DİLEK 2 5 2003-04-03T10:45:00Z 2003-04-03T10:45:00Z 62 41363 235774 TBMM 1964 471 289547 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 8

 

48 inci Birleşim

16 . 3 . 2003 Pazar

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, bir heyetle birlikte Cezayir’e yaptığı resmî ziyarete Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın da iştirak etmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/218)

IV. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)

2. - Türkiye Cumhuriyeti  Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/524) (S. Sayısı : 72)

3. - İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer’in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/97) (S. Sayısı : 82)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dört oturum yaptı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından oluşturulan Bakanlar Kuruluna seçilen üyelerin atandıklarına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Hükümet Programının 18 Mart 2003 Salı günü okunacağı açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş bulunan (2/97) esas numaralı "İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi" nin, önceliği nedeniyle, İçtüzüğün 78 inci maddesi uyarınca, komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesinin Bakanlar Kurulunca uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında (2/97) esas numaralı Kanun Teklifinin, Başkanlıkça havale edildiği Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundaki görüşmelerine 48 saat geçmeden başlanmasına; TBMM Genel Kurulunun 15 Mart 2003 Cumartesi günkü (bugün) birleşiminde görüşülecek "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”  başlıklı bölümündeki kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine saat 19.00'a kadar devam edilmesine ilişkin AK Parti Grubunun önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

AK Parti Grubunun önerisi üzerindeki görüşmeler sırasında:

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek, Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, partisine,

AK Parti Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral'ın, grubuna;

Sivas Milletvekili Nurettin Sözen, Tokat Milletvekili Resul Tosun'un,

Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,

İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin, Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'in,

Şahıslarına,

Sataşmaları nedenleriyle birer konuşma yaptılar.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, İş Kanunu Tasarısının (1/534) (S. Sayısı : 73) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;

2 nci sırasında bulunan, İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/445) (S. Sayısı : 56),

3 üncü sırasında bulunan, Nüfus Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair (1/455) (S. Sayısı : 57),

Kanun Tasarılarının yapılan görüşmelerden sonra kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı;

4 üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/524) (S. Sayısı : 72) görüşmelerine başlanarak 4 üncü maddesine kadar kabul edildi.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Mart 2003 Pazar günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.00'da son verildi.

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Suat Kılıç

 

Yaşar Tüzün

 

Samsun

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

          No. : 69

II. - GELEN KÂĞITLAR

16.3.2003 PAZAR

Rapor

1.- İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A.Edip Uğur ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/97) (S. Sayısı : 82) (Dağıtma tarihi : 16.3.2003) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, 58 inci Hükümetin atama kararnamelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/310) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.3.2003)

2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, TEDAŞ Anadolu Yakası İşletmesinde çalışan işçilere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/311) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.3.2003)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

16 Mart 2003 Pazar

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN -Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

Tezkereyi okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, bir heyetle birlikte Cezayir’e yaptığı resmî ziyarete Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın da iştirak etmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/218)

                                        14.3.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 19 - 22 Şubat 2003 tarihleri arasında Cezayir'e yaptığı resmî ziyarete, Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

   Abdullah Gül

         Başbakan

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır; önce, tümünü okutup işleme alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

IV. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 16 Mart 2003 Pazar günü yapılan toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Grubumuzun ekteki önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

 

(Bursa)

 

AK Parti Grup Başkanvekili

Öneriler:

1- Genel Kurulun 16 Mart 2003 Pazar günkü (bugün) birleşiminde, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 82 sıra sayılı, İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden görüşülmesi ve gündemin 3 üncü sırasına alınması, diğer işlerin buna göre teselsül ettirilmesi,

2- Genel Kurulun bugünkü birleşiminde gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması ile 17.3.2003 Pazartesi günü Genel Kurul çalışmalarının yapılmaması,

Önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerileri dinledik...

Söz isteği var mı efendim?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Lehte söz istiyorum Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Lehte söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyürek; ilk söz sizin.

Süreniz 10 dakika.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin gündemin değiştirilmesiyle ilgili önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Meclis çalışmalarını çok yakından izleyememişseniz, her gün yeni bir özel gündem tespit edildiğini görürsünüz. Tabiî, böylesine bir karmaşa içinde, konuların sağlıklı bir şekilde görüşülmesi, ne yazık ki, mümkün olmuyor. Daha önce, yine, iktidar partisinin önerisi doğrultusunda, iş kanununu 48 saat geçmeden öncelikle görüşelim diye bir öneri buraya geldi ve kabul edildi. Onu görüşmeye başladık. Belli maddelere kadar geldik. Sonra, komisyon ve hükümet yerinde yoktur diye onu erteledik. Emekli Sandığı Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin tasarıyı görüşmeye başladık. Bugün ise, iş kanunu gündemdeki yerini korusun; ama, onu görüşmeyelim; arkasından emekli kanununu tamamlayalım; üçüncü sırada da, dün yine öncelikle komisyonda görüşülmesi yönünde karar alınan, iş güvencesi diye nitelendirilen yasanın yürürlüğünün 30 Hazirana kadar ertelenmesine dönük bir kanun teklifini görüşelim diyoruz.

Şimdi, bu kadar kargaşa ve karmaşanın altında yatan nedir; bunun altında yatan şudur değerli arkadaşlarım: Daha önce başlamış olan bir çalışmayı, iş kanunuyla ilgili olarak yapılan bir çalışmayı, yeni hükümetin ve iktidar partisinin yeteri kadar değerlendirmeden, incelemeden hemen milletvekillerinin önüne getirip, bunu yasalaştırma çabasından doğmaktadır. Bunun yanlış olduğunu, toplumun geniş kesimlerini böylesine ilgilendiren bir yasa tasarısının alelacele görüşülmesinin sakıncalı olduğunu, hep burada, bu kürsüde ifade ettim.

Her gün, Danışma Kurulu çalışmalarıyla ilgili huzurunuza çıkıyor olmaktan, gerçekten, hiç mutlu değilim. Gereksiz bir usul tartışması, gereksiz birbirimizi zorlayan bir tartışmanın, çalışmanın içinde olmaktan, kesinlikle, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak mutluluk duymuyoruz; ama, gruplar arasında yeterli bir diyalog ve uzlaşma sağlanamadığı sürece de, ne yazık ki, burada, usul tartışmalarıyla vaktimizi kaybederiz. Daha sonra, çoğunluğun oyuna dayalı olarak gündemin belirlenmesi ve belli bir görüşmeden sonra da "ne yapalım, çok zorlanıyoruz; muhalefet bunu engelliyor; öyleyse, bunu yarım bırakalım" anlayışı...

Değerli arkadaşlarım, bu, doğru bir anlayış değildir. O zaman da ifade etmiştik. İş yasasıyla ilgili olarak sosyal tarafların bir uzlaşması sağlanmadan ve muhalefet-iktidar uzlaşması sağlanmadan, böylesine kapsamlı bir yasa tasarısını görüşmenin çok zor olacağını ifade etmiştik; o zorluk anlaşıldı. Şimdi "öyleyse, biz de İş Güvencesi Yasasını erteleriz" deniliyor.

Şimdi, 15 Martta İş Güvencesi Yasası yürürlüğe girdi. Şimdi, bu yasayı 30 Hazirana erteliyoruz. İşverenlerimiz, o yasayı biraz abartılı bir şekilde yorumlayarak, pek çok insanın işine son verdiler ve görüldü ki ve bugünkü öneri doğrultusunda da görülüyor ki, 15 Martta yürürlüğe girmesin, haziranda yürürlüğe girsin diyoruz; yani, haziran ayında, tekrar kitlesel işçi çıkarma olayıyla karşı karşıya kalacağız. Şimdi, bu, doğru mu değerli arkadaşlarım?! Böylesine işsizliğin kol gezdiği, güç bela bir yerde iş bulan insanlarımızın, kendilerinin hiçbir kusuru olmadan tekrar kapının önüne konulması, aç biilaç işsizler ordusuna katılması doğru bir yaklaşım mıdır?! Bunun doğrusu neydi; İş Kanunu Yasa Tasarısını, 15 Mart gelmeden, belli bir uzlaşmayla buraya getirip, daha önceki bir tarihte yasalaşmasını sağlamaktı. Bu yapılmayınca, işte, herhalde hiç kimsenin istemediği bir olayla karşı karşıya kaldık ve pek çok insan işsiz kaldı. Şimdi, korkarım ki, haziran ayında da benzer olaylar yaşanacak, yine pek çok insan işsiz kalacak.

Değerli arkadaşlarım, burada, değerli grup başkanvekillerimiz ifade ettiler. "biz, sosyal taraflarla mutabık kaldık" dediler; ama, bugün Türk-İşin, DİSK'in açıklamalarından görüyoruz ki, - böyle bir mutabakat yok ve bugün, biraz sonra görüşeceğimiz, çoğunluk partisinin önerisi doğrultusunda gündeme alınması istenen, İş Güvencesi Yasasının ertelenmesi konusunda da herhangi bir mutabakat yok. İşverenlerin böyle bir talebi var; demeçlerinden anlıyorum; basına bu yansımış; ama, işçi kesiminin, çalışan kesimin, zaten yetersiz olan, zaten önemli eksikleri bulunan bu yasadan da, yani iş güvencesinden de mahrum kalmak istemedikleri anlaşılıyor ve "bizim, kesinlikle, hiç kimseye bir sözümüz yoktur" diyorlar. Sayın Başbakan, kendilerini çağırmış, konuşmuş; ama, herhangi bir uzlaşma sağlanamamış.

Değerli arkadaşlarım, ayın 15'inde bu yasa yürürlüğe girdi. Yürürlüğe giren bir yasayı 30 Hazirana ertelemek, anayasal açıdan da büyük sorunlar yaratıyor. Anayasa Komisyonu Başkanımız Sayın Kuzu'nun bugün basında da bir açıklaması var "bu, belki, mahkemeler tarafından çözülecek bir konudur" diyor. O kargaşa arasında, siz, 30 Hazirana erteleseniz bile, belki, bu kanun hukuken yürürlüktedir anlayışıyla, yine, pek çok insanın işsiz kalmasına, korkarım ki, vesile olacağız.

Değerli arkadaşlarım, onun için, geliniz, bu yarım kalan iş kanununu, aramızda uzlaşarak, iyileştirerek çıkaralım; işçileri de mağdur etmeyelim, işverenin özellikle üzerinde durduğu noktaları da belli şekilde çözmeye çalışalım. Doğru yaklaşım budur, bunun gereği budur.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Cumhuriyet Halk Partisine dönük iş dünyasının belli değerlendirmeleri var; diyorlar ki: "Adalet ve Kalkınma Partisinden çok memnunuz, bizim dediklerimizin doğrultusunda görevlerini yaptılar, yapıyorlar, İş Güvencesi Yasasını geri çekiyorlar; ama, Cumhuriyet Halk Partisi, bizi çok üzdü; çünkü, bizim dediğimizi yapmıyor, İş Güvencesi Yasasını yine yürürlükte tutmaya çalışıyor."

Değerli arkadaşlarım, elbette, tüm sivil toplum örgütlerinin görüş açıklama özgürlüğüne saygımız var; ama, izin versinler de, Cumhuriyet Halk Partisi kendi değerlendirmesini kendisi yapsın. Biz, belli mihrakları, belli çevreleri mutlu etmek için politika yapmıyoruz. Biz, halkımızı mutlu etmek için politika yapıyoruz. Biz, altmışbeş milyon için politika yapıyoruz. Bütün iş dünyasının, bizimle ilişkide olmak isteyen herkesin, bunu böyle bilmesinde yarar var.

Bazı çevreler "Cumhuriyet Halk Partisi görevini yapmıyor, Cumhuriyet Halk Partisi etkin muhalefet yapmıyor" diye eleştiriyorlardı; ama, Irak'a müdahale konusundaki tezkere Cumhuriyet Halk Partisinin büyük çabaları sonunda reddedilince, hemen "işte, efendim, yarınınızı düşünün, Amerika bizim stratejik müttefikimizdir, onu darıltmalayım, Cumhuriyet Halk Partisi de yardımcı olsun" demeye başladılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Arkasından, iş kanununun Cumhuriyet Halk Partisinin katkısı olmadan yasalaşmayacağı anlaşılınca, bu sefer "Cumhuriyet Halk Partisi ne biçim muhalefet yapıyor, bizi mutsuz ediyor" diyorlar.

Biraz önce de söyledim, Cumhuriyet Halk Partisi kendi ilkeleri doğrultusunda, sosyal demokrat ilkeler doğrultusunda ve tüm halkımızın çıkarları doğrultusunda politika yapmaktadır. Bizim, belli çevreleri mutlu etmek, belli çevreleri memnun etmek gibi özel bir gayretimiz, çabamız yoktur. Tabiî, iş dünyasını, Adalet ve Kalkınma Partisi mutlu etmiş; onu, iş dünyasının demeçlerinden anlıyoruz. İki grup da birbirleriyle uyum içinde çalışabilirler. Buna da, bizim bir itirazımız yok.

Hepinize saygılar sunuyorum ve özel gündemle ilgili bu öneriye, Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumsuz oy vereceğimizi bilgilerinize sunmak istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

İkinci söz, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan'a ait.

Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, bugün, burada, yeniden, yarım bıraktığımız iş kanunu yerine, İş Güvencesi Yasasıyla ilgili getirilen öneri üzerine konuşuyoruz, bunun ertelenmesi teklifi üzerine konuşuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, modern toplumlarda zayıf kesimlerin, çalışma hayatındaki işçi kesiminin korunması, sağ ya da sol bütün toplumların ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Kuşkusuz, sol, çalışanların, emek kesiminin korunmasında her zaman öncelikli bir yer almıştır; ama, modern kapitalist toplumlarda, gelişmiş toplumlarda, sağ ya da sol partiler arasında bu açıdan bir ayırım neredeyse... Neredeyse diyorum; tabiî, bu ayırım sürmektedir; ama, sağ partiler dahi, toplumdaki kazanımları geriye götürememektedir.

Bakınız, kapitalizm öncesi toplumlarda bir uyum vardı; şöyle bir uyum vardı: Toplumun bireyleri arasındaki hukukî ve siyasî anlamdaki eşitsizlikler, ekonomik eşitsizliklerle örtüşürdü; yani, insanlar, hukuken eşitsiz doğarlardı, köle olurdu, bağımlı köylü, serf olurdu. Bu hukukî statüsünün eşitsizliğine bağlı olarak, ekonomik eşitsizlik bununla uyumlu olurdu. Kapitalist toplumlarda bu uyum, uyumsuzluğa dönüşmüştür. İnsanlar, bütün bu ikiyüz yıllık evrim sürecinde, hukuken eşit noktaya -en azından, kâğıt üzerinde bile olsa- getirilmişlerdir, hukukî bir eşitlik sağlanmıştır, ekonomik eşitsizlik devam etmiştir; hatta, bazen, sömürü oranları arttığı ölçüde, emek verimliliği daha yükseldiği ve karşılığını alamadığı ölçüde artmıştır.

Şimdi, modern kapitalist toplumlarda bu hukuken eşit gözüken, ama, ekonomik eşitsizliği süren toplum kesimlerinde, bu zayıf kesimlerin, ezilen kesimlerin, sömürülen kesimlerin, hakları yeterince korunamayan kesimlerin sözcülüğü, esas itibariyle sendikalar ve sol partiler tarafından yapılmıştır. Burada uyumlu bir eğilimden söz edebiliriz; ancak, uyumsuz bir şeyden söz edeyim: Esas olarak sol, emekten yana demektir. Bunun herhangi bir şekilde şu ya da bu inanç pozisyonuyla bir ilişkisi yoktur. Emekten yana olmak, sol olmaktır. Ağırlıklı olarak emekten yana bir parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi bu niteliğiyle buradadır. Sermayeden yana olmak sağ, olmaktır; dolayısıyla, şunu burada özellikle belirtmek istiyorum. Bir sendikacının sağ kanatta olması, eşyanın tabiatına aykırıdır; çünkü, bir sendikacı, emekten yana, nesnel koşulu itibariyle emekten yana olmak zorundadır. Sağ ve solu ayıran, inanç sistemi değildir, bulunduğu konumdur, hangi sınıfa ağırlıkla öncelik verdiği meselesidir; dolayısıyla -bunu lütfen sakin dinleyiniz- burada, tabiî, şöyle bir uyum göze çarpmıştır : Kendisi sendikal kökenli olmakla birlikte, sağ bir partide olma uyumsuzluğunu gösterenler, buraya getirilen İş Yasa Tasarısında, bu tasarıyı savunarak, bu uyumsuzluğu, uyuma dönüştürmüşlerdir; yani, bir sağ partide olmanın gereğini yerine getirmişlerdir. Bu, aslında geçmiş dönemlerde de böyle olmuştur; yani, sağ partilerden girip politika yapan sendikacılar, ne yazık ki, emek çıkarlarını savunmada ya çok cılız ya çelişkili olmak zorunda kalmışlardır.

Değerli arkadaşlarım, iş güvencesi, işçi sınıfının, yani, çalışma hayatının korunmaya muhtaç kesiminin haklarını garantiye almaya çalışmaktadır ve bu konuda da, sizin, iktidar partisinin, bir önceki dönemden muhalefet sıralarından gelen milletvekilleri, bu İş Güvencesi Yasa Tasarısına -o zamanki tasarıya, şimdiki kanuna- olumlu oy vermişlerdir; yani, bir anlamda, o sırada muhalefet görevlerini yapmışlardır ve iktidarın bu konuda getirdiği tasarıya olumlu oy vermişlerdir. Şimdi, bunu üçbuçuk  ay ertelemek gibi bir teklifle buraya gelmek, aslında, kendi konumunun ne olduğunu bir kere daha ortaya koymaktır; yani, muhalefette başka iktidarda başka, bir takıyyeci zihniyeti ortaya koymaktan ibarettir ve bu toplumun bunu iyi değerlendireceğini belki de dikkate almamaktır.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi, bir kitle partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi, bir kitle partisi olarak, toplumun bütün bireylerini, bütün sınıflarını, bütün kesimlerini belli ölçülerde temsil eden bir partidir; ama, Cumhuriyet Halk Partisi, bir sosyaldemokrat parti olarak, ağırlıklı olarak emeğin çıkarlarını koruyan bir partidir. Bu kimliğini asla gizlememiştir, bu kimliğini öne çıkararak 3 Kasım seçimlerine girmiştir, 3 Kasım seçimlerinde bu kimliğiyle oy almıştır. Sizler, şu anki kimliğinizi, yani, kitle partisi olmak kimliği bir yana -kitle partisi, hiç olmazsa eşit mesafede olurdu toplumun çeşitli sınıflarına- seçim öncesinde ezilen kesimlerin sözcüsü gibi davrandınız, yani, gerçek kimliğinizi, bugün ortaya çıkan kimliğinizi gizlediniz, halkı aldattınız ve iktidar oldunuz. Şimdi, gerçek kimliğiniz öne çıkıyor. Siz, klasik sağ partiden hiç farkı olmayan bir parti kimliğine büründünüz. Oysa, halk, oy verirken şu tercihi yaptı: "Şimdiye kadar, bu klasik sağ partilere oy verdik; bunlar, her iktidara gelişlerinde, verdikleri sözleri unuttular. Bari, bu defa, hani, şöyle, biraz daha dini bütün gözüküyor bunlar, herhalde sözünden dönmez, herhalde verdikleri sözü unutmazlar; çünkü, en azından Allah'tan korkarlar" diyerek, sizlere oy verdiler ve sizi buraya getirdiler. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Sevgili arkadaşlarım... Evet, alkışlarla olmuyor... Keşke, bunun gereğini yapabiliyor olsanız.

Şimdi, halk, aldatıldığının farkında olarak sizleri izliyor. Siz, bir farklı görüş olduğunuzu söyleyerek geldiniz; ne yazık ki, klasik merkez sağ partilerden de hiçbir farkınız olmadığı burada ortaya çıktı.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, konu bizim ne olduğumuz mu, yoksa gündem mi?!

OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, kişilik bunalımı çekenler açısından, gidilecek bir yer vardır; psikiyatra giderler. Kimlik bunalımı çeken parti ya da kurumlar açısından 3 tane yol vardır. Bunlardan birincisi, toplumun sesine kulak vermektir, ben nerede yanlış yapıyorum diye, toplumun sesine kulak vermektir, muhalefetin sesine kulak vermektir. O takdirde, bu yaşadığınız, eğer içinizde bu kimlik bunalımından şikâyetçi olanlar da varsa, en azından, bir tedavinin başlangıcı olabilir. İkinci mesele, özeleştiri. Kurumlar, partiler açısından önemli bir müessese, özeleştiri müessesesidir. Yani, siz, bu kimlik bunalımından çıkmak için, oturup bakınız, aynaya bakınız, kendinize bakınız, seçim programlarınıza bakınız, seçim beyannamenize bakınız. Bu kimlik bunalımını aşmak bakımından, bir özeleştiriye kuvvetle ihtiyaç duyuyorsunuz. Bu ihtiyacı size hatırlatmak, sadece muhalefetin görevi değil. Siz, kendi aranızda, lütfen, bunu tartışınız; çünkü, giderek, bu, vahim bir hal almaktadır.

AHMET IŞIK (Konya) - Siz kendinize bakın...

OĞUZ OYAN (Devamla) - Tabiî, üçüncü bir yolu da vardır kimlik bunalımından kurtulmanın; o da, seçmene gitmektir. Seçmene gidildiğinde, bunun cevabını alacaksınız; ama, henüz... (AK Parti sıralarından "Siirt'te gittik" sesleri, alkışlar)

AHMET IŞIK (Konya) - Siirt'te seçime gideli 1 hafta oldu!

OĞUZ OYAN (Devamla) - Dün söyledim, Siirt'te, 1 200 dolar gelir düzeyindeki insanlar -bu, başka bir ilde de olabilirdi- bir başbakan çıkararak, acaba, açlığa, işsizliğe çare bulabilir miyiz umuduyla hareket etmektedirler. Türkiye'de, insanları çaresiz duruma getirdiniz.

Değerli arkadaşlarım, bir genel seçimi, bir yerel seçim gibi çalışan ve bir araseçim gibi çalışan bir mekanizmayla karşılaştıramazsınız. Burada, sizin... (AK Parti sıralarından gürültüler) Üçüncü yol, yani seçmene gitmek, bu işin kesin ilacı olacaktır; ama, bakınız, daha, önünüzde zaman var; lütfen, bu iki yolu; yani, bir, muhalefetin söylediklerine kulak vermek... Burada, bu Meclisi verimli çalıştırmak açısından en azından kulak veriniz. Burada, bakın, 13 madde geçti, gece 12.00'ye kadar çalıştık, 126 maddelik bir tasarıyla uğraştık, şimdi, onu geri çekip de "şu iş sözleşmesini- işverenlerin talepleri üzerine, talimatları üzerine- nasıl geri çekeriz" üzerine bir siyaset yapıyorsunuz. Ne Meclisi çalıştırıyorsunuz ne ülkenin sorunlarına çare bulacak çözümleri bu Meclise getiriyorsunuz, bu Meclisi sadece oyalıyorsunuz, kendini oyalıyorsunuz. Böyle bir iktidar olamaz, böyle bir iktidar anlayışı olamaz. Böylesine hazırlıksız bir tek başına iktidar partisi, Türkiye'ye zaman kaybettirmekten başka bir şey yapmamaktadır. Üzüntülerini belirtmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

Önerinin lehinde söz isteyen, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulunda anlaşamadığımız gündemle ilgili Grup önerimizin üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, üç gündür Parlamentodaki yaşanan olaylar, inanıyorum ki, Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerini de, bizleri de, Türk kamuoyunu da üzmüştür. Bunların nedenlerini uzun uzadıya anlatmanın da doğru olacağı kanaatinde değilim; ama, iş yasası Meclisin gündemine gelince, biz, çok rahat bir şekilde muhalefetin bu tasarıyla ilgili görüşlerini dinleyelim, muhalefetin bu konudaki önerilerini dikkate alalım ve bu çerçevede katkılarını da alarak, toplumsal mutabakatın yanında, Mecliste iktidar ve muhalefetin mutabakatıyla bu yasa çıksın diye, birinci günü, tam sekiz saat, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerini bu kürsüden dinledik. Bu süre içerisinde söz alan çok değerli arkadaşlarımız, ne yazık ki, gerek verdikleri önergelerde gerekse söz aldıkları madde üzerinde, içerikle ilgili bir tek cümle söylemediler ve bir gün sonra da, ister istemez, AK Partinin hükmî şahsiyetini hedef alan bu cümlelerinden dolayı, AK Partinin çalıştırmayı hiç de düşünmediği İçtüzüğün diğer hükümlerini uygulamak zorunda kaldık. Yoksa, eğer, niyetimiz burada muhalefetin sesini kısmak olsaydı, birinci gün, İçtüzüğün bununla ilgili amir hükümlerini uygulardık; ama, öyle bir düşüncemiz yoktu. Bu düşüncenin bizde oluşmasının kaynağı, söz alan değerli muhalefet yetkililerinin, aslı astarı olmayan, sırf kamuoyuna siyasî mesaj vermeye yönelik ifadeleridir; tatsızlığın özü budur, bunu ifade etmek istiyorum.

Bugün yine bir Grup önerisiyle huzurlarınıza geldik. Söz alan arkadaşlarımız, özellikle Sayın Oğuz Hocamız, yine, gündemle ilgili bir şey söylemediler; hatta, öyle şeyler söylediler ki, doğrusu, hiç yakıştıramadım. AK Partinin kimlik diye bir problemi yok. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK Partinin kimliğiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisine bir yerlerden görev mi verildi?!

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Kompleksi var, kompleksi; AK Partiye karşı kompleksi var.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Yani, bu nasıl bir ifadedir; bu kadar deneyimli arkadaşlarımız, bunu, bu kürsüden ifade ederler; doğrusu, bunu anlamakta zorlanıyoruz.

Bizim, Cumhuriyet Halk Partisinin kimliğiyle ilgili bugüne kadar ne söylediğimiz bir şey var, ne de söyleriz bunu; ama, böyle bir durumu kürsüye taşımanızdan üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.

İkinci bir olay: Türkiye'de sol ve sağ kavramları. Arkadaşlar, aslında, şunu açıkça söyleyeyim; Türkiye'de, sol kesimi görünce, Batı'daki solculara olan hayranlığım daha da bir artıyor yani. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, bakıyorsunuz, bir anlamda, Türkiye'de emeğin, dargelirlinin, işsizin, yoksulun, niye AK Partiye oy verdiğini kendinize bir sorun; oylar, neden AK Partiye gidiyor? (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hepsi pişman, hepsi.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Eğer, siz, içtenlikle emeğin yanında olsanız; eğer, sizler, içtenlikle, yoksulun, çaresizin ve mağdur olanın yanında olsanız, ben inanıyorum ki, dünyada olduğu gibi, orada değil, burada yer alırsınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu özeleştiriye sizin ihtiyacınız var; ama, aslında, sol zihniyet, bu eleştiriyi de Türkiye'de sağlıklı yapamıyor, her eleştiri, içinizde yeni bir bölünmeyi getiriyor; onlar sizin sorunlarınızdır, onların içine girmek istemiyorum.

Burada, sol ve sağla ilgili ortaya konulan ifadeler de, ne acıdır ki -tabiî, saygıdeğer hocamızın, sol ve sağla ilgili olarak, ortaya koyduğu ifadeler- eski tabirle, kitabî ifadelerdir; yani, kitaplarda böyle yazıyor; ama, uygulamaya bakın: Türkiye'de kimin emekten yana olduğunu, kimin, kentin varoşlarında binbir çileyle karşı karşıya kalmış olduğunu; sosyal adaletsizliklerin hüküm sürdüğü ülkemizde, bu kesimlere kimin kucak açtığını, kimin gerçekten samimî olarak sahip çıktığını halkımız çok iyi görüyor, çok iyi biliyor. Onun için, burada kitaplardakini aktarmamız çok önemlidir; ama, kitaplarda olanı, pratik hayatımıza, parti felsefemize hâkim kılmak önemlidir ki, AK Parti bunun gereğini yapmaktadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, İş Yasası Tasarısıyla ilgili "bunu alelacele olarak Meclisin gündemine getirdiniz; yeteri kadar tartışılmadı" diyorsunuz; bunlara katılmak mümkün değildir. İş Yasası Tasarısı ve İş Güvencesi Yasası bir bütün olarak ele alınması gerekirken, 21 inci Dönemde, bu bütünlük bozuldu, o günün siyasî şartlarında, iş güvencesiyle ilgili kısmı, İş Yasası Tasarısından çıkarılarak Meclisin gündemine getirildi ve Meclisin gündeminde, AK Partinin de desteğiyle, İş Güvencesi Yasa Tasarısı yasalaştı.

Şimdi, İş Güvencesi Yasası, Türk emekçilerinin çok önemli bir kazanımıdır ve bu kazanımda o zaman siz yoktunuz; bu tasarının yasalaşması sırasında sizler yoktunuz; ama, bu tasarı, AK Partinin desteğiyle yasalaştı ve ertelenmesinde de o günün hükümetinin dahli vardır. Biz, o zaman "bu, 15 Marta ertelensin" diye bir şey demedik; o günün hükümeti, bunu bir yıl erteledi; biz de, çok iyi niyetle, sosyal tarafları bir araya getirdik, iki-ikibuçuk ay boyunca tartıştılar.

Yine, burada "uzlaşma olmadı" şeklinde ifadede bulunuyorsunuz; bu da doğru değil arkadaşlar. Taraflarla görüşün; bazıları 11 madde diyor, bazıları 7 madde diyor; geneli de, 2 madde de bir uzlaşmazlığın olduğunu söylüyor; yani, 126 maddeden 2 madde üzerinde taraflar uzlaşamamışsa, bu, uzlaşma sağlanamadı demek değil ki; önemli merhaleler kat edilmiş.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Güzel; devam edin o zaman!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Şimdi geri alıyorsunuz...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Ama, benim algılayabildiğim kadarıyla şu oluyor: Taraflar, farklı yerlerde farklı ifadelerde bulunmuşlar. Belki, biz, bu tasarının hazırlanışında, AK Parti olarak, sosyal kesimlerin, tarafların uzlaşmasını öne çıkardığımız için fazla müdahil olmadık "buyurun siz uzlaşın" dedik; doğrusu da buydu, bir hakemlik yaptık yani; ama, maalesef, taraflar, belki de, Cumhuriyet Halk Partisine farklı şeyler, uzlaşma çabalarında ise daha farklı şeyler söylediler. Bugün, sendikaların açıklamalarından bahsettiniz; ben, şunu açıkça söylüyorum: Kendi iç dinamikleri açısından bu açıklamalarını saygıyla karşılıyorum. Evet, bunu saygıyla karşılıyoruz; bu açıklamaları yapma ihtiyacını duymuşlardır, kendi iç dinamikleri de bunu gerektiriyordu; ama, biz, bu tasarının Mecliste görüşülmesi esnasındaki bilgi kaynaklarındaki noksanlığın veya bunları yorumlamadaki sıkıntılardan kaynaklanan huzursuzluğun kamuoyuna, işyerlerine yansımasını dikkate alarak, üç aylığına, 30 Hazirana bu tasarıyı erteleyelim; ayrıca, çıkan yasanın yürürlüğünü de 30 Hazirana erteleyelim, eşzamanlı, birlikte bu yasayı çıkaralım düşüncesiyle bugünkü öneriyi huzurlarınıza getirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bugünkü Grup önerimizde, gündemin, 2 nci sırasına Emekli Sandığıyla ilgili tasarıyı koyduk; dün yarım kalmıştı, ona devam edeceğiz; 3 üncü sırada ise, arkadaşlarımızın, İş Güvencesi Yasasının yürürlük tarihinin ertelenmesiyle ilgili tekliflerini; 4, 5 ve 6 ncı sıralarda ise, Hindistan Cumhuriyetiyle yapılacak uluslararası sözleşmeleri; 7 nci sırada da, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkmenistan Cumhuriyeti arasındaki bir uluslararası sözleşmeyi görüşelim diyoruz. Bugün, gündemin 7 nci sırasına kadar olan tasarıları görüşeceğiz; pazartesi günü ise, Meclisin çalışmaması önerisini huzurlarınıza getirdik.

Bu öneriye, umarım, üç gündür yaşanan, gerçekten, hiç kimsenin arzu etmediği sahneleri unutarak, bir kenara bırakarak, Cumhuriyet Halk Partisinin de destek vereceği temennisiyle; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Şimdi, önerinin lehinde söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

SALİH KAPUSUZ (Ankara)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Grup önerimizin lehinde söz aldım.

Bugüne kadar bu hususta yapılan tartışmalar, Türk kamuoyunun önünde yapılmıştır; zaman zaman Meclisimizin mehabetine yakışmayan üslupta, tavır ve davranışta, maalesef, üzücü olaylar da yaşanmıştır. Ümit ederiz ki, bundan sonra, bu ve benzeri olaylara da fırsat verilmez.

Tabiî, çok tartışılan konuların başında, AK Partiyi ve şahsımı en çok ilgilendiren husus, elbette, Parlamento, bir yasama çalışması yerine getirecek, bir yasa çıkaracak ve görev yapacak; ama, bundan da önemli olan, bence, ekmeğinden, aşından olan gariban işçilerimize oluyor. Üzüntümüz ve maalesef, üzerinden siyaset yapılan, istismar edilen konunun bu olmuş olmasıdır; bir garibin aşıyla, ekmeğiyle, işiyle bu işin karşılaştırılması ise, en üzücü olanıdır. Neden işsiz kalıyorlar; Bir işveren, niçin, işçisini işinden çıkarmak, kapının önüne koymak gibi bir eylem yapıyor; elbette, bu, gereksiz değil. Bunu, kamuoyu çok iyi takip ediyor. Zannedersem, değerli grup başkanvekili arkadaşlarım da ifade etti. Cumhuriyet Halk Partisine yönelik yapılmış olan açıklamalar kendilerini de üzmüştür; vermiş oldukları görüntüler, maalesef, benim de kendilerine yakıştırmadığım bir noktaya doğru gitmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, âdeta, işyeri düşmanı, işveren düşmanı gibi; dolayısıyla, işçi düşmanı gibi bir pozisyona doğru itiliyor ki; ben, bunun böyle olmadığını biliyorum, böyle olmadığına da inanıyorum. (CHP sıralarından "hayır, hayır" sesleri, gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kimse onu söylemiyor.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bakın, lütfen, dikkat buyurun; böyle olmadığına dair inancımı da ifade ediyorum. Arkadaşlarımızın böyle bir yaklaşım içerisinde olması değil, bu görüntüye doğru olayın kaymış olması beni endişelendirmektedir.

Elbette, iş hayatı, işvereniyle, işçisiyle bir bütündür. Siz, iş hayatında, sadece işverenleri bir kenara koysanız iş hayatı oluşmaz; sadece iş arayanları, işçileri bir tarafa koysanız, bu da iş hayatını temsil etmez. Dolayısıyla, işvereni, işçisi birlikte iş hayatını tamamlayan bir cüz gibidir; birini diğerinden ayırmak, birinin hakkını diğerine, diğerinin hak ve hukukunu bir başkasına peşkeş çekmek ise, Parlamentoya hiç yakışmaz; böyle bir şey de söz konusu değildir.

Değerli arkadaşlar, ben inanıyorum ve biliyorum ki, bugüne kadar, ister ülkemizde olsun, isterse dünyada olsun, iş hayatını tanzim eden yasaların çıkarılması hep zor olmuştur, gerçekten de zordur. Bu zoru başarmak için gayret sarf ediyoruz. Bizim, AK Parti olarak, iş hayatının hakkaniyet ölçüsünde bir yasaya kavuşması konusundaki samimî çaba ve gayretlerimiz, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da devam edecektir. Takdir edersiniz ki, bu memlekette, çalışan milyonlarca kardeşimiz var; yine, bu memlekette milyonlarca işsiz evladımız var. Bir insanın, işsiz olması, çoluğuna çocuğuna ekmek götüremeyecek duruma düşmüş olması, herhalde, hiçbir insanın vicdanen kabul edebileceği bir olay değildir. Onun için, iş hayatında, işi olan bir kardeşimiz, psikolojik nedenlerle, sadece ve sadece, 15 Martta yürürlüğe girecek olan İş Güvencesi Yasası nedeniyle işinden çıkarılıyorsa, bu, fevkalade yanlıştır, tehlikelidir. Dolayısıyla, aramızda, o gün sendikacı olarak görev yapan -milletvekili olmayanlar- bugün milletvekili olan arkadaşlarımız çok iyi biliyorlar ki, İş Yasasıyla ilgili birinci adım olan İş Güvencesi Yasası seçim öncesi alelacele çıkarılmıştır. Biz ise, ondan sonraki süreçte, bizden önce başlamış olan tasarıyı, bugüne kadar, çıkarmak için samimî gayretimizi orta yere koyduk. Bilim kurulu çalıştı, 4 tane konfederasyon temsilcisi çalıştı, bu tasarıyı gönderdiler.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Hep karşı oldun sen; şimdi intikam alıyorsun!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Buraya gelen tasarı komisyonda görüşülürken bile, Sayın Bakanımız başta olmak üzere, sabahlara kadar nihaî uzlaşma noktasına ulaşmak için toplantılar yapıldı ve ona dayanılarak bu İş Yasası Tasarısı da buraya getirildi. Fakat, gördük ki, hem mutabakat sağlıyorlar, olayı tanzim ediyor, düzenliyor, katkı sağlıyorlar, 2 maddeye kadar ihtilaflarının düştüğünü söylüyorlar; hem de, daha sonra eylem kararı alıp, çıkıp, aleyhte açıklamalar da yapabiliyorlar. Bu ise, Türk kamuoyu tarafından ibretle takip edilmektedir. Göreviniz sendikacılık olabilir, göreviniz siyaset olabilir, göreviniz bürokrasi olabilir, işadamı da olabilir; ama, hiçbir zaman, bu milletin gözünden, yapılan yanlışlıkların kaçmayacağı herkes tarafından doğru anlaşılmalı ve bilinmeli, buna göre de hareket edilmelidir.

Değerli arkadaşlar, onun için, biz, samimî olarak çıkarma çaba ve gayretimizi orta yere koyduk. Üzülerek söyleyelim ki, Cumhuriyet Halk Partisinin çok aşırı tepki koyması ve işçi kesimini temsil eden arkadaşlarımızın da, maalesef, hem mutabakatın içinde hem de dışında rol almış olması bu işi bu noktaya getirdi. O halde, yapılacak şey nedir; daha çok kardeşimizin işsiz kalmaması için bir denge kurulmalı. Her ne kadar, şu anda eylem kararı alsalar da, kamuoyuna açıklamalar yapsalar da, şahitleri de ortadadır ki, evet, üç aylık ertelemeye, taraflar mutabakat sağlamıştır. Evet, bu mutabakat vardır; ancak, bu mutabakatı...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Kapusuz, siz, işçi dostuyum diyorsunuz; ama, nasıl işçi dostusunuz ki, işverenlerin yanında yer alıyorsunuz ve İş Güvencesi Yasasını erteliyorsunuz?! (AK Parti sıralarından "Otur yerine" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekili, yerinize oturun lütfen.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, birileri çıksa, söylemiyle, eylemiyle farklı bir noktaya taşısa, bu mutabakatın var olduğunu açıkça ifade isterim; bu bir.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Doğru söylemiyorsun!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Doğru söylemiyorsun!

BAŞKAN - Oturur musunuz efendim... Lütfen oturunuz.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Burada cevap hakkı olmayan insanlar hakkında laf söyletiyorsunuz!..

BAŞKAN - Sayın Meral, yerinize oturunuz lütfen.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Elbette ki, biz, işçilerin yanında olacağız; elbette ki, biz, işçileri savunacağız.

BAŞKAN - Hatibe müdahale etmeyin. Söz istersiniz, Başkanlık takdir eder. Lütfen oturun yerinize.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, ben, biraz önce kendilerine yakıştıramadığım tavrı, zannedersem, yine sergilemeye başladılar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Siz, işverenlerin partisisiniz, işverenlerin!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz, hiçbir kesimin partisi değiliz; biz, Türkiye'nin partisiyiz; işçisiyle, işvereniyle, köylüsüyle, esnafıyla, sanayicisiyle, bütün kesimlerin partisiyiz. Onun için, biz, meydanlara çıktığımızda "biz, Türkiye'yiz" dedik; milletimiz buna inandı ve desteğini de verdi; sonuçlar orta yerdedir. Bunun tartışılacak bir yönü de yoktur.

Değerli arkadaşlar, uzlaşmanın, diyaloğun daha faydalı ve verimli çalışmanın sonuçlarını elde etmek için, daha güzel bir yasa çıkarmak için, bundan sonra da arayışımız devam edecektir.

Ben, huzurlarınızda şunu ifade etmek istiyorum: Biz, iktidarda ve muhalefette farklı değiliz. Muhalefetteydik, İş Güvencesi Yasa Tasarısı geldi ve destek verdik.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sen vermedin, sen karşıydın; şimdi, intikam alıyorsun!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben, bir partinin grup başkanvekili olarak geldim, o gün konuşma yaptım ve Grubumuz olarak da destek verdik. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için, hiç kimse, burada olmadığı yerde, buradaki olanları bize satmaya kalkmasın. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, not alıyor musunuz "satma" lafı sataşma için yeterlidir.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet, İş Güvencesi Yasa Tasarısına destek verdik. Bugün için, İş Kanunu Tasarısının çıkarılmasından yana tavır koyduk, destek verdik ve Meclise getirdik; ama, gördük ki, istismar ediliyor. O zaman, yapılacak şey şudur: Bu arada, işçi kardeşlerimiz işinden ediliyor. Bu psikolojiyi dağıtmak için, derhal, üç değerli milletvekili arkadaşımızın vermiş olduğu teklifi, komisyonumuz gündemine aldı, görüştü, şu anda da, Parlamentonun gündemine alalım. Daha çok evladımızın işsiz kalmaması için, tedbiren, üç ay daha, Meclis ve partilerimiz, sendikalarımız fırsat bulsunlar, uzlaşsınlar diye bir karar vermenin aşamasındayız, arifesindeyiz. İşte, biz, iktidarda da, muhalefette de, işçiden, çiftçiden, köylüden, haktan ve hukuktan yanayız. Tek taraflı yapılacak yanlışlıklara ise, hiçbir zaman razı olmayız; bu, işçimiz için de, işverenimiz için de, hepimiz için de geçerli bir şeydir.

Bir diğer hususu huzurlarınızda ifade edip, sözlerimi tamamlamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, sendikal görevde hizmet yapan değerli konfederasyon başkanlarımıza, işçi ve işverenlere -TOBB'miz dahil olmak üzere- şu çağrıda bulunmak istiyorum: Değerli arkadaşlar, bu Parlamento size üç ay daha süre verecek. Bu üç ay içerisinde, gelin, uzlaşın, anlaşın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, mikrofonu açıyorum, toparlayın.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Biz de, onlardan gelen nihaî uzlaşmayı ve anlaşmayı -anlaşamadıkları konuları biz kendi içimizde çözeriz- anamuhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisiyle birlikte çalışarak, nihaî bir noktaya getirmek isteriz; ama, bir öncesinde olduğu gibi, son güne, son geceye bırakmak yok. Bu sefer, en geç bir ay içerisinde bu uzlaşmayı bekleyeceğiz. Bir ay içerisinde bu uzlaşmayı sağlarlarsa, getirdiklerini gündemimize alacağız, değilse, Parlamento olarak, AK Parti iktidarı olarak, gündemimizdeki bu meseleyi, kesenkes, kararımızı verip, sonuçlandıracağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Çağrım şudur arkadaşlarım: Hiç kimse, bu meseleyi, siyaset meselesi, istismar meselesi... Hiç kimse, bunun üzerinden siyaset yaparak, birtakım çevreleri istismar etmeye kalkmasın; siyasetçiler başta olmak üzere.

İş hayatındakilere de şu çağrıda bulunmak istiyorum: Ey iş âlemi, işveren kardeşlerim, eğer, siz, İş Güvencesi Yasası gündeme giriyor diye, psikolojik bir nedenle işçi kardeşlerimizi sokağa bırakmışsanız, samimî olarak şunu yapınız: İş Güvencesi Yasası ertelenecek, siz de, bu yavrularımızı, mutlaka, işlerinize geri alınız; almanız, hem vicdanî hem de vatandaşlık görevinizdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Kapusuz, kendini aldatıyorsun, kendini aldatıyorsun sen; danışıklı dövüşü bırak!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Eğer, bu konuda samimiyseniz bu çağrımıza kulak verin diyoruz; çünkü, bundan sonra yapacağımız çalışmalar, sizlerle ilgili yapacağımız düzenlemeler için aynı zamanda bir emsal teşkil edecektir, bundan sonraki çalışmalarımıza ışık tutacaktır. İşin özü ve esası : Evet, işçisi ile işvereniyle iş hayatını daha güzel düzenleyen yeni bir yasanın Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkması için elimizden gelen çabayı göstereceğimizi bir kez daha ifade eder, önerinin lehinde olduğumuzu sizlerle açıkça paylaşır ve hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

Önerinin, tümünü okuttuk; lehinde ve aleyhindeki, görüşmeler tamamlandı; şimdi, önerileri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Birinci öneriyi okutuyorum:

Öneriler:

1- Genel Kurulun 16 Mart 2003 Pazar günkü (bugün) Birleşiminde, daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 82 sıra sayılı İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden görüşülmesi ve gündemin 3 üncü sırasına alınması, diğer işlerin buna göre teselsül ettirilmesi.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2- Genel Kurulun bugünkü birleşiminde gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması ile 17.3.2003 Pazartesi günü Genel Kurul çalışmalarının yapılmaması önerilmiştir.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, daha dün, yine, komisyon yok diye, hükümet yok diye erteledik. İçtüzüğün maddesi çok açık; bir kereye mahsus ertelenebilir. Şimdi, tekrar, komisyon ve hükümet yok diye erteleme olanağı yoktur.

AKP Grup Başkanvekili de "biz, üç aylık bir süre veriyoruz, taraflar gelsin, uzlaşsın" diye açıkça ifade etti. Öyleyse, yapılması gereken, bu İş Kanunu Tasarısını geri çekmektir. O bakımdan, bunu ertelemek, kesinlikle, İçtüzüğümüze aykırıdır.

Bu konuda söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, bu konuda İçtüzüğe bakıyorum şimdi. Geçen dönem ben de İçtüzüğün hazırlanmasında bulunduğum için, bu İçtüzük maddeleri çok uzun uzun tartışılmış, yorumlanmıştır; o bakımdan, hafızamı da yokluyorum.

Şimdi, İçtüzüğümüzün 45 inci maddesinde "komisyonlar, Genel Kurulda başkan veya başkanvekili veya o konu için seçilmiş özel sözcü veya sözcüler tarafından temsil olunurlar" deniliyor; kesin hüküm.

Geçiyorum 62 nci maddeye; 62 nci madde de, yasaların müzakeresinde hükümetin temsilini düzenlemiştir. Birinci fıkranın son kısmında "Bu kimseler -yani, hükümet temsilcileri- görüşmenin başında hazır değillerse, o konudaki görüşme bir defalık gelecek birleşime bırakılır" deniliyor; yani, gelecek birleşimde de yoksa -hükümet yok; ama, komisyon var- görüşmelere devam edilir. Bugüne kadar yapılan tüm Meclis çalışmalarında, geçen dönem yapılan Meclis çalışmalarında... Bakıyorum, aksine, emredici bir hüküm de yok; yani, komisyon da gelmese, hükümet de gelmese, Meclis, bu çalışmaları devam ettirir noktasında yorum getirecek bir hüküm de göremedim.

Bu Başkanlık, mevcut İçtüzüğe, bundan önceki İçtüzüğe göre, bugüne kadarki tatbikatı, İçtüzüğe uygun olarak, bu şekilde yürütmüş. Meclis adına bunu hazırlayan komisyon olmadığına göre, burada müzakereler devam ederken, bir konuda siz bir sordunuz, bir milletvekilimiz soru sordu, bir grup bir talepte bulundu; kime soracağız, kiminle tartışacağız?!

O bakımdan, ben, bu ertelemenin İçtüzüğe uygun olduğu kanaatindeyim; o bakımdan, görüşmelere devam ediyoruz efendim.

Teşekkür ederim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, bir kere, Komisyon ve Bakan burada niçin yok, Meclisin iradesine rağmen niçin olmaz; birinci mesele o.

BAŞKAN - O, benim görevim değil efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Anlıyorum.

İkinci mesele, sizin bu yorumunuzu esas alırsak, komisyon, kendisini seçen Genel Kurulun üzerinde bir role soyunuyor ve biz, Komisyon burada yok diye, bir kanun tasarısını sonsuza kadar görüşemeyebiliriz.

Bu yorumunuz doğru değildir; o nedenle, 63 üncü maddeye göre, görüşümü açıklamak üzere söz istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, ben "ertelenmiştir" dedim, siz de görüşünüzü yerinizden açıkladınız; teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/524) (S. Sayısı : 72)

BAŞKAN - Komisyon?.. (CHP sıralarından "Yok" sesleri)

Hükümet?..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hükümet burada efendim. (CHP sıralarından "Yok" sesleri)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Komisyon da yok, Hükümet de yok.

BAŞKAN - 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 15.58


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.05

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Ta-sarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/524) (S. Sayısı : 72)(Devam) (1)

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 3 üncü maddesi kabul edilmişti.

Yeni madde ihdasına dair bir önerge var. 4 üncü maddeye geçmeden önce bu önergeyi işleme alacağım.

Önce, önergeyi okutup, Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa, önerge üzerinden yeni bir madde olarak görüşme açacağım; Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması durumunda ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarıya 3 üncü maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hüseyin Güler

Ali Arslan

Haluk Koç

 

Mersin

Muğla

Samsun

 

Nurettin Sözen

 

Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

 

Sivas

 

Ankara

 

"Madde 4.- Kamuda görev yapan hekimler bu kanuna tabi değildir."

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, önergeye katılmamız mümkün değil; çünkü, hem sayımız yeterli değil hem de katılmamız uygun değil

BAŞKAN - Zaten çoğunluğumuz yok, katılamıyoruz diyorsunuz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Çoğunluğumuz da yok efendim.

BAŞKAN - Komisyonun salt çoğunlukla katılamadığı önergeyi işlemden kaldırıyorum.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci maddesinin (d) bendinden sonra gelen ilk fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

                                            

(1) 72 S. Sayılı Basmayazı, 15.3.2003 tarihli 47 nci Birleşim Tutanağına eklidir.

"T.C. Emekli Sandığına yazılı olarak başvurdukları tarihteki öğrenim durumu itibariyle tabi oldukları personel kanunlarında yer alan hükümlere göre belirlenecek göreve giriş derece, kademe ve ekgöstergeleri ile emekli keseneğine esas aylığın hesabına ait tüm unsurların toplamının, o tarih-te yürürlükte olan katsayılarla çarpımı sonucu bulunacak tutarlar esas alınarak, yine o tarihteki kesenek ve karşılık oranlarına göre hesap edilir. Bu hüküm, bu Kanunun ek ve değişiklikleri ile diğer kanunlarla getirilen bütün borçlanmalar hakkında da uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa göre, sandık iştirakçilerinin, görevleriyle ilgilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurdukları tarihtir. Bu tasarıyla yaş haddi 65'ten 61'e indirilmektedir. Ancak, burada, tüm memurlar için objektif bir uygulama getirilmemektedir. 6 400 ve daha yukarı ekgöstergeli görevlere, müşterek kararname veya Bakanlar Kurulu kararıyla atanmış olup, bu görevleri, fiilen yürütmekte olanların yaş hadlerinin, gerekli görülen hallerde 65 yaşına kadar uzatılması hususunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir. Bu gerekli görülen hallerin neler olduğu konusunda ise, objektif ölçütler getirilmediğinden, takdire dayalı, indî ve sübjektif değer yargılarıyla partizanlık, dar kadro anlayışı ve adam kayırmacılık yapılacağı hususunda ciddî kuşkularımız vardır.

Değerli arkadaşlar, bu gereksinmeler, kamu çalışanlarının gereksinimleri değildir. Ekonomimizin gelişmişlik düzeyi, sosyal korumanın gerekliliği, çalışanların sürekli özveriye zorlanması ve giderek ağırlaşan bugünkü koşullarda bu tasarının yasalaşması halinde, ortaya toplumsal maliyeti yüksek bir tablo çıkacağından, toplumdaki sosyal barış ve adalet anlayışı zedelenecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emekli Sandığı mevzuatında bugüne değin 65 olan yaş sınırının 61'e indirilmesinin gerekçesi olarak, daha genç yaştaki personelin dinamizminden yararlanma amacı gösterilmektedir; ancak, böyle bir uygulamayla kamu yönetiminde belli bir kurala bağlanan yükselme kuralının bozulacağı, mevcut çalışanların bilgi, beceri ve deneyimlerinden yararlanılamayacağı hususları gözardı edilmektedir.

Kaldı ki, genç yaştaki personelin 6 400 ve daha üstü ek göstergeli görevlere atanmasında bugünkü mevzuat açısından herhangi bir sakınca yoktur. Şöyle ki, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 68/B maddesi hükmüne göre, 12 yıl süreyle kamu görevinde bulunanların bu görevlere atanması şu anda da mümkün olduğundan, böyle bir değişikliğe şu an için ihtiyaç bulunmamaktadır.

Burada, gerek Bakanlar Kuruluna tanınan yetki ve gerekse yaş sınırının 61'e indirilmesi birlikte düşünülecek olursa, hükümetin, eş dost, yakın ve akraba kayırmak suretiyle kamu yönetiminde kadrolaşmayı ve büyük bir tasfiye hareketini başlatacağını tahmin etmek mümkündür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci maddesinin (d) bendinden sonra gelen ilk fıkrasına göre, değişmeden önce yapılan borçlanmalarda, borçlanmanın hesabı, borçlanmayı yapacak şahsın memuriyete giriş derece ve kademe göstergesinin o tarihte yürürlükte olan katsayıyla çarpımı sonucunda bulunan tutarın yüzde 35'i bir aylık hizmet borçlanması tutarını oluşturmaktadır. Değişmeden önceki şekline göre bir aylık hizmet borçlanmasının maliyeti yaklaşık 7 000 000 liradır. Örnek vermek gerekirse, 20 ay askerlik yapmış bir memurun, daha sonra hizmetin ödenmesi durumunda, borçlanması için ayda 7 000 000 liradan 140 000 000 lira para ödemesi gerekecektir. Oysa, bu yasa tasarısıyla bu maddede yapılan değişiklikle hizmet borçlanmasının formülü yeniden değiştirilmekte olup, hesaplamaya göre, ilgilinin müracaat tarihindeki tahsilinin giriş derecesi göstergesi çarpı katsayı, kıdem aylığı göstergesi çarpı katsayı, tabanaylığı göstergesi çarpı katsayı ve özel hizmet tazminatının oranı çarpı katsayının toplamından oluşan tutarın yüzde 35'i bir aylık borçlanmanın tutarıdır. Bu yeni hesaplamayla, bir aylık borçlanma tutarı, yaklaşık 70 000 000 liraya yükseltilmiş bulunmaktadır.

Görüldüğü üzere, hizmet borçlanmasının tutarı bakımından, yasanın eski ve yeni şekli arasında oldukça büyük fark bulunmaktadır. Eski şekline göre 7 000 000 lira olan aylık hizmet borçlanması, bu değişiklikle, 10 kat, evet, tam 10 kat artırılarak 70 000 000 liraya çıkarılmış bulunmaktadır.

Bütçede memurlara yıllık yüzde 10-15 oranında zam öngörüldüğü bir ortamda, emekli keseneklerinin acımasızca 10 kat artırılmasını, hakkaniyet ve insaf ölçüleriyle bağdaştırmak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, hükümet, bugüne kadarki uygulamalarında, elini toplumsal kesimlerin cebinden çıkarmadığını göstermiştir. Maalesef, AKP iktidara geleli, nereden ne keseceğini hesap etmekten âdeta yorgun düşmüş bulunmaktadır. Önce, işçilerin uzun yıllar boyu büyük mücadelelerle elde ettikleri kazanımları ortadan kaldırmaya çalıştı; sonra, söz verdiği halde, çiftçinin doğrudan gelir desteğini tam olarak ödemedi ve çiftçinin Ziraat Bankasına olan borç faizlerini silmedi. Daha dün de, memuru enflasyonun altında bir gelire nasıl mahkûm ettiğini, hep birlikte buradan izledik.

Yapılmak istenen bu değişiklikler, çalışanların ihtiyaçlarını, istemlerini ve beklentilerini karşılamaktan çok uzaktır. Bugüne dek süreklilik kazanan krizlerin bedelini ödemek zorunda bırakılan kamu çalışanları, bir kez daha, yeni bedeller ödemeye zorlanmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlete yıllarca hizmet etmiş kamu görevlilerinin, böyle, ani bir kararla, bir çırpıda emekli edilerek kapı dışarı bırakılmasını, büyük bir vefasızlık ve vicdansızlık örneği olarak görmekteyiz. Bu, aynı zamanda, sosyal hukuk devletine yakışan davranış şekli de değildir. Oysa, devletten beklenen, kendisine hizmet edenleri bir bir baba şefkatiyle kucaklayarak, onlara vefalı davranması, onlara sahip çıkmasıdır.

Burada, kamu görevlilerinin bir kısmının zorunlu emekli edilmesi, bir kısmının ise yaş haddinin uzatılması, çifte standarda çok iyi bir örnek teşkil etmektedir. Bu tasarıyla getirilmek istenen değişiklik, Anayasamızın başta eşitlik ve genellik ilkeleri olmak üzere, sosyal hukuk devleti ilkesine de aykırı olduğundan Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi kesindir.

Bunun yanı sıra, böyle bir uygulama sonucu, kamu görevlilerinin bir kısmının zorunlu emekli edilmesi, onları oldukça güç durumda bırakacaktır. Bu, sosyal boyutu olmayan bir uygulama şeklidir. Daha dün, gerek parti programında ve gerekse seçim bildirgesinde IMF'yi, sosyal boyutu dikkate almadığı gerekçesiyle şiddetli bir şekilde eleştiren AKP'nin, şimdi, IMF politikalarına tam teslimiyet göstererek, onun görüşleri doğrultusunda nasıl uygulamalar yaptığını hep birlikte ibretle izlemekteyiz. Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi Ajay Chhibber, sosyal boyutu olmayan, fakirlere, yoksullara karşı bir bütçe hazırladığı gerekçesiyle hükümeti eleştirmiştir. "Sosyal boyutu yok" diye oy alanların, bu boyutu ne kadar çabuk unuttuklarını kendilerine buradan hatırlatmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin kendine hizmet edenleri bir anda kapı dışarı etmesinin, sosyal hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını belirtmiştim. İlle de bir yasa çıkarılacaksa, yumuşak geçiş yapılarak, kademeli uygulama getirilmesi daha doğru bir davranış şekli olurdu.

Örneğin; 1 yıllık bir geçiş döneminden sonra, 2004 yılında 64  yaşa, 2005 yılında 63 yaşa, 2006 yılında 62 yaşa ve 2007 yılında 61 yaşa zorunlu emeklilik uygulaması getirilmesi halinde sisteme daha esnek bir şekilde geçiş sağlanmış olacaktır, daha az itiraz olacaktır.

Sayın milletvekilleri, memur da insandır; toplum içinde yaşamaktadır. İhtiyaçları, borç ve alacak ilişkileri vardır. Böyle ani bir uygulamayla zorunlu emekli edilmeleri sonucu gelir düzeyleri yarı yarıya azalacağından, geleceğe yönelik olarak taahhüt altına girdikleri borçlarını ödemekte zorlanacaklar, kapılarına bankalar ve icralar gelecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasiyle yönetilen ülkelerde, parlamenter sistem benimsenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, buyurun, toparlayın.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu sistemin esasını, yasama, yürütme ve yargı diye, güçler-erkler ayrılığı ilkesi oluşturur. Yasamanın görevi kanun yapmak ve denetleme görevinde bulunmaktır; ancak, burada görmekteyiz ki, komisyonlardan gelen metinler, değişmez metinlermiş gibi, Yüce Parlamentodan geçirilmeye çalışılmaktadır. Ben şahsen, bir CHP milletvekili olarak, bunu içime sindiremiyorum, sizlerin de içinize sindiremediğinizi görüyorum ve biliyorum. Sırf parti disiplini uğruna, Meclis, ideal, geniş katılımcı yasama faaliyetinde bulunamamaktadır. Komisyonlardan gelen değişmez metinler, âdeta, virgülüne dokunulmadan, Yüce Genel Kurulun onayından geçirilmeye çalışılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, şunu hatırlatmak isterim ki, iktidar, dünyanın bütün ülkelerinde vardır; fakat, muhalefet, sadece demokrasiyle yönetilen ülkelerde vardır. Muhalefet görevi kutsaldır. Onun görüş, düşünce ve katkılarını almak, iktidarı yanlıştan korur, yüceltir.

Bu tasarının dünkü görüşmeleri sırasında, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli konuşmacılarının dile getirdikleri gibi, Türk dışpolitikasını yönlendiren değerli Dışişleri Bakanlığı mensupları ile Maliye Bakanlığı merkez denetim elemanlarının bu yasa kapsamına alınması, deyim yerindeyse, tam bir gaflettir. Ümit ederim ki, hükümet, bu yanlış uygulamalardan en kısa sürede dönecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısıyla, büyük bir tasfiye hareketi başlatılarak, kadrolaşmaya gidilmek istenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu tip uygulamaların hiç kimseye faydası olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Bundan en büyük zararı halkımız ve devletimiz görecektir.

Sizlere şunu anımsatmak isterim : Mahkeme kadıya mülk değildir; dün bunu yapanlar, bugün burada değiller. Evet, yarın siz de burada olmayabilirsiniz.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi selamlar, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koçyiğit.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Efendim, emeklilik yaş haddini 65'ten 61'e indiriyoruz. Bir insanın yetişmesi çok mu kolay sevgili arkadaşlarım?.. Bir kişiyi 18 yaşında memur olarak aldık -18 yaşında alamayız, çünkü askerliğini yapmış olması lazım-  veya 22 yaşında memur olarak aldık diyelim; bu kişiyi, çalıştırıyoruz, çalıştırıyoruz, tam verimli hale geldiğinde "seni emekli edeceğiz" diyoruz. Doğru, edelim; edelim de, öyle meslekler var ki, bunların yetişmesi zaman alıyor. Bunlardan birisi -herkes söyledi- Dışişleri mensupları; kolay yetişmiyor eleman, kolay yetişmiyor sevgili arkadaşlarım. Otuziki senedir hekimlik yapıyorum, yöneticilik yapıyorum, bunları görerek geliyorum; yetişmiyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - O madde geçti.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Elbette ki bu madde geçti; ama, sevgili arkadaşım, beni bırakın da kendi kendime konuşayım; sizin laf atmanıza lüzum yok.

Ben, bir şey söyleyeceğim...

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, siz konuşmanıza devam edin.

Lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, bir hekim düşünün: 24 yaşında hekim olur; ihtisası, askerliği derken 30-32 yaşına gelir. Ondan sonra, asistanlığı, başasistanlığı geçtikten sonra, doçent olacak,  profesör olacak... Bunlar, sene alıyor. Bir hekime tam yetişme zamanında, tam verimli zamanında "seni emekli ettim" diyorsunuz. Ben, senelerdir Ankara Numune Hastanesinin Başhekim Yardımcılığını yaptım. Siyasetçi arkadaşım telefon açar "bana iyi bir hoca bul, iyi bir doktor bul" der. O, iyi doktoru bulabilmek için... Acaba, birden bire mi yetişiyor onlar; onların yetişmesi sene alıyor, zaman alıyor.

Sevgili arkadaşlarım, eğitim hastanelerini düşünün : Bu eğitim hastanelerinde, hekimler, Türkiye'nin dört bucağına uzman yetiştiriyor; her tarafa, uzmanlar, buralardan yetişiyor, üniversitelerden yetişiyor; ama, Türkiye'de, bugün gördüğünüz, ilinizdeki ilçenizdeki uzman hekimlerin yüzde 90'ını veya yüzde 80'ini eğitim hastaneleri yetiştirmektedir.

Bugün, şef ve şef muavinlerini emekli ettiğinizde, onların yerine getirip bir başasistanı koyduğunuzda, uzman hekimi koyduğunuzda aynı verimi almamız olası mı? Ben, bunu kendim yaşadığım için söylüyorum; ben onun içinden geliyorum.

Sevgili arkadaşlarım, ne olursa olsun, emeklilik yaşını 65'ten 61'e indirmenin, hiçbir kimseye çok da fazla faydası yoktur. Eğitim hastanelerinden alacağınız 200 doktorun yerine, başka bir kimse getirmeyeceksiniz ki, aşağıdan birisi gelecek; yani, bu kadro açıldı da, ben, buraya yeni memur alacağım deme olasılığınız yok. Onun yanında, yetişmiş insanları kenara atıp, böyle seyretmek, bence çok yanlış bir şeydir.

Ben, burada, bu 61 yaş kapsamına istisnaî mesleklerin alınmasını çok uygun bulmuyorum; ama, bunun yanında, derseniz ki, efendim, devletin diğer memurlarını, yetişmiş memurlarını emekli etmeyelim; dediğiniz doğrudur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, mikrofonu açıyorum; toparlayalım efendim.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Doğrudur; niçin yetişmiş elemanları hemen kenara atalım, onları bir emekli psikozuna sokalım?

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Gençlere yer açalım.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Bence, gençlere başka yerlerde iş aramak mecburiyetindeyiz, yeni iş sahaları açmak mecburiyetindeyiz; bu da, iktidarın, iktidarların meselesidir. Onlar, memleketi inşaat sahası haline getirirse, reel ekonomiyi düzeltmek için fabrikalar açarsa, tabiî ki yeni gelen gençlere de iş bulunacaktır; ama, bu arada, iş bulacağım diye, 100, 200, 500 ilim adamını kenara atmak, bence tamamen yanlıştır diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.

4 üncü madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

72 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesindeki "ve karşılık" kelimesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

 

Erdoğan Özegen

Murat Yılmazer

Sabri Varan

 

Niğde

Kırıkkale

Gümüşhane

 

İsmail Bilen

 

Zeki Karabayır

 

Manisa

 

Kars

BAŞKAN - Bu okutacağım ikinci önerge, aynı zamanda en aykırı önergedir; o nedenle, okuttuktan sonra işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

72 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesindeki "başvurdukları tarihteki" kelimesinin "memuriyete başladıkları tarihteki" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

Erdoğan Özegen

Murat Yılmazer

Sabri Varan

 

Niğde

Kırıkkale

Gümüşhane

 

İsmail Bilen

Zeki Karabayır

 

 

Manisa

Kars

 

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Aktüeryal hesapları da bozar mahiyette bir önergedir; o bakımdan, katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge sahibi?..

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

"Gerekçe:

Bugüne kadar Emekli Sandığına yapılan borçlanmalarda bu sistem uygulandığından."

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etme-yenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

72 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesindeki "ve karşılık" kelimesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Erdoğan Özegen

 

 

 

(Niğde)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Aynı şekilde, yine, aktuaryel hesapları bozduğu için katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge sahibi?..

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

"Gerekçe:

Borçlanmalarda, borçlanma bedellerinin bu sistem uygulanırsa çok yüksek olacağından."

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- 26.6.1984 tarihli ve 241 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 37 nci maddesi ile yürürlüğe giren ve 29.6.1994 tarihli ve 3520 sayılı Kanun ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa teselsül  ettirilerek eklenen Ek 66 ncı madde yürürlükten kaldırılmıştır

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu maddeye ilişkin olarak söylenmesi gereken çok şey yok. Gerçekten "kamuda geçirdikleri hizmet süreleri toplam 30 yıldan aşağı olmamak şartıyla" ibaresi, ek geçici 6 ncı madde sorun yarattığından, halihazırda yürürlükte olmasının bir mantığı kalmadığından, çıkarılması öngörülmüş.

Tabiî ki, böyle bir hükme katılmamak, yürürlükte sorun teşkil ediyorsa mümkün değil; ancak, ben, 5 inci maddeyle getirilen hükme katılmakla birlikte, değiştirilmek istenilen Emekli Sandığı Kanununa ilişkin, özellikle, emeklilik yaşının 65'ten 61'e çekilmesi ve de yüzde 15'lik primin yüzde 16'ya çıkarılması konusunda bazı şeyleri belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Anayasamızın 49 uncu maddesi,

"Çalışma hakkı ve ödevi

Madde 49.- Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.

Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları -ve işsizleri- korumak, çalışmayı desteklemek..." diyor ve . "...için gerekli tedbirleri alır." diye devam ediyor.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 23 üncü maddesinde: "Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır" deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, bir üzüntümü sizlerle paylaşmak istiyorum. İki üç günden bu yana, bir yandan, çalışma yaşamını ilgilendiren, neredeyse nüfusumuzun yarıdan fazlasını doğrudan etkileyen 1475 sayılı Yasayı değiştiren tasarının görüşülmesine devam ederken, kesiyoruz, hemen akabinde, devlet memurlarını ilgilendiren Emekli Sandığına ilişkin yasayı görüşüyoruz, arkasından bir başka önerge geliyor, bir başka konuya geçiyoruz; ama, gerçekten, ülkemizin sorunlarına yönelik çözücü tedbirleri almak gibi aslî görevimize bir türlü dönemiyoruz.

Bugün, bu tasarıyla, biz, ortalama 400 000 000-500 000 000 lira arasında maaş alan, belki, öğleyin dairede yemek bile yemeden, çocuklarının daha iyi okuyabilmesi, evinin komşularına muhtaç olmadan geçinebilmesi için çalışan, çabalayan devlet memurlarının kesintilerini yüzde 1 nispetinde artırıyoruz.. Diğer taraftan, yine, çalışma yaşamının içerisinde belli birikime ulaşmış, belli deneyime ulaşmış, devlet memuru statüsünde çalışan arkadaşlarımızın bir an önce emekliliğe sevkini ilgilendiren bir konuyu görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Türkiye'de çalışma yaşamının bütününe bakıldığı zaman büyük sorunlar var; yani, devlet memurları da çalışma yaşamının alanı içerisinde. Bizim yapmamız gereken esas çalışma, çalışma süresini ve yaşama süresini bir bütün olarak ele alıp, ülkemiz koşullarına uygun emeklilik durumunu gözden geçirmek olmalı. Sadece, böylesi ekonomik kriz dönemlerinde, bir yerlerden tasarruf edebilmek için, ille çalışanları huzursuz etmek, çalışanların primlerini artırmakla, belki, ülkesi için  son derece önemli görevlerde bulunmuş ve bulunacak olan, sayıları da 2 000 civarını geçmeyecek miktardaki devlet memurlarımızı, belki otuz yıl, kırk yıl gibi uzun yıllar, memur olarak devletine hizmet etmiş, kamuya hizmet etmiş kamu görevlilerini, devletine küskün bir biçimde göndermekle sosyal barışı sağlayamayız diye düşünüyorum.

Memurlara ilişkin yapılması gereken, gerçekten çok büyük görevlerimiz var; bunlar, bizden çözüm bekliyor. Mesela, memurlar arasında sorun olan aynı unvan içinde adaletsizlikler var. Nedir bu diye soracak olursanız, dünyadaki ücret seviyeleri, ücret farklılıkları arasında belli oranlar var- bizim, belli kurumlarımızdaki maaş farkına baktığımız zaman, işe ilk giren ile son giren arasında son giren ile emekli olacak arkadaşlarımızın durumu arasında, çok cüzi, küçücük belki 50 000 000-60 000 000 lira gibi, liyakati, kıdemi, bilgiyi, beceriyi gözetmeyen ücret skalası var.

Kurumlar arasında adaletsizlik var. Bazı kurumların kendilerine özgü eködemeleri var; o da devlet memuru, eködemesi olmayan kurumlarda çalışanlar da devlet memuru.

Unvanlar arasında adaletsizlik var; yani, aynı unvanda; fakat, kamunun farklı kurumlarında çalıştığı için farklı ücretler alıyor. Örneğin, bir bakanlıktaki mühendis ile bir başka bakanlıktaki mühendis ya da bir bakanlıktaki arşiv memuru ile bir başka bakanlıktaki ya da Meclisteki arşiv memuru arkadaşlarımız arasındaki farklılıklar, verimliliği olumsuz etkilemektedir. Devlet memurlarının bir kurumdan diğer kuruma torpil arayarak, siyasî iktidarda kim varsa, oradaki tanıdığını, milletvekili arkadaşını, akrabasını devreye sokarak kurum değiştirme arayışları var, ki, bunlar verimliliği gerçekten olumsuz etkileyen faktörler.

Yine, kamuda çalışanlar arasında, çalışanların statülerinden kaynaklanan farklılıklar var. Örneğin, kamuda memurlarımız var, sözleşmeli personelimiz var, 1475'e tabi olan işçilerimiz var, geçiciler var, üst kurullarda çok yüksek maaş alarak çalışanlar var. Şimdi, bu kurumlarda çalışanlar arasındaki büyük adaletsizlikleri gidermek gibi görevlerimizin yanında, hepimizin rahatsızlık duyduğu "benim memurum işini bilir" felsefesini terk edeceği, bu ülkeye dürüstçe, namusluca hizmet edeceği -yani, bulunduğu görevi, bulunduğu makamı, eğer devlete ait bir kasası varsa onu kendi cüzdanı gibi görüp, el uzatmaktan uzak tutacak- insanca yaşayabileceği, çoluğuna çocuğuna kimseye muhtaç olmadan gelecek hazırlayabileceği bir ücret seviyesine çıkarabilmek gibi bir görevimiz varken, biz -tabirimi mazur görünüz- sinekten yağ çıkarırcasına, 400 000 000-500 000 000 maaş alan memurun maaşını yüzde 1 daha kesintiye uğratılarak devlete kaynak yaratmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, kamunun kaynağa ihtiyacı var. Kamu kaynaklarının çok kötüye kullanıldığı hepimiz tarafından bilinen bir gerçek. Hepimiz, ülkemizin değişik yerlerinden geldik ve hepimiz, Türkiye'de, kamu görevlilerinin kamu hizmetlerini çok iyi şekilde yürüttüğüne tanık olamadık. Biz, burada, onların, hem ahlakî yönden hem de meslekî yönden dürüst bir yurttaş olarak yaşabilecekleri olanakları, kaynakları onlara sunabiliriz, yaratabiliriz. Yeter ki, biz, onları, bu ülkenin verimliliğine katkıda bulunması, kalkınmasına katkıda bulunması için, incitmeden emekli edelim. Emekli olduklarında da, gel kardeşim dediğimizde, ona fikir danışacağımızda, onun düşüncesini alacağımızda, ben bu kuruma hizmet ettim, evet, buranın otuz yıl, kırk yıl ekmeğini yedim ve güzelce ayrıldım, törenle ayrıldım, yeniden bilgime başvurulması benim için bir onurdur deyip, o göreve koşarak gitmelerini sağlamamız gerekir, o şekilde göndermemiz gerekir. Vazgeçelim, çalışanları, memurdur, işçidir, emeklidir deyip huzursuz etmekten, rahatsız etmekten, kurtaralım kendimizi bazı komplekslerden diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Şimdi, şahısları adına, Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Üstün, süreniz 5 dakika.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; Yüce Heyeti saygıyla selamlarım.

Bir memurun yetişebilmesi ve devlete hizmet verebilmesi için, uzunca bir süre gerekir. Bu uzunca süre, yılların birikimi, deneyimi ve olgunlaşmayla olur. Ülkemizde devletin yükünü çeken, şu anki bürokrasi devleti yürüten bu mekanizma, devletin üst kısmına hitap eden bu kanun tasarısıyla tasfiye edilmek isteniyor. Bu tasfiye sonucunda, ileriki dönemlerde, ülke, bürokrasi açısından büyük sıkıntı çekecektir.

Avrupalı bir ekonomist der ki: "Az gelişmiş ülkeler gelişemezler." Neden diye sorulduğu zaman "işe nereden başlayacaklarını bilmedikleri için" der.

Kamuoyunun ve Türkiye'nin  umudu olarak büyük bir çoğunlukla geldiğiniz halde, nereden başlayacağınızı bilmediğiniz için, memurla, işçiyle, çiftçiyle, köylüyle uğraşıyorsunuz, gücünüz ona yetiyor; ama, buradan tezkere geçmediği halde, Amerikan askerlerinin İskenderun'da, Mardin'de üs kurmalarına ses çıkarmıyorsunuz; gücünüz yetmiyor.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Maddeye bak, maddeye!..

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Maddeye de bakacağım; bunu, bir genelleme olarak söylüyorum.

Evet, gücünüz, 2 000 kişilik memur kadrosuna, üstelik, devlet bürokrasinin üst kısmında yer alan, üst kesiminde yer alan ve devletin bütün ağırlığını zor şartlar altında taşıyan insanlara yetiyor.

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sizin yaptığınız gibi...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Bu tasarının gerekçesinde belirtilen dinamizm, belli bir olgunluktan geçer, belli bir süreçten geçer. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda ve her teşkilatın, her bakanlığın görevde yükselme esaslarını belirleyen yönetmeliğinde, o birikimin seneler sonucunda olduğu, atamaların ona göre yapılacağı belirtilir; ama, bunun dışında, dinamizm getireceğiz diye vekâleten tecrübesiz insanları göreve getirdiğiniz zaman da bürokraside çuvallarsınız.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Siz gençsiniz, başkaları konuşsun bunları.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) -Teşekkür ederim.

Evet, ben gencim; ama, kamu hizmetinde bulundum. Kamu hizmetinde benden daha olgun, yaş olarak daha büyük, daha dirayetli insanların tecrübelerinden hep yararlandım; size de tavsiye ederim.

MAHMUT KOÇAK (Afyon) - Kendisi de genç, gençleri savunmuyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.

Buyurun.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Yok, gençleri savunuyorum.

Öncelikli işiniz, göreviniz, geniş halk kitlelerini, ezilen halk kitlelerini, ülkemizdeki sosyal çarpıklığı, sosyal bozukluğu düzeltmek ve bunun için yasa tasarıları getirmek ve bu yasa tasarılarını uygulamak olmalıdır.

İşçiyi kapıya koyarak, yıllarca devlet hizmetine kendini adamış insanları kapıya koyarak, son görev anlarında bu insanları devlete küstürerek bir yere varamazsınız. Yapmanız gereken, devlette memur, devlette işçi olarak çalışan insanların özlük haklarını geliştirmek, ücretlerini artırmak, sosyal barışı sağlamaktır.

Türkiye'nin önemli bir kısmı bugün açlık sınırında; Devlet İstatistik Enstitüsünün resmî rakamı, yüzde 40. Bu yığınlar için getireceğiniz kanun teklif ve tasarılarında yapıcı muhalefet olarak her zaman var olduğumuzu biliyorsunuz; ama, az gelişmiş ülkelerin gelişememesindeki sebeplerde, sıraya nereden başlayacağınızı, hangi yasaları getirmeniz gerektiğini bilmediğinizden bu tür uygulamalarda hep karşınızda olacağız.

Maddeyle ilgili olarak da şunu söyleyelim : Bu tür insanların devlet kapısından alınıp bir kenara bırakılmasından, konulmasından dolayı ileride büyük sıkıntılar duyacaksınız ve bunu göreceğiz.

Sayın Vahit Erdem, uzun yıllar devlet bürokrasisinde hizmet etmiş; devlet, tecrübelerinden uzun süre yararlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Devletin işleri hep yürüyor.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Devletin işleri yürümüyor efendim, yürümüyor!

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Ecevit gitti, Demirel gitti her iş yürüyor! Kimse vazgeçilmez değil!

BAŞKAN - Sayın Üstün, mikrofonu açıyorum, lütfen tamamlayın.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, kamudaki bu küskünlüğü, bu kırgınlığı, bu tasfiyeyi lütfen önleyiniz. Devlete yıllarca hizmet etmiş insanları kapı önüne koymak sosyal adalet değildir, sosyal barış değildir; hele hele, hukuk devletine hiç yakışmayacak bir uygulamadır.

Sözlerime son verirken, getirmeniz gereken, yoksullukla mücadeledir, yolsuzlukla mücadeledir, geniş halk kitlelerinin beklentilerine cevap vermenizdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.

Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- 5434 sayılı Kanunun Geçici 139 uncu maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Bu madde uyarınca yapılacak sağlık yardımları için her ay:

1 - Emekli veya malûllük aylığı alanlardan;

a) Kendileri için 120,

b) Eşleri için 90,

c) Çocuklarının her biri için 60,

d) Ana ve babalarının her biri için 90,

2 - Dul aylığı alanlardan 90,

3 - Yetim aylığı alanlardan 60,

Gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda sağlık katkı payı alınır. Ancak, bu katkı payı hiç bir  şekilde emekli, malûllük, dul ve yetim aylıklarının yüzde birini geçemez.

Bu Kanunun 64 üncü maddesi ile 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre  aylık bağlananlardan ve Vatani Hizmet Tertibinden aylık alanlardan sağlık katkı payı alınmaz."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, kamuda, yaş haddi nedeniyle emeklilikteki yaş sınırını 65'ten 61'e indiren bu tasarı, hükümet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonuna, yürürlük ve yürütme maddelerini hariç tutarsak, 1 madde olarak getirilmiştir; Komisyon görüşmeleri sırasında 1 maddelik tasarı, 8 maddeye çıkmıştır. Getirilme amacı, kamuda, emeklilikteki yaş sınırını -yaş haddi nedeniyle olan sınırı- 65'ten 61'e indirmektir.

Dünden bu yana tasarıyı görüşüyoruz, bu konu üzerinde çokça duruldu; ama, ben de bir kez daha ifade etmek istiyorum; gerekçe, kamuda dinamizmin artırılması ve genç yaştaki personelin önünün açılması olarak ortaya konuluyor.

Değerli arkadaşlar, kamuda yükselmeler belli kurallara bağlıdır, liyakat esası vardır ve bugüne kadar da, kamuda, yükselmeler nedeniyle yaşanmış olan herhangi bir problem yoktur, kendi içinde yürüyen bir sistem zaten vardır. Neden, bu sisteme bir yasayla müdahale edilerek, emeklilik yaşı 61'e indirilmektedir? Bu, bir emeklilik yaşının aşağıya çekilmesi değildir; sonuçta, 2 100 kişiyi ilgilendiren, kamudan 2 100 kişiyi ayırmayı hedefleyen bir tasarıdır. Pazar günü burada çalıştığımıza göre, ülkenin gündemini dikkate alırsak, tahmin ediyorum, bu konudan çok daha önemli konular olmalıdır burada görüşeceğimiz. Bakanlar Kuruluna verilen yetki de tamamen sübjektiftir, tamamen takdire dayalıdır. Eğer tutarlı olunmak isteniyorsa, o zaman, bu yetki ortadan kaldırılmalı, 61 yaş herkes için uygulanmalıdır. Bu yetki, objektif değildir.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının, Komisyonda 1 maddeden 8 maddeye çıkarıldığını ifade etmiştim. Neden 8 maddeye çıktı; çünkü, uygulanacak olan 2003 yılı bütçe yasasının bazı önlemleri bu tasarıda yer almaktadır. Bütçeler, hükümet programlarının uygulama aracıdır. Hükümetler, ekonomik ve sosyal programlarını bütçeler aracılığıyla uygular. Dolayısıyla, hükümetlerin ekonomik ve sosyal programlarını değerlendirmek için, bütçelerine bakmak gerekir. Görüşmekte olduğumuz bu tasarı, hükümetin, 61 yaş dışında, 2003 yılı bütçe hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli gördüğü düzenlemelerden birisidir; dolayısıyla, hükümetin belli konulardaki sosyal anlayışını yansıtmaktadır, 2003 yılı bütçesiyle birlikte açıklanmış olan önlemler paketinin bir parçasıdır. Hatırlayacaksınız, hükümet, bütçe açıklamasıyla birlikte 15,8 katrilyon liralık bir önlemler paketini açıklamıştır. Bu paketin yükünün belli bir bölümü, bu tasarıyla emeklilere yansıtılmaktadır.

Tasarının bu maddesi, Emekli Sandığı emeklilerine yapılmakta olan sağlık yardımları nedeniyle, sağlık harcamalarını Emekli Sandığının karşılıyor olması nedeniyle, emekli, malullük, dul ve yetim aylığı alanların aylıklarından yüzde 1 oranında kesinti yapılmasını düzenlemektedir. Sayın Başbakanın mart başında açıklamış olduğu önlemler paketine göre de, bu kalemden 78 trilyon lira gelir beklenmektedir. Sadece bununla değil, bu tasarıyla hedeflenen gelir, sadece bu maddede düzenlenmiyor, dün görüştüğümüz 1 inci maddede de bir yüzde 1 daha var. Kamu görevlilerinin, Emekli Sandığı iştirakçilerinin emekli keseneklerinin yüzde 1 oranında artırılmasını düzenliyordu 1 inci madde. Yine, Sayın Başbakanın açıkladığı önlemler paketine göre de, oradan da 168 trilyon liralık bir gelir bekleniyor; yani, bu iki tane yüzde 1'lik maddeyle, sadece bu iki maddeyle çalışanlara ve emeklilere toplam 225 trilyon lira civarında bir yük getirilmektedir. Küçümsenebilir, yüzde 1 oranı nedir ki, çok önemli değil denebilir; ancak, kamu görevlilerine ve emeklilere yapılan maaş artışının yüzde 5 ile 10 arasında değiştiğini düşünürseniz, yüzde 1'lik oranın önemi kendiliğinden ortaya çıkar.

Değerli arkadaşlar, 2003 bütçesinin sosyal yanı yoktur. Bunun örneği sadece bu tasarıda görüştüğümüz bu iki maddeyle sınırlı değildir. Bu bütçeyle 15,8 katrilyon liralık bir yük geldiğini ifade etmiştim. Bu yükün 6 katrilyon liraya yakın kısmı vergiler ve diğer gelir önlemlerinden oluşmaktadır. Ek Emlak Vergisi, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi gibi vergileri de dahil ettiğimizde, bu yük 6 katrilyon liraya ulaşmaktadır. "Vergiyi tabana yayacağız" diyen hükümet, kayıtdışını önleyecek önlemleri almak yerine, 20 000 000'a yakın mükellefi olan Emlak Vergisinde artışa gitmiş ve yine, 8 000 000 civarında mükellefi olan Motorlu Taşıtlar Vergisini artırma yolunu seçmiştir. "Yeni vergi koyma kolaycılığına gitmeyeceğiz" diyen hükümet, yeni vergileri koymakta hiçbir şekilde tereddüt etmemiştir. 15,8 katrilyon liralık önlemlerin, vergi ve gelir önlemlerinden arta kalan kısmı, yani 6 katrilyon liradan arta kalan kısmı, harcamalardan kısıntı yapılarak karşılanacaktır. Nedir bunlar; biraz önce görüştük, emeklilerin maaşlarından yüzde 1 oranında sağlık dilimi kesintisi, kamu görevlilerinin maaşlarından ilave yüzde 1 oranında emekli keseneği artışı, ilaçtan çok çeşitli alanlara kadar emeklilerin sağlık harcamalarından ve kamu görevlilerinin sağlık harcamalarından kesinti, tarımsal destek amaçlı harcamalardan kesinti. Doğrudan gelir desteğinde 1,4 katrilyon liralık kesintiyi, hükümet, gözünü kırpmadan yapmıştır. 2003 yılı için bütçede yer almış olan doğrudan gelir desteği ödemesi sadece 100 trilyon liradır; kalan kısım, geçen yıldan kalan doğrudan gelir desteği borçlarını ödemek için kullanılacaktır.

Bunları, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok söyledik, çok ifade ettik, hükümet ciddîye almadı; ama, ne zaman ki Dünya Bankası temsilcisi bunları söyledi, hükümet, konunun üzerinde durdu; ama, nasıl durdu, yaptığı "aman, Sayın Chhipper, lütfen bu sözlerinizi geri alın" olmuştur.

Peki, neden akla hemen sosyal amaçlı harcamalardan kısıntı gelmektedir? Bütçe imkânsızlıkları denilecektir, 2003 yılı bütçe dengeleri denilecektir veya "bu önlemleri almasaydık, eğer sosyal amaçlı harcamalardan kısıntı yapmasaydık, ekonomi daha kötüye gidecek" denilecektir. Bu, söyleniyor zaten; Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında, sayın bakanlarımız bunu çeşitli vesilelerle ifade ediyor.

Bütün bunlar kendi içinde doğru olabilir; ama, hükümet, şunu dikkate almak zorundadır: Türkiye, kriz yılı olan 2001 yılında ve o çok eleştirilen, güçlü ekonomiye geçiş programı olarak isimlendirilen ve 2002 yılında uygulanan o program yılında bile, bu sosyal amaçlı harcamalardan hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Hükümet, ilk anda sosyal amaçlı harcamaları feda ediyorsa, sosyal yanı yok demektir. "İstedik; ama, yapamadık" mazeretinin arkasına sığınmak mümkün değildir; hükümetler, çözüm yeridir, çözüm üretmek zorundadır; Türkiye, çok daha zor yıllarında, 2001-2002 yılında dahi, çiftçisinden, memurundan, emeklisinden bu olanakları esirgememiştir.

Şunu da ifade etmek istiyorum: Bu maddede, emekli, malullük, dul ve yetim aylığı alanların maaşlarından yapılacak yüzde 1 oranındaki sağlık primi kesintisini, hükümet, tüm emeklilere uygulamak istemektedir. Maddenin yazımından bunu çıkarmak mümkün değildir. Esasen, bu maddenin, normal olarak yürürlüğe girdiği tarihten sonra emekli olacak olanlara uygulanması gerekir; ama, hükümet, bu konuda farklı bir yorum yapmaktadır; eski olsun, yeni olsun tüm emeklilere, bu kesintiyi uygulama niyetindedir. Bu, hem hukuk devleti ilkelerine hem de kazanılmış hak kavramına son derece aykırıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2003 yılı bütçesinin bir parçası olan bu tasarı, hükümetin sosyal anlayışını yansıtmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Sayın Başkan, sözlerimi toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın sözlerinizi efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Hükümetin, bu konudaki yaklaşımını gözden geçirmesi gerekir; gerek emekliler gerek çalışanlar gerekse tarım sektöründeki çiftçilerimiz, köylülerimiz, doğrudan gelir desteği alan bu üreticilerimiz, eskiden olduğu gibi, almakta oldukları ödemeleri yeniden almalılardır. Hükümetin yapması gereken, bu ödemelerde kısıntıya gitmek değil, tam tersine, bu ödemeleri, nasıl daha iyileştirebiliriz yönünde çalışma yapmak olmalıdır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hükümete, bu yönde katkı yapmaya hazırız, bütçe görüşmeleri sırasında bu katkıyı vermek istiyoruz; tabiî ki, bu katkıyı kabul etmek hükümetin kendi takdirindedir.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ; buyurunuz.

Süreniz 5 dakika.

KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Tasarının 6 ncı maddesiyle, Emekli Sandığı Kanununun geçici 139 uncu maddesine iki fıkra eklenerek, zaten ömrünü banka kuyruğunda geçiren, devlete uzun süre hizmet etmiş cefakeş emeklilerimizin maaşlarından, sağlık harcamaları karşılığı olarak yüzde 1 oranında kesinti yapılması hedeflenmektedir.

Maliye Bakanlığı verilerine göre, bir memur için ortalama yıllık 800 000 000 Türk Lirası sağlık harcaması yapılmaktadır.Yapılan bu değişiklikle 6 400 ekgöstergeli bir emekli memurdan, bu harcamanın 110 000 000 lirası, düşük dereceli emekli bir memurdan ise 25 000 000 lirası geri alınmaktadır. Devlet, her şeyden önce sosyal bir devlettir. Sosyal devlet olmanın şartlarından birisi de, çalışanların olduğu kadar emeklilerin de sağlık giderlerini karşılamak olmalıdır. Emekli Sandığının gelirlerinin bu şekilde artırılmak istenilmesi sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmaz. Bunun yerine, israf sayılacak giderlerden kaçınmak daha doğru olacaktır.

Sayın Maliye Bakanım, size, gelir artırıcı bir öneride bulunmak istiyorum. Geliniz, emeklilerle uğraşıncaya kadar, bu tür örnekler üzerinde çalışma yapalım. Emekli Sandığı Kanununun 14 üncü maddesinde yapılan değişiklikten amaç Emekli Sandığının gelirlerini artırmak değil midir? Peki, o zaman Yasanın "Emekli Keseneğine Esas Tutulacak Aylık, Ücret Ödenekler" başlıklı 15 inci maddesinde değişiklik yaparak "sosyal yardımlar hariç kamu görevlisine ödenen bütün ödemeler" şeklinde bir düzenlemeyle emekli keseneğine esas matrahın kapsamını genişletelim. Örneğin, Maliye Bakanlığında görevli bir personele ek tazminat olarak yapılan ödemeler, emekli keseneği matrahına dahil değildir. Bu ödeme, Maliye Bakanlığı çalışanları için ortalama 200 000 000 Türk Lirasıdır. Bu ödemeyi emekli keseneğine esas matraha dahil edelim. Böyle bir düzenlemeyle memurlar için bir kayıp söz konusu olmayacak; ancak, öte yandan Emekli Sandığı gelirleri artmış olacaktır. Bu örneğimizin uygulanması halinde, sadece Maliye çalışanlarından dolayı, Emekli Sandığı gelirleri -lütfen dikkat ediniz- 35 trilyon Türk Lirası civarında artacaktır. Eğer, böyle yaparsanız, çalışanları, hem çalışırken hem de emekliliğinde mutlu edeceksiniz. Aslında, ben, bu konuda bir değişiklik önergesi vermeyi düşündüm; ancak, burada bizim tarafımızdan verilen her önerge otomatikman reddedileceği için, vermemeyi tercih ettim; bunu da bilgilerinize sunmak isterim.

Bir noktaya daha değinerek sözlerimi tamamlayacağım. Maddenin son fıkrasında "Bu Kanunun 64 üncü maddesi ile 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre aylık bağlananlardan ve vatanî hizmet tertibinden aylık alanlardan sağlık katkı payı alınmaz" denilmektedir. Bunu memnuniyetle karşılıyorum; ancak, dul ve yetimlerden sağlık katkı payı alınmasının, emeklimizin ölümüyle geride bıraktığı dul ve yetimlere haksızlık olduğunu ve devlete bunca emek verdikten sonra vefat etmiş olan emeklinin aziz hatırasına saygısızlık olduğunu ifade ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sağ.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Efendim, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.20

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/524) (S. Sayısı : 72) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

6 ncı madde kabul edilmişti.

Şimdi, 7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 213.- İştirakçilerden;

a) Kanunun yayımı tarihinden önce 61 yaşını dolduranlar Kanunun yayımı tarihinden itibaren,

b) Kanunun yayımını izleyen iki ay içerisinde 61 yaşını dolduranlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren,

İki ay süreyle görevlerinde kalırlar."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek.

Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 7 nci maddesi dolayısıyla, CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Halen müzakereleri süren 2003 yılı bütçe tasarısının uzantısı olarak Emekli Sandığına tabi memurların çalışma sürelerini kısaltan bir değişiklik yasalaştırılmak isteniyor. Buna göre, artık, 61 yaşını dolduran devlet memurları yaş haddinden emekliye ayrılacak. İnsanların işiyle ve aşıyla oynayarak yapılacak hiçbir tasarruf kamu menfaatı ilkesiyle örtüşmez. 61 yaşındaki vatandaşımıza kapıyı gösterip sen artık çalışamazsın, sen yaş olarak müsait değilsin diyemeyiz. Yüce Meclisimizin pek çok üyesi bu yasaya kabul oyu vermeden önce doğum tarihlerini hatırlasınlar. Siyaset ve politika yaparken 61 yaş diye bir yasak yok.

Özel hukuk hükümlerine göre 61 yaşını doldurmasına rağmen insanlar her türlü akti, izne tabi olmadan gerçekleştirebiliyorlar. Bazı sözleşmeleri ise, sıhhatlerini resmî mercilere belgeleyerek 65 yaşından sonra da gerçekleştirebilmektedirler. Özel hukuk ile kamu hukuku arasında anayasal çalışma özgürlüğü aleyhine neden bu tezat yaratılmak isteniyor?

Hükümet, yasa tasarısına göre, arzu ettiği kişilerden 61 yaşını dolduranların emekli edilmesini 65 yaşını doldurana kadar erteleyebilecek. Böyle bir uygulamanın objektif bir ölçütü yoktur. Yaş haddinden kaynaklanan yasal emeklilik zorunluluğunun Bakanlar Kurulunun tek taraflı iradesine bağlı olarak bazı memurlar açısından uygulanmaması liyakat ölçüsünün önüne geçilmesine neden olacaktır. Bu uygulama, açıkça şunu içermekte: İktidarın kadrolaşma yasasıdır. İdarî yargıyı aşamayarak görevden alamadıklarınızı, alamayacağınızı bildiklerinizi, bu yasayla, kamu kurum ve kuruluşlarından bu arkadaşları, bu emekçileri uzaklaştırmak istemektesiniz. İstediklerini görevde bırakabilmek yetkisini hükümete bahşeden yasa, antidemokratiktir ve etik değildir değerli arkadaşlar.

Tasarı yasalaşırsa, 61 yaşını dolduranlar, iki ay içerisinde resen emekli edilecekler. Bu insanlar, çalışırken yetersiz olarak aldıkları maaşın çoğu zaman yarısından bile az olarak ellerine geçecek emekli maaşlarıyla geçinebilecekler mi? Lütfen, aynayla göz göze gelerek, kendinizi bir gözden geçirin. Ülkemizde 2 000 insanı emekli ederek bütçeyi dengeleyeceksek, vah halimize!

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çoğu ülkelerde olduğu gibi, dünyanın imparatoru olduğunu sanan, bana göre, kan emici anlayışıyla, emperyalist kimliğiyle yürüyen Amerika'da bile, yaş haddi, 2027 yılına kadar, 67 ile sınırlandı.

Kamuda atıl istihdam sorununun yaşandığı doğru; fakat, bunu önlemenin yolu, kamu işkollarının, profesyonel işletme mantığıyla, verimli bir şekilde hizmet üretmesinden geçer. Yoksa, işgücünün kullanılabilir kaynaklarını üretim dışına itmek, mağdur etmek çözüm olmaz; acemilik yapmayalım.

Bu yasada -akşam, Sayın Bakanımla Plan ve Bütçe Komisyonunda da konuştuk- sanatçılar da gözardı edilmiş. Sanatçının emeklisi olmaz. Devlet Opera ve Balesinde ve Devlet Tiyatrolarında birçok arkadaşımız 61 yaşına geldiği için emekli edilecek. Bu arkadaşlarımız, gerçekten, Türkiye'nin yüzakı ve yönetmenliğiyle, oyunculuğuyla Türkiye'yi yurt dışında tanıtmış insanlar. Bunlar, Mehmet Ulusoy, Ejder Akışık, Çetin Tekindor... Bu arkadaşlarımızı emekli ettiğimiz zaman, herhalde, Yunus Emre'yi, Mevlana Celalettin Rumi'yi genç arkadaşlara, makyajlı oyunculara oynatırız. Ha, bunu geri alabilme şansı sözleşmeyle olabilir Sayın Bakanım; fakat "buyur, sana kapıyı gösteriyorum" dedikten sonra, sanatçı duyarlılığıyla, bu arkadaşlarımız bir kez daha dönmezler. Döndüler; emekli ettik, işte, dizilere gidecekler, dizilerden kazanabilecekler, seslendirme yapabilecekler; bu, hiç de kolay değil. O dünyanın içinden gelen bir insan olarak, 80 yaşında dünya sahnelerinde, tiyatroda, sinemada oyuncular var ve ayrıca, bizim gibi ekonomik zorluklar içerisinde de hayatlarını idame ettirmiyorlar birçoğumuzun bu arkadaşlarımızın tiyatro sahnelerinde oyunlarını izleyerek büyüdüğünü düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, alanın ustası, usta sanatçısı olmadıkça sanatçı yetiştirilemez. Bu, hayatın kendi akışı içinde de böyle. Onun için, sizlerden özellikle ricam, tiyatroda "perde kapandı" diye bir söz vardır; Sayın Bakanım, bu arkadaşlarımıza, tiyatro perdesini, lütfen, kapatmayın, kapatmayalım. (CHP sıralarından alkışlar) O sözleşmelerle, bu arkadaşları çağırırsanız, bugün git yarın gel anlayışıyla bunların olabilmesi mümkün değil.

Tabiî ki, bu tasarı, şüphesiz, bütün işkollarını ilgilendirmekte. Kapsamı belirsiz bir özelleştirme tehdidinin altında kıvranan Tekel İdaresindeki bir tütün eksperini de, bizlere emeği geçen, bugünlere getiren, "bir harf öğretenin kırk yıl kölesi oluruz" anlayışının sahibi öğretmenlerimizi de ilgilendiriyor. Arkadaşlar, 61 yaşındaki, öğretmene, "hadi git, hadi işe yaramıyorsun" dediğin zaman, kim neyi öğretebilir. İçimizde, eğitim dünyasından gelen, bilim dünyasından gelen birçok arkadaş var; bunları, bu şekilde, gerçekten, değerlendirmek insafsızlık olur.

Ayrıca -kızmayın ne olur- AKP Genel Başkanı seçim meydanlarında "kamu çalışanlarını mağdur etmeyeceğiz" diyordu. Şimdi de, gençlere iş alanı açacağız diye 2 000 kişiyi emekli etmek istiyoruz; yani, sizin oturduğunuz yerden baktığınızda 5 yılda 2 000 kişi, 10 000 kişi olur; iktidar devam ettiği sürece; fakat, 5 yıl burada kalacağınız, hükümette kalacağınız sizin oturduğunuz yerden öyle gözüküyor, benim buradan hiç öyle gözükmüyor değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından "bırakın bunları" sesleri, gürültüler) Hiç öyle gözükmüyor, inanın hiç öyle gözükmüyor, hiç öyle gözükmüyor. 2 000 kişiyi, 2 000 arkadaşı- senede 2 000, beş yıl içinde 10 000 arkadaşı emekli ederek; yani, 2 100 küsur kişiyi- emekli ederek kadrolaşma olmaz.

Ayrıca, bu ülkede bilgili, birikimli, deneyimli, toplumun lokomotifi olacak insanlara ihtiyacımız var. Bu insanları, toplumun üretim, yaratıcılık anlamındaki noktalarından kopardığınızda, vagonlar yolda kalır. Bunu, daha önceki dönemlerde yaşadık.

Değerli arkadaşlar, ben, şunu biliyorum ki, 1950'li yıllardan beri sizin önzihniyetiniz, düşünceniz iktidarda; 1950 yılından beri kadrolaşıyorsunuz. Bu ülkeyi, size, 143 ton altınla teslim ettik; 1 dolar 1 liraydı; getirdiğiniz hal burada. Sloganınızda "yeniden yapılanacağız" diyorsunuz. Bu anlayışınızla ne yeniden yapılanabilirsiniz ne de devleti yapılandırabilirsiniz, numaralı hükümetlerle işi götüremeyiz.

En içten saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, bir açıklama için söz alabilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Fazla konuşmak değil de, bir noktayı açıklamak için buraya, huzurlarınıza geldim; o da şu: Şimdi, biz, burada, 61 yaşında emekli olunması için verilen kanun tasarısını konuşuyoruz. Bu, başka yerlere o kadar fazla çekiliyor ki; bu, etik değil, antidemokratik, şu bu; bir sürü şeyler söyleniyor.

Şimdi, tabiî, rakamları bilmek çok önemli, ona göre karar vermek lazım; çünkü, gerçekçi olmak mecburiyetindeyiz. Biz, 61 yaşa indirmekle, bir dinamizmi sağlayalım, gençlerin önünü açalım dedik; bu, herhalde, hepimizin istediği bir konu.

Şimdi, burada, biz, tabiî, ortalama bir hesap yaptık; bugün, 61 yaşında olanların ortalama aylıkları 1 500 000 000 lira olursa, emekli olduklarında 100 000 000-125 000 000 lira daha düşük alacaklar; yani, çok büyük bir kayıpları yok burada.

Şimdi, sanatçılar olur, olamaz... 61 yaşından sonra sanatçılık da zor oluyor. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Öyle değil... Siz, her şey olabilirsiniz; ama, sanatçı olamazsınız, sanatçı!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Durun...

Bakın, ben, şimdi rakamları söylüyorum, o kadar. Benim herkese saygım var, sanatçıya da daha çok saygım var; onu, bir defa belirteyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ama, şimdi, 61 yaşını aşmış balerinlerimiz var... (AK Parti sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) - Siz, hiç bale seyrettiniz mi?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yeni Maliye Bakanımız, Kültür eski Bakanımız da burada. Şimdi bankamatikler var tabiî; yani, yapamaz, mümkün değil...

O bakımdan, gelin, gençlerin önünü açalım. Genç bir nüfusa, dinamik bir nüfusa sahibiz, bu gençlerin önünü açalım. Biz, 61 yaşından sonra emekli olacakların yerlerine dışarıdan adamlar getirmeyeceğiz, mevcutlardan vereceğiz. Onları da biz getirmedik şimdiye kadar; daha önce geldiler ve yükseldiler, belli yerlere geldiler, bekleyip, duruyorlar.

Türkiye'nin önünü açalım, Türkiye'nin...

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan bir açıklama yaptılar, kendilerine teşekkür ederim.

Şimdi, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle, burada açıklama yapan ve kendisine çok saygı duyduğum Maliye Bakanımızın sanatçılarla ilgili olarak değindiği konunun beni çok üzdüğünü itiraf etmek zorundayım. (AK Parti sıralarından gürültüler; CHP sıralarından alkışlar)

Çok özür diliyorum arkadaşlar; ben, sanatçı değilim...

EYÜP AYAR (Kocaeli) - Ne anlarsın!..

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Doğru, ben sanatçı değilim; ama, sanattan anlıyorum diyen kişinin, sanatı bilmesi ve öğrenmesi lazım.  Sayın milletvekilim, eğer, sanat konusunu da bilmiyorsanız, lütfedersiniz, devlet tiyatrolarını izlersiniz; hem sizin kültür birikiminize katkıda bulunur hem de başka türlü katkıda bulunur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, biz, gerçekten, bir yanlışlık yapıyoruz; bunu çok içtenlikle ve samimî olarak söylüyorum, bir yanlışlık yapıyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yapmayın bu yanlışı, yapmayın yahu!..

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Beyefendi, gelseniz de, bir sesinizi duysak şu kürsüden. Laf atmak, eğer, sizin açınızdan bir kültür sorunuysa, buyurun, atın.

HALUK KOÇ (Samsun) - Beyefendi, bir kere de söz alın da konuşun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Buyurun efendim, devamlı konuşun...

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, siz, Genel Kurula hitap edin.

Sayın milletvekilleri, yalnız, Başkan olarak burada en fazla söylediğim sözler; lütfen, hatibe laf atmayınız, bunu yaptırmayınız, böyle bir ikazda bulundurmayınız. Lütfen... Bütün arkadaşlarıma söylüyorum bunu.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Niye bir yanlışlık yapıyoruz: Şimdi, bu tasarının ilk maddesinde diyoruz ki, çalışanlardan yüzde 1 emekli keseneği keseceğiz. Niye; emekli sandığının aktuaryal dengesi düzelsin diye. Gayet güzel... Geliyoruz bir başka maddeye; diyoruz ki, emeklilerden de yüzde 1 keseceğiz. Niye; kurumun aktuaryal dengesi düzelsin diye. Gayet güzel... Peki, geliyoruz bir başka maddeye, kişiyi, 65 yaşında değil, zorla, 61 yaşında emekli edelim diyoruz. Niçin?.. Eğer, aktuaryal dengeyi sağlamak bu kadar zorsa, emeklilik yaşını uzatmanız lazım, 65 yapmanız lazım.

Demek ki, kendi içinde bir çelişki var arkadaşlar; ben, bunu ifade etmek istiyorum. Yanlış diyebilirsiniz; tabiî, doğrudur, görüşünüz öyle olabilir; ama, sosyal güvenlik sisteminde... Sizin aranızda da bu konuyu çok iyi bilen değerli eski bürokrat arkadaşlarımız  var, onlara da sorsanız, bu çelişkili yanıtı alabilirsiniz. Şimdi, şu olabilir, diyebilirsiniz ki devletin kadroları doludur, ama, dolu kadroları kısmen boşaltmak istiyoruz -Sayın Bakanımızın dediği gibi- dinamizm katmak istiyoruz, biz, bunların bir kısmını emekli edeceğiz. Bakın, buna da saygı duyuyorum.

Değerli arkadaşlar, kadrolarının yarısı boş, yaşı 61'e gelmiş kişiyi emekli etmekle neye dinamizm kazandırıyoruz? Zaten, kadronun yarısı boş. Şimdi, bunu, bütün dolu kadrolarda yapsanız, buna amenna diyeceğim, doğrudur; ama, bu da yanlış; yani, burada da bir çelişki var.

Geliyorum bir başka şeye. Kazanılmış hak denilen bir kavram var arkadaşlar; kişi gelmiş, devlet memuru olmuş; kural getirilmiş, 65 yaşında, yaş haddinden emekli olacaksın... Sonra, diyorsunuz ki, 65'ten geriye aldım devlet olarak, seni 61 yaşında emekli edeceğim! Şimdi, kazanılmış hak, hukuk dediğimiz bir kavram var; yani, bu kavrama aykırı değil mi?

Geliyorum bir başka şeye : "Eşitlik" dediğimiz bir kavram var. Kişiler eşit koşullarda emekli olurlar, eşit koşullarda prim öderler, prim ödeyenler de eşit koşullarda emekli aylığı alırlar. Bütün hukuk devletlerinde olması gereken temel kural budur. Biz, bir ters kural getiriyoruz, diyoruz ki, arkadaş, seni 61 yaşında zorla emekli edeceğim; evet, ama, istersem seni birer yıl süreyle 65'e kadar idare edebilirim. Yetki kimin; Bakanlar Kurulunun. Bu, keyfîliği getirmez mi arkadaşlar? Devlet yönetiminde keyfîliğe yol açar. Bu keyfîlik sizin döneminizde de olabilir, bir başka parti döneminde de olabilir. Devletin görevi, hükümetlerin görevi, iktidarların görevi objektif kurallar getirmektir. Biz, bunda ısrar ediyoruz; objektif kural... Bakın, şunu getirirseniz, belki itiraz etmeyeceğim; herkes 61 yaşında emekli olacak, tamam... Deriz ki, ne yapalım, 61 yaşında herkes emekli oluyor. Öbür türlü keyfîliğe yol açıyorsunuz.

Bakın, Emekli Sandığı Kanununda bir hüküm daha var. Diyelim ki, kişi 60 yaşına gelmiş; ama, devlet olarak ondan verim alamıyorsunuz. Arkadaşlar, bunu emekli etme hakkınız zaten var, idarenin böyle bir hakkı var. Niye zorla getiriyorsunuz? Kişiyi alırsınız, dersiniz ki, ben bunun hizmetinden yararlanamıyorum, emeklilik talebini getirirsiniz, emekli edersiniz, biter.

Şimdi, sorun şurada değerli arkadaşlar: Getirdiğimiz yasa tasarısının kendi içinde çelişen hükümler var, kendi içinde uyumsuz hükümler var. Bizim itiraz ettiğimiz nokta bu. Eğer siz objektif kural getiriyorsanız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)- Bağlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Buyurun efendim, sürenizi tamamlayın.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)- Tekrar, sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum : Yönetimin objektif kural getirmesi gerekir; hukuk devletinin gereği de budur.

Bakın, sizler, gerek acil eylem planınızda gerek seçim bildirgenizde gerek hükümet programınızda, Ekonomik ve Sosyal Konseyi çalıştıracağınızı söylediniz. İnsan hayatıyla ve insanla ilgili olan, çalışma yaşamıyla ilgili olan bu yasa tasarısını acaba niçin ve hangi gerekçeyle Ekonomik ve Sosyal Konseye götürmediniz? Oradaki insanlar buna itiraz eder diye mi götürmediniz?

Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Söz sırası, şahısları adına, İstanbul Milletvekili Sayın Recep Koral'da.

Buyurun Sayın Koral. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

RECEP KORAL (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvel konu olduğu için, konuşmama, sanatçılarımızla başlamak istiyorum. Bu ülkede yaşayan bütün insanlar gibi, ben de, sanatçılarımızın baş taçlarımızdan olduğunu ifade ediyorum. Asla yaşlılıkları yoktur, olgunluk dönemleri vardır.

HARUN AKIN (Zonguldak)- Balerinler hariç!

RECEP KORAL (Devamla)- Olgunluk dönemlerinde de, daha kaliteli sanat icra etmektedirler. Onlara saygı ve hürmet duymaya devam edeceğiz, sunduklarını da takdir ve alkışlarla izleyeceğiz.

Değerli Başkanım, değerli arkadaşlarım; öncelikli olarak, dört aya yakın zamandır Meclis çatısı altında birlikte görev yapıyoruz. Değerli Başkanıma İçtüzüğün 67 nci maddesini ve değerli arkadaşlarıma yine 67 nci maddeyi bir kere daha hatırlatmak istiyorum. Burada bulunan milletvekili arkadaşlarımız, bu dört aylık süre içerisinde, çok yakından birlikte bu çatı altında yaşadığımız gibi, uslüp konusunda, maalesef, fevkalade talihsiz uygulama içerisindeyiz.

Arkadaşlarımız buraya gelip, o an akıllarına gelen veya -affedersiniz- ağızlarına gelen ifadeleri hiç çekinmeden ifade ederlerken, diğer gruba mensup milletvekili arkadaşlarımızı rencide etmektedirler. Hangi gruptan olursa olsun, lütfen, istirham ediyorum, milletvekili olarak bizler ve tabiî ki, değerli Meclis başkanvekillerimiz de bu işin idarecisi olarak buna müdahale etsinler, İçtüzüğü hepimize aynı şekilde uygulasınlar; özellikle bu istirhamımı yapıyorum.

Değerli arkadaşlar, mevzu ile alakalı olarak da bir değişik konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Yaş 65; yaş 61... İşçiyle ilgili de biliyorsunuz, bir, mezarda emeklilik vardı. O, mezarda emeklilik konusu gündeme geldiğinde -sağ olsunlar, tabiî, burada çok sayıda sendikacı arkadaşlarımız var- bayan için 58, erkek için 60 yaşın çok fazla olduğunu söylemiştik.

Gerçekten, işçilerle birlikte yaşayan bir kardeşiniz olarak, ömrünün bir kısmını sigortalı, bir kısmını devlet memuru olarak yaşamış bir kardeşiniz olarak, bir bayan işçinin, 58 yaşına kadar, sabahın erken saatinden işe başlayarak ömrünü geçirmesinin ne kadar zor olduğunu ve hayatını ne kadar kısalttığını hep beraber biliyoruz.

Şimdi, memura geldiğimizde, 65 yaş 61'e indi. Arkadaşlarımız birçok gerekçe söylediler, birçok maksat söylediler; ama, arkadaşlar, bir de değişik yüzü var. Memur da olsanız, mutlak surette, sizin, şahsî ve ailevî hayatınızı yaşama hakkınız var. 65 yaşına gelen bir memur -Allah hayırlı ömürler versin- ya eşini kaybetmiştir ya sağlığını kaybetmiştir. 61 yaş yapalım; mümkünse -bu ülkede o kadar yetişmiş insan var ki- daha da aşağıya indirelim ve insanlara, kendi hayatını yaşama hakkı tanıyalım; bu, çok önemlidir.

Ben, kendimde bu eksikliği devamlı hissettim, kendim arıyorum da. İnsanlara, kendisiyle ilgilenme, Ailesiyle ilgilenme, çoluk çocuğuyla ilgilenme ve birlikte yaşama hakkı vardır. Elbette topluma hizmet verdiler; saygı duyuyoruz bütün memurlarımıza. 65 yaşına, 67 yaşına kadar, kanunlarla, bu devlete hizmet veren büyüklerimiz oldu; ama, ne olur, ne olur... Bir de işin bu yüzünü düşünelim. Bu ülkede, insanlar, devletine hizmet ettikten sonra, bütün birikimleriyle hizmet ettikten sonra, şahsî hayatlarını da yaşamaya imkân bulsunlar. Bu manada, bu kanunun fevkalade önemli olduğuna inanıyorum; bir anlayışı değiştirdiğine inanıyorum. Yoksa, 2 000 memur, 4 000 memur, 10 000 memur, milyonlarca işsizin olduğu bu ülkede çok fazla bir şey ifade etmiyor. Kaç kişiyi nereye alacaksınız, hangi makamlara kimleri getireceksiniz? Bana göre, bu hesap varsa da, ufak hesaptır; ama, aslolan, insanların insanca yaşamasına imkân vermesidir. Bu manada çok yararlı bir kanun olduğuna inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Koral'a teşekkür ediyorum.

Şimdi, Hükümetin bir söz talebi var.

Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 61 yaşında emeklilik söz konusu olunca, elbette ki, en çok gündeme gelen kesimlerden biri, sanatçılarımızdır. Kültür eski Bakanı, yeni Millî Eğitim Bakanı olarak, öncelikle, şunu, hemen söyleyeyim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayırlı olsun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Sanatçılarımız, gök kubbemizin yıldızlarıdır; onlar, gerçekten, hayatımızı renklendirirler, bediî zevklerimizin zemin bulmasını, karşılık bulmasını sağlarlar. Ben, muhalefetten, sanatçılar konusunda hassasiyet gösteren arkadaşlara da ayrıca teşekkür ediyorum. Dün akşam, Kültür Bakanlığının bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, orada da değerli arkadaşlarımız bu konuyu gündeme getirdiler. Bendeniz, yine, Kültür Bakanı sıfatıyla, arkadaşlara gerekenleri söyledim.

Berhan Bey haklıdır; 61 yaşına geldikten sonra da insanlar sanat icra edebilirler, sanatlarını sürdürebilirler; hatta, birikmiş tecrübeleriyle bu işi daha iyi yapabilirler. Tabiî ki, bu, her sanat dalında böyle değil. Yıldız Kenter Hanımefendi, hepimizin tanıdığı ve takdir ettiği bir tiyatro sanatçısıdır; kendisi 78 yaşındadır, hâlâ, icrayi sanat ediyor; ama, devlet memuru değildir. Tiyatro yapabilmek için, sahnede sanatını icra edebilmesi için bir insanın, ille de 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olması gerekmiyor.

Ben, dün akşam komisyonda şunu söyledim, dedim ki; 61 yaş sınırlamasıyla, eğer, bu sanatçılarımız emekli olursa, bunlardan, mutlaka, karakter oyuncu olarak, olmazsa olmaz dediğimiz, mutlaka tiyatroda bulunması gereken insanlar varsa, biz, bu insanları, yine, sözleşmeyle tiyatrolarımızda çalıştırmaya devam ederiz. Zaten, şu anda, tiyatro sanatçılarımızın hemen hemen hepsi, kadro karşılığı sözleşmeli personeldir; bunu sürdürmek mümkündür.

İkinci olarak da, hemen şunu ifade etmek istiyorum: Bakanlar Kurulunun yetkisindedir, istisna tanınabilir. Bakanlar Kurulu bunu ne kadar çalıştırır, ne kadar çalıştırmaz; o, Bakanlar Kurulunun takdirinde, yetkisindedir; ama, üçbuçuk aylık Kültür Bakanlığım süresince, hemen, şunu ifade edeyim; bakınız, bana, yüzlerce bay ve bayan gencecik insan geldi. Bunlar, konservatuar mezunu ve iş bulamıyorlar. Gencecik insanlar, iş istiyorlar; Devlet Tiyatrolarında, Devlet Opera ve Balesinde iş istiyorlar; ancak, bu sıkışmadan dolayı, maalesef, kendilerine "evet" diyemedim.

Bakınız, biz, iktidarımız döneminde, Devlet Tiyatrolarının gelişmesi, daha çok, daha geniş kesimlere hizmet etmesi için elimizden geleni yaptık. Gaziantep'te bir bölge tiyatrosu kurulması için olağanüstü gayret gösterdim. Sayın Maliye Bakanımıza, 48 sanatçı kadrosu tahsis edilmesi için müracaatta bulundum. Dün akşam, Devlet Tiyatroları Genel Müdürüyle birlikte Sayın Bakanımızı aradık ve Sayın Bakanımız bu konuda, bu kadro meselesini çözeceklerini bize ifade ettiler. Ben, ayrıca, kendisine, hem Gaziantep adına hem Devlet Tiyatroları adına hem de sanat dünyamız adına teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

Ne olacak; bu 48 kadro tahsis edildiği zaman, oraya elbette işe yeni başlayan gencecik insanlar alacağız. Elbette, onların yanına, onlara   ağabeyleri, ablaları mahiyetinde, onları eğitecek insanlar da göndereceğiz; yeni insanlara iş kapısı açılacak.

Biraz önce Sayın Bakanımız yine ifade etti, 61 yaşında değerli sanatçılarımız emekli olduğu zaman, onların yerine başka ülkelerden, başka gezegenlerden insanlar getirip tayin etmeyeceğiz. Onlar, bir şekilde emekliliklerini hak etmişler, mağdur olmaları söz konusu değil; ama, yeni yeni insanlara, gencecik insanlara bir iş kapısı bulacağız; bundan daha güzel bir gelişme olabilir mi?!.

Tekrar söylüyorum, bu emekli olacak insanların sayısı zaten son derece azdır; ama, bunlardan vazgeçilmez kabul ettiğimiz hâlâ sanatından istifade edilmesi gerekiyor dediğimiz insanları da tekrar  tutacağız.

Bakınız, Türk sineması, aşağı yukarı, 1914'ten bu yana kendi ayakları üstünde duruyor, spontane bir gelişme içerisindedir; bu konuda da emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bakanlığa başladığım günden itibaren, Türk sinemasının daha kaliteli yerli yapımlar gerçekleştirmesi için, ortak yapımların özendirilmesi için, dünyadaki sinema devlerinin Türkiye'ye getirilebilmesi için gayret içerisinde oldum; "Ulusal Sinema Yasası" hazırladık; bu sıralar, diğer bakanlıkların görüşü alınmak üzere gönderiliyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelecek.

Niçin sinemayı bu kadar çok önemsiyoruz; sinema, televizyon boyutu da olduğu için, aşağı yukarı, 70 000 000 insanın hepsini ilgilendiriyor. Ayrıca, sinema dış tanıtım açısından, dünyada imaj oluşturmamız açısından çok, ama, çok önemli bir propaganda aracıdır, bir tanıtım aracıdır. Maalesef, biz, bu konuda, üzerimize düşeni yapmamışız, yurt dışında, ya "Ararat" filmiyle ya da "Gece Yarısı Ekpsresi" ile anılıyoruz.

 Dün akşam komisyonda da söyledim, biz, dünyaya kabul ettirebileceğimiz, dünya sinemalarıyla eşzamanlı olarak vizyona sokabileceğimiz, bir yılda 2 tane film yapsak; ama, peyzajları ve platoları bizim ülkemizde olması şartıyla, ben inanıyorum ki, Turizm Bakanlığının, Kültür Bakanlığının, Dışişleri Bakanlığının iki yıl boyunca yaptığı tanıtımdan çok daha iyi sonuç alırız ve bunu yapacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakınız, 14 üncü Ankara Film Festivalinde çok iddialı bir şey söyledim, benden sonra Kültür Bakanı olacak arkadaşım Sayın Erkan Mumcu da bunu sürdürecektir, buna inanıyorum, dedim ki: "Türk sineması, altın çağını bizim dönemimizde yaşayacak. Bunu, hep birlikte göreceğiz. "

Değerli arkadaşlar, bakınız, yine sanatçılara olan saygımızdan, sanatçıların emeğine olan saygımızdan dolayı, Türkiye'de, korsan yayıncılıkla ilgili en ciddî adımları atan hükümet bizim hükümetimizdir. İstanbul'da, gerek müzik yapımcılarını gerek sinema yapımcılarını, sektörün temsilcilerini, onları temsil eden meslek birliklerini, televizyonların sahiplerini, televizyonlarla ilgili sivil toplum örgütlerini bir araya topladık, Atatürk Kültür Merkezinde, 5-6 saat boyunca, bu konuda ne yapılması gerekiyor, ne yapılmaması gerekiyor konusunda fikir alışverişinde bulunduk ve bunun sonucu olarak, 5846 sayılı Yasa ile 3257 sayılı Yasa arasındaki çelişkilerden dolayı korsanla mücadele edilemediği hükmüne varıldı. Bu konuda yaptığımız değişiklik de, bugün yarın Büyük Millet Meclisinin önüne gelecek.

Biz, şuna inanıyoruz: Emek kutsaldır, her insanın farklı bir sermayesi vardır; bazı insanların parası sermayesidir, bazı insanların gayrimenkulu sermayesidir, bazı insanların entelektüel birikimi sermayesidir, kiminin sesi onun sermayesidir, bazı insanların ise tiyatral kabiliyeti sermayesidir. Bir insanın parasını çalmakla onun emeğini çalmak arasında hiçbir fark yoktur. Bu, sanata ve sanatçıya verdiğimiz saygının bir ifadesidir. Korsanla mücadeleyle ilgili de, sonuna kadar, ne yapılması gerekiyorsa yapacağız.

Telif hakları meselesinde, meslek birlikleri ile televizyoncular arasında çok ciddî bir kapışma vardır, radyolar arasında çok ciddî bir kapışma vardır. Meslek birlikleri diyorlar ki: "Siz bizim hakkımızı ödemiyorsunuz" Bakınız, bu meslek birliğinin üyelerinin hepsi bizim sanatçılarımızdır. Yine, İstanbul'da Golden Age Otelde 5 saat süren bir toplantıda, bugüne kadar âdeta kangren olmuş, çözümsüz hale getirilmiş olan bu meseleyi de çözme noktasına getirdik.

Değerli milletvekilleri, özetle şunu ifade etmeye çalışıyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi, sanatçıya, sanatkâra ve sanata değer veren, önem veren yüce bir kurumdur. "Muhalefet, sanatçıyı ve sanatkârı yüceltiyor da, onları tutuyor da, onlardan yana da, iktidar kanadı sanatçılardan yana değildir, sanata saygı duymuyor" şeklinde bir görüntü vermek Türkiye Büyük Millet Meclisinin mehabetine yakışmaz. Tekrar ifade ediyorum, hep birlikte, gerçekten, bizim hayatımızı renklendiren, anlamlandıran "zevki bediî" dediğimiz estetik zevklerimizin zemin bulmasını temin eden sanatkârlarımızı, sanatçılarımızı, tiyatro sanatçılarımızı, müzik yapımcılarımızı, sinema sanatçılarımızı, diğer sanat kollarına mensup bütün sanatkârlarımızı el üstünde tutmak, korumak ve kollamak zorundayız.

Bakınız, bu yaş sınırlamasıyla ilgili başka -biraz önce değerli arkadaşlarımdan Recep Bey isabetle temas etti- misaller de var. Mesela, bir maden ocağında günde birkaç kilo kömür tozu yutan insanla park bahçede çalışan insanı aynı yaşta emekli ederseniz haksızlık olur. Bir futbolcunun kaç yaşına kadar futbol oynayabileceği bellidir. Dolayısıyla bir bale sanatçısının, bir balerinin veya bir baletin kaç yaşına kadar icrayı sanat edebileceği bellidir. Elbette, 60 yaşında, 65 yaşında karakter rollerde oynayacak veya tecrübeli olduğu için koreograf olarak çalışacak sanatçılarımız vardır, onları da tutmak ve korumak boynumuzun borcudur. Bu açıdan  "bir taraf sanatkârdan yana, diğer taraf sanatkâra karşı" şeklinde bir görüntü verilmesi kesinlikle doğru değildir.

Bu düşüncelerle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 5 adet önerge vardır; önergeleri, geliş sırasına göre okutup, sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 7 nci maddesiyle eklenen geçici 213 üncü maddesindeki "iştirakçilerden" ibaresinin "40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan iştirakçilerden" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Fatih Arıkan

Fahri Keskin

 

Ordu

Kahramanmaraş

Eskişehir

 

Reyhan Balandı

 

Haluk İpek

 

Afyon

 

Ankara

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarıyla 5434 Sayılı Yasaya eklenen geçici 213 üncü maddenin son cümlesinin "bir yıl süreyle görevlerinde kalırlar" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

Ziya Yergök

Oğuz Oyan

 

İstanbul

Adana

İzmir

 

İzzet Çetin

Salih Gün

Hüseyin Ekmekçioğlu

 

Kocaeli

Kocaeli

Antalya

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

72 sıra sayılı kanun tasarının 7 nci maddesinin (a) bendindeki "yayımı tarihinden" kelimesinden sonra gelmek üzere "1 ay sonra" kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Erdoğan Özegen

Murat Yılmazer

Sabri Varan

 

Niğde

Kırıkkale

Gümüşhane

 

İsmail Bilen

 

Zeki Karabayır

 

Manisa

 

Kars

BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

72 sıra sayılı kanun tasarının 7 nci maddesinin (a) bendindeki "yayımı tarihinden" kelimesinden sonra gelmek üzere "2 ay sonra" kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Erdoğan Özegen

Murat Yılmazer

Sabri Varan

 

Niğde

Kırıkkale

Gümüşhane

 

İsmail Bilen

 

Zeki Karabayır

 

Manisa

 

Kars

BAŞKAN - Beşinci ve son önerge en aykırı önerge olduğu için, bu önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasanın 7 nci maddesinin aşağıdaki biçimde değiştirilmesini saygıyla dileriz.

"MADDE 7- 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 213- İştirakçilerden;

Kanunun yayımı tarihinde 60 yaşını dolduranlara 65 yaşın sonuna kadar bu kanun hükümleri uygulanmaz."

 

Haluk Koç

Haşim Oral

Mustafa Gazalcı

 

Samsun

Denizli

Denizli

 

Nejat Gencan

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Edirne

 

Malatya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini mi okutalım?..

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Önerge sahibi olarak söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yasa çıkarıyoruz; yasanın yayımından iki ay sonra, devlete yıllarını vermiş kimi insanları kapıya bırakıyoruz. O kişiler ki, yaşamlarını düzenlemek için hesap kitap yapmışlardır. Belki çocuk okutuyorlar, belki de çoluğuna çocuğuna, evine taksitle bir şeyler almıştır. Şimdi, siz, onu emekli ediyorsunuz ve aylığından yüzde 20-25 kesiyorsunuz.

Verdiğimiz önergeyle, hiç olmazsa, yasanın bir geçiş süresi olmasını öneriyoruz; yani, 60 yaşının üzerinde olan insanlara, 65 yaşına kadar çalışma izni verilerek.

Aslında, kazanılmış bir hak açısından bakıldığında, bütün çalışanların 65 yaşına kadar çalışması gerekir; çünkü, o düşünceyle memur olmuşlardır, kamuya girmişlerdir. Anayasanın eşitlik ilkesi de odur. Devletle öyle bir sözleşme yapmıştır; ama, şimdi, düşündük ki, o, sizin kabul edebileceğiniz bir şey değil; arkadaşlarla görüştük. Şimdi, daha kabul edilebilir bir şeyi öneriyoruz; diyoruz ki: "Bu yasanın bir geçiş dönemi olsun; yani, bir beş yıl daha insanlara bir çalışma hakkı verelim."

Değerli arkadaşlar, bakın, bugün 16 Mart, öğretmen okullarının kuruluşunun 155 inci yıldönümü. Millî Eğitim Temel Yasasında "öğretmenliğin bir ihtisas mesleği olduğu, yani uzmanlık istediği" söylenir. 155 yıl önce, bu düşünceyle, ilk öğretmen okulu da kurulmuştur. Bütün öğretmen okulu çıkışlılar bunu bilirler. Şimdi, yıllarını vermiş bir uzmanı, siz, 61 yaşına geldi diye ve bütün hesaplarını altüst ederek       -öğretmenlik yaparken, müfettişlik yaparken, yöneticilik yaparken, başka alanlarda çalışırken- dışarıya bırakıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, çıkaracağımız bu yasanın onur kırıcı bir yanı da: Kimilerine 65 yaşa kadar izin veriliyor; ama "benden izin al, ben istersem seni 65 yaşına kadar çalıştırırım" diyor hükümet. İşte bu olmaz! Yani, gebe bırakılarak "ben seni çalıştırıyorum -Demokles'in kılıcı gibi- her an sözleşmene son verebilirim" anlayışıyla, bir bürokrat çalıştırılamaz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, bu ifade çok yanlış bir ifade. "Gebe bırakmak" ne demek?..

BAŞKAN - Efendim, sayın konuşmacıya müdahale etmeyin. Söz isteme hakkınız var; yalnız, yerinizden müdahale etmeyin.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, zaten, devlet, nitelikli elemanlarını kaçırmaktadır. Biz, öyle yasalar çıkaralım ki, kamuda daha çok çalışsın, daha uzun süre çalışsın; ama, öyle bir ücret politikamız var ki, onlara öyle haklar tanımıyoruz ki, zaten, iş buldukları zaman dışarıya çıkıp gidiyorlar. Bakın, Batı'yı işimize geldiği zaman örnek alıyoruz, Avrupa Birliğini gösteriyoruz, piyasa ekonomisini en acımasız şekilde, öykünerek Türkiye'de uyguluyoruz; ama, iş, insan haklarına geldiği zaman, insanımıza tanınacak haklara geldiği zaman, bizim ülkemizde bu olmaz diyoruz. Örneğin -dün de söyledim- memurların bir toplusözleşme hakkı yok, eli kolu bağlı. Siz, birdenbire, bir sabah uyanıyorsunuz, biz şöyle bir yasa yapalım, onları emekli yapalım... Peki, nasıl dirensin size karşı; onun bir grev hakkı yok, bir toplusözleşme hakkı yok; ILO'nun bazı sözleşmelerinde bizim imzamız var, o hakları vermemişiz. O yüzden, bu yasanın bir geçiş dönemi olması gerekir diye düşünüyorum ve bunun, mutlaka tanınması gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, burada, sayın bakanlar dinamizmden söz ediyorlar. İşte, 61 yaşına gelmiş kişi artık çalışamaz, dinamizmi yoktur diyorlar, bir sağlık kurulu gibi rapor veriyorlar. Peki; diyelim ki, bale yapamaz; ama, yeni gelenlere öğretmenlik de mi yapamaz; onlara yol da mı gösteremez, onlara rehberlik de mi yapamaz?! Sen artık işe yaramıyorsun, bırak demek doğru mu?

 Bir sözcü diyor ki burada "ailesiyle yaşasın biraz da..." Değerli arkadaşlar, ailesiyle yaşamak için para gerekli, insan gibi yaşayacak bir ücret gerekli. Siz, onun ücretini artırmıyorsunuz.

Gelin, şöyle bir şey yapalım; 61 yaşında emekli ettiğimiz kişiye, 65 yaşına kadar çalışmış gibi emekli maaşı verelim, ikramiye verelim; eğer siz memura bir iyilik yapmak istiyorsanız bunu yapalım.

Değerli arkadaşlar, bu, 2 000 kişiyle sınırlı değil, söylenildiği gibi; bundan sonra kural olacaktır, bütün çalışanlar, 61 yaşına geldiğinde emekli olacaktır.

İnsanların yaşamı uzamaktadır. Siyasette bir sınır yok, başka alanlarda sınır yok. Şimdi, sizin verdiğiniz aylıkla, çoluğunu çocuğunu alıp, Avrupa'ya geziye mi gidecek, ülkeyi mi dolaşacak, nasıl bir yaşam olacak bu? O yüzden, bu yasanın bir geçiş süresi olması gerekir.

Önergemizin kabulünü diliyoruz; hepinize saygı sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasayla 5434 sayılı Yasaya eklenen geçici 213 üncü maddenin son cümlesinin "bir yıl süreyle görevlerinde kalırlar" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Kemal Kılıçdaroğlu

 

 

 

(İstanbul)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi açıklamak üzere; buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

Süreniz 5 dakikadır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanatçılarla ilgili olarak sözlerime başlarken yaptığım açıklama Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan tepki almıştı; fakat, benden sonra konuşan değerli milletvekili -ki, teşekkür ediyorum- ve eski Kültür Bakanımız, sanatçıların bu ülke için ne kadar önemli olduğunu vurguladılar. Kendilerine yürekten teşekkürümü bir borç biliyorum ve ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bir yanlışlık yapıyoruz. Yanlışlık da şu...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Demin de aynı şeyleri söylediniz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - İshal olduysanız bir şey diyemiyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Demin de aynı cümlelerle başladınız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ama, sonunu dinlemiyorsunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Dinliyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Dinliyorsanız sorun yok.

Değerli arkadaşlar, yanlışlığımız şu: Diyoruz ki kişiye, zorunlu emeklilik yaşını 61'e indiriyoruz. Oysa, 65'e çıkardığımız zaman sorun oluyor. İşçiler için 58-60 yaş limiti getirildi. Dolayısıyla, burada, biz, kişilerin lehine bir düzenleme yapıyoruz... Yanlışlığımız bu ifadede. Neden bu ifadede; 65 yaş, zorunlu emeklilik yaşı; ama, kişiler isterse çok daha önceden emekli olabilirler. 58-60 yaş, işçiler için zorunlu bir emeklilik yaşı değil, emekliliğe hak kazanma yaşı. Eğer, işçi isterse 60 yaşına, 70 yaşına, 80 yaşına kadar çalışabilir; yeter ki bir işveren bulabilsin; ama, kamuda 65 yaştan sonra, biz, istesek de çalıştıramayız. Ben, bu ayırımı ifade etmek için ve bunun yanlış anlaşıldığını söylemek için dile getirdim sayın milletvekilim.

Şimdi, bu önergede şunu söylüyoruz: 61 yaşını dolduran kişiye iki ay içinde kamudan ayrıl diyoruz. Bizim söylediğimiz de şu: Buna iki ay içinde hemen ayrıl demeyelim; yani, bu kişiyi zaten emekli edeceğiz; hiç değilse, kendisini hazırlaması, varsa, yapmış olduğu bazı programları yerine getirmesi... Bir yıllık bir süre verelim; bir yıl içinde emekli olabilsin.

Bu, tabiî, kabul olur veya olmaz; ama, bir insanın kazanılmış hakkını elinden alıyorsunuz, iki ay içinde kapının önüne koyuyorsunuz. Bunun, insan haklarıyla, hukukla, eşitlikle, sosyal devlet anlayışıyla bağdaşır yönünün olup olmadığını, sizin takdirlerinize bırakıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

72 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesinin (a) bendindeki "yayımı tarihinden" kelimesinden sonra gelmek üzere "2 ay sonra" kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Erdoğan Özegen

 

 

 

(Niğde)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, önergemizi çekiyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

72 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesinin (a) bendindeki "yayımı tarihinden" kelimesinden sonra gelmek üzere "1 ay sonra" kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Erdoğan Özegen

 

 

 

(Niğde)

 

 

 

ve arkadaşları

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, önergemizi çekiyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 7 nci maddesiyle eklenen geçici 213 üncü maddesindeki "iştirakçilerden" ibaresinin "40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan iştirakçilerden" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Eyüp Fatsa

 

 

 

(Ordu)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, çoğunluğumuz bulunmadığı için katılmamız mümkün değil; ancak, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım, yoksa...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde bu şekliyle, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının 61 yaşını doldurmuş veya dolduracak olan bütün iştirakçilerini kapsar şekilde düzenlenmiştir.

Getirilmek istenen hüküm ise, 6400 ve daha yukarı ekgöstergeli görevlerde bulunanlardan, kanunun yürürlüğe girdiği tarihte ve daha önce 61 yaşını dolduran veya iki ay içinde dolduracakların görev sürelerinin uzatılıp uzatılmayacağının tespiti ve görev süresi uzatılacaklar için Bakanlar Kurulu kararı çıkartılabilmesi için asgarî bir süre ihtiyacı nedeniyle sevk edilmiştir.

Madde metninin, bu ihtiyaca cevap verecek şeklide "40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan iştirakçiler" ibaresinin eklenmesi suretiyle düzeltilmesi uygun olacaktır.

BAŞKAN - Efendim, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 7 nci madde, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 214.- Bu Kanunun getirdiği 61 yaş haddi nedeniyle bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte emekliye sevkedilenler hakkında Ek 68 inci maddenin birinci fıkrasında öngörülen iki yıllık süre aranmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Tomanbay; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8 inci maddesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum. İki günden beri, bu kanun tasarısı hakkında konuşuyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, tasarının sakıncalı pek çok yönleri hakkında, sizleri, muhalefet olarak, uyarmaya çalışıyoruz; ama, ne yazık ki, şu ana kadar uyarılarımızın hiçbirisini dikkate aldığınızı görmedik ve bu yasa tasarısıyla da Türkiye'ye, ne yazık ki, çok büyük bir olumsuzluk, kötülük yapıldığını, ben, burada, tekrar, bu konuşmamla vurgulamaya çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, acil çözüm bekleyen binlerce sorunla şu anda kaynamakta. Televizyonlarının başında bizleri izleyen milyonlarca vatandaşımız, kendilerini mahveden, kendilerini üzen, sıkıntıya sokan birçok soruna burada çözüm aramak yerine, sizlerin iki günden beri Türkiye'yi gereksiz yere meşgul eden, Türkiye'nin acil sorunlarıyla hiçbir ilgisi olmayan bir yasa tasarısıyla meşgul olmaktalar.

Bakın, şu anda televizyonlarının başında bizleri izleyen milyonlarca köylümüz, doğrudan gelir desteğinin nasıl ödeneceği konusunda, sizlerden, bizlerden açıklama bekliyorlar; o konuda hiçbir çalışma yok. Milyonlarca köylümüz, ucuz mazot bekliyor, ucuz gübre, ucuz tohumluk bekliyor. Bu yasa tasarısı, bu sorunların hiçbirisine çözüm getirmiyor.

Yine, sokaklarda milyonlarca işsizimiz, iş bulabilmek için çırpınıyor. Sokaklarda milyonlarca işsizimiz, evindeki çocuğuna, hanımına, eşine bir çorba parası getirebilmek için iş aramak durumunda; ama, bu yasa tasarısı, bu soruna da çözüm getirmiyor.

Yine, televizyonlarının başında bizlere merakla bakan milyonlarca memurumuz, işçimiz, kendilerini açlık sınırında yaşatan o ücretleri, o maaşları yükseltecek kanun tasarılarını burada beklerken, bu tasarı ona da çözüm getirmiyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin devasa sorunları var. Bugün, Irak sorunuyla ilgili olarak, Türkiye'nin işgal altına girmeye başladığını hepimiz görüyoruz. Bu tasarı, Türkiye'yi işgal altına sokacak bu soruna da çözüm getirmiyor. Televizyonlarının başında milyonlarca vatandaşımız, dışpolitikadaki devasa sorunlara çözüm ararken, Türkiye'nin temel sorunlarına hiçbir şekilde çözüm getirmeyen, 2 000 memurumuzu, Türkiye'nin 2 000 akil adamını işten çıkarmaya çalışan bu ilginç tasarıyı sizlerden dinliyorlar, izliyorlar.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarıyla ardı arkası kesilmeyen zamlara çözüm getirmek söz konusuyken ya da AKP iktidarıyla birlikte hızla yükselmeye başlayan enflasyon oranını düşürmek için çeşitli tasarıları buraya getirmek gerekirken, bu sorunlara çözüm getirmeyecek, Türkiye ekonomisine hiçbir şekilde katkıda bulunmayacak; aksine, Türkiye ekonomisine çok büyük verimlilik getirme durumunda olan 2 000 dolayındaki akil adamı, deneyimli, tecrübeli adamı işten çıkarmaya çalışan, Türkiye ekonomisine, verimliliğine darbe vuracak bu tasarıyı, burada, milyonlarca vatandaşımıza, ne yazık ki, izlettiriyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, Türkiye'nin devasa sorunlarının hiçbirine çözüm getirmiyor; AKP iktidarının bu devasa sorunlardan kaçtığını ve insanlarımızı, hiç olmadık, gereksiz sorunlarla meşgul ettiğini çok açık ve net bir şekilde gösteriyor. Yazık bu millete, yazık bu ülkeye!..

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, sadece, sizlerin, AKP iktidarının kadrolaşmasına izin verecek bir tasarı olarak karşımızda. Buna "hayır" diyebilecek olanlarınız vardır içinizde; ama, bakın, sizlere çok açık, net bir şey söylemek istiyorum: Bu tasarı gelirken -içinizde mutlaka birkaç kişi vardır - kaç AKP milletvekili kalkıp da bu tasarının gerekçelerini ayrıntılı inceledi? Kaç AKP milletvekili kalkıp da dünyadaki benzer tasarıları görüp, acaba bu tasarı ne kadar doğru bir tasarıdır diye çalışma yaptı? Ben sizler için yaptım. Ben, dün gece kalktım, uyumadım, siz AKP'li milletvekillerine bilgi vermek için geceyarısı internete girdim.

MAHMUT KOÇAK (Afyon) - Sağ olun.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Elbette sağ olun... Bunlardan lütfen yararlanın sayın milletvekili. Burada, Cumhuriyet Halk Partisi muhalefet görevi yapıyor ve sizlere doğruları aktarıyor. Bu doğrulardan lütfen ders alın. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, dünyada hiçbir ülkede, gelişmiş ülkede 61 yaşta zorunlu emeklilik yoktur. Bugün, artık, hiç emrinden çıkmamaya başladığınız o Amerika Birleşik Devletlerinin ilgili yasalarını, bakın, sizlere göstereyim. Amerika Birleşik Devletlerinin -biliyorsunuz, artık, her attığınız adımı Amerika'yla atıyorsunuz- yurt dışında görevlendirmeyle ilgili -foreing cervice@; 1980 yılında çıkmış- zorunlu emeklilik yaşı 65. Yine, Amerika'da...

MAHMUT KOÇAK (Afyon) - Ortalama yaş 65...

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Hepsini söyleyeceğim, bekleyin efendim. Bakın, hepsini çıkardım, size veririm. Hiç, hiç öyle...

MAHMUT KOÇAK (Afyon) - 66'ya 61.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Bakın, size tasarıları getirdim.

Yine, sosyal hizmetle ilgili çalışmalarda zorunlu emeklilik yaşı 65.  Yine, Amerika Birleşik Devletleri -resmî belgeler bunlar- sosyal güvenlik programları 70'e çıkarıyor. "70 yaşına kadar isterse emekli olur, isterse olmaz" diyor. Hepsi burada. Yine, girmeye çok çalıştığınız Avrupa Birliğinin ilgili yasaları, alın burada. Bakın, Danimarkasından İngilteresine, İtalyasından Fransasına hepsinde zorunlu emeklilik yaşı 65'ten 70'e çıkarılmaya başlanmış. En temel insan hakları... Sizler emeklilik yaşını 65'e, 70'e çıkarırsınız; ama, vatandaşlar onu isterlerse kullanırlar, isterlerse kullanmazlar.

Demin, değerli bir milletvekiliniz çıktı, sanki, 65 yaşına kadar çalışma hakkı olan, Türkiye'nin yıllardan beri deneyim kazanmış o insanlarına bir hak verdiğini iddia etti. Bırakın, o hak zaten onlarda var; 65 yaşına kadar isterlerse çalışır, istemezlerse çalışmazlar. Siz burada verilen bir hakkı gasp ediyorsunuz, verilen bir hakkı ellerinden alıyorsunuz; yazık değil midir?! (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, sizlere çok hoş bir anekdot anlatmak istiyorum: Bakın, bu tasarı, gerçekten, Türkiye'ye büyük darbe vuracak. Sizler, gerçekten, Türkiye'nin temeline dinamit koyacak bir tasarıya, burada destek oluyorsunuz.

Yıllar boyu başarılı çalışmalar yapmış yaşlı bir bilgine gelip sormuşlar, demişler ki: "Başarınızın altında yatan sır nedir?" "İki sözcük" demiş. "Nedir o iki sözcük?" demişler. "Doğru kararlar" demiş. "Peki, o doğru kararları nasıl aldınız?" demişler. "Tek sözcük" demiş. "Nedir o tek sözcük?" demişler, "tecrübe" demiş, "deneyim" demiş. Arkasından sormuşlar: "Peki, o deneyimi, o tecrübeyi nasıl elde ettiniz?" Yine "iki sözcük" demiş "yanlış kararlar."

Değerli milletvekilleri, insanlar yanlış yapa yapa doğruya ulaşıyorlar. Yanlış yapmak da gençlik yıllarında oluyor ve belli bir yaşa gelmeden olgunluk kazanılmıyor ve sizler, şimdi, yanlış yaparak tecrübe kazanmış ve tecrübeleri sonucunda da, Türkiye'ye hizmet etme konusunda en verimli çağına gelmiş 2 000 insanımızı, Türkiye'ye en verimli çağlarında katkıda bulunacak 2 000 insanımızı, ne yazık ki, üretimden alıyorsunuz, ne yazık ki, üretimden çekip, Türkiye'nin verimliliğine darbe vuruyorsunuz ve bunu yaparken de, sadece kadrolaşma açısından yapıyorsunuz. Yazıktır buna, yazıktır ve günahtır; ama, tabiî, ne diyelim ki, yine de bizim muhalefet olarak, burada, iki gündür, bu konuda, sizlere yapmaya çalıştığımız uyarılarımızı -yine şimdi sizlerden gördüğüm gibi- hiçbir şekilde ciddiye almadan, gülerek dinliyorsunuz. Halbuki, bir miktar ders almaya çalışsanız, acaba muhalefetin dedikleri de doğru mudur deseniz, işte, bu ülkeye o zaman hizmet etmeye başlamış olacaksınız.

Değerli milletvekilleri, demin, Sayın Bakan Unakıtan gerçeklerden söz etti "emekli olacakların zararları çok küçük, birkaç yüzmilyon lira zararları olacak; bu da çok büyük bir zarar değil" dedi. Bakın, bu konu, bu kadar basite alınabilecek bir konu değildir. Bu konu, sadece, 60 yaşına kadar Türkiye'ye hizmet etmiş, Türkiye'ye katkıda bulunmuş insanlarımız, 50 000 000-100 000 000 lirasıyla değerlendirilecek kadar basit bir konu mudur?.. Demin, anekdotta da anlattığım gibi, bu insanlarımız, Türkiye'ye tam verimli olacakları bir çağda üretimden çekiliyorlar.

Değerli Bakan, gerçekler, demin burada gösterdiğim, internetten çıkardığım belgelerde olduğu gibi, dünyada çok daha farklı. 70 yaşlarına, 65 yaşlarına kadar insanlar çalışıyorlar ve bu insanlarımız, bu verimlilikleriyle Türkiye'ye katkıda bulunacaklar. İşte, esas bu açıdan Türkiye'ye büyük zarar veriyor bu tasarı. O insanların sadece 50 000 000 liralarını, 100 000 000 liralarını alarak "bu da küçük bir zarardır, büyük zarara girmiyorlar" diyerek açıklanacak bir kayıp değildir. Bu yasayla, Türkiye ekonomisi, büyük...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın hatip, konuşmanızı lütfen tamamlayın.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN - Kürsüden ayrılmadan önce de, Başkanlığın 67 nci maddeye göre bir talebi vardır; o hususu size açıklayacağım.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Peki efendim; teşekkür ediyorum.

Dolayısıyla, bu tasarı, Türkiye'nin ekonomisine büyük darbe vuracak bir tasarıdır. Emekli olanların kaybedecekleri sadece 50 000 000 liralarla, 100 000 000 liralarla açıklanacak bir zarar değil; aksine, Türkiye'nin en büyük sorunlarla karşı karşıya olduğu bir dönemde, akil adamlarımızın aklına, akil adamlarımızın deneyimine, tecrübesine gereksinim duyulan bir dönemde, onların deneyiminden, tecrübesinden uzaklaşılacağı için getireceği büyük zararlara katlanılacak, Türkiye'nin verimliliğini etkileyecek bir tasarıdır.

Değerli milletvekilleri, hiç sıkılmadan saydım; özellikle AKP Grubunda 61 yaşını geçmiş 23 milletvekili var. Bu 23 milletvekili...

AHMET YENİ (Samsun) - Sizde kaç kişi var?!

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Biz karşıyız, onun için bizi söylemiyorum. Sizin, bu 23 milletvekili ve 60 yaşına yaklaşmış olanlarla birlikte 35-40 çok değerli milletvekiliniz var. Bunlar, hasbelkader, milletvekili olarak buraya geldiler; milletvekili olmasalardı, şu anda, belki devlet dairelerinde çok önemli görevler yapıyor olacaklardı. Peki, şimdi, sizler, kendinizi o görevlerden uzaklaştırmaya çalışan bu tasarıya nasıl oy vereceksiniz?! Sizler, şu anda, görevlerinden almaya çalıştığınız insanların yerinde olabilirdiniz. Lütfen, burada, bu gerçeği de dikkate alarak, bu yasa tasarısına destek olmayın.

Bu düşüncelerimle, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tomanbay, konuşmanız sırasında, Türkiye'nin işgalinden bahsettiniz, konuşmanız sırasında "emrinden çıkmadığınız Amerika Birleşik Devletleri" cümlesini kullandınız. Bu hususta, bir milletvekilimizin... İçtüzüğün 67 nci maddesine göre bu hususu tavzih etmenizi, bu noktada da, kesinlikle, bu ifadelerin, bu Meclise ve Türkiye Cumhuriyetine yakışmadığını ifade ediyorum. Lütfen, sizden beklenen şekilde düzeltmenizi rica ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Efendim, teşekkür ediyorum.

Elbette, kastımı aşan bir söz olduysa sözümü geri alıyorum; ama "Amerika Birleşik Devletlerinin emrinde" demeyi istememiştim, Amerika Birleşik Devletlerinin yakın işbirliğiyle pek çok çalışma yapılıyor, onu kastetmiştim, o düşüncelerimi ifade etmiştim. O çerçevede, yine, basına da yansıyan pek çok çerçevede "Türkiye işgal altına alındı" gibi basında da pek çok söz var, onları kastetmiştim; ama, eğer, öyle, yanlış anlaşıldıysa, elbette ki, o yanlış anlamayı tavzih ediyorum.

Teşekkür ediyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tomanbay.

Şahıslar adına söz isteği var.

Şahsı adına ilk söz, İstanbul Milletvekili Recep Koral'a aittir.

Sayın Koral; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvelki arkadaşımız -Değerli Başkanımız, tabiî ki, düzeltme ihtiyacı hissetti- konuşmanın akışı içerisinde kendini kaptırdı sanıyorum, Türkiye'nin işgal altına girmekte olduğunu söyledi. Bu Meclis burada olduğu müddetçe, buna, kimsenin cesaret edemeyeceğini hep birlikte biliyoruz, geçmişte bu Meclis yaşattı bunu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yine, iğneleme ve sataşmada bırakmıştım sözümü. Onunla ilgili, özellikle ben de dahil bütün hatiplerden istirham ediyorum; yani, ben, gıdıklayacağım diye buraya geliyor, ikili ifadede, arkadaşımız öyle söylemişti bana -ismini vermiyorum, kendisi bilir- tabiî ki, bu sefer sataşmalar oluyor. Mikrofon bende olunca da, sataşanları bir güzel benzetiyorum. Eğer, bu, bana yakışıyorsa, devam edeyim. Ben yakışmadığı kanaatindeyim. Bunu bir hatırlatma olarak kaldığım yerden bitiriyorum.

Amerika'yla olan ilişkilerde de, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlara, bugüne kadar verdikleri destekten ve yaptıkları muhalefetten dolayı teşekkür ediyorum; ama, Amerika'yla ilgili ilişkilerde iyi ki AK Parti iktidarı var dedirten bir uygulama var. Biliyorsunuz, tezkere, sizin de arzunuz doğrultusunda burada kabul oyu almadı; bunu hep birlikte yaşadık. Bunun takdiri varken, buradan, gelip, böyle sözlerle değerli milletvekili arkadaşlarımızı rencide etmeye ve tahrik etmeye çalışırsanız, elbette, buraya gelmiş milletvekili öyle küçük tahriklerden dolayı karar değiştirecek değildir; ama, yine de, alınmalar olur kanaatindeyim. Bu Meclis iradesine hep birlikte saygı göstermeye devam edeceğiz değerli kardeşlerim.

Kadrolaşmayla ilgili de, yerimde otururken, hepinizin bildiği, iki körün dolma yeme hadisesi geldi aklımıza.

GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Dün anlattınız onu...

OYA ARASLI (Ankara) - Böyle şeylerle meşgul etmeyin Yüce Meclisi lütfen; burası fıkra anlatma yeri değil!

RECEP KORAL (Devamla) - Körler birlikte dolma yerken  -biliyorsunuz, uzatmayayım, vaktim de az- bir tanesi ikişer ikişer yiyince, diğeri de söylüyor... İşte, kadrolaşma hadisesi, değerli arkadaşlarım, bu iki körün dolma yeme hadisesine benziyor. Onun için, bu konu fevkalade istismar edilen bir konudur, böyle bir şeyin olmadığını herkes bilir. Gelip de, ikide birde kadrolaşma demeyiniz. İstediği kanunu çıkaracak, istediği kadrolaşmayı yapacak bir grup var burada; ama, böyle bir yola bugüne kadar gitmemiştir, bundan sonra da gitmeyecektir.

Emekli olacaklar, bizim saygı duyduğumuz devlet memurlarıdır; ancak, yerlerine gelecekler de devlet memurlarıdır ve kendilerini yetiştirmiş insanlardır, oraya gelmeye hak kazanmış, o mevkie layık olan insanlardır. Niçin, gidenlerin lehinde konuşurken, gelenlerin aleyhinde konuşuyoruz! Her ikisine de saygı duyuyoruz, her ikisini de destekliyoruz; dışarıdan gelmiyorlar. Devletin de birikimi vardır. Yani, bir memur bir makama geldiğinde, o makamı istediği gibi kullanabilir mi; elbette -devletin birikimi var- devletin birikiminden yeni gelen de istifade edecektir. Bu manada, bir kere daha değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Ayrıca, değerli arkadaşlar, yeni yetişen nesli, ben -büyüklerimize saygı duyarak- biraz daha fazla takdir ediyorum; çünkü, çağın teknolojisinin getirdiği yeniliklerle birlikte yetişiyorlar, onları en iyi şekilde kullanmayı öğreniyorlar. Onlara, sadece yeni işe girme değil, hayatlarının 40'larında, 50'lerinde, 60'larında imkân verme de söz konusudur. Bu noktayı bir tarafa bırakıp, sanki, 61 yaşın üzerinde giden makam sahibi memurumuzun yerine, 20-25 yaşında birinin geleceğini değerlendiriyoruz; böyle bir şey söz konusu değil, 40, 50, 60 yaşlarına yaklaşmış ve çağın teknolojisiyle kendisini yetiştirmiş, yine, devlet memurlarımızdır.

Değerli arkadaşlar, yetkinin, tabiî ki, Bakanlar Kurulunda olmasıyla alakalı da... Birçok uygulamayı Bakanlar Kuruluna veren bir Meclis, sadece belli sayıda görevi nedeniyle bulunması gereken... Kişiliği nedeniyle demiyorum; kişiliği nedeniyle bir yetki kullanılırsa, hep beraber karşısında dururuz; ama, görevin gerektirdiği bir uzatma söz konusu olursa, elbette Bakanlar Kuruluna yetki verilecektir; bundan tabiî ne olabilir.

Bir yanda, devlete yıllarını vermiş insanları kapıya bırakma anlayışı diye takdim edilen bir anlayış; ama, bana göre de, devletimizin, kendisine bu kadar hizmet veren memurlarına, kalan ömürlerini, kendilerine harcama imkânı veren bir anlayış. Herkes, inanıyorum ki, bunlara da sorsanız, bu ikincisini tercih eder.

Değerli arkadaşlar, memurlar, işçilerden farklı olarak, bugünkü duruma göre 65, tasarı kanunlaşırsa 61 yaşından evvel de emekli olabilirler, doğrudur, mevcut uygulamada var; ancak, tasarı kanunlaşırsa, 61 yaşında olan bu kardeşlerimiz, bu memurlarımız, mutlaka bir mevki ve makam sahibidirler. Hangimiz, makamı, mevkiî bırakabiliriz, Allahaşkına söyleyin?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RECEP KORAL (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

RECEP KORAL (Devamla) - Hangimiz, makam ve mevkileri bırakıyoruz; kendimizi, çalışma hayatına o kadar kaptırıyoruz ki, bu makamlardan uzaklaşmak hiçbirimizin aklına gelmiyor ve kendimizi yıpratma pahasına devam ediyoruz.

Devlet memurluğundan sonra siyaset yapar, danışmanlık yapar ve kendisinden istifade edecek insanlar, mutlaka onları bulur; ama, ne olur, biz, bu makamları zamanında bırakmayı öğrenelim.

Makam ve mevkileri, inanın, bizden daha iyi dolduracak çok sayıda yetişmiş insan var bu ülkede.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koral.

İkinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Yahya Baş'ındır.

Buyurun Sayın Baş.

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, vazgeçtim.

BAŞKAN - Üçüncü söz sırası, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç'un. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Maliye Bakanımızın sözleriyle ilgili bir düşüncemi sizlerle paylaşmak üzere istedim, o açıdan söz aldım.

Sayın Maliye Bakanımızın, yaptığı veciz konuşmalardan, böyle, çok değişik uzmanlık alanlarında geniş bilgisi olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Bu arada, demin sanatçılarla ilgili yaptığı konuşma, şahsen beni, bu arada, tahmin ediyorum, içinizden birçok arkadaşımızı, birçok yurttaşımızı biraz üzdü, biraz yaraladı ki, Kültür eski Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik, söz alıp, tekzip edercesine bir konuşma yapma gereği duydu ve sanatçıları, gök kubbedeki yıldızlara benzetti; kendisine teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, sizlerle bir konuyu paylaşacağımı söylemiştim. Samimî bir arkadaşınız olarak şunu ifade ediyorum: Ne olur, Sayın Maliye Bakanı söz almak istediğinde, böyle, çok yoğun alkışlarla, tezahüratla kendisini taltif etmeyin; kendisini -buraya yürüyüşündeki edadan da belli olarak- hata yapmaya zorluyorsunuz, gaf yapmaya zorluyorsunuz; Sayın Maliye Bakanımız gerçekten çok sevimli; ama, hata yapmaya zorluyorsunuz. Ben, bu konuda, sizin kendisini alkışlamanızı, biraz -mecazî anlamda- kendisini toplum önünde zor durumda bırakması muhtemel olan uyarıların şiddetini yansıtıyor olarak algılıyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Alkışlamayı bize bırak.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Yeni, biz sizinle Samsun'da hesaplaşırız, orası ayrı; orası yeri.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanı, gerçekten, böyle yoğun taltif etmeyin, gaf için teşvik etmeyin; sonra, telafisi için, Meclisin prestijinin kurtarılması ya da düzeltilmesi için, bir başka sayın bakana veya Meclisteki diğer sözcü arkadaşlara söz hakkı doğuyor. Şahsen ben, bundan sonra, bu konuda duyarlılık göstereceğinize inanıyorum.

Şimdi, konuyla ilgili olarak bir bölüm söyleyeceğim, belki de konuşmamı zamanından önce bitireceğim.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bir başka hatayı da Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak biz yapıyoruz. Dünyada ilk kez emeklilerin aylıklarından sağlık primi kesilen bir ülke haline getiriyoruz Türkiye'yi; dünyada tek örnek oluyoruz. Aslında, burada getirdiğiniz mantık, hemen peşinden başka bir açılım yapmayı da gerektiriyor; o mantığı da sizinle paylaşmak istiyorum. Emeklinin yaşı ilerledikçe, ortalama yaşam süresinin üzerine çıktığı oranda, isterseniz, gelin, burada bir karar alalım; çünkü, bu insanların sağlık giderleri artacak, yüzde 1 oranındaki bu kesinti payını artıralım; aynı mantıktan hareket ediyorum, sizin mantığınızdan. Bir şey daha ekleyelim bir ek maddeyle; eğer, emekli olup da erken ölenler varsa, ödeyemedikleri bu sağlık primlerinin birikmişini de ölüm tazminatı olarak alalım.

Saygı duyuyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 8 inci maddesiyle düzenlenen geçici 214 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Bunlardan 30 yıllık fiilî hizmet süresini doldurmamış olanlara, bir kereye mahsus olmak üzere, bir aylık tutarında ek emekli ikramiyesi verilir."

 

Hasan Aydın

Erdal Karademir

Mehmet Kartal

 

İstanbul

İzmir

Van

 

Mehmet Sevigen

Mehmet Sarı

Soner Aksoy

 

İstanbul

Osmaniye

Kütahya

 

 

Burhan Kuzu

 

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN- Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, çoğunluğumuz olmadığı için katılmamız mümkün değil, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Katılıyorsunuz.

Önerge sahipleri açıklayacak mı, gerekçeyi mi okuyalım?

HASAN AYDIN (İstanbul)- Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Erken emeklilik nedeniyle ilave bir imkân sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, sayın milletvekilleri, 8 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 8 inci madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- Bu Kanunun 1 inci maddesi 15.4.2003 tarihinde, 6 ncı maddesi 1.4.2003 tarihinde, diğer maddeleri ise  yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz istekleri var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son iki maddesini görüştüğümüz bir tasarı söz konusu. 9 uncu maddede, bir anlamda, bu tasarının geçmiş maddelerini de bir gözden geçirmek üzere söz aldım. Aslında, bu tasarıyla -yasalaşması beklenecek; ama, belki de, tekrar Meclisin önüne de gelmesi beklenebilecek bu tasarıyla- Türkiye'de, çalışanların hakları itibariyle yeni olumsuzluklar devreye sokulmaktadır.

Bir kere, biraz önce belirtildi; 6 ncı maddeyle getirilen sağlık katkı payıyla -ki, dün de belirtmiştim- emeklilerinden sigorta pirimi alan tek dünya ülkesi olacağız. Bakınız, size bir şey hatırlatayım: Emekli aylıklarına haciz dahi getirilemez arkadaşlar; emekli aylıklarından ne vergi alınır ne prim alınır ne haciz getirilebilir. Siz, burada bir ilke imza atıyorsunuz. Bunu, burada, bizim de önerimizle getirilen, bu emekli ettiklerimize bir aylık fazla ikramiye vermek çözmez; bu, bir teselli mükâfatı; bu, düzeltmez. Yani, burada, biraz önce bizim de katıldığımız, aslında, bizim önerdiğimiz bu önergeyle bu işi düzeltemeyiz. Burada, haciz dahi getirilemeyen korunmuş bir emekli aylığına siz prim getiriyorsunuz. Bunun yanlış olduğu konusunda kendi hükümetinizi uyarmıyorsunuz, bu yanlışa ortak oluyorsunuz.

Sevgili arkadaşlarım, bakınız, biraz önce, burada, AK Parti İstanbul Milletvekili değerli bir arkadaşımız iki kez söz aldı -buraya gelen aklına geleni, ağzına geleni söylüyor- ve "bilgiyle konuşmak gerekir" dedi ilk konuşmasında ve bize burada şu bilgiyi verdi: "Hak sahipleri lehine bu düzenleme yapılıyor, 65 yerine 61'de emekli oluyor." Yani, eğer, bu kadar bilgiyle Meclisi aydınlatıyorsa vay halimize sevgili arkadaşlar, vay halimize!.. Bu, burada, dünden beri tartışılan bir şey. Kaç kişi söz aldı, söyledi. Burada siz, zaten emeklilik hakkını kazanmış olanlara, 61 yaşında olanlara, ne yapıyorsunuz "sen 65 yaşına kadar çalışamazsın" diyorsunuz, yani, çalışma hakkını elinden alıyorsunuz. O insan 61 yaşında zaten emeklilik talebinde bulunma hakkını elde etmiştir. Yani, bilgi vermek için, ilk önce, bilgi sahibi olmak gerekir. Yani, ilk önce okuduğumuzu anlamak gerekir. Burada bu kadar algılama sorunu olan bir yasa geçiyorsa, sorun var arkadaşlar, Meclisin çalışmasında sorun var. Lütfen, bu kürsüye gelip de akıl satanların, en azından, biraz bilgi edinmesini rica ediyoruz.(CHP sıralarından alkışlar)

Burada, emekliliği hak kazanma yaşını indirmiyoruz. Burada, çalışanların yaş haddinden emekli olma yaşını aşağıya çekiyorsunuz, onlara çalışamazsınız diyorsunuz. Bakın, bir başka şey daha yapıyorsunuz. Anayasanın 7 nci maddesini okuyalım, Anayasanın 7 nci maddesi şunu söylüyor: "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." Siz, bu yetkiyi devrediyorsunuz. Siz, bu yetkiyi kime devrediyorsunuz; yürütmeye devrediyorsunuz. Diyorsunuz ki : "Ey yürütme, biz bu yaşı 65'ten 61'e indirdik; ama, sen, uygun gördüğün şekilde, keyfine uygun olarak bunu 61 olarak uygulayabilirsin". Yani, biz ne yapıyoruz burada; yasama yetkimizi devrediyoruz. Anayasaya aykırı bir işlem yapıyoruz. Biz bunu Anayasa Mahkemesine götüreceğiz, açık söyleyeyim; Anayasaya aykırı bir işlem yapıyorsunuz. Üstelik, siz, sınırları net, açık, anlaşılabilir olmayan bir yetki devrediyorsunuz. Hangi meslek grubunda, hangi yaş; 65'ten kaça çekeceksiniz, 63'e mi, 62'ye mi, 64'e mi, 61'e mi; hangi meslek grubunda, nasıl yapacaksınız? Yani, burada sınırsız ve belirsiz bir yetki devretmektesiniz ve bunun farkında değilsiniz. Anayasanın 7 nci maddesi... Bu, Meclisin haklarını gasbetmek anlamına gelir. Meclis, kendi eliyle kendi haklarını yürütmeye teslim etmemelidir ve bir Anayasa hatası, suçu işliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, burada, bu yasanın çelişkilerine dikkat çekildi. Bu yasada deniliyor ki, aktuaryel denge. Biraz önce Sayın Kılıçdaroğlu söyledi, hangi aktuaryel denge? Türkiye'de aktif-pasif oranı çok bozulmuştur. Normalde 4 çalışana 1 pasif sigortalı düşmesi gerekirken, bu, 1,8'e 1'dir. Siz burada ne yapıyorsunuz, 65 yaşı 61 yaşa çekerek, bu    aktif-pasif dengesini Emekli Sandığı itibariyle bozuyorsunuz. Bu mu aktuaryel dengeyi savunmak?

Yani, hiç olmazsa bize tutarlı gerekçeler getirin de, biz de inanalım bari yahut da biz bunu getirdik, gerekçe falan yok, böyle istedik böyle oldu deyin; ama, hiç olmazsa yanıltıcı gerekçe söylemeyin, olmuyor. Bu Meclisin zekâ düzeyiyle alay edilmesin, bunu yapmayalım değerli arkadaşlar ve değerli hükümet.

Bakınız, ayrıca, Bakanlar Kurulunca, sübjektif ölçülerle, hangi kamu personelinin hangi süre 61-65 arasında çalışacağı yetkisini vermiş durumdayız -ki, bu dönecektir, Cumhurbaşkanından dönmezse Anayasa Mahkemesinden dönecektir- öbür taraftan, bu, Anayasanın 10 uncu maddesiyle bağdaşmayacağı gibi, 1966 yılında 811 sayılı Yasayla onayladığımız ILO'nun, İş ve Meslek Bakımından Ayrım Hakkındaki Sözleşme hükümlerine de aykırı bir düzenleme yapmış oluyoruz.

Bir başka şeyi söyleyeyim : Anayasanın 60 ıncı maddesi sosyal güvenlik hakkını düzenleyen madde itibariyle bakarsak, herkesin, sosyal güvenlik hakkının güvencesi altında olduğunu düzenliyor.

Şimdi, biz, burada, bir düzenleme yapıyoruz. Bu düzenleme, emeklilik yaşını ki, bu emeklilik yaşı herkes için bilinen bir yaştır. Yani, düşünün ki, memuriyette çalışanlar, 65 yaşında emekli olacaklarını düşünerek, bunu planlayarak çalışmaktadırlar; kendi hayatlarını buna göre düzenlemişlerdir, belki, mekân seçimlerini buna göre düzenlemişlerdir. Büyükelçidir, 60 yaşındadır; kendi büyükelçilik süresini, emekli olunca nerede yaşayacak, edecek, emekliliğinde nerede bir konut sahibi olacak, nasıl geçinecek... Bütün bunları, hayatını düzenlemiştir. Siz, birden bu insanlara "hayır, ben bir yasa getirdim, sen, şimdi, dört yıl önce emekli olacaksın" diyorsunuz. Yani, ona, yarınını güven içinde planlamış olan bu insana, buradan bir darbe indiriyorsunuz. Bu, Anayasanın 60 ıncı maddesi açısından, ciddî bir sorun teşkil etmektedir.

Bakın, ben size başka örnekler vereyim: Şimdi, 81 ilimizde vali var. Bu 81 valinin beşte 1'i 61 yaş sınırının üzerindedir. Daha ilginç bir şey söyleyeyim: En son valiler kararnamesiyle sizin atadığınız 10 vali 61 yaşın üzerindedir. Yani, ne yapmak istiyorsunuz?! Böyle devlet yönetimi olur mu?! Böyle kamu yönetimi olur mu?! Yani, burada, gerçekten, bizi şaşırtacak biçimde, devlet yönetiminde zafiyet gösteriliyor ve bu zafiyet, burada, her gün önümüze geliyor. Biz, açıkçası, eleştirmekten bıktık, yorulduk arkadaşlar; bu kadar olmaz! Lütfen, toplumun bütün kesimlerinin çıkarlarını düşünerek, keyfîliğe, kadrolaşmaya izin vermeyen bir anlayışla bunları düzenlemeyi öğrenelim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

Sayın Oyan -Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili olarak- bu Meclisin zekâ seviyesinin bu millete uygun olduğunu Başkanlık olarak ifade etmek istiyorum. O noktadaki sözlerinizi, ben, bir zühul olarak kabul ediyorum. Onu, aynı zamanda, millete bir saygısızlık olur diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, ben, bu tür açıklama ve gerekçelerle Meclisimizin zekâ düzeyiyle alay ediliyor diyorum. Ben, Hepimizi, bizi de kastediyorum; hepimizi kastediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Ben kendimi de kastediyorum; buna hakkımız yok.

BAŞKAN - Hükümet adına, Sayın Bakanımız Hüseyin Çelik, yerinden, söz istemişlerdir; buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Oğuz Oyan Bey, biraz önce yaptığı konuşmada "mevcut valilerin beşte 1'inin bu yaş sınırının üzerinde olduğunu" söyledi. Bakınız, Türkiye'de, merkez valileri de dahil olmak üzere, şu anda faal durumda bulunan valiler, kaymakamlar ve vali yardımcıları da dahil olmak üzere, aşağı yukarı 2 000 mülkî idare amiri var. Bu 2 000 mülkî idare amirinden bu 61 yaş meselesinden dolayı emekliliğe ayrılacakların sayısı sadece 42'dir; bunu arz etmek istiyorum. Verdiğiniz bilgi yanlıştır Sayın Oyan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, AK Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Mahmut Koçak konuşacaklardır.

Çalışma süremiz bitmek üzere, size de söz veriyorum; ondan sonra, ara vereceğim.

Sayın Koçak, buyurun.

Süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT KOÇAK (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, sözlerime başlarken, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan konuşan her arkadaşımızın Amerika saplantısını bir türlü anlayamadığımı ifade etmek istiyorum.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Anlarsın, anlarsın...

MAHMUT KOÇAK (Afyon) - Şimdi, onu demek isteyeceğim. IMF'yi Türkiye'ye getiren, davet eden ve ekonomik krizde Türkiye'ye kurtarıcı olarak, bir reçete olarak önerilen Dünya Bankasının tahsildarını kendi listelerinde gördükleri için bir kompleks içerisine mi giriyorlar acaba?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yine, o... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, sükûneti muhafaza edelim.

MAHMUT KOÇAK (Devamla) - 1 saniye değineceğim geçeceğim. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın hatip, lütfen, siz, Genel Kurala hitap edin, konu üzerinde konuşun.

MAHMUT KOÇAK (Devamla) - Ben, yine, Genel Kurula hitap edeyim.

Yine, acaba, Türkiye'nin 45 milyar dolar dışborcunu 115 milyar dolara yaslayıp, daha sonra da aranıza katılıp Parlamentoya giren o insandan dolayı mı bir kompleks içerisindesiniz; sürekli Amerika'yı gündeme getiriyorsunuz?! (CHP sıralarından gürültüler)

HARUN AKIN (Zonguldak) - Ne alakası var?!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Senin gibi kafalar getirdi!..

MAHMUT KOÇAK (Devamla) - Sizin kurtuluş reçeteleriniz, sizin bu ana kadar söylediğiniz şeyler, Türk insanının, yeni doğan bebeklerin bile, yabancıya 3 000 dolar borcunu teyit eden projelerdir, teyit eden konuşmalardır.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Onu sağcılar yapıyor, sağcılar...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sen, önce cumhuriyet tarihini oku!

MAHMUT KOÇAK (Devamla) - Tabiî, ben...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Gündeme gel, gündeme...

MAHMUT KOÇAK (Devamla) - Konuya geçeyim güzel arkadaşlarım. Yaş haddinin 65'ten 61'e indirilmesi meselesi nedeniyle 5434 sayılı Kanunun ek 68 inci maddesinde aranılan iki yıllık süreyi tamamlamayanların emekliliklerinde makam veya yüksek hâkimlik tazminatından yararlanmaları sağlanmakta; böylece, bu nitelikte çalışanların mağduriyetleri önlenmektedir.

Özetle, tasarıyla getirilen 61 yaş haddi, 5434 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinde hüküm altına alınan yaşlara uyumlu bir yaştır.

Ben, size, biraz önce Devlet İstatistik Enstitüsünden aldığım rakamları da söyleyeceğim. Burada, arkadaşımız, güzel istatistikler verdi, insanların Avrupa'da, Amerika'da kaç yaşında emekli olduklarını söyledi; ama, işin sadece tek boyutunu anlattı. Orada ortalama yaşama süresinin ne kadar olduğunu ifade etmezseniz, bunu, kamuoyuna güzel bir şekilde anlatmamışsınızdır; ancak, kamuoyunu yanıltmış olursunuz.

Şimdi, 2002 yılında, Türkiye'de, kadınlarda ortalama ömür 71 yaş iken, erkeklerde 69'dur. Hal böyleyken, tasarıyla getirilen 61 yaş haddi esas alındığında, bir kadın iştirakçi, ömrünün 61 bölü 71'ini, ömrünün yaklaşık yüzde 86'sını devlete çalışarak geçiriyor. Bir erkek iştirakçinin ise, ömrünün, yine, 61 bölü 69'unu, yüzde 88'ini çalışarak geçirdiği ortaya çıkacaktır. Bu oranlar, yine, biraz önce arkadaşımızın söylediği -Danimarka'da, Almanya'da, Yunanistan'da, İspanya'da ve İngiltere'de- Avrupa ülkelerinin sahip olduğu oranların da üzerindedir. Bu oran, Danimarka'da yüzde 85'tir; hem erkekler için hem bayanlar için. Dolayısıyla, bu tespit ve değerlendirmeye göre, gündemimizde olan düzenlemenin bir erken emeklilik düzenlemesi olmadığı, açık seçik, istatistiklerle de ortadadır.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçak.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, ara vereceğim; ancak, bir hususu açıklamak istiyorum: Biliyorsunuz, alınan karar gereğince çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Saat 20.00'de toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 18.53


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. -. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/524) (S. Sayısı : 72) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Burada.

Görüşmekte olduğumuz 72 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde görüşmelerimiz devam ediyor.

Şimdi, şahısları adına söz isteyen milletvekillerimize söz vereceğim.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, sabahtan beri, burada, emeklilerin yaşam koşullarından, onlara yaşam hakkı tanımaktan, ömürlerinin son zamanlarında, sonbaharında emekliye vefadan bahsediyoruz; ama, bence, biz bu insanlara emekli olduktan sonra yaşam hakkı tanımıyoruz. Eğer bu ülkede sabahın 5'inde bir emekli, emekli kuyruğuna giriyorsa ve yağmurda çamurda bu insanlar emekli kuyruğunda beş saat bekliyorsa, hangi sevgiden, hangi vefadan bahsedebiliriz?!

Ben Sayın Bakanıma söz veriyorum, bundan sonra, emekli maaşımı, gidip sabahın 5'inde bir bankanın kuyruğuna girip, oradan alacağım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ta ki, o kuyruklar kalkana kadar.

Hangi vefadan bahsediyoruz?! Gelin, bu insanların yaşamlarının sonbaharında... Ben size önereyim Sayın Bakanım : Emekli Sandığının, SSK'nın bir sürü boş yeri var büyük şehirlerde, bir sürü handa boş yerleri var. Gelin, tüm bankaların ortak bir ödeme merkezi yapalım buralara. Her bankanın orada ortak ödeme merkezi olsun, bu insanlar gitsin, çaylarını içerek, kahvelerini içerek beklesinler; bunlara ikram yapılsın. Vefa böyle olur. Gelin bu kuyrukları kaldıralım. Örnek veriyorum: Geçen hafta, sabahın 5'inde, İstanbul Avcılar'da, Ziraat Bankasının önünde 1 000 kişi saydım.. Gelin bu insanlara vefa gösterelim, gelin SSK'nın...

FEYZİ BERDİBEK (Bingöl)- Hayırdır, saat 5'te ne işin vardı orada?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)- Saat 5'te... Benim işim var, ben erken kalkarım beyefendi.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sabah namazına kalkmıştır saat 5'te, ne var yahu!

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Sayın Hatibe müdahale etmeyelim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)- Eğer halkına ilgi duyarsan beyefendi, siz de 5'te kalkarsınız.

BAŞKAN- Sayın Aslanoğlu, siz Genel Kurula hitap edin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)- Onun için, ben çözüm öneriyorum, laf konuşmuyorum beyefendi.

Sayın Bakandan rica ediyorum; gelin, ortak noktalar kuralım, tüm bankaların ödeme yaptığı ödeme merkezleri kurulsun, bu insanları yağmurdan, bu insanları çamurdan kurtaralım, bunlara vefa gösterelim.

İkinci bir önerim : Sayın Bakanım, tüm dünyada emekli sandıkları, sadece nakit yönetimi yapar; tüm dünyada emekli sandıklarının aktuarya hesapları, ağırlıklı olarak, fon yönetimiyle oluşur. Tüm dünyaya baktığınız zaman, genelde fonla yönetilir.

Tabiî, bizim Emekli Sandığımız, yıllar önce -ben, burada, sizin iktidarınızı suçlamıyorum- nerede gayrimenkul varsa almış. Bugün o gayrimenkuller çok düşük kirada, bugün artık, o gayrimenkuller -o gün, bir şekilde, belki şehrin cazibe merkezleriydi- para etmiyor, bugün artık o gayrimenkuller kira getirmiyor. Gelin, tüm bu gayrimenkulleri satın. Emekli Sandığı, gayrimenkul kirasıyla hiçbir yere varamaz. Eğer bugün satmazsanız, yarın bedava vereceksiniz; çünkü, dün aldığınız bu yerler, artık, şehrin cazibe merkezleri olmaktan çıktı. Onun için, Emekli Sandığının elinde ne kadar gayrimenkul varsa hepsi satılsın; yoksa, yarın, daha çok aktüer açığı veririz.

Benim önerim : Gelin, bu emeklilerimizi, yağmurdan, çamurdan kurtaralım ve Emekli Sandığının daha çok aktuarya açığı vermesini istemiyorsak, bugün, elindeki tüm gayrimenkullerinden kurtulsun; çünkü, ben biliyorum, bazı iş hanlarının kira gelirleri, hanın yıllık bakımına yetmiyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Söz sırası, şahsı adına, Van Milletvekili Sayın Halil Kaya'da.

Buyurun Sayın Kaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

HALİL KAYA (Van) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; çok kıymetli Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar, 61 yaşına girmiş olan memurlarımız, sizin gibi düşünmüyor. Bunun altını önemle çiziyorum. Onlar da kendi çocuklarına iş kapısının açılması gerektiğinin farkındadırlar.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Onların emekli olmasını engelleyen yok ki, isterlerse emekli olurlar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İsteyen emekli olabilir Sayın Milletvekilim.

HALİL KAYA (Devamla) - Emeklilik hakkı, sosyal bir haktır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Almış zaten.

HALİL KAYA (Devamla) - Bu  sosyal hakkı, çok basite indirgeyerek, "işe yaramıyorsunuz" anlamına getirirseniz, sosyal hakları yorumlayamama güçlüğünüzü ortaya koyarsınız.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Onların işe yaramadığını siz söylüyorsunuz.

HALİL KAYA (Devamla) - Dinler misiniz?

Oysa, ben kavrama güçlüğü probleminizin olduğuna inanmıyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Aman! Senden de bunu mu öğreneceğiz?!

HALİL KAYA (Devamla) - Dinler misiniz?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sen derdini anlat kardeşim!

HALİL KAYA (Devamla) - Derdimi anlatıyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bismillah deyip bu Gruba nasıl hakaret ediyorsun?!

HALİL KAYA (Devamla) - Lütfen... Lütfen, dinler misiniz?

BAŞKAN - Sayın hatibe müdahale etmeyin Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Manisa) - Sayın Başkan, böyle bir moda mı var? Bir gruba hakaret ederek söze mi başlanır? (AK Parti sıralarından "siz yapıyorsunuz" sesleri) Böyle bir yöntem kabul etmiyorum.

BAŞKAN - Sayın Kaya, siz Genel Kurula hitap edin... Siz Genel kurula hitap edin... (Gürültüler)

HALİL KAYA (Devamla) - Dinler misiniz?

Bu, sadece ve sadece, modası geçmiş...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yahu, bırak sen modayı!. Modayı senden mi öğreneceğiz?!

HALİL KAYA (Devamla) - ...olan, her şeye gözü kapalı muhalif olma  kültürünüzden kaynaklanıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunun getireceği sonuçlara hazır mısınız?

İş Yasası Tasarısının görüşülmesinin başlangıcına kadar geçen sürede, Cumhuriyet Halk Partisinin tavırlarını, genelde gerçekten, çok takdir ettim. Böylece, Cumhuriyet Halk Partisinin siyaseti kavradığını, kendini büyüteceğini görmüştüm; ancak...

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Senden mi öğreneceğiz siyaseti?!

HALİL KAYA (Devamla) - Dinler misiniz?

BAŞKAN - Sayın Kaya, siz Genel Kurula hitap edin; buyurun.

HALİL KAYA (Devamla) - Tamam efendim.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Siyaseti siz mi öğreteceksiniz bize?!

HALİL KAYA (Devamla) - Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi yanlış bir analiz içindedir. Siirt Seçimlerinin sonuçları sizi endişelendirmesin. Bu boş bir endişedir. (CHP sıralarından "bravo" sesleri, alkışlar[!])

Gelin, eski tavrınızı sürdürün, doğrularımızla birleşin; ancak böyle toplumun güçlü CHP'sini şekillendirirsiniz. (CHP sıralarından "bravo" sesleri, alkışlar [!])

Sayın arkadaşlar, hep siz nasihatte bulundunuz ben de bir nebze olsun bulunmak istiyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

Bir de, en önemlisi; parti içi demokrasinizi güçlendirin. (CHP sıralarından "bravo" sesleri, gülüşmeler, alkışlar [!])

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Seni danışman alalım biz [!]

HALİL KAYA (Devamla) - AK Partinin çok önemli konularda dahi grup kararı almama noktasındaki parti içi demokrasi kültürünü örnek alın. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Sayın Kaya, bakın, sözünüz bitmek üzere; madde üzerinde görüşlerinizi kısaca arz edin. (CHP sıralarından gürültüler, gülüşmeler)

HALİL KAYA (Devamla) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Lütfen!..

HALİL KAYA (Devamla) - Evet arkadaşlar, örnek alın ki, partiniz güçlensin.

Grup kararı aldığınızda milletvekillerinize güvenmediğinizi gösterdiğinizin farkında değil misiniz?

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı :

280

Kabul :

190

Ret :

90

Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar) (1)

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince 3 üncü sıraya alınan, İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili Edip Uğur ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

3. - İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/97) (S. Sayısı : 82)(2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 82 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

                                           

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo, tutanağa eklidir.

(2) 82 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

İçtüzüğün 81 inci maddesine göre, gruplar adına 1'er üye ile komisyon ve hükümete 20'şer dakika, şahısları adına 2 üyeye 10'ar dakika söz vereceğim.

Şu ana kadar, Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı ile AK Parti Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın İsmail Katmerci; şahısları adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin ve Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral söz istemişlerdir.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Oya Araslı'da.

Buyurun Sayın Oya Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, önemli bir yasayla ilgili görüşme yapıyoruz. Önemli; çünkü, iş kanunları, ülkelerin yaşamında her zaman önemli yere sahip olan kanunlar; çünkü, iş kanunlarıyla, işçi ile işveren arasındaki ilişki düzenleniyor; iş kanunlarıyla, çağdaş demokrasilerde emek güvence altına alınıyor. Bu nedenle, her ülkede, her gelişmiş demokraside olduğu gibi, bizim ülkemizde de iş kanunları özel bir önem taşıyor; ama, biz, acaba, çalışmalarımızda, iş kanunlarının yaşamımızda taşıdığı bu büyük öneme uygun bir özenle mi bu düzenlemelere eğildik ve uygun, özenli bir sürecin sonunda mı şu noktaya geldik?! Önümüzdeki yasa teklifiyle ilgili değerlendirmeleri yapmadan önce, bizi bu yasa teklifini görüşmeye getiren süreci değerlendirmek lazım.

Geçen hafta, önümüze, bir İş Kanunu Tasarısı getirildi. Bu İş Kanunu Tasarısı, komisyonda, çok kısa bir süre içerisinde görüşüldü. Tarafların görüşlerini ortaya koymasına, komisyon üyelerinin taraflarla yeterince görüşme yapabilmesine imkân vermeyecek bir süre içerisinde, komisyonda, bu yasa tasarısı görüşüldü ve sonra, milletvekillerinin bu yasa tasarısında yazılı olanları incelemesine imkân vermeksizin, derhal görüşmelere geçildi. O zaman, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bunun yanlışlığı üzerinde durduk, bu kadar alelacele görüşmelere başlanmaması gereğini dikkatlerinize sunduk; ama, dikkat etmediniz, uyarılarımızı dikkate almadınız. Parmak hesabıyla, muhalefet partisi milletvekillerinin ve hatta iktidar partisi milletvekillerinin okumaya fırsat bulmadığı, bulamadığı bu yasa tasarısı görüşülmeye başlandı.

Sayın Bakanımız ve iktidar partisinin sözcüleri, mütemadiyen, burada, bu tasarı üzerinde bilim adamlarının oybirliğine, görüş birliğine varmış olduğunu, tarafların uzlaşması sonucunda bu metnin hazırlandığını söyledi; ama, tasarı görüşülürken geçen zaman, hiç de öyle taraflar arasında bir uyuşmanın olmadığını, hatta tarafların taleplerinin, isteklerinin yeterince dikkate alınmadığını, gereğince bu talepler, uzlaşma var mı yok mu konuları üzerinde yoğunlaşılmadığını ortaya koydu ve maalesef, hazırlıksız bir biçimde, bu yasa tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine girdi ve bu yasa tasarısı üzerinde, muhalefetin uyarılarını, görüşlerini yeteri kadar dile getirmesine de imkân tanınmadı. Belleklerinizi tazeleyiniz. Şurada verdiğimiz değişiklik önergeleri hakkında önerge sahibine söz vermemek için, eşi benzeri görülmemiş bir tavır sergilendi. Hükümet, tasarısıyla taban tabana zıt bir öneriyi kabul ediyorum dedi burada ve AKP Grubunun milletvekilleri ret oyuyla kendi hükümetlerinin katıldığı bu önerileri reddettiler. Bu ilginç bir tavırdı, dünyanın hiçbir parlamentosunda görülmeyen bir tavırdı.

MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Demokratik tavır.

OYA ARASLI (Devamla) - Böyle bir tavır niye sergilenir, bunun ancak ve ancak birkaç izahı vardır; ya hükümet yeteri kadar hazırlıklı hareket etmemiştir, burada muhalefetten doğruları öğrenip, tavrını ona göre değiştirmektedir ya hükümet ile ona taban teşkil eden iktidar partisi grubu arasında çok ciddî görüş ayrılıkları vardır, -bu da oturup, durumu çok ciddî bir biçimde gözden geçirmeyi gerektirir- veya -çok acı ama- muhalefetin kendisine ayrılan o kısacık sürede söz hakkını kullanmasını engellemek için bu tavır içerisine girilmiştir. Takdirini size bırakıyorum.

Hükümet ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasında bu kadar ciddî fikir ayrılıkları var mıdır yok mudur, bilmiyorum; hükümet, muhalefetin ikazlarıyla âdeta yeni bir tasarı yazacak gibi hazırlıksız bir biçimde bu tasarıyı önümüze mi getirmiştir, onu da hükümet yerine cevaplandıracak durumda değilim; ama bir gerçek var ki, muhalefet olarak kendi sesimizi şu çalışmalara yansıtabilme imkânı elimizden alınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, burada iktidar partisinin milletvekilleri defaatle şu kürsüye çıktılar; dillerinden düşürmedikleri bir söylem vardı, demokratik katkıdan söz ediyorlardı; bu mu demokratik katkı?! Mademki o kadar arzu ediyordunuz demokratik katkıyı, niçin bizim önergelerimiz üzerindeki konuşma imkânımız bile size fazla geldi? İşte, veriyorduk size katkı! İstediğiniz katkı idiyse, o zaman, o katkının yapılmasına izin vermeliydiniz; ama, ben, bir başka tavır da görüyorum anlatılanlardan, İktidar partisi "bizimle birlikte hareket ederseniz, o zaman muhalefetin katkısı bize göre katkıdır" diyor; ama, sizinle farklı görüşlerimizi dile getirdiğimiz zaman, böyle bir katkıya ihtiyacınız yok, söz hakkımızı bile sınırlandırıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, böyle, hiçbir yere varılmaz; böyle, demokratik yaşantımızı zenginleştiremeyiz; böyle, parlamenter yaşamımızı saygın bir konuma getiremeyiz. Başımızı ellerimizin arasına alalım ve düşünelim, bizden sonra, bu Parlamento ne yapmış diye düşünenler, araştırmak isteyenler, bu tavırları, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarının sayfaları arasında göreceklerdir ve öyle zannediyorum ki, muhalefete bu tavrı sergileyenlerin demokrasiye inancı hakkında, hiç de iyi notlar vermeyeceklerdir. Neye inanıyorsak onu söyleyelim, neyi söylüyorsak onun gereğini yerine getirelim. Eğer muhalefetin katkısını istiyorsanız, ki, o muhalefet, size, katkılarını, gereken yerde, gereken zamanda, doğru bildikleri izinde yapmıştır, yerine getirmiştir. Zaman zaman, siz bile, o katkıları inkâr etmeyip, teşekkür etmek gereğini duymuşsunuzdur. Ne oldu o teşekkürler, unutuldu mu?! "Muhalefet bize katkı vermiyor" diye, şu kürsüde çıkıp, defaatle konuştunuz.

İşte, biz, bu süreçlerden geçerek bugünkü noktaya geldik. Muhalefetin sesini kıstınız ve neticede, biz, burada, muhalefetin sesi kısılmışken, o kısık sesle katkı vermeye gayret ederken, sizler, Cumhuriyet Halk Partisine, aklınızdan ne geçiyorsa, hangi yakıştırmayı yapmak size uygun geliyorsa yapmak suretiyle, kürsüdeki zamanlarınızı değerlendirdiniz ve bizim verdiğimiz katkıdan yararlanmadınız, bizi susturdunuz; ama, sokak susmadı.

HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - İnsaf, insaf!..

OYA ARASLI (Devamla) - Fikirlerini almadığınız sokak, fikirlerini size iletmek yolunu buldu ve bu yasa tasarısını ertelemek, görüşmekten kaçınmak yolunu yeğlediniz.

İşte, biz, böyle bir süreç sonunda bu noktaya geldik. Şu anda görüşmesi bitmemiş bir İş Kanunu Tasarımız var, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde. Bakan ve Komisyon, görüşülmesine tahammül edemedikleri için, yanlışı gördükleri için gelmiyorlar, kaçıyorlar. 1 dakika sonra bir başka yasa tasarısı görüşülürken, hükümet var bu çatının altında; ama, 1 dakika önce o tasarının görüşülmesine sıra geldiği zaman, hükümet yok! Böyle bir tavrı benimsemek mecburiyetinde kaldılar. Çok acı, gerçekten çok acı; ama, hazırlıksız bir iktidarın              -aynı şeyleri yaparsa- yarın da böyle bir akıbetle karşı karşıya kalması kaçınılmaz. Tıpkı bugün olduğu gibi aynı şeyi yaparsanız, yarın da şurada yasalarınız geldiği zaman, hükümetin o sıralarda oturamaması gibi bir durumla karşılaşmanız mukadderdir ve şimdi, "Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümetin getirdiği tasarıyı mutlaka kabul etmeye mecbur" anlayışının veya "çoğunluğumuz bu yasayı çıkarmaya yeterli" anlayışının sizi getirdiği sıkıntılı durumun içerisindesiniz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümetin getirdiği her şeyi onaylamak mecburiyetinde değil. "Çoğunluk bizim, hükümet bizim, ne istersek yaparız" anlayışı, her zaman doğru çıkmayan, her zaman, ne isterseniz yapabileceğiniz noktaya sizi götürmeyen bir anlayıştır; bugün de getirmedi. Neticede ne oldu; bir yasa teklifi hazırlandı.

Cumartesi günü ayın 15'inde yürürlüğe girmiş olan bir yasanın, 4773 sayılı Yasanın yürürlüğü  ertelensin diye, bir yeni düzenleme yapılarak huzurumuza getirildi.

Değerli arkadaşlar, çoğunluklar parlamentolarda çok şey yapmaya kadirdir; ama, yapamayacakları şeyler de vardır. Çoğunluklar, anayasalarla sınırlıdır. Çoğunluklar, hukukun genel ilkeleriyle, hukuk devleti ilkesiyle sınırlıdır; anayasalara, hukuk devleti ilkesine, hukukun genel ilkelerine aykırı kararlar alamazlar; ne kadar çoğunluk olurlarsa olsunlar, yapmaya kalkıştıkları takdirde, bu, bir yerlerden döner. Şimdi, tıpkı, tasarı buraya getirilirken yapılan yanlış gibi, bir başka yanlış da, görüşelim diye önümüze konulan kanun teklifinde yapılmış.

Değerli arkadaşlarım, 4773 sayılı Yasa -yani, ayın 15'inde yürürlüğe girmiş olan yasa- 1475 sayılı Kanunda pek çok maddede değişiklik yaptı. 1475 sayılı Kanunun, 5 inci, 6 ncı, 13 üncü, 8 inci, 14 üncü, 24 üncü ve 94 üncü maddelerini değiştirdi. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 30 uncu ve 31 inci maddelerini değiştirdi. 1475, 5953 ve 2821 sayılı Yasalarda pek çok hükme de eklemeler yaptı. Şu anda, 4773 sayılı Yasanın 1475 sayılı Kanunda değiştirmiş olduğu hükümler, artık, değişik şekliyle yürürlüğe girmiştir. 1475 sayılı Yasanın, 2821 sayılı Yasanın değiştirilen hükümleri de artık hüküm ifade etmekten çıkmıştır. Şimdi, siz, ne yapmak istiyorsunuz? Ayın 15'inde önümüze koyduğunuz kanun teklifinin yürürlük tarihini geriye çekerek, geriye etkili geriye etkili olmasını sağlayarak, 1475 sayılı Kanunun, 2821 sayılı Kanunun, yürürlükten kaldırılmış olan hükümlerini, tekrar yürürlüğe koymayı amaçlıyorsunuz. Böyle bir şey olmaz. Bu, hukuk mantığına aykırıdır. Bu, Anayasaya aykırıdır, Anayasadaki hukuk devleti ilkesine aykırıdır, hukukun genel prensiplerine aykırıdır. Yürürlüğe girmiş bir yasanın yürürlüğünün ertelenmesi diye bir olayın olamayacağını, hukuk fakültelerinin birinci sınıfında "hukuk başlangıcı" dersinde okuturlar. Onun yanında, pek çok derste de okuturlar. (CHP sıralarından alkışlar) Öyle zannediyorum ki, şu sıralarda oturan bir değerli meslektaşım, bir Anayasa hukukçusu meslektaşım da, verdiği derslerde, böyle şeylerin olamayacağını, tıpkı benim öğrencilerime öğrettiğim gibi, öğrencilerine öğretmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu tür şeyler yapmayalım. Bakınız, burada, sene başından beri çıkardığımız kanunların büyük bir kısmının yanlışlarını, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak ikaz ettik. Kabul etmediniz. Kulak asmadınız; çünkü, çoğunluktunuz, her şeyi yapabileceğiniz gibi bir düşünce zihninizde vardı. Çıkardınız; Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya aykırılıkları da ifade edilmek suretiyle, ikinci kere görüşülmek üzere iade edildi. Yine, çoğunluğunuza güvenerek çıkardığınız, ikazlarımıza kulak tıkadığınız birtakım kanunların da, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğini, iptal edilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu, size, bilmem, burada, tekrar hatırlatmaya gerek var mı? Bunları yapmamak lazım. Bunu yapmakla, şu yasa teklifini önümüze getirmekle ne umuyorsunuz?

İş yaşamında barıştan söz ettiniz. İş yaşamında istikrardan, huzurdan söz ettiniz. Şimdi, şu yasayla ne olacak biliyor musunuz; tam bir kaosa girecek Türkiye. Hangi hüküm yürürlüktedir; çünkü, vatandaşlarımızın kazanılmış hakları var. Cumartesi günü, ayın 15'inde, 4773 sayılı Yasa yürürlüğe girmiştir; değiştirdiği hükümler, değiştirilmiş şekliyle artık hüküm ifade etmeye başlamıştır. Siz, bir yasa teklifi getiriyorsunuz. Bugün, bunu kabul etsek bile, Cumhurbaşkanı, bunu incelemek için, 15 günlük bir süreye sahip, bir imkâna sahip. O 15 günün bütününü kullandığı takdirde, 15 gün sonra, muhtemelen bu tekrar görüşülmek üzere buraya gelecek veya öyle bir ihtiyaç görülmezse, yayımlanarak yürürlüğe girecek. Peki, o 15 günlük süre içerisinde vatandaşın kazanmış olduğu haklar ne olacak? Bu çıkardığınız yasayla "yasanın yürürlüğünü 15 Marta çektik" demekle, bu sorunları ortadan kaldırabileceğinizi zannediyor musunuz? Ben, bir hukukçu olarak, böyle bir imkân göremiyorum. Mahkemelerde sayısız dava olacaktır; yargıçlar, bu işin içerisinden çıkmak için uzun gayretler sarf etmek zorunda kalacaklardır; hatta, yasanın hangi hükmünün yürürlükte olduğu, hangi süre içerisinde yürürlükte kalmış olduğu, kimler için hüküm ifade etmiş olduğu konularında bilirkişilere bile gitmek ihtiyacını duyacaklardır. Bunu mu yaşatmak istiyorsunuz iş dünyasına? İşçilerimizi, böyle bir yangına mı atmak istiyorsunuz?

Ama, çaresizsiniz; çünkü, düşünmediniz. Sorumlu bir iktidar, tedbirli bir iktidar, 15 Martta 4773 sayılı Yasanın yürürlüğe gireceğini bilen bir iktidar, eğer 4773 sayılı Yasanın getirdiği düzenlemeden hoşlanmıyorsa, tedbirini çok önce almalıydı. Kasımdan beri burada görev yapıyoruz. Bu aylar içerisinde, burada, biz, pek çok yasa teklifini, tasarısını alıp öncelikle görüştük. O zaman getirmeliydik, o zaman görüşmeliydik, o zaman yapmalıydık. Onu yapamadık, eğer, bu yasanın yürürlüğe girmesini istemiyorduysanız, 15 Marttan önce bu işlemi yapmalıydınız; ama, maalesef, hükümet, böyle bir tedbir almadığı için, böyle bir tedbir almaya -buradaki çoğunluğuna güvenerek- ihtiyaç duymadığı için, şu noktaya düştük.

Değerli arkadaşlarım, iki partili parlamentolarda en büyük sıkıntı, en büyük hastalık, çoğunluğun, kendi gücünün hayranlığına düşüp hata yapmasıdır, her şeyi yapabileceğini sanmasıdır. Bu psikolojiye giren iktidarların ne gibi bir akıbetle karşılaştığını gösteren yakın tarihimizden pek çok örnek vardır; hatta, içimizden pek çok arkadaş, yaşayarak bunu görmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ARASLI (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

OYA ARASLI (Devamla) - Onun için, şu kürsüden sizleri ikaz edeyim; daha sorumlu olun arkadaşlar. Bu çatının altında yegâne görevimizin, ulusumuzun sorunlarını çözmek olduğunu düşünelim, ona  yeni sıkıntılar yaratmayacak tavırlar içerisine girelim ve bizim karşımıza, lütfen, hukuka saygılı bir parti olan Cumhuriyet Halk Partisinin karşısına, hukuk devleti ilkesine candan bağlı Cumhuriyet Halk Partisinin karşısına, bu tür, hukuk mantığının kabul edemeyeceği, hukuk bilgisi olan hiçbir insanın kabul edemeyeceği düzenlemelerle çıkmayın; işçimizi de, işverenimizi de, toplumumuzu da sıkıntılarla karşı karşıya bırakmayın.

Böyle bir düzenlemeye, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, katılmamız mümkün değildir. Anayasa karşısında, hukuk bilgisi karşısında, hukuka inanç ve saygı karşısında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, siz bu yanlışlığı yaparken, bizim katkı vermemiz mümkün değildir. Sizi, sadece uyarıyoruz, bir yanlıştan kurtarmaya çalışıyoruz. Dilerim ki, bu uyarı başarılı olur, yaptığınız yanlışın farkına varırsınız.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

AK Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın İsmail Katmerci; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Katmerci, süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KATMERCİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halkımız arasında "İş Güvencesi Yasası" olarak adlandırılan yasanın yürürlük tarihinin 30 Hazirana ertelenmesiyle ilgili görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınıza geldim; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

İş Güvencesi Yasasının yürürlük tarihi 15 Marttı. Bu yasa, iş hayatımızın derin sıkıntılar yaşadığı bir dönemde mevcut problemleri daha da artıracaktı. Zaten bu yasa, 21 inci Dönemde çıkarılmıştı. 21 inci Dönemde çıkarılan bu yasanın yürürlük tarihinin 15 Mart olarak kabul edilmesinin, 15 Mart olarak ertelenmesinin nedeni, halkımız arasında, işveren ve işçi kesimi arasında uzlaşmayı sağlamaktı. Bu uzlaşma da nasıl sağlanacaktı; İş Güvencesi Yasası ile üç dört gün önce konuşmaya başladığımız iş yasası birbirini tamamlayacaktı; fakat, görüldü ki, bu iş yasası üzerinde muhalefet partimizle bizim aramızda tam bir mutabakat sağlanamadı. Biz, her seferinde söylediğimiz gibi, gerginliklerden yana olmadığımız için, belirli bir uzlaşmayı sağlamak adına, bu iş yasasının görüşülmesini önümüzdeki günlere erteleme durumunda kaldık.

Bu arada, bu İş Güvencesi Yasasının yürürlük tarihini de 30 Hazirana erteliyoruz; bunun mantığını hepimiz çok iyi kavrıyoruz. Muhalefetteki arkadaşlarımızın muhalefet yapmak adına burada söyledikleri fikirleri saygıyla karşılıyorum; ama, içinizde, aynı bizim gibi düşünen Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımın olduğunu da buradan açıklıkla ifade etmek istiyorum. Bu arkadaşlarımızın, bu yasanın ertelenmesinin faydalı olacağı, yeni çıkarılacak olan iş yasasıyla birlikte toplumsal uzlaşmayı sağlayacağı yönünde beyanları var. Ben, o arkadaşlarımızın burada bunu ifade etmelerinden son derece mutlu olacağım.

Arkadaşlar, görüyorsunuz, biz, hiçbir zaman hiçbir konuda grup kararı almadık ve hepimiz, bütün arkadaşlarımız fikirlerimizi her platformda açıkyüreklilikle ifade ettik. Ben, bu konuda bizim gibi düşünen Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın da, bu kürsüde, bu yasanın ertelenmesinin iş hayatımıza barış getireceğini, işçimizin lehine bir düşünce olduğunu ifade etmelerini bekliyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'deki en büyük sıkıntımız işsizlik. Hepinizin önüne, odalarınıza gelen insanlarımız "iş" diyorlar. Üniversiteyi bitirmiş arkadaşlarımız, çocuklarımız "iş" diyorlar. İşlerinde çalışıp da işlerini kaybetme korkusunda olan insanlarımız "ne olacak" diye hep soruyorlar. Bu problemlerin giderilmesi de, işçi ile işveren kesiminin uyumlu çalışmasıyla olur. İşçi ve işveren kesimi, aynı, et tırnak gibidir; hiçbiri diğerinden ayrılamaz; biri yoksa, diğeri de yoktur. İkisi birlikte olduğu zaman, huzurlu bir ortam olduğu zaman, iş hayatımız başarıya ulaşacaktır.

Değerli arkadaşlarım, ben bütün yüreğimle inanarak söylüyorum; siyaset yapma amacında değilim. Ben, bu yasanın, arkadaşlarımla beraber 30 Hazirana ertelenmesini istediğimizde, işveren kesiminin dışında, işçi kardeşlerimizin işlerinden olmaması adına 30 Haziranda yürürlüğe girmesinden yana olduğumu bütün samimiyetimle huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu düşüncelerimi ifade ettikten sonra, hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime son veriyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Katmerci.

Şahısları adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 15.3.2003 tarihinde, yani dün yürürlüğe giren 4773 sayılı Yasanın yürürlük tarihinin 30 Haziran 2003'e ertelenmesiyle ilgili görüşlerimizi açıklayacağım.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bir bardak suda büyük fırtınalar kopartıldı ülkemizde. Biraz geriye doğru gidecek olursak, ülkemiz, uzun yıllar Uluslararası Çalışma Örgütünün kara listelerinden kurtulamadı. Ben de, zaman zaman, ülkem adına ILO çalışmalarına katılan birisiyim. Çalışanların feshe karşı korunması konusunda bir tedbir almadığımız için, pek çok kez kara listelerde yargılandık.

Tabiî, Avrupa Birliği süreci hızlandığı zaman, geçtiğimiz yıl içerisinde, seçim kararının alınmasına rağmen -Avrupa Birliğine girebilmek için- ağustos ayı içerisinde 4773 sayılı Yasa, 8 Ağustosta görüşüldü, 15 Mart 2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, 15 Ağustos 2002 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Tabiî, o günden bugüne geçen süre içerisinde, 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizlerinden sonra bugüne kadar, 2 000 000'dan fazla çalışanımız, işsizler ordusuna katıldı.

Gerçekten, bu bir iş güvencesi sağlıyor mu; ben, önce, kısaca buna -teknik bir konu olduğu için- bakmak istiyorum. İşyerlerimizin yaklaşık yüzde 90'ı, 10 ve daha az işçi çalıştıran işletmeler. Bu yasa, işçilere güvence getirmekten çok, işyerinde 10 veya daha fazla işçinin olduğu işletmelerde, altı aydan fazla kıdemi olan işçileri ve işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili niteliğinde bulunmayan çalışanlar ile belirsiz süreli hizmet akdine dayalı çalışan işçileri kapsıyor.

Değerli arkadaşlarım, ben, sizleri, bu yasa hakkında birazcık aydınlatmak açısından, işverenin yayın organından bazı bölümler getirdim. Tabiî, geçtiğimiz hafta içerisinde, MESS "Akıllı Kitap-İş Güvencesi" diye büyük bir kitap yayımladı. Onun da, sadece girişini taşıdım yanımda, aldım dosyasından, çıkarıp getirdim. İş güvencesinin, hem ülkemiz için, çalışma yaşamında yeni gelişmelere, yeni değişimlere neden olacağını anlatıyor ve bu yeni döneme katkı sunmak amacıyla böyle bir kitap hazırladıklarını yazıyorlar hem de iş güvencesi konusunda, bundan böyle, işverenlerin ne yapacağı, nasıl işçi atacağı konusunda -yani, çok büyük bir klasör, belki sizlerde de var- işverenlerini aydınlatıyorlar. Ben, işverenlerimizi kutluyorum; sınıfına, üyelerine büyük hizmet sunuyor. Keşke, o hizmeti, ülkemize de sunsalar. Keşke, ülkemizdeki haksız rekabet kaynağı olan kayıtdışının kayda alınması için, ülkemizde kazanılan paraların, kazançların adil ölçülerde vergilendirilmesini sağlayabilmek, adil vergi düzenini ortaya çıkarabilmek için hükümetlere katkı verseler. Keşke -dürüst ve namuslu olanları yine tenzih ediyorum- ülkedeki kazançlarını ülkemizde yatırıma çevirseler, yurtdışına kaçırıp İsviçre bankalarına yatıracaklarına, yeni istihdam olanakları yaratsalar; ama, öylesi çalışmalar yerine, İş Güvencesi Yasası kapsamı dışında kimlerin kalacağını, isterseniz onların -yaramaz çocuklar gibi- dilinden dinleyelim.

Bakınız, kanunun gerekçesinde örnek olarak verilen geçerli fesih nedenleri: "İşçinin yetersizliğinden, hangi işçileri atabilirsiniz" diyor. Bir güvence değil aslında iş güvencesi. Yani, işçinin yetersizliğinden kaynaklanan sebepler; ortalama olarak benzer işi görenlerden daha az verimli olanları atabilirsin, gösterdiği niteliklerden beklenenden daha düşük performansa sahip olanları atabilirsin, işe yatkın olmayanları, sık sık hasta olanları, öğrenme ve kendisini yetiştirme yetersizliği olanları, uyum yetersizliği içinde bulunanları, işyerinden kaynaklanan sebeplerle yapılacak fesihlerde emeklilik yaşına gelmiş olanları, ayrıca İş Kanununun 17 nci maddesine tabi olanları; yani, şunu söylemek istiyorum -çok uzun, sürem kısa olduğu için ayrıntısına girmiyorum- değerli arkadaşlarım, bu 4773 sayılı Yasa, fesih için geçerli sebepleri şunlar için sağlıyor: Sendika üyesi olmak veya çalışma saatleri içinde işverenin haberi olmadan sendikal faaliyetlere katılmak, işyeri sendika temsilciliği veya işçi temsilciliği yapmış olmak -ki, yeni bir kavram giriyor- işveren aleyhine idarî veya adlî yargıya başvurmak, ırk, renk, cinsiyet, medenî hal, hamilelik gibi yükümlülükler nedeniyle iş akdini feshetmek, doğum izni esnasında işe gelmeme gibi nedenlerle işçiyi çıkarırsan ispat yükümlülüğü var, yargı karar verecek. Bu ertelemeye çalıştığımız yasa, belki, 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 30 uncu maddesinde temsilcilere verilen güvenceyi de geriye götürmüş olmasına rağmen fırtınalar koparılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, size -vaktinizi fazla almak istemiyorum- bir belge okuyacağım : "Türkiye'nin uluslararası alanda itibarını daha da artırmak ve Avrupa Birliğine girmek için işçimize iş güvenliği sağlanması gerekmektedir. Türkiye, 158 sayılı ILO Sözleşmesini onaylamıştır. Türkiye, Avrupa Birliğine verdiği Türkiye Ulusal Programında, İş Güvencesi Yasasını çıkarma sözü vermiştir, bu yasanın çıkarılması, Avrupa Birliğine giriş sürecini kolaylaştıracak ve hızlandıracaktır. İş güvencesi, işyerinin ve çalışma barışının güvencesidir. Avrupa Birliği ülkelerinin tümünde, 158 sayılı ILO Sözleşmesiyle sağlanan hakları aşan düzeyde iş güvencesi vardır. Örneğin Hollanda'da geçerli bir neden bile olsa, işten çıkarılabilmesi için, bölge çalışma müdürlüğünden izin alınması gerekmektedir. Bugüne kadarki uygulamalarda, iş güvencesi sağlanan hiçbir ülkede ekonomi kötüye gitmemiş, hiçbir ülkede bu sebepten dolayı kriz de doğmamıştır. Tam tersine, iş güvencesi sağlanan tüm ülkelerde, iş güvenliği ve çalışma barışı sağlanmış, üretimin artmasına katkıda bulunulmuştur. Geleceğinden emin olarak çalışan işçinin, alınteri kurumadan ücretini alan emekçinin çok daha verimli olduğu kesin olarak görülmektedir."

Değerli arkadaşlarım, okuduğum bu sözcükler doğru mu, katılır mısınız?! Evet; değerli arkadaşlarım, bunlar, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanımız Mahfuz Güler'in, geçtiğimiz yıl -yine aynı komisyonda üyeyken- bu kanun çıkarılırken burada yapmış olduğu konuşma metnidir. Bunları ben söylemiyorum; bunları, halen içinizde milletvekili olan ve halen Komisyon Başkanı olarak burada bulunan arkadaşımız söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, iki günden bu yana tartıştığımız iş kanunu değişiklikleri üzerinde, AKP sayın sözcüleri, burada, sendikalarla mutabakata varıldığını dile getirdiler. Biraz evvel bu konu görüşülürken de, yine, aynı şekilde, sendikaların görüşünün olduğu dile getirildi. Üzülerek ifade ediyorum, bir sendikacı arkadaşımı, bir konfederasyon başkanını rencide etmek, eleştirmek asla işime gelmez; fakat, siyaseten belki size daha yakın olduğu için, o konuda ikircikli tutum sergileyen arkadaşımız, Sayın Uslu "iş güvencesinin ertelenmesi ayıbı çağdaş dünyaya nasıl anlatılacak. İş güvencesinin ertelenmesinin zararları ve yeni iş yasasının yarattığı kaygılara yönelik tartışmalar asla bir uzlaşma olarak takdim edilemez" diyor.

Yine, biraz evvel, değerli hukukçu, Ankara Milletvekilimiz, Anayasa Hukuku Profesörü Sayın Oya Araslı, yürürlük tarihinin değiştirilmesinin Anayasaya aykırılığını anlattı.

Bir de, yine, saygı duyduğum, Anayasa Hukuku Profesörü Sayın Kuzu'nun bu konuda söyledikleri. "Burhan Kuzu, bu tür erteleme yasalarının geçmişte çıkarıldığını vurguladı. Hukuk tekniği açısından da sıkıntılı bir durumun söz konusu olduğunu ifade eden Kuzu "erteleme yasası çıkana kadar İş Güvencesi Yasasının verdiği haklar kazanılmış haktır. Bu nedenle de uygulama alanı bulur; ancak, sıkıntı yaratır dedi."

Değerli arkadaşlarım, bizim amacımız, Yüce Meclisin amacı, çalışma ortamını ve ülkemizi yeni sıkıntılara taşımak, yeni kavga ve kargaşa ortamı yaratmak olmamalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bitiriyorum, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Gerçekten, çalışanlar açısından kısmî bir iş güvencesi; bir bakıma, sendikalı üye sayısı son derece azaldı, sendikalaşmak isteyen, örgütlenmek isteyen işçileri korumak amacına yönelik olarak yürürlüğe girmiş olan bu 4773 sayılı Kanunun, zannedildiği kadar çalışma yaşamımızı alt üst edecek olmasını kabul etmenin olanağı yok. Gerçekten, bizim ülkemiz, demokrasiyi içine sindirmeli; dürüst ve namuslu işverenlerimiz, zaten bunu içine sindiriyor, diğerleri de içine sindirebilmeli. Katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü demokrasiyi ülkemize yerleştirmek istiyorsak, sendikal hak ve özgürlükleri geliştirmek, korumak, başta bizim görevimiz, sendikaların görevi. O nedenle, üç günden bu yana yapmış olduğumuz tüm çalışma ve çabalar, ya işçiden ya memurdan ya emekliden bir şeyler tırtıklamaya yönelik; bu, Yüce Meclisimize yakışmıyor. Gerçekten, bu Meclis, varsılların olduğu kadar yoksulların da Meclisi, onların da sorunlarını çözmek için bir aradayız.

Hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Söz sırası, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral'de.

Buyurun Sayın Meral.

Süreniz 10 dakika.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlarım.

Atalarımızın "ne İsa'ya, ne Musa'ya..." diye bir sözü vardır; bizim, üç günlük uğraşımız da, herhalde, ne İsa'ya hayır getirecek ne de Musa'ya.

Muhterem arkadaşlarım, bugünkü bazı gazetelerde, sanki, birilerimiz, işverenlere karşıymışız, sanki, birilerimiz de işçiye karşıymışız gibi bir hava yaratıldı. Acaba işveren kim; işverenler, otuz yıldır bir masanın etrafında oturduğum insanlar; onlar, otuz yıldır sözleşme yaptığım, sorun çözdüğüm insanlar; onlar, birlikte yemek yediğim insanlar; onlar, yeri gelip, rica edip, insanları işe sokturduğum insanlar. Onlar için yanlış düşünmek, kötü düşünmek hiçbirimizin kafasından geçen bir şey değildir; ama, bazı sorunları da ortaya koymak zorundayız; çünkü, şurada 550 milletvekiliyiz; farklı düşüncelerimiz var -kusura bakmayın- farklı işleyişimiz, karakterlerimiz var. İşverenlerde bunlar yok mu; onlarda da var.

İşçi kim; işçi, otuz yıl arkamdan yürümüş, bana görev vermiş; Kızılay Meydanına çağırmışım; tıklım tıklım doldurmuşlar, onlara selam olsun buradan.

Değerli arkadaşlarım, yine, bir yaz günü, sekizinci ayın sıcağı; o dönemin Başbakanı Sayın Ecevit, hasta hasta sabaha kadar burada bekledi -buradan kendisine de saygılarımı, hürmetlerimi iletiyorum- ne oldu; yasa çıktı; bir kıyamet koparıldı değerli arkadaşlarım.

Şimdi, allahaşkına, şöyle bir düşünelim, bir kriz yaşadık; ne zaman; 1994; peki, iş güvencesi var mıydı; hayır. Kriz yaşadık, 2001; iş güvencesi yasası var mıydı; hayır. Peki, krizin nedenlerini aramıyoruz, sormuyoruz da, neden getirip bu İş Güvencesi Yasa Tasarısına bağlıyoruz; ne ilgisi var bununla değerli arkadaşlarım?

Bakınız, bu kriz döneminde biz neler yapmadık ki: Müesseselerin ayakta durabilmesi için -faizlerin yüzde 100'ün üzerinde olduğu bir dönemde, çalışanların o 12 katrilyonu, şimdi, belki 80 katrilyon olmuştu- yüzde 5, yüzde 2 zam verildi, sesimizi çıkarmadık sorun olmasın diye; işçilerin ikramiyesi ertelendi, sesimizi çıkarmadık; toplusözleşme yaptık özel sektörde, ücretleri yarıya düşürdük -bunun bir çoğunu siz de biliyorsunuz- fazla mesai yaptık, parasını almadık; müessese ayakta dursun diye ücretsiz izine ayrıldık; dahası var, bir işverenin yanında çalışan bir işçinin, hanımının kolundan bilezikleri kesip, bozdurup, getirip patronuna verdiğini, onun da orada oturup hüngür hüngür ağladığını gazetelerde okudunuz, televizyonlarda gördünüz. Bunları yaptık değerli arkadaşlarım, daha fazlası var.

Peki, soruyorum size allahaşkına: İş Güvencesi Yasa Tasarısı bir toplusözleşme mi, bir zam mı getiriyor işverene, bir malî yük mü getiriyor; yok. Peki, bu İş Güvencesi Yasa Tasarısı yürürlüğe girdiği zaman, söylenildiği gibi, acaba, işveren, işçiyi işten çıkaramıyor mu; çıkarıyor. Biraz önce Sayın İzzet Çetin arkadaşım söyledi, a'dan al z'ye kadar; işçinin kendi kusurundan kaynaklanan sorunlar; bulaşıcı hastalığa yakalanması; ayrıca, iş sözleşmesi yapıldığı zaman, örneğin, lise mezunu değil, lise mezunu deyip işvereni kandırdığı; ailesine, efradına laf attığı; işi astığı, işverenin bazı sırlarını birilerine aktardığı, işe geç gelmesi, tutuklanması; yani, değerli arkadaşlarım, zamanınızı almayım, şurada bir tek madde kalmış; işverenden izin almadan akşam evine gidemezsin! Onu da altına ekleseniz tam olur!..

Bunların hepsi var arkadaşlar; bunlar, işverene verilmiş haklar. Böyle bir şey yok!.. Efendim "bu yasa çıkarsa, işveren işçinin işine son veremez" denildi. İçinizde hukukçular var, işçi çalıştıran var; böyle şey yok saygıdeğer arkadaşlarım. Ha, neden böyle oluyor; acaba, bunun getirdiklerinde ne var, ne getiriyor bu; efendim, ne getiriyor bakınız, şimdi ne getiriyor: Eğer, bu yasa tasarısı, cidden, hakikaten yürürlüğe girerse, kaçak işçi dediğimiz, kayıtdışı dediğimiz, hep birlikte önlemeye çalıştığımız konu var ya, işte, acaba, sendikalar bu işçileri örgütlerse, taşeron dediğimiz zatların büyük bir bölümü devreden çıkar. Ne olur o zaman; çifte bordro uygulanıyor ya vergi kaçırılıyor, sigorta primi kaçırılıyor; büyük ölçüde onların önüne geçilir. Onların önüne geçildiği zaman ne olur; biraz önce, bizim Niğde milletvekilinin söylediği gibi, işte, o balkonaltı, merdivenaltı işçi çalıştıranlar da, hakikaten, sorumluluk altında, devletine karşı vergisini veren, sigortaya primi yatıran insanların seviyesine gelir, haksız rekabet ortadan kalkar ve bir eşitlik sağlanır. Bu yasanın yürürlüğe girmesini, öyle zannediyorum ki, devletine vergisini veren, sigortaya tam primini yatıran işveren ister; onun bir kaybı yok burada; diğerlerinin bir kaybı var.

Peki, ne olur böylece değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısı yürürlüğe girdiği zaman... Bakınız, bunlar, hep sizin insanlarınız, hepimizin insanları; yani, birbirimizden farklı düşünmüyoruz; ama, ne fayda; her şeyi biliyorsunuz, ama diyemiyorsunuz. Ben, Elazığ'da sıkıyönetim döneminde bir toplantı yapıyorum, bir asker de orada oturuyor. Biri çıktı "Başkanım, çok derdimiz var; ama, diyemiyorum ki" dedi. Şimdi, siz de, bunların hepsini biliyorsunuz; ama, ne fayda; diyemiyorsunuz.

AHMET YENİ (Samsun) - Biz diyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, bu yasa tasarının kabul edilip, hayata geçmesiyle ne oluyor, onu söyleyeyim:

1. Bir işçinin -içinizde Sosyal Sigortalar Kurumunda Genel Müdürlük yapanlar var, bu konuyu bilirsiniz- en az 120 gün prim ödemesi lazım ki, çoluğunu çocuğunu hastaneye götürsün. Şu anda bir bölümü bundan mahrum.

2. Yılda ortalama 120 gün prim ödemesi lazım ki, bu işçi emekliliğe hak kazansın; onun altında ödediği zaman bu hakkı kazanamıyor.

Değerli milletvekilleri, peki, siz, bu vatandaşınıza bu hakları vermek istemez misin; istersiniz. Eğer, istiyorsanız, tam hukukî bir engel çıkmış, bu fırsatı değerlendirin, bunu iyi değerlendirin. Dersiniz ki -akıl vermek gibi olmasın- kardeşim, yasal bir sorun çıktı, geri çekecektik; ama, çekemiyoruz; tam bir fırsat; bunu değerlendirin lütfen. Peki, değerlendirmezseniz ne olur?

Şimdi, diyorsunuz ki, bakın, bir ilde -isim vermek istemiyorum- bir valimiz... Neyse... Sayın Bakanımdan soracaktım da, artık, geriye ne kaldı ki; ili de belli oldu, ilçesi de. Sayın Bakanımdan soracaktım, soramadım. İplik fabrikasından 70'in üzerinde işçinin çıkarıldığı söyleniyor. Şimdi, hep özel sektörden dert yanıyorsunuz değerli arkadaşlarım; ama, devlet de bunu yapıyor, yani, devlet de bunu yapıyor. Özel sektörden şikâyet etmeye, dert yanmaya hakkımız var mı?! Ne olacaktır şimdi; zaten, budayacakları kadar budadılar, inadına budadılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen toparlayın.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Teşekkür ederim.

Öyle iyi bir düzen tutturmuştuk ki, itiraz eden yok, bağıran yok; Sayın Başkanım, bırakın da rahat rahat konuşalım.

Değerli milletvekilleri, şimdi, ne olur burada; burada, şimdi, geri kalanları... Şu yasayı hazirana uygularsınız ya... Hani bir laf vardır "ben seni birinci katta da bilirim, ikinci katta da bilirim" diye; siz merak etmeyin, bizim arkadaşlar dolanır, fırlanır yine oraya gelir; şu yasalar aynen gelir, merak etmeyin.

Geri kalan arkadaşlar -geriye bir şey kalmışsa, iddia ya, ben işverenim ya, yaparım- geri kalan birçok insanı işinden ederler; işinden etmenin ötesinde, birçok insanı, yer değiştirirler, ayrılmaya mecbur ederler. Ben, hepsi bunu yapar demiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bunun ötesinde, yeniden, taşeron mafyasını      -ben demiyorum, İşveren Konfederasyon Başkanı diyor- daha da geliştirirler, daha da güçlendirirler. Ne olur ondan sonra biliyor musunuz; parayı, vergiyi bordro mahkûmlarından topluyoruz ya, devletin büyük vergi kaybı olur, vergi alamazsınız. Zaten, alıştırdınız... Kusura bakmayın, söylüyorum bazen, kızıyorsunuz. İstiyor, neyi istedi sizden; vergi affı, çıktı. Ne istiyor; yasayı ertele. Yarın ne isteyecek hiç hesap ediyor musunuz? Böyle, her istediğine evet, başım üstüne, tamam yapalım da...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Bu, isteme filan değil, uzlaşma, uzlaşma...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ondan sonra ne olacak peki, ne isteyecek; onun hesabını yapıyor musunuz? Bu istek bitmez değerli milletvekilleri.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ne isteyecek?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ne bileyim ne isteyecek... Size soruyorum, sizden ne isteyecek?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Neyi ima etmeye çalışıyorsun?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, ondan sonra neyi ister, bilmiyorum diyorum.

Bakınız sayın milletvekilleri, bir şey söylüyorum...

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen toparlayalım.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Diyorlar ki, bu yasa yürürlüğe girerse, biz, işçi çıkaramayız. Ben de diyorum ki çıkarırlar, buyur; A'dan Z'ye kadar yazılı; malî yük getiriyor mu; hayır; öyle bir şey de yok. Ne getiriyor; efendim, o çalışan insana sosyal güvenlik hakkı getiriyor; çoluğunu çocuğunu hastaneye götürmesine imkân sağlıyor. Kendisinin emekli olmasının zeminini hazırlıyoruz; siz, bunu benden daha iyi biliyorsunuz. Gelin, bu insanlarımızdan bunları esirgemeyelim değerli arkadaşlarım.

Bu yasada sizlerin büyük katkısı var. O zaman, belki bize kırılanlar, darılanlar olmuştu. Şimdi, lütfen, o da, intikam alıyor gibi bir tavra girmesin; kimse o; kendisini biliyor; ben, ondan da rica ediyorum. Geliniz, bu, yine sizin eseriniz olsun, eser yine sizin olsun. Bakınız, bütün işyerlerini gezdik, katkınızı millete anlattık. Bu yasayı getirin, tekrar aynı vasfa sokun; size söz veriyoruz, işyerlerini gezip, yine, bu katkınızı anlatacağız.

Bu katkıyı, sizi çok seven o işçilerden esirgemeyeceğinize inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapama Saati : 21.17


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 21.40

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI  VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - İzmir Milletvekili İsmail Katmerci, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ile Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in; İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/97) (S. Sayısı : 82) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Teklifin 1 inci maddesini okutuyorum:

İŞ KANUNU, SENDİKALAR KANUNU İLE BASIN MESLEĞİNDE ÇALIŞANLARLA

ÇALIŞTIRANLAR ARASINDAKİ MÜNASEBETLERİN TANZİMİ HAKKINDA

KANUNUN BİR MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 9.8.2002 tarihli ve 4773 sayılı İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 13 üncü maddesindeki "15 Mart 2003" tarihi, "30 Haziran 2003" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz, 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, en son, 22 nci Dönem Meclisinin çıkan albümünü inceledim. Albümde 7 sendikacı arkadaş var, 108 de ticaret yapan ve sanayici arkadaşımız var; ama, sendikacı arkadaşlarımız, Türkiye'de, gerçekten çok büyük baskı altında olan, geçinmekte zorluk çeken, emeğinin ve alınterinin, gerçekten, karşılığını alamayan bir topluluğun temsilcileri olduklarından dolayı, o kesimin, gerçekten, savunuculuklarını iyi yaptılar. Ancak, 108 sanayici arkadaştan hiçbirisi çıkıp, sanayicilerin sıkıntıları, hangi konumda oldukları, sanayici ile işçi neden kavga ettirilir konusunda bir şey söylemedi.

Ben sanayiciyim. Türkiye'de bir atasözü vardır "aşağıya tükürsen sakal, yukarıya tükürsen bıyık" diye. Aşağıdakiler haklı; emekleriyle geçiniyorlar, sabahleyin çocuklarıyla yüz yüze gelmeyi bile düşünmüyorlar; çünkü, sabah erken kalksa, çocuğuyla yüz yüze gelecek, okula giderken 500 000 lira, 1 000 000 lira isteyecek; o yok işçinin cebinde. O, gerçekten haklı. Sanayiciye gelince, bu, sanayici ve işçi kesiminin sorunu değil ki; bunun üzerinde bir kurum daha var; hükümetler; yani, sanayiciyi baskı altına alan, sanayicinin ve işçinin ürettiğinin yarısını alıp işçiye ve sanayiciye yarısını bırakan hükümetler var; 56 ncı hükümet olabilir, 57 nci hükümet olabilir, 58 inci hükümet olabilir, 58 inci hükümetin devamı olan 59 uncu hükümet olabilir...

Değerli arkadaşlarım, eğer, sigorta primleri;  eğer, girdiler, hiç kimseye sormadan, sadece içborç faizlerinin karşılanması için, Türkiye'nin geleceğini ileri noktalara taşımak isteyen, lokomotif görevini yapan sanayici arkadaşlara, işçilere yüklenirse ve bu yüklemeden sonra bu iki kesimin kavga etmesini seyretme görevini hükümetler ellerine alırlarsa, bilin ki, bu sorun çıkmazdadır.

Bu yasa üç ay erteleniyor; üç ay sonra daha ciddî sorunlarla karşılaşacağız, daha ciddî sorunlar önümüze gelecek.

Bakınız, bir işçinin toplam kesintileri -vergileri ve primleri- 153 667 901 liradır; yani, bir işçiyi sigortalı çalıştırırsanız, devlet, 153 000 000 lira alıyor.

Tabiî, bunlar, bugünkü rakamlar ve bu rakamlar, hükümetin açıkladığı gelir artırıcı tasarruf tedbirleriyle yüzde 30 daha artacak. Bu ne demektir; bu, eğer, 59 uncu hükümet, gelecekte, ciddî bir şekilde, verdiği sözleri yerine getirmezse, vergilerde istenilen düşüşü sağlamazsa, sigorta primlerinde istenilen düşüşü sağlamazsa, tüm sanayinin enerji girdilerinde düşüşü sağlamazsa, bilin ki, sorun çözümlenmeyecek.

Şimdi, kamu sektörünün sigortaya olan borcu 1 katrilyon, özel sektörün borcu 2,5 katrilyon. Biz, her zaman şunu söylüyoruz; hükümet kanadından da bu sesler çok hızlı geliyor: "Efendim, geçmiş hükümetlerin bıraktığı..." Evet, doğrudur; ama, sistemde değişiklik yapmazsanız, sistemde değişiklik yapmazsak, bu primleri aşağı çekmezsek, beş yıl sonra, yedi yıl sonra, on yıl sonra bizim yerimize oturacak arkadaşlar da, bugün, burada oturanları suçlayacaklar; çünkü, o gün, SSK'nın borcu, belki 25 katrilyon olacak, belki 30 katrilyon olacak.

İşçi, işveren ve üçüncü ayağı hükümet... Hükümet bu konuda, bu İş Kanunu Tasarısında ne yapmıştır, hangi kolaylıkları sağlamıştır ki, işçi ile işverenin barışını sağlamak istemektedir? Baktığınızda, 132 katrilyon olan içborç, 150 katrilyon liraya dayanmıştır. Evet, belki, sizin bu konuda suçunuz yoktur, belki kucağınızda bulmuş olabilirsiniz; ama, sistem aynı işleyecek ise, iddia sahibi olarak geldiğiniz bu koltuklarda, hâlâ daha içborç ödemesini işçilere, sanayiciye saracak iseniz, üç ay sonra neyi tartışacağız; üç ay sonra daha ciddî tartışmalara gireceğiz; çünkü, bu yıl 70 katrilyon içborç ödeyeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Türkiye'de 1 ile 9 arasında işçi çalıştıran 321 000 işyeri var, toplam işçi sayısı 1 000 000. 10 ile 25 arasında işçi çalıştıran 46 000 işyeri var -özel sektörden bahsediyorum- toplam 700 000 insan çalışıyor. 26 ile 50 arasında işçi çalıştıran 46 905 işyeri var, toplam 622 394 insan çalışıyor; yani, toplam 2 316 000 insan KOBİ'lerde, küçük işletmelerde çalışıyor ve bu 2,5 katrilyonluk sigorta prim borçları da, en fazla bu kesimde ve bu kesim kadar fazla bir kesim de, kayıt altında olmayan kesim. İddiamız neydi, her iki siyasî partinin de iddiası vardı; vergiyi tabana yaymak, kayıtdışı ekonomiyi kayıt içine almak. Peki, Sayın Bakanım, bu kadar yüksek primlerle, bu kadar yüksek girdilerle, biz bu 2 300 000 insanı gelecek günlerde 1 000 000'lara mı indireceğiz yoksa 5 000 000 mu yapacağız? Bana göre, 1 000 000'a inecek; çünkü, tedbir almıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu ülke hepimizin. Gittiğimizde, AKP'li, CHP'li hiç kimse, ayırt etmeden, bizi, sevgiyle, saygıyla kucaklıyor. Burada iddialaşmanın, burada kısır döngü içerisinde çarpışmanın sokaktaki vatandaşa hiçbir faydası yok; ama, bugün izlenen politika, söylediğinizle tam ters politika. Belki zorunlu olarak yapıyorsunuz; ama, bunu da açıklayın. Kişileri siyasî malzeme olarak kaybetmek, değerli insanları siyasî malzemeye yem etmek bu Meclisin görevi olmasın. Bundan önce bu konularda kısır çekişmelerde bulunanlar, kısır konular üzerinde tartışma yapanlar tasfiye olup gitti.

Geldiğimiz noktalara bakalım : Dün sade vatandaştık. 550 insandan biri olmak o kadar kolay bir iş değil. Bunun gerçekten ciddî sorumlulukları var. Milyonlarca insan, 550'den biri olabilmek için binlerce savaş veriyor. Buraya kolay gelmedik hiçbirimiz; hak ederek geldik, hepimiz hak ederek geldik; ama, unutmayalım ki, mikrofonu elimize alıp kahvelerde, köylerde konuştuğumuzla, burada yaptığımızın birbirine uyum sağlaması gerekli. Bu uyumun da hedefleri bellidir; enflasyonu hangi noktada aldıysak, içborcu hangi noktada aldıysak, ihracatı hangi noktada aldıysak, bunların, üç ay sonra -100 gün doldu- AKP 100 günlük raporunu verir veya vermez. Halk izliyor bunları. Bir yıl sonra nereye geleceğimizi de göreceğiz; ama, ne olursunuz, bu işçi ve işveren kavgasında cazgır  rolünü oynamayalım. Hükümet, bu tasarı üzerinde yapabileceklerini açıklasın. Hükümet, vergilerle ilgili, sigorta primleriyle ilgili, enerjiyle ilgili, tüm sanayi girdileriyle ilgili, üzerine düşen görevi yapsın. İnanın, aşağıda çalışan insanın çalışmayla ilgili hiçbir sıkıntısı yok. İşyerine girdiğinde, belki de Türk işçisi, yüzde 100 verim veren, dünyada tek işçidir.

Biraz evvel Sevgili Meral Beyin söylediği, hangi mantık içerisinde değerlendirilebilir? Ben, işveren olarak 153 000 000 lirayı işçiden kesiyorum ve işveren payı olarak sigortaya yatırıyorum; ama, 120 gün geçmeden sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak.

Peki, Sayın Bakan, bunun bir açıklamasını -size veya bize- yapabilir mi? Sağlıkla ilgili, karşılığını ilk gün alıyorsun; ilk gün aldığın halde, 120 gün sonra bakarım diyorsun. Peki, o işçi ile işveren nasıl anlaşacak? O işçi ile işveren nasıl birbirine güven duyacak?

Sağlık hizmetlerinden yararlanamayan işçi yanıma geliyor "efendim, hanımım hasta..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ören, mikrofonu açıyorum; lütfen, tamamlayınız.

HASAN ÖREN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Ne yapmam lazım; derdine çare olmam lazım. Yüzlerce var; çare olamıyorum. İşçi ve işveren düşmanlığı başlıyor. Peki, sebep olan kim; sebep olan hükümet; bugünkü, dünkü, evvelki günkü, yarın gelecek olan...

Arkadaşlar, eğer ciddî tedbirler almazsak, üç ay sonra, buradaki tartışmalar bundan daha ciddî olacaktır, bundan daha hızlı olacaktır.

Lütfen, sanayiciyi, baskı altına almaktan çekinelim; her iktidarın, erki eline geçirdiğinde ilk baskı altına almak istediği kurum; çünkü, sanayicinin bu şartlar içerisinde devlete karşı boynu bükük; ya sigorta priminin bir kısmını ödememiştir ya kaçak işçi çalıştırıyordur veya başka bir şekilde bir hatası vardır; ama, o devlet, her zaman onun üzerinde baskı kurmaya kalkar ise, siyasete de kalite gelmez. Geçmiş dönemlerden çok iyi hatırlayınız; sanayicinin biri konuştuğunda, siyasetçinin biri "çizmeyi aşma" diye bağırıyordu ve çok kısa dönem önce, sanayicinin biri hükümete karşı bir eleştiri yaptığında, acilen telefonlar açılıp "nasıl böyle bir eleştiri yaparsın" diye tepki gösteriliyordu. Bunu bir eleştiri olarak almayın;  bunlardan vazgeçmek durumundayız. Eğer, bunlardan vazgeçebilirsek, bu ülkenin lokomotifi olan, bu ülkenin, gerçekten, vagonlarını çekecek olan sanayici...

HAMİT TAŞÇI (Ordu) - O tarafa dön.

HASAN ÖREN (Devamla) - O tarafa dönmeme gerek yok sevgili kardeşim, sevgili milletvekilim. O tarafa dönmeme niye gerek yok; erk, sizin elinizde. O tarafa ne zaman döneceğim biliyor musun?.. O taraf kendisini kabul ettirmiş. Bütün siyasî partileri inceledim...

BAŞKAN - Sayın Ören, siz Genel Kurula hitap edin efendim.

HASAN ÖREN (Devamla) - Siyasî partilerin hepsini inceledim; sendikalı işçi çalıştıran bir tek Cumhuriyet Halk Partisi var. (CHP sıralarından alkışlar)

Ben inanıyorum ki, AKP'li arkadaşlarım da bundan sonra bunu yapacak. Demek ki, o zaman, hakikaten, sendikalı işçileri genel merkezinde çalıştıran Cumhuriyet Halk Partisi, savunduklarının gerçekten arkasında duran bir parti.

Ben Yüce Meclise sevgi ve saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ören.

Şimdi, şahsı adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Cavit Torun; buyurun (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde şahsî görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

4773 sayılı İş Güvencesi Yasası 9.8.2002 tarihinde çıkarılmış ve yürürlük tarihi 15 Mart 2003 olarak belirlenmiştir. İş Güvencesi Yasasının özeti şudur: İşveren, herhangi geçerli bir sebep olmaksızın, işçiyi işten çıkaramayacak; böyle bir yola başvurduğunda, işçinin mahkemeye gitme hakkı olacaktı. Daha önceki İş Yasasında, işçinin böyle bir hakkı yoktu. 15 Mart 2003 tarihinde yürürlüğe giren bu yasanın birtakım mahzurlarının olduğu anlaşılınca, yeni bir iş kanununun çıkarılması taraflarca düşünülmüş ve uzun çalışmalar sonrasında yeni bir iş yasası tasarısı hazırlanmış ve tasarı Yüce Meclisin gündemine gelmişti; ancak, bu yasa tasarısının görüşülmesi ertelendi. İş Kanunu ile İş Güvencesi Yasasının birlikte yürürlüğe girmesi planları bu nedenle mümkün olmadı.

Bunun üzerine tarafların; yani, işçi ve işveren sendikalarının mutabakatı üzerine bu erteleme yasası teklifi Yüce Meclisin gündemine geldi. Yasa teklifiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına açıklamada bulunan Sayın Oya Araslı, ertelemenin Anayasa aykırı olduğu iddiasını ileri sürdü. Sayın Hocam, söz konusu erteleme yasası teklifi Anayasanın hangi hükmüne aykırı, sebep ve gerekçeleri nelerdir konusunda bir açıklamada bulunmadı.

Uygulamada sıkıntılar yaşanacağı konusundaki düşüncelere de katılmak mümkün değil. Zira, şu anda 4773 sayılı Yasa yürürlüktedir. Görüşmekte olduğumuz erteleme yasası teklifi Yüce Meclisimizce çıkarılıp Cumhurbaşkanı tarafından imzalanıncaya kadar 4773 sayılı Kanun hükmünü icra edecektir. O nedenle, uygulamada, hâkimlerin herhangi bir sıkıntı yaşamaları, dosyaları bilirkişilere göndermeleri söz konusu olmayacaktır. Bu alanda hukukî bir kaosun yaşanacağı varsayımı da yanlıştır. Bu yanlış anlatımı tashih etmek üzere söz aldım.

Bu vesileyle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Torun.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde bir önerge vardır; önce okutup, sonra işleme alacağım :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

82 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesi Anayasaya aykırıdır. Bu nedenle reddine ilişkin talebimizi saygıyla bilgilerinize sunarız.

 

Oya Araslı

Türkan Miçooğulları

Sedat Uzunbay

 

Ankara

İzmir

İzmir

 

Abdürrezzak Erten

Zekeriya Akıncı

Mehmet Ali Özpolat

 

İzmir

Ankara

İstanbul

 

 

Hasan Fehmi Güneş

 

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılmıyor.

Hükümet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önergeyi işleme almadan önce, önerge sahiplerine bir şey sormak istiyorum.

Sayın Araslı "... aykırıdır. Bu nedenle reddini talep ediyorum" diyorsunuz. Bize göre, hukuk tekniği itibariyle, Başkanlık bu önergeyi işleme koyacak, yani, reddi Genel Kurulun bir kararı olacak.

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, altında gerekçe yazılı dikkat ederseniz; ama, ben, söz almak istiyorum.

BAŞKAN - Yani, siz, bu madde metinden çıkarılsın mı istiyorsunuz?

OYA ARASLI (Ankara) - Efendim, İçtüzük, Anayasaya aykırılık önergelerinin, Anayasaya aykırılığı nedeniyle reddi talebiyle yapılması doğrultusundadır. Eğer, İçtüzüğün ilgili hükmünü okursanız, İçtüzüğe uygun bir önerge verilmiş olduğunu göreceksiniz, öneri konusunda.

BAŞKAN - Açıklamak istiyorsunuz.

OYA ARASLI (Ankara) - Evet efendim; söz hakkımı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN - Tabiî. Herhangi bir imza sahibine söz vereceğim.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, biraz önce yaptığım konuşmada, neden Anayasaya aykırılığı iddia ettiğimi, hukukun genel prensiplerinden ve hukuk devleti ilkesinden başlayarak, burada, çok ayrıntılı bir şekilde anlattım; ama, öyle görüyorum ki, bazılarımız için, anlattıklarımı bir kere daha tekrarlamak gerekiyor. Öyle görüyorum ki, İçtüzükteki haklarımızı kullanırken de, İçtüzüğü, tekrar, burada anlatmanın gerekli olduğu bir ortamda yaşıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yapılan düzenleme, önümüze getirilmiş olan madde, hukukun genel prensiplerine aykırıdır. Hiçbir zaman, kazanılmış hakları ortadan kaldıracak, bir hukuk kuralını geriye dönerek yürürlükten kaldıracak bir işlemi, hukukun genel prensipleri kabul etmez. Burada "aykırılık nedenleri ileriye sürülmemiştir" diyen arkadaşımın, eğer, hukukçu ise, bunları niçin öğrenmemiş olduğunu gerçekten çok merak ediyorum!

Hukuk devleti demek, anayasaya bağlı devlet demektir; hukuk devleti demek, siyasî iktidarın yasalarla sınırlandırılmış olduğu devlet biçimi demektir ve hukuk kurallarının, anayasanın, aynı zamanda hukukun genel prensiplerine uygun bir biçimde vazedildiği devlet biçimi demektir. Bu tanımı, Anayasa Mahkemesinin kararlarında da bulabilirsiniz. Biraz önce konuşan değerli arkadaşımız, eğer arzu ediyorsa, hukuk başlangıcı ve anayasa kitaplarının hepsinde de bu tanımları, bilgilerini tazelemek amacıyla bulup bir kere daha okuyabilir. İşte, bu ilkeler açısından, Anayasaya aykırılık iddiasını dile getirdim.

Değerli arkadaşlar, yürürlüğe girmiş olan bir kanunun, yürürlük tarihini erteliyorsunuz. Bu kanunun; ki, kanunun bütün maddeleri 1475 sayılı Kanuna, Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanuna, Sendikalar Kanununun çeşitli maddelerine birtakım değişiklikler getirmiş, birtakım fıkralar eklemiş, birtakım geçici hükümler veya ek maddeler getirmiş; bu yaptığı bütün değişiklikler, ayın 15'inde yerlerine yerleşmiştir. Şimdi, siz, dönüyorsunuz, yürürlüğü erteliyorsunuz.

Niçin düzenleme yapıyorsunuz? Abesle iştigal ediyorsunuz; Yüce Meclisi abesle iştigal ettiren hüküm zaten doğmuştur; doğmuş olan hükmün neyini, nasıl erteleyeceksiniz?.. Biraz önce özelliklerini anlattığım ve bizim Anayasamızın 2 nci maddesinde devletimizin niteliği olarak gösterilmiş bir hukuk devletinde böyle şeylerin olabilmesi mümkün değildir. Anayasa hükümleri herkesi bağlar, kişileri veya devlet organlarını bağlar.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Farklı düşünen yok ki.

OYA ARASLI (Devamla) - Değerli arkadaşım, anlatıyorum... Anlatıyorum... Anlatmadınız dediniz, anlatıyorum; dinleyiniz, belki yararı olur!..

"Herkesi bağlar" deniliyor; hukuk devleti ilkesi de, bu devletin niteliği olduğu için, herkesi bağlar. Böyle bir yetki kullanılmasına imkân yoktur, hukuk devleti ilkesine de aykırıdır, Anayasanın bağlayıcılığı ilkesine de aykırıdır.

Bunları ifade etmek istiyorum ve bu nedenle, önergenin reddi gerektiği savımı burada tekrarlıyorum.

Teşekkür ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Komisyon katılmama hakkına sahip değil Sayın Başkan.

BAŞKAN - O şart yok efendim, açıkladım o hususu.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Evet; ama, onu tekrarlıyorsunuz.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun 15 Mart 2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dünden beri birbirimizi oldukça hırpaladık; o nedenle, bugünkü konuşmama oldukça yumuşak olarak başlamak istiyorum. (AK Parti sıralarından gülüşmeler, alkışlar[!])

Özellikle, bu salonda bulunan, gerçekten işçilerin dostu olan, gerçekten ülkesini seven ve ülkesinde yatırım yapan, devletine karşı bütün sorumluluklarını yerine getiren, vergisini ödeyen, sigortasını ödeyen, namuslu işverenlerin de dostu olan bu Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, birkaç gündür tartıştığımız bu kanun tasarısıyla ilgili vardığımız nokta, öyle görüyorum ki, bugün, yerini daha da aklıselime teslim etmiş. Geçmişe döndüğümüz zaman -hep birlikte hatırlayacağız- Türkiye'de grev yasasının çıktığı dönemde, yine oldukça tartışmalar yaşanmıştı ve o grev hakkı verildiğinde de, Türkiye'nin önü kapanacak, birçok işadamımızın işyerleri kapanacak, ülke ekonomisi zarar görecek gibi anlayışlar, görüşler tartışılmıştı; ancak, aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, dönüp geriye baktığımızda, hiç de böyle bir şeyin olmadığını gördük. Hele hele, bugün, birkaç gündür tartıştığımız İş Kanunu Tasarısıyla ilgili getirilmek istenen iş güvencesini yok edecek hükümleri ortaya koyduğumuz zaman, gerçekten, üzerinde uzun uzun düşünmemiz gerekiyor. Bilesiniz ki, ben, -sendikal bir kökenden geliyorum, işin pratiği içerisindeyim- bu İş Güvencesi Yasası, kesinlikle, iddia edildiği gibi, hiçbir şekilde işverenlerin elini kolunu bağlayan bir yasal düzenleme değildir; bundan emin olunuz ve gerçekten, okuduğunuz zaman, bunu çok rahat göreceksiniz. Bu düzenlemenin getirdiği tek şey, işverenlerin, keyfî olarak işçi çıkaramayacağı hükmüdür; onun dışında, bu İş Güvencesi Yasasında, işverenlerin her türlü şekilde işçiyi işinden çıkarma hakkı mevcuttur. Bu yasaya göre, işveren, sadece, sendikalaştığı için kişinin iş akdini feshedemez; onun dışında, işyerindeki bir işçinin davranışlarından kaynaklanan bir hatası söz konusuysa, bir olumsuzluğu söz konusuysa, işyerine bir zarar vermesi söz konusuysa, bunu ispat etmesi koşuluyla, her türlü tasarrufa sahiptir.

Değerli arkadaşlarım, bunu söylemeye gerek yok; ama, bir kez daha tekrarlamak istiyorum; demokrasileri ayakta tutan yegâne güç örgütlü toplumdan geçer. Örgütlü toplumun, hiçbir zaman, bu Meclisi engellemesi söz konusu olamaz; tam tersine, bu Meclise ve bu ülkeye katkısı söz konusudur. Geçmişte hep birlikte yaşadık, demokrasinin dönem dönem kesintiye uğradığı günler olmuştur. Düşünebiliyor musunuz, bugün, ülkemizde, milyonlarca işçinin var olduğu bir ülkede örgütlü işçi sayısı 500 000'le ifade edilmektedir; yani, orana vuracak olursanız, Türkiye'de örgütlü işçi sayısı yüzde 5 civarındadır, yüzde 95'lik bir kitlemiz ise örgütsüzdür. Şimdi, bu kadar örgütsüzlüğün olduğu bir ülkede, demokrasiyi kökleştirmemiz mümkün müdür Demokrasinin kökleşmediği bir yerde, siyasal hareketleri yürütmek mümkün müdür; partileri yaşatmak mümkün müdür Yarın, Allah korusun, başımıza bir iş geldiğinde, demokrasiyi de rafa kaldırmaya kalktıklarında, biz, hangi örgütlü gücümüzle bunun karşısında dikileceğiz?! Dolayısıyla, bu olayları değerlendirirken, lütfen, meseleyi sadece bir işçi ve işveren cenahı olarak düşünmeyelim.

Bir şeyin altını çizmek istiyorum; öyle işyerlerimiz vardır ki, yan yanadır. Bir örnek vermek istiyorum; Ankara Hilton Oteli vardır, hemen bitişiğinde de Sheraton Oteli vardır. Bir tanesinde sendika vardır, bir diğerinde yoktur; her ikisi de beş yıldızlı oteldir. Bir işveren Anayasaya uygun davranıyor, yasalara uygun davranıyor, hukukun tüm kurallarına riayet ediyor ve buna göre, bir işçi maliyetiyle karşı karşıya kalıyor; hemen yanı başında, aynı şartlara sahip bir başka otel, bu şartların dışında bir avantaj elde ediyor. Şimdi, söyler misiniz, bu iki işveren birbiriyle nasıl rekabet edecek?!. Nasıl, birbiriyle bu rekabette üstün kalite, üstün hizmet sunacak? Acaba, biz, burada hukuka uyan, Anayasaya uyan, yasalara uyan işverenimize haksızlık yapmış olmuyor muyuz?

Bizim burada karşı çıktığımız olay şudur. Namusuyla bu ülkeye hizmet eden işverenlere karşı değiliz, onların, başımızın üstünde yeri vardır; biz kime karşıyız, biz kayıtdışında olanlara karşıyız. Bu ülkede yatırım yaptığı halde, bu ülkenin ekonomisine katkı sunmaktan kaçınan insanlara karşıyız. Öyle umut ediyorum ki, sizler de onlara karşısınız. Aslında aynı şeyi düşünüyoruz da neden farklı yollardayız, bunu merak ediyorum ben.

Değerli arkadaşlarım, bu gidişin sonu şudur : Bizi, birileri, biz hiç istemesek de, bir yerlere taşımaya çalışıyorlar. Burada 3 Kasım seçimlerinde hepimiz şu veya bu oranda bu işçilerden, bu köylülerden, bu memurlardan oy alarak geldik. Şimdi, sanki görünmez bir el, bizi iktidara taşıyan ve halkın yüzde 95'ini oluşturan bu kitleyle çatışır hale getirmeye çalışıyor; bizi, kendi doğal tabanımızdan, doğal seçmenimizden ve bu ülkenin gerçek sahiplerinden koparmaya çalışıyorlar. Aslında koparılmak istenen, hem sizlersiniz hem de bizleriz. Neden biz bindiğimiz bir şeyi dinamitleyelim? Kimin bizden bunu isteme hakkı vardır?

Birileri, bizim sanki fildişi kulelerinde yaşıyormuşuzcasına, halka tepeden bakmamızı sağlamaya çalışıyor. Ben öyle inanıyorum ki, AKP'li arkadaşlarımız da Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız da fildişi kulelerde yaşamıyorlar, onlar da bu emekçi dünyasına hizmet etmek istiyorlar, halka hizmet etmek istiyorlar; ama, yanlış yapmayalım, doğruyu, tartışarak bulma olanağımız vardır. Emin olunuz ki, bu yasayı ertelediğiniz zaman, bir şekilde Anayasa hükmüne de ters düşmüş olacağız. Geçmişte de oldu; yani "Anayasayı bir kez delersek ne kaybederiz" denildi. Sanki birileri, bizi, Anayasayı bir kezcik de olsa delmeye zorluyor. Geçmişte insanlar bunu yapmış olabilirler; ama, ben inanıyorum ve umut ediyorum ki, bu Parlamento, Anayasayı bir kez de olsa delmeyecek ve deldirtmeyecektir. Bu anlayışa hep birlikte sahip olursak, sonuç alma şansımız vardır.

Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül harekatından bu yana, geriye dönüp baktığınız zaman göreceksiniz ki, çalışanların elinden, peyderpey, birçok hakları alındı. Bunu alan siz de değilsiniz biz de değiliz; ama, bir gerçek, bir realite karşımızda; bugün, işçilerin sığınacağı hiçbir yer yoktur, işçilerin sahipleri de yoktur. Parası olanlar, gücü olanlar, işçilerin karşısında devasa bir noktaya gelmişlerdir. İşçilerin gücü nedir, sahibi kimdir; ben inanıyorum ki, onlardan oy alan sizler ve bizleriz. Onun için, buradan çıkacak karar sonucunda, gerçek sahiplerinin, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu ve onun parlamenterleri olduğu hissini onlarda yaratmak, bizim, tarihsel bir görevimizdir ve inanıyorum ki, bu inanç, AKP'li arkadaşlarımızda da mevcuttur. (AK Parti sıralarından "AK Parti" sesleri) Gelin, elbirliğiyle, güç birliğiyle bu insanlara sahip çıkalım, onlara, yalnız olmadıkları duygusunu verelim. Bundan kaybedeceğimiz hiçbir şey söz konusu değildir.

Değerli arkadaşlarım, yine diyeceksiniz ki, dinî bir konuya girdiniz...  Hz. Muhammedimiz ne diyor; "İşçinin alınteri kurumadan, onun hakkını veriniz. " (Alkışlar)

Şimdi, birileri -sizi bundan tenzih ediyorum- görünmez bir el, görünmez bir güç, sanki, bu sözün tam tersine, işçilerin hakkını veriniz değil de, işçilerin hakkından bir an önce geliniz noktasına bizi taşımaya çalışıyor. İşçilerin hakkından gelmek bizim görevimiz değil, onlara sahip çıkmak, kollamak, onları kucaklamak bizim görevimiz. Öyle inanıyorum ki, bu güç, bu inanç, bu Parlamentoda mevcut.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öktem.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, ben söz hakkımı kullanmayacağım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Adana Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, milletimizin aziz temsilcileri; Muhterem Heyetinizi saygılarımla selamlıyor, 4773 sayılı Kanunun erteleme talebi hakkında görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

Günlerdir Genel Kurul salonunda süregelen tartışmalar, yürek daraltıcı, hatta dağlayıcıdır. Yasama faaliyeti, bir ülke geleceğinin yeniden inşa edilmesi demektir. Dostlarımızın, akrabalarımızın, yavrularımızın kaderleri, kalkıp inecek ellerimiz ucunda şekillenmektedir. Bu sebeple, aldığımız kararlarda lütfen, vicdan muhasebesini bir an olsun terk etmeyelim. Terk etmeyelim ki, yarın hatalı uygulamalardan mağdur olanların sorunlarına, alnımız ak, vicdanımız temiz olarak cevap verebilelim.

Sayın milletvekilleri, işçileri vergi vermekten muaf tutup, toplumu, vergi verenler esasında oluşturan; yani, fukaraları karar alma organlarının dışına iten, klasik liberalizmin yaratıcısı John Locke dahi bakınız ne diyor: "İnsanın üç tip doğal hakkı vardır; yaşam, özgürlük ve mülkiyet." Bedenin bir parçası olan emek, metaı işleyerek onu mülkiyeti haline getirir. Emek kiralanabilir; ancak, bir kişinin emeği üzerinde başkasının tasarruf hakkı düşünülemez. Burjuvazinin önünü açmayı hedeflemiş liberalizm dahi insanın onurunu korurken, bir vahşi kapitalizme giden uygulamaların sebeplerini anlamakta zorlanıyorum.

Burada, partili arkadaşlarımızca, Cumhuriyet Halk Partisinin işveren düşmanı gibi gösterilmeye çalışıldığını; ancak, Partimizin, işadamı temsilcilerine de sahip olduğunu söylediler. Evet, vardır ve onlardan biri olarak sizlere hitap ediyorum ve sizler gibi, dededen gelme; ama, yerinden hiç ayrılmayan bir Cumhuriyet Halk Partili olarak. (CHP sıralarından alkışlar)

Sohbetlerimizde, işadamı arkadaşlarımızın çalışanlarına iki türlü bakışını görüyoruz. Bir işveren diyor ki: "Ben, 25 kişiye ekmek veriyorum, sayemde karınları doyuyor." Bir başkası ise diyor ki: "750 çalışanım sayesinde üretimde bulunuyor, ülkemin ekonomisine katkıda bulunuyoruz." Bakınız, Yüce Yaratıcı bile, mesajlarında, mutlak ve muazzam gücüne karşılık "ben" dememiş ve hep "biz" ifadelerini kullanmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İşte, sayın vekiller, Cumhuriyet Halk Partisinin işadamları, ikinci bakış açısına sahip girişimcilerdir. Kimse, kimsenin velisi değildir arkadaşlar. Her insan, insan olmanın onurunu taşıyan bir varlıktır ve öyle algılanmalıdır.

1965 yılında kurduğumuz işletmemizde, 30 kişi çalışırken de tüm işçilerimiz sendikalıydı ve ulaştığımız binlerde de şirketimiz, 1997 yılından günümüze, krizlere, esen fırtınalara rağmen, sendikası ve emekçileriyle el ele ayaklarının üzerindedir.

Cumhuriyet Halk Partisi, insan onurunu incitmeden vergisini yatıran, çalışanlarına ve ülkesine karşı sorumluluklarını yerine getiren tüm işadamlarının dostudur; açılan her yeni işletmede, Atatürk'ün, bir bez fabrikası açıldığında yaşadığı heyecanı yaşar. Umarım ki, işadamı dostu olmakla, kendinize biçtiğiniz alan bizimkinden farklı değildir.

Muhterem siyaset adamları, siyasî düşünce, malumunuz, asırlardır, insanı nasıl mutlu kılacağının cevabını aramaktadır; sosyalizmde mi, faşizmde mi, liberalizmde mi derken kanlar dökülür, insanlar can verir. Hangisinde daha mutlu olacağımız tartışılabilir; ancak, insanın, onurunu hangisinde çok zedelenmekteyse, orada daha mutsuz olacağı muhakkaktır. İşte, bu yüzden, kazanılan bir millî maçta, reddedilen bir tezkerede, insanlarımızın daha dik yürüdüklerini görürüz ve o mutluluğu hissederiz. Bugün, milletimizin temel ihtiyacı, soykırım iddialarından, paralı askerlik alaylarına kadar çiğnetilen onurunun tamiridir.

Sayın milletvekilleri, bu teklif için ne diyeyim ki... "Değirmeni sel almış, karısı yüzüğünü soruyor."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başoğlu, mikrofonu açıyorum; lütfen sözlerinizi tamamlayın.

ATİLLA BAŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Kanunlar, insanı insanlıktan çıkarıp kiraya verecek bir mal haline sokmuşsa, dinlenme odalarının güzelliği, işçinin eğitiminin önemi hakkında ne söyleyeyim ki...

Bunlar, tabiî ki önemli ve devletimizin denetim altında tutması gereken şeylerdir; ancak, eğitimde bakışınız, boyası açılmış bir makinenin tekrar boyanması, ambar duvarlarının genişletilmesinde olduğu gibi sadece üretim faktörlerinin genişletilmesi ise, buna ne denilebilir ki... Önce, demir ve beton yığını içerisinde kaybettiğimiz insanı keşfedin ki, ona insanca bir hayat hakkı verebilesiniz.

Türk Milletinin aziz temsilcileri, geri çektiğiniz ve ötelediğiniz İş Kanunu Tasarısının, ülkemize neler getireceğinin farkında mısınız?

Çıkarılmış bir yasayı ötelemenin, kimseye bir faydası olmayacağı gibi, iş kiralaması gibi bir tasarının da, çalışanımızı köleliğe götürmesi kaçınılmazdır.

Bakınız, bunu bile bulamayanlar yanında, ülkemizde, bir ayda, eline 200 000 000 Türk Lirası geçen çok sayıda vatandaşımız vardır. Bu insanlar, maaşlarının 185 000 000 lirasını, kira, elektrik, su, telefon gibi harcamalarla elden çıkarmaktadır ve bu uygulama, önce bu insanlarımızı vuracaktır.

İşçilerin kiralanmasını, bu örnekle, tüm insan onurunu, kaygılarımızı ve işletme ile çalışanı arasındaki duygusal bağ gibi unsurları bir tarafa bırakıp, ülke ekonomisi açısından değerlendirelim. Diyelim ki, (A) şahsı kötü niyetli ve işçilik ücretlerinin yüksek olduğunu düşünen bir girişimcimiz. (A), işçilere vermekte olduğu ücretleri düşürme arzusuyla, anlaşmış olduğu kişilere, bir veya daha fazla müessese açtırarak ve zamanla, kendi firmasındaki -ki, buna ana firma diyelim- yüksek maliyetli saydığı işçilerini tasfiye ederken, diğer firmalardan, yani kendisine lojistik sağlayan birimlerden, ucuz, asgari ücretli emeği bünyesine almaya başlayacaktır. Bir süre sonra, ana firma, bu yeni işgücüyle dolacaktır. Bu firmanın kâra geçeceği muhakkaktır; ama, bu strateji, hem haksız rekabet yaratacak hem de emsal firmaların düzenini bozacaktır.

Sayın milletvekilleri, böylesi bir hastalığın tüm ekonomimize yayılması, piyasaların ahlakî yapısını ve iç dinamiğini perişan edecektir; alım gücü düşecek, talep doğrudan etkilenecek ve paranın dolaşımı sekteye uğrayacaktır. İşte, şimdilik ötelediğiniz kanun eğer zorlanıp geri getirilmeye çalışılırsa ve şu anda yürürlükte olan da kaldırılmaya çalışılırsa, önümüzdeki günlerde ülkemizi büyük ekonomik sıkıntılar bekleyecektir.

Gelin, güzellikle paylaşalım.  Her zaman, kilisenin papazının "servet dağılımında adaleti bozmayalım" vaazını dinleyip, benim aydın hocamınkini de gözardı etmeyelim.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

ATİLLA BAŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Evet, saygıdeğer milletvekilleri, onurlu bir hayat, insanın mutlu olmasında esastır. Modernleşmenin etkisiyle büyüsü bozulmuş olan kaskatı dünyamızda, kendisini bir masadan, kalemden, otomobilden daha değerli görmek isteyen insanımıza sahip çıkalım. Ne eşrefi mahlukat olarak yaratılmış olan insanı kiralanan bir emtia olarak gören bir bakış açısının kabul edilebilirliği bizce mümkündür ne de emeğimize verilen hakların durdurulması veya ötelenmesi.

Emeğimize, insan olma onurunu çok görmeyelim. Söz konusu düzenlemeleri yaparken, insan ve emek faktörünü gözardı etmeyelim.

Hükümetlerin en büyük  vazifesi, kanunların, ahlak ve eşitlik ilkeleri temelinde uygulanmasıdır.

Yüce Meclisi, en derin saygılarımla selamlarken, vereceğiniz kararın, garip ve mazlum emeğimize hayırlar vesilesi olmasını diler, teşekkürlerimi sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Başoğlu, teşekkür ediyorum.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin (S.S. 82) 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

 

Faruk Çelik

Sabri Varan

Erdoğan Özegen

 

Bursa

Gümüşhane

Niğde

 

Mehmet Ergün Dağcıoğlu

 

Haluk İpek

 

Tokat

 

Ankara

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergenin sahipleri açıklama yapacaklar mı, gerekçesini mi okutalım?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçesi okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: 

"Gerekçe:

Kanun tekniği açısından gerekli değişiklik uygun görülmüştür."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, gerekçe mi bu?!.

BAŞKAN - Efendim, şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 2 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde, önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Yürürlük maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ersin Arıoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AHMET IŞIK (Konya) - Konudan ayrılmasın Sayın Başkan.

CHP GRUBU ADINA ERSİN ARIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çok vaktinizi almayacağım, bir iki konuya değinip bırakacağım.

AHMET IŞIK (Konya) - Madde üzerinde, konuş!

BAŞKAN - Efendim, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.

ERSİN ARIOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, parlamentoların görevi, vatandaşına, yurttaşına mutluluk sağlamak, refah sağlamak, ekonomisine zenginlik kazandırmak, rekabet gücü vermek, gelecek kuşaklarına temiz bir çevre bırakmak ve güvenliği sağlamaktır. Bizlerin görevi bunlardır. Biz bunlar için uğraşırız.

Ben, çeşitli fabrikalar kurmuş, çeşitli şantiyeler açmış...

ALİ AYAĞ (Edirne) - Bırak şantiyeyi, maddeye gel...

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Şantiyeyi sonra anlatırsınız...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Ama, Sayın Başkan!..

ERSİN ARIOĞLU (Devamla) - Müsaade ederseniz, konuşmamın bir sonucu var; bu sonuca ulaşmak için, önce, hangi kimlikle konuştuğumu size açıklamak istiyorum. Hepsi üç dört dakika içerisinde bitecek.

BAŞKAN - Sayın Arıoğlu, siz, buyurun, devam edin.

Lütfen, hatibin sözlerine müdahale etmeyelim.

ERSİN ARIOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ülkemiz çok sıkıntı içerisinde. Bunu hepimiz biliyoruz. Hepimiz, bu sıkıntıları azaltmak için buraya geldik, bir şeyler yapalım istiyoruz.

Gelişmiş bir demokraside, demokrasinin şartlarının oluşması için beş şart var. Bu şartlardan birincisi, etkin katılım; ikincisi, oylamada eşitlik; üçüncüsü, bilinçli anlayışın teşekkülü; dördüncüsü, gündem kurmada hak ve hakkaniyet; beşincisi, tüm erişkinlerin katılımı. Birinci, ikinci ve beşinci maddeler için Meclisimizi eleştirmek mümkün değil, her şey yerli yerinde; fakat, bilinçli anlayışın teşekkülü ve gündem kurmada hak ve hakkaniyet için, muhalefet partisi olarak, bazı eksikliklerin olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle, oluşturmaya çalıştığımız bu erteleme kanununun yerinde olmadığını düşünüyoruz.

Bir askıya almayla karşı karşıyayız. Bu askıya almada, bugüne kadar, Parlamentomuzda bir tek anayasaların askıya alındığını hatırlıyorum, diğerlerini hiç bilmiyorum. Bugüne kadar, gecenin geç saatlerine kadar sarf ettiğimiz emeklerin zayi olmamasını da diliyorum. Halkımız, bu Meclisi bir ümit meclisi olarak görüyor; ben de bu görüşe katılıyorum. Çok önemli kararların arifesindeyiz. Elbirliğiyle, bu Meclisin yapabileceği çok işler olduğuna inanıyorum.

Bu düşünce ve duygularla, sizlerin de emeklerimizi zayi etmemek üzere, oylarınızı, ertelemeye karşı çıkarak hep beraber vereceğinizi ve bu kanunu ertelemeden, görüşmeye devam edeceğimizi düşünüyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arıoğlu.

Şahsı adına, Kırşehir Milletvekili Sayın Hüseyin Bayındır; buyurun. (Alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; ben de sizleri şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan bu yasanın ertelenmemesi adına söz aldım. 15 Martta yürürlüğe girecek olan bu yasa, (AK Parti sıralarından "Girdi" sesleri) giren bu yasa nedeniyle binlerce insanın, onbinlerce çalışanın, tarlalarında iptal ettiğiniz kotalarıyla mücadele veren çiftçilerimizin, sendikasız, sendikalı işçilerimizin gözleri bugün Parlamentoda; bu yasanın, İş Güvencesi Yasasının, sırtını dayadıkları bu yasanın iptal edilmemesinden yana her birimize, yüzlerce, binlerce mesaj çektiler, faks gönderdiler.

Gelin, bugün burada, Anayasa Profesörümüz Sayın Oya Araslı'nın da Anayasayla çelişkisi bulunduğunu izah ettiği bu erteletme kararından hep beraber vazgeçelim diyorum.

Geçenlerde bir gazetede okudum, ay sonlarında Ankara'nın, İstanbul'un, İzmir'in varoşlarında insanların ekmek alışverişleri bile yarı yarıya azalıyormuş. Ülke yokluk içerisinde. Bu ülke, çok krizler yaşadı, krizlerin faturası, her bir krizden sonra inim inim inlettirilerek ödettirilen işçiler, İş Güvencesi Yasasının yürürlükte kalmasını istiyorlar; bunun için Ankara'da eylem yaptılar, İstanbul'da eylem yaptılar; bunun için gözleri bugün Mecliste diyorum.

Sevgili dostlarım, bir getirilip bir çekilen yasa, yürürlüğe girip bugün yeniden ertelenmek istenen yasa... Bizim yörede çokça anlatılır, aklıma bir deve fıkrası geldi. Devenin, malum, ön ayakları kısadır; demişler ki deveye "yokuş çıkarken mi rahatsın, inerken mi?" Deve gülmüş, "niye güldün" demişler. "Bunun bir de düz yolu var, düz yola kıran mı girdi" demiş.

Hem işçilerimizin hem de işverenlerimizin lehine olan, bizim Grubumuzun da görüşlerinin alındığı, tarafların üzerinde mutabakat sağladığı, dayanışarak çıkarılan bir teklif olsaydı, gecenin bu saatlerine kalmadan, daha önce bu teklif geçmez miydi?!

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Hüseyin, bir fıkra daha anlat.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, işini kaybetmenin, işsiz kalmanın ne anlama geldiğini, bir işçi çocuğu olarak çok iyi bilirim. İşinizi kaybettiğinizde, akşam eve gelirkenki o düşünceleri bir yaşar mısınız, bir hisseder misiniz; çocuklarınızın yüzüne nasıl bakacağınızı, onlar gelecekleri için okurken yazarken, evdeki elektrik, telefon parasını yatırırken neler hissettiğini bir hisseder misiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar [!]) Teşekkür ediyorum.

Bakın, Türkiye'de, her krizden sonra işten çıkarılan insanlar yok mu; benim yörem olan Kırşehir'de, bugün, Petlas işçileri sokakta. Özelleştirmeden dolayı, işten atılan insanlar, evsiz kalan insanlar ve bunun getirdiği ayrılıklar... Bunlar, çok farklı duygular, yaşamayan belki bilmez. Bunları hissetmenizi isterim. Bütün bunlara çare bulacağını düşündüğümüz İş Güvencesi Yasasının bu Yüce Mecliste ertelenmesine izin vermeyeceğinizi, olanak vermeyeceğinizi düşünüyorum. Bakın, eğer, bütün bunlara izin verirsek, oy aldığınız varoşlara anlatamazsınız. Bunu, hiç kimseye anlatma şansınız kalmaz. Gelin, bugün, yol yakınken, hep birlikte, tıpkı tezkerede olduğu gibi, dayanışarak, dışa gösterdiğimiz gücü içeride de, bu Meclisin kimseden etkilenmediğini gösterelim. Bu fırsat elimizde. Bu fırsatı birlikte değerlendirelim. Bu fırsatla, yeni acılar yaşanmaması adına, yeni acılara olanak tanınmaması adına, birlikte hareket edelim. Gelin, daha fazla sendikaya... (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Efendim, lütfen, tamamlayın.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Değerli dostlar... (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

Çok teşekkür ediyorum.

Ben de, bu Meclisin, bu tezkereye hayır diyeceğine yürekten inanıyor, alkışlarınız için de teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Teşekkür ederim

Sayın Bayındır.

İkinci söz isteği, şahsı adına, Gaziantep Milletvekili Ahmet Yılmazkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

AHMET YILMAZKAYA (Gaziantep) - Efendim, hep sendikacılar sert konuşacak değil ya, birazcık da sanayiciler sert konuşmalıdır. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar[!])

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yürürlüğe giren yasa, ertelenemez, ertelenmemelidir! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Verilen haklar üç ay da olsa, üç gün de olsa, üç dakika da olsa alınmamalıdır, alınamaz! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsü kardeşlerim, teklif üzerinde konuşurken, Cumhuriyet Halk Partisine, işçi işveren olayına tek taraflı bakıyor gibi eleştiri getiriyorlar.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi hem işçinin hem işverenin partisidir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Cumhuriyet Halk Partisinde hem sanayici milletvekili var hem de sendikacı milletvekili vardır.

Değerli milletvekilleri, işverenler işçisine öcü gözüyle bakamaz, bakmamalıdır, bakmıyoruz! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Biz, Cumhuriyet Halk Partililer, işveren olmadan işçinin olamayacağını, işçi olmadan işverenin olamayacağını bilerek geldik buralara. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ondan dolayı, önümüze getirilen her yasayı, bu bilinç ve düşünceler mantığıyla değerlendirdiğimizi dünya biliyor, dürüst sanayici biliyor, işçilerimiz biliyor; yakında, Ak Partili dostlarım da, sizler de bileceksiniz. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

Değerli arkadaşlarım, ben, 100 kadar işçiye iş veren arkadaşınızım. Kırkiki yıldır, göznuru, alınteri dökerek kazanılan orta ölçekli bir işletmenin sahibiyim. Ben, kırkiki yıldır, alınteriyle elde ettiğim birikimimi, akşam evime giderken her şeyimi bıraktığım, bütün varlığımı teslim ettiğim işçime ne kadar yanlış yapabilirim, kötü gözle nasıl bakabilirim. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!]) Ben, ona, her zaman, adam gibi davranma mecburiyetimin olduğunun bilincindeyim; sanayici her arkadaşım da böyle olmak mecburiyetindedir. Ben, böyleyken, işçi kardeşim de, akşam evine götürdüğü ekmeği, her ikimizin ortak çabasıyla götürdüğünün bilinci içindedir; bundan kimsenin endişesi olmasın, AK Partili dostlarımın da endişesi olmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

Bitti mi sürem?.. (AK Parti sıralarından "Daha var, var" sesleri)

Daha var, daha var... Tabiî... Tabiî... Tabiî, dostlar, var, var; daha çok beraber olacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

Aş, ekmek ortağı olan iki insan, birbirine karşı "asarım, keserim" gibi boş ve sonu neye varacağı belirsiz bir anlayışla nereye gidebilir; onun için, birbirimizi seveceğiz, birbirimizle anlaşacağız. (Alkışlar)

Sözlerimi bitirirken, Yüce Meclisi, yeniden saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazkaya.

Sayın milletvekilleri, şahıslar adına konuşmalar tamamlanmış olup, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben, açıkçası, bu kanun teklifi görüşülürken Cumhuriyet Halk Partisinin daha sert tepki vereceğini umut ediyordum; ama, buradaki bu olumlu, uzlaşmacı havayı görünce, gerçekten memnun oldum.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Uzlaşma yok Sayın Bakan.

HALUK KOÇ (Samsun) - Uzlaşma yok.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Bir taraftan da, bu İş Yasasındaki şiddetin, şiddetli muhalefetin de bir şanssızlık olduğunu, belki o atmosfer içerisinde, bu şekilde bir gerginliğin yaşanmış olduğunu kabul etmemiz gerektiğini düşündüm.

Evet, Cumhuriyet Halk Partisinin ve değerli sözcülerinin de, Türkiye'de, işçi, işveren açısından, sizlerin, bizlerin düşündüğü noktaya gelmiş olmaları gerçekten sevindiricidir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, iki üç günlük süreçte çok gergin ortamlar yaşadık. Parlamentomuzun saygınlığı adına, parlamenterin saygınlığı adına sorgulanacak birçok üzücü olaylar oldu; dilerim, bunlar bir daha tekerrür etmez. Bizim, İş Yasası Tasarısının görüşmelerini kesmemizin en önemli nedeni de budur. Görüşmeleri geçici olarak durdurduk; durdurmamızın sebebi de şu: Parlamentoda yaşanan bu gerginliğin devam etmemesi, yeni bir hükümetin, bu gerginlik politikasında bir taraf olmaması ve bu gerginliğin çalışma hayatımıza sirayet etmemesi için biz, bunu, geçici bir süre durdurduk. Herkes bilsin ki, bu iş yasası bu Parlamentodan çıkacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada konuşan, Cumhuriyet Halk Partisine mensup, işveren kökenli arkadaşlarımız dediler ki: "Bu İş Güvencesi Yasası ertelenmesin." Kendileri sanayici, bağlı oldukları kuruluşlar var. Ben, şimdi çok açık ve net olarak söylüyorum, Sayın Başkanımdan da istirham ediyorum, oturuma yarım saat ara verelim, bağlı oldukları kuruluşlarından -Odalar Birliği ve sair meslek odaları- herkesin mutabakatını gösteren bir faks getirsinler, arkadaşlarımız bir dakika içerisinde bu kanun tasarısından vazgeçsin, biz vazgeçelim. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Oralardan talimatı siz alın... Siz alın oralardan talimatı. Sayın Bakan.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Bakan... Sayın Bakan...

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Siz, devletin bakanısınız; nasıl böyle konuşuyorsunuz?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Biz, talimatla iş yapmıyoruz Sayın Bakan; millet bize yetki verdi, irademizi kullanıyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım; yani, bu kürsüde, herkes, istediği gibi konuşabilir, herkesin konuşma özgürlüğü vardır; ama, konuşmalarımızın da, herhalde, içtenlik açısından, samimiyet açısından bir sorgulanması gerekir. Herkes görüşlerini istediği gibi ifade edebilir; ama, bu konuyu, sırf kanun teklifini veren arkadaşlarımıza mal etmek, iş güvencesiyle ilgili teklifi hükümete ısrarla ertelettirmek gibi bir tavrı da kimsenin kabul etmesi mümkün değildir. Bunu, bunun için ifade etmeye çalıştım.

Değerli arkadaşlarım, biz, sosyal taraflarla diyaloğa önem veren bir hükümetiz. Her konuda olduğu gibi çalışma hayatımızı ilgilendiren bu konuda da, sosyal taraflarla sosyal diyaloğu gerçekleştirmek için aşağı yukarı iki ayı aşan bir süreç yaşadık. Mutabakat vardır, yoktur diye değerli arkadaşlarım görüşlerini belirttiler; kısaca şunu söyleyeyim: Sosyal tarafların, sizin huzurunuza getirmiş olduğum İş Yasası Tasarısı konusunda genel bir mutabakatı vardır. Genel bir mutabakat demek, 126 madde hakkında, bütün maddelerini bütün tarafların kabul ettiği manasına gelmiyor. Elbette, tarafların çekince koydukları, itiraz ettikleri maddeler var; ama, onların ortak iradesi bu yeni İş Yasasının 15 Marta kadar çıkması ve İş Güvencesi Kanunuyla birlikte yürürlüğe girmesiydi; bizim de Bakanlık olarak inancımız buydu. Ben, İş Yasası Tasarısını perşembe günü getirdim buraya, perşembeden bu tarafa bu Meclis sağlıklı bir çalışma üretebilseydi, bugün, şu saatlerde, biz, İş Yasası Tasarısını İş Güvencesi Yasasıyla birlikte çalışma hayatımıza kazandırmış olacaktık.

Şimdi, arkadaşlar, "tartışılmadı" deniliyor. Ben, şimdi, size İş Yasası Tasarısının referanslarını yüksek bilgilerinize, izninizle, sunmak istiyorum. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planının -ki, kalkınma planları, Yüce Mecliste görüşülüp onaylanan planlandır- "İstihdam" bölümü, "İlkeler ve Politikalar" kısmı, madde 883: "Kısmî zamanlı yeni iş alanlarının açılmasına ve bu tür istihdamın geliştirilmesine önem verilerek gerekli mevzuat düzenlemesi yapılacaktır." Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının "Çalışma Hayatı" bölümü: "Devlet, işçi ve işveren kesimlerinin sürekli diyalogunu sağlayarak, çalışma barışının korunması ve çalışma hayatının geliştirilmesi temel ilkedir. Çalışma hayatı mevzuatını Avrupa Birliği uyum ve Uluslararası Çalışma Teşkilatı normları doğrultusunda yenilemek, işgücü piyasasında esnekliği artırmak ve yeni çalışma biçimlerini düzenlemek esastır. İstihdamın geliştirilmesine yönelik olarak, verimlilik düşürülmeden yasal çalışma sürelerini kısaltacak ve esnek zamanlı çalışma türlerine imkân tanıyacak çalışmalar başlatılacaktır."

Yine, bu planın "Hukukî ve Kurumsal Düzenlemeler" başlığı altında, "esnek zamanlı, kısmî zamanlı ve diğer standartdışı çalışma türlerinin düzenlenmesi için 1475 sayılı İş Kanunu ve ilgili diğer mevzuat düzenlemesi yapılacaktır" denilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu referans belgeleri, devletimizin ilgili kurumlarında, başta Devlet Planlama Teşkilatı olmak üzere orada hazırlanmış ve devlet politikası haline gelmiş; bilahara, ulusal programın orta vadede gerçekleştireceğimiz taahhütleri arasına girmiştir.

Siz, İş Yasası Tasarısının görüşmeleri sırasında, benim anlayabildiğim kadarıyla, esnek çalışma biçimlerine kategorik olarak karşı çıktınız. Ben, bunu anladım; belki, yanlış anlamış olabilirim. Bu, siyasî parti olarak sizin bir politika tercihinizdir. Bu tercihi sorgulamak benim hakkım da değildir, haddim de değildir.

NAİL KAMACI (Antalya)- Hakkın da yok!..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla)-  Ama, şu referans belgeleriyle, bu konuda mevzuat düzenlemesi yapmak devletimizin yükümlülüğündedir. İşte, bu nedenle...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)- Sayın Bakan, Sekizinci Beş Yıllık Planın herhangi bir maddesini uyguluyor musunuz? Bütçede herhangi bir maddeyi yansıttınız mı?

BAŞKAN- Lütfen müdahale etmeyin efendim...

Devam edin Sayın Bakanım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla)- Sayın Hacaloğlu, Devlet Planlama Teşkilatının ve kalkınma planlarının ne anlama geldiğini, siz, eski planlamacı olarak benden daha iyi bilirsiniz, o konuda bir yorum yapmak istemiyorum; ama, bunlar, devletimizin resmî politikası haline gelmiş, ulusal programa girmiş hususlardır. Biz de, parti olarak ve hükümet olarak, açıklamış olduğumuz acil eylem planında, "esnek çalışma biçimlerini düzenleyen mevzuat değişikliği yapılacak, başta İş Kanunu olmak üzere iş mevzuatında eksik olan standartdışı çalışma biçimleri, Avrupa Birliği normları da dikkate alınarak, yasal düzenlemeye kavuşturulacaktır" demişiz ve altı aylık bir vade öngörmüşüz.

Sayın milletvekilleri, bu sebeple huzurunuza getirilen bu İş Yasası Tasarısı, öyle, birden bire, aniden, korsan bir şekilde Yüce Meclisin huzuruna gelmiş değil. Altıncı Plan 1994 yılından itibaren başlıyor. O tarihten bu tarafa bu yeni İş Yasası Tasarısı, özellikle, esnek çalışma biçimlerini düzenleyen hükümler, çalışma hayatımızın gündeminde, siyasetin gündeminde, bu konuyla ilgili herkesin gündeminde bulunan bir husus. O sebeple "efendim, buna muttali olmadım, bu konuda bilgim olmadı" mazeretine sığınmanın doğru olmadığı kanaatindeyim.

Bütün bunları toparlayarak diyorum ki, görüşmelerini geçici olarak durdurduğumuz İş Yasası Tasarısını, bu kararlılıkla, bu anlayış içerisinde Yüce Parlamentodan en kısa zamanda çıkarmak arzusundayız. Bunu yaparken, elbette, haklı eleştirileri, dikkate değer tenkitleri, mutlaka, dikkate alacağız. Sosyal taraflarla bugüne kadar geliştirdiğimiz süreci devam ettireceğiz. Burada ileri sürülen görüşleri dikkate alacağız; ama, şu bilinsin ki, İş Yasası, en kısa zamanda Yüce Meclisin değerli oylarıyla çıkıp, çalışma hayatımıza kazandırılacaktır.

Değerli milletvekilleri, şu İş Güvencesi Yasasıyla ilgili konuya gelince; bu tasarı görüşülürken ben satırarasında bir şey söyledim, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin sayın konuşmacılarına dedim ki : "İş Güvencesi Yasasını çok şiddetle savunuyorsunuz; ama, bu İş Yasasıyla ilgili görüşmelerin geciktirilmesi, korkarım ki, iş güvencesinin akıbetini de belirsiz hale getirecektir, maalesef, istemediğimiz halde böyle bir noktaya gelmiş durumdayız.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Yani, suçlu biziz!..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Hayır, kimseyi suçlamıyorum...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - 30 Kasıma ertelemek için Başkanlığa sunulmuş bir önergeniz var.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Herkes görüşünü özgürce söylemekte serbest; ben, Cumhuriyet Halk Partimize politika dayatma gibi, kesinlikle, bir anlayış içerisinde olamam.

İzninizle şunu söylemek isterim : Muhalefet partilerinin görevi elbette iktidarı uyarmaktır, ikaz etmektir, yasalarla ilgili konularda görüşlerini bildirmektir, bunun nezahetini, bunun mehabetini elbette kendileri takdir edeceklerdir; ama, buradaki görüşmeler, buradaki tartışmalar, buradaki direnç, siyasî iktidarın yerine geçip, siyasî iktidarın yerine, hükümetin yerine tercih koyma noktasına gelirse, o zaman, bunun belli bir sınırı olur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, o zaman, biz, sizinle koalisyon yapmış oluruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Öyle bir niyetimiz yok.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Öyle bir niyetiniz yoksa, o zaman, muhalefetin...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Biz, sadece muhalefet yapıyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Bakan, koalisyonu göreceğiz; ama, birbuçuk yıl sonra!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Tamam.

Muhalefetin görevinin sınırları bellidir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İktidarın da bellidir.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Biz, hükümet olarak bir yasa getirdiysek, bunun siyasal sorumluluğunu da üstleniriz. O zaman müsaade edin, bu yasadaki siyasal tercihimizi de biz kullanalım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Anayasaya ve hukuka uygunsa mesele yok.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Yani, demek istediğim, iktidar-muhalefet ilişkilerinin demokrasimizdeki konumu bu şekildedir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Biz, görüşlerimizi açıklamakta hürüz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Fazla zamanınızı almak istemiyorum. Değerli milletvekilleri, biz, meseleye şöyle bakıyoruz: Çalışma hayatımızda kurulu bir denge vardır; hükümet olarak kesinlikle bu dengelerin bozulmasına taraftar değiliz. Biz, çalışma hayatımızda örgütlenmiş işçi ve işveren sendikacılığının olduğunu biliyoruz; bunun dışında, sendikasız işçi ve işveren kesiminin olduğunu biliyoruz; bunun haricinde, işyerlerinin güvenliği, işletmelerinin güvenliği gerçeğini biliyoruz ve ayrıca, Türkiye'de, bütün bunların ötesinde, milyonlarca işsizin olduğunu, bu işsizlere iş bulmak için, yeni istihdam alanlarının yaratılması için, hükümet olarak, üzerimizde büyük bir sorumluluk olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla, biz, resme bir bütün olarak bakıyoruz. Bu önümüzdeki süreçte de, gayretlerimiz, çalışmalarımız bu noktada olacaktır. Onun için, biz, meseleye tek bir cepheden bakma lüksüne de sahip değiliz. Hükümet etme sorumluluğumuzun da bize böyle bir bakış açısına izin vermesinin mümkün olmadığı kanaatindeyim.

Şu ana kadar yapılan çalışmalarda görüş serdeden değerli konuşmacılara, parti temsilcilerimize, grup başkanvekillerimize, Sayın Başkanımıza ayrı ayrı teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.

3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oya sunmadan önce, İçtüzüğümüzün 86 ncı maddesini okuyorum: "Tasarı veya teklifin tümünün kesin olarak oylanmasından önce milletvekilleri, ne yolda oy kullanacaklarını kürsüden belirtmek isterlerse, Başkan lehte ve aleyhte birer kişiye söz verir. Bu konuşma kısa, açık ve gerekçeli yapılır."

Bu çerçevede, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş söz istemiştir.

Sayın Güneş, aleyhte konuşmak üzere söz istediniz; gerekçesini belirteceksiniz, konuşmanızın kısa ve öz olmasını rica ediyorum.

Buyurun Sayın Güneş. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; aslında, 3 maddelik; ama, önemli bir konuyu görüşüyoruz. Parlamento yaşamamızda çok rastlanan bir uygulama değildir; yürürlüğe girmiş bir yasanın yürürlüğünü ertelemeye çalışıyoruz; böyle bir şey olmaz.

Farklı ideolojilerin partileriyiz, farklı önceliklerimiz var; dünyaya, ulusal çıkarlara farklı yönlerden bakıyoruz; ama, ortak değerlerimiz de var, hukuk onlardan biridir. Hukuku korumada, hukuku üstün tutmada, hukuk devletini devamlı, geçerli ve işler tutmada, bir tarafta, aynı tarafta olmak zorundayız. Burada, bir hukuk uygulamasıyla ilgili konuyu görüşüyoruz, bir yanlışın eşiğinde bulunuyoruz.

Sayın Bakan, konuşurken "bir faks gelirse bunu erteleyebiliriz yahut ertelemekten vazgeçeriz..." Faks gelse de gelmese de, bir yerlerden faks gelse de gelmese de, hukukun tarafında olmakta beraber olmalıyız sayın milletvekilleri; çünkü, biz, hukuk yapıcıyız, biz yasa koyucuyuz, temel görevimiz bu. Hukuk, bu kadar ellenip sallanmaz, bu kadar oynanmaz hukukla. Yürürlüğe girmiş, ne zaman; 15 Martta girmiş; şimdi, onu değiştireceğiz. (AK Parti sıralarından "gerek görülürse" sesleri) Bu kadar kolay değil, gerek görürse olmaz. Hukuk diye bir şey var, kural var.

Şimdi, ben öyle anlıyorum ki, bir yanlış hesapla yola çıkılmış. Perşembe günü getirirseniz 120 maddelik, çok önemli bir yasayı, iki günde çıkaramazsınız. Perşembeden önceki zamanlarda, iki grup, iki grubun görevlileri, temsilcileri otururlar, konuşurlar, bir ortak metin hazırlanırdı. Bu Parlamentoda yalnız değilsiniz. Sayın Bakan diyor ki: "İş Yasası her halükârda çıkacak." Çıkacak tabiî; ama, yalnız değilsiniz, biz de varız, başka bir grup da var. Dünyaya farklı bir pencereden bakan, ideolojisi farklı olan ve sizin gibi, aynen sizin gibi, ulusun oylarıyla gelmiş bir grup var. Onun için, bunu gerginleştirmemek lazım. Bir hukuk yanlışında ısrar etmemeliyiz.

Yasa, burada, bende, ayın 15'inde yürürlüğe girmiş; Sendikalar Yasasında, Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda ve İş Yasasında değişiklikler yapmış; o, yürürlüğe girdi. Ne zaman; 15'inde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güneş, toparlarsanız...

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Efendim, toparlamaya çalışıyorum; ama, meramımı ifade etmeme izin verin lütfen.

BAŞKAN - İçtüzüğe göre gerekli süreyi veriyorum.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Lütfen efendim.

Şimdi, biz, ne yapmaya çalışıyoruz; "15 Mart 2003 olan yürürlük tarihi, 30 Mart 2003 olarak değiştirilmiştir" diyoruz. Ne zaman; bugün. Ne zaman yürürlüğe girecek; o, belli değil; bu metin daha bir süreç yaşayacak, biz, burada kabul etsek bile bir süreç yaşayacak; Cumhurbaşkanlığına gidecek, orada işlem görecek, başka işlem görecek görmeyecek; yani, bir süreç geçecek. Böyle bir uygulama yok. Bundan vazgeçmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım; bu, sorun gidermez, inanın ki sorunu çözmez; sorun üretir, sorunu çoğaltır, sorun artırır. Biz, sorun çözücü olmalıyız. Yanlış yola başlayıp, doğru hedefe ulaşmak mümkün değil. Yanlış işleyen saat, duran saatten daha kötüdür. Duran saat 24 saatte iki kere doğru gösterir, yanlış işleyen hiç göstermez. Böyle bir değişikliği yaparsak, son derece yanlışa ayarlanmış bir saat noktasına gelecektir. Bu, yama tutmaz, bu, yanlıştır.

Grup kararı almamış arkadaşlarımız, bunu söylediniz. Lütfen, hukukçu arkadaşlarımız, hukukçu olmayanlar, böyle bir yanlış örneği vermeyelim. Kendi vicdanınızla... Bunu çıkarmayalım, aleyhinde oy verin, biz, aleyhinde oy vereceğiz. Son anda görüşmelerin yumuşaması çok güzel; ama, ne kadar bir birimizi alkışlasak, güleryüz göstersek de -hep birbirimize güleryüzle bakacak yakınlıkta, sıcaklıkta olmalıyız ama- yanlışta beraber olamayız, sizin yanlışınıza ortak olamayız. Lütfen, bir kere daha düşünün. Bu, yanlıştır ve bu yanlıştan vazgeçmemiz gerekir, bu yanlışta ısrar etmememiz gerekir.

Anayasa Mahkemesi var, başka yollar var, oralarla, bugün attığımız yanlış tohumun hukukta benzeri olmayan birtakım sıkıntılar yaratması mukadder görünmektedir. Bu konularda, ben, hem iktidar partisindeki arkadaşlarımdan hem muhalefet partisindeki, Cumhuriyet Halk Partisindeki arkadaşlarımdan, birlikte bu yanlışı önlememiz gerektiğini, o konuda dilekte bulunduğumu arz ediyorum. Bunu kabul etmeyelim, reddedelim; doğrusu odur.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güneş.

Efendim, yine, 86 ncı maddeye göre, lehte söz isteği, Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz'a aittir.

Lütfen, kısa ve öz olsun.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; son konuşmacı olmak hasebiyle uzatacak değilim.

Ancak, tabiî, hukukçu arkadaşlarımızın birçok konuda farklı düşündükleri, farklı yorumladıkları, farklı uyguladıkları, Türkiye'de yadırganacak bir gerçek değil. Bırakın hukukçu arkadaşlarımızın kararlarını, mahkemelerin kararlarında bile o kadar farklılıklar söz konusu ki, bir konuda illa da buluşmak gibi bir mecburiyet söz konusu değil. Büyük mahkemelerden Anayasa Mahkemesinin o kadar çok kararında farklılıkları görmek, aynı şekilde, Yargıtay kararlarında, içtihat kararlarında o kadar farklılıklar bulmak mümkün ki, demek ki, hukukçuların illa da bir noktada buluşmak gibi bir mecburiyeti yok.

Arkadaşlarımızı dinledik. Ben de, sadece oyumuzun müspet olduğunu, kabul oyu vermemizin gerekçesini iki Anayasa maddesiyle ifade etmek için söz aldım. Anayasanın 7 nci maddesinde "yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez" deniliyor. Yani, bu yasayı yapma yetkisi kime aittir; sizlere aittir. Bir yasa yapıyorsunuz, yetkinizi kullanıyorsunuz; bir.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Biraz önceki yasada devrettiniz.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - İki: "Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri" başlıklı 87 nci maddesinde "Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak" deniliyor. Ne yapıyoruz; bir kanun konulmuş, bu kanunda değişiklik yapmak mümkün mü; mümkün. Hangi maddesinde, şu maddesinde yapılır, bir maddesinde yapılmaz diye bir iddia var, bir kural var; bu da yok.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Erteleme yapıldı...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Erteleme yok, bu maddede erteleme yok...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet, sonuncu maddesinde de değiştirirsiniz, başındaki maddesinde de değiştirirsiniz, istediğiniz yerde bu değişikliği yapma hakkı... Genel hukuk kuralından bahsediliyor. Herhalde, Anayasamız, bu genel hukuk kuralları göz önünde bulundurularak yazılmış ve kabul edilmiş bir anayasadır. Dolayısıyla, genel hukuk kuralları açısından da bir engelin olmadığı ortadadır.

Bir hatırlatma daha yapmak istiyorum; o da şu: Doğrudur, bir yasa yürürlüğe girmiştir; bunda ihtilafımız yok; İş Güvencesi Yasası yürürlüğe girdi. Müktesep olarak, işçilerimiz de, şayet, işlerinden olurlarsa, iş güvencesi hakkını elde ettiler; bunda da ihtilafımız yok; ancak, biz, Yüce Meclis olarak, yasama yetkisini haiz olan Parlamento olarak, bir kanun maddesinin yürürlüğünü değiştiriyoruz. Bu, bilinen süreçle, buradan geçtikten sonra, söylediğiniz gibi, Cumhurbaşkanımıza gidecek; Cumhurbaşkanınca onaylanırsa -ki, onaylanacağını ümit ediyorum- yürürlüğe girecek. Sizler, Anayasa Mahkemesine gitmek isterseniz, gidebilirsiniz; buna da mâni bir hal yok.

Dolayısıyla, burada hukukun yok kabul edildiği, hukuksuz bir işlemin yapıldığı gibi bir yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir. Dolayısıyla, yaptığımız iş, kurallara uygun bir iştir. Yüce Meclis, bu ertelemeyi kabul etmeli, iş hayatında...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - O zaman, ertelemeyin, iptal edin...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - İşçinin çanına ot tıkadınız, ot!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Lütfen, müdahale etmeyin.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Demek ki, iş hayatında herkesin beklediği konsensüse, uzlaşmaya, diyaloğa ve adil olan bir sonuca ulaşmak için belirli bir süre erteleme olmuştur; bu erteleme de yerindedir.

Oyumun rengi kabuldür.

Hepinize saygılar sunuyor, hayırlı geceler diliyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, iki grup arasında bir mutabakat da vardır.

Bunu nazara alarak, sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 18 Mart 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.

İyi geceler.

Kapanma Saati : 23.11