SENTIM 2 4 2003-03-31T12:03:00Z 2003-03-31T12:03:00Z 28 19432 110767 TBMM 923 221 136029 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22          CİLT : 8       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

49 uncu Birleşim

18 . 3 . 2003 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/30)

2. - Uşak Milletvekili Alim Tunç’a, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve süreyle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/219)

IV - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelerle, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşülme programıyla, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerileri

V. - HÜKÜMET PROGRAMI

1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programının okunması

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 24 milletvekili ile Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin, Samsun’da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/29, 10/31)

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Ahmet Güryüz Ketenci’nin, İran’dan ithal edilen doğalgaza ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı (7/191)

2. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu’nun, Adana’da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/209)

3. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu’nun, Adana’da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı İmdat Sütlüoğlu’nun cevabı (7/217)

4. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un, Suriye’deki bir barajdan kaynaklanan Hatay’daki su baskını zararına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen’in cevabı (7/221)

5. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, akaryakıt fiyatlarına ve enerji tüketimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı (7/239)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in, bir heyetle birlikte 19 - 22 Şubat 2003 tarihleri arasında Cezayir'e yaptığı resmî ziyarete Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın da iştirak etmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Genel Kurulun 16 Mart 2003 Pazar günkü (bugün) birleşiminde, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 82 sıra sayılı İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in, İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden görüşülmesine ve gündemin 3 üncü sırasına alınmasına, diğer işlerin buna göre teselsül ettirilmesine,

Genel Kurulun bugünkü birleşiminde gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması ile 17.3.2003 Pazartesi günü Genel Kurul çalışmalarının yapılmamasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S.Sayısı : 73) görüşmeleri, komisyon yetkilileri ve hükümet temsilcisi Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;

2 nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/524) (S. Sayısı : 72) üzerindeki görüşmeler tamamlandı; yapılan açıkoylama sonucunda, tasarının kabul edilip kanunlaştığı,

3 üncü sırasına alınan, İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/97) (S. Sayısı : 82) yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı,

Açıklandı.

Grupların da mutabakatıyla, 18 Mart 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.11'de son verildi.

İsmail Aptekin

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Yaşar Tüzün

Suat Kılıç

 

Bilecik

Samsun

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Enver Yılmaz

 

 

Ordu

 

 

Kâtip Üye

 

 

 


No. : 70

II. - GELEN KÂĞITLAR

17 . 3 . 2003 Pazartesİ

Tasarı

1. - Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına  4 üncü Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/539) (Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.3.2003)

Teklif

1. - Malatya Milletvekilleri Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Ali Osman Başkurt, Süleyman Sarıbaş, Muharrem Kılıç, Fuat Ölmeztoprak ve Miraç Akdoğan ile 8 Milletvekilinin; 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim  Elemanlarının Kadroları  Hakkında Kanun Hükmünde  Kararname ile 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/100) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergesi

1. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, İGSAŞ'ın doğalgazının kesilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/188)

No. : 71

18 . 3 . 2003 SalI

Tasarı

1. - Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanun Tasarısı (1/540) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.3.2003)

Rapor

1. - Tebligat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/533, 2/94) (S. Sayısı: 93) (Dağıtma tarihi: 18.3.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Zonguldak Milletvekili Nadir Saraç'ın, Kamu İhale Kanunu uygulamalarında orman köylülerinin mağdur edildiği iddiasına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/308) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.3.2003)

2. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, bürokrat atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/309) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.3.2003)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

18 Mart 2003 Salı

BAŞKAN: Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/30)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gördüğüm lüzum üzerine Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum.

Gereği, bilgilerinize arz olunur.

                             Fahrettin Poyraz

                                             Bilecik

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bir sayın milletvekilinin izinli sayılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

 

2. - Uşak Milletvekili Alim Tunç’a, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve süreyle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/219)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, hastalığı nedeniyle, 17.2.2003 tarihinden itibaren 13 gün süreyle izinli sayılması, Başkanlık Divanının 13.3.2003 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                    Yılmaz Ateş

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                 Başkanı Vekili

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun iki ayrı önerisi vardır; önerilerin, önce tümünü ayrı ayrı okutup işleme alacağım, sonra, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Birinci öneriyi okutuyorum :

 

IV - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelerle, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşülme programıyla, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerileri

No. : 24                                                                              Tarihi : 18.3.2003

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 18.3.2003 Salı günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

                       

Eyüp Fatsa

Mustafa Özyürek

 

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

CHP Grubu Başkanvekili

 

Öneriler:

1- Genel Kurulun 18.3.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde, Bakanlar Kurulu Programının okunması ile 21.3.2003 Cuma günü Bakanlar Kurulu Programı üzerinde yapılacak görüşmeler ve 23.3.2003 Pazar günü yapılacak güvenoylamasının, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması; Salı günkü (bugünkü) birleşimde, Bakanlar Kurulu Programının okunmasından sonra sözlü soruların görüşülmemesi; gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 17 nci sırasında yer alan, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 24 milletvekilinin, Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılmasına ilişkin (10/29) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile 19 uncu sırasında yer alan, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin aynı konudaki (10/31) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılması ve çalışma süresinin, görüşmelerinin bitimine kadar olması,

2- 21.3.2003 Cuma günü yapılacak Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelere saat 14.00'te başlanması; bu görüşmelerde, hükümet ve siyasî parti grupları adına yapılacak konuşmaların 60'ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 23.3.2003 Pazar günü yapılacak güvenoylamasına saat 11.00'de başlanmasının,

Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

Şimdi, önerileri tek tek okutup, oylarınıza sunacağım:

1- Genel Kurulun 18.3.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde, Bakanlar Kurulu Programının okunması ile 21.3.2003 Cuma günü Bakanlar Kurulu Programı üzerinde yapılacak görüşmeler ve 23.3.2003 Pazar günü yapılacak güvenoylamasının, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması; Salı günkü (bugün) birleşimde, Bakanlar Kurulu Programının okunmasından sonra sözlü soruların görüşülmemesi; gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 17 nci sırasında yer alan, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 24 milletvekilinin, Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılmasına ilişkin (10/29) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile 19 uncu sırasında yer alan, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin aynı konudaki (10/31) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılması ve çalışma süresinin, görüşmelerinin bitimine kadar olması,

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci öneriyi okutuyorum:

2- 21.3.2003 Cuma günü yapılacak Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelere saat 14.00'de başlanması; bu görüşmelerde, hükümet ve siyasî parti grupları adına yapılacak konuşmaların 60'ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 23.3.2003 Pazar günü yapılacak güvenoylamasına saat 11.00'de başlanmasının.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 25                                                                             Tarihi : 18.3.2003

Danışma Kurulunun 18.3.2003 Salı günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görüşmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

 

Eyüp Fatsa

Mustafa Özyürek

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

CHP Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1- 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması, bütçe görüşmelerine, 23.3.2003 Pazar günü güvenoylamasından sonra başlanması ve resmî tatil günleri dahil, her gün saat 11.00'den 13.00'e kadar ve saat 14.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunması ve görüşmelerin 6 günde tamamlanması,

2- Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların (hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakikayla sınırlandırılması,

3- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde, her turda gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 30'ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; kişisel konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması,

4- Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması,

5- Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve hükümete 45'er dakika süreyle söz verilmesi (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların ise 10'ar dakika olmasının,

Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

Önerileri, ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

1-2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması, bütçe görüşmelerine, 23.3.2003 Pazar günü güvenoylamasından sonra başlanması ve resmî tatil günleri dahil, her gün saat 11.00'den 13.00'e kadar ve saat 14.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunması ve görüşmelerin 6 günde tamamlanması,

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci öneriyi okutuyorum:

2- Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların (hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakikayla sınırlandırılması,

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü öneriyi okutuyorum:

3- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde, her turda gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 30'ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; kişisel konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması,

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü öneriyi okutuyorum:

4- Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması,

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Son öneriyi okutuyorum:

5- Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve hükümete 45'er dakika süreyle söz verilmesi (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların ise 10'ar dakika olmasının,

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulmuş bulunan Bakanlar Kurulunun Programı okunacaktır.

Bakanlar Kurulu Programını okumak üzere, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Başbakan. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)

V. - HÜKÜMET PROGRAMI

1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan  tarafından  kurulan  Bakanlar Kurulu Programının okunması

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin 59 uncu, AK Partinin ikinci hükümeti adına, aziz milletimizi ve bu büyük milletin siz değerli vekillerini saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)

Sözlerime başlarken, başta cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, aziz milletimize hizmet etmiş tüm değerlerimizi şükranla anıyorum. Milletimize hizmet yolunda taş üstüne taş koymuş her emek sahibine, hükümetimin en derin saygılarını iletiyorum.

Bu vesileyle, bugün, yeni bir yıldönümünü idrak ettiğimiz Çanakkale Zaferi dolayısıyla milletime tebriklerimi arz ediyor, o günden bugüne canlarını feda ederek bu toprakları anıtlaştıran tüm şehitlerimizin muazzez hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Hükümet Programımızı, büyük bir destanın yıldönümünde Yüce Meclise sunma imkânı bulduğumuz için son derece mutlu olduğumu sizlere söylüyorum.

Bildiğiniz gibi, şu an sizlere okuyacağım Hükümet Programı, sadece 59 uncu hükümetimizin "hükümet etme tekniği"ni değil, 3 Kasım seçimleriyle Türk siyasal hayatında çok önemli bir değişimi gerçekleştirmiş olan partimizin "hükümet etme mantığı"nı da ortaya koyacaktır.

Dolayısıyla, 58 inci hükümet ile 59 uncu hükümet arasında organik bir devamlılık ve hükümet etme mantığı açısından süreklilik vardır.

Sizlere, hükümet etme tekniğimiz üzerine açıklamalar yapmaya girişmeden, partimizin kimliği doğrultusunda, siyasete, topluma ve hükümet kavramına nasıl yaklaştığımızı açıklamak istiyorum. Bunu önemsiyorum; çünkü, bir hükümet hangi siyasal yöntemle hükümet edeceğini açıklamaya girişmeden önce, nasıl bir siyasal perspektife sahip olduğunu açıklamalıdır diye düşünüyorum. Bugün, isimlendirme düzeyinde, iktidarda AK Parti var; anamuhalefet partisi olarak ise, Cumhuriyet Halk Partisi bulunuyor.

Bu isimlendirmenin gerisinde ise, iktidarda "muhafazakâr demokrat" bir partinin olduğunu, anamuhalefette ise "sosyal   demokrat" bir partinin olduğunu hatırda tutmak gerekir. Bu nedenle, sözlerimize, geleceğin siyaseti açısından çok önemli gördüğümüz siyasal perspektifimizi açıklamayla  başlamanın gereğine inanıyoruz. Böylece, hükümet etme mantığımızı Yüce Meclisin bilgilerine sunmuş ve aziz milletimize arz etmiş olacağız.

Değerli milletvekilleri, AK Parti, siyasal kimliğini "muhafazakâr demokrat" olarak tanımlamaktadır. AK Parti, kendi düşünce geleneğimizden hareketle, yerli ve köklü değerler sistemimizi evrensel standarttaki muhafazakâr siyaset çizgisiyle yeniden üretmek amacındadır. Yeni "muhafazakâr demokrat" çizginin, muhafazakârlığın genlerine ve tarihî kodlarına uygun şekilde, ama,  siyaset yaptığımız coğrafyanın toplumsal ve kültürel geleneklerine yaslanarak ortaya konması, Türk siyasetine yeni bir soluk getirecektir. AK Parti, geçmişten veya bir medeniyet havzasından siyaset çizgisi ödünç almak yerine, kendi düşünce geleneğiyle dünya genelinde de test edilen bir siyasal tutumu yeniden üretmeyi doğru bulmaktadır.

Bizim, yeni siyaset anlayışımıza zemin olan muhafazakâr demokrat kimliğimize göre, siyaset, bir uzlaşı alanıdır. Toplumsal alandaki çeşitlilik ve farklılığı siyasal alanda da kabul ediyor ve siyasetin taraflarını her zeminde uzlaşıya davet ediyoruz. Bize göre farklılıklar tabiî bir durum ve zenginliktir. Toplumsal ve kültürel çeşitlilikler, demokratik çoğulculuğun üreteceği tolerans ve hoşgörü zemininde, siyasete bir renklilik olarak katılmalıdırlar. Katılımcı demokrasinin de farklılıklara temsil olanağı sağlayarak ve siyasal sürece katarak kendisini geliştireceği düşüncesini esas kabul etmekteyiz.

AK Partinin muhafazakârlık anlayışı, siyasal otoriteyi, hukukî ve siyasî meşruluğun ötesinde bir meşruluk temeline oturtmakta ve siyasal iktidarın var olan toplumu tanıyarak, işlevlerini onun irade ve değerlerine uygun olarak yürütmesi gerektiğini belirtmektedir.

Sadece sayısal güce dayanan bir yönetim anlayışını benimsemiyoruz. Toplumsal mutabakattan güç alan bir siyaset anlayışından yanayız. Bize göre siyasî iktidarın en temel dayanağı, millî iradenin kabulüne mazhar olarak, meşruluğunu milletin genel kabulünden almasıdır. Hukukî meşruiyetin kaynağı, hiç şüphesiz ki, milletin siyasal varoluşunun ifadesi olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıdır.

AK Partinin muhafazakâr kimliği, siyasal gücün bir kişinin veya grubun elinde yoğunlaşmasını destekleyen, bireysel ve siyasal özgürlüklere karşı olan, siyasal katılımın hemen hemen tüm biçimlerini reddeden, baskı ve güç kullanımını öngören dayatmacı siyasal anlayışları reddetmektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Siyasal otoritenin sınırlandırılması düşüncesi, bizim muhafazakârlık temelli siyaset kavrayışımızın en ısrarlı olduğu argümanlardandır.

Bize göre, sınırlandırılmayan, keyfiliğe ve hukuksuzluğa olanak sağlayan, katılımı ve temsili önemsemeyen, bireysel ve kolektif hak ve özgürlükleri hiçe sayan totaliter ve otoriter anlayışlar, sivil ve demokratik siyasetin en büyük düşmanlarıdır. AK Parti iktidarı, her türlü dayatmacı, buyurgan, tek tipçi, toplum mühendisliğine dayanan yaklaşımları sağlıklı bir demokratik sistem için engel olarak görür.

Muhafazakâr demokrat siyasî kimliğimizin genel tutumu “kanun hâkimiyeti yoluyla sınırlı devleti savunmak, doktriner ve dogmatik olandan hoşlanmamak” olarak özetlenebilir.

Bu çerçevede hükümetin rolü, topluma tercihler empoze etme gücünü ele geçirmek olmayıp, barışı, anayasal düzeni ve adaleti korumakla sınırlıdır. Bize göre, hukuk devletinin gereği, siyasal iktidarı ve tüm kurumları yasal çerçeveyle sınırlamaktır. Ayrıca, devletin ideolojik bir tercihle kendisini dogmatik bir alan olarak tanımlaması, savunulmaması gereken bir durumdur. Aslî fonksiyonlarına çekilmiş, küçük; ama, dinamik ve etkili bir devlet, vatandaşını tanımlayan, biçimlendiren, ona tercihler dayatan değil, vatandaşın tanımladığı, denetlediği ve şekillendirdiği bir devlettir.

Bize göre, katılımcı demokrasiden yoksun siyasal davranışlar, devletin sahip olduğu denetim gücüyle ara kurumlarda geniş tahribat meydana getirmiş ve özgürlüğü büyük ölçüde kullanılamaz hale getirmiştir. Bize göre, demokratik bir toplumda sivil toplum örgütleri büyük önem taşırlar. Sivil ve özgürlükçü bir ortamın oluşabilmesi ve bireyin devlet karşısında korunabilmesi, buna bağlıdır. AK Parti iktidarı, sivil siyaseti önemsemekte, siyasette sivil toplumun etkisine inanmaktadır.

Bizim muhafazakâr kimliğimizin temel felsefî ve siyasal kaygısı, bireyi koruyabilecek bir aile olan toplumsal organizmayı sağlıklı ve bir arada tutabilmektir. Bize göre bireysel özgürlüğün tam olarak tesis edilebilmesi, bireyi soyut, silik ve siyasal iktidar karşısında korumasız kılmaktan değil, onu toplumsal alan içinde sivil ve sosyal oluşumlarla teçhiz etmekten geçmektedir. Toplumun ve toplumsal değerlerin korunması temel olmalıdır.

AK Partinin hükümet telakkisi, toplumun yapıtaşı olan aile kurumunun sosyalleştirme misyonunu kaçınılmaz görmektedir.

AK Parti hükümeti, kültürel farklılıkları saygıyla karşılayarak, demokrasinin gelişimi için, her toplumun kendine özgü kurumlarına saygı gösterilmesini savunmaktadır. Muhafazakârlık, bu yönüyle, katı ve donmuş bir ideolojiden daha çok "demokrat" bir perspektifi temsil etmektedir. Bize göre, demokratik siyaset zemini her türlü sorunun aktarıldığı, tüm toplumsal taleplerin yansıtıldığı ve doğru ile yanlışın kendisini test ederek düzeltebilecekleri bir zemindir. Türkiye toplumundaki farklılık ve çeşitlilikler de çoğulcu demokrasiyi zenginleştirecek unsurlardır.

Demokrasiyi kabule şayan kılan da, toplumsal ve kültürel farklılıkları ve talepleri siyasete katabilmesi ve kurulu düzeni dayatmacı, ideolojik ve siyasî aşırılıklardan korumasıdır. Hükümetimiz, demokratik kültürü, siyasetinin ana unsuru olarak görmektedir.

Biz, gerilime yol açan söylem ve üslubun Türkiye siyasetine bir fayda sağlamadığını; Türk siyasetinin çatışma, kamplaşma ve kutuplaşma yerine, uzlaşı, bütünleşme ve hoşgörü üzerine kurulması gerektiğini düşünüyor ve itidalin toplumun genel bir talebi olduğuna inanıyoruz.

Muhafazakârlık, adalete ve özgürlüğe dayanan ideal dünyayı önemser; ama, ona götüreceği umulan her türlü toplumsal mühendisliği reddeder.

Her siyaset geleneği, zaman tünelinden ve tecrübe süzgecinden geçtikten sonra ortaya çıkmakta; toplumsallaşabildiği ve gerçek hayatla sınanarak halkın kabulüne mazhar olduğu anda kalıcı olabilmektedir. Bu esasa inanan AK Parti Hükümeti, siyasal kimliğiyle, Türk siyasetinin bugününde ve geleceğinde ülke ve millet menfaatları çerçevesinde belirleyici olma gayretindedir.

Sayın milletvekilleri, çok zor şartlar altında göreve gelmiş olan Birinci AK Parti Hükümeti, yani 58 inci cumhuriyet hükümeti, değerli siyaset ve devlet adamı Sayın Abdullah Gül'ün dirayetli ve basiretli Başbakanlığıyla, bir yandan halkımızın birikmiş sorunlarına acil çözüm ararken, diğer yandan, bir daha böylesi sorunlarla karşılaşmamak üzere gerekli yapısal değişiklikleri ve reformları gerçekleştirmek için son derece ciddî adımlar atmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK Partinin hükümet etme mantığı, genel olarak devlet ve toplum arasındaki bağları daha güçlü hale getirmeye, siyaset alanını kırılganlıktan kurtarmaya, siyasetin itibarını artırmaya ve milletin siyasete güvenini yeniden tesis etmeye ve halkın taleplerine tam olarak cevap vermeye dönük olarak işlemektedir.

AK Parti birinci hükümet dönemi, anayasal kurumları etkili ve verimli bir şekilde işletmek, milletin hassasiyetlerine tam olarak cevap vermek ve piyasalara güven veren bir siyaset üretme zemininde örnek teşkil edecek bir siyasal dönem olduğu için, hem milletimizin takdirlerine mazhar olmuş hem de ülkemizin dış dünyadaki itibarını, ülkemizin hak ettiği düzeye taşımıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, AK Parti, birinci hükümet döneminde olduğu gibi, ikinci hükümet döneminde de, yani, ikinci roketleme aşamasında da, Türkiye'nin içsiyaset kutuplaşmalarıyla zaman kaybetmesine itibar etmeyecektir. 59 uncu hükümet tarafından, milletimizin talebi olan tam demokrasi, eksiksiz temel hak ve hürriyetler düzeni, etkili dışpolitika ve uluslararası piyasalarda rekabet gücüne kavuşmuş bir üretim yapısı talebine titizlikle cevap verilecek ve tüm politikalar bu doğrultuda şekillendirilecektir.

Geçmişte uygulanan yanlış politikalar yüzünden, devletin ekonomideki rolü değişen koşullara ayak uyduramamış, servetin, toplum kesimleri ve bölgeler arasındaki dağılımında adalet sağlanamamış ve sağlıklı bir özelleştirme gerçekleştirilememiştir. AK Partinin 3 Kasım seçimleriyle tasfiye ettiği siyaset, hantal ve merkeziyetçi yapıyı korumuş, kendi dar çıkarları ve Türkiye'nin geleceğini yönetme kaygısından uzak siyaset biçimleri arasında, birebir bağlantılar kurmuşlardır.

Eski siyaset mantığı ve köhnemiş siyasî akıl tarafından uygulanan ekonomi politikaları başarısızlıkla sonuçlanmış, cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizleri yaşanmış ve halkımız, görülmemiş bir şekilde, yoksulluğa maruz bırakılmıştır.

Bu acı tablodan kurtulma iradesi, AK Partinin birinci hükümet dönemi olan, seçkin 58 inci cumhuriyet hükümeti zamanında ortaya çıkmış ve milletimizin aktif desteğine muhatap olmuştur.

Hükümetimiz, ülkemizin genç ve dinamik nüfusu, eşsiz coğrafî konumu, zengin doğal kaynakları ve engin kültür birikimiyle yeni dünyanın etkin bir üyesi olma potansiyeline sahip olduğuna kesinlikle inanmakta ve bütün bu olup bitenleri hak etmediğini düşünmektedir.

Hükümetimiz, dürüst, cesur, bilgili ve ehliyetli kadroların öncülüğünde, siyaseti ve devleti yeniden milletle buluşturmak için kapsamlı bir programla, umut ve güven dolu bir geleceği yeniden tesis etmek üzere yola çıkmıştır.

Yüce Meclisimize sunduğumuz bu program, uzun hazırlıkların ürünü olarak geliştirdiğimiz, ülkemizin ve dünyanın gerçeklerinden yola çıkarak şekillendirdiğimiz, bütünsel bir anlayış içinde ele aldığımız ve ülkemizi gelecekte layık olduğu yere taşıyacağına inandığımız temel alanlardaki politikalarımızı içermektedir.

Milletin taleplerinin ve maşeri vicdanının yankısı haline gelmiş olan AK Partinin hükümet etme mantığının bir ifadesi olmakla kıvanç duyan hükümetimiz;

- Ekonomik istikrarı sağlamış,

- Rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturmuş,

- Sürdürülebilir kalkınma ortamını yakalamış ve ekonomik refahın nimetlerini adaletle dağıtan,

- Yoksulluk ve yolsuzlukla en etkili şekilde mücadele edildiği ve tüm kamu adına görev yapanların yargılanabilmelerinin önündeki, dokunulmazlık dahil, tüm engellerin kaldırıldığı,

- İnsanlarımızın barış ve refah içinde özgürce yaşadığı,

- Çağdaş dünyayla bütünleşmiş, farklılıkların, çatışma unsuru olarak değil, zenginlik kaynağı olarak görüldüğü,

- İtibarlı, demokratik, dinamik bir millet iradesini hayata geçirecektir.

Hükümetimizin siyasî varoluş sebebi, bu vizyonu gerçekleştirme yolunda, siyasî iktidarı anayasal çerçevede, milletin talimatları doğrultusunda yönetmek olacaktır.

Değerli milletvekilleri, demokratik ülkelerde hukukun evrensel ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık tutulması, kanun önünde eşitlik, bireysel veya örgütlü olarak hak ve özgürlüklerin kullanılması ve idarenin hukuka bağlılığının sağlanması temel değerlerdir. Bunlar, AK Partinin hükümet etme mantığının da olmazsa olmazlarıdır. AK Parti, kamu yönetiminde güvenin kalıcı olarak tesis edilmesinin yolunun bu değerlerden geçtiğine inanmaktadır.

Hukuk ve adalet anlayışımız gereği, hukukun üstünlüğü içerisinde, devletin, topluma ve bireylere dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep aidiyeti gibi sebeplerle ayırım gözetmesi söz konusu olmayacaktır. Bu konular etrafında  ayrımcı politikalar peşinde koşanlar, karşılarında, AK Parti hükümetini aşılmaz bir engel olarak bulacaklardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Mevzuatımızdaki pek çok yasakçı hükümler nedeniyle, ülkemiz, hukuk devletinden çok kanun devleti görünümü vermektedir.

İktidarımız süresince tüm çalışmalarımız, ülkemiz hukukunu evrensel hukuk ilkelerine uygun hale getirmek, temel hak ve özgürlükler rejimini evrensel standartlara çıkarmak, ülkemizi gerçek anlamda bir hukuk devleti yapmak, hukukun üstünlüğünü hâkim kılmak ve uluslararası camiada saygın bir yer kazandırmak olacaktır. Seçimlerden başarıyla çıkar çıkmaz, Avrupa Birliği turuna çıkmamız ve bu turun neticesinde, ülkemizin Avrupa Birliğine tam üyeliği için Aralık 2004 tarihine müzakere için müzakere tarihi alma başarısı göstermemiz, bu hassasiyetlerimizin tescili olarak ortaya çıkmıştır.

İnsan haklarının evrensel düzeye çıkarıldığı ve kullanıldığı, hukukun üstünlüğünün gerçekleştirildiği ve demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlediği hukuk sistemini oluşturmak için, iktidarımız süresince gerçekleştireceğimiz temel düzenlemelerden bazıları şunlar olacaktır:

- Artık ülkemize dar gelen yürürlükteki Anayasa yerine, katılımcı ve özgürlükçü, yeni bir anayasa hazırlayacağız. Bu anayasanın hazırlanmasında, kendi fikirlerimiz kadar, muhalefet partilerinin ve tüm toplumsal kesimlerin katılımını en etkin biçimde sağlama çabası içerisinde olmaya söz veriyoruz. Birtakım hükümleri sürekli değiştirilmek zorunda olan bir anayasa yerine, ülkemizi geleceğe taşıyacak bir anayasa yapmak, çocuklarımızın geleceği adına yerine getirmemiz gereken bir sorumluluktur. Yeni Anayasamız, güçlü bir toplumsal meşruiyete sahip, başta Avrupa Birliği olmak üzere, uluslararası normlara uygun, bireyin hak ve özgürlüklerini üstün tutan, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi esas alan, demokratik hukuk devleti anlayışını taşıyacaktır.

- Siyasî partileri katılıma açmak, halkın partiler üzerindeki denetim ve etkinliğini artırmak, parti içi demokrasiyi ve şeffaflığı sağlamak ve istikrarı bozmayacak şekilde temsilde adaleti sağlamak üzere, Siyasî Partiler Kanunu ve Seçim Kanunları, tüm kesimlerin üzerinde mutabakatı aranarak değiştirilecektir.

- Amacımız, şiddet, baskı ve suçtan arınmış, özgürlüklerin nimetlerinden yararlanan ve korkunun olmadığı bir barış toplumu haline gelmektir. İhtilafları çıkmadan önlemek amacıyla "koruyucu hukuk" uygulamaları başlatılacak, ayrıca ihtilafların dostane yollarla çözümlenmesi anlayışı yerleştirilecektir.

- Türk Ceza Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, İcra İflas Kanunu ve İş Kanunu gibi temel kanunlarımız, çağdaş gelişmeler ve Avrupa Birliği normları dikkate alınarak, güncelleştirilecektir. Bu kanunların bir bölümü Meclise sevk edilmiştir, bir bölümü de yıl sonuna hazır olacaktır. 59 uncu hükümet döneminde, 58 inci hükümet döneminde yapılan çalışmaların yol göstericiliğinde ilerleneceğinden, etkili bir şekilde sonuç almak daha da kolay olacaktır.

Sayın milletvekilleri, adalet sisteminin işleyişi konusunda, hukuk devleti prensibiyle tam uyumlu bir görüntü verdiğimiz söylenemez. Adalet sistemi çok yavaş işlemekte, bu durum adalete güven duygusunu zayıflatmaktadır. Vatandaşlarımız, kimi zaman, haklarını mahkemelerde aramak yerine "ihkak-ı hakka" kalkışmakta ya da yargı dışı organizasyonları devreye sokmakta veya umutsuz bir şekilde, hak aramaktan vazgeçerek haksızlığa boyun eğmektedir. Tam ve zamanında adaletin tesisi için, gereken her türlü düzenleme yapılacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Adliyeler, çağın gelişmelerine ve hizmetin gereklerine uygun bir şekilde, modern araç ve gereçlerle donatılacaktır. Mahkemelerin, elektronik arşiv imkânlarından yararlanması sağlanarak, gerekli bilgi ve belgeler ile emsal kararlara zamanında erişim mümkün hale getirilecek, yargı organları arasında kurulacak bir bilgi ağıyla, adlî sistemi bilgi toplumuna taşıyacak bir düzen oluşturulacaktır. Bu çerçevede hazırlanan Ulusal Yargı Ağı Projesi(UYAP) yıl sonunda tamamlanacaktır. Konuya gösterdiğimiz hassasiyetin bir sonucu olarak, Adalet Bakanlığı bütçesi içerisindeki en büyük ödenek bu kaleme ayrılmıştır.

İnfaz mevzuatı çağdaş normlara uygun hale getirilecek, modern bir örgütlenme, yeterli sayıda personel ve fizikî imkânların sağlanmasıyla ceza ve tutukevlerinin sorunları çözülecektir.

Kamu yönetimi sistemimizin, çağdaş bir yönetim anlayışına uygun bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Hükümetimiz, bu dönüşümü sağlamak kararlılığındadır. Bu kapsamda, merkeziyetçi ve hantal yapıların aşılması bakımından, katılımcı ve çoğulcu demokrasi ve yönetimde etkinlik ilkeleri doğrultusunda, hükümetimiz döneminde, kapsamlı bir yerel yönetim reformu gerçekleştirilecektir.

Ulusal öncelikler ile yerel farklılıklar barıştırılarak kamu hizmetlerinin yerinden karşılanması temel ilke olacak, merkezî yönetim tarafından yürütülmesi zorunlu olmayan hizmetler, kaynaklarıyla birlikte yerel yönetimlere devredilecektir.

Yerel düzeyde demokratikleşmeye önem verilecek, seçimlerle oluşan yerel organlar üzerindeki merkezî idarenin denetimi, hukuka uygunluk denetimiyle sınırlandırılacaktır.

Yerel Yönetim reformu çerçevesinde, merkezî idare ile yerel idareler arasında görev, yetki ve kaynak paylaşımı, üniter devlet anlayışımıza dayalı olarak, etkinlik, verimlilik ve çağdaş yönetim ilkelerine uygun olarak yeniden belirlenecektir.

İl idareleri yeniden yapılandırılarak;

- Bakanlıkların taşradaki görev ve yetkileri, valiliklere ve il özel idarelerine devredilecektir. Yerel tercihler dikkate alınarak, sağlık, eğitim, kültür, sosyal yardımlaşma, turizm, çevre köy hizmetleri, tarım, hayvancılık, imar ve ulaşım hizmetlerinin il düzeyinde karşılanması sağlanacaktır.

- Devlette Genel Kurumsal Gözden Geçirme çalışması yapılarak, bakanlıkların sayısı ve ölçekleri, ilgili ve bağlı kuruluşlar ile diğer kamu kuruluşlarının bir bütün olarak görevleri yeniden tanımlanacaktır.

- Merkezî yönetimdeki gereksiz kuruluşlar elenecek, benzer işlevler gören yapılar birleştirilecek ve kuruluş içi yönetim kademeleri azaltılarak işlemler basitleştirilecektir. Bu konuda başlatılmış çalışmalar süratle tamamlanacaktır.

Toplumsal denetim ve katılımın artırılması bakımından;

- Kamu alanındaki "sır" kavramının yeni ve çağdaş bir anlayışla ele alınması gerekmektedir. AK Partinin hükümet etme döneminde, "sır" kavramı, bilgi edinme hakkı lehine kısıtlanacaktır.

- Bilgi edinme hakkı, toplumun bütün kesimlerine yaygınlaştırılacak ve bunu sağlamak için "Vatandaşın Bilgi Edinme Hakkı Kanunu" çıkarılacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu kanunun taslağı hazırdır ve AK Partinin katılımcı siyaset anlayışı çerçevesinde, vatandaşlarımızın bilgisine, eleştirilerine ve katkılarına açılmıştır.

- Yeni bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanılarak, kamu kuruluşlarının hizmet ve işlemleri halka duyurulacak, yönetimde şeffaflık sağlanacaktır.

- Kamuda verimliliğin artırılması ve şeffaflığın sağlanması için hizmet birimlerinin, Parlamentoya ve kamuoyuna performans raporu sunmaları yönünde çalışmalar başlatılacaktır.

Kırtasiyecilik, şekilcilik ve verimsizliğin azaltılması bakımından;

- Vatandaşa doğrudan hizmet sağlayan alanlarda mevzuat ve idarî usuller sadeleştirilecektir

- Kamu kuruluşlarında bilgi ve iletişim teknolojileri azamî ölçüde kullanılarak, e-devlet uygulaması yaygınlaştırılacaktır.

- Yatırımcının önündeki bürokratik engeller kaldırılacak, mükerrer belge ve bilgi talepleri önlenecektir.

Örgütsel büyüme ve hantallığın giderilmesi bakımından;

- Kamu personeli eğitilecek, geçici ve nitelik gerektirmeyen işler için ilave personel alımı önlenecektir.

- Kuruluşiçi, kuruluşlararası ve bölgelerarası personel dağılımı yeniden düzenlenerek, vatandaşa doğrudan hizmet verilen noktalardaki personel açığı giderilecektir.

Kayırmacılığın ve yozlaşmanın önlenmesi bakımından;

- Personel alımında objektif kriterler getirilecek, terfilerde liyakat ve fırsat eşitliği esas alınacaktır.

- Ulusal düzeyde Ekonomik ve Sosyal Konsey etkin olarak çalıştırılacak, bölgesel ve yerel düzeyde özel kesimin ve sivil toplum örgütlerinin kamu yöneticileri ve siyasî yetkililerle bir araya geleceği benzeri yapılar geliştirilerek yaygınlaştırılacaktır. Uzun zaman boyunca toplanmayan Ekonomik ve Sosyal Konseyin, 58 inci hükümetimiz döneminde toplanması, söylediklerimizin en ciddî kanıtıdır.

Değerli milletvekilleri, merkezî idare reformuna Başbakanlıktan başlanmış olup, Başbakanlığa bağlı kuruluşlar, ilgili icracı bakanlıklara devredilmiş ve Başbakanlık önemli oranda icracı bir bakanlık olmaktan çıkarılmıştır. Başbakana yardımcı olacak Devlet Bakanlarının sayısı azaltılmış ve böylece, Bakanlar Kurulu, verimlilik esasına göre teşekkül ettirilmiştir. Bu doğrultuda bazı adımları yakın zamanda atmaya devam edeceğimizi, kamuoyuna buradan duyuruyorum.

Hükümetimizin reformist yapısını ortaya koyan bu ilk icraatlar, toplumun geniş kesimlerinde takdir görmüş ve piyasalarda güvenin oluşumuna katkıda bulunmuştur.

Bu çerçevede, ekonomi yönetimi tek bir çatı altında toplanacaktır. Bununla ilgili yasal düzenleme gerçekleştirilecektir.

Mevcut hizmet bakanlıklarının sayısı, ölçüleri, ilgili ve bağlı kuruluşlar bir bütün olarak ele alınacak, merkezî idare reformunun en önemli uygulaması olarak bakanlıkların görev ve yetkileri yeniden tanımlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ekonomisi sentetik bir görünüm sunmakta ve zayıf olarak yapılandırılmış kurumsal bir sisteme sahip bulunmaktadır. Son üç yıl içinde üç defa üçer yıllık ekonomik programın uygulamaya konulmuş olması, genel olarak bu programların hedeflerine ulaşılamadığını göstermiştir. Zayıf ekonomik performansın nedenlerinin arasında, ahlakî riziko, tutarsız tercihler ve hatalı kaynak kullanımı,   şoklara  duyarlılık   ve  açıklık,  etkinliği  azalmış  düzenleme-denetim ve yaptırım mekanizmaları ön sıralarda yer almaktadır.

Tutarlı ve sinerjik bir sonuç üretemeyen kaotik programlar, reformlar ve düzenlemeler; enflasyon oranı, faiz oranı ve döviz kuru arasındaki dengenin kaybolması; büyük boyutlarda üretim ve katma değer kaybına yol açan ve etkin şekilde organize olamayan sanayi, tarım ve hizmet sektörü; ulusal sermayenin ihmal edilmesi; yatırım süreçlerinde önemli düşüşler; makul ve sürdürülebilir bütçe ve dışticaret dengelerinin kurulamaması; iç ve dışborç yükünün aşırı şekilde artması; derin ekonomik krizler, son dönem ekonomi yönetimlerinin ürettiği ekonomik, sosyal ve siyasal maliyetleri oldukça yüksek sonuçlar doğurmuştur.

Bu sonuç, ekonomide rakamsal faktörler yanında, sosyal dinamiklerin de ihmal edilemeyecek öneme sahip olduğunu göstermektedir. Söz konusu süreçte, Türkiye'nin sosyal sermayesinin de tahrip edildiğini belirtmek gerekir. En önemli neden, güven ve istikrar ortamının kaybolmasıdır. Ekonomik birimlere kaybolan güveni kazandırmak ve siyasetin itibarını yeniden tesis etmek amacıyla, politik karar süreçlerinde etkinliği artırıcı düzenlemelere ve uygulamalara ağırlık verilecektir. Bu çerçevede;

- Toplumun istek ve arzuları politik sürece doğrudan yansıtılacak,

- Şeffaflık ve hesap verilebilirlik uygulamaya konulacak,

- İlan edilen politikalar güçlü bir siyasî irade ile desteklenecek,

- Anlaşmalara bağlılık ve evrensel standartlar devlet taahhütlerinin devamında temel kriter olacaktır.

Hükümetimiz, toplumdan aldığı yetki çerçevesinde;

- Demokratik piyasa toplumu ve ekonomisi,

- Etkin ve şeffaf malî ve finansal sistem,

- Ahlakî değerlere sahip bir bürokrasi,

- Evrensel standartta düzenleme, denetleme ve yaptırım sistemi,

- Rekabet, etkinlik, verimlilik ve alternatif maliyetlerinin önemli göstergeler olarak işlev gördüğü ekonomik ortam oluşturmayı önplanda tutacaktır.

Hükümetimiz, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek, kamu borç stokunu düşürmek, yüksek ve istikrarlı bir büyüme performansına ulaşmak için, yürürlükteki ekonomik programın aksayan ve yetersiz bölümlerini de dikkate alarak, toplumumuzun desteğini alacak yeni bir ekonomik programı uygulayacaktır.

Ekonomi yönetimi, halkın beklentilerini ve devletin taahhütlerini dikkate alarak, genel bir vizyon ve misyon oluşturacaktır. Bu çerçevede, ekonomik başarı için yapılması gerekenlerden daha çok yapılmaması gerekenler önem kazanmaktadır. Hükümetimiz bu çerçevede;

- Ekonomik birimler arasındaki dengeyi bozacak haksız karar ve eylemler,

- Yanlış, hatalı, eksik veri ve bilgi sunumu, bilgi saklama,

- Ekonomik faaliyette bulunma hak ve özgürlüğünün ortadan kaldırılması,

- Evrensel çerçevede risk-getiri ilişkisinden uzak ekonomik ve finansal faaliyetler,

- Kamu imkân ve kaynaklarının özel amaç ve menfaatlar için kullanımı,

- Makro ve mikro çerçevede yaratıcı rekabetin ihmal edilmesi,

- Kişilik haklarına yönelik saldırı ve iftira gibi hususların doğması ve gelişmesine imkân vermeyen bir ortamın oluşmasına özel önem verecektir. Böyle bir ortamda, konjonktürel problemlerin yapısal sorunlara dönüş ihtimali de önemli ölçüde azalacaktır.

Değerli milletvekilleri, seçim beyannamemiz ve 58 inci Hükümet Programındaki yaklaşımlar ışığında ekonominin mevcut durumu ve muhtemel geleceğini değerlendirerek, Hükümetimiz, aşağıdaki öncelikleri belirlemiştir:

- Ekonominin rehabilitasyon ve restorasyonu sürecini tamamlamak,

- Ekonomik büyümeyi yeniden başlatmak,

- Fakirlik ve işsizliği azaltmak,

- Evrensel kurallar, çağdaş standartlar ve etkin uygulama anlamında, devleti ve kurumlarını görev, yetki ve sorumluluk açısından yeniden yapılandırmak ve şekillendirmek,

- Bürokrasiyi azaltmak,

- Yolsuzluk ve suç işleme eğilimini engelleyici düzenlemeler yapmak,

- Avrupa Birliğine üye olma sürecini hızlandırmak ve sonuçlandırmak,

- Bölgesel ekonomik güç ve bölgesel finans merkezi olma imkânı sağlayacak ortamı hazırlamak,

- Genel yaklaşımlar ve makro parasal dengeleri yönetmeye odaklaşma kadar, hükümetimiz, doğrudan reel ekonomiye ve vatandaşların ihtiyaçlarına açık pragmatik uygulamaları da benimseyecektir. Gayri Safî Millî Hâsılada reel ve sürdürülebilir büyüme ile vatandaşların hayat standardını artırmayı sağlayan ekonomik politikalara ağırlık verilecektir.

Yatırım olmaksızın ekonomik büyüme ve ekonomik büyüme olmaksızın sürdürülebilir ekonomik politika üretilemez. Ulusal ekonominin yeniden güçlendirilmesini amaçlayan stratejik önceliğimiz, ulusal sermayenin daha fazla katılımını sağlayarak ve doğrudan yabancı sermayeyi teşvik ederek yatırım oranını artırmaktır.

Bu amaca uygun makroekonomik politikalar geliştirilecek ve uygulanacaktır. Bunun yanında, 58 inci hükümetin genel çerçevesini oluşturduğu yatırım ortamının iyileştirilmesi projesine de özel önem verilecektir.

Yatırım ortamının iyileştirilmesi, etkin ve amaca uygun yapısal reformlar, sanayi ve enerji sektörünün yeniden yapılandırılması ve modernize edilmesi, tarım sektörünün yeniden canlandırılması, gıda sektörünün modernizasyonu, ormancılığın geliştirilmesi, kamusal işler ve konut sektörünün geliştirilmesi, altyapının rehabilitasyonu ve ulaşımın modernizasyonu, iletişim ve enformasyon teknolojisinin geliştirilmesi, turizmin güçlendirilmesi ve turizm sektöründe ürün ve hizmetlerin farklılaştırılması, su kaynaklarının etkin yönetimi, çevrenin korunması, KOBİ'lerin ve kooperatiflerin desteklenmesi, özelleştirme sürecinin şeffaf ve etkin gerçekleştirilmesi, finansal hizmetler sektörünün yeniden yapılandırılması, yabancı sermayenin teşvik edilmesi ve ihracatın artırılması yoluyla sağlanacaktır.

Hükümetimizin misyonu, stratejik amacı ve vizyonu, yeni yüzyıl  toplumunun temellerini atmak, yeni yüzyılın sade, güçlü ve etkin devletini oluşturmaktır. Bunun için, halkımızın kendisine hizmet eden devlet talebini karşılamaya yönelik yapılanmaya ağırlık verilecektir.

"Şimdi, daha fazla üretme, çalışma ve iş yapma zamanı" prensibi, reel sektör vizyonumuzun ve planımızın temel karakteri olacaktır. Hükümetimizin önemli önceliklerinden biri, işsizlikle mücadele ederek herkesin hayat standardını yükseltmek ve mutlu bir Türkiye oluşturmaktır. Uygulamaya konulacak politikalarla iş imkânlarının artırılması, ihracatçılar için yeni piyasaların kazanılması, bölgesel ilişkilerin canlandırılması, reel sektör altyapısının yenilenmesi için ülkemizin sahip olduğu imkânlar genişletilecektir.

Reel sektör politikası, büyümenin üç önemli unsurunu dikkate alarak oluşturulacaktır; bunlar, yenilikler, yatırımlar ve ihracattır.

Reel sektörün karşılaştığı sorunlar, sektör temsilcilerinden gelen öncelikler ve öneriler ışığında, sektör odaklı, esnek ve sektöre uygun reformlarla oluşturulmuş eylem planlarıyla çözülecektir. Eylem planlarının yapısı ve içeriği, Türkiye'yi bölgenin süpermarketi yapma ve bunu sürdürme mantığına dayandırılacaktır.

Hükümetimizin finans sektörü vizyonu, Türkiye'nin bölgesel finans merkezi olarak tercih edilebilirliğini artırıcı ortamı güçlendirmektir. Finans sektöründe rekabetin ve etkinliğin iyileştirilmesi, bölgenin finansal ürün ve hizmet talebini karşılamada önemli avantaj sağlayacak, Türk ekonomisinin uluslararası rekabetinin artmasına önemli destek sunacaktır.

Değerli milletvekilleri, ekonomik programımızın ana unsurları, makroekonomik istikrar, mikroekonomik liberalleşme ve dışa açılmadır.

Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak, hükümetimiz, bölgesel ve yerel ekonomi havzaları oluşturma, mevcut olanların etkinliğini artırmaya yönelik politikalar üretecek ve uygulamaya koyacaktır.

Hükümetimizin ekonomik reform programları, genel çerçevede, aşağıdaki standart politika demetini içermektedir:

Malî disiplin, malî açıkların ekonomik istikrarsızlığa neden olmayacak ölçekte ve sürdürülebilir yapıda tutularak sağlanacaktır.

Kamu harcamalarında öncelikler, ekonomik getirisi yüksek ve gelir dağılımını artıcı alanlara göre belirlenecektir.

Vergi reformuyla vergi tabanı genişletilecek ve marjinal vergi oranları uygun seviyelere indirilecektir.

Finansal liberalleşmeyle, finansal ürün ve hizmet fiyatlarının piyasa tarafından iç ve dış koşulları yansıtacak şekilde belirlenmesine imkân sağlayan ortam oluşturulacaktır.

Döviz kurlarının ekonominin nispî dengelerini yansıtacak, ihracatçılara destek verecek ve rekabet güçlerinin kaybolmasını engelleyecek şekilde oluşmasına imkân sağlayan ortam oluşturulacaktır.

Ticarî liberalleşmeyle dışticaretin mallar ve ülkeler bazında uluslararası standartlar çerçevesinde gelişimi sağlanacaktır. İhracata yönelik düzenlemelere ağırlık verilecektir.

Doğrudan yabancı yatırımların girişine imkân sağlanacak, düzenlemelerin yerli ve yabancı firmaların eşit koşullarda rekabet etmesi için uygun ortam sağlanacaktır.

Özelleştirme, ekonomik faaliyet icra eden kamu kurum ve kuruluşları, piyasa koşullarında özel sektöre aktarılması olarak ele alınacaktır.

Yasal düzenlemeler yoluyla rekabeti engelleyen kısıtlamalar kaldırılacak, çevreyi koruma ve etkin düzenleme ve denetim gerçekleştirilecektir.

Sermaye ve mülkiyet haklarının korunmasını sağlayacak evrensel hukukî çerçeve oluşturulacaktır.

Reformlara ilişkin politikalar, global ekonomiye entegrasyon kadar, Türkiye ekonomisinin yapısı ve ihtiyaçları dikkate alınarak uygulamaya konulacaktır.

Değerli milletvekilleri, reel faiz oranı-büyüme oranı-kamu borç stokunun gayri safî yurtiçi hâsılaya oranı-faizdışı fazla oranı-para arzı artış oranı dengesi, mevcut koşullarda özel bir önem taşımaktadır. Bu denge, makroekonomik ortamın istikrarını doğrudan etkilediği için, ekonominin gerekleri ışığında kurulacak ve korunacaktır. Devletin borç ve yükümlülüğü, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında gerçekleştirilecek ortak strateji ve eşgüdümle yönetilecektir.

Sürdürülebilir büyüme oranlarına ulaşmayı kolaylaştıran makroekonomik istikrar için en önemli koşullardan biri, hiç şüphesiz ki, malî disiplindir. Maliye politikasının temel önceliği, malî disiplinin, bu çerçevede faizdışı fazlanın sağlanmasına verilecektir. Daha fazla kamu geliri için, daha yüksek büyüme oranlarına ulaşmayı kolaylaştırıcı düzenlemelere ağırlık verilecektir.

Vergi reformu, verimliliğe odaklı ve büyümeyi teşvik edici yapı içinde gerçekleştirilecektir. Kalite, alternatif maliyetler ve kamu yönetiminde etkinlik, kamu harcamalarının yön ve şeklini belirleyecektir.

Yurtiçi kaynak ve imkânları kullanabilecek projelerde yabancı fon ve kaynak kullanılmayacaktır. Kamu borç yönetiminde prensip, borç yükünü en aza indirmektir. Bu çerçevede, anakural, sözleşmelere bağlılık ve piyasa kuralları olacaktır. Kamu borçlarının şeffaf ve etkin yönetimine ağırlık verilecektir.

Özelleştirmenin temel amacı, ekonomide serbest piyasanın daha iyi işlemesi için gerekli koşulların oluşumunu sağlamak, etkinlik ve verimliliği artırmaktır. Piyasa ekonomisinde kamunun iktisadî rolü, piyasa mekanizmasının iyi çalışması için gerekli, düzenleyici ve denetleyici mekanizmaları oluşturmaktır.

KİT'lerin özelleştirilmesinde kararlı olan hükümetimiz, özelleştirme süreç ve uygulamalarını hızlandırmaya yönelik politikalarını oluşturacak ve gerekli tedbirleri alacaktır.

Özelleştirmeye gerekli önem verilecek ve özelleştirme hukukuna ve yönetimine evrensel standart getirilecektir.

Temel parasal ve finansal göstergelerin, iç ve dış piyasa koşullarını yansıtacak şekilde oluşmasına imkân verecek para ve finans politikası geliştirilecektir. Merkez Bankası ve finans sektörünün düzenleme ve denetiminden sorumlu üst kurulların üstlendikleri rol ve fonksiyonu yerine getirecek bağımsızlığa sahip olması önplanda tutulacaktır.

Makro politikaları oluşturma yetkisi hükümetlerde kalmak şartıyla, bağımsız ve özerk kurumlar ve kurullar düzenleme ve denetleme işlevini sürdürecek; özerk kurumların kamuoyuna, hükümete ve Türkiye Büyük Millet Meclisine düzenli bilgi vermeleri sağlanacaktır. Ayrıca, bu kurum ve kuruluşların evrensel standartta denetimleri de yapılacaktır.

Finans sektörünün ödeme mekanizması oluşturma, servet biriktirmeye yardımcı olma ve finansal güvence sunma rol ve fonksiyonu uluslararası standartlara yükseltilecektir. Bu çerçevede, rekabet derecesine, ekonomik birimlerin ihtiyaçlarına uygun finansal ürün veya hizmet sunabilme yeteneğine, fon toplama ve fon kullandırma süreci ya da mekanizmasına evrensel içerik ve kalite kazandırılacaktır. Sektörün uluslararası standartta kurumsal ve fonksiyonel bazda derinleşmesi sağlanacaktır. Finans sektöründe zaman zaman ortaya çıkan kötü yönetimlerin topluma maliyet yüklemesini önleyici tedbirler alınacaktır.

Ekonominin uluslararası rekabet gücünün artırılması, dışticaret dengesi ve carî dengenin makul seviyelerde tutulması, etkin şekilde hazırlanmış dışsektör politikalarıyla sağlanacaktır. Bu bağlamda, daha aktif ticaret ve sanayi politikaları, vergi düzenlemeleri, bürokrasinin azaltılması ve konuyla ilgili, kamu yönetiminde, kurumsal yeniden yapılanma faaliyetlerine ağırlık verilecektir.

Bölgesel ticaret ve iki yanlı ticarî faaliyetlere imkân veren ortam oluşturulacaktır. Stratejik konuma sahip gelişen ekonomilerle ilişkiler artırılacaktır. Markalaşma ve kalite artışı özendirilecektir. Yerli sermayenin ve üretimin bölgesel ve uluslararası konuma gelmesi desteklenecektir. Stratejik sektörler belirlenerek, gelişmelerini ve dışa açılmalarını sağlayıcı altyapı oluşturulacaktır.

Mikro ekonomik politikalar, genel olarak iki alanda yoğunlaştırılacaktır. Bunlar, Türkiye ekonomisinin dinamiklerini ortaya çıkarma ve harekete geçirmeye yönelik uygulamalar, yeni yüzyıldaki gelişmeler açısından önem kazanan kurumların güçlendirilmesidir.

Ülkemizde iktisadî ve sosyal yapımızın omurgası olan üretim, istihdam ve katmadeğerin oluşturulmasında önemli katkılar sağlayan esnaf ve sanatkârlarımız çok yönlü olarak desteklenecektir.

Türk ekonomisinin dinamiklerini ortaya çıkarma ve harekete geçirmeye yönelik uygulamalar; KOBİ'lerin ve risk sermayesi şirketlerinin teşvik edilmesini, stratejik ve önceliği belirlenmiş teknolojik kalkınma modellerinin desteklenmesini ve istihdama ilişkin tedbirleri içermektedir.

Bu çerçevede, sektör, üniversite ve devlet arasında işbirliğini güçlendiren yaratıcı ar-ge faaliyetlerinin etkinliği artırılacaktır. Ayrıca, KOBİ'ler için özel destek sistemi kurulacak, istihdam yaratıcı ortam oluşturulacak ve işsiz insanlarımız için alternatif çözümler geliştirilecektir.

Yeni yüzyıldaki gelişmelere uygun kurumların güçlendirilmesini içeren politikalar ile Türkiye ekonomisini canlandıracak ve geliştirecek uygun kurumlar güçlendirilecek, toplum hayatıyla ve kilit elektronik ve bilişim altyapı sistemlerinin stratejik ve öncelikleri belirlenmiş bir çerçevede kalitesi yükseltilecektir.

Ayrıca, hükümetimiz, bölgesel kalkınmaya önem verecek, bunun için sosyal altyapılar güçlendirilecektir. Doğal afetlere karşın uygun tedbirler alınacaktır. Kamu çalışma alanında, fayda-maliyet analizi ve diğer yöntemlerle etkinlik ve şeffaflık artırılacaktır. Bu çerçevede hayatı kolaylaştıran altyapı hizmetlerinin sağlanması ve kalitesinin artırılmasına, elektronik ve bilişim altyapı sistemlerinin yenilenmesine, enformasyon teknolojisinin adaptasyonuna, çevre dosta sosyoekonomik yapıların oluşturulmasına, kamu güven ve huzurunun sağlanmasına, bölgesel işbirliğinin güçlendirilmesine özel önem verilecektir.

Değerli milletvekilleri, ekonomide olumlu sinerjik bir ortam oluşturmak, büyük ölçüde, yoğun ve karmaşık ilişkilere sahip ekonomik yapıda ileri ve geri bağlantıların sağlıklı şekilde belirlenmesine, buna yönelik politikalar üretilmesine bağlı bulunmaktadır.

Toplumsal imkân ve kaynaklar, ekonomik performansı mümkün olan en yüksek düzeye çıkarmak amacıyla, en etkin şekilde kullanılacaktır. Bu çerçevede, kamu birimlerinin organizasyonu ve kamusal mal ve hizmet üretim süreçlerinde bir dizi iyileştirme yapılacaktır.

Kamunun sunduğu mal ve hizmetlerde, maliyetler, üretim düzeyi ve toplumsal tercihler arasındaki ilişkiye, kaynakların daha verimli bir şekilde kullanımına özel önem verilecektir. Ekonominin iç ve dış performansını artırmak amacıyla, tutarlı ve doğru olarak formüle edilmiş, alternatif maliyetleri detaylı bir şekilde belirlenmiş ekonomik politikalar uygulanacaktır.

58 inci hükümet döneminde, hükümet programında yer alan ve Acil Eylem Planı kapsamında yürütülen karar ve uygulamalara devam edilecektir.

Tarım sektöründe verimliliğin ve üretimin artırılması, üretici gelirlerinin istikrara kavuşturulması, bu kesime yönelik teşviklerin rasyonel kullanılması, hayvancılık potansiyelinin yeniden canlandırılması ve en üst düzeye çıkarılması, ulusal ormancılık politikası doğrultusunda uzun vadeli bir ana plan hazırlanarak, gerekli destek ve teşviklerin sağlanması temel amacımızdır. Alternatif ürün projesi ile üretimin iç ve dış pazar talebine göre yönlendirilmesi sağlanacaktır.

Tarım, ormancılık ve hayvancılık ürünlerinin dünya piyasalarına arzı teşvik edilecek, sektörün kendi kendine yeterliliğine destek verilerek yoksulluğun ortadan kaldırılmasına ağırlık verilecek, karma ve alternatif tarımsal üretim metotları teşvik edilerek, tarım sektöründe çeşitlenme ve farklılaşma sağlanacak, tarım sektörüne daha rekabetçi yapı kazandırmak amacıyla, piyasa fiyatlarına duyarlı üretim sistemlerinin oluşmasına imkân sağlanacaktır. Sektörün piyasa yapısının güçlendirilmesi için gerekli yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılacaktır.

Tarım sektörü politikaları, istihdam ve sosyal politikalar olarak ele alınacak, katmadeğer artışına odaklı destek ve teşvikler sağlanacaktır. GAP bir bütün olarak değerlendirilecek ve toprak reformuyla birlikte bölgenin ekonomik altyapısı yeniden planlanacak ve sonuçlandırılacaktır. GAP idaresi bu bölgeye nakledilecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ulusal kalkınma hedefleri ve stratejileri ışığında sanayiin yeniden yapılandırma sürece hızlandırılacaktır. Hedef endüstrilerin önceliklerinin belirlenmesinde mevcut olanaklar ve kapasiteler, endüstriyel yetenekler, piyasa fırsatları ve uzun dönem rekabet olasılığı göz önünde bulundurulacaktır. Patent, marka ve endüstriyel tasarımlarla ilgili haklar korunacak ve sınaî mülkiyet alanında yapılacak yatırımlar desteklenecektir. Ayrıca, organize sanayi bölgeleri, nitelikli sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerine gereken önem verilecektir.

Bölgesel sanayiin rekabet derecesi iyileştirilecek ve standartları artırılacaktır. Ekonominin dışa açılmasında ve ödemeler dengesinin olumlu yönde bir trend izlemesinde, imalat sanayiinin uluslararası mal ve hizmet ticaretindeki performansı büyük önem taşımaktadır.

İmalat sanayiinin dış rekabet gücünün artırılması, mukayeseli avantajlar, alternatif maliyetler, ticaret hadleri ve serbest ticaretin rolü ve önemi dikkate alınarak değerlendirilecektir. Bu çerçevede, sorunun demokratik piyasa koşullarında çözümüne ağırlık verilecektir. Büyük sanayi kuruluşlarının yurtdışında faaliyette bulunarak rekabet güçlerini dış piyasalara taşımaları teşvik edilecektir.

Türkiye, tarihî ve kültürel birikimiyle, farklı doğal güzellikleri ve misafirperver insanlarıyla büyük bir turizm potansiyeline sahiptir. Hükümetimiz, Türkiye'nin bu potansiyelinin tamamını turizmin hizmetine sunmak için bilinçli çalışma yapılması gerektiğine inanmaktadır. Türkiye'de turizm gelirlerinin artırılması ve turistik bölgelerin çeşitlendirilmesi, dünyadaki ekonomik, sosyal, kültürel gelişmelerin yakından izlenmesine ve turizm potansiyelimizin etkin bir biçimde tanıtımına bağlıdır.

Bir turizm ülkesi olarak "Türkiye" markasının oluşturulmasına dönük tanıtma projelerine önem verilecek, bu projelerin özellikle dışticaret ve yabancı sermaye politikalarımızla koordinasyonu gözetilecektir. Ülkemizin zengin turizm potansiyeli harekete geçirilerek, dünya turizm pastasında önemli bir yer tutan iş-kongre, fuar, spor ve kültür turizmi alanlarında, dinlence turizminde ülkemizin zengin turizm potansiyelini geliştirecek adımlar atılacaktır.

Bilgi toplumuna geçiş sürecinde oldukça önemli olan ulaşım ve iletişim, ekonomik birimlerin demokratik bir ortam içinde faaliyette bulunmaları ve özgürleşmeleri bakımından son derece önemlidir. Ulaşım sistemimiz, deniz taşımacılığı ve demiryolu işletmeciliği öncelikli olmak üzere hazırlanmakta olan Ulaşım Ana Planı çerçevesinde, kara ve hava ulaşımıyla da bir bütünlük içerisinde ele alınarak, ulaşım modları arasında denge sağlanacaktır. İletişim alanında serbestleştirme ve özelleştirme çalışmalarına ve sektörle ilgili mevzuat düzenlemelerine hız verilecektir.

Hedeflenen 15 000 km bölünmüş yol çalışmalarına zor mevsim şartlarına rağmen süratle başlanmış olup, devam etmektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Huzurlarınızda, bu konuda yoğun bir şekilde çalışan tüm valilerimize ve ilgili kuruluşlara da teşekkür ediyorum. Hür türlü haberleşme ve iletişim imkânlarının ülkenin her yerleşim birimine ulaşması sağlanacaktır.

Millî gelirin, istihdamın ve ekonominin dışa açılma sürecindeki faaliyetlerin büyük bir kısmı hizmetler sektörü tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda iç ve dış ticaret, iç ve dış müteahhitlik hizmetleri, turizm, iç ve dış taşımacılık son derece önemlidir. Bu sektörlerin ekonomiye katkılarının, ekonomik prensipler çerçevesinde artırılmasına yönelik düzenleme ve uygulamalara yer verilecektir.

Çalışma hayatıyla ilgili mevzuata, ulusal ve uluslararası gelişmeler ışığında, günün koşullarına uygun bir yapı kazandırılacaktır. İşsizlik, sadece, önemli bir üretim faktörünün israfı değil, aynı zamanda, büyük ölçüde bir insanlık problemi olarak ele alınacaktır. İşsizliğin çözümünde, sadece toplam talebin yönetiminde kullanılan para ve maliye politikaları değil, bunlarla birlikte arz yanlı politikalar da kullanılacaktır.

Sosyal güvenlik kuruluşlarında, norm ve standart birliği sağlanacak, uluslararası sözleşmeler ve sosyal güvenliğin temel ilkeleri çerçevesinde çağdaş, bütünleştirilmiş bir sosyal güvenlik ağı sağlanacaktır.

İşgücü piyasalarının yapısı ve özellikleri, son yıllarda önemli ölçüde değişime uğramaktadır. İstihdamın ve işsizliğin endüstriyel ve meslekî dağılımı, istihdam statüsü, geçmiş dönemlere göre farklı bir trende girmektedir. Bu nedenle, işçi ve işveren kuruluşlarının rol ve fonksiyonlarının etkinliğini artırıcı ortam oluşturulacaktır.

Çevrenin sermaye stoku olarak ele alınması gereken hava, ısı, su, mineral ve diğerleri, tüm ekonomik birimlerin faaliyetlerinin yapı ve kalitesini doğrudan etkilemektedir. Bu konuda duyarlılık artırılacak ve söz konusu stokta değişim yaratan çevresel yapıda kötüye gidiş, gürültü, kirlenme ve değişim maliyetlerini belirlemek amacıyla sosyal refah ağırlıklı gelişim, yaklaşım geliştirilecektir. Bu çerçevede, ekonomik birimlere sosyal sorumluluk yaklaşımı benimsetilecektir

Enerji kaynaklarının tümünden en etkin ve verimli bir şekilde yararlanılacaktır. Enerji darboğazının oluşmaması için, maliyet ve fiyatlamayı da dikkate alan bir planlama yapılacak, çevreci nükleer enerji kaynakları da devreye sokulacaktır. Yurtdışı enerji kaynakları ve bunun imkânları, ekonomik kriterler gözardı edilmeden çeşitlendirilerek değerlendirilecektir.

Hükümetimizin enerji politikasının temelinde, ulusal çıkarlarımızı koruyarak enerji arzının güvenliğini ve devamlılığını sağlamak, serbest rekabete dayalı bir enerji piyasası oluşturmak ve duyarlı olduğumuz çevreyi ve insan sağlığını korumak bulunmaktadır. Aynı zamanda, Türkiye'yi bir enerji köprüsü haline getirebilmek için hükümetimiz azami çaba içinde olacaktır.

Yeraltı kaynaklarımızın zenginliği, ülkemize mukayeseli bir üstünlük sağlamaktadır. Hükümetimiz, zengin yeraltı kaynaklarımızın ülke gelişmesine arzu edilen bir düzeyde katkıda bulunması için, ulusal çıkarlarımızı öne çıkararak, etkin bir madencilik programını süratle uygulamaya koymak isteğindedir.

Tüketicinin korunmasında en etkin yöntem ve yaklaşımlar hızlı bir şekilde uygulamaya konulacaktır. Bu çerçevede, yasal yapı, sivil toplum kuruluşları ve tüketiciyi koruyan kurumların yaygınlaştırılması ve desteklenmesi, üretim süreçlerinde kalite anlayışının yaygınlaştırılması, tüketicilerin bilinçlendirilmesi üzerinde önemle durulacaktır.

Devleti halka hizmet etme aracı olarak gören hükümetimiz, bir sınıf ve kesimin değil, bütün vatandaşlarımızın refah ve mutluluğunu sağlayacak sosyal politikalar yürütecektir. Bu bağlamda, yoksullar, bakıma muhtaç yaşlılar, çocuklar ve işsizler için özel programlar oluşturulacak, zor durumdaki vatandaşlarımıza, terkedilmiş ve kimsesizlik duygusu yaşatılmayacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hükümetimiz, işsizleri, fakirleri, düşkünleri, hastaları, özürlüleri gözeten, onların insan onuruna yakışacak şekilde yaşamalarını sağlayacak bir sosyal devlet anlayışını uygulamaya koyacaktır.

Hükümetimize göre eğitim, her alandaki kalkınmanın en önemli unsurudur. Beşerî sermayeyi etkin kullanmayan toplumlar, rekabet şanslarını kaybetmeye mahkûmdur. Eğitim alanında oluşacak zaaflar, hiçbir alandaki üstünlükle giderilemez. Buna karşılık, eğitim alanında yakalanacak üstün seviyeler, diğer tüm alanların toplam kalitesini yükseltir. Eğitime bu bilinçle yaklaşan hükümetimiz, bu alanda giderek artan zaafları gidermeyi öncelikli hedeflerden saymaktadır.

Eğitim kalitesinin artırılması, eğitimde fırsat eşitliğinin gerçek anlamda sağlanması ve eğitim sisteminin ideolojik kavgaların arenası olmaktan çıkarılması, yetkin ve yetenekli bireylerin yetiştirilmesi açısından son derece önemlidir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yükseköğretim kurumları dahil, eğitim-öğretim kurumlarımızın ihtiyaçlara uygun eğitim-öğretim hizmeti sunması, etkin eğitim ve istihdam planlamalarının yapılmasına bağlıdır.

Bu nedenlerle, hükümetimiz, eğitim alanında köklü bir reform hareketine girişecektir. Her alanda olduğu gibi, Türk Millî Eğitim sisteminde de insan merkezli, nitelikli bir eğitim modeline geçmek üzere, toplumun ihtiyaçlarına ve çağdaş uygarlık gereklerine göre yeniden yapılanma sağlanacaktır.

Anayasamızda tanımlanan laiklik ilkesi, din ve vicdan hürriyetine etkinlik ve işlerlik kazandırılarak, dinin, dinî duyguların veya dince kutsal sayılan değerlerin ve sembollerin siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlamak amacıyla istismar edilmesi veya kötüye kullanılmasını önleyebilecek bir din eğitimi ve öğretimi, Anayasamızda tanımlanan çerçevede uygulamaya konulacaktır.

Öğretmenlik mesleğinin toplumda hak ettiği itibarı yakalayabilmesi için, öğretmenlerin niteliklerinin yükseltilmesine paralel olarak, çalışma şartları iyileştirilecektir. Eğitim ve öğrenim hakkının kullanılmasının önündeki engeller kaldırılacak; eğitim, hayat boyu sürecek bir süreç olarak kabul ve teşvik edilerek, kademeler arasında yatay ve dikey geçiş imkânları sağlanacaktır.

Hükümetimiz, üniversitelerin çağdaş anlamda öğretim ve araştırma kurumu olmalarını sağlayacak düzenlemeleri gerçekleştirecektir. Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), üniversiteler arasında koordinasyon sağlayan, standartlar belirleyen bir yapıya kavuşturulacak; üniversiteler, idarî ve akademik özerkliği olan, öğretim elemanları ve öğrencilerin serbestçe bilimsel faaliyette bulunduğu, araştırma ve öğretim kurumları düzeyine çıkarılacaktır.

Üniversiteler, her çeşit düşüncenin demokratik bir ortamda, hoşgörü içinde öğretilip tartışıldığı, yasakların ve sınırlamaların olmadığı özgür bir foruma dönüştürülecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Meslekî ve teknik eğitime talebi düşüren, haksız ve adaletsiz uygulamalara sebep olan mevcut üniversiteye yerleştirme sistemi, yarışmayı teşvik edecek ve adaleti sağlayacak şekilde değiştirilecektir. Meslek eğitimi veren meslek yüksek okulları, meslek standartlarına uyumlu niteliklere sahip insangücü yetiştirecek bir şekilde yeniden ele alınacaktır.

Hükümetimiz, millî değerlerin, birey, aile ve toplumu ayakta tutan manevî dinamiklerin korunup geliştirilmesi konusunda azamî gayret içerisinde olacaktır. Millî kültürümüzdeki esas yapıyı, üslubu koruyarak evrensel değerler ile millî kültürümüz arasındaki etkileşimi en üst noktaya çıkarmayı amaçlamakta, gerçek bir çağdaş kültür atmosferi oluşturmanın bu yoldan geçtiğine inanılmaktadır. Bu iki alanı çatışma konusu olmaktan çıkarıp, her iki unsurun zenginliklerinden birlikte yararlanmak, kültür politikamızın temelidir.

Hükümetimiz, kültürün taşıyıcı unsurları olan dil, edebiyat, folklor, musiki, plastik sanatlar, etnografya, sinema, temsili sanatlar alanlarındaki mevcut yapıyı, yaklaşım ve anlayışı eksik ve sağlıksız bulmaktadır. Bütün bu alanlarda konunun uzmanlarının ve sivil toplum örgütlerinin de görüşlerinden yararlanılarak yeni ve doyurucu politikalar geliştirilecektir. Ayrıca, hükümetimiz, kültürel mirasın korunmasına azamî hassasiyet gösterecektir.

Mevcut sağlık sistemi bütün yönleriyle çağdaş gelişmelerin gerisinde kalmış; maliyetler, sistem kaçakları nedeniyle çok artmış, sağlık hizmetleri ulaşılamaz hale gelmiş, standart birliği kalmamıştır. Sağlıklı bir nesil yetiştirebilmek için, sağlık hizmetlerinin tüm vatandaşların ulaşabileceği bir yapıya kavuşturulabilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.

Sosyal güvenlik kuruluşlarının asıl yapması gereken işlerini engelleyen sağlık işleriyle uğraşması, bu kuruluşları da verimsiz hale getirmiştir. Mevcut sağlık sistemimiz, kurumsal yapı, işleyiş, personel yapısı ve dağılımı itibariyle ihtiyaca cevap veremeyecek hale gelmiştir. Hükümetimiz, köklü değişiklikler yaparak herkesin ulaşabileceği nitelikli ve etkin çalışan bir sağlık sistemini oluşturmakta kararlıdır.

Devlet, herkesin temel sağlık hizmetlerini, gerekirse özel sektörle işbirliği yaparak yerine getirecektir. Etkin ve kaliteli bir sağlık sistemi, nitelikli bir toplum için vazgeçilmezdir. Hükümetimiz, sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesini sosyal devlet anlayışının vazgeçilmez unsurları arasında görmektedir. Sağlık hizmetleri bütünsel bir anlayışla ele alınacak, yeni bir yapılanma ve işbirliğine gidilecektir.

Aile, toplumun temeli ve toplumsal dayanışmanın oluşmasında rol oynayan önemli bir kurumdur. Toplumsal mutluluk, dayanışma, barış, sevgi ve saygının yolu aileden geçer. Yaşanan bütün olumsuzluklara ve ekonomik sıkıntılara rağmen toplum olarak ayakta duruşumuzu, büyük çapta sağlam aile yapımıza borçlu olduğumuz açıktır. Hükümetimiz, aile merkezli politikalara öncelik verecektir.

Kadınlarımız, sadece toplumumuzun yarısını oluşturdukları için değil, birey ve toplumun gelişimi ile sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde özel bir konuma sahiptirler. Yılların ihmali sonucu biriken her türlü sorunlarıyla ilgilenilmesi, hükümetimizin öncelik verdiği bir konudur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Gençlik, ülkenin sadece zenginliği değil, aynı zamanda dinamizminin ve değişim potansiyelinin de kaynağıdır. Dolayısıyla, genç nüfusa sahip olmak, Türkiye için büyük bir imkândır. Hükümetimiz, toplumun gençlere, gençlerin de Türkiye'ye güvenini sağlamayı temel hedefleri arasında görmektedir.

Seçilme yaşı 25'e indirilecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Özgür düşünceli, kendi başına karar verebilen, sorgulayan, kendi toplumunun ve evrensel doğrulardan haberdar olan ve hayatın güçlükleriyle baş edebilecek donanımlı ve yetenekli gençler yetiştirmek, önemli hedeflerimiz arasındadır. Dünyanın ve Türkiye'nin gelişen ve değişen şartları dikkate alınarak yeni bir spor politikası oluşturulacaktır. Sporun her dalında uluslararası standartları yakalamak için her türlü destek verilecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Özgür, bağımsız, çoksesli bir yazılı ve görsel basın, demokratik rejiminin önemli güvencelerinden biridir. Yazılı ve görsel basın sektöründe tekelleşme ve kartelleşmenin önlenmesi için ilgili mevzuat yeniden düzenlenecektir. Medyanın, toplumun ihtiyaçlarını önplanda tutan yayınlar yapması özendirilecektir. Özel hayatın ve özel haberleşmenin güvenliğiyle ilgili her türlü teknik ve yasal önlemler alınacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Çağımızın devlet anlayışında, özürlülerin kendi kendine yetmesi, belli bir bilgi ve kültür düzeyine ulaşması, meslek edinip üretken hale gelmesi ve çevresiyle sağlıklı ilişkiler kurarak toplumsal hayata katılmasının sağlanması devlete yüklenen anayasal bir görevdir. Devlet, özürlü vatandaşlarının, eğitim, rehabilitasyon, sağlık, hukuk, yönetim gibi alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle, başkalarına en az muhtaç olarak yaşamalarını sağlayacaktır. Bedensel ve zihinsel özürleri nedeniyle insanlar arasında ayırım yapılmasına izin verilmeyecektir. Bu ilke, hükümetimizin özürlülerle ilgili politikasının temelini oluşturacaktır. Bunların gerçekleştirilmesi için her türlü tedbir alınacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bir ülkedeki yönetimin kalitesini ve toplumun medeniyet dairesindeki konumunu, ne tür kentler ürettiği belirler. Bu nedenle, kentleşme ve konut  meselesi teknik muhtevasının çok ötesinde anlamlara sahiptir. Sağlıksız ve çirkin şehirleşmenin önüne geçilerek, şehirlerin yaşanabilir mekânlar haline getirilmesi hükümetimizin temel önceliklerinden biri olacaktır. Gecekondu bölgelerinde yaşayanlara yönelik ucuz konutlar üretilecektir. Uzun vadeli programlarla, şehirlerin yaşanabilir, sağlıklı, ulaşım ve altyapı sorunları çözülmüş, çevre güzelliği taşıyan mekânlar olması için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.

Değerli milletvekilleri, her yüzyıl bilinen bir takvimle başlamakla beraber, siyasî tarihçiler, takvimsel göstergeden çok, geçmiş yüzyıldan kalma paradigmayı ortadan kaldırarak, yeni bir siyasal paradigmayı ikame eden önemli bir olayı yeni yüzyılın başlangıç noktası olarak alırlar. Bu yüzyılı siyasal olarak başlatan olay, kuşkusuz, 11 Eylül ismiyle bilinen sarsıcı olaydır. Bu olayla beraber yeni bir dünya düzeninin kurulmasına doğru gidildiği, ortak bir kanaat haline gelmiştir. 1990'lı yıllarda çift kutuplu dünyadan tek kutuplu düzene geçmiş olan dünya sistemi, tek kutuplu güç düzeninin sancılarını, bu yüzyılın başında çekmeye başlamıştır.

Var olduğu günden beri dünya güç sisteminin merkezî bir öğesi olagelmiş olan Türkiyemiz de, bu yeni durumdan, doğal olarak, etkilenmektedir. Türkiye'nin bölgesel hayat sahası, çok riskli bir jeopolitiğe karşılık gelmektedir. Bu da, Türkiye'de, içpolitika ve dışpolitika eksenleri arasındaki mesafeyi ortadan kaldırmaktadır. Türkiye'nin içpolitik dinamikleri ile dışpolitik dinamikleri, dünyanın pek çok ülkesinden daha fazla etkileşim içindedir. Türkiyemizin dış politikası, halkımızın yediği ekmeği doğrudan etkilemekte, iç siyasetin güçlü ve kaliteli olması, ülkemizin bölgesel ve küresel çıkarlarının teminatı olmaktadır.

Değişen bölgesel ve küresel gerçekler karşısında, Türkiye'nin, dışpolitika önceliklerini yeniden tanımlaması ve bu gerçekler ile ulusal çıkarları arasında yeni bir denge oluşturması gerekmektedir.

Bu çerçevede, hükümetimiz, birinci Ak Parti hükümetinin gerçekçi ve vizyonel dışpolitika yaklaşımını sürdürmek ve daha da geliştirmek kararlılığındadır.

Aziz milletimizin büyük tarihsel yürüyüşünün mütevazı, ama, güçlü bir ifadesi olan hükümetimiz:

Türkiye'nin dışpolitikasını uzun vadeli bir perspektifle, yeni dinamiklere dayanan bölgesel ve küresel konjonktürle uyumlu hale getirecektir.

Türkiye, bulunduğu bölgede bir istikrar unsurudur. Bu niteliğiyle, çevresindeki kriz bölgelerinde daha fazla inisiyatif alacak ve krizlerin çözümüne daha somut katkı sağlamaya çalışacaktır. Nitekim, Irak krizine dönük olarak, birinci AK Parti hükümetinin geliştirdiği yaklaşım, dünyanın önüne ciddî bir model koyma başarısını göstermiş ve takdir toplamıştır. Bundan sonra da, Türkiye'nin ulusal çıkarlarıyla ilgili bölge ve kıta ölçekli gelişmeleri sadece izleyen değil, aynı zamanda yönlendiren aktif bir diplomasi takip edilecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Irak krizi konusunda birinci AK Parti hükümetinin ortaya koyduğu performans, ikinci AK Parti hükümeti döneminde de aynen sürdürülecektir. 11 Eylül olaylarından sonra, Amerika Birleşik Devletlerinin küresel teröre karşı mücadele anlayışına destek veren partimiz, küresel terörle mücadele için ortak zeminler oluşturulması gerektiğini Türkiye'de ifade eden ilk parti olmuştur. Partimizin kurduğu hükümetler bu anlayışa sahiptir. Bununla beraber, küresel terörle mücadele konusunda ortaya çıkan kafa karışıklığının ve yöntem yanlışlarının da kaygı verici olduğunu düşünüyoruz.

Bu çerçevede, 11 Eylül sonrası tırmanma eğilimi gösteren dinler ve kültürlerarası gerilimlerin azaltılması ve küresel bir barış ortamının sağlanabilmesi için aktif çaba sarf edilecektir. Kültürel çoğulculuğa ve diyaloga dayalı zengin tarihî birikimimiz bu doğrultuda harekete geçirilecektir.

Birinci AK Parti hükümeti, küresel siyaset dinamiklerini sarsan ve dünya devletlerinin ortak platformları olan örgütleri yeni kriz yönetimiyle tanıştıran Irak merkezli sorun karşısında, uluslararası toplumun bir parçası olma sorumluluğu ile çok özel bir coğrafyada yaşamanın getirdiği güvenlik risklerini dengeleyen ve harmanlayan bir etkinlik üretmiştir. İkinci AK Parti hükümeti de aynı siyasal mantığı devam ettirecektir.

Hükümetimiz, komşumuz Irak'la ilgili belirsizliğin sona ermesinden yanadır. Irak sorununun Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde çözülmesini temenni etmekteyiz; fakat, sorunun genel çerçevesi ile Türkiye'ye dönük yüzü arasındaki makas farkının açıldığı ve bunun siyasî, askerî ve ekonomik menfaatlarımızı tehdit etme eğilimine girdiği durumlarda, devletimizin bekası ve milletimizin selameti için, kendi özel durumumuza en uygun kararları en hızlı biçimde alacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hükümetimiz, Irak'ın toprak bütünlüğüne ve siyasî birliğinin korunmasına büyük önem atfetmektedir. Irak'ın yeraltı ve yerüstü kaynaklarının tüm Irak halkına ait olduğunu düşünmekteyiz. Irak'ın aslî unsuru olan Türkmenlerin, Arapların, Kürtlerin ve diğer toplulukların barış içinde yaşaması arzumuzdur. Irak'ın toprak bütünlüğünün bozulması Ortadoğu'daki tüm dengeleri değiştirecektir. Hükümetimiz, Irak yönetiminin Birleşmiş Milletler kararlarını tam olarak uygulamasından, kitle imha silahlarından arınmış, komşularıyla barış içinde yaşayan bir Irak'ın uluslararası toplum içindeki yerini almasından ve sorunun barışçı yönden çözümünden yanadır.

Hükümetimiz, Irak krizi sebebiyle yeni gündemlerle donanan, Amerika Birleşik Devletleri ile tarihsel derinliğe ve karşılıklı saygıya dayalı ilişkilerini, bundan sonra da en dinamik biçimde sürdürecektir.

Devletimiz ile Amerika Birleşik Devletleri arasında, Irak krizinin algılanışı ve krize dönük yaklaşım bakımından belli farklar olması doğaldır; kuşkusuz, her ülke, her olayı, kendi siyasal pozisyonuna göre değerlendirecektir. Güncel ve konjonktürel bir gündem olan Irak krizi konusundaki kimi farklılıklara rağmen, temel stratejik ve siyasî gerçek, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki müttefiklik ilişkisidir. Hükümetimiz, Amerika Birleşik Devletleri ile müttefik olmanın önemine ve işlevine uygun bir etkinlik üretmeyi önemsemektedir. Hükümetimiz, Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerimizi ve işbirliğimizi, halklarımızın karşılıklı yarar ve çıkarları doğrultusunda ve bölgesel istikrarın da bir boyutunu teşkil edecek biçimde, en üst düzeye çıkarma arzusundadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Avrupa siyasî değerler sisteminin bir parçasıdır. Avrupa ülkeleriyle ilişkiler, Türkiye'nin dışpolitika gündeminde en üst sıralarda yer almaya bundan sonra da devam edecektir.

Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliği,  hükümetimizin hedeflerinin  başında  gelmektedir. 3 Kasım seçimlerinden başarıyla çıkar çıkmaz, Avrupa Birliği konusunda ciddî bir etkinlik ürettik ve 2004 Aralık ayına, müzakere için müzakere tarihi alma başarısı, AK Parti hükümeti döneminde başarılmıştır.

Hükümetimiz, Kopenhag kriterlerini tam olarak yerine getirme konusunda kararlıdır. Türkiye'nin Avrupa Birliği ailesi içerisinde hak ettiği yeri en kısa zamanda almasının iki tarafa getireceği kazanımların yanı sıra, Avrupa Kıtasının ötesinde, barış, istikrar ve güvenlik yönlerinden olumlu sonuçlar doğuracağı kuşkusuzdur.

Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gerçekleştirilmiş olan uyum yasalarının güçlendirilmesi ve mevzuatımızın temel hak ve özgürlükler açısından bir bütün olarak geliştirilmesi sağlanacaktır. Ayrıca, reformların uygulamaya tam olarak yansıması ve uygulayıcılar tarafından da özümsenmesi konusunda her geçen gün artan bir kararlılık gösterilecektir.

Bu arada, uyum paketinin yasalaşması konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği desteğe de özenle teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin NATO bünyesinde bugüne kadar ortaya koyduğu katkıya paralel olarak, yeni Avrupa Savunma Stratejisi çerçevesinde oluşturulan Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK) içinde hak ettiği yeri birinci Ak Parti İktidarı döneminde almıştır. Muhtemel her türlü tehdidi caydırmada ve bölgesel ve küresel barış, istikrar ve güvenliğin sağlanmasında çok önemli bir rol oynayan Silahlı Kuvvetlerimizin NATO ve BM başta olmak üzere, dış örgütlerdeki faaliyetlere devam etmesi için gereken imkânları sürekli geliştirmek hükümetimizin öncelikleri arasındadır.

Bu bağlamda, güvenlik kavramı temelindeki hassasiyetimizin altını çizmek isterim. Güvenlik, bir devletin en aslî ve vazgeçilmez işlevidir. Türkiye'nin coğrafî konumu ve bölgede meydana gelen gelişmeler dikkate alındığında, güvenlik ve savunma konularında hükümetimizin çok daha duyarlı olacağı açıktır. Güvenliğimiz ve savunmamız neyi gerektiriyorsa, bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınılmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, iyi komşuluk ilişkileri içinde Rusya Federasyonu ile, kültürel yakınlığımız çerçevesinde Ortaasya ve Kafkasya ülkelerinde tarafların çıkarlarını zedelemeyen, işbirliğine dayalı ilişkiler sürdürülecektir. Hükümetimiz, Rusya Federasyonu ile ilişkilerini azamileştirmeyi önceleyen Avrasya perspektifini titizlikle geliştirecektir.

Komşumuz Yunanistan ile ilişkilerimizi, hasımlık çerçevesinde değil, iki ülke halklarına da fayda sağlayacak bir sinerjiyi üretecek rekabet temelinde kurma konusunda kararlıyız. Yunanistan ile karşılıklı ekonomik çıkarlara dayanan ilişkiler artırılarak sürdürülecek ve bu ilişkilerin oluşturacağı güven ortamı sayesinde, daha karmaşık olan siyasî sorunların çözümü için zemin hazırlanacaktır.

Hükümetimiz, Kıbrıs sorununa mutlaka bir çözüm bulunmasının gereğine inanmaktadır. Bu çözümde, gelecekte adadaki Türk varlığını tehlikeye sokacak hiçbir girişime müsaade edilmeyecektir. (Alkışlar)

Lahey'de gelinen noktanın bir tıkanmaya dönüşmemesi ve yeni iletişim kanallarının ve çözüm modellerinin araştırılması için hassasiyetimizi koruyoruz. Başta Avrupa Birliği ülkeleri ve Yunanistan olmak üzere tüm siyasal odakları, çözüm, diyalog ve kalıcı barış temelinde hassas olmaya davet ediyoruz. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin hazırlamış olduğu planın masada olduğuna dair açıklaması, tarafların arzusu durumunda çözüm sürecine yardımcı olacağını ifade etmesi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş'ın Rum tarafını müzakereye çağıran beyanı hükümetimizce kayıt altına alınmıştır.

Ortaasya Türk cumhuriyetleriyle tarihî, kültürel ve sosyal yakınlığımıza rağmen, Türkiye'nin bu ülkelerle ilişkilerinde beklentileri karşılayamadığı bir gerçektir. Hükümetimiz, Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerin en ileri noktaya taşınarak bölgenin geniş bir işbirliği alanına dönüştürülmesi için çaba sarf edecektir.

Ortadoğu'da akan kan, tüm dünya kamuoyunu olduğu gibi, bu bölgeyle yakın kültürel ve tarihî ilişkileri olan Türk halkını da üzmekte ve endişeye sevk etmektedir. Hükümetimiz, din ve ırk ayırımı yapmaksızın, kime ait olursa olsun dökülen kanın ve göz yaşının acilen durdurulmasını sağlayacak tek yolun kalıcı bir barıştan geçtiğine inanmaktadır. Türkiye, Filistin'de Birleşmiş Milletler kararları doğrultusunda ve Filistin halkının süregelen acılarını dindirecek şekilde barışın tesisine yönelik çabaları desteklemeye devam edecektir. Bu çerçevede, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Bush'un 14 Mart 2003 tarihinde yaptığı açıklamada zikredilen yol haritası ve reform vizyonu hükümetimizce de desteklenmektedir. Türkiye, Filistin ve İsrail taraflarıyla iyi ilişkilerini sürdürerek, barışın tesisine yönelik çabalara katkıda bulunma imkânına sahip olacaktır.

Balkan politikamız, bölgedeki ülkelerle tarihî, kültürel ve ekonomik ilişkilerimiz ışığında geliştirilecek, gerekirse yeniden şekillendirilecektir. Bölge içindeki gerilimi düşürmek ve barış ortamını kalıcı kılabilmek amacıyla, ortak çıkar alanları oluşturmak için ekonomi ağırlıklı projeler geliştirilecektir.

Değerli milletvekilleri, hükümetimiz, Türkiye'nin İslam dünyasıyla ilişkilerine özel bir önem vermektedir. Bir yandan, bu ülkelerle ikili işbirliğimizin artırılması, öte yandan, İslam Konferansı Örgütünün uluslararası alanda daha saygın yer edinebilmesi ve inisiyatif alabilen dinamik bir yapıya kavuşturulması için çaba sarf edecektir. Yine, bu bağlamda, başkanlığını Cumhurbaşkanımızın yaptığı İslam Konferansı Örgütü Ekonomik ve Ticarî İşbirliği Daimî Komitesinin faaliyetlerine daha somut içerik kazandırmaya çalışacaktır.

Geniş bir katılımla kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatının, bölge ülkelerine yeni işbirliği imkânları vaat eden potansiyelinin harekete geçirilmesi için çaba sarf edecektir.

Çin Halk Cumhuriyeti ve Japonya ile karşılıklı saygı ve verimli işbirliği temelinde gelişmekte olan ilişkilerimizin bu doğrultuda daha da ileri götürülmesine çalışılacaktır. Nitekim, 2003 yılı Japonya'da "Türkiye Yılı" ilan edilmiştir.

Dışpolitikamızın geleneksel Atlantik ve Avrupa boyutlarının yanında, Avrasya eksenli politikanın geliştirilmesi yolundaki çabalar sürdürülecektir. Bu bağlamda, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı çerçevesindeki işbirliği güçlendirilecektir.

Türkiye'nin üyesi olduğu uluslararası örgütler ve ECO ve KEİB gibi bölgesel ekonomik işbirliği çabaları arasında rasyonel ve sistematik bir koordinasyon sağlanacaktır.

Kafkasya'da soğuk savaş dönemi şartlanmaları bir yana bırakılarak işbirliği imkânları aranacak, zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip olan bu bölgenin, Ortadoğu ve Balkanlar'la ekonomik açıdan bütünleşmesine katkıda bulunmaya çalışacaktır.

Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının, bulundukları ülkelerdeki haklarının daha fazla korunası için çaba sarf edilecek, gerek o ülkelerde gerekse Türkiye'de karşılaştıkları sorunların ortadan kaldırılması için mevcut mekanizmaları daha etkin biçimde işletecektir.

Değerli milletvekilleri, AK Parti hükümetleri, ülkemizin ihtiyaç duyduğu çağdaş ve dinamik hükümet mantığını ortaya çıkarmakla kalmamış; bundan daha önemli ve kalıcı olarak, yaşadığımız çağla uyumlu olmayan bir siyaset kültürünü de geride bırakarak, her bakımdan yeni bir siyaset dönemini başlatmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu yeni dönemi, eskinin kavram, kalıp ve alışkanlıklarıyla değerlendirmek, anlamak ve sorgulamak yaklaşımına bağlı kalanlar, toplumun dinamizminin ve değişim iradesinin uzağına düşerek, verimsiz ve sonuçsuz bir siyasal çaba içinde kalmaya mahkûm olacaklardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu yeni dönem, evrensel standartlar ve hukukun üstünlüğü içinde milletimizin iradesine ve gelişme arzusuna dayalı yeni anlayış, kavrayış, tutum ve yöntemlerle siyaseti inşa edenlerin dönemi olacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu yeni siyaset anlayışı içinde siz değerli milletvekillerine sunmuş olduğum bu programın, hızla değişen, rekabetin arttığı, etkin ve katılımcı bir yönetimin eskisinden de önemli hale geldiği bir dünyada, ülkemizin hak ettiği yere gelmesinde önemli katkı sağlayacağına inancımız tamdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Türkiye'nin ortak aklının ve vicdanının ifadesi olan hükümetimiz, aziz milletimizin ve Yüce Meclisimizin güvenine layık olmaya çalışacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Gayret bizden, destek aziz milletimizden ve başarı Yüce Allah'tandır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Saygılarımla. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar; CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulunun Programı, Sayın Başbakan tarafından Genel Kurula sunulmuştur.

Anayasanın 110, İçtüzüğün 124 üncü maddeleri, Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelerin, programın okunmasından iki tam gün geçtikten sonra yapılmasını öngörmektedir. Buna göre, program üzerindeki görüşmeler, 21 Mart 2003 Cuma günü saat 14.00'te yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, saat 17.15'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.54


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.15

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 49 uncu Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın, 17 nci sırasında yer alan,  Samsun  Milletvekili  Haluk  Koç ve 24 milletvekili ile 19 uncu sırasında yer alan, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin, Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak öngörüşmesine başlıyoruz.

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 24 milletvekili ile Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin, Samsun’da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/29, 10/31)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Meclis araştırması önergeleri, Genel Kurulun 28.1.2003 tarihli 27 nci ve 29.1.2003 tarihli 28 inci Birleşimlerinde okunduğundan, tekrar okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10’ar dakikadır.

Hükümet adına söz talebi?.. Yok.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Haluk Koç.

Sayın Koç, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her zamankinden farklı bir konuyla bugün karşınızdayım, öncelikle hepinizi ve Yüce Heyeti saygıyla selamlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleriyle, çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılması için verilen önergeler, birleştirilmiş önergeler üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak için söz almış bulunuyorum; tekrar Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, olaya çok boyutlu bakarak başlayacağım. Önce, ülkemizde yaşanan enerji darboğazını gerekçe göstererek, 16 Mart 1998 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla, TEAŞ tarafından tespit edilecek yerlerde çalıştırılmak üzere, yurt içinden veya yurt dışından mobil elektrik santrallarının kiralanması veya hizmet alımı yoluyla işletilmesi için adı geçen şirkete yetki verilmiştir; yani TEAŞ'a.

Değerli milletvekilleri, önce, mobil santralların kullanılma amaçlarına değinmek istiyorum. Bu santrallar, gezer ve yüzer tipte inşa edilebilen ve termik santral sınıfına giren santrallardır. Daha çok, acil durumlar santralları olarak tasarlandıklarından, sürekli enerji ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak kurulmaları söz konusu değildir. Ülkemizde daha önce kurulmuş mobil santrallar da bu amaca yönelik olarak kurulmuştur. Örneğin, Güneydoğuda kırdan şehirlere göçün artması nedeniyle ortaya çıkan elektrik ihtiyacı, enerji nakil hatlarının kısa sürede tamamlanamaması nedeniyle, mobil santrallarla karşılanmaya çalışılmıştır. Yine, 1970'li yıllarda Kıbrıs ve Gökçeada için de mobil santrallar kullanılmıştır; yani, mobil santrallar, daha çok, yöresel enerji ihtiyaçlarının karşılanması için başvurulan, ancak geçici olabilen çözümlerdir.

Bu noktada, özellikle şunu belirtmek istiyorum: Eğer, gerçekten, bugün temsilcisi olduğum Samsun'a özgü bir enerji problemi yaşanıyorsa, TEAŞ, neden bu santralların ilk olarak Samsun'a kurulmasını planlamadı da, Dalaman, Bartın gibi yörelerimizi seçti, ilk planlama aşamasında? İlk sorulması gereken soru bu, hem de yüksek sesle sorulması gereken soru bu. Daha sonra tekrar değineceğim; ancak, bir tek bu bile, yer seçimi kararında, bilimsel kriterlere uyulmadığı noktasında kuşkular oluşmasına neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, santralların kurulmasına ilişkin hukukî süreç hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum: 1998 yılında, mobil santrallara ilişkin belirttiğim Bakanlar Kurulu kararının alınmasından sonra, Gayri Sıhhi Müesseseler, Çevresel Etki Değerlendirmesi, Kirliliğin Kontrolü ve Hava Kirliliğinin Korunması Yönetmeliklerinde değişikliğe gidilmiş, bunlar, 29 Eylül 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Belirttiğim bu dört yönetmelikte yapılan değişikliklerin özünde, mobil santralların kurulması için çevre ve sağlık mevzuatından kaynaklanan sorunların aşılması amacı yatmaktadır.

Çevre ve sağlık mevzuatında mobil santralların kurulması için istenilen izinler, bu yönetmelik değişiklikleriyle, 31 Aralık 2002 tarihine kadar ertelenmiş -dikkat buyurun lütfen- yani "biz yapalım, istim arkasından gelsin" anlayışı ortaya konulmuştur; ancak, bu hukuk tanımazlık, yönetmeliklerin Danıştay tarafından iptal edilmesiyle sonuçlanmıştır. Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin, mobil santrallar için olumlu ÇED raporu alınmasına ilişkin hükmünü, 31 Aralık 2002 tarihine kadar erteleyen yönetmelik değişikliği -yine dikkat buyurunuz- Danıştay 6. Dairesinin 26 Haziran 2002 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Danıştay Savcısı, bu değişiklik için "toplum ve çevre sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek etkenlerin gözardı edildiği kuşkusuzdur" değerlendirmesinde bulunmuştur. Savcının bir diğer önemli tespitini de aynen aktarıyorum: "Diğer yandan, insan ve çevre sağlığı yanında, maliyet itibariyle santrallarda kullanılacak yakıtın dışarıdan ithal edilmesi nedeniyle maliyeti fazla olan enerji yatırımına yönelinmesi de, kamu yararı yönünden sakıncalıdır." Bu ifade de Sayın Savcının ifadesi.

Danıştay 6. Dairesi, belirttiğim gerekçelerle, yönetmelik değişikliğini kamu yararına ve hukuka uyarlılık olmadığından iptal etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Su Kirliliği Kontrolü ve Havza Kirliliğinin Korunması Yönetmeliklerinde de, mevzuatta öngörülen koşulların 31 Aralık 2002 tarihine kadar aranmaması yolunda yapılmak istenen değişiklik yine iptal edilmiştir. Danıştay 6. Dairesi Savcısı "yapılmak istenen değişikliğin, toplum ve çevre sağlığını olumsuz yönde etkileyeceği ve bu zararlı sonuçların kalıcı bir şekilde devam edeceği anlaşıldığından, dava konusu yönetmelik değişikliğinin, Anayasanın 56 ncı maddesi ile Çevre Kanununun amaçlarına aykırı olduğu" tespitinde bulunmuştur. Bu iki yönetmelik de Danıştay 6. Dairesince iptal edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bir önceki oturumda Sayın Başbakan, 59 uncu hükümetin programını okudu. Burada, kendileri, çevre sorunlarına verilecek önemi arz ettiler. Bu çerçevede de, bundan sonrasını değerlendirmek gerekiyor; ben devam etmek istiyorum.

Yine, Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliğinde yapılmak istenen değişiklik de, bu sefer, Danıştay 10. Dairesinin 27 Şubat 2002 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Şimdi, yaşanan hukukî süreç de bu. İdarenin, yürürlükteki mevzuatı hiçe sayarak yapmak istediği kanunsuz düzenlemelerin haksızlığını da belgeleyen bir dizi hukuksal karar karşımızda bulunuyor.

Değerli milletvekilleri, hukukî süreci kısaca özetledikten sonra, mobil santralların, çevreye ve insan sağlığına verebileceği zararlara da değinmek istiyorum. Burada, benim uzmanlık konuma da girdiği için, kendi bilgilerimi de aktarmak istiyorum. Aslında, belirttiğim Danıştay kararlarında da bu konuda açıklamalar mevcuttur.

Değerli arkadaşlarım, bakın, mobil santrallarda 6 numaralı fuel-oil kullanılmaktadır. TÜPRAŞ rafinerisinde üretilen 6 numaralı fuel-oil yüzde 3-4 civarında kükürt içermektedir. Çevre Mühendisleri, Elektrik Mühendisleri ve Kimya Mühendisleri Odalarınca ortaklaşa hazırlanan rapora göre, bu yakıt türü, çok uzun sürede ayrışmakta ve yüksek sülfürdioksit ve azotoksit gazları içermektedir. Bunların -Samsun'un coğrafyasını, ne olur, gözlerinizin önüne getirin- deniz ekosisteminden arındırılması çok zor olmakta ve canlı yaşamına zarar vermektedir.

Yine, aynı raporda, atmosfere salınan kükürtdioksit gazının asit yağmurlarına neden olabileceği ve ortaya çıkan gazların, insan üzerinde solunum sistemi tahrişleri, bronşit ve astım gibi kronik hastalıkların oluşumuna neden olabileceği belirtilmektedir. Şimdi, sağlık açısından daha da kötüsü geliyor; benim uzmanlık alanımı da kapsayan burası. Daha da kötüsü, azotoksit gazları, diğer ikincil hava kirleticileriyle birleştiğinde kanserojen etkilere neden olabilmektedir. Raporda, çevresel etkileri değerlendirilmeden böyle bir tesisin yapılmasının, geriye dönüşü olmayan hasarlara neden olacağı tespitinde bulunulmuştur.

İşte, yapılan dört yönetmelik değişikliğiyle, bu sakıncaların ortaya çıkması engellenmek istenmiştir. Aslında, bu tespitler, Samsun Mahallî Çevre Kurulu kararıyla da belgelenmiştir. Bu kurulun 25 Ekim 2001 tarih ve 4 sayılı kararına göre, ısınmak amacıyla 6 numaralı fuel-oilin kullanılması -bu amaçla dahi, ısınma amacıyla dahi- yasaklanmıştır. Sanayi tesislerinde ise, vatandaşların direkt etkilenme olasılıklarına göre, il çevre müdürlüğünün izni olmaksızın, 6 numaralı fuel-oilin kullanılması ve satışı yasaklanmıştır.

Toplum ve çevre sağlığı açısından belirtmeye çalıştığım bu sakıncalara, santralların kuruluş yeriyle ilgili iki tespitimi de eklemek istiyorum, müsaadelerinizle.

Bunlardan ilki, tarım arazileriyle ilgilidir. Bakın, Türkiye'nin birçok incisi var; ama, iki tane önemli inci Samsun İlinde; biri Çarşamba Ovası, biri Bafra Ovası. Devletimiz, bu kıt yatırım kaynaklarına rağmen, Bafra ve Çarşamba Ovalarımızda, büyük yatırımlar gerektiren sulama projelerini hayata geçirmeye çalışıyor. Mobil santralın kurulacak olmasından, bu tarım arazileri olumsuz etkilenecektir; bu çok açık.

İkincisi ise, bir başka önemli konu, Samsun'un içmesuyu arıtma tesisleriyle ilgili olanıdır. Mobil santrallar, içmesuyu arıtma havuzlarına çok yakın bir yerde inşa edilmiştir.

Yukarıda belirttiğim, toplum ve çevre sağlığına ilişkin sakıncalar, bu yer seçimiyle birlikte düşünüldüğünde -bu kelimeyi seçerek kullanıyorum- facianın boyutu daha da iyi anlaşılacaktır; yani, Samsun halkı, içtiği suyla, bugün, ileride yaşayacağı tehlikelere açık hale gelmektedir.

Ondokuz Mayıs Üniversitesince hazırlanan raporda, santralın kurulacağı alanın, Yeşilırmak Deltasının alüvyonlarının oluşturduğu bu alüvyal kıyı ovası üzerinde olduğu tespitinde bulunularak, yöredeki henüz tam olarak kirlenmemiş yeraltı sularının, santraldan kaynaklanacak atıklardan olumsuz yönde etkileneceği, dolayısıyla kullanılabilir su kaynaklarının zarar göreceği belirtilmiştir. Santraldan kaynaklanacak olan gaz ve toz şeklindeki emisyonlar, hava kütlelerinin doğal hareketi nedeniyle gaz difüzyonu ve asit şeklinde, Samsun'un içmesuyu gereksinimini karşılayan Çakmak Barajı göl alanında da etkin olma ve su kalitesini, halkın sağlığını olumsuz yönde etkileme riski taşımaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Samsun'a gitmeyenleriniz varsa, umarım bir uçak yolculuğu sırasında, uçakları Samsun'a alçalırken, bu ovanın konumunu uçaktan gözleyebilirler; alabildiğince uzanan, Yeşilırmak tarafından taçlandırılan, her türlü bereketi içerisinde taşıyan, Türkiye'nin en bereketli ve en güzel ovalarından biri. Biz, böyle bir ovanın göğsüne hançer sokuyoruz.

Yer seçiminde ve baca gazı emisyonlarının normal sınırlarının belirlenmesinde değerlendirilmesi gerekli bir unsur da, yöredeki sanayiin yerleşimidir. Bu yörenin ihlali -çevre kirliliği bakımından- pek yeni de değil. Mobil santrallar, demin söylediğim gerekçelerle, bunların üzerine bir kirlilik ekliyor. Santralın çalıştırılmak istendiği yörede, bakın, 20'si büyük sanayi tesisi olmak üzere 136 sanayi tesisi bulunmaktadır. Bu bakımdan, günde 1 000 ton 6 numaralı fuel-oil yakacak olan tesiste minimum, en az yüzde 4 kükürtdioksit içerikli olan yakıtın kullanılmasının etkisi -arıtmayla yüzde 60 - 70 oranında giderilse bile- diğer sanayi tesisleriyle birlikte düşünüldüğünde, yörenin atmosferi bu yükü kaldıramayacaktır; nitekim, kaldıramamaktadır da.

Değerli milletvekilleri, burada, meslek odalarının ve üniversitelerin raporlarından bahsettim, bu raporları önemsediğimi söyledim. Ondokuz Mayıs Üniversitesinin hazırladığı raporda, santralın çalışması için gerekli fuel oilin tankerlerle taşınacağı belirtilerek "fuel-oilin tankerlerden depolara basılması sırasında deniz kirlilik düzeyi olumsuz yönde etkilenecek ve kirlenmekte olan deniz, ekosistemi yönünden daha büyük ölçekte tahrip olacaktır" tespitinde bulunulmuştur. Şimdi, bu tespiti ve geçen günlerde, Çınarlı Beldesinde deniz yüzeyinin petrol türevleriyle kaplanmasını -umarım bunu ulusal televizyon kanallarında izlediniz, ulusal basında epey yer aldı, izlediniz- bu beldede, kuşlar ve deniz canlılarının ölümüyle birlikte düşündüğümüzde, olayın vahameti daha iyi görülecektir. Raporda belirtilen tehlikeler birer birer ortaya çıkmaktadır; yani, bilimsel görüşler, fiilen, icraat içerisinde kanıtlanmaktadır. Ne pahasına; Samsun'un tarım arazilerinin ve bölge halkının sağlığı pahasına kanıtlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ÇED raporlarına ilişkin yönetmelik, ÇED raporunun hazırlanma sürecinde halkın katılımının sağlanması ve görüşünün alınmasına ilişkin hükümler içermektedir. Mobil santralların kuruluşu için ÇED raporu aranmamasına ilişkin yönetmelik değişikliği, bu mekanizmanın da işlemesine engel olmuştur. Samsun halkı, santralların kurulmaması için, demokratik yaşamımızda örneğine az rastlanan, tüm siyasal partilerin, tüm sivil toplum örgütlerinin katılımıyla, hiçbir ideolojik temel ayırım yapılmaksızın, olmaksızın, kitlesel eylemler yaparak tepkisini ortaya koymuştur. Benzer bir tepkiyi de, bu pazar günü, hükümetimizin güvenoylamasının olduğu bu pazar günü, aynı şekilde, bölgede geniş bir katılımla koyacaktır.

Bu kitlesel eylemlerin sonuncusu, bakın, 9 Mart 2003 tarihinde, Tekkeköy'de, binlerce kişinin katılımıyla  gerçekleştirilmiştir. 2002 yılında gerçekleştirilen bu mitingler, Hasan Pulur, Oktay Ekşi, Yalçın Bayer gibi, basının önde gelen kalemlerince ülke gündemine taşınmış; sorun, yerel ölçekten, ülke ölçeğine taşınmıştır. Ben, Samsun adına, bu yazarlarımıza, bu duyarlılıklarından dolayı, bütün Samsun milletvekilleri adına teşekkür etmek istiyorum. Halkın sesine her zaman kulak verdiğini, en azından, bu şekilde olacağını biraz önce burada sözleriyle ifade eden Sayın Başbakanımızın da, yörenin bu haklı talebine kayıtsız kalmayacağına inancımı belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2002 yılı programında, enerji sektöründe temel amacın, artan nüfusun ve gelişen ekonominin enerji ihtiyaçlarının sürekli ve kesintisiz şekilde ve mümkün olan en düşük maliyetlerle, güvenli bir arz sistemi içinde karşılanabilmesi olduğu tespitinde bulunulmuştur. Yine "sektörde, fiyat, verimlilik ve çevre açısından avantajları nedeniyle, doğalgazın tüketim gelişiminin planlı ve sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi sağlanacaktır" açıklamasına yer verilmiştir.

Ülkenin enerji politikaları belirttiğim şekilde çizilmişken, mobil santralların kullanıma sokulmasının, bu ana politikalarla çeliştiği de görülmektedir. Sürekliliği olmayan bir kaynak olan mobil santrallara neden başvurulmuştur? Genel enerji politikamızda avantajları sayılan doğalgaz, Mavi Akım Projesiyle Çarşamba'ya kadar gelmiş, işlerlik kazanmışken, niye, kurulan mobil santrallarda kullanılmak istenmemektedir veya baştan, planlaması niye buna göre yapılmamıştır? Bu sorulara mantıklı cevaplar bulamıyorum.

Elektrik Mühendisleri Odası, hazırlamış olduğu raporda, mobil santralların kurulmasının enerji darboğazıyla açıklanamayacağını belirtmektedir; yani, bu santralların çalışmaya başlamaması durumunda ülkenin elektrik arzında bir tehlike yaşanmayacaktır. Değerli arkadaşlarım, tüm bu kriterler değerlendirilerek, alınan kararın tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, meslek odalarının ve Ondokuz Mayıs Üniversitesinin hazırladığı teknik raporlar hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortada; yapılan hukuksuzluklar, Danıştay kararlarında belirtildiği gibi, ortada. Bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir denetim mekanizması gerekiyor ve ondan sonra da hükümetimizin bir adım atması gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, mobil santrallar konusu, yerel bir problem olmanın ötesine geçerek, ülkenin yanlış enerji politikaları tercihleri noktasında tartışılan bir konu olmaktadır bugün. Şimdi, dikkatinizi çekiyorum; biz nasıl geldik buraya; yoksulluk dedik, yolsuzluk dedik, yoksulluğu doğuran yolsuzluklardır dedik, yolsuzlukların üzerine gideceğiz dedik. Bakın, şimdi buraya da bulaşıyor bu iş; çok açıklıkla, bir Samsun milletvekili olarak buradan ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, basında, mobil santralların ihale sürecine ilişkin birçok yolsuzluk haberi yer almıştır. 21 inci Dönemde, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili olan arkadaşlarımız, Sayın Uzunkaya başta olmak üzere, o zaman bu konuyu bir araştırma önergesiyle Meclis gündemine getirmişlerdir. Kendilerine o zamanki gayretleri için de teşekkür ediyorum.

Sayın Başbakanımız, Kurban Bayramında Samsun'da yaptığı açıklamada, santralın çalışmayacağı yönünde birtakım açıklamalarda da bulunmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bundan sonra, Yalçın Bayer, 12 Mart -yani, daha geçen hafta- tarihli yazısında, her ne olduysa bundan vazgeçildiği konusunda birtakım kuşkular doğduğunu belirtmiştir. Ben, bunun böyle olacağına inanmadığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, insanların sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, üçüncü kuşak insan hakları olarak adlandırılan dayanışma hakları kavramı içerisinde ele alınmaktadır. Bu bağlamda, dünyada kullanımı olmayan ve çevre için son derece sakıncalı durumlar ortaya çıkardığı bilimsel olarak ortaya konulmuş bu santralların, insan hakları ihlali yapılarak hangi gerekçelerle kurulmak istendiğini yüksek sesle soruyorum. Konuşmamda değindiğim bu sorulara cevap aramak durumundayım.

Değerli arkadaşlarım, Samsun'un suçu ne?!. Samsunlunun günahı ne?! Zaten tüm ülkeyi saran ve sarsan temel ekonomik sorunlar altında ezilen bölge insanlarımız, kendi toprakları üzerinde, bir de asit ve duman yağmurundan sağlıklarını, çevrelerini, içecek sularını, yetiştirdikleri ve karşılığını alamadıkları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

... ziraî ürünlerini de yitirme korkusundalar bugün bölgede. Gelin, Yüce Mecliste, bu araştırma komisyonunun kurulmasını kabul edelim.

Bakın, bir acı gerçeği daha ifade etmek istiyorum. Bu araştırma komisyonunun kurulması için önerge verdiğimde, bu işin işletme bölümündeki bazı şirketlerin genel müdürleri "bu işten milletvekillerine ne; neden bu işin üzerinde duruyorlar; gereksiz işlerle uğraşıyorlar yine bu milletvekilleri" tarzında, kastını aşan bazı cümleler ifade etmişti.

Değerli arkadaşlarım, halka rağmen, çevreye ve doğaya rağmen, sadece ticarî kazançların önde tutulduğu bir dünyada yaşadığımıza ben inanmıyorum; inanmak istemiyorum. Adalet ve Kalkınma Partili ve Cumhuriyet Halk Partili tüm Samsun milletvekili arkadaşlarım adına da söylemeye kendimde hak görüyorum; çünkü, düşüncelerini biliyorum: Bizler, vekilleri olduğumuz yurttaşlarımız adına, tarlalardaki ürünlerimiz adına, Samsun'daki su kaynakları adına, havadaki kuşlarımız, denizdeki balıklarımız -hani, gazetelerde gördüğümüz ölen o canlılar- adına, Anayasadan aldığımız yasama ve denetleme yetkimizi kullanmak istediğimizi o sayın genel müdürlere bu kürsüden ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım "efendim, sonuçta bunları yapalım; ama, Samsun da kaderine razı olsun; ne yapalım" denilmeyecek kadar önemli sonuçlar çıkacağına, ben, bu komisyon kurulursa, inanıyorum.

Bakınız, eğer bu önergeyi kabul ederseniz, ben, Adalet ve Kalkınma Partili Samsun milletvekili arkadaşlarıma da söyledim; bizler, isterseniz, bu komisyonda, Samsun milletvekilleri olarak görev almayalım; çünkü, biz, tarafız burada dedim. Biz tarafız, Samsun halkının tarafındayız, Samsun çevresinin tarafındayız ve bu konudaki temel politikalarda Türkiye'nin çıkarlarının tarafındayız. İsterseniz, biz görev almayalım; bu komisyonun kurulmasını kabul edersek, tamamen teknik elemanlardan kurulacak bir komisyon da oluşturabiliriz.

Değerli arkadaşlarım, ben, vereceğiniz "kabul" oylarınız için, hepinize, Samsun kamuoyu ve halkı adına şimdiden teşekkür ediyor; Başkanın müsamahasını aşmadan, hepinize saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Koç, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, sırada, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Cemal Yılmaz Demir var.

Sayın Demir, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 57 nci hükümet döneminde, ülkemizdeki enerji açığına, enerji sorununa çözüm bulmak amacıyla, Samsun İlimizde tesis edilen ve faal durumda bulunan, toplam 200 megavatlık, kısa adı mobil santral olan elektrik enerji üretim sistemiyle ilgili olarak, 23 milletvekili arkadaşımızın imzasını taşıyan Meclis araştırması önergemiz üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, 2000 yılında, enerji krizi olacağı gerekçesiyle mobil, yüzer gezer santrallar gündeme getirilmiştir. 5 Ekim 2000'de yayımlanan kanun hükmünde kararnamede, TEAŞ Genel Müdürlüğünün tespit edeceği güçte yüzer gezer elektrik santrallarının, belirleyeceği firmadan, ihaleye çıkılmaksızın, davet usulüyle, en geç 1 Ekim 2001 tarihinde işletmeye alınmak üzere, yurt dışından uygun bedelle kiralanabileceği ve hizmet alımı yoluyla işletilebileceği hükümleri yer almaktadır.

Bu kanun hükmünde kararnamenin yayımından beş gün önce, 29 Eylül 2000'de, Gayri Sıhhi Müesseseler, Çevresel Etki Değerlendirmesi, Su Kirliliği Kontrolü, Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliklerinde değişiklikler yapılarak Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğine eklenen geçici 6 ncı madde şöyledir: "Mobil santrallar ve bu santralların enterkonnekte şebekeye bağlantısını sağlayacak enerji iletim hatları, santrallarda kullanılacak petrol, petrokimyasal veya kimyasal ürün depoları ile limanlar, iskeleler ve rıhtımlara ilişkin faaliyetlere bu yönetmelik hükümleri 31.12.2002 tarihine kadar uygulanmaz."

Bu geçici maddeyle söylenmek istenilen şudur: Mobil santrallar 2002 yılına kadar çevreyi kirletebilirler, o tarihten sonra inşa edilmiş oldularından da söktürülemezler.

Yapılan bu değişiklikler, aslında, Anayasanın hukuk devleti anlayışına da aykırıdır. Yönetmeliklere, Anayasaya aykırı bazı maddeler eklenerek hukuk delinmekte, insan ve çevre sağlığına dair elde edilmiş bütün haklar ve çevresel değerler yok sayılmaktadır.

Bakınız, Çevre Mühendisleri Odası, hiçbir tarafın görüşü alınmadan ve bilimsel bir temele dayanmadan, yönetmelik değişikliklerinin iptaline yönelik, Danıştay Başkanlığına 28.11.2000 tarihinde dava açmıştır. Başvuruyu değerlendiren Danıştay, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğine Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Yönetmeliği, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmeliği, Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Yönetmeliği, Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliğin Bir Geçici Madde İlavesine Dair Yönetmeliği oybirliğiyle iptal etmiştir.

ÇED Yönetmeliği hakkındaki iptal kararında "getirilen değişiklik Çevre Yasasına aykırılık oluşturduğu gibi, ÇED Yönetmeliğinin çıkarılış amacına da aykırıdır" denilmektedir. Yapılan düzenleme, "Çevre Kanunu ve ÇED Yönetmeliği hükümlerine aykırı olarak getirilen düzenlemede, kamu yararına ve hukuka uyarlılık görülmemiştir" ibareleriyle, Danıştay 6 ncı Dairesinin 26.6.2002 gün ve 2002/3682 nolu kararıyla oybirliğiyle iptal edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, şu anda, Samsun İlimizde faal durumda olan bu santralla ilgili olarak çok büyük bir kamuoyu tepkisi mevcuttur. Samsun halkımız infial halindedir. Bu durum, bildiğiniz gibi, yerel ve genel basına da yansımıştır. Samsun halkının bu haklı tepkisi, teknolojik hizmete karşı değildir. Bu tepki, insan sağlığı, deniz ve çevre ekosisteminde yaratılan telafisi mümkün olmayan tahribatlara karşı yapılmaktadır. Bu tepki, insan hayatını hiçe sayan, maddeci ve dayatmacı zihniyetlere karşı yapılmaktadır.

Konuyla ilgili olarak, Meclis araştırması önergemizin gerekçesinde yer alan endişe ve tespitlerin, bugün, birer birer karşımıza çıktığı görülmektedir. Samsun Ticaret ve Sanayi Odamızın, Ondokuz Mayıs Üniversitemizin, konuyla ilgili yerel meslekî örgütlerin görüşleriyle de sabit olan gerekçelere konu endişe ve tespitlerinde, daha evvel Muğla-Dalaman, Bartın-Cide'de tesis edilmesi planlanıp, yoğun ve haklı tepkilerden dolayı Samsun'a kaydırılan bu mobil santral, gerek boyutları ve teknik özellikleri açısından ve gerekse yüzer gezer niteliği olmaması bakımından, aslında mobil santral değildir. Santralın Samsun'da olmasının enterkonnekte şebekedeki yük durumu, yük akışları, kararlılık gibi elektriksel açılardan zorunluluk olduğuna dair bir veri de bulunmamaktadır. Toplam 200 megavatlık kurulu güce sahip ve 6 nolu fuel-oille çalışacak santralın aynı ekosistemde 150 megavat üzeri kurulu güç oluşturmasından dolayı, ÇED Yönetmeliğine eklenmiş olan mobil santralların muafiyet uygulamalarından yararlanması da yasa ve yönetmeliklere uygun değildir.

Çevresel etkileri dolayısıyla dünyada kullanımı hızla terk edilen 6 nolu fuel-oilin yüksek derecede kükürtdioksit ve azotoksitler ihtiva etmesi, üstelik, fuel-oilin Tüpraş'tan temininde minimum yüzde 4 dolayında kükürt içermesi, santral yakıt ve yanma prosesleri gereği yöre atmosferine çok önemli miktarda gaz ve partikül halinde kirletici atmaktadır. Günde en az 1 000 ton gibi önemli miktarda 6 nolu fuel-oilin denizyoluyla taşınarak tankerlerden karadaki depolara basılması, deniz ekosisteminde de büyük ölçüde tahribata neden olmaktadır.

Santralın işgal ettiği alan itibariyle Yeşilırmak Deltasının alüvyonlarının oluşturduğu alüvyal kıyı arasında kirlenmemiş yeraltı sularının, santraldan kaynaklanacak atıklardan olumsuz yönde etkilenmesi; dolayısıyla, kullanılabilir su kaynaklarının, özellikle, Samsun ve çevresinin su kaynağı durumunda olan Çakmak Barajının da zarar görmesi kaçınılmazdır.

Karadeniz Bölgesinin yöresel yağış rejimi nedeniyle, mevcut tesislerden dolayı halen belli bir düzeyde yörede var olan asitik yağışların, santraldan kaynaklanan kirleticilerle artmakta olduğu; dolayısıyla, yörenin çok daha fazla zarar gördüğü de bilinmektedir. Bundan dolayı, Çarşamba Ovamızdaki tarımsal üretim de ciddî boyutlarda tehdit altındadır. Bütün bu endişe ve tespitlerden  daha önemli ve vahim olanı ise, insan sağlığı açısından telafisi mümkün olmayan, kanser başta olmak üzere, birçok hastalıklara da zemin hazırlamasıdır. Bütün bunlar, maalesef, acı bir gerçektir.

Değerli arkadaşlar, son zamanlarda Çernobil kazasının etkileri, Karadeniz Bölgesinde ciddî boyutlarda, özellikle kanser türü vakalarda, kendini göstermeye başlamıştır. Samsun İlimiz, bugün, Türkiye'de kanser vakalarında, maalesef, ilk sıralarda yer almaktadır. Bu nedenle, kanser erken tanı merkezî ve ileride, bütçe imkânları dahilinde, onkoloji hastanesi kurulması yönünde ciddî ve hızlı çalışmalarımız vardır.

Ülkemizde rüzgâr, güneş gibi alternatif enerji kaynakları varken, insana, çevreye son derece zararlı yakıtlar kullanılarak enerji üretiminde ısrar edilmesini anlamak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, bu işin şakası olmadığı gibi, politikası da olmaz. Halkımız perişandır. Bu duruma kayıtsız kalamayız, kalmamamız da gerekir, nemelazımcı olamayız. Bırakın insan hayatını, herhangi bir canlı türünün neslinin tükenmemesi için bile her türlü bilimsel ve teknolojik imkânların seferber edildiği günümüz dünyasında, teknolojik olarak rafa kaldırılmış, demode olmuş ve bir başka örneği olmayan, bence kimyasal silahla eşdeğer bir yapıya ve işleve sahip bu yapının Samsunumuzun başına bela edilmesinin bilimsel ve teknolojik açıklaması olmadığı gibi, akıl ve mantıkla da ilişkilendirilmesi maalesef mümkün değildir. İnsanlığa hizmet edecek bilimsel ve teknolojik her türlü hayırlı işin arkasındayız; ancak, insanlığa ve insan hayatına zarar veren, demode uygulamaların da sonuna kadar karşısındayız.

Anayasamızın 56 ncı maddesinde “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlığı altında "herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir" hükmü yer almaktadır. Bu amir hükme rağmen, 57 nci hükümetin bu santralla ilgili çevresel etkiyi ve hukuku yok sayan icraatlarının ayrıntılı olarak incelenmesi ve bu santralın kurulmasına zemin hazırlayan tüm hukukî dayanakların tartışılması, hatta, bu yatırımı bölgeye davet eden Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı da dahil, tüm sorumluların, önce kamuoyuna, varsa mevzuat ihlalleri, sonra da adalete hesap vermesi gerekir.

Samsunumuzun başına bu belayı saran zihniyetin, herhalde, Samsun halkına, Samsunluya bir izahı olacaktır, olması da gerekir. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalıdır. Şayet, insan sağlığını tehdit edecek bir metotla elektrik açığı veya sorunu halledilecekse, Samsunlu, gaz lambasında, mum ışığında yaşamaya razıdır. Bunun faturası, ne maddeten ne manen ne de siyaseten ödenir. Hiçbir şey, insan hayatından daha da önemli olamaz. Bunun, mutlaka bir çözümü bulunmalıdır. Gelin, bunu tespit edelim ve Samsunumuza reva görülen bu belayı ve yapılan bu ihaneti, hep beraber ortadan kaldıralım. Bu açıdan, mukavele şartlarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Mukavelenin bedelinin Samsunluya, özellikle Tekkeköy başta olmak üzere, Terme, Çarşamba ve civar ilçeler halkına, hem insan sağlığı hem deniz hem de tarımsal alanlar açısından ödettirilmesine müsaade etmemeliyiz. Santraldan kaynaklanan kirliliğin fotoğrafları da mevcuttur. Bunları ilgili bakanlarımıza, elbette, ileteceğiz.

Değerli arkadaşlar, arz etmeye çalıştığım bütün bu gerekçelerden dolayı, 23 milletvekili arkadaşımla birlikte verdiğimiz Meclis araştırması önergesine destek olunmasını Samsun kamuoyu adına istirham ediyor; AK Parti Grubu adına Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Demir, teşekkür ediyorum.

Önerge sahipleri adına, Samsun Milletvekili Sayın Sezai Önder; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Samsun İlinde Aralık 2001'de yapımına başlanan ve geçtiğimiz günlerde deneme üretimine başlayan mobil santralın çevreye yaptığı zararlı etkilerin, Meclisimizce kurulacak araştırma komisyonunca incelenmesi zımnında, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Benden önce konuşan iki değerli Samsun milletvekili arkadaşım konuyu yeterince izah ettiler. Ben, tekrardan kaçınarak, bazı konuları gündeme getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekilleri, Samsun, 1970'li yıllarda yapılan yanlış bir yer seçiminin sıkıntılarını bugün hâlâ çekmektedir. Samsun'un en mümbit ovasının üzerine kurulan Karadeniz Bakır İşletmeleri ve Türkiye Gübre Sanayii Anonim Şirketine ait fabrikalar yıllardır Samsun'da sıkıntı yaratmaktadır. Bu fabrikaların çevreye verdiği zararlı etkilerden dolayı, vatandaş yıllardır devletle davalıdır. Her sene münakaşalar olmakta, devletten haksız tazminat alındığı iddia edilmekte; ama, vatandaşların ürünlerinin bu fabrikaların çalışmasından dolayı büyük zarara uğradığı da görülmektedir.

Bu yetmiyormuş gibi, önce, 100 megavat gücünde Bartın-Cizre'de, 100 megavat gücünde de Muğla-Dalaman'da kurulması düşünülen ve oralardaki büyük tepki nedeniyle, 200 megavat gücünde Samsun'a kurulan santral bugün deneme üretimine başlamıştır.

Samsun'dan şikâyet telefonları geliyor "Tekkeköy civarında kuşlar ölmeye başladı, denizde balıklar ölmeye başladı, sabah kalkınca, arabamızın üzerinde bir parmak is buluyoruz" şeklinde.

Esasında, bu olayın geçmişine baktığımızda, 57 nci hükümetin bu konuda büyük bir kusurunun olduğunu, yanlış bir yer seçimi yapıldığını ve yanlış tercihler kullanıldığını görüyoruz.

Santral yapım aşamasında, Samsun halkı aldatıldı. “Bu santral faaliyete geçtiğinde, Mavi Akım yoluyla Samsun'a doğalgaz gelecek ve doğalgaza dönüşümlü olarak çalışacak. Buraya işçi alacağız, işçi çalıştırılacak" denildi; ama, bunların hepsinin yalan olduğu, Samsun halkının aldatıldığı bugün meydana çıktı.

Değerli arkadaşlarım, ben hukukçuyum. İfade edildiğine göre, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ile yapımcı işletme müessese arasında öyle bir sözleşme yapılmış ki, devletin hiçbir hakkı yok, her türlü hak yapımcı firmaya ait. Bu santralın işletmeden alıkonulması halinde, devlet -rivayete göre, görme imkânımız olmadığı için bilmiyoruz- 250 000 000 dolar tazminat ödemek durumunda kalacaktır.

"Santral bittiğinde doğalgaza dönüşümlü olarak çalışacak" diyen yapımcı firma yetkililerinden birinin ifadesine göre santral, deneme üretimine başladığında doğalgazla çalışabilmesi için bu santrala 15 000 000 dolarlık ilave aparat gerekmektedir. Bu santralın doğalgaza dönüşebilmesi işlemi sekiz ayda biter, dolayısıyla her ay da 4 000 000 dolar kârdan zarar ederiz, 15 000 000 dolar da aparat parası eklenince devletin toplam 40 000 000 dolar tazminat ödemesi gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bu yapılan sözleşmeye göre, açıkça ifade etmek gerekirse, devlet, bu yapımcı firmaya mutlaka bir tazminat ödeyecektir. Hukukta "gabn" denilen bir müessese vardır; eğer gabn hükümleri işletilirse, devlet aldatılmış, devlet kandırılmış diye bir iddia ileri sürmek mümkün olursa tazminat ödenmez; ama, maalesef, devlet adına işlem yapan imza sahipleri, devlete karşı bir haksızlık yapmışlardır. Bu, olayın ekonomik boyutudur; bir de insan sağlığı açısından bir boyutu vardır.

Biraz evvel arkadaşlarım ifade ettiler; bu santral, günde 1 000 ton, 6 numaralı fuel-oil yakacak ve TÜPRAŞ tarafından üretilen fuel-oilin içinde de yüzde 3, yüzde 4 nispetinde kükürt var. Fuel-oil yandığı takdirde, havaya, yüzde 3, yüzde 4 nispetinde kükürtdioksit karışıyor ve havada su buharıyla karşılaştığı anda da sülfürik asit olarak -asit yağmuru olarak- yere dökülüyor, çevreye zarar veriyor.

Değerli arkadaşlarım, ismi “mobil”; yani gezer santral; ama, sabit olan bu santralın kurulduğu alan ile Samsun'a içmesuyu temin eden arıtma tesislerinin arası 4,5-5 kilometredir. O asit yağmurlarının, bir ters rüzgârla, arıtma tesisinin dinlendirme havuzlarına gittiğini düşünün, bütün samimiyetimle söylüyorum, Samsun'da toplu ölümlere şahit olabiliriz.

Biraz evvel Sayın Başbakan hükümet programını okudu, orada özellikle dikkatimi çekti "enerji politikamız, çevreye ve insan sağlığına zarar vermeyecek bir yapıda şekillendirilecektir" dediler. Biz, hükümetimizden bunu bekliyoruz; bizim, -hangi siyasî partiye mensup olursak olalım- 9 Samsun milletvekili olarak, Samsun'a gitmeye yüzümüz yok; gittiğimizde, halk sızlanıyor ve biz de bir şey yapamamanın ezikliği içerisinde bulunuyoruz. Ben, Yüce Meclisimizin bu soruna bir çare bulacağını, bir çözüm bulacağını umuyorum. 58 inci hükümetin Sayın Başkanı 15 Ocak 2003 tarihli bir demecinde, bazı enerji sözleşmelerinin gerekirse tazminatlarının verilip feshedileceğini ifade etmişlerdi; gerekiyorsa bu işlemi Samsun'daki mobil santral için de kullanmak gerekir diyorum.

Fazla tekrardan kaçınmak ve sizlerin fazla vaktini almamak için hepinize saygılar sunuyorum, önergemize Yüce Meclisimizin sahip çıkmasını bekliyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Önder, teşekkür ederim.

Önerge sahipleri adına ikinci konuşmayı Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya yapacaklardır.

Sayın Uzunkaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri ile Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri ve Grup Başkanvekili arkadaşlarımızın, bendenizin de içinde bulunduğu iki ayrı önergeyle 22 nci Dönemde; ancak, bendenizin ve diğer arkadaşlarımızın içinde bulunduğu önergelerle de bir önceki dönemde, 21 inci Dönemde gündeme taşıdığımız, Samsun için gerçekten fevkalade hayatî olan bir araştırma önergemize genel anlamda kabul oyu verileceğini bildiğim; ama, sizin bilmenizi de arzu ettiğim bir iki hususu sizlerle paylaşmak istiyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir kere şunu açıklıkla söylemek lazım: Yüce Parlamentoya getirilmek istenen bu tip konulardaki araştırma önergelerine, araştırmaya imkân tanıyacak bir yaklaşımın sergilenmesinin doğru olduğu kanaatindeyim; bu konu ne olursa olsun, iktisadî olabilir, sosyal bir hadiseyi içeriyor olabilir, siyasî derinlikleri olabilir, hele hele 2000'li yılların çevre faktörünü önplana çıkarırsanız çevresel sorunlar olabilir.

Değerli arkadaşlar, şu bir gerçek ki, 2000'li yıllar, dünyadaki iki temel hadiseyi, belki harplerle sonuçlanabilecek, istemediğimiz vahim olaylara gebe temel iki unsuru taşıyor. Bunlardan birisi, çevre ve çevresel sorunlardır; ikincisi, su ve gıda sorunudur.

Dikkat buyurulursa, zaman zaman erozyonla ve çevre sorunlarıyla ilgilenenlerin ifade ettikleri hususlar hep gündemimize taşınmaktadır, ki, 2050 yıllarında, dünyadaki araziler, çok büyük oranda erozyona uğrayarak ya şu andaki tabiî suların akış debisine mahkûm olarak denizlere göçecek veya çölleşecek ve sağlıksız kullanılan gübreler sonucu -özellikle, tarımsal araziler- yok olacak. Bunların bir kısmı, belki, elimizde olmayan tabiî afetler gibi nedenlerle olabilir; ama, bizim gibisini Allah kimsenin başına vermesin!.. Yani, bizim gibisinden kastım, Samsun'un başına gelenler. Bir kısım iradelerle, anlamadığımız bir güç tarafından kendi elimizle- bakın, ben buradan tekrar açıklıyorum: Yetkililerin de elinde farklı bir bilgi varsa, bunu da bize sunmalarını temenni ederim -Samsun'da konuşlandırdığımız, adına da "mobil" denilen -Sayın Koç da, Sayın Demir de, arkadaşlarımız da ifade ettiler "mobil" ve "mobilize" demek hareket edebilir demek- bu santralların önce, bir kere ismini düzeltin; mobilize değil bu, sabit, karaya çakılmış halinden dileyelim ki, inşallah, en kısa zamanda bu çalışma ritminden çevreye zararlı olmayacak bir değişik aksiyonu icra eder hale gelsin. Sabit bir santral; önce, bunun ismini değiştirmek lazım, bir.

İkincisi; değerli arkadaşlar, biliyor musunuz, bu mobil santralın Samsun'da yapılan yatırım sözleşmesinde, metnin dışındaki isim Bartın'dır. Samsunlular da ben de Bartın'a yerleştirilecek olan bu mobil santralın Bartın'da yerleşmesini arzu etmeyiz, eğer sağlığa zararlıysa. Sayın Koç da, arkadaşım da, dile getirdi, bendeniz de geçtiğimiz dönemlerde hem gündemdışı konuşmalarımla hem soru önergeleriyle hem de araştırma önergeleriyle bunu burada defaatle dile getirdim ve "bakın, Samsun'un yapısı çok farklı. Türkiye'nin dünyada yapısı ne ise, Samsun'un da Türkiye içindeki yapısı böyle önem arz ediyor" dedik. Bunu, çok iddialı bir söz olarak  söylemiyorum değerli arkadaşlar.

Samsun'un iki önemli yönü var; birincisi, kabul buyurun, ulusal bir yönünün olması. Türkiye'de, millî mücadeleye ilk beşik ve eşik olan bir il; böyle mi; hiç tartışılacak yönü yok. Geçenlerde Balıkesir milletvekillerinin böyle farklı bir spekülasyonu oldu. Balıkesirlilerin başka onur talepleri varsa, o onuru kendilerine veririz. Mesela, Zağanos Paşa Camiindeki hutbe, elhak, size aittir. Mustafa Kemal'in Zağanos Paşa Camiindeki hutbesine elhak, saygı duyarım; ama, millî mücadelenin temeli 19 Mayısta Samsun'da atıldı ve Samsun'la yürüdü bu. (Alkışlar) Onun için, Samsun milletvekili arkadaşlarım adına da buradan açıkça ilan ediyorum, Değerli Başbakanımızdan, bugün programını okuduğu 59 uncu Cumhuriyet Hükümetini, 19 Mayıs 2003 Pazartesi günü Samsun'da toplamaya davet ediyorum. Böylece, kabinemiz o gün Samsun'da yeniden bir 19 Mayıs ruhunun yaşanmasına, inşallah, vesile olacaktır. Dileyelim, o güne kadar da Samsun'un kirli havasının temizlenmesi sağlanmış olsun.

Değerli arkadaşlar, Samsun'un ikinci önemli bir yönü de şudur: Türkiye'nin en uzun iki nehrimizin denize döküldüğü yer buradadır. Yine, her iki nehrin ağzında da, alüvyonlarıyla bol, fevkalade verimli ve münbit araziler, topraklar bulunmaktadır. Bafra istikametindeki, yani, Kızılırmak Havzasındaki arazilerimiz bu anlamda kirletilmemişti; ama, Sayın Koç'un demin söylediği gibi, 1960'ların ikinci döneminde değerli siyasetçilerimizin, kanaatimce, yanlış bir tercihi olarak, bakır ve azot fabrikalarının getirilip, bu verimli arazilere yerleştirmesi bir talihsizlikti. Ancak, onun, bugünden farklı bir olumlu yönü vardı; işsizlik ve fabrika konusu, o gün sanayi hamlesi olarak bir tercihti ve işin gerçeğini de kabul etmek gerekirse, dünya ve Türkiye o gün, bugünkü kadar çevre sorunlarının da farkında değildi. Öyle mi? Hadise bu; 1960'larda çevre fecaati bugünkü gibi değildi; çünkü, dünya da bu kadar kirlenmemişti, Türkiye de bu kadar kirlenmemişti.

Değerli arkadaşlar, Karadeniz, Tuna boyundan kirletiliyor; Karadeniz Samsun bölgesine, Sinop Alaçam havalisine, geçtiğimiz dönemlerde, 1988 yılından beri zaman zaman deşarj edilen birkısım zehirli variller denizimizi kirletti... Geçen gün Plan ve Bütçe Komisyonunda bir konuşma yaptım, gazeteciler başka noktaları yakalamamışlar da "mazotlu hamsi yiyoruz" sözümü almışlar. Vakıa öyle, Karadenizli arkadaşlar da bilir, hamsilerimizin lezzeti mazota ve fuel-oile dönüştü, bundan sonra da sebzeyi fuel-oilli yiyeceğiz galiba. Dolayısıyla, bu kokunun hissedildiği Karadeniz deniz ürünlerini maalesef tadar hale geldik.

Değerli arkadaşlar, burada yapılan bölgesel yatırımlar ve sanayi, kirletme açısından negatif bir unsurdur; ancak, bu, işin tuzu biberi olmak şöyle dursun, tek kelimeyle bir fecaattir. Bu tercih neye göre yapılmıştır, kim tarafından alelacele getirilmiştir, bu davette kimler bulunmuştur, Enerji Bakanlığına, o gün, mücavir alan olduğu halde "gelin, buyurun, burada bu işi yapabilirsiniz" diye milletin oylarıyla seçilerek bu işe davet çıkaranlar kimlerdir; bunu Samsunlu çok iyi bilir ve esasen onların da kısmı azamıyla 3 Kasımda hesabını sordu.

Şimdi, bizim, Hükümetimizden ve Parlamentomuzdan bir temennimiz var: Yüce Parlamentodan talebimiz, araştırma önergemizin kabulüdür. Fevkalade olumlu, oylarınızla kabul edileceğine inandığım bu araştırma önergesiyle sadece Samsun için değil, Türkiye için de gerçekten bu tip santrallara ihtiyaç var mı yok mu konusu çözülecektir. Ben açık olarak söylüyorum, kendime ait rakamlarla söylemiyorum, Enerji Bakanlığının rakamları var, Türkiye, bu anlamda, mobil santralları, -vaktiyle, bu 100 artı 100 gücündeki santralların oluşumunu, 17 Ağustos 1999 sonrası, deprem faciasını gerekçe göstererek, Bakanlar Kurulunun bu kararından bilistifade, Samsun topraklarını kimsenin istismar etmeye ve Samsunluları da istiskal etmeye hakkı yoktu; ama, maalesef, bu olumsuzluk o gün gerçekleşti. O bakımdan, bir şeyi söylüyorum: Bu araştırmayla, teknik bir kadro -Sayın Koç'a aynen katılıyorum; uzman, çevre sahasında da uzman, bu heyetin içerisinde Samsunlu olsun veya olmasın- Türkiye açısından, gelecekte enerji kullanımında tercih edilecek üretim araçlarının ne olup olmayacağı konusunda da ciddî bir karar verecek. O bakımdan, böyle sağlıklı bir araştırma komisyonunun oluşmasın da zaruret var. Şu anda Samsun Çakmak Barajından su almakta olan Samsunlunun, çok kere, köyünden, mahallesinden, ilçelerinden gelip gidenlerle 1 209 000 insanın içtiği bir bardak suyla zehirlenmemesini istiyorsak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen tamamlar mısınız.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Şu anda Tekkeköy İlçemizde insanlar zehir soluyor, çevredeki beldelerde insanlar zehir soluyor ve hatta, bunun doğurduğu bir sıkıntı nedeniyle de bir beldemizin bugünlerde Kerbela'ya döndüğünü de burada itiraf edeyim. Bir olumsuz diyalogdan da üzülerek bahsetmek istiyorum ve buradan Samsun'daki yerel idarecileri göreve davet ediyorum; bugünden itibaren Samsun Büyükşehir Belediyesi ile Kutlukent Belediyesi anlaşsın, uzlaşsın ve Kutlukent Beldesini susuz hayattan kurtararak, zehirli su içmeye mahkûm eden olumsuzlukların bedelini insanların suyunu keserek ödetmesinler. Buna hakkınız yok, derhal bu sıkıntıyı gidermek durumundasınız; ama, ben şunu söylüyorum: Ciddî araştırmalar yapılmalı ve mutlaka, Samsun, bu kirli havadan, zehirli su içme sıkıntısından kurtarılmalıdır. Mobil santralın, sağlığa mutlak zararlı ve 2003 yılından itibaren meskûn alanlarda kullanılması yasak olan bu 6 numaralı fuel-oille değil, Samsun'a gelişi de, kullanılışı da, geleceği de şaibeli olan -üzülerek söylüyorum, altını çizerek söylüyorum- Mavi Akımdan -var ya o meşhur Mavi Akımımız, denizin altından geliyor- gelecek doğalgazla işler hale getirilmesini umuyor, temenni ediyorum.

Katkılarınızla, Yüce Meclisin bu işe sahip çıkacağına olan inancımı arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesi üzerindeki öngörüşmeler  tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, aracılığınızla, tüm Meclise teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Biz de size teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri,  sözlü  sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini  sırasıyla  görüşmek  için, 19 Mart 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.23