BIM 3 13 2003-04-08T11:32:00Z 2003-04-08T11:32:00Z 21 50759 289327 TBMM 2411 578 355313 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22                                 YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 10

 

54 üncü Birleşim

24 . 3 . 2003 Pazartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. - Oturum Başkanı TBMMBaşkanvekili Sadık Yakut’un 18-24 Mart Yaşlılar Haftasını ve 21-26 Mart Orman Haftasını kutlayan konuşması

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79)

A) BAŞBAKANLIK

1. - Başbakanlık 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Başbakanlık 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

C) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Danıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Danıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

E) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1. - Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Gümrük Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

F) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

G) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLÂTI MÜSTEŞARLIĞI

1. - Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

H) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

I) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

İ) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1. - Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

J) TURİZM BAKANLIĞI

1. - Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Turizm Bakanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

V. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, KİPTAŞ konutlarının hak sahiplerine ne zaman teslim edileceğine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı (7/193)

2. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin doğalgaz sayaçlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı (7/236)

3. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Akay Alt Geçidinin ilk ihale ve hakediş bedeline ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı (7/237)

4. - Edirne Milletvekili Nejat Gencan’ın, çiftçilerin Devlete olan borçlarına ve vergi yüküne ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/256)

5. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu’nun, Antalya Kepezüstü mevkiindeki hastane inşaatına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/259)

6. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Türk Sağlık ve Eğitim Vakfına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/260)

7. - Kayseri Milletvekili Muharrem Eskiyapan’ın,

Yamula Barajı tamamlanınca sular altında kalacak karayollarına, Felahiye-Kayseri ve Erkilet-Boğazlıyan yollarına,

- Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar’ın, doğal afet risk haritasının yapılıp yapılmayacağına

İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen’in cevabı (7/261, 7/264)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak dört oturum yaptı.

Birinci, İkinci ve Üçüncü Oturum

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan Bakanlar Kurulunun, elektronik cihazla yapılan açık oylama sonucunda, 162 ret oyuna karşılık 350 oyla güvenoyu aldığı açıklandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, güvenoyu nedeniyle bir teşekkür konuşması yaptı.

Başkanlıkça, bakanların mazereti nedeniyle, 24.3.2003 Pazartesi günü görüşülecek olan Orman Bakanlığı Bütçesi ile 26.3.2003 Çarşamba günü görüşülecek olan Turizm Bakanlığı Bütçesinin karşılıklı olarak yer değiştirdiğine ilişkin duyuruda bulunuldu.

2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak, maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1 inci maddeleri okundu.

Bülent Arınç

Başkan

                            Mehmet Daniş                                    Ahmet Küçük

                                Çanakkale                                          Çanakkale

                               Kâtip Üye                                         Kâtip Üye

 

Dördüncü Oturum

2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79) görüşmelerine devam olunarak;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,

Cumhurbaşkanlığı,

Sayıştay Başkanlığı,

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,

2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 24 Mart 2003 Pazartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 20.15’te son verildi.

Nevzat Pakdil

Başkanvekili

                            Mehmet Daniş                                     Yaşar Tüzün

                                Çanakkale                                             Bilecik

                               Kâtip Üye                                         Kâtip Üye

 

No. : 75

II. - GELEN KÂĞITLAR

24 . 3 . 2003  PAZARTESİ

Teklif

1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 213 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/101) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.3.2003)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

24 Mart 2003 Pazartesi

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. - Oturum Başkanı TBMMBaşkanvekili Sadık Yakut’un 18-24 Mart Yaşlılar Haftasını ve 21-26 Mart Orman Haftasını kutlayan konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, 18-24 Mart günleri arası yaşlılar haftası, 21-26 Mart günleri arası da orman haftası. Bu vesileyle "bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Mazide muktedirken, bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur" diyor Sayın Büyük Atatürk.

21-26 Mart günleri arası orman haftası olarak kutlanılmaktadır. "Ağaç, çiçek ve yeşillik uygarlık demektir" diyen Atatürk, uygarlaşmanın en önemli ölçülerinden biri olarak ağacı, yeşili, ormanı göstermiştir. Dünyamızı, atalarımız bize nasıl bıraktıysa, bizler de onu daha geliştirerek, ormanları ve yeşili çoğaltarak gelecek nesillere bırakmalıyız. Gölgesinde oturduğumuz, havasından yararlandığımız, sanatçılarımıza ilham kaynağı olmuş güzellikler sunmuş ormanlarımız, diliyoruz ki, hak ettiği ilgiyi görür.

Sayın milletvekilleri, 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanun Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanun Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün üç tur görüşme yapacağız.

İkinci turda, Başbakanlık, Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Danıştay Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79)  (1)

A) BAŞBAKANLIK

1. - Başbakanlık 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Başbakanlık 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

C) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Danıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Danıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde

Sayın milletvekilleri, 18.3.2003 tarihli 49 uncu Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar, sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekranda söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

İkinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu, Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek; AK Parti Grubu adına, Amasya Milletvekili Akif Gülle, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek, Trabzon Milletvekili Faruk Özak, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş.

Şahısları adına; lehinde, Mardin Milletvekili Nihat Eri, Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu, Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı, Amasya Milletvekili Hamza Albayrak, Trabzon Milletvekili Faruk Özak, Afyon Milletvekili Ahmet Koca; aleyhinde, Ankara Milletvekili İsmail Değerli, İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, Bayburt Milletvekili Ülkü Güney.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın hatip, süreyi nasıl kullanacaksınız?

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, zamanı, üç arkadaş eşit olarak kullanacağız.

BAŞKAN - Buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Başbakanlık bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi ve bizi izleyen değerli yurttaşlarımızı, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 3 Kasım seçimleri, Türkiye'nin siyasal yaşamında, gerçekten sonuçları itibariyle devrim sayılabilecek, demokratik kurallar içerisinde bir ülke yurttaşlarının yapabileceği en üst düzeydeki dönüşümlerin yapılabildiği bir seçim olarak gerçekleşmiştir. Halkımız, bütün geleneklerini, bütün alışkanlıklarını, 3 Kasım seçimlerine kadar var olan bütün siyasal angajmanlarını önemli ölçüde terk ederek, yaşadığı sıkıntılara, sorunlara yeni çözümler arama arayışı içerisinde yepyeni siyasal bir tercih ve yepyeni bir parlamento oluşturmuştur.

Bu seçim sürecince yapılan çalışmalarda, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı ve sözcüleri, tek başına bir iktidarın, Türkiye için, Türkiye'nin yararına neler ifade ettiğini, her vesileyle yurttaşla paylaşmaya çalışmış ve yurttaşımızın  böyle bir tercihi ortaya koyabilmesinin, ülke yararına yaratabileceği sonuçları önceden onlarla paylaşarak, tek başına bir iktidar, kim olursa olsun tek başına bir iktidar için, olağanüstü gayret sarf etmiştir ve sonuçta, tek başına bir iktidarla birlikte, Cumhuriyet Halk Partisinin, seçim süresinde ifade etmiş olduğu bütün yararların, o iktidarın, kim olduğuna bakılmaksızın ortaya çıktığını somut olarak gördük; üstelik, bu, sadece Cumhuriyet Halk Partisinin bir iddiası değil.

Bakın, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan, bütçesinin sunuş konuşmasında bu durumu nasıl izah ediyor: "Kasım ayında yapılan erken seçim sonrasında, AK Partinin tek başına iktidara gelmesi, malî piyasalarda olumlu karşılanmış, döviz kuru ve faiz oranları tekrar düşme eğilimine girmiştir. Bu süreçte, sanayi üretiminde de nispî bir canlanma gözlenmiştir." Ne zaman; sadece AK Partinin tek başına iktidarının ortaya çıktığı; ama, AK Partinin, bir iktidar partisi olarak, henüz, hiçbir uygulama içerisine girmediği, daha nasıl bir iktidar olabileceği noktasında topluma en küçük bir mesaj sunmadığı bir dönemde, Cumhuriyet Halk Partisinin o seçim sürecinde ifade etmiş olduğu gibi, sadece tek başına bir iktidarın yaratmış olduğu pozitif ortam ve Cumhuriyet Halk Partisinin ortaya koyacağı muhalefet çizgisinin o günden belirlenmiş olması, böyle bir olumlu gelişmenin kendiliğinden ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, bu ifadeyi kullandıktan sonra, devamında ne olduğuna ilişkin hiçbir şey söylememektedir; ama, asıl problem, bugün, Türkiye'nin yaşadığı bu tarihî sıkıntıların altında yatan en temel problem "ondan sonra ne olmuştur" sorusuna, Sayın Bakanın, Sayın Başbakanın, sayın hükümet yetkililerinin, sayın iktidar partisi üyelerinin vereceği cevapla ilgilidir; ama, maalesef, bunun cevabı yoktur.  Burada da bunun cevabı yoktur, sadece bir durum tespiti yapılmaktadır, ondan sonrasına dönük olarak hiçbir ifade kullanılmamaktadır. Değerli arkadaşlarım, bugün yaşadığımız bütün sıkıntıların temelinde yatan asıl gerekçe, bu olumlu başlangıca rağmen, AK Parti iktidarının, başta, 58 nci hükümet dönemindeki Başbakanlık kurumunun üzerindeki müdahalelerden, Bakanlar Kurulu üzerindeki müdahalelerden başlamak üzere, bir bütünlük sergileyememesi, topluma güven verememesi, gerekli kararları gerektiği biçimde alamaması; hatta, dünyaya gerekli mesajları, bu güvenin yarattığı, iktidarın gerektirdiği mesajları verememesiyle ilgilidir. Dolayısıyla, şu anda bütçesini görüşmekte olduğumuz -58 inci hükümet döneminde bir kısmını yaptığımız, şimdi 59 uncu hükümet döneminde tamamına ilişkin yapmış olduğumuz bu görüşmelerde-Başbakanlık görüşmelerinde, Türkiye'nin asıl sorununun ve sıkıntısının buradan başladığını hepimiz görmek durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, bir iddiayla yola çıkılmıştır: "Başbakanlık kurumunu küçülteceğiz. Başbakanlık, icracı bir bakanlık olmaktan çıkacak, koordinasyon bakanlığı haline dönüştürülecektir." Doğrudur, başlangıçta Başbakanlık küçültülmüştür; ama, maalesef, koordinasyonu sağlayan bir bakanlık haline dönüştürülememiştir; tam aksine, herkesin bildiğini söylediği, herkesin bildiğini yaptığı, Başbakana herkesin müdahale edebildiği, koordinasyon sağlamakla görevli bir kurum olmaktan çok uzaklaşan bir noktaya hızla Başbakanlık kurumunun sürüklendiğini, maalesef, hep birlikte gördük.

Değerli arkadaşlarım, AK Parti, Sayın Genel Başkanının ifadesiyle reddi miras üzerine kurulu bir partidir; dolayısıyla, geçmişten getirdiği bütün birikimlerini, biraz da siyasetin zorlamaları nedeniyle reddetmek durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Böyle olunca, herkes, kendine göre farklı gerekçelerle, farklı nedenlerle, farklı sebeplerle  AK Parti içerisinde bir biçimiyle yer almıştır; bakanlıklar da böyle oluşmuştur. Koordinasyondan sorumlu olması gereken Başbakanlık kurumu, üzerine düşen sorumluluğu yeterince yerine getiremediği için, her bakan, her konuda, zaman zaman kendi içinde tutarsız, günübirlik, bugün söylediğini yarın reddeden, bugün söylediğinin yarın tam aksini söyleyen, çoğu zaman da, bir bakanın söylediğini öbür bakanın reddettiği, bir bakanın söylediğini öbür bakanın ertesi gün reddetmek durumunda kaldığı bir karmaşa içerisine hızla sürüklenmiştir. (AK Parti sıralarından "bütçeyle ilgili ne var; bütçeyle?" sesleri) Evet, bütçeyle ilgili konuşuyoruz değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibin sözünü kesmeyelim.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)- Bütçeyi konuşuyoruz; çünkü, bizim konuştuğumuz şey Başbakanlık bütçesi; yani, Başbakanlık, yatırım bakanlığı değil, koordinasyon bakanlığı. Dolayısıyla, Başbakanlığın rakamlarını, herhalde, hiçbirimiz burada konuşmayacağız değerli arkadaşlarım; politikaları konuşacağız.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul)- Bütçe görüşmelerinde siyaset yapmak serbesttir.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)- Sayın Çelik, burada yaptığı konuşmada -ki, AK Parti içerisindeki etkinliğini hepimiz biliyoruz- bu reddi miras anlayışını, eğer, yeni iktidarlarla siyasetler değişmeyecekse, o zaman, seçimlerin ne anlamı var biçiminde ifade etmeye çalıştı. Bunu neyle ilgili söyledi; Kıbrıs konusuyla ilgili. Yani, günlük politikaların değişmesini ulusal politikaların değişmesiyle özdeşleştiren bir yaklaşım içerisinde arkadaşlarımız. Bakın, hükümet programının 42 nci sayfasında, bu, hangi boyutlara tırmandırılıyor değerli arkadaşlarım: "Değişen bölgesel ve küresel gerçekler karşısında Türkiye'nin, dışpolitika önceliklerini yeniden tanımlaması ve bu gerçeklerle ulusal çıkarları arasında yeni bir denge oluşturması gerekmektedir." Yani, cumhuriyetin, bugüne kadar, dışpolitika konusunda biriktirdiği, oluşturduğu bütün değerlerin; yani, belki, ben, sınırlarını aşarak mı ifade ediyorum bilemem; ama, cumhuriyetle birlikte oluşturduğumuz "yurtta sulh, cihanda sulh" temeline, anlayışına dayalı politikaların bile değiştirilebileceği iddiası hükümet programında, Irak konusunun hemen başlangıcında -bu, tesadüfî bir paragraf değil- ortaya konan bir yaklaşımdır.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin, en temel siyasal güç olarak, hatta AK Partili arkadaşlarımızın, en temel güç olarak kendilerinin farklı oldukları yanı ifade etme noktasında dayandıkları en önemli siyasî argüman piyasadan gelmektir. "Biz piyasadan geliyoruz, siz bilmezsiniz. Bu bürokratlar, bu siyasiler, bu piyasadan gelmeyenler, Türkiye'nin sorunlarını çözemez." Burada bir kurnazlıkla, bir şark kurnazlığıyla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakika ek süre veriyorum.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - ... o bildiğimiz, işini doğru yapmaya çalışan, dürüst esnaf anlayışıyla bu işi yapan bir piyasadan gelme değil de, kurnazlıkla biz bu işleri hallederiz, kim gelirse gelsin, Amerikan Başkanı da olabilir; biz esnafız, biz onunla da gerekli pazarlığı yaparız, bütün sorunları çözeriz biçimindeki anlayış, Sayın Maliye Bakanımızdan Sayın Başbakana kadar bütün AK Partili arkadaşlarımızın, milletvekillerinin, bakanların farklı oldukları en siyasal argüman olarak ortaya çıkmıştır, çıkarılmıştır.

TEMEL YILMAZ (Gümüşhane) - Ne alakası var!..

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Daha dün, Sayın Bakan, bu anlayışı, piyasadan geliyor olmanın ne kadar önemli bir meziyet olduğunu, burada bütün arkadaşlarımıza seslendiriyordu.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu anlayışla hiçbir şey ciddiye alınmamıştır; muhalefetin eleştirileri ciddiye alınmamıştır. Şimdi, hepinizin tanık olduğu birkaç örnek vereceğim. Mesela, muhalefet "bu naylon faturacıları niye affettiniz" diye soruyor; Sayın Bakan diyor ki: "Siz, vergi affına karşı mısınız?"

Siz "emeklinin, dulun, yetimin sağlığından tasarruf olur mu" diyorsunuz, Sayın Bakan diyor ki: "Bir bayan memur tespit ettik, bir günde 803 tane idrar tahlili yaptırmış." (AK Parti sıralarından "doğru" sesleri) Evet, aynı mantık işte. Bunun tasarrufla bir ilgisi yok değerli arkadaşım, yolsuzluk başka bir şeydir, tasarruf başka bir şeydir. Vergi affını sahiplenmek veya  vergi affına karşı çıkmak başka bir şeydir; naylon fatura sahtekârlarını affetmek başka bir şeydir. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer, bunu bile kavramıyorsanız, o zaman, denecek fazla bir şey yok.

Bu bütçede bütün yük, yoksulun, kimsesizin, çaresizin üzerine yüklenmiştir; bu, doğru değildir diyorsunuz; o "biz, sizin daha sıkı bir bütçe istiyor olmanızı beklerdik" diyor. Sanki, biz, yoksulu daha çok ezin diyoruz. Biz, diyoruz ki: Biraz da varlıklının üzerine gidin.

Bir bakan, bütçe içerisine, savaşla ilgili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, 1-2 dakika süre arkadaşlarımızdan alalım.

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, benim usulümde eksüre verme yok; 2 dakikalık ek süre verdim, tamamlamanız gerekirdi.

Teşekkür ediyorum.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, 1-2 dakika süre arkadaşlarımızdan alalım.

BAŞKAN - Arkadaşlarınızdan alınması kaydıyla buyurun Sayın Kumkumoğlu.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan "bütçe içerisine savaşla ilgili her türlü ödenek konmuştur" diyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bir başka sayın bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundan ne talep ediyor: "Amerika Birleşik Devletleri tarafından Irak'a yapılacak olası askerî harekâtta NBC silahlarının kullanılması durumunda, ülkemizde de söz konusu silahların etkilerine maruz kalma ihtimali yüksektir. Çevre Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatlarının görevlerini aksatmadan yerine getirebilmesi ve can kaybının olmaması için 500 adet gaz maskesi ve filtresine ihtiyaç vardır. Bu çerçevede, 135 700 000 000 liranın Bakanlığımıza tahsisini Plan ve Bütçe Komisyonundan talep ediyorum."

Bu, nasıl bir anlayıştır; ben, bunu, hem burada bizi dinleyen değerli arkadaşlarımızın hem de bizi izleyen yurttaşlarımızın dikkatine sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar olurken, Sayın Başbakan "usta kaptan marifetini fırtınalı denizlerde gösterir" diyor.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Göreceksiniz...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Ama "minareler süngü camiler kışlamız" diye başlayan yolculuk, maalesef, şimdi... (Ak Parti sıralarından gürültüler)

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Ne alakası var!

RESUL TOSUN (Tokat) - Saçmalama!..

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Müsaade eder misiniz efendim...

RESUL TOSUN (Tokat) - Ne alakası var!. Saçmalama!..

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Söylenmeyen bir şeyi söylemiyorum ben.

"Minareler süngümüz, camiler kışlamız" diye başlayan yolculuk, şimdi, karagözlü, karakaşlı, hepimizin her gün televizyonlarda alnına bant sarılı olarak gördüğümüz, yüreğimiz burkularak, ağlayarak gördüğümüz Iraklı çocukların üzerine dünyanın en gelişmiş silahlarıyla yağdırılan bombalara fırsat tanıyarak, fırsat vererek devam ediyor maalesef. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Bakın, millet yüzde 50 oy veriyor!..

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Buradan Sayın Başbakana seslenmek istiyorum: Türkiye'nin, fırtınalı denizlerde gemilerini sürecek, kullanacak yetenekte, birikimde çok sayıda kaptanı var; ama, bir gerçek var, bilmem Sayın Başbakan farkında mı; Türkiye'nin Tayyip Erdoğan'dan başka Başbakanı yok; lütfen, herkes görevini yapsın.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay; buyurun Sayın Tomanbay. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz, Sayın Kumkumoğlu'nun sürenizden alması sebebiyle, 8 dakikadır.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Hayır; eğer böyle bir şey yapıyorsanız, ben hiç konuşmama başlamayayım; çünkü, benim konuşma süremi verirken benden izin almadınız. Ben böyle bir...

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu "arkadaşlarımız, süre..."

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Hayır; benden sormadınız ve ben, öyle bir izin vermedim. Benim rızam olmadan konuşmamı kesiyorsanız, ben konuşmama başlamayayım efendim.

AHMET IŞIK (Konya) - Konuşma o zaman, vazgeç.

BAŞKAN - Sayın Tomanbay, size sorma gibi bir alışkanlığımız da yok burada.

Buyurun.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Efendim, ben, Mehmet Tomanbay'ım, Kumkumoğlu değilim...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Başkan, tartışmayla, konuşma süresinin 1 dakikası gitti zaten!

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Hayır; Sayın Başkan, eğer 10 dakika konuşma izni vermiyorsanız, konuşmama başlamayayım. (AK Parti sıralarından "Konuşma, konuşma" sesleri)

BAŞKAN - Sayın Tomanbay, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun üç konuşmacısının toplam konuşma süresi 30 dakikadır. Kendi aranızda hangi türlü anlaşırsınız, onu bilemem; o, sizin probleminiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Başkan, saati lütfen sıfırlayın; 2 dakikası gitti zaten.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Burada, Danışma Kurulunda alınan karar uygulanıyor.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Başkan, konuşma süresini yeniden başlatın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan gerekli müsamahayı gösterir arkadaşlar.

CHP GRUBU ADINA MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidarının adaletini, tekrar burada çok açık ve net bir şekilde görüyorsunuz. O   sözlerimle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Diyanet İşleri Başkanlığının 2003 malî yılı bütçesi üzerine...

BAŞKAN - Sayın Tomanbay, buradaki adalet, AK Parti adaleti değil, Başkanın adaletidir.

Buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Başkan da, Adalet ve Kalkınma Partisi Başkanıdır, onun üyesidir; o nedenle onu söyledim.

EYÜP FATSA (Ordu) - Hayır; Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanvekilidir.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Sözlerimi AK Partiden dinleyeceksiniz.

Demin, değerli arkadaşım Kumkumoğlu'nun da söylediği gibi, AKP iktidarının kötü yönetimi sonucunda, Türkiye, ne yazık ki, Irak'ta, çocukların, kadınların, masum insanların başına bombaların yağdığı bir savaşa karışmış bulundu. Böyle bir ortamda, bu savaşın, ülkemizin, ekonomik, siyasal, sosyal hayatına büyük etkileri olacağı açıktır.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Millet AK Partiden memnun.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Böyle bir dönemde, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi hakkında konuşmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

3 Mart 1924 tarihinde Başbakanlığa bağlı olarak kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasamızın 136 ncı maddesinde şöyle tanımlanmaktadır: "Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir." Görüleceği üzere, Anayasamız, laiklik ilkesi doğrultusunda, Diyanet İşleri Başkanlığının, özel kanununda belirtilen görevlerini, iki temel sorumluluk çerçevesinde yürütmesini emretmiştir. Ülkemizin huzur ve refahı açısından çok önemli olan bu iki temel sorumluluktan birincisi, Diyanet İşleri Başkanlığının, görevini yerine getirirken, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalması, bir diğer deyişle, farklı inanış ve düşüncelere eşit yaklaşması ve ikincisi de, bu eşitlik ve adalet çerçevesinde, milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi sağlamaktır.

Değerli milletvekilleri, görüleceği üzere, Anayasamız, Diyanet İşleri Başkanlığına, rejimimizin temel ilkelerinden olan laiklik ilkesi çerçevesinde, ülkemizde huzur ve kardeşliği sağlayabilme gibi çok önemli bir temel görevi vermiştir. Ancak, ne yazık ki, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, göreve geldiğinden beri, hemen her konuda olduğu gibi, bu konuda da yanlış yapmıştır; demin açıkladığım gibi, ülkemizin birlik ve dayanışması açısından çok önemli görev ve sorumlulukları bulunan Diyanet İşleri Başkanlığını, ne yazık ki, bu hayatî dönemde başsız bırakmıştır. Ülkeye hizmet verme değil; ama, sadece kadrolaşma, kendi yandaşlarına mevki sağlama amacıyla hareket eden AKP iktidarı, dayanışmaya ve bütünleşmeye, bu yönde de çok önemli çalışmalara ve mesajlara gereksinim duyulan hayatî bir dönemde Diyanet İşleri Başkanının görevden ayrılmasına neden olmuştur. Bu baskıyı, Başkan, veda toplantısında "son dönemi saymazsak, birlikte görev yaptığımız hiçbir hükümet ve bakandan siyasî baskı görmedik" sözleriyle açıklamıştır.

Ülkemizin en hassas kurumlarından birinin başkanına yapılan bu baskının altında neyin yattığı bilinmemektedir; acaba, Başkan, görevini hakkıyla yerine mi getirememişti; bu konuda hükümetten hiçbir açıklama gelmemiştir.

Ülkemizin içinde bulunduğu bu sıkıntılı ortamı hiçe sayarak, sadece kadrolaşmayı amaçlayan bir iktidar, ülkeye hizmet vermemekte, aksine, büyük zararları dokunmaktadır. Oysa, Diyanet İşleri Başkanlığında yapılması gereken çok önemli işler vardır. Örneğin, Diyanet İşleri Başkanlığı, yıllardan beri, teşkilat yasası olmadan yönetilmeye çalışılmaktadır. Bilindiği üzere, bu teşkilat yasası 1965 yılında çıkarılmış, 1984 yılında iptal edilmiş ve 1984 yılından beri, Diyanet İşleri Başkanlığı, teşkilat yasası olmadan, Bakanlar Kurulu kararıyla yönetilmektedir. Yeterli bir teşkilat yasası olmadığı için, birçok konuda belirsizlik, Diyanet İşleri Başkanlığının, kendisinden beklenen görevlerini Anayasada belirtilen her düşünce ve inanışa eşit ve adil yaklaşma ilkesine ne kadar uygun yaptığı konusunda da tartışmalar yaratmaktadır.

Teşkilat yasasındaki belirsizlik sonucunda görev tanımlamalarının ve gereksinmelerin yeterince iyi tanımlanamaması, bugün, Başkanlıkta büyük ve hantal bir yapı yaratmıştır.

Yine, ülkemizin birlik ve beraberliği açısından büyük görevleri olan Başkanlığa bağlı Ankara ve İstanbul Müftülükleri, uzun süreden beri vekâleten yürütülmektedir. Bu görevlere de, en kısa sürede, asaleten atamalar gerçekleştirilmelidir. AKP İktidarının, kadrolaşma yerine, millete hizmet açısından öncelikle bu görevleri yerine getirmesi gerekmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, son yıllarda bütçeden aldığı payı hızla artırmıştır. 2003 bütçesindeki artış bir önceki yıla göre yüzde 39 oranındadır. Bu paranın, Diyanet İşleri Başkanlığının Anayasa ve ilgili diğer yasalarda belirlenen görevlerine ne denli uygun harcandığı bir diğer önemli tartışma konusudur.

Belirttiğimiz gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumumuzu, din konusunda aydınlatma, dinî konularda eğitme, inanç ve inanç ayrılıklarının istismarını önleme gibi laiklik ilkesi çerçevesinde çok önemli görevleri olan bir kuruluştur.

Bu çerçevede üzerinde duracağım bir konu, Başkanlığın yayımlarında kullandığı dildir. Ne yazık ki, Diyanet İşleri Başkanlığının yayımlarında kullandığı dil, neredeyse Osmanlıcadır. Yayımlarda kullanılan bu dilin Türkçeleştirilmesi, Diyanet yayımlarının herkesin anlayacağı bir dille yayımlanması, her konudaki dinî bilginin olduğu kadar yüce dinimizin de geniş kitleler tarafından daha iyi anlaşılmasına ve benimsenmesine neden olacaktır. Dolayısıyla, vatandaşlarımızdan hiçbir inanış ve düşünce farkı gözetilmeden toplanan vergilerden oluşan Başkanlık bütçesinin, yukarıdaki amaçlara uygun bir şekilde, inanç ve düşünce farklılıklarına saygı gösterilerek, her kesime adaletli yaklaşılarak harcanması da, toplumsal dayanışma ve bütünlüğümüzün korunması açısından anayasal bir zorunluluktur. Ülkemizde, laikliğin güvencesi durumunda olan ve bu açıdan çok özel bir konuma sahip bulunan Diyanet İşleri Başkanlığının, tek bir mezhep ya da inanışı temel alarak faaliyette bulunması söz konusu olamaz. Bu nedenle, Başkanlık, Anayasanın da emrettiği gibi, farklı inançlara yansız yaklaşmalı ve katılmak isteyen her inanca açık bir yapılanmaya yönelerek, inanç dünyamızda hoşgörü ortamının gelişmesine katkıda bulunmalıdır.

Öte yandan, resmî devlet kurumunda yer almak istemeyen inançların da devlet desteğinden yoksun bırakılmaması, bulunacak uygun yöntemlerle desteklenmesi, yine, Anayasamızın laiklik ve eşitlik ilkeleri gereği ortaya çıkan bir zorunluluktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tomanbay, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakikalık eksüre veriyorum.

Buyurun.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Konuşmamın başında da belirttiğim gibi, özellikle içerisinde bulunduğumuz sıkıntılı dönemlerde böyle bir hoşgörüye ulusal dayanışma ve bütünleşme açısından büyük bir gereksinmemiz vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı, cumhuriyetimizin, ulusal bütünlüğümüzün ve toplumsal barışın kökleşmesi için gerekli olan laikliğin daha da güçlenmesi ve daha da gelişmesi için, hızla, Anayasada belirtilen amacına uygun bir teşkilat yasasına kavuşturulmalıdır; böylelikle, toplumsal işlevi bakımından, ülkemizde laikliği, kardeşliği, ulusal dayanışmayı ve bütünleşmeyi bir büyük dinî hoşgörü çerçevesinde gerçekleştirecek olan Diyanet İşleri Başkanlığı, aslî görevine dönmüş konuma gelebilir.

Teşkilat yasası olmadan, bir Başbakanlık kararnamesiyle yürütülmeye çalışılan Diyanet İşleri Başkanlığına, her türlü baskı, çok daha rahatlıkla yapılabilir ve Anayasamızda belirtilen laiklik ilkesi çerçevesinde, o beklenilen hoşgörü, dayanışma ve ulusal bütünlüğümüz, ancak, görevleri çok net bir şekilde belirlenmiş Diyanet İşleri Başkanlığı çerçevesinde yerine getirilebilir.

Diyanet İşleri Başkanlığının, ülkemizdeki huzur ve kardeşliğe, dayanışma ve bütünlüğe yeni baştan katkıda bulunacak, bağımsız, tarafsız bir kurum şeklinde görev yapabilecek hale getirilmesi düşüncesiyle; hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tomanbay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Bir şeyi ifade etmek istiyorum Sayın Başkanım: Burhan değil, "r"sine bastığınız zaman ortaya çıkan bir ismim var; Berhan... Çok teşekkür ederim. Bunu da, lütfen, süreme katmanızı rica ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, sayın yurttaşlarımız; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne ayrılan bütçeyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, yıllardan beri bir türlü adını koyamadığımız, zaman içerisinde Gençlik ve Spor Bakanlığı, zaman içerisinde Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı  ve bugün de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak karşımıza çıkan bir yapılanma söz konusu. Ne kadar önem verdiğimiz de, gençlerimizi kiminle evlendireceğimizden -kurum olarak- belli oluyor; yani "gençlik" kelimesi, sadece tabelaların üzerinde kalmış ve spor önplana çıkmış. Üstelik, önplana çıkan spor da, sadece seyir sporudur; yani, sporla skoru ayırmayan, sporu bir yaşam biçimi olarak görmeyen bir anlayış.

Geçtiğimiz yıllarda, Galatasaray Futbol Takımının Avrupa kupalarındaki başarıları, Ulusal Futbol Takımımızın dünya üçüncülüğü, toplumumuza büyük sevinç yaşattı; fakat, sporun kitleselleşmesi mümkün olmadı. Oysa, her yaş grubundan insanımız, sporla tanışmalı, beden ve ruh sağlığını bu sayede geliştirmeli.

Böylesine bir bütçeyle, 2003 yılında da gençliğimizin ve sporumuzun sorunlarının çözülmesi mümkün değil. Öncelikle gençliğimize ve sorunlarına değinmek istiyorum:

Bugün, gençlerimizin geleceği ve eğitimi anne babalarının cüzdanına bağlı, devletin yetersiz kredi ve burslarıyla eğitimlerini sürdürmeye çalışıyor ve gençlerimiz kendilerine bu olanakları sağlayan belli çevrelerin tutsağı oluyorlar. Öğrenim sırasında yurt, çalışma hayatında barınma ihtiyaçları karşılanmıyor. Gençlerimiz, sağlıksız ortamlarda yaşamlarının en güzel yıllarını tüketiyor. Üstelik Anayasamızın 58 inci maddesine göre, gençliğimizi bilimsel esaslara göre yetiştirmek, her türlü kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak zorundayız. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 26 ncı maddesine ve Anayasamızın 42 nci maddesine göre "her yurttaş eğitim hakkına sahiptir; yani, gençlerimiz, aslında, insan olmanın en temel hakkı olan, eğitim hakkından mahrumlar.

Gençlerimiz bilgi çağının gerektirdiği yeterli bilgiyi alamıyor. Örneğin, şu anda, sadece, gençlerimizin yüzde 6'sı bilgisayar kullanabiliyor, yüzde 75'i gazete bile okumuyor. Avrupa'da çocuklar 3-4 yaşlarından itibaren ilgi ve becerilerine göre seçilip, eğitilirken, gençlerimiz 80-90 kişilik sınıflarda eğitim görüyor. Yaklaşık 2 400 000 kişilik işsizler ordusunun yarısı 15-24 yaş grubundan, bu, 1 200 000 kişinin ne okulu, ne de uğraşısı var. Liseyi bitirip, üniversite kapısından dönen ya da askerliğini yapmış, boşta gezen milyonlarca gencimize  meslekî eğitim verecek okullar açılmalı; ayrıca, meslek liselerinin sayısı mutlaka artırılmalı.

İş bulmada ve kurmada karşılaştıkları büyük zorlukları çok iyi biliyorsunuz. Her gün hepimizin kapısına yüzlerce ziyaretçi geliyor, telefon açılıyor iş için. Gençlik, kültür ve gelişme merkezleri kurulursa, gençlerimiz kahve köşelerinde heba olmaz, kültürel, sanatsal faaliyetlerle uğraşır.

Gençlerimiz, toplumsal sorunların çözümünde ve ülkenin geleceğine ilişkin konularda söz sahibi olamıyor. Söz sahibi olmak isteyenlerse binbir türlü engellerle karşılaşıyor ve hatta, bağımsız Türkiye talebinde bulunanları darağacına götürdük. Başta Millî Eğitim, Kültür, Sağlık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları olmak üzere tüm bakanlıklar, yarınlarımızın teminatı olan gençlerimizden sorumludur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yaklaşık 40 000 000 yurttaşımızın 24 yaşın altındaki bu gençlerimizin çoğu mutsuz, yön duygusu kalmamış. Gençlerimiz çıkış yolu bulamayıp kendi canlarına kıyıyor. Bir yılda intihar eden 1 802 yurttaşımızdan 1 077'si 35 yaşın altında; yani, intihar edenlerin yüzde 65'i genç nüfusumuzdan insanlar.

2003 yılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesinde ise, gençlik hizmetlerine toplam 3 trilyon 214 milyar pay ayrılmış. Bu pay, Millî Piyango biletinin yılbaşı ödülünün üçte 1'i kadar. Yani, sizlerin yapmak istediği 15 000 kilometrelik duble yolun ancak 3 kilometresini yapıyor. Geleceğimizin teminatı olan gençliği 3 kilometre duble yolla eşit tutuyoruz.

İl müdürlüklerine bağlı gençlik merkezleri, gençlik kamp tesislerindeki faaliyetler için 2 trilyon yeterli görülmüş; gençlik kulüplerine ise, 250 milyarlık yardım öngörülüyor.

Bu kadar komik rakamlarla, gençliğimizin önünde çığ gibi büyüyen sorunları çözebilir miyiz?! Ülkemizin büyük ekonomik zorluklar ve kaynak sıkıntısı içerisinde bulunduğu doğru; fakat, toplumumuzun geleceği olan gençlerimizin uçurumun kenarında durduğunu unutmayalım. Gençliği başlı başına bir proje, yarınlarımıza yapılacak en önemli yatırım olarak düşünmek gerek. Okuldaki, tarladaki, fabrikadaki genci bir bütün olarak düşünüp, toplumumuzun geleceğini bu potansiyelle değerlendirmeliyiz. Gençlerimizi, tarikat liderlerinin dizinin dibinden ayağa kaldırıp, Büyük Atatürk'ün deyimiyle, aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek zorundayız.

Bu yıl, toplam 209 trilyon 118 milyarlık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi, genel bütçenin binde 1,3'ü. 1978 yılında bile bu bütçe binde 5,1'di; yani, her yıl, her geçen yıl gençliğe ayrılan pay azalıyor.

AKP'nin, seçim beyannamesine "gençlik geleceğimizdir" yazması bir şey ifade etmiyor. Binde 1,3'lük bir bütçeyle, gençlikle ilgili hiçbir atılım, proje hayata katılamaz. Üzgünüm, birçok konuda olduğu gibi, gençlik geleceğimizdir anlayışı da sadece seçim beyannamenizde kalmış oluyor.

Gençlik, bütün çağdaş toplumlarda, özgürlük, dinamizm ve yenileşme demektir. Türkiye, vizyonunu ve geleceğe olan güvenini yitirmiş insanların toplumu olamaz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Atatürk'ün eğitim politikası, özgür düşünen çağdaş yurttaşlar yetiştirmeyi amaçlıyordu. Bu hedefe ulaşmak için kentlerimizde halkevleri, köylerimizde köy enstitüleri kurulmuştu. Şimdiki gibi, eğitim alanında kent ve köy ayırımı yoktu; tevhidi tedrisat çerçevesinde, tüm gençlerimiz eşit koşullarda yetişiyordu. Süre içerisinde, gençlerin eğitimi ve aydınlanması seferberliğinden sapıldı. Böylelikle, az önce ifade ettiğim karanlık tablo ortaya çıktı; ezbere dayalı, sözel, yaratıcılığı körelten ve niteliksiz bir eğitim uygulandı.

Bugün gelinen noktada ise, sporun manzarası son derece olumsuz. Anayasamızın 59 uncu maddesinde "Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur" denilmektedir.

Durum, ne yazık ki, Anayasada belirtilen anlayışın tam tersidir; amatör branşlar ve beyinsel sporlar teşvik edilmemiş, alternatif spora yatırım yapılmamış; spor, sadece seyirde ve skorda kalmış.

Bilim adamlarımızın beyin göçünden sonra, şimdi de şampiyon sporcu göçüyle, nitelikli insangücümüzü Batıya kaptırıyoruz. Dünya Şampiyonu Bilardocumuz Semih Saygıner, kariyerini Hollanda'da; namağlup Avrupa Profesyonel Boks Şampiyonumuz Sinan Şamil Sam, kariyerini Almanya'da sürdürmek zorunda kaldı.

Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de sponsorluk kurumunu hayata geçirmek gerek. Çünkü, dünyada spor en büyük 21 inci endüstridir.  Otomotiv sektöründen bile daha büyük bir oranda bir ekonomik potansiyeli var. Oysa, Türkiye'de, hâlâ, sponsorluğun önünde pek çok engel görülüyor.

Ayrıca, spor tesislerine ayrılan 61 trilyonluk bütçeyle yatırımlar tamamlanamaz, yine de, önemli olan, elimizdeki tesisleri yeterince kullanabilmek, sporu halka yaymak ve Avrupa kriterlerini yakalamak için ailelerden, gönüllü spor liderlerinden, teknik elemanlardan, doktorlardan, masörlerden, hakemlerden, öğretmenlerden oluşan bir yapı oluşturmak gerek. Böyle bir yapı için, ilerlemiş ülkelerin, Kanada, Almanya, Fransa, İspanya ve Japonya gibi ülkelerin uygulamaları iyi etüt edilmeli.

Millî Eğitim Bakanlığı ve diğer bakanlıklar ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı tesislerden gençlerimizin ve toplumumuzun diğer kesimlerinin faydalanması mutlaka sağlanmalıdır.

Sonuç olarak; büyük bir ifadedir, Tokat'tan hatırlıyorum veya Yozgat'tan, Sayın Başbakan, seçim mitinglerinde diyordu ki: "Bu ülkede tuz var, şeker var, un var, kim yok; usta yok!" Herhalde 45 katrilyonluk bütçe ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakika süre veriyorum; buyurun.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - ...Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 209 trilyonluk bütçesiyle, daha denize açılmadan gemiyi karaya oturtan usta helvacı, usta kaptan ancak bu bütçeyle bu ülkeyi idare edebilir!

Evet, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dün söylediklerine dikkat etmedik; "ekonomik özgürlükler olmadan, siyasal özgürlük olmaz" diyen yüzyılın dehası Mustafa Kemal Atatürk gençlerle ilgili şu şiarı dile getiriyor: "Gençliği yetiştiriniz, onlara ilim ve irfan müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız."

Anısı önünde saygıyla eğiliyor, O'nun ve silah arkadaşlarının kurmuş olduğu Yüce Meclisi en içten duygularımla selamlıyorum.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

AK Parti Grubu adına, birinci konuşmacı, Amasya Milletvekili Akif Gülle; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Gülle, 30 dakikayı tek başına mı kullanacaksınız, arkadaşlarınızla birlikte mi kullanacaksınız?

AKİF GÜLLE (Amasya) - Birlikte kullanacağız.

BAŞKAN - Konuşma Süreniz 7 dakika 30 saniye.

AK PARTİ GRUBU ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Başbakanlık bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, hepinizin de bildiği gibi, parlamenter demokrasilerde Başbakanlık, koordinasyon ve gözetimden sorumlu bir kurumdur; yapılan işlerin uyum içerisinde, etkin ve verimli yürütülmesini gözetir, bu yönde gerekli tedbirleri alır.

Diğer taraftan, Başbakanlık, bürokraside de, âdeta, termometre görevini ifa eder; yani, bürokrasiye karşı hükümetlerin bakışını en açık şekilde Başbakanlıktaki yapılanmalar ifade eder.

Bugün, mevcut 59 uncu hükümetimizden geriye doğru gittiğimizde, Başbakanlık bünyesindeki uygulamalarda, maalesef, hiç de bu makamın yüceliğiyle bağdaşmayan, iyi örnek teşkil etmeyen sahneleri beraberce yaşamıştık. Sırf gönül almak için oluşturulan veya sadece ve sadece siyasî mülahazalara dayalı olarak meydana getirilen devlet bakanlıkları, yolgeçen hanı gibi kullanılan Başbakanlık kadroları, eş dost, yârenin kümelendirildiği -yine üzülerek belirtelim ki- Başbakanlık koridorları... Özellikle, sadece özel kalem, basın ve halkla ilişkiler müşavirliği aracılığıyla, kendi seçim bölgelerinde hemşerilerine kullandırılan, bir bakıma, geçiş bölgesi gibi kullandırılan kadro aktarımları, kadro kullanımları... Bu sahneleri görmek için, hiç de uzağa gitmeye gerek yok. Şöyle, geriye doğru, takvim sayfalarını yavaş yavaş açarsak, çok kısa süre önce, maalesef, bu bahsettiklerimizi yaşadık ve de gördük; ama, şimdi sevinerek belirtelim ki, bu sahneler geride kaldı. 58 ve 59 uncu AK Parti hükümetlerinin Başbakanlık bünyesindeki uygulamalarını takdirle karşılıyorum ve emeği geçen herkese, huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Devlet bakanlıklarının sayısı, hepinizin de yakından bildiği gibi, önce, 58 inci hükümet döneminde 20'den 7'ye indirildi; şimdi de, bu sayı, sadece 5'le sınırlandırılmış oldu.

Bununla beraber, hiç şüphesiz, Başbakanlık bünyesinde, âdeta çok büyük KİT görünümüne taşınmış olan Başbakanlık bünyesinde personel kısıtlamasına da gidildi. Bu manada, ilgili arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiye göre, Başbakanlığın personeli 300 civarında azaltılmış oldu.

Başbakanlığa bağlı ve ilgili kurumların sayısı, maalesef, 52 civarındaydı; bu sayı da, şu anda, yine, tespit edebildiğimiz kadarıyla 32'ye indirildi; ama, öyle inanıyoruz ki, Başbakanlığa bağlı bu birimlerin daha da aşağı çekilmesi gerekmektedir.

Yine, burada, sevinerek belirtmemiz gereken bir sahne, Başbakanlık bünyesinde, bütün kurumlarımızda olduğu gibi, çok sınırsızca kullanılan makam araçlarındaki sınırlamadır. 58 inci hükümet göreve geldiğinde, 320'lerde olan makam aracında, bugün itibariyle, asgari yüzde 40, yüzde 50 civarında bir kısıtlama olmuştur. Hepimizin ihtiyacı olan tasarruf konusunda, arkadaşlarımızın çok ciddî bir adım attıklarını görmüş olmanın memnuniyetini de, bu vesileyle ifade etmiş olalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ifade etmeye çalıştığım bu güzel gelişmeler doğrultusunda, hiç şüphesiz, hükümetimizden, Başbakanlık teşkilatının, kısa sürede, tamamen bir koordinasyon merkezi haline getirilmesini bekliyoruz. Bunun için de, Başbakanlık teşkilatı içerisinde yer alan, işlevsiz, sadece kadro deposu olarak kullanılan birimlerin birleştirilmesi, etkin ve verimli bir yapıya kavuşturulması için en kısa sürede yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesini değerli ilgililerimizden ve yetkililerimizden bekliyoruz.

Başbakanlık Teşkilat Yasasıyla beraber, Başbakanlıkta, mutlaka norm kadroya geçilmesini; kaliteli, iş üreten verimli kadrolarla, bu müessesenin örnek bir kurum haline getirilmesini de, yine, değerli arkadaşlarımızdan, ilgililerimizden beklemekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bugün, dünyada örneğine çok az rastladığımız, maalesef -bu bahsettiğimiz kısıtlamalara rağmen- bir başbakanlıkla karşı karşıyayız. Margaret Teacher, anılarında, İngiltere'ye başbakan olduğu zaman, İngiltere Başbakanlığında çok ciddî bir kadroyla karşılaştığını ifade ediyor ve toplam kadro sayısının da 170'le sınırlı olduğunu söylüyor. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığındaki sayının binlerle ifade ediliyor olması, elbette, bizim için, övünebileceğimiz bir şey değil.

Almanya Başbakanlığında çalışan personel 400 civarında. Beyaz Sarayda bile, her şeye rağmen, bizim Başbakanlığımızda çalışan personelin yarısı kadar, bugün itibariyle, elemanın istihdam edilmediğini düşünürsek, daha yapmamız gereken çok şeyin olduğuna ve arkadaşlarımızın da, mutlaka gereğini yapacaklarına inancımızı buradan ifade etmiş olalım.

Yeri gelmişken, bir hususu da, Bakanımızdan, ilgili Bakanımızdan ve arkadaşlarımızdan beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Hükümetimizden, kamu personel yasası konusundaki çalışmaları bir an önce bitirmelerini bekliyoruz. Bu konuda, çok ciddî çalışmaların yapıldığını, oldukça iyi mesafe alındığını da, elbette biliyorum; bununla beraber, daha da hızlandırılmasının gerektiğini ifade etmek istiyorum. Kamu rejimimiz, hiç vakit kaybetmeden, yeni ve taze bir başlangıç yapmaya ihtiyaç duymaktadır; eşit işe eşit ücretin, başarı ve kaliteye kilitlenmiş bir anlayışın, hızlı ve verimli çalışan bir organizasyonun, yetki ve sorumluluk ilişkisinin doğru oluşturulduğu bir yaklaşımın acil ihtiyaç duyduğumuz konular olduğunu ifade etmek istiyor; hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olunuz. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülle.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyanet İşleri Başkanlığının 2003 malî yılı bütçesi hakkında, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı, cumhuriyetin ilk kurulan müesseselerindendir. 1920 yılında kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinde, Meşihat, Şer'iye ve Evkaf Vekâleti adıyla bakanlık olarak yer almıştır; 1923'te kurulan cumhuriyet döneminde de bu statü aynen muhafaza edilmiştir. 3 Mart 1924'te, bakanlık vasfı kaldırılmış ve 429 sayılı Kanunla, Başvekâlet bütçesine dahil ve Başvekâlete bağlı Diyanet İşleri Reisliği kurulmuştur; daha sonra, ismi Diyanet İşleri Başkanlığı haline getirilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı konumunun, gördüğümüz gibi, 1920'den itibaren kademe kademe gerilediğini, âdeta kaderine terk edildiğini görüyoruz. Bakanlık statüsünden başkanlık statüsüne indirilmiş; daha sonra da, Anayasa Mahkemesince, 633 sayılı Kanun Anayasaya aykırı bulunarak çeşitli maddeleri iptal edilmiştir. Kurum, genelgelerle, arada sırada çıkarılan kırık dökük kanunlarla ve kanun değişiklikleriyle idare edilmeye çalışılmaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'nin 3 haneli köyünde bile, kadrolu kadrosuz temsilcisi bulunan, devletimizin en yaygın teşkilatlarındandır. 88 501 kadrolu personeli olan bu teşkilatımız, Kur'an kursları ve diğer müesseseleriyle, döner sermaye aracılığıyla, çeşitli Türk lehçelerinde ve Rusya'da, toplam 2 952 000 çeşitli eser ve broşürü dağıtan teşkilatımızdır; ayrıca, Türkiye Diyanet Vakfıyla müştereken Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Nahcivan, Romanya, Afganistan, Dağıstan, Kırgızistan, Bulgaristan'da ve  ülkemizin çeşitli üniversiteleriyle işbirliği yaparak eğitimini sürdüren ilahiyat fakülteleri ve imam-hatip liseleriyle kardeş Türk cumhuriyetlerinde ve dünyanın çeşitli yerlerinde faaliyetlerini sürdürmektedir.

Atatürk'ün, kuruluşundan itibaren çok değer verdiği bu güzide teşkilatın, bugün, maalesef, devlet protokolündeki yeri 76 ncı sıradır. Ülkemizin dinî, siyasî, kültürel, ahlakî, ekonomik her türlü problemlerinin çözümünde, ayrıcalığın her türlüsünün ortadan kaldırılmasını hedeflemiş, önyargıdan uzaklaşmış, özgür, dinamik, gerçekçi düşünebilen, asrın imkânlarının tamamını kullanarak ülkemizin dinî problemlerini çözme imkân ve kabiliyetinde, iyi yetişmiş, özü sözü bir, inandığı gibi yaşayan, dürüst ve gerçekçi, ülkesini ve ülkesinin bütün insanlarını hiçbir ayırıma tabi tutmadan özvarlığı gibi sevebilen, her türlü radikallikten uzak, dengeli, bilgisi ve becerisiyle halkı her konuda aydınlatabilen, hayatı ve yaşayışıyla insanlara örnek olan bir din adamı kadrosuna, her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. 1683 Viyana bozgunundan beri devam eden mağlubiyetlerimizin temelinde, millete rehberlik iddiasıyla ortaya çıkan ehliyetsiz ve samimiyetsiz kadroların hissesinin büyük olduğunu hepiniz biliyorsunuz.

Saygıdeğer milletvekilleri, bazı değerler vardır;  bu değerler toplumun ortak malıdır, bu değerlerde toplumun istisnasız her bireyinin eşit hak sahibi olduğunu biliyoruz. Türkler, Müslüman oldukları tarihten itibaren, İslamı sadece yaşamakla kalmamışlar, bütün dünyada en doğru şekilde anlaşılmasını ve yaşanmasını temin etmişlerdir. Bunu, Türkler aracılığıyla Müslüman olmuş ülkelerin İslamı yaşamak ve anlamaktaki farklılıklarında görebilirsiniz. İslamiyetin siyasî, kültürel, ahlâkî, ekonomik konularda oluşturulan müesseselerinin en güzide örneklerini Türkler aracılığıyla dünyaya tanıtmışlardır.

Türk-İslam kültürünün hayat buluşu, Türk Milletinin yaşadığı her şeyi, istisnasız her şeyi İslama uygun hale getirmesiyle yepyeni bir hayat nizamı oluşmuştur. Tarih tetkik edilecek olursa tüm ilahî dinler ve bu dinlerin tahrif edilmeyen prensiplerini bünyesinde özümlemiş olan İslam dini, insanlığın barış ve mutluluğu için gönderilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu din, sahih akidesi, engin adalet anlayışı, yüksek moral ve ahlâkî değerleriyle hakka ve haklılığa saygılı, gerçek kardeşlikten ve özgürlükten yanadır, barıştan yanadır. Müslümanlık, insanların dün olduğu gibi bugününü ve geleceğini, insanlığın ortak paydası olmaya devam edecek şekilde düzenlemiştir. Böyle mükemmel bir dinin,  son dinin, Müslümanlığın müntesibi olmamız yetmez; onu, bütün insanlara dün olduğu gibi bugün de en mükemmel şekilde taşımamız gerekir. Bunun için Diyanet teşkilatımızın madden ve manen eğitilmiş kadrolarıyla çok güçlü olması gerekir.

Bütçesine bakınız; bütçenin genel toplamı 771 trilyon; bu bütçenin 754 trilyonu personel giderlerine gitmektedir, ancak 4 trilyonluk yatırım planlanmış, proje yatırımları ise maalesef yok.

Şimdi, Türkiye üzerinde emelleri olan teşkilatların, Türkiye üzerindeki malî harcamalarına bakalım. Hıristiyan Misyonerlik Teşkilatının, Vatikan, merkezî Anadolu ve  Türk cumhuriyetleri için ayırdığı para 1997 itibariyle 200 milyar dolar. Buna ilaveten, her yıl, 2 milyar İncil ücretsiz dağıtılıyor. Sadece bu bölgelerde 4 000 000 misyoner, aktif olarak faaliyet gösteriyor sayın milletvekilleri. Bizim din görevlilerimiz, namazlarını kıldırıp evlerine giderken, dinî görevlerinin camide başlayıp camide bittiğini zannederken, 4 000 000 misyoner, fert fert kapı çalıyor, muharref bir dini, Hıristiyanlığı yaymaya çalışıyor. Devlet televizyonu dahil, özel televizyonlarımızda, reyting elde etmek için, dinimizin en kutsal müesseseleri, ahlakî değerlerimiz, kültürel varlığımız, yerli yersiz, sorumsuz kişilerce, paparazzi programı üslubuyla tartışılırken; Kiliseler Birliğinin denetiminden geçmiş programlarla, çizgi filmlerle, tiyatro eserleriyle, 3 400 radyo ve televizyon istasyonuyla, İslam ülkelerinde, insanlarımızın beyni yıkanmaya çalışılıyor. 2000 yılında harcanan paranın 200 milyar dolar olduğu ifade ediliyor, radyo ve televizyon istasyonları adedinin, 2000 yılında 4 000 olduğunu, misyoner adedinin ise 6 000 000'a ulaştığını tespit ediyoruz.

Misyoner teşkilatlarının 2025 yılına kadarki programı ise; 870 milyar dolar harcanacak, 10 000 radyo ve televizyon istasyonu propaganda yapacak, 250 çeşit kitap dağıtılacak, 7 000 000 misyoner faaliyet gösterecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın konuşmacı, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için, Sayın Gülle'nin konuşmadığı süre de dahil olmak üzere, 4 dakikalık süre veriyorum.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Sayın milletvekilleri, dikkatinizi çekiyor mu; Alparslan ve Kılıç Arslan'ın ordularını Anadolu'dan kovmak için, Pierre l'Ermite'in başkanlığında oluşturulan Haçlı ordularına iştirak eden, teşdid eden Avrupa ülkeleri ile Hıristiyan misyonerlerini Müslüman dünyasına salıveren Batı ülkelerinin aynı ülkeler olduğu; sadece adları değişmiş. Misyonerler diyorlar ki, Türkiye aşılmadan, Türkiye fethedilmeden, Asya'ya ulaşmamız mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, bu faaliyetlerin önüne, kanunî yasaklarla çıkamazsınız. Bugün, internet siteleri, uydular aracılığıyla yayın yapan medya kuruluşları sınır tanımıyor. Rakiplerimizden daha organizeli, bilgiyle donatılmış, asrın her türlü imkânıyla eğitilmiş kadrolarınızın olması gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı, kadrolarını bu hale getirmelidir.

Kanunî yasaklar koyma yerine, 2 milyar Kur'an-ı Kerim'i ayda dağıtabilecek malî kaynağı Diyanet İşleri Başkanlığının emrine vermeliyiz.

Ülkemizde bazı sapık görüşler ve cereyanlar bahane edilmek suretiyle yapılan Müslümanlık düşmanlığına son verilmelidir. Din İşleri Yüksek Kurulu, her hafta, milletimizin zihnini bulandıran münakaşaların konusu olan problemleri açıklamalıdır; çünkü, bu kurul, ülkemizin seçkin din adamlarının seçimle işbaşına gelmesiyle temin edilmektedir.

Dinî Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi aracılığıyla, bütün dünya ülkelerine dinimizi ve memleketimizi tanıtıcı neşriyat yapılmalıdır. İnanç turizmi bunun için çok önemli bir fırsattır. Sadece Sultan Ahmet ve Ayasofya Camilerimizi 8 000 000 - 10 000 000 yerli ve yabancı ziyaret ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, dil bilen elemanları aracılığıyla, hem Müslümanlığı hem de gerçek İncil ve Tevrat'ı insanlara tanıtmalıdır.

Camilerimizde 20 000 kadro açığı bulunmaktadır. Her ne sebeple, hâlâ gerekçesini bilemediğimiz sebeplerle, bu kadrolara yıllardan beri atama yapılmamıştır. İnşallah, bu kadroları doldurmak hükümetimize nasip olacaktır. Din görevlilerimizin bulunmadığı yerde, başkaları söz sahibidir. Dini, ehliyetsiz insanlar anlatır; o zaman, yarım imam dinden, yarım doktor da candan eder.

Diyanet İşleri Başkanlığının, yurtiçi ve yurt dışındaki bütün birimlerinin tam faal hale gelmesinin önündeki hukukî engelleri inşallah kaldıracağız. Diyanet İşleri Başkanlığı, özerk bir yapıya mutlaka kavuşturulmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı kanunu mutlaka çıkarılmalıdır; inşallah, bu kanunu çıkarmak yine bize nasip olacaktır.

Ülkemizdeki çeşitli grupların ve şahısların yaptığı yanlışlıkların faturası, her seferinde Diyanet İşleri Başkanlığına çıkarılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin özlük hakları zamanın şartlarına göre mutlaka yeniden düzenlenmelidir. Millî eğitim il müdürleri, il emniyet müdürleri hangi maaşı alıyorsa, il müftülerinin de aynı maaşı alır hale getirilmesi gerekir.

Asrın bütün teknik imkânlarıyla donatılmış, maddî ve manevî hazırlıklarını tamamlamış, yüce dinimizin hayata uygulamasını başarıyla sonuçlandıracak, her türlü problemin üstüne basiretle ve başarıyla gidebilecek bir Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizde din adına devam eden kargaşanın, kesinlikle, üstesinden gelecektir.

Yine, Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatımız, yurt içinde ve yurt dışında dinimizi ve devletimizi yıkmak isteyen ihanet şebekelerinin faaliyetlerini akamete uğratacak, bu kaosun sonunu getirecektir.

Şanlı ordumuzu mağlup ederek ülkemizi ele geçirmeye cesaret edemeyenler, cephe gerisinde, dinimizi de alet ederek, toplumumuzun mozaiğini çatlatmak istemektedirler. Bu mozaiğin tamiri, ancak ve ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatımızın, Müslümanlığı, özkaynaklarına uygun tarzda tam öğretmesiyle başarılabilir.

Saygıdeğer milletvekilleri, hayallerimizi süsleyen bu mükemmel yapılandırmayı, Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatımızın gerçekleştireceği bu yapılanmayı, inşallah, Rabbimiz, bizim dönemimizde Parlamentomuza nasip edecektir.

Hepinizi, bu vesileyle, saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.

AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Trabzon Milletvekili Faruk Özak.

Buyurun Sayın Özak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FARUK ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Parti Grubum adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi ve ekranları başında bizleri izlemekte olan aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle, konuşan arkadaşlar sporun tanımını yaptılar, Anayasamızın 58 inci ve 59 uncu maddelerinden bahsettiler. Ben, bu konu üzerinde fazla durmak istemiyorum; ancak, özellikle Meclisimize büyük bir sorumluluk yükleyen Anayasamızın 58 inci maddesinin şu paragrafını okumak istiyorum: "Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır." Bu ifadeyi, gerçekten, çok düşünmemiz ve bu konuda sorumluluğumuzu yerine getirmemiz gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle, cumhuriyetimizin bânisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, spora ilgisini, spora bakışını, spor sevgisini, spora verdiği önemi ve sporla ilgili direktiflerini, biz, yalnızca "ben, sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim" sözüyle kısıtlı olarak görebiliyoruz. Halbuki, bunu biraz incelememiz gerekiyor. "Fikrî idman bedenî idmanla muvazi gitmelidir" diyen Yüce Atatürk, günümüzde, hâlâ köylerde spor tesisi bulunmazken, 1915 yılında, Osmanlı Genç Cemiyetleri başmüfettişliğine atanınca, sporun köylere yaygınlaştırılması için spor tesisi kurulmasını rapor etmiş; ekonomik nedenlerle buna muvaffak olamayınca, tüm köylerde güreşi zorunlu spor yapmıştır.

Askerlerimizi sporla yine O tanıştırıp, 1920 yılında "Muhafız Gücü"nü kurmuştur.

1921 yılında, Türkiye'nin Amerika mandası olmasını sağlamak için spor karşılaşmaları düzenleyen Genç Erkekler Hıristiyan Birliğine karşı, Türkiye İdman İttifakları Cemiyetinin güçlenmesi için maddî destek sağlamıştır.

Atatürk, 1921 yılında, Lozan görüşmeleri sırasında, Türkiye'ye uygulanan olimpiyat ambargosunu kaldırtmıştır.

Yine, 1925 yılında, At ve At Yarışı Islah Encümenini kurup, Ankara Hipodromunu yaptırmıştır.

1927 yılında, bayanlar kürek takımı ile bayan tenisçi takımı kurulmuştur.

1927 yılında, yine at yarışlarında "Gazi Koşusu"nu başlatmıştır, Binicilik Federasyonunu kurdurmuştur. Sponsorluğu, ülkemizde yine ilk o başlatmıştır.

1931 yılında, New York'tan havalanıp okyanusu geçerek hiçbir yere uğramadan İstanbul'a uçarak, uzun uçuşta dünya rekoru kıran John Polanda ve Russel Bortman'ın sponsorluğunu, İş Bankası aracılığıyla üstlenmiştir.

1935 yılında, havacılık sporuna büyük katkı sağlayan "Türk Kuşu"nu kurmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni çağın icapları, gelişmişliğin göstergeleri, yalnızca bilim ve teknoloji değildir. Sanat, kültür ve en önemlisi de spordur. Sporun kişisellikten, yöresellikten, ulusallıktan evrenselliğe giden çok önemli ve etkili bir yönü vardır.

Dünyada, gelişmiş toplumlarca uygulanan en önemli eğitim araçlarından biri olan beden eğitimi ve spor faaliyetlerinin amacı, insanların fizikî, sosyal, psikolojik, kültürel ve zihnî gelişmelerine katkıda bulunarak, toplumun sağlıklı nesiller kazanmasını sağlamaktır.

Genel anlamda özetlersek, spor, gezegenimizin tek ortak değeri, ülkelerin tanıtımında, prestijinde ve ilişkilerinde çok önemli etkisi olan, kitlelerin yaşam kalitesinde, moral değerlerinde, bütünleşmelerinde önemli bir rol oynayan, fiziksel, düşünsel, duygusal ve sosyal gelişmeye önemli katkılarda bulunan, tüm aşırılıklar, aykırılıklar ve zararlara karşı en güvenli koruyucu olması nedeniyle, yüzyılımızın en önemli ve etkili sosyolojik olgusu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sporun bütün bu faydalarına rağmen, ülkemizde, ne yazık ki, sportif faliyetler, çağdaş anlamda, gerek tesisleşme gerekse geniş halk kesimlerine yaygınlık ölçüleri açısından belli bir seviyeye gelememiştir. Öncelikle, kalkınma planları içerisinde düzenli olarak yer alan sporun bir eğitim politikası aracı olduğu bilinciyle hareket edilmelidir. Özellikle, devletin, seyir sporunu düzenleyici rolünde gelişme sağlanarak, sporla ilgili tüm faaliyetleri topluma yönelten, okul ile halk sporuna öncelik veren nitelikler kazandırılmalıdır. Bunun için de, bugüne kadar tam sağlandığı söylenemeyecek dayanışma ve koordinasyonun, başta ilgili devlet kuruluşları arasında, sonra da özel sektör ve medyayla sağlanması mutlaka gerçekleştirilmelidir. Bu koordinasyon, spordan sorumlu Devlet Bakanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı (okullarımız), Adalet Bakanlığı (cezaevleri), Çocuk Esirgeme Kurumu, Maliye Bakanlığı (sponsorlar), yerel yönetimler, üniversiteler, KİT'ler ve Türk Silahlı Kuvvetleri arasında mutlaka kurulmalıdır.

Ülkemizde, sporun önemli sorunları olduğu kesindir. Dünyada tüm ülkeler, spor politikalarını, artık, devletten ayrılmış bağımsız organlarıyla; yerel yönetimlerle, özel ve tüzel gönüllü kuruluşlarla ve sporda demokrasi gereği özerk federasyonlarla düzenlemektedirler.

Sporun devlet eliyle yapıldığı ülkelerin başında Türkiye gelmektedir; diğer iki ülke ise, Kuzey Kore ve Küba'dır. Çin bile, olimpiyatları düzenledikten sonra bağımsız spor kurumuna adımını atmıştır. Devlet, yalnızca, yönlendirici, teşvik edici ve denetleyici olmalıdır.

10 000 000'luk Portekiz'de 2 000 000; 5 000 000'luk Danimarka'da 2 000 000; 55 000 000'luk Fransa'da 13 000 000; 80 000 000'luk Almanya'da 24 000 000 insan spor yapmaktayken, Türkiye'deki tablo içler acısıdır. Özellikle politik ve yanlış tercihlerle Türkiye, tesis mezarlığı haline dönmüştür. Bugünkü bütçe imkânlarıyla mevcut yatırımların bitirilmesi için, en az onbeş yıllık süreye ihtiyaç vardır. Ülke genelinde, bölgelerarası nüfus artışı, ekonomik yapı, coğrafî konum, iklim, sosyal yapı, demografik yapı gözönüne alınarak, spor tesisi politikası acilen oluşturulmalıdır. Tesislerin bitirilmesi için, bütün bu şartlar gözönünde bulundurularak öncelikler tespit edilmelidir.

Yerel yönetimlerimizin, spor ve spor yatırımları için bir politikaları maalesef yoktur. Tesislerin planlanması ve yapımında, imar planları hazırlanırken Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle koordinasyon sağlanmalıdır.

Türkiye'de en ciddî sorunların başında insan gelmektedir; bilgisi, deneyimi, çağdaş düşüncesi, atılımcı kişiliği, hizmet verme arzusu, ülkesini bir yerlere taşıma sevdasıyla insan... Bu ülkede, spor yapma çağında 30 000 000'u aşkın insan vardır. Anayasamızın 59 uncu maddesini tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor.

Sporun bu kadar çok konuşulduğu, sporcunun bu kadar çok sevildiği; ama, sporun bu kadar az yapıldığı bir ülke dünyada yoktur. Millî eğitimde 17 000 000 gencimiz var. Özellikle bunlar, göstermelik bazı organizasyonlar dışında en ufak spor hizmeti alamamaktadırlar. Buradaki beden eğitimi çağdışıdır. 1-2 saatlik derslerle, bu sporu, millî eğitimde başarılı kılmamız mümkün değildir. Özellikle, Avrupa ülkeleriyle karşılaştırdığımızda, 19 Avrupa ülkesi arasında, bu konuda sıralamada 18 inciyiz. Eğer çağdaş anlamda bu ders yapılacaksa, saatinin fazlalaşması, öğrenciye soyunma-giyinme ve duş olanaklarının sağlanması gerekir. Daha da önemlisi, spor felsefesinin, olimpizm ruhunun, tabiî ki oyun kurallarının, fair play'in, hatta, dünya çapındaki sporcuların kısa yaşam öykülerinin; alkol, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıkların kişiye ve cemiyete zararlarının anlatıldığı böyle bir dersin, Türk sporunun geleceğine daha fazla katkı yapacağına inanıyorum.

Spor bilinci ve spor kültürünü geliştirmeliyiz. Bunun için, spor tesislerini ve bu tesislerde üretilen spor programlarını tanıtan broşür ve dokümanlara ihtiyaç olduğu kesin. Özellikle halk eğitiminde çok önemli bir yere sahip olan televizyonlarda yapılan fantezi ve magazin başlıklı bazı spor programlarıyla, insanlarımızın spora ilgi ve kültürleri geliştirilemediği gibi, kültür yozlaşmasına yol açan etkiler yaratmaktadır.

64 000 okulumuz var 800 spor tesisimiz var. Bu yetersizlikler sonucu, 7-18 yaş arasında 17 000 000 gencimiz, hiçbir spor görmeden ve spor yapmadan eğitimlerini bitirmektedirler.

Biraz atlayarak geçiyorum, zaman kısıtlı.

Özellikle sporcu-sağlık ilişkisine bakarsak, 600 uzman spor hekimimiz var. Düşünebiliyor musunuz; 600 000 kişi lisanslı olarak spor yapmakta, 10 000 kişiye 1 uzman doktor düşmektedir. Bu konu derhal gündeme getirilip çözüm bulunmalıdır. Profesyonel sporcular dışında, tüm amatör sporcular sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınarak, sporcu sağlığına önem verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özak, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için, 1,5 dakikalık ek süre veriyorum.

FARUK ÖZAK (Devamla) - Sporda demokrasinin gereği yerine getirilmelidir. Federasyonlar özerk hale getirilmelidir. Devlet, sporda yalnızca yönlendirici, denetleyici ve teşvik edici olmalı ve organize görevi üstlenmelidir. Bu yönetim biçimi geldiği zaman, tesislerin verimli kullanımı, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, yerel yönetimler, halkla ilişkiler, kaynak sağlanması, çağdaş spor bilincinin gerçekleştirilmesi ve sosyal konularda olumlu etkileşim olacaktır. Birtakım öneriler var, özellikle millî eğitimle ilgili; bunları geçiyorum.

Özellikle, 2005'te İzmir'de bir "Üniversiade" yani, üniversite olimpiyatı yapacağız; bu, bizim için bir prestijdir; inşallah, 2012'deki olimpiyatlar için çok önemli bir köprü olacaktır. O bakımdan, buraya çok önem vermemiz gerekiyor. Yerel yönetimler, devlet ve Millî Olimpiyat Komitesiyle kurulan bu olimpiyat organizasyonunun, özellikle, olimpiyatların turizme, gayri safî millî hâsılaya, istihdama, tanıtıma, spor tesisi yapımına ve spor yapmayı teşvike verdiği önem göz önüne alınırsa, bunu, çok ciddî bir devlet politikası olarak almamız lazım. Özellikle, bugünkü mevcut imkânlarla, ayrılan ödeneklerle Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün 2005 yılındaki bu büyük organizasyonu yetiştirmesi son derece zordur.

Burada, özellikle sponsorlukla ilgili yasayı tekrar gözden geçirerek ve inşallah, bizim dönemde çıkararak bunu tamamlamamız gerekiyor. Özellikle, mevcut sponsorlukla ilgili yasa -sayın meslektaşım söyledi, ben de bir şeyler söylemek istiyorum- şu anda yeterli değildir. 5422 sayılı Kurumlar Vergisi ile 193 sayılı Gelir Vergisi Yasasını tekrar değiştirip kişiye, takıma, tesise...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK ÖZAK (Devamla) - Özellikle sponsorlukla ilgili yasayı ayağa kaldırarak bitirilemeyen tesisleri bitirmeye çalışmak gerekmektedir. Aslında, söylenecek çok şey var.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özak.

AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı Süleyman Sarıbaş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 7,5 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yüksek yargı organlarımızdan Danıştayımızın bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, Danıştay, yüksek yargı organlarımızdan bir tanesi; iki temel görevi var; belirli konularda, idare edenlere görüş belirtmek ve üst yargı organı olarak, idare mahkemelerimizde karara bağlanan dosyaları yüksek yargı organı olarak incelemek ve bidayet mahkemesi olarak da kendisine doğrudan açılan davaları sonuca bağlamak.

Değerli arkadaşlar, Anayasamızın 2 nci maddesinde cumhuriyetimizin temel ilkelerinden sayılan hukuk devleti anlayışı içerisinde hukukun üstünlüğü prensibine bağlı olarak idare edenlerin hukuk dışına çıktığı alanlarda tekrar idareyi hukuk içine çekme faaliyeti olarak belirlenen yargı faaliyetinden Danıştayın faaliyeti önemli bir fonksiyon icra etmektedir; çünkü, Danıştay, idarenin hukukta ayrıldığı her noktada tekrar idareyi hukuk alanına çekmekle önemli bir görev ihtiva eder. Bunun temel özelliği, idare edenlerin belli usul ve esaslara uymalarını sağlamaktır; ama, Türk hukuk sistemimizde, maalesef -dün hükümet programımızda da belirtildiği gibi- idarî usul yasası mevcut değildir; yani, idare edenlerin her türlü işlem ve eylemlerinin bir hukuk nizamına bağlandığı bir idarî usul yasası mevcut olmadığından, öncelikle idarî usul yasasının çıkarılmasında büyük zaruret vardır.

İdarenin verdiği zararların mutlaka yargı kararlarıyla karşılanması gerektiği uygulaması, maalesef, Türkiye'de hazin bir uygulamadır. Hiçbir idarî kurum, vatandaşına vermiş olduğu zararı, sulh esasları dahilinde ödemeye yanaşmamakta, gidermeye yanaşmamakta, mutlaka bir yargı kararı bulunması gerektiğini ileri sürmektedir. Oysa, bu, yargıdaki dosyaların artmasına, usul ekonomisinin uygulanamamasına vesile olmaktadır. Öncelikle, idarî usul yasası hazırlanırken, idarenin vatandaşına verdiği zararların hangi metotlarla yerine getirileceği, tazmin edileceği de belirlenmelidir diye düşünüyorum.

Bazen, idarî işlemlerde ortaya çıkan hukukî görüş, uygulamada onbinlerce kişiyi kapsamasına    rağmen, sadece dava açan açısından netice doğurmaktadır. Oysa, yargı, hukukî görüşünü o işlemde ortaya koyduktan sonra, o konuda taraf olan bütün mağdurlar için, bunun öncelikle uygulanması gerektiği kanaatindeyim.

İdarî işlemler, saydam ve şeffaf olmalıdır. Yolsuzluğu önlemenin en önemli özelliğinden biri, idarî işlemlerin şeffaf ve saydamlığıdır. Şeffaf ve saydam olmayan, gizlilik içeren işlemlerde mutlaka kuşku vardır.

Değerli arkadaşlarım, gizlilik noktası da, Türkiye'de, yeni baştan değerlendirilmelidir. İlçe jandarma komutanlığının, şahsın nüfus bilgilerini ilgili makama gönderdiği belge üzerine "gizlidir" ibaresini yazması ve savunma mesleğinde olan avukatların dahi, artık, bu gizlidir belgesini aşamaması hazin bir durumdur.

Devlette mutlaka gizli şeyler olacaktır; ancak, bugünkü uygulama anlamında, gizlilik ilkesinin yeni baştan değerlendirilmesini, yeni baştan bir statüye kavuşturulmasını istemekteyiz.

Savunma hakkı, kutsal bir haktır. İdarî işlem ve eylemlerde zarar gören vatandaşlarımızın, savunma kapsamında, kendilerinin, bu idarî işlem ve eylemi hangi bilgi ve belgeler dahilinde yaptıklarını öğrenme hakkına sahip olması gerekir, yapılan idarî işlem ve eyleme karşı kendini savunabilmesi için. Bu idarî işlem ve eylemi ortaya koyan bilgi ve belgelerin, mutlaka, bu idarî işlemde taraf olan şahıslara açık olması gerekir diye düşünüyorum.

Danıştayımızın her dairesinde onbinlerce dosya birikmiştir. Bu da, yargının geç işlediğini gösteren bir işarettir. Zira, bugün, Danıştayın her dairesinde basit bir iptal davası bile iki üç sene sonra sonuca bağlanmaktadır. Bir de, bunun, bölge idare mahkemelerindeki iki üç yıllık sürecini düşünürseniz, bir idarî dava beş yıl sonra neticeye kavuşmaktadır; ki, geç tecelli eden adaletin, adalet olmadığını herkes bilir; yani, yirmibeş yıl çalışma hayatı olan bir memur, haksızlığa uğradığı bir idarî tasarruftan dolayı ömrünün beş yılını mücadele ederek geçiriyorsa, bu idarî yargı sisteminin hızlandırılması, çabuklaştırılması gerektiği kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, Danıştayımızda avukatlık mesleğinin de tam olarak icra edilemediğini, bu noktada birçok engel olduğunu da burada belirtmek istiyorum. Ben, Danıştayda hiçbir bilgi ve belgeyi vekâlet koymadan inceleyemedim; her defasında, gizlilik esasıyla... Mesela, bir kanun sözcüsünün görüşüne bakamazsınız, gizlidir. Oysa kanun sözcüsü, savcılık görevi yapar ve bir mütalaada bulunur, karara etkisi olur veya olmaz, kararı veren yargıçtır; ancak, kanun sözcüsünün görüşü bile çok önemli bir sırmış gibi saklanır, avukatlara gösterilmez, dosyadan belge almanız için çeşitli zorluklar çıkartır. Danıştayda, maalesef, avukatlık mesleği icra edilirken her türlü zorluk avukatın önüne gelmektedir. Avukatın önüne gelen bu zorluk, aynı zamanda, savunma mesleğinin, yani, kişinin kendisini savunmasının önüne gelen zorluk olarak, maalesef, önümüzde durmaktadır. Bunların süratle düzeltilmesi ve Danıştayın çalışma faaliyetlerinin yeni baştan gözden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlarım, bir başka husus da, idarenin işlem ve eylemlerinde kullanmış olduğu takdir hakkı ile yargının bu takdir hakkına müdahalesidir; yani, bir idare işlem ve eylem yaparken, yürütme erki faaliyeti gösterirken bir takdir kullanmaktadır. Şimdi, yargı, bu yürütme erkinin takdir hakkına yargı erki olarak müdahale ederse, yargı erki ile yürütme erki arasındaki hassas çizginin bazen siyasallaştığı, icranın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, konuşma sürenizi tamamlayabilmeniz için, 2 dakika eksüre veriyorum.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - ...halktan aldığı temsiliyet yetkisini kullanmada yargının, maalesef, idarenin bu takdir hakkını engellediği ve siyasallaştığı da günümüzde bilinen bir şeydir. Özellikle, özelleştirme kararlarında, kamulaştırma, devletleştirme kararlarında ve imar uygulamalarında bunun çok açık olarak ortaya çıktığı bilinen bir gerçektir.

Kamu yararı ilkesi soyut bir ilkedir, içinin doldurulması gerekir. Kamu yararına karar verenler ile kamu yararı adına verilen idarî kararları değerlendirenlerin, bu kamu yararlarını hangi kıstaslar ve hangi ilkeler dahilinde kullandıklarını, içini doldurduklarını açık olarak, net olarak ortaya koymaları gerekir. İdarenin kamu yararı adına almış olduğu bir kararı, yargının, tekrar, kamu adına bozmaya kalkması veya düzeltmeye kalkması nedeniyledir ki, işte bu kamu yararı alanındaki görüş ayrılıklarının artık, ortadan kalkması, kamu yararı denilen kavramın içinin doldurulması gerektiği kanaatindeyim.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.

Grupları adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahıslar adına konuşacak üyelere söz veriyorum.

Tasarının lehinde, Mardin Milletvekili Nihat Eri; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

NİHAT ERİ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hükümetimiz, bütün imkânlarını zorlayarak olabilecek en iyi bütçeyi hazırlamıştır. Bu bütçe, birçok yeniliği ihtiva etmektedir. AK Parti iktidarının, gelecekte çok daha iyi bütçelerle halkın karşısına çıkacağına inanıyoruz.

Bildiğiniz gibi, Başbakanlık, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetlemek, bakanlıklar arasında koordinasyonu sağlamakla görevli en üst mercidir. Başbakanlığa bağlı ve ilgili kuruluş sayısı 51'den 31'e indirilmiştir; daha da indirilmesi mümkündür. Bu şekliyle Başbakanlık, daha çok koordinasyon sağlayan bir merci haline getirilmiştir. Bu, olumlu bir gelişmedir.

58 ve 59 uncu hükümetlerde bakanlık sayısının azaltmış olması, devletin küçüleceği bağlamında seçmene verdiğimiz sözün yerine getirilmiş olduğunu göstermektedir. Arkasından, yerel yönetimler yasa tasarısının da hazırlanmakta olduğunu ve bu konudaki çalışmaların son safhaya geldiğini biliyoruz. Böylelikle, aşırı merkeziyetçi ve hantal devlet yapısı yerine, aslî fonksiyonlarını yerine getiren, denetleyen ve koordine eden bir devlet yapısına geçilmiş oluyor.

E-devlet (elektronik devlet) projesi, vatandaşın kamudaki bilgilere rahat ulaşmasını sağlayacak, bu durum, devletin şeffaflığını ve giderek vatandaş tarafından denetilebilir olmasını getirecektir.

Osmanlı belgelerinin dijital ortama aktarılması, tarihî hafızamızın korunması açısından olumlu bir gelişmedir.

Değerli arkadaşlar, Başbakanlığa bağlı kuruluşlardan biri de GAP İdaresi Başkanlığıdır. Kısaca GAP diye bilinen Güneydoğu Anadolu Projesi, dünyada, bugüne kadar uygulanan en kapsamlı, entegre bölgesel kalkınma projelerinden birisidir. GAP, ülkemizde Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını giderebilecek, üretim ve istihdam sınırlarını aşabilecek bir potansiyele sahiptir. Enerji yatırımlarında yüzde 70'ler düzeyindeki bir gerçekleşmeye karşılık, kalkınmanın itici gücü olan sulama projelerinde, ancak, yüzde 14'ler seviyesine ulaşılabilmiştir. Sulamanın yapıldığı alanlarda kişi başına gelir 3-4 kat artmıştır. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere, sosyal sektör göstergeleri, dönem boyunca, maalesef, olumsuzluğunu sürdürmüştür.

388 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatı kurulmuştur. Bu teşkilat, bölgesel kalkınmayı gerçekleştirmekle görevlendirilmiş, Türkiye'nin ilk ve tek kuruluşu durumundadır.

GAP İdaresi, bölge kalkınmasının eşitlik ve adalet temelinde gelişmesini ilke edinmiştir. Sulama sonuçlarından olumlu yararlanan kesimlere sağlanan imkânlar kadar, kalkınma sürecinden yeterince pay almayanlarla, olumsuz etkilenenlere de fırsatlar sunan projelerin geliştirilmesi ve uygulanması, GAP İdaresinin temel yaklaşımı olmuştur.

Kadınların toplumsal statüsünün güçlendirilmesi ve kalkınma sürecine etkin katılımlarının sağlanması amacıyla açılan çok amaçlı  toplum merkezlerinde, ÇATOM'larda, eğitici ve sosyal programlar uygulanmakta, gelir getirici faaliyetler yürütülmekte ve kısmî sağlık hizmetleri verilmektedir.

Gençlerin topluma kazandırılması, kapasitelerinin güçlendirilmesi ve kalkınmaya katılımlarının sağlanmasını gerçekleştirmek üzere kurulan gençlik merkezlerinde, eğitici, sportif ve kültürel faaliyetler düzenlenmekte, gelir getirici programlar uygulanmaktadır.

Hayvancılığın geliştirilmesine yönelik projeler içeren GAP Halkaları modeli, sözleşmeli hayvancılık temelinde, geri dönüşümlerin tekrar üreticiye yansıtıldığı bir yaklaşımla yürütülmektedir.

Ilısu Barajından etkilenen nüfusa yönelik çalışmalara başlanmıştır.

GAP bölgesinde, köye dönüş sürecinin planlı bir şekilde gerçekleştirilmesi ve geri dönülen alanlarda sürdürülebilir yaşam koşullarının oluşturulmasına yönelik planlama çalışmaları tamamlanmış, uygulama projeleri hazırlanmıştır; ancak, GAP'a tahsis edilen ödenekler yetersiz kalmıştır. GAP İdaresi, kendisine yüklenen bu ağır görevlerin yerine getirebilmesini mümkün kılacak yetkilerden mahrum bırakılmaktadır; sınırlı bütçe imkânlarıyla bölge halkının gelir düzeyini artırıcı uygulamalar yürütmekte, istihdam yaratan faaliyetler geliştirmekte ve böylece, yerel kalkınmaya önemli katkılarda bulunmaktadır. Ancak, gerekli bütçe olanaklarının sağlanması ve bu uygulamaların ölçeklerinin büyütülmesiyle, bölgesel kalkınmada daha önemli gelişmeler sağlanabilecektir. Bugüne kadar GAP uygulamaları çerçevesinde oluşan sorunların aşılabilmesi için, GAP bölge kalkınma planlarının öngördüğü finansman ihtiyacı mutlaka karşılanmalıdır. Bölge dışı, uluslararası kaynak transferlerini mümkün ve çekici kılacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Yap-işlet-devret gibi kamu dışı finansman modelleri, özellikle, sulama yatırımları için gündeme gelmelidir. Daha çok kredinin GAP'a yönlendirilmesi sağlanmalıdır. GAP'ın, öncelikle, entegre bölgesel kalkınma projesi olma özelliği, devlet yatırım programı hazırlama çalışmalarında dikkate alınmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığının bazı uygulamalarına değinmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığının uzlaşmacı ve bilge kişiliğiyle toplumda takdir gören değerli bilim adamı Mehmet Aydın Hocaya bağlanmış olması, Diyanet camiası için bir şans, Türkiye için de bir kazanımdır.

Din, insan ve toplum hayatında çok önemli bir olgudur. Bu nedenle, dinle ilgili tartışmalar sık sık kamuoyunun gündemine gelmektedir. Halk, haklı olarak her seferinde Diyanetten bir açıklama beklemekte, ama, ne yazık ki, beklenen açıklamalar, Diyanet hariç, hemen herkesten ve her kurumdan gelmekte, âdeta, ağzı olan konuşmakta ve ahkâm kesmektedir. Kanunla verilen görevleri arasında din konusunda halkı aydınlatmak olan Diyanet Kurumu ise, sanki Diyarbakırlı şairin dizelerinde dediği gibi, ağzı var dili yok Diyarbekir kalası gibi lâl kesilmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı gibi cumhuriyetle yaşıt bir kurumun, henüz bir teşkilat kanunu yoktur; bu eksiklik süratle telafi edilmelidir. Din görevlileri, maaş yönünden, yardımcı hizmetler sınıfı düzeyinde maaş almakta ve toplumsal statüleriyle mütenasip olmayan şekilde düşük ücretle çalıştırılmaktadır.

Şu anda, imam kadrosu bulunun 10 000 camiin kadroları boş tutulmakta, ayrıca, halk tarafından yaptırılan ve hizmete giren 10 000 yeni cami de kadro beklemektedir. Boş bulunan 10 000 kadroya, vekil imamlardan başlayarak atamalar yapılmalı ve yeni camiler için de gerekli olan kadrolar ihdas edilmelidir.

Diyanet mensuplarının eğitim düzeyleri yükseltilmelidir. Meslek lisesi mezunu imamların, ilahiyat meslek yüksekokulu eğitiminden geçirilmeleri gerekir.

Turistik bölgelerde, dil bilen, büyükşehirlerde, selatin camilerinde üniversite ve üniversiteüstü eğitim görmüş kişiler istihdam edilmelidir. Özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, camilerde, yaz aylarında küçük çocuklara verilen Kur'an dersleri, öteden beri devam eden geleneksel uygulamadır, bunu, 15 yaşla sınırlı resmî Kur'an kursları kapsamında görmemek gerekir.

Ayrıca, camilerde, icazetli alimlerin, din ilmi talep edenlere verdikleri eğitim de engellenmemeli; bu dersler ihtisas dersleridir, imam hatip mezunlarının, hatta ilahiyat fakültesi mezunlarının dahi yararlanabilecekleri derslerdir. Özellikle, doğu ve güneydoğu halkımız, dinî ilimler konusunda, bir yetkinliğin ifadesi olan icazet sahibi din adamlarına itibar etmekte ve ancak, onların din konusundaki görüşlerini kabule değer bulmaktadır. Bu tür eğitimi yapan din alimlerimiz, maalesef, uzunca bir süredir baskı altında tutulmakta, öğrencilerine, âdeta suçlu muamelesi yapılmaktadır. Hayatlarını ilme vakfetmiş, topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmek isteyen ve halkın büyük saygı duyduğu bu hocalar, devletten ne kadro ne ödenek ne yardım, hiçbir şey talep etmiyorlar; sadece, insanlara hizmet etmek istiyorlar.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eri, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakikalık eksüre veriyorum.

NİHAT ERİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Diyanetin, insanlara zarar bazı uygulamalarına değinmek istiyorum.

Halkın inançlarını temsil eden, topluma barış, hoşgörü ve kardeşlik duygularını yaymaya çalışan Diyanet İşleri Başkanlığı "mum dibine ışık vermez" misali, cami cemaatine ve kendi mensuplarına karşı acımasız davranmakta ve onlara potansiyel suçlu muamelesi yapmaktadır; şöyle ki: Camiler, namaz saatlerinden hemen önce açılmakta, namaz biter bitmez kapatılmaktadır. En azından gün boyu açık tutulması gereken camiler, bu yolla, cami cemaatine kapatılmaktadır.

OHAL uygulamaları süresince Güneydoğu Anadolu Bölgesinde gözaltına alınmalar yaygındı. Kamu görevlileri de, herhangi bir ihbar sonucu gözaltına alınır ve soruşturulurlardı. Bu süreçte, kurumları, gözaltına alınan mensuplarını açığa alırlar, şayet beraat etmişlerse, hatta, sadece tahliye olmuşlarsa, yasalar gereği görevlerine iade ederlerdi. Bunun tek istisnası Diyanet teşkilatıdır. Diyanet, DGM'den takipsizlik kararı alanlar dahil, hiçbir görevlisini tekrar göreve almamış, hatta, memuriyetten ihraç etmiştir. Düşünebiliyor musunuz; emekliliğine üç ay kalmış, onca hizmetine rağmen, asgarî ücret düzeyinde bir maaşla çalıştırılmış, hayatı boyunca hiçbir sicil cezası almamış bir imam, sırf, tesadüfen gözaltına alındığı için, DGM'nin takipsizlik kararına rağmen, memuriyetten ihraç edilmiş, emeklilik ikramiyesi alma hakkından mahrum bırakılmış, o esnada polislik sınavını kazanan oğlu, bu yüzden işe alınmamıştır. Bu imam, şu anda İstanbul'da bir kozmetik fabrikasında gece bekçiliği yapmakta, kendisine "Ahmet Hoca" diye hitap edenlere, acı acı gülerek "ben, artık hoca değilim, bana Bekçi Ahmet" deyin demektedir.

Suçsuz ceza olmaz ilkesi, hukukun en bilinen kurallarından biridir. Soruyorum; en merhametli ve hakşinas olması gereken bir kurum, mensuplarına karşı neden bu kadar acımasız davranıyor? Lügatlarında, insafın hiç mi yeri yok; yoksa, Diyanet, bilmediğimiz kanunlarla mı yönetiliyor?

Diyanetin, din görevlilerine güvenmediğinin bir diğer kanıtı da, merkezî hutbe, merkezî vaaz ve merkezî ezan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAT ERİ (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eri.

Aleyhinde, şahsı adına söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın İsmail Değerli; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bu turda kişisel olarak söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 70 000 000 olan nüfusumuzun, 3 000 000'u İngiltere, 7 000 000'u İtalya, 60 000 000'u ise üçüncü dünya ülkeleri durumundadır. Ülkemizde, 15 000 000 insan açlık sınırında, 10 000 000 insan da işsiz bir şekilde dolaşmaktadır.

Ülkemiz, olağanüstü günlerden geçmekte, yanı başımızda bir savaş sürmekte; bugün, dünden daha fazla toplumsal barışa, birliğe, dayanışmaya ihtiyaç duymaktadır. Bugün, özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili görüşler üzerinde konuşacağım.

Değerli arkadaşlar, Başbakanlık bütçesi 697,3 trilyon, Danıştay 15,8 trilyon, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 200 küsur trilyon, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi ise 771,2 trilyon Türk Lirasıdır. Ben, benden önce konuşan iktidar kanadına mensup milletvekili arkadaşımın "diyanet, kaderine terk edilmiştir" sözlerine katılmıyorum.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği anayasaları incelendiğinde, bireysel özgürlük, hukukun üstünlüğü, insan hakları, kültürel çeşitliliğin tanınması, demokrasi, ademi merkeziyet ve din ile devlet ilişkilerinin ayrılığı üzerine kurulmuş olduğu görülür. Yine, Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi gözden geçirildiğinde, 54 maddenin büyük çoğunluğu, insan onuru, demokrasi, bireyin düşünce ve din özgürlüğü, eğitim hakkı, yasalar önünde eşitlik, ayırımcılık yasağı, kültürel dinsel çeşitlilik, sosyal güvenlik ve kişi haklarına saygıya dayalıdır ve bu haklar teminat altına alınmıştır.

Bu ülkeler dinî eğitimi mezhebe dayalı ve mezheplerüstü din eğitimi diye iki şekilde uygulamaktadır. Bazı örnekler verirsek; Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Hollanda, İspanya, Norveç mezhebe dayalı bir eğitim vermekte; bu eğitimi, mezhepler veya dinî kurumlar yaptırmaktadır. Danimarka, İsveç, İngiltere, Yunanistan'da ise mezhepler üstü eğitim verilmekte, programlarını devlet yapmaktadır. Devlet okullarında din dersi vermeyen tek ülke ise Fransa'dır; 1904 yılında devlet okullarından din dersleri kaldırılmış, özel okullarda ise serbest bırakılmıştır.

Değerli arkadaşlar, demokratik ülkelerde din eğitim hakkı tartışılamaz; sorun, bu eğitimi kimin vereceğinde düğümlenmektedir. Avrupa'da devlet, vatandaşın dinine karışmayı, özgürlüğüne müdahale olarak algılamakta olduğu için, din eğitimini, ilgili dinin temsilcisi cemaatlere ve kurumlara bırakmıştır. Ülkemizde ise, cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte halifeliğin ve şeyhülislâmlığın kaldırılmasıyla, siyasal İslamdan cumhuriyete gelecek tehlikelere engel olmak için, 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı Yasayla Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı, dinî hizmeti, mezhep, dinî yorum, vesaire farkı gözetmeksizin toplumun tamamına yaymak için kurulmuştur; ancak, bugün, bu görevini yerine getiremediği gibi, devleti kontrol edecek hale gelmiştir. Türkiye, halen geleneksellikten modernliğe, tarım toplumundan sanayi toplumuna, köy toplumundan kent toplumuna geçişini tamamlayamamıştır. Avrupa'da, din adına iktidar talebi ortadan kalktığı gibi, dine de siyasal iktidar müdahaleleri söz konusu değildir; ülkemizde biz bunu henüz başaramamışız.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, 1950'den sonra din adına iktidar talebi ortadan kalkmadığı gibi, dine iktidarların müdahalesi de bitmedi. Ülkemizde modernleşmeye karşı muhalefet hareketleri daima dinsel kimliğe bürünmüş ve 1960'tan günümüze kadar din adına iktidar talepleri olan partiler olmuş ve halen devam etmektedir. Ülkemizde, Batı demokrasilerinden farklı olarak devlet bünyesinde Diyanet İşleri Başkanlığı kurumsallaştırılmış, devlet, dini ve dinî kurumları kendi denetiminde tutmakta ve din eğitimini bir hak olarak düzenlemektedir. Din eğitimi, bir özgürlükler konusu değil, Anayasal bir tercih, devlet tarafından yerine getirilmesi gereken sosyal hak olarak görülmüştür. Özellikle, 1982 Anayasası, Tevhidi Tedrisat Yasası uyarınca eğitimi, bu arada din eğitimini de devlet tekeline bırakmıştır.

Değerli arkadaşlar, Anayasanın 24 üncü maddesi "Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir" der ve hiç kimse, dinî inançlarından, ibadetinden, inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz, suçlanamaz der; ama, din ve ahlâk eğitimi ve öğretimi devletin gözetimi ve denetimi altındadır mecburiyetini getirmiştir.

Ülkemizde, din kültürü ve ahlâk öğretimi, ilkokul 4 üncü sınıftan itibaren, ortaöğretimde zorunlu dersler arasına alınmıştır; yaşı küçük olanlar için ise, velisinin vesayetine bırakılmıştır.

Ancak, değerli arkadaşlar, laik devlet anlayışında, din ile devlet işlerinin birbirinden ayrı olması gerekmez mi? Laik devlet bünyesinde örgütlenen Diyanet İşleri Başkanlığı, 88 516 kişilik kadrosu, 75 283 çalışanı, 81 il, 851 ilçe müftülüğü, 3 430 resmî Kur'an kursu, 259 lojmanı, binlerce araç, ayrıca, yüzlerce vakıf, dernek, basın yayın kuruluşlarıyla dev bir kuruluş haline gelmiştir ve bu kuruluş, sadece, tek bir Sünnî mezhebine hitap etmektedir; Hıristiyanlar, Caferiler, Yahudiler, Alevîler ne olacaktır?

Değerli arkadaşlar, laik devlet bünyesinde örgütlenen Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizde tüm toplum kesimlerine, diğer mezheplere ve cemaatlere hitap etmediği gibi, zaman zaman dinî gruplar arasında çatışmalara sebep olmaktadır.

Zaman zaman Libya, Suudi Arabistan, İran gibi fanatik İslam devletleriyle gizli ilişkilerde bulunulmuş, Arabistan El Vakıftan yardım alınmıştır, Avrupa'da açtıkları İslamî okul ve camilerde, cumhuriyeti, laik devlet düzenini yıkmaya yönelik faaliyetlerde bulunulduğunu hepimiz bilmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, bugün, ülkemizde, 15 000 000 Alevî yurttaş yaşamaktadır. Aleviler, ülkemizin birliğine, bütünlüğüne, demokratik, laik, sosyal devlet anlayışına ölesiye bağlıdır. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze daima devlete bağlı, Atatürk devrim ve ilkelerine bağlı kalmışlardır; ama, 10 bakanlığa eşit Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden, yıllardır bir tek Alevî yurttaşımız faydalanmamıştır. Yapılan bu haksızlık gönül yıkmış, devletine küskün, mutsuz, muhalif insanların çoğalmasına sebep olmuştur. Bugün, 771 trilyonluk bütçeden hiçbir Alevî kuruluş ile Hıristiyan, Musevî ve diğer din mensupları faydalanmamaktadır. 88 500 kişilik çalışanında zannetmiyorum Alevîler olsun. Bu yetmezmiş gibi, Alevîlik hor görülmekte, dışlanmakta ve Diyanet, "Günümüz Alevîliği" adlı kitapta "Alevîlik bir ideoloji, cemevleri ise, sol örgütlerin yuvası olmuştur" diye suçlamaktadır. Yine, Doktor İlyas Üzüm,"cemevleri, ideolojik dernek ve siyasal lokale dönüşmüştür" demektedir.

Türkiye Cumhuriyeti, kendine Alevî diyen bir inanış ve kültürü resmen kabul etmemiştir. Devlet, bu yok sayma politikasını terk etmelidir. Alevîliğin, Mevlevîlik gibi İslam Dininin bir zenginliği, kolu olduğunu resmî işlemlerde dikkate almalıdır.

HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Alevîlik din mi?!.

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Cemevleri, "cem" kelimesinden dolayı kurulamamakta, mahkemeler Dinayet İşleri Başkanlığından fetva verilmesini istemektedir.

HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Diyanet... Diyanet...

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Evet, Diyanet.

Değerli milletvekilleri, bu ülke hilafetle yönetilmiyor; yönetim şeklimiz laik Türkiye Cumhuriyetidir. Alevîlik anlayışına inanan veya İslamı böyle yorumlayan yurttaşlarımıza saygılı olmalıyız. Alevîlikte sevgi, kardeşlik, dayanışma, özgürlük ve barış vardır; eline, beline, diline sahip ol felsefesi vardır. Bu felsefede yarin yanağından gayri her şey ortaktır. "Hak etmediğin şeye elini uzatma, sahip olma yalan söyleme" vardır. Yaradan'dan dolayı insana saygı ve sevgi vardır.

Değerli arkadaşlar, cemevlerine Diyanet saygılı davranmalıdır İnanç gruplarını, başka inanç grupları tanımlama hakkına sahip değildir, laikliğin temel ilkelerinden biri budur; aksi, insan haklarını ihlaldir. Devlet televizyonunda Alevîlikle ilgili eğitici saatler mutlaka yer almalıdır. Alevî köylerine cami yapımı durdurulmalıdır. Sünnîleştirme, İnsan Hakları Bildirgesine aykırıdır, bir nevi asimilasyondur. Alevilere yönelik hakaretler ve aşağılamalar, dine yönelik suçlar kapsamına alınmalıdır. Kitap ve ansiklopedilerden hakaret anlamına gelen yaklaşımlar çıkarılmalıdır. Okullarda din dersi isteğe bağlı hale getirilmelidir. Sünnî bir din bilgisi dersinde Alevîliğin temel felsefesi öğretilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Değerli, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakikalık ek süre veriyorum.

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Bu, kardeşliği, dostluğu sağlayacak, ayırımcılığı yok edecektir; toplumu kaynaştıracak, ulusal birliği pekiştirecektir.

Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı, din hizmetlerini tarafsız yürüten, halkı dinî yönden çağın gereklerine göre yönlendiren, dinin temel kurallarını bozmadan herkesin dinî duygularını, ibadet şeklini rencide etmeden organizasyon yapan, insanları hurafe ve yanlış bilgilerden arındıran özel bir kurum olmalıdır. Devlet, elini Diyanetten çekmeli veya yeniden organize etmelidir.

Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı, modern ülkelerdeki gibi özgürlükçü, laiklik açısından uygun bir kurum haline gelmelidir. Halk arasında "et kokarsa tuz atarsın, tuz kokarsa ne yaparsın" diye bir deyim vardır, sosyal hayatımızın tuzu din ve din kurumlarıdır; bu kurum, yeniden yapılanmalı ve özerk olmalıdır. Cahilin elindeki din kavga yaratır, ehli din adamları yetiştirilmelidir, derin hoşgörü anlayışı verilmelidir; bu, Anadolu kültürünün temelini teşkil eder. Mevlânâlar, Yunuslar, Hoca Ahmet Yeseviler, Hacı Bektaşi Veliler, Hallacı Mansurlar bu temel kültürün ve felsefenin temelini oluşturmuşlardır. İşte, bu, Alevîliğin felsefesidir. Bunlarla ilgili konferanslar verilmelidir. Üniversitelerde Alevîliğin, Bektaşiliğin öğretisi için kürsüler oluşturulmalıdır.

Değerli arkadaşlar, 771 trilyonluk bütçeden, Alevî derneklerine verilen para 2001 yılında 90 milyar, 2002 yılında verilen 140 milyar. Bu bütçe içerisinde bu para gerçekten dilenciye verilecek paradır. Laik bir devlet bu parayı 70 000 000 Türkiye için kullanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, devlet, dinler üzerindeki baskıları kaldırmalı, mezheplerüstü din eğitimi uygulanmalı, Diyanet ise, devlet yapısının içinden elini çekmeli, bağımsız, tüm dinlere saygılı bir kurum haline gelmelidir. Eğer bu bütçe helal ise Diyanet İşleri Başkanlığı fetva versin; ama, bize göre değil. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Değerli.

Sayın milletvekilleri, ikinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, İçtüzük gereği, soru sorma süresi 10 dakikadır; ancak, ekrandan gördüğüm kadarıyla, 9 kişi soru sormak için müracaat etmiştir. Soru soracak arkadaşın, diğer arkadaşlarımızın da sorularını sorabilmeleri açısından, süreye dikkat etmesini rica ediyorum.

Buyurun Sayın Güney, sorunuzu sorabilirsiniz.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana bir sualim var.

Onbir yıldan beri ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığını yapan değerli bir başkan son günlerde görevinden istifa etmiştir ve gerekçesinde kendisine siyasî baskı yapıldığını ifade etmişlerdir. Bu Başkan, başarılı bir başkanlık dönemi geçirmiştir; aynı zamanda, bu uzun süre içerisinde, muhtelif başbakanlar ve muhtelif hükümetlerle çalışmıştır. Buna rağmen, bu aşamada, hele de ülkemizin şu kritik döneminde, acaba, Sayın Başkan hangi gerekçelerle istifaya zorlanmıştır? Bana göre, bu, şık olmamıştır, çok yanlış olmuştur ve kamuoyunu da rencide etmiştir.

Sayın Bakandan, bunu cevaplandırmasını rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Güney, teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Koral.

RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkanım, Ankara'nın merkezinde, bir cuma namazı vaktinden evvel, bir camiye girildiğinde, hoparlörden Kur'an-ı Kerim okunuyor; yani, Ankara'nın merkezinde hoparlörle yayın yapılıyor. Aklıma şu geldi; acaba, Diyanet İşleri Başkanlığı, camilerde görevlendirdiği imamların Kur'an-ı Kerim okumalarıyla alakalı bir şüphe içinde midir ki, merkezî sistemden yayın yapılıyor? Vaazlarla alakalı olarak şöyle söyledi, böyle söyledi gibi tereddütler olabilir; ama, Kur'an-ı Kerim okunmasının hoparlörle yapılmasının... ki, benim de şahit olduğum olay, ses kesiliverdi birden bire, bütün cemaat kaldı ortada böyle bir ortamın insanların manevî dünyasını rencide ettiğini düşünüyorum. Bu konuda bir değerlendirmeleri var mıdır?

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Koral, sorunuz kısa olursa, arkadaşlarımız sırada bekliyor.

RECEP KORAL (İstanbul) - Kısa efendim.

Ayrıca, amatör sporlarla ilgili, bilhassa, ata sporumuz güreşle ilgili olarak, geçmiş yıllarda büyük bir boşluk oluşmuştur. Türk güreşi, maalesef, kamu kurum ve kuruluşlarının, mahallî idarelerin desteğiyle ve bu kuruluşlardaki yöneticilerin gayretleriyle ayakta kalmaya çalışıyor; dolayısıyla, amatör spor branşlarına ve güreş camiasına, bu bütçeyle, yeteri kadar destek verebilecek misiniz? Bunu arz ediyorum.

Son olarak da, bakanlıkların idarî yapılanmalarıyla ilgili, ne zaman tasarruf ve iyi bir işleyişe geçeceğiz? Bildiğimiz gibi, bakanlık sayılarını düşürdünüz; ama, bakanlıkların kendi iç yapılarıyla alakalı ne zaman bir iyileştirme göreceğiz? Bu bütçeyle de, bu idarî yapılanmaları, düşündüğünüz tasarrufları gerçekleştirebilecek misiniz?

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koral.

Buyurun Sayın Özmen, soru sorma sırası sizde.

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Diyanet İşleri Başkanlığının bağlı olduğu Bakanlığımıza bir soru yöneltmek istiyorum.

Bilindiği gibi, ülkemizde, Caferî, Şiî ve Alevî vatandaşlarımız da bulunmakta. Diyanet İşleri Başkanlığı ile TRT, ortak bir işbirliği içerisinde - şu an muharrem ayıdır, 10 günlük bir oruç tutma dönemleri vardır bu vatandaşlarımızın- bu 10 günlük oruç tutma döneminde, ramazan aylarında uygulanan programlar gibi, akşamları sohbet programları düzenlese iyi olmaz mı diye soruyorum?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özmen.

Sayın Aydın, söz sırası sizde; buyurun.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Bildiğiniz gibi, Sayın Başbakanımız, daha Parlamento harekete geçmeden, lojmanlarla ilgili bir kanaat ifade etmişti ve bu, yaşamsallaştı. Şu anda, lojmanlarda, milletvekillerimiz, daha doğrusu, bir tek Cumhuriyet Halk Partili milletvekili oturmuyor; ama, hâlâ, AKP'li milletvekili arkadaşlarım -sizin de bilginiz dahilinde- oturuyor.

Bugün, gazetelerde Sayın Başbakanımızın kendi konutunda oturmayacağı yazılı; bu -buna paralel olarak- doğru mu ve lojmanlarla ne gibi bir ilgisi var?

İkinci sorum: Aldığımız haberlere göre, üniversite öğrencilerine çok cüzi miktarda ödenen burslar şubat ve mart aylarında ödenmemiştir. Çoğu yoksul çocuğu ve ihtiyaç içerisinde olan bu gençlerimizin bu burslarının ödenmemesinin nedeni nedir; ödenecek midir, ödenecekse, ne zaman ödenecektir?

Son sorum: Sayın Başkan, devlet bürokrasisiyle, özellikle de üst bürokratlarla zaman zaman iletişim kurmak durumunda kalmaktayız. Bürokratlar, sekreterlerimize, ilk soru olarak "sayın milletvekili hangi partidendir" diye sorduktan sonra, bürokratlarımızda, âdeta, kendilerine verilmiş bir talimatla, bir milletvekiline davranmaktan çok, yoğunluk içinde bulunan, muhatap almaması gereken, savuşturan, konuyla asla ilgilenmeyen, zaman zaman da dozajı artırıp "beni ilgilendirmiyor" diyerek başka kapılara yönlendiren bir bürokratik yapı görmekteyiz.

Aynı çatı altında milletvekilliği yapıyoruz. Varsayalım ki, sizler, muhalefette olsanız, hukuka, yasaya uygun bir iletişimde, üst düzey bürokratlarımızın bu tür davranışlarını, acaba, benimser misiniz, içinize sindirir misiniz? Bu konuda bürokratlarımıza verilmiş bir talimat mı var?

Bunları öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Buyurun Sayın Ekmekçioğlu; sorunuzu sorabilirsiniz.

HÜSEYİN EKMEKÇİOĞLU (Antalya) - Gençliğin boş zamanlarını değerlendirebilecekleri gençlik merkezleri, spor alanları ve kültür etkinlikleri için gerekli mekânların yapımında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün çalışmaları ne durumdadır?

Yurt genelinde yarım kalan tesisleri tamamlamaya yönelik çalışmaların bu bütçeyle tamamlanabileceğine inanıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ekmekçioğlu.

Buyurun Sayın Erdöl; sorunuzu sorabilirsiniz.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkanım, her yıl, 100 000'den fazla kişi Türkiye'den hacca gitmektedir. Bunların organizasyonunda, maalesef, çok ciddî üzücü olaylar, hatta ölümlere varan üzücü olaylar olmaktadır. Bunların önlenmesinde, Suudi yetkililere düştüğü kadar Diyanet İşleri Başkanlığına da çok ciddî görevler düşmektedir. Bu üzücü olayların önlenmesi için ne gibi tedbirler alınması düşünülüyor?

İlave olarak şunu söylemek istiyorum ki, bu yılki hac organizasyon bozukluğunun programlayıcısı Diyanet İşleri Başkanı çok daha önceden görevinden ayrılmalıydı; çünkü, bu kadar bozuk bir düzen hiçbir zaman görülmemiştir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdöl.

Buyurun Sayın Çiçek; sorunuzu sorabilirsiniz.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Değerli, benim konuşmamı ima ederek, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin 771 trilyon 267 milyar olarak benim tarafımdan ifade edildiğini...

BAŞKAN - Sayın Çiçek, konuşmacı arkadaşın konuşmasını değerlendirmekten ziyade, lütfen, soru sorar mısınız.

Buyurun.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Soru soracağım, bir saniye efendim, soruyu, bu açıklamam üzerine soracağım.

... birçok bakanlığın bütçesinden daha fazla bütçesinin olduğunu söylediğimi ifade ettiler. Bu arkadaşımız, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatının personel giderlerinin dışındaki harcamalarının neler olduğuna baktı mı?

Hükümetimiz, personel giderlerinin dışında, konuşmamda ifade ettiğim beynelmilel teşkilatların karşısında faaliyet gösterecek bu teşkilata, Diyanet İşleri Başkanlığına ekbütçe ödeneği hazırlamayı düşünüyor mu?

İkincisi; Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatının yapısı hakkında, kuruluşu hakkında, Atatürk, bu teşkilatı kurarken, hangi temel dayanaklara göre kurmuş; bu konuda, anlaşılıyor ki, parlamenter arkadaşlarımızın çok fazla bilgisi yok. Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatı, kuruluş yapısı itibariyle, temel teşkilatlardan birisidir dedik. Bütün ırk, mezhep, meşrep, tarikat, cemaat ve cemiyetlerin tamamının temsil edildiği bu şemsiye teşkilatın daha mükemmel hale getirilmesi için hangi planlar, programlar hazırlanıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.

Sayın Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, aracılığınızla, aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum.

Birinci sorum şu: 1999 yılında yapılan devlet memurluğu sınavı sonuçları uygulanmaya başlandıktan sonra hangi sayıda personel istihdam edilmiştir? Bu sınavı kazanıp da istihdam edilemeyenler için nasıl bir uygulama planlanmıştır ya da planlanmaktadır?

İkinci sorum da şu: Bilindiği gibi, idarî yargıda ve Danıştayda, hukukçu olmayan hâkim ağırlığı vardır. Bu yapılanmayı değiştirmek için ve nitelikli hukukçu alımına ağırlık verecek bir yapılanma için herhangi bir çalışma planlanmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Buyurun Sayın Keskin.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede, İslamın farz ibadetlerinden olan hac farizasının önündeki engeller ve güçlükler ne zaman kaldırılacak?

Hacılara ulaşım alternatifi ne zaman sunulacak? Ulaşım yolu olarak havayolunun alternatifi, deniz ve karayolunun açılması ne zaman sağlanacak?

Bu yolda, hacıların mağduriyetine örnek mi istiyorsunuz; 12 saatlik Amerika yolculuğunun uçak biletiyle 3 saatlik Cidde yolculuğunun uçak biletinin aynı fiyata satıldığını biliyor musunuz? Her yıl, devletin bu faaliyetlerden ne kadar kâr etmiş olduğunu öğrenmek istiyorum. Burada kayrılan, savunulan Türk Hava Yolları ise, biz, bunu desteklemek zorunda mıyız? Bunları öğrenmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Keskin.

Soru sorma süresi tamamlandığı için, diğer soru soracak arkadaşlara imkân veremiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

Hükümet adına, sorulara Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin Bey cevap verecektir.

Buyurun Sayın Şahin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Başbakanlık Diyanet İşleri Bakanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Danıştay Başkanlığı üzerinde, hem iktidar hem de muhalefet gruplarına mensup 9 arkadaşımız, çok değerli fikirlerini ortaya koydular, kendilerine teşekkür ediyorum. Tabiî ki, önerilerinden, tespitlerinden hükümet olarak istifade edeceğiz.

Vaktim çok sınırlı olduğu için, izin verirseniz, bana yöneltilen sorulara kısa kısa cevaplar vermek istiyorum:

Sayın Güney, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Yılmaz'ın, neden görevinden istifa etmek zorunda kaldığını belirttiler ve "siyasî baskı yapıldı bana" şeklindeki bir açıklamasını beyan ettiler. Hemen şunu ifade etmek istiyorum ki, ne hükümetimizce ne diyanetten sorumlu Devlet Bakanımız -ki, şu anda yurtdışı bir görev sebebiyle Almanya'da bulunmaktadır- Sayın Aydın'dan, Diyanet İşleri Başkanımıza herhangi bir baskı olmamıştır. Kendisi, Sayın Güney'in de ifade ettiği gibi, onbir yılı aşkın bir süre bu görevi yürütmüştür. Bu makamlar hiç kimsenin tapulu malı değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakın, burada 2 Diyanet İşleri eski Başkanı milletvekili arkadaşımız vardır. Onlar da bu görevde bulunmuşlar, milletimize, Diyanet camiasına görev ifa etmişler, zamanı gelince de, ya emekliliğini isteyerek ya istifa ederek bu görevlerinden ayrılmışlardır. Ancak, Sayın Yılmaz'ın bu kadar önemli bir görevden ayrılırken "bana siyasî baskı yapılıyor" sözünü kendi ağzından bizzat duymuş değilim; ama, eğer böyle bir şey söylemişse, asıl siyaset budur. Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan bir kişinin "siyaset" kelimesini menfî yönünden de olsa ağzına almaması gerekirdi diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İstanbul Milletvekili Sayın Recep Koral Bey "camilerde merkezî sistemden yayın yapılıyor. Acaba, biz, o camilerde görev yapan din görevlisi arkadaşlarımıza itimat etmiyor muyuz" şeklinde bir soru yönelttiler. Hemen şunu ifade edeyim: Camilerimizde, Kur'an-ı Kerim, bizzat görevliler tarafından okunmaktadır; ancak, arzu edildiği takdirde, merkezî sistemle çok daha güzel bir tilavetle Kur'an okunduğu takdirde merkezî sisteme bağlanılmaktadır; ama, merkezî sistemle vaaz sistemi de uygulanmaktadır. Diyanet İşleri Başkanvekilimizden, bu konuda bir mecburiyetin olmadığı şeklinde bir not tarafıma iletildi; ben de sizlerle bunu paylaşmak istiyorum.

Ayrıca, amatör spora değindi Sayın Koral. Türk güreşinin daha iyi noktalarda bulunması gerektiğini temenni ettiler; birtakım kamu kuruluşlarımızın, sporumuza, özellikle amatör sporumuza destek verdiğini söylediler ve devlet, acaba, amatör sporların ve sporun daha da gelişmesi için ne gibi katkılar yapacak, anlamına gelen beyanlarda bulundular.

Kuşkusuz, devletimiz -biraz önce konuşan arkadaşlarımız da Anayasanın ilgili maddelerini ifade ettiler- sporun gelişmesine, gençliğin iyi yetişmesine dair görevler yüklenmiştir Anayasayla; ancak, çağdaş ülkelere baktığımız zaman, sporun gelişmesinde, artık, devletler, kendilerini, düzenleyici, denetleyici konumuna çekmekte, sporun beklediği hizmetlerin özel sektör tarafından yapılması, yerel yönetimler tarafından yapılması ve özellikle, spor federasyonlarının özerkleştirilmesi gibi bir metot uygulamaktadırlar.

Biz, hükümet olarak, sporda çok ciddî atılımlar yapmayı amaçladık. O bakımdan, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün ilgili yasasında bu doğrultuda değişiklikler yaparak -biraz önce söz alan değerli arkadaşlarımız da kürsüde ifade ettiler- sponsorluk yasasını yeniden gözden geçireceğiz. Özellikle işadamlarımızın, sanayicilerimizin spora destek vermelerini sağlayacak birtakım düzenlemeler yaparak, bunu özendireceğiz birtakım tedbirlerle. O bakımdan, ileri Batı ülkelerinde olduğu gibi, özel sektörü sporun içerisine çektiğimiz takdirde -tabiî ki, devletin desteği de olacaktır ama- asıl, özel sektörü bu işin içerisine soktuğumuz takdirde, sporda çok daha ciddî adımlar atacağımıza, atılımlar meydana getireceğimize inanıyorum.

Yine Sayın Koral, yeniden yapılanmayı sordu. Gerçekten, bugün saat 10.00'da Bakanlar Kurulu toplantımız vardı. Bakanlar Kurulu toplantımızın ilk gündem maddesi, kamu reformu taslağı idi. Ben, tabiî, bu toplantı için ayrıldım. Hükümet olarak, Acil Eylem Planımızda öngördüğümüz şekilde, merkezî sistemin -kamu sisteminin- yeniden gözden geçirilmesini, devlet personel rejimi konusunda beklenen bir yasal düzenlemenin gerçekleştirilmesi ve özellikle, merkezdeki yetkilerin önemli bir bölümünün, kaynaklarıyla birlikte yerel yönetimlere aktarılmasını amaçlayan bu paketi tasarı haline getiremedik; halen taslaktır; ama, şu anda Bakanlar Kurulunun gündemindedir. Önümüzdeki günlerde, inanıyorum ki, Bakanlar Kurulundan bir tasarı halinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiş olacağız.

Bu, devlette küçülmeyi... Başbakanlık bütçesi üzerinde biraz önce görüşler ifade edildi. Gerçekten, Başbakanlık, birçok yetkilerin ve kaynakların kendisinde temerküz ettiği bir yapı haline gelmiştir. Bu hükümeti, aslında, tebrik etmek gerekir; şu bakımdan: 38 bakanlığı 22'ye indirmişiz, Başbakanlığa bağlı olan kuruluşların önemli bir bölümünü icracı bakanlıklara bağlamışız. Hatta, 59 uncu hükümet kurulduğunda 32 olan bu bağlı kuruluş sayısı, şimdi, 31'e iniyor. Avrupa Birliği Genel Sekreterliğini de Dışişleri Bakanlığına bağladık, bu, bütçede yoktur; şimdi, önerge verdik; inşallah, oylarınızla bu da kabul edilirse, Başbakanlığa bağlı ve ilgili kuruluşların sayısı da azalmış oluyor. Böylece, Başbakanlığı koordine eden bir makam haline getirmeyi planladık. Bu konuda da yasal düzenleme yapılmadan yapılabilecekleri yaptık. Şimdi, yasal düzenlemeyle yapılabilecekleri de tasarı halinde önünüze getireceğiz. İnşallah, iktidar, muhalefet bu adımları hep birlikte atacağız.

Evet, Sayın Özmen'in, muharrem ayında da TRT'de dinî yayın yapılsın temennisi var. Kuşkusuz, bunda hiçbir beis yok; ama, bu yayınları TRT yapmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu hususu, bu talebi not olarak almıştır, TRT yetkilileriyle görüşecektir.

Sayın Aydın, lojmanlarla ilgili bir soru sordu; ama, tam anlayabilmiş değilim. Bazı milletvekillerinin, yani, 21 inci dönemde milletvekili olan ve şimdi de milletvekilliği yapan bazı arkadaşlarımızın, hâlâ, lojmanlarda oturmakta olduklarından bahsettiler zannediyorum...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Onların hepsi AKP'li...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim?..

Şimdi, biliyorsunuz, lojmanlar, artık, Maliye Bakanlığına intikal etmiştir. Lojmanlar satılana kadar lojmanda oturabilirsiniz diye Maliye Bakanlığının bir yazısının geldiğini hatırlıyorum. Ben de oturuyordum, çıktım; ben de sizler gibi kiralık bir eve taşındım; ama, bazı arkadaşlarımız, eğer, oturmaya devam ediyorlarsa, 690 000 000 lira aylık kira ödeyerek oturmaya devam ediyorlar, satıldığı an veya satışla ilgili işlemler başladığı anda çıkacaklardır.

Bursla ilgili bir soru yöneltildi. Zannediyorum, Devlet Bakanımız Sayın Atalay'ın görev alanına giriyor. Bu konuda sizleri tatmin edici bir cevap vermemekten çekiniyorum; o bakımdan, Sayın Atalay'la da hemen temas  kurarak, Sayın Hasan Aydın'ın bu sorusuna yazılı olarak cevap vermeyi planlıyorum.

Sayın Ekmekçioğlu'nun, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yatırımlarıyla ilgili bir sorusu oldu.

Değerli arkadaşlarım, dün, Maliye Bakanımız da burada ifade ettiler: 2003 yılı bütçesi, kuşkusuz, ekonominin içinde bulunduğu şartlar gereği, arzu ettiğimiz yatırımları yapacak büyüklükte bir bütçe değildir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün geçmişte yapmış olduğu, bitmiş 28 tane yatırımının açılış programını şu anda yapıyoruz. Yüzde 75'i tamamlanmış olan yatırımları bu sene bitirmeyi amaçlıyoruz. 2003 yılı bütçesi ve bu bütçede ortaya konulan dengeler muhafaza edildikten sonra, biz inanıyoruz ki, 2004 yılında, Türk ekonomisi rahatlayacaktır. 2004 yılından itibaren, hem Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde hem de yatırım bekleyen diğer kurumlarımızda çok daha fazla yatırım yapma imkânına kavuşmuş olacağız.

Hac organizasyonuyla ilgili bir soru yöneltilmişti. 2003 yılı hac organizasyonu Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından yapıldı; ama, şunu belirtmek zorundayım ki, dünya ülkeleri çerisinde bu hac organizasyonunu en iyi yapan kuruluşlardan biri ve belki de başta geleni Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Ancak, bazı şikâyetlerin geldiği ifade ediliyor. Bunlar, zannediyorum, seyahat acentelerinin organizasyonunda yaşanmıştır; ama, bildiğim kadarıyla, bu seyahat acentelerinin organizasyonundan da Diyanet İşleri Başkanlığı sorumludur. Bu konuda gerekli uyarı ilgili arkadaşlarımıza yapılacaktır.

Sayın Çiçek, Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili bir soru yöneltti; ancak, bu sorusunu yöneltirken, biraz önce, burada, kendisini dinlediğimiz Ankara Milletvekili Sayın Değerli'ye de atıfta bulundu. Bu hassas konuya daha fazla girmek istemiyorum. Sayın Çiçek'in de belirttiği gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı cumhuriyetimizle yaşıt bir anayasal kurumumuzdur. Cumhuriyetle kendisine hangi görev verilmişse, hangi statüye oturtulmuşsa şu anda da bu statüde devam etmektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, zaman zaman "biz, cumhuriyeti kuran partiyiz" demektedirler. O halde, şu andaki, şikayet ettikleri Diyanet İşleri Başkanlığının statüsü kendilerinin eseridir; ama, biz, AK Parti iktidarı olarak, aksayan yönleri değiştirmek için Diyanet Teşkilat Kanununda ciddî çalışmalar yapıyoruz. Nitekim, diyanetten sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Aydın da bu konuda kamuoyuna açıklamalar yapmıştır. Sayın Değerli'nin, ifade ettiği noktada birtakım adımları atma noktasında, kendisi kararlıdır. Bu şikayetleri de bu itirazları da kuşkusuz ki, yeni yapılanmada dikkate alacağız.

Devlet personel sınavıyla ilgili olarak Sayın Kart bir soru yöneltti. 1999 yılında ilk kez devlet memurları sınavı yapıldı. Geçtiğimiz hükümet döneminde, süresi dolduğu halde bunun süresi uzatılmıştı, biliyorsunuz VE 392 000 kişi kazandı gösterildi geçtiğimiz dönemde, şu ana kadar bu sınavı kazanıp da kamu kurumlarına yerleştirilmiş olan kişi sayısı 72 000'dir.  Demek ki, 320 000 civarında, bu imtihana girip de kazanan, insanlara devlet herhangi bir iş verememiş durumdadır.

Daha önceki hükümet döneminde yapılan bir değişiklikle, ÖSYM, hem bu sınavları yapmakta hem de yerleştirme işini yapmaktadır. Dolayısıyla, şu anda, Devlet Personel Başkanlığı bu konuda herhangi bir görev üstlenmiş değildir, hem sınav hem de yerleştirme görevi, tamamen, Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezine bırakılmıştır.

Sayın Keskin "Hac için deniz ve karayolu ne zaman açılacak" diye sordu; ama, yani, şu günlerde herhalde açılması hiç düşünülemez de ileride inşallah olur.

Bunun dışında şu anda bana tevcih edilmiş...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, süresi yok mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sürem doldu mu Sayın Başkan?

BAŞKAN - Sayın Şahin, süreniz geçti efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Değerli milletvekili arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarımızca bana tevcih edilen sorulara kısaca cevap vermeye çalıştım. Bunların dışında atladığım varsa, daha sonra gözden geçiririm; bu arkadaşlarımıza da yazılı cevap veririz.

Ben, ilginiz sebebiyle hepinize teşekkür ediyorum. Önerilerinizden, tekliflerinizden yararlanacağımızı belirtmek istiyor; saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, çalışma süremiz saat 13.00'te tamamlanmıştır.

Ancak, ikinci turun tamamlanması açısından, çalışma süresinin uzatılmasını Genel Kurulun tasviplerine sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, sırasıyla, ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

Başbakanlık 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

A) BAŞBAKANLIK

1.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

                      A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                                         

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

311 722 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Bakanlıklararası İşbirliğini Sağlamak ve Hükümetin Genel

 

 

Siyasetini İzlemek

36 429 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

112

Millî Güvenlik Hizmetlerinin Yürütülmesi

23 812 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

113

Devlet Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve Geliştirilmesi

6 072 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

114

Enformasyon Kamuoyu Oluşturma ve Halkla İlişkiler Hizmetleri

31 427 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

117

Avrupa Birliği Hizmetleri

2 368 000 000 000

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu bölüm üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cetvelde gösterilen değişikliğin aşağıdaki gerekçeyle kabulünü arz ve teklif ederiz.

 

Ali Topuz

Eyüp Fatsa

Mehmet Soydan

 

İstanbul

Ordu

Hatay

 

Polat Türkmen

Enis Tütüncü

 

 

Zonguldak

Tekirdağ

 

KURUM : BAŞBAKANLIK-DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

EKLENEN:

Dışişleri Bakanlığı

Daire                       :   12

Kurum                    :   00

Program                  : 117

Açıklama : Avrupa Birliği Hizmetleri

Bütçe Ödeneği        : 2 368 000 000 000

DÜŞÜNÜLEN :

Daire                       :  07

Kurum                    :  00

Program                  :117

Açıklama : Avrupa Birliği Hizmetleri

Bütçe Ödeneği : 2 368 000 000 000

TOPLAM          2 368 000 000 000

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe: 21.03.2003 tarih ve 25055 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan 3046 Sayılı Kanunun 3313  Sayılı Kanunla değişik 10  uncu maddesi gereğince Başbakanlığa Bağlı Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin Dışişleri Bakanlığına bağlanması kararı uyarınca, Başbakanlık 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu tasarısında yer alan Avrupa Birliği hizmetleri programında yer alan tertip ve harcama kalemleri değişmeksizin Dışişleri Bakanlığı bütçesine aktarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, uygundur mütalaamızı belirtiyor, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu ?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda, Başbakanlık bütçesinin 117 programında yer alan toplam 2 368 000 000 000 liralık ödenek bu bütçeden çıkarılmıştır. Bu ödenek, Dışişleri Bakanlığı bütçesinde yeni açılacak 117 programa, harcama kalemleri değişmeksizin eklenmiştir.

Bilgilerinize sunulur.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, son söz milletvekilinin...

BAŞKAN - Diğer bölümü okutuyorum :

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

261 660 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

999

Dış Proje Kredileri

23 900 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

Toplamı, kabul edilen önerge nedeniyle değişik şekliyle okutuyorum:

 

                                                                                                                                         

 

 

 

T O P L A M

695 022 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Başbakanlık 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Başbakanlık 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                    L  i  r  a              

- Genel Ödenek Toplamı                :     572 383 983 605 000

- Toplam Harcama                         :     532 168 453 180 000

- İptal Edilen Ödenek                     :       40 716 049 225 000

- Ödenek Dışı Harcama                  :            500 518 800 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 Yıla Devreden                                :         1 373 858 070 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

B) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

                      A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                                         

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

117 898 500 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Toplumun Dinî Konularda Aydınlatılması ve

 

 

İbadet Yerlerinin Yönetimi

652 030 250 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

1 338 250 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                             

 

 

T O P L A M

771 267 000 000 000

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Diyanet İşleri Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                           L  i  r  a          

- Genel Ödenek Toplamı       :   397 929 933 500 000

- Toplam Harcama                 :   400 302 562 640 000

- İptal Edilen Ödenek            :       4 926 191 470 000

- Ödenek Dışı Harcama         :       7 298 820 610 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

C) GENÇLİK VE SPOR VE GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

                      A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                                         

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

89 951 000 000 000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Türk Sporunun İdamesi ve Geliştirilmesi Hizmetleri

117 554 500 000 000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

1 612 500 000 000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

 

 

T O P L A M

209 118 000 000 000

         BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                             

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

Gelir

 

 

Türü                      

A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                                         

 

 

2

Vergi Dışı Normal Gelirler

574 999 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

3

Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı

208 543 001 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                            

 

 

T O P L A M

209 118 000 000 000

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                              

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                  L  i  r  a          

- Genel Ödenek Toplamı             :     105 077 030 780 000

- Toplam Harcama                       :     100 086 966 850 000

- İptal edilen Ödenek                   :         1 266 013 870 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

  Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

  Devreden Ödenek                      :         3 724 050 060 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                                    L i r a           

- Bütçe tahmini                              :    50 407 000 000 000

- Yılı tahsilatı                                 :    99 488 693 790 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

D) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.- Danıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

                      A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                                          

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

6 294 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Yargı, Danışma ve İnceleme Hizmetleri

9 499 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

92 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

 

 

T O P L A M

15 885 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Danıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Danıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                      L i r a           

- Genel Ödenek Toplamı                :      8 463 443 750 000

- Toplam Harcama                          :      8 378 897 020 000

- İptal Edilen Ödenek                      :         104 379 880 000

- Ödenek Dışı Harcama                   :           19 833 150 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Başbakanlık, Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Danıştay Başkanlığı 2003 malî yılı bütçeleri ile 2001 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir, hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, ben bir önerge vermiştim, o önergeyi işleme koymanız gerekiyordu, kişisel söz hakkım var...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tütüncü...

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - İçtüzüğümüz 61 inci maddesine göre...

RECEP KORAL (İstanbul) - Son sözü zaten vekil konuştu...

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, bir saniye, söz istemişsiniz; ama, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre, biri lehte biri de aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verildi ve bir üyenin de, bir turda, birden fazla söz kaydı yaptırması mümkün değildir.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - O yanlış efendim...

BAŞKAN - Lehte ve aleyhte olmak üzere söz verildi...

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, rica ediyorum, 61 inci madde...

BAŞKAN - Dolayısıyla, söz veremiyorum.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Efendim, 61 inci maddenin...

BAŞKAN - Birleşime, saat 14.30'a kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 13.32
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.30

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - 54 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Üçüncü tur görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü turda, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

  IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79)  (Devam)

E) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1. - Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Gümrük Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

F) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

G) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLÂTI MÜSTEŞARLIĞI

1. - Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

H) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerlerini almışlardır.

Sayın milletvekilleri, 18.3.2003 tarihli 49 uncu Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki "söz isteme" butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

AK Parti Grubu adına; İzmir Milletvekili Nükhet Hotar, Edirne Milletvekili Ali Ayağ, Ordu Milletvekili Cemal Uysal, Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Kemal Sağ, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.

Şahısları adına; lehinde olmak üzere, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan, Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur, Edirne Milletvekili Ali Ayağ; aleyhinde olmak üzere, Antalya Milletvekili Osman Kaptan, Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi.

AK Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Nükhet Hotar; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 7,5 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA NÜKHET HOTAR (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığının 2003 malî yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Ekonominin en önemli unsurlarından olan gümrüklerin, dürüstlük anlamında, daha fazla yol almasını ve iyi yönetimini hedefleyen Türk gümrük idaresi, hem kendi yetki ve faaliyet alanı içerisinde dürüstlük konusunu çeşitli vesile ve faaliyetlerle gündeme getirmekte hem de kendi bölgesinde konuya ilişkin rehberlik etmek gibi önemli bir misyonu üstlenmiş bulunmaktadır.

Çağdaş bir gümrük idaresinde bulunması gereken niteliklerin başında, sunulan hizmetin kalitesi, hızı ve uygulamaların eşit ve adil dağılımı gelmektedir. Bunun için de hukukî, fizikî, beşeri ve teknik olarak dinamik bir yapıya sahip olunması gerekmektedir.

Gümrük Müsteşarlığı, son yıllarda, hukukî altyapısı tümüyle yenilendiği gibi, yıllardır ihmal edilen gümrük tesis ve binalarının da  modernize edilmesi için yoğun bir çalışma ortaya koymuştur.

Bu çerçevede, gerek bütçe imkânsızlıkları gerek ödenek yetersizliği veya mevcut ödeneklerin kullanımında karşılaşılan sorunlar nedeniyle, yıllardır ihmal edilen gümrük tesis ve binalarının çağdaş bir yapıya kavuşturulması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

Gümrük Müsteşarlığının 2003 malî yılı bütçe tasarısında, yatırımlara ayrılan ödenek miktarı, bir önceki yıla göre yüzde 28 azalmasına rağmen, yoğun bir çalışma içerisine girdiğinin görülmesi memnuniyet vericidir.

Gümrük Müsteşarlığımızın, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına da örnek olmasını temenni ettiğimiz çalışmaları, yap-işlet-devret ve katılımcı modeldir. Yap-işlet-devret modeliyle, Yunanistan sınırında bulunan İpsala gümrük tesisleri, yüzelli gün gibi kısa bir sürede, TOBB'un önderliğinde, bölge odaları ve Uluslararası Umumî Mağazalar Derneği tarafından, devlet bütçesinden herhangi bir ek yardım alınmadan, çağdaş bir yapıya kavuşturulmuştur. İnanıyorum ki, Türkiye'ye yıllık izinlerini geçirmek üzere gelen vatandaşlarımız, geliş gidişlerinde sürekli olarak karşılaştıkları sorunlarla, artık bir daha karşılaşmayacaklardır.

Diğer yandan, Türk cumhuriyetlerine açılan Doğu'nun en büyük kapısı olan Gürbulak gümrük tesisleri de, bir yıl gibi kısa bir sürede, aynı yöntemle, Uluslararası Nakliyeciler Derneği tarafından tamamlanmış ve önümüzdeki ay içerisinde hizmete girmesi planlanmıştır.

Söz konusu tesislerin yanında, Sarp, Dereköy, Cilvegözü, Karkamış ve Halkalı Gümrük İdarelerinin de aynı yöntemle yenilenmesi için çalışmalara başlanmıştır. Yüksek Planlama Kurulundan izin çıktığında, adı geçen gümrük idareleri de modern bir yapıya kavuşacaklardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; katılımcı model yöntemiyle, bölge meslek kuruluşları ve odalarının katkılarıyla, aralarında Eskişehir, Konya, Kayseri, Aksaray, Bursa-Gemlik, Ambarlı ve Dilucu gümrük tesisleri tamamlanarak hizmete girmiştir. Söz konusu projelere, bugüne kadar, bütçe dışı kaynaklardan, 2,5 trilyon liraya yakın miktarda bir katkıda bulunulmuştur.

Yukarıda açıkladığımız tesislerin yeniden inşaı ile bu çalışmalara  paralel gümrük idarelerinin otomasyona geçiş çalışmalarının yüzde 99 oranında tamamlandığını görmek de memnuniyet vericidir.

Bu kapsamda, Gümrük  Müsteşarlığımız, ticareti kolaylaştırmak ve dünya pazarlarında rekabete girebilecek olan ithalat ve ihracatçımıza destek sağlamak amacıyla elektronik veri değişimi uygulamasını hayata geçirmekle, e-gümrük alanında da önemli bir adım atmıştır. E-gümrük kavramı altında 2000 yılı sonunda başlatılan elektronik veri değişimi uygulamasıyla, mükellefler, beyannamelerini, kendi bürolarında, elektronik ortamda tescil edebilmektedirler. Bu uygulamayla, gümrüklü sahaya eşyaların gelişiyle, ithalatçı ve ihracatçılar, beyanlarını, hızlı bir şekilde gümrük idaresine verebilmekte ve gümrük idaresi, beyanı ve gerekirse eşyayı minimum gecikmeyle kontrol etmekte. Yine, gümrük beyannameleri, gümrük idaresinin bilgisayarına yeniden veri girişi yapılmadan aktarılmakta ve vergiler, sistem tarafından hesaplandıktan sonra rahatlıkla kontrol edilebilmekte, daha gerçekçi istatistikler alınabilmekte ve işlemler basitleştirilmekte. Gümrük müdürlüklerinde her gün iş takip eden yüzlerce firma görevlisi, bu uygulamayla, süratle azalarak, gümrük personeli üzerindeki fizikî iş yükü de hafiflemekte. Elektronik imzaya yönelik yasal düzenlemelerin yapılması halinde, yükümlülerin, gümrük idaresine gelmeden ve gümrük personeliyle muhatap olmadan gümrük işlemlerini yapmaları da mümkün olabilecektir. Bunun altyapısını, Gümrük Müsteşarlığı, 4458 sayılı Gümrük Kanunu ve yönetmelikleri dahilinde yerine getirmektedir.

Mart ayı itibariyle, Türkiye genelinde, toplam ithalat ve ihracat işlemlerinin yüzde 45'i bu uygulamayla yapılmaktadır. Gümrük Müsteşarlığının hedefi, bu oranı, 2003 yılı içerisinde yüzde 60'a çıkarmaktır.

Hukukî ve teknik altyapısını tamamen yenileyen, fizikî altyapısını yenileştirme çalışmalarını ise yoğun şekilde sürdüren bu teşkilatın, söz konusu çalışmalarına paralel olarak, insan kaynakları politikasının da kalıcı ve köklü bir değişime uğradığını izlemekteyiz. Bu kapsamda yapılan çalışmalar ile insan kaynakları politikasının uygulanmasına ilişkin, tespit edilmiş ve bunları giderecek yeni personel politikası geliştirilmiştir. Bu politikada, yüksek nitelikli, değişime ve gelişime açık, uzmanlık esasına dayalı, yabancı dil bilen, bilgi teknolojilerinden yararlanabilen istihdam anlayışı esas alınarak, hizmette kalitenin yükseltilmesi amaçlanmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda, yabancı dil bilen personel sayısında yüzde 60 oranında bir artış sağlanırken, kariyer personel sayısında ise yüzde 100'e varan bir artış sağlanmıştır. Diğer yandan, Müsteşarlık personelinin yükselme sınavlarının belirli bir takvime bağlanması suretiyle, her kademedeki yönetici ihtiyaçlarının zamanında karşılanması, ileriye dönük çalışma plan ve programlarının daha sağlıklı yapılmasına imkân sağlanması ve mevcut personeli belirli bir hedefe yönlendirerek, bilgi birikimlerinin sürekli yenilenmesi amaçlanmıştır.

Sağlıklı bir insan kaynakları politikasının değişmez şartlarından biri de eğitimdir. Gümrük teşkilatı, çağdaş standartlarda eğitim anlayışıyla, kaliteli hizmet sunmak için, hizmet içi eğitime de özel bir önem vermiştir. Bu amaçla,  sorunlara duyarlılık ve çözüm getirme, geliştirme, gelişme ve değişim konularının işlendiği iletişim ve yönetim seminerleri, yasal düzenlemeler ve davranış kuralları eğitimleri, gümrük hizmetlerinin daha kaliteli sunumunu sağlamak amacıyla toplam kalite yönetimi eğitimleri, gümrüklerimizin modernizasyon projesi kapsamında bilgisayar eğitimleri, Gümrük Müsteşarlığı personelinin AB'ye hazırlanması ve dışticaret ile turizme yönelik gümrük hizmetlerinin etkin ve süratli yapılabilmesi amacıyla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hotar, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakika süre veriyorum; buyurun.

NÜKHET HOTAR (Devamla) - Teşekkür ederim.

...müfettişlik ve kontrolörlük gibi kariyer meslekleri hazırlama eğitimleri, halkla ilişkiler eğitimleri, yeni mevzuata uyum seminerleri ve kaçakçılıkla mücadelede etkinliği artırmak amacıyla yoğun eğitim çalışmaları yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlamadan önce, Gümrük Müsteşarlığımızın çalışmalarıyla ilgili, çok küçük birkaç rakamı da vermek istiyorum.

Kaçakçılıkla mücadele kapsamında Gümrük Müsteşarlığımızın yaptığı yakalama miktarları, son üç yıllık dönemde aşağıdaki gibi gerçekleşmiştir:

2001 yılında 112 trilyon, 2002'de 143,8 trilyon, 2003'te de 30,2 trilyon (ilk üç aylık), kaçakçılıkla mücadele sonunda ulaşılan yakalama miktarıdır.

Yine, diğer bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Gümrüklerce tahsil edilen vergilerin toplam vergilere oranı da şöyledir: 2000 yılında yüzde 16, 2001'de yüzde 14, 2002'de de yüzde 16,5.

Sonuç olarak, malî kaynakları istenilen düzeyde olmasa da, Gümrük Müsteşarlığımız, kendisinden beklenen çalışmaları ve hizmetleri yapacak imkânlara sahiptir. Bu açıdan bakıldığı zaman, Gümrük Müsteşarlığımızın 2003 yılı bütçesi, yapılacak çalışmaları karşılayacak niteliktedir.

Sözlerime son verirken, Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığımızın 2003 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, AK Parti Grubu adına hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hotar.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Edirne Milletvekili Sayın Ali Ayağ; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 7,5 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ AYAĞ (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Grubumun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi ve bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, insanoğlunun toplu olarak yaşamaya başlamasıyla ortaya koyduğu yüce değerlerden birisi de yardımlaşma ve dayanışma duygusudur. İnsana insanca bakan, gönüllerden doğan bir sevgiyle yardıma koşan, sahip olduğu varlığından başkalarını da faydalandırmak gibi güzel ve insanî duyguların tümünü en geniş şekliyle uygulayan kurum Vakıflardır, vakıf, ferdin, taşınır ve taşınmaz malını hayır duygusu ve insan sevgisiyle, şahsî mülkiyetinden çıkarıp kamu yararına tahsis etmesi şeklinde tarif edilir.

Bilindiği gibi, vakıflar, tarihimizin derinliklerinden gelen ve atalarımızla aramızdaki en sağlıklı köprüleri oluşturan kurumlarımızdır.

Sayın milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü, vakıf mallarını ekonomik şekilde işletmek, mimarî veya tarihî değeri olup, yönetimi vakfa ait olan eski eser yapıları muhafaza ve imar etmek, mülhak vakıfların denetim hizmetleri ile mütevelliliği boşalan vakıfları temsil ve idare etmek, vakfiyelerde yazılı hayrî, sosyal, kültürel ve ekonomik şart ve hizmetleri yerine getirmek, 903 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan yeni vakıfların tescil işlemleri ile denetimlerini yapmakla görevli ve yetkilidir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, 277 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri gereği Başbakanlığa bağlı katma bütçeli bir kuruluştur. Kurumun hizmetleri arasında, vakfiyelerde yazılı hayrî ve sosyal hizmetler önemli bir yer tutmaktadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait 55 adet vakıf ortaöğretim yurdu, imzalanan protokol şartlarına göre işletilmek üzere Millî Eğitim Bakanlığına verilmiştir; ancak, bu yurtların genel giderleri ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne ayrılan kontenjandan yurtta kalan öğrencilerin iaşe bedeli Genel Müdürlükçe karşılanmaktadır. Bu amaçla, yurdumuzun çeşitli bölgelerine yayılmış 57 imaretten 21'inde 8 725 kişiye günde bir öğün sıcak yemek, 36'sında ise 11 410 aileye aylık kuru gıda verilmektedir. Bunlara ilave olarak, ramazan ayında da kuru gıda yardımları yapılmaktadır.

İmaret ve yurt hizmetlerinin yürütülebilmesi için, 2003 yılında 6,6 trilyon lira ödenek gerekmekte olup, bütçede bu hizmetler için ayrılan 1,2 trilyon lirayla ancak iki aylık hizmet yerine getirilebilecektir. Bu nedenle, bu hizmetler için ayrılan ödeneklerin mutlaka artırılması gerekli görülmektedir.

Fakir ve kimsesiz vatandaşlarımızdan 1 200 kişiye, ayda131 700 000 lira muhtaç aylığı ödenmektedir. Yeni bütçeyle muhtaç kadrosu 1 500'e çıkacaktır. Bütçede, bu harcamalar için, 1 trilyon lira ödenek ayrılabilmiş olup, bu miktarla ancak beş aylık muhtaç maaşı ödemesi yapılabilecektir. Muhtaç maaşları memur taban aylık katsayısına bağlı olarak artmakta olup, yıl içerisindeki artışlar da dikkate alındığında, bu hizmetler için, yaklaşık 2 trilyon lira daha ödeneğe ihtiyaç bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesinin 44 trilyon 500 milyar lirası özkaynaklardan, 61 milyar lirası da Hazineden karşılanmakta olup, 2003 malî yılı bütçesi toplam olarak 44 trilyon 561 milyar liradır. Bütçe ödeneklerinin 21 trilyon 877 milyar lirası personel, 3 trilyon 575 milyar lirası diğer cari, 15 trilyon 900 milyar lirası yatırım, 3 trilyon 209 milyar lirası transfer ödenekleridir. Hazineye herhangi bir yük getirmeyen, giderlerini kendi gelirleriyle karşılayan Vakıflar Genel Müdürlüğünün, verilen bu ödeneklerle, yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri tam anlamıyla yapması mümkün olmayıp, mutlaka, bütçe ödeneklerinin artırılması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğünün yapısı, katma bütçeli bir idare sistemi olup, vakfedenin iradesiyle katma bütçe sistemi birbiriyle çatışmaktadır. Bu yüzden, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, öncelikle katma bütçeli bir idare sisteminden çıkarılıp, vakfiyeler gereği hareket özgürlüğü olan, anında karar verebilecek özel bütçeli bir sisteme acilen dönüştürülmesi gerekmektedir,

Vakıflar Genel Müdürlüğünün bugünkü yapısıyla, eski eserlerin onarılması, restore edilmesi ve korunması da zordur. Sadece İstanbul'daki -tarihimizin mührü olan- Fatih Camiinin altyapısı için 5 trilyon lira ödeneğe ihtiyaç bulunmaktadır. Dolayısıyla, mevcut ödenekler, geçen yıllardan devam etmekte olan 104 eserin onarımlarına dahi yetmezken, diğer vakıf eserlerini restore etmenin imkânsız olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Osmanlı Devletine doksaniki yıl başkentlik yapmış Edirnemizdeki Eski Camiin restorasyonu ondört yıldır tamamlanamamıştır. Diğer eserlerin de yapım ve onarımı istenilen düzeyde değildir.

Bu kurumun, kendi gelirlerini bütçelendirebilen, emlakini, işletmelerini ve nakdî varlığını, akarlarının hayatiyetini ve ekonomik canlılığını sağlamak üzere kaynaklarını tahsis edebilen, verimli hedeflere yöneltip, ekonomik açıdan rantabl bir kurum statüsünde olmanın gerektiği düşünülmelidir. Zira, vakıf mal varlığı, devlet hazinesine ait olmamakla birlikte milletin mal varlığı hükmünde olduğu cihetle, devletin vesayetinin uygunluk denetimi şeklinde yerine getirilmesinin uygun olacağı kanaatindeyim.

Katma bütçenin sınırlayıcı ve kısıtlayıcı mevzuatı ve bürokrasisiyle, bu idareyi geliştirme imkânı yoktur. Yurdumuzun tapu senetleri olan vakıf eski eserler harap olup yıkılıyor. Dünyanın en güzel çinilerinin süslediği, şu anda yıkılmak üzere olan Edirne Muradiye Camiini Vakıflar Genel Müdürlüğü restore edemiyor; bu kültür mirasımızın yok olmasını seyrediyor durumuna düşmüştür.

Şanlı tarihimizin ve millî kültürümüzün simgesi, şerefli geçmişimizin nesep bağları hükmünde olan tarihî ve mimarî değeri haiz tescilli eski eserlerin korunması, onarılması, bir fonksiyon verilerek kullanılması için, Vakıflar Genel Müdürlüğüne daha iyi fonksiyon verilmesi, görevlerin daha hızlı ve verimli olarak yerine getirilmesi için özel fon bütçeli bir idare kurulmalı, Parlamento ve Yüksek Denetleme Kurulu denetimine tabi tutulmalıdır. Böylece, eski eserlerimiz daha çabuk onarılacak, maliyeden ödenek vizesi beklemeden anında müdahalede bulunulabilecektir. Bunun içindir ki, vakıflara daha süratli çalışabilme imkânı hazırlamamız gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayağ, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için, 2 dakika süre veriyorum.

ALİ AYAĞ (Devamla) - Bugün, 479 trilyon 660 milyar liralık  sermayesiyle Türk ekonomisinde önemli bir yeri olan ve yüzde 75'i Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olan Türkiye Vakıflar Bankası, Vakıflar Genel Müdürlüğünün en önemli iştiraklerinden biridir.

Genel Başkanımız ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, serhat şehri Edirne'de seçim öncesi yapmış olduğu mitingdeki konuşmasında, Vakıfbank gelirlerinin de vakıf eserlerinin restorasyonunda kullanılacağını ilan etmişti. Şimdi, özelleştirme politikaları dolayısıyla bir güçlük doğmuş olsa bile, bu gerçeği, yine de, hatırdan çıkarmamamız gerekiyor.

Vakıflar, atalarımızın bizlere kutsal bir emaneti olduğundan, Türk Milletinin üzerinde önemle duracağı ve hayatiyetini devam ettirmekle zorunlu olduğu bir kuruluştur.

Vakıflar Genel Müdürlüğünü 21 inci Yüzyıla yakışır, çağdaş bir yapıya ve işlerliğe kavuşturmak ve 2003 yılında vakıfların başarılı olması temennisiyle, Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayağ.

AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Ordu Milletvekili Cemal Uysal'a aittir.

Buyurun Sayın Uysal (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi üzerinde Grubumun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı, yaklaşık kırk yıllık mazisinde, Türkiye'nin planlanması bakımından çok önemli görevler ifa etmiş ve bu kuruluştan çok değerli uzmanlar yetişmiştir. Gerçekten de, bu kuruluştan yetişen uzmanlar, Türkiye'de bakan olarak, müsteşar olarak, genel müdür olarak çok büyük hizmetler ifa etmişler, görevler almışlardır.

Çok değerli milletvekilleri, ben de bu kısa konuşmamı, Devlet Planlama Teşkilatının ana fonksiyonu olan iktisadî ve sosyal planlama üzerine yapmak istiyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı, uzun mazisi içerisinde, sekiz tane plan yapmıştır. Planlı  dönem boyunca Türkiye'de ekonomi bakımından, sosyal kalkınma bakımından önemli mesafeler katedilmiş olmasına rağmen, henüz, Türkiye, gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşamamıştır. 1980 yılından 2000 yılına kadar birçok ülke kalkınmasını ve refahını 2'ye, 3'e katladığı halde, 1980 yılında 1 980 dolar millî gelire sahip olan Türkiye, bugün de 2 500-2 700 dolar millî gelir seviyesindedir. 180 milyar dolarlık millî gelirimiz, maatteessüf, Amerika'da bir tek şirketin 400 000 kişiyle elde ettiği millî gelir seviyesidir. Japonya'da 2 şirket, Avrupa'da 4 şirket, Türkiye'nin bir yılda ürettiği millî gelir seviyesini üretmektedir.

Bunun için mucizeye ihtiyacımız yok. Bunun için, çok çalışmalıyız, çok tasarruf etmeliyiz ve çok yatırım yapmalıyız. Teknik bakımdan bu bir hesap meselesidir, bu bir mucize meselesi değildir. Eğer yılda yüzde 7-8 kalkınma hızıyla, on yılda millî gelirimizi 2'ye katlamak istiyorsak, mutlaka bunun gerektirdiği tasarrufları ve yatırımları yapmamız lazım. Yılda yüzde 7-8 kalkınma hızı, aşağı yukarı yılda 12-13 milyar dolar millî gelir yapar. Bunun yatırım hâsıla katsayısına göre gerekli olan yatırım miktarı 45-50 milyar dolardır- Bunu yapabilmemiz için, mutlaka, yüksek tasarrufta bulunmamız gerekir. Tabiî bu da yeterli değil; artık, Türkiye'de bundan sonra kalkınmayı özel sektör temin edecektir.

Özel sektörün kalkınmayı temin edebilmesi için iki şart var; bir tanesi güven, bir tanesi de makro istikrardır. Gerçekten de, özellikle kamu fonlarına, özellikle serbest fonlara karşı kamunun talebi, fon fiyatını yükseltmektedir. Yani, faiz hadlerini yükseltmesi, ekonomide, reel sektör ile finans kesimi arasındaki fiyat nispetini de bozmakta, özel sektör de, büyük fonları itibariyle, tamamen devlet tahvillerine yönelmekte, portföylerini devlet tahviliyle doldurmaktadırlar. Fon fiyatının ekonomide reel ve finansal kesim arasındaki bu dağılımı, Türkiye'deki çıkmazın bir sonucudur. Bugün, Türkiye'de millî gelirin yüzde 42'sini devlet harcıyor; ama, yüzde 28'ini ancak gelir olarak elde edebiliyor. Arada çok büyük açık var, bu böyle gitmez, bunun mutlaka giderilmesi gerekir.

Şüphesiz, büyüme ve millî gelir seviyesi de yeterli değil. Bizim, her şeyden evvel kaynakları da çok rasyonel bir şekilde kullanmamız gerekir.

Bir de, tabiî sadece faktör yoğunluğuna dayanan, devamlı tasarrufa, yatırıma dayanan bir kalkınma hızı da, ekonomiyi gitgide, mutlaka çıkmaza götürecektir. Bu, Uzakdoğu ülkelerinde görülmüştür. Mutlaka prodüktiviteyi artırmamız gerekir; çünkü, prodüktivite, artık, küreselleşmenin meydana getirdiği ve kaçınılmaz bir gelişmedir. Devamlı yüksek tasarrufla, devamlı yatırımla prodüktiviteyi de artırmak mümkün değildir. Onun için, çok gayret sarf etmek gerekir. Örneğin, Japonya'da 1965 ile 1985 arasındaki 20 yılda millî gelir ikiye katlandığı halde, kullanılan hammadde ve kullanılan enerji miktarında hemen hiç artış olmamıştır. Bugün, bilgisayarda kullanılan mikroçiplerin içerisinde enerji ve hammaddenin miktarı, sadece yüzde 2'dir, yüzde 98'i bilgiye ve teknolojiye dayanmaktadır. O bakımdan, Türkiye, prodüktiviteyi de katiyen ihmal etmemelidir.

İktisadî büyüme... Millî gelir artışına odaklı kalkınma politikalarının zayıf bir noktası vardır, o da kalkınmanın yükünü kimin üstleneceği ve kalkınmanın yükünün nasıl dağılacağıdır. Hızlı kalkınma gayreti içinde olan ülkelerde genellikle sosyal devlet idealinden uzaklaştıkları, gelir dağılımındaki bozukluğu ve sosyal adaletsizliği kalkınmanın ve gelişmenin bir gereği gibi gördükleri bir gerçektir. Ülkemizde de hızlı kalkınma tercihi ve ihtiyacı, her türlü önceliğin büyümeye verilmesi tercihini öne çıkarmış ve bu da geçmişte zaman zaman sosyal politikayı baskı altına almış, sosyal adalet ihmal edilmiş ve gelir dağılımı ciddî olarak bozulmuştur.

Nitekim, 1998 yılında zamanın Başbakanı "gelir dağılımındaki adaletsizlik rejimi tehdit eder hale gelmiştir" derken, aynı tarihte Cumhurbaşkanı "sosyal patlamadan endişe duyuyorum" ifadesini kullanmıştır. İşte, bugünkü hükümet, böyle bir politika, sonucu tamamen menfi olan böyle bir ekonomi devralmıştır. Gerçeği söylemek gerekirse, üç yıllık dönemde öyle bir ekonomik kriz yaşanmış ve bu, reel ekonomiyi ve kaynakları, kamu finansmanını öylesine olumsuz etkilemiştir ki, sosyal politika araçlarını kullanmak neredeyse imkânsız hale gelmiştir. İşte, bugün, iktidar ve Meclis, böyle bir ekonomik miras devralmıştır. İnanıyoruz ki, AK Parti İktidarı döneminde, reel ekonomi de, sosyal ekonomi de bu kâbustan kurtulacak ve toplum düzlüğe çıkacaktır.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; gerçekten de, 1970'li yıllardan itibaren, büyük bir küreselleşme olgusu içerisinde bulunuyoruz. Klasik sanayileşme süreci, özellikle Avrupa'da ve Amerika Birleşik Devletlerinde sermaye birikimini, zenginliği ve kalkınmayı yarattığı halde, bunun, artık sosyal politikayı ihmal ettiği ve sosyal konuların konuşulmasının âdeta ayıp sayıldığı bir dönemde bulunuyoruz. Halbuki, klasik sanayileşme döneminin son yüzyıllık diliminde, hem iktisadî büyüme sağlanmış hem de sosyal adalet, sosyal programlar uygulanmış ve bu, şimdiye kadar hiçbir problem, hiçbir sıkıntı yaratmamıştır; ama, şimdi, yeni küresel düzen, sosyal politikayı kabul etmiyor ve bunu reddediyor. İşte, bunun için, hepimizin de gördüğü gibi, dünyanın birçok yerinde, sosyal küreselleşmeye karşı büyük tepkiler ve büyük hareketler var.

Çok değerli milletvekilleri, özellikle iki kesimin üzerinde durmak istiyorum; çiftçiler ve ücretliler. Çiftçiler, ücretliler, emekliler nüfusun yüzde 80'ini teşkil ediyorlar; millî gelirden aldıkları pay sadece yüzde 50. Gelir seviyesi çok düşük olan çiftçilerin ürettikleri tarım ürünleri, ekonomide ücret malları olarak telakki edilir. Bunun böyle olmasının sebebi, tamamen dar gelirliler tarafından alınması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uysal, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için, 2 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

CEMAL UYSAL (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bu, özellikle, şehir merkezlerindeki işçilerin, emeklilerin ve ücretlilerin tüketimleri içerisinde tarım ürünleri payının çok fazla olmasından kaynaklanıyor. Bu durum, tarım ürünleri fiyatlarıyla, bunları satın alan düşük gelirlilerin menfaatlarını optimize edecek bir fiyat ve gelir politikasının oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Ülkemizde, sosyoekonomik politikanın ve uygulamalarının en can alıcı, en nazik noktası buradadır. Çünkü, burada nüfusun yüzde 80'i bulunmaktadır.

Sosyal politika bakımından çok önemli olan bir konu da, mutlaka sosyal güvenliktir. Köylerde ve tarımsal işletmeler bünyesindeki insanlar, geleneksel aile yapısı içinde, mevcut dayanışma çerçevesinde, özellikle yaşlılar, fazla bir sosyal güvensizlik hissetmemektedirler; ama, şehirlere inildikçe sosyal güvenlik ihtiyacı çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Köy ile kent arasında bir staj, bir geçiş alanı olan gecekondu yerleşimleri , esasında sosyal güvenlik talebinin birden bire ve şiddetle ortaya çıkmasını önleyen bir fonksiyonu ifa etmekte, sosyal güvenliğe olan genel talep tümüyle efektif talebe dönüşmemektedir. Zira, buralarda köydeki geleneksel yapı uzun bir süre daha devam etmekte ve özellikle yaşlılar, aile yapısı içinde korumaya alınmış bulunmaktadırlar. Ne var ki, aileler parçalanıp çekirdek aileye dönüştükçe bu doğal koruma sistemi de çökmektedir. Bu boşluğu ve talebi, artık, devlet, sosyal yardım, sosyal hizmet ve sosyal sigorta sistemleriyle karşılamak ve doldurmak zorundadır.

İstihdama da kısaca değinmek istiyorum. Şunu da açıkça belirteyim ki, Türkiye'de emek arzının emek talebinden çok fazla olması, Türkiye'de büyük bir işsizliği gündeme getirmektedir. Türkiye'deki sermaye yatırımları, Türkiye'deki sermaye arzı emeğin tamamını massedecek durumda değildir. Bu, tabiî ki, yüksek nüfus artışından ve genç nüfustan meydana gelen nüfusumuzdan dolayıdır. Ülkemizde emek arzının emek talebinden fazla olması, işsizliğin en önemli sebebidir. Sermaye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMAL UYSAL (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika daha eksüre verirseniz, son cümlemi söyleyeceğim.

BAŞKAN - Süre tamamlanmıştır.Teşekkür ediyorum Sayın Uysal.

CEMAL UYSAL (Devamla) - Peki efendim, çok teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak'tır.

Buyurun Sayın Çakmak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÇAKMAK (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesiyle ilgili görüşmelerini sunmak üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Devlet İstatistik Enstitüsü bir araştırma kuruluşudur; ülkemizde, sosyal, ekonomik, demografik, kültürel verileri toplayan tek resmî kuruluş olarak görev yapmaktadır. Gelişen dünyada ortak bir dil haline gelen verileri, toplama, ölçümleme ve değerlendirme yaparak, çok büyük çalışmaları şekillerle, grafiklerle ifade eden, hizmete sunan bu kuruluşumuz, turizmden sanayie, fakirden zengine, enerjiden ticarete, kültürden adalete, doğumdan ölüme kadar çok çeşitli konularda ülke gerçekleri hakkında detaylı bilgi veren önemli bir kuruluşumuzdur.

İstatistik, günümüzde, bir bilim dalı olarak kendini kabul ettirmiş, son otuz yıla damgasını vuran ve dünyada bilgi çağı olarak adlandırılan gelişmeler, istatistiği evrensel bir konuşma dili haline getirmiştir. Devlet İstatistik Enstitüsü, yetmişaltı yıldır, bu bilinçle, gerek hizmet gerekse veri kalitesini koruyarak, toplumun beklentilerine cevap vermek zorunda olduğunun ve bu amaca yönelik misyon üstlendiğinin farkındadır.

Değerli milletvekilleri, hükümetimiz, insan merkezli politikaları savunarak, insanımızın huzur ve refahı için her türlü tedbirleri almayı amaçlamaktadır. Bu nedenle, ülkenin ve toplumun gerçeklerini anlayan, ihtiyaçlarını kavrayan ve onlara çözümler üreten bilgi birikimine ihtiyaç vardır. Bilindiği gibi, ülkemiz, çok hızlı ekonomik, teknik ve sosyal gelişmeler kaydetmektedir. Bu nedenle, Türkiye'nin önemi, son yıllarda meydana gelen hızlı değişimlerle birlikte birçok bakımdan daha da artmıştır. Bu doğrultuda, bilginin güvenilir ve etkin olarak derlenmesi, saklanması, işlenmesi, yayılması ve kullanımı, Türkiye'nin ekonomik, teknolojik ve kültürel gelişimi için son derece büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle gelişmelerin ve değişmelerin yaşandığı ülkemizde Enstitümüz, bu değişimi, istatistik veri düzeyinde en az hatayla, en kısa sürede tespit etmesi için çok önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitüsünün uzun süreli ve çok önemli çalışmaları, demografik göstergelerin derlendiği, genel nüfus sayımı ile ekonomik göstergelerin derlendiği genel tarım ve genel sanayi ve işyerleri sayımlarıdır. Enstitü, karar alıcıların kısa dönemde göstergelere olan ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla, ekonomik ve sosyal hayatla ilgili olarak yıllık, altı aylık, üç aylık ve aylık veri setlerini derlemekte, değerlendirmekte ve yayımlamaktadır.

Bilgi toplumunun en önemli özelliği bilgiye erişim ve erişimdeki hızdır. Bilgiye erişimin mümkün olabilmesi için, bilginin kolayca erişilebilecek ve ihtiyaçlara göre, bilgiyi, gerekirse, yeniden sınıflayabilecek bir yapıda; yani, veri tabanları yapısında kullanıcının kullanımına izin vermesi gerekmektedir.

Bununla beraber, Türkiye'nin Avrupa Birliğine uyum sürecinde yürütülen en önemli çalışma alanlarından birisini istatistik oluşturmaktadır. Bu süreçte, Devlet İstatistik Enstitüsü, Türk istatistik sisteminin geliştirilmesi amacıyla, Avrupa Birliği İstatistik Ofisiyle yoğun bir çalışma dönemine girmiş bulunmaktadır.

Bu kuruluşumuzun, gerçekten, ne denli çalışmalar yaptığını sıralarsak; demografik istatistikler, sosyal istatistikler, tarım istatistikleri, sanayi, üretim, enerji, maden, inşaat, gayri safî millî hâsıla istatistikleri, refah göstergeleri, çalışma hayatına yönelik istatistikler, fiyat istatistikleri ve fiyat endeksleri, dışticaret istatistikleri, hizmet sektörü, ulaştırma ve haberleşme sektörü istatistikleri, çevre istatistikleri ve benzeri konularda araştırmalar ve hizmetler yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Enstitünün yürütmekte olduğu ve ülkemiz için önemli olan çalışmalardan bazılarını sıralarsak;

Hane halkı bütçe anketi: Bu anket, halkımızın, gelir, tüketim eğilimlerini ortaya koymaktadır.

Fiyat endeksi: Uyum çalışmaları çerçevesinde, 2002 yılından itibaren her yıl hane halkı bütçe anketi yapılacak ve daha güncel endeksler üretilecek.

Enflasyon hesapları: Ekonomideki yeni gelişmeleri de kapsayacak şekilde düzenlenecek. Mevcut yapıda kapsanmayan bazı mal ve hizmetler sepete dahil edilecek.

Tüketici fiyat endeksi: Bundan böyle, kent ve kır ayırımında ve Türkiye geneli için hesaplanacak.

Toptan eşya fiyat endeksi: Ülke ihtiyaçları ve Avrupa Birliği standartlarına uygun bir hale getirilecek.

Ulusal sisteme temel teşkil eden bir ulusal iş kayıt sistemi bulunmayan ülkemizde, Devlet İstatistik Enstitüsü, bu yolda büyük bir adım atarak, Avrupa Birliğiyle uyum çalışmaları kapsamında iş kayıt sisteminin kurulmasını amaçlamaktadır.

Tarım istatistikleri açısından ülkemizin çeşitli sorunları bulunmaktadır. Bir tarım ülkesi olmamız nedeniyle, bu konuda yapılacak istatistikî çalışmalar önem kazanmaktadır.

Devlet İstatistik Enstitüsünün en önemli görevlerinden birisi olan nüfus sayımı çok büyük önem taşımaktadır; sağlığa, ekonomik güçlerden yaşam standartlarına, yine, bireylerin, sosyal, demografik, ekonomik ve birçok konudaki niteliklerinin belirlenmesinde büyük bir öneme sahiptir. Bu sebeple, nüfus sayımında, sağlıklı ve en az hatalı bir uygulamayı acilen bulmamız gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin tüm kurumları gibi, Devlet İstatistik Enstitüsü de, ülkemizin her alanda küresel rekabet koşullarına kendisini zamanında ayarlayabilmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için, çağın gerektirdiği en yeni bilgi teknolojisi ürünlerini kullanmak ve uygulamak durumundadır. Bu bağlamda, Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerinden geniş ölçüde yararlanırken, diğer yandan, Enstitünün görevini en iyi şekilde yapması için, ihtiyaç duyduğu destek ve yardımı esirgememek, istatistikî verileri derleme ve bilgi oluşturma çalışmalarında gereken desteği ve katkıyı sağlamak gerektiği inancındayım.

2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının hayırlı olmasını diler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakmak.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, ilk konuşmacı, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ.

Buyurun Sayın Sağ. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlayarak sözlerime başlarken, bugün kutlanmaya başlayan vergi haftası münasebetiyle, ülke çapında görev yapan tüm maliyeci meslektaşlarımı ve vergi ödevlerini dürüstçe ve zamanında yerine getiren tüm mükelleflerimizi şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum, hepsine mutluluklar diliyor, katkıları için teşekkür ediyorum.

Gümrük İdaresi, bilindiği gibi, ülkemize ithalat yoluyla giren ve ihracat yoluyla çıkan her türlü mal ve hizmetlerin, konusu, miktarı ve mevzuata uygunluğu açısından denetimini yapan bir kurumdur. Gümrük Teşkilatını, sadece vergi toplayan ve hudutlarda giriş çıkışları kontrol eden bir kurum olarak değerlendirmek doğru değildir. Gümrükler, ülkemize, tarımdan turizme, sanayiden ticarete kadar birçok alanda önemli hizmetler sunmaktadır.

Gümrük İdaresi, öylesine bir teşkilattır ki, Sevr Anlaşmasında özel bir hükümle, İtilaf Devletleri tarafından kurulan bir komisyonla idare edilmesi kararlaştırılmıştır; yani, İtilaf Devletleri bile, bu ülkeye giren çıkan her şeyin kontrolünün ancak böyle bir teşkilatla sağlanabileceğini düşünmüşlerdir.

Önce, Gümrük İdaresine ilişkin bazı rakamları vurgulamak istiyorum. Yaklaşık 8 000 personelle 80 civarında gümrük kapısında hizmet veren Gümrük Müsteşarlığına 2002 malî yılı bütçesinde 113 trilyon lira ödenek ayrılmışken, 2003 yılında 126 trilyon lira ödenek ayrılmıştır. Artış oranı, sadece yüzde 12'dir. Geçen yıl ayrılan ödeneğin toplam bütçe ödeneklerine oranı, binde 1 iken, bu yıl oran, onbinde 9'a düşmüştür.

Genel bütçe toplam ödenekleri, geçen yıla nazaran yüzde 50 artmışken, Gümrük Müsteşarlığına ayrılan ödeneğin, sadece yüzde 12 artması ve mevcut ödenekler içerisindeki oranının binde 1'den onbinde 9'a düşmesi, acaba, sadece bir rastlantı mıdır, yoksa AKP Hükümetinin, gümrüklere, geçmiş hükümetlerden daha az önem verdiğini mi göstermektedir?

İlginç bir rakamı da, burada, sizlere hatırlatmak istiyorum: Gümrük İdaresi, 2002 yılında, toplam 147 trilyonluk kaçak ve kaçak zanlı mal yakalamıştır. Bu rakam bile, 2003 yılında gümrüklere ayrılan ödeneklerden fazladır.

Çarpıcı bir örnek daha sunmak istiyorum: Bütçede, sadece 126 trilyon lira ödenek ayrılan Gümrük İdaresinden, 2003 yılında 12,5 katrilyon vergi tahsilatı beklenmektedir. Bu rakam, toplam vergilerin yüzde 15'idir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Bankası tarafından finanse edilen Gümrük İdaresinin Modernizasyonu Projesi yüzde 99 oranında tamamlanmış ve 62 gümrük idaresinde otomasyona geçilmiştir. Yapılan otomasyon çalışmalarında, malların gümrükte bekleme süresinde önemli bir mesafe alındığı halde, malların kontrol ve analizinde henüz aynı başarı sağlanamamıştır.

Gümrüklerde, teknolojik donanım ve otomasyon çalışmalarına paralel olarak, kalifiye personel faktörüne de gereken önem mutlaka verilmelidir; yani, teknolojinin değişmesiyle birlikte, zihniyetimizin de değişmesi gerekmektedir.

Bu arada, Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve ihracatçı birlikleri arasında kurulan bilgisayar ağının daha işlevsel hale getirilmesi gerekmektedir.

Gümrük güvenlik sistemlerinin geliştirilmesi için, Müsteşarlık ile TÜBİTAK arasında yapılan protokolün bir an önce uygulamaya konulması ve ciddî bir şekilde, bir an önce tamamlanması gerekmektedir. 

Sayın Başkan, sayın  milletvekilleri; Türkiye, bildiğiniz gibi, 1995 yılında Gümrük Birliğine girmiştir. Aradan geçen sekiz yıl içinde Gümrük Birliğine girmemiz Türkiye'ye ne kazandırdı, ne kaybettirdi; bunun muhasebesini yapmamız gerekiyor. Bu kadar zaman geçmesine rağmen, Türk malları ve sermayesi, özellikle Türk işgücü, AB ülkelerinde serbest dolaşım hakkını henüz elde edememiştir. Özellikle, bu süreç, maalesef, Türkiye'nin lehine değil, aleyhine çalışmaktadır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Türkiye'nin üçüncü dünya devletleriyle olan ticaretinde de, Türkiye için, AB şartlarına uyma zorunluluğu getirilmiştir. AB ülkelerinin rekabet gücü fazla olduğundan, bu ülkelerle aramızdaki dışticaret dengesi Türkiye aleyhine her geçen gün bozulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; serbest bölgelere de kısaca değinmekte fayda görüyorum. Serbest bölgeler, ihracatın geliştirilmesi, üretimin artırılması, yabancı sermaye ve teknoloji girişinin desteklenmesi amacıyla kurulmuştur; ancak, kamuoyunda serbest bölgeler hakkında bazı olumsuz görüşler yaygındır. Yasal ticareti hızlandıralım derken, yasadışı ticarete imkân verilmemelidir. Bu nedenle, serbest bölgelerin ciddî şekilde ele alınıp, denetlenmesinde fayda görüyorum.

Sınır illerimiz için önem taşıyan sınır ticaretine de bir cümleyle değinmek istiyorum. Yaşanan ekonomik şartlar dikkate alınarak, komşu ülkelerle sınır ticareti teşvik edilmeli, engeller kaldırılmalı ve bölge halkına rahat bir nefes alma imkânı sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı tamamlamadan önce, Gümrük İdaresine ilişkin olarak bilgimiz dahiline giren bazı konuları Sayın Başbakana aktarmak istiyorum:

1 - Otomasyon projesi tamamlanmış olduğuna göre, halen bu projede çalışan kaç yabancı uzman vardır? Maaşlarını kim ödemektedir? Daha da önemlisi, bu uzmanlar, Türk dışticaretine ilişkin olarak stratejik bilgilere sahip midirler?

2 - Son günlerde Habur, İskenderun ve Taşucu Gümrük Kapılarında bulunan sivil ve askerî ABD unsurlarının gümrük işlemleri yapılmış mıdır? Basından izlediğimiz kadarıyla, Güneydoğu Anadolu'ya giden 15 kadar sivil cip ve içindeki şahıslar, gümrük işlemlerini yaptırmışlar mıdır? Yaptırmamışlarsa, bunlar aynı yoldan geri döndüklerinde nasıl yurtdışı edileceklerdir?

3- Kısaca EDI Programı olarak bilinen (Electronic Data Interchange) ve mükelleflerin bürolarında otomasyon sistemine girip, işlemlerini yaptırmalarıyla ilgili bilgisayar altyapı programını, Gümrükler Genel Müdürlüğü kendisi ürettiğine göre, bu programın pazarlanması neden özel bir şirkete verilmiştir? Bu firmanın, mükelleflerden sabit ücret ve aylık üyelik aidatı olarak ne kadar para aldığını öğrenmek istiyoruz.

4- Yap-işlet-devret modeliyle hizmete sunduğumuz gümrük kapıları için yapılan protokolde, belirtilen kuruluş ile bu kuruluşun başındaki görevliler arasında, protokol dışında, altın hisse devri yoluyla yapılan hisse devrinden bilgi sahibi olmak istiyoruz. Burada, İhale Kanunu neden devredışı bırakılmıştır; bunu öğrenmek herhalde hakkımızdır.

5- İpsala Gümrük Kapısında, işletici kuruluşun, SETUR Firmasına, gümrük hattı dışı eşya satış mağazalarını, proje bedelinin kaç katı bir meblağla kiraladığını bilmek isteriz. Halen, aynı şekilde projelendirilip, ihalesiz olarak kiralanmayı bekleyen kaç gümrük kapısı daha vardır?

6- Sayın milletvekilleri, arada bir çarşı pazara çıkıyorsanız, piyasanın, Uzakdoğu'dan gelen kalitesiz ve taklit mallarla dolu olduğunu görmüşsünüzdür. Şimdi soruyorum:

Gümrük idaresinin otomasyon sistemi (BİLGE) kıymet araştırmasına duyarlı mıdır?

Sarı hat kriterlerinde, miktar fazlalığına ve farklı gümrük giriş tarife pozisyonlarına duyarlı mıdır?

İnsan faktörü olmadan, yalnızca bilgisayarla risk analizleri yapmak ve bunları revize etmek mümkün müdür?

7- Gümrük Müsteşarlığı bünyesinde, doğu ve güneydoğudaki gümrük kapılarına rotasyon dolayısıyla yapılan atamalarda torpil bulanlar tekrar eski yerlerine dönmüşlerdir. Bu nedenle, birçok görev unvanı için uzun süreler çift maaş ve çift harcırah ödenmiştir. Bu atamaların ve ödemelerin sorumluluğu kime aittir ve bu yanlıştan nasıl dönüleceğine dair bir planınız var mıdır?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu konuların ülkemiz için çok önem taşıdığını ve en az benim kadar sizin de ilginizi çekeceğini düşündüğüm için, endişelerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Yeni hükümetin bu sorunların üstüne gideceği umuduyla, 2003 Malî Yılı Bütçe Yasasının hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sağ.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bütçeyi ilgiyle ve sanırım, kaygıyla bekleyen ve konuşmaları izleyen tüm yurttaşlarım; hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlarım.

Konuşmama başlamadan önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde konuşmak üzere huzurunuzdayım.

Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesi üzerinde konuşan sayın Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilinin konuşmasının -geçen seneki tutanakları incelediğim için- geçen seneki tutanaklardan esinlenmiş olduğu anlaşılıyor. "76 ncı yılını kutluyoruz Devlet İstatistik Enstitüsünün" dedi; o 76 ncı yıl geçen seneydi, bu sene 77 nci yılını kutluyoruz; onu düzeltmek istedim. (CHP sıralarından gülüşmeler)

İlk, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığıyla ilgili konuşacağım. Konuşmamda, Devlet İstatistik Enstitüsünün çok da iyi bilinmeyen ve takdir edilmediğini sandığım çok önemli iki işlevi üzerinde duracağım. Bunlardan birincisi, ister tarımda olsun ister çarşıda olsun, halkımızı çok yakından ilgilendiren işlevleri ve görevleri vardır Devlet İstatistik Enstitüsünün.

İkincisi, belki daha da önemlisi, hükümetlerin başarı şansını çok yakından ilgilendiren bir işlevi de vardır Devlet İstatistik Enstitüsünün; bu da, bilgi sağlamak, enformasyon sağlamaktır, veri toplayarak bilgi ve enformasyon sağlamaktır. Özellikle, hükümetimizin zaman zaman çelişkili beyanları nedeniyle... Sonuncusunu dün gece yaşadık; dün akşam, Sayın Başbakanımız "Irak'a Türk askerlerinin girmesi için Amerika'yla anlaştığımızı" söyledi, bu sabahleyin, Amerika "giremezsiniz" diye açıklama yaptı.  Bu bağlamda, bu tür ve diğer nedenlerle, bir güven bunalımı içerisinde olan hükümetimize, bazı önerilerde de bulunacağım.

Sıcak bir örnekle bunu açıklayayım: Sayın Maliye Bakanımız, haklı olarak, ilaç israfını -ki, büyüktür- önlemek için bazı politikalar geliştirme çabası içerisindeydi, belli bir tasarruf sağlamak ister. Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu açıklarken, elinde belgelerini göstererek bize iki örnek verdi. Örneklerden bir tanesi, bir hastaya, bir gün içinde 803 adet idrar tahlili yapılmış, öbür örnekte, yine, bir hastaya, bir gecede 580 tane serum bağlanmış; bunların belgelerini de gösterdi. Sadece bu bilgiler üzerine olduğuna inanmıyorum tabiî başka bilgi, veri ve enformasyon üzerine de, hükümet, bir ilaç tasarrufu politikası belirlemiş durumda.

Bu tür yaklaşımlar fazla güven verici olmuyor. Bunlar ham veridir. Bu ham verilerle, o biraz önce söylediğim iki unsur, şu kadar idrar tahlili, bu kadar serum takılması, bunları göstererek herhangi bir şeyi kanıtlamak mümkün değildir, bunlar üzerine politika inşa etmek mümkün değildir; çünkü, bunlarla sorunu teşhis etmek mümkün değildir. Bu iki örnekteki sorun, israf değildir, buradaki Sorun, yolsuzluktur. Yolsuzluk için farklı politikalar gereklidir, israfı önlemek için farklı politikalar gereklidir. Eğer, kullandığınız veriler yolsuzluğu ilgilendiriyorsa, o zaman, işte "ilaç israfını önlüyorum" adı altında, maalesef, halkımız tarafından arzu edilmeyen bazı yasalar çıkarılır; sağlıkta tasarruf yapmak için dargelirlilerimizin ilaç parasından kesmek veya emeklilerimizin maaşından sağlık için yapılan kesintileri artırmak gibi. Dolayısıyla, sorunları doğru teşhis etmek veriye, enformasyona ve bilgiye dayanır.

Şimdi, bunu açıklamak için ve sık sık "siz olsanız ne yapardınız" diye bir soru sorulduğu için -yapıcı olma umuduyla, herhangi bir ders verme iddiasıyla değil- ilaç israfı konusunda biz olsak ne yapardık; biz olsak, hasta-doktor-ilaç firması ilişkilerine bakardık. Yolsuzluk ve israf, acaba, ilaç firmalarının satış gayretlerinden mi kaynaklanıyor, yoksa, hastadan mı; bu ikisi arasında doktor veya hastane ne yapıyor?.. İşte, bu gibi sorulara yanıt vermek için, değerli milletvekilleri, Devlet İstatistik Enstitüsü, Sağlık Bakanlığıyla beraber veri toplayıp, analiz yapıp, bu teşhisi koymakta yardımcı olacak bilgileri üretebilir. Sağlıklı istatistiksel bilgiler üzerine inşa edilmiş politikaların da, daha sağlıklı ve anlamlı olacağını kabul edeceksiniz.

İstatistiksel analizlerin çok fazla bilinmeyen önemli bir diğer işlevi daha vardır; o da, neden-sonuç ilişkileri konusunda bize ışık tutmasıdır. Örneğin, hepimiz biliyoruz ki, ekonomisi kalkınmış, büyümüş ülkelerde eğitim ve sağlık gayet iyi durumdadır. Şimdi, bunun hangisi neden, hangisi sonuç; yani, eğitime önem verdikleri için mi ekonomik olarak büyümüşler, yoksa, ekonomik olarak büyüdükleri için mi eğitime önem veriliyor?

Bakın, bu gibi soruları yanıtlamak için bile, neden-sonuç ilişkileri kurmak için bile istatistiksel analizler çok önemli yer tutar.

Değerli arkadaşlarım, doğru karar vermek, doğru politikalar üretmek için verinin, enformasyonun ve bilginin önemini anlamak zorundayız. Türkiye'de tarımda verimsizlik varsa, bu, çiftçimizin tembelliğinden değildir; küçük işyerlerimiz zor durumdaysa, bu, orada çalışanların veya yöneticilerin beceriksizliğinden değildir ve de, lütfen, şunu hiç unutmayalım; geçmiş hükümetler başarısız oldularsa, bu, onların kötü niyetinden değildir, yaklaşımlarındaki sorunlardandır.

Sadece iyi niyet bir ülkeyi yönetmek için yetmiyor. Çoğu zaman, ülkemizde bilgiye, enformasyona değer verilmez. Örneğin, ekonomide teşvik denilince -bu hükümetimizin programında da gördüğümüz gibi- ilk akla gelen, bedava arsa gibi teşvikler oluyor. Bilgiyi, enformasyonu, veriyi daha iyi kullanmaya özendirici teşvikleri ve politikaları görmüyoruz. Oysa, söyleme gelince, bilginin önemi üzerine yoğun sözler söylenir. Bilgi çağı lafı, artık, anlamını yitirecek kadar sık kullanılır ve maalesef, laçkalaşmış, ama, çok önemli bir kavramdır. Genellikle, bu söylemlerin gereği yerine getirilmezse, bilgi kullanılmazsa, maalesef, bilgisiz fikir sahibi olunur; rahmetli Uğur Mumcu'nun lafıyla "bu da hiç kimseye yarar getirmemiştir."

Değerli milletvekilleri, Devlet İstatistik Enstitüsünün önemini ve potansiyellerini anlamak için, kısaca, veri, enformasyon ve bilgi arasındaki ilişki üzerine konuşmak istiyorum. Çok basit bir örnekle anlatayım. Doktora bir hasta gelirse, doktor, onun tansiyonunu ölçer, idrar tahlili yaptırır, şu bu... Bunlar, veri toplamaktır. O verileri yan yana koyar, oradan, hastanın durumu hakkında bir enformasyon -veya eski Türkçe tabiriyle- bir malumat edinir. İşte, bu malumat üzerine de bir teşhis koyar ve bir tedavi uygular. Politikalar da bu şekilde uygulanmalıdır, politikalar da bu şekilde geliştirilmelidir; kulaktan duyma bilgilerle -bunları duyduğum için söylüyorum- benim işadamı arkadaşlarım var, esnafla konuştum, onlar bana bunu dedi, onun üzerine böyle yasalar geliştirdik gibi gayri ciddî yaklaşımlar güven verici olamaz. Dolayısıyla, bu prosedürü uygulayabilmek için, Devlet İstatistik Enstitüsünden geniş ölçüde yararlanmamız gerekir.

Devlet İstatistik Enstitüsünün veri, enformasyon ve bilgi arzını destekleyici bir bütçeye sahip olmasını arzu ederiz; fakat, bilgi arzını güçlendirmek, sadece arz yönüne ilgi göstererek mümkün değildir, talep yönünü de güçlendirmemiz lazım.

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için size 2 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Devlet İstatistik Enstitüsünden talepte bulunan politikaların, talepte bulunan kurumların olmasına özen gösteren bir ülke yönetimi anlayışı içerisinde olmamızı dilerim. Ülkemizi, bilgi çağına, söylemle değil, eylem ve politikalarla taşımaya kararlı bir partinin, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüsü olarak, Devlet İstatistik Enstitüsünün işlev ve görevlerini çok önemsediğimizin altını çizmek isterim ve hükümetten de, bu konuda daha talepkâr olmalarını dilerim.

Devlet İstatistik Enstitüsünün de -zaman nedeniyle üzerinde duramayacağım- web sayfasında çok büyük hatalar, eksiklikler var. Örneğin, güncel haberler kısmında en güncel habe,r Aralık 2002'de kalmış. Avrupa ile ilgili, Eurostat'la ilgili bilgilerin olduğu söyleniliyor; ama, nerede olduğu belli değil ve yok.

Değerli milletvekilleri, konuşmamda, Vakıflar için zaman kalmadı; iki noktaya, Vakıfların iki önemli yönüne kısaca değinmek istiyorum. Bir tanesi, Vakıflara ait binalar,  öbürü de örgütler. O binalar, bizim kültürel mirasımızdır. Onların, bir an önce, sadece tamir ve kiralanması için değil, özellikle, gençlerimize, halkımıza tanıtılması ve sevdirilmesini dilerim.

İkincisi de; sivil toplum örgütü olan vakıflar çoğaldı, onları biraz daha dikkatle inceleyerek, bundan sonraki vakıfların kuruluşunda, bu deneyim birikiminden yararlanmamızı dilerim.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlar; bütçemizin hayırlı olmasını dilerim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üçüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.

Buyurun Sayın Keleş. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Keleş, konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı Bütçesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı, 91 sayılı Yasayla 1960 yılında kurulan, devlet mekanizmasının içerisinde çok önemli bir yeri ve çok önemli işlevleri olan bir kuruluştur. Aslında, Türkiye'de, planlama kavramı 1929 yılından yıllardan itibaren tartışılmaya başlanmıştır. 1932-1937 yılları arasında da, hazırlanan bir plan, kısmen de olsa başarıyla uygulanmıştır; ama, ondan sonra hazırlanan planlar, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle uygulanamamıştır.

1950'li yılların son zamanlarında, ekonomik ve sosyal kalkınmayı, kaynakları en etkin şekilde kullanarak gerçekleştirme gereği, planlama kavramının tekrar gündeme gelmesine yol açmıştır ve bu tartışmalar, 1960 yılında Planlama Teşkilatının kurulmasıyla sonuçlanmıştır. 1983-1994 yılları arasında, Planlama Teşkilatı değişikliklere uğramıştır, 1994 yılında  çıkarılan 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle de son şeklini almıştır. Yapılan son değişiklikle, Planlama Teşkilatı, genel müdürlükler olarak düzenlenmiştir. Genel müdürlük olarak düzenlenmesi, Planlama uzmanlarının çok önemli ve diğer bakanlık ve kuruluşlardan farklı olan konumunu ortadan kaldırmıştır; ama, asıl büyük değişiklik Yüksek Planlama Kurulunda yapılmıştır. Daha önce en üst düzey 4 bürokratın 4 bakanla eşit koşullarda bir arada olduğu kurul, sadece, Planlama Müsteşarının sekreterya görevi görmek için katıldığı ve bazı bakanların oluşturduğu bir küçük bakanlar kurulu halini almıştır. Bilimin, tekniğin, objektif değerlendirmenin siyasetle, siyasî iktidarla ve onların hedefleriyle, dünya görüşüyle birleştiği formu olan kurul, böylece, bir farklı formu haline gelmiştir ve bu şekliyle de, daha önce yaptığı her çalışma uluslararası toplantılarda tartışılır ve manşetlerde yer alırken, adı sanı duyulmaz bir kurul konumuna itilmiştir.

2003 yılı bütçe tasarısını incelerken, sık sık "müşavir firma veya kişilerden hizmet alımı" ifadesine rastladım ve bunu hayretle karşıladım; çünkü, değerli arkadaşlarım, Planlama Teşkilatı, özel konumu nedeniyle, eskiden -eminim, hâlâ da öyledir- bütün bakanlıklardan ve kuruluşlardan istediği bilgiyi alabilirdi. Üniversitelerden, özel sektörden ve sivil toplum örgütlerinden de, bilgiyi özel ihtisas komisyonları kanalıyla alırdı ve bütün çalışmalarını kendisi yapardı; ama, sanıyorum, 1980 yılından sonra çok moda olan taşeronla iş tutma, Planlama Teşkilatına da sirayet etmiştir ve Planlama Teşkilatı da, daha önce kendisinin yaptığı ve başarıyla yaptığı işleri, bugün, hâlâ, kendisinde çok değerli uzmanlar olduğu halde, başka kuruluşlara ve firmalara yaptırır hale gelmiştir. Bunu, derin bir üzüntüyle karşıladığımı itiraf etmek istiyorum; çünkü, başvurulan firma ve müşavirlerin, Planlama Teşkilatındaki kapasiteye sahip olabileceği kanısında değilim.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, bugün, kendi ekonomisini, ciddî çalışmalarla değil; ama, döviz kurlarını, faiz oranlarını ve borsada işlem gören kâğıtların fiyatlarını belirleyen birtakım aktörlerin davranışlarına göre yönetmektedir. Yerli yabancı yirmi otuz tane bankadan ve az sayıda spekülatörden ibaret olan bu aktörler, artık, sadece ekonomiyi yönetmekle de yetinmemektedirler ve onlar, toplumu idare etmeye taliptirler. Bunun en iyi kanıtı da, Irak Savaşından önce yaşadıklarımızdır.

Ekonomi yönetimini başıboş bırakmanın ve esen rüzgâra göre yelken açmanın nelere mal olacağını eğer bilmek istiyorsanız, o zaman, 1981 ve 2002 yılları arasındaki sabit sermaye yatırımlarına bakmanızı tavsiye ederim.

Değerli arkadaşlarım, sabit fiyatlarla bu istatistikler incelendiği zaman şu görülüyor: Türkiye'de, tarım, madencilik ve imalat sanayiine ayrılan yatırım azalmıştır. Toplam olarak yatırımların eskiden yüzde 10,7'si tarım sektörüne giderken, bugün -2001 yılı itibariyle- yüzde 4,2'dir; madencilikte yüzde 4,7'si iken, yüzde 1,3'e inmiştir; imalat sanayiinde yüzde 28,6 iken, bu oran yüzde 17,6'ya inmiştir.

Şimdi, bu, sadece kamu sektöründe yatırımları kısmanızdan kaynaklanmıyor, özel sektör için de geçerli bir azalış oluyor; çünkü, 1981 yılında, kamu kuruluşlarının yaptığı sabit sermaye yatırımlarından bu üç sektöre ayrılan pay aşağı yukarı yüzde 50 oranındayken, bu, 2001 yılında yüzde 15'lere inmiştir; ama, özel sektörün yatırımı da bu sektörlerde yarı yarıya azalmış ve yüzde 25 oranına inmiştir. Oysa, sayın milletvekilleri, bu sektörler bir ülke ekonomisi için fevkalade önemlidir. Dışsatımın artırılması, ekonominin düzlüğe çıkması, kapasitenin artırılması, potansiyelin artırılması, ekonominin gelişmiş ülkeler ekonomisinin yapısına kavuşması, ancak bu sektörlere yatırım yapmakla mümkündür. Kuşkusuz, bir ülke için dışsatımın artırılması, döviz ihtiyacının karşılanması, rekabet edebilir düzeyde ve maliyette mal üretilmesi çok önemlidir ve bunlar da, ancak, bu sektörlere yatırım yapmakla mümkündür.

Oysa, 1980'den sonra gördüğümüz, ters yönde adımlardır; çünkü, bu sektörlere yatırım yapmak yerine, kaynaklar otoyollara, yazlıklara ve biraz da turizme yönlendirilmiştir. Bugünkü iktidarın da üzerinde en fazla durduğu yatırım alanları, 15 000 kilometre duble yol ve konut yatırımlarının canlandırılmasıdır. Kuşkusuz, duble yol, otoyoldan daha ucuz bir yoldur, onun tercih edilmesi daha anlamlıdır; ama, sayın milletvekilleri, önemli olan, burada, yolun ucuzunu yapmak değil, kaynakları üretken sektörlere aktarmaktır.

Yine, bu iktidar döneminde 65 katrilyonluk faiz ödemesi bir kenara bırakılmakta ve kamu kuruluşlarına 1 katrilyon olan aktarma, tarım sektöründeki üreticilere yapılan 2 katrilyon civarındaki aktarma, sürekli gündeme getirilmekte, karadeliklerden bahsedilmekte ve karadeliklerin aşılması için, giderilmesi için de özelleştirmeye hız kazandırılacağı söylenmektedir. Anlaşılan, bu iktidar da özelleştirmeye hız verecek, hazine arazilerini -madenler dahil- satacak ve böylece, toplumun ve gelecek kuşakların sırtından günü kurtarmaya çalışacaktır.

Oysa, yapılması gereken başka şeylerdir; yapılması gereken bu değildir. Yapılması gereken, mevcut durumu veri olarak almamaktır; yapılması gereken, kaynakları üretken sektörlere yönlendirmektir; yapılması gereken, mevcut kaynakların en etkin şekilde değerlendirilmesini sağlamaktır. Tabiî, bu, bir miktar, planlama anlayışının benimsenmesiyle mümkündür.

Planlama, aslında, stratejik planlama, serbest piyasa mekanizmasının benimsendiği gelişmiş ülkelerde kabul edilmektedir ve uygulanmaktadır; çünkü, onlar, planlamayı, stratejik planlamayı, serbest piyasa mekanizmasının bir tamamlayıcısı olarak görmektedirler. Türkiye'de ise, Anayasada yer aldığı için planlama yapılmakta, planlar hazırlanmakta, programlar hazırlanmakta; ama, bunların uygulanmasına özen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keleş, size de 2 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - ... gösterilmemektedir. Bakın, çok büyük değişiklikler olduğu halde, örneğin, büyüme oranı yüzde 6,5 artacak denildiği zaman yüzde 9 azalma olduğu halde ve peş peşe, başlangıç ödenekleriyle sonuç ödenekleri arasında büyük farklılıklar olduğu halde, ne plan değiştirilmiştir ne de programlarda değişiklik yapılmaktadır.  Programın bütçeden önce hazırlanması, 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci maddesinde öngörüldüğü halde, bu da gerçekleştirilmemektedir. Bunların hepsi, planın ne kadar ciddiye alınmadığının, bence çok somut göstergeleridir.

Sayın milletvekilleri, bu bütçe, ciddî değildir, gerçekçi değildir, samimî değildir. Tarım sektörüne yapılan bütün aktarmalar kesilmektedir, desteklemeden vazgeçilmektedir -çok cüzî bir miktara indirgenmiştir ve bir süre sonra kaldırılacağı tekrar tekrar söylenmektedir- orta ve alt gelir sınıfındakilere ek yükler yüklenmektedir, sosyal güvenlik ve sağlık harcamaları budanmaktadır, eğitime yeterli kaynak aktarılmamaktadır; bir faiz bütçesidir ve Anayasaya aykırı bir bütçedir.

Onun için, ben, bu bütçenin uygulanması açısından, sizlere, iktidar partisine başarı dileyemiyorum; ama, bu bütçeyi hazırlarkenki tutumunuzdan vazgeçmeniz ve muhalefet partisi olarak, sizlere yaptığımız uyarıları dikkate almanız için eğer bir çaba gösterecekseniz, onda başarılı olmanızı diliyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Keleş.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, Tokat Milletvekili Sayın İbrahim Çakmak, Başkanlığımıza gönderdiği "Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Sayın Coşkunoğlu'nun 'Devlet İstatistik Enstitüsünün yetmişaltı yıldan beri hizmet eden' ifademi 'Yetmişaltıncı yılı' şeklinde algılayarak sözlerimi saptırmıştır. Tutanaklara geçmesi açısından gereğini arz ve istirham ederim" şeklindeki yazısı üzerine tutanaklar getirilip incelenmiştir.

Tutanakta, Sayın Çakmak "Devlet İstatistik Enstitüsü, yetmişaltı yıldır bu bilinçle, gerek hizmet, gerekse veri kalitesini koruyarak toplumun beklentilerine cevap vermek zorunda olduğunun ve bu amaca yönelik misyon üslendiğinin farkındadır" şeklinde ifade kullanmışlardır.

Gereği bilgilerinize sunulur.

Şimdi, sahısları adına, lehte, Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Ceylan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ve Gümrük Müsteşarlığı bütçeleriyle ilgili kişisel söz almış bulunmaktayım. Sözlerimin başında, hepinizi, bu duygu ve düşünce içinde, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ben, konuşmamda ağırlıklı olarak,  Devlet Planlama Teşkilatı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve -vaktim olursa- Devlet İstatistik Enstitüsü ve Gümrük Müsteşarlığı bütçeleri hakkında konuşmak istiyorum.

Sözlerimin başında, değerli milletvekili arkadaşımız, benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Temsilcisi Birgen Keleş Hanım, saygı duyduğum bir hanımefendidir; aynı kuruluşta, zaman içinde birlikte çalıştık; benden önce Devlet Planlama Teşkilatında çalışmış bir büyüğümüzdür. Sözlerinin sonunu bağlarken, 2003  malî yılı bütçesinin samimî olmadığını, bu bütçenin yetersiz olduğunu ve başarı dileyemeyeceğini, bu nedenle de başarı dileyemeyeceğini, gerçekçi olmadığını ifade ettiler.

Değerli arkadaşlarım, bütçe görüşmelerinin başından beri Sayın Başbakanımız, bakanlarımız, bütün arkadaşlarımız ifade ediyorlar. Türkiye'nin içinde bulunmuş olduğu zor şartları, zor koşulları hepimiz biliyoruz. Bunu, bütün konuşmacılar dile getirdiler; bu bütçenin, bir anlamda, onarım ve restorasyon bütçesi olduğunu ifade ettiler. 146 katrilyonluk bütçe içinde 65 katrilyonu faize gidiyor; bunu biz yaratmadık, bunu biz oluşturmadık, bunu kucağımızda bulduk. O açıdan, bizim bütün çabamız, hükümetimizin bütün çabası, elbette ki, bu bütçenin dengelerini sağlıklı bir şekilde oturtmaktır; bunun için de hükümetimiz çaba sarf etmektedir. Bunu ifade etmek istiyorum. Bu bir restorasyon projesidir; esas bütçelerimizi, gerçekçi bütçelerimizi, daha sağlıklı bütçelerimizi gelecek yıllarda göreceksiniz. Bu bütçe, elbette ki, bizi de tatmin etmeyen bütçedir; ama, ülkemizin gerçekleri budur; bunu da gözardı edemeyiz.

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz, bilindiği gibi, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren gelişme ve kalkınma çabası içindedir. Türkiye, bu gelişme ve kalkınma çabasını belli bir plan anlayışı içinde yürütmeye çalışmış, bu amaçla, çeşitli dönemleri kapsayan kalkınma planları hazırlamıştır; ancak, Türkiye, esas planlı kalkınma sürecine 1960 yılında Devlet Planlama Teşkilatının kuruluşuyla başlamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı, kuruluşundan bugüne kadar, hükümetlerin izledikleri politikalar çerçevesinde, ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel alanda gelişme ve kalkınması için beş yıllık kalkınma planları, yıllık programlar ve yatırımcı kamu kuruluşları için yatırım programları hazırlamaktadır.

Hazırlanan planlarda, gelecek yıllara ilişkin büyüme hedefleriyle birlikte, çeşitli öngörü ve tahminler yer almaktadır. Plan hedeflerinin veya tahminlerinin sapmalar göstermesi durumunda, Devlet Planlama Teşkilatı ve onun hazırladığı planlar da, zaman zaman kamuoyunda haklı ve/veya haksız eleştirilere maruz kalmıştır. Hatta, DPT kurumunun varlığı, zaman zaman tartışma konusu olmuştur.

Tabiî ki, Türkiye'nin uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar çerçevesinde belirlemiş olduğu yaklaşım ve tercihlere göre, hazırlanan plan ve programlar da zaman içerisinde değişkenlik göstermiştir. Hatta, Planlama Teşkilatı, zaman içinde Türkiye ve dünyadaki gelişmelere paralel olarak yeniden yapılanma sürecine girmiş ve kendini reorganize etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, 1980'li yıllara kadar DPT tarafından hazırlanan planlar, ülkemizde uygulanan ekonomik politikalar çerçevesinde daha kapsamlı, daha emredici mahiyette planlardı. Bilindiği gibi, bu dönemde, Türkiye, 1980 yılına kadar ithal ikameci, dış rekabete kapalı, içe dönük bir ekonomik politika uyguluyordu; ancak, 1980'lerden sonra, dünyada ve Türkiye'de yaşanan değişim ve ekonomi politikaları çerçevesinde hazırlanan planların ana felsefesi ve stratejisi de değişmiştir. Planlar, artık, emredici olmaktan ziyade, yönlendirici ve yol gösterici mahiyettedir. Bu dönemdeki planlarda, perspektif verme, genel çerçeve için tahmin verme, öncelik belirleme, strateji ve politika geliştirme ön plana çıkmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin, her dönemde, içeriği, formatı değişerek de olsa, planlama ve Planlama Teşkilatına ihtiyacı vardır.

Gelişmiş ülkeler de, kalkınmalarını büyük ölçüde tamamlamalarına rağmen, uzun vadeli stratejik plan anlayışı çerçevesinde belge hazırlamakta ve planlamalarını buna göre yapmaktadırlar. Bugün, gerçekten, DPT, ülkemizin ekonomik ve sosyal alanda gelişmesi açısından ihtiyacımız olan bir kuruluştur. Bu, sadece kamu kesimi için değil, özel sektör açısından da önem arz etmektedir.

Planlama Teşkilatı, bilindiği gibi, sadece plan ve program hazırlamıyor; kendini çok iyi yetiştirmiş uzman kadrosu ve köklü bir kurumsal yapısıyla, çok çeşitli hizmetleri de beraberinde götürmektedir.

DPT, bildiğiniz gibi, beş yıllık kalkınma planları ve yıllık programların dışında, kamu kesimi yatırımlarıyla ilgili olarak kaynak dağılımını da hükümetlerin tercihleri doğrultusunda planlamakta, bu maksatla, her yıl, yatırım programını hazırlamaktadır. Bu yıl da, son birkaç yılda olduğu gibi, Devlet Planlama Teşkilatı, kamu yatırım programında rasyonelliğini kaybetmiş projeleri programdan çıkararak, yeni bir düzenleme gerçekleştirmiştir. Bu çerçevede, 1998 yılında 5 556 olan proje sayısı, 1999 yılında 5 458'e, 2000 yılında 5 321'e, 2001 yılında 5 047'ye ve 2002 yılında da 4 414'e düşürülmüştür. Yapılan bu düzenleme, bu, rasyonelleştirme çalışması sonucunda, değerli arkadaşlarım, yatırım programından, 230'u ana proje olmak üzere, toplam 600 proje çıkarılmıştır. Böylece, yatırım programının ortalama tamamlanma süresi de, sekiz yılın altına inmiş olmaktadır. 2003 yılı uygulama döneminde ve 2004 yılı program hazırlıklarında da, Devlet Planlama Teşkilatınca rasyonelleştirme faaliyetlerine devam edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Planlama Teşkilatı, uzun vadeli planlar, yıllık programlar   ve yatırım programlarının dışında birçok hizmeti de beraberinde yürütmektedir. Bilindiği gibi, 58 inci ve 59 uncu hükümetlerin hazırlayıp uyguladığı Acil Eylem Planının uygulanmasında koordinasyon görevini başarıyla yürütmektedir. Kuruluş, dünyada gelişen planlama anlayışları çerçevesinde, ülkemizde de kurumsal bazda stratejik planlama çalışmalarını da başlatmıştır.

Bölgesel kalkınmayı dengeli bir şekilde yürütmek amacıyla, bölgesel kalkınma ajansları kurma çalışmaları da kuruluş tarafından yürütülmektedir.

Yine, İslam Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı, Türkî cumhuriyetler ve ekonomik işbirliği yaptığımız diğer ülkelerle işbirliğinin sağlanmasında etkin bir görev üstlenmektedir.

Devlet Planlama Teşkilatı, elektronik haberleşmenin ve iletişimin hızlandığı dünyada, hükümetimizin de bu gelişmelere paralel olarak başlattığı e-devlet, e-dönüşüm projelerini yürütmek amacıyla etkin görev üstlenmiştir. Bu maksatla, yeni Bilgi Toplumu Dairesi Başkanlığı oluşturulmuştur.

AB'ye giriş sürecinin kısaltılmasına yönelik stratejik yapılanma çalışmaları da sürdürülmektedir.

Yine, devlet yardımları ve teşvik uygulamalarını izlemek ve bu alandaki çalışmaların daha düzenli ve planlı olmasını sağlamak açısından birim oluşturma çalışmaları da sürdürülmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Devlet Planlama Teşkilatı, ülkemizdeki planlama faaliyetlerine yeni boyutların eklenmesini de dikkate alarak, planlama sürecinin entegre bir yapıda yeniden şekillendirilmesine yönelik çalışmalarını da beraberinde sürdürmektedir. Bu yaklaşım, Devlet Planlama Teşkilatının katılımcı bir anlayışla başlatılan yeniden yapılanma sürecinin temel hareket noktasını teşkil etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ceylan, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakika süre veriyorum.

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Özetle, Devlet Planlama Teşkilatı, ülkemizin planlı kalkınması süreci içinde önemli hizmetleri başarıyla sürdürmüş ve devam ettiren bir kuruluştur. O açıdan, emeği geçen bütün yöneticilere, uzman arkadaşlarımıza, buradan, teşekkürlerimi sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzle ilgili bir iki cümleyi ilave ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum. Vakıflar Genel Müdürlüğünün de, gerçekten, ülkemizde takdir edilmesi gereken çok güzel hizmetleri bulunmaktadır. Özellikle, sayıları yaklaşık 40 000'i bulan ecdat yadigârı tarihî ve kültürel mirasımıza sahip olma açısından Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün çok güzel hizmetleri bulunmaktadır. Bu güzel hizmetleri, çok mütevazı bütçeleriyle; ki, 44,5 trilyonluk bütçesinin de hemen hemen tamamını kendi özkaynaklarıyla realize eden, karşılayan bir kurumdur. O açıdan, kurumu tebrik ediyorum. Tabiî, sayıları yaklaşık 40 000'i bulan bu ecdat yadigârı eserlerin onarım ve restorasyonunu gerçekleştirme ve gelecek kuşaklara aktarma çabasında olan kuruluş, kaynakları yeterli olmadığı için, çeşitli finansman modellerini de denemektedir. Örneğin, restore et-işlet-devret modeli çerçevesinde, Ankara'daki Çengelhan ve Safranbolu'daki Cincihan bunlara örnek verilebilir.

Değerli arkadaşlarım -zamanım yetmiyor- 2003 yılı bütçesinin tüm kuruluşlarımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Kuruluşlarımızda görev yapan yöneticilere, elemanlarımıza başarılar diliyorum. Bütçenin, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ceylan, teşekkür ediyorum.

Aleyhinde söz isteyen, Antalya Milletvekili Osman Kaptan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2003 yılı Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri hakkında, aleyhte, söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım; ayrıca, bizleri televizyonları başında izleyen yurttaşlarımızı da saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Sayın milletvekilleri, dünyada ve Türkiye'de gümrük yönetimleri yolsuzlukların odak noktası haline gelmiş örgütlerdir. Yolsuzluk ve etikdışı davranışlar, bugün için tüm dünya ülkelerindeki gümrüklerin ortak sorunlarıdır; çünkü gümrükler, uluslararası ticarî ilişkilerin bire bir uygulama yerleridir. Gümrüklerin yolsuzlukla birlikte anılması ve algılanmasından gümrükçülerimiz de şikâyetçidirler, tedirgindirler, rahatsızdırlar. Ancak, bir gerçek de vardır ki, yolsuzluk denildiği zaman ilk akla gelen de gümrükler olmaktadır. Gümrüklerde yaşanan, bir "Paraşüt Operasyonuyla" 32 milyon dolar, bir "Balina Operasyonuyla" 150 milyon dolar, bir "Kartal Operasyonuyla" Bursa tekstilinden 14,7 milyon dolar tutarındaki kaçakçılığı, bir "Buffalo Operasyonuyla" 5 469 ton dondurulmuş eti, bir "Fırtına Operasyonuyla" 14 TIR kaçak akaryakıtı yine "Hasat Operasyonuyla" 48 milyon dolar, "Sarkaç 1, Sarkaç 2" gibi operasyonlarla mazot, akaryakıt, kaçak otomobil... Bu gibi operasyonlar henüz belleklerimizden silinmemiştir.

Sayın milletvekilleri, son yirmi yılda ithalat ve ihracat işlemlerinde yapılan yolsuzluklar yanında malî sistemimizi büyük zaafa uğratan bir de "hayalî ihracat" felaketi yaşanmıştır. Kayıtdışı ekonomiyi pompalayan, vergi sistemini altüst eden, köşe dönmeciliği teşvik ederek toplumun ahlâkî değerlerini yozlaştıran, inciten hayalî ihracat yolsuzluğunda da gümrük idarelerimizin büyük sorumluluğu vardır. Türkiye'deki ekonomik krizlerin altında büyük ölçüde yolsuzluklar, yolsuzlukların altında da, Dünya Bankası araştırmalarına göre, birinci sırada gümrükler, ikinci sırada kamu izinleri, üçüncü sırada da kamu sözleşmeleri ve ihaleleri yer almaktadır.

Yolsuzluk, her şeyden önce, ekonomik gelişmenin önündeki en önemli engellerden biridir. Yolsuzluk, hem yatırımı hem de büyümeyi önemli ölçüde azaltmakta, ülkedeki eşitsizlikleri ve yoksulluğu da giderek artırmaktadır. Yolsuzluğun çok ağır bir bedeli bulunmaktadır. Ne yazık ki, bu bedeli de, hep, fakir ve fukara halkımız ödemektedir.

3 Kasım seçimleri öncesinde, Türkiye'nin iki önemli sorunu bulunmaktaydı. Bunlar, yolsuzluk ve yoksulluk idi. Cumhuriyet Halk Partisi de, Adalet ve Kalkınma Partisi de, bu konuyu, seçimlerde sıkça işledik; yolsuzluk yapanlardan hesap soracağız dedik; yetim hakkı yiyenlerden, yedikleri parayı geri alacağız dedik; kendilerinden alamazsak, yedi sülalelerinden geri almak için hukukî düzenlemeleri yapacağız dedik, yapacağız dediniz.

Sayın arkadaşlar, peki, şimdi, yolsuzluk yapanlardan niye hesap sormuyoruz?! 51 sayfalık hükümet programında, geriye dönük yolsuzluklarla ilgili, bırakın bir sayfayı, bir satır bile yazılan bir şey yok, iki sözcük var, o da ileriye dönük,, "yolsuzluk ve suç işleme eğilimini engelleyici düzenlemeler yapmak" diyorsunuz. Peki, sayın arkadaşlar, şimdiye kadar yapanlar ne olacak?! Bu memleketi soyup soğana çevirenlerin, yaptıkları yanlarına kâr mı kalacak?! Yok, kalmayacak diyorsanız, o zaman, Vergi Barışı Kanunuyla, niye, naylon faturacılarını affettik?! Niye, milletvekili dokunulmazlığını kaldırmıyoruz?! Halka söz vermedik mi?!

Bir gümrük müdürünün, Türkiye'nin neredeyse her yerinde evi barkı var. Müfettişlerin "nereden buldun" sorusuna da "oğlumun düğününde verilen takılardan aldım" diyor.

EYÜP FATSA (Ordu) - Yargı onu aklamıştır; lütfen...

Siz kendi hesaplarınızı verin, biz kendi hesabımızı vermişiz; vererek geldik.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Bu da yeni moda sayın arkadaşlar; balık baştan kokar. Eğer, müdür böyle yaparsa, memur ne yapmaz ki?!

Arkadaşlar, niye alınganlık gösteriyorsunuz ki...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibin sözünü kesmeyelim.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Belge burada: "Bu mal nereden müdür" diye basına yansımış bir olay.

EYÜP FATSA (Ordu) - Yargıda onun hesabı verilerek gelinmiştir.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, gümrüklerin, yolsuzluk araştırmalarında karnesi en kötü kurumların başında yer alması, Türkiye'de gümrüklerin en saygın, en iyi çalışan kurumlardan biri haline getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu yönde, son yıllarda yapılan ve takdirle karşıladığımız iyileştirme çalışmalarına süreklilik kazandırılması gerekmektedir; çünkü, ülkemizde, 130 gümrük idaresi ve 8 000 görevlisi olan bu kurumun, yıllık, yaklaşık 120 milyar dolar işlem hacmi vardır, bütün kapılardan 28 000 000 yolcu, 50 000 gemi, 2 000 000 TIR giriş-çıkış yapmaktadır, 2 000 000 dolayında ithalat ve ihracat beyannamesi düzenlenmekte, devlet bütçesinin yüzde 15'ine yakın vergileri, KDV'nin de yüzde 35'i gümrük idarelerince toplanmaktadır.

Son yıllarda gümrük müfettişleri ve kontrolörleri, önemli yolsuzlukları ortaya çıkarmış ve büyük hazine kayıplarını önlemişlerdir. Gümrük Müsteşarlığında dört ayrı denetim biriminin benzer yetki ve görev alanı içerisinde aynı işi gerçekleştiriyor olması, israfa, verimsizliğe ve eşgüdümsüzlüğe neden olmaktadır. Bilimsel yöntemlerle, hızlı, etkin ve sonuca yönelik işlevsel bir denetim yapısının oluşturulması gerekmektedir. Denetimin yeniden yapılanması yanında, performans odaklı bir denetim anlayışı da egemen kılınmalıdır.

Sayın milletvekilleri, tanınmış bir sanayi odası başkanımızın dediği gibi, bir ülkede organize sanayi bölgesi açmak için, eğer, 20'den fazla yer seçim heyeti, 200'den fazla imza mecburiyeti ve kırk  ila altmış ay gibi bir süreyi de engel olarak koyuyorsak, diğer taraftan, bir arazinin imarı için 256 imzayı gerekli kılıyorsak, o ülkede yolsuzluğun ve rüşvetin olmaması da asla olası değildir. Onun için, gümrük işlemlerindeki formalitelerin en aza indirgenmesi, şekil ve yöntemlerin de yeniden belirlenmesi, yolsuzlukları engellemeye yönelik olarak 1932'de çıkarılan 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun başta olmak üzere, bütün gümrük ve dışticaret mevzuatı günün ekonomik koşullarına uygun olarak değiştirilmelidir.

Değerli arkadaşlar, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Almanya yakılmış yıkılmış; Adenhour, zamanının polis örgütünü yeniden kuruyor; ancak, polis, Hitler'in polisi, vur deyince öldürüyor. "Polis örgütünü nasıl kuralım" diyorlar; aynı polislerden olsun, ama, daha insancıl olsun diye düşünüyorlar ve sonunda, polise sendikalaşma hakkı veriyorlar. Bunda da başarılı oluyorlar ve Almanya'nın bugünkü polis örgütü de o zaman kurulmuş oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaptan.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, biz de, gelin, tüm memurlarımıza, işçilerimize sendikalaşma hakkı verelim; hem de grevli, toplusözleşmeli sendikal hakları olsun. Sendikalaşma, demokrasiyi getirir; demokrasi şeffaflığı, şeffaflık ise denetimi getirir; özdenetim de yolsuzluğa izin vermez.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bütçelerden birisi de, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesidir.

Eğer bugün için vakıf arazilerimizin 221 000 000 metrekaresi işgal altında ise, bu genel müdürlük hakkında fazla bir şey söylemeye gerek yoktur. Bu rakamı, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin söyledi, Plan ve Bütçe Komisyonu tutanaklarında da vardır. Sayın Bakan diyor ki: "Vakıfların, işgal altında 221 000 000 metrekare arazisi bulunmaktadır."

Sayın arkadaşlar, bu nasıl bir işgaldir ki, 1924'te kurulan Vakıflar Genel Müdürlüğü, malına, arazisine sahip çıkamıyor? Bu genel müdürlüğün, bilgisayarda tam otomasyona acilen geçerek, kayıtdışı kalmış malına mülküne ve işgal altındaki arazilerine sahip çıkması, öncelikli görevi olmalıdır.

Ayrıca, çoğu kurum ve kuruluşlar vakıf kurarak, hastanede hasta  kabulden okullarda karne parasına, trafikten pasaporta her yerde, vatandaşlarımızdan "vakıf makbuzu" adı altında para almayı, sanki bir zorunluluk haline getirmişlerdir. Bu konuda çok yakınma vardır, bu uygulamalara bir çekidüzen verilmesi de gerekmektedir.

Sayın arkadaşlar, Devlet İstatistik Enstitüsüne gelince, hayalî ihracatı biliyorduk; ama, hayalî nüfusu bilmiyorduk. Devlet İstatistik Enstitüsü sayesinde, 2000 yılı genel nüfus sayımlarında, hayalî nüfusun da olduğunu öğrendik. Önce, geçici nüfusumuz açıklandı, 72 milyon; kesin rakamlar açıklandı, meğer nüfusumuz 67 milyonmuş, 5 milyon nüfusumuz hayalîymiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika...

BAŞKAN - Sayın Kaptan, uygulamayı biliyorsunuz; teşekkür ediyorum.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Peki, teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, üçüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçiyoruz.

Buyurun Sayın Bayraktar.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili 3 tane sorum olacaktır.

1.-  Kaybolmuş ve tahrip olmuş tarihî ve kültürel eserlerimizin korunması için, bu vakıf eserlerinin bakımı ve onarımı konusunda, Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2003 yılı bütçesinin 15,9 trilyon lira olduğunu görüyoruz. Bu bütçenin yatırımlara dahi yetmeyeceği bilindiği halde,  40 000'e yakın vakıf eserini koruma hususundaki bütçe yetersizliğini görmekteyiz; ancak, buna rağmen, bürokratik engellerin de var olduğunu ifade etmek istiyorum.

Bu tip eserlerin onarılmasına, bakımına, yaşatılmasına özen gösteren kurum ve kuruluşlar vardır. Bunlarla ilgili, karşılıklı işbirliği yapılması hususu düşünülüyor mu? Birinci sorum bu.

2. - Vakıf eserleri ve vakıflar, maksadı dışında kullanılamaz, maksadı dışında faaliyet de gösteremez. Vasiyetler ve kanun gereği olan bu hükme rağmen, maalesef, bugün, birçok vakıf eseri maksadı dışında kullanılmakta, birçok vakıf da maksadı dışında faaliyet yapmaktadır. Bu tip vakıf eserleri ve vakıflarla ilgili alınması gerekli ve alınacak tedbirler hususunda düşüncelerinin ne olduğunu açıklamalarını rica ediyorum.

3. - Biraz önce değerli konuşmacının da bahsettiği gibi, ticaretimizin odak noktası ve en önemli kapısı gümrüklerdir. Yurtiçi ve yurtdışı ticaretin artmasının, ülke menfaatına olduğu malumunuzdur ve ticaretin artışıyla gelirlerin de artması söz konusu olacaktır.  Maalesef, bugün, gümrüklerle ilgili olumsuzluklar -kamuoyunda, halkımızda ve bizlerde- hâlâ kafamızda soru işareti oluşturmaktadır.

Bu tip konulardaki, gerek bürokratik engellerin ortadan kaldırılması amacıyla gerekse uygulamada eksiklikleri olan şahıs ve kurumlarla ilgili alınan ve alınacak olan tedbirlerin ne olduğu hususunda, ilgili bakanların sorularımıza cevap vermesini arz ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bayraktar.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, saygılar sunuyorum.

Gümrüklerle ilgili iki sorum var:

Ülkemizin tek kurtuluşu ihracattır. İhracat olmazsa, bu ülkede kaynak üretemeyiz, bu ülkede insanlarımızı doyuramayız. Tabiî, bu ülkenin ihracatçıları, bana göre bu ülkenin cengaverleridir; ancak, namusuyla, şerefiyle, onuruyla bu işi yapanların yanında, yıllardır yapılan hayalî ihracat da var.

İhracatın dört bacağı, ihracatçı, yabancı ithalatçı, banka ve gümrüktür. Kamuoyunda  yıllardır devam ediyorsa bu işlemler, acaba, gümrüklerin hiçbir suçu yok muydu? Bu gümrüklerde hangi önlemler alındı? Bunları yapanlara ceza verildi mi; dürüstçe görevini yapan gümrükçülerin yanında, bu insanlar hâlâ  yaşıyor mu? Bir kere, sorumun biri bu. Yani, hayalî ihracatta dördüncü bacak buydu.

Diğer sorum; tabiî, yine, ülkemizin geleceği ihracat, tek çıkışımız... 1994 krizini Laleli ile aştığımızı hepimiz biliyoruz; o dönemde 15 milyar dolardı. Teker teker yok ettik bu pazarları. Artık, gümrükler, kontrol mekanizması değil; Türkiye'nin, kara ve deniz hangi ülkeyle sınırı varsa, eğer buralarda gümrüksüz satış mağazaları ve vizesiz girecek yabancılar uygulamasına geçmezsek, eğer biz ülkemizin malını satmazsak, ülkemiz insanına ekmek bulamayız; tek ekmek satıştadır. O açıdan, ne kadar gümrük kapımız varsa -Gürcistan dahil, Ermenistan dahil; deniz ve karayla- acaba, buralarda, Sayın Bakanlık gümrük satış mağazaları açtırmayı düşünüyor mu ve buraya girecek tüm yabancılara vize uygulamasını ortadan kaldırmayı düşünüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de aracılığınızla bir soru yöneltmek istiyorum; acil eylem planıyla ilgili olacak bu sorum.

Anayasanın 166 ncı maddesi uyarınca, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı yürürlükte. Bu Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının makroekonomik dengeleri çatılmış ve bu dengeler çerçevesinde hedefler belirlenmiş. Şimdi, bu acil eylem planını, acaba, hem yürürlükteki beş yıllık plan açısından nereye koyuyoruz hem klasik planlama anlayışı açısından nereye oturtuyoruz ve bir de, AK Parti sayın milletvekillerinin de burada stratejik ve politika planlaması çerçevesinde güzel açılımlarına da tanık olduktan sonra, bu yeni planlama anlayışı çerçevesinde bu acil eylem planını nereye oturtuyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.

Buyurun Sayın Bölünmez.

SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Delaletinizle, Sayın Bakana aşağıdaki hususlarda bilgi edinmek üzere sorum olacaktır.

Habur Kapısının kapanması güneydoğudaki ekonomiyi olumsuz yönde etkilemiştir. Dolayısıyla, yöre insanı yoksulluğa terk edilmiştir. Güneydoğu Anadolu'da yaşayan vatandaşlarımızın sadece kuru ekmek yemesini sağlayacak Nusaybin Gümrük Kapısının transit ticarete açılması için kesin bir tarih verebilirler mi?

Saygılarımla.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.

Buyurun Sayın Koral.

RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkanım, ben, vakıflarla ilgili olarak bir soru arz etmek istiyorum.

Ülkemizde çok miktarda vakıf arazisinin geçmiş yıllardan beri işgal altında olduğunu biliyoruz. İşgalli olan bu vakıf arazileriyle ilgili olarak bir çalışma var mıdır? Ayrıca, vakıflara ait gayrimenkuller ve mülklerle ilgili olarak tam bir stok bilgisi var mıdır? Bu yıl şu anda görüşmekte olduğumuz bütçedeki gelir miktarı ne kadardır?

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koral.

Buyurun Sayın Özmen.

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, aracılığınızla Vakıflar Genel Müdürlüğü hakkında bir soru sormak istiyorum.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün elinde bulunan mülklerin kiralanması yerine, bu mülklerin şu an içinde bulunan kiracıları başta olmak üzere, talep sahiplerine, piyasa rayiç bedeliyle, satılma değil, kullanma hakkının devredilmesi mümkün müdür? Diledikleri zaman, tekrar, piyasa rayiç bedeliyle bunu Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredebilirler. Böylelikle, faizsiz bir içborçlanma yöntemi de kullanılmış olmaz mı?

Gümrükle ilgili ikinci bir sorum var. Ağrı Gürbulak Sınır Kapısının ithalatçıların kota için başvurusu olmadığı için kapatılması hakkında bir duyumum oldu. Bu işlem doğru mudur? Özellikle bir bölgenin ekonomik yaşamına böylelikle son verilmiş olmaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Özmen, teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Erdöl.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkan, aynı jenerik formüle sahip olan pek çok ilacın, farklı firmalarca imal edildiğinde, farklı fiyatlarla, 10 katına kadar varan farklı fiyatlarla satıldığını bilmekteyiz. Hükümetimizin ilaç israfını önlemek için almış olduğu bu tedbirleri takdirle karşılıyorum. Bu fiyat farklılıklarını gidermek için başka ne gibi önlemler alınabilir diye sormak istiyorum.

Bu meyanda, aynı şekilde, Devlet İstatistik Enstitüsünün bütçesi üzerinde konuşan CHP sözcüsünün, yolsuzlukları, ne hikmetse, getirip doktorlara ve diğer sağlık çalışanlarına dayandırmasını esefle karşılıyorum. Yolsuzluk, toplumsal bir hastalıktır. Hükümetimizin, bu toplumsal hastalığı, yani, yolsuzluğu önlemek için ne gibi ilave tedbirler düşündüğünü öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdöl.

Buyurun Sayın Kartal.

MEHMET KARTAL (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Van-Çaldıran ve  Van-Başkale gümrük kapılarının açılmasını bekliyorduk. Yöre halkının hayat kaynağı olan sınır ticaretini -il dahilinde, il bazında da olsa- yaptıkları, günlük yiyeceklerini ve alışverişlerini temin edebilecekleri bu kapıların açılmasını bekliyorduk. Oysa, Van'da, daha önceleri gümrük başmüdürlüğü vardı. Gümrük başmüdürlüğü Van'dan kaldırıldı; sanıyorum, Hakkâri'ye verildi. Tamam, Hakkâri'ye de verilsin; ama, şu anda, Van ve yöresinde 7 000 araç bağlıdır 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanundan dolayı. Bunlar, TIR değildir, tanker değildir; sadece, orijinal depolarından dolayı ki, bu yörede hep ucuz mazot diye... Bütün Ankara çevresindeki petrol istasyonlarında da rastlanır ucuz mazota; ama, bu yörede, hiçbir şekilde bu yasa uygulanmadı; maalesef, sadece Van'da uygulandı. Bu araçların, bir an evvel, TASİŞ ile Gümrük Başmüdürlüğüyle birlikte ilgili bakanlık nezdinde ele alınıp, bu yasanın da değiştirilmesini ve Van'a yeniden gümrük başmüdürlüğünün verilmesini Sayın Bakanımdan istirham ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kartal.

Buyurun Sayın Keskin.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Envanteri tam manasıyla çıkarılmış mıdır? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Vakıf mülklerinden alınan kiralarda günün şartlarına uygun olarak artış yapılıyor mu; yoksa, sembolik rakamlarla ödemeler devam ediyor mu?

Üçüncü sorum: Vakıflara mülk bağışlamanın ne kadar zor olduğundan, buradaki formalitelerin çokluğundan ilgililerin haberi var mı?

Dördüncü sorum: Vakıfların önemini, vakıfların fonksiyonlarını yeni nesillere açıklayıcı programların yapılması gerekir mi gerekmez mi?

Vakıflarla ilgili benim sorularım bu kadar; yalnız, gümrüklerle de ilgili bir sorum var. Bu zamana kadar bize devamlı eksi yazan Gümrük Birliğinden ne zaman vazgeçeceğiz veya bu ne zaman kârlı duruma geçecek?

Teşekkür ediyorum.

ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, birinci soruyu anlayamadım.

BAŞKAN - Sayın Keskin, birinci sorunuzu tekrar eder misiniz.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Vakıf eserlerinin envanteri tam manasıyla çıkarılabilmiş mi, mevcut mu böyle bir envanter? Birinci sorum buydu.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sorulara, Çevre Bakanı Kürşad Tüzmen cevap verecektir.

Buyurun Sayın Tüzmen.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, sataşma vardı...

ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradaki sorularla ilgili olarak cevaplamak istiyorum...

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, sataşma vardı, söz de istemiştim.

ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, devam edeyim mi?..

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, soru sorulurken bir milletvekiline sataşma oldu.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Efendim, benim söylemediğim bir şeye "söyledi" deniliyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilim, Sayın Bakan sorulara cevap versin, sonra sizi dinleyeceğim.

ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Öncelikle, burada sorulan sorulardan genelde gümrük idaresiyle ilgili olan kısımla başlamak istiyorum. Bir noktayı hatırlatmakta yarar var. Türkiye gayri safî millî hâsılası kişi başına yaklaşık 2 500 dolarlar seviyesinde; 2 180 dolarlardan, 2 400 dolarlar seviyesine çıktı; ancak, bizim karşılaştırma yaptığımız ülkeler, gümrük idarelerinin dört dörtlük çalıştığı şeklinde vurgulanan ülkeler, maalesef, kişi başına geliri 30 000 dolar olan ülkeler. Biz de, 58 inci ve 59 uncu hükümetlerde, bu aradaki açığı kapatmak için, elimizden geleni yapmaya çalıştık gümrük idarelerinde. Ne yapıyoruz; mümkün olduğu kadar, kâğıt ve insan faktörünü ortadan kaldırmaya çalışıyoruz; çünkü, bu söylenen sıkıntıların esas noktası, tam otomasyona geçişle hallolabilecektir. Ayrıca, Türkiye gümrük idareleri de, bugüne kadar yapmış olduğu çalışmalarda, genellikle, tamamıyla kendi personelini de meslekiçi eğitimle yetiştirmektedir.

Otomasyon projesi, Dünya Bankası destekli bir projedir; 1999 yılında başlayıp, 2001 yılında tamamlanmıştır. Genelde, program ihtiyaçlarına göre, gümrükte çalışan arkadaşlarımız, değişiklikleri yaptılar. Doğru; programın başında yabancı uzmanlar çalışıyordu; çünkü, zaten, yabancı bir teknoloji, yabancı bir bilgi birikimiyle burada işlemler başlamıştı. Bugün, artık, bu projede tek bir yabancı dahi kalmamıştır. Sebebi; kendi uzmanlarımız, artık yeterince yetişmişler ve ilgili işlemleri, kendileri, dört yıldır kendi başlarına yapmaktadırlar ve yaklaşık yüzde 85 oranında da otomasyona geçilmiş durumdadır.

İpsala'yla ilgili çalışmalar, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde, biliyorsunuz, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından üstlenilmiştir. İşletici kuruluş, 20 ayrı oda ve meslekî kuruluş temsilcisinden oluşmuştur ve inşaat beş ayda tamamlanmış ve devreye girmiştir. Genelde, işletici kuruluş -tamamıyla işletme süresi on yıl- bu konuda çalışmalarını sürdürecek. Aslında, diğer bölgelerde de, diğer gümrük kapılarında da benzeri çalışmaları yapıyoruz; çünkü, kamu idaresinin yeterli olmadığı, kaynak aktaramadığı noktalarda, yap-işlet-devret modeline göre, gümrük kapılarımızı, Türkiye'ye yakışan gümrük kapıları şekline getirmeye çalışıyoruz.

Zaten, burada sayın milletvekillerince dile getirilen konular, genellikle geçmiş hükümetlerle ilgili konulardı, genellikle geçmiş hükümetlerin bugüne kadar tamamlayamadığı işlemlerdi; ama, Allah'a çok şükür, 58 inci ve 59 uncu hükümetlerde bu sıkıntılar büyük ölçüde azaltılmıştır. En azından, gümrük kapılarına koyduğumuz x-ray cihazları sayesinde, otomasyon da tamamlandığı takdirde, önümüzdeki döneme, inşallah, sıkıntıların büyük bir kısmını ortadan kaldırmış olacağız.

Bakın, işleme koyduktan daha bir hafta, on gün sonra, Edirne ve İpsala'daki gümrük kapılarındaki x-ray cihazlarında hemen uyuşturucu yakalanmıştır. Makinenin oradaki ilk onbeş gün içerisindeki faaliyetinden, bize, bu şekilde, 44 trilyonluk ek bir destek sağlanmıştır. Hizmetin aksamaması için, özellikle, gümrük idarelerinin teşkilatlanması ve donanım eksikliklerinin giderilmesi şarttır.

Doğu ve güneydoğu gümrük kapılarında ve İskenderun başmüdürlüklerine yapılan rotasyon atamalarıyla ilgili Sayın Sağ'ın bir sorusu vardı. Özellikle ihtiyaç duyulan dönemlerde, gümrüklerde, personel atamaları, tabiî, rotasyon metoduyla yapılmakta; ancak, böyle 2 katı maaşlar veya geçici görevli yolluk ödenekleriyle ilgili herhangi bir ödeme yapılmamaktadır. Bu şekilde, bahsedilen anlamda, bir uygulama yoktur.

EDI programlarıyla ilgili olarak da, bizim bu elektronik ortamda yazılımın bütün firmalarca eşit şekilde alınabilmesi için özel sektörün burada desteği şart; çünkü, bütün özel sektör kuruluşlarının kendilerine göre yazılımları var. Bunun gümrük yazılımıyla beraber aynı ortak bilgi eşiğine getirilebilmesi için, özel sektörün katkısının alınması gerekiyor. Bu konudaki çalışmaları, gümrük idareleri ile firmalar beraber yapıyorlar.

Amacımız, herkesin, artık, 21 inci Yüzyıla yakışır bir şekilde, oturduğu yerden, kendi firmasından bu işleri tamamlaması, insan faktörünün ve kâğıt faktörünün, bu söylenen sıkıntıları ortadan kaldırmak amacıyla, en aza indirmesi.

Yine, Uzakdoğu mallarıyla ilgili kıymet araştırmasına müsait bilge programıyla ilgili olarak, bu programa müsait mi, değil mi diye soruldu. Biz, açıkçası, 64 gümrük idaresinde işlemlerin yüzde 99'unu bu şekilde tamamlayabiliyoruz ve özellikle projelerde, Uzakdoğu mallarının ithalatıyla ilgili olarak gümrük tarife istatistik pozisyonu bazında da işlemler başlatılmıştır. Bunlar sadece sarı hatta değil, özellikle Türkiye ekonomisine zararı olabilecek şekildeki ithalat tamamıyla kırmızı hatta izlenmektedir. Bizim, tabiî, fizikî, hukukî, beşerî altyapı sorunlarımız var; ama, az evvel söylediğim gibi, bunları sizlerle beraber aşacağız, eksikliklerimizi tamamlayacağız.

Yine aynı şekilde, Gümrük İdaresiyle ilgili olarak Amerika Birleşik Devletleri tarafından Türkiye'ye ithal edilen ve buradan ihraç olunacak askerî malzeme, teçhizat, ikmal maddeleriyle ilgili bir soru vardı. Burada, 10 Ağustos 1995 tarihli 22370 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ABD'ye Ait Destek Hamulesinin İthal, İhraç ve Ülke İçi Nakil ve Tevziine Dair Tebliğ hükümleri çerçevesinde bu işlemler yürütülmektedir ve destek hamulesinin giriş çıkış işlemlerinde Türk mevzuatı ve 6375 sayılı Kanunla tasdik olunan 19 Haziran 1951 tarihli, Kuzey Atlantik Andlaşmasına Taraf Devletler Arasında Kuvvetlerinin Statüsüne Dair Sözleşme hükümleri NATO SOFA kapsamında işlemler yapılmaktadır.

Burada, yine, aynı şekilde, Devlet Planlama Teşkilatında uzmanlık müessesesi... Sayın Keleş'in söylediği bitmiştir; hizmetler, çalışmalar dışarıya yaptırılıyor. Bu, tabiî, dönem içerisinde -biz de eski plancı olarak yine aynı şekilde arkadaşlarımızın- bugünkü planlama uzmanları da, bence elinden gelen çalışmayı yapıyor ve özellikle 2002 yılında ekonomik ve sosyal sektörlerde 113 adet çalışma hızlanmış ve basılarak kullanıcılara, kamuya sunulmuş. Çalışma aynı şekilde devam ediyor, bir eksiklik yok; ancak, tabiî, bizim de desteğimiz gerekiyor. Özellikle ekonomik istikrarı sağlamak, rekabetçi piyasa yapısı oluşturmak, sürdürülebilir kalkınma ortamını yakalamak, gelir dağılımında adaleti sağlamak, yoksulluk ve yolsuzluğu ortadan kaldırmak, çağdaş dünyayla bütünleşme konusunda bütün bu çalışmalar sekizinci plan ve stratejik planlama yaklaşımıyla beraber acil eylem planının amaçlarına uygun bir şekilde devam ettiriliyor.

Sayın Tütüncü'nün sorusu; buradaki çalışmalarda ne şekilde ortak taban var; ortak taban şu: DPT, bugüne kadar yaptığı gibi, bundan sonra da çalışmalarını dinamik programlamayla yapar. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı elindedir; ancak, dışarıdan aldığı verilerle, günün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde de dinamik programlamayı kendi içinde tamamlamaktadır.

Burada, özellikle vakıflarla ilgili olarak, kamu vakıflarının para toplamasının engellenmesi, otomasyona acilen geçilmesi gibi konulara değinmek istiyorum. Kamu vakıfları 621 adettir. Acil eylem planında da bu tür vakıfların kaldırılması yer alıyor ve Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu konuda ciddî çalışmaları başlattılar. Özellikle, bu konuda, taslak hazırlanmış durumdadır. Tam bir envanter çalışması, maalesef, detaylı olarak yok; ama, elimizdeki envanter, burada, en iyi şekilde geliştirilmeye çalışılıyor, tüm vakıf mallarının kontrol altına alınmasına çalışılıyor.

Burada, özellikle bütçe yetersizliğinden arkadaşlarımız söz etmişler; ama, eski eser onarımı yapmak isteyen kamu kuruluşları, şahıslar ve sivil toplum örgütleriyle protokol yapmakta ve eski eserleri onarmaları şartıyla, bunlar, kamu kurum ve kuruluşlarına bu konularda yardımcı olabilmektedirler. Burada "restore et, devret" şeklinde bir model çerçevesinde, kiralama ve onarım işlemlerinin yapılmasına çalışılmaktadır.

Burada, ayrıca, işgalli arazilerin, özellikle konut niteliğinde olanlar ile tapu yerleşim yerleri oluşturanların trampası veya satılması gibi çeşitli değerlendirme çalışmaları devam etmektedir. Vakıf taşınmazlarının envanterleri -az evvel söylediğim gibi- tam olarak çıkarılmadı; ancak, bu konuda çalışmalar devam ediyor.

Burada, Nusaybin'de gümrük müdürlüğüyle ilgili bir çalışma vardı, onunla ilgili de bilgi vereyim. Özellikle, bu saha, artık, ilçenin ortasında kaldığı ve zaten sınır gümrük idaresi koşullarını önemli ölçüde kaybettiği için, bunun yerinin değiştirilmesi çalışması yapıldı. Sayın Bölünmez'in sorusuna cevap vereyim.

Yine, Dışişleri Bakanlığının koordinasyonunda, burada bütün ilgili kurumlar bir araya geldi; Genelkurmay Başkanlığı, Maliye Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü ve Gümrük Müsteşarlığı yetkililerinin katılımıyla, geçtiğimiz günlerde, özellikle bu tespit ve tetkik çalışmaları yapıldı. 1260 ve 1263 sayılı sınır taşları arasındaki arazi ya da telzıvan diye bilinen bölgede, söz konusu gümrük idaresinin, Suriye'nin de mutabakatıyla yeniden inşası öngörülmektedir.

Yine, sınır ticaretiyle ilgili olarak, diğer milletvekillerimizden de benzeri sorular gelmişti, onları da burada cevaplandırmak istiyorum.

Biliyorsunuz, bir sınır ticareti merkezleri çalışması başlattık; karar, şu anda Bakanlar Kurulundadır. Yaptığımız çalışmada, Hatay-Cilvegözü'nden başlayarak; Hatay-Cilvegözü, Gaziantep-Karkamış, Kilis-Öncüpınar, Mardin-Nusaybin ve Şanlıurfa-Akçakale kapılarında çalışma yapılacak şekilde, sınır ticareti merkezleri oluşturulmuştur. Burada, bir model çalışması yapılacaktır. Yani, beraberce, bu model çalışmasının eksikliklerini giderdiğimiz zaman, bunu, diğer sınır illerimize de taşımak istiyoruz. Yani, Van'dan, Ağrı'dan, Edirne'den herhangi bir şey ihmal edilmiş değil; ancak, çalışmanın yapılabilmesi için, Türkiye'nin, tek taraflı, kendi başına, sınır ticareti merkezi kurması meseleyi çözmüyor.

BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Biz, bu çalışmayı yaparken, teker teker, sınır komşusu olduğumuz ülkelere gidip, orada çalışmaları tamamlamaya gayret ediyoruz; yani, karşı ülkenin de, aynı şekilde, bu konuya destek vermesinin sağlanması gerekiyor. Bu konuyu ilk başta Suriye'den başlatmamızın sebebi, daha  önceki ziyaretlerimizde, Suriye ile bu konuyu gündeme getirmemiz ve ayakları yere basan, gerçekten, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde sıkıntıyı çeken vatandaşlarımıza yardımcı olabilecek, sözde kalmayacak çalışmaları yapabilmektir. Bu konuda, o yüzden ciddî çalışmak zorundayız ve bu çalışmalarımız devam ediyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; soruların cevaplayamadığım kısımlarını yazılı olarak göndereceğiz kurumlarımızdan.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Coşkunoğlu, hangi konuda söz talebiniz vardı? Dinliyorum.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Efendim, benim konuşmamda söylemediğim bir şeyi söyleyerek, esefle karşıladığını söyledi bir AKP milletvekili. Benim doktorları yolsuzlukla suçladığımı söyledi kendileri. İzin verirseniz, buna kısa bir yanıt vermek istiyorum. Ben...

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu "esefle karşıladım" sözünü sataşma olarak değerlendirmiyorum.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Efendim, benim söylemediğim bir şeyi benim söylediğimi iddia etti. Ben, doktorları suçlamadım.

BAŞKAN - Bu konuda sizin söz talebinizi Genel Kurulun oylarına sunuyorum... Sayın Coşkunoğlu'nun söz talebini... (CHP sıralarında "Aaa..." sesleri) Sayın milletvekilleri, 69 uncu madde açık. Genel Kurula sunuyorum.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Hayır... Efendim, benim esefle karşıladığını söylediği lafım...

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu'nun söz talebini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayınız Sayın Başkan...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, size yakışmadı bu.

BAŞKAN - Şimdi, sırasıyla, üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Gümrük Müsteşarlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

E) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

                      A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                                          

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

41 390 500 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Gümrük Kanunlarının Uygulanması ve İzlenmesi

54 609 500 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

112

Gümrük Kaçakçılığı İle Mücadele Hizmetleri

29 976 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

699 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                            

 

 

T O P L A M

126 675 000 000 000

 

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Gümrük Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                   L  i  r  a          

- Genel Ödenek Toplamı               :      71 790 310 090 000

- Toplam Harcama                         :      59 781 576 430 000

- İptal Edilen Ödenek                    :      12 853 548 910 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :           844 815 250 000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

F) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

                      A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                                         

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

17 445 500 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Vakıf  İşlemlerinin Yürütülmesi

6 030 500 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

112

Sosyal Yardım ve Kültürel İşlemler

19 517 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

1 568 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

 

 

T O P L A M

44 561 000 000 000

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

Gelir

 

 

Türü                

Açıklama

Lira

                                                                                                                                          

 

 

2

Vergi Dışı Normal Gelirler

44 199 990 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

3

Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı

361 010 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                    

 

 

T O P L A M

44 561 000 000 000

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                  L  i  r  a          

- Genel Ödenek Toplamı                :     40 422 806 350 000

- Toplam Harcama                         :     32 768 697 330 000

- İptal edilen Ödenek                      :        7826 752 780 000

- Ödenek Dışı Harcama                  :          261 816 160 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Öze

  Kanunlar Gel.Ertesi Yıla

  Devreden Ödenek                         :             89 172 400000

 

Mazbut ve Mülhak

- Genel Ödenek Toplamı                :       7 021 656 650 000

- Toplam Harcama                         :       2 984 783 070 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

  Kanunlar Gel.Ertesi Yıla

  Devreden Ödenek                         :       4 036 873 580 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                                    L i r a         

- Bütçe tahmini                              :   24 833 500 000 000

- Yılı tahsilatı                                 :   51 315 016 330 000

 

Mazbut ve Mülhak Vakıf Geliri

- Yılı tahsilatı                                 :     2 984 783 070 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

G) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI

1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

                      A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                                          

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

9 368 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Planlama Hizmetleri

29 880 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

98 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                            

 

 

T O P L A M

39 346 000 000 000

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Devlet Planlama Teşkilatı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet Planlama Teşkilatı  2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                     L  i  r  a           

- Genel Ödenek Toplamı    :    18 410 240 000 000

- Toplam Harcama             :    13 341 840 170 000

- İptal Edilen Ödenek         :      5 068 643 690 000

- Ödenek Dışı Harcama      :                243 860 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

H) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Devlet İstatistik Enstitüsü 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

                      A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                                          

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

30 876 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

İstatistik Verilerin Derlenmesi ve Değerlendirilmesi Hizmetleri

24 587 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

163 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

 

 

T O P L A M

55 626 000 000 000

 

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

2.- Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                    L  i  r  a        

- Genel Ödenek Toplamı            :         25 272 778 000 000

- Toplam Harcama                      :         22 997 771 650 000

- İptal Edilen Ödenek                 :           2 281 160 760 000

- Ödenek Dışı Harcama              :                  6 154 410 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Böylece, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 malî yılı bütçeleri ile 2001 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederim.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 16.52


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.05

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Dördüncü tur görüşmelere başlıyoruz.

Dördüncü turda, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Turizm Bakanlığı bütçeleri  görüşülecektir.

  IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79)  (Devam)

I) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

İ) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1. - Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

J) TURİZM BAKANLIĞI

1. - Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Turizm Bakanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

 BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.

Sayın milletvekilleri, 18.3.2003 tarihli 49 uncu Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, bu turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar, sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır, cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre içinde, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur

Dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; İstanbul Milletvekili Memduh Hacıoğlu, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş.

AK Parti Grubu adına; Karabük Milletvekili Ali Öğüten, İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya, Muğla Milletvekili Hasan Özyer.

Şahısları adına; lehinde, Denizli Milletvekili Osman Nuri Filiz, Karabük Milletvekili Ali Öğüten, Çankırı Milletvekili Tevfik Akbak.

Aleyhinde; Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen, Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk, Adana Milletvekili Atilla Başoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Memduh Hacıoğlu; buyurun (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Hacıoğlu, yarım saati siz mi kullanacaksınız, diğer arkadaşlarınızla birlikte mi kullanacaksınız?

MEMDUH HACIOĞLU (İstanbul) - Birlikte kullanacağız.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hacıoğlu.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEMDUH HACIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşünü açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Dışticaretimiz, makroekonomik dengelerden biri olan cari işlemler dengesinin sağlanmasında en önemli rolü oynar. Dışticaret açığı rakamları cari işlemler dengesinin sağlanmasında temel göstergedir. Dışticaret açığı büyüdükçe cari işlemler dengesinin sağlanması imkânsız hale gelmektedir ve ekonomik istikrar, ekonomik büyüme ve tam istihdam gibi makroekonomik hedefler şaşmaya başlar. Bunu, 1994 yılı ve 2001 yılı ekonomik krizlerinde çok açık bir şekilde görmüş idik.

Bakınız, bugünün dünyasında, dışticaret politikalarına, gelişmiş ekonomilerde ve aynı zamanda gelişmekte olan ekonomilerde çok önem ve öncelik verilmektedir. Türkiye, dışticaret politikasıyla 24 Ocak 1980 kararlarıyla tanıştı. Gümrük duvarları arkasında yaşamını sürdüren bir ekonomi dış rekabete açıldı bu tarihte. Türkiye ekonomisi 1980-1989 yılları arasında ihracat öncelikli olarak sağlıklı bir şekilde büyüdü. Gelin görün ki, 1989 yılında, o günün siyasî iktidarı, bu ihracat öncelikli politikalardan vazgeçip, 32 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunu yürürlükten kaldırdı ve aynı zamanda, Türk Lirası faizlerini hızla yükselterek, ihracatı teşvik eden rekabetçi reel kur politikası yerine, yüksek reel faiz politikasına geçiş yaptı. Bu hareketin bir tek nedeni vardı; siyasî popülizmin, iktidarlar tarafından, finansmanını sağlamak için başvurulan bir yöntemdi. Bunun neticesinde, döviz kurları baskı altına alındı ve Türk Lirasına aşırı değer kazandırıldı. Bu tarih, Türkiye'nin ekonomik özgürlüğünün kaybedilmeye başlandığı tarihtir; bu, bir milattır değerli arkadaşlar.

Kamu kesiminin içborcunun hemen hemen hiç olmadığı ve dışborcunun sadece 17-18 milyar dolar civarında olduğu bir ekonomiyi, bugün, 250 milyar dolarlık bir iç ve dışborç rakamına ulaştırdık. Bu kadar büyük bir borç yükü karşılığı nedir diye baktığımızda, nasıl bir tablo karşımıza çıkıyor. 250 milyar doların karşılığı, Türkiye'de çok büyük yatırımlar mı yapıldı, Türkiye'nin ekonomisi çok hızlı bir şekilde mi büyüdü; hayır. Görünen tablo şu: Kendi hâsıla artışının üstünde sürekli yüksek reel faiz ödemeye mahkûm olmuş bir rant ekonomisi, sıcak paranın tahakkümü altında bir rant ekonomisi, küçük bir azınlığın dünyanın hiçbir ülkesinde göremeyeceği cennet; ama, buna karşılık, toplumun büyük bir çoğunluğunun her gün fakirleştiği, umutsuzluğa düştüğü bir Türkiye.

Değerli milletvekilleri, 2003 yılı bütçesinde bu ekonomik düzeni değiştirecek hiçbir radikal önlem göremiyorum, yüksek reel faiz politikasına, çaresiz, devam diyoruz. Sorumlu muhalefet anlayışıyla, size, tekrar, dışticaret politikamızı oluşturmayı öneriyorum. Efendim, bizim politikamız var, görmüyor musunuz, işadamlarını alıp, ülke ülke dolaştırıyoruz demeyin sakın; yapılan, sadece, vitrin süslemesidir. Asıl önemli çalışma, mutfakta yapılmalıdır. Mutfakta yapılması gerekenler nedir diye sorduğunuzda, şu dört ana noktayı size açıklayabilirim.

Birinci nokta, derhal, rekabetçi reel kur uygulamasına geçmek zorundayız. Uygulanan yüksek reel faiz politikası, ihracatta rekabet gücümüzü zayıflattı, ithalatı sürekli cazip kıldı. Bu nedenle, ihracat, ancak hammadde ve aramalı ithalatı sayesinde ayakta durur oldu. Türkiye'nin kendi hammaddelerinin ve aramallarının ihracatta kullanılması, rekabetçi olamayan maliyetleri nedeniyle, her geçen yıl azalmaya başladı.

Tarımda ve imalat sanayiinde ithal mallarının kullanılmasına mecbur kalmak, yaşadığımız sürekli artan işsizlik oranlarının temel nedeni oldu. Dışticaret açığının kapatılmasında ihracat artışı kadar, kendi hammadde ve aramallarımızın ihracatta kullanılması çok önemlidir.

İhracatın finansmanında da dünya fiyatları ve süreklilik sağlanmalı. İhracatçı, ağır aksak çalışan bir finansman sistemiyle boğuşmaktadır; Eximbank dahil, bankacılık sisteminden ne kadar krediyi hangi fiyatlarla kullanabileceğini bilememektedir. Koşullar devamlı değişkenlik arz etmekte ve ihracatçı önünü görememektedir.

İhracatın finansmanı sağlıklı bir yapıya kavuşturulduğu ölçüde ihracatta sağlıklı artış sağlanabilir. Öncelikle, küçük ve orta boy ihracatçının önünü açmamız gereklidir bu konuda.

İhracatçı, yoğun bürokratik engellerden kurtarılmalıdır. Zaman faktörü, ihracatta çok önemli bir rekabet ve maliyet unsurudur. Tek ihracatçı belgesiyle tüm işlemler tamamlanmalı ve ihracatçı, tek bir birime hesap verebilmelidir.

Rekabetçi sektörler, odalar birliği ve sanayi ve ticaret odaları tarafından birlikte saptanmalı ve güçlendirilmelidir. Toplumun tasarrufları, bu, üretken, verimli sektörlere, mutlaka, kaydırılmalıdır.

Dış Ticaret Müsteşarlığı, günün koşullarına uygun olarak, global rekabette, dünya ticaretini izleyebilecek bir kimlik kazanmalıdır. Özellikle, dünya ticaretini yakından izleyip, fırsat ve tehlikeleri saptamalı ve önlemleri ivedilikle alabilmelidir. İthalatta tarife dışı engellemeler, artık, olağan koruyucu politikalar olmuştur. Bu hususta etkinlik kazanmak çok önemlidir; aynı zamanda, antidamping uygulamalarının sıkı takipçisi olabilmelidir.

Evet, mutfakta, yukarıda saydığım konularda etkin çalışmaların yapılmasını gerektiren olağanüstü bir dönemden geçmekteyiz. Savaşın olumsuz etkilerini asgariye indirebilecek en etkin önlem, dışticaretimize kazandıracağımız dinamizm olacaktır. Turizm gelirlerinden doğacak kaybımızı, ancak, akıllı ithalat uygulamaları ve ihracatta sağlanacak artışla azaltabiliriz.

Sonuç olarak, ekonomide dengelerin daha fazla bozulmasını beklemeksizin kendi dinamiklerimize dönelim ve bu rant ekonomisinden verimli üretim ekonomisine doğru yol almaya başlayalım.

Artık, sihirli bir değnekle ekonomik mucize yaratma imkânı yoktur. Çıkış yolu, toplumun tüm kesimlerinin verimli çalışabileceği, üretime katılabileceği bir ekonomik iklimi hazırlamaktan geçmektedir; bu da, siyasî iktidarın temel görevi olmalıdır. Siyasî iktidar, 365 milletvekiliyle, sanıyorum, bunu yapma gücüne sahiptir; yeter ki kararlı olsun, yeter ki eli titremesin.

Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hacıoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Sayın Enis Tütüncü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Hacıoğlu konuşma süresinin 1,5 dakikalık bölümünü kullanmamıştır; bunu, konuşma sürenize ekliyorum Sayın Tütüncü.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapmak üzere huzurlarınıza geldim; sözlerime başlarken, hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; konuşmanın içeriğine girmeden önce; yani, Hazine Müsteşarlığı bütçesine girmeden önce, izin verirseniz, bir konuya değinmeyi kaçınılmaz görüyorum, bu konuya girmeden önce bir açıklama yapma ihtiyacını hissediyorum: Bizler, tabiî ki, yılların biriktirdiği ve büyüttüğü sorunların çözümünü dört aylık bir iktidardan bekleyemeyiz, kesinlikle böyle bir düşüncemiz yok. Ancak, AK Partinin dört aylık icraatlarına bakıyoruz, 2003 yılı bütçesinin önceliklerini ele alıyoruz; Adalet ve Kalkınma Partisinin ismiyle, kimliğiyle, imajıyla, iddiasıyla tam anlamıyla ters uygulamalarla karşılaşıyoruz, bütçenin öncelikleri ve şimdiye kadar yapılmış olan icraatlar.

Bakınız, satırbaşları itibariyle, hemen, 1 dakika içerisinde toparlamak istiyorum. 75 katrilyonluk vergi borcu affedildi; nerede adalet, nerede kalkınma?! 608 milyar Türk Lirasına yakın faiz geliri elde edenlerin bu gelirleri vergiden muaf tutuldu; nerede sosyal adalet?! Naylon fatura kullananlara af getirildi; nerede adalet?! Buna karşılık -şimdi bunlar yapılıyor- doğrudan gelir desteği 2003 yılı için kaldırılmak isteniyor. Tabiî, bizim söylediklerimize, çığlıklarımıza, haykırışlarımıza kulak kapattınız; ama, Allah'tan ki, Dünya Bankasının ikazı üzerine 400-500 trilyonluk bir ödenek koydunuz. Yani, doğrudan gelir desteğini kaldırmaya niyet ediyorsunuz; kamu yatırımlarını cumhuriyet tarihinin en düşük oranına indiriyorsunuz; ilaç ve sağlık harcamalarından, diğer gerekli önlemleri almadan, tamamlayıcı önlemleri almadan, kısıntıya gidiyorsunuz; sosyal sigorta primlerini yükseltiyorsunuz; ek Emlak ve ek Motorlu Kara Taşıtları Vergileri getiriyorsunuz; belediyelere ayrılan payları azaltıyorsunuz, düşürüyorsunuz; Kurumlar Vergisinde geçici vergi oranlarını yüzde 30'a yükseltiyorsunuz; dönersermaye işletmelerinden tahsil edilen hâsılat payını yüzde 15'lere çıkarıyorsunuz...

Bütçeden iki rakam vereyim; bu olayı çok daha iyi bir şekilde ortaya koyacaktır, ne demek istediğimi çok iyi bir şekilde açıklayacaktır: Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2003 yılı bütçesine bakıyorum, ne yazık ki, bir önceki bütçeye göre, oransal olarak önemli bir azalma görüyorum.  Ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bir önergeyle, en azından 80 trilyonluk bir eködenek verilmesini istedim -daha doğrusu, arkadaşlarla birlikte istedik- kabul edilmedi; eğer, kabul edilmiş olsaydı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün elindeki bütün makine parkının olanaklarından yaralanacaktık. Bu 80 trilyon benzin parasıydı; bunu dahi esirgediniz. Adalet Bakanlığı bütçesine  bakıyoruz, Adalet Bakanlığı bütçesinde de, önceki yıla göre düşme var.

Şimdi, nerede adalet, nerede kalkınma; nerede Adalet ve Kalkınma Partisi kimliği?! Biz, sıkıntılarınızı anlıyoruz, nasıl büyük sorunlarla karşı karşıya olduğunuzu biliyoruz; ama, vermek istediğim mesaj şudur, vurgulamak istediğim konu şudur: Öncelikler, öncelikler, öncelikler... Bizler, Adalet ve Kalkınma Partisinin, en azından, öncelikler açısından, kimliğine, iddiasına uygun bir tavır içinde bulunmasını beklerdik; ne yazık ki, bunu göremedik. Bunun altını çiziyorum ve inanmak istemiyorum, düşünmek dahi istemiyorum; ama, Adalet ve Kalkınma Partisinin, daha şimdiden, bir kimlik bunalımıyla, kimlik erozyonu tehlikesiyle karşı karşıya olabileceğini dikkatlerinize sunmak istiyorum.

CAHİT CAN (Sinop) - Biraz saygılı olursanız çok iyi olur!

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, elimizden geldiğince, Adalet ve Kalkınma Partisine yardımcı olmaya çalışıyoruz; Adalet ve Kalkınma Partisine, elimizden gelen çabayla destek olmaya çalışıyoruz; burada, yeni bir siyaset anlayışının yeni muhalefet anlayışına dönük örneklerini vermeye çalışıyoruz.  Halkımız kavga istemiyor, halkımız siyasetin yıpratılmasını istemiyor; çünkü, siyasetten uzaklaştı, koptu. Halkımız, siyaset yapmaya, ekmek kadar, su kadar, hava kadar muhtaç; ama, halkımız, siyaset deyince "aman aman, bana gelmesin" diyor.

Değerli arkadaşlarım, onun için, sizi incitmek istemiyorum...

CAHİT CAN (Sinop) - Tahrik ediyorsun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Siyasî parti kimliklerimize sahip çıkmak mecburiyetindeyiz. Bu, sizin sorumluluğunuz olduğu kadar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de sorumluluğumuz. Biz, artık, üzüm yemek istiyoruz, halk üzüm yemek istiyor; halk, siyasete, öncelikle, saygınlık kazandırılmasını istiyor. Bunun altını çizmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, bu bütçe, aslında, son derece önemli bir bütçe. Hazine Müsteşarlığının kuruluş amacını düzenleyen yasaya baktığımda, gerçekten, bir özeleştiride bulundum kendime; yani, Hazine Müsteşarlığının böylesine önemli bir fonksiyonu, böylesine büyük bir amacı götürmek durumunda kaldığını gözden kaçırmışım; özeleştirimi yapıyorum, son derece önemli.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu çerçevede, Hazine Müsteşarlığının çalışma alanına, amacına giren bazı konulardan satırbaşları itibariyle sizlere bazı manzaralar sunmak istiyorum:

Şimdi, öncelikli bir konu; çalışanların tasarrufa teşvik edilmesi hesabı, çalışanların tasarrufa teşvik edilmesi hesabının tasfiye edilmesinin ertelenmesi. Müsteşarlık bütçesi raporunda şunu görüyoruz; bu hesapta, 2003 Nisan ayında yalnız ve yalnızca anapara ödemeleri tasfiye edilecek. Bakınız, 2003 yılı ocak ayı sonu itibariyle, hesapta anapara ve nema olarak 16 katrilyon Türk Lirası birikmiştir. Bundan, 3,5 katrilyon Türk Lirası ödeme yapılmış, bakiye 12,5 katrilyon lira devlet tahvillerinde bekletiliyor. Şimdi, hükümetin programına göre, 2003'te yalnızca anapara ödemeleri tasfiye edilecek, geriye kalan -ki, 11,1 katrilyon lira- 2004, 2005, 2006 yıllarına yayılacak ve 10 taksitte ödenecek.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; işte, öncelikler diyordum ya, tasarrufları teşvik hesabının, böylesine, tasfiyesinin geciktirilmesini ben Adalet ve Kalkınma Partisinin felsefesiyle bağdaştıramıyorum. Önceliklerin buraya verilmesi lazımdı.

Kamu iktisadî teşebbüsleri ve kamu bankaları alanına baktığımızda, son derece çarpıcı bir olayla karşılaşıyoruz. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 2002 yılı KİT'ler için bir toparlanma yılı olmuş. Yani, 2002 yılı aslında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına o kadar güzel olanaklar, o kadar güzel fırsatlar sunmuş ki, bunun farkına varılması lazım. Bakınız, 2002 yılı KİT'ler için bir toparlanma yılı olmuş. Tabiî ki, geçmiş yıllardan gelen birtakım sıkıntılar devam ediyor. KİT'lerin bütçeden aldıkları pay 2001'den itibaren azalma eğilimine girmiş, 2002'de iyice girmiş. Bakınız, KİT'ler 2002 yılında 4 katrilyon 129 trilyon dönem kârı elde etmişler -dikkatinizi çekiyorum- ve 2003 yılında ise 6 katrilyon 353 trilyon dönem kârı elde edilmesi bekleniyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu gerçekler çerçevesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, hükümete iki açıdan önlem önermek istiyoruz. Bunlardan birisi, KİT'lerin malî yapısının iyileştirilmesi konusunda, hükümetin, daha fazla bir çaba içerisine girmesi; ikincisi ise, KİT'lerde gelir artırıcı tedbirlerin önünün açılmasıdır.

Bu çerçevede -satırbaşlarıyla söylüyorum- KİT'lerin işletmecilik giderlerinin azaltılmasında, fiyatlandırma politikalarıyla gelirlerinin artırılmasında, mal ve hizmet üretiminde doğru, akılcı kararlar alınmasında, lütfen, kamu iktisadî teşebbüslerine yardımcı olunuz. Az önce söylemiş olduğum o dönem kârları, özelleştirme kapsamında bulunan KİT'leri de içeriyor, bütün KİT'leri.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; enerji KİT'leriyle ilgili olarak ilginç bir tespitimiz var; ki, bu konunun -öyle sanıyorum- ciddî bir şekilde ele alınıp, iktidar tarafından gereğinin yapılacağına inanmak istiyorum. Elektrik üretiminde yap-işlet-devret, yap-işlet ya da işletme hakkı devri ve mobil santral uygulamaları, çok bilinçsizce götürüldü, yanlış bir şekilde götürüldü. Bu politikanın gözden geçirilmesi lazım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bunun sonunda ne oluyor; devlet, yüksek fiyatlarla elektrik alımları yapmak mecburiyetinde kalıyor. Yazık, günah değil mi?!.

Öte yandan, bir başka olay var. Enerji KİT'lerinin elinde, daha düşük maliyetli üretim kapasitesi var, daha düşük maliyetli elektrik üretimi kapasitesi var; bu kapasiteyi de kullanamıyoruz. Hükümetin, bu konuya, gerçekten, çok ciddî bir şekilde eğilmesini diliyoruz; çünkü, enerji, son derece önemli bir girdidir. Enerjiyle ilgili politikaların yeni baştan ele alınması ve yeni bir anlayışla bu konunun üzerine gidilmesi gerekiyor.

Yine, Hazine Müsteşarlığının görev alanı çerçevesinde, dış ekonomik ilişkilere kısa bir göz atmak istiyorum.

Sayın  Başkan,  değerli  arkadaşlarım;  2002  yılında yurt dışından sağlanan finansman tutarı 25 800 000 000 dolar olmuştur; bunun 22 000 000 000 doları program kredileri, 3 700 000 000 doları  ise proje kredileridir. Proje kredileri kapsamında IMF'den sağlanan 17 400 000 000 doların 13 100 000 000 milyar doları 2002 yılında kullanılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakikalık ek süre veriyorum.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bir de 1,5 vardı...

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Bir de 1,5 vardı; evet, teşekkür ederim.

2003 ve 2004 yıllarında IMF'den toplam olarak yaklaşık 3 900 000 000 dolarlık kaynak kullanılması öngörülüyor. 2002 yılında çok büyük kaynak kullanmışız.

Şimdi, başka bir olaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Yine, 2002 yılında uluslararası piyasalardan tahvil ihracı yoluyla 2 500 000 000 dolarlık kaynak temini hedeflenmişti ve gerçekleşme 3 250 000 000 dolar oldu. 2003 yılı programında, finansman kapsamında, uluslararası sermaye piyasalarından 4 500 000 000 dolarlık kaynak sağlanması öngörülmüştü; şu ana kadar 1 700 000 000 dolarlık kaynak sağlanmış, çok iyi yapılmış; yani, hükümet bu konuda süratli hareket etmiş; ama, değerli arkadaşlarım, şimdi, Irak krizinin uluslararası sermaye piyasalarında yaratacağı olumsuzluğu ve bir de hükümetimizin, AK Parti İktidarının uluslararası alandaki güven bunalımı görüntüsünü de dikkate aldığımızda, bu 2003 yılı programının finansman kapsamında uluslararası sermaye piyasalarından beklediği kaynağı alamaması tehlikesi ortaya çıkıyor. Bu konuda da hükümetin bir an önce harekete geçmesinin kaçınılmaz olduğuna inanıyorum.

Avrupa Yatırım Bankasından, özellikle KOBİ'lerin yararlanması için daha fazla kredi talep etmeliyiz. Bakınız, burada büyük bir kaynak var. Avrupa Yatırım Bankasından, özellikle KOBİ'lerin yararlanması için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - ... şu an 200 000 000 dolarlık kredi teklifi var. Bu 200 000 000 dolarlık krediyle ilgili teklifin gerekirse 500 000 000 dolara çıkarılması çabası içine girilmesi lazım.

Sözlerimi tamamlıyorum Sayın Başkan. Teşvik faaliyetleri çok önemli bir konu Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - KOBİ'ler ekseninde bir yatırım seferberliğine Türkiye'nin mutlaka ve mutlaka .... (CHP sıralarından "Mikrofon kapalı", "ses yok" sesleri)

Ses olmasın, zabıtlara girmesin, değerli milletvekillerimiz dinliyor.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Zabıtlara geçiyor sen devam et.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - KOBİ'ler ekseninde bir yatırım seferberliğine Türkiye'nin bir an önce sokulması gerekiyor. Bu konuda Hazine Müsteşarlığına gereken desteğin verilmesinin kaçınılmaz olduğuna inanıyorum.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üçüncü konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdülkadir Ateş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu on dakikalık süre içerisinde, Türkiye'nin, belki de, en önemli sektörünün bütçesini anlatmak biraz zor; ama, gayret edeceğim.

Bildiğiniz gibi, turizm ve turizmin önemi, Türkiye'de, artık, yavaş yavaş herkes tarafından anlaşılmaya başlandı. Bunun üzerinde rakamlar vermeyeceğim, açıklamalar yapmayacağım; ama, şunu söyleyeceğim: Bütçeler, bir bakanlığın programını, izleyeceği politikaları açıklar. Burada, Turizm Bakanlığının 2003 bütçesine baktığımızda, maalesef, 21 inci Yüzyılda gelişen turizm akımlarını takip edecek bir bütçe olduğunu göremiyoruz. Çünkü, 21 inci yüzyılda turizmde, hızla bir rekabet artışı gündeme girmekte, yeni destinasyonlar devreye girmekte ve pazar alanları genişlemektedir. Bilişim ve haberleşme teknolojisinde meydana gelen gelişmeler de tüketiciyi daha fazla seçici ve daha çok çeşitlilik ve farklılık ister hale getirmiştir.

Değerli Bakanlığımızın, 2003 yılı bütçesine baktığımızda, bu gelişmeyi izleyecek bir izi  maalesef göremiyorum. Turizm Bakanlığımızın 2003 bütçesi, on yıl önceki turizm taleplerini, belki, karşılayabilecek düzeyde bir bütçe karşımıza sunuyor ve bunu kabul edemiyorum; ama, içinde bulunduğumuz koşullarda, etrafımızda bir savaş havası varken, güvendiğimiz birçok dostlarımız, müttefiklerimiz bizi yalnız bırakmışken, bugün burada bunun tartışmasını yapmak istemiyorum değerli milletvekilleri.  Gün, hepimizin birlikte elele vermesi, kolkola girmesi günüdür. Bu nedenle, eleştirilerimi bir tarafa bırakarak, esas yapılması lazım gelen, Türkiye'ye yakışan bir turizm bütçesini de bir tarafa bırakarak, sadece, Bakanlığımızın bizlere sunmuş olduğu bütçe üzerinde, onun bazı yerleri acaba düzeltilebilir mi, bazı yanlışlar ortadan kaldırılabilir mi şeklinde görüşlerimi ifade edeceğim.

Her şeyden önce, içerisinde bulunduğumuz şu kritik dönemde turizm ve Irak savaşına hemen değinmek istiyorum. Savaş bizi etkilemez demekle savaşın etkileri turizmin üzerinden kalkmayacaktır. Daha doğrusu, susarsak ve önemsemezsek turizmi savaş etkilemeyecek diye bir olay yoktur. Avrupa Otel ve Restorancılar Birliğinin açıklaması, Türkiye'de TURSAB Genel Başkanının yaptığı açıklamada "gelirlerde yüzde 40'a yakın bir eksilme olacaktır" demesi ve Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Japonya, Almanya gibi çok önemli ülkelerin Türkiye'ye seyahat edilmesini riskli ilan etmeleri, eğer, bizleri, turizm çalışanlarımızı, emekçilerimizi ve Bakanlığımızı harekete geçirmiyorsa, ne geçirecektir; bunu merakla bekliyorum ve düşünüyorum.

Halbuki, bu Bakanlıkta, değerli Bakanlığımızda, krize karşı deneyimli bir kadro vardır, krize karşı elkitapçıkları yayımlanmıştır. Bunlara uygun olarak, kriz masası, acaba, şimdiye kadar neden toplanmadı, neden sektörün birçok kesimindeki insanlar bir araya getirilerek, ne yapabiliriz denilmedi. Biliyor musunuz, hâlâ, Avrupa'da turizm reklamları devam ediyor. Sıcak savaşın sürdüğü bir ortamda reklam yapmak, paranızı sokağa atmaktır. Şu sırada yapılması lazım gelen iş, reklamı kesip PİAR'a dönmektir. Elinizden geldiği kadar, Dışişleri Bakanlığınızla, basın ve enformasyonunuzla, kendi Bakanlığınızın elemanlarıyla bunu yapmaktır; ama, bunları göremiyoruz.

Onun için, bir önceki Bakanın, Değerli Bakanımızın söylediği gibi "biz, krize hazırlıklıyız, destinasyon pazarlamasına gidiyoruz" demek de, tüketici davranışlarını hiç bilmemekten öteye bir şey değildir.

Değerli arkadaşlarım, önemli ikinci bir konu; "turizm kentleri" diye, AKP'nin 2003 Acil Eylem Planında yeni bir kavram ortaya atıldı, bunu da çok merak ediyorum. Biz, yıllardan beri, tüm dünya, yıllardan beri, turizmde üç ana ilkeyi konuşur ve bunu muhafaza eder. Bunlardan birincisi, gelir ve kalkınmanın turizm kararlarıyla ülke sathına yayılmasıdır; ikincisi, koruma ve kullanma dengesi içerisinde çevreyi koruma -turizm politikaları bu yönde hareket etme durumundadır- ve üçüncüsü, nicel hedefler uygulayacağız diye, bunlar uğruna nitelikten fedakârlık etmeme ilkeleridir. Sayın Bakanın bütçe konuşmasında görüyoruz bu ilkeleri; ama, bu yeni turizm kentleri olayının, bu söylediğimiz üç ilkeyi de ihlal edeceği korkusu içerisindeyiz.

Nedir turizm kenti, ne demek?.. Bugün, dünya, turistlerle kendi nüfusunu kaynaştırırken, alışverişte bulunurken, kültürel gelişimi sağlarken, biz eğer, turistleri bir çit etrafında belli kentlere saklayacaksak, bunun modası çoktan geçti. Eğer, turizm, turizmin tek elden yaratılmasıysa, bu "turizm kenti" dediğimiz şeyle, yani, altyapı, konaklama, yan tesis yatırım ve işletmesinde tekelleşmeye gidilmesi isteniliyorsa, bunu da bilelim. Bu tekelleşmeyi, kim yönetecek? Kim bu tekel hakkına sahip olacak? Bu mu acaba yeni turizm kentleri anlayışı?

Bununla ilgili özel hukukî statülerden bahsediliyor. Yine, mülkî ida rî sistem içerisinde, farklı, özel idarî birimlerden söz edilmekte. Bunu da bilmek istiyoruz; bunları bilmek, Parlamentomuzun da, insanımızın da hakkı.

Nedir yeni formüller; Acil Eylem Planında, yine bu konuya ilişkin olarak; İstanbul-Kilyos-Batı Karadeniz hattı, bir; Didim, iki; Antalya-Alanya arası, üç; ilk yapılacak turizm kentlerinin kurulacağı yerler olarak alınmış.

Şimdi düşününüz; bu alanlar, yapılaşmanın çok yoğunlaştığı alanlardır ve geriye kalan birkaç parça hazine arazisi de, bu şekilde yeni turizm kentleri oluşturacağız diye tekelci bir anlayışla betonlaştırılacak.

Türkiye, betonlaşmadan çok çekti, Türk turizmi çok çekti, çekiyor; İspanya çekti, bugün onu düzeltmeye çalışıyor; ekonomik ömrünü dolduran oteller tek tek yıkılarak, onların yerine çevreyle uyumlu yeni girişimler ortaya atılmaya başlandı.

Yine, bir önemli konu da -üzerinde mutlaka durmamız lazım; Bakanlığı tebrik etmem lazım gelen konu- İSO 9001 ve 2000 kalite belgesiyle ilgili. Bunu, takdirle karşılıyorum ve bu doğrultuda, iş akış şemaları, iş talimatlarından bahsedilmiş bazı kitapçıklarda; ama, bunları esas olarak işletecek, çalıştıracak insan unsurundan bahsedilmemiş; yani, her göreve, o görevin gerektirdiği liyakat sahibi kişilerin getirilmesini sağlayacak düzenlemeler yok.

Şimdi, siz, en iyi, en yeni bir arabayı, ehliyeti olmayan, şoförlüğü bilmeyen birisine verdiğinizde, sonuç ne olur; gider toslar. İşte, bundan da endişe duyuyoruz ve 2000 kalite belgesinin esası insan unsurudur diyoruz. Özelikle de, son dönemlerde, bu insan unsurunun, bu 2000 kalite belgesi içerisinde nasıl değerlendirileceği açıklanmazsa, tehlikeli buluyoruz; çünkü, özellikle son dönemlerde, Bakanlık içerisinde önemli görevlere atanmada siyasal aidiyet, yakınlık, akrabalık ve hısımlık, daha da acısı, tarikat bağlarının rol aldığını üzüntüyle duyuyoruz. Bunların olmaması için, Sayın Bakandan, bu konuda ciddî adımlar atmasını bekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yine, burada üzerinde durmamız lazım gelen işlerden bir tanesi, şüphesiz,  biraz  önce  sözünü  edemediğim  konulardan bir tanesi, yeni turizm kentleri yanında, 2020'de 60 000 000 turist, 50 milyar dolar gelir bekliyoruz. 2020 yılında bunu gerçekleştirebilmek için 1 800 000 yatak kapasitesi gerekiyor. Şu andaki yatak kapasitemiz 800 000; yani, onaltı onyedi yılda 1 000 000 yatak kapasitesi yaratacaksınız. Bunun maliyeti 15 milyar dolardır, 15 milyar dolar da altyapı için harcadığınızda, 30 milyar dolar eder; bunu nereden bulacaksınız?! Projeler gerçekçi olmalıdır, gerçekleri ifade etmelidir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; son olarak, bu, Turizm ve Kültür Bakanlıklarının birleştirilmesine değinmek istiyorum. Eğer, Turizm Bakanlığıyla Kültür Bakanlığı birleştirilirse, bu, Türk turizmi için kara bir gün olur. Neden derseniz; Turizm Bakanlığı, Türkiye'nin gayri sâfi yurtiçi hâsılasının yüzde 6'sını elde ediyor. Turizm Bakanı, Yüksek Planlama Kurulunda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ateş, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için 2 dakika ek süre veriyorum.

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Turizm Bakanlığı, Türkiye'nin gayri sâfi yurtiçi hâsılasının yüzde 6'sını elde eden bir bakanlık; elinin tersiyle itilip bir köşeye atılamaz. Turizm Bakanının, bir Sanayi Bakanı gibi Yüksek Planlama Kurulunda temsil edilmesi gerekirken, biz, Turizm Bakanlığını ikinci sınıf bir bakanlıkmış gibi alelade birleştiriyoruz. Tam tersine, Turizm Bakanları Yüksek Planlama Kurulunda temsil edilmelidir, bir.

İki, Kültür Bakanlığının Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü, etkin bir turizm istiyorsanız, Turizm Bakanlığına bağlanmalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, Ulaştırma Bakanlığının uhdesi içerisinde bulunan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü de, gerçek turizmcilik yapmak istiyorsanız, Turizm Bakanlığı bünyesi altına alınmalıdır diyorum. Bunu yaparsanız, ben, turizmin, Türkiye'nin kurtarıcı sektörü olacağına inanıyorum; ama, siz, bunu yapmaz da, ben tasarruf edeceğim diye kaz gelecek yerden tavuğu sakınırsanız, maalesef, bizim için hiç hayırlı olmaz diyorum.

Biz, Turizm Bakanlığımızı, 21 inci Yüzyıla hazırlamalıyız; Turizm Bakanlığını 21 inci Yüzyıla hazırlamak, onu, herhangi alelade, sıradan bir bakanlıkmış gibi görmeyi gerektirmez. Türkiye'nin rekabet gücü en önemli sektörü turizmidir; bunu önplana çıkarmak, bu konuda Bakanlığa güç vermek, Bakanlığı onarmak, eksikleri varsa tamir etmek gerekir.

Son olarak, Sayın Bakanımıza -yeni Bakan, icraatları yok- bir kardeşi olarak, o Bakanlıkta çalışmış bir kimse olarak şunu söylemek istiyorum: Sayın Bakan, size her şeyi "ne kadar güzel yaptınız, ne iyi yaptınız" diyenleri yanınızdan uzaklaştırın; size "Sayın Bakan, ne oluyor; bu böyle değil, bu doğru değil; doğrusu şudur" diyenlerle çalışınız.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

AK Parti Grubu adına, Karabük Milletvekili Ali Öğüten; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖĞÜTEN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının Genel Kurulumuzda görüşülmesi sebebiyle, Dış Ticaret Müsteşarlığının bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçesini görüştüğümüz bu teşkilat, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu döviz kaynaklarını sağlayan politikaları oluşturan önemli bir kuruluştur. Dış Ticaret Müsteşarlığı, Türk Halkını, Türk sanayicisini güçlendirerek, gelir düzeyini yükseltecek ve ülkenin, bölgesinde söz sahibi olmasını sağlayacak önemli bir kuruluşumuzdur. Nitekim, kriz yılı olan 2001'de, yüzümüzü güldüren tek ekonomik gösterge ihracat olmuş ve 30 milyar doların üzerine çıkılmıştır. İzlenen aktif dışticaret politikası neticesinde, dış pazarlardaki olumsuz koşullara rağmen, 2002 yılında, ihracatımızdaki artış devam etmiştir.

Bilindiği üzere, 2002 yılı dünya ekonomisi açısından durgun geçen bir yıl olmuş; özellikle, Avrupa Birliği euro bölgesinde ekonomik faaliyetler yavaşlamış, sanayi üretimindeki büyümenin sınırlı artışı da talebi kısıtlayıcı faktörler oluşturmuştur. 35 milyar doları geçen ihracat düzeyinin yanında, 2002 yılında, ihracat profili açısından önemli gelişmeler kaydedilmiştir. İhracatın yüzde 52'sini gerçekleştirdiğimiz Avrupa Birliği ülkelerine olan ihracatımız yüzde 12 oranında artarken, OECD dışı Avrupa ülkelerine yüzde 27, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ülkelerine yüzde 20, Türk cumhuriyetlerine yüzde 10 düzeyinde gerçekleşen artışlar, bölgesel bağımlılığın azaltılması açısından dikkate değerdir. Özellikle, sanayi ürünleri grubunda, makine, kimya, otomotiv gibi sektörlerin ağırlığı giderek artmaktadır. Sanayi ürünleri ihracatımız yüzde 20 düzeyinde bir artış yakalamıştır. Ancak, otomotiv ve elektronikteki başarı sadece birkaç firmanın başarısıyla sınırlı kalmamalı, yaygınlaştırılmalıdır. Dünya, hızla teknoloji yoğun sanayilere doğru kayarken; Türkiye, demir çelik, tekstil ve giyim gibi emeğin nispî olarak ucuz olduğu sanayilere saplanıp kalmamalıdır. Elbette düşük ücretli bile olsa bir iş sahibi olmak hiç geliri olmamaktan çok daha iyidir. Ancak, biz siyasetçilerin görevi, bir taraftan ülkede iş olanaklarını artırmak olurken, bir taraftan da yüksek ücretin cari olduğu sanayilerin ülkede kurulmasının ortamını hazırlamak olmalıdır. Bunun sonucu olarak da, ihracatımızın teknolojik yapısı da ileri sanayileşmiş ülkelerin ithal taleplerine uygun hale gelecektir. Bu amaçla, Dış Ticaret Müsteşarlığı dışındaki kurumlarımızın uygulayacağı politikalar dışında, müsteşarlığın ihracatı teşvik amacıyla elinde bulunan kaynakların ve araçların artırılması ve çeşitlendirilmesinin gereği aşikârdır.

Türkiye'yi çok daha ilerilere götürecek stratejilerin, bugünün kısır politikalarına feda edilmemesi gerekmektedir. 1980 sonrası dönemde uygulanan teşvik politikalarıyla ihracatımızın ürün kompozisyonu sanayi ürünleri lehine değiştirilmiştir. Benzer bir hamleyle, bugün, fiyat rekabetine karşı oldukça duyarlı konumda olan düşük teknolojili mallardan oluşan ihracat profilinin, yüksek teknoloji içeren mallara dönüştürülmesi sağlanmalıdır.

İç talebin yeterince canlanmaması ekonomik hayatı olumsuz etkilemektedir. İş dünyamız, bu şartlar çerçevesinde tek çıkış olarak ihracata yönelmiştir. Onlara ülke olarak minnetlerimizi sunmak bir borcun ifadesi olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada belirtmeliyim ki, birçok gelişmekte olan ülke, 1990'larda hızlanan uluslararası yabancı yatırımlardan büyük ölçüde yararlanıp, önemli yatırımları ülkelerine çekerken, Türkiye, bu konuda, açıkça sınıfta kalmış, üstelik, kendi yatırımcılarımız da, önemli büyüklükte bir yatırım hamlesi gösterememiştir. Son yıllarda, ülkemiz yatırımları da, yurtdışına yönelmeye başlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemize yabancı yatırım gelmemesini sadece genel makroekonomik dengesizliklere bağlamak, ciddî ölçüde eksik bir yaklaşımdır. Bugünden yarına sürekli değiştirilen yasal uygulamalar ve ekonomiyi yakından ilgilendiren kararlar, temelde, iç ve dış yatırımcının önünü görmesini zorlaştırmış, âdeta, imkânsızlaştırmıştır. Bunun, yeni bir davranış biçimi olduğu da söylenemez. Bu, 1980 öncesi dönemlere ait, geleneksel bir gelişmekte olan ülke davranış biçimidir. Serbest bölgelerdeki vergi muafiyetinin kaldırılmasına dair çalışmalar, bu davranış biçiminin en son örneğidir. Serbest bölgelerde, yerli ve bilhassa da yabancı birçok yatırım kararı, başlangıç aşamasındayken, vergi muafiyetinin kaldırılacağı düşüncesiyle durdurulmuştur.

Bu noktada, yabancı sermaye konularının, dışticaret konsepti ve kurumsal yapısı içinde ve birbirini destekleyecek şekilde ele alınmasının gerekliliğine olan inancımı ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; birkaç cümleyle, Müsteşarlığın yurtdışı teşkilatı konusuna değinmek istiyorum. Yeniden yapılanma ihtiyacı, elbette, kamunun bütün kesimlerinde bir zaruret olarak ortadadır; ancak, sürekli yenilenen yapılar, kamuda kurumsallaşmayı sürekli olarak geciktirmekte ve kurumların güçlenmesi yerine, zayıflamasına sebep olmaktadır.

Hepinizin de bildiği gibi, kamu kuruluşlarının yurtdışı teşkilatlarının yeniden yapılandırılması, hükümetimizin gündeminde bulunmaktadır. Bu yapılanma, bütün kurumların yurtdışı kadrolarını tırpanlamak zihniyetiyle ele alınmamalıdır. Bazı kurumların tam tersi yönde bir yapılanma içinde olabileceğini peşinen kabul etmek zorundayız. Bu kurumların başında Dış Ticaret Müsteşarlığı gelmektedir. Bir ticaret müşavirinin full, aktif ve azimli çalışmasıyla elde edilebilecek bir ihalenin tutarı, yurtdışı ofisi masrafıyla karşılaştırılamaz kanaatindeyim. Bu nedenle, yeniden yapılanma meselesi, mutlaka fayda-zarar esasına dayandırılmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, kamuoyunda, maalesef çok güncel olmayan ve geçmişte de güncellik kazanmamış olan Türkiye-Dünya Ticaret Örgütü ilişkileri bu ilgisizlik yüzünden çok kısıtlı kadroyla yürütülmektedir. Dünya Ticaret Örgütüyle ilişkiler, Dış Ticaret Müsteşarlığının en temel görevleri arasında yer alan ve hiçbir zaman başka bir kurum tarafından da yürütülebilmesi mümkün olmayan uluslararası iktisadî bir faaliyettir.

Dünya Ticaret Örgütü platformunda sürdürülen ticaret müzakereleri, giderek çok daha değişik alanları kapsayacak biçimde genişlerken, bu görev, Cenevre'de kısıtlı sayıda eleman ve merkez teşkilatında Anlaşmalar Genel Müdürlüğünde 9-10 kişilik bir kadroyla sürdürülmeye çalışılmaktadır. Unutmayalım ki, Dünya Ticaret Örgütü çerçevesinde yapılan çalışmalar sonucunda, üzerinde anlaşmaya varılan kurallar, uluslararası ticaretin anayasası hükmündedir. Bu nedenle, bu kadroların artırılması bir yana, en azından, mevcut elemanlar kadar yetenekli ve bilgili elemanlarla güçlendirilmesi, kurumun birinci önceliği olmak durumundadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün bir ihracatı teşvik aracı olarak kullanılan dahilde işleme rejimi uygulaması hakkında birçoğu haklı birçoğu haksız şikâyetler bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öğüten, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ALİ ÖĞÜTEN (Devamla) - Bu şikâyetlerin biteceğini düşünmek zordur; ancak, dahilde işleme rejimini yoğun olarak işletmek, bir açıdan da yabancıların ihracatını teşvik etmek anlamı taşımaktadır. Bu yolla, Türkiye'de, ithal edilen mallar kısıtlama rejimlerine tabi tutulmamaktadır. Bunun ölçülebilir bir denge noktasına getirilmesinin yararlı olacağı düşüncesindeyim.

Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre, 2000 yılında 6,2 trilyon dolar olarak gerçekleşen dünya ihracatı içerisinde ülkemiz ihracatının payının ancak binde 44 seviyesinde bulunması, ülkemizin, küreselleşen ve dolayısıyla rekabetin her geçen gün arttığı dünya ticaretinden yeterli düzeyde pay alamadığını ortaya koymaktadır. Son iki yıldır dünya piyasalarındaki daralmaya rağmen, yeni pazar açılımları, Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından uygulamaya konulan komşu ve çevre ülkelerle ticareti geliştirme stratejisi, fuar ve tanıtım faaliyetleri ve devlet yardımlarıyla da desteklenen ihracatımızın gösterdiği başarılı performans, gelecek için umut vaat etmektedir.

Sözlerime, burada son verirken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlar; 2003 malî yılı bütçesinin ülkemize ve Müsteşarlığımıza hayırlar getirmesini temenni eder; saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüten.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya.

 Buyurun Sayın Büyükkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Türk Milletinin değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına, Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Hazine deyince, aklımıza, elbette ki, borçlarımız geliyor. Devletimizin iç  ve dış borçlarına baktığımız zaman, hepimiz bundan rahatsızız. Bu borçların ekonomi ve siyasetimiz üzerindeki ağırlığını hissetmemek de mümkün değil. Bu millete sevdalı olan, tek amacı bu Yüce Türk Milletine hizmet etmek olan bir milletvekili, bundan nasıl olur da rahatsız olmaz. Ancak, neden bu duruma geldik? Ne oldu bu ülkeye de böyle borçlandı? Bu borçla yatırım mı yaptık, üretimi mi artırdık? Bu borçla işyerleri mi açıldı? Bu borçla işsizliğe çare mi bulduk?

İsterseniz, önce, neden bu duruma geldiğimize kısaca bir göz atalım. Yıl 1983. Türkiye dışa açılıyor. İthal ikamesine dayalı bir ekonomik modelden, üretim artışına ve ihracata dayalı bir modele geçiyoruz. Türkiye hızla gelişiyor. Türk Milletinin önündeki yasaklar kalktıkça, ülkem bir yıldız gibi parlamaya başlıyor. Yıl 1990. Sovyetler Birliği yıkılıyor. Tarihteki en büyük servetin el değiştirme operasyonu yaşanıyor. Dünya varlığının yaklaşık yüzde 40'ını temsil eden bu mülkler, devletten özel mülkiyete geçiyor. Türkiye, bu dönemde avantajlı ve bu değişim de, Türk coğrafyasında, Osmanlı coğrafyasında oluyor. Türkiye mal satıyor, bölgede ekonomiden pay almaya çalışıyor ve servetten de pay almak için koşuyor. İşte, ne oluyorsa o zaman oluyor.

Önce vergi iadesi bahane edilerek, ihracat köstekleniyor, ithalat artıyor ve dışticaret açığı büyüyor. Sosyal güvenlik kuruluşlarında yapılan değişiklikle, emeklilik yaşı indiriliyor ve büyük bir karadelik ortaya çıkarılıyor. Yatırımları özendiren teşvikler bir bir geri alınırken "nereden buldun"la yatırımcılar ürkütülüyor ve Türkiye'den sermaye kaçışı hızlanıyor. Ortaya çıkan kamu açıkları, iç borçlanma ve yüksek faizle karşılanmaya başlanıyor. Birçok kişiye yeni banka kurması için ruhsat veriliyor; âdeta iç borçlanmaya kaynak yaratma yarışına giriliyor. Devlet eliyle, çalışmadan, paradan para kazanma teşvik edilirken, yüksek enflasyonla bu gelirin düşürüleceği sanılarak enflasyon körükleniyor. Yolsuzluk ve yoksulluk artıyor, bir bela haline geliyor; yolsuzluk, karadeliği daha da büyütüyor. PKK terörü, bütün bu olumsuzluklarda, devlet harcamaları için başka bir karadelik oluşturuyor. Kısaca, yüksek enflasyonun hüküm sürdüğü; yatırım yapmayan, üretmeyen, paradan para kazanmak isteyen müteşebbislerin bulunduğu ve servetin yurtdışına kaçtığı; yabancıların yatırım yapma yerine bu tablodan rant elde ettiği ve istediği zaman ekonomiyle, para piyasalarıyla oynadıkları bir yapı oluşturuluyor. Ayrıca, en önemlisi, Sovyetlerin yıkılmasından elde edeceğimiz bu payda da, maalesef, tarihin en büyük fırsatını da kaçırıyoruz.

Sonra, 1999'un sonu ve 2000 yılının başı; IMF'yle anlaşma yapıyoruz; niçin; enflasyonu düşürmek, faizleri indirmek, yatırım yapmak, içborçları azaltmak için. Peki, ne yapıyoruz; emirle faizleri indiriyoruz, kiraları donduruyoruz ve bildiğiniz gibi, içborcu dışborca tahvil ediyoruz. Sonra, ithalattaki artış, suni refah ve Kasım 2000'de, Hazinenin, özellikle Merkez Bankasının, IMF'yle anlaşmayı bahane ederek piyasaya müdahale etmemesi sonucunda büyük kriz başlıyor. 21 Şubat 2001'e geliyoruz; ekonomik felaket, yeni bir borçlanmayla, bir programla noktalanıyor.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Şiir, şiir!..

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Sabit kurdan dalgalı kura geçiyoruz; her gün dalga geçen bir kura geçiyoruz. Bankalar batmaya başlıyor, biz onları kurtarmaya çalışıyoruz; 50 milyar dolarımız boşa gidiyor.

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programıyla, IMF'yle yeni bir anlaşma yapıyoruz ve Sayın Derviş'i de, ekonominin başına getiriyoruz.

Şimdi, Hazinenin borçlarına bakalım. Toplam borçlarımız, millî gelirin üstünde ve ilk defa, Türk Devleti, millî gelirinin üstünde bir borçla karşı karşıya.

Evet... Sadece bunlarla mı kalınıyor; işyerleri kapanıyor, işsizlik artıyor, üretim duruyor; ama, bazıları kurtarılıyor. Ülkem, siyasî fatura öder hale -maalesef- getiriliyor. O günkü Sayın Dervişli hükümet sadece ekonomiyi mi dağıtıyor; hayır; el hakk, siyaseti de dağıtıyor. Sayın Derviş'in politikasına ortak olan, bu politikaları destekleyen partiler de dağılıyor; onlar Meclisin dışına çıkıyor; ama, şimdi, kendisi Mecliste. Sahi, Sayın Derviş nerede?!.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Koç gibi burada!

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Hangi partide, hangi sıralarda oturuyor?

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ne yapacaksın Derviş'i?!

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Biz kendisini göremiyoruz da, onun için soruyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Siz mesajlarınızı verin...

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Plan ve Bütçe Komisyonuna da mı hiç gelmedi?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Siz görüşlerinizi anlatın, Derviş'i falan bırakın.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - O dönemin mimarı, en canlı şahidi o değil mi? Bu konularda açıklama yapmak en fazla ona düşmez mi?!

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Size düşenleri anlatın siz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Evet... Kendisini burada görmeyi çok arzu ederdik ve bunları dinlemeyi, bu hesabı...

Şimdi, sizlere 2001 yılıyla ilgili bir rapor göstermek istiyorum; hepinizde olan, şu Sayıştay raporu... Lütfen, bu raporu okumanızı tavsiye ediyorum. Evet; bazı bölümleri, müsaadenizle okuyacağım.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Vakit az yalnız, dikkat edin.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - "Yayınlanan verilere göre, 2001 yılında bütçe açığı 29,1 katrilyon liradır. Oysa, kayıtdışı gider ve gelirler   dikkate  alındığında, gerçek bütçe açığının  101,3  katrilyon lira -dilimiz bile dönmüyor- olduğu görülmektedir."

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Tam anlamadım, tekrar eder misiniz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - "Bütçeleştirilmeyen işlemler, temel olarak, kamu açıklarını az gösterme, sorumluluktan kaçınma kaygısından kaynaklanmaktadır. Bu işlemler bir yandan devletin borç stokunu artırırken, diğer yandan, yapılan gider bütçeleştirilmediğinden, bütçe açığı, olduğundan daha az gösterilmektedir.  Kayıtdışı işlemler sebebiyle, Meclis, bütçe dışında harcanan kaynaklarla hangi işlerin finanse edildiğini izleyememektedir.

Borçlanma açısından ortaya çıkan sonuçlar ise şunlardır: Bütçe açığının hangi kaynaklarla karşılandığını gösteren bütçe finansman tablolarında borçlanma işlemlerinin bir kısmı gösterilmemektedir. Sonuç olarak, borçlanmayla ilgili veriler eksik ve yetersiz şekilde yayınlanmakta, borç stoku, öngörülenden daha hızlı şekilde artmaktadır. Dolayısıyla, Meclisin iradesi ve denetimi dışında, Hazine aracılığıyla kamu giderleri yapılmaktadır. Borçlanma, bir bütün olarak, Meclisin iradesi ve yönlendirmesi doğrultusunda gelişmemektedir. Bütçe ve kesinhesap süreci etkinliğini yitirmekte, bütçenin önemi ve etkisi azalmakta, sonuç olarak da Meclis denetimi devredışı kalmaktadır."

Evet, sayın milletvekilleri, bunları ben söylemiyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme yetkisi olan Sayıştayın raporu söylüyor.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Siz görevinizi yaptınız mı?!

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Evet, sayın milletvekilleri, durum bu; takdir milletimizin ve siz onun vekillerisiniz. Nitekim, biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda, 2001 yılı iç ve dışborçları bu veriler ve bilgiler doğrultusunda onaylamadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Büyükkaya, konuşmanızı toparlar mısınız.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - CHP'li Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine de teşekkür ediyorum buradan; onlar da onaylamadı. Şimdi, Yüce Meclisimizin de bunu onaylamamasını tavsiye ediyorum. Bu durumun hesabı, mutlaka, milletimiz adına da sorulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; peki, biz ne yapacağız, bu borçtan nasıl kurtulacağız, önemli olan bu.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Biraz geç kaldınız.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Bu duruma geldik; ama, milletimiz rahat olsun; çünkü, onun 364 milletvekiliyle temsil edildiği bu Yüce Meclis, belirli konularda kararlar alarak birbiriyle pazarlık yapan koalisyonlar değil kararlı bir şekilde bu borçlardan kurtulmaya dönük çalışmaları yapmaktadır.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Rakam yanlış... Sayın milletvekili "364" dedi; oysaki Mecliste 550 milletvekili var.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Evet, iktidar milletvekillerini söyledim; sizler de katılırsanız, bundan çok mutlu oluruz tabiî.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Tamam, anlaşıldı...

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Evet, bir kere, gerçekçi, kayıtdışına sapmayan, borcunu alacağını bilen, şeffaf, hesap verebilen bir bütçe hazırladık. Malî disiplini sağlayacak iç ve dışborç yükünü azaltmayı hedefliyoruz. Bunun için de, yüzde 6,5'lik faizdışı fazla hedefini tutturarak borç stokunu düşürmeyi hedefliyoruz ve bunları yapacağımızı da göreceksiniz.

Belki, vakit çok daraldı; Sayın Başkanın da müsaadelerini rica ediyorum.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sınırsız konuşsun, biz razıyız.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Şunu söylemek istiyorum, belki sonuç olarak şunu söylemeliyiz: AK Parti iktidarı, bu milletin iktidarıdır, AK Parti iktidarıyla söz millete geçmiştir; 2001-2002 yıllarında yaşanan sıkıntıları bu millete unutturacağız inşallah.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - İnşallah!..

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Ancak, sabırlı olmaya da ihtiyacımız var; yükümüz ağır, yolumuz uzundur. Kimseye diyet borcumuz yoktur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Büyükkaya.

AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN ÖZYER (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığı bütçesi hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisinin görüşlerini sunmak üzere, kürsüye gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Turizm, Türkiye'nin dünya pazarındaki en rekabetçi ürünüdür; neredeyse, tüm sektörlere doğrudan ya da dolaylı girdi sağlamaktadır. Turizm, geleceğe yönelik olarak istihdam imkânının en fazla olduğu, toplumsal refahı en kısa sürede yükseltecek, toplumsal hoşgörü ve sosyal barışı canlı tutan, Dünya Turizm Örgütünün projeksiyonlarına göre önümüzdeki kırk yıl içerisinde en hızlı ve düzenli büyüyecek olan sektördür.

Uluslararası turizm pazarına çok geç girmiş olmamıza rağmen, son onbeş yıllık gelişmeye baktığımız zaman, Türk turizminin dünya turizm pastası içerisindeki payında, rakiplerine kısayla çok daha hızlı ve daha büyük artış gözlemlenmektedir.

Hükümet programında, Türkiye'nin, tarihî ve kültürel birikimini, doğal güzelliklerini ve turizm potansiyelini, bu potansiyelinin tamamını turizmin hizmetine sunmak için bilinçli çalışacağı, turizm gelirlerinin artırılması ve turistik bölgelerin çeşitlendirilmesi, dünyadaki ekonomik, sosyal, kültürel gelişmelerin yakından izlenmesine ve turizm potansiyelimizin etkin bir biçimde tanıtımına bağlı olduğu, bir turizm ülkesi olarak "Türkiye" markasının oluşturulmasına dönük tanıtma projelerine önem verileceği, bu projelerin özellikle dışticaret ve yabancı sermaye politikalarımızla koordinasyonunun gözetileceği de vurgulanmıştır.

Evet, Türkiye, zengin turizm potansiyeline sahip bir ülkedir. Şehrinden köyüne, evinden oteline, denizinden dağına, yaylasından ovasına, nehrinden şelalelerine, kültürel mirasından bilgi birikimine kadar dünyaya pazarlayacağı birçok zenginliğe sahip ender ülkelerden biridir. Bu sayede, kültür ve inanç turizmi, yeşil turizmi, kırsal turizmi, botanik turizmi, kaplıca turizmi, akarsu turizmi, sağlık turizmi, av turizmi, mağara, İpek Yolu, kış ve dağ turizmi, kongre ve iş turizmi, yat turizmi, spor turizmi gibi çeşitli alternatifleri alıcısına sunma imkânına sahiptir.

Değerli milletvekilleri, turizm sektörünün sorunları vardır. Bunları birazdan ben de ifade edeceğim; ancak, bu sektörün sorunlarının çözümünün diğer alanlardan daha kolay olduğunu da belirtmek isterim.

Turizm sektöründe kamu ağırlığının hafifletilmesi, sektörel sorumlulukla beraber kaynakların etkin kullanımı, sosyal, ekonomik ve uluslararası dalgalanmalar karşısında daha güçlü bir özel sektör yapısının oluşması, haksız rekabetin ve mağduriyetin önlenmesi, turizmciliğin bir meslek olarak disipliner bir yapıya kavuşturulması, hizmetin daha etkin ve yaygın yürütülmesi, ancak turizm sektörünün tamamını temsil edecek anayasal anlamda kamu kuruluşu niteliğinde meslek kuruluşlarının kurulması ve yine  bu yasaların çıkmasıyla mümkündür.

Nitekim, Acil Eylem Planında da, Partimiz "Turizm Bakanlığı, sektörel örgütler ve yerel yönetimlerin yetki, sorumluluk ve ilişkileri yeni bir yasal çerçeveye kavuşturulacak; bu düzenlemelerle sektör örgütlerinin ve yerel yönetimlerin yetki ve imkânlarını artıran mevzuat altyapısı geliştirilecek" şeklinde bu konuyu önemsediğini belli etmiştir. Bu görüşlerin önemi ve değeri açıktır ve hükümetin, bu çalışmaları ivedilikle yapacağından şüphemiz yoktur.

Değerli milletvekilleri, turizm sektörünün planlama, yönlendirme ve denetleme görevinin etkin bir şekilde sağlanması, yerinden yönetim anlayışının bir gereği olarak ve Turizm Bakanlığınca yerine getirilen birçok görevin sektörel birliklere devredilmesi bugün için artık zarurettir.

Küreselleşen dünyada en büyük güçler arasına girmek isteyen, Avrupa Birliğine aday olmuş bir Türkiye, bu hedeflerine ulaşabilmek için, ihracatını, sanayiini, turizmde pazar payını artırmak, yabancı sermayenin yurda girişini hızlandırarak dünyayla entegre olmak zorundadır.

Yine, bu konudan olmak üzere, Acil Eylem Planımızda "AK Parti İktidarında, özel hukukî statüye sahip turizm kentleri projeleri hayata geçirilecektir" dedik. Bundan dolayı da, sektörün önde gelen temsilcileri, uygulamayı görmek için sabırsızlıkla beklemektedir. Hükümetin, bu konuda kararlılıkla, hızlı adımlar atacağına inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, bürokrasi, bu ülkenin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biridir. Bu yüzden yeni yatırımlar yapılamamakta ve ülkemizin en önemli önceliği olan iş ve aş probleminin katlanarak büyümesine engel olunamamaktadır. Ulaştırma Bakanlığınca ihale edilen, Turizm Bakanlığınca ön izin verilen yatırımların çoğunun, bugüne kadar hayata geçirilmesi mümkün olamamıştır. Bunlardan yat limanları, Çevre Bakanlığının olumsuz görüşleri, Bayındırlık Bakanlığının imar planlarını onamaması, Kültür Bakanlığının SİT alanı ilan etmesi nedenleriyle, henüz inşaatına bile başlanamamıştır. Örneğin, Muğla'nın hemen her ilçesi için yat limanı ihtiyacı büyük sorun yaratmaktadır, var olan marinalar yeterli değildir. Potansiyelimiz, talep, her şey olmasına rağmen, ne yazık ki, yeterince arz yoktur.

Ülkemizde turizm yöreleri, altyapı sorunlarıyla boğuşmaktadır. İlginçtir, oralardan elde ettiğimiz kazanç da, gelir hanemizdeki en fazla yeri tutmaktadır. Buradan hareketle, mevcut potansiyelimizin üst düzeyde kullanılabilmesi için, turizm sezonu daha başlamadan, yerel yönetimler ile kamu kuruluşlarının bu sorunları çözmesi sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, dünya ticaretinde giderek önemli bir yer işgal eden turizm sektörünün gelişmesinin temelinde, yeni ülkeleri ve kültürleri tanıma, yüksek yoğunluklu kentsel alanlardan kaçma, doğayla bütünleşme ve iş hayatının yarattığı gerilimlerden kurtulma özlemlerinin güçlenmesi yatmaktadır.

Ülkemizin, turizm sektörü için 2003 rakamları itibariyle 15 milyar dolar, 2020 yılı içinse asgarî 50 milyar dolar hedeflediğini düşünürsek, hükümetin şimdi sayacağım önerileri mutlaka dikkate alması gerekmektedir:

Her ülkenin, her kültürün kendine özgü tüketici tercihlerini dikkate alarak etkin dış tanıtım ve bu tanıtımın çağdaş iletişim teknolojileriyle yapılması,

Ülkemizin uzun vadeli hedeflerini içeren bir turizm master planının vakit kaybedilmeden oluşturulması,

Turizm gelirleriyle öne çıkan halihazırda en fazla talep gören merkezlerin altyapı sorunlarının çözülmesi,

Özel statüye sahip turizm kentlerinin bir an önce oluşturulması,

Yeni yatırımların önündeki bütün dar görüşlü bürokratik engellerin süratle kaldırılması,

Turizmi tehdit eden en büyük tehlike, sahil kentlerinde, turizm merkezlerinde ve bölgelerindeki ikinci konut talebinin önüne geçilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması,

Yeni pazarlara açılabilmesi, eski pazarların korunması için faaliyetlere girişilmesi,

Turist sayısının ve turist başına yapılan harcamanın artırılması, yüksek gelir gruplarının ülkemize çekilmesi,

Her yaştan, meslekten turist çekmek için yıl boyu talep yaratabilecek aktivitelere ağırlık verilmesi,

Yaz, kış, yat, inanç gibi turizmdeki var olan potansiyelimize uygun talep yaratılması,

Turizm açısından menfi propagandaların önlenerek müspet imajlarımızın güçlendirilmesi,

Hizmet kalitesinin yükseltilmesi ve

Müşterilerin bireysel tercih ve bilgileri teknoloji yardımıyla değerlendirilip, reklam kampanyalarına yeni bir boyut eklenmesi,

Gerekmektedir.

Ayrıca, turizm sektöründeki KDV oranlarının düşürülerek rakip ülkelerle rekabet şansımızın yükselmesi mutlaka sağlanmalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, bunların gerçekleşebilmesi zor değil. Devlet, tanıtma görevini elbette en etkin biçimde sürdürmelidir; ancak, hem tanıtım ve hem de pazarlamada özel teşebbüsün, yerel ve sivil toplum örgütlerinin, profesyonel meslek kuruluşlarının aktif faaliyet göstermesi zorunludur. Her yöre, her bölge kendi tanıtımını kendisi yapabilmelidir.

Tanıtım yaparken, yerli-yabancı turistlerin beklentilerini dikkate almalıyız. Çevre bilincine önem veren, kalite-fiyat dengesini kuran, belirli standart ve kalitede temiz yatak, iyi gıda arayan bir turist profiliyle karşı karşıyayız. Bunun yanında, gelen turistlerin yalnızca bunları istediğini de söylemek zor. İspanya, Avrupa'da en fazla turizm gelirine sahip ülkelerin başında gelmektedir. Peki, burada, yalnızca bu saydıklarımız mı var; hayır, onlar, özellikle sahip oldukları kültürel mirası gelenlerle paylaşıyorlar. Bu anlamda Kültür ve Turizm Bakanlıklarının birleştirilecek olması son derece sevindiricidir; çünkü, Türkiye, konum itibariyle, milattan öncesinden 20 nci Yüzyıla kadar tarihte boy göstermiş çeşitli ırktan, dinden ve kültürden milletlerin mirası üzerinde oturmaktadır. Bu mirasın değerlendirilmesi, iki bakanlığın bir arada olmasıyla daha isabetli ve etkin biçimde yapılabilecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizin, hak ettiği çağdaşlık ve gelişmişlik hedefine ulaşabilmesi için, elimizdeki bu fırsatın, bu turizm sektörünün değerini çok iyi bilmeliyiz. Turizm, ülkemizin gelir kalemleri içinde ihracatın ardından ikinci sırada yer almaktadır; bu gerçeği görmezlikten gelmeden, bütün turizm yatırımlarının, bu ülkede bir kamu hizmeti olduğu gerçeğinin ülke olarak bilincine varmak zorundayız.

Ne yazık ki, ekonomik krizle boğuşurken bir de savaş belasını kapımızda bulduk. İçeride ve dışarıda ülkemizin ihtiyaç duyduğu sıcak para girişini engelleyecek menfi kampanyaların rakiplerimizce körükleneceği de bir gerçektir. Bu gerçekten hareket ederek, geçmiş yıllarda uygulanan reklam kampanyaları çeşitlendirilmeli ve güçlendirilmelidir. Reklamla ilgili çalışmalar, sektörün önde gelen temsilcileriyle birlikte gerekli kaynak tahsisi sağlanarak hemen başlatılmalıdır. Turizmin mevcut durumdan en az zarar görmesi için, ülkemizin var olan birikimini en iyi şekilde kullanıp, planlı ve programlı çalışıp, rezervasyonların iptal edilmemesi için havayolu şirketlerine, acentelere, tur operatörlerine ulaşmalı, onları, ülkemize gelmeleri için teşvik etmeli ve gerekli tüm güvenceleri, kolaylıkları vakit kaybetmeden sağlamalıyız.

Tabiî ki, bütçenin mevcut şartlar içerisinde yeterli olmadığını hepimiz biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyer, konuşmanızı tamamlar mısınız.

HASAN ÖZYER (Devamla) - Ama, yine de bütçenin acil öncelikler dikkate alınarak kullanılması gerektiğini de hepimiz biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, başta 59 uncu hükümet olmak üzere, Turizm Bakanımız ve Bakanlık çalışanlarına başarılar diliyor, yeni turizm sezonunun iyi geçmesi temennisiyle Turizm Bakanlığı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, Partim ve şahsım adına hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyer.

Lehinde söz isteyen, Denizli Milletvekili Osman Nuri Filiz; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

OSMAN NURİ FİLİZ (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret ve Hazine Müsteşarlıkları ile Turizm Bakanlığı bütçeleri üzerinde, şahsım adına, lehte söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinize saygılar sunarım.

Sayın Başkan, benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisinin bir sözcüsü, AK Partinin kimlik bunalımında olduğunu ifade ettiler. AK Parti, 2001 Ağustosunda kurulmuş, kimliğini de ortaya koymuş ve halkımız, AK Partiyi 3 Kasımda tek başına iktidara getirmiştir. Yalnız, şunu unutmamak gerekir ki, Cumhuriyet Halk Partisi, 1946'dan beri kimlik bunalımı yaşıyor. (CHP sıralarından "Ayıp ettin" sesleri)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Allah, Allah...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Harikasın! Seni sevdim; bana dön de konuş.

OSMAN NURİ FİLİZ (Devamla) - Eğer, bu bütçede herhangi bir sorun varsa, tenkit etmek istiyorsa, Sayın Enis Tütüncü kardeşimiz, gerçekten Planlamada birikimi olan bir arkadaşımız, ağabeyimizdir, büyüğümüzdür, bütçeyi tenkit edebilecek birikimi vardır ve eder; ancak, bütçeler, onun da bildiği gibi, altı ay önceden hazırlanmaya başlanır. Bütçe felsefesini ortaya koyan Kemal Derviş ve sol hükümettir. O bakımdan, bu bütçeyi, bu hale, ancak, bu kadar getirebildik. Onun için, burada bir kimlik bunalımından söz etmek mümkün değil.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gelecek sene de konuşuruz; unutma.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - İsmimi söyledi, söz hakkım doğdu.

OSMAN NURİ FİLİZ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, ülkemiz, hem dışpolitika hem de ekonomi alanında çok kritik ve zor dönemlerden geçmektedir. Ülkemizin Avrupa Birliğine tam üye olması yönünde çok önemli adımlar atılırken, diğer yandan da, Kıbrıs konusunda çözüm bulunulabilmesi yolunda çok yoğun bir gündem takip edilmektedir. Bu konuların yanı sıra, belki de, kısa vadede, ülkemizi hem ekonomik hem de politik açıdan en fazla ilgilendiren bir diğer sıcak gelişme ise, Irak savaşıdır. Tam manasıyla, ülkemiz, bir ateş çemberi içerisinde bulunmakta ve tarihî bir dönemeçten geçmektedir.

Dışpolitikada yaşanan bu gelişmelere paralel olarak, ülkemiz, hâlâ, 2001 yılında yaşamış olduğu büyük ekonomik krizin yaralarını sarmaya çalışmaktadır. Her ne kadar, bazı makroekonomik rakamlarda ciddî düzelmeler yaşanmakta olsa da, kriz sonrasında işsiz kalan, işyerlerini kapatmak zorunda kalan milletimiz bu olumlu gelişmeleri günlük hayata henüz yansıtmaya başlayacağı bir dönemde, Irak savaşıyla karşılaşılmıştır. Umarım, ülkemiz bu gelişmelerden çok fazla zarar görmeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, 1980'li yıllardan itibaren, ihracata dayalı kalkınma stratejisini benimsemiş ve bu çerçevede, dışticaretini ve malî piyasalarını liberalleştirmiştir. 1990'lı yıllardan itibaren, ihracatta önemli gelişmeler olmuş ve ihracatta tarım ürünlerinin payı 1980'lerin sonunda yüzde 20'ler civarında iken, 2002 yılına gelindiğinde 5,7 gibi bir rakama düşmüştür.

Bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye'de, ihracatımızdaki bu olumlu gelişmelere paralel olarak, dünya ticareti de yeniden yapı değiştirmeye başlamıştır. Dünya ticaretinde, yüksek teknoloji ve bilgi/yoğun sektörlerde ihracatın payı yüzde 70'lere ulaşmıştır. Ülkemiz ihracatında ise, hâlâ, geleneksel, emek/yoğun teknolojiyle ihracat yüzde 70'ler seviyesindedir. Ülkemiz, her şeyden önce, emek/yoğun teknolojiden vazgeçip, teknolojisi yüksek üretime dönmeli ve ihracat payı dünyadaki gibi yüzde 70'ler seviyesine çıkarılmalıdır.

Türkiye ekonomisinde, bu krizler dönemindeki en önemli gelişme ise ihracatımızda görülmüştür. İç pazarların yeterince canlı olmadığı bir dönemde ve ihracatçımızın devletten gerekli ilgiyi görmediği bir zaman içerisinde, 2002 yılında, ihracatımız yüzde 12 artarak 35,1 milyar dolara yükselmiştir. AK Partinin iktidara gelmesiyle piyasalarda oluşan olumlu hava neticesinde, ihracatımız, iki aylık dönemde yüzde 34 artmıştır ve ihracat hedefi olan 39,4 milyar dolara ulaşacağı şimdiden görülmektedir.

Bir dışticaret politikası aracı olan serbest bölgeler, 2001 yılında toplam dışticaret içinde yüzde 11, 2002 yılında yüzde 12'sini gerçekleştirmiştir. Üretici, ihracatçı firmalarımızın uluslararası rekabet şartlarına erişebilmesi için serbest bölgelere gereken önem verilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 yılında öngörülen 39,4 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşılabilmesi için dünya ticaretindeki gelişmeler yakından izlenmeli ve dışticaret rejiminde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. İleri teknoloji içeren bilgi yoğun, katma değeri yüksek sektörlere önem verilmeli ve yatırımları teşvik edilmelidir. İhracat sektörünü rekabetçi bir yapıya kavuşturmak için girdi maliyetleri düşürülmeli, komşu ülkelerle ticaret hacmi artırılmalı, uluslararası piyasalarda Türk markası oluşturulmalıdır.

Dış Ticaret Müsteşarlığının Türk Standartları Enstitüsü ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığıyla uyumlu çalışması sağlanmalıdır. Bu aksaklıkların giderilmemesi durumunda üretici ihracatçıların sebepsiz zaman ve para kayıpları nedeniyle uluslararası rekabet gücünü kaybedecekleri bilinmelidir.

Dışticareti ilgilendiren önemli konulardan biri de Kaçakçılık Kanunudur. 1932 yılında, sıkı korumacılık anlayışına uygun olarak çıkarılan bu kanun, günümüzün dışticaret politikasına uygun hale getirilmelidir.

İhracatın doğrudan, nakdî teşviklerle desteklenme dönemi 1990'ların ortasında sona ermiştir. Bunun yerine, ihracatın, kredi, sigorta ve garanti programlarıyla teşvik edilmesi önem kazanmıştır. İşte bu sebeple, bankacılık sisteminin öneminin artmasıyla birlikte, ihracatın finansmanında, malî yapısı güçlü bir Türk Eximbankın rolü daha da artmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ithalat ile millî gelir ve üretim arasında yakın bir bağ vardır. Talebin canlandığı yıllarda üretim artmakta, üretimin artmasıyla, hammade, makine ve ekipman ithalatı artmaktadır. Zira, ithalatımızın yüzde 90'ı üretime bağlı mallardan oluşmaktadır. 2000'de yaşanan yüksek artışla beraber 54,5 milyar dolar seviyesine çıkan ithalat, aynı yıl yaşanan büyük miktarda sermaye girişleriyle geçici olarak finanse edilmiştir. Ekonomide ortaya çıkan krizlerle beraber, 2001 yılında ihracat ve büyümeyi besleyecek seviyede dahi bir ithalat yapılamamıştır. 2001 yılında yüzde 25,9 oranında azalan ithalat, 40 milyar 400 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. 2002 yılında ithalat, altın dahil, ekonomide yaşanan ihracat kaynaklı büyüme sonucunda yüzde 22,8 artarak, 50,8 milyar dolara yükselmiştir. 2003 yılında, gayri safî millî hâsılada öngörülen yüzde 5'lik büyümeye paralel olarak, ithalatın da yüzde 12,3 oranında artarak 57,1 milyar dolar olması beklenmektedir. İthalatın ülke içerisinde, özellikle yerli üreticiler arasında haksız rekabete neden olmaması için uluslararası kurallara uyumlu biçimde gerekli düzenlemelerin yapılması, rasyonel bir ithalat politikası açısından gerekli görülmektedir.

Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, turizm gelirleri 11,9 milyar dolar ve turist sayısı da 13 200 000 olmuştur. 2003 yılı hedefi ise, 15 000 000 turist, 13 milyar dolar turizm geliri beklenmektedir.

Bölgemizdeki sıcak gelişmelere rağmen, 2003 Ocak-Mart döneminde Antalya'ya gelen turist sayısında, geçen yılın aynı dönemine göre 90 000 civarında artış vardır.

1990'lı yıllarda düzenli olarak artan işçi gelirleri, 2000 yılında 4,6 milyar dolara ulaştıktan sonra 2001 yılında 2,8 milyar dolara, 2002 yılında ise 1,9 milyar dolara gerilemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Filiz, konuşmanızı toparlar mısınız.

OSMAN NURİ FİLİZ (Devamla) - 2001 ve 2002 yıllarında yaşanan bu keskin düşüşlerde, ekonomide yaşanan krizin yarattığı belirsizlik etkili olmuştur. İşçi gelirlerinin artırılmasını hedef alan politikalarda temel düşünce, ekonomik yapının istikrara kavuşturulmasıdır. Bu açıdan yurt dışındaki Türk işçilerine yönelik uygulanacak sosyo-kültürel politikaların yanı sıra ekonomik açıdan da ortamın para çekici özelliğe kavuşturulması yönünde politikalar benimsenmelidir.

Değerli milletvekilleri, cari işlemler dengesi açığının sürdürülebilir düzeyde tutulması ekonomimiz açısından büyük önem arz etmektedir. 1974, 1980, 1994 ve 2001 yıllarında ekonomimizdeki büyük krizler cari işlemler dengesinde görülen büyük açıklardan kaynaklanmıştır. 2000 yılında 9,8 milyar dolar açık veren cari işlemler dengesi hesabı, 2001 yılında 3,4 milyar fazla verirken, 2002 yılında 1,8 milyar dolar açıkla sonuçlanmıştır. Büyük ölçüde dışticaret gelişmelerine bağlı olmak üzere, 2003 yılında cari işlemler dengesinin 3,5 milyar dolar açık vereceği tahmin edilmektedir.

1980'li yılların başında dünya genelinde 55 milyar dolar civarında olan doğrudan yabancı yatırım girişinin, 2000'li yıllara geldiğimizde 1,5 trilyon dolara ulaşmıştır. Türkiye, 1990'lı yılların başında 1 milyar dolar yabancı sermaye girişiyle parmakla gösterilen bir ülke olmasına rağmen, 2002 yılına gelindiğinde bu rakam, 585 000 000 dolara düşmüştür.

Dış Ticaret ve Hazine Müsteşarlıkları ile Turizm Bakanlığı bütçelerinin memleketimize hayırlı olmasını diler; hepinize teşekkür ederim.(Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Filiz.

Sayın Akgül, hazırladığınız kitapçığı Genel Kurulda dağıtmamanızı öneriyor ve teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Dağıtıldı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şahsı adına, aleyhinde, Niğde Milletvekili Erdoğan Özeğen...

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, ben, söz hakkımı muhalefete mensup arkadaşıma bırakıyorum. Zaten, ben, söz isterken, bir hakkın ihlali olarak istememiştim; ama, böyle bir şey var. O nedenle, ben, söz hakkımı arkadaşıma bırakıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özegen.

Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Özegen'e teşekkürlerimi sunuyorum; olması gereken davranıştı, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığının bütçesi üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Turizmi, çok önemli sektörleri ve kurumları bir araya getiren, değerlendiren bir tarif içerisinde anmak gerekiyor; turizmi, insanların yaşadıkları dünya, bölge ve ülkeyi keşfedebilme olanağı ve var olan doğal, kültürel uygarlık birikimlerine barış içerisinde ulaşmalarını sağlayan ulusal ve uluslararası organizasyon diye tanımlamak mümkün.

Turizmin bu kadar önemli tarifini açıkladıktan sonra, bu öneme uygun olarak bir bütçe hazırlanıp hazırlanmadığını tartışmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, gerek AKP'nin Hükümet Programında ve gerekse 12.3.2003 tarihinde Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonuna yaptığı sunuşta, turizm sektörünün bu önemine uygun davranıldığını düşünemiyorum. Her iki metinde, gerek Hükümet Programı gerekse Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonuna sunuşunda bir tespit yapılıyor; yani, bir fotoğraf çekiliyor, mevcut olan sorunlar tespit ediliyor. Ben, sektör olarak veya siyasetçi olarak bu sorunları daha önce tespit etmişim ve bu fotoğrafı çekmişim. Şimdi, Hükümet Programında ve sunuşta, bu benim çektiğim ve yetkili kurullara verdiğim fotoğraf, bana yetkililer tarafından çerçeveletilip iade ediliyor; bizce işin can alıcı noktası bu.

Değerli arkadaşlarım, Hükümet Programında -33 üncü sayfada-  turizme ayrılan bölüm 7 cümle; bir fotoğraf çekilmiş ve bu tespit yapılmış; ancak, çözümlerin ne olacağını gerçekten görmek istiyoruz. 58 inci hükümet, programını okurken, o bölümü geçtiğini hatırlıyorum; zamanın yetmemesi nedeniyle, turizmle ilgili bölümü geçerek aktardığını hatırlıyorum; O nedenle, 59 uncu Hükümet Programına ve onu sunan Başbakana teşekkür ediyorum, en azından, böyle bir geçişi sağlamadı, 7 cümleyle de olsa, turizm hakkında birtakım görüşleri belirtme olanağını bize verdi.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuş konuşmasında, 2002'de 13 000 000 turistin 11,9 milyar dolar gelir sağladığını, 2003 yılında 15 000 000 turistin gelmesinin hedeflendiğini ve bu 15 000 000 turistin 13 milyar dolar gelir getirebileceğini söyledi. Oysa, kaynaklar ve harcamalar dengesindeki açıklamada, 2003 turizm gelirinin, 8 milyar 575 milyon dolar olarak belirtildiğini görüyoruz; arada 5 milyar dolarlık bir fark var.

Şimdi, 2002 yılındaki kişi başına turizm geliri hesaplandığı zaman 923 doları buluyorsunuz; ama, 2003 yılındaki hedefi gözettiğiniz zaman, oraya baktığınız zaman, bu turizm gelirinin kişi başına 866 dolara indiğini görüyorsunuz. Yani, peşinen, hükümet ve bakanlık, turizmde bir küçülmeyi öngörmüş; halbuki, bir hükümet programı veya bir bakanlık, her sektörde küçülmeyi değil, büyümeyi hedef almalıdır.

Değerli arkadaşlarım, Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuşta, turizmin çeşitlendirilmesi konusunda gerçekten güzel şeyler okuyoruz. Bu, fotoğraflardan birisi tabiî. Golf turizmi, termal turizm, dağ turizmi, sağlık turizmi, inanç turizmi, av turizmi, akarsu turizmi, botanik turizmi, mağara av turizmi gibi; bunları tek tek saymış ve gerçekten güzel şeyler bunlar. Özellikle, yayla turizmi konusundaki görüşlerine tamamen katılıyoruz. Bakın, aynen şöyle bir cümle var Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuşta: "Bakanlığımız, turizm ürünlerini çeşitlendirmeyi, turizm hareketlerini kıyı üzerindeki baskıları azaltacak ve turizmin sosyo-ekonomik faydalarını daha az gelişmiş bölgelere dağıtacak şekilde yaymayı amaçlayan bir politika ortaya koymaktadır." Bu, doğrudur. Özellikle, güney bölgelerimizde ve özellikle Antalya'da, turizm, D-400 karayoluyla -Antalya-Alanya olarak bildiğimiz karayoluyla- kıyı arasına sıkıştırılmış bir şekildedir. Bu şerit içinde 72 tane beş yıldızlı otel görürsünüz. Bütün turizm hareketlenmeleri bu kıyı şeridi içindedir. Bunun, iç kısımlara yayılması, iç kısma aktarılması çok doğru bir tercihtir; ama, başta söylediğim gibi, bu fotoğraf önceden çekilmiştir, tespit edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Antalya'nın Ördübek Yaylasını, Çündere Şelalesini, Türbelinas Yaylasını, Kırkpınar Yaylasını, Gömbe Yaylasını, Gödene Yaylasını, elbette, turizme açmak durumundayız.

Bakın, Gündoğmuş yolunda, ben, üç arkadaşımı şehit verdim. Sayın Bakanın söylediği projeleri gerçekleştirebilirsek, turizmin hizmete dönük yüzünü de yaşamış olacağız. Turizm, eğer, iç bölgelerde, yayla bölgelerinde geliştirilirse, hizmetin oraya gideceği doğaldır. Turizmin gittiği yere hizmet gidecektir; bunu anlamak lazım ve gerçekleştirmek lazım. O az gelişmiş bölgelerde, ben, Mustafa Çetinkaya'yı, Mehmet Atmaca'yı ve Mehmet Erdem'i, sırf, yol olmadığı için kaybettim. Umarım, bu projeler gerçekleşir ve iç kısımlara, yaylalara da hizmetler gider ve bu tür acı kayıpları yaşamayız.

Yine, sunuş konuşmasında, altyapı çalışmalarından bahsediliyor. Değerli milletvekilleri, Antalya-Manavgat-Side içmesuyundan; Antalya-Belek turizm merkezî yollarından; Belek-Serik çöp imha tesislerinden; Manavgat- Side çöp imha tesislerinden; Isparta-Davras, Karadeniz Bölgesi turizminden; Bodrum, Marmaris, Fethiye, Kastamonu, Kapadokya, Gazipaşa havaalanı, Antalya-Alanya yolu, Afyon-Antalya bağlantısından; yani, bunların tümünden bütçe sunuşunda söz ediliyor. Raylı sistemin, alelacele, bir an evvel projelendirilip devreye sokulması lazım. Finike-Demre ve Finike-Elmalı yolunun bir an evvel hizmete açılması lazım. Bunlar, turizmi geliştirecek noktalar olduğu için söylüyorum. Bunlar belki, başka bakanlıkları ilgilendiriyor gibi görülebilir; ama, bunların tümü, turizme katkıdır, turizme bir kaynak aktaracaktır, turizm gelirlerini artırma konusunda ülke ekonomisine bir kaynak yaratacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar güzel de, bütçede turizme ayrılan miktarı biliyor musunuz; 190 trilyon lira! Bütün bunların hangi bütçeyle ve ne şekilde yapılacağını, gerçekten, merak etmeye başladım. Geçen bütçeye göre yüzde 14,7'lik bir artış öngörülmüş; ancak, günümüzdeki yüzde 30'luk enflasyon oranı dikkate alındığı takdirde, bunun, yüzde 15'lik bir gerileme olduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, turizm sektöründe işletmelerin büyük sorunları var; KDV'nin düşürülmesi olayı var, vergi iadesi var, ucuz enerji var, müteşebbislerin bu konuda desteklenmesi lazım. İhracatta nasıl destekleniyorsa -ihracatta mal satıyor, turizmde hizmet satacak- elbette, o ihracatçıların yararlandığı indirimlerden ve teşviklerden turizmcilerin de yararlanmasında büyük yarar görüyoruz. Eximbank kredilerinin, sektörün temel unsuru olan işletmeler için de yaygınlaştırılması gerektiğine inanıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, turizmin ekonomik yönünü konuşuyoruz, güzel. Yalnız, turizmi konaklama olarak düşünmemek durumundayız; turizmin insan boyutu var, turizmin kültür boyutu var. Çeşitli konulardaki tezlerimizi dış ülkelere, yabancılara aktaramadığımız düşüncesinde bir anlayış hâkimdir. Buraya baktığımız zaman, diplomatik alanlarda, bu konuda, sanki, biraz geri kalmışız gibi bir izlenim var; ancak, eğer, turizmin bu boyutunu, insan boyutunu öne alırsak, bizim yabancı turistler ile vatandaşlarımızın temasını sağlarsak, gerek uluslararası konularda gerek ulusal konularda onlara düşüncelerimizi aktarma fırsatını verirsek, öyle sanıyorum ki, büyük bir eksikliği gidermiş olacağız. Bu, bizce çok önemli bir uluslararası etkileşim amacıdır, böyle yapılması durumunda, ciddî olarak uluslararası alanda mesafe alacağımıza inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ercenk, konuşmanızı toparlar mısınız...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine bir başka boyutu, çevre ve kültür merkezi turizm anlayışının da önemsenmesi gerekir. Doğal ve kültürel değerlerin varlıklarının korunması ve turiste tanıtılması gerekir. Turizm, bir anlamda kültürlerin kaynaşmasını sağlayacaktır. Kültürlerin kaynaşması barış içinde olur; savaşla turizm olmaz, savaşla kültür olmaz, savaş kültürü bozar, dağıtır. Bu yöne özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum; içinde bulunduğumuz sıcak dönemde, bu turizmin geliştirilmesi konusunun savaştan elde edilecek gelirle değerlendirilmesini, ekonomimizin bu noktaya endekslenmesini, gerçekten, bu nedenle anlamakta güçlük çekiyorum.

Değerli arkadaşlarım, turisti beş yıldızlı otellerin dışına çıkarmak zorundayız. Yine, işletmelerin tanıtımında kullanılan katalogları ülkenin tanıtımı için de kullanmak durumundayız. Bunlar, uzun vadeli birtakım girişimler, çalışmalar; kısa vadede Şu anda devam etmekte olan bir savaş var. Bunun, turizme olumsuz etkisini görmezlikten gelemeyiz. Şu anda kredi almış işletmelerimiz var, yatırımcılarımız var. Bunların, bu yatırımcılarımızın, en azından, şu dönemde, kredi borçlarının bir yıl ertelenmesi gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Antalya yöresinde, turizm işletmeleri, geçen yılın nisan ve mayıs aylarında yüzde 60 oranında doluydu; ancak, bu yılın nisan ve mayıs ayında doluluk oranı yüzde 10'dur. İptal edilen rezervasyonları düşündüğünüz zaman, ülkenin ekonomik bakımından zararını varın siz tespit edin. Antalya, ülkenin turizm gelirinin yüzde 40'ını sağlıyor; bu, çok önemli bir tespittir.

Eğer, biz, 6 milyar dolar alacağız diye barışı bir kenara bırakıp, savaşla ilgilenmeseydik, turizmin kalkınması için elimizden geldiği kadar destek vermiş olsaydık, 13 milyar dolarlık bir geliri, gerçekten, barış içerisinde sağlamaya çalışmış olsaydık, öyle sanıyorum ki, bu sorunları bugün burada konuşmayacaktık.

İnşallah, barış içerisinde yaşamak dileğiyle, hepinize, çok teşekkür ediyor, sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.

Sayın milletvekilleri, dördüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sorulara geçmeden önce, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 19.00

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

  IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayıları : 76, 77, 78, 79)  (Devam)

I) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

İ) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1. - Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

J) TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1. - Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Turizm Bakanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sorular kısmına geçiyoruz.

Buyurun Sayın Işık.

MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın Başkan, bir tek sorum var.

Bilindiği gibi, Doğu Karadeniz'in arazileri meyillidir, fındıktan başka ürün üretilememektedir ve köylümüzün tek geçim kaynağı fındıktır. Dünkü bütçe görüşmelerinde, Sayın Maliye Bakanı "bazı tarımsal ürünlere Hazinece destek verileceğini" bildirmiştir; ancak, destek verilecek ürünler arasında fındıktan bahsedilmemiştir.

Sorum şu: 2003 yılında fındığa destekleme yapılacak mıdır? Destekleme yapılmayacaksa gerekçesi nedir? Doğu Karadeniz'in halkı, kaderiyle baş başa mı bırakılacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Buyurun Sayın Türkmen.

KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.

Turizm denilince, artık, doğa, temizlik ve dinlenme akla geliyor. Binlerce değil, milyonlarca yılda oluştuğu bilinen ve bir zamanlar efsanelere "altınboynuz olarak" geçen Doğu Karadeniz'in sahil kenarları taşla doldurularak, yalnız bugün için değil, tüm geleceğimiz için turizme kapatılmıştır.

Sayın Bakanımız, henüz her şey bitmeden, Karadeniz'deki sahillerimizde herhangi bir önlem almayı düşünüyor mu?

Karadenizimizdeki yaylaların turizme açılabilmesi için, özellikle, Turizm Bakanlığınca yapılan master önplanlarının Bayındırlık Bakanlığınca çok geç onaylanması nedeniyle, tam bir talan, tam bir yağma içerisinde her şey yok edilmektedir. Bu konuya, Bayındırlık Bakanlığıyla görüşerek, bir an önce çözüm getirmeyi düşünüyor mu?

"Boztepe'ye çıkmalı, şu Ordu'ya bakmalı" dizeleriyle insanlarda unutulmaz hatıralar bırakan Ordu'ya Sayın Bakanımız gelmeyi düşünüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türkmen.

Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, iki sorum var, aracılığınızla, onları yöneltmek istiyorum.

Birinci sorum: Hazinenin garantör olduğu yap-işlet-devret modeline dayalı projelerde, uygulama, hep Hazine aleyhine gelişmektedir. Bu şekilde yürütülen projelerin getirdiği yük, sonuçta, daha fazla vergi yoluyla topluma yansımaktadır. Buna göre, Hazine garantili olarak son 5 yılda yapılan borçlanmaların tutarı nedir?

Tahvil satmak suretiyle sağlanan kaynaklar hangi faizle alınmış ve nerelere kullanılmıştır?

Özellikle büyükşehir belediyeleri bu kaynakları nasıl kullanmışlardır ve vadeleri geldiğinde geri ödemelerini aksatmadan gerçekleştirmişler midir?

Bu soru, kapsamlı bir soru olduğu için, yazılı olarak cevaplandırılması gereğini Sayın Bakanın takdirlerine sunuyorum.

İkinci sorumu Sayın Turizm Bakanına yöneltiyorum. Sayın Başkanım, aslında, bu konudaki sorumu, daha evvel, 28 Şubat'ta, yazılı olarak cevaplandırılması talebiyle Sayın Bakana yöneltmiştim; ama, henüz bir cevap alamadım; bu sebeple, bu sorumu Genel Kurulda da tekrarlıyorum. Sorum şu :

Bilindiği gibi, Irak operasyonu kapsamında turizm rezervasyonları konusunda birtakım ciddî iptaller olmuştur. Bu gelişme karşısında, 2003'ün Mart, Nisan aylarında başlayacak yeni turizm sezonuna yönelik olarak başka ülkelerden Türkiye'ye yönelik rezervasyon iptalleri hangi seviyeye ulaşmıştır? Bu rezervasyon iptalleri nedeniyle, 2003'ün Mart, Nisan, Mayıs aylarındaki gelir kayıplarının tahminî tutarı nedir?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Efendim, Hazineden sorumlu Devlet Bakanım eğer gelecekse, sıramı kaybetmemek kaydıyla bekleyeyim; Sayın Ali Babacan buradaydı, herhalde, çıktı, gitti.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Buyurun, siz sorunuzu sorun.

BAŞKAN - Sorunuzu sorun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Şimdi, Yüce Meclisin ve hepimizin yapacağı bir tek şey var; bu ülkede içborca çözüm bulunmaksızın, biz, yanardağın etrafında, hep, bahçeleri suluyoruz. Yanardağ var, patlamış; biz, hâlâ, bahçe sulamaya çalışıyoruz bu ülkede. Onun için, bu Yüce Meclis, eğer, içborç sorununa çözüm bulmadığı takdirde, iki yıl sonra, hiçbirimiz burada olmayız.

Şimdi, soruyu soruyorum: Yaklaşık 160 katrilyon lira içborcumuz var. Bunun 82 katrilyonu kamunun kamuya, yani Hazinenin kamuya borcudur, 78 katrilyonu ise, yatırım fonları, yurtdışı fonlar, bankacılık kesimi ve piyasaya olan borçtur. İçborç stokunun ortalama faizi de yüzde 60-62; yani, şu andaki stokun faizi. Bu demektir ki, 2003 yılında, ülkemiz, 95 katrilyon lira faizle karşı karşıya gelecektir.

Bana bir ülke söyleyebilir misiniz ki, kamu kamuya yüzde 30 reel faiz veriyor! Eğer, büyüme hızından bahsediyorsak, bu ülke büyümüyor, bu ülke küçülüyor. Eğer, yüzde 30 reel faiz veriyorsa bu ülke, yüzde 6'lık, yüzde 7'lik bir büyüme hızından bahsediyorsak, ülkemiz yüzde 30 küçülüyor demektir.

Bu açıdan sorum şu: Dünyanın hangi ülkesinde, kamu kamuya, enflasyondan fazla, reel faiz olarak 30 puan veriyor? Önce, bir kere, Sayın Bakanım, acaba, kamunun kamuya olan borçlarını enflasyon artı bir rakama getiremez mi? Birinci sorum bu.

Tabiî, bu ülkede, içborçlanma için, acaba, ihalelerin dışında, başka enstrüman geliştirmeyi düşünüyor mu? Örneğin, altın bankacılığı gibi. Günlük itfalarda, sadece bankacılık kesiminden, reel sektörden veya kamu bankalarından borçlanmanın dışında başka bir enstrüman düşünüyorlar mı?

Bir de teşekkür edeceğim; ben, hiç kimseyi ayırmadan, herkese eşit yaklaştığı için, tüm ihracatçılara objektif yaklaştığı için, Eximbanka özellikle teşekkür ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Aydın.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Efendim, iki soru soracaktım, birini arkadaşlarım sordu. Sorum, ilgili bakanlıklara.

Bildiğiniz gibi, genellikle, işin malî yanları tartışılmaktadır; ama, sürekli olarak da söz konusu ettiğim gibi, insan unsuru, aynı zamanda, turizm sektöründe ve diğer sektörlerde de çok önemlidir. Yetişmiş, kaliteli, nitelikli, namuslu, ülkesini seven kadroların korunması, istihdam edilmesi, yerlerinde bulundurulması çok önemli.

Son zamanlarda, hükümetin, kendisine bağlı olan kurumlarda, bol miktarda kadro kırımı yaptığını görüyoruz, duyuyoruz, şahit oluyoruz. Benim, şahsen, bölgemde, başarılı bir SKK müdürü olan bir bayan (Vesile Hanım) ile -daha bugün haberini aldım- gerçekten dürüst, namuslu, ülkesini seven, halkını seven, devletine hizmet eden Kartal Millî Eğitim Müdürünün de görevden alındığını duydum, bu soruya istinaden, buna yakın olarak, Besim Er'in de görevden alındığını ve sürüldüğünü duydum.

Bu soruyu, özellikle Sayın Turizm Bakanıma yönelterek sormak istiyorum: Turizm sektöründe, onurlu, namuslu, işini bilen, ehil elemanlar tarafınızdan, özellikle, gözetilecek mi? Siyasal düşüncesi bize benzemiyor, laik, demokrat, bir miktar sosyal demokrat, solcudur diye, işine bağlı da olsa, ülkesine hizmet de etse, bir kadro kırımı, Sağlık Bakanlığında olduğu gibi, Millî Eğitim Bakanlığında olduğu gibi, yapılacak mı? Bunu sormak istemiştim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Buyurun Sayın Bayraktar.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Turizm Bakanımıza iki tane sorum var. Turizmin canlanması için yurt içerisinde ve yurt dışında ülkemizin turistik potansiyellerini tanıtma bakımından ciddî bir çalışmaya ihtiyaç olduğunu biliyoruz; ancak, yurt dışında, özellikle, Türkiye'deki turizmi tanıtma amacıyla yayımlanan bazı mecmualar, Türkiye'deki genç nüfus potansiyelinin gelecekte, uzun vadede dejenerasyona uğraması adına yapılmış olan yayınlar vardır. Örnek vermek istiyorum. Üç dilde yazılı yayın yapan "Uluslararası Turizm Rehberi" adı altındaki Spartaküs Mecmuası gibi, Türkiye'ye yönelik, ileride çok ciddî sıkıntılar getirecek yayınlarla ilgili, dikkatlerinizi çeken bir yayın var mıdır? Bu tip yayınlar söz konusu olduğu takdirde, Turizm Bakanlığının hassasiyeti nedir? Birinci sorum bu.

İkincisi; turizm potansiyelimizi gerçekten yerli ve yabancı turistlere tanıtmak için, özellikle, turizm okullarında ve turizm işletmelerinde çalışan personele yönelik eğitim faaliyetlerinde "turistlere nasıl hizmet edilir" adı altında basit eğitimlerden ziyade, ciddî, Türkiye'nin tarihi, Türkiye'nin kültürel, coğrafî ve inanç yönüyle, yaz ve kış turizmi yönündeki gerçek potansiyelimizi tanıtacak mahiyette, eksiklikleri giderici yeni eğitim çalışmaları yapmayı düşünüyor musunuz?

Bu soruların cevabını verirseniz, memnun olacağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bayraktar.

Sayın milletvekilleri, soru sorma süresi dolmuştur.

Sorulara Çevre Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen ve Turizm Bakanı Sayın Güldal Akşit cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan...

ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova)- Sayın Başkanım, her soru sormada biz sıra dışı kalıyoruz.

BAŞKAN- Sayın Milletvekilim, soru sormak için, öncelikli olarak basarsınız  butonlarınıza, soru sorma sırası size gelir, sorarsınız.

ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova)- Mikrofonun ışığı başından beri yanıyor.

BAŞKAN- Buyurun Sayın Kürşad Tüzmen.

ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan evvel, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, dışticaretle ilgili olarak Sayın Memduh Hacıoğlu'nun söylemiş olduğu "ülke ülke dolaşıp vitrin süslemesi yapıyorsunuz" ifadesine, ihracatçılar adına bir cevap vermek istiyorum. Burada, tahmin ediyorum, bizimle beraber özverili bir şekilde gecesini gündüzüne katan ihracatçılarımız, işadamlarımız, böylesi bir ifadeyle karşılaştıklarında oldukça üzülmüşlerdir. Şu anda, elimizdeki istatistik verilerini, 1 Ocak-20 Mart arasında Türkiye'nin toplam ihracatındaki artışın ne olduğunu hem buradaki kayıtlara geçmesi açısından hem Sayın Hacıoğlu'nun bilgilenmesi açısından bir kez daha iletmekte büyük yarar görüyorum; Çünkü, yaşadığımız dönem içerisinde, mevcut çalışmanın ne şekilde kendisini gösterdiğinin açık bir göstergesi olacaktır bu rakamlar. Tabiî, bundan da daha vahim olanı, öncelikle, kurmuş olduğumuz stratejinin, bugüne kadar, bölgesel ve sektörel bağımlılıkların ne şekilde çeşitlendirilmesi, bağımlılıkların ne şekilde azaltılması gerektiğinden hareket ettiğimizin, başından beri bir dışticaret stratejisi koyduğumuzun farkında olmadan bu şekildeki ifadeler oldukça üzücü olmuştur. Komşu ülkelerle yapılan ticaret ve çevre ülkelerle yapılan ticaret, tamamıyla dışticaret stratejimize uygun olarak yapılmaktadır. Kaldı ki, gerek AK Partinin seçim beyannamesinde gerekse parti programında bunun nasıl yapılacağı da açıklanmıştır.

Rakamları vermek istiyorum. Bu arada, biliyorsunuz, komşu ülkeler olarak Irak, Suriye, Yunanistan, İran, Bulgaristan, Cezayir, Sudan, Suudî Arabistan ve bazı ülkelere seyahatler yaptık. 1 Ocak-20 Mart tarihi itibariyle, bu ülkelerle olan ihracat artışlarımızı vermek istiyorum: Suudî Arabistan'a yüzde 23 oranında ihracatımız artmıştır, Suriye'ye yüzde 107 oranında artmıştır, Bulgaristan'a yüzde 72 oranında artmıştır, İran'a yüzde 41 oranında artmıştır, Yunanistan'a yüzde 65 oranında artmıştır, Birleşik Arap Emirliklerine yüzde 38,5 oranında artmıştır, Rusya Federasyonuna yüzde 40 oranında artmıştır, Cezayir'e yüzde 16 ve Mısır'a da yüzde 52 oranında ihracat artışı sağlanmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, konuşma mı yapıyor, sorulara mı cevap veriyor?!

ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Aslında, burada, tabiî, ihracatçılarımızı, son derece özverili çalışan sanayicimizi, işadamlarımızı alkışlamak gerekir; bütün cumartesi pazarlarını, yani, her hafta sonlarını, bizlerle beraber başka bir ülkede geçirdiler. Ülke ülke dolaşmak, stratejiyle olur; ülke ülke dolaşmak, tamamıyla, bizim burada yapmaya çalıştığımız ihracatın artış hızını geliştirme çalışmasıyla olur.

Bu aşamada toplam ihracat artışımız ne oldu; bakın, 1 Ocak 2003-20 Mart 2003 tarihleri arasındaki, yaklaşık üç aylık bir değeri sizlere vermek istiyorum. Türkiye'nin toplam ihracat artışı, geçen senenin aynı dönemiyle kıyaslandığı zaman yüzde 35 oranında artmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bundan daha önemlisi, sanayi ürünlerinde, katmadeğeri yüksek ürünlerdeki ihracat, geçen senenin aynı dönemine oranla yüzde 38 oranında artmıştır. Tarım ürünlerindeki artış da yüzde 30'lar seviyesindedir.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sorulara cevap vermiyor, konuşuyor!

BAŞKAN - Sayın Tüzmen, toparlar mısınız.

ÇEVRE BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sağ olun Sayın Başkanım.

Önemli olan, bütün bu ihracat artışının aynı şekilde sürdürülmesi gerekliliğidir. Yani, yakalanmış bu başarıyı ileriye doğru taşımamız gerekiyor. Onun için önemle altını çiziyorum, bunun da burada kayıtlara girmesini özellikle istedim. Çünkü, içinde bulunduğumuz zor dönemde bugüne kadar yapılanların, bence, ileride bu konuda araştırma yapacaklara da ışık göstermesi lazım.

Burada cevaplayamadığımız soruların yazılı olarak cevaplarını vereceğiz.

Teşekkürler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Akşit.

TURİZM BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, gerek yapılan konuşmalar, gerekse sorular için teşekkür ediyorum.

Tabiî, fazla uzatmadan bazı sorulara değineceğim; geri kalanları da yazılı olarak cevaplayacağız.

Öncelikle, bütçemizin yetersizliği konusunda Sayın Abdülkadir Ateş'in ifadeleri karşısında bazı rakamlar vermek istiyorum: 1996 yılında Turizm Bakanlığının bütçesi 66 000 000 dolar imiş -ben dolar bazında veriyorum rakamları- 1997'de 79 000 000  dolar, 1998'de 67 000 000  dolar, 1999'da 114 000 000  dolar, 2000'de 105 000 000  dolar, 2001'de 108 000 000  dolar, 2002'de 114 000 000  dolar ve 2003'te 114 000 000  dolar. Türk Lirası bazında baktığımızda, 2002'de 165 trilyon olan bütçe, 2003 yılında 190 trilyona ulaşmış bulunmaktadır. Bu şekilde bakıldığı zaman, bunlar hiç de küçümsenecek rakamlar değildir; ama, yeterli olmadığını bizler de biliyoruz. Tabiî ki, getirinin en az yüzde 3-4'ü oranında bir bütçeye sahip olmamız gerekir. Ancak, önemli olan, az parayla çok iş başarabilmektir diyoruz.

Yine, turizm gelirleri bakımından değinilen bir soru vardı; "Merkez Bankasınca 8,5 milyar dolar olarak açıklanıyor" denilmişti. Merkez Bankası, sadece yabancı ziyaretçilere anket uyguluyor; yani, yabancı pasaportla giriş yapanlara. Uygulamada ayrıntıya girilmeden, kişi başı harcamanın ne kadar olduğu soruluyor. Örneğin, bir Alman turiste ne kadar harcadığı sorulup, bu, gelen Alman turist sayısıyla çarpılıp, toplam Alman turist gelirine ulaşılıyor. Diğer ülkeler de bu metotla belirlenip toplama ulaşılıyor. Yurt dışından gelen Türk işçilerinin ise tatil amaçlı yaptıkları harcamaları bu rakama dahil edilmiyor. Oysa, Turizm Bakanlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü gelir toplamını esas alıyor; yani, yurt dışındaki vatandaşlarımızın buraya turizm amaçlı gelip harcadıkları paraları da dahil ediyor. Böyle bakıldığı zaman, bizim rakamlarımızla 11,9 milyar dolara ulaşıyoruz. Bunu da belirtmek istiyorum.

Yine, bir başka soru, Karadeniz konusundaydı, Karadeniz turizmine yönelik çalışma olup olmadığı yönündeydi. Karadeniz'e Bakanlığımızca özel bir önem veriliyor bu dönemde. Daha önce ilan edilmiş yayla turizm merkezlerinin mülkiyet ve imar problemleri çözülmeye çalışılıyor; gerek iç ve gerek dış turizme daha etkin bir şekilde katılmasının sağlanılması hedefleniyor. Ayrıca, bu amaçla, 15-22 Nisan tarihleri arasındaki Turizm Haftasının da Karadeniz'den başlatılması çalışmaları sürüyor. İnşallah, en kısa zamanda, Nisan-Mayıs ayları gibi bir dönemde de Ordu'yu da ziyaret edeceğimi ifade etmek istiyorum.

Gelen turist sayısında geçen yıla göre bir düşme olup olmadığı da sorulan sorular arasında. 2003 yılının ilk üç ayıyla 2002 yılının ilk üç ayını kıyasladığımızda, geçen yılın bu dönemlerinde gelen turist sayısına göre, aşağı yukarı yüzde 30'luk bir artış var bu sene. İçinde bulunduğumuz tüm olumsuz şartlara rağmen, herhangi bir düşme şu anda yaşanmamaktadır; tam tersine, yüzde 30 artışla gitmektedir.

Yine, Irak krizine yönelik olarak, Bakanlığımızda herhangi  bir kriz koordinasyon merkezi olup olmadığı sorulmuştur. Bakanlığımızda geçmişten gelen bir kriz masası mevcudiyetini korumaktadır; ancak, buna ilaveten, izleme ve koordinasyon merkezi de oluşturulmuş bulunmaktadır. Söz konusu merkez, tüm gelişmeleri yirmidört saat yakından takip etmektedir. Söz konusu izleme, yurt içinden ziyade yurt dışına yönelik yapılmaktadır. Turizm Bakanlığı olarak, bu dönemde de, yine, pazara yönelik tanıtım faaliyetlerimizi sürdürüyoruz, dışarıdaki gelişmeleri bu merkezimiz sayesinde takip ediyoruz ve günlük olarak ne yapmamız gerektiğini toparlamaya çalışıyoruz.

Yine, bu çalışmalar kapsamında, Irak krizine yönelik olarak, yurt dışındaki büyük tur operatörleriyle müşavirliklerimiz aracılığıyla görüşmeler yapıyoruz. Onlardan aldığımız güzel cevap, toplu herhangi bir rezervasyon iptalinin olmadığı yolunda. Bakanlık olarak, tabiî, rezervasyon taleplerinde bir gerileme olduğu gerçektir, bunu kabul ediyoruz; ancak, önemli olan, yapılmış olan rezervasyonlarda, tur operatörleri bazında, büyük olarak herhangi bir iptalin söz konusu olmadığıdır.

Bu arada, tanıtım faaliyetlerimizi de tamamen durdurmak yerine, daha çok ihtisas kanalı olan, işte Travel,  Eurosport gibi, daha güncel haberlerden uzak kanallarla kaydırarak sürdürüyoruz. Savaşın bitiminden itibaren bütün faaliyetlerimizi yoğun bir şekilde devam ettireceğiz; ancak, bu dönemde, tabiî ki, fuar çalışmalarımız devam etmektedir.

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız...

TURİZM BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) - Turizm kentleri projesine de kısaca değinerek bitirmek istiyorum.

Bu projenin amacı, turizmin çeşitlendirilmesi politikasının da bir gereğidir. Bölgesel kalkınmayı da destekler nitelikte yürütülmesi gereken ve birçok aktiviteyi içeren, planlı, marinasıyla, spor alanlarıyla, yerleşim alanlarıyla güzel turizm merkezleri yaratılmasıdır. Belirli bir çitle çevrilmiş alanlar değil, tam tersine, planlı, doğanın korunduğu ve turizme gerçekten hizmet edebilecek birimleri bir arada ihtiva eden kentler projesidir.

Ben, diğer soruları, daha fazla zamanınızı almamak için yazılı olarak cevaplamayı tercih ediyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Babacan.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vaktimiz herhalde çok az, 2 dakika kadar bir vaktimiz kaldı. Onun için, ben, sorulardan bir tanesine hemen kısaca cevap vereceğim, geriye kalan sorular da daha sonra yazılı olarak cevaplandırılacak.

Şimdi, Hazine Müsteşarlığının 1995-2001 yıllarına ait dışborç hesapları, denetlenmek üzere, 2002 yılı haziran ayında Sayıştay Başkanlığına teslim edildi. Denetim, şu anda denetim ekibince yapılmakta ve bu dış borçlarla ilgili çalışmalar Sayıştay tarafından devam ettirilmektedir. 2001 yılı içborç ve bütçe hesaplarının tamamı, devlet muhasebesinde kayıt altına alınmış ve Sayıştay tarafından da denetlenmiştir. Söz konusu hesaplar, ilgili mevzuat uyarınca, teknik açıdan bütçe dışında izlenmiştir 2001 yılında. Yine, 2001 yılı içborç hesapları, Sayıştay tarafından denetlenip uygun bulunmuştur. Dolayısıyla, bu raporlarda, Sayın Alaattin Büyükkaya'nın okuduğu raporda "kayıtdışı" diye bir tabir var; burada kayıtdışı değil de, belki, bütçe dışı gibi bir tabir kullanılabilir miydi; tabiî, bunun, teknik olarak, incelenmesi lazım.

Yine, aynı raporda "bu terim -yani, kayıtdışı terimini kastediyor- bütçe dışında harcanan kaynakların israf edildiğini, nereye harcandığını, belli olmadığını veya yolsuzluk yapıldığını ifade etmemektedir" diye, yine, Sayıştay'ın raporunda var; fakat, tabiî, bu konu uzun süredir gündemde olduğu için, ben, bunu, hem Sayıştay yetkilileriyle hem de bu konuyu ilk gündeme getiren Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimizle ayrıca görüşeceğim, kendim daha detaylı ele alacağım. Ayrıca, bu konuyla ilgili gerekli açıklamalar da yapılacak.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, Sayın Enis Tütüncü'nün iki müracaatı var. Birincisi "son söz milletvekilinindir" kuralı gereğince söz istedi. İkincisi, Sayın Osman Nuri Filiz'in, konuşması sırasında kendisine sataşmada bulunduğu gerekçesiyle söz istedi.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 60 ve 72 nci maddelerine göre, başkaca bir hüküm yoksa, her konuda, hükümete, komisyona ve siyasî parti grupları ile şahsı adına iki üyeye söz verilebilmektedir. Şahsı adına üçüncü bir kişiye, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre "son söz milletvekilinindir" hükmü gereğince söz verilebilmesi, iki şahıstan sonra hükümetin söz alıp konuşması halinde mümkün olabilmektedir.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ama, sorulara cevap verilmedi ki...

BAŞKAN - Şahısları adına iki üye söz alıp konuşmuştur; hükümet söz istememiştir. Görüşmelerin bittiği belirtilerek sorulara geçilmiştir. Soru-cevap işlemi bütün konuşmaların bitiminden sonra yapılmaktadır. Konuşmaların bitiminden sonra soru-cevap işlemine geçilmiş, bu işlem bittikten sonra, son söz olarak Sayın Tütüncü söz istemiştir. Arz ettiğim nedenlerle, kendilerine söz verilememektedir.

Bilgilerinize sunulur.

İkinci söz talebiyle ilgili olarak, Sayın Osman Nuri Filiz'in konuşma tutanaklarını getirttim. Konuşma tutanağında "eğer, bu bütçede herhangi bir sorun varsa, tenkit etmek istiyorsa, Sayın Enis Tütüncü kardeşimiz, gerçekten, planlamada birikimi olan bir arkadaşımız, ağabeyimizdir, büyüğümüzdür, bütçeyi tenkit edebilecek birikimi vardır ve eder; ancak, bütçeler, onun da bildiği gibi, altı ay önceden hazırlanmaya başlanır. Bütçe felsefesini ortaya koyan Sayın Kemal Derviş ve sol hükümettir. O bakımdan, bu bütçeyi bu hale ancak bu kadar getirebildik. Onun için, burada bir kimlik bunalımından söz etmek mümkün değildir" diyor.

Bu durum karşısında da, bu, sataşma olarak değerlendirilememiştir. Dolayısıyla da, Sayın Tütüncü'ye söz verilememiştir.

Şimdi, sırasıyla dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

I) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.-  Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

                      A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                                         

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetler

15 040 500 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Dış Ticaret Politikalarının Düzenlenmesi ve Uygulanması

42 187 500 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

7 297 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

 

 

T O P L A M

64 525 000 000 000

 

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Dış Ticaret Müsteşarlığı  2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                     L  i  r  a         

- Genel Ödenek Toplamı               :        37 519 310 075 000

- Toplam Harcama                        :        34 307 107 750 000

- İptal Edilen Ödenek                    :          4 374 834 785 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :          1 162 632 460 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

İ) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.- Hazine  Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

                      A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                                          

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

18 003 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Hazine Politikalarının Düzenlenmesi ve Uygulanması

51 447 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

910

Kurumlara Katılma Payları ve Sermaye Teşkilleri

1 024 250 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

920

İktisadî Transferler ve Yardımlar

3 724 500 000 000 000

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

930

Malî Transferler

519 880 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

940

Sosyal Transferler

747 538 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

950

Borç Ödemeleri

67 071 212 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

999

Dış Proje Kredileri

82 589 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                          

 

 

T O P L A M

73 239 419 000 000 000

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir

Hazine Müsteşarlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                     L  i  r  a          

- Genel Ödenek Toplamı               : 47 727 813 385 725 000

- Toplam Harcama                         : 47 445 179 080 690 000

- İptal Edilen Ödenek                     :   283 527 493 525 000

- Ödenek Dışı Harcama                  :          893 188 490 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve

   Dış Proje Kredilerinden Ertesi

   Yıla Devreden                             :       5 015 861 720 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

J) TURİZM BAKANLIĞI

1.- Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

 

 

Kodu

                      A ç ı k l a m a

L i r a

                                                                                                                                         

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

16 484 000 000 000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

111

Ülke Turizminin Geliştirilmesi ve Tanıtılması Hizmetleri

173 084 000 000 000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

562 000 000 000

 

 

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                         

 

 

T O P L A M

190 130 000 000 000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Turizm Bakanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Turizm Bakanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                   L  i  r  a           

- Genel Ödenek Toplamı              :     102 397 977 000 000

- Toplam Harcama                        :       91 627 472 830 000

- İptal Edilen Ödenek                   :       10 779 636 480 000

- Ödenek Dışı Harcama                :                9 132 310 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Turizm Bakanlığı 2003 malî yılı bütçeleri ile 2001 mali yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olmalarını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, dördüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 25 Mart 2003 Salı günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 19.36