bursa-Gemlik, Ambarlı ve Dilucu gümrük tesisleri tamamlanarak hizmete
girmiştir. Söz konusu projelere, bugüne kadar, bütçe dışı kaynaklardan, 2,5
trilyon liraya yakın miktarda bir katkıda bulunulmuştur.
Yukarıda açıkladığımız
tesislerin yeniden inşaı ile bu çalışmalara
paralel gümrük idarelerinin otomasyona geçiş çalışmalarının yüzde 99
oranında tamamlandığını görmek de memnuniyet vericidir.
Bu kapsamda, Gümrük Müsteşarlığımız, ticareti kolaylaştırmak ve
dünya pazarlarında rekabete girebilecek olan ithalat ve ihracatçımıza destek
sağlamak amacıyla elektronik veri değişimi uygulamasını hayata geçirmekle,
e-gümrük alanında da önemli bir adım atmıştır. E-gümrük kavramı altında 2000
yılı sonunda başlatılan elektronik veri değişimi uygulamasıyla, mükellefler,
beyannamelerini, kendi bürolarında, elektronik ortamda tescil
edebilmektedirler. Bu uygulamayla, gümrüklü sahaya eşyaların gelişiyle,
ithalatçı ve ihracatçılar, beyanlarını, hızlı bir şekilde gümrük idaresine
verebilmekte ve gümrük idaresi, beyanı ve gerekirse eşyayı minimum gecikmeyle
kontrol etmekte. Yine, gümrük beyannameleri, gümrük idaresinin bilgisayarına
yeniden veri girişi yapılmadan aktarılmakta ve vergiler, sistem tarafından
hesaplandıktan sonra rahatlıkla kontrol edilebilmekte, daha gerçekçi
istatistikler alınabilmekte ve işlemler basitleştirilmekte. Gümrük
müdürlüklerinde her gün iş takip eden yüzlerce firma görevlisi, bu uygulamayla,
süratle azalarak, gümrük personeli üzerindeki fizikî iş yükü de hafiflemekte.
Elektronik imzaya yönelik yasal düzenlemelerin yapılması halinde, yükümlülerin,
gümrük idaresine gelmeden ve gümrük personeliyle muhatap olmadan gümrük
işlemlerini yapmaları da mümkün olabilecektir. Bunun altyapısını, Gümrük
Müsteşarlığı, 4458 sayılı Gümrük Kanunu ve yönetmelikleri dahilinde yerine
getirmektedir.
Mart ayı itibariyle, Türkiye
genelinde, toplam ithalat ve ihracat işlemlerinin yüzde 45'i bu uygulamayla
yapılmaktadır. Gümrük Müsteşarlığının hedefi, bu oranı, 2003 yılı içerisinde
yüzde 60'a çıkarmaktır.
Hukukî ve teknik
altyapısını tamamen yenileyen, fizikî altyapısını yenileştirme çalışmalarını
ise yoğun şekilde sürdüren bu teşkilatın, söz konusu çalışmalarına paralel
olarak, insan kaynakları politikasının da kalıcı ve köklü bir değişime
uğradığını izlemekteyiz. Bu kapsamda yapılan çalışmalar ile insan kaynakları
politikasının uygulanmasına ilişkin, tespit edilmiş ve bunları giderecek yeni
personel politikası geliştirilmiştir. Bu politikada, yüksek nitelikli, değişime
ve gelişime açık, uzmanlık esasına dayalı, yabancı dil bilen, bilgi
teknolojilerinden yararlanabilen istihdam anlayışı esas alınarak, hizmette
kalitenin yükseltilmesi amaçlanmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda, yabancı
dil bilen personel sayısında yüzde 60 oranında bir artış sağlanırken, kariyer
personel sayısında ise yüzde 100'e varan bir artış sağlanmıştır. Diğer yandan,
Müsteşarlık personelinin yükselme sınavlarının belirli bir takvime bağlanması
suretiyle, her kademedeki yönetici ihtiyaçlarının zamanında karşılanması,
ileriye dönük çalışma plan ve programlarının daha sağlıklı yapılmasına imkân
sağlanması ve mevcut personeli belirli bir hedefe yönlendirerek, bilgi
birikimlerinin sürekli yenilenmesi amaçlanmıştır.
Sağlıklı bir insan
kaynakları politikasının değişmez şartlarından biri de eğitimdir. Gümrük
teşkilatı, çağdaş standartlarda eğitim anlayışıyla, kaliteli hizmet sunmak
için, hizmet içi eğitime de özel bir önem vermiştir. Bu amaçla, sorunlara duyarlılık ve çözüm getirme,
geliştirme, gelişme ve değişim konularının işlendiği iletişim ve yönetim
seminerleri, yasal düzenlemeler ve davranış kuralları eğitimleri, gümrük
hizmetlerinin daha kaliteli sunumunu sağlamak amacıyla toplam kalite yönetimi
eğitimleri, gümrüklerimizin modernizasyon projesi kapsamında bilgisayar
eğitimleri, Gümrük Müsteşarlığı personelinin AB'ye hazırlanması ve dışticaret
ile turizme yönelik gümrük hizmetlerinin etkin ve süratli yapılabilmesi
amacıyla...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hotar,
konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakika süre veriyorum; buyurun.
NÜKHET HOTAR (Devamla) -
Teşekkür ederim.
...müfettişlik ve
kontrolörlük gibi kariyer meslekleri hazırlama eğitimleri, halkla ilişkiler
eğitimleri, yeni mevzuata uyum seminerleri ve kaçakçılıkla mücadelede etkinliği
artırmak amacıyla yoğun eğitim çalışmaları yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimi tamamlamadan önce, Gümrük Müsteşarlığımızın çalışmalarıyla ilgili,
çok küçük birkaç rakamı da vermek istiyorum.
Kaçakçılıkla mücadele
kapsamında Gümrük Müsteşarlığımızın yaptığı yakalama miktarları, son üç yıllık
dönemde aşağıdaki gibi gerçekleşmiştir:
2001 yılında 112 trilyon,
2002'de 143,8 trilyon, 2003'te de 30,2 trilyon (ilk üç aylık), kaçakçılıkla
mücadele sonunda ulaşılan yakalama miktarıdır.
Yine, diğer bir konuya
dikkat çekmek istiyorum. Gümrüklerce tahsil edilen vergilerin toplam vergilere
oranı da şöyledir: 2000 yılında yüzde 16, 2001'de yüzde 14, 2002'de de yüzde
16,5.
Sonuç olarak, malî
kaynakları istenilen düzeyde olmasa da, Gümrük Müsteşarlığımız, kendisinden
beklenen çalışmaları ve hizmetleri yapacak imkânlara sahiptir. Bu açıdan
bakıldığı zaman, Gümrük Müsteşarlığımızın 2003 yılı bütçesi, yapılacak
çalışmaları karşılayacak niteliktedir.
Sözlerime son verirken,
Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığımızın 2003 yılı bütçesinin hayırlı olmasını
diliyor, AK Parti Grubu adına hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hotar.
AK Parti Grubu adına
ikinci konuşmacı, Edirne Milletvekili Sayın Ali Ayağ; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 7,5
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
AYAĞ (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde Grubumun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum;
Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi ve bizleri izleyen vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
insanoğlunun toplu olarak yaşamaya başlamasıyla ortaya koyduğu yüce değerlerden
birisi de yardımlaşma ve dayanışma duygusudur. İnsana insanca bakan,
gönüllerden doğan bir sevgiyle yardıma koşan, sahip olduğu varlığından başkalarını
da faydalandırmak gibi güzel ve insanî duyguların tümünü en geniş şekliyle
uygulayan kurum Vakıflardır, vakıf, ferdin, taşınır ve taşınmaz malını hayır
duygusu ve insan sevgisiyle, şahsî mülkiyetinden çıkarıp kamu yararına tahsis
etmesi şeklinde tarif edilir.
Bilindiği gibi, vakıflar,
tarihimizin derinliklerinden gelen ve atalarımızla aramızdaki en sağlıklı
köprüleri oluşturan kurumlarımızdır.
Sayın milletvekilleri,
Vakıflar Genel Müdürlüğü, vakıf mallarını ekonomik şekilde işletmek, mimarî
veya tarihî değeri olup, yönetimi vakfa ait olan eski eser yapıları muhafaza ve
imar etmek, mülhak vakıfların denetim hizmetleri ile mütevelliliği boşalan
vakıfları temsil ve idare etmek, vakfiyelerde yazılı hayrî, sosyal, kültürel ve
ekonomik şart ve hizmetleri yerine getirmek, 903 sayılı Kanun hükümlerine göre
kurulan yeni vakıfların tescil işlemleri ile denetimlerini yapmakla görevli ve
yetkilidir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü,
277 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri gereği Başbakanlığa bağlı katma
bütçeli bir kuruluştur. Kurumun hizmetleri arasında, vakfiyelerde yazılı hayrî
ve sosyal hizmetler önemli bir yer tutmaktadır.
Vakıflar Genel
Müdürlüğüne ait 55 adet vakıf ortaöğretim yurdu, imzalanan protokol şartlarına
göre işletilmek üzere Millî Eğitim Bakanlığına verilmiştir; ancak, bu yurtların
genel giderleri ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne ayrılan kontenjandan yurtta
kalan öğrencilerin iaşe bedeli Genel Müdürlükçe karşılanmaktadır. Bu amaçla,
yurdumuzun çeşitli bölgelerine yayılmış 57 imaretten 21'inde 8 725 kişiye günde
bir öğün sıcak yemek, 36'sında ise 11 410 aileye aylık kuru gıda verilmektedir.
Bunlara ilave olarak, ramazan ayında da kuru gıda yardımları yapılmaktadır.
İmaret ve yurt
hizmetlerinin yürütülebilmesi için, 2003 yılında 6,6 trilyon lira ödenek
gerekmekte olup, bütçede bu hizmetler için ayrılan 1,2 trilyon lirayla ancak
iki aylık hizmet yerine getirilebilecektir. Bu nedenle, bu hizmetler için
ayrılan ödeneklerin mutlaka artırılması gerekli görülmektedir.
Fakir ve kimsesiz
vatandaşlarımızdan 1 200 kişiye, ayda131 700 000 lira muhtaç aylığı
ödenmektedir. Yeni bütçeyle muhtaç kadrosu 1 500'e çıkacaktır. Bütçede, bu
harcamalar için, 1 trilyon lira ödenek ayrılabilmiş olup, bu miktarla ancak beş
aylık muhtaç maaşı ödemesi yapılabilecektir. Muhtaç maaşları memur taban aylık
katsayısına bağlı olarak artmakta olup, yıl içerisindeki artışlar da dikkate
alındığında, bu hizmetler için, yaklaşık 2 trilyon lira daha ödeneğe ihtiyaç
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesinin 44 trilyon 500 milyar
lirası özkaynaklardan, 61 milyar lirası da Hazineden karşılanmakta olup, 2003
malî yılı bütçesi toplam olarak 44 trilyon 561 milyar liradır. Bütçe
ödeneklerinin 21 trilyon 877 milyar lirası personel, 3 trilyon 575 milyar
lirası diğer cari, 15 trilyon 900 milyar lirası yatırım, 3 trilyon 209 milyar
lirası transfer ödenekleridir. Hazineye herhangi bir yük getirmeyen,
giderlerini kendi gelirleriyle karşılayan Vakıflar Genel Müdürlüğünün, verilen
bu ödeneklerle, yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri tam anlamıyla
yapması mümkün olmayıp, mutlaka, bütçe ödeneklerinin artırılması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün yapısı, katma bütçeli bir idare sistemi olup,
vakfedenin iradesiyle katma bütçe sistemi birbiriyle çatışmaktadır. Bu yüzden,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün, öncelikle katma bütçeli bir idare sisteminden
çıkarılıp, vakfiyeler gereği hareket özgürlüğü olan, anında karar verebilecek
özel bütçeli bir sisteme acilen dönüştürülmesi gerekmektedir,
Vakıflar Genel
Müdürlüğünün bugünkü yapısıyla, eski eserlerin onarılması, restore edilmesi ve
korunması da zordur. Sadece İstanbul'daki -tarihimizin mührü olan- Fatih
Camiinin altyapısı için 5 trilyon lira ödeneğe ihtiyaç bulunmaktadır. Dolayısıyla,
mevcut ödenekler, geçen yıllardan devam etmekte olan 104 eserin onarımlarına
dahi yetmezken, diğer vakıf eserlerini restore etmenin imkânsız olduğunu açıkça
ortaya koymaktadır.
Osmanlı Devletine
doksaniki yıl başkentlik yapmış Edirnemizdeki Eski Camiin restorasyonu ondört
yıldır tamamlanamamıştır. Diğer eserlerin de yapım ve onarımı istenilen düzeyde
değildir.
Bu kurumun, kendi
gelirlerini bütçelendirebilen, emlakini, işletmelerini ve nakdî varlığını,
akarlarının hayatiyetini ve ekonomik canlılığını sağlamak üzere kaynaklarını
tahsis edebilen, verimli hedeflere yöneltip, ekonomik açıdan rantabl bir kurum
statüsünde olmanın gerektiği düşünülmelidir. Zira, vakıf mal varlığı, devlet
hazinesine ait olmamakla birlikte milletin mal varlığı hükmünde olduğu cihetle,
devletin vesayetinin uygunluk denetimi şeklinde yerine getirilmesinin uygun
olacağı kanaatindeyim.
Katma bütçenin
sınırlayıcı ve kısıtlayıcı mevzuatı ve bürokrasisiyle, bu idareyi geliştirme
imkânı yoktur. Yurdumuzun tapu senetleri olan vakıf eski eserler harap olup
yıkılıyor. Dünyanın en güzel çinilerinin süslediği, şu anda yıkılmak üzere olan
Edirne Muradiye Camiini Vakıflar Genel Müdürlüğü restore edemiyor; bu kültür
mirasımızın yok olmasını seyrediyor durumuna düşmüştür.
Şanlı tarihimizin ve
millî kültürümüzün simgesi, şerefli geçmişimizin nesep bağları hükmünde olan
tarihî ve mimarî değeri haiz tescilli eski eserlerin korunması, onarılması, bir
fonksiyon verilerek kullanılması için, Vakıflar Genel Müdürlüğüne daha iyi
fonksiyon verilmesi, görevlerin daha hızlı ve verimli olarak yerine getirilmesi
için özel fon bütçeli bir idare kurulmalı, Parlamento ve Yüksek Denetleme
Kurulu denetimine tabi tutulmalıdır. Böylece, eski eserlerimiz daha çabuk
onarılacak, maliyeden ödenek vizesi beklemeden anında müdahalede
bulunulabilecektir. Bunun içindir ki, vakıflara daha süratli çalışabilme imkânı
hazırlamamız gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayağ,
konuşmanızı tamamlayabilmeniz için, 2 dakika süre veriyorum.
ALİ AYAĞ (Devamla) -
Bugün, 479 trilyon 660 milyar liralık
sermayesiyle Türk ekonomisinde önemli bir yeri olan ve yüzde 75'i
Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olan Türkiye Vakıflar Bankası, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün en önemli iştiraklerinden biridir.
Genel Başkanımız ve
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, serhat şehri Edirne'de seçim öncesi yapmış
olduğu mitingdeki konuşmasında, Vakıfbank gelirlerinin de vakıf eserlerinin
restorasyonunda kullanılacağını ilan etmişti. Şimdi, özelleştirme politikaları
dolayısıyla bir güçlük doğmuş olsa bile, bu gerçeği, yine de, hatırdan
çıkarmamamız gerekiyor.
Vakıflar, atalarımızın
bizlere kutsal bir emaneti olduğundan, Türk Milletinin üzerinde önemle duracağı
ve hayatiyetini devam ettirmekle zorunlu olduğu bir kuruluştur.
Vakıflar Genel
Müdürlüğünü 21 inci Yüzyıla yakışır, çağdaş bir yapıya ve işlerliğe kavuşturmak
ve 2003 yılında vakıfların başarılı olması temennisiyle, Yüce Heyetinizi,
tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ayağ.
AK Parti Grubu adına
üçüncü konuşmacı, Ordu Milletvekili Cemal Uysal'a aittir.
Buyurun Sayın Uysal (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Devlet Planlama
Teşkilatı bütçesi üzerinde Grubumun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda
bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Devlet Planlama
Teşkilatı, yaklaşık kırk yıllık mazisinde, Türkiye'nin planlanması bakımından
çok önemli görevler ifa etmiş ve bu kuruluştan çok değerli uzmanlar
yetişmiştir. Gerçekten de, bu kuruluştan yetişen uzmanlar, Türkiye'de bakan
olarak, müsteşar olarak, genel müdür olarak çok büyük hizmetler ifa etmişler,
görevler almışlardır.
Çok değerli
milletvekilleri, ben de bu kısa konuşmamı, Devlet Planlama Teşkilatının ana
fonksiyonu olan iktisadî ve sosyal planlama üzerine yapmak istiyorum.
Devlet Planlama
Teşkilatı, uzun mazisi içerisinde, sekiz tane plan yapmıştır. Planlı dönem boyunca Türkiye'de ekonomi bakımından,
sosyal kalkınma bakımından önemli mesafeler katedilmiş olmasına rağmen, henüz,
Türkiye, gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşamamıştır. 1980 yılından 2000 yılına
kadar birçok ülke kalkınmasını ve refahını 2'ye, 3'e katladığı halde, 1980
yılında 1 980 dolar millî gelire sahip olan Türkiye, bugün de 2 500-2 700 dolar
millî gelir seviyesindedir. 180 milyar dolarlık millî gelirimiz, maatteessüf,
Amerika'da bir tek şirketin 400 000 kişiyle elde ettiği millî gelir
seviyesidir. Japonya'da 2 şirket, Avrupa'da 4 şirket, Türkiye'nin bir yılda
ürettiği millî gelir seviyesini üretmektedir.
Bunun için mucizeye
ihtiyacımız yok. Bunun için, çok çalışmalıyız, çok tasarruf etmeliyiz ve çok
yatırım yapmalıyız. Teknik bakımdan bu bir hesap meselesidir, bu bir mucize
meselesi değildir. Eğer yılda yüzde 7-8 kalkınma hızıyla, on yılda millî
gelirimizi 2'ye katlamak istiyorsak, mutlaka bunun gerektirdiği tasarrufları ve
yatırımları yapmamız lazım. Yılda yüzde 7-8 kalkınma hızı, aşağı yukarı yılda
12-13 milyar dolar millî gelir yapar. Bunun yatırım hâsıla katsayısına göre
gerekli olan yatırım miktarı 45-50 milyar dolardır- Bunu yapabilmemiz için,
mutlaka, yüksek tasarrufta bulunmamız gerekir. Tabiî bu da yeterli değil;
artık, Türkiye'de bundan sonra kalkınmayı özel sektör temin edecektir.
Özel sektörün kalkınmayı
temin edebilmesi için iki şart var; bir tanesi güven, bir tanesi de makro
istikrardır. Gerçekten de, özellikle kamu fonlarına, özellikle serbest fonlara
karşı kamunun talebi, fon fiyatını yükseltmektedir. Yani, faiz hadlerini
yükseltmesi, ekonomide, reel sektör ile finans kesimi arasındaki fiyat
nispetini de bozmakta, özel sektör de, büyük fonları itibariyle, tamamen devlet
tahvillerine yönelmekte, portföylerini devlet tahviliyle doldurmaktadırlar. Fon
fiyatının ekonomide reel ve finansal kesim arasındaki bu dağılımı, Türkiye'deki
çıkmazın bir sonucudur. Bugün, Türkiye'de millî gelirin yüzde 42'sini devlet
harcıyor; ama, yüzde 28'ini ancak gelir olarak elde edebiliyor. Arada çok büyük
açık var, bu böyle gitmez, bunun mutlaka giderilmesi gerekir.
Şüphesiz, büyüme ve millî
gelir seviyesi de yeterli değil. Bizim, her şeyden evvel kaynakları da çok
rasyonel bir şekilde kullanmamız gerekir.
Bir de, tabiî sadece
faktör yoğunluğuna dayanan, devamlı tasarrufa, yatırıma dayanan bir kalkınma
hızı da, ekonomiyi gitgide, mutlaka çıkmaza götürecektir. Bu, Uzakdoğu
ülkelerinde görülmüştür. Mutlaka prodüktiviteyi artırmamız gerekir; çünkü,
prodüktivite, artık, küreselleşmenin meydana getirdiği ve kaçınılmaz bir
gelişmedir. Devamlı yüksek tasarrufla, devamlı yatırımla prodüktiviteyi de
artırmak mümkün değildir. Onun için, çok gayret sarf etmek gerekir. Örneğin,
Japonya'da 1965 ile 1985 arasındaki 20 yılda millî gelir ikiye katlandığı
halde, kullanılan hammadde ve kullanılan enerji miktarında hemen hiç artış olmamıştır.
Bugün, bilgisayarda kullanılan mikroçiplerin içerisinde enerji ve hammaddenin
miktarı, sadece yüzde 2'dir, yüzde 98'i bilgiye ve teknolojiye dayanmaktadır. O
bakımdan, Türkiye, prodüktiviteyi de katiyen ihmal etmemelidir.
İktisadî büyüme... Millî
gelir artışına odaklı kalkınma politikalarının zayıf bir noktası vardır, o da
kalkınmanın yükünü kimin üstleneceği ve kalkınmanın yükünün nasıl
dağılacağıdır. Hızlı kalkınma gayreti içinde olan ülkelerde genellikle sosyal
devlet idealinden uzaklaştıkları, gelir dağılımındaki bozukluğu ve sosyal
adaletsizliği kalkınmanın ve gelişmenin bir gereği gibi gördükleri bir
gerçektir. Ülkemizde de hızlı kalkınma tercihi ve ihtiyacı, her türlü önceliğin
büyümeye verilmesi tercihini öne çıkarmış ve bu da geçmişte zaman zaman sosyal
politikayı baskı altına almış, sosyal adalet ihmal edilmiş ve gelir dağılımı
ciddî olarak bozulmuştur.
Nitekim, 1998 yılında
zamanın Başbakanı "gelir dağılımındaki adaletsizlik rejimi tehdit eder
hale gelmiştir" derken, aynı tarihte Cumhurbaşkanı "sosyal patlamadan
endişe duyuyorum" ifadesini kullanmıştır. İşte, bugünkü hükümet, böyle bir
politika, sonucu tamamen menfi olan böyle bir ekonomi devralmıştır. Gerçeği
söylemek gerekirse, üç yıllık dönemde öyle bir ekonomik kriz yaşanmış ve bu,
reel ekonomiyi ve kaynakları, kamu finansmanını öylesine olumsuz etkilemiştir
ki, sosyal politika araçlarını kullanmak neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
İşte, bugün, iktidar ve Meclis, böyle bir ekonomik miras devralmıştır.
İnanıyoruz ki, AK Parti İktidarı döneminde, reel ekonomi de, sosyal ekonomi de
bu kâbustan kurtulacak ve toplum düzlüğe çıkacaktır.
Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; gerçekten de, 1970'li yıllardan itibaren, büyük bir
küreselleşme olgusu içerisinde bulunuyoruz. Klasik sanayileşme süreci,
özellikle Avrupa'da ve Amerika Birleşik Devletlerinde sermaye birikimini,
zenginliği ve kalkınmayı yarattığı halde, bunun, artık sosyal politikayı ihmal
ettiği ve sosyal konuların konuşulmasının âdeta ayıp sayıldığı bir dönemde
bulunuyoruz. Halbuki, klasik sanayileşme döneminin son yüzyıllık diliminde, hem
iktisadî büyüme sağlanmış hem de sosyal adalet, sosyal programlar uygulanmış ve
bu, şimdiye kadar hiçbir problem, hiçbir sıkıntı yaratmamıştır; ama, şimdi,
yeni küresel düzen, sosyal politikayı kabul etmiyor ve bunu reddediyor. İşte,
bunun için, hepimizin de gördüğü gibi, dünyanın birçok yerinde, sosyal
küreselleşmeye karşı büyük tepkiler ve büyük hareketler var.
Çok değerli
milletvekilleri, özellikle iki kesimin üzerinde durmak istiyorum; çiftçiler ve
ücretliler. Çiftçiler, ücretliler, emekliler nüfusun yüzde 80'ini teşkil
ediyorlar; millî gelirden aldıkları pay sadece yüzde 50. Gelir seviyesi çok
düşük olan çiftçilerin ürettikleri tarım ürünleri, ekonomide ücret malları
olarak telakki edilir. Bunun böyle olmasının sebebi, tamamen dar gelirliler
tarafından alınması...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uysal,
konuşmanızı tamamlayabilmeniz için, 2 dakika eksüre veriyorum.
Buyurun.
CEMAL UYSAL (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Bu, özellikle, şehir
merkezlerindeki işçilerin, emeklilerin ve ücretlilerin tüketimleri içerisinde
tarım ürünleri payının çok fazla olmasından kaynaklanıyor. Bu durum, tarım
ürünleri fiyatlarıyla, bunları satın alan düşük gelirlilerin menfaatlarını
optimize edecek bir fiyat ve gelir politikasının oluşturulmasını zorunlu
kılmaktadır. Ülkemizde, sosyoekonomik politikanın ve uygulamalarının en can
alıcı, en nazik noktası buradadır. Çünkü, burada nüfusun yüzde 80'i
bulunmaktadır.
Sosyal politika
bakımından çok önemli olan bir konu da, mutlaka sosyal güvenliktir. Köylerde ve
tarımsal işletmeler bünyesindeki insanlar, geleneksel aile yapısı içinde,
mevcut dayanışma çerçevesinde, özellikle yaşlılar, fazla bir sosyal güvensizlik
hissetmemektedirler; ama, şehirlere inildikçe sosyal güvenlik ihtiyacı çok açık
bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Köy ile kent arasında bir staj, bir geçiş alanı
olan gecekondu yerleşimleri , esasında sosyal güvenlik talebinin birden bire ve
şiddetle ortaya çıkmasını önleyen bir fonksiyonu ifa etmekte, sosyal güvenliğe
olan genel talep tümüyle efektif talebe dönüşmemektedir. Zira, buralarda
köydeki geleneksel yapı uzun bir süre daha devam etmekte ve özellikle yaşlılar,
aile yapısı içinde korumaya alınmış bulunmaktadırlar. Ne var ki, aileler
parçalanıp çekirdek aileye dönüştükçe bu doğal koruma sistemi de çökmektedir.
Bu boşluğu ve talebi, artık, devlet, sosyal yardım, sosyal hizmet ve sosyal
sigorta sistemleriyle karşılamak ve doldurmak zorundadır.
İstihdama da kısaca
değinmek istiyorum. Şunu da açıkça belirteyim ki, Türkiye'de emek arzının emek
talebinden çok fazla olması, Türkiye'de büyük bir işsizliği gündeme
getirmektedir. Türkiye'deki sermaye yatırımları, Türkiye'deki sermaye arzı
emeğin tamamını massedecek durumda değildir. Bu, tabiî ki, yüksek nüfus
artışından ve genç nüfustan meydana gelen nüfusumuzdan dolayıdır. Ülkemizde
emek arzının emek talebinden fazla olması, işsizliğin en önemli sebebidir.
Sermaye...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CEMAL UYSAL (Devamla) -
Sayın Başkan, 1 dakika daha eksüre verirseniz, son cümlemi söyleyeceğim.
BAŞKAN - Süre
tamamlanmıştır.Teşekkür ediyorum Sayın Uysal.
CEMAL UYSAL (Devamla) -
Peki efendim, çok teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - AK Parti Grubu
adına dördüncü konuşmacı, Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak'tır.
Buyurun Sayın Çakmak. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
İBRAHİM ÇAKMAK (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Devlet İstatistik Enstitüsü
bütçesiyle ilgili görüşmelerini sunmak üzere, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Devlet İstatistik
Enstitüsü bir araştırma kuruluşudur; ülkemizde, sosyal, ekonomik, demografik,
kültürel verileri toplayan tek resmî kuruluş olarak görev yapmaktadır. Gelişen
dünyada ortak bir dil haline gelen verileri, toplama, ölçümleme ve
değerlendirme yaparak, çok büyük çalışmaları şekillerle, grafiklerle ifade
eden, hizmete sunan bu kuruluşumuz, turizmden sanayie, fakirden zengine,
enerjiden ticarete, kültürden adalete, doğumdan ölüme kadar çok çeşitli
konularda ülke gerçekleri hakkında detaylı bilgi veren önemli bir
kuruluşumuzdur.
İstatistik, günümüzde,
bir bilim dalı olarak kendini kabul ettirmiş, son otuz yıla damgasını vuran ve
dünyada bilgi çağı olarak adlandırılan gelişmeler, istatistiği evrensel bir
konuşma dili haline getirmiştir. Devlet İstatistik Enstitüsü, yetmişaltı
yıldır, bu bilinçle, gerek hizmet gerekse veri kalitesini koruyarak, toplumun
beklentilerine cevap vermek zorunda olduğunun ve bu amaca yönelik misyon
üstlendiğinin farkındadır.
Değerli milletvekilleri,
hükümetimiz, insan merkezli politikaları savunarak, insanımızın huzur ve refahı
için her türlü tedbirleri almayı amaçlamaktadır. Bu nedenle, ülkenin ve
toplumun gerçeklerini anlayan, ihtiyaçlarını kavrayan ve onlara çözümler üreten
bilgi birikimine ihtiyaç vardır. Bilindiği gibi, ülkemiz, çok hızlı ekonomik,
teknik ve sosyal gelişmeler kaydetmektedir. Bu nedenle, Türkiye'nin önemi, son
yıllarda meydana gelen hızlı değişimlerle birlikte birçok bakımdan daha da
artmıştır. Bu doğrultuda, bilginin güvenilir ve etkin olarak derlenmesi,
saklanması, işlenmesi, yayılması ve kullanımı, Türkiye'nin ekonomik, teknolojik
ve kültürel gelişimi için son derece büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle
gelişmelerin ve değişmelerin yaşandığı ülkemizde Enstitümüz, bu değişimi,
istatistik veri düzeyinde en az hatayla, en kısa sürede tespit etmesi için çok
önemlidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitüsünün uzun süreli ve çok önemli
çalışmaları, demografik göstergelerin derlendiği, genel nüfus sayımı ile
ekonomik göstergelerin derlendiği genel tarım ve genel sanayi ve işyerleri
sayımlarıdır. Enstitü, karar alıcıların kısa dönemde göstergelere olan
ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla, ekonomik ve sosyal hayatla ilgili olarak
yıllık, altı aylık, üç aylık ve aylık veri setlerini derlemekte,
değerlendirmekte ve yayımlamaktadır.
Bilgi toplumunun en
önemli özelliği bilgiye erişim ve erişimdeki hızdır. Bilgiye erişimin mümkün
olabilmesi için, bilginin kolayca erişilebilecek ve ihtiyaçlara göre, bilgiyi,
gerekirse, yeniden sınıflayabilecek bir yapıda; yani, veri tabanları yapısında
kullanıcının kullanımına izin vermesi gerekmektedir.
Bununla beraber,
Türkiye'nin Avrupa Birliğine uyum sürecinde yürütülen en önemli çalışma
alanlarından birisini istatistik oluşturmaktadır. Bu süreçte, Devlet İstatistik
Enstitüsü, Türk istatistik sisteminin geliştirilmesi amacıyla, Avrupa Birliği
İstatistik Ofisiyle yoğun bir çalışma dönemine girmiş bulunmaktadır.
Bu kuruluşumuzun,
gerçekten, ne denli çalışmalar yaptığını sıralarsak; demografik istatistikler,
sosyal istatistikler, tarım istatistikleri, sanayi, üretim, enerji, maden,
inşaat, gayri safî millî hâsıla istatistikleri, refah göstergeleri, çalışma
hayatına yönelik istatistikler, fiyat istatistikleri ve fiyat endeksleri,
dışticaret istatistikleri, hizmet sektörü, ulaştırma ve haberleşme sektörü
istatistikleri, çevre istatistikleri ve benzeri konularda araştırmalar ve
hizmetler yapmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Enstitünün yürütmekte olduğu ve ülkemiz için önemli olan çalışmalardan
bazılarını sıralarsak;
Hane halkı bütçe anketi:
Bu anket, halkımızın, gelir, tüketim eğilimlerini ortaya koymaktadır.
Fiyat endeksi: Uyum
çalışmaları çerçevesinde, 2002 yılından itibaren her yıl hane halkı bütçe
anketi yapılacak ve daha güncel endeksler üretilecek.
Enflasyon hesapları:
Ekonomideki yeni gelişmeleri de kapsayacak şekilde düzenlenecek. Mevcut yapıda
kapsanmayan bazı mal ve hizmetler sepete dahil edilecek.
Tüketici fiyat endeksi:
Bundan böyle, kent ve kır ayırımında ve Türkiye geneli için hesaplanacak.
Toptan eşya fiyat
endeksi: Ülke ihtiyaçları ve Avrupa Birliği standartlarına uygun bir hale
getirilecek.
Ulusal sisteme temel
teşkil eden bir ulusal iş kayıt sistemi bulunmayan ülkemizde, Devlet İstatistik
Enstitüsü, bu yolda büyük bir adım atarak, Avrupa Birliğiyle uyum çalışmaları
kapsamında iş kayıt sisteminin kurulmasını amaçlamaktadır.
Tarım istatistikleri
açısından ülkemizin çeşitli sorunları bulunmaktadır. Bir tarım ülkesi olmamız
nedeniyle, bu konuda yapılacak istatistikî çalışmalar önem kazanmaktadır.
Devlet İstatistik
Enstitüsünün en önemli görevlerinden birisi olan nüfus sayımı çok büyük önem
taşımaktadır; sağlığa, ekonomik güçlerden yaşam standartlarına, yine,
bireylerin, sosyal, demografik, ekonomik ve birçok konudaki niteliklerinin
belirlenmesinde büyük bir öneme sahiptir. Bu sebeple, nüfus sayımında, sağlıklı
ve en az hatalı bir uygulamayı acilen bulmamız gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin tüm kurumları gibi, Devlet İstatistik Enstitüsü
de, ülkemizin her alanda küresel rekabet koşullarına kendisini zamanında
ayarlayabilmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için, çağın
gerektirdiği en yeni bilgi teknolojisi ürünlerini kullanmak ve uygulamak
durumundadır. Bu bağlamda, Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerinden geniş
ölçüde yararlanırken, diğer yandan, Enstitünün görevini en iyi şekilde yapması
için, ihtiyaç duyduğu destek ve yardımı esirgememek, istatistikî verileri
derleme ve bilgi oluşturma çalışmalarında gereken desteği ve katkıyı sağlamak
gerektiği inancındayım.
2003 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının hayırlı olmasını diler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çakmak.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, ilk konuşmacı, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ.
Buyurun Sayın Sağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına saygıyla selamlayarak sözlerime başlarken, bugün kutlanmaya
başlayan vergi haftası münasebetiyle, ülke çapında görev yapan tüm maliyeci
meslektaşlarımı ve vergi ödevlerini dürüstçe ve zamanında yerine getiren tüm
mükelleflerimizi şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla
selamlıyorum, hepsine mutluluklar diliyor, katkıları için teşekkür ediyorum.
Gümrük İdaresi, bilindiği
gibi, ülkemize ithalat yoluyla giren ve ihracat yoluyla çıkan her türlü mal ve
hizmetlerin, konusu, miktarı ve mevzuata uygunluğu açısından denetimini yapan
bir kurumdur. Gümrük Teşkilatını, sadece vergi toplayan ve hudutlarda giriş
çıkışları kontrol eden bir kurum olarak değerlendirmek doğru değildir.
Gümrükler, ülkemize, tarımdan turizme, sanayiden ticarete kadar birçok alanda
önemli hizmetler sunmaktadır.
Gümrük İdaresi, öylesine
bir teşkilattır ki, Sevr Anlaşmasında özel bir hükümle, İtilaf Devletleri
tarafından kurulan bir komisyonla idare edilmesi kararlaştırılmıştır; yani,
İtilaf Devletleri bile, bu ülkeye giren çıkan her şeyin kontrolünün ancak böyle
bir teşkilatla sağlanabileceğini düşünmüşlerdir.
Önce, Gümrük İdaresine
ilişkin bazı rakamları vurgulamak istiyorum. Yaklaşık 8 000 personelle 80
civarında gümrük kapısında hizmet veren Gümrük Müsteşarlığına 2002 malî yılı
bütçesinde 113 trilyon lira ödenek ayrılmışken, 2003 yılında 126 trilyon lira
ödenek ayrılmıştır. Artış oranı, sadece yüzde 12'dir. Geçen yıl ayrılan
ödeneğin toplam bütçe ödeneklerine oranı, binde 1 iken, bu yıl oran, onbinde
9'a düşmüştür.
Genel bütçe toplam
ödenekleri, geçen yıla nazaran yüzde 50 artmışken, Gümrük Müsteşarlığına
ayrılan ödeneğin, sadece yüzde 12 artması ve mevcut ödenekler içerisindeki
oranının binde 1'den onbinde 9'a düşmesi, acaba, sadece bir rastlantı mıdır,
yoksa AKP Hükümetinin, gümrüklere, geçmiş hükümetlerden daha az önem verdiğini
mi göstermektedir?
İlginç bir rakamı da,
burada, sizlere hatırlatmak istiyorum: Gümrük İdaresi, 2002 yılında, toplam 147
trilyonluk kaçak ve kaçak zanlı mal yakalamıştır. Bu rakam bile, 2003 yılında
gümrüklere ayrılan ödeneklerden fazladır.
Çarpıcı bir örnek daha
sunmak istiyorum: Bütçede, sadece 126 trilyon lira ödenek ayrılan Gümrük
İdaresinden, 2003 yılında 12,5 katrilyon vergi tahsilatı beklenmektedir. Bu
rakam, toplam vergilerin yüzde 15'idir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dünya Bankası tarafından finanse edilen Gümrük İdaresinin
Modernizasyonu Projesi yüzde 99 oranında tamamlanmış ve 62 gümrük idaresinde
otomasyona geçilmiştir. Yapılan otomasyon çalışmalarında, malların gümrükte
bekleme süresinde önemli bir mesafe alındığı halde, malların kontrol ve
analizinde henüz aynı başarı sağlanamamıştır.
Gümrüklerde, teknolojik
donanım ve otomasyon çalışmalarına paralel olarak, kalifiye personel faktörüne
de gereken önem mutlaka verilmelidir; yani, teknolojinin değişmesiyle birlikte,
zihniyetimizin de değişmesi gerekmektedir.
Bu arada, Gümrük
Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve ihracatçı birlikleri arasında kurulan
bilgisayar ağının daha işlevsel hale getirilmesi gerekmektedir.
Gümrük güvenlik
sistemlerinin geliştirilmesi için, Müsteşarlık ile TÜBİTAK arasında yapılan
protokolün bir an önce uygulamaya konulması ve ciddî bir şekilde, bir an önce
tamamlanması gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, bildiğiniz gibi,
1995 yılında Gümrük Birliğine girmiştir. Aradan geçen sekiz yıl içinde Gümrük
Birliğine girmemiz Türkiye'ye ne kazandırdı, ne kaybettirdi; bunun muhasebesini
yapmamız gerekiyor. Bu kadar zaman geçmesine rağmen, Türk malları ve sermayesi,
özellikle Türk işgücü, AB ülkelerinde serbest dolaşım hakkını henüz elde
edememiştir. Özellikle, bu süreç, maalesef, Türkiye'nin lehine değil, aleyhine
çalışmaktadır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Türkiye'nin üçüncü dünya
devletleriyle olan ticaretinde de, Türkiye için, AB şartlarına uyma zorunluluğu
getirilmiştir. AB ülkelerinin rekabet gücü fazla olduğundan, bu ülkelerle
aramızdaki dışticaret dengesi Türkiye aleyhine her geçen gün bozulmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; serbest bölgelere de kısaca değinmekte fayda görüyorum.
Serbest bölgeler, ihracatın geliştirilmesi, üretimin artırılması, yabancı sermaye
ve teknoloji girişinin desteklenmesi amacıyla kurulmuştur; ancak, kamuoyunda
serbest bölgeler hakkında bazı olumsuz görüşler yaygındır. Yasal ticareti
hızlandıralım derken, yasadışı ticarete imkân verilmemelidir. Bu nedenle,
serbest bölgelerin ciddî şekilde ele alınıp, denetlenmesinde fayda görüyorum.
Sınır illerimiz için önem
taşıyan sınır ticaretine de bir cümleyle değinmek istiyorum. Yaşanan ekonomik
şartlar dikkate alınarak, komşu ülkelerle sınır ticareti teşvik edilmeli,
engeller kaldırılmalı ve bölge halkına rahat bir nefes alma imkânı
sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamı tamamlamadan önce, Gümrük İdaresine ilişkin olarak
bilgimiz dahiline giren bazı konuları Sayın Başbakana aktarmak istiyorum:
1 - Otomasyon projesi
tamamlanmış olduğuna göre, halen bu projede çalışan kaç yabancı uzman vardır?
Maaşlarını kim ödemektedir? Daha da önemlisi, bu uzmanlar, Türk dışticaretine
ilişkin olarak stratejik bilgilere sahip midirler?
2 - Son günlerde Habur,
İskenderun ve Taşucu Gümrük Kapılarında bulunan sivil ve askerî ABD
unsurlarının gümrük işlemleri yapılmış mıdır? Basından izlediğimiz kadarıyla,
Güneydoğu Anadolu'ya giden 15 kadar sivil cip ve içindeki şahıslar, gümrük
işlemlerini yaptırmışlar mıdır? Yaptırmamışlarsa, bunlar aynı yoldan geri
döndüklerinde nasıl yurtdışı edileceklerdir?
3- Kısaca EDI Programı
olarak bilinen (Electronic Data Interchange) ve mükelleflerin bürolarında
otomasyon sistemine girip, işlemlerini yaptırmalarıyla ilgili bilgisayar
altyapı programını, Gümrükler Genel Müdürlüğü kendisi ürettiğine göre, bu
programın pazarlanması neden özel bir şirkete verilmiştir? Bu firmanın,
mükelleflerden sabit ücret ve aylık üyelik aidatı olarak ne kadar para aldığını
öğrenmek istiyoruz.
4- Yap-işlet-devret
modeliyle hizmete sunduğumuz gümrük kapıları için yapılan protokolde,
belirtilen kuruluş ile bu kuruluşun başındaki görevliler arasında, protokol
dışında, altın hisse devri yoluyla yapılan hisse devrinden bilgi sahibi olmak
istiyoruz. Burada, İhale Kanunu neden devredışı bırakılmıştır; bunu öğrenmek
herhalde hakkımızdır.
5- İpsala Gümrük
Kapısında, işletici kuruluşun, SETUR Firmasına, gümrük hattı dışı eşya satış
mağazalarını, proje bedelinin kaç katı bir meblağla kiraladığını bilmek
isteriz. Halen, aynı şekilde projelendirilip, ihalesiz olarak kiralanmayı
bekleyen kaç gümrük kapısı daha vardır?
6- Sayın milletvekilleri,
arada bir çarşı pazara çıkıyorsanız, piyasanın, Uzakdoğu'dan gelen kalitesiz ve
taklit mallarla dolu olduğunu görmüşsünüzdür. Şimdi soruyorum:
Gümrük idaresinin
otomasyon sistemi (BİLGE) kıymet araştırmasına duyarlı mıdır?
Sarı hat kriterlerinde,
miktar fazlalığına ve farklı gümrük giriş tarife pozisyonlarına duyarlı mıdır?
İnsan faktörü olmadan,
yalnızca bilgisayarla risk analizleri yapmak ve bunları revize etmek mümkün
müdür?
7- Gümrük Müsteşarlığı
bünyesinde, doğu ve güneydoğudaki gümrük kapılarına rotasyon dolayısıyla
yapılan atamalarda torpil bulanlar tekrar eski yerlerine dönmüşlerdir. Bu
nedenle, birçok görev unvanı için uzun süreler çift maaş ve çift harcırah
ödenmiştir. Bu atamaların ve ödemelerin sorumluluğu kime aittir ve bu yanlıştan
nasıl dönüleceğine dair bir planınız var mıdır?
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu konuların ülkemiz için çok önem taşıdığını ve en az benim
kadar sizin de ilginizi çekeceğini düşündüğüm için, endişelerimi sizlerle
paylaşmak istedim.
Yeni hükümetin bu
sorunların üstüne gideceği umuduyla, 2003 Malî Yılı Bütçe Yasasının hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sağ.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bütçeyi ilgiyle ve
sanırım, kaygıyla bekleyen ve konuşmaları izleyen tüm yurttaşlarım; hepinizi
saygıyla ve sevgiyle selamlarım.
Konuşmama başlamadan
önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Devlet İstatistik Enstitüsü ve
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde konuşmak üzere huzurunuzdayım.
Devlet İstatistik
Enstitüsü bütçesi üzerinde konuşan sayın Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekilinin konuşmasının -geçen seneki tutanakları incelediğim için- geçen
seneki tutanaklardan esinlenmiş olduğu anlaşılıyor. "76 ncı yılını
kutluyoruz Devlet İstatistik Enstitüsünün" dedi; o 76 ncı yıl geçen
seneydi, bu sene 77 nci yılını kutluyoruz; onu düzeltmek istedim. (CHP
sıralarından gülüşmeler)
İlk, Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığıyla ilgili konuşacağım. Konuşmamda, Devlet İstatistik
Enstitüsünün çok da iyi bilinmeyen ve takdir edilmediğini sandığım çok önemli
iki işlevi üzerinde duracağım. Bunlardan birincisi, ister tarımda olsun ister
çarşıda olsun, halkımızı çok yakından ilgilendiren işlevleri ve görevleri
vardır Devlet İstatistik Enstitüsünün.
İkincisi, belki daha da
önemlisi, hükümetlerin başarı şansını çok yakından ilgilendiren bir işlevi de
vardır Devlet İstatistik Enstitüsünün; bu da, bilgi sağlamak, enformasyon
sağlamaktır, veri toplayarak bilgi ve enformasyon sağlamaktır. Özellikle,
hükümetimizin zaman zaman çelişkili beyanları nedeniyle... Sonuncusunu dün gece
yaşadık; dün akşam, Sayın Başbakanımız "Irak'a Türk askerlerinin girmesi
için Amerika'yla anlaştığımızı" söyledi, bu sabahleyin, Amerika "giremezsiniz"
diye açıklama yaptı. Bu bağlamda, bu
tür ve diğer nedenlerle, bir güven bunalımı içerisinde olan hükümetimize, bazı
önerilerde de bulunacağım.
Sıcak bir örnekle bunu
açıklayayım: Sayın Maliye Bakanımız, haklı olarak, ilaç israfını -ki, büyüktür-
önlemek için bazı politikalar geliştirme çabası içerisindeydi, belli bir
tasarruf sağlamak ister. Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu açıklarken, elinde
belgelerini göstererek bize iki örnek verdi. Örneklerden bir tanesi, bir
hastaya, bir gün içinde 803 adet idrar tahlili yapılmış, öbür örnekte, yine,
bir hastaya, bir gecede 580 tane serum bağlanmış; bunların belgelerini de
gösterdi. Sadece bu bilgiler üzerine olduğuna inanmıyorum tabiî başka bilgi,
veri ve enformasyon üzerine de, hükümet, bir ilaç tasarrufu politikası belirlemiş
durumda.
Bu tür yaklaşımlar fazla
güven verici olmuyor. Bunlar ham veridir. Bu ham verilerle, o biraz önce
söylediğim iki unsur, şu kadar idrar tahlili, bu kadar serum takılması, bunları
göstererek herhangi bir şeyi kanıtlamak mümkün değildir, bunlar üzerine
politika inşa etmek mümkün değildir; çünkü, bunlarla sorunu teşhis etmek mümkün
değildir. Bu iki örnekteki sorun, israf değildir, buradaki Sorun, yolsuzluktur.
Yolsuzluk için farklı politikalar gereklidir, israfı önlemek için farklı
politikalar gereklidir. Eğer, kullandığınız veriler yolsuzluğu
ilgilendiriyorsa, o zaman, işte "ilaç israfını önlüyorum" adı
altında, maalesef, halkımız tarafından arzu edilmeyen bazı yasalar çıkarılır;
sağlıkta tasarruf yapmak için dargelirlilerimizin ilaç parasından kesmek veya
emeklilerimizin maaşından sağlık için yapılan kesintileri artırmak gibi.
Dolayısıyla, sorunları doğru teşhis etmek veriye, enformasyona ve bilgiye
dayanır.
Şimdi, bunu açıklamak
için ve sık sık "siz olsanız ne yapardınız" diye bir soru sorulduğu
için -yapıcı olma umuduyla, herhangi bir ders verme iddiasıyla değil- ilaç
israfı konusunda biz olsak ne yapardık; biz olsak, hasta-doktor-ilaç firması
ilişkilerine bakardık. Yolsuzluk ve israf, acaba, ilaç firmalarının satış
gayretlerinden mi kaynaklanıyor, yoksa, hastadan mı; bu ikisi arasında doktor
veya hastane ne yapıyor?.. İşte, bu gibi sorulara yanıt vermek için, değerli
milletvekilleri, Devlet İstatistik Enstitüsü, Sağlık Bakanlığıyla beraber veri
toplayıp, analiz yapıp, bu teşhisi koymakta yardımcı olacak bilgileri
üretebilir. Sağlıklı istatistiksel bilgiler üzerine inşa edilmiş politikaların
da, daha sağlıklı ve anlamlı olacağını kabul edeceksiniz.
İstatistiksel analizlerin
çok fazla bilinmeyen önemli bir diğer işlevi daha vardır; o da, neden-sonuç
ilişkileri konusunda bize ışık tutmasıdır. Örneğin, hepimiz biliyoruz ki,
ekonomisi kalkınmış, büyümüş ülkelerde eğitim ve sağlık gayet iyi durumdadır.
Şimdi, bunun hangisi neden, hangisi sonuç; yani, eğitime önem verdikleri için
mi ekonomik olarak büyümüşler, yoksa, ekonomik olarak büyüdükleri için mi
eğitime önem veriliyor?
Bakın, bu gibi soruları
yanıtlamak için bile, neden-sonuç ilişkileri kurmak için bile istatistiksel
analizler çok önemli yer tutar.
Değerli arkadaşlarım,
doğru karar vermek, doğru politikalar üretmek için verinin, enformasyonun ve
bilginin önemini anlamak zorundayız. Türkiye'de tarımda verimsizlik varsa, bu,
çiftçimizin tembelliğinden değildir; küçük işyerlerimiz zor durumdaysa, bu,
orada çalışanların veya yöneticilerin beceriksizliğinden değildir ve de,
lütfen, şunu hiç unutmayalım; geçmiş hükümetler başarısız oldularsa, bu,
onların kötü niyetinden değildir, yaklaşımlarındaki sorunlardandır.
Sadece iyi niyet bir
ülkeyi yönetmek için yetmiyor. Çoğu zaman, ülkemizde bilgiye, enformasyona
değer verilmez. Örneğin, ekonomide teşvik denilince -bu hükümetimizin
programında da gördüğümüz gibi- ilk akla gelen, bedava arsa gibi teşvikler
oluyor. Bilgiyi, enformasyonu, veriyi daha iyi kullanmaya özendirici teşvikleri
ve politikaları görmüyoruz. Oysa, söyleme gelince, bilginin önemi üzerine yoğun
sözler söylenir. Bilgi çağı lafı, artık, anlamını yitirecek kadar sık
kullanılır ve maalesef, laçkalaşmış, ama, çok önemli bir kavramdır. Genellikle,
bu söylemlerin gereği yerine getirilmezse, bilgi kullanılmazsa, maalesef,
bilgisiz fikir sahibi olunur; rahmetli Uğur Mumcu'nun lafıyla "bu da hiç
kimseye yarar getirmemiştir."
Değerli milletvekilleri,
Devlet İstatistik Enstitüsünün önemini ve potansiyellerini anlamak için,
kısaca, veri, enformasyon ve bilgi arasındaki ilişki üzerine konuşmak
istiyorum. Çok basit bir örnekle anlatayım. Doktora bir hasta gelirse, doktor,
onun tansiyonunu ölçer, idrar tahlili yaptırır, şu bu... Bunlar, veri
toplamaktır. O verileri yan yana koyar, oradan, hastanın durumu hakkında bir
enformasyon -veya eski Türkçe tabiriyle- bir malumat edinir. İşte, bu malumat
üzerine de bir teşhis koyar ve bir tedavi uygular. Politikalar da bu şekilde
uygulanmalıdır, politikalar da bu şekilde geliştirilmelidir; kulaktan duyma
bilgilerle -bunları duyduğum için söylüyorum- benim işadamı arkadaşlarım var,
esnafla konuştum, onlar bana bunu dedi, onun üzerine böyle yasalar geliştirdik
gibi gayri ciddî yaklaşımlar güven verici olamaz. Dolayısıyla, bu prosedürü
uygulayabilmek için, Devlet İstatistik Enstitüsünden geniş ölçüde yararlanmamız
gerekir.
Devlet İstatistik
Enstitüsünün veri, enformasyon ve bilgi arzını destekleyici bir bütçeye sahip
olmasını arzu ederiz; fakat, bilgi arzını güçlendirmek, sadece arz yönüne ilgi
göstererek mümkün değildir, talep yönünü de güçlendirmemiz lazım.
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için size 2 dakika eksüre veriyorum.
Buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ederim.
Devlet İstatistik
Enstitüsünden talepte bulunan politikaların, talepte bulunan kurumların
olmasına özen gösteren bir ülke yönetimi anlayışı içerisinde olmamızı dilerim.
Ülkemizi, bilgi çağına, söylemle değil, eylem ve politikalarla taşımaya kararlı
bir partinin, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüsü olarak, Devlet İstatistik
Enstitüsünün işlev ve görevlerini çok önemsediğimizin altını çizmek isterim ve
hükümetten de, bu konuda daha talepkâr olmalarını dilerim.
Devlet İstatistik
Enstitüsünün de -zaman nedeniyle üzerinde duramayacağım- web sayfasında çok
büyük hatalar, eksiklikler var. Örneğin, güncel haberler kısmında en güncel
habe,r Aralık 2002'de kalmış. Avrupa ile ilgili, Eurostat'la ilgili bilgilerin
olduğu söyleniliyor; ama, nerede olduğu belli değil ve yok.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamda, Vakıflar için zaman kalmadı; iki noktaya, Vakıfların iki önemli
yönüne kısaca değinmek istiyorum. Bir tanesi, Vakıflara ait binalar, öbürü de örgütler. O binalar, bizim kültürel
mirasımızdır. Onların, bir an önce, sadece tamir ve kiralanması için değil,
özellikle, gençlerimize, halkımıza tanıtılması ve sevdirilmesini dilerim.
İkincisi de; sivil toplum
örgütü olan vakıflar çoğaldı, onları biraz daha dikkatle inceleyerek, bundan
sonraki vakıfların kuruluşunda, bu deneyim birikiminden yararlanmamızı dilerim.
Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlar; bütçemizin hayırlı olmasını dilerim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Coşkunoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, üçüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.
Buyurun Sayın Keleş. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Keleş, konuşma
süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BİRGEN
KELEŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı Bütçesi hakkında, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Devlet Planlama
Teşkilatı, 91 sayılı Yasayla 1960 yılında kurulan, devlet mekanizmasının
içerisinde çok önemli bir yeri ve çok önemli işlevleri olan bir kuruluştur.
Aslında, Türkiye'de, planlama kavramı 1929 yılından yıllardan itibaren
tartışılmaya başlanmıştır. 1932-1937 yılları arasında da, hazırlanan bir plan,
kısmen de olsa başarıyla uygulanmıştır; ama, ondan sonra hazırlanan planlar,
İkinci Dünya Savaşı nedeniyle uygulanamamıştır.
1950'li yılların son zamanlarında,
ekonomik ve sosyal kalkınmayı, kaynakları en etkin şekilde kullanarak
gerçekleştirme gereği, planlama kavramının tekrar gündeme gelmesine yol
açmıştır ve bu tartışmalar, 1960 yılında Planlama Teşkilatının kurulmasıyla
sonuçlanmıştır. 1983-1994 yılları arasında, Planlama Teşkilatı değişikliklere
uğramıştır, 1994 yılında çıkarılan 540
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle de son şeklini almıştır. Yapılan son
değişiklikle, Planlama Teşkilatı, genel müdürlükler olarak düzenlenmiştir.
Genel müdürlük olarak düzenlenmesi, Planlama uzmanlarının çok önemli ve diğer
bakanlık ve kuruluşlardan farklı olan konumunu ortadan kaldırmıştır; ama, asıl
büyük değişiklik Yüksek Planlama Kurulunda yapılmıştır. Daha önce en üst düzey
4 bürokratın 4 bakanla eşit koşullarda bir arada olduğu kurul, sadece, Planlama
Müsteşarının sekreterya görevi görmek için katıldığı ve bazı bakanların
oluşturduğu bir küçük bakanlar kurulu halini almıştır. Bilimin, tekniğin,
objektif değerlendirmenin siyasetle, siyasî iktidarla ve onların hedefleriyle,
dünya görüşüyle birleştiği formu olan kurul, böylece, bir farklı formu haline
gelmiştir ve bu şekliyle de, daha önce yaptığı her çalışma uluslararası
toplantılarda tartışılır ve manşetlerde yer alırken, adı sanı duyulmaz bir
kurul konumuna itilmiştir.
2003 yılı bütçe
tasarısını incelerken, sık sık "müşavir firma veya kişilerden hizmet
alımı" ifadesine rastladım ve bunu hayretle karşıladım; çünkü, değerli
arkadaşlarım, Planlama Teşkilatı, özel konumu nedeniyle, eskiden -eminim, hâlâ
da öyledir- bütün bakanlıklardan ve kuruluşlardan istediği bilgiyi alabilirdi.
Üniversitelerden, özel sektörden ve sivil toplum örgütlerinden de, bilgiyi özel
ihtisas komisyonları kanalıyla alırdı ve bütün çalışmalarını kendisi yapardı;
ama, sanıyorum, 1980 yılından sonra çok moda olan taşeronla iş tutma, Planlama
Teşkilatına da sirayet etmiştir ve Planlama Teşkilatı da, daha önce kendisinin
yaptığı ve başarıyla yaptığı işleri, bugün, hâlâ, kendisinde çok değerli
uzmanlar olduğu halde, başka kuruluşlara ve firmalara yaptırır hale gelmiştir.
Bunu, derin bir üzüntüyle karşıladığımı itiraf etmek istiyorum; çünkü,
başvurulan firma ve müşavirlerin, Planlama Teşkilatındaki kapasiteye sahip
olabileceği kanısında değilim.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye, bugün, kendi ekonomisini, ciddî çalışmalarla değil; ama, döviz
kurlarını, faiz oranlarını ve borsada işlem gören kâğıtların fiyatlarını
belirleyen birtakım aktörlerin davranışlarına göre yönetmektedir. Yerli yabancı
yirmi otuz tane bankadan ve az sayıda spekülatörden ibaret olan bu aktörler,
artık, sadece ekonomiyi yönetmekle de yetinmemektedirler ve onlar, toplumu
idare etmeye taliptirler. Bunun en iyi kanıtı da, Irak Savaşından önce
yaşadıklarımızdır.
Ekonomi yönetimini
başıboş bırakmanın ve esen rüzgâra göre yelken açmanın nelere mal olacağını
eğer bilmek istiyorsanız, o zaman, 1981 ve 2002 yılları arasındaki sabit
sermaye yatırımlarına bakmanızı tavsiye ederim.
Değerli arkadaşlarım,
sabit fiyatlarla bu istatistikler incelendiği zaman şu görülüyor: Türkiye'de,
tarım, madencilik ve imalat sanayiine ayrılan yatırım azalmıştır. Toplam olarak
yatırımların eskiden yüzde 10,7'si tarım sektörüne giderken, bugün -2001 yılı
itibariyle- yüzde 4,2'dir; madencilikte yüzde 4,7'si iken, yüzde 1,3'e
inmiştir; imalat sanayiinde yüzde 28,6 iken, bu oran yüzde 17,6'ya inmiştir.
Şimdi, bu, sadece kamu
sektöründe yatırımları kısmanızdan kaynaklanmıyor, özel sektör için de geçerli
bir azalış oluyor; çünkü, 1981 yılında, kamu kuruluşlarının yaptığı sabit
sermaye yatırımlarından bu üç sektöre ayrılan pay aşağı yukarı yüzde 50
oranındayken, bu, 2001 yılında yüzde 15'lere inmiştir; ama, özel sektörün
yatırımı da bu sektörlerde yarı yarıya azalmış ve yüzde 25 oranına inmiştir.
Oysa, sayın milletvekilleri, bu sektörler bir ülke ekonomisi için fevkalade
önemlidir. Dışsatımın artırılması, ekonominin düzlüğe çıkması, kapasitenin
artırılması, potansiyelin artırılması, ekonominin gelişmiş ülkeler ekonomisinin
yapısına kavuşması, ancak bu sektörlere yatırım yapmakla mümkündür. Kuşkusuz,
bir ülke için dışsatımın artırılması, döviz ihtiyacının karşılanması, rekabet
edebilir düzeyde ve maliyette mal üretilmesi çok önemlidir ve bunlar da, ancak,
bu sektörlere yatırım yapmakla mümkündür.
Oysa, 1980'den sonra
gördüğümüz, ters yönde adımlardır; çünkü, bu sektörlere yatırım yapmak yerine,
kaynaklar otoyollara, yazlıklara ve biraz da turizme yönlendirilmiştir. Bugünkü
iktidarın da üzerinde en fazla durduğu yatırım alanları, 15 000 kilometre duble
yol ve konut yatırımlarının canlandırılmasıdır. Kuşkusuz, duble yol, otoyoldan
daha ucuz bir yoldur, onun tercih edilmesi daha anlamlıdır; ama, sayın
milletvekilleri, önemli olan, burada, yolun ucuzunu yapmak değil, kaynakları
üretken sektörlere aktarmaktır.
Yine, bu iktidar
döneminde 65 katrilyonluk faiz ödemesi bir kenara bırakılmakta ve kamu
kuruluşlarına 1 katrilyon olan aktarma, tarım sektöründeki üreticilere yapılan
2 katrilyon civarındaki aktarma, sürekli gündeme getirilmekte, karadeliklerden
bahsedilmekte ve karadeliklerin aşılması için, giderilmesi için de özelleştirmeye
hız kazandırılacağı söylenmektedir. Anlaşılan, bu iktidar da özelleştirmeye hız
verecek, hazine arazilerini -madenler dahil- satacak ve böylece, toplumun ve
gelecek kuşakların sırtından günü kurtarmaya çalışacaktır.
Oysa, yapılması gereken
başka şeylerdir; yapılması gereken bu değildir. Yapılması gereken, mevcut
durumu veri olarak almamaktır; yapılması gereken, kaynakları üretken sektörlere
yönlendirmektir; yapılması gereken, mevcut kaynakların en etkin şekilde
değerlendirilmesini sağlamaktır. Tabiî, bu, bir miktar, planlama anlayışının
benimsenmesiyle mümkündür.
Planlama, aslında,
stratejik planlama, serbest piyasa mekanizmasının benimsendiği gelişmiş
ülkelerde kabul edilmektedir ve uygulanmaktadır; çünkü, onlar, planlamayı,
stratejik planlamayı, serbest piyasa mekanizmasının bir tamamlayıcısı olarak
görmektedirler. Türkiye'de ise, Anayasada yer aldığı için planlama yapılmakta,
planlar hazırlanmakta, programlar hazırlanmakta; ama, bunların uygulanmasına
özen...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Keleş,
size de 2 dakika eksüre veriyorum; buyurun.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) -
... gösterilmemektedir. Bakın, çok büyük değişiklikler olduğu halde, örneğin,
büyüme oranı yüzde 6,5 artacak denildiği zaman yüzde 9 azalma olduğu halde ve
peş peşe, başlangıç ödenekleriyle sonuç ödenekleri arasında büyük farklılıklar
olduğu halde, ne plan değiştirilmiştir ne de programlarda değişiklik
yapılmaktadır. Programın bütçeden önce
hazırlanması, 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci maddesinde
öngörüldüğü halde, bu da gerçekleştirilmemektedir. Bunların hepsi, planın ne
kadar ciddiye alınmadığının, bence çok somut göstergeleridir.
Sayın milletvekilleri, bu
bütçe, ciddî değildir, gerçekçi değildir, samimî değildir. Tarım sektörüne
yapılan bütün aktarmalar kesilmektedir, desteklemeden vazgeçilmektedir -çok
cüzî bir miktara indirgenmiştir ve bir süre sonra kaldırılacağı tekrar tekrar
söylenmektedir- orta ve alt gelir sınıfındakilere ek yükler yüklenmektedir,
sosyal güvenlik ve sağlık harcamaları budanmaktadır, eğitime yeterli kaynak
aktarılmamaktadır; bir faiz bütçesidir ve Anayasaya aykırı bir bütçedir.
Onun için, ben, bu
bütçenin uygulanması açısından, sizlere, iktidar partisine başarı
dileyemiyorum; ama, bu bütçeyi hazırlarkenki tutumunuzdan vazgeçmeniz ve
muhalefet partisi olarak, sizlere yaptığımız uyarıları dikkate almanız için
eğer bir çaba gösterecekseniz, onda başarılı olmanızı diliyorum.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Keleş.
Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
Tokat Milletvekili Sayın İbrahim Çakmak, Başkanlığımıza gönderdiği
"Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Sayın Coşkunoğlu'nun 'Devlet İstatistik
Enstitüsünün yetmişaltı yıldan beri hizmet eden' ifademi 'Yetmişaltıncı yılı'
şeklinde algılayarak sözlerimi saptırmıştır. Tutanaklara geçmesi açısından
gereğini arz ve istirham ederim" şeklindeki yazısı üzerine tutanaklar
getirilip incelenmiştir.
Tutanakta, Sayın Çakmak
"Devlet İstatistik Enstitüsü, yetmişaltı yıldır bu bilinçle, gerek hizmet,
gerekse veri kalitesini koruyarak toplumun beklentilerine cevap vermek zorunda
olduğunun ve bu amaca yönelik misyon üslendiğinin farkındadır" şeklinde
ifade kullanmışlardır.
Gereği bilgilerinize
sunulur.
Şimdi, sahısları adına,
lehte, Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan konuşacaktır.
Buyurun Sayın Ceylan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET CEYLAN (Karabük) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2003 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ve Gümrük
Müsteşarlığı bütçeleriyle ilgili kişisel söz almış bulunmaktayım. Sözlerimin
başında, hepinizi, bu duygu ve düşünce içinde, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; ben, konuşmamda ağırlıklı olarak, Devlet Planlama Teşkilatı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve -vaktim
olursa- Devlet İstatistik Enstitüsü ve Gümrük Müsteşarlığı bütçeleri hakkında
konuşmak istiyorum.
Sözlerimin başında,
değerli milletvekili arkadaşımız, benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi
Temsilcisi Birgen Keleş Hanım, saygı duyduğum bir hanımefendidir; aynı
kuruluşta, zaman içinde birlikte çalıştık; benden önce Devlet Planlama
Teşkilatında çalışmış bir büyüğümüzdür. Sözlerinin sonunu bağlarken, 2003 malî yılı bütçesinin samimî olmadığını, bu
bütçenin yetersiz olduğunu ve başarı dileyemeyeceğini, bu nedenle de başarı
dileyemeyeceğini, gerçekçi olmadığını ifade ettiler.
Değerli arkadaşlarım,
bütçe görüşmelerinin başından beri Sayın Başbakanımız, bakanlarımız, bütün
arkadaşlarımız ifade ediyorlar. Türkiye'nin içinde bulunmuş olduğu zor
şartları, zor koşulları hepimiz biliyoruz. Bunu, bütün konuşmacılar dile
getirdiler; bu bütçenin, bir anlamda, onarım ve restorasyon bütçesi olduğunu
ifade ettiler. 146 katrilyonluk bütçe içinde 65 katrilyonu faize gidiyor; bunu
biz yaratmadık, bunu biz oluşturmadık, bunu kucağımızda bulduk. O açıdan, bizim
bütün çabamız, hükümetimizin bütün çabası, elbette ki, bu bütçenin dengelerini
sağlıklı bir şekilde oturtmaktır; bunun için de hükümetimiz çaba sarf
etmektedir. Bunu ifade etmek istiyorum. Bu bir restorasyon projesidir; esas
bütçelerimizi, gerçekçi bütçelerimizi, daha sağlıklı bütçelerimizi gelecek
yıllarda göreceksiniz. Bu bütçe, elbette ki, bizi de tatmin etmeyen bütçedir;
ama, ülkemizin gerçekleri budur; bunu da gözardı edemeyiz.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemiz, bilindiği gibi, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren gelişme ve kalkınma
çabası içindedir. Türkiye, bu gelişme ve kalkınma çabasını belli bir plan
anlayışı içinde yürütmeye çalışmış, bu amaçla, çeşitli dönemleri kapsayan
kalkınma planları hazırlamıştır; ancak, Türkiye, esas planlı kalkınma sürecine
1960 yılında Devlet Planlama Teşkilatının kuruluşuyla başlamıştır. Devlet
Planlama Teşkilatı, kuruluşundan bugüne kadar, hükümetlerin izledikleri
politikalar çerçevesinde, ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel alanda gelişme
ve kalkınması için beş yıllık kalkınma planları, yıllık programlar ve yatırımcı
kamu kuruluşları için yatırım programları hazırlamaktadır.
Hazırlanan planlarda,
gelecek yıllara ilişkin büyüme hedefleriyle birlikte, çeşitli öngörü ve
tahminler yer almaktadır. Plan hedeflerinin veya tahminlerinin sapmalar
göstermesi durumunda, Devlet Planlama Teşkilatı ve onun hazırladığı planlar da,
zaman zaman kamuoyunda haklı ve/veya haksız eleştirilere maruz kalmıştır.
Hatta, DPT kurumunun varlığı, zaman zaman tartışma konusu olmuştur.
Tabiî ki, Türkiye'nin
uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar çerçevesinde belirlemiş olduğu
yaklaşım ve tercihlere göre, hazırlanan plan ve programlar da zaman içerisinde
değişkenlik göstermiştir. Hatta, Planlama Teşkilatı, zaman içinde Türkiye ve
dünyadaki gelişmelere paralel olarak yeniden yapılanma sürecine girmiş ve
kendini reorganize etmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
1980'li yıllara kadar DPT tarafından hazırlanan planlar, ülkemizde uygulanan
ekonomik politikalar çerçevesinde daha kapsamlı, daha emredici mahiyette
planlardı. Bilindiği gibi, bu dönemde, Türkiye, 1980 yılına kadar ithal
ikameci, dış rekabete kapalı, içe dönük bir ekonomik politika uyguluyordu;
ancak, 1980'lerden sonra, dünyada ve Türkiye'de yaşanan değişim ve ekonomi
politikaları çerçevesinde hazırlanan planların ana felsefesi ve stratejisi de
değişmiştir. Planlar, artık, emredici olmaktan ziyade, yönlendirici ve yol
gösterici mahiyettedir. Bu dönemdeki planlarda, perspektif verme, genel çerçeve
için tahmin verme, öncelik belirleme, strateji ve politika geliştirme ön plana
çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin, her dönemde, içeriği, formatı değişerek de olsa,
planlama ve Planlama Teşkilatına ihtiyacı vardır.
Gelişmiş ülkeler de,
kalkınmalarını büyük ölçüde tamamlamalarına rağmen, uzun vadeli stratejik plan
anlayışı çerçevesinde belge hazırlamakta ve planlamalarını buna göre
yapmaktadırlar. Bugün, gerçekten, DPT, ülkemizin ekonomik ve sosyal alanda
gelişmesi açısından ihtiyacımız olan bir kuruluştur. Bu, sadece kamu kesimi
için değil, özel sektör açısından da önem arz etmektedir.
Planlama Teşkilatı,
bilindiği gibi, sadece plan ve program hazırlamıyor; kendini çok iyi
yetiştirmiş uzman kadrosu ve köklü bir kurumsal yapısıyla, çok çeşitli
hizmetleri de beraberinde götürmektedir.
DPT, bildiğiniz gibi, beş
yıllık kalkınma planları ve yıllık programların dışında, kamu kesimi
yatırımlarıyla ilgili olarak kaynak dağılımını da hükümetlerin tercihleri
doğrultusunda planlamakta, bu maksatla, her yıl, yatırım programını
hazırlamaktadır. Bu yıl da, son birkaç yılda olduğu gibi, Devlet Planlama
Teşkilatı, kamu yatırım programında rasyonelliğini kaybetmiş projeleri
programdan çıkararak, yeni bir düzenleme gerçekleştirmiştir. Bu çerçevede, 1998
yılında 5 556 olan proje sayısı, 1999 yılında 5 458'e, 2000 yılında 5 321'e,
2001 yılında 5 047'ye ve 2002 yılında da 4 414'e düşürülmüştür. Yapılan bu
düzenleme, bu, rasyonelleştirme çalışması sonucunda, değerli arkadaşlarım,
yatırım programından, 230'u ana proje olmak üzere, toplam 600 proje
çıkarılmıştır. Böylece, yatırım programının ortalama tamamlanma süresi de,
sekiz yılın altına inmiş olmaktadır. 2003 yılı uygulama döneminde ve 2004 yılı
program hazırlıklarında da, Devlet Planlama Teşkilatınca rasyonelleştirme
faaliyetlerine devam edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Planlama Teşkilatı, uzun vadeli planlar, yıllık programlar ve yatırım programlarının dışında birçok
hizmeti de beraberinde yürütmektedir. Bilindiği gibi, 58 inci ve 59 uncu
hükümetlerin hazırlayıp uyguladığı Acil Eylem Planının uygulanmasında
koordinasyon görevini başarıyla yürütmektedir. Kuruluş, dünyada gelişen
planlama anlayışları çerçevesinde, ülkemizde de kurumsal bazda stratejik
planlama çalışmalarını da başlatmıştır.
Bölgesel kalkınmayı
dengeli bir şekilde yürütmek amacıyla, bölgesel kalkınma ajansları kurma
çalışmaları da kuruluş tarafından yürütülmektedir.
Yine, İslam Ülkeleri
İşbirliği Teşkilatı, Türkî cumhuriyetler ve ekonomik işbirliği yaptığımız diğer
ülkelerle işbirliğinin sağlanmasında etkin bir görev üstlenmektedir.
Devlet Planlama Teşkilatı,
elektronik haberleşmenin ve iletişimin hızlandığı dünyada, hükümetimizin de bu
gelişmelere paralel olarak başlattığı e-devlet, e-dönüşüm projelerini yürütmek
amacıyla etkin görev üstlenmiştir. Bu maksatla, yeni Bilgi Toplumu Dairesi
Başkanlığı oluşturulmuştur.
AB'ye giriş sürecinin
kısaltılmasına yönelik stratejik yapılanma çalışmaları da sürdürülmektedir.
Yine, devlet yardımları
ve teşvik uygulamalarını izlemek ve bu alandaki çalışmaların daha düzenli ve
planlı olmasını sağlamak açısından birim oluşturma çalışmaları da
sürdürülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Devlet Planlama Teşkilatı, ülkemizdeki planlama faaliyetlerine
yeni boyutların eklenmesini de dikkate alarak, planlama sürecinin entegre bir
yapıda yeniden şekillendirilmesine yönelik çalışmalarını da beraberinde
sürdürmektedir. Bu yaklaşım, Devlet Planlama Teşkilatının katılımcı bir
anlayışla başlatılan yeniden yapılanma sürecinin temel hareket noktasını teşkil
etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ceylan,
konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakika süre veriyorum.
MEHMET CEYLAN (Devamla) -
Özetle, Devlet Planlama Teşkilatı, ülkemizin planlı kalkınması süreci içinde
önemli hizmetleri başarıyla sürdürmüş ve devam ettiren bir kuruluştur. O açıdan,
emeği geçen bütün yöneticilere, uzman arkadaşlarımıza, buradan, teşekkürlerimi
sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Vakıflar Genel Müdürlüğümüzle ilgili bir iki cümleyi ilave ederek sözlerimi
tamamlamak istiyorum. Vakıflar Genel Müdürlüğünün de, gerçekten, ülkemizde
takdir edilmesi gereken çok güzel hizmetleri bulunmaktadır. Özellikle, sayıları
yaklaşık 40 000'i bulan ecdat yadigârı tarihî ve kültürel mirasımıza sahip olma
açısından Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün çok güzel hizmetleri bulunmaktadır. Bu
güzel hizmetleri, çok mütevazı bütçeleriyle; ki, 44,5 trilyonluk bütçesinin de
hemen hemen tamamını kendi özkaynaklarıyla realize eden, karşılayan bir
kurumdur. O açıdan, kurumu tebrik ediyorum. Tabiî, sayıları yaklaşık 40 000'i
bulan bu ecdat yadigârı eserlerin onarım ve restorasyonunu gerçekleştirme ve
gelecek kuşaklara aktarma çabasında olan kuruluş, kaynakları yeterli olmadığı
için, çeşitli finansman modellerini de denemektedir. Örneğin, restore
et-işlet-devret modeli çerçevesinde, Ankara'daki Çengelhan ve Safranbolu'daki
Cincihan bunlara örnek verilebilir.
Değerli arkadaşlarım
-zamanım yetmiyor- 2003 yılı bütçesinin tüm kuruluşlarımıza hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum. Kuruluşlarımızda görev yapan yöneticilere, elemanlarımıza
başarılar diliyorum. Bütçenin, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ceylan,
teşekkür ediyorum.
Aleyhinde söz isteyen,
Antalya Milletvekili Osman Kaptan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2003 yılı Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar
Genel Müdürlüğü, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri hakkında, aleyhte, söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım; ayrıca, bizleri televizyonları başında izleyen
yurttaşlarımızı da saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Sayın milletvekilleri,
dünyada ve Türkiye'de gümrük yönetimleri yolsuzlukların odak noktası haline
gelmiş örgütlerdir. Yolsuzluk ve etikdışı davranışlar, bugün için tüm dünya
ülkelerindeki gümrüklerin ortak sorunlarıdır; çünkü gümrükler, uluslararası
ticarî ilişkilerin bire bir uygulama yerleridir. Gümrüklerin yolsuzlukla
birlikte anılması ve algılanmasından gümrükçülerimiz de şikâyetçidirler,
tedirgindirler, rahatsızdırlar. Ancak, bir gerçek de vardır ki, yolsuzluk
denildiği zaman ilk akla gelen de gümrükler olmaktadır. Gümrüklerde yaşanan,
bir "Paraşüt Operasyonuyla" 32 milyon dolar, bir "Balina
Operasyonuyla" 150 milyon dolar, bir "Kartal Operasyonuyla"
Bursa tekstilinden 14,7 milyon dolar tutarındaki kaçakçılığı, bir "Buffalo
Operasyonuyla" 5 469 ton dondurulmuş eti, bir "Fırtına
Operasyonuyla" 14 TIR kaçak akaryakıtı yine "Hasat
Operasyonuyla" 48 milyon dolar, "Sarkaç 1, Sarkaç 2" gibi
operasyonlarla mazot, akaryakıt, kaçak otomobil... Bu gibi operasyonlar henüz
belleklerimizden silinmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
son yirmi yılda ithalat ve ihracat işlemlerinde yapılan yolsuzluklar yanında
malî sistemimizi büyük zaafa uğratan bir de "hayalî ihracat" felaketi
yaşanmıştır. Kayıtdışı ekonomiyi pompalayan, vergi sistemini altüst eden, köşe
dönmeciliği teşvik ederek toplumun ahlâkî değerlerini yozlaştıran, inciten
hayalî ihracat yolsuzluğunda da gümrük idarelerimizin büyük sorumluluğu vardır.
Türkiye'deki ekonomik krizlerin altında büyük ölçüde yolsuzluklar,
yolsuzlukların altında da, Dünya Bankası araştırmalarına göre, birinci sırada
gümrükler, ikinci sırada kamu izinleri, üçüncü sırada da kamu sözleşmeleri ve
ihaleleri yer almaktadır.
Yolsuzluk, her şeyden
önce, ekonomik gelişmenin önündeki en önemli engellerden biridir. Yolsuzluk,
hem yatırımı hem de büyümeyi önemli ölçüde azaltmakta, ülkedeki eşitsizlikleri
ve yoksulluğu da giderek artırmaktadır. Yolsuzluğun çok ağır bir bedeli
bulunmaktadır. Ne yazık ki, bu bedeli de, hep, fakir ve fukara halkımız
ödemektedir.
3 Kasım seçimleri
öncesinde, Türkiye'nin iki önemli sorunu bulunmaktaydı. Bunlar, yolsuzluk ve
yoksulluk idi. Cumhuriyet Halk Partisi de, Adalet ve Kalkınma Partisi de, bu
konuyu, seçimlerde sıkça işledik; yolsuzluk yapanlardan hesap soracağız dedik;
yetim hakkı yiyenlerden, yedikleri parayı geri alacağız dedik; kendilerinden
alamazsak, yedi sülalelerinden geri almak için hukukî düzenlemeleri yapacağız
dedik, yapacağız dediniz.
Sayın arkadaşlar, peki,
şimdi, yolsuzluk yapanlardan niye hesap sormuyoruz?! 51 sayfalık hükümet
programında, geriye dönük yolsuzluklarla ilgili, bırakın bir sayfayı, bir satır
bile yazılan bir şey yok, iki sözcük var, o da ileriye dönük,, "yolsuzluk
ve suç işleme eğilimini engelleyici düzenlemeler yapmak" diyorsunuz. Peki,
sayın arkadaşlar, şimdiye kadar yapanlar ne olacak?! Bu memleketi soyup soğana
çevirenlerin, yaptıkları yanlarına kâr mı kalacak?! Yok, kalmayacak diyorsanız,
o zaman, Vergi Barışı Kanunuyla, niye, naylon faturacılarını affettik?! Niye,
milletvekili dokunulmazlığını kaldırmıyoruz?! Halka söz vermedik mi?!
Bir gümrük müdürünün,
Türkiye'nin neredeyse her yerinde evi barkı var. Müfettişlerin "nereden
buldun" sorusuna da "oğlumun düğününde verilen takılardan aldım"
diyor.
EYÜP FATSA (Ordu) - Yargı
onu aklamıştır; lütfen...
Siz kendi hesaplarınızı
verin, biz kendi hesabımızı vermişiz; vererek geldik.
OSMAN KAPTAN (Devamla) -
Bu da yeni moda sayın arkadaşlar; balık baştan kokar. Eğer, müdür böyle yaparsa,
memur ne yapmaz ki?!
Arkadaşlar, niye
alınganlık gösteriyorsunuz ki...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibin sözünü kesmeyelim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) -
Belge burada: "Bu mal nereden müdür" diye basına yansımış bir olay.
EYÜP FATSA (Ordu) -
Yargıda onun hesabı verilerek gelinmiştir.
OSMAN KAPTAN (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, gümrüklerin, yolsuzluk araştırmalarında karnesi en kötü
kurumların başında yer alması, Türkiye'de gümrüklerin en saygın, en iyi çalışan
kurumlardan biri haline getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu yönde, son
yıllarda yapılan ve takdirle karşıladığımız iyileştirme çalışmalarına
süreklilik kazandırılması gerekmektedir; çünkü, ülkemizde, 130 gümrük idaresi
ve 8 000 görevlisi olan bu kurumun, yıllık, yaklaşık 120 milyar dolar işlem
hacmi vardır, bütün kapılardan 28 000 000 yolcu, 50 000 gemi, 2 000 000 TIR
giriş-çıkış yapmaktadır, 2 000 000 dolayında ithalat ve ihracat beyannamesi
düzenlenmekte, devlet bütçesinin yüzde 15'ine yakın vergileri, KDV'nin de yüzde
35'i gümrük idarelerince toplanmaktadır.
Son yıllarda gümrük
müfettişleri ve kontrolörleri, önemli yolsuzlukları ortaya çıkarmış ve büyük
hazine kayıplarını önlemişlerdir. Gümrük Müsteşarlığında dört ayrı denetim
biriminin benzer yetki ve görev alanı içerisinde aynı işi gerçekleştiriyor
olması, israfa, verimsizliğe ve eşgüdümsüzlüğe neden olmaktadır. Bilimsel
yöntemlerle, hızlı, etkin ve sonuca yönelik işlevsel bir denetim yapısının
oluşturulması gerekmektedir. Denetimin yeniden yapılanması yanında, performans
odaklı bir denetim anlayışı da egemen kılınmalıdır.
Sayın milletvekilleri,
tanınmış bir sanayi odası başkanımızın dediği gibi, bir ülkede organize sanayi
bölgesi açmak için, eğer, 20'den fazla yer seçim heyeti, 200'den fazla imza
mecburiyeti ve kırk ila altmış ay gibi
bir süreyi de engel olarak koyuyorsak, diğer taraftan, bir arazinin imarı için
256 imzayı gerekli kılıyorsak, o ülkede yolsuzluğun ve rüşvetin olmaması da
asla olası değildir. Onun için, gümrük işlemlerindeki formalitelerin en aza
indirgenmesi, şekil ve yöntemlerin de yeniden belirlenmesi, yolsuzlukları
engellemeye yönelik olarak 1932'de çıkarılan 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve
Takibine Dair Kanun başta olmak üzere, bütün gümrük ve dışticaret mevzuatı
günün ekonomik koşullarına uygun olarak değiştirilmelidir.
Değerli arkadaşlar,
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Almanya yakılmış yıkılmış; Adenhour, zamanının
polis örgütünü yeniden kuruyor; ancak, polis, Hitler'in polisi, vur deyince
öldürüyor. "Polis örgütünü nasıl kuralım" diyorlar; aynı polislerden
olsun, ama, daha insancıl olsun diye düşünüyorlar ve sonunda, polise
sendikalaşma hakkı veriyorlar. Bunda da başarılı oluyorlar ve Almanya'nın
bugünkü polis örgütü de o zaman kurulmuş oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kaptan.
OSMAN KAPTAN (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, biz de, gelin, tüm memurlarımıza, işçilerimize
sendikalaşma hakkı verelim; hem de grevli, toplusözleşmeli sendikal hakları
olsun. Sendikalaşma, demokrasiyi getirir; demokrasi şeffaflığı, şeffaflık ise
denetimi getirir; özdenetim de yolsuzluğa izin vermez.
Sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz bütçelerden birisi de, Vakıflar Genel Müdürlüğü
bütçesidir.
Eğer bugün için vakıf
arazilerimizin 221 000 000 metrekaresi işgal altında ise, bu genel müdürlük
hakkında fazla bir şey söylemeye gerek yoktur. Bu rakamı, Devlet Bakanı Sayın
Mehmet Ali Şahin söyledi, Plan ve Bütçe Komisyonu tutanaklarında da vardır.
Sayın Bakan diyor ki: "Vakıfların, işgal altında 221 000 000 metrekare arazisi
bulunmaktadır."
Sayın arkadaşlar, bu
nasıl bir işgaldir ki, 1924'te kurulan Vakıflar Genel Müdürlüğü, malına,
arazisine sahip çıkamıyor? Bu genel müdürlüğün, bilgisayarda tam otomasyona
acilen geçerek, kayıtdışı kalmış malına mülküne ve işgal altındaki arazilerine
sahip çıkması, öncelikli görevi olmalıdır.
Ayrıca, çoğu kurum ve
kuruluşlar vakıf kurarak, hastanede hasta
kabulden okullarda karne parasına, trafikten pasaporta her yerde,
vatandaşlarımızdan "vakıf makbuzu" adı altında para almayı, sanki bir
zorunluluk haline getirmişlerdir. Bu konuda çok yakınma vardır, bu uygulamalara
bir çekidüzen verilmesi de gerekmektedir.
Sayın arkadaşlar, Devlet
İstatistik Enstitüsüne gelince, hayalî ihracatı biliyorduk; ama, hayalî nüfusu
bilmiyorduk. Devlet İstatistik Enstitüsü sayesinde, 2000 yılı genel nüfus
sayımlarında, hayalî nüfusun da olduğunu öğrendik. Önce, geçici nüfusumuz
açıklandı, 72 milyon; kesin rakamlar açıklandı, meğer nüfusumuz 67 milyonmuş, 5
milyon nüfusumuz hayalîymiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kaptan.
OSMAN KAPTAN (Devamla) -
Sayın Başkan, 1 dakika...
BAŞKAN - Sayın Kaptan,
uygulamayı biliyorsunuz; teşekkür ediyorum.
OSMAN KAPTAN (Devamla) -
Peki, teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, üçüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara
geçiyoruz.
Buyurun Sayın Bayraktar.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vakıflar Genel Müdürlüğü
ve Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili 3 tane sorum olacaktır.
1.- Kaybolmuş ve tahrip olmuş tarihî ve kültürel
eserlerimizin korunması için, bu vakıf eserlerinin bakımı ve onarımı konusunda,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2003 yılı bütçesinin 15,9 trilyon lira olduğunu
görüyoruz. Bu bütçenin yatırımlara dahi yetmeyeceği bilindiği halde, 40 000'e yakın vakıf eserini koruma
hususundaki bütçe yetersizliğini görmekteyiz; ancak, buna rağmen, bürokratik
engellerin de var olduğunu ifade etmek istiyorum.
Bu tip eserlerin
onarılmasına, bakımına, yaşatılmasına özen gösteren kurum ve kuruluşlar vardır.
Bunlarla ilgili, karşılıklı işbirliği yapılması hususu düşünülüyor mu? Birinci
sorum bu.
2. - Vakıf eserleri ve
vakıflar, maksadı dışında kullanılamaz, maksadı dışında faaliyet de gösteremez.
Vasiyetler ve kanun gereği olan bu hükme rağmen, maalesef, bugün, birçok vakıf
eseri maksadı dışında kullanılmakta, birçok vakıf da maksadı dışında faaliyet
yapmaktadır. Bu tip vakıf eserleri ve vakıflarla ilgili alınması gerekli ve
alınacak tedbirler hususunda düşüncelerinin ne olduğunu açıklamalarını rica
ediyorum.
3. - Biraz önce değerli
konuşmacının da bahsettiği gibi, ticaretimizin odak noktası ve en önemli kapısı
gümrüklerdir. Yurtiçi ve yurtdışı ticaretin artmasının, ülke menfaatına olduğu
malumunuzdur ve ticaretin artışıyla gelirlerin de artması söz konusu
olacaktır. Maalesef, bugün, gümrüklerle
ilgili olumsuzluklar -kamuoyunda, halkımızda ve bizlerde- hâlâ kafamızda soru
işareti oluşturmaktadır.
Bu tip konulardaki, gerek
bürokratik engellerin ortadan kaldırılması amacıyla gerekse uygulamada
eksiklikleri olan şahıs ve kurumlarla ilgili alınan ve alınacak olan
tedbirlerin ne olduğu hususunda, ilgili bakanların sorularımıza cevap vermesini
arz ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bayraktar.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, saygılar sunuyorum.
Gümrüklerle ilgili iki
sorum var:
Ülkemizin tek kurtuluşu
ihracattır. İhracat olmazsa, bu ülkede kaynak üretemeyiz, bu ülkede
insanlarımızı doyuramayız. Tabiî, bu ülkenin ihracatçıları, bana göre bu
ülkenin cengaverleridir; ancak, namusuyla, şerefiyle, onuruyla bu işi
yapanların yanında, yıllardır yapılan hayalî ihracat da var.
İhracatın dört bacağı,
ihracatçı, yabancı ithalatçı, banka ve gümrüktür. Kamuoyunda yıllardır devam ediyorsa bu işlemler, acaba,
gümrüklerin hiçbir suçu yok muydu? Bu gümrüklerde hangi önlemler alındı?
Bunları yapanlara ceza verildi mi; dürüstçe görevini yapan gümrükçülerin
yanında, bu insanlar hâlâ yaşıyor mu?
Bir kere, sorumun biri bu. Yani, hayalî ihracatta dördüncü bacak buydu.
Diğer sorum; tabiî, yine,
ülkemizin geleceği ihracat, tek çıkışımız... 1994 krizini Laleli ile aştığımızı
hepimiz biliyoruz; o dönemde 15 milyar dolardı. Teker teker yok ettik bu
pazarları. Artık, gümrükler, kontrol mekanizması değil; Türkiye'nin, kara ve
deniz hangi ülkeyle sınırı varsa, eğer buralarda gümrüksüz satış mağazaları ve
vizesiz girecek yabancılar uygulamasına geçmezsek, eğer biz ülkemizin malını
satmazsak, ülkemiz insanına ekmek bulamayız; tek ekmek satıştadır. O açıdan, ne
kadar gümrük kapımız varsa -Gürcistan dahil, Ermenistan dahil; deniz ve
karayla- acaba, buralarda, Sayın Bakanlık gümrük satış mağazaları açtırmayı
düşünüyor mu ve buraya girecek tüm yabancılara vize uygulamasını ortadan
kaldırmayı düşünüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Buyurun Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de aracılığınızla bir
soru yöneltmek istiyorum; acil eylem planıyla ilgili olacak bu sorum.
Anayasanın 166 ncı
maddesi uyarınca, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı yürürlükte. Bu Sekizinci
Beş Yıllık Kalkınma Planının makroekonomik dengeleri çatılmış ve bu dengeler
çerçevesinde hedefler belirlenmiş. Şimdi, bu acil eylem planını, acaba, hem yürürlükteki
beş yıllık plan açısından nereye koyuyoruz hem klasik planlama anlayışı
açısından nereye oturtuyoruz ve bir de, AK Parti sayın milletvekillerinin de
burada stratejik ve politika planlaması çerçevesinde güzel açılımlarına da
tanık olduktan sonra, bu yeni planlama anlayışı çerçevesinde bu acil eylem
planını nereye oturtuyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN -Teşekkür ediyorum
Sayın Tütüncü.
Buyurun Sayın Bölünmez.
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ
(Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Delaletinizle, Sayın
Bakana aşağıdaki hususlarda bilgi edinmek üzere sorum olacaktır.
Habur Kapısının kapanması
güneydoğudaki ekonomiyi olumsuz yönde etkilemiştir. Dolayısıyla, yöre insanı
yoksulluğa terk edilmiştir. Güneydoğu Anadolu'da yaşayan vatandaşlarımızın
sadece kuru ekmek yemesini sağlayacak Nusaybin Gümrük Kapısının transit
ticarete açılması için kesin bir tarih verebilirler mi?
Saygılarımla.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bölünmez.
Buyurun Sayın Koral.
RECEP KORAL (İstanbul) -
Sayın Başkanım, ben, vakıflarla ilgili olarak bir soru arz etmek istiyorum.
Ülkemizde çok miktarda
vakıf arazisinin geçmiş yıllardan beri işgal altında olduğunu biliyoruz.
İşgalli olan bu vakıf arazileriyle ilgili olarak bir çalışma var mıdır? Ayrıca,
vakıflara ait gayrimenkuller ve mülklerle ilgili olarak tam bir stok bilgisi
var mıdır? Bu yıl şu anda görüşmekte olduğumuz bütçedeki gelir miktarı ne
kadardır?
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koral.
Buyurun Sayın Özmen.
MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
aracılığınızla Vakıflar Genel Müdürlüğü hakkında bir soru sormak istiyorum.
Vakıflar Genel
Müdürlüğünün elinde bulunan mülklerin kiralanması yerine, bu mülklerin şu an
içinde bulunan kiracıları başta olmak üzere, talep sahiplerine, piyasa rayiç
bedeliyle, satılma değil, kullanma hakkının devredilmesi mümkün müdür?
Diledikleri zaman, tekrar, piyasa rayiç bedeliyle bunu Vakıflar Genel
Müdürlüğüne devredebilirler. Böylelikle, faizsiz bir içborçlanma yöntemi de
kullanılmış olmaz mı?
Gümrükle ilgili ikinci
bir sorum var. Ağrı Gürbulak Sınır Kapısının ithalatçıların kota için başvurusu
olmadığı için kapatılması hakkında bir duyumum oldu. Bu işlem doğru mudur?
Özellikle bir bölgenin ekonomik yaşamına böylelikle son verilmiş olmaz mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Özmen,
teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Erdöl.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) -
Sayın Başkan, aynı jenerik formüle sahip olan pek çok ilacın, farklı firmalarca
imal edildiğinde, farklı fiyatlarla, 10 katına kadar varan farklı fiyatlarla satıldığını
bilmekteyiz. Hükümetimizin ilaç israfını önlemek için almış olduğu bu
tedbirleri takdirle karşılıyorum. Bu fiyat farklılıklarını gidermek için başka
ne gibi önlemler alınabilir diye sormak istiyorum.
Bu meyanda, aynı şekilde,
Devlet İstatistik Enstitüsünün bütçesi üzerinde konuşan CHP sözcüsünün,
yolsuzlukları, ne hikmetse, getirip doktorlara ve diğer sağlık çalışanlarına
dayandırmasını esefle karşılıyorum. Yolsuzluk, toplumsal bir hastalıktır.
Hükümetimizin, bu toplumsal hastalığı, yani, yolsuzluğu önlemek için ne gibi
ilave tedbirler düşündüğünü öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Erdöl.
Buyurun Sayın Kartal.
MEHMET KARTAL (Van) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Van-Çaldıran ve Van-Başkale gümrük kapılarının açılmasını
bekliyorduk. Yöre halkının hayat kaynağı olan sınır ticaretini -il dahilinde,
il bazında da olsa- yaptıkları, günlük yiyeceklerini ve alışverişlerini temin
edebilecekleri bu kapıların açılmasını bekliyorduk. Oysa, Van'da, daha önceleri
gümrük başmüdürlüğü vardı. Gümrük başmüdürlüğü Van'dan kaldırıldı; sanıyorum,
Hakkâri'ye verildi. Tamam, Hakkâri'ye de verilsin; ama, şu anda, Van ve
yöresinde 7 000 araç bağlıdır 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair
Kanundan dolayı. Bunlar, TIR değildir, tanker değildir; sadece, orijinal
depolarından dolayı ki, bu yörede hep ucuz mazot diye... Bütün Ankara
çevresindeki petrol istasyonlarında da rastlanır ucuz mazota; ama, bu yörede,
hiçbir şekilde bu yasa uygulanmadı; maalesef, sadece Van'da uygulandı. Bu
araçların, bir an evvel, TASİŞ ile Gümrük Başmüdürlüğüyle birlikte ilgili
bakanlık nezdinde ele alınıp, bu yasanın da değiştirilmesini ve Van'a yeniden
gümrük başmüdürlüğünün verilmesini Sayın Bakanımdan istirham ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kartal.
Buyurun Sayın Keskin.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Envanteri tam manasıyla çıkarılmış mıdır? Birinci sorum bu.
İkinci sorum: Vakıf
mülklerinden alınan kiralarda günün şartlarına uygun olarak artış yapılıyor mu;
yoksa, sembolik rakamlarla ödemeler devam ediyor mu?
Üçüncü sorum: Vakıflara
mülk bağışlamanın ne kadar zor olduğundan, buradaki formalitelerin çokluğundan
ilgililerin haberi var mı?
Dördüncü sorum:
Vakıfların önemini, vakıfların fonksiyonlarını yeni nesillere açıklayıcı
programların yapılması gerekir mi gerekmez mi?
Vakıflarla ilgili benim
sorularım bu kadar; yalnız, gümrüklerle de ilgili bir sorum var. Bu zamana
kadar bize devamlı eksi yazan Gümrük Birliğinden ne zaman vazgeçeceğiz veya bu
ne zaman kârlı duruma geçecek?
Teşekkür ediyorum.
ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, birinci soruyu anlayamadım.
BAŞKAN - Sayın Keskin,
birinci sorunuzu tekrar eder misiniz.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Vakıf eserlerinin envanteri tam manasıyla çıkarılabilmiş mi, mevcut mu böyle
bir envanter? Birinci sorum buydu.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Sorulara, Çevre Bakanı
Kürşad Tüzmen cevap verecektir.
Buyurun Sayın Tüzmen.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Sayın Başkan, sataşma vardı...
ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradaki sorularla
ilgili olarak cevaplamak istiyorum...
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Sayın Başkan, sataşma vardı, söz de istemiştim.
ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, devam edeyim mi?..
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, soru sorulurken bir milletvekiline sataşma oldu.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Efendim, benim söylemediğim bir şeye "söyledi" deniliyor.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilim, Sayın Bakan sorulara cevap versin, sonra sizi dinleyeceğim.
ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Öncelikle, burada sorulan sorulardan genelde gümrük
idaresiyle ilgili olan kısımla başlamak istiyorum. Bir noktayı hatırlatmakta
yarar var. Türkiye gayri safî millî hâsılası kişi başına yaklaşık 2 500
dolarlar seviyesinde; 2 180 dolarlardan, 2 400 dolarlar seviyesine çıktı;
ancak, bizim karşılaştırma yaptığımız ülkeler, gümrük idarelerinin dört dörtlük
çalıştığı şeklinde vurgulanan ülkeler, maalesef, kişi başına geliri 30 000
dolar olan ülkeler. Biz de, 58 inci ve 59 uncu hükümetlerde, bu aradaki açığı
kapatmak için, elimizden geleni yapmaya çalıştık gümrük idarelerinde. Ne
yapıyoruz; mümkün olduğu kadar, kâğıt ve insan faktörünü ortadan kaldırmaya
çalışıyoruz; çünkü, bu söylenen sıkıntıların esas noktası, tam otomasyona
geçişle hallolabilecektir. Ayrıca, Türkiye gümrük idareleri de, bugüne kadar
yapmış olduğu çalışmalarda, genellikle, tamamıyla kendi personelini de
meslekiçi eğitimle yetiştirmektedir.
Otomasyon projesi, Dünya
Bankası destekli bir projedir; 1999 yılında başlayıp, 2001 yılında
tamamlanmıştır. Genelde, program ihtiyaçlarına göre, gümrükte çalışan
arkadaşlarımız, değişiklikleri yaptılar. Doğru; programın başında yabancı
uzmanlar çalışıyordu; çünkü, zaten, yabancı bir teknoloji, yabancı bir bilgi
birikimiyle burada işlemler başlamıştı. Bugün, artık, bu projede tek bir
yabancı dahi kalmamıştır. Sebebi; kendi uzmanlarımız, artık yeterince
yetişmişler ve ilgili işlemleri, kendileri, dört yıldır kendi başlarına yapmaktadırlar
ve yaklaşık yüzde 85 oranında da otomasyona geçilmiş durumdadır.
İpsala'yla ilgili
çalışmalar, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde, biliyorsunuz, Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliği tarafından üstlenilmiştir. İşletici kuruluş, 20 ayrı oda ve
meslekî kuruluş temsilcisinden oluşmuştur ve inşaat beş ayda tamamlanmış ve
devreye girmiştir. Genelde, işletici kuruluş -tamamıyla işletme süresi on yıl-
bu konuda çalışmalarını sürdürecek. Aslında, diğer bölgelerde de, diğer gümrük
kapılarında da benzeri çalışmaları yapıyoruz; çünkü, kamu idaresinin yeterli
olmadığı, kaynak aktaramadığı noktalarda, yap-işlet-devret modeline göre,
gümrük kapılarımızı, Türkiye'ye yakışan gümrük kapıları şekline getirmeye
çalışıyoruz.
Zaten, burada sayın
milletvekillerince dile getirilen konular, genellikle geçmiş hükümetlerle
ilgili konulardı, genellikle geçmiş hükümetlerin bugüne kadar tamamlayamadığı
işlemlerdi; ama, Allah'a çok şükür, 58 inci ve 59 uncu hükümetlerde bu
sıkıntılar büyük ölçüde azaltılmıştır. En azından, gümrük kapılarına koyduğumuz
x-ray cihazları sayesinde, otomasyon da tamamlandığı takdirde, önümüzdeki
döneme, inşallah, sıkıntıların büyük bir kısmını ortadan kaldırmış olacağız.
Bakın, işleme koyduktan
daha bir hafta, on gün sonra, Edirne ve İpsala'daki gümrük kapılarındaki x-ray
cihazlarında hemen uyuşturucu yakalanmıştır. Makinenin oradaki ilk onbeş gün
içerisindeki faaliyetinden, bize, bu şekilde, 44 trilyonluk ek bir destek
sağlanmıştır. Hizmetin aksamaması için, özellikle, gümrük idarelerinin teşkilatlanması
ve donanım eksikliklerinin giderilmesi şarttır.
Doğu ve güneydoğu gümrük
kapılarında ve İskenderun başmüdürlüklerine yapılan rotasyon atamalarıyla
ilgili Sayın Sağ'ın bir sorusu vardı. Özellikle ihtiyaç duyulan dönemlerde,
gümrüklerde, personel atamaları, tabiî, rotasyon metoduyla yapılmakta; ancak,
böyle 2 katı maaşlar veya geçici görevli yolluk ödenekleriyle ilgili herhangi
bir ödeme yapılmamaktadır. Bu şekilde, bahsedilen anlamda, bir uygulama yoktur.
EDI programlarıyla ilgili
olarak da, bizim bu elektronik ortamda yazılımın bütün firmalarca eşit şekilde
alınabilmesi için özel sektörün burada desteği şart; çünkü, bütün özel sektör
kuruluşlarının kendilerine göre yazılımları var. Bunun gümrük yazılımıyla
beraber aynı ortak bilgi eşiğine getirilebilmesi için, özel sektörün katkısının
alınması gerekiyor. Bu konudaki çalışmaları, gümrük idareleri ile firmalar
beraber yapıyorlar.
Amacımız, herkesin,
artık, 21 inci Yüzyıla yakışır bir şekilde, oturduğu yerden, kendi firmasından
bu işleri tamamlaması, insan faktörünün ve kâğıt faktörünün, bu söylenen
sıkıntıları ortadan kaldırmak amacıyla, en aza indirmesi.
Yine, Uzakdoğu mallarıyla
ilgili kıymet araştırmasına müsait bilge programıyla ilgili olarak, bu programa
müsait mi, değil mi diye soruldu. Biz, açıkçası, 64 gümrük idaresinde
işlemlerin yüzde 99'unu bu şekilde tamamlayabiliyoruz ve özellikle projelerde,
Uzakdoğu mallarının ithalatıyla ilgili olarak gümrük tarife istatistik
pozisyonu bazında da işlemler başlatılmıştır. Bunlar sadece sarı hatta değil, özellikle
Türkiye ekonomisine zararı olabilecek şekildeki ithalat tamamıyla kırmızı hatta
izlenmektedir. Bizim, tabiî, fizikî, hukukî, beşerî altyapı sorunlarımız var;
ama, az evvel söylediğim gibi, bunları sizlerle beraber aşacağız,
eksikliklerimizi tamamlayacağız.
Yine aynı şekilde, Gümrük
İdaresiyle ilgili olarak Amerika Birleşik Devletleri tarafından Türkiye'ye
ithal edilen ve buradan ihraç olunacak askerî malzeme, teçhizat, ikmal
maddeleriyle ilgili bir soru vardı. Burada, 10 Ağustos 1995 tarihli 22370
sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ABD'ye Ait Destek Hamulesinin İthal, İhraç ve
Ülke İçi Nakil ve Tevziine Dair Tebliğ hükümleri çerçevesinde bu işlemler
yürütülmektedir ve destek hamulesinin giriş çıkış işlemlerinde Türk mevzuatı ve
6375 sayılı Kanunla tasdik olunan 19 Haziran 1951 tarihli, Kuzey Atlantik
Andlaşmasına Taraf Devletler Arasında Kuvvetlerinin Statüsüne Dair Sözleşme
hükümleri NATO SOFA kapsamında işlemler yapılmaktadır.
Burada, yine, aynı
şekilde, Devlet Planlama Teşkilatında uzmanlık müessesesi... Sayın Keleş'in
söylediği bitmiştir; hizmetler, çalışmalar dışarıya yaptırılıyor. Bu, tabiî,
dönem içerisinde -biz de eski plancı olarak yine aynı şekilde arkadaşlarımızın-
bugünkü planlama uzmanları da, bence elinden gelen çalışmayı yapıyor ve özellikle
2002 yılında ekonomik ve sosyal sektörlerde 113 adet çalışma hızlanmış ve
basılarak kullanıcılara, kamuya sunulmuş. Çalışma aynı şekilde devam ediyor,
bir eksiklik yok; ancak, tabiî, bizim de desteğimiz gerekiyor. Özellikle
ekonomik istikrarı sağlamak, rekabetçi piyasa yapısı oluşturmak, sürdürülebilir
kalkınma ortamını yakalamak, gelir dağılımında adaleti sağlamak, yoksulluk ve
yolsuzluğu ortadan kaldırmak, çağdaş dünyayla bütünleşme konusunda bütün bu
çalışmalar sekizinci plan ve stratejik planlama yaklaşımıyla beraber acil eylem
planının amaçlarına uygun bir şekilde devam ettiriliyor.
Sayın Tütüncü'nün sorusu;
buradaki çalışmalarda ne şekilde ortak taban var; ortak taban şu: DPT, bugüne
kadar yaptığı gibi, bundan sonra da çalışmalarını dinamik programlamayla yapar.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı elindedir; ancak, dışarıdan aldığı
verilerle, günün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde de dinamik programlamayı
kendi içinde tamamlamaktadır.
Burada, özellikle
vakıflarla ilgili olarak, kamu vakıflarının para toplamasının engellenmesi,
otomasyona acilen geçilmesi gibi konulara değinmek istiyorum. Kamu vakıfları
621 adettir. Acil eylem planında da bu tür vakıfların kaldırılması yer alıyor
ve Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu konuda ciddî çalışmaları
başlattılar. Özellikle, bu konuda, taslak hazırlanmış durumdadır. Tam bir
envanter çalışması, maalesef, detaylı olarak yok; ama, elimizdeki envanter,
burada, en iyi şekilde geliştirilmeye çalışılıyor, tüm vakıf mallarının kontrol
altına alınmasına çalışılıyor.
Burada, özellikle bütçe
yetersizliğinden arkadaşlarımız söz etmişler; ama, eski eser onarımı yapmak
isteyen kamu kuruluşları, şahıslar ve sivil toplum örgütleriyle protokol
yapmakta ve eski eserleri onarmaları şartıyla, bunlar, kamu kurum ve
kuruluşlarına bu konularda yardımcı olabilmektedirler. Burada "restore et,
devret" şeklinde bir model çerçevesinde, kiralama ve onarım işlemlerinin
yapılmasına çalışılmaktadır.
Burada, ayrıca, işgalli
arazilerin, özellikle konut niteliğinde olanlar ile tapu yerleşim yerleri
oluşturanların trampası veya satılması gibi çeşitli değerlendirme çalışmaları
devam etmektedir. Vakıf taşınmazlarının envanterleri -az evvel söylediğim gibi-
tam olarak çıkarılmadı; ancak, bu konuda çalışmalar devam ediyor.
Burada, Nusaybin'de
gümrük müdürlüğüyle ilgili bir çalışma vardı, onunla ilgili de bilgi vereyim.
Özellikle, bu saha, artık, ilçenin ortasında kaldığı ve zaten sınır gümrük
idaresi koşullarını önemli ölçüde kaybettiği için, bunun yerinin değiştirilmesi
çalışması yapıldı. Sayın Bölünmez'in sorusuna cevap vereyim.
Yine, Dışişleri
Bakanlığının koordinasyonunda, burada bütün ilgili kurumlar bir araya geldi;
Genelkurmay Başkanlığı, Maliye Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları
Genel Müdürlüğü ve Gümrük Müsteşarlığı yetkililerinin katılımıyla, geçtiğimiz
günlerde, özellikle bu tespit ve tetkik çalışmaları yapıldı. 1260 ve 1263
sayılı sınır taşları arasındaki arazi ya da telzıvan diye bilinen bölgede, söz
konusu gümrük idaresinin, Suriye'nin de mutabakatıyla yeniden inşası
öngörülmektedir.
Yine, sınır ticaretiyle
ilgili olarak, diğer milletvekillerimizden de benzeri sorular gelmişti, onları
da burada cevaplandırmak istiyorum.
Biliyorsunuz, bir sınır
ticareti merkezleri çalışması başlattık; karar, şu anda Bakanlar Kurulundadır.
Yaptığımız çalışmada, Hatay-Cilvegözü'nden başlayarak; Hatay-Cilvegözü,
Gaziantep-Karkamış, Kilis-Öncüpınar, Mardin-Nusaybin ve Şanlıurfa-Akçakale
kapılarında çalışma yapılacak şekilde, sınır ticareti merkezleri
oluşturulmuştur. Burada, bir model çalışması yapılacaktır. Yani, beraberce, bu
model çalışmasının eksikliklerini giderdiğimiz zaman, bunu, diğer sınır
illerimize de taşımak istiyoruz. Yani, Van'dan, Ağrı'dan, Edirne'den herhangi
bir şey ihmal edilmiş değil; ancak, çalışmanın yapılabilmesi için, Türkiye'nin,
tek taraflı, kendi başına, sınır ticareti merkezi kurması meseleyi çözmüyor.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Biz, bu çalışmayı
yaparken, teker teker, sınır komşusu olduğumuz ülkelere gidip, orada
çalışmaları tamamlamaya gayret ediyoruz; yani, karşı ülkenin de, aynı şekilde,
bu konuya destek vermesinin sağlanması gerekiyor. Bu konuyu ilk başta
Suriye'den başlatmamızın sebebi, daha
önceki ziyaretlerimizde, Suriye ile bu konuyu gündeme getirmemiz ve
ayakları yere basan, gerçekten, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde
sıkıntıyı çeken vatandaşlarımıza yardımcı olabilecek, sözde kalmayacak
çalışmaları yapabilmektir. Bu konuda, o yüzden ciddî çalışmak zorundayız ve bu
çalışmalarımız devam ediyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; soruların cevaplayamadığım kısımlarını yazılı olarak
göndereceğiz kurumlarımızdan.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Coşkunoğlu, hangi
konuda söz talebiniz vardı? Dinliyorum.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Efendim, benim konuşmamda söylemediğim bir şeyi söyleyerek, esefle
karşıladığını söyledi bir AKP milletvekili. Benim doktorları yolsuzlukla
suçladığımı söyledi kendileri. İzin verirseniz, buna kısa bir yanıt vermek
istiyorum. Ben...
BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu
"esefle karşıladım" sözünü sataşma olarak değerlendirmiyorum.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Efendim, benim söylemediğim bir şeyi benim söylediğimi iddia etti. Ben,
doktorları suçlamadım.
BAŞKAN - Bu konuda sizin
söz talebinizi Genel Kurulun oylarına sunuyorum... Sayın Coşkunoğlu'nun söz
talebini... (CHP sıralarında "Aaa..." sesleri) Sayın milletvekilleri,
69 uncu madde açık. Genel Kurula sunuyorum.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Hayır... Efendim, benim esefle karşıladığını söylediği lafım...
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu'nun söz talebini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Sayınız Sayın Başkan...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)
- Sayın Başkan, size yakışmadı bu.
BAŞKAN - Şimdi,
sırasıyla, üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve
bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Gümrük Müsteşarlığı 2003
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
E) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Program |
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
41 390 500 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Gümrük Kanunlarının Uygulanması ve İzlenmesi |
54 609 500 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
112 |
Gümrük Kaçakçılığı İle Mücadele Hizmetleri |
29 976 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
900 |
Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
699 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
T O P L A M |
126 675 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2003
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2001
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Gümrük Müsteşarlığı 2001
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
L
i r a
- Genel Ödenek Toplamı : 71
790 310 090 000
- Toplam Harcama : 59 781 576 430 000
- İptal Edilen Ödenek : 12 853 548 910 000
- Ödenek Dışı Harcama : 844 815 250 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2001
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
F) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Program |
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
17 445 500 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Vakıf İşlemlerinin
Yürütülmesi |
6 030 500 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
112 |
Sosyal Yardım ve Kültürel İşlemler |
19 517 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
900 |
Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
1 568 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
T O P L A M |
44 561 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Gelir |
|
|
Türü
|
Açıklama |
Lira |
|
|
|
2 |
Vergi Dışı Normal Gelirler |
44 199 990 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
3 |
Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı |
361 010 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
T O P L A M |
44 561 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2001 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
L
i r a
- Genel Ödenek Toplamı : 40 422 806 350 000
- Toplam Harcama : 32 768 697 330 000
- İptal edilen Ödenek : 7826 752 780 000
- Ödenek Dışı Harcama : 261 816 160 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Öze
Kanunlar Gel.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 89
172 400000
Mazbut ve Mülhak
- Genel Ödenek Toplamı : 7 021 656 650 000
- Toplam Harcama : 2 984 783 070 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel
Kanunlar Gel.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 4
036 873 580 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
L i r a
- Bütçe tahmini : 24 833 500 000 000
- Yılı tahsilatı : 51 315 016 330 000
Mazbut ve Mülhak Vakıf
Geliri
- Yılı tahsilatı : 2 984 783 070 000
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
G) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Program |
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
9 368 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Planlama Hizmetleri |
29 880 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
900 |
Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
98 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
T O P L A M |
39 346 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığının 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Devlet Planlama Teşkilatı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Devlet Planlama
Teşkilatı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
L
i r a
- Genel Ödenek Toplamı : 18
410 240 000 000
- Toplam Harcama : 13
341 840 170 000
- İptal Edilen Ödenek : 5
068 643 690 000
- Ödenek Dışı Harcama : 243
860 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığının 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
H) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Devlet İstatistik Enstitüsü 2003 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Program |
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
30 876 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
İstatistik Verilerin Derlenmesi ve Değerlendirilmesi
Hizmetleri |
24 587 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
900 |
Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
163 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
T O P L A M |
55 626 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik
Enstitüsü 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
2.- Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2001 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
L i r
a
- Genel Ödenek Toplamı : 25
272 778 000 000
- Toplam Harcama : 22 997 771 650 000
- İptal Edilen Ödenek : 2 281 160 760 000
- Ödenek Dışı Harcama : 6
154 410 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Gümrük
Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
ve Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 malî yılı bütçeleri ile 2001
malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederim.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 16.52
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.05
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Bütçe görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Dördüncü tur görüşmelere
başlıyoruz.
Dördüncü turda, Dış
Ticaret Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Turizm Bakanlığı bütçeleri görüşülecektir.
IV. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90;
1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79)
(Devam)
I) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
İ) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1. - Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. - Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
J) TURİZM BAKANLIĞI
1. - Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. - Turizm Bakanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerlerini
almışlardır.
Sayın milletvekilleri,
18.3.2003 tarihli 49 uncu Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.
Buna göre, bu turda yer
alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin,
görüşmelerin bitimine kadar, sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp,
parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler
bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır, cevap işlemi
için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği
takdirde, geri kalan süre içinde, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur
Dördüncü turda grupları
ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına; İstanbul Milletvekili Memduh Hacıoğlu, Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş.
AK Parti Grubu adına;
Karabük Milletvekili Ali Öğüten, İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya,
Muğla Milletvekili Hasan Özyer.
Şahısları adına; lehinde,
Denizli Milletvekili Osman Nuri Filiz, Karabük Milletvekili Ali Öğüten, Çankırı
Milletvekili Tevfik Akbak.
Aleyhinde; Niğde
Milletvekili Erdoğan Özegen, Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk, Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Memduh Hacıoğlu; buyurun (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Hacıoğlu, yarım
saati siz mi kullanacaksınız, diğer arkadaşlarınızla birlikte mi
kullanacaksınız?
MEMDUH HACIOĞLU
(İstanbul) - Birlikte kullanacağız.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Hacıoğlu.
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEMDUH
HACIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Dış Ticaret
Müsteşarlığı bütçesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşünü
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Dışticaretimiz, makroekonomik
dengelerden biri olan cari işlemler dengesinin sağlanmasında en önemli rolü
oynar. Dışticaret açığı rakamları cari işlemler dengesinin sağlanmasında temel
göstergedir. Dışticaret açığı büyüdükçe cari işlemler dengesinin sağlanması
imkânsız hale gelmektedir ve ekonomik istikrar, ekonomik büyüme ve tam istihdam
gibi makroekonomik hedefler şaşmaya başlar. Bunu, 1994 yılı ve 2001 yılı
ekonomik krizlerinde çok açık bir şekilde görmüş idik.
Bakınız, bugünün
dünyasında, dışticaret politikalarına, gelişmiş ekonomilerde ve aynı zamanda
gelişmekte olan ekonomilerde çok önem ve öncelik verilmektedir. Türkiye,
dışticaret politikasıyla 24 Ocak 1980 kararlarıyla tanıştı. Gümrük duvarları
arkasında yaşamını sürdüren bir ekonomi dış rekabete açıldı bu tarihte. Türkiye
ekonomisi 1980-1989 yılları arasında ihracat öncelikli olarak sağlıklı bir
şekilde büyüdü. Gelin görün ki, 1989 yılında, o günün siyasî iktidarı, bu
ihracat öncelikli politikalardan vazgeçip, 32 sayılı Türk Parasının Kıymetini
Koruma Hakkında Kanunu yürürlükten kaldırdı ve aynı zamanda, Türk Lirası
faizlerini hızla yükselterek, ihracatı teşvik eden rekabetçi reel kur
politikası yerine, yüksek reel faiz politikasına geçiş yaptı. Bu hareketin bir
tek nedeni vardı; siyasî popülizmin, iktidarlar tarafından, finansmanını
sağlamak için başvurulan bir yöntemdi. Bunun neticesinde, döviz kurları baskı
altına alındı ve Türk Lirasına aşırı değer kazandırıldı. Bu tarih, Türkiye'nin
ekonomik özgürlüğünün kaybedilmeye başlandığı tarihtir; bu, bir milattır değerli
arkadaşlar.
Kamu kesiminin içborcunun
hemen hemen hiç olmadığı ve dışborcunun sadece 17-18 milyar dolar civarında
olduğu bir ekonomiyi, bugün, 250 milyar dolarlık bir iç ve dışborç rakamına
ulaştırdık. Bu kadar büyük bir borç yükü karşılığı nedir diye baktığımızda,
nasıl bir tablo karşımıza çıkıyor. 250 milyar doların karşılığı, Türkiye'de çok
büyük yatırımlar mı yapıldı, Türkiye'nin ekonomisi çok hızlı bir şekilde mi
büyüdü; hayır. Görünen tablo şu: Kendi hâsıla artışının üstünde sürekli yüksek
reel faiz ödemeye mahkûm olmuş bir rant ekonomisi, sıcak paranın tahakkümü
altında bir rant ekonomisi, küçük bir azınlığın dünyanın hiçbir ülkesinde
göremeyeceği cennet; ama, buna karşılık, toplumun büyük bir çoğunluğunun her
gün fakirleştiği, umutsuzluğa düştüğü bir Türkiye.
Değerli milletvekilleri,
2003 yılı bütçesinde bu ekonomik düzeni değiştirecek hiçbir radikal önlem
göremiyorum, yüksek reel faiz politikasına, çaresiz, devam diyoruz. Sorumlu
muhalefet anlayışıyla, size, tekrar, dışticaret politikamızı oluşturmayı
öneriyorum. Efendim, bizim politikamız var, görmüyor musunuz, işadamlarını
alıp, ülke ülke dolaştırıyoruz demeyin sakın; yapılan, sadece, vitrin
süslemesidir. Asıl önemli çalışma, mutfakta yapılmalıdır. Mutfakta yapılması
gerekenler nedir diye sorduğunuzda, şu dört ana noktayı size açıklayabilirim.
Birinci nokta, derhal,
rekabetçi reel kur uygulamasına geçmek zorundayız. Uygulanan yüksek reel faiz
politikası, ihracatta rekabet gücümüzü zayıflattı, ithalatı sürekli cazip
kıldı. Bu nedenle, ihracat, ancak hammadde ve aramalı ithalatı sayesinde ayakta
durur oldu. Türkiye'nin kendi hammaddelerinin ve aramallarının ihracatta
kullanılması, rekabetçi olamayan maliyetleri nedeniyle, her geçen yıl azalmaya
başladı.
Tarımda ve imalat
sanayiinde ithal mallarının kullanılmasına mecbur kalmak, yaşadığımız sürekli
artan işsizlik oranlarının temel nedeni oldu. Dışticaret açığının
kapatılmasında ihracat artışı kadar, kendi hammadde ve aramallarımızın
ihracatta kullanılması çok önemlidir.
İhracatın finansmanında da
dünya fiyatları ve süreklilik sağlanmalı. İhracatçı, ağır aksak çalışan bir
finansman sistemiyle boğuşmaktadır; Eximbank dahil, bankacılık sisteminden ne
kadar krediyi hangi fiyatlarla kullanabileceğini bilememektedir. Koşullar
devamlı değişkenlik arz etmekte ve ihracatçı önünü görememektedir.
İhracatın finansmanı
sağlıklı bir yapıya kavuşturulduğu ölçüde ihracatta sağlıklı artış
sağlanabilir. Öncelikle, küçük ve orta boy ihracatçının önünü açmamız
gereklidir bu konuda.
İhracatçı, yoğun
bürokratik engellerden kurtarılmalıdır. Zaman faktörü, ihracatta çok önemli bir
rekabet ve maliyet unsurudur. Tek ihracatçı belgesiyle tüm işlemler
tamamlanmalı ve ihracatçı, tek bir birime hesap verebilmelidir.
Rekabetçi sektörler,
odalar birliği ve sanayi ve ticaret odaları tarafından birlikte saptanmalı ve
güçlendirilmelidir. Toplumun tasarrufları, bu, üretken, verimli sektörlere,
mutlaka, kaydırılmalıdır.
Dış Ticaret Müsteşarlığı,
günün koşullarına uygun olarak, global rekabette, dünya ticaretini
izleyebilecek bir kimlik kazanmalıdır. Özellikle, dünya ticaretini yakından
izleyip, fırsat ve tehlikeleri saptamalı ve önlemleri ivedilikle alabilmelidir.
İthalatta tarife dışı engellemeler, artık, olağan koruyucu politikalar
olmuştur. Bu hususta etkinlik kazanmak çok önemlidir; aynı zamanda, antidamping
uygulamalarının sıkı takipçisi olabilmelidir.
Evet, mutfakta, yukarıda
saydığım konularda etkin çalışmaların yapılmasını gerektiren olağanüstü bir
dönemden geçmekteyiz. Savaşın olumsuz etkilerini asgariye indirebilecek en
etkin önlem, dışticaretimize kazandıracağımız dinamizm olacaktır. Turizm
gelirlerinden doğacak kaybımızı, ancak, akıllı ithalat uygulamaları ve
ihracatta sağlanacak artışla azaltabiliriz.
Sonuç olarak, ekonomide
dengelerin daha fazla bozulmasını beklemeksizin kendi dinamiklerimize dönelim
ve bu rant ekonomisinden verimli üretim ekonomisine doğru yol almaya
başlayalım.
Artık, sihirli bir
değnekle ekonomik mucize yaratma imkânı yoktur. Çıkış yolu, toplumun tüm
kesimlerinin verimli çalışabileceği, üretime katılabileceği bir ekonomik iklimi
hazırlamaktan geçmektedir; bu da, siyasî iktidarın temel görevi olmalıdır.
Siyasî iktidar, 365 milletvekiliyle, sanıyorum, bunu yapma gücüne sahiptir;
yeter ki kararlı olsun, yeter ki eli titremesin.
Yüce Meclise saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hacıoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı, Sayın Enis Tütüncü; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Hacıoğlu konuşma
süresinin 1,5 dakikalık bölümünü kullanmamıştır; bunu, konuşma sürenize
ekliyorum Sayın Tütüncü.
CHP GRUBU ADINA ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Hazine Müsteşarlığı
bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapmak üzere
huzurlarınıza geldim; sözlerime başlarken, hepinizi en iyi dileklerimle,
sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; konuşmanın içeriğine girmeden önce; yani, Hazine Müsteşarlığı
bütçesine girmeden önce, izin verirseniz, bir konuya değinmeyi kaçınılmaz
görüyorum, bu konuya girmeden önce bir açıklama yapma ihtiyacını hissediyorum:
Bizler, tabiî ki, yılların biriktirdiği ve büyüttüğü sorunların çözümünü dört
aylık bir iktidardan bekleyemeyiz, kesinlikle böyle bir düşüncemiz yok. Ancak,
AK Partinin dört aylık icraatlarına bakıyoruz, 2003 yılı bütçesinin
önceliklerini ele alıyoruz; Adalet ve Kalkınma Partisinin ismiyle, kimliğiyle,
imajıyla, iddiasıyla tam anlamıyla ters uygulamalarla karşılaşıyoruz, bütçenin
öncelikleri ve şimdiye kadar yapılmış olan icraatlar.
Bakınız, satırbaşları
itibariyle, hemen, 1 dakika içerisinde toparlamak istiyorum. 75 katrilyonluk
vergi borcu affedildi; nerede adalet, nerede kalkınma?! 608 milyar Türk
Lirasına yakın faiz geliri elde edenlerin bu gelirleri vergiden muaf tutuldu;
nerede sosyal adalet?! Naylon fatura kullananlara af getirildi; nerede adalet?!
Buna karşılık -şimdi bunlar yapılıyor- doğrudan gelir desteği 2003 yılı için
kaldırılmak isteniyor. Tabiî, bizim söylediklerimize, çığlıklarımıza,
haykırışlarımıza kulak kapattınız; ama, Allah'tan ki, Dünya Bankasının ikazı
üzerine 400-500 trilyonluk bir ödenek koydunuz. Yani, doğrudan gelir desteğini
kaldırmaya niyet ediyorsunuz; kamu yatırımlarını cumhuriyet tarihinin en düşük
oranına indiriyorsunuz; ilaç ve sağlık harcamalarından, diğer gerekli önlemleri
almadan, tamamlayıcı önlemleri almadan, kısıntıya gidiyorsunuz; sosyal sigorta
primlerini yükseltiyorsunuz; ek Emlak ve ek Motorlu Kara Taşıtları Vergileri
getiriyorsunuz; belediyelere ayrılan payları azaltıyorsunuz, düşürüyorsunuz;
Kurumlar Vergisinde geçici vergi oranlarını yüzde 30'a yükseltiyorsunuz;
dönersermaye işletmelerinden tahsil edilen hâsılat payını yüzde 15'lere
çıkarıyorsunuz...
Bütçeden iki rakam
vereyim; bu olayı çok daha iyi bir şekilde ortaya koyacaktır, ne demek
istediğimi çok iyi bir şekilde açıklayacaktır: Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün 2003 yılı bütçesine bakıyorum, ne yazık ki, bir önceki bütçeye
göre, oransal olarak önemli bir azalma görüyorum. Ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bir önergeyle, en azından 80
trilyonluk bir eködenek verilmesini istedim -daha doğrusu, arkadaşlarla
birlikte istedik- kabul edilmedi; eğer, kabul edilmiş olsaydı, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün elindeki bütün makine parkının olanaklarından
yaralanacaktık. Bu 80 trilyon benzin parasıydı; bunu dahi esirgediniz. Adalet
Bakanlığı bütçesine bakıyoruz, Adalet
Bakanlığı bütçesinde de, önceki yıla göre düşme var.
Şimdi, nerede adalet,
nerede kalkınma; nerede Adalet ve Kalkınma Partisi kimliği?! Biz,
sıkıntılarınızı anlıyoruz, nasıl büyük sorunlarla karşı karşıya olduğunuzu
biliyoruz; ama, vermek istediğim mesaj şudur, vurgulamak istediğim konu şudur:
Öncelikler, öncelikler, öncelikler... Bizler, Adalet ve Kalkınma Partisinin, en
azından, öncelikler açısından, kimliğine, iddiasına uygun bir tavır içinde
bulunmasını beklerdik; ne yazık ki, bunu göremedik. Bunun altını çiziyorum ve
inanmak istemiyorum, düşünmek dahi istemiyorum; ama, Adalet ve Kalkınma
Partisinin, daha şimdiden, bir kimlik bunalımıyla, kimlik erozyonu tehlikesiyle
karşı karşıya olabileceğini dikkatlerinize sunmak istiyorum.
CAHİT CAN (Sinop) - Biraz
saygılı olursanız çok iyi olur!
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
elimizden geldiğince, Adalet ve Kalkınma Partisine yardımcı olmaya çalışıyoruz;
Adalet ve Kalkınma Partisine, elimizden gelen çabayla destek olmaya
çalışıyoruz; burada, yeni bir siyaset anlayışının yeni muhalefet anlayışına
dönük örneklerini vermeye çalışıyoruz.
Halkımız kavga istemiyor, halkımız siyasetin yıpratılmasını istemiyor;
çünkü, siyasetten uzaklaştı, koptu. Halkımız, siyaset yapmaya, ekmek kadar, su
kadar, hava kadar muhtaç; ama, halkımız, siyaset deyince "aman aman, bana
gelmesin" diyor.
Değerli arkadaşlarım,
onun için, sizi incitmek istemiyorum...
CAHİT CAN (Sinop) -
Tahrik ediyorsun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Siyasî parti kimliklerimize sahip çıkmak mecburiyetindeyiz. Bu, sizin
sorumluluğunuz olduğu kadar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de
sorumluluğumuz. Biz, artık, üzüm yemek istiyoruz, halk üzüm yemek istiyor;
halk, siyasete, öncelikle, saygınlık kazandırılmasını istiyor. Bunun altını
çizmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; şimdi, bu bütçe, aslında, son derece önemli bir bütçe. Hazine
Müsteşarlığının kuruluş amacını düzenleyen yasaya baktığımda, gerçekten, bir
özeleştiride bulundum kendime; yani, Hazine Müsteşarlığının böylesine önemli
bir fonksiyonu, böylesine büyük bir amacı götürmek durumunda kaldığını gözden
kaçırmışım; özeleştirimi yapıyorum, son derece önemli.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu çerçevede, Hazine Müsteşarlığının çalışma alanına, amacına giren bazı
konulardan satırbaşları itibariyle sizlere bazı manzaralar sunmak istiyorum:
Şimdi, öncelikli bir
konu; çalışanların tasarrufa teşvik edilmesi hesabı, çalışanların tasarrufa
teşvik edilmesi hesabının tasfiye edilmesinin ertelenmesi. Müsteşarlık bütçesi
raporunda şunu görüyoruz; bu hesapta, 2003 Nisan ayında yalnız ve yalnızca
anapara ödemeleri tasfiye edilecek. Bakınız, 2003 yılı ocak ayı sonu
itibariyle, hesapta anapara ve nema olarak 16 katrilyon Türk Lirası
birikmiştir. Bundan, 3,5 katrilyon Türk Lirası ödeme yapılmış, bakiye 12,5
katrilyon lira devlet tahvillerinde bekletiliyor. Şimdi, hükümetin programına
göre, 2003'te yalnızca anapara ödemeleri tasfiye edilecek, geriye kalan -ki,
11,1 katrilyon lira- 2004, 2005, 2006 yıllarına yayılacak ve 10 taksitte
ödenecek.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; işte, öncelikler diyordum ya, tasarrufları teşvik hesabının,
böylesine, tasfiyesinin geciktirilmesini ben Adalet ve Kalkınma Partisinin
felsefesiyle bağdaştıramıyorum. Önceliklerin buraya verilmesi lazımdı.
Kamu iktisadî
teşebbüsleri ve kamu bankaları alanına baktığımızda, son derece çarpıcı bir
olayla karşılaşıyoruz. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 2002 yılı KİT'ler
için bir toparlanma yılı olmuş. Yani, 2002 yılı aslında Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarına o kadar güzel olanaklar, o kadar güzel fırsatlar sunmuş ki,
bunun farkına varılması lazım. Bakınız, 2002 yılı KİT'ler için bir toparlanma
yılı olmuş. Tabiî ki, geçmiş yıllardan gelen birtakım sıkıntılar devam ediyor.
KİT'lerin bütçeden aldıkları pay 2001'den itibaren azalma eğilimine girmiş,
2002'de iyice girmiş. Bakınız, KİT'ler 2002 yılında 4 katrilyon 129 trilyon
dönem kârı elde etmişler -dikkatinizi çekiyorum- ve 2003 yılında ise 6
katrilyon 353 trilyon dönem kârı elde edilmesi bekleniyor.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bu gerçekler çerçevesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak,
hükümete iki açıdan önlem önermek istiyoruz. Bunlardan birisi, KİT'lerin malî
yapısının iyileştirilmesi konusunda, hükümetin, daha fazla bir çaba içerisine
girmesi; ikincisi ise, KİT'lerde gelir artırıcı tedbirlerin önünün açılmasıdır.
Bu çerçevede
-satırbaşlarıyla söylüyorum- KİT'lerin işletmecilik giderlerinin
azaltılmasında, fiyatlandırma politikalarıyla gelirlerinin artırılmasında, mal
ve hizmet üretiminde doğru, akılcı kararlar alınmasında, lütfen, kamu iktisadî
teşebbüslerine yardımcı olunuz. Az önce söylemiş olduğum o dönem kârları, özelleştirme
kapsamında bulunan KİT'leri de içeriyor, bütün KİT'leri.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; enerji KİT'leriyle ilgili olarak ilginç bir tespitimiz var; ki,
bu konunun -öyle sanıyorum- ciddî bir şekilde ele alınıp, iktidar tarafından
gereğinin yapılacağına inanmak istiyorum. Elektrik üretiminde yap-işlet-devret,
yap-işlet ya da işletme hakkı devri ve mobil santral uygulamaları, çok
bilinçsizce götürüldü, yanlış bir şekilde götürüldü. Bu politikanın gözden
geçirilmesi lazım.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bunun sonunda ne oluyor; devlet, yüksek fiyatlarla elektrik
alımları yapmak mecburiyetinde kalıyor. Yazık, günah değil mi?!.
Öte yandan, bir başka
olay var. Enerji KİT'lerinin elinde, daha düşük maliyetli üretim kapasitesi
var, daha düşük maliyetli elektrik üretimi kapasitesi var; bu kapasiteyi de
kullanamıyoruz. Hükümetin, bu konuya, gerçekten, çok ciddî bir şekilde
eğilmesini diliyoruz; çünkü, enerji, son derece önemli bir girdidir. Enerjiyle
ilgili politikaların yeni baştan ele alınması ve yeni bir anlayışla bu konunun
üzerine gidilmesi gerekiyor.
Yine, Hazine
Müsteşarlığının görev alanı çerçevesinde, dış ekonomik ilişkilere kısa bir göz
atmak istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; 2002
yılında yurt dışından sağlanan finansman tutarı 25 800 000 000 dolar
olmuştur; bunun 22 000 000 000 doları program kredileri, 3 700 000 000
doları ise proje kredileridir. Proje
kredileri kapsamında IMF'den sağlanan 17 400 000 000 doların 13 100 000 000
milyar doları 2002 yılında kullanılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakikalık ek süre veriyorum.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Bir de 1,5 vardı...
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Bir de 1,5 vardı; evet, teşekkür ederim.
2003 ve 2004 yıllarında
IMF'den toplam olarak yaklaşık 3 900 000 000 dolarlık kaynak kullanılması
öngörülüyor. 2002 yılında çok büyük kaynak kullanmışız.
Şimdi, başka bir olaya
dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Yine, 2002 yılında uluslararası piyasalardan
tahvil ihracı yoluyla 2 500 000 000 dolarlık kaynak temini hedeflenmişti ve
gerçekleşme 3 250 000 000 dolar oldu. 2003 yılı programında, finansman
kapsamında, uluslararası sermaye piyasalarından 4 500 000 000 dolarlık kaynak
sağlanması öngörülmüştü; şu ana kadar 1 700 000 000 dolarlık kaynak sağlanmış,
çok iyi yapılmış; yani, hükümet bu konuda süratli hareket etmiş; ama, değerli
arkadaşlarım, şimdi, Irak krizinin uluslararası sermaye piyasalarında
yaratacağı olumsuzluğu ve bir de hükümetimizin, AK Parti İktidarının
uluslararası alandaki güven bunalımı görüntüsünü de dikkate aldığımızda, bu
2003 yılı programının finansman kapsamında uluslararası sermaye piyasalarından
beklediği kaynağı alamaması tehlikesi ortaya çıkıyor. Bu konuda da hükümetin
bir an önce harekete geçmesinin kaçınılmaz olduğuna inanıyorum.
Avrupa Yatırım
Bankasından, özellikle KOBİ'lerin yararlanması için daha fazla kredi talep
etmeliyiz. Bakınız, burada büyük bir kaynak var. Avrupa Yatırım Bankasından,
özellikle KOBİ'lerin yararlanması için...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
... şu an 200 000 000 dolarlık kredi teklifi var. Bu 200 000 000 dolarlık
krediyle ilgili teklifin gerekirse 500 000 000 dolara çıkarılması çabası içine
girilmesi lazım.
Sözlerimi tamamlıyorum
Sayın Başkan. Teşvik faaliyetleri çok önemli bir konu Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
KOBİ'ler ekseninde bir yatırım seferberliğine Türkiye'nin mutlaka ve mutlaka
.... (CHP sıralarından "Mikrofon kapalı", "ses yok"
sesleri)
Ses olmasın, zabıtlara
girmesin, değerli milletvekillerimiz dinliyor.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Zabıtlara geçiyor sen devam et.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
KOBİ'ler ekseninde bir yatırım seferberliğine Türkiye'nin bir an önce sokulması
gerekiyor. Bu konuda Hazine Müsteşarlığına gereken desteğin verilmesinin
kaçınılmaz olduğuna inanıyorum.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tütüncü.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, üçüncü konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdülkadir Ateş;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu on
dakikalık süre içerisinde, Türkiye'nin, belki de, en önemli sektörünün
bütçesini anlatmak biraz zor; ama, gayret edeceğim.
Bildiğiniz gibi, turizm
ve turizmin önemi, Türkiye'de, artık, yavaş yavaş herkes tarafından anlaşılmaya
başlandı. Bunun üzerinde rakamlar vermeyeceğim, açıklamalar yapmayacağım; ama,
şunu söyleyeceğim: Bütçeler, bir bakanlığın programını, izleyeceği politikaları
açıklar. Burada, Turizm Bakanlığının 2003 bütçesine baktığımızda, maalesef, 21
inci Yüzyılda gelişen turizm akımlarını takip edecek bir bütçe olduğunu
göremiyoruz. Çünkü, 21 inci yüzyılda turizmde, hızla bir rekabet artışı gündeme
girmekte, yeni destinasyonlar devreye girmekte ve pazar alanları
genişlemektedir. Bilişim ve haberleşme teknolojisinde meydana gelen gelişmeler
de tüketiciyi daha fazla seçici ve daha çok çeşitlilik ve farklılık ister hale
getirmiştir.
Değerli Bakanlığımızın,
2003 yılı bütçesine baktığımızda, bu gelişmeyi izleyecek bir izi maalesef göremiyorum. Turizm Bakanlığımızın
2003 bütçesi, on yıl önceki turizm taleplerini, belki, karşılayabilecek düzeyde
bir bütçe karşımıza sunuyor ve bunu kabul edemiyorum; ama, içinde bulunduğumuz
koşullarda, etrafımızda bir savaş havası varken, güvendiğimiz birçok dostlarımız,
müttefiklerimiz bizi yalnız bırakmışken, bugün burada bunun tartışmasını yapmak
istemiyorum değerli milletvekilleri.
Gün, hepimizin birlikte elele vermesi, kolkola girmesi günüdür. Bu
nedenle, eleştirilerimi bir tarafa bırakarak, esas yapılması lazım gelen,
Türkiye'ye yakışan bir turizm bütçesini de bir tarafa bırakarak, sadece,
Bakanlığımızın bizlere sunmuş olduğu bütçe üzerinde, onun bazı yerleri acaba
düzeltilebilir mi, bazı yanlışlar ortadan kaldırılabilir mi şeklinde
görüşlerimi ifade edeceğim.
Her şeyden önce,
içerisinde bulunduğumuz şu kritik dönemde turizm ve Irak savaşına hemen
değinmek istiyorum. Savaş bizi etkilemez demekle savaşın etkileri turizmin
üzerinden kalkmayacaktır. Daha doğrusu, susarsak ve önemsemezsek turizmi savaş
etkilemeyecek diye bir olay yoktur. Avrupa Otel ve Restorancılar Birliğinin
açıklaması, Türkiye'de TURSAB Genel Başkanının yaptığı açıklamada
"gelirlerde yüzde 40'a yakın bir eksilme olacaktır" demesi ve Amerika
Birleşik Devletleri, İngiltere, Japonya, Almanya gibi çok önemli ülkelerin
Türkiye'ye seyahat edilmesini riskli ilan etmeleri, eğer, bizleri, turizm
çalışanlarımızı, emekçilerimizi ve Bakanlığımızı harekete geçirmiyorsa, ne
geçirecektir; bunu merakla bekliyorum ve düşünüyorum.
Halbuki, bu Bakanlıkta,
değerli Bakanlığımızda, krize karşı deneyimli bir kadro vardır, krize karşı
elkitapçıkları yayımlanmıştır. Bunlara uygun olarak, kriz masası, acaba,
şimdiye kadar neden toplanmadı, neden sektörün birçok kesimindeki insanlar bir
araya getirilerek, ne yapabiliriz denilmedi. Biliyor musunuz, hâlâ, Avrupa'da
turizm reklamları devam ediyor. Sıcak savaşın sürdüğü bir ortamda reklam
yapmak, paranızı sokağa atmaktır. Şu sırada yapılması lazım gelen iş, reklamı
kesip PİAR'a dönmektir. Elinizden geldiği kadar, Dışişleri Bakanlığınızla,
basın ve enformasyonunuzla, kendi Bakanlığınızın elemanlarıyla bunu yapmaktır;
ama, bunları göremiyoruz.
Onun için, bir önceki
Bakanın, Değerli Bakanımızın söylediği gibi "biz, krize hazırlıklıyız,
destinasyon pazarlamasına gidiyoruz" demek de, tüketici davranışlarını hiç
bilmemekten öteye bir şey değildir.
Değerli arkadaşlarım,
önemli ikinci bir konu; "turizm kentleri" diye, AKP'nin 2003 Acil
Eylem Planında yeni bir kavram ortaya atıldı, bunu da çok merak ediyorum. Biz,
yıllardan beri, tüm dünya, yıllardan beri, turizmde üç ana ilkeyi konuşur ve
bunu muhafaza eder. Bunlardan birincisi, gelir ve kalkınmanın turizm
kararlarıyla ülke sathına yayılmasıdır; ikincisi, koruma ve kullanma dengesi
içerisinde çevreyi koruma -turizm politikaları bu yönde hareket etme
durumundadır- ve üçüncüsü, nicel hedefler uygulayacağız diye, bunlar uğruna
nitelikten fedakârlık etmeme ilkeleridir. Sayın Bakanın bütçe konuşmasında
görüyoruz bu ilkeleri; ama, bu yeni turizm kentleri olayının, bu söylediğimiz
üç ilkeyi de ihlal edeceği korkusu içerisindeyiz.
Nedir turizm kenti, ne
demek?.. Bugün, dünya, turistlerle kendi nüfusunu kaynaştırırken, alışverişte
bulunurken, kültürel gelişimi sağlarken, biz eğer, turistleri bir çit etrafında
belli kentlere saklayacaksak, bunun modası çoktan geçti. Eğer, turizm, turizmin
tek elden yaratılmasıysa, bu "turizm kenti" dediğimiz şeyle, yani,
altyapı, konaklama, yan tesis yatırım ve işletmesinde tekelleşmeye gidilmesi
isteniliyorsa, bunu da bilelim. Bu tekelleşmeyi, kim yönetecek? Kim bu tekel
hakkına sahip olacak? Bu mu acaba yeni turizm kentleri anlayışı?
Bununla ilgili özel
hukukî statülerden bahsediliyor. Yine, mülkî ida rî sistem içerisinde, farklı,
özel idarî birimlerden söz edilmekte. Bunu da bilmek istiyoruz; bunları bilmek,
Parlamentomuzun da, insanımızın da hakkı.
Nedir yeni formüller;
Acil Eylem Planında, yine bu konuya ilişkin olarak; İstanbul-Kilyos-Batı
Karadeniz hattı, bir; Didim, iki; Antalya-Alanya arası, üç; ilk yapılacak
turizm kentlerinin kurulacağı yerler olarak alınmış.
Şimdi düşününüz; bu
alanlar, yapılaşmanın çok yoğunlaştığı alanlardır ve geriye kalan birkaç parça
hazine arazisi de, bu şekilde yeni turizm kentleri oluşturacağız diye tekelci
bir anlayışla betonlaştırılacak.
Türkiye, betonlaşmadan
çok çekti, Türk turizmi çok çekti, çekiyor; İspanya çekti, bugün onu düzeltmeye
çalışıyor; ekonomik ömrünü dolduran oteller tek tek yıkılarak, onların yerine
çevreyle uyumlu yeni girişimler ortaya atılmaya başlandı.
Yine, bir önemli konu da
-üzerinde mutlaka durmamız lazım; Bakanlığı tebrik etmem lazım gelen konu- İSO
9001 ve 2000 kalite belgesiyle ilgili. Bunu, takdirle karşılıyorum ve bu
doğrultuda, iş akış şemaları, iş talimatlarından bahsedilmiş bazı
kitapçıklarda; ama, bunları esas olarak işletecek, çalıştıracak insan
unsurundan bahsedilmemiş; yani, her göreve, o görevin gerektirdiği liyakat
sahibi kişilerin getirilmesini sağlayacak düzenlemeler yok.
Şimdi, siz, en iyi, en
yeni bir arabayı, ehliyeti olmayan, şoförlüğü bilmeyen birisine verdiğinizde,
sonuç ne olur; gider toslar. İşte, bundan da endişe duyuyoruz ve 2000 kalite
belgesinin esası insan unsurudur diyoruz. Özelikle de, son dönemlerde, bu insan
unsurunun, bu 2000 kalite belgesi içerisinde nasıl değerlendirileceği
açıklanmazsa, tehlikeli buluyoruz; çünkü, özellikle son dönemlerde, Bakanlık
içerisinde önemli görevlere atanmada siyasal aidiyet, yakınlık, akrabalık ve
hısımlık, daha da acısı, tarikat bağlarının rol aldığını üzüntüyle duyuyoruz.
Bunların olmaması için, Sayın Bakandan, bu konuda ciddî adımlar atmasını
bekliyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
yine, burada üzerinde durmamız lazım gelen işlerden bir tanesi, şüphesiz, biraz
önce sözünü edemediğim
konulardan bir tanesi, yeni turizm kentleri yanında, 2020'de 60 000 000
turist, 50 milyar dolar gelir bekliyoruz. 2020 yılında bunu gerçekleştirebilmek
için 1 800 000 yatak kapasitesi gerekiyor. Şu andaki yatak kapasitemiz 800 000;
yani, onaltı onyedi yılda 1 000 000 yatak kapasitesi yaratacaksınız. Bunun
maliyeti 15 milyar dolardır, 15 milyar dolar da altyapı için harcadığınızda, 30
milyar dolar eder; bunu nereden bulacaksınız?! Projeler gerçekçi olmalıdır,
gerçekleri ifade etmelidir.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; son olarak, bu, Turizm ve Kültür Bakanlıklarının
birleştirilmesine değinmek istiyorum. Eğer, Turizm Bakanlığıyla Kültür
Bakanlığı birleştirilirse, bu, Türk turizmi için kara bir gün olur. Neden
derseniz; Turizm Bakanlığı, Türkiye'nin gayri sâfi yurtiçi hâsılasının yüzde
6'sını elde ediyor. Turizm Bakanı, Yüksek Planlama Kurulunda...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ateş,
konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakika ek süre veriyorum.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Turizm Bakanlığı,
Türkiye'nin gayri sâfi yurtiçi hâsılasının yüzde 6'sını elde eden bir bakanlık;
elinin tersiyle itilip bir köşeye atılamaz. Turizm Bakanının, bir Sanayi Bakanı
gibi Yüksek Planlama Kurulunda temsil edilmesi gerekirken, biz, Turizm
Bakanlığını ikinci sınıf bir bakanlıkmış gibi alelade birleştiriyoruz. Tam tersine,
Turizm Bakanları Yüksek Planlama Kurulunda temsil edilmelidir, bir.
İki, Kültür Bakanlığının
Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü, etkin bir turizm istiyorsanız, Turizm
Bakanlığına bağlanmalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Yine, Ulaştırma Bakanlığının
uhdesi içerisinde bulunan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü de, gerçek
turizmcilik yapmak istiyorsanız, Turizm Bakanlığı bünyesi altına alınmalıdır
diyorum. Bunu yaparsanız, ben, turizmin, Türkiye'nin kurtarıcı sektörü
olacağına inanıyorum; ama, siz, bunu yapmaz da, ben tasarruf edeceğim diye kaz
gelecek yerden tavuğu sakınırsanız, maalesef, bizim için hiç hayırlı olmaz
diyorum.
Biz, Turizm
Bakanlığımızı, 21 inci Yüzyıla hazırlamalıyız; Turizm Bakanlığını 21 inci
Yüzyıla hazırlamak, onu, herhangi alelade, sıradan bir bakanlıkmış gibi görmeyi
gerektirmez. Türkiye'nin rekabet gücü en önemli sektörü turizmidir; bunu
önplana çıkarmak, bu konuda Bakanlığa güç vermek, Bakanlığı onarmak, eksikleri
varsa tamir etmek gerekir.
Son olarak, Sayın
Bakanımıza -yeni Bakan, icraatları yok- bir kardeşi olarak, o Bakanlıkta
çalışmış bir kimse olarak şunu söylemek istiyorum: Sayın Bakan, size her şeyi
"ne kadar güzel yaptınız, ne iyi yaptınız" diyenleri yanınızdan
uzaklaştırın; size "Sayın Bakan, ne oluyor; bu böyle değil, bu doğru
değil; doğrusu şudur" diyenlerle çalışınız.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ateş.
AK Parti Grubu adına,
Karabük Milletvekili Ali Öğüten; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
ÖĞÜTEN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının Genel
Kurulumuzda görüşülmesi sebebiyle, Dış Ticaret Müsteşarlığının bütçesi hakkında
söz almış bulunuyorum; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçesini görüştüğümüz bu
teşkilat, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu döviz kaynaklarını sağlayan politikaları
oluşturan önemli bir kuruluştur. Dış Ticaret Müsteşarlığı, Türk Halkını, Türk
sanayicisini güçlendirerek, gelir düzeyini yükseltecek ve ülkenin, bölgesinde
söz sahibi olmasını sağlayacak önemli bir kuruluşumuzdur. Nitekim, kriz yılı
olan 2001'de, yüzümüzü güldüren tek ekonomik gösterge ihracat olmuş ve 30
milyar doların üzerine çıkılmıştır. İzlenen aktif dışticaret politikası
neticesinde, dış pazarlardaki olumsuz koşullara rağmen, 2002 yılında,
ihracatımızdaki artış devam etmiştir.
Bilindiği üzere, 2002
yılı dünya ekonomisi açısından durgun geçen bir yıl olmuş; özellikle, Avrupa
Birliği euro bölgesinde ekonomik faaliyetler yavaşlamış, sanayi üretimindeki
büyümenin sınırlı artışı da talebi kısıtlayıcı faktörler oluşturmuştur. 35
milyar doları geçen ihracat düzeyinin yanında, 2002 yılında, ihracat profili
açısından önemli gelişmeler kaydedilmiştir. İhracatın yüzde 52'sini
gerçekleştirdiğimiz Avrupa Birliği ülkelerine olan ihracatımız yüzde 12
oranında artarken, OECD dışı Avrupa ülkelerine yüzde 27, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği ülkelerine yüzde 20, Türk cumhuriyetlerine yüzde 10 düzeyinde
gerçekleşen artışlar, bölgesel bağımlılığın azaltılması açısından dikkate
değerdir. Özellikle, sanayi ürünleri grubunda, makine, kimya, otomotiv gibi
sektörlerin ağırlığı giderek artmaktadır. Sanayi ürünleri ihracatımız yüzde 20
düzeyinde bir artış yakalamıştır. Ancak, otomotiv ve elektronikteki başarı
sadece birkaç firmanın başarısıyla sınırlı kalmamalı, yaygınlaştırılmalıdır.
Dünya, hızla teknoloji yoğun sanayilere doğru kayarken; Türkiye, demir çelik,
tekstil ve giyim gibi emeğin nispî olarak ucuz olduğu sanayilere saplanıp
kalmamalıdır. Elbette düşük ücretli bile olsa bir iş sahibi olmak hiç geliri
olmamaktan çok daha iyidir. Ancak, biz siyasetçilerin görevi, bir taraftan
ülkede iş olanaklarını artırmak olurken, bir taraftan da yüksek ücretin cari
olduğu sanayilerin ülkede kurulmasının ortamını hazırlamak olmalıdır. Bunun
sonucu olarak da, ihracatımızın teknolojik yapısı da ileri sanayileşmiş
ülkelerin ithal taleplerine uygun hale gelecektir. Bu amaçla, Dış Ticaret
Müsteşarlığı dışındaki kurumlarımızın uygulayacağı politikalar dışında,
müsteşarlığın ihracatı teşvik amacıyla elinde bulunan kaynakların ve araçların
artırılması ve çeşitlendirilmesinin gereği aşikârdır.
Türkiye'yi çok daha ilerilere
götürecek stratejilerin, bugünün kısır politikalarına feda edilmemesi
gerekmektedir. 1980 sonrası dönemde uygulanan teşvik politikalarıyla
ihracatımızın ürün kompozisyonu sanayi ürünleri lehine değiştirilmiştir. Benzer
bir hamleyle, bugün, fiyat rekabetine karşı oldukça duyarlı konumda olan düşük
teknolojili mallardan oluşan ihracat profilinin, yüksek teknoloji içeren
mallara dönüştürülmesi sağlanmalıdır.
İç talebin yeterince
canlanmaması ekonomik hayatı olumsuz etkilemektedir. İş dünyamız, bu şartlar
çerçevesinde tek çıkış olarak ihracata yönelmiştir. Onlara ülke olarak
minnetlerimizi sunmak bir borcun ifadesi olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada belirtmeliyim ki, birçok gelişmekte olan ülke,
1990'larda hızlanan uluslararası yabancı yatırımlardan büyük ölçüde yararlanıp,
önemli yatırımları ülkelerine çekerken, Türkiye, bu konuda, açıkça sınıfta
kalmış, üstelik, kendi yatırımcılarımız da, önemli büyüklükte bir yatırım
hamlesi gösterememiştir. Son yıllarda, ülkemiz yatırımları da, yurtdışına
yönelmeye başlamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemize yabancı yatırım gelmemesini sadece genel
makroekonomik dengesizliklere bağlamak, ciddî ölçüde eksik bir yaklaşımdır.
Bugünden yarına sürekli değiştirilen yasal uygulamalar ve ekonomiyi yakından
ilgilendiren kararlar, temelde, iç ve dış yatırımcının önünü görmesini
zorlaştırmış, âdeta, imkânsızlaştırmıştır. Bunun, yeni bir davranış biçimi
olduğu da söylenemez. Bu, 1980 öncesi dönemlere ait, geleneksel bir gelişmekte
olan ülke davranış biçimidir. Serbest bölgelerdeki vergi muafiyetinin
kaldırılmasına dair çalışmalar, bu davranış biçiminin en son örneğidir. Serbest
bölgelerde, yerli ve bilhassa da yabancı birçok yatırım kararı, başlangıç
aşamasındayken, vergi muafiyetinin kaldırılacağı düşüncesiyle durdurulmuştur.
Bu noktada, yabancı
sermaye konularının, dışticaret konsepti ve kurumsal yapısı içinde ve birbirini
destekleyecek şekilde ele alınmasının gerekliliğine olan inancımı ifade etmek
isterim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; birkaç cümleyle, Müsteşarlığın yurtdışı teşkilatı konusuna
değinmek istiyorum. Yeniden yapılanma ihtiyacı, elbette, kamunun bütün
kesimlerinde bir zaruret olarak ortadadır; ancak, sürekli yenilenen yapılar,
kamuda kurumsallaşmayı sürekli olarak geciktirmekte ve kurumların güçlenmesi
yerine, zayıflamasına sebep olmaktadır.
Hepinizin de bildiği
gibi, kamu kuruluşlarının yurtdışı teşkilatlarının yeniden yapılandırılması,
hükümetimizin gündeminde bulunmaktadır. Bu yapılanma, bütün kurumların yurtdışı
kadrolarını tırpanlamak zihniyetiyle ele alınmamalıdır. Bazı kurumların tam
tersi yönde bir yapılanma içinde olabileceğini peşinen kabul etmek zorundayız.
Bu kurumların başında Dış Ticaret Müsteşarlığı gelmektedir. Bir ticaret
müşavirinin full, aktif ve azimli çalışmasıyla elde edilebilecek bir ihalenin
tutarı, yurtdışı ofisi masrafıyla karşılaştırılamaz kanaatindeyim. Bu nedenle,
yeniden yapılanma meselesi, mutlaka fayda-zarar esasına dayandırılmalıdır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün, kamuoyunda, maalesef çok güncel olmayan ve geçmişte de
güncellik kazanmamış olan Türkiye-Dünya Ticaret Örgütü ilişkileri bu ilgisizlik
yüzünden çok kısıtlı kadroyla yürütülmektedir. Dünya Ticaret Örgütüyle
ilişkiler, Dış Ticaret Müsteşarlığının en temel görevleri arasında yer alan ve
hiçbir zaman başka bir kurum tarafından da yürütülebilmesi mümkün olmayan
uluslararası iktisadî bir faaliyettir.
Dünya Ticaret Örgütü
platformunda sürdürülen ticaret müzakereleri, giderek çok daha değişik alanları
kapsayacak biçimde genişlerken, bu görev, Cenevre'de kısıtlı sayıda eleman ve
merkez teşkilatında Anlaşmalar Genel Müdürlüğünde 9-10 kişilik bir kadroyla
sürdürülmeye çalışılmaktadır. Unutmayalım ki, Dünya Ticaret Örgütü çerçevesinde
yapılan çalışmalar sonucunda, üzerinde anlaşmaya varılan kurallar, uluslararası
ticaretin anayasası hükmündedir. Bu nedenle, bu kadroların artırılması bir
yana, en azından, mevcut elemanlar kadar yetenekli ve bilgili elemanlarla
güçlendirilmesi, kurumun birinci önceliği olmak durumundadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün bir ihracatı teşvik aracı olarak kullanılan dahilde
işleme rejimi uygulaması hakkında birçoğu haklı birçoğu haksız şikâyetler
bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüten,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
ALİ ÖĞÜTEN (Devamla) - Bu
şikâyetlerin biteceğini düşünmek zordur; ancak, dahilde işleme rejimini yoğun
olarak işletmek, bir açıdan da yabancıların ihracatını teşvik etmek anlamı
taşımaktadır. Bu yolla, Türkiye'de, ithal edilen mallar kısıtlama rejimlerine
tabi tutulmamaktadır. Bunun ölçülebilir bir denge noktasına getirilmesinin
yararlı olacağı düşüncesindeyim.
Dünya Ticaret Örgütü
verilerine göre, 2000 yılında 6,2 trilyon dolar olarak gerçekleşen dünya
ihracatı içerisinde ülkemiz ihracatının payının ancak binde 44 seviyesinde
bulunması, ülkemizin, küreselleşen ve dolayısıyla rekabetin her geçen gün
arttığı dünya ticaretinden yeterli düzeyde pay alamadığını ortaya koymaktadır.
Son iki yıldır dünya piyasalarındaki daralmaya rağmen, yeni pazar açılımları,
Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından uygulamaya konulan komşu ve çevre ülkelerle
ticareti geliştirme stratejisi, fuar ve tanıtım faaliyetleri ve devlet
yardımlarıyla da desteklenen ihracatımızın gösterdiği başarılı performans, gelecek
için umut vaat etmektedir.
Sözlerime, burada son
verirken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlar; 2003 malî yılı bütçesinin ülkemize
ve Müsteşarlığımıza hayırlar getirmesini temenni eder; saygılar sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öğüten.
AK Parti Grubu adına
ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya.
Buyurun Sayın Büyükkaya. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Türk Milletinin değerli
milletvekilleri; AK Parti Grubu adına, Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerinde söz
almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Hazine deyince, aklımıza, elbette ki, borçlarımız geliyor.
Devletimizin iç ve dış borçlarına
baktığımız zaman, hepimiz bundan rahatsızız. Bu borçların ekonomi ve
siyasetimiz üzerindeki ağırlığını hissetmemek de mümkün değil. Bu millete
sevdalı olan, tek amacı bu Yüce Türk Milletine hizmet etmek olan bir
milletvekili, bundan nasıl olur da rahatsız olmaz. Ancak, neden bu duruma
geldik? Ne oldu bu ülkeye de böyle borçlandı? Bu borçla yatırım mı yaptık,
üretimi mi artırdık? Bu borçla işyerleri mi açıldı? Bu borçla işsizliğe çare mi
bulduk?
İsterseniz, önce, neden
bu duruma geldiğimize kısaca bir göz atalım. Yıl 1983. Türkiye dışa açılıyor.
İthal ikamesine dayalı bir ekonomik modelden, üretim artışına ve ihracata
dayalı bir modele geçiyoruz. Türkiye hızla gelişiyor. Türk Milletinin önündeki
yasaklar kalktıkça, ülkem bir yıldız gibi parlamaya başlıyor. Yıl 1990.
Sovyetler Birliği yıkılıyor. Tarihteki en büyük servetin el değiştirme
operasyonu yaşanıyor. Dünya varlığının yaklaşık yüzde 40'ını temsil eden bu
mülkler, devletten özel mülkiyete geçiyor. Türkiye, bu dönemde avantajlı ve bu
değişim de, Türk coğrafyasında, Osmanlı coğrafyasında oluyor. Türkiye mal
satıyor, bölgede ekonomiden pay almaya çalışıyor ve servetten de pay almak için
koşuyor. İşte, ne oluyorsa o zaman oluyor.
Önce vergi iadesi bahane
edilerek, ihracat köstekleniyor, ithalat artıyor ve dışticaret açığı büyüyor.
Sosyal güvenlik kuruluşlarında yapılan değişiklikle, emeklilik yaşı indiriliyor
ve büyük bir karadelik ortaya çıkarılıyor. Yatırımları özendiren teşvikler bir
bir geri alınırken "nereden buldun"la yatırımcılar ürkütülüyor ve
Türkiye'den sermaye kaçışı hızlanıyor. Ortaya çıkan kamu açıkları, iç borçlanma
ve yüksek faizle karşılanmaya başlanıyor. Birçok kişiye yeni banka kurması için
ruhsat veriliyor; âdeta iç borçlanmaya kaynak yaratma yarışına giriliyor.
Devlet eliyle, çalışmadan, paradan para kazanma teşvik edilirken, yüksek
enflasyonla bu gelirin düşürüleceği sanılarak enflasyon körükleniyor. Yolsuzluk
ve yoksulluk artıyor, bir bela haline geliyor; yolsuzluk, karadeliği daha da
büyütüyor. PKK terörü, bütün bu olumsuzluklarda, devlet harcamaları için başka
bir karadelik oluşturuyor. Kısaca, yüksek enflasyonun hüküm sürdüğü; yatırım
yapmayan, üretmeyen, paradan para kazanmak isteyen müteşebbislerin bulunduğu ve
servetin yurtdışına kaçtığı; yabancıların yatırım yapma yerine bu tablodan rant
elde ettiği ve istediği zaman ekonomiyle, para piyasalarıyla oynadıkları bir
yapı oluşturuluyor. Ayrıca, en önemlisi, Sovyetlerin yıkılmasından elde
edeceğimiz bu payda da, maalesef, tarihin en büyük fırsatını da kaçırıyoruz.
Sonra, 1999'un sonu ve
2000 yılının başı; IMF'yle anlaşma yapıyoruz; niçin; enflasyonu düşürmek,
faizleri indirmek, yatırım yapmak, içborçları azaltmak için. Peki, ne
yapıyoruz; emirle faizleri indiriyoruz, kiraları donduruyoruz ve bildiğiniz
gibi, içborcu dışborca tahvil ediyoruz. Sonra, ithalattaki artış, suni refah ve
Kasım 2000'de, Hazinenin, özellikle Merkez Bankasının, IMF'yle anlaşmayı bahane
ederek piyasaya müdahale etmemesi sonucunda büyük kriz başlıyor. 21 Şubat
2001'e geliyoruz; ekonomik felaket, yeni bir borçlanmayla, bir programla
noktalanıyor.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Şiir, şiir!..
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - Sabit kurdan dalgalı kura geçiyoruz; her gün dalga geçen bir kura
geçiyoruz. Bankalar batmaya başlıyor, biz onları kurtarmaya çalışıyoruz; 50
milyar dolarımız boşa gidiyor.
Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programıyla, IMF'yle yeni bir anlaşma yapıyoruz ve Sayın Derviş'i de,
ekonominin başına getiriyoruz.
Şimdi, Hazinenin
borçlarına bakalım. Toplam borçlarımız, millî gelirin üstünde ve ilk defa, Türk
Devleti, millî gelirinin üstünde bir borçla karşı karşıya.
Evet... Sadece bunlarla
mı kalınıyor; işyerleri kapanıyor, işsizlik artıyor, üretim duruyor; ama,
bazıları kurtarılıyor. Ülkem, siyasî fatura öder hale -maalesef- getiriliyor. O
günkü Sayın Dervişli hükümet sadece ekonomiyi mi dağıtıyor; hayır; el hakk,
siyaseti de dağıtıyor. Sayın Derviş'in politikasına ortak olan, bu politikaları
destekleyen partiler de dağılıyor; onlar Meclisin dışına çıkıyor; ama, şimdi,
kendisi Mecliste. Sahi, Sayın Derviş nerede?!.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Koç gibi burada!
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - Hangi partide, hangi sıralarda oturuyor?
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Ne yapacaksın Derviş'i?!
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)
- Biz kendisini göremiyoruz da, onun için soruyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Siz mesajlarınızı verin...
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - Plan ve Bütçe Komisyonuna da mı hiç gelmedi?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Siz görüşlerinizi anlatın, Derviş'i falan bırakın.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - O dönemin mimarı, en canlı şahidi o değil mi? Bu konularda açıklama
yapmak en fazla ona düşmez mi?!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Size düşenleri anlatın siz.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - Evet... Kendisini burada görmeyi çok arzu ederdik ve bunları
dinlemeyi, bu hesabı...
Şimdi, sizlere 2001
yılıyla ilgili bir rapor göstermek istiyorum; hepinizde olan, şu Sayıştay
raporu... Lütfen, bu raporu okumanızı tavsiye ediyorum. Evet; bazı bölümleri,
müsaadenizle okuyacağım.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Vakit az yalnız, dikkat edin.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - "Yayınlanan verilere göre, 2001 yılında bütçe açığı 29,1
katrilyon liradır. Oysa, kayıtdışı gider ve gelirler dikkate alındığında,
gerçek bütçe açığının 101,3 katrilyon lira -dilimiz bile dönmüyor-
olduğu görülmektedir."
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Tam anlamadım, tekrar eder misiniz.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - "Bütçeleştirilmeyen işlemler, temel olarak, kamu açıklarını az
gösterme, sorumluluktan kaçınma kaygısından kaynaklanmaktadır. Bu işlemler bir
yandan devletin borç stokunu artırırken, diğer yandan, yapılan gider
bütçeleştirilmediğinden, bütçe açığı, olduğundan daha az gösterilmektedir. Kayıtdışı işlemler sebebiyle, Meclis, bütçe
dışında harcanan kaynaklarla hangi işlerin finanse edildiğini izleyememektedir.
Borçlanma açısından
ortaya çıkan sonuçlar ise şunlardır: Bütçe açığının hangi kaynaklarla
karşılandığını gösteren bütçe finansman tablolarında borçlanma işlemlerinin bir
kısmı gösterilmemektedir. Sonuç olarak, borçlanmayla ilgili veriler eksik ve
yetersiz şekilde yayınlanmakta, borç stoku, öngörülenden daha hızlı şekilde
artmaktadır. Dolayısıyla, Meclisin iradesi ve denetimi dışında, Hazine
aracılığıyla kamu giderleri yapılmaktadır. Borçlanma, bir bütün olarak,
Meclisin iradesi ve yönlendirmesi doğrultusunda gelişmemektedir. Bütçe ve
kesinhesap süreci etkinliğini yitirmekte, bütçenin önemi ve etkisi azalmakta,
sonuç olarak da Meclis denetimi devredışı kalmaktadır."
Evet, sayın milletvekilleri,
bunları ben söylemiyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme yetkisi
olan Sayıştayın raporu söylüyor.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Siz görevinizi yaptınız mı?!
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - Evet, sayın milletvekilleri, durum bu; takdir milletimizin ve siz
onun vekillerisiniz. Nitekim, biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda, 2001 yılı iç ve
dışborçları bu veriler ve bilgiler doğrultusunda onaylamadık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Büyükkaya,
konuşmanızı toparlar mısınız.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - CHP'li Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine de teşekkür ediyorum
buradan; onlar da onaylamadı. Şimdi, Yüce Meclisimizin de bunu onaylamamasını
tavsiye ediyorum. Bu durumun hesabı, mutlaka, milletimiz adına da sorulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; peki, biz ne yapacağız, bu borçtan nasıl kurtulacağız, önemli
olan bu.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Biraz geç kaldınız.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - Bu duruma geldik; ama, milletimiz rahat olsun; çünkü, onun 364
milletvekiliyle temsil edildiği bu Yüce Meclis, belirli konularda kararlar
alarak birbiriyle pazarlık yapan koalisyonlar değil kararlı bir şekilde bu
borçlardan kurtulmaya dönük çalışmaları yapmaktadır.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Rakam yanlış... Sayın milletvekili "364" dedi; oysaki
Mecliste 550 milletvekili var.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - Evet, iktidar milletvekillerini söyledim; sizler de katılırsanız,
bundan çok mutlu oluruz tabiî.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Tamam, anlaşıldı...
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - Evet, bir kere, gerçekçi, kayıtdışına sapmayan, borcunu alacağını
bilen, şeffaf, hesap verebilen bir bütçe hazırladık. Malî disiplini sağlayacak
iç ve dışborç yükünü azaltmayı hedefliyoruz. Bunun için de, yüzde 6,5'lik faizdışı
fazla hedefini tutturarak borç stokunu düşürmeyi hedefliyoruz ve bunları
yapacağımızı da göreceksiniz.
Belki, vakit çok daraldı;
Sayın Başkanın da müsaadelerini rica ediyorum.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Sınırsız konuşsun, biz razıyız.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - Şunu söylemek istiyorum, belki sonuç olarak şunu söylemeliyiz: AK
Parti iktidarı, bu milletin iktidarıdır, AK Parti iktidarıyla söz millete
geçmiştir; 2001-2002 yıllarında yaşanan sıkıntıları bu millete unutturacağız
inşallah.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
İnşallah!..
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) - Ancak, sabırlı olmaya da ihtiyacımız var; yükümüz ağır, yolumuz
uzundur. Kimseye diyet borcumuz yoktur.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Büyükkaya.
AK Parti Grubu adına
üçüncü konuşmacı, Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
HASAN ÖZYER (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığı
bütçesi hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisinin görüşlerini sunmak üzere,
kürsüye gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Turizm, Türkiye'nin dünya
pazarındaki en rekabetçi ürünüdür; neredeyse, tüm sektörlere doğrudan ya da
dolaylı girdi sağlamaktadır. Turizm, geleceğe yönelik olarak istihdam imkânının
en fazla olduğu, toplumsal refahı en kısa sürede yükseltecek, toplumsal hoşgörü
ve sosyal barışı canlı tutan, Dünya Turizm Örgütünün projeksiyonlarına göre
önümüzdeki kırk yıl içerisinde en hızlı ve düzenli büyüyecek olan sektördür.
Uluslararası turizm
pazarına çok geç girmiş olmamıza rağmen, son onbeş yıllık gelişmeye baktığımız
zaman, Türk turizminin dünya turizm pastası içerisindeki payında, rakiplerine
kısayla çok daha hızlı ve daha büyük artış gözlemlenmektedir.
Hükümet programında,
Türkiye'nin, tarihî ve kültürel birikimini, doğal güzelliklerini ve turizm
potansiyelini, bu potansiyelinin tamamını turizmin hizmetine sunmak için
bilinçli çalışacağı, turizm gelirlerinin artırılması ve turistik bölgelerin
çeşitlendirilmesi, dünyadaki ekonomik, sosyal, kültürel gelişmelerin yakından
izlenmesine ve turizm potansiyelimizin etkin bir biçimde tanıtımına bağlı
olduğu, bir turizm ülkesi olarak "Türkiye" markasının oluşturulmasına
dönük tanıtma projelerine önem verileceği, bu projelerin özellikle dışticaret
ve yabancı sermaye politikalarımızla koordinasyonunun gözetileceği de
vurgulanmıştır.
Evet, Türkiye, zengin
turizm potansiyeline sahip bir ülkedir. Şehrinden köyüne, evinden oteline,
denizinden dağına, yaylasından ovasına, nehrinden şelalelerine, kültürel
mirasından bilgi birikimine kadar dünyaya pazarlayacağı birçok zenginliğe sahip
ender ülkelerden biridir. Bu sayede, kültür ve inanç turizmi, yeşil turizmi,
kırsal turizmi, botanik turizmi, kaplıca turizmi, akarsu turizmi, sağlık
turizmi, av turizmi, mağara, İpek Yolu, kış ve dağ turizmi, kongre ve iş
turizmi, yat turizmi, spor turizmi gibi çeşitli alternatifleri alıcısına sunma
imkânına sahiptir.
Değerli milletvekilleri, turizm
sektörünün sorunları vardır. Bunları birazdan ben de ifade edeceğim; ancak, bu
sektörün sorunlarının çözümünün diğer alanlardan daha kolay olduğunu da
belirtmek isterim.
Turizm sektöründe kamu
ağırlığının hafifletilmesi, sektörel sorumlulukla beraber kaynakların etkin
kullanımı, sosyal, ekonomik ve uluslararası dalgalanmalar karşısında daha güçlü
bir özel sektör yapısının oluşması, haksız rekabetin ve mağduriyetin önlenmesi,
turizmciliğin bir meslek olarak disipliner bir yapıya kavuşturulması, hizmetin
daha etkin ve yaygın yürütülmesi, ancak turizm sektörünün tamamını temsil
edecek anayasal anlamda kamu kuruluşu niteliğinde meslek kuruluşlarının
kurulması ve yine bu yasaların
çıkmasıyla mümkündür.
Nitekim, Acil Eylem
Planında da, Partimiz "Turizm Bakanlığı, sektörel örgütler ve yerel
yönetimlerin yetki, sorumluluk ve ilişkileri yeni bir yasal çerçeveye
kavuşturulacak; bu düzenlemelerle sektör örgütlerinin ve yerel yönetimlerin
yetki ve imkânlarını artıran mevzuat altyapısı geliştirilecek" şeklinde bu
konuyu önemsediğini belli etmiştir. Bu görüşlerin önemi ve değeri açıktır ve
hükümetin, bu çalışmaları ivedilikle yapacağından şüphemiz yoktur.
Değerli milletvekilleri,
turizm sektörünün planlama, yönlendirme ve denetleme görevinin etkin bir
şekilde sağlanması, yerinden yönetim anlayışının bir gereği olarak ve Turizm
Bakanlığınca yerine getirilen birçok görevin sektörel birliklere devredilmesi
bugün için artık zarurettir.
Küreselleşen dünyada en
büyük güçler arasına girmek isteyen, Avrupa Birliğine aday olmuş bir Türkiye,
bu hedeflerine ulaşabilmek için, ihracatını, sanayiini, turizmde pazar payını
artırmak, yabancı sermayenin yurda girişini hızlandırarak dünyayla entegre
olmak zorundadır.
Yine, bu konudan olmak
üzere, Acil Eylem Planımızda "AK Parti İktidarında, özel hukukî statüye
sahip turizm kentleri projeleri hayata geçirilecektir" dedik. Bundan
dolayı da, sektörün önde gelen temsilcileri, uygulamayı görmek için
sabırsızlıkla beklemektedir. Hükümetin, bu konuda kararlılıkla, hızlı adımlar
atacağına inanıyorum.
Sayın milletvekilleri,
hepimizin bildiği gibi, bürokrasi, bu ülkenin gelişmesinin önündeki en büyük
engellerden biridir. Bu yüzden yeni yatırımlar yapılamamakta ve ülkemizin en
önemli önceliği olan iş ve aş probleminin katlanarak büyümesine engel
olunamamaktadır. Ulaştırma Bakanlığınca ihale edilen, Turizm Bakanlığınca ön
izin verilen yatırımların çoğunun, bugüne kadar hayata geçirilmesi mümkün
olamamıştır. Bunlardan yat limanları, Çevre Bakanlığının olumsuz görüşleri,
Bayındırlık Bakanlığının imar planlarını onamaması, Kültür Bakanlığının SİT
alanı ilan etmesi nedenleriyle, henüz inşaatına bile başlanamamıştır. Örneğin,
Muğla'nın hemen her ilçesi için yat limanı ihtiyacı büyük sorun yaratmaktadır,
var olan marinalar yeterli değildir. Potansiyelimiz, talep, her şey olmasına
rağmen, ne yazık ki, yeterince arz yoktur.
Ülkemizde turizm
yöreleri, altyapı sorunlarıyla boğuşmaktadır. İlginçtir, oralardan elde
ettiğimiz kazanç da, gelir hanemizdeki en fazla yeri tutmaktadır. Buradan
hareketle, mevcut potansiyelimizin üst düzeyde kullanılabilmesi için, turizm
sezonu daha başlamadan, yerel yönetimler ile kamu kuruluşlarının bu sorunları
çözmesi sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
dünya ticaretinde giderek önemli bir yer işgal eden turizm sektörünün
gelişmesinin temelinde, yeni ülkeleri ve kültürleri tanıma, yüksek yoğunluklu
kentsel alanlardan kaçma, doğayla bütünleşme ve iş hayatının yarattığı
gerilimlerden kurtulma özlemlerinin güçlenmesi yatmaktadır.
Ülkemizin, turizm sektörü
için 2003 rakamları itibariyle 15 milyar dolar, 2020 yılı içinse asgarî 50
milyar dolar hedeflediğini düşünürsek, hükümetin şimdi sayacağım önerileri
mutlaka dikkate alması gerekmektedir:
Her ülkenin, her kültürün
kendine özgü tüketici tercihlerini dikkate alarak etkin dış tanıtım ve bu
tanıtımın çağdaş iletişim teknolojileriyle yapılması,
Ülkemizin uzun vadeli
hedeflerini içeren bir turizm master planının vakit kaybedilmeden
oluşturulması,
Turizm gelirleriyle öne
çıkan halihazırda en fazla talep gören merkezlerin altyapı sorunlarının
çözülmesi,
Özel statüye sahip turizm
kentlerinin bir an önce oluşturulması,
Yeni yatırımların
önündeki bütün dar görüşlü bürokratik engellerin süratle kaldırılması,
Turizmi tehdit eden en
büyük tehlike, sahil kentlerinde, turizm merkezlerinde ve bölgelerindeki ikinci
konut talebinin önüne geçilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması,
Yeni pazarlara
açılabilmesi, eski pazarların korunması için faaliyetlere girişilmesi,
Turist sayısının ve
turist başına yapılan harcamanın artırılması, yüksek gelir gruplarının ülkemize
çekilmesi,
Her yaştan, meslekten
turist çekmek için yıl boyu talep yaratabilecek aktivitelere ağırlık verilmesi,
Yaz, kış, yat, inanç gibi
turizmdeki var olan potansiyelimize uygun talep yaratılması,
Turizm açısından menfi
propagandaların önlenerek müspet imajlarımızın güçlendirilmesi,
Hizmet kalitesinin
yükseltilmesi ve
Müşterilerin bireysel
tercih ve bilgileri teknoloji yardımıyla değerlendirilip, reklam kampanyalarına
yeni bir boyut eklenmesi,
Gerekmektedir.
Ayrıca, turizm
sektöründeki KDV oranlarının düşürülerek rakip ülkelerle rekabet şansımızın
yükselmesi mutlaka sağlanmalıdır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bunların gerçekleşebilmesi zor değil. Devlet, tanıtma görevini
elbette en etkin biçimde sürdürmelidir; ancak, hem tanıtım ve hem de
pazarlamada özel teşebbüsün, yerel ve sivil toplum örgütlerinin, profesyonel
meslek kuruluşlarının aktif faaliyet göstermesi zorunludur. Her yöre, her bölge
kendi tanıtımını kendisi yapabilmelidir.
Tanıtım yaparken,
yerli-yabancı turistlerin beklentilerini dikkate almalıyız. Çevre bilincine
önem veren, kalite-fiyat dengesini kuran, belirli standart ve kalitede temiz
yatak, iyi gıda arayan bir turist profiliyle karşı karşıyayız. Bunun yanında,
gelen turistlerin yalnızca bunları istediğini de söylemek zor. İspanya,
Avrupa'da en fazla turizm gelirine sahip ülkelerin başında gelmektedir. Peki,
burada, yalnızca bu saydıklarımız mı var; hayır, onlar, özellikle sahip
oldukları kültürel mirası gelenlerle paylaşıyorlar. Bu anlamda Kültür ve Turizm
Bakanlıklarının birleştirilecek olması son derece sevindiricidir; çünkü,
Türkiye, konum itibariyle, milattan öncesinden 20 nci Yüzyıla kadar tarihte boy
göstermiş çeşitli ırktan, dinden ve kültürden milletlerin mirası üzerinde oturmaktadır.
Bu mirasın değerlendirilmesi, iki bakanlığın bir arada olmasıyla daha isabetli
ve etkin biçimde yapılabilecektir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ülkemizin, hak ettiği çağdaşlık ve gelişmişlik hedefine
ulaşabilmesi için, elimizdeki bu fırsatın, bu turizm sektörünün değerini çok
iyi bilmeliyiz. Turizm, ülkemizin gelir kalemleri içinde ihracatın ardından
ikinci sırada yer almaktadır; bu gerçeği görmezlikten gelmeden, bütün turizm
yatırımlarının, bu ülkede bir kamu hizmeti olduğu gerçeğinin ülke olarak
bilincine varmak zorundayız.
Ne yazık ki, ekonomik
krizle boğuşurken bir de savaş belasını kapımızda bulduk. İçeride ve dışarıda
ülkemizin ihtiyaç duyduğu sıcak para girişini engelleyecek menfi kampanyaların
rakiplerimizce körükleneceği de bir gerçektir. Bu gerçekten hareket ederek,
geçmiş yıllarda uygulanan reklam kampanyaları çeşitlendirilmeli ve
güçlendirilmelidir. Reklamla ilgili çalışmalar, sektörün önde gelen
temsilcileriyle birlikte gerekli kaynak tahsisi sağlanarak hemen
başlatılmalıdır. Turizmin mevcut durumdan en az zarar görmesi için, ülkemizin
var olan birikimini en iyi şekilde kullanıp, planlı ve programlı çalışıp,
rezervasyonların iptal edilmemesi için havayolu şirketlerine, acentelere, tur
operatörlerine ulaşmalı, onları, ülkemize gelmeleri için teşvik etmeli ve
gerekli tüm güvenceleri, kolaylıkları vakit kaybetmeden sağlamalıyız.
Tabiî ki, bütçenin mevcut
şartlar içerisinde yeterli olmadığını hepimiz biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyer,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
HASAN ÖZYER (Devamla) -
Ama, yine de bütçenin acil öncelikler dikkate alınarak kullanılması gerektiğini
de hepimiz biliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
başta 59 uncu hükümet olmak üzere, Turizm Bakanımız ve Bakanlık çalışanlarına başarılar
diliyor, yeni turizm sezonunun iyi geçmesi temennisiyle Turizm Bakanlığı
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, Partim ve
şahsım adına hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özyer.
Lehinde söz isteyen,
Denizli Milletvekili Osman Nuri Filiz; buyurun.
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
OSMAN NURİ FİLİZ
(Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret ve Hazine
Müsteşarlıkları ile Turizm Bakanlığı bütçeleri üzerinde, şahsım adına, lehte
söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinize saygılar sunarım.
Sayın Başkan, benden önce
konuşan Cumhuriyet Halk Partisinin bir sözcüsü, AK Partinin kimlik bunalımında
olduğunu ifade ettiler. AK Parti, 2001 Ağustosunda kurulmuş, kimliğini de
ortaya koymuş ve halkımız, AK Partiyi 3 Kasımda tek başına iktidara
getirmiştir. Yalnız, şunu unutmamak gerekir ki, Cumhuriyet Halk Partisi,
1946'dan beri kimlik bunalımı yaşıyor. (CHP sıralarından "Ayıp ettin"
sesleri)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Allah, Allah...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Harikasın! Seni sevdim; bana dön de konuş.
OSMAN NURİ FİLİZ
(Devamla) - Eğer, bu bütçede herhangi bir sorun varsa, tenkit etmek istiyorsa,
Sayın Enis Tütüncü kardeşimiz, gerçekten Planlamada birikimi olan bir
arkadaşımız, ağabeyimizdir, büyüğümüzdür, bütçeyi tenkit edebilecek birikimi
vardır ve eder; ancak, bütçeler, onun da bildiği gibi, altı ay önceden
hazırlanmaya başlanır. Bütçe felsefesini ortaya koyan Kemal Derviş ve sol hükümettir.
O bakımdan, bu bütçeyi, bu hale, ancak, bu kadar getirebildik. Onun için,
burada bir kimlik bunalımından söz etmek mümkün değil.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Gelecek sene de konuşuruz; unutma.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
İsmimi söyledi, söz hakkım doğdu.
OSMAN NURİ FİLİZ
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi,
ülkemiz, hem dışpolitika hem de ekonomi alanında çok kritik ve zor dönemlerden
geçmektedir. Ülkemizin Avrupa Birliğine tam üye olması yönünde çok önemli
adımlar atılırken, diğer yandan da, Kıbrıs konusunda çözüm bulunulabilmesi
yolunda çok yoğun bir gündem takip edilmektedir. Bu konuların yanı sıra, belki
de, kısa vadede, ülkemizi hem ekonomik hem de politik açıdan en fazla
ilgilendiren bir diğer sıcak gelişme ise, Irak savaşıdır. Tam manasıyla,
ülkemiz, bir ateş çemberi içerisinde bulunmakta ve tarihî bir dönemeçten
geçmektedir.
Dışpolitikada yaşanan bu
gelişmelere paralel olarak, ülkemiz, hâlâ, 2001 yılında yaşamış olduğu büyük
ekonomik krizin yaralarını sarmaya çalışmaktadır. Her ne kadar, bazı
makroekonomik rakamlarda ciddî düzelmeler yaşanmakta olsa da, kriz sonrasında
işsiz kalan, işyerlerini kapatmak zorunda kalan milletimiz bu olumlu
gelişmeleri günlük hayata henüz yansıtmaya başlayacağı bir dönemde, Irak savaşıyla
karşılaşılmıştır. Umarım, ülkemiz bu gelişmelerden çok fazla zarar
görmeyecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, 1980'li yıllardan itibaren, ihracata dayalı kalkınma
stratejisini benimsemiş ve bu çerçevede, dışticaretini ve malî piyasalarını
liberalleştirmiştir. 1990'lı yıllardan itibaren, ihracatta önemli gelişmeler
olmuş ve ihracatta tarım ürünlerinin payı 1980'lerin sonunda yüzde 20'ler
civarında iken, 2002 yılına gelindiğinde 5,7 gibi bir rakama düşmüştür.
Bu gelişmeler yaşanırken,
Türkiye'de, ihracatımızdaki bu olumlu gelişmelere paralel olarak, dünya
ticareti de yeniden yapı değiştirmeye başlamıştır. Dünya ticaretinde, yüksek
teknoloji ve bilgi/yoğun sektörlerde ihracatın payı yüzde 70'lere ulaşmıştır.
Ülkemiz ihracatında ise, hâlâ, geleneksel, emek/yoğun teknolojiyle ihracat
yüzde 70'ler seviyesindedir. Ülkemiz, her şeyden önce, emek/yoğun teknolojiden
vazgeçip, teknolojisi yüksek üretime dönmeli ve ihracat payı dünyadaki gibi
yüzde 70'ler seviyesine çıkarılmalıdır.
Türkiye ekonomisinde, bu
krizler dönemindeki en önemli gelişme ise ihracatımızda görülmüştür. İç
pazarların yeterince canlı olmadığı bir dönemde ve ihracatçımızın devletten
gerekli ilgiyi görmediği bir zaman içerisinde, 2002 yılında, ihracatımız yüzde
12 artarak 35,1 milyar dolara yükselmiştir. AK Partinin iktidara gelmesiyle
piyasalarda oluşan olumlu hava neticesinde, ihracatımız, iki aylık dönemde
yüzde 34 artmıştır ve ihracat hedefi olan 39,4 milyar dolara ulaşacağı şimdiden
görülmektedir.
Bir dışticaret politikası
aracı olan serbest bölgeler, 2001 yılında toplam dışticaret içinde yüzde 11,
2002 yılında yüzde 12'sini gerçekleştirmiştir. Üretici, ihracatçı
firmalarımızın uluslararası rekabet şartlarına erişebilmesi için serbest
bölgelere gereken önem verilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2003 yılında öngörülen 39,4 milyar dolarlık ihracat hedefine
ulaşılabilmesi için dünya ticaretindeki gelişmeler yakından izlenmeli ve
dışticaret rejiminde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. İleri teknoloji içeren
bilgi yoğun, katma değeri yüksek sektörlere önem verilmeli ve yatırımları
teşvik edilmelidir. İhracat sektörünü rekabetçi bir yapıya kavuşturmak için
girdi maliyetleri düşürülmeli, komşu ülkelerle ticaret hacmi artırılmalı,
uluslararası piyasalarda Türk markası oluşturulmalıdır.
Dış Ticaret
Müsteşarlığının Türk Standartları Enstitüsü ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığıyla
uyumlu çalışması sağlanmalıdır. Bu aksaklıkların giderilmemesi durumunda
üretici ihracatçıların sebepsiz zaman ve para kayıpları nedeniyle uluslararası
rekabet gücünü kaybedecekleri bilinmelidir.
Dışticareti ilgilendiren
önemli konulardan biri de Kaçakçılık Kanunudur. 1932 yılında, sıkı korumacılık
anlayışına uygun olarak çıkarılan bu kanun, günümüzün dışticaret politikasına
uygun hale getirilmelidir.
İhracatın doğrudan, nakdî
teşviklerle desteklenme dönemi 1990'ların ortasında sona ermiştir. Bunun
yerine, ihracatın, kredi, sigorta ve garanti programlarıyla teşvik edilmesi
önem kazanmıştır. İşte bu sebeple, bankacılık sisteminin öneminin artmasıyla
birlikte, ihracatın finansmanında, malî yapısı güçlü bir Türk Eximbankın rolü
daha da artmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
ithalat ile millî gelir ve üretim arasında yakın bir bağ vardır. Talebin
canlandığı yıllarda üretim artmakta, üretimin artmasıyla, hammade, makine ve
ekipman ithalatı artmaktadır. Zira, ithalatımızın yüzde 90'ı üretime bağlı
mallardan oluşmaktadır. 2000'de yaşanan yüksek artışla beraber 54,5 milyar
dolar seviyesine çıkan ithalat, aynı yıl yaşanan büyük miktarda sermaye girişleriyle
geçici olarak finanse edilmiştir. Ekonomide ortaya çıkan krizlerle beraber,
2001 yılında ihracat ve büyümeyi besleyecek seviyede dahi bir ithalat
yapılamamıştır. 2001 yılında yüzde 25,9 oranında azalan ithalat, 40 milyar 400
milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. 2002 yılında ithalat, altın dahil,
ekonomide yaşanan ihracat kaynaklı büyüme sonucunda yüzde 22,8 artarak, 50,8
milyar dolara yükselmiştir. 2003 yılında, gayri safî millî hâsılada öngörülen
yüzde 5'lik büyümeye paralel olarak, ithalatın da yüzde 12,3 oranında artarak
57,1 milyar dolar olması beklenmektedir. İthalatın ülke içerisinde, özellikle
yerli üreticiler arasında haksız rekabete neden olmaması için uluslararası
kurallara uyumlu biçimde gerekli düzenlemelerin yapılması, rasyonel bir ithalat
politikası açısından gerekli görülmektedir.
Devlet İstatistik
Enstitüsü verilerine göre, turizm gelirleri 11,9 milyar dolar ve turist sayısı
da 13 200 000 olmuştur. 2003 yılı hedefi ise, 15 000 000 turist, 13 milyar
dolar turizm geliri beklenmektedir.
Bölgemizdeki sıcak
gelişmelere rağmen, 2003 Ocak-Mart döneminde Antalya'ya gelen turist sayısında,
geçen yılın aynı dönemine göre 90 000 civarında artış vardır.
1990'lı yıllarda düzenli
olarak artan işçi gelirleri, 2000 yılında 4,6 milyar dolara ulaştıktan sonra
2001 yılında 2,8 milyar dolara, 2002 yılında ise 1,9 milyar dolara
gerilemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Filiz,
konuşmanızı toparlar mısınız.
OSMAN NURİ FİLİZ
(Devamla) - 2001 ve 2002 yıllarında yaşanan bu keskin düşüşlerde, ekonomide
yaşanan krizin yarattığı belirsizlik etkili olmuştur. İşçi gelirlerinin
artırılmasını hedef alan politikalarda temel düşünce, ekonomik yapının
istikrara kavuşturulmasıdır. Bu açıdan yurt dışındaki Türk işçilerine yönelik
uygulanacak sosyo-kültürel politikaların yanı sıra ekonomik açıdan da ortamın
para çekici özelliğe kavuşturulması yönünde politikalar benimsenmelidir.
Değerli milletvekilleri,
cari işlemler dengesi açığının sürdürülebilir düzeyde tutulması ekonomimiz açısından
büyük önem arz etmektedir. 1974, 1980, 1994 ve 2001 yıllarında ekonomimizdeki
büyük krizler cari işlemler dengesinde görülen büyük açıklardan
kaynaklanmıştır. 2000 yılında 9,8 milyar dolar açık veren cari işlemler dengesi
hesabı, 2001 yılında 3,4 milyar fazla verirken, 2002 yılında 1,8 milyar dolar
açıkla sonuçlanmıştır. Büyük ölçüde dışticaret gelişmelerine bağlı olmak üzere,
2003 yılında cari işlemler dengesinin 3,5 milyar dolar açık vereceği tahmin
edilmektedir.
1980'li yılların başında
dünya genelinde 55 milyar dolar civarında olan doğrudan yabancı yatırım
girişinin, 2000'li yıllara geldiğimizde 1,5 trilyon dolara ulaşmıştır. Türkiye,
1990'lı yılların başında 1 milyar dolar yabancı sermaye girişiyle parmakla
gösterilen bir ülke olmasına rağmen, 2002 yılına gelindiğinde bu rakam, 585 000
000 dolara düşmüştür.
Dış Ticaret ve Hazine
Müsteşarlıkları ile Turizm Bakanlığı bütçelerinin memleketimize hayırlı
olmasını diler; hepinize teşekkür ederim.(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Filiz.
Sayın Akgül,
hazırladığınız kitapçığı Genel Kurulda dağıtmamanızı öneriyor ve teşekkür
ediyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Dağıtıldı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Şahsı adına,
aleyhinde, Niğde Milletvekili Erdoğan Özeğen...
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) -
Sayın Başkan, ben, söz hakkımı muhalefete mensup arkadaşıma bırakıyorum. Zaten,
ben, söz isterken, bir hakkın ihlali olarak istememiştim; ama, böyle bir şey
var. O nedenle, ben, söz hakkımı arkadaşıma bırakıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özegen.
Antalya Milletvekili
Sayın Tuncay Ercenk; buyurun.
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Özegen'e teşekkürlerimi
sunuyorum; olması gereken davranıştı, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Turizm Bakanlığının bütçesi üzerinde görüşlerimi arz etmek
üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.
Turizmi, çok önemli
sektörleri ve kurumları bir araya getiren, değerlendiren bir tarif içerisinde
anmak gerekiyor; turizmi, insanların yaşadıkları dünya, bölge ve ülkeyi
keşfedebilme olanağı ve var olan doğal, kültürel uygarlık birikimlerine barış
içerisinde ulaşmalarını sağlayan ulusal ve uluslararası organizasyon diye
tanımlamak mümkün.
Turizmin bu kadar önemli
tarifini açıkladıktan sonra, bu öneme uygun olarak bir bütçe hazırlanıp
hazırlanmadığını tartışmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
gerek AKP'nin Hükümet Programında ve gerekse 12.3.2003 tarihinde Sayın Bakanın
Plan ve Bütçe Komisyonuna yaptığı sunuşta, turizm sektörünün bu önemine uygun
davranıldığını düşünemiyorum. Her iki metinde, gerek Hükümet Programı gerekse
Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonuna sunuşunda bir tespit yapılıyor; yani,
bir fotoğraf çekiliyor, mevcut olan sorunlar tespit ediliyor. Ben, sektör
olarak veya siyasetçi olarak bu sorunları daha önce tespit etmişim ve bu
fotoğrafı çekmişim. Şimdi, Hükümet Programında ve sunuşta, bu benim çektiğim ve
yetkili kurullara verdiğim fotoğraf, bana yetkililer tarafından çerçeveletilip
iade ediliyor; bizce işin can alıcı noktası bu.
Değerli arkadaşlarım,
Hükümet Programında -33 üncü sayfada-
turizme ayrılan bölüm 7 cümle; bir fotoğraf çekilmiş ve bu tespit
yapılmış; ancak, çözümlerin ne olacağını gerçekten görmek istiyoruz. 58 inci
hükümet, programını okurken, o bölümü geçtiğini hatırlıyorum; zamanın yetmemesi
nedeniyle, turizmle ilgili bölümü geçerek aktardığını hatırlıyorum; O nedenle,
59 uncu Hükümet Programına ve onu sunan Başbakana teşekkür ediyorum, en
azından, böyle bir geçişi sağlamadı, 7 cümleyle de olsa, turizm hakkında
birtakım görüşleri belirtme olanağını bize verdi.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuş konuşmasında, 2002'de 13 000
000 turistin 11,9 milyar dolar gelir sağladığını, 2003 yılında 15 000 000
turistin gelmesinin hedeflendiğini ve bu 15 000 000 turistin 13 milyar dolar
gelir getirebileceğini söyledi. Oysa, kaynaklar ve harcamalar dengesindeki
açıklamada, 2003 turizm gelirinin, 8 milyar 575 milyon dolar olarak
belirtildiğini görüyoruz; arada 5 milyar dolarlık bir fark var.
Şimdi, 2002 yılındaki
kişi başına turizm geliri hesaplandığı zaman 923 doları buluyorsunuz; ama, 2003
yılındaki hedefi gözettiğiniz zaman, oraya baktığınız zaman, bu turizm gelirinin
kişi başına 866 dolara indiğini görüyorsunuz. Yani, peşinen, hükümet ve
bakanlık, turizmde bir küçülmeyi öngörmüş; halbuki, bir hükümet programı veya
bir bakanlık, her sektörde küçülmeyi değil, büyümeyi hedef almalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuşta, turizmin çeşitlendirilmesi konusunda
gerçekten güzel şeyler okuyoruz. Bu, fotoğraflardan birisi tabiî. Golf turizmi,
termal turizm, dağ turizmi, sağlık turizmi, inanç turizmi, av turizmi, akarsu
turizmi, botanik turizmi, mağara av turizmi gibi; bunları tek tek saymış ve
gerçekten güzel şeyler bunlar. Özellikle, yayla turizmi konusundaki görüşlerine
tamamen katılıyoruz. Bakın, aynen şöyle bir cümle var Plan ve Bütçe
Komisyonundaki sunuşta: "Bakanlığımız, turizm ürünlerini çeşitlendirmeyi,
turizm hareketlerini kıyı üzerindeki baskıları azaltacak ve turizmin
sosyo-ekonomik faydalarını daha az gelişmiş bölgelere dağıtacak şekilde yaymayı
amaçlayan bir politika ortaya koymaktadır." Bu, doğrudur. Özellikle, güney
bölgelerimizde ve özellikle Antalya'da, turizm, D-400 karayoluyla
-Antalya-Alanya olarak bildiğimiz karayoluyla- kıyı arasına sıkıştırılmış bir
şekildedir. Bu şerit içinde 72 tane beş yıldızlı otel görürsünüz. Bütün turizm
hareketlenmeleri bu kıyı şeridi içindedir. Bunun, iç kısımlara yayılması, iç
kısma aktarılması çok doğru bir tercihtir; ama, başta söylediğim gibi, bu
fotoğraf önceden çekilmiştir, tespit edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Antalya'nın Ördübek Yaylasını, Çündere Şelalesini, Türbelinas Yaylasını,
Kırkpınar Yaylasını, Gömbe Yaylasını, Gödene Yaylasını, elbette, turizme açmak
durumundayız.
Bakın, Gündoğmuş yolunda,
ben, üç arkadaşımı şehit verdim. Sayın Bakanın söylediği projeleri
gerçekleştirebilirsek, turizmin hizmete dönük yüzünü de yaşamış olacağız. Turizm,
eğer, iç bölgelerde, yayla bölgelerinde geliştirilirse, hizmetin oraya gideceği
doğaldır. Turizmin gittiği yere hizmet gidecektir; bunu anlamak lazım ve
gerçekleştirmek lazım. O az gelişmiş bölgelerde, ben, Mustafa Çetinkaya'yı,
Mehmet Atmaca'yı ve Mehmet Erdem'i, sırf, yol olmadığı için kaybettim. Umarım,
bu projeler gerçekleşir ve iç kısımlara, yaylalara da hizmetler gider ve bu tür
acı kayıpları yaşamayız.
Yine, sunuş konuşmasında,
altyapı çalışmalarından bahsediliyor. Değerli milletvekilleri, Antalya-Manavgat-Side
içmesuyundan; Antalya-Belek turizm merkezî yollarından; Belek-Serik çöp imha
tesislerinden; Manavgat- Side çöp imha tesislerinden; Isparta-Davras, Karadeniz
Bölgesi turizminden; Bodrum, Marmaris, Fethiye, Kastamonu, Kapadokya, Gazipaşa
havaalanı, Antalya-Alanya yolu, Afyon-Antalya bağlantısından; yani, bunların
tümünden bütçe sunuşunda söz ediliyor. Raylı sistemin, alelacele, bir an evvel
projelendirilip devreye sokulması lazım. Finike-Demre ve Finike-Elmalı yolunun
bir an evvel hizmete açılması lazım. Bunlar, turizmi geliştirecek noktalar
olduğu için söylüyorum. Bunlar belki, başka bakanlıkları ilgilendiriyor gibi
görülebilir; ama, bunların tümü, turizme katkıdır, turizme bir kaynak
aktaracaktır, turizm gelirlerini artırma konusunda ülke ekonomisine bir kaynak
yaratacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bütün bunlar güzel de, bütçede turizme ayrılan miktarı biliyor musunuz; 190
trilyon lira! Bütün bunların hangi bütçeyle ve ne şekilde yapılacağını,
gerçekten, merak etmeye başladım. Geçen bütçeye göre yüzde 14,7'lik bir artış
öngörülmüş; ancak, günümüzdeki yüzde 30'luk enflasyon oranı dikkate alındığı
takdirde, bunun, yüzde 15'lik bir gerileme olduğunu görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
turizm sektöründe işletmelerin büyük sorunları var; KDV'nin düşürülmesi olayı
var, vergi iadesi var, ucuz enerji var, müteşebbislerin bu konuda desteklenmesi
lazım. İhracatta nasıl destekleniyorsa -ihracatta mal satıyor, turizmde hizmet
satacak- elbette, o ihracatçıların yararlandığı indirimlerden ve teşviklerden
turizmcilerin de yararlanmasında büyük yarar görüyoruz. Eximbank kredilerinin,
sektörün temel unsuru olan işletmeler için de yaygınlaştırılması gerektiğine
inanıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
turizmin ekonomik yönünü konuşuyoruz, güzel. Yalnız, turizmi konaklama olarak
düşünmemek durumundayız; turizmin insan boyutu var, turizmin kültür boyutu var.
Çeşitli konulardaki tezlerimizi dış ülkelere, yabancılara aktaramadığımız
düşüncesinde bir anlayış hâkimdir. Buraya baktığımız zaman, diplomatik
alanlarda, bu konuda, sanki, biraz geri kalmışız gibi bir izlenim var; ancak,
eğer, turizmin bu boyutunu, insan boyutunu öne alırsak, bizim yabancı turistler
ile vatandaşlarımızın temasını sağlarsak, gerek uluslararası konularda gerek
ulusal konularda onlara düşüncelerimizi aktarma fırsatını verirsek, öyle
sanıyorum ki, büyük bir eksikliği gidermiş olacağız. Bu, bizce çok önemli bir
uluslararası etkileşim amacıdır, böyle yapılması durumunda, ciddî olarak
uluslararası alanda mesafe alacağımıza inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
konuşmanızı toparlar mısınız...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, yine bir başka boyutu, çevre ve kültür merkezi turizm
anlayışının da önemsenmesi gerekir. Doğal ve kültürel değerlerin varlıklarının
korunması ve turiste tanıtılması gerekir. Turizm, bir anlamda kültürlerin
kaynaşmasını sağlayacaktır. Kültürlerin kaynaşması barış içinde olur; savaşla
turizm olmaz, savaşla kültür olmaz, savaş kültürü bozar, dağıtır. Bu yöne
özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum; içinde bulunduğumuz sıcak dönemde, bu
turizmin geliştirilmesi konusunun savaştan elde edilecek gelirle
değerlendirilmesini, ekonomimizin bu noktaya endekslenmesini, gerçekten, bu
nedenle anlamakta güçlük çekiyorum.
Değerli arkadaşlarım, turisti
beş yıldızlı otellerin dışına çıkarmak zorundayız. Yine, işletmelerin
tanıtımında kullanılan katalogları ülkenin tanıtımı için de kullanmak
durumundayız. Bunlar, uzun vadeli birtakım girişimler, çalışmalar; kısa vadede
Şu anda devam etmekte olan bir savaş var. Bunun, turizme olumsuz etkisini
görmezlikten gelemeyiz. Şu anda kredi almış işletmelerimiz var,
yatırımcılarımız var. Bunların, bu yatırımcılarımızın, en azından, şu dönemde,
kredi borçlarının bir yıl ertelenmesi gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Antalya yöresinde, turizm işletmeleri, geçen yılın nisan ve mayıs aylarında
yüzde 60 oranında doluydu; ancak, bu yılın nisan ve mayıs ayında doluluk oranı
yüzde 10'dur. İptal edilen rezervasyonları düşündüğünüz zaman, ülkenin ekonomik
bakımından zararını varın siz tespit edin. Antalya, ülkenin turizm gelirinin
yüzde 40'ını sağlıyor; bu, çok önemli bir tespittir.
Eğer, biz, 6 milyar dolar
alacağız diye barışı bir kenara bırakıp, savaşla ilgilenmeseydik, turizmin
kalkınması için elimizden geldiği kadar destek vermiş olsaydık, 13 milyar
dolarlık bir geliri, gerçekten, barış içerisinde sağlamaya çalışmış olsaydık,
öyle sanıyorum ki, bu sorunları bugün burada konuşmayacaktık.
İnşallah, barış
içerisinde yaşamak dileğiyle, hepinize, çok teşekkür ediyor, sevgiler, saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ercenk.
Sayın milletvekilleri,
dördüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Sorulara geçmeden önce,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 19.00
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Bütçe görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90;
1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79)
(Devam)
I) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
İ) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. - Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. - Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
J) TURİZM BAKANLIĞI (Devam)
1. - Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
2. - Turizm Bakanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, sorular kısmına geçiyoruz.
Buyurun Sayın Işık.
MEHMET IŞIK (Giresun) -
Sayın Başkan, bir tek sorum var.
Bilindiği gibi, Doğu
Karadeniz'in arazileri meyillidir, fındıktan başka ürün üretilememektedir ve
köylümüzün tek geçim kaynağı fındıktır. Dünkü bütçe görüşmelerinde, Sayın
Maliye Bakanı "bazı tarımsal ürünlere Hazinece destek verileceğini"
bildirmiştir; ancak, destek verilecek ürünler arasında fındıktan bahsedilmemiştir.
Sorum şu: 2003 yılında
fındığa destekleme yapılacak mıdır? Destekleme yapılmayacaksa gerekçesi nedir?
Doğu Karadeniz'in halkı, kaderiyle baş başa mı bırakılacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Buyurun Sayın Türkmen.
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) -
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.
Turizm denilince, artık,
doğa, temizlik ve dinlenme akla geliyor. Binlerce değil, milyonlarca yılda
oluştuğu bilinen ve bir zamanlar efsanelere "altınboynuz olarak" geçen
Doğu Karadeniz'in sahil kenarları taşla doldurularak, yalnız bugün için değil,
tüm geleceğimiz için turizme kapatılmıştır.
Sayın Bakanımız, henüz
her şey bitmeden, Karadeniz'deki sahillerimizde herhangi bir önlem almayı
düşünüyor mu?
Karadenizimizdeki
yaylaların turizme açılabilmesi için, özellikle, Turizm Bakanlığınca yapılan
master önplanlarının Bayındırlık Bakanlığınca çok geç onaylanması nedeniyle,
tam bir talan, tam bir yağma içerisinde her şey yok edilmektedir. Bu konuya,
Bayındırlık Bakanlığıyla görüşerek, bir an önce çözüm getirmeyi düşünüyor mu?
"Boztepe'ye çıkmalı,
şu Ordu'ya bakmalı" dizeleriyle insanlarda unutulmaz hatıralar bırakan
Ordu'ya Sayın Bakanımız gelmeyi düşünüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmen.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, iki sorum var, aracılığınızla, onları yöneltmek istiyorum.
Birinci sorum: Hazinenin
garantör olduğu yap-işlet-devret modeline dayalı projelerde, uygulama, hep
Hazine aleyhine gelişmektedir. Bu şekilde yürütülen projelerin getirdiği yük,
sonuçta, daha fazla vergi yoluyla topluma yansımaktadır. Buna göre, Hazine
garantili olarak son 5 yılda yapılan borçlanmaların tutarı nedir?
Tahvil satmak suretiyle
sağlanan kaynaklar hangi faizle alınmış ve nerelere kullanılmıştır?
Özellikle büyükşehir
belediyeleri bu kaynakları nasıl kullanmışlardır ve vadeleri geldiğinde geri
ödemelerini aksatmadan gerçekleştirmişler midir?
Bu soru, kapsamlı bir
soru olduğu için, yazılı olarak cevaplandırılması gereğini Sayın Bakanın
takdirlerine sunuyorum.
İkinci sorumu Sayın
Turizm Bakanına yöneltiyorum. Sayın Başkanım, aslında, bu konudaki sorumu, daha
evvel, 28 Şubat'ta, yazılı olarak cevaplandırılması talebiyle Sayın Bakana
yöneltmiştim; ama, henüz bir cevap alamadım; bu sebeple, bu sorumu Genel
Kurulda da tekrarlıyorum. Sorum şu :
Bilindiği gibi, Irak
operasyonu kapsamında turizm rezervasyonları konusunda birtakım ciddî iptaller
olmuştur. Bu gelişme karşısında, 2003'ün Mart, Nisan aylarında başlayacak yeni
turizm sezonuna yönelik olarak başka ülkelerden Türkiye'ye yönelik rezervasyon
iptalleri hangi seviyeye ulaşmıştır? Bu rezervasyon iptalleri nedeniyle,
2003'ün Mart, Nisan, Mayıs aylarındaki gelir kayıplarının tahminî tutarı nedir?
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Efendim, Hazineden sorumlu Devlet Bakanım eğer gelecekse, sıramı
kaybetmemek kaydıyla bekleyeyim; Sayın Ali Babacan buradaydı, herhalde, çıktı,
gitti.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Buyurun, siz sorunuzu sorun.
BAŞKAN - Sorunuzu sorun
Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Şimdi, Yüce Meclisin ve hepimizin yapacağı bir tek şey var; bu
ülkede içborca çözüm bulunmaksızın, biz, yanardağın etrafında, hep, bahçeleri
suluyoruz. Yanardağ var, patlamış; biz, hâlâ, bahçe sulamaya çalışıyoruz bu
ülkede. Onun için, bu Yüce Meclis, eğer, içborç sorununa çözüm bulmadığı
takdirde, iki yıl sonra, hiçbirimiz burada olmayız.
Şimdi, soruyu soruyorum:
Yaklaşık 160 katrilyon lira içborcumuz var. Bunun 82 katrilyonu kamunun kamuya,
yani Hazinenin kamuya borcudur, 78 katrilyonu ise, yatırım fonları, yurtdışı
fonlar, bankacılık kesimi ve piyasaya olan borçtur. İçborç stokunun ortalama
faizi de yüzde 60-62; yani, şu andaki stokun faizi. Bu demektir ki, 2003
yılında, ülkemiz, 95 katrilyon lira faizle karşı karşıya gelecektir.
Bana bir ülke
söyleyebilir misiniz ki, kamu kamuya yüzde 30 reel faiz veriyor! Eğer, büyüme
hızından bahsediyorsak, bu ülke büyümüyor, bu ülke küçülüyor. Eğer, yüzde 30
reel faiz veriyorsa bu ülke, yüzde 6'lık, yüzde 7'lik bir büyüme hızından
bahsediyorsak, ülkemiz yüzde 30 küçülüyor demektir.
Bu açıdan sorum şu:
Dünyanın hangi ülkesinde, kamu kamuya, enflasyondan fazla, reel faiz olarak 30
puan veriyor? Önce, bir kere, Sayın Bakanım, acaba, kamunun kamuya olan
borçlarını enflasyon artı bir rakama getiremez mi? Birinci sorum bu.
Tabiî, bu ülkede,
içborçlanma için, acaba, ihalelerin dışında, başka enstrüman geliştirmeyi
düşünüyor mu? Örneğin, altın bankacılığı gibi. Günlük itfalarda, sadece
bankacılık kesiminden, reel sektörden veya kamu bankalarından borçlanmanın
dışında başka bir enstrüman düşünüyorlar mı?
Bir de teşekkür edeceğim;
ben, hiç kimseyi ayırmadan, herkese eşit yaklaştığı için, tüm ihracatçılara
objektif yaklaştığı için, Eximbanka özellikle teşekkür ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Buyurun Sayın Aydın.
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Efendim, iki soru soracaktım, birini arkadaşlarım sordu. Sorum, ilgili
bakanlıklara.
Bildiğiniz gibi,
genellikle, işin malî yanları tartışılmaktadır; ama, sürekli olarak da söz
konusu ettiğim gibi, insan unsuru, aynı zamanda, turizm sektöründe ve diğer
sektörlerde de çok önemlidir. Yetişmiş, kaliteli, nitelikli, namuslu, ülkesini
seven kadroların korunması, istihdam edilmesi, yerlerinde bulundurulması çok
önemli.
Son zamanlarda,
hükümetin, kendisine bağlı olan kurumlarda, bol miktarda kadro kırımı yaptığını
görüyoruz, duyuyoruz, şahit oluyoruz. Benim, şahsen, bölgemde, başarılı bir SKK
müdürü olan bir bayan (Vesile Hanım) ile -daha bugün haberini aldım- gerçekten
dürüst, namuslu, ülkesini seven, halkını seven, devletine hizmet eden Kartal
Millî Eğitim Müdürünün de görevden alındığını duydum, bu soruya istinaden, buna
yakın olarak, Besim Er'in de görevden alındığını ve sürüldüğünü duydum.
Bu soruyu, özellikle
Sayın Turizm Bakanıma yönelterek sormak istiyorum: Turizm sektöründe, onurlu,
namuslu, işini bilen, ehil elemanlar tarafınızdan, özellikle, gözetilecek mi?
Siyasal düşüncesi bize benzemiyor, laik, demokrat, bir miktar sosyal demokrat,
solcudur diye, işine bağlı da olsa, ülkesine hizmet de etse, bir kadro kırımı,
Sağlık Bakanlığında olduğu gibi, Millî Eğitim Bakanlığında olduğu gibi,
yapılacak mı? Bunu sormak istemiştim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Buyurun Sayın Bayraktar.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Turizm Bakanımıza iki
tane sorum var. Turizmin canlanması için yurt içerisinde ve yurt dışında
ülkemizin turistik potansiyellerini tanıtma bakımından ciddî bir çalışmaya
ihtiyaç olduğunu biliyoruz; ancak, yurt dışında, özellikle, Türkiye'deki
turizmi tanıtma amacıyla yayımlanan bazı mecmualar, Türkiye'deki genç nüfus
potansiyelinin gelecekte, uzun vadede dejenerasyona uğraması adına yapılmış
olan yayınlar vardır. Örnek vermek istiyorum. Üç dilde yazılı yayın yapan
"Uluslararası Turizm Rehberi" adı altındaki Spartaküs Mecmuası gibi,
Türkiye'ye yönelik, ileride çok ciddî sıkıntılar getirecek yayınlarla ilgili,
dikkatlerinizi çeken bir yayın var mıdır? Bu tip yayınlar söz konusu olduğu
takdirde, Turizm Bakanlığının hassasiyeti nedir? Birinci sorum bu.
İkincisi; turizm
potansiyelimizi gerçekten yerli ve yabancı turistlere tanıtmak için, özellikle,
turizm okullarında ve turizm işletmelerinde çalışan personele yönelik eğitim
faaliyetlerinde "turistlere nasıl hizmet edilir" adı altında basit
eğitimlerden ziyade, ciddî, Türkiye'nin tarihi, Türkiye'nin kültürel, coğrafî
ve inanç yönüyle, yaz ve kış turizmi yönündeki gerçek potansiyelimizi tanıtacak
mahiyette, eksiklikleri giderici yeni eğitim çalışmaları yapmayı düşünüyor
musunuz?
Bu soruların cevabını
verirseniz, memnun olacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bayraktar.
Sayın milletvekilleri,
soru sorma süresi dolmuştur.
Sorulara Çevre Bakanı
Sayın Kürşad Tüzmen ve Turizm Bakanı Sayın Güldal Akşit cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan...
ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova)-
Sayın Başkanım, her soru sormada biz sıra dışı kalıyoruz.
BAŞKAN- Sayın
Milletvekilim, soru sormak için, öncelikli olarak basarsınız butonlarınıza, soru sorma sırası size gelir,
sorarsınız.
ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova)-
Mikrofonun ışığı başından beri yanıyor.
BAŞKAN- Buyurun Sayın
Kürşad Tüzmen.
ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan
evvel, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dışticaretle
ilgili olarak Sayın Memduh Hacıoğlu'nun söylemiş olduğu "ülke ülke dolaşıp
vitrin süslemesi yapıyorsunuz" ifadesine, ihracatçılar adına bir cevap
vermek istiyorum. Burada, tahmin ediyorum, bizimle beraber özverili bir şekilde
gecesini gündüzüne katan ihracatçılarımız, işadamlarımız, böylesi bir ifadeyle
karşılaştıklarında oldukça üzülmüşlerdir. Şu anda, elimizdeki istatistik
verilerini, 1 Ocak-20 Mart arasında Türkiye'nin toplam ihracatındaki artışın ne
olduğunu hem buradaki kayıtlara geçmesi açısından hem Sayın Hacıoğlu'nun
bilgilenmesi açısından bir kez daha iletmekte büyük yarar görüyorum; Çünkü,
yaşadığımız dönem içerisinde, mevcut çalışmanın ne şekilde kendisini
gösterdiğinin açık bir göstergesi olacaktır bu rakamlar. Tabiî, bundan da daha
vahim olanı, öncelikle, kurmuş olduğumuz stratejinin, bugüne kadar, bölgesel ve
sektörel bağımlılıkların ne şekilde çeşitlendirilmesi, bağımlılıkların ne
şekilde azaltılması gerektiğinden hareket ettiğimizin, başından beri bir
dışticaret stratejisi koyduğumuzun farkında olmadan bu şekildeki ifadeler
oldukça üzücü olmuştur. Komşu ülkelerle yapılan ticaret ve çevre ülkelerle
yapılan ticaret, tamamıyla dışticaret stratejimize uygun olarak yapılmaktadır.
Kaldı ki, gerek AK Partinin seçim beyannamesinde gerekse parti programında
bunun nasıl yapılacağı da açıklanmıştır.
Rakamları vermek
istiyorum. Bu arada, biliyorsunuz, komşu ülkeler olarak Irak, Suriye,
Yunanistan, İran, Bulgaristan, Cezayir, Sudan, Suudî Arabistan ve bazı ülkelere
seyahatler yaptık. 1 Ocak-20 Mart tarihi itibariyle, bu ülkelerle olan ihracat
artışlarımızı vermek istiyorum: Suudî Arabistan'a yüzde 23 oranında ihracatımız
artmıştır, Suriye'ye yüzde 107 oranında artmıştır, Bulgaristan'a yüzde 72
oranında artmıştır, İran'a yüzde 41 oranında artmıştır, Yunanistan'a yüzde 65
oranında artmıştır, Birleşik Arap Emirliklerine yüzde 38,5 oranında artmıştır,
Rusya Federasyonuna yüzde 40 oranında artmıştır, Cezayir'e yüzde 16 ve Mısır'a
da yüzde 52 oranında ihracat artışı sağlanmıştır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, konuşma mı yapıyor, sorulara mı cevap veriyor?!
ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Aslında, burada, tabiî, ihracatçılarımızı, son derece
özverili çalışan sanayicimizi, işadamlarımızı alkışlamak gerekir; bütün
cumartesi pazarlarını, yani, her hafta sonlarını, bizlerle beraber başka bir
ülkede geçirdiler. Ülke ülke dolaşmak, stratejiyle olur; ülke ülke dolaşmak,
tamamıyla, bizim burada yapmaya çalıştığımız ihracatın artış hızını geliştirme
çalışmasıyla olur.
Bu aşamada toplam ihracat
artışımız ne oldu; bakın, 1 Ocak 2003-20 Mart 2003 tarihleri arasındaki,
yaklaşık üç aylık bir değeri sizlere vermek istiyorum. Türkiye'nin toplam
ihracat artışı, geçen senenin aynı dönemiyle kıyaslandığı zaman yüzde 35
oranında artmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bundan daha önemlisi,
sanayi ürünlerinde, katmadeğeri yüksek ürünlerdeki ihracat, geçen senenin aynı
dönemine oranla yüzde 38 oranında artmıştır. Tarım ürünlerindeki artış da yüzde
30'lar seviyesindedir.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, sorulara cevap vermiyor, konuşuyor!
BAŞKAN - Sayın Tüzmen,
toparlar mısınız.
ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Sağ olun Sayın Başkanım.
Önemli olan, bütün bu
ihracat artışının aynı şekilde sürdürülmesi gerekliliğidir. Yani, yakalanmış bu
başarıyı ileriye doğru taşımamız gerekiyor. Onun için önemle altını çiziyorum,
bunun da burada kayıtlara girmesini özellikle istedim. Çünkü, içinde
bulunduğumuz zor dönemde bugüne kadar yapılanların, bence, ileride bu konuda
araştırma yapacaklara da ışık göstermesi lazım.
Burada cevaplayamadığımız
soruların yazılı olarak cevaplarını vereceğiz.
Teşekkürler. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Akşit.
TURİZM BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, gerek yapılan
konuşmalar, gerekse sorular için teşekkür ediyorum.
Tabiî, fazla uzatmadan
bazı sorulara değineceğim; geri kalanları da yazılı olarak cevaplayacağız.
Öncelikle, bütçemizin
yetersizliği konusunda Sayın Abdülkadir Ateş'in ifadeleri karşısında bazı
rakamlar vermek istiyorum: 1996 yılında Turizm Bakanlığının bütçesi 66 000 000
dolar imiş -ben dolar bazında veriyorum rakamları- 1997'de 79 000 000 dolar, 1998'de 67 000 000 dolar, 1999'da 114 000 000 dolar, 2000'de 105 000 000 dolar, 2001'de 108 000 000 dolar, 2002'de 114 000 000 dolar ve 2003'te 114 000 000 dolar. Türk Lirası bazında baktığımızda,
2002'de 165 trilyon olan bütçe, 2003 yılında 190 trilyona ulaşmış
bulunmaktadır. Bu şekilde bakıldığı zaman, bunlar hiç de küçümsenecek rakamlar
değildir; ama, yeterli olmadığını bizler de biliyoruz. Tabiî ki, getirinin en
az yüzde 3-4'ü oranında bir bütçeye sahip olmamız gerekir. Ancak, önemli olan,
az parayla çok iş başarabilmektir diyoruz.
Yine, turizm gelirleri
bakımından değinilen bir soru vardı; "Merkez Bankasınca 8,5 milyar dolar
olarak açıklanıyor" denilmişti. Merkez Bankası, sadece yabancı
ziyaretçilere anket uyguluyor; yani, yabancı pasaportla giriş yapanlara.
Uygulamada ayrıntıya girilmeden, kişi başı harcamanın ne kadar olduğu
soruluyor. Örneğin, bir Alman turiste ne kadar harcadığı sorulup, bu, gelen
Alman turist sayısıyla çarpılıp, toplam Alman turist gelirine ulaşılıyor. Diğer
ülkeler de bu metotla belirlenip toplama ulaşılıyor. Yurt dışından gelen Türk
işçilerinin ise tatil amaçlı yaptıkları harcamaları bu rakama dahil edilmiyor.
Oysa, Turizm Bakanlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü gelir toplamını esas
alıyor; yani, yurt dışındaki vatandaşlarımızın buraya turizm amaçlı gelip
harcadıkları paraları da dahil ediyor. Böyle bakıldığı zaman, bizim
rakamlarımızla 11,9 milyar dolara ulaşıyoruz. Bunu da belirtmek istiyorum.
Yine, bir başka soru,
Karadeniz konusundaydı, Karadeniz turizmine yönelik çalışma olup olmadığı
yönündeydi. Karadeniz'e Bakanlığımızca özel bir önem veriliyor bu dönemde. Daha
önce ilan edilmiş yayla turizm merkezlerinin mülkiyet ve imar problemleri
çözülmeye çalışılıyor; gerek iç ve gerek dış turizme daha etkin bir şekilde
katılmasının sağlanılması hedefleniyor. Ayrıca, bu amaçla, 15-22 Nisan
tarihleri arasındaki Turizm Haftasının da Karadeniz'den başlatılması
çalışmaları sürüyor. İnşallah, en kısa zamanda, Nisan-Mayıs ayları gibi bir
dönemde de Ordu'yu da ziyaret edeceğimi ifade etmek istiyorum.
Gelen turist sayısında
geçen yıla göre bir düşme olup olmadığı da sorulan sorular arasında. 2003 yılının
ilk üç ayıyla 2002 yılının ilk üç ayını kıyasladığımızda, geçen yılın bu
dönemlerinde gelen turist sayısına göre, aşağı yukarı yüzde 30'luk bir artış
var bu sene. İçinde bulunduğumuz tüm olumsuz şartlara rağmen, herhangi bir
düşme şu anda yaşanmamaktadır; tam tersine, yüzde 30 artışla gitmektedir.
Yine, Irak krizine
yönelik olarak, Bakanlığımızda herhangi
bir kriz koordinasyon merkezi olup olmadığı sorulmuştur. Bakanlığımızda
geçmişten gelen bir kriz masası mevcudiyetini korumaktadır; ancak, buna ilaveten,
izleme ve koordinasyon merkezi de oluşturulmuş bulunmaktadır. Söz konusu
merkez, tüm gelişmeleri yirmidört saat yakından takip etmektedir. Söz konusu
izleme, yurt içinden ziyade yurt dışına yönelik yapılmaktadır. Turizm Bakanlığı
olarak, bu dönemde de, yine, pazara yönelik tanıtım faaliyetlerimizi
sürdürüyoruz, dışarıdaki gelişmeleri bu merkezimiz sayesinde takip ediyoruz ve
günlük olarak ne yapmamız gerektiğini toparlamaya çalışıyoruz.
Yine, bu çalışmalar
kapsamında, Irak krizine yönelik olarak, yurt dışındaki büyük tur
operatörleriyle müşavirliklerimiz aracılığıyla görüşmeler yapıyoruz. Onlardan
aldığımız güzel cevap, toplu herhangi bir rezervasyon iptalinin olmadığı
yolunda. Bakanlık olarak, tabiî, rezervasyon taleplerinde bir gerileme olduğu
gerçektir, bunu kabul ediyoruz; ancak, önemli olan, yapılmış olan
rezervasyonlarda, tur operatörleri bazında, büyük olarak herhangi bir iptalin
söz konusu olmadığıdır.
Bu arada, tanıtım
faaliyetlerimizi de tamamen durdurmak yerine, daha çok ihtisas kanalı olan,
işte Travel, Eurosport gibi, daha
güncel haberlerden uzak kanallarla kaydırarak sürdürüyoruz. Savaşın bitiminden
itibaren bütün faaliyetlerimizi yoğun bir şekilde devam ettireceğiz; ancak, bu
dönemde, tabiî ki, fuar çalışmalarımız devam etmektedir.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
toparlar mısınız...
TURİZM BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (Devamla) - Turizm kentleri projesine de kısaca değinerek bitirmek
istiyorum.
Bu projenin amacı,
turizmin çeşitlendirilmesi politikasının da bir gereğidir. Bölgesel kalkınmayı
da destekler nitelikte yürütülmesi gereken ve birçok aktiviteyi içeren, planlı,
marinasıyla, spor alanlarıyla, yerleşim alanlarıyla güzel turizm merkezleri
yaratılmasıdır. Belirli bir çitle çevrilmiş alanlar değil, tam tersine, planlı,
doğanın korunduğu ve turizme gerçekten hizmet edebilecek birimleri bir arada
ihtiva eden kentler projesidir.
Ben, diğer soruları, daha
fazla zamanınızı almamak için yazılı olarak cevaplamayı tercih ediyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Babacan.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vaktimiz herhalde çok az, 2 dakika kadar bir vaktimiz kaldı.
Onun için, ben, sorulardan bir tanesine hemen kısaca cevap vereceğim, geriye
kalan sorular da daha sonra yazılı olarak cevaplandırılacak.
Şimdi, Hazine
Müsteşarlığının 1995-2001 yıllarına ait dışborç hesapları, denetlenmek üzere,
2002 yılı haziran ayında Sayıştay Başkanlığına teslim edildi. Denetim, şu anda
denetim ekibince yapılmakta ve bu dış borçlarla ilgili çalışmalar Sayıştay
tarafından devam ettirilmektedir. 2001 yılı içborç ve bütçe hesaplarının
tamamı, devlet muhasebesinde kayıt altına alınmış ve Sayıştay tarafından da
denetlenmiştir. Söz konusu hesaplar, ilgili mevzuat uyarınca, teknik açıdan
bütçe dışında izlenmiştir 2001 yılında. Yine, 2001 yılı içborç hesapları,
Sayıştay tarafından denetlenip uygun bulunmuştur. Dolayısıyla, bu raporlarda,
Sayın Alaattin Büyükkaya'nın okuduğu raporda "kayıtdışı" diye bir
tabir var; burada kayıtdışı değil de, belki, bütçe dışı gibi bir tabir
kullanılabilir miydi; tabiî, bunun, teknik olarak, incelenmesi lazım.
Yine, aynı raporda
"bu terim -yani, kayıtdışı terimini kastediyor- bütçe dışında harcanan
kaynakların israf edildiğini, nereye harcandığını, belli olmadığını veya
yolsuzluk yapıldığını ifade etmemektedir" diye, yine, Sayıştay'ın
raporunda var; fakat, tabiî, bu konu uzun süredir gündemde olduğu için, ben,
bunu, hem Sayıştay yetkilileriyle hem de bu konuyu ilk gündeme getiren Plan ve
Bütçe Komisyonu üyelerimizle ayrıca görüşeceğim, kendim daha detaylı ele
alacağım. Ayrıca, bu konuyla ilgili gerekli açıklamalar da yapılacak.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Enis Tütüncü'nün iki müracaatı var. Birincisi "son söz
milletvekilinindir" kuralı gereğince söz istedi. İkincisi, Sayın Osman
Nuri Filiz'in, konuşması sırasında kendisine sataşmada bulunduğu gerekçesiyle
söz istedi.
Sayın milletvekilleri,
İçtüzüğümüzün 60 ve 72 nci maddelerine göre, başkaca bir hüküm yoksa, her
konuda, hükümete, komisyona ve siyasî parti grupları ile şahsı adına iki üyeye
söz verilebilmektedir. Şahsı adına üçüncü bir kişiye, İçtüzüğün 61 inci
maddesine göre "son söz milletvekilinindir" hükmü gereğince söz
verilebilmesi, iki şahıstan sonra hükümetin söz alıp konuşması halinde mümkün
olabilmektedir.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Ama, sorulara cevap verilmedi ki...
BAŞKAN - Şahısları adına
iki üye söz alıp konuşmuştur; hükümet söz istememiştir. Görüşmelerin bittiği
belirtilerek sorulara geçilmiştir. Soru-cevap işlemi bütün konuşmaların
bitiminden sonra yapılmaktadır. Konuşmaların bitiminden sonra soru-cevap
işlemine geçilmiş, bu işlem bittikten sonra, son söz olarak Sayın Tütüncü söz
istemiştir. Arz ettiğim nedenlerle, kendilerine söz verilememektedir.
Bilgilerinize sunulur.
İkinci söz talebiyle
ilgili olarak, Sayın Osman Nuri Filiz'in konuşma tutanaklarını getirttim.
Konuşma tutanağında "eğer, bu bütçede herhangi bir sorun varsa, tenkit
etmek istiyorsa, Sayın Enis Tütüncü kardeşimiz, gerçekten, planlamada birikimi
olan bir arkadaşımız, ağabeyimizdir, büyüğümüzdür, bütçeyi tenkit edebilecek
birikimi vardır ve eder; ancak, bütçeler, onun da bildiği gibi, altı ay önceden
hazırlanmaya başlanır. Bütçe felsefesini ortaya koyan Sayın Kemal Derviş ve sol
hükümettir. O bakımdan, bu bütçeyi bu hale ancak bu kadar getirebildik. Onun
için, burada bir kimlik bunalımından söz etmek mümkün değildir" diyor.
Bu durum karşısında da,
bu, sataşma olarak değerlendirilememiştir. Dolayısıyla da, Sayın Tütüncü'ye söz
verilememiştir.
Şimdi, sırasıyla dördüncü
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
I) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.- Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Program |
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetler |
15 040 500 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Dış Ticaret Politikalarının Düzenlenmesi ve Uygulanması |
42 187 500 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
900 |
Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
7 297 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
T O P L A M |
64 525 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
L i r a
- Genel Ödenek Toplamı : 37
519 310 075 000
- Toplam Harcama : 34 307 107 750 000
- İptal Edilen Ödenek : 4 374 834 785 000
- Ödenek Dışı Harcama : 1 162 632 460 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2003
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
İ) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine
Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Program |
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
18 003 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Hazine Politikalarının Düzenlenmesi ve Uygulanması |
51 447 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
910 |
Kurumlara Katılma Payları ve Sermaye Teşkilleri |
1 024 250 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
920 |
İktisadî Transferler ve Yardımlar |
3 724 500 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
930 |
Malî Transferler |
519 880 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
940 |
Sosyal Transferler |
747 538 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
950 |
Borç Ödemeleri |
67 071 212 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
999 |
Dış Proje Kredileri |
82 589 000 000 000 |
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
T O P L A M |
73 239 419 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2003
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir
Hazine Müsteşarlığı 2001
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Hazine Müsteşarlığı 2001
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
L i r a
- Genel Ödenek Toplamı : 47
727 813 385 725 000
- Toplam Harcama : 47 445 179 080 690 000
- İptal Edilen Ödenek : 283 527 493 525 000
- Ödenek Dışı Harcama : 893 188 490 000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.
ve
Dış Proje Kredilerinden Ertesi
Yıla Devreden : 5
015 861 720 000
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2001
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Turizm Bakanlığı 2003
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
J) TURİZM BAKANLIĞI
1.- Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Program |
|
|
Kodu |
A ç ı k l a m a |
L i r a |
|
|
|
101 |
Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri |
16 484 000 000 000 |
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
111 |
Ülke Turizminin Geliştirilmesi ve Tanıtılması Hizmetleri |
173 084 000 000 000 |
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
900 |
Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler |
562 000 000 000 |
|
|
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
T O P L A M |
190 130 000 000 000 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Turizm Bakanlığı 2003
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Turizm Bakanlığı 2001
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Turizm Bakanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Turizm Bakanlığı 2001
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
L i r a
- Genel Ödenek Toplamı : 102
397 977 000 000
- Toplam Harcama : 91 627 472 830 000
- İptal Edilen Ödenek : 10 779 636 480 000
- Ödenek Dışı Harcama : 9 132 310 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Turizm Bakanlığı 2001
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Dış Ticaret
Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Turizm Bakanlığı 2003 malî yılı bütçeleri
ile 2001 mali yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olmalarını
temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
dördüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 25 Mart 2003
Salı günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 19.36