TBMM 2 3 2003-04-22T06:20:00Z 2003-04-22T06:20:00Z 71 50962 290487 TBMM 2420 580 356738 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 9

 

53 üncü Birleşim

23 . 3 . 2003 Pazar

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜVEN İSTEMİ

1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan BakanlarKurulu hakkında güvenoylaması

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/530) (S. Sayısı : 76)

2. - 2001 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/280, 3/87, 3/89, 3/90) (S. Sayısı : 78)

 

3. - 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı :77)

4. - 2001 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/281, 3/88) (S. Sayısı :79)

A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

B) CUMHURBAŞKANLIĞI

1. - Cumhurbaşkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Cumhurbaşkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi Kesinhesabı

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Sayıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Sayıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

1. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak iki oturum yaptı.

TBMM Başkanının, Bosna-Hersek Temsilciler Meclisi Başkanının davetine, beraberinde bir Parlamento heyetiyle icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan Bakanlar Kurulunun programı görüşüldü.

Program görüşmeleri sırasında;

Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin, CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç'un, şahsına sataşması nedeniyle,

Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar da, AK Parti Grubu adına konuşan Adana Milletvekili Ömer Çelik'in, 3 Kasım seçimlerinden önce TBMM'de görev alan siyasî partilere ilişkin sözleri nedeniyle,

Birer konuşma yaptılar.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan Bakanlar Kurulu hakkında güvenoylamasını yapmak ve 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarını görüşmek için, alınan karar gereğince, 23 Mart 2003 Pazar günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 17.59'da son verildi.

Bülent Arınç

 

 

Başkan

 

 

 

Mevlüt Akgün

Türkân Miçooğulları

 

Karaman

İzmir

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


                                                                                                           No. : 74

II. - GELEN KÂĞITLAR

23 . 3 . 2003 PAZAR

Tasarı

1. - İcra ve İflas Kanunu ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşaası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik  Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/541) (Plan ve Bütçe ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.2003)

Raporlar

1. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü Arasında Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/404) (S. Sayısı : 84) (Dağıtma tarihi : 23.3.2003) (GÜNDEME)

2. - Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/409) (S. Sayısı : 85) (Dağıtma tarihi : 23.3.2003) (GÜNDEME)

3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin ve Eki Sağlık Bakımı Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/422) (S. Sayısı : 86) (Dağıtma tarihi : 23.3.2003) (GÜNDEME)

4. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonu Arasında Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/436) (S. Sayısı : 87) (Dağıtma tarihi : 23.3.2003) (GÜNDEME)

5. - Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü Değişikliğinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/449) (S. Sayısı : 88) (Dağıtma tarihi : 23.3.2003) (GÜNDEME)

6. - Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinin Biyogüvenlik Kartagena Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile, Çevre, Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/452) (S. Sayısı : 89) (Dağıtma tarihi : 23.3.2003) (GÜNDEME)

7. - Avrupa Peyzaj Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/456) (S. Sayısı : 90) (Dağıtma tarihi : 23.3.2003) (GÜNDEME)

8. - 1990 Tarihli Petrol Kirliliğine Karşı Hazırlıklı Olma, Müdahale ve İşbirliği ile İlgili Uluslararası Sözleşme ve Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/460) (S. Sayısı : 91) (Dağıtma tarihi : 23.3.2003) (GÜNDEME)

9. - Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonunun Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/505) (S. Sayısı : 92) (Dağıtma tarihi : 23.3.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Irak'a asker gönderme konusunda ABD'nin Türkiye'yi uyardığı haberlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/315) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

2. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanının açıklamalarının piyasalara etkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/316) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

3. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Diyanet İşleri Başkanının görevden ayrılmasının sebeplerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/317) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

4. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop-Boyabat-Kargı-Ankara Karayolu Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/318) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

5. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop Fen Lisesi Projesinin iptal edildiği iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/319) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

6. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Millî Piyongo İdaresince Sinop'ta yapılması planlanan Fen Lisesi Projesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) sözlü soru önergesi (6/320) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

7. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop'un sınır ticareti kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/321) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

8. - Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, enerji üretim santrallerinin faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/322) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in, kadastro haritalarının ne zaman sayısal hale getirileceğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/319) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

2. - İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in, kadastro çalışmalarının ne zaman tamamlanacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/320) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

3. - İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in, orman alanlarının sınırlandırılması çalışmalarına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/321) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

4. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop'un doğal ve turistik zenginliklerine ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/322) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2003)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 11.00

23 Mart 2003 Pazar

BAŞKAN : Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında bulunan Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan Bakanlar Kurulu hakkında, Anayasanın 110 ve İçtüzüğün 124 üncü maddeleri gereğince güvenoylaması yapılacaktır.

III. - GÜVEN İSTEMİ

1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan Bakanlar Kurulu hakkında güvenoylaması

BAŞKAN - Güvenoylamasının açıkoy şeklinde yapılması, İçtüzüğün 124 üncü maddesi gereğidir. İçtüzüğün 139 uncu maddesine göre de, açıkoylama şekline Genel Kurul karar verecektir.

Açıkoylama şekillerini şu sıraya göre oylayacağım:

1- Elektronik oylama cihazıyla,

2- Oy kupalarının sıralar arasında dolaştırılması suretiyle,

3- Adı okunan milletvekilinin, kabul, ret veya çekimser şeklinde oyunu belirtmesi suretiyle,

4- Adı okunan milletvekilinin, kürsü önüne konulacak kutuya oyunu atması suretiyle.

Şimdi, bu sıraya göre oylama yapacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, güvenoylamasının sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                          512

Kabul              :                          350

Ret                  :                    162 (1)

                                    

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

Bu sonuca göre, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan Bakanlar Kuruluna Meclisimizce güvenoyu verilmiştir.

Kendilerini kutlar, milletimiz ve memleketimiz için hayırlı ve başarılı olmasını dilerim. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar; CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, tebrikler için ara vereceğim.

Sayın milletvekilleri, teşekkür için, Sayın Başbakan konuşma yapacaklardır.

Buyurun Sayın Başbakan. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 59 uncu Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına, Büyük Millet Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Meclisimiz, milletimizden aldığı emaneti, bugün, Hükümetimize verdiği güvenoyuyla omuzlarımıza bırakmıştır. Bu yüce emanete, büyük milletimiz adına, sadakatle sahip çıkacağız. Büyük Millet Meclisimizle, Hükümetimizle, ülkemizin selameti, halkımızın huzuru ve refahı için seferber olacağız. Yıllar sonra gelen bu coşkuyu ve yıllar sonra siyasete duyulan bu güveni, AK Parti İktidarı, Türkiye'nin, ertelenen özlemlerine kavuşması için değerlendirecektir. Bu zor günlerde, bu tarihî imkânı, ülkemizin itibarı için değerlendirmek, hepimizin boynunun borcudur.

Hükümetim adına, sizleri ve sizlerin şahsında milletimi en kalbî duygularla selamlıyor; bu sıkıntılı günlerin bir an önce aşılıp, aydınlık yarınların gelmesini Allah'tan temenni ediyor; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 11.30'da tekrar toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 11.16

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 11.30

BAŞKAN : Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi bütçe görüşmelerine başlayacağız; ancak, bütçe görüşmelerine başlamadan önce bir hususu bilgilerinize sunmak istiyorum: Bakanların mazereti nedeniyle, 2003 malî yılı bütçe görüşme programında, Turizm Bakanlığı bütçesi ile Orman Bakanlığı bütçesi yer değiştirmiştir.

Buna göre, Turizm Bakanlığı bütçesi, 24.3.2003 Pazartesi günü dördüncü turda, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Hazine Müsteşarlığı bütçeleriyle birlikte görüşülecektir.

Orman Bakanlığı bütçesi de 26.3.2003 Çarşamba günü sekizinci turda, Dışişleri Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçeleriyle birlikte görüşülecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Şimdi, gündemimize göre, 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerine başlıyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/530) (S. Sayısı : 76)

2. - 2001 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap  Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/280, 3/87, 3/89, 3/90) (S. Sayısı : 78)

3. - 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı : 77)

4. - 2001 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/281, 3/88) (S. Sayısı : 79) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporları 76, 77, 78 ve 79 sıra sayılarıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, bütçe kanun tasarılarının sunuş konuşmasını yapmak üzere hükümete söz vereceğim.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımıza da selam ve saygılarımı sunuyorum.

 

                                  

(1) 76, 77, 78, 79 S. Sayılı Basmayazılar ve ödenek cetvelleri tutanağa eklidir.

Ayrıca, 59 uncu hükümet olarak, bizlere duyduğunuz güven için hepinize çok teşekkür ediyorum. Bize verdiğiniz güvenoyuna ve milletimizin güvenine layık olacağımızı bir kere daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 57 nci hükümet tarafından sunulan 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarılarının, 3 Kasım seçimleri nedeniyle, kanunlaşması mümkün olmamıştı.

Sayın Abdullah Gül başkanlığında kurulan ve 28 Kasımda da güvenoyu alan Adalet ve Kalkınma Partisinin ilk hükümeti 58 inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Programına uygun bir bütçe yapabilmek için gerekli süreyi elde etmek, bu arada da, devlet hizmetlerinin sürekliliği nedeniyle harcamaların yapılması ve devlet gelirlerinin tahsil edilmesini sağlamak amacıyla, 2003 yılının üç aylık döneminde uygulanacak geçici bütçeyi çıkarmıştık.

58 inci hükümet tarafından hazırlanan 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları 3 Mart 2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu. Bu tasarılar ve 2002 Temmuz ayında sunulmuş bulunan 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaklaşık on gün süreyle bütün yönleriyle incelendi ve son şeklini aldı.

Komisyondaki çalışmalara 58 inci hükümet olarak katıldık ve Genel Başkanımız Sayın Tayyip Erdoğan başkanlığında 14 Martta kurulmuş olan 59 uncu Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak devam ettik. Komisyondaki çalışmalar sonuçlandı ve tasarılar, Yüce Meclisin takdir ve tensiplerine sunuldu. Bugün de, Yüce Mecliste bu tasarıların görüşmelerine başlanmaktadır. Bu vesileyle, Plan ve Bütçe Komisyonunun Sayın Başkan ve üyelerine, yaptıkları yoğun ve yorucu çalışmalar ve değerli katkıları için şahsım ve hükümetim adına huzurlarınızda teşekkürü bir borç biliyorum.

Bütçe kanunlarının hazırlanması, görüşülmesi, kabulü ve yayımlanması "bütçe hakkı" temelinde özellik arz eder.

Bütçeler, devletin gelirlerini toplamasına izin ve giderlerini yapmasına yetki veren kanunlardır. Malî yönleri yanında ekonomik ve sosyal yönleri de vardır. Aynı zamanda yönetimin izleyeceği ekonomik ve sosyal politikaları ortaya koyarlar.

Geleceğe ilişkin öngörüleri içeren bütçeler, şüphesiz hazırlandıkları ekonomik ve sosyal şartların, ülkenin içinde bulunduğu konjonktürün ve geleceğe ilişkin beklentilerin de izlerini taşırlar.

Bu bakımdan 2003 bütçesine geçmeden önce sizlere dünya ve ülkemiz ekonomisi hakkında bazı bilgiler vermek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2002 yılının en önemli ekonomik olaylarından biri, 1999 yılından beri kaydî para olarak kullanılan euronun 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren kâğıt ve madenî para olarak tedavüle girmesi olmuştur. Avrupa Birliğinin euro alanını oluşturan 12 üyesinin dünya üretimindeki payı yüzde 20, dünya ticaret hacmindeki payı ise yüzde 30'dur. Euro, ikinci büyük uluslararası rezerv para birimi haline gelmiştir.

Dünya ekonomisinin gündeminde yer alan önemli konulardan biri de petrol fiyatlarıdır. OPEC ülkelerinin 2002 yılının ilk yarısında uyguladıkları üretim kısıntısı ikinci yarıda da devam etmiştir. Ancak, Irak krizi, Venezuela'da yaşanan sorunlar ve ABD ile Kuzey Kore arasındaki nükleer silah krizi petrol fiyatlarını yükseltmiş ve petrolün varil fiyatı 30 doları geçmiştir.

Fiyatları düşürmek amacıyla OPEC, 2003 Ocak ve Şubat aylarından geçerli olmak üzere günlük üretim miktarını artırma kararı almış ve uygulamaya başlamış; ancak, derinleşen Irak krizi nedeniyle petrol fiyatlarındaki artış sürmüştür. Buna rağmen, mart ayı ortalarında yapılan OPEC toplantısında günlük üretim kotasının artırılmayacağı yönünde karar alınmıştır.

Petrol fiyatlarındaki istikrarsızlık devam etmektedir. Bu hafta fiyatlar düşmeye başlamış ve 21 Mart 2003 tarihi itibariyle  25 dolar olmuştur. Biz de petrol fiyatlarında indirim çalışmalarına başladık ve ilk indirimi de bu hafta yaptık.

Diğer yandan, belirsizlikler altın fiyatlarını da yükseltmiş, altının ons fiyatı da bir ara 380 doları aşarak, son yılların en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Son günlerde altının fiyatı da gerilemekte olup 1 ons altın, 21 Mart 2003 tarihi itibariyle 332 dolar olmuştur.

2002 yılında malî piyasalarda yaşanan sarsıntılar nedeniyle ortaya çıkan dolardaki değer kaybı 2003 yılında da devam etmiştir. Bir ara 1,11'lere çıkan euro/dolar paritesi son günlerde gerileme göstermiştir. 21 Mart 2003 tarihi itibariyle parite 1,0586 dolar olmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çağımızda, teknolojik gelişmeler sayesinde dünya giderek rekabete açık bir pazara dönüşmekte, ulusal pazarların dünya pazarlarıyla bütünleşmesi kolaylaşmakta ve ticaretin serbestleşmesi ülkeleri birbirine daha bağımlı hale getirmektedir.

Küreselleşmenin olumlu etkilerinin yanında olumsuz etkilerinin de olduğu artık bilinen bir gerçektir. Gelir dağılımında yarattığı adaletsizlik kesinlikle çözülmesi gereken bir problemdir. Zira, dünya nüfusunun yarısı, günlük ortalama 2 doların altında, beşte 1'i de 1 doların altında bir parayla yaşamaktadır. Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan politikalar yerine, ekonomik refahın dünya ölçeğinde yaygınlaşmasını ve adil paylaşılmasını sağlayan politikalara özel bir önem ve öncelik verilmesi şarttır.

Küreselleşmenin yanında, bölgesel entegrasyonlar da giderek önem kazanmak ve yayılmaktadır. Bu çerçevede, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde, 1999 Helsinki Zirvesinde ülkemize adaylık statüsünün tanınmasının ardından, gerek mevzuat uyumu gerekse ekonomik kriterlere uyum açısından yapılan reform çalışmaları, 59 uncu hükümet zamanında da sürdürülecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi de, sizlere, ülkemiz ekonomisinden bahsetmek istiyorum. Türkiye, faizin ve döviz kurunun kamu otoritesi tarafından belirlendiği, ithalatın ve sermaye hareketlerinin kontrol altında tutulduğu uzun bir dönemden sonra, 1980'li yıllardan itibaren ihracata dönük, rekabete ve dışa açık serbest piyasa ekonomisine geçmiştir. Bu amaçla, kambiyo işlemleri ve sermaye hareketleri serbest bırakılmış, para ve sermaye piyasaları oluşturulmuş, faiz ve döviz kuru piyasalarda belirlenmeye başlanmıştır. Türk Lirası konvertibl hale getirilmiş, döviz kullanımı ve uluslararası sermaye hareketleri tamamen serbest bırakılmış, dışticaret liberalleştirilmiş ve Avrupa Birliği ile gümrük birliğine girilmiştir.

Son dönemde de, temel amacı, üç yıllık bir dönem sonunda enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek, reel faizleri süratle aşağı çekmek, kamu finansman dengesini sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak, ekonomide sürdürülebilir bir büyüme ortamı tesis etmek ve yapısal reformları hızla gerçekleştirmek olarak belirlenen bir ekonomik program 2000  yılı başlarında uygulamaya konulmuştur; ancak, bu programda başarı sağlanamamıştır. 2000 Kasım ayı ve ardından 2001 Şubat ayında ortaya çıkan krizler sonrasında, önceki programın devamı niteliğinde olan ve bu programın yapısal unsurlarının güçlendirilmesine dayanan dalgalı kur rejiminin geçerli olduğu yeni bir istikrar programı uygulanmaya başlanmıştır.

2001 yılında, artan belirsizlik, bankacılık krizi ve sabit kur rejiminin terk edilmesi, faizlerin, enflasyonun ve işsizliğin artmasına, ekonomide tarihî bir küçülmeye mal olmuştur.

2002 yılında iç talepteki durgunluğa karşılık büyük ölçüde stok artışı ve ihracattan kaynaklanan büyüme başlamış, maliye politikasında hedeflerden sapmalar olmuşsa da para politikası programlandığı şekilde sürdürülmüş, enflasyon hedeflenenin de altında gerçekleşmiştir; ancak, seçim ekonomisi uygulanması nedeniyle bütçe ve faizdışı fazla hedefleri tutturulamamış, işsizlik artmaya devam etmiştir.

Yıllardır uygulanan yanlış programlar, yönetim hataları ve gerekli reformların zamanında yapılamaması nedenleriyle ülkemiz, yüksek enflasyon, büyük bir kamu borç stoku, istikrarsız büyüme, dengesiz gelir dağılımı, yüksek işsizlik gibi ciddî  sorunlar içine düşmüştür.

Kişi başına gayri safî millî hâsıla, 1998 yılında 3 255 dolar iken, 2000 yılında 2 123 dolarlara düşmüştür. 2002 yılında eğitimli gençlerde işsizlik oranı, yüzde 29,4'e yükselmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, zaman zaman dış ödeme güçlükleri de yaşamıştır. Gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye'nin, ekonomik büyümeyi gerçekleştirmesi ve başta hammadde, aramalı, teknoloji ve enerji kaynakları olmak üzere, mecburî ithalatının da karşılanması için istikrarlı bir döviz girdisi sağlanması gerekmektedir. Döviz girişinin en önemli kaynağı ise, ülkede, yatırım, üretim ve istihdam artışı sağlayan ihracattır.

Bilinmelidir ki, kamu dengesi kadar, ödemeler dengesi de çok önemlidir. Ülkemizin 70 sente muhtaç olduğu günler unutulmamalıdır.

İhracatta sürekli ve kalıcı artış sağlanması, hükümetimizin öncelikleri arasındadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizlere, biraz da, kamu kesimi açıkları ve borçlar hakkında bilgi arz etmek istiyorum. Ülke ekonomisinde istikrarsızlığın temel nedeni olan kamu kesimi açıkları ile, borçlar hakkında vereceğim bilgiler şöyledir:

Devlet giderlerinin gelirlerden fazla olması; yani, bütçenin açık vermesi durumunda, bu açığın bir şekilde karşılanması gerekmektedir. Bütçe açığının, ekonominin taşıyamayacağı boyuta gelmesi, ülkeyi krize sokar. İşte, bizde de yaşanan bu olmuştur. Giderlerimizdeki artış hızı gelirlerimizin üzerinde olmuş ve aradaki fark giderek artmıştır. Giderlerimiz, israflarla, har vurup harman savurma politikasıyla o kadar artmıştır ki, bir ara, topladığımız vergiler ödediğimiz faizlere dahi yetmez olmuştur.

Avrupa Birliği Maastricht kriterlerine göre, kamu kesimi açığı, gayri safî yurtiçi hâsılanın yüzde 3'ünü aşmamalıdır. Oysa, ülkemizde, kamu kesimi açıkları, 1975 yılından bugüne kadar yüzde 3'ün altına hiç düşmemiştir.

1980 yılında -buraya dikkatlerinizi çekmek istiyorum- 16,4 milyar dolar olan konsolide bütçe iç ve dışborçları toplamı, 1990 yılında 43,2 milyar dolara, 2000 yılında 94,8 milyar dolara, 2001 yılında 123,6 milyar dolara, 2002 yılı sonunda 148,5 milyar dolara kadar tırmanmıştır. Gayri safî millî hâsılaya oranı da, 1980'de yüzde 24 iken, 2002 yılında yüzde 82,3 olmuştur.

Türkiye, 1990'lı yıllar boyunca tüm kazanımlarını heba etmiş, imkânlarının üzerinde harcama yaparak borçlanmış; bu borçların faizleri kartopu gibi büyüyerek bugünlere gelinmiştir.

Kamu kesimi borç stokunun yüksekliği ve borcun borçla kapatılması, bir taraftan malî piyasalardaki kaynakların kamu tarafından kullanılarak özel kesime, yatırıma, üretime, ihracata yeterli kaynak bırakmamakta, diğer taraftan faiz oranlarını yükselterek, maliyetleri artırmaktadır. Öte yandan, özel sektörün kaynaklarını, yatırım veya üretim yerine yüksek faizlerden faydalanmak amacıyla kamu borçlanma senetlerine ya da kısa dönemde sonuç verecek yatırımlara ayırmasına zorlamaktadır.

İlaveten, ödenecek faizlerin bütçe içerisindeki payının giderek artması, bütçenin esnekliğini de yok etmektedir. Türkiye, 2003 yılında 65,5 katrilyon lira; yani, 37 milyar ile 40 milyar dolar arasında faiz ödeyecektir. Devraldığımız tablo budur.

Bu tablo karşısında, yeterli faizdışı fazla vermek başta olmak üzere, içborç stokunun makul seviyelere indirilmesi ve faiz ödemelerinin bütçedeki payının azaltılması büyük önem arz etmektedir. Bu tabloyu kalıcı şekilde değiştirmemiz şarttır. Hükümetin en önemli mücadelesi bu yönde olacaktır. Bu mücadeleyi kamu ve özel, bütün kurum ve kesimlerin sahiplenmesi ve destek vermesi hayatî önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi de, 2002 konsolide bütçe uygulama sonuçlarına ilişkin bilgi vermek istiyorum.

Bu arada, sizlerde de yazılı metin olduğu için, bazı yerleri, sizlerin vakitlerini fazla almamak için atlıyorum; müsaadenize, anlayışınıza sığınıyorum.

2002 yılında bütçe giderlerinin gayri safî millî hâsılaya oranı önceki yıla göre 3,1 puan azalışla yüzde 42,6 olurken, bütçe gelirlerinin oranı da 1,1 puan azalışla yüzde 28,1'e gerilemiştir. Bütçe açığının gayri safî millî hâsılaya oranı 2,1 puan azalarak yüzde 14,4, faiz hariç dengedeki fazlanın oranı ise 2,1 puanlık azalışla yüzde 4,7 olmuştur.

2002 yılında konsolide bütçe giderleri hedeflenenin yüzde 17,7, bütçe gelirleri ise yüzde 7,3 üzerinde gerçekleşmiştir. Bütçe açığındaki sapma yüzde 45,2 olmuştur. Faizdışı fazla, hedeflenenin yüzde 19,5 gerisinde kalmıştır.

Giderler içerisinde faiz ödemeleri yüzde 21,2, sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan transferler yüzde 41,3, vergi iadeleri de yüzde 66,6 oranlarında olmak üzere hedeflenenin üzerinde gerçekleşmiştir.

2002 yılı konsolide bütçe giderlerindeki sapmanın tutarı 17,4 katrilyon liradır. Malî disiplinin korunamamasının temel nedenlerinden olan bu soruna daha yakından bakmamız gerekmektedir. Zira, bu, bizim bu sene aldığımız tasarruf tedbirlerinin niçin alındığının ve malî disiplini sağlamaya dönük olarak bütçe kanununda yer verdiğimiz düzenlemelerin niçin yapıldığının anlaşılmasına yardım edecektir.

Bu sapma, esas itibariyle, kamu personeline yapılan seyyanen zamdan, sağlık giderlerinde öngörülmeyen artışlardan; yani israflardan, özel ödenek ve dışproje kredi kaynaklı yatırımlardan, 3 Kasım seçimleri öncesinde yaşanan siyasî çalkantılar nedeniyle borçlanma maliyetlerinin yüksek gerçekleşmesinden kaynaklanmıştır.

Söz konusu harcama kalemleri içinde en büyük sapma, 9,1 katrilyon lirayla faiz giderlerinde görülmüştür. Bu durum, ekonomik istikrarın sağlanması ve bu amaçla kararlı ekonomik politikaların uygulamaya konulması yoluyla reel faiz oranlarının düşürülmesi gereğinin ne kadar hayatî bir unsur olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bizim yapmaya çalıştığımız da işte bunu sağlamaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; daha önce ifade ettiğim üzere, ülkemiz, uzun bir süredir yüksek enflasyon, büyük bir kamu borç stoku, istikrarsız büyüme, dengesiz gelir dağılımı, yüksek işsizlik gibi ciddî sorunlarla karşı karşıyadır. Bunu, kimsenin moralini bozmak için söylemiyorum. Sadece, ekonomiyi istikrara kavuşturmak, sağlam bir kamu maliyesine sahip olmak ve borç stokunu eritmek için fazla zamanımızın da olmadığını, artık, malî disiplinsizliğe, savurganlığa ve ilkel ekonomik yönetim anlayışına prim verilmemesine dönük çabalarımızın ne kadar mantıklı bir temele oturduğunu vurgulamak için üzerinde duruyorum; yani, kısacası, hastalık kamudadır, kamuyu düzeltmemiz ve bu hastalıktan kurtarmamız icap etmektedir.

Hükümet, 2002 yılı sonu itibariyle, sadece konsolide bütçe olarak 92 milyar doları içborç ve 57 milyar doları da dışborç olmak üzere, toplam 149 milyar dolar tutarındaki borç stokunu devralmıştır. 2003 yılında, konsolide bütçeden ödenecek faiz tutarı da 37-40 milyar dolar arasındadır.

Bu nedenlerle, hükümetimiz, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek, kamu borç stokunu düşürmek, yüksek ve istikrarlı bir büyüme performansına ulaşmak için, yürürlükteki ekonomik programın aksayan ve yetersiz bölümlerini de dikkate alarak, toplumumuzun desteğini alacak yeni bir ekonomik program uygulayacaktır.

Bu çerçevede yapılan çalışmalar sonucunda belirlenen 2003 yılı makroekonomik büyüklükleri şöyledir:

Gayri safî millî hâsıla                                :                                354,6 katrilyon lira

Büyüme oranı                                :                                yüzde 5

Gayri safî millî hâsıla deflatörü                                :                                yüzde 24,4

TEFE yıl sonu                                :                                yüzde 17,4

TÜFE yıl sonu                                :                                yüzde 20

İhracat                                :                                39,4 milyar dolar

İthalat                                :                                55,6 milyar dolardır.

2003 bütçesinin büyüklükleri ve dengeleri de bu hedeflere göre belirlenmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; daha önce verdiğim rakamlardan da görüleceği üzere, son yıllarda, bütçeler, devletin temel fonksiyonlarını dahi finanse etmekte zorlanır hale gelmiştir. Bütçeler, kamu kaynaklarının önemli bir kısmının faiz ödemelerine ayrılması nedeniyle, enflasyonla mücadele, gelir dağılımını düzeltme ve piyasalarda meydana gelebilecek olağanüstü gelişmelere karşı bir politika aracı olarak kullanabilme esnekliğini büyük ölçüde kaybetmiş bulunmaktadır.

Bu durum, faiz bütçesini yeniden devlet bütçesi haline getirecek tedbirleri uygulayacak iradeyi gerekli kılmaktadır. Bunun bilincinde olan hükümetimiz, malî disiplinin sağlanması amacıyla 2003 yılı bütçesinde önemli yeniliklere yer vermiş, harcamaları miktar olarak değil, harcamaların kalitesini artırmak suretiyle gerçek bir bütçe anlayışına geçmeye dönük bir tercih yapmıştır. Bu çerçevede, harcamalarda tasarrufu ve etkinliği artıran, israfı önleyen bir bütçe hazırladık.

Ancak şu unutulmamalıdır ki, malî disiplinin gerçekleştirilmesi, harcamalarda tasarrufun ve etkinliğin sağlanması ve savurganlığın önlenmesine yönelik tedbirler alınması, kamu hizmetleri için gerekli ödeneklerin konulmadığı gibi bir kuşkuya yer vermemelidir.

Hükümetimiz, programında da belirtildiği üzere, 2003 bütçesine reel ekonomiyi güçlendirecek, sıkıntı içinde olan sosyal sınıfları destekleyecek ve devletin temel fonksiyonlarının yerine getirilmesini sağlayacak ölçüde gerekli ödenek tahsis etmiş bulunmaktadır. Plan ve Bütçe Komisyonu, yaptığı görüşmeler sonucunda, bütçe tasarısını çok az bir değişiklikle kabul etmiştir.

2003 malî yılı konsolide bütçesinde;

Giderler                                :                                145,9 katrilyon lira

Faizdışı giderler                                :                                80,5 katrilyon lira

Gelirler                                :                                100,8 katrilyon lira

Bütçe açığı                                :                                45,2 katrilyon lira olarak belirlenmiştir.

Konsolide bütçe giderleri içinde;

Personel giderleri                                :                                29,5 katrilyon lira

Diğer cari giderler                                :                                9,3 katrilyon lira

Yatırım giderleri                                :                                8 katrilyon lira

Transferler                                :                                99,1 katrilyon liradır.

Transfer ödenekleri içinde;

Borç faizi ödemelerine                                :                                65,5 katrilyon lira

Kamu iktisadî teşebbüslerine                                 :                                1,9 katrilyon lira

Vergi iadelerine                                 :                                6,8 katrilyon lira

Sosyal güvenlik kurumlarına                                 :                                14,9 katrilyon lira

Tarımsal destekleme ödemelerine                                :                                2,5 katrilyon lira ödenek ayrılmıştır.

Bütçe gelirleri içerisinde;

Vergi gelirleri                                 :                                86 katrilyon lira

Vergi dışı normal gelirler                                 :                                10,3 katrilyon lira

Özel gelir ve fonlar                                 :                                4,1 katrilyon lira

Katma bütçe gelirleri                                 :                                425 trilyon liradır.

Konsolide bütçede giderlerin gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 41,2; faizdışı giderlerin oranı yüzde 22,7; faiz ödemelerinin oranı yüzde 18,5; gelirlerin oranı yüzde 28,4 ve vergi gelirlerinin oranı ise yüzde 24,2'dir. Bütçe açığının gayri safî millî hâsılaya oranı da yüzde 12,7'dir.

145 katrilyon 949 trilyon liralık ödeneğin 145 katrilyon 169 trilyon lirasının harcamaya dönüşeceği tahmin edilmektedir. Bu bazda bakıldığında, bu oranlar, bütçe giderlerinde yüzde 40,9; faizdışı giderlerde yüzde 22,5 ve bütçe açığında yüzde 12,5 olmaktadır.

2003 yılında ulaşılması öngörülen faizdışı fazla 20 katrilyon 283 trilyon liradır. Bu tutar, gayri safî millî hâsılanın yüzde 5,7'sine tekabül etmektedir. Harcama bazlı konsolide bütçe faizdışı fazla tutarı 21 katrilyon 63 trilyon liraya, gayri safî millî hâsılaya oranı da yüzde 5,9'a ulaşmaktadır. Konsolide bütçe dışındaki kamu kesimi de dahil edildiğinde, faizdışı fazlanın gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 6,5 olmaktadır. Böylece, program hedefine ulaşılmış bulunulmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2003 yılında, konsolide bütçe harcamalarının ve borç faizi ödemelerinin gayri safî millî hâsılaya oranlarının düşürülmesi planlanmıştır.

Bu hedefler belirlenirken, devletin aslî görevlerini aksatacak herhangi bir kısıtlamaya gidilmediğini özellikle belirtmek istiyorum. Şu hususu üzerini önemle çizerek belirtmek istiyorum: Alınan tedbirler ve yapılan düzenlemeler, sadece kamu gelir ve harcama politikasında etkinliğin ve verimliliğin sağlanmasına dönüktür, yoksa, kamu hizmetlerinin gerek boyutu gerekse kalitesinin düşürülmesine yönelik herhangi bir önlem söz konusu değildir.

Siyasî istikrarın yanı sıra, kamu harcamalarında tasarruf ve etkinliğin artırılması ve kararlı politikaların uygulamaya konulmasına bağlı olarak reel faizlerde beklenen düşüş, hedeflerimizin gerçekleştirilmesine önemli bir katkı sağlayacaktır.

Ülkemiz oldukça hassas bir bölgede bulunmaktadır ve bu bölge, bir savaş ortamına girmiştir. Bu durum karşısında, kararlılıkla uygulamakta olduğumuz maliye politikalarını, daha da güçlendirerek sürdüreceğiz. 2003 yılında alınması gereken, giderlerde tasarrufa ve gelir artırmaya yönelik düzenlemeler, hızla yerine getirilmektedir. Nitekim, geçtiğimiz iki ay içerisinde, gelirlerin tahsili ve giderlerde tasarruf konusunda gösterilen kararlılık sonucunda, faizdışı fazla hedefi aşılmıştır. Maliye politikalarının uygulanmasında bugüne kadar gösterdiğimiz kararlılık, bundan sonra da artırılarak sürdürülecektir.

Yürütmekte olduğumuz program, bölgemizdeki savaş durumunun ekonomi üzerindeki etkilerini kontrol altında tutacak güçtedir. Ekonomik istikrarın sürdürülebilirliğini ve dolayısıyla, insanımızın refahını artırmak bakımından, içinde bulunduğumuz olağanüstü durumun en az sorunla atlatılması konusunda, gerekli hassasiyet gösterilmektedir. Maliye politikalarını uygulamaktaki kararlılığımız, malî piyasalarda istikrarı sağlamak üzere alınan tedbirleri destekleyecektir. Malî piyasalardaki istikrarın devamı, programın sağlıklı şekilde yürümesi bakımından çok önemlidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütçe, enflasyonla mücadelede, malî disiplinin sağlanması ve istikrarlı bir büyümenin gerçekleştirilmesinde kullanılabilecek en önemli kamu maliyesi araçlarından birisidir.

2003 bütçesi, bu amaçların gerçekleştirilmesine katkıda bulunacak şekilde hazırlanmıştır. 2003 bütçesinde, saydamlık, hesap verebilirlik ve bütçede samimiyet ilkelerini gerçekleştirecek, hükümetin ekonomik ve malî yapıda dönüşüm kararlılığını gösterecek, gerçek bir bütçe anlayışına yönelimi ortaya çıkaracak düzenlemelere yer verilmektedir.

Kamu haznedarlığını yaygınlaştıran ve geçici bütçede yer alan düzenleme 2003 bütçesine de taşınmakta ve bu sayede, borçlanma maliyetini düşürmeye ve kamu kaynaklarının kullanımında etkinliği artırmaya yönelik önemli bir tedbir alınmaktadır.

Yatırımları hızlandırma ödeneğinden, proje bazında 5 trilyon liraya kadar aktarma yapılabilecektir. Bu düzenlemeyle, kamu idarelerine projelerin uygulanması aşamasında disiplin getirilmesi ve daha sağlıklı proje analizleri yapılmasının teşvik edilmesi amaçlanmıştır.

Tertipler arasında yapılacak ödenek aktarmalarına önemli sınırlamalar getirilmektedir. Bu şekilde, kamu idarelerinin etkin bir bütçe politikası izlemeleri ve ödenek taleplerini sağlıklı bir şekilde yapmaları için önemli bir mekanizma oluşturulmaktadır.

Muhasebei Umumiye Kanununun 48 inci maddesi çerçevesinde, ödenek şartı aranmadan ödeme yapılan kalemler için ödenek konulmakta ve böylece, bütçenin daha samimi bir şekilde hazırlanması ve azamî saydamlığın sağlanması açısından önemli bir  adım atılmaktadır.

Konsolide bütçeli kuruluşlara, diğer cari ve kamulaştırma tertiplerinde yer alan başlangıç ödeneklerini bir sonraki yıla devretme imkânı getirilmektedir.

Kadroların ve personel ödeneklerinin kullanımında disiplini sağlayacak düzenlemelere yer verilmektedir.

Memur maaşlarına yapılacak artış oranlarının belirlenmesi amacıyla Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir. Ekonomideki gelişmeler ve bütçe imkânları çerçevesinde memurlarımızın ve emeklilerimizin enflasyona ezdirilmemesi için her türlü gayret gösterilecektir.

Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun gereğince, borçlanma limiti içinde kalmak kaydıyla, dış proje kredilerine ilişkin olarak bütçeye yeteri kadar ödenek konulmuştur. Bu şekilde, daha önceki yıllarda izlenen ve yıl içindeki gerçekleşmelere göre ödenek kaydedilmesine dayanan uygulama terk edilecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe üzerindeki denetim hakkı artmış olacaktır.

Hazine garantili ödemelerin karşılanması amacıyla oluşturulan risk hesabına 1,6 katrilyon lira ödenek tahsis edilmiştir.

Kamu idarelerindeki ihtiyaç fazlası demirbaşların bir havuzda toplanması ve ihtiyacı olan idarelere devredilmesi amacıyla hüküm konulmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; artık "devletin malı deniz" değildir.

Ülkemizin içinde bulunduğu şartlar altında sürdürülebilir bir kamu maliyesi için dikkate değer bir faizdışı fazla sağlamak gerekmekte; bunun yolu da, tasarruf tedbirlerinden ve gelirlerin artırılmasından geçmektedir.

Harcama ve gelir politikası belirlenirken, toplumun her kesiminin gelir düzeyine uygun fedakârlık yapmasına özellikle dikkat edilmiştir.

3 Mart 2003 tarihinde açıklanan 15,8 katrilyon liralık harcamalarda israfı önlemeye ve gelirleri artırmaya yönelik tedbirlerin 11,6 katrilyon lirası bütçeye konulan hükümler ve yapılan idarî düzenlemelerle hızla uygulamaya geçirilmektedir.

2003 yılında almakta olduğumuz tedbirlerden kısaca bahsetmek istiyorum.

Başbakanlığın, Anayasada öngörüldüğü şekilde, koordinasyon makamı olması yönünde önemli bir adım atılmış ve bakanlık sayısı azaltılmıştır. 58 inci hükümet tarafından bu konuda başlatılan girişim, 59 uncu hükümet tarafından da sürdürülecektir.

Yatırım projeleri, öncelik ve verimlilikleri açısından yeniden gözden geçirilerek rasyonelleştirilmiştir.

Kamu taşıt politikası yeniden belirlenmiştir. 2003 yılında, kaynağı ne olursa olsun, ambulans, itfaiye aracı gibi sağlık, savunma ve güvenlik açısından özel nitelikli taşıtlar dışında taşıt alımı yapılmayacaktır. Alınacak taşıtlar da Bakanlar Kurulunun iznine tabi kılınmıştır.

Çok zorunlu haller dışında, mevcut kamu binalarının büyük bakım ve onarımları için 2003 yılında harcama yapılmayacak ve yeni sosyal tesis yatırımı başlatılmayacaktır.

2003 yılıyla birlikte, verimli olmayan gayri iktisadî yatırımlar durdurulmuştur. Eğitim, sağlık, teknolojik araştırma projeleri ve öncelikli bazı karayolu projeleri ile acil ve çok zorunlu haller dışında, gerçekleştirilmesi bir yıldan fazla sürecek yeni projelerin yatırım programına alınmaması kararlaştırılmıştır. Ayrıca, çok zorunlu haller dışında, yeni dış kredili proje alınmayacaktır.

Hak sahibi olmayanların ilaç almalarının önlenmesi amacıyla, yüzde 20'lik ilaç katılım payının personelin maaşlarından kesilmesi uygulamasına 1 Ocak 2003 tarihinden itibaren başlanmıştır.

Antibiyotik kullanımı yeni esaslara bağlanmış, referans fiyat uygulamasına memur emeklilerinde 1 Marttan itibaren başlanmıştır.

Sarf malzemelerinde standart ve fiyat birliği sağlanmasına yönelik çalışmalarımız da devam etmektedir.

Gerçekliğinin kontrolünü sağlamak amacıyla, sağlık kurumlarınca düzenlenen faturaların bir örneğinin hastaya verilmesi yönünde düzenleme başlatılmıştır.

İlaç kullanımı konusunda alınan tasarruf tedbirlerinin, sağlık hizmetlerinde kalitenin düşürülmesine ve daha az ilaç kullanımının sağlanmasına yönelik olmadığını burada özellikle belirtmek istiyorum. Bu konuda alınan tedbirler ve yapılan düzenlemeler, sadece, ilaç kullanımında savurganlığın önlenmesi, hak sahibi olmayanların ilaç alımlarının önlenmesi ve bu sektörde yapılan usulsüzlüklerin ortadan kaldırılmasını amaçlamaktadır; yoksa, sağlık hizmetlerinin aksatılarak tasarruf sağlanması gibi bir amaç peşinde değiliz. Bu konuda kimsenin herhangi bir şüphesi de olmaması lazımdır.

Hükümetimiz, sadece tasarruf tedbirleri alarak kamu harcama politikasında etkinlik sağlamakla ve geçici olarak gelir artırmaya yönelik girişimlerle yetinecek değildir. Ülkemizin yıllardır birikmiş sorunlarına göstermelik değil, kalıcı çözümler getirmek amacındayız.

58 inci hükümet, cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak, Acil Eylem Planıyla yapacağı icraatları takvime bağladı ve ilan etti. 59 uncu hükümet olarak, biz de bu planı uygulamaya kararlıyız. Böylece, vatandaşlarımızla bir tür sözleşme imzalayıp, kendimizi taahhüt altına soktuk.

Acil Eylem Planı kapsamında üzerinde önemle durulması gereken bazı reformlar da şunlardır:

Bakanlıklar, bağlı ve ilgili kuruluşlar ile diğer kamu kuruluşlarının bir bütün olarak görevleri yeniden tanımlanacak ve buna uygun yapılanma gerçekleştirilecektir.

Devlet yönetiminde şeffaflık, hesap verebilirlik ve katılımcılığın sağlanması amacıyla "idarî usul kanunu" çıkarılacaktır.

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi amacıyla gerekli düzenlemeler yapılacak, gereksiz yere merkezî idarece kullanılan yetkiler yerel idarelere devredilecektir.

Bürokrasinin hızlı çalışmasını sağlamak için, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında alt kademelere yetki devri yapılması çalışmalarına başlanılmıştır.

Kamu personel rejimi reforma tabi tutulacaktır.

Vatandaşlarımızın iş ve işlemlerini hızlandırmak ve çağdaş devlet anlayışına geçmek amacıyla "e-Dönüşüm Türkiye Projesi" hayata geçirilecektir.

Kamu dernek ve vakıfları ile dönersermayeler konusunda gerekli düzenlemeler yapılarak, bunların disiplin altına alınması sağlanacaktır.

Vergi, vatandaşlık ve sosyal güvenlik numaraları birleştirilecektir.

Kamu harcamalarında malî disiplin ve şeffaflık sağlanacaktır.

Kamu malî yönetim ve malî kontrol sistemimizi Avrupa Birliği ve uluslararası standartlarla uyumlu hale getirmek amacıyla, "kamu malî yönetimi ve kontrol kanunu" kısa sürede çıkarılacaktır.

Sayıştay güçlendirilecek, denetim kapsamı genişletilecektir.

Kamu performansı odaklı denetim sistemine geçilecektir.

Devlet yardımları çerçeve kanunu çıkarılacak; devlet yardımları koordinasyon birimleri oluşturulacak; teşvik tedbirleri yeniden düzenlenecektir.

Doğrudan yabancı yatırımların özendirilmesi için gerekli düzenlemeler süratle yapılacaktır.

Ekonomimize önemli bir katmadeğer ve istihdam imkânı sağlayan küçük ve orta boy işletmelerin yatırımlarının desteklenmesine yönelik çalışmalarımız bütün hızıyla devam etmektedir.

İhracat kapasitemizin, rekabet gücümüzün artırılması için stratejik planlama yapılacak, girdi maliyetleri düşürülecek, uluslararası marka oluşturulması özendirilerek desteklenecek ve Eximbank yeniden yapılandırılacaktır.

Hükümetimizin özel önem atfettiği eğitim, sağlık, adalet ve sosyal güvenlik alanlarında hizmet kalitesinin artırılması, yeterli kaynak temini için kapsamlı çalışmalar da başlatılmıştır.

Yeri gelmişken, bütçelerin hazırlanması, uygulanması ve sonuçlarının izlenmesiyle ilgili bazı gelişmeleri de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bakanlığımızca yürütülen "say2000i" web tabanlı saymanlık otomasyon sistemi projesi tamamlanmıştır. Bu proje sayesinde, kamu hesapları ve bütçe uygulama sonuçlarının günlük olarak izlenmesi mümkün hale gelmiştir.

Performans esaslı bütçeleme sistemine geçilmesi yönünde Bakanlığımızca yürütülen çalışmalar hızlandırılmıştır. Bu girişim, yönetim ve bütçe sistemlerinde sonuçlara odaklanmak suretiyle, kamu harcamalarının kalitesini artırma yönündeki önemli aşamalardan birisi olacaktır.

Bu arada, Hazineye ait taşınmazların yönetimi hakkında da çok kısa bilgi arz etmek istiyorum. Kamu hizmeti için gerekli olmayan Hazineye ait taşınmazların satılarak ekonomiye kazandırılmasına ve kalkınmada öncelikli yörelerde istihdam yaratan teşvik belgeli yatırımlar için gerçek ve tüzelkişilere bedelsiz arsa ve arazi devrine 2003 yılında devam edilecektir.

Bu kapsamda hazırlanan kanun taslağıyla -bu kanun taslağı, Büyük Millet Meclisimize sunulmuştur- mahallî idarelere yeni kaynak yaratılması, tarım arazilerinin kullanıcısı muhtaç çiftçilerimize satışının hızlandırılması, ülke kalkınmasında önemli yer tutan organize sanayi bölgeleri, ticaret borsaları, küçük sanayi siteleri, organize hayvancılık ve besi bölgeleri, endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve serbest bölgelerin kurulmasının teşvik edilmesi için, bu bölgelerdeki Hazineye ait taşınmazların harca esas değer üzerinden ve ihalesiz olarak gerçek veya tüzelkişilere devredilmesi sağlanacaktır.

Tarım reformu alanında kaldığı için yatırım yapılamayan Hazineye ait dördüncü sınıftan yukarı tarım arazilerinin, yatırımların teşviki amacıyla, yatırımcılara bedelsiz devredilmesi sağlanacaktır.

Karşılıklı olmak ve belli koşullara uyulmak kaydıyla, yabancı gerçek kişiler ile ticaret şirketlerinin, Türkiye'de taşınmaz mal edinebilmeleri de kolaylaştırılacaktır.

Ayrıca, Zonguldak, Bartın, Karabük ve Kastamonu İl sınırlarını kapsayan taşkömürü havzasındaki arazilerin mülkiyet sorunlarının çözümü amacıyla, Bakanlığımızca, yeni bir kanun tasarısı da hazırlanmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarının tapu işlemleri de önümüzdeki birkaç gün içerisinde sonuçlandırılacaktır. Bu lojmanların Emek İnşaat aracılığıyla satışının en uygun çözüm olduğu sonucuna varılmış ve bütçe kanunu tasarısına da bu yönde bir hüküm konulmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2003 yılına ilişkin vergi politikalarının belirlenmesinde de, bir yandan uygulanmakta olan ekonomik program doğrultusunda ihtiyaç duyulan faizdışı fazla hedefi dikkate alınmış, diğer yandan iyi bir vergi sistemine ilişkin orta vadeli bir yaklaşımın hayata geçirilmesi hedeflenmiştir.

Bu çerçevede, öncelikle, ekonomik gelişmelerin önünü açmak açısından önemli olan bazı mevcut sorunların giderilmesi hedeflenmiştir. Bu kapsamda, hepinizin bildiği gibi, 1998 yılında kanunlaşmasına rağmen bugüne kadar ekonomik gerekçelerle uygulama imkânı bulunamayan "malî milat, nereden buldun" düzenlemeleri kaldırılmıştır.

Bu düzenlemenin hemen ardından, ekonomik ve sosyal hayatımızı derinden etkileyen son krizler nedeniyle oluşmuş sorunların giderilmesi ve mükellefler ile vergi idaresi arasıdaki güvenin yeniden tesisi amacıyla Vergi Barışı Kanunu çıkarılmıştır.

Vergi Barışı Kanunuyla, kesinleşmiş vergi alacaklarının asıllarının tamamının, ferilerinin de bir kısmının tahsili ve taksitlendirilmesi sağlanarak, ödenebilir bir tutarın, ödenebilir bir süre ve taksit sayısıyla tahsili amaçlanmıştır. Aynı şekilde, kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan kamu alacaklarının, mükellefle bir ortak noktada uzlaşılarak tahsil edilmesi düzenlenmiştir. Vergi barışı, mükelleflerimize idareyle olan ilişkilerini normalleştirme konusunda sağlanmış önemli bir fırsattır.

Vergi sistemimize ilişkin çalışmalarımız, bundan sonra, özellikle iki alanda yoğunlaşacaktır. Bu alanlar, dolaysız vergiler ve vergi idaresidir.

Yüce Meclise sunulmuş olan ve kapsamlı düzenlemeleri içeren bir tasarıyla, dolaysız vergilerde sistemin sadeleştirilmesi sağlanmakta, vergi yükü azaltılmakta ve yatırım indirimi sistemi rasyonalize edilmektedir.

Kayıtdışı ekonomiyle mücadele açısından da, öncelikle, kayıtdışılığı teşvik eden adaletsiz yapı ortadan kaldırılacaktır. Böylece, fiktif kazançları vergilendirmeyen daha adaletli bir sistemde, vergi tabanının genişletilmesi sağlanacaktır. Bununla beraber, vergi denetimi yeni bir anlayışla ele alınacak ve 2003 yılından başlamak üzere, vergi kayıp ve kaçağının daha yoğun olduğu riskli sektörler başta olmak üzere, sektörel bazda incelemeler üzerinde yoğunlaştırılacaktır.

Vergi tabanının genişletilmesi ve kayıtdışılıkla mücadele kapsamında, belirli tutarın üzerindeki işlemlerin bankacılık sistemi aracılığıyla yapılmasının zorunlu tutulması da dahil her türlü önlem alınacaktır.

Yine bu kapsamda, vergi barışı projesiyle mükelleflerimize sağlanan avantajın bu konudaki en son düzenleme olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. Vergi affına ilişkin düzenlemelerin zorlaştırılmasına dönük anayasa değişikliğini, çok kısa süre içerisinde, Yüce Meclisimize sunacağız.

Dolaysız vergiler, vergi idaresi ve vergi denetimi alanlarındaki bu tedbirlerle kayıtdışını kayıtiçine alma konusunda önemli bir mesafe kaydedilecektir. Hedefimiz, işleyen, adaletli, makul oranlı ve mükellef memnuniyetini sağlayan bir vergi sistemidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümet, uygulayacağı maliye politikasında temel önceliği, malî disiplini sağlayarak borç stokunu makul seviyeye indirmek ve makro ekonomik istikrarı koruyacak faizdışı fazlayı vermek olarak belirlemiştir. Bu belirlemede ekonomik verimlilik, büyüme ve sosyal politikalar dikkate alınmakta olup, verimsiz harcamaların kısılması, israfın önlenmesi ve ekonomik faaliyetlerin canlandırılması için gereken önlemlerin alınması hedeflenmiştir. Reel sektörün canlanması için gerekli destek verilecek, özelleştirme hızlandırılacak, reel faiz oranlarının hızla makul düzeylere çekilip, üretim, yatırım, ihracat ve istihdamın artırılmasıyla birlikte arzulanan büyüme seviyesine ulaşılacaktır.

2003 yılı bütçesi, kamu borcunun sürdürülebilmesi açısından hayatî önem taşıyan ve borçlanma ihtiyacını azaltan bir bütçedir. 2003 yılı, tüm kamu sektörü için tasarruf yılı olacaktır; bu bakımdan, hem iç hem dış piyasalarda güveni artıracaktır. Bu bütçe, disiplin içinde ve kararlılıkla uygulanacaktır.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hükümetimiz, ekonomik istikrarı sağlamış, sürdürülebilir kalkınma ortamını yakalamış, ekonomik refahın nimetlerini adaletle dağıtan, yoksulluk ve yolsuzlukla en etkili şekilde mücadele eden, insanlarımızın barış ve refah içinde özgürce yaşadığı, çağdaş dünyayla bütünleşmiş, farklılıkların çatışma unsuru olarak değil zenginlik kaynağı olarak görüldüğü, itibarlı, demokratik, dinamik bir millet iradesini hayata geçirecektir. Hükümetimizin siyasî var oluş sebebi ve vizyonu budur.

Bu amaçları gerçekleştirme yolunda hükümetlerin elinde bulunan en önemli araçlardan birisi de bütçelerdir. 2003 bütçesi, bu vizyonu gerçekleştirme yolunda atılmış ilk adımdır.

İçinde bulunduğumuz çetin şartların bilincindeyiz. Ülke olarak, yılların birikimi olan, kötü yönetim ve uygulamaların sonucu daha da ağırlaşan bir ekonomik ve malî tabloyla karşı karşıyayız. Faiz yükünü azaltamadığımız sürece sağlıklı bir ekonomik ve malî yapıya kavuşmamız ve geniş kesimlerin refahını artıracak sosyal politikaları uygulamaya koymamız mümkün değildir.

Türkiye ve Türk Milleti kendi ayakları üzerinde durmasını ve yürümesini öğrenmek mecburiyetindedir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Atatürk'ün dediği gibi, ekonomik bağımsızlığı olmayanın siyasî bağımsızlığı da olamaz. (Alkışlar)

Ülkemiz, bölgemiz, dünya, sıkıntılı günlerden geçmektedir; ancak, kimse umutsuzluğa kapılmasın. Bölgemizde savaş vardır; ancak, ülkemiz, savaşın içinde değildir. Bu savaş ortamında milletimizin ve devletimizin menfaatları için gerekli önlemler alınmıştır ve alınmaktadır. Gelişmeleri sürekli olarak takip etmekteyiz. Söylentilerle piyasaların dalgalanmasına gerek yoktur. Merkez Bankası dahil, bütün kurumlarımız, piyasaların sağlıklı bir şekilde işlemesi için gerekli önlemleri almaktadır. Bütçemiz, olağanüstü hallerde gereken bütün tedbirleri alacak esnekliktedir. Hükümetimiz, olağanüstü hallerde ne önlem alınması gerekiyorsa, onları da almaya kararlıdır ve muktedirdir; halkımız rahat etsin.

Türkiye Cumhuriyeti, tarihe kök salmış bir devlettir, bu zorlukları yenecek birikimi, deneyimi, gücü ve kararlılığı vardır; kimsenin bundan şüphesi olmasın.

Biz, iktidara gelirken söz verdik; halkın yüzünü güldüreceğiz. Bize güvenin; sabır ve kararlılıkla bu sorunlarımızı elbirliğiyle aşalım. Bizim niyetimiz, geçici alkışlar değil, kalıcı başarılardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapacağınız yoğun ve yorucu çalışmalar ile katkılarınız için, şimdiden, hükümetim ve şahsım adına sizlere teşekkür ediyorum.

2003 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olması temennisiyle, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, çok teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmeleri, 18.3.2003 tarihli 49 uncu Birleşimde alınan karara uygun olarak bastırılıp dağıtılan programa göre yapılacaktır.

Başlangıçta, bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde, siyasî parti grupları ve hükümet adına yapılacak konuşmalar -hükümetin sunuş konuşması hariç- 1'er saat -bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir- kişisel konuşmalar 10'ar dakikadır.

Şimdi, bütçenin tümü üzerinde grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin adlarını sırasıyla okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına henüz isim bildirilmedi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Bülent Gedikli, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli; şahısları adına, lehinde, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan, Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem; aleyhinde, Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey, Denizli Milletvekili Haşim Oral.

Değerli arkadaşlar, bütçenin tümü üzerindeki görüşmeleri takiben, bildiğiniz gibi, bugün, bir tur görüşme daha yapacağız; o bakımdan, zamanı ekonomik kullanmak istiyorum.

Şimdi, gruplar arasında varılan mutabakat neticesi, ilk sözü, AK Parti Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli'ye veriyorum.

AK Parti Grubu adına iki değerli arkadaşımız konuşacaklardır; bana gelen bilgiye göre, sanıyorum süreyi eşit olarak kullanacaklar.

Sayın Canikli, süreniz 30 dakikadır.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 yılı konsolide bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, aslında, mutat olan, normal olan muhalefet grubunun konuşmasından ve eleştirilerinden sonra bizim iktidar partisi grubu adına konuşmamız idi; ancak, sanıyorum, bir özel durum nedeniyle böyle bir değişikliğe gidildi.

Değerli milletvekilleri, bütçe uygulamalarının etkisi kitaplarda yazıldığı gibi veya yazılanlarla sınırlı değildir. Biliyorsunuz, bizde 1050 sayılı bir Kanun var. O kanunda bütçenin tanımı -tabiî, dili çok eski; ama, ben, değiştirerek söylüyorum- devlet daire ve kuruluşlarının gelir ve gider tahminlerini gösteren ve bunların harcanmasına, toplanmasına yetki veren bir kanun olarak yapılmaktadır; ama, biraz önce de belirttiğim gibi, bütçe uygulama sonuçları, bunların çok ötesinde etkiye sahiptir; özellikle ekonomik alanda, sosyal alanda, makro ekonomik dengeleri değiştirmesi -lehte ya da aleyhte- açısından önemli etkilere sahiptir.

Bu etkileri görebilmek için, isterseniz, biraz gerilere gidelim. 1980 bütçesine baktığımızda, toplam konsolide bütçe harcamaları içinde faiz giderlerinin payı yüzde 5'in altındadır. Kesinleşen 2002 yılı bütçesine baktığımızda, bu oran yüzde 45 civarındadır. Belki o kadar çok geriye gitmeye de gerek yok, 1990 yılı bütçesinde faiz ödemeleri için ayrılan ödenek ve harcama, toplam bütçe giderlerinin yüzde 20'sine tekabül etmektedir. Yine aynı bütçede, yani 1990 bütçesinde, personel harcamalarının toplam bütçe giderleri içerisindeki payı ise yüzde 39'dur. 1990 bütçesinde yatırımlar için ayrılan pay yüzde 15'tir, 2002 bütçesinde bu oran yüzde 6'ya düşmüştür. Keza, 1990 bütçesinde personel harcamalarının yüzde 39 olan payı, 2002 bütçesinde yüzde 20'ye kadar düşmüştür. Tabiî, bu, basit bir istatistikî bilgi değil, zaten ben o amaçla vermiyorum; bu, aslında, son derece önemli ekonomik sonuçları olan bir bilgidir değerli arkadaşlarım.

Peki, bütçenin yapısındaki bu eğişim, yani, harcama kalemlerinin bütçeden aldığı payın oranlarındaki değişim ekonomiyi nasıl etkilemekte, makro dengeleri nasıl değiştirmektedir; isterseniz, bunlara kısaca değinelim.

Hepimizin bildiği gibi, faiz geliri elde eden kesim, toplumun en üst gelir grubunda bulunan kesimdir; bunların sayıları azdır; ama, millî gelirden aldığı pay yüksektir ve bu kesimin bir başka özelliği daha vardır, tasarruf eğilimi yüksektir; yani, elde ettiği gelirlerin büyük çoğunluğunu tüketmez, tasarruf eder. Buna mukabil, bütçenin personel harcamaları kaleminden gelir elde eden kesim memur kesimidir, memurlardır, keza yatırım harcamalarından gelir elde eden kesim de, yine memurlar, orta ve dargelirli grupta bulunan kişilerdir. Bu kesimin özelliği, söylediğim gibi, toplumun, gelir düzeyi itibariyle, alt ve orta gelir grubunda bulunan insanlardan oluşmasıdır; yani, bütçenin personel ve yatırım harcama  kaleminden gelir elde eden kesimin özelliği budur. Bunların, faiz geliri elde edenlerin aksine, tüketim eğilimleri yüksektir; bir başka ifadeyle, elde ettikleri gelirlerin büyük çoğunluğunu harcarlar. İşte, 1980 yılı bütçesinde  faiz geliri elde edenlerin payının yüzde 5'ten, 2002 yılı bütçesinde yüzde 45'e çıkması; yani, daha az sayıdaki insanın daha çok gelir elde etmesi, buna mukabil, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan orta ve dargelirli grupta bulunan mükelleflerin aldığı payın, 1990 yılı bütçesinde yüzde 39'dan yüzde 20'lere düşmesi bu insanların gelirlerini azaltırken, faiz geliri elde eden, üstgelir grubunda bulunan insanların gelirini de artırmaktadır.

Peki, bunun ekonomik sonucu nedir; bunun ekonomik sonucu şudur: Toplumdaki tasarruf-tüketim dengesi değişmektedir; çünkü, biraz önce söyledim, personel ve yatırım harcamalarından pay elde edenlerin geliri azaldığı için -reel gelirden bahsediyorum tabiî- toplumdaki tüketimlerini azaltmaktadırlar ve bunun sonucunda toplam talepte bir düşüş meydana gelmektedir. Peki, bu para nereye gitmektedir; bu para, tasarruf eğilimi yüksek olan gruplara aktarılmaktadır; yani, global anlamda, toplumdaki reel tüketim ve buna bağlı olarak reel talep azalmakta, buna karşılık reel tasarruf rakamı nispî olarak yükselmektedir.

Bunun sonuçları son derece önemlidir; çünkü, millî gelirin yaklaşık yüzde 40'ı, bütçeyle, her yıl yeniden dağıtılır. Tabiî, bu dağıtımın şekli, oranı, makroekonomik göstergeler üzerinde son derece önemli bir etkiye sahiptir.

Peki, şimdi ne oldu; yani, faiz ödemelerinin yüzde 5'ten yüzde 45'e çıkması, buna mukabil, toplumun sayı olarak çoğunluğunu oluşturan ve tüketim eğilimi yüksek olan gruplarının gelirlerinin azalması ne anlama gelir; ekonomide durgunluk ve daralma anlamına gelir değerli arkadaşlar; çünkü, tüketim harcamalarının azalması, toplam talebin azalması demektir; yani, daha az gömlek tüketilmesi, daha az araba tüketilmesi, daha az elektrik tüketilmesi, daha az mobilya tüketilmesi ve bu mal ve hizmetleri üreten sektörlerde üretimin azalması anlamına gelir, istihdam imkânlarının daralması anlamına gelir.

Gerçekten, yirmi yıllık veya biraz daha daraltarak, son on yıllık periyot bu şekilde değerlendirildiğinde, bütçe uygulamaları itibariyle, böyle bir sonuç ortaya çıkmıştır ve bugün, daha doğrusu, belki son beş yılda ekonomide yaşanan durgunluğun -geçici dönemler hariç, 2000 yılı hariç; bunları dışarıda bırakabiliriz- ekonomideki daralmanın en önemli faktörlerinden, nedenlerinden bir tanesi bütçedeki harcama kalemlerinin oranlarının ve yapısının değişmesidir değerli arkadaşlar.

Tabiî, ekonomik etkilerinin yanında, aynı zamanda bir de sosyal etkisi vardır, gelir dağılımını bozucu bir etkisi vardır; yani, faizin payının 1980'de yüzde 5'ten 2002'de yüzde 45'e yükselmesinin, aynı zamanda, biraz önce belirttiğim- ekonomik etkisinin yanında sosyal etkisi de vardır; o da, gelir dengesini, gelir dağılımını bozucu bir etkiye sahip olmasıdır. Neden; çünkü, daha çok sayıdaki ve altgelir grubunda bulunan insanların millî gelirden aldığı payı bütçe yoluyla alıyorsunuz, daha az sayıda; ama, daha üstgelir grubunda bulunan insanlara aktarıyorsunuz. Bu, zaten adaletsiz olan gelir dağılımını, daha da adaletsiz hale getirmektedir; sosyal açıdan da, böyle bir etkisi vardır.

Değerli arkadaşlar, işte bu gerçekten hareketle, 58 nci hükümetimiz döneminde bir uygulama yapıldı. Bazıları buna popülist yaklaşımlar atfetmek istedi; ama, aslında, bunun çok ötesinde, derin anlamı ve sonuçları olan bir uygulamadır. Bu da, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yapılan olağandışı zamdır, normalin çok üzerindeki bir zamdır; ortalama olarak yüzde 30 civarında bir zam yapılmıştır; hatta, Bağ-Kurlular için bu zam oranı çok daha  yüksek rakamlara ulaşmıştır.

Şimdi, nedir bunun ekonomik anlamı; ekonomik anlamı şudur: 1980'li yıllardan itibaren işleyen bu yanlış süreci, ekonomideki bozulan tüketim ve tasarruf dengesini tersine çevirmek amacıyla yapılan bir düzenlemedir. Zaten, bütçe rakamları da yansımıştır, biraz sonra kalemler itibariyle değerlendireceğiz. SSK ve Bağ-Kur emeklileri, gelir düzeyleri itibariyle toplumun en alt düzeyinde bulunan insanlardır, en alt düzeydeki gelir gruplarıdır; ama, sayı itibariyle de son derece fazladır. Bu düzenlemeyle, bu zamla bu kesimlere yaklaşık 3,5 katrilyon liralık bir kaynak aktarılacaktır yıl sonuna kadar. Bu, son derece ciddî bir kaynaktır.

Şimdi, bu insanlar, yüksek zam neticesinde elde ettikleri ilave gelirlerin tümünü harcayacaklardır; çünkü, zaten, elde ettikleri maaş ya da gelir son derece düşüktür ve yetersizdir, temel ihtiyaçlarını dahi karşılamaktan uzaktır. Dolayısıyla, ilave zammın tamamı tüketime gidecektir, tüketeceklerdir; çünkü, biraz önce belirttim, yine, bu kesimin tüketim eğilimi son derece yüksektir ve doğal olarak ekonomide tersine giden durgunluk bir canlanmaya doğru gidecektir. Teorik olarak bu doğrudur; ama, şunu itiraf etmeliyim ki, bu düzenlemeden beklediğimiz canlanma olmadı. Bunun nedeni yapılan işin yanlışlığından kaynaklanmıyor, yapılan iş son derece doğrudur; bunun nedeni, maalesef, Irak kriziyle ilgili gelişmelerdir. Biliyorsunuz kriz ortamlarında insanlar tüketimlerini kısarlar, azaltırlar; bu, içe kapanma psikolojisidir, doğaldır; aynı zamanda, ekonomik anlamı da olan bir davranıştır bu, beklenen bir davranıştır. Bu gibi kriz ortamlarında, hele yanı başımızda, böyle büyük boyutlu, büyük hacimli bir savaş döneminde, insanların tüketim harcamalarını kısmaları, daha çok tasarrufa yönelmeleri normal ve beklenen bir davranıştır ve tavırdır.

Şimdi, biraz önce söylediğim o Irak krizi nedeniyle, aşağı yukarı bütün toplumun tasarruf eğilimini yükseltmeleri SSK emeklileri ve Bağ-Kur emeklilerine yapılan yüksek oranlı zammın tüketim artışına yol açması, onun etkisini azalttı maalesef. Bir başka ifadeyle, eğer, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yapılan yüksek oranlı zam olmasaydı, bugün, durgunluk ve ekonomideki daralma daha büyük boyutlara ulaşacaktı değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, bu, son derece önemli bir düzenlemedir hem ekonomik açıdan hem de sosyal açıdan; çünkü, gerçekten, toplumun en alt grubunda bulunan milyonlarca insan için ilk defa rahat bir nefes alma imkânı sağlanmıştır, ilk defa, gelirlerinde ciddî anlamda reel bir artış meydana gelmiştir. Bu, hem sosyal açıdan bir katkıdır bu kesimlere hem de mevcut dengenin değişmesi, düzelmesi açısından, gelir dağılımının düzelmesi açısından son derece önemli bir katkıdır değerli arkadaşlar.

Şu anda tartıştığımız 2003 yılı bütçesini iyi anlayabilmek için, bazı sınırlandırmalar ve kayıtlandırmalar var; bunları bilmemiz gerekiyor. Bu kayıtlandırmalar ve sınırlandırmaların başında da IMF başta olmak üzere uluslararası finans kuruluşlarıyla yapılan anlaşmalar var. Bir stand-by anlaşması çerçevesinde şu anda uygulanan para, kur ve maliye politikası söz konusu hepinizin bildiği gibi. Dolayısıyla, buradaki, bu anlaşmadaki bu hükümleri bilmeden, bu hükümleri irdelemeden, 2003 yılı bütçesini tam olarak, objektif olarak değerlendirmek mümkün değil.

Bunlardan bir tanesi, 18 Ocak 2002 tarihli ve stand-by anlaşmasının altyapısını teşkil eden niyet mektubu. Bu niyet mektubundaki bazı önemli noktalara değinmek istiyorum.

Söz konusu niyet mektubunun 7 nci maddesinde şöyle bir düzenleme var: "Bu amaca yönelik olarak gayri safî millî hâsılanın yüzde 6,5 düzeyindeki iddialı faizdışı fazla hedefine ulaşılması temin edilecektir." 18 Ocak 2002 tarihli niyet mektubuyla böyle bir taahhütte bulunulmaktadır. Tabiî, buradaki "iddialı faizdışı fazla" kavramının altının çizilmesi gerekir. Biraz sonra bunu daha ayrıntılı bir şekilde irdelemeye çalışacağız.

Değerli arkadaşlarım, yine, aynı niyet mektubunun 41 inci maddesinde şöyle bir düzenleme söz konusu: "Gönüllü emeklilik teklifleri ve sadece gerekli görüldüğü takdirde işten çıkarmalar vasıtasıyla haziran sonuna kadar fazla işçi sayısı üçte 1 oranında ve 2002 Ekim sonuna kadar kümülatif olarak üçte 2 oranında azaltılacaktır. 2003 Haziran sonuna kadar fazla istihdam aşamalı olarak azaltılacaktır."

Yine, aynı mektubun 23 üncü maddesinde ise "bir sonraki kamu işçileri toplu iş sözleşmeleri müzakerelerinde ve memur maaş ayarlamalarında mevcut sözleşmelerde bulunan geçmiş enflasyona yönelik endeksleme hükmünün önemli ölçüde azaltılmasına çalışılacaktır" denilmektedir. Bunun anlamı, işçilerin, çalışanların reel ücretlerinin azaltılması sözü ve taahhüdüdür.

Bu niyet mektubuna ekli bir tablo var. Bu tablonun 5 inci maddesinde, "2002 yılı haziran ayı sonuna kadar Ziraat ve Halk Bankalarının 800 şubesi kapatılacaktır" taahhüdüne girilmiştir.

Yine, bu konuda bağlayıcı olan ikinci niyet mektubu ise, 30 Temmuz 2002 tarihli niyet mektubudur. Bu niyet mektubunun da 21 inci maddesinde, biraz önce okuduğum 18 Ocak 2002 tarihli niyet mektubunda verilen sözlerle ilgili gelişmeler ve ayrıntılar verilmektedir. Oradaki ifade aynen şöyle: "Kamu bankalarının 800 şubesinin kapatılması hedefine tam olarak ulaşılmasa da, Nisan 2001-Haziran 2002 döneminde 788 şubesi kapatılmıştır. Temmuz ayı içerisinde 5 şube daha kapatılmış olup, 800 şube kapatılması hedefine kısa zamanda ulaşılması beklenmektedir. Nisan 2001-Haziran 2002 döneminde kamu bankalarında çalışanların sayısı 26 000 kişi azaltılmıştır. Temmuz 2002'de 3 000 ilave çalışanın ayrılmasıyla istihdam düzeyi neredeyse yarıya inmiştir."

Değerli arkadaşlar, belki çok önemli bir ayrıntı değil; ama, bu niyet mektuplarının altında kimin imzası olduğunu belki merak ediyorsunuzdur. Her iki niyet mektubunun altında da, dönemin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş'in imzası bulunmaktadır.

Aslında, o dönemde, bu uygulamalar Cumhuriyet Halk Partisi tarafından da çok sert şekilde eleştirilmiştir. Fazla ayrıntıya girmeden birkaç örnek vermek istiyorum. Biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisinin "Gündem" adı altında haftalık bülteni var; bunlardan 10 Nisan 2001 tarihli olanında aynen şöyle deniliyor: "Şimdi, soyulan ülkemizin çokuluslu şirketlere parsel parsel satılması gündemde. Amerika Birleşik Devletlerinden gelen ve ekonominin başına getirilen Devlet Bakanı Kemal Derviş de bu satışın yasal zeminini hazırlıyor."

Yine, aynı tarihli, Cumhuriyet Halk Partisinin haftalık bülteninde şöyle deniliyor: "Basiretsiz iktidar, çözüm bulamayınca, kurtuluşu yine borç parada aradı. IMF ve Dünya Bankası, borç vermeden, ülke yönetimini kontrol altına alma şartını masaya getirdi. ABD'den Kemal Derviş geldi, krizi seyreden hükümet de destek vermek zorunda kaldı. Derviş, dördüncü ortak olmaktan çok, bir başbakan gibi yönetime el koydu; soyulan ülkemizde, bugün, artık, satışlar gündeme geldi. Derviş de bu satışların yasal zeminini hazırlamaya başladı."

Fazla uzatmayacağım bunları, son olarak, Sayın Deniz Baykal'ın 19 Haziran 2001 tarihli "Gündem" adlı, haftalık bülteninde yayımlanan bir açıklaması var, onu okuyacağım. Tütün Yasasıyla ilgili olarak Sayın Baykal diyor ki: "Hiç bu kadar Mecliste olmayı istememiştim. Tütün Yasasında Parlamentoda olmak isterdim. Meclis, emirlere teslim oldu. Bunların sosyal bedeli ağır olacaktır." Belki merak ediyorsunuz, Tütün Yasası 2001 Haziran ayında çıkarılmıştır. Sayın Kemal Derviş'in, yurt dışından -hatırlarsınız, 2001 Şubat ayında "onbeş günde 15 kanun" diye- dönemin hükümetinden ısrarla istediği düzenlemeler vardı ve Tütün Kanunuda, o düzenlemeler çerçevesinde yapılan bir kanundur.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Canikli, tasarı getirin, değiştirelim o zaman.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Değiştirin o zaman.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - O zaman, birkaç konu daha var -söylemeyecektim; ama, biraz daha netleşmesi açısından- müsaade ederseniz, onları da ifade etmek istiyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Onları da değiştirelim; ne yanlışsa, değiştirmeye hazırız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Yine, Cumhuriyet Halk Partisinin Ekonomi Masası Bülteni var ve bu ekonomi masasında, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Sayın Algan Hacaloğlu ve gerçekten, çok değerli ekonomistler var. Bu bülten, onların yayımladığı bir bülten ve orada da şöyle deniliyor: "Güçlü ekonomiye geçiş programından eser kalmadı. Hükümetin -şubat krizinden sonra Amerika'dan gelen Kemal Derviş'in aracılığıyla- IMF'nin talimatlarıyla hazırlayarak uygulamaya koyduğu güçlü ekonomiye geçiş programı, bankacılık alanındaki bazı düzenlemelere karşın önemini ve iddiasını yitirdi, hemen hemen tüm hedeflerini tüketti. Hükümetin 'son umudumuz budur, bu da tıkanırsa bundan sonra artık yapacak bir şeyimiz yoktur' diyerek, Kemal Derviş, IMF rumuzuyla vitrine sunduğu programın uygulaması, bu hükümete yönelik tüm güveni silip süpürdü." Neyse, daha fazla uzatmayacağım.

Değerli arkadaşlar, şimdi, ben, esas konuma dönmek istiyorum. Tabiî, Sayın Baykal ya da bu bültenleri hazırlayan değerli ekonomist arkadaşlarımız bugün aynı görüşteler mi onu bilemiyorum, tabiî, kendileri onu takdir ederler ve bilirler.

ÖNDER SAV (Ankara) - Bütçeyle ne alakası var.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ben, esas konuma dönüyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biraz önce okuduğum IMF ve uluslararası finans kuruluşlarıyla yapılan bu anlaşmaları dikkate almadan, göz önünde bulundurmadan 2003 yılı bütçesini siz değerlendiremezsiniz. Şimdi, önemli bir kavram var -ki, o dönemde altı çizilen bir kavram, iddialı bir hedef olarak ortaya konulan bir kavram- gayri safî millî hâsılanın yüzde 6,5...  Bu, hem 2003 yılı için geçerli hem de 2004 yılı için geçerli. IMF'ye gönderilen niyet mektubunun ekindeki 1 numaralı tabloda, bu, çok net bir şekilde ifade edilmiştir ve Türkiye, bu taahhüt altına sokulmuştur. Bu, uluslararası bir anlaşmadır, devletin devamlılığı kuralı gereği bu uygulanacaktır ve uygulanmak zorundadır. Tabiî, belki hemen şu soru akla gelebilir: "Peki, AK Parti farkı nedir, siz o zaman niye geldiniz?" Buna da biraz sonra cevap vereceğim.

Şimdi, bu konuda herhangi bir imkânımız yok, oynama kabiliyetimiz yok; yani, faizdışı fazla oranının, gayri safî millî hâsılanın yüzde 6,5'i oranında olmak zorunluluğu vardır, aksi halde, bütün ipleri, ilişkileri koparmamız gerekiyor; bu da olamayacağına göre, bunu uygulamak durumundayız.

Şimdi, bütçedeki en önemli gider kalemlerinden bir tanesi olan faiz giderleri konusunda da çok fazla bir seçeneğimiz yok değerli arkadaşlar; çünkü, o da, daha önceki borç stokuna bağlı olarak, neredeyse, fikse olmuş, belirlenmiş bir rakam. Dolayısıyla, o rakam üzerinde de, herhangi bir oynama imkânımız yok.

Gelelim personel harcamalarına... Personel harcamaları için de, aşağı yukarı aynı şey geçerli; çünkü, yapılan zamlar oranında sayı belli, hepsi belli; personel sayısında, kısa dönemde, radikal anlamda bir düzenlemeye, bir değiştirmeye, bir indirime gitme imkânımız olmadığına göre, bunu da, değiştirme imkânımız olmayan sabit bir veri olarak kabul etmemiz gerekiyor; yalnız, bunun içerisindeki sağlık harcamaları hariç. Sağlık harcamalarında inisiyatif kullanma imkânımız var. Zaten, bakanlığımız da, hükümetimiz de bu konuda elinden geleni yapıyor; özellikle bu israf noktasında ve sağlık harcamalarında suiistimalin ortadan kaldırılması noktasında hükümetimizin çok ciddî çalışmalar yaptığını biliyoruz. Zaten, bu olay da bütçe rakamlarına yansımıştır; personel harcamaları daha yüksek oranda artarken, enflasyonun biraz üzerinde artarken, ödenek olarak sağlık harcamalarında öngörülen artış oranı, hem hedef enflasyonun hem de bütçe giderlerindeki genel artışın altındadır; yüzde 16,2 civarında bir artış söz konusudur.

Geriye kaldı diğer cari harcamalar. Diğer cari harcamalarda, teorik olarak, hükümetin bir oynama imkânı var, bir elastikiyet imkânı var; ama, yine, içerisinde bulunduğumuz kriz nedeniyle, bu da, maalesef, kullanılamadı. Şöyle: Özellikle Millî Savunma Bakanlığı bütçesindeki diğer cari kalemler, enflasyonun bir hayli üzerinde artırılmak zorunda kalındı. Keza, jandarmanın diğer cari harcamaları da çok yüksek oranda artırılmak zorunda kalındı; onda da herhangi bir seçme imkânımız yok, belirleme imkânımız yok, oynama imkânımız yok.

Bu açık ise, yani, Millî Savunma Bakanlığının ve jandarmanın bütçesindeki diğer cari kalemlerin enflasyonun üzerinde bir oranda artırılması nedeniyle ortaya çıkan açık ise, Emniyet Genel Müdürlüğünün, Emniyet Teşkilatının diğer cari kalemleri kısılarak ve bunun dışındaki diğer kurumların diğer cari rakamları kısılarak kapatılmaya çalışılmış. Hatta, diğer kuruluşların diğer cari rakamlarında bile, nominal olarak yüzde eksi 12,6 oranında bir azalma söz konusudur. Bu, reel anlamda yüzde 30'un üzerinde bir azalmaya tekabül etmektedir. Keza, Emniyet Teşkilatının da, diğer kuruluşların da cari kalemlerinde böyle bir reel azalma söz konusudur.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bütün bu sınırlandırmalara, bütün bu kayıtlamalara ve uymamız gereken uluslararası anlaşmalara rağmen "AK Parti farkı nerededir, sizin farkınız nerededir" sorusuna gelmek istiyorum. AK Partinin birinci farkı faiz rakamlarındadır değerli arkadaşlar. 2002 yılında faiz için harcanan toplam rakam gayri sâfi millî hâsılanın yüzde 19,1'ine ulaşmıştır, 2003 bütçesinde ise, bu oranın yüzde 18,5'e düşürülmesi hedeflenmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu, bu milletin, bu ülkenin en büyük belası olan o borç batağından, faiz batağından kurtulması için son derece önemli, elzem ve yapılması gereken bir düzenlemedir.

Değerli arkadaşlar, bu, aynı zamanda, bu kadar zor şartlara rağmen, bu kadar bağlayıcı, sınırlandırıcı kurallara rağmen böyle bir ortam içerisinde ve sorunların tümünün birden aktif hale geldiği böyle bir ortam içerisinde, faiz rakamını, gayri sâfi millî hâsıla içindeki payını çok ciddî anlamda düşüren bir bütçedir. Bu yönüyle de, hem ekonomik sonuçları olacak hem de sosyal sonuçları olacak bir bütçedir. İşte, AK Partinin birinci farkı budur.

AK Partinin ikinci farkı: Yine, toplumun... Biliyorum, biraz sonra veya öğleden sonra CHP'li arkadaşlar en çok bu açıdan eleştirmeye çalışacaklar  -ben de özellikle bu noktalara vurgu yapmak istiyorum veya vurgulamaya çalışıyorum- sosyal açıdan bu bütçenin yeterli olmadığını söyleyecekler. Aslında, bunların da, bu iddiaların da gerçeği yansıtmadığını ortaya koymak açısından bu örnekleri veriyorum değerli arkadaşlar. Faiz dışındaki sosyal amaçlı transfer harcamaları kalemlerine baktığımız zaman, sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan aktarmalar söz konusudur. Bunlar içerisinden SSK'ya yapılacak aktarmalara ve Bağ-Kur'a yapılacak aktarmalara dikkatinizi çekmek istiyorum.

SSK'ya yapılacak aktarmalar, bir önceki yıla göre yüzde 44,3 oranında artırılmıştır. Hedef enflasyon yüzde 20, toplam bütçe giderlerindeki harcama artış oranı bir önceki yıla göre yüzde 25,7 civarında; ama, SSK emeklilerine yapılacak olan harcamalar için bir önceki yıla göre yüzde 44,3 oranında artış öngören bir ödenek konulmuştur. Aynı şekilde, Bağ-Kur'a da konulan ödenek bir önceki yıla göre yüzde 39,1 oranında artışı ifade etmektedir; bu da, neredeyse, hedef enflasyonun 2 katıdır değerli arkadaşlar.

İşte, sosyal amaç budur, sosyal hedef budur. Bu kesimden kimler maaş alacak ya da bütçeden ayrılan bu para kime gidecek; milyonlarca dargelirliye, yani, toplumun en alt gelir grubunda bulunan Sigorta emeklilerine ve Bağ-Kur emeklilerine gidecek. Bundan daha güzel bir sosyal amaç, sosyal hedef olabilir mi değerli arkadaşlar?

Yine, yıllardan beri, özellikle son beş yılda sürekli kan kaybeden çiftçiler de unutulmamıştır bu bütçede; bu da, hem ekonomik boyutu olan hem de sosyal boyutu olan bir düzenlemedir veya bir politikadır. Çiftçiler için, tarımı desteklemek amacıyla öngörülen artış oranı da bir önceki yıla göre yüzde 36,2'dir; bu da, enflasyon oranının, hedef enflasyon oranının çok üzerinde bir artışı ifade etmektedir.

Hayvancılığı teşvik noktasında ise, katkı, çok daha büyük boyutlardadır; bir önceki yıla göre yüzde 134,7 oranında artırılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu bütçenin en çok eleştirilen yanı -ki, Plan ve Bütçe Komisyonu çalışmaları sırasında da, özellikle muhalefete mensup arkadaşlarımız tarafından bu noktada eleştirildi- yatırım ödeneklerindeki artışın yetersizliğidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Canikli, süreniz bitti; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu eleştiri doğrudur; gerçekten, bir önceki yıla göre yüzde 10 küsur oranında bir artış öngörülmektedir; fakat, burada da, hiç kuşkunuz olmasın, geçen yıl yapılan yatırımlardan çok daha fazla yatırım yapılacaktır. Bunu, basit ve somut bir örnekle açıklamak istiyorum: Geçen yıl, Giresun Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü 19,6 trilyon liralık ödenek kullandı ve bununla 73 kilometre yol asfaltlandı -tabiî, başka işler de var; ama, ben, sadece asfaltı ölçü olarak alıyorum; 73 kilometre- bu sene, Giresun Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünün kullanacağı toplam kaynak, muhtemelen, 20 trilyon lira ya da 22 trilyon lira civarında olacak ve sadece köy yolu asfaltı olarak hedeflenen rakam 600 kilometre değerli arkadaşlar; 600 kilometre!.. Geçen yıl, aynı rakamla, 73 kilometrelik yol asfaltlanmasına karşılık, bu yıl, 600 kilometrelik bir hedef söz konusudur ve bu hedefe ulaşılacaktır.

AK Partinin kaynak ve insan yönetimindeki mahareti, becerisi, etkinliği, yatırım ödeneklerinin istediğimiz düzeyde artırılamaması nedeniyle ortaya çıkması muhtemel açığı, çok büyük oranda kapatacaktır, bundan da hiç kimsenin kuşkusu olmasın değerli arkadaşlarım.

Biz, hiçbir zaman enkaz edebiyatı yapmadık; bütün zor ve ağır şartlara rağmen, hiç enkaz edebiyatı yapmadık. Biz, zaten, bunların hepsini biliyorduk ve belki, seksen yıllık tarihte, ilk defa, bu kadar ağır, birikmiş sorunların hepsi birden aktif oldu, aktif hale geldi; ama, bütün bunlara rağmen, şikâyetimiz yok, mazeretimiz yok; başaracağız. Hani, Temel askere gitmiş, eğitim yapıyorlar; komutanı "tam karşından bir düşman askeri geliyor ne yaparsın" diye soruyor; Temel de "komutanım, çeker, alnından vururum" diyor. Komutan "aferin oğlum; peki, sağından bir düşman askeri geliyor, ne yaparsın" diye soruyor; Temel "döner sağıma, onu da alnından vururum" diyor. "Peki, solundan bir düşman askeri geliyor..." dediği zaman "döner soluma, komutanım onu alnından vururum" diyor. "Peki arkandan bir düşman askeri geliyor ne yaparsın?" diye sorunca, Temel dayanamıyor "komutanım, bu orduda benden başka asker yok mu" diyor. Temel böyle diyor; ama, biz böyle demiyoruz. Biz, bütün bu sorunların hepsinin üstesinden geleceğiz. Bunları bilerek geldik ve biz bu yükün altına bilerek girdik.

Değerli arkadaşlar, şu anda tartıştığımız bu bütçe, beş yıllık AK Parti iktidarının en kötü bütçesidir. Biraz önce söylediğimiz bütün rakamlara rağmen, Sayın Kemal Derviş'in Türkiye'yi bağlayıcı, sınırlandırıcı ve...

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Niye, hep, Sayın Kemal Dervişten konuşuyorsunuz; biraz da, neden, Sayın Devlet Bahçeli'den, Sayın Bülent Ecevit'ten konuşmuyorsunuz?..

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - ...sizin de, Cumhuriyet Halk Partisinin de haklı olarak eleştirdiği -şahsen onların birçoğuna katılıyorum; bunu, her zaman ifade ediyorum- bu uygulamalara rağmen -biraz önce tek tek saydım- gerçekten, son derece bilinçli bir şekilde, sosyal amacı hedefleyen, gelir dağılımındaki bozulmayı hedefleyen bir bütçedir ve o kesimlere, bütün bu zor sıkıntılara rağmen, toplumun dargelirli, büyük gruplarına çok ciddî, inanılmaz rakamlar aktarılmaktadır; ama, bütün bunlara rağmen, bizim, kendi ölçümüze göre değerli arkadaşlar, -başkalarının ölçüsüne göre değil; bu ölçüyü kendimiz koyuyoruz- en kötü bütçesidir. 2004 yılı bütçesi bu bütçeden çok daha iyi olacaktır; faiz yükü itibariyle, diğer bütün rakamlar itibariyle çok daha fazla olacaktır, çok daha farklı olacaktır.

Bakın, bu konuştuğumuz rakamlara ya da şu anda tartıştığımız bütçe içerisinde, hükümetimizin çok ciddî çalışmalar yaptığı önemli kaynak projelerinden gelecek olan rakamlar dahil değildir ve bunlarla ilgili çalışmalar son aşamaya gelmiştir. Biliyorsunuz, özellikle, devletin sahip olduğu gayrimenkul stokunun gerçek anlamda, ciddî bir şekilde değerlendirilmesi amacıyla yapılan çalışmalar neticesinde, Meclisimize, AK Parti grup başkanvekilleri tarafından bir anayasa değişikliği teklifi verilmiştir ve biz tahmin ediyoruz ki, bu projelerden ilk kaynaklar bu yılın son çeyreğinde gelmeye başlayacaktır. Siz, AK Partiyi esas o zaman göreceksiniz değerli arkadaşlar; esas o zaman AK Parti farkını, hem teorik olarak hem pratik olarak uygulamasını göreceksiniz.

Sayın Başkan, bitiriyorum, tamamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerime son vermeden önce birkaç konuda hem hükümetimizin hem de Yüce Meclisin, sizlerin dikkatini çekmek istiyorum.

BAŞKAN- Sayın Canikli, birkaç konuya, lütfen, girmeyin; sözlerinizi tamamlayın. Aksi takdirde, değerli arkadaşımızın süresinden kullanırsınız. Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla)- Tamam Sayın Başkanım, bitiriyorum.

Sadece birisine değineceğim. Dış ödemeler dengesindeki gelişmelerin çok dikkatle takip edilmesi gerekiyor. Son yıllarda TL'deki aşırı değerlenme, kasım ayından itibaren ödemeler dengesinin, cari işlemler dengesinin açık vermesi sonucunu doğurmuştur. Kasım ayında 315 000 000 dolar, aralık ayında 1 453 000 000 dolarlık bir açık söz konusudur. Bu açığı, bu eğilimi, dış ödemeler dengesindeki bu açığı, hükümetimizin ve sizlerin bilgisine ve takdirine sunuyorum ve 2003 yılı bütçemizin milletimize ve ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Canikli, çok teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, saat 14.15'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 13.13

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 14.15

BAŞKAN : Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının tümü üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/530) (S. Sayısı : 76) (Devam)

2. - 2001 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/280, 3/87, 3/89, 3/90) (S. Sayısı : 78) (Devam)

3. - 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı : 77) (Devam)

4. - 2001 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/281, 3/88) (S. Sayısı : 79) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, ikinci konuşmacı, Ankara Milletvekili Sayın Bülent Gedikli'ye aittir.

Sayın Gedikli, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 30 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT GEDİKLİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 yılı bütçesine ilişkin görüşlerimizi açıklamak üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Bütçeler, genellikle, Türkiye'nin hem ekonomik hem sosyal problemlerinin büyük bir zenginlik içerisinde ele alındığı ve tartışıldığı müzakere ortamları sunarlar. Bu bütçe de böyle bir gelişme, böyle bir süreç içerisinde oldu; fakat, zannediyorum, bu bütçede yaşanan bazı olaylar, herhalde, daha önce hiçbir bütçede yaşanmamıştır. Öncelikle, 57 nci hükümet döneminde hazırlanan 2003 yılı bütçesi, biliyorsunuz, erken seçimler dolayısıyla yasal prosedür işletilemediğinden kadük olmuştu. Daha sonra, 2003 yılına, bizim hükümetimiz döneminde, üç aylık geçici bir bütçeyle başlamak durumunda kaldık. Akabinde de, şimdi, 2003 yılı bütçesinin bütününü görüşüyoruz.

Bu bütçe, öncelikle, Plan ve Bütçe Komisyonunda, aşağı yukarı on gün süren ve geceli gündüzlü diyebileceğim müzakerelerde, gerçekten de çok değerli katkılar yapıldıktan sonra Genel Kurula intikal etti ve şimdi de, burada, Genel Kurulda, bu bütçenin tamamı üzerinde görüşmelerle devam ediyoruz. Ben, öncelikle, bu bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Bütçeyle ilgili görüşlerime geçmeden önce, Osmanlı tarihinden, daha doğrusu, iktisat tarihinden bir sayfayla sözlerime başlamak istiyorum. Birçoğunuz biliyorsunuzdur, Osmanlı İmparatorluğunun Duraklama Döneminde ilk borç, 1854 yılında Kırım Harbi dolayısıyla alınmıştı ki, bu da çok büyük bir borç değildi aslında; 3 milyon Fransız Frangı miktarında bir borçtu. Fakat, daha sonra bu borçlar ve faizlerinden dolayı -ki, o arada, Galata bankerlerinden Osmanlı Lirası üzerinden alınmış borçlar da vardı- 1876 yılında Osmanlı İmparatorluğu moratoryum ilan etmek zorunda kaldı; yani, aşağı yukarı yirmiiki yıllık bir süreç içerisinde borçlarını ödeyemeyecek bir duruma geldi. 1881 yılında da meşhur Muharrem Kararnamesiyle Düyunu Umumiye İdaresi kuruldu ve "Rüsum-i Sitte" adı altında 6 kaynak gelir bu idarenin emrine tahsis edildi -ki, bunların içerisinde tuz gelirleri, alkol gelirleri, bazı toprakların gelirleri vardı- ve Düyunu Umumiye İdaresi, alacağını tahsil ettikten sonra kalanını Osmanlı Hazinesine aktarıyordu; fakat, genellikle de, tabiî, kalan bir şey olmuyordu.

Daha sonra, cumhuriyet hükümeti tarafından, bu borçların tamamı değil, ama önemli bir kısmı devralındı ve bu borçların son taksiti, 1954 yılında, Menderes Hükümeti döneminde ödendi. Çok enteresan iki tarih; birisi 1854, birisi 1954; tam yüz yıllık bir borçlanma macerası...

Bugün, üzerinde görüşmelerimizi devam ettireceğimiz bütçemizde de bu tür bir sorun olduğunu biliyorsunuz. Bütçeler de, öncelikle, tabiî, geçmişin muhasebesini yapan çalışmalardır, müzakere metinleridir. Geçmişin muhasebesini yapmadan, aslında, önümüzdeki bütçenin bize ne getirdiğini, ne götürdüğünü ve sorunların ne olduğunu tam olarak anlamamız da mümkün değil. Belki, bu muhasebe yapıldıktan sonra, bütçenin, gelecekle ilgili hedeflerini iyi analiz etmek lazım. Zaten, bir filozof da şöyle diyor: "İnsanlar geçmişe doğru düşünür, geleceğe doğru yaşarlar."

Geçmişin muhasebesini yapmak lazım; çünkü, bugün bütçeyle önümüze gelen sorunlar, aslında, Türkiye ekonomisinin kronikleşmiş sorunları. Bu bütçe de, son on onbeş yılın birikmiş sorunlarını kendi bünyesinde âdeta bir zaaf olarak taşımak durumunda ve birikmiş olan bu sorunlar sonucu Türkiye ekonomisinde bazı bataklıklar oluşmuş vaziyette. Bu bataklıkları, isterseniz önce bir tespit edelim.

Türkiye'de, öncelikle, son onbeş yılda izlenen politikalarla bir yolsuzluk bataklığı oluşmuştur. Yine, Türkiye'de, bir yoksulluk bataklığı, maalesef, oluşmuştur. Yine, Türkiye'de, bir faiz bataklığı, yine maalesef, oluşmuştur. Tabiî, bunların iktisadî yansımaları, yani gelir dağılımının bozulması, işte, enflasyon, ekonomide büyük ölçüde küçülmeler, bütün bunlar, bu tespit ettiğimiz sorunların bir sonucu durumunda; fakat, 2003 bütçesinin bir talihsizliği daha var. Belki daha sonraki müzakereci arkadaşlarımız bunlardan bahsedecekler.

2002 yılının ekonomik göstergeleri genel olarak iyi; ama, kamu finansman verileri açısından baktığınızda hiç de iyi değil. 2002 yılının ekonomik verileri olarak, yani büyüme oranı olarak baktığınızda performans fena değil, yüzde 6 civarında görünüyor; işte, enflasyon hedefinin gerçekleştiğini görüyoruz; fakat, bütçe verilerine baktığımızda, bütçe açıklarında çok büyük ölçüde sapmalar olduğunu görüyoruz. 2002 bütçesinde 26 katrilyon olarak öngörülen açık, 39 katrilyon, yani yüzde 51 sapmayla ortaya çıkmış durumda. Faiz dışı bütçe fazlası hedefine, yaklaşılamamış durumda. Kamu kesimi borçlanma gereği hedefine yine, hiç yaklaşılamamış durumda. Dolayısıyla, kamu kesimi finansman dengelerinde önemli bir sapma söz konusu. Bu da, tabiî, ister istemez 2003 yılı bütçesinin dengelerinin oluşturulmasına da yansıyor.

Geçmişin bu sorunlarından söz ederken, tabiî, ben, aslında kimseyi de suçlamak istemiyorum. Zaten, halkımız, biliyorsunuz, seçimlerde, bundan sorumlu tuttuğu, yani bu bataklıklardan sorumlu tuttuğu herkesi tasfiye etti, onların hiçbiri artık burada değiller.

Bu görüşmeler sırasında da bizim yapmamız gereken, geçmişin bu muhasebesini yaptıktan sonra, zannediyorum, birtakım tespitleri ve teşhisleri yapmakla sınırlı olmamalı. Bunun ötesinde, bizim, bazı önerileri, özellikle çözüm önerilerini ortaya koyabilmemiz lazım. Mademki ekonomiden, mademki maliyeden bahsediyoruz -ekonominin temeli de, biliyorsunuz, katmadeğer- burada kapılan konuşmalarda da, bir katmadeğer ortaya konulabilmesi bakımından, bu tür bir müzakere tarzında fayda görüyorum ve bu tür konuşmalar da, zannediyorum, çözümlerin ortaya konmasında, âdeta bir katalizör rolü oynayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye olarak, geleceğin dünyasında güçlü bir ülke olmak istiyorsak, bizim hükümet programımızda da ifade edildiği gibi; ekonomik istikrarı sağlamış, rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturmuş, ekonomik refahın nimetlerini adaletle dağıtan, insanlarımızın barış ve refah içinde özgürce yaşadığı, farklılıkların çatışma unsuru olarak değil, zenginlik kaynağı olarak görüldüğü bir millet iradesini hayata geçirmek zorundayız. Hükümet programından, ben, bu pasajı özellikle okuyorum; çünkü, bu bütçenin arkasında, hükümet programında yer alan bu felsefenin yattığını da aklımızdan hiç çıkarmamamız lazım.

Hazırlanmış olan bütçe, belki, en kötü senaryo dikkate alınarak hazırlanmış bir bütçedir; ama, en kötü senaryo dikkate alınarak hazırlanabilecek belki en iyi bütçedir; çünkü, bunun arkasında, özellikle -biraz sonra, biraz daha açacağım- yapısal reformlar yer alıyor. Bütçeyi, bu yapısal reformlarla beraber, birlikte ele almamız lazım.

Yine, bunun arkasında önemli bir kaynak paketi, paketleri yer alıyor; yine, bu kaynak paketlerini, mutlaka, dikkate almamız lazım. Yine, bu bütçenin arkasında bir hükümet programı var ve o hükümet programında öngörülmüş olan "refahın hem kaynağı hem hedefi insandır" anlayışımıza uygun bir yaklaşım var. Dolayısıyla, bu bütçenin arkasında yer alan bu üç unsur, en önemli güveni bu bütçeye sağlayacak olan unsurlardır.

Tabiî, bu bütçe hazırlanırken ve daha öncesinde, dünyada, dünya ekonomisinde de çok önemli gelişmeler olduğunu görüyoruz. Ben, dünya ekonomisinden birazcık bahsetmeden önce, demin, tarihî bir perspektif, yani, yatay bir perspektifte olaya baktık, ama, bir de bütçenin bir dikey perspektifi var, onu ortaya koymak lazım geldiğini düşünüyorum.

Ekonomik yaklaşımları, mutlaka, üç düzeyde ele almak lazım. Bunlardan ilki, dünyanın global ekonomisi; ki, dünyanın global ekonomisinden kastım şudur : Türkiye'nin, tabiî, dış dünyayla olan birçok ticarî ilişkileri söz konusu ve bu da, özellikle, ödemeler bilançosuna yansıyan ilişkilerdir ve bugün itibariyle, bizim, ödemeler bilançosunda, belki üzerinde en çok duracağımız üç kalem de; ihracat gelirlerimiz, turizm gelirlerimiz ve yabancı sermaye yatırımları olacaktır.

Tabiî, bu global boyuta yansıyan başka unsurlar da yok değil. Mesela, IMF programları, verilen niyet mektupları da, aslında, dünyanın bu global düzeyinin Türkiye'ye nasıl yansıdığını da gösteren örneklerdir.

İkinci bir düzey ise, devletin makro ekonomisi düzeyi diyebileceğimiz yaklaşımdır. Devletin makro ekonomisini tanımlayan belli başlı dokümanlar var; ki, onlardan bir tanesi bütçedir; ama, biliyorsunuz, onun üzerinde bir program yer alır -ki, 2003 programı, zannediyorum, yine hepiniz eline geçti- ve onun da üzerinde, aslında, beş yıllık kalkınma planları var; sonuncusu da Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planıdır. Devletin makro ekonomik felsefesini, yaklaşımlarını bütün bu dokümanlarda görmemiz mümkündür.

Tabiî, bu aşamada, bizim ortaya koyduğumuz bütçeyle, aslında, bir anlamda devletin rolünü de tartışmaya açtığımızı düşünmemiz lazım; çünkü, bütçede yer alan yatırımlarla ilgili eleştireler olsun, temel kamu hizmetlerinin verimliliği noktasında yapılan eleştiriler olsun, transferlerle ilgili yapılan eleştiriler olsun, bizim, devletin rolünü nasıl tanımladığımızla doğrudan doğruya bağlantılı hususlardır. Bunlara da biraz sonra kısaca değineceğim.

Üçüncü bir düzey ise; şirketlerin, daha doğrusu iktisadî birimlerin mikro düzeyidir ve bu düzeyde de, özellikle, finansman, üretim ve dış pazarlama noktasında ele alınması gereken hususlar vardır. Biz, bütçeyle, aslında, bütün bu üç düzeyi de ele alıp, bunlar arasındaki irtibatları da bir anlamda kuruyoruz. Yani, üç düzey arasında bir bağlantı, bir irtibat söz konusu. Bu çerçeve içerisinde, peki, Türkiye ekonomisinde son yıllarda biriken problemler neydi, biz bu noktalara nasıl geldik, birazcık ona bakmak istiyorum; çünkü, özellikle, dünya ekonomisinde baktığınız zaman, Avrupa bloku ile Amerikan bloku arasında büyük bir ekonomik rekabetin başladığını görüyoruz. Özellikle, Amerikan ekonomisindeki değişimleri yakından görmek çok önemli; çünkü, daha, son on yıla kadar Amerikan ekonomisi, kreditör bir ekonomiydi. Yani, bütün dünya ekonomilerine kredi veren bir ekonomiydi; ama, on yılda, bu, âdeta tersine döndü ve Amerika, dünyanın en borçlu ülkesi konumuna geldi. Bugün baktığınızda, Amerikan bütçesi 300 milyar dolar açık veriyor, ödemeler dengesiyse 400 milyar dolar açık veriyor. Amerikan ekonomisinin toplam gayri safî millî hâsılası 10 trilyon dolar civarında; Avrupa Birliği ise, bir bütün olarak 7-7,5 trilyon dolar civarında bir gayri safî millî hâsılaya sahip. Bu gelişmeler, tabiî, Türkiye'nin konumunu, ticaretini, demin söylediğim global düzeyle bağlantılarını da doğrudan doğruya etkiliyor.

Ekonomik olarak baktığımız zaman, ben, Türkiye ekonomisini şöyle 10'ar yıllık periyotlara ayıracağım, anlaşılması da kolay oluyor aslında. Biliyorsunuz, 1980 öncesi, hep, ithal ikamesi dediğimiz bir politikadan söz ederdik; 1983'den itibaren 1990 yılına kadar ise, ihracata dayalı bir büyüme stratejisi Türkiye'de uygulandı; ki, bu, döviz kurlarının, enflasyonun hemen üzerinde belirlendiği bir rejimi tabiî ki gerektiriyordu. Daha sonra, 1989 yılında, 32 sayılı Kararla beraber, sermaye hareketlerinin serbestleştiğini ve ondan sonra Türkiye'nin yeni bir döneme girdiğini görüyoruz. 1990-2000 arasını da, aşağı yukarı, sıcak para ekonomisi olarak isimlendirebiliriz ya da vasıflandırabiliriz. Sıcak para ekonomisi de, biliyorsunuz, kurların düşük olduğu, faizlerin yüksek olduğu bir ekonomi anlayışını ortaya koyuyor; ancak, bu 1990-2000 arası, Türkiye'de, sıcak para ekonomisi olmakla kalmadı, maalesef, hortum ekonomisine dönüştü; büyük bir hortum ekonomisi dönemini, özellikle bu 10 yıllık süreç içerisinde yaşadık.

Yine, bu dönemde, özellikle 1990-2002 yılları arasında, ortalama büyüme hızımızın yüzde 3 civarında olduğunu görüyoruz; ki, bu, oldukça düşük bir kalkınma hızıdır, özellikle bazı ülkelerle kıyasladığımız zaman. Mesela, 1870'lerde, Türkiye, o zamanki Rusya ve Japonya'yla ekonomik ve sosyoekonomik göstergeleri bakımından aşağı yukarı aynı düzeydeydi; yine, 1970'lerin başında, Türkiye, Yunanistan, Portekiz ve İspanya'yla ekonomik ve sosyoekonomik göstergeleri bakımından aşağı yukarı aynı düzeydeydi. Ancak, bugün geldiğimiz noktada, bu ülkelerin her birinin kişi başına millî gelirinin asgarî 10 000 dolar düzeyinde olduğunu, hepsinin 10 000 doların üzerine çıkmış olduğunu görüyoruz; oysa, Türkiye'nin, 2002 yılı itibariyle, toplam 180 milyar dolar millî geliri var, kişi başına düşen millî geliri ise, zannediyorum, 2 700 dolar. Bunlar, problemlerin nerede ortaya çıktığının tespiti bakımından çok önemli göstergeler.

Yine, özellikle 1990'dan bugüne kadar olan dönemde, devletin tasarruf oranlarının çok kötü seyrettiğini görüyoruz; yüzde eksi 8, yüzde eksi 9, bazen yüzde eksi 10... Zaten, bunu, kamu kesimi borçlanma gereği rakamlarından, verilerin anlamak mümkün. Bu dönem boyunca tasarruf oranı olarak baktığınızda, özel sektörün yüzde 27, yüzde 28 oranında tasarruf yapabildiğini; ancak, devletin eksi tasarrufu dolayısıyla, ekonominin toplam tasarruf oranının yüzde 20'lerde, yüzde 21'lerde seyrettiğini görüyoruz. Devlet, âdeta, özel sektörü piyasadan dışlıyor; piyasanın, özel sektörün, yatırım yapabileceği fonlara bir bakıma el koyduğu için, özel sektör yatırımlardan dışlanmış oluyor.

Yine, bu dönemde, özellikle reel faizlerin çok yüksek seyrettiğini görüyoruz; reel faizlerin inanılmaz yükseklikte olduğunu, bazen yüzde 40'lara, yüzde 50'lere çıktığını görüyoruz; ki, bunun, bugün başımıza nasıl bir dert açtığını da hep birlikte yaşıyoruz, görüyoruz. İşte, bütçenin aşağı yukarı yarısı faize ayrılmak zorunda kalınıyor ve faizler, bütçenin oluşturulması bakımından da bir katılık oluşturuyor. Ben, aslında, şöyle de tanımlıyorum: Âdeta, bütçelere, birinci dereceden bir ipotek konulmuş oluyor. Birinci dereceden ipoteği, özellikle hukukçu olanlar veya piyasada çalışanlar bilirler.

Yine, uygulanan borçlanma politikası sonucu, özellikle 58 inci hükümete devredilen mirasın, terekenin de oldukça kötü olduğunu görüyoruz. İçborçlar 2002 yılı itibariyle 157 katrilyon civarında, dışborçlar ise, kamu kesimine ait olmak üzere 80 milyar dolar civarda; yani, inanılmaz büyüklükte borç stoklarını devralmak durumunda kalmışız ve terekeye baktığınızda, üzerinde bayağı bir ipotek olduğunu görüyorsunuz ve siz bütçeyi yaparken de, bütün bu ipoteklerle işe başlamak zorundasınız.

Yine, bu dönemde, 1990'dan sonra, büyümenin kaynağının özellikle tüketim ve ithalata dayandığını görüyoruz; oysa, bunun bir alternatif stratejisi, ihracata ve yatırıma dayalı bir politika izlenmesi de söz konusu olabilirdi. Tüketim ve ithalata dayalı bu politikalar sonucunda, önemli ölçüde cari işlemler açığı verilmesi hep söz konusu olmuş; tabiî, bunların da kapatılması için kaynak arama gibi bazı çabalar içine girilmiştir ve bunlar, aslında, bugüne kadar kronikleşerek gelmiş sorunlardır.

Bu anlattığım verilerden belli olduğu üzere, aslında, bugün, bütçeyle devraldığımız sorunlar, Türkiye ekonomisinin bugüne kadar birikmiş, kronik sorunlarıdır. Kronik sorunlara çözüm ararken, herhalde, teşhislerimizi, tedavi yöntemlerimizi de ona göre oluşturmak durumundayız; bunu da, yapısal reformlarla desteklemek zorundayız. Ben, bu noktada, iki ana ekseni çok önemli görüyorum. Burada, yapısal anlamda yapılacak olan iki şey var: Bunlardan bir tanesi, kamu kesiminin yeniden yapılandırılması. Çünkü, sonuçta ortaya çıkan açıklar, ki enflasyonun da sebebi budur, kamu kesiminde ortaya çıkan bu büyük açıklardır; ama bu açıkların arkasında çok büyük, hantal, devasa bir bürokrasi var. Dolayısıyla, devletle ilgili, devletin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili, daha doğrusu kamunun yapılandırılmasıyla ilgili bazı reformları mutlaka gündeme sokmamız lazım; ki, onlardan da biraz sonra bahsedeceğim.

İkinci ana eksen ise özel sektörün önünün açılmasıdır. Özel sektörün, teşebbüs hürriyeti bağlamında özellikle, önünün açılması ve devlet tarafından gerekli teşviklerin -ki, bütçede bunlara transfer mekanizmaları olarak bakıyoruz- gerekli desteklerin reel sektöre aktarılabilmesidir.

Bu iki temel eksende yapılacak çalışmalar, aslında Türkiye'nin zaman içerisinde, çok da uzun olmayan bir vadede istediği yere gelmesini sağlayacak tedbirlerdir.

Ben, 2003 bütçesini, bu noktada, bu genel değerlendirmeleri yaptıktan sonra, dört temel hedef itibariyle değerlendirmek istiyorum. Modern bütçeler, bugün artık dört temel hedefe göre oluşturuluyor. Biraz klasik bütçe anlayışını aşarsak, performans odaklı bir bütçe anlayışı olarak bunu ortaya koyarsak, bu dört temel şunlar:

Birincisi, bütçeyle mutlaka ekonomik istikrarın ve malî disiplinin sağlanması gerekiyor. Yani bütçeler bu birinci temel hedefi mutlaka sağlamak zorunda. Peki, bu bütçeyle ekonomik istikrar bakımından ortaya acaba ne konmuş, onu bir görelim:

Kamu kesimi borçlanma gereği 2002'de yüzde 12,6 iken, 2003'te yüzde 10'a iniyor; yani ekonomik istikrarı sağlama bakımından oldukça uygun bir hedef. Harcamaların gayri safî millî hâsılaya oranı ise 2002'de yüzde 44,2'den, 2003'te yüzde 42,6'ya çekiliyor. Yine bütçe açığının, gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 14,4'ten, yüzde 12,4'e iniyor; yani ekonomik istikrar açısından
-hedefleri bakımından tabiî- oldukça uygun hedefler, uygun veriler.

Malî disiplin açısından bütçeye baktığımız zaman, faizdışı fazla, hepinizin bildiği gibi, yüzde 6,5 olarak öngörülmüş.

Yine, bu bütçede, aynî dış proje kredileri bütünüyle kayıt içerisine alınmış; çünkü, önceki yıllarda, dış proje kredileri, genellikle bütçeye ödenek olarak yazılmıyordu, harcama usulleri, tamamen bütçenin tabi olduğu usullerin dışında yürütülüyordu. Gerçi, bu, son borçlanma kanunuyla zaten mecburî bir hale geldi; ama, bundan öncesinde de, aslında, tebliğle, mevcut mevzuatla da, bunların, yine bütçeye intikal ettirilmesi gerekiyordu; fakat, bu, uzun yıllardan beri hiç yapılmamıştı.

Yine bu bütçede, konsolide bütçe gelirlerinin payının, önceki yıla göre 0,6 puan artarak yüzde 28,4'e ulaştığını görüyoruz. Burada, gelir üzerinden alınan vergiler -ki, biliyorsunuz, vergi yapısı bakımından, çarpık bir yapısı var aslında vergi gelirlerinin, vergi gelirleri açısından baktığınızda- 0,3 puan, servet üzerinden alınan vergiler yine 0,3 puan artıyor. Bunlar da, malî disiplini sağlamak bakımından önemli sayılabilecek hususlar.

Bütçe anlayışının ikinci bir temel hedefi de, kaynakları önceliklere göre dağıtması; yani, bunu, stratejik öncelikler olarak da belirleyebiliriz; harcamaların yapısı; yani, siz, bütçenizden, toplam kaynaklardan hangi hizmete ne kadar pay ayırıyorsunuz... Tabiî, bu ayırdığınız paya göre de öncelikleriniz ortaya çıkıyor; ancak, bu bütçede, demin de bahsettiğim gibi, maalesef, bazı katılıklar söz konusu. Özellikle faiz ve personel harcamaları, bütçenin çok önemli bir bölümünü katılaştırıyor, esnek olmaktan çıkarıyor.

Yine, yatırımlara baktığımız zaman, yatırımlara 8 katrilyonluk bir kaynak ayrıldığını görüyoruz. Bunun da, aşağı yukarı yüzde 25'ine yakın kısmı eğitim için yapılan yatırımlardır; bu, önemli bir nokta; 8 katrilyonluk yatırımın yüzde 25'i eğitim için ayrılmıştır.

Yine, tabiî, yatırımların bütçedeki payının düşük olduğuyla ilgili, mutlaka bazı eleştiriler söz konusu olacak; ancak, burada şöyle bir anlayışı da gözden kaçırmamak lazım: Aslında, bütçe içerisinde yer alan yatırımlar, altyapı yatırımları ve sosyal amaçlı yatırımlardır. Yani, burada, devletin doğrudan doğruya iktisadî hayata müdahale ettiği, fabrikalar kurduğu anlamında bir yatırımdan bahsetmiyoruz. Bunlar, tamamen altyapıya ve sosyal yapıya ait yatırımlar olmak durumundadır. Ki, bu yatırım programıyla ilgili de bir rasyonalizasyon süreci oluşturuldu, Planlama Teşkilatı böyle bir çalışma yaptı. Nitekim, yatırım programında 5 047 adet proje söz konusuydu; bunlar, bu yapılan çalışmalar sonucunda, 4 414 adede indirildi.

Şimdi, yatırım programında o kadar çok proje var ki, siz kaynaklarınızı yatırımlara, böyle, biraz biraz ayırdığınız zaman, âdeta kızgın sacın üzerine düşen su damlası gibi, ayırdığınız her kaynak anında buharlaşıyor; binlerce projeye ayırdığınız paranın, aslında hiçbir anlamı olmuyor. Dolayısıyla bu projelerden fizibilitesi olan ve gerçekleştirilmesi daha mümkün olan, bitmesi daha yakınlaşmış olan projelerin öncelik kazanması, daha doğru bir yaklaşım olarak görünüyor.

Bütçeyle sağlanacak amaçlardan bir tanesi de -üçüncü bir amaç da- kamu hizmetlerinin etkin, verimli ve tasarruf anlayışı içerisinde yürütülmesidir. Bu, bugüne kadarki bütçeler içerisinde, aslında, çok da fazla öngörülmeyen veya bütçe kapsamında yer almayan bir hedef olmuştur her zaman. Performans odaklı bütçenin anlamı da budur; yani, girdilere odaklı bir bütçe değil de, artık sonuçlara odaklı bir bütçe anlayışına doğru geçiş gerekiyor. Siz, bazı girdileri kamu kurumlarına teslim ediyorsunuz, o girdilerin sınırlarını belirliyorsunuz ödeneklerle -şundan şu kadar kullanabilirsiniz, şeklinde- ama, bu girdilerle ortaya ne koyduğunu, hangi sonucu ortaya koyduğunu, kaliteli bir hizmet ortaya koyup koymadığını, o kamu kurumunun ortaya koyduğu hizmetten vatandaşımızın memnun kalıp kalmadığını hiç ölçmüyorsunuz. İşte, performansa dönük bütçe anlayışıyla bu tesis edilmeye çalışılıyor. Kamu kurumlarının ne kadar etkin çalıştığı, ne kadar verimli çalıştığı; bunlar, performans göstergeleri yoluyla rahatlıkla tespit edilebiliyor ki, bunun da altyapısı, birkaç seneden beri, aslında, Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanıyor; hem bütçe sınıflandırması itibariyle hem de bütçe kodları itibariyle pilot çalışmaların yapılması hep söz konusu oldu.

Tabiî, performans odaklı bütçe anlayışının bir gereği de özellikle kesinhesap kanunlarının sadece rakamlar üzerinden değil de, kurumların performansı üzerinden değerlendirmeye tabi tutulmasıdır. Bunu da gerçekleştirdiğimiz anda, tam anlamıyla performansı sağlayabileceğiz. Tabiî, bunu hemen tamamlayan bir başka husus da performans denetimi yapılmasıdır. Yine, kamu kurumlarının bu kaynakları ne ölçüde verimli kullandığının ilgili denetim organları tarafından saptanması. Bunun da aslında, temel yolu, artık her kamu kurumunun iş programını ortaya koyması; yani, hedeflerini ortaya koyacak, stratejilerini ortaya koyacak, kaynaklarını bu hedeflere tahsis edecek ve ne ölçüde gerçekleştirdiğini de esas itibariyle açıklayacak.

Yine, bu bütçede gördüğüm, tasarruf anlayışını göstermesi bakımından önemli iki örnek var; onlara biraz değinmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, ödeneğin devri usulünün yaygınlaştırılması. Eskiden, sadece, zannediyorum, savunma ödenekleri için böyle bir uygulama vardı. Biliyorsunuz, bütçelerde, yıl sonuna doğru, özellikle aralık ayında, harcamalar bir anda artar, ödeneklerin tamamı kullanılmak istenir. Bu amaçla, ödenekler başka kurumlara aktarılır ve gereksiz harcamalar yapılması söz konusu olur. Bu uygulamayla -yani, ödeneğin yıl sonunda kalan bölümünün ertesi yıla devri uygulamasıyla- aslında, bir tasarruf sağlanmış oluyor. Diğer carilerde ve kamulaştırma ödeneklerinde böyle bir kolaylık gündeme getirildi ve ödeneklerin tasarruflu kullanılması açısından, bu, son derece etkin olacaktır.

Tasarruf anlayışına uygun ikinci bir örnek ise, boş kadro kullanımının, yine bu bütçe kanunu tasarısıyla, 35 000'le sınırlandırılması. Aslında, bu, çok enteresan bir şey; çünkü, daha önceki bütçe kanunlarında, ölüm, istifa emeklilik gibi değişik sebeplerle boşalan kadrolar söz konusu olur, bunların yüzde 80'ine kadar olan boş kadroların atama yoluyla doldurulması öngörülürdü, ki, bunlar da yılda aşağı yukarı 70 000-80 000 civarındaydı. Dolayısıyla, 35 000'le sınırlandırılması, aslında, hükümetin 35 000-40 000 civarında bir atamadan vazgeçmesi anlamına geliyor. Burada, tabiî, daha önce yapılan tartışmalarda -özellikle emeklilik yaşının 65'ten 61'e indirilmesinde- kadrolaştığımızı iddia edenlere de ithaf olunur.

Dördüncü bir husus da, kullanılan kaynakların hesabının kamuoyuna, yani, vatandaşa verilmesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gedikli, konuşma süreniz bitti; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Dördüncü husus, şeffaflık ilkesi. Bu da, yine, bizim parti programımızda yer alan, kamuoyunun, vatandaşın bilgi edinme hakkı kanunuyla da yakından ilgili.

Ben, bu şeffaflık anlayışının ne kadar önemli olduğunu göstermesi bakımından 4 tane çok net örnek vereceğim. Bunlardan bir tanesi -ki, bunlar, açıkça Sayıştay raporlarında yer alıyor, tespit edilmiş hususlardır- bir kütlü pamuk faciası vardır. Bu, 1993-1994 yıllarında, Ziraat Bankasına verilmiş bir görev dolayısıyla -kütlü pamuk destekleme primi ödemesine ilişkin bir şey- 315 000 000 dolarlık bir ödeme; fakat, bu rakam, 2001 yılı nisan ayı itibariyle 12 milyar dolar olmuştur; yani, Hazine, Ziraat Bankasına, 315 000 000 dolarlık verdiği görev dolayısıyla, 12 milyar dolar ödemek zorunda kalmıştır; yüksek faizlerin, fahiş faizlerin uygulanması dolayısıyla. Biz, bugün, 1-2 milyar dolarlık, 3 milyar dolarlık rakamlar için kaynak arama noktasındayken, şu olayın boyutunu görebiliyor musunuz? Yani, âdeta, 1993'teki 1 dolarlık prim ödemesi için, 2001'de, Hazine tarafından Ziraat Bankasına 38 dolarlık bir ödeme yapılıyor.

İkinci bir örnek ise, kamu bankalarının görev zararlarıdır. Bunlar da 2001 Nisan ayı itibariyle, 23 katrilyon lira civarında bir rakama, bir meblağa ulaşmıştır. Bunlara uygulanan faiz oranlarını söyleyeyim; yüzde 104 ilâ yüzde 628 faiz uygulaması söz konusu olmuş bu görev zararları dolayısıyla.

Bir başka somut örnek, yap-işlet-devret. Ki, bizim, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir arkadaşımız çok güzel söyledi; yap-işlet-hüplet... Dolayısıyla, Hazinenin uğramış olduğu zararlar. Bunlar da: Bugüne kadar, yap - işlet - devret uygulamasına tabi olan 11 proje söz konusu olmuştur. Bunlardan 10'u enerji projeleridir, 1'i de bildiğiniz Yuvacık Barajı Projesidir; yani, su temini projesidir. Yuvacık Barajıyla ilgili olarak da, 595 000 000 dolarlık bir ödeme söz konusu olmuştur. Biliyorsunuz, yap - işlet - devret uygulamalarında yatırım, özel finansman yoluyla karşılanır; ancak, işletme aşamasında, Hazine, alım garantisi verir. Bu alım garantisi dolayısıyla, Yuvacık Barajı için ödenmiş 595 000 000 dolar söz konusudur ve onbeş yıllık bir anlaşma olduğu için de, daha oniki yıl ödenecek meblağlar söz konusudur. Şeffaflığın önemini göstermesi bakımından söylüyorum bunu.

Yine, bir başka uygulama, kayıtdışı bütçe uygulaması. 2001 yılında, yine, Sayıştayın yaptığı bir tespit: 79 katrilyonluk harcama söz konusu; ancak, aynı zamanda, 79 katrilyonluk bütçedışı harcama, kayıtdışı harcama söz konusu. Biliyorsunuz hep kayıtdışı ekonomi olarak vasıflandırılır; ama, kayıtdışı toprak vardır, kayıtdışı şirket vardır, kayıtdışı insan vardır, kayıtdışı bebek vardır, bizde her türlü kayıtdışı mevcuttur. Bu uygulamalar dolayısıyla, mevcut giderin yüzde 100'üne yakın nispette bir kayıtdışılık ortaya çıkmıştır.

Yine, burada, 2002 yılı bütçesinin bir özelliğinden bahsedeceğim. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programında 2002 yılı için öngörülmüş olan ortalama faiz oranı yüzde 64'tü. 2002 yılında, bu oran yüzde 64 olarak tutturuldu. Bütçeye konulan ödenek ise -hatırladığım kadarıyla- 47 katrilyon lira civarındaydı; fakat, yıl sonunda gerçekleşen 56 katrilyon lira olmuştur, yani 9 katrilyon liralık  bir sapma meydana gelmiştir. Ortalama faiz oranı tutturulmasına rağmen, 9 katrilyon liralık bir sapma ortaya çıkıyor. Bu da, yapılan uygulamaların ne kadar önemli olduğunu göstermesi bakımından çok dikkate değer.

BAŞKAN - Sayın Gedikli, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Demin, yapısal reformlardan söz ettim. Bunlardan birkısmına hemen değineceğim; çünkü, bunlar, gerçekten de çok önemsenmesi gereken noktalar. Bunlar arasında -bu bütçeyle beraber ve bu bütçenin arkasında yer alan destek anlamında söylüyorum- harcama reformu, yine bu yıl içinde gerçekleştirilecek; ki, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasasıyla bu gündeme gelmiş vaziyette; tasarısı hazır, Meclise intikal ettirilecek.

Vergi reformu; ki, vergiyi tabana yayacak tedbirler, vergi reformuyla mutlaka yapılmak zorundadır.

Kamu yönetimi reformu; ki, bu, İdarî Usul Kanunu Tasarısında özellikle kendi ifadesini bulacak; çünkü, bizde, yasama ve yargıda usuller çok açıktır; ama, idarede usuller çok açık değildir. Bunların da belirlenmesi gerekiyor.

Alt kademelere yetki devri, mahallî idareler reformu; ki, mahallî idareler reformunun da temel özelliğini "sorunun ölçeği neyse, çözümün de ölçeği o olmalıdır" anlayışıyla belirliyoruz.

Kamu tek hesabına geçiş, e-dönüşüm projesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi çalışmaları, borç yönetimiyle ilgili yeni enstrümanların geliştirilmesi ve bir de, biliyorsunuz, kamuoyunda çok şikâyet edilen bağış uygulamaları dolayısıyla, kamu vakıflarıyla ilgili tedbirler... Bütün bunlar, önümüzdeki yıla ve bu yıla ilişkin tedbirleri içeriyor.

Biz, AK Parti olarak, özellikle, yeni bir ekonomik yapının temellerini ve altyapısını hazırlamaya çalışıyoruz. Yani, belki bu bütçeyle, istediğimiz ölçüde tarıma destek veremiyoruz, doğrudur; istediğimiz ölçüde, reel kesime kaynak aktaramıyoruz, o da doğrudur; sosyal boyutunu istediğimiz ölçüde güçlendiremedik belki, o da doğru; ama, önümüzdeki yıllarda, yani, biraz daha orta vadede olayı düşünmek ve bu yapısal reformlarla, en kötü senaryo dikkate alınarak hazırlanan bu bütçenin, özellikle yılın ikinci yarısından itibaren çok olumlu göstergelere dönüşeceğini de ortaya koymamız lazım.

BAŞKAN - Sayın Gedikli, son cümlenizi alayım; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Peki, Sayın Başkanım.

Tabiî, bu kaynakları harekete geçirecek olan da, bu ortamı hazırlayacak olan da, sanıyorum, yine, itibarına kavuşmuş olan siyaset kurumu olacaktır. Böyle bir siyasî anlayış, toplumun bütün sorunlarını da çözme gücüne sahiptir.

Sözümü şöyle bağlamak istiyorum: İyiyseniz, bütün işleri size yüklerler; hakikaten iyiyseniz, bunları yaparsınız.

2003 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gedikli, çok teşekkür ederim.

Gruplar adına ikinci konuşma Cumhuriyet Halk Partisine aittir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal konuşacaktır.

Sayın Baykal, buyurun efendim. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)

Sayın Baykal, süreniz 60 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2003 yılı bütçe tasarısıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun değerlendirmelerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Sayın Başkan, size, sayın milletvekilleri ve sevgili vatandaşlarıma kendi adıma, Cumhuriyet Halk Partisi adına içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Bu bütçe müzakereleri, bir tarihî dönüm noktasını ortaya koyuyor. Buraya nasıl yaklaştığımızı, nasıl baktığımızı öncelikle ortaya koymamızda yarar var diye düşünüyorum. Bir dönemin bittiğini, yeni bir dönemin başladığını, Türkiye'de 3 Kasım seçimleriyle ortaya çıkan iktidarın tam sorumluluğu üstlendiği ve bütçesini ortaya koyduğu, yeni bir dönemin açıldığı bir noktayı bize sergiliyor, gösteriyor diye düşünüyorum.

Gerçekten de, bu, yeni bir dönemdir. Bu yeni döneme geçerken hepimizin zihninde bulunması gereken bazı temel noktalar var. Önce, bir defa, iktidarın, iktidar olduğunu, artık, içine sindirmesi gereği var; yani, bugünkü iktidarın, geçmiş dönemi suçlama, krizden yakınma, muhalefete sataşma ve içinde bulunulan durumun sıkıntılarını, sorunlarını sağa sola dağıtma olanağı kalmamıştır. Artık, seçimler geride kalmıştır, geçiş dönemi tamamlanmıştır, bütçe ortaya konulmuştur ve karşımızda, Türkiye'nin hesabını vermekle sorumlu olan bir iktidar vardır. Bunun, önce, iktidar tarafından bu şekilde anlaşılmasında yarar görüyorum. Zihnimizi buna göre kurgulamak lazımdır, iktidarın zihnini buna göre çalıştırması lazımdır. Bunu söyleme gereğini duyuyorum; çünkü, sık sık, iktidar sözcülerinden, muhalefetten iktidara geçiş psikolojisinin henüz tam yerine oturmadığını görüyorum. Artık, ağlama dönemi bitmiştir, şikâyet dönemi bitmiştir, yakınma dönemi bitmiştir; şimdi, hedefinizi koyacaksınız, uygulamanızı gerçekleştireceksiniz, hesabınızı vereceksiniz. Artık, iktidar psikolojisi içine girmenin zamanıdır; buna dikkatinizi çekiyorum.

İkinci olarak, iktidarın Parlamentoda çok  rahat bir çoğunluğa sahip olduğu, üçte 2'ye yakın bir çoğunluğu temsil ediyor olması, elbette büyük önem taşıyor; ama, iktidarın, bu çoğunluğun arkasındaki millet desteğinin yüzde 35 civarında olduğunu hiçbir zaman unutmaması gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Yani, tabiî, çok çarpıcı, etkileyici bir Parlamento çoğunluğu var bugünkü iktidarın; ama, bilinmelidir ki, bu, millet adına tek başına sizin konuşma hakkınızı sağlıyor değildir. Siz, sadece, Türkiye'de, vatandaşın yüzde 35'ini temsil ediyorsunuz. Parlamentoda ezici çoğunluğunuz olabilir; ama, bu farkı hiç unutmayın. Bu farkı unutursanız, Türkiye'nin de başına ciddî sıkıntılar açarsınız, kendi başınıza da ciddî sıkıntılar açarsınız. Bu, size rahat çalışma olanağı veriyor; ama, sizi, Türkiye'de, seçmenin yüzde 35'inin oyunu almış bir parti konumundan çıkarmaya yetmiyor. Bunu, daima hatırlamakta yarar vardır. Bunu, size yönelik bir zafiyet olarak ifade etmiyorum. Parlamentoda istediğiniz şekilde rahatça çalışacaksınız; ama "millet, bize, Türkiye'ye istediğimiz şekli verme yetkisi verdi" derseniz, büyük bir hata yapmaya başlarsınız. O nedenle, bu noktada böyle bir uyarıyı söyleme gereğini duyuyorum.

Değerli arkadaşlarım, sizin yüzde 35 oyla Parlamentoda üçte 2'lik bir çoğunluk sağlamış olmanız, Seçim Kanununun bir rastlantısının sonucudur. Elbette Seçim Kanununa göre yaptık, elbette bu kanuna göre çalışacağız; ama, bunu unutmayın; milletin iradesi değil, Seçim Kanununun düzeni bu tabloyu getirmiştir. Bu, size, bir miktar alçakgönüllü olma, hoşgörülü olma ve iddialarınızı ortaya koyarken, Türkiye'nin sizin dışınızdaki kesimlerinin duygularını, düşüncelerini dikkate alma mecburiyetini hatırlatırsa, bu gözlem çok yararlı olur diye düşünüyorum. Ölçü, dikkat, itidal... Sakın ha, üçte 2'yi mübalağa etmeyin; ölçüyü, hiçbir zaman elden kaçırmayın; itidali, hiçbir zaman elden kaçırmayın!

Değerli arkadaşlarım, bir üçüncü nokta da şu: İktidarlar gelip geçicidir; iktidarlar bugün vardır, yarın yoktur. Bugün iktidardasınız; çok rahat bir çoğunlukla iktidardasınız, üçte 2'lik bir çoğunluğunuz var. İyi hizmetler yapmanızı diliyorum, başarılı olmanızı diliyorum; ama, hiç unutmayın, bu iktidar, göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Hiçbir iktidar, demokraside ebedî değildir. İktidarlar, bir süre sonra muhalefete dönüşürler. Siz de, yarın muhalefet olacağınızı hiç unutmayın. Sadece iktidarda kalacağınızı düşünerek değil, bir süre sonra muhalefet olacağınızın da hebasını yaparak iktidar uygulamalarını gerçekleştirin. Bu, benim halisane temennimdir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, hele Türkiye'de iktidarlar o kadar geçici ki, son dönemde, 1990'lı yıllar boyunca, hiçbir iktidar ikinci kez seçilmeyi başaramadı. Türkiye, hep yeni iktidarlar denedi, denediği iktidarlardan kısa bir süre sonra pişman oldu, elim kolum kırılsaydı da oy vermeseydim dedi, yenisini aradı, yenisini aradı, yenisini aradı... Bu, sağlıklı bir tablo değil tabiî, Türkiye'deki temel ekonomik ve sosyal krizin, siyasal yapılaşmanın bu krizin üstesinden gelemeyişinin bir ifadesidir. Bunu aşmamız lazım. Biz, bunu temenni etmiyoruz; ama, gerçek bu. Dünyada dört defa üst üste seçim kazanmış iktidarlar var. İspanya'da, Sosyal Demokrat Parti, dört defa iktidara geldi ve İspanya'yı bir yerden aldı, bambaşka bir yere taşıdı.

Şimdi, sizlere de önerim, bir muhalefet partisi sözcüsü olarak, iktidarın gelip geçici olacağını, Türkiye koşullarında bu iktidarların çok hızla değiştiğini dikkate almanızdır, kendinizi ebedî bir iktidar psikolojisi içinde düşünmemenizdir; ama, iktidarın verdiği olanakları, Türkiye'nin sorunlarını çözmek için, muhalefete geçtiğiniz zaman da iftihar edebileceğiniz, muhalefete geçtiğiniz zaman da başınızı öne eğdirmeyecek hizmetler yapmak için bir vesile olarak kullanmanızdır.

Bu arada, bir muhalefet partisi olarak, kendimize yönelik bir iki gözlemi de ifade edeyim. Biz de, elbette, muhalefet görevimizi yaparken kendimize belli kurallar, ilkeler koyuyoruz, koyacağız. Bunlardan birincisi, biz de, kendimizi sürekli bir muhalefet partisi olarak düşünmeyeceğiz; iktidarda bulunmanın ne anlama geldiğini, iktidara gelindiği zaman hangi şartlarla karşılaşılacağının hesabını yapan, muhalefet üslubunu iktidar sorumluluğuyla dengeleyen bir siyasî parti olarak çalışacağız, çalışmalıyız. Türkiye'nin buna şiddetle ihtiyacı var.

Ayrıca, ikinci bir temel nokta, Türkiye'nin güç bir dönemden geçmekte olduğunu unutmamalıyız, bu güç dönemin gereklerini göz önünde bulundurmalıyız, o sorumluluk ve o dikkat içinde davranmalıyız. Bizim kendi kendimize koyduğumuz bir ölçü de budur.

Üçüncüsü, sadece şikâyet etmekle, sadece eleştirmekle yetinmemeliyiz; çare ve çözüm önermeliyiz, bu konuda da elimizden gelen katkıyı vermeliyiz.

Ben, kendimize bu sorumlulukları yüklüyorum, size de o önerileri yapıyorum; takdir sizlerindir. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, 3 Kasım, aslında, bir başlangıç oldu. Türkiye, uzun bir kargaşa döneminin sonucunda, ekonomik, sosyal, ahlakî bir kargaşa ve çöküş döneminden sonra, çok önemli bir siyasî başlangıç yaptı, çok ciddî, çok çarpıcı, bizim milletimize özgü, sıkışık zamanlarda kendisini gösteren çok umut verici, olumlu bir başlangıç yaptı ve uzun bir aradan sonra, ilk kez, bir tek parti iktidarını işbaşına getirdi; Parlamentoya da, onu denetlemekle görevli bir tek parti muhalefeti yerleştirdi. Bu önemli bir olaydır. Bunun kıymetini bilmemiz lazım, bunun değerini bilmemiz lazım.

3 Kasım seçimleriyle işbaşına gelen iktidarın devraldığı tablo şu idi: Türkiye büyük bir ekonomik, sosyal kriz yaşamıştı. Bu krize karşı daha önceki hükümetler birtakım önlemler uygulamaya başlamışlardı. Bu önlemler, halkımızı büyük sıkıntıların içine sokmuştu. 2 000 000 insan işini kaybetmişti. Büyük ekonomik çöküntü yaşanmıştı, büyük sıkıntılarla karşı karşıya gelinmişti; ama, 2002 yılının sonuna doğru, Türkiye'de, ekonomide umut verici, olumlu işaretler ortaya çıkmaya başlamıştı. Yani, 2002 yılı kasımına geldiğimiz zaman, Türkiye'de enflasyonun yüzde 70'lerden yüzde 30'lara doğru düşmekte olduğunu görmeye başladık.

Bu çok önemli bir gelişmeydi. Türkiye, uzun bir süreden beri, ilk kez enflasyonu indirmeyi başaran bir politikayı uygulamış bir ülke olarak ortaya çıkıyordu; büyük sosyal bedel ödeyerek, büyük siyasî bedeller ödeyerek; ama, sonuç, gerçekten, enflasyonun inmeye başlamasıydı ve enflasyon da bütün dertlerin anası olduğu için, ondaki inme, Türkiye'nin geleceği bakımından umut verici bir işaret sayılıyordu.

Değerli arkadaşlarım, enflasyon inmeye başlamıştı ve aynı zamanda, çok çarpıcı bir şekilde, ekonomik büyüme de harekete geçmeye başlamıştı. Yani, enflasyonun düşmeye başladığı bir ortamda ekonomik büyümenin de hareketlenmeye başladığına tanık olduk ve 2002 yılı sonunu Türkiye, yüzde 6 civarında -rakamlar henüz netleşmedi- yüzde 6,5 civarında bir büyümeyle sonuçlandırma noktasına geldi. Enflasyonu yarı yarıya indiriyorsunuz, ekonomik büyümeyi başlatıyorsunuz, ihracatta çok çarpıcı bir sıçramayı gerçekleştiriyorsunuz... Bu, fevkalade önemli bir tablodur. Bu, yeni iktidarın çok önemli bir ekonomik tabloya sırtını dayamakta olduğunu ortaya koyan, gelecek açısından umut veren, cesaret veren bir başlangıç noktasıdır; sahiplenilmesi, güçlendirilmesi, kalıcı hale getirilmesi gereken bir tablodur. Yani, sıkıntılı dönem artık aşılmaya başlanmıştır. Geçmiş dönemler onun bedelini ödemişlerdir, yeni bir döneme doğru izlenen politikanın Türkiye'yi başarıya götüreceğinin işaretleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu, 2002 Kasımındaki tablodur.

Değerli arkadaşlarım, o zamandan bu yana beş aya yakın bir süre geçti. Bu süre, az bir süre değildir. Bu süre sonunda, şimdi, nasıl bir manzarayla karşı karşıyayız, bunu değerlendirelim.

2002'de ortaya çıkan manzara, sadece ekonomik açıdan değil, onun dışında, siyasî açıdan da umut vericiydi. Dünya 11 Eylül konjonktürünü yaşıyordu. 11 Eylül, teröre karşı güven verici tavır takınan, hukuka saygılı, demokratik bir Müslüman ülkenin, bütün dünyada değerini olağanüstü yukarıya çıkaran bir uluslararası konjonktür yaratmıştı. Bu, Türkiye bakımından çok sevindirici, çok memnuniyet verici bir manzara ortaya koyuyordu.

Bütün bunlar, tek parti iktidarı, enflasyon kontrol altına alınmaya başlamış, büyüme süreci harekete geçmeye başlamış, 11 Eylül konjonktürü, dünyaya, Türkiye'ye yeni bir anlayışla yaklaşma ihtiyacını hissettirmeye başlamış ve Türkiye'de de iyi niyetli, yapıcı bir muhalefet partisi var, başarıyı isteyen, başarıyı kıskanmayan, başarıya destek verme kararında bir muhalefet partisi var. Demokratik rejimde, bundan daha fazla bir şeyi istemek, ummak, elde etmek mümkün değildir. Çok güzel bir başlangıçtı, umut verici bir başlangıçtı. Şimdi, aradan beş ay geçti. Beş ay sonra geldiğimiz noktayı değerlendirelim; yine, insafla değerlendirelim.

Değerli arkadaşlarım, bir defa, enflasyon, maalesef, olumsuz sinyaller vermeye başlamıştır. 2003 yılının ocak ve şubat ayıyla ilgili enflasyon rakamları, Türkiye'de enflasyonun, öngörüldüğü gibi, yüzde 20-yüzde 17 düzeyine ineceği konusunu kuşkuya düşürmüştür. Sadece iki ayın enflasyon rakamları, TÜFE'de, bize, bir yıl için beklenen enflasyon artışının yarısının gittiğini ortaya koymuştur. İki ayda hedefin yarısı tüketilmiştir ve gerçekçi değerlendirmeler, 2003 yılına yönelik enflasyon bekleyişinin, bu yılın altında olmasının kesin olmadığı izlenimini vermektedir, tam tersi ihtimaller de söz konusudur.

Bu, tabiî, Türkiye'nin enflasyonla mücadele tarihinde çok sık tanık olduğumuz bir tabloyu bize hatırlatmaktadır. Geçmişte de, böyle, ilk adımları atıyoruz ve arkasından onu tutamıyoruz, onun gereğini yerine getiremiyoruz, tekrar, enflasyon, kontrol edilemez bir hale geliyor. Aman öyle olmasın! Aman öyle olmasın! Öyle olursa, bu, Türkiye'yi büyük sıkıntılar içerisine sokar, sizi de büyük sıkıntıların içine sokar ve yazık olur emeklere, yazık olur çekilen çilelere, yazık olur 2 000 000 insanın işini kaybetmiş olmasına.

Değerli arkadaşlarım, içinde bulunduğumuz tablo, enflasyon konusunda bir kaygıyı ortaya koyuyor. Aynı şekilde, cari açığın kaygı verici bir şekilde artmaya başladığını görüyoruz. 2002 yılında 700 000 000 dolar fazla veren cari tablo, 2002 yılı sonunda, maalesef, 1,3 milyar dolarlık açıkla kapanmıştır. Bu, kaygı verici bir manzaradır. Yani, cari açık önümüzdeki dönemde artmaya başlarsa, enflasyon yükselmeye başlarsa, bunun, Türkiye'yi başarıya götürmesi mümkün değildir. Cari açıkta böyle bir olumsuz gelişmeye dikkatinizi çekiyorum.

Bir başka temel nokta, reel faizlerle ilgilidir. Reel faiz, Türkiye için olağanüstü önemlidir; çünkü, Türkiye, borçlu bir ülkedir. 200 milyar doların üzerinde borcumuz var. Türkiye'de reel faizler yükseldi mi, borçlarımızı döndürme konusunda ek yüklerin altına girmemiz kaçınılmaz olmaktadır. O nedenle, reel faizlerin düşürülmesi fevkalade önemlidir ve Türkiye'nin geldiği noktada, reel faizler, ekonomi politikalarından değil, iktidarların, siyasî kadroların zihin karışıklığından, kararsızlığından, tutarsızlığından kaynaklanan nedenlerle, güven vermekteki zaafları nedeniyle yükselme eğilimine girmektedir. Ve 2002 seçimleri öncesindeki reel faizleri, seçimin umut verici tablosu ve muhalefetin bu tabloya katkı yapan yaklaşımı sonucunda, anlamlı bir şekilde düşürmeyi başarmıştık; şimdi geldiğimiz noktada, maalesef, tekrar, 2002 seçim öncesi tabloya reel faizlerin yükselmeye başladığını görüyoruz. Reel faizler, siyasî zafiyetin bedelidir, siyasî zafiyetin karşılığıdır ve bugünkü iktidarla ilgili olarak, kaygı verici bir reel faiz tablosu ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunları, çok kaygı verici, olumsuz bir görüntü olarak dikkatinize sunuyorum. Bu tablolar değişmediği takdirde, Türkiye, önümüzdeki günlerde, çok ciddî sorunlarla, sıkıntılarla karşı karşıya kalacak demektir.

Değerli arkadaşlarım, bu tablonun -daha somut bakalım- böyle teorik, nazarî değerlendirmelere gerek kalmadan, incelenmesi, irdelenmesi neyi ortaya koyuyor: Bakınız, siz iktidarı devraldığınız zaman, motorinin litresi 76 sentti, şimdi 86 senttir. Siz iktidarı devraldığınız zaman, reel faizler yüzde 22 düzeyindeydi, şimdi yüzde 35 düzeyindedir; ortalama içborçlanma faizi yüzde 52,7 idi, şimdi yüzde 58,8'dir. Siz devraldığınız zaman, borç stoku 87 milyar dolardı, şimdi 99 milyar dolardır; dışborç stoku 120 milyar dolardı, şimdi 128 milyar dolardır; kurşunsuz benzin 1 dolardı, şimdi 1 dolar 9 senttir; işsizlik oranı yüzde 9,6 idi, şimdi yüzde 11,4'tür; işsiz sayısı 2 217 000'di, şimdi 2 373 000'dir; borsa 10 200 düzeyindeydi, şimdi 9 000'lerin ortalarındadır; elektriğin -çok önemli bir girdi fiyatı- sizin de çok önem verdiğiniz ve indirmeyi taahhüt ettiğiniz elektriğin kilovat/saati 9 sentti, şimdi 11 senttir; Ankara'da ekmeğin 200 gramı 200 000 lira idi, şimdi 300 gramı 400 000 liradır; yatırımın gayri safî millî hâsılaya oranı 3,8'di, şimdi, önümüzdeki yıl için öngörülen rakam 2,7'dir; icradaki dosya sayısı, siz iktidara gelmeden önce 10 000 000'du, şimdi 10 800 000'dir; karşılıksız çek sayısı 502 000'di, şimdi 748 000'dir; protestolu senet sayısı 446 000'di, şimdi 498 000'dir; tüpgazın 12 kilosunun fiyatı 12 dolardı, şimdi 13,1 dolardır; telefonun kontörü 1,8 sentti, şimdi 3,8 senttir. Bunlar net gerçekler, çekilen fotoğraf, beş ay sonraki tablodur. Bu beş aylık mesafeyi bir başkasına ihale etme olanağı kesinlikle yoktur. Asıl önemli olan budur. İyi niyet belirtileri, gayretler, temenniler, geleceğe yönelik projeler bu tabloyu değiştirmeye yetmez. Temel olan budur ve sizin, artık, değiştirmeniz gereken ana nokta budur.

Bu çerçevede, izin verirseniz, çok eğlenceli bir noktaya da dikkati çekmek istiyorum. Sayın Başbakan, seçim meydanlarında çok temel bir noktaya ısrarla dikkati çekiyordu. Gittiği her yerde ısrarla anlattığı bir örnek vardı. Bir çay ve simit hesabı yapıyordu. Hatırlayacaksınız, bütün meydan mitinglerinde, hepimizin, böyle, anlattığı, fikirlerimizi kristalleştirmek için ortaya koyduğu olaylar vardır. Sayın Tayyip Erdoğan da, bir çay ve simit hesabı yapıyordu; diyordu ki "250 000 lira çay, 150 000 lira simit. Eğer, 5 kişilik bir aile, her sabah, öğlen ve akşam, üç öğünde sadece 1 adet çay, sadece 1 adet simit yerse, 30 günde bunun yapacağı harcama -o zaman geçerli olan- asgarî ücretin üzerindedir. Bunun hesabını yapıyordu. Asgarî ücretle, 5 kişilik bir aile, hiç başka bir şey yemese, hiç başka bir harcama yapmasa, sadece çay ve simit yese, geçinmek imkânına sahip değildir. Bunu anlatıyordu, bunu anlatarak iktidar oldu. Beş ay geçti. Şimdi geldiğimiz tablo, aynı manzaranın devam ettiğini bize gösteriyor.

Değerli arkadaşlarım, yani, bugün, hesabınızı yine yapınız. Bakın, geçen gün, Prof. Sayın Güngör Uras, sütununda, hayretle yazdı "İstanbul'da 400 000 liraya çıktı simit" dedi. Yani, hadi, biz o 400 000 lirayı dikkate almayalım, simiti 250 000-300 000 olarak kabul edelim. 300 000 lira çay şu anda Ankara'da ve daha mart ayındayız. Asgarî ücret belirleninceye kadar bunların hepsi artacak. Bu hesabı yapınız. Asgarî ücreti 225 000 000 lira olarak hesap ederseniz, Sayın Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olduğu bugünde de, sabah, öğlen, akşam, vatandaşlarımız, asgarî ücretle, 1 çay, 1 simitle öğün geçirseler de ayakta kalma imkânına sahip değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bunun bize öğrettiği bir şey var, siyaset üslubu bakımından bunun öğrettiği bir şey var. Bunları söylemenin bir vebali var. Muhalefette böyle sözler söylemenin size getirdiği bir sorumluluk var. Bu sözleri söylersiniz, o sözleri söyleyerek oy alırsınız; iktidara geldiğinizde bunu yapamazsanız, sadece, size oy veren vatandaşları aldatmış olmazsınız, Türkiye'nin iktidar noktasında, çok önemli bir güvenilirlik  zafiyetini de oraya getirip yerleştirmiş olursunuz. Bugün, maalesef, bu tablo ortaya çıkmaya başlamıştır; iktidar partisinin seçimlerde yaptığı vaatler ile ortaya koyduğu tablo arasındaki mesafe olağanüstü çarpıcı bir şekilde açılmıştır. Ya siz bunu yaparken Türkiye'nin iktidar şartlarını bilmiyordunuz ya da iktidar şartlarını bilerek bunu yaptıysanız, bu vaatleri yaptıysanız, ortaya çıkan bu tabloyu izah etmeniz mümkün değildir.

"Mazotu, yeşil mazot yapacağız, indireceğiz" dediniz, on günde bir zam yaptınız; "vergileri tabana yayacağız, vergi oranlarını, KDV'yi indireceğiz, Türkiye'de geçim sıkıntısı içerisinde olan 15 000 000 insana sosyal destek vereceğiz" dediniz, bunların hiçbirisini gerçekleştiremediniz. Bugün bulunduğunuz noktada, sizin, iktidar partisi olarak, en temel zafiyetinizi bunun oluşturduğuna inanıyorum ve dikkatinizi buraya çekmek istiyorum. Bu işlerde ciddî olmak lazımdır, güvenilir olmak lazımdır. Gelinen noktada, şimdi, siz, sürpriz kaynaklardan söz ediyorsunuz; sürpriz kaynaklar, mucize çözümler aranmaya başlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, ekonomide mucize olmaz, ekonomide sürpriz olmaz; sürpriz, at yarışında olur; sürpriz, 6'lı ganyanda olur; sürpriz kumarda olur, ekonomide olmaz. (CHP sıralarından alkışlar) Kimsenin bilmediği bir yere saklanmış bir kaynak yok. Ekonomide en temel kaynak, iyi yönetimdir, iyi yönetim; iyi yönetimin üzerinde kaynak yoktur. Ekonomiyi iyi yönetirseniz, ekonomiye en büyük katkıyı verirsiniz.

Bakınız, Türkiye'nin bu sene ödeyeceği içborçların toplamı 83 milyar dolar olarak gözüküyor. 83 milyar doları ödemeyeceğiz de döndüreceğiz, itfa edeceğiz, ödüyor gibi yapacağız, borçlanacağız; ama, bu arada ne olacak... 83 milyar doları döndürürken, borçlandığınız faizden, kötü yönetim sonucu, 10 puan daha fazla faiz öderseniz, ödeyeceğiniz ek faiz 8,3 milyar dolardır. Eğer iyi yönetim olursa, 83 milyar doları döndürürken borçlandığınız faizden 10 puan daha aşağıya indirir, oradan, size 8,3 milyar dolar kazandırır. Kötü yönetimle iyi yönetim arasındaki fark 16,6 milyar dolardır. Bu, kimsenin cebinden çıkmaz; vergi değildir, algı değildir. Bu, güvenilirliğin, ciddiyetin, ne yapacağını bilmenin, gerçekleri doğru tespit etmenin ve gereken adımları atmanın doğal sonucudur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin, bu konularda öyle ciddî bir yaklaşıma ihtiyacı var. Eğer, bunu, sergileyemezsek, maalesef, çok ciddî sorunlarla karşı karşıya kalırız ve şu anda bunun olumsuz işaretleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Ekonominin iyi yönetildiğini, güven verici şekilde yönetildiğini söyleme imkânı yoktur. Ekonomiye, bir dağınıklık hâkimdir, tutarsızlık hâkimdir ve bunun sonucu olarak da, reel faizler, ekonomi politikasının gerektirdiğinin ötesinde yükselmeye başlamıştır. "Bu sene faizi yüzde 20'ye indireceğiz" diyoruz; haydi indiremedik yüzde 25'e, haydi indiremedik yüzde 30'a; 2002'deki düzeyde tutmak da imkânsız mı?! Yüzde 62'yle, yüzde 63'le borçlanıyoruz, yüzde 30'un üzerinde reel faiz ödüyoruz; böyle bir şey olabilir mi?! Yüzde 30'un üzerinde reel faiz öderseniz, bu, Türk ekonomisini, taşıyamayacağı ağır yüklerin altına sokmak anlamına gelir ve o faizi belirleyen de, yönetimin güven verici olup olmadığıdır, iyi olup olmadığıdır.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, bu konularda bir sıkıntıyla karşı karşıyayız. Hükümetin bunu değerlendirmesini istiyorum. Bunun altında da, hükümetin, birbiriyle çelişen, bir gün söylediğini ertesi gün reddeden, bir bakanın söylediği ile bir Başbakanın söylediğinin birbirini tutmayan bir üslup içerisinde Türkiye'yi yönetiyor olmasıdır. Yani, buna baktığımız zaman, görülen tablo açıktır. Mesela, bir sayın bakan "bedelli askerliği kaldıracağız" dedi; bir süre sonra, bu konuda hiçbir ciddî hazırlık yapılmadığı, gerekli temasların yapılmadığı, bunun oluşturulmadığı ortaya çıktı ve bu, bir kenara bırakıldı; ama, ne oldu; hükümetten bir şeyler gitti, hükümetin inandırıcılığından, saygınlığından, güvenilirliğinden bir şeyler gitti ve sonra, o, reel faize binmeye başladı. Arkasından, nemalarla ilgili bir politika izlendi. Nemaları "şubat, mart ayında ödeyeceğiz" dediler. Bin türlü tartışma... Şimdi, dört yıl sonra ödemeye yönelik bir projeye iş geldi, bağlandı. Hayat standardı konusunda Meclis komisyonunda bir karar alındı; arkasından, belli bir tepki, muhalefet ortaya çıkınca, Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımızın, kamuoyumuzun, esnafımızın, işadamlarımızın tepkisi karşısında "vazgeçtik" denildi. Şimdi, bu, tabiî, güven sarsıyor. Yani, bunu getirirken, siz, neyi düşünmüştünüz, vazgeçerken neye güvenerek vazgeçiyorsunuz; bunların hiçbirisinin cevabı yok. Bunlar ne yaptıklarını bilmiyorlar, bir öyle, bir böyle yapıyorlar izleniminin ortaya çıkmasına neden oldu. Devlet İhale Kanununu muhalefette siz desteklediniz, sayenizde çıktı, geldiniz "değiştireceğiz" dediniz, sonra "vazgeçtik" dediniz, zikzaklar orada kendisini gösterdi. Kıbrıs ve Irak konusuna hiç girmiyorum, onlara hiç dokunmuyorum; ama, bütün bu ekonomideki, siyasetteki tutarsızlıklar, maalesef, çok ciddî bir erozyona, itibar erozyonuna, güven erozyonuna yol açmıştır ve bunun çok ağır bir faturası ortaya çıkmaya başlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, görünen tablo açık. Türkiye, ekonomisini toparlayacaktır, toparlamalıdır. Bunun için gereklerini hep beraber yerine getirmeliyiz. Şu anda, baktığımız zaman, manzara pek parlak gözükmüyor. Enflasyon yükselmeye başlamış, reel faizler yükselmeye başlamış, cari açık yükselmeye başlamış; böyle bir tablonun içinde, şimdi, ekonomiye şekil vermeye çalışıyoruz ve bir bütçe yaptık, huzurunuza bir bütçe getirildi.

Değerli arkadaşlarım, maliye alanında son günlerde yaşadığımız tabloya bakınız. Bu, Türkiye'nin 2003 yılının ikinci bütçesidir. Bu bütçenin yanı sıra üç tane paket çıkmıştır; üç ayrı paket, iki bütçe. Bu paket sayısının böyle çok olması, üç dört ay içinde üç tane paket ilan edilmesi, bu iktidarın ne yapacağını bilmediğinin bir ifadesidir; fotoğrafı doğru çekemediğinin, sorunları doğru saptayamadığının, bunların üstesinden nasıl geleceğine ciddî karar veremediğinin bir ifadesidir. Bir paket getiriyorsunuz, olmuyor, ikinci bir paket, arkasından üçüncü bir paket. Bu, tabiî, çok ciddî bir güven erozyonuna yol açıyor. Paket sayısı arttıkça hükümetlerin saygınlığı azalır ve siz, daha ilk üç ayda üç tane paket çıkararak bir cumhuriyet rekoru kırmış vaziyettesiniz.

Değerli arkadaşlarım, bütçeye yönelik değerlendirmeleri yaparken, şu ana noktaları hep beraber saptamakta yarar var: Bakınız, bir bütçe getirdiniz. Bu bütçe, bir defa, geç gelmiştir. Anayasamızın 162 nci maddesi, bütçelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisine 75 gün öncesinden verilmesini amirdir. Bu bütçe, fevkalade geç geldi, 3 Martta Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi; 55 gün komisyonda görüşülmesi gerekirken, 20 gün komisyonda görüşüldü; 12 gün Genel Kurulda görüşülmesi gerekirken, bu, şimdi, 6 gün Genel Kurulda görüşülecek.

Niye bu gecikme olmuştur? Niye bu gecikme olmuştur; çünkü, IMF ile ilişkilerde bir mutabakata varmakta gecikme kendisini göstermiştir. Yine, tekrar aynı noktaya geliyoruz; hükümetin ne yapacağına zamanında karar verememesi, tereddütler içinde davranması, bir türlü karar olgunlaştıramaması, IMF karşısında ciddî bir kararlılık içine girememesi... Birlikte çalışacak mısınız çalışmayacak mısınız? Birlikte çalışacaksanız bunun şartları nedir? Bu konuda gerçekçi bir fotoğraf çekin; çalışacaksanız çalışın, çalışmayacaksanız çalışmayın. Çalışmayacakmış gibi yapıp, daha sonra, çalışmaya açığız tavırlarına girip, günleri ayları geçirip... Beş ay oldu hâlâ IMF ile anlaşma sonuçlandırılmadı.

Değerli arkadaşlarım, bunun sonucu, işte, o reel faizlerdeki yükselmedir. Aynı şey, dışpolitikada Amerika ile ilişkide oldu. Amerika ile işbirliği yapacak mısınız yapmayacak mısınız? Yapmayacaksanız açıkça söyleyin "yapmayacağız" deyin, başında söyleyin; yapacaksanız da, açıkça söyleyin ve gereğini yapın.  (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, büyük devletlerle ilişkide çok dikkatli olmak lazımdır. Onları aldatmaya teşebbüs edemezsiniz, yanıltmaya teşebbüs edemezsiniz; ederseniz çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalırsınız. Net olmak lazımdır, açık olmak lazımdır. İşbirliği yapmayacaksanız, ta başlangıçta "kusura bakmayın, şartlarımız müsait değil, işbirliği yapamayız" dediğiniz zaman belki üzersiniz, belki size karşı bir kırgınlık içine girebilirler; ama, bu, bugün geldiğiniz noktadan çok daha uygun olur, çok daha dürüst olur, çok da anlaşılabilir olur. İşte, bu kararsızlık, bu belirsizlik, bu gel gitler, bu zikzaklar, bu (u) dönüşleri, bu ne yapacağını bilmemek, bu "tereddütler hükümeti" görüntüsü, dışpolitikayı da ekonomiyi de gereksiz yere büyük sıkıntıların içine sokmuştur; ne yazık ki, bu sıkıntıların bedelini de halkımız ödemektedir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu bütçe bu şekilde geldi. Bütçe, kural işi, tutarlılık işi, malî hayata disiplin getirecek. Bütçenin kendisinde bir defa bir kural ve güvenilirlik yok. Yani, nedir; dediğim gibi, zamanı geç gelmiş bir bütçe; IMF ile mutabakat gecikti, bütçesi bekliyor Türkiye'nin, bekledikçe piyasa güvensizliğe giriyor ve faizler yükseliyor. Sonunda ne oluyor; sonunda, IMF'nin istediği bütçeyi yapıyorsunuz, sonunda yaptığınız da bu. Bunu başlangıçta yapmış olsanız Türkiye bu sıkıntıya girmeyecek, eğer yapacaksanız; yapmayacaksanız da yapmayın, o zaman o istikamete girin. Bu tereddüdün Türkiye'ye bedeli çok ağır olmuştur ve bugün geldiğiniz noktada bütçe, IMF'ye verilmiş bir niyet mektubu kimliğindedir; bu bütçe, IMF'ye verilmiş bir niyet mektubudur, ona göre hazırlanmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu bütçe görüşmelerine genel yaklaşımda da dikkatimi çeken bir iki nokta var. Görüyorum, bütçe görüşülecek; kısıtlı bir zaman içinde görüşülecek, burada bu bütçeyi altı gün görüşeceğiz. Muhalefetin tek söz hakkı bu. Bu bütçenin konuşulması lazım, halka anlatılması lazım; burada şimdi başladık, tümü hakkında ben konuşuyorum, daha sonra bütçeye geçeceğiz, bütçeye geçtiğimiz zaman görüyoruz ki -malum, milletvekili arkadaşlarımızın lehte, aleyhte söz alma hakkı vardır- AKP'li milletvekili arkadaşlarım aleyhte söz almak üzere müracaat ediyorlar. Yani, nedir bunun anlamı?!. Bunun bir etik yönü var mı?!. Bunun, demokrasi anlayışıyla, şeffaflık, saydamlık anlayışıyla bağdaşan bir tarafı var mı?!. Altı güne indirilmiş, blok haline getirilmiş kısıtlı bir bütçe müzakeresinde CHP Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarımın aleyhte 10'ar dakika konuşma hakkına bile tahammül edemeyen bir zihniyetle bu sorunların üstesinden gelmek mümkün olur mu?! (CHP sıralarından alkışlar) Yani, o 10 dakikaya tenezzül edeceksiniz, sonra gelip bütçenin lehinde oy kullanacaksınız... Ayıp olmayacak mı?! Yakışıyor mu?! Türkiye'nin geldiği düzeyde yeni siyaset anlayışı bu mu?! Çağdaş siyaset bu mu?! Bunu da, dikkatinize sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütçe geldi. Bütçeden önce Türkiye'de hazırlanması gereken iki temel belge var. Bu belgelerden biri Genel Hedefler ve Yatırımlar Raporu; önce bu gelecek, bütçenin hedefleri konulacak, yatırımlarla ilgili Yüksek Planlama Kurulundan gelen anlayış ortaya çıkacak ve gene, 2003 yılı Programı ilan edilecek, bütçe bu Programa ve Genel Hedefler ve Yatırımlar Raporuna uygun olarak çıkacak. Ne görüyoruz; Genel Yatırımlar ve Hedefler Raporu hâlâ yoktur, yani, hedefini ve ne yatırım yapacağını planlama anlayışına göre kararlaştırmamış bir Türkiye'nin bütçesini yapıyoruz. Cumhuriyet tarihinde ilk kez oluyor.

Değerli arkadaşlarım, aynı şekilde 2003 yılı Programı, beş yıllık plana göre yıllık program çıkacak, ona göre bütçe hazırlanacak. Bütçe hazırlanıyor, komisyona geliyor, komisyonda müzakeresi bitiyor, program ilan ediliyor; yani, önce tetiği çekiyorsunuz, sonra nişan alıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Hedef vurulmaz ve bu dağınıklık, bu tutarsızlık, bu çelişkiler, işte, bedelini, reel faizlerin yükselmesi, hükümete olan güvenin sarsılması "bunlar boş konuşuyorlar, niyet beyan ediyorlar, güzel güzel temennilerini söylüyorlar ama, bu işi yapacak insanlar değiller" kanaatinin ortaya çıkmasına yol açıyor ve bunun bedelini de ne yazık ki Türkiye ödüyor.

Değerli arkadaşlarım, bu gelen bütçenin ana karakteriyle ilgili birkaç cümleyi de söyleyeyim: Bir defa, şu bir açık gerçektir ki, bu bütçenin en bariz vasfı, yatırımlardan vazgeçmiş olmasıdır. Bakın, üç tane Türkiye rekoru söyledim, dördüncüsünü söylüyorum: Bu, cumhuriyet tarihinin en düşük yatırım yapan bütçesi olmuştur, cumhuriyet tarihinin gayri safî millî hâsıla içerisinde yatırıma ayırdığı kaynak en aza inmiş olan bütçedir, bir rekor bütçesidir. Yatırımın azalması, ülkenin geleceğine olan umudunun kaybolması demektir. Yatırım, yarının refahının hazırlanmasıdır. Biz yarını bıraktık, artık günü kurtarmakla meşgulüz anlayışı ortaya çıkmaktadır. 2002 yılına nazaran, reel olarak, yatırımlar yüzde 12 azalmıştır. Değerli arkadaşlarım, geleceğimiz, bu yatırım politikasıyla ipotek altına alınmaktadır.

Diğer bir taraftan, sosyal güvenlik harcamalarının sağlıklı bir plana göre zaman içerisinde azaltılmasına yönelik yeniden yapılandırma planı, projesi ortaya konulmamıştır. İdarî kararlarla öngörülen sosyal güvenlik harcamaları, IMF'nin talebi, telkini doğrultusunda bir rakama bağlanmıştır ve mesele çözüldü zannedilmiştir. Halbuki, bizim yapmamız gereken şey, sosyal güvenliği yeniden yapılandırmaktır, sosyal güvenliğin zaman içerisinde sorun olmaktan çıkarılmasını sağlayacak önlemleri almaktır, sosyal güvenlik açıklarının zaman içerisinde kapatılması için sağlıklı bir planı ortaya koymaktır. Hiç böyle bir arayışın olmadığı, maalesef, gözüküyor. Hiçbir kurumsal düzenleme tasarlanmamıştır. Bu arada, mesela, bütçede, yeşil kart ödemeleri için 160 trilyon lira öngörülmüştür. Geçen yılki yeşil kart ödemeleri 537 trilyon liradır. Geçen yıl nominal olarak 537 trilyon liralık yeşil kart ödemesi yaptık; şimdi, bu yıl, bütçede 160 trilyon liralık yeşil kart harcamasını öngördük.

Değerli arkadaşlarım, Irak Savaşı bu bütçede öngörülmemiştir. Irak savaşının gelirde ve giderde sebep olacağı değişimler dikkate alınmamıştır.

Reel faizlerin indirilmesini öngören bir yaklaşım yoktur. Reel faizlerin yüksek olması, hem devletin borçlarını çevirmesini olağanüstü güçleştirmekte ve giderek imkânsız hale getirmekte hem de piyasanın, yatırımcıların, girişimcilerin yatırım yapmasını olanaksız hale getirmektedir. Yüzde 30 reel faiz olan bir ülkede, hangi yatırımcı, hangi girişimi yapar?! Bu bütçede yüzde 17'lik bir özel yatırım harcaması artışı öngörülüyor. Yüzde 30 civarındaki bir reel faizle bunu gerçekleştirmek imkânı var mı?! Değerli arkadaşlarım, genel manzara, tablo, maalesef, böyle gözüküyor.

Bu bütçenin tutarlılığını ciddî zafiyete uğratan bazı varsayım hataları da var. Bütçe harcamalarının faiz oranı varsayımı yüzde 47. Halbuki, üç ayın ortalaması yüzde 58. Üç ayda yüzde 58 yaptık, yüzde 47 varsayımıyla bütçeyi hazırlamışız. Yüzde 47 olmadığı zaman, bütçe, bütün anlamını kaybedecek.

Değerli arkadaşlarım, petrol varsayımı 25 dolar. Şu andaki tablo 33 dolar; gelecek ne getirir bilinmez, iyi de olabilir, kötü de olabilir.

Bu bütçenin dolar varsayımı 1 752 000 Türk Lirası. Şu anda 1 720 000 civarında bir dolarla karşı karşıyayız, yılın üçüncü ayındayız, yılın ortalamasının 1 752 000 Türk Lirası olacağı öngörülüyor. Bunların hepsi, bu bütçeyle ilgili zafiyeti artıran bir manzara doğuruyor.

Değerli arkadaşlarım, bu tablo içinde, şimdi, kısaca, bu hükümetin vergi politikasına değinmek istiyorum.

Anayasamıza göre, her yurttaş, kamu harcamalarını karşılamak için geliri oranında vergi verir. Burada önemli olan, kişilerin gelirleri oranında vergi vermeleridir. Herhalde, hükümet, bunu gerçekleştirmek için olacak, geçmişte yaşanan ekonomik krizi bahane edip, ilkönce, naylon fatura kullananları affetmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, ekonomik kriz nedeniyle, elbette ki, hükümet, belli önlemleri almak zorundadır; çünkü, insanlar kazandıklarını beyan etmiş, ancak, kriz nedeniyle bunları ödeyemez hale düşmüşlerdir. Bu insanların devletten vergi kaçırmak gibi bir niyetleri yoktur, olmaz da. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kazandığının vergisini ödeyen işadamlarımıza, sanayicilerimize, tacirlerimize, esnaf ve sanatkârlarımıza her türlü kolaylığın gösterilmesinden yanayız; ama, vergi kaçırmayı, naylon fatura kullanmayı alışkanlık haline getiren kişilere af getirilmesini de kesinlikle uygun bulmuyoruz. Bu bağlamda "Vergi Barışı" adı altında çıkarılan yasayla, bir anlamda, naylon fatura kullanıp devletten vergi kaçıranlar affedilmiştir. Vergi barışının, işçiyle, köylüyle, memurla, vergisini zamanında ödeyen dürüst, namuslu sanayici, esnaf, sanatkâr ve tacirle hiçbir ilgisi yoktur. Bu hükümet, naylon faturacıları affederek, bir anlamda, zamanında vergilerini ödeyen dürüst mükellefleri cezalandırmıştır, onları akılsız mükellef durumuna sokmuştur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Vergi Barışı Yasası hazırlandığında, Maliye Bakanı, açıklamasında, bu yasayla 10 katrilyon liralık bir gelir sağlanacağını umut ediyordu. Bu rakamı, hükümetin ekonomiden sorumlu diğer bakanları da açıklamaktan çekinmediler. Daha sonra, Sayın Maliye Bakanı, bu rakamı 2,4 katrilyon lira olarak açıkladı. Bütçeye 2003 yılı için konulan hedef 750 trilyon lira. Peki, gerçek rakam nedir? Şimdi, insafla sormak gerekiyor; 10 katrilyon lira mı doğru, 2,4 katrilyon lira mı doğru, yoksa 750 trilyon lira mı?! Bu kadar desteksiz tahminlerin nasıl yapıldığını, doğrusunu isterseniz, anlamak mümkün değildir!

Bu hükümet, Vergi Barışı Yasasıyla yaklaşık 7,5 katrilyon liralık vergi aslından vazgeçmiştir. Peki, 7,5 katrilyon liralık bir gelirden vazgeçen bu hükümet şimdi ne yapmaktadır; bu hükümet, gözünü emeklinin ilacına dikmeye başlamıştır. Değerli arkadaşlarım, buna birazdan dokunacağım.

Şimdi, bu hükümet, Vergi Barışı Kanunu dolayısıyla, 750 trilyon lirayı da sağlayamayacaktır, bu endişeyi taşımaktadır. O nedenledir ki, şimdi, her vergi dairesinde bir vergi denetçisi, vergi mükelleflerini "beyanlarınızı yükseltin, yoksa hesaplarınızı inceleriz" diye tehdit ediyor. (CHP sıralarından alkışlar) Yani, özetle, Vergi Barışı Kanunu, vergi şantajı kanununa dönüşmüş durumdadır. Kabak, yine, vergisini zamanında ödeyen dürüst vergi mükellefinin, küçük ve orta boy işletmeler ile serbest meslek erbabının başında patlamış bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, bu hükümet, başlangıçta "yeni vergi getirmeyeceğiz" dedi. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak da gerçekten umutlandık, artık, dar ve orta gelirli vatandaşlarımızın rahat bir nefes alacağını umut ettik; ama, daha söylediklerinin üzerinden bir ay geçmeden yeni vergiler geldi, süresi biten deprem vergilerinin süresi uzatıldı. Hatta, o kadar ki, halkın "kelle vergisi" dediği hayat standardı esası bile, Plan ve Bütçe Komisyonunda, AKP'lilerin oy ve önerileriyle vergi yasasına konuldu; ancak, Cumhuriyet Halk Partisinden ve kamuoyundan gelen yoğun tepki üzerine, bu uygulamadan daha sonra vazgeçildi. Ancak, birinci hükümetin Sayın Başbakanına da teşekkür etmemiz gerekiyor; Sayın Gül, yeni vergi getirdikleri için halktan özür dilemiştir. Onu, Sayın Gül'ün nazik kişiliğinin bir yansıması olarak görüyorum; fakat, Sayın Gül'ün nezaketi sorunu çözmeye yetmiyor, millet, yeni yeni vergileri ödemek zorunda kalmaya devam ediyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu iktidarın ısrarla üzerinde durduğu bir konu var, bu konu hükümet programlarında da yer aldı; acil eylem planı. İlk acil eylem planı metni ile daha sonra açıklanan acil eylem planları arasında fark var. Sayın Erdoğan, acil eylem planını açıklarken "bizi izleyin" demişti. Doğrusunu isterseniz, danışmanlarımız işi ciddî tutup, izlemek istedi; ama, daha birinci ayında, bu acil eylem planının fiyaskoyla sonuçlandığı görüldü.

Türkiye'nin, göstermelik değil, kalıcı, tutarlı, ciddî programlara ihtiyacı var; halk bunu istiyor, bunu bekliyor. Acil eylem planı, tabiî, iddialı bir söylem, çok fiyakalı bir ifade tarzı; ama, riskli de bir ifade tarzı; acil eylem yapacağız diye eylem yapamazsanız, yoksa, sizin ekonominizi hastanenin acil servisine kaldırmak durumunda kalabilirler! (CHP sıralarından alkışlar)

Bakınız, acil eylem planıyla vergi tabanını genişleteceğinizi söylüyorsunuz. Bugüne kadar hangi tabanı genişlettiniz?! Ben, kısaca söyleyeyim: Düşük ve orta gelirlilere ekvergi getirerek tabanı genişlettiniz; ama, faiz gelirlerini de vergidışı bıraktınız; hatta -daha açık ifade edeyim- devlete borç vererek yılda 608 milyar lira faiz geliri elde edenlerden hiç vergi almıyorsunuz. Emeklinin aylığından yüzde 1 sağlık kesintisi yapacaksınız, bunun adı tasarruf olacak; ama, devletten yılda 608 milyar lira faiz geliri elde eden tek kuruş vergi ödemeyecek... (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir düzenlemenin, vergi adaletiyle ilgisi yoktur. Vergi tabanını genişletmekten bunu anlıyorsanız, daha, çok fazla çekeceğimiz var demektir.

Değerli arkadaşlarım, vergi oranlarını düşüreceğinizi açıkladınız acil eylem planında; merak ediyoruz, acaba, hangi vergi oranları düştü? Çiftçi, mazota, yine aynı oranda vergi ödüyor; oranı aynı olsa dahi, fiyatlar yükseldiği için, vergi miktarı sürekli artıyor. İlaçtan alınan vergiler düşmedi. Hani, kandan, ilaçtan vergi alınmazdı?! Esnaf ve sanatkârın vergi oranları da inmedi; ücretli yine aynı vergiyi ödüyor, sanayici ağır vergi yükü altında bunalıyor, yatırım yapamıyor; ama, hakkınızı da vermek gerekiyor; bu hükümet, dünyada ilk kez, emekli aylıklarından sağlık primi kesmeye başladı. Bu, cumhuriyet tarihinin değil, dünyanın rekorudur. (CHP sıralarından alkışlar) İlk kez, emeklisinden -artık, devletin katkısını hak etmiş, bir köşeye çekilmiş olan yaşlı insandan- prim kesmeye, sağlık primi kesmeye başlayan bir uygulama burada harekete geçirilmiştir. Haciz bile konulamayan yaşlılık aylıklarından, siz, sigorta primi kesmeyi başardınız.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçedeki tahminlere baktığımızda, tüketim vergilerinin payının daha da arttığını görüyoruz. Geçen yıl yüzde 66,3 olan bu pay, bu bütçeyle 66,9'a çıkmaktadır; Maliye Bakanı, bunun yüzde 70'e çıkacağını müjdelemiştir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, artık, geldiğimiz noktada, vatandaş, ekmek alırken, çocuğunu okula gönderirken, pazarda alışveriş yaparken, kışın ısınırken daha fazla vergi ödeyecektir; yani, yük, vatandaşın sırtına bindirilecektir; bunu, bugün görüştüğümüz bütçe söylüyor, sizin öngörüleriniz bu anlayışa dayanıyor.

Aslında, vatandaşın sırtına bindirilen yük, bu söylediklerimle sınırlı olsa, dua edeceğiz; çünkü, 2003 Malî Yılı Bütçesinde öngörülen yükler, bu söylediklerimin çok daha ötesindedir. Şimdi, 2003 yılında vatandaşı bekleyen ek yükleri izninizle sıralayayım:

Sayın Maliye Bakanı, 2003 yılında alınacak önlemleri kamuoyuna açıklarken, çok pahalı bir fatura çıkardı. Bu faturanın maliyeti 15 katrilyon 773 trilyon lira. 2003 yılı içerisinde uzatılan özel işlem vergileri gibi, deprem vergilerini de dahil edersek, bu rakam 19 katrilyon lirayı bulmaktadır. Bir başka anlatımla, 11 milyar dolarlık bir yük, zam ve vergiden bunalan vatandaşın sırtına bindirilmiştir.

Sayın Bakan, bu faturayı açıklarken "barışın da bir bedeli var" açıklamasını yaptı. Biz, savaşın bedeli olduğunu bilirdik, yeni bir anlayışla tanıştık. Şimdi, insafla soralım: Sayın Bakan, tezkere de geçti, artık barıştan da söz edemeyiz, Türkiye hava sahasını açtı, savaşa taraf oldu, Irak'lı çocuklar bu hükümetin verdiği oylarla bombalanıyor; dolayısıyla, siz bu 19 katrilyonluk yükü geri alacak mısınız?.. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakınız, bütçe açıklarını kapatmak için kimlere doğrudan ek yük getiriyorsunuz ve nerelerden tasarruf yapıyorsunuz: Memurun aylığından kesilen emekli keseneği yüzde 1 oranında artırılıyor, bu bütçenin anlayışına göre. Buradan beklediğimiz tasarruf 146 trilyon liradır. Peki, memura ne verdiniz de, bu miktarı istiyorsunuz?!. Yıllarca yük, sadece, yüzde 1 ile sınırlı olsa, yine iyi. 2003 yılı bütçesiyle memura bir sürpriz daha yapılıyor; geçen yılın bütçesinde, memur aylıklarının, TÜFE artışı oranının 2 puan üzerinde belirlenmesi öngörülmüşken, 2003 yılı bütçesinde bu uygulamaya son veriliyor. Bunun yerine, memur aylıklarının, ekonomik gelişmeler ve devletin malî imkânları gözönünde bulundurulmak suretiyle, yeniden belirlenmesi öngörülüyor. Türkçesi şu: 2003 yılında memurlara maaş artışı yoktur. Bir başka anlamı ise, Anayasaya aykırı bir biçimde, hükümet, sınırları belirsiz bir yetki aktarması alıyor. Çarpıcı bir istatistik de var: 1989-1993 döneminde bütçede personel ücreti ödeneği yüzde 37 bir pay alırken, şimdi daha kalabalık bir personel için bütçenin yüzde 19'u uygun görülmektedir. İlk kez, başlangıç ödeneği olarak personel ödeneği, yüzde 20'nin altında AKP iktidarıyla gerçekleştiriliyor. Bunun daha da kötü olması ihtimali çok yüksektir.

Emekli Sandığı emeklisinin emekli aylığından yüzde 1 oranında sağlık primi kesiyorsunuz. Buradan beklediğimiz tasarruf 76 trilyon liradır. Şimdi insafla sormak gerekir: Yıllarca çalışıp primini ödeyen ve daha sonra da emekli olan bir kişinin aylığından prim kesmek acaba hangi ülkede var? Uganda'da bile olmayan bu uygulamayı nasıl yapabiliyorsunuz? Kala kala, bu ülkede tasarruf yapmak için emekli aylığından başka çare bulamadınız mı?.. (CHP sıralarından alkışlar) Emekli aylıklarına haciz dahi uygulanmazken, çıkarılan bir yasayla emekli aylıklarına kesinti uygulamak, her şeyden önce, adaletle, insafla bağdaşmaz.

İnsan haklarına, sosyal devlet ilkelerine aykırı bir şekilde bir uygulama. Deniliyor ki: 5 yıl prim ödemeyen Bağ-Kurlular sigorta sisteminden çıkarılacak; bunun karşılığında da 100 trilyon liralık tasarruf yapılacak. Değerli milletvekilleri, insan sağlığını, aileyi, bireyi koruyan, sosyal güvenceye kavuşturan bir uygulamayı nasıl yok sayarsınız; kazanılmış hakları nasıl yok sayarsınız?.. Bu ülkenin esnafı, manavı, sanatkârı bu kadar sahipsiz midir?! Sosyal sigorta uygulamasının, bütün dünyada olduğu gibi, bizim ülkemizde de zorunlu bir uygulama olduğunu acaba bu hükümet bilmiyor mu? Şimdi sormak gerekiyor: Acaba, sistemin dışına çıkardığımız bu insanları gelecekte ölüme mi terk edeceğiz, tasarrufu böyle mi yapacağız?!

Bu hükümetin ilan ettiği bir diğer tasarruf alanı da, negatif ilaç listesine geçmekmiş. Gene fiyakalı bir ifadeyle, saklanmak istenen bir gerçek. Buradan da, yaklaşık 65 trilyon liralık bir kâr bekleniyor. Öncelikle, bu negatif ilaç listesinden neyin kastedildiğini araştırdık. Meğer hükümet bazı ilaçları hastalara vermeyecekmiş! Yani, doktorun yazdığı ilacı, sigortalı hasta alamayacak ve buradan da hükümet, 65 trilyon liralık tasarruf elde edecek.

Değerli arkadaşlarım, bunları, Türkiye'ye yakıştırmıyoruz. Bu hükümet tasarrufu o kadar ileriye götürüyor ki, 3418 sayılı Yasayla, eğitim ve sağlığa giden payı kesiyor ve buradan da 50 trilyon liralık bir tasarruf yapacağına inanıyor.

Değerli milletvekilleri, eğitime kaynak ayıramayan bir ülkede tasarruf kültürü oluşmaz. Asıl tasarruf, eğitime yeterli kaynak ayırarak yapılır. Eğitime yeterli kaynak ayırmayan ülke, geleceğini karartır, kalkınmasına ortak aklı egemen kılamaz. Sağlığın bugün Türkiye'de ne halde olduğunu, en iyi, sokaktaki yurttaş bilmektedir. Şimdi, bu yurttaşın sağlığından da eğitiminde de tasarruf edeceksiniz.

Hükümetin bir diğer tasarruf alanı da kaçak işçilikle mücadele ederek 5 trilyon liralık ek bir gelir sağlamayı öngörmesidir. Bunun için öngörülen önlem ise şöyle açıklanmıştır: TÜRMOB ile Devlet İstatistik Enstitüsü işbirliği içerisinde çalışarak, kaçak işçiliği saptayacakmış. Kim, hangi akılla bu öneriyi yapmış, belli değil.

Değerli milletvekilleri, Devlet İstatistik Enstitüsü bilgi toplarken, özellikle kimlik bilgilerini istemez; çünkü, amacı, doğru veri toplamaktır, kişiler hakkında zabıt tutmak değildir. Kayıtdışı ekonominin büyüklüğü, toplanan bu verilerle büyük ölçüde saptanır. Siz, devletin denetim elemanlarını işlevsiz bırakıyorsunuz, onlara sahip çıkmıyorsunuz, sonra da devlet dışındaki bazı kuruluşların katkısıyla kaçak işçiliği saptayacağınızı sanıyorsunuz.

Bu hükümetin bir diğer tasarruf önlemi de işçilerin bir ikramiyelerinin ertelenmesidir. Bu önlemlerle, hükümetin 44 trilyonluk tasarruf yapacağı açıklanmıştır. Bu hükümet, işçinin kazanılmış hakkını ödemeyerek tasarruf yapacağını sanıyor. İşçiye bugüne kadar bu hükümet ne verdi ki bir ikramiyesini elinden alıyor. Bunun, insafla bağdaşır bir yönü yoktur.

Değerli milletvekilleri, bu hükümet, elbette ki, sadece emekli memur ve işçilerden tasarruf yapmayacak, çiftçilerden de tasarruf yapmayı düşünüyor. Mazotta indirim yapılması, pamuk ve ayçiçeğinde prim ödemesi konusunda tutulmayan sözleri bir an için unutalım...

Bakınız, değerli milletvekilleri, 28 Şubatta, Tarım Bakanı, bütçe kısıtları nedeniyle, 2003 yılında doğrudan gelir desteği uygulamasının askıya alınabileceğini söyledi. Buna bizim ve çiftçinin tepkisi büyük oldu; hatta, Dünya Bankası temsilcisi bile, diplomatik gelenekleri çiğneyerek, tepki gösterdi. Sonra ne oldu; muhalefetin tepkileri üzerine, diğer ödeneklerden kesilerek, son dakikada 2003 için 500 trilyon doğrudan gelir desteği ödeneği konuldu. Bu kime yeter! 2003 yılı doğrudan gelir desteği ödemeleri için yaklaşık 3,4 katrilyon lira gerekiyor. Geçen yıl 1,6 katrilyon konuldu; yarısı ödenemedi, şimdi, yüzde 20'lik bir artış yapmak lazım; şimdi, 2003 yılı için 500 trilyon lirayla doğrudan gelir desteğini ödemeyi öngörüyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Baykal, konuşma süreniz bitti; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, Kredi ve Yurtlar Kurumunun yatırımları bile 50 trilyon liralık bir kesintiye tabi tutuluyor. Yani, bu bütçenin tasarruf uygulamasının bedelini çiftçimizden, esnafımızdan, üniversitede, yurtta okumaya çalışan gencimize kadar toplumun himayeye muhtaç bütün kesimleri hep birlikte ödeyeceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, ek Emlak Vergisi getirilecek, ek Motorlu Taşıtlar Vergisi getirilecek ve bu arada, belediyelerin de aldıkları pay yüzde 1 oranında düşürülecek; bu, özellikle küçük belediyeler için, belde belediyeleri için karşılanması imkânsız, çok ağır bir yük getirecek. Milletvekili arkadaşlarım, bunun acısını, ıstırabını bir süre sonra hep beraber çekeceğiz. Bu azalan pay nedeniyle belde belediyeleri maaşları bile ödeyemez hale gelecekler.

Değerli arkadaşlarım, ayrıntılarına girmek istemiyorum; köprü ve otoyollardan tütün ve alkollü içkilere kadar, çok ağır bir yük getiriliyor.

Bu hükümetin tasarruf uygulamaları arasında dikkati çeken bir tanesine değinmeliyim, o da, bazı alanlarda çalışan kamu görevlilerinin emeklilik yaşının 65'ten 61'e indirilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, bunun bir tasarruf önlemi olarak mı düşünüldüğünü, yoksa kamunun üst kadrolarında bir tasfiye programının uygulanması amacıyla mı getirildiğini takdirinize bırakıyorum. 2 300 000 kamu görevlisi olan bir alanda sadece 2 000 kişiye yönelik bir erken emeklilik uygulamasının, tasarruf amacıyla düşünüldüğünü kabul etme olanağı kesinlikle yoktur.

Değerli arkadaşlarım, kamu alanında görev yapan görevlilerin o noktalarda çok iktidar gördüğünü unutmamanızı diliyorum. O görevi yapan insanlar, her türlü parti iktidarını yaşamışlardır. Onları kendi anlayışımıza göre şekillendireceğiz diye bir ısrarın içine girerseniz, sadece kamu yönetimine çok ciddî bir zarar vermekle kalmazsınız, Türkiye'de, kamu yönetiminin güvenirliliğini de çok ciddî biçimde sarsarsınız. Maalesef, bu heveslere kendinizi kaptırdığınızı görüyorum. Kadrolaşma, çok ciddî bir hedef haline gelmişe benziyor. Birbiri ardından çeşitli açıklamalar duyduk. Diyanet İşleri Başkanı baskılardan şikâyet ederek görevinden ayrıldı. Türkiye'nin çok kritik noktalarında görev yapan insanlar birbiri ardından ayrılmak durumunda kalıyorlar. Bunların iyi bir başlangıç olmadığına dikkatinizi çekmek istiyorum.

Kamu görevlileri, devletin hizmeti gören insanlardır. Onlara saygı gösterilir, değer verilirse, kendi vicdanî kanaatleri ne olursa olsun, görevlerini en iyi şekilde yapmaya çalışırlar. Bu anlayışı ayakta tutmakta yarar vardır; yoksa, herkes, bundan bir gün şikayetçi olmaya başlar. Elbette kamu görevlileri kimsenin tapulu malı değildir, elbette değişecektir; ama, bir telaş, bir baskı, bir büyük değişiklik arayışı Türkiye açısından çok uygun düşmüyor. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, izin verirseniz dışpolitika konularına da kısaca değinmek istiyorum. Ayrıntıya girmeye hem zaman yok hem de ihtiyaç yok, her şey ortada; ama, bir süre önce de söylediğim gibi, bu konularda izlenen kararsız ve tutarsız politika, maalesef, Türkiye'ye çok ağır bir bedel ödetmiştir. Yani, bu konuda, Irak savaşıyla ilgili olarak izlediğimiz politika bugün Türkiye'yi büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya bırakmıştır. Yani, düşününüz, biz bu politikadan neyi amaçlıyorduk; savaşa karışmamayı istiyorduk; maalesef, karıştık ve bir cephe açılmamasını istiyorduk; kuzeyde bir cephe açıldı. Irak'ın kuzeyinde ortaya çıkmış olan oluşumların Türkiye'yi rahatsız edecek bir istikamette gelişmesine elverişli bir tablo olmasın, Türkiye bu konuda etkin ve yönlendirici bir konumda olsun istiyorduk; bu konuda, maalesef, hiçbir etkinliğimizin olmadığı ortaya çıktı. Irak'ın geleceğiyle ilgili olarak, Türkiye'nin yönlendirici bir konumda olmasının önemini ifade ediyorduk; Irak'ın geleceği konusunda da Türkiye'nin bir söz söyleme şansı, maalesef, ortadan kalkmıştır.

Türkiye, ilişkilerinde, çok ciddî gerginliklerin ve sarsıntıların ortaya çıkmasına tanık olmuştur. Çekilen bütün bu sıkıntıların, acıların karşılığında maruz kaldığımız zararın tazmin edileceğine yönelik hiçbir gelişme de yoktur. 90 milyar dolarla başlayan pazarlık, 6 milyar dolardan bugün sıfır noktasına gelmiş dayanmıştır.

Türkiye'nin, Irak'ın kuzeyine asker sokup sokamayacağı tartışması yapılmaktadır. Türkiye, Irak'ın kuzeyinde asker bulundurma konusunda kimseden izin alma ihtiyacı içinde değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Irak'ın kuzeyinde asker bulundurmamızın hukuka aykırı olacağı konusunda, AKP sözcüsünün, geçen oturumda burada ifade ettiği gerçekler, hepimizi çok ciddî bir üzüntüye sevk etmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Irak'ın kuzeyi, Çekiç Güç'ün denetimi altındadır. Türkiye'den kalkan uçaklar, Irak'ın kuzeyine bomba atabilme durumundadırlar. Bağdat rejiminin, Irak'ın kuzeyine elini uzatması mümkün değildir. Türkiye'nin, Irak'ın kuzeyine asker göndermesinden şikâyet etme hakkı, Irak'ın kuzeyindeki yerel güçlerde değildir. Bağdat rejimi ağzını açmıyor; Türkiye'de AKP sözcüsü "oraya asker gönderirsek, bu, yasalara aykırı olur" diye şikâyet ediyor! Değerli arkadaşlarım, bunlardan gerçekten üzüntü duyuyorum.

Bugün, biz, Irak'ın kuzeyine asker gönderme hakkımızın kabul edilmesini sağlamaya çalışıyoruz; kısıtlamaları, şartları göze alarak. Bizim, Irak'a asker göndermemizin, Irak'ı işgal hevesiyle, toprak arayışıyla hiçbir ilgisi olmadığı gerçeğini daha dünyaya tam anlatamadığımızı üzüntüyle görüyoruz. Biz, orada, kendimizi savunmak için bulunmak istiyoruz. Orada, toprak arayışında değiliz, Irak'ta rejimi değiştirme arayışında değiliz; Türkiye'ye yönelen göç dalgasını tutabilmek için oraya girmek istiyoruz, İran'ın girdiği gibi biz de girmek istiyoruz. İran giriyor, kimse sesini çıkarmıyor, Türkiye'nin girip girmemesi çok önemli bir sorun haline geliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu politika, maalesef, tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır; umutlar tükenmiş, bekleyişlerin hiçbiri gerçekleşmemiştir. Bu bölgenin en güçlü, en saygın ülkesi Türkiye, bugün, Irak'ın kuzeyindeki yerel güçlerin gerisine Amerika'nın gözünde düşmüş olmanın acısını ve ıstırabını yaşama durumundadır.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçe, ekonomiye ve topluma yeni açılımlar getirmiyor; işsizliği azaltıcı, yatırımı ve üretimi artırıcı, istikrar içinde büyümeyi sağlayıcı bir yönü yoktur.

Bu bütçe, toplumun dar ve sabit gelirli kesimini yoksullaştıran bir bütçedir. Bu bütçe, toplumun, yoksul, dar ve orta gelirli kesimlerine hiçbir kaynak aktarmayan bir bütçedir. Bu bütçe, eğitime, sağlığa ve adalete kaynak vermeyen, dolayısıyla, toplumun geleceğini ipotek altına alan bir bütçedir.

Bakınız, 1990-1994 döneminde bütçenin yüzde 23'ü eğitim ve sağlığa ayrılırken, sizin bütçeniz, bu payı dahi yüzde 11,6'ya geriletmiştir. Bu bütçe, yatırım ödeneklerini reel olarak yüzde 50 gerileten, yani, işsizliği körükleyen bir bütçedir. Böyle bir ortamda, gerileme süreci süren özel sektör yatırımlarının yüzde 17 oranında artacağını var saymak, hiçbir şekilde gerçekçi değildir.

Bu bütçe, dar ve orta gelirlilerden alınacak vergiler ve onlardan yapılacak tasarruflarla ayakta durmaya çalışan bir bütçedir; verginin yükünü yüzde 28 oranında artıran bir bütçedir; Motorlu Taşıtlar Vergisini, Emlâk Vergisini duble yapan, tüketim vergilerini yüklenen bir anlayıştır; yoksa "sizin dubleciliğiniz, vergiler konusunda mıydı" diye, şimdi, vatandaş soracaktı.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçe, 65 katrilyonluk bir borç ve faiz ödeme bütçesidir. Üstelik, bugünkü faiz oranları indirilmezse, borç faizlerinin 70-75 katrilyon lirayı bulması kaçınılmaz olacaktır. Yani, bu bütçe, çok yüksek bir başlangıç açığı öngörmesine rağmen, aslında, gerçek açığı dahi gizlenmiş bir bütçedir.

Bu bütçe, emeklinin aylığından kesinti öngörülürken, devletin yıllık 608 milyar lira faiz geliri elde edenlerden vergi alamadığı bir bütçedir. Halk, belediye ekmeği alabilmek için kuyruk kavgası verirken, yani, ayda 10-15 000 000 liralık bir tasarrufu aile bütçesine katma savaşı verirken, siz, tüpgaza, motorine, Emlak Vergisine, ete, süte, ilaca zam yapmakta ve Başbakanlık Konutunun onarımına trilyonlar aktarmakla meşgulsünüz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu bütçe, ne umudumuz olan gençliğe ne fabrikalarda üretim yapan işçi ve işverene ne tarlasında çalışan çiftçiye ne sabah ezanıyla dükkânını açan esnafa hiçbir katkı ve umut vermemektedir. Bu bütçe, AKP yöneticilerinin, seçim meydanlarında söylediklerinin tümünü inkâr ettiklerini gösteren bir belgedir. Sadece söz verdikleri yeni hizmetleri yapamamakla yetinmeyip, işçinin, memurun, çiftçinin, emeklinin haklarını da ellerinden alan bir bütçedir. Bu bütçe, toplumda, sadece IMF'nin desteğini alan bir bütçedir. Dünya Bankası bile, bu bütçenin hiçbir sosyal yönü olmadığını söylemiştir ve bu bütçe dolayısıyla, ne yazık ki, AKP iktidarı, Dünya Bankasından sosyal adalet dersi almak durumunda kalmıştır.

Özetle, bu bütçe, Türkiye Cumhuriyetine ve Türk Halkına yakışmayan bir bütçedir.

Bu anlayışımızın doğal bir sonucu olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu bütçeye ret oyu vereceğimizi ifade ediyor; hepinizi, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Baykal, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar son bulmuştur.

Şahısları adına konuşmalara geçmeden önce, bir hususu açıklamak istiyorum:

Şırnak Milletvekili Sayın Abdullah Veli Seyda, Başkanlığımıza başvurarak, 59 uncu hükümetin güvenoylamasına katıldığı halde, teknik bir nedenden dolayı, açıkoy tablosunda, kendilerinin oylamaya katılmadığının görüldüğünü beyan etmişler ve sehven yapıldığını düşündükleri bu hatanın düzeltilmesini talep etmişlerdir.

Aynı şekilde, Samsun Milletvekili Sayın Mehmet Kurt'un da müracaatı bulunmaktadır.

Ancak, tutanaklar ve elektronik oylama sistemi üzerinde yapılan inceleme sonucunda, elektronik cihaza girme işleminde herhangi bir uygulama hatası veya eksiklik bulunmaması halinde, açıkoy tablosunda aksine bir durumun görülmesine teknik olarak imkân olmadığı anlaşılmıştır.

Şırnak Milletvekili Sayın Seyda'nın kabul oyu pusulasının Başkanlıkça oylamanın başında açıklanan elektronik cihazda oy kullanma ya da pusula gönderme sürelerinden sonra Başkanlık Divanına intikal ettirilmesinden dolayı, gönderilen kabul oyu pusulasının değerlendirilmeye alınmasına imkân bulunmamaktadır.

Kaldı ki, saat 11.00'den bu yana Meclis Genel kurulunda bulunduğunu gördüğüm pek çok sayın üyenin de, şu veya bu sebeple güvenoylamasına katılamadığı görülmektedir. Dolayısıyla, arkadaşlarımızın bu müracaatı, İçtüzüğe uygun bir müracaat değildir ve oylama sonuçları değişmemiştir.

Değerli arkadaşlarım, bütçenin lehinde konuşmak üzere, şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Yılmazcan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır efendim.

MEHMET YILMAZCAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları hakkında, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, on yılı aşkın süre koalisyonlarla idare edilmiştir. Koalisyonların yapısından kaynaklanan bazı zaaflar, karar alma ve uygulama sürecini yavaşlatmış veya geciktirmiştir. Bunun sonucunda, devlet şartlarının ve piyasanın işleyişi ağırlaşmış, sorunlar yığılmaya başlamıştır. Yaşanan istikrarsızlık ortamında, hükümeti teşkil eden siyasî partiler, siyasî belirsizlikten kendilerini kurtarmanın yolunu, bir dönem sonra daha güçlü olmakta görerek, zaman zaman popülist politikalara başvurmuşlardır. Sonu hiç gelmeyecekmiş gibi borçlanmalar, kamu kaynaklarının israfı ve kaynak dağıtımındaki hatalar, ekonomide risk unsurunu ve geleceğe yönelik beklentileri olumsuz etkilemiştir. Borçlanma maliyeti artmış; devletin, ekonomik dalgalanmalara müdahale imkânları sınırlanmıştır. Küçük miktarda para giriş ve çıkışları; hükümet üyelerinin, davranış, söylem ve hastalıkları dahi ekonomik göstergeleri etkileyeme başlamıştır. Hatalı kararlar sonucunda yaşanan iki ekonomik kriz, Türkiye ekonomisine ağır yükler, ağır maliyetler getirmiştir. Kamuoyunda oluşan örgütlü, organize yolsuzluk kanaatine karşılık, münferit suçlamalar kamu vicdanını tatmin etmemiş; tam aksine, halkın, siyasetçiye, siyasî kurumlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine güvensizlik duymasına neden olmuştur. İşte, Ulu Önder Atatürk'ün deyimiyle "bu ahval ve şerait içinde" 58 inci hükümet ağır bir sorumluluk almıştır. Bu şartlar altında görevi devralan hükümetin önünde, yapısal reformları gerçekleştirmenin ötesinde, toplumsal ve bürokratik alışkanlıkları değiştirme, imtiyazcılık ve statükoculuğu kaldırma yükümlüğü bulunmaktaydı. 58 inci hükümet, acil eylem planıyla, ülkenin birikmiş tüm meselelerine el atmış ve kısa zamanda çok işler başarmıştır. Milletin gönlünde taht kurmuş AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın milletvekili seçilmesiyle bir haksızlık giderilerek yeni bir süreç başlamış ve böylece, 59 uncu cumhuriyet hükümeti kurulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde, ülkeler arasındaki ekonomik, sosyal ve siyasî ilişkiler, iletişim ve ulaşım imkânlarındaki hızlı gelişmeler neticesinde yoğunlaşmış ve giriftleşmiştir. Bölgesel ve küresel entegrasyonlar, ülkeleri, bölgelerinin, hatta, dünya şartlarının bir parçası olmaya mecbur bırakmıştır. Bir dünya ülkesi olan Türkiye'de ise, geçmiş dönemde, karar alma ve uygulama yeteneğinin azalması, bürokratik ve toplumsal alışkanlıklar, toplumu yeteri kadar dışarı açamama, söz konusu sürece uyum sağlamayı yeterince geciktirmiştir. Yaşadığımız dünyada, üretim ve ihtiyaçları karşılama safhası aşılmış, kalite ve verimliliğe dayalı bir rekabet süreci başlamıştır.

Türkiye, dünden bugüne kurulmuş bir ülke değildir; önemli birikimleri olan bir ülkedir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yapılan fikrî çalışmalar, sempozyumlar, kongreler ve toplanan özel ihtisas komisyonu raporlarında Türkiye'nin sorunları defalarca tekrar edilmiştir. Yönetim zaafları, yeterli iradenin ortaya konulmayışı, günlük ve popülist politikalarla sorunları erteleme ve geciktirme anlayışı, yapısal sorunları kronikleştirmiştir. Türkiye'nin alışkanlık haline getirdiği başka bir davranış şekli de, daha önce yapılan tespitler üzerine strateji ve politika vazetmemek; ama, bunu gerçekleştirecek somut politika, proje ilişkisi kurmamak, işi söylem safhasında bırakmaktır. Zaman zaman birtakım projeler geliştiriliyormuş, uygulanıyormuş gibi gösterilse de, yakından bakıldığında, detay programların eksik, projelerin içinin boş olduğu kolayca görülmektedir. Bu şekilde sürüp gelen kaynak israfını rekabetçi dünya ekonomisinin kabul etmesi mümkün değildir. Büyük iddialarla başlatılan bazı projelerin fiyaskoyla sonuçlandığı, kamuya enkaz devriyle sonuçlandığı bilinmektedir. Bazı işlere hiç girişmemek, bu işlere hesapsız kitapsız girişmekten her zaman daha makuldür. Bazı projelerin de belli kesimlere kaynak aktaran yapay projeler olduğu, doğrudan kaynak transferinden daha maliyetli olduğu görülmüştür.

59 uncu hükümetin önündeki çözüm; ekonomiden dışpolitikaya kadar rekabetçi ortama direnç gösteren kemikleşmiş yapıları kırmak ve içi dolu politika ve stratejilere dayalı somut projeler üretmek olacaktır. Rekabete dayalı süreçte en önemli unsur bireysel ve toplumsal dinamizmdir. Katılımcı demokrasinin amacı, teşebbüs ve irade özgürlüklerini geliştirerek, bireysel ve toplumsal katkıyı artırarak millî geliri maksimuma ulaştırmaktır. Bu bakımdan, uygulanacak politikalar, insan merkezli, insan hak ve özgürlüklerini esas almalıdır. Ezcümle, hükümet programında benimsenen, insanı yaşat ki devlet yaşasın felsefesi son derece isabetlidir. Siyasetin, son yıllarda popülist anlayışla yapılması neticesinde, parti ve hükümet programları ve bütçeler, yasal zorunluluk olarak yerine getirilen sıradan belgelere dönüşmüştür. Aslında, programlar ve uygulamadaki uzantısı olan bütçeler, siyasî partilerin olaylara yaklaşımındaki farklılıkları gösteren, hatta, daha derine inildiğinde, felsefesini aksettiren, son derece önemli belgelerdir. Başta iş dünyası olmak üzere toplumun bütün kesimleri, bütçe önceliklerine göre faaliyetlerini programlamaktadırlar; ancak, son yıllardaki uygulamalar, bütçelerin, toplumun bütün kesimlerinde önemini yitirmesine sebep olmuştur. Piyasa aktörleri, önlerini göremedikleri, politika ve stratejileri belirlenmemiş ortamda faaliyet göstermek durumunda kalmışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçeler, belli bir yasal yükümlülüğü yerine getirmek üzere çıkarılan, uygulamada büyük sapmalara uğrayan sıradan belgeler değildir. Bütçeler, devlet harcamaları ve kaynak dağılımı yoluyla, ülke ekonomisine ve topluma yön verebilen, gelişmeyi hızlandırabilen veya yavaşlatabilen, toplumsal şekillenmeyi gerçekleştirebilecek, maliye politikasının en önemli aracıdır.

59 uncu hükümetin uygulayacağı politikaların odak noktası, kamu maliyesi olacaktır. Ekonominin işleyişindeki yüksek maliyetin düşürülmesinde, faizlerin düşürülmesi önemli rol oynamaktadır. Bu bakımdan, borçlanmayı azaltmanın yolu, kamu harcamalarındaki israfı azaltmak ve bütçeyi sağlam gelirle güçlendirmektir.

Bugüne kadar izlenen vergi politikaları, Katma Değer Vergisi oranlarını, eşi görülmemiş şekilde yükseltmiş, vergi hâsılatını çok düşük seviyelere geriletmiştir. Katma Değer Vergisinin aşırı yükselmesi, fiyatları yükselterek, stok devir hızını düşürmüş, dolayısıyla, üretim miktarını bir şekilde düşürmüştür.

Vergi oranlarındaki gerçekçi olmayan uygulamalar, en çok esnaf ve sanatkâr kesimini etkilemiştir. Kriz döneminde, vergi yükümlülüğünü yerine getiremeyeceğinden korkan pek çok sanatkâr, işyerini kapatarak, kayıtdışı, korsan faaliyette bulunma yolunu seçmiştir. Katma Değer Vergisi indirimlerinde, sanatkârlarımıza özel bir indirim uygulanması, istihdamı olumlu yönde etkileyecek ve kayıtdışı ekonomiyi kayıt içine çekmeye yardımcı olacaktır. Makul vergi oranları ve etkin kayıt denetimi, ekonomiyi canlandıracaktır.

Yoksullukla mücadele programının ilk adımında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun kullanım alanının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET YILMAZCAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

İhtiyaç sahiplerine nakdî yardımlar minimum seviyede tutulmalı, gerçekçi mikro ekonomik projeler bir program dahilinde uygulanmalıdır. Başka bir deyişle, insanımıza, balık vermek yerine, balık tutma imkânı sağlanmalıdır.

Reel sektörün güçlendirilmesinde sanayi altyapısı sağlamlaştırılmalı, sanayi üretimi yaygınlaştırılarak, gelişme kabiliyeti yüksek KOBİ'lere özel projeler uygulanmalıdır. Küçük ve orta boy sanayi, büyük sanayiin temelini oluşturacak şekilde desteklenmelidir.

Reel sektörün devletçe desteklenmesinde en çok istismara açık konulardan devlet yardımlarının, seçicilik esasına göre düzenlenmesi öncelikle ele alınmalıdır.

Proje önerilerine, firmaların geçmişte gösterdikleri performanslarına ve rekabet güçlerine göre kaynak tahsis edilmelidir.

Kalite ve verimlilik faaliyetleri, rant getirici kapalı devre çalışmaları olmaktan çıkarılıp, sanayie yaygınlaştırılmalıdır.

Şeffaflık ve vatandaşın bilgi edinme imkânlarının artırılması, halkın ekonomik ve sosyal hayata katılım arzusunu teşvik edecektir; ancak, geçmiş dönemlerde şeffaflık görüntüsü altında televizyonlardan yapılan ihalelerin arkasından patlayan skandaller, halkın "yönetimde şeffaflık ve dürüstlük" söylemine karşı güvensizlik duymasına sebep olmuştur. Gerçek ve samimî bir şeffaflık uygulaması, toplumun yüksek moralinin ve katılımcılığının kaynağı olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti hükümetinin, devletin düzenleyici ve denetleyici fonksiyonunu yerine getirerek, piyasa ekonomisinin şartlarını her türlü bozucu etkiden arındırarak, dışpolitika ve dış ekonomik ilişkilerde duygusallıktan uzak rasyonel politikalar izleyerek Türkiye'yi hak ettiği imkânlara kavuşturacağına inanıyoruz.

2003 yılı bütçesinde, daha önceden politik müdahalelerle yatırım programına doldurulan, verimlilikten uzak, bütçe yapma imkânlarını kısıtlayan projelerin ayıklanması, kamu kaynaklarının kullanımındaki rasyonelleşmenin ilk adımıdır.

Cari harcamalarda, piyasa fiyatı ile kamu fiyatları arasındaki fahiş farkın kontrol altına alınması ve bütçede büyük sapmalara sebep olan düzensizliklerin engellenerek, bütçe disiplininin sağlanması, kamuda tasarrufu artıracak; bunun neticesinde, faizler üzerindeki baskı azalarak, tüm ekonomi rahatlama yoluna gidecektir.

AK Parti hükümeti, gerek hükümet programına gerekse bütçeye yansıttığı anlayış ve felsefe farklılığıyla, bu döneme damgasını vuracaktır.

2003 yılı bütçe uygulamaları, rutin anlayıştan uzak, her harcamada performans değerlendirmesi yapılan, etkin, verimli ve içi dolu projeleriyle bir dönemin ilk adımı olacaktır.

İktidarın elindeki meşale, insanı merkez alan, insan hak ve hürriyetlerini, gelişmenin ve katılımcılığın temel ilkesi kabul eden yaklaşımlar olacaktır.

2003 yılı bütçesinin, halkımızın hak ettiği, ama, yerine getirilmesinde gecikilmiş hizmetleri telafi edeceği inancıyla, bütün Türk Milletine hayırlı olmasını diler; hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yılmazcan, teşekkür ederim.

Aleyhinde söz isteyen Kars Milletvekili Sayın Selahattin Beyribey.

Sayın Beyribey, size söz vermeden önce, bir hususu açıklamak istiyorum.

Siz, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesisiniz ve Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan oylamada bütçenin lehinde oy kullanmışsınız.

İçtüzüğümüzün 42 nci maddesi gereğince, komisyon raporunda imzası bulunan komisyon üyesi, diğer komisyonlarda veya Genel Kurulda, çekimser veya aykırı olduğunu rapor metninde yazıyla belirttiği hususlar dışında, sözcüden soru soramaz ve komisyon raporuna aykırı konuşma yapamaz.

İki hakkınız var: Aleyhte söz istediniz, lehte konuşabilirsiniz; zannediyorum ki, öyle bir şey yapacaksınız; yoksa, aleyhte konuşma imkânınız İçtüzük gereğince mümkün değil.

Bence, daha doğru olanı ve siyaseten şık olanı, bu sözü Cumhuriyet Halk Partili üyeye bırakmak ve aleyhinde konuşma yapmasını temin etmektir. (CHP sıralarından alkışlar)

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, ben, bölgemle ilgili, Türkiye ile ilgili mesajlar vermek istiyorum.

BAŞKAN - Bu açıklamalarım ışığında, buyurun.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - İçtüzüğün...

BAŞKAN - İçtüzük çok açık; Plan ve Bütçe Komisyonunda olumlu oy kullandığınız bir konuda, burada aleyhte konuşamazsınız. Konuşursanız, yakışık almaz.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Doğrudur.

BAŞKAN - Bu açıklamalarım ışığında, söz sizin.

Süreniz 10 dakikadır.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, lehte iki konuşma oluyor!..

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî ki, İçtüzük 61 inci maddede, burada söz almayla ilgili husus belli: "Söz, kayıt veya istem sırasına göre verilir." Başkanımızın dediğine de katılıyorum; ama, o istem sırasına da, bütçe, Plan ve Bütçe Komisyonundan çıktıktan sonra, Genel Kurula verildiği gün, o günden itibaren saat 9.00'da, gidilir, oradan söz istenilir. Biz, sabahleyin saat 7.30'da sıcak yatağımızdan kalktık; oraya, söz sırası almak için gittik; bölgemizin, Türkiye'nin sıkıntılarını ifade etmek için. Aleyhte değil; aleyhte ve lehte karışık konuşacağım, fikirlerimi söyleyeceğim. Şahsım adına konuşuyorum, bir grup adına da konuşmadığım için, sözlerimi ifade etmek istiyorum. Ayrıca, Anayasanın 25 inci ve 26 ncı maddeleri de sarihtir; kişiler, fikirlerini ifade etme hakkına sahiptirler.

ATİLLA EMEK (Antalya) - Hakkın suiistimalidir; suçüstü yakalandın.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Efendim, teşekkür ediyorum. (!)

Bütçeler, devletin gelirler toplamasına izin veren ve giderlerin yapılmasına yetki veren kanundur. Bütçeler, aynı zamanda, hazırlayan iktidarın tercihi ve önceliklerini ortaya koyan metinlerdir. Daha önce uygulanan yanlış programlar, yönetim hataları, gerekli yatırımların zamanında yapılmamasından dolayı yüksek enflasyon, büyük kamu borç stokları, istikrarsızlık ve dalgalı büyüme, dengesiz gelir dağılımı ve yüksek işsizlik gibi ciddî sorunları birlikte getirmiştir.

3 Kasım öncesi hükümetler döneminde, bütçe, Nasrettin Hocanın Türbesi gibidir. 3 Kasımdan önce, kapısında kilidi olan, duvarları olmayan bir bütçe vardı. İşte, 58 inci ve 59 uncu hükümetler, bu bütçenin tadilatıyla ve duvarlarını inşa etmeyle ilgili eylem içerisindedir.

ATİLLA EMEK (Antalya) - Lehte mi, aleyhte mi konuşuyorsun?

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Lehte mi, aleyhte mi; devamını dinleyince anlayacaksınız sayın milletvekili.

AK Parti, acil eylem planı çerçevesinde, çoğulcu demokrasi, hukuka ve insan haklarına saygı temelinde ekonomik istikrarı sağlamış, rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturmuş, sürdürülebilir bir kalkınma hızı yakalamış, bütün nimetleri adil olarak dağıtan, yolsuzluk ve yoksulluğun önüne geçecek, farklılıkları zenginlik olarak değerlendirecek bir anlayışla bütçesini sunmuştur.

Ben, burada, şahsıma ait fikirlerimi ifade etmek istiyorum.

Sağlık politikalarıyla ilgili olarak, koruyucu hekimlik hizmetlerinin devam etmesinden yana tavırlarını destekliyorum. Ayrıca, sağlığın tek çatı altında toplanması çok önemli bir husustur. Aile hekimliği ve genel sağlık sigortasının hedeflenmesi, acil eylem planıyla da bunun vurgulanmış olması önemlidir. Ben, tedavi edici hizmetlerin -SSK da dahil- bir çatı altında toplanmasını savunuyorum. Ayrıca, özellikle, sağlık ocaklarının, ilçelerde ve köylerde yeterli olduğunu, bundan sonra ilçelere ve köylere sağlık ocağının yapılmaması gerektiğini, il merkezleri ve büyük ilçelerde sağlık ocaklarının yapılması gerektiğine; sağlık evlerinin tamamen kaldırılarak, onun yerine, gezici sağlık kabinleri oluşturulmasının ve bu sağlık kabinleri için de hizmet satın alınarak bunların yapılmasının faydalı olacağına inanıyorum.

Tedavi edici sağlık hizmetlerinde paket program uygulamasına gidilmesi gerektiğini, bu yolla hem maliyetin ucuzlayacağını hem de kaliteli bir sağlık hizmetinin alınmış olacağını düşünüyorum.

Aile hekimliğiyle ilgili, şimdiden, aile hekimliği eğitimine hız verilmelidir.

Tek taraflı olarak yapılan, trilyonlarca lirayı toprağa gömdüğümüz; daha çok, iktidara gelen bakanların kendi köylerine, kentlerine yapmış olduğu binalar var; maalesef -maalesef diyorum- Türkiye'nin her köşesinde, atıl durumda olan binlerce bina vardır. Ben ümit ediyorum ki, AK Parti hükümeti böyle bir uygulamaya gitmeyecektir, gereksiz olan hiçbir yatırım yapmayacaktır. Bu yatırımların sahipleri olmuyor. Bununla ilgili örnekler vermek istiyorum; il adı söylemeyeyim, şık olmaz; ama, öyle illerimiz var ki, her köyünde bir tane hastane var. Oysaki, Kars'ta 200 yataklı bir devlet hastanesi var, bunun yatak sayısını 235'e çıkarmışız; doluluk oranı, Türkiye ortalamasının yüzde 20 üstündedir. Yeni bir hastane yapılması için temel atılmış, şu anda yüzde 60'lar seviyesinde olmasına rağmen, on yıldır bitirilemiyor. İnşallah, ümit ediyorum, 59 uncu AK Parti hükümeti bunları gözardı etmez, bunlarla ilgili çalışmalarını yapar ve Karsımızdaki bu yeni devlet hastanesini hizmete geçirmiş olur.

Sosyal güvenlik kurumlarının bir çatı altında olması gerektiği kanaatini taşıyorum; bununla ilgili de, SSK'dan, sağlık hizmetlerinin mutlaka ayrılması gerektiğini düşünüyorum.

Devlet personel rejiminde kaliteli ve hızlı hizmet, çalışanlar arasındaki ekonomik uçurumun ortadan kaldırılması, devamlı eğitime tabi tutulması, üretene daha çok ücret ve personel performans değerlendirmesi yapılması gerektiği kanaatindeyim. AK Partinin, tabiî ki, bu doğrultuda yaptığı işlevi de burada söylemek lazım. AK Parti, acil eylem planıyla, performans değerlendirmesi doğrultusunda kendisini ifşa etmiştir. Ben, bununla ilgili, tüm idarecilerin, personelinin performanslarını değerlendirmesi, başarısız olan idarecilerin ise bu işleri bırakmasından yana olduğumu düşünüyorum. Özellikle personel alımlarında usulsüzlüklere meydan vermemek lazım. Son zamanlarda, DMS sınavında 70'in üzerinde puan alanlardan, sözleşmeli olarak binlerce insan işe yerleştirilmiştir. Bunların doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. Adama göre kadro değil, kadroya uygun adam atanmalıdır.

Tarım alanında, Türkiye genelinde özellikle tavuk, kaz, hindi üretimi artırılmalı; özellikle yumurta üretimi ve damızlık hayvan üretimi mutlaka desteklenmelidir. Et fiyatları, girdi maliyetlerinden dolayı komşu ülkelerimizin iki katıdır. Şu anda, et çok yüksek fiyatta olduğu için de, maalesef, damızlık hayvanların kesimi hızlanmıştır. Damızlık hayvanların kesimini engellemek için, dişi hayvan kesimi yasaklanmalı; kültür hayvanı veya sunî döllenmeyle doğmuş olan buzağılara mutlaka altın hediye edilmelidir. Böylelikle, hayvancılık desteklenmiş olacaktır.

Kars, Erzurum, Ardahan, Iğdır, Ağrı İllerimizde ve Doğu Anadolu'nun tümünde sunî gübre kullanımının azlığından dolayı bakir alanlar mevcut olup, özellikle bu bölgelerin organik tarım alanları olarak ilan edilmesi ve buraların mutlaka desteklenmesi gerekmektedir. Çiftçilerimizi balık tutan yapmalıyız; çiftçilerimize balık verir durumda olmamamız gerekir. Aslında, Türkiye'de, tarımla ilgili, buğdayla ilgili her türlü konuda sıkıntılarımız vardır. İnşallah, ümit ediyorum ki, 59 uncu hükümetin, özellikle tohumla ilgili, kendi tohum bankamızın geliştirilmesiyle ilgili geleceğe ait yatırımlar yapması gerektiğine inanıyorum.

Kars, Ağrı, Erzurum, Ardahan ve Doğu Anadolu Bölgemizde kaba yem üretimi teşvik edilmeli, özellikle silaj yemi yapılması doğrultusunda destekte bulunulmalıdır.

Turizmle ilgili yatırımlar geliştirilmeli; özellikle, dağ, kayak turizmi, inanç turizmiyle ilgili tanıtımlar yapılmalıdır. Kars yöremizdeki, Ortadoğu'nun en büyük kayak merkezi olan Sarıkamış Kayak Merkezi alanı içindeki otellerimiz, maalesef yıllardır yapılmıyor; bunların iptal edilerek, yapacak olan yeni kişilere devredilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu savaştan dolayı, özellikle medyada birkaç gündür savaş çığırtkanları, sanki bayram edercesine, turizmi köstekleyecek doğrultuda "turizm yok oldu; buraya insanların gelmemesi lazım" boyutunda yayınlar yapmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Beyribey, lütfen sözlerinizi tamamlayın.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Mutlaka bununla ilgili alternatifler üretilmeli, bu konuda mutlaka yaptırımlar uygulanmalıdır.

Malî politikalar... Gelirin tabana mutlaka yayılması lazım. Ben, özellikle, KDV'nin indirilmesinden yanayım. Vergi iadesinin Türkiye'de herkese verilmesinden yanayım. Mutlaka vergiler aşağı çekilmeli, KDV indirilmeli ve herkes vergi iadesi almalıdır. Böylelikle, kayıtdışı kaynaklarımız kayıtiçine alınmış olacak ve vergi kayıplarımız önlenmiş olacaktır.

Atıl ve gereksiz yatırımlar var; bunları teşvik etmemek lazım. Gereksiz ve atıl yatırım yapanlar hakkında mutlaka kanunî işlemler yapılmalıdır. Anadolu'yu gezdiğiniz zaman, dağların taşların ortasında, atıl olan, kullanılmayan binlerce bina var; bunlar, hem orada yaşayan insanları kahretmekte hem de bizleri, maalesef, kahretmektedir.

Demiryoluyla ilgili yatırımlara daha çok hız verilmelidir. Türkiye'nin en önemli yatırımlarından biri, bence karayolu kadar önemli bir yatırımı, demiryoludur. Mutlaka, Avrupa'yı Asya'ya bağlayan demiryoluna destek verilmeli; Ankara-Erzurum Ekspresi Kars'a kadar gitmeli; Kars-Tiflis demiryolu da bir an evvel ihale edilmelidir.

Kafkas Üniversitemiz, kendisiyle eşzamanda kurulan üniversitelerin yüzde 50'si kadar gelişmiştir. Bu konudaki adaletsizliğin ortadan kalkacağına inanıyorum. AK Partinin, bunun kalkması doğrultusunda çalışma yapacağına inanıyorum. Ayrıca, kanunu çıkmış olmasına rağmen, yıllardır açılmamış olan Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesinin bir an evvel açılması gerektiğine inanıyorum.

Ben, burada sözlerimi toparlamak istiyorum; ama, sözlerimi toparlarken felsefemi de ifade etmek istiyorum. 1000'li yıllarda Kars'ta yaşamış bir zatın sözleriyle sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bu zat, Ebul Hasan Harakani Hazretleridir; bu zat, Ahmed Yesevî'nin hocasının hocasıdır; ayrıca, Mevlana'nın "feyz aldım" dediği kişidir. Şöyle der: "Her kim bu kapıya gelirse, ekmeğini veriniz, inancını sormayınız. Zira, Allah katında, ruh taşıyan herkes, Ebul Hasan'ın sofrasından ekmek yemeye layıktır."

Bu duygularımla, Yüce Meclisi saygıyla...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Oyunuz nasıl olacak?

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Efendim?..

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bütçeyle ilgili oyunuzun rengi nasıl olacak?

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Efendim, bütçeyle ilgili oyumun rengini, geldiği zaman göreceksiniz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Beyribey.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Ben teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hükümet söz istemektedir.

Buyurun Sayın Bakan.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, usul hakkında bir şey söylemek istiyorum, izin verir misiniz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir saniye izin verir misiniz.

Buyurun Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Geçtiğimiz gün Danışma Kurulunda sizin Başkanlığınızda yaptığımız toplantıda, bütçenin tümü üzerinde bir aleyhte, bir lehte söz verilmesini -biri Cumhuriyet Halk Partisinden, biri de...- ve sırasını bile belirlemiştik. Şimdi, sizin bu uygulamanız bir emsal teşkil ediyor. Yanlış bir emsal oluşmaması açısından, sayın hatibin konuşmasının tutanaklardan çıkarılmasını istiyorum.

Ayrıca, siz bu değerlendirmeyi yaparsanız, biz bu bütçe çalışmalarını tamamlayamayız. O bakımdan, gerçekten, bir yanlış uygulama olmuştur; bunu tashih edecek bir yol bulmamız lazım. Bunun da yolu, benim aklıma gelen... Siz daha iyisini bilirsiniz...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan konuşacaklar; Sayın Bakanın konuşmasından sonra tashih edeceğim çok güzel biçimde; hiç merak buyurmayın.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe sunuş konuşmasından sonra, değerli konuşmacılar geldiler, bütçe hakkında fikirlerini beyan ettiler ve ben de, hükümetim adına, kendilerini dikkatle dinledim. Her şeyden önce, bütün konuşmacılara teşekkürlerimi arz ediyorum.

Sayın Canikli ve Sayın Gedikli'nin konuşmalarını dikkatle dinledim, kendilerinin yapıcı tenkitlerini not aldım; onlarla ilgili gerekenleri yapacağız. Yalnız, tabiî, Sayın Canikli bazı gerçeklere temas etti; "faizlerin yüksek olması, sosyal dengelerde olumsuzluklar meydana getiriyor, gelir dağılımında dengesizlikler meydana getiriyor" dedi; haklıdır. Bunun tek çaresi, bu faizleri indirmek. İnşallah, o günleri de bize Cenabı Allah gösterir.

Halk Partisi Grubu adına konuşan Değerli Genel Başkan Sayın Baykal, konuşmasına başlarken, önce AK Partiye ve AK Parti hükümetine bazı tavsiyelerde bulundular; biz de dikkatle kendilerini dinledik.

Muhalefet yetkilileri konuşurken önce tavsiyeler başlıyor, ondan sonra neleri yapmamız neleri yapmamamız gerektiği hakkında talimatlar başlıyor, ondan sonra da -çok daha ileri giderek- birtakım tenkitler -yersiz demeyeyim de- bazı iyi hazırlanmamış tenkitlerle bizi bir yerlere kondurmak istiyorlar. Doğrusu bütün bunları çok yadırgıyorum ve bunlara üzülüyorum.

Şimdi, Sayın Baykal diyor ki: "İktidarın, iktidar sorumluluğunu üstlenmesi lazım; ağlama dönemi bitmiştir."

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Doğru...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Tabiî, bütün millet bizi seyrediyor, dinliyor. Biz hiçbir zaman ağlamadık arkadaşlar. Biz iktidar sorumluluğunu daha iktidara gelmeden önce üstlendik, milletin karşısına öyle çıktık, iktidara geleceğimiz zaman neler yapacağımızı millete bir bir söyledik, iktidara geldikten sonra da onları bir bir yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Tersini... Tersini...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Tabiî, sorumluluk önemli. Şimdi, sayın muhalefet her zaman söylüyor; diyor ki: "Biz sorumlu bir muhalefet yapıyoruz, yapıcı bir muhalefet örneği gösteriyoruz." Sözlerle bir şey olmuyor. Mühim olan, bunları realize etmek; yani, hakikaten, ne söyleniyorsa, o söylenene göre hareket etmek lazım, hareketler ile sözlerin birbirini tutması lazım. Burada, o sorumluluğu, muhalefet de biraz daha duyarsa daha iyi olacak diye düşünüyorum; çünkü, biz iktidarız ve iktidarlığımızı biliyoruz, ne yapacağımızı da biliyoruz. Şüphesiz ki, yapacaklarımız hakkında muhalefet muhalefetliğini yapacak, tenkitlerini yapacak, biz de dinleyeceğiz; ama, onları yaparken de bazı gerçekleri gözden uzak tutmazsa, bu millete daha iyi hizmet edilmiş olacak, bu Meclis fonksiyonunu daha iyi icra etmiş olacak; çünkü, bakın, millet, yalnız bizi getirdi; AK Partiyi iktidar yaptı, Halk Partisini muhalefet yaptı ve iki tane parti geldi. Dolayısıyla, iki partinin de bir tek vazifesi var; bu millete hizmet etmek.

Şimdi, bize deniliyor ki: "Sizi, milletin yüzde 35'i getirdi; dolayısıyla, siz, yüzde 35 adına konuşursunuz." Bu, çok yanlış ve üzücü bir şey. Bu Seçim Kanununu biz yapmadık ve biz iktidar olduğumuz zaman bütün milletin iktidarıyız, yüzde 35'in falan değil. (AK Parti sıralarından alkışlar) Böyle ayırımcılık... Doğrusu yakıştıramadım; yani, olmadı.

Bakınız, şimdi, televizyonları izliyorsunuz, zaman zaman anketler yapılıyor, deniliyor ki: Halk, falan millette, falan memlekette, bu liderin, iktidarın ne kadar arkasında. Bir kamuoyu yoklaması yapılıyor; o yoklamalar çok değişik oluyor, çok değişik neticeler çıkıyor. Aldığı oylarla değil ki... İngiltere'de daha yeni yapmışlar, şu kadar çıkmış, Amerika'da yapmışlar bu kadar çıkmış. Bizde de yeni yapıldı; yani niye unutuluyor şu Siirt?! Siirt yüzde 85; yani, bu niye görmezlikten geliniyor?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bugün, Çorum'da seçim var; herkes otursun televizyonunun başına, görsün bakalım millet; yüzde 35 mi, daha fazla mı?!. Tabiî biz, yaptığımız politikaları bilerek yapıyoruz, iktidarda ne yapacağımızı bilerek yapıyoruz. Bu milletin desteğinin de arkamızda olduğunu gayet iyi biliyoruz.

Alçak gönüllü olmamız isteniyor. Evet, biz alçak gönüllüyüz çok şükür. Öyle çok yükseklerden... "İktidarlar geçici..." Tabiî, muhalefet de geçici, iktidar da geçici, dünya da geçici, ömür de geçici, her şey geçici; bunun bilinci içindeyiz çok şükür.

Şimdi, biz tabiî bu bütçeyi getirdiğimiz zaman burada rakamları söyledik. Bu rakamlar, maalesef, bir tabloyu ortaya çıkarıyor; yani, bu rakamları aldıktan sonra, sorumlu herkesin düşünmesi lazım. Yoksa, çiftçiye verilmedi, işçiye verilmedi, şuna verilmedi, gaz ucuzlamadı, bilmem neye zam yapıldı; bu gibi popülist yaklaşımlar doğru değildir.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ama, söz verdiniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, biz, böyle, malî disipline uymayan bir bütçe yapsaydık, açıkları çok yüksek olan bir bütçe yapsaydık, gerçeklere uymayan bir bütçe yapsaydık, bu Türkiye'nin hali ne olacaktı acaba?!

Siz, bu bütçenin belki daha da sıkılması lazımgelir dersiniz diye düşündüm; çünkü, sorumlu muhalefet yapacağınızı söyleyerek geliyorsunuz; ama, tam tersine, burada, popülist birtakım yaklaşımlarla bizi tenkit ediyorsunuz; bu olmuyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Neden; bakın, ben şimdi size söyleyeyim: Şimdi, diyorsunuz ki, memura vermediniz, emekliye vermediniz. Biz, alt gelir gruplarından, yani, yoksullardan yana bir tavır koyuyoruz, onları destekleyecek bir politika takip ediyoruz.

Emekliye, Bağ-Kurluya, Sosyal Sigortalı emekliye zam yaptık. O zamlar, toplam 6 000 000 kişiyi ilgilendirdi ve gelir gelmez -58 inci hükümet zamanında- bütçeden, 3 katrilyon lira zam yaptık. Bunları hiç görmüyorsunuz da, yüzde 1 kesintiyi niye görüyorsunuz?!. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, bu parayı veren, bu hükümet değil mi, AK Parti hükümeti değil mi?! 150 000 000 lirayla yaşamaya mahkûm edilmiş emeklinin maaşını, biz, bir kalemde 250 000 000 liraya çıkardık. Daha fazla da çıkarmak isterdik; ama, imkânımız bu kadar.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - O zaman da, nereden vereceksiniz dediler Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet, o zaman, nereden vereceksiniz diye kızdılar; şimdi de, niye vermiyorsunuz diye kızıyorlar.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Kepçeyle alınıyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, tabiî arkadaşlar, her şey hesap meselesi. Hesabı bilmeden bol bol atın; bir şey olmaz. Söyleyin; ama, hesabı bileceksiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Seçimlerde de siz attınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yani, bütçenin başına oturduğunuz zaman, Maliye'nin başına oturduğunuz zaman, o hesabı bileceksiniz.

Sayın Baykal, Maliye Bakanlığı da yaptı; bunları çok iyi bilir; diyor ki: "Bu bütçe niye geç kaldı; IMF'yle müzakereler neticesinde geç kaldı." Yahu, 3 Kasımda seçim oldu, biz, ondan sonra hükümete geldik, ondan sonra güvenoyu aldık, ondan sonra geçici bütçe hazırladık. Yetmez; çünkü, teknik sebeplerden dolayı oluyor. Geçici bütçeyi hazırladık, koyduk. Onun arkasından, harıl harıl, genel bütçeyi yapmaya koyulduk. Ee, şimdi, elinizdeki imkânlar kısıtlı, borçlar almış yürümüş, faizler dağ gibi büyümüş, ondan sonra yoksulluk artmış, işsizlik artmış, bir de, üstüne üstlük Kıbrıs meselesi çıkmış, onun üzerine Irak krizi çıkmış ve bütün bu şartlar altında, bütçeyi hazırlıyorsunuz.

Bir taraftan da, yatırımları seleksiyona tabi tutuyorsunuz; çünkü, burada, AK Partili değerli milletvekili arkadaşımız söyledi; efendim, bilmem kaç bin tane yatırım projesi; herkese dağıt, kızgın sacın üzerine su serpmiş gibi, bütün paralar heba olsun gitsin. Hayır, öyle yapmadık; yatırımları tek tek aldık, hangi yatırım bitmek üzereyse, ona para verdik; çünkü, bitirilmeyen yatırıma verdiğin para ne olacak; heba olup gidecek. İsraf... "Ver efendim, dağıt gitsin; yap bütçeyi, acele acele gelsin..." Yok öyle şey arkadaşlar! Biz, ne yaptığımızı bilerek, hazırlıklı bir şekilde geldik, onun için, biraz da gecikti. Sizler, biraz daha fazla mesai sarf edeceksiniz, ondan dolayı, şimdiden hepinize teşekkür ediyorum; ama, bu işin tekniği böyle. Yoksa, IMF istedi diye kaldı, IMF geldi diye kaldı... Evet, IMF'yle ilgili bir program da yürütülüyor, onu da kimsenin inkâr ettiği yok; ama, ondan dolayı kaldı, ona esir oldu falan; böyle şeyleri bırakın. Hadi bakalım, şimdi, söylüyorum; IMF'ye hayır mı diyelim?! Lütfen, kendi arkadaşınıza, Sayın Kemal Derviş'e bir sorun bakalım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, IMF hakkında söylediklerimiz, acaba, sizinle uyuşuyor mu; bizim politikalarımız sizinle örtüşüyor mu, bir sorun... Burada konuşmak kolay. (CHP sıralarından "Örtüşmeyen sizin beyanlarınız" sesi)

Sayın arkadaşlar, ben, şimdi, bazı bilgiler arz etmek istiyorum. Deveye "boynun niye eğri" diye sormuşlar, o da "nerem doğru ki" demiş. Sayın Baykal, burada, şu olmadı, şu oldu diye rakamlar veriyor, bu doğrular nerede diye bakıyorum... Diyor ki: "Elektrik 11'den 9'a indi." Bakın, şimdi söyleyeyim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Doğruları da siz söyleyin Sayın Bakan, biz de öğrenelim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi söyleyeceğim, esas rakamları öğrenmekte fayda var tabiî.

Elektriğin kasım ayı ortalama satış fiyatı 8,2 sent; yani, 129 305 lira iken, bugünkü tarih itibariyle 7,6 sente düşmüş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yalnız, faturalara yansımıyor...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yani, 127 365 liraya düşmüş. Maliyetlerde herhangi bir azalma olmamasına rağmen, hem dolar bazında hem de TL bazında elektrik fiyatları kasım ayına göre daha düşük seviyededir.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Faturalar öyle demiyor Sayın Bakan. Faturaları biz ödüyoruz, vatandaş ödüyor!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Enerji Bakanlığımız çok daha kalıcı çalışmalar yapıyor. Bu elektrik fiyatları daha inecek, bakın, görürsünüz. Nasıl oluyor, onu da size kısaca arz edeyim, bilgi vereyim. Şimdi, doğalgazla elde edilen elektriğimizin fiyatı pahalı, hepiniz biliyorsunuz. Bunun yanında, termik santrallarından ve hidroelektrik santrallarından elde edilen elektrik de ucuz. Şu anda, elektrik ihtiyacı, büyük çapta, doğalgazdan elde ediliyor. Şimdi, Enerji Bakanlığımız bu yapıyı değiştiriyor. Enerji Bakanlığımız ne yapıyor; diyor ki "ben, artık, hidroelektrik santrallarından elektrik elde edeceğim, oradan dağıtım yapacağım."

EŞREF ERDEM (Ankara) - 4 sene sürer bir hidroelektrik santralının yapımı.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Buna da başladı, onu da arz edeyim.

Çok şükür, barajlarımız lebaleb dolu, bütün barajların seviyesi dolu. İlk yapılacak iş, bundan önceki hükümetler, elektriğimiz yok diye Bulgaristan'dan yüksek fiyata elektrik alıyorlardı; şimdi, o elektrik alımı  durdurulmak üzere, çok yakında durdurulacak; çünkü, kendi elektriğimizi çok ucuz şekilde biz üreteceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İşte, kalıcı çözümler bunlar. Yoksa, yap zam, geçsin; yap zam, geçsin değil. Böyle kalıcı çözümler...

Şimdi, böyle kalıcı çözümler için ne lazım; zaman lazım; ama, bizden, birden bire, beş yılın programını dört ayda istemek, herhalde, insaf ölçülerini aşar biraz. Sayın muhalefet hep aynı şeyi yapıyor; ama, sabır... Hepsi gelecek.

Bakın, vergi indirimleri dedik; vergi indirimleri tasarısı yeni getirildi. Kurumlar Vergisini yüzde 65'ten yüzde 45'e indiriyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakın onlara şimdi, tasarı getirildi; önümüzdeki hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlanır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Halkın vergisinden bahsediyoruz Sayın Bakan, şirketlerin vergisinden değil.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Onun dışında, yatırım indirimlerinden kesilen stopajları tamamen kaldırıyoruz, fon adı altında alınan vergileri kaldırıyoruz; onlar da geldi, yani, tasarı Meclise getirildi.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Araç vergilerini niye artırdınız?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Taşıt vergileri, emlak vergileri...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, vergi barışını, ikide bir, gelip "naylon fatura, naylon fatura" diye söylüyorsunuz, halkın nazarında şov yapıp duruyorsunuz. Gidin, halka sorun; şu vergi barışı iyi mi oldu kötü mü oldu, bir sorun bakalım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Çok iyi oldu Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ben, şimdi, çarşı pazar geziyorum, sanayi çarşılarını da geziyorum, vergi barışından dolayı ne kadar memnun olduklarını görüyorum. Siz de, biz bu vergi barışına karşıyız deyip, gezin bakayım, göreyim; biz bunu istemiyoruz deyin, gezin orada. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Uzayda yaşıyoruz, uzayda!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Sayın Baykal "10 katrilyon deniliyordu, sonra 2,4 katrilyon denildi, bütçeye 750 trilyon konuldu" dedi. Böyle bir şey yok yani. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakın, biz, 2,4 katrilyon lira tahmin ettik; 58 inci hükümet zamanında Başbakanımız "biz, bu vergi barışından 2,4 katrilyon lira bekliyoruz ve 2,4 katrilyon lira vergi alacağız, gelir gelecek diye bu parayı bütçeye koyduk" dedi. Şimdi, bugün ayın kaçı -ayın sonuna daha vakit var biliyorsunuz- 850 000 kişi müracaat etmiş; daha, henüz, hepsinin hesapları... Tabiî, müracaat eder etmez çıkmıyor; ama, hesap edilip, kesinleşen rakam 2 katrilyon lira. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Tabiî, bütün bu iyi göstergelerden muhalefet partimizin de memnun olacağını bildiğim için bunları açıklıyorum.

RECEP KORAL (İstanbul) - Umarız...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Personel ödemelerinin bütçe içindeki payları azaldı, dolayısıyla, siz, bir nevi memurun parasını azaltıyorsunuz manasına gelen tenkit yapıldı. Arkadaşlar, bütçe içindeki pay başka, gayri safî millî hâsıla içindeki pay başka. Şöyle arz edeyim: Sabahleyin de arz ettim, bütçemiz 145 küsur katrilyon lira, bunun 65,5'i faiz; bu faizleri dahil ettiğiniz zaman bütçe 145 katrilyon liraya yükseliyor. Bizim faizdışı harcamalarımız 80 küsur katrilyon lira. Dolayısıyla, faizi de içine alırsanız nispet azalır; ama, gerçekte bir düşüş yok; gayrî safî millî hâsıla içerisindeki payı devamlı korunmuştur, aynı kalmıştır; hatta, belki de artmıştır. O bakımdan, personel harcamalarımızda bir azalış söz konusu değildir. Azalış olursa nasıl olur; biz, fazlalıkları azaltabilirsek, kamudaki fazla personeli azaltabilirsek, o zaman bunların da azalması lazım.

Bakınız, şimdi, bir şey daha söyleyeceğim. Petrole zam, tüpe zam, artı bütün petrol türevlerini sayarsanız, onların hepsine zam... Doğru mu; doğru. Peki, neden; 22-23 dolarlardan çıktı 38 dolarlara petrol; bunu, ne yapalım yani?.. Bu zammı yapmazsak, bu milletin yükü daha da artacak, borcu daha da artacak, ödeyeceği faiz daha da artacak; mecburen zam yapıyorsunuz. Şimdi, petrol fiyatları düştü, biz de, geçen hafta fiyatı düşürdük; ilk defa, biz de petrolde fiyatı düşürdük. Bundan sonra düşecek, biz de aynı şekilde düşüşü yapacağız; gerçekçi hareket etmek mecburiyetindeyiz; yoksa, o zammı bütçeye yükle, bu görev zararı de, onu yükle, bunu yükle... Hepiniz biliyorsunuz ki, o görev zararları, sonunda, milyarlarca dolar olarak bu milletin sırtına yüklendi.

Bakınız, biz, ekonomide hiç zikzak yapmıyoruz; öyle zikzak yapıyor falan değiliz. Nemalar konuşuluyordu; bu nemaları onaltı seneden beri kim konuşuyordu allahaşkına?!. Unutturulmuştu, unutturulmuştu!.. (AK Parti sıralarından alkışlar) Millet, nemaları almaktan ümidini kesmişken şimdi, kalkıyoruz, biz "alacaklılar, size bunları ödeyeceğiz" diyoruz; bundan daha mertçe bir tutum var mı allahaşkına?!. (AK Parti sıralarından alkışlar) Evet, nasıl ödeyeceğiz; imkânlarımıza göre ödeyeceğiz; ama, ödeyeceğiz. İlk defa "ödeyeceğiz" lafı AK Parti Hükümeti tarafından seslendirildi. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Şimdi, yine, eğrilerden bir tanesi, "yeşil kartlarla ilgili, bütçeye 160 trilyon konuldu" diyor.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Düzeltti onu.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, tabiî, Sayın Genel Başkan meşgul olabilir; konuşacağı hususlar yazılı olarak hazırlanır kurmayları tarafından. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin de çok kıymetli kurmayları var; ama, bazen de okumadan mı yapıyorlar, ne yapıyorlar, anlamadım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, 510 trilyon, 160 değil; yeşil kart için konulan 510 trilyon; yani, ufak bir düzeltme.

Şimdi, "negatif ilaç listesi, milletin ilacını kesiyorsunuz" deniliyor. Böyle şey yok, Plan ve Bütçe Komisyonunda da konuştuk bunları. Negatif ilaç listesi, ruhsat verilmekle birlikte doğrudan tedavi etmeyen, beslenmeye ait birtakım ilaçları kapsıyor; yani, vitaminler falan. Bunlar, şimdi, çağdaş ülkelerde, gelişmiş ülkelerde de devlet tarafından ödenmiyor.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Şampuan verilmiyor, şampuan!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, biz, bunları devletin sırtından aldıysak, herkes ihtiyacı olduğu kadar bu ilaçtan, parasını verir, alır dediysek, bunda suç mu işledik allahaşkına?. Olur mu böyle, yetmiş milyonun üstüne yükle.

Bakın, şimdi, ilaçta -basit bir şey- aldığımız bir sürü tedbir, sonucu elde ettiğimiz iyi neticeler var da, bir tanesini söyleyeceğim. Dedik ki: "Bu ilacın bir en yüksek fiyatlısı var, bir de en düşük fiyatlısı var, bu en yüksek ile en düşük fiyat arasında bir fiyatta olan ilacı yazın. Eşdeğerde olan ilaçlar belli oluyor; fiyatı bunun ortasında olan ilacı yazın." Uygulamayı başlattık, yeni başlattık ve bunun neticesi ne geldi biliyor musunuz; bize üç günde 3 trilyon lira fark ettirdi. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, bunu yapıyoruz diye suçlu muyuz yani?!..

Daha önce, burada, hükümet sözcümüz Sayın Cemil Çiçek Bey bir konuşma yaptı ve dedi ki: "Muhalefetin, tenkit ederken doğruları da, çözümleri de beraber söylemesi lazım; sorumluluk bunu icap ettirir." Şimdi, tenkit ederken, baktım, hiç faizlerden kimse bahsetmiyor, borçlardan da kimse bahsetmiyor; onları, sanki, Merih'ten gelenler ödeyecek; onları biz ödeyeceğiz!.. (AK Parti sıralarından alkışlar) Nasıl ödeyeceğiz; işte, böyle bütçe yaparsak, gerçekçi bütçe yaparsak öderiz; başka türlü bu ödenmez. IMF, IMF diyoruz, biz, gittik onlardan borç aldık, onlar gelmedi bize; bize düşen, borcumuzu ödemektir, borcumuzu ödeyeceğiz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Tek doğru sözünüz bu işte!..

RECEP KORAL (İstanbul)- O da Kemal, sen de Kemalsin!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)- Biz başka türlü Kemaliz!..

Şimdi, yatırımlarla ilgili olarak; yatırımlar, sanki alelusul gelmiş, sanki hiç hazırlanmamış, sanki Devlet Planlama Teşkilatı hiç çalışmamış gibi böyle bir manzara çiziliyor; doğrusu, hayret ediyorum!.

Şimdi, bakın, 2003 yılı program ve bütçe hazırlıkları için, 18 Ocak ve 28-29 Ocak tarihlerinde -biz o toplanamayan kurullar vardı ya- Yüksek Planlama Kurulunu topladık. Bu toplantılarda 2003 yılı makro hedefleri ve bütçesini tartıştık. Bunun sonucunda, 3 Mart 2003 tarihinde "Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar" adlı kitabı bastık, 5 Martta  Plan ve Bütçe Komisyonuna da dağıttık ve 2003 yılı programı, 15 Mart 2003'te Resmî Gazetede yayımlandı; yani, Devlet Planlama Teşkilatımız geceli gündüzlü çalışmak suretiyle, bütün o lüzumsuz yatırımları çıkararak, iyi ve güzel bir seleksiyon yaparak bir yatırım bütçesi hazırladı. Bu, yatırım bütçesi, yatırımlar bitti, kalmadı falan değil. Bakın, ben, size rakam vereyim: Yatırımların bütçe harcamaları içindeki payı 1994 yılında yüzde 5,6; 1995'te 5,4; 1999'da 5,6; 2000'de 5,9; 2003'te de 5,5 olmuş. Öyle, "yatırım bitti" falan yok; ama, bir şey var, o da şu: Bakınız, artık, deniz bitti, kara göründü, bundan sonra yatırımın esasını özel sektör yapacaktır. Onun için, hükümet olarak, reel sektörün yanındayız, özel sektörün yanındayız; yatırımı onlar yapacaklardır. Üretimi artırmak istiyorsak, istihdamı artırmak istiyorsak, ihracatı artırmak istiyorsak, bizim, reel sektörü desteklememiz lazımdır. Hükümetimiz de, ihracatçısının, üreticisinin, müteşebbisinin, tüccarının, sanayicisinin, reel sektörünün yanındadır; diğer Kemal Beyden farkımız da budur bizim. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Şimdi, çiftçiye, köylüye bir şey verilmiyor deniliyor; sanki onları unuttuk. Bütçeye bir bakın; bütçede, ürün desteklemede pamuk, ayçiçeği, zeytinyağı için 264 trilyon lira ayırmışız, doğrudan gelir desteği için 2 katrilyon 10 trilyon lira ayırmışız, çay budama için 44 trilyon lira ayırmışız, hayvancılık için 176 trilyon lira ayırmışız, Tarım Reformu Uygulama Projesi için 51 trilyon ayırmışız ve yine TİGEM'e 42 trilyon veriyoruz, Toprak Mahsulleri Ofisine 208 trilyon veriyoruz, Şeker AŞ'ye 100 trilyon veriyoruz, Çay-Kura 20 trilyon veriyoruz, DFİF ödeneğinden tarımsal amaçlı kullandırılması planlanan tutar 160 trilyon liradır; yani, Hazine Müsteşarlığı bütçesinin müzakerelerinde de göreceksiniz, burada yer alan tarımsal destekleme amaçlı toplam tutar 3 katrilyon 75 trilyon. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu bütçede yapacağımız bunlar; öyle, çiftçiyi unutmuş halimiz yok.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çiftçi aç aç...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Geçen yılın borcunu ödüyorsunuz...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - İkide bir acil eylem planından bahsediyorsunuz; acil eylem planından rahatsız olmayın!.. Acil eylem planını biz açıkladık; açık, belli. Bakın, orada, kalem kalem yazılı hangi kalemleri yapmışız hangi kalemleri yapamamışız sayın. Bizim saklımız gizlimiz yok, her şey ortada. Son aşamada süreci dolan 39 faaliyetten 32'sini gerçekleştirmişiz; karnemiz bu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Irak savaşıyla ilgili ödenek bütçede yok deniliyor; sabahleyin açıklama yaptım, anlattım bunları. 2003 yılı bütçesi, içerik olarak birçok tedbiri içeren bir bütçe ve olağanüstü hallerde gereken bütün tedbirleri alacak esnekliktedir dedim; var, yani, bunun içerisine biz koyduk. Yine, kurumlarımızın ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak ayrıca ödenek koyduk; onların içerisinde, kalemlerinin içerisinde tabiî. Buna rağmen, gene bir ihtiyaç olursa, onunla ilgili tedbirlerimiz de yine mevcuttur. Yanıbaşında savaş oluyor, bizim askerimizin oraya gitmesi her an söz konusu, biz bütçeye bir şey koymayacağız; olur mu bu?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Söylenileni anlamamışsın Sayın Bakan; o değil.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Arkadaşlar, tezkereden önce gelip burada beyaz kurdeleler takıp "kan parası mı alacaksınız, tetikçilik mi yapacaksınız" deyip, ondan sonra "hiç para da gelmedi" demek, yakışıyor mu yani, oluyor mu yani?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, istikrar lazım, istikrar. Eğer...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Karşıyız tabiî.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Karşıysanız, sonuna kadar karşı olun ve o zaman, paradan puldan bahsetmeyin. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Gelmedi diye yakınıyorsunuz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bakın, ben size söyleyeyim...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Doğru değil...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Sabır, sabır gösterin...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz, dediğimizi anlayın lütfen.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Bakana müdahale etmeyin.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Doğru anlatsın Sayın Başkan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bu milletin bütçesi 145 katrilyon lira ve eğer, faizler olmasa, bu milletin bütçesi 20 katrilyon lira fazla veriyor, bütçe fazlası var.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Faizleri indirdin mi?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ben, size söylüyorum; sadece, 2001'deki o son banka krizinden bu milletin sırtına 45 milyar dolar yüklendi.

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Kemal Derviş tarafından...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Onlar bilir kendini, onlar bilir! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, biz, bu bütçeyi hazırlarken "dışarıdan para gelecek" diye bir şey koymadık.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Nayloncular üzerinden milletin omzuna kaç para yüklendi?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ya, ikide bir "naylon" deme allahaşkına!.. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Öyle gözüküyor buradan...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Piyasaya çıkın da bir sorun, piyasayla bütünleşin, halkla bütünleşin, onları bir dinleyin; bu kadar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, emin olun, size, Maliye Bakanı olarak söylüyorum, bu millet de bilsin; 5-6 milyar dolar gelmiş gelmemiş, bu millet için çok önemli bir şey değil. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Önemli olan nedir biliyor musunuz; önemli olan, işte, bu bütçeyi hazırlamak, böyle bir bütçeyi hazırlamak ve bu bütçeye de sonuna kadar sahip çıkmaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar [!]) Popülist politikalara sapmadan buna sahip çıkarsak, önümüz düz. Kimseden gelecek paraya fazla da ihtiyacımız yok; Türkiye olarak, biz, ayaklarımızın üzerinde durmayı öğreneceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar [!]) Tabiî, bu hususta, sayın muhalefetimizden de destek bekliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar [!])

Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür eder, saygılar sunarım.

Sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar [!])

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bravo Sayın Bakan (!)

BAŞKAN - Sayın Bakan, çok teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Özyürek'in sözlerini hep beraber dinlediniz. Gerçekten, Danışma Kurulu önerimizde, her zaman olduğu gibi, görüşmelerde kişisel olarak konuşma yapacak sayın üyelerin birisinin lehte, birisinin aleyhte olması gerekmektedir. Ancak üyeler, söz talebinde bulunmaktadırlar ve nasıl konuşacaklarını kendileri ifade etmektedirler. Bizim memurlarımız bu beyana göre zabıt tutmakta ve sırayı buna göre yapmaktadır.

Biraz önce, aleyhte söz alan Kars Milletvekili Sayın Selahattin Beyribey'le ilgili olarak, sizlere ifade ettiğim konu... İçtüzüğümüzün 42 nci maddesinin üçüncü fıkrasında, komisyon üyeleri, eğer, bir muhalefet şerhi yazmamış ve bunu imzalamamışlarsa, komisyonda ve Genel Kurulda aleyhte konuşma yapamazlar deniliyor. Bu ikazıma rağmen Sayın Beyribey burada konuşmalarını yaptılar; doğrusu, lehte mi, aleyhte mi olduğunu ben de anlayamadım.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın konuşmasını takiben bir üçüncü üyeye söz vermem gerekiyor. Şüphesiz, hukukun evrensel kurallarından birisi, bir hakkın suiistimal edilmemesidir. Hiçbir kanun, bir hakkın kötüye kullanılmasını himaye etmez; ancak, bu Genel Kurulda, geçtiğimiz dönemlerde de, sadece söz alabilmek için, sayın üyelerin, nereyi boş bulurlarsa oraya müracaat ettikleri de bir gerçektir. Bunu, sizler de yaptınız veya yapacaksınız; çünkü, eğer lehte konuşmalar dolmuşsa, memur, size bunu ifade etmektedir, siz de, neresi boşsa oraya müracaat etmektesiniz; ancak, her halükârda, hangi konuda, nasıl konuşacaksa, herkesin böyle bir talepte bulunması asıldır. Burası Genel Kuruldur, buranın ciddiyeti, mehabeti vardır; İçtüzüğün doğru olarak uygulanması gerekir. Dolayısıyla "son söz milletvekilinindir" kuralı içerisinde, aleyhte konuşmak üzere, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan'ı davet ediyorum.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, 2003 yılı bütçesinin geneli üzerindeki konuşmalarımıza devam ediyoruz. Biraz önce Sayın Bakanı dinledik. Sayın Bakanın söylediği birkaç noktaya değinme fırsatı bulacağım; ama, öncelikle şunu söylemek istiyorum: Bugün burada tartıştığımız bütçe, Türkiye'nin ekonomik gerçeklerine uygun olmayan bir bütçedir; Türkiye'nin, böyle bir bütçeyle yolunu açması, böyle bir bütçeyle hizmet üretmesi mümkün değildir. Bakınız, bu bütçe, daha başlangıçta bu kadar yüksek açık veren bir bütçe olmasına rağmen -burada, biraz önce, Sayın Genel Başkanımız tarafından da ifade edildi- faiz ödeneğinin mevcut faizlere kıyasla düşük tutulması yanlıştır. Yüzde 47'lik bir nominal faiz öngörülmüştür 2003 yılı için; oysa, şimdiden gerçekleşen ortalama yüzde 58'dir. Dolayısıyla, bu bütçe, daha sunulurken, bir ekbütçe geleceğini bas bas bağıran bir bütçedir. Böyle bir anlayışla bütçe olmaz, böyle bütçe yapılamaz.

Bakınız, bu bütçede petrol fiyatları varil olarak 25 dolar alınmıştır. Biraz önce Sayın Bakan "38 doları da gördü" dedi. İlk iki ayın ortalaması 33 dolardır. Siz, bütçeyi 3 Martta buraya teslim ettiğinizde, elinizdeki petrol fiyatı varil olarak 33 dolardı, siz, yıl ortalamasını 25 dolar olarak tahmin ediyorsunuz. Bütçenin dengelerinin böyle tutması mümkün mü?! Getirdiğiniz bütçede, hesaplar, doların kurunun yıl ortalamasının 1 752 000 lira olması yönünde; oysa, şimdiden 1 720 000'lerde; böyle bir denge tutabilir mi?!

Değerli arkadaşlarım, bu bütçenin dayandığı bütün makroekonomik hedefler, aslında, bir ölçüde aşınmıştır, bitmiştir, geride kalmıştır. Bakın, yüzde 5'lik büyüme hedefi dahi -geçen, giden hükümetin büyüme hedefi- aynen korunuyor, oysa, o arada birçok şey değişti; yani, biraz önce de söylediğim birçok makroekonomik büyüklük değişti; fakat, bu büyüme hedefini bütünüyle aynen tutuyorsunuz; bunların gerçekleşmesi mümkün değil.

Öte yandan, biz, burada şunu söyledik: Savaş ortamında, mutlaka, bir alternatif bütçe gerekir, alternatif plan gerekir, bir (B) planı gerekir. Oysa, burada, en çok harcama yapılabilecek olan alanlardan bir tanesi diğer carilerdir, ki -bunun yüzde 75'i savunma carileridir, savunma harcamalarıdır- siz, en büyük kısıntıyı savunma harcamalarında yapmış olarak bu bütçeyle getiriyorsunuz. Böyle bir şey herhangi bir açıklamaya sahip olabilir mi?!

Değerli arkadaşlarım, savaş üzerinden hesap yaptınız, savaştan gelebilecek hibeler üzerinden hesap yaptınız, bunun krediye dönüşen bölümü üzerinden hesap yaptınız ve bu nedenle, bu bütçeyi, bu Meclise bu kadar geç getirdiniz; ama, hesaplarınız tutmadı. Şimdi, siz, getirdiğiniz ekkaynak paketleri üzerine -ki, toplamı 15,7 katrilyondan ibaret değil, Özel İşlem Vergileriyle 19 katrilyondur; yani, 11-12 milyar dolardır- birde acaba ne gibi ilaveler getiririz diye düşünüyorsunuz. Bu bütçede yazılı olanlar var, yazılı olmayanlar var. Yazılı olmayanlar nelerdir; -yakında karşımıza gelecek- vergi oranlarının, Gelir Vergisi oranının yükseltilmesi gibi.

Ekonomi henüz toparlanmaya geçmemişken, geçen yıl, ekonomi, büyümesini stok artışı üzerinden yapmışken, siz, bu ekonomi üzerine yeni vergi yükleri getiriyorsunuz. Bakınız, bu bütçenin en önemli yüklerinden bir tanesi, vergi artış oranını. Yüzde 28 oranında bir artış getirmişsizin, vergi yükünü yüzde 22'lerden yüzde 24'e çıkarmasıdır ve böyle bir ortamda, çok büyük bir vergi affı girişi bekliyorsunuz.

Sayın Bakan, biraz önce "nereden çıktı bu 2,4 katrilyonun 750 trilyona inmesi" dedi. Sayın Bakan, sizin konuşmanızdan çıktı; bakınız, bunun, daha, mürekkebi kurumadı, duruyor; işte, sizin konuşmanız; bakınız, sayfa 39... Türkiye'de ilk defa, bir Bakan, şöyle bir cümle sarf etti; bakınız, okuyorum: "Daha önceki bütçelerde başlangıç ödeneklerinde yer almayan aynî dışkredili yatırım giderine tekabül eden 2,3 katrilyon lira ile vergi barışı projesi çerçevesinde elde edilmesi beklenen 2,4 katrilyon liralık gelir hedefinin IMF tarafından 750 trilyon lira olarak kabul edildiği ve kendi faizdışı hesabında son belirttiğim rakamı esas aldığı da dikkate alındığında, bütçe hedeflerinin, iç ve dış malî piyasalar açısından kredibilitemizi ne derece güçlendirdiği ortadadır". Bunu, bizzat kendiniz, Plan ve Bütçe Komisyonunda açıkladınız ve bu, kaynak paketi olarak 3 Martta önümüze gelen pakette de, aynen, 750 trilyon olarak yer almıştır; oysa, 8 Ocak ve 18 Ocak tarihlerinde açıklanan kaynak paketlerinde, bu, 2,4 katrilyon olarak yer almaktaydı.

Bir şeyi daha belirteyim -daldaki kuş, cepteki kuştan farklıdır- 2 katrilyonluk başvuru olmuş olması -eğer, doğruysa- 2,4 katrilyon liralık tahsilat olacağı anlamına gelmez; bir vergici olarak, ilkönce bilinmesi gerek şey budur.

Bakınız, siz, burada "2 katrilyonluk başvuru oldu" diye konuşurken arkadaşlarımızın cep telefonlarına mesajlar yağdı; dediler ki: "Buna çok heveslenmesin Sayın Bakan; evet, bu kadar başvuru olmuş olabilir; ama, bir görelim bakalım 2 nci, 3 üncü taksitlerini, ne kadar devam edecek bu iş." Kaldı ki, burada, 9 taksitte; yani, 2004 yılının haziran ayına kadar giden bir ödeme planı var, bunun ne kadarının bu yıla düşeceği gibi ayrı hesaplar var; yani, bu işler, öyle, sanıldığı gibi kolay değil Sayın Bakan. Başvuru, bunun açıklaması olsaydı, şimdiye kadarki vergi aflarında, sadece, başvurular ile gerçekleşen arasındaki farkları incelemeniz yeterli olurdu.

Bakınız, böyle bir bütçe getiriyorsunuz; ama, Türkiye'nin gerçekleri, hiç kimsenin bilmediği şeyler değildir, Türkiye'de iktidarı devralanlar hem Türkiye'yi bekleyen dışpolitika sorunlarından hem de ekonominin sorunlarından haberdardılar. Bunlardan haberimiz yoktu, biz enkaz devraldık vesaire türü bir edebiyat artık yapılamaz, milletin karnı buna toktur. Kaldı ki, siz, kasım ayında geldiğinizde, bugüne kıyasla, daha iyi, daha uygun bir ekonomik tablo vardı; beş aylık süre içerisinde, siz, iç borçları 144 katrilyondan 159 katrilyona çıkarma başarısında bulundunuz, dış borçları da 3,3 milyar dolar artırma becerisini gösterdiniz. Dolayısıyla, sizin bu tabloyu düzeltmek gibi bir eğiliminiz olmamış, tam tersine, icraatınız bunu karartmıştır.

Değerli arkadaşlarım, burada, daha öncede değindim, bu bütçe, hukukî açıdan da sorunlu bir bütçedir; 21 noktada Anayasaya aykırılık içermektedir. Böyle bir bütçeyle Türkiye'de malî saydamlık da olamaz, böyle bir bütçeyle hukuka uygunlukda olamaz.

Değerli arkadaşlarım, daha önemlisi; burada, Sayın Bakan, bazı hesaplamalar yaptı ve dedi ki "Faizdışı harcamayı oranlarsak, personel harcamalarında bir azalış yok, oran olarak." Sayın Bakan, böyle bir hesap dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Bu tür hesaplar...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Gayri safî millî hâsıla...

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bakınız, bilmiyorsanız, söylüyorum; böyle bir hesap yoktur, böyle bir karşılaştırma yoktur. Biz, 1989-1993 döneminde personel harcamalarının toplam bütçe harcamalarına oranı dediğimiz zaman, o harcama içerisinde, faiz harcaması da vardır. Şimdi, yine, faiz harcaması olan büyüklüğe oranlıyorsunuz. Bunun dışında bir hesap yoktur; yani, bizim gibi sorunlu, faiz ödemeleri bu kadar yüksek ülke için, ayrı bir hesap tekniğini dünya geliştirmemiştir. Faizdışı harcama kavramı vardır; ama, bütçe içindeki harcama kalemlerinin hepsi -faiz dahil- harcama kalemlerine oranla yapılır. Dolayısıyla, buradan bir kaçış noktası bulmanız mümkün değildir.

1989-1993 arasında personel ödeneklerinin bütçeye oranı yüzde 37 iken, bugün, başlangıç bütçesinde yüzde 19'dur; personel sayısı bu dönemde artmıştır ve üstelik bu bir başlangıç ödeneğidir, gerçekleşme rakamlarının bundan da kötü olması beklenir.

Bakınız, sayın hükümet yetkilileri, sayın milletvekilleri; burada, getirilen bütçeyle yeni haklar, yeni hizmetler getirilmiyor -yani, biraz önce bu söylendi, dile getirildi, bundan da vazgeçtik- bari mevcut hakları elden almayın, mevcut hizmetleri geriletmeyin. Bakın, size birkaç örnek vereceğim, neleri geriletiyorsunuz: Bir kere, işçiden, emekliden, memurdan, çiftçiden ve belediyelerden hak alıyorsunuz; neler alıyorsunuz, size çok hızlı söyleyeyim: İşçiden işçi ikramiyesini geri alıyorsunuz, iş güvencesini geri alıyorsunuz; üçbuçuk ay erteliyorsunuz, daha da ertelemeyeceğinizin hiçbir garantisi yok; İş Kanunuyla kiralık işçiliği getiriyorsunuz, çalışma koşullarını ağırlaştırıyorsunuz, esnekleştiriyorsunuz, atipik çalışmayı zorluyorsunuz ve sonuçta, çalışanlar açısından hak gasplarına, hak kayıplarına yol açıyorsunuz. Siz, bütçenizle, emekliden, prim adı altında sağlığa yüzde 1 katkı alıyorsunuz, Bağ-Kur emeklisi 5 yıl prim ödemezse sistem dışına atıyorsunuz, emekliye böyle yükleniyorsunuz, emekli için verdiğiniz enflasyon farklarından vazgeçiyorsunuz; daha ne olsun. Memur için Emekli Sandığı primlerine yüzde 1 ekliyorsunuz. Muhtemelen yakında SSK sigortalılarına da bunu getirmeyi düşünüyorsunuzdur; bu mantık bunu gerektiriyor. Bunun yanında, eğitim, sağlık payı diye, eğitime ve sağlığa ayrılması gereken payların bir bölümünü ayırmıyorsunuz; bundan şu kadar kazanç sağladık diyorsunuz, bu nasıl kazançsa! Yani, eğitime harcanması gereken payları aktarmayıp, kaynak paketinde, bunun için kaynak sağladık diyorsunuz. Bu, yoktan var olan bir kaynak değil, gitmesi gereken yere gitmiyor, başka yere harcanıyor; böyle kaynak mı olur?! Ciddî olalım.

Onun dışında, negatif ilaç deyip bir şey uyduruyorsunuz. Daha önemlisi, burada...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla)- Toparlıyorum.

BAŞKAN- Buyurun.

OĞUZ OYAN (Devamla)- Efendim "zorunlu tasarrufta kimsenin yapmadığını yaptık" dediniz. Bakın, ben bu işi iyi biliyorum, size bir örnek vereyim. Birincisi; 1996-1997 yılında Refahyol İktidarı döneminde zorunlu tasarrufla ilgili bir tasfiye planı getirildi, Cumhurbaşkanından döndü. Niye biliyor musunuz; çünkü, sadece kesintilere son veriyor, birikimler üzerine tek laf etmiyordu. Bu, o zamanki Cumhurbaşkanı Demirel'den dönmüştü. O iktidar sırasında, burada görevli olan milletvekillerinden muhtemelen şu anda aramızda olanlar var -muhtemelen değil, var- ben biliyorum.

İkincisi; sizin getirdiğiniz şu anki tasfiye planı, -eğer tasfiye planı olmasaydı- olabilecek duruma kıyasla bir hak gerilemesi getirmektedir. Bakınız, ben bunun hesabını yaptım. Sizin bu getirdiğiniz uygulamayla, anaparayı bu yıl, yani, 1,4 katrilyon bu yıl ve devamınıda 10 taksitte 2006 Haziranına kadar ödemeniz durumunda, bugünkü fiyatlarla, toplam 10 katrilyon civarında bir para ödüyorsunuz. Oysa, hiç tasfiye etmeseniz, nemanın üçte 1'ini vermeye devam etseniz, 2003, 2004, 2005 ve 2006 Şubat aylarında 4 nema ödemesi, zaten, 10 katrilyon lira ediyor bugünkü fiyatlarla. Bu yıl ödeseydiniz, 2,5 katrilyon lira nema alacağı vardı hak sahiplerinin ve geriye, yine, bugünkü fiyatlarla, 2006'da 6,8 katrilyon lira para kalacaktı. Bu mu adil tasfiye, bu mu hak sahipleri lehine bir uygulama Sayın Bakan? Yani, Hazinenin bu işi bu kadar kolay kabul etmesinden, zaten, işçi konfederasyonlarının bunun altında bir tuzak olduğunu sezmeleri gerekirdi.

Sayın Bakan, bakınız, ücretlilere vergi iadesini kaldırmayı şu sıralar tasarlıyorsunuz; ama, daha başka bir şey var, belediyelere yaptığınız harcamaları, daha doğrusu, genel bütçe vergi paylarını geriletiyorsunuz; ne yapıyorsunuz; büyükşehir belediyelerine diyorsunuz ki, ben senin payını -il bazında toplanan vergilerden payını- 4,1'den 3,5'e düşürüyorum ve ben, buradan 275 trilyon kazanç sağlayacağım. Kazancı nereden sağlıyorsunuz; kamu hizmetlerinin yerel olanından vazgeçerek. Böyle bir kazanç var mı, böyle bir tanım var mı?!

Öbür taraftan, diyorsunuz ki, ben, genel bütçe vergi gelirlerinden belediyelere düşen -nüfuslarına göre ayrılan payı- yüzde 6'lık payı yüzde 5'e çekerim; ama, telafi ederim; nasıl, ikinci (duble) Emlak Vergisini belediyelere bırakırım... Bakın, böyle hesap olmaz!

Masa başında şunu hesaplayabilirsiniz: Yüzde 1'lik belediye payı 650 trilyon dolayında eder dersiniz, bunu anlarım; ama, masa başından, Emlak Vergisi -duble Emlak Vergisi- belediyelere 650 trilyon gelir getirir diyemezsiniz; niye diyemezsiniz; bakın, insanlar bunalmıştır, Türkiye'de yoksul yurttaşlar, matrahı da yükseltilmiş bir Emlak Vergisinin birincisini ödeme durumunda değilken, ikincisini nasıl ödeyecekler, birçoğu ödeyemeyecektir; bu bir.

İkincisi; Emlak Vergisi, tahsili en maliyetli vergidir; o yüzden, Maliye Bakanlığı, belediyelere atarak kurtulmuştur bu vergiden. Tahsili en maliyetli bu vergiyi, siz, bu şekilde belediyelere atıyorsunuz ve ne güzel, 650 trilyon...

Peki, vergi tahsil maliyetleri ne oluyor Sayın Bakan? Yani, belediyeler, o yüzde 6'dan, yüzde 5'e düşmeden önce, o yüzde 1'lik payı, doğrudan bir şekilde alıyorlardı, herhangi bir masraf yapmıyorlardı. Şimdi, siz, onlara diyorsunuz ki, uğraş, çabala, 650 trilyon için 400 trilyon harca, tahsil et... Bu mu hesap?! Böyle bir hesap olabilir mi?! Hani, nerede kaldı sizin yerel yönetimci anlayışınız, nerede kaldı belediyelere güç verme fikriniz?! Üstelik, bu kadar sevimsiz bir vergiyi, Emlak Vergisini toplamayı, merkezî hükümetin elinden alıp yerel yönetimlerin sırtına atarak, bir kurnazlık yaptığınızı düşünüyorsunuz. "Alın yerel yönetimler, sevimsiz olun, hem de tam yerel seçimler öncesinde tahsil edin şu vergiyi..." Böylece, yerel yönetimler, muhtemelen, kendi politik tabanlarını kaybetsinler... Böyle bir şey olabilir mi! Böyle bir anlayış olabilir mi!

BAŞKAN - Sayın Oyan, lütfen, konuşmanızı tamamlayın efendim.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Toparlıyorum.

Bakınız, burada şundan da söz edildi: "Vergileri indiriyoruz, herkes çok memnun..." Siz, holdinglerin vergisini indiriyorsunuz, Türkiye'de halkın sırtına yüklediğiniz vergi, kaynak paketleriyle, 10 katrilyonu aşıyor. Eğer, bu, bir programı sosyalleştirmekse, bu, sizin sosyal devlet anlayışınızsa gerçekten bu millet yandı! Yani, millet şimdiden beş ay gitti, geride dörtbuçuk yıl var, biz nasıl dayanacağımızın  hesabını yapmaya başladı. Biraz yavaş gidin, yani, şu vergilerde yavaş gidin, holdinglerin vergisini affederek, kendi verginizi affederek, 608 milyar lira devletten alınan faiz gelirini vergidışı tutarak, bu ülkede vergi adaleti sağlanmaz Sayın Bakan; orası çok önemli bir koltuk, onun hakkını vermek lazım.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Oyan, çok teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 2003 Malî Yılı Genel ve Katmabütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım.

1- 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2- 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3- 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4- 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kanunu Tasarılarıyla 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarılarının maddelerine geçilmesi oylarınızla kabul edilmiştir.

Şimdi, sırasıyla, her 4 tasarının da 1 inci maddelerini okutuyorum:

2003 MALÎ YILI BÜTÇE KANUNU TASARISI

BİRİNCİ KISIM

Genel Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Gider, Gelir ve Denge

Gider bütçesi

MADDE 1. - Genel bütçeye dahil dairelerin harcamaları için bağlı (A) işaretli cetvelde gösterildiği üzere 146 805 170 000 000 000 liralık ödenek verilmiştir.

2001 MALÎ YILI KESİNHESAP

KANUNU TASARISI

Gider Bütçesi

MADDE 1. - Genel bütçeli idarelerin 2001 Malî Yılı giderleri, bağlı (A) işaretli cetvelde gösterildiği üzere, (80 186 247 901 740 000.-) lira olarak gerçekleşmiştir.

2003 MALİ YILI KATMA BÜTÇELİ İDARELER

BÜTÇE KANUNU TASARISI

Ödenekler, öz gelirler, Hazine yardımı

MADDE 1. - a)   Katma bütçeli idarelerin 2003 yılında yapacakları hizmetler için 11 688 332 000 000 000 lira ödenek verilmiştir.

b) Katma bütçeli idarelerin 2003 yılı gelirleri 425 000 000 000 000  lirası  öz gelir, 8 776 949 370 000 000 lirası Hazine yardımı, 2 486 382 630 000 000 lirası yükseköğretim kurumlarının cari hizmet giderlerine yapılacak Devlet katkısı olmak üzere toplam 11 688 332 000 000 000  lira olarak tahmin edilmiştir.

2001 MALÎ YILI KATMA BÜTÇELİ İDARELER

KESİNHESAP KANUNU TASARISI

Gider Bütçesi

MADDE 1. - Katma bütçeli idarelerin 2001 malî yılı giderleri, bağlı (A) işaretli cetvelde gösterildiği üzere, (6 857 195 856 380 000.-) lira olarak gerçekleştirilmiştir

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Anayasanın 164 üncü maddesi uyarınca, bütçe kanunu tasarılarıyla kesinhesap kanunu tasarılarının görüşmeleri birlikte yapılacağından, okunmuş bulunan 1 inci maddeler kapsamına giren kuruluşların 2003 malî yılı bütçeleriyle 2001 malî yılı kesinhesaplarının görüşmelerine şimdi başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, çok kısa bir ara vereceğim, birinci tur görüşmelere başlayacağız, aralıksız devam edeceğiz; dolayısıyla, bir yemek arası verilmeyecektir.

17.50'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.40

 

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.53

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Programa kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün 1 tur görüşme yapacağız.

Birinci turda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı -Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Bütçesi birlikte görüşülecektir- Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. - 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/530; 1/531; 1/280, 3/87, 3/89, 3/90; 1/281, 3/88) (S. Sayısı : 76, 77, 78, 79) (Devam)

A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1.-Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2003 Malî  Yılı Bütçesi

2.-Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2001 Malî Yılı Kesinhesabı

B) CUMHURBAŞKANLIĞI

1. - Cumhurbaşkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Cumhurbaşkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Sayıştay Başkanlığı 2003 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Sayıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI

1. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

2. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Sayın milletvekilleri, 18.3.2003 tarihli 49 uncu Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması  ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin, söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi, 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de, 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

1 inci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum :

Grupları adına;

AK Parti Grubu adana; Ordu Milletvekili Enver Yılmaz, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı Özbek, İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Ankara Milletvekili Oya Araslı.

Şahısları adına; lehinde; Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, aleyhinde; Sinop Milletvekili Engin Altay, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut.

AK Parti Grubu adına Enver Yılmaz.

Sayın Yılmaz, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Yılmaz, süreleri eşit miktarda mı kullanacaksınız?

ENVER YILMAZ (Ordu) - Evet efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA ENVER YILMAZ (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2003 malî yılı bütçesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; AK Parti Grubu ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

İçtüzüğün 176 ncı maddesine göre hazırlanan Türkiye Büyük Millet Meclisi 2003 malî yılı bütçe teklifi, Başbakanlığın 2003 malî yılı bütçe çağrısı ve Maliye Bakanlığının bütçe hazırlama rehberine uygun şekilde, 221 trilyon 70 milyar lira olarak düzenlenmiş, Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekli düzenlemeler yapılarak, 216 trilyon 240 milyar lira olarak kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2003 malî yılı bütçe teklifi, esas itibariyle 4 ayrı programdan oluşmaktadır. Bu programlar; genel yönetim ve destek hizmetleri, yasama hizmetleri, millî sarayların idare ve korunması ile transferlerdir.

2002 malî yılı bütçesi yıl sonu ödeneğine göre, yaklaşık olarak, carî harcamalar yüzde 20, transferler yüzde 45 oranında olmak üzere artmış, yatırımlar ise yüzde 50 oranında azalmıştır. Bu durumda, Türkiye Büyük Millet Meclisi 2003 malî yılı bütçe teklifi, 2002 malî yılı bütçesi yıl sonu ödeneğine göre yüzde 20 oranında bir artış göstermektedir.

2003 malî yılı bütçemizin personel carîleri bölümündeki teklifleri hazırlanırken, 2002 Temmuz ayındaki maaş katsayıları esas alınmış ve bunlara, yıl içerisinde mal ve hizmetlerde Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre meydana gelebilecek artışlar dahil edilerek, uygulanmakta olan ekonomik program ilke ve hedefleri doğrultusunda rakamlar tespit edilmiştir. Meclis bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepimizin malumları olduğu üzere, her zaman için tartışmaların odağı olan, toplumun ve tüm kamuoyunun ilgi ve dikkatini çeken Parlamentomuzun, yalnızca yasama faaliyetleriyle değil, idarî ve personel rejimi gibi konularda da gündemde olması, en büyük KİT yakıştırmalarına maruz kalmasına yol açmaktadır. Farklı konum, fonksiyon ve yapısıyla, Parlamentomuz için, diğer kamu kuruluşlarından farklı bir idarî yapılanma ve insan kaynağı yönetimi düşünülmüş olmasının istismarı tehlikelidir. Bu durum, "balık baştan kokar" sözüyle vurgulanabilecek, parlamenter, demokratik düzene inancı sarsan sonuçlar doğurabilecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi idarî teşkilatının yönetimi, Parlamento için bir referans niteliği taşımaktadır. Devlet sistemindeki özgün konumu nedeniyle, Parlamento için, genel kamu personel rejimi içerisinde olmakla birlikte, kimi yönlerden farklılaştırılmış bir personel statüsü çizilmesinin, tanınan esneklik ve sağlanan geniş imkânların, yetkin bir insan kaynağı oluşturmasıyı amaçladığı açıktır. Memur hukukunda "istisnaî memuriyet" olarak adlandırılan bu statü, amacına uygun değerlendirilememiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi idarî teşkilatında hizmetiçi eğitime gereken önem verilmemektedir. Yasama süreciyle ilgili en temel kavramlara yabancı olan sekreter, danışman, grup personeli azımsanmayacak kadar çoktur. Personelin etkin bir eğitim programından geçirilmesi, özellikle kariyer görevlilerinin yetkin bir şekilde yetiştirilmesinin sağlanması gerekmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, milletvekili danışmanları, görev yeri, görev ve çalışma süreleri yönünden doğrudan milletvekiline bağlıdır. Bu nedenle, seçim çevrelerinde, parti genel merkezlerinde çalışan danışmanlar bulunmaktadır. Her ne kadar, milletvekillerinin yasama ve araştırma faaliyetlerine yardımcı olacakları belirtilmekteyse de, uygulamada, danışmanlar çok değişik işlerde görevlendirilmiştir. Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin çıkarılan kanun kapsamında, bu ülke parlamentolarındaki danışmanlık kurumları incelenmeli ve gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

İçtüzüğün "Kanunların Yapılması" başlıklı Dördüncü Kısmında yer alan "Tetkik kurulu ve maddî hatalar" başlıklı 85 inci maddesinde, Meclis Başkanlığının, yasa, tasarı ve önerilerini Anayasa dili, yasa yazılış tekniği bakımından incelemekle görevli yeteri kadar uzmandan kurulu bir uzmanlar kurulu oluşturulacağı ve bu kurulun, komisyonlara danışmanlık yapacağı öngörülmüştür. Yasama uzmanlarından oluşturulması öngörülen tetkik kurulu, hiçbir zaman oluşturulamamıştır. Komisyonlara danışmanlık hizmeti ise, komisyonlarda görevlendirilen uzman, şef, müşavir ve memur gibi diğer unvanlardaki personel tarafından verilmektedir. İçtüzükte adları sıralanan 16 sürekli uzmanlık komisyonundan 4'ünde, hiç uzman bulunmamaktadır.

İdarî teşkilatta özürlü, eski hükümlü ve şehit yakını istihdam edilmemesi, Parlamentonun kendi oluşturduğu kurallara kendisini bağlı saymaması şeklinde değerlendirilebilir. Bu nedenle, belli ve sınırlı kadrolarda bu tip çalıştırmalar yapılmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi idarî teşkilatında, gerek personel yönetimi gerek idarî teşkilatlanma bakımından kapsamlı bir inceleme ve araştırma sonrasında bütüncül bir düzenleme yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda, daha önceleri yapılmış bulunan çeşitli çalışmalar da değerlendirilebilir.

Kâğıt üzerinde etkin olmayan bir denetim yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun yetkileri artırılmalı, Parlamentonun insan kaynakları yönetimi uygulamalarını ve diğer malî boyutlu idarî uygulamalarını denetleyebilmeli, belirleme ve önerilerini Başkanlık Divanına taşıyabilmelidir. Parlamentomuzun itibarı milletimizin itibarını temsil etmektedir.

Cumhuriyetimizin demokrasiyle ve devletimizin hukuk temelleri üzerinde gelişmesi, Büyük Millet Meclisinin, toplumun hukukunu titizlikle korumasına bağlıdır. Bu Meclisin itibarı, milletimizin itibarıdır; zira, bu Meclis, milletimizin yegâne istinatgâhı, devletimizin ve demokrasimizin teminatıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Meclis Başkanımızın da söylediği gibi, bizi buraya helal oylarıyla seçip gönderen milletimize hizmet borcumuz vardır. Aziz milletimizin hassasiyetlerine, ortak değerlerine, taleplerine çare bulduğumuz oranda, borcumuzu da ödemiş olacağız; bu çatı altında en büyük hedefimiz bu olmalıdır. Meclisin itibarını millet adına korumamız gerektiğinin ve ülkemize hizmet etmekteki kararlılığımızın bilinci içerisindeyiz. Meclisimizin itibarını yükseltmek hepimizin görevidir; çünkü, milletin temsil yeri burasıdır. Millet, buraya baktığı zaman kendini görebilmelidir; Meclise bakan, milleti burada görebilmelidir ve biz millete baktığımız zaman, Meclisi orada görebilmeliyiz. Her birimiz, bu gazi Meclisin istiklal mücadelesini nasıl yürüttüğünün, bağımsızlığa giden yolda nasıl mücadele verip kenetleştiğinin, millet olma şuurunun, cumhuriyetimizin nasıl kurulduğunun şuuru içinde olmalıyız.

Değerli milletvekilleri, biz, 22 nci Döneme, çok önemli iki konuda takdir edilecek kararlar alarak göreve başladık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

ENVER YILMAZ (Devamla) - Bir tanesi, lojmanlarla ilgili alınan karardır. AK Parti Genel Başkanı, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın kararlı tutumu bu yolu açmıştır; aynı zamanda, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve milletvekilleri de aynı konuda desteklerini esirgememişlerdir. Meclis Başkanımızın başkanlığında toplanan Başkanlık Divanında, karar, oybirliğiyle alınmıştır. Yine, milletvekili arkadaşlarımızın hepsi, hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem de Meclis Genel Kurulunda ilk üç ay sıfır zam almak suretiyle -yani, memurların, kamu görevlilerinin yüzde 6,5 ilâ yüzde 13,5 oranında maaşına zam aldığı bir yerde- Türkiye'nin bu ekonomik çıkmazında maaşlarına zam yapmayı arzu etmemişler ve örnek bir davranış göstermişlerdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Halkımız, tüm bu çalışmalarımızı yakinen takip etmekte ve takdirle karşılamaktadır. Tüm bunlar sembolik olmaktan öte, Meclisimize layık olduğu itibarı kazandıracak işlerdir ve Meclisimiz bu konularda çalışmaya devam edecektir.

2003 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diler, hepinize saygı ve sevgilerimi sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, AK Parti Grubu adına ikinci söz istemi, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'ya aittir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Ünaldı, buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu ve şahsım adına görüşlerimizi arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanlığı, devletin en yüksek makamıdır. Anayasanın 6 ncı, 8 inci ve 104 üncü maddelerine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi adına başkumandanlık makamında bulunmak, Bakanlar Kuruluna Başkanlık etmek gibi önemli idarî, icraî ve adlî alanlarda birtakım üst görevler yürüten ve devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığının bütçesi, 2002 yılının başlangıç ödeneğine göre yüzde 51'lik bir artışla 23 trilyon 680 milyar liralık bir büyüklüktedir.

Devletin başı olan Cumhurbaşkanı, hepimizin cumhurbaşkanıdır ve hepimiz bu makamda bulunan kişinin en iyi şartlarda yaşamasını isteriz, böyle bir arzuyladır ki, birçok hizmet ve yatırım bakanlıklarından daha yüksek bir oranda artış gerçekleştirilmiştir. Her ne kadar, geçmiş yıllarda, yatırım ve hizmet birimlerine göre daha yüksek görülen Cumhurbaşkanlığı bütçesine karşı "Cumhurbaşkanı köprü mü yapacak" diye itirazda bulunanlar olmuşsa da, biz öyle düşünmüyoruz; ama, ne yazık ki, ülkemiz yanlış yönetimler yüzünden, borçlu yönetimler yüzünden, borçla yönetimler yüzünden yüzünden, korkunç derecelere varmış vurgunlar, soygunlar yüzünden ekonomik bir çöküntünün içine sürüklenmiş vaziyettedir. Ekonominin bu durumunu, irademiz dışında gelişen savaş ortamında, maalesef, bir zaaf olarak görüyoruz. Bir an evvel toparlanmak, yeniden güç oluşturmak, milletlerarası arenada tarihteki yerimizi, çağdaş imkânları kullananlar arasındaki yerimizi almak durumundayız. İşte, bu ekonomik durum ve böylesi hedeflerimiz dolayısıyla bir kuruşu bile zayi edecek halimiz yoktur. Bundan dolayı, hayırlı hizmetlerde kullanılmasını dilediğimiz bu bütçenin, harcanmasında kalem oynatan herkesin azamî tasarruf gayretlerinde olmasını temenni ederiz. Verimlilik ve tutumluluk ilkeleri mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; izninizle, bütçe rakamlarının yorumlanması yerine, Cumhurbaşkanlığı fonksiyonu ve ülkemizin hedefleri üzerinde duracağım.

Devlet Başkanlığı görevi, elbette çok önemli, çok yüce bir görevdir. Bu makam, milletin birliğini, devletin gücünü temsil etmek, geliştirmek ve kuvvetlendirmek gibi önemli bir yükümlülük taşır. Milletin bütün zümreleri, bölgeleri ve unsurları için güven verici bir ortamı oluşturmak, hukuku korumak, güven verici münasebetler içinde olmak, bu münasebetleri geliştirmek, bu yükümlülüğün gereklerindendir. Bu görev yürütülürken, Cumhurbaşkanının bizzat kendisi, milliyetimize, maneviyatımıza, ahlakımıza, ekonomimize, elhâsıl bütün maddî ve manevî varlığımıza saygılı olmak, muhafaza etmek, yüceltmek, millet için huzur ve denge unsuru olmak gibi bir yükümlülük taşıdığı gibi, görevlendirmelerde de, emaneti tevdi ettiği insanların doğruluğunun, dürüstlüğünün, ehliyet ve liyakatinin olup olmadığına dikkat etmesi gerekir. Böylece, milletin sevgi ve saygısını kazanarak, memleket meselelerinde birleştirici ve yatıştırıcı bir rol ile üzerine düşen görevleri ve faaliyetleri bihakkın yapmış olur.

Sayın Cumhurbaşkanı, göreve başladığında, hukukçu kimliği ve mütevazı davranışlarıyla cidden önemli izler bırakmıştır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; siyasî tartışmalar başta olmak üzere tüm tartışmalarda, tarihî değerlerimizle birlikte insan hakları kültürünü, demokrasi icaplarını ve kurallarını, hukukun üstünlüğü ilkesini korumak, insanımız hayrına olan bu değerleri geliştirip kuvvetlendirmek bir zaruret haline gelmiştir.

Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar tarafından Anayasa ve kanunlar çerçevesinde müştereken kullanılarak yerine getirilir. Yine, Anayasanın sınırlamasıyla, hiçbir kimse, kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Bu sınıra riayetle, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar, uyum ve diyalog içerisinde, memleket meselelerine yerinde ve başarılı çözümler geliştirmelidirler. Bu hizmet birlikteliği içerisinde bir sorumluluk farklılığı da yok değil. Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde Başbakan ve bakanlar sorumluyken, Cumhurbaşkanının siyasî sorumluluğunun olmadığı kabul edilmektedir. Bu kabul, elbette ki, tamamen sorumsuz olduğu anlamına gelmez; en azından, vicdanına karşı sorumludur.

Sayın Cumhurbaşkanımız, bugün, Parlamento dışından seçilmiş, sivil ve hukukçu bir kişidir. Özellikle sivil ve hukukçu kimliği, açık ve şeffaf yönetimin geliştirilmesi yönünde bir katkı oluşturması ümidi vermektedir. Nitekim, yemin merasiminde yaptığı konuşmada bu ümidi destekleyecek birçok ifadesi vardır. Zamanın darlığından, bunları tekrarlamadan, atlayarak, başka hususları söylemeye çalışacağım.

Sayın Cumhurbaşkanı, konuşmasında, ekonomiye de vurgu yaparak "ulusal anlamda güçlü bir ekonomik yapı, demokrasinin de hukuk devletinin de güvencesidir" demiştir. Bu konuşma, bir manifesto kadar güçlü dilekleri ve hepimizin iştirak edeceği talepleri dile getirmektedir. Bu gelişmeleri, hükümetimizin geliştireceği çalışmalarla beraber bekliyoruz; bu ümidi taşıyoruz.

Böyle bir ümit olmakla beraber, bazı enteresan durumların, garip gelişmelerin müşahede edildiği de ortadadır. Vetolardan bahsetmeyeceğim. Cumhurbaşkanlığı makamının, nasıl bir düşünce değiştirici etki oluşturduğunu vurgulamak istiyorum.

9 uncu Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı olmadan evvel, uzun siyasî hayatı boyunca milletin kültürel değerlerini savunduğu halde, Cumhurbaşkanlığı sırasında insan hakları ihlallerinin arkasında durmuş, bu görevden ayrıldıktan sonra aynen şöyle demiş: "Her şeyin mantığı olmuyor, başörtüsü yasağının da mantığı yok." Minel acayip ve minel garaip.

Bu hayret verici tezatın bir benzeri de, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ortaya konulmuştur. Biraz evvel tekrarlamaya çalıştığım manifesto niteliğindeki ifadelere rağmen, Anayasa Mahkemesi üyesiyken, 2547 sayılı Yasanın ek 17 nci maddesiyle ilgili olarak, bu madde yürürlüğe girerse her türlü kılık ve kıyafetin serbest olacağını ifade etmiş; ek 17 nci maddenin yürürlüğe girmesinden çok sonra, Cumhurbaşkanı olunca, sanki bu madde yürürlükte değilmiş veya yokmuş veyahut yürürlükten kaldırılmış gibi değerlendirmeler yapmıştır.

Açık ve şeffaf bir yönetimde, hukuk devleti içerisinde, Anayasanın 2 nci maddesindeki ifadesiyle, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti içerisinde, hukukun görünüşü makamlara ve mekânlara göre değişmemelidir diye düşünüyorum; bundan sonrası için, hukukun üstünlüğü ve gerçek anlamda insan haklarına sahip olunabilen bir demokrasi, gün ışığında bir yönetim için dua ediyor; Cumhurbaşkanımızla beraber, bu yolda, hep birlikte el ele vermemiz gereğini vurgulamak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ünaldı, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sözlerimin başında, ekonomik tabloyu özet olarak ifade ettim. Sayın Cumhurbaşkanının "ulusal anlamda güçlü bir ekonomik yapı, demokrasinin de, hukuk devletinin de güvencesidir" ifadesini de aktardım. Halihazırda, Hazine torbasının dibi delik deşik, fareler etrafa dağılmış vaziyette. Her ne kadar yolsuzluklarla ilgili bir araştırma komisyonu kurduk ise de, yoğun çalışmalarına rağmen hayli yolu var görünüyor.

Hükümetimizce, rakamsal değerleri ihtiyaca göre olmayan bir restorasyon bütçesi hazırlanmıştır. Restorasyonun gücü rakamlarda değil, milletin güveninde, artı olarak da icranın samimî niyetindedir. Hükümetimiz, bu bütçeyi bereketlendirmek için, bir yandan, torbasını tamir ederken, bir yandan da, fareleri uzaklaştırmak gayretindedir.

Fert fert kimseyi itham etmiyoruz; ama, şu bir gerçek: Ülke, korkunç bir soygun ve vurgun batağındadır. Bunun çaresi, inançlı, dürüst, uhrevî hesap endişesi olan, haramı helali ayıran, her an millete hesap vermeye hazır kadroların, bilgiyle, gayretle, fedakârlıkla işbaşı yapmasındadır. Bu işbaşının gecikmemesi için, Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların, uyumu geliştirilmiş diyalogunun güçlendirilmesi, işlerin hızlandırılması ihtiyacı vardır. Devlet Denetleme Kurulunun da bu yönde kullanılması gerektiği kanaatindeyim; bizler de bunu desteklemeliyiz.

Böylece, ekonominin düzeltilip rayına oturtulması, Hazine torbasının doldurulması ile hizmetlerin geliştirilmesi, yatırımların tamamlanması, demokrasinin ilkeleri çerçevesinde yerine ikame edilmesi, sivilleşme ve şeffaflaşma ile modern ve kalkınmış bir Türkiye'ye dönüşeceğiz inşallah. Bu gelişme, Türkiye'nin ve milletimizin başarısı olacaktır.

Cumhurbaşkanlığı bütçesinin de, 2003 yılı genel bütçelerinin de, hepimize hayırlı olmasını diliyorum.

Sözlerime son verirken, özet olarak, cumhurun gözardı edilmemesi gereğini vurguluyor; heyetinize, Grubum ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ünaldı, teşekkür ediyorum.

Sayın Milletvekilleri, AK Parti Grubu adına üçüncü söz istemi, Bilecik Milletvekili Sayın Fahrettin Poyraz'a aittir.

Sayın Poyraz, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 malî yılı bütçesi görüşmeleri kapsamında, anayasal yüksek denetim ve yargı organımız olan Sayıştayın bütçesi hakkında, Grubum adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi, şahsım ve Grubum adına, saygıyla selamlıyorum.

Hükümetlerin bir yıllık çalışma programı ve planı niteliğinde olan bütçelerin Parlamentolarca onaylanarak uygulama izni verilmesi, milletin egemenliğini gösteren unsurlardan birisidir. Bütçe uygulamasını yürütmekle görevli hükümetler ve bütçe uygulayıcıları, uygulamaları yaparken, genel anlamda mevzuat denilen hukuk kurallarına bağlı kalmak zorundadırlar; Parlamentoların da bu hususu aramaları, denetim görevlerinin bir gereğidir.

Zaman içinde, hesap ve işlemlerdeki karmaşıklığın artması sonucu, parlamentoların bizzat denetim yapabilme imkânlarının ortadan kalkmasından dolayı, parlamento adına denetim yapan kurumlar, diğer bir deyimle sayıştaylar kurulmuştur. Bu kurumlar, bağımsız, idarenin dışında olup, parlamentolar adına görev yapmaktadırlar.

Denetim sonuçları kendi yapısı içinde kesinleşen Fransa Sayıştayı örnek alınarak 1862 yılında kurulan ülkemiz Sayıştayı, o dönemdeki adıyla Divanı Muhasebat, yaşanan ve gelinen süreçte, demokratik rejimimizin önemli ve vazgeçilmez kurumlarından birisi haline gelmiştir. Burada özellikle ve ısrarla vurgulamak istediğim husus, Sayıştayın, Parlamentomuza yardımcı olmak üzere oluşturulmuş bir kurum olduğudur. Bu nedenledir ki, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kurumların oluşturulmasında... Hepinize örnek olarak söylemek istiyorum; hepimiz biliriz ki, Ulus'ta, eski Meclis binasının hemen altında Sayıştay binası vardır; onun altında da ikinci Meclis binamız vardır. Yani, Sayıştay ve Meclisin binaları bile birbiriyle yan yanadır. Bu mekânsal yakınlığın, olması gereken doğal bir sonuç olduğunu ifade etmek istiyorum; ancak, şu anda bulunduğumuz Parlamento binasının inşasıyla, iki kurum arasındaki mekânsal yakınlık ortadan kalkmıştır; ancak, asıl üzücü olan, bu mekânsal yakınlığın ortadan kalkmasından daha ziyade, belki de, Sayıştay ile Meclisin arasında olması gereken işlevsel yakınlığın zayıflamış olmasıdır. Bunun, uygulamadan ve mevzuattan kaynaklanan pek çok nedenleri olduğu söylenebilir; ancak, burada belirtilmesi gereken en önemli neden, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu uygulamaları, geçtiğimiz yıla kadar uygulanmakta olan 2886 sayılı İhale Kanunu uygulamaları ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu uygulaması olarak ifade etmek gerekir.

Değerli milletvekilleri, devletin mevcut yapısını, kurumlarının işleyişlerini düzenleyen anayasalar mevcuttur. Malî sistemimizin de anayasası konumunda olan 1050 sayılı Kanun, cumhuriyetin ilk yıllarında, malî sistemimizi yapılandırmak üzere Meclisimiz tarafından çıkarılmıştır; ancak, devletin işlevlerinin artması sonucu, bu 1050 sayılı Kanun, tabiri caizse, bir elbisenin bedene bol gelmesi gibi, şu andaki kurumumuzun, devlet içindeki kurumların işleyişini de engeller konuma gelmiştir. Bu noktada, belki, 2886 sayılı İhale Kanununu da buna eklemek gerekir. İşleyen süreç zarfında, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununu aşmak, 2886 sayılı Kanunun engellerinden kurtulmak için, burada, birtakım yeni kurumlar, kurullar ihdas edilmeye çalışılmış ve Meclis Genel Kurulundan geçen her kurul ve kurumun kanunlarının arkasına, sanki, sözbirliği edilmişçesine hep aynı madde eklenmiştir; o da şudur: "Bu kanunun işleyişi sırasında 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu hükümleri, 2886 sayılı İhale Kanunu hükümleri, 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümleri uygulanmaz."

Burada, dikkat ederseniz, ciddî bir sıkıntı söz konusu; o da şudur arkadaşlar: Demek ki, bizim, sistemi, ciddî anlamda, temelden sorgulamamız gerekirken, maalesef, önceki dönem hükümetler ve önceki dönem Meclis olarak, sistemi sorgulama zahmetine girmek yerine, kolaycı çözümlere giderek, birtakım kurumların oluşturulması sırasında bu maddeleri ekleyerek sorunu aşacağımızı zannettik. Bu yanlışlığı, maalesef, 21 inci dönem Meclisi ve 21 inci dönemdeki hükümetler de yaptılar. 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununu sorgulamak yerine, 2886 sayılı Kanundan, yani, en son başlamak gereken kanundan başlayarak kanun değiştirdiler; ama, şu anda geldiğimiz noktada iktidar ve muhalefet olarak kabul etmemiz lazım ki, mevcut Devlet İhale Kanununda 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu değişmediği için şu anda önümüze engel olarak çıkmış bulunmaktadır.

Burada lafı fazla uzatmadan birtakım tespitlerde bulunup, Sayıştayın şu andaki gerçek sorunlarıyla ilgili tespitlerde bulunup sözlerimi bağlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayıştayın bir diğer özelliği de, biliyorsunuzdur, malî hafızamız olması yönüdür; yani, bugün, gerek bireyler arasında gerek bireylerin kurumlarla arasındaki anlaşmazlıklarda herhangi bir dava söz konusu olduğu zaman, hemen mahkemelerin başvuracağı yer, gerçekte, bu belgelerin asıllarının saklandığı Sayıştay olmaktadır.

Hatırlatırım; Sayıştay, yeni binasına taşındığı zaman, arşiv noktasındaki yetersizlikten dolayı, gerekli güvenlik tertibatı alınmadığı için, maalesef, biz, orada, hafızamızın bir kısmını yangında kaybetmek zorunda kaldık. Bu noktada, yeni dönemde -Sayın Başkanımız da burada; ben biliyorum, gayretli çalışmaları var- Meclisimiz olarak, bizim yardımcımız, bizim destekçimiz konumunda olan Sayıştayın malî hafızamızı koruyabildiği kadar en mükemmel şekilde koruması noktasında destekçi olmamız gerekiyor.

Yine, aynı şekilde, bir hususu daha ifade etmek istiyorum arkadaşlar. Şu anda, bizim yardımcımız, elimiz, ayağımız, gözümüz konumunda olması gereken Sayıştayın çalışan meslek mensuplarının özlük hakları noktasında da ciddî sıkıntılar olduğunu ifade etmek istiyorum. Şu anda, bizim, Meclisimizde bir kadrolu çaycıya ödediğimiz ücretin 1 milyarın üzerinde olduğunu hatırlatır ve mevcut Sayıştay denetçi yardımcılarının 700 000 000 küsur lirayla işe başladıklarını ve 16 yıla kadar, birinci sınıfa ayrılana kadar, aşağı yukarı 1 milyarın altında ücret aldıklarını düşünürsek, o zaman, şu andaki sistemin ciddî anlamda sorgulanması gerektiğini ayrıca düşünmek gerekiyor.

Çünkü, hatırlarsanız arkadaşlar, şu anda, geçmiş dönemde, biz, sistemi sorgularken, ne hikmetse, hep kanunları değiştirerek, kanun maddeleri üzerinde yapılacak olan değişikliklerle sistemlerin iyi yürüyeceği noktasında hatalar yapıyoruz gibime geliyor. Bu noktada, belki, işin sosyal boyutunun da sonuçlara etkili olduğu noktasında, en azından, kafamızda bir soru işaretinin olması gerektiği kanaatindeyim.

Burada, insanların motivasyon noktasında, iş doyumunun sağlanması noktasında bu tip ayrıntıların da önemli olduğu kanaatindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Poyraz, mikrofonunuzu açacağım; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) - Ama, tekrar, son cümle olarak şunu söylüyorum: Burada mevcut -gerek iktidar gerek muhalefet- her milletvekilinin kendisine dost, kendisine yakın, kendisine yardımcı bir kurum olan Sayıştayın var olduğunun ve bu Sayıştayın daha etkin çalıştırılarak, Meclisteki her milletvekilinin bilgilendirilmesi noktasında kullanılması gerektiğinin ve bunun bir ihtiyaç olduğunun hepimiz tarafından bilinmesi gerekiyor. Ben inanıyorum ki, Sayıştaya bu noktada verilecek olan görevler de, bu çerçevede hakkıyla yerine getirilecektir. Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Poyraz.

AK Parti Grubu adına dördüncü sırada söz istemi, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'ya aittir.

Sayın Kuzu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin bütçesi üzerinde, elbette ki, ayrılan payı bakımından söylenilecek fazla bir şeyi yok. Elimizdeki bütçe ortada, Türkiye'nin gelir düzeyi ortada; bu çerçevede, devletin birçok organlarına belli bir miktar pay verilmiştir. Elbette ki, bunun artmasından yana hükümetimiz gerekli gayreti gösterecektir.

Şimdi, ben, bu vesileyle, Anayasa Mahkemesinin bütçesini konuşurken, bu konuda bir uzman olarak bazı konulara dikkat çekmek istiyorum. Bir defa, Anayasa Mahkemesi, dünyanın her ülkesinde olmayan bir mahkeme; yani, şunu anlatmak istiyorum: Demokratik ülkelerde var -İngiltere istisna, bunun dışında tutulmuştur- birçok ülkede yok; bunun sebebi, anayasa yargısının çok önemli bir yargı olmasıdır. Millî irade gibi, onu temsil eden Meclisin çıkarmış olduğu somut bir işlem olan yasa gibi bir işlemi denetleyen organ. Bunu, sıradan bir organ gibi görmek mümkün değildir. O açıdan, bu mahkemenin, hem oluşumu hem kuruluşu hem de üyelerinin seçiliş biçimi önem arz etmektedir. Aksi halde, yerindelik denetimi dediğimiz oportünite, yani Meclis yerine kendisini koyarak karar vermek durumunda kalırsa, bundan o ülke çok ciddî zarar görür ve yargıçlar devletine dönüşür o ülke. Bu açıdan, bazı ülkeler, özellikle sosyalist blok, Anayasa Mahkemesi yerine siyasî denetim dediğimiz başka yollara başvurmuş. Bazı ülkeler de, Fransa örneğinde olduğu gibi, sonradan denetleme değil, ön denetim formülünü benimsemiş; yani, yasanın yürürlüğe girmesinden önce denetim formülünü benimsemiş. Bununla şunu anlatmak istiyorum: Böyle bir yargının kabulünde çok hassas davranmak ve üye seçimini de çok dikkatli yapmak gerekmektedir.

Anayasamıza baktığımız zaman -gerek 61 gerek 82 Anayasası- bu konuda biraz farklı formül benimsemiş. Şöyle gözüküyor: Cumhurbaşkanı, bugünkü modelde atama yetkisine sahip. Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, Sayıştay, Yüksek Öğretim Kurumu, aday gösterme yetkisiyle donatılmış. Eski döneme baktığımız zaman, aday gösterme değil doğrudan doğruya seçim esası getirilmiş.

Bir şeye dikkat çekmek istiyorum: Dünya uygulamalarına baktığımız zaman, bu mahkemenin oluşumunda, şöyle ya da böyle, meclislerin etkili olduğunu görüyoruz. Millî iradeyi temsil eden meclisler, bu mahkemelere üye seçmektedirler. Bizde de, bilindiği gibi, 1961 Anayasamızda, Millet Meclisi 3, Cumhuriyet Senatosu 2 üye seçiyordu bu Anayasa Mahkemesine. Fransa, İtalya, Almanya'da meclislerin belli oranda bu mahkemeye üye seçtiğini görüyoruz. Amerika'da, başkan, tamamını kendisi seçiyor. Dolayısıyla, millî irade bakımından önemli olan bu meclise, acaba, Millet Meclisinin belli oranda üye seçmesi gündeme getirilebilir mi?

Bu Anayasaya baktığımız zaman, Anayasamıza göre, norm denetimi yapıyor Anayasa Mahkemesi ve üye seçiminde de, bu norm denetimini dikkate alarak, hukukçu üyelere ağırlık verilmesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Hukukçu olmayan üyeler, tabiî ki, seçim sebebiyle, bugün için mevcuttur; buna dikkat çekmek istiyorum.

Yedek üyelik konusuna gelince, Anayasa Mahkememizdeki yedek üyelik meselesine son vermek lazım artık. Böyle bir uygulama, dünyada Avusturya'da var; benim bildiğim, başka ülkelerde yok. Orada da, belli davalar için, diyelim, üniversiteden üye geliyor, davaya girdikten sonra, görevine dönüyor. Aslında, yedek sayılır mı, o da tartışılır; aslî üye bile denebilir yapmış olduğu görev sebebiyle. Yirmibeş yıllık bir yedek üye, bir günlük asil üyeden çok daha geri planda tutuluyor ve onların davalara girmemesi sağlanıyor. Kaldı ki, bazı durumlarda girmeleri sağlanmış olsa bile, başkanın tercih ettiği kimseler giriyor; bu da, birçok kırılmaya sebep oluyor. Bunun mutlaka kaldırılması lazım.

Anayasa Mahkemesinden Yüce Divan yetkisinin alınması gerekir. Yüce Divan yetkisi, bu mahkemeye, 1961 Anayasasıyla beraber verilmiş. Bilindiği gibi, bu mahkeme, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Başbakanı, bakanları, yargı organlarının temsilcilerini, kendi üyelerini yargılayabiliyor. Bu yetki, çok önemli bir yetki. Gerektiği zaman mahkûm ediyor, bir döneme göre idam cezası bile- şu anda kalktığı için belli düzeyde bu mümkün olmayabilir- verebiliyordu.

Bu yetkiyi kime vermek lazım diye düşündüğümüzde, daha önce bu tür çalışmalar olmuş. Mesela, 1982 Anayasası, ilk şeklinde, bunu, Yargıtay Ceza Daireleri başkanlarından oluşan bir kurula vermiş. Bunu doğru buluyoruz. Gerçi, bunu, o günün şartlarında askerî konsey uygun bulmadı; ama, öyle zannediyorum, bunun düzeltilmesi lazım; çünkü, bu bir teknik ceza işidir. Anayasa Mahkemesinde hukukçu olmayan üye var, cezacı olmayan üye var. Bu kadar teknik bir konuda, öyle zannediyorum, isabetli karar vermede zorlanılıyor olsa gerektir.

Anayasa Mahkememizin bir uygulamasının hatalı olduğunun, burada, altını çizmek istiyorum. O da, yürütmenin durdurulması. Yürütmenin durdurulması yetkisi, bilindiği gibi, diğer mahkemelerde "tehiri icra" şeklinde karşılık olarak kendini buluyor. Anayasa yargısında, yürütmenin durdurulması ya da yürürlüğün durdurulmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Bir defa, adlî yargıdaki somut norm denetimi; yani, bir kişiyle alakalı davada siz davayı tehir ediyorsunuz, sonunda iptal etmediniz, çok da fazla bir şey kaybetmemiş olur yargı ve adalet; ama, bir kararın bir sene geç verildiğini ve yürütmenin durdurulmasıyla alakalı da Anayasa Mahkememizin bir karar aldığını düşünün. 550 milletvekilinin "evet" dediği bir yasanın bir sene askıda kalmasının sorumluluğunu kim üstlenecek bu memlekette?! Dolayısıyla, dünyanın hiçbir ülkesinde -benim bildiğim Almanya hariç- böyle bir yetki verilmemiştir ve 1961'de de yoktu, 1982'de de yoktu. Anayasa Mahkemesinin önüne bu ilk defa, 1972 yılında Deniz Gezmiş davasıyla geldi. Bu, tabiî ki, idamla alakalı bir kanun. Behemehal bu konuda karar verilmesi gerekiyordu. Anayasa Mahkemesi buna rağmen dedi ki: "Çok ağır ve önemli olan sonuç doğuran böyle bir yetkiyi Anayasa ve yasa bana vermemiştir, kullanamam." Çok doğru, çok haklı bir yaklaşımdı. Daha sonraki dönemlerde ve 1985 yılında aynı tutumunu sürdürdü; Anayasa vermemiştir, kullanamam... 7-8 kararı var... Nihayet, özelleştirme Türkiye'nin gündemine geldiğinde Mümtaz Soysal ve 92 milletvekilinin açmış olduğu dava neticesinde şöyle bir yaklaşımda bulunuldu, o günkü gerekçede veya davada: "Yargının hiyerarşik yapısının en üstünde sizsiniz, en büyük mahkeme sensin, başka büyük yok, alt mahkemenin verdiği bir yetkiyi senin de kullanman lazım" diyerek bu hava içerisinde Anayasa Mahkemesi, maalesef, 5'e 6, böyle bir yetkisinin olduğu sonucuna vardı.

Değerli arkadaşlar, özellikle idam cezaları bakımından ya da iptal kararları geriye yürümediği için, bundan doğan sorunları düzeltmek bakımından böyle bir yetki gerekiyorsa, bunun mutlaka Anayasa ve yasaya belli şartlarda verilmesi gerekir. Fiilî durumdan yetki almanın, artık, son bulması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kuzu, ihtisas alanınıza giren bir konu; sizi de zevkle dinliyor Yüce Meclis; ama, Sayın Hocam, lütfen, toparlarsanız memnun olacağım.

BURHAN KUZU (Devamla) - Bir kelam daha edeceğim müsaadenizle.

Kararların açıklanması konusunda da aynı sıkıntıyı yaşıyoruz. Burada da yine çok net olarak diyor ki Anayasamız, iptal kararlarının gerekçesi her zaman açıklanamaz. Anayasa Mahkemesi başkanları, maalesef, hele Türkiye'nin kamuoyunu çok ilgilendiren bir davası varsa, televizyonda çıkıp bunu açıklamayı âdet haline getirdiler ve bu yanlışlık uzun süredir devam ediyor. Ortada karar yok, gerekçe yok, nasıl uygulanacak bunlar, belli değil; tam bir kaos ortaya çıkıyor. 1971 öncesi böyleydi. Nasıldı; açıklama yapılabiliyordu. 1971 anayasa değişikliği bunu yasakladı: Sebebi de; "karar verildi, gerekçesi yazılacak." Yani, kılıf hazırlanıyor gibi bir yaklaşımda bulunuyordu. Bunu önlemek için, gerekçenin beraber yazılma şartını getirdi. Bu konudaki Anayasa hükmüne mutlaka uyulması lazım ve bu uygulamadan dönülmesi lazım.

Siyasî partilerin malî denetimi konusunda da sıkıntılar var, yıllar sonra bu denetim yapılıyor; bunun da düzeltilmesi gerekiyor.

Nihayet, şunu belirtmek istiyorum; Siyasî partilerin kapatılması konusunda, maalesef, Anayasa Mahkememiz, 28 Şubattan sonra farklı bir seyir takip etmeye başladı. Bilmek lazım ki, gelişmiş ülkeler, artık bu konularda, şiddeti destekleyen ya da şiddete teşvik eden, yabancı düşmanlığı yapan, hoşgörüsüzlüğü savunan, ırkçılığı savunan partileri kapatma yoluna gidiyor. Bu konuda da, zannediyorum, bir değişiklik yapılması gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; son olarak, şunun altını çizmek istiyorum: Anayasa Mahkemesinin uygulamalarında şu yanlışlığı görüyoruz: Bir konuda hüküm yoksa, yasak yoksa, yetki vardır yorumu yapıyor. Bu, külliyen yanlıştır. Kamu hukukunda yetki varsa "vardır" denir, yoksa "yoktur" denir; ancak özel hukukta o tür kıyasla bir yere varabilirsiniz. O yüzden, yetki yoksa, ihtiyaç duyuluyorsa bu yetkinin verilmesi lazım, aksi halde yetkinin olmadığı sonucuna varmak lazım.

Anayasa Mahkemesi başkanlarının da -özellikle daha önceki dönemdeki başkanlarında bunu seziyoruz- maalesef, birçok konuda konuşma fırsatı yakalayarak, kendisinin, muhtemelen önüne gelmesi gereken konularda görüş beyan ettiğini görüyoruz. Bir partinin kapatılması meselesinde -ismini de vermek istiyorum, Refah Partisi- dosyada itiraz edildi, ihsası reydir bu yapılan diye -hakikaten, hukukçu olarak, bunu samimî olarak söylüyorum, kimseyle benim alıp verecek bir şeyim yoktur- otuz sayfalık savunma yazılmıştır, gazete kupürleri vardır, çok net olarak orada görüyorsunuz ki, o üye ve o başkan, o mahkemede başkanlık yapamaz. Nitekim, emekliliği denk geldi de, böyle bir şeyden kendisi de kurtulmuş oldu.

Sonuç itibariyle, herkesi saygıyla selamlıyorum ve Sayın Başkan, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kuzu, biz de çok teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üç sayın üye konuşacaktır.

Süreyi eşit olarak mı kullanacaksınız Sayın Özbek?

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Evet efendim.

BAŞKAN - İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Sırrı Özbek'e aittir.

Sayın Özbek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ve eleştirilerini sunmaya ve Meclisimizin bu dönemiyle ilgili bir değerlendirmesini yapmaya çalışacağım. Yüce Meclisin Sayın Başkanını ve siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün Yüce Meclisimizden güvenoyu alan Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki 59 uncu cumhuriyet hükümetini kutluyor, bu zor günlerde, ülkemizi ve halkımızı esenliğe çıkarmalarını diliyor ve umuyorum. (Alkışlar)

Zahmet etmeyin...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Estağfurullah...

AHMET SIRRI ÖZBEK (Devamla) - Değerli milletvekilleri; önümüzdeki günlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun ve ulusal egemenliğimizin de 83 üncü yıldönümünü kutlayacağız. Ulusal egemenlik, dünyada, mutlak monarşiler karşısında, ulusal, laik yeni bir egemenlik kavramı ve kaynağı olarak gelişti; oradan temsilî demokrasiye, oradan da çağdaş, katılımcı demokrasiye doğru bir gidişi yaşadı ve yaşıyor.

Günümüzde, siyasal egemenliklerin, ulusal, laik kuram ve kaynaklara bağlanmış olması yeterli görülmüyor. Siyasal egemenliklerin, uluslara ne ölçüde, ne kadar ait olduğu, siyasal sistemlerin ne ölçüde katılımcı ve çoğulcu oldukları, kısaca, demokratik olup olmadıkları tartışılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 83 yıl önce, ulusal, laik yeni bir egemenlik kaynağı yaratmakla kalmadı, demokrasiyi, ulusumuz için vazgeçilmez bir amaç olarak da belirledi. O Meclisimizi, ulusal bağımsızlığın Büyük Meclisi olduğu kadar, demokrasiyi, ulusumuz için tıpkı bir kader gibi çizdiği ve amaçladığı için de seviyoruz. Bize, o Meclisten, bağımsızlığımızla birlikte, meclis üstünlüğü ve ondan ayrı düşünülmeyecek, demokratik, temel bir doğru da kaldı.

Sayın milletvekilleri, bu değerlendirmeye, 22 nci Döneme, yasama ve yürütme ilişkileri açısından; yani, meclis üstünlüğü açısından bakmak istiyorum.

Parlamenter meşruiyet olarak da ifade edilen meclis üstünlüğü, devlet fonksiyonları içinde yasamanın üstünlüğü, özellikle siyasal yürütme ve devlet bürokrasisi karşısında yasamanın işlevsel olarak, fonksiyonel olarak üstünlüğü demektir.

Meclis üstünlüğünü bir tutku gibi niçin ısrarla ve inatla savunuyoruz?.. Bunun Türk siyasal geleneğinde iki temel nedeni vardır. Birincisi, yasamanın üstünlüğü, her şeyden önce temel hak ve özgürlüklerin üstünlüğü, onların güvencesi, bireyin, insanın, yurttaşın üstünlüğü, sonuçta demokrasinin üstünlüğüdür. Bizim anayasa hukukumuzda ölüm cezalarının yerine getirilmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi kararına bağlı olmasının nedeni budur. İkincisi ise, özellikle bizim siyasal koşullarımızda yasama üstünlüğü, işlevsel olarak üstün bir meclis; yani, güçlü bir meclis; dolayısıyla, güçlü bir icra demektir. Güçlü yürütme arayışları bundan bağımsız olarak ve bundan soyutlanarak düşünülemez; ama, hemen belirtmek gerekir ki, bütün bunlar temel bir koşulla mümkündür. O da şudur: Meclis üstünlüğü, çoğunluğun üstünlüğü ve diktası demek değildir; aksine, özgürlükçü, katılımcı, çoğulcu ve rekabetçi bir demokraside muhalefetin haklarına ve ödevlerine inançlı, saygılı ve dikkatli bir meclisin üstünlüğüdür. Meclis üstünlüğü açısından bugüne baktığımızda, meclise sadece bir meşruiyet simgesi ve bir onay mercii gibi bakıldığını görüyoruz. Bu, son derece yanlış bir yaklaşımdır. Bilinmelidir ki, güçlü icralar, ancak ve ancak güçlü ve üstün meclislerle mümkündür.

Sayın milletvekilleri, muhalefetin işlevine inanç ve haklarına saygı, demokrasinin önkoşuludur. Demokrasilerin büyük tuzağı, çoğunluk iradesiyle, ulus iradesini ve ulus egemenliğini özdeş görmektir. Çağdaş demokrasi, bunu, hem kuramda hem de uygulamada çoktan aştı. Günümüzde demokrasimizin zafer çelenkleri, çoğunlukçuluk değil, çoğulculuktur. Şu dört aylık sürede, sadece bizlerin, yani muhalefetin katkılarıyla Yüce Meclis çoğulculuk örnekleri vermiştir. Ne yazık ki, iktidar, parmak çokluğu sendromuna kapılmıştır. Halbuki, bu çokluğunuzu çoğulculuğa dönüştürecek tarihî fırsatlar doğmuştur. Umuyor ve diliyorum ki, önümüzdeki günler çoğulculuğa yönelmenizi sağlasın.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hiç kuşkusuz, her birimize kıvanç ve onur verecek birçok anlamlı yönü ve özelliği vardır. Bana göre Yüce Meclisimizin en anlamlı yönü, bu Parlamentonun, dünyada bir eşi ve benzeri olmayan bir şekilde, bir kurtuluş savaşı içerisinde ve başlangıcında kurulmuş olmasıdır. Mustafa Kemal, koşulları çok ağır, hatta, olay öncesinde kazanılması olanaksız sayılan bir savaşın içinde, kan ve barut cephesinde askerî bir uğraş verirken, kendine ikinci bir cepheyi, bir siyaset cephesini açmakta ve Türkiye Büyük Millet Meclisini kurmakta hiç tereddüt göstermemiştir. Siyaset ve Meclis, Mustafa Kemal tarafından, işlevleri zorlaştırıcı, askerî hedeflere varmayı güçleştirici bir unsur olarak görülmemiş, aksine, bu hedeflere varmak için vazgeçilmez bir kurum olarak görülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, zaman zaman güç koşullara düşmüştür ve yine de düşebilir. Parlamento, bazen, bu güç koşulların aşılmasında, her zaman en mükemmeli ve en doğruyu bulmakta zorlanabilir; ancak, şunun hiç unutulmamasını diliyorum ve umuyorum: Ülkemizdeki hiçbir koşul, bir kurtuluş savaşının koşullarından daha ağır olamaz. Eğer o gün bile bu Parlamento açık kalmışsa, hiçbir koşul bu Parlamentonun kapanması için gerekçe sayılmamalı ve yapılmamalıdır. Parlamentolar dokunulmazdır ve kutsaldır; çünkü, parlamento düşüncesinin ardında, bir ulusun kendini yönetme ve kendini özgür kılma hakkı ve çabası vardır.

Sayın milletvekilleri, 22 nci Dönem Meclisi bilmelidir ki, Parlamentoya ve parlamentere karşı on yıllardır süren, sistemli bir şekilde saygınlıklarını azaltmaya yönelik girişimler karşısında, milletvekilleri lojmanlarını satarak, milletvekillerinin sosyal ve özlük haklarını kısıtlayarak Parlamentoya saygınlık sağlayamayız. Bunun yolu, yukarıda açıkladığım gibi, çoğulculuktan, katılımcılıktan, özgür tartışmadan geçer; bunun yolu, milletvekillerini iş takipçiliğinden kurtarıp, yasama görevinin içinde tutmaktan geçer; bunun yolu, milletvekillerine denetim görevlerini tam olarak yaptırmaktan geçer; bunun yolu, yolsuzluğa ve yandaşlığa bulaşmayıp, yoksullukla mücadeleden geçer. 22 nci Dönem Meclisimizin bunu başaracağını umuyor ve diliyorum.

Sayın milletvekilleri, birkaç kelime de Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun bütçesiyle ilgili olarak söylemek istiyorum. Bu kurumun yetkilileri, lütfen, yayında tekelleşmeyi kaldırınız; lütfen, yayınlarda şiddeti kaldırınız; lütfen, yayınlarda savaş çığırtkanlığına müsaade etmeyiniz; lütfen, yayınlarda çocuklara, kadınlara ve yaşlılara yönelik şiddet görüntülerine müsaade etmeyiniz; lütfen, yayınlarda, bırakınız ilkel ahlak kurallarını, modern dünyanın hoşgörülü ahlak ve aile kuramlarını bile altüst eden vıcık vıcık magazin ve benzeri yayınlara müsaade etmeyiniz.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun bütçesiyle ilgili olarak söylemek istediğim en önemli konu ise şudur: Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, Avrupa Birliğine uyum yasaları çerçevesinde anadilde yayın, daha doğrusu Kürtçe yayın yapılabilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Döneminde yasa çıkarıldı. Bu yasayla da, yayınların nasıl, ne şekilde ve ne kadar süreyle yapılabileceğinin çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenmesi istendi; ancak, öyle bir yönetmelik çıkarıldı ki, bu yasanın uygulanmasını imkânsız hale getirdi. Zaten, geçen bir yıla yakın süredeki uygulamadan da anlaşılıyor ki, çıkarılan yönetmelik, yasayı uygulanamaz hale getirmişti. Yapılacak şey, şark kurnazlığı yapmadan, yasal düzenleme içerisinde, en kısa sürede, uygulanabilir bir yönetmelik çıkarmaktır; bunu bekliyoruz.

Bu inanç ve düşüncelerle, hiçbir sorunun çözümüne katkı yapmayacağına, halkımızı, daha yoksul, daha işsiz, daha eğitimsiz, daha sağlıksız yapacağına inandığımız 2003 malî yılı bütçesinin -bütün bunlara rağmen- hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclise, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özbek, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşma sırası, İzmir Milletvekili Kemal Anadol'a aittir.

Sayın Anadol, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, sayın üyeler; Cumhurbaşkanlığı ve Sayıştayın 2003 yılı bütçesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zamanın akışı içerisinde parlamentoların ortaya çıkışıyla başlayan demokratik yönetim anlayışı, büyük ölçüde, yönetenlerin her türlü faaliyetlerinin ve işlemlerinin yönetilenlerin bilgilendirilmelerine açık hale getirilmesiyle bugünkü çağdaş anlamına bürünmüştür. Bu anlayışa paralel olarak, yönetilenlerin temsilcileri olarak, parlamentolar, millet adına denetim yapma yetkisine sahip kılındılar; ancak, ekonomik ve malî şartların genişlemesi, gittikçe çok karmaşık bir hal alması nedeniyle, parlamentolar da, bu yetkilerini, kendi adlarına olmak kaydıyla, bu konularda uzman kişilerden oluşan özel denetim kurumlarına devrettiler. Ülkemizde, bu anlamda görev yapan ve denetim bulgularını Yüce Meclisimize sunan kurum Sayıştaydır.

Sayıştay, bu görevi, bizim adımıza, 1862 yılından bu yana başarıyla devam ettirmektedir. Bu bakımdan, Sayıştayın çalışmalarının etkin olması ile Parlamentonun denetim yetkisini kullanması arasında çok yakın bir ilişki mevcuttur. Günümüzde, gerek dünyada gerek ülkemizde sayıştayların önemi daha da artmış görünmektedir; zira, sayıştaylar, kamu yönetiminde şeffaflığın sağlanmasında, her düzeyde hesap verme sorumluluğunun yerine getirilmesinde, hukuka uygun, hızlı, verimli ve etkili işleyen bir kamu yönetiminin geliştirilmesinde yaptıkları denetimleriyle önemli roller üstlenmektedirler. Bu rolleriyle sayıştaylar, daha da önemli kurumlar haline gelmişlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubu olarak, Türk Sayıştayını benzeri çağdaş sayıştaylar seviyesinde görmek istiyoruz. Bu nedenle, Sayıştayla ilgili yasal düzenlemeler dahil haklı her türlü talebin gerçekleştirilmesinde yardımcı olmamız gerektiğine inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesine geçerken, 16 Mayıs 2000 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin akdettiği Birinci Oturumda andiçen Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer'in daha sonra yaptığı teşekkür konuşmasından bugün de geçerliliğini, güncelliğini ve önemini koruyan bazı alıntılar yapmak istiyorum.

Sayın Ahmet Necdet Sezer bu teşekkür konuşmasında diyor ki: "Kuşku yok ki, egemenliğin asıl kaynağı ve kayıtsız, koşulsuz sahibi Türk Ulusudur ve ebediyen öyle olacaktır, öyle kalacaktır. Bunu sağlayan laiklik ilkesi de dokunulmaz bir kural olarak ödünsüz bir kararlılıkla korunacaktır; çünkü, bireylerin din ve vicdan özgürlüklerinin en iyi korunduğu yönetim biçimi, laik, demokratik cumhuriyettir. Demokrasinin temelini oluşturan laiklik ilkesi olmadan özgürlükten ve demokrasiden söz edilemez, din kurallarıyla devlet ve toplumsal yaşam düzenlenemez."

Yine, devam ediyor Sayın Cumhurbaşkanı: "Siyasal yaşamımızın dokusuna çağdaş demokrasiyi, devlet yapımızın dokusuna da hukuk devleti ilkesini yerleştirme görevimizi daha fazla geciktiremeyiz. Polis devletini çağrıştıran yapı ve uygulamaları terk etmeden çağdaş toplumun gereksinmelerini karşılayamayız. Devlet, toplumda hukuku egemen kılmalıdır. Barışın, özgürlüğün, mutluluğun, geleceğe kaygısız bakmanın koşulu da budur. Toplum, sürekli temiz ve aydınlık bir ortamda yaşamalıdır. Bunu sağlamak devletin görevidir. Kimse hukukun üstünde değildir. Hukukun üstünlüğü ilkesi herkesi bağlamalı, Anayasanın, yasaların ve hukukun gereği her zaman ve herkese karşı yerine getirilmelidir. En büyük sosyal felaketin hukuka ve adalete olan güvenin yitirilmesi olduğu unutulmamalıdır. Ulusal dışpolitika uygulamalarında, cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk zamanında benimsenen temel ilkeler, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu sözlerin sahibi Sayın Cumhurbaşkanı, o tarihten günümüze uzanan uygulamalarında tutarlı çizgisini korumuş ve hiç çelişkiye düşmemiştir. Kendi içinden bir cumhurbaşkanı çıkaramayan 21 inci Dönem Parlamentosunun, sanırım aldığı en isabetli karar, Sayın Sezer'i bu yüce makama getirmek olmuştur. (Alkışlar)

Sayın Sezer, dışarıdan gelmesine karşın, saygınlığı dibe vurmuş politikaya yeni bir boyut ve anlam getirmiş, Cumhurbaşkanlığını ülkenin en güvenilir kurumu konumuna yükseltmiştir. Politika labirentleri arasında, popülizme hiç düşmeden, hatta tenezzül etmeden bu kadar popüler olan bir devlet adamına rastlamak, sanırım çok zordur. Kısa sürede halkımızın yoğun desteğini arkasına alan Sayın Cumhurbaşkanı, mütevazı, ama kararlı kişiliğiyle görevini sürdürmüş ve hiçbir zaman, diyet borcu hesaplarına düşmeden, hukukun üstünlüğü ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmış ve bu konuda ülkeye ve dünyaya örnek bir tutum sergilemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar partisinin, CHP Parlamento Grubunun uyarılarına kulak tıkayarak, kaygısız bir tavırla çıkardığı yasaları, Sayın Cumhurbaşkanının titiz ve bilimsel gerekçelerle Meclise geri göndermesi anlamlıdır. Tabiî, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Parlamento çoğunluğuna güvenerek, bunları, virgülüne dokunmadan tekrar yasalaştırması da, ayrı bir anlam taşımaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Irak Savaşı sorununda tutarlı bir tavırla Anayasamızın 92 nci maddesini yorumlayan ve her aşamada uluslararası meşruiyet arayan Cumhurbaşkanımızın tutumunu, baştan beri paylaşıyoruz. Ayrıca, 20 Mart 2003 tarihindeki "görüşlerimde değişiklik yok; bu konuda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Irak ile başlayan sürecin sona ermesi gerekirdi; o süreç sona ermeden ABD'nin tek taraflı davranışını doğru bulmuyorum" beyanını da takdirle karşılıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde daha da zorlaşan görevinde Sayın Cumhurbaşkanımıza üstün başarılar diliyor, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin, çalışmalarına esenlik getirmesi umuduyla Yüce Meclise, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygılar sunuyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Anadol, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü söz sırası, Sayın Oya Araslı'ya aittir.

Sayın Araslı, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Araslı, Sayın Anadol'un kullanmadığı 2 dakikayı sizin sürenize ilave ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı içinde Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz almış bulunuyorum; sizleri, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimi ifade etmeden önce, 2003 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde bazı görüşlerimi ifade etmekte yarar ve gerek görüyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi, seçim meydanlarında, seçimden önce, iktidara geldiği zaman, herkese aş, iş; memura, dula, yetime daha iyi yaşam koşulları; çiftçiye daha fazla imkân; herkese daha kolay ulaşılabilir sağlık hizmetleri gibi birtakım vaatlerde bulunmuştu. Ama, şimdi, bu bütçeye bakıyorum, bu vaatlerin hiçbirisinin vaat edildiği ölçüde gerçekleştirilmesine bu bütçenin imkân tanımadığını üzüntüyle görüyorum. Bu bütçe çiftçiye sırt çevirmiştir; bu bütçe memuru, dulu, yetimi açlığa mahkûm etmektedir; bu bütçe insanlarımıza malî gücüyle orantılı olmayan vergi yükleri altında ezilecekleri bir kader getirmektedir, ülkemizi sıkıntıya ve kısıntılara itmektedir; bu bütçe sosyal devleti yok etmektedir. Bunu ben söylemiyorum, bu bütçenin sosyal devleti yok ettiğini, bütün, sosyal devleti gerçekleştirmeye yönelik hizmetlerde kısıntıya gidilmesi önerisinde bulunan Dünya Bankası söylemektedir; o bile dayanamamaktadır bu bütçenin getirdiği düzene, bu bütçenin sosyal devlet karşısındaki duyarsızlığına.

Bu genel tespiti ortaya koyduktan sonra Anayasa Mahkemesiyle ilgili değerlendirmelere geçmek istiyorum. Anayasa Mahkemesi, herkesin bildiği gibi, ilk defa 1961 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıyla Türk siyasal yaşamına girmiştir. 1961 tarihinin bu açıdan bizim için bir dönüm noktası oluşturduğunu söylemek gerekir; çünkü, 1921 Anayasası, Türkiye Büyük Millet Meclisine, yasamaya üstünlük tanıyan bir düşünce üzerine inşa edilmiştir. Meclis üstünlüğü fikrini 1924 tarihli Anayasada da görmek mümkündür. Meclis üstünlüğü anlayışı, Meclis iradesini denetleyecek bir organın varlığına da kolay kolay rıza gösteremeyecek bir anlayıştır. Bu anlayıştan yola çıkarak, 1961 Anayasasında bir anayasa yargısı yapacak anayasa mahkemesine yer verilmiş olması, gerçekten, çok hızlı bir gelişimin, çok olumlu yöndeki bir gelişimin işaretidir. Bu dönüşüm noktasını bu açıdan değerlendirmek gerekir. Bu dönüşümün gerçekleşmesinde, özellikle 1957-1960 arasında, Meclis çoğunluğunun  muhalefet üzerinde âdeta bir istibdat kurmasının büyük etkisi olduğu da yadsınamaz.

1961 Anayasası, bir başka özelliği de taşıyan bir anayasadır. Hukuk devleti ilkesi de, ilk defa, siyasal yaşantımıza 1961 Anayasasıyla girmiştir ve hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesinde, anayasa yargısı, çok önemli bir işlev yerine getirmiştir.

Tabiî ki, bir anayasa mahkemesine sahip olmak bakımından, çağında, Türkiye Cumhuriyeti tek değildir. Dünya ülkelerine bakıldığında, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında, anayasa mahkemelerinin hızla arttığını, her ülkenin bir anayasa mahkemesi oluşturmak gayreti içerisine girdiğini görmek mümkündür. Bu gelişim, aynı zamanda, çağdaş demokrasiler bakımından da bir dönüşümü işaret etmektedir; çünkü, anayasa mahkemelerinin varlığıyla, demokrasilerde çoğunluğun iradesi doğrultusunda gerçekleşen yönetim bir başka özellik kazanmaktadır, çoğunluğun iradesi de bir başka unsurla sınırlandırılmaktadır; bu da, anayasa ve hukukun üstünlüğü fikridir. Böylece, çoğunluğun kudreti, her dilediğini yapabilecek bir konumda olmaktan uzaklaştırılmış ve hukuk kurallarıyla sınırlandırılmıştır.

Kuşkusuz, anayasa yargısının varlığının getirileri yalnız bununla sınırlı değildir. Anayasa yargısı, aynı zamanda, kişi hak ve özgürlüklerinin de, siyasî iktidarlar karşısında, özellikle, istibdada dönüşen çoğunluk iradesi karşısında, zedelenmekten korunmasını sağlamıştır. Kişi hak ve özgürlükleri için, anayasa mahkemesi, anayasa yargısı bir güvence getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, anayasa yargısının önemli işlevlerinden birisi de, siyasal yaşamı barışlandırmaktır. Çoğunluk iradesinin anayasayla sınırlandırılmasının muhalefete getirdiği olanaklar, iktidar ile muhalefet, çoğunluk ile azınlık arasındaki gerilimin azalmasını ve siyasal yaşama bir barışın hâkim olmasını sağlamaktadır. Anayasa yargısı, tüm bu sıraladıklarımıza ek olarak, anayasanın yorumlanması işlevini de yerine getirmektedir.

Anayasa yargısı, özellikle, günümüzün kuvvetler ayrılığı rejimlerinde özel bir önem taşımaya başlamıştır; çünkü, siyasî parti gerçeği, günümüzün kuvvetler ayrılığı rejimlerinde yasama ile yürütme arasında kaçınılmaz bir bütünleşmenin ortaya çıkmasına yol açmakta ve bu durum, siyasal denetim araçlarının etkinliğini giderek kaybetmesine neden olmaktadır. İşte, bu ortamda, âdeta, bütünleşmiş bir görünüm kazanmaya başlayan yasama-yürütme ikilisine karşı, kuvvetler ayrılığının gerektirdiği denetim işlevi, bütün ağırlığıyla yargının ve özellikle, anayasa yargısının omuzlarında kalmaktadır. Bu nedenle, anayasa yargısı, kuvvetler ayrılığı rejimlerinde de, giderek, özel bir önem kazanmaktadır.

Anayasa yargısının, kendisinden beklenen bu önemli görevleri ve işlevleri yerine getirebilmesi için, Anayasa mahkemesi yargıçlarının, özellikle, bağımsızlıklarının korunmasına, bu bağımsızlığı sağlayacak düzenekler aracılığıyla seçilmelerine de özen gösterilmesi gerekmektedir. Anayasa yargıcının üzerinde, yasamanın ve yürütmenin gölgesi veya bu organlarla arasında kararlarını etkileyecek nitelikte birtakım bağlar oluşmamalıdır.

İşte, Türk Anayasa Mahkememiz, sıraladığımız bu çok önemli görevleri kırk yılı aşkın bir süredir siyasal yaşantımızda yerine getirmektedir ve bu görevleri yerine getirirken de, her yıl giderek biraz daha artan bir iş yükü altında çalışmalarını sürdürmektedir. Bu, Anayasa Mahkememizin temel sorunlarından biridir.

Anayasa Mahkememizin bir başka sorunu da, Anayasa Mahkemesinde görev yapan yargıçlarımızın ve diğer personelin maaş bakımından yetersiz koşullarda çalışmaya mecbur bırakılmış olduklarıdır. Öyle görüyorum ki, bu yılki bütçemiz de bu sorunu aşamayacaktır; ama, kuşkusuz, bundan önceki yıllarda da olduğu gibi, Anayasa Mahkememiz, bu mütevazı imkânlara rağmen, görevini büyük bir başarıyla yerine getirmekten kaçınmayacaktır.

Anayasaya uygunluk, kuşkusuz, yalnız anayasa mahkemesinin sağlayacağı veya denetimini yapacağı bir husus değildir. Anayasaya uygunluk denetiminde temel aktör anayasa mahkemesidir; ama, anayasaya uygunluğu sağlamak bakımından, anayasa mahkemesi kadar önemli bir görev de yasama organının omuzlarındadır. Hatta, bazı düşünürler "anayasaya uygunluğu sağlayacak en etkili organ yasama organının bizatihi kendisidir" sözünü ifade etmekten kendilerini alamamaktadırlar. Parlamento, bu işlevini, yasaların yapılışında anayasaya aykırılıktan kaçınmak veya anayasaya aykırılığını tespit ettiği yasaları yürürlükten kaldırmak suretiyle yerine getirmektedir.

Peki, değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri, biz, Parlamento olarak, acaba, beş aydır, bu ifade edilen tarzda, Anayasaya uygunluğu sağlamak görevini yerine getiriyor muyuz? Bakınız, af yasaları çıktı; bunlar, erteleme adı altında çıksa bile, af yasalarıdır ve Anayasada öngörülen çoğunluklarla kabul edilmeleri gerekir, diye ikaz ettik. Cumhuriyet Halk Partisinin haklı ikazı, maalesef, Parlamentodaki Adalet ve Kalkınma Partisi çoğunluğu tarafından dikkate alınmadı; Cumhurbaşkanı, bu yasaları ikinci kere görüşmek üzere buraya göndermek zorunda kaldı.

Anayasanın 92 nci maddesindeki uluslararası hukukun meşru gördüğü halleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak biz, hiç yetkimiz olmadığı halde ve Anayasaya aykırı bir şekilde, burada, oylarımızla tespit etmeye çalıştık. Bu konuda da, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, itirazlarımızı, kaçınılması gereken durumlarla ilgili görüşlerimizi ifade ettik; ama, dinlenilmedi. İleriki günlerde, buradan, çok ciddî birtakım sorunlar çıkmamasını ve bu sorunlar karşısında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, mikrofonunuzu açacağım; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

OYA ARASLI (Devamla) - Efendim, daha 2 dakikalık süremi kullanmadım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hocam.

OYA ARASLI (Devamla) - İnşallah, ileride, daha büyük, daha üzücü sorunlarla karşılaşmayız.

Emeklilik yaşını indirdik; ama, hükümete, Anayasanın eşitlik ilkesini özünden zedeleyebilecek bir imkân vererek indirdik; 4773 sayılı Kanunun geçerli olacağı tarihi erteledik, kanun geçerlilik kazanmışken; yani, âdeta, doğmuş bir çocuğa yeni bir doğum tarihi belirlemiş olduk. Bunlar, Anayasaya uygun tavırlar değil, anayasanın üstünlüğünü sağlamaya yeterli ve elverişli tavırlar değil.

Bakınız, Anayasamızda deniliyor ki: Bütçe kanununda, bütçe dışındaki hususlarla ilgili düzenleme yapılmaz. Elinizdeki tasarıya bakın ve kaç maddesinde Anayasaya aykırı düzenleme yapıldığını tespit edin; küçümsenemeyecek kadar çok sayıda. Bu konuda, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar var. Anayasa Mahkemesi kararları, Anayasamıza göre, herkesi bağlıyor; Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bizi de bağlıyor; ama, biz, bütçeyi hazırlarken, değil Anayasanın hükmüne uygun hareket etmek, Anayasa Mahkemesinin kararlarına da aykırı bir tutum içerisindeyiz. Bunları yapmayalım değerli arkadaşlarım; eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak biz bunları yaparsak, Anayasa Mahkemesinin geç karar verdiğinden şikâyet etme hakkımız olmaz; çünkü, bizim burada yaptığımız yanlış, Anayasa Mahkemesine gidiyor bir dava görünümünde ve orada, o yanlışlığı düzeltme görevi de Anayasa Mahkemesinin omuzlarına kalıyor; işyükü artıyor.

Değerli milletvekillerimiz, Anayasamız dediğimiz zaman, tabiî ki, Anayasamızın, Anayasa Mahkememizin oluşumuna ilişkin düzenlemeler dahil, değişmesi gereken pek çok hükmü var; fakat, burada, eğer, bir anayasa değişikliği yapılacaksa, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, önceliğin milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına verilmesinden yana olduğumuzu da ifade etmek istiyorum; çünkü, milletvekili dokunulmazlığı, artık, siyasî yaşantımızın huzurunu bozacak bir unsur haline gelmiştir; Parlamento ile ulus, millet ile vekili arasındaki uyumu, güveni sarsacak bir husus haline dönüşmüştür. Eğer, bu güveni, bağları sarsacak hususu öncelikle ortadan kaldırmazsak, diğer alanlarda başarılı olacağımızı ve siyasal yaşantımıza huzur getirebileceğimizi düşünmek hiçbir şekilde mümkün değildir.

Biz, Parlamento olarak, üzerinde durduğum bu görevleri yerine getirmeden, Anayasaya uygunluk bakımından üzerimize düşen görevi tam anlamıyla gerçekleştirdiğimizi iddia edemeyiz; Anayasa Mahkememizin yükünü hafifletemeyiz, Anayasamızdaki hukuk devleti ilkesini gerçekleştiremeyiz, siyasî yaşantımızda hukukun üstünlüğünü kuramayız. Eğer arzu ediyorsanız, bunları elbirliğiyle gerçekleştirmek istiyorsanız, bu hususları kurmak istiyorsanız, Cumhuriyet Halk Partisi, size, sonuna kadar, elindeki tüm imkânlarla katkı vermeye hazırdır; ama, Anayasaya aykırı girişimlerin içerisinde, size hiçbir şekilde katkı vermemiz mümkün değildir. Bunu defaatle söyledik ve tavırlarımızla da ortaya koyduk.

Anayasa Mahkemesiyle ilgili olarak, tanınan sürenin sınırlı imkânları içerisinde, söyleyebileceklerim bunlar; bu konuda Sayın Başkanın tanımış olduğu imkâna da teşekkür ederek, sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Araslı çok teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına, konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahısları adına, lehte bir, aleyhte bir milletvekilimize söz vereceğim.

Lehte, Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; birinci turda görüşülen konularla ilgili olarak, kişisel anlamda söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben, bu konuşmamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı, Danıştay, Sayıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi devletin temel organlarının dayanağı olan Anayasa üzerine yoğunlaşmak istiyorum.

Tabiî, Anayasa derken de, bugünkü sistemin, insan haklarını güvence altına almadığı, halk iradesini kamu işlerine yansıtmadığı, bürokratik vesayet ya da tahakküm altında olduğu gibi yaygın şikâyetleri dile getirmek istemiyorum. Benim kastım, daha çok teorik olarak anayasa, anayasacılık ve anayasal demokrasi kavramlarını irdelemek ve daha sonra da, çağdaş dünyanın ideal olarak benimsediği anayasal demokrasinin unsurlarını sizlerle paylaşmaktır.

Bilindiği gibi, anayasa, devletin teşkilat yapısını gösteren, siyasî iktidarı hukuk çerçevesine alan, yani, devlet iktidarını hukukla sınırlayan ve bireysel özgürlükleri güvence altına alan resmî bir belgedir. Amacı, örgütlü siyasal toplumu, yani, devleti sınırlayan ilkeler koymak, devleti ilke ve kurallara bağlayıp, bireysel ve toplumsal özgürlükleri ve sosyoekonomik hakları sağlamaktır. Anayasaların siyasal iktidarların keyfîliğine karşı bir engel olduğu şüphesizdir; ancak, bunu tamamen yaptığı da söylenemez; uygulama ile anayasa arasında bazen çok fark olur.

Değerli milletvekilleri, hukukî bir belge olarak aşağı yukarı her devletin bir anayasası vardır; fakat, her devlette anayasalar yukarıda belirtilen işlevleri görmezler; yani, anayasalar, sadece, devletin teşkilat yapısını gösterir, onu hukukla sınırlayıp, bireysel özgürlükleri de serbest bırakmazlar ise, bu anayasa, esasen anayasa sayılmaz. Bu nedenle, anayasası olan her devlet, anayasal devlet değildir. İşte bunu, yani, siyasal devleti, yani, anayasal devleti sağlamak için de, anayasacılık akımı günümüzde güçlü bir şekilde gelişmektedir.

Anayasacılığın hedefi, devletlerde anayasal demokrasiyi gerçekleştirmektir. Anayasal demokrasi, anayasacılık doktrininin icapları ile demokratik ideali birleştiren bir sosyopolitik modelin adıdır. Anayasacılık düşüncesinin özü ise, devlet iktidarının, kapsamı ve kullanımı bakımından yazılı bir anayasayla sınırlanmasıdır. Bunun pratik ifadesi ise, temel bireysel ve toplumsal hakların anayasal olarak tanınıp güvence altına alınması, devlet iktidarının kullanımının belli hukuk kurallarına bağlanması, devletin temel işlevlerinin farklı organlar arasında paylaştırılması ve bütün bu hususların en son güvencesi olarak da, bağımsız mahkemelerin kurulup oluşturulmasıdır.

Şimdi, bu tanımlamaların ışığı altında, çağdaş dünyanın anayasacılıktaki ideali olan anayasal demokrasinin unsurlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlardan birincisi, insan hakları, sivil ve siyasî özgürlüklerdir.

Değerli arkadaşlar, insan hakları, hepimizin bildiği gibi, evrensel olup, doğrudan doğruya insan kişiliğine bağlı, dokunulmaz ve devredilmez haklardır. Öncelikle, aile, toplum ve devlete karşı ileri sürülen ve yegâne sınırı, başkalarının hakları olan evrensel taleplerdir insan hakları. Bu çerçevede mütalaa edilmesi gereken haklar, başlıca, sivil ve siyasî özgürlüklerden oluşmaktadır.

Ayrıca, başkalarına keyfî ve cebre dayalı yükümlülükler yüklemeyen sosyal haklar da bu kategori içerisinde düşünülebilir.

Sivil özgürlükler, hem kişilere güvenceli bir özel alan sağlayan hakları hem de bireylerin başka bireylerle gönüllü işbirliği esasına göre ortak etkinlikler yapmalarına imkân veren hakları kapsar.

Birinci gruba giren sivil özgürlükler, kişisel bağımsızlığın güvencesi olup kişilerin kendi hayatlarını kendi tercihlerine göre kurup yönlendirebilmelerinin temelini oluştururlar; yaşama, kişi dokunulmazlığı ve güvenliği hakları, inanç ve inancını yaşama, düşünce ve basın özgürlükleri bu türdendir.

İkinci grup siyasal özgürlükler ise, dernek, vakıf, sendika ve toplanma özgürlükleri gibi, kişilerin başkalarıyla ortak amaçlar veya çıkarlar doğrultusunda bir araya gelmesine zemin hazırlayan özgürlüklerdir. İktisadî özgürlükler, sivil özgürlükler arasında yer alırlar. Böylece, bireysel ve kolektif özgürlükler, birlikte sivil toplumun temelini oluştururlar.

Siyasî özgürlüklere gelince, bunlar, kişinin, vatandaş ve yerel toplum üyesi sıfatıyla, her düzeyde kamu hayatına katılmasını ve kamu işlerinin yürütülme tarzından hesap sorabilmesini sağlar. Bunların başlıcaları, seçme ve seçilme, siyasî örgütlenme ve onlardan bilgi isteme haklarıdır. Bunlar, aslında, sivil özgürlüklerin kamu hayatındaki mantıkî uzantısı niteliğindedirler. Şöyle ki, kişinin kendi özel alanındaki bağımsızlığını ve başkalarıyla gönüllü işbirliği imkânını güvence altına almak için nasıl ki sivil özgürlüklere ihtiyacı vardır, aynı şekilde, kişinin üyesi bulunduğu siyasî toplumun ve yerel topluluğun kaderi üstünde etkili olabilmesi için de siyasî haklara ihtiyacı vardır. Öte yandan, siyasî özgürlüklerin gerçekten işleyebilmesi için, öncelikle sivil özgürlüklerin güvence altında olması gerekir. Eğer, sözgelişi, ifade ve basın özgürlüğü garanti altında değilse, yurttaşların kamu işlerinin gidişatından sağlıklı olarak haberdar olabilmeleri ve kamu otoritesini kullananları eleştirebilmeleri ve tabiî, sorgulayabilmeleri de mümkün olmaz.

Sayın milletvekilleri, anayasal bir demokrasinin ikinci unsuru, hukuk devleti veya hukukun üstünlüğü ilkesidir. Bu ilke, kısaca siyasî-idarî otoritenin, üstün bir hukukîlik anlayışına dayanan ve önceden belli edilmiş genel kurallarla bağlı olarak faaliyet göstermesini öngörür. Bu anlayış çerçevesinde, hukuka dayanmayan devlet, aslında, yalın bir cebir örgütünden başka bir şey değildir. Egemen olduğu ülkede rakip tanımayan en üstün güç organizasyonu konumunda olması, devleti meşrulaştırmaz. Bu durum, hukuk devletinin ayırt edici özelliğidir. Çünkü, hukuk devletinin alametifarikası, hukukla kayıtlanmış ve hukuk çerçevesinde hareket ediyor olmasıdır. Bundan dolayıdır ki, hukuk devleti yetkili değil, görevli; muktedir değil, memurdur.

Bir hukuk devletinde herkes hukuk önünde eşittir. Herkesin hukukî güvenliği vardır. Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Kanunlar geçmişe yürümez ve bütün bunların kurumsal güvencesi olarak güçlü ve bağımsız bir yargı düzeni vardır. Devletin bütün işlemleri bağımsız yargının denetimine tabidir. Bir hukuk devleti, ideolojik saikle hareket etmez. Ayrıca, bir hukuk devletinde yargı, kendisini devletin veya onun ideolojisinin bir unsuru olarak değil, fakat, daha ziyade onun deneticisi olarak görür. Bu çerçevede, hâkimler de görevlerini yerine getirirken, hukuku, egemen iradenin isteğine göre değil, fakat, sadece hukuka ve kendi bağımsız vicdanî kanaatlerine göre anlar ve uygularlar.

Sayın milletvekilleri, anayasal demokrasinin üçüncü unsuru, devletin, yurttaşlarının benimsemiş olduğu çeşitli dinler, dünya görüşleri ve ideolojiler arasında tarafsız olmasıdır. Çünkü, ahlakî ve dinî değerler, siyasî kararlarla değil, ancak bireysel tercihlerle belirlenebilir. Anayasal demokratik devletin bu meseledeki görevi, sivil toplumdaki dinî yaşayış, ideoloji ve dünya görüşü farklılıklarının barışçı biçimde bir arada var olmasının hukukî zeminini hazırlamak, sivil barışı kurmak ve idame ettirmektir. Laiklik, bu anlamda, anayasal demokratik bir ilkedir. Başka bir anlatımla, laiklik, devletin topluma bir iyi önermesini, toplumu belli bir dünya görüşü veya hayat tarzı anlayışı doğrultusunda tanzim etmesini değil, tam tersine, toplumda bu açılardan var olan farklılıkları tanımasını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, mikrofonunuzu açacağım; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

... onlara saygı göstermesini ve bütün bu farklı varoluşların barışçı biçimde bir arada tamamen kurumsal zeminini sağlamasını gerektirir. Kısaca, anayasal demokrasinin zorunlu ilkesi olan tarafsız devlet ve bu çerçevede laiklik, bir toplumsal barış ilkesidir.

İdeolojik devletten farklı olarak, anayasal demokrasi, hem farklı ahlakî anlayışlar ve dünya görüşlerinin meşruluğunu tanır hem de bunun doğal bir uzantısı olarak, toplumsal ve kültürel çeşitliliğin siyasal alana yansımasına izin verir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasal demokrasinin dayanaklarından biri de özgür piyasa ekonomisidir. Piyasa ekonomisi ile demokrasi arasındaki ilişki, teorik olarak zorunlu bir ilişki ise de, bunun böyle olduğunun yaygın bir kabul görmesi için, kumanda ekonomisine dayanan sosyalizmin dramatik tecrübesinin iflasını görmek gerekmiştir. Bu tecrübe, birçok şey yanında, kumanda ekonomisinin hiçbir yerde demokrasiyle bir arada gitmediğini ve totalitarizmin kaçınılmaz bir unsurunu oluşturduğunu açık bir şekilde göstermiştir. Nihayet, anayasal demokrasi, tabiî ki, her şeyden önce bir demokrasidir, bir halk yönetimidir; ama, özgür halkın yönetimidir. Demokrasiden kasıt da, kamu işlerinin vatandaşların iradesi doğrultusunda belirlenecek politikalara göre, yine yurttaşların yakın takip ve gözetimi altında yürütülmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin sonunda şunu demek istiyorum: Yukarıda ana hatlarını çizdiğimiz perspektif açısından ülkemize bakınca, karşımıza çıkan manzarayı değerlendirmeyi zaman darlığından dolayı sizlere bırakıyorum.

Hem anayasal demokrasi açısından hem de devlet ve siyaset geleneğimiz açısından Türkiye'deki cari siyasî sistemin anayasal demokratik bir sistem olup olmadığına sizler karar veriniz, ondan sonra da iktidar ve muhalefet ayırımı yapmadan birlikte çalışıp, eksiklik, aksaklık ve yanlışlıklarımızı gidererek ülkemiz ve insanımızın geleceği için çağdaş bir anayasal demokrasi oluşturalım diyor, hepinizi sevgi ve saygıyla tekrar selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, aleyhte söz talebi Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay'a aittir.

Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının görüşmelerinin birinci turunda yer alan Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı, RTÜK ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçeleri üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım -tabiî, bu görüşleri 10 dakikada açıklayacağız- Yüce Heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, onbir günlük çok yoğun bir maratonla bütçeyi Genel Kurula indiren Plan ve Bütçe Komisyonunun Sayın Başkanını ve sayın üyelerini kutluyorum; huzurlarınızda kendilerine teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Büyük Atatürk, 1937 yılı bütçe görüşmelerinde, bakınız, nasıl bir bütçe öngörmüş: "Cumhuriyet bütçelerinin belirgin olan ve daima kuvvetlenmesi gereken ortak özellikleri, yalnız denk oluşları değil, aynı zamanda koruyucu, kurucu ve üretken işlere her defasında daha fazla pay ayırmakta olmalarıdır." Maalesef, 1950'li yıllardan sonra, Büyük Atatürk'ün işaret ettiği bütçe anlayışına uygun, böyle bütçeleri yakalamak mümkün olmamıştır. Büyük Atatürk, bahsettiği denkliği ve fazla vermeyi yeterli bulmuyordu; biz, bırakalım denkliği, bırakalım bütçenin fazla vermesini, açığı az olan bütçelere, maalesef, razı olduk. Büyük Atatürk'ün 1937'de söylediği bütçe anlayışı, özünde, Cumhuriyet Halk Partisinin devlet idaresi anlayışıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemiz ve Meclisimiz, gerçekten zor günler yaşıyor, doğrudur; ama, kimse bu zor günlerin, Meclisimizin kurulduğu ilk günden başlayarak, 29 Ekim 1923'e kadar yaşanan zor günlerden daha zor olduğunu iddia edemez. Yine, hiç kimse, bu zor günlerin, 1939-1944 yılları arasında yaşadığımız zor günlerden daha zor olduğunu iddia edemez.

Ünlü düşünür Kipling'in şu sözünü, Yüce Parlamentoya anımsatmak isterim: "Başarısızlık için kırk milyon sebebimiz vardır; ama, tek bir mazeret bulamazsınız."

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2002 malî yılı, daha önceki yıllarda uygulanmış acı reçetelerin de etkisiyle ve yüzde 30'larda seyreden enflasyon sayesinde, durgun olarak tamamlanmış bir dönemken, 2003 Malî Yılı Bütçesindeki göstergelere baktığımızda, günü kurtarma ve geçiştirme anlayışının hâkim olacağı kanaati bizde hasıl olmaktadır.

Devlet bütçesi yapılırken, tepe örgütlerin bütçelerinin rasyonel bir anlayışla Yüce Meclise sunulmadığı da gözlenmektedir. Bir önceki yıla göre, artış oranlarında çok ciddî nüans ve çarpıklık mevcuttur. Bir kurumun bütçesinde, bir önceki yıla göre, yüzde 41'lere, yüzde 44'lere varan artışlar öngörülürken, bir başka kurumda, bu artışlar, yüzde 20'lerde seyretmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına kamu maliyesini denetleyen bir yüce makamdır. Ne hazindir ki, bu yüce  makamın, 147 katrilyonu denetleyen bir kurumun, evraklarını koyacak bir arşivinin olmaması, bu yüce kurumun böyle bir sorun yaşaması, son derece üzüntü verici ve düşündürücüdür. Yoksa, bu, devletimizin malî hafızayı önemsemediğinin bir işareti midir, merak ediyorum!..

Her şeye rağmen, Sayıştayın, performans ölçümüyle ilgili projesini olumlu buluyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan bir kurumun, yönetici ve uzmanlarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini yılda onbeş gün, maksimum bir ay buralarda görmeleri ve görüşmelerini, doğrusunu isterseniz, çok uygun bulmuyorum. Şayet, Sayıştay, Yüce Meclis adına iş ve işlem görüyorsa, bu kurumda, bu kampusta, Sayıştay'ın bizleri enforme edecek, bilgilendirecek bir irtibat bürosu, birimi, masası -her neyse- olmalıdır diye de düşünüyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa Mahkememizin, bağımsız yargının en üst makamı olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu yönüyle, Yüce Divan görevinin yanı sıra, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan kanunların Anayasaya uygunluğunu inceleyen bir kurum olmak durumu ve görevi de vardır. Bu yüce mahkememizin işlerini hafifletmek de, Yüce Heyetinizin elindedir. Anayasaya uygun kanun çıkarırsak, Anayasa Mahkemesinin iş ve işlemlerini de son derece hafifletmiş oluruz. Aksi durumda, Anayasa Mahkemesi, sürekli, basın mensuplarının kameralarının altında günler geçirir. Anayasa Mahkemesinin siyasallaşmaması en büyük temennimizdir, umudumuzdur, arzumuzdur; ancak, mesela, geçen hafta geçen 61 yaş emeklilik meselesi, yine, Anayasa Mahkemesinin gündemini epeyce de işgal edecektir.

Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; Cumhurbaşkanlığı makamı, devletin ve milletin birlik ve beraberliğini temsil eden bir yüce makamdır. Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanı, yürütme organının da başıdır. Dolayısıyla, yürütme organının Cumhurbaşkanıyla çelişmesi diye bir şey söz konusu olamaz, olmamalıdır; ancak, yürütme organı tarafından Parlamentoya sevk edilen kanun tasarılarının bir kısmının Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından geri gönderilmesi, yürütme organı içerisinde bir koordinasyon eksikliğinin işareti olabilir mi, doğrusunu isterseniz ben de merak ediyorum. Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığı ve objektifliği, tartışılmayacak kadar açıktır ve nettir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; "Kayıtsız şartsız tabiriyle açıkça ifade edilen egemenliği milletin sorumluluğunda tutmak demek, bu egemenliğin en küçük bir parçasını, sıfatı, ismi ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek, verdirmemek demektir." Bu söz bana ait değil; bu söz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Birinci Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ait. Büyük Atatürk, 1923 yılında söylediği bu sözle, Meclisimizin yetki devri konusunda göstermesi gereken hassasiyeti çok açık bir biçimde ortaya koymuştur.

Yine, Atatürk "icra eden, karar verenden daima daha güçlüdür" sözüyle yürütmenin önemini vurgulamıştır; ancak, icra organı, yani hükümet, karar organını, yani Meclisi by-pass ederse, çok da fazla demokrasiden söz etme olanağı kalmaz; daha vahim olmak üzere, rejimin esenliğine gölge düşer.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Edirne'nin Meriç İlçesinden Iğdır'ın Gödekli Köyüne, Hatay'ın Samandağı İlçesinden Sinop'un Dibekli Köyüne kadar, coğrafyamızda yaşayan 70 000 000 yurttaşımız, Parlamentoyu çare müessesesi olarak görmektedir ve geçmişte yaşanan acı tecrübelere rağmen, yüce milletimiz, hâlâ, bu Parlamentodan çok şey ummakta ve beklemektedir; ancak, aynı oranda da, bir büyük endişe ve bekleyiş içerisindedir. Sayısal çoğunluğa dayanarak "ben yaptım oldu, ben yaparım olur" anlayışı, demokrasinin evrensel ilkeleriyle bağdaşmaz. Demokrasi, el kaldıran 2 ördeğin 1 file üstünlük sağlama rejimi değildir; demokrasi ve parlamentarizm, çoğunluğun azınlığa tahakkümü de değildir. Herkes için aynı hukuk, herkes için aynı eşitlik, herkes için aynı adalet ve herkes için aynı özgürlük; işte, demokrasi budur. Bu hayata geçmeden, ülkenin kalkınması da beklenemez.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 23 üncü Meclis Başkanımız Sayın Arınç, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında, büyük bir dikkat ve beğeniyle izlediğim konuşmasında, 216 trilyon liralık Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde azamî tasarrufa gidilmesi gereğini ortaya koydu. Doğrudur, öyle gerekiyordur; ancak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilim, 1 dakika, mikrofonunuzu açacağım; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) - ... bir daire başkanının çalıştığı fizikî ortam ile Halkla İlişkiler binasında kendi çalıştığımız odaları kıyasladığımızda, bu kadar kutsal ve önemli bir görevi ifa eden milletvekillerimize, bu bütçeyle umduğumuz hizmetin ve olanağın sağlanması mümkün değildir. Meclis Kütüphanesinde fevkalade yeterli kaynak var; ama, fizikî ortam itibariyle, hiçbirimizin artık yararlanamayacağı bir hale gelmiş olması, bir an önce el atılması, düzeltilmesi gereken bir hadisedir; ben, öyle görüyorum. Yine, milletvekillerimizin tümünün, her birimizin bilgisayar ortamında çalışması, artık, çağın gereğidir. Meclis Başkanımızın Plan ve Bütçe Komisyonunda da işaret ettiği olayın en kısa zamanda gerçekleşeceğini umuyorum, inanıyorum, inanmak istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Parlamentoda görev yapan milletvekillerinin iki temel görevi olduğunu biliyoruz. Müsaadenizle, 22 nci Dönemin dört aylık bilançosuna şöyle bir bakmak istiyorum: 93 adet kanun teklifinin sadece 1 tanesi kanunlaşmıştır. 268 adet sözlü soru önergesinin sadece 63 tanesi yanıtlanmıştır. 47 adet Meclis araştırması önergesinin sadece 5 tanesi işleme alınmıştır. Bu rakamlar, Meclisimizin çalışmalarını milletvekillerinin değil de yürütme organının belirlediğini ve yönlendirdiğini açık seçik ortaya koymaktadır. Hükümetlerin doğru iş ve işlem yapmasını Meclis sağlar. Meclis, denetim yetkisini ne kadar yoğun kullanırsa, hükümetler de o denli başarılı olurlar.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu Meclisin, mutlaka, Sosyal Sigortalar Kurumu Etlik Hastanesini, orada yaşayan insanların çektiği çileyi görmesi ve düzeltmesi lazım. Her milletvekilinin SSK Etlik Hastanesine gitmesi lazım. Oradaki doktorlar, hemşireler cansiparane çalışıyorlar; ancak, fizikî kapasite ve hasta yüklenmesi, gerçekten, bırakın 21 inci Yüzyılı, 15 inci Yüzyıla uymayacak, yakışmayacak koşullardadır.

BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ın ifade ettiği gibi, işsiz insan sudan çıkmış balık gibidir. Bu Meclisimizin işsizlik ve yoksulluk illetini, mutlaka ve mutlaka yenmesi gerekir. Bu Meclisin, çocuğuna mavi önlük alamadığı için intihar eden babaların artık olmadığı bir Türkiye tesis etmesi gerekir. Bu Meclisin, dörtbir yandan işgal altındayken bile onurla yürüttüğü dışpolitikamızı, aynı onurla yürütmesi gerekir. Öyle anlaşılıyor ki, 59 uncu cumhuriyet hükümetini bu bütçe çok yoracak; ancak, daha vahimi, bu bütçe yüce milletimizde bir büyük hayal kırıklığı yaratacak ve gençlerimiz, yine, Türkiye'de yaşamaktan gurur duymayacak.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Duyacak, duyacak.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Meclisimizin Sayın Başkanının hoşgörüsüne sığınarak, sözlerimi, Parlamentonun Birinci Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözüyle noktalamak istiyorum.

"Bütün dünya bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur; yalnız bir makam vardır, o, milletin kalbidir, o milletin vicdanıdır ve o milletin varlığıdır."

Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Altay, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birinci turda söz talebi Başkanlığımıza ulaşmamıştır, söz talebi yoktur.

Şimdi sırasıyla birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu... (CHP sıralarından "soru, soru" sesleri)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Soru var, soru soracağız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce bütçelerle ilgili olarak soru sormak...

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, söz talebim var, sonra da soru talebim var.

BAŞKAN - Lütfen... Bir açıklama yapabilir miyim?

Lütfen, buyurur musunuz Sayın Kart.

"Milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır" diye, bu metni, sizlere, oturumun başında okumuştum ve bittiğinde, ekranda, böyle bir talep yoktu.

Sayın Kart, şu anda sizin talebiniz yok, sadece Sayın Varan'ın bir talebi var. O da, ben konuştuktan sonra oldu.

Bunu, bilgilerinize tekrar sunuyorum ve madem şu anda söz talebi istiyorsunuz...

ATİLLA KART (Konya) - Konuşma bittikten sonra soru soruyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, bakınız, oturumun başında ifade ettim, söz taleplerinizi iletin diye söyledim, metni de tekraren okudum; ama, şu anda söz talebinizin olduğunu söylüyorsunuz. Soru sorulmasından kaçınma gibi bir durum yok; ama, ben, ekranda görünmediği için böyle bir talebinizin olmadığını söyledim ve doğru yaptığıma da inanıyorum; yani, soru talebiniz buraya iletilmedi.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, ekrandaki sıraya göre sorularınızı alacağım.

Danışma Kurulunun aldığı karar gereğince, 10 dakika süreyle sorularınız alınacak, daha sonra da, 10 dakika içinde sorularınız cevaplandırılacaktır.

Sayın Varan, buyurun.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Sinop Milletvekili, son konuşmacı, Meclis Başkanımızın konuşmasını çok dikkatle dinlediğini belirtti; fakat, arkadaşımız, ne yazık ki, kendi konuşmasını çok dikkatle yapmadı. Burada demokrasiyi tarif ediyorken, 2 ördeğin 1 filden üstün olduğunu söyledi. (CHP sıralarından "soru, soru" sesleri)

BAŞKAN - Sayın Varan, bir dakika bekler misiniz.

Lütfen, sorunuzu sorunuz; daha önce konuşmuş olan hatiple ilgili olarak bir değerlendirme yapmayın. Sorunuz varsa, sorunuzu alayım.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Başkanım, arkadaştan rica ediyorum, kayıtların düzeltilmesi, ördeğin, filin kayıtlara girmemesi gibi... Biraz hakaret içerdiği için uyarmak istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Varan.

YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Bu, arkadaşımızın görevi değil ki...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Bu soru değil ki Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hepinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Sayın Maliye Bakanımızın bugün yapmış olduğu konuşmasının 45 inci sayfasına bakıyorum; burada, aynen, şu ibare yer alıyor: "Sayıştay güçlendirilecek, denetim kapsamı genişletilecektir, kamuda performans odaklı denetim sistemine geçilecektir." Şimdi, Sayın Maliye Bakanının daha sözleri burada iken, bakıyoruz, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, bütçede, Sayıştaya, geçen seneki bütçe teklifinde, konsolide bütçe içindeki oranı itibariyle daha az ödenek önerildiği ortaya çıkıyor. Şöyle söyleyeyim: Geçen sene, 2002 yılında pay onbinde 4 imiş, şimdi onbinde 3'e düşmüş. Bu, sorumun bir bölümü; bu nasıl olacak?

Ayrıca, sayın hükümetimiz, Plan ve Bütçe Komisyonuna, Sayıştay 2003 bütçe teklifini 50 trilyon 518 milyar lira olarak getirdiler; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda 1 trilyon liralık bir eksiltme yapıldı. Yani, şu anda huzurunuza inmiş olan, Genel Kurula inmiş olan Sayıştay bütçesi, hükümet teklifinin, Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulan teklifin de altındadır; yani, bu onbinde 3 oranı daha da düşmektedir.

Peki, şimdi, bu açıklamalar çerçevesinde, Sayın Maliye Bakanının ve sayın hükümetin, nasıl böyle bir iddia ortaya koyduğunu anlamak istiyorum. Böyle şey olur mu?! Sayıştay güçlendirilecek, denetim kapsamı genişletilecek... Bunu nasıl yapacaksınız?! Çünkü, hükümetin Plan ve Bütçe Komisyonuna sunmuş olduğu orijinal ilk teklifte bunun tam aksi bir öneri var. Ayrıca, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bizim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun tüm itirazlarına rağmen, 1 trilyon liralık bir eksiltme yapıldı. Bunun yanıtını istiyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Sayın Erdöl, buyurun.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Başkanımızın ve partimizin Meclis lojmanlarıyla ilgili tasarrufu, oldukça olumlu bir davranış olarak kamuoyu tarafından takdir edilmektedir. Tebrik ediyorum. Fakat, özellikle şehir içinde ve mahalle içinde kalan çeşitli kurumlara ait lojmanlar ve bilhassa sahillerde "eğitim tesisi" veya "dinlenme tesisi" adı altında sosyal tesisler vardır ki, eğitimle ilgili olduklarını düşünmüyorum. Bunların da aynı şekilde satılması planlanıyor mu acaba?

Ayrıca, Başbakanlarımızın evlerinde oturduğu bir dönemde, birçok emekli olmuş etkili ve yetkili şahsın da bu lojmanları terk etmesi, acaba, kendileri tarafından düşünülüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Erdöl, teşekkür ediyorum.

Sayın Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, Başkanlığınız aracılığıyla şu soruları yöneltmek istiyorum:

Bilindiği gibi, hükümet, Anayasada birtakım değişiklikler yapma hazırlığı içerisindedir. Bu kapsamda da, Anayasa Mahkemesine üye seçimini düzenleyen 146 ncı maddede herhangi bir değişiklik yapılması yolunda yapılmakta olan çalışmalar var mıdır? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Anayasa Mahkemesinin her geçen gün artan iş hacmi ve buna bağlı olarak yargılamanın uzaması karşısında, ikinci bir çalışma heyetinin teşkilini sağlayacak bir yapılanma düşünülmekte midir; bu yolda yapılmakta olan bir çalışma var mıdır?

Üçüncü sorum, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluyla ilgili. Televizyon yayın frekanslarının tahsisi konusunda, frekans ihaleleriyle ilgili çalışmalar hangi aşamadadır; sonuçlanmış mıdır? Bu ihalelerin yapılmamasından dolayı doğan kamu zararı tutarı nedir? Bu zararın telafisi yolunda ne gibi tedbirler alınmıştır, alınmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Sayın Taşçı, buyurun.

HAMİT TAŞÇI (Ordu) - Teşekkür ederim.

Milletvekillerinin çalışmalarını daha rantabl olarak yapabilmesi için, Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından, odalar, bilgisayar ve elektronik donanımlı hale getirilebilecek mi?

İkincisi, milletvekili çalışma odaları ile kütüphane arasında bir bağlantı kurup, oradaki bilgi ve birikimlerden yararlanmak için çalışmalar var mı?

Diğer bir konu: Reisicumhur, Türkiye'de, devlet başkanı olarak, ülkeyi temsil ve başkumandan olarak üstlendiği o büyük görevlerin yanında, çok detaylı bir hizmet ağıyla kendisinin zamanı alınmıştır. İldeki vali devleti temsil ediyor; ama, devlet başkanlığının, il müdürlerine kadar meşgul edilmesi hâlâ devam edecek mi; bu konuda herhangi bir çalışma var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Sayın Koral, buyurun.

RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkanım, ben de milletvekili danışmanlarıyla alakalı olarak bir soru arz etmek istiyorum.

Milletvekillerimizin danışmanları var; ama, nedense, ayakta hizmet veriyorlar. Millletvekillerine, bulundukları mahal üretimde bulunma imkânı vermediği gibi, danışmanları milletvekillerinden daha da şanssız; hiçbir oturma mahalleri yok, üretmeyle ilgili faaliyetlerini herhalde Meclis dışında yapacaklar. Her zaman birlikte olmamız gereken bu arkadaşlarımızın üretime katkıda bulunması için, mutlaka bir mahalde çalışması gerekiyor. Bu ortamın, sadece bilgisayar ortamı olarak değil, danışmanların üretime katkıda bulunacakları şekilde düzenlenmesi düşünülüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Koral, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Anadol ve Sayın Demirbağ'a söz verip, soru sorma faslını kapatacağım.

Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ben bir tek soru soracağım efendim; aracılığınızla, Sayın Meclis Başkanlığının sorumu yanıtlamasını istiyorum.

Şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin terk ettiği lojmanlarda, kaç AKP'li milletvekili, kaç CHP'li milletvekili ikamet etmektedir? (Alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Demirbağ, son soru sorma hakkı sizin; buyurun.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Başkanım, öncelikle, CHP'li arkadaşımız yine "AKP" diyor...

BAŞKAN - Sayın Demirbağ, lütfen sorunuzu sorunuz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bunu düzeltsinler.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) -  Adalet ve Kalkınma Partisi...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bir de, özellikle, bu telefon meselesini soracağım. Gerek makam odalarında kullanmış olduğumuz telefonlar gerekse cep telefonlarıyla insanımıza hizmet veriyoruz, seçmene hizmet veriyoruz. Bunlar için bir sistem getirilmesi lazım. Yarın, altıncı, yedinci aydan sonra cebimizden telefon parası ödeyeceğiz. Bürokrasiye baktığımız zaman -biz de bürokrasiden geldik- böyle bir şey söz konusu değil. Milletvekillerine niye bir hudut konuluyor, tahdit getiriliyor? (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, soru sorma işlemi tamamlanmıştır.

Sayın Başkan, buyurun.

TBMM BAŞKANVEKİLİ İSMAİL ALPTEKİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu ana kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi, ilaveten RTÜK bütçesi, Cumhurbaşkanlığı bütçesi, Sayıştay Başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçelerinin müzakeresini beraberce gördük ve değerlendirdik. Grupları adına ve şahısları adına, değerli milletvekili arkadaşlarımız görüşlerini ifade ettiler; bu arada, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığını ilgilendiren sorular tevcih ettiler. Bu konularda gerekli açıklamaları yapmaya çalışacağım.

Bu sorulardan önce konuşan Ordu Milletvekilimiz Sayın Enver Yılmaz iki konuya değindiler. O da, bir noktada, Başkanlığımızı muhatap alan bir soruydu. Birincisi "Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan personelin durumu yeniden gözden geçirilmelidir" dediler. Bu tartışılıyor, konuşuluyor. "Türkiye Büyük Millet Meclisi büyük bir KİT haline dönüşmüştür, masrafları fazladır, çalışanı fazladır" deniliyor. Bu noktada, temenni ediyorum, diliyorum ki, hepinizin desteğiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı, bu meseleyi oturmuş, konuşmuştur ve geçtiğimiz günlerde, Başkanlık Divanımız bir karar alarak, bir komisyon oluşturmuştur. Bu komisyon, personel durumumuzu ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin idarî teşkilatının yapısını incelemek suretiyle, yeniden yapılandırma çalışması içerisine girmiştir. Böylece, etkin, verimli ve hakikaten, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, milletimizin beklediği ve sizlerin beklediği bir çalışmanın, bir hizmetin sağlanmasına çalışılacak, bugüne kadar değişik şekillerde değerlendirilen bu iddialar, itirazlar, şikâyetler de, ümit ediyorum ki, ortadan kalkmış olacaktır.

Yine, Sayın Yılmaz, Türkiye Büyük Millet Meclisi idarî teşkilatındaki personelin hizmetiçi eğitiminin yetersizliğinden bahsetmiştir. Bu konuda milletvekillerimizden de zaman zaman şikâyetler aldığımız gibi, şu ana kadar kendilerini dinlediğimiz değerli milletvekillerimiz de değişik şekillerde bunu ifade etmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, öğrenmenin ve eğitimin, elbette ki, yaşı yoktur. Bu bakımdan, şu ana kadar, değişik statülerde çalışan Türkiye Büyük Millet Meclisi personelinin eğitimi belirli şartlarda yapılmaktadır. Elimizde bir eğitim programı vardır. Bu program çerçevesinde, çalışanlar, değişik zamanlarda ve zeminlerde alınmak suretiyle, kendilerine, gerekli bilgi, beceri ve yeni bilgiler aktarılmaktadır; ama, kişisel görüşümü de ifade etmem gerekirse, bunun yeterli olduğu kanaatinde değilim. Biraz önce ifade ettiğim gibi, günün şartlarına göre, milletimizin de bizden beklediği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapmak istediği hizmet hedeflerine göre, bunu, daha ileri, daha değişik şartlarda yapmamız mümkündür. İşte, bunun için başta ifade ettiğim bu komisyon çalışmalarını tamamladığında, zannediyorum ki, sorulan sualin cevabı da alınmış olacaktır.

Şimdi, komisyon müzakereleri sırasında, bu bilgisayar meselesi elbette ki değerlendirildi, konuşuldu, teklif edildi. Gerçekten, milletvekillerimizin, 21 inci Yüzyılın iletişim şartlarına, bilgi ağına, hızlı bilgilenme ve öğrenme şartlarına uygun çalışmasını hepimizin gönlü istiyor; ama, bunu şu anda hemen halledelim diye düşünürsek, Başkanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu detaylı olarak ifade ettiler; ama, bütün arkadaşlarımız bu konuda müsterih olsunlar ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanımız başta olmak üzere, Başkanlık Divanımız bu meseleyi çok ciddî ve önemli görmüştür, inşallah, hepimizin arzu ettiği şekilde çözmeye gayret edecektir.

Milletvekili arkadaşlarımız geldiği zaman, hakikaten, kura sonucu odalarına gittiklerinde, öyle zannediyorum ki, önemli bir kısmı, bir hayli hayal kırıklığına uğramışlardır. Kendi mekânlarında çok iyi imkânlarda çalışanların ötesinde, normal, kendi ikametgâhlarındaki çalışma odalarının, bu milletvekillerimize tahsis edilen odaların çok daha ötesinde ve rahat olduğu görülmüştür. Ne var ki, elimizdeki gerçek, fizikî zemin bu. Bunu en iyi şartlara götürmek, elbette ki, hepimizin arzusudur; ama, şu andaki 550 milletvekili arkadaşımıza oda bulamadığımız ve şu anda, halen odası olmayan arkadaşlarımız da vardır.

Bütün bu, Meclisin yeniden -personel açısından, hizmet açısından, hizmet ağı açısından- yapılandırılması noktasında, Başkanlık Divanımızın, çalışmaları içerisinde, bu fizikî yeniden yapılanma ve şartların, milletvekilinin çalışma şartlarının iyileştirilmesi noktasında, ileriye yönelik bir çalışması vardır. Bu, elbette ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, belki de, bir noktada, vereceği kararla çözülebilecek bir husustur.

Değerli arkadaşlar, lojmanlar meselesi, komisyonumuzda da Sayın Başkanımız tarafından çok detaylı olarak anlatıldı. 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisini biz, yüce milletimize baktığımız zaman milletimizi gördüğümüz, milletimizin de, bu Meclisin, Yüce Heyetin çalışmalarını gördüğünde, yine kendisini gördüğü bir meclis olarak değerlendiriyor ve böyle görüyoruz. Öyleyse, hakikaten, bu Yüce Parlamento bütün çalışmalarında, ülke meselelerini çözecek, ciddî çözüm getirecek yasalar, kararlar almalıdır. Bu çerçevede -işte, bu Meclise nasip oldu- uzun süredir de tartışma konusu olan lojmanlarımız, elbette ki, 22 nci Dönem milletvekillerimize tahsis edilmedi ve Başkanlık Divanımızın aldığı bir kararla Maliye Bakanlığına iade edildi -bunlar çok konuşuldu; ama, burada tekrarında yarar görüyorum- ama, Maliye Bakanlığına iade edilen protokolde de, herhangi bir yere yeniden tahsis edilmemesi, mutlaka değerlendirilmek suretiyle, en iyi şartlarda değerlendirilmek suretiyle, bu ülkenin derdine deva bir merhem olacak katkı olması noktasında Başkanlığımız hassas davrandı.

Bu Mecliste, şu ana kadar -bütçe görüşmelerinin yapıldığı andaki- oturanları, orada, komisyonda ifade ettik; ama, şimdi, yine ifade ediyorum. Biliyorsunuz, lojmanlarda 576 ikametgâh var; bunların 393'ü boşalmış, şu ana kadar 183 arkadaşımız orada ikamet etmektedir. Şimdi, burada kim oturuyor, hangi partiden oturuyor, niçin oturuyor noktasında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin muhatap olacağı bir durum yok değerli arkadaşlar...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ama, istismar edilmesin... Kaç kişi oturuyor, kaç kişi oturuyor?..

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Eski milletvekilleri oturuyor; CHP'nin eski milletvekilleri oturuyor!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Cevap istiyoruz.

TBMM BAŞKANVEKİLİ İSMAİL ALPTEKİN (Ankara) - Müsaade eder misiniz...Sayın Anadol, müsaade eder misiniz... Siz, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesisiniz; ama, benim izahatımı dinlerseniz, tatmin olmadığınız zaman, elbette ki sizi dinleyeceğim; çünkü, değerli arkadaşlar, Başkanlık Divanımız, bu lojmanların idaresini, bundan sonraki tasarruflarını, her türlü hizmeti Maliye Bakanlığına devretmiştir. Devirden sonra da, orada oturan milletvekillerinin ellerinden bir taahhütname alınmak suretiyle -okuyan çocuğu var, orada bazı zorunlulukları var- 690 000 000, zannediyorum -yanılmış olabilirim- zamlandırılmak suretiyle, zaten caydırıcı bir noktaya getirilmiştir.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Aylık mı Sayın Başkan?

TBMM BAŞKANVEKİLİ İSMAİL ALPTEKİN (Ankara) - Müsaade buyurur musunuz...

Oturanlarla ilgili ifadeniz ayrı; ama, benim sorumluluğum ayrı bir şey. Şu anda Meclis lojmanlarında oturanlar varsa -ki, var- onların tahliyesi noktasında, benim hukukî bir tasarruf imkânım yok; ben, protokolle devretmişim.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Maliye Bakanı açıklasın.

TBMM BAŞKANVEKİLİ İSMAİL ALPTEKİN (Ankara) - Maliye Bakanına sorabilirsiniz, yetkililere sorabilirsiniz; ama, Plan ve Bütçe Komisyonunda da, zannediyorum, Maliye Bakanı o noktadaki açıklamayı yapmış oldu.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Nerede oturacaklar?..

BAŞKAN - Sayın Alptekin, Sayın Başkan, Danışma Kurulunun önerisi doğrultusunda, 10 dakikalık bir cevap süresi vardır; şu anda son 2 dakikayı kullanıyorsunuz. Lütfen, konuşmanızı tamamlarsanız...

TBMM BAŞKANVEKİLİ İSMAİL ALPTEKİN (Ankara) - Sayın Başkan, 2 dakikaya sığmayabilir; ama, sorulan suallerin de cevaplandırılması gönlümüzün arzusudur.

BAŞKAN - Biraz hızlı olursanız...

TBMM BAŞKANVEKİLİ İSMAİL ALPTEKİN (Ankara) - Değerli arkadaşlar, milletvekili danışmanlarıyla ilgili konu, elbette ki, bu Meclisteki yasal bir durum. Gönlümüz istiyor, danışmanların, çok daha faydalı, yararlı, milletvekillerinin çalışmalarına altyapı hazırlayan bir durum içerisinde olmaları; ama, şu andaki durumda, yüksekokul mezunu olma şartı yetiyor ve milletvekiline de kesin takdir hakkı veriyor. Bunun bir yönetmeliğe bağlanması, şartların belirlenmesi halinde, zannediyorum, milletvekillerine daha fazla hizmet verebileceği ümidindeyim.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi tamamlarken, size şunu ifade etmek istiyorum: 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başkanlık Divanı, hizmeti aksatmadan, etkin ve verimli bir çalışma yapmak suretiyle, ama, azamî tasarruf yapmak suretiyle, siz Değerli Parlamentoya her türlü hizmeti verme gayreti içerisindedir. Hedefimiz budur; çünkü, milletimiz bizi çok iyi bir şekilde takip ediyor. Milletin de arzusu ve temennisi istikametinde, bu Meclisten bekleneni verecek şekilde, milletvekillerimizin rahat bir çalışma ortamı içerisinde olmaları noktasında elimizden gelen gayreti göstereceğimizi ifade ediyor; hepinize teşekkür ediyor, bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Yanıt vermediniz efendim...

BAŞKAN - Sayın Alptekin, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, cevap süresi dolmuştur. Cevaplandırılmayan sorular, daha sonra yazılı olarak cevaplandırılacaktır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2003 Malî Yılı Bütçesi

 

A  -  C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a                 L i r a

                                                                                                                                          

101                           Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri                           91 778 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111                           Yasama Hizmetleri 59 065 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112                           Millî Sarayların İdare ve Korunması     25 095 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900                           Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler          40 302 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                  

                    T O P L A M                           216 240 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin sonunda yer alan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun toplam 97 655 000 000 000 lira gider ve 97 655 000 000 000 lira gelirle bağlanan 2003 malî yılı bütçesi ile kurumun kadro cetvelleri, 13.4.1994 tarihli ve 3984 numaralı Kanunun 12 nci maddesi gereğince karara bağlanmış bulunmaktadır.

Bilgilerinize sunuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                      L  i  r  a            

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                116 989 342 845 000

- Toplam Harcama                                :                                104 214 628 580 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                12 774 714 265 000

BAŞKAN- Kabul edenler...  Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...  Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

B) CUMHURBAŞKANLIĞI

1.- Cumhurbaşkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a                 L i r a

                                                                                                                                          

101                           Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri                           22 725 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler...  Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900                           Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler                           955 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                           

                    T O P L A M         23 680 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler...  Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.- Cumhurbaşkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Cumhurbaşkanlığı  2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                      L  i  r  a            

- Genel Ödenek Toplamı    :                           13 731 742 370 000

- Toplam Harcama             : 9 650 632 470 000

- İptal Edilen Ödenek               : 4 081 109 900 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.- Sayıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a                 L i r a

                                                                                                                                          

101                           Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri                           20 449 700 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111                           İnceleme, Yargı ve Karar Hizmetleri 28 170 300 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900                           Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler                           898 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                          

                    T O P L A M         49 518 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Sayıştay Başkanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Sayıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sayıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                      L  i  r  a            

- Genel Ödenek Toplamı                           :                           23 086 146 210 000

- Toplam Harcama             :                           18 997 432 650 000

- İptal Edilen Ödenek               :                           4 088 713 560 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Sayıştay Başkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2003 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a                 L i r a

                                                                                                                                           

101                           Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri                            2 905 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111                           İnceleme ve Yargı Hizmetleri                           834 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900                           Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler          39 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                          

                    T O P L A M         3 779 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2003 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN-  (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                      L  i  r  a            

- Genel Ödenek Toplamı    :                           1 762 980 250 000

- Toplam Harcama             : 1 631 474 930 000

- İptal Edilen Ödenek               :                           134 394 650 000

- Ödenek Dışı Harcama             : 2 889 330 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2003 malî yılı bütçeleri ile 2001 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, birinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını görüşmek için, alınan karar gereğince, 24 Mart 2003 Pazartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.15