DÖNEM : 22 CİLT : 8 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
49 uncu
Birleşim
18 . 3 . 2003 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/30)
2. - Uşak Milletvekili Alim Tunç’a, Başkanlık tezkeresinde belirtilen
sebep ve süreyle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/219)
IV - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. - Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelerle, 2003 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
görüşülme programıyla, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerileri
V. - HÜKÜMET PROGRAMI
1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan Bakanlar Kurulu
Programının okunması
VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. - Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 24 milletvekili ile Samsun
Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin, Samsun’da kurulma
aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile çevre ve
insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri (10/29, 10/31)
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Ahmet Güryüz Ketenci’nin, İran’dan ithal edilen doğalgaza ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı (7/191)
2. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu’nun, Adana’da yürütülen projelere
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/209)
3. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu’nun, Adana’da yürütülen projelere
ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı İmdat Sütlüoğlu’nun cevabı (7/217)
4. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un, Suriye’deki bir barajdan
kaynaklanan Hatay’daki su baskını zararına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen’in cevabı (7/221)
5. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, akaryakıt fiyatlarına ve
enerji tüketimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet
Hilmi Güler’in cevabı (7/239)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in, bir heyetle birlikte 19 - 22 Şubat 2003
tarihleri arasında Cezayir'e yaptığı resmî ziyarete Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın da iştirak etmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul
edildi.
Genel Kurulun 16 Mart 2003 Pazar günkü (bugün) birleşiminde, daha önce
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 82 sıra sayılı
İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ile
Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in, İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın
Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden görüşülmesine ve
gündemin 3 üncü sırasına alınmasına, diğer işlerin buna göre teselsül ettirilmesine,
Genel Kurulun bugünkü birleşiminde gündemin 7 nci sırasına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması ile
17.3.2003 Pazartesi günü Genel Kurul çalışmalarının yapılmamasına ilişkin AK
Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S.Sayısı : 73)
görüşmeleri, komisyon yetkilileri ve hükümet temsilcisi Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından ertelendi;
2 nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/524) (S. Sayısı : 72) üzerindeki
görüşmeler tamamlandı; yapılan açıkoylama sonucunda, tasarının kabul edilip
kanunlaştığı,
3 üncü sırasına alınan, İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın
Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi
Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/97) (S. Sayısı : 82) yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği ve
kanunlaştığı,
Açıklandı.
Grupların da mutabakatıyla, 18 Mart 2003 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 23.11'de son verildi.
İsmail Aptekin |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Yaşar Tüzün |
Suat Kılıç |
|
Bilecik |
Samsun |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
Enver Yılmaz |
|
|
Ordu |
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
No. : 70
II. - GELEN KÂĞITLAR
17 . 3 . 2003 Pazartesİ
Tasarı
1. - Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına 4 üncü Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/539) (Millî Savunma ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.3.2003)
Teklif
1. - Malatya Milletvekilleri Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Ali Osman Başkurt,
Süleyman Sarıbaş, Muharrem Kılıç, Fuat Ölmeztoprak ve Miraç Akdoğan ile 8
Milletvekilinin; 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190 sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/100) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı
Soru Önergesi
1. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, İGSAŞ'ın doğalgazının
kesilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/188)
No. : 71
18 . 3 . 2003 SalI
Tasarı
1. - Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında
Kanun Tasarısı (1/540) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.3.2003)
Rapor
1. - Tebligat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/533, 2/94) (S. Sayısı: 93) (Dağıtma tarihi: 18.3.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Zonguldak Milletvekili Nadir Saraç'ın, Kamu İhale Kanunu
uygulamalarında orman köylülerinin mağdur edildiği iddiasına ilişkin Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/308) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.3.2003)
2. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, bürokrat atamalarına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/309) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.3.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
15.00
18 Mart 2003
Salı
BAŞKAN:
Bülent ARINÇ
KÂTİP ÜYELER:
Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49 uncu
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1. - Bilecik
Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/30)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gördüğüm lüzum üzerine Kamu İktisadî Teşebbüsleri
Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum.
Gereği, bilgilerinize arz olunur.
Fahrettin Poyraz
Bilecik
BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bir sayın
milletvekilinin izinli sayılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım:
2. - Uşak
Milletvekili Alim Tunç’a, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve süreyle
izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/219)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, hastalığı nedeniyle,
17.2.2003 tarihinden itibaren 13 gün süreyle izinli sayılması, Başkanlık
Divanının 13.3.2003 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Yılmaz Ateş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Danışma Kurulunun iki ayrı önerisi vardır; önerilerin,
önce tümünü ayrı ayrı okutup işleme alacağım, sonra, ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Birinci öneriyi okutuyorum :
IV - ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Bakanlar
Kurulu Programı üzerindeki görüşmelerle, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları
ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşülme programıyla, Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerileri
No. : 24 Tarihi :
18.3.2003
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 18.3.2003 Salı günü yaptığı
toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Eyüp Fatsa |
Mustafa
Özyürek |
|
|
AK Parti
Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu
Başkanvekili |
Öneriler:
1- Genel Kurulun 18.3.2003 Salı günkü (bugün)
birleşiminde, Bakanlar Kurulu Programının okunması ile 21.3.2003 Cuma günü
Bakanlar Kurulu Programı üzerinde yapılacak görüşmeler ve 23.3.2003 Pazar günü
yapılacak güvenoylamasının, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmında yer alması; Salı günkü (bugünkü) birleşimde, Bakanlar Kurulu
Programının okunmasından sonra sözlü soruların görüşülmemesi; gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmının 17 nci sırasında yer alan, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 24
milletvekilinin, Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer
seçimi süreçleri ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılmasına
ilişkin (10/29) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile 19 uncu sırasında
yer alan, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin aynı
konudaki (10/31) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin
birleştirilerek yapılması ve çalışma süresinin, görüşmelerinin bitimine kadar
olması,
2- 21.3.2003 Cuma günü yapılacak Bakanlar Kurulu
Programı üzerindeki görüşmelere saat 14.00'te başlanması; bu görüşmelerde,
hükümet ve siyasî parti grupları adına yapılacak konuşmaların 60'ar dakika (bu
süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların
10'ar dakika olması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması, 23.3.2003 Pazar günü yapılacak güvenoylamasına saat 11.00'de
başlanmasının,
Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.
BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.
Şimdi, önerileri tek tek okutup, oylarınıza sunacağım:
1- Genel Kurulun 18.3.2003 Salı günkü (bugün)
birleşiminde, Bakanlar Kurulu Programının okunması ile 21.3.2003 Cuma günü
Bakanlar Kurulu Programı üzerinde yapılacak görüşmeler ve 23.3.2003 Pazar günü
yapılacak güvenoylamasının, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmında yer alması; Salı günkü (bugün) birleşimde, Bakanlar Kurulu Programının
okunmasından sonra sözlü soruların görüşülmemesi; gündemin "Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 17 nci
sırasında yer alan, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 24 milletvekilinin,
Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri
ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılmasına ilişkin
(10/29) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile 19 uncu sırasında yer
alan, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin aynı
konudaki (10/31) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin
birleştirilerek yapılması ve çalışma süresinin, görüşmelerinin bitimine kadar
olması,
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci öneriyi okutuyorum:
2- 21.3.2003 Cuma günü yapılacak Bakanlar Kurulu
Programı üzerindeki görüşmelere saat 14.00'de başlanması; bu görüşmelerde,
hükümet ve siyasî parti grupları adına yapılacak konuşmaların 60'ar dakika (bu
süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların
10'ar dakika olması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması, 23.3.2003 Pazar günü yapılacak güvenoylamasına saat 11.00'de
başlanmasının.
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
İkinci öneriyi okutuyorum:
Danışma Kurulu Önerisi
No. : 25 Tarihi :
18.3.2003
Danışma Kurulunun 18.3.2003 Salı günü yaptığı
toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görüşmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
|
Eyüp Fatsa |
Mustafa
Özyürek |
|
AK Parti
Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu
Başkanvekili |
Öneriler:
1- 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer alması, bütçe görüşmelerine, 23.3.2003 Pazar günü
güvenoylamasından sonra başlanması ve resmî tatil günleri dahil, her gün saat
11.00'den 13.00'e kadar ve saat 14.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam olunması ve görüşmelerin 6 günde tamamlanması,
2- Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve hükümet
adına yapılacak konuşmaların (hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (bu
süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların
10'ar dakikayla sınırlandırılması,
3- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak
görüşmelerde, her turda gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 30'ar
dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel
konuşmaların 10'ar dakika olması; kişisel konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61
inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz
verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması,
4- Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak
yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması,
5- Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve hükümete
45'er dakika süreyle söz verilmesi (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların
ise 10'ar dakika olmasının,
Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.
BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.
Önerileri, ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:
1-2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer alması, bütçe görüşmelerine, 23.3.2003 Pazar günü
güvenoylamasından sonra başlanması ve resmî tatil günleri dahil, her gün saat
11.00'den 13.00'e kadar ve saat 14.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam olunması ve görüşmelerin 6 günde tamamlanması,
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci öneriyi okutuyorum:
2- Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve
hükümet adına yapılacak konuşmaların (hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er
saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel
konuşmaların 10'ar dakikayla sınırlandırılması,
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü öneriyi okutuyorum:
3- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak
görüşmelerde, her turda gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 30'ar
dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel
konuşmaların 10'ar dakika olması; kişisel konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61
inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz
verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması,
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
4 üncü öneriyi okutuyorum:
4- Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak
yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması,
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Son öneriyi okutuyorum:
5- Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve hükümete
45'er dakika süreyle söz verilmesi (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların
ise 10'ar dakika olmasının,
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulmuş
bulunan Bakanlar Kurulunun Programı okunacaktır.
Bakanlar Kurulu Programını okumak üzere, Başbakan Sayın
Recep Tayyip Erdoğan'ı kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Başbakan. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu
sıralarından ayakta alkışlar)
V. - HÜKÜMET
PROGRAMI
1. - Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan
Bakanlar Kurulu Programının okunması
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin 59 uncu, AK Partinin ikinci hükümeti
adına, aziz milletimizi ve bu büyük milletin siz değerli vekillerini
saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Sözlerime başlarken, başta cumhuriyetimizin banisi Gazi
Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, aziz milletimize hizmet etmiş tüm
değerlerimizi şükranla anıyorum. Milletimize hizmet yolunda taş üstüne taş
koymuş her emek sahibine, hükümetimin en derin saygılarını iletiyorum.
Bu vesileyle, bugün, yeni bir yıldönümünü idrak
ettiğimiz Çanakkale Zaferi dolayısıyla milletime tebriklerimi arz ediyor, o
günden bugüne canlarını feda ederek bu toprakları anıtlaştıran tüm
şehitlerimizin muazzez hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Hükümet
Programımızı, büyük bir destanın yıldönümünde Yüce Meclise sunma imkânı
bulduğumuz için son derece mutlu olduğumu sizlere söylüyorum.
Bildiğiniz gibi, şu an sizlere okuyacağım Hükümet
Programı, sadece 59 uncu hükümetimizin "hükümet etme tekniği"ni
değil, 3 Kasım seçimleriyle Türk siyasal hayatında çok önemli bir değişimi
gerçekleştirmiş olan partimizin "hükümet etme mantığı"nı da ortaya
koyacaktır.
Dolayısıyla, 58 inci hükümet ile 59 uncu hükümet
arasında organik bir devamlılık ve hükümet etme mantığı açısından süreklilik
vardır.
Sizlere, hükümet etme tekniğimiz üzerine açıklamalar
yapmaya girişmeden, partimizin kimliği doğrultusunda, siyasete, topluma ve
hükümet kavramına nasıl yaklaştığımızı açıklamak istiyorum. Bunu önemsiyorum;
çünkü, bir hükümet hangi siyasal yöntemle hükümet edeceğini açıklamaya
girişmeden önce, nasıl bir siyasal perspektife sahip olduğunu açıklamalıdır
diye düşünüyorum. Bugün, isimlendirme düzeyinde, iktidarda AK Parti var;
anamuhalefet partisi olarak ise, Cumhuriyet Halk Partisi bulunuyor.
Bu isimlendirmenin gerisinde ise, iktidarda
"muhafazakâr demokrat" bir partinin olduğunu, anamuhalefette ise
"sosyal demokrat" bir
partinin olduğunu hatırda tutmak gerekir. Bu nedenle, sözlerimize, geleceğin
siyaseti açısından çok önemli gördüğümüz siyasal perspektifimizi
açıklamayla başlamanın gereğine
inanıyoruz. Böylece, hükümet etme mantığımızı Yüce Meclisin bilgilerine sunmuş
ve aziz milletimize arz etmiş olacağız.
Değerli milletvekilleri, AK Parti, siyasal kimliğini
"muhafazakâr demokrat" olarak tanımlamaktadır. AK Parti, kendi
düşünce geleneğimizden hareketle, yerli ve köklü değerler sistemimizi evrensel
standarttaki muhafazakâr siyaset çizgisiyle yeniden üretmek amacındadır. Yeni
"muhafazakâr demokrat" çizginin, muhafazakârlığın genlerine ve tarihî
kodlarına uygun şekilde, ama, siyaset
yaptığımız coğrafyanın toplumsal ve kültürel geleneklerine yaslanarak ortaya
konması, Türk siyasetine yeni bir soluk getirecektir. AK Parti, geçmişten veya
bir medeniyet havzasından siyaset çizgisi ödünç almak yerine, kendi düşünce
geleneğiyle dünya genelinde de test edilen bir siyasal tutumu yeniden üretmeyi
doğru bulmaktadır.
Bizim, yeni siyaset anlayışımıza zemin olan muhafazakâr
demokrat kimliğimize göre, siyaset, bir uzlaşı alanıdır. Toplumsal alandaki
çeşitlilik ve farklılığı siyasal alanda da kabul ediyor ve siyasetin
taraflarını her zeminde uzlaşıya davet ediyoruz. Bize göre farklılıklar tabiî
bir durum ve zenginliktir. Toplumsal ve kültürel çeşitlilikler, demokratik
çoğulculuğun üreteceği tolerans ve hoşgörü zemininde, siyasete bir renklilik
olarak katılmalıdırlar. Katılımcı demokrasinin de farklılıklara temsil olanağı
sağlayarak ve siyasal sürece katarak kendisini geliştireceği düşüncesini esas
kabul etmekteyiz.
AK Partinin muhafazakârlık anlayışı, siyasal otoriteyi,
hukukî ve siyasî meşruluğun ötesinde bir meşruluk temeline oturtmakta ve
siyasal iktidarın var olan toplumu tanıyarak, işlevlerini onun irade ve
değerlerine uygun olarak yürütmesi gerektiğini belirtmektedir.
Sadece sayısal güce dayanan bir yönetim anlayışını
benimsemiyoruz. Toplumsal mutabakattan güç alan bir siyaset anlayışından
yanayız. Bize göre siyasî iktidarın en temel dayanağı, millî iradenin kabulüne
mazhar olarak, meşruluğunu milletin genel kabulünden almasıdır. Hukukî
meşruiyetin kaynağı, hiç şüphesiz ki, milletin siyasal varoluşunun ifadesi olan
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıdır.
AK Partinin muhafazakâr kimliği, siyasal gücün bir
kişinin veya grubun elinde yoğunlaşmasını destekleyen, bireysel ve siyasal
özgürlüklere karşı olan, siyasal katılımın hemen hemen tüm biçimlerini
reddeden, baskı ve güç kullanımını öngören dayatmacı siyasal anlayışları
reddetmektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Siyasal otoritenin sınırlandırılması düşüncesi, bizim
muhafazakârlık temelli siyaset kavrayışımızın en ısrarlı olduğu
argümanlardandır.
Bize göre, sınırlandırılmayan, keyfiliğe ve
hukuksuzluğa olanak sağlayan, katılımı ve temsili önemsemeyen, bireysel ve
kolektif hak ve özgürlükleri hiçe sayan totaliter ve otoriter anlayışlar, sivil
ve demokratik siyasetin en büyük düşmanlarıdır. AK Parti iktidarı, her türlü
dayatmacı, buyurgan, tek tipçi, toplum mühendisliğine dayanan yaklaşımları
sağlıklı bir demokratik sistem için engel olarak görür.
Muhafazakâr demokrat siyasî kimliğimizin genel tutumu
“kanun hâkimiyeti yoluyla sınırlı devleti savunmak, doktriner ve dogmatik
olandan hoşlanmamak” olarak özetlenebilir.
Bu çerçevede hükümetin rolü, topluma tercihler empoze
etme gücünü ele geçirmek olmayıp, barışı, anayasal düzeni ve adaleti korumakla
sınırlıdır. Bize göre, hukuk devletinin gereği, siyasal iktidarı ve tüm
kurumları yasal çerçeveyle sınırlamaktır. Ayrıca, devletin ideolojik bir
tercihle kendisini dogmatik bir alan olarak tanımlaması, savunulmaması gereken
bir durumdur. Aslî fonksiyonlarına çekilmiş, küçük; ama, dinamik ve etkili bir
devlet, vatandaşını tanımlayan, biçimlendiren, ona tercihler dayatan değil,
vatandaşın tanımladığı, denetlediği ve şekillendirdiği bir devlettir.
Bize göre, katılımcı demokrasiden yoksun siyasal
davranışlar, devletin sahip olduğu denetim gücüyle ara kurumlarda geniş
tahribat meydana getirmiş ve özgürlüğü büyük ölçüde kullanılamaz hale
getirmiştir. Bize göre, demokratik bir toplumda sivil toplum örgütleri büyük
önem taşırlar. Sivil ve özgürlükçü bir ortamın oluşabilmesi ve bireyin devlet
karşısında korunabilmesi, buna bağlıdır. AK Parti iktidarı, sivil siyaseti
önemsemekte, siyasette sivil toplumun etkisine inanmaktadır.
Bizim muhafazakâr kimliğimizin temel felsefî ve siyasal
kaygısı, bireyi koruyabilecek bir aile olan toplumsal organizmayı sağlıklı ve
bir arada tutabilmektir. Bize göre bireysel özgürlüğün tam olarak tesis
edilebilmesi, bireyi soyut, silik ve siyasal iktidar karşısında korumasız
kılmaktan değil, onu toplumsal alan içinde sivil ve sosyal oluşumlarla teçhiz
etmekten geçmektedir. Toplumun ve toplumsal değerlerin korunması temel
olmalıdır.
AK Partinin hükümet telakkisi, toplumun yapıtaşı olan
aile kurumunun sosyalleştirme misyonunu kaçınılmaz görmektedir.
AK Parti hükümeti, kültürel farklılıkları saygıyla
karşılayarak, demokrasinin gelişimi için, her toplumun kendine özgü kurumlarına
saygı gösterilmesini savunmaktadır. Muhafazakârlık, bu yönüyle, katı ve donmuş
bir ideolojiden daha çok "demokrat" bir perspektifi temsil etmektedir.
Bize göre, demokratik siyaset zemini her türlü sorunun aktarıldığı, tüm
toplumsal taleplerin yansıtıldığı ve doğru ile yanlışın kendisini test ederek
düzeltebilecekleri bir zemindir. Türkiye toplumundaki farklılık ve
çeşitlilikler de çoğulcu demokrasiyi zenginleştirecek unsurlardır.
Demokrasiyi kabule şayan kılan da, toplumsal ve
kültürel farklılıkları ve talepleri siyasete katabilmesi ve kurulu düzeni
dayatmacı, ideolojik ve siyasî aşırılıklardan korumasıdır. Hükümetimiz,
demokratik kültürü, siyasetinin ana unsuru olarak görmektedir.
Biz, gerilime yol açan söylem ve üslubun Türkiye
siyasetine bir fayda sağlamadığını; Türk siyasetinin çatışma, kamplaşma ve
kutuplaşma yerine, uzlaşı, bütünleşme ve hoşgörü üzerine kurulması gerektiğini
düşünüyor ve itidalin toplumun genel bir talebi olduğuna inanıyoruz.
Muhafazakârlık, adalete ve özgürlüğe dayanan ideal
dünyayı önemser; ama, ona götüreceği umulan her türlü toplumsal mühendisliği
reddeder.
Her siyaset geleneği, zaman tünelinden ve tecrübe
süzgecinden geçtikten sonra ortaya çıkmakta; toplumsallaşabildiği ve gerçek
hayatla sınanarak halkın kabulüne mazhar olduğu anda kalıcı olabilmektedir. Bu
esasa inanan AK Parti Hükümeti, siyasal kimliğiyle, Türk siyasetinin bugününde
ve geleceğinde ülke ve millet menfaatları çerçevesinde belirleyici olma
gayretindedir.
Sayın milletvekilleri, çok zor şartlar altında göreve
gelmiş olan Birinci AK Parti Hükümeti, yani 58 inci cumhuriyet hükümeti,
değerli siyaset ve devlet adamı Sayın Abdullah Gül'ün dirayetli ve basiretli
Başbakanlığıyla, bir yandan halkımızın birikmiş sorunlarına acil çözüm ararken,
diğer yandan, bir daha böylesi sorunlarla karşılaşmamak üzere gerekli yapısal
değişiklikleri ve reformları gerçekleştirmek için son derece ciddî adımlar
atmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK Partinin hükümet etme mantığı, genel olarak devlet
ve toplum arasındaki bağları daha güçlü hale getirmeye, siyaset alanını
kırılganlıktan kurtarmaya, siyasetin itibarını artırmaya ve milletin siyasete
güvenini yeniden tesis etmeye ve halkın taleplerine tam olarak cevap vermeye
dönük olarak işlemektedir.
AK Parti birinci hükümet dönemi, anayasal kurumları
etkili ve verimli bir şekilde işletmek, milletin hassasiyetlerine tam olarak
cevap vermek ve piyasalara güven veren bir siyaset üretme zemininde örnek
teşkil edecek bir siyasal dönem olduğu için, hem milletimizin takdirlerine
mazhar olmuş hem de ülkemizin dış dünyadaki itibarını, ülkemizin hak ettiği
düzeye taşımıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, AK Parti,
birinci hükümet döneminde olduğu gibi, ikinci hükümet döneminde de, yani,
ikinci roketleme aşamasında da, Türkiye'nin içsiyaset kutuplaşmalarıyla zaman
kaybetmesine itibar etmeyecektir. 59 uncu hükümet tarafından, milletimizin
talebi olan tam demokrasi, eksiksiz temel hak ve hürriyetler düzeni, etkili
dışpolitika ve uluslararası piyasalarda rekabet gücüne kavuşmuş bir üretim
yapısı talebine titizlikle cevap verilecek ve tüm politikalar bu doğrultuda
şekillendirilecektir.
Geçmişte uygulanan yanlış politikalar yüzünden,
devletin ekonomideki rolü değişen koşullara ayak uyduramamış, servetin, toplum
kesimleri ve bölgeler arasındaki dağılımında adalet sağlanamamış ve sağlıklı
bir özelleştirme gerçekleştirilememiştir. AK Partinin 3 Kasım seçimleriyle
tasfiye ettiği siyaset, hantal ve merkeziyetçi yapıyı korumuş, kendi dar
çıkarları ve Türkiye'nin geleceğini yönetme kaygısından uzak siyaset biçimleri
arasında, birebir bağlantılar kurmuşlardır.
Eski siyaset mantığı ve köhnemiş siyasî akıl tarafından
uygulanan ekonomi politikaları başarısızlıkla sonuçlanmış, cumhuriyet tarihinin
en büyük ekonomik krizleri yaşanmış ve halkımız, görülmemiş bir şekilde,
yoksulluğa maruz bırakılmıştır.
Bu acı tablodan kurtulma iradesi, AK Partinin birinci
hükümet dönemi olan, seçkin 58 inci cumhuriyet hükümeti zamanında ortaya çıkmış
ve milletimizin aktif desteğine muhatap olmuştur.
Hükümetimiz, ülkemizin genç ve dinamik nüfusu, eşsiz
coğrafî konumu, zengin doğal kaynakları ve engin kültür birikimiyle yeni
dünyanın etkin bir üyesi olma potansiyeline sahip olduğuna kesinlikle inanmakta
ve bütün bu olup bitenleri hak etmediğini düşünmektedir.
Hükümetimiz, dürüst, cesur, bilgili ve ehliyetli
kadroların öncülüğünde, siyaseti ve devleti yeniden milletle buluşturmak için
kapsamlı bir programla, umut ve güven dolu bir geleceği yeniden tesis etmek
üzere yola çıkmıştır.
Yüce Meclisimize sunduğumuz bu program, uzun
hazırlıkların ürünü olarak geliştirdiğimiz, ülkemizin ve dünyanın
gerçeklerinden yola çıkarak şekillendirdiğimiz, bütünsel bir anlayış içinde ele
aldığımız ve ülkemizi gelecekte layık olduğu yere taşıyacağına inandığımız
temel alanlardaki politikalarımızı içermektedir.
Milletin taleplerinin ve maşeri vicdanının yankısı
haline gelmiş olan AK Partinin hükümet etme mantığının bir ifadesi olmakla
kıvanç duyan hükümetimiz;
- Ekonomik istikrarı sağlamış,
- Rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturmuş,
- Sürdürülebilir kalkınma ortamını yakalamış ve
ekonomik refahın nimetlerini adaletle dağıtan,
- Yoksulluk ve yolsuzlukla en etkili şekilde mücadele
edildiği ve tüm kamu adına görev yapanların yargılanabilmelerinin önündeki,
dokunulmazlık dahil, tüm engellerin kaldırıldığı,
- İnsanlarımızın barış ve refah içinde özgürce
yaşadığı,
- Çağdaş dünyayla bütünleşmiş, farklılıkların, çatışma
unsuru olarak değil, zenginlik kaynağı olarak görüldüğü,
- İtibarlı, demokratik, dinamik bir millet iradesini
hayata geçirecektir.
Hükümetimizin siyasî varoluş sebebi, bu vizyonu
gerçekleştirme yolunda, siyasî iktidarı anayasal çerçevede, milletin
talimatları doğrultusunda yönetmek olacaktır.
Değerli milletvekilleri, demokratik ülkelerde hukukun
evrensel ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık tutulması, kanun önünde
eşitlik, bireysel veya örgütlü olarak hak ve özgürlüklerin kullanılması ve
idarenin hukuka bağlılığının sağlanması temel değerlerdir. Bunlar, AK Partinin
hükümet etme mantığının da olmazsa olmazlarıdır. AK Parti, kamu yönetiminde
güvenin kalıcı olarak tesis edilmesinin yolunun bu değerlerden geçtiğine
inanmaktadır.
Hukuk ve adalet anlayışımız gereği, hukukun üstünlüğü
içerisinde, devletin, topluma ve bireylere dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep aidiyeti gibi sebeplerle ayırım gözetmesi
söz konusu olmayacaktır. Bu konular etrafında
ayrımcı politikalar peşinde koşanlar, karşılarında, AK Parti hükümetini
aşılmaz bir engel olarak bulacaklardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Mevzuatımızdaki pek çok yasakçı hükümler nedeniyle,
ülkemiz, hukuk devletinden çok kanun devleti görünümü vermektedir.
İktidarımız süresince tüm çalışmalarımız, ülkemiz
hukukunu evrensel hukuk ilkelerine uygun hale getirmek, temel hak ve
özgürlükler rejimini evrensel standartlara çıkarmak, ülkemizi gerçek anlamda
bir hukuk devleti yapmak, hukukun üstünlüğünü hâkim kılmak ve uluslararası
camiada saygın bir yer kazandırmak olacaktır. Seçimlerden başarıyla çıkar
çıkmaz, Avrupa Birliği turuna çıkmamız ve bu turun neticesinde, ülkemizin
Avrupa Birliğine tam üyeliği için Aralık 2004 tarihine müzakere için müzakere
tarihi alma başarısı göstermemiz, bu hassasiyetlerimizin tescili olarak ortaya
çıkmıştır.
İnsan haklarının evrensel düzeye çıkarıldığı ve
kullanıldığı, hukukun üstünlüğünün gerçekleştirildiği ve demokrasinin tüm kurum
ve kurallarıyla işlediği hukuk sistemini oluşturmak için, iktidarımız süresince
gerçekleştireceğimiz temel düzenlemelerden bazıları şunlar olacaktır:
- Artık ülkemize dar gelen yürürlükteki Anayasa yerine,
katılımcı ve özgürlükçü, yeni bir anayasa hazırlayacağız. Bu anayasanın
hazırlanmasında, kendi fikirlerimiz kadar, muhalefet partilerinin ve tüm
toplumsal kesimlerin katılımını en etkin biçimde sağlama çabası içerisinde
olmaya söz veriyoruz. Birtakım hükümleri sürekli değiştirilmek zorunda olan bir
anayasa yerine, ülkemizi geleceğe taşıyacak bir anayasa yapmak, çocuklarımızın
geleceği adına yerine getirmemiz gereken bir sorumluluktur. Yeni Anayasamız,
güçlü bir toplumsal meşruiyete sahip, başta Avrupa Birliği olmak üzere,
uluslararası normlara uygun, bireyin hak ve özgürlüklerini üstün tutan, çoğulcu
ve katılımcı demokrasiyi esas alan, demokratik hukuk devleti anlayışını
taşıyacaktır.
- Siyasî partileri katılıma açmak, halkın partiler
üzerindeki denetim ve etkinliğini artırmak, parti içi demokrasiyi ve şeffaflığı
sağlamak ve istikrarı bozmayacak şekilde temsilde adaleti sağlamak üzere,
Siyasî Partiler Kanunu ve Seçim Kanunları, tüm kesimlerin üzerinde mutabakatı
aranarak değiştirilecektir.
- Amacımız, şiddet, baskı ve suçtan arınmış,
özgürlüklerin nimetlerinden yararlanan ve korkunun olmadığı bir barış toplumu
haline gelmektir. İhtilafları çıkmadan önlemek amacıyla "koruyucu
hukuk" uygulamaları başlatılacak, ayrıca ihtilafların dostane yollarla
çözümlenmesi anlayışı yerleştirilecektir.
- Türk Ceza Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, İcra İflas
Kanunu ve İş Kanunu gibi temel kanunlarımız, çağdaş gelişmeler ve Avrupa
Birliği normları dikkate alınarak, güncelleştirilecektir. Bu kanunların bir
bölümü Meclise sevk edilmiştir, bir bölümü de yıl sonuna hazır olacaktır. 59
uncu hükümet döneminde, 58 inci hükümet döneminde yapılan çalışmaların yol
göstericiliğinde ilerleneceğinden, etkili bir şekilde sonuç almak daha da kolay
olacaktır.
Sayın milletvekilleri, adalet sisteminin işleyişi
konusunda, hukuk devleti prensibiyle tam uyumlu bir görüntü verdiğimiz
söylenemez. Adalet sistemi çok yavaş işlemekte, bu durum adalete güven
duygusunu zayıflatmaktadır. Vatandaşlarımız, kimi zaman, haklarını mahkemelerde
aramak yerine "ihkak-ı hakka" kalkışmakta ya da yargı dışı
organizasyonları devreye sokmakta veya umutsuz bir şekilde, hak aramaktan vazgeçerek
haksızlığa boyun eğmektedir. Tam ve zamanında adaletin tesisi için, gereken her
türlü düzenleme yapılacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Adliyeler, çağın gelişmelerine ve hizmetin gereklerine
uygun bir şekilde, modern araç ve gereçlerle donatılacaktır. Mahkemelerin,
elektronik arşiv imkânlarından yararlanması sağlanarak, gerekli bilgi ve
belgeler ile emsal kararlara zamanında erişim mümkün hale getirilecek, yargı
organları arasında kurulacak bir bilgi ağıyla, adlî sistemi bilgi toplumuna taşıyacak
bir düzen oluşturulacaktır. Bu çerçevede hazırlanan Ulusal Yargı Ağı
Projesi(UYAP) yıl sonunda tamamlanacaktır. Konuya gösterdiğimiz hassasiyetin
bir sonucu olarak, Adalet Bakanlığı bütçesi içerisindeki en büyük ödenek bu
kaleme ayrılmıştır.
İnfaz mevzuatı çağdaş normlara uygun hale getirilecek,
modern bir örgütlenme, yeterli sayıda personel ve fizikî imkânların
sağlanmasıyla ceza ve tutukevlerinin sorunları çözülecektir.
Kamu yönetimi sistemimizin, çağdaş bir yönetim
anlayışına uygun bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Hükümetimiz, bu
dönüşümü sağlamak kararlılığındadır. Bu kapsamda, merkeziyetçi ve hantal
yapıların aşılması bakımından, katılımcı ve çoğulcu demokrasi ve yönetimde
etkinlik ilkeleri doğrultusunda, hükümetimiz döneminde, kapsamlı bir yerel
yönetim reformu gerçekleştirilecektir.
Ulusal öncelikler ile yerel farklılıklar barıştırılarak
kamu hizmetlerinin yerinden karşılanması temel ilke olacak, merkezî yönetim
tarafından yürütülmesi zorunlu olmayan hizmetler, kaynaklarıyla birlikte yerel
yönetimlere devredilecektir.
Yerel düzeyde demokratikleşmeye önem verilecek,
seçimlerle oluşan yerel organlar üzerindeki merkezî idarenin denetimi, hukuka
uygunluk denetimiyle sınırlandırılacaktır.
Yerel Yönetim reformu çerçevesinde, merkezî idare ile
yerel idareler arasında görev, yetki ve kaynak paylaşımı, üniter devlet
anlayışımıza dayalı olarak, etkinlik, verimlilik ve çağdaş yönetim ilkelerine
uygun olarak yeniden belirlenecektir.
İl idareleri yeniden yapılandırılarak;
- Bakanlıkların taşradaki görev ve yetkileri,
valiliklere ve il özel idarelerine devredilecektir. Yerel tercihler dikkate
alınarak, sağlık, eğitim, kültür, sosyal yardımlaşma, turizm, çevre köy
hizmetleri, tarım, hayvancılık, imar ve ulaşım hizmetlerinin il düzeyinde
karşılanması sağlanacaktır.
- Devlette Genel Kurumsal Gözden Geçirme çalışması
yapılarak, bakanlıkların sayısı ve ölçekleri, ilgili ve bağlı kuruluşlar ile
diğer kamu kuruluşlarının bir bütün olarak görevleri yeniden tanımlanacaktır.
- Merkezî yönetimdeki gereksiz kuruluşlar elenecek,
benzer işlevler gören yapılar birleştirilecek ve kuruluş içi yönetim kademeleri
azaltılarak işlemler basitleştirilecektir. Bu konuda başlatılmış çalışmalar
süratle tamamlanacaktır.
Toplumsal denetim ve katılımın artırılması bakımından;
- Kamu alanındaki "sır" kavramının yeni ve
çağdaş bir anlayışla ele alınması gerekmektedir. AK Partinin hükümet etme
döneminde, "sır" kavramı, bilgi edinme hakkı lehine kısıtlanacaktır.
- Bilgi edinme hakkı, toplumun bütün kesimlerine
yaygınlaştırılacak ve bunu sağlamak için "Vatandaşın Bilgi Edinme Hakkı
Kanunu" çıkarılacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu kanunun
taslağı hazırdır ve AK Partinin katılımcı siyaset anlayışı çerçevesinde,
vatandaşlarımızın bilgisine, eleştirilerine ve katkılarına açılmıştır.
- Yeni bilgi ve iletişim teknolojilerinden
yararlanılarak, kamu kuruluşlarının hizmet ve işlemleri halka duyurulacak,
yönetimde şeffaflık sağlanacaktır.
- Kamuda verimliliğin artırılması ve şeffaflığın
sağlanması için hizmet birimlerinin, Parlamentoya ve kamuoyuna performans
raporu sunmaları yönünde çalışmalar başlatılacaktır.
Kırtasiyecilik, şekilcilik ve verimsizliğin azaltılması
bakımından;
- Vatandaşa doğrudan hizmet sağlayan alanlarda mevzuat
ve idarî usuller sadeleştirilecektir
- Kamu kuruluşlarında bilgi ve iletişim teknolojileri
azamî ölçüde kullanılarak, e-devlet uygulaması yaygınlaştırılacaktır.
- Yatırımcının önündeki bürokratik engeller
kaldırılacak, mükerrer belge ve bilgi talepleri önlenecektir.
Örgütsel büyüme ve hantallığın giderilmesi bakımından;
- Kamu personeli eğitilecek, geçici ve nitelik
gerektirmeyen işler için ilave personel alımı önlenecektir.
- Kuruluşiçi, kuruluşlararası ve bölgelerarası personel
dağılımı yeniden düzenlenerek, vatandaşa doğrudan hizmet verilen noktalardaki
personel açığı giderilecektir.
Kayırmacılığın ve yozlaşmanın önlenmesi bakımından;
- Personel alımında objektif kriterler getirilecek,
terfilerde liyakat ve fırsat eşitliği esas alınacaktır.
- Ulusal düzeyde Ekonomik ve Sosyal Konsey etkin olarak
çalıştırılacak, bölgesel ve yerel düzeyde özel kesimin ve sivil toplum
örgütlerinin kamu yöneticileri ve siyasî yetkililerle bir araya geleceği
benzeri yapılar geliştirilerek yaygınlaştırılacaktır. Uzun zaman boyunca
toplanmayan Ekonomik ve Sosyal Konseyin, 58 inci hükümetimiz döneminde
toplanması, söylediklerimizin en ciddî kanıtıdır.
Değerli milletvekilleri, merkezî idare reformuna
Başbakanlıktan başlanmış olup, Başbakanlığa bağlı kuruluşlar, ilgili icracı
bakanlıklara devredilmiş ve Başbakanlık önemli oranda icracı bir bakanlık
olmaktan çıkarılmıştır. Başbakana yardımcı olacak Devlet Bakanlarının sayısı
azaltılmış ve böylece, Bakanlar Kurulu, verimlilik esasına göre teşekkül
ettirilmiştir. Bu doğrultuda bazı adımları yakın zamanda atmaya devam
edeceğimizi, kamuoyuna buradan duyuruyorum.
Hükümetimizin reformist yapısını ortaya koyan bu ilk
icraatlar, toplumun geniş kesimlerinde takdir görmüş ve piyasalarda güvenin
oluşumuna katkıda bulunmuştur.
Bu çerçevede, ekonomi yönetimi tek bir çatı altında
toplanacaktır. Bununla ilgili yasal düzenleme gerçekleştirilecektir.
Mevcut hizmet bakanlıklarının sayısı, ölçüleri, ilgili
ve bağlı kuruluşlar bir bütün olarak ele alınacak, merkezî idare reformunun en
önemli uygulaması olarak bakanlıkların görev ve yetkileri yeniden
tanımlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
ekonomisi sentetik bir görünüm sunmakta ve zayıf olarak yapılandırılmış
kurumsal bir sisteme sahip bulunmaktadır. Son üç yıl içinde üç defa üçer yıllık
ekonomik programın uygulamaya konulmuş olması, genel olarak bu programların
hedeflerine ulaşılamadığını göstermiştir. Zayıf ekonomik performansın
nedenlerinin arasında, ahlakî riziko, tutarsız tercihler ve hatalı kaynak
kullanımı, şoklara duyarlılık
ve açıklık, etkinliği
azalmış düzenleme-denetim ve
yaptırım mekanizmaları ön sıralarda yer almaktadır.
Tutarlı ve sinerjik bir sonuç üretemeyen kaotik
programlar, reformlar ve düzenlemeler; enflasyon oranı, faiz oranı ve döviz
kuru arasındaki dengenin kaybolması; büyük boyutlarda üretim ve katma değer
kaybına yol açan ve etkin şekilde organize olamayan sanayi, tarım ve hizmet
sektörü; ulusal sermayenin ihmal edilmesi; yatırım süreçlerinde önemli
düşüşler; makul ve sürdürülebilir bütçe ve dışticaret dengelerinin
kurulamaması; iç ve dışborç yükünün aşırı şekilde artması; derin ekonomik
krizler, son dönem ekonomi yönetimlerinin ürettiği ekonomik, sosyal ve siyasal
maliyetleri oldukça yüksek sonuçlar doğurmuştur.
Bu sonuç, ekonomide rakamsal faktörler yanında, sosyal
dinamiklerin de ihmal edilemeyecek öneme sahip olduğunu göstermektedir. Söz
konusu süreçte, Türkiye'nin sosyal sermayesinin de tahrip edildiğini belirtmek
gerekir. En önemli neden, güven ve istikrar ortamının kaybolmasıdır. Ekonomik
birimlere kaybolan güveni kazandırmak ve siyasetin itibarını yeniden tesis
etmek amacıyla, politik karar süreçlerinde etkinliği artırıcı düzenlemelere ve
uygulamalara ağırlık verilecektir. Bu çerçevede;
- Toplumun istek ve arzuları politik sürece doğrudan
yansıtılacak,
- Şeffaflık ve hesap verilebilirlik uygulamaya
konulacak,
- İlan edilen politikalar güçlü bir siyasî irade ile
desteklenecek,
- Anlaşmalara bağlılık ve evrensel standartlar devlet
taahhütlerinin devamında temel kriter olacaktır.
Hükümetimiz, toplumdan aldığı yetki çerçevesinde;
- Demokratik piyasa toplumu ve ekonomisi,
- Etkin ve şeffaf malî ve finansal sistem,
- Ahlakî değerlere sahip bir bürokrasi,
- Evrensel standartta düzenleme, denetleme ve yaptırım
sistemi,
- Rekabet, etkinlik, verimlilik ve alternatif maliyetlerinin
önemli göstergeler olarak işlev gördüğü ekonomik ortam oluşturmayı önplanda
tutacaktır.
Hükümetimiz, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek,
kamu borç stokunu düşürmek, yüksek ve istikrarlı bir büyüme performansına
ulaşmak için, yürürlükteki ekonomik programın aksayan ve yetersiz bölümlerini
de dikkate alarak, toplumumuzun desteğini alacak yeni bir ekonomik programı
uygulayacaktır.
Ekonomi yönetimi, halkın beklentilerini ve devletin
taahhütlerini dikkate alarak, genel bir vizyon ve misyon oluşturacaktır. Bu
çerçevede, ekonomik başarı için yapılması gerekenlerden daha çok yapılmaması
gerekenler önem kazanmaktadır. Hükümetimiz bu çerçevede;
- Ekonomik birimler arasındaki dengeyi bozacak haksız
karar ve eylemler,
- Yanlış, hatalı, eksik veri ve bilgi sunumu, bilgi
saklama,
- Ekonomik faaliyette bulunma hak ve özgürlüğünün
ortadan kaldırılması,
- Evrensel çerçevede risk-getiri ilişkisinden uzak
ekonomik ve finansal faaliyetler,
- Kamu imkân ve kaynaklarının özel amaç ve menfaatlar
için kullanımı,
- Makro ve mikro çerçevede yaratıcı rekabetin ihmal
edilmesi,
- Kişilik haklarına yönelik saldırı ve iftira gibi
hususların doğması ve gelişmesine imkân vermeyen bir ortamın oluşmasına özel
önem verecektir. Böyle bir ortamda, konjonktürel problemlerin yapısal sorunlara
dönüş ihtimali de önemli ölçüde azalacaktır.
Değerli milletvekilleri, seçim beyannamemiz ve 58 inci
Hükümet Programındaki yaklaşımlar ışığında ekonominin mevcut durumu ve muhtemel
geleceğini değerlendirerek, Hükümetimiz, aşağıdaki öncelikleri belirlemiştir:
- Ekonominin rehabilitasyon ve restorasyonu sürecini
tamamlamak,
- Ekonomik büyümeyi yeniden başlatmak,
- Fakirlik ve işsizliği azaltmak,
- Evrensel kurallar, çağdaş standartlar ve etkin
uygulama anlamında, devleti ve kurumlarını görev, yetki ve sorumluluk açısından
yeniden yapılandırmak ve şekillendirmek,
- Bürokrasiyi azaltmak,
- Yolsuzluk ve suç işleme eğilimini engelleyici
düzenlemeler yapmak,
- Avrupa Birliğine üye olma sürecini hızlandırmak ve
sonuçlandırmak,
- Bölgesel ekonomik güç ve bölgesel finans merkezi olma
imkânı sağlayacak ortamı hazırlamak,
- Genel yaklaşımlar ve makro parasal dengeleri
yönetmeye odaklaşma kadar, hükümetimiz, doğrudan reel ekonomiye ve
vatandaşların ihtiyaçlarına açık pragmatik uygulamaları da benimseyecektir.
Gayri Safî Millî Hâsılada reel ve sürdürülebilir büyüme ile vatandaşların hayat
standardını artırmayı sağlayan ekonomik politikalara ağırlık verilecektir.
Yatırım olmaksızın ekonomik büyüme ve ekonomik büyüme
olmaksızın sürdürülebilir ekonomik politika üretilemez. Ulusal ekonominin
yeniden güçlendirilmesini amaçlayan stratejik önceliğimiz, ulusal sermayenin
daha fazla katılımını sağlayarak ve doğrudan yabancı sermayeyi teşvik ederek
yatırım oranını artırmaktır.
Bu amaca uygun makroekonomik politikalar geliştirilecek
ve uygulanacaktır. Bunun yanında, 58 inci hükümetin genel çerçevesini
oluşturduğu yatırım ortamının iyileştirilmesi projesine de özel önem
verilecektir.
Yatırım ortamının iyileştirilmesi, etkin ve amaca uygun
yapısal reformlar, sanayi ve enerji sektörünün yeniden yapılandırılması ve
modernize edilmesi, tarım sektörünün yeniden canlandırılması, gıda sektörünün
modernizasyonu, ormancılığın geliştirilmesi, kamusal işler ve konut sektörünün
geliştirilmesi, altyapının rehabilitasyonu ve ulaşımın modernizasyonu, iletişim
ve enformasyon teknolojisinin geliştirilmesi, turizmin güçlendirilmesi ve
turizm sektöründe ürün ve hizmetlerin farklılaştırılması, su kaynaklarının
etkin yönetimi, çevrenin korunması, KOBİ'lerin ve kooperatiflerin
desteklenmesi, özelleştirme sürecinin şeffaf ve etkin gerçekleştirilmesi,
finansal hizmetler sektörünün yeniden yapılandırılması, yabancı sermayenin
teşvik edilmesi ve ihracatın artırılması yoluyla sağlanacaktır.
Hükümetimizin misyonu, stratejik amacı ve vizyonu, yeni
yüzyıl toplumunun temellerini atmak,
yeni yüzyılın sade, güçlü ve etkin devletini oluşturmaktır. Bunun için,
halkımızın kendisine hizmet eden devlet talebini karşılamaya yönelik yapılanmaya
ağırlık verilecektir.
"Şimdi, daha fazla üretme, çalışma ve iş yapma
zamanı" prensibi, reel sektör vizyonumuzun ve planımızın temel karakteri
olacaktır. Hükümetimizin önemli önceliklerinden biri, işsizlikle mücadele
ederek herkesin hayat standardını yükseltmek ve mutlu bir Türkiye
oluşturmaktır. Uygulamaya konulacak politikalarla iş imkânlarının artırılması,
ihracatçılar için yeni piyasaların kazanılması, bölgesel ilişkilerin
canlandırılması, reel sektör altyapısının yenilenmesi için ülkemizin sahip
olduğu imkânlar genişletilecektir.
Reel sektör politikası, büyümenin üç önemli unsurunu
dikkate alarak oluşturulacaktır; bunlar, yenilikler, yatırımlar ve ihracattır.
Reel sektörün karşılaştığı sorunlar, sektör
temsilcilerinden gelen öncelikler ve öneriler ışığında, sektör odaklı, esnek ve
sektöre uygun reformlarla oluşturulmuş eylem planlarıyla çözülecektir. Eylem
planlarının yapısı ve içeriği, Türkiye'yi bölgenin süpermarketi yapma ve bunu
sürdürme mantığına dayandırılacaktır.
Hükümetimizin finans sektörü vizyonu, Türkiye'nin
bölgesel finans merkezi olarak tercih edilebilirliğini artırıcı ortamı
güçlendirmektir. Finans sektöründe rekabetin ve etkinliğin iyileştirilmesi,
bölgenin finansal ürün ve hizmet talebini karşılamada önemli avantaj
sağlayacak, Türk ekonomisinin uluslararası rekabetinin artmasına önemli destek
sunacaktır.
Değerli milletvekilleri, ekonomik programımızın ana
unsurları, makroekonomik istikrar, mikroekonomik liberalleşme ve dışa
açılmadır.
Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak, hükümetimiz,
bölgesel ve yerel ekonomi havzaları oluşturma, mevcut olanların etkinliğini
artırmaya yönelik politikalar üretecek ve uygulamaya koyacaktır.
Hükümetimizin ekonomik reform programları, genel
çerçevede, aşağıdaki standart politika demetini içermektedir:
Malî disiplin, malî açıkların ekonomik istikrarsızlığa
neden olmayacak ölçekte ve sürdürülebilir yapıda tutularak sağlanacaktır.
Kamu harcamalarında öncelikler, ekonomik getirisi
yüksek ve gelir dağılımını artıcı alanlara göre belirlenecektir.
Vergi reformuyla vergi tabanı genişletilecek ve
marjinal vergi oranları uygun seviyelere indirilecektir.
Finansal liberalleşmeyle, finansal ürün ve hizmet
fiyatlarının piyasa tarafından iç ve dış koşulları yansıtacak şekilde
belirlenmesine imkân sağlayan ortam oluşturulacaktır.
Döviz kurlarının ekonominin nispî dengelerini
yansıtacak, ihracatçılara destek verecek ve rekabet güçlerinin kaybolmasını
engelleyecek şekilde oluşmasına imkân sağlayan ortam oluşturulacaktır.
Ticarî liberalleşmeyle dışticaretin mallar ve ülkeler
bazında uluslararası standartlar çerçevesinde gelişimi sağlanacaktır. İhracata
yönelik düzenlemelere ağırlık verilecektir.
Doğrudan yabancı yatırımların girişine imkân
sağlanacak, düzenlemelerin yerli ve yabancı firmaların eşit koşullarda rekabet
etmesi için uygun ortam sağlanacaktır.
Özelleştirme, ekonomik faaliyet icra eden kamu kurum ve
kuruluşları, piyasa koşullarında özel sektöre aktarılması olarak ele
alınacaktır.
Yasal düzenlemeler yoluyla rekabeti engelleyen
kısıtlamalar kaldırılacak, çevreyi koruma ve etkin düzenleme ve denetim
gerçekleştirilecektir.
Sermaye ve mülkiyet haklarının korunmasını sağlayacak
evrensel hukukî çerçeve oluşturulacaktır.
Reformlara ilişkin politikalar, global ekonomiye
entegrasyon kadar, Türkiye ekonomisinin yapısı ve ihtiyaçları dikkate alınarak
uygulamaya konulacaktır.
Değerli milletvekilleri, reel faiz oranı-büyüme
oranı-kamu borç stokunun gayri safî yurtiçi hâsılaya oranı-faizdışı fazla
oranı-para arzı artış oranı dengesi, mevcut koşullarda özel bir önem
taşımaktadır. Bu denge, makroekonomik ortamın istikrarını doğrudan etkilediği
için, ekonominin gerekleri ışığında kurulacak ve korunacaktır. Devletin borç ve
yükümlülüğü, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında gerçekleştirilecek ortak
strateji ve eşgüdümle yönetilecektir.
Sürdürülebilir büyüme oranlarına ulaşmayı kolaylaştıran
makroekonomik istikrar için en önemli koşullardan biri, hiç şüphesiz ki, malî
disiplindir. Maliye politikasının temel önceliği, malî disiplinin, bu çerçevede
faizdışı fazlanın sağlanmasına verilecektir. Daha fazla kamu geliri için, daha
yüksek büyüme oranlarına ulaşmayı kolaylaştırıcı düzenlemelere ağırlık
verilecektir.
Vergi reformu, verimliliğe odaklı ve büyümeyi teşvik
edici yapı içinde gerçekleştirilecektir. Kalite, alternatif maliyetler ve kamu
yönetiminde etkinlik, kamu harcamalarının yön ve şeklini belirleyecektir.
Yurtiçi kaynak ve imkânları kullanabilecek projelerde
yabancı fon ve kaynak kullanılmayacaktır. Kamu borç yönetiminde prensip, borç
yükünü en aza indirmektir. Bu çerçevede, anakural, sözleşmelere bağlılık ve
piyasa kuralları olacaktır. Kamu borçlarının şeffaf ve etkin yönetimine ağırlık
verilecektir.
Özelleştirmenin temel amacı, ekonomide serbest
piyasanın daha iyi işlemesi için gerekli koşulların oluşumunu sağlamak,
etkinlik ve verimliliği artırmaktır. Piyasa ekonomisinde kamunun iktisadî rolü,
piyasa mekanizmasının iyi çalışması için gerekli, düzenleyici ve denetleyici
mekanizmaları oluşturmaktır.
KİT'lerin özelleştirilmesinde kararlı olan hükümetimiz,
özelleştirme süreç ve uygulamalarını hızlandırmaya yönelik politikalarını
oluşturacak ve gerekli tedbirleri alacaktır.
Özelleştirmeye gerekli önem verilecek ve özelleştirme
hukukuna ve yönetimine evrensel standart getirilecektir.
Temel parasal ve finansal göstergelerin, iç ve dış
piyasa koşullarını yansıtacak şekilde oluşmasına imkân verecek para ve finans
politikası geliştirilecektir. Merkez Bankası ve finans sektörünün düzenleme ve
denetiminden sorumlu üst kurulların üstlendikleri rol ve fonksiyonu yerine
getirecek bağımsızlığa sahip olması önplanda tutulacaktır.
Makro politikaları oluşturma yetkisi hükümetlerde
kalmak şartıyla, bağımsız ve özerk kurumlar ve kurullar düzenleme ve denetleme
işlevini sürdürecek; özerk kurumların kamuoyuna, hükümete ve Türkiye Büyük
Millet Meclisine düzenli bilgi vermeleri sağlanacaktır. Ayrıca, bu kurum ve
kuruluşların evrensel standartta denetimleri de yapılacaktır.
Finans sektörünün ödeme mekanizması oluşturma, servet
biriktirmeye yardımcı olma ve finansal güvence sunma rol ve fonksiyonu
uluslararası standartlara yükseltilecektir. Bu çerçevede, rekabet derecesine,
ekonomik birimlerin ihtiyaçlarına uygun finansal ürün veya hizmet sunabilme
yeteneğine, fon toplama ve fon kullandırma süreci ya da mekanizmasına evrensel
içerik ve kalite kazandırılacaktır. Sektörün uluslararası standartta kurumsal
ve fonksiyonel bazda derinleşmesi sağlanacaktır. Finans sektöründe zaman zaman
ortaya çıkan kötü yönetimlerin topluma maliyet yüklemesini önleyici tedbirler
alınacaktır.
Ekonominin uluslararası rekabet gücünün artırılması,
dışticaret dengesi ve carî dengenin makul seviyelerde tutulması, etkin şekilde
hazırlanmış dışsektör politikalarıyla sağlanacaktır. Bu bağlamda, daha aktif
ticaret ve sanayi politikaları, vergi düzenlemeleri, bürokrasinin azaltılması
ve konuyla ilgili, kamu yönetiminde, kurumsal yeniden yapılanma faaliyetlerine
ağırlık verilecektir.
Bölgesel ticaret ve iki yanlı ticarî faaliyetlere imkân
veren ortam oluşturulacaktır. Stratejik konuma sahip gelişen ekonomilerle
ilişkiler artırılacaktır. Markalaşma ve kalite artışı özendirilecektir. Yerli
sermayenin ve üretimin bölgesel ve uluslararası konuma gelmesi
desteklenecektir. Stratejik sektörler belirlenerek, gelişmelerini ve dışa
açılmalarını sağlayıcı altyapı oluşturulacaktır.
Mikro ekonomik politikalar, genel olarak iki alanda
yoğunlaştırılacaktır. Bunlar, Türkiye ekonomisinin dinamiklerini ortaya çıkarma
ve harekete geçirmeye yönelik uygulamalar, yeni yüzyıldaki gelişmeler açısından
önem kazanan kurumların güçlendirilmesidir.
Ülkemizde iktisadî ve sosyal yapımızın omurgası olan
üretim, istihdam ve katmadeğerin oluşturulmasında önemli katkılar sağlayan
esnaf ve sanatkârlarımız çok yönlü olarak desteklenecektir.
Türk ekonomisinin dinamiklerini ortaya çıkarma ve
harekete geçirmeye yönelik uygulamalar; KOBİ'lerin ve risk sermayesi
şirketlerinin teşvik edilmesini, stratejik ve önceliği belirlenmiş teknolojik
kalkınma modellerinin desteklenmesini ve istihdama ilişkin tedbirleri
içermektedir.
Bu çerçevede, sektör, üniversite ve devlet arasında
işbirliğini güçlendiren yaratıcı ar-ge faaliyetlerinin etkinliği
artırılacaktır. Ayrıca, KOBİ'ler için özel destek sistemi kurulacak, istihdam
yaratıcı ortam oluşturulacak ve işsiz insanlarımız için alternatif çözümler
geliştirilecektir.
Yeni yüzyıldaki gelişmelere uygun kurumların
güçlendirilmesini içeren politikalar ile Türkiye ekonomisini canlandıracak ve
geliştirecek uygun kurumlar güçlendirilecek, toplum hayatıyla ve kilit
elektronik ve bilişim altyapı sistemlerinin stratejik ve öncelikleri
belirlenmiş bir çerçevede kalitesi yükseltilecektir.
Ayrıca, hükümetimiz, bölgesel kalkınmaya önem verecek,
bunun için sosyal altyapılar güçlendirilecektir. Doğal afetlere karşın uygun
tedbirler alınacaktır. Kamu çalışma alanında, fayda-maliyet analizi ve diğer
yöntemlerle etkinlik ve şeffaflık artırılacaktır. Bu çerçevede hayatı
kolaylaştıran altyapı hizmetlerinin sağlanması ve kalitesinin artırılmasına,
elektronik ve bilişim altyapı sistemlerinin yenilenmesine, enformasyon
teknolojisinin adaptasyonuna, çevre dosta sosyoekonomik yapıların oluşturulmasına,
kamu güven ve huzurunun sağlanmasına, bölgesel işbirliğinin güçlendirilmesine
özel önem verilecektir.
Değerli milletvekilleri, ekonomide olumlu sinerjik bir
ortam oluşturmak, büyük ölçüde, yoğun ve karmaşık ilişkilere sahip ekonomik
yapıda ileri ve geri bağlantıların sağlıklı şekilde belirlenmesine, buna
yönelik politikalar üretilmesine bağlı bulunmaktadır.
Toplumsal imkân ve kaynaklar, ekonomik performansı
mümkün olan en yüksek düzeye çıkarmak amacıyla, en etkin şekilde
kullanılacaktır. Bu çerçevede, kamu birimlerinin organizasyonu ve kamusal mal
ve hizmet üretim süreçlerinde bir dizi iyileştirme yapılacaktır.
Kamunun sunduğu mal ve hizmetlerde, maliyetler, üretim
düzeyi ve toplumsal tercihler arasındaki ilişkiye, kaynakların daha verimli bir
şekilde kullanımına özel önem verilecektir. Ekonominin iç ve dış performansını
artırmak amacıyla, tutarlı ve doğru olarak formüle edilmiş, alternatif
maliyetleri detaylı bir şekilde belirlenmiş ekonomik politikalar
uygulanacaktır.
58 inci hükümet döneminde, hükümet programında yer alan
ve Acil Eylem Planı kapsamında yürütülen karar ve uygulamalara devam
edilecektir.
Tarım sektöründe verimliliğin ve üretimin artırılması,
üretici gelirlerinin istikrara kavuşturulması, bu kesime yönelik teşviklerin
rasyonel kullanılması, hayvancılık potansiyelinin yeniden canlandırılması ve en
üst düzeye çıkarılması, ulusal ormancılık politikası doğrultusunda uzun vadeli
bir ana plan hazırlanarak, gerekli destek ve teşviklerin sağlanması temel
amacımızdır. Alternatif ürün projesi ile üretimin iç ve dış pazar talebine göre
yönlendirilmesi sağlanacaktır.
Tarım, ormancılık ve hayvancılık ürünlerinin dünya
piyasalarına arzı teşvik edilecek, sektörün kendi kendine yeterliliğine destek
verilerek yoksulluğun ortadan kaldırılmasına ağırlık verilecek, karma ve
alternatif tarımsal üretim metotları teşvik edilerek, tarım sektöründe
çeşitlenme ve farklılaşma sağlanacak, tarım sektörüne daha rekabetçi yapı
kazandırmak amacıyla, piyasa fiyatlarına duyarlı üretim sistemlerinin oluşmasına
imkân sağlanacaktır. Sektörün piyasa yapısının güçlendirilmesi için gerekli
yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılacaktır.
Tarım sektörü politikaları, istihdam ve sosyal
politikalar olarak ele alınacak, katmadeğer artışına odaklı destek ve teşvikler
sağlanacaktır. GAP bir bütün olarak değerlendirilecek ve toprak reformuyla
birlikte bölgenin ekonomik altyapısı yeniden planlanacak ve
sonuçlandırılacaktır. GAP idaresi bu bölgeye nakledilecektir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Ulusal kalkınma hedefleri ve stratejileri ışığında
sanayiin yeniden yapılandırma sürece hızlandırılacaktır. Hedef endüstrilerin
önceliklerinin belirlenmesinde mevcut olanaklar ve kapasiteler, endüstriyel
yetenekler, piyasa fırsatları ve uzun dönem rekabet olasılığı göz önünde
bulundurulacaktır. Patent, marka ve endüstriyel tasarımlarla ilgili haklar
korunacak ve sınaî mülkiyet alanında yapılacak yatırımlar desteklenecektir.
Ayrıca, organize sanayi bölgeleri, nitelikli sanayi bölgeleri ve küçük sanayi
sitelerine gereken önem verilecektir.
Bölgesel sanayiin rekabet derecesi iyileştirilecek ve
standartları artırılacaktır. Ekonominin dışa açılmasında ve ödemeler dengesinin
olumlu yönde bir trend izlemesinde, imalat sanayiinin uluslararası mal ve
hizmet ticaretindeki performansı büyük önem taşımaktadır.
İmalat sanayiinin dış rekabet gücünün artırılması,
mukayeseli avantajlar, alternatif maliyetler, ticaret hadleri ve serbest
ticaretin rolü ve önemi dikkate alınarak değerlendirilecektir. Bu çerçevede,
sorunun demokratik piyasa koşullarında çözümüne ağırlık verilecektir. Büyük
sanayi kuruluşlarının yurtdışında faaliyette bulunarak rekabet güçlerini dış
piyasalara taşımaları teşvik edilecektir.
Türkiye, tarihî ve kültürel birikimiyle, farklı doğal
güzellikleri ve misafirperver insanlarıyla büyük bir turizm potansiyeline
sahiptir. Hükümetimiz, Türkiye'nin bu potansiyelinin tamamını turizmin
hizmetine sunmak için bilinçli çalışma yapılması gerektiğine inanmaktadır.
Türkiye'de turizm gelirlerinin artırılması ve turistik bölgelerin çeşitlendirilmesi,
dünyadaki ekonomik, sosyal, kültürel gelişmelerin yakından izlenmesine ve
turizm potansiyelimizin etkin bir biçimde tanıtımına bağlıdır.
Bir turizm ülkesi olarak "Türkiye" markasının
oluşturulmasına dönük tanıtma projelerine önem verilecek, bu projelerin
özellikle dışticaret ve yabancı sermaye politikalarımızla koordinasyonu
gözetilecektir. Ülkemizin zengin turizm potansiyeli harekete geçirilerek, dünya
turizm pastasında önemli bir yer tutan iş-kongre, fuar, spor ve kültür turizmi
alanlarında, dinlence turizminde ülkemizin zengin turizm potansiyelini
geliştirecek adımlar atılacaktır.
Bilgi toplumuna geçiş sürecinde oldukça önemli olan
ulaşım ve iletişim, ekonomik birimlerin demokratik bir ortam içinde faaliyette
bulunmaları ve özgürleşmeleri bakımından son derece önemlidir. Ulaşım
sistemimiz, deniz taşımacılığı ve demiryolu işletmeciliği öncelikli olmak üzere
hazırlanmakta olan Ulaşım Ana Planı çerçevesinde, kara ve hava ulaşımıyla da
bir bütünlük içerisinde ele alınarak, ulaşım modları arasında denge
sağlanacaktır. İletişim alanında serbestleştirme ve özelleştirme çalışmalarına
ve sektörle ilgili mevzuat düzenlemelerine hız verilecektir.
Hedeflenen 15 000 km bölünmüş yol çalışmalarına zor
mevsim şartlarına rağmen süratle başlanmış olup, devam etmektedir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Huzurlarınızda, bu konuda yoğun bir şekilde çalışan tüm
valilerimize ve ilgili kuruluşlara da teşekkür ediyorum. Hür türlü haberleşme
ve iletişim imkânlarının ülkenin her yerleşim birimine ulaşması sağlanacaktır.
Millî gelirin, istihdamın ve ekonominin dışa açılma
sürecindeki faaliyetlerin büyük bir kısmı hizmetler sektörü tarafından
gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda iç ve dış ticaret, iç ve dış müteahhitlik
hizmetleri, turizm, iç ve dış taşımacılık son derece önemlidir. Bu sektörlerin
ekonomiye katkılarının, ekonomik prensipler çerçevesinde artırılmasına yönelik
düzenleme ve uygulamalara yer verilecektir.
Çalışma hayatıyla ilgili mevzuata, ulusal ve
uluslararası gelişmeler ışığında, günün koşullarına uygun bir yapı
kazandırılacaktır. İşsizlik, sadece, önemli bir üretim faktörünün israfı değil,
aynı zamanda, büyük ölçüde bir insanlık problemi olarak ele alınacaktır.
İşsizliğin çözümünde, sadece toplam talebin yönetiminde kullanılan para ve
maliye politikaları değil, bunlarla birlikte arz yanlı politikalar da
kullanılacaktır.
Sosyal güvenlik kuruluşlarında, norm ve standart
birliği sağlanacak, uluslararası sözleşmeler ve sosyal güvenliğin temel
ilkeleri çerçevesinde çağdaş, bütünleştirilmiş bir sosyal güvenlik ağı
sağlanacaktır.
İşgücü piyasalarının yapısı ve özellikleri, son
yıllarda önemli ölçüde değişime uğramaktadır. İstihdamın ve işsizliğin
endüstriyel ve meslekî dağılımı, istihdam statüsü, geçmiş dönemlere göre farklı
bir trende girmektedir. Bu nedenle, işçi ve işveren kuruluşlarının rol ve
fonksiyonlarının etkinliğini artırıcı ortam oluşturulacaktır.
Çevrenin sermaye stoku olarak ele alınması gereken
hava, ısı, su, mineral ve diğerleri, tüm ekonomik birimlerin faaliyetlerinin
yapı ve kalitesini doğrudan etkilemektedir. Bu konuda duyarlılık artırılacak ve
söz konusu stokta değişim yaratan çevresel yapıda kötüye gidiş, gürültü,
kirlenme ve değişim maliyetlerini belirlemek amacıyla sosyal refah ağırlıklı
gelişim, yaklaşım geliştirilecektir. Bu çerçevede, ekonomik birimlere sosyal
sorumluluk yaklaşımı benimsetilecektir
Enerji kaynaklarının tümünden en etkin ve verimli bir
şekilde yararlanılacaktır. Enerji darboğazının oluşmaması için, maliyet ve
fiyatlamayı da dikkate alan bir planlama yapılacak, çevreci nükleer enerji
kaynakları da devreye sokulacaktır. Yurtdışı enerji kaynakları ve bunun
imkânları, ekonomik kriterler gözardı edilmeden çeşitlendirilerek
değerlendirilecektir.
Hükümetimizin enerji politikasının temelinde, ulusal
çıkarlarımızı koruyarak enerji arzının güvenliğini ve devamlılığını sağlamak,
serbest rekabete dayalı bir enerji piyasası oluşturmak ve duyarlı olduğumuz
çevreyi ve insan sağlığını korumak bulunmaktadır. Aynı zamanda, Türkiye'yi bir
enerji köprüsü haline getirebilmek için hükümetimiz azami çaba içinde
olacaktır.
Yeraltı kaynaklarımızın zenginliği, ülkemize mukayeseli
bir üstünlük sağlamaktadır. Hükümetimiz, zengin yeraltı kaynaklarımızın ülke
gelişmesine arzu edilen bir düzeyde katkıda bulunması için, ulusal
çıkarlarımızı öne çıkararak, etkin bir madencilik programını süratle uygulamaya
koymak isteğindedir.
Tüketicinin korunmasında en etkin yöntem ve yaklaşımlar
hızlı bir şekilde uygulamaya konulacaktır. Bu çerçevede, yasal yapı, sivil
toplum kuruluşları ve tüketiciyi koruyan kurumların yaygınlaştırılması ve
desteklenmesi, üretim süreçlerinde kalite anlayışının yaygınlaştırılması,
tüketicilerin bilinçlendirilmesi üzerinde önemle durulacaktır.
Devleti halka hizmet etme aracı olarak gören
hükümetimiz, bir sınıf ve kesimin değil, bütün vatandaşlarımızın refah ve
mutluluğunu sağlayacak sosyal politikalar yürütecektir. Bu bağlamda, yoksullar,
bakıma muhtaç yaşlılar, çocuklar ve işsizler için özel programlar
oluşturulacak, zor durumdaki vatandaşlarımıza, terkedilmiş ve kimsesizlik
duygusu yaşatılmayacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hükümetimiz,
işsizleri, fakirleri, düşkünleri, hastaları, özürlüleri gözeten, onların insan
onuruna yakışacak şekilde yaşamalarını sağlayacak bir sosyal devlet anlayışını
uygulamaya koyacaktır.
Hükümetimize göre eğitim, her alandaki kalkınmanın en
önemli unsurudur. Beşerî sermayeyi etkin kullanmayan toplumlar, rekabet
şanslarını kaybetmeye mahkûmdur. Eğitim alanında oluşacak zaaflar, hiçbir
alandaki üstünlükle giderilemez. Buna karşılık, eğitim alanında yakalanacak
üstün seviyeler, diğer tüm alanların toplam kalitesini yükseltir. Eğitime bu
bilinçle yaklaşan hükümetimiz, bu alanda giderek artan zaafları gidermeyi
öncelikli hedeflerden saymaktadır.
Eğitim kalitesinin artırılması, eğitimde fırsat
eşitliğinin gerçek anlamda sağlanması ve eğitim sisteminin ideolojik kavgaların
arenası olmaktan çıkarılması, yetkin ve yetenekli bireylerin yetiştirilmesi
açısından son derece önemlidir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yükseköğretim
kurumları dahil, eğitim-öğretim kurumlarımızın ihtiyaçlara uygun eğitim-öğretim
hizmeti sunması, etkin eğitim ve istihdam planlamalarının yapılmasına bağlıdır.
Bu nedenlerle, hükümetimiz, eğitim alanında köklü bir
reform hareketine girişecektir. Her alanda olduğu gibi, Türk Millî Eğitim
sisteminde de insan merkezli, nitelikli bir eğitim modeline geçmek üzere,
toplumun ihtiyaçlarına ve çağdaş uygarlık gereklerine göre yeniden yapılanma
sağlanacaktır.
Anayasamızda tanımlanan laiklik ilkesi, din ve vicdan
hürriyetine etkinlik ve işlerlik kazandırılarak, dinin, dinî duyguların veya
dince kutsal sayılan değerlerin ve sembollerin siyasî veya kişisel çıkar yahut
nüfuz sağlamak amacıyla istismar edilmesi veya kötüye kullanılmasını
önleyebilecek bir din eğitimi ve öğretimi, Anayasamızda tanımlanan çerçevede
uygulamaya konulacaktır.
Öğretmenlik mesleğinin toplumda hak ettiği itibarı
yakalayabilmesi için, öğretmenlerin niteliklerinin yükseltilmesine paralel
olarak, çalışma şartları iyileştirilecektir. Eğitim ve öğrenim hakkının
kullanılmasının önündeki engeller kaldırılacak; eğitim, hayat boyu sürecek bir
süreç olarak kabul ve teşvik edilerek, kademeler arasında yatay ve dikey geçiş
imkânları sağlanacaktır.
Hükümetimiz, üniversitelerin çağdaş anlamda öğretim ve
araştırma kurumu olmalarını sağlayacak düzenlemeleri gerçekleştirecektir.
Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), üniversiteler arasında koordinasyon sağlayan,
standartlar belirleyen bir yapıya kavuşturulacak; üniversiteler, idarî ve
akademik özerkliği olan, öğretim elemanları ve öğrencilerin serbestçe bilimsel
faaliyette bulunduğu, araştırma ve öğretim kurumları düzeyine çıkarılacaktır.
Üniversiteler, her çeşit düşüncenin demokratik bir
ortamda, hoşgörü içinde öğretilip tartışıldığı, yasakların ve sınırlamaların
olmadığı özgür bir foruma dönüştürülecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Meslekî ve teknik eğitime talebi düşüren, haksız ve adaletsiz uygulamalara
sebep olan mevcut üniversiteye yerleştirme sistemi, yarışmayı teşvik edecek ve
adaleti sağlayacak şekilde değiştirilecektir. Meslek eğitimi veren meslek
yüksek okulları, meslek standartlarına uyumlu niteliklere sahip insangücü
yetiştirecek bir şekilde yeniden ele alınacaktır.
Hükümetimiz, millî değerlerin, birey, aile ve toplumu
ayakta tutan manevî dinamiklerin korunup geliştirilmesi konusunda azamî gayret
içerisinde olacaktır. Millî kültürümüzdeki esas yapıyı, üslubu koruyarak
evrensel değerler ile millî kültürümüz arasındaki etkileşimi en üst noktaya
çıkarmayı amaçlamakta, gerçek bir çağdaş kültür atmosferi oluşturmanın bu
yoldan geçtiğine inanılmaktadır. Bu iki alanı çatışma konusu olmaktan çıkarıp,
her iki unsurun zenginliklerinden birlikte yararlanmak, kültür politikamızın
temelidir.
Hükümetimiz, kültürün taşıyıcı unsurları olan dil,
edebiyat, folklor, musiki, plastik sanatlar, etnografya, sinema, temsili
sanatlar alanlarındaki mevcut yapıyı, yaklaşım ve anlayışı eksik ve sağlıksız
bulmaktadır. Bütün bu alanlarda konunun uzmanlarının ve sivil toplum
örgütlerinin de görüşlerinden yararlanılarak yeni ve doyurucu politikalar
geliştirilecektir. Ayrıca, hükümetimiz, kültürel mirasın korunmasına azamî
hassasiyet gösterecektir.
Mevcut sağlık sistemi bütün yönleriyle çağdaş
gelişmelerin gerisinde kalmış; maliyetler, sistem kaçakları nedeniyle çok
artmış, sağlık hizmetleri ulaşılamaz hale gelmiş, standart birliği kalmamıştır.
Sağlıklı bir nesil yetiştirebilmek için, sağlık hizmetlerinin tüm vatandaşların
ulaşabileceği bir yapıya kavuşturulabilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.
Sosyal güvenlik kuruluşlarının asıl yapması gereken
işlerini engelleyen sağlık işleriyle uğraşması, bu kuruluşları da verimsiz hale
getirmiştir. Mevcut sağlık sistemimiz, kurumsal yapı, işleyiş, personel yapısı
ve dağılımı itibariyle ihtiyaca cevap veremeyecek hale gelmiştir. Hükümetimiz,
köklü değişiklikler yaparak herkesin ulaşabileceği nitelikli ve etkin çalışan
bir sağlık sistemini oluşturmakta kararlıdır.
Devlet, herkesin temel sağlık hizmetlerini, gerekirse
özel sektörle işbirliği yaparak yerine getirecektir. Etkin ve kaliteli bir
sağlık sistemi, nitelikli bir toplum için vazgeçilmezdir. Hükümetimiz, sağlık
hizmetlerinin yerine getirilmesini sosyal devlet anlayışının vazgeçilmez
unsurları arasında görmektedir. Sağlık hizmetleri bütünsel bir anlayışla ele
alınacak, yeni bir yapılanma ve işbirliğine gidilecektir.
Aile, toplumun temeli ve toplumsal dayanışmanın
oluşmasında rol oynayan önemli bir kurumdur. Toplumsal mutluluk, dayanışma,
barış, sevgi ve saygının yolu aileden geçer. Yaşanan bütün olumsuzluklara ve
ekonomik sıkıntılara rağmen toplum olarak ayakta duruşumuzu, büyük çapta sağlam
aile yapımıza borçlu olduğumuz açıktır. Hükümetimiz, aile merkezli politikalara
öncelik verecektir.
Kadınlarımız, sadece toplumumuzun yarısını
oluşturdukları için değil, birey ve toplumun gelişimi ile sağlıklı nesillerin
yetiştirilmesinde özel bir konuma sahiptirler. Yılların ihmali sonucu biriken
her türlü sorunlarıyla ilgilenilmesi, hükümetimizin öncelik verdiği bir
konudur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Gençlik, ülkenin sadece zenginliği değil, aynı zamanda
dinamizminin ve değişim potansiyelinin de kaynağıdır. Dolayısıyla, genç nüfusa
sahip olmak, Türkiye için büyük bir imkândır. Hükümetimiz, toplumun gençlere,
gençlerin de Türkiye'ye güvenini sağlamayı temel hedefleri arasında
görmektedir.
Seçilme yaşı 25'e indirilecektir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Özgür düşünceli, kendi başına karar verebilen,
sorgulayan, kendi toplumunun ve evrensel doğrulardan haberdar olan ve hayatın
güçlükleriyle baş edebilecek donanımlı ve yetenekli gençler yetiştirmek, önemli
hedeflerimiz arasındadır. Dünyanın ve Türkiye'nin gelişen ve değişen şartları
dikkate alınarak yeni bir spor politikası oluşturulacaktır. Sporun her dalında
uluslararası standartları yakalamak için her türlü destek verilecektir. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Özgür, bağımsız, çoksesli bir yazılı ve görsel basın,
demokratik rejiminin önemli güvencelerinden biridir. Yazılı ve görsel basın
sektöründe tekelleşme ve kartelleşmenin önlenmesi için ilgili mevzuat yeniden
düzenlenecektir. Medyanın, toplumun ihtiyaçlarını önplanda tutan yayınlar
yapması özendirilecektir. Özel hayatın ve özel haberleşmenin güvenliğiyle
ilgili her türlü teknik ve yasal önlemler alınacaktır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Çağımızın devlet anlayışında, özürlülerin kendi kendine
yetmesi, belli bir bilgi ve kültür düzeyine ulaşması, meslek edinip üretken
hale gelmesi ve çevresiyle sağlıklı ilişkiler kurarak toplumsal hayata
katılmasının sağlanması devlete yüklenen anayasal bir görevdir. Devlet, özürlü
vatandaşlarının, eğitim, rehabilitasyon, sağlık, hukuk, yönetim gibi
alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle, başkalarına en az muhtaç olarak
yaşamalarını sağlayacaktır. Bedensel ve zihinsel özürleri nedeniyle insanlar
arasında ayırım yapılmasına izin verilmeyecektir. Bu ilke, hükümetimizin
özürlülerle ilgili politikasının temelini oluşturacaktır. Bunların
gerçekleştirilmesi için her türlü tedbir alınacaktır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bir ülkedeki yönetimin kalitesini ve toplumun medeniyet
dairesindeki konumunu, ne tür kentler ürettiği belirler. Bu nedenle, kentleşme
ve konut meselesi teknik muhtevasının
çok ötesinde anlamlara sahiptir. Sağlıksız ve çirkin şehirleşmenin önüne
geçilerek, şehirlerin yaşanabilir mekânlar haline getirilmesi hükümetimizin
temel önceliklerinden biri olacaktır. Gecekondu bölgelerinde yaşayanlara
yönelik ucuz konutlar üretilecektir. Uzun vadeli programlarla, şehirlerin yaşanabilir,
sağlıklı, ulaşım ve altyapı sorunları çözülmüş, çevre güzelliği taşıyan
mekânlar olması için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
Değerli milletvekilleri, her yüzyıl bilinen bir
takvimle başlamakla beraber, siyasî tarihçiler, takvimsel göstergeden çok,
geçmiş yüzyıldan kalma paradigmayı ortadan kaldırarak, yeni bir siyasal
paradigmayı ikame eden önemli bir olayı yeni yüzyılın başlangıç noktası olarak
alırlar. Bu yüzyılı siyasal olarak başlatan olay, kuşkusuz, 11 Eylül ismiyle
bilinen sarsıcı olaydır. Bu olayla beraber yeni bir dünya düzeninin kurulmasına
doğru gidildiği, ortak bir kanaat haline gelmiştir. 1990'lı yıllarda çift
kutuplu dünyadan tek kutuplu düzene geçmiş olan dünya sistemi, tek kutuplu güç
düzeninin sancılarını, bu yüzyılın başında çekmeye başlamıştır.
Var olduğu günden beri dünya güç sisteminin merkezî bir
öğesi olagelmiş olan Türkiyemiz de, bu yeni durumdan, doğal olarak,
etkilenmektedir. Türkiye'nin bölgesel hayat sahası, çok riskli bir jeopolitiğe
karşılık gelmektedir. Bu da, Türkiye'de, içpolitika ve dışpolitika eksenleri
arasındaki mesafeyi ortadan kaldırmaktadır. Türkiye'nin içpolitik dinamikleri
ile dışpolitik dinamikleri, dünyanın pek çok ülkesinden daha fazla etkileşim
içindedir. Türkiyemizin dış politikası, halkımızın yediği ekmeği doğrudan
etkilemekte, iç siyasetin güçlü ve kaliteli olması, ülkemizin bölgesel ve
küresel çıkarlarının teminatı olmaktadır.
Değişen bölgesel ve küresel gerçekler karşısında,
Türkiye'nin, dışpolitika önceliklerini yeniden tanımlaması ve bu gerçekler ile
ulusal çıkarları arasında yeni bir denge oluşturması gerekmektedir.
Bu çerçevede, hükümetimiz, birinci Ak Parti hükümetinin
gerçekçi ve vizyonel dışpolitika yaklaşımını sürdürmek ve daha da geliştirmek
kararlılığındadır.
Aziz milletimizin büyük tarihsel yürüyüşünün mütevazı,
ama, güçlü bir ifadesi olan hükümetimiz:
Türkiye'nin dışpolitikasını uzun vadeli bir
perspektifle, yeni dinamiklere dayanan bölgesel ve küresel konjonktürle uyumlu
hale getirecektir.
Türkiye, bulunduğu bölgede bir istikrar unsurudur. Bu
niteliğiyle, çevresindeki kriz bölgelerinde daha fazla inisiyatif alacak ve
krizlerin çözümüne daha somut katkı sağlamaya çalışacaktır. Nitekim, Irak
krizine dönük olarak, birinci AK Parti hükümetinin geliştirdiği yaklaşım,
dünyanın önüne ciddî bir model koyma başarısını göstermiş ve takdir
toplamıştır. Bundan sonra da, Türkiye'nin ulusal çıkarlarıyla ilgili bölge ve
kıta ölçekli gelişmeleri sadece izleyen değil, aynı zamanda yönlendiren aktif
bir diplomasi takip edilecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Irak krizi konusunda birinci AK Parti hükümetinin
ortaya koyduğu performans, ikinci AK Parti hükümeti döneminde de aynen
sürdürülecektir. 11 Eylül olaylarından sonra, Amerika Birleşik Devletlerinin
küresel teröre karşı mücadele anlayışına destek veren partimiz, küresel terörle
mücadele için ortak zeminler oluşturulması gerektiğini Türkiye'de ifade eden
ilk parti olmuştur. Partimizin kurduğu hükümetler bu anlayışa sahiptir. Bununla
beraber, küresel terörle mücadele konusunda ortaya çıkan kafa karışıklığının ve
yöntem yanlışlarının da kaygı verici olduğunu düşünüyoruz.
Bu çerçevede, 11 Eylül sonrası tırmanma eğilimi
gösteren dinler ve kültürlerarası gerilimlerin azaltılması ve küresel bir barış
ortamının sağlanabilmesi için aktif çaba sarf edilecektir. Kültürel çoğulculuğa
ve diyaloga dayalı zengin tarihî birikimimiz bu doğrultuda harekete
geçirilecektir.
Birinci AK Parti hükümeti, küresel siyaset
dinamiklerini sarsan ve dünya devletlerinin ortak platformları olan örgütleri
yeni kriz yönetimiyle tanıştıran Irak merkezli sorun karşısında, uluslararası
toplumun bir parçası olma sorumluluğu ile çok özel bir coğrafyada yaşamanın
getirdiği güvenlik risklerini dengeleyen ve harmanlayan bir etkinlik
üretmiştir. İkinci AK Parti hükümeti de aynı siyasal mantığı devam
ettirecektir.
Hükümetimiz, komşumuz Irak'la ilgili belirsizliğin sona
ermesinden yanadır. Irak sorununun Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde
çözülmesini temenni etmekteyiz; fakat, sorunun genel çerçevesi ile Türkiye'ye
dönük yüzü arasındaki makas farkının açıldığı ve bunun siyasî, askerî ve
ekonomik menfaatlarımızı tehdit etme eğilimine girdiği durumlarda, devletimizin
bekası ve milletimizin selameti için, kendi özel durumumuza en uygun kararları
en hızlı biçimde alacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hükümetimiz,
Irak'ın toprak bütünlüğüne ve siyasî birliğinin korunmasına büyük önem
atfetmektedir. Irak'ın yeraltı ve yerüstü kaynaklarının tüm Irak halkına ait
olduğunu düşünmekteyiz. Irak'ın aslî unsuru olan Türkmenlerin, Arapların,
Kürtlerin ve diğer toplulukların barış içinde yaşaması arzumuzdur. Irak'ın
toprak bütünlüğünün bozulması Ortadoğu'daki tüm dengeleri değiştirecektir. Hükümetimiz,
Irak yönetiminin Birleşmiş Milletler kararlarını tam olarak uygulamasından,
kitle imha silahlarından arınmış, komşularıyla barış içinde yaşayan bir Irak'ın
uluslararası toplum içindeki yerini almasından ve sorunun barışçı yönden
çözümünden yanadır.
Hükümetimiz, Irak krizi sebebiyle yeni gündemlerle
donanan, Amerika Birleşik Devletleri ile tarihsel derinliğe ve karşılıklı
saygıya dayalı ilişkilerini, bundan sonra da en dinamik biçimde sürdürecektir.
Devletimiz ile Amerika Birleşik Devletleri arasında,
Irak krizinin algılanışı ve krize dönük yaklaşım bakımından belli farklar
olması doğaldır; kuşkusuz, her ülke, her olayı, kendi siyasal pozisyonuna göre
değerlendirecektir. Güncel ve konjonktürel bir gündem olan Irak krizi
konusundaki kimi farklılıklara rağmen, temel stratejik ve siyasî gerçek,
Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki müttefiklik ilişkisidir.
Hükümetimiz, Amerika Birleşik Devletleri ile müttefik olmanın önemine ve
işlevine uygun bir etkinlik üretmeyi önemsemektedir. Hükümetimiz, Amerika
Birleşik Devletleri ile ilişkilerimizi ve işbirliğimizi, halklarımızın
karşılıklı yarar ve çıkarları doğrultusunda ve bölgesel istikrarın da bir
boyutunu teşkil edecek biçimde, en üst düzeye çıkarma arzusundadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, Avrupa siyasî
değerler sisteminin bir parçasıdır. Avrupa ülkeleriyle ilişkiler, Türkiye'nin
dışpolitika gündeminde en üst sıralarda yer almaya bundan sonra da devam
edecektir.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliği, hükümetimizin hedeflerinin başında
gelmektedir. 3 Kasım seçimlerinden başarıyla çıkar çıkmaz, Avrupa
Birliği konusunda ciddî bir etkinlik ürettik ve 2004 Aralık ayına, müzakere
için müzakere tarihi alma başarısı, AK Parti hükümeti döneminde başarılmıştır.
Hükümetimiz, Kopenhag kriterlerini tam olarak yerine
getirme konusunda kararlıdır. Türkiye'nin Avrupa Birliği ailesi içerisinde hak
ettiği yeri en kısa zamanda almasının iki tarafa getireceği kazanımların yanı
sıra, Avrupa Kıtasının ötesinde, barış, istikrar ve güvenlik yönlerinden olumlu
sonuçlar doğuracağı kuşkusuzdur.
Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
gerçekleştirilmiş olan uyum yasalarının güçlendirilmesi ve mevzuatımızın temel
hak ve özgürlükler açısından bir bütün olarak geliştirilmesi sağlanacaktır.
Ayrıca, reformların uygulamaya tam olarak yansıması ve uygulayıcılar tarafından
da özümsenmesi konusunda her geçen gün artan bir kararlılık gösterilecektir.
Bu arada, uyum paketinin yasalaşması konusunda
Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği desteğe de özenle teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin NATO bünyesinde
bugüne kadar ortaya koyduğu katkıya paralel olarak, yeni Avrupa Savunma
Stratejisi çerçevesinde oluşturulan Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK)
içinde hak ettiği yeri birinci Ak Parti İktidarı döneminde almıştır. Muhtemel
her türlü tehdidi caydırmada ve bölgesel ve küresel barış, istikrar ve
güvenliğin sağlanmasında çok önemli bir rol oynayan Silahlı Kuvvetlerimizin
NATO ve BM başta olmak üzere, dış örgütlerdeki faaliyetlere devam etmesi için
gereken imkânları sürekli geliştirmek hükümetimizin öncelikleri arasındadır.
Bu bağlamda, güvenlik kavramı temelindeki
hassasiyetimizin altını çizmek isterim. Güvenlik, bir devletin en aslî ve
vazgeçilmez işlevidir. Türkiye'nin coğrafî konumu ve bölgede meydana gelen
gelişmeler dikkate alındığında, güvenlik ve savunma konularında hükümetimizin
çok daha duyarlı olacağı açıktır. Güvenliğimiz ve savunmamız neyi
gerektiriyorsa, bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınılmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, iyi komşuluk ilişkileri içinde
Rusya Federasyonu ile, kültürel yakınlığımız çerçevesinde Ortaasya ve Kafkasya
ülkelerinde tarafların çıkarlarını zedelemeyen, işbirliğine dayalı ilişkiler
sürdürülecektir. Hükümetimiz, Rusya Federasyonu ile ilişkilerini
azamileştirmeyi önceleyen Avrasya perspektifini titizlikle geliştirecektir.
Komşumuz Yunanistan ile ilişkilerimizi, hasımlık
çerçevesinde değil, iki ülke halklarına da fayda sağlayacak bir sinerjiyi
üretecek rekabet temelinde kurma konusunda kararlıyız. Yunanistan ile
karşılıklı ekonomik çıkarlara dayanan ilişkiler artırılarak sürdürülecek ve bu
ilişkilerin oluşturacağı güven ortamı sayesinde, daha karmaşık olan siyasî
sorunların çözümü için zemin hazırlanacaktır.
Hükümetimiz, Kıbrıs sorununa mutlaka bir çözüm
bulunmasının gereğine inanmaktadır. Bu çözümde, gelecekte adadaki Türk
varlığını tehlikeye sokacak hiçbir girişime müsaade edilmeyecektir. (Alkışlar)
Lahey'de gelinen noktanın bir tıkanmaya dönüşmemesi ve
yeni iletişim kanallarının ve çözüm modellerinin araştırılması için
hassasiyetimizi koruyoruz. Başta Avrupa Birliği ülkeleri ve Yunanistan olmak
üzere tüm siyasal odakları, çözüm, diyalog ve kalıcı barış temelinde hassas
olmaya davet ediyoruz. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin
hazırlamış olduğu planın masada olduğuna dair açıklaması, tarafların arzusu
durumunda çözüm sürecine yardımcı olacağını ifade etmesi ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş'ın Rum tarafını müzakereye çağıran
beyanı hükümetimizce kayıt altına alınmıştır.
Ortaasya Türk cumhuriyetleriyle tarihî, kültürel ve
sosyal yakınlığımıza rağmen, Türkiye'nin bu ülkelerle ilişkilerinde
beklentileri karşılayamadığı bir gerçektir. Hükümetimiz, Türk cumhuriyetleriyle
ilişkilerin en ileri noktaya taşınarak bölgenin geniş bir işbirliği alanına
dönüştürülmesi için çaba sarf edecektir.
Ortadoğu'da akan kan, tüm dünya kamuoyunu olduğu gibi,
bu bölgeyle yakın kültürel ve tarihî ilişkileri olan Türk halkını da üzmekte ve
endişeye sevk etmektedir. Hükümetimiz, din ve ırk ayırımı yapmaksızın, kime ait
olursa olsun dökülen kanın ve göz yaşının acilen durdurulmasını sağlayacak tek
yolun kalıcı bir barıştan geçtiğine inanmaktadır. Türkiye, Filistin'de
Birleşmiş Milletler kararları doğrultusunda ve Filistin halkının süregelen
acılarını dindirecek şekilde barışın tesisine yönelik çabaları desteklemeye
devam edecektir. Bu çerçevede, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın
Bush'un 14 Mart 2003 tarihinde yaptığı açıklamada zikredilen yol haritası ve
reform vizyonu hükümetimizce de desteklenmektedir. Türkiye, Filistin ve İsrail
taraflarıyla iyi ilişkilerini sürdürerek, barışın tesisine yönelik çabalara
katkıda bulunma imkânına sahip olacaktır.
Balkan politikamız, bölgedeki ülkelerle tarihî,
kültürel ve ekonomik ilişkilerimiz ışığında geliştirilecek, gerekirse yeniden
şekillendirilecektir. Bölge içindeki gerilimi düşürmek ve barış ortamını kalıcı
kılabilmek amacıyla, ortak çıkar alanları oluşturmak için ekonomi ağırlıklı
projeler geliştirilecektir.
Değerli milletvekilleri, hükümetimiz, Türkiye'nin İslam
dünyasıyla ilişkilerine özel bir önem vermektedir. Bir yandan, bu ülkelerle
ikili işbirliğimizin artırılması, öte yandan, İslam Konferansı Örgütünün
uluslararası alanda daha saygın yer edinebilmesi ve inisiyatif alabilen dinamik
bir yapıya kavuşturulması için çaba sarf edecektir. Yine, bu bağlamda,
başkanlığını Cumhurbaşkanımızın yaptığı İslam Konferansı Örgütü Ekonomik ve
Ticarî İşbirliği Daimî Komitesinin faaliyetlerine daha somut içerik
kazandırmaya çalışacaktır.
Geniş bir katılımla kurulan Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Teşkilatının, bölge ülkelerine yeni işbirliği imkânları vaat eden
potansiyelinin harekete geçirilmesi için çaba sarf edecektir.
Çin Halk Cumhuriyeti ve Japonya ile karşılıklı saygı ve
verimli işbirliği temelinde gelişmekte olan ilişkilerimizin bu doğrultuda daha
da ileri götürülmesine çalışılacaktır. Nitekim, 2003 yılı Japonya'da
"Türkiye Yılı" ilan edilmiştir.
Dışpolitikamızın geleneksel Atlantik ve Avrupa
boyutlarının yanında, Avrasya eksenli politikanın geliştirilmesi yolundaki
çabalar sürdürülecektir. Bu bağlamda, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
çerçevesindeki işbirliği güçlendirilecektir.
Türkiye'nin üyesi olduğu uluslararası örgütler ve ECO
ve KEİB gibi bölgesel ekonomik işbirliği çabaları arasında rasyonel ve
sistematik bir koordinasyon sağlanacaktır.
Kafkasya'da soğuk savaş dönemi şartlanmaları bir yana
bırakılarak işbirliği imkânları aranacak, zengin yeraltı ve yerüstü
kaynaklarına sahip olan bu bölgenin, Ortadoğu ve Balkanlar'la ekonomik açıdan
bütünleşmesine katkıda bulunmaya çalışacaktır.
Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının, bulundukları
ülkelerdeki haklarının daha fazla korunası için çaba sarf edilecek, gerek o
ülkelerde gerekse Türkiye'de karşılaştıkları sorunların ortadan kaldırılması
için mevcut mekanizmaları daha etkin biçimde işletecektir.
Değerli milletvekilleri, AK Parti hükümetleri,
ülkemizin ihtiyaç duyduğu çağdaş ve dinamik hükümet mantığını ortaya çıkarmakla
kalmamış; bundan daha önemli ve kalıcı olarak, yaşadığımız çağla uyumlu olmayan
bir siyaset kültürünü de geride bırakarak, her bakımdan yeni bir siyaset
dönemini başlatmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu yeni dönemi, eskinin kavram, kalıp ve
alışkanlıklarıyla değerlendirmek, anlamak ve sorgulamak yaklaşımına bağlı
kalanlar, toplumun dinamizminin ve değişim iradesinin uzağına düşerek, verimsiz
ve sonuçsuz bir siyasal çaba içinde kalmaya mahkûm olacaklardır. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bu yeni dönem, evrensel standartlar ve hukukun
üstünlüğü içinde milletimizin iradesine ve gelişme arzusuna dayalı yeni
anlayış, kavrayış, tutum ve yöntemlerle siyaseti inşa edenlerin dönemi
olacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu yeni siyaset anlayışı içinde siz değerli
milletvekillerine sunmuş olduğum bu programın, hızla değişen, rekabetin
arttığı, etkin ve katılımcı bir yönetimin eskisinden de önemli hale geldiği bir
dünyada, ülkemizin hak ettiği yere gelmesinde önemli katkı sağlayacağına
inancımız tamdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Türkiye'nin ortak aklının ve vicdanının ifadesi olan
hükümetimiz, aziz milletimizin ve Yüce Meclisimizin güvenine layık olmaya
çalışacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Gayret bizden, destek aziz milletimizden ve başarı Yüce
Allah'tandır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Saygılarımla. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından
ayakta alkışlar; CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Başbakan, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulunun Programı,
Sayın Başbakan tarafından Genel Kurula sunulmuştur.
Anayasanın 110, İçtüzüğün 124 üncü maddeleri, Bakanlar
Kurulu Programı üzerindeki görüşmelerin, programın okunmasından iki tam gün
geçtikten sonra yapılmasını öngörmektedir. Buna göre, program üzerindeki
görüşmeler, 21 Mart 2003 Cuma günü saat 14.00'te yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, saat 17.15'te toplanmak üzere,
birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 16.54
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.15
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman),
Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 49 uncu Birleşimin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın, 17 nci sırasında yer alan,
Samsun Milletvekili Haluk
Koç ve 24 milletvekili ile 19 uncu sırasında yer alan, Samsun
Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin, Samsun'da kurulma
aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile çevre ve
insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla, Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak öngörüşmesine başlıyoruz.
VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. - Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 24
milletvekili ile Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin,
Samsun’da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri
ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/29, 10/31)
BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.
Meclis araştırması önergeleri, Genel Kurulun 28.1.2003 tarihli 27 nci ve
29.1.2003 tarihli 28 inci Birleşimlerinde okunduğundan, tekrar okutmuyorum.
İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda,
sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza
sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge
sahipleri için 10’ar dakikadır.
Hükümet adına söz talebi?.. Yok.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Haluk Koç.
Sayın Koç, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her zamankinden farklı bir konuyla bugün karşınızdayım,
öncelikle hepinizi ve Yüce Heyeti saygıyla selamlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların
ihale ve yer seçimi süreçleriyle, çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılması için verilen önergeler, birleştirilmiş
önergeler üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak için söz
almış bulunuyorum; tekrar Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, olaya çok boyutlu bakarak başlayacağım. Önce,
ülkemizde yaşanan enerji darboğazını gerekçe göstererek, 16 Mart 1998 tarihli
Bakanlar Kurulu kararıyla, TEAŞ tarafından tespit edilecek yerlerde
çalıştırılmak üzere, yurt içinden veya yurt dışından mobil elektrik
santrallarının kiralanması veya hizmet alımı yoluyla işletilmesi için adı geçen
şirkete yetki verilmiştir; yani TEAŞ'a.
Değerli milletvekilleri, önce, mobil santralların kullanılma amaçlarına
değinmek istiyorum. Bu santrallar, gezer ve yüzer tipte inşa edilebilen ve
termik santral sınıfına giren santrallardır. Daha çok, acil durumlar
santralları olarak tasarlandıklarından, sürekli enerji ihtiyacını karşılamaya
yönelik olarak kurulmaları söz konusu değildir. Ülkemizde daha önce kurulmuş
mobil santrallar da bu amaca yönelik olarak kurulmuştur. Örneğin, Güneydoğuda
kırdan şehirlere göçün artması nedeniyle ortaya çıkan elektrik ihtiyacı, enerji
nakil hatlarının kısa sürede tamamlanamaması nedeniyle, mobil santrallarla
karşılanmaya çalışılmıştır. Yine, 1970'li yıllarda Kıbrıs ve Gökçeada için de
mobil santrallar kullanılmıştır; yani, mobil santrallar, daha çok, yöresel
enerji ihtiyaçlarının karşılanması için başvurulan, ancak geçici olabilen
çözümlerdir.
Bu noktada, özellikle şunu belirtmek istiyorum: Eğer, gerçekten, bugün
temsilcisi olduğum Samsun'a özgü bir enerji problemi yaşanıyorsa, TEAŞ, neden
bu santralların ilk olarak Samsun'a kurulmasını planlamadı da, Dalaman, Bartın
gibi yörelerimizi seçti, ilk planlama aşamasında? İlk sorulması gereken soru
bu, hem de yüksek sesle sorulması gereken soru bu. Daha sonra tekrar değineceğim;
ancak, bir tek bu bile, yer seçimi kararında, bilimsel kriterlere uyulmadığı
noktasında kuşkular oluşmasına neden olmuştur.
Değerli milletvekilleri, santralların kurulmasına ilişkin hukukî süreç
hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum: 1998 yılında, mobil santrallara
ilişkin belirttiğim Bakanlar Kurulu kararının alınmasından sonra, Gayri Sıhhi
Müesseseler, Çevresel Etki Değerlendirmesi, Kirliliğin Kontrolü ve Hava
Kirliliğinin Korunması Yönetmeliklerinde değişikliğe gidilmiş, bunlar, 29 Eylül
2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Belirttiğim bu dört yönetmelikte yapılan değişikliklerin özünde, mobil
santralların kurulması için çevre ve sağlık mevzuatından kaynaklanan sorunların
aşılması amacı yatmaktadır.
Çevre ve sağlık mevzuatında mobil santralların kurulması için istenilen
izinler, bu yönetmelik değişiklikleriyle, 31 Aralık 2002 tarihine kadar
ertelenmiş -dikkat buyurun lütfen- yani "biz yapalım, istim arkasından
gelsin" anlayışı ortaya konulmuştur; ancak, bu hukuk tanımazlık,
yönetmeliklerin Danıştay tarafından iptal edilmesiyle sonuçlanmıştır. Çevresel
Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin, mobil santrallar için olumlu ÇED raporu
alınmasına ilişkin hükmünü, 31 Aralık 2002 tarihine kadar erteleyen yönetmelik
değişikliği -yine dikkat buyurunuz- Danıştay 6. Dairesinin 26 Haziran 2002
tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Danıştay Savcısı, bu değişiklik için
"toplum ve çevre sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek etkenlerin
gözardı edildiği kuşkusuzdur" değerlendirmesinde bulunmuştur. Savcının bir
diğer önemli tespitini de aynen aktarıyorum: "Diğer yandan, insan ve çevre
sağlığı yanında, maliyet itibariyle santrallarda kullanılacak yakıtın dışarıdan
ithal edilmesi nedeniyle maliyeti fazla olan enerji yatırımına yönelinmesi de,
kamu yararı yönünden sakıncalıdır." Bu ifade de Sayın Savcının ifadesi.
Danıştay 6. Dairesi, belirttiğim gerekçelerle, yönetmelik değişikliğini
kamu yararına ve hukuka uyarlılık olmadığından iptal etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Su Kirliliği Kontrolü ve Havza Kirliliğinin
Korunması Yönetmeliklerinde de, mevzuatta öngörülen koşulların 31 Aralık 2002
tarihine kadar aranmaması yolunda yapılmak istenen değişiklik yine iptal
edilmiştir. Danıştay 6. Dairesi Savcısı "yapılmak istenen değişikliğin,
toplum ve çevre sağlığını olumsuz yönde etkileyeceği ve bu zararlı sonuçların
kalıcı bir şekilde devam edeceği anlaşıldığından, dava konusu yönetmelik
değişikliğinin, Anayasanın 56 ncı maddesi ile Çevre Kanununun amaçlarına aykırı
olduğu" tespitinde bulunmuştur. Bu iki yönetmelik de Danıştay 6.
Dairesince iptal edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bir önceki oturumda Sayın Başbakan, 59 uncu
hükümetin programını okudu. Burada, kendileri, çevre sorunlarına verilecek
önemi arz ettiler. Bu çerçevede de, bundan sonrasını değerlendirmek gerekiyor;
ben devam etmek istiyorum.
Yine, Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliğinde yapılmak istenen değişiklik
de, bu sefer, Danıştay 10. Dairesinin 27 Şubat 2002 tarihli kararıyla iptal
edilmiştir. Şimdi, yaşanan hukukî süreç de bu. İdarenin, yürürlükteki mevzuatı
hiçe sayarak yapmak istediği kanunsuz düzenlemelerin haksızlığını da belgeleyen
bir dizi hukuksal karar karşımızda bulunuyor.
Değerli milletvekilleri, hukukî süreci kısaca özetledikten sonra, mobil
santralların, çevreye ve insan sağlığına verebileceği zararlara da değinmek
istiyorum. Burada, benim uzmanlık konuma da girdiği için, kendi bilgilerimi de
aktarmak istiyorum. Aslında, belirttiğim Danıştay kararlarında da bu konuda
açıklamalar mevcuttur.
Değerli arkadaşlarım, bakın, mobil santrallarda 6 numaralı fuel-oil
kullanılmaktadır. TÜPRAŞ rafinerisinde üretilen 6 numaralı fuel-oil yüzde 3-4
civarında kükürt içermektedir. Çevre Mühendisleri, Elektrik Mühendisleri ve
Kimya Mühendisleri Odalarınca ortaklaşa hazırlanan rapora göre, bu yakıt türü,
çok uzun sürede ayrışmakta ve yüksek sülfürdioksit ve azotoksit gazları
içermektedir. Bunların -Samsun'un coğrafyasını, ne olur, gözlerinizin önüne
getirin- deniz ekosisteminden arındırılması çok zor olmakta ve canlı yaşamına
zarar vermektedir.
Yine, aynı raporda, atmosfere salınan kükürtdioksit gazının asit
yağmurlarına neden olabileceği ve ortaya çıkan gazların, insan üzerinde solunum
sistemi tahrişleri, bronşit ve astım gibi kronik hastalıkların oluşumuna neden
olabileceği belirtilmektedir. Şimdi, sağlık açısından daha da kötüsü geliyor;
benim uzmanlık alanımı da kapsayan burası. Daha da kötüsü, azotoksit gazları,
diğer ikincil hava kirleticileriyle birleştiğinde kanserojen etkilere neden
olabilmektedir. Raporda, çevresel etkileri değerlendirilmeden böyle bir tesisin
yapılmasının, geriye dönüşü olmayan hasarlara neden olacağı tespitinde
bulunulmuştur.
İşte, yapılan dört yönetmelik değişikliğiyle, bu sakıncaların ortaya
çıkması engellenmek istenmiştir. Aslında, bu tespitler, Samsun Mahallî Çevre
Kurulu kararıyla da belgelenmiştir. Bu kurulun 25 Ekim 2001 tarih ve 4 sayılı
kararına göre, ısınmak amacıyla 6 numaralı fuel-oilin kullanılması -bu amaçla
dahi, ısınma amacıyla dahi- yasaklanmıştır. Sanayi tesislerinde ise,
vatandaşların direkt etkilenme olasılıklarına göre, il çevre müdürlüğünün izni
olmaksızın, 6 numaralı fuel-oilin kullanılması ve satışı yasaklanmıştır.
Toplum ve çevre sağlığı açısından belirtmeye çalıştığım bu sakıncalara,
santralların kuruluş yeriyle ilgili iki tespitimi de eklemek istiyorum,
müsaadelerinizle.
Bunlardan ilki, tarım arazileriyle ilgilidir. Bakın, Türkiye'nin birçok
incisi var; ama, iki tane önemli inci Samsun İlinde; biri Çarşamba Ovası, biri
Bafra Ovası. Devletimiz, bu kıt yatırım kaynaklarına rağmen, Bafra ve Çarşamba
Ovalarımızda, büyük yatırımlar gerektiren sulama projelerini hayata geçirmeye
çalışıyor. Mobil santralın kurulacak olmasından, bu tarım arazileri olumsuz
etkilenecektir; bu çok açık.
İkincisi ise, bir başka önemli konu, Samsun'un içmesuyu arıtma
tesisleriyle ilgili olanıdır. Mobil santrallar, içmesuyu arıtma havuzlarına çok
yakın bir yerde inşa edilmiştir.
Yukarıda belirttiğim, toplum ve çevre sağlığına ilişkin sakıncalar, bu
yer seçimiyle birlikte düşünüldüğünde -bu kelimeyi seçerek kullanıyorum-
facianın boyutu daha da iyi anlaşılacaktır; yani, Samsun halkı, içtiği suyla,
bugün, ileride yaşayacağı tehlikelere açık hale gelmektedir.
Ondokuz Mayıs Üniversitesince hazırlanan raporda, santralın kurulacağı
alanın, Yeşilırmak Deltasının alüvyonlarının oluşturduğu bu alüvyal kıyı ovası
üzerinde olduğu tespitinde bulunularak, yöredeki henüz tam olarak kirlenmemiş
yeraltı sularının, santraldan kaynaklanacak atıklardan olumsuz yönde
etkileneceği, dolayısıyla kullanılabilir su kaynaklarının zarar göreceği
belirtilmiştir. Santraldan kaynaklanacak olan gaz ve toz şeklindeki emisyonlar,
hava kütlelerinin doğal hareketi nedeniyle gaz difüzyonu ve asit şeklinde,
Samsun'un içmesuyu gereksinimini karşılayan Çakmak Barajı göl alanında da etkin
olma ve su kalitesini, halkın sağlığını olumsuz yönde etkileme riski
taşımaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Samsun'a gitmeyenleriniz varsa, umarım bir uçak
yolculuğu sırasında, uçakları Samsun'a alçalırken, bu ovanın konumunu uçaktan
gözleyebilirler; alabildiğince uzanan, Yeşilırmak tarafından taçlandırılan, her
türlü bereketi içerisinde taşıyan, Türkiye'nin en bereketli ve en güzel
ovalarından biri. Biz, böyle bir ovanın göğsüne hançer sokuyoruz.
Yer seçiminde ve baca gazı emisyonlarının normal sınırlarının
belirlenmesinde değerlendirilmesi gerekli bir unsur da, yöredeki sanayiin
yerleşimidir. Bu yörenin ihlali -çevre kirliliği bakımından- pek yeni de değil.
Mobil santrallar, demin söylediğim gerekçelerle, bunların üzerine bir kirlilik
ekliyor. Santralın çalıştırılmak istendiği yörede, bakın, 20'si büyük sanayi
tesisi olmak üzere 136 sanayi tesisi bulunmaktadır. Bu bakımdan, günde 1 000
ton 6 numaralı fuel-oil yakacak olan tesiste minimum, en az yüzde 4
kükürtdioksit içerikli olan yakıtın kullanılmasının etkisi -arıtmayla yüzde 60
- 70 oranında giderilse bile- diğer sanayi tesisleriyle birlikte
düşünüldüğünde, yörenin atmosferi bu yükü kaldıramayacaktır; nitekim,
kaldıramamaktadır da.
Değerli milletvekilleri, burada, meslek odalarının ve üniversitelerin
raporlarından bahsettim, bu raporları önemsediğimi söyledim. Ondokuz Mayıs
Üniversitesinin hazırladığı raporda, santralın çalışması için gerekli fuel
oilin tankerlerle taşınacağı belirtilerek "fuel-oilin tankerlerden
depolara basılması sırasında deniz kirlilik düzeyi olumsuz yönde etkilenecek ve
kirlenmekte olan deniz, ekosistemi yönünden daha büyük ölçekte tahrip
olacaktır" tespitinde bulunulmuştur. Şimdi, bu tespiti ve geçen günlerde,
Çınarlı Beldesinde deniz yüzeyinin petrol türevleriyle kaplanmasını -umarım
bunu ulusal televizyon kanallarında izlediniz, ulusal basında epey yer aldı,
izlediniz- bu beldede, kuşlar ve deniz canlılarının ölümüyle birlikte
düşündüğümüzde, olayın vahameti daha iyi görülecektir. Raporda belirtilen
tehlikeler birer birer ortaya çıkmaktadır; yani, bilimsel görüşler, fiilen,
icraat içerisinde kanıtlanmaktadır. Ne pahasına; Samsun'un tarım arazilerinin
ve bölge halkının sağlığı pahasına kanıtlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ÇED raporlarına ilişkin yönetmelik, ÇED
raporunun hazırlanma sürecinde halkın katılımının sağlanması ve görüşünün
alınmasına ilişkin hükümler içermektedir. Mobil santralların kuruluşu için ÇED
raporu aranmamasına ilişkin yönetmelik değişikliği, bu mekanizmanın da
işlemesine engel olmuştur. Samsun halkı, santralların kurulmaması için,
demokratik yaşamımızda örneğine az rastlanan, tüm siyasal partilerin, tüm sivil
toplum örgütlerinin katılımıyla, hiçbir ideolojik temel ayırım yapılmaksızın,
olmaksızın, kitlesel eylemler yaparak tepkisini ortaya koymuştur. Benzer bir
tepkiyi de, bu pazar günü, hükümetimizin güvenoylamasının olduğu bu pazar günü,
aynı şekilde, bölgede geniş bir katılımla koyacaktır.
Bu kitlesel eylemlerin sonuncusu, bakın, 9 Mart 2003 tarihinde,
Tekkeköy'de, binlerce kişinin katılımıyla
gerçekleştirilmiştir. 2002 yılında gerçekleştirilen bu mitingler, Hasan
Pulur, Oktay Ekşi, Yalçın Bayer gibi, basının önde gelen kalemlerince ülke
gündemine taşınmış; sorun, yerel ölçekten, ülke ölçeğine taşınmıştır. Ben,
Samsun adına, bu yazarlarımıza, bu duyarlılıklarından dolayı, bütün Samsun
milletvekilleri adına teşekkür etmek istiyorum. Halkın sesine her zaman kulak
verdiğini, en azından, bu şekilde olacağını biraz önce burada sözleriyle ifade
eden Sayın Başbakanımızın da, yörenin bu haklı talebine kayıtsız kalmayacağına
inancımı belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 2002 yılı programında, enerji sektöründe temel
amacın, artan nüfusun ve gelişen ekonominin enerji ihtiyaçlarının sürekli ve
kesintisiz şekilde ve mümkün olan en düşük maliyetlerle, güvenli bir arz
sistemi içinde karşılanabilmesi olduğu tespitinde bulunulmuştur. Yine
"sektörde, fiyat, verimlilik ve çevre açısından avantajları nedeniyle,
doğalgazın tüketim gelişiminin planlı ve sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi
sağlanacaktır" açıklamasına yer verilmiştir.
Ülkenin enerji politikaları belirttiğim şekilde çizilmişken, mobil
santralların kullanıma sokulmasının, bu ana politikalarla çeliştiği de
görülmektedir. Sürekliliği olmayan bir kaynak olan mobil santrallara neden
başvurulmuştur? Genel enerji politikamızda avantajları sayılan doğalgaz, Mavi
Akım Projesiyle Çarşamba'ya kadar gelmiş, işlerlik kazanmışken, niye, kurulan
mobil santrallarda kullanılmak istenmemektedir veya baştan, planlaması niye
buna göre yapılmamıştır? Bu sorulara mantıklı cevaplar bulamıyorum.
Elektrik Mühendisleri Odası, hazırlamış olduğu raporda, mobil
santralların kurulmasının enerji darboğazıyla açıklanamayacağını
belirtmektedir; yani, bu santralların çalışmaya başlamaması durumunda ülkenin
elektrik arzında bir tehlike yaşanmayacaktır. Değerli arkadaşlarım, tüm bu
kriterler değerlendirilerek, alınan kararın tekrar gözden geçirilmesi
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, meslek odalarının ve Ondokuz Mayıs
Üniversitesinin hazırladığı teknik raporlar hiçbir kuşkuya yer vermeyecek
şekilde ortada; yapılan hukuksuzluklar, Danıştay kararlarında belirtildiği
gibi, ortada. Bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir denetim
mekanizması gerekiyor ve ondan sonra da hükümetimizin bir adım atması
gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, mobil santrallar konusu, yerel bir problem
olmanın ötesine geçerek, ülkenin yanlış enerji politikaları tercihleri
noktasında tartışılan bir konu olmaktadır bugün. Şimdi, dikkatinizi çekiyorum;
biz nasıl geldik buraya; yoksulluk dedik, yolsuzluk dedik, yoksulluğu doğuran
yolsuzluklardır dedik, yolsuzlukların üzerine gideceğiz dedik. Bakın, şimdi
buraya da bulaşıyor bu iş; çok açıklıkla, bir Samsun milletvekili olarak
buradan ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, basında, mobil santralların ihale sürecine ilişkin
birçok yolsuzluk haberi yer almıştır. 21 inci Dönemde, Adalet ve Kalkınma
Partisi milletvekili olan arkadaşlarımız, Sayın Uzunkaya başta olmak üzere, o
zaman bu konuyu bir araştırma önergesiyle Meclis gündemine getirmişlerdir.
Kendilerine o zamanki gayretleri için de teşekkür ediyorum.
Sayın Başbakanımız, Kurban Bayramında Samsun'da yaptığı açıklamada,
santralın çalışmayacağı yönünde birtakım açıklamalarda da bulunmuştur.
Değerli arkadaşlarım, bundan sonra, Yalçın Bayer, 12 Mart -yani, daha
geçen hafta- tarihli yazısında, her ne olduysa bundan vazgeçildiği konusunda
birtakım kuşkular doğduğunu belirtmiştir. Ben, bunun böyle olacağına
inanmadığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, insanların sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı,
üçüncü kuşak insan hakları olarak adlandırılan dayanışma hakları kavramı
içerisinde ele alınmaktadır. Bu bağlamda, dünyada kullanımı olmayan ve çevre
için son derece sakıncalı durumlar ortaya çıkardığı bilimsel olarak ortaya
konulmuş bu santralların, insan hakları ihlali yapılarak hangi gerekçelerle
kurulmak istendiğini yüksek sesle soruyorum. Konuşmamda değindiğim bu sorulara
cevap aramak durumundayım.
Değerli arkadaşlarım, Samsun'un suçu ne?!. Samsunlunun günahı ne?! Zaten
tüm ülkeyi saran ve sarsan temel ekonomik sorunlar altında ezilen bölge
insanlarımız, kendi toprakları üzerinde, bir de asit ve duman yağmurundan
sağlıklarını, çevrelerini, içecek sularını, yetiştirdikleri ve karşılığını
alamadıkları...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
... ziraî ürünlerini de yitirme korkusundalar bugün bölgede. Gelin, Yüce
Mecliste, bu araştırma komisyonunun kurulmasını kabul edelim.
Bakın, bir acı gerçeği daha ifade etmek istiyorum. Bu araştırma
komisyonunun kurulması için önerge verdiğimde, bu işin işletme bölümündeki bazı
şirketlerin genel müdürleri "bu işten milletvekillerine ne; neden bu işin
üzerinde duruyorlar; gereksiz işlerle uğraşıyorlar yine bu
milletvekilleri" tarzında, kastını aşan bazı cümleler ifade etmişti.
Değerli arkadaşlarım, halka rağmen, çevreye ve doğaya rağmen, sadece
ticarî kazançların önde tutulduğu bir dünyada yaşadığımıza ben inanmıyorum;
inanmak istemiyorum. Adalet ve Kalkınma Partili ve Cumhuriyet Halk Partili tüm
Samsun milletvekili arkadaşlarım adına da söylemeye kendimde hak görüyorum;
çünkü, düşüncelerini biliyorum: Bizler, vekilleri olduğumuz yurttaşlarımız
adına, tarlalardaki ürünlerimiz adına, Samsun'daki su kaynakları adına,
havadaki kuşlarımız, denizdeki balıklarımız -hani, gazetelerde gördüğümüz ölen
o canlılar- adına, Anayasadan aldığımız yasama ve denetleme yetkimizi kullanmak
istediğimizi o sayın genel müdürlere bu kürsüden ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım "efendim, sonuçta bunları yapalım; ama, Samsun
da kaderine razı olsun; ne yapalım" denilmeyecek kadar önemli sonuçlar
çıkacağına, ben, bu komisyon kurulursa, inanıyorum.
Bakınız, eğer bu önergeyi kabul ederseniz, ben, Adalet ve Kalkınma
Partili Samsun milletvekili arkadaşlarıma da söyledim; bizler, isterseniz, bu
komisyonda, Samsun milletvekilleri olarak görev almayalım; çünkü, biz, tarafız
burada dedim. Biz tarafız, Samsun halkının tarafındayız, Samsun çevresinin
tarafındayız ve bu konudaki temel politikalarda Türkiye'nin çıkarlarının
tarafındayız. İsterseniz, biz görev almayalım; bu komisyonun kurulmasını kabul
edersek, tamamen teknik elemanlardan kurulacak bir komisyon da oluşturabiliriz.
Değerli arkadaşlarım, ben, vereceğiniz "kabul" oylarınız için,
hepinize, Samsun kamuoyu ve halkı adına şimdiden teşekkür ediyor; Başkanın
müsamahasını aşmadan, hepinize saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Koç, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, sırada, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Cemal Yılmaz Demir var.
Sayın Demir, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 57 nci hükümet döneminde, ülkemizdeki enerji açığına, enerji
sorununa çözüm bulmak amacıyla, Samsun İlimizde tesis edilen ve faal durumda
bulunan, toplam 200 megavatlık, kısa adı mobil santral olan elektrik enerji
üretim sistemiyle ilgili olarak, 23 milletvekili arkadaşımızın imzasını taşıyan
Meclis araştırması önergemiz üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, 2000 yılında, enerji krizi olacağı gerekçesiyle
mobil, yüzer gezer santrallar gündeme getirilmiştir. 5 Ekim 2000'de yayımlanan
kanun hükmünde kararnamede, TEAŞ Genel Müdürlüğünün tespit edeceği güçte yüzer
gezer elektrik santrallarının, belirleyeceği firmadan, ihaleye çıkılmaksızın,
davet usulüyle, en geç 1 Ekim 2001 tarihinde işletmeye alınmak üzere, yurt
dışından uygun bedelle kiralanabileceği ve hizmet alımı yoluyla
işletilebileceği hükümleri yer almaktadır.
Bu kanun hükmünde kararnamenin yayımından beş gün önce, 29 Eylül
2000'de, Gayri Sıhhi Müesseseler, Çevresel Etki Değerlendirmesi, Su Kirliliği
Kontrolü, Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliklerinde değişiklikler yapılarak
Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğine eklenen geçici 6 ncı madde
şöyledir: "Mobil santrallar ve bu santralların enterkonnekte şebekeye
bağlantısını sağlayacak enerji iletim hatları, santrallarda kullanılacak
petrol, petrokimyasal veya kimyasal ürün depoları ile limanlar, iskeleler ve
rıhtımlara ilişkin faaliyetlere bu yönetmelik hükümleri 31.12.2002 tarihine
kadar uygulanmaz."
Bu geçici maddeyle söylenmek istenilen şudur: Mobil santrallar 2002
yılına kadar çevreyi kirletebilirler, o tarihten sonra inşa edilmiş
oldularından da söktürülemezler.
Yapılan bu değişiklikler, aslında, Anayasanın hukuk devleti anlayışına
da aykırıdır. Yönetmeliklere, Anayasaya aykırı bazı maddeler eklenerek hukuk
delinmekte, insan ve çevre sağlığına dair elde edilmiş bütün haklar ve çevresel
değerler yok sayılmaktadır.
Bakınız, Çevre Mühendisleri Odası, hiçbir tarafın görüşü alınmadan ve
bilimsel bir temele dayanmadan, yönetmelik değişikliklerinin iptaline yönelik,
Danıştay Başkanlığına 28.11.2000 tarihinde dava açmıştır. Başvuruyu
değerlendiren Danıştay, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğine Geçici
Madde Eklenmesine İlişkin Yönetmeliği, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmeliği, Hava Kalitesinin Korunması
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Yönetmeliği, Gayri Sıhhi
Müesseseler Yönetmeliğin Bir Geçici Madde İlavesine Dair Yönetmeliği
oybirliğiyle iptal etmiştir.
ÇED Yönetmeliği hakkındaki iptal kararında "getirilen değişiklik
Çevre Yasasına aykırılık oluşturduğu gibi, ÇED Yönetmeliğinin çıkarılış amacına
da aykırıdır" denilmektedir. Yapılan düzenleme, "Çevre Kanunu ve ÇED
Yönetmeliği hükümlerine aykırı olarak getirilen düzenlemede, kamu yararına ve
hukuka uyarlılık görülmemiştir" ibareleriyle, Danıştay 6 ncı Dairesinin
26.6.2002 gün ve 2002/3682 nolu kararıyla oybirliğiyle iptal edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, şu anda, Samsun İlimizde faal durumda olan bu
santralla ilgili olarak çok büyük bir kamuoyu tepkisi mevcuttur. Samsun
halkımız infial halindedir. Bu durum, bildiğiniz gibi, yerel ve genel basına da
yansımıştır. Samsun halkının bu haklı tepkisi, teknolojik hizmete karşı
değildir. Bu tepki, insan sağlığı, deniz ve çevre ekosisteminde yaratılan
telafisi mümkün olmayan tahribatlara karşı yapılmaktadır. Bu tepki, insan
hayatını hiçe sayan, maddeci ve dayatmacı zihniyetlere karşı yapılmaktadır.
Konuyla ilgili olarak, Meclis araştırması önergemizin gerekçesinde yer
alan endişe ve tespitlerin, bugün, birer birer karşımıza çıktığı görülmektedir.
Samsun Ticaret ve Sanayi Odamızın, Ondokuz Mayıs Üniversitemizin, konuyla
ilgili yerel meslekî örgütlerin görüşleriyle de sabit olan gerekçelere konu
endişe ve tespitlerinde, daha evvel Muğla-Dalaman, Bartın-Cide'de tesis
edilmesi planlanıp, yoğun ve haklı tepkilerden dolayı Samsun'a kaydırılan bu
mobil santral, gerek boyutları ve teknik özellikleri açısından ve gerekse yüzer
gezer niteliği olmaması bakımından, aslında mobil santral değildir. Santralın
Samsun'da olmasının enterkonnekte şebekedeki yük durumu, yük akışları,
kararlılık gibi elektriksel açılardan zorunluluk olduğuna dair bir veri de
bulunmamaktadır. Toplam 200 megavatlık kurulu güce sahip ve 6 nolu fuel-oille
çalışacak santralın aynı ekosistemde 150 megavat üzeri kurulu güç
oluşturmasından dolayı, ÇED Yönetmeliğine eklenmiş olan mobil santralların
muafiyet uygulamalarından yararlanması da yasa ve yönetmeliklere uygun
değildir.
Çevresel etkileri dolayısıyla dünyada kullanımı hızla terk edilen 6 nolu
fuel-oilin yüksek derecede kükürtdioksit ve azotoksitler ihtiva etmesi,
üstelik, fuel-oilin Tüpraş'tan
temininde minimum yüzde 4 dolayında kükürt içermesi, santral yakıt ve yanma
prosesleri gereği yöre atmosferine çok önemli miktarda gaz ve partikül halinde
kirletici atmaktadır. Günde en az 1 000 ton gibi önemli miktarda 6 nolu fuel-oilin
denizyoluyla taşınarak tankerlerden karadaki depolara basılması, deniz
ekosisteminde de büyük ölçüde tahribata neden olmaktadır.
Santralın işgal ettiği alan itibariyle Yeşilırmak Deltasının
alüvyonlarının oluşturduğu alüvyal kıyı arasında kirlenmemiş yeraltı sularının,
santraldan kaynaklanacak atıklardan olumsuz yönde etkilenmesi; dolayısıyla,
kullanılabilir su kaynaklarının, özellikle, Samsun ve çevresinin su kaynağı
durumunda olan Çakmak Barajının da zarar görmesi kaçınılmazdır.
Karadeniz Bölgesinin yöresel yağış rejimi nedeniyle, mevcut tesislerden
dolayı halen belli bir düzeyde yörede var olan asitik yağışların, santraldan
kaynaklanan kirleticilerle artmakta olduğu; dolayısıyla, yörenin çok daha fazla
zarar gördüğü de bilinmektedir. Bundan dolayı, Çarşamba Ovamızdaki tarımsal
üretim de ciddî boyutlarda tehdit altındadır. Bütün bu endişe ve
tespitlerden daha önemli ve vahim olanı
ise, insan sağlığı açısından telafisi mümkün olmayan, kanser başta olmak üzere,
birçok hastalıklara da zemin hazırlamasıdır. Bütün bunlar, maalesef, acı bir
gerçektir.
Değerli arkadaşlar, son zamanlarda Çernobil kazasının etkileri,
Karadeniz Bölgesinde ciddî boyutlarda, özellikle kanser türü vakalarda, kendini
göstermeye başlamıştır. Samsun İlimiz, bugün, Türkiye'de kanser vakalarında,
maalesef, ilk sıralarda yer almaktadır. Bu nedenle, kanser erken tanı merkezî
ve ileride, bütçe imkânları dahilinde, onkoloji hastanesi kurulması yönünde
ciddî ve hızlı çalışmalarımız vardır.
Ülkemizde rüzgâr, güneş gibi alternatif enerji kaynakları varken,
insana, çevreye son derece zararlı yakıtlar kullanılarak enerji üretiminde
ısrar edilmesini anlamak mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, bu işin şakası olmadığı gibi, politikası da olmaz.
Halkımız perişandır. Bu duruma kayıtsız kalamayız, kalmamamız da gerekir,
nemelazımcı olamayız. Bırakın insan hayatını, herhangi bir canlı türünün
neslinin tükenmemesi için bile her türlü bilimsel ve teknolojik imkânların
seferber edildiği günümüz dünyasında, teknolojik olarak rafa kaldırılmış,
demode olmuş ve bir başka örneği olmayan, bence kimyasal silahla eşdeğer bir
yapıya ve işleve sahip bu yapının Samsunumuzun başına bela edilmesinin bilimsel
ve teknolojik açıklaması olmadığı gibi, akıl ve mantıkla da ilişkilendirilmesi maalesef
mümkün değildir. İnsanlığa hizmet edecek bilimsel ve teknolojik her türlü
hayırlı işin arkasındayız; ancak, insanlığa ve insan hayatına zarar veren,
demode uygulamaların da sonuna kadar karşısındayız.
Anayasamızın 56 ncı maddesinde “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması”
başlığı altında "herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir" hükmü yer almaktadır. Bu amir
hükme rağmen, 57 nci hükümetin bu santralla ilgili çevresel etkiyi ve hukuku
yok sayan icraatlarının ayrıntılı olarak incelenmesi ve bu santralın
kurulmasına zemin hazırlayan tüm hukukî dayanakların tartışılması, hatta, bu
yatırımı bölgeye davet eden Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı da dahil, tüm
sorumluların, önce kamuoyuna, varsa mevzuat ihlalleri, sonra da adalete hesap
vermesi gerekir.
Samsunumuzun başına bu belayı saran zihniyetin, herhalde, Samsun
halkına, Samsunluya bir izahı olacaktır, olması da gerekir. İnsan hayatı bu
kadar ucuz olmamalıdır. Şayet, insan sağlığını tehdit edecek bir metotla
elektrik açığı veya sorunu halledilecekse, Samsunlu, gaz lambasında, mum
ışığında yaşamaya razıdır. Bunun faturası, ne maddeten ne manen ne de siyaseten
ödenir. Hiçbir şey, insan hayatından daha da önemli olamaz. Bunun, mutlaka bir
çözümü bulunmalıdır. Gelin, bunu tespit edelim ve Samsunumuza reva görülen bu
belayı ve yapılan bu ihaneti, hep beraber ortadan kaldıralım. Bu açıdan,
mukavele şartlarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Mukavelenin bedelinin Samsunluya, özellikle Tekkeköy başta olmak üzere, Terme,
Çarşamba ve civar ilçeler halkına, hem insan sağlığı hem deniz hem de tarımsal
alanlar açısından ödettirilmesine müsaade etmemeliyiz. Santraldan kaynaklanan
kirliliğin fotoğrafları da mevcuttur. Bunları ilgili bakanlarımıza, elbette,
ileteceğiz.
Değerli arkadaşlar, arz etmeye çalıştığım bütün bu gerekçelerden dolayı,
23 milletvekili arkadaşımla birlikte verdiğimiz Meclis araştırması önergesine
destek olunmasını Samsun kamuoyu adına istirham ediyor; AK Parti Grubu adına Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Demir, teşekkür ediyorum.
Önerge sahipleri adına, Samsun Milletvekili Sayın Sezai Önder; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Samsun İlinde Aralık 2001'de yapımına başlanan ve geçtiğimiz günlerde deneme
üretimine başlayan mobil santralın çevreye yaptığı zararlı etkilerin,
Meclisimizce kurulacak araştırma komisyonunca incelenmesi zımnında, önerge
sahipleri adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Benden önce konuşan iki değerli Samsun milletvekili arkadaşım konuyu
yeterince izah ettiler. Ben, tekrardan kaçınarak, bazı konuları gündeme
getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekilleri, Samsun, 1970'li
yıllarda yapılan yanlış bir yer seçiminin sıkıntılarını bugün hâlâ çekmektedir.
Samsun'un en mümbit ovasının üzerine kurulan Karadeniz Bakır İşletmeleri ve
Türkiye Gübre Sanayii Anonim Şirketine ait fabrikalar yıllardır Samsun'da
sıkıntı yaratmaktadır. Bu fabrikaların çevreye verdiği zararlı etkilerden
dolayı, vatandaş yıllardır devletle davalıdır. Her sene münakaşalar olmakta,
devletten haksız tazminat alındığı iddia edilmekte; ama, vatandaşların
ürünlerinin bu fabrikaların çalışmasından dolayı büyük zarara uğradığı da
görülmektedir.
Bu yetmiyormuş gibi, önce, 100 megavat gücünde Bartın-Cizre'de, 100
megavat gücünde de Muğla-Dalaman'da kurulması düşünülen ve oralardaki büyük
tepki nedeniyle, 200 megavat gücünde Samsun'a kurulan santral bugün deneme
üretimine başlamıştır.
Samsun'dan şikâyet telefonları geliyor "Tekkeköy civarında kuşlar
ölmeye başladı, denizde balıklar ölmeye başladı, sabah kalkınca, arabamızın
üzerinde bir parmak is buluyoruz" şeklinde.
Esasında, bu olayın geçmişine baktığımızda, 57 nci hükümetin bu konuda
büyük bir kusurunun olduğunu, yanlış bir yer seçimi yapıldığını ve yanlış
tercihler kullanıldığını görüyoruz.
Santral yapım aşamasında, Samsun halkı aldatıldı. “Bu santral faaliyete
geçtiğinde, Mavi Akım yoluyla Samsun'a doğalgaz gelecek ve doğalgaza dönüşümlü
olarak çalışacak. Buraya işçi alacağız, işçi çalıştırılacak" denildi; ama,
bunların hepsinin yalan olduğu, Samsun halkının aldatıldığı bugün meydana
çıktı.
Değerli arkadaşlarım, ben hukukçuyum. İfade edildiğine göre, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ile yapımcı işletme müessese arasında öyle bir
sözleşme yapılmış ki, devletin hiçbir hakkı yok, her türlü hak yapımcı firmaya
ait. Bu santralın işletmeden alıkonulması halinde, devlet -rivayete göre, görme
imkânımız olmadığı için bilmiyoruz- 250 000 000 dolar tazminat ödemek durumunda
kalacaktır.
"Santral bittiğinde doğalgaza dönüşümlü olarak çalışacak"
diyen yapımcı firma yetkililerinden birinin ifadesine göre santral, deneme
üretimine başladığında doğalgazla çalışabilmesi için bu santrala 15 000 000
dolarlık ilave aparat gerekmektedir. Bu santralın doğalgaza dönüşebilmesi
işlemi sekiz ayda biter, dolayısıyla her ay da 4 000 000 dolar kârdan zarar
ederiz, 15 000 000 dolar da aparat parası eklenince devletin toplam 40 000 000
dolar tazminat ödemesi gerekir.
Değerli arkadaşlarım, bu yapılan sözleşmeye göre, açıkça ifade etmek
gerekirse, devlet, bu yapımcı firmaya mutlaka bir tazminat ödeyecektir. Hukukta
"gabn" denilen bir müessese vardır; eğer gabn hükümleri işletilirse,
devlet aldatılmış, devlet kandırılmış diye bir iddia ileri sürmek mümkün olursa
tazminat ödenmez; ama, maalesef, devlet adına işlem yapan imza sahipleri,
devlete karşı bir haksızlık yapmışlardır. Bu, olayın ekonomik boyutudur; bir de
insan sağlığı açısından bir boyutu vardır.
Biraz evvel arkadaşlarım ifade ettiler; bu santral, günde 1 000 ton, 6
numaralı fuel-oil yakacak ve TÜPRAŞ tarafından üretilen fuel-oilin içinde de
yüzde 3, yüzde 4 nispetinde kükürt var. Fuel-oil yandığı takdirde, havaya,
yüzde 3, yüzde 4 nispetinde kükürtdioksit karışıyor ve havada su buharıyla
karşılaştığı anda da sülfürik asit olarak -asit yağmuru olarak- yere dökülüyor,
çevreye zarar veriyor.
Değerli arkadaşlarım, ismi “mobil”; yani gezer santral; ama, sabit olan
bu santralın kurulduğu alan ile Samsun'a içmesuyu temin eden arıtma
tesislerinin arası 4,5-5 kilometredir. O asit yağmurlarının, bir ters rüzgârla,
arıtma tesisinin dinlendirme havuzlarına gittiğini düşünün, bütün samimiyetimle
söylüyorum, Samsun'da toplu ölümlere şahit olabiliriz.
Biraz evvel Sayın Başbakan hükümet programını okudu, orada özellikle
dikkatimi çekti "enerji politikamız, çevreye ve insan sağlığına zarar
vermeyecek bir yapıda şekillendirilecektir" dediler. Biz, hükümetimizden
bunu bekliyoruz; bizim, -hangi siyasî partiye mensup olursak olalım- 9 Samsun
milletvekili olarak, Samsun'a gitmeye yüzümüz yok; gittiğimizde, halk
sızlanıyor ve biz de bir şey yapamamanın ezikliği içerisinde bulunuyoruz. Ben,
Yüce Meclisimizin bu soruna bir çare bulacağını, bir çözüm bulacağını umuyorum.
58 inci hükümetin Sayın Başkanı 15 Ocak 2003 tarihli bir demecinde, bazı enerji
sözleşmelerinin gerekirse tazminatlarının verilip feshedileceğini ifade
etmişlerdi; gerekiyorsa bu işlemi Samsun'daki mobil santral için de kullanmak
gerekir diyorum.
Fazla tekrardan kaçınmak ve sizlerin fazla vaktini almamak için hepinize
saygılar sunuyorum, önergemize Yüce Meclisimizin sahip çıkmasını bekliyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Önder, teşekkür ederim.
Önerge sahipleri adına ikinci konuşmayı Samsun Milletvekili Sayın Musa
Uzunkaya yapacaklardır.
Sayın Uzunkaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri
ile Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri ve Grup Başkanvekili
arkadaşlarımızın, bendenizin de içinde bulunduğu iki ayrı önergeyle 22 nci
Dönemde; ancak, bendenizin ve diğer arkadaşlarımızın içinde bulunduğu
önergelerle de bir önceki dönemde, 21 inci Dönemde gündeme taşıdığımız, Samsun
için gerçekten fevkalade hayatî olan bir araştırma önergemize genel anlamda
kabul oyu verileceğini bildiğim; ama, sizin bilmenizi de arzu ettiğim bir iki
hususu sizlerle paylaşmak istiyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir kere şunu açıklıkla söylemek lazım: Yüce Parlamentoya getirilmek
istenen bu tip konulardaki araştırma önergelerine, araştırmaya imkân tanıyacak
bir yaklaşımın sergilenmesinin doğru olduğu kanaatindeyim; bu konu ne olursa
olsun, iktisadî olabilir, sosyal bir hadiseyi içeriyor olabilir, siyasî
derinlikleri olabilir, hele hele 2000'li yılların çevre faktörünü önplana
çıkarırsanız çevresel sorunlar olabilir.
Değerli arkadaşlar, şu bir gerçek ki, 2000'li yıllar, dünyadaki iki
temel hadiseyi, belki harplerle sonuçlanabilecek, istemediğimiz vahim olaylara
gebe temel iki unsuru taşıyor. Bunlardan birisi, çevre ve çevresel sorunlardır;
ikincisi, su ve gıda sorunudur.
Dikkat buyurulursa, zaman zaman erozyonla ve çevre sorunlarıyla
ilgilenenlerin ifade ettikleri hususlar hep gündemimize taşınmaktadır, ki, 2050
yıllarında, dünyadaki araziler, çok büyük oranda erozyona uğrayarak ya şu
andaki tabiî suların akış debisine mahkûm olarak denizlere göçecek veya
çölleşecek ve sağlıksız kullanılan gübreler sonucu -özellikle, tarımsal
araziler- yok olacak. Bunların bir kısmı, belki, elimizde olmayan tabiî afetler
gibi nedenlerle olabilir; ama, bizim gibisini Allah kimsenin başına vermesin!..
Yani, bizim gibisinden kastım, Samsun'un başına gelenler. Bir kısım iradelerle,
anlamadığımız bir güç tarafından kendi elimizle- bakın, ben buradan tekrar
açıklıyorum: Yetkililerin de elinde farklı bir bilgi varsa, bunu da bize
sunmalarını temenni ederim -Samsun'da konuşlandırdığımız, adına da
"mobil" denilen -Sayın Koç da, Sayın Demir de, arkadaşlarımız da
ifade ettiler "mobil" ve "mobilize" demek hareket edebilir
demek- bu santralların önce, bir kere ismini düzeltin; mobilize değil bu,
sabit, karaya çakılmış halinden dileyelim ki, inşallah, en kısa zamanda bu
çalışma ritminden çevreye zararlı olmayacak bir değişik aksiyonu icra eder hale
gelsin. Sabit bir santral; önce, bunun ismini değiştirmek lazım, bir.
İkincisi; değerli arkadaşlar, biliyor musunuz, bu mobil santralın
Samsun'da yapılan yatırım sözleşmesinde, metnin dışındaki isim Bartın'dır.
Samsunlular da ben de Bartın'a yerleştirilecek olan bu mobil santralın
Bartın'da yerleşmesini arzu etmeyiz, eğer sağlığa zararlıysa. Sayın Koç da,
arkadaşım da, dile getirdi, bendeniz de geçtiğimiz dönemlerde hem gündemdışı
konuşmalarımla hem soru önergeleriyle hem de araştırma önergeleriyle bunu
burada defaatle dile getirdim ve "bakın, Samsun'un yapısı çok farklı.
Türkiye'nin dünyada yapısı ne ise, Samsun'un da Türkiye içindeki yapısı böyle
önem arz ediyor" dedik. Bunu, çok iddialı bir söz olarak söylemiyorum değerli arkadaşlar.
Samsun'un iki önemli yönü var; birincisi, kabul buyurun, ulusal bir
yönünün olması. Türkiye'de, millî mücadeleye ilk beşik ve eşik olan bir il;
böyle mi; hiç tartışılacak yönü yok. Geçenlerde Balıkesir milletvekillerinin
böyle farklı bir spekülasyonu oldu. Balıkesirlilerin başka onur talepleri
varsa, o onuru kendilerine veririz. Mesela, Zağanos Paşa Camiindeki hutbe,
elhak, size aittir. Mustafa Kemal'in Zağanos Paşa Camiindeki hutbesine elhak,
saygı duyarım; ama, millî mücadelenin temeli 19 Mayısta Samsun'da atıldı ve
Samsun'la yürüdü bu. (Alkışlar) Onun için, Samsun milletvekili arkadaşlarım
adına da buradan açıkça ilan ediyorum, Değerli Başbakanımızdan, bugün
programını okuduğu 59 uncu Cumhuriyet Hükümetini, 19 Mayıs 2003 Pazartesi günü
Samsun'da toplamaya davet ediyorum. Böylece, kabinemiz o gün Samsun'da yeniden
bir 19 Mayıs ruhunun yaşanmasına, inşallah, vesile olacaktır. Dileyelim, o güne
kadar da Samsun'un kirli havasının temizlenmesi sağlanmış olsun.
Değerli arkadaşlar, Samsun'un ikinci önemli bir yönü de şudur:
Türkiye'nin en uzun iki nehrimizin denize döküldüğü yer buradadır. Yine, her
iki nehrin ağzında da, alüvyonlarıyla bol, fevkalade verimli ve münbit
araziler, topraklar bulunmaktadır. Bafra istikametindeki, yani, Kızılırmak
Havzasındaki arazilerimiz bu anlamda kirletilmemişti; ama, Sayın Koç'un demin
söylediği gibi, 1960'ların ikinci döneminde değerli siyasetçilerimizin,
kanaatimce, yanlış bir tercihi olarak, bakır ve azot fabrikalarının getirilip,
bu verimli arazilere yerleştirmesi bir talihsizlikti. Ancak, onun, bugünden
farklı bir olumlu yönü vardı; işsizlik ve fabrika konusu, o gün sanayi hamlesi
olarak bir tercihti ve işin gerçeğini de kabul etmek gerekirse, dünya ve
Türkiye o gün, bugünkü kadar çevre sorunlarının da farkında değildi. Öyle mi?
Hadise bu; 1960'larda çevre fecaati bugünkü gibi değildi; çünkü, dünya da bu
kadar kirlenmemişti, Türkiye de bu kadar kirlenmemişti.
Değerli arkadaşlar, Karadeniz, Tuna boyundan kirletiliyor; Karadeniz
Samsun bölgesine, Sinop Alaçam havalisine, geçtiğimiz dönemlerde, 1988 yılından
beri zaman zaman deşarj edilen birkısım zehirli variller denizimizi kirletti...
Geçen gün Plan ve Bütçe Komisyonunda bir konuşma yaptım, gazeteciler başka
noktaları yakalamamışlar da "mazotlu hamsi yiyoruz" sözümü almışlar.
Vakıa öyle, Karadenizli arkadaşlar da bilir, hamsilerimizin lezzeti mazota ve
fuel-oile dönüştü, bundan sonra da sebzeyi fuel-oilli yiyeceğiz galiba.
Dolayısıyla, bu kokunun hissedildiği Karadeniz deniz ürünlerini maalesef tadar
hale geldik.
Değerli arkadaşlar, burada yapılan bölgesel yatırımlar ve sanayi,
kirletme açısından negatif bir unsurdur; ancak, bu, işin tuzu biberi olmak
şöyle dursun, tek kelimeyle bir fecaattir. Bu tercih neye göre yapılmıştır, kim
tarafından alelacele getirilmiştir, bu davette kimler bulunmuştur, Enerji
Bakanlığına, o gün, mücavir alan olduğu halde "gelin, buyurun, burada bu
işi yapabilirsiniz" diye milletin oylarıyla seçilerek bu işe davet
çıkaranlar kimlerdir; bunu Samsunlu çok iyi bilir ve esasen onların da kısmı
azamıyla 3 Kasımda hesabını sordu.
Şimdi, bizim, Hükümetimizden ve Parlamentomuzdan bir temennimiz var:
Yüce Parlamentodan talebimiz, araştırma önergemizin kabulüdür. Fevkalade
olumlu, oylarınızla kabul edileceğine inandığım bu araştırma önergesiyle sadece
Samsun için değil, Türkiye için de gerçekten bu tip santrallara ihtiyaç var mı
yok mu konusu çözülecektir. Ben açık olarak söylüyorum, kendime ait rakamlarla
söylemiyorum, Enerji Bakanlığının rakamları var, Türkiye, bu anlamda, mobil
santralları, -vaktiyle, bu 100 artı 100 gücündeki santralların oluşumunu, 17
Ağustos 1999 sonrası, deprem faciasını gerekçe göstererek, Bakanlar Kurulunun
bu kararından bilistifade, Samsun topraklarını kimsenin istismar etmeye ve
Samsunluları da istiskal etmeye hakkı yoktu; ama, maalesef, bu olumsuzluk o gün
gerçekleşti. O bakımdan, bir şeyi söylüyorum: Bu araştırmayla, teknik bir kadro
-Sayın Koç'a aynen katılıyorum; uzman, çevre sahasında da uzman, bu heyetin
içerisinde Samsunlu olsun veya olmasın- Türkiye açısından, gelecekte enerji
kullanımında tercih edilecek üretim araçlarının ne olup olmayacağı konusunda da
ciddî bir karar verecek. O bakımdan, böyle sağlıklı bir araştırma komisyonunun
oluşmasın da zaruret var. Şu anda Samsun Çakmak Barajından su almakta olan
Samsunlunun, çok kere, köyünden, mahallesinden, ilçelerinden gelip gidenlerle 1
209 000 insanın içtiği bir bardak suyla zehirlenmemesini istiyorsak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen tamamlar mısınız.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Şu anda Tekkeköy İlçemizde insanlar zehir soluyor, çevredeki beldelerde
insanlar zehir soluyor ve hatta, bunun doğurduğu bir sıkıntı nedeniyle de bir
beldemizin bugünlerde Kerbela'ya döndüğünü de burada itiraf edeyim. Bir olumsuz
diyalogdan da üzülerek bahsetmek istiyorum ve buradan Samsun'daki yerel
idarecileri göreve davet ediyorum; bugünden itibaren Samsun Büyükşehir Belediyesi
ile Kutlukent Belediyesi anlaşsın, uzlaşsın ve Kutlukent Beldesini susuz
hayattan kurtararak, zehirli su içmeye mahkûm eden olumsuzlukların bedelini
insanların suyunu keserek ödetmesinler. Buna hakkınız yok, derhal bu sıkıntıyı
gidermek durumundasınız; ama, ben şunu söylüyorum: Ciddî araştırmalar yapılmalı
ve mutlaka, Samsun, bu kirli havadan, zehirli su içme sıkıntısından
kurtarılmalıdır. Mobil santralın, sağlığa mutlak zararlı ve 2003 yılından
itibaren meskûn alanlarda kullanılması yasak olan bu 6 numaralı fuel-oille
değil, Samsun'a gelişi de, kullanılışı da, geleceği de şaibeli olan -üzülerek
söylüyorum, altını çizerek söylüyorum- Mavi Akımdan -var ya o meşhur Mavi
Akımımız, denizin altından geliyor- gelecek doğalgazla işler hale getirilmesini
umuyor, temenni ediyorum.
Katkılarınızla, Yüce Meclisin bu işe sahip çıkacağına olan inancımı arz
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesi üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza
sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 12 üyeden
kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip
üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir;
hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar)
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, aracılığınızla, tüm Meclise
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Biz de size teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
sözlü sorular ile kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 19 Mart 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 18.23