DÖNEM : 22 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 8
48 inci
Birleşim
16 . 3 . 2003 Pazar
İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, bir heyetle birlikte Cezayir’e
yaptığı resmî ziyarete Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın da iştirak
etmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/218)
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)
2. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/524) (S. Sayısı : 72)
3. - İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A. Edip
Uğur ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer’in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile
Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (2/97) (S. Sayısı : 82)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dört oturum yaptı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından oluşturulan Bakanlar Kuruluna
seçilen üyelerin atandıklarına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; Hükümet Programının 18 Mart 2003 Salı günü okunacağı
açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş bulunan (2/97) esas numaralı
"İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla
Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi" nin, önceliği nedeniyle, İçtüzüğün 78 inci maddesi uyarınca,
komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesinin Bakanlar Kurulunca uygun görülmüş
olduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla
Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında (2/97)
esas numaralı Kanun Teklifinin, Başkanlıkça havale edildiği Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundaki görüşmelerine 48 saat geçmeden
başlanmasına; TBMM Genel Kurulunun 15 Mart 2003 Cumartesi günkü (bugün)
birleşiminde görüşülecek "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” başlıklı bölümündeki
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine saat 19.00'a kadar devam edilmesine
ilişkin AK Parti Grubunun önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
AK Parti Grubunun önerisi üzerindeki görüşmeler sırasında:
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mustafa
Özyürek, Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, partisine,
AK Parti Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ankara
Milletvekili Bayram Ali Meral'ın, grubuna;
Sivas Milletvekili Nurettin Sözen, Tokat Milletvekili Resul Tosun'un,
Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin, Sivas Milletvekili Nurettin
Sözen'in,
Şahıslarına,
Sataşmaları nedenleriyle birer konuşma yaptılar.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı : 73)
görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından
ertelendi;
2 nci sırasında bulunan, İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/445) (S. Sayısı : 56),
3 üncü sırasında bulunan, Nüfus Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair (1/455) (S. Sayısı : 57),
Kanun Tasarılarının yapılan görüşmelerden sonra kabul edildikleri ve
kanunlaştıkları açıklandı;
4 üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/524) (S. Sayısı : 72)
görüşmelerine başlanarak 4 üncü maddesine kadar kabul edildi.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 16 Mart 2003 Pazar günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.00'da
son verildi.
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Suat Kılıç |
|
Yaşar Tüzün |
|
Samsun |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
No.
: 69 |
II. - GELEN
KÂĞITLAR
16.3.2003
PAZAR
Rapor
1.- İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir
Milletvekili A.Edip Uğur ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in; İş Kanunu,
Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun
Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/97) (S. Sayısı : 82) (Dağıtma
tarihi : 16.3.2003) (GÜNDEME)
Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, 58 inci Hükümetin
atama kararnamelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/310)
(Başkanlığa geliş tarihi : 15.3.2003)
2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, TEDAŞ
Anadolu Yakası İşletmesinde çalışan işçilere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/311) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.3.2003)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati : 15.00
16 Mart 2003 Pazar
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik),
Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN -Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi
vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
Tezkereyi okutuyorum:
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, bir
heyetle birlikte Cezayir’e yaptığı resmî ziyarete Şırnak Milletvekili Abdullah
Veli Seyda’nın da iştirak etmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/218)
14.3.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle
birlikte 19 - 22 Şubat 2003 tarihleri arasında Cezayir'e yaptığı resmî
ziyarete, Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın da iştirak etmesi uygun
görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Abdullah Gül
Başbakan
BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre
verilmiş önerileri vardır; önce, tümünü okutup işleme alacağım; sonra, ayrı
ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti
Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 16 Mart 2003 Pazar günü yapılan toplantısında, siyasî
parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Grubumuzun ekteki önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
|
(Bursa) |
|
AK Parti
Grup Başkanvekili |
Öneriler:
1- Genel Kurulun 16 Mart 2003 Pazar günkü (bugün) birleşiminde, daha
önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 82 sıra
sayılı, İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur
ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile
Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden görüşülmesi ve
gündemin 3 üncü sırasına alınması, diğer işlerin buna göre teselsül
ettirilmesi,
2- Genel Kurulun bugünkü birleşiminde gündemin 7 nci sırasına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması ile
17.3.2003 Pazartesi günü Genel Kurul çalışmalarının yapılmaması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerileri dinledik...
Söz isteği var mı efendim?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Lehte söz istiyorum Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Lehte söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyürek; ilk söz sizin.
Süreniz 10 dakika.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
Adalet ve Kalkınma Partisinin gündemin değiştirilmesiyle ilgili önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Meclis çalışmalarını çok yakından
izleyememişseniz, her gün yeni bir özel gündem tespit edildiğini görürsünüz.
Tabiî, böylesine bir karmaşa içinde, konuların sağlıklı bir şekilde
görüşülmesi, ne yazık ki, mümkün olmuyor. Daha önce, yine, iktidar partisinin
önerisi doğrultusunda, iş kanununu 48 saat geçmeden öncelikle görüşelim diye
bir öneri buraya geldi ve kabul edildi. Onu görüşmeye başladık. Belli maddelere
kadar geldik. Sonra, komisyon ve hükümet yerinde yoktur diye onu erteledik.
Emekli Sandığı Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin tasarıyı görüşmeye
başladık. Bugün ise, iş kanunu gündemdeki yerini korusun; ama, onu
görüşmeyelim; arkasından emekli kanununu tamamlayalım; üçüncü sırada da, dün
yine öncelikle komisyonda görüşülmesi yönünde karar alınan, iş güvencesi diye
nitelendirilen yasanın yürürlüğünün 30 Hazirana kadar ertelenmesine dönük bir
kanun teklifini görüşelim diyoruz.
Şimdi, bu kadar kargaşa ve karmaşanın altında yatan nedir; bunun altında
yatan şudur değerli arkadaşlarım: Daha önce başlamış olan bir çalışmayı, iş
kanunuyla ilgili olarak yapılan bir çalışmayı, yeni hükümetin ve iktidar
partisinin yeteri kadar değerlendirmeden, incelemeden hemen milletvekillerinin
önüne getirip, bunu yasalaştırma çabasından doğmaktadır. Bunun yanlış olduğunu,
toplumun geniş kesimlerini böylesine ilgilendiren bir yasa tasarısının
alelacele görüşülmesinin sakıncalı olduğunu, hep burada, bu kürsüde ifade
ettim.
Her gün, Danışma Kurulu çalışmalarıyla ilgili huzurunuza çıkıyor
olmaktan, gerçekten, hiç mutlu değilim. Gereksiz bir usul tartışması, gereksiz
birbirimizi zorlayan bir tartışmanın, çalışmanın içinde olmaktan, kesinlikle,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak mutluluk duymuyoruz; ama, gruplar arasında
yeterli bir diyalog ve uzlaşma sağlanamadığı sürece de, ne yazık ki, burada,
usul tartışmalarıyla vaktimizi kaybederiz. Daha sonra, çoğunluğun oyuna dayalı
olarak gündemin belirlenmesi ve belli bir görüşmeden sonra da "ne yapalım,
çok zorlanıyoruz; muhalefet bunu engelliyor; öyleyse, bunu yarım
bırakalım" anlayışı...
Değerli arkadaşlarım, bu, doğru bir anlayış değildir. O zaman da ifade
etmiştik. İş yasasıyla ilgili olarak sosyal tarafların bir uzlaşması
sağlanmadan ve muhalefet-iktidar uzlaşması sağlanmadan, böylesine kapsamlı bir
yasa tasarısını görüşmenin çok zor olacağını ifade etmiştik; o zorluk
anlaşıldı. Şimdi "öyleyse, biz de İş Güvencesi Yasasını erteleriz"
deniliyor.
Şimdi, 15 Martta İş Güvencesi Yasası yürürlüğe girdi. Şimdi, bu yasayı
30 Hazirana erteliyoruz. İşverenlerimiz, o yasayı biraz abartılı bir şekilde
yorumlayarak, pek çok insanın işine son verdiler ve görüldü ki ve bugünkü öneri
doğrultusunda da görülüyor ki, 15 Martta yürürlüğe girmesin, haziranda
yürürlüğe girsin diyoruz; yani, haziran ayında, tekrar kitlesel işçi çıkarma
olayıyla karşı karşıya kalacağız. Şimdi, bu, doğru mu değerli arkadaşlarım?!
Böylesine işsizliğin kol gezdiği, güç bela bir yerde iş bulan insanlarımızın,
kendilerinin hiçbir kusuru olmadan tekrar kapının önüne konulması, aç biilaç
işsizler ordusuna katılması doğru bir yaklaşım mıdır?! Bunun doğrusu neydi; İş
Kanunu Yasa Tasarısını, 15 Mart gelmeden, belli bir uzlaşmayla buraya getirip,
daha önceki bir tarihte yasalaşmasını sağlamaktı. Bu yapılmayınca, işte,
herhalde hiç kimsenin istemediği bir olayla karşı karşıya kaldık ve pek çok
insan işsiz kaldı. Şimdi, korkarım ki, haziran ayında da benzer olaylar
yaşanacak, yine pek çok insan işsiz kalacak.
Değerli arkadaşlarım, burada, değerli grup başkanvekillerimiz ifade
ettiler. "biz, sosyal taraflarla mutabık kaldık" dediler; ama, bugün
Türk-İşin, DİSK'in açıklamalarından görüyoruz ki, - böyle bir mutabakat yok ve
bugün, biraz sonra görüşeceğimiz, çoğunluk partisinin önerisi doğrultusunda
gündeme alınması istenen, İş Güvencesi Yasasının ertelenmesi konusunda da
herhangi bir mutabakat yok. İşverenlerin böyle bir talebi var; demeçlerinden
anlıyorum; basına bu yansımış; ama, işçi kesiminin, çalışan kesimin, zaten
yetersiz olan, zaten önemli eksikleri bulunan bu yasadan da, yani iş
güvencesinden de mahrum kalmak istemedikleri anlaşılıyor ve "bizim,
kesinlikle, hiç kimseye bir sözümüz yoktur" diyorlar. Sayın Başbakan,
kendilerini çağırmış, konuşmuş; ama, herhangi bir uzlaşma sağlanamamış.
Değerli arkadaşlarım, ayın 15'inde bu yasa yürürlüğe girdi. Yürürlüğe
giren bir yasayı 30 Hazirana ertelemek, anayasal açıdan da büyük sorunlar
yaratıyor. Anayasa Komisyonu Başkanımız Sayın Kuzu'nun bugün basında da bir
açıklaması var "bu, belki, mahkemeler tarafından çözülecek bir
konudur" diyor. O kargaşa arasında, siz, 30 Hazirana erteleseniz bile,
belki, bu kanun hukuken yürürlüktedir anlayışıyla, yine, pek çok insanın işsiz
kalmasına, korkarım ki, vesile olacağız.
Değerli arkadaşlarım, onun için, geliniz, bu yarım kalan iş kanununu,
aramızda uzlaşarak, iyileştirerek çıkaralım; işçileri de mağdur etmeyelim,
işverenin özellikle üzerinde durduğu noktaları da belli şekilde çözmeye
çalışalım. Doğru yaklaşım budur, bunun gereği budur.
Değerli arkadaşlarım, bugün, Cumhuriyet Halk Partisine dönük iş
dünyasının belli değerlendirmeleri var; diyorlar ki: "Adalet ve Kalkınma
Partisinden çok memnunuz, bizim dediklerimizin doğrultusunda görevlerini
yaptılar, yapıyorlar, İş Güvencesi Yasasını geri çekiyorlar; ama, Cumhuriyet
Halk Partisi, bizi çok üzdü; çünkü, bizim dediğimizi yapmıyor, İş Güvencesi
Yasasını yine yürürlükte tutmaya çalışıyor."
Değerli arkadaşlarım, elbette, tüm sivil toplum örgütlerinin görüş
açıklama özgürlüğüne saygımız var; ama, izin versinler de, Cumhuriyet Halk
Partisi kendi değerlendirmesini kendisi yapsın. Biz, belli mihrakları, belli
çevreleri mutlu etmek için politika yapmıyoruz. Biz, halkımızı mutlu etmek için
politika yapıyoruz. Biz, altmışbeş milyon için politika yapıyoruz. Bütün iş
dünyasının, bizimle ilişkide olmak isteyen herkesin, bunu böyle bilmesinde
yarar var.
Bazı çevreler "Cumhuriyet Halk Partisi görevini yapmıyor,
Cumhuriyet Halk Partisi etkin muhalefet yapmıyor" diye eleştiriyorlardı;
ama, Irak'a müdahale konusundaki tezkere Cumhuriyet Halk Partisinin büyük
çabaları sonunda reddedilince, hemen "işte, efendim, yarınınızı düşünün,
Amerika bizim stratejik müttefikimizdir, onu darıltmalayım, Cumhuriyet Halk
Partisi de yardımcı olsun" demeye başladılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
Arkasından, iş kanununun Cumhuriyet Halk Partisinin katkısı olmadan
yasalaşmayacağı anlaşılınca, bu sefer "Cumhuriyet Halk Partisi ne biçim
muhalefet yapıyor, bizi mutsuz ediyor" diyorlar.
Biraz önce de söyledim, Cumhuriyet Halk Partisi kendi ilkeleri
doğrultusunda, sosyal demokrat ilkeler doğrultusunda ve tüm halkımızın
çıkarları doğrultusunda politika yapmaktadır. Bizim, belli çevreleri mutlu
etmek, belli çevreleri memnun etmek gibi özel bir gayretimiz, çabamız yoktur.
Tabiî, iş dünyasını, Adalet ve Kalkınma Partisi mutlu etmiş; onu, iş dünyasının
demeçlerinden anlıyoruz. İki grup da birbirleriyle uyum içinde çalışabilirler.
Buna da, bizim bir itirazımız yok.
Hepinize saygılar sunuyorum ve özel gündemle ilgili bu öneriye,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumsuz oy vereceğimizi bilgilerinize sunmak
istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.
İkinci söz, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan'a ait.
Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, bugün, burada, yeniden, yarım bıraktığımız iş
kanunu yerine, İş Güvencesi Yasasıyla ilgili getirilen öneri üzerine
konuşuyoruz, bunun ertelenmesi teklifi üzerine konuşuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, modern toplumlarda zayıf kesimlerin, çalışma
hayatındaki işçi kesiminin korunması, sağ ya da sol bütün toplumların ana
ilkelerinden biri haline gelmiştir. Kuşkusuz, sol, çalışanların, emek kesiminin
korunmasında her zaman öncelikli bir yer almıştır; ama, modern kapitalist
toplumlarda, gelişmiş toplumlarda, sağ ya da sol partiler arasında bu açıdan
bir ayırım neredeyse... Neredeyse diyorum; tabiî, bu ayırım sürmektedir; ama,
sağ partiler dahi, toplumdaki kazanımları geriye götürememektedir.
Bakınız, kapitalizm öncesi toplumlarda bir uyum vardı; şöyle bir uyum
vardı: Toplumun bireyleri arasındaki hukukî ve siyasî anlamdaki eşitsizlikler,
ekonomik eşitsizliklerle örtüşürdü; yani, insanlar, hukuken eşitsiz doğarlardı,
köle olurdu, bağımlı köylü, serf olurdu. Bu hukukî statüsünün eşitsizliğine
bağlı olarak, ekonomik eşitsizlik bununla uyumlu olurdu. Kapitalist toplumlarda
bu uyum, uyumsuzluğa dönüşmüştür. İnsanlar, bütün bu ikiyüz yıllık evrim sürecinde,
hukuken eşit noktaya -en azından, kâğıt üzerinde bile olsa- getirilmişlerdir,
hukukî bir eşitlik sağlanmıştır, ekonomik eşitsizlik devam etmiştir; hatta,
bazen, sömürü oranları arttığı ölçüde, emek verimliliği daha yükseldiği ve
karşılığını alamadığı ölçüde artmıştır.
Şimdi, modern kapitalist toplumlarda bu hukuken eşit gözüken, ama,
ekonomik eşitsizliği süren toplum kesimlerinde, bu zayıf kesimlerin, ezilen
kesimlerin, sömürülen kesimlerin, hakları yeterince korunamayan kesimlerin
sözcülüğü, esas itibariyle sendikalar ve sol partiler tarafından yapılmıştır.
Burada uyumlu bir eğilimden söz edebiliriz; ancak, uyumsuz bir şeyden söz
edeyim: Esas olarak sol, emekten yana demektir. Bunun herhangi bir şekilde şu
ya da bu inanç pozisyonuyla bir ilişkisi yoktur. Emekten yana olmak, sol
olmaktır. Ağırlıklı olarak emekten yana bir parti olarak Cumhuriyet Halk
Partisi bu niteliğiyle buradadır. Sermayeden yana olmak sağ, olmaktır;
dolayısıyla, şunu burada özellikle belirtmek istiyorum. Bir sendikacının sağ
kanatta olması, eşyanın tabiatına aykırıdır; çünkü, bir sendikacı, emekten
yana, nesnel koşulu itibariyle emekten yana olmak zorundadır. Sağ ve solu
ayıran, inanç sistemi değildir, bulunduğu konumdur, hangi sınıfa ağırlıkla
öncelik verdiği meselesidir; dolayısıyla -bunu lütfen sakin dinleyiniz- burada,
tabiî, şöyle bir uyum göze çarpmıştır : Kendisi sendikal kökenli olmakla
birlikte, sağ bir partide olma uyumsuzluğunu gösterenler, buraya getirilen İş
Yasa Tasarısında, bu tasarıyı savunarak, bu uyumsuzluğu, uyuma
dönüştürmüşlerdir; yani, bir sağ partide olmanın gereğini yerine
getirmişlerdir. Bu, aslında geçmiş dönemlerde de böyle olmuştur; yani, sağ
partilerden girip politika yapan sendikacılar, ne yazık ki, emek çıkarlarını
savunmada ya çok cılız ya çelişkili olmak zorunda kalmışlardır.
Değerli arkadaşlarım, iş güvencesi, işçi sınıfının, yani, çalışma
hayatının korunmaya muhtaç kesiminin haklarını garantiye almaya çalışmaktadır
ve bu konuda da, sizin, iktidar partisinin, bir önceki dönemden muhalefet
sıralarından gelen milletvekilleri, bu İş Güvencesi Yasa Tasarısına -o zamanki
tasarıya, şimdiki kanuna- olumlu oy vermişlerdir; yani, bir anlamda, o sırada
muhalefet görevlerini yapmışlardır ve iktidarın bu konuda getirdiği tasarıya
olumlu oy vermişlerdir. Şimdi, bunu üçbuçuk
ay ertelemek gibi bir teklifle buraya gelmek, aslında, kendi konumunun
ne olduğunu bir kere daha ortaya koymaktır; yani, muhalefette başka iktidarda
başka, bir takıyyeci zihniyeti ortaya koymaktan ibarettir ve bu toplumun bunu
iyi değerlendireceğini belki de dikkate almamaktır.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi, bir kitle partisidir.
Cumhuriyet Halk Partisi, bir kitle partisi olarak, toplumun bütün bireylerini,
bütün sınıflarını, bütün kesimlerini belli ölçülerde temsil eden bir partidir;
ama, Cumhuriyet Halk Partisi, bir sosyaldemokrat parti olarak, ağırlıklı olarak
emeğin çıkarlarını koruyan bir partidir. Bu kimliğini asla gizlememiştir, bu
kimliğini öne çıkararak 3 Kasım seçimlerine girmiştir, 3 Kasım seçimlerinde bu
kimliğiyle oy almıştır. Sizler, şu anki kimliğinizi, yani, kitle partisi olmak
kimliği bir yana -kitle partisi, hiç olmazsa eşit mesafede olurdu toplumun
çeşitli sınıflarına- seçim öncesinde ezilen kesimlerin sözcüsü gibi
davrandınız, yani, gerçek kimliğinizi, bugün ortaya çıkan kimliğinizi
gizlediniz, halkı aldattınız ve iktidar oldunuz. Şimdi, gerçek kimliğiniz öne
çıkıyor. Siz, klasik sağ partiden hiç farkı olmayan bir parti kimliğine
büründünüz. Oysa, halk, oy verirken şu tercihi yaptı: "Şimdiye kadar, bu
klasik sağ partilere oy verdik; bunlar, her iktidara gelişlerinde, verdikleri
sözleri unuttular. Bari, bu defa, hani, şöyle, biraz daha dini bütün gözüküyor
bunlar, herhalde sözünden dönmez, herhalde verdikleri sözü unutmazlar; çünkü,
en azından Allah'tan korkarlar" diyerek, sizlere oy verdiler ve sizi
buraya getirdiler. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Sevgili
arkadaşlarım... Evet, alkışlarla olmuyor... Keşke, bunun gereğini yapabiliyor
olsanız.
Şimdi, halk, aldatıldığının farkında olarak sizleri izliyor. Siz, bir
farklı görüş olduğunuzu söyleyerek geldiniz; ne yazık ki, klasik merkez sağ
partilerden de hiçbir farkınız olmadığı burada ortaya çıktı.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, konu bizim ne olduğumuz mu, yoksa
gündem mi?!
OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, kişilik bunalımı
çekenler açısından, gidilecek bir yer vardır; psikiyatra giderler. Kimlik
bunalımı çeken parti ya da kurumlar açısından 3 tane yol vardır. Bunlardan
birincisi, toplumun sesine kulak vermektir, ben nerede yanlış yapıyorum diye,
toplumun sesine kulak vermektir, muhalefetin sesine kulak vermektir. O
takdirde, bu yaşadığınız, eğer içinizde bu kimlik bunalımından şikâyetçi
olanlar da varsa, en azından, bir tedavinin başlangıcı olabilir. İkinci mesele,
özeleştiri. Kurumlar, partiler açısından önemli bir müessese, özeleştiri
müessesesidir. Yani, siz, bu kimlik bunalımından çıkmak için, oturup bakınız,
aynaya bakınız, kendinize bakınız, seçim programlarınıza bakınız, seçim beyannamenize
bakınız. Bu kimlik bunalımını aşmak bakımından, bir özeleştiriye kuvvetle
ihtiyaç duyuyorsunuz. Bu ihtiyacı size hatırlatmak, sadece muhalefetin görevi
değil. Siz, kendi aranızda, lütfen, bunu tartışınız; çünkü, giderek, bu, vahim
bir hal almaktadır.
AHMET IŞIK (Konya) - Siz kendinize bakın...
OĞUZ OYAN (Devamla) - Tabiî, üçüncü bir yolu da vardır kimlik
bunalımından kurtulmanın; o da, seçmene gitmektir. Seçmene gidildiğinde, bunun
cevabını alacaksınız; ama, henüz... (AK Parti sıralarından "Siirt'te
gittik" sesleri, alkışlar)
AHMET IŞIK (Konya) - Siirt'te seçime gideli 1 hafta oldu!
OĞUZ OYAN (Devamla) - Dün söyledim, Siirt'te, 1 200 dolar gelir
düzeyindeki insanlar -bu, başka bir ilde de olabilirdi- bir başbakan çıkararak,
acaba, açlığa, işsizliğe çare bulabilir miyiz umuduyla hareket etmektedirler.
Türkiye'de, insanları çaresiz duruma getirdiniz.
Değerli arkadaşlarım, bir genel seçimi, bir yerel seçim gibi çalışan ve
bir araseçim gibi çalışan bir mekanizmayla karşılaştıramazsınız. Burada,
sizin... (AK Parti sıralarından gürültüler) Üçüncü yol, yani seçmene gitmek, bu
işin kesin ilacı olacaktır; ama, bakınız, daha, önünüzde zaman var; lütfen, bu
iki yolu; yani, bir, muhalefetin söylediklerine kulak vermek... Burada, bu
Meclisi verimli çalıştırmak açısından en azından kulak veriniz. Burada, bakın,
13 madde geçti, gece 12.00'ye kadar çalıştık, 126 maddelik bir tasarıyla
uğraştık, şimdi, onu geri çekip de "şu iş sözleşmesini- işverenlerin
talepleri üzerine, talimatları üzerine- nasıl geri çekeriz" üzerine bir
siyaset yapıyorsunuz. Ne Meclisi çalıştırıyorsunuz ne ülkenin sorunlarına çare
bulacak çözümleri bu Meclise getiriyorsunuz, bu Meclisi sadece oyalıyorsunuz,
kendini oyalıyorsunuz. Böyle bir iktidar olamaz, böyle bir iktidar anlayışı
olamaz. Böylesine hazırlıksız bir tek başına iktidar partisi, Türkiye'ye zaman
kaybettirmekten başka bir şey yapmamaktadır. Üzüntülerini belirtmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.
Önerinin lehinde söz isteyen, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma
Kurulunda anlaşamadığımız gündemle ilgili Grup önerimizin üzerinde söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, üç gündür Parlamentodaki yaşanan olaylar, inanıyorum ki,
Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerini de, bizleri de, Türk kamuoyunu da
üzmüştür. Bunların nedenlerini uzun uzadıya anlatmanın da doğru olacağı
kanaatinde değilim; ama, iş yasası Meclisin gündemine gelince, biz, çok rahat
bir şekilde muhalefetin bu tasarıyla ilgili görüşlerini dinleyelim, muhalefetin
bu konudaki önerilerini dikkate alalım ve bu çerçevede katkılarını da alarak,
toplumsal mutabakatın yanında, Mecliste iktidar ve muhalefetin mutabakatıyla bu
yasa çıksın diye, birinci günü, tam sekiz saat, Cumhuriyet Halk Partisi
sözcülerini bu kürsüden dinledik. Bu süre içerisinde söz alan çok değerli
arkadaşlarımız, ne yazık ki, gerek verdikleri önergelerde gerekse söz aldıkları
madde üzerinde, içerikle ilgili bir tek cümle söylemediler ve bir gün sonra da,
ister istemez, AK Partinin hükmî şahsiyetini hedef alan bu cümlelerinden
dolayı, AK Partinin çalıştırmayı hiç de düşünmediği İçtüzüğün diğer hükümlerini
uygulamak zorunda kaldık. Yoksa, eğer, niyetimiz burada muhalefetin sesini
kısmak olsaydı, birinci gün, İçtüzüğün bununla ilgili amir hükümlerini
uygulardık; ama, öyle bir düşüncemiz yoktu. Bu düşüncenin bizde oluşmasının
kaynağı, söz alan değerli muhalefet yetkililerinin, aslı astarı olmayan, sırf
kamuoyuna siyasî mesaj vermeye yönelik ifadeleridir; tatsızlığın özü budur,
bunu ifade etmek istiyorum.
Bugün yine bir Grup önerisiyle huzurlarınıza geldik. Söz alan
arkadaşlarımız, özellikle Sayın Oğuz Hocamız, yine, gündemle ilgili bir şey
söylemediler; hatta, öyle şeyler söylediler ki, doğrusu, hiç yakıştıramadım. AK
Partinin kimlik diye bir problemi yok. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK
Partinin kimliğiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisine bir yerlerden görev mi
verildi?!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Kompleksi var, kompleksi; AK Partiye karşı
kompleksi var.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Yani, bu nasıl bir ifadedir; bu kadar deneyimli
arkadaşlarımız, bunu, bu kürsüden ifade ederler; doğrusu, bunu anlamakta
zorlanıyoruz.
Bizim, Cumhuriyet Halk Partisinin kimliğiyle ilgili bugüne kadar ne
söylediğimiz bir şey var, ne de söyleriz bunu; ama, böyle bir durumu kürsüye
taşımanızdan üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.
İkinci bir olay: Türkiye'de sol ve sağ kavramları. Arkadaşlar, aslında,
şunu açıkça söyleyeyim; Türkiye'de, sol kesimi görünce, Batı'daki solculara
olan hayranlığım daha da bir artıyor yani. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yani, bakıyorsunuz, bir anlamda, Türkiye'de emeğin, dargelirlinin, işsizin,
yoksulun, niye AK Partiye oy verdiğini kendinize bir sorun; oylar, neden AK
Partiye gidiyor? (AK Parti sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hepsi pişman, hepsi.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Eğer, siz, içtenlikle emeğin yanında olsanız;
eğer, sizler, içtenlikle, yoksulun, çaresizin ve mağdur olanın yanında olsanız,
ben inanıyorum ki, dünyada olduğu gibi, orada değil, burada yer alırsınız. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Bu özeleştiriye sizin ihtiyacınız var; ama, aslında, sol zihniyet, bu
eleştiriyi de Türkiye'de sağlıklı yapamıyor, her eleştiri, içinizde yeni bir
bölünmeyi getiriyor; onlar sizin sorunlarınızdır, onların içine girmek
istemiyorum.
Burada, sol ve sağla ilgili ortaya konulan ifadeler de, ne acıdır ki
-tabiî, saygıdeğer hocamızın, sol ve sağla ilgili olarak, ortaya koyduğu
ifadeler- eski tabirle, kitabî ifadelerdir; yani, kitaplarda böyle yazıyor;
ama, uygulamaya bakın: Türkiye'de kimin emekten yana olduğunu, kimin, kentin
varoşlarında binbir çileyle karşı karşıya kalmış olduğunu; sosyal
adaletsizliklerin hüküm sürdüğü ülkemizde, bu kesimlere kimin kucak açtığını,
kimin gerçekten samimî olarak sahip çıktığını halkımız çok iyi görüyor, çok iyi
biliyor. Onun için, burada kitaplardakini aktarmamız çok önemlidir; ama, kitaplarda
olanı, pratik hayatımıza, parti felsefemize hâkim kılmak önemlidir ki, AK Parti
bunun gereğini yapmaktadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, İş Yasası Tasarısıyla ilgili "bunu alelacele
olarak Meclisin gündemine getirdiniz; yeteri kadar tartışılmadı"
diyorsunuz; bunlara katılmak mümkün değildir. İş Yasası Tasarısı ve İş
Güvencesi Yasası bir bütün olarak ele alınması gerekirken, 21 inci Dönemde, bu
bütünlük bozuldu, o günün siyasî şartlarında, iş güvencesiyle ilgili kısmı, İş
Yasası Tasarısından çıkarılarak Meclisin gündemine getirildi ve Meclisin
gündeminde, AK Partinin de desteğiyle, İş Güvencesi Yasa Tasarısı yasalaştı.
Şimdi, İş Güvencesi Yasası, Türk emekçilerinin çok önemli bir
kazanımıdır ve bu kazanımda o zaman siz yoktunuz; bu tasarının yasalaşması
sırasında sizler yoktunuz; ama, bu tasarı, AK Partinin desteğiyle yasalaştı ve
ertelenmesinde de o günün hükümetinin dahli vardır. Biz, o zaman "bu, 15
Marta ertelensin" diye bir şey demedik; o günün hükümeti, bunu bir yıl
erteledi; biz de, çok iyi niyetle, sosyal tarafları bir araya getirdik,
iki-ikibuçuk ay boyunca tartıştılar.
Yine, burada "uzlaşma olmadı" şeklinde ifadede bulunuyorsunuz;
bu da doğru değil arkadaşlar. Taraflarla görüşün; bazıları 11 madde diyor,
bazıları 7 madde diyor; geneli de, 2 madde de bir uzlaşmazlığın olduğunu
söylüyor; yani, 126 maddeden 2 madde üzerinde taraflar uzlaşamamışsa, bu,
uzlaşma sağlanamadı demek değil ki; önemli merhaleler kat edilmiş.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Güzel; devam edin o zaman!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Şimdi geri alıyorsunuz...
FARUK ÇELİK (Devamla) - Ama, benim algılayabildiğim kadarıyla şu oluyor:
Taraflar, farklı yerlerde farklı ifadelerde bulunmuşlar. Belki, biz, bu
tasarının hazırlanışında, AK Parti olarak, sosyal kesimlerin, tarafların
uzlaşmasını öne çıkardığımız için fazla müdahil olmadık "buyurun siz
uzlaşın" dedik; doğrusu da buydu, bir hakemlik yaptık yani; ama, maalesef,
taraflar, belki de, Cumhuriyet Halk Partisine farklı şeyler, uzlaşma
çabalarında ise daha farklı şeyler söylediler. Bugün, sendikaların
açıklamalarından bahsettiniz; ben, şunu açıkça söylüyorum: Kendi iç dinamikleri
açısından bu açıklamalarını saygıyla karşılıyorum. Evet, bunu saygıyla
karşılıyoruz; bu açıklamaları yapma ihtiyacını duymuşlardır, kendi iç
dinamikleri de bunu gerektiriyordu; ama, biz, bu tasarının Mecliste görüşülmesi
esnasındaki bilgi kaynaklarındaki noksanlığın veya bunları yorumlamadaki
sıkıntılardan kaynaklanan huzursuzluğun kamuoyuna, işyerlerine yansımasını
dikkate alarak, üç aylığına, 30 Hazirana bu tasarıyı erteleyelim; ayrıca, çıkan
yasanın yürürlüğünü de 30 Hazirana erteleyelim, eşzamanlı, birlikte bu yasayı
çıkaralım düşüncesiyle bugünkü öneriyi huzurlarınıza getirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Bugünkü Grup önerimizde, gündemin, 2 nci
sırasına Emekli Sandığıyla ilgili tasarıyı koyduk; dün yarım kalmıştı, ona
devam edeceğiz; 3 üncü sırada ise, arkadaşlarımızın, İş Güvencesi Yasasının
yürürlük tarihinin ertelenmesiyle ilgili tekliflerini; 4, 5 ve 6 ncı sıralarda
ise, Hindistan Cumhuriyetiyle yapılacak uluslararası sözleşmeleri; 7 nci sırada
da, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkmenistan Cumhuriyeti arasındaki bir
uluslararası sözleşmeyi görüşelim diyoruz. Bugün, gündemin 7 nci sırasına kadar
olan tasarıları görüşeceğiz; pazartesi günü ise, Meclisin çalışmaması önerisini
huzurlarınıza getirdik.
Bu öneriye, umarım, üç gündür yaşanan, gerçekten, hiç kimsenin arzu
etmediği sahneleri unutarak, bir kenara bırakarak, Cumhuriyet Halk Partisinin
de destek vereceği temennisiyle; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Şimdi, önerinin lehinde söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Salih
Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimizin lehinde söz aldım.
Bugüne kadar bu hususta yapılan tartışmalar, Türk kamuoyunun önünde
yapılmıştır; zaman zaman Meclisimizin mehabetine yakışmayan üslupta, tavır ve
davranışta, maalesef, üzücü olaylar da yaşanmıştır. Ümit ederiz ki, bundan
sonra, bu ve benzeri olaylara da fırsat verilmez.
Tabiî, çok tartışılan konuların başında, AK Partiyi ve şahsımı en çok
ilgilendiren husus, elbette, Parlamento, bir yasama çalışması yerine getirecek,
bir yasa çıkaracak ve görev yapacak; ama, bundan da önemli olan, bence,
ekmeğinden, aşından olan gariban işçilerimize oluyor. Üzüntümüz ve maalesef,
üzerinden siyaset yapılan, istismar edilen konunun bu olmuş olmasıdır; bir
garibin aşıyla, ekmeğiyle, işiyle bu işin karşılaştırılması ise, en üzücü
olanıdır. Neden işsiz kalıyorlar; Bir işveren, niçin, işçisini işinden
çıkarmak, kapının önüne koymak gibi bir eylem yapıyor; elbette, bu, gereksiz
değil. Bunu, kamuoyu çok iyi takip ediyor. Zannedersem, değerli grup
başkanvekili arkadaşlarım da ifade etti. Cumhuriyet Halk Partisine yönelik
yapılmış olan açıklamalar kendilerini de üzmüştür; vermiş oldukları görüntüler,
maalesef, benim de kendilerine yakıştırmadığım bir noktaya doğru gitmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi, âdeta, işyeri düşmanı, işveren düşmanı gibi;
dolayısıyla, işçi düşmanı gibi bir pozisyona doğru itiliyor ki; ben, bunun
böyle olmadığını biliyorum, böyle olmadığına da inanıyorum. (CHP sıralarından
"hayır, hayır" sesleri, gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kimse onu söylemiyor.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bakın, lütfen, dikkat buyurun; böyle
olmadığına dair inancımı da ifade ediyorum. Arkadaşlarımızın böyle bir yaklaşım
içerisinde olması değil, bu görüntüye doğru olayın kaymış olması beni
endişelendirmektedir.
Elbette, iş hayatı, işvereniyle, işçisiyle bir bütündür. Siz, iş
hayatında, sadece işverenleri bir kenara koysanız iş hayatı oluşmaz; sadece iş
arayanları, işçileri bir tarafa koysanız, bu da iş hayatını temsil etmez.
Dolayısıyla, işvereni, işçisi birlikte iş hayatını tamamlayan bir cüz gibidir;
birini diğerinden ayırmak, birinin hakkını diğerine, diğerinin hak ve hukukunu
bir başkasına peşkeş çekmek ise, Parlamentoya hiç yakışmaz; böyle bir şey de
söz konusu değildir.
Değerli arkadaşlar, ben inanıyorum ve biliyorum ki, bugüne kadar, ister
ülkemizde olsun, isterse dünyada olsun, iş hayatını tanzim eden yasaların
çıkarılması hep zor olmuştur, gerçekten de zordur. Bu zoru başarmak için gayret
sarf ediyoruz. Bizim, AK Parti olarak, iş hayatının hakkaniyet ölçüsünde bir
yasaya kavuşması konusundaki samimî çaba ve gayretlerimiz, bugüne kadar olduğu
gibi, bundan sonra da devam edecektir. Takdir edersiniz ki, bu memlekette, çalışan
milyonlarca kardeşimiz var; yine, bu memlekette milyonlarca işsiz evladımız
var. Bir insanın, işsiz olması, çoluğuna çocuğuna ekmek götüremeyecek duruma
düşmüş olması, herhalde, hiçbir insanın vicdanen kabul edebileceği bir olay
değildir. Onun için, iş hayatında, işi olan bir kardeşimiz, psikolojik
nedenlerle, sadece ve sadece, 15 Martta yürürlüğe girecek olan İş Güvencesi
Yasası nedeniyle işinden çıkarılıyorsa, bu, fevkalade yanlıştır, tehlikelidir.
Dolayısıyla, aramızda, o gün sendikacı olarak görev yapan -milletvekili
olmayanlar- bugün milletvekili olan arkadaşlarımız çok iyi biliyorlar ki, İş
Yasasıyla ilgili birinci adım olan İş Güvencesi Yasası seçim öncesi alelacele
çıkarılmıştır. Biz ise, ondan sonraki süreçte, bizden önce başlamış olan
tasarıyı, bugüne kadar, çıkarmak için samimî gayretimizi orta yere koyduk.
Bilim kurulu çalıştı, 4 tane konfederasyon temsilcisi çalıştı, bu tasarıyı
gönderdiler.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Hep karşı oldun sen; şimdi intikam
alıyorsun!..
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Buraya gelen tasarı komisyonda görüşülürken
bile, Sayın Bakanımız başta olmak üzere, sabahlara kadar nihaî uzlaşma
noktasına ulaşmak için toplantılar yapıldı ve ona dayanılarak bu İş Yasası
Tasarısı da buraya getirildi. Fakat, gördük ki, hem mutabakat sağlıyorlar,
olayı tanzim ediyor, düzenliyor, katkı sağlıyorlar, 2 maddeye kadar
ihtilaflarının düştüğünü söylüyorlar; hem de, daha sonra eylem kararı alıp,
çıkıp, aleyhte açıklamalar da yapabiliyorlar. Bu ise, Türk kamuoyu tarafından
ibretle takip edilmektedir. Göreviniz sendikacılık olabilir, göreviniz siyaset
olabilir, göreviniz bürokrasi olabilir, işadamı da olabilir; ama, hiçbir zaman,
bu milletin gözünden, yapılan yanlışlıkların kaçmayacağı herkes tarafından
doğru anlaşılmalı ve bilinmeli, buna göre de hareket edilmelidir.
Değerli arkadaşlar, onun için, biz, samimî olarak çıkarma çaba ve
gayretimizi orta yere koyduk. Üzülerek söyleyelim ki, Cumhuriyet Halk
Partisinin çok aşırı tepki koyması ve işçi kesimini temsil eden
arkadaşlarımızın da, maalesef, hem mutabakatın içinde hem de dışında rol almış
olması bu işi bu noktaya getirdi. O halde, yapılacak şey nedir; daha çok
kardeşimizin işsiz kalmaması için bir denge kurulmalı. Her ne kadar, şu anda
eylem kararı alsalar da, kamuoyuna açıklamalar yapsalar da, şahitleri de
ortadadır ki, evet, üç aylık ertelemeye, taraflar mutabakat sağlamıştır. Evet,
bu mutabakat vardır; ancak, bu mutabakatı...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Kapusuz, siz, işçi dostuyum diyorsunuz; ama,
nasıl işçi dostusunuz ki, işverenlerin yanında yer alıyorsunuz ve İş Güvencesi
Yasasını erteliyorsunuz?! (AK Parti sıralarından "Otur yerine"
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekili, yerinize oturun lütfen.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, birileri çıksa,
söylemiyle, eylemiyle farklı bir noktaya taşısa, bu mutabakatın var olduğunu
açıkça ifade isterim; bu bir.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Doğru söylemiyorsun!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Doğru söylemiyorsun!
BAŞKAN - Oturur musunuz efendim... Lütfen oturunuz.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Burada cevap hakkı olmayan insanlar hakkında
laf söyletiyorsunuz!..
BAŞKAN - Sayın Meral, yerinize oturunuz lütfen.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Elbette ki, biz, işçilerin yanında olacağız;
elbette ki, biz, işçileri savunacağız.
BAŞKAN - Hatibe müdahale etmeyin. Söz istersiniz, Başkanlık takdir eder.
Lütfen oturun yerinize.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, ben, biraz önce
kendilerine yakıştıramadığım tavrı, zannedersem, yine sergilemeye başladılar.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Siz, işverenlerin partisisiniz, işverenlerin!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz, hiçbir kesimin
partisi değiliz; biz, Türkiye'nin partisiyiz; işçisiyle, işvereniyle,
köylüsüyle, esnafıyla, sanayicisiyle, bütün kesimlerin partisiyiz. Onun için,
biz, meydanlara çıktığımızda "biz, Türkiye'yiz" dedik; milletimiz
buna inandı ve desteğini de verdi; sonuçlar orta yerdedir. Bunun tartışılacak
bir yönü de yoktur.
Değerli arkadaşlar, uzlaşmanın, diyaloğun daha faydalı ve verimli
çalışmanın sonuçlarını elde etmek için, daha güzel bir yasa çıkarmak için,
bundan sonra da arayışımız devam edecektir.
Ben, huzurlarınızda şunu ifade etmek istiyorum: Biz, iktidarda ve
muhalefette farklı değiliz. Muhalefetteydik, İş Güvencesi Yasa Tasarısı geldi
ve destek verdik.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sen vermedin, sen karşıydın; şimdi, intikam
alıyorsun!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben, bir partinin grup
başkanvekili olarak geldim, o gün konuşma yaptım ve Grubumuz olarak da destek
verdik. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için, hiç kimse, burada olmadığı
yerde, buradaki olanları bize satmaya kalkmasın. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, not alıyor musunuz "satma"
lafı sataşma için yeterlidir.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet, İş Güvencesi Yasa Tasarısına destek
verdik. Bugün için, İş Kanunu Tasarısının çıkarılmasından yana tavır koyduk,
destek verdik ve Meclise getirdik; ama, gördük ki, istismar ediliyor. O zaman,
yapılacak şey şudur: Bu arada, işçi kardeşlerimiz işinden ediliyor. Bu
psikolojiyi dağıtmak için, derhal, üç değerli milletvekili arkadaşımızın vermiş
olduğu teklifi, komisyonumuz gündemine aldı, görüştü, şu anda da, Parlamentonun
gündemine alalım. Daha çok evladımızın işsiz kalmaması için, tedbiren, üç ay
daha, Meclis ve partilerimiz, sendikalarımız fırsat bulsunlar, uzlaşsınlar diye
bir karar vermenin aşamasındayız, arifesindeyiz. İşte, biz, iktidarda da,
muhalefette de, işçiden, çiftçiden, köylüden, haktan ve hukuktan yanayız. Tek
taraflı yapılacak yanlışlıklara ise, hiçbir zaman razı olmayız; bu, işçimiz
için de, işverenimiz için de, hepimiz için de geçerli bir şeydir.
Bir diğer hususu huzurlarınızda ifade edip, sözlerimi tamamlamak
istiyorum. Değerli arkadaşlar, sendikal görevde hizmet yapan değerli
konfederasyon başkanlarımıza, işçi ve işverenlere -TOBB'miz dahil olmak üzere-
şu çağrıda bulunmak istiyorum: Değerli arkadaşlar, bu Parlamento size üç ay
daha süre verecek. Bu üç ay içerisinde, gelin, uzlaşın, anlaşın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, mikrofonu açıyorum, toparlayın.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Biz de, onlardan gelen nihaî uzlaşmayı ve
anlaşmayı -anlaşamadıkları konuları biz kendi içimizde çözeriz- anamuhalefet
partisi olan Cumhuriyet Halk Partisiyle birlikte çalışarak, nihaî bir noktaya
getirmek isteriz; ama, bir öncesinde olduğu gibi, son güne, son geceye bırakmak
yok. Bu sefer, en geç bir ay içerisinde bu uzlaşmayı bekleyeceğiz. Bir ay
içerisinde bu uzlaşmayı sağlarlarsa, getirdiklerini gündemimize alacağız,
değilse, Parlamento olarak, AK Parti iktidarı olarak, gündemimizdeki bu
meseleyi, kesenkes, kararımızı verip, sonuçlandıracağız. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Çağrım şudur arkadaşlarım: Hiç kimse, bu meseleyi, siyaset meselesi,
istismar meselesi... Hiç kimse, bunun üzerinden siyaset yaparak, birtakım
çevreleri istismar etmeye kalkmasın; siyasetçiler başta olmak üzere.
İş hayatındakilere de şu çağrıda bulunmak istiyorum: Ey iş âlemi,
işveren kardeşlerim, eğer, siz, İş Güvencesi Yasası gündeme giriyor diye,
psikolojik bir nedenle işçi kardeşlerimizi sokağa bırakmışsanız, samimî olarak
şunu yapınız: İş Güvencesi Yasası ertelenecek, siz de, bu yavrularımızı,
mutlaka, işlerinize geri alınız; almanız, hem vicdanî hem de vatandaşlık
görevinizdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Kapusuz, kendini aldatıyorsun, kendini
aldatıyorsun sen; danışıklı dövüşü bırak!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Eğer, bu konuda samimiyseniz bu çağrımıza kulak
verin diyoruz; çünkü, bundan sonra yapacağımız çalışmalar, sizlerle ilgili
yapacağımız düzenlemeler için aynı zamanda bir emsal teşkil edecektir, bundan
sonraki çalışmalarımıza ışık tutacaktır. İşin özü ve esası : Evet, işçisi ile
işvereniyle iş hayatını daha güzel düzenleyen yeni bir yasanın Türkiye Büyük
Millet Meclisinden çıkması için elimizden gelen çabayı göstereceğimizi bir kez
daha ifade eder, önerinin lehinde olduğumuzu sizlerle açıkça paylaşır ve
hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.
Önerinin, tümünü okuttuk; lehinde ve aleyhindeki, görüşmeler tamamlandı;
şimdi, önerileri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
Birinci öneriyi okutuyorum:
Öneriler:
1- Genel Kurulun 16 Mart 2003 Pazar günkü (bugün) Birleşiminde, daha
önce Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 82 sıra
sayılı İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur
ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile
Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden görüşülmesi ve
gündemin 3 üncü sırasına alınması, diğer işlerin buna göre teselsül
ettirilmesi.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
İkinci öneriyi okutuyorum:
2- Genel Kurulun bugünkü birleşiminde gündemin 7 nci sırasına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması ile
17.3.2003 Pazartesi günü Genel Kurul çalışmalarının yapılmaması önerilmiştir.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, daha dün, yine, komisyon yok
diye, hükümet yok diye erteledik. İçtüzüğün maddesi çok açık; bir kereye mahsus
ertelenebilir. Şimdi, tekrar, komisyon ve hükümet yok diye erteleme olanağı
yoktur.
AKP Grup Başkanvekili de "biz, üç aylık bir süre veriyoruz,
taraflar gelsin, uzlaşsın" diye açıkça ifade etti. Öyleyse, yapılması
gereken, bu İş Kanunu Tasarısını geri çekmektir. O bakımdan, bunu ertelemek,
kesinlikle, İçtüzüğümüze aykırıdır.
Bu konuda söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, bu konuda İçtüzüğe bakıyorum şimdi. Geçen dönem
ben de İçtüzüğün hazırlanmasında bulunduğum için, bu İçtüzük maddeleri çok uzun
uzun tartışılmış, yorumlanmıştır; o bakımdan, hafızamı da yokluyorum.
Şimdi, İçtüzüğümüzün 45 inci maddesinde "komisyonlar, Genel Kurulda
başkan veya başkanvekili veya o konu için seçilmiş özel sözcü veya sözcüler
tarafından temsil olunurlar" deniliyor; kesin hüküm.
Geçiyorum 62 nci maddeye; 62 nci madde de, yasaların müzakeresinde
hükümetin temsilini düzenlemiştir. Birinci fıkranın son kısmında "Bu
kimseler -yani, hükümet temsilcileri- görüşmenin başında hazır değillerse, o
konudaki görüşme bir defalık gelecek birleşime bırakılır" deniliyor; yani,
gelecek birleşimde de yoksa -hükümet yok; ama, komisyon var- görüşmelere devam
edilir. Bugüne kadar yapılan tüm Meclis çalışmalarında, geçen dönem yapılan
Meclis çalışmalarında... Bakıyorum, aksine, emredici bir hüküm de yok; yani,
komisyon da gelmese, hükümet de gelmese, Meclis, bu çalışmaları devam ettirir
noktasında yorum getirecek bir hüküm de göremedim.
Bu Başkanlık, mevcut İçtüzüğe, bundan önceki İçtüzüğe göre, bugüne
kadarki tatbikatı, İçtüzüğe uygun olarak, bu şekilde yürütmüş. Meclis adına
bunu hazırlayan komisyon olmadığına göre, burada müzakereler devam ederken, bir
konuda siz bir sordunuz, bir milletvekilimiz soru sordu, bir grup bir talepte
bulundu; kime soracağız, kiminle tartışacağız?!
O bakımdan, ben, bu ertelemenin İçtüzüğe uygun olduğu kanaatindeyim; o
bakımdan, görüşmelere devam ediyoruz efendim.
Teşekkür ederim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, bir kere, Komisyon ve Bakan
burada niçin yok, Meclisin iradesine rağmen niçin olmaz; birinci mesele o.
BAŞKAN - O, benim görevim değil efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Anlıyorum.
İkinci mesele, sizin bu yorumunuzu esas alırsak, komisyon, kendisini
seçen Genel Kurulun üzerinde bir role soyunuyor ve biz, Komisyon burada yok
diye, bir kanun tasarısını sonsuza kadar görüşemeyebiliriz.
Bu yorumunuz doğru değildir; o nedenle, 63 üncü maddeye göre, görüşümü
açıklamak üzere söz istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, ben "ertelenmiştir" dedim, siz de görüşünüzü
yerinizden açıkladınız; teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/524) (S. Sayısı : 72)
BAŞKAN - Komisyon?.. (CHP sıralarından "Yok" sesleri)
Hükümet?..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hükümet burada efendim. (CHP sıralarından
"Yok" sesleri)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Komisyon da yok, Hükümet de yok.
BAŞKAN - 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 15.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 16.05
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik),
Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Ta-sarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/524) (S. Sayısı : 72)(Devam) (1)
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 3 üncü maddesi kabul edilmişti.
Yeni madde ihdasına dair bir önerge var. 4 üncü maddeye geçmeden önce bu
önergeyi işleme alacağım.
Önce, önergeyi okutup, Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılırsa, önerge üzerinden yeni bir madde olarak görüşme açacağım;
Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması durumunda ise, önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarıya 3 üncü maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki
maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Hüseyin Güler |
Ali Arslan |
Haluk Koç |
|
Mersin |
Muğla |
Samsun |
|
Nurettin Sözen |
|
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
|
Sivas |
|
Ankara |
"Madde 4.- Kamuda görev yapan hekimler bu kanuna tabi
değildir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Sayın Başkan, önergeye katılmamız mümkün değil; çünkü, hem sayımız yeterli
değil hem de katılmamız uygun değil
BAŞKAN - Zaten çoğunluğumuz yok, katılamıyoruz diyorsunuz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Çoğunluğumuz da yok efendim.
BAŞKAN - Komisyonun salt çoğunlukla katılamadığı önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci maddesinin (d) bendinden sonra
gelen ilk fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
(1) 72 S. Sayılı Basmayazı, 15.3.2003 tarihli 47 nci
Birleşim Tutanağına eklidir.
"T.C. Emekli Sandığına yazılı olarak başvurdukları tarihteki
öğrenim durumu itibariyle tabi oldukları personel kanunlarında yer alan
hükümlere göre belirlenecek göreve giriş derece, kademe ve ekgöstergeleri ile
emekli keseneğine esas aylığın hesabına ait tüm unsurların toplamının, o
tarih-te yürürlükte olan katsayılarla çarpımı sonucu bulunacak tutarlar esas
alınarak, yine o tarihteki kesenek ve karşılık oranlarına göre hesap edilir. Bu
hüküm, bu Kanunun ek ve değişiklikleri ile diğer kanunlarla getirilen bütün
borçlanmalar hakkında da uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Diyarbakır
Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit; buyurun.
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununa göre, sandık iştirakçilerinin, görevleriyle ilgilerinin
kesilmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurdukları tarihtir. Bu tasarıyla
yaş haddi 65'ten 61'e indirilmektedir. Ancak, burada, tüm memurlar için
objektif bir uygulama getirilmemektedir. 6 400 ve daha yukarı ekgöstergeli
görevlere, müşterek kararname veya Bakanlar Kurulu kararıyla atanmış olup, bu
görevleri, fiilen yürütmekte olanların yaş hadlerinin, gerekli görülen hallerde
65 yaşına kadar uzatılması hususunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir. Bu
gerekli görülen hallerin neler olduğu konusunda ise, objektif ölçütler
getirilmediğinden, takdire dayalı, indî ve sübjektif değer yargılarıyla
partizanlık, dar kadro anlayışı ve adam kayırmacılık yapılacağı hususunda ciddî
kuşkularımız vardır.
Değerli arkadaşlar, bu gereksinmeler, kamu çalışanlarının gereksinimleri
değildir. Ekonomimizin gelişmişlik düzeyi, sosyal korumanın gerekliliği,
çalışanların sürekli özveriye zorlanması ve giderek ağırlaşan bugünkü
koşullarda bu tasarının yasalaşması halinde, ortaya toplumsal maliyeti yüksek
bir tablo çıkacağından, toplumdaki sosyal barış ve adalet anlayışı
zedelenecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emekli Sandığı mevzuatında bugüne
değin 65 olan yaş sınırının 61'e indirilmesinin gerekçesi olarak, daha genç
yaştaki personelin dinamizminden yararlanma amacı gösterilmektedir; ancak,
böyle bir uygulamayla kamu yönetiminde belli bir kurala bağlanan yükselme
kuralının bozulacağı, mevcut çalışanların bilgi, beceri ve deneyimlerinden
yararlanılamayacağı hususları gözardı edilmektedir.
Kaldı ki, genç yaştaki personelin 6 400 ve daha üstü ek göstergeli
görevlere atanmasında bugünkü mevzuat açısından herhangi bir sakınca yoktur.
Şöyle ki, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 68/B maddesi hükmüne göre, 12
yıl süreyle kamu görevinde bulunanların bu görevlere atanması şu anda da mümkün
olduğundan, böyle bir değişikliğe şu an için ihtiyaç bulunmamaktadır.
Burada, gerek Bakanlar Kuruluna tanınan yetki ve gerekse yaş sınırının
61'e indirilmesi birlikte düşünülecek olursa, hükümetin, eş dost, yakın ve
akraba kayırmak suretiyle kamu yönetiminde kadrolaşmayı ve büyük bir tasfiye
hareketini başlatacağını tahmin etmek mümkündür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci
maddesinin (d) bendinden sonra gelen ilk fıkrasına göre, değişmeden önce
yapılan borçlanmalarda, borçlanmanın hesabı, borçlanmayı yapacak şahsın
memuriyete giriş derece ve kademe göstergesinin o tarihte yürürlükte olan
katsayıyla çarpımı sonucunda bulunan tutarın yüzde 35'i bir aylık hizmet
borçlanması tutarını oluşturmaktadır. Değişmeden önceki şekline göre bir aylık
hizmet borçlanmasının maliyeti yaklaşık 7 000 000 liradır. Örnek vermek
gerekirse, 20 ay askerlik yapmış bir memurun, daha sonra hizmetin ödenmesi
durumunda, borçlanması için ayda 7 000 000 liradan 140 000 000 lira para
ödemesi gerekecektir. Oysa, bu yasa tasarısıyla bu maddede yapılan değişiklikle
hizmet borçlanmasının formülü yeniden değiştirilmekte olup, hesaplamaya göre,
ilgilinin müracaat tarihindeki tahsilinin giriş derecesi göstergesi çarpı
katsayı, kıdem aylığı göstergesi çarpı katsayı, tabanaylığı göstergesi çarpı
katsayı ve özel hizmet tazminatının oranı çarpı katsayının toplamından oluşan
tutarın yüzde 35'i bir aylık borçlanmanın tutarıdır. Bu yeni hesaplamayla, bir
aylık borçlanma tutarı, yaklaşık 70 000 000 liraya yükseltilmiş bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere, hizmet borçlanmasının tutarı bakımından, yasanın eski
ve yeni şekli arasında oldukça büyük fark bulunmaktadır. Eski şekline göre 7
000 000 lira olan aylık hizmet borçlanması, bu değişiklikle, 10 kat, evet, tam
10 kat artırılarak 70 000 000 liraya çıkarılmış bulunmaktadır.
Bütçede memurlara yıllık yüzde 10-15 oranında zam öngörüldüğü bir
ortamda, emekli keseneklerinin acımasızca 10 kat artırılmasını, hakkaniyet ve
insaf ölçüleriyle bağdaştırmak mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, hükümet, bugüne kadarki uygulamalarında, elini
toplumsal kesimlerin cebinden çıkarmadığını göstermiştir. Maalesef, AKP
iktidara geleli, nereden ne keseceğini hesap etmekten âdeta yorgun düşmüş
bulunmaktadır. Önce, işçilerin uzun yıllar boyu büyük mücadelelerle elde
ettikleri kazanımları ortadan kaldırmaya çalıştı; sonra, söz verdiği halde,
çiftçinin doğrudan gelir desteğini tam olarak ödemedi ve çiftçinin Ziraat
Bankasına olan borç faizlerini silmedi. Daha dün de, memuru enflasyonun altında
bir gelire nasıl mahkûm ettiğini, hep birlikte buradan izledik.
Yapılmak istenen bu değişiklikler, çalışanların ihtiyaçlarını,
istemlerini ve beklentilerini karşılamaktan çok uzaktır. Bugüne dek süreklilik
kazanan krizlerin bedelini ödemek zorunda bırakılan kamu çalışanları, bir kez
daha, yeni bedeller ödemeye zorlanmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlete yıllarca hizmet etmiş
kamu görevlilerinin, böyle, ani bir kararla, bir çırpıda emekli edilerek kapı
dışarı bırakılmasını, büyük bir vefasızlık ve vicdansızlık örneği olarak
görmekteyiz. Bu, aynı zamanda, sosyal hukuk devletine yakışan davranış şekli de
değildir. Oysa, devletten beklenen, kendisine hizmet edenleri bir bir baba
şefkatiyle kucaklayarak, onlara vefalı davranması, onlara sahip çıkmasıdır.
Burada, kamu görevlilerinin bir kısmının zorunlu emekli edilmesi, bir
kısmının ise yaş haddinin uzatılması, çifte standarda çok iyi bir örnek teşkil
etmektedir. Bu tasarıyla getirilmek istenen değişiklik, Anayasamızın başta
eşitlik ve genellik ilkeleri olmak üzere, sosyal hukuk devleti ilkesine de
aykırı olduğundan Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi kesindir.
Bunun yanı sıra, böyle bir uygulama sonucu, kamu görevlilerinin bir
kısmının zorunlu emekli edilmesi, onları oldukça güç durumda bırakacaktır. Bu,
sosyal boyutu olmayan bir uygulama şeklidir. Daha dün, gerek parti programında
ve gerekse seçim bildirgesinde IMF'yi, sosyal boyutu dikkate almadığı
gerekçesiyle şiddetli bir şekilde eleştiren AKP'nin, şimdi, IMF politikalarına
tam teslimiyet göstererek, onun görüşleri doğrultusunda nasıl uygulamalar
yaptığını hep birlikte ibretle izlemekteyiz. Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi
Ajay Chhibber, sosyal boyutu olmayan, fakirlere, yoksullara karşı bir bütçe
hazırladığı gerekçesiyle hükümeti eleştirmiştir. "Sosyal boyutu yok"
diye oy alanların, bu boyutu ne kadar çabuk unuttuklarını kendilerine buradan
hatırlatmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin kendine hizmet edenleri
bir anda kapı dışarı etmesinin, sosyal hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını
belirtmiştim. İlle de bir yasa çıkarılacaksa, yumuşak geçiş yapılarak, kademeli
uygulama getirilmesi daha doğru bir davranış şekli olurdu.
Örneğin; 1 yıllık bir geçiş döneminden sonra, 2004 yılında 64 yaşa, 2005 yılında 63 yaşa, 2006 yılında 62
yaşa ve 2007 yılında 61 yaşa zorunlu emeklilik uygulaması getirilmesi halinde
sisteme daha esnek bir şekilde geçiş sağlanmış olacaktır, daha az itiraz
olacaktır.
Sayın milletvekilleri, memur da insandır; toplum içinde yaşamaktadır.
İhtiyaçları, borç ve alacak ilişkileri vardır. Böyle ani bir uygulamayla
zorunlu emekli edilmeleri sonucu gelir düzeyleri yarı yarıya azalacağından,
geleceğe yönelik olarak taahhüt altına girdikleri borçlarını ödemekte
zorlanacaklar, kapılarına bankalar ve icralar gelecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasiyle yönetilen ülkelerde,
parlamenter sistem benimsenmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, buyurun, toparlayın.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu sistemin esasını, yasama, yürütme ve yargı diye, güçler-erkler
ayrılığı ilkesi oluşturur. Yasamanın görevi kanun yapmak ve denetleme görevinde
bulunmaktır; ancak, burada görmekteyiz ki, komisyonlardan gelen metinler,
değişmez metinlermiş gibi, Yüce Parlamentodan geçirilmeye çalışılmaktadır. Ben
şahsen, bir CHP milletvekili olarak, bunu içime sindiremiyorum, sizlerin de
içinize sindiremediğinizi görüyorum ve biliyorum. Sırf parti disiplini uğruna,
Meclis, ideal, geniş katılımcı yasama faaliyetinde bulunamamaktadır.
Komisyonlardan gelen değişmez metinler, âdeta, virgülüne dokunulmadan, Yüce
Genel Kurulun onayından geçirilmeye çalışılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, şunu hatırlatmak isterim ki, iktidar, dünyanın
bütün ülkelerinde vardır; fakat, muhalefet, sadece demokrasiyle yönetilen
ülkelerde vardır. Muhalefet görevi kutsaldır. Onun görüş, düşünce ve
katkılarını almak, iktidarı yanlıştan korur, yüceltir.
Bu tasarının dünkü görüşmeleri sırasında, Cumhuriyet Halk Partisinin
değerli konuşmacılarının dile getirdikleri gibi, Türk dışpolitikasını
yönlendiren değerli Dışişleri Bakanlığı mensupları ile Maliye Bakanlığı merkez
denetim elemanlarının bu yasa kapsamına alınması, deyim yerindeyse, tam bir
gaflettir. Ümit ederim ki, hükümet, bu yanlış uygulamalardan en kısa sürede
dönecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu yasa
tasarısıyla, büyük bir tasfiye hareketi başlatılarak, kadrolaşmaya gidilmek
istenmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu tip uygulamaların hiç kimseye faydası
olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Bundan en büyük zararı halkımız ve
devletimiz görecektir.
Sizlere şunu anımsatmak isterim : Mahkeme kadıya mülk değildir; dün bunu
yapanlar, bugün burada değiller. Evet, yarın siz de burada olmayabilirsiniz.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi selamlar, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koçyiğit.
Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Efendim, emeklilik yaş haddini 65'ten 61'e indiriyoruz. Bir insanın
yetişmesi çok mu kolay sevgili arkadaşlarım?.. Bir kişiyi 18 yaşında memur
olarak aldık -18 yaşında alamayız, çünkü askerliğini yapmış olması lazım- veya 22 yaşında memur olarak aldık diyelim;
bu kişiyi, çalıştırıyoruz, çalıştırıyoruz, tam verimli hale geldiğinde
"seni emekli edeceğiz" diyoruz. Doğru, edelim; edelim de, öyle
meslekler var ki, bunların yetişmesi zaman alıyor. Bunlardan birisi -herkes söyledi-
Dışişleri mensupları; kolay yetişmiyor eleman, kolay yetişmiyor sevgili
arkadaşlarım. Otuziki senedir hekimlik yapıyorum, yöneticilik yapıyorum,
bunları görerek geliyorum; yetişmiyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - O madde geçti.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Elbette ki bu madde geçti; ama,
sevgili arkadaşım, beni bırakın da kendi kendime konuşayım; sizin laf atmanıza
lüzum yok.
Ben, bir şey söyleyeceğim...
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, siz konuşmanıza devam edin.
Lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, bir hekim düşünün: 24 yaşında hekim olur; ihtisası, askerliği
derken 30-32 yaşına gelir. Ondan sonra, asistanlığı, başasistanlığı geçtikten
sonra, doçent olacak, profesör
olacak... Bunlar, sene alıyor. Bir hekime tam yetişme zamanında, tam verimli
zamanında "seni emekli ettim" diyorsunuz. Ben, senelerdir Ankara
Numune Hastanesinin Başhekim Yardımcılığını yaptım. Siyasetçi arkadaşım telefon
açar "bana iyi bir hoca bul, iyi bir doktor bul" der. O, iyi doktoru
bulabilmek için... Acaba, birden bire mi yetişiyor onlar; onların yetişmesi
sene alıyor, zaman alıyor.
Sevgili arkadaşlarım, eğitim hastanelerini düşünün : Bu eğitim
hastanelerinde, hekimler, Türkiye'nin dört bucağına uzman yetiştiriyor; her
tarafa, uzmanlar, buralardan yetişiyor, üniversitelerden yetişiyor; ama,
Türkiye'de, bugün gördüğünüz, ilinizdeki ilçenizdeki uzman hekimlerin yüzde
90'ını veya yüzde 80'ini eğitim hastaneleri yetiştirmektedir.
Bugün, şef ve şef muavinlerini emekli ettiğinizde, onların yerine
getirip bir başasistanı koyduğunuzda, uzman hekimi koyduğunuzda aynı verimi
almamız olası mı? Ben, bunu kendim yaşadığım için söylüyorum; ben onun içinden
geliyorum.
Sevgili arkadaşlarım, ne olursa olsun, emeklilik yaşını 65'ten 61'e
indirmenin, hiçbir kimseye çok da fazla faydası yoktur. Eğitim hastanelerinden
alacağınız 200 doktorun yerine, başka bir kimse getirmeyeceksiniz ki, aşağıdan
birisi gelecek; yani, bu kadro açıldı da, ben, buraya yeni memur alacağım deme
olasılığınız yok. Onun yanında, yetişmiş insanları kenara atıp, böyle
seyretmek, bence çok yanlış bir şeydir.
Ben, burada, bu 61 yaş kapsamına istisnaî mesleklerin alınmasını çok
uygun bulmuyorum; ama, bunun yanında, derseniz ki, efendim, devletin diğer
memurlarını, yetişmiş memurlarını emekli etmeyelim; dediğiniz doğrudur...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, mikrofonu açıyorum; toparlayalım efendim.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Doğrudur; niçin yetişmiş
elemanları hemen kenara atalım, onları bir emekli psikozuna sokalım?
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Gençlere yer açalım.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Bence, gençlere başka yerlerde iş
aramak mecburiyetindeyiz, yeni iş sahaları açmak mecburiyetindeyiz; bu da,
iktidarın, iktidarların meselesidir. Onlar, memleketi inşaat sahası haline
getirirse, reel ekonomiyi düzeltmek için fabrikalar açarsa, tabiî ki yeni gelen
gençlere de iş bulunacaktır; ama, bu arada, iş bulacağım diye, 100, 200, 500
ilim adamını kenara atmak, bence tamamen yanlıştır diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
4 üncü madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına
göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
72 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesindeki "ve
karşılık" kelimesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
|
Erdoğan Özegen |
Murat Yılmazer |
Sabri Varan |
|
Niğde |
Kırıkkale |
Gümüşhane |
|
İsmail Bilen |
|
Zeki Karabayır |
|
Manisa |
|
Kars |
BAŞKAN - Bu okutacağım ikinci önerge, aynı zamanda en
aykırı önergedir; o nedenle, okuttuktan sonra işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
72 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesindeki
"başvurdukları tarihteki" kelimesinin "memuriyete başladıkları
tarihteki" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
|
Erdoğan Özegen |
Murat Yılmazer |
Sabri Varan |
|
Niğde |
Kırıkkale |
Gümüşhane |
|
İsmail Bilen |
Zeki Karabayır |
|
|
Manisa |
Kars |
|
BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Aktüeryal
hesapları da bozar mahiyette bir önergedir; o bakımdan, katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge sahibi?..
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
"Gerekçe:
Bugüne kadar Emekli Sandığına yapılan borçlanmalarda bu
sistem uygulandığından."
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etme-yenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
72 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesindeki
"ve karşılık" kelimesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
|
|
Erdoğan Özegen |
|
|
|
(Niğde) |
|
|
|
ve arkadaşları |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Aynı şekilde,
yine, aktuaryel hesapları bozduğu için katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge sahibi?..
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
"Gerekçe:
Borçlanmalarda, borçlanma bedellerinin bu sistem
uygulanırsa çok yüksek olacağından."
BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- 26.6.1984 tarihli ve 241 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 37 nci maddesi ile yürürlüğe giren ve 29.6.1994 tarihli
ve 3520 sayılı Kanun ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununa teselsül ettirilerek eklenen
Ek 66 ncı madde yürürlükten kaldırılmıştır
BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu maddeye ilişkin olarak
söylenmesi gereken çok şey yok. Gerçekten "kamuda geçirdikleri hizmet
süreleri toplam 30 yıldan aşağı olmamak şartıyla" ibaresi, ek geçici 6 ncı
madde sorun yarattığından, halihazırda yürürlükte olmasının bir mantığı
kalmadığından, çıkarılması öngörülmüş.
Tabiî ki, böyle bir hükme katılmamak, yürürlükte sorun
teşkil ediyorsa mümkün değil; ancak, ben, 5 inci maddeyle getirilen hükme
katılmakla birlikte, değiştirilmek istenilen Emekli Sandığı Kanununa ilişkin,
özellikle, emeklilik yaşının 65'ten 61'e çekilmesi ve de yüzde 15'lik primin
yüzde 16'ya çıkarılması konusunda bazı şeyleri belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Anayasamızın 49 uncu
maddesi,
"Çalışma hakkı ve ödevi
Madde 49.- Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.
Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek,
çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları -ve işsizleri- korumak, çalışmayı
desteklemek..." diyor ve . "...için gerekli tedbirleri alır."
diye devam ediyor.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 23 üncü
maddesinde: "Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve
elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır"
deniliyor.
Değerli arkadaşlarım, bir üzüntümü sizlerle paylaşmak
istiyorum. İki üç günden bu yana, bir yandan, çalışma yaşamını ilgilendiren,
neredeyse nüfusumuzun yarıdan fazlasını doğrudan etkileyen 1475 sayılı Yasayı
değiştiren tasarının görüşülmesine devam ederken, kesiyoruz, hemen akabinde,
devlet memurlarını ilgilendiren Emekli Sandığına ilişkin yasayı görüşüyoruz,
arkasından bir başka önerge geliyor, bir başka konuya geçiyoruz; ama,
gerçekten, ülkemizin sorunlarına yönelik çözücü tedbirleri almak gibi aslî
görevimize bir türlü dönemiyoruz.
Bugün, bu tasarıyla, biz, ortalama 400 000 000-500 000
000 lira arasında maaş alan, belki, öğleyin dairede yemek bile yemeden,
çocuklarının daha iyi okuyabilmesi, evinin komşularına muhtaç olmadan
geçinebilmesi için çalışan, çabalayan devlet memurlarının kesintilerini yüzde 1
nispetinde artırıyoruz.. Diğer taraftan, yine, çalışma yaşamının içerisinde
belli birikime ulaşmış, belli deneyime ulaşmış, devlet memuru statüsünde
çalışan arkadaşlarımızın bir an önce emekliliğe sevkini ilgilendiren bir konuyu
görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Türkiye'de çalışma
yaşamının bütününe bakıldığı zaman büyük sorunlar var; yani, devlet memurları
da çalışma yaşamının alanı içerisinde. Bizim yapmamız gereken esas çalışma,
çalışma süresini ve yaşama süresini bir bütün olarak ele alıp, ülkemiz
koşullarına uygun emeklilik durumunu gözden geçirmek olmalı. Sadece, böylesi
ekonomik kriz dönemlerinde, bir yerlerden tasarruf edebilmek için, ille
çalışanları huzursuz etmek, çalışanların primlerini artırmakla, belki, ülkesi
için son derece önemli görevlerde
bulunmuş ve bulunacak olan, sayıları da 2 000 civarını geçmeyecek miktardaki
devlet memurlarımızı, belki otuz yıl, kırk yıl gibi uzun yıllar, memur olarak
devletine hizmet etmiş, kamuya hizmet etmiş kamu görevlilerini, devletine
küskün bir biçimde göndermekle sosyal barışı sağlayamayız diye düşünüyorum.
Memurlara ilişkin yapılması gereken, gerçekten çok
büyük görevlerimiz var; bunlar, bizden çözüm bekliyor. Mesela, memurlar
arasında sorun olan aynı unvan içinde adaletsizlikler var. Nedir bu diye
soracak olursanız, dünyadaki ücret seviyeleri, ücret farklılıkları arasında
belli oranlar var- bizim, belli kurumlarımızdaki maaş farkına baktığımız zaman,
işe ilk giren ile son giren arasında son giren ile emekli olacak arkadaşlarımızın
durumu arasında, çok cüzi, küçücük belki 50 000 000-60 000 000 lira gibi,
liyakati, kıdemi, bilgiyi, beceriyi gözetmeyen ücret skalası var.
Kurumlar arasında adaletsizlik var. Bazı kurumların
kendilerine özgü eködemeleri var; o da devlet memuru, eködemesi olmayan
kurumlarda çalışanlar da devlet memuru.
Unvanlar arasında adaletsizlik var; yani, aynı unvanda;
fakat, kamunun farklı kurumlarında çalıştığı için farklı ücretler alıyor.
Örneğin, bir bakanlıktaki mühendis ile bir başka bakanlıktaki mühendis ya da
bir bakanlıktaki arşiv memuru ile bir başka bakanlıktaki ya da Meclisteki arşiv
memuru arkadaşlarımız arasındaki farklılıklar, verimliliği olumsuz
etkilemektedir. Devlet memurlarının bir kurumdan diğer kuruma torpil arayarak,
siyasî iktidarda kim varsa, oradaki tanıdığını, milletvekili arkadaşını,
akrabasını devreye sokarak kurum değiştirme arayışları var, ki, bunlar
verimliliği gerçekten olumsuz etkileyen faktörler.
Yine, kamuda çalışanlar arasında, çalışanların
statülerinden kaynaklanan farklılıklar var. Örneğin, kamuda memurlarımız var,
sözleşmeli personelimiz var, 1475'e tabi olan işçilerimiz var, geçiciler var,
üst kurullarda çok yüksek maaş alarak çalışanlar var. Şimdi, bu kurumlarda
çalışanlar arasındaki büyük adaletsizlikleri gidermek gibi görevlerimizin
yanında, hepimizin rahatsızlık duyduğu "benim memurum işini bilir"
felsefesini terk edeceği, bu ülkeye dürüstçe, namusluca hizmet edeceği -yani,
bulunduğu görevi, bulunduğu makamı, eğer devlete ait bir kasası varsa onu kendi
cüzdanı gibi görüp, el uzatmaktan uzak tutacak- insanca yaşayabileceği,
çoluğuna çocuğuna kimseye muhtaç olmadan gelecek hazırlayabileceği bir ücret
seviyesine çıkarabilmek gibi bir görevimiz varken, biz -tabirimi mazur görünüz-
sinekten yağ çıkarırcasına, 400 000 000-500 000 000 maaş alan memurun maaşını
yüzde 1 daha kesintiye uğratılarak devlete kaynak yaratmaya çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, kamunun kaynağa
ihtiyacı var. Kamu kaynaklarının çok kötüye kullanıldığı hepimiz tarafından
bilinen bir gerçek. Hepimiz, ülkemizin değişik yerlerinden geldik ve hepimiz,
Türkiye'de, kamu görevlilerinin kamu hizmetlerini çok iyi şekilde yürüttüğüne
tanık olamadık. Biz, burada, onların, hem ahlakî yönden hem de meslekî yönden
dürüst bir yurttaş olarak yaşabilecekleri olanakları, kaynakları onlara
sunabiliriz, yaratabiliriz. Yeter ki, biz, onları, bu ülkenin verimliliğine
katkıda bulunması, kalkınmasına katkıda bulunması için, incitmeden emekli
edelim. Emekli olduklarında da, gel kardeşim dediğimizde, ona fikir danışacağımızda,
onun düşüncesini alacağımızda, ben bu kuruma hizmet ettim, evet, buranın otuz
yıl, kırk yıl ekmeğini yedim ve güzelce ayrıldım, törenle ayrıldım, yeniden
bilgime başvurulması benim için bir onurdur deyip, o göreve koşarak gitmelerini
sağlamamız gerekir, o şekilde göndermemiz gerekir. Vazgeçelim, çalışanları,
memurdur, işçidir, emeklidir deyip huzursuz etmekten, rahatsız etmekten,
kurtaralım kendimizi bazı komplekslerden diyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Şimdi, şahısları adına, Muğla Milletvekili Sayın
Fahrettin Üstün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Üstün, süreniz 5 dakika.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
aldım; Yüce Heyeti saygıyla selamlarım.
Bir memurun yetişebilmesi ve devlete hizmet verebilmesi
için, uzunca bir süre gerekir. Bu uzunca süre, yılların birikimi, deneyimi ve
olgunlaşmayla olur. Ülkemizde devletin yükünü çeken, şu anki bürokrasi devleti
yürüten bu mekanizma, devletin üst kısmına hitap eden bu kanun tasarısıyla
tasfiye edilmek isteniyor. Bu tasfiye sonucunda, ileriki dönemlerde, ülke,
bürokrasi açısından büyük sıkıntı çekecektir.
Avrupalı bir ekonomist der ki: "Az gelişmiş
ülkeler gelişemezler." Neden diye sorulduğu zaman "işe nereden
başlayacaklarını bilmedikleri için" der.
Kamuoyunun ve Türkiye'nin umudu olarak büyük bir çoğunlukla geldiğiniz halde, nereden
başlayacağınızı bilmediğiniz için, memurla, işçiyle, çiftçiyle, köylüyle
uğraşıyorsunuz, gücünüz ona yetiyor; ama, buradan tezkere geçmediği halde, Amerikan
askerlerinin İskenderun'da, Mardin'de üs kurmalarına ses çıkarmıyorsunuz;
gücünüz yetmiyor.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Maddeye bak, maddeye!..
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Maddeye de bakacağım; bunu,
bir genelleme olarak söylüyorum.
Evet, gücünüz, 2 000 kişilik memur kadrosuna, üstelik,
devlet bürokrasinin üst kısmında yer alan, üst kesiminde yer alan ve devletin
bütün ağırlığını zor şartlar altında taşıyan insanlara yetiyor.
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sizin yaptığınız gibi...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Bu tasarının gerekçesinde
belirtilen dinamizm, belli bir olgunluktan geçer, belli bir süreçten geçer. 657
sayılı Devlet Memurları Kanununda ve her teşkilatın, her bakanlığın görevde
yükselme esaslarını belirleyen yönetmeliğinde, o birikimin seneler sonucunda
olduğu, atamaların ona göre yapılacağı belirtilir; ama, bunun dışında, dinamizm
getireceğiz diye vekâleten tecrübesiz insanları göreve getirdiğiniz zaman da
bürokraside çuvallarsınız.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Siz gençsiniz, başkaları
konuşsun bunları.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) -Teşekkür ederim.
Evet, ben gencim; ama, kamu hizmetinde bulundum. Kamu
hizmetinde benden daha olgun, yaş olarak daha büyük, daha dirayetli insanların
tecrübelerinden hep yararlandım; size de tavsiye ederim.
MAHMUT KOÇAK (Afyon) - Kendisi de genç, gençleri
savunmuyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale
etmeyelim.
Buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Yok, gençleri savunuyorum.
Öncelikli işiniz, göreviniz, geniş halk kitlelerini,
ezilen halk kitlelerini, ülkemizdeki sosyal çarpıklığı, sosyal bozukluğu
düzeltmek ve bunun için yasa tasarıları getirmek ve bu yasa tasarılarını
uygulamak olmalıdır.
İşçiyi kapıya koyarak, yıllarca devlet hizmetine
kendini adamış insanları kapıya koyarak, son görev anlarında bu insanları
devlete küstürerek bir yere varamazsınız. Yapmanız gereken, devlette memur,
devlette işçi olarak çalışan insanların özlük haklarını geliştirmek,
ücretlerini artırmak, sosyal barışı sağlamaktır.
Türkiye'nin önemli bir kısmı bugün açlık sınırında;
Devlet İstatistik Enstitüsünün resmî rakamı, yüzde 40. Bu yığınlar için
getireceğiniz kanun teklif ve tasarılarında yapıcı muhalefet olarak her zaman
var olduğumuzu biliyorsunuz; ama, az gelişmiş ülkelerin gelişememesindeki
sebeplerde, sıraya nereden başlayacağınızı, hangi yasaları getirmeniz
gerektiğini bilmediğinizden bu tür uygulamalarda hep karşınızda olacağız.
Maddeyle ilgili olarak da şunu söyleyelim : Bu tür
insanların devlet kapısından alınıp bir kenara bırakılmasından, konulmasından
dolayı ileride büyük sıkıntılar duyacaksınız ve bunu göreceğiz.
Sayın Vahit Erdem, uzun yıllar devlet bürokrasisinde
hizmet etmiş; devlet, tecrübelerinden uzun süre yararlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Devletin işleri hep yürüyor.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Devletin işleri yürümüyor
efendim, yürümüyor!
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Ecevit gitti, Demirel gitti
her iş yürüyor! Kimse vazgeçilmez değil!
BAŞKAN - Sayın Üstün, mikrofonu açıyorum, lütfen
tamamlayın.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, kamudaki bu küskünlüğü, bu
kırgınlığı, bu tasfiyeyi lütfen önleyiniz. Devlete yıllarca hizmet etmiş
insanları kapı önüne koymak sosyal adalet değildir, sosyal barış değildir; hele
hele, hukuk devletine hiç yakışmayacak bir uygulamadır.
Sözlerime son verirken, getirmeniz gereken, yoksullukla
mücadeledir, yolsuzlukla mücadeledir, geniş halk kitlelerinin beklentilerine
cevap vermenizdir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.
Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 5434 sayılı Kanunun Geçici 139 uncu maddesine
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Bu madde uyarınca yapılacak sağlık yardımları
için her ay:
1 - Emekli veya malûllük aylığı alanlardan;
a) Kendileri için 120,
b) Eşleri için 90,
c) Çocuklarının her biri için 60,
d) Ana ve babalarının her biri için 90,
2 - Dul aylığı alanlardan 90,
3 - Yetim aylığı alanlardan 60,
Gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı
ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda sağlık katkı payı alınır. Ancak, bu katkı
payı hiç bir şekilde emekli, malûllük,
dul ve yetim aylıklarının yüzde birini geçemez.
Bu Kanunun 64 üncü maddesi ile 3/11/1980 tarihli ve
2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre aylık bağlananlardan ve Vatani Hizmet
Tertibinden aylık alanlardan sağlık katkı payı alınmaz."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi
konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, kamuda, yaş haddi
nedeniyle emeklilikteki yaş sınırını 65'ten 61'e indiren bu tasarı, hükümet
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonuna, yürürlük ve
yürütme maddelerini hariç tutarsak, 1 madde olarak getirilmiştir; Komisyon
görüşmeleri sırasında 1 maddelik tasarı, 8 maddeye çıkmıştır. Getirilme amacı,
kamuda, emeklilikteki yaş sınırını -yaş haddi nedeniyle olan sınırı- 65'ten
61'e indirmektir.
Dünden bu yana tasarıyı görüşüyoruz, bu konu üzerinde
çokça duruldu; ama, ben de bir kez daha ifade etmek istiyorum; gerekçe, kamuda
dinamizmin artırılması ve genç yaştaki personelin önünün açılması olarak ortaya
konuluyor.
Değerli arkadaşlar, kamuda yükselmeler belli kurallara
bağlıdır, liyakat esası vardır ve bugüne kadar da, kamuda, yükselmeler
nedeniyle yaşanmış olan herhangi bir problem yoktur, kendi içinde yürüyen bir
sistem zaten vardır. Neden, bu sisteme bir yasayla müdahale edilerek, emeklilik
yaşı 61'e indirilmektedir? Bu, bir emeklilik yaşının aşağıya çekilmesi
değildir; sonuçta, 2 100 kişiyi ilgilendiren, kamudan 2 100 kişiyi ayırmayı
hedefleyen bir tasarıdır. Pazar günü burada çalıştığımıza göre, ülkenin
gündemini dikkate alırsak, tahmin ediyorum, bu konudan çok daha önemli konular
olmalıdır burada görüşeceğimiz. Bakanlar Kuruluna verilen yetki de tamamen
sübjektiftir, tamamen takdire dayalıdır. Eğer tutarlı olunmak isteniyorsa, o
zaman, bu yetki ortadan kaldırılmalı, 61 yaş herkes için uygulanmalıdır. Bu
yetki, objektif değildir.
Değerli arkadaşlar, bu tasarının, Komisyonda 1 maddeden
8 maddeye çıkarıldığını ifade etmiştim. Neden 8 maddeye çıktı; çünkü,
uygulanacak olan 2003 yılı bütçe yasasının bazı önlemleri bu tasarıda yer
almaktadır. Bütçeler, hükümet programlarının uygulama aracıdır. Hükümetler,
ekonomik ve sosyal programlarını bütçeler aracılığıyla uygular. Dolayısıyla,
hükümetlerin ekonomik ve sosyal programlarını değerlendirmek için, bütçelerine
bakmak gerekir. Görüşmekte olduğumuz bu tasarı, hükümetin, 61 yaş dışında, 2003
yılı bütçe hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli gördüğü düzenlemelerden
birisidir; dolayısıyla, hükümetin belli konulardaki sosyal anlayışını
yansıtmaktadır, 2003 yılı bütçesiyle birlikte açıklanmış olan önlemler
paketinin bir parçasıdır. Hatırlayacaksınız, hükümet, bütçe açıklamasıyla
birlikte 15,8 katrilyon liralık bir önlemler paketini açıklamıştır. Bu paketin
yükünün belli bir bölümü, bu tasarıyla emeklilere yansıtılmaktadır.
Tasarının bu maddesi, Emekli Sandığı emeklilerine
yapılmakta olan sağlık yardımları nedeniyle, sağlık harcamalarını Emekli
Sandığının karşılıyor olması nedeniyle, emekli, malullük, dul ve yetim aylığı
alanların aylıklarından yüzde 1 oranında kesinti yapılmasını düzenlemektedir.
Sayın Başbakanın mart başında açıklamış olduğu önlemler paketine göre de, bu
kalemden 78 trilyon lira gelir beklenmektedir. Sadece bununla değil, bu
tasarıyla hedeflenen gelir, sadece bu maddede düzenlenmiyor, dün görüştüğümüz 1
inci maddede de bir yüzde 1 daha var. Kamu görevlilerinin, Emekli Sandığı
iştirakçilerinin emekli keseneklerinin yüzde 1 oranında artırılmasını
düzenliyordu 1 inci madde. Yine, Sayın Başbakanın açıkladığı önlemler paketine
göre de, oradan da 168 trilyon liralık bir gelir bekleniyor; yani, bu iki tane
yüzde 1'lik maddeyle, sadece bu iki maddeyle çalışanlara ve emeklilere toplam
225 trilyon lira civarında bir yük getirilmektedir. Küçümsenebilir, yüzde 1
oranı nedir ki, çok önemli değil denebilir; ancak, kamu görevlilerine ve
emeklilere yapılan maaş artışının yüzde 5 ile 10 arasında değiştiğini
düşünürseniz, yüzde 1'lik oranın önemi kendiliğinden ortaya çıkar.
Değerli arkadaşlar, 2003 bütçesinin sosyal yanı yoktur.
Bunun örneği sadece bu tasarıda görüştüğümüz bu iki maddeyle sınırlı değildir.
Bu bütçeyle 15,8 katrilyon liralık bir yük geldiğini ifade etmiştim. Bu yükün 6
katrilyon liraya yakın kısmı vergiler ve diğer gelir önlemlerinden
oluşmaktadır. Ek Emlak Vergisi, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi gibi vergileri de
dahil ettiğimizde, bu yük 6 katrilyon liraya ulaşmaktadır. "Vergiyi tabana
yayacağız" diyen hükümet, kayıtdışını önleyecek önlemleri almak yerine, 20
000 000'a yakın mükellefi olan Emlak Vergisinde artışa gitmiş ve yine, 8 000
000 civarında mükellefi olan Motorlu Taşıtlar Vergisini artırma yolunu
seçmiştir. "Yeni vergi koyma kolaycılığına gitmeyeceğiz" diyen
hükümet, yeni vergileri koymakta hiçbir şekilde tereddüt etmemiştir. 15,8
katrilyon liralık önlemlerin, vergi ve gelir önlemlerinden arta kalan kısmı,
yani 6 katrilyon liradan arta kalan kısmı, harcamalardan kısıntı yapılarak karşılanacaktır.
Nedir bunlar; biraz önce görüştük, emeklilerin maaşlarından yüzde 1 oranında
sağlık dilimi kesintisi, kamu görevlilerinin maaşlarından ilave yüzde 1
oranında emekli keseneği artışı, ilaçtan çok çeşitli alanlara kadar emeklilerin
sağlık harcamalarından ve kamu görevlilerinin sağlık harcamalarından kesinti,
tarımsal destek amaçlı harcamalardan kesinti. Doğrudan gelir desteğinde 1,4
katrilyon liralık kesintiyi, hükümet, gözünü kırpmadan yapmıştır. 2003 yılı
için bütçede yer almış olan doğrudan gelir desteği ödemesi sadece 100 trilyon
liradır; kalan kısım, geçen yıldan kalan doğrudan gelir desteği borçlarını
ödemek için kullanılacaktır.
Bunları, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok
söyledik, çok ifade ettik, hükümet ciddîye almadı; ama, ne zaman ki Dünya
Bankası temsilcisi bunları söyledi, hükümet, konunun üzerinde durdu; ama, nasıl
durdu, yaptığı "aman, Sayın Chhipper, lütfen bu sözlerinizi geri
alın" olmuştur.
Peki, neden akla hemen sosyal amaçlı harcamalardan
kısıntı gelmektedir? Bütçe imkânsızlıkları denilecektir, 2003 yılı bütçe
dengeleri denilecektir veya "bu önlemleri almasaydık, eğer sosyal amaçlı
harcamalardan kısıntı yapmasaydık, ekonomi daha kötüye gidecek"
denilecektir. Bu, söyleniyor zaten; Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler
sırasında, sayın bakanlarımız bunu çeşitli vesilelerle ifade ediyor.
Bütün bunlar kendi içinde doğru olabilir; ama, hükümet,
şunu dikkate almak zorundadır: Türkiye, kriz yılı olan 2001 yılında ve o çok
eleştirilen, güçlü ekonomiye geçiş programı olarak isimlendirilen ve 2002
yılında uygulanan o program yılında bile, bu sosyal amaçlı harcamalardan hiçbir
zaman vazgeçmemiştir. Hükümet, ilk anda sosyal amaçlı harcamaları feda
ediyorsa, sosyal yanı yok demektir. "İstedik; ama, yapamadık"
mazeretinin arkasına sığınmak mümkün değildir; hükümetler, çözüm yeridir, çözüm
üretmek zorundadır; Türkiye, çok daha zor yıllarında, 2001-2002 yılında dahi,
çiftçisinden, memurundan, emeklisinden bu olanakları esirgememiştir.
Şunu da ifade etmek istiyorum: Bu maddede, emekli,
malullük, dul ve yetim aylığı alanların maaşlarından yapılacak yüzde 1
oranındaki sağlık primi kesintisini, hükümet, tüm emeklilere uygulamak
istemektedir. Maddenin yazımından bunu çıkarmak mümkün değildir. Esasen, bu
maddenin, normal olarak yürürlüğe girdiği tarihten sonra emekli olacak olanlara
uygulanması gerekir; ama, hükümet, bu konuda farklı bir yorum yapmaktadır; eski
olsun, yeni olsun tüm emeklilere, bu kesintiyi uygulama niyetindedir. Bu, hem
hukuk devleti ilkelerine hem de kazanılmış hak kavramına son derece aykırıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2003 yılı
bütçesinin bir parçası olan bu tasarı, hükümetin sosyal anlayışını
yansıtmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Sayın Başkan,
sözlerimi toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın sözlerinizi efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Hükümetin, bu
konudaki yaklaşımını gözden geçirmesi gerekir; gerek emekliler gerek çalışanlar
gerekse tarım sektöründeki çiftçilerimiz, köylülerimiz, doğrudan gelir desteği
alan bu üreticilerimiz, eskiden olduğu gibi, almakta oldukları ödemeleri
yeniden almalılardır. Hükümetin yapması gereken, bu ödemelerde kısıntıya gitmek
değil, tam tersine, bu ödemeleri, nasıl daha iyileştirebiliriz yönünde çalışma
yapmak olmalıdır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hükümete, bu yönde katkı
yapmaya hazırız, bütçe görüşmeleri sırasında bu katkıyı vermek istiyoruz; tabiî
ki, bu katkıyı kabul etmek hükümetin kendi takdirindedir.
Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ;
buyurunuz.
Süreniz 5 dakika.
KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum.
Tasarının 6 ncı maddesiyle, Emekli Sandığı Kanununun
geçici 139 uncu maddesine iki fıkra eklenerek, zaten ömrünü banka kuyruğunda
geçiren, devlete uzun süre hizmet etmiş cefakeş emeklilerimizin maaşlarından,
sağlık harcamaları karşılığı olarak yüzde 1 oranında kesinti yapılması
hedeflenmektedir.
Maliye Bakanlığı verilerine göre, bir memur için
ortalama yıllık 800 000 000 Türk Lirası sağlık harcaması yapılmaktadır.Yapılan
bu değişiklikle 6 400 ekgöstergeli bir emekli memurdan, bu harcamanın 110 000
000 lirası, düşük dereceli emekli bir memurdan ise 25 000 000 lirası geri
alınmaktadır. Devlet, her şeyden önce sosyal bir devlettir. Sosyal devlet
olmanın şartlarından birisi de, çalışanların olduğu kadar emeklilerin de sağlık
giderlerini karşılamak olmalıdır. Emekli Sandığının gelirlerinin bu şekilde
artırılmak istenilmesi sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmaz. Bunun yerine, israf
sayılacak giderlerden kaçınmak daha doğru olacaktır.
Sayın Maliye Bakanım, size, gelir artırıcı bir öneride
bulunmak istiyorum. Geliniz, emeklilerle uğraşıncaya kadar, bu tür örnekler
üzerinde çalışma yapalım. Emekli Sandığı Kanununun 14 üncü maddesinde yapılan
değişiklikten amaç Emekli Sandığının gelirlerini artırmak değil midir? Peki, o
zaman Yasanın "Emekli Keseneğine Esas Tutulacak Aylık, Ücret
Ödenekler" başlıklı 15 inci maddesinde değişiklik yaparak "sosyal
yardımlar hariç kamu görevlisine ödenen bütün ödemeler" şeklinde bir
düzenlemeyle emekli keseneğine esas matrahın kapsamını genişletelim. Örneğin,
Maliye Bakanlığında görevli bir personele ek tazminat olarak yapılan ödemeler,
emekli keseneği matrahına dahil değildir. Bu ödeme, Maliye Bakanlığı çalışanları
için ortalama 200 000 000 Türk Lirasıdır. Bu ödemeyi emekli keseneğine esas
matraha dahil edelim. Böyle bir düzenlemeyle memurlar için bir kayıp söz konusu
olmayacak; ancak, öte yandan Emekli Sandığı gelirleri artmış olacaktır. Bu
örneğimizin uygulanması halinde, sadece Maliye çalışanlarından dolayı, Emekli
Sandığı gelirleri -lütfen dikkat ediniz- 35 trilyon Türk Lirası civarında
artacaktır. Eğer, böyle yaparsanız, çalışanları, hem çalışırken hem de emekliliğinde
mutlu edeceksiniz. Aslında, ben, bu konuda bir değişiklik önergesi vermeyi
düşündüm; ancak, burada bizim tarafımızdan verilen her önerge otomatikman
reddedileceği için, vermemeyi tercih ettim; bunu da bilgilerinize sunmak isterim.
Bir noktaya daha değinerek sözlerimi tamamlayacağım.
Maddenin son fıkrasında "Bu Kanunun 64 üncü maddesi ile 3/11/1980 tarihli
ve 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre aylık
bağlananlardan ve vatanî hizmet tertibinden aylık alanlardan sağlık katkı payı
alınmaz" denilmektedir. Bunu memnuniyetle karşılıyorum; ancak, dul ve
yetimlerden sağlık katkı payı alınmasının, emeklimizin ölümüyle geride
bıraktığı dul ve yetimlere haksızlık olduğunu ve devlete bunca emek verdikten
sonra vefat etmiş olan emeklinin aziz hatırasına saygısızlık olduğunu ifade
ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sağ.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Efendim, birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 17.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati
: 17.20
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER
: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 48 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2. - Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/524) (S. Sayısı : 72) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
6 ncı madde kabul edilmişti.
Şimdi, 7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 213.- İştirakçilerden;
a) Kanunun yayımı tarihinden önce 61 yaşını dolduranlar
Kanunun yayımı tarihinden itibaren,
b) Kanunun yayımını izleyen iki ay içerisinde 61 yaşını
dolduranlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren,
İki ay süreyle görevlerinde kalırlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek.
Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 7 nci maddesi
dolayısıyla, CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum, Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Halen müzakereleri süren 2003 yılı bütçe tasarısının
uzantısı olarak Emekli Sandığına tabi memurların çalışma sürelerini kısaltan
bir değişiklik yasalaştırılmak isteniyor. Buna göre, artık, 61 yaşını dolduran
devlet memurları yaş haddinden emekliye ayrılacak. İnsanların işiyle ve aşıyla
oynayarak yapılacak hiçbir tasarruf kamu menfaatı ilkesiyle örtüşmez. 61
yaşındaki vatandaşımıza kapıyı gösterip sen artık çalışamazsın, sen yaş olarak
müsait değilsin diyemeyiz. Yüce Meclisimizin pek çok üyesi bu yasaya kabul oyu
vermeden önce doğum tarihlerini hatırlasınlar. Siyaset ve politika yaparken 61
yaş diye bir yasak yok.
Özel hukuk hükümlerine göre 61 yaşını doldurmasına
rağmen insanlar her türlü akti, izne tabi olmadan gerçekleştirebiliyorlar. Bazı
sözleşmeleri ise, sıhhatlerini resmî mercilere belgeleyerek 65 yaşından sonra
da gerçekleştirebilmektedirler. Özel hukuk ile kamu hukuku arasında anayasal
çalışma özgürlüğü aleyhine neden bu tezat yaratılmak isteniyor?
Hükümet, yasa tasarısına göre, arzu ettiği kişilerden
61 yaşını dolduranların emekli edilmesini 65 yaşını doldurana kadar
erteleyebilecek. Böyle bir uygulamanın objektif bir ölçütü yoktur. Yaş
haddinden kaynaklanan yasal emeklilik zorunluluğunun Bakanlar Kurulunun tek
taraflı iradesine bağlı olarak bazı memurlar açısından uygulanmaması liyakat
ölçüsünün önüne geçilmesine neden olacaktır. Bu uygulama, açıkça şunu
içermekte: İktidarın kadrolaşma yasasıdır. İdarî yargıyı aşamayarak görevden
alamadıklarınızı, alamayacağınızı bildiklerinizi, bu yasayla, kamu kurum ve
kuruluşlarından bu arkadaşları, bu emekçileri uzaklaştırmak istemektesiniz. İstediklerini
görevde bırakabilmek yetkisini hükümete bahşeden yasa, antidemokratiktir ve
etik değildir değerli arkadaşlar.
Tasarı yasalaşırsa, 61 yaşını dolduranlar, iki ay
içerisinde resen emekli edilecekler. Bu insanlar, çalışırken yetersiz olarak
aldıkları maaşın çoğu zaman yarısından bile az olarak ellerine geçecek emekli
maaşlarıyla geçinebilecekler mi? Lütfen, aynayla göz göze gelerek, kendinizi
bir gözden geçirin. Ülkemizde 2 000 insanı emekli ederek bütçeyi
dengeleyeceksek, vah halimize!
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çoğu ülkelerde
olduğu gibi, dünyanın imparatoru olduğunu sanan, bana göre, kan emici
anlayışıyla, emperyalist kimliğiyle yürüyen Amerika'da bile, yaş haddi, 2027
yılına kadar, 67 ile sınırlandı.
Kamuda atıl istihdam sorununun yaşandığı doğru; fakat,
bunu önlemenin yolu, kamu işkollarının, profesyonel işletme mantığıyla, verimli
bir şekilde hizmet üretmesinden geçer. Yoksa, işgücünün kullanılabilir
kaynaklarını üretim dışına itmek, mağdur etmek çözüm olmaz; acemilik
yapmayalım.
Bu yasada -akşam, Sayın Bakanımla Plan ve Bütçe
Komisyonunda da konuştuk- sanatçılar da gözardı edilmiş. Sanatçının emeklisi
olmaz. Devlet Opera ve Balesinde ve Devlet Tiyatrolarında birçok arkadaşımız 61
yaşına geldiği için emekli edilecek. Bu arkadaşlarımız, gerçekten, Türkiye'nin
yüzakı ve yönetmenliğiyle, oyunculuğuyla Türkiye'yi yurt dışında tanıtmış
insanlar. Bunlar, Mehmet Ulusoy, Ejder Akışık, Çetin Tekindor... Bu
arkadaşlarımızı emekli ettiğimiz zaman, herhalde, Yunus Emre'yi, Mevlana
Celalettin Rumi'yi genç arkadaşlara, makyajlı oyunculara oynatırız. Ha, bunu
geri alabilme şansı sözleşmeyle olabilir Sayın Bakanım; fakat "buyur, sana
kapıyı gösteriyorum" dedikten sonra, sanatçı duyarlılığıyla, bu
arkadaşlarımız bir kez daha dönmezler. Döndüler; emekli ettik, işte, dizilere
gidecekler, dizilerden kazanabilecekler, seslendirme yapabilecekler; bu, hiç de
kolay değil. O dünyanın içinden gelen bir insan olarak, 80 yaşında dünya
sahnelerinde, tiyatroda, sinemada oyuncular var ve ayrıca, bizim gibi ekonomik zorluklar
içerisinde de hayatlarını idame ettirmiyorlar birçoğumuzun bu arkadaşlarımızın
tiyatro sahnelerinde oyunlarını izleyerek büyüdüğünü düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, alanın ustası, usta sanatçısı
olmadıkça sanatçı yetiştirilemez. Bu, hayatın kendi akışı içinde de böyle. Onun
için, sizlerden özellikle ricam, tiyatroda "perde kapandı" diye bir
söz vardır; Sayın Bakanım, bu arkadaşlarımıza, tiyatro perdesini, lütfen,
kapatmayın, kapatmayalım. (CHP sıralarından alkışlar) O sözleşmelerle, bu
arkadaşları çağırırsanız, bugün git yarın gel anlayışıyla bunların olabilmesi
mümkün değil.
Tabiî ki, bu tasarı, şüphesiz, bütün işkollarını
ilgilendirmekte. Kapsamı belirsiz bir özelleştirme tehdidinin altında kıvranan
Tekel İdaresindeki bir tütün eksperini de, bizlere emeği geçen, bugünlere
getiren, "bir harf öğretenin kırk yıl kölesi oluruz" anlayışının
sahibi öğretmenlerimizi de ilgilendiriyor. Arkadaşlar, 61 yaşındaki, öğretmene,
"hadi git, hadi işe yaramıyorsun" dediğin zaman, kim neyi
öğretebilir. İçimizde, eğitim dünyasından gelen, bilim dünyasından gelen birçok
arkadaş var; bunları, bu şekilde, gerçekten, değerlendirmek insafsızlık olur.
Ayrıca -kızmayın ne olur- AKP Genel Başkanı seçim
meydanlarında "kamu çalışanlarını mağdur etmeyeceğiz" diyordu. Şimdi
de, gençlere iş alanı açacağız diye 2 000 kişiyi emekli etmek istiyoruz; yani,
sizin oturduğunuz yerden baktığınızda 5 yılda 2 000 kişi, 10 000 kişi olur;
iktidar devam ettiği sürece; fakat, 5 yıl burada kalacağınız, hükümette
kalacağınız sizin oturduğunuz yerden öyle gözüküyor, benim buradan hiç öyle
gözükmüyor değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından "bırakın
bunları" sesleri, gürültüler) Hiç öyle gözükmüyor, inanın hiç öyle
gözükmüyor, hiç öyle gözükmüyor. 2 000 kişiyi, 2 000 arkadaşı- senede 2 000,
beş yıl içinde 10 000 arkadaşı emekli ederek; yani, 2 100 küsur kişiyi- emekli
ederek kadrolaşma olmaz.
Ayrıca, bu ülkede bilgili, birikimli, deneyimli,
toplumun lokomotifi olacak insanlara ihtiyacımız var. Bu insanları, toplumun
üretim, yaratıcılık anlamındaki noktalarından kopardığınızda, vagonlar yolda
kalır. Bunu, daha önceki dönemlerde yaşadık.
Değerli arkadaşlar, ben, şunu biliyorum ki, 1950'li
yıllardan beri sizin önzihniyetiniz, düşünceniz iktidarda; 1950 yılından beri
kadrolaşıyorsunuz. Bu ülkeyi, size, 143 ton altınla teslim ettik; 1 dolar 1
liraydı; getirdiğiniz hal burada. Sloganınızda "yeniden
yapılanacağız" diyorsunuz. Bu anlayışınızla ne yeniden yapılanabilirsiniz
ne de devleti yapılandırabilirsiniz, numaralı hükümetlerle işi götüremeyiz.
En içten saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan,
bir açıklama için söz alabilir miyim?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Fazla konuşmak değil de, bir noktayı açıklamak için
buraya, huzurlarınıza geldim; o da şu: Şimdi, biz, burada, 61 yaşında emekli
olunması için verilen kanun tasarısını konuşuyoruz. Bu, başka yerlere o kadar
fazla çekiliyor ki; bu, etik değil, antidemokratik, şu bu; bir sürü şeyler
söyleniyor.
Şimdi, tabiî, rakamları bilmek çok önemli, ona göre
karar vermek lazım; çünkü, gerçekçi olmak mecburiyetindeyiz. Biz, 61 yaşa
indirmekle, bir dinamizmi sağlayalım, gençlerin önünü açalım dedik; bu,
herhalde, hepimizin istediği bir konu.
Şimdi, burada, biz, tabiî, ortalama bir hesap yaptık;
bugün, 61 yaşında olanların ortalama aylıkları 1 500 000 000 lira olursa,
emekli olduklarında 100 000 000-125 000 000 lira daha düşük alacaklar; yani,
çok büyük bir kayıpları yok burada.
Şimdi, sanatçılar olur, olamaz... 61 yaşından sonra
sanatçılık da zor oluyor. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Öyle değil... Siz, her şey
olabilirsiniz; ama, sanatçı olamazsınız, sanatçı!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Durun...
Bakın, ben, şimdi rakamları söylüyorum, o kadar. Benim
herkese saygım var, sanatçıya da daha çok saygım var; onu, bir defa belirteyim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Ama, şimdi, 61 yaşını aşmış balerinlerimiz var... (AK
Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Siz, hiç bale seyrettiniz mi?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yeni Maliye
Bakanımız, Kültür eski Bakanımız da burada. Şimdi bankamatikler var tabiî;
yani, yapamaz, mümkün değil...
O bakımdan, gelin, gençlerin önünü açalım. Genç bir
nüfusa, dinamik bir nüfusa sahibiz, bu gençlerin önünü açalım. Biz, 61 yaşından
sonra emekli olacakların yerlerine dışarıdan adamlar getirmeyeceğiz,
mevcutlardan vereceğiz. Onları da biz getirmedik şimdiye kadar; daha önce
geldiler ve yükseldiler, belli yerlere geldiler, bekleyip, duruyorlar.
Türkiye'nin önünü açalım, Türkiye'nin...
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan bir
açıklama yaptılar, kendilerine teşekkür ederim.
Şimdi, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Öncelikle, burada açıklama yapan ve kendisine çok saygı
duyduğum Maliye Bakanımızın sanatçılarla ilgili olarak değindiği konunun beni
çok üzdüğünü itiraf etmek zorundayım. (AK Parti sıralarından gürültüler; CHP
sıralarından alkışlar)
Çok özür diliyorum arkadaşlar; ben, sanatçı değilim...
EYÜP AYAR (Kocaeli) - Ne anlarsın!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Doğru, ben sanatçı
değilim; ama, sanattan anlıyorum diyen kişinin, sanatı bilmesi ve öğrenmesi
lazım. Sayın milletvekilim, eğer, sanat
konusunu da bilmiyorsanız, lütfedersiniz, devlet tiyatrolarını izlersiniz; hem
sizin kültür birikiminize katkıda bulunur hem de başka türlü katkıda bulunur.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, biz, gerçekten, bir yanlışlık
yapıyoruz; bunu çok içtenlikle ve samimî olarak söylüyorum, bir yanlışlık
yapıyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yapmayın bu yanlışı, yapmayın
yahu!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Beyefendi, gelseniz de,
bir sesinizi duysak şu kürsüden. Laf atmak, eğer, sizin açınızdan bir kültür
sorunuysa, buyurun, atın.
HALUK KOÇ (Samsun) - Beyefendi, bir kere de söz alın da
konuşun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Buyurun efendim, devamlı
konuşun...
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, siz, Genel Kurula hitap
edin.
Sayın milletvekilleri, yalnız, Başkan olarak burada en
fazla söylediğim sözler; lütfen, hatibe laf atmayınız, bunu yaptırmayınız,
böyle bir ikazda bulundurmayınız. Lütfen... Bütün arkadaşlarıma söylüyorum
bunu.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Teşekkürler Sayın
Başkan.
Niye bir yanlışlık yapıyoruz: Şimdi, bu tasarının ilk
maddesinde diyoruz ki, çalışanlardan yüzde 1 emekli keseneği keseceğiz. Niye;
emekli sandığının aktuaryal dengesi düzelsin diye. Gayet güzel... Geliyoruz bir
başka maddeye; diyoruz ki, emeklilerden de yüzde 1 keseceğiz. Niye; kurumun
aktuaryal dengesi düzelsin diye. Gayet güzel... Peki, geliyoruz bir başka
maddeye, kişiyi, 65 yaşında değil, zorla, 61 yaşında emekli edelim diyoruz.
Niçin?.. Eğer, aktuaryal dengeyi sağlamak bu kadar zorsa, emeklilik yaşını
uzatmanız lazım, 65 yapmanız lazım.
Demek ki, kendi içinde bir çelişki var arkadaşlar; ben,
bunu ifade etmek istiyorum. Yanlış diyebilirsiniz; tabiî, doğrudur, görüşünüz
öyle olabilir; ama, sosyal güvenlik sisteminde... Sizin aranızda da bu konuyu
çok iyi bilen değerli eski bürokrat arkadaşlarımız var, onlara da sorsanız, bu çelişkili yanıtı alabilirsiniz.
Şimdi, şu olabilir, diyebilirsiniz ki devletin kadroları doludur, ama, dolu
kadroları kısmen boşaltmak istiyoruz -Sayın Bakanımızın dediği gibi- dinamizm
katmak istiyoruz, biz, bunların bir kısmını emekli edeceğiz. Bakın, buna da
saygı duyuyorum.
Değerli arkadaşlar, kadrolarının yarısı boş, yaşı 61'e
gelmiş kişiyi emekli etmekle neye dinamizm kazandırıyoruz? Zaten, kadronun
yarısı boş. Şimdi, bunu, bütün dolu kadrolarda yapsanız, buna amenna diyeceğim,
doğrudur; ama, bu da yanlış; yani, burada da bir çelişki var.
Geliyorum bir başka şeye. Kazanılmış hak denilen bir
kavram var arkadaşlar; kişi gelmiş, devlet memuru olmuş; kural getirilmiş, 65
yaşında, yaş haddinden emekli olacaksın... Sonra, diyorsunuz ki, 65'ten geriye
aldım devlet olarak, seni 61 yaşında emekli edeceğim! Şimdi, kazanılmış hak,
hukuk dediğimiz bir kavram var; yani, bu kavrama aykırı değil mi?
Geliyorum bir başka şeye : "Eşitlik"
dediğimiz bir kavram var. Kişiler eşit koşullarda emekli olurlar, eşit
koşullarda prim öderler, prim ödeyenler de eşit koşullarda emekli aylığı
alırlar. Bütün hukuk devletlerinde olması gereken temel kural budur. Biz, bir
ters kural getiriyoruz, diyoruz ki, arkadaş, seni 61 yaşında zorla emekli
edeceğim; evet, ama, istersem seni birer yıl süreyle 65'e kadar idare
edebilirim. Yetki kimin; Bakanlar Kurulunun. Bu, keyfîliği getirmez mi arkadaşlar?
Devlet yönetiminde keyfîliğe yol açar. Bu keyfîlik sizin döneminizde de
olabilir, bir başka parti döneminde de olabilir. Devletin görevi, hükümetlerin
görevi, iktidarların görevi objektif kurallar getirmektir. Biz, bunda ısrar
ediyoruz; objektif kural... Bakın, şunu getirirseniz, belki itiraz etmeyeceğim;
herkes 61 yaşında emekli olacak, tamam... Deriz ki, ne yapalım, 61 yaşında
herkes emekli oluyor. Öbür türlü keyfîliğe yol açıyorsunuz.
Bakın, Emekli Sandığı Kanununda bir hüküm daha var.
Diyelim ki, kişi 60 yaşına gelmiş; ama, devlet olarak ondan verim
alamıyorsunuz. Arkadaşlar, bunu emekli etme hakkınız zaten var, idarenin böyle
bir hakkı var. Niye zorla getiriyorsunuz? Kişiyi alırsınız, dersiniz ki, ben
bunun hizmetinden yararlanamıyorum, emeklilik talebini getirirsiniz, emekli
edersiniz, biter.
Şimdi, sorun şurada değerli arkadaşlar: Getirdiğimiz
yasa tasarısının kendi içinde çelişen hükümler var, kendi içinde uyumsuz
hükümler var. Bizim itiraz ettiğimiz nokta bu. Eğer siz objektif kural
getiriyorsanız...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)- Bağlıyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN- Buyurun efendim, sürenizi tamamlayın.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)- Tekrar, sözlerimi şöyle
bağlamak istiyorum : Yönetimin objektif kural getirmesi gerekir; hukuk
devletinin gereği de budur.
Bakın, sizler, gerek acil eylem planınızda gerek seçim
bildirgenizde gerek hükümet programınızda, Ekonomik ve Sosyal Konseyi
çalıştıracağınızı söylediniz. İnsan hayatıyla ve insanla ilgili olan, çalışma
yaşamıyla ilgili olan bu yasa tasarısını acaba niçin ve hangi gerekçeyle
Ekonomik ve Sosyal Konseye götürmediniz? Oradaki insanlar buna itiraz eder diye
mi götürmediniz?
Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.
Söz sırası, şahısları adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Recep Koral'da.
Buyurun Sayın Koral. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
RECEP KORAL (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel konu olduğu için, konuşmama,
sanatçılarımızla başlamak istiyorum. Bu ülkede yaşayan bütün insanlar gibi, ben
de, sanatçılarımızın baş taçlarımızdan olduğunu ifade ediyorum. Asla
yaşlılıkları yoktur, olgunluk dönemleri vardır.
HARUN AKIN (Zonguldak)- Balerinler hariç!
RECEP KORAL (Devamla)- Olgunluk dönemlerinde de, daha
kaliteli sanat icra etmektedirler. Onlara saygı ve hürmet duymaya devam
edeceğiz, sunduklarını da takdir ve alkışlarla izleyeceğiz.
Değerli Başkanım, değerli arkadaşlarım; öncelikli
olarak, dört aya yakın zamandır Meclis çatısı altında birlikte görev yapıyoruz.
Değerli Başkanıma İçtüzüğün 67 nci maddesini ve değerli arkadaşlarıma yine 67
nci maddeyi bir kere daha hatırlatmak istiyorum. Burada bulunan milletvekili
arkadaşlarımız, bu dört aylık süre içerisinde, çok yakından birlikte bu çatı
altında yaşadığımız gibi, uslüp konusunda, maalesef, fevkalade talihsiz
uygulama içerisindeyiz.
Arkadaşlarımız buraya gelip, o an akıllarına gelen veya
-affedersiniz- ağızlarına gelen ifadeleri hiç çekinmeden ifade ederlerken,
diğer gruba mensup milletvekili arkadaşlarımızı rencide etmektedirler. Hangi
gruptan olursa olsun, lütfen, istirham ediyorum, milletvekili olarak bizler ve
tabiî ki, değerli Meclis başkanvekillerimiz de bu işin idarecisi olarak buna
müdahale etsinler, İçtüzüğü hepimize aynı şekilde uygulasınlar; özellikle bu
istirhamımı yapıyorum.
Değerli arkadaşlar, mevzu ile alakalı olarak da bir
değişik konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Yaş 65; yaş 61... İşçiyle ilgili
de biliyorsunuz, bir, mezarda emeklilik vardı. O, mezarda emeklilik konusu
gündeme geldiğinde -sağ olsunlar, tabiî, burada çok sayıda sendikacı arkadaşlarımız
var- bayan için 58, erkek için 60 yaşın çok fazla olduğunu söylemiştik.
Gerçekten, işçilerle birlikte yaşayan bir kardeşiniz
olarak, ömrünün bir kısmını sigortalı, bir kısmını devlet memuru olarak yaşamış
bir kardeşiniz olarak, bir bayan işçinin, 58 yaşına kadar, sabahın erken
saatinden işe başlayarak ömrünü geçirmesinin ne kadar zor olduğunu ve hayatını
ne kadar kısalttığını hep beraber biliyoruz.
Şimdi, memura geldiğimizde, 65 yaş 61'e indi.
Arkadaşlarımız birçok gerekçe söylediler, birçok maksat söylediler; ama,
arkadaşlar, bir de değişik yüzü var. Memur da olsanız, mutlak surette, sizin,
şahsî ve ailevî hayatınızı yaşama hakkınız var. 65 yaşına gelen bir memur
-Allah hayırlı ömürler versin- ya eşini kaybetmiştir ya sağlığını kaybetmiştir.
61 yaş yapalım; mümkünse -bu ülkede o kadar yetişmiş insan var ki- daha da
aşağıya indirelim ve insanlara, kendi hayatını yaşama hakkı tanıyalım; bu, çok
önemlidir.
Ben, kendimde bu eksikliği devamlı hissettim, kendim
arıyorum da. İnsanlara, kendisiyle ilgilenme, Ailesiyle ilgilenme, çoluk
çocuğuyla ilgilenme ve birlikte yaşama hakkı vardır. Elbette topluma hizmet
verdiler; saygı duyuyoruz bütün memurlarımıza. 65 yaşına, 67 yaşına kadar,
kanunlarla, bu devlete hizmet veren büyüklerimiz oldu; ama, ne olur, ne olur...
Bir de işin bu yüzünü düşünelim. Bu ülkede, insanlar, devletine hizmet ettikten
sonra, bütün birikimleriyle hizmet ettikten sonra, şahsî hayatlarını da
yaşamaya imkân bulsunlar. Bu manada, bu kanunun fevkalade önemli olduğuna
inanıyorum; bir anlayışı değiştirdiğine inanıyorum. Yoksa, 2 000 memur, 4 000
memur, 10 000 memur, milyonlarca işsizin olduğu bu ülkede çok fazla bir şey
ifade etmiyor. Kaç kişiyi nereye alacaksınız, hangi makamlara kimleri
getireceksiniz? Bana göre, bu hesap varsa da, ufak hesaptır; ama, aslolan,
insanların insanca yaşamasına imkân vermesidir. Bu manada çok yararlı bir kanun
olduğuna inanıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Koral'a teşekkür ediyorum.
Şimdi, Hükümetin bir söz talebi var.
Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; 61 yaşında emeklilik söz konusu olunca, elbette ki, en çok
gündeme gelen kesimlerden biri, sanatçılarımızdır. Kültür eski Bakanı, yeni
Millî Eğitim Bakanı olarak, öncelikle, şunu, hemen söyleyeyim...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayırlı olsun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Çok
teşekkür ederim.
Sanatçılarımız, gök kubbemizin yıldızlarıdır; onlar,
gerçekten, hayatımızı renklendirirler, bediî zevklerimizin zemin bulmasını,
karşılık bulmasını sağlarlar. Ben, muhalefetten, sanatçılar konusunda
hassasiyet gösteren arkadaşlara da ayrıca teşekkür ediyorum. Dün akşam, Kültür
Bakanlığının bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, orada da değerli
arkadaşlarımız bu konuyu gündeme getirdiler. Bendeniz, yine, Kültür Bakanı
sıfatıyla, arkadaşlara gerekenleri söyledim.
Berhan Bey haklıdır; 61 yaşına
geldikten sonra da insanlar sanat icra edebilirler, sanatlarını sürdürebilirler;
hatta, birikmiş tecrübeleriyle bu işi daha iyi yapabilirler. Tabiî ki, bu, her
sanat dalında böyle değil. Yıldız Kenter Hanımefendi, hepimizin tanıdığı ve
takdir ettiği bir tiyatro sanatçısıdır; kendisi 78 yaşındadır, hâlâ, icrayi
sanat ediyor; ama, devlet memuru değildir. Tiyatro yapabilmek için, sahnede
sanatını icra edebilmesi için bir insanın, ille de 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa tabi olması gerekmiyor.
Ben, dün akşam komisyonda şunu söyledim, dedim ki; 61
yaş sınırlamasıyla, eğer, bu sanatçılarımız emekli olursa, bunlardan, mutlaka,
karakter oyuncu olarak, olmazsa olmaz dediğimiz, mutlaka tiyatroda bulunması
gereken insanlar varsa, biz, bu insanları, yine, sözleşmeyle tiyatrolarımızda
çalıştırmaya devam ederiz. Zaten, şu anda, tiyatro sanatçılarımızın hemen hemen
hepsi, kadro karşılığı sözleşmeli personeldir; bunu sürdürmek mümkündür.
İkinci olarak da, hemen şunu ifade etmek istiyorum:
Bakanlar Kurulunun yetkisindedir, istisna tanınabilir. Bakanlar Kurulu bunu ne
kadar çalıştırır, ne kadar çalıştırmaz; o, Bakanlar Kurulunun takdirinde,
yetkisindedir; ama, üçbuçuk aylık Kültür Bakanlığım süresince, hemen, şunu
ifade edeyim; bakınız, bana, yüzlerce bay ve bayan gencecik insan geldi.
Bunlar, konservatuar mezunu ve iş bulamıyorlar. Gencecik insanlar, iş
istiyorlar; Devlet Tiyatrolarında, Devlet Opera ve Balesinde iş istiyorlar;
ancak, bu sıkışmadan dolayı, maalesef, kendilerine "evet" diyemedim.
Bakınız, biz, iktidarımız döneminde, Devlet
Tiyatrolarının gelişmesi, daha çok, daha geniş kesimlere hizmet etmesi için
elimizden geleni yaptık. Gaziantep'te bir bölge tiyatrosu kurulması için
olağanüstü gayret gösterdim. Sayın Maliye Bakanımıza, 48 sanatçı kadrosu tahsis
edilmesi için müracaatta bulundum. Dün akşam, Devlet Tiyatroları Genel
Müdürüyle birlikte Sayın Bakanımızı aradık ve Sayın Bakanımız bu konuda, bu
kadro meselesini çözeceklerini bize ifade ettiler. Ben, ayrıca, kendisine, hem
Gaziantep adına hem Devlet Tiyatroları adına hem de sanat dünyamız adına
teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Ne olacak; bu 48 kadro tahsis edildiği zaman, oraya
elbette işe yeni başlayan gencecik insanlar alacağız. Elbette, onların yanına,
onlara ağabeyleri, ablaları
mahiyetinde, onları eğitecek insanlar da göndereceğiz; yeni insanlara iş kapısı
açılacak.
Biraz önce Sayın Bakanımız yine ifade etti, 61 yaşında
değerli sanatçılarımız emekli olduğu zaman, onların yerine başka ülkelerden,
başka gezegenlerden insanlar getirip tayin etmeyeceğiz. Onlar, bir şekilde
emekliliklerini hak etmişler, mağdur olmaları söz konusu değil; ama, yeni yeni
insanlara, gencecik insanlara bir iş kapısı bulacağız; bundan daha güzel bir
gelişme olabilir mi?!.
Tekrar söylüyorum, bu emekli
olacak insanların sayısı zaten son derece azdır; ama, bunlardan vazgeçilmez
kabul ettiğimiz hâlâ sanatından istifade edilmesi gerekiyor dediğimiz insanları
da tekrar tutacağız.
Bakınız, Türk sineması, aşağı yukarı, 1914'ten bu yana
kendi ayakları üstünde duruyor, spontane bir gelişme içerisindedir; bu konuda
da emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bakanlığa başladığım günden itibaren,
Türk sinemasının daha kaliteli yerli yapımlar gerçekleştirmesi için, ortak
yapımların özendirilmesi için, dünyadaki sinema devlerinin Türkiye'ye
getirilebilmesi için gayret içerisinde oldum; "Ulusal Sinema Yasası"
hazırladık; bu sıralar, diğer bakanlıkların görüşü alınmak üzere gönderiliyor
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelecek.
Niçin sinemayı bu kadar çok önemsiyoruz; sinema,
televizyon boyutu da olduğu için, aşağı yukarı, 70 000 000 insanın hepsini
ilgilendiriyor. Ayrıca, sinema dış tanıtım açısından, dünyada imaj oluşturmamız
açısından çok, ama, çok önemli bir propaganda aracıdır, bir tanıtım aracıdır.
Maalesef, biz, bu konuda, üzerimize düşeni yapmamışız, yurt dışında, ya
"Ararat" filmiyle ya da "Gece Yarısı Ekpsresi" ile
anılıyoruz.
Dün akşam
komisyonda da söyledim, biz, dünyaya kabul ettirebileceğimiz, dünya
sinemalarıyla eşzamanlı olarak vizyona sokabileceğimiz, bir yılda 2 tane film
yapsak; ama, peyzajları ve platoları bizim ülkemizde olması şartıyla, ben inanıyorum
ki, Turizm Bakanlığının, Kültür Bakanlığının, Dışişleri Bakanlığının iki yıl
boyunca yaptığı tanıtımdan çok daha iyi sonuç alırız ve bunu yapacağız. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Bakınız, 14 üncü Ankara Film Festivalinde çok iddialı
bir şey söyledim, benden sonra Kültür Bakanı olacak arkadaşım Sayın Erkan Mumcu
da bunu sürdürecektir, buna inanıyorum, dedim ki: "Türk sineması, altın
çağını bizim dönemimizde yaşayacak. Bunu, hep birlikte göreceğiz. "
Değerli arkadaşlar, bakınız, yine sanatçılara olan
saygımızdan, sanatçıların emeğine olan saygımızdan dolayı, Türkiye'de, korsan
yayıncılıkla ilgili en ciddî adımları atan hükümet bizim hükümetimizdir.
İstanbul'da, gerek müzik yapımcılarını gerek sinema yapımcılarını, sektörün
temsilcilerini, onları temsil eden meslek birliklerini, televizyonların
sahiplerini, televizyonlarla ilgili sivil toplum örgütlerini bir araya
topladık, Atatürk Kültür Merkezinde, 5-6 saat boyunca, bu konuda ne yapılması
gerekiyor, ne yapılmaması gerekiyor konusunda fikir alışverişinde bulunduk ve
bunun sonucu olarak, 5846 sayılı Yasa ile 3257 sayılı Yasa arasındaki
çelişkilerden dolayı korsanla mücadele edilemediği hükmüne varıldı. Bu konuda
yaptığımız değişiklik de, bugün yarın Büyük Millet Meclisinin önüne gelecek.
Biz, şuna inanıyoruz: Emek kutsaldır, her insanın
farklı bir sermayesi vardır; bazı insanların parası sermayesidir, bazı
insanların gayrimenkulu sermayesidir, bazı insanların entelektüel birikimi
sermayesidir, kiminin sesi onun sermayesidir, bazı insanların ise tiyatral
kabiliyeti sermayesidir. Bir insanın parasını çalmakla onun emeğini çalmak
arasında hiçbir fark yoktur. Bu, sanata ve sanatçıya verdiğimiz saygının bir
ifadesidir. Korsanla mücadeleyle ilgili de, sonuna kadar, ne yapılması
gerekiyorsa yapacağız.
Telif hakları meselesinde, meslek birlikleri ile
televizyoncular arasında çok ciddî bir kapışma vardır, radyolar arasında çok
ciddî bir kapışma vardır. Meslek birlikleri diyorlar ki: "Siz bizim
hakkımızı ödemiyorsunuz" Bakınız, bu meslek birliğinin üyelerinin hepsi
bizim sanatçılarımızdır. Yine, İstanbul'da Golden Age Otelde 5 saat süren bir
toplantıda, bugüne kadar âdeta kangren olmuş, çözümsüz hale getirilmiş olan bu
meseleyi de çözme noktasına getirdik.
Değerli milletvekilleri, özetle şunu ifade etmeye
çalışıyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi, sanatçıya, sanatkâra ve sanata değer
veren, önem veren yüce bir kurumdur. "Muhalefet, sanatçıyı ve sanatkârı
yüceltiyor da, onları tutuyor da, onlardan yana da, iktidar kanadı
sanatçılardan yana değildir, sanata saygı duymuyor" şeklinde bir görüntü
vermek Türkiye Büyük Millet Meclisinin mehabetine yakışmaz. Tekrar ifade
ediyorum, hep birlikte, gerçekten, bizim hayatımızı renklendiren, anlamlandıran
"zevki bediî" dediğimiz estetik zevklerimizin zemin bulmasını temin
eden sanatkârlarımızı, sanatçılarımızı, tiyatro sanatçılarımızı, müzik
yapımcılarımızı, sinema sanatçılarımızı, diğer sanat kollarına mensup bütün
sanatkârlarımızı el üstünde tutmak, korumak ve kollamak zorundayız.
Bakınız, bu yaş sınırlamasıyla ilgili başka -biraz önce
değerli arkadaşlarımdan Recep Bey isabetle temas etti- misaller de var. Mesela,
bir maden ocağında günde birkaç kilo kömür tozu yutan insanla park bahçede
çalışan insanı aynı yaşta emekli ederseniz haksızlık olur. Bir futbolcunun kaç
yaşına kadar futbol oynayabileceği bellidir. Dolayısıyla bir bale sanatçısının,
bir balerinin veya bir baletin kaç yaşına kadar icrayı sanat edebileceği
bellidir. Elbette, 60 yaşında, 65 yaşında karakter rollerde oynayacak veya
tecrübeli olduğu için koreograf olarak çalışacak sanatçılarımız vardır, onları
da tutmak ve korumak boynumuzun borcudur. Bu açıdan "bir taraf sanatkârdan yana, diğer taraf sanatkâra
karşı" şeklinde bir görüntü verilmesi kesinlikle doğru değildir.
Bu düşüncelerle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 5 adet önerge vardır; önergeleri, geliş
sırasına göre okutup, sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 7 nci
maddesiyle eklenen geçici 213 üncü maddesindeki "iştirakçilerden"
ibaresinin "40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan
iştirakçilerden" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa
|
Fatih
Arıkan |
Fahri
Keskin |
|
Ordu |
Kahramanmaraş |
Eskişehir |
|
Reyhan
Balandı |
|
Haluk İpek |
|
Afyon |
|
Ankara |
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarıyla 5434 Sayılı Yasaya eklenen
geçici 213 üncü maddenin son cümlesinin "bir yıl süreyle görevlerinde
kalırlar" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Kemal
Kılıçdaroğlu |
Ziya
Yergök |
Oğuz Oyan |
|
İstanbul |
Adana |
İzmir |
|
İzzet
Çetin |
Salih Gün |
Hüseyin
Ekmekçioğlu |
|
Kocaeli |
Kocaeli |
Antalya |
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
72 sıra sayılı kanun tasarının 7 nci maddesinin (a)
bendindeki "yayımı tarihinden" kelimesinden sonra gelmek üzere
"1 ay sonra" kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Erdoğan
Özegen |
Murat
Yılmazer |
Sabri
Varan |
|
Niğde |
Kırıkkale |
Gümüşhane |
|
İsmail
Bilen |
|
Zeki
Karabayır |
|
Manisa |
|
Kars |
BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
72 sıra sayılı kanun tasarının 7 nci maddesinin (a)
bendindeki "yayımı tarihinden" kelimesinden sonra gelmek üzere
"2 ay sonra" kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Erdoğan
Özegen |
Murat
Yılmazer |
Sabri
Varan |
|
Niğde |
Kırıkkale |
Gümüşhane |
|
İsmail
Bilen |
|
Zeki
Karabayır |
|
Manisa |
|
Kars |
BAŞKAN - Beşinci ve son önerge en aykırı önerge olduğu
için, bu önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasanın 7 nci maddesinin aşağıdaki
biçimde değiştirilmesini saygıyla dileriz.
"MADDE 7- 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 213- İştirakçilerden;
Kanunun yayımı tarihinde 60 yaşını dolduranlara 65 yaşın
sonuna kadar bu kanun hükümleri uygulanmaz."
|
Haluk Koç |
Haşim Oral |
Mustafa
Gazalcı |
|
Samsun |
Denizli |
Denizli |
|
Nejat
Gencan |
|
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
|
Edirne |
|
Malatya |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini mi okutalım?..
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Önerge sahibi olarak söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir yasa çıkarıyoruz; yasanın yayımından iki ay sonra, devlete
yıllarını vermiş kimi insanları kapıya bırakıyoruz. O kişiler ki, yaşamlarını
düzenlemek için hesap kitap yapmışlardır. Belki çocuk okutuyorlar, belki de
çoluğuna çocuğuna, evine taksitle bir şeyler almıştır. Şimdi, siz, onu emekli
ediyorsunuz ve aylığından yüzde 20-25 kesiyorsunuz.
Verdiğimiz önergeyle, hiç olmazsa, yasanın bir geçiş
süresi olmasını öneriyoruz; yani, 60 yaşının üzerinde olan insanlara, 65 yaşına
kadar çalışma izni verilerek.
Aslında, kazanılmış bir hak açısından bakıldığında,
bütün çalışanların 65 yaşına kadar çalışması gerekir; çünkü, o düşünceyle memur
olmuşlardır, kamuya girmişlerdir. Anayasanın eşitlik ilkesi de odur. Devletle
öyle bir sözleşme yapmıştır; ama, şimdi, düşündük ki, o, sizin kabul
edebileceğiniz bir şey değil; arkadaşlarla görüştük. Şimdi, daha kabul
edilebilir bir şeyi öneriyoruz; diyoruz ki: "Bu yasanın bir geçiş dönemi
olsun; yani, bir beş yıl daha insanlara bir çalışma hakkı verelim."
Değerli arkadaşlar, bakın, bugün 16 Mart, öğretmen
okullarının kuruluşunun 155 inci yıldönümü. Millî Eğitim Temel Yasasında
"öğretmenliğin bir ihtisas mesleği olduğu, yani uzmanlık istediği"
söylenir. 155 yıl önce, bu düşünceyle, ilk öğretmen okulu da kurulmuştur. Bütün
öğretmen okulu çıkışlılar bunu bilirler. Şimdi, yıllarını vermiş bir uzmanı,
siz, 61 yaşına geldi diye ve bütün hesaplarını altüst ederek -öğretmenlik yaparken, müfettişlik
yaparken, yöneticilik yaparken, başka alanlarda çalışırken- dışarıya
bırakıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, çıkaracağımız bu yasanın onur
kırıcı bir yanı da: Kimilerine 65 yaşa kadar izin veriliyor; ama "benden
izin al, ben istersem seni 65 yaşına kadar çalıştırırım" diyor hükümet.
İşte bu olmaz! Yani, gebe bırakılarak "ben seni çalıştırıyorum
-Demokles'in kılıcı gibi- her an sözleşmene son verebilirim" anlayışıyla,
bir bürokrat çalıştırılamaz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, bu ifade çok
yanlış bir ifade. "Gebe bırakmak" ne demek?..
BAŞKAN - Efendim, sayın konuşmacıya müdahale etmeyin.
Söz isteme hakkınız var; yalnız, yerinizden müdahale etmeyin.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, zaten, devlet, nitelikli
elemanlarını kaçırmaktadır. Biz, öyle yasalar çıkaralım ki, kamuda daha çok
çalışsın, daha uzun süre çalışsın; ama, öyle bir ücret politikamız var ki,
onlara öyle haklar tanımıyoruz ki, zaten, iş buldukları zaman dışarıya çıkıp
gidiyorlar. Bakın, Batı'yı işimize geldiği zaman örnek alıyoruz, Avrupa
Birliğini gösteriyoruz, piyasa ekonomisini en acımasız şekilde, öykünerek
Türkiye'de uyguluyoruz; ama, iş, insan haklarına geldiği zaman, insanımıza
tanınacak haklara geldiği zaman, bizim ülkemizde bu olmaz diyoruz. Örneğin -dün
de söyledim- memurların bir toplusözleşme hakkı yok, eli kolu bağlı. Siz,
birdenbire, bir sabah uyanıyorsunuz, biz şöyle bir yasa yapalım, onları emekli
yapalım... Peki, nasıl dirensin size karşı; onun bir grev hakkı yok, bir
toplusözleşme hakkı yok; ILO'nun bazı sözleşmelerinde bizim imzamız var, o
hakları vermemişiz. O yüzden, bu yasanın bir geçiş dönemi olması gerekir diye
düşünüyorum ve bunun, mutlaka tanınması gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, burada, sayın bakanlar dinamizmden
söz ediyorlar. İşte, 61 yaşına gelmiş kişi artık çalışamaz, dinamizmi yoktur
diyorlar, bir sağlık kurulu gibi rapor veriyorlar. Peki; diyelim ki, bale
yapamaz; ama, yeni gelenlere öğretmenlik de mi yapamaz; onlara yol da mı
gösteremez, onlara rehberlik de mi yapamaz?! Sen artık işe yaramıyorsun, bırak
demek doğru mu?
Bir sözcü diyor
ki burada "ailesiyle yaşasın biraz da..." Değerli arkadaşlar,
ailesiyle yaşamak için para gerekli, insan gibi yaşayacak bir ücret gerekli.
Siz, onun ücretini artırmıyorsunuz.
Gelin, şöyle bir şey yapalım; 61 yaşında emekli
ettiğimiz kişiye, 65 yaşına kadar çalışmış gibi emekli maaşı verelim, ikramiye
verelim; eğer siz memura bir iyilik yapmak istiyorsanız bunu yapalım.
Değerli arkadaşlar, bu, 2 000 kişiyle sınırlı değil,
söylenildiği gibi; bundan sonra kural olacaktır, bütün çalışanlar, 61 yaşına
geldiğinde emekli olacaktır.
İnsanların yaşamı uzamaktadır. Siyasette bir sınır yok,
başka alanlarda sınır yok. Şimdi, sizin verdiğiniz aylıkla, çoluğunu çocuğunu
alıp, Avrupa'ya geziye mi gidecek, ülkeyi mi dolaşacak, nasıl bir yaşam olacak
bu? O yüzden, bu yasanın bir geçiş süresi olması gerekir.
Önergemizin kabulünü diliyoruz; hepinize saygı
sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasayla 5434 sayılı Yasaya eklenen
geçici 213 üncü maddenin son cümlesinin "bir yıl süreyle görevlerinde
kalırlar" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
|
Kemal
Kılıçdaroğlu |
|
|
|
(İstanbul) |
|
|
|
ve
arkadaşları |
BAŞKAN - Sayın Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi
açıklamak üzere; buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
Süreniz 5 dakikadır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sanatçılarla ilgili olarak sözlerime başlarken yaptığım
açıklama Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan tepki almıştı; fakat, benden
sonra konuşan değerli milletvekili -ki, teşekkür ediyorum- ve eski Kültür
Bakanımız, sanatçıların bu ülke için ne kadar önemli olduğunu vurguladılar.
Kendilerine yürekten teşekkürümü bir borç biliyorum ve ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bir yanlışlık yapıyoruz. Yanlışlık
da şu...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Demin de aynı şeyleri
söylediniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - İshal olduysanız bir şey
diyemiyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Demin de aynı cümlelerle
başladınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ama, sonunu
dinlemiyorsunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Dinliyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Dinliyorsanız sorun yok.
Değerli arkadaşlar, yanlışlığımız şu: Diyoruz ki
kişiye, zorunlu emeklilik yaşını 61'e indiriyoruz. Oysa, 65'e çıkardığımız
zaman sorun oluyor. İşçiler için 58-60 yaş limiti getirildi. Dolayısıyla,
burada, biz, kişilerin lehine bir düzenleme yapıyoruz... Yanlışlığımız bu
ifadede. Neden bu ifadede; 65 yaş, zorunlu emeklilik yaşı; ama, kişiler isterse
çok daha önceden emekli olabilirler. 58-60 yaş, işçiler için zorunlu bir
emeklilik yaşı değil, emekliliğe hak kazanma yaşı. Eğer, işçi isterse 60
yaşına, 70 yaşına, 80 yaşına kadar çalışabilir; yeter ki bir işveren
bulabilsin; ama, kamuda 65 yaştan sonra, biz, istesek de çalıştıramayız. Ben,
bu ayırımı ifade etmek için ve bunun yanlış anlaşıldığını söylemek için dile
getirdim sayın milletvekilim.
Şimdi, bu önergede şunu söylüyoruz: 61 yaşını dolduran
kişiye iki ay içinde kamudan ayrıl diyoruz. Bizim söylediğimiz de şu: Buna iki
ay içinde hemen ayrıl demeyelim; yani, bu kişiyi zaten emekli edeceğiz; hiç
değilse, kendisini hazırlaması, varsa, yapmış olduğu bazı programları yerine
getirmesi... Bir yıllık bir süre verelim; bir yıl içinde emekli olabilsin.
Bu, tabiî, kabul olur veya olmaz; ama, bir insanın
kazanılmış hakkını elinden alıyorsunuz, iki ay içinde kapının önüne
koyuyorsunuz. Bunun, insan haklarıyla, hukukla, eşitlikle, sosyal devlet
anlayışıyla bağdaşır yönünün olup olmadığını, sizin takdirlerinize bırakıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Üçüncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
72 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesinin (a)
bendindeki "yayımı tarihinden" kelimesinden sonra gelmek üzere
"2 ay sonra" kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
|
Erdoğan
Özegen |
|
|
|
(Niğde) |
|
|
|
ve
arkadaşları |
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, önergemizi
çekiyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
72 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesinin (a)
bendindeki "yayımı tarihinden" kelimesinden sonra gelmek üzere
"1 ay sonra" kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
|
Erdoğan
Özegen |
|
|
|
(Niğde) |
|
|
|
ve
arkadaşları |
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, önergemizi
çekiyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 7 nci
maddesiyle eklenen geçici 213 üncü maddesindeki "iştirakçilerden"
ibaresinin "40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan
iştirakçilerden" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
|
Eyüp Fatsa |
|
|
|
(Ordu) |
|
|
|
ve
arkadaşları |
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, çoğunluğumuz bulunmadığı için katılmamız mümkün
değil; ancak, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım, yoksa...
FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde bu şekliyle, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığının 61 yaşını doldurmuş veya dolduracak olan bütün iştirakçilerini
kapsar şekilde düzenlenmiştir.
Getirilmek istenen hüküm ise, 6400 ve daha yukarı
ekgöstergeli görevlerde bulunanlardan, kanunun yürürlüğe girdiği tarihte ve
daha önce 61 yaşını dolduran veya iki ay içinde dolduracakların görev
sürelerinin uzatılıp uzatılmayacağının tespiti ve görev süresi uzatılacaklar
için Bakanlar Kurulu kararı çıkartılabilmesi için asgarî bir süre ihtiyacı
nedeniyle sevk edilmiştir.
Madde metninin, bu ihtiyaca cevap verecek şeklide
"40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan iştirakçiler"
ibaresinin eklenmesi suretiyle düzeltilmesi uygun olacaktır.
BAŞKAN - Efendim, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik
şekliyle 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 7
nci madde, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle kabul
edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8.- 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 214.- Bu Kanunun getirdiği 61 yaş
haddi nedeniyle bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte emekliye sevkedilenler
hakkında Ek 68 inci maddenin birinci fıkrasında öngörülen iki yıllık süre
aranmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Tomanbay; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8 inci maddesi hakkında Grubum adına söz
almış bulunuyorum. İki günden beri, bu kanun tasarısı hakkında konuşuyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, tasarının sakıncalı pek çok
yönleri hakkında, sizleri, muhalefet olarak, uyarmaya çalışıyoruz; ama, ne
yazık ki, şu ana kadar uyarılarımızın hiçbirisini dikkate aldığınızı görmedik
ve bu yasa tasarısıyla da Türkiye'ye, ne yazık ki, çok büyük bir olumsuzluk,
kötülük yapıldığını, ben, burada, tekrar, bu konuşmamla vurgulamaya
çalışacağım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, acil çözüm bekleyen
binlerce sorunla şu anda kaynamakta. Televizyonlarının başında bizleri izleyen
milyonlarca vatandaşımız, kendilerini mahveden, kendilerini üzen, sıkıntıya
sokan birçok soruna burada çözüm aramak yerine, sizlerin iki günden beri
Türkiye'yi gereksiz yere meşgul eden, Türkiye'nin acil sorunlarıyla hiçbir
ilgisi olmayan bir yasa tasarısıyla meşgul olmaktalar.
Bakın, şu anda televizyonlarının başında bizleri
izleyen milyonlarca köylümüz, doğrudan gelir desteğinin nasıl ödeneceği
konusunda, sizlerden, bizlerden açıklama bekliyorlar; o konuda hiçbir çalışma
yok. Milyonlarca köylümüz, ucuz mazot bekliyor, ucuz gübre, ucuz tohumluk
bekliyor. Bu yasa tasarısı, bu sorunların hiçbirisine çözüm getirmiyor.
Yine, sokaklarda milyonlarca işsizimiz, iş bulabilmek
için çırpınıyor. Sokaklarda milyonlarca işsizimiz, evindeki çocuğuna, hanımına,
eşine bir çorba parası getirebilmek için iş aramak durumunda; ama, bu yasa
tasarısı, bu soruna da çözüm getirmiyor.
Yine, televizyonlarının başında bizlere merakla bakan
milyonlarca memurumuz, işçimiz, kendilerini açlık sınırında yaşatan o
ücretleri, o maaşları yükseltecek kanun tasarılarını burada beklerken, bu
tasarı ona da çözüm getirmiyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin devasa sorunları
var. Bugün, Irak sorunuyla ilgili olarak, Türkiye'nin işgal altına girmeye
başladığını hepimiz görüyoruz. Bu tasarı, Türkiye'yi işgal altına sokacak bu
soruna da çözüm getirmiyor. Televizyonlarının başında milyonlarca vatandaşımız,
dışpolitikadaki devasa sorunlara çözüm ararken, Türkiye'nin temel sorunlarına
hiçbir şekilde çözüm getirmeyen, 2 000 memurumuzu, Türkiye'nin 2 000 akil
adamını işten çıkarmaya çalışan bu ilginç tasarıyı sizlerden dinliyorlar,
izliyorlar.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarıyla ardı arkası
kesilmeyen zamlara çözüm getirmek söz konusuyken ya da AKP iktidarıyla birlikte
hızla yükselmeye başlayan enflasyon oranını düşürmek için çeşitli tasarıları
buraya getirmek gerekirken, bu sorunlara çözüm getirmeyecek, Türkiye
ekonomisine hiçbir şekilde katkıda bulunmayacak; aksine, Türkiye ekonomisine
çok büyük verimlilik getirme durumunda olan 2 000 dolayındaki akil adamı,
deneyimli, tecrübeli adamı işten çıkarmaya çalışan, Türkiye ekonomisine,
verimliliğine darbe vuracak bu tasarıyı, burada, milyonlarca vatandaşımıza, ne
yazık ki, izlettiriyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bu tasarı, Türkiye'nin devasa
sorunlarının hiçbirine çözüm getirmiyor; AKP iktidarının bu devasa sorunlardan
kaçtığını ve insanlarımızı, hiç olmadık, gereksiz sorunlarla meşgul ettiğini
çok açık ve net bir şekilde gösteriyor. Yazık bu millete, yazık bu ülkeye!..
Değerli milletvekilleri, bu tasarı, sadece, sizlerin,
AKP iktidarının kadrolaşmasına izin verecek bir tasarı olarak karşımızda. Buna
"hayır" diyebilecek olanlarınız vardır içinizde; ama, bakın, sizlere
çok açık, net bir şey söylemek istiyorum: Bu tasarı gelirken -içinizde mutlaka
birkaç kişi vardır - kaç AKP milletvekili kalkıp da bu tasarının gerekçelerini
ayrıntılı inceledi? Kaç AKP milletvekili kalkıp da dünyadaki benzer tasarıları
görüp, acaba bu tasarı ne kadar doğru bir tasarıdır diye çalışma yaptı? Ben
sizler için yaptım. Ben, dün gece kalktım, uyumadım, siz AKP'li
milletvekillerine bilgi vermek için geceyarısı internete girdim.
MAHMUT KOÇAK (Afyon) - Sağ olun.
MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Elbette sağ olun...
Bunlardan lütfen yararlanın sayın milletvekili. Burada, Cumhuriyet Halk Partisi
muhalefet görevi yapıyor ve sizlere doğruları aktarıyor. Bu doğrulardan lütfen
ders alın. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, dünyada hiçbir ülkede, gelişmiş ülkede 61 yaşta
zorunlu emeklilik yoktur. Bugün, artık, hiç emrinden çıkmamaya başladığınız o
Amerika Birleşik Devletlerinin ilgili yasalarını, bakın, sizlere göstereyim.
Amerika Birleşik Devletlerinin -biliyorsunuz, artık, her attığınız adımı Amerika'yla
atıyorsunuz- yurt dışında görevlendirmeyle ilgili -foreing cervice@; 1980
yılında çıkmış- zorunlu emeklilik yaşı 65. Yine, Amerika'da...
MAHMUT KOÇAK (Afyon) - Ortalama yaş 65...
MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Hepsini söyleyeceğim,
bekleyin efendim. Bakın, hepsini çıkardım, size veririm. Hiç, hiç öyle...
MAHMUT KOÇAK (Afyon) - 66'ya 61.
MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Bakın, size tasarıları
getirdim.
Yine, sosyal hizmetle ilgili çalışmalarda zorunlu
emeklilik yaşı 65. Yine, Amerika
Birleşik Devletleri -resmî belgeler bunlar- sosyal güvenlik programları 70'e
çıkarıyor. "70 yaşına kadar isterse emekli olur, isterse olmaz" diyor.
Hepsi burada. Yine, girmeye çok çalıştığınız Avrupa Birliğinin ilgili yasaları,
alın burada. Bakın, Danimarkasından İngilteresine, İtalyasından Fransasına
hepsinde zorunlu emeklilik yaşı 65'ten 70'e çıkarılmaya başlanmış. En temel insan
hakları... Sizler emeklilik yaşını 65'e, 70'e çıkarırsınız; ama, vatandaşlar
onu isterlerse kullanırlar, isterlerse kullanmazlar.
Demin, değerli bir milletvekiliniz çıktı, sanki, 65
yaşına kadar çalışma hakkı olan, Türkiye'nin yıllardan beri deneyim kazanmış o
insanlarına bir hak verdiğini iddia etti. Bırakın, o hak zaten onlarda var; 65
yaşına kadar isterlerse çalışır, istemezlerse çalışmazlar. Siz burada verilen
bir hakkı gasp ediyorsunuz, verilen bir hakkı ellerinden alıyorsunuz; yazık
değil midir?! (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, sizlere çok hoş bir anekdot
anlatmak istiyorum: Bakın, bu tasarı, gerçekten, Türkiye'ye büyük darbe
vuracak. Sizler, gerçekten, Türkiye'nin temeline dinamit koyacak bir tasarıya,
burada destek oluyorsunuz.
Yıllar boyu başarılı çalışmalar yapmış yaşlı bir
bilgine gelip sormuşlar, demişler ki: "Başarınızın altında yatan sır
nedir?" "İki sözcük" demiş. "Nedir o iki sözcük?"
demişler. "Doğru kararlar" demiş. "Peki, o doğru kararları nasıl
aldınız?" demişler. "Tek sözcük" demiş. "Nedir o tek
sözcük?" demişler, "tecrübe" demiş, "deneyim" demiş.
Arkasından sormuşlar: "Peki, o deneyimi, o tecrübeyi nasıl elde
ettiniz?" Yine "iki sözcük" demiş "yanlış kararlar."
Değerli milletvekilleri, insanlar yanlış yapa yapa
doğruya ulaşıyorlar. Yanlış yapmak da gençlik yıllarında oluyor ve belli bir
yaşa gelmeden olgunluk kazanılmıyor ve sizler, şimdi, yanlış yaparak tecrübe
kazanmış ve tecrübeleri sonucunda da, Türkiye'ye hizmet etme konusunda en
verimli çağına gelmiş 2 000 insanımızı, Türkiye'ye en verimli çağlarında
katkıda bulunacak 2 000 insanımızı, ne yazık ki, üretimden alıyorsunuz, ne
yazık ki, üretimden çekip, Türkiye'nin verimliliğine darbe vuruyorsunuz ve bunu
yaparken de, sadece kadrolaşma açısından yapıyorsunuz. Yazıktır buna, yazıktır
ve günahtır; ama, tabiî, ne diyelim ki, yine de bizim muhalefet olarak, burada,
iki gündür, bu konuda, sizlere yapmaya çalıştığımız uyarılarımızı -yine şimdi
sizlerden gördüğüm gibi- hiçbir şekilde ciddiye almadan, gülerek dinliyorsunuz.
Halbuki, bir miktar ders almaya çalışsanız, acaba muhalefetin dedikleri de
doğru mudur deseniz, işte, bu ülkeye o zaman hizmet etmeye başlamış
olacaksınız.
Değerli milletvekilleri, demin, Sayın Bakan Unakıtan
gerçeklerden söz etti "emekli olacakların zararları çok küçük, birkaç
yüzmilyon lira zararları olacak; bu da çok büyük bir zarar değil" dedi.
Bakın, bu konu, bu kadar basite alınabilecek bir konu değildir. Bu konu,
sadece, 60 yaşına kadar Türkiye'ye hizmet etmiş, Türkiye'ye katkıda bulunmuş
insanlarımız, 50 000 000-100 000 000 lirasıyla değerlendirilecek kadar basit
bir konu mudur?.. Demin, anekdotta da anlattığım gibi, bu insanlarımız,
Türkiye'ye tam verimli olacakları bir çağda üretimden çekiliyorlar.
Değerli Bakan, gerçekler, demin burada gösterdiğim,
internetten çıkardığım belgelerde olduğu gibi, dünyada çok daha farklı. 70
yaşlarına, 65 yaşlarına kadar insanlar çalışıyorlar ve bu insanlarımız, bu
verimlilikleriyle Türkiye'ye katkıda bulunacaklar. İşte, esas bu açıdan
Türkiye'ye büyük zarar veriyor bu tasarı. O insanların sadece 50 000 000
liralarını, 100 000 000 liralarını alarak "bu da küçük bir zarardır, büyük
zarara girmiyorlar" diyerek açıklanacak bir kayıp değildir. Bu yasayla,
Türkiye ekonomisi, büyük...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın hatip, konuşmanızı lütfen tamamlayın.
MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN - Kürsüden ayrılmadan önce de, Başkanlığın 67
nci maddeye göre bir talebi vardır; o hususu size açıklayacağım.
MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Peki efendim; teşekkür
ediyorum.
Dolayısıyla, bu tasarı, Türkiye'nin ekonomisine büyük
darbe vuracak bir tasarıdır. Emekli olanların kaybedecekleri sadece 50 000 000
liralarla, 100 000 000 liralarla açıklanacak bir zarar değil; aksine,
Türkiye'nin en büyük sorunlarla karşı karşıya olduğu bir dönemde, akil
adamlarımızın aklına, akil adamlarımızın deneyimine, tecrübesine gereksinim
duyulan bir dönemde, onların deneyiminden, tecrübesinden uzaklaşılacağı için
getireceği büyük zararlara katlanılacak, Türkiye'nin verimliliğini etkileyecek
bir tasarıdır.
Değerli milletvekilleri, hiç sıkılmadan saydım;
özellikle AKP Grubunda 61 yaşını geçmiş 23 milletvekili var. Bu 23
milletvekili...
AHMET YENİ (Samsun) - Sizde kaç kişi var?!
MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Biz karşıyız, onun için
bizi söylemiyorum. Sizin, bu 23 milletvekili ve 60 yaşına yaklaşmış olanlarla
birlikte 35-40 çok değerli milletvekiliniz var. Bunlar, hasbelkader,
milletvekili olarak buraya geldiler; milletvekili olmasalardı, şu anda, belki
devlet dairelerinde çok önemli görevler yapıyor olacaklardı. Peki, şimdi,
sizler, kendinizi o görevlerden uzaklaştırmaya çalışan bu tasarıya nasıl oy
vereceksiniz?! Sizler, şu anda, görevlerinden almaya çalıştığınız insanların
yerinde olabilirdiniz. Lütfen, burada, bu gerçeği de dikkate alarak, bu yasa
tasarısına destek olmayın.
Bu düşüncelerimle, hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Tomanbay, konuşmanız sırasında,
Türkiye'nin işgalinden bahsettiniz, konuşmanız sırasında "emrinden
çıkmadığınız Amerika Birleşik Devletleri" cümlesini kullandınız. Bu
hususta, bir milletvekilimizin... İçtüzüğün 67 nci maddesine göre bu hususu
tavzih etmenizi, bu noktada da, kesinlikle, bu ifadelerin, bu Meclise ve
Türkiye Cumhuriyetine yakışmadığını ifade ediyorum. Lütfen, sizden beklenen
şekilde düzeltmenizi rica ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Efendim, teşekkür ediyorum.
Elbette, kastımı aşan bir söz olduysa sözümü geri
alıyorum; ama "Amerika Birleşik Devletlerinin emrinde" demeyi
istememiştim, Amerika Birleşik Devletlerinin yakın işbirliğiyle pek çok çalışma
yapılıyor, onu kastetmiştim, o düşüncelerimi ifade etmiştim. O çerçevede, yine,
basına da yansıyan pek çok çerçevede "Türkiye işgal altına alındı"
gibi basında da pek çok söz var, onları kastetmiştim; ama, eğer, öyle, yanlış
anlaşıldıysa, elbette ki, o yanlış anlamayı tavzih ediyorum.
Teşekkür ediyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tomanbay.
Şahıslar adına söz isteği var.
Şahsı adına ilk söz, İstanbul Milletvekili Recep
Koral'a aittir.
Sayın Koral; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvelki arkadaşımız -Değerli Başkanımız, tabiî
ki, düzeltme ihtiyacı hissetti- konuşmanın akışı içerisinde kendini kaptırdı
sanıyorum, Türkiye'nin işgal altına girmekte olduğunu söyledi. Bu Meclis burada
olduğu müddetçe, buna, kimsenin cesaret edemeyeceğini hep birlikte biliyoruz,
geçmişte bu Meclis yaşattı bunu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yine, iğneleme ve sataşmada bırakmıştım sözümü. Onunla
ilgili, özellikle ben de dahil bütün hatiplerden istirham ediyorum; yani, ben,
gıdıklayacağım diye buraya geliyor, ikili ifadede, arkadaşımız öyle söylemişti
bana -ismini vermiyorum, kendisi bilir- tabiî ki, bu sefer sataşmalar oluyor.
Mikrofon bende olunca da, sataşanları bir güzel benzetiyorum. Eğer, bu, bana
yakışıyorsa, devam edeyim. Ben yakışmadığı kanaatindeyim. Bunu bir hatırlatma
olarak kaldığım yerden bitiriyorum.
Amerika'yla olan ilişkilerde de, Cumhuriyet Halk
Partili arkadaşlara, bugüne kadar verdikleri destekten ve yaptıkları
muhalefetten dolayı teşekkür ediyorum; ama, Amerika'yla ilgili ilişkilerde iyi
ki AK Parti iktidarı var dedirten bir uygulama var. Biliyorsunuz, tezkere,
sizin de arzunuz doğrultusunda burada kabul oyu almadı; bunu hep birlikte
yaşadık. Bunun takdiri varken, buradan, gelip, böyle sözlerle değerli
milletvekili arkadaşlarımızı rencide etmeye ve tahrik etmeye çalışırsanız,
elbette, buraya gelmiş milletvekili öyle küçük tahriklerden dolayı karar
değiştirecek değildir; ama, yine de, alınmalar olur kanaatindeyim. Bu Meclis
iradesine hep birlikte saygı göstermeye devam edeceğiz değerli kardeşlerim.
Kadrolaşmayla ilgili de, yerimde otururken, hepinizin
bildiği, iki körün dolma yeme hadisesi geldi aklımıza.
GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Dün anlattınız onu...
OYA ARASLI (Ankara) - Böyle şeylerle meşgul etmeyin
Yüce Meclisi lütfen; burası fıkra anlatma yeri değil!
RECEP KORAL (Devamla) - Körler birlikte dolma
yerken -biliyorsunuz, uzatmayayım,
vaktim de az- bir tanesi ikişer ikişer yiyince, diğeri de söylüyor... İşte,
kadrolaşma hadisesi, değerli arkadaşlarım, bu iki körün dolma yeme hadisesine benziyor.
Onun için, bu konu fevkalade istismar edilen bir konudur, böyle bir şeyin
olmadığını herkes bilir. Gelip de, ikide birde kadrolaşma demeyiniz. İstediği
kanunu çıkaracak, istediği kadrolaşmayı yapacak bir grup var burada; ama, böyle
bir yola bugüne kadar gitmemiştir, bundan sonra da gitmeyecektir.
Emekli olacaklar, bizim saygı duyduğumuz devlet
memurlarıdır; ancak, yerlerine gelecekler de devlet memurlarıdır ve kendilerini
yetiştirmiş insanlardır, oraya gelmeye hak kazanmış, o mevkie layık olan
insanlardır. Niçin, gidenlerin lehinde konuşurken, gelenlerin aleyhinde
konuşuyoruz! Her ikisine de saygı duyuyoruz, her ikisini de destekliyoruz;
dışarıdan gelmiyorlar. Devletin de birikimi vardır. Yani, bir memur bir makama
geldiğinde, o makamı istediği gibi kullanabilir mi; elbette -devletin birikimi
var- devletin birikiminden yeni gelen de istifade edecektir. Bu manada, bir
kere daha değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Ayrıca, değerli arkadaşlar, yeni yetişen nesli, ben
-büyüklerimize saygı duyarak- biraz daha fazla takdir ediyorum; çünkü, çağın
teknolojisinin getirdiği yeniliklerle birlikte yetişiyorlar, onları en iyi
şekilde kullanmayı öğreniyorlar. Onlara, sadece yeni işe girme değil,
hayatlarının 40'larında, 50'lerinde, 60'larında imkân verme de söz konusudur.
Bu noktayı bir tarafa bırakıp, sanki, 61 yaşın üzerinde giden makam sahibi
memurumuzun yerine, 20-25 yaşında birinin geleceğini değerlendiriyoruz; böyle
bir şey söz konusu değil, 40, 50, 60 yaşlarına yaklaşmış ve çağın
teknolojisiyle kendisini yetiştirmiş, yine, devlet memurlarımızdır.
Değerli arkadaşlar, yetkinin, tabiî ki, Bakanlar
Kurulunda olmasıyla alakalı da... Birçok uygulamayı Bakanlar Kuruluna veren bir
Meclis, sadece belli sayıda görevi nedeniyle bulunması gereken... Kişiliği
nedeniyle demiyorum; kişiliği nedeniyle bir yetki kullanılırsa, hep beraber
karşısında dururuz; ama, görevin gerektirdiği bir uzatma söz konusu olursa,
elbette Bakanlar Kuruluna yetki verilecektir; bundan tabiî ne olabilir.
Bir yanda, devlete yıllarını vermiş insanları kapıya
bırakma anlayışı diye takdim edilen bir anlayış; ama, bana göre de,
devletimizin, kendisine bu kadar hizmet veren memurlarına, kalan ömürlerini,
kendilerine harcama imkânı veren bir anlayış. Herkes, inanıyorum ki, bunlara da
sorsanız, bu ikincisini tercih eder.
Değerli arkadaşlar, memurlar, işçilerden farklı olarak,
bugünkü duruma göre 65, tasarı kanunlaşırsa 61 yaşından evvel de emekli
olabilirler, doğrudur, mevcut uygulamada var; ancak, tasarı kanunlaşırsa, 61
yaşında olan bu kardeşlerimiz, bu memurlarımız, mutlaka bir mevki ve makam
sahibidirler. Hangimiz, makamı, mevkiî bırakabiliriz, Allahaşkına söyleyin?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RECEP KORAL (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
RECEP KORAL (Devamla) - Hangimiz, makam ve mevkileri
bırakıyoruz; kendimizi, çalışma hayatına o kadar kaptırıyoruz ki, bu
makamlardan uzaklaşmak hiçbirimizin aklına gelmiyor ve kendimizi yıpratma
pahasına devam ediyoruz.
Devlet memurluğundan sonra siyaset yapar, danışmanlık
yapar ve kendisinden istifade edecek insanlar, mutlaka onları bulur; ama, ne
olur, biz, bu makamları zamanında bırakmayı öğrenelim.
Makam ve mevkileri, inanın, bizden daha iyi dolduracak
çok sayıda yetişmiş insan var bu ülkede.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koral.
İkinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Yahya
Baş'ındır.
Buyurun Sayın Baş.
YAHYA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, vazgeçtim.
BAŞKAN - Üçüncü söz sırası, Samsun Milletvekili Sayın
Haluk Koç'un. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Maliye Bakanımızın sözleriyle ilgili bir düşüncemi
sizlerle paylaşmak üzere istedim, o açıdan söz aldım.
Sayın Maliye Bakanımızın, yaptığı veciz konuşmalardan,
böyle, çok değişik uzmanlık alanlarında geniş bilgisi olduğunu öğrenmiş
bulunuyoruz. Bu arada, demin sanatçılarla ilgili yaptığı konuşma, şahsen beni,
bu arada, tahmin ediyorum, içinizden birçok arkadaşımızı, birçok yurttaşımızı
biraz üzdü, biraz yaraladı ki, Kültür eski Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik, söz
alıp, tekzip edercesine bir konuşma yapma gereği duydu ve sanatçıları, gök
kubbedeki yıldızlara benzetti; kendisine teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, sizlerle bir konuyu paylaşacağımı
söylemiştim. Samimî bir arkadaşınız olarak şunu ifade ediyorum: Ne olur, Sayın
Maliye Bakanı söz almak istediğinde, böyle, çok yoğun alkışlarla, tezahüratla
kendisini taltif etmeyin; kendisini -buraya yürüyüşündeki edadan da belli
olarak- hata yapmaya zorluyorsunuz, gaf yapmaya zorluyorsunuz; Sayın Maliye
Bakanımız gerçekten çok sevimli; ama, hata yapmaya zorluyorsunuz. Ben, bu
konuda, sizin kendisini alkışlamanızı, biraz -mecazî anlamda- kendisini toplum
önünde zor durumda bırakması muhtemel olan uyarıların şiddetini yansıtıyor
olarak algılıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Alkışlamayı bize bırak.
HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Yeni, biz sizinle Samsun'da
hesaplaşırız, orası ayrı; orası yeri.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanı, gerçekten, böyle
yoğun taltif etmeyin, gaf için teşvik etmeyin; sonra, telafisi için, Meclisin
prestijinin kurtarılması ya da düzeltilmesi için, bir başka sayın bakana veya
Meclisteki diğer sözcü arkadaşlara söz hakkı doğuyor. Şahsen ben, bundan sonra,
bu konuda duyarlılık göstereceğinize inanıyorum.
Şimdi, konuyla ilgili olarak bir bölüm söyleyeceğim,
belki de konuşmamı zamanından önce bitireceğim.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bir başka hatayı da
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak biz yapıyoruz. Dünyada ilk kez emeklilerin
aylıklarından sağlık primi kesilen bir ülke haline getiriyoruz Türkiye'yi;
dünyada tek örnek oluyoruz. Aslında, burada getirdiğiniz mantık, hemen peşinden
başka bir açılım yapmayı da gerektiriyor; o mantığı da sizinle paylaşmak
istiyorum. Emeklinin yaşı ilerledikçe, ortalama yaşam süresinin üzerine çıktığı
oranda, isterseniz, gelin, burada bir karar alalım; çünkü, bu insanların sağlık
giderleri artacak, yüzde 1 oranındaki bu kesinti payını artıralım; aynı
mantıktan hareket ediyorum, sizin mantığınızdan. Bir şey daha ekleyelim bir ek
maddeyle; eğer, emekli olup da erken ölenler varsa, ödeyemedikleri bu sağlık
primlerinin birikmişini de ölüm tazminatı olarak alalım.
Saygı duyuyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 8 inci
maddesiyle düzenlenen geçici 214 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Bunlardan 30 yıllık fiilî hizmet süresini
doldurmamış olanlara, bir kereye mahsus olmak üzere, bir aylık tutarında ek
emekli ikramiyesi verilir."
|
Hasan
Aydın |
Erdal
Karademir |
Mehmet
Kartal |
|
İstanbul |
İzmir |
Van |
|
Mehmet
Sevigen |
Mehmet
Sarı |
Soner
Aksoy |
|
İstanbul |
Osmaniye |
Kütahya |
|
|
Burhan
Kuzu |
|
|
|
İstanbul |
|
BAŞKAN- Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, çoğunluğumuz olmadığı için katılmamız mümkün
değil, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Katılıyorsunuz.
Önerge sahipleri açıklayacak mı, gerekçeyi mi okuyalım?
HASAN AYDIN (İstanbul)- Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Erken emeklilik nedeniyle ilave bir imkân sağlanması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, sayın milletvekilleri, 8 inci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 8 inci madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9.- Bu Kanunun 1 inci maddesi 15.4.2003
tarihinde, 6 ncı maddesi 1.4.2003 tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz istekleri var.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili
Sayın Oğuz Oyan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son iki maddesini görüştüğümüz bir tasarı söz konusu.
9 uncu maddede, bir anlamda, bu tasarının geçmiş maddelerini de bir gözden
geçirmek üzere söz aldım. Aslında, bu tasarıyla -yasalaşması beklenecek; ama,
belki de, tekrar Meclisin önüne de gelmesi beklenebilecek bu tasarıyla-
Türkiye'de, çalışanların hakları itibariyle yeni olumsuzluklar devreye
sokulmaktadır.
Bir kere, biraz önce belirtildi; 6 ncı maddeyle
getirilen sağlık katkı payıyla -ki, dün de belirtmiştim- emeklilerinden sigorta
pirimi alan tek dünya ülkesi olacağız. Bakınız, size bir şey hatırlatayım:
Emekli aylıklarına haciz dahi getirilemez arkadaşlar; emekli aylıklarından ne
vergi alınır ne prim alınır ne haciz getirilebilir. Siz, burada bir ilke imza
atıyorsunuz. Bunu, burada, bizim de önerimizle getirilen, bu emekli
ettiklerimize bir aylık fazla ikramiye vermek çözmez; bu, bir teselli mükâfatı;
bu, düzeltmez. Yani, burada, biraz önce bizim de katıldığımız, aslında, bizim
önerdiğimiz bu önergeyle bu işi düzeltemeyiz. Burada, haciz dahi getirilemeyen
korunmuş bir emekli aylığına siz prim getiriyorsunuz. Bunun yanlış olduğu
konusunda kendi hükümetinizi uyarmıyorsunuz, bu yanlışa ortak oluyorsunuz.
Sevgili arkadaşlarım, bakınız, biraz önce, burada, AK
Parti İstanbul Milletvekili değerli bir arkadaşımız iki kez söz aldı -buraya
gelen aklına geleni, ağzına geleni söylüyor- ve "bilgiyle konuşmak
gerekir" dedi ilk konuşmasında ve bize burada şu bilgiyi verdi: "Hak
sahipleri lehine bu düzenleme yapılıyor, 65 yerine 61'de emekli oluyor."
Yani, eğer, bu kadar bilgiyle Meclisi aydınlatıyorsa vay halimize sevgili
arkadaşlar, vay halimize!.. Bu, burada, dünden beri tartışılan bir şey. Kaç
kişi söz aldı, söyledi. Burada siz, zaten emeklilik hakkını kazanmış olanlara,
61 yaşında olanlara, ne yapıyorsunuz "sen 65 yaşına kadar
çalışamazsın" diyorsunuz, yani, çalışma hakkını elinden alıyorsunuz. O
insan 61 yaşında zaten emeklilik talebinde bulunma hakkını elde etmiştir. Yani,
bilgi vermek için, ilk önce, bilgi sahibi olmak gerekir. Yani, ilk önce
okuduğumuzu anlamak gerekir. Burada bu kadar algılama sorunu olan bir yasa
geçiyorsa, sorun var arkadaşlar, Meclisin çalışmasında sorun var. Lütfen, bu
kürsüye gelip de akıl satanların, en azından, biraz bilgi edinmesini rica
ediyoruz.(CHP sıralarından alkışlar)
Burada, emekliliği hak kazanma yaşını indirmiyoruz.
Burada, çalışanların yaş haddinden emekli olma yaşını aşağıya çekiyorsunuz,
onlara çalışamazsınız diyorsunuz. Bakın, bir başka şey daha yapıyorsunuz.
Anayasanın 7 nci maddesini okuyalım, Anayasanın 7 nci maddesi şunu söylüyor:
"Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu
yetki devredilemez." Siz, bu yetkiyi devrediyorsunuz. Siz, bu yetkiyi kime
devrediyorsunuz; yürütmeye devrediyorsunuz. Diyorsunuz ki : "Ey yürütme,
biz bu yaşı 65'ten 61'e indirdik; ama, sen, uygun gördüğün şekilde, keyfine
uygun olarak bunu 61 olarak uygulayabilirsin". Yani, biz ne yapıyoruz
burada; yasama yetkimizi devrediyoruz. Anayasaya aykırı bir işlem yapıyoruz.
Biz bunu Anayasa Mahkemesine götüreceğiz, açık söyleyeyim; Anayasaya aykırı bir
işlem yapıyorsunuz. Üstelik, siz, sınırları net, açık, anlaşılabilir olmayan
bir yetki devrediyorsunuz. Hangi meslek grubunda, hangi yaş; 65'ten kaça
çekeceksiniz, 63'e mi, 62'ye mi, 64'e mi, 61'e mi; hangi meslek grubunda, nasıl
yapacaksınız? Yani, burada sınırsız ve belirsiz bir yetki devretmektesiniz ve
bunun farkında değilsiniz. Anayasanın 7 nci maddesi... Bu, Meclisin haklarını
gasbetmek anlamına gelir. Meclis, kendi eliyle kendi haklarını yürütmeye teslim
etmemelidir ve bir Anayasa hatası, suçu işliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, burada, bu yasanın çelişkilerine
dikkat çekildi. Bu yasada deniliyor ki, aktuaryel denge. Biraz önce Sayın
Kılıçdaroğlu söyledi, hangi aktuaryel denge? Türkiye'de aktif-pasif oranı çok
bozulmuştur. Normalde 4 çalışana 1 pasif sigortalı düşmesi gerekirken, bu,
1,8'e 1'dir. Siz burada ne yapıyorsunuz, 65 yaşı 61 yaşa çekerek, bu aktif-pasif dengesini Emekli Sandığı
itibariyle bozuyorsunuz. Bu mu aktuaryel dengeyi savunmak?
Yani, hiç olmazsa bize tutarlı gerekçeler getirin de,
biz de inanalım bari yahut da biz bunu getirdik, gerekçe falan yok, böyle
istedik böyle oldu deyin; ama, hiç olmazsa yanıltıcı gerekçe söylemeyin,
olmuyor. Bu Meclisin zekâ düzeyiyle alay edilmesin, bunu yapmayalım değerli arkadaşlar
ve değerli hükümet.
Bakınız, ayrıca, Bakanlar Kurulunca, sübjektif
ölçülerle, hangi kamu personelinin hangi süre 61-65 arasında çalışacağı
yetkisini vermiş durumdayız -ki, bu dönecektir, Cumhurbaşkanından dönmezse
Anayasa Mahkemesinden dönecektir- öbür taraftan, bu, Anayasanın 10 uncu
maddesiyle bağdaşmayacağı gibi, 1966 yılında 811 sayılı Yasayla onayladığımız
ILO'nun, İş ve Meslek Bakımından Ayrım Hakkındaki Sözleşme hükümlerine de
aykırı bir düzenleme yapmış oluyoruz.
Bir başka şeyi söyleyeyim : Anayasanın 60 ıncı maddesi
sosyal güvenlik hakkını düzenleyen madde itibariyle bakarsak, herkesin, sosyal
güvenlik hakkının güvencesi altında olduğunu düzenliyor.
Şimdi, biz, burada, bir düzenleme yapıyoruz. Bu
düzenleme, emeklilik yaşını ki, bu emeklilik yaşı herkes için bilinen bir
yaştır. Yani, düşünün ki, memuriyette çalışanlar, 65 yaşında emekli
olacaklarını düşünerek, bunu planlayarak çalışmaktadırlar; kendi hayatlarını
buna göre düzenlemişlerdir, belki, mekân seçimlerini buna göre düzenlemişlerdir.
Büyükelçidir, 60 yaşındadır; kendi büyükelçilik süresini, emekli olunca nerede
yaşayacak, edecek, emekliliğinde nerede bir konut sahibi olacak, nasıl
geçinecek... Bütün bunları, hayatını düzenlemiştir. Siz, birden bu insanlara
"hayır, ben bir yasa getirdim, sen, şimdi, dört yıl önce emekli
olacaksın" diyorsunuz. Yani, ona, yarınını güven içinde planlamış olan bu
insana, buradan bir darbe indiriyorsunuz. Bu, Anayasanın 60 ıncı maddesi
açısından, ciddî bir sorun teşkil etmektedir.
Bakın, ben size başka örnekler vereyim: Şimdi, 81
ilimizde vali var. Bu 81 valinin beşte 1'i 61 yaş sınırının üzerindedir. Daha
ilginç bir şey söyleyeyim: En son valiler kararnamesiyle sizin atadığınız 10
vali 61 yaşın üzerindedir. Yani, ne yapmak istiyorsunuz?! Böyle devlet yönetimi
olur mu?! Böyle kamu yönetimi olur mu?! Yani, burada, gerçekten, bizi
şaşırtacak biçimde, devlet yönetiminde zafiyet gösteriliyor ve bu zafiyet,
burada, her gün önümüze geliyor. Biz, açıkçası, eleştirmekten bıktık, yorulduk
arkadaşlar; bu kadar olmaz! Lütfen, toplumun bütün kesimlerinin çıkarlarını
düşünerek, keyfîliğe, kadrolaşmaya izin vermeyen bir anlayışla bunları
düzenlemeyi öğrenelim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.
Sayın Oyan -Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
olarak- bu Meclisin zekâ seviyesinin bu millete uygun olduğunu Başkanlık olarak
ifade etmek istiyorum. O noktadaki sözlerinizi, ben, bir zühul olarak kabul
ediyorum. Onu, aynı zamanda, millete bir saygısızlık olur diye düşünüyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, ben, bu tür açıklama
ve gerekçelerle Meclisimizin zekâ düzeyiyle alay ediliyor diyorum. Ben,
Hepimizi, bizi de kastediyorum; hepimizi kastediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Ben kendimi de kastediyorum; buna
hakkımız yok.
BAŞKAN - Hükümet adına, Sayın Bakanımız Hüseyin Çelik,
yerinden, söz istemişlerdir; buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Oğuz Oyan
Bey, biraz önce yaptığı konuşmada "mevcut valilerin beşte 1'inin bu yaş
sınırının üzerinde olduğunu" söyledi. Bakınız, Türkiye'de, merkez valileri
de dahil olmak üzere, şu anda faal durumda bulunan valiler, kaymakamlar ve vali
yardımcıları da dahil olmak üzere, aşağı yukarı 2 000 mülkî idare amiri var. Bu
2 000 mülkî idare amirinden bu 61 yaş meselesinden dolayı emekliliğe
ayrılacakların sayısı sadece 42'dir; bunu arz etmek istiyorum. Verdiğiniz bilgi
yanlıştır Sayın Oyan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Şimdi, AK Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın
Mahmut Koçak konuşacaklardır.
Çalışma süremiz bitmek üzere, size de söz veriyorum;
ondan sonra, ara vereceğim.
Sayın Koçak, buyurun.
Süreniz 10 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT KOÇAK (Afyon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Grubum adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, sözlerime başlarken, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubundan konuşan her arkadaşımızın Amerika saplantısını bir türlü
anlayamadığımı ifade etmek istiyorum.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Anlarsın, anlarsın...
MAHMUT KOÇAK (Afyon) - Şimdi, onu demek isteyeceğim.
IMF'yi Türkiye'ye getiren, davet eden ve ekonomik krizde Türkiye'ye kurtarıcı
olarak, bir reçete olarak önerilen Dünya Bankasının tahsildarını kendi
listelerinde gördükleri için bir kompleks içerisine mi giriyorlar acaba?! (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Yine, o... (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, sükûneti
muhafaza edelim.
MAHMUT KOÇAK (Devamla) - 1 saniye değineceğim
geçeceğim. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın hatip, lütfen, siz, Genel Kurala hitap
edin, konu üzerinde konuşun.
MAHMUT KOÇAK (Devamla) - Ben, yine, Genel Kurula hitap
edeyim.
Yine, acaba, Türkiye'nin 45 milyar dolar dışborcunu 115
milyar dolara yaslayıp, daha sonra da aranıza katılıp Parlamentoya giren o
insandan dolayı mı bir kompleks içerisindesiniz; sürekli Amerika'yı gündeme
getiriyorsunuz?! (CHP sıralarından gürültüler)
HARUN AKIN (Zonguldak) - Ne alakası var?!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Senin gibi kafalar getirdi!..
MAHMUT KOÇAK (Devamla) - Sizin kurtuluş reçeteleriniz,
sizin bu ana kadar söylediğiniz şeyler, Türk insanının, yeni doğan bebeklerin
bile, yabancıya 3 000 dolar borcunu teyit eden projelerdir, teyit eden
konuşmalardır.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Onu sağcılar yapıyor,
sağcılar...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sen, önce cumhuriyet tarihini
oku!
MAHMUT KOÇAK (Devamla) - Tabiî, ben...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Gündeme gel, gündeme...
MAHMUT KOÇAK (Devamla) - Konuya geçeyim güzel
arkadaşlarım. Yaş haddinin 65'ten 61'e indirilmesi meselesi nedeniyle 5434
sayılı Kanunun ek 68 inci maddesinde aranılan iki yıllık süreyi
tamamlamayanların emekliliklerinde makam veya yüksek hâkimlik tazminatından
yararlanmaları sağlanmakta; böylece, bu nitelikte çalışanların mağduriyetleri
önlenmektedir.
Özetle, tasarıyla getirilen 61 yaş haddi, 5434 sayılı
Kanunun 39 uncu maddesinde hüküm altına alınan yaşlara uyumlu bir yaştır.
Ben, size, biraz önce Devlet İstatistik Enstitüsünden
aldığım rakamları da söyleyeceğim. Burada, arkadaşımız, güzel istatistikler
verdi, insanların Avrupa'da, Amerika'da kaç yaşında emekli olduklarını söyledi;
ama, işin sadece tek boyutunu anlattı. Orada ortalama yaşama süresinin ne kadar
olduğunu ifade etmezseniz, bunu, kamuoyuna güzel bir şekilde
anlatmamışsınızdır; ancak, kamuoyunu yanıltmış olursunuz.
Şimdi, 2002 yılında, Türkiye'de, kadınlarda ortalama
ömür 71 yaş iken, erkeklerde 69'dur. Hal böyleyken, tasarıyla getirilen 61 yaş
haddi esas alındığında, bir kadın iştirakçi, ömrünün 61 bölü 71'ini, ömrünün
yaklaşık yüzde 86'sını devlete çalışarak geçiriyor. Bir erkek iştirakçinin ise,
ömrünün, yine, 61 bölü 69'unu, yüzde 88'ini çalışarak geçirdiği ortaya
çıkacaktır. Bu oranlar, yine, biraz önce arkadaşımızın söylediği -Danimarka'da,
Almanya'da, Yunanistan'da, İspanya'da ve İngiltere'de- Avrupa ülkelerinin sahip
olduğu oranların da üzerindedir. Bu oran, Danimarka'da yüzde 85'tir; hem
erkekler için hem bayanlar için. Dolayısıyla, bu tespit ve değerlendirmeye
göre, gündemimizde olan düzenlemenin bir erken emeklilik düzenlemesi olmadığı,
açık seçik, istatistiklerle de ortadadır.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçak.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, ara vereceğim; ancak, bir hususu
açıklamak istiyorum: Biliyorsunuz, alınan karar gereğince çalışmalarımıza devam
ediyoruz.
Saat 20.00'de toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum.
Kapanma Saati
: 18.53
Açılma Saati: 20.00
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ
(Ordu)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 48 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2. -. Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/524) (S. Sayısı : 72) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Burada.
Görüşmekte olduğumuz 72 sıra sayılı kanun tasarısının 9
uncu maddesi üzerinde görüşmelerimiz devam ediyor.
Şimdi, şahısları adına söz isteyen milletvekillerimize
söz vereceğim.
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)- Sayın Başkan, Yüce
Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, sabahtan beri, burada, emeklilerin yaşam
koşullarından, onlara yaşam hakkı tanımaktan, ömürlerinin son zamanlarında,
sonbaharında emekliye vefadan bahsediyoruz; ama, bence, biz bu insanlara emekli
olduktan sonra yaşam hakkı tanımıyoruz. Eğer bu ülkede sabahın 5'inde bir
emekli, emekli kuyruğuna giriyorsa ve yağmurda çamurda bu insanlar emekli
kuyruğunda beş saat bekliyorsa, hangi sevgiden, hangi vefadan bahsedebiliriz?!
Ben Sayın Bakanıma söz veriyorum, bundan sonra, emekli
maaşımı, gidip sabahın 5'inde bir bankanın kuyruğuna girip, oradan alacağım.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Ta ki, o kuyruklar kalkana kadar.
Hangi vefadan bahsediyoruz?! Gelin, bu insanların
yaşamlarının sonbaharında... Ben size önereyim Sayın Bakanım : Emekli
Sandığının, SSK'nın bir sürü boş yeri var büyük şehirlerde, bir sürü handa boş
yerleri var. Gelin, tüm bankaların ortak bir ödeme merkezi yapalım buralara.
Her bankanın orada ortak ödeme merkezi olsun, bu insanlar gitsin, çaylarını
içerek, kahvelerini içerek beklesinler; bunlara ikram yapılsın. Vefa böyle
olur. Gelin bu kuyrukları kaldıralım. Örnek veriyorum: Geçen hafta, sabahın
5'inde, İstanbul Avcılar'da, Ziraat Bankasının önünde 1 000 kişi saydım.. Gelin
bu insanlara vefa gösterelim, gelin SSK'nın...
FEYZİ BERDİBEK (Bingöl)- Hayırdır, saat 5'te ne işin
vardı orada?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)- Saat 5'te... Benim
işim var, ben erken kalkarım beyefendi.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sabah namazına kalkmıştır saat
5'te, ne var yahu!
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Sayın Hatibe müdahale
etmeyelim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)- Eğer halkına ilgi
duyarsan beyefendi, siz de 5'te kalkarsınız.
BAŞKAN- Sayın Aslanoğlu, siz Genel Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)- Onun için, ben çözüm
öneriyorum, laf konuşmuyorum beyefendi.
Sayın Bakandan rica ediyorum; gelin, ortak noktalar
kuralım, tüm bankaların ödeme yaptığı ödeme merkezleri kurulsun, bu insanları
yağmurdan, bu insanları çamurdan kurtaralım, bunlara vefa gösterelim.
İkinci bir önerim : Sayın Bakanım, tüm dünyada emekli
sandıkları, sadece nakit yönetimi yapar; tüm dünyada emekli sandıklarının
aktuarya hesapları, ağırlıklı olarak, fon yönetimiyle oluşur. Tüm dünyaya
baktığınız zaman, genelde fonla yönetilir.
Tabiî, bizim Emekli Sandığımız, yıllar önce -ben,
burada, sizin iktidarınızı suçlamıyorum- nerede gayrimenkul varsa almış. Bugün
o gayrimenkuller çok düşük kirada, bugün artık, o gayrimenkuller -o gün, bir
şekilde, belki şehrin cazibe merkezleriydi- para etmiyor, bugün artık o
gayrimenkuller kira getirmiyor. Gelin, tüm bu gayrimenkulleri satın. Emekli
Sandığı, gayrimenkul kirasıyla hiçbir yere varamaz. Eğer bugün satmazsanız,
yarın bedava vereceksiniz; çünkü, dün aldığınız bu yerler, artık, şehrin cazibe
merkezleri olmaktan çıktı. Onun için, Emekli Sandığının elinde ne kadar
gayrimenkul varsa hepsi satılsın; yoksa, yarın, daha çok aktüer açığı veririz.
Benim önerim : Gelin, bu emeklilerimizi, yağmurdan,
çamurdan kurtaralım ve Emekli Sandığının daha çok aktuarya açığı vermesini
istemiyorsak, bugün, elindeki tüm gayrimenkullerinden kurtulsun; çünkü, ben
biliyorum, bazı iş hanlarının kira gelirleri, hanın yıllık bakımına yetmiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Söz sırası, şahsı adına, Van Milletvekili Sayın Halil
Kaya'da.
Buyurun Sayın Kaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
HALİL KAYA (Van) - Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; çok kıymetli Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar, 61 yaşına
girmiş olan memurlarımız, sizin gibi düşünmüyor. Bunun altını önemle çiziyorum.
Onlar da kendi çocuklarına iş kapısının açılması gerektiğinin farkındadırlar.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Onların emekli olmasını engelleyen
yok ki, isterlerse emekli olurlar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İsteyen emekli olabilir
Sayın Milletvekilim.
HALİL KAYA (Devamla) - Emeklilik hakkı, sosyal bir
haktır.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Almış zaten.
HALİL KAYA (Devamla) - Bu sosyal hakkı, çok basite indirgeyerek, "işe
yaramıyorsunuz" anlamına getirirseniz, sosyal hakları yorumlayamama
güçlüğünüzü ortaya koyarsınız.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Onların işe yaramadığını siz
söylüyorsunuz.
HALİL KAYA (Devamla) - Dinler misiniz?
Oysa, ben kavrama güçlüğü probleminizin olduğuna
inanmıyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Aman! Senden de bunu mu
öğreneceğiz?!
HALİL KAYA (Devamla) - Dinler misiniz?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sen derdini anlat kardeşim!
HALİL KAYA (Devamla) - Derdimi anlatıyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bismillah deyip bu Gruba
nasıl hakaret ediyorsun?!
HALİL KAYA (Devamla) - Lütfen... Lütfen, dinler
misiniz?
BAŞKAN - Sayın hatibe müdahale etmeyin Sayın Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Manisa) - Sayın Başkan, böyle bir moda
mı var? Bir gruba hakaret ederek söze mi başlanır? (AK Parti sıralarından
"siz yapıyorsunuz" sesleri) Böyle bir yöntem kabul etmiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kaya, siz Genel Kurula hitap edin... Siz
Genel kurula hitap edin... (Gürültüler)
HALİL KAYA (Devamla) - Dinler misiniz?
Bu, sadece ve sadece, modası geçmiş...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yahu, bırak sen modayı!.
Modayı senden mi öğreneceğiz?!
HALİL KAYA (Devamla) - ...olan, her şeye gözü kapalı
muhalif olma kültürünüzden
kaynaklanıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunun getireceği sonuçlara
hazır mısınız?
İş Yasası Tasarısının görüşülmesinin başlangıcına kadar
geçen sürede, Cumhuriyet Halk Partisinin tavırlarını, genelde gerçekten, çok
takdir ettim. Böylece, Cumhuriyet Halk Partisinin siyaseti kavradığını, kendini
büyüteceğini görmüştüm; ancak...
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Senden mi öğreneceğiz siyaseti?!
HALİL KAYA (Devamla) - Dinler misiniz?
BAŞKAN - Sayın Kaya, siz Genel Kurula hitap edin;
buyurun.
HALİL KAYA (Devamla) - Tamam efendim.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Siyaseti siz mi öğreteceksiniz
bize?!
HALİL KAYA (Devamla) - Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi
yanlış bir analiz içindedir. Siirt Seçimlerinin sonuçları sizi
endişelendirmesin. Bu boş bir endişedir. (CHP sıralarından "bravo"
sesleri, alkışlar[!])
Gelin, eski tavrınızı sürdürün, doğrularımızla
birleşin; ancak böyle toplumun güçlü CHP'sini şekillendirirsiniz. (CHP
sıralarından "bravo" sesleri, alkışlar [!])
Sayın arkadaşlar, hep siz nasihatte bulundunuz ben de
bir nebze olsun bulunmak istiyorum. (AKP sıralarından alkışlar)
Bir de, en önemlisi; parti içi demokrasinizi
güçlendirin. (CHP sıralarından "bravo" sesleri, gülüşmeler, alkışlar
[!])
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Seni danışman alalım biz [!]
HALİL KAYA (Devamla) - AK Partinin çok önemli konularda
dahi grup kararı almama noktasındaki parti içi demokrasi kültürünü örnek alın.
(AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN - Sayın Kaya, bakın, sözünüz bitmek üzere; madde
üzerinde görüşlerinizi kısaca arz edin. (CHP sıralarından gürültüler,
gülüşmeler)
HALİL KAYA (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Lütfen!..
HALİL KAYA (Devamla) - Evet arkadaşlar, örnek alın ki,
partiniz güçlensin.
Grup kararı aldığınızda milletvekillerinize
güvenmediğinizi gösterdiğinizin farkında değil misiniz?
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için
öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı : |
280 |
Kabul : |
190 |
Ret : |
90 |
Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar) (1)
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince 3 üncü
sıraya alınan, İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili Edip
Uğur ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile
Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
3. - İzmir
Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ile Gaziantep
Milletvekili Ahmet Uzer'in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde
Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (2/97) (S. Sayısı : 82)(2)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 82 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
(1) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo, tutanağa eklidir.
(2) 82 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
İçtüzüğün 81 inci maddesine göre, gruplar adına 1'er
üye ile komisyon ve hükümete 20'şer dakika, şahısları adına 2 üyeye 10'ar
dakika söz vereceğim.
Şu ana kadar, Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı ile AK Parti Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın İsmail Katmerci; şahısları adına, Kocaeli Milletvekili Sayın
İzzet Çetin ve Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral söz istemişlerdir.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Oya
Araslı'da.
Buyurun Sayın Oya Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine, önemli bir yasayla ilgili görüşme yapıyoruz.
Önemli; çünkü, iş kanunları, ülkelerin yaşamında her zaman önemli yere sahip
olan kanunlar; çünkü, iş kanunlarıyla, işçi ile işveren arasındaki ilişki
düzenleniyor; iş kanunlarıyla, çağdaş demokrasilerde emek güvence altına
alınıyor. Bu nedenle, her ülkede, her gelişmiş demokraside olduğu gibi, bizim
ülkemizde de iş kanunları özel bir önem taşıyor; ama, biz, acaba,
çalışmalarımızda, iş kanunlarının yaşamımızda taşıdığı bu büyük öneme uygun bir
özenle mi bu düzenlemelere eğildik ve uygun, özenli bir sürecin sonunda mı şu
noktaya geldik?! Önümüzdeki yasa teklifiyle ilgili değerlendirmeleri yapmadan
önce, bizi bu yasa teklifini görüşmeye getiren süreci değerlendirmek lazım.
Geçen hafta, önümüze, bir İş Kanunu Tasarısı getirildi.
Bu İş Kanunu Tasarısı, komisyonda, çok kısa bir süre içerisinde görüşüldü.
Tarafların görüşlerini ortaya koymasına, komisyon üyelerinin taraflarla
yeterince görüşme yapabilmesine imkân vermeyecek bir süre içerisinde,
komisyonda, bu yasa tasarısı görüşüldü ve sonra, milletvekillerinin bu yasa
tasarısında yazılı olanları incelemesine imkân vermeksizin, derhal görüşmelere
geçildi. O zaman, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bunun yanlışlığı
üzerinde durduk, bu kadar alelacele görüşmelere başlanmaması gereğini
dikkatlerinize sunduk; ama, dikkat etmediniz, uyarılarımızı dikkate almadınız.
Parmak hesabıyla, muhalefet partisi milletvekillerinin ve hatta iktidar partisi
milletvekillerinin okumaya fırsat bulmadığı, bulamadığı bu yasa tasarısı
görüşülmeye başlandı.
Sayın Bakanımız ve iktidar partisinin sözcüleri, mütemadiyen,
burada, bu tasarı üzerinde bilim adamlarının oybirliğine, görüş birliğine
varmış olduğunu, tarafların uzlaşması sonucunda bu metnin hazırlandığını
söyledi; ama, tasarı görüşülürken geçen zaman, hiç de öyle taraflar arasında
bir uyuşmanın olmadığını, hatta tarafların taleplerinin, isteklerinin yeterince
dikkate alınmadığını, gereğince bu talepler, uzlaşma var mı yok mu konuları
üzerinde yoğunlaşılmadığını ortaya koydu ve maalesef, hazırlıksız bir biçimde,
bu yasa tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine girdi ve bu yasa
tasarısı üzerinde, muhalefetin uyarılarını, görüşlerini yeteri kadar dile
getirmesine de imkân tanınmadı. Belleklerinizi tazeleyiniz. Şurada verdiğimiz
değişiklik önergeleri hakkında önerge sahibine söz vermemek için, eşi benzeri
görülmemiş bir tavır sergilendi. Hükümet, tasarısıyla taban tabana zıt bir
öneriyi kabul ediyorum dedi burada ve AKP Grubunun milletvekilleri ret oyuyla
kendi hükümetlerinin katıldığı bu önerileri reddettiler. Bu ilginç bir tavırdı,
dünyanın hiçbir parlamentosunda görülmeyen bir tavırdı.
MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Demokratik tavır.
OYA ARASLI (Devamla) - Böyle bir tavır niye sergilenir,
bunun ancak ve ancak birkaç izahı vardır; ya hükümet yeteri kadar hazırlıklı
hareket etmemiştir, burada muhalefetten doğruları öğrenip, tavrını ona göre
değiştirmektedir ya hükümet ile ona taban teşkil eden iktidar partisi grubu
arasında çok ciddî görüş ayrılıkları vardır, -bu da oturup, durumu çok ciddî
bir biçimde gözden geçirmeyi gerektirir- veya -çok acı ama- muhalefetin
kendisine ayrılan o kısacık sürede söz hakkını kullanmasını engellemek için bu
tavır içerisine girilmiştir. Takdirini size bırakıyorum.
Hükümet ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasında bu
kadar ciddî fikir ayrılıkları var mıdır yok mudur, bilmiyorum; hükümet,
muhalefetin ikazlarıyla âdeta yeni bir tasarı yazacak gibi hazırlıksız bir
biçimde bu tasarıyı önümüze mi getirmiştir, onu da hükümet yerine
cevaplandıracak durumda değilim; ama bir gerçek var ki, muhalefet olarak kendi
sesimizi şu çalışmalara yansıtabilme imkânı elimizden alınmıştır.
Değerli arkadaşlarım, burada iktidar partisinin
milletvekilleri defaatle şu kürsüye çıktılar; dillerinden düşürmedikleri bir
söylem vardı, demokratik katkıdan söz ediyorlardı; bu mu demokratik katkı?!
Mademki o kadar arzu ediyordunuz demokratik katkıyı, niçin bizim önergelerimiz
üzerindeki konuşma imkânımız bile size fazla geldi? İşte, veriyorduk size
katkı! İstediğiniz katkı idiyse, o zaman, o katkının yapılmasına izin
vermeliydiniz; ama, ben, bir başka tavır da görüyorum anlatılanlardan, İktidar
partisi "bizimle birlikte hareket ederseniz, o zaman muhalefetin katkısı
bize göre katkıdır" diyor; ama, sizinle farklı görüşlerimizi dile
getirdiğimiz zaman, böyle bir katkıya ihtiyacınız yok, söz hakkımızı bile
sınırlandırıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, böyle, hiçbir yere varılmaz;
böyle, demokratik yaşantımızı zenginleştiremeyiz; böyle, parlamenter yaşamımızı
saygın bir konuma getiremeyiz. Başımızı ellerimizin arasına alalım ve
düşünelim, bizden sonra, bu Parlamento ne yapmış diye düşünenler, araştırmak
isteyenler, bu tavırları, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarının sayfaları
arasında göreceklerdir ve öyle zannediyorum ki, muhalefete bu tavrı
sergileyenlerin demokrasiye inancı hakkında, hiç de iyi notlar
vermeyeceklerdir. Neye inanıyorsak onu söyleyelim, neyi söylüyorsak onun
gereğini yerine getirelim. Eğer muhalefetin katkısını istiyorsanız, ki, o
muhalefet, size, katkılarını, gereken yerde, gereken zamanda, doğru bildikleri
izinde yapmıştır, yerine getirmiştir. Zaman zaman, siz bile, o katkıları inkâr
etmeyip, teşekkür etmek gereğini duymuşsunuzdur. Ne oldu o teşekkürler,
unutuldu mu?! "Muhalefet bize katkı vermiyor" diye, şu kürsüde çıkıp,
defaatle konuştunuz.
İşte, biz, bu süreçlerden geçerek bugünkü noktaya
geldik. Muhalefetin sesini kıstınız ve neticede, biz, burada, muhalefetin sesi
kısılmışken, o kısık sesle katkı vermeye gayret ederken, sizler, Cumhuriyet
Halk Partisine, aklınızdan ne geçiyorsa, hangi yakıştırmayı yapmak size uygun
geliyorsa yapmak suretiyle, kürsüdeki zamanlarınızı değerlendirdiniz ve bizim
verdiğimiz katkıdan yararlanmadınız, bizi susturdunuz; ama, sokak susmadı.
HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - İnsaf, insaf!..
OYA ARASLI (Devamla) - Fikirlerini almadığınız sokak,
fikirlerini size iletmek yolunu buldu ve bu yasa tasarısını ertelemek,
görüşmekten kaçınmak yolunu yeğlediniz.
İşte, biz, böyle bir süreç sonunda bu noktaya geldik.
Şu anda görüşmesi bitmemiş bir İş Kanunu Tasarımız var, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündeminde. Bakan ve Komisyon, görüşülmesine tahammül edemedikleri
için, yanlışı gördükleri için gelmiyorlar, kaçıyorlar. 1 dakika sonra bir başka
yasa tasarısı görüşülürken, hükümet var bu çatının altında; ama, 1 dakika önce
o tasarının görüşülmesine sıra geldiği zaman, hükümet yok! Böyle bir tavrı
benimsemek mecburiyetinde kaldılar. Çok acı, gerçekten çok acı; ama,
hazırlıksız bir iktidarın
-aynı şeyleri yaparsa- yarın da böyle bir akıbetle karşı karşıya kalması
kaçınılmaz. Tıpkı bugün olduğu gibi aynı şeyi yaparsanız, yarın da şurada
yasalarınız geldiği zaman, hükümetin o sıralarda oturamaması gibi bir durumla
karşılaşmanız mukadderdir ve şimdi, "Türkiye Büyük Millet Meclisi,
hükümetin getirdiği tasarıyı mutlaka kabul etmeye mecbur" anlayışının veya
"çoğunluğumuz bu yasayı çıkarmaya yeterli" anlayışının sizi getirdiği
sıkıntılı durumun içerisindesiniz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümetin getirdiği her
şeyi onaylamak mecburiyetinde değil. "Çoğunluk bizim, hükümet bizim, ne
istersek yaparız" anlayışı, her zaman doğru çıkmayan, her zaman, ne
isterseniz yapabileceğiniz noktaya sizi götürmeyen bir anlayıştır; bugün de
getirmedi. Neticede ne oldu; bir yasa teklifi hazırlandı.
Cumartesi günü ayın 15'inde yürürlüğe girmiş olan bir
yasanın, 4773 sayılı Yasanın yürürlüğü
ertelensin diye, bir yeni düzenleme yapılarak huzurumuza getirildi.
Değerli arkadaşlar, çoğunluklar parlamentolarda çok şey
yapmaya kadirdir; ama, yapamayacakları şeyler de vardır. Çoğunluklar,
anayasalarla sınırlıdır. Çoğunluklar, hukukun genel ilkeleriyle, hukuk devleti
ilkesiyle sınırlıdır; anayasalara, hukuk devleti ilkesine, hukukun genel
ilkelerine aykırı kararlar alamazlar; ne kadar çoğunluk olurlarsa olsunlar,
yapmaya kalkıştıkları takdirde, bu, bir yerlerden döner. Şimdi, tıpkı, tasarı
buraya getirilirken yapılan yanlış gibi, bir başka yanlış da, görüşelim diye
önümüze konulan kanun teklifinde yapılmış.
Değerli arkadaşlarım, 4773 sayılı Yasa -yani, ayın
15'inde yürürlüğe girmiş olan yasa- 1475 sayılı Kanunda pek çok maddede
değişiklik yaptı. 1475 sayılı Kanunun, 5 inci, 6 ncı, 13 üncü, 8 inci, 14 üncü,
24 üncü ve 94 üncü maddelerini değiştirdi. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 30
uncu ve 31 inci maddelerini değiştirdi. 1475, 5953 ve 2821 sayılı Yasalarda pek
çok hükme de eklemeler yaptı. Şu anda, 4773 sayılı Yasanın 1475 sayılı Kanunda
değiştirmiş olduğu hükümler, artık, değişik şekliyle yürürlüğe girmiştir. 1475
sayılı Yasanın, 2821 sayılı Yasanın değiştirilen hükümleri de artık hüküm ifade
etmekten çıkmıştır. Şimdi, siz, ne yapmak istiyorsunuz? Ayın 15'inde önümüze
koyduğunuz kanun teklifinin yürürlük tarihini geriye çekerek, geriye etkili
geriye etkili olmasını sağlayarak, 1475 sayılı Kanunun, 2821 sayılı Kanunun,
yürürlükten kaldırılmış olan hükümlerini, tekrar yürürlüğe koymayı
amaçlıyorsunuz. Böyle bir şey olmaz. Bu, hukuk mantığına aykırıdır. Bu,
Anayasaya aykırıdır, Anayasadaki hukuk devleti ilkesine aykırıdır, hukukun
genel prensiplerine aykırıdır. Yürürlüğe girmiş bir yasanın yürürlüğünün
ertelenmesi diye bir olayın olamayacağını, hukuk fakültelerinin birinci
sınıfında "hukuk başlangıcı" dersinde okuturlar. Onun yanında, pek
çok derste de okuturlar. (CHP sıralarından alkışlar) Öyle zannediyorum ki, şu
sıralarda oturan bir değerli meslektaşım, bir Anayasa hukukçusu meslektaşım da,
verdiği derslerde, böyle şeylerin olamayacağını, tıpkı benim öğrencilerime
öğrettiğim gibi, öğrencilerine öğretmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu tür şeyler yapmayalım.
Bakınız, burada, sene başından beri çıkardığımız kanunların büyük bir kısmının
yanlışlarını, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak ikaz ettik. Kabul etmediniz.
Kulak asmadınız; çünkü, çoğunluktunuz, her şeyi yapabileceğiniz gibi bir
düşünce zihninizde vardı. Çıkardınız; Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya
aykırılıkları da ifade edilmek suretiyle, ikinci kere görüşülmek üzere iade
edildi. Yine, çoğunluğunuza güvenerek çıkardığınız, ikazlarımıza kulak
tıkadığınız birtakım kanunların da, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edileceğini, iptal edilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu, size, bilmem,
burada, tekrar hatırlatmaya gerek var mı? Bunları yapmamak lazım. Bunu
yapmakla, şu yasa teklifini önümüze getirmekle ne umuyorsunuz?
İş yaşamında barıştan söz ettiniz. İş yaşamında
istikrardan, huzurdan söz ettiniz. Şimdi, şu yasayla ne olacak biliyor musunuz;
tam bir kaosa girecek Türkiye. Hangi hüküm yürürlüktedir; çünkü,
vatandaşlarımızın kazanılmış hakları var. Cumartesi günü, ayın 15'inde, 4773
sayılı Yasa yürürlüğe girmiştir; değiştirdiği hükümler, değiştirilmiş şekliyle
artık hüküm ifade etmeye başlamıştır. Siz, bir yasa teklifi getiriyorsunuz.
Bugün, bunu kabul etsek bile, Cumhurbaşkanı, bunu incelemek için, 15 günlük bir
süreye sahip, bir imkâna sahip. O 15 günün bütününü kullandığı takdirde, 15 gün
sonra, muhtemelen bu tekrar görüşülmek üzere buraya gelecek veya öyle bir
ihtiyaç görülmezse, yayımlanarak yürürlüğe girecek. Peki, o 15 günlük süre
içerisinde vatandaşın kazanmış olduğu haklar ne olacak? Bu çıkardığınız yasayla
"yasanın yürürlüğünü 15 Marta çektik" demekle, bu sorunları ortadan
kaldırabileceğinizi zannediyor musunuz? Ben, bir hukukçu olarak, böyle bir
imkân göremiyorum. Mahkemelerde sayısız dava olacaktır; yargıçlar, bu işin
içerisinden çıkmak için uzun gayretler sarf etmek zorunda kalacaklardır; hatta,
yasanın hangi hükmünün yürürlükte olduğu, hangi süre içerisinde yürürlükte
kalmış olduğu, kimler için hüküm ifade etmiş olduğu konularında bilirkişilere
bile gitmek ihtiyacını duyacaklardır. Bunu mu yaşatmak istiyorsunuz iş
dünyasına? İşçilerimizi, böyle bir yangına mı atmak istiyorsunuz?
Ama, çaresizsiniz; çünkü, düşünmediniz. Sorumlu bir
iktidar, tedbirli bir iktidar, 15 Martta 4773 sayılı Yasanın yürürlüğe
gireceğini bilen bir iktidar, eğer 4773 sayılı Yasanın getirdiği düzenlemeden
hoşlanmıyorsa, tedbirini çok önce almalıydı. Kasımdan beri burada görev
yapıyoruz. Bu aylar içerisinde, burada, biz, pek çok yasa teklifini, tasarısını
alıp öncelikle görüştük. O zaman getirmeliydik, o zaman görüşmeliydik, o zaman
yapmalıydık. Onu yapamadık, eğer, bu yasanın yürürlüğe girmesini
istemiyorduysanız, 15 Marttan önce bu işlemi yapmalıydınız; ama, maalesef,
hükümet, böyle bir tedbir almadığı için, böyle bir tedbir almaya -buradaki
çoğunluğuna güvenerek- ihtiyaç duymadığı için, şu noktaya düştük.
Değerli arkadaşlarım, iki partili parlamentolarda en
büyük sıkıntı, en büyük hastalık, çoğunluğun, kendi gücünün hayranlığına düşüp
hata yapmasıdır, her şeyi yapabileceğini sanmasıdır. Bu psikolojiye giren
iktidarların ne gibi bir akıbetle karşılaştığını gösteren yakın tarihimizden
pek çok örnek vardır; hatta, içimizden pek çok arkadaş, yaşayarak bunu
görmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OYA ARASLI (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
OYA ARASLI (Devamla) - Onun için, şu kürsüden sizleri
ikaz edeyim; daha sorumlu olun arkadaşlar. Bu çatının altında yegâne
görevimizin, ulusumuzun sorunlarını çözmek olduğunu düşünelim, ona yeni sıkıntılar yaratmayacak tavırlar
içerisine girelim ve bizim karşımıza, lütfen, hukuka saygılı bir parti olan
Cumhuriyet Halk Partisinin karşısına, hukuk devleti ilkesine candan bağlı
Cumhuriyet Halk Partisinin karşısına, bu tür, hukuk mantığının kabul
edemeyeceği, hukuk bilgisi olan hiçbir insanın kabul edemeyeceği düzenlemelerle
çıkmayın; işçimizi de, işverenimizi de, toplumumuzu da sıkıntılarla karşı
karşıya bırakmayın.
Böyle bir düzenlemeye, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
katılmamız mümkün değildir. Anayasa karşısında, hukuk bilgisi karşısında,
hukuka inanç ve saygı karşısında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, siz bu
yanlışlığı yaparken, bizim katkı vermemiz mümkün değildir. Sizi, sadece
uyarıyoruz, bir yanlıştan kurtarmaya çalışıyoruz. Dilerim ki, bu uyarı başarılı
olur, yaptığınız yanlışın farkına varırsınız.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.
AK Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın İsmail
Katmerci; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Katmerci, süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KATMERCİ (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; halkımız arasında "İş Güvencesi
Yasası" olarak adlandırılan yasanın yürürlük tarihinin 30 Hazirana
ertelenmesiyle ilgili görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınıza geldim;
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
İş Güvencesi Yasasının yürürlük tarihi 15 Marttı. Bu
yasa, iş hayatımızın derin sıkıntılar yaşadığı bir dönemde mevcut problemleri
daha da artıracaktı. Zaten bu yasa, 21 inci Dönemde çıkarılmıştı. 21 inci
Dönemde çıkarılan bu yasanın yürürlük tarihinin 15 Mart olarak kabul
edilmesinin, 15 Mart olarak ertelenmesinin nedeni, halkımız arasında, işveren
ve işçi kesimi arasında uzlaşmayı sağlamaktı. Bu uzlaşma da nasıl sağlanacaktı;
İş Güvencesi Yasası ile üç dört gün önce konuşmaya başladığımız iş yasası
birbirini tamamlayacaktı; fakat, görüldü ki, bu iş yasası üzerinde muhalefet
partimizle bizim aramızda tam bir mutabakat sağlanamadı. Biz, her seferinde
söylediğimiz gibi, gerginliklerden yana olmadığımız için, belirli bir uzlaşmayı
sağlamak adına, bu iş yasasının görüşülmesini önümüzdeki günlere erteleme
durumunda kaldık.
Bu arada, bu İş Güvencesi Yasasının yürürlük tarihini
de 30 Hazirana erteliyoruz; bunun mantığını hepimiz çok iyi kavrıyoruz.
Muhalefetteki arkadaşlarımızın muhalefet yapmak adına burada söyledikleri
fikirleri saygıyla karşılıyorum; ama, içinizde, aynı bizim gibi düşünen
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımın olduğunu da buradan
açıklıkla ifade etmek istiyorum. Bu arkadaşlarımızın, bu yasanın ertelenmesinin
faydalı olacağı, yeni çıkarılacak olan iş yasasıyla birlikte toplumsal
uzlaşmayı sağlayacağı yönünde beyanları var. Ben, o arkadaşlarımızın burada
bunu ifade etmelerinden son derece mutlu olacağım.
Arkadaşlar, görüyorsunuz, biz, hiçbir zaman hiçbir
konuda grup kararı almadık ve hepimiz, bütün arkadaşlarımız fikirlerimizi her
platformda açıkyüreklilikle ifade ettik. Ben, bu konuda bizim gibi düşünen
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın da, bu kürsüde, bu yasanın
ertelenmesinin iş hayatımıza barış getireceğini, işçimizin lehine bir düşünce
olduğunu ifade etmelerini bekliyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'deki en büyük sıkıntımız
işsizlik. Hepinizin önüne, odalarınıza gelen insanlarımız "iş"
diyorlar. Üniversiteyi bitirmiş arkadaşlarımız, çocuklarımız "iş"
diyorlar. İşlerinde çalışıp da işlerini kaybetme korkusunda olan insanlarımız
"ne olacak" diye hep soruyorlar. Bu problemlerin giderilmesi de, işçi
ile işveren kesiminin uyumlu çalışmasıyla olur. İşçi ve işveren kesimi, aynı,
et tırnak gibidir; hiçbiri diğerinden ayrılamaz; biri yoksa, diğeri de yoktur.
İkisi birlikte olduğu zaman, huzurlu bir ortam olduğu zaman, iş hayatımız
başarıya ulaşacaktır.
Değerli arkadaşlarım, ben bütün yüreğimle inanarak
söylüyorum; siyaset yapma amacında değilim. Ben, bu yasanın, arkadaşlarımla
beraber 30 Hazirana ertelenmesini istediğimizde, işveren kesiminin dışında,
işçi kardeşlerimizin işlerinden olmaması adına 30 Haziranda yürürlüğe
girmesinden yana olduğumu bütün samimiyetimle huzurlarınızda ifade etmek
istiyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu düşüncelerimi
ifade ettikten sonra, hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime son veriyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Katmerci.
Şahısları adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet
Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 15.3.2003 tarihinde, yani dün
yürürlüğe giren 4773 sayılı Yasanın yürürlük tarihinin 30 Haziran 2003'e
ertelenmesiyle ilgili görüşlerimizi açıklayacağım.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bir bardak suda büyük
fırtınalar kopartıldı ülkemizde. Biraz geriye doğru gidecek olursak, ülkemiz,
uzun yıllar Uluslararası Çalışma Örgütünün kara listelerinden kurtulamadı. Ben
de, zaman zaman, ülkem adına ILO çalışmalarına katılan birisiyim. Çalışanların
feshe karşı korunması konusunda bir tedbir almadığımız için, pek çok kez kara
listelerde yargılandık.
Tabiî, Avrupa Birliği süreci hızlandığı zaman, geçtiğimiz
yıl içerisinde, seçim kararının alınmasına rağmen -Avrupa Birliğine girebilmek
için- ağustos ayı içerisinde 4773 sayılı Yasa, 8 Ağustosta görüşüldü, 15 Mart
2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, 15 Ağustos 2002 tarihinde Resmî
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Tabiî, o günden bugüne geçen süre
içerisinde, 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizlerinden sonra bugüne kadar, 2 000
000'dan fazla çalışanımız, işsizler ordusuna katıldı.
Gerçekten, bu bir iş güvencesi sağlıyor mu; ben, önce,
kısaca buna -teknik bir konu olduğu için- bakmak istiyorum. İşyerlerimizin
yaklaşık yüzde 90'ı, 10 ve daha az işçi çalıştıran işletmeler. Bu yasa,
işçilere güvence getirmekten çok, işyerinde 10 veya daha fazla işçinin olduğu
işletmelerde, altı aydan fazla kıdemi olan işçileri ve işletmenin bütününü sevk
ve idare eden işveren vekili niteliğinde bulunmayan çalışanlar ile belirsiz
süreli hizmet akdine dayalı çalışan işçileri kapsıyor.
Değerli arkadaşlarım, ben, sizleri, bu yasa hakkında
birazcık aydınlatmak açısından, işverenin yayın organından bazı bölümler
getirdim. Tabiî, geçtiğimiz hafta içerisinde, MESS "Akıllı Kitap-İş
Güvencesi" diye büyük bir kitap yayımladı. Onun da, sadece girişini
taşıdım yanımda, aldım dosyasından, çıkarıp getirdim. İş güvencesinin, hem
ülkemiz için, çalışma yaşamında yeni gelişmelere, yeni değişimlere neden
olacağını anlatıyor ve bu yeni döneme katkı sunmak amacıyla böyle bir kitap
hazırladıklarını yazıyorlar hem de iş güvencesi konusunda, bundan böyle,
işverenlerin ne yapacağı, nasıl işçi atacağı konusunda -yani, çok büyük bir
klasör, belki sizlerde de var- işverenlerini aydınlatıyorlar. Ben, işverenlerimizi
kutluyorum; sınıfına, üyelerine büyük hizmet sunuyor. Keşke, o hizmeti,
ülkemize de sunsalar. Keşke, ülkemizdeki haksız rekabet kaynağı olan
kayıtdışının kayda alınması için, ülkemizde kazanılan paraların, kazançların
adil ölçülerde vergilendirilmesini sağlayabilmek, adil vergi düzenini ortaya
çıkarabilmek için hükümetlere katkı verseler. Keşke -dürüst ve namuslu olanları
yine tenzih ediyorum- ülkedeki kazançlarını ülkemizde yatırıma çevirseler, yurtdışına
kaçırıp İsviçre bankalarına yatıracaklarına, yeni istihdam olanakları
yaratsalar; ama, öylesi çalışmalar yerine, İş Güvencesi Yasası kapsamı dışında
kimlerin kalacağını, isterseniz onların -yaramaz çocuklar gibi- dilinden dinleyelim.
Bakınız, kanunun gerekçesinde örnek olarak verilen
geçerli fesih nedenleri: "İşçinin yetersizliğinden, hangi işçileri
atabilirsiniz" diyor. Bir güvence değil aslında iş güvencesi. Yani,
işçinin yetersizliğinden kaynaklanan sebepler; ortalama olarak benzer işi
görenlerden daha az verimli olanları atabilirsin, gösterdiği niteliklerden
beklenenden daha düşük performansa sahip olanları atabilirsin, işe yatkın
olmayanları, sık sık hasta olanları, öğrenme ve kendisini yetiştirme
yetersizliği olanları, uyum yetersizliği içinde bulunanları, işyerinden
kaynaklanan sebeplerle yapılacak fesihlerde emeklilik yaşına gelmiş olanları,
ayrıca İş Kanununun 17 nci maddesine tabi olanları; yani, şunu söylemek
istiyorum -çok uzun, sürem kısa olduğu için ayrıntısına girmiyorum- değerli
arkadaşlarım, bu 4773 sayılı Yasa, fesih için geçerli sebepleri şunlar için
sağlıyor: Sendika üyesi olmak veya çalışma saatleri içinde işverenin haberi
olmadan sendikal faaliyetlere katılmak, işyeri sendika temsilciliği veya işçi
temsilciliği yapmış olmak -ki, yeni bir kavram giriyor- işveren aleyhine idarî
veya adlî yargıya başvurmak, ırk, renk, cinsiyet, medenî hal, hamilelik gibi
yükümlülükler nedeniyle iş akdini feshetmek, doğum izni esnasında işe gelmeme
gibi nedenlerle işçiyi çıkarırsan ispat yükümlülüğü var, yargı karar verecek.
Bu ertelemeye çalıştığımız yasa, belki, 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 30
uncu maddesinde temsilcilere verilen güvenceyi de geriye götürmüş olmasına
rağmen fırtınalar koparılıyor.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, size -vaktinizi fazla
almak istemiyorum- bir belge okuyacağım : "Türkiye'nin uluslararası alanda
itibarını daha da artırmak ve Avrupa Birliğine girmek için işçimize iş
güvenliği sağlanması gerekmektedir. Türkiye, 158 sayılı ILO Sözleşmesini
onaylamıştır. Türkiye, Avrupa Birliğine verdiği Türkiye Ulusal Programında, İş
Güvencesi Yasasını çıkarma sözü vermiştir, bu yasanın çıkarılması, Avrupa
Birliğine giriş sürecini kolaylaştıracak ve hızlandıracaktır. İş güvencesi,
işyerinin ve çalışma barışının güvencesidir. Avrupa Birliği ülkelerinin
tümünde, 158 sayılı ILO Sözleşmesiyle sağlanan hakları aşan düzeyde iş
güvencesi vardır. Örneğin Hollanda'da geçerli bir neden bile olsa, işten
çıkarılabilmesi için, bölge çalışma müdürlüğünden izin alınması gerekmektedir.
Bugüne kadarki uygulamalarda, iş güvencesi sağlanan hiçbir ülkede ekonomi
kötüye gitmemiş, hiçbir ülkede bu sebepten dolayı kriz de doğmamıştır. Tam
tersine, iş güvencesi sağlanan tüm ülkelerde, iş güvenliği ve çalışma barışı sağlanmış,
üretimin artmasına katkıda bulunulmuştur. Geleceğinden emin olarak çalışan
işçinin, alınteri kurumadan ücretini alan emekçinin çok daha verimli olduğu
kesin olarak görülmektedir."
Değerli arkadaşlarım, okuduğum bu sözcükler doğru mu,
katılır mısınız?! Evet; değerli arkadaşlarım, bunlar, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Başkanımız Mahfuz Güler'in, geçtiğimiz yıl -yine aynı komisyonda
üyeyken- bu kanun çıkarılırken burada yapmış olduğu konuşma metnidir. Bunları
ben söylemiyorum; bunları, halen içinizde milletvekili olan ve halen Komisyon
Başkanı olarak burada bulunan arkadaşımız söylüyor.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, iki günden bu yana
tartıştığımız iş kanunu değişiklikleri üzerinde, AKP sayın sözcüleri, burada,
sendikalarla mutabakata varıldığını dile getirdiler. Biraz evvel bu konu
görüşülürken de, yine, aynı şekilde, sendikaların görüşünün olduğu dile
getirildi. Üzülerek ifade ediyorum, bir sendikacı arkadaşımı, bir konfederasyon
başkanını rencide etmek, eleştirmek asla işime gelmez; fakat, siyaseten belki
size daha yakın olduğu için, o konuda ikircikli tutum sergileyen arkadaşımız,
Sayın Uslu "iş güvencesinin ertelenmesi ayıbı çağdaş dünyaya nasıl
anlatılacak. İş güvencesinin ertelenmesinin zararları ve yeni iş yasasının
yarattığı kaygılara yönelik tartışmalar asla bir uzlaşma olarak takdim
edilemez" diyor.
Yine, biraz evvel, değerli hukukçu, Ankara
Milletvekilimiz, Anayasa Hukuku Profesörü Sayın Oya Araslı, yürürlük tarihinin
değiştirilmesinin Anayasaya aykırılığını anlattı.
Bir de, yine, saygı duyduğum, Anayasa Hukuku Profesörü
Sayın Kuzu'nun bu konuda söyledikleri. "Burhan Kuzu, bu tür erteleme
yasalarının geçmişte çıkarıldığını vurguladı. Hukuk tekniği açısından da
sıkıntılı bir durumun söz konusu olduğunu ifade eden Kuzu "erteleme yasası
çıkana kadar İş Güvencesi Yasasının verdiği haklar kazanılmış haktır. Bu
nedenle de uygulama alanı bulur; ancak, sıkıntı yaratır dedi."
Değerli arkadaşlarım, bizim amacımız, Yüce Meclisin
amacı, çalışma ortamını ve ülkemizi yeni sıkıntılara taşımak, yeni kavga ve
kargaşa ortamı yaratmak olmamalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bitiriyorum, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Gerçekten, çalışanlar açısından
kısmî bir iş güvencesi; bir bakıma, sendikalı üye sayısı son derece azaldı,
sendikalaşmak isteyen, örgütlenmek isteyen işçileri korumak amacına yönelik
olarak yürürlüğe girmiş olan bu 4773 sayılı Kanunun, zannedildiği kadar çalışma
yaşamımızı alt üst edecek olmasını kabul etmenin olanağı yok. Gerçekten, bizim
ülkemiz, demokrasiyi içine sindirmeli; dürüst ve namuslu işverenlerimiz, zaten
bunu içine sindiriyor, diğerleri de içine sindirebilmeli. Katılımcı, çoğulcu,
özgürlükçü demokrasiyi ülkemize yerleştirmek istiyorsak, sendikal hak ve
özgürlükleri geliştirmek, korumak, başta bizim görevimiz, sendikaların görevi.
O nedenle, üç günden bu yana yapmış olduğumuz tüm çalışma ve çabalar, ya
işçiden ya memurdan ya emekliden bir şeyler tırtıklamaya yönelik; bu, Yüce
Meclisimize yakışmıyor. Gerçekten, bu Meclis, varsılların olduğu kadar
yoksulların da Meclisi, onların da sorunlarını çözmek için bir aradayız.
Hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Söz sırası, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral'de.
Buyurun Sayın Meral.
Süreniz 10 dakika.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlarım.
Atalarımızın "ne İsa'ya, ne Musa'ya..." diye
bir sözü vardır; bizim, üç günlük uğraşımız da, herhalde, ne İsa'ya hayır
getirecek ne de Musa'ya.
Muhterem arkadaşlarım, bugünkü bazı gazetelerde, sanki,
birilerimiz, işverenlere karşıymışız, sanki, birilerimiz de işçiye karşıymışız
gibi bir hava yaratıldı. Acaba işveren kim; işverenler, otuz yıldır bir masanın
etrafında oturduğum insanlar; onlar, otuz yıldır sözleşme yaptığım, sorun
çözdüğüm insanlar; onlar, birlikte yemek yediğim insanlar; onlar, yeri gelip,
rica edip, insanları işe sokturduğum insanlar. Onlar için yanlış düşünmek, kötü
düşünmek hiçbirimizin kafasından geçen bir şey değildir; ama, bazı sorunları da
ortaya koymak zorundayız; çünkü, şurada 550 milletvekiliyiz; farklı
düşüncelerimiz var -kusura bakmayın- farklı işleyişimiz, karakterlerimiz var.
İşverenlerde bunlar yok mu; onlarda da var.
İşçi kim; işçi, otuz yıl arkamdan yürümüş, bana görev
vermiş; Kızılay Meydanına çağırmışım; tıklım tıklım doldurmuşlar, onlara selam
olsun buradan.
Değerli arkadaşlarım, yine, bir yaz günü, sekizinci
ayın sıcağı; o dönemin Başbakanı Sayın Ecevit, hasta hasta sabaha kadar burada
bekledi -buradan kendisine de saygılarımı, hürmetlerimi iletiyorum- ne oldu;
yasa çıktı; bir kıyamet koparıldı değerli arkadaşlarım.
Şimdi, allahaşkına, şöyle bir düşünelim, bir kriz
yaşadık; ne zaman; 1994; peki, iş güvencesi var mıydı; hayır. Kriz yaşadık,
2001; iş güvencesi yasası var mıydı; hayır. Peki, krizin nedenlerini
aramıyoruz, sormuyoruz da, neden getirip bu İş Güvencesi Yasa Tasarısına
bağlıyoruz; ne ilgisi var bununla değerli arkadaşlarım?
Bakınız, bu kriz döneminde biz neler yapmadık ki:
Müesseselerin ayakta durabilmesi için -faizlerin yüzde 100'ün üzerinde olduğu
bir dönemde, çalışanların o 12 katrilyonu, şimdi, belki 80 katrilyon olmuştu-
yüzde 5, yüzde 2 zam verildi, sesimizi çıkarmadık sorun olmasın diye; işçilerin
ikramiyesi ertelendi, sesimizi çıkarmadık; toplusözleşme yaptık özel sektörde,
ücretleri yarıya düşürdük -bunun bir çoğunu siz de biliyorsunuz- fazla mesai
yaptık, parasını almadık; müessese ayakta dursun diye ücretsiz izine ayrıldık;
dahası var, bir işverenin yanında çalışan bir işçinin, hanımının kolundan
bilezikleri kesip, bozdurup, getirip patronuna verdiğini, onun da orada oturup
hüngür hüngür ağladığını gazetelerde okudunuz, televizyonlarda gördünüz.
Bunları yaptık değerli arkadaşlarım, daha fazlası var.
Peki, soruyorum size allahaşkına: İş Güvencesi Yasa
Tasarısı bir toplusözleşme mi, bir zam mı getiriyor işverene, bir malî yük mü
getiriyor; yok. Peki, bu İş Güvencesi Yasa Tasarısı yürürlüğe girdiği zaman,
söylenildiği gibi, acaba, işveren, işçiyi işten çıkaramıyor mu; çıkarıyor.
Biraz önce Sayın İzzet Çetin arkadaşım söyledi, a'dan al z'ye kadar; işçinin
kendi kusurundan kaynaklanan sorunlar; bulaşıcı hastalığa yakalanması; ayrıca,
iş sözleşmesi yapıldığı zaman, örneğin, lise mezunu değil, lise mezunu deyip
işvereni kandırdığı; ailesine, efradına laf attığı; işi astığı, işverenin bazı
sırlarını birilerine aktardığı, işe geç gelmesi, tutuklanması; yani, değerli
arkadaşlarım, zamanınızı almayım, şurada bir tek madde kalmış; işverenden izin
almadan akşam evine gidemezsin! Onu da altına ekleseniz tam olur!..
Bunların hepsi var arkadaşlar; bunlar, işverene
verilmiş haklar. Böyle bir şey yok!.. Efendim "bu yasa çıkarsa, işveren
işçinin işine son veremez" denildi. İçinizde hukukçular var, işçi
çalıştıran var; böyle şey yok saygıdeğer arkadaşlarım. Ha, neden böyle oluyor;
acaba, bunun getirdiklerinde ne var, ne getiriyor bu; efendim, ne getiriyor
bakınız, şimdi ne getiriyor: Eğer, bu yasa tasarısı, cidden, hakikaten
yürürlüğe girerse, kaçak işçi dediğimiz, kayıtdışı dediğimiz, hep birlikte
önlemeye çalıştığımız konu var ya, işte, acaba, sendikalar bu işçileri
örgütlerse, taşeron dediğimiz zatların büyük bir bölümü devreden çıkar. Ne olur
o zaman; çifte bordro uygulanıyor ya vergi kaçırılıyor, sigorta primi kaçırılıyor;
büyük ölçüde onların önüne geçilir. Onların önüne geçildiği zaman ne olur;
biraz önce, bizim Niğde milletvekilinin söylediği gibi, işte, o balkonaltı,
merdivenaltı işçi çalıştıranlar da, hakikaten, sorumluluk altında, devletine
karşı vergisini veren, sigortaya primi yatıran insanların seviyesine gelir,
haksız rekabet ortadan kalkar ve bir eşitlik sağlanır. Bu yasanın yürürlüğe
girmesini, öyle zannediyorum ki, devletine vergisini veren, sigortaya tam
primini yatıran işveren ister; onun bir kaybı yok burada; diğerlerinin bir
kaybı var.
Peki, ne olur böylece değerli milletvekilleri; bu yasa
tasarısı yürürlüğe girdiği zaman... Bakınız, bunlar, hep sizin insanlarınız,
hepimizin insanları; yani, birbirimizden farklı düşünmüyoruz; ama, ne fayda;
her şeyi biliyorsunuz, ama diyemiyorsunuz. Ben, Elazığ'da sıkıyönetim döneminde
bir toplantı yapıyorum, bir asker de orada oturuyor. Biri çıktı "Başkanım,
çok derdimiz var; ama, diyemiyorum ki" dedi. Şimdi, siz de, bunların
hepsini biliyorsunuz; ama, ne fayda; diyemiyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) - Biz diyoruz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
şimdi, bu yasa tasarının kabul edilip, hayata geçmesiyle ne oluyor, onu
söyleyeyim:
1. Bir işçinin -içinizde Sosyal Sigortalar Kurumunda
Genel Müdürlük yapanlar var, bu konuyu bilirsiniz- en az 120 gün prim ödemesi
lazım ki, çoluğunu çocuğunu hastaneye götürsün. Şu anda bir bölümü bundan
mahrum.
2. Yılda ortalama 120 gün prim ödemesi lazım ki, bu
işçi emekliliğe hak kazansın; onun altında ödediği zaman bu hakkı kazanamıyor.
Değerli milletvekilleri, peki, siz, bu vatandaşınıza bu
hakları vermek istemez misin; istersiniz. Eğer, istiyorsanız, tam hukukî bir
engel çıkmış, bu fırsatı değerlendirin, bunu iyi değerlendirin. Dersiniz ki
-akıl vermek gibi olmasın- kardeşim, yasal bir sorun çıktı, geri çekecektik;
ama, çekemiyoruz; tam bir fırsat; bunu değerlendirin lütfen. Peki,
değerlendirmezseniz ne olur?
Şimdi, diyorsunuz ki, bakın, bir ilde -isim vermek
istemiyorum- bir valimiz... Neyse... Sayın Bakanımdan soracaktım da, artık,
geriye ne kaldı ki; ili de belli oldu, ilçesi de. Sayın Bakanımdan soracaktım,
soramadım. İplik fabrikasından 70'in üzerinde işçinin çıkarıldığı söyleniyor.
Şimdi, hep özel sektörden dert yanıyorsunuz değerli arkadaşlarım; ama, devlet
de bunu yapıyor, yani, devlet de bunu yapıyor. Özel sektörden şikâyet etmeye,
dert yanmaya hakkımız var mı?! Ne olacaktır şimdi; zaten, budayacakları kadar
budadılar, inadına budadılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen toparlayın.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Teşekkür ederim.
Öyle iyi bir düzen tutturmuştuk ki, itiraz eden yok,
bağıran yok; Sayın Başkanım, bırakın da rahat rahat konuşalım.
Değerli milletvekilleri, şimdi, ne olur burada; burada,
şimdi, geri kalanları... Şu yasayı hazirana uygularsınız ya... Hani bir laf
vardır "ben seni birinci katta da bilirim, ikinci katta da bilirim"
diye; siz merak etmeyin, bizim arkadaşlar dolanır, fırlanır yine oraya gelir;
şu yasalar aynen gelir, merak etmeyin.
Geri kalan arkadaşlar -geriye bir şey kalmışsa, iddia
ya, ben işverenim ya, yaparım- geri kalan birçok insanı işinden ederler;
işinden etmenin ötesinde, birçok insanı, yer değiştirirler, ayrılmaya mecbur
ederler. Ben, hepsi bunu yapar demiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bunun ötesinde, yeniden, taşeron
mafyasını -ben demiyorum, İşveren
Konfederasyon Başkanı diyor- daha da geliştirirler, daha da güçlendirirler. Ne
olur ondan sonra biliyor musunuz; parayı, vergiyi bordro mahkûmlarından
topluyoruz ya, devletin büyük vergi kaybı olur, vergi alamazsınız. Zaten,
alıştırdınız... Kusura bakmayın, söylüyorum bazen, kızıyorsunuz. İstiyor, neyi
istedi sizden; vergi affı, çıktı. Ne istiyor; yasayı ertele. Yarın ne isteyecek
hiç hesap ediyor musunuz? Böyle, her istediğine evet, başım üstüne, tamam
yapalım da...
FARUK ÇELİK (Bursa) - Bu, isteme filan değil, uzlaşma,
uzlaşma...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ondan sonra ne olacak
peki, ne isteyecek; onun hesabını yapıyor musunuz? Bu istek bitmez değerli
milletvekilleri.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ne isteyecek?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ne bileyim ne isteyecek...
Size soruyorum, sizden ne isteyecek?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Neyi ima etmeye çalışıyorsun?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, ondan sonra neyi
ister, bilmiyorum diyorum.
Bakınız sayın milletvekilleri, bir şey söylüyorum...
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen toparlayalım.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Diyorlar ki, bu yasa yürürlüğe girerse, biz, işçi
çıkaramayız. Ben de diyorum ki çıkarırlar, buyur; A'dan Z'ye kadar yazılı; malî
yük getiriyor mu; hayır; öyle bir şey de yok. Ne getiriyor; efendim, o çalışan
insana sosyal güvenlik hakkı getiriyor; çoluğunu çocuğunu hastaneye götürmesine
imkân sağlıyor. Kendisinin emekli olmasının zeminini hazırlıyoruz; siz, bunu
benden daha iyi biliyorsunuz. Gelin, bu insanlarımızdan bunları esirgemeyelim
değerli arkadaşlarım.
Bu yasada sizlerin büyük katkısı var. O zaman, belki
bize kırılanlar, darılanlar olmuştu. Şimdi, lütfen, o da, intikam alıyor gibi
bir tavra girmesin; kimse o; kendisini biliyor; ben, ondan da rica ediyorum.
Geliniz, bu, yine sizin eseriniz olsun, eser yine sizin olsun. Bakınız, bütün
işyerlerini gezdik, katkınızı millete anlattık. Bu yasayı getirin, tekrar aynı
vasfa sokun; size söz veriyoruz, işyerlerini gezip, yine, bu katkınızı
anlatacağız.
Bu katkıyı, sizi çok seven o işçilerden
esirgemeyeceğinize inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.
Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesi hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul
edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapama Saati
: 21.17
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati
: 21.40
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER
: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 48 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3. - İzmir
Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ile Gaziantep
Milletvekili Ahmet Uzer'in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde
Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (2/97) (S. Sayısı : 82) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Teklifin 1 inci maddesini okutuyorum:
İŞ KANUNU,
SENDİKALAR KANUNU İLE BASIN MESLEĞİNDE ÇALIŞANLARLA
ÇALIŞTIRANLAR
ARASINDAKİ MÜNASEBETLERİN TANZİMİ HAKKINDA
KANUNUN BİR
MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.- 9.8.2002 tarihli ve 4773 sayılı İş Kanunu,
Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun
13 üncü maddesindeki "15 Mart 2003" tarihi, "30 Haziran
2003" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz, 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; madde üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, en son, 22 nci Dönem Meclisinin
çıkan albümünü inceledim. Albümde 7 sendikacı arkadaş var, 108 de ticaret yapan
ve sanayici arkadaşımız var; ama, sendikacı arkadaşlarımız, Türkiye'de,
gerçekten çok büyük baskı altında olan, geçinmekte zorluk çeken, emeğinin ve
alınterinin, gerçekten, karşılığını alamayan bir topluluğun temsilcileri
olduklarından dolayı, o kesimin, gerçekten, savunuculuklarını iyi yaptılar.
Ancak, 108 sanayici arkadaştan hiçbirisi çıkıp, sanayicilerin sıkıntıları,
hangi konumda oldukları, sanayici ile işçi neden kavga ettirilir konusunda bir
şey söylemedi.
Ben sanayiciyim. Türkiye'de bir atasözü vardır
"aşağıya tükürsen sakal, yukarıya tükürsen bıyık" diye. Aşağıdakiler
haklı; emekleriyle geçiniyorlar, sabahleyin çocuklarıyla yüz yüze gelmeyi bile
düşünmüyorlar; çünkü, sabah erken kalksa, çocuğuyla yüz yüze gelecek, okula
giderken 500 000 lira, 1 000 000 lira isteyecek; o yok işçinin cebinde. O,
gerçekten haklı. Sanayiciye gelince, bu, sanayici ve işçi kesiminin sorunu
değil ki; bunun üzerinde bir kurum daha var; hükümetler; yani, sanayiciyi baskı
altına alan, sanayicinin ve işçinin ürettiğinin yarısını alıp işçiye ve
sanayiciye yarısını bırakan hükümetler var; 56 ncı hükümet olabilir, 57 nci
hükümet olabilir, 58 inci hükümet olabilir, 58 inci hükümetin devamı olan 59
uncu hükümet olabilir...
Değerli arkadaşlarım, eğer, sigorta primleri; eğer, girdiler, hiç kimseye sormadan, sadece
içborç faizlerinin karşılanması için, Türkiye'nin geleceğini ileri noktalara
taşımak isteyen, lokomotif görevini yapan sanayici arkadaşlara, işçilere
yüklenirse ve bu yüklemeden sonra bu iki kesimin kavga etmesini seyretme
görevini hükümetler ellerine alırlarsa, bilin ki, bu sorun çıkmazdadır.
Bu yasa üç ay erteleniyor; üç ay sonra daha ciddî
sorunlarla karşılaşacağız, daha ciddî sorunlar önümüze gelecek.
Bakınız, bir işçinin toplam kesintileri -vergileri ve
primleri- 153 667 901 liradır; yani, bir işçiyi sigortalı çalıştırırsanız,
devlet, 153 000 000 lira alıyor.
Tabiî, bunlar, bugünkü rakamlar
ve bu rakamlar, hükümetin açıkladığı gelir artırıcı tasarruf tedbirleriyle
yüzde 30 daha artacak. Bu ne demektir; bu, eğer, 59 uncu hükümet, gelecekte,
ciddî bir şekilde, verdiği sözleri yerine getirmezse, vergilerde istenilen
düşüşü sağlamazsa, sigorta primlerinde istenilen düşüşü sağlamazsa, tüm
sanayinin enerji girdilerinde düşüşü sağlamazsa, bilin ki, sorun
çözümlenmeyecek.
Şimdi, kamu sektörünün sigortaya olan borcu 1
katrilyon, özel sektörün borcu 2,5 katrilyon. Biz, her zaman şunu söylüyoruz;
hükümet kanadından da bu sesler çok hızlı geliyor: "Efendim, geçmiş
hükümetlerin bıraktığı..." Evet, doğrudur; ama, sistemde değişiklik
yapmazsanız, sistemde değişiklik yapmazsak, bu primleri aşağı çekmezsek, beş
yıl sonra, yedi yıl sonra, on yıl sonra bizim yerimize oturacak arkadaşlar da,
bugün, burada oturanları suçlayacaklar; çünkü, o gün, SSK'nın borcu, belki 25
katrilyon olacak, belki 30 katrilyon olacak.
İşçi, işveren ve üçüncü ayağı hükümet... Hükümet bu
konuda, bu İş Kanunu Tasarısında ne yapmıştır, hangi kolaylıkları sağlamıştır
ki, işçi ile işverenin barışını sağlamak istemektedir? Baktığınızda, 132
katrilyon olan içborç, 150 katrilyon liraya dayanmıştır. Evet, belki, sizin bu
konuda suçunuz yoktur, belki kucağınızda bulmuş olabilirsiniz; ama, sistem aynı
işleyecek ise, iddia sahibi olarak geldiğiniz bu koltuklarda, hâlâ daha içborç
ödemesini işçilere, sanayiciye saracak iseniz, üç ay sonra neyi tartışacağız;
üç ay sonra daha ciddî tartışmalara gireceğiz; çünkü, bu yıl 70 katrilyon
içborç ödeyeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Türkiye'de 1 ile 9
arasında işçi çalıştıran 321 000 işyeri var, toplam işçi sayısı 1 000 000. 10
ile 25 arasında işçi çalıştıran 46 000 işyeri var -özel sektörden bahsediyorum-
toplam 700 000 insan çalışıyor. 26 ile 50 arasında işçi çalıştıran 46 905
işyeri var, toplam 622 394 insan çalışıyor; yani, toplam 2 316 000 insan
KOBİ'lerde, küçük işletmelerde çalışıyor ve bu 2,5 katrilyonluk sigorta prim
borçları da, en fazla bu kesimde ve bu kesim kadar fazla bir kesim de, kayıt
altında olmayan kesim. İddiamız neydi, her iki siyasî partinin de iddiası
vardı; vergiyi tabana yaymak, kayıtdışı ekonomiyi kayıt içine almak. Peki,
Sayın Bakanım, bu kadar yüksek primlerle, bu kadar yüksek girdilerle, biz bu 2
300 000 insanı gelecek günlerde 1 000 000'lara mı indireceğiz yoksa 5 000 000
mu yapacağız? Bana göre, 1 000 000'a inecek; çünkü, tedbir almıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu ülke hepimizin. Gittiğimizde,
AKP'li, CHP'li hiç kimse, ayırt etmeden, bizi, sevgiyle, saygıyla kucaklıyor.
Burada iddialaşmanın, burada kısır döngü içerisinde çarpışmanın sokaktaki
vatandaşa hiçbir faydası yok; ama, bugün izlenen politika, söylediğinizle tam
ters politika. Belki zorunlu olarak yapıyorsunuz; ama, bunu da açıklayın.
Kişileri siyasî malzeme olarak kaybetmek, değerli insanları siyasî malzemeye
yem etmek bu Meclisin görevi olmasın. Bundan önce bu konularda kısır
çekişmelerde bulunanlar, kısır konular üzerinde tartışma yapanlar tasfiye olup
gitti.
Geldiğimiz noktalara bakalım : Dün sade vatandaştık.
550 insandan biri olmak o kadar kolay bir iş değil. Bunun gerçekten ciddî
sorumlulukları var. Milyonlarca insan, 550'den biri olabilmek için binlerce
savaş veriyor. Buraya kolay gelmedik hiçbirimiz; hak ederek geldik, hepimiz hak
ederek geldik; ama, unutmayalım ki, mikrofonu elimize alıp kahvelerde, köylerde
konuştuğumuzla, burada yaptığımızın birbirine uyum sağlaması gerekli. Bu uyumun
da hedefleri bellidir; enflasyonu hangi noktada aldıysak, içborcu hangi noktada
aldıysak, ihracatı hangi noktada aldıysak, bunların, üç ay sonra -100 gün
doldu- AKP 100 günlük raporunu verir veya vermez. Halk izliyor bunları. Bir yıl
sonra nereye geleceğimizi de göreceğiz; ama, ne olursunuz, bu işçi ve işveren
kavgasında cazgır rolünü oynamayalım.
Hükümet, bu tasarı üzerinde yapabileceklerini açıklasın. Hükümet, vergilerle
ilgili, sigorta primleriyle ilgili, enerjiyle ilgili, tüm sanayi girdileriyle
ilgili, üzerine düşen görevi yapsın. İnanın, aşağıda çalışan insanın çalışmayla
ilgili hiçbir sıkıntısı yok. İşyerine girdiğinde, belki de Türk işçisi, yüzde
100 verim veren, dünyada tek işçidir.
Biraz evvel Sevgili Meral Beyin söylediği, hangi mantık
içerisinde değerlendirilebilir? Ben, işveren olarak 153 000 000 lirayı işçiden
kesiyorum ve işveren payı olarak sigortaya yatırıyorum; ama, 120 gün geçmeden
sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak.
Peki, Sayın Bakan, bunun bir açıklamasını -size veya
bize- yapabilir mi? Sağlıkla ilgili, karşılığını ilk gün alıyorsun; ilk gün
aldığın halde, 120 gün sonra bakarım diyorsun. Peki, o işçi ile işveren nasıl
anlaşacak? O işçi ile işveren nasıl birbirine güven duyacak?
Sağlık hizmetlerinden yararlanamayan işçi yanıma
geliyor "efendim, hanımım hasta..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ören, mikrofonu açıyorum; lütfen,
tamamlayınız.
HASAN ÖREN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Ne yapmam lazım; derdine çare olmam lazım. Yüzlerce
var; çare olamıyorum. İşçi ve işveren düşmanlığı başlıyor. Peki, sebep olan
kim; sebep olan hükümet; bugünkü, dünkü, evvelki günkü, yarın gelecek olan...
Arkadaşlar, eğer ciddî tedbirler almazsak, üç ay sonra,
buradaki tartışmalar bundan daha ciddî olacaktır, bundan daha hızlı olacaktır.
Lütfen, sanayiciyi, baskı altına almaktan çekinelim;
her iktidarın, erki eline geçirdiğinde ilk baskı altına almak istediği kurum;
çünkü, sanayicinin bu şartlar içerisinde devlete karşı boynu bükük; ya sigorta
priminin bir kısmını ödememiştir ya kaçak işçi çalıştırıyordur veya başka bir
şekilde bir hatası vardır; ama, o devlet, her zaman onun üzerinde baskı kurmaya
kalkar ise, siyasete de kalite gelmez. Geçmiş dönemlerden çok iyi hatırlayınız;
sanayicinin biri konuştuğunda, siyasetçinin biri "çizmeyi aşma" diye
bağırıyordu ve çok kısa dönem önce, sanayicinin biri hükümete karşı bir
eleştiri yaptığında, acilen telefonlar açılıp "nasıl böyle bir eleştiri
yaparsın" diye tepki gösteriliyordu. Bunu bir eleştiri olarak
almayın; bunlardan vazgeçmek
durumundayız. Eğer, bunlardan vazgeçebilirsek, bu ülkenin lokomotifi olan, bu
ülkenin, gerçekten, vagonlarını çekecek olan sanayici...
HAMİT TAŞÇI (Ordu) - O tarafa dön.
HASAN ÖREN (Devamla) - O tarafa dönmeme gerek yok
sevgili kardeşim, sevgili milletvekilim. O tarafa dönmeme niye gerek yok; erk,
sizin elinizde. O tarafa ne zaman döneceğim biliyor musun?.. O taraf kendisini
kabul ettirmiş. Bütün siyasî partileri inceledim...
BAŞKAN - Sayın Ören, siz Genel Kurula hitap edin
efendim.
HASAN ÖREN (Devamla) - Siyasî partilerin hepsini
inceledim; sendikalı işçi çalıştıran bir tek Cumhuriyet Halk Partisi var. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ben inanıyorum ki, AKP'li arkadaşlarım da bundan sonra
bunu yapacak. Demek ki, o zaman, hakikaten, sendikalı işçileri genel merkezinde
çalıştıran Cumhuriyet Halk Partisi, savunduklarının gerçekten arkasında duran
bir parti.
Ben Yüce Meclise sevgi ve saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ören.
Şimdi, şahsı adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Cavit
Torun; buyurun (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde şahsî görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
4773 sayılı İş Güvencesi Yasası 9.8.2002 tarihinde
çıkarılmış ve yürürlük tarihi 15 Mart 2003 olarak belirlenmiştir. İş Güvencesi
Yasasının özeti şudur: İşveren, herhangi geçerli bir sebep olmaksızın, işçiyi
işten çıkaramayacak; böyle bir yola başvurduğunda, işçinin mahkemeye gitme
hakkı olacaktı. Daha önceki İş Yasasında, işçinin böyle bir hakkı yoktu. 15
Mart 2003 tarihinde yürürlüğe giren bu yasanın birtakım mahzurlarının olduğu
anlaşılınca, yeni bir iş kanununun çıkarılması taraflarca düşünülmüş ve uzun
çalışmalar sonrasında yeni bir iş yasası tasarısı hazırlanmış ve tasarı Yüce
Meclisin gündemine gelmişti; ancak, bu yasa tasarısının görüşülmesi ertelendi.
İş Kanunu ile İş Güvencesi Yasasının birlikte yürürlüğe girmesi planları bu
nedenle mümkün olmadı.
Bunun üzerine tarafların; yani, işçi ve işveren
sendikalarının mutabakatı üzerine bu erteleme yasası teklifi Yüce Meclisin
gündemine geldi. Yasa teklifiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına
açıklamada bulunan Sayın Oya Araslı, ertelemenin Anayasa aykırı olduğu
iddiasını ileri sürdü. Sayın Hocam, söz konusu erteleme yasası teklifi
Anayasanın hangi hükmüne aykırı, sebep ve gerekçeleri nelerdir konusunda bir
açıklamada bulunmadı.
Uygulamada sıkıntılar yaşanacağı konusundaki
düşüncelere de katılmak mümkün değil. Zira, şu anda 4773 sayılı Yasa
yürürlüktedir. Görüşmekte olduğumuz erteleme yasası teklifi Yüce Meclisimizce
çıkarılıp Cumhurbaşkanı tarafından imzalanıncaya kadar 4773 sayılı Kanun
hükmünü icra edecektir. O nedenle, uygulamada, hâkimlerin herhangi bir sıkıntı
yaşamaları, dosyaları bilirkişilere göndermeleri söz konusu olmayacaktır. Bu
alanda hukukî bir kaosun yaşanacağı varsayımı da yanlıştır. Bu yanlış anlatımı
tashih etmek üzere söz aldım.
Bu vesileyle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Torun.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde bir önerge vardır; önce okutup, sonra
işleme alacağım :
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
82 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesi
Anayasaya aykırıdır. Bu nedenle reddine ilişkin talebimizi saygıyla
bilgilerinize sunarız.
|
Oya Araslı |
Türkan
Miçooğulları |
Sedat
Uzunbay |
|
Ankara |
İzmir |
İzmir |
|
Abdürrezzak
Erten |
Zekeriya
Akıncı |
Mehmet Ali
Özpolat |
|
İzmir |
Ankara |
İstanbul |
|
|
Hasan
Fehmi Güneş |
|
|
|
İstanbul |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılmıyor.
Hükümet önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Önergeyi işleme almadan önce, önerge
sahiplerine bir şey sormak istiyorum.
Sayın Araslı "... aykırıdır. Bu nedenle reddini
talep ediyorum" diyorsunuz. Bize göre, hukuk tekniği itibariyle, Başkanlık
bu önergeyi işleme koyacak, yani, reddi Genel Kurulun bir kararı olacak.
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, altında gerekçe
yazılı dikkat ederseniz; ama, ben, söz almak istiyorum.
BAŞKAN - Yani, siz, bu madde metinden çıkarılsın mı
istiyorsunuz?
OYA ARASLI (Ankara) - Efendim, İçtüzük, Anayasaya
aykırılık önergelerinin, Anayasaya aykırılığı nedeniyle reddi talebiyle
yapılması doğrultusundadır. Eğer, İçtüzüğün ilgili hükmünü okursanız, İçtüzüğe
uygun bir önerge verilmiş olduğunu göreceksiniz, öneri konusunda.
BAŞKAN - Açıklamak istiyorsunuz.
OYA ARASLI (Ankara) - Evet efendim; söz hakkımı
kullanmak istiyorum.
BAŞKAN - Tabiî. Herhangi bir imza sahibine söz
vereceğim.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben, biraz önce yaptığım konuşmada, neden Anayasaya aykırılığı
iddia ettiğimi, hukukun genel prensiplerinden ve hukuk devleti ilkesinden
başlayarak, burada, çok ayrıntılı bir şekilde anlattım; ama, öyle görüyorum ki,
bazılarımız için, anlattıklarımı bir kere daha tekrarlamak gerekiyor. Öyle
görüyorum ki, İçtüzükteki haklarımızı kullanırken de, İçtüzüğü, tekrar, burada
anlatmanın gerekli olduğu bir ortamda yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, yapılan düzenleme, önümüze
getirilmiş olan madde, hukukun genel prensiplerine aykırıdır. Hiçbir zaman,
kazanılmış hakları ortadan kaldıracak, bir hukuk kuralını geriye dönerek
yürürlükten kaldıracak bir işlemi, hukukun genel prensipleri kabul etmez.
Burada "aykırılık nedenleri ileriye sürülmemiştir" diyen arkadaşımın,
eğer, hukukçu ise, bunları niçin öğrenmemiş olduğunu gerçekten çok merak
ediyorum!
Hukuk devleti demek, anayasaya bağlı devlet demektir;
hukuk devleti demek, siyasî iktidarın yasalarla sınırlandırılmış olduğu devlet
biçimi demektir ve hukuk kurallarının, anayasanın, aynı zamanda hukukun genel
prensiplerine uygun bir biçimde vazedildiği devlet biçimi demektir. Bu tanımı,
Anayasa Mahkemesinin kararlarında da bulabilirsiniz. Biraz önce konuşan değerli
arkadaşımız, eğer arzu ediyorsa, hukuk başlangıcı ve anayasa kitaplarının
hepsinde de bu tanımları, bilgilerini tazelemek amacıyla bulup bir kere daha
okuyabilir. İşte, bu ilkeler açısından, Anayasaya aykırılık iddiasını dile
getirdim.
Değerli arkadaşlar, yürürlüğe girmiş olan bir kanunun,
yürürlük tarihini erteliyorsunuz. Bu kanunun; ki, kanunun bütün maddeleri 1475
sayılı Kanuna, Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanuna, Sendikalar Kanununun çeşitli
maddelerine birtakım değişiklikler getirmiş, birtakım fıkralar eklemiş,
birtakım geçici hükümler veya ek maddeler getirmiş; bu yaptığı bütün
değişiklikler, ayın 15'inde yerlerine yerleşmiştir. Şimdi, siz, dönüyorsunuz,
yürürlüğü erteliyorsunuz.
Niçin düzenleme yapıyorsunuz? Abesle iştigal
ediyorsunuz; Yüce Meclisi abesle iştigal ettiren hüküm zaten doğmuştur; doğmuş
olan hükmün neyini, nasıl erteleyeceksiniz?.. Biraz önce özelliklerini
anlattığım ve bizim Anayasamızın 2 nci maddesinde devletimizin niteliği olarak
gösterilmiş bir hukuk devletinde böyle şeylerin olabilmesi mümkün değildir.
Anayasa hükümleri herkesi bağlar, kişileri veya devlet organlarını bağlar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Farklı düşünen yok ki.
OYA ARASLI (Devamla) - Değerli arkadaşım,
anlatıyorum... Anlatıyorum... Anlatmadınız dediniz, anlatıyorum; dinleyiniz,
belki yararı olur!..
"Herkesi bağlar" deniliyor; hukuk devleti
ilkesi de, bu devletin niteliği olduğu için, herkesi bağlar. Böyle bir yetki
kullanılmasına imkân yoktur, hukuk devleti ilkesine de aykırıdır, Anayasanın
bağlayıcılığı ilkesine de aykırıdır.
Bunları ifade etmek istiyorum ve bu nedenle, önergenin
reddi gerektiği savımı burada tekrarlıyorum.
Teşekkür ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz
önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Komisyon katılmama hakkına sahip
değil Sayın Başkan.
BAŞKAN - O şart yok efendim, açıkladım o hususu.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Evet; ama, onu tekrarlıyorsunuz.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Şimdi, 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun 15 Mart 2003 tarihinden geçerli
olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; dünden beri birbirimizi oldukça hırpaladık;
o nedenle, bugünkü konuşmama oldukça yumuşak olarak başlamak istiyorum. (AK
Parti sıralarından gülüşmeler, alkışlar[!])
Özellikle, bu salonda bulunan, gerçekten işçilerin
dostu olan, gerçekten ülkesini seven ve ülkesinde yatırım yapan, devletine
karşı bütün sorumluluklarını yerine getiren, vergisini ödeyen, sigortasını
ödeyen, namuslu işverenlerin de dostu olan bu Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, birkaç gündür tartıştığımız bu
kanun tasarısıyla ilgili vardığımız nokta, öyle görüyorum ki, bugün, yerini
daha da aklıselime teslim etmiş. Geçmişe döndüğümüz zaman -hep birlikte
hatırlayacağız- Türkiye'de grev yasasının çıktığı dönemde, yine oldukça
tartışmalar yaşanmıştı ve o grev hakkı verildiğinde de, Türkiye'nin önü
kapanacak, birçok işadamımızın işyerleri kapanacak, ülke ekonomisi zarar
görecek gibi anlayışlar, görüşler tartışılmıştı; ancak, aradan uzun yıllar
geçmiş olmasına rağmen, dönüp geriye baktığımızda, hiç de böyle bir şeyin
olmadığını gördük. Hele hele, bugün, birkaç gündür tartıştığımız İş Kanunu
Tasarısıyla ilgili getirilmek istenen iş güvencesini yok edecek hükümleri
ortaya koyduğumuz zaman, gerçekten, üzerinde uzun uzun düşünmemiz gerekiyor.
Bilesiniz ki, ben, -sendikal bir kökenden geliyorum, işin pratiği
içerisindeyim- bu İş Güvencesi Yasası, kesinlikle, iddia edildiği gibi, hiçbir şekilde
işverenlerin elini kolunu bağlayan bir yasal düzenleme değildir; bundan emin
olunuz ve gerçekten, okuduğunuz zaman, bunu çok rahat göreceksiniz. Bu
düzenlemenin getirdiği tek şey, işverenlerin, keyfî olarak işçi çıkaramayacağı
hükmüdür; onun dışında, bu İş Güvencesi Yasasında, işverenlerin her türlü
şekilde işçiyi işinden çıkarma hakkı mevcuttur. Bu yasaya göre, işveren,
sadece, sendikalaştığı için kişinin iş akdini feshedemez; onun dışında,
işyerindeki bir işçinin davranışlarından kaynaklanan bir hatası söz konusuysa,
bir olumsuzluğu söz konusuysa, işyerine bir zarar vermesi söz konusuysa, bunu
ispat etmesi koşuluyla, her türlü tasarrufa sahiptir.
Değerli arkadaşlarım, bunu söylemeye gerek yok; ama,
bir kez daha tekrarlamak istiyorum; demokrasileri ayakta tutan yegâne güç
örgütlü toplumdan geçer. Örgütlü toplumun, hiçbir zaman, bu Meclisi engellemesi
söz konusu olamaz; tam tersine, bu Meclise ve bu ülkeye katkısı söz konusudur.
Geçmişte hep birlikte yaşadık, demokrasinin dönem dönem kesintiye uğradığı
günler olmuştur. Düşünebiliyor musunuz, bugün, ülkemizde, milyonlarca işçinin
var olduğu bir ülkede örgütlü işçi sayısı 500 000'le ifade edilmektedir; yani,
orana vuracak olursanız, Türkiye'de örgütlü işçi sayısı yüzde 5 civarındadır,
yüzde 95'lik bir kitlemiz ise örgütsüzdür. Şimdi, bu kadar örgütsüzlüğün olduğu
bir ülkede, demokrasiyi kökleştirmemiz mümkün müdür Demokrasinin kökleşmediği
bir yerde, siyasal hareketleri yürütmek mümkün müdür; partileri yaşatmak mümkün
müdür Yarın, Allah korusun, başımıza bir iş geldiğinde, demokrasiyi de rafa
kaldırmaya kalktıklarında, biz, hangi örgütlü gücümüzle bunun karşısında
dikileceğiz?! Dolayısıyla, bu olayları değerlendirirken, lütfen, meseleyi
sadece bir işçi ve işveren cenahı olarak düşünmeyelim.
Bir şeyin altını çizmek istiyorum; öyle işyerlerimiz
vardır ki, yan yanadır. Bir örnek vermek istiyorum; Ankara Hilton Oteli vardır,
hemen bitişiğinde de Sheraton Oteli vardır. Bir tanesinde sendika vardır, bir
diğerinde yoktur; her ikisi de beş yıldızlı oteldir. Bir işveren Anayasaya
uygun davranıyor, yasalara uygun davranıyor, hukukun tüm kurallarına riayet
ediyor ve buna göre, bir işçi maliyetiyle karşı karşıya kalıyor; hemen yanı
başında, aynı şartlara sahip bir başka otel, bu şartların dışında bir avantaj
elde ediyor. Şimdi, söyler misiniz, bu iki işveren birbiriyle nasıl rekabet
edecek?!. Nasıl, birbiriyle bu rekabette üstün kalite, üstün hizmet sunacak?
Acaba, biz, burada hukuka uyan, Anayasaya uyan, yasalara uyan işverenimize
haksızlık yapmış olmuyor muyuz?
Bizim burada karşı çıktığımız olay şudur. Namusuyla bu
ülkeye hizmet eden işverenlere karşı değiliz, onların, başımızın üstünde yeri
vardır; biz kime karşıyız, biz kayıtdışında olanlara karşıyız. Bu ülkede
yatırım yaptığı halde, bu ülkenin ekonomisine katkı sunmaktan kaçınan insanlara
karşıyız. Öyle umut ediyorum ki, sizler de onlara karşısınız. Aslında aynı şeyi
düşünüyoruz da neden farklı yollardayız, bunu merak ediyorum ben.
Değerli arkadaşlarım, bu gidişin sonu şudur : Bizi,
birileri, biz hiç istemesek de, bir yerlere taşımaya çalışıyorlar. Burada 3
Kasım seçimlerinde hepimiz şu veya bu oranda bu işçilerden, bu köylülerden, bu
memurlardan oy alarak geldik. Şimdi, sanki görünmez bir el, bizi iktidara
taşıyan ve halkın yüzde 95'ini oluşturan bu kitleyle çatışır hale getirmeye
çalışıyor; bizi, kendi doğal tabanımızdan, doğal seçmenimizden ve bu ülkenin
gerçek sahiplerinden koparmaya çalışıyorlar. Aslında koparılmak istenen, hem
sizlersiniz hem de bizleriz. Neden biz bindiğimiz bir şeyi dinamitleyelim?
Kimin bizden bunu isteme hakkı vardır?
Birileri, bizim sanki fildişi kulelerinde
yaşıyormuşuzcasına, halka tepeden bakmamızı sağlamaya çalışıyor. Ben öyle
inanıyorum ki, AKP'li arkadaşlarımız da Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız
da fildişi kulelerde yaşamıyorlar, onlar da bu emekçi dünyasına hizmet etmek
istiyorlar, halka hizmet etmek istiyorlar; ama, yanlış yapmayalım, doğruyu,
tartışarak bulma olanağımız vardır. Emin olunuz ki, bu yasayı ertelediğiniz
zaman, bir şekilde Anayasa hükmüne de ters düşmüş olacağız. Geçmişte de oldu;
yani "Anayasayı bir kez delersek ne kaybederiz" denildi. Sanki
birileri, bizi, Anayasayı bir kezcik de olsa delmeye zorluyor. Geçmişte
insanlar bunu yapmış olabilirler; ama, ben inanıyorum ve umut ediyorum ki, bu
Parlamento, Anayasayı bir kez de olsa delmeyecek ve deldirtmeyecektir. Bu
anlayışa hep birlikte sahip olursak, sonuç alma şansımız vardır.
Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül harekatından bu yana,
geriye dönüp baktığınız zaman göreceksiniz ki, çalışanların elinden, peyderpey,
birçok hakları alındı. Bunu alan siz de değilsiniz biz de değiliz; ama, bir
gerçek, bir realite karşımızda; bugün, işçilerin sığınacağı hiçbir yer yoktur,
işçilerin sahipleri de yoktur. Parası olanlar, gücü olanlar, işçilerin
karşısında devasa bir noktaya gelmişlerdir. İşçilerin gücü nedir, sahibi
kimdir; ben inanıyorum ki, onlardan oy alan sizler ve bizleriz. Onun için,
buradan çıkacak karar sonucunda, gerçek sahiplerinin, Türkiye Cumhuriyeti
Parlamentosu ve onun parlamenterleri olduğu hissini onlarda yaratmak, bizim,
tarihsel bir görevimizdir ve inanıyorum ki, bu inanç, AKP'li arkadaşlarımızda
da mevcuttur. (AK Parti sıralarından "AK Parti" sesleri) Gelin,
elbirliğiyle, güç birliğiyle bu insanlara sahip çıkalım, onlara, yalnız
olmadıkları duygusunu verelim. Bundan kaybedeceğimiz hiçbir şey söz konusu
değildir.
Değerli arkadaşlarım, yine diyeceksiniz ki, dinî bir
konuya girdiniz... Hz. Muhammedimiz ne
diyor; "İşçinin alınteri kurumadan, onun hakkını veriniz. "
(Alkışlar)
Şimdi, birileri -sizi bundan tenzih ediyorum- görünmez
bir el, görünmez bir güç, sanki, bu sözün tam tersine, işçilerin hakkını
veriniz değil de, işçilerin hakkından bir an önce geliniz noktasına bizi
taşımaya çalışıyor. İşçilerin hakkından gelmek bizim görevimiz değil, onlara
sahip çıkmak, kollamak, onları kucaklamak bizim görevimiz. Öyle inanıyorum ki,
bu güç, bu inanç, bu Parlamentoda mevcut.
Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öktem.
Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, ben söz hakkımı
kullanmayacağım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Adana Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, milletimizin
aziz temsilcileri; Muhterem Heyetinizi saygılarımla selamlıyor, 4773 sayılı
Kanunun erteleme talebi hakkında görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızda
bulunuyorum.
Günlerdir Genel Kurul salonunda süregelen tartışmalar,
yürek daraltıcı, hatta dağlayıcıdır. Yasama faaliyeti, bir ülke geleceğinin
yeniden inşa edilmesi demektir. Dostlarımızın, akrabalarımızın, yavrularımızın
kaderleri, kalkıp inecek ellerimiz ucunda şekillenmektedir. Bu sebeple,
aldığımız kararlarda lütfen, vicdan muhasebesini bir an olsun terk etmeyelim.
Terk etmeyelim ki, yarın hatalı uygulamalardan mağdur olanların sorunlarına,
alnımız ak, vicdanımız temiz olarak cevap verebilelim.
Sayın milletvekilleri, işçileri vergi vermekten muaf
tutup, toplumu, vergi verenler esasında oluşturan; yani, fukaraları karar alma
organlarının dışına iten, klasik liberalizmin yaratıcısı John Locke dahi
bakınız ne diyor: "İnsanın üç tip doğal hakkı vardır; yaşam, özgürlük ve
mülkiyet." Bedenin bir parçası olan emek, metaı işleyerek onu mülkiyeti
haline getirir. Emek kiralanabilir; ancak, bir kişinin emeği üzerinde
başkasının tasarruf hakkı düşünülemez. Burjuvazinin önünü açmayı hedeflemiş
liberalizm dahi insanın onurunu korurken, bir vahşi kapitalizme giden
uygulamaların sebeplerini anlamakta zorlanıyorum.
Burada, partili arkadaşlarımızca, Cumhuriyet Halk
Partisinin işveren düşmanı gibi gösterilmeye çalışıldığını; ancak, Partimizin,
işadamı temsilcilerine de sahip olduğunu söylediler. Evet, vardır ve onlardan
biri olarak sizlere hitap ediyorum ve sizler gibi, dededen gelme; ama, yerinden
hiç ayrılmayan bir Cumhuriyet Halk Partili olarak. (CHP sıralarından alkışlar)
Sohbetlerimizde, işadamı arkadaşlarımızın çalışanlarına
iki türlü bakışını görüyoruz. Bir işveren diyor ki: "Ben, 25 kişiye ekmek
veriyorum, sayemde karınları doyuyor." Bir başkası ise diyor ki: "750
çalışanım sayesinde üretimde bulunuyor, ülkemin ekonomisine katkıda
bulunuyoruz." Bakınız, Yüce Yaratıcı bile, mesajlarında, mutlak ve muazzam
gücüne karşılık "ben" dememiş ve hep "biz" ifadelerini
kullanmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İşte, sayın vekiller, Cumhuriyet Halk Partisinin
işadamları, ikinci bakış açısına sahip girişimcilerdir. Kimse, kimsenin velisi
değildir arkadaşlar. Her insan, insan olmanın onurunu taşıyan bir varlıktır ve
öyle algılanmalıdır.
1965 yılında kurduğumuz işletmemizde, 30 kişi
çalışırken de tüm işçilerimiz sendikalıydı ve ulaştığımız binlerde de
şirketimiz, 1997 yılından günümüze, krizlere, esen fırtınalara rağmen,
sendikası ve emekçileriyle el ele ayaklarının üzerindedir.
Cumhuriyet Halk Partisi, insan onurunu incitmeden
vergisini yatıran, çalışanlarına ve ülkesine karşı sorumluluklarını yerine
getiren tüm işadamlarının dostudur; açılan her yeni işletmede, Atatürk'ün, bir
bez fabrikası açıldığında yaşadığı heyecanı yaşar. Umarım ki, işadamı dostu
olmakla, kendinize biçtiğiniz alan bizimkinden farklı değildir.
Muhterem siyaset adamları, siyasî düşünce, malumunuz,
asırlardır, insanı nasıl mutlu kılacağının cevabını aramaktadır; sosyalizmde
mi, faşizmde mi, liberalizmde mi derken kanlar dökülür, insanlar can verir.
Hangisinde daha mutlu olacağımız tartışılabilir; ancak, insanın, onurunu
hangisinde çok zedelenmekteyse, orada daha mutsuz olacağı muhakkaktır. İşte, bu
yüzden, kazanılan bir millî maçta, reddedilen bir tezkerede, insanlarımızın
daha dik yürüdüklerini görürüz ve o mutluluğu hissederiz. Bugün, milletimizin
temel ihtiyacı, soykırım iddialarından, paralı askerlik alaylarına kadar
çiğnetilen onurunun tamiridir.
Sayın milletvekilleri, bu teklif için ne diyeyim ki...
"Değirmeni sel almış, karısı yüzüğünü soruyor."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Başoğlu, mikrofonu açıyorum; lütfen
sözlerinizi tamamlayın.
ATİLLA BAŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Kanunlar, insanı insanlıktan çıkarıp kiraya verecek bir
mal haline sokmuşsa, dinlenme odalarının güzelliği, işçinin eğitiminin önemi
hakkında ne söyleyeyim ki...
Bunlar, tabiî ki önemli ve devletimizin denetim altında
tutması gereken şeylerdir; ancak, eğitimde bakışınız, boyası açılmış bir
makinenin tekrar boyanması, ambar duvarlarının genişletilmesinde olduğu gibi
sadece üretim faktörlerinin genişletilmesi ise, buna ne denilebilir ki... Önce,
demir ve beton yığını içerisinde kaybettiğimiz insanı keşfedin ki, ona insanca
bir hayat hakkı verebilesiniz.
Türk Milletinin aziz temsilcileri, geri çektiğiniz ve
ötelediğiniz İş Kanunu Tasarısının, ülkemize neler getireceğinin farkında
mısınız?
Çıkarılmış bir yasayı ötelemenin, kimseye bir faydası
olmayacağı gibi, iş kiralaması gibi bir tasarının da, çalışanımızı köleliğe
götürmesi kaçınılmazdır.
Bakınız, bunu bile bulamayanlar yanında, ülkemizde, bir
ayda, eline 200 000 000 Türk Lirası geçen çok sayıda vatandaşımız vardır. Bu
insanlar, maaşlarının 185 000 000 lirasını, kira, elektrik, su, telefon gibi
harcamalarla elden çıkarmaktadır ve bu uygulama, önce bu insanlarımızı
vuracaktır.
İşçilerin kiralanmasını, bu örnekle, tüm insan onurunu,
kaygılarımızı ve işletme ile çalışanı arasındaki duygusal bağ gibi unsurları
bir tarafa bırakıp, ülke ekonomisi açısından değerlendirelim. Diyelim ki, (A)
şahsı kötü niyetli ve işçilik ücretlerinin yüksek olduğunu düşünen bir
girişimcimiz. (A), işçilere vermekte olduğu ücretleri düşürme arzusuyla,
anlaşmış olduğu kişilere, bir veya daha fazla müessese açtırarak ve zamanla,
kendi firmasındaki -ki, buna ana firma diyelim- yüksek maliyetli saydığı
işçilerini tasfiye ederken, diğer firmalardan, yani kendisine lojistik sağlayan
birimlerden, ucuz, asgari ücretli emeği bünyesine almaya başlayacaktır. Bir
süre sonra, ana firma, bu yeni işgücüyle dolacaktır. Bu firmanın kâra geçeceği
muhakkaktır; ama, bu strateji, hem haksız rekabet yaratacak hem de emsal
firmaların düzenini bozacaktır.
Sayın milletvekilleri, böylesi bir hastalığın tüm
ekonomimize yayılması, piyasaların ahlakî yapısını ve iç dinamiğini perişan
edecektir; alım gücü düşecek, talep doğrudan etkilenecek ve paranın dolaşımı
sekteye uğrayacaktır. İşte, şimdilik ötelediğiniz kanun eğer zorlanıp geri
getirilmeye çalışılırsa ve şu anda yürürlükte olan da kaldırılmaya çalışılırsa,
önümüzdeki günlerde ülkemizi büyük ekonomik sıkıntılar bekleyecektir.
Gelin, güzellikle paylaşalım. Her zaman, kilisenin papazının "servet dağılımında adaleti
bozmayalım" vaazını dinleyip, benim aydın hocamınkini de gözardı
etmeyelim.
BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.
ATİLLA BAŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Evet, saygıdeğer milletvekilleri, onurlu bir hayat,
insanın mutlu olmasında esastır. Modernleşmenin etkisiyle büyüsü bozulmuş olan kaskatı
dünyamızda, kendisini bir masadan, kalemden, otomobilden daha değerli görmek
isteyen insanımıza sahip çıkalım. Ne eşrefi mahlukat olarak yaratılmış olan
insanı kiralanan bir emtia olarak gören bir bakış açısının kabul edilebilirliği
bizce mümkündür ne de emeğimize verilen hakların durdurulması veya ötelenmesi.
Emeğimize, insan olma onurunu çok görmeyelim. Söz
konusu düzenlemeleri yaparken, insan ve emek faktörünü gözardı etmeyelim.
Hükümetlerin en büyük
vazifesi, kanunların, ahlak ve eşitlik ilkeleri temelinde
uygulanmasıdır.
Yüce Meclisi, en derin saygılarımla selamlarken,
vereceğiniz kararın, garip ve mazlum emeğimize hayırlar vesilesi olmasını
diler, teşekkürlerimi sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Başoğlu, teşekkür ediyorum.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun teklifinin (S.S. 82) 2 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
|
Faruk
Çelik |
Sabri
Varan |
Erdoğan
Özegen |
|
Bursa |
Gümüşhane |
Niğde |
|
Mehmet
Ergün Dağcıoğlu |
|
Haluk İpek |
|
Tokat |
|
Ankara |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı
önergenin sahipleri açıklama yapacaklar mı, gerekçesini mi okutalım?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçesi okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
"Gerekçe:
Kanun tekniği açısından gerekli değişiklik uygun
görülmüştür."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, gerekçe mi bu?!.
BAŞKAN - Efendim, şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 2 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde, önerge
doğrultusunda kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Yürürlük maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ersin Arıoğlu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AHMET IŞIK (Konya) - Konudan ayrılmasın Sayın Başkan.
CHP GRUBU ADINA ERSİN ARIOĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çok vaktinizi almayacağım, bir iki
konuya değinip bırakacağım.
AHMET IŞIK (Konya) - Madde üzerinde, konuş!
BAŞKAN - Efendim, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.
ERSİN ARIOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
parlamentoların görevi, vatandaşına, yurttaşına mutluluk sağlamak, refah
sağlamak, ekonomisine zenginlik kazandırmak, rekabet gücü vermek, gelecek
kuşaklarına temiz bir çevre bırakmak ve güvenliği sağlamaktır. Bizlerin görevi
bunlardır. Biz bunlar için uğraşırız.
Ben, çeşitli fabrikalar kurmuş, çeşitli şantiyeler
açmış...
ALİ AYAĞ (Edirne) - Bırak şantiyeyi, maddeye gel...
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Şantiyeyi sonra
anlatırsınız...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Ama, Sayın Başkan!..
ERSİN ARIOĞLU (Devamla) - Müsaade ederseniz, konuşmamın
bir sonucu var; bu sonuca ulaşmak için, önce, hangi kimlikle konuştuğumu size
açıklamak istiyorum. Hepsi üç dört dakika içerisinde bitecek.
BAŞKAN - Sayın Arıoğlu, siz, buyurun, devam edin.
Lütfen, hatibin sözlerine müdahale etmeyelim.
ERSİN ARIOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ülkemiz
çok sıkıntı içerisinde. Bunu hepimiz biliyoruz. Hepimiz, bu sıkıntıları
azaltmak için buraya geldik, bir şeyler yapalım istiyoruz.
Gelişmiş bir demokraside, demokrasinin şartlarının
oluşması için beş şart var. Bu şartlardan birincisi, etkin katılım; ikincisi,
oylamada eşitlik; üçüncüsü, bilinçli anlayışın teşekkülü; dördüncüsü, gündem
kurmada hak ve hakkaniyet; beşincisi, tüm erişkinlerin katılımı. Birinci,
ikinci ve beşinci maddeler için Meclisimizi eleştirmek mümkün değil, her şey
yerli yerinde; fakat, bilinçli anlayışın teşekkülü ve gündem kurmada hak ve
hakkaniyet için, muhalefet partisi olarak, bazı eksikliklerin olduğunu
düşünüyoruz. Bu nedenle, oluşturmaya çalıştığımız bu erteleme kanununun yerinde
olmadığını düşünüyoruz.
Bir askıya almayla karşı karşıyayız. Bu askıya almada,
bugüne kadar, Parlamentomuzda bir tek anayasaların askıya alındığını
hatırlıyorum, diğerlerini hiç bilmiyorum. Bugüne kadar, gecenin geç saatlerine
kadar sarf ettiğimiz emeklerin zayi olmamasını da diliyorum. Halkımız, bu
Meclisi bir ümit meclisi olarak görüyor; ben de bu görüşe katılıyorum. Çok
önemli kararların arifesindeyiz. Elbirliğiyle, bu Meclisin yapabileceği çok
işler olduğuna inanıyorum.
Bu düşünce ve duygularla, sizlerin de emeklerimizi zayi
etmemek üzere, oylarınızı, ertelemeye karşı çıkarak hep beraber vereceğinizi ve
bu kanunu ertelemeden, görüşmeye devam edeceğimizi düşünüyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arıoğlu.
Şahsı adına, Kırşehir Milletvekili Sayın Hüseyin Bayındır;
buyurun. (Alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakika.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekili arkadaşlarım; ben de sizleri şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan bu yasanın ertelenmemesi adına söz
aldım. 15 Martta yürürlüğe girecek olan bu yasa, (AK Parti sıralarından
"Girdi" sesleri) giren bu yasa nedeniyle binlerce insanın, onbinlerce
çalışanın, tarlalarında iptal ettiğiniz kotalarıyla mücadele veren
çiftçilerimizin, sendikasız, sendikalı işçilerimizin gözleri bugün
Parlamentoda; bu yasanın, İş Güvencesi Yasasının, sırtını dayadıkları bu
yasanın iptal edilmemesinden yana her birimize, yüzlerce, binlerce mesaj
çektiler, faks gönderdiler.
Gelin, bugün burada, Anayasa Profesörümüz Sayın Oya
Araslı'nın da Anayasayla çelişkisi bulunduğunu izah ettiği bu erteletme
kararından hep beraber vazgeçelim diyorum.
Geçenlerde bir gazetede okudum, ay sonlarında
Ankara'nın, İstanbul'un, İzmir'in varoşlarında insanların ekmek alışverişleri
bile yarı yarıya azalıyormuş. Ülke yokluk içerisinde. Bu ülke, çok krizler
yaşadı, krizlerin faturası, her bir krizden sonra inim inim inlettirilerek
ödettirilen işçiler, İş Güvencesi Yasasının yürürlükte kalmasını istiyorlar;
bunun için Ankara'da eylem yaptılar, İstanbul'da eylem yaptılar; bunun için
gözleri bugün Mecliste diyorum.
Sevgili dostlarım, bir getirilip bir çekilen yasa,
yürürlüğe girip bugün yeniden ertelenmek istenen yasa... Bizim yörede çokça
anlatılır, aklıma bir deve fıkrası geldi. Devenin, malum, ön ayakları kısadır;
demişler ki deveye "yokuş çıkarken mi rahatsın, inerken mi?" Deve
gülmüş, "niye güldün" demişler. "Bunun bir de düz yolu var, düz
yola kıran mı girdi" demiş.
Hem işçilerimizin hem de işverenlerimizin lehine olan,
bizim Grubumuzun da görüşlerinin alındığı, tarafların üzerinde mutabakat
sağladığı, dayanışarak çıkarılan bir teklif olsaydı, gecenin bu saatlerine
kalmadan, daha önce bu teklif geçmez miydi?!
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Hüseyin, bir fıkra daha
anlat.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben,
işini kaybetmenin, işsiz kalmanın ne anlama geldiğini, bir işçi çocuğu olarak
çok iyi bilirim. İşinizi kaybettiğinizde, akşam eve gelirkenki o düşünceleri
bir yaşar mısınız, bir hisseder misiniz; çocuklarınızın yüzüne nasıl
bakacağınızı, onlar gelecekleri için okurken yazarken, evdeki elektrik, telefon
parasını yatırırken neler hissettiğini bir hisseder misiniz. (AK Parti
sıralarından alkışlar [!]) Teşekkür ediyorum.
Bakın, Türkiye'de, her krizden sonra işten çıkarılan
insanlar yok mu; benim yörem olan Kırşehir'de, bugün, Petlas işçileri sokakta.
Özelleştirmeden dolayı, işten atılan insanlar, evsiz kalan insanlar ve bunun
getirdiği ayrılıklar... Bunlar, çok farklı duygular, yaşamayan belki bilmez.
Bunları hissetmenizi isterim. Bütün bunlara çare bulacağını düşündüğümüz İş
Güvencesi Yasasının bu Yüce Mecliste ertelenmesine izin vermeyeceğinizi, olanak
vermeyeceğinizi düşünüyorum. Bakın, eğer, bütün bunlara izin verirsek, oy
aldığınız varoşlara anlatamazsınız. Bunu, hiç kimseye anlatma şansınız kalmaz.
Gelin, bugün, yol yakınken, hep birlikte, tıpkı tezkerede olduğu gibi,
dayanışarak, dışa gösterdiğimiz gücü içeride de, bu Meclisin kimseden
etkilenmediğini gösterelim. Bu fırsat elimizde. Bu fırsatı birlikte
değerlendirelim. Bu fırsatla, yeni acılar yaşanmaması adına, yeni acılara
olanak tanınmaması adına, birlikte hareket edelim. Gelin, daha fazla
sendikaya... (AK Parti sıralarından alkışlar [!])
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Efendim, lütfen, tamamlayın.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
Değerli dostlar... (AK Parti sıralarından alkışlar [!])
Çok teşekkür ediyorum.
Ben de, bu Meclisin, bu tezkereye hayır diyeceğine
yürekten inanıyor, alkışlarınız için de teşekkür ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bayındır.
İkinci söz isteği, şahsı adına, Gaziantep Milletvekili
Ahmet Yılmazkaya. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
AHMET YILMAZKAYA (Gaziantep) - Efendim, hep
sendikacılar sert konuşacak değil ya, birazcık da sanayiciler sert
konuşmalıdır. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti
sıralarından alkışlar[!])
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yürürlüğe giren yasa,
ertelenemez, ertelenmemelidir! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Verilen haklar üç ay da olsa, üç
gün de olsa, üç dakika da olsa alınmamalıdır, alınamaz! (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Adalet
ve Kalkınma Partisi sözcüsü kardeşlerim, teklif üzerinde konuşurken, Cumhuriyet
Halk Partisine, işçi işveren olayına tek taraflı bakıyor gibi eleştiri
getiriyorlar.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi hem
işçinin hem işverenin partisidir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Cumhuriyet Halk Partisinde hem
sanayici milletvekili var hem de sendikacı milletvekili vardır.
Değerli milletvekilleri, işverenler işçisine öcü
gözüyle bakamaz, bakmamalıdır, bakmıyoruz! (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Biz, Cumhuriyet Halk
Partililer, işveren olmadan işçinin olamayacağını, işçi olmadan işverenin
olamayacağını bilerek geldik buralara. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Ondan dolayı, önümüze getirilen her yasayı, bu bilinç ve
düşünceler mantığıyla değerlendirdiğimizi dünya biliyor, dürüst sanayici
biliyor, işçilerimiz biliyor; yakında, Ak Partili dostlarım da, sizler de
bileceksiniz. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])
Değerli arkadaşlarım, ben, 100 kadar işçiye iş veren
arkadaşınızım. Kırkiki yıldır, göznuru, alınteri dökerek kazanılan orta ölçekli
bir işletmenin sahibiyim. Ben, kırkiki yıldır, alınteriyle elde ettiğim
birikimimi, akşam evime giderken her şeyimi bıraktığım, bütün varlığımı teslim
ettiğim işçime ne kadar yanlış yapabilirim, kötü gözle nasıl bakabilirim. (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!]) Ben, ona, her
zaman, adam gibi davranma mecburiyetimin olduğunun bilincindeyim; sanayici her
arkadaşım da böyle olmak mecburiyetindedir. Ben, böyleyken, işçi kardeşim de,
akşam evine götürdüğü ekmeği, her ikimizin ortak çabasıyla götürdüğünün bilinci
içindedir; bundan kimsenin endişesi olmasın, AK Partili dostlarımın da endişesi
olmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])
Bitti mi sürem?.. (AK Parti sıralarından "Daha
var, var" sesleri)
Daha var, daha var... Tabiî... Tabiî... Tabiî, dostlar,
var, var; daha çok beraber olacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])
Aş, ekmek ortağı olan iki insan, birbirine karşı
"asarım, keserim" gibi boş ve sonu neye varacağı belirsiz bir
anlayışla nereye gidebilir; onun için, birbirimizi seveceğiz, birbirimizle
anlaşacağız. (Alkışlar)
Sözlerimi bitirirken, Yüce Meclisi, yeniden saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazkaya.
Sayın milletvekilleri, şahıslar adına konuşmalar
tamamlanmış olup, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben, açıkçası, bu
kanun teklifi görüşülürken Cumhuriyet Halk Partisinin daha sert tepki
vereceğini umut ediyordum; ama, buradaki bu olumlu, uzlaşmacı havayı görünce,
gerçekten memnun oldum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Uzlaşma yok Sayın Bakan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Uzlaşma yok.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Bir taraftan da, bu İş Yasasındaki şiddetin, şiddetli muhalefetin
de bir şanssızlık olduğunu, belki o atmosfer içerisinde, bu şekilde bir
gerginliğin yaşanmış olduğunu kabul etmemiz gerektiğini düşündüm.
Evet, Cumhuriyet Halk Partisinin ve değerli
sözcülerinin de, Türkiye'de, işçi, işveren açısından, sizlerin, bizlerin
düşündüğü noktaya gelmiş olmaları gerçekten sevindiricidir.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, iki üç günlük süreçte
çok gergin ortamlar yaşadık. Parlamentomuzun saygınlığı adına, parlamenterin
saygınlığı adına sorgulanacak birçok üzücü olaylar oldu; dilerim, bunlar bir
daha tekerrür etmez. Bizim, İş Yasası Tasarısının görüşmelerini kesmemizin en
önemli nedeni de budur. Görüşmeleri geçici olarak durdurduk; durdurmamızın
sebebi de şu: Parlamentoda yaşanan bu gerginliğin devam etmemesi, yeni bir
hükümetin, bu gerginlik politikasında bir taraf olmaması ve bu gerginliğin
çalışma hayatımıza sirayet etmemesi için biz, bunu, geçici bir süre durdurduk.
Herkes bilsin ki, bu iş yasası bu Parlamentodan çıkacaktır. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada konuşan,
Cumhuriyet Halk Partisine mensup, işveren kökenli arkadaşlarımız dediler ki:
"Bu İş Güvencesi Yasası ertelenmesin." Kendileri sanayici, bağlı
oldukları kuruluşlar var. Ben, şimdi çok açık ve net olarak söylüyorum, Sayın
Başkanımdan da istirham ediyorum, oturuma yarım saat ara verelim, bağlı
oldukları kuruluşlarından -Odalar Birliği ve sair meslek odaları- herkesin
mutabakatını gösteren bir faks getirsinler, arkadaşlarımız bir dakika
içerisinde bu kanun tasarısından vazgeçsin, biz vazgeçelim. (AK Parti
sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Oralardan talimatı siz alın...
Siz alın oralardan talimatı. Sayın Bakan.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Bakan... Sayın Bakan...
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Siz, devletin bakanısınız;
nasıl böyle konuşuyorsunuz?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Biz, talimatla iş yapmıyoruz
Sayın Bakan; millet bize yetki verdi, irademizi kullanıyoruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale
etmeyin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım; yani, bu kürsüde, herkes, istediği gibi
konuşabilir, herkesin konuşma özgürlüğü vardır; ama, konuşmalarımızın da,
herhalde, içtenlik açısından, samimiyet açısından bir sorgulanması gerekir.
Herkes görüşlerini istediği gibi ifade edebilir; ama, bu konuyu, sırf kanun
teklifini veren arkadaşlarımıza mal etmek, iş güvencesiyle ilgili teklifi
hükümete ısrarla ertelettirmek gibi bir tavrı da kimsenin kabul etmesi mümkün
değildir. Bunu, bunun için ifade etmeye çalıştım.
Değerli arkadaşlarım, biz, sosyal taraflarla diyaloğa
önem veren bir hükümetiz. Her konuda olduğu gibi çalışma hayatımızı
ilgilendiren bu konuda da, sosyal taraflarla sosyal diyaloğu gerçekleştirmek
için aşağı yukarı iki ayı aşan bir süreç yaşadık. Mutabakat vardır, yoktur diye
değerli arkadaşlarım görüşlerini belirttiler; kısaca şunu söyleyeyim: Sosyal
tarafların, sizin huzurunuza getirmiş olduğum İş Yasası Tasarısı konusunda
genel bir mutabakatı vardır. Genel bir mutabakat demek, 126 madde hakkında,
bütün maddelerini bütün tarafların kabul ettiği manasına gelmiyor. Elbette,
tarafların çekince koydukları, itiraz ettikleri maddeler var; ama, onların
ortak iradesi bu yeni İş Yasasının 15 Marta kadar çıkması ve İş Güvencesi
Kanunuyla birlikte yürürlüğe girmesiydi; bizim de Bakanlık olarak inancımız
buydu. Ben, İş Yasası Tasarısını perşembe günü getirdim buraya, perşembeden bu
tarafa bu Meclis sağlıklı bir çalışma üretebilseydi, bugün, şu saatlerde, biz,
İş Yasası Tasarısını İş Güvencesi Yasasıyla birlikte çalışma hayatımıza
kazandırmış olacaktık.
Şimdi, arkadaşlar, "tartışılmadı" deniliyor.
Ben, şimdi, size İş Yasası Tasarısının referanslarını yüksek bilgilerinize,
izninizle, sunmak istiyorum. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planının -ki, kalkınma
planları, Yüce Mecliste görüşülüp onaylanan planlandır- "İstihdam"
bölümü, "İlkeler ve Politikalar" kısmı, madde 883: "Kısmî
zamanlı yeni iş alanlarının açılmasına ve bu tür istihdamın geliştirilmesine
önem verilerek gerekli mevzuat düzenlemesi yapılacaktır." Altıncı Beş
Yıllık Kalkınma Planı.
Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının "Çalışma
Hayatı" bölümü: "Devlet, işçi ve işveren kesimlerinin sürekli
diyalogunu sağlayarak, çalışma barışının korunması ve çalışma hayatının
geliştirilmesi temel ilkedir. Çalışma hayatı mevzuatını Avrupa Birliği uyum ve
Uluslararası Çalışma Teşkilatı normları doğrultusunda yenilemek, işgücü
piyasasında esnekliği artırmak ve yeni çalışma biçimlerini düzenlemek esastır.
İstihdamın geliştirilmesine yönelik olarak, verimlilik düşürülmeden yasal
çalışma sürelerini kısaltacak ve esnek zamanlı çalışma türlerine imkân
tanıyacak çalışmalar başlatılacaktır."
Yine, bu planın "Hukukî ve Kurumsal
Düzenlemeler" başlığı altında, "esnek zamanlı, kısmî zamanlı ve diğer
standartdışı çalışma türlerinin düzenlenmesi için 1475 sayılı İş Kanunu ve
ilgili diğer mevzuat düzenlemesi yapılacaktır" denilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu referans belgeleri, devletimizin
ilgili kurumlarında, başta Devlet Planlama Teşkilatı olmak üzere orada
hazırlanmış ve devlet politikası haline gelmiş; bilahara, ulusal programın orta
vadede gerçekleştireceğimiz taahhütleri arasına girmiştir.
Siz, İş Yasası Tasarısının görüşmeleri sırasında, benim
anlayabildiğim kadarıyla, esnek çalışma biçimlerine kategorik olarak karşı
çıktınız. Ben, bunu anladım; belki, yanlış anlamış olabilirim. Bu, siyasî parti
olarak sizin bir politika tercihinizdir. Bu tercihi sorgulamak benim hakkım da
değildir, haddim de değildir.
NAİL KAMACI (Antalya)- Hakkın da yok!..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla)- Ama, şu referans
belgeleriyle, bu konuda mevzuat düzenlemesi yapmak devletimizin
yükümlülüğündedir. İşte, bu nedenle...
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)- Sayın Bakan, Sekizinci Beş
Yıllık Planın herhangi bir maddesini uyguluyor musunuz? Bütçede herhangi bir
maddeyi yansıttınız mı?
BAŞKAN- Lütfen müdahale etmeyin efendim...
Devam edin Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla)- Sayın Hacaloğlu, Devlet Planlama Teşkilatının ve kalkınma
planlarının ne anlama geldiğini, siz, eski planlamacı olarak benden daha iyi
bilirsiniz, o konuda bir yorum yapmak istemiyorum; ama, bunlar, devletimizin
resmî politikası haline gelmiş, ulusal programa girmiş hususlardır. Biz de,
parti olarak ve hükümet olarak, açıklamış olduğumuz acil eylem planında,
"esnek çalışma biçimlerini düzenleyen mevzuat değişikliği yapılacak, başta
İş Kanunu olmak üzere iş mevzuatında eksik olan standartdışı çalışma biçimleri,
Avrupa Birliği normları da dikkate alınarak, yasal düzenlemeye
kavuşturulacaktır" demişiz ve altı aylık bir vade öngörmüşüz.
Sayın milletvekilleri, bu sebeple huzurunuza getirilen
bu İş Yasası Tasarısı, öyle, birden bire, aniden, korsan bir şekilde Yüce
Meclisin huzuruna gelmiş değil. Altıncı Plan 1994 yılından itibaren başlıyor. O
tarihten bu tarafa bu yeni İş Yasası Tasarısı, özellikle, esnek çalışma
biçimlerini düzenleyen hükümler, çalışma hayatımızın gündeminde, siyasetin
gündeminde, bu konuyla ilgili herkesin gündeminde bulunan bir husus. O sebeple
"efendim, buna muttali olmadım, bu konuda bilgim olmadı" mazeretine
sığınmanın doğru olmadığı kanaatindeyim.
Bütün bunları toparlayarak diyorum ki, görüşmelerini
geçici olarak durdurduğumuz İş Yasası Tasarısını, bu kararlılıkla, bu anlayış
içerisinde Yüce Parlamentodan en kısa zamanda çıkarmak arzusundayız. Bunu
yaparken, elbette, haklı eleştirileri, dikkate değer tenkitleri, mutlaka,
dikkate alacağız. Sosyal taraflarla bugüne kadar geliştirdiğimiz süreci devam
ettireceğiz. Burada ileri sürülen görüşleri dikkate alacağız; ama, şu bilinsin
ki, İş Yasası, en kısa zamanda Yüce Meclisin değerli oylarıyla çıkıp, çalışma
hayatımıza kazandırılacaktır.
Değerli milletvekilleri, şu İş Güvencesi Yasasıyla
ilgili konuya gelince; bu tasarı görüşülürken ben satırarasında bir şey
söyledim, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin sayın konuşmacılarına dedim ki :
"İş Güvencesi Yasasını çok şiddetle savunuyorsunuz; ama, bu İş Yasasıyla
ilgili görüşmelerin geciktirilmesi, korkarım ki, iş güvencesinin akıbetini de
belirsiz hale getirecektir, maalesef, istemediğimiz halde böyle bir noktaya
gelmiş durumdayız.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Yani, suçlu biziz!..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) - Hayır, kimseyi suçlamıyorum...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - 30 Kasıma ertelemek için
Başkanlığa sunulmuş bir önergeniz var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) - Herkes görüşünü özgürce söylemekte serbest; ben, Cumhuriyet Halk
Partimize politika dayatma gibi, kesinlikle, bir anlayış içerisinde olamam.
İzninizle şunu söylemek isterim : Muhalefet
partilerinin görevi elbette iktidarı uyarmaktır, ikaz etmektir, yasalarla
ilgili konularda görüşlerini bildirmektir, bunun nezahetini, bunun mehabetini
elbette kendileri takdir edeceklerdir; ama, buradaki görüşmeler, buradaki
tartışmalar, buradaki direnç, siyasî iktidarın yerine geçip, siyasî iktidarın
yerine, hükümetin yerine tercih koyma noktasına gelirse, o zaman, bunun belli
bir sınırı olur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, o zaman, biz, sizinle
koalisyon yapmış oluruz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Öyle bir niyetimiz yok.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) - Öyle bir niyetiniz yoksa, o zaman, muhalefetin...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Biz, sadece muhalefet
yapıyoruz.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Bakan, koalisyonu
göreceğiz; ama, birbuçuk yıl sonra!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) - Tamam.
Muhalefetin görevinin sınırları bellidir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İktidarın da bellidir.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) - Biz, hükümet olarak bir yasa getirdiysek, bunun siyasal
sorumluluğunu da üstleniriz. O zaman müsaade edin, bu yasadaki siyasal
tercihimizi de biz kullanalım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Anayasaya ve hukuka uygunsa
mesele yok.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) - Yani, demek istediğim, iktidar-muhalefet ilişkilerinin
demokrasimizdeki konumu bu şekildedir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Biz, görüşlerimizi açıklamakta
hürüz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) - Fazla zamanınızı almak istemiyorum. Değerli milletvekilleri, biz,
meseleye şöyle bakıyoruz: Çalışma hayatımızda kurulu bir denge vardır; hükümet
olarak kesinlikle bu dengelerin bozulmasına taraftar değiliz. Biz, çalışma
hayatımızda örgütlenmiş işçi ve işveren sendikacılığının olduğunu biliyoruz;
bunun dışında, sendikasız işçi ve işveren kesiminin olduğunu biliyoruz; bunun
haricinde, işyerlerinin güvenliği, işletmelerinin güvenliği gerçeğini biliyoruz
ve ayrıca, Türkiye'de, bütün bunların ötesinde, milyonlarca işsizin olduğunu,
bu işsizlere iş bulmak için, yeni istihdam alanlarının yaratılması için,
hükümet olarak, üzerimizde büyük bir sorumluluk olduğunu da biliyoruz.
Dolayısıyla, biz, resme bir bütün olarak bakıyoruz. Bu önümüzdeki süreçte de,
gayretlerimiz, çalışmalarımız bu noktada olacaktır. Onun için, biz, meseleye tek
bir cepheden bakma lüksüne de sahip değiliz. Hükümet etme sorumluluğumuzun da
bize böyle bir bakış açısına izin vermesinin mümkün olmadığı kanaatindeyim.
Şu ana kadar yapılan çalışmalarda görüş serdeden
değerli konuşmacılara, parti temsilcilerimize, grup başkanvekillerimize, Sayın
Başkanımıza ayrı ayrı teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.
3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
3 üncü madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oya sunmadan
önce, İçtüzüğümüzün 86 ncı maddesini okuyorum: "Tasarı veya teklifin
tümünün kesin olarak oylanmasından önce milletvekilleri, ne yolda oy
kullanacaklarını kürsüden belirtmek isterlerse, Başkan lehte ve aleyhte birer
kişiye söz verir. Bu konuşma kısa, açık ve gerekçeli yapılır."
Bu çerçevede, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, İstanbul
Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş söz istemiştir.
Sayın Güneş, aleyhte konuşmak üzere söz istediniz;
gerekçesini belirteceksiniz, konuşmanızın kısa ve öz olmasını rica ediyorum.
Buyurun Sayın Güneş. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; aslında, 3 maddelik; ama, önemli bir konuyu görüşüyoruz.
Parlamento yaşamamızda çok rastlanan bir uygulama değildir; yürürlüğe girmiş
bir yasanın yürürlüğünü ertelemeye çalışıyoruz; böyle bir şey olmaz.
Farklı ideolojilerin partileriyiz, farklı
önceliklerimiz var; dünyaya, ulusal çıkarlara farklı yönlerden bakıyoruz; ama,
ortak değerlerimiz de var, hukuk onlardan biridir. Hukuku korumada, hukuku
üstün tutmada, hukuk devletini devamlı, geçerli ve işler tutmada, bir tarafta,
aynı tarafta olmak zorundayız. Burada, bir hukuk uygulamasıyla ilgili konuyu
görüşüyoruz, bir yanlışın eşiğinde bulunuyoruz.
Sayın Bakan, konuşurken "bir faks gelirse bunu
erteleyebiliriz yahut ertelemekten vazgeçeriz..." Faks gelse de gelmese
de, bir yerlerden faks gelse de gelmese de, hukukun tarafında olmakta beraber olmalıyız
sayın milletvekilleri; çünkü, biz, hukuk yapıcıyız, biz yasa koyucuyuz, temel
görevimiz bu. Hukuk, bu kadar ellenip sallanmaz, bu kadar oynanmaz hukukla.
Yürürlüğe girmiş, ne zaman; 15 Martta girmiş; şimdi, onu değiştireceğiz. (AK
Parti sıralarından "gerek görülürse" sesleri) Bu kadar kolay değil,
gerek görürse olmaz. Hukuk diye bir şey var, kural var.
Şimdi, ben öyle anlıyorum ki, bir yanlış hesapla yola
çıkılmış. Perşembe günü getirirseniz 120 maddelik, çok önemli bir yasayı, iki
günde çıkaramazsınız. Perşembeden önceki zamanlarda, iki grup, iki grubun
görevlileri, temsilcileri otururlar, konuşurlar, bir ortak metin hazırlanırdı.
Bu Parlamentoda yalnız değilsiniz. Sayın Bakan diyor ki: "İş Yasası her
halükârda çıkacak." Çıkacak tabiî; ama, yalnız değilsiniz, biz de varız,
başka bir grup da var. Dünyaya farklı bir pencereden bakan, ideolojisi farklı
olan ve sizin gibi, aynen sizin gibi, ulusun oylarıyla gelmiş bir grup var.
Onun için, bunu gerginleştirmemek lazım. Bir hukuk yanlışında ısrar etmemeliyiz.
Yasa, burada, bende, ayın 15'inde yürürlüğe girmiş;
Sendikalar Yasasında, Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda
ve İş Yasasında değişiklikler yapmış; o, yürürlüğe girdi. Ne zaman; 15'inde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güneş, toparlarsanız...
HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Efendim, toparlamaya
çalışıyorum; ama, meramımı ifade etmeme izin verin lütfen.
BAŞKAN - İçtüzüğe göre gerekli süreyi veriyorum.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Lütfen efendim.
Şimdi, biz, ne yapmaya çalışıyoruz; "15 Mart 2003
olan yürürlük tarihi, 30 Mart 2003 olarak değiştirilmiştir" diyoruz. Ne
zaman; bugün. Ne zaman yürürlüğe girecek; o, belli değil; bu metin daha bir
süreç yaşayacak, biz, burada kabul etsek bile bir süreç yaşayacak;
Cumhurbaşkanlığına gidecek, orada işlem görecek, başka işlem görecek
görmeyecek; yani, bir süreç geçecek. Böyle bir uygulama yok. Bundan
vazgeçmeliyiz.
Değerli arkadaşlarım; bu, sorun gidermez, inanın ki
sorunu çözmez; sorun üretir, sorunu çoğaltır, sorun artırır. Biz, sorun çözücü
olmalıyız. Yanlış yola başlayıp, doğru hedefe ulaşmak mümkün değil. Yanlış
işleyen saat, duran saatten daha kötüdür. Duran saat 24 saatte iki kere doğru
gösterir, yanlış işleyen hiç göstermez. Böyle bir değişikliği yaparsak, son
derece yanlışa ayarlanmış bir saat noktasına gelecektir. Bu, yama tutmaz, bu,
yanlıştır.
Grup kararı almamış arkadaşlarımız, bunu söylediniz.
Lütfen, hukukçu arkadaşlarımız, hukukçu olmayanlar, böyle bir yanlış örneği
vermeyelim. Kendi vicdanınızla... Bunu çıkarmayalım, aleyhinde oy verin, biz,
aleyhinde oy vereceğiz. Son anda görüşmelerin yumuşaması çok güzel; ama, ne
kadar bir birimizi alkışlasak, güleryüz göstersek de -hep birbirimize
güleryüzle bakacak yakınlıkta, sıcaklıkta olmalıyız ama- yanlışta beraber
olamayız, sizin yanlışınıza ortak olamayız. Lütfen, bir kere daha düşünün. Bu,
yanlıştır ve bu yanlıştan vazgeçmemiz gerekir, bu yanlışta ısrar etmememiz
gerekir.
Anayasa Mahkemesi var, başka yollar var, oralarla,
bugün attığımız yanlış tohumun hukukta benzeri olmayan birtakım sıkıntılar
yaratması mukadder görünmektedir. Bu konularda, ben, hem iktidar partisindeki
arkadaşlarımdan hem muhalefet partisindeki, Cumhuriyet Halk Partisindeki
arkadaşlarımdan, birlikte bu yanlışı önlememiz gerektiğini, o konuda dilekte
bulunduğumu arz ediyorum. Bunu kabul etmeyelim, reddedelim; doğrusu odur.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güneş.
Efendim, yine, 86 ncı maddeye göre, lehte söz isteği,
Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz'a aittir.
Lütfen, kısa ve öz olsun.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; son konuşmacı olmak hasebiyle uzatacak değilim.
Ancak, tabiî, hukukçu arkadaşlarımızın birçok konuda
farklı düşündükleri, farklı yorumladıkları, farklı uyguladıkları, Türkiye'de
yadırganacak bir gerçek değil. Bırakın hukukçu arkadaşlarımızın kararlarını,
mahkemelerin kararlarında bile o kadar farklılıklar söz konusu ki, bir konuda
illa da buluşmak gibi bir mecburiyet söz konusu değil. Büyük mahkemelerden
Anayasa Mahkemesinin o kadar çok kararında farklılıkları görmek, aynı şekilde,
Yargıtay kararlarında, içtihat kararlarında o kadar farklılıklar bulmak mümkün
ki, demek ki, hukukçuların illa da bir noktada buluşmak gibi bir mecburiyeti
yok.
Arkadaşlarımızı dinledik. Ben de, sadece oyumuzun
müspet olduğunu, kabul oyu vermemizin gerekçesini iki Anayasa maddesiyle ifade
etmek için söz aldım. Anayasanın 7 nci maddesinde "yasama yetkisi Türkiye
Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez" deniliyor. Yani, bu
yasayı yapma yetkisi kime aittir; sizlere aittir. Bir yasa yapıyorsunuz,
yetkinizi kullanıyorsunuz; bir.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Biraz önceki yasada devrettiniz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - İki: "Türkiye Büyük
Millet Meclisinin görev ve yetkileri" başlıklı 87 nci maddesinde
"Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak,
değiştirmek ve kaldırmak" deniliyor. Ne yapıyoruz; bir kanun konulmuş, bu
kanunda değişiklik yapmak mümkün mü; mümkün. Hangi maddesinde, şu maddesinde
yapılır, bir maddesinde yapılmaz diye bir iddia var, bir kural var; bu da yok.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Erteleme yapıldı...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Erteleme yok, bu maddede
erteleme yok...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet, sonuncu maddesinde de
değiştirirsiniz, başındaki maddesinde de değiştirirsiniz, istediğiniz yerde bu
değişikliği yapma hakkı... Genel hukuk kuralından bahsediliyor. Herhalde,
Anayasamız, bu genel hukuk kuralları göz önünde bulundurularak yazılmış ve
kabul edilmiş bir anayasadır. Dolayısıyla, genel hukuk kuralları açısından da
bir engelin olmadığı ortadadır.
Bir hatırlatma daha yapmak istiyorum; o da şu:
Doğrudur, bir yasa yürürlüğe girmiştir; bunda ihtilafımız yok; İş Güvencesi
Yasası yürürlüğe girdi. Müktesep olarak, işçilerimiz de, şayet, işlerinden
olurlarsa, iş güvencesi hakkını elde ettiler; bunda da ihtilafımız yok; ancak,
biz, Yüce Meclis olarak, yasama yetkisini haiz olan Parlamento olarak, bir
kanun maddesinin yürürlüğünü değiştiriyoruz. Bu, bilinen süreçle, buradan
geçtikten sonra, söylediğiniz gibi, Cumhurbaşkanımıza gidecek; Cumhurbaşkanınca
onaylanırsa -ki, onaylanacağını ümit ediyorum- yürürlüğe girecek. Sizler,
Anayasa Mahkemesine gitmek isterseniz, gidebilirsiniz; buna da mâni bir hal
yok.
Dolayısıyla, burada hukukun yok kabul edildiği,
hukuksuz bir işlemin yapıldığı gibi bir yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir.
Dolayısıyla, yaptığımız iş, kurallara uygun bir iştir. Yüce Meclis, bu
ertelemeyi kabul etmeli, iş hayatında...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - O zaman, ertelemeyin, iptal
edin...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - İşçinin çanına ot tıkadınız,
ot!..
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Başkan... Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Lütfen, müdahale etmeyin.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Demek ki, iş hayatında
herkesin beklediği konsensüse, uzlaşmaya, diyaloğa ve adil olan bir sonuca
ulaşmak için belirli bir süre erteleme olmuştur; bu erteleme de yerindedir.
Oyumun rengi kabuldür.
Hepinize saygılar sunuyor, hayırlı geceler diliyorum
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, iki grup arasında bir mutabakat
da vardır.
Bunu nazara alarak, sözlü sorular ile diğer denetim
konularını sırasıyla görüşmek için, 18 Mart 2003 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.
İyi geceler.
Kapanma Saati
: 23.11